Kabul edilen bildiriler15. Uluslararası Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Sempozyumunda kabulü kesinleşen bildiriler aşağıda yer almaktadır.
Harf sırasına göre bildiriler
Alanlarına göre bildiriler
Anahtar sözcüklere göre bak
Kayıt olunmuş bildiriler
Sempozyumda şu anda hakem süreci tamamlanmış ve kabulü kesinleşmiş 3000 bildiri bulunuyor.Harf sırasına göre kabul edilen bildiriler
Sözlü bildiri DÜNYA’NIN FARKLI ÜLKELERİNDEKİ GELENEKSEL OYUNLAR DESTEKLİ ÖĞRENMEYE DAYALI UYGULAMALARIN ÖĞRENCİLERİN BİLİŞSEL VE DUYUŞSAL DURUMLARINA ETKİSİÖzet: Çocuk oyunları, doğdukları kültürlerden etkilenir. Kültürel farklılıklar oyunlarda da kendini göstermektedir. Her ülke kendine özgü oyunlar yaratarak, halk kültürünü ayakta tutmaya çalışır. Öğrencilerin günlük hayatlarında elde ettikleri deneyimleri ders içi öğrenmeler ile bütünleştirmek, hem öğrenmeyi kolaylaştıracak hem de sorgulayabilen ve değişen koşullara uyum sağlayabilen bireyler yetiştirmeyi mümkün kılacaktır. Bu bağlamda eğitsel oyun çeşitliliğinin artırılma gerekliliği büyük önem taşımaktadır. Literatürde daha önce oyun ile eğitim ilişkisine dair bir çok çalışmaya rastlanmıştır fakat Dünya ülkelerindeki geleneksel oyunların eğitsel oyuna dönüştürülüp temel derslerde kullanılmasına yönelik bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu araştırmanın temel amacı; Dünya ülkelerindeki geleneksel çocuk oyunlarının eğitsel oyuna dönüştürülüp derslerde uygulanmasının, öğrencilerin akademik başarılarına ve derse karşı tutumlarına olan etkisini araştırmaktır. İskoçya, Tayland, Japonya, Endonezya, Fransa, Küba, Meksika, İngiltere, Türkiye vb. ülkelerdeki çocukların oynamaktan zevk aldığı geleneksel oyunlar, ilkokul 1-8. sınıf düzeyinde işlenen derslerde müfredatın öngördüğü hedef ve kazanımlara uygun bilgileri içerir hale getirilerek eğitsel oyuna dönüştürülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 öğretim yılında Bursa ili Nilüfer ilçesinde bulunan özel bir ilkokulda öğrenim gören üçüncü sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini kolay örnekleme yoluyla seçilen 15 tanesi erkek, 9 tanesi kız toplam 24 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden eylem araştırması deseni kullanılmıştır. Veriler görüşme tekniği ile toplanmış, araştırmacılar tarafından hazırlanmış yarı-yapılandırılmış görüşme formu ile biçimlendirilmiştir. Görüşmeler ses kayıt cihazı ile yapılmış, elde edilen verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniğinden yararlanılmıştır. Uygulama öncesi ve sonrası öğrencilerin Fen Bilimleri dersine yönelik tutumlarındaki değişimi belirlemek için Kenar, Balcı (2012) tarafından geliştirilen 12 maddeden oluşan likert tipi “Fen ve Teknoloji Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen nicel veriler SPSS programı kullanılarak t-testi ile analiz edilmiştir. Araştırmada elde edilen istatistiksel sonuçlar, Dünya’nın farklı ülkelerindeki geleneksel oyunlar ile desteklenmiş öğretimin öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal durumlarında olumlu değişimler olduğunu ortaya çıkarmıştır. Dünya ülkelerindeki geleneksel oyunların eğitsel oyuna dönüştürülüp uygulanmasıyla hem derslerde ve ders dışında uygulanabilecek eğitsel oyun çeşitliliğinin arttığı hem de öğrenenlerin farklı ülkelerdeki öğrenenlerle empati kurduğu gözlemlenmiştir. Bu araştırma sürecinde Dünya ülkelerindeki çocukların ortak ve farklı yönleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri PROBLEMS OF TRANSLATİON APPROACHES İN THE FRAME OF LİTERARY WORKSÖzet: Abstract The position of translated text and the methods of translation have become a controversial topic in the field of Linguistics and Translation Studies for ages. For the sake of getting ‘’the perfect translation’’ -if there is any- and catching an esteemed position among the translated works many theories have been brought to the field. These theories bring with them different approaches to the Translation Studies. In this paper we will discuss the problems of the translation approaches in the frame of literary works. The fact that any translation reflects something from its translator and the process of translation proves that translation can not be the exact equivalent of the original work. In Hermans’ words “the translated narrative discourse always contains more than one voice …” (Hermans, 1996, p. 27) If translated texts are somehow different from the original ones to some extent, which theory or approach can explain the best way to transfer any works, more specifically literary works? Translation of any literary pieces includes personal marks coming from characteristic features of the translator such as his/her cultural background, ideological view of world and perspective of perception. It inevitably brings these questions into mind: ‘’Is translation possible?‘’, ‘’Is there any perfect translation?’’, ‘’What is the best translation?’’ and ‘’ Should a translation be a copy of the original work or a product of the aim of transferring of that original work?’’ The answers and the descriptions of the most appropriate approaches of translation are quite different among the scholars of the field as the solutions are always changeable depending on the aim. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE GOOGLE EARTH KULLANIMI: BİR META-DEĞERLENDİRME ÇALIŞMASIÖzet: Esra Sarı Abant İzzet Baysal Üniversitesi, sariesra14@gmail.com Günümüz dünyasının bileşenleri arasına giren teknoloji her alanda kendini göstermektedir. Her alanda varlığını hissettiren teknolojinin eğitim alanında da kullanılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Dolaylı ya da direk öğrenmelerimizde rol sahibi olan teknolojinin eğitimde kullanılması, eğitimde farklı bir üslup yaratılmasına sebep olmuştur. Geliştirilen bu teknolojiler bugün derslerimizde de aktif bir şekilde kullanılmaktadır. Teknolojinin derslerde materyal olarak kullanılmaya başlanması aslında bu durumun bir sonucudur. Öğretim teknolojisini oluşturan araçlar şunları içerir: televizyon, filmler, tepegöz projektörleri, bilgisayarlar ve diğer donanımlar ve yazılımlardır. Materyal kullanımı, kalıcılığı arttırarak öğrenmeyi daha etkili hale getirmektedir. Bir öğretme (ve öğrenme) etkinliği ne kadar çok duyu organına hitap ederse öğrenme olayı da o kadar iyi ve kalıcı izli olmakta, unutma da o kadar geç olmaktadır. Başka bir ifadeyle, öğretimde görsel ve işitsel araçlar kullanıldığında öğrenmeler hem daha çabuk hem de daha kalıcı izli olmaktadır. Eğitim araçları, eğitim ve öğretim etkinliklerinin daha verimli olmasını sağlamak için öğretmen ve yetiştiricilere en büyük yardımcıdır. Bilgisayar teknolojileri, CD- ROM’lar ile gelen paket yazılımların dışında uzaktan öğrenme etkinlikleri bilgisayar ağlarının farklı şekillerde kullanımı şeklinde karşılaşılmaktadır. Bunlardan en yaygın olanları internet kaynaklarının kullanılması ve sayısal (dijital) video- konferans sistemidir. Bilgisayar tabanlı eğitim sistemleri teknolojinin ilerlemesiyle birlikte okul öncesi eğitimden başlayarak (ilköğretim 1. ve 2.Kademe – ortaöğretim – yükseköğretim)eğitimin her kademesinde kullanılmaktadır. Bilgisayar destekli öğretim hızlı bir şeklide iletişim kurulabilmesi, aktarılabilmesi üretilebilmesi, kullanılabilmesi, işleyebilmesi açısından eğitime işlerlik katmıştır. Bu öğretim yöntemi ile öğrencinin derse olan katılımını sağlayarak, öğrencinin dersteki motivasyonunu arttırıp, öğrenmenin daha kalıcı hale gelmesi sağlanmaktadır. Böylelikle ana hedeflerden olan öğrenmelerin kalıcılığı ilkesi için yeni teknolojik durumlar geliştirilerek eğitimin daha kalıcı hale gelmesi amaçlanmıştır. 2006 Haziran ayında tüm dünyada erişime açılan internetten indirilebilen, kullanımı oldukça kolay, coğrafi bilgi sistemi fonksiyonları sağlayan ve serbestçe kullanılabilen bir yazılım paketi olan Google Earth, dünyanın her yerine ait uydulardan çekilmiş değişik çözünürlükteki fotoğrafların görüldüğü bir bilgisayar programıdır. Google Earth, öğrencilerin doğal ve kültürel olayları anlamasına yardımcı olmakta ve mekânsal açıdan düşünme yeteneklerini desteklemektedir. Google Earth derslerde öğrencilere etkileşimli bir araç sunarken aynı zamanda mekân kavramının algılanmasına da yardımcı olabilmektedir. Bu sayede öğrenciler yer ile beşeri ilişkiler arasındaki etkileşimi gözlemleyebilirler. Mekâna ait özellikleri anında dünyanın her tarafından erişilebilir kılan bu kaynaklar derslerde öğrenci ve öğretmenlerin vazgeçemeyeceği ders materyallerini oluşturmaktadır. Sosyal bilgiler dersi konularının öğretiminde kullanılan materyallerden olan google earth programının kullanımı konusu bu araştırmanın alanına girmiştir. Bu araştırmanın amacı, google earth programının sosyal bilgiler dersinde kullanımına yönelik yapılan çalışmaların meta değerlendirmesini yapmaktır. Bu amaç doğrultusunda güncellik düşünülerek son 5 yıl içerisinde bu konuda yapılan değerlendirmelerin bir değerlendirmesinin hazırlanması hedeflenmiştir. Bu araştırmanın yöntemini meta-değerlendirme yöntemi oluşturmaktadır. Meta-değerlendirme için “sistematik inceleme”; “değerlendirme yaklaşımı” tanımları kullanılmaktadır. Meta-değerlendirme, “değerlendirmenin yararlık, uygulanabilirlik, etik ve teknik yeterliği hakkında betimsel ve yargısal bilgileri toplama ve kullanma Süreci”dir. Bu yönüyle meta–değerlendirme, değerlendirmenin süreci ve sonuçları hakkında ilgili çevrelere bilgi vermede ve bu sonuçların etkili kullanımında önemli bir işleve sahiptir. Meta-değerlendirme yöntemi, özetle program değerlendirme sürecinin son aşaması olarak sürecin planlama ve uygulama aşamalarında yürütülen etkinliklerin değerlendirilmesini içermektedir. Bu değerlendirme sürecin başında biçimlendirici meta-değerlendirme (formative meta-evaluation) olarak gerçekleşebileceği gibi, süreç sonunda düzey belirleyici meta-değerlendirme (summative meta-evaluation) olarak da yapılabilmektedir. Araştırma henüz çalışma aşamasında olduğu için, istenen veriler tam olarak verilememektedir. Yapılan çalışmanın bulguları ve sonuç bölümleri henüz tamamlanamamıştır. Çalışma sonuçlarına kısa sürede ulaşılması hedeflenmektedir. Sözlü bildiri EĞLENEREK ,OYNAYARAK MATEMATİK ÖĞRENMENİN KALICILIĞA ETKİSİÖzet: ÖZET “Eğlenerek, Oynayarak Matematik Öğrenme uygulamasının amacı, ilkokul matematik öğretiminde oyun ve etkinliklerle öğretimin öğrencilerin erişleri ve matematik dersine ilişkin tutumları üzerindeki etkisini ve kalıcılığını belirlemektir. Eğlenmek, matematik, öğrenmek, kalıcılık 1. GİRİŞ Bu araştırmanın amacı, ilkokul matematik öğretiminde oyun ve etkinliklerle öğretimin öğrencilerin erişleri ve matematik dersine ilişkin tutumları üzerindeki etkisini belirlemektir. Bu uygulama, en yakın onluğa yuvarlama, doğru ve doğru çeşitleri, üç basamaklı doğal sayıların basamak değerini bulma konularında yapılmıştır. 2. YÖNTEM En yakın onluğa yuvarlama, üç basamaklı doğal sayıların basamak değerini bulma ve doğru konuları 2014‐2015 öğretim yılında, Manisa ili Yunusemre ilçesi 23 Nisan Ulusal Egemenlik İlkokulu 3‐A sınıfında Eğlenerek, Oynayarak Matematik Öğrenme Etkinlikleri’’ ile işlenmiştir. Türkiye genelinde kazanım değerlendirme sınavları yapan özel bir kurumun hazırladığı sorular ile kalıcılığını belirlemek için denenceler yıl boyunca 4 değerlendirme ile sınanmıştır. 3. BULGULAR ve YORUMLAR ‘’Eğlenerek Oynayarak Matematik Öğrenme uygulamasının yapıldığı grubunun diğer grupla arasında erişi düzeyleri, kalıcılığı, matematik dersine ilişkin tutumları arasında uygulama yapılan grubun lehine anlamlı farklar bulunmuştur. 4. SONUÇLAR İlkokulda matematik dersinde, oyun ve etkinliklerle öğretimin sonunda öğrencilerin erişleri, matematik dersine karşı tutumları ve kalıcılığı sayısal verilerle belirlenmiştir. Öğrenciler derste eğlenerek öğrendikleri için matematik dersine karşı olumlu tutum geliştirmişlerdir. Eğlenerek öğrendikleri için öğrenilenler kalıcı olmuştur. ÖZET “Eğlenerek, Oynayarak Matematik Öğrenme uygulamasının amacı, ilkokul matematik öğretiminde oyun ve etkinliklerle öğretimin öğrencilerin erişleri ve matematik dersine ilişkin tutumları üzerindeki etkisini ve kalıcılığını belirlemektir. Eğlenmek, matematik, öğrenmek, kalıcılık 1. GİRİŞ Bu araştırmanın amacı, ilkokul matematik öğretiminde oyun ve etkinliklerle öğretimin öğrencilerin erişleri ve matematik dersine ilişkin tutumları üzerindeki etkisini belirlemektir. Bu uygulama, en yakın onluğa yuvarlama, doğru ve doğru çeşitleri, üç basamaklı doğal sayıların basamak değerini bulma konularında yapılmıştır. 2. YÖNTEM En yakın onluğa yuvarlama, üç basamaklı doğal sayıların basamak değerini bulma ve doğru konuları 2014‐2015 öğretim yılında, Manisa ili Yunusemre ilçesi 23 Nisan Ulusal Egemenlik İlkokulu 3‐A sınıfında Eğlenerek, Oynayarak Matematik Öğrenme Etkinlikleri’’ ile işlenmiştir. Türkiye genelinde kazanım değerlendirme sınavları yapan özel bir kurumun hazırladığı sorular ile kalıcılığını belirlemek için denenceler yıl boyunca 4 değerlendirme ile sınanmıştır. 3. BULGULAR ve YORUMLAR ‘’Eğlenerek Oynayarak Matematik Öğrenme uygulamasının yapıldığı grubunun diğer grupla arasında erişi düzeyleri, kalıcılığı, matematik dersine ilişkin tutumları arasında uygulama yapılan grubun lehine anlamlı farklar bulunmuştur. 4. SONUÇLAR İlkokulda matematik dersinde, oyun ve etkinliklerle öğretimin sonunda öğrencilerin erişleri, matematik dersine karşı tutumları ve kalıcılığı sayısal verilerle belirlenmiştir. Öğrenciler derste eğlenerek öğrendikleri için matematik dersine karşı olumlu tutum geliştirmişlerdir. Eğlenerek öğrendikleri için öğrenilenler kalıcı olmuştur. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE YETİŞKİN EĞİTİMİNİ GEREKTİREN NEDENLERÖzet: ÖZET Bugün yaşadığımız çağda bilim çok hızlı bir ilerleme gösteriyor ve buna bağlı olarak teknolojik gelişmeler yaşanıyor. Tüm bu ilerleme ve gelişimler toplumların ekonomik, siyasal ve kültürel yapısında değişikliklere yol açmaktadır. Türkiye de bu değişimlerin yaşandığı bir ülkedir. Bu değişimlere uyum sağlamak için bireylere gereken bilgi ve becerilerin kazandırılması iş dünyasının ihtiyaçlarına cevap verilmesi gerekmektedir. Bu noktada eğitimin işlevi ve önemi ortaya çıkmaktadır. Sadece iş dünyasının ihtiyaç duyduğu bilgi beceri ve yeteneklerin bireylere kazandırılması değil, ayrıca insanların kişisel gelişimleri ile ilgili istek ve ihtiyaçlarını da karşılamak gerekmektedir. Böylece gelişmiş ve mutlu insanların oluşturduğu bir toplum yapısı yaratılabilir. Eğitim sistemimize baktığımızda örgün eğitimin tüm bu ihtiyaçları karşılamada ve beklentilere cevap vermede yeterli olmadığı aşikardır. Bu durum yaygın eğitim enformel öğrenme veya non-formal öğrenme ve kısaca halk eğitimini diğer adıyla yetişkin eğitimini gündeme getirmektedir. Türkiyede yetişkin eğitimi uzaktan eğitim gibi bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanılmasına dayalı bir modelden ziyade halk eğitimi kurslarına indirgenmiştir. Çağı yakalamak zorundadır Türkiye, bu konuda yetişkin eğitimine yön veren politikalar ve anlayış ciddi bir şekilde gözden geçirilmeli ve kamusal veya özel olanaklarla yetişkin eğitimi özendirilmeli ve önemi ve yararları konusunda bilinç oluşturulmalıdır. Ayrıca yetişkin eğitimi sadece iş piyasasının ihtiyaç duyduğu elemanı yetiştirmek için kişiye gereken bilgi ve becerileri kazandırma amacından biraz daha ileriye gitmeli kişisel gelişim olarak isimlendirilen ve mutlu ve yetenekli bireyleri toplum için nasıl faydalı unsurlar haline getirebiliriz sorusu üzerine planlar yapılmalıdır. Anahtar kelimeler: Yetişkin Eğitimi, Neo-liberal Eğitim politikaları Sözlü bildiri МЕСТО И РОЛЬ ТЕОРИЙ СОЦИОЛОГИИ ОБРАЗОВАНИЯ В ФОРМИРОВАНИИ, РЕФОРМИРОВАНИИ И ОПТИМИЗАЦИИ СИСТЕМЫ ОБРАЗОВАНИЯÖzet: Актуальность исследования теоретико-методологических вопросов социологии образования, а также социологических оснований оптимизации системы образования вызвана потребностью их целостного научного осмысления и анализа, определения их роли в решении проблем как в сфере образования, так и других сферах общества. В ходе исследования предполагалось определить место и роль социологии образования в формировании, реформировании и оптимизации системы образования. На различных этапах исследования использовались основные методы научного познания, в том числе, метод системного анализа, а также сравнение, анализ и синтез. Основными источниками стали труды отечественных и зарубежных учёных. Методология же исследования предполагает адекватную ей методику и технику, которая исходит из плюрализма мнений и многофакторности социальных процессов. Формирование и существование в социологии образования ряда научных течений, направлений и подходов объясняется сложностями её институционализации, динамикой развития, а также многообразием теоретических парадигм внутри социологии. Творческий поиск социологии образования, в свою очередь, проявляется в её «открытости» реальному бытию, что обусловливает необходимость следующих уровней анализа: философских оснований социологического познания; проблем теоретического познания; проблем эмпирического познания; методологического анализа процедуры, техники, инструментов организации исследования; междисциплинарного контекста исследований. Причём, философским основанием социологии образования выступают теории общественного прогресса цивилизации, культуры. Интегративная роль социологии образования выражается в следующих аспектах: оставаясь социально-философской наукой на теоретическом уровне, она выполняет методологическую функцию при проведении исследований проблем образования, как в рамках узкоспециальных дисциплин, так и в рамках конкретно-практического решения; социология как теория среднего уровня, дающая целостное видение любых явлений образования, позволяет их разрешать не только «по вертикали», но и «по горизонтали» в рамках действующих социальных объектов; обеспечивая взаимодействие различных наук на прикладном уровне, с позиций которых изучаются проблемы обучения, воспитания и становления личности, социология сама обогащается, развивается и дифференцируется как теоретическая и практическая наука, что проявляется во всё более чётком выделении социологии образования в качестве особой и самостоятельной дисциплины. Итак, именно, в вышеизложенном заключается актуальность, специфичность, и самое главное уникальность образования как социального феномена, а также ее место и роль в развитии общества. Теории социологии образования, в свою очередь, играют важную роль в формировании и развитии систем образования стран, ибо от уровня и качества системы образования зависит развитие всех остальных сфер и развитие общества в целом. Sözlü bildiri 2004 SOSYAL BİLGİLER PROGRAMINDAKİ VE C3 ÇERÇEVE PROGRAMINDAKİ ÖĞRENME ALANLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: 2004 yılında Türk eğitim sisteminde gerçekleşen program değişikliğinde Sosyal Bilgiler Dersi Programı, Sosyal Bilgiler Ulusal Konseyinin (NCSS) 1994 yılında hazırlamış olduğu tematik standartlar anlayışı dikkate alınarak yeniden şekillenmiştir. NCSSnin standartlarında yer alan 10 öğrenme alanı, 2004 sosyal bilgiler programını oluşturan komisyon tarafından Türkiyenin sahip olduğu sosyal ve kültürel yapı gözden geçirilerek 9 öğrenme alanına indirgenmiştir. Bu öğrenme alanlarının isimleri sırasıyla “Birey ve Toplum; Kültür ve Miras; İnsanlar, Yerler ve Çevreler; Üretim, Dağıtım ve Tüketim; Zaman, Süreklilik ve Değişim; Bilim, Teknoloji ve Toplum; Gruplar, Kurumlar ve Sosyal Örgütler; Güç, Yönetim ve Toplum; Küresel Bağlantılar” dır. NCSSnin çalışmalarından esinlenerek ortaya çıkan bu öğrenme alanları ilkokul ve ortaokul sosyal bilgiler programında aynıdır. Tüm öğrenme alanları multidisipliner bir yapıya da sahiptir. Sosyal bilgiler dersinin çağdaş bir boyuta ulaşmasında da NCSSnin yoğun çabaları her geçen gün artmaktadır. 2013 yılında NCSSnin liderliği ve 15 profesyonel organizasyonun işbirliği ile ağırlıklı olarak Ekonomi, Coğrafya, Tarih ve Vatandaşlık disiplinlerinden oluşan Okul, Meslek ve Sivil yaşam odaklı bir sosyal bilgiler desi programı geliştirildi. C3 sistemi, öğrencilerin sosyal bilgiler öğrenme biçimlerini kapsayan, birlikte ve karşılıklı destekleyici fikirler dizisinden oluşmuş bir sorgu arkı üzerine yoğunlaşmıştır. Bu ark dört boyuttan oluşmaktadır: Birinci boyut “soruların geliştirimesi ve araştırmanın planlanması” aşamasını, İkinci boyut Disiplin Kavramlarını ve Araçlarını Uygulamak aşamasını; üçüncü boyut “kaynakları değerlendirme ve kanıt kullanma” aşamasını; dördüncü boyut ise “ulaşılan sonuçları açıklama ve bilgiyi davranışa dökme” aşamasından oluşmaktadır. Bu çalışma da C3 çerçeve programının en önemli boyutunu oluşturan “Disiplin Kavramlarını ve Araçlarını Uygulamak” aşaması ile Türkiye’de 2004-2005 yılları arasında NCSS’nin hazırlamış olduğu tematik standartlar anlayışı ile şekillenen Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programında yer alan öğrenme alanlarını karşılaştırılmaya çalışmıştır. Nitel araştırma yaklaşımı benimsenerek gerçekleştirilen araştırmanın verileri doküman incelemesi yoluyla elde edilmiştir. Araştırmadan elde edilen veriler doküman incelemesi aşamalarına göre analiz edilmiştir. Araştırma sonucu genel olarak değerlendirildiğinde; Her iki programın Vatandaşlık Disiplini ile ilgili bir çok konu ve kavrama (sosyal katılım, demokrasi, etkili vatandaşlık, grup, kurum ve sosyal örgütlerin önemi vb.) eşit bir şekilde yer verdiği ama C3 programının vatandaşlık konularının anayasal temelli öğrenilip, pratiğe dökülmesi üzerinde daha çok durduğu; tarih disiplini ile ilgili her iki programın zaman, süreklilik ve değişim, kronoljik düşünme gibi kavramlara etkili bir biçimde yer verdiği ama C3 programının “Pespektif” adlı disiplin aracıyla tarihsel empati kavramına; “Tarihi Kaynaklar ve Kanıtlar” adlı disiplin aracıyla tarihi kaynakları seçme ve analiz edebilme becerilerinin önemine; “Neden ve Tartışmalar” adlı disiplin aracıyla da tarihteki nedesellik kavramı üzerine daha çok yoğunlaştığı; her iki programın Ekonomi disiplini ile ilişkili olarak ulusal ekonomi ve önemine, yerel kaynakların dengeli kullanımına, ekonomi ile ilgili temel kavramlara değindiği ama C3 programının Değiş, Tokuş ve Piyasalar adlı disiplin aracıyla rekabetçi pazar anlayışına ve getirilerine; fayda ve maliyetlerin karşılaştırılmasına; toplumun yararına olan ve olmayan durumlarda hükümetlerin piyasalara olan müdahalelerine; Küresel Ekonomi adlı disiplin aracıyla insanların neden uzmanlaştıkları ve ticaret yaptığına; farklı ülkelerde bireyler ve işletmeler arasındaki ticareti etkileyen politikların değerlendirilmesine; her iki programda Coğrafya disiplini ile ilgili İnsanlar, Yerler ve Çevreler adlı öğrenme alanı coğrafyanın belirli bölgelinde ve geniş alanlarında ortaya çıkan insan-çevre etkileşimine ve bunun kültürlerin ortaya çıkamasına olan etkisine değinirken; C3 programı farklı olarak Coğrafi Temsiller: Dünyanın Mekansal Görünümleri adlı disiplin aracıyla yerlerin ve mekanların tasvir edilmesi amacıyla harita veya diğer temsillerin oluşturulmasına; İnsan Nüfusu: Mekansal Konumlar ve Hareketler adlı disiplin aracıyla insan popülasyonlarının büyüklüğünün, yapısının, dağılımının ve hareketlerinin üzerinde etkili olan iklim değişkenlikleri, yeryüzü şekilleri, çeşitli doğal felaketler, siyasi, ekonomik ve teknolojik değişiklikleri anlamaya; Küresel Bağlantılar: Değişen Mekansal Örüntüler adlı disiplin aracıyla da mekansal örüntülerin ortaya çıkmasında etkili olan hem insan hem de fizik sistemlerini anlamaya odaklandığı görülmektedir. Ulaşılan bu sonuçlar C3 çerçeve programını oluşturan Tarih, Coğrafya, Ekonomi ve Vatandaşlık disiplinleri ve bu disiplinler ile ilgili araçların Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programında yer alan İnsanlar, Yerler ve Çevreler (Coğrafya), Zaman, Süreklilik ve Değişim (Tarih), Kültür ve Miras (Tarih), Üretim, Dağıtım ve Tüketim (Ekonomi), Gruplar, Kurumlar ve Sosyal Örgütler (Vatandaşlık), Güç, Yönetim ve Toplum (Vatandaşlık) öğrenme alanlarına kıyasla daha kapsayıcı, daha güncel ve daha çok pratiğe dökülebilen bilgilerden oluştuğu ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri BEHİÇ AK’IN “GÜNEŞİ BİLE TAMİR EDN ADAM”INDA AŞIRI TÜKETİM KAVRAMINA YÖNELİK ELEŞTİRİ VE ÖNERİLERÖzet: Önceleri yalnızca bulundukları bölgeyi etkileyen çevre sorunları, artık tüm insanları ve dünyayı olumsuz etkilemeye başlamıştır. Edebiyat, yaşamdaki sorunları görmezden gelmek yerine ona yönelik çözümler üretmenin sanatsal bir yoludur. Jose Saramago, Cengiz Aytmatov, Yaşar Kemal, Philip K. Dick gibi bazı yazarlar, çevre sorunlarına dikkat çekmektedirler. Çocuk edebiyatı da çevre sorunlarına ilgisiz kalmamıştır. Türk çocuk edebiyatında da pek çok yazar çevre sorunlarının farklı yönlerini masal, öykü ve romanlarına konu edinmiştir. Yetişkinlere yönelik yazdığı tiyatro oyunlarında, çizdiği karikatürlerde olduğu gibi Behiç Ak, çocuk kitaplarında çevreciliğe yönelik konu ve sorunları ele almaktadır. Onun kitaplarında çevre kirliliği, çarpık kentleşme, yapay çevre, tarihi yapıtların yok edilmesi gibi konulara özellikle odaklanılmış ve çocuklara bu konulara duyarlı olmalarına yönelik sezdirimlerde bulunulmuştur. Çocuk edebiyatı, yetişkinlere dönük üretilen edebiyat gibi sanatsal bir alandır; ancak eğitimciler tarafından da eğitsel amaçlarla kullanılmaktadır. Bu nedenle eğitim ortamlarında hem sanatsal hem de içeriksel açıdan nitelikli çocuk kitaplarının kullanımı önemlidir. Çevre sorunlarına eğilen çocuk kitaplarını sınıfta kullanan öğretmenler, çevre eğitiminin gelişmesine katkıda bulunmuş olurlar. Pek çok çevre sorununa neden olan değişkenlerden bir de aşırı tüketim durumudur. İnsanlar aslında ihtiyaçları olmayan şeyleri çok fazla tükettiklerinde dünyanın dengesini bozmaktadırlar. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden metin analizi yöntemi kullanılarak Behiç Akın Güneşi Bile Tamir Eden Adam adlı çocuk öyküsündeki aşırı tüketim kavramına dönük ne tür eleştiriler ve öneriler geliştirildiği betimlenmektedir. Bu doğrultuda, metinde geçen tüketim nesneleri ve tüketim alışkanlıkları ayrı başlıklar halinde değerlendirilecektir. Yazarın, sözü edilen başlıkları hangi eylem ya da durumlarla açıkladığı ve çocuklara ne tür önerileri sezdirdiği ortaya konulacaktır. Bunun dışında metnin karakterleri tüketim alışkanlıkları yönüyle ele alınacak; yazarın tüketim toplumu karşısında nasıl bir insan modeli istediği betimlenecektir. Sözlü bildiri ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATINDA ELEŞTİRİNİN GEREKLİLİĞİ VE ELEŞTİRİYİ ENGELLEYEN NEDENLER. ETİK VE AHLAK ÜZERİNEÖzet: Çocuk Ve Gençlik Edebiyatında Eleştirinin Gerekliliği Ve Eleştiriyi Engelleyen Nedenler. Etik ve ahlak üzerine Doç. Dr. Necdet Neydim İ.Ü. Edebiyat Fak. Çeviribilim Bölümü Türkiye’de özellikle çocuk ve gençlik edebiyatı alanında eleştirinin varlığı konusunda ciddi kaygılar bulunmaktadır ve bu hiç de haksız değildir; ancak beklentiyle gerçekliğin bu denli uyumsuz olmasında eğitim sistemi, ebeveyn beklentisi, yayıncı ve yazarın tavrı, piyasada eleştirinin getirdiği mali ve politik boyut, yazarın kendini konumlaması, öğretmenin (eğitim sisteminin metinden beklentisi ve dahası konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmayan ve sadece ahlakçı bir yaklaşımla metni değerlendiren bakış açıları eleştirinin sağlıklı gelişmesini engellemektedir. Ayrıca Eğitim Bilimcilerin çocuk edebiyatı hakkında tek seçici gibi durmaları ve edebiyatın eğitimin bir parçası gibi algılanması nedeniyle pedagojik değerlendirmeye alınması edebiyatın özgürlüğüne vurulan bir zincir gibi durmaktadır. Çocuk edebiyatının tarihsel sürecine baktığımızda yukarıda vurguladığımız temel konular son iki yüzyılda ayrıntılı olarak tartışılmış ve dönemsel paradigma değişimleri bu alanda verilen kararları etkilemiştir. 18. Yüzyılın katı didaktik yaklaşımı 19. Yüzyılda idealaize figür yaratmaya dönüşmüş bu süreç 20 yüzyılın ikinci yarısından sonra yeniden tartışmadan geçmiş ve çocuk edebiyatı didaktik kuşatılmışlıkla değil edebiyatın kendine özgü kuralları çerçevesinde ele alınmaya başlanmıştır. Bu aynı zamanda çocuk edebiyatına dönük bir eleştiri alanının varlığını da gerekli kılmıştır. Buu eleştiri metinsel bağlamda olduğu gibi görsellik içeren çalışmalarda görselliği de ele alan bir yöntemle gerçekleşmektedir. Dönemsel bağlamda bakıldığında okul öncesi, okul dönemi, ilk gençlik ve gençlik edebiyatı olarak tanımlanabilecek alanlarda edebiyatın nasıl ele alındığından başka edebiyatın çocuğu nasıl ele aldığı sorunu önemlidir. Çocuk kavramındaki değişim ve dönüşümleri ele almak gereklidir Çalışmamızda bu konu, yaşanan gerçekler bağlamında ele alınacak ve çözüm yolları üzerine tartışılacaktır. Sözlü bildiri DOWN SENDROMLU ÇOCUKLAR İÇİN OYUNLAŞTIRILMIŞ EĞİTİM MATERYALİ PLAYING EDUCATION MATERIAL FOR CHILDREN WITH DOWN SYNDROME SEBAHATTİN KARTALÖzet: Günümüzde bir çocuğun yaşamının ilk yılları, onun gelecekteki gelişiminin anahtarı olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle sorunların çocukluk döneminde giderilmesi, uzun dönemde bireyin hayat kalitesini ve işlevselliğini belirlediği için önem taşımaktadır. Sağlıklı çocuklarda dil gelişim sürecinin, psiko-motor gelişim süreciyle paralellik arz ettiği bilinmektedir. Çocuğun kas hareketleri ile duyu organlarının koordineli bir şekilde çalışmasıyla, zihinsel ve dilsel gelişimin temelleri de atılmaktadır. Ancak Down sendromlu bireylerde, doğuştan sahip oldukları zayıf kas yapısı, motor gelişimi üzerinde olduğu gibi dil gelişiminde de önemli engelleyici rol oynamaktadır. Yüz ve ağız kaslarının gevşek olması dil, dudaklar ve çenenin hareketlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum konuşmanın anlaşılabilirliğini yani telaffuzu doğrudan etkiler Bu çalışmada; Down Sendromlu bireylerde yüz ve ağız kaslarını geliştirmek, doğru nefes kullanma çalışmalarını desteklemek için oyunlaştırılmış bir eğitim materyalinin tanıtımı yapılacaktır. Bu materyal geliştirilirken Tübitak 1007 Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme projelerini destekleme programı kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Genel Müdürlüğü ile birlikte çalışılmıştır. Çalışma boyunca konuyla ilgili uzman görüşleri alınmıştır. Oyunlaştırılmış Eğitim materyalinin saha çalışması henüz yapılmamıştır. Dr.Öğrt.Üyesi Cumhuriyet Üniversitesi Sözlü bildiri DÜNYA BİLİM VE TEKNOLOJİ MİRASININ FARKLI ÜLKELERİN SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINA YANSIMASI ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEMEÖzet: Sosyal bilgiler, sosyal bilimlerin birçok farklı alanından beslenen ve bu alanlara ilişkin bilgi, beceri ve tutumları kazandırmayı hedefleyen bir öğretim programıdır. Bu hedeflerden biri de tarihsel süreç içerisinde birey ve toplumların yaşamında önemli etkilere yol açan bilim ve teknoloji tarihi konularının öğretimidir. Toplumların istediği nitelikte ve donanımlı bireyler yetiştirmeye olanak sağlayan sosyal bilgilerde, bu hedefi gerçekleştirmek için ders kitaplarında bilim ve teknoloji tarihi konularına yer verilmiştir. Bununla birlikte daha nitelikli bir bilim ve teknoloji tarihi öğretimi için bu tarihe çeşitli düzeylerde katkıları olan farklı toplumların bakış açılarının ortaya konulması gerekmektedir. Çalışmada bu bakış açılarını ortaya koymak amacıyla Türkiye, Suriye Fransa ve ABD sosyal bilgiler ders kitapları incelenmiştir. Bu çalışma nitel araştırma tekniklerinden doküman analizi ile gerçekleştirilmiştir. Verilerin elde edilmesi ve analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Çalışmada Türkiye 4-7. sınıf sosyal bilgiler ders kitapları ile Suriye, ABD ve Fransa’da ortaokula denk gelen sınıf düzeylerinde okutulmakta olan sosyal bilgiler ders kitapları ele alınmıştır. Ele alınan ders kitaplarının bilimsel ve teknolojik gelişmeler, tarihsel dönemler, bilim insanı/mucitler, uygarlıklar/devletler gibi bilim ve teknoloji tarihine ait öğeleri yansıtma durumları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ardından ders kitapları arasında kıyaslamaya gidilmiştir. Sonuç olarak dört ülkenin ders kitaplarında farkı tarihsel dönemlere ait çeşitli bilimsel ve teknolojik gelişmelere yer verildiği tespit edilmiştir. Suriye ders kitabı 88 gelişme ile en fazla, Fransa ders kitabı ise 51 gelişme ile en az sayıda bilimsel ve teknolojik gelişmeye yer veren ders kitapları olmuştur. Ülkelerin sosyal bilgiler ders kitaplarında bilimsel ve teknolojik gelişmelere yer verilirken tarihsel dönemlerde belirli uygarlık/devletlere bu uygarlık/devletlere mensup bilim insanı/mucitlerde odaklanmalar olduğu göze çarpmaktadır. İlk Çağ döneminde Türkiye ve Suriye sosyal bilgiler ders kitaplarında Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarına ağırlık verilirken Fransa ve ABD sosyal bilgiler ders kitaplarında ise Antik Yunan uygarlığına ait bilimsel ve teknolojik gelişmelere yer verilmiştir. Orta Çağ döneminde dört ülkede de Türk-İslam uygarlığına ağırlık verilmiştir. Bununla birlikte Yeni Çağ ve Yakın Çağ dönemlerinde Avrupa’da meydana gelen gelişmelere ağırlık verilmiştir. Ders kitaplarında bilimsel ve teknolojik gelişmeleri desteklemek amacıyla kullanılan görsel sayıları bakımından Türkiye sosyal bilgiler ders kitaplarında 49, Suriye ders kitabında 16, Fransa ders kitabında 12 ve ABD ders kitabı 10 görsel kullanılmıştır. Ülkelerin sosyal bilgiler ders kitaplarında tarihsel süreç içeresinde bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yaşandığı farklı uygarlıklar/devletlere yer verilmiştir. Türkiye ve Fransa sosyal bilgiler ders kitaplarında 8’er farklı, ABD sosyal bilgiler ders kitabı 7 farklı ve Fransa sosyal bilgiler sosyal bilgiler ders kitaplarında ise 5 uygarlık/devlete yer verilmiştir. Ders kitaplarında aynı zamanda bilimsel ve teknolojik gelişmelerde katkıları olan çeşitli bilim insanı, mucit, uygarlık veya devletlere yer verildiği görülmüştür. İslam Uygarlığı dört ülkenin ders kitaplarında toplamda 71 defa ile en fazla değinilen uygarlık olmuştur. Suriye ders kitabı toplamda 45 farklı bilim insanı/mucitle ile en fazla sayıda bilim insanı/mucide yer veren ders kitabı olmuştur. Dört ülkenin ders kitaplarında İlk Çağ ve Yakın Çağ döneminde teknolojik gelişmelere daha fazla yer verilirken, Orta Çağ ve Yeni Çağ döneminde bilimsel faaliyetlere daha fazla yer verilmiştir. İbn-i Sina, Newton ve Galileo dört ülkenin ders kitaplarında ortak olarak ismi geçen bilim insanları olmuştur. Takvim, kâğıt, teleskop, matbaa ve saat dört ülkenin ders kitaplarında ortak olarak bahsedilen buluş/icatlardır. Türkiye ve ABD ders kitaplarında ayrıca bu buluş/icatların tarihsel süreç içerisinde hangi değişimlerden geçtiklerine ve bunların insanın hayatında ne gibi değişikliklere yol açtığına değinilmiştir. Tespit edilen bulgulardan hareketle ders kitaplarında eş zamanlı tarih şeritlerinin kullanılması, bilim insanı/mucitlerin biyografileri ve kişisel özelliklerine yer verilmesi, bazı uygarlıklarda gerçekleşen bilimsel ve teknolojik gelişmelere daha fazla yer verilmesi ve destekleyici görsel kullanımının arttırılmasına yönelik önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ERGENLERİN GELECEK BEKLENTİLERİ VE KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDEKİ BİLİŞSEL ÇARPITMALARININ MUTLULUK DÜZEYLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ( KÜÇÜKÇEKMECE ÖRNEĞİ)Özet: Bu çalışmanın amacı liseye devam eden ergenlerin gelecek beklentisi ve kişiler arası ilişkilerde bilişsel çarpıtmalarının mutluluk düzeyleri ile açıklanmasıdır. Araştırma evreni, İstanbul’da (Küçükçekmece ilçesi) yaşayan 9. ve 10. Sınıf düzeyinde eğitim gören öğrencilerden oluşmaktadır. Araştırmanın örneklem grubu seçilirken tabakalı ve kümeleme örnekleme yöntemleri birlikte kullanılmıştır. Örneklem grubu için 5 okul türünden 273 kız ve 408 erkek öğrenci olmak üzere toplamda 681 öğrenciye ulaşılmıştır. Araştırma genel tarama modellerinden ilişkisel tarama modeline uygun olarak düzenlenmiştir. İlişkisel tarama modelleri iki ya da daha çok değişken arasında birlikte değişimin varlığını ve/ veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir. Araştırmada 3 ölçek uygulanmış olup bunlar Oxford Mutluluk Ölçeği-Kısa Formu, Kişilerarası İlişkilerde Bilişsel Çarpıtmalar Ölçeği ve Ergen Gelecek Beklentisi Ölçeği’dir. Ayrıca araştırma kapsamında araştırmaya katılan bireylerin sosyo-demografik özelliklerini belirlemek için araştırmacılar tarafından kişisel bilgi formu oluşturulmuştur. Kişisel bilgi formunda cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey, anne babanın eğitim durumu ve mesleği, aile tipi, ergenlerin hayal kurma sıklığı ve algılanan duygu durumları sorulmuştur. Bulgular şu şekillerde ortaya çıkmıştır: Oxford Mutluluk Ölçeği’nden aldıkları puanlarla Kişilerarası İlişkilerde Bilişsel Çarpıtmalar Ölçeği’nden aldıkları puanlar arasında anlamlı bir ilişki bulunup bulunmadığını belirlemek amacıyla yapılan Pearson analizi sonucunda değişkenler arasındaki ilişki negatif yönde anlamlı bulunmuştur. Bununla birlikte Oxford Mutluluk Ölçeği’nden aldıkları puanlarla Gelecek Beklentisi Ölçeği’nden aldıkları puanlar arasında anlamlı bir ilişki bulunup bulunmadığını belirlemek amacıyla yapılan Pearson analizi sonucunda değişkenler arasındaki ilişki pozitif yönde anlamlı bulunmuştur. Ayrıca çalışmamızda Mplus analiz programı ile yol analizi yapılmıştır. Doğrulanan modelimize göre ergenlerin mutluluk düzeyleri; gelecek beklentisi ölçeği bazı alt boyutları ile pozitif yönlü ilişkili iken kişilerarası ilişkilerde bilişsel çarpıtmalar ölçeği bazı alt boyutları ile negatif yönlü anlamlı ilişki gösterdiği gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri FELSEFE EĞİTİMİNDE MANTIK İLKELERİNİN ONTOLOJİK VE EPİSTEMOLOJİK DEĞERİÖzet: Felsefe, Yunanca karşılığında bilgelik sevgisi olarak ifade edilir. Bu bilgelik sevgisi insan zihninin bir temayülü olarak ortaya çıkar. İnsan doğru düşünebilmenin imkânını ise eğitimde bulur. Bu nedenle felsefe ve eğitim iç içe olmak durumundadır. Zira ikisinin de ortak gayesi düşünen, bilgilerin mantıksal edinimini sağlayan bir insan yetiştirmektir. İnsan akla yatkın olan şeyleri idrak eder; böylece ilim ve sanatı öğrenerek iyi ve kötüyü birbirinden ayırt etmeyi öğrenir. Buradan hareketle söylenebilir ki, eğitim süreci boyunca doğru ve upuygun bilginin ediniminde mantık ilkelerine müracaat zaruridir; çünkü mantık bizatihi zaruri düşüncenin ilmidir. Bu düşüncenin kendi kendisiyle uygunluğu, muhtevadan bağımsız olarak değerlendirilmesi anlamına gelmez. Bu nedenle mantık, bilme isteminden müstakil olarak tasarlanamaz. O, doğru düşünmeyi ve sağlam çıkarımlar yapmak için gözetilmesi gereken kuralları formüle eder. Düşüncenin unsurları olarak adlandırılan bu ilkeler çelişkisiz bir bilginin edinimi için ön koşuldur. Aynı şekilde hem epistemoloji hem de ontolojide kavramlar ve dahi dilsel-düşünsel ifadeler, mantık ilkeleri doğrultusunda ele alındığında doğru ve upuygun bir bilginin imkânı daha olasıdır. Buradan hareketle mantığın hem bir bilime hem de bir düşünceye karşılık geldiğini söylemek mümkündür. Mantıklı düşünme mantık biliminin konusudur ve dolayısıyla ondan bağımsız olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla mantık sistemli ve kurallı olarak düşünmenin temelinde yatan şeydir. Bu sistemli düşünme silsilesi akıl yürütmenin bir başka formudur. Buna göre akıl yürütme aslında bilgiler arasında bir bağlantı kurarak yeni bir bilgi ortaya çıkarma işlemidir. Bu işlem Özdeşlik, Çelişmezlik, Üçüncü Halin İmkânsızlığı ve nihayet Leibniz ile dâhil olan Yeter Neden İlkesi ile upuygun hale gelir ve eğitim için önkoşul olan doğru, sistemli ve bütünlüklü bir bilgi ağı sağlar. Nihayet felsefe, mantık ve eğitim dil-düşünce-bilgi üçlemesinde her birinin diğerini zorunlu kıldığı görülür. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN “ OKUMA ” KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, ilkokul 4. Sınıf öğrencilerinin okuma kavramıyla ilgili belirttikleri metaforları incelemektir. Araştırmada nitel araştırma bir modeli olan “Olgu Bilim” deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 Eğitim öğretim yılında Bartın ili Merkez ilçesine bağlı 4 ilkokulun 4.sınıflarından toplam 190 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin okuma kavramıyla ilgili düşüncelerini metaforlar aracılığıyla ifade etmeleri istenmiştir. Metaforlar yarı yapılandırılmış bir görüşme formuyla belirlenmiştir. Verilerin analizinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın verileri, öğrenciler için hazırlanan “okuma..........gibidir; çünkü……… ” şeklinde verilen ifadeleri tamamlayacakları formlar aracılığıyla elde edilmiştir. Araştırma sonunda, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin okuma kavramıyla ilgili toplam 80 metafor belirttikleri görülmüştür. İlkokul 4. sınıf öğrencileri okuma kavramıyla ilgili en fazla zihnimizi geliştiren etkinlik, en iyi arkadaş, eğlence, ders, hayal, ödev vb. metaforları belirtmişlerdir. Geliştirilen bu metaforlar toplam 7 farklı kategoride toplanmıştır. Bu kategoriler en fazla metafor kapsamaları bakımından “Okumanın yararları, Zihinsel etkisi, Duygusal Etkisi, Eğlence, Ödev , Sürekli Olması, Başarıya Etkisi olarak sıralanmaktadır. Belirlenen sonuçlar, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin okumanın hayatın her alanında etkisini gördükleri vazgeçilmez bir etkinlik olduğu ve onlar için yararlarına inandıklarını vurgulamaktadır. Sonuçların, “okuma” gibi bireyin tüm yaşamında bilişsel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişiminde etkili olan kavramların ilkokul öğrencilerinin algılarında nasıl yer aldığını belirlemek açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri İNSAN VE ÇEVRE ÜNİTESİNİN YARATICI DRAMA DESTEKLİ İŞLENMESİNİN BEŞİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN 21. YÜZYIL BECERİLERİ ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Bu araştırmanın amacı beşinci sınıf öğrencilerinin 21. yüzyıl öğrenme becerilerine yaratıcı drama yönteminin etkisini belirlemektir. Araştırma amacı doğrultusunda ön test – son test kontrol gruplu yarı deneysel desen ile modellenmiştir. Çalışma 2017- 2018 eğitim-öğretim yılının bahar döneminde yapılmıştır. Muğla ilinin Menteşe ilçesine bağlı iki ortaokulda çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Çalışmada deney grubu öğrenci sayısı 17’dir. Kontrol grubu öğrenci sayısı 15’dir. Araştırmanın deney grubunda İnsan ve Çevre ünitesinin öğretiminde yaratıcı dramaya yönelik olarak planlanan sekiz etkinlik uygulanmıştır. Kontrol grubunda ise dersler fen bilimleri ders kitabındaki etkinliklere göre işlenmiştir. Etkinliklerin uygulanması araştırmacı tarafından dört haftalık süre ile gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin 21. yüzyıl öğrenme becerileri düzeylerini belirlemek için Gülen (2013) tarafından geliştirilen “21. Yüzyıl Öğrenme Becerilerinin Düzeyi Envanteri” kullanılmıştır. Ölçek dört alt boyut ve 33 maddeden oluşmaktadır. Ölçeğin alt boyutları; “Aktif öğrenme yeterlik düzeyi”, “Öğrenmeyi öğrenme becerisi yeterlik düzeyi”, “Problem çözme becerileri yeterlik düzeyi” ile “İşbirliği ve iletişim becerileri yeterlik düzeyi”dir. Ölçek deney ve kontrol grubuna uygulamalardan önce ön test olarak uygulanmıştır. Uygulamalar yapıldıktan sonra son test olarak uygulanmıştır. Elde edilen verilerin analizinde SPSS 22 programı kullanılmıştır. “21. Yüzyıl Öğrenme Becerilerinin Düzeyi Envanteri”den elde edilen verilerin normal dağılım gösterip göstermediği belirlenmiştir. Bunun için normallik analizi yapılmıştır. Analiz sonucunda; deney ve kontrol grubunda “Aktif öğrenme becerisi yeterlik düzeyi” ve “Problem çözme becerisi yeterlik düzeyi” alt boyutları ön ve son test puanları normal dağılım göstermiştir. Buna karşılık “Öğrenmeyi öğrenme becerisi yeterlik düzeyi” deney grubuna ait ön test puan dağılımı ve “İşbirliği ve iletişim becerileri yeterlik düzeyi” kontrol grubuna ait son test puanları dağılımı normal dağılım göstermemiştir. Normal dağılım gösteren testlerde Bağımsız t-testi analizi ve Bağımlı t-testi analizi yapılmıştır. Normal dağılım göstermeyen testlerde Mann-Whitney U- Testi ve Wilcoxon Signed Ranks Testi analizi yapılmıştır. Yapılan analiz sonuçlarının değerlendirilmesi neticesinde 21. yüzyıl öğrenme becerileri düzeyi envanteri ön test puanları için deney grubu öğrencileri ve kontrol grubu öğrencileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. 21. yüzyıl öğrenme becerileri düzeyi envanteri son test puanları için deney grubu öğrencilerinin ve kontrol grubu öğrencilerinin arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. 21. yüzyıl öğrenme becerileri düzeyi envanteri ön test puanları ve son test puanları deney grubu öğrencilerinin ve kontrol grubu öğrencilerinin arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN PERFORMANS DEĞERLENDİRME SİSTEMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Performans değerlendirme sistemi Türkiye’de politik söylem olarak ilk kez sekizinci kalkınma planında dile getirilmiş olsa da aslında temelleri, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, enerji, su, posta, iletişim, ulaşım, kültür, inşaat, mühendislik ve diğer hizmet sektörlerini serbest rekabete açan, Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ile atılmıştır. “İşteki “başarı” ve “verimlilik” düzeyinin belirlenmesi amacıyla, çalışanların önceden belirlenmiş birtakım kriterlere göre değerlendirilmesi üzerinden çeşitli puanlar verilerek yapılan işlemler bütünü” olarak tanımlanan performans yönetimi neoliberal dönemde eğitimde yaşanılan özelleştirmelerin bir ileri adımı olarak da ele alınabilir. Zira öğrencinin müşteri olarak görüldüğü bir eğitim sisteminde bir taraftan müşteri memnuniyetine göre değerlendirilmesi planlanan öğretmenlik mesleği itibarsızlaştırılırken, diğer taraftan da yurt dışındaki örneklerinde de olduğu gibi öğretmenlerin iş güvencesine yönelik bir saldırı söz konusu olduğu söylenebilir. Bu çalışmanın amacı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulamaya geçirilmesi planlanan performans değerlendirme sistemine yönelik öğretmenlerin görüşlerini ve performans değerlendirme sisteminin öğretmenlik mesleğine etkisini ortaya koymaktır. Örneklemini Ankara ili Ayaş ilçesinde çalışmakta olan öğretmenlerin oluşturduğu araştırmada nicel ve nitel yöntemler bir arada kullanıldığı karma yöntem izlenmiştir. Önce Ayaş ilçesinde çalışmakta olan tüm öğretmenlere araştırmacılar tarafından geliştirilen Likert tipi anket uygulanmıştır. Nicel verilerin analizinde SPSS programından yararlanılmıştır. Aynı zamanda ankete katılan öğretmenlerden Eğitim- Bir Sen, Türk Eğitim Sen, Eğitim-İş ve Eğitim-Sen olmak üzere dört sendikadan bir kadın bir erkek ve iki tane de sendikasız olmak üzere on öğretmenle araştırmacılar tarafından geliştirilen formla derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Her iki yöntemle birlikte elde edilen veriler hep birlikte değerlendirilmiştir. Elde edilen verilere göre öğretmenlerin performans değerlendirme sürecine dair yeterli bilgi sahibi olmadıkları, ağırlıklı olarak uygulamanın olumsuz sonuçlar doğuracağına, ayrımcılık yapılacağına ve değerlendiricilerin şeffaf ve tarafsız olmayacaklarına dair görüş belirttikleri görülmüştür. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖZ-YETERLİK İNANÇLARININ SERBEST ZAMAN ETKİNLİKLERİNE KATILMA DURUMLARINA GÖRE İNCELENMESİÖzet: Zamanın iyi değerlendirilmesi yaşam kalitesini artırır, kişinin sosyalleşmesine ve öz güvenini geliştirmesine yardımcı olur. Çoğu araştırmacıya göre serbest zaman kişilerin zorunlu olarak yapması gereken işlerin dışında arta kalan zamandır. Sanayinin gelişmesi ve teknolojinin artması ile birlikte boş zaman kavramı tüm insanlar için önemi arz etmiş, kişilerin kendilerini daha fazla geliştirebilmesi için imkan sunmuştur. serbest zaman kavramı özellikle eğitim gören kişilerin gelişimleri için büyük önem arz etmekte; doğru değerlendirildiği taktirde kişilerin alan eğitimine ve öz güveninin gelişmesine de büyük katkı sağlamaktadır. Öğretmen adaylarının da bu durumun ciddiyetinin farkında olup serbest zamanlarını aktif, sürekli ve yararlı faaliyetlerle değerlendirmesi gerekir. Bu faaliyetler sadece öz-yeterlik inancında değil hayatının her alanında etkili olacaktır. Bu araştırmanın amacı serbest zamanlarını aktif etkinliklere katılarak değerlendiren sınıf öğretmeni adaylarının katılmayanlara göre öğretmen öz-yeterlik inancını araştırıp incelemektir. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 eğitim öğretim yılı güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği programında öğrenim gören ve basit tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilen 194 sınıf öğretmeni adayı oluşturmuştur. Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Verilerin toplanması için madde tipi kapalı uçlu olan (Evet/Hayır) yargısal maddeler içeren Serbest Zaman Etkinlikleri ve beşli likert tipinde hazırlanmış olan Öğretmen Öz-yeterlik İnanç ölçeği kullanılmıştır. Ölçekler eşzamanlı olarak uygulanmış, araştırma sonucunda anlamlı bir fark olup olmadığını bulmak amacıyla bağımsız gruplar t testi kullanılmıştır. Serbest zaman faaliyetlerine aktif katılan ve katılmayan öğretmen adaylarının öz-yeterlik puanları arasında katılanların lehine anlamlı bir farklılık elde edilmiştir. Bu araştırmanın sonuçları ile sınıf öğretmeni adaylarının serbest zamanlarını aktif faaliyetlerle geçirmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri SPORDA YETENEK 10LA GELECEK KARESİÖzet: Önce iyi İnsan, Sonra İşini En iyi Yapan İnsan Olmalı EĞİTİM-ÖĞRETİMDE BİR NEFES, BİR MOLA, BİR EĞLENCE, BİR DİNLENCE İÇİN SPORDA YETENEK 10LA GELECEK KARESİ Projesi Balıkesir Valimiz Sayın Ersin YAZICI himayelerinde, Karesi Kaymakamlığımız koordinesinde, Karesi Belediyesi ve Karesi Gençlik ve Spor ile Karesi İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin katkı ve uygulamalarıyla yürütülen projeyle; Öğrencilerimize kabiliyetleri ve istekleri doğrultusunda bir nefes, bir mola, bir eğlence, bir dinlence imkanı verilerek eğitim-öğretimin ağırlığı hafifletilmekte ve okullar keyifli hale getirilmeye çalışılmaktadır. Proje ile; okullarda kullanılmayan, boş duran her alan özellikle Karesi Belediyemizin büyük katkılarıyla spor sokağına ve spor salonuna çevrilerek, öğrencilerimizin spor yapması için ortamlar oluşturulmuştur, oluşturulmaktadır. Hedef kitlemiz; Okullarımızdaki 7-13 yaş arası kız-erkek öğrencilerimiz, Amacımız; -Öğrencilerimize Eğitim-öğretimde bir nefes ,bir mola, bir eğlence, bir dinlence imkanı vererek okullarımızı keyifli hale getirme, -Öğrencilerimizde Spor bilincini yerleşmesi, -Milli ve manevi duyguların güçlenmesi, -Sağlıklı gençlerin yetiştirilmesi, -Çocuklarımızın okul dışı zamanlarında sanal ve zararlı ortamlardan uzak tutarak, okullarında oluşturulan spor alanlarında ve spor salonlarında enerjilerini olumlu yönde kullanabilmelerini sağlama, -Branşlarda yetenekli öğrenciler tespit edilerek amatör ve profesyonel takımlara yönlendirme, Amaç : İlçemizde İlkokul ve ortaokullarda eğitim gören 7-13 yaş arası kız-erkek öğrencilerin sağlıklı ve hareketli bir yaşamın gereği olarak toplumda spor yapma kültürünün yerleştirilmesi, spor hizmetlerinin kalitesi ve çeşitliliği artırılarak sporun geniş kitlelere yaygınlaştırılması ve başarılı sporcular yetiştirilmesi, eğitim kademelerinde spor eğitiminin içerik ve uygulama olarak geliştirilmesi, sporda değerleri, centilmenliği, fair play ruhunu kazanmaları ve çeşitli spor branşlarında faaliyetlere, kurslara katılarak yetenekli öğrencilerin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Projenin Hedefleri.: İlkokul ve Ortaokula devam eden öğrencilerin okul dışında serbest zamanlarının, spor ve kültür faaliyetleri ile değerlendirilmesinin sağlanması,Spor alanında yetenekli çocukların tespit edilip yetenekleri doğrultusunda ilerlemelerine olanak sağlanması,Çocukların okullardaki sosyal-kültürel-sportif faaliyetlere katılımının ve öğrencilerin ortak faaliyet alanlarının artırılması,Olumlu rol model olma amacıyla kamuda üst düzey konumlarda bulunan kişilerin aile ve öğrencilerle buluşturularak farkındalık oluşturulması,İlçe çapında dezavantajlı çocukların eğitim sorunlarına ilişkin farkındalık artırıcı çalışmaların yapılması. 21 spor branşı, ( Atletizm, Badminton, Basketbol, Cimnastik, Judo, Taekwondo, Boks, Oryantiring, Güreş, Masa Tenisi, Voleybol, Karate, Hentbol, Dart, Bocce, Satranç, Yüzme, Geleneksel Türk Okçuluğu, Halk Oyunları, Satranç, Tenis ) Eğitimler yıl boyu okulların ders dışı zamanlarında gerçekleştiriliyor ve eğitim ve spor malzemeleri öğrencilere ücretsiz olarak veriliyor. 23 okul, 112 kurs, 85 eğitmen ve antrenör eşliğinde 9.505 öğrencinin katılımı ile devam etmiştir. Sözlü bildiri TÜRK KÜLTÜRÜNDE YEMİN UNSURU OLARAK ATÖzet: Türk kültüründe başlangıçtan günümüzde kadar insanların yaşam tarzları ve dini inanışları etrafında şekillenen yemin (ant), eski Türk inanç sisteminde daha çok kutsal kabul görülen ay, güneş, yıldız; toprak, su, dağ vb. üzerine yapılmıştır. Değişen yaşam şartlarına bağlı olarak da atlı - göçebe - savaşçı hayat kültüründe ise saban, at, kılıç, yay, ok, kalkan vb. gibi nesneler üzerine yemin edilmiştir. İslamiyet’in kabulünden sonra ise İslami açıdan kutsal olan Allah, kitap, peygamber, vb. gibi dini unsurlar üzerine yemin edilip son olarak da insanlar kedileri için çok değerli olan aile bireyleri; anne, baba, eş, kardeş vb. üzerine yemin etmişlerdir. Türk kültür hayatında yeminin (ant), genellikle kişi ve toplum için önem arz eden nesne ve kavramlar üzerine yapıldığı görülmektedir. Bu nesnelerden birisi de hayvanlardır. Türkler, eski Türk inanç sisteminin yaygın olduğu dönemlerde kendileri için değerli olan veya tabu olarak kabul ettikleri hayvanlar üzerine yemin etmişlerdir. Bu sayede yeminlerinde hayvanı bir dayanak olarak kullanmışlardır. Eğer yeminin, yalan olması veya uygulanmaması durumlarında o hayvanı kaybedeceklerinden dolayı veya hayvanın kendilerine zarar vereceğini düşünüp korkmuşlardır. İlk dönemlerde atlı - göçebe - savaşçı yaşam tarzını benimseyen Türkler için at, günlük hayatın en değerli ve vazgeçilmezi kavramlar arasında olmuştur. Öyle ki Türkler, atlı-göçebe- savaşçı hayat tarzını “at, avrat ve silah” üçlemesiyle özetlemektedirler. Gerektiğinde at; kahramanın en yakın arkadaşı, yoldaşı, sırdaşı durumunda olmuştur. Çalışmamızda, Türk kültür hayatında önemli bir yere sahip olan at üzerine yapılan yeminler üzerinde duracağız. Bu sayede toplum için kutsal bir değer olan yemin ve bir o kadar da toplum için değer arz eden atın Türk kültür hayatındaki önemini ortaya koymaya çalışacağız. Sözlü bildiri TÜRKİYE ÜNİVERSİTELERİNDE SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALLARININ MEVCUT DURUMU (2017)Özet: Sosyal bilgiler, hemen her bakımdan değişen ülke ve dünya koşullarında bilgiye dayalı karar alıp problem çözebilen etkin vatandaşlar yetiştirmek amacıyla sosyal ve beşeri bilimlerden aldığı bilgi ve yöntemleri kaynaştırarak kullanan bir öğretim programıdır. Sosyal bilgiler alan uzmanları, sosyal bilgileri açıklarken temel amacı vatandaşlık eğitimi olarak kabul etmişlerdir. Sosyal Bilgilerin kapsamına giren derslerin Antik Yunan’a kadar inen geçmişlerine rağmen, yaygın bir şekilde okul programlarına girişi, 20. yy. başlarında ABD’ de gerçekleşmiştir. Sosyal Bilgiler anlayışı ilerici bir eğitim reformunun önemli bir parçası olarak eğitim-öğretim programlarına yansımıştır. Bu dönemde Osmanlı Türkiyesi de kısa bir süre sonra bu anlayışı ABD’ den kendi eğitim sistemine transfer etmiştir. Sosyal Bilgiler dersi Türkiye’ de ilk kez 1960’lı yıllarda benimsenmiştir. Bu tarihten önce Sosyal Bilgiler dersinin kapsamına giren disiplinler, ilköğretim düzeyinde ayrı dersler olarak verilmiştir. Türkiye’de 1998 yılında (Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirme programlarının geliştirilmesine yön veren temel ilkelerde yapılan değişikliklerle Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalları açılmasına hız verilmiştir. 1998’de başlayan bu süreçle 2017 yılında 59 üniversitede Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı aktif olarak eğitim-öğretim faaliyeti göstermektedir. Bu araştırmanın temel amacı Türkiye’de Yüksek Öğretim Kurumlarında Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Sosyal Bilgiler Eğitimi anabilim dallarına ilişkin 2017 mevcut durumun farklı değişkenlere göre ve karşılaştırmalı olarak envanterini ortaya çıkarmaktır. Araştırmada, Sosyal Bilgiler Anabilim dallarında 2017 yılında öğrenim gören öğrenci sayısı, bu anabilim dalında görev yapan öğretim üyesi sayısı, anabilim dalına kaydolan öğrencilerin puanlarının yıllara göre ve üniversitelere göre değişimi ve sosyal bilgiler öğretmenliğinin 2013-2016 yılları arası atama sayıları incelenmiştir. Araştırma amacı doğrultusunda nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırma verilerini toplamada anabilim dalındaki öğrenci sayılarını ve bölümlerinin taban puanlarının belirlenmesinde son 4 yılın ÖSYM kılavuzunda yer alan bilgiler kullanılırken; öğretim üyeleri sayısı belirlemede ise ilgili anabilim dallarının internet sayfaları esas alınmıştır. Araştırma sonuçlarına göre 2017 yılında 59 üniversitede Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı aktif olarak eğitim-öğretim faaliyeti göstermektedir. LYS kontenjanları esas alındığında sosyal bilgiler öğretmenliği anabilim dallarında toplam öğrenci 15.639’dur. 59 üniversite içerisinde öğrenci sayısı en fazla olan üniversiteler 372 öğrenci ile Atatürk, Celal Bayar, Cumhuriyet, Dokuz Eylül, Erzincan, Gazi, Karadeniz Teknik, Kastamonu, Necmettin Erbakan, Ömer Halisdemir, Pamukkale ve Siirt Üniversiteleridir. 1-2-3-4 sınıfında öğrencisi bulunan üniversiteler içerisinde en az öğrencisi olan üniversite ise 31 öğrenci ile Bayburt Üniversitesidir. Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümlerinin puan sıralarının oldukça değişken olduğu görülmektedir. 2016 yılında Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümlerine yerleşen en yüksek puanlı öğrencinin puan sırası 25.800 iken en düşük puanlı öğrencinin sırası 75.900’dür. Son dört yıl içinde Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünü tercih eden en yüksek puanlı öğrencinin sırası 7.140’tır. Son dört yılın verilerine göre Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümlerine yerleşen en yüksek puanlı öğrencilerin tercih ettikleri üniversite İstanbul Üniversitesidir. Son dört yılın verilerine göre Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümlerine yerleşen en yüksek puanlı öğrencilerin tercih ettikleri üniversite İstanbul Üniversitesidir. En düşük puan sırlaması ile öğrenci yerleşen üniversite Bartın Üniversitesi’dir. Araştırma sonucunda üniversitelerin Sosyal bilgiler Öğretmenliği anabilim dalına yerleşen öğrenci sayısının, atama sayılarına göre çok fazla olduğu bu nedenle atanmayı bekleyen yaklaşık 27.500 kişi olduğu belirlenmiştir. Bunun da anabilim dalında halen öğrenim gören 15.639 öğrencinin de hesaba katıldığında mezun olan öğrencilerin istihdam sorunlarına yol açacağı söylenebilir. Ayrıca tüm Türkiyede’ki sosyal bilgiler öğretmenliği anabilim dalında 480 öğretim üyesi bulunduğu bunların öğrenim gören 15.639 öğrenciye hizmet verdiği ve öğretim üyesi başına yaklaşık 32,5 öğrenci düştüğü tespit edilmiştir. Öğretim üyesi sayısının da bu nedenle yetersiz olduğu söylenebilir. Çalışma sonuçlarına göre Türkiye’de Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Sosyal Bilgiler Eğitimi anabilim dallarının kontenjan sayılarının azaltılırken; öğretim üyesi sayısının ise arttırılması kalitenin ve gelecek hedeflerinin tutturulması açısından faydalı olacağı söylenebilir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE MATEMATİK VE FEN BİLİMLERİ EĞİTİMİ ALANLARINI BİRLİKTE ELE ALAN ÇALIŞMALARIN İÇERİK ANALİZİÖzet: Teknolojide meydana gelen değişiklikler günümüzde etkisini her geçen gün daha çok hissettirmektedir. Teknolojide meydana gelen değişmeler ile fen bilimleri alanında meydana gelen değişmelerin birbirlerini önemli ölçüde etkiledikleri söylenebilir. Fen bilimleri alanında meydana gelen bu gelişmelere etkisi olan en disiplinlerden birisi de matematiktir. Geçmişten günümüze baktığımızda ise fen bilimleri ve matematik birbiri ile etkileşimli olarak birbirini destekleyecek şekilde gelişme gösterdikleri görülmektedir. Matematik ve fen bilimlerinin birlikte gelişim göstermesi bu konularda yapılan araştırmalarda da kendini göstermiştir. Uluslararası düzeyde yapılan ve ülkemiz öğrencilerinin de katılım gösterdiği TIMSS(Trends in International Mathematics and Science Study) ve PISA(Programme for International Student Assessment) sınavları ile FeTeMM(Fen, Teknoloji,Mühendislik,Matematik)-STEM( Science ,Technology ,Engineering and Mathematics) uygulamalarının sistemimizdeki uygulama ve etkileri buna örnek olarak gösterilebilir. Literatür incelendiğinde fen bilimleri eğitimi ile ilgili konuları ele alan ve matematik eğitimi ile ilgili konuları ele alan çalışmaların pek çok defa içerik analizinin yapıldığı fakat her iki alanı da ele alan çalışmaların içerik analizinin yapılmadığı görülmüştür. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı fen bilimleri ve matematik eğitimi alanlarının ortak ele alındığı çalışmaların bir analizini yapmaktır. Daha öncesinde bu alanda bir içerik analizi çalışması olmadığından bu araştırma bir ilk niteliğindedir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni, veri toplama yaklaşımı olarak ise doküman analizi kullanılmıştır. Çalışmanın verileri araştırmacı tarafından revize edilen Yayın Sınıflama Formu ile toplanmıştır. Elde edilen veriler tablo ve grafikler ile ortaya konmuştur. Tablo ve grafikler tez ve makaleler için ayrı ayrı oluşturulmuş ve yorumlanmıştır. Çalışmaya 2000-2018 arasında yayınlanan ilköğretim düzeyindeki fen ve matematik eğitimini ortak ele alan tez ve makaleler dâhil edilmiştir. Bildiri olarak yayınlanan araştırmalar ise çalışma kapsamı dışında tutulmuştur. Çalışmanın sonucunda tez ve makalelerin yedi ana başlık altında analizi ortaya konmuştur. Bu analiz sonuçlarına göre, 2012 sonrasında yapılan çalışmaların sayısında bir artış gözlenmiştir. Bu artışta ise FeTeMM(Fen, Teknoloji,Mühendislik,Matematik)-STEM( Science ,Technology ,Engineering and Mathematics) alanında yapılan çalışmaların etkisinin olduğu düşünülmektedir. Matematik alanının odakta olduğu çalışmaların sayısının daha az olduğu, çalışılan konu alanının çoğunlukla disiplinler arası ilişkileri ele aldığı, nicel araştırma desenlerinin daha çok tercih edildiği, çalışılan makalelerin daha fazla olduğu, verilerin daha çok anket/ölçek ile toplandığı, örneklemde öğrencilerin tercih edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri YARATICI DRAMA DERSLERİNİN TÜRKÇE ÖĞRETMEN ADAYLARININ İLETİŞİM BECERİLERİNE KATKISIÖzet: Günümüz eğitim sisteminde yaparak yaşayarak öğrenmenin önemi tartışılmaz. Bu nedenle teorik bilginin yanı sıra sınıf içi etkinlikler yoluyla bilginin kalıcılığını sağlama yoluna gidilmiş, aktif öğrenmeyi teşvik eden uygulamaların yanı sıra geleceğin öğretmen adaylarını yetiştiren Eğitim Fakültelerinin ders programlarına drama dersleri dahil edilmiştir. Öğretmen adaylarının bizzat kendilerinin bilgiyi bu şekilde uygulamalı olarak içselleştirmesi, ileride öğrencilerine bilgiyi ezberleten değil uygulama becerisi kazandıran öğretmenler olmaları yolunda önemli bir adımdır. Bu araştırma kapsamında, drama derslerinin Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarının konuşma ve yazma becerilerini dolayısıyla iletişim becerilerini geliştirme konusundaki katkısı incelenmiştir. Çalışmada doküman analizi yöntemi kullanılmış, öğrencilerin dönem başında ve sonunda yazdıkları drama metinleri, ifade bütünlüğü, dilbilgisi kurallarına uyma, akıcı ve tutarlı bir diyalog oluşturma, verilmek istenen mesaja yönelik bütünlüğü koruma açısından incelenmiştir. Öğrencilere drama metinlerini kendilerinin oluşturması gerektiği telkin edilmiş, hazır teatral metinler, sanal ortamdan alıntılama yasaklanmıştır. Bu şekilde yaratıcılıkları geliştirilerek gerçekten üretme düşüncesi teşvik edilmiştir. Bunun içinde mutlaka bir çıkış noktası olması gerektiği, yazdıkları metinlerin bir yerlere dayandırılması ve Türkçe Eğitimine de katkısı olması için drama mutfağı olarak Türk Edebiyatının en zengin kısmı seçilmiştir. Drama metinlerini oluşturmak için Türkçe bölümü öğrencilerinin kaynağı, ÇAĞDAŞ VE KLASİK TÜRK ŞİİR SEÇMECELERİDİR. Drama dersi alan öğrencilerin tamamının kendi seçtiği 5 şiiri yazarak sınıfa getirmesiyle 5-7 kişilik guruplar oluşturulmuş ve kendi seçtikleri şiirlerden küçük drama metinleri piyesler, oyunlar oluşturmaları istenmiştir. Bu uygulamanın sonunda hem alan bilgileri, hem genel kültürleri gelişmiş, diğer taraftan da şiirlerden bambaşka edebi bir tür yaratma deneyimi, ekip halinde çalışan öğrencileri motive etmiş, amaca uygun metinler ortaya çıkmıştır. Bu edebi metinlerden yola çıkarak oluşturulan metinlerin alan bilgisine katkısı son derece önemli olup, bu katkı bile geleceğin öğretmen adaylarına büyük bir formasyon ve motivasyon sağlamaktadır. Bu çalışma kapsamında öğrencilerin üretimsel dil becerileri olan konuşma ve yazma alanındaki gelişimleri ele alınarak ürettiklerini uygulamaya geçirme olanakları ortaya konulmaktadır. İnceleme sonucunda elde edilen veriler, bildirinin sonuç ve tartışma bölümünde sıralanmış ve süreç içinde gelişim gösterdiği bariz şekilde belli olan öğrenci gruplarının drama örneklerinden alıntılara yer verilmiştir. Sözlü bildiri YOĞUN BAKIMDA ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN ÖLÜME VE ÖLMEKTE OLAN BİREYE BAKIM VERMEYE İLİŞKİN TUTUMLARIÖzet: Amaç: Araştırma yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerin ölüme ve ölmekte olan bireye bakım vermeye ilişkin tutumlarının belirlenmesi amacıyla yapıldı. Gereç ve yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırmanın örneklemini Türkiye’nin İç Anadolu bölgesinde bir eğitim ve araştırma hastanesinin yoğun bakım ünitelerinde çalışan 70 hemşire oluşturmuştur. Araştırma öncesinde kurumdan ve hemşirelerden onam alınmıştır. Veriler yüz yüze görüşme yöntemi ile kişisel bilgi formu, Ölüme Karşı Tutum Ölçeği (ÖKTÖ) kullanılarak toplanmıştır. Veriler SPSS 21 programında değerlendirildi. Araştırmanın verilerinin değerlendirilmesinde Mann Whitney U testi ve Kruskal Wallis testi ve tanımlayıcı istatistikler kullanıldı. Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelerin yaş ortalaması 30.75±5.66 (Min: 20 yaş - mak: 43 yaş) ’dır. Hemşirelerin çalışma yılları 9.58±5.94 yıldır. (Min: 1yıl - mak: 25 yıl). Araştırmaya katılanların %80 kadın, %20’si erkektir. %60’ı evli % 40 bekardır. Eğitim durumlarına bakıldığında %22.9’u SML, %35.7’si ön lisans, %35.7’si lisans, %5.7’si yüksek lisans mezunudur. Hemşirelerin %42.9’u (n=30) dahili yoğun bakım %57.1’i (n= 40) cerrahi yoğun bakım ünitelerinde çalışmaktadır. Hemşirelerin ölüme ilişkin düşüncelerine bakıldığında, %67.1’nin dini inancı güçlü, %61.4’ü ölüm ile ilgili eğitim almamış, %98.6’sı ölümle karşılaşmamış, hemşireler ölümle karşılaştığında %60’ı doğal karşıladığını, % 58.7’si üzüldüğünü, %50’si çaresizlik hissettiğini ve %21.4’ü ağladığını ifade etmiştir. Hemşirelerin %85.7’sinin ölmekte olan hastaya bakım vermek istememektedirler. ÖKTÖ’nin alt boyutları puan ortalamalarına bakıldığında, ölüm korkusu alt boyutu 4.41±1.82, ölümden kaçınma alt boyutu 4.81±1.64, tarafsız kabullenme alt boyutu 2.14±1.17, kabul edici yaklaşım alt boyutu 2.75±1.15, ölümü kabullenmeme alt boyutu 4.01±1.72 ve toplam ölçek puan ortalaması 3.54±1.42 puandır. Sonuç: Araştırma sonucunda hemşirelerin çoğunluğunun ölüm ile karşılaştığı fakat ölüm ile ilgili eğitim almadığı, yarıdan fazlasının ölümü doğal olarak karşıladığı, büyük çoğunluğunun ölümcül hastaya bakmak istemedikleri saptanmıştır. Hemşirelerin ölmekte olan hastaya bakım vermeye ilişkin olumlu tutumlarının düşük olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri %75 %25 TEN BÜYÜKTÜRÖzet: Çalışma Trabzon İli,Araklı İlçesi,Atatürk İlkokulu 4.Sınıf Veli ve öğrencilerine 3 aylık bir eğitim olarak planlanıp uygulanmıştır. Çalışma Öğrenci ve aile koçluğu olarak planlanmış kazanımlar bu çerçefede ele alınmıştır. Çalışma gurubu 1980 doğumlu veliler ve çocuklarından oluşan 15 kişilik bir gruptur. Kazanımların sonucunun testi için sınıfın kalan 20 kişisi kontrol grubu olarak değerlendirilmiştir. KULLANILAN/GELİŞTİRİLEN MATERYALLER: 1-Yaşam Çarkı modeli 2.Sağ-solbeyin testi 3.Geleceğe Köprü çizelgesi 4.Güçlü ve Zayıf yönlerim .. Aşağıda verilen tek amaca yönelik kazanım ve onun işleniş modelidir. 1-Danışanların(ebeveynler) hayatlarının her alanında ,kendilerine ve çevrelerindekilere karşı koçluk bakış açısını geliştirmek *-Danışanlarına ve/veya çocuğuna ,eşine koçluk yapar. *Koçluk bakışını her alanda kullanabileceğini fark eder. Kullanılan Yöntem ve Teknikler: 1-Projeksiyon sunumu 2-Drama 3-Anlatım 4-Uygulama 5.Proje çalışması Eğitimdeki en önemli sorunlardan biri olarak çocukların aileden hazır bulunuşluk düzeylerinin sadece fiziksel gelişmişlik olarak algılanmasıdır. Çocukların zihinsel olarak okula neden geldiğini bilmemesi,zihninde bir amacının olmaması,ailenin sürekli yönlendirmesi ile tamamen dış motivasyonlu,kendni tanımayan,amacı olmayan,öngörüsüz ve dolayısıyla da başarısız çocuklar eğitim sisteminin içinde kaybolmaktadır. Çocuğun zekasının,kişiliğinin çok büyük oranda ailede,okula gelmeden oluştuğunu biliyoruz.Bu .çalışma %25 okul etkisini %75 gibi yüksek olan aile etmenini kullanmak amacıyla tasarlanmıştır. Çalışma önce aielelerin kendilerini tanıma çalışması olarak başlamıştır.Bunun için ebeveynlerin güçlü ve zayıf yönlerini gösteren çizelge kullanılmıştır. Sonra sol-sağ beyin çalışma kağıdı velilerle çalışılmıştır. Yaşam Çarkında zaman kontrolü ve zamanını ayırdıkları alanlar belirlenmiştir. Geleceğe Köprü kurdurularakl gelecekteki profilleri çizdirilmiştir. Bu çalışmaların tamamı veliler tarafından kendi öğrendikleri biçimle çocuklarına uygulanmıştır. Çalışma sonunda oluşan kavramlar :Çocuğumun yetenekleri,geliştirmesi gereken yönleri,kariyeri,hedefleri,yapmam gerekenler… Elimizdeki çocuklar Zkuşağı dediğimiz çocuklar .Bu çocuklar anne -babalar tarafından kendi klasik eğitim anlayışıyla eğitilmekte ve çocuklar aslında bizim genç kuşaklarda olduğunu zannettiğimiz Kuşak Çatışmasını anne babaları ile yaşamaktadırlar. Ders çalışma yöntemleri,kendilerini tanıma,hedef koyma,mesleki tercihlerei,hayatı algılayışları anne babalarından farklı.Okulu aileleri gibi algılamıyorlar. Çalışma sonunda aileleler 21. y.y a uygun çocukları için kariyer planlamasını nasıl yapabileceklerini; bunun için kendilerinde ve çocuklarında geliştirmeleri gereken yönleri keşfettiler. Kontrol gurubu ebeveynler ve çocuklarda bu bilinç oluşmamış ve geleceklerine dair bir farkındalık ve bir fotoğraflama yapamadıkları izlenmiştir. (Çalışma ile ilgili döküman ve ekler burada belirtilmediği için gönderilemedi.) Sözlü bildiri 1-4. SINIF DÜZEYİNDE ORİGAMİ İLE GEOMETRİ ÖĞRETİMİÖzet: Geometri ilköğretimin ilk aşamasından yükseköğretime kadar öğrencilerin öğrenim yaşantılarında karşısına çıkan bir disiplindir. Matematiksel düşünmenin önemli bir parçası olarak da önem arz eder. Geometrinin formal olarak öğretimi okul öncesi aşamadan başlamasına karşın birçok temeli ilköğretim birinci aşamadan itibaren atılmaktadır. İlkokulun her aşamasında geometri kazanımları yer almakta ve aşamalı olarak kavramlar derinleştirilmektedir. Örneğin, birinci sınıfta şekillerin kenarlarını tanıma, kenar sayılarına göre sınıflandırma ve model oluşturma ile başlayan geometri öğrenme süreci, ikinci sınıfta noktalı kağıtlar üzerine şekilleri çizmek ve şekillerin kendi özelliklerinin (kenar ve köşe sayıları gibi) incelemeleri ile devam eder. İlk sınıftan itibaren ise öğrencilerin günlük yaşamda karşılarına çıkan geometrik cisimleri tanımaları ve modellemeleri beklenmektedir. Üçüncü sınıfta öğrencilerin katı cisimlerden küp ve dikdörtgenler prizması gibi özel cisimlerin arasındaki farklılıkları formal bir dil ile açıklayabilmesi ve benzerliklerin farkında olması istenmektedir. Son sınıfta ise izometrik veya kareli kâğıtla, eş küplerle oluşturulan çizimlere uygun yapılar oluşturması ele alınmaktadır (MEB, 2015). Görüldüğü gibi ilkokulun her aşamasında geometri kazanımları artan bir yoğunluk ve kavramsal derinlik ile devam etmektedir. Geometri öğretiminde somut materyal kullanımı öğrenmeyi kolaylaştıran ve anlamlandırmayı sağlayan bir yardımcı araç olmaktadır (Bayram, 2004). Somut materyaller arasından origami ya da diğer adı ile kâğıt katlama ise geometri öğretiminde son zamanlarda kullanılan önemli bir materyaldir. Origami geometrik kavramların somutlaştırılması yoluyla incelenmesini kolaylaştıran bir araç olarak kabul edilebilir. Ayrıca origaminin öğrencilerin hem geometri başarılarına olumlu katkılarının olduğu hem de davranışsal olumlu etkileri, psikomotor gelişime etkileri, sosyal ve duyuşsal etkileri ile dil gelişimine olumlu katkıları da olduğu yapılan birçok araştırma ile ortaya koyulmuştur (Boakes, 2009; Çakmak, 2009; Cipolatti ve Wilson, 2004). Origami etkinlikleri yardımıyla öğrenciler temel geometrik kavramları (nokta, doğru, açı, deltoid, açıortay, simetri ekseni, kare, üçgen vb.) keşfedebilir, modelleyebilir ve kendileri oluşturarak sorgulayabilirler (Boz, 2015; MEB, 2009). Keşfettikleri kavramları oluşturdukları origami modeli üzerinde açıklayarak matematiksel kavramları günlük konuşma bağlamında da kullanabilirler (Boakes, 2009). Böylece origaminin kullanıldığı etkinliklerde öğrenci, derse aktif olarak katılır, sorgular, düşünür, arkadaşlarıyla birlikte çalışır ve en önemlisi de matematikte soyut olan yapıları kendi zihninde somutlaştırarak anlamlı hale getirir. Bütün bu bulguların ışığında 1-4. sınıf öğretmenlerinin derslerinde origami yardımı ile geometri kazanımlarını daha somut hale getirmeye, daha anlaşılır ve daha kalıcı şekilde öğretim ortamları sunmaya çalışmalıdır. Böylece öğretmenler öğrencilerin geometri kavramlarını somutlaştırmasına ve geometri başarısının artırılmasına katkıda bulunabilirler. Bu nedenle bu çalışmada öncelikle sınıf öğretmenlerine origaminin kısa tarihçesi, çeşitleri ve eğitimde kullanıldığı yerlere örnekler verilerek, ilkokul 1-4. sınıf geometri kazanımlarına hitap eden origami katlamaları ypılarak bunlrı temel alan etkinlikler tanıtılacaktır. Bu katlamalarda geometri kavramları incelenecek, üç boyutlu cisimler oluşturularak öğrencilerin uzamsal düşünmelerini güçlendirecek yapılar oluşturulacak üzerinde matematiksel incelemeler yapılacaktır. Bu incelemeler örnek etkinlik kağıtları üzerinde ve etkilşimli bir şekilde yapılacaktır. Sözlü bildiri 1. SINIF MATEMATİK DERS KİTAPLARININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: İlköğretim ve orta öğretim okullarında okutulmak üzere, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından açıklanan eğitim programlarına uygun olarak Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığına sunulmak üzere hazırlanan ders kitapları Milli Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği’nin 19. Maddesinin ilgili hükümleri uyarınca değerlendirilmektedir. Taslak ders kitaplarının incelenmesi ve değerlendirilmesinde ilgili Başkanlık tarafından dört kriter kullanılmaktadır: İçeriğin Anayasaya ve kanunlara uygunluğu, içeriğin bilimsel olarak yeterliliği, içeriğin eğitim ve öğretim programının kazanımlarını gerçekleştirme yeterliliği ve görsel tasarımın ve içerik tasarımının öğrenmeyi destekleyecek nitelikte olması ve öğrencilerin gelişim özelliklerine uygunluğu. Ders kitaplarının bu kriterlere ne derece uygun olduğuna ilişkin inceleme çalışmalarına bakıldığında yapılan araştırmalar ders kitaplarına yönelik dünya ölçeğinde kabul görmüş belirli bir kriter ya da metodolojinin olmadığını göstermektedir. Ders kitabı incelemeleri genellikle görsel ve teknik düzen, içerik ve dil ve anlatım gibi sınıflamalarla yapılmaktadır. Bu belirlemeler ışığında araştırma, matematik öğretmenlerinin matematik öğretiminin gerçekleşmesinde kullandıkları temel materyallerden olan ders kitaplarından 1. Sınıf matematik ders kitaplarına ilişkin görüşlerini ortaya koymak ve bu görüşler arasında anlamlı bir fark olup olmadığını tespit etmektir. Bu çalışmada 1. Sınıf matematik ders kitaplarının öğretmenler tarafından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla 2015-2016 eğitim öğretim yılında Ankara ilinde bulunan beş farklı okulda görev yapan 20 matematik öğretmeninden 1. Sınıf matematik ders kitaplarını değerlendirmeleri istenmiştir. Değerlendirme için konu alanı ders kitabı incelemesine ilişkin araştırmacı tarafından hazırlanan likert tipi bir ölçek kullanılmış ve elde edilen puanların ortalamaları alınarak varyans analizi yapılmıştır. Sözlü bildiri 1. SINIF ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ ÇANAKKALE İLİ ÖRNEĞİÖzet: İnsanoğlu dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren öğrenmek arzusu içerisindedir. Zaman geçtikçe öğrenme amaçlı bir hal alır. Erken çocukluk döneminde aileden ve çevresinden edindiği bilgiler bireyi gelecek yaşantısına ve bilinçli öğrenmeye hazır hale getirir. Ailesinden sonra bireyin tanıştığı ilk ortam okullardır. Birey burada ilk kez formal eğitimle ve öğretmenle karşılaşır. Ve o andan itibaren öğretmen birey için öğrenmenin ve öğretmenin sembolü olur. İnsanlığın varoluşundan beri öğrenme ihtiyacı azalmadığı gibi öğretmen ihtiyacı da azalmamıştır. Çünkü insanın olduğu her ortamda bir öğretene de ihtiyaç vardır. Bu sebeplerden dolayı öğretmenlik mesleği her dönem olduğu gibi günümüzde de önemi giderek artan bir değerdir. Öğretmenlik mesleği diğer mesleklerle kıyaslandığında daha fazla sevgi ve özveri katılarak yapılması gereken bir meslektir. Öğretmenlik mesleğini seçen öğretmen adaylarının çoğu bunun bilincinde olarak üniversite tercihlerini yapmaktadır. Günümüzde öğretmen adayları iş imkânları konusunda pek çok sıkıntıyla karşılaşmaktadırlar. Sınav kaygısı, öğretmenlik mesleğinin gereken değeri görmemesi, üniversitelerde yeterince uygulama imkânı bulamamaları gibi durumlar örnek olarak verilebilir. Buna rağmen öğretmenlik mesleğine olan talep azalmamaktadır. Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğini seçerken dikkate aldığı birçok etken vardır. Bu etkenleri belirlemek amacıyla Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü 1. sınıf öğrencilerine nitel araştırma yöntemlerinden olan yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Sonuçlar kongrede paylaşılacaktır. Sözlü bildiri 1. SINIFLAR OKUMA YAZMA MATERYALİÖzet: 1.Sınıf; ilköğretimin en önemli kademesidir.Her şeyin temelini burada atar, çocukların kişiliğine şekil veririz. Bunu başarabilmek için onların seviyesine inebilmek, bilmediklerini bildikleri dilden anlatabilmek,iyi ve doğru bir rehber olabilmek,ilgilerini çekebilmek çok önemlidir.Çocuklarımız 5.5 , 6 , 6.30 yaşında okula başlamaktadır. Dolayısıyla bu yaş grubundaki çocuklara hitap edebilmek ve onların seviyesine inebilmek için görsel ve somut materyallere oldukça ihtiyaç duymaktayız. Bizler kitap öğretmeni değiliz. Özgünlüğümüzü , sahip olduğumuz özgürlük ile yoğurunca oldukça verimli çalışmalar yapacağımız kanaatindeyim. Bu dosya sayesinde hece, kelime, cümle ve metin oluşturma çalışmalarını çok pratik bir şekilde aynı yerde yapabilme fırsatı bulabileceğiniz. Bu materyal hem okuma hem de dikte çalışmalarımızı kolaylaştıracaktır.Bu materyal bir dosya ve 6 ses grubuna ait ses, hece ve kelimelerin yer alacağı 6 ayrı keseden oluşmaktadır. Hangi seste isek o sese ait hece , kelime, cümle ve metin oluşturma çalışmalarını gerçekleştirebiliriz. Tüm derslerimizi olduğu gibi okuma yazma derlerimizi de monotonluktan kurtarıp ilgi çekici hale getirebilmek , eğlenerek öğretmek için renkli kağıt ya da kartonlardan bir çok materyal yapıyoruz fakat onların işi kullanılınca bitiyor. Yırtılıyor , atılıyor ya da bir sonraki sese geçildiği için yenisinin yapılmasına ihtiyaç duyuluyor. Sürekli kullanabilegim nasıl bir materyal yapabilirim düşüncesi ile bu dosyayı tasarladım. Bu dosya çalışmalarmıza düzen getirecek. Okuma yazma süreci boyunca kullanabileceğiz. Evde anne babalar da kolayca kullanabilecek. 1.siniflarda Okuma yazma sürecine eşlik eden böyle bir materyal olmadığı için bu bir ilk. Doğa okuma yazma serimiz çok güzel. Dosya çocukların da çok hoşuna gitti. Gören herkez olumlu cümleler kurdu. Doğa okulları 1. Sınıf bölge zumresindeki arkadaşlar da faydalı buldular. Dönütler olumlu . Sizler de aynı düsüncelerde iseniz bu materyali sizler ile paylaşmaya hazırım. Hece, kelime, cümle oluşturma çalışmalarına örnek içeren resimler göndermek isterim. Fakat fotoğraf ekleyebilecegim bir alan bulamadım. İlginize teşekkür ederim. Sözlü bildiri 1. VE 4. SINIF FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ENTEGRE FETEMM (STEM) ÖĞRETİMİ YÖNELİMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: 21. yüzyıldan itibaren bilimsel ve teknolojik gelişmeler toplumların eğitim müfredatlarının da değişmesine neden olmuştur. Günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte öğrencilerin yetiştirilmesi için 21. yy becerilerinin kazandırılmasında öğretimde fen eğitiminin yeri oldukça önemli hale gelmiştir. Ülkemizde fen eğitimi diğer disiplinlerden ayrı olarak öğretilmektedir. Fen konuları, diğer disiplinlerle entegre edilerek anlatılmamaktadır. Eğer entegre edilebilirse tek tek parçalardan oluşan ama bütünsel bakıldığında bambaşka bir alanı ifade eden bir durum oluşmaktadır. Son yıllarda öne çıkan bu bütünsel olarak çok yönlü bakabilme durumu FeTeMM Eğitimi yaklaşımı olarak karşımıza çıkmaktadır. FeTeMM Eğitiminde amaç öğrencilerin 21. yy becerilerine sahip olan bireyler olarak yetiştirilmesini sağlamaktır. Bu nedenle öğretmenleri ve öğretmen adaylarını FeTeMM konusunda eğitebilmek için bazı çalışmalar yapılmaktadır. Bu yüzden öğretmenlere ve öğretmen adaylarına FeTeMM eğitimi konusunda farkındalık kazandırılma amaçlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, fen bilgisi öğretmenliği ana bilim dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının Entegre FeTeMM Öğretimi Yönelimlerini incelemektir. Bu genel amaç çerçevesinde; 1.Fen Bilgisi öğretmen adaylarının FeTeMM Öğretimi yönelimleri nasıldır? 2.Fen Bilgisi öğretmen adaylarının FeTeMM Öğretimi yönelimleri cinsiyet ve sınıf değişkenlerine göre farklılaşmakta mıdır sorularına cevap aranmıştır. Yapılan bu çalışma nicel bir araştırmadır. Araştırmada var olan durum olduğu gibi betimlenmek istendiğinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırma 2016-2017 öğretim yılında öğrenim görmekte olan 117 fen bilgisi öğretmen adayından oluşmuştur. Bu çalışmada veri toplamak için ölçme aracı Lin ve Williams (2015) tarafından geliştirilmiş; Hacıömeroğlu ve Bulut (2016) tarafından Türkçe formunun geçerlik ve güvenirlik analizleri yapılarak Türkçe’ye çevrilmiş olan “Entegre FeTeMM Öğretimi Yönelim Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçme aracı 7’li likert tipinde, 5 faktörden ve 31 maddeden oluşmaktadır. Bunlardan Bilgi 4, Değer, 6, Tutum 6, Sübjektif ölçüt 5 ve Algılanan davranış kontrolü ve davranış yönelimi ise 10 madde içermektedir. Ölçme aracının uygulanması sonucu elde edilen verilerin analizinde betimsel istatistikler, ikili karşılaştırmalarda t-testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, fen bilgisi öğretmeni adaylarının Entegre FeTeMM Öğretimi Yönelimleri cinsiyete göre subjektif ölçüt faktörü bakımından kızlar lehine; sınıf düzeyine göre algılanan davranış kontrolü ve davranış yönelimi faktörü bakımından ise 4.sınıflar lehine farklılaşmaktadır. Genel olarak ise cinsiyet ve sınıf düzeyi bakımından farklılık olmadığı ve yönelimlerinin olumlu olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri 10LAR ÖRNEK BİZE HEDEFİMİZ EN İYİ LİSEÖzet: Değişen dünyada, öğrencilerin okul ve meslek seçimlerinde dikkatli olmaları gerekmektedir. Lise geçiş sınavlarına katılarak başarı göstermiş, istedikleri liselerde eğitim almaya başlayan öğrencilerin; sistemli, sorumlu çalışmaları ile elde ettikleri başarı öykülerini ve deneyimlerini öğrencilere aktararak, motive olmalarını sağlamak amacı ile söyleşi gerçekleştirilmesi için 4 farklı seansta etkinlik yapılmıştır. Birincisini, tercihlerini Balıkesir Şehit Turgut Solak Fen Lisesi ve il dışındaki liseleri yaparak lise eğitimlerine başlayan öğrencilerimiz ile hazırlanan programda etkinliğe 2016-2017 Eğitim öğretim yılında ortaokullarımızdan mezun olan, TEOG YEP puanı 497.00 üstü, Altıeylül ve Karesi ilçelerinin ortaokul YEP puanlama listelerinden seçilmiş 45 öğrenci katılmıştır. İkicisini; Balıkesir ilimizdeki Şehit Turgut Solak Fen Lisesi ile Açı Fen Lisesi’nin de bulunduğu , il dışındaki liselerle birlikte olmak üzere hazırlamış olduğumuz etkinliğe 2017-2018 Eğitim öğretim yılında ortaokuldan mezun olan, LGS puanı 450.00 ve üstü YEP puanlama listelerinden seçilmiş 33 öğrenci katılmıştır. Programa Galatasaray Lisesi, TEVİTOL(İnanç Türkeş Vakfı Lisesi), ODTÜ Vakıf Lisesi(Tam Burslu), İstanbul Lisesi, İzmir TED Koleji (Tam Burslu), Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul Fen Lisesi, İzmir Fen lisesi, Açı Fen Lisesi İstanbul Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi(Tam Burslu), İstanbul Erkek Lisesi, Koç Lisesi (Tam Burslu), Kabataş Erkek Lisesi, İzmir Bahçeşehir 50yıl Fen ve Teknoloji Lisesi, İzmir Fen lisesi, Açı Fen Lisesi, Şehit Turgut Solak Fen Lisesi, Bursa Tofaş Fen Lisesi gibi okullarda okuyan bir önceki sene Balıkesir il milli eğitim bünyesinde orta okullarımızdan mezun olan öğrencilerimiz katılmıştır. Etkinlik de öğrenciler sahneye gelerek, önce okudukları lisenin videosu izledikten sonra kendilerini ve bulundukları liseyi tanıtarak, azim ve başarı öykülerini yaşadıkları anlardan örnekler vererek, karşılarındaki 8.sınıf öğrenci akranlarına neler başarabilecekleri konusunda bilgi verdiler. İlimiz Altıeylül ve Karesi ilçelerindeki ortaokullarımızın 8. sınıf öğrencilerine akranları tarafından, kariyer rehberliği çalışmaları kapsamında üst kurumlara geçiş konusunda bilgi verilen, yeni sınava girecek olan akranlarının sınav kaygılarını azaltıcı bir program hazırladık. Programa katılım sağlayan 8. sınıf öğrencileri, kendileri gibi olan arkadaşlarının, çalışınca nerelerde okuyabileceklerini görünce hayallerini en üst noktada tutmalarının gerekliliğini görmüş oldular. Planlı ve disiplinli çalışma yöntemlerinin başarının hangi noktasında önemli olduğunu birebir, yüz yüze geldikleri akranlarından öğrenmiş oldular. Ortaokul 8.sınıf öğrencileri 1.Yarıyıl tatil öncesi motivasyonlarının düşmemesi ve çalışma sistemlerinin, hedefledikleri liseler için ne kadar kolay olabileceğini bu etkinlik ile hedeflerine ulaşmalarındaki aşamaları öğrenmiş oldular. Etkinliğe katılım sağlayan mezun öğrencilerimize etkinlik öncesi, İl Milli Eğitim Müdürlüğü toplantı salonunda bilgilendirme toplantısı yapılarak etkinliğin içeriği ve paylaşmaları gereken konu başlıkları hakkında bilgi verildi. Yapılan bilgilendirme toplantısında etkinliğe katılım sağlayan mezun öğrencilerimize katıldıkları sosyal sorumluluk projesi için hatıra olması bakımından hediyeler verilmiştir. Akranlarına kariyer danışmanlığı yapan öğrencilerimize Valimiz tarafından kabul edilerek gerçekleştirilen kahvaltı etkinliği sonrası Valimiz ve İl Milli Eğitim Müdürümüz tarafından plaketleri verilerek, kariyer danışmanlığı sohbetleri gerçekleştirilmiştir. Projemiz gerçekleştirildiğinde 2.yıl etkinliğinde, en dikkat çeken nokta 1 yıl önceki ilk etkinliğimizde 8. Sınıf öğrencisi olup dinleyici olarak katıldığı etkinlikte bir sonraki sene kendi başarı öyküsünü anlatmak için “o sahnede bende olacağım “ diyerek hedeflerinin netleştirmesi ve motivasyonuna değer katacak şekilde arttırdığının göstergesi; Bir sonraki sene sahnede bu deneyimini akranları ile paylaşmış olmasıdır. Sözlü bildiri 1260-61 / 1844-45 TEMETTUAT KAYITLARI IŞIĞINDA KOÇUBABA KÖYÜNÜN SOSYAL VE EKONOMİK GÖRÜNTÜSÜÖzet: Temettüat Defterleri XIX. yüzyıl Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihinin önemli kaynaklarından biridir. Vergi kaynaklarını yeniden tespit ederek halkın üzerindeki vergi yükünü hafifletmek ve vergi dağılımında yaşanan adaletsizliği önlemek amacıyla hazırlanan temettuat kayıtları sosyo-ekonomik ve demografik yapının da ortaya konulmasında önemli bilgiler sunmaktadır. Kayıtlarda anılan dönemde bölgelerin mal-mülk, hayvan, arazi ve insanların şahsi malvarlıklarının kaydedilmesi ile sosyo-ekonomik hayat, nüfus ve tarımsal ekonomi ile ilgili bütün karakteristik özellikler ortaya konulmaktadır. Kayıtlarda ayrıca mükelleflerinin adları, lâkapları, meslekleri hakkında da bilgi alabilmek mümkün olmaktadır. Bu çalışmada, H.1260-1261/M.1844-1845 yılında Dinek Keskini Kazasına tabi Koçubaba karyesinin 683 numaralı temettuat defterinden faydalanılarak, sosyal ve ekonomik yapısı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Toplam 35 hanesi olan karyede, insanların geçimlerini büyük ölçüde tarım ve hayvancılıktan sağladıkları anlaşılmaktadır. Köyde tarımsal manada buğday ve arpa üretimi yapılmaktadır. Hayvancılık alanında ise daha çok küçükbaş- büyükbaş hayvanlar ile yük ve binek hayvanları yetiştirilmektedir. Meslek dalı olarak ziraat erbabının fazlalığı dikkat çekmektedir. Bunun yanında, imam, hizmetkâr ve çoban gibi meslek kollarında görev yapan kimselerinde olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Köyde vergi mükellefi hane reislerinin tarım, hayvancılık ve meslek gelirleri ile birlikte ödemiş oldukları vergi çeşitleri tespit edilerek vergi yükleri de ortaya konulmaya çalışılmıştır. Köyde hasta, bakıma muhtaç ve kimsesizler tespit edilerek vergiden muaf tutulmuş vergi kaydı düşülmemiştir. Hane reislerinin isimleri genel olarak babalarının adları ve lakaplarıyla birlikte yazılmıştır. Köyün sadece bir hanesinde babasının vefatı nedeniyle annesinin adıyla anılan bir hane tespit edilmiştir. , tahrir işleminin tam ve eksiksiz yapıldığını, herhangi bir şekilde istismara fırsat verilmediğini, adaletten ve hakkaniyetten ayrılmadığını belirten notu düştükten sonra mühürlemişlerdir. Köyün tahrir edildiği bu defter sarih bir dil ve düzgün cümlelerle ifade edilmiştir. Sözlü bildiri 13- 18 YAŞ ARASI BİREYSEL SPOR YAPAN SPORCULARIN ÖZ ETKİLİLİK- YETERLİK DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Bu çalışma, 13- 18 yaş arası bireysel spor yapan sporcuların öz etkililik- yeterlik düzeylerinin yaş, eğitim durumu, spor yaşı ve branş gibi bazı değişkenlerine göre incelenmesini amaçlamaktadır. Çalışma, Samsun ve İzmir illerinde gerçekleşmiştir. Çalışmaya 80 boks, 75 güreş ve 45 halterbranşlarıyla ilgilenen toplam 200 sporcu katılmıştır. Veri toplama aracı olarak, “Kişisel Bilgi Formu” ve 1982’de Sherer ve arkadaşları tarafından geliştirilen ve 1999 yılında Gözüm ve Aksayan tarafından Türkçe’ye uyarlanan Öz Etkililik- Yeterlik Ölçeği kullanılmıştır. Veri seti SPSS 20.0 paket programında analiz edilmiş olup verilerin istatistiksel analizinde; ikili karşılaştırmalarda t testi, çoklu karşılaştırmalar için ise Anova (Tek yönlü varyans analizi) testi kullanılmıştır. Branşlara göre; boks, güreş ve haltercilerin “Davranışa Başlama, Davranışı Sürdürme ve Davranışı Tamamlama” alt grup puan ortalamalarının birbirine çok yakın olduğu ve aralarındaki farkın önemsiz (p>0,05) olduğu, ancak “Engellerle Mücadele” puanları açısından anlamlı bir farklılığın olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların eğitim durumlarına göre incelendiğinde, ilköğretim mezunu sporcular ile ortaöğretim mezunu sporcuların Öz Etkililik- Yeterlik puan ortalamasında aradaki farkın önemsiz olduğu görülmektedir (p>0,05).Ölçeğin alt gruplarından yalnızca Davranışı Tamamlama alt grubunda bu iki yaş grupları arasında anlamlı bir farklılığın olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). Öz Etkililik- Yeterlik Ölçeği, davranışı tamamlamada ilköğretimde okuyanlar lehinde anlamlı bir farklılık görülmektedir. Sporcuların spor yaşı ile toplam puanlarına ilişkin sonuçları incelendiğinde, anlamlı bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir (p>0.05). Yaşa göre bakıldığında, 13-15 yaş aralığındaki sporcuların ÖEY puan ortalaması ile 15 yaş üstü sporcuların ÖEY puan ortalaması arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Ölçeğin alt gruplarında ise bu iki yaş grupları arasında anlamlı bir farklılığın olduğu tespit edilmiştir. Bu alt gruplar Davranışı Tamamlama (p<0,05) ve Engellerle Mücadele (p<0,05) alt faktörleridir. Bu farkların 13-15 yaş grubundakiler lehinde olduğu görülmektedir. Sporcuların öz etkililik- yeterlik durumlarında spor yaşının etkili olmadığı görülmektedir. Yani spor yaşının az ya da fazla olmasının bir önem arz etmediği söylenebilir. Bunun dışında, branşa göre Engellerle Mücadele; eğitim durumuna göre Davranışı Tamamlama; yaşa göre ise hem Davranışı Tamamlama hem de Engellerle Mücadele alt boyutlarında anlamlı farklılıklar bulunmuştur. İlköğretimde okuyan ve 13-15 yaş grubundakilerin davranışı tamamlamada ve engellerle mücadelede daha etkin oldukları sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri 15 TEMMUZ OLAYLARININ ÖZEL YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN TARİH BİLİNCİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİÖzet: Bu araştırmanın amacı; özel yetenekli öğrencilerin, tarih bilinci, gelecek beklentileri ve zaman ilerleme çizgisiyle ilgili görüşlerinin 15 Temmuz olaylarına göre nasıl etkilendiğini tespit etmektir. Bu sayede 15 Temmuz olaylarının tarih bilinci, gelecek beklentisi ve zaman ilerleme çizelgesiyle ilgili etkisinin var olup olmadığı belirlenecektir. Bu amaçla şekillenen araştırmanın çalışma evrenini Elazığ Bilim ve Sanat Merkezine devam eden özel yetenekli lise öğrencileri oluşturmaktadır. Bu evrenden örneklem olarak 40 öğrenciye ulaşılmıştır. Çalışma grubunu oluşturan öğrenciler, kolayda örnekleme yöntemiyle gönüllülük esasına göre belirlenmiştir. Betimsel tarama türündeki bu araştırmada nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. 2016-2017 eğitim öğretim yılında gerçekleştirilen araştırmanın verileri, örneklem grubuna uygulanan 12 soruluk anket çalışmasından elde edilmiştir. Anket soruları, “Avrupa Gençlik ve Tarih Araştırması”nın Türkiye ayağında uygulanan anket sorularından elde dilmiştir. Verilerin analizi, SPSS 21 istatistik paket programı aracılığıyla frekans ve yüzde dağılımları elde edilerek yapılmış veriler, cinsiyet, yaş, sınıf ve gelir durumu değişkenlerine göre karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Verilerin analizinde t-testi, Anova ve madde faktör analizi testleri kullanılmıştır. Çalışma bulguları, amaçlar doğrultusunda tanımlanıp yorumlanmış, veriler tablolar hâlinde sunulmuştur. Araştırma bulgularına göre üstün yetenekli öğrenciler; Tarihi; “Bugünkü yaşamın geçmişini aydınlatan ve bugünün sorunlarını açıklayan bilgiler bütünü”, “Neyin iyi ya da kötü, neyin doğru ya da yanlış olduğunu gösteren, öğretici birçok örnek”, “Beni etkileyen ve hayal gücümü harekete geçiren bir macera ve heyecan kaynağı” ve “Benim için başkalarının başarılarından ve başarısızlıklarından ders çıkarma şansı” olarak görmektedir. Gelecekte insanların yaşamını değiştirmede “Bilimin ve bilginin gelişimi”, “Teknik buluşlar ve makineler”, “Ekonomik çıkarlar ve rekabet” ile “Toplumsal hareketler, toplumsal çatışmalar” ve “Önde gelen siyasi kişiler (krallar, padişahlar, devlet başkanları vb.)” gibi olayların etkili olacağını düşünmektedir. Gelecek yıllarda Türkiye’de, “barış” ve “demokrasi” vurgusu yapan öğrenciler aynı zamanda “siyasi çekişmeler” ile “etnik çatışmalar” a da dikkat çekmiştir. “Nüfus artışı”nı vurgulayan öğrencilerin “yabancı bir ülke sömürüsü” nü ifade etmesi ayrıca anlamlıdır. Özel yetenekli öğrenciler 15 Temmuz öncesi tarih öğrenmenin amacını “geçmişle ilgili bilgi edinme” olarak algılarken 15 Temmuz sonrasında ise “bu günü anlamak” şeklinde değerlendirmektedir.15 Temmuz öncesi “geçmiş gelecek ilişkisi” üzerinde dururken 15 Temmuz sonrasında ise “bu günle gelecek ilişkisi” üzerinde durup tarihin geleceğe yönlendirmedeki etkisine dikkat çekmektedir. 15 Temmuz olayları öncesinde tarihin “kişiye yol gösterme” işlevine zayıf destek veren özel yetenekli öğrenciler 15 Temmuz sonrasında ise bu konuda yüksek destek vermektedir. Gelecekte insanların hayatını etkileyen olayları değerlendiren özel yetenekli öğrenciler 15 Temmuz öncesinde gelecekte insanların yaşamını etkileyen olaylar arasında “din kurucuları ve dinsel liderler” , “filozoflar, düşünürler ve bilginler” , “ toplumdaki her birey” ve “kitlesel göçler” e zayıf destek verirken 15 Temmuz sonrasında ise olumlu destek vermişlerdir. Çalışma grubunun katılımcıları; Tarihi, özellikle bu günü anlamada ve anlamlandırmada bilgi kaynağı ve ders çıkarma aracı olarak görmekte, tarihin toplumu yönlendirmedeki işlevine dikkat çekerek tarihin yararsız olduğu görüşünü kabul etmemektedir. İnsanların geleceğini belirleyen etkenler konusunda, bilim ve teknolojiyle birlikte önemli olay ve insanların etkili olacağına vurgu yapan özel yeteneklilerin felsefeci ve düşünürlerin de etkili olacağını düşünmeleri anlamlıdır. Özel yetenekli öğrenciler gelecek kişisel yaşantılarıyla ilgili bireysel özgürlük noktasında olumlu ve iyimser bir tablo çizmekte ancak siyasal bir çalışmaya katılmayı düşünmediklerini ifade etmektedirler.Cinsiyet ve Yaş değişkenine göre yapılan t-testi ile Anne-Baba eğitim durumu ve Aile gelir düzeyi değişkenlerine dair yapılan Anova testi sonuçlarına göre istatistiksel açıdan anlamlı farklılıkların olduğu görülmüştür. Örnek olarak bahsedecek olursak, cinsiyet değişkenine göre yapılan t-testi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılığın olduğu “din kurucuları ve dinsel liderlerle savaş ve silahlı çatışmaların gelecekteki insan yaşamını etkileme” sorusunda erkek katılımcıların algıları ortalamasının daha büyük olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Tarih Bilinci, Tarih öğretimi, Üstün Yetenekli Öğrenci Sözlü bildiri 1950 VE 1980 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE’DE EĞİTİM DERGİCİLİĞİ: EĞİTİM HAREKETLERİ DERGİSİ ÖRNEĞİÖzet: Eğitim bilimi alanında üretilen bilgilerin kamuoyuna aktarılmasında dergilerin önemli rolleri vardır. Dergiler içinde yaşanılan zamanı canlı olarak aktardıkları için aynı zamanda tarih için de aydınlatıcı bir rol üstlenmekte, önemli görevler yerine getirmektedirler. Eğitim Hareketleri Dergisi de dönemin eğitimsel sorunlarını bilimsel açıdan incelemiş ve çözümler aramıştır. Bunun yanında dergide, dönemin eğitim sorunlarını bilimsel açıdan ele alan makale ve yazılar yanında deneme amaçlı yazılmış çok sayıda yazıya da yer verilmiştir. Yaklaşık 25 yıl yayın faaliyetine devam eden Eğitim Hareketleri Dergisi’nin uzun süre yayın hayatına devam edebilmesinde belirli ilkelere sadık kalmasının önemi büyüktür. Dergi ülkenin içinde bulunduğu çalkantılı yıllarda eğitimle ilgili yapılan yanlışlıklara cesurca eleştirilerde bulunmuş, hiçbir siyasi görüşün gölgesine sığınmamıştır. Bu nedenle derginin eğitim sorunlarını bilimsel bir şekilde, objektif olarak ortaya koyduğu söylenebilir. Dergide yer alan makaleler ülkenin eğitim sorunlarının çözümü için yetkilileri uyarı görevi de görmüştür. Eğitim alanında yayımlanan dergiler, içinde bulunulan zaman içinde görülen eğitim anlayış ve uygulamalarını yansıtması nedeniyle Türk Eğitim Tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu dergilerden birisi de 1955 ve 1980 yılları arasında yayın hayatına devam Eğitim Hareketleri Dergisi’dir. Cumhuriyet dönemi eğitimcilerinden birisi olan Hıfzırrahman Raşit Öymen tarafından çıkarılan derginin uzun süre yayın hayatına deva edebilmesinde belirli ilkelere sadık kalması etkili olmuştur. Bu araştırmada Eğitim Hareketleri Dergisi hakkında bilgi vermek, Türk eğitim hayatı için taşımış olduğu önemin belirtilmesi hedeflenmiştir. Bu amaç çerçevesinde derginin tüm sayıları amaç, şekil, içerik ve yazar kadrosu açısından incelenmiştir. Betimsel analiz yöntemi ile gerçekleştirilen araştırma sonunda dergi; amaç, biçim ve içerik açısından değerlendirilmiş, Türk eğitim tarihi açısından taşımış olduğu önem vurgulanmıştır. Dergide; en ücra yerlerde bile görev yapan öğretmenlerin sorunlarını dile getirmek, okul-aile birliği çalışmalarını duyurmak ve eğitimcilerin eğitim sorunlarına ilişkin düşüncelerine yer verilmesi en önemli amaçlar olarak belirtilmiştir. İlk olarak 1 Ocak 1955 yılında yayın hayatına başlayan Eğitim Hareketleri Dergisi 1980 yılına kadar yayın hayatına devam etmiştir. Yaklaşık 25 yıl yayın hayatına devam eden dergide toplam olarak 286 sayıda 3153 yazıya yer verilmiştir. 23 ciltte toplanan dergi, yaklaşık olarak 350.000 adet basılmıştır. Derginin son sayısı, Hıfzırrahman Raşit Öymen’in vefatından sonra, 1980 yılında Abbas Güçlü tarafından çıkarılmıştır. Dergide Öymen’e ait toplam 223 makale yer almaktadır. Bu makalelerin büyük çoğunluğunun eğitim politikası, eğitim tarihi ve öğretmenlik mesleğiyle ilgili olduğu görülmektedir. Aylık olarak yayınlamaya çalışılan derginin bazı dönemlerde iki sayı birlikte yayınlandığı da görülmektedir. Dergilerin sayfa sayısı yaklaşık olarak 30-35 sayfa dolayındadır. Dergide makalesi sayısı bakımından en fazla (10 makaleden daha çok) makalesi yayınlanan yazarlar; Hıfzırrahman Raşit Öymen, Münir Raşit Öymen, Rahmi Dereköy, Mahmut Goloğlu, İhsan Baykal, Bedri Alogan, Hüsamettin Daldal, İ. Agâh Çubukçu, Mehmet Albayrak, Adnan Çakmakçıoğlu, H. Hüsnü Cırıtlı, Hulusi Gölkıyı, İbrahim Özgentaş, Şükrü Kaçar, Kemal Üstün, Halil Fikret Kanad, F. Ragıp Tuncor, Muvaffak Uyanık, Kadri Yörükoğlu, Sabri Kolçak, M. Güner Demiray, M. Rauf İnan, Mehmet Dağ, Mehmet Albayrak, Necip Alpan, Şevket Ural, Yahya Özsoy ve Ferit Ragıp Tuncor olarak sıralanmaktadır. Dergide makalesi en fazla olan yazarların özellikleri incelendiğinde bu yazarların Talim Terbiye Başkanlığı, il millî eğitim müdürlüğü, eğitim enstitüsü müdürlüğü, eğitim enstitüsünde pedagoji öğretmenliği, müfettişlik ve Miletvekilliği gibi görevlerde bulundukları görülmektedir. Bunun yanında dergide makale sayısı fazla olan yazarlar arasında araştırmacı yazarlar ve ilahiyatçıların da olduğu görülmektedir. Sözlü bildiri 1960 ASKERİ MÜDAHALESİ SONRASINDA YAZILAN YURTTAŞLIK BİLGİSİ DERS KİTAPLARINDA İYİ YURTTAŞ İDEALİÖzet: Eğitim öğretim sürecinin vazgeçilmez materyallerinden olan ders kitapları, aynı zamanda o ülkenin toplumsal, ideolojik ve kültürel kodlarını yansıtmasından dolayı da ayrı bir öneme sahiptir. Her toplumda olduğu gibi ülkemizde de “iyi birey” (yurttaş ya da vatandaş) yetiştirme idealinin kendisini en açık şekilde somutlaştırdığı ders kitapları üzerinde farklı bağlamlarda çalışmalara rastlamak olasıdır. Ancak toplumsal kırılma ve dönüşümlerin yaşandığı siyasi kimi dönemlerden sonra ders kitaplarına yüklenen görevlerde de farklılaşmalara tanık olunmaktadır. Türkiye tarihinin belki de en hareketli yılları olarak kabul edebileceğimiz 1960’lı ve 70’li yıllar, yoğun toplumsal, kültürel, ekonomik gelişmeler ve siyasi gerginliklerin yaşandığı yılları kapsamaktadır. 1961 Anayasasının kabulü sonrasında Türkiye’de koalisyonlar zamanı başlamış, Kıbrıs Sorunu gibi dış sorunlar ülke gündeminin gidişatını belirlemiştir. Ayrıca iç ve dış politikada yaşanan gelişmeler toplumsal bölünmeden kaynaklanan çatışmaları arttırarak ülkeyi kaotik bir ortama sürüklemiştir. Nitekim 1960 Askeri Müdahalesinin ardından eğitim alanında da kimi yenilik ve değişikliklere gidilmiş ve bu değişiklikler, 1961 yılında ilköğretim komitesi raporu ve on yıllık planına, 1962 yılında hazırlanan ilkokul program taslağına ve 1968 yılında hazırlanan ilkokul programında kendisini göstermiştir. Çalışmanın amacı, 1960 Askeri Müdahalesini kendimize odak noktası alarak, 1960 ve sonrasında kaleme alınan Yurttaşlık Bilgisi ders kitaplarında öncelikle “iyi” sıfatıyla neyin nitelendirildiği, ne olduğu, bu iyinin kimler tarafından belirlendiği, kurgulanan iyi ile toplumsal yapıda ne gibi değişikliklerin olması hedeflendiği ve daha türetilebilecek benzer sorulara iyi yurttaş ideali üzerinden yanıtlar aramaktır. Bu çalışmada yöntem olarak tarama modeli kullanılacaktır. Çalışmaya ilişkin veriler belgesel tarama yöntemiyle elde edilecektir. Çalışmanın evrenini amaçlı örneklem yöntemiyle seçilen, 1960-1980 yılları arasında yazılan yurttaşlık bilgisi ders kitapları oluşturmaktadır. Bildirinin amacı doğrultusunda ve doküman analizi yöntemiyle incelenecek ders kitaplarında, iyi yurttaş idealine ilişkin bulgular ise içerik analizi tekniğiyle elde edilecektir. Çalışmanın bulgularını kısaca şöyle sıralayabiliriz: - 1960 Askeri Müdahalesi ardından hazırlanan 1962 yılında ilkokul programında yapılacak değişikliklere ilişkin hazırlanan raporda, iyi yurttaş ve insan yetiştirme konusundaki temel prensipler ahlaki değerlerle sentezlenerek belirlenmiştir. - 1968 yılında hazırlanan ilkokul programında ise, iyi yurttaş ahlaklı yurttaşla eş değer görülerek, eğitimde ahlaki ve manevi değerlerin kazandırılması hem program hem de iktidarın önemli bir özelliği olarak sunulmuştur. – 1968 ilkokul programının bir diğer belirleyici yönü ise yurttaşlık bilgisi dersine ilişkin yapılan açıklamalardır. Söz konusu programda, yurttaşlık bilgisi dersiyle kazandırılmaya ve pekiştirilmeye çalışılan milli duygu ve beraberlik bilinciyle ahlaklı, iyi, erdemli yurttaşlar yetiştirmek öğretmenlerin neredeyse ilk vazifesi olarak kurgulanmıştır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki 1968 İlkokul Programı’nda yurttaşlık bilgisi dersi sosyal bilgiler dersi adı altında tarih, coğrafya ve yurttaşlık bilgisi konularını içerecek şekilde yeniden organize edilmiştir. – İncelediğimiz dönem aralığındaki ders kitaplarında, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesinin yapılma nedenleri ve sonrasında Türkiye’de siyasi ve toplumsal yaşam üzerindeki baskıcı yönetim anlayışını dizginleyebilmek için yapılan bir dizi değişiklik dikkat çekicidir. Özellikle de yurttaşlık bilgisi kitaplarının istinasız tümünde 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesinin neden yapıldığına ilişkin bir ünite ayrılmış ve hemen hemen de benzer açıklamalarla askeri müdahale ve sonrasındaki değişikliklere ilişkin bulgular elde edilmiştir. Çalışmanın sonucunda, 1960 Askeri Müdahalesinin ardından yazılan yurttaşlık bilgisi ders kitaplarında iyi yurttaştan beklenilen özelikler şöyledir: ahlaki, manevi ve milli duyguları gelişkin, devletin menfaatlerini her şeyden üstün gören, mili birlik ve beraberlik duygularıyla hareket eden, ahlaklı ve erdemli bir birey olmasıdır. Sözlü bildiri 1960LAR YOZGAT LİSESİ “TAŞ MEKTEP” MEZUNLARININ 19 MAYIS ALGISIÖzet: Özet. Bu çalışma, 1960larda Yozgat Lisesi’nde öğrenci olan bugün yaşları 60 ile 70 arasında değişen kişilerin o dönemde okul tarafından gerçekleştirilen 19 Mayıs törenlerine ilişkin algılarını ortaya çıkarmaktır. Resmi törenler genellikle okullara gönderilen resmi belge ve onların kayıtları çerçevesinde değerlendirilmektedir. Oysa o törenlerde aktif yer alan öğrencilerin törenlere yönelik algıları çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Çalışmanın yöntemi sözlü tarih yöntemidir. İnsanların geçmişteki yaşantılarına özgü detayları ortaya çıkarmada önemli bir işlevi yerine getiren sözlü tarih bize öğrencilerin resmi törenlerle ilgili algılarını ortaya çıkarmada olanak sunmaktadır. Bu çalışmada ikisi deneme amaçlı olmak kaydıyla 1960larda Yozgat Lisesi’nde öğrenci olan toplam yirmi iki kişiyle görüşmeler yapılmıştır. Görüşme yapılacak her bir kişiye kartopu yöntemi ile ulaşılmıştır. Görüşmeleri gerçekleştirebilmek için bu kişilerden öncesinden randevu alınmıştır. Görüşmelere başlamadan önce ‘sözlü tarih veri belgesi’ olarak adlandırılan, görüşülen kişilerle ilgili birtakım bilgileri içeren belge doldurulmuştur. Görüşmelerde kendilerine okuldaki törenleri hatırlayıp hatırlamadıkları, hatırladıklarını da neden hatırladıkları sorulmuştur. Tüm görüşmeler ses kayıt cihazına kaydedilerek gerçekleştirilmiştir. Her görüşmeden sonra görüşmelerin nasıl gerçekleştiğini içeren ‘görüşme hikayesi’ yazılmıştır. Görüşmeler daha sonra özgün hallerin konularak deşifre edilerek metne dönüştürüldü. Görüşmelerden elde edilen verilere göre dönemin mezunlarının daha çok 19 Mayıs törenleri ve bu törenler için yapılan hazırlıkları hatırladıklarını anlaşılmaktadır. Bunda öğrencilerin bu törenlerde uzun süreli aktif olarak katılmalarının belirgin bir etkisinden söz edebiliriz. Törenler için yapılan hazırlık süreçleri 19 Mayıs törenleri ile ilgili onların algılarını şekillendirmektedir. Görüşme yapılmış olan yirmi kişiden sadece 4 tanesi 19 Mayıs töreni adını belirtmeden genel olarak törenlerden söz etmektedirler. Sözlü bildiri 1982-2006 YILLARI ARASINDA SINIF ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMLARINDA OKUTULAN TEMEL MATEMATİK DERSLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEMEÖzet: Günlük yaşamda matematiği kullanabilme ve anlayabilme gereksinimi önem kazanmakta ve sürekli artmaktadır. Değişen dünyamızda, matematiği anlayan ve matematik yapanlar, geleceğini şekillendirmede daha fazla seçeneğe sahip olmaktadır. Değişimlerle birlikte matematiğin ve matematik eğitiminin belirlenen ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden tanımlanması ve gözden geçirilmesi gerekmektedir (MEB, 2004). Matematik öğrenimi küçük yaşlarda başlanan hayatı etkileyen önemli bir süreçtir. İlköğretim yılları; çocukların fiziksel ve zihinsel yönden hızla geliştikleri bir döneme rastladığı için, onlara yönelik hazırlanacak olan programlar yıllara göre farklılıklar göstermekte ve bundan ötürü programların hazırlanması titizlik gerektirmektedir (Altun, 2005). İlköğretimin temel amacı, bireyleri hayata ve üst öğrenime hazırlamaktır. İlköğretim programında yer alan derslerin her birinin rolleri vardır; fakat bunlar arasında matematiğin yeri hepsinden fazladır. Temel eğitimde matematik öğretiminin etkili bir şekilde, fakat öğrencileri yıldırmadan gerçekleştirilmesi önemlidir. İlköğretimde etkili bir matematik öğretiminin gerçekleştirilmesinin sebepleri temel becerilerin bu dönemde kazanılması ve zihinsel gelişimlerin en hızlı olduğu döneme rastlamasıdır. Bireylerin bir kısmının ilköğretimden sonra hayata atıldığı düşünülürse ilköğretim düzeyinde kazandırılan becerilerin önemi ortaya çıkar (Baykul, 2012). Bu çalışmanın amacı, 1982-2006 yılları arasında değişen programlarla birlikte, öğretmen yetiştiren eğitim kurumlarındaki Sınıf Öğretmenliği Programı’nda okutulan temel matematik derslerinin içeriğini detaylı olarak incelemektir . Araştırma 1982-2006 yılları arasında yapılmış 5 program değişikliğini içermektedir. Araştırma Temel Matematik, Temel Matematik-I, Temel Matematik-II derslerinin bu yıllar içindeki içerik değişimini kapsamaktadır. Araştırmada bu derslerin içerikleri karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Sınıf Öğretmenliği programında okutulan Temel matematik ders içerikleri nasıl değiştiği, alt öğrenme alanlarının ne şekilde değişim gösterdiği, haftalık ders saatinin nasıl değiştiği gibi alt katagoriler halinde sunulmaya çalışılmıştır. Araştırmada nitel yöntemler kullanılarak beş program değişikliğinin Matematik Öğretimi dersinin içeriğine etkisi ortaya çıkarılmıştır. Sözlü bildiri 2.SINIF MATEMATİK ÖĞRETİMİNDE HAZIRLIKLI PLANLI YARATICI DRAMA ÖRNEĞİÖzet: Bu çalışmada 2. sınıf matematik dersinde doğal sayılarda toplama işlemi ve doğal sayılarda büyük-küçük kavramlarının, yaratıcı drama yöntemiyle öğretimi amaçlanmıştır. Çalışma Aydın ilindeki bir devlet okulunda ilkokul 2. sınıf düzeyinde 31 öğrenciye uygulanmıştır. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden gözleme dayalı durum çalışması deseni kullanılmıştır. Veriler; drama ders planları, gözlem ve görüşme yöntemi kullanılarak toplanmıştır. Araştırmacı tarafından hazırlanan, “iki basamaklı doğal sayıları toplar” ve “büyük-küçük kavramını özümser” kazanımlarını içinde barındıran etkinlikler sınıfta uygulanmış ve etkinliğin değerlendirilmesi öğrencilerden elde edilen resimler, yazınsal notlar ve araştırmacılar tarafından tutulan gözlem raporları dikkate alınmıştır. Bu uygulamanın sonunda, öğrencilere tüm uygulamayı kapsayan sorular yöneltilerek görüşleri alınmıştır. Araştırma sonucunda; hazırlıklı-planlı yaratıcı drama etkinliklerinin öğrenciler için zevkli ve eğlenceli bir öğretim yöntemi olduğu, katılımcı gözlem notları, görüşme bulgularına dayanılarak drama etkinliklerinin öğrenciler arasında paylaşımı artırdığı, öğrencilerin öğrendikleri bilgileri günlük hayatta karşılaştıkları bazı durumlarla ilişkilendirebilecekleri sonucuna varılmıştır. Öğrencilerin bedensel hareketlerinin yoğun olduğu oyun sürecinde daha çok eğlenerek öğrendikleri görülmüştür. Etkinliğin ısınma aşamasında, öğrencilerin yönergelerle dikkatlerinin çekilmesi, öğrencilerde öğrenmeye merak uyandırmıştır. Etkinliğin canlandırma aşamasında öğrencilerin matematiğe olan ilgilerinin arttığı, işlem yaparken eğlendikleri, etkinlik süresince öğrencilerin derse katılımlarının yüksek olduğu ve dersten aldıkları enerjinin maksimum düzeye ulaştığı, öğrencilerin yaparak yaşayarak öğrendikleri, günlük hayatta kullanabilecekleri bir deneyim elde ettikleri gözlemlenmiştir. Etkinliğin değerlendirme sürecinde ise öğrencilerden yaparak yaşadıkları yaratıcı drama etkinliklerinin özeti olarak bir hikâye yazmaları veya neler hissettiklerini resimle tasvir etmeleri istendiğinde ise yazdıkları hikâyeler ve çizdikleri resimlerden yola çıkılarak öğrencilerin etkinlik esnasında eğlendikleri ve mutlu oldukları sonucuna varılmıştır. Yapılan bu çalışma sonunda öğrenciler rahatlama etkinliği ile zihin yorgunluklarını attıkları ve sakin bir sınıf ortamının oluştuğu gözlenmiştir. Sözlü bildiri 2.VE 3. SINIF ÖĞRENCILERININ AKRAN ZORBALIĞI ALGILARIÖzet: Saldırgan davranışın bir alt boyutu olarak kabul gören akran zorbalığı çeşitli kültürlerde farklı olarak tanımlansa da evrensel bir kavram olarak Kabul görmektedir. Zorbalık, kurbanın korkmasına, acı çekmesine neden olan, taraflar arasında güç dengesizliğinin olduğu, güçlü olanın kendinden güçsüz olana baskı yaptığı, kurbanın herhangi bir kışkırtmada bulunmadığı ve aynı çocuklar arasında tekrarlı olarak yapılan fiziksel, sözel ve psikolojik saldırıları içerir (Nansel ve diğ. , 2001). Öğrencilerimizde bu tanıma bakılarak algılarının çeşitli sebeplerle farklılık gösterdiği gözlemlenmiştir. Özellikle oynadıkları bilgisayar oyunları ve izledikleri programların etkileri ile bizlerin zorbalık olarak algıladığımız konuları onların şaka olarak algıladığı dikkat çekmektedir. Bu sebeple öncelikle öğrencilerin bu konu hakkında algılarının belirlenmesi ve buna göre akran zorbalığı konusunda çalışmaların yeniden planlanması gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı, ilkokul 2. Sınıf ve 3. Sınıf öğrencilerinin akran zorbalığı ile ilgili algılarını incelemektir. Araştırma, 2015-2016 eğitim ve öğretim yılının birinci yarıyılında.Bursa il merkezinde bulunan Özel 3 Mart Azizoğlu İlkokulunda öğrenim gören 50 2. Ve 3. Sınıf öğrencisi ile yürütülmüştür. Bu çalışmada nitel araştırma yaklaşımının yöntemlerinden biri olan gözlem formları ve açık uçlu sorulardan oluşan anketlerden yararlanılmıştır.Çalışma halen devam etmekte olup veri analizi sürecinde öğrencilerin vermiş olduğu cevaplar SPSS programı ile analiz edilecektir. Analiz sonucunda öğrencilerin bakış açılarının sınıflandırılması ve algılarının hangi doğrultuda değiştiği konusunda verilerin elde edilmesi beklenmektedir. Sözlü bildiri 2005 İLE 2015 İLKÖĞRETİM TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMLARININ (1-8. SINIFLAR) KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Yapılandırmacı yaklaşım başta olmak üzere çoklu zekâ kuramı, beyin temelli öğrenme, bireysel farklılıklara duyarlılık gibi çağdaş eğitim yaklaşımlarının da dikkate alınarak hazırlandığı 2005 Türkçe dersi öğretim programı, 4+4+4 sistemine geçilmesiyle Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) tarafından Türkçe Dersi (1-8. sınıflar) Öğretim Programı adıyla 05.08.2015 tarihinde yenilenmiştir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de 2005 yılından beri uygulanan Türkçe dersi öğretim programı (1-5 ve 6-8. Sınıflar) ile 2016-2017 eğitim-öğretim yılından itibaren kademeli olarak ilköğretim 1 ve 5. sınıflardan başlayarak uygulanacak olan yeni programı tema, kazanımlar, genel amaçlar, öğrenme alanları, metin türlerinin dağılımı, ilk okuma yazma süreci ve ölçme-değerlendirme açısından kıyaslamaktır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmıştır. Çalışmanın veri kaynağı olarak Milli Eğitim Bakanlığı TTKB tarafından 2005 yılında uygulamaya konan Türkçe dersi 1-5. ile 6-8. sınıflar ve 2016 yılından itibaren uygulamaya konulan Türkçe dersi 1-8. sınıflar Öğretim Programları kullanılmıştır. Doküman inceleme yoluyla toplanan verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. 2005 ve 2015 yılı Türkçe dersi öğretim programları karşılaştırıldığında en büyük değişikliğin kazanımlar, temalar ve öğrenme alanları ile ilişkili olduğu dikkat çekmektedir. Güncellenen programda (2015) konuşma ve dinleme öğrenme alanı sözlü iletişim olarak değiştirilmiş, ortaokuldaki dil bilgisi ile ilkokuldaki görsel okuma ve sunu öğrenme alanları kaldırılmış, ilk okuma yazma sürecindeki bazı harflerin yazımı değiştirilmiş (f, r, s, ş; L, T, D, S, Ş), tüm sınıf seviyelerindeki kazanım sayıları önemli ölçüde azaltılmıştır. Her iki programın dayandığı temel yaklaşımlar ve ölçme-değerlendirme sürecinde herhangi bir değişiklik göze çarpmamasına rağmen metin türlerinin dağılımı ve temalarda da belirgin farklılıklar dikkat çekmektedir. Güncellenen öğretim programında göze çarpan başka bir yenilik de akıllı tahtaların ve tabletlerin eğitim ortamına girmesi, e-kitapların yaygınlık kazanmasıyla birlikte geleneksel okuryazarlık kavramından ziyade medya okuryazarlığına kavramına vurgu yapılmasıdır. Sözlü bildiri 2005 İLKÖĞRETİM MATEMATİK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI İLE 2015 İLKOKUL MATEMATİK DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Bir ülkenin eğitim programları o ülkenin eğitim niteliğiyle doğrudan ilişkilidir. Ülkelerin eğitim politikaları programlar yoluyla uygulamaya dönüştürülür. Ülkemizde, cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar günün şartlarına uygun üzerinde en çok geliştirilmeye çalışılan ve değişikliğe uğrayan programların başında ilköğretim programları gelmektedir. En son 2005-2006 eğitim-öğretim yılında ülke genelinde tüm ilköğretim okullarının (1-5.sınıflar) birinci kademesinde yeni ilköğretim ders programları çok önemli bir reform yapıldığı iddiasıyla yeniden yapılandırılmış ve tüm ülkede uygulamaya konmuştur. Ayrıca programların her fırsatta yenilikçi bir bakış açısı getirdiği, öğrenciyi merkeze aldığı belirtilmiş, geleneksel yöntemlerden farklı yöntemler önerilmiş ve bireysel farklılıklar vurgulanmıştır. Ancak 2012 yılında yapılan değişiklikle uygulanmakta olan 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yerine, 12 yıllık zorunlu kademeli eğitim getirilerek 12 yıllık süre üç kademeye ayrılmıştır. Birinci kademe 4 yıl süreli ilkokul (1. 2. 3. ve 4. sınıf), ikinci kademe 4 yıl süreli ortaokul (5. 6. 7. ve 8. sınıf) ve üçüncü kademe 4 yıl süreli lise (9. 10. 11. ve 12. sınıf) olarak düzenlenmiştir. 2015 yılında ise buna bağlı olarak İlkokul Matematik Dersi (1-4.sınıflar) öğretim programı yeniden değişikliğe uğramıştır. Henüz uygulamaya konulmayan ve taslak program özelliği taşıyan bu programın bir önceki programdan farkının yalnızca 1-4.sınıflar düzeyine mi indirildiği yoksa ne tür değişiklikler olduğu merak konusudur. Bu düşünceden yola çıkarak bu çalışmada, 2005 ve 2015 Matematik dersi öğretim programlarının tasarıya bakarak karşılaştırılması ele alınmıştır. Son taslak program halen uygulanan programdan belirli yönleriyle ayrılmaktadır. İlk göze çarpan değişiklik programların sayfa sayısındaki azalma olmuştur. 2005 programı 362 sayfa iken 2015 taslak programı 36 sayfaya inmiştir. En azından bu açıdan bile programın incelenmesi araştırmacılar açısından önemli görülmüştür. Öğretim programları Temel alınan yaklaşım, Amaçlar, İçerik, Öğrenme – öğretme Süreci ve Ölçme ve değerlendirme boyutlarında ele alınarak karşılaştırılacak ve öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri 2005 TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI VE 2015 TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Toplumda yaşanan gelişmeler toplum içinde ve toplumsal kurumlarda değişimi kaçınılmaz kılar. Değişimler her kuruma olduğu gibi eğitim kurumlarına da yansır ve öğretim programlarında kendini gösterir. Bu doğrultuda geçmişten beri süregelen program geliştirme çalışmalarında döneme uygun nitelikli bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir. Ülkemizde 2012 yılında yayımlanan ‘12 Yıllık Zorunlu Eğitime Yönelik Uygulamalar Konulu Genelge’ sonrasında Türkçe dersi için ilk program değişikliği 2015 yılının Ağustos ayında yapılmıştır. Literatürde 2005 Türkçe Dersi Öğretim Programı (TDÖP) ile ilgili çok sayıda çalışma yer alsa da son yayımlanan program ile ilgili henüz çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmanın genel amacı; 2005 TDÖP ile 4+4+4 sisteminin uygulanmaya başlanmasından sonra yayınlanan ilk Türkçe Öğretimi Programı olan 2015 Türkçe dersi öğretim programını karşılaştırmaktır. Nitel desende oluşturulan araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmış bu formlar üzerinde betimsel analizler gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı resmi sitesinden ulaşılan 2005 ve 2015 öğretim programları doküman analizine tabi tutulmuştur. Çalışma kapsamında alanda çalışan sınıf öğretmenleriyle görüşmeler yapılmıştır. Görüşme yapılmadan önce öğretmenlere çalışma ile ilgili bilgilendirme yapılmış ilgi öğretim programlarını gözden geçirmeleri istenmiştir. Yapılan doküman analizi sonucunda 2005 TDÖP’ındaki, Dinleme, Konuşma, Okuma, Yazma Görsel Okuma ve Görsel Sunu olarak belirlenen öğrenme alanlarının 2015 TDÖP’ında Sözlü İletişim, Okuma, Yazma olarak belirlendiği; 2005 TDÖP’ındaki kazanım sayıları 2015 programında büyük oranda azaltıldığı; 2005 TDÖP’ında kazanımları, etkinliklerin açıklamaların ayrıntılandırıldığı, 2015 TDÖP’ın daha sade bir yapı gösterdiği; 2015 TDÖP’ında ders saatinin fazlalaştırıldığı; 2005 TDÖP’ında yapılandırmacı yaklaşıma çok yoğun vurgu yapıldığı 2015 TDÖP’ında bu yoğun vurgunun yapılmadığı tespit edilmiştir. Görüşmelerde öğretmenlere “2005 ve 2015 Türkçe Öğretim Programlarını karşılaştırdığınızda size göre en önemli fark nedir?”, “2005 ve 2015 Türkçe Öğretim Programlarını karşılaştırdığınızda avantaj ve dezavantajlar nelerdir?” vb. sorular yöneltilmiştir. Yöneltilen bu sorulara öğretmenler “2005 de kazanım fazla iken 2015 de süre fazla . 2015 de dil bilgisi konuları çok net değil. Sınırları belirlenmemiş.” “Bana göre en önemli fark 2015 te öğrenme alanlarının birleştirilmesi ve üzerlerinde ayrı ayrı detaylı bir şekilde durulmamasıdır. Görsel okuma ve görsel sunuya 2005 TDÖPye göre daha az önem verilmesi de iki program arasında önemli bir fark oluşturmuştur.” gibi ifadelerle gözlemledikleri farklara vurgu yapmışlardır. Ek olarak, öğretmenler, “2015 çocuklar açısından ulaşılması gereken kazanım sayısı az olması avantajlı iken dil bilgisi konuları yetersiz dezavantajdır.”, “2015 programında basılı çoklu medya içeriğinin sorgulanmasını temel alınmış ancak sorgulama becerileri açısından çeşitlilik göstermemektedir, 2005 de bilgi teknolojilerini kullanarak okuma, metinler arası anlam kurma ve öğrenme becerilerini geliştirmek ele alınması öğrencinin sorgulama becerisini geri planda tutmuştur.” gibi ifadelerle kimi avantaj ve dezavantajların altını çizmişlerdir. Araştırma sonuçlarının alanyazına ve Türkçe Dersi Öğretim Programı çalışmalarına katkı sağlayacağı umulmaktadır. Sözlü bildiri 2005 VE 2015 İLKOKUL PROGRAMLARI, ÖĞRETMEN KILAVUZ VE DERS KİTAPLARININ KAYNAŞTIRMA VE BÜTÜNLEŞTİRME BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: 2005 VE 2015 İLKOKUL PROGRAMLARI, ÖĞRETMEN KILAVUZ VE DERS KİTAPLARININ KAYNAŞTIRMA VE BÜTÜNLEŞTİRME BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Nesrin ŞAHİN* İbrahim COŞKUN** Ebru SELÇİOĞLU DEMİRSÖZ*** Özet Bu çalışma, ilkokul ders kitaplarının kaynaştırma ve bütünleştirme uygulamaları açısından değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Ders kitaplarının fiziksel, içerik, resimleme ve bireysel özelliklere göre uyarlayabilme özellikleri açısından durumunu ortaya koymak amacıyla yapılan bu araştırmada betimsel modele başvurulmuştur. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan doküman analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın analiz birimini, MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanan 2005 ve 2015 İlkokul Programları ile 2014-2015 yılında kullanılan ilkokul Türkçe, Hayat Bilgisi ve Matematik ders kitaplarıyla bu derslerin öğretmen kılavuz kitapları oluşturmaktadır. Araştırma sonucunda Milli Eğitim okullarının ilkokul kademesinin ilk üç sınıfında okutulan ders kitaplarının; program geliştirme ilkeleri açısından uygun olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra, duyuşsal hedeflerin programda yeterince yer almamasının ve bireysel özelliklere göre uyarlanabilme (kaynaştırma ve bütünleştirme uygulamaları açısından) yeterince vurgulanmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ders kitaplarının bilimsel içeriklerinin bilimsel bulguları yansıttığı; ancak bilimsel bilgilerin ifade ediliş biçiminin, çocuğun bilişsel ve duyuşsal düzeyine uygun olmadığı izlenimini yarattığı görülmektedir. Metinler; soyut ve teknik ifadelerle doludur. Günlük yaşamdan örneklerle desteklenmediği de ayrıca söylenebilir. Örneğin; Hayat bilgisi derslerinde geçen; hak, demokrasi, özgürlük, kültür gibi kavramlar çoğunlukla birer cümle ile tanımlamakla yetinilmiştir. Oldukça soyut olan bu kavramlar; öğretmen tarafından somutlaştırılamadığı zaman, öğrenci bu kavramları içselleştiremeyecektir. Ayrıca araştırmada ders kitaplarında kullanılan dile yönelik Türkçenin yazım, kullanım ve öğretimine yeterince dikkat edilmediği sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencinin örgün eğitimine ve dilini yoğunlukla öğrenmeye başladığı ilk yılların, dil öğretimi ve dilin bireyin yaşamının ilerleyen yıllarında birey tarafından doğru bir şekilde kullanılmasında çok büyük önemi vardır. Sözlü bildiri 2005 VE 2017 SOSYAL BİLGİLER DERSİ PROGRAMLARININ MUKAYESELİ İNCELENMESİÖzet: Her alanda olduğu gibi eğitim öğretim faaliyetlerinde de uzmanlaşma veya yapılan işi daha profesyonel tarzda yapma bir zorunluluk haline gelmiştir. Değişen/gelişen ülke ve dünya koşulları neticesinde devletler eğitim programlarında değişikliğe, düzenlemelere ya da yeniden program geliştirme çalışmalarına gitmektedirler. Eğitim öğretim faaliyetleri açısından da program geliştirme çalışmaları bir döngü olarak sürekli yapılmaktadır. Türkiye’de de 2002 yılından itibaren eğitim programlarında yeniden yapılanma çalışmaları başlatılmıştır. Araştırmamız kapsamında da Sosyal bilgiler dersi öğretim programında yapılan değişikliklerle 2004 yılında taslak, 2005 yılında da kademeli olarak uygulanmaya başlanan sosyal bilgiler dersi öğretim programı hazırlanmıştır. 2005-2017 yılları arasında birtakım güncellemeler olsa da program hâlihazırda uygulanmaya devam etmektedir. Programın daha etkili ve verimli olabilmesi adına değişik zamanlarda yapılan düzenlemelerin nasıl olduğu, günümüzdeki uygulanan halinin belirlenmesi ve ileriye yönelik olarak ne gibi düzenlemelerin yapılmasının planlandığı konularının yanında, farklılıklarının ve eksikliklerinin de belirlenmesinin önemli olacağı söylenebilir. Yukarıda belirtilen koşullar da göz önüne alındığında bunun bir zorunluluk olduğu da söylenebilir. Belirtilen hususlar her ders için düşünülebilir, ancak sosyal bilgilerin gerek içeriği gerekse hedef kitlesinin özellikleri dikkate alındığında konunun daha hassas bir şekilde ele alınmasının gerekliliği de ortaya çıkmaktadır. 2005-2017 yılları arasında sosyal bilgiler dersi öğretim programı hakkında birçok akademik çalışma yapılmıştır. Söz konusu çalışmalarda programın kapsamı, geçerliği, sürdürülebilirliği, içeriği vb. konularda yapılan çalışmalarda programın olumlu yanlarının yanında tekrar ele alınması gerekli konular üzerinde tespitler yapılmıştır. Program geliştirme çalışmalarında öğretmenlerden görüş alınmadığı, öğretmenlerin program hakkında ön bilgilerinin olmadığı, hizmet – içi eğitim seminerlerinin yeterli olmadığı, ders kitaplarının yetersiz olduğu, ders araç – gereç kullanmanın önemli olduğu fakat yeterli ders araç – gerecine ulaşamadıkları, bölgesel (köy, kasaba, şehir vb.) farklılıkların göz önüne alınmadığı, programın ön gördüğü dersler, üniteler ve ara disiplin ilişkilendirmelerini yapamadıkları, ders saatlerinin yetersiz olduğu vb. gibi sonuçların yer aldığı araştırmalarda, öğrencinin aktif olması, öğrencilerin araştırma becerilerinin gelişmesi, derslerin etkinlik temelli işlenmesi, öğretmenin rehber pozisyonda olması gibi olumlu taraflarının olduğu da vurgulanmıştır. Bu araştırmada da ortaokul sosyal bilgiler dersi öğretim programının 2005 yılından günümüze kadar geçen süre içerisinde yukarıda belirtilen özellikler kapsamında, 2017 sosyal bilgiler öğretim programına yansımalarının nasıl olduğunu ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır. Doküman analizi gibi nitel veri toplama tekniğinin kullanıldığı çalışmada, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir süreç izlenmiştir. Doküman incelemesi, araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar. Doküman incelenmesi, hemen her araştırma için kullanılabilinecek olan bir veri toplama tekniğidir. Araştırma için 2005 sosyal bilgiler dersi öğretim programı ile 2017 sosyal bilgiler dersi öğretim program taslağı incelenmiştir. Hem 2005 hem de 2017 yılı sosyal bilgiler öğretim programları, genel amaçlar, programın süresi, programın temel aldığı yaklaşımlar, programda yer alan kavramlar, beceriler ve değerler açısından karşılaştırılması yapılacaktır. Ayrıca iki öğretim programının ölçme ve değerlendirme süreci ele alınacağı gibi kazanımlar enine boyuna incelenecektir. Ayrıca her iki programın yoğunluk boyutu tüm yönleriyle karşılaştırılmaya çalışılacaktır. Veriler analiz edilirken değerlendirme rubriği oluşturulacak ve bulgular tablolar ile tablo altı yorumlarla zenginleştirilecektir. Her iki sosyal bilgiler programıyla ilgili dokümanlardan doğrudan alıntılar yapılarak, söz konusu mukayeseli incelemede kanıt olarak bulgular desteklenecektir. Veriler içerik analizi ile değerlendirilerek, elde edilen sonuçlar neticesinde öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri 2006 ÖĞRETMEN YETİŞTİRME LİSANS PROGRAMLARI İLE 2018 ÖĞRETMEN YETİŞTİRME LİSANS PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Öğretmen yetiştirme konusu ülkemizde sürekli tartışılan konulardan birisi olmuştur. Genellikle dört yıllık lisans programları şeklinde veya bu dört yıllık programların üzerine yüksek lisans eğitimi olarak yapılan uygulamalar dikkat çekmektedir. Son yıllarda ise öğretmen yetiştirme sistemimizde bazı değişikler yaşanmıştır. Öğretmen yetiştirme konusuna gerekli önemin verilmediği bilinen bir gerçek olmuştur. Dört yıllık lisans programları üzerine bir yıllık pedagojik formasyon ve sertifika programı şeklinde uygulanan öğretmen yetiştirme sistemimiz sayesinde gereğinden fazla sayıda kişiye sertifika verilmek sureti ile öğretmen yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Farklı ülkelerin öğretmen yetiştirme programları incelendiğinde ülkemizde uygulanan programlara benzerliklerinin yanında bazı farklılıklarının da olduğu görülmektedir. Bu nedenle eğitim sistemleri ve bağlantılı olarak öğretmen yetiştirme sistemleri başarılı bulunan ülkelerin bu konu ile ilgili yaptıkları başarılı uygulamaların incelenerek ülkemize entegre edilmesi, ülkemizin geleceği açısından önemli görülmektedir. Bu araştırmanın amacı 2006 öğretmen yetiştirme lisans programları ile 2018 öğretmen yetiştirme lisans programlarının karşılaştırılarak incelenmesidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak yök tarafından eğitim fakültelerinde uygulanmak üzere hazırlanan öğretmen yetiştirme programları kullanılmıştır. Veriler içerik analizi kullanılarak analiz edilecektir. Araştırma sonunda elde edilen bulgular kodlanarak alt başlıklara ayrılacak, her bir başlık altında yer alması gereken veriler kategorize edilerek sunulacaktır. Elde edilen bulgular ışığında ülkemizde hazırlanan öğretmen yetiştirme programlarının geliştirilmesi ve uygulanmasına yönelik olarak bazı öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri 2010-2015 YILLARI ARASINDA SINIF EĞİTİMİ ALANINDA YAPILMIŞ LİSANSÜSTÜ TEZLERİN İÇERİK VE YÖNTEMBİLİMSEL NİTELİK BAĞLAMINDA İNCELENMESİÖzet: Bir araştırmanın bilimsel niteliği kendini meydana getiren birçok özelliğin uygun bir biçimde etkileşimini gerektirirken, bu özellikler arasında araştırmanın içeriği ve yapısal niteliğini şekillendirmesi bakımından yöntembilim belirleyici bir işleve sahiptir. Bu kapsamda değerlendirildiğinde Sınıf Eğitimi alanında yapılan lisansüstü çalışmaların bilimsel bir kimlik taşıması içeriğinin ve yöntembilimsel niteliğinin ne ölçüde doğru kurgulandığı ile yakından ilişkilidir. Bu çalışmanın amacı, 2010-2015 yılları arasında Sınıf Eğitimi alanında gerçekleştirilen lisansüstü tezleri içerik özellikleri ve yöntembilimsel niteliği bağlamında değerlendirmektir. Araştırma, analitik araştırma modelinde desenlenmiştir. Analitik araştırmalar dokümanlar, belgeler, kayıtlar ve diğer ortamların olaylar, düşünceler, kavramlar ve eserler açısından analiz edilerek incelendiği bir araştırma yöntemidir. Araştırma örnekleminin belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini 2010-2015 yılları arasında Sınıf Eğitimi alanında yapılmış ve Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığının veri tabanı üzerinden erişime açık olan lisansüstü tezler oluşturmuştur. Tezler doküman olarak kabul edilmiş ve araştırma doküman araştırması olarak gerçekleştirilmiştir. Verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, 2010-2015 yılları arasında Sınıf Eğitimi alanında yapılan lisansüstü çalışmaların sırasıyla Türkçe, Matematik, Fen Bilgisi, Sosyal Bilgiler ve Hayat Bilgisi alanlarında yoğunlaştığı, çalışmaların genellikle nicel yöntemlerle desenlendiği, örneklem seçiminde olasılığa dayalı örneklem belirleme yöntemlerinin kullanıldığı, nitel veri toplama aracı olarak sıklıkla yarı yapılandırılmış görüşmelerden, nicel veri toplama aracı olarak ise ölçeklerden yararlanıldığı belirlenmiştir. İncelenen tezlere ilişkin yöntembilimsel nitelik bakımdan çarpıcı sonuçlara ulaşılmıştır. Sözlü bildiri 2012 PISA RAPORUNA GÖRE SİNGAPUR HONG KONG VE GÜNEY KORE İLE TÜRKİYE ARASINDAKİ TEMEL EĞİTİME ÖĞRETMEN YETİŞTİRME POLİTİKALARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından her üç yılda bir öğrencilerin almış oldukları eğitimi, kazandıkları becerileri ve öğrencilerin eğitim durumlarını etkileyen çeşitli faktörleri ülkeler bazında incelemek amacıyla uygulanmakta olan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) isimli eğitim projesi, ülkelerin eğitim politikalarını uluslar arası bir platformda karşılaştırma olanağı sağlar. Çok sayıda ülkenin katıldığı uygulamadaki başarı sıralamaları veri olarak kullanıldığında eğitimcilere, uzmanlara ülkenin uyguladığı eğitim politikaları hakkında detaylı ve nitelikli bir bilgi kaynağı oluşturmaktadır. Eğitimle ilgili alınan her kararda, mevcut müfredatların oluşturulmasında, müfredatlarda yer alan bilgi ve becerilerin öğrencilere aktarılmasında, eğitim politikalarının yürütülmesinde öğretmenlerin işlevselliği göz önünde bulundurularak bu araştırmada eğitim öğretimin hayata geçirilmesinde temel unsur olan öğretmenlerin, eğitim öğretim sürecine başlayıncaya kadar geçirdiği süreç yani öğretmen yetiştirme süreci ve bu süreçte uygulanan öğretmen yetiştirme politikaları referans alınmıştır. PISA sonuçlarındaki başarı sırasında ülkemizi daha üst sıralara taşıyabilmek için öğrencilerimizi yetiştiren öğretmenlerimizin eğitimini incelemek büyük önem taşımaktadır. Bu araştırmanın amacı 2012 PISA raporunda ilk üç sırada yer alan Singapur Hong Kong ve Güney Kore ile Türkiye de uygulanan öğretmen yetiştirme politikaları karşılaştırarak bu ülkelerin öğretmen yetiştirme politikaları arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları tespit etmektir. Ayrıca ülkemizdeki öğretmen yetiştirme sistemine geliştirilebilir araştırma önerileri sunmaktır. Mevcut durumun tespit edilmesi amaçlandığı için araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Verilerin toplanması ve analiz edilmesinde döküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın analiz süreci devam etmekte olduğundan elde edilen bulgular doğrultusunda öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri 2013 FEN BİLİMLERİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMLARI ÖĞRENME ALANLARININ YENİLENMİŞ BLOOM TAKSONOMİSİ ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİÖzet: Öğretim programları nesillerin yetiştirilmelerinde toplumun ortak hedeflerini yansıtan nitelikte olma özelliği taşımaktadır. Dinamik ve gelişmekte olan toplumların ihtiyaçlarıyla öğretim programları sıklıkla güncellenmekte ve çeşitli değerlendirmelere tabi tutulmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de uygulamada bulunan 2013 Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programları öğrenme alanlarının Yenilenmiş Bloom Taksonomisi (YBT) taksonomisi çerçevesinde incelenmesi amaçlanmaktadır. Taksonomik sınıflandırma ile programların öğrenme alanlarına ait kazanımların hangi bilgi boyutlarında ve bilişsel süreçlerinde nasıl bir dağılım gösterdiğinin ortaya çıkarılması hedeflenmektedir. Ortaya çıkarılacak sonuçların mevcut programın öğrencilere hangi bilgi türlerini ve bilişsel becerileri verdiğini göstermesi açısından önemli olduğuna inanılmaktadır. Ayrıca program geliştiricilerin programda belirttikleri hedeflerin ne ölçüde yansıttıkları değerlendirilebilecektir. Araştırma doküman incelemesi yöntemiyle yürütülmüş ve bu anlamda programda yer alan kazanımlar incelenmiştir. Elde edilen bulgulara göre tüm sınıflardaki öğrenme alanlarının dağılımı sırasıyla Fiziksel Olaylar (%34,72), Canlılar ve Hayat (%28,48), Madde ve Değişim (%22,87) ve Dünya ve Evren (%13,93) şeklindedir. YBT’ye göre tüm sınıflardaki bilgi boyutu dağılımı sırasıyla Kavramsal Bilgi (%62,79), Olgusal Bilgi (%18,50), İşlemsel Bilgi (%16,01) ve Üst Bilişsel Bilgi (%2,7) şeklindedir. Canlılar ve Hayat öğrenme alanında bilgi boyutunun dağılımı Kavramsal Bilgi (%75,18), Olgusal Bilgi (%11,68), İşlemsel Bilgi (%11,68) ve Üst Bilişsel Bilgi (%1,46) şeklindedir. Fiziksel Olaylar öğrenme alanında bilgi boyutunun dağılımı Kavramsal Bilgi (%54,49), Olgusal Bilgi (%22,16), İşlemsel Bilgi (%19,76) ve Üst Bilişsel Bilgi (%3,59) şeklindedir. Madde ve Değişim öğrenme alanında bilgi boyutunun dağılımı Kavramsal Bilgi (%61,82), İşlemsel Bilgi (%23,64), Olgusal Bilgi (%10,91) ve Üst Bilişsel Bilgi (%3,64) şeklindedir. Dünya ve Evren öğrenme alanında bilgi boyutunun dağılımı Kavramsal Bilgi (%59,70), Olgusal Bilgi (%35,83), İşlemsel Bilgi (%2,98) ve Üst Bilişsel Bilgi (%1,49) şeklindedir. YBT’ye göre tüm sınıflardaki bilişsel süreç becerileri boyutu dağılımı sırasıyla Anlama (%39,50), Uygulama (%23,08), Analiz (%14,55), Değerlendirme (%9,56), Hatırlama (%7,07) ve Yaratma (%6,24) şeklindedir. Canlılar ve Hayat öğrenme alanında bilişsel süreç becerileri boyutu dağılımı Anlama (%40,15), Uygulama (%20,44), Analiz (%16,79), Değerlendirme (%10,95), Hatırlama (%6,57) ve Yaratma (%5,11) şeklindedir. Fiziksel Olaylar öğrenme alanında bilişsel süreç becerileri boyutu dağılımı Anlama (%40,12), Uygulama (%28,74), Analiz (%11,38), Değerlendirme (%10,18) ve Yaratma (%5,39) Hatırlama (%4,19) şeklindedir. Madde ve Değişim öğrenme alanında bilişsel süreç becerileri boyutu dağılımı Anlama (%26,35), Uygulama (%14,97), Analiz (%10,18), Yaratma (%5,99), Hatırlama (%4,79) ve Değerlendirme (%3,59) şeklindedir. Dünya ve Evren öğrenme alanında bilişsel süreç becerileri boyutu dağılımı Anlama (%35,82), Analiz (%16,42), Uygulama (%14,93), Hatırlama (%14,93), Değerlendirme (%11,94) ve Yaratma (%5,98) şeklindedir. Elde edilen bulgular ışığında tüm öğrenme alanlarında kazanımların daha çok kavramsal bilgilere ve anlama becerisine odaklanması programın öncelikle öğrencilerin temel kavramların öğrenilmesine odaklandığı şeklinde değerlendirilmiştir. Dünya ve Evren öğrenme alanında olgusal bilgiye ve hatırlama becerisine diğer öğrenme alanlarına göre daha çok yer verildiği tespit edilmiştir. Ayrıca üst bilişsel bilgilere ve yaratma becerisine yeterince odaklanılmadığı anlaşılmıştır. Sınıf seviyeleri özelinde de değerlendirmelerin yapıldığı bu çalışmada, sonuç olarak programların bilgi ve beceri boyutları açısında uyumlu olduğu değerlendirmesi yapılabilse de öğrenme alanları arasında dengeli bir dağılımın olmadığı değerlendirmesi yapılmıştır. Sözlü bildiri 2014/2015 KAMU PERSONELİ SEÇME SINAVINA KATILAN VE SINIF ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMLERDEN MEZUN OLANLARIN KPÖzet: ÖZET Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği alanına kaynak teşkil eden bölümlerden mezun olan, 2014 ve 2015 Kamu Personeli Seçme Sınavına katılan öğretmen adaylarının başarı durumlarının karşılaştırılmasıdır. Araştırma, çalışmanın amacı doğrultusunda, öğretmenlik alan bilgisi testine katılan ve öğretmen ataması yapılanlar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Çalışmada elde edilen veriler üzerinden frekans, aritmetik ortalama ve yüzde dağılımlarına göre karşılaştırmalar yapılmıştır. Bu kapsamda öğretmenlik alan bilgisi testine, 2014 yılında 24.979, 2015 yılında ise 27.606 öğretmen adayı katılmıştır. Sınıf öğretmenliği alanına kaynaklık eden ve sınava katılan öğretmen adaylarının 2014 ve 2015 yılı KPSSP-121 (60-100) puan aralığı, cinsiyet, doğru cevap ortalamaları, atanan öğretmenlerin sayısal dağılımları, atama başarı puan ortalamaları birbiri ile kıyaslanmış ve aradaki farkın anlamlı olup olmadığı incelenmiş ve sınava katılan adayların genel başarı puan ortalamaları asıl belirleyici olarak kullanılmıştır. 2014 yılında sınava katılanların %24,48’i (6114) 2015 yılında ise sınava katılanların %15,06’sı (4157) atanmıştır. Bununla birlikte 2014 yılında öğretmenlik alan bilgisi testine katılanların doğru ortalaması 22,24, atama taban puanı 77,63 olup 2015 yılında bu oranlar, öğretmenlik alan bilgisi testine katılanların doğru ortalaması 26,27, atama taban puanı ise 78,77 olarak gerçekleşmiştir. Bu sonuçlar merkezî sınavdan yüksek puan alan kişilerin öğretmenlik bilgi ve becerilerinin de yeterli olduğu şeklinde yorumlanabilir. Çalışma sonuçlarının Türkiye’nin öğretmen yetiştirme ve istihdam politikalarına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri 2015 TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMINA İLİŞKİN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: Ülkemizde 2015 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkçe Dersi (1-8. sınıflar) Öğretim Programı değiştirilmiştir. Türkçe Dersi (1-8.sınıflar) Öğretim Programı, öğrencilerin hayat boyu kullanabilecekleri sözlü iletişim, okuma ve yazma ile ilgili dil becerilerini ve zihinsel becerileri kapsamaktadır. Öğretim Programı, bu becerileri kullanarak kendilerini bireysel ve sosyal yönden geliştirmeleri, etkili iletişim kurmaları, Türkçe sevgisiyle, istek duyarak okuma ve yazma alışkanlığı edinmelerini sağlayacak şekilde bilgi, beceri ve değerleri içeren bir bütünlük içinde yapılandırılmıştır (MEB, 2015). Programda belirtilen bu beceri ve özellikleri öğrencilere kazandıracak olan kişiler öğretmenlerdir. Öğretmenler, hazırlanan öğretim programlarıyla ilgili değerlendirme yapabilecek en önemli kişilerdir. Bu bağlamda, sınıf öğretmenlerinin programla ilgili görüşleri önem kazanmaktadır. Bu araştırmanın amacı, 2015 Türkçe Dersi Öğretim Programına ilişkin sınıf öğretmenlerinin görüşlerini belirlemektir. Araştırmada, var olan durumu olduğu gibi ortaya koyma amacı taşındığından betimsel model kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nitel araştırma yönteminden yararlanılmıştır. Araştırmaya kolay ulaşılabilir durumu örneklemesi yoluyla belirlenen 20 sınıf öğretmeni katılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmenlerden ilk olarak 2015 Türkçe Dersi Öğretim Programını incelemeleri istenmiştir. Daha sonra öğretmenlerle yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Araştırmada öğretmenlerin görüşleri; programın temel yaklaşımı, genel amacı, yapısı, öğrenme alanı, ilk okuma yazma süreci, ölçme ve değerlendirme, kazanımlar ve önceki programla karşılaştırılması boyutlarında incelenecektir. Görüşmelerde elde edilen veriler sürekli karşılaştırmalı analiz metoduyla analiz edilecektir. Araştırmada elde edilen verilerin analizi devam etmektedir. Araştırmada elde edilen sonuçlar ışığında Türkçe Dersi Öğretim Programına yönelik öneriler getirilecektir. Sözlü bildiri 2015 TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler, toplumun yeni ihtiyaçlarının ortaya çıkması ve mevcut uygulamaların yetersiz kalması program geliştirmeyi kaçınılmaz kılmaktadır. Bu doğrultuda 2005 ve 2006 yılında ilkokul ve ortaokul için hazırlanan İlköğretim Türkçe Dersi Öğretim Programı 2015 yılında Türkçe Dersi (1-8. Sınıflar) Öğretim programı olarak geliştirilmiştir. Bu dersi yürüten öğretmenlerin de programın amacı, temel yaklaşımı, yapısı ve öğrenme alanlarının her bir kazanımına hâkim olmaları gerekmektedir. Programın felsefesini benimseyen, programı çok iyi tanıyan ve uygulayabilen öğretmenler programın uygulamaya yansıyan etkili taraflarını ve yetersizliklerini fark edebilmektedir. Bu doğrultuda bu çalışma ile 2015 Türkçe Dersi Öğretim Programını sınıf ve Türkçe öğretmenlerinin görüşleri doğrultusunda değerlendirmek amaçlanmıştır. Ayrıca programı değerlendirirken öğretmenlerin de programı inceleyip incelemedikleri ve programın yenilikleri konusunda ne kadar duyarlı oldukları da tespit edilmeye çalışılacaktır. Betimsel yöntemin uygulanacağı araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılının bahar döneminde Rize ilinde seçkisiz olarak belirlenen 5 ilkokul ve 5 ortaokulda görev yapan ve çalışmaya katılmakta gönüllü sınıf ve Türkçe öğretmenleri oluşturacaktır. Araştırmada veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak elde edilecektir. Görüşme formu; sözlü iletişim, okuma ve yazma becerilerine yönelik kazanımlar, kişisel bilgiler, içeriği, öğrenme öğretme süreci ve değerlendirme bölümlerini içeren sorulardan oluşturulacaktır. Katılımcılarla yapılan görüşmeler, ses kayıt cihazıyla kaydedilip yazıya aktarıldıktan sonra içerik analizine tabi tutulacaktır. Araştırmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda 2015 Türkçe Dersi Öğretim Programının tanıtılmasına ve eksiklerinin giderilmesine yönelik önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri 2016-2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI VE 2018-2019 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 5.SINIF SOSYAL BİLGİLER DERS KİTABININ COĞRAFYA GÖRSELLERİ BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Sosyal Bilgiler birçok bilim dalını kapsamaktadır. Bunlardan en çok yer tutanlardan biri de coğrafyadır. Coğrafya konuları, Sosyal Bilgiler ders kitaplarında önemli bir paya sahiptir. 5.Sınıf Sosyal Bilgiler dersi, 4,5, 6 ve 7. sınıf Sosyal Bilgiler derslerinin içinde, coğrafya konularının en çok yer aldığı sınıf düzeyidir. Bu çalışmanın amacı, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı ve 2018-2019 eğitim-öğretim yılında ülkemizde okutulan Sosyal Bilgiler 5. sınıf kitaplarında yer alan coğrafya konularının anlatımında kullanılan haritalar, şekiller, tablolar ve görsellerin coğrafya eğitim-öğretim ilkeleri açısından karşılaştırılmasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı 2005 yılında öğretim programlarında büyük bir değişim gerçekleştirmiştir. Davranışçı Öğretim Modeli’nden, Yapılandırmacı Öğretim Modeli’ ne geçilmiştir. Programlardaki bu önemli değişim, ders kitaplarına da yansımıştır. Sosyal Bilgiler ders kitapları da bu değişimin içindedir. 2005 yılından günümüze kadar müfredatta ve ders kitaplarında yapılan değişikliklerin nerdeyse her sene gerçekleşmesi, çalışmanın gerekçesini ortaya koymaktadır. Son yıllarda ülkemizde teknolojik anlamda çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Bu gelişmelerin en önemli yansımaları da eğitim ortamlarında görülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın başlatmış olduğu Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi Projesi (FATİH) ile ülkemizdeki okulların tüm sınıflarına akıllı tahtalar yerleştirilmiş ve öğrencilere tabletler dağıtılmıştır. Bunların yanında okulların internet altyapıları geliştirilmiş, fiber optik kablolar aracılığı ile verilere daha hızlı ulaşma imkânı olmuştur. Bu teknoloji, öğretmenlerimiz tarafından kabul görmüş ve etkin bir biçimde günümüzde de kullanılmaktadır. Öğretmenler ve öğrenciler Milli Eğitim Bakanlığı’nın oluşturduğu Eğitim Bilişim Ağı (EBA) ile e-kitap, video, müzik, sorular, etkinlikler gibi birçok kaynağa rahatça ulaşmaktadır; ancak teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, öğretmenlerin ve öğrencilerin sınıf ve ev ortamlarında kullandığı en önemli öğretim materyali yine ders kitaplarıdır. Bundan dolayıdır ki ders kitaplarının içeriği, dikkat çekiciliği, görselleri, güncelliği, anlaşılabilir olması gibi birçok özelliği taşıması gerektiği düşünülmektedir. Bu amaçla çalışmanın Sosyal Bilgiler araştırmalarına katkı yapacağı düşünülmektedir. Çalışmada yöntem olarak, nitel araştırma desenlerinde kullanılan içerik analizi yöntemi uygulanmıştır. İki kitap arasında ne gibi farklılıkların ve benzerliklerin olduğu, kazanımlar, öğrenme alanları ile olan bağlantıları incelenmiştir. Yapılan incelemenin sonucunda iki kitap arasında öğrenme alanları ve konular arasında farklılıkların olmasından dolayı haritalar, şekiller, tablolar gibi görsellerin değişim gösterdiği, 2018-2019 eğitim öğretim yılı ders kitabı görsellerinin, 2016-2017 eğitim öğretim yılı ders kitabındaki görsellere göre daha da anlaşılır, sade bir şekilde verildiği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri 2017 SOSYAL BİLGİLER TASLAK ÖĞRETİM PROGRAMI İLE İLGİLİ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Toplumlar insanlarında geliştirmek istedikleri özellikleri eğitim programları sayesinde belirlerler ve belirlenen özellikler okullar sayesinde geliştirilir. Eğitim programları çağın gelişen ve değişen ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenmelidir. Yaratıcı, eleştirel ve yansıtıcı vb. düşünebilen bireyler yetiştirebilmek için Eğitim programlarının rolü büyüktür. Sosyal Bilgiler, bireyin hayatında karşısına çıkacak olan çeşitli sorulara en uygun cevabı verebilmesi için bireyi hayata hazırlamayı, onu hayatın içinden olaylarla bu olaylardan nasıl ders alması gerektiğini, sosyal insan ve vatandaş olarak görev ve sorumluluklarını hatırlatır, öğretir. Türkiye’de ise Sosyal Bilgiler terimi Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren telaffuz edilmiş olmakla birlikte, eğitim programlarına girişi 1968 yılını bulmuştur. Önceki dönemde bir ara, ilkokullarımızda tarih, coğrafya ve yurttaşlık bilgisi dersleri ayrı ayrı okutulmuş olmasına rağmen, öğrenci karnelerinde bu üçü tek ders altında kaydedilmiştir. 1962 ilkokul taslağında, ayrı kitapları bulunan bu üç ders “Toplum ve Ülke İncelemeleri” adı altında birleştirildi. 1968 tarihli Geliştirilmiş İlkokul Programı Taslağı’nda, söz konusu üç dersin birleştirilmesi isi yeniden ele alındı. Derslerin konuları harmanlanarak yeni üniteler meydana getirildi ve bu derse “Sosyal Bilgiler” adı verildi. Ayrıca program biraz daha geliştirilerek 1968 İlkokul Programı çıkarıldı ve yurt sathında uygulamaya konuldu. Türkiye’de 1968 yılında ilkokul ders programına giren Sosyal Bilgilerin, 1975- 76 yıllarında ortaokullarda okutulmaya başlandığı görülmektedir. 1985- 86 öğretim yılında ise ortaokullardan kaldırılan bu ders yerine Milli Coğrafya ve Milli Tarih dersleri uygulamaya geçirilmiştir. 1992’de Vatandaşlık Bilgileri programı getirilmiş, 1993’te Milli Tarih ve Vatandaşlık Bilgileri programlarında değişiklikler yapılmıştır. 1997 yılında ilköğretim okullarında okutulan Milli Tarih ve Milli Coğrafya dersleri uygulamadan kaldırılmış tekrar Sosyal Bilgiler dersleri konulması kararlaştırılmıştır. 1998’de yılında Sosyal bilgiler programı ilköğretim 4., 5., 6., ve 7. sınıflara yönelik olarak haftada üçer saat olmak üzere toplam 108 saatlik süre öngörülerek hazırlanmıştır. Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi adlı ders ise 7. ve 8. sınıflarda birer saattir. Ayrıca yalnızca 8. sınıflarda okutulan haftada iki saatlik T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük adıyla bir ders programı daha mevcuttur. Son olarak Yeni Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim programı, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın 14.7.2005 tarih ve 118 sayılı kararı ile 2005- 2006 öğretim yılından itibaren uygulanmak üzere kabul edilmiştir. Program teorikte ne kadar mükemmel olsa da uygulamada etkili olmadığı sürece verim elde edilemez. Programın uygulamadaki durumunun belirlenmesinde en önemli kaynak öğretmenlerdir. Programın uygulanması hakkında öğretmenlerin görüşlerinin alınması programın geliştirilmesi açısından önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı 2017 yılında yayınlanan Sosyal Bilgiler Taslak Öğretim programı hakkında Sınıf Öğretmenlerinin görüşlerini almaktır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden Fenomoloji deseni kullanılmıştır. Fenomoloji deseni farkında olduğumuz ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu Aydın İline bağlı Milli Eğitim İlkokullarında görev yapmakta olan 30 Sınıf Öğretmeni oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Çalışma grubunun seçiminde ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Ölçüt olarak ise öğretmenlerin taslak öğretim programını incelemiş olmaları göz önünde bulundurulmuştur. Verilerin analiz edilmesinde içerik analizi kullanılmıştır. İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır. Elde edilen bulgular analiz sürecindedir analiz sürecindedir. Analizin gerçekleşme aşamaları ise (1) veriler kodlanması, (2) temaların bulunması, (3) kodların ve temaların organize edilmesi ve (4) bulguların yorumlanması ve tanımlanması şeklinde yapılmıştır. İçerik analizi, toplanan verilerin derinlemesine analiz edilmesini gerektirir ve önceden belirgin olmayan temaların ve boyutların ortaya çıkarılmasına olanak tanır.). Çalışmada elde edilen bulgular analiz aşamasındadır. Sözlü bildiri 2017 TASLAK SOSYAL BİLGİLER PROGRAMINDA AKTİF VATANDAŞLIĞIN YERİÖzet: Vatandaşlık, birey ve devlete karşılıklı haklar ve sorumluluklar yükleyen siyasi, sosyal ve hukuksal bir bağdır. Bu bağın sağlam bir şekilde kurulmasında vatandaşlık eğitimi önemli yer tutmaktadır. Devletler vatandaşlık ve demokrasi eğitimi yoluyla demokratik bir toplum oluşturmayı, öğrencileri gerekli bilgi ve becerilerle donatmayı amaçlamaktadır. Son yirmi yılda birçok ülkede vatandaşlık eğitimi büyük değişime uğramıştır. 21. Yüzyılın getirdiği hızlı değişim, vatandaşlık eğitimini yerel ve ulusal olmaktan çıkarmış uluslararası bir alan haline getirmiştir. Politikacılar ve eğitimciler vatandaşlar ile devlet arasındaki ilişkinin değiştiğini, vatandaşlığın evrensel anlamda bir dönüşüme uğradığını düşünmektedirler. Bu dönüşümün bir sonucu olarak modern ve demokratik toplumlarda aktif, sorumlu ve katılımcı vatandaşlar yetiştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Aktif vatandaşlık gelenekselleşmiş vatandaşlık eğitimine bir alternatif olarak öğrenciyi süreçte etkin kılan ve toplumun içinde yer almasını sağlayan yaklaşımlardan biridir. Aktif vatandaşlık eğitiminde kullanılan çeşitli uygulamalar toplum hizmetleri, sosyal katılım, hizmet-öğrenme, sosyal sorumluluk projeleri gibi isimler almaktadır. Bu uygulamalar aracılığıyla toplumsal sorunların farkına varan, bu sorunlara çözümler üreten ve toplum içinde kendi yerini tanımlayan öğrencinin böylelikle vatandaşlık bilgi, beceri ve değerlerini de kazanacağı düşünülmektedir. Birçok Avrupa ülkesinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde aktif vatandaşlığı hedefleyen uygulamalara okullarda mutlaka yer verilmektedir. Ülkemizde ise vatandaşlık eğitiminin teorik ders içerikleri ve geleneksel yöntemlerle verilmeye çalışıldığı, aktif vatandaşlık uygulamalarına ise pek fazla yer verilmediği görülmektedir. Aktif vatandaşlığı destekleyici faaliyetler yalnızca toplum hizmetleri adıyla sosyal etkinlik derslerinin içeriğinde bulunmaktadır. Oysa ki öğrencinin vatandaşlık ile ilgili bilgileri kazanmasının yanında vatandaşlık beceri ve değerlerini kazanabilmesi önemlidir. Aktif öğrenme yöntemlerinin öğrenmedeki etkisi düşünüldüğünde okullarımızda vatandaşlık eğitiminin öğrenciyi daha fazla sürece dahil edecek şekilde planlanmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde vatandaşlık eğitimi kazanımları ortaokullarda sosyal bilgiler dersi içinde yer almaktadır. Bu yüzden etkili bir vatandaşlık eğitimi için sosyal bilgiler programının içeriği önemlidir. Sosyal bilgiler programında aktif vatandaşlığa vurgu yapılması ve öğrencilerin toplum içindeki yerini anlamlandırabilmelerini sağlayacak kazanım, beceri ve değerlere yer verilmesi gereklidir. Bu çalışmanın amacı yenilenen 2017 taslak sosyal bilgiler programında aktif vatandaşlığın yerini ortaya koymaktır. Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden döküman analizi yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmada sosyal bilgiler programında yer alan öğrenme alanları, beceriler ve kazanımlar içinde aktif vatandaşlık uygulamalarının ne ölçüde yer aldığı önceki programla (2005) karşılaştırmalı olarak ortaya konulmaktadır. Çalışma bulgularına göre sosyal bilgiler 2017 taslak programında önceki programa göre aktif vatandaşlığa daha fazla vurgu yapıldığı görülmektedir. Programda bulunan öğrenme alanlarına etkin vatandaşlık adı ile yeni bir öğrenme alanı eklenmiştir. Bu öğrenme alanı ile ilişkili olarak verilen kazanımlarda ise aktif vatandaşlığı geliştirici ifadelerin yer aldığı görülmektedir. Programın temel felsefesi açıklanırken öğrencilerin haklarını bilen ve kullanan, sorumluluklarını yerine getiren, sosyal becerileri gelişmiş etkin vatandaşlar olarak yetiştirilmelerinin önemli olduğu vurgulanmaktadır. Programın genel amaçları arasında ise katılımın önemine inanan kişisel ve toplumsal sorunların çözümü için görüşler ileri süren öğrenciler yetiştirmenin amaçlandığı görülmüştür. Öğretim programı ile kazandırılması amaçlanan beceri ve değerler içinde yine aktif vatandaşlık eğitimi için ihtiyaç duyulan becerilerden sosyal katılım becerisinin yer aldığı görülmektedir. Bu bulgular ışığında yenilenen sosyal bilgiler programının önceki programa göre aktif vatandaşlığa daha fazla vurgu yaptığı söylenebilir. Ancak aktif vatandaşlık uygulamalarına yönelik kazanımlardan çok bilgi kazandırıcı kazanımların ön planda olduğu görülmüştür. Bu durum ülkemizde vatandaşlık eğitiminde aktif vatandaşlığı destekleyici uygulamalara hala yeterince yer verilmediğini göstermesi bakımından önemlidir. Yenilenen Sosyal Bilgiler programında daha fazla aktif vatandaşlığı içeren kazanımlara ihtiyaç duyulduğu söylenebilir. Sözlü bildiri 2018 YILI MATEMATİK ÖĞRETİM PROGRAMI “MATEMATİKSEL YETKİNLİK” ALANININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Öğretim programları incelendiğinde, eğitim sisteminin, yetkinliklerde bütünleşmiş bilgi, beceri ve davranışlara sahip bireyler yetiştirmeyi hedeflediği görülmektedir. Öğrencilerin hem ulusal hem de uluslararası düzeyde; kişisel, sosyal, akademik ve iş hayatlarında ihtiyaç duyacakları beceri yelpazeleri olan bu yetkinlikler, Türkiye Yeterlikler Çerçevesinde belirtilmiştir. Sekiz yetkinlik alanından biri ise matematiksel yetkinlik olarak ifade edilmiştir. Matematiksel yetkinlik, günlük hayatta karşılaşılan bir dizi problemi çözmek için matematiksel düşünme tarzını geliştirme ve uygulama olarak tanımlanmıştır. Ayrıca matematiksel yetkinlik çerçevesinde, sağlam bir aritmetik becerisi üzerine inşa edilen süreç, faaliyet ve bilgiye vurgu yapılmaktadır. Matematiksel yetkinlik, düşünme (mantıksal ve uzamsal düşünme) ve sunmanın (formüller, modeller, kurgular, grafikler ve tablolar) matematiksel modlarını farklı derecelerde kullanma beceri ve isteğini içermektedir. Öğrencilere matematiksel yetkinliğin kazandırılması ilkokuldan itibaren önemli ve gereklidir. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, sınıf öğretmenlerine büyük sorumluluk düşmektedir. Çünkü sınıf öğretmenlerinin matematiksel yetkinliğin farkında olması ve bu yetkinliği geliştirici etkinlikler yapması, matematiksel yetkinliği gelişmiş bireyler yetiştirmek açısından da önemlidir. Bu nedenle bu araştırmada, öğretim programlarında vurgulanan ve geliştirilmesi hedeflenen “matematiksel yetkinlik” alanının sınıf öğretmenlerinin görüşlerine göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemi kullanılmış ve nitel araştırma desenlerinden durum çalışması seçilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu ilkokullarda görev yapmakta olan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Çalışma grubunun oluşturulmasında amaçlı örnekleme yöntemlerinden “kartopu örnekleme” tekniği kullanılmıştır. Çalışma grubunda 8 öğretmen yer almıştır. Veri toplama tekniği olarak görüşmeden yararlanılmış ve görüşmelerde araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veriler, nitel veri analizi tekniklerinden içerik analizi ile çözümlenmiştir. Elde edilen bulgular doğrultusunda öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri 2019 TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMINDA ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME İLE TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİNİN KONUYA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Ölçme ve değerlendirme etkinlikleri öğrencilerin ilgi, tutum, yetenek, bilgi ve beceri gibi çok yönlü olarak tanınmasına ve eğitim ve öğretim etkinliklerinin bu doğrultuda planlanmasına olanak sağlaması açısından oldukça önemlidir. Ölçme ve değerlendirme eğitimin temel yapı taşlarından biridir. Değişen ilgi ve ihtiyaçlar, gelişen bilim ve teknoloji doğrultusunda eğitimin her alanında olduğu gibi ölçme değerlendirmede de yeniliklere gereksinim duyulmuştur. Geleneksel yöntemler sadece sonuç odaklı bir ölçme ve değerlendirme yaklaşımın ürünü olduğu için eğitim sürecini değerlendirmekte yetersiz kalmış ve alternatif ölçme değerlendirme yöntemleri benimsenmeye ve uygulanmaya başlanmıştır. Dinleme, konuşma, okuma ve yazma öğrenme alanlarından oluşan Türkçe derslerinde süreç ve sonuç odaklı bütünleşik bir ölçme ve değerlendirme yaklaşımının benimsenmesi hedeflenmektedir. Sadece okuduğunu anlama ve kısmen yazma becerisini ölçmekte kullanılan çoktan seçmeli testler, kısa cevaplı maddeler gibi geleneksel araçlar dört temel dil becerisini ölçmek ve değerlendirmek için yetersiz kalacağı Türkçe Dersi Öğretim Programlarında önemle vurgulanmaktadır. Bu çalışmanın amacı 2019 Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda yer alan ölçme ve değerlendirme yaklaşımlarını, tanılayıcı ölçme değerlendirme araçlarını tanıtmak ve Türkçe öğretmenlerinin konuya ilişkin farkındalık düzeylerini ortaya koymaktır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmış ayrıca Türkçe öğretmenlerinin ölçme araç ve gereçlerini kullanma sıklıklarını belirlemeyi hedefleyen bir anketle görüşleri alınmıştır. Araştırma kapsamında Malatya ilinin Yeşilyurt ilçesinde görev yapmakta olan 120 Türkçe öğretmenine anket uygulanmıştır. Araştırmanın bulgularından yola çıkılarak elde edilen sonuca göre Türkçe öğretmenlerinin tanılayıcı ölçme ve değerlendirme araçlarını tam anlamıyla kullanmadığı, geleneksel araçların öğretmenler tarafından daha fazla tercih edildiği tespit edilmiştir. Sözlü bildiri 21. YÜZYILDA BİR EĞİTİM YAKLAŞIMI OLARAK DİJİTAL OYUN TABANLI ÖĞRETİM MODELİÖzet: Günümüzde erken çocukluk dönemindeki bireylerin, neredeyse doğdukları andan itibaren teknolojik araçlarla çok fazla etkileşim içinde olması, oyunun geleneksel kalıplardan çıkarak dijitalleşmesine yol açmıştır. Bu açıdan bakıldığında dijital oyun tabanlı öğretim modelinin eğitim aşamasında kullanılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Dijital oyun tabanlı öğrenme, oyun kavramını geleneksel tanımından çok daha öteye taşımış ve çocukların öğrenme, keşfetme, araştırma ve problem çözme becerilerini destekleyen bir eğitim yaklaşımı olarak literatürde yer almıştır. 21. yüzyılda ortaya çıkan gereklilikler, çocukların önceki kuşaklara göre farklı beceriler kazanmasını ve kullanabilmesini zorunlu kılmıştır. Bundan dolayı “dijital yerli” olarak adlandırılan öğrencilerin, eğitsel ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına öğretmenlerin dijital temelli oyunları sınıf içerisinde öğretim materyali olarak kullanması gerekmektedir (Prensky, 2001). Eğitimi bireyin ihtiyaçlarını karşılama hali olarak düşünüldüğünde, 21. yüzyılda çocukların eğitsel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, oyunu geleneksel kalıplarından çıkarak dijital oyun tabanlı öğretime geçilmesinin önemi bir kez daha görülmektedir. Dijital oyun tabanlı öğrenme yaklaşımının, öğrencilerin uzun süreli bellekleri üzerinde olumlu etkisi olduğu ve onlara pratik deneyimler sağladığı görülmüştür ( Deubel,2006). Ayrıca dijital oyun tabanlı öğrenme yaklaşımındaki oyunlar, geri bildirim içermekte ve öğrencilere eleştirel düşünme becerisi sağlamaktadır (Prensky, 2001). Bununla birlikte dijital oyun tabanlı öğrenme yaklaşımı, çocukların kendi öğrenme süreçlerini oluşturmasına yardımcı olmaktadır (Anderson ve ark. 2009). Bu durum, öğrencilerin öz güvenlerini arttırmakta ve daha yaratıcı fikirler ortaya çıkarmasına yardımcı olmaktadır. Ayrıca öğretimi tekdüzelikten çıkarmakta ve daha keyifli hale getirmektedir. Dijital oyun tabanlı öğrenme yaklaşımında öğrenci, öğrenmenin merkezindedir. Bu yaklaşımda dijital oyun öğrencinin öğrenme süreçlerindeki istekliliğini dikkate alır ancak öte yandan da her saniye öğrenciye bilgiyi öğrenme seçenekleri sunulmaktadır (Tam & Hui, 2011). Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda, dijital oyun tabanlı öğrenme modelinin bir yandan öğrencilerin eğitsel ihtiyaçlarını karşılarken, diğer yandan onları sıkmadan ve keyif almalarına yardımcı olarak bilgiyi öğrenme süreçlerine dahil ettiği görülmektedir. Sözlü bildiri 21. YÜZYILIN WEB 2.0 TEKNOLOJİLERİNİN SINIF ORTAMLARINDA KULLANIM ALANLARIÖzet: Teknolojinin hızla ilerlediği bilgi ve iletişim çağı olan 21. yüzyılda, teknolojiyi kullanmak bireyler için zorunluluk haline gelmiştir. Gelişen teknolojiyle birlikte bu teknolojik zorunluluk kendisini eğitim alanında da kabul ettirmiştir. Bunun getirisi olarak öğretmenler teknolojiyi kullanmayı, yönetmeyi ve anlamayı kapsayan teknoloji okuryazarlığına büyük önem vermeye başlamışlardır. Ayrıca öğrencilerin; araştıran, sorgulayan, keşfedebilen, eleştirel düşünebilen, yansıtıcı düşünme yeteneğine sahip olma gibi üst düzey becerilerine sahip bireyler olarak yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda öğrencinin bilgiye kolayca ulaşıp bilgiyi yapılandırabilmesi için teknolojiye ihtiyacı vardır ve teknolojiyi kullanmayı öğrenmelidirler. Bu bağlamda teknolojik gelişimlerin öğretmenler tarafından kullanılabildiği sınıf ortamlarında öğrencilerde kazanılması beklenen amaçlara ulaşmak daha kolay olabilecektir. Öğretmenlerin teknoloji okuryazarlığı düzeyleri verimli ve dikkat çekici ders işlenmesinde en büyük belirleyicidir. Bu araştırmada öğretmenlere teknoloji okuryazarlığı konusunda katkı sağlamak adına web 2.0 teknolojileri incelenmiş ve sınıflandırılmıştır. Web 2.0 teknolojisinde yayınlanan içeriğin kullanıcılar tarafından oluşturulması ve birbiriyle iletişimde bulunması ön planda tutulmaktadır. Buradaki amaç paylaşmaktır. Kullanıcılar tarafından paylaşılan bilgiler okunabilir ve yeniden yazıla bilindiğinden site içeriğini zenginleştirmekte ve güncelliği yitirmemektedir. Araştırma kapsamında incelenen teknolojiler içerik analizine tabi tutularak uzman görüşleri doğrultusunda web 2.0 teknolojileri; paylaşım, sınıf tartışma, grup çalışma, ölçme ve değerlendirme ortamları olarak sınıflandırılmıştır. Web 2.0 teknolojilerinden paylaşma ortamlarına Google Drive, sınıf tartışma ortamlarına titanpad, grup çalışma ortamlarına padlet, ölçme ve değerlendirme ortamlarına kahoot gibi web teknolojilerinin kullanılabileceği belirlenmiştir. Sözlü bildiri 21. YÜZYIL’DA KÜRESEL EĞİTİMİ YENİDEN DÜŞÜNMEK: SOSYAL BİLGİLER VE İNGİLİZCE ÖĞRETMEN ADAYLARININ KÜRESEL EĞİTİM ALGILARIÖzet: Özet Küreselleşme, günümüzde yaşanan çeşitli gelişmelerle birlikte hemen hemen yaşamın her alanında kendisini hissettirmektedir. Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle, dünya artık daha ulaşılabilir bir hal almıştır. Yaşanan bu küreselleşme süreci ülkelerin çağa ve yaşanan hızlı değişime ayak uydurmasını kaçınılmaz kılmıştır. Dolayısıyla, bu süreçte eğitime bazı sorumluluklar düşmektedir. Bu bağlamda küresel eğitim de küreselleşme sürecinde yaşanan bu hızlı değişime uyum sağlayabilen bireyler yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Son yıllarda küresel eğitim yaklaşımı dünyadaki teknolojik ve politik gelişmelerden dolayı hızla önem kazanmaktadır. Günümüzde dünya bütün ülkelerin birbirleriyle yoğun bir bağlantı ve etkileşim içinde olduğu bir “Global Köy” halini almıştır. Bu küreselleşme sonucunda bir ülkedeki gelişmeler komşu ülkeleri hatta bazı durumlarda tüm dünya ülkelerini etkiler hale gelmiştir. Örneğin, günümüzde çevre kirliliği, açlık, terör gibi sorunlar artık neredeyse tüm dünyayı etkiler hale gelen küresel sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır. Küresel eğitim yaklaşımı da bu küresel sorunlardan yola çıkarak dünya kültürlerini öğrencilere tanıtma anlayışını benimsemiş ve bunların eğitim programları içerisinde yer alması düşüncesiyle ortaya çıkmıştır (Açıkalın, 2010). Küresel eğitim olumlu değerleri teşvik eder ve öğrencilere eylemlerinden sorumlu olmalarını ve kendilerini daha huzurlu, adil ve sürdürülebilir bir dünyaya katkıda bulunabilecek küresel vatandaşlar olarak görmelerini sağlar. İngilizce ve sosyal bilgiler dersleri küresel vatandaşlık, küresel farkındalık, küresel bağlantılar gibi küresel konuları öğretmede önemli bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla, günümüzde Sosyal Bilgiler ve İngilizce Öğretmenliği üniversite öğrencilerinin, Küresel Eğitim ile ilgili temel bakış açılarına sahip olmalarında üniversitede edindikleri kazanımlar önemlidir. Üniversite öğrencilerinin Küresel Eğitim ile ilgili algıları bu konuda fikir vericidir. Bu çalışmada, Sosyal Bilgiler ve İngilizce öğretmen adaylarının “Küresel Eğitim”in nasıl algılandığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda; öğrencilerin ilgili küresel eğitime ilişkin geliştirdikleri metaforlar, küresel eğitime ilişkin öğrencilerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler incelenmiştir. Nitel araştırma deseninde tarama modelinde gerçekleştirilmiş olan araştırmada, üçgenleme şeklinde veri toplamaya uygun olarak nitelendirilen nitel araştırma teknikleri (mecazlar yoluyla veri toplama, yarı yapılandırılmış görüşme) birlikte kullanılmıştır. Çalışma, 2016-2017 akademik yılının bahar yarıyılında İç Anadolu Bölgesi’nde yer almakta olan bir üniversitenin Sosyal Bilgiler ve İngilizce Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda öğrenim görmekte olan 80 öğretmen adayıyla yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak her öğretmen adayından “Küresel Eğitim” metaforlarını belirlemek amacıyla “Küresel Eğitim ……….. gibidir, çünkü…………………” cümlesini tamamlamaları istenmiştir. Aynı zamanda, araştırmada diğer veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak geliştirilen görüşme formuna uzman görüşleri doğrultusunda son hali verilmiştir. Öğretmen adaylarından elde edilen verilerin çözümlenmesinde ve yorumlanmasında içerik analizi kullanılmıştır. Araştırma sonuçları öğretmen adaylarının 100 farklı metafora sahip olduklarını göstermektedir. Üretilen bu metaforlar daha sonra ortak özellikleri dikkate alınarak kategorileştirilmiştir. Metaforlar incelendiğinde öğretmen adaylarının sahip oldukları metaforların 4 farklı kategoride toplandığı görülmektedir. Bunlar, Çok Boyutluluk Açısından Küresel Eğitim, Farklılıkların Oluşturduğu Birlikteliği Temele Alma Açısından Küresel Eğitim, Evrensellik Açısından Küresel Eğitim, Başkalarını Anlamaya Yönelik Perspektif Açısından Küresel Eğitim. Araştırmanın sonucunda, öğretmen adaylarının çoğunluğunun küresel eğitimi “çok boyutluluk”, “birliktelik”, “evrensellik”, “empati” şeklinde algıladıkları görülmektedir. Aynı zamanda öğretmen adaylarının bölümler arasında “küresel eğitim” hakkında benzer metaforlara sahip olmadıkları görülmüştür. Sosyal Bilgiler ve İngilizce öğretmen adaylarıyla yapılan görüşme sonuncunda ise; öğrencilerin farklı kültürlere saygılı olma, eğitimin evrensel olması gerektiği, küresel sorunlar hakkında bilgi sahibi olma gibi ifadeler kullandıkları belirlenmiştir. Bu sonuçlar çerçevesinde çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri 3 VE 4. SINIF FEN BİLİMLERİ DERS KİTAPLARINDAKİ ETKİNLİKLERİN BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: 2005 fen ve teknoloji öğretim programında olduğu gibi, 2013 fen bilimleri öğretim programında da öğrencilere bilimsel süreç becerilerinin kazandırılması öncelikli hedefler arasındadır. Ders kitaplarının öğretim programında öngörülen kazanımların gerçekleşmesine temel oluşturduğu göz önüne alındığında, ders kitaplarının öğrencilere bilimsel süreç becerilerini kazandırabilecek nitelikte etkinliklere yer vermesi beklenen bir durumdur. Bu nedenle bu çalışmanın amacı 3 ve 4. sınıf fen bilimleri ders kitaplarındaki etkinliklerin, bilimsel süreç becerileri açısından analiz edilmesidir. Bu amaç doğrultusunda, ders kitaplarında yer alan etkinliklerdeki bilimsel süreç becerileri hem sınıf düzeyine hem de ünitelere göre analiz edilmiştir. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmış ve 2013 yılı programına göre yazılan 3. ve 4. sınıflara ait iki adet fen bilimleri ders kitabı içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Analizin ilk aşamasında ders kitabındaki etkinliklerde yer alan bilimsel süreç becerilerinin tespiti için, anahtar (yönlendirici) ifadeler olan bir sistematik geliştirilmiştir. Bu sistematik 2005 öğretim programındaki bilimsel süreç becerileri kazanımları başta olmak üzere, alan yazın taranarak karşılaşılan tanımlar incelenerek oluşturulmuştur. İkinci aşamada geliştirilen sistematik kullanılarak her bir etkinlikteki bilimsel süreç becerileri var veya yok şeklinde işaretlenmiştir. Tüm etkinlikler tarandıktan sonra her bir bilimsel süreç becerisinin kitap genelinde kaç kez ele alındığını gösteren frekanslar belirlenmiştir. Çalışmanın güvenirliğini sağlamak için her kitaptan üçer etkinlik araştırmacılarca bağımsız olarak kodlanmış, daha sonra bir araya gelinerek kodlamalar karşılaştırılmıştır. Kodlamanın uyuşumu %90 olarak hesaplanmış ve farklılıklar gözden geçirilerek analizin nasıl yapılacağı konusunda karara varılmıştır. Analiz sürecinde de gerektiğinde fikir alış-verişi yapılarak görüş birliği sağlanmıştır. Ders kitapları iki defa analiz edilmiş; iki analiz sonucu karşılaştırılarak uyumun % 95’in üzerinde olduğu belirlenmiştir. Çalışmanın sonunda, üçüncü sınıf ders kitabındaki 18 etkinlikte, toplam 47 bilimsel süreç becerisi kazanımı olduğu belirlenmiştir. Bu ders kitabındaki etkinlikler incelendiğinde; gözlem becerisine % 31.9, karşılaştırma ve sınıflama becerisine % 4.26, çıkarım yapma becerisine % 4.26, ölçme becerisine % 2.13, bilgi ve veri toplama becerisine % 2.13, verileri kaydetme becerisine % 10.63, veri işleme ve model oluşturma becerisine % 2.13, yorumlama ve sonuç çıkarma becerisine % 27.67, sunma becerisine % 14.89 oranında yer verildiği tespit edilmiştir. Dördüncü sınıf ders kitabındaki 28 etkinlikte, toplam 75 bilimsel süreç becerisi kazanımı olduğu belirlenmiştir. Bu ders kitabındaki etkinliklerde gözlem becerisine % 37.33, karşılaştırma ve sınıflama becerisine % 10.66, çıkarım yapma becerisine % 1.33, tahmin becerisine % 4, ölçme becerisine % 8, verileri kaydetme becerisine % 14.66, yorumlama ve sonuç çıkarma becerisine % 22.66, sayı ve uzay ilişkisi becerisine % 1.33 oranında yer verildiği belirlenmiştir. Üçüncü sınıf ders kitabı üniteler bazında incelendiğinde ise bilimsel süreç becerilerine en çok “Canlılar Dünyasına Yolculuk” ünitesinde (%21.28), en az “Beş Duyumuz” ünitesinde (%4.26) yer verildiği belirlenmiştir. Dördüncü sınıf ders kitabında da bilimsel süreç becerilerine en çok “Maddeyi Tanıyalım” ünitesinde (%52), en az “Mikroskobik Canlılar ve Çevremiz” ve “Basit Elektrik Devreleri” ünitelerinde (%2.66) yer verildiği tespit edilmiştir. Bu bulgulardan hareketle 3 ve 4. sınıf fen bilimleri ders kitaplarında daha çok temel bilimsel süreç becerilerine yer verildiği söylenebilir. Ayrıca 3. sınıf kitabındaki etkinliklerde bilimsel süreç becerileri çeşitliliğinin daha yoğun olduğu dikkat çekmektedir. Diğer yandan her iki kitaptaki etkinliklerde değişkenleri belirleme ve deney tasarlama becerilerini geliştirmeye yönelik bir etkinlik türüyle karşılaşılmamıştır. Sözlü bildiri 3-6 YAŞ GRUBU OTİZMLİ VE NORMAL GELİŞİM GÖSTEREN ÇOCUKLARIN SÖZCÜK DAĞARCIĞI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada, 3-6 yaş grubu otizmli ve normal gelişim gösteren çocukların sözcük dağarcığı düzeylerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada; “3-6 Yaş Grubu Otizmli ve Normal Gelişim Gösteren Çocukların Sözcük Dağarcığı Düzeylerinin İncelenmesi” ile ilgili belirlemelerde bulunulabilmesi amacıyla, “Tarama Modeli” çerçevesinde “Betimsel Yöntem” kullanılmış ve veri toplama tekniği olarak “Anket Tekniği” uygulanmıştır. Bu araştırmanın evrenini, 2015-2016 Eğitim öğretim yılında Adana İl sınırlarında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Özel eğitim merkezine devam eden, 3-6 yaş grubu otizm tanısı almış ve normal gelişim gösteren 3-6 yaş grubu çocuklar ile anne-babaları oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini Adana İli Seyhan ve Yüreğir İlçelerinde ikamet eden 38 kız ve 32 erkek olmak üzere 70 çocuk ile onların anne babaları oluşturmaktadır. Bu çocukların 36’sı otizmli olup, Turuncu Özel Eğitim ve Rehabilitasyon merkezinden kişisel gelişimlerine yönelik yardım almaktadırlar. Çocukların 34’sü ise, Adana İli Yüreğir İlçesi’nde Solaklı İlkokulunda okul öncesi eğitim alan ve burada yaşayan ailelerin çocukları oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklem grubu, rastgele örneklem seçimi ile Seyhan ve Yüreğir ilçelerinden seçilmiştir. Araştırmaya katılan kişilerin demografik özellikleri hakkında bilgi elde etmek için araştırmacı tarafından literatür doğrultusunda oluşturulan “ Kişisel Bilgi Formu “ ve örnekleme alınan çocukların sözcük dağarcığını belirlemek üzere “ Peabody Resim Kelime” Testi uygulanmıştır. Veriler SPSS 20.0 proğramına girilerek analiz edilmiştir. Verilerin analizinde; Frekans Analizi, Bağımsız Gruplarda t – Testi ve Tek Yönlü Varyans Analizi kullanılmıştır. Çalışmada bağımsız değişkenlere verilen yanıtların dağılımına ilişkin frekans analizi yapılmıştır. Ayrıca bağımsız değişkenler ile bağımlı değişkenler arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Gruplar arasında fark olup olmadığını belirlemek için ikili değişkenlerde ‘’t’’, ikiden fazla değişkenleri belirlemek için ise ‘’F’’ testi uygulanmıştır. Elde edilen bulgulara göre; normal gelişim gösteren bireyler ile otizmli bireylerin ortalamaları arasında anlamlı farklılık bulunduğu belirlenmiştir. Normal gelişim gösteren bireylerin ortalamaları, otizmli bireylerin ortalamasından anlamlı derecede büyüktür. Cinsiyete göre veriler incelendiğinde, normal gelişim gösteren bireylerde kız ve erkek çocukların puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde farklılık bulunmamaktadır. Otizmli bireylerde kız ve erkek çocukların puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde farklılık olup (p<0,05), kızların ortalamaları erkeklerin ortalamasından anlamlı derecede daha büyüktür. Takvim yaşına göre veriler incelendiğinde, Normal gelişim gösteren bireylerde 3-4 yaş grubu çocuklar ile 5,1 – 6 yaş grubu kişilerin puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde farklılık olup, 5,1 – 6 yaş grubu kişilerin ortalaması anlamlı derecede daha yüksektir. Otizmli bireylerde yaş gruplarına göre veriler incelendiğinde, puanlar anlamlı düzeyde farklılık göstermektedir (p<0,05). 5,1 – 6 yaş grubu kişilerin ortalaması, 4,1 – 5 yaş kişilerin ortalamasından anlamlı derecede daha fazladır. 3-4 yaş grubunda 1 kişi olduğu için değerlendirilememiştir. Alıcı dil yaşına göre veriler incelendiğinde, normal gelişim gösteren bireylerde alıcı dil yaşı gruplarına göre puanlar anlamlı düzeyde farklılık göstermektedir. 6,1 – 7 alıcı dil yaş grubu kişilerin puan ortalaması, 5,1 – 6 alıcı dil yaşı grubu kişilerden anlamlı derecede daha yüksektir. 4,1 – 5 yaş grubunda 1 kişi olduğundan dolayı diğer gruplarla karşılaştırılamamıştır. Otizmli çocuklarda ise , 2-3 alıcı dil yaşı grubu ile 3,1 – 4 alıcı dil yaşı grubu kişilerin ortalamaları arasında anlamlı düzeyde farklılık bulunmakta olup, 3,1 – 4 alıcı dil yaşı grubu kişilerin ortalaması anlamlı derecede daha büyüktür. Sözlü bildiri 3. VE 4. SINIF FEN BİLİMLERİ DERSİNİN ÖĞRETİMİNDE KARŞILAŞILAN ZORLUKLARA, BUNLARIN NEDENLERİNE VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİNE YÖNELİK ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Fen bilimleri dersi bireylerin yaşantılarını içermesi ve bireyleri hayata hazırlaması bakımından oldukça önemlidir. Özellikle çevrelerini ve kendilerini yeni yeni keşfetmeye ve anlamlandırmaya başlayan ilkokul öğrencileri açısından bakıldığında onları hayata hazırlayacak konular ve kavramlar belirlenmeli ve bu konudaki öğrenmeleri kolaylaştırılmalıdır. Bu çalışmanın amacı da, yeni Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programında ortaya konulan konuların ve kavramların öğretilmesinde karşılaşılan zorluklara, bunların nedenlerine ve çözüm önerilerine yönelik öğretmen görüşlerini incelemektir. Bu çalışma 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz döneminde Bolu, İstanbul ve Muş illeri ve bu illerin ilçelerinde görev yapan toplam 60 sınıf öğretmeni ile yürütülmüştür. Örneklem, tamamen gönüllülük esasına göre ulaşılabilir örneklem yöntemi ile belirlenmiştir. Öğretmenlere, kendileriyle ilgili herhangi bir kişisel bilginin çalışmada sunulmayacağı özellikle ifade edilmiştir. Çalışmada veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen bir anket formu kullanılmıştır. Anket, 6 tam yapılandırılmış sorudan oluşmaktadır. Anket önce 1 ölçme değerlendirme ve fen bilgisi alan uzmanına gösterilerek kapsam geçerliği sağlanmıştır. Sonrasında 2 öğretmenle pilot uygulama yapılarak gerekli düzenlemeler ve düzeltmeler yapılmıştır. Anket,öğretmenlere e-posta yoluyla ulaştırılmış ve yine e-posta yoluyla toplanmıştır. Veriler her bir soru için içerik analizi ile çözümlenmiştir. Çözümlemelerde öğretmenler kodlanarak tanımlanmış ve bu kodlar üzerinden örnek görüşlere yer verilmiştir. Bulgular incelendiğinde, öğretmenlerin fen bilimleri dersinin öğretiminde özellikle araştırmaya dayalı kavram ve konulara yönelik öğrencilerin bilgiye ulaşmaları ve bu bilgiyi hayatlarında uygulayabilecekleri imkanların ve şartların olmaması açısından zorluklar yaşandığını dile getirmişlerdir. Bunların nedeni olarak ta öğrencilerin yaşam koşulları ile dersin kavram ve konularını hayatlarına entegre edememeleri olarak ifade etmişlerdir. Bunların dışında öğretmenler, öğrencilerin ve öğretmenlerin fen ile ilgili materyallere ulaşamamaları, bazı kazanımların öğrencilerin anlamlandırması için seviyesinin yüksek olması ve soyut kalması, sınıf ünite değerlendirmelerinin yüzeysel ve basit olmasından kaynaklı öğrenci ilgisizliğinin oluşması ve öğrencilerin okul dışında işbirliği içerisinde çalışabilecekleri ortamların oluşturulamaması gibi nedenlerden kaynaklı öğretim zorluklarından da bahsetmişlerdir. Öğretmenler, karşılaşılan bu zorluklara ilişkin çözüm önerilerinde özellikle kırsal kesimlerdeki öğrenciler açısından bilgiye ve materyallere ulaşımda kolaylıklar sağlanması, öğrencilerin fenin doğası itibariyle proje çalışması gerektiren konularda işbirliğinin oluşturulması ve kazanımların anlamlandırılabilmesi adına düzenlenmesi gerektiğine yönelik önerilerde bulunmuşlardır. Sözlü bildiri 4+4+4 KESİNTİLİ ZORUNLU EĞİTİMİN YAPILANMASINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİN İNCELENEREK DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, 4+4+4 eğitim sisteminin; öğretmenler, yöneticiler, öğrenciler, veliler, aile ve sosyal politikalar bakanlığı ve üniversite öğretim elemanlarının 12 yıllık kesintili zorunlu eğitime yönelik görüşlerini belirlemesi amaçlanmaktadır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden bütüncül çoklu durum çalışması desenine uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin elde edilmesinde nitel veri toplama yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler araştırmanın amaçları doğrultusunda belirlenen kriterlere göre betimsel analiz yaklaşımı kullanılarak çözümlenmiştir. 4+4+4 eğitim sistemi hakkında öğretmenlerin, yöneticilerin, öğrencilerin, velilerin, sosyal politikalar bakanlığı ve üniversite öğretim elemanlarının sisteme yönelik görüşleri başlıklar altında incelenmiştir. Öğretmenler açısından olumlu olarak değerlendirildiğinde; zümre etkileşimlerin artması, müfredat ve sınav yükünün sınıf öğretmenlerin alınmış olması, olumsuz görüşleri ise öğretmenlerin norm fazlası kalması ve ikili öğretim yapan okullarda çıkış saatlerin geç olmasıdır. Yöneticiler açısından olumlu olarak değerlendirildiğinde; benzer yaş gruplarının bir arada olmasından dolayı sorunların ve çatışmaların azalması, olumsuz görüşleri ise alt yapı eksikliklerinden dolayı iş yükünün artması ve mesai sorununun oluştuğu belirtilmiştir. Öğrenciler açısından olumlu olarak değerlendirildiğinde; kendi yaş gruplarından oluşan öğrencilerle aynı okulda öğrenim görmeleri ve yeteneklerine göre okul seçebilmeleri, olumsuz faktörler ise ilkokula başlama yaşının 60-66 aylığa düşmesi ile 72 aylık öğrencilerin aynı sınıfta öğrenim görmeleri ayrıca 60-66 aylık öğrencilerin hazırbulunuşluk düzeylerinin 72 aylık öğrencilere göre daha düşük olduğu belirtilmiştir. Veliler açısından olumlu olarak değerlendirildiğinde; öğrencilerin kendi yaş gruplarıyla öğrenim görmeleri ve farklı türdeki okulların seçilebileceği belirtilmiştir. Olumsuz görüşleri ise farklı kademelerde öğrenim gören çocuklarını farklı yerlerdeki okullara gönderilmeleridir. Aile ve sosyal politikalar bakanlığına göre olumlu olarak değerlendirildiğinde; birbirine daha yakın yaş gruplarının bir arada olması ve yaş farkı fazla olan çocukların olumsuz davranışlarda bulunmalarının engellemesi, olumsuz olarak ise bu uygulamadan sonra yaş gruplarının izlenmesinin zorlaştığı belirtilmiştir. Üniversite öğretim elemanları açısından olumlu olarak değerlendirildiğinde; bu sistemin eğitim seviyesini yükselttiğini ve kız öğrencilerin okullaşma oranını arttırdığını belirtmişlerdir. Olumsuz olarak değerlendirildiğinde ise bu sistemde eğitim kalitesinin düşük olması, alt yapı yetersizliği, farklı sınıf düzeylerindeki öğrencilerin aynı binalarda eğitim görmesi, mesleki eğitimde niteliğin düşmesi, yetersiz bütçe, ideolojik olması, din eğitiminin yetersiz olduğu belirtilmiştir. Sözlü bildiri 4-6 YAŞ ÇOCUKLARINA YÖNELİK ÖZ DÜZENLEME BECERİLERİ ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ (ANNE FORMU)Özet: Bu araştırmada, 4 - 6 yaş çocuklarının öz düzenleme becerilerini ebeveyn görüşlerine dayalı olarak belirlemeye yönelik bir ölçme aracının geliştirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma 2016 - 2017 bahar döneminde bir güneybatı ilinde anaokulları ve anasınıflarına devam eden 342 çocuk ile yürütülmüştür. Çalışma grubuna dâhil olan çocuklardan elde edilen veriler açımlayıcı faktör analizi (N = 242), doğrulayıcı faktör analizi (N = 100) ve test tekrar test güvenilirliği (N = 23) saptamak için kullanılmıştır. Veriler LİSREL 8.7 ve SPSS 23 programları aracılığıyla çözümlenmiştir. Ölçeğin kapsam ve görünüş geçerliliği için uzman görüşüne başvurulmuş, yapı geçerliliği için eş zaman ölçüt geçerliliği, AFA ve DFA uygulanmıştır. AFA öncesinde Kaiser-Mayer-Olkin (KMO) değeri .87 olarak ve Bartlett Küresellik Testi ise .000 (p<.05) olarak belirlenmiştir. Ölçekte yer alan maddelerin ortak varyans değerleri .50 ile .79 arasında değişmektedir. AFA sonucunda toplam varyansın %61’ ini açıklayan 20 maddelik 4 faktörlü bir yapı elde edilmiştir. Ölçeğin birinci faktörün yük değerleri .58 ile .85, ikinci faktörün yük değerleri .51 ile .83, üçüncü faktörün yük değerleri .58 ile .83 ve dördüncü faktörün yük değerleri .59 ile .78 arasında değişmektedir. Elde edilen faktörler dikkat, çalışma belleği, engelleyici kontrol – duygu ve engelleyici kontrol – davranış olarak isimlendirilmiştir. DFA sonucunda ise elde edilen yapının uyum indekslerinin yeterli düzeyde olduğu belirlenmiştir (χ2/sd = 1.81, REMSA = .06, SRMR = .05). Ölçeğin toplam madde korelasyonları .36 ile .70 arasında değişmektedir. Ölçeğin Çocuk Davranış Ölçeği ile arasındaki korelasyon değerinin .84, iç tutarlılık katsayısının .90 ve test tekrar test güvenilirliğinin .77 olduğu belirlenmiştir. Bu bulgulardan hareketle, Öz Düzenleme Becerileri Ölçeğinin 4 - 6 yaş çocuklarının öz-düzenleme becerilerini anne görüşlerine dayalı olarak geçerli ve güvenilir bir şekilde saptamak için kullanılabileceği söylenebilir. Sözlü bildiri 4-7 YAŞ ARASI ÇOCUĞU OLAN EBEVEYNLERİN DİJİTAL OYUNLAR KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİNİN VE ÇOCUKLARIN DİJİTAL OYUN YÖNELİMLERİNİN EBEVEYN GÖRÜŞLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Oyun çocuğun en önemli işi olarak kabul edilmektedir. Özellikle oyuna en çok gereksinim duyulan 4-7 yaş döneminde ailelerin, çocukların oynadıkları oyunlara karşı takındıkları tavırlar onların gelişimini önemli derecede etkileyebilmektedir. Günümüzde teknolojide görülen önemli değişikliklerle birlikte sosyal oyunların yanında dijital oyunların ortaya çıkıp geliştiği görülmektedir. Dijital oyunlar üretilmekle kalmayıp sürekli olarak değişen talebe göre farklı oyunların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Dijital oyunların üretilmesinde çocuklara olan etkilerinden çok ekonomik açıdan getirisi ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle dijital oyunlar konusunda ailelerin algı, tutum ve düşüncelerinin belirlenerek bir takım önlemlerin alınması gereklidir. Araştırma, 4-7 yaş çocuğu olan ebeveynlerin dijital oyun tanımlamalarını, çocukların dijital oyun oynama konusundaki tutumlarını, dijital oyunlar konusundaki düşüncelerini ve çocukların hangi dijital oyunları oynadıkları ve boş zaman etkinliklerinde dijital oyunlara ne kadar süre ayırdıkları konusundaki düşüncelerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Çalışma grubu, Erzincan ilinde ikamet eden ve çocuğu kreş, anasınıfı ve 1.sınıf düzeyinde olan 200 ebeveynden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen, açık uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış bir görüşme formu kullanılmıştır. . Görüşme formunda; “Çocuğunuz boş zamanlarında belirtilen etkinliklere ne kadar zaman ayırıyor?”, “Çocuğunuzun en çok oynadığı dijital oyunlar hangileridir?”, “Çocuğunuzun dijital oyun oynamasına karşı tutumunuz nasıldır?”, “Size göre dijital oyun nedir?” ve “Dijital oyunlar konusunda görüşleriniz nelerdir?” şeklinde sorular yer almaktadır. Araştırma bulgularında çocukların boş zamanlarında hangi etkinliklere ne kadar zaman ayırdıkları, hangi dijital oyunları oynadıkları, ebeveynlerin dijital oyunlara yönelik algı, tutum ve görüşleri konusunda önemli bulgulara ulaşılmış ve konu ile ilgili olanlara önemli mesajlar verilmiştir. Sözlü bildiri 4. SINIF FEN BİLİMLERİ DERSİ ÖĞRENCİ ÇALIŞMA KİTABINDA BULUNAN ETKİNLİKLERİN YENİLENEN BLOOM TAKSONOMİSİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Öğrencilere hangi bilgi, beceri, tutumun kazandırılacağı, bunların hangi düzeyde olması gerektiği önceden belirlenmelidir. Bu anlamda, öğrencilerin özelliklerine göre hedeflerin belirlenmesi, farklı düzey ve özelliklere göre sınıflamanın yapılması gerekmektedir (Arı, 2011). Uzun yıllar sınıflama anlamında kullanılan “taksonomi” sözcüğü daha çok bitki ve hayvanların tür, cins gibi kategorilere ayrıldığı biyolojik sınıflama olarak anlaşılmış olsa da 1948 yılında Bloom ve arkadaşları tarafından yapılan bir toplantıda eğitimsel hedefler taksonomisi kavramı ortaya çıkmıştır. Pek çok çalışmada kullanılan ve üzerine araştırmalar yapılan Orijinal Bloom Taksonomisi, Prof. Dr. Lorin W. Anderson başkanlığında test ve değerlendirme uzmanları, bilişsel psikologlar, eğitim programı kuramcıları ve öğretim araştırmacıları tarafından yeniden incelenerek düzenlenmiş, 2001 yılında “A taxonomy for learning, teaching and assessing: a revision of Bloom’s taxonomy of educational objectives” adı altında yayımlanmıştır (Arı, 2011; Anderson vd., 2001). Bu araştırmanın amacı, ilkokul 4. Sınıf fen bilimleri öğrenci çalışma kitabında bulunan soruların ve etkinliklerin Yeni Bloom Taksonomisi (YBT)’ne göre değerlendirmektir. Ayrıca etkinlikler analiz edilerek bilişsel alanın hangi seviyesinde olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın verileri doküman incelemesi ile elde edilecektir. İlkokul 4. Sınıf fen bilimleri öğrenci çalışma kitabına Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) e bağlı Eğitim Bilişim Ağı (EBA) sitesinden ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda çalışma kitabında yer alan soruların ve etkinliklerin YBT bilişsel basamaklarına göre değerlendirilecek taksonominin hangi basamaklarında yer aldıkları tespit edilerek yorumlanacaktır. Çalışma henüz tamamlanmamış olup verilerin analizi devam etmektedir. Sözlü bildiri 4. SINIF MATEMATİK ÖĞRENCİ ÇALIŞMA KİTABINDA BULUNAN SORULARIN YENİLENEN BLOOM TAKSONOMİSİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Matematik dersi ilköğretim programı incelendiğinde, matematik öğrenme alanları ve kazanımlarının, bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor alanlardan genellikle bilişsel alanla ilgili olduğu görülmektedir (Altun, 2002). Bilişsel alanda matematikle ilgili, semboller, ilkeler, kavramlar ve teorilerin hatırlanması; problem çözme kurallarının uygulanması gibi etkinliklerin yanında verilen bilgileri analiz edilmesi, öğrenciler tarafından özgün bilgiler oluşturma veya değerlendirme gibi değişik aşamalarda zihinsel aktiviteler yapması gerekmektedir. Bu farklı düzeylerdeki zihinsel beceri ve aktivitelerdeki kazandırılacak hedefler için düzenlenecek eğitim durumlarının yanı sıra hedeflere ne kadar ulaşıldığının tespit edilmesi için ölçme araçlarının da farklı olması gerekmektedir (Bekdemir ve Selim, 2008). 1956 yılında Bloom, Engelhart, Furst, Hill ve Hrathwohl bilişsel hedef düzeyleri ile ilgili sistemli olarak çalışmış ve aşamalı bir taksonomi ortaya koymuşlardır. “Bloom Taksonomisi” olarak literatürde yer alan bu taksonomide bilişsel boyuttaki hedefleri bilgi, kavrama, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme olmak üzere altı bölüme ayrılmıştır (Küçükahmet, 2001,15; Altun, 2002, 53; Kratwohl, 2002; Anderson, 2005; Çelik, 2005, 59; Senemoğlu, 2005, 404; Doğan, 2006, 140). Pek çok çalışmada kullanılan ve üzerine araştırmalar yapılan Orijinal Bloom Taksonomisi, Prof. Dr. Lorin W. Anderson başkanlığında test ve değerlendirme uzmanları, bilişsel psikologlar, eğitim programı kuramcıları ve öğretim araştırmacıları tarafından yeniden incelenerek düzenlenmiş, 2001 yılında “A Taxonomy For Learning, Teaching And Assessing: A Revision of Bloom’s Taxonomy Of Educational Objectives” (Bir Öğrenme, Öğretim ve Değerlendirme Sınıflaması. Bloom’un Eğitimsel Hedefler Taksonomisinin Yeniden Düzenlenmiş Şekli) adı altında yayımlanmıştır (Arı, 2011; Anderson vd., 2001). Bu çalışmanın amacı, “Yenilenen Bloom Taksonomisi”ni tanıtmak ve ilkokul 4. sınıf matematik çalışma kitabında bulunan soruların ve etkinliklerin Yenilenen Bloom Taksonomisi açısından değerlendirmektir. Bu çalışmada ilkokul 4. sınıf matematik çalışma kitabında bulunan soruların ve etkinliklerin Yenilenen Bloom Taksonomisi açısından değerlendirmektir. Araştırmanın bu amacını gerçekleştirmek için betimsel yöntem kullanılmıştır. Betimsel yönteme bağlı olarak araştırma verilerinin toplanması amacıyla doküman incelemesi yönteminden yararlanılmıştır. Çalışmanın verilerinin toplanması amacıyla 2015-2016 eğitim öğretim yılında Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından belirlenen ve tüm okullarda kullanılan Dikey Yayınları’nın hazırladığı 4. Sınıf matematik öğrenci çalışma kitabının soruları ve etkinlikleri incelenmiştir. Uzman sınıf öğretmenleri ve ölçme ve değerlendirme uzmanları tarafından incelenen sorular Bloom taksonomisinin bilişsel süreç basamaklarından hangilerini içerdiği analiz edilmiştir. Sorular analiz edilirken Bloom taksonomisinin hatırlama, anlama ve uygulama, analiz etme, değerlendirme ve yaratma basamaklarından hangilerine ait oldukları belirlenerek ayrı ayrı ele alınarak incelenmiştir. Elde edilen veriler SPSS paket programı yardımıyla hangi basamakta kaç sorunun yer aldığının frekans ve yüzde değerlerine göre tablo oluşturulmuştur. Sözlü bildiri 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN AKICI OKUMALARININ BASİT VE ÇIKARIMSAL ANLAMA DÜZEYLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Okuma ve anlama becerisi bireylerin her alanda kullandıkları temel becerilerdendir. Okuduğunu anlayan ve yorumlayan öğrencilerin Türkçe dersiyle birlikte diğer tüm derslerde de başarılı olmaları mümkün olabilmektedir. Okuduğunu anlamada akıcı okuma önemli bir bileşendir. Akıcı okuma, metnin anlamına uygun bir hızda, noktalama işaretleri, vurgu ve tonlamalara dikkat edilerek prozodik olarak okunması ve anlaşılması olarak tanımlanabilir. Akıcı okuma kendi içinde doğru okuma, hız ve prozodi olarak üç bileşenden oluşmaktadır. Bu çalışmada 4. sınıf öğrencilerinin öyküleyici ve bilgilendirici metinlerde akıcı okumaları; hız, doğru okuma ve prozodi boyutlarında Yıldırım, Yıldız ve Ateş (2009) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Okuma Prozodisi Rubriği” ile değerlendirilmiştir. Okuduğunu anlama düzeyleri ise basit anlama ve çıkarımsal anlama olarak iki düzeyde ölçülmüştür. Basit anlama daha çok cevabı metin içinde bulunabilecek ve üst düzey zihinsel işlemleri gerektirmeyen soruları içermektedir. Çıkarım yapma ise öğrencinin metindeki bilgileri kendi ön bilgileri ile ilişkilendirmesi, anlamlandırması ve yorumlamasını gerektirmektedir. Bu nedenle çıkarımsal anlamada daha üst düzey zihinsel işlemler kullanılmaktadır. Çalışmada basit ve çıkarımsal anlamanın ölçülmesi amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen okuduğunu anlama testi kullanılmıştır. Denizli il merkezinde orta sosyoekonomik düzeyde bir okulun 4. sınıflarından 100 öğrenci ile uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Uygulamalarda her bir öğrenciye öyküleyici ve bilgilendirici birer metin sesli olarak okutularak okumaları video kamera ile kaydedilmiş ve öğrenciler metinlerle ilgili okuduğunu anlama testlerini cevaplamışlardır. Uygulamalar her bir öğrenciyle ayrı ayrı yürütülmüştür. Video kayıtları kullanılarak öğrencilerin doğru okuma, okuma hızı ve prozodi becerileri değerlendirilmiştir. Veri toplama sürecinden sonra araştırma sorularına cevap olarak YEM analizleri gerçekleştirilmiş ve elde edilen bulgular doğrultusunda hem araştırmacılara hem de uygulayıcılara gerekli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN DERİN YÜZEYSEL ÖĞRENME YAKLAŞIMLARININ DERSLERARASI BOYUTUÖzet: Özet : Çağımızda öğrencilere etkili öğrenme becerileri kazandırılması sürecinde karşılaşılan okul başarı/ başarısızlıklarını ve ders çalışma niteliğini etkileyen önemli bir değişkenin öğrenme stratejileri olduğu bilinmektedir. Öğrenenlerin öğrenme sırasında süreci etkileyen davranış ve düşüncelerinin farklı stratejiler seçilmesinden kaynaklandığı araştırmacılar tarafından ilgi çeken bir konu olmuştur. Öğrencilerin öğrenme yaklaşımları ve bu yaklaşımları tercih etme nedenleri öğretimin gerçekleşmesi bakımından önem taşımaktadır. Bu çerçevede öğrenme yaklaşımları çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Yüzeysel yaklaşımda öğrencilerin karşılaşacaklarını tahmin ettikleri soruları yanıtlayacak şekilde ezberlemeye yöneldikleri; derinlemesine yaklaşımda ise öğrencinin aktif olduğu ve neden sonuçları anlama gayretinde olduğu belirlenmiştir(akt. Çoban & Ergin, 2008). Öğrenenlerin öğrenme yaklaşımlarını derin ve yüzeysel boyutta ölçmeye yönelik geliştirilen ölçme araçlarından faydalanarak öğrenci davranış ve düşüncelerini belirlemeye yönelik çalışmaların kuramsal temele katkısının olabileceği düşünülmektedir. Öğrenme yaklaşımlarının birçok niteliğinin olması ve bu bağlamda yürütülecek çalışmaların öğrencilerin hedeflerine ulaşmalarında tercih ettikleri öğrenme yaklaşımlarının aynı zamanda öğretmenlerin öğrencilerde kalıcı öğrenmeler oluşturmalarına katkı sağlayabilecektir. Bu çalışmanın amacı 4. Sınıf öğrencilerinin öğrenme yaklaşımlarının dersler arası (matematik, fen bilimleri, sosyal bilgiler) boyutunu incelemek ve öğrencilerin belirlenen derslere ilişkin düşünce ve görüşlerinin gelişimlerine katkısı hakkında bakış açılarını ilişkilendirebilmektir. Tarama modelinde gerçekleştirilen bu çalışma 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Trabzon ilinde eğitimgören 20 kız, 20 erkek öğrenci olmak üzere toplam 40 tane 4. sınıf öğrencisinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Ayrıca çalışma grubu öğrencilerinden çalışma kapsamındaki derslere yönelik en çok sevdikleri dersi belirlemeye yönelik görüşleri alınmıştır. Çalışmada kullanılan ölçme aracı; Biggs (1987) tarafından geliştirilip, Kember, Biggs ve Leung (2004) tarafından gözden geçirilip yeniden düzenlenmiştir. Türkçe formunun Çolak ve Fer (2007) tarafından oluşturulduğu anket 22 maddeden, derin ve yüzeysel yaklaşım olmak üzere 2 ana boyuttan ve derin motivasyon, derin strateji, yüzeysel motivasyon ve yüzeysel strateji olmak üzere 4 alt boyuttan oluşmaktadır. Elde edilen veriler SPSS 21.0 paket programı ile analiz edilmiştir. 4. sınıf öğrencilerinin öğrenme yaklaşımları farklı değişkenler açısından incelendiğinde (cinsiyet, ders notu) istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar olmadığı ortaya çıkmıştır. Ancak en sevdiği derse ilişkin gerekçeyi sınavdan aldıkları başarı notunun yüksekliği olarak belirten öğrencilerin yüzeysel öğrenme yaklaşımına sahip olduğu belirlenmiştir. Çalışma sonunda öğrencilerin öğrenme yaklaşımlarının, bireyin kendi kendine öğrenmesini kolaylaştıran teknikleri ölçmeye olumlu katkı yapacak şekilde kullanımına yönelik çeşitli öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN METİNLERE YÖNELİK SORDUKLARI SORU SÖZCÜKLERİÖzet: Bu çalışma tarama modeli şeklinde tasarlanmıştır. Araştırmada 4. sınıf öğrencilerinin metinlere yönelik sordukları soru sözcükleri tespit edilmek istenmiştir. Bu amaç doğrultusunda 2010-2015 yılları arasında okutulan Türkçe ders kitaplarından, Cüneyd Suavi tarafından yazılan “Küçük Limon Ağacı” adlı bir tane öyküleyici metin, Sezai Karakoç tarafından yazılan “Kış Hazırlıkları” adlı bir tane bilgilendirici metin ve Cahit Külebi tarafından yazılan “Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda” adlı bir tane de şiir olacak şekilde üç metin seçilmiştir. Metinlerin görsel tasarımları değişmeden renkli çıktısı alınarak 30 tane A4 kâğıdına çoğaltılmıştır. Metinlerin yanında, öğrencilere soruları ve cevapları yazacakları bir adet A4 kâğıdı verilmiştir. Öğrenciler metinleri okuduktan sonra 40 dakika süre içerisinde beş tane soru sormaları ve sordukları sorulara cevap vermeleri istenmiştir. Çalışma Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesinde toplam 96 öğrenciye uygulanmıştır. Araştırma her hafta ikişer saat olmak üzere toplam beş hafta sürmüştür. Öğrencilerin kâğıtlarındaki soru sözcükleri incelenmiş ve sordukları her soru sözcüğünün, o metin türündeki toplam sorulara göre yüzdesi alınmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin öyküleyici metin olan “Küçük Limon Ağacı” adlı metne yönelik sordukları soru sözcükleri: “Ne” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 35, “Hangi” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 14, “Niye, Neden ve Niçin” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 10, “Nasıl” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 9, “Kim” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 9, “ Ne zaman” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 5, “Kimi, Kimleri, Kimin ve Kimlerin” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 4, “ Neyi, Neleri, Neyini ve Nesini” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 4, “Nere, Nereler, Nereye ve Nerede” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 4, “-mi” eki ile üretilen sorular % 3 ve “Kaç” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 3 seviyesinde olmuştur. Öğrencilerin bilgilendirici metin olan “Kış Hazırlıkları” adlı metne yönelik sordukları soru sözcükleri: “Ne” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 52, “Hangi” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 26, “Nasıl” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 7, “Nere, Nereler, Nereye ve Nerede” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 7, “Niye, Neden ve Niçin” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 2, “Kim” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 2, “Neyi, Neleri, Neyini ve Nesini” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 2, “ Ne zaman” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 1 ve “-mi” eki ile üretilen sorular % 1 seviyesinde olmuştur. Öğrencilerin şiir olan “Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda” adlı metne yönelik sordukları soru sözcükleri: “Ne” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 27, “Nere, Nereler, Nereye ve Nerede” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 21, “Kim” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 18, “Hangi” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 6, “Niye, Neden ve Niçin” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 6, “ Neyi, Neleri, Neyini ve Nesini” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 5, “ Ne zaman” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 5, “Nasıl” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 4, “Kime ve Kimden” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 4, “Kimi, Kimleri, Kimin ve Kimlerin” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 2, “-mi” eki ile üretilen sorular % 1 ve “Kaç” soru sözcüğü ile yazılan sorular % 1 seviyesinde olmuştur. Sözlü bildiri 4. SINIF SOSYAL BİLGİLER DERS KİTABININ DEĞERLER YÖNÜNDEN İNCELENMESİÖzet: Araştırmada 4. sınıf sosyal bilgiler ders kitabının değerler yönünden incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma nitel araştırma tasarımlarından durum çalışmasına göre tasarlanmıştır. Araştırma verileri amaçlı örnekleme yöntemine göre belirlenmiştir. Sosyal bilgiler eğitiminin ilkokul düzeyinde eğitim verildiği sınıf düzeyi olan 4. sınıf sosyal bilgiler ders kitabı oluşturmuştur. Araştırmanın verileri doküman incelemesi aracılığıyla elde edilmiştir. Elde edilen veriler ise içerik analizi aracılığıyla analiz edilmiştir. Araştırma sürecinde sosyal bilgiler kitabının tüm boyutları değerler yönünden incelenerek kodlar çıkarılmıştır. Daha sonra çıkarılan kodlar uygun kategoriler altında bir araya getirilerek tablolaştırılarak frekansları belirlenmiştir. Her kategoriye ilişkin ders kitabından doğrudan alıntılarla desteklenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre şu sonuçlar elde edilmiştir. “Birey ve toplum” öğrenme alanında; bilimsellik, sorumluluk, vatanseverlik, farklılıklara saygı, başarı, yardımseverlik, “kültür ve miras” öğrenme alanında; aile birliğine önem verme, büyüklere saygı, sevgi, saygı, hoşgörü, affetmek, barış, başarı, dürüstlük, cesaret, vatanseverlik değerlerine ulaşılmıştır. “İnsanlar yerler ve çevreler” öğrenme alanında; yardımseverlik, bilimsellik, paylaşımcılık, sabır, cesaret, doğa sevgisi, doğal çevreye duyarlılık, aile birliğine önem verme, “bilim teknoloji ve toplum” öğrenme alanında; bilimsellik, doğal çevreye duyarlılık, başarı, duyarlılık, “üretim, dağıtım ve tüketim” öğrenme alanında; sağlıklı olmak, yardımseverlik, adalet, tasarruf, başarı değerleri tespit edilmiştir. “Etkin vatandaşlık” öğrenme alanında; eşitlik, farklılıklara saygı, sevgi, sağlıklı olmak, özgürlük, yardımseverlik, sorumluluk, özgüven, çalışkanlık, dostluk, dayanışma, paylaşımcılık, barış, vatanseverlik, başarı, bilimsellik, laik, cesaret, “küresel bağlantılar” öğrenme alanında; misafirperverlik, sorumluluk, güvenirlik, dürüstlük, özgüven, kibarlık, farklılıklara saygı, barış, sevgidir. 4. sınıf sosyal bilgiler ders kitabı genel olarak değerlendirildiğinde bilimsellik, aile birliğine önem verme, büyüklere saygı, sevgi, saygı, hoşgörü, affetmek, barış, başarı, dürüstlük, cesaret, vatanseverlik, yardımseverlik, bilimsellik, paylaşımcılık, sabır, doğa sevgisi, doğal çevreye duyarlılık, sağlıklı olmak, yardımseverlik, adalet, tasarruf, eşitlik, farklılıklara saygı, özgürlük, sorumluluk, özgüven, çalışkanlık, dostluk, dayanışma, paylaşımcılık, laiklik, misafirperverlik, güvenirlik, kibarlık saptanan değerler olmuştur. Sözlü bildiri 4. SINIF SOSYAL BİLGİLER DERSİ KÜLTÜR VE MİRAS ÖĞRENME ALANINDA KÜLTÜREL VARLIKLARA İLİŞKİN KAZANIMLARIN YER ALDIĞI KONULARIN DERS İŞLENİŞ SÜRECİNİN İNCELENMESİÖzet: Kültürel varlıklar insanoğlu tarafından meydana getirilen önemli zenginlik kaynaklarındandır. Bu varlıklar yer aldıkları coğrafyaları güzelleştirip bu coğrafyalara önemli sosyal, kültürel ve ekonomik kazançlar sağlamaktadır. Dolayısıyla geçmişte oluşturulup günümüze kadar gelen bu varlıkların çeşitli önlemlerle koruma altına alınıp gelecek kuşaklara aktarılması büyük önem arz etmektedir. Kültürel varlıkları koruyup geleceğe taşımak sadece devlet tarafından değil ayrıca bilinçli insanlar vasıtası ile mümkün olacaktır. Bilinçli insan yetiştirmek ise ancak sağlam temelleri olan bir eğitim süreci ile mümkün olabilir. Sosyal Bilgiler dersinin genel amaçları incelendiğinde konu ile ilgili önemli görevlerden birisinin de Sosyal Bilgiler dersine düştüğü görülmektedir. Sosyal Bilgiler dersi kültürel varlıklarla ilgili eğitimin aktif olarak verileceği önemli derslerden biridir. Sosyal Bilgiler dersinin bu konudaki yeri önemli olmakla beraber, ders sürecinde kültürel varlıklarla ilgili konuların nasıl işlendiği de önemlidir. Kültürel varlıklara ilgili konular işlenirken öğrencilerin aktif olduğu, görerek, duyarak, işiterek, dokunarak öğrenmesinin daha faydalı olacağı bilinen bir gerçektir. Anlatım yöntemi kullanılarak konu ile ilgili bilgilerin öğrenciye aktarılması kalıcı öğrenmelerin gerçekleşmesini olumsuz yönde etkileyecektir. Dolayısıyla kültürel varlıklarla ilgili konular işlenirken öğrenciyi aktif kılacak etkinliklerin faydalı olacağı ve kalıcı öğrenmeye katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı, 4. sınıf Sosyal Bilgiler dersi kültür ve miras öğrenme alanında kültürel varlıklarla ilgili kazanımların yer aldığı konuların ders işleniş sürecini incelemektir. Bu amaç doğrultusunda Ağrı İli’nde yer alan 1’i devlet okulu ve 1’i özel okul olmak üzere 2 okuldaki ders işleniş süreci incelenmiştir. Çalışma, nitel bir araştırma olup araştırmanın örneklemi amaçlı örnekleme yöntemlerinden maksimum çeşitlilik örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. Bu örnekleme yöntemi birbirinden farklı durumların ele alınıp çalışılmasını sağlar. küçük örneklemi olan araştırmalarda kişisel farklılıklardan dolayı heterojenliğin çok olması problem olmaktadır. Bu örnekleme yönteminde, büyük farklılıklardan meydana gelen örüntülerin merak uyandırıcı ve ilgi çekici olarak görülmesi, ortam veya olayların ortak boyutlarının ve deneyimlerinin elde edilmesi ile bu durum avantaja dönüştürülmektedir. Araştırmanın verileri, araştırmacı tarafından geliştirilen gözlem formu ile toplanmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, devlet okulunda kültürel varlıklarla ilgili kazanımların yer aldığı konuların işlenişinde derse başlama basamakları bazı ders saatlerinde kullanılmakla beraber, özel okulda daha fazla kullanılmıştır. Her iki okul türünde ders işlenişinde anlatım ve soru cevap yöntemleri kullanılmakla beraber özel okulda 1 ders saatinde tartışma yöntemi de kullanılmıştır. Özel okulda ders işlenişinde etkinliklerden daha fazla faydalanılmıştır. Kullanılan etkinlikler her iki okul türünde de kazanım, içerik ve yöntem teknik boyutuyla programa uygun olarak yürütülmüştür. Her iki okul türünde de dersi bitiriş basamakları kullanılmamıştır. Her iki okul türünde de öğretmen-öğrenci etkileşiminde kullanılan dil, ses düzeyi uygun olmasına rağmen sınıf yönetimi bazı ders saatlerinde iyi bazı ders saatlerinde kötü olmuştur. Dersin işlenişinde araç gereç, havalandırma, aydınlanma, ısınma açısından her iki okul türünde de sorun bulunmazken bazı ders saatlerinde her iki okul tütünde de gürültülü bir ortam hâkim olmuştur. Öğrencileri aktif kılacak etkinlikler, yöntem ve teknikler, ölçme ve değerlendirme teknikleri konusunda öğretmenlere hizmet içi eğitim seminerlerinin verilmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir. Öğretmenlere derslerin verimli ve etkili işlenmesi konusunda derse başlama ve dersi bitiriş basamakları konusunda eğitim seminerleri düzenlenebilir. Okulların fiziksel koşullarını iyileştirici çeşitli çalışmaların yapılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir. Fatih projesi kapsamında okullara gönderilen akıllı tahtaların etkin bir şekilde kullanılması konusunda denetleme mekanizmaları oluşturulmalı ve bu konuda öğretmenlere hizmet içi eğitim seminerleri düzenlenmelidir. Sözlü bildiri 4. SINIF SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE İTEC PROJESİ UYGULAMA ÖRNEĞİÖzet: Çalışmanın amacı; teknolojinin eğitime entegre edilmesi ve öğrenciler tarafından faydalı bir şekilde kullanılmasını sağlamaktır. Öğrencilerin Web 2.0 araçlarıyla çalışmalarını hazırlamaları, teknolojiyi eğitim amaçlı kullanmalarını sağlamak, ayrıca sunum ve kendini ifade becerilerini geliştirmektir. Öğrencilerin konuları öğrenme veya sunmalarındaki çekingen ve güvensiz tutumlarını giderme yönündeki araç ve yöntemleri tartışmak ve somutlaştırmaktır. Proje tabanlı öğrenme, tasarım tabanlı öğrenme, grup çalışması, işbirliği gibi yöntem ve teknikler kullanılmıştır. Çalışmaya 2013–2014 eğitim öğretim yılında Mersin Hürriyet İlkokulunda öğrenim gören 10 yaş grubundaki 10 kişilik 4.Sınıf öğrencileri katılmıştır. Çalışma İTEC (Katılımcı Sınıflar İçin Yenilikçi Teknolojiler) Projesi adıyla yürütülmüştür. Projede öğrenciler beşer kişilik 2 takım halinde işbirliği yaparak çalışmışlardır. Takımlar haftada 2 gün birer saat çalışmışlar, ayrıca okul dışında da bir araya gelerek ortak çalışmalar hazırlamışlardır. Takımlar ön hazırlık aşamasında görsellerden, konuyla ilgili araştırmalardan faydalanmış, elde ettikleri bilgileri ; önce geleneksel yöntemlerle, anlatım, kavram haritası, sunum, drama, gösteri gibi uygulamalarla sergilemişlerdir. Öğrenciler bu çalışmaların yanısıra web 2.0 araçları kullanılarak, Team-up ile takım oluşturulmuş, Reflex aracı ile yansıtma kaydedilmiş, Popplet aracı ile kavram haritası çizilmiş, Photopeach, Fantashow, movie maker, vb. gibi araçlarla video sunum hazırlanmış, Voki aracı ile karakter oluşturulmuş, Zondle aracı ile oyun geliştirilmiştir. Oluşturulan dijital içerikler sınıf web sitesine yüklenmiş ve diğer öğretmenlere ve öğrencilere sunulmuştur. Öğrenciler elektronik posta ile iletişim kurmayı öğrenmiş ve proje süreci boyunca bilgisayar kullanım becerileri artmıştır. Ayrıca çalışmalarımız, öğrenciler tarafından Milli Eğitim Bakanlığından gelen proje yetkililerine de sergilenmiştir. ITEC (Katılımcı Sınıflar İçin Yenilikçi Teknolojiler) Projesi; Avrupa Okul Ağı (EUN) tarafından koordinasyonu sağlanan , Avrupa Komisyonu 7. Çerçeve Programı tarafından finanse edilen bir proje olup 2014 Haziran döneminde tamamlanmıştır. Fakat Eğitimde Yeni Yaklaşımlar adıyla yenilikçi pedagojik uygulamalara altyapı olmaya devam etmektedir. Yaklaşım, teknoloji destekli yenilikçi pedagojik yaklaşımlar kullanarak, geleceğin sınıfı senaryolarına , çekici ve etkili öğrenme aktiviteleri sistematik tasarımına dayanır. ITEC 9 öğrenme aktivitesinden oluşur: Hayal Et (Bir tasarım özetinin, tanıtımı anlaşılması ve sorgulanması), Keşfet (Tasarım özeti ile ilgili bilgi toplama), Haritala (Toplanan bilgiler arasındaki bağlantıları anlamak için bir zihin haritası oluşturma), İşbirliği yap (Diğer okulların öğrencileri ile gerektiğinde işbirlikleri oluşturmak), Yansıt (İşitsel ve görsel yansımalar ve geribildirim kaydetme), Yap (Bir tasarım oluşturma), Sor (Tasarımın gelecekteki kullanıcılarını temsil edebilecek kişilerle atölye çalışmaları yapmak), Yeniden Yap (Oluşturulan tasarımın geliştirilmesi), Göster (Tasarımları yayımlamak ve bir hedef kitleye sunmak) . ITEC projesi, yapısıyla öğrenci merkezli öğretim tekniğini uygulayan, öğrencileri çekici problemlerle uğraşmaya ve sonunda özgün ürünler oluşturmaya yönlendiren bir eğitim modelidir. Bu durumun öğrencileri aktif hale getirmesi öğrenmenin kalıcılığının artmasına sebep olmaktadır. Bilimsel çalışma metodunu öğrenen öğretmenler ve öğrenciler, ilerleyen zamanlarda da yenilikçi pedagojik yaklaşımlara uygun öğrenme ortamlarıyla, hedeflenen bilgi ve beceri seviyesine ulaşabilecektir. Öğrencilerin bu süreç boyunca, dijital okur-yazarlık, içerik geliştirme, problem çözme, işbirliği, araştırma, kendini ifade etme, hayal gücünü geliştirerek yaratıcılıklarını ortaya koyma gibi beceriler kazandığı gözlenmiştir. Müfredatın teknolojiye entegre edilmesi ve teknolojinin eğitim amaçlı kullanılması yönünde farkındalık oluşmuştur. Ülkemizin gelecekte ihtiyaç duyduğu, 21.yy becerilerine sahip, dijital alanda bilgi sahibi ve teknolojiyi faydalı kullanabilen, üretebilen bireyler olmaları yolunda adım atılmıştır. Geleneksel uygulamalarla teknolojik uygulamaların iç içe geçtiği ve birbirini desteklediği bir süreç tamamlanmıştır. Sözlü bildiri 4.-5.-6. VE 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GÖÇ KAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFOR ANALİZİ YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: Özet İnsanlığın var olduğu günden bu güne kadar göçlerde varlığını sürdürmüştür. İnsanlar var olduğu süre de varlığını devam ettirecektir. İlk insanların avcılık ve toplayıcılıkla hayatlarını devam ettirdikleri bilinmektedir. Bu dönemdeki insanlar topladıkları yiyecekler ve avladıkları hayvanların ihtiyaçlarını karşılama durumuna göre yer değiştirmektedir. İnsanların toprağı işlemeyi keşfetmesiyle beraber yerleşik hayata geçiş başlamıştır. Yerleşik yaşama geçmeye başlayan insanlar topluluklar halinde yaşamaya başlamış ve yerleşim alanları oluşmuştur. Yerleşim alanları zamanla büyümüş ve şehirler oluşmuştur. Böylelikle insanlarda toprak, vatan ve ülke anlayışı oluşmuştur. İnsanlar bazı nedenlerden dolayı topraklarını vatanlarını terk etmek durumunda kalmışlar ve bu durumu göç olarak isimlendirmişlerdir. Göç insanların belli nedenlerden dolayı yaşadıkları yerden ayrılarak, ülke içerisine veya ülke dışına gönüllü ya da zorunlu olarak yaptıkları yerleşme hareketidir. Kısaca yer değiştirme hareketi de denilebilir. Göçler insanlık tarihine çağ değiştirecek kadar etki etmiştir. Kavimler göçüyle birlikte ilk çağ sona ermiş ve ortaçağ başlamıştır. Kavimler göçü etnik yapıların değişmesine ve yeni milletlerin oluşmasına neden olmuştur. Özellikle Avrupa milletlerinin etnik yapılarının oluşumunda önemli etkileri olmuştur. Bunun dışında Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicret etmeleri Müslümanlar için tarihte yaşanmış önemli göçlerden biridir. Tarihte buna benzer birçok göç olayı yaşanmıştır. Bu göç hareketinin oluşmasına etki eden bazı nedenler vardır. Bunlar kıtlık, kuraklık, yangın, sel, deprem, toprak kayması gibi doğal nedenler; savaşlar, mübadeleler, etnik çekişmeler, ihtilaleler, iç isyanlar, terör olayları gibi siyasi nedenler; eğitim, hızlı nüfus artışı, dini sebepler, macera arama, kültürel farklar, sağlık hizmetleri gibi sosyal nedenler; iş imkânları, doğal kaynakların varlığı, geçim sıkıntısı, gelir dengesizliği, tarımda makineleşme gibi ekonomik nedenlerdir. Yapılan bu hareket eğer ülke içerisinde gerçekleşerek köyden köye, köyden kente, kentten kente veya kentten köye yapılıyor ise buna iç göç denir. Bu hareket ülkeden ülkeye yapılırsa dış göç ya da uluslararası göç olarak isimlendirilir. Mevsimlik olarak iş için yapılırsa mevsimlik göç ya da işçi göçü, kendi istekleri doğrultusunda yapılırsa gönüllü göç, istekleri dışında yapılırsa zorunlu göç olarak isimlendirilir. Yapılan bu çalışmanın amacı ilkokul 4. sınıf ve ortaokul 5-6 ve 7. sınıf öğrencilerin göç kavramına ilişkin algılarının metaforlar aracılığıyla belirlenmesidir. Bu araştırma, var olan durumu olduğu gibi ortaya koymayı amaçladığından betimsel nitelik taşımaktadır. Araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nitel araştırma yöntemleri kullanılmıştır. Çalışma grubunda yer alan öğrencilere göç kavramı ile ilgili algılarının ortaya konulması amacıyla veri toplama aracı olarak, 1 adet açık uçlu sorudan oluşan form kullanılmıştır. Ankette yer alan “göç …… gibidir, çünkü……” ifadelerinin katılımcılar tarafından tamamlanması istenmiştir. Ayrıca oluşturdukları bu metaforu resim ya da karikatürle ifade etmeleri de istenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 37 dördüncü sınıf, 37 beşinci sınıf, 46 altıncı sınıf, 80 yedinci sınıf öğrencisi olmak üzere toplam 200 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler üç aşamada analiz edilmiştir. Birinci aşamada, öğrencilerin,” göç” kavramı hakkında oluşturdukları metaforlar alanında uzman araştırmacı tarafından incelenmiştir. Bir metafor olmayan, birden fazla metafor üretilen, kullanılan metafor ile açıklama cümlesi uyuşmayan ve boş verilen çalışma kağıtları (50) araştırmadan çıkarılmak üzere işaretlenmiştir. Ardından metaforları içeren kâğıtlar numaralandırılarak liseleştirilmiştir. İkinci aşamada ise üretilen metaforların benzer özellikte olanları gruplandırılmıştır. Üçüncü aşamada ise bu gruplara ayrılan metaforlar, alanında uzman araştırmacı tarafından isimlendirilerek kategorize edilmiştir. Araştırma sonucunda göç kavramı ile ilgili toplam 57 adet metafor oluşturulmuştur. En fazla oluşturulan metaforlar 37 (%18,5) adet kuş, 31(%15,5) adet taşınmak, 19 (%9,5) adet gitmek, 19 (%9,5) adet leylektir. Genel olarak göç kavramı öğrenciler tarafından olumsuz metaforlarla ifade edilmiştir. Sözlü bildiri 4.SINIF VE 6.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN COĞRAFİ TERİMLER KONUSUNDA HAZIRBULUNUŞLUK DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: COĞRAFİ TERİMLERİN TANINMASINDA İLKÖĞRETİM 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN VE 6. SINIF SOSYAL BİLGİLER ÖĞRENCİLERİNİN HAZIRBULUNUŞLUK DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÖZET Eğitimde terim ve kavramlar, çeşitli olgu ve olayların tanımlanması açısından son derece önemlidir. Kavramlar bilgilerin yapı taşları olarak kabul edilmektedir. Sosyal bilgiler öğretimi her açıdan saygın ve erdemli vatandaş yetiştirmeyi amçladığı içindir ki terimler bu kapsam da da coğrafi terimler önemli yer kapsamaktadır.Kavram öğretimi açısından yetişkin ve deneyimli bireyler yetiştirmeyi amaçlayan Sosyal Bilgiler Öğretmi coğrafi terimler de bu açıdan önemlidir.Temel vatandaşlık becerilerinin kazandırmayı amaçlayan Sosyal Bilgiler öğretiminde ve Sosyal Bilgiler dersi içerisinde yer alan konuların öğretiminde kavramların önemli bir yeri vardır. Eğitim kurumlarının en önemli amaçlarından biri, öğrencilerini, her şeyden önce, yaşadığı topluma yararlı, pozitif ,eleştirel düşüünce gücüne sahip,geniş kapsamda olayları ve imgeleri yorumlayıp karşılaştırabilen sorumluluklarının farkında birer vatandaş olarak yetiştirmektir. Öğrencilere bu amaca ulaştırmada, genişleyen program anlayışı ile Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler dersleri ile temel vatandaşlık becerileri kazandırılmak istenmektedir.Bu çalışmada ilköğretim 4. Sınıf öğrencileri ile ortaöğretim 6. Sınıf Sosyal Bilgiler öğrencilerinin ders programlarında yer alan coğrafi kavramlar bakımından incelenmesi ile öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyleri tespit edilmeye çalışılarak, neler olduğu belirlenip bu kavramların çeşitli yöntem-tekniklerle ne kadar öğretilip geliştirilebildiğinin ve karşılaştırılması amaçlanmıştır. Sözlü bildiri 48-72 AYLIK ÇOCUKLARIN BENLİK ALGILARI İLE SOSYAL YETKİNLİK VE DUYGU DÜZENLEME BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Araştırmanın amacı okul öncesi eğitim alan 48-72 aylık çocukların benlik algıları ile sosyal yetkinlik ve duygu düzenleme becerileri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu genel amaç doğrultusunda çocukların benlik algıları, sosyal yetkinlik ve duygu düzenleme becerileri yaş grubu, cinsiyet ve sosyo-ekonomik düzey değişkenleri açısından incelenmiştir. İlişkisel tarama modelinde tasarlanan araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında İstanbul Anadolu yakasındaki Kadıköy, Ataşehir ve Maltepe’deki kolay ulaşılabilirlik ilkesi doğrultusunda belirlenen beş bağımsız anaokuluna devam eden 48-72 aylık 291 çocuk oluşturmaktadır. Çalışma grubundaki %51,5’i kız ve %48,5’i erkek olan çocukların %36,8’i 48-60 aylık, %63,2’si 61-72 aylıktır. Çalışma grubundaki çocukların sosyo-ekonomik düzeylerine yönelik olarak aileler tarafından yapılan sınıflandırmaya göre %18,2’si alt, %70,4’ü orta ve %11,3’ü ise üst sosyo-ekonomik düzeydedir. Araştırma kapsamında dört veri toplama aracı kullanılmıştır. Bunlar “Kişisel Bilgi Formu”; “Demoulin Çocuklar için Benlik Algısı Ölçeği (36-72 Ay)”, “Sosyal Yetkinlik ve Davranış Değerlendirme-30 Ölçeği”; “Duygu Düzenleme Ölçeği”dir. Araştırma sonucunda 48-72 aylık çocukların benlik algıları ile sosyal yetkinlik ve duygu düzenleme becerileri arasında düşük düzeyde doğrusal bir ilişki olduğu görülmektedir. Buna göre Demoulin Çocuklar için Benlik Algısı Ölçeği’nin “Özsaygı” ve “Özyeterlilik” alt boyut ve toplam puan ortalamaları ile Sosyal Yetkinlik ve Davranış Değerlendirme-30 Ölçeği’nin “Sosyal Yetkinlik” alt boyut puan ortalamaları ve Duygu Düzenleme Ölçeği’nin “Duygu Düzenleme” alt boyut puan ortalamaları arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki olduğu görülmüştür. Çalışma grubundaki çocukların benlik algıları, sosyal yetkinlik ve duygu düzenleme becerileri cinsiyet değişkenine göre anlamlı farklılık göstermemiştir. Benzer bir şekilde çocukların benlik algıları ve duygu düzenleme becerileri yaş grubu değişkenine göre farklılık göstermezken; Sosyal Yetkinlik ve Davranış Değerlendirme-30 Ölçeği’nin “Sosyal Yetkinlik” ve “Kızgınlık-Saldırganlık” alt boyut puan ortalamalarının çocukların yaş grubuna göre farklılık gösterdiği ve bu farklılığın 61-72 aylık çocuklar lehine olduğu görülmüştür. Araştırmanın sosyo-ekonomik düzey değişkenine ilişkin bulgulara göre ise Sosyal Yetkinlik ve Davranış Değerlendirme-30 Ölçeği’nin alt boyut puan ortalamalarında anlamlı farklılık görülmezken; Duygu Düzenleme Ölçeği’nin “Duygu Düzenleme” alt boyut puan ortalamaları ile Demoulin Çocuklar için Benlik Algısı Ölçeği’nin “Özsaygı” ve “Özyeterlilik” alt boyut ve benlik algısı toplam puan ortalamalarının sosyo-ekonomik düzey değişkenine göre anlamlı farklılık gösterdiği ve farklılığın alt sosyo-ekonomik düzeydeki grup aleyhine olduğu bulunmuştur. Sözlü bildiri 5-6 YAŞ ÇOCUKLARININ GEOMETRİ VE ÖZ-DÜZENLEME BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Bu çalışmanın amacı, 5-6 yaş çocuklarının geometri becerileri ile öz-düzenleme becerileri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Ayrıca çocukların öz-düzenleme beceri puanlarının, geometri beceri puanlarını hangi doğruluk düzeyinde sınıfladığı incelenmiştir. İlişkisel tarama deseninin kullanıldığı bu çalışmanın örneklemini okul öncesi eğitime devam eden 202 çocuk oluşturmuştur. Veriler dört ölçme aracı kullanılarak toplanmıştır: Ponitz, McClelland, Jewkes, Connor, Farris ve Morrision tarafından geliştirilen ve İvrendi (2011) tarafından Türkçe’ ye uyarlanan Baş, Ayak Parmakları, Diz, Omuzlar (BADO), İvrendi ve Erol (2018) tarafından geliştirilen Öz-Düzenleme Becerileri Ölçeği Öğretmen Formu ve Erol ve İvrendi (2018) tarafından geliştirilen Öz-Düzenleme Becerileri Ölçeği Anne Formu ve İvrendi, Erol ve Atan (2018) tarafından geliştirilen Geometri Becerileri Başarı Testi.’ Veriler Spearman Korelasyon ve Lojistik Regresyon analizi teknikleri kullanılarak çözümlenmiştir. Sperman Korelasyon analizi sonuçlarına göre, çocukların geometri becerileri ile davranışsal öz-düzenleme (BADO) beceri puanları arasında pozitif yönde orta düzeyde .(r=.42), öğretmen görüşlerine dayalı öz-düzenleme beceri puanları arasında pozitif yönde orta düzeyde (r=.49) ve anne görüşlerine dayalı öz-düzenleme beceri puanları arasında pozitif yönde düşük düzeyde (r=.22) bir ilişki olduğu saptanmıştır. Lojistik Regresyon analizi bulguları öz-düzenleme becerilerinin geometri becerilerini doğru sınıflandırma oranının %68 ve çocukların geometri puanlarının ortalamanın altında olup olmamasını etkileyen başlıca faktörlerin davranışsal öz-düzenleme (BADO) ve öğretmen görüşlerine dayalı öz-düzenleme puanları olduğunu göstermiştir. Anne görüşlerine dayalı öz-düzenleme puanlarının ise modele istatistiksel olarak anlamlı katkı sağlamadığı saptanmıştır. Bulgular, okul öncesi dönemde geometri ve öz-düzenleme becerileri ile ilgili alan yazın çerçevesinde tartışılmıştır. Sözlü bildiri 5-6 YAŞ GRUBU ÖĞRENCİLERİNİN DERSE OLAN İLGİLERİNİN, ÖĞRENME MEKANLARIYLA OLAN İLİŞKİSİNİN ARAŞTIRILMASI.Özet: Öğrencilerimiz yaş grubu nedeni ile (5-6 yaş) okula uyum sürecinde ve devamında zorluk yaşayan bir yaşta olduklarından öncelikle onları okula alıştırmak ve okulu sevdirmeyi planladık. Bunun için “Benim Okul Bahçem” adlı bir proje başlattık. Öğrenciler için derslikler dışında zaman geçirdikleri mekanlar daha eğlenceli olduğundan yola çıkarak dersi sınıf ortamı dışına taşımayı planladık. Okul bahçesini sınıf haline getirerek, okula olan ilgilerini artırmayı ve böylece çocukların okula isteyerek ve severek gelmelerini sağlamayı amaçladık. Bu Proje de bahçe ve doğa etkinlikleri ile dışarda eğitim-öğretim planları düzenlenmiş olup, oyun oynamayı, araç olarak kullandık. Okul algısını olumlu yönde etkilemek için, açık hava da öğrenmenin daha kalıcı olduğu gerçeğinden de hareketle sınıfımızı her gün bahçeye taşıdık. Günlük plan ve etkinliklerimizi bahçe de gerçekleştirdik. Projemizde doğa temelli oyunlar ve bahçe oyunları oynamaya gayret ettik. Ayrıca geleneksel oyunları öğreterek birlikte oynadık. Bahçemizde ders yapmaya başladıktan sonra diğer yaş grupları ve branş öğretmenleri arasında da okulöncesine karşı olumlu bir bilinç oluştu. Önceden farkımızda olmayan öğretmen ve büyük yaş grubu öğrenciler derslerimizi izlemeye ve yardımlaşmaya başladılar. Projemizde bilişsel gelişim, dil gelişimi, sosyal-duygusal gelişim ile psikomotor gelişim becerileri sonuna kadar desteklenerek soru sorma, dikkat çekme, pekiştirme, örnek olma, soru-cevap, gösterip yaptırma yöntemleri kullanıldı. Ayrıca 4D sanal gerçeklik kartlarıyla keyifli dersler işlendi. Bu sayede çocuklar teknoloji ile tanışarak teknolojiyi doğru kullanmayı öğrendiler. Bu proje ile hem benim ve öğrencilerimin hem de velilerimin hayatında yeni pencereler açıldı. Sözlü bildiri 5-6 YAŞ GRUBU ÇOCUKLARA PAYLAŞMA, İŞ BİRLİĞİ VE SORUMLULUK DEĞERLERİNİN KAZANDIRILMASINDA ETKİLEŞİMLİ KİTAP OKUMA TEKNİĞİNİN ETKİLİLİĞİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu deneysel çalışmanın amacı konu başlıkları ile ilgili hikâye kitapları kullanılarak etkileşimli okuma tekniğinin okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden 5-6 yaş çocuklarının paylaşmak, iş birliği ve sorumluluk değer davranışları üzerindeki etkililiğinin incelenmesidir. Araştırmanın çalışma gurubu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında resmi ilköğretim okulları bünyesindeki anasınıfları içerisinden rastlantısal olarak seçilerek oluşturulmuştur. Araştırmaya, Nevşehir ili, Kozaklı ilçesinde bulunan beş-altı yaş çocukları arasından 20 deney ve 20 kontrol grubunda olmak üzere toplam 40 çocuk katılmıştır. Deney grubuna, 6 hafta boyunca, toplam 6 adet resimli hikâye kitabı, etkileşimli kitap okuma tekniği kullanılarak okunmuştur. Böylelikle “paylaşmak, iş birliği ve sorumluluk” değerleri çocuklara kazandırılmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte kontrol grubundaki çocuklara öğretmenleri tarafından okul öncesi eğitim programı uygulanmıştır. Çalışmaya verilerin daha sağlıklı elde edilebilmesi ve karşılaştırma imkanı verebilmesi için bu çocukların ebeveynleri ve öğretmenleri de dahil edilmiştir. Ebeveyn ve öğretmenlere de çocukların davranış değişikliklerini değerlendirmek üzere ilgili ölçekler Etkileşimli kitap okuma uygulamalarının öncesinde ve sonrasında uygulanmıştır. Bu yolla uygulamanın etkilerinin daha iyi değerlendirilebilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada “Okul Öncesi Değerler Ölçeği” ölçeği kullanılmıştır (Neslitürk, Çeliköz, 2015). Okul Öncesi Değerler Ölçeği Cronbach Alpha Güvenirlik sonuçlarına göre .91 olarak bulunmuştur. Ön-test son-test uygulamaları yapılmış ve elde edilen veriler Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırmanın sonucunda elde edilen bulgulara göre aile ve öğretmen değerlendirmelerinde genellikle istatistiksel olarak anlamlı farklar bulunmasa da, Okul Öncesi Değerler Ölçeği Çocuk Formu’na ilişkin bulgulara göre “paylaşmak, iş birliği ve sorumluluk” değerlerinin skorları incelendiğinde, bu üç değer için de öntest-sontest skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklar bulunmuştur. Sonuç olarak araştırma araştırma bulgularına göre “Etkileşimli Kitap Okuma Tekniği” ile birlikte çocuklara uygulanan değerler eğitiminin etkili olduğu gözlenmiştir. Sözlü bildiri 5. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BASAMAK DEĞERİ KAVRAYIŞINA ÇOCUK EDEBİYATIYLA BÜTÜNLEŞTİRİLMİŞ MATEMATİK DERSİNİN ETKİSİÖzet: Basamak değeri, matematiksel anlamayı geliştirmek için bir kapı bekçisi görevi görmektedir (Major, 2012). Sayılar ve İşlemler öğrenme alanına ilişkin pek çok kazanımın edinilmesi için temel teşkil eden basamak değeri, ilerleyen yıllarla birlikte genişleyen sayı kümeleri ile de ilişkilendirilmesi gereken önemli beceriler barındırmaktadır. Basamak değerinin teşkil ettiği anlamdan uzak olarak yapılan öğretimin ise bu kavramın öğrenilmesinin önündeki engellerden biri olduğu alan yazındaki çalışmalarla ortaya konmuştur. Birçok matematiksel kavram için dikkat çekici bir bağlam sunan çocuk kitapları bu kavramın ediniminde rol oynayabilir. Bu gerekçelerden hareketle bu çalışmanın amacı ilköğretim 5. sınıfa devam eden öğrencilerin basamak değeri kavrayışlarına çocuk kitapları ile bütünleştirilmiş matematik dersinin etkisinin incelenmesi olarak belirlenmiştir. Bu amaçla çalışmada bir devlet okuluna devam eden yaklaşık 30 5. sınıf öğrencisiyle, ön test son test kontrol grupsuz yarı deneysel desenle kurgulanmış bir çalışma yürütülmüştür. Çalışma kapsamında iki adet veri toplama aracından yararlanılmıştır. Bunlardan ilki Major (2012) tarafından geliştirilen ve araştırmacılar tarafından Türkçeye çevrilen Basamak Değeri Testi, diğeri ise bu sınıf düzeyindeki kazanımlara ilişkin araştırmacılar tarafından geliştirilmiş açık uçlu sorulardan oluşan bir testtir. Araştırma kapsamında matematiksel bağlamı olan çocuk kitapları matematik dersi ile bütünleştirilmiş ve çocuk edebiyatı ve matematiğin bütünleştirilmeye çalışıldığı dersler bu doğrultuda işlenmiştir. Araştırmanın bulguları daha sonra paylaşılacak ve bulgular doğrultusunda bazı önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri 5. SINIF SOSYAL BİLGİLER DERS KİTABI ÖLÇME DEĞERLENDİRME BÖLÜMLERİNİN SOSYAL BİLGİLER PROGRAMINA GÖRE İNCELENMESİÖzet: Sosyal Bilgiler Öğretim Programında 2005 yılında yapılan değişiklikle, kazanımların ölçme ve değerlendirilmesinde girdiler yani hazırbulunuşluk, işlem yani süreç, çıktılar yani ürünün değerlendirilmesi öngörülmektedir. Pragmatizm felsefesinin öngördüğü yeniden kurmacı eğitim programının yapısında çağdaş bir ölçme değerlendirme sistemi öngörülmektedir. Ancak yeniden kurmacı anlayışa uygun olarak hazırlanan Sosyal Bilgiler Programına göre, Sosyal Bilgiler ders kitaplarında yer alan ölçme değerlendirme bölümlerinin güncellenmiş olması gerekmektedir. Fakat eğitim öğretimde bir çok noktada olduğu gibi kitapların da yeniden kurmacı yaklaşıma göre güncellenmesi konusunda çeşitli eksikliklerin olduğu bir gerçekliktir. Araştırmamızın amacı, Sosyal Bilgiler 5. sınıf ders kitabında yer alan ölçme değerlendirme bölümlerinin yeniden kurmacı eğitim yaklaşımına göre hazırlanıp hazırlanmadığını tespit etmek ve gerekli önerilerde bulunmaktır. Araştırmamızın yöntemi nitel araştırma yaklaşımına uygun olarak belirlenen doküman inceleme yöntemidir. Araştırmamızda 2016-2017 eğitim öğretim yılında ortaokullarda okutulan Berkay Yayıncılık tarafından hazırlanmış 5. Sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabı örneklem olarak seçilmiştir. Ortaokulda okutulan Sosyal Bilgiler 5. sınıf ders kitabı tarama tekniği kullanılarak incelenmiştir. Yapılan incelemeyle 5. Sınıf Sosyal Bilgiler Ders Kitabının ölçme ve değerlendirme bölümleri iki ana başlık altında toplanarak yeni Sosyal Bilgiler programına uygunluğu belirlenmeye çalışılmıştır. İlk olarak soruların summative(ürün değerlendirmeye yönelik), formative (süreç belirlemeye yönelik), diagonal(hazırbulunuşluğu belirlemeye yönelik) şeklinde sınıflandırması yapılmıştır. İkinci olarak da sorular yapısal incelemeye tabi tutulmuş; çağdaş ve geleneksel olmak üzere iki ayrı sınıflama yapılmıştır. Bu sınıflandırmadan elde edilen veriler kodlanmıştır. Kodlamaya tabi tutulan verilerden sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Yapılan inceleme sonucunda 5. sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabında yer alan ölçme değerlendirme bölümünün ilk sınıflandırmasında soruların çağdaş ölçme değerlendirme anlayışına göre hazırlanıp hazırlanmadığına bakılmış, ders ve çalışma kitabındaki ölçme değerlendirme bölümünde yer alan soruların büyük bölümünün geleneksel ölçme değerlendirme anlayışını yansıttığı sonucuna ulaşılmıştır. Yine 5. Sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabının ölçme değerlendirme bölümlerinin yeniden kurmacı eğitimin öngördüğü değerlendirmenin bütün süreçlere yansıtılıp yansıtılmadığına göre inceleme yapıldığında; Toplam üç yüz altmış iki (362) sorudan hazırbulunuşluk (diagonal) sorularının sayısının kırk altı (46) olduğu tespit edilmiştir. Süreç belirleme (formative) sorularının seksen bir (81) olduğu tespit edilmiştir. Ürün değerlendirme (summative) sorularının ise iki yüz otuz beş (235) olduğu belirlenmiştir. Elde edilen veriler ışığında denilebilir ki; 5. Sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabında yer alan toplam 362 sorunun yapısal olarak incelemesi yapıldığında büyük bölümü geleneksel yapıda çıkmıştır. Ancak soruların bir temanın bölümünde kullanıldığı yere göre incelemesi yapıldığında ise yine soruların büyük bölümünün ürün değerlendirme niteliğinde olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak 5. sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabının ölçme değerlendirme bölümlerinde yeni Sosyal Bilgiler ders programıyla uyum noktasında eksikleri olduğunu söyleyebiliriz. Çalışma sonuçlarına göre hazırlanan ders kitaplarının yeniden oluşturmacı yaklaşımın gerektirdiği ölçme değerlendirme niteliklerine dikkat edilerek hazırlanması önerilir. Ders kitabında yer alan ölçme değerlendirme bölümlerinde ürün değerlendirme sorularına verilen ağırlık, süreç değerlendirme bölümlerine de verilebilir. Yine hazırlık sorularının da ağırlığının artırılması önerilir. Ölçme değerlendirme bölümlerinde yer alan soruların büyük oranda geleneksel yapıda olduğu noktasından yola çıkarak, ölçme değerlendirme bölümlerinde çağdaş ölçme değerlendirme yaklaşımlarına göre hazırlanan sorulara da yer verilebilir. Çünkü ölçme değerlendirme bölümlerinde de öğrencilerin dikkatini çekebilecek yapıda sorular olması diğer bölümler kadar önem arz etmektedir. Sosyal Bilgiler programının uygulanmasında var olan eksiklerden bir bölümü bu sayede giderilecek, kitaplardaki ölçme değerlendirme anlayışı programla uyumlu hale gelecektir. Böylece yeni program anlayışına daha uygun ders ve çalışma kitapları hazırlanmış olabilecektir. Sözlü bildiri 5.SINIF TÜRKÇE DERSİ KİTAPLARINDAKİ ETKİNLİKLERİN İNCELENMESİÖzet: Bilim ve teknolojiyle birlikte hızla değişen dünyada birey ve toplumun ihtiyaçları, öğrenme -öğretme teori ve yaklaşımlarında yenilikler getirmeyi gerekli kılmaktadır. Bu amaçla güncellenen Türkçe Öğretim Programı’nda yapılandırıcı yaklaşımdan hareketle öğrencileri güdüleyen, kolay ve kalıcı öğrenme yaşamalarını sağlayan etkinlik yaklaşımı esas alınmıştır. Etkinlik yaklaşımı, belirli ölçülere göre incelendikten sonra öğrencilere temel kaynaklık eden ders kitaplarında yer alan etkinlik ve görevler ile dil öğrenme süreçlerini daha kolay hale getirir. Öğrencilerin aktif olarak katıldığı bu etkinliklerin dört temel dil becerisini geliştirmesi ve üst düzey düşünme becerilerini kazandırması amaçlanmıştır. Bu çalışmanın amacı; öğrencilerin dil, zihinsel ve sosyal becerilerini geliştirmek amacıyla 2019-2020 eğitim - öğretim yılı 5. sınıf Türkçe dersi kitaplarında yer verilen etkinlikleri içerik ve nitelik yönünden incelemektir. Çalışma nitel araştırma yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Veriler doküman inceleme yöntemi ile toplanmıştır. Türkçe ders kitaplarında yer verilen etkinlikler “Hazırlık ve Başlama, Uygulama, Değerlendirme, Gözden Geçirme, Genel Özellikler, Dil Becerilerini Kullanma ve Zihinsel Becerileri Kullanma” olmak üzere 7 kategoride ele alınmıştır. Her kategori için alt başlıklar belirlenmiş olup Türkçe ders kitaplarında verilen etkinlikler bu çerçevede değerlendirilmeye alınmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi ile analiz edilmiştir. Araştırmanın sonucunda 5. sınıf Türkçe dersi kitaplarındaki etkinliklerin dil becerilerini geliştirme ve zihinsel becerileri kullanma açısından istenilen düzeyde ve nitelikte olup olmadığı ortaya konulmuştur. Sözlü bildiri 5E ÖĞRETİM MODELİNİN KULLANILDIĞI FEN BİLGİSİ LABORATUVAR UYGULAMALARI DERSİNE YÖNELİK ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenliği programında yer alan ve 5E öğretim modelinin kullanıldığı fen bilgisi laboratuvar uygulamaları dersini öğretmen adaylarının görüşleri doğrultusunda değerlendirmektir. Bu araştırmada nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ana bilim dalında öğrenim gören 45 sınıf öğretmen adayı oluşturmaktadır. Yapılan çalışma kapsamında, araştırma grubuyla ilgili dersin güz döneminde geleneksel uygulamalar gerçekleştirilirken, bahar döneminde ise ilköğretim fen bilgisi programında yer alan kazanımlar doğrultusunda 5E öğretim modelinin uygulandığı çalışmalar yürütülmüştür. Güz döneminde daha çok standart deney çalışmaları gerçekleştirilirken, bahar döneminde öğretmen adaylarından 5E öğretim modeline uygun çalışma yaprağı geliştirmeleri ve bu çalışma yaprağına göre deneysel etkinliklerini gerçekleştirmeleri istenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak 4 adet açık uçlu sorudan oluşan ve öğrencilerin yazarak görüşlerinin alındığı mülakat formu kullanılmıştır. Bu form hem güz hem de bahar dönemi sonunda öğretmen adaylarına uygulanmış ve böylece 5E öğretim modeli kapsamında yapılan uygulamaların geleneksel uygulamalara göre avantaj ve dezavantajları öğretmen adaylarının görüşleri çerçevesinde incelenmiştir. Yapılan araştırma kapsamında elde edilen verilerin analizinde betimsel ve içerik analizi kullanılmıştır. Yazılı dokümanlar ilgili alandaki dersleri yürüten 3 alan uzmanı tarafından incelenerek, elde edilen verilerden sonuçlar çıkarılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın sonucunda, öğretmen adaylarına göre, 5E öğretim modeline uygun tasarlanan çalışma yaprakları doğrultusunda gerçekleştirilen deneysel etkinliklerin kavram öğretiminde, derse karşı ilgi ve motivasyonun arttırılmasında, laboratuvar çalışmalarına karşı korkunun giderilmesinde ve fen bilgisi dersine yönelik olumlu tutum gelişiminde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri 5N1K TEKNİĞİNİN KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ ÖĞRETİM SÜRECİNDE UYGULANMASIÖzet: Anlama, zihinsel ve karmaşık bir süreçtir. Bir metni anlama ve çözümlemede kullanılan tekniklerden birisi, 5N1K tekniğidir. Bu teknik kapsamında, “Ne?”, “Nerede?”, “Ne zaman?”, “Neden?”, “Nasıl” ve “Kim?” sorularının cevabı aranmaktadır. Böylece öğrenciler bir metin ya da problemi oluşturan ögeleri ve bunlar arasındaki ilişkileri belirlemiş olurlar. Bu bağlamda söz konusu teknik, bir metni anlayıp çözümleyerek veya bir problemi anlayıp çözüm üreterek, düşünme ve problem çözme becerilerinin geliştirilmesi için oldukça faydalıdır. Bu çalışmada amaçlanan, 1., 2., 3. ve 4. sınıflarda Türkçe dersinde 5N1K tekniği kullanılarak yapılan metin çözümlemesi ile aynı metnin kişiselleştirilerek kullanılması arasındaki başarı farkının anlamlı olup olmadığını belirleyebilmektir. Kişiselleştirilmiş öğretim, kişinin ilgi ve ihtiyaçları göz önüne alınarak öğretim sürecinin kişiye göre uyarlanmasıdır. Kişiselleştirilmiş öğretime dair alan yazında yer alan çalışmalara bakıldığında, bu çalışmaların ağırlıklı olarak matematik alanında yürütülmüş olduğu görülmektedir. Kişiselleştirilmiş öğretim materyali ise öğrencinin yakın çevresindeki kişi ve nesnelerin isimleri kullanılarak geliştirilen sunum, alıştırma ve sınav materyali olarak tanımlamaktadır. Çalışmada kullanılan metinler kişiselleştirilmiş ve kişiselleştirilmemiş olarak iki farklı yapıda kullanılmıştır. Bu amaç doğrultusunda 1., 2., 3. ve 4. sınıfında öğrenim gören iki farklı gruptaki öğrencilere öğretmen tarafından oluşturulmuş bir metin verilerek 5N1K soruları oluşturmaları ve cevaplamaları istenmiştir. 1., 2., 3. ve 4. Gruptan oluşan deney grubuna metindeki şahıslar ve nesneler kişiselleştirilerek verilirken, kontrol grubuna ise düz metinler verilmiştir. Her iki metin için oluşturulan sorular ve cevaplar incelenerek doğru-yanlış oranları belirlenmiştir. Uygulamalardaki başarı oranları karşılaştırılarak sonuca ulaşılmıştır. Çalışma sonucunda, Kişiselleştirilmiş metin ile çalışan öğrencilerin daha fazla soruyu cevapladıkları bulunmuştur. Öğrencilerin kişiselleştirilmiş metinleri gördüklerinde şaşırdıkları ve kendilerini önemli hissettikleri gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri 5TH GRADE STUDENTS’ ATTİTUDE ABOUT SUSTAİNABLE ENVİRONMENT EDUCATİONÖzet: The purpose of this study was to investigate of 5th. Grade students’ attitude about sustainable environment education. A total of 140 5th grade student attending to two middle school in a metropolis in Turkey were involved in the study. That schools are selected because they are convenient for the researchers. The study was conducted with 67 males (48 %) and 73 females (52 %). Data were collected through “Sürdürülebilir Çevre Eğitimi Tutum Ölçeği” (Sustainable Environment Education Attitude Scale) reformed by Afacan and Güler (2011). The participants were asked to answer a “Sürdürülebilir Çevre Eğitimi Tutum Ölçeği (SÇETÖ)”. Applying 5th grade students each took about 20 minutes of scale. While SÇETÖ scale consists of 30 items each one has 5 responses and available responses for these items are from “Strongly disagree” to “Strongly agree”. The alpha reliability of this scale was found as .77. The data were collected within a month in fall semester of 2014-2015 academic year. Four kinds of statistical analysis were used: Structural equation modelling, factor analyses, descriptive statistics, and reliability analysis. With this analyses we provide the scales validity and reliability this scale. After than adapting scale was practiced and investigated 5th grade students attitude about sustainable environment education. Analysis of research data is proceed. Sözlü bildiri 6,7 VE 8. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YAZMA KAYGILARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: ÖZET Türkçe eğitimi, temel öğrenme alanları açısından yazma, dinleme, konuşma, okuma, görsel okuma sunu öğrenme alanları olmak üzere beş temel öğrenme alanı çerçevesinde öğrencilerin temel dil becerilerini geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede her biri sarmal ve tematik yaklaşım çerçevesinde birbiri ile etkileşim içerisinde olan bu öğrenme alanlarından biri de yazma öğrenme alanıdır. Yazma becerisi diğer öğrenme alanlarının da bir çeşit öğrenme çıktısı olan analitik ve zihinsel bir süreçtir. Bu süreç aynı zamanda hem içsel hem de dışsal bir çok faktör tarafından etkilenmektedir. Bu süreci etkileyen faktörlerden bir de yazma kaygısıdır. Bu kaygı öğrencinin yazma sürecinde karşılaştığı içsel ve dışsal değişkenlerden etkilenen çok boyutlu ve yazma sürecini olumsuz etkileyen bir faktördür. Bu çerçevede öğrencilerin yazma sürecinde yaşadıkları kaygıların tespit edilmesi ve bu kaygının ortaya çıkış sebeplerinin incelenmesi yazma becerisinin geliştirilmesi için önemli katkılar sağlayacaktır. Bu bağlamda ilgili araştırmada 6,7 ve 8. sınıfta öğrenim gören öğrencilerin yazma kaygılarının çeşitli değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. İlişkisel tarama modeli ile gerçekleştirilen çalışmanın verilerinin toplanmasında Zorbaz (2010) tarafından 6,7 ve 8. sınıfta öğrenim gören öğrenciler için geliştirilen “Yazma Kaygısı Ölçeği” kullanılmıştır. Açımlayıcı faktör analizi sonucunda dört alt boyutu olan ölçeğin cronbach alfa güvenirlik katsayısı ölçeğin tamamı için .901 bulunmuş olup ölçme aracı, “zevk alma”, “ön yargı” ve “değerlendirilme kaygısı”, “yazdıklarını paylaşma” olmak üzere dört boyuttan oluşmaktadır. Bu ölçme aracıyla 6,7 ve 8. sınıfta öğrenim gören 427 öğrencinin öğrencilerin yazma kaygılarının sınıf düzeyi, cinsiyet, anne-baba eğitim durumu, yazma ve okumayı sevme durumu değişkenleri açısından değerlendirilmiştir. Araştırmada öğrencilerin demografik özelliklerine ilişkin frekans ve yüzde değerleri hesaplanmıştır. Elde edilen verilerin analizinde iki değişken arasındaki anlamlılığını test etmek için t testi uygulanmış, ikiden fazla değişken arasındaki anlamlılığını test etmek için de tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmıştır. Sözlü bildiri 6. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BİLİMSEL ÖYKÜ YAZMA BECERİLERİNİN İNCELENMESİ: BİTKİ VE HAYVANLARDA ÜREME, BÜYÜME VE GELİŞMEÖzet: İnsanlar duygu, düşünce, hayal ve isteklerini çoğu zaman öyküler ile aktarmayı tercih etmişler hatta vermek istedikleri mesajları öyküler yoluyla aktarmışlardır. Bilimsel öyküleme yöntemi Fen kavramlarının öykü içinde öğrencilere kazandırılmasını temel almaktadır. Bir başka ifadeyle bilimsel öyküler, genellikle bilimsel olgu ve olayları, bilim insanlarının gerçek yaşamlarını anlatan öykülerdir (Şen-Gümüş, 2009). Bilimsel öyküler yoluyla kavram öğretimi son yıllarda fen eğitiminde tercih edilen yeni yaklaşımlar arasında yer almaktadır. Soyut kavramların verildiği bir dersi somutlaştırmak, öğrencinin öğrendiği bilgiyi hikâyelerle kullanmasını, günlük hayatla ilişkilendirmesini sağlamak, geleneksel öğretim anlayışından uzaklaşarak, öğrenirken ve uygularken zevkli yapacak öğrenme ortamlarını geliştirmek, öğretmenlerin bu süreç içerisinde en önemli görevlerinden biridir (Şahin 1998, Üstünoğlu 1990). Öğretmenlerin sınıf ortamlarına taşıdıkları bu yöntem ile ders daha eğlenceli olmakta öğrencilerin akademik başarıları artmakta ve derse karşı olan tutumları olumlu yönde değişmektedir (Dönel Akgül vd., 2017). Bu çalışmada öğretmen tarafından bitki ve hayvanlarda ürüme büyüme ve gelişme konusu hikayelendirme tekniği ile işlenmiştir. Ders sonunda öğrencilerden konu ile alakalı bilimsel öyküler yazmaları istenmiştir. Elde edilen hikâyeler Akyol (2006) tarafından belirtilen yapı unsurlarının (sahne, ana karakter, yardımcı karakterler, problemin başlangıcı, problem, problem çözme teşebbüsleri, sonuç, tepki, ana fikir) bulunup bulunmadığı incelenmiştir. Araştırma 2015-2016 öğretim yılı ikinci dönemde 10 öğrencinin yazdığı hikâyelerin, hikâye inceleme kriterlerine uygun olarak değerlendirme sonuçları esas alınarak çalışma yürütülmüştür. Bu araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseninde gerçekleştirilmiştir. Durum çalışması, güncel bir olguyu kendi gerçek yaşam çerçevesi içinde çalışan, olgu ve içinde bulunduğu içerik arasındaki sınırların kesin hatlarıyla belirgin olmadığı ve birden fazla kanıt veya veri kaynağının mevcut olduğu durumlarda kullanılan yöntemidir (Yıldırım ve Şimşek, 2006). Sözlü bildiri 6. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÖRÜNTÜLERİ GENELLEME STRATEJİLERİNİN ARAŞTIRILMASIÖzet: Matematiğin en temel öğrenme alanlarından birisi olan cebir alanına ilişkin geçmişten günümüze uzanan çok sayıda ve çok yönlü araştırmalara rastlanmaktadır. Yapılan müfredat değişiklikleri ile desteklenen cebir öğretimi, bu tür çalışmaların da ışık tutması ile çağın gereklerine uygun biçimde yapılandırılmıştır. Ne var ki, son yıllarda öğrenci öğrenmesini ölçmek için yapılan gerek uluslar arası gerekse ulusal sınav sonuçları, cebir konusundaki güçlüklerin sona ermediğini gözler önüne sermektedir(Kieran, 2007; Erbaş, Çetinkaya, & Ersoy, 2009). Cebirsel düşünmenin gelişiminde önemli rol oynayan örüntülerin genellenmesi konusu, öğrencilerin cebirsel düşünme süreçlerini açığa çıkarmada anlamlı ipuçları sağlamaktadır. Yeniden yapılandırılan müfredat kapsamında 2005 yılında ortaokul programında hak ettiği yeri bulan örüntü konusu, genellemeye ulaşma yolunda büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, söz konusu çalışma öğrencilerin cebirsel düşünme süreçlerine ışık tutması açısından önemlidir. Araştırmada, 6. Sınıf öğrencilerinin cebirsel örüntüleri genellemede kullandıkları stratejiler araştırılmıştır. 2015-2016 eğitim öğretim yılında bir devlet okuluna devam eden 18 adet 6. Sınıf öğrencisi ile yürütülen çalışmada, iki örüntü sorusu kullanılmış ve öğrencilerin genelleme süreçleri incelenmiştir. Durum çalışması olarak tasarlanan araştırmada, veriler nitel araştırma tekniklerine göre analiz edilmiştir. Araştırmanın sonunda, öğrencilerin daha çok tek varyasyonel düşünme yapısı ile çözüme gittikleri, sayısal eklemeli stratejilere ağırlık verdikleri ve çoğunlukla doğru genelleme yapamadıkları gözlenmiştir. Elde edilen bulgular, önceki çalışmalarla uyumluluk göstermektedir (Amit & Neria, 2007;Becker & Rivera, 2005; Rivera, 2007; Rivera & Becker, 2007). Öğrencilerin örüntülerin genellenmesi konusunda kovaryasyonel düşünme yapısına uyum sağlamaları ve sayısal stratejiler yanında görsel stratejilere de odaklanmaları genelleme yapmada daha başarılı olmalarını sağlayacaktır. Bu nedenle, örüntüler konusu işlenirken öğretmenlerin çok yönlü düşünmeyi destekler bir eğitim anlayışını benimsemesi öğrencilerin cebirsel düşünme süreçlerine katkıda bulunacaktır. Sözlü bildiri 6. SINIF SOSYAL BİLGİLER DERSİNDEKİ “ÜLKEMİZİN KAYNAKLARI” ÜNİTESİNİN İŞLENMESİNDE KAVRAM HARİTALARI, YAPILANDIRILMIŞ GRİD VE TANILAYICI DALLANMIŞ AĞAÇ TEKNİKLERİNİN KULLANIMININ ÖĞRENCİLERİN TUTUM VE AKADEMİK BAŞARISINA ETKİSİÖzet: Özet Bu araştırma kavram haritası, yapılandırılmış grid ve tanılayıcı dallanmış ağaç tekniklerinin ortaokul 6. sınıf sosyal bilgiler dersindeki ‘’Ülkemizin Kaynakları’’ ünitesinin işlenmesinde kullanılmasının öğrencilerin sosyal bilgiler dersine yönelik tutumuna ve akademik başarısına etkisini incelemek amacıyla yapılacaktır. Araştırmada ön test-son test kontrol gruplu deneysel desen kullanılacaktır. 2015-2016 eğitim ve öğretim yılını kapsayan araştırma, Hatay ilinin Antakya merkez ilçesinde bulunan Özbuğday Ortaokulu’nda öğrenim gören 6. sınıf öğrencileriyle yapılacaktır. Araştırmanın örneklemini temsil edecek olan, birbirine denk deney ve kontrol grupları seçilecektir. Bu denkliği sağlayabilmek için her iki gruba başarı testi ön test olarak uygulanacaktır. Araştırmada öğrencilerin sosyal bilgilere yönelik tutumlarını ölçmek için ise Sosyal Bilgiler Dersi tutum anketi ön test olarak uygulanacaktır. Araştırma süresince dersler kontrol grubunda geleneksel öğretim etkinlikleriyle yürütülecektir. Deney grubunda ise dersler, araştırmacı tarafından hazırlanan kavram haritası, yapılandırılmış grid ve tanılayıcı dallanmış ağaç örnekleri kullanılarak yürütülecektir. Bu teknikler derslerin farklı süreçlerinde kullanılacaktır (Giriş, Öğrenme-Öğretme Süreci ve Değerlendirme). Süreç sonunda araştırmacılar tarafından geliştirilen başarı testi öğrencilere son test olarak uygulanacaktır. Ayrıca uygulama sonucunda öğrencilerin sosyal bilgilere yönelik tutumlarını ölçmek için Sosyal Bilgiler Dersi tutum anketi son test olarak uygulanacaktır. Araştırma süresince elde edilen verilerin değerlendirilmesinde SPSS istatistik programı kullanılacaktır. Deney ve kontrol gruplarının notları arasında fark olup olmadığı MANOVA testi ile kontrol edilecektir. Sözlü bildiri 6. SINIF TÜRKÇE DERSİ KİTAPLARINDAKİ ETKİNLİKLERİN İNCELENMESİÖzet: Bilginin hızla değişip geliştiği dünyada çağa ayak uydurmak için düşünen, sorgulayan, bilgiyi üreten ve bunların yanında üst düzey düşünme yetilerini kullanan ve öğrendiklerini hayata aktaran bireyler yetiştirmek esastır. Bu amaç doğrultusunda güncellenen Türkçe Öğretim Programı’nda öğrencilerin aktif olarak katılabileceği ve dört temel dil becerisini(dinleme-izleme, konuşma, yazma ve okuma) geliştirebilen etkinlik ve çalışmalara yer verilmesi hedeflenmiştir. Bu doğrultuda hazırlanan kitaplarda öğrencileri ezbere yönelten ve alıştırma düzeyinde olan etkinlikler yerine öğrencilerin dinleme-izleme, konuşma, okuma ve yazma olan dört temel dil becerilerini geliştiren, bunun yanında üst düzey düşünme becerilerine hitap eden ve bu becerileri kullanmalarına olanak sağlayan, aktif katılımlarını sağlayacak etkinliklere yer verilmelidir. Bu araştırmanın amacı, Türkçe ders kitaplarında yer alan etkinliklerin incelenmesidir. Bu amaçla 2019-2020 eğitim- öğretim yılında kullanılan 6. sınıf Türkçe dersi kitaplarındaki etkinlikler “Hazırlık ve Başlama, Uygulama, Değerlendirme, Gözden Geçirme, Genel Özellikler, Dil Becerilerini Kullanma ve Zihinsel Becerileri Kullanma” olmak üzere 7 başlıkta incelenmiştir. Çalışma nitel araştırma yöntemi ile gerçekleştirilmiş, veriler doküman inceleme yöntemi ile toplanmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Sonuç olarak 2019-2020 eğitim öğretim yılı 6. sınıflar Türkçe dersi kitaplarındaki etkinliklerin, öğrencilerin dört temel dil becerilerini geliştiren, üst düzey düşünme becerilerini kullanmalarını sağlayan ve aktif katılımı destekleyen nitelikte olup olmadığı, öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarına cevap verip vermediği hususu ortaya konulmuştur. Sözlü bildiri 6.0 İLE 7.0 YAŞ ÇOCUKLARINDA BİLİM KAVRAMI VE ZİHİNSEL MODELLERİ ÜZERİNE YAPILAN ‘’GÖKKUŞAĞI’ NIN ŞEKLİ’’ ÇALIŞMASIÖzet: Zihinsel modeller alanyazında,; bireyin dünya bilgilerini nasıl anlamlandırdığı, bu anlamlandırma sürecinin nasıl gerçekleştirdiği yönünde tanımlanmaktadır. Zihinsel modeller,; çocuklarda kavram oluşumunun gelişim gösterebilmesi için önemli bir rol üstlenmektedir. Bu yüzden kavrama ilişkin; doğumdan ölüme kadar hayat boyu devam eden bir süreç tanımının altını çizmek gerekmektedir. Bu çalışmada, Zihinsel Model kavramının Vosniadou’nun ‘’Çocukların Dünya ile İlgili Zihinsel Modelleri’’ isimli çalışması esas alınarak, katılımcıların Dünya kavramı yerine ‘’Gökkuşağı’’ kavramı hakkındaki bilgileri doğrultusunda zihinsel gösterimlerine odaklanılmıştır. otuz katılımcıdan oluşan bu çalışmadaki yaş grupları, Türkiye’ de öğrenim gören okul öncesi (6 yaş) ve ilkokul (7 yaş) olarak belirlenmiştir. ‘’Gökkuşağı’nın şekli nasıldır?’’ ve ‘’Eğer günlerce uçakta uçabilseydin nereye ulaşırdın?’’gibi katılımcılara yöneltilen üretim odaklı güçlü soruların cevaplanması hedef alınarak, alanyazında araştırma konusu olan anne ve öğretmenlerin çocukların bilim kavramına olan meraklarına ilişkin gözlemlerine yer verilmiştir. Araştırmanın bulguları, ‘‘Gökkuşağı’nın şekli nasıldır?’’ sorusuna ondört katılımcının ters ‘’u’’ modeli çizimiyle desteklediği, dört katılımcının ‘‘u’’ modeli, sekiz katılımcının düz çizgi modeli ve dört katılımcının ise ikili gökkuşağı modeliyle görsel modeller oluşturdukları ve bu modellerin çizime yönelik ayrıntıları ise yapılan çalışmada yer almıştır. Diğer taraftan, çocuklarının bilim kavramına ilişkin duyduğu ilginin farkındalığına varamayan annelerin, çocuklar tarafından yöneltilen sorulara karşın geçiştirici cevaplar verdikleri gözlemlenmiştir. Çocukların ilk bilimsel deneyimlerini sağlayan kişiler anne ve babalarıyken, bu nedenle özellikle 3-6 yaş döneminin merak dönemi olduğu dikkate alınmalı, bu dönem içerisinde çocuklar tarafından yöneltilen sorulara daha duyarlı davranarak açıklayıcı cevapların verilmesi ile onların girişimcilik ve merak duygularının desteklenmesi gerektiği belirtilmiştir. Kaynakça CEYLAN, Ş , GÖZÜN KAHRAMAN, Ö , ÜLKER, P . (2016), Annelerin Erken Çocukluk Dönemine Bakış Açısı. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi (5) : 1333-1356. Keklik. S., (2015) Çocukta Dil Edinimi, Ankara, TDK. Vosniadou, S., & Brewer, W.F. (1992). Mental models of the earth. A study of conceptual change in childhood. Cognitive Psychology, (24);, 535-585. Sözlü bildiri 6.SINIF MATEMATİK DERSİ TAM SAYILAR ÖĞRENME ALANINDA BAŞARI TESTİNİN GELİŞTİRİLMESİ VE MADDE TEPKİ KURAMI İLE KLASİK TEST KURAMINA GÖRE MADDE PARAMETRELERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Çalışmanın ilk bölümünde, 6.sınıf öğrencilerinin Matematik dersi kapsamındaki tam sayılar alt öğrenme alanına ait başarı testinin geliştirilmesi; ikinci bölümünde ise Madde Tepki Kuramına(MTK) dayalı parametre kestirimlerinin yapılarak Klasik Test Kuramındaki(KTK) madde parametreleri ile arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde, test geliştirme basamakları dikkate alınarak testin amacı belirlenmiştir. Ardından, belirtke tablosu hazırlanarak; madde havuzu oluşturulmuştur. Havuzdan seçilen 30 maddeyle deneme formu hazırlanmıştır. Maddelerin uygunluğunun belirlenebilmesi amacıyla matematik eğitiminde en az yüksek lisans dereceli iki matematik öğretmeninden; dil ve anlatım açısından incelenmesi için ise bir Türkçe öğretmeninden uzman görüşü alınmıştır. Alınan görüşler doğrultusunda yapılan düzeltmeler ile deneme formuna nihai hali verilmiştir. Testin ön uygulaması, 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Zonguldak ilindeki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaokullarda, 6. sınıf düzeyinde öğrenimlerini sürdüren 341 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Uygulamadan elde edilen veriler ile madde analizleri yapılarak; her maddenin ayırt edicilik ve güçlük indeksleri hesaplanmıştır. Bulgular doğrultusunda 5 maddenin testten çıkartılmasına karar verilmiştir. Ardından güvenirlik için KR-20 katsayısından; geçerlik için ise Açımlayıcı Faktör Analizinden yararlanılmıştır. Analiz sonucunda dört faktörlü bir yapı ortaya çıkmış; herhangi bir faktörün altında yer almayan 4 madde bulunmuştur. Bu 4 madde de testten çıkarılmıştır. Kalan maddelerden ayırt edicilik indeksi düşük, güçlük indeksi yüksek olan 11. madde de testten çıkarılarak testin nihai hali 20 madde ile oluşturulmuştur. Nihai test, Zonguldak ilindeki 6. sınıf düzeyinde öğrenimlerini sürdüren 817 öğrenciye uygulanmıştır. Nihai teste ait geçerliğin denetlenmesinde Doğrulayıcı Faktör Analizinden yararlanılmıştır. Analizler sonucunda, dört faktörlü model ile ölçme aracından elde edilen verilerin iyi uyum gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde, MTK ile KTK’ya dayalı madde parametreleri arasındaki ilişkiye bakılarak testin MTK’nın sayıltılarının karşılayıp karşılamadığı denetlenmiş; model veri uyumu sınanmıştır. Elde edilen 1,2 ve 3 parametreli modellerin ve KTK’ya ait madde güçlük ile madde ayırt edicilik indeksleri arasındaki korelasyona bakılması için ise Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon katsayısı hesaplanmıştır. Analiz sonucunda 1 parametreli model ile klasik madde istatistikleri arasında madde güçlükleri indeksleri korelasyonlarının pozitif yönde yüksek ve anlamlı; 2 ve 3 parametreli model ile klasik madde istatistikleri arasında madde güçlükleri indeksleri korelasyonlarının negatif yönde yüksek ve anlamlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Madde ayırt edicilik indeksleri korelasyonunun ise 2 parametreli model ve klasik madde istatistikleri arasında korelasyonunun anlamlı olmadığı; 3 parametreli model ve klasik madde istatistikleri arasında madde ayırt edicilik indeksleri korelasyonunun orta düzeyde; pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğuna ulaşılmıştır. Elde edilen bu bulgular sonucunda 6. Sınıf Matematik öğrenme alanı “Tam Sayılar” alt öğrenme alanında geliştirilen 3PL ölçme aracının, öğrencilerin başarılarının ölçülmesi amacıyla kullanılabileceğine ulaşılmıştır. Sözlü bildiri 60 AY VE ÜZERİ YAŞTAKİ ÖĞRENCİLERİN İLKOKULA HAZIR BULUNUŞLUK ÖLÇEĞİÖzet: Özet: İlkokula başlamak için belirli bir kronolojik yaşa gelmek tek başına yeterli değildir. Okula başlayan çocuğun yerine getirmesi gereken görevleri ve ödevleri olacaktır. Çocuğun kendisinden beklenilen bu görevleri yerine getirebilmesi için o görevleri yapabilecek olgunluğa ulaşmış olması gerekmektedir. Avrupa ülkeleri ilkokula başlamak için kronolojik yaşı tek başına yeterli bir kriter olarak görmediğinden, ilkokul birinci sınıfa başlayacak olan öğrencilere okula alma testleri uygulanmaktadır. Bu testler öğrencinin, fiziksel, duygusal, sosyal, zihinsel ve dil gelişimleri açısından okula hazır bulunuşluk düzeylerini tespit etmek amacıyla yapılmaktadır. Ülkemizde ise okula başlamak için belirli bir kronolojik yaşa gelmek yeterli görülmekte, çocuğun okula hazır olup olmadığı konusu üzerinde durulmamaktadır. Bu çalışmada hazır bulunuşlukla ilgili yeni bir ölçek geliştirme çalışması yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini Konya ilinin altı ilçesinde yer alan, on okuldan toplam, 250 öğrenci oluşturmaktadır. “60 Ay Ve Üzeri Yaştaki Öğrencilerin İlkokula Hazır Bulunuşluk Ölçeği” ile ilgili alan çalışması yapılmış ve ilk olarak 75 maddelik bir ölçek formu oluşturulmuştur. Bu ölçek formu, sekiz alan öğretmeninin ve iki konu uzmanı akademisyenin görüşleri doğrultusunda 50 maddelik bir ölçek formu haline getirilmiştir. Bir ölçme aracı yeterince güvenilir ve geçerli değilse, ölçme sonucunda elde edilen verilerde geçerli ve güvenilir değildir. 50 maddelik ölçek formunun ilk olarak güvenilirlik katsayısına bakılmıştır. Veriler SPSS 20 programı kullanılarak elde edilmiştir. 50 maddelik ölçek formunun güvenirlik katsayısı Cronbach Alpha: 0,966, iki yarı güvenirliği değeri ise, Spearman-Brown: 0,922 veGuttman Split-half: 0, 920 dir. Yapılan güvenirlik çalışması sonucunda ölçeğin oldukça güvenilir olduğu söylenebilir. Fakat güvenirlik tek başına yeterli olmadığından ölçek formunun geçerlilik çalışması yapılmıştır. Kapsam geçerliliği uzman görüşleri ile sağlanan ölçeğin yapı geçerliliği için faktör analizi yapılmıştır. Bir veri setinin faktör analizi yapmaya uygunluğuna örnekleme yeterliliği değerleri ile karar verilir. Faktör analizi yapabilmenin ön şartı ise değişkenler arasında belirli bir oranda korelasyonun olmasıdır. Örnekleme yeterliliğine Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) değeriyle, değişkenler arasındaki ilişkiye ise Bartlett Küresellik Testi ile karar verilmiştir. Yapılan analizler sonucunda Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) Testi Sonucu: 0,932 ile oldukça yüksek çıkmıştır. Bartlett Küresellik Testi sonucu p:0,000 çıkarak, 0,05 anlamlılık değerinden düşük çıkmıştır. Yani ölçek formumuz faktör analizi yapmaya uygundur. Başlangıçta 50 madde ve 6 faktör olarak düşünülen ölçek, yapılan analiz sonucunda 34 madde ve 3 faktörlü bir yapıya dönüşmüştür. Faktör yükü 0,30’ un altında olan, 0,30’ dan fazla olsa bile yüklenmiş olduğu faktörün içeriğine uygun olmayan 16 madde ölçek formundan çıkarılmıştır. 34 maddelik ölçek formunda her bir faktörün ayrı ayrı güvenirliğine ve daha sonra 34 maddenin tamamının güvenirliğine bakılmıştır. Birinci faktör Cronbach Alpha: 0,921, iki yarı güvenirliği değeri ise, Spearman-Brown: 0,894 veGuttman Split-half: 0, 893’ tür. İkinci faktör Cronbach Alpha: 0,890, iki yarı güvenirliği değeri ise, Spearman-Brown: 0,862 ve Guttman Split-half: 0, 861’ dir. Üçüncü faktör Cronbach Alpha: 0,862, iki yarı güvenirliği değeri ise, Spearman-Brown: 0,862 ve Guttman Split-half: 0,829 ’ dur. Ölçeğin genel güvenirliği ise, Cronbach Alpha: 0,953, iki yarı güvenirliği değeri ise, Spearman-Brown: 0,899 ve Guttman Split-half: 0,898’ dir. “60 Ay Ve Üzeri Yaştaki Öğrencilerin İlkokula Hazır Bulunuşluk Ölçeği” nin yapılan güvenirlik ve geçerlilik çalışmaları sonucunda oldukça güvenilir ve geçerli bir ölçek olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri 7 VE 8. SINIF ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN KÜRESEL SORUNLARA YÖNELİK BİLGİ DÜZEYLERİ VE KAVRAM YANILGILARIÖzet: Amaç Küresel sorunlar,gerek fiziki gerekse beşeri etmenlerle meydana gelmiş, çözülmediği takdirde gelecekte yaşanabilecek bir dünyanın olmadığı, boyutuyla ve etkisiyle dünyanın tamamını etkileyen devasa problemlerdir. Bunların bir kısmı günümüzün bir kısmı ise geleceğin küresel sorunlarıdır. Bu sorunların önlenmesi, çözümlenmesi ve geleceği değiştirmek de geleceğin büyükleri olacak öğrencilerimize düşmektedir. Bu yüzden öğrencilerimizin küresel sorunların farkında olup, bu sorunların çözümünde bireysel olarak üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları bilmesi gerekmektedir.Bu araştırmanın amacı; küresel sorunların daha fazla boy gösterdiği bu dönemde,küresel sorunlarla baş edebilme ve problem çözebilme durumları merak edilen,ortaokullarda öğrenim görmekte olan 7 ve 8. sınıf öğrencilerinin, küresel sorunlarla ilgili bilgi düzeylerini ve küresel sorunlar başlığı altındaki diğer kavramlara yönelik bilgilerini ve kavram yanılgılarını belirlemektir. Yöntem Araştırmamızda nitel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmamızın çalışma grubunu ise Ankara ilinin Kızılcahamam ilçesindeki bir ortaokul ve bir İmam Hatip Ortaokulu’nda öğrenim görmekte olan 112 7. sınıf ve 82 8.sınıf öğrencisi olmak üzere toplam 194 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır.Ölçek; öğrencilerden cevaplanması beklenen 6 açık uçlu soru ve 22 kavramdan meydana gelen iki bölümden oluşmaktadır. Ölçekte öğrenciler için hazırlanan açık uçlu sorular ve kavramlar literatür taraması ve Sosyal Bilgiler Programı incelenerek öğrencilerin seviyelerine uygun olarak seçilmiştir. Söz konusu olan konuyla ilgili hazırlanan ölçek, uzman görüşlerine sunularak, bazı değişikliklerle uygulamaya konulmuştur. Öğrencilerin açık uçlu sorulara verdikleri cevaplar içerik analizi ile,ilgili kavramlara verdikleri cevaplar ise “anlama”, “sınırlı anlama”, “yanlış anlama”, “cevap verememe” kategorilerine göre betimsel analiz yöntemiyle değerlendirilmiştir. Bulgular Araştırma kapsamında öğrencilere, iki kısımdan oluşan ölçeğin birinci kısmında, küresel sorunların ne olduğu, alınması gereken önlemlerin ve çözüm önerilerinin neler olabileceği kapsamında açık uçlu sorular sorulmuştur. Araştırmadan elde edilen verilerin analizi neticesinde araştırmaya katılan 25’i 7. sınıf ve 15’i 8. sınıf olan toplam 40 öğrenci sorulan açık uçlu soruların tamamına hiç cevap vermemiş ya da bilmiyorum diye cevap vermiştir. Bu durum araştırmaya katılan öğrencilerimizin % 20,61’inin konu hakkında hiçbir bilgisi olmadığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır.Bu öğrencilerimizden 21 kişi kavramlar kısmında sorulan “küresel” kavramına hiç bir şey yazmamış ya da bilmiyorum diye cevap vermiştir.Geri kalan kısmın 6’sı ise bu kavrama yönelik yanlış ya da alakasız bilgi vermiştir. Bu durum, öğrencilerin açık uçlu sorulara verdikleri cevapları olumsuz etkilemiştir. Öğrencilerimizin küresel sorunlar konusu kapsamındaki kavramlara yönelik bilgilerini ve kavram yanılgılarını belirlemek için kullanılan ölçeğimizin ikinci kısmında öğrencilerimize; küresel, sera gazı, iklim değişikliği, salgın, savaş, kıtlık, afet, israf, sivil toplum, mülteci, nüfus artışı gibi kavramlar sorulmuştur. Bu kısım ile yapılan analizlere göre ise öğrencilerin en çok boş bıraktığı ya da yanlış anlamlandırdığı kavramlar nükleer, kurum, küresel, küresel ısınma, sivil toplum, sera gazı,. ve en çok kavram yanılgısı yaşanan kavramlar ise sera gazı, nükleer, sivil toplum,…dur. Sonuç Araştırmaya katılan öğrencilerimizin % 20,61’inin küresel sorunlarla ilgili sorulan açık uçlu soruların tamamına hiç cevap vermemesinin sebebi, ikinci bölümde kavramlarla ilgili kısımda öğrencilere sorulan “küresel” kavramına yönelik hiçbir fikirlerinin olmamasının, açık uçlu sorulara verdikleri cevapları olumsuz etkilemesidir. Şöyle ki, öğrenciler küresel kavramının anlamını bilmedikleri için küresel sorunlarla ilgili sorulan açık uçlu sorulara cevap verememiştir sonucu varsayılmaktadır. Genel itibariyle, araştırmamıza katılan öğrencilerin geriye kalan kısmının, açık uçlu sorulara verdiği cevaplara göre yapılan analiz sonucu, öğrencilerin küresel sorunlara yönelik bilgi düzeyleri istenilen düzeyde olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerin kavramlara yönelik bilgilerinin ve yanılgılarının belirlendiği ikinci bölümde elde edilen verilere göre de genel olarak birkaç kavram haricinde, öğrencilerin söz konusu kavramları yeterince anlayamadıkları belirlenmiştir. Öğrencilerin bu kavramları birbiriyle karıştırdığı ve kavramlar hakkında bilimsel doğrulara uymayan birçok yanılgıya sahip oldukları görülmüştür. Ölçeğin geneline bakıldığında, ölçeğin ikinci bölümünün birinci bölüme göre daha çok doldurulduğu sonuçlar arasındadır. Sözlü bildiri 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GÖZÜYLE MÜZE GEZİLERİNDE YAŞANAN SORUNLARÖzet: Bu çalışmanın amacı 7. sınıf öğrencilerine göre müze gezilerinde yaşanan sorunları tespit etmek, bu sorunların nasıl giderileceğine dair bulgular ortaya koymak ve öğrencilerin uygulamaya yönelik görüşlerini ifade etmektir. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada çıkan sonuçlar nicel hale getirilmiştir. Nitel bilgilerin nicel hale getirilmesinin temel nedeni, güvenirliği artırmaktır. Araştırmanın örneklemini Ankara ilinde altı farklı okuldan toplam 1265 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma modeli olarak tarama modeli kullanılmıştır. Veriler analiz edilirken betimsel analiz kullanılmıştır. Araştırmadaki bulgulara bakıldığında, altı farklı okulda toplam 1265 7. sınıf öğrencisine görüş formu uygulanmıştır. Görüş formu uygulanan öğrencilerin 1240’ı okulla müze gezisine katıldıklarını 25’i ise kendisi ya da ailesi ile birlikte müze gezisine katıldıklarını belirtmişlerdir. Altı açık uçlu sorudan oluşan görüş formu gezi öncesi, gezi sırası ve gezi sonrası sorunlar hakkında bilgi elde edebilmek için oluşturulmuştur. Görüş formu oluşturulurken uzmanlardan fikir alınmıştır. Görüş formundaki sorulardan hareketle öğrencilerin şehir içi ve şehir dışı birçok müze gezisine katıldıkları görülmektedir. Özellikle Anıtkabir müzesi, Anadolu Medeniyetler müzesi, Etnografya müzesi, MTA, en çok tercih edilen müzeler arasındadır. Bazı öğrenciler ülke dışında da müze gezilerine katıldıkları belirtmişlerdir. Öğrenciler, müze gezisi öncesi eğitimsel hazırlıklarla ilgili yaşadıkları sorunları ifade etmişlerdir. Özellikle hiçbir hazırlık yapılmadan müze gezilerine götürüldüklerini belirtmişlerdir. Bilgi kartı, afiş vb. materyallerin kullanılmasının eğitimsel hazırlık açısından fayda sağlayacağını düşündüklerini ifade etmişlerdir. Müze gezilerine giderken ulaşımla ilgili yaşadıkları sorunlara vurgu yapmışlardır. Öğrencilerin büyük bir bölümünün müze gezisi için toplanan ulaşım ücretlerinden rahatsız oldukları görülmüştür. Ayrıca ulaşım araçları ile ilgilide birçok sorun yaşadıklarını belirtmişlerdir. Öğrenciler müze gezilerinde yeme-içme ile ilgili olarak da müze kantinlerinin pahalı olmasına ve toplu yemek faaliyetinin olmamasına dikkat çekmişlerdir. Ayrıca toplu yemek faaliyetinin yapılmıyor olmasının da eksiklik olduğunu düşündüklerini ifade etmişlerdir. Şehir dışı ya da ülke dışı müze gezilerine katılıp konaklamak zorunda kalan öğrencilerin barınma ile ilgili sorun yaşadıkları görülmüştür. Kaldıkları yerlerin pahalı olması, temiz olmaması, yemeklerin iyi olmaması yaşadıkları sorunlardandır. Öğrenciler müze gezisi sırasında yaşadıkları sorunları ve bu sorunlar yüzünden verimli geziler gerçekleştiremediklerini ifade etmişlerdir. Özellikle öğrencilerin müze gezileri sırasında müzelerin kalabalık olmasından, görevliler ve öğretmenler tarafından gereğinden fazla uyarılmaktan, müzedeki rehber sayısının yetersiz olmasından, acele ettirilerek müze gezisi yapmaktan, yeterli bilgi verilmemesinden, kargaşa ortamı olmasından, fotoğraf çekememekten dolayı çok sorun yaşadıkları görülmektedir. Öğrencilerin müze gezilerinin ardından pekiştirici etkinliklerin yaptırılması gerektiğine vurgu yaptıkları görülmüştür. Müze gezisi sonrası yaptırılacak etkinliklerle birlikte kalıcı öğrenmenin de sağlanabileceğinin düşünüldüğü görülmüştür. Özellikle özet çıkarma, resim çizme, şiir yazma gibi etkinliklerin öğrenciler tarafından faydalı görülen etkinliklerden olduğu söylenebilir. Sonuç olarak, 7. sınıf Sosyal Bilgiler öğrencilerinin farklı müze gezilerine katıldıkları tespit edilmiştir. Müze gezilerine gidilmeden önce eğitimsel hazırlık yapılmasının gerekli olduğu, yapılmadığında öğrencilerin müzelere gittiklerinde eğitsel açıdan sorun yaşadıkları tespit edilmiştir. Eğitsel hazırlık yapılarak gerçekleştirilen müze gezilerinin amacına ulaşma ve etkili olma durumunun daha yüksek olduğu görülmektedir. Müze gezisi sırasında yaşanan sorunlarla ilgili sonuçlara bakıldığında ulaşım, yeme-içme, barınma gibi önemli ihtiyaçların nasıl giderileceğinin planlanmasının gerekli olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin büyük çoğunluğunun ulaşım konusunda sorun yaşadıkları görülmektedir. Özellikle ulaşım ücretleri konusunda sorun yaşadıkları tespit edilmiştir. Müze gezilerinde yeme-içme faaliyetleri konusunda özellikle müze kantinlerinin pahalı olmasından ve birlikte yemek faaliyetinin yapılmamasından yakındıkları tespit edilmiştir. Öğrencilerin müze içerisinin hızlı gezilmesi, öğretmenlerin davranışları, rehber eksikliği, yeterli bilgi verilmemesi, kargaşa ortamı olması gibi konulardan sorun yaşadıkları tespit edilmiştir. Müze gezisi sonrasında yaşanan sorunlarla ilgili sonuçlara bakıldığında müze gezilerinin ardından tamamlayıcı etkinliklerin yeterli düzeyde yapılmadığı tespit edilmiştir. Uygulama yapılan okulların bulundukları ilçelerin ekonomik, sosyal vb. özelliklerinin öğrencilerin müze gezilerine katılım durumlarına etki ettiği tespit edilmiştir. Ayrıca öğrencilerin yapılan müze gezilerinin kendilerine fayda sağlamadığını, yasaklarla dolu bir gezi yaptıklarını düşündükleri tespit edilmiştir. Sözlü bildiri 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE OYUN KARTLARININ KULLANIMINA YÖNELİK ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİÖzet: Oyun, belirli amaca yönelik olarak bedensel ve zihinsel yeteneklerle, sınırlı yer ve zaman diliminde kendine özgü kurallarla gerçekleştirilen sosyal, duygusal, fiziksel, bilişsel yönden geliştiren eğlenceli etkinliklerdir. Oyun, çocuğun kendi dünyasını yansıtmasını, çevre ile ilişkiler kurmasını sağlar. Ayrıca oyun sırasında gerçekleştirdiği bedensel aktivitelerle enerjisini boşaltmasını sağlar. Eğitime yardımcı olma anlamında çocuğun gelişiminin bir parçasıdır. Eğitsel oyun, öğretimin amaçlarına uygun olarak planlanmış, eğitim öğretim etkinliklerine hizmet eden oyunlar, eğitsel oyundur. Eğitsel oyun, öğrencilerin fiziksel, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimine destek olan, genel eğitime yardımcı ve ayrılmaz bir parçası olarak görülen bilinçli ve planlı olarak sürdürülen faaliyetlerdir. Eğitsel oyun öğrencileri kısıtlamadan düşünmelerine ve keşfetmelerine yönlendirerek onların problem çözme yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı olur. Çocuklar karar verme, işbirliği, düzenleme, paylaşma, başkalarının hakkına saygı gösterme, yardımlaşma gibi pek çok kavram ve kuralı da oyun içerisinde oluşan sosyal ortamda kendiliğinden öğrenir. Eğitsel oyunlarla öğretimin diğer öğretim yöntemlerinde olduğu gibi anlatılan konuyu ilgi çekici hâle getirme ve öğrenciyi pasif durumdan aktif duruma geçirmedir. Oyuna aktif olarak katılan çocuğun, güdülenme düzeyi ile motivasyonu ve özgüveni artar. Eğitsel oyunların içeriği ve uygulanması, gösterdiği etki açısından son derece önemlidir. Oyun dersteki amaç olmayıp, öğretim amaçlı kullanılan bir araç olmalıdır. Bu yüzden öğretmen eğitsel oyunu başarılı bir şekilde uygulamak için dikkatli ve titiz bir hazırlık yapmalı, oyunları tüm öğrencilerin anlayıp tüm sınıfın aktif olarak katılabilecekleri kadar basit, anlaşılır, ilgi çekici olacak şekilde düzenlemeli, oyunu sürekli kontrol etmeli, öğrencilere rehberlik ederek oyunu yönetmeli, öğretim ortamını düzenlemelidir. Bu çalışmada 7. Sınıf öğrencilerinin sosyal bilgiler dersinde oyun kartlarının kullanımına ilişkin görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda öğrencilerin; eğitsel oyun hakkında bilgi sahibi olup olmadıkları, sosyal bilgiler dersi konularının, oyun yöntemiyle işlenmesinin etkisi hakkında görüşleri nelerdir? Oyun kartlarının sosyal bilgiler dersinde kullanılabilirliği konusunda görüşleri nelerdir? Oyun kartlarının, sosyal bilgiler dersinde hangi konuların öğretimine yönelik kullanımı faydalıdır? Hazırlanan oyun kartlarının konuların öğrenimini hangi yönde etkilemiştir? Öğrenme sürecinde oyun kartlarının arkadaşlarıyla olan ilişkilerini etkilemiş midir? Öğrenme ortamında oyun kartlarının hazırlanması derse olan ilgiyi hangi yönde etkilemiştir? sorularına cevap aranmıştır. Bu çalışma nitel bir araştırmadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanmış yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Yapılandırılmış görüşme formu sorularında oyun kartlarının sosyal bilgiler dersinde kullanılabilirliği konusuna odaklanılmıştır. Görüşme formu uzman görüşlerine başvurularak hazırlanmıştır. Araştırma, 7. sınıf sosyal bilgiler dersi 1. Ünite “İletişim ve İnsan İlişkileri” kazanımları ve kavramlarına yönelik, 2. Ünite “Ülkemizde Nüfus” kazanım ve konularına yönelik, 3. Ünite “Türk Tarihinde Yolculuk” kazanım ve kavramlarına yönelik , 4. Ünite “Zaman İçinde Bilim” kazanım ve kavramlarına yöneliktir. Öğrencilere müdahale edilmeden, ara değerlendirmelerde ve her ünite sonlandığında grup çalışmaları veya bireysel olarak hazırladıkları oyun kartlarıyla kavram yanılgısı yaşadığı kavramları öğrenmeleri, ünitenin kazanımlarına öğrencilerin aktif katılımıyla ulaşılması amaçlanmıştır. Çalışma grubu Ankara ilinde MEB’e bağlı özel bir kurumda öğrenim gören 7. Sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Araştırmaya katılan 22 öğrenci random olarak seçilmiştir. Veriler 2016-2017 eğitim öğretim dönemi bahar döneminde toplanmıştır. Öğrencilerin görüşleri içerik analizine göre değerlendirilecektir. Elde edilen veriler araştırma soruları doğrultusunda temalar halinde sınıflandırılacak, temalara göre özetlenecek ve ilgili alıntılarla desteklenecektir. Araştırma uygulama aşamasındadır, araştırma sonuçları bildirinin sunumunda açıklanacaktır. Sözlü bildiri 7. SINIF SOSYAL BİLGİLER DERSİ TARİH KONULARI İÇİN CBS İLE ÖRNEK MATERYAL GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: ÖZET Bu çalışmada, Coğrafi Bilgi Sistemleri’nin Sosyal Bilgiler Öğretiminde Temel Eğitim 7. sınıf Sosyal Bilgiler Öğretim Programı Türk Tarihinde Yolculuk Ünitesinde yer alan: Türkiye Selçukluları döneminde Türklerin siyasal mücadeleleri ve kültürel faaliyetlerinin Anadolu’nun Türkleşme sürecine katkılarını değerlendirir. kazanımıyla ilişkili öğrenme-öğretme materyallerinin nasıl hazırlanabileceği anlatılmaktadır. Çalışma ile Coğrafi Bilgi Sistemlerinin sosyal bilgiler dersinde nasıl kullanılabileceği hakkında öğretmenlerin fikir sahibi olmaları amaçlanmıştır. Kazanımın işlenmesinde dikkate alınan I. Türk Beylikleri Dönemi ve Beyliklere ait mimari eserler öğrenciler tarafından sıklıkla karıştırılmaktadır. Bu aşamada harita kullanımının önemi ortaya çıkmaktadır. Harita kullanmanın sosyal bilgiler dersinde öğrenmenin kalıcılığının artırdığı bilinmektedir. Ancak harita kullanımında öğrencinin çok aktif olmaması ve öğretmenin daha çok ön planda olması öğrencileri süreç dışında bırakmaktadır. Bu noktada etkileşimli tematik haritalar hazırlanıp, bilgisayar destekli olarak konunun işlenmesinin, öğrencilerin ilgisini artırmada faydalı olacağı varsayılmaktadır. Coğrafi Bilgi Sistemleri etkileşimli tematik haritaların hazırlanması için uygun bir programdır. CBS(Coğrafi Bilgi Sistemleri) sayesinde I. Türk beylikleri haritası üzerinde istenilen yere ilgili bir internet bağlantısı ekleme, fotoğraf ve video bağlantısı kurma, mimari eserler veya beylikler hakkında önemli bilgileri ekleme ve güncelleme yapılabilmektedir. Çalışma deneysel bir çalışma değildir. Belirtilen kazanım için CBS ile örnek öğretim uygulaması ve materyali geliştirme çalışmasıdır. Hazırlanan bu CBS(Coğrafi Bilgi Sistemleri) uygulama ve materyalleri sayesinde öğrenciler öğrenme-öğretme sürecine daha aktif katılabilecekleri ve derse olan motivasyonlarının artacağı düşünülmektedir. Bu materyaller öğretmenin öğretim faaliyetini kolaylaştıracaktır. Teknolojinin hızla gelişmesi, Sosyal Bilgiler dersinde modern öğretim uygulamaları ve materyal eksikliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu eksikliğin giderilmesi açısından CBS(Coğrafi Bilgi Sistemleri) katkı sağlayacaktır. Sözlü bildiri 7.SINIF SOSYAL BİLGİLER ÖĞRENCİ ÇALIŞMA KİTABINDA YER ALAN ETKİNLİKLERİN DEĞER EĞİTİMİ YAKLAŞIMLARI AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada 7.sınıf Sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitabında yer alan etkinliklerin değer eğitimi yaklaşımları açısından durumunu ortaya çıkartarak öğrenci görüşlerini betimleme amaçlanmaktadır. Bu araştırmada aşağıdaki sorulara cevap bulunmaya çalışılmıştır. Sosyal bilgiler dersi 7. Sınıf öğrenci çalışma kitabında yer alan etkinliklerin hangi değer yaklaşımını kapsamış ve hangi değerlere yer verilmiştir? 7. sınıf öğrencilerinin görüşlerine göre değer nedir? 7.sınıf öğrencilerinin görüşlerine göre Sosyal bilgiler dersinde hangi değerler kazandırılmalıdır? Nitel bir desende yapılandırılan bu araştırmada; nitel araştırma metodolojisi içerisinde yer alan doküman inceleme yönteminden faydalanılmıştır. Ayrıca öğrenci görüşlerini ortaya koymak için betimsel yöntem kullanılmıştır. Araştırmada öğrencilere yöneltilen sorular yarı yapılandırılmış görüşme formu yoluyla öğrenci görüşleri alınmış içerik analizi tekniği ile sonuçlar incelenmiştir. Bu nedenle araştırma betimsel durum saptaması niteliğindedir. Araştırmada kullanılacak veriler 7.sınıf öğrenci çalışma kitabındaki ünite adı, ünitede yer alan kazanımsal değer, etkinlik adı ilgili olduğu değer yaklaşımı ve vurgulanan değer tablo halinde verilmiştir. Araştırmanın güvenirliliğini sağlamak amacıyla Fırat Üniversitesi’nden iki alan uzmanı öğretim görevlisine kazanımsal değerler ve ilgili olduğu değer yaklaşımı uygunluğuna yönelik görüş alınmıştır. Aynı zamanda değer eğitimine yönelik öğrenci görüşlerini ortaya koymak için Diyarbakır ili Sur ilçesindeki bir devlet okulunda okuyan 7.sınıf öğrencilerinden veri toplanmıştır. Araştırma sürecine rastgele seçilen 18 öğrenci dahil edilmiştir. Bu doğrultuda araştırmacılardan birinin çalıştığı MEB okulunda yapılması, izin alma, uygulama yapma gibi konularda kolaylık sağlamıştır. 2015-2016 eğitim-öğretim yılı mayıs ayından 7.sınıf Sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitabında yer alan 7 ünite başlığı altında 77 etkinlik incelenmiştir. Bu etkinliklerin 46’sinda (%59,8) değer eğitimi yaklaşımlarına ve bunlara uygun değerlere yer verildiği belirlenmiştir. Etkinliklerde değer eğitimi yaklaşımlarının tekrarlanma oranı olarak sırasıyla ‘değer açıklaması’ (23 kez), ‘değer telkini’ (11 kez), ‘eylem öğrenme’ (6 kez), ‘gözlem yolu ile öğrenme’ (4kez), ‘ahlaki muhakeme’ (4 kez), ‘değer analizi’ (3 kez) yer almıştır. Buna göre orta okul 7.sınıfta doğrudan kazandırılması planlanan kazanımsal değerlerin ‘farklılıklara saygı’, ‘vatanseverlik’, ‘estetik’, ‘bilimsellik’, ‘dürüstlük’, ‘adil olma’, ‘barış’, ‘tarihsel mirasa saygı’, ‘çalışkanlık’, ‘dayanışma’ değerlerinin olduğu belirlenmiştir. 2005 yılında uygulanmaya başlanan Sosyal bilgiler öğretim programında değerler eğitimine doğrudan yer verilmesine karar verilmesi ve bunun uygulamaya geçirilmesi sonucunda 7.sınıf Sosyal bilgiler hem ders hem de öğrenci çalışma kitabında doğrudan yer verilmesine olanak tanımıştır. Bu duruma kanıt olarak 7.sınıf Sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitabının 99. sayfasında yer alan ‘Vatandaşlık görevlerimiz’ ve 103.sayfada yer alan ‘Demokrasi öğreniyorum’ adlı etkinliklerde değer eğitimi yaklaşımlarına uygun kazanımsal değerler vurgulanmıştır. Ayrıca 7.sınıf Sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitabında yer alan etkinliklerin değer eğitimine yönelik kazanımların değer yaklaşımlarının tamamına uygun hazırladığı gözlemlenmiştir. Etkinliklerde çoğunlukla; farklılıklara saygı, sorun çözebilme, dinleme, iletişim kurma, hak ve özgürlüklere saygı, tarihsel mirasa saygı, çalışkanlık, dayanışma, vatanseverlik, hoşgörü, özgürlüklere saygı, estetik, bilimsellik, demokratik tutum benimseme, sorumluluk, dürüstlük, sevgi, karar verebilme gibi değerlerin etkinliklerde bir veya birden çok vurgulandığı belirlenmiştir. Araştırmanın ikinci basamağında öğrenci görüşlerine başvurulmuştur. 18 öğrencinin görüşlerinin yer verildiği araştırmada verilen cevaplarda 24 farklı değerin öğrenciler tarafından vurgulandığı görülmüştür. Öğrencilerin ifade ettikleri değerler ile araştırmanın birinci basamağında çalışma kitabındaki etkinlikler aracılığıyla kazandırılan değerlerin örtüştüğü belirlenmiştir. Öğrencilere yarı yapılandırılmış form yoluyla 2 açık uçlu soru yöneltilmiştir. Araştırmanın birinci sorusunda ‘Değer nedir?’ sorusuna araştırmaya katılan 18 öğrencinin tamamı cevap vermiştir. Bu cevaplara yönelik istatistiksel veriler şöyledir; sosyal değerler (aile, sevgi, saygı) 29 kez, ekonomik değerler (para, mal, eşya) 10 kez, ahlaki değerler (dürüstlük, çalışkanlık) 24 kez, bilimsel değerler(bilgi, bilimsellik) 21 kez vurgulanmıştır. Her öğrenci en az 5 değer adı yazarak bu soruya cevap vermiştir.öğrencilerin ‘Değer nedir?’ sorusuna genellikle ahlaki boyut ile ilgili değerleri cevap olarak vermeleri toplum içinde değer tabirinin ahlaki boyutta açıklanması ve medya ve sosyal çevrede oldukça sık olarak ahlaki konularda kullanılmasından kaynaklı olabileceği düşünülmektedir. Araştırmaya katılan öğrencilerin açık uçlu sorularda ikincisi olan ‘Sosyal Bilgiler dersinde sizlere hangi değerler öğretilmelidir?’ sorusuna verdikleri cevaplar incelendiğinde 21 farklı değerin vurgulandığı görülmüştür. Öğrenci cevaplarında en çok tekrar eden değer ifadeleri ‘demokrasi’18 kez, ‘eşitlik’ 18 kez, ‘sevgi’ 16 kez, ‘devlet’ 13 kez, doğruluk 11 kez vurgulanmıştır. Öğrencilerin yarı yapılandırılmış form yoluyla görüşlerinin alındığı bu iki açık uçlu sorulara verdikleri cevapların Sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitabında yer alan etkinliklerin kazanımlarına ve vurgulanan değerlere uyumlu olduğu tespit edilmiştir. Özellikle etkinliklerde yer alan kazanım ifadelerinde belirtilen değerlerde demokrasi, eşitlik, doğruluk gibi değerlere sıkça yer verilmesi öğrencilerin hedeflenen kazanımların ulaştığının göstergesi sayılabilir. Sözlü bildiri 8. SINIF FEN BİLİMLERİ DERS KİTABINDA SOSYOBİLİMSEL KONULARA YER VERİLME DURUMUÖzet: Nükleer enerji, genetiği değiştirilmiş gıdalar, genetik kopyalama, kürtaj ve küresel ısınma gibi bilimle ve toplumsal konularla ilgili boyutlara sahip, kesin çözümü olmayan karmaşık sorunlar sosyobilimsel konular olarak adlandırılmaktadır. Sosyobilimsel konular doğası gereği içerisinde çok çeşitli ve karmaşık karar verme yollarını içermektedir. Öğrencilerin muhakeme yeteneği, bilimsel düşünme alışkanlıkları ve karar verme becerilerinin gelişmesi için sunduğu fırsatlar sebebiyle sosyobilimsel konuların eğitimde yer alması oldukça önemlidir. Bu doğrultuda ülkemizde, fen bilimleri dersi öğretim programında sosyobilimsel konulara yer verilmektedir. Programda özel amaçlar arasında yer alan sosyobilimsel konuların kitaplarda kendine yer bulma durumunun incelenmesi önem taşımaktadır. Bu çalışma ile 8. sınıf Fen Bilimleri ders kitabında sosyobilimsel konulara yer verilme durumunun incelenmesi amaçlanmıştır. Nitel bir araştırma olan bu çalışmada, doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Araştırmada doküman olarak Fen Bilimleri Öğretim Programı ve 2018 yılından itibaren 5 yıl ülke genelinde okutulmak üzere Tutku Yayıncılık tarafından hazırlanan 8. Sınıf Fen Bilimleri ders kitabı kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda 8. Sınıf Fen Bilimleri ders kitabında Mevsimler ve İklim, DNA ve Genetik Kod, Enerji Dönüşümleri ve Çevre Bilimi ile Elektrik Yükleri ve Elektrik Enerjisi ünitelerinde sosyobilimsel konulara yer verildiği görülmektedir. Ayrıca sosyobilimsel konular ele alınış şekillerine göre değerlendirilmiş olup, kitapta bu konulara ağırlıklı olarak araştırma görevlerinde, metin içerisinde ve hazırlık çalışmalarında yer verildiği görülmektedir. Sözlü bildiri 8. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ PROGRAMI HÜCRE BÖLÜNMESİ VE KALITIM ÜNİTESİNİN KAZANIMLARINA ULAŞMA DÜZEYİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bilginin ve teknolojik gelişmelerin giderek arttığı günümüzde, bireylerin bu bilgileri edinmeleri için eğitim-öğretim süreçlerinde hemen her dersin ve özellikle de Fen ve Teknoloji dersinin önemi bilinen bir gerçektir. Okullarda yürütülen bu derslerin, uygulamalara ışık tutmak üzere oluşturulmuş programları vardır ve bunlardan birisi de Fen ve Teknoloji dersi programıdır. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler, programların geliştirilip yenilenmesini zorunlu kılmaktadır. Ülkemizde İlköğretim kademesi için 2005 yılında, içerisinde Fen ve Teknoloji dersinin de olduğu kapsamlı bir program geliştirme çalışması yapılmıştır. Bu araştırmaya konu olan Fen ve Teknoloji dersi için oluşturulan öğrenme alanlarından biri “Canlılar ve Hayat”; bu öğrenme alanının ünitelerinden biri de 8.sınıfta “Hücre Bölünmesi ve Kalıtım”dır. Program değerlendirme çalışmaları ile öğretim programlarının ortaya çıkan yenilikler doğrultusunda değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmeler programın her bir ögesine yönelik olabileceği gibi, başarıya, erişiye, ürüne vb. olabilir. Tüm bu bilgilerden yola çıkılarak, araştırmanın amacı 8. Sınıf Fen ve Teknoloji programında Hücre bölünmesi ve Kalıtım ünitesi ile ilgili kazanımlara ulaşılma düzeyini değerlendirmektir. Genel tarama modeli ile yürütülen bu araştırmada, belirtke tablosu ve uzman görüşlerinden hareketle Hücre bölünmesi ve Kalıtım ünitesinin kazanımlarını kapsayan bir başarı testi geliştirilmiştir. Madde analizleri yapılarak son şekli verilen 30 maddelik testin ortalama güçlük düzeyi 0,62; ayırt ediciliği 0,43; güvenirlik katsayısı (KR-20) ise 0,81 olarak hesaplanmıştır. Geliştirilen başarı testi, amaçlı örnekleme yöntemiyle Elazığ merkez ilçeden seçilen okullarda araştırmanın çalışma grubunu oluşturan 80 sekizinci sınıf öğrencisine uygulanmış ve ilgili ünitenin beş alt konusuna ilişkin kazanımlara ulaşma düzeyini gösteren mutlak başarı yüzdeleri hesaplanmıştır. Sonuçta, kazanımlara ulaşma düzeyi bakımından mutlak başarı yüzdelerinin ortalamasının en fazla olduğu konu %80,31 ile “Mitoz bölünme” ; en az olduğu konu ise %52,2 ile “Canlıların çevreye adaptasyonu ve evrimdir. Ayrıca, hedefe dayalı program değerlendirme yaklaşımında, öğrenme ortamında kontrol edilemeyen değişkenlerden dolayı kabul edilen ortalama mutlak başarı yüzdesinin 70-80 olduğu dikkate alınırsa, bu değere göre “Hücre Bölünmesi ve Kalıtım” ünitesinde yer alan 30 kazanımdan 14üne öğrencilerin ulaştığı görülmüştür. Elde edilen bu sonuçlara bağlı olarak bazı önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri 8. SINIF ÖĞRENCİLERİNE MADDENİN HALLERİ VE ISI ÜNİTESİNİN PROBLEME DAYALI ÖĞRENME YAKLAŞIMI İLE ÖĞRETİLMESİÖzet: Bilgi çağının en önemli hedeflerinden biri sorgulayan, bütün dünyaya ve yeniliklere açık bireyler yetiştirmektir. Öğrenmeyi öğrenme, eleştirel düşünme, başkaları ile işbirliği içinde çalışma, bilgi teknolojilerinden yararlanma, bu değişim sürecinde bireyler için önem kazanmıştır. Bu nedenle eğitim programları kapsamındaki öğretim alanlarının bilimsel, teknolojik ve sistematik yönden başarılı bir biçimde öğretilmesi gerekmektedir (Ayaz, 2014: 1). Eğitimdeki bu çağdaş yapılanma, araştırmacı öğretimi geliştirmekle gerçekleştirilebilir (Gökmen, 2003: 2). Bu ihtiyaç gereği günümüzde bireylerden, bilgi tüketmekten çok bilgi üretmeleri beklenmektedir (Kemertaş, 2003: 46). Bilgiye ulaşabilen, ekip çalışması yapabilen insan modeli günümüzde daha çok tercih edilmektedir (Gündoğdu, 2013: 8). Geleceğin dünyasının gereksinimlerinin karşılanabilmesi amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığı, öğretim programlarını yeniden düzenlemiş ve 2004 yılı itibariyle yapılandırmacı yaklaşım ekseninde birçok farklı öğrenme yaklaşımı ve modeli eğitim-öğretim sürecine dâhil olmuştur. Yapılandırmacı öğrenme stratejileriyle ders işleyen öğretmenlerin, öğrencilerinin bilimsel bilgi, yaşamsal beceriler ve akademik başarılarında gelişme kaydettikleri belirlenmiştir (İlter, 2013: 594). Bunların en önemlilerinden biri de probleme dayalı öğrenme (PDÖ) yaklaşımıdır. Son yıllarda, bireylerin kendi öğrenmelerinde aktif rol almaları üzerinde özellikle durulmaktadır. Öğrenme ve öğretme süreçlerinin doğasını açıklamaya yönelik olan PDÖ yaklaşımı birçok fen eğitimcisi tarafından desteklenmektedir (Staver & Shroyer, 2002). PDÖ yöntemiyle yapılan eğitimin ana yapısı, gerekli olduğuna inanılan ve mesleki açıdan öncelik taşıyan bilgilerin merak ve kuşku duygularıyla, öğrenci tarafından çıkartılan öğrenme hedefleriyle araştırılarak öğrenilmesi ve bir sorunun çözümlenmesinde kullanımına dayalıdır (Ersoy & Başer, 2010: 338). Bu şekilde öğrencilerin problem çözme becerileri gelişecek ve bu şekilde bilim okuryazarı olma yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır. Bu araştırmanın amacı, ortaokulda öğrenim gören sekizinci sınıf öğrencilerinin Fen ve Teknoloji dersinde probleme dayalı öğrenme yaklaşımının akademik başarısına etkisini belirlemektir. Araştırmada deney ve kontrol gruplu deneysel yöntem kullanılmıştır. Deneysel desenlerden ön test-son test kontrol gruplu model kullanılmıştır. Araştırma İzmir ilinde sekizinci sınıf öğrencilerinden iki grup üzerinde yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak başarı testi kullanılmıştır. Deney ve kontrol grupları uygulama öncesi başarı düzeyleri açısından denk bulunmuştur. Deney grubunda probleme dayalı öğrenme yaklaşımı uygulanmış, kontrol grubuna ise bir müdahalede bulunulmamıştır. Verilerin analizinde, grup puanları arasında anlamlı bir farkın olup olmadığımı test etmek için bağımsız gruplarda t testi uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda elde edilen bulgulara ve bu bulgulara ilişkin yorumlara yer verilmiştir. Araştırma sonunda probleme dayalı öğrenme yaklaşımının uygulandığı deney grubu ile uygulanmadığı kontrol grubu başarı ortalamaları arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. Sözlü bildiri 8. SINIF ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN TARİHSEL KAVRAMLARA YÖNELİK BİLGİ DÜZEYLERİ VE KAVRAM YANILGILARIÖzet: 8. SINIF ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN TARİHSEL KAVRAMLARA YÖNELİK BİLGİ DÜZEYLERİ VE KAVRAM YANILGILARI Amaç Tarih; insan topluluklarının askeri, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel ve dini faaliyetlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini yer ve zaman belirterek ve neden-sonuç ilişkisi ile inceleyen sosyal bir bilim dalıdır. Tarih bir milletin hafızasıdır. Nasıl ki bir insanın hayatını devam ettirmek ve geleceğine yön vermek için geçmişini bilmesi elzem ise; bir milletin de var olabilmesi için geçmişini bilmesi şarttır. Bu da ancak Tarih bilimiyle mümkün olur. Tarihçiler geçmişi keşfetmeye çalışırken kavramları kullanırlar. Her bilim dalının kendine özgü kavramları olduğu gibi Tarih biliminin de kendine özgü kavramları vardır ve bu kavramlar tarihi anlayabilmeyi ve yorumlayabilmeyi mümkün kılar. Öğrencilerimizin de tarihlerini anlamaları ve doğru yorumlayabilmeleri için tarihsel kavramları doğru bilip kavram yanılgılarından arınmaları gerekmektedir. Kavramlar her zaman herkes için aynı anlamı taşımayabilir. Bu durum da bireylerde var olan kavram yanılgılarıyla alakalı olabilir. Kavram yanılgısı bireyin doğru olarak kabul edip birçok beceriyi sergilemede kaynak olarak kullandığı yanlış kavramlar ya da kavramlamalardır. Kavram yanılgısı en genel ifadeyle “öğrencilerin fikirlerindeki bilimsel olarak doğru olmayan, kendilerine özgü yorumlar ve anlamlar” olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmamız geleceğimizin mimarı olacak öğrencilerimizin Tarih bilimi aktarılırken kullanılan kavramlara ne kadar aşina olduğunu anlamaya yönelik bir çalışmadır. Çalışmamızda ulaşılmaya çalışılan amaç ortaokul 8. sınıf öğrencilerimizin 5, 6 ve 7. sınıf Sosyal Bilgiler dersi ve 8. sınıf T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük derslerinde, eğitimini almış oldukları Tarih konuları içerisinde geçen, kavramlara yönelik bilgi düzeyleri ve kavram yanılgılarını belirlemektir. Yöntem Araştırmamızda nitel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmamızın çalışma grubunu ise Ankara ilinin Kızılcahamam ilçesindeki üç ortaokulda öğrenim görmekte olan toplam 73 8. Sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırma için seçilen örneklemin sadece ortaokul 8. sınıflardan oluşmasının sebebi, bu grubun 5, 6 ve 7. sınıfları tamamlayıp 8. Sınıfta devam ediyor olmaları, daha önceki alt sınıflardaki tüm kavramları görmüş oldukları anlamına gelmiş olmasıdır. Sorulan kavramların tamamını gören ve cevaplayabilecek tek sınıf seviyesi 8. Sınıflar olduğu aşikârdır. Öğrencilerin tarih derslerin en çok karşılaştığı ve kullandığı, ama doğru anlamını bilmediği düşünülen kavramlar araştırmamızın ölçeğini oluşturmaktadır. Ölçek; öğrencilerden cevaplanması beklenen 40 kavramdan meydana gelmektedir. Ölçekte öğrenciler için hazırlanan kavramlar literatür taraması ve Sosyal Bilgiler Programı incelenerek öğrencilerin seviyelerine uygun olarak seçilmiştir. Öğrencilerin ilgili kavramlara verdikleri cevaplar “anlama”, “sınırlı anlama”, “yanlış anlama”, “cevap verememe” kategorilerine göre betimsel analiz yöntemiyle değerlendirilmiştir. Bulgular Araştırma kapsamında ortaokul 8. Sınıf öğrenciler için hazırlanan ölçekte, öğrencilerimizin tarihsel kavramlara yönelik bilgilerini ve kavram yanılgılarını belirlemek için kullanılmıştır. Bu kısımda öğrencilerimize; “Ateşkes”, “Cemiyet”, “Cephe”, “Demokrasi”, “Egemenlik”, “Müttefik”, “Fetih”, “Gaza”, “Hanedan”, “Islahat”, “İmparatorluk”, “İsyan”, “Konargöçer”, “Mezhep”, “Mezopotamya”, “Milat”, “Rumeli”, “Sömürge”, “Ticaret Yolu”, “Uygarlık”, “Rejim”, “İmtiyaz” gibi kavramlar sorulmuştur. Öğrencilerimize sorulan kavramlarda en çok boş bırakılan kavramlar; feodalite, hanedan, özerklik, fetva, imtiyaz, kapitülasyon, hanedan, Rumeli, ıslahat, müttefik… Öğrencilerin en çok kavram yanılgısı olduğu kavramlar; hanedan, fetih, ateşkes, azınlık, inkılap, fetva, egemenlik… En çok doğru yapılan kavramlar ise; cemiyet, istikbal, işgal, sömürge, konargöçer… Sonuç Araştırmaya katılan öğrencilerimizin tarihsel kavramlara yönelik bilgilerinin ve yanılgılarının belirlendiği çalışmada elde edilen verilere göre genel olarak öğrencilerin söz konusu kavramları yeterince anlayamadıkları belirlenmiştir. Öğrencilerin bu kavramları birbiriyle karıştırdığı ve kavramlar hakkında bilimsel doğrulara uymayan birçok yanılgıya sahip oldukları görülmüştür. Anahtar sözcükler;Tarih eğitimi, Tarihsel Kavramlar, 8. Sınıf Ortaokul öğrencileri, Bilgi düzeyi, Kavram yanılgıları Sözlü bildiri A FRAMEWORK TO EVALUATE SCHOOLS’ STEM READINESS IN TURKEYÖzet: The following study is a framework developed for further research purposes and school evaluation. This is why it has a different structure and differs from empirical research papers. This study aims to develop a framework to evaluate schools’ STEM readiness as a whole. STEM education aims to educate individuals and society towards an integrated education system that fosters economic and technological development for having a competitive economy. However, there is little emphasis and information in the curriculum about how and what will be used in the STEM implementation. Except the name of the STEM there is little support about it in the official documents. In this sense, our purpose is to develop a framework for educational institutions to evaluate their STEM readiness with respect to teacher, student, and institutional STEM readiness. The framework developed consists of two main parts. First, it aims to evaluate institution’s STEM readiness with respect to four domains. Domain 1 is School Vision and Structures for successful STEM education. This domain aims to evaluate school’s STEM culture, vision, budget and program about STEM education. Domain 2 is Curriculum, Instruction and Assessment. This domain is targeting the evaluation of curriculum, instruction to see if includes STEM education, and STEM related teaching strategies. Domain 3 is Strategic Partnership. Domain 4 is College and Career Readiness. Second, evaluation of students’ STEM readiness through quantitative instruments is our choice for a complete STEM readiness evaluation. For this purpose, a questionnaire measuring students’ career interests in STEM fields is used. Since an educational institution is not complete without its’ students’ involvement in such measures, we included their readiness as well. To sum up, this framework aiming to evaluate schools’ STEM readiness can be a good guide for whom prepare their institutions STEM integration. Sözlü bildiri A LOOK AT LEARNİNG ENVİRONMENTS RESEARCH İN TURKEY: A REVİEW OF THE LİTERATURE WİTHİN THE LAST TWO DECADESÖzet: This study aimed to review the literature on classroom learning environments research within two decades of research in Turkey. Now that learning environments research is a firmly established area of research in the educational research literature, it is important to investigate how this specific line of research was dealt with in Turkish local contexts. The aims of this study are twofold: a) to understand how classroom learning environments were conceptualized and investigated and b) to explore any evidence about how students’ learning environment perceptions can relate and enhance student outcomes. To serve such aims, the research studies conducted within Turkey were identified through Academic Search Complete, ERIC, Humanities International Complete and Google Scholar databases. The master theses and doctoral dissertations were also searched through the Turkish Council of Higher Education (Turkish abbreviation is YOK) National Theses Database. The thematic analysis of these studies revealed that the studies conducted in Turkey showed similarities to those conducted in other countries especially in terms of their research designs, samples chosen, variables included in the analyses and data collection instruments utilized. The results also showed that students’ perceptions about classroom learning environments were strongly related to their affective and cognitive outcomes. It is believed that the results from this study will provide some insights to direct future research on learning environments. Sözlü bildiri A QUALİTATİVE LOOK AT THE ASSOCİATİONS BETWEEN STUDENTS’ LEARNİNG ENVİRONMENT PERCEPTİONS AND PERSİSTENCE: INVESTİGATİON İNTO AN EFL CONTEXTÖzet: The work of Lewin (1936) and Murray (1938) on environment and the effect of environment upon individuals’ behaviors has encouraged my following researchers within the discipline of education to conceptualize, evaluate and examine learning environments. Such attempts especially within four decades by many researchers have resulted in an establishment of a research venue called learning environments and now it is seen that research on learning environments has strongly linked students’ learning environment perceptions with their cognitive and affective outcomes. However, the presence of such links in secondary level mathematics and science classrooms have been investigated more compared to other discipline areas with providing comparatively less evidence for the effect of classroom characteristics upon student outcomes in other subjects and levels of schooling. That is, the literature has provided perspectives regarding the associations between students’ learning environment perceptions about science classrooms and their cognitive and affective gains but falls short in explaining the influence of such perceptions pertaining to classroom characteristics on student outcomes in foreign languages. There was also dominance of quantitative studies over qualitative and mixed research designs. Therefore, this study aimed to investigate students’ perceptions concerning the associations between their learning environment perceptions about the English language classes they attend and their levels of persistence in learning this language. The study was a type of phenomenological investigation and thus qualitative interviews were conducted to describe the English class characteristics and students’ persistence in English. The study was performed with 20 English preparatory program students who were chosen by employing maximum variation sampling to get variation in investigating how learning environment perceptions may relate to students’ persistence realized as a type of an affective outcome in this study. As there has been an established theoretical background about English as a Foreign language (EFL) classroom learning environments with six main dimensions, a) course planning and organization, b) materials environment, c) communicative approach-oriented implementation practices, d) teacher supportive behaviors, e) feedback and guidance on the assessment tasks and f) authenticity and congruency with reality, the researchers employed “ analytic induction” (Patton, 2002) in that they deductively started with a priori theoretical guiding scheme already derived from the six learning environment characteristics of EFL classrooms in order to generate codes and themes and added other codes and themes inductively as they read the qualitative data. The results from the content analysis conducted with the analytic induction method revealed that students’ perceptions about their EFL classroom characteristics were related to their levels of persistence in English. Participant students also indicated that their levels of persistence in learning English increase as they have more organized and systematic lessons, more challenging but interesting materials, more communication and speaking-based classroom practices, more real-life analogous activities and more constructive feedback from the English teachers. Moreover, the results provided more explanations for the presence of associations in that students also reported the sub-factors connected with these six main characteristics which are also influential upon their persistence levels. Sözlü bildiri A STUDY ON METAPHORICAL PERCEPTIONS OF TEACHER TRAINEES’ REGARDING TEACHING ENGLISH TO YOUNG LEARNERSÖzet: Metaphors can be seen as one of the most fundamental tools to examine and identify learners’ thoughts and perceptions. Therefore, to understand learners’ thinking, views and ideas towards teachers, learning, foreign language learning, culture, etc., metaphor studies may be used. In addition, learners’ mental images may reveal their expectations and thus teachers can adjust teaching environment according to learners’ thoughts and expectations. For these reasons, this study aims to identify the conceptual metaphors regarding English language teaching of both trainees of English language teaching and primary school teacher departments. It also aims to identify the differences of perceptions of the students in two different departments. During the data collection and analysis phases qualitative research design was employed. By employing a purposeful sampling, the qualitative data were gathered from the students of 2nd grade primary school teacher department and 3rd graders of English language teacher department studying at a state university in the west of Turkey during the spring term of 2018-2019 academic year. The data were collected by means of a metaphor elicitation sheet including a metaphor prompt “Teaching English to young learners is like (a/an) ………………………………because…………………” to reflect their beliefs regarding teaching English to young learners. The metaphor prompt was designed by examining some research studies and taking some experts’ advices. Using content analysis, the metaphorical expressions were examined and main conceptual themes were identified. The results of the study showed that the most used metaphors to describe teaching English to young learners are “light source”, “a guide”, “a gardener”, a coach”. Besides, it was found that the metaphorical perceptions of teacher trainees varied and most of the metaphors they used were positive. The findings were discussed according to the literature and some suggestions were made. Sözlü bildiri ACADEMİA AND TOURİSM: IMPROVİNG ACADEMİC CONFERENCES – CRİTİCS AND SUGGESTİONS UTİLİZİNG NATURAL LANGUAGE PROCESSİNGÖzet: Academic conferences are a very common affair around the world and each year there are many events that address a variety of topics in many areas. These conferences are an excellent opportunity to enrich professional knowledge and at the same time to form connections with people from the same field and to promote academic collaboration. This study focuses on the evaluation of academic conferences and ways of improving them. The study includes a case study of one university in Israel. Sixty two academic faculty members from varied departments completed a questionnaire, including 61.7% women and 38.3% men. The research participants were asked a single open question: What do you think could be improved at conferences? In addition, age, seniority, and the number of times the respondents had initiated or served as a partner in initiating a conference were also examined. The main findings are as follows: Age predicts seniority. Seniority has a positive effect on the number of times the respondent organized or was a partner in organizing a conference. Seniority has a negative effect on time, i.e., the more senior the faculty member the more he or she would like conferences to be short and to the point. Moreover, the amount of initiatives to organize a conference or to be a partner in establishing a conference has a negative effect on interaction, i.e., the more initiating the faculty member the less he or she is interested in interpersonal interactions at conferences. The wish to space out sessions and lectures has a positive effect on the need to improve the quality of the lectures. The impact of academic faculties on seeking cooperation or the need for publication, may also contribute further to the understanding of the academic conferences selection process. Sözlü bildiri AÇIK VE UZAKTAN ÖĞRENME SÖZLÜK WEB SİSTEMİNİN GELİŞTİRİLMESİÖzet: Alanyazında akademik Web sözlüklerinin oldukça yaygın olduğu görülmektedir. Özellikle tıp ve sağlık, mühendislik ve biyoloji alanlarında sözlük çalışmalarıyla sıklıkla karşılaşmak mümkündür. Ancak sosyal bilimlerde Web tabanlı gelişmiş akademik sözlük çalışmalarının genel olarak yetersiz olduğu, istenen düzeyde olmadığı görülmektedir. Eğitim teknolojileri, bilgisayar ve mühendislik eğitimi alanlarında çeşitli elektronik sözlükler bulunsa da duyarlı arama özelliklerine sahip, kapsamlı ve özgün bir Web tabanlı sözlüğünün yeterli sayıda olmadığı saptanmıştır. Bu araştırmada ise Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi kapsamında, açık ve uzaktan öğrenme alanındaki kavram, tanım ve terimleri kapsayan bir sözlük Web sistemini geliştirmek ve alan uzmanlarının görüşleri doğrultusunda değerlendirmek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda auosozluk.anadolu.edu.tr Web sözlüğü geliştirilmiştir. Geliştirme sürecinin üç adımda gerçekleştirilmesi planlanmıştır. İlk aşamada sözlük Web sisteminin tasarımı gerçekleştirilmiştir. Sözlük Web sisteminin tasarımında evrensel tasarım ilkelerinden yararlanılmıştır. Geliştirme sürecinin ikinci aşamasında Anadolu Üniversitesi açık ve uzaktan öğrenme sözlüğü Web sisteminin kullanım özelliklerinin kodlanması gerçekleştirilmiş ve okuyucu-yazar, editör ve admin rolleri tanımlanmıştır. Bu süreçte geliştirilen sisteme alan uzmanları tarafından 955 kavram ve tanım eklenmiştir. Sözlük Web sistemi proje başlangıcında olduğu kadar proje süresince de alınan sürekli dönütlerle güncellenmiş ve düzenlenmiştir. Yapılan düzeltmeler de anında tasarıma uyarlanarak kontrol edilmiştir. Bu sayede sürdürülebilir, yaşayan bir yapıya ulaşılması sağlanmıştır. Sözlük Web sisteminin kullanıcı için tanımlanmış üç bölümü bulunmaktadır. Bunlar: duyarlı sorgulama, fihrist ve veri ekleme bölümleridir. Duyarlı sorgulama alanında hem Türkçe hem de İngilizce kelimelere duyarlı bir yapı oluşturulmuştur. Sözlük sistemi adreste sorunsuz olarak çalışmaktadır. Anadolu Üniversitesi, Açık ve Uzaktan Öğrenme sözlük Web sistemi açıldığından itibaren otuzbin sayfa görüntüleme sayısına ulaşmıştır. Bu çalışmada uygula geliştirme süreçleri, benzer süreçlere yönelik önerilerle birlikte verilmiştir. Sözlü bildiri AÇIK VE UZAKTAN ÖĞRENMEDE PROGRAM TASARIMI SÜRECİÖzet: Açık ve uzaktan öğrenme öğrenen bireylerin zaman ve/veya mekân açısından öğrenme kaynaklarından uzakta olduğu, etkileşimin ilgi ve iletişim teknolojileri kullanılarak yapıldığı bir alandır. Araştırmalar, açık ve uzaktan öğrenmenin eğitime erişimini kolaylaştırdığını ortaya çıkarmıştır. Açık ve uzaktan öğrenme yaşam boyu öğrenme sistemlerine esneklik kazandıran temel araçlardan biri olarak düşünülmektedir (Aydın, 2011). Açık ve uzaktan öğrenme sistemlerinin başarısının sırrı sistem yaklaşımını benimsemesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Sistem yaklaşımının temelinde ise belli bir amaca hizmet eden öğelerin belli bir düzen ve ahenk içinde çalışması bulunmaktadır. Açık ve uzaktan eğitimin, teknoloji ve insan kaynaklarına aynı anda ihtiyaç duyduğu için bir sistem içinde sunulması önemlidir. Bu sistemin dinamiklerini araştırdığımızda karşımıza teknoloji, öğrenme, öğretme, program tasarımı ve bunlarla ilişki politika, yönetim ve organizasyon öğeleri çıkmaktadır (Moore ve Kearsley, 2012). Öğrenme ve öğretme ortamlarının teknolojiyi kullanarak başarıya ulaşması doğru politikaların başarılı bir yönetim organizasyonu altında uygulanmasına bağlı olduğu için açık ve uzaktan öğrenme, sağlıklı çalışan bir sistem ile başarılı olabilir. Bu açıdan bakıldığında uzaktan eğitimde program tasarımı kritik derecede önemlidir çünkü iyi bir tasarım eğitim sorunlarını çözmede temeli oluşturmaktadır. Etkili bir iletişim ortamı, uzaktan eğitimde başarı için elzemdir. Bu zorunluluk eğitim programı tasarımını ve onun unsurlarını günün gereksinimlerine göre uyarlamayı gerektirdiği düşünülebilir. 21. Yüzyıl öğrenenleri içinde yetiştikleri teknoloji bolluğu içinde geçmiş dönemlerden farklılık göstermektedir. Günümüz öğrenenlerinin bilgiye ulaşma yöntemleri geçmiş öğrenenlere göre oldukça değişmiştir. Örneğin bilgiye ulaşma araçlarından ola gelmiş kütüphaneler, eski gücünü korumakta mıdır? Günümüz öğrenenleri bilgiye ulaşmak için interneti kullanmayı daha mı çok tercih etmektedir? Bu soruların cevapları oldukça net olsa da geçmiş ve günümüz öğrenenleri kıyaslama açısından anlamlıdır. Eaton’a göre (2013) 21. Yüzyıl öğrenenleri kendi eğitimlerinde söz sahibi olmak isteyen, dijital okuryazarlık seviyesi yüksek, yaratıcılığa önem veren, diğer paydaşlarıyla kendi tarzlarında iletişim içinde olmayı arzu eden, öğrenirken deneme yanılma metodunu benimseyen ve gerçek anlamda çoklu görevlerin üstesinden gelebilen bireylerdir. Bu tespitler program tasarımı sürecinin 21. yüzyıl öğrenen ihtiyaçlarına göre güncellenmesi ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Sanayileşme uzun yıllar uzaktan eğitim için ilham kaynağı olmuştur. Buradan teknolojinin kitleye ulaşması için ne zaman kullanılacağı açıklanırken, endüstriyel ürünlerin standartlaştırılması gibi eğitim ürünlerinin de seri üretilmesi gerektiği uzunca bir süre varsayılmıştır(Keegan 1994). Sanayi sonrası toplumdaki değişim teknolojiyle beraber ivmelenmiş, yaşamın birçok alanında etkisini göstermektedir. Teknolojinin sunduğu fırsatlar uzaktan eğitimin alanını genişletmiş, eğitimde fırsat eşitliğini artırmıştır. Bu hızlı değişim ve genişleme uzaktan eğitim iletişimi tasarımının önemini artırmaktadır. Bu çalışmada açık ve uzaktan öğrenmede program tasarımı sürecini oluşturan öğelerin 21. yüzyılda nasıl değiştiği, geliştiği ve neye evrildiği, ilgili alanyazın taranarak tartışılacaktır. Sözlü bildiri ADAPTİVE AND MALADAPTİVE PERFECTİONS OF 10-12 YEARS OLDS CHİLDREN İN RELATİON TO THEİR LEVEL OF SPORT COURAGEÖzet: Abstract Objective/Purpose: There is limited research about adaptive-maladaptive perfectionism and sport courage of children. Therefore, the purpose of this study was to examine; “Adaptive and maladaptive perfections of 10-12 years olds children in relation to their level of sport courage”. Method: Data were collected from 10-12 years old children (262 children; M=10.76 ± 0.83, 95 male, 157 female and 10 unstated) taking physical education and sport classes at state schools in İzmir/Turkey. Children were given the “Revised Version of Sport Courage Scale for Children-RSCS 28” and adapted version of the “Turkish Adaptive-Maladaptive Perfectionism Scale-TAMPS” along with a individual information form. RSCS-28 comprises 5 factors (Mastery, Determination, Assertiveness, Venturesome and Self-Sacrifice Behavior) with good psychometrics results including validity and reliability scores. Results of the Confirmatory Factor Analyses (CFA) indicated good results for RSCS-28 (χ2 (340) = 511.55, p < .01, CFİ = .94, TLİ = .94, RMSEA = .03, SRMR = .04) and Croanbach Reliability Coefficient of the RSCS-28 range between .0.68 and 0.76. The TAMPS indicated a four-factor model (Sensitivity to Mistakes, Contingent Self-Esteem, Compulsiveness and Need for Admiration) by CFA (X2=400,96, sd=267, X2/sd =1.50, RMSEA=0.04, GFİ=0.90, AGFİ=0.087, RMR=0.06, S-RMR=0.06 and CFİ=0.93). The internal consistency coefficients of four subscales were .63, .51, .63 and .66 respectively. The test-retest coefficients were .60, .61, .66 and .78. Collected data was analyzed by Pearson Correlations, Normality Tests, 2X2 (Gender: Male-Female and Level of Courage: Low and High), ANOVA as gender was significant with sport courage, One-Way ANOVA, Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U and t-tests. Results: Results indicated a number of significant results for example; 1) Females with lower points of Mastery have significantly higher points of Contingent Self-Esteem than females and males with higher points of Mastery, 2) Males with higher points of Determination have also higher points of Contingent Self-Esteem than males and females with low points of Determination, 3) Females with high points of Assertiveness have also high points of Contingent Self-Esteem than all other groups (male low and high and female low groups), 4) there was no significant difference between Venturesome and any factor of TAMPS, 5) Females and males with high points of Sacrifice Behavior have also high points of Compulsiveness than males with low points, 20) Males with high points of Sacrifice Behavior have also high points of Need for Admiration than males and females with low points of Sacrifice Behavior. Conclusion: Results indicate that TAMPS related to RSCS-28 seems to be positively correlated and statistically significant with the most factors especially Determination, Assertiveness, and Sacrifice Behavior. Future research could concentrate on the sport courage education of children in relation to their perception and behavior of the adaptive-maladaptive perfectionism in physical education, games and sports including a number of individual and social variables. Sözlü bildiri ADAY ÖĞRETMEN YETİŞTİRME PROGRAMINA İLİŞKİN ADAY ÖĞRETMENLERİN GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Aday öğretmenler hizmet öncesi eğitimlerle hem mesleğe hazırlanırlar hem de teorik bilgilerini pratik uygulamalarla birleştirirler. Bu sürecin en etkili biçimde geçirilmesi hem adayların yetiştirilmesi hem de motive olmaları açısından önemlidir. Aday öğretmen yetiştirme programı 2016 yılında güncellenmiş ve eskisine nazaran daha kapsamlı bir program uygulanmıştır. Program çerçevesinde okul içi faaliyetler, okul dışı faaliyetler ve hizmet içi eğitim çalışmaları yürütülmüştür. Bu araştırmada yetiştirme programı aday öğretmenlerin bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Araştırma aday öğretmenlerin görüşlerine dayanan nitel bir çalışmadan oluşmaktadır ve çalışmaya 2016 yılı Şubat ayında ataması gerçekleşmiş, farklı branşlardan 50 aday öğretmen katılmıştır. Katılımcıların yetiştirme programına ilişkin görüşleri yarı yapılandırılmış bir görüşme formu ile toplanmıştır. Aday öğretmenlere programın kapsamı, süresi, uygulanması, elde edilen kazanımlar, yaşanılan zorluklar ve olumsuz olarak değerlendirdikleri alanlara yönelik 12 soru yöneltilmiştir. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi ile analiz edilmiştir, buna göre aday öğretmenler mesleğe uyum, idari işler, okul kültürü ve iklimi, okul içi iletişim ve etkileşim konularında tecrübeler edindiklerini belirtmişlerdir. Ancak eğitim süresinin uzun olduğunu ve eğitim sürecinde tamamlamak zorunda oldukları rapor ve formların çok fazla olduğunu belirtmişlerdir. Aday öğretmen yetiştirme programına ikamet ettikleri yerde katılan öğretmenlerin okul dışı faaliyetleri anlamlı bulmadığı ortaya çıkmaktadır. Aday öğretmenler arasında daha önce farklı eğitim kurumlarında çalışmış ve öğretmenlik tecrübesi olanlar, yetiştirme sürecini kendileri adına gereksiz bulmuşlardır. Danışman öğretmenler ile adayların mesleki gelişimi ve seminerlerini yürüten eğitimci ve yöneticiler hakkında aday öğretmenlerin görüşleri alınmıştır. Bu bağlamda olumlu düşüncelere sahip olanlar kadar eleştirel bakanlar da mevcuttur. Son olarak aday öğretmenlerin yetiştirme programının daha etkin hale getirilmesi konusunda görüşleri ve önerileri alınmıştır. Genel olarak yetiştirme programının süresinin kısaltılması ve aday öğretmenlerin doldurması gereken formların azaltılması yönünde fikir birliği mevcuttur. Bazı aday öğretmenler performans değerlendirme sürecinin yeterince objektif ve sağlıklı yürütülmediği ve bu bağlamda iyileştirilmeler yapılması gerektiğini dile getirmiştir. Danışman öğretmenlerin belirlenmesinde daha titiz bir çalışma yapılması, süreci nasıl yöneteceklerine dair gerekli bilgilendirmenin verilmesi ve denetlemelerin daha sağlıklı yapılması da dile getirilen öneriler arasında yer alır. Sözlü bildiri ADAY ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SÜRECİNE İLİŞKİN GEREKÇE, İÇERİK VE BEKLENTİLERÖzet: Bu çalışmada, 02.03.2016 tarihinde yürürlüğe giren “Aday Öğretmen Yetiştirme Sürecine İlişkin Yönerge” ile bu yönerge doğrultusunda tasarlanan Aday Öğretmen yetiştirme programının gerekçeleri, uygulama süreci ve beklentiler ele alınacaktır. Türkiye’de öğretmen atamaları KPSS adı verilen sınav sonuçları esas alarak MEB tarafından gerçekleştirilmekte ve ataması yapılan öğretmenler aday öğretmen statüsünde bir yıl atandığı yerde görev yapmakta, ardından yapılan yazılı sınav sonucunda asil öğretmenlikleri onaylanmaktadır. Bu süreç, bir sınama ve değerlendirme içermekle birlikte açıktır ki bir yetiştirme süreci değildir. Yetiştirme kavramının karşılığı eğitim fakültelerinde alınan eğitim ve MEB tarafında düzenlenen hizmetiçi eğitimlerinde ancak görülebilmektedir. Yukarıda sözü edilen Aday Öğretmen Yetiştirme Programı, yeni öğretmenlerin göreve başlamalarında eksikliği hissedilen uyum ve hazırlık sürecinin düzenlenmesini içermekte fakat sadece bu düzenlemeyle yetinmeyip öğretmenlik niteliğini arttırmaya dönük bir eğitim içeriği de sunmaktadır. Bu çalışmada, sözkonusu programın uygulama sürecini belirleyen Danışman öğretmen seçimi, uygulamanın koordinasyonu, okul içi ve okuldışı eğitimin detayları ile hizmetiçi seminerler şeklinde aday öğretmenlerin alacakları eğitimin içeriği incelenerek, Milli Eğitim Bakanlığının bu programdan beklentileri ve gönüllü aday ve usta öğretmenlerin uygulama hakkındaki görüş ve önerileri ele alınacaktır. Sözlü bildiri ADAY ÖĞRETMENLERE İZLENMESİ TAVSİYE EDİLEN BAZI FİLMLERE AİT FİLM AFİŞLERİNDEKİ ÇOCUK İMGESİNİN GÖSTERGE BİLİMSEL ANALİZİ VE BU İMGELERİN SOSYAL BİLGİLER YAKLAŞIMLARINA GÖRE DEĞERLENDİRMESİÖzet: Günümüzdeki kitlelere ulaşmak için kullanılan öğelerden biri filmlerdir. Filmler amaçlarına ve türlerine göre farklı kategorilere ayrılabilir. Her filmin anlatmak istediği bir mesajı ve bir teması olur. Eğitim alanında yapılan filmlerde genellikle üzerinde durulan iki temel öğe öğretmenler ve öğrencilerdir. Bu iki unsur aynı zamanda filmin tanıtım afişlerinde baskın olarak kullanılan imgelerdir. Beyaz perdedeki çocuk imgesi, filmin üretildiği zamana kadar yeryüzünde var olan paradigmalar yoluyla filmin yönetmenini, senaristini ve filmi finansal açıdan destekleyen, filmin dağıtımını yaparak izlenilmesini sağlayan prodüksiyon şirketlerini de etkileyerek yeniden şekillenen bir nesne olarak karşımıza çıkmaktadır. Afişler film üretme sürecinin önemli bir parçasıdır. Film afişleri seyircinin dikkatini çekmek, izlenilebirliği arttırmak, filmle ilgili kabaca bilgi vermek özetle film afişini gören bireyde filmi izleme isteği sağlamak amacıyla tasarlanan reklam aracıdır. Eğitim çerçevesinden bakıldığında çocuk, diğer bir ifadeyle okul hayatı açısından öğrenci, eğitim öğretimin temel unsurlarından biridir. Öğretim programları, okullar, ders kitapları, öğretmenler gibi eğitim sisteminin birçok unsuru çocuğa/öğrenciye göre yapılandırıldığını söylemek yanlış olmaz. Çünkü eğitim öğretimin en genel amacı hedef kitlesi olan çocuğa, milli eğitim sisteminin amaçları doğrultusunda kalıcı davranışlar kazandırma ya da şekillendirmedir. Eğitim sisteminde çocuğa en yakın olan, onunla etkileşim halinde olan unsuru ise öğretmenlerdir. Buradan hareketle öğrencilerin en fazla etkileşimde olduğu öğretmenlerin onlara karşı tutum ve davranışları önem kazanmaktadır. Ülkemizde eğitimden sorumlu olan milli eğitim bakanlığı öğretmenlerin daha nitelikli, yeterli olması amacıyla atanma sürecinin başında aday öğretmenlere bir dizi filmler tavsiye etmiştir. Öğreten konumundaki öğretmenin, mesleki yeterlilikleri taşıması beklenmektedir. İlgili bakanlık tarafından tavsiye edilen filmlerin, ileride görev yapmaya başlayacak aday öğretmenlere rehberlik etmesi beklenmektedir. Bu araştırmada ülkemizde 2016 yılı aday öğretmen yetiştirme süreci devam ederken Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından aday öğretmen yetiştirme sürecine ilişkin yönerge ve yetiştirme programı kapsamında alınan yeni bir kararla öğretmenler tarafından izlenmesi tavsiye edilen filmlere ait film afişlerindeki çocuk imgesini incelemek ve bu imgelerin sosyal bilgiler yaklaşımları açısından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Diğer derslerin gündelik hayatı yakalama kaygısı en uçlarda yer alırken, sosyal bilgiler dersinin yapısı itibariyle günlük hayatın içinde olmalıdır. Yani okuldaki hedef kitleyi öğrenci rolünle beraber çocuk rolünü de dikkate alınmalıdır. Alanyazında çocuk imgesini üzerine yapılan herhangi bir araştırma rastlanmamıştır. Nitel olarak yapılandırılan bu araştırmada göstergebilim deseni kullanılmıştır. Glesne’nin (2012) ifadesiyle “göstergebilim, işaretlere ve sembollere odaklanır ve temel olarak bilgi sağlayan her şeyle ilgilidir… Göstergebilimsel analizde belli bağlamlarda işaretlerin nasıl oluştuğu ya da nasıl bir anlam uyandırıldığına odaklanır. ” Araştırmada nitel amaçlı örneklem türlerinden biri olan ölçüt örneklem türü (Patton, 2014: 213) kullanılmıştır. Bu amaç doğrultusunda süreçte öncelikle aday öğretmen yetiştirme sürecine ilişkin yönerge ve yetiştirme programı kapsamında aday öğretmen yetiştirme sürecinde izlenmesi tavsiye edilen yirmi iki filmin tanıtım afişlerinde çocuk unsurunun yer aldığı film afişleri tespit edilmiştir. Çocuk unsurunun yer aldığı belirlenen 16 film afişinden İki Dil Bir Bavul, Olmak ve Sahip Olmak(To Be and To Have), Süpermeni Beklerken(Waiting For Supermen ) ve Yerdeki Yıldızlar (Taare Zameen Par) adlı dört film araştırma kapsamında ele alınan filmleri oluşturmuştur. Her bir afiş birbirinden bağımsız olarak ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Bu afişler nitel içerik analizi ve Roland Barthes’in göstergebilimsel analiz yöntemi kullanılarak çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın aday öğretmenlerin izlemesini tavsiye ettiği bazı film afişlerindeki çocuk imgesinin nasıl ele alındığı ve ortaya çıkan bu imgelerin sosyal bilgiler yaklaşımları çerçevesinde değerlendirilmesi yapılacaktır. Sözlü bildiri ADAY ÖĞRETMENLERİN ADAY ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SÜRECİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Öğretmenler, eğitim ortamlarında öğrencinin öğrenmesinden sorumlu olan, eğitim-öğretim sürecinin işleyişini sağlayan ve bu süreçte öğrencilerin gelişimlerini takip eden kişilerdir. Bu yönüyle öğretmenler eğitim-öğretim sürecinin temel taşlarından birini teşkil etmektedirler. Milli Eğitim Temel Kanununda öğretmenlik mesleği “devletin eğitim-öğretim ve bunlarla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği” olarak tanımlanmış; öğretmenlik mesleğine hazırlığın genel kültür, pedagojik formasyon ve özel alan eğitimi ile sağlandığı ifade edilmiştir. Öğretmen adaylarının söz konusu bu nitelikleri kazanabilmeleri amacıyla öğretimin hangi kademesinde görev yapacak olursa olsun yükseköğrenim görmeleri esas kabul edilmiştir. Öğretmen adayları yükseköğrenimleri süresince hem alanlarına yönelik hem de pedagojik anlamda eğitim alırlar. Bunların yanı sıra bu süreçte öğretmenlere genel kültüre dayalı dersler de verilir. Öğretmen adayları lisans öğrenimleri sonrası gerekli şartları taşımaları koşuluyla yükseköğrenimden mezun olurlar. Yükseköğrenimden mezun olan öğretmen adaylarının aday öğretmen olarak atanabilmelerine yönelik olarak bazı kanuni düzenlemeler mevcuttur. Milli Eğitim Temel Kanununa göre aday öğretmenliğe atanabilmek için Devlet Memurları Kanununda belirtilen şartlara ek olarak, yönetmelikle belirlenen yükseköğretim kurumlarından mezun olma ve Bakanlıkça ve Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılacak sınavlarda başarılı olma şartı aranmaktadır. 17 Nisan 2015 tarihinde 29329 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde aday öğretmen, “öğretmenlikte adaylığı daha önce kaldırılmamış olanlardan öğretmenliğe ilk defa atama suretiyle atananlar” olarak ifade edilmiştir. Söz konusu yönetmelikte öğretmenlerin adaylık süreci ise “adaylık süresinin tamamı veya bir kısmıyla ilgili olarak başlangıcından sonuçlanıncaya kadar yapılan performans değerlendirmesi, sınav ve sonrasına ilişkin uygulamalar dizisi” olarak tanımlanmıştır. 17 Nisan 2015 tarihli yönetmeliğe dayalı olarak 2 Mart 2016 tarihinde 2456947 sayılı Makam Oluru ile Aday Öğretmen Yetiştirme Sürecine İlişkin Yönerge yayımlanmıştır. Yönerge ile Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi eğitim kurumlarına atanan aday öğretmenlerin yetiştirme sürecinin düzenlenmesi amaçlanmıştır. İlgili yönergede aday öğretmenlerin adaylıklarının ilk altı ayında yetiştirme sürecine tabi tutulacakları ifade edilmiş ve yetiştirme programı kapsamındaki çalışmalara katılmaları zorunlu tutulmuştur. Bu yönergenin uygulamaya başlanması ile aday öğretmenler, bakanlıkça hazırlanan yetiştirme programı dâhilinde sınıf içi, okul içi, okul dışı faaliyetlere ve hizmet içi eğitim çalışmalarına katılmaya başlamışlardır. Bu yetiştirme sürecinin daha verimli hale getirilebilmesi için olumlu ve eksik yanlarının tespit edilerek ortaya konulması önem teşkil etmektedir. Bu ihtiyaçtan yola çıkılarak araştırmada 2 Mart 2016 tarihli yönerge kapsamında yetiştirme eğitimi almış aday öğretmenlerin, aday öğretmen yetiştirme sürecine dair görüşleri incelenecektir. Bu araştırma aday öğretmenlerin yetiştirme sürecine yönelik görüşlerini inceleyerek aday öğretmen yetiştirme sürecinin hem olumlu hem de aksayan yönlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Aday öğretmenlerin görüşlerinin detaylı bir şekilde incelenebilmesi amacıyla araştırma, nitel araştırma yöntemleri çerçevesinde yürütülmektedir. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılında Erzurum ilinde aday öğretmen yetiştirme programı dâhilinde eğitim almış olan çeşitli branşlardan uygun örnekleme yöntemi ile belirlenen 50 aday öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Aday öğretmen görüşme formlarından elde edilen veriler nitel araştırma yöntemlerinde kullanılan içerik analizi tekniği ile analiz edilecektir. Elde edilen bulgular aday öğretmenlerin görüşlerinden birebir alıntılar yapılarak sunulacaktır. Araştırmada elde edilen sonuçlara dayanarak aday öğretmen yetiştirme sürecine yönelik öneriler getirilecektir. Bu yönüyle araştırmanın ilgili alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Araştırma henüz analiz aşamasında olduğu için bulgu ve sonuçlara araştırmanın tam metninde yer verilecektir. Sözlü bildiri ADAY ÖĞRETMENLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ (SON 5 YIL)Özet: Öğretmenlik mesleği geçmişten beri topluma yön veren öneme haiz meslek gruplarındandır. İnsanların öğrenme ihtiyaçları olduğu sürece de öğretmenlik mesleği önemini koruyacaktır. Bu yüzden de toplum tarafından saygı duyulan, güvenilir, dürüst insanlardır öğretmenler. Kendisi için değil, halkı için, öğrencileri içindir öğretmenler. Aslankara (1996) geçmişteki öğretmenleri; “Öğretmendiler. Yaşadıkları kentin örnek insanlarıydılar… bir tiyatro geldiğinde kente, iyi bir film başladığında sinemada; ilk önce onlar girerlerdi sıraya, bir bilet almak için… çok uzaktan bakıldığında bile; yüzlerindeki aydınlık, gözlerindeki bulut bir gün bilgisi gibi çabucak ele verirdi kendini. Bir kez Atatürk deseler; Bakardık, koca sınıf Mustafa Kemal olmuş… Dersliğe girişte daha, koltuk altlarından ya da çantalarından çıkardıkları yeni bir kitabı gösterirlerdi… Türkçeye vurgun insanlardı onlar… bizim de gönül vermemiz için Türkçeye nasıl yoğun çaba harcarlardı… Önce kendileri yapardı bunu… “ (akt. Okçabol, 2005) Bu ifadeler ile öğretmenin geçmişte gerçek anlamda toplumun önderi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak günümüzde öğretmenlik mesleği için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Günümüz öğretmenleri Eğitim Fakültesi mezunu olmalarına rağmen yani daha yüksek bir eğitim seviyesi ile öğretmenlik yapmalarına rağmen geçmişteki öğretmenlerin yakalamış oldukları öğretme duygusunu, öğretme sanatını yakalayamamaktadırlar. Anatole France: “Öğretme sanatı, genç ruhlarda tecessüs uyandırmak ve bilahare bu tecessüsü tatmin etmektir; tecessüs ancak mutlu insanlarda kuvvetli ve sağlamdır. Zihne zorla doldurulan bilgiler, onu tıkar ve boğar, bilgiyi sindirmek için, iştahla yutmak lazımdır.” der (akt. Calp, 2009, s. 64). Tarihimiz boyunca eğitim sistemimiz ve öğretmen yetiştirme politikalarımız sürekli güncel konular olup tartışılmıştır. Halen de bu tartışmalar devam etmektedir. Eğitim uzmanlarımız ya da eğitim konusundaki otoriteler bu tartışmaları yaparken genellikle eleştiri yapılır ama bu eleştiriler nitelikli olmayıp eğitim sistemimize yol kat ettirecek bir adım attırmaz. Nitekim öğretmen yetiştirme konusunda da sürekli değişiklikler yapılmakta olup birbiriyle çelişen uygulamalara da rastlanılmaktadır. Bunlardan biri de aday öğretmenlerin eğitimi, adaylıkların kaldırılma süreci ve değerlendirilmeleridir. İşte bu çalışma da son 5 yıl içinde adaylıkları kaldırılan öğretmenlerle yapılan görüşmelerin sonuçlarını ortaya koyacaktır. Araştırmaya Malatya ilinden değişik branşlarda öğretmenlik yapan ve son 5 yıl içinde adaylığı kaldırılan toplam 10 öğretmen ile görüşülmüştür. Çalışma sonucunda öğretmenlerin adaylıklarının kaldırılmalarında nelerin etkili olduğu belirlenip yıllara göre karşılaştırma yapılacaktır. Sözlü bildiri ADAY ÖĞRETMENLERİN GÖZÜNDEN: SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SINIF İÇERİSİNDE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARI ÇÖZME YÖNTEMLERİÖzet: Öğretmenler, öğretimden sorumlu oldukları kadar öğretim yaptıkları yaş grubunun özelliklerini de göz önüne alarak, onların yaşamlarını olumlu yönde etkileyecek, değerler kazanmalarını sağlayacak ve bazı kişilik özelliklerini geliştirecek sınıf ortamları oluşturmakla görevlidirler. Ham maddesi insan olması sebebiyle sınıf ortamında öğretmenlerin sorunlar yaşaması doğaldır. Burada önemli olan olumlu sınıf ortamı oluşturma sürecinde ortaya çıkan sorunları çözme yollarıdır. Sorunları tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi benzer sorunlara aynı çözüm yolunu uygulayarak sonuca ulaşmak da mümkün olmamaktadır. Bu yüzden aynı problemi ya da farklı problemleri yaşayan öğretmenlerin yaşadıkları sorunların betimlenmesine ve çözüm yollarının tartışılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü öğretmenlerin süreç içerisinde sergiledikleri davranışlar öğrencilerini etkilediği kadar öğretmenlik mesleğinin önemini ve gereklerini kavramaya gelen aday öğretmenleri de etkilemektedir. Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalında öğrenim gören öğrenciler teorik ve uygulamalı dersler sayesinde öğretmenlik mesleğine hazırlanmaktadır. Teorik derslerde üniversitede karşılaştıkları öğretim elemanlarını örnek alırken, uygulamalı derslerde staj okulunda karşılaştıkları uygulama öğretmenini örnek alma eğilimi göstermektedirler. Bu yüzden öğretmenlerin süreç içerisindeki olumlu-olumsuz durumlara karşı verdikleri tepkiler önem kazanmaktadır. Bu noktadan hareketle yapılacak olan çalışma ile Öğretmenlik Uygulaması ve Okul Deneyimi dersi kapsamında görev alan uygulama öğretmenlerinin aday öğretmenlerin gözünden karşılaştıkları sorunlara karşı ürettikleri çözüm yollarını ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Çalışmanın problem cümlesi “Sınıf öğretmenlerinin sınıf içerisinde karşılaştıkları sorunlar ve bu sorunlara ilişkin ürettikleri çözüm yolları nelerdir? şeklinde oluşturulmuştur. Bu amaç doğrultusunda 2014-2015, 2015-2016 eğitim öğretim yıllarında Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sınıf Eğitimi Anabilim Dalı’nda Okul Deneyimi ve Öğretmenlik Uygulaması derslerini alan öğrencilerden uygulama sürecinde karşılaştıkları sorunları ve öğretmenlerin uyguladıkları çözüm yollarını içeren raporlar yazmaları istenmiştir. Aday öğretmenler tarafından yazılan raporlar nitel veri analizi yöntemlerinden içerik analizi kullanılarak sınıf öğretmenlerinin sınıf içerisinde karşılaştıkları sorunlar ve çözüm yolları eleştirel bir bakış açısı ile incelenecektir. Elde edilen veriler Nvivo programında araştırmacılar tarafından analiz edilerek sorun ve çözüm yollarına ilişkin model oluşturulacaktır. Poster bildiri ADAY ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETMENLİĞE GEÇİŞ SINAVINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ: AYDIN İLİ ÖRNEĞİÖzet: Aday öğretmenlik dönemi, göreve yeni başlayan öğretmenlerin mesleki rollerini geliştiren ve öğretim uygulamaları ile birleştirilmesi gereken çalışmaları kapsar. Mesleğinin ilk yılında bir öğretmenin bu dönemi olumlu bir şekilde geçirmesi bundan sonraki mesleki çalışmalarına katkı sağlayacağı düşünüldüğünde bu süreçte öğretmenlerin akademik destek ve yardım alması önemlidir. Bu bağlamda aday öğretmenlere hizmet öncesinde bir adaylık eğitimi verilmekte ve öğretmenler eğitim sonrasında bir değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Adaylık eğitim sürecini başarıyla tamamlayan öğretmenler asli öğretmen olarak nitelendirilmektedir. Nitekim ülkemizde aday öğretmenlerin yetiştirilmesi hususunda zaman zaman değişik uygulamaların olduğu görülmektedir. Bu kapsamda çalışmanın amacı, bakanlığın adaylık süreci hususunda yaptığı son uygulama üzerinde aday öğretmenlerin düşüncelerini tespit etmek ve aday öğretmenlerin görüşlerinin sonuçları doğrultusunda öğretmenlerin beklentilerine ilişkin öneriler sunmaktır. Araştırma nitel araştırma yaklaşımına dayalı olarak olgu bilim (fenomenoloji) deseni kapsamında yürütülmüştür. Veriler, araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı-yapılandırılmış görüşme formu hazırlanarak görüşme yoluyla elde edilmiştir. Araştırmada, görüşme formunda uzman görüşü de alınarak 6 adet açık uçlu sorular oluşturulmuştur. Araştırma sürecinde a)Aday öğretmenlere asli öğretmenliğe geçiş sınavı yapılması konusundaki düşünceleri nedir?, b)Üniversite eğitimleri aday öğretmenlerin adaylık eğitimini nasıl etkilemektedir?, c)Asli öğretmenliğe geçiş sınavı aday öğretmenlerin öğretmenlik mesleğine hazırlamaya etkisine ilişkin öğretmenler ne düşünmektedir?, d)Sınav sonucunda aday öğretmenlerin kazanımları ne olmuştur?, e)Yapılan sınavın KPSS ile karşılaştırıldığında öğretmenlerin görüşü nedir?, f)Sınava hazırlanmak aday öğretmenlerin motivasyonlarını nasıl etkilemektedir? sorularına yanıt aranmıştır. Görüşmeler Aydın İli’nde görev yapan, Asli Öğretmenliğe Geçiş Sınavı’na giren ve araştırmaya gönüllü olarak katılan 15 aday öğretmen ile gerçekleştirilmiştir. Öğretmen adaylarının görüşme formları ayrı ayrı her soru başlığı altında kodlanmış ve soruların her biri bir tema olarak düşünülerek içerik analizi yapılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre, Asli Öğretmenliğe Geçiş Sınavı’nın gereksiz bir sınav olduğu düşüncesi ortaya çıkmıştır. Katılımcılara yönelik etkileri değerlendirildiğinde bu uygulamanın olumlu sonuçlar ortaya çıkarmadığı belirlenmiştir. Genel olarak katılımcı öğretmenlerin görüşleri, bu uygulamanın yanlış ve eksik bir uygulama olduğu şeklindedir. Bu sonuçlar değerlendirildiğinde, öğretmen adaylarının temel eğitim ve hazırlayıcı eğitim almadan sadece performansa ve sınav sonucuna göre değerlendirilmesi konusunda olumsuz bakış açısına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre öğretmenlere yapılan değerlendirme sınavında lisans ders programlarında ve KPSS sınavının içeriğinde yer alan içeriğine tekrar öğretmenleri değerlendirmek amacıyla tabi tutulmaması ve bakanlık adaylık eğitim programlarının eksikliklerini gidererek ve olumlu yönde geliştirerek ihtiyaç analizine dayalı olarak geliştirilecek hazırlayıcı programların uygulanması önerileri ön plana çıkmıştır. Sözlü bildiri ADAY SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SANAL ZORBA FARKINDALIK DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bilgi ve iletişim araçlarının günlük hayatımızın önemli bir kısmını kapladığı günümüzde bu teknolojik araçlarının kontrolsüz kullanımı çocuk ve gençlerde bir takım problemlere neden olabilmektedir. Bu problemlerden birisi de sanal zorbalıktır. Geleneksel zorbalığın sanal ortamdaki devamı ya da sanal ortamdaki formu olarak da kabul edilmektedir. Ancak içeriği ve sonuçlarının daha fazla risk içermesi gibi nedenlerle sanal zorbalık geleneksel zorbalıktan ayrılmaktadır. Sanal mağdurların intihara kadar varabilen olumsuz davranışlar yaşayabilmektedirler. Sanal zorbalık internet, mobil cihazlar gibi bilgi iletişim araçlarıyla bir kişi ya da grubun hedef seçtiği bir kişiye yönelik yaptığı saldırı olarak tanımlanmaktadır. Burada dikkat çeken bu saldırı ya da zorbalığın tekrarlayıcı ve mağduru rahatsız ediyor olmasıdır. Son yıllardaki bilgi iletişim araçlarının hızla gelişmesi zorbalık olgusunu sanal aleme taşımıştır. Sanal zorbalığın önlenmesinde okul temelli öğretmen farkındalığı önem arz etmektedir. Dolayısıyla özellikle sınıf öğretmenlerinin sanal zorbalığa ilişkin farkındalığı, önleme ve müdahale çalışmalarının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmenliği bölümü son sınıf öğrencilerin sanal zorbalık farkındalık düzeylerini cinsiyet, bilgi iletişim teknolojileri kullanım sıklığı ve sosyal medya araçlarını kullanma alışkanlıkları gibi değişkenler açısından incelemektir. Çalışmaya Abant İzzet Baysal Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümü son sınıfına devam eden 78 öğrenci katılmıştır. Veri toplama aracı olarak Öğretmenler için sanal zorbalık farkındalık ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde non-parametrik tekniklerden kruskal-wallis ve mann whitney-u teknikleri kullanılmıştır. Elde edilen bulgular sınıf öğretmenliği ve sanal zorbalık literatürü kapsamında tartışılmıştır Sözlü bildiri ADAYLIKTAN GÖREVE ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK GÖRÜŞLER VE ÖĞRETMEN YETERLİKLERİN DEĞERLENDİRİLMESİNDEKİ DEĞİŞİMÖzet: Öğretmenlik mesleğinin ülke kalkınmasındaki rolü günümüzde bütün toplumlar tarafından bilindiğinden ülkelerin, genelde yükseköğretim alanında, özelde öğretmen yetiştiren kurumlarda sistemlerini yeniden gözden geçirmeleri, değerlendirme yapmaları ve çağın gerektirdiği gelişmeler ışığında öğretmenlerin sahip olması gereken yeterlikleri belirlemeleri beklenmektedir. Öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin yeterliklerinin farkında olmaları, değerlendirmeleri ve benimsemeleri sorumluluklarını sürekli sorgulamalarını ve geliştirmelerini sağlamaktadır. Bu değerlendirmeler, yaşanılan tecrübelerle değişkenlik göstermektedir. Değişimin olumlu yönde seyredebilmesi, bunu etkileyen değişkenlerin ortaya çıkarılarak gerekli önemlerin alınmasıyla mümkündür. Bu araştırmada öğretmenlik mesleğine yönelik görüş ve yeterliklerin lisans eğitiminde ve ilk görev yılında değerlendirilmesindeki değişimin incelenmesi amaçlanmıştır. Betimsel çalışma kapsamında boylamsal yürütülen araştırmanın örneklemini on öğretmen oluşturmaktadır. Bu öğretmenler, bir devlet üniversitesinin Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Programının üçüncü sınıfında öğrenim görmekteyken bir ders içeriği kapsamında Türkiye Yükseköğretim Ulusal Yeterlikler Çerçevesini, Öğretmenlik Mesleği Genel ve Özel Alan Yeterliklerine ilişkin raporları inceleyen ve değerlendirmeler yapan 164 öğretmen adayı arasından seçilmiştir. Bu öğretmenlerin hepsi öğretmenlik mesleğinin ilk yılında olup, beşi lisansüstü eğitimlerine devam etmektedir. Veri toplama aracı olarak yazılı mülakat formları ve yarı yapılandırılmış görüşmeler kullanılmıştır. Bire bir dökümleri yapılan görüşmelerin ses kayıtları ve yazılı mülakat formları araştırmacılar tarafından değerlendirilerek araştırmanın amacıyla ilişkili olan bölümler belirlenip, uygunluğu değerlendirildikten sonra fikir birliğine varılan veriler karşılaştırmalı olarak organize edilmiştir. Analiz süreci, verilerin tekrar okunması, yeniden organize edilmesi ve araştırmanın amacıyla ilgili kodlar üzerine tekrar düşünülmesini içeren döngüsel bir süreç içermektedir. Bulgularda öğretmen istihdamı, kariyer gelişimi, öğretmen yeterlikleri vb. boyutlarda ele alınan kavramlar doğrultusunda, çalışmanın sonucunda hizmet öncesinden hizmet içine geçişe katkı sağlayacak izlerin belirleneceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri ADIM ADIM OKUMAÖzet: Bu çalışma 1.sınıf öğrencilerinin okuma yazma öğrenim sürecini daha başarılı ve daha eğlenceli bir biçimde devam ettirmelerini sağlamak için hazırlanmıştır. Çalışma araştırmacının kendi sınıfında yürüttüğü bir uygulamadır ve öğrencilerin okuma yazma sürecini keyifli hale getirerek daha kısa sürede öğrenmelerini sağlama amacını taşımaktadır. Öğrenciler okuma yazma öğrenirken yeterince bilişsel faaliyette bulunurlar ve bu bilişsel faaliyette bulunan öğrencilerin 66 aylık oldukları düşünüldüğünde süreç içerisinde sıkıntıların meydana gelmesi kaçınılmaz bir hal alır. Geliştirilen uygulamada öğrenci sadece bilişsel faaliyette bulunmayıp aynı zamanda fiziksel olarakta aktif hale gelmektedir. Öğrencilerin yaş aralığı düşünüldüğünde derse odaklanma sürelerinin kısa olduğu göze çarpmakta ve bu kısa sürede başarı sağlanmasının çok zor olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle öğrencilerin derse daha uzun süre odaklanmalarını sağlayacak bir uygulama okuma yazma öğretim sürecini hızlandıracaktır. Geliştirilen uygulamada sınıf içerisine Seksek zemini çizilmiş ve oyunla öğretim amaçlanmıştır. Sesler verildikçe seksek zeminine yazılır. E sesi verildiğinde ilk basamağa e, L sesi verildiğinde ikinci basamağa da l yazılır. Metin yazılabilecek kadar ses verildiğinde ise tahtaya metin yazılır aynı zamanda metin heceler halinde seksek zeminine yazılır. Öğrenci heceleri okuyarak zıplar. Sekseği bitirdikten sonra üzeri metinde geçen kelimelerden oluşan lobutları top yardımıyla devirir ve devirdiği lobutları da okur. Daha sonra tahtadaki metini bütün olarak görür ve okur. Okuma yapıldıktan sonra sınıfa asılan basketbol potasına atış yapılır ve çocuk güdülenir. Böylece psikomotor gelişimine de destek olduğumuz öğrenciler hem oyun oynayıp hem öğrendikleri için odaklanma sorunu yaşamamaktadırlar. Bu uygulamada harften heceye heceden kelimeye kelimeden ise cümleye geçişin örneği de gösterilmektedir. Öğrencilere uygulama esnasında ise yönlendirmeler yapılabilmekte ve hedefe ulaşmalarını sağlayabilecek dönütler de verilmektedir. Böylece öğrenci hem enerji sarf etmekte hem de derse ilgisini kaybetmemiş olmaktadır. Sözlü bildiri ADIM ADIM STEM+AÖzet: STEM+A Eğitimi ile Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik, Sanat disiplinleri arasındaki ayrımı ortadan kaldırarak, bu disiplinler arasında tam bütünleşmeyi uyumlu bir şekilde oluşturarak, anaokulundan üniversiteye kadar verilecek proje tabanlı eğitim yaklaşımıyla soru soran, araştıran, üreten ve yeni buluşlar yapabilen bir neslin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. STEM+A Eğitimi; Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik ve Sanat alanlarındaki teorik bilgilerin uygulamaya, ürüne ve yeni buluşlara dönüştürülmesine olanak tanıması açısından önemlidir.. Bandırma İlçe Milli Eğitim Müdürlüğümüz Özel Büro’ da görevli Deniz ALTINTAŞ Koordinatörlüğünde yürütülen Yaman Egeli İlkokulu Sınıf Öğretmenleri Dilek AYAN, İlhan DEVİR, Sibel MERCAN, Cemile YİĞİT, Serap ÖZTEK ve Yasemin TEKİN tarafından uygulamaları yapılan projede öncelikle öğretmenler, “STEM+A Öğretmen Eğitimleri” ne katıldılar. (Projemiz uygulamaya geçmeden görevli öğretmenlerimiz Bandırma Bahçeşehir Koleji İlkokulu/Ortaokulu’nu ziyaret ederek yapmış oldukları STEM Projeleri ile ilgili bilgi aldılar.)Her sınıf öğretmeni, süreç içerisinde öğrencileriyle birlikte belirlediği “Bilgi Temelli Hayat Problemi (BTHP)” kapsamında bir STEM+A ürünü ortaya çıkarmayı hedefledi. Bu ürün ortaya çıkarılırken öğretmenler, müfredatla ilişkilendirilmiş 5E yaklaşımına uygun ders planları hazırladılar. İlk uygulama velilerle yapıldı. 19 Aralık 2018 tarihinde farklı sınıf seviyelerinden belirlenen 18 veli, sınıf öğretmenleriyle beraber tüm gün grup çalışması yaparak belirlenen BTHP’ ye çözüm getirecek bir STEM+A ürünü tasarladılar. Sonraki aşamada ders saatleri içerisinde her sınıf belirlediği BTHP’ ye uygun STEM+A ürünlerini tasarladılar. Tasarlanan bu ürünler öğrenciler tarafından sunuldu. Tasarlanan tüm ürünler sergilendi. STEM+A ürünleri ortaya çıkarılırken aşağıdaki plan basamakları izlenmiştir: 1.Hayat Bilgisi,Fen Bilimleri, Matematik,Mühendislik,Teknoloji alanlarına ilişkin hedefler yazıldı. 2. Bilgi Temelli Hayat Problemi ve Sınırlamalar belirlendi. 3. Bilgi Edinme 4.Fikir Geliştirme 5.Ürün Geliştirme 6.Test Etme 7.Paylaşma ve Yansıtma 8.Öz Değerlendirme ve Grup Değerlendirme Formları dolduruldu. Bu projede yer alan öğrenciler “SINIFIM ATÖLYE!” diyerek ürünleri sınıflarında tasarladılar. Proje sürecine toplamda 174 öğrenci, 196 veli katıldı. Tüm derslerden uygun kazanımlar alınarak probleme yönelik ürün tasarlandı. Proje kapsamında yapılan uygulamalar öğrencilerin ve velilerin problem çözme becerilerinin gelişimine katkı sağladı. Öğrenciler “Bilgi Edinme” basamağında belirledikleri BTHP’ lere çözüm üretmek amacıyla inceleme ve araştırma gezileri gerçekleştirdiler.(Örneğin 1/C Sınıfı öğrencileri, sınıf öğretmenleri rehberliğinde belirlemiş oldukları BTHP’leri ile ilgili bilgi toplamak ve çözüm yolları üretmek için Rüzgar Enerji Santraline gezi düzenlediler.) Yapılan grup çalışması öğrenciler arasında yardımlaşmayı ve iletişimi güçlendirdi. Öncelikli olarak velilerle uygulama yapılması, velilerin sürece sahip çıkmasında oldukça etkili oldu. Öğrenciler STEM+A süreciyle birlikte kodlama ve robotik alanlarında uygulamalar yaptılar. Her öğrencinin grupta farklı bir meslek grubunu temsil etmesi, bilmedikleri meslekler ile ilgili bilgi edinmelerini sağladı. Öğrenciler birlikte hareket etmeyi ve ortak karar vermeyi deneyimledi. Uygulamaların sınıfta yapılması, öğrencilerin kesme - yapıştırma- boyama becerilerine katkı sağladı. 2019-2020 Eğitim-Öğretim Yılında Yaman Egeli İlkokulunda Beceri ve Tasarım Atölyesi kurularak bu uygulamaların devam etmesi planlanmaktadır. Sözlü bildiri ADVANCING INSTRUCTION IN ENVIRONMENTAL EDUCATION; A COLLABORATIVE DESIGN-BASED SCIENTIFIC COURSE FOR A CREATIVE TEACHING EXPERIENCEÖzet: Environmental science educators believe that; prospective teachers need to be engaged in scientific inquiry to learn about environmental issues, or about science in the context of environmental issues for future teaching skills. Scientific inquiry in science classroom is defined by specific practices as; to include engaging in scientifically oriented questions, making predictions, designing and conducting investigations, collecting and analyzing data and evidence, making evidence-based explanations, and comparing explanations. Insufficient teacher preparation is introduced to be the major cause of curriculum failure and as one of the most important issues in EE. Therefore one of the major challenges facing EE today is to strengthen the professional development of teachers. However, there are questions whether or to what extent current science teacher education programmes prepare prospective teachers for this challenge. Today, the importance of teacher education programmes in preparing teachers for this challenge is well recognised. UNESCO, for example, has identified the teacher education for sustainable development as “the priority of priorities” (UNESCO–UNEP 1990). Literature points out that special attention should be given to assessing and improving prospective teachers’ knowledge and understanding about environmental issues. In this study, a group work EE course -therein student teachers design science experiments and activities on elementary education level on actual environmental issues (e.g. water saving, erosion, recycling, global warming, environmental pollution, ecology) by means of scientific methodology (DEMOS) was developed. In this pre-test post-test experimental study; students have worked in collaborative groups of four and the creative group interaction has been constructed by means of scientific research methodology. Students were told to not to repeat the elementary science textbook as to guide them to design original but simple and comprehensible teaching activities for elementary classes. The designed activities were based on; teaching methodologies, projects, experiments, hands on developed materials, drama, painting, drawing, testing, photographing etc. The aims were; to develop the knowledge, attitudes, scientific & pedagogical skills of prospective science teachers’ in EE context. In control groups; students have studied with the presentations and demonstrations techniques without design-based activities. Data were collected by; Attitude Scale towards ‘Recent Environmental & Ecological Issues’ (ASREES) & Semester Exam (SE) developed by the researcher about actual environmental issues. Regarding the environmental knowledge and attitudes, it was found that the students achieved significantly higher scores in design-based experimental groups. Research, once again confirmed that; adequate preparation in teacher education regarding classroom materials and methodologies should strongly determines the main success and failure of school EE. Sözlü bildiri AĞ TOPLUMUNDA SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNİ BAĞLANTICILIK ARACILIĞIYLA YENİDEN DÜŞÜNMEKÖzet: Teknolojik yeniliklerin toplumları kökten değiştirebilme gücü tarih boyunca görülmektedir. Ateşin, tarımın, matbaanın veya internetin icadı ile insan hayatında kökten değişiklikler yaşanmıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra geleneksel medyada ve bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler insanları birbirine gittikçe yakınlaştırmıştır. Mesafeler kısaldığı için dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan herhangi bir gelişme diğer kısmını da ilgilendirmeye başlamıştır. Bu bağlamda, 1960’lı yıllarda McLuhan “Küresel Köy” kavramını tartışmıştır. Bu kavram, kitle iletişim araçlarının toplum tarafından hızla benimseneceği, yaygınlaşacağı ve dünyayı küresel bir köye dönüştüreceğini açıklamak için üretilmiştir. Bu öngörünün ne kadar tutarlı olduğu günümüzde açıkça görülmektedir. 1970’li yıllarda Bell’in post-endüstriyel toplum kuramı ile birlikte bilgi en önemli mülkiyet alanı haline gelmiştir. Bilgiye ulaşma ve elinde tutma hem bireyler hem de toplumlar için öncelikli hedef olarak görülmüştür. Post-endüstriyel toplum kuramı üzerine yoğun tartışmaların yaşandığı bir dönem, aynı zamanda yeni bir toplum düşüncesine de muhtaç olmuştur. Zira, Web 1.0’de bilgi tek yönlü sunulurken Web 2.0 ile bilgi onu kullananlarla birlikte üretilip sunulmaktadır. Bu da içeriğe katkı sağlayanların oluşturduğu sosyal ağlarla mümkün olmaktadır. Sosyal ağlar günümüzde öyle yaygınlaşmıştır ki bu yapıları anlamlandırmak ihtiyacı doğmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak için Castell’in 2000’li yılların başında ileri sürdüğü ağ toplumu kuramı tartışmanın fitilini ateşlemiştir. Ağ toplumu kuramı, yeni dünya düzenini ağların şekillendirdiğini ve şekillendireceğini ifade etmektedir. Geliştirilen yeni teknolojiler sayesinde ağların gücü daha da artmakta ve ağ toplumu düşüncesi gündelik hayatımızı derinden etkileyen bir kavram olarak yükselişe geçmektedir. Ağ toplumu, ağlar üzerine kurulmuş bir ilişki ve etkileşim sistemini yaygın ve yoğun bir şekilde kullanmaktadır. Güç, enformasyonu ve iletişim ağlarını geliştirenler ve kontrolü elinde tutanlar ile bunları diğer ağlara bağlayabilenlerin elindedir. Böylelikle, ağları ve enformasyon akışını yöneten bireyler ağ toplumunun en güçlü toplumsal grubunu oluştururlar. Ağ toplumu düşüncesi doğal olarak eğitim ile ilgili de birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Ağ toplumunun bireyleri nasıl öğrenir? Bu temel problemi Siemens ve Downes, ileri sürdükleri Bağlantıcılık kuramı ile tartışmışlardır. Dijital bilgi çağının öğrenme kuramı olan Bağlantıcılık, ağlar üzerinde öğrenmeyi açıklar. Günümüzde nitel ve nicel bilgiye ek olarak “dağıtık bilgi” üçüncü bir tür olarak ortaya çıkmıştır. Bağlantıcılığa göre bilgi ağlar üzerinde dağıtıktır ve öğrenme ağları oluşturabilme ve ağlar arasında gezinebilme becerisiyle doğrudan ilgilidir. Bağlantıcılığa göre öğrenme bireyin ağlar ve ağlar üzerinde yer alan bilgi kaynaklarıyla etkileşimi sonucu oluşur. Bağların gücü ve etkileşimin düzeyi öğrenmenin büyüklüğünü belirler. Ağlar üzerindeki bağlantıcı öğrenenler, kendi öğrenme ihtiyaçlarına göre kendi öğrenme çevrelerini yaratırlar. Bağlantıcı yaklaşımda öğrenenler, bilgiyi aktarmak yerine, ağlar aracılığıyla bilginin kaynağı ile iletişime geçip doğrudan temas kurabilirler. Bağlantıcılık öğrenmenin, öğretenden öğrenene aktarılmasıyla olamayacağını, bunun yerine katılımın önemli olduğunu, bilginin bireylerin öğrenme kaynaklarıyla aktif etkileşimi sonucu oluşabileceğini savunur. Ağ toplumunda sosyal bilgiler eğitimini de sosyal ağlardan uzak düşünmek imkânsızdır. Bu nedenle, bu çalışmanın temel amacı ağ toplumunun sosyal bilgiler eğitimini Bağlantıcılık kuramı aracılığıyla tartışmaktır. Bu temel amaç doğrultusunda mevcut ve 2017’de paydaşların görüşüne sunulan sosyal bilgiler öğretim programları ile kuramlara ilişkin birincil ve ikincil kaynaklar belgesel araştırma yoluyla analiz edilmiştir. Elde edilen çarpıcı bulgu ve yorumlardan bazıları şunlardır: Mevcut sosyal bilgiler öğretim programının on iki temel yaklaşımından ikincisi “Öğrencilerin gelecekteki yaşamlarına ışık tutarak, bireylerden beklenen niteliklerin geliştirilmesine duyarlılık gösterir.” şeklindedir. Öte yandan taslak öğretim programının on iki temel yaklaşımından onuncusu “Öğrencilerin, bilim ve teknolojik gelişmelerin topluma yansımalarını sorgulayan, çağın gerektirdiği dijital yetkinliklere sahip ve geleceğe yönelik özgün fikirler geliştiren dijital vatandaşlar olarak yetişmelerine öncelik verir.” şeklindedir. Bu temel yaklaşımlara karşın mevcut programda ağlardan doğrudan hiçbir yerde bahsedilmemektedir. Öğrencilerin gelecekteki yaşamlarında dijital yetkinliklere sahip bireyler olabilmeleri için Bağlantıcılık kuramına göre ağda beklenen şekilde var olmaları kaçınılmazdır. Bu nedenle öğretim programında ağ oluşturma, ağ geliştirme, ağ derinleştirme gibi konulara da yer verilmelidir. Öte yandan epistemolojik açıdan bakıldığında dijital çağda bilginin nerede olduğunu bilmek bilginin kendisinden daha önemli hale gelmiştir. Bunun nedeni ağların oldukça geniş bir bilgi potansiyeli sağlamasıdır. Sosyal bilgiler kapsamında öğrenciler ihtiyaç duyduğu bilgiye doğru ağ bağlantılarından hızlıca ulaşabilmedir. Bu da sosyal ağ okuryazarlığı ile doğrudan ilişkilidir. Sonuç olarak sosyal ağlar bireylerin kaçınılmaz bir şekilde entegre ve var olmaları gereken yeni bir alandır. Ağ toplumu ile dönüşen ve değişen kavram, beceri ve değerler dikkate alındığında sosyal bilgiler eğitimini yeniden düşünmenin önemi görülmektedir. Sözlü bildiri AĞABEY TÜRKİYE’NİN TÜRKELLERİ COĞRAFYASINDA Kİ YERİ VE ÖNEMİÖzet: Türkiye konumu itibariyle, Afrika, Avrupa ve Asya’nın kesiştiği ve bu üç kıtanın konum olarak birbirine en yakın bulunduğu bölgededir. Oldukça önemli bir yere sahip olan Türkiye tarih boyunca dünya devletlerinin ilgi odağı olmuştur. Ve tarih boyunca Asya ve Avrupa arasında bir köprü görevi üstlenmiştir. Bugün Balkanlar’da, Kafkaslarda Orta Asya’da ve Orta Doğu’da meydana gelen gelişmeler sonucu bu görevi daha da önem kazanmıştır. Ayrıca Türkiye, askeri ve siyasi yönden dünyanın en hareketli ve sorunlu ülkelerinin yer aldığı Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu bölgelerinin tam ortasında bulunmaktadır. Yurdumuz devamlı karışıklıklar ve savaşlar içinde ki bu bölgeler de barış ve kararlılık ülkesidir. Bu durum, Türkiye’ye uluslararası siyasette ve dünya barışının korunmasında ayrı bir önem kazandırmaktadır. Bu ülkeler de çıkan savaşlar da, karışıklar da Türkiye’nin yardımına her aman ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye arabulucu görevi yapmaktadır. Türkiye’nin Türk elleri arasında ki rolüne bakarsak her zaman ağabey konumunda olmuştur. Ne zaman ki bir Türk elinin başına bir şey gelse ilk yardım beklediği karındaşı Türkiye olmuştur. Bir insan vücudunun eli, kolu, ayağı gibi birbirine bağlı Türk ellerinin dili, dini, kültürü ve etniği birdir. Türkiye ve diğer Türk elleri arasında ki bağı incelemek istersek Osmanlıdan bu zamana kadar bakmamız gerekir. Türkiye ve Türki Cumhuriyetlerinin Osmanlı dönemin de ki ilişkilerin de tam anlamıyla bir kopukluk görülür. Çünkü Osmanlı siyasi gelişimin de öncelikle Balkanlara ve Orta Doğuya önem vermiştir. Hatta Osmanlı kendini her zaman bir Balkanlı İmparatorluğu olarak tanımlamıştır. ‘’Vatan elden gidiyor’’ söylemleri bile Balkanlar kaybedilirken yaygınlaşmıştır. Yani Osmanlı için yüzünü Balkanlara çevirmiş, Orta Asya’ya sırtını dönmüş diyebiliriz. O dönemler de Orta Asya Çarlık Rusya’nın kontrolü altındaydı. Ne zaman ki Osmanlı dağılma sürecine girdi o zaman Orta Asya önem arz etmeye başladı. Dağılma dönemin de Osmanlıyı kurtarmak için birçok fikir akımı ortaya çıktı. Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık, … gibi. Bunlardan biri de Pan Türkçülük akımıydı. Bu akımın öngördüğü düşünce ‘’Türklerin efsanevi vatanı’’ olan Orta Asya ve Türk kimliğinin yeniden canlandırılmasıydı. 1917’de gerçekleşen Bolşevik devrimi böyle bir düşüncenin tamamen önüne geçmiştir. Sözlü bildiri AHİ BİRLİKLERİNİN SOSYO-KÜLTÜREL İŞLEVLERİ ÜZERİNE BAZI DEĞERLENDİRMELERÖzet: Bu tebliğde, eski Türk medeniyet unsurlarının, İslamiyet aracılığıyla buluştuğu fütüvvet değerleriyle kaynaşması neticesinde gelişen zihniyet ve yaşam biçimine dayanan esnaf, sanatkâr, ulema ve üretici birliklerinin ortaya koyduğu dini-ahlaki, siyasi, iktisadi, sosyal örgütlenme biçiminin Anadolu’da kazandığı özgün şekli olan Ahiliğin sosyolojik arka planı ve uzun süre varlığını devam ettirmiş olan bu yapının ortaya koyduğu prensiplerden hareketle günümüz kapitalist tüketim toplumları üzerine bazı değerlendirme ve çıkarımlarda bulunulmaktadır. Ahi birliklerinin kökeni, VII. yüzyıldan itibaren yerleşik düzene geçerek şehir hayatını benimsemiş, ticaret ve sanatta ileri bir medeniyet seviyesinde bulunan Doğu Türkleri’nin kendi aralarındaki mesleki, sanatsal ve sosyal dayanışmayı tesis etmek amacıyla oluşturdukları tüzüklere dayanmaktadır. Ancak fütüvvet anlayışının adeta bir sivil toplum kuruluşu şeklinde teşkilatlanması ve yoğun bir sosyal ve kültürel etkileşim içine girmesi, IX. yüzyıldan itibaren İslam’ın Asya’daki yayılışını takip eden dönemlerde, Türkistan, Horasan ve özellikle de Maveraünnehir bölgelerinde vuku bulmuştur. Türklerin İslamlaşmasıyla birlikte, ideal milli kahraman tipleri olan “Alplik-alperenlik” ve “akılık”, fütüvvet anlayışıyla birleşerek “gazilik” ideali şeklinde daha yüce değerlere karşılık gelen bir mertebede tasavvur edilir olmuştur. Ahi teşkilatı, özellikle Selçuklu Devleti ve Beylikler döneminde ve daha sonra da Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükseliş devirlerinde Anadolu’nun ve Balkanların Türkleşmesi ve İslamlaşmasında çok önemli rol oynayan yerleşim merkezlerinin, şehirlerin kurulmasında etkili olan sosyal dayanışma ve yardımlaşma kurumlarının gelişimine öncülük etmiştir. Ahi birlikleri, oluşturduğu birleştirici idealler ve değerler ile toplumsal yapı içindeki farklı sosyal zümreleri bünyesine katarak, sosyal bütünleşmeyi sağlayan adeta bir tampon kurum mekanizması işlevini gören bir eğitim kurumu olmuştur. Anadolu’nun tamamına yayılmış olan Ahi birlikleri, İktisadi hayatı düzene sokarak üretimde kalite ve verimliliği artırarak toplumda huzur, barış ve güven ortamının gelişmesine çok önemli katkılarda bulunmuş ve toplumda sosyal kontrolü sağlayarak toplumsal düzenin ve güvenliğin tesisi ve muhafazasını gerçekleştirmiştir. Ahi teşkilatının dayandığı hukuki metinler olan Fütüvvetnamelerde yer alan dini-ahlaki emirler, hükümler, adalet, doğruluk, dürüstlük ve çalışkanlık gibi değerlerin toplumsal hayata hakim kılınmasında, iş ve ticaret hukukunun oluşturulmasında ve iş ahlakının yerleştirilmesinde son derece etkili olmuştur. Ahi birlikleri, toplumda yeni nesillerin de bu değer ve ideallerle yetiştirilmesine öncülük ederek gençlerin verimli alanlara yönlendirilmesi noktasında onların dini-ahlaki, mesleki ve askeri eğitimlerini üstlenmiştir. Esnaf ve zanaatkârlar arasında yardımlaşma ve dayanışma ruhunu yaşatarak toplumda sosyal ve kültürel sermayeyi artırmış ve böylelikle toplumsal dengeyi sağlayan ve koruyan hayati bir unsur haline gelmiştir. Bir milletin bekası, şüphesiz ki tarihsel süreç içinde o milletin geliştirdiği, sahip olduğu sosyo-kültürel sermayeye (değerler, idealler) dayanarak oluşturduğu temel müesseseler ile olan bağlarını devam ettirebilmesine ve gelecekteki durumunu bu idealler ve müesseseler üzerine yeniden inşa edebilme, kabiliyetine bağlıdır. Bu bağlamda başta Anadolu olmak üzere tarihsel süreçte Türk kültürünün etkinlik kazandığı bölge ve coğrafyalardaki sosyo-ekonomik ve kültürel kazanımları ortaya çıkaran temel faktörlerin doğru anlaşılması, başta Türkiye olmak üzere günümüzde ciddi sosyo-ekonomik problemlerle boğuşan Orta Doğu ve Balkanların dününe, bugününe ve geleceğine ışık tutacaktır. Bu bağlamda tarihte Ahi birlikleri olarak bilinen esnaf teşkilatlarının üretimlerini, paylaşımlarını şekillendiren iktisadi, kültürel zihniyetin, Türk sosyo-kültür yapısını belirleyen en önemli dinamiklerden birisini temsil ettiği ifade edilebilir. Sözlü bildiri AHLAKİ İKİLEM YAKLAŞIMININ İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİN DEMOKRATİK TUTUMLARINA ETKİSİÖzet: İlkokul programlarında yer alan kök değerlerin öğretiminde farklı yaklaşımlar ve yöntemler kullanılmaktadır. Bu yaklaşımlardan biri olan ahlaki ikilem bir konunun birbiri ile çatışan ancak iki tarafın da tartışılabilir doğru yanları olması durumunda ortaya çıkan bir durum olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşım ahlaki sorgulama, ahlaki muhakeme, ahlaki tartışma olarak farklı isimlerle de literatürde yerini almıştır. Bu araştırmada değer öğretiminde ahlaki ikilem yaklaşımının ilkokul öğrencilerin Demokratik Tutumlarına ve duygu ve düşüncelere saygı, hoşgörü değerlerine yönelik etkisi araştırılmıştır. Çalışmada kullanılan değerlere ilişkin ahlaki ikilem öyküleri Kohlbergten alınmıştır. Araştırma ön test son test deney- kontrol gruplu yarı deneysel desende tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2018-2019 eğitim-öğretim yılının güz döneminde Aydın ilinin Söke ilçesinde bulunan özel bir okulun ilkokul kademesindeki 4. Sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Araştırmanın katılımcılarını deney grubu 14, kontrol grubu 16 öğrenci olmak üzere toplamda 30 öğrenci oluşturmaktadır. Uygulamalar toplam 6 hafta sürmüştür. Araştırmada “Duygu ve düşüncelere saygı, Hoşgörü Ölçeği” ile “ Demokratik Tutum Ölçeği” olmak üzere iki ölçme aracı kullanılmıştır. Ek olarak uygulama sonunda öğrencilerin bireysel görüşleri yapılandırılmış görüşme formu ile alınmıştır. Betimsel analiz sonuçları öğrencilerin ahlaki ikilem yaklaşımına ilişkin olumlu tutum sergilediklerini ve diğer derslerde de bu tür uygulamaların yapılmasını istediklerini göstermektedir. Nicel veri analizi süreci devam etmekte olup araştırmanın sonuçları kongrede sunulacaktır. Sözlü bildiri AHMED YESEVÎ’NİN DİVAN-I HİKMET’İNDE DEĞERLER EĞİTİMİÖzet: Bu çalışmada İbrahim Hakkulov’un hazırlayarak, Erhan Sezai Toplu tarafından çevirisi ve sadeleştirmesi yapılan: Ünlü mutasavvıf Ahmet Yesevi‘nin HİKMETLER isimli eseri, Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı’nda yer alan değerler eğitimi açısından incelenecektir. Değer; bir toplum, bir inanç, bir ideoloji içinde veya insanlar arasında kabul edilmiş, benimsenmiş ve yaşatılmakta olan toplumsal, insani, ideolojik veya ilahi kaynaklı her türlü duyuş, düşünüş, davranış, kural ya da kıymetler olarak tanımlanmaktadır(Çelikkaya, 1996). Sosyal Bilgiler insanların ve çevreleriyle etkileşimini zaman ve yer boyutuyla inceleyen önemli bir ilköğretim dersidir. Sosyal Bilgiler, bireyin toplumsal varoluşunu gerçekleştirebilmesine yardımcı olması amacıyla; tarih, coğrafya, ekonomi, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, felsefe, siyaset bilimi ve hukuk gibi sosyal bilimleri ve vatandaşlık bilgileri konularını yansıtan; öğrenme alanlarının bir ünite ya da tema altında birleşmesini içeren; insanın sosyal ve fiziki çevresiyle etkileşiminin geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında incelendiği; toplu öğretim anlayışından hareketle oluşturulmuş bir ilköğretim dersidir. Yeni Sosyal Bilgiler Programının en önemli öğelerinden biri de değerlerdir. Programda değer “Bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlar” olarak tanımlanmaktadır. Yeni Sosyal Bilgiler Öğretimi Programına 2005 yılında yeni değerler dahil edilmiştir. Bu değerler; adil olma, aile birliğine önem verme, bağımsızlık, barış, bilimsellik, çalışkanlık, dayanışma, duyarlılık, dürüstlük, estetik, hoşgörü, misafirperverlik, sağlıklı olmaya önem verme, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik ve yardımseverliktir(Meb, 2005). Bu çalışmada, nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi yöntemi kullanılmaktadır. Doküman incelemesi, araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar. Araştırmada izlenecek aşamalar; (1) dokümanlara ulaşma, (2) orijinalliğin kontrol edilmesi, (3) dokümanların anlaşılması, (4) verinin analiz edilmesi ve (5) verinin kullanılması şeklinde olacaktır. Verilerin analiz sürecinde ise içerik analizi tekniği kullanılacaktır(Karasar, 2009). Araştırmanın verileri analiz aşamasında olduğu için bulgu, yorum, sonuç ve tartışma bölümüne ait bilgilere yer verilememiştir. Sözlü bildiri AİLE EĞİTİM ÇALIŞMALARININ OKUL ÖNCESİ EĞİTİME KAYIT VE ÇOCUKLARIN OKULA DEVAM ORANLARINA ETKİSİNİN İNCELENMESİ*Özet: Giriş Çocukların yaşamında ebeveynlerinin kritik bir önemi vardır. Hızla büyüyen ve gelişen, üstelik her gelişim aşamasında ihtiyaçları değişen çocuklarına uyum sağlayabilmeleri için ebeveynlerin bilgi ve becerilerini artıracak, yenilenmelerini sağlayacak kaynaklara ulaşmaları gerekmektedir. Hem çocuklarda hem de toplumda meydana gelen değişimler ebeveynlerin de rollerini değiştirmekte ve ailelerin profesyonel olarak desteklenmesi gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Aile yapısındaki farklılaşma da bunun bir göstergesidir. Geniş ailelerdeki aile büyüklerinden edinilen deneyimler, anne babaya sunulan çocuk bakımı konusundaki destek artık eskiye nazaran oldukça azdır. Ortadan kalkan bu informal kaynakların eksikliği, değişen ve gelişen dünyadaki ebeveynlik anlayışı anne babaları yeni kaynak arayışlarına sürüklemektedir. Deneyerek yanılarak, eksik bilgiler ve geleneksel yöntemlerle yetiştirilen çocuklarda ciddi problemler oluşmaktadır. Dolayısıyla ebeveynler için bütüncül bir programla aile eğitimleri düzenlenmelidir. Amaç Bu araştırmanın amacı aile eğitim çalışmalarının okul öncesi eğitime kayıt ve devam oranları üzerindeki etkisini incelemektir. Yöntem Bu araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu teknikte soruların önceden belirlendiği ve ne şekilde sorulup, hangi verilerin toplanacağına kadar ayrıntılı bir görüşme planının hazırlandığı standart bir görüşme formu kullanılır. Sorular araştırmacı tarafından katılımcıya yüz yüze sorulur. Yapılandırılmış görüşme anket çalışmalarına benzer tarzda nicel veri sunmaktadır. Görüşmeciye bırakılan hareket özgürlüğü en düşük düzeyde tutulur. Yapılandırılmış görüşme ile daha çok karşılaştırma yapmak amaçlanır. Yapılandırmış formda okula kayıt olan ve okula devam eden çocuk sayıları sorulmuştur. Araştırma kapsamında 2016-2017 eğitim öğretim yılında Aydın ili Sultanhisar İlçesi Atça eğitim bölgesindeki 2-6 yaş arası çocuğu bulunan 84 ebeveyne 8 aile eğitimi verilmiştir. Araştırmaya katılan ebeveynlere uygulanan aile eğitim çalışmasından önce ve sonra, eğitimlerin gerçekleştirildiği okulların müdürleriyle yüz yüze görüşmeler yapılarak okula kayıt ve devam oranları tespit edilmiştir. Toplanan veriler karşılaştırılarak tablolaştırılmış ve analiz edilmiştir. Bulgular ve Sonuç Aile eğitim çalışmalarının gerçekleştirildiği okullardaki okul öncesi eğitime kayıt ve okula devam oranlarının aile eğitimlerinden önceki ve sonraki durumları belirlenerek karşılaştırılmıştır. Aile eğitim çalışmalarının gerçekleştirildiği okullarda eğitimlerden sonra okul öncesi eğitime devam eden öğrenci sayısı toplamda %44,3 artmıştır. Aile eğitimlerinden sonra okul öncesi eğitime kayıt oranları ise toplamda %35,2 artış göstermiştir. Dolayısıyla düzenlenen aile eğitim çalışmalarının okul öncesi eğitime devam eden ve kayıtlı öğrenci sayılarında artış sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. * Bu çalışma, birinci yazarın ikinci yazar danışmanlığında hazırladığı yüksek lisans tezinden üretilmiştir. Sözlü bildiri AİLE EĞİTİMLERİNE KATILAN EBEVEYNLERİN EĞİTİMLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİ*Özet: Giriş Okul öncesi dönemde çocuk, aile ve okul bir bütündür. Bu üç bileşen birbirinden ayrı düşünülemez. Çocuğun aileden, çevreden ve okuldan edineceği kazanımlar farklıdır. Hepsinden ayrı ayrı beslenirse ancak tüm gelişim alanlarında istenilen ilerlemeler görülebilir. Okul öncesi eğitim kurumlarında uygulanan programlar kusursuz olsa da aile bu sürece ortak edilmedikten sonra bu programların etkili olması düşünülemez. Dolayısıyla okul öncesi eğitimin çıktılarının daha kalıcı ve sürdürülebilir olması için çocukla birlikte yakın çevresi de eğitilerek desteklenmelidir. Bu anlamda bütünsel bir gelişim için ailenin eğitim sürecine katılması oldukça önemlidir. Amaç Nitelikli bir okul öncesi eğitimden faydalanmayan çocukların, okul öncesi eğitim alan çocuklara göre bilişsel, duyuşsal, sosyal ve kinestetik gelişimleri sekteye uğramaktadır. Bu durum gelecek eğitim yaşantılarını, okul başarılarını olumsuz etkilemektedir. Oysa ki ebeveynlerin bu döneme ilişkin bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi bu olumsuz koşulları büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır. Ebeveynler erken çocukluk eğitimine ilişkin bilgilendirildiğinde, çocuklarıyla kurdukları iletişimin kalitesi artmakta, çocuklarına verdikleri destek anlam bulmakta ve onları bir üst eğitim kademesine sağlıklı bir şekilde hazırlamaktadır. Bu araştırmanın amacı okul öncesi dönemde çocuğu olan ve aile eğitimlerine katılan ebeveynlerin aile eğitim çalışmalarına ilişkin görüşlerini incelemektir. Yöntem Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden temel nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Bu desen sosyal bilimlerde yapılan araştırmalarda sık kullanılmaktadır. Temel nitel araştırma deseni, aile eğitim çalışmalarından sonra ebeveyn görüşlerini yorumlayıcı bir yaklaşımla temel düzeyde anlamak amacıyla kullanılmıştır. Bu araştırma 2016-2017 eğitim öğretim yılında Aydın ili Sultanhisar ilçesi Atça eğitim bölgesindeki 2-6 yaş arası çocuğu bulunan 84 ebeveynden 8 aile eğitim çalışmasına katılan ve seçkisiz olarak belirlenen 18 ebeveynle gerçekleştirilmiştir. Ebeveyn görüşleri yarı yapılandırılmış mülakat tekniği kullanılarak toplanmıştır. Toplanan veriler içerik analizi kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular ve Sonuç Araştırma bulguları incelendiğinde ebeveynlerin tamamı aile eğitim çalışmalarını önemli ve gerekli gördüklerini ifade etmiştir. Ayrıca aile eğitimlerinin ebeveynlik becerilerinin gelişimini desteklediğini, eğitimlere katılan diğer ailelerle etkileşim kurulmasına olanak tanıdığını ve çağın gereklerine uygun çocuk yetiştirme metodlarını ebeveynlerin öğrenmesini sağlayarak ebeveynlerde yenileşimi desteklediğini ifade etmişlerdir. Ebeveynler aile eğitimlerinin okul öncesi eğitime ilişkin düşüncelerini farklılaştırdığını ve önceden bildikleri bilgi ve becerilerin pekişmesini sağladığını ifade etmişlerdir. Ebeveynler en çok etkilendikleri konular; çocuklarla iletişim, eğitici oyuncaklar, teknoloji bağımlılığı, ilkokula hazırlık, mahremiyet eğitimidir. Ebeveynlerin aile eğitim çalışmalarından önce aile eğitimleri ile ilgili herhangi bir istekleri yokken eğitim çalışmalarından sonra aile eğitimlerinin sık sık ve devamlı yapılması gerektiğini belirterek beklentilerinin farklılaştığını ifade etmişlerdir. Ayrıca eğitim çalışmalarının okul ve öğretmen imajını olumlu yönde etkilediği görülmektedir. Aile eğitim çalışmalarından sonra ebeveynler günlük yaşantılarında aile eğitimlerinde edindikleri iletişim becerilerini kullandıklarını belirtmişlerdir. Aile eğitimlerinden sonra ebeveynlerin çocuk gözüyle hayata bakmaya çalıştıkları çocuklarına empati yoluyla yaklaştıkları söylenebilir. Eğitimlerden sonra davranışlarını kontrol eden tutarlı davrandığını belirten ve eğitimlerde uygulamalı olarak öğretilen oyunları evde çocuklarıyla oynadıklarını söyleyen ebeveynler olmuştur. Ebeveynlerin düzenlenen aile eğitim çalışmalarına katılım konusunda zorlanma sebepleri arsasında küçük çocuklarını bırakacak yer bulamamaları hakkındaki ifadeleri dikkat çekicidir. Ebeveynler düzenlenen aile eğitimlerinin dışında davranış problemleri, özgüven gelişimi, olumlu disiplin, manevi eğitim, erken çocukluk eğitimi, dil gelişimi, etkinlik/materyal tasarlama, kardeş kıskançlığı, tek ebeveynlik, mahremiyet eğitimi ve cinsel istismar, ilkokula hazırlık gibi farklı konularda da eğitim almak istediklerini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri AİLE İÇİ VE KADINA KARŞI ŞİDDETİ ÖNLEMEYE YÖNELİK EĞİTİM PROGRAMLARININ İNCELENMESİÖzet: Ülkemizde son yıllarda gözlenen hızlı ekonomik, hukuki ve toplumsal gelişmelere karşın toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin azaltılması konusunda gösterilen çabaların aynı hızı yakalayamadığı görülmektedir. Bu eşitsizliğin en açık gözlenen ve medyatik yanı kuşkusuz kadına karşı şiddet. Aile içi ve kadına karşı şiddet sorunun yaygınlığı düşünüldüğünde geniş bir alana yayılan, disiplinler arası müdahaleleri içeren kapsamlı bir bakım ve yardım modeline ihtiyaç olduğu açıktır. Bu çalışmada aile içi ve kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik eğitim programların incelenmesi amaçlanmaktadır. Önleme programlarını üç grupta sınıflamak mümkündür; 1- Birincil önleme: Şiddetin ortaya çıkmadan önlenmesine odaklanmaktadır, çoğunlukla okul temelli olarak veya eğitsel kampanyalar yoluyla gençlere uygulanan programlardır. 2- İkincil önleme: Aile içi şiddet açısından belirgin düzeyde risk taşıdığı düşünülen bireylerin belirlenmesine ve onlara müdahale edilmesini içerir. Bu programlar aile içi şiddetin görülme sıklığının yüksek olduğu toplum kesimlerine odaklanılır; genç hamileler veya çocuk ihmali riski yüksek aileler gibi. 3- İyileştirici önleme: Aile içi şiddet vakasının sonrasında uygulanan programlardır. Bu önleme kurbanlar için veya şiddet uygulayanlar için tedavi hizmetlerini içerir (Guy, Feinstein ve Griffiths, 2014). Birincil önleme programları, bireylerin görüş ve davranışlarını şiddet ortaya çıkmadan önce şekillendirmeyi amaçlamaktadır. Çoğunlukla gençlere odaklanan bu programlar Kuzey Amerika’ da 1980’ li yılların ortalarından (Jaffe ve ark., 2002), İngiltere’ de ise 1990’ ların ortalarından bu yana uygulanmaktadır (Guy, Feinstein ve Griffiths, 2014). İngiltere’de uygulanan programların 40-50 dakikadan oluşan ortalama 10 oturumdan oluştukları; toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının azaltılmasına, iletişim ve çatışma çözme becerilerinin geliştirilmesine odaklandıkları belirtilmektedir (Foshee ve ark., 2004). İkincil önleme programları artan aile içi şiddet riski ile ilişkili belirli davranışlara veya kişilik özelliklerine sahip bireylere yönelik bir içeriğe sahiptir. Wolfe ve Jaffe (1999) bu programların ümit verici stratejilere ve yaklaşımlara sahip olduğunu belirtmektedir. Ev ziyaretleri, aile içi şiddetle ilgili kuruluşlarla ortak çalışma, hem evde hem de toplumsal alanda şiddeti önleyici çabalar, bireylerin kendini açmaları ve kaygıları konusunda eğitilmiş öğretmenlerle okul temelli eğitimler ve toplumun belli bir kesimine yönelik/özgü olarak hazırlanmış eğitim kampanyaları sıklıkla bu programların içeriğinde kullanılmaktadır. İyileştirici yada üçüncül önleme; savunuculuk yaklaşımından, kurbanların tedavi edilip desteklenmesine, aile içi şiddetin olduğu alilelerdeki çocukların korunmasına, şiddet uygulayanların tekrar suç işleme eğilimlerini azaltmaya yönelik programlara çok geniş bir çerçevede etkinlikleri tanımlamaktadır. Çalışmanın amacı doğrultusunda bu basamakta şiddet uygulayanlara yönelik programların bilgisi verilmektedir. Şiddet uygulayanlara yönelik programların etkililiği oldukça tartışmalı bir konudur. ABD’ de yapılan çalışmalarda temel olarak tekrar suç işleme eğilimini azaltmayı amaçlayan bu programların sınırlı etki gösterdiğini belirtilmektedir (Guy, Feinstein ve Griffiths, 2014). Sözlü bildiri AİLEM,OKULUM VE PANOLARIMIZÖzet: Çamlık İşitme Engelliler İlkokulu bünyesinde bulunan okul öncesi sınıfımızda özel eğitime muhtaç çocuklarımızın ve normal gelişim gösteren çocuklarımızın aileleriyle birlikte kaliteli zaman geçirmek için seçtikleri alanda proje hazırlayıp,sınıf içi ve dışı etkinliklere katılmasını sağlayan faaliyettir.Bu projeyle çocuklarımızın aktif katılımını teşvik etmek ,üst düzey bilişsel aktiviteleri destekleyerek çok çeşitli araç ve kaynak kullanımını gerektirecek akademik sosyal ve hayat becerilerini birlikte ele alan ve en önemli noktalardan biri olan aileleriyle birlikte zaman geçirmelerini sağlayan bir etkinliktir.Tersine kaynaştırma uygulanan okul öncesi sınıfımızdaki çocuklarımızın aileleriyle kaliteli zaman geçirmesi,bu zaman içerisindeki yaşantılarını sınıf arkadaşlarına aileleriyle birlikte paylaşmaları esasına dayanmaktadır. Okul öncesi dönem çocuklarının tüm davranışlarının şekillenmeye başladığı,kişilik gelişimlerinin temelinin atıldığı bir dönem olması sebebiyle bu dönemde verilen eğitimin kalitesi son derece önem kazanmaktadır.Bu durum çocukların ilgi istek ve ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirilmiş,tüm gelişim alanlarını destekleyen kalıcı öğrenme ortamları sunan eğitim programları uygulamalarının önemini ortaya koyar.Çocukların ilgileri doğrultusunda belirlenen konuların derinlemesine araştırılmasını sağlayan proje ve etkinlikler,gezi-gözlemler araştırma,keşfetme ve neden-sonuç ilişkileri kurma ,problem çözme vb.bilişsel becerileri desteklemenin yanı sıra özgüven geliştirme,grupla beraber hareket edebilme,işbirliği yapma,paylaşım ve sorumluluk alma gibi diğer tüm gelişim alanlarını da olumlu yönde etkilemektedir. Alan gezileri konuk çağırma gibi etkinlikler aracılığıyla ilk elden bilgi edinme gerçekleşir.Sınıf içinde dramatizasyon,doğaçlama gibi etkinliklerle desteklenir.Düzenlenen geziler aracılığıyla gerçek nesneler ve süreçler incelenir.Çocukların bu süreçte edindikleri deneyimler ile boyama,çizme,bilgi toplama ,farklı buluşlar ortaya koyma vb. etkinlikler gerçekleştirmeleri beklenir.Çocukların nesneleri,bitkileri,araçları,hayvanları,olayları,malzemeleri,insanları ve süreçler arasındaki ilişkiyi doğrudan gözlemleme fırsatı sağlayan alanlara ziyaretini içermektedir.Alanla ilgili uzmanları ziyaret etme ya da uzmanların çocuklarla konuşmak ve soruları cevaplamak üzere sınıfa çağrılmalarıyla gerçekleştirebilir.Proje kapsamında bu etkinliklere yer vermek önem kazanmıştır. ÖZEL EĞİTİME İHTİYACI OLAN ÖĞRENCİ BAŞARISINA: Kendine güven,takdir edilme,işe yarama,cesaret,sorumluluk gibi sosyal değerleri gelişir. Özellikle uygun ortam,araç-gereç,gezi-gözlem ve yöntemler sayesinde uyum ve başarısı artacaktır. Ailesiyle geçirdiği zaman artacak ve ailesiyle paylaşımları çoğalacaktır. Olumsuz davranışların yerini olumluları alacaktır. Çalışmalarını sergilerken,tanıtırken güven ve cesaretleri artacaktır. Normal gelişim gösteren arkadaşları ile birlikte çalışmaları,zaman geçirmeleri daha büyük başarılar için kendilerine istek ve cesaret uyandırır. Yapılan gezi gözlemler ile bilmediklerini görmediklerini görüp anlama öğrenme becerisi artar, farkındalıkları gelişir. Sınıf içi etkinlikler,panolar ile etkili öğrenme becerisi artar. Normal gelişim gösteren arkadaşlarıyla ,ailelerle birlikte çalışmayı,paylaşmayı,yaşamayı öğrenir. NORMAL GELİŞİM GÖSTEREN ÖĞRENCİ BAŞARISINA: Özel eğitime muhtaç çocuğa karşı kabul,hoşgörü, yardımlaşma,demokrasi ve ahlaki anlayışları gelişir. Bireysel farklılıkları doğal karşılar ve saygı gösterir. Liderlik,model olma ve sorumluluk duygusu gelişir. Aileleriyle zengin uyarıcılı zaman geçirir. Kendi yetersizliklerini görme bunları kabul etme ve giderme davranışları gelişir. Yapılan gezi gözlemler ile bilmediklerini görmediklerini görüp anlama öğrenme becerisi artar, farkındalıkları gelişir. Sınıf içi etkinlikler,panolar ile etkili öğrenme becerisi artar. Özel eğitime muhtaç arkadaşlarıyla ,ailelerle birlikte çalışmayı,paylaşmayı,yaşamayı öğrenir. PAYDAŞLARA KATKISI: Okul öncesi öğretmeni,özel eğitim öğretmeni,rehber öğretmen gibi diğer personel ile işbirliği ve iletişimi arttırır. Kaynaştırma öğrencileri ve normal gelişim gösteren çocuklar,aileleri ile yapılan çalışmalar sayesinde öğretim becerileri gelişecek ve deneyimleri artacaktır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanacaktır. Okula bakış açısı değişir. Şartsız kabul,sabır,hoşgörü,bireysel özeliklere saygı davranışları gelir. Aileler çocukları ile çalışmaları sunma ,eğitimin içinde olma,destekleme becerileri gelişmiştir. Okula bakış açısı değişir. Çocuklar üzerindeki beklentileri çocukların kapasiteleriyle uygunluk göstermeye başlar. KURUMA KATKISI: Bu çalışmalar sayesinde normal gelişim gösteren çocuk ailelerinin kurumu tercihinin artması. Özel eğitime muhtaç çocuklara olumlu bakış açısı. Yapılan gezi-gözlem,ziyaretler ile kurum adının yaygınlaşması. Sözlü bildiri AİLESİYLE BİRLİKTE YAŞAYAN VE YAŞAMAYAN ÇOCUKLARIN RESİMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Resim, çocuğun duygu, düşünce ve hayal ürünüdür. Çocuğun iç dünyasına açılan penceredir. Çocuk için yaptığı her resim onun için değerlidir. Bu resimler onun iç dünyasını, ailesini, arkadaşlarını ve onlarla olan ilişkilerini, çevresini nasıl gördüğünü anlatır. Resim, psiko-pedagojik açıdan çocuğu tanıtmaya yarayan bir ölçüt olduğu gibi, onun zeka, kişilik, yakın çevre özellikleriyle iç dünyasını yansıtmaya yarayan bir ifade aracı olarak da büyük önem taşır. Çocuk çizdiği resimler aracılığıyla insanlara iç dünyasından ipuçları verir. Çocukların yaptığı resimler çocukların düşünüş biçimlerinin yanı sıra, diğer çocuklarla ve yetişkinlerle olan sorunlarını yansıtır ve bu sorunları çözüş biçimleriyle ilgili bilgiler verirler. Bu nedenle resim önemlidir. Serbest resim faaliyetinde çocuğun kağıdı kullanış biçimi, resimdeki kompozisyon, kullanılan renkler, figürlerin boyutu, uzman gözlemciler için anlamlıdır. Çünkü çocuk resim yaparken kendini rahat bir oyun ortamında hissettiğinden yaptığı davranışlar kendiliğinden, doğaldır. Bu doğal ortam çocuğu seyreden uzmana gerçek duygularını anlamasına imkan sağlar. Çocukların iç dünyalarının bir yansıması olarak kabul edilen çizimler, onların kişilik özelliklerini, kişiler arası ilişkilerini, duygusal problemlerini, kırgınlıklarını, korkularını, beklenti ve endişelerini ortaya çıkararak onları anlamaya yardımcı olur. Bu araştırma ailesiyle birlikte yaşayan ve yaşamayan ilkokul öğrencilerinin verilen temalara yönelik çizdikleri resimlerinin belirlenen kriterlere göre incelemek ve değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden doküman analizi kullanılarak yapılmıştır. Çalışma Amasya’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir devlet ilkokulunda öğrenim gören sekiz 4. sınıf öğrenciyle yürütülmüştür. Öğrencilerin resim yapma yeteneği ve devamsızlık durumları göz önünde bulundurularak ve ailesiyle birlikte yaşamayan 2 kız 2 erkek ile ailesiyle birlikte yaşayan 2 kız 2 erkek olacak şekilde amaçlı örneklem yöntemiyle seçilmiştir. Araştırmanın 4 haftalık yürütülme sürecinde sırasıyla aile, mutluluk, korku ve geçirdikleri herhangi bir gününü ifade eden bir resim olmak yaptırılmıştır. Öğrenciler resimlerini bağımsız, hiçbir şeyden etkilenmedikleri serbest zamanlarda çizmişlerdir. Daha sonra çizilen resimler üzerinde görüşmeler yapılmıştır. Öğrencilerden alınan resimler kodlanarak üzerinde analizler yapılmıştır. Resim çalışmalarının analizinde figür, renk ve biçim kriterlerinden yararlanılmıştır. Bu kriterler dikkate alınarak ailesiyle yaşamayan ve yaşayan her bir öğrencinin her bir temaya yönelik resmi değerlendirilerek, tablolar oluşturulmuştur. Elde edilen bu bulgulara göre her iki grubun resmi yorumlanarak sonuçlara ulaşılmıştır. Ailesiyle beraber yaşayan çocuklarla ailesiyle beraber yaşamayan çocukların resimlerinin figür, renk ve biçim yönünden resimlerinin çok farklı olduğu sonucuna varılmıştır. Ailesiyle yaşamayan çocukların sevgiye ve ilgiye ihtiyaç duydukları, mutlu olmadıkları ve korkularının olduğu tespit edilmiştir. Ailesiyle yaşayan çocukların ise daha mutlu, korkularının olmadığı ve cesaretli oldukları belirlenmiştir. Bu sonuçlara bağlı olarak daha sağlıklı bir nesil yetiştirebilmemiz için çalışmanın sonunda bazı önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri AİLə,MəİŞəT Və CəMİYYəT PROBLEMLəRİ.Özet: Bu gün ən oktual mövzulardan biri də mənim fikimcə ailə və məişət problemidir.Mən bu mövzunu elə belə götürməmişəm,çünkü gündəlik həyatımızda ən çox bu problemlə qarşılaşırıq.Bu gün ailə dağılmasına,ailə faciələrinə daha tez-tez rast gəlinir və sual ortaya çıxır ki, bu faciələri yaradan səbəblər nədən ibarətdir? Bunu yaradan səbəblər çoxdur;ailədə hüquqların qorunub saxlanılması, qadın - kişi münasibətləri,ailənin sevgi üzərində qurulması,sosial və maddi vəziyətə görə digər ölkələrə ailə başçısının üz tutması və.s bütün bunlar ailənin dağılmasına gətirib çıxardır. Ailənin cəmiyyətdə rolu böyükdür. Ailə özü kiçik cəmiyyətdir. Ailəni bir-birinə bağlayan bağlar var.Bu bağlar ümumi məişət,ümumi məsuliyyət hissi və nigahda qan qohumluğu.Ailədə onların hər bir üzvünün öz rolu və azadlığı olmalıdır. Ailənin nəvacibi təlabatını ödəməlidir(əlbətdə bunu ailənin xərcini ailəyə gələn gəlir ilə planlaşdırılmalıdır)həmdə unutmaq lazım deyil ki ailə birinci məktəbdir.Sağlam ailə quraq ki,cəmiyyətə lazım olan sağlam insanları yetişdirə bilək. Bəs sağlam ailə necə olmalıdır?Sağlam ailədə ailə üzüvlərinin rolu nədən ibarətdir?Burada atanın öz yeri yəni ata ailənin başçısı və dirəyidir.Ata ailənin çörək ağacıdır,əxlaq dirəyidir,ailənin qoruyucusudur.Ananın rolu daha çoxdur.Ana ocağın qoruyucusu,nəslin davamçısı,uşaqların tərbiyəçisi,evin xanımıdır.Ananın zəhməti heç bir sözlə müqayisə edib qurtarmaq olmaz.Burada sevimli peyğənbərimizin kəlamı yada düşür Cənnət anaların ayağı altındadır”. Ata və ana öz uşaqlarının birinci tərbiyəçiləridir.Uşaqlar ilk öncə öz valideyinlərinə oxşamağa çalışırlar.”Uşaq ailənin güzgüsüdür”Uşaqlar öz valideyinlərinin davranışlarını müşahidə edir həmçinin ətraf mühiti qiymətləndirməyi və öyrənməyi onlardan öyrənirlər.Vaildeyinlər nəinki tərbiyə edir həmdə emosional məsuliyət daşıyır.Ailədə hər bir ailə üzvü burda bütün problemlərini,kədərlərini ailədə unutmalı və bir-birinə sevgilərini və hörmətlərini nümayiş etirməlidirlər və bundan sevinc hiss etməli və zövq almalıdırlar.Ailə üzvüvləri ailədə öz problemlərini bir-birləri ilə bölüşməyi bacarmalıdırlar.Sağlam demokratik ailədə uşaqların hüquqlarını qorumaq və onların borclarını başa salmaq lazımdır.Burada çinli müdrükün sözləri yada düşür Uşaqlarınızla elə münasibət bəsləyin ki,elə bil əlinizdə quş saxlayırsınız çox bərk sıxsanız ölə bilər və çox azad buraxsanız uçub gedər”. F.Sidni deyir: Nigah hərbi strategiya kimidir bir dəfə buraxılan səhvi bir daha düzəltmək mümkün olmur”. Azərbaycanda qadın və kişilərin hüquqlarının eyni olmağına baxmayaraq bəzi ailələrdə bu kobud şəkildə pozulur.Ailədə oğlan uşaqlarına üstünlük verilir.Beləliklə də həmin oğlan uşağı da böyüdükdə öz ailəsində adətin davamçısına çevrilir.Belə ailədə qadınların hüquqları pozulur və onlar əzilir. Əksər ailə faciələri boşanma halların da belə ailələrdə baş verir. Boşanma hallarına yol verən digər səbəbdə ailənin sosial vəziyyətinin aşağı səviyədə olmasıdır.Məsələn (bir neçə ailənin bir evdə yaşaması) bu cür vəziyyət əvəlcə narazçılıqa,söz-söhbətə sonra münaqişəyə gətirib çıxarır. Həyatda məncə üç şeyi insan özü seçməlidir:birinci dostunu,ikinci sənətini və üçüncü həyat yoldaşını.Belə bir söz var deyir : yanının yoldaşına bax özünə qiymət ver”. Elə dost seç ki,sənə şərəf gətirsin.İnsan öz sevdiyi sənəti seçməlidir ki,o sahədə özünü təstiqləyə bilsin və nəhayət ən əsası öz ürəyinə yatan sevdiyin insanla ailə həyatı qurmalısan.Ailənin dağılma səbəbinin biri də başqasının məsləhəti ilə ailə qurulmasıdır.Bəzən valideyinlərin öz uşaqlarını həddən artıq qorumaq istəyi müəyyən mənfi faktırlara gətirib çıxarır. Bu bizim uşaqlarımızı çox sevdiyimizdən irəli gəlir. Beləliklə onları azadlıqdan məhrum etməklə daha da köməksiz edirik. Sağlam cəmiyyətin qurulması üçün hər birimiz çalışmalıyıq.Öz adət ənənələrimizi,milli keyfiyətlərimizi unutmamaq şərti ilə.Unutmayaq ki,bizim övladlarımıza verə biləcəyimiz ən qiymətli miras - gözəl əxlaq, möhkəm bir xarakter və şəxsiyyətdir. Bunun da yolu keyfiyyətli bir təhsildən keçir. Sözlü bildiri AKADEMİDE GELENEKSEL OLMAYAN ÖĞRENCİLERÖzet: Üniversiteler her geçen yıl daha fazla öğrenci kabul etmektedir. Bu öğrencilerin yaş, etnik köken, sosyo-ekonomik köken, rol vb. değişkenler açısından çok çeşitli grupları oluşturduğu söylenebilir. Dolayısıyla bu çeşitlilik geleneksel anlamdaki üniversiter yapının doğasını, amacını, sosyal ve ekonomik rolünü dönüşüme uğratmaktadır. Öte yandan dönüşüm süreci, üniversite öğrencisi profilinde ciddi değişimi beraberinde getirmiştir. Bu araştırmanın amacı, üniversitelerde geleneksel olmayan öğrenciler konusunda olgusal tartışmayı ortaya koymak ve geleneksel olmayan öğrenciler konusunda yapılan araştırmaları analiz etmektir. Bu amaçla olgu hakkında var olan bilimsel yayınlar, uluslararası raporlar ve istatistikler incelenmiştir. Geleneksel olmayan öğrenci kavramı konusunda standart bir tanım olmamakla birlikte ilgili literatürde üç temel karşılık bulunabilir. Buna göre, üniversiteye normalden daha büyük yaşlarda başlayanlar ilk kategoriyi oluşturur. Üniversiteye kayıt yaptırırken yaşları 23-25 arasında olan öğrenciler bu grupta sayılabilir (Metzner ve Bean, 1987). İkinci olarak, etnik köken, düşük sosyo-ekonomik köken, üniversiteli ilk nesil ve çalışma durumları itibariyle diğer öğrencilerden ayrılan grup gelmektedir. Okul terk riski yüksek olan öğrenciler ise üçüncü grubu oluşturmaktadır. Buna göre geç kayıt olma, tam zamanlı çalışma, çocuğunu yalnız başına büyüten ebeveyn olma, vb. bu riski arttıran sebepler arasında görülebilir. Geleneksel olmayan öğrenciler, diğer öğrencilere kıyasla farklı karakteristik özelliklere sahip, farklı engelleri olan ve farklı desteklere ihtiyacı olan öğrencilerdir. Bununla birlikte geleneksel öğrenciler ve geleneksel olmayan öğrenciler arasındaki temel farkların bilgiye olan ihtiyaç, öğrenme özerkliği, deneyim, öğrenme becerisi, oryantasyon ve motivasyon alanlarında ortaya çıktığı savunulabilir. Sözlü bildiri AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ FORMASYON ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİM HAYATLARINDA YAŞADIKLARI ETİK PROBLEMLERİN İNCELENMESİÖzet: İnsanlar toplum içinde yazılı olan ve olmayan bir takım kurallara göre yaşarlar. Kanunlar, yönetmelikler, genelgeler vb. yazılı olan kurallar bütünüdür. Yazılı olmayanlar ise daha çok toplumda yaşayan bireylerin ailede öğrenmeye başladıkları ve eğitim süreciyle sistematik bir hâle gelen etik kurallardır. Toplumun benimsediği etik kuralların bazıları yazılı hâle de getirilmiştir. Okullar yazılı olan ve olmayan toplumsal kuralların öğrenildiği önemli kurumlardır. Okullarda derste ve ders dışında öğretmenlerin ve yöneticilerin baş etmeleri gereken pek çok etik problem ve ikilem oluşmaktadır. Bunlar öğrencilerden, velilerden ve yöneticilerden, ya da diğer etkenlerden kaynaklanabilir. Sorunların kaynağı ne olursa olsun doğru bir şekilde çözüme kavuşturulmayanlar öğrenciler üzerinde travmatik etkiler bırakabilir. Nitekim pek çok gencin eğitim hayatına ilişkin karşılaştığı etik problemler arkadaş ortamlarında sıklıkla dile getirilir. Karşılaşılan sorunların yarattığı sıkıntılardan bahsedilir. Günümüzde artık daha az karşılaşılan ve daha büyük yaptırımlar gören fiziksel şiddetin, bir zamanlar okullarda sıkça başvurulan bir cezalandırma yöntemi olduğu da pek çok kişi tarafında bilinir. Dolaysıyla çok sayıda öğrencinin etik problemlerle karşılaştığı söylenebilir. Bu çalışmada formasyon öğrencilerinin eğitim hayatları boyunca karşılaştıkları bir etik probleme ilişkin bu deneyimlerin neler olduğu belirlenmek istenmiştir. Öğrencilerden eğitim hayatları boyunca karşılaştıkları bir etik problemi yazmaları istenmiştir. Konu, zaman vb. gibi bir yazma ölçütü sunulmamıştır. Araştırma sonunda öğrencilerin yazdıkları örnek olaylar içerik analizi tekniğiyle incelenecek ve karşılaşılan etik olayların kaynakları ve nasıl bir kümelenme gösterdikleri ortaya çıkarılacaktır. Ayrıca öğrencilerin karşılaştıkları etik problemlerin çok sınırlı da olsa belirli bir dönemin eğitim anlayışını yansıtacağı düşünülmektedir. Araştırma sonunda elde edilen verilerin karşılaşılan etik sorunları anlamak ve bunları çözmek için ipuçları sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRETMEN YETERLİLİKLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Mehmet ÇOŞKUN, Ordu Üniversitesi, Sınıf Öğretmenliği Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi,Sınıf Öğretmeni, Soğan İlkokulu, Ağrı, mhmtcskn1907@hotmail.com Ender DEMİRCİ, İngilizce Öğretmeni, İkizgeçe Ortaokulu, Ağrı, Enderdemirci78@gmail.com Selçuk YAVUZ, Okul Öncesi Öğretmeni, Başsavcı İhsan Eroğul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi,Ağrı, slckyvz07@hotmail.com Bu çalışmada Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı 4. Sınıf öğrencilerinin öğretmen yeterlilikleri açısından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla çalışmada şu sorulara cevap aranmıştır: 1. Okul öncesi öğretmen adaylarının kişisel ve mesleki değerler-mesleki gelişim bakımından yeterlilik düzeyi nedir? 2. Okul öncesi öğretmen adaylarının öğrenciyi tanıma bakımından yeterlilik düzeyi nedir? 3. Okul öncesi öğretmen adaylarının öğrenme ve öğretme süreci açısından bakıldığında yeterlilik düzeyi nedir? 4. Okul öncesi öğretmen adaylarının öğrenmeyi gelişimi izleme ve değerlendirme bakımından düzeyi nedir? 5. Okul öncesi öğretmen adaylarının okul aile ve toplum ilişkileri bakımından yeterlilikleri ne düzeydedir? 6. Okul öncesi öğretmen adaylarının program ve içerik bilgi yeterliliğinin düzeyi nedir? 7. Okul öncesi öğretmenliği son sınıf öğrencilerinin yeteneklerine göre algıları bazı değişkenlere göre (cinsiyet, yaş, mezun oldukları lisenin türü) değişiklik göstermekte midir? Araştırma betimsel tarama modeline dayanmaktadır. Araştırma, 2015–2016 öğretim yılının bahar döneminde Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği Ana Bilim Dalı 4. sınıfa devam eden öğretmen adaylarını kapsamaktadır. Araştırma, ankete gönüllü olarak cevap vermek isteyen Okul Öncesi Öğretmenliği 80 öğrenci üzerinde yapılacaktır. Örneklem, evren ile aynıdır. Uzman görüşleri dahilinde kişisel bilgiler ve özel alan yeterlikleri kapsamlı iki bölümden oluşan anket formu geliştirilmiştir. İlk bölüm olan kişisel bilgiler bölümü 8 sorudan oluşmakta; cinsiyet, yaş, bölümü seçme nedenleri, mezun olunan lisenin türü, bu bölümden mezun olunduktan sonra hangi kurumlarda çalışmak istedikleri gibi soruları kapsamaktadır. İkinci bölüm Milli Eğitim Bakanlığının özel alan yeterlikleri kapsamında sunduğu A1,A2, A3 düzeyindeki yeterlilikler incelenerek oluşturulmuştur. A1 düzeyi: Öğretmenin öğretim programına ilişkin uygulamalarındaki farkındalığı ile öğretmenlik mesleğine ilişkin sahip olduğu temel bilgi, beceri ve tutumları gösteren performans göstergelerini içerir. A2 düzeyi: Öğretmenin A1 düzeyindeki bilgi ve farkındalığının yanı sıra, öğretim sürecindeki uygulamalarında edindiği mesleki deneyimlerle programın gereğini yerine getirdiği, uygulamalarını çeşitlendirdiği, öğrenci ilgi ve ihtiyaçlarını dikkate aldığı performans göstergelerini içerir.A3 düzeyi: Öğretmenin A2 düzeyinde geliştirdiği uygulamalarını öğretimin farklı değişkenlerini de göz önünde bulundurarak özgün bir şekilde geliştirmesini gerektiren performans göstergelerini içerir. Anketin yeterlik soruları hazırlanırken bu üç düzeyden de içerikte yer almasını düşünüldü ve anket yeterlik bölümünde A1, A2, A3 düzeyin üçünden de maddeler alındı. Anketin bu bölümünde 5’li likert ölçek bulunmaktadır.Yeterlik bölümü 26 maddeden oluşmaktadır. Anketimizin ön uygulamasını başka bir üniversitenin Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı öğrencilerine uygulamayı planlıyoruz. Fakat bu uygulamayı şartların uygun olmamasından dolayı yapamazsak yaptığımız ana uygulamamızda anketimizin güvenilirlik ve geçerliliğini de incelemiş olmayı amaçlıyoruz. Sözlü bildiri AKIL DEFTERİMÖzet: Yaşamımız boyunca her an yeni bilgilerle tanışırız. Bununla birlikte her an aklımıza yeni fikirler gelebilir. Bunları özgün olarak not edersek unutmayı engelleriz.Ve gerektiğinde de o bilgilerden yararlanırız. Uzmanlara göre; işittiklerimizin %20’sini, gördüklerimizin %40’ını, gördüklerimizin ve işittiklerimizin %60’ını hatırlıyoruz. Yaptıklarımızın yani söylediklerimizin ve yazdıklarımızın ise %80’ini hatırlıyoruz. Öyleyse; öğrendiklerimizin bir şekilde notunu tutmak, hatırlamanın sihirli bir yoludur. Not almak; zihni dinlendirir, analiz-sentez yeteneğini geliştirir, dağınıklığı önler, hep dikkatli olmayı sağlar ve unutmamamızı sağlar.İşte bunun için önemli bir bilgide, ilginç bir gözlemde ve aklımıza bir fikir geldiğinde notlar almalıyız. Gagné’ye göre öğrenme, gözlenen davranışlardan anlaşılır. Öğrenme insanın içinde(beyninde) yer alır. Bu nedenle, öğrenme sürecinde ne olup bittiğini anlamak etkili bir öğretim düzeni kurmak için gereklidir. Peki, bu düzeni kurarken; öğrencilerin, bilgileri nasıl akıllarında tutuğu ve bu bilgileri kendilerinin nasıl ifade ettikleri ile ilgili bir defterleri olsaydı nasıl olurdu? “Akıl Defteri” öğrencilere hem bir yol gösterici hem de hatırlatma rehberidir. Öğrenciler bu deftere kendi istedikleri şekilde notlar alır ya da çizimler yapar. Her ders de ve her an da öğrencinin yanında olan akıl defteri hem bilgilerin kalıcılığını hem de öğrencinin motive olmasını sağlar. Her öğrencinin akıl defteri farklı şekillerdedir. Hem görünüş hem de içerik bakımından farklılık gösterir. Bu aynı zamanda da öğrencilerin yaratıcılıklarının bir göstergesidir. Onlar akıl defterlerinde bilgileri not ederken aynı zamanda hangi konuyu sevdiklerini ya da sevmediklerini, nerede zorlandıklarını, daha ne kadar kendilerini zorlayabileceklerini de ifade ederler. Bundan 5 yıl önce bir öğrencim kendi akıl defterine anlamsız görünen şekiller çizmişti. Bunların ne olduğunu sorduğumda kendisinin bir semboller dizisi hazırladığını söyledi. Her öğrencinin kendine ait bir öğrenme stili olduğu gibi öğrendiklerini de bir ifade ediş biçimi vardır. Sonuç olarak “Akıl Defteri” her öğrencinin aslında parmak izidir. Sözlü bildiri AKIL KUTUSUÖzet: Geleneksel yapıda çalışmak, çalışmak kısacası çok çalışmak vardı. Oysa günümüz Dünyasında çok çalışmak yerini etkili çalışmaya bırakmaktadır. Etkili çalışma yöntemlerinden biri de yapılan eğlenceli tekrardır. Öğrenme sürecinde, çevresel uyarıcılar içinden, depolanması istenen bilgiler kısa süreli hafızaya alınmaktadır. Duyusal kayda yüzlerce uyaran gelmektedir. Bu uyaranlar unutulmakta ya da tekrar yapılarak uzun süreli hafızada tutulmaktadır. Eğer dikkat ve ileri düzeyde işleme sağlanmazsa bilgi kaybolmaktadır. Bu nedenle dikkat, düzenli ve aralıklı tekrar etme, bilgilerin uzun süreli hafızaya yerleşmesini sağlamaktadır. Başarılı öğrenmenin en büyük desteği kuşkusuz öğrenilen konuların çok zaman kaybedilmeden tekrar edilmesidir. Araştırmalara göre tekrarsız yapılan bir sonraki dersler öğrencilere fayda sağlamamaktadır. Tekrar, öğrenme sonrası oluşan unutmanın, düşmanıdır. Çalışmalar, en fazla unutmanın ilk 48 saat sonunda gerçekleştiği üzerinedir. Kısaca, öğrenilen bilginin yarıdan fazlası kısa sürede öğrenen kişinin hafızasından çıkmaktadır. Öğrenmenin yapıldığı günün akabinde yapılan tekrarlar, bu öğrenme kaybını azaltan en güçlü çalışmadır. Haftalık, aylık değil, günlük tekrara önem vermek çok önemlidir. Pek çok kişi tekrarı bir zaman kaybı olarak görmektedir. Tekrar etmek yerine soru çözmek tercih edilmektedir. Günlük ve ya 2 günlük yapılan tekrarlar ise, o günkü çalışmaları zihinde tekrardan canlandırmaktadır. Öğretmenin verdiği bilgiler, tekrarda yeniden yaşatılmaktadır. Böylece kalıcı bir öğrenmenin en önemli adımları atılmış olmaktadır. Amaç özellikle, öğretmenin üzerinde çok durduğu önemli noktaları ve öğrencilerin dikkatini çeken noktaları düşündürmektir. Sınıfımızda işlenen konulara ilgili sık sık tekrarlar yaparız. Değişik şekillerde yaptığımız bu tekrarlara öğrencilerimizi katmazsak tekrardan çok sıkıcı bir ders ortamı oluşmaktadır. Öncelikle sınıfımızın duvarında asılı renkli kağıt herkesin ilgisini çeker. Akıl kutumuzda neler mi var? Bir gün önce işlediğimiz tüm derslerimizde kullandığımız yöntemler, teknikler ve bilgiler… Üstelik akıl kutumuzu yazanlar ve sunanlar kendi gönüllü öğrencilerimizdir. Sınıflarımızda uygulanan bu teknik sayesinde öğrencilerimiz hem günün ve ya bir gün öncenin tekrarını yaparken hem de kendi akılda tutma yöntemlerini de sınıfla paylaşmış olmaktadır. Eğlenerek tekrar yaparken öğrencilerin aynı zamanda iletişim becerileri de gelişmektedir. Dersin tekrarını eğlenceli şekillerde ve akademik biçimde sunan öğrencilerimizde unutma faktörü en aza inmektedir. Bu teknik aynı zamanda da bir sonraki derslere karşı öğrencilerimizi güdülmektedir. Poster bildiri AKIL VE ZEKA OYUNLARI İLE İLKOKUMA YAZMA ÖĞRETİMİÖzet: İlkokul dönemi her ne kadar belirli bir aşamada zeka ve duygusal gelişimi tamamlamış olmayı gerektirse de öğrencilerin oyundan kopamamaları oldukça dikkat çekmektedir. Bununla birlikte oyunun öğrenciler üzerindeki etkileri her durumda karşımıza çıkmaktadır. 1. Sınıfa başlayan öğrencilerin, okuma yazma öğrenimi sırasında yaşadığı güçlüklerin farkına vararak hazırladığım Akıl ve Zeka Oyunları ile öğrencilerin ; sesleri tanıması, heceler oluşturması bunlarla birlikte oyundan kopmadan okuma yazmaya istek duymalarını amaçladım. Hali hazırda üretilmiş olan oyunların da desteklerini alarak dönem içerisinde, odaklanma sürelerini arttırmaya çalışarak, öğrencilere eğlenerek öğrenmek becerisini aşılamak kuşkusuz ki, biz öğretmenlerin en büyük kazanımı olacaktır. Yapılan araştırmalar, belirli periyotlarla oynanan Akıl ve Zeka Oyunları ile çocukların IQ seviyelerinde gözle görülür bir değişiklik olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra öğrencilerde motivasyon, problem çözümüyle becerilerinin gelişimi gibi alanlarda da edilen kazanımların derse aktarılmasının da öğrenciler için büyük fayda sağlayacağı düşünülerek hazırlanan etkinlik ve oyunlarla okuma yazma becerilerinin motivasyon ve istek dolu bir süreç olmasını sağlamak esas amaçtır. Okuma yazma süreçlerinin, hem öğrenciler hem veliler hem de öğretmenler için istekli, ve eğlenceli dolu bir süreç haline gelmesi için, oyunlarla harmanlanmış, etkinlik ve oyunlarla öğrencilerin okula gelme istekleri artacak, biz öğretmenlerin öğretme şevki depreşecek ve eğitim öğretim sürecimiz daha canlı hale gelecektir. Aynı etkinliklerin diğer derslerde de kullanımı ile kazanılan kazanımların içselleştirmesi ve maksimum gelişim sağlanabilir. Poster bildiri AKIL VE ZEKA OYUNLARININ EĞİTİME İNOVATİF ENTEGRASYONUÖzet: Oyun, öğrenmeyi kolaylaştırır.Buradan yola çıkarak, akıl ve zeka oyunlarının öğrencilerimize kazandırdığı yetenek ve becerilerden, sınıf ortamında faydalanarak daha kaliteli ve etkin bir eğitim öğretim ortamı sağlamayı amaçladık. Zeka oyunları, her yıl okulumuzda hem seçmeli ders olarak hem de ders dışı etkinlik olarak uygulanmaktadır.Üç yıl önce başlattığımız Çocuk Üniversitesi projesi kapsamında okulumuzda akıl oyunları atölyesi kurulmuştur.Eğitimcilerimiz, düzenlenen kurslar, etkinlikler ve turnuvalarla, zeka oyunlarının eğitim öğretim sürecine katkılarını görmüştür.Öğrencilerin oyunlardan edindiği kazanımlar eğitmenlerimizin bu konudaki motivasyonunu arttırmıştır.Eğitimcilerimiz, zeka oyunlarının eğitim öğretim sürecine katkılarını görmüştür.Düzenlenen kurslar, etkinlikler ve turnuvalarla, oyunların öğrencilerde oluşturduğu olumlu etkilerin şahidi olmuşlardır.Düzenlenen eğitici eğitimleri ile, her branşın amaçlarına ve hedeflerine göre farklı oyunlar öğretilmiştir.Böylece derslere entegre edilecek doğru oyunların doğru disiplini geliştirmesini sağlamaya çalışmaktayız. Bu proje ile; öğrencilerimizin zeka potansiyellerini tanıması ve geliştirmesini, problemler karşısında özgün stratejiler geliştirmesini, problemleri çözerken hızlı ve doğru karar vermesini, olaylara daha iyi odaklanmasını ve dikkatlerini toplayabilme yeteneklerinin gelişmesini sağlamaya çalışıyoruz.Bütün bu yetenek ve becerileri derslerde kullanarak, eğlenirken öğrenmeyi, öğrenirken zeka gelişimini ve bu becerilerin ileriki yaşantılarında onlara yol gösterici olmasını sağlamış olacağız.Bunun yanı sıra aile ile oyunlar etkinlikleriyle aile iletişimini, göçmen ağırlıklı öğrencilerin olduğu kardeş okullar seçerek yardımlaşma duygusunu güçlendirmiş oluyoruz. Çalışmalarımızı daha ileri götürerek, 2019 yılında Erasmus plus KA229 Okul değişimi programı kapsamında akıl ve zeka oyunları ile ilgili olan ve her birinde dört ortak ülke okulu bulunan iki projemiz kabul görmüş ve hibe almaya hak kazanmıştır.Böylece projemizi uluslararası platforma taşıyarak, öğretmen ve öğrenci eğitiminin yaygınlaşmasını sağlayacağız.Öğrencilerimiz, diğer ülkelerin geleneksel oyunlarını yerinde tanıma fırsatı yakalayacak, aynı zamanda Türk geleneksel oyunlarımızı tanıtma imkanı bulacaklar.Edinilen çeşitli tecrübelerin okulumuza yansımalarını görmeyi bekliyoruz. Uzun vadede, proje ile yeni yöntem ve teknolojilerin transferi, ar-ge ve inovasyon çalışmalarına olan yatırımların artması, yenilikçi yaklaşımların kurumlarımıza yerleşmesi ve kurum kültürü olması, kurumların modern eğitim ortamlarını oluşturmaları, eğitim-öğretimde sınıflarda yeni yaklaşımların gelişmesi, proje çalışmalarına daha fazla ilgi gösterilmesi projemizin beklenen sonuç ve etkileridir. Sözlü bildiri AKILLI TELEFON BAĞIMLIĞI EĞİLİMİ: ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ ÜZERİNDE BİR İNCELEMEÖzet: Akıllı telefonlar; cep telefonu, bilgisayar, kamera, fotoğraf makinesi v.b. birçok teknolojik aletin işlevlerini yerine getirebildiği için günlük hayatın vazgeçilmezleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Bilinçli kullanıldığında yararlı bir teknoloji olarak görülse de bilinçsiz ve aşırı kullanımı kişinin akıllı telefona bağımlı olmasını ve günlük işlerini aksatmasına neden olabilmektedir. Akıllı telefonlar çok küçük yaştaki çocuklardan başlayıp her yaş grubunun rahatlıkla kullanabildiği aletlerdir. Bu nedenle akıllı telefon bağımlılığı yer yaş kesiminde farklı sorunlara neden olabilmektedir. Bu çalışmada üniversite öğrencilerin akıllı telefon bağımlılığı eğilimleri günlük telefon kullanım süresi, telefon kullanım işlevi, sosyal medya kullanımına göre incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubu Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ nin çeşitli bölümlerinde öğrenim görmekte olan 426 üniversite öğrencisinden oluşturmaktadır. Öğrenciler cinsiyet açısından 254 (%59.6) kız ve 172 (%40.4) erkek olarak bir dağılım gösterirken öğrencilerin yaş ortalaması da 20,23 olarak hesaplanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Noyan ve arkadaşları (2015) tarafından Türkçe’ ye uyarlaması yapılan “Akıllı Telefon Bağımlılığı Ölçeği-Kısa Formu” ve araştırmacılar tarafından hazırlanan “Demografik Bilgi Formu” kullanılmıştır. Veriler SPSS 23 analiz programı kullanılarak analiz edilmiştir. Analizlerde bağımsız grup t testi ve tek yönlü varyans analizi tekniklerinden yararlanılmıştır. Araştırma sonuçları, akıllı telefon bağımlılık eğiliminin günlük telefon kullanım süresine göre farklılık gösterdiğini; günde 6 saatten fazla telefon kullananların günde 6 saatten daha az süre telefon kullananlardan daha bağımlı olduklarını göstermektedir. Bunu yanında sonuçlar, akıllı telefon bağımlılık eğiliminin telefon kullanım işlevine göre de farklılık oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Telefonu daha çok sosyal medya ve eğlence için kullananların bağımlılık eğilimlerinin telefonu daha çok iletişim ve bilgi edinme için kullananlardan daha yüksek olduğu görülmektedir. Bir diğer bulgu herhangi bir sosyal medya hesabı bulunanların sosyal medya hesabı olmayanlara göre bağımlılık eğilimlerinin daha yüksek olduğunu göstermektedir. Akıllı telefon bağımlılığının kullanılan sosyal medya hesabına göre farklılık oluşturup oluşturmadığına yönelik ortaya çıkan bulgu anlamlı bir farkın olduğunu; instagram kullananların facebook, twitter ya da diğer sosyal medyaları kullananlara göre daha bağımlı oldukları sonucunu ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri ALMAN METODU DERİN BEYİN EGZERSİZLERİ İLE UYGULAMALI ÖĞRETMEN EĞİTİMİÖzet: Özet Hayat her geçen gün daha karmaşık hale geliyor. Bilim gelişiyor. Hayatta ayrıntı daha da önemli hale geliyor. Bu ayrıntıları yakalamak, hizmet alanını genişletmek için acilen tedbirlerin oluşması gerekmektedir. Bunun içinde insanlık neslinin daha donanımlı hale getirilmesi gerekiyor. Daha donanımlı hale getirmenin yolu ise özgür ve özgün düşünme kanallarının açık olmasında yatmaktadır. Durum bu olunca çocukların hayal kurmalarına, kurdukları hayallerde özgür olmalarına, soyut ve somut süreçlerinde prangalardan uzak kendilerini gerçekleştirmeye temel teşkil eder. Oyunlara daha da önem verilmesi gerekiyor. Derin Beyin egzersizleri görsel algı, bilişsel beceriler ve egzersizlerle beyin kapasitesinin artmasını sağlamaktadır. Egzersizlerde en önemli unsurlar, eğlence boyutunun çok etkin olması, bilimsel temellere dayalı olması, her kesimden ve her yaştan bireyler için uygun olmasıdır. Amacımız, günümüz koşullarında bireylerin refahını ve yaşam kalitesinin arttırarak, yenilikçi bir sistem ile sportif sosyal ve kültürel değişiklileri göze alıp, özel egzersizler yolu ile beyin gelişimini destekleyip kişisel gelişim ve başarıyı arttırmaktır. İşbirliği içerisinde olduğumuz bireylere eğlence, yenilik ve bilimselliğin ön planda olduğu bir bilişsel gelişim kazandırmak. Bireylerin konsantrasyon, dikkat, algı, motivasyon, yaratıcılık, koordinasyon, denge, öz güven, öz yeterlilik, stres, çabuk düşünme, karar verme hızı, problem çözme, okuma hızı, hata yapma oranı, zeka artışı, gibi önemli konularda yardımcı olarak, artı motivasyon tekniklerimiz ve yepyeni antrenman metotlarımızla yaşam boyu sağlıklı bir bilişsel ve görsel sistem sunmaktır. Günümüzde egzersizler, eğitimler ve spor, kişisel ve toplumsal sağlığı koruyucu ve geliştirici nitelikler ile önemli bir hizmet sektörü olarak kabul görmektedir. Son yıllarda görülen zihinsel antrenman ağırlıklı çalışmalar, duygusal olarak gevşeme ve rahatlamaya sebep olmakta, stres düzeyini aşağı çekilmesini sağlamakta, bireysel performansta artış sağlamaktadır. Tüm bu etkenler bilişsel antrenmanların ve önem kazanmasına neden olmuştur. Yapılan araştırmalar kısa bir süre içerisinde, bilişsel antrenmanların toplumun her alanında kullanılacağını ve bireylerin sosyal yaşamlarında, kişiliklerinde, kariyerlerinde olmakla beraber, çocukların ve öğretmenlerin gelişiminde de önemli bir rol oynayacağını göstermiştir. Özellikle Almanya, Avusturya, İsveç ve Hollanda da beyin egzersizleri antrenmanları oldukça gelişmiş ve inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Türkiyede de hızla gelişmekte ve ilerlemektedir. Yine büyük şirketler ve özellikle spor kulüpleri, spor okulları, kolejler ve bazı firmalar beyin egzersizlere büyük önem vermekte ve bu egzersizlerden yararlanmaktadırlar. Bilgiye dayalı yaşamımız beynimizin içindedir. Duyularımız aracılığıyla edindiğimiz deneyimlere anlam veren beynimizdir. Duyusal deneyimlerimiz bilgi kaynağımızdır. Beyin bu bilgi verisi olmadan çalışmaz, gelişemez. Çevremizi ve sanat eserini anlayışımız , gözün daha önceki izlenimlerinden biçim, renk, hareket ve yaşama ait bilgileri beynimizin belleğe kaydetmiş, depolamış olmasına bağlıdır. Yazılı bir metinde harflerin ve sözcüklerin dili bilen için anlam taşıması ya da notaların, melodinin , ritmin besteci ve ses sanatçısı için algı ve yaratıcı aracı olması gibi. Algı, tanımaya dayalıdır ve her zaman geçmiş deneyime bağlı olarak gerçekleşir.Görmek gözün uyarılışı ve bilginin beyin tarafından değerlenmesidir. Sözlü bildiri ALMANCA ÖĞRENMEDE KONUŞMA KAYGISI VE TÜM FİZİKSEL TEPKİ YÖNTEMİNİN ÖĞRENCİLERİN KONUŞMA BECERİSİNE ETKİLERİÖzet: Yabancı dil öğrenimi sürecinde Konuşma becerisi gelişimini etkileyen faktörlerden biri öğrencilerin yaşadığı kaygı durumudur. Sınıf içinde veya o dili konuşan kişilerle konuşurken hata yapacağını düşünen bir öğrenci belirli düzeyde kaygı yaşamaktadır. Konuşma aktivitelerinden önce endişelenmekte, hatta korkmaktadır. Bu sorun zamanla yabancı dil öğreniminin bütününü kapsamakta, olumsuz etkide bulunmaktadır. Bu çalışmada OMÜ Almanca Öğretmenliği programı 1.2.3.sınıf öğrencilerinin konuşma kaygısı seviyelerinin tespit edilerek belirlenen değişkenlere göre incelenmesi ve deney grubu öğrencilerine uygulanan “Tüm Fiziksel Tepki Yöntemi” yönteminin öğrencilerin konuşma kaygısı düzeylerine ve konuşma becerilerine etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada deneysel model olarak kontrol ve deney gruplu ön test son test modeli kullanılmaktadır. OMÜ Eğitim Fakültesi Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı Örgün ve II. öğretim programlarındaki öğrenciler araştırmanın evrenini, 1. 2. ve 3. Sınıfta random yol ile seçilen 61 öğrenci örneklemi oluşturmaktadır. Veri toplama aşamasında öğrencilerin konuşma kaygısı düzeylerini belirleme amacıyla “Konuşma Kaygısı” anketi uygulanmıştır. Anketin Cronbach- Alfa güvenirlik katsayısı 0,91 olarak bulunmuştur. Deney grubu öğrencilerinin (n:10) konuşma becerisi düzeylerini ölçmek amacıyla “Goethe Enstitüsü A2 seviyesi sözlü sınavı” uygulanmıştır. Öğrencilerin uygulama öncesi konuşma kaygısı seviyeleri aritmetik ortalamalarına bakıldığında orta seviyede konuşma kaygısı yaşadıkları görülmektedir. Ancak bu öğrencilerin % 14,75’ inin yüksek seviyede (112+) kaygı yaşadığı, cinsiyete göre kaygı seviyelerine bakıldığında erkek öğrencilerin konuşma kaygısı ortalamasının X=85,75 olduğu, kız öğrencilerinin konuşma kaygısı ortalamasının X=88,90 olduğu belirlenmiştir. Almanya’dan gelen öğrencilerin konuşma kaygısı ortalamaları X= 53 (düşük seviye) olmuştur. Öğrenim görülen sınıflara göre kaygı seviyelerine bakıldığında 2. sınıf (X=97,44) ve 3. sınıflardaki (X=91,35) kaygı seviyelerinin 1. sınıflara (X=80,04) göre yüksek olduğu belirlenmiştir. Altı hafta süren uygulamanın sonuçlarına bakıldığında, öğrencilerin uygulama öncesi konuşma sınavında alınan “Başarısız” seviyesindeki puanları artırarak konuşma becerisi seviyelerini iyi düzeye (D9:81, D3:85, D10:86), orta düzeye ( D2: 71, D4:74, D5: 77, D6: 70, D8:75)ve geçer düzeyine (D1:64, D7:68) yükselttikleri belirlenmiştir. Deney grubu öğrencilerinin konuşma kaygısı sontest sonuçları incelendiğinde, kaygı düzeyleri yüksek ve yüksek seviyeye çok yakın kaygı yaşayan beş öğrencinin sözlü sınavdan aldıkları notların yükseldiği ve kaygı düzeylerinin orta seviyeye indiği belirlenmiştir. Öğretmenin hedeflenen öğrenme durumunu içeren aktiviteyi bizzat önce kendisi yapması ve ne yaptığını her öğrencinin anlayabileceği şekilde göstererek ve sözlü olarak ifade etmesi, öğrencide anlaşılır girdinin oluşmasını ve kaygının azalmasını sağlamaktadır. Hafıza çalışmalarında kullanılan “İz Teorisi” ile bağlantılı olan “Tüm Fiziksel Tepki Yöntemi” bu çalışmada motor aktivite ile desteklenen sözel alıştırmalar yolu ile öğrencilerin konuşma becerilerinin gelişimini desteklemiş, kaygı düzeylerini düşürmelerinde olumlu etkide bulunmuştur. Sözlü bildiri ALMANYA VE TÜRKİYE’DE LİSE ÖĞRENCİLERİNİN KARİYER PLANLARINDA SINIF ÖĞRETMENLİĞİNİN YERİÖzet: Meslek seçimi bireyin yaşamını biçimlendiren en önemli olgulardan birisidir. Mesleki karar verme, ergen ve erişkin gelişiminde önemli bir gelişim görevidir. Meslek seçimini bireyin hayatına yön veren kariyer planlama sürecini içerir. Kariyer, bir insanın yaşam süresinde çok uzun bir zaman dilimini içine alan, yaşam boyu kişinin değerlerinden, yaşayacağı şehre kadar birçok alanda etkisini hissettiren bir süreçtir. Kariyer kişinin sadece işi değil, yaşamdan ne beklediği, amaçları, ne kadar risk alabileceği gibi soruların cevabını içerir ve bireyin yetenek ve ilgileri, çocukluk ve aile deneyimlerinin yanı sıra değer ve inanç sistemi, arkadaş görüşleri, medyadaki reklamlar, televizyon ve filmler gibi birçok faktörün etkisindedir. Yapılan araştırmalar bireylerin meslek tercihlerinin başlıca üç temel kategorideki etkenlere dayalı olarak şekillendiğine işaret etmektedir. Bunlar (1) özgeci gerekçeler (özveriye dayalı); insanlara hizmet etme arzusu, topluma faydalı olma isteği, ülkeye hizmet etme vb., (2) içsel gerekçeler; mesleği sevmek, çocukları sevmek, insanları sevmek, ilgi duymak, yetenekli olduğunu düşünmek vb. ve (3) dışsal gerekçeler; iş garantisi, uzun tatil, sosyal güvence, atanma koşulları vb. Ülkeler sosyal, kültürel, ekonomik ve diğer alt sistemlerinde büyük değişim ve gelişim göstermektedir. Bu değişim süreci doğal olarak eğitim sistemlerini de doğrudan etkilemekte ve sistemin odak noktasını oluşturan öğretmenliğe bakış açılarını farklılaştırabilir.Bu çalışma Almanya ve Türkiye’de lise son sınıf öğrencilerinin kariyer planlamalarında sınıf öğretmenliğinin yerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla Türkiye’de kolay ulaşılabilir örnekleme ile belirlenmiş bir özel okul TM öğrencileri (41 öğrenci), bir devlet okulu (Anadolu lisesi) son sınıf TM öğrencileri (62 öğrenci) ve Almanya ‘da lise (Gymnasium) da (34 öğrenci) son sınıf öğrencilerinin kariyer planlarında sınıf öğretmenliğinin yerini ve bu süreci etkileyen faktörleri belirleyebilmek için araştırmacı tarafından hazırlanan iki bölümden oluşan anket uygulanmıştır. Araştırma bulgularına göre Türkiye’de özel lise öğrencilerinden 4’ü öğretmenlik mesleğinin tercihleri arasında olduğunu, 3’ ü ise sınıf öğretmenliğinin ise bir meslek sahibi olabilmek için son tercihleri olduğunu belirtmişlerdir. Öğretmen olmak istemelerinin nedenini ise öğretmenleri ile ilişkilendirmişlerdir. Öğretmen olmak istemeyen 30 öğrenci ise mesleğin statüsü ve ekonomik koşulları nedeniyle öğretmen olmak istemediklerini, ayrıca özel okul öğrencilerinin çoğunun öğretmen olmak istemeyişlerinde önemli bir bulgu da ailenin çocuktan beklentisi olarak görülmüştür. Anne babanın ekonomik durumu ve çocuklarına sunduğu imkanlar öğrencilerin başka mesleklere yönelmelerine neden olmaktadır. Devlet okulu öğrencilerinin 32’si öğretmen olmak istediklerini bunlardan 16’sı 3’ü ilk üç tercihlerinde 13’ü ise son tercihlerinde sınıf öğretmenliği tercih edebileceklerini ifade etmişlerdir. Öğretmenlik mesleğini tercih etmek istemeyenlerin çoğunluğu ise atanma sorunu nedeniyle öğretmenlik mesleğini tercih etmeyeceklerini, sınıf öğretmenliğini hiç düşünmeyeceklerini ifade etmişlerdir. Ayrıca sosyal çevre ve sosyal medyada hiçbir şey olunamazsa sınıf öğretmeni olunabileceğine ilişkin olumsuz bir tutum olduğunu bunun da kendilerini olumsuz etkilediğini ifade etmişlerdir. Almanya lise son sınıf öğrencilerinin 12’si öğretmen olmak istediğini ancak çok çalışılarak ve emek vererek elde edilebilecek statüsü yüksek bir meslek olduğunu belirtmişlerdir. Öğretmen olmak istemeyenler ise öğretmenliği saygın bir meslek olarak görmelerine rağmen çocuğa yeni şeyler öğretmenin sorumluluk gerektirdiği ve zor olduğunu küçük çocuklarla uğraşmanın ilgi alanlarında olması nedeniyle sınıf öğretmeni olmak istemeyeceklerini ifade etmişlerdir. Öğrencilerinin mesleklere bakışı incelendiğinde Türkiye’de aile, sosyal çevre, ekonomik faktörler ve atanma gibi faktörlerin; Almanya’da ise kişisel tercihler ve ilgi alanının mesleki tercihleri etkilediği anlaşılmaktadır. Sözlü bildiri ALMANYA`DA YAŞAYAN TÜRKLERE YÖNELİK, TÜRKÇE DERS KİTAPLARIN YÖNTEMLER BAĞLAMINDA İNCELENMESİÖzet: Almanyada 1960 lardan sonra tarihsel olarak artan Türk nüfusu günümüzde 3 milyonu bulmaktadır. Herne kadar bunların yarıya yakını Alman vatandaşlığını almış olsalar da Kültür ve Dil açısından bu insanlar Türk dünyasının ve coğrafyasını bir parçası olarak kabul görmektedirler. Bu insanlara Türkiye Cumhuriyetinin de destek ve katkılarıyla ana dilleri olan Türkçe, Türkiyeden gönderilen Öğretmen ve ders Materyallarıyla öğretilmeye ve devamlılığı sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu özverili ve gayretli çalışmanın merkezinde hernekadar öğretmenlerimiz bulunsa da, bu öğretmenlerimizin kullanmış oldukları ders materyallarından Türkçe ders kitapları çok büyük bir öneme sahiptir. Öğrenciler Türkçe ders kitaplarıyla okul dışında da çalışmalarını devam ettirebilirler. Dolayısıyla Türkçe ders kitaplarının güncel ihtiyaçları karşılayacak durum da olmaları gerekmektedir. Bu bağlamda Türkçe ders kitaplarını yöntemler çerçevesinde dört beceriden dinleme ve konuşmaya yönelik daha çok ağırlık vermelidir, çünkü Almanyada yaşayan vatandaşlarımız hernekadar okuma ve yazma yapsalar ve bu becerilerini geliştirseler dahi, dili ve de hatta ana dilleri olan Türkçeyi konuşamadığı takdirde ve güncel hayatta kullanmadığı durumda bu dilin ölmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Bundan dolayı konuşma becerisi çok önemlidir ve bu becerinin gelişmesinde de en büyük katkı dinlemeyle olmaktadır. Ders kitaplarının dinleme ve konuşma becerilerine yönelik, örneğin CD ve her türlü iletişim ve bilişim araçlarına bağlı olarak hazırlanmalı ve günümüz çağdaş teknolojisine uygun olmalıdır. En önemlisi öğrencilerin bulunduğu ülkenin, bu durumda Almanyanın ortam ve şartlarına göre hazırlanmalı, ders kitaplarının Alman ders kitaplarından albenisi daha geri olmamalıdır, yani ders kitapları gerekirse Almanyada yaşayan Türk eğitimcilerinin görüş ve önerisi alınarak yerel şartlara uygun ve Türkçeyi en güzel ve kolay biçimde öğretme amaçlı olarak hazırlanmalıdır. Bu sunumumda Almanyadaki ders kitaplarının bu şartları ne derece sağladıkları incelenerek masaya yatırılacak ve çözüm önerileri öne sürülecektir. Sözlü bildiri ALMANYA’DA SACHUNTERRICHT (HAYAT BİLGİSİ) DERS KİTAPLARINDA BİR ARADA YAŞAM KÜLTÜRÜNÜN SUNUMUÖzet: Farklılıklara saygı, empati, evrensel değerler ve hoşgörüyü temel alan bir arada yaşama kültürü, kültürel çeşitliliğe sahip Alman okullarında kültürlerarası ve çokkültürlü eğitim aracılığıyla inşa edilir. Kültürlerarası eğitim, bireysel ve kültürel farklılıkların, farklı kültürel kimliklerin tanıtılmasıyla, öğrencilerde farkındalık geliştirilmesini, çoğulcu ve demokratik şekilde bir arada yaşamın sağlanmasını ve böylece kültürlerarası diyaloğun güçlendirilmesini amaçlar. Misafir işçi göçleri sonrasındaki süreçte, kültürel çeşitliliğin artmasıyla çok etnili, çok kültürlü, çok dinli, heterojen bir toplumsal yapıya sahip olan Almanya’da, bireylerin toplumda ve sosyal yaşamlarında demokratik şekilde bir arada yaşam kültürü edinmeleri, Alman eğitim sisteminin başlıca amaçlarındandır. Öğrenciler, sosyalleşme ve entegrasyon sürecinin en önemli aktörü olan okulda, demokratik bir sosyal yaşama uyum sağlayacak şekilde hazırlanmaları noktasında gerekli temel bilgi, beceri, yeterlilik, tutum ve değerleri, vatandaşlık eğitimine yönelik konular aracılığıyla edinirler. Bu bağlamda, bir arada yaşama kültürünün yeni nesillere aktarılması ve böylece sosyal birlikteliğin sağlanmasında, öğrencilerin henüz ilkokulda, ilk karşılaştıkları derslerden biri olan hayat bilgisi dersi ve ders kitapları çok önemli bir role sahiptir. Hayat bilgisi dersi aracılığıyla, öğrencilerin toplumsal, politik ve ekonomik süreçlere katılımda, geleceğin yetkin birer vatandaşı olmaları; Alman toplumunun çokkültürlü yapısını fark etmeleri, sosyal ve kültürler arası deneyimler kazanmaları ve tüm farklılıkları kabul ederek, barışçıl şekilde bir arada yaşama becerisinin ve kültürünün temellerini edinmeleri ve yaşamlarını bu şekilde sürdürmeleri beklenmektedir. Bu çerçevede bu çalışmanın amacı, Almanya’da ilkokulda okutulan Sachunterricht (hayat bilgisi) ders kitaplarında kültürlerarası eğitim bağlamında, bir arada yaşam kültürünün ne şekilde sunulduğunu, hem metinler ve içerik hem de görsel kanıtlar çerçevesinde betimleyerek ortaya koymaktır. Çalışmada, Almanya’nın Bayern eyaletinde 4. sınıfta okutulan Heimat-und Sachunterricht (vatan ve hayat bilgisi) ders kitabı Jo- Jo’da yer alan ‘Tüm Dünyada Çocuklar’ ünitesi ile Berlin, Brandenburg ve Mecklenburg- Vorpommern eyaletlerinde 4. sınıfta okutulan Sachunterricht ders kitabı Bausteine’de (yapı taşları) yer alan ‘Dünyanın Çocukları’ ünitesi, örneklem olarak seçilmiştir. Bayern eyaletinde, 4. sınıf Demokrasi ve Toplum öğrenme alanının Bir arada Yaşam konusu ve öğretim programında yer alan “Günlük alışkanlıklarda ve gelenek- göreneklerdeki kültürel benzerlik ve farklılıkların karşılaştırılması, farklı kültürlere ilgi göstermek ve açık olmak (dini bayramlar, tatiller, yemek ve giyim alışkanlıkları, davranış tarzları vb.)” yeterlilik beklentisi ile Mecklenburg- Vorpommern eyaletinde 4. sınıf Bir Arada Yaşam öğrenme alanının Kültürel Çoğulculuk konusu ve öğretim programında yer alan “Öğrenciler, bizde ve diğer ülkelerdeki bir arada yaşam şekillerinin çeşitliliğini anlatırlar.” yeterlilik beklentisi, bu çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Eğitim araştırmalarında, ders kitapları ve öğretim programları, önemli veri kaynaklarıdır. Çalışmada, nitel araştırma desenlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Eğitimin çeşitli konularına ilişkin derinlemesine bir anlayış geliştirilmesi noktasında ve özellikle ‘nasıl’ ve ‘niçin’ soruları yöneltildiğinde, durum çalışması tercih edilen bir nitel araştırma desenidir (Ekiz, 2003). Doküman incelemesi yapılarak, ilgili ders kitaplarından ve öğretim programlarından veriler elde edilmiş ve bulgulara, içerik analizi yapılarak ulaşılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, Almanya’da okutulan hayat bilgisi ders kitaplarında farklı kültürlerarası ve çokkültürlü eğitim yaklaşımları bir arada sunulmaktadır. Bir arada yaşamın ve çokkültürlülüğün sunumunda etnisite, kültürel ve dini kimlik, göçmen kimliği ön plana çıkmakta ve çokkültürlülüğün meşrulaştırılmasında, nedensellik ilişkileri kullanılmaktadır. Hayat bilgisi ders kitaplarının, öğrencilerin yaşam dünyalarında yer alan durumları, hem içeriksel olarak hem de görseller aracılığıyla yansıtıyor olmalarının, öğrencilerin bir arada yaşam kültürünü içselleştirmelerinde katkı sağlayacağından ve geleceğin toplumunun inşasında rol oynayacağından bahsetmek mümkündür. Sözlü bildiri ALMANYA’DAKİ ÜÇÜNCÜ KUŞAK TÜRK ÖĞRENCİLERİNİN KÜLTÜR VE DİL ODAKLI SORUNLARIÖzet: Günümüzde küreselleşmenin de yadsınamayacak etkisiyle insanların eğitim görmek, iş imkanları elde etmek gibi çok çeşitli sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel, dini ve siyasi sebeplerle doğup büyüdükleri ülkelerden ayrılmaları artık çok sık karşılaşılan bir durum haline gelmiştir. Bu durumun sonucu olarak birden fazla ülkenin vatandaşı olan, birden fazla dil kullanmak durumunda olan insanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Çalışmak için yabancı bir ülkeye göç verme olgusunu Türkiye en yoğun olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında iş gücüne ihtiyaç duyan Almanya’ya giden Türk vatandaşları ile yaşamıştır. 1980’li yıllarda ise gerek ekonomik durgunluk, gerekse teknolojik gelişmeler yabancı işçi istihdamının cazibesini yitirmesine neden olmuştur. Fakat yabancı iş gücüne ihtiyacın duyulduğu dönemde Almanya’ya giden birinci kuşak Türklerin büyük bir bölümünün orada kalması ile bugün Almanya’da Türkler bir azınlık durumuna gelmişlerdir. Bu azınlık grubunu, ilk kez Almanya’ya giden birinci kuşak Türkler, çocukluklarının bir bölümünü Türkiye’de geçirmiş olan ikinci kuşak ve Almanya’da doğmuş olan üçüncü ve dördüncü kuşak Türkler oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı Almanya’da yaşayan üçüncü kuşak olarak tanımlanan Türk öğrencilerinin karşı karşıya bulundukları çift dillilik ve çift kültürlülük sorunlarını incelenmeye çalışılacaktır. Almanya’da doğup büyüyen, Türkiye’yi genellikle yaz tatillerinde gören ve ebeveynleri kesin dönüş yaparken kendileri Almanya’da kalmayı tercih eden üçüncü kuşak Türk öğrencileri yaşamakta oldukları topluma entegrasyonları sanıldığı gibi sorun olmaktan çıkmadı, bilakis artarak devam etmektedir. Bugün Almanya’da yaşayan üçüncü kuşak Türk öğrencilerinin karşılaştığı en önemli problemlerden biri eğitimleri sırasında okul sahası içinde ve dışında karşılaştıkları kültürel farklılık, eğitim öğretim programı ile araç gereçleri, dil ve vb. yaşamakta oldukları sosyo-kültürel problemlerdir. Bu çalışmada özellikle kültür ve dil odaklı problemler üzerinde durulmaya çalışılacaktır. Sözlü bildiri ALTI DAKİKA YÖNTEMİNİN OKUDUĞUNU ANLAMA BECERİLERİNİN GELİŞİMİNE ETKİSİÖzet: Bu çalışma, Altı Dakika Yönteminin ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama becerilerinin gelişimine etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden “eylem araştırması” ile desenlenmiştir. Eylem araştırması türlerinden ise “teknik/bilimsel/işbirlikçi” eylem araştırması kullanılmıştır. Çalışma grubunun oluşturulması için amaçlı örnekleme yöntemlerinden “benzeşik (homojen) örnekleme” yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizinde “içerik analizi” yönteminden faydalanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2013-2014 eğitim-öğretim yılı Konya ili merkez Selçuklu ilçesinde yer alan bir devlet okulunda öğrenim gören, altı ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Seçilen öğrenciler fiziksel ve zihinsel herhangi bir sorunu olmamasına rağmen sesli okuma güçlüğü yaşayan ve okuduğunu anlamada sorunlar yaşayan öğrencilerdir. Seçilen öğrencilere, Türkçe ders kitaplarında yer alan 4. sınıf “Uçurtma Yarışı”, 3. sınıf “Eşek Arısının Başına Gelenler”, 2. sınıf “Suya Düşen Su” ve 1. sınıf “Bizim Aile” isimli okuma metinleri okutturulmuş sonrasında ise öğrencilerden metinlerle ilgili 6 tane okuduğunu anlama sorusunu cevaplandırmaları istenmiştir. Bu sorular açık uçlu olup Bloom’un Krathwohl tarafından yenilenmiş taksonomisine uygun olarak, alan uzmanlarının görüşleri de alınarak oluşturulmuşlardır (Akt: Arı, 2013). Öğrencilerin cevapları Akyol’un (2012), Harris ve Sipay (1990), Ekwall ve Shanker (1988: 412; Akt: Akyol, 2012: 101) ve May (1986)’den yararlanarak uyarladığı Yanlış Analizi Envanterine göre değerlendirilmiş ve okuduğunu anlamadaki seviyelerinin 1. sınıf endişe düzeyinde olduğu belirlenmiştir. Okuduğunu anlama seviyeleri tespit edilen öğrencilere günde 2, haftada 6 saat olmak üzere toplam 72 saat “Altı Dakika Yöntemi” kullanılarak öğretim yapılmıştır. Öğretim 40 dakikalık dersler halinde, günlük 2 ders saati olacak şekilde gerçekleştirilmiştir. Öğretim 3 ay devam etmiş ve 72 saat sonucunda tamamlanmıştır. Öğretim için Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından onaylanmış, 2013-2014 eğitim-öğretim yılı Milli Eğitim Bakanlığı Türkçe ders kitaplarından seçilen, 10 adet metin kullanılmıştır. Öğrencilerin okuduğu anlama düzeylerinin belirlenmesi için yöntem öncesi ve Altı Dakika Yöntemi uygulaması sonrası verilerine yer verilmiştir. Öğrencilerin yöntem öncesi okuduğunu anlama sorularına verdikleri cevaplar incelendiğinde aldıkları puan, yüzde ve anlama yüzdesi sonuçlarına göre tüm metinlerde endişe düzeyinde oldukları yapılan Altı Dakika Yöntemi sonrası okuduğunu anlama sonuçları incelendiğinde ise öğrencilerin hepsinde önemli oranda gelişimin kaydedildiği görülmüştür. Öğrencilerin birkaçının bazı metinlerde yüzdesini yükseltmesine rağmen hala endişe düzeyinde olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte öğrencilerin çoğunlukla okuduğunu anlama açısından öğretim düzeyine yükseldiği, birçok kez de serbest okuma düzeyine kadar ilerledikleri sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri AN ANALYSİS OF SECONDARY SCHOOL ENGLİSH AND SOCİAL STUDİES CURRİCULA WİTH AN INTEGRATED CURRİCULUM APPROACH: A CLASSROOM IMPLEMENTATİONÖzet: In todays rapidly evolving global and interdisciplinary knowledge and skills, integrated, holistic education has an increasing importance. Today, the exponentially rising amount of knowledge brings with it the question of what qualities should be possessed by individuals and how these qualities should be gained. This situation, which requires critical inquiry into the information obtained, also emphasizes the use of alternative approaches in the educational process. In this context, a shift towards integrated curriculum implementations, which are among the alternative approaches, appears to accelerate. Such integrative, interdisciplinary education is imperative to develop the skills, knowledge, and attitudes needed for responsible participation in a global democratic society. English language and social studies lessons play an important role in teaching global citizenship, awareness, and connections by giving students a chance to hear the voices of people from diverse communities and preparing students to be effective and responsible citizens in today’s global society. Teaching common subjects in English and Social Studies textbooks in the 5th, 6th and 7th grades seems inadequate in terms of achieving the desired learning outcomes. When these issues are examined in the textbooks as part of the integrated curriculum (or thematic learning) approach, they are found to be very limited in their coverage and scope. The primary purpose of this study is to determine the coverage of the common concepts present in the Social Studies and English curriculum, to compare the two fields by analyzing the selected course book contents, to find how they are taught in integrated curricula, and come up with suggestions based on an integrated classroom activity developed by the researchers. The common subjects in the MEB English textbook, the MEB Middle School Social Studies textbook, and Oxford Discover Student Book were identified through content analysis. For this purpose, these textbooks were examined and the concept of democracy under the global education theme was chosen as the common subject, and a classroom activity related to this subject was developed and implemented at the 6th grade level. Further, integrated teaching resources (published in English language) available online were analyzed to see the current practices in the field. The reason for choosing English as one of the two integrated areas is that it is very convenient and practicable as a tool (e.g. the necessary vocabulary to talk about democracy in English) to teach common themes with the social studies field. Our review of the current literature has revealed that the amount of scientific research related to the integrated curricula in social studies is scarce, that our study will serve as a model, and that further studies on this subject are needed. When we consider the pedagogical practices of integrated curricula in the world, we see that there are remarkable differences between the cultures, which leads to great limitations in terms of adaptability. For example, in integrated curriculum practices in the U.S.A, the concept of democracy is taught by focusing on slavery, racism, or more recently, on President Trump themes, but these do not apply to Turkey, and in the case of Turkey, this concept needs to be taught through country-specific current events. However, thematic subject integration is not practiced in the existing education system, even at the simplest level. The lessons and classroom activities conducted with middle school students indicate that while students are more engaged in the subject when they are learning through an integrated curriculum, and they correctly perceive the words such as equality, freedom and independence in the concept of democracy, they cannot use these words in the context of July 15th, and have difficulty in relating these words to the current problems. In the light of these findings, further studies can use the concept of democracy as an important research tool to understand how middle school students perceive July 15th democracy. Future studies can also search for ways to ensure a more effective learning in terms of attaining the common English and Social Studies course outcomes through thematically-integrated pedagogy. Sözlü bildiri AN EXPLORATİON OF “BOOKWORMS” AT A PREPARATORY SCHOOL İN TURKEY: PERCEPTİONS OF EFFİCİENT READİNG, SELF-EFFİCACY AND GENERAL ACHİEVEMENTÖzet: How do some preparatory students perceive efficient reading? What are their reading self-efficacy beliefs? Do their perceptions of efficient reading and reading self-efficacy affect their general achievement test results? This study explored the mentioned questions with two preparatory school elementary students (F = 1, M = 1) whose ages were 20 and 23 and were studying International Trade & Finance (ITF) and English Language Teaching (ELT) at a state university, titled Muğla Sıtkı Koçman University (MSKU) in Turkey. The sampling of both students stemmed from the particularity of their being among the top four students as reading the most numbers of books by using the preparatory school library and being identified by the administration of the School of Foreign Languages with the assistance of library records. Discussion and analyses of data triangulation were based on the interviews of them regarding perceptions of efficient reading (Ur, 1996, p. 148), the reading self-efficacy scale developed by Ülper, Yaylı, & Karakaya (2013) in Turkish, and the general achievement test results. The study revealed that content, background knowledge, prediction strategies and different strategies, ‘automatization’, attention, integrative motivation, purposeful reading and being aware of English language improvements played a central role in efficient reading whereas inability to deal with incomprehensible word items, looking up dictionary for translation each time, uninteresting contents, using no strategies and short period instrumental motivation were found to decrease the speed of reading and lead to inefficient reading. It was observed that there were some contradictions between their reading self-efficacy beliefs and perceptions of reading. Further, the general achievement test results displayed their mean scores and some preliminary interpretations in relation to the findings of data were made accordingly. Notwithstanding some limitations of the sample size and transferability of findings, this paper gives valuable insights and implications for EFL teachers and researchers in the field concerning efficient reading, self-efficacy and general achievement. Sözlü bildiri ANABİLİM ÜYEP MODELİNİN 2.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YARATICI YAZMA BECERİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİÖzet: Sürekli gelişen ve değişen dünyada bireylerin daha yenilikçi ve yaratıcı düşünebilmeleri, bu düşüncelerini ve kendilerini ifade etmeleri için yaratıcı yazma becerilerinin gelişmesi gerekmektedir. Yaratıcı yazma ile bireyin dış dünyadan beş duyu yoluyla alınan izlenimlerini zihinde canlandırılması, hayal kurması ve olayı kurgulaması ve kelimeler, cümleler, aracılığıyla aktarmaya çalışılır (Demir, 2012). Ülkemizde 2005 yılında öğretim programlarındaki değişikle yaratıcı yazma becerilerinin önemi artmıştır (MEB, 2008). Yaratıcı yazma, bireyin düşüncelerini, duygularını, izlenimlerini, hayallerini aktarma biçimidir. Amacı bilgilendirmek değil, yenilikçi ve yaratıcı fikir ve izlenimlerle okuyucu etkilemektir. Bu çalışmada Anabilim ÜYEP modelinin Türkçe dersinde önemli bir beceri alanı olan yaratıcı yazma becerisinin araştırılmıştır. Anabilim ÜYEP modeli Milli Eğitim Programlarının üzerine inşa edilen zenginleştirilmiş ve farklılaştırılmış bir öğretim programıdır. Programın geliştirilmesinde öğrencilerin sınıf düzeyleri temel alınmış, üst sınıflardan bazı öğrenme kazanımları ve konu transferleri yapılmıştır (Sak, 2011). Programın zenginleştirilmesinde, geliştirilmesinde ve programın üstün yetenekli öğrencilerin özelliklerine göre tasarlanmasında, Anadolu Üniversitesi’nde uygulanmakta olan ve etkililiği bilimsel araştırmalarla ortaya konmuş olan Üstün Yetenekliler Eğitim Programları (ÜYEP)’nın analitik, yaratıcı ve pratik yetenek alan becerileri eklenmiştir. Anabilim ÜYEP modelinde yazma becerisi Türkçe programın geneline yayılmıştır. Böylece öğrenciler yaratıcı his, fikir, izlenim ve hayallerini aktarmak için kısıtlanmadan, özel bir çaba gerektirmeksizin süreç içinde becerilerini geliştirmektedirler. Çalışmamızın örneklemini İstanbul ili Anabilim Eğitim Kurumlarında objektif standart testlerle üstün yetenekli olarak tanılanmış 44 ikinci sınıf öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma kontrol grupsuz ön test-son test olarak tasarlanmıştır. Elde edilen veriler eşleştirilmiş t testi kullanılarak analiz edilmiştir. Öğretim yılının başında öğrencilere yaratıcı yazma çalışması ön testi yapılmıştır. Program boyunca metin yazma, slogan yazma ile birlikte öykü, masal, fabl, şiir ve görsel okumalar üzerinde durulmuştur. Ayrıca yazılarında noktalama işaretlerini uygun ve yerinde kullanma, kelimeler arasında uygun boşluk bırakma, yazısına uygun başlık belirleme, olay kurgusuna göre yazısını anlam bütünlüğü içinde sonlandırma gibi Milli Eğitim Türkçe Programındaki alan kazanımlarının da geliştirilmesi göz ardı edilmemiştir. Dönem sonunda öğrencilere son test uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, öğrencilerin yaratıcı yazma becerilerinin anlamlı ölçüde geliştiği görülmüştür. Sözlü bildiri ANADİLİ FARKLI OLAN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNE TÜRKÇE İLKOKUMA VE YAZMA ÖĞRETİMİNDE KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLERE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada anadili farklı olan ilkokul öğrencilerine, Türkçe ilkokuma ve yazma öğretiminde karşılaşılan güçlüklerin öğretmen görüşleriyle incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nitel araştırmalarda kullanılan özel durum yöntemiyle yürütülmüştür. Araştırmanın katılımcıları, uygun durum örneklemesi yoluyla Hakkari ili Yüksekova ilçesindeki köy ilkokullarında, birinci sınıf okutmakta olan 10 sınıf öğretmeninden oluşmaktadır. Veriler, sınıf öğretmenleriyle yapılan yarı-yapılandırılmış görüşme yöntemiyle elde edilmiştir. Elde edilen veriler betimsel analize tabi tutulmuştur. Araştırmacı bu bölgede birinci sınıf ilkokuma yazma öğretimi süreci gerçekleştirirken saptadığı sorunları, ilkokuma yazma öğretimi yapan meslektaşlarıyla da informal paylaşım yaparken, bu konuda neler yapılabileceğini tartışmış ve sorunlara çözüm yollarını bulabilmek için çalışmayı yürütmüştür. Araştırma sonuçlarına göre birinci sınıf okutan sınıf öğretmenlerinin iki dil kullanımı nedeniyle öğrenci-merkezli, öğretmen-merkezli, ebeveyn-merkezli, okul-merkezli, ses temelli cümle yöntemi-merkezli ve bitişik eğik yazı-merkezli güçlüklerle karşılaştığını ve bu güçlükleri çözebilmek için farklı uygulamaları kullandıkları görülmüştür. Araştırmaya katılan öğretmenlerinin görüşlerinden ortak sorunun öğrenciyle etkili iletişim kurulamaması olduğu görülmektedir. Bunun nedeni olarak, yörenin anadilinin farklı olması ve öğrencilerin okula başlamadan önce Türkçe ile deneyimin hiç olmaması ya da az olması şeklinde belirtilmektedir. Ayrıca, öğretmenlerin Türkçe anadile sahip olması, velilerin çoğunun Türkçe konusunda iletişim açısından yetersiz kalması, okulun konumu, ısınma sistemi, sınıfların ve gerekli okul olanaklarının yetersizliği, teknolojik araç-gereç yokluğu, ses temelli cümle yönteminin anadili farklı olan öğrencilerde anlama anlamlandırma becerisine olumsuz etkileri, bitişik eğik yazı- dik temel harflerle yazılmış yazı kargaşası da yaşanan anadil farkı sorununu arttırmaktadır. Sözlü bildiri ANADOLU LİSESİ ÖĞRENCİLERİNİN GEOMETRİ DÜŞÜNME DÜZEYLERİ İLE GEOMETRİ DERS BAŞARILARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Bu çalışma Anadolu lisesi 10.sınıfta öğrenim gören öğrencilerin van Heile geometri öğrenme düzeyleri ile geometri ders başarıları arasındaki ilişkiyi incele amacıyla yapılmıştır. Veri toplama aracı olarak, Usiskin (1982) tarafından kullanılan ve Duatepe (2000) tarafından Türkçeye uyarlanması ve geçerlilik-güvenirlik çalışmaları yapılan van Hiele Geometri testi (vHGT) kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini İzmir ilinin Karabağlar ilçesinde bulunan Nevvar Salih İşgören Anadolu Lisesi oluştururken; örneklemini 2012/2013 eğitim öğretim döneminde 10.sınıfta öğrenim gören 50 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın sonucunda araştırmaya katılan öğrencilerin geometri öğrenim düzeyleri %10’unun düzey 0, %56’nın düzey 1, %26’sının düzey 2 ve %8’inin düzey 3 olduğu görülürken; düzey 0 daki 2 öğrencinin geometri ders başarı notunun 4,3 öğrencinin 3 olduğu, Düzey 1 deki 5 öğrencinin geometri ders başarı notunun 5, 6 öğrencinin 4, 12 öğrencinin 3, 4 öğrencinin 2 ve 1 öğrencinin 0 olduğu, Düzey 2 deki 2 öğrencinin 5, 3 öğrencinin 4,3 öğrencinin 3,4 öğrencinin 2 ve 1 öğrencinin 0 olduğu ve Düzey 3 deki 2 öğrencinin 3, 2 öğrencinin de 2 olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ANADOLU’DA GELENEKSEL ÇOCUK OYUNLARININ YÖRESEL BAĞLAMDA KARŞILAŞTIRMALI: BÖLGESEL OYUN ALGI HARİTASIÖzet: Anadolu asırlar boyu birçok medeniyete ev sahipliği yapmış birçok tarihi olaya tanıklık etmiş kıymetli topraklardır. Bu coğrafya, insanlığın var olduğu dönmeden itibaren yerleşim yeri olarak kullanılmaya başlanmış ve süreç içerisinde çok büyük çaplı kültürel birikim elde etmiştir. Özellikle Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesiyle birlikte kültürel hafızası genişlemiş ve günümüze ulaşmıştır. Çocuk oyunları, çocukların hoşça vakit geçirdikleri, kişisel, sosyal, psikomotor gibi birçok alanda gelişimlerini sağladıkları kurgulardır. Anadolu coğrafyasının hem tarihten günümüze getirdiği kültür birikimlerinden bir tanesi de geleneksel çocuk oyunlarıdır. Geleneksel çocuk oyunları teknolojik gelişmelerin yaşanmadığı dönemlerde aktif olarak oynanan ve çocuk gelişimlerinde en büyük destekçi olarak gösterilen kültür unsurlarının başında gelmektedir. Kültürel etkileşimin tabii bir sonucu olarak kültür ürünlerinin yörelerde benzer şekilde görülmesine varyant adı verilmektedir. Bu çalışmada, yöresel varyantlar bağlamında Anadolu’da yer alan oyunları karşılaştırılmalı olarak incelenmiştir. İncelemede oyunlarda yer alan oyunların ve kullanılan oyuncakların yöresel ilgi, coğrafya şartları, kültür altyapıları gibi çeşitli açılardan değerlendirilmiş bölgesel çocuk algı haritası ortaya çıkarılmıştır. Bu bağlamda ortaya koyulan veriler, toplumsal ve yöresel oyun algılarının durumu ortaya konulmuş, gelişen teknolojiyle ortaya çıkan dijital oyunlar için dikkate alınması gereken veriler elde edilmiştir. Sözlü bildiri ANAOKULU VE ANASINIFLARINDAKİ ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUKLARIN SINIFLARINDAKİ ÖZEL EĞİTİM MATERYALLERİNİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Çalışmanın amacı; Anaokulu ve anasınıflarında bütünleştirme eğitimi alan özel gereksinimli çocuklara yönelik eğitim materyallerinin öğretmen görüşleri üzerinden değerlendirilmesidir. Bu amaçla; çocukların özel gereksinim alanları, sınıfta özel eğitime yönelik yayın veya materyalin içeriği, bu yayın ve materyallerin sayı ve çeşit yeterliği, öğretmenlerin özel gereksinimli çocuklara yönelik uygulamaları ve ihtiyaçları sorularına cevap aranmıştır. Nitel araştırma yöntemi ile yürütülen çalışma yüz yüze görüşme yolu ile gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı kişisel bilgiler ve araştırma konusunu içeren yarı yapılandırılmış ve açık uçlu sorulardır. Çalışma 2018-2019 eğitim öğretim yılında yürütülmüştür. Çalışma grubu ulaşılabilirlik esas alınarak belirlenen Ordu, Samsun ve Isparta illerinde tesadüfi olarak belirlenen okul öncesi kurumlarında ve sınıflarında özel gereksinimli çocuk bulunan 28 öğretmen ve 36 özel gereksinimli çocuktur. Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. Cevaplar kodlanarak kategoriler oluşturulmuştur. Çalışmanın bulguları özetle; çalışmaya dahil edilen sınıflarda toplam 36 özel gereksinimli çocuk olduğu, bunlardan 15’inin kız, 21’nin erkek olduğu, özel gereksinim alanlarından en fazla üçünün Otizm (9), İşitme /Konuşma Güçlüğü (8) ve Bedensel engel (6), olduğu, ardından Down Sendromu (5) ve Cerebral Palsi (3)nin geldiği, en az sayıda ise Hafif düzeyde zihinsel engel (2), Hiperaktivite (1)ve Böbrek Yetmezliği (1) geldiği görülmüştür. Özel eğitime yönelik materyal olarak en fazla çocuk kitabı (11) olduğu görülmüştür. Öğretmenlerin tamamına yakını mevcut materyalleri yetersiz bulduğunu söylemiş, İki öğretmen ise yeterli bulduğunu ifade etmiştir. Yine öğretmenlerin tamamına yakını daha fazla kitap ve yayına ihtiyaç duyduklarını, iki öğretmen ise okula asansör ve yürüyen merdiven gerekli olduğunu söylemiştir. Öğretmenlerin destekleyici çalışmaları ise; özel gün ve haftalarda etkinlik ve afiş hazırlama, tekerleme, drama, kitap okuma, bilgisayar ve projektörden hikâye okuma, afiş oluşturma ve kullanma, internetten ve özel eğitim öğretmeninden yardım alarak etkinlik hazırlama ve uygulama, Milli Eğitim Bakanlığı EBA (Eğitim Bilişim Ağı)dan yararlanarak Bireysel Eğitim Programı hazırlama şeklindedir. Yeterli desteği sağlayamadıkları ve sınıfındaki özel gereksinimli çocuk için bir şey yapılması gerektiğini görüşme sırasında farketme dikkate değer bulgulardır. Çalışmanın sonucunda okul öncesi sınıflarındaki özel gereksinimli çocuklara yönelik yayınların sayı ve çeşitliliğinin artmasına ihtiyaç olduğu, öğretmenlerin çok farklı alanlardaki özel gereksinimleri olan çocukları desteklemede rehberliğe ihtiyaç duydukları belirlenmiştir. Bundan sonraki araştırmalarda her bir özel eğitim alanına yönelik özel eğitim materyalinin türü ve özelliklerinin belirlenmesi öneriler arasındadır. Sözlü bildiri ANASINIFINA DEVAM EDEN ÇOCUKLARIN İLKOKUL VE İLKOKUL ÖĞRETMEN ALGILARININ ÇİZİMLER ARACILIĞIYLA İNCELENMESİÖzet: Çocuğun eğitim hayatının birinci basamağını oluşturan okul öncesi dönemde, pek çok becerinin, kavram gelişiminin temeli atılmakta ve çocuğun okul kavramına yönelik şeması oluşmaktadır. Okul öncesi dönemden sonra gelen ilkokul döneminde çocuğun nasıl bir öğretmenle ve eğitim ortamı ile karşılaştığı, çocuğun akademik başarısı, okul algısı, çocuk- öğretmen etkileşimi gibi pek çok faktörü etkilemektedir. Çocukların hayal ettikleri, istedikleri ilkokul ve ilkokul öğretmen algıları bilinirse eğitim ortamının bu doğrultuda düzenlenmesi eğitimin başarıya ulaşmasında etkili olacaktır. Bu araştırmanın amacı; anasınıfına devam eden çocukların ilkokul ve ilkokul öğretmen algılarının nasıl olduğunu betimlemektir. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı araştırmada, araştırmanın verileri araştırmacılar tarafından geliştirilmiş yarı yapılandırılmış görüşme formu ve çocukların yaptıkları çizimler ile toplanmıştır. Çalışma grubunu 2018-2019 eğitim öğretim yılında İstanbul’da Başakşehir ve Kanarya ilçelerinde bulunan 2 farklı devlet okulunun anasınıfına devam eden 63- 67 aylık 19 kız, 28 erkek toplam 47 çocuk oluşturmaktadır. Verilerin toplanma sürecinde anasınıfına devam eden çocuklardan hayal ettikleri ilkokulu ve ilkokul öğretmenini çizmeleri istenmiştir. Çocukları çizimleri doğrultusunda yaptıkları resimleri anlatmaları istenmiş ve görüşme formundaki sorular çocuklara sorularak cevapları yaptıkları resim üzerine kaydedilmiştir. Veri analizinde içerik analizi kullanılmış ve çocukların resimlerinden yola çıkılarak kod ve temalara ulaşılmıştır. Araştırmacılar, çocukların resimlerini ve sorulara verdikleri cevapları bireysel olarak değerlendirmiş ve üzerinde uzlaşıya varmıştır. Araştırmanın veri analizi sonucunda anasınıfına devam eden çocukların resimlerinde en çok güneş (32), bulut (18), arkadaş (17) sembolleri görülmüştür. İlkokul algısına yönelik ise; okul kapısı (16), tek katlı okul binası (13), ödev/ders (9), harf (9),çok katlı okul binası (9) ve rakam (8) sembolleri dikkat çekmektedir. Anasınıfına devam eden çocuklar çoğunlukla, okul öncesi dönemde olduğu gibi ilkokulda oyun oynamak (7) matematik yapmak (6), parka gitmek (5), bahçeye çıkmak (4), resim çizmek (4) ve geziye gitmek (4) gibi aktiviteleri yapmak istediklerini resimlerinde ifade etmiştir. Çocukların ilkokul öğretmeni algısında ise bayan öğretmen isteğinin (24) erkek öğretmenden (5) çoğunlukta olduğu görülmüştür. Çocuklar bayan öğretmen dışında öğretmeninin çok iyi biri (10) ve güzel biri (9) olmasını istemektedir. Bu durumda çocukların öğretmen algısında karakter özellikleri kadar dış görünüşünde etkili olduğu söylenebilir. Çocukların ilkokul algısında sembolik anlamda en çok ödev/ders kavramının olduğu; eylemsel anlamda ise oyun çağında olmalarının da etkisiyle oyun oynamaya öncelik verdikleri bulgusuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak; anasınıfı çocuklarının zihinlerinde gerçeğe yakın bir ilkokul algısı olduğu fakat bulundukları eğitim basamağının etkisiyle okul öncesine ait sembol ve eylemleri ilkokul algılarına entegre ettikleri görülmüştür. Sözlü bildiri ANİMASYON FİLMLERİN FARKLILIKLARA SAYGI DEĞERİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Gelişen dünyamızda medyanın hayatımızda daha çok yer edindiği söylenebilir. Medya unsurlarından olan animasyon filmlerinin izlenme oranı giderek artmakta ve daha çok çocuğa ulaşmaktadır. Çocukların severek izledikleri ve eğlendikleri animasyonların eğitimde kullanılması son günlerde çoğu araştırmanın konusu olduğu görülmekte ve buna yönelik araştırmaların sayısı günden güne artmaktadır. Özellikle toplumun gelişimine katkısı olan değerlerin öğrencilere kazandırılması çok önemlidir. Bu değerlerden farklılıklara saygı değeri, küreselleşen dünyamızda gitgide önem kazanmaktadır. Farklı kültürlerin bir arada yaşadığı toplumlarda farklılıklara saygı değerinin ön plana çıktığı söylenebilir. Ülkemizde farklı kültürler yüz yıllar boyunca yaşamış ve halen yaşamaktadır. Özellikle son zamanlarda artan göçler sebebiyle her kültürden insanların bir arada yaşamasının zorunlu hale geldiği de söylenebilir. Bu sebeple çalışmanın amacı Türkiye’de vizyona giren ve izlenme oranı yüksek olan animasyon filmlerinin farklılıklara saygı değeri açısından incelemektir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak nitel araştırmalarda sıklıkla kullanılan doküman analizi kullanılmıştır. İncelenecek filmler ölçüt örneklem yöntemiyle ülkemizde vizyona girmiş en çok izlenen animasyon filmler arasından belirlenmiştir. Veri analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Verilerin analizine göre animasyonların birçok değerle birlikte farklılıklara saygı değerini de sık sık işlediği görülmektedir. Animasyonlarda geçen kahramanlar üzerinden farklılık kavramına daha çok dikkat çekildiği görülmektedir. Animasyonların sonunda farklılıklara sahip olan ve ilk başlarda dışlanan kahramanların, animasyonların sonunda saygıyı hak eden hatta farklılıklarına rağmen büyük işler başardığı için övülen kahramanlar olarak görüldüğü söylenebilir. Sözlü bildiri ANKET VE ÖLÇEKLER NE KADAR GÜVENİLİR?Özet: Nicel araştırmalarda en çok tercih edilen veri toplama tekniklerinden biri ölçekler ve anketlerdir. Anket ve ölçekler, bilimsel araştırmalarda özellikle çok sayıda kişiden veri toplayabilmek ve olan bir durumu anlık olarak görebilmek için başvurulan veri toplama araçlarıdır. Anket ve ölçekler, araştırmacının temele aldığı probleme ilişkin yanıtlar bulacağı sorulardan oluşmaktadır. Araştırma için belirlenen gruba ya da örnekleme daha önceden hazırlanmış ve yanıtların genellikle sınırlı olduğu bir dizi sorunun yöneltilmesiyle elde edilir. Anket ve ölçekler ekonomik olması, bilgilerin doğrudan toplanabilmesi, uygulama ve analiz bakımından hızlı olması gibi nedenlerle de tercih edilmektedir. Ancak anket ve ölçekler konusundaki en büyük endişelerden birisi, yanıtlayan bireylerin sağlanmış olan soruları samimi bir biçimde değil rastgele yanıtlaması ve buna bağlı olarak hatalı bilgilerin elde edilmesidir. Bu biçimde hatalı bilgilere bağlı olarak araştırma sonuçlarının güvenirliğinin zedelenmesi gibi sorunlar da ortaya çıkabilmektedir. Bu anlamda araştırmada nicel araştırma yönteminde veri toplama aracı olarak kullanılan anket ve ölçeklerin örneklem tarafından ne derecede dikkatle ve doğru olarak yanıtlandığı araştırmanın temel amacıdır. Araştırmada nicel araştırma yöntemi benimsenmiştir. Araştırma 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören 925 öğretmen adayının katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma bağlamında uygulanan ölçeğin ilk yarısında ve ikinci yarısında iki soru aynı bırakılmış ve araştırma sonunda öğretmen adaylarının bu sorulara ilişkin yanıtlarının farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Sözlü bildiri ANNE-BABA VE ÖĞRETMEN BEKLENTİLERİ İLE ÖĞRENCİLERİN SINAV KAYGISI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Anne-babaların beklentileri çocuklarının akademik hayatlarında birçok dinamiği (a) öğrencilerin akademik motivasyonunu, (b) öğrencilerin akademik yeterliliğini, (c) akademik hayata anne-baba katılımını ve (d) öğretmenlerin değerlendirmesini ve beklentilerini etkilemektedir. Ayrıca, anne-babalar sınav öncesi, süresinde ve sonrasında çocukların en önemli destekçileri arasında yer almaktadır. Türk eğitim sistemi birçok önemli sınavı (TEOG, YGS, vb.) barındırmakta olup, bu sınavların sonuçları bir sonraki eğitim dönemindeki tercihler için çok önemlidir. Sekizinci sınıftaki öğrencilerin hepsi Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavına girmektedir ve bu sınavın sonucuna göre hangi liseye gidecekleri belli olmaktadır. Anne-babalar, çocuklarını akademik olarak başarılı bulunduğu ve mevki bakımından uygun olan okullara göndermek istedikleri için TEOG sınavı anne-babalar içinde önemlidir. Hatta, sadece devlet okulları değil özel okullar bile bu sınav sonuçlarına göre öğrencileri kabul etmektedir. Doğal olarak öğrencilerin, anne-babaların ve öğretmenlerin sınav kaygıları artmaktadır. Bu çalışmada öğrencilerin sınav kaygılarıyla, kendilerinin, anne-babalarının ve öğretmenlerinin beklentilerini araştıracağız. Bu nicel araştırma 400 tane sekizinci sınıf öğrencisinin sınav kaygılarıyla onların bakış açısından anne-baba, öğretmen ve kendilerinin beklentileri arasındaki bağlantıyı araştırıyor. Bu çalışmada sınav kaygısı ölçeği (Spielberger, 1980) ve anne-baba, öğretmen, ve öğrencilerin kendilerinden beklentilerini içeren demografik soruları soruldu. Verileri analiz için t-test kullanıldı. Sonuçlar anne-baba ve öğretmen beklentilerinin yüksek olduğu öğrencilerde kaygı düzeyinin de istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yüksek olduğunu buldu. ancak öğrencilerin kendi beklentilerinin kendi kaygı düzeyleri üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkisi olmadığı görüldü. Öğrencilerin demografik bilgileri ayrıca kendi sosyal-ekonomik düzeyleri, ev ve okul ortamlarının da kaygılarında istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde etkili olduğunu ortaya çıkardı. Aileler, öğretmenler, psikolojik danışmanlar ve öğrenciler için tavsiyeler ve bu çalışmanın sınırlılıkları çalışmaya dahil edildi. Sözlü bildiri ANNE-BABA YOKSUNLUĞU YAŞAYAN ÖĞRENCİLERİN YAŞADIKLARI SORUNLARIN PSİKOLOJİK DANIŞMANLARIN GÖRÜŞLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Anne-Baba Yoksunluğu Yaşayan Öğrencilerin Yaşadıkları Sorunların Psikolojik Danışmanların Görüşleri Açısından İncelenmesi Mustafa ŞAHİN Hanife AYDIN Şule HASANÇEBİ Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın amacı, anne-baba yoksunluğu yaşayan öğrencilerin yaşadıkları sorunların psikolojik danışmanların görüşleri açısından incelenmesidir. Araştırmada, psikolojik danışmanların görüşlerine göre; ebeveyn yoksunluğu yaşayan öğrencilerin psikolojik, sosyal, duygusal ve akademik yaşantılarına ilişkin sorunlarının ne olduğu, bu sorunlara ilişkin okul rehberlik servislerince ne tür çalışmaların yapıldığı ve daha etkin psikolojik yardım ve rehberlik çalışmaları için ne tür önerileri olduğunu belirlemektir. Araştırmanın Yöntemi Araştırma nitel araştırma desenlerinden biri olan Özel Durum yönteme uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Trabzon Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı devlet okullarında çalışan 10 psikolojik danışman ile yürütülmüştür. Çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan tipik durum örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış mülakat tekniği ile elde edilmiştir. Çalışmaya katılan katılımcılara görüşmeler çalıştıkları kurumlardaki ofislerinde kayıt cihazı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Kaydedilen veriler araştırmacı tarafından yazıya geçirilmiştir. Elde edilen veriler Sürekli Karşılaştırmalı Metot ( Constant Comparison Method) tekniği ile analiz edilmiştir. Toplanan veriler önce kavramsallaştırılmış ve veriyi açıklayan temalar oluşturulmuş ve bu temalara bağlı alt kategoriler oluşturulmuştur. Analiz sonuçları gerektiği yerde tablo şeklinde sunulmuş ve buna destek olması amacıyla katılımcıların görüşme kayıtlarından elde edilen özgün alıntılara yer verilmiştir. Bulgu, Sonuç ve Öneriler Psikolojik danışanların görüşlerinden elde edilen verilerin analizi sonucunda; anne-baba yoksunluğu yaşayan öğrencilerin; kişisel gelişim, aile, okul, sosyal çevre ve aile içi ilişkiler ve akademik yaşantıya ilişkin ana temalar tespit edilmiş, bu temalara bağlı kodlar oluşturulmuştur. Ana temalar ve bu temalara bağlı oluşturulan kategoriler; kişisel gelişim, aile, okul, sosyal çevre, aile ilişkileri, akademik yaşantı şekilde ortaya çıkmıştır. Bu tema ve kategoriler sonucunda; her bir öğrencinin bu süreci farklı şekillerde atlattığı, anne-baba kaybı yaşayan çocukların psikolojik, davranışsal ve duygusal açıdan savunmasız oldukları, yas sürecini iyi yönetemeyen öğrencilerde travmatik durumların ortaya çıktığı, akran, öğretmen ve diğer bireylerle ilişkilerinde tutarsızlık, aile içi ilişkilerdeki denge problemi sonucu küsme, şımarma, içe kapanma, duvar örme gibi olumsuz ilişki ve iletişim sorunlarının olduğu, akademik başarının düştüğü ve ilgisiz tutumların ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Psikolojik danışmanlar bu sonuçlara ilişkin olarak, anne-baba yoksunluğu yaşayan çocukların hem bireysel hem de akademik gelişimleri için grup rehberliği, yas yaşantıları ile başa çıkma ve akran danışmanlığı gibi rehberlik çalışmalarının yapılmasını, ayrıca ekonomik yardım ve hem aile hem de okul atmosferinde koşulsuz kabul ve sevgi tutumlarının gösterilmesine yönelik çeşitli önerilerde bulunmuşlardır. Sözlü bildiri ANNE-BABASI EVLİ VE BOŞANMIŞ OLAN OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARIN SOSYAL DAVRANIŞLARININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada, anne-babası evli ve boşanmış olan okul öncesi 4 yaş grubu çocukların sosyal davranışlarının öğretmen görüşlerine göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada betimsel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu; KKTC’nin MEB’e bağlı anaokulları ile ilköğretim okullarının anasınıflarına bağlı toplam 42 okulda 52 öğretmenin, çocukları en az 8 hafta somut olarak gözlemlediği 4 yaş grubundaki toplam 691 çocuk oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında, bilgilere ulaşmak amacıyla; Çocuk, Okul ve Aile Bilgi Formu, okul öncesi 4 yaş grubu çocukların ilişkisel saldırganlık, fiziksel saldırganlık, olumlu sosyal davranış ve depresif duygularını ölçmek amacı ile de “Okul Öncesi Sosyal Davranış Ölçeği Öğretmen Formu’’ kullanılmıştır. Elde edilen veriler, bilgisayar ortamına aktarılmış ve verilerin çözümlenmesinde Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) 20,0 for Windows Evalution versiyonu kullanılmıştır. Araştırma kapsamına alınan çocukların demografik özelliklerinin ve okul öncesi sosyal davranış ölçeğinde yer alan davranışları gerçekleştirme sıklıklarının belirlenmesinde frekans tabloları kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; Anne-babası evli olan okul öncesi çocukların sosyal davranışları cinsiyetlerine göre bakıldığı zaman erkek çocukların, kız çocuklara göre fiziksel saldırganlık, ilişkisel saldırganlık ve depresif duyguları daha yüksek iken kız çocukların olumlu sosyal davranış gösterme düzeyleri erkek çocuklara göre daha yüksek olduğu, anne-babası boşanmış olan okul öncesi çocuklarının sosyal davranışları cinsiyetlerine göre benzerlik gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Anne-babası boşanmış olan çocukların, anne-babası evli olan çocuklara göre fiziksel saldırganlık davranışı, ilişkisel saldırganlık davranışı ve depresif duyguları gösterme düzeyleri daha yüksek iken olumlu sosyal davranış düzeylerinin daha düşük olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri APPLİCATİON OF A TWO-TİER MULTİPLE-CHOİCE DİAGNOSTİC TEST FOR ELEMENTARY SCHOOL TEACHER CANDİDATES’ UNDERSTANDİNG OF CELL DİVİSİON AND REPRODUCTİONÖzet: The curriculum of the elementary school teacher candidates included biology related courses such as general biology, environmental education, health, and first aid education. The each of the included courses consist the important issues in order to develop biology literate generation from the beginning of the first school years. The one of the key issues of those courses was cell division and reproduction since the complexity of biological concepts, the incomplete structure nature of biological knowledge, and the invisible nature of many key processes which makes biology a particularly difficult subject to teach and to learn. In this situation, there was a need to ascertain prior conceptual knowledge and then to teach or learn new things accordingly to facilitate the most efficient meaningful conceptual learning process. Thus, the aim of this research was determined as the application of a two-tier diagnostic test for measuring elementary school teacher candidates understanding of cell division and reproduction. The survey method was adopted for the study. The developed diagnostic cell division and reproduction test was administered to 53 elementary school teacher candidates. The conceptual knowledge examined through the diagnostic test was preliminary functions of cell division, basic processes in cell division, mitotic cell cycle and asexual reproduction, the role of meiosis in sexual life cycles, as well as cell types and cell division. Results of the cell division and reproduction diagnostic test suggested that students did not acquire a satisfactory understanding of cell division and reproduction concepts. The obtained misconceptions and the reasons for them were discussed in the analysis of the items which could inform biology instruction and resource. Sözlü bildiri ARABALAR FİLMİNİN İÇERDİĞİ DEĞERLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Amaç İçinde yaşadığımız dünyanın küreselleşmesi ile birlikte toplumsal yaşamdaki değişmeler de bizleri değerler konusuna daha fazla yönlendirmiştir. Son yıllarda üzerine yoğunlaşılan değer kavramının, birden fazla disiplinle ilişkili olması ve farklı disiplinlerde farklı şekillerde ele alınmasına rağmen ortak bir tanımı bulunmamaktadır. Ancak değeri en genel anlamıyla önemsenen, değer verilen olgular olarak ifade edebiliriz. Bununla beraber davranışlarımıza kaynaklık ederek onları yargılamamıza yarayan anlayışlar olarak da karşımıza çıkan değerler; kültür aktarımını sağlayan en önemli unsurlarıdırlar. Toplumların ayakta kalabilmesinde, sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde kuşaktan kuşağa aktarılan değerler oldukça önemli yere sahiptirler. Günümüzde her şeyin hızla ve sürekli değişim içinde olmasından değerler de payını düşeni almaktadır. Bu nedenle toplum olarak değerler eğitimine olan ihtiyacımızın arttığı bu dönemlerde, ailede başlayan değer eğitimine şekil verdiğimiz okullarımızda da değer eğitimi kavramı daha fazla önem kazanmaktadır. Son yüzyılda başlayan ve devam etmekte olan bilim ve teknolojideki baş döndürücü gelişim kendini her alanda gösterdiği gibi filmlerde de göstermektedir. Son on yılda televizyon programları arasında özellikle animasyon türü filmlerin çocuklar tarafından daha çok tercih edildiği görülmektedir. Ayrıca bu filmler gelişen ve yaygınlaşan internet ile bilgisayar sayesinde tekrar ve tekrar izlenebilmektedir. Bu bağlamda informal bir öğrenme alanı olarak nitelendirilebilecek olan televizyondan çocukların en fazla etkilenen grup olmaları kaçınılmaz hale gelmektedir. Çocuklar içinde oldukları yaş gereği gerçek ile kurguyu, doğru ile yanlışı ayıramamakla birlikte kurgu ve sanal olan birçok unsuru gerçek zannetmektedirler. Bu durumda izlenilen filmlerin çocukların algıları ve gelişimleri üzerinde olumlu ve olumsuz birçok etkisinin olması da kaçınılmazdır. Araştırmada 2006 yılı Amerikan yapımı arabalar animasyon filmi tercih edilmiştir. Filmin yönetmenliği John Lasseter tarafından yapılırken, dili İngilizce’dir. Bu film büyük bir izleyici kitlesine ulaşmakla kalmamış, 2011 yılında Arabalar 2 ve 2017 yılının haziran ayında vizyona girecek olan Arabalar 3 olarak devam etmektedir. Dünyada en fazla gişe yapan filmler arasında yer alan bu film Türkiye’de de benzer bir ilgiye ulaşarak kendine önemli bir izleyici kitlesi bulmuştur. Sadece film olarak değil ilkokul ve ortaokul öğrencilerin kullandıkları birçok eşyada da görsel olarak yer almış ve almaya devam etmektedir. Bu denli popüler olan bir filmin taşıdığı değer içerikli mesajların tespit edilmesi de bu bağlamda önem taşımaktadır. Bu filmin değerler eğitimi açısından analiz edilmesinin diğer animasyon filmlerinin analizi için de örnek olacağı düşünülmektedir. Buradan hareketle araştırmanın temel amacı Arabalar “Cars” animasyon filminin içerdiği değerlerin tespit edilmesidir. Bu doğrultuda değerler eğitimi alanında yaşanan materyal eksikliğinin giderilmesine katkı sağlanacağı ya da içerdiği mesajlar gereği ailelere ve eğitimcilere yol gösterici mesajlar verileceğine inanılmaktadır. Yöntem Araştırma, derinlemesine inceleme yaparak mesajları ortaya çıkarmak amacıyla nitel yaklaşıma göre kurgulanmıştır. Olgu ve olaylar hakkındaki bilgilerin yer aldığı materyallerin incelenmesi olarak ifade edilen doküman inceleme yöntemi aracılığıyla veriler toplanmıştır. Verilerin analizinde; nitel verilerin analizinde yararlanılan içerik analizi ile verilerin önceden belirlenen temalara göre özetlendiği ve alıntılara sık sık yer verilen betimsel analiz yönteminden yararlanılmıştır. Araştırma verilerinin güvenirliği sağlamak için iki araştırmacı ayrı ayrı filme ilişkin analiz yapmış, görüş farklılıkları belirlenmiş ve verileri kodlamıştır. Yapılan kodlamalar karşılaştırılarak uyum yüzdesi hesaplanmıştır. Bulgular Filme ilişkin araştırmacılar tarafından yapılan analizler sonucunda elde edilen bulgular alanyazın doğrultusunda tartışılarak uygulayıcılara ve akademisyenlere yönelik önerilerde bulunulacak ve böylece filmlerin değer içeriklerine yönelik yeni bir bakış açısıyla analiz edileceği değerlendirilmektedir. Poster bildiri ARAMIZDA KALSINÖzet: Bu çalışmanın amacı; materyal geliştirmenin matematik öğretimindeki yeri, önemi ile bu konudaki öğretmen ve öğrenci açısından yaşanan sorunları saptamak ve bu sorunların çözümüne ışık tutmaktır. Çalışma kapsamında, ilkokullardaki matematik derslerinde materyal kullanımı konusun içeren dokümanlar incelenmiştir. İncelenen dokümanlar içerik analizine tabi tutulmuştur. Bu analizler neticesinde bazı sonuçlara ulaşılmıştır. Bu sonuçlar neticesinde Matematik öğretiminde materyal kullanmanın yeri ve avantajları nelerdir?, Öğretmen materyal seçerken, hazırlarken ve kullanırken nelere dikkat etmelidir?,2 Materyallerle ilkokul öğrencilerinin karşılaştığı zorluklar nelerdir ve bu zorlukları gidermede öğretmene düşen roller nelerdir? .Sorularına cevap aranmıştır. Çalışmanın sonucunda dikkat çekici bulgulardan birisi, ilkokullarda matematik öğretiminde öğrencilerin müfredattan yeterince yararlanabilmeleri için materyal kullanmanın önemli olduğu halde, öğretmenlerin bu konuda yeterli bilgi, beceri ve deneyime sahip olmamasından dolayı derslerde zorluk yaşadıkları saptanmıştır. Materyaller sayesinde ilkokullardaki öğrenciler bu dersin müfredat programındaki içerikleri daha kolay kavrayacaktır. Birden çok duyu organına hitap eden öğrenmeler daha kalıcı öğrenmeye sebep olmaktadır. Bu afiş çalışması ile 9 ile kısa yoldan rakamları toplamanın önemine vurgu yapılmıştır. İlkokul öğrencisine bu afişle 9 ile hangi rakamı toplarsak çıkan sonucun toplanan rakamın bir eksiğine eşit olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Bu sayede ilkokul öğrencilerinin matematik derslerinde kullanılan materyal sayesinde soyut olan kavramları somutlaştırarak, matematik becerilerini daha etkili kullanıp öğrencilerin materyaller sayesinde olumlu tutumlar geliştirmesi amaçlanmıştır. Sözlü bildiri ARAŞTIRMAYA DAYALI ÖĞRENME DENEYLERİNİN ÖĞRENCİLERİN BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİ VE GÖRÜŞLERİNE ETKİSİÖzet: Günümüzde bireylerin nitelikli olarak yetişip gelişmeleri araştırıp sorgulamalarına bağlıdır. Bu nedenle 2006 yılında yenilenen Fen ve Teknoloji programı yapılandırmacı yaklaşıma uygun olarak hazırlanmıştır. Bu yaklaşım öğrencilerin eski bilgilerinin üzerine yeni bilgiler inşa ederek bilgiyi anlamlı hale getirmelerini sağlayacaktır. Yapılandırmacı yaklaşım yöntemlerinden biri de araştırmaya dayalı öğrenmedir. 2013 yılında revize edilen fen programı ile birlikte dersin adı “Fen Bilimleri” olarak değişmiş ve dünyadaki gelişme ve değişmelere paralel olarak programın dayandığı temel öğrenme öğretme yaklaşımının “araştırmaya-sorgulamaya dayalı öğrenme” olduğu vurgulanmıştır (Bozkurt, 2014). Araştırmaya dayalı öğrenme; öğrencilerin aktif olduğu, günlük hayattan bir probleme yönelik hipotezler üretip araştırmalar yaptığı ve araştırmalarında neden-sonuç ilişkisi kurarak sonuca ulaştığı bir öğrenme sürecini içermektedir (Şaşmaz Ören, 2006). Ayrıca öğrenme kuramının dayandığı en önemli becerilerden biri de bilimsel süreç becerileridir. Bilimsel süreç becerileri, bilgi oluşturmada, problemler üzerinde düşünmede ve sonuçları formüle etmede kullandığımız düşünme becerileridir (Tan ve Temiz, 2003). Bu çalışmanın amacı, araştırmaya dayalı öğrenme deneylerinin öğrencilerin bilimsel süreç becerilerine ve öğrenci görüşlerine etkisini belirlemektir. Araştırma 2013-2014 eğitim-öğretim yılında İstanbul ili Küçükçekmece ilçesinde okumakta olan 54 4. sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma süresince, maddeyi tanıyalım ünitesinden, araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımıyla 15 fen deneyi, 5 E öğrenme modeli kullanılarak uygulanmıştır. Uzman görüşü alınarak “Bilimsel Süreç Becerisi” ve “Öğrenci Görüşleri” testi hazırlanmıştır. Bu araştırma nicel ve nitel araştırma metotlarının bir arada kullanıldığı karma yöntemle gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada; araştırmaya dayalı öğrenme uygulamalarının öğrencilerde bilimsel süreç becerilerine etkisi nicel yöntemle incelenirken; öğrenci görüşleri analizinde nitel yöntem kullanılmıştır. Çalışmada araştırmaya dayalı öğrenme temelinde sınıf içi fen deneylerinde “Maddeyi Tanıyalım” ünitesinde 54 öğrenciye uygulanırken, araştırmaya dayalı öğrenmenin öğrenciler üzerindeki etkileri deneysel modelde tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmaya dayalı fen deneylerinin bilimsel süreç becerilerine ve öğrenci görüşlerine etkisinin olup olmadığı incelenmiştir. Ön test ve son testler karşılaştırıldığında bilimsel süreç becerilerinden araştırmaya dayalı fen deneyi uygulamalarının “en çok gözlem yapma, sonuç çıkarma, değişkenleri belirleme ve kontrol etme, verileri yorumlama, sınıflama ve ölçme” becerilerinin geliştirdiği tespit edilmiştir. Öğrenci görüşlerinden elde edilen verilere göre öğrenciler Maddeyi Tanıyalım ünitesinde deney yaparak daha kalıcı öğrenme gerçekleştirdiklerini, eğlenerek öğrendiklerini ve bunun da onlar için mutluluk kaynağı olduğu, öğretmenin deney yaparken etkisinin olduğunu görülmüştür. Sözlü bildiri ARDUİNO DESTEKLİ ROBOTİK KODLAMA UYGULAMALARININ HESAPLAMALI DÜŞÜNMENİN ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN ÖZ-YETERLİK ALGI ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Hesaplamalı düşünme, bilgisayar biliminin temel kavramlarını kullanarak problem çözmeyi, sistem tasarlamayı ve insan davranışını anlamlandırmayı içermektedir. Bu düşünme becerisi, sorunları bilgisayar ve diğer teknolojik araçlarla çözülebilecek şekilde formüle edebilmeyi, verileri mantıklı bir şekilde analiz ve organize ederek model ve simülasyonlar gibi soyutlamalar aracılığıyla temsil edebilmeyi, algoritmik düşünce vasıtasıyla çözümleri otomatikleştirebilmeyi ve problem çözme sürecini çok çeşitli problemlerin çözümlerine genelleyip transfer edebilmeyi içermektedir. Özellikle alan yazında hesaplamalı düşünme analiz etme, algoritmik düşünme, problem çözme, eleştirel düşünme ve transfer etme gibi birçok beceriyi barındırmasından dolayı temel bir yeti olarak öğrencilerde olması gerekliliği belirtilmektedir. Bu doğrultuda bir çok ülkede hesaplamalı düşünme ilk ve orta öğretim programlarına yerleştirilmiş ve öğretimine yönelik etkinlikler tasarlanmıştır. Benzer şekilde ülkemizde de hesaplamalı düşünmenin öğretimine yönelik kazanımlar 2012 yılından itibaren öğretim programlarına entegre edilmiştir. Ancak alan yazında bu düşünme becerisinin öğrencilere kazandırılmasındaki en büyük engelin öğretmenlerin bilgisayar bilimleri ile ilgili içerik ve pedagojik bilgilerinin yetersiz olması belirtilmektedir. Bu durumunda öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının bu düşünme becerisinin öğretimine ilişkin kendilerini yetersiz olarak görmelerine neden olduğu ifade edilmektedir. Bu bağlamda öğretmenlerin hesaplamalı düşünme becerisine yönelik yeterli bilgi ve deneyime sahip olmaları gerekmektedir. Bu durumun sağlanmasında ise alan yazında robotik kodlamanın etkin bir rol oynadığı vurgulanmaktadır. Çünkü robotik kodlama öğrencilerin uygulamalı etkinlikler ile öğrenmeye aktif katılımlarını sağlayarak onların aktif öğrenmelerini teşvik etmektedir. Robotik düzeneklerin inşa edilmesi ve programlanması sürecinde öğrenciler düşünürler, sorgularlar, analiz ederler ve bu süreçte aktiftirler. Robotik düzenekler ile çalışırken öğrencilerin problemin çözümü için belirli bir sırada adım adım düşünmeleri, problemi iyi bir şekilde anlamaları, uygun bir şekilde robotik düzeneklerini inşa etmeleri ve programlamaları gerekmektedir. Buradan hareketle çalışmanın amacı, farklı branşlarda görev yapan öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının hesaplamalı düşünmenin öğretimine ilişkin öz-yeterlik algıları üzerine arduino destekli robotik kodlama uygulamalarının etkisini incelemektir. Bu amaçla araştırma, gönüllü olarak sertifikalı robotik kodlama eğitim programına katılan farklı branşlarda görev yapan ve 30 saat süren toplam 28 öğretmen ve öğretmen adayı ile yürütülmüştür. Çalışmada tek grup ön-son test modeli kullanılmıştır. Araştırmada veriler “Hesaplamalı Düşünmenin Öğretimine İlişkin Özyeterlik Algısı Ölçeği” ve yarı-yapılandırılmış görüşmeler ile toplanmıştır. Elde edilen veriler bağımlı gruplar t-testi ve betimsel analiz tekniği ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda, öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının uygulamalar sonrası hesaplamalı düşünmenin öğretimine ilişkin özyeterlik algılarının arttığı tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcılar algoritmik işlemlerin belirlenmesi, kodlamanın yapılması, robotik düzenek inşası ve işleve koşulması, problem oluşturma ve olası çözüm önerilerinin sunularak denenmesi gibi konularda kendilerini yeterli düzeyde gördüklerini ifade etmişlerdir. Bu doğrultuda hesaplamalı düşünmenin öğretiminde arduino destekli robotik kodlama uygulamalarını içeren etkinliklerin yapılması önerilmektedir. Sözlü bildiri ARDUİNO DESTEKLİ ROBOTİK KODLAMA UYGULAMALARININ ORTAOKUL 6. SINIF FEN ÖĞRETİMİNE ENTEGRASYONU*Özet: Fen öğretiminin amacı, öğrencilerin araştıran, sorgulayan, eleştirel düşünen, karşılaşılan sorunlara yönelik çözümler üreten, bilimsel gelişmeleri ve teknolojiyi takip eden bireyler olarak yetişmesini sağlamaktır. Bu doğrultuda fen bilimleri öğretmenleri derslerinde yapılandırmacı yaklaşımı benimseyerek öğrencilerin aktif olarak yer alacağı etkinlikleri düzenlemelidir. Ayrıca öğretmenlerin dinamik bir şekilde gelişen teknoloji karşısında öğrencilerin ayak uydurabilmesi, kullanabilmesi ve yeni teknolojiler üretebilmesi için derslerine eğitim teknolojilerini entegre etmesi gerekmektedir. Bu eğitim teknolojilerinden birisi de robotik kodlama uygulamalarıdır. Fen eğitiminde robotik kodlama ile yapılan öğretimler, öğrencilerin tasarım yaparak yaratıcılıklarını geliştirmede, kodlama yaparak algoritmik düşünmelerini sağlamada ve robotik ile fene ve teknolojiye yönelik olumlu tutumlara sahip olmalarında etkili bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda fen öğretiminde robotik kodlama uygulamalarının entegrasyonu önem teşkil etmektedir. Bu entegrasyonun sağlanmasında genellikle fen öğretiminde Lego Mindstorms RCX, NXT ve EV3 setlerinin kullanıldığı görülmektedir. Ancak bazı araştırmalarda bu tür setlerin öğrencilere zengin öğrenme ortamları sağlamadığı ve yaratıcılıklarının gelişmesine olanak vermediği belirtilmektedir. Bu setlerin yerine robotik kodlama uygulamalarında kullanımı ve anlaşılması kolay, kodlanması sürükle bırak sistemi ile çalışan programlar ile desteklenen, çeşitli sensörler ile farklı projelerin üretilmesine imkân veren, çevre ile etkileşim ve iletişimi sağlayan mikrodenetleyici arduino önerilmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, fen öğretiminde arduino destekli robotik kodlama uygulamalarının öğrencilerin bilimsel yaratıcılıklarına, robotiğe yönelik tutumlarına ve fen bilimleri dersine ilişkin motivasyonlarına etkisini incelemektir. Araştırma, nicel ve nitel boyutların bir arada kullanıldığı karma modele göre tasarlanmış ve çalışmada yarı deneysel tek grup ön-son test modeli kullanılmıştır. Ayrıca çalışma süreci boyunca her bir etkinlik sonrası öğrencilere günlükler yazdırılmış ve uygulamalara yönelik öğrencilerle görüşmeler yapılmıştır. Araştırma, 2018-2019 eğitim öğretim yılı ikinci döneminde Muğla-Marmaris ilçesindeki özel bir kolejde 6. sınıfta öğrenim gören 10 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Amaçlı örneklem yöntemi ile çalışma grubu belirlenmiştir. Çalışmada veri toplama aracı olarak “Bilimsel Yaratıcılık Ölçeği”, “Robotik Tutum Ölçeği” ve “Fen Bilimleri Dersi Motivasyon Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma süreci 4 hafta kodlama eğitimi, 5 hafta robotik kodlama etkinlikleri olmak üzere 9 hafta sürmüştür. Çalışmadan elde edilen nicel veriler non-parametrik Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi ile, günlüklerden ve görüşmelerden elde edilen nitel veriler ise betimsel analiz yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda fen öğretimine entegre edilen arduino destekli robotik kodlama uygulamalarının ortaokul öğrencilerinin bilimsel yaratıcılıklarını geliştirdiği, robotik etkinliklere yönelik sahip oldukları tutumlarında ve fen dersine ilişkin motivasyonlarında artış olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca öğrenciler günlüklerinde arduino destekli robotik kodlama uygulamalarının eğlenceli ve zevkli olduğunu, bütün fen konularında uygulamak istediklerini belirtmişlerdir. *Bu çalışma Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından 19/076/07/4 proje numarası ile desteklenmektedir. Sözlü bildiri ARGÜMANTASYON TEMELİ ÖĞRETİMİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ KAVRAMSAL ANLAMALARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: AROMATİK BİLEŞİKLERİ KONUSUÖzet: Organik Kimya farklı öğrenim seviyelerindeki pek çok öğrencinin zor olarak nitelendirdiği derslerin başında gelmektedir. Bu durumun en önemli nedenleri olarak, organik kimyada sembolik gösterimlerin ağırlıkta olması, molekül sınıfları arasında aşamalı bir ilişkinin olması ve içeriğindeki adlandırmanın diğer kimya konularından farklı olması gösterilebilir. Organik kimyanın içeriğinde yer alan aromatik bileşiklerin, benzen ve türevlerininin yanında heterosiklik molekülleri içermesi, elektrofilik aromatik sübstitüsyon gibi bu molekül sınıfına özgü tepkimeleri vermeleri bu konunun organik kimyanın temel konularından biri haline gelmesini sağlamıştır. Özellikle öğretmen adaylarında bu konudaki anlamalarının istenilen düzeyde olması, organik kimyanın farklı molekül sınıfları arasındaki ilişkilerin daha kapsamlı kurulmasını sağlayarak, çok basamaklı sentez tepkimelerini yazabilmelerine de katkıda bulunabilecektir. Bu nedenle, öğretmen adaylarının birbirleriyle karşılıklı etkileşim halinde oldukları, sınıf içindeki etikliklerle argümanları sunup, uyguladıkları bilimsel argümantasyon süreci öğretmen adaylarının organik kimya konularını anlamlı bir şekilde öğrenmelerine yardımcı olabilecektir. Bu araştırma ile argümantasyon temeli öğretimin fen bilgisi öğretmen adaylarının aromatik bileşikler konusundaki kavramsal anlamaları üzerindeki bir etkisi olup olmadığının incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, ön-test, son-test kontrol gruplu yarı deneysel desen olarak yürütülen araştırmada 2016-2017 öğretim yılında Ege Bölgesindeki bir eğitim fakültesinin fen bilgisi eğitimindeki iki sınıf, deney (N=30) ve kontrol grubu (N=35) olarak rastgele seçilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak, 16 adet açık uçlu sorulardan oluşan aromatik bileşikler kavram testi ön ve son-test olarak uygulanmıştır. Ön-testlerin uygulanmasının ardından kontrol grubunda düz anlatım yöntemine göre, deney grubunda ise argümantasyon temelli öğretime göre aromatik bileşiklerin işlenmesine geçilmiş ve her iki grupta öğretim dört haftada tamamlanmıştır. Deney grubunda, “aromatik bileşiklerin özellikleri”, “aromatik bileşiklerin adlandırılması”, “aromatik olma koşulları”, “elektrofilik aromatik sübstitüsyon tepkimeleri”, “orto, para,meta yönlendiriciler”, “aromatik bileşiklerin yan zincir tepkimeleri” konu başlıklarında 10 argümantasyon etkinliği ile öğretim gerçekleştirilmiştir. Kavram testinden elde edilen analiz sonuçları, deney ve kontrol grubu öğrencilerinin ön-test puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığını, son-test puanları arasında ise deney grubu lehine bir farklılık olduğunu göstermektedir. Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin son-testte sorulara verdikleri cevapların analiz sonuçlarında ise deney grubu öğrencilerinin tepkimeleri analiz ederek, farklı molekül sınıfları arasında ilişkileri daha çok kurabildikleri anlaşılmıştır. Bu bulgular, argümantasyon temelli öğretimin fen bilgisi öğretmen adaylarının aromatik bileşikler konusundaki kavramsal anlamalarının geliştirilmesinde çok daha başarılı olduğunu göstermektedir. Sözlü bildiri ARTIK ÇARPIM TABLOSUNDAN KORKMUYORUZ!Özet: Her ilkokul çağındaki çocuğun, korkulu rüyası olmuştur çarpım tablosu. Çocuğun mantığına yatmayan, ezberlenmesi zor çarpımlar ve hiçbir anlam ifade etmeyen sonuçlar… Oysa çarpma, toplama işleminin bir kolaylığıdır.Biz de bunu referans alıp, işimizi daha da kolaylaştırmaya karar verdik. Biz 3.sınıf olarak öncelikle örüntüleri kullandık. Sonrasında örüntü kurallarından geçiş yaptık ritmik saymalara. Ritmik saymaları yazarken toplama işleminden yararlandık. Birer, ikişer, üçer ritmik saymalar derken; altışar, yedişer,sekizer ritmik saymalar çıktı karşımıza. Sayılar büyüdükçe, yaptığımız toplama işlemleri de zaman aldı. Bu ritmik saymaları daha kısa zamanda nasıl oluşturabiliriz derken, çarpma işleminin kolaylığını fark ettik. Çarpma işlemi yapmak kolaydı; ama büyük sayılar işin içine girince tüm tadımız kaçıyordu. Peki bunu eğlenceli hale getirsek nasıl olur dedik ve işin içine müzik katmaya karar verdik. Oluşturduğumuz altışar, yedişer ve sekizer ritmik saymaları, çocuk şarkılarının ritimleri ile birleştirerek söylemeye başladık. Bu hepimizin hoşuna gitmişti. Ders saatinde, teneffüslerde; hatta oyunlarımızın içinde bile, ritmik sayıların şarkısını söyler olduk. Daha sonra parmaklarımızı da kattık işin içine. Ritmik saymalar yaparken parmaklarımızı da kullanarak işlemlere geçiş yaptık. “6 tane sepetin içinde, 7’şer adet yumurta vardır.Sepetlerde toplam kaç adet yumurta vardır?” sorusunun cevabını ister altışar, ister yedişer saymalar yaparak bulmaya çalıştık. Amacımız müzik ile, çarpım tablosunu kolay ve eğlenceli öğrenmek iken, sadece çarpma işlemini değil, bölme işlemini de bize eğlenceli hale getirdi. 56’nın içinde kaç tane 8 olduğunu bulurken, ritmik saymaların şarkısını kullandık ve sonuca kolayca ulaştık. Bu ritmik saymaların şarkılarını öyle çok sevdik ki; şarkısı olmayan sayılar için üzüldük bile. Hatta aramızda 9’ların şarkısını oluşturmaya çalışanlar var. Sınıfta uyguladığımız bu İnterdisipliner Yaklaşımın biz çok faydasını gördük ve görmeye de devam ediyoruz. Bir sonraki amacımız zor denen tüm konuları kolay ve eğlenceli hale getirmek. ‘Kolay’ gelsin bizlere. Sözlü bildiri ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK UYGULAMALARININ İLKOKUL 2. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN DEYİMLERİ ÖĞRENME DÜZEYLERİNE ETKİSİÖzet: Bu araştırmada ilkokul 2. sınıf öğrencilerinin deyimleri öğrenme düzeylerini geliştirmede artırılmış gerçeklik uygulamalarının etkisi incelenmiştir. Çalışma 2017-2018 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya Eskişehir ili Tepebaşı ilçesinde yer alan özel bir ilkokulun 2. sınıfında okuyan 29 öğrenci katılmıştır. Belirlenen düzeyde bulunan bir sınıf deney, bir sınıf kontrol grubunu oluşturmuştur. Deney grubunda deyimler, artırılmış gerçeklik uygulamaları ile işlenmiştir. Deney grubu uygulaması iki hafta sürmüş, her gün 2. Sınıf Türkçe dersi kitabında “Sağlık, Spor ve Oyun” temasında geçen on adet deyim sırayla ve artırılmış gerçeklik uygulaması aracılığıyla işlenmiştir. Öğrenciler AG uygulamasını kullanarak tüm serbest zamanlarda, görselin içerisindeki gömülü videoya erişim sağlamışlardır Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilmiş olan; “Deyimler-Eşleştirme Formu”, “Deyimler-Boşluk Doldurma Formu”, “Deyimler-Cümle Kurma Formu” kullanılmıştır. Araştırmada deneme öncesi desenlerden statik grup ön test-son test deseni kullanılmıştır. Elde edilen veriler SPSS 24 paket programı ile analiz edilmiş ve gruplar arasında deney grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu bulunmuştur. Ayrıca öğrencilerinin deyimleri öğrenme düzeylerindeki değişimi sergilemesi ve araştırma sonucunu desteklemesi açısından Deyimler-Cümle Kurma Formu’na verilen cevaplar içerik analizi yöntemi ile değerlendirilmiştir. Bu bulgulara dayanarak artırılmış gerçeklik uygulamalarının, ilkokul 2. sınıf öğrencilerinin deyimleri öğrenme düzeylerini geliştirmede etkili olduğu söylenebilir. Söz varlığının diğer bileşenlerinde de AG uygulamalarının etkisinin belirlenmesi önerilmiştir. Sözlü bildiri AŞAĞI SAKSONYA EYALETİ DEĞERLER VE NORMLAR ÖĞRETMENLİĞİ LİSANS PROGRAMININ İNCELENMESİÖzet: Günümüz insanları kapitalizmin tüketim alışkanlığı ile iletişim teknolojilerinin etkisini tüm zamanlardan daha fazla hissetmektedir. Öyle ki benliğinin dışında kendisine dayatılmış bir hayatı yaşamaktadır. Aile hayatı, Eğitim, evlilik ve iş bulma faaliyetleri modern kültürün doneleri ile şekillenmektedir. Bireyin geçmişi ve gelenekleriyle olan bağı giderek zayıflamakta maddi değerlerin elde edilmesi ve arttırılması için manevi değerlerinden uzaklaşılmaktadır. Maddi ihtiyaçların ön plana çıkmasıyla birlikte toplumun inanç ve değerlerinin ihmal edilmesi, genç nesillere tarihsel ve kültürel değerlerin aktarılmaması sosyal yapı ve toplumsal yaşamın varlığını tehdit eden süreçleri meydana getirebilir. Dolayısıyla bireylere, evrensel, ahlaki, dini ve etik değerlerin aktarılması hayati bir önem taşımaktadır. Her toplumun kendine has duygu, düşünce değer ve inançları vardır. Eğitim sistemleri toplumun tarihinden, tecrübe ve birikimlerinden bağımsız değildir. Doğal olarak öğretim araçları farklılık göstermekte, öğretmen yetiştirme programları da özgün olabilmektedir. Bu bağlamda değerlerin kimler tarafından ve nasıl verileceği soruları öne çıkmaktadır. Değer aktarımına en uygun mekanlar olan okullarda öğretmenlerin değer eğitimini gerçekleştirmeleri için lisan eğitimi şarttır. Türkiye ve Avrupa toplumlarında bu noktada bir fark bulunmamaktadır. Devletin resmî kurumları olan okullarda eğitim veren kişiler lisans eğitimi almak zorundadırlar. Almanya’da yaşayan yabancılar ve herhangi bir dine inanmayan ve din dersi almak istemeyen öğrencilere Aşağı saksonya eyaletinde “werte und Normen” (değerler ve normlar) dersleri verilmektedir. Değerler ve normlar dersleri ortaokul ve lise öğrencilerine verilmektedir. Bu derslerin kendine has müfredat programı bulunmakta farklı yayınevleri tarafından yazılmış kitaplar okutulmaktadır. Ders kitabının seçimi öğretmenin inisiyatifine bırakılmıştır. Değerler ve normlar derslerini vermek üzere Oldenburg, Hannover ve Göttingen üniversitelerinde değerler ve normlar öğretmenliği bölümleri bulunmaktadır. Lisans öğrencileri aynı zamanda yan alan eğitimi de almaktadır. Bu bölümden mezun olan bir öğretmen adayı iki diploma sahibi olmaktadır. Mezun olan öğretmenler birinci devlet sınavı ile merkezi olmayan bir sistemle atanırlar. İlk atamadan sonra iki yıllık bir staj döneminde uzman rehberler eşliğinde staj dönemini tamamlarlar. Bu staj döneminde başarılı not almaları halinde ikinci devlet sınavına katılmaya hak kazanırlar. İkinci devlet sınavını geçemeyenler öğretmenlik haklarını kaybederler. Ancak ikinci yazılı sınavda başarılı olan öğretmenler görevlerine asil olarak devam ederler. Öğretmen atamaları merkezi sistemle gerçekleşmez. Öğretmen adayları Schulamt (il okul müdürlüğü) ne başvuruda bulunurlar. Okul idaresinin uygun bulması halinde atamaları yapılır. Eyaletin bütün okullarında değerler ve normlar öğretmeni bulmak imkansızdır. Zira bu alandan mezun olan öğretmen sayısı çok fazla değildir. Bu nedenle okullarda değerler ve normlar derslerini farklı branşlardan öğretmenler de verebilmektedir. Genellikle din alanında ve dil alanında eğitim gören branş öğretmenleri tercih edilmektedir. Bu çalışmada Almanya’da değerler ve normlar dersi lisans programlarındaki ders içerikleri öğretmen yetiştirme süreci ile staj uygulamaları ortaya konacaktır. Bu bağlamda değerler ve normlar öğretmenlerinin yan alanları ve diploma türleri ile lisansüstü çalışmaları ele alınacaktır. Öğretim üyesi kadrosu ve ders programları nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi tekniği kullanılarak incelenecektir. Almanya’nın Aşağı Saksonya eyaletindeki ortaokullarda ders olarak işlenen “Werte und Normen” öğretmenlerinin mezun oldukları lisans programlarının incelenmesi alana farklı bakış açısı kazandırmayı amaçlamaktadır. Farklı ülke eğitim sistemlerinin incelenmesi değerler eğitimi alanında çalışmalar üreten bilim insanlarına katkı sunacaktır. Bazı üniversitelerde seçmeli ders olarak işlenen değerler eğitimi öğreticilerine de yeni bir fikir vereceği düşünülmektedir. Ayrıca Avrupa birliğinin en önemli üyelerinden biri olan Almanya ile ilgili yapılacak olan karşılaştırmalı eğitim çalışmalarına katkıda bulunabilir. Sözlü bildiri ÂŞIK VEYSEL’İN ÇOCUKLAR TARAFINDAN SEVİLMESİNİN NEDENLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMAÖzet: Âşık Veysel Anadolu coğrafyasının yetiştirdiği önemli halk edebiyatı sanatçılarımızdandır. Onun haklı ünü insanı ilgilendiren birçok konuda şiirler yazmasından ve bu şiirleri ezgilere dökmesinden gelmektedir. Bu çalışmada Âşık Veysel’in hangi nedenlerden dolayı çocuklar tarafından sevildiği araştırılmıştır. Çalışma nitel desenlidir. Araştırmanın veri kaynağını 6 ve 8. sınıf öğrencilerine uygulanan “Âşık Veysel’i Tanıma Formu” teşkil etmektedir. Elde edilen veriler içerik analiziyle çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda öğrencilerin %96’sının Âşık Veysel’i tanıdığı, bunların %93’ünün şairi sevdiği tespit edilmiştir. Âşık Veysel’i sevmediğini belirten öğrenciler “Eski müziklerden hoşlanmıyorum” (f=2), “Şairi tanımıyorum.” (f=3) gerekçelerini göstermişlerdir. Şairi sevdiğini belirten öğrencilerin nedenleri 4 kategoride toplanmıştır: 1. Şiir sanatına katkıları bakımından (f=40), 2. Halk müziğine katkıları bakımından (f=6), 3. Kişiliği bakımından (f=26), 4. Hem sanatı hem kişiliği bakımından (20). Alt kategoriler bakımından ise en yüksek oran 1. Kategori altında sıralanan “Şiirleri çok güzel.” (f=23), ifadesi ile 4. Kategori altında yer alan “Gözleri görmediği halde güzel eserler vermiş.” (f=20) görüşlerine aittir. Böylelikle Âşık Veysel’in en çok şiir sanatına katkıları bakımından tanındığını ve güzel şiirler yazdığı için sevildiğini söylemek mümkündür. Ayrıca gözleri görmediği halde güzel eserler vermiş olması da çocukların şaire olan hayranlığını artırmaktadır. Görüşme soruları içinde yer almamasına rağmen birçok öğrenci Âşık Veysel’in en beğendiği eserinin adını da yazmıştır. Bu sonuca göre “Toprak” ile “Uzun İnce Bir Yoldayım” adlı eserler çocuklar tarafından çok sevilmektedir. Sonuç olarak Âşık Veysel çocuklar tarafından hem tanınmakta hem de sevilmektedir. Onun şiir sanatına kazandırdığı yapıtlar, seslendirdiği türküler ve tüm zorluklara rağmen hiç yitirmediği ümit ve azmi şairi çocukların dünyasında özel bir insan yapmaktadır. Not: TÜBİTAK’ın desteklediği bu çalışmaya katkıda bulunan sevgili öğrencilerim Ceylin KIRKUŞU, Hafize Naz CİMCOZ ve Ayşenur ASLAN’a teşekkür ederim. Sözlü bildiri ASSESMENT OF UTILIZATION FROM ORIENTEERING WHICH BASED ON PRIMARY SCHOOL TEACHERS PERSPECTIVE IN PRIMARY SCHOOL TURKISH LESSONSÖzet: Orienteering is a universal sport which occured among nature lovers in recent years and included mental and physical purposes.Orienteering sport allows for surviving and finding route in nature which are vital acquisitions; and it is seen a different alternative for todays society. The main purpose in orienteering is finding some marks which settled in different spaces in nature as per rules and organized map. This sport can be adapted in classes comfortably and by using minimum cost. And also it is possible to use this sport in many lessons via interdisciplinary relations.Todays education systems are based on supporting to learn practically. It cannot be rejected this sports contributions of efficient usage with educational purposes in classes or out of schools.Orienteering can be put to work to transmit of the contributions, values and skills which are standed on different disciplines in primary school programmes. Within the scope of this research, the activity was carried out with 77 participants which 35 of them are female and the rest are male stayed in Burhaniye district of Balıkesir. This research contains the contribution of synonyms consciousness for Turkish lesson in primary school - 2. class level. In the research which is applied 2018-2019 education year Spring semester, the observation forms were used which were filled by practitioners (4. class teachers) for data collection. The observation forms were considered as a document and analyzed via descriptive analysis. And also the learning survey with orienteering was applied to class teachers. The surveys were also subjected to descriptive analysis. At the end of the research, the results which were obtained from observation forms of class teachers indicated that orienteering assists the primary school students learning synonyms in Turkish lesson effectively. In this context, it can be said that using orienteering is effective about participating of students into learning-teaching process and increased their interest for the lesson.Based on the results of the research, in the context of different disciplines and class levels, the investigations can be realized related with orienteering and suggested experimental, quasi-experimental and research patternings of which is in kind of action research by using different data collection techniques. Sözlü bildiri ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ DERS KİTABINDAKİ GÖRSELLERİN GÖSTERGEBİLİMSEL ANALİZİÖzet: Ders kitabı, öğrencinin gelişim özelliklerine ve düzeyine uygun olarak hazırlanmış metinlerden oluşan, öğretim programlarının ilkeleri doğrultusunda hazırlanan ve içerdiği bilgileri öğrenciye sunan öğrenme- öğretme materyalidir. Öğretim sürecinin ayrılmaz bir parçası olan ders kitabı, öğretim programlarında yer alan kazanımların gerçekleştirilmesini sağlayan, öğretmen ve öğrencilerin en sık kullandığı önemli bir araçtır. Görsel öğeler, ders konularının ilgi çekiciliğini sağlama, konuları daha anlaşılır kılma, akılda daha uzun süre barındırma ve hatırlamayı sağlama gibi amaçlar için kullanılır. Yaygın bir tanımlamayla, ders kitaplarında görsel öğeler denildiğinde, yazılı metinler arasında kullanılan, grafik, tablo, şekil, diyagram, şema, harita, karikatür, resim, fotoğraf gibi basılı görüntülerden söz edilmektedir. Günümüzde de gerek yazılı ve görsel öğretim yöntemlerindeki çağdaş anlayış gerekse bilgi teknolojilerindeki gelişmeler ders kitaplarının görsel içerik yapısını değiştirmiş ve daha resimli ve renkli tasarımlanmasına yol açmıştır. Eğitimde görsel öğelerin ders kitaplarındaki işlevselliği, görsellerin işlevsel yönlerinin ve anlamsal yapılarının incelenmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bireylerin toplumsallaşmasında, bilginin öğrenilmesinde ve aktarılmasında, toplumsal aidiyet duygusu geliştirmede ders kitaplarının önemli bir materyal olduğu düşünüldüğünde, iletilen mesajların ne olduğu, ne anlama geldiği, yan anlamlarının ne ifade ettiği ön plana çıkmaktadır. Bu ders kitaplarından özellikle ortak bir tarihsel algı yaratmayı hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihinin anahtar bir işlevi olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle araştırmanın amacı 8. sınıf Türkiye Cumhuriyeti Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ders kitabında yer alan görsellerin ileti ve anlamları açısından çözümlemesini yapmaktır. Bu amaçla araştırmanın yöntemi göstergebilimsel analiz olarak tasarlanmıştır. Zira göstergeler, anlam inşa etme araçlarıdır ve çeşitli duygu, düşünce, tutum, niyet, beklenti, ihtiyaç ve arzuların aktarılmasına aracılık eder. Çalışmada göstergebilim analiz tekniklerinden Peirce’in çözümleme modeli kullanılmıştır. Göstergebilim alanında geliştirilen tüm anlamlandırma modelleri büyük ölçüde birbirine benzeyen bir yapıyı paylaşırlar. Bu modellerin her biri anlamlandırma çalışmalarına şu ya da bu biçimde katılabilecek üç öğeyi içerir. Bunlar, gösterge, göstergenin gönderme yaptığı şey, göstergenin kullanıcılarıdır. Bu üç öğeden gösterge, kendisinden başka bir şeye gönderme yapan, duyularımızla kavrayabileceğimiz fiziksel bir şeydir ve varlığı, kullanıcıların onu bir gösterge olarak kabul etmelerine bağlıdır. Peirce, gündelik konuşmada genel olarak kendisinden başka bir nesneye gönderme yapan her şeyi gösterge olarak adlandırmakta ve göstergelerin sınıflandırılmasını üçe ayırmaktadır. Bunlar görüntüsel gösterge (ikon), belirti ve simge olarak adlandırılır. Çalışmada öncelikle görsellerin gösterge türleri analiz edilmiş, daha sonra göstergelerin derin anlamını ortaya çıkarabilmek için dizisel çözümleme aşamasında önce Türkiye Cumhuriyeti Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ders kitabında yer alan göstergelerin genel bir betimlemesi yapılmış, dizimsel çözümleme safhasında ise göstergelerin örtülü anlamları açığa çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu göstergeler, toplumsal ve kültürel bağlamları da dikkate alınarak anlama ve yorumlama yapılmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ders kitaplarında modern ve çağdaş devlet yapısındaki her türlü siyasi, adli ve ekonomik değişimin görseller aracılığıyla fark edilmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Yeni kurulan devlette her türlü olumlu değişim ve gelişimler görsellerde bol bol yer bulmasına karşın yaşanılan olumsuz tutum ve davranışların pek göz önüne getirilmediği ve ima edilmediği görülmektedir. Genellikle ders kitaplarında başarılar ve yeniliklerin kazançlı yanları sunulmuş, bazen nesnellikten uzak, tarafgir bir yapıya bürünmüştür. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin amaçları düşünüldüğünde; Cumhuriyet Dönemi olarak yeni bir rejim uygulamasına girişildiği aşamada her şeyin Cumhuriyetin lehine anlamlandırılması çok makul bir durumdur. Cumhuriyet rejiminin benimsetilmesi ve sürdürülmesi işi de pratikte Türkiye Cumhuriyeti Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin işlevi olarak görülmüştür. Sözlü bildiri ATIK MALZEME VE YİYECEKLERİN GERİ DÖNÜŞÜMÜ SAĞLANARAK, 6 YAŞ GRUBU ÖĞRENCİLERİNDE SOKAK HAYVANLARINA KARŞI OLAN DUYARLILIK VE FARKINDALIĞIN ARTTIRILMASI.Özet: İnsana, hayvana ve dolayısıyla tüm canlılara olan olumsuz tutumlar, toplumsal bir eğitim eksikliğinin sonucudur. Ankara ili Yenimahalle ilçesinde Nisan 2019’da yaşanan 13 sokak köpeği zehirli yiyecek verilerek telef olması olayı hepimizi derinden sarmıştır. Yaşanan bu vahim hayvan katliamı olayının medyaya yansıyarak duyulması sonrasında bu üzücü olay motivasyon kaynağımız oldu ve sorumluluğumuz altındaki 6 yaş grubu öğrencilerimizle bir sosyal sorumluluk projesi yapmaya karar verdik. Projemizde; öğrencilerimizin sosyal çevremizde iletişim halinde olduğumuz tüm canlılara ve özellikle de minik dostlarımıza karşı merhametli ve yardımsever olmalarını bu konuda görev sorumluluk almalarını hedefledik. Bu davranış eğitimle, yaparak uygulayarak kazanılacak bir davranış, aslında insani bir erdemdir. Bu projeyle minik dostlarımıza karşı olumlu davranış ve farkındalığını arttırmayı amaçladık. Öğrencilerimize dikkat çekici sorular sorarak sokak hayvanlarının ne gibi ihtiyaçları olabileceğini düşünüp, gözlemlemeleri için fırsat verdik. 6 yaş grubu olan öğrencilerimize bu yardım duygusunu aşılamak ve projeye ilgilerini çekmek için, evcil hayvan sahibi velilerimizi minik dostları ile birlikte okulumuza davet ettik. Öğrencilerimizin onlarla iletişime geçmesini, sevmelerini ve onların beslenmelerine yardım etmeleri için fırsat tanıdık. Öğrenci merkezli eğitim metodu esas alınarak guruplar halinde öğrencilerimizle sokaklara bırakılmak üzere atık materyallerden mama ve su kapları tasarladık. Bunları yaşam alanlarına bırakarak komşulardan da buralara artan yiyecekleri bırakmaları konusunda ricada bulunduk. Böylece çevrelerini de bu konuda bilinçlendirmelerini sağlayarak toplumsal duyarlılığı da arttırılmasına destek olduk. Bunların belirli periyotlarla öğrenciler tarafından kontrollerini yaptırıp sorumluluk bilincinin gelişmesini sağladık. Kuşlar için kuş evleri ve kuş yemlikleri yaparak okul bahçesindeki ağaçlara astık böylelikle okuldaki diğer öğrencilere sosyal mesaj vermiş olduk. Öğrencilerin işbirliği ile çalışmalarını geliştirebilmek için özgün slogan, şiir ve hikaye okuma etkinlikleri düzenledik, bu etkinlikleri değişik teknolojik ürünler kullanarak kayıt altına aldık. Projemizle ilgili olarak öğrencilerin sevdikleri hayvanların maskelerini ve serbest resim çalışması yapmalarına imkan vererek özgün duygu ve düşüncelerini yansıtmalarına fırsat tanıdık. Proje başında ve sonunda anket çalışması yapıldı ve karşılaştırma sonuçları, havyalara karşı olan duyarlılık ve onların ihtiyaçları konusundaki farkındalığın arttığını gösterdi. Proje ile birlikte öğrencilerimiz sokak hayvanlarına daha merhametli davranmaya, onların ihtiyaçları ile ilgilenmeye başladılar. Komşu ve arkadaşlarının da farkındalıklarının artmasını, bu sayede onların da evlerindeki artık yiyecekleri önceden hazırladıkları mama kaplarına bırakma alışkanlıklarının oluşması sağlandı. Okulumuzdaki diğer öğrencilerde de hayvanlara karşı daha merhametli davranmaya başladılar, örneğin ağaçlara asılan kuş yemliklerini ve yuvalarını belirli aralıklarla kontrol edip bir aksaklık varsa bizlere ve okul idaresine bildirmeye başladılar. Hattı bazı ailelerimiz sokak hayvanı sahiplendiler. Böylelikle proje hem öğrenci hem veli hem de komşular nezdinde kabul ve ilgi görerek geniş kitlelere farkındalık kazanımı sağlandı. Projemiz hedeflediğimiz amaç ve ulaşılması planlanan kitle bakımından beklentilerimizin üstünde sonuçlar verdi. Bu sayede okulumuzun çevre okullar arasında tanınırlığı arttı. Ayrıca, atık malzemelerin mama kaplarına dönüşerek geri dönüşümü sağlandı, atık besinlerin minik dostlarımıza verilmesiyle yiyecek israfıda engellenmiş oldu Böylelikle öğrencilerimizin ve sosyal çevrelerinde hayvan sevgisi ve onların ihtiyaçları ile ilgili duyarlılık ve farkındalıkları gözle görülür bir artış sağladı. Sözlü bildiri AUTOBIOGRAFISCHE TEXTE ALS MITTEL ZUM AUFBAU VON INTERKULTURELLER KOMPETENZÖzet: Die Förderung interkultureller Kompetenz bildet seit Längerem einen zentralen Gegenstand des fremdsprachlichen Lernens. Begegnung mit einer anderen Kultur setzt Wissen über das Leben in der jeweils anderen Kultur voraus. Autobiografische Texte vermitteln authentische Einblicke in das Leben einer Kultur, indem sie diachrone Aspekte der Entwicklung eines Individuums in einer Gesellschaft beschreiben. Mit dieser Untersuchung sollte herausgefunden werden, inwieweit autobiografische Texte zur Vermittlung interkultureller Kompetenz im Unterricht in der Deutschlehrerausbildung in der Türkei geeignet sein könnten. In autobiografischen Texten gibt das erinnernde Ich (der Autor) über sein Leben Auskunft. In ihnen wird prägende Ich-Erfahrung kunstvoll zu einem erzählerischen Entwurf zusammengefügt. Autobiografische Texte tradieren Vieles: Kulturelles und landeskundliches Wissen über das alltägliche Leben, Normen und Werte in verschiedenen Zeitabschnitten sowie Konventionen und Rituale. Ziel des Beitrags ist es, die kulturkundliche Relevanz von autobiografischen Texten für interkulturelles Lernen im Unterricht zu erkunden. Dabei wird untersucht, wie die Studierenden die fremdkulturellen autobiografischen Darstellungen wahrnehmen, verarbeiten und deuten. Hierbei spielt der eigenkulturelle Hintergrund eine wichtige Rolle. Letztlich geht es um die Frage, ob der Einsatz von autobiografischen Texten die interkulturelle Kompetenz der Studierenden fördert und welche interkulturelle Kompetenzen aufgebaut werden können. Als in der deutschen Gegenwartsliteratur prominente Beispiele autobiografischen Erzählens wurden die autobiografischen Texte von Peter Härtling “Leben lernen.”, Christoph Meckel, “Russische Zone. Erinnerungen an den Nachkrieg” und Günter Grass, “Beim Häuten der Zwiebel” behandelt. Es wurden Studierende der Deutschlehrerausbildung der Universität Muğla zu den autobiografischen Texten befragt. Die Befragung bestand aus offenen, halboffenen und geschlossenen Fragen. Im Rahmen der inhaltlichen Analyse wurden die Daten ausgewertet. Ausgehend von den Ergebnissen der Befragung kann konstatiert werden, dass durch die Auseinandersetzung mit autobiografischen Texten interkulturelle Kompetenzen aufgebaut wurden. Die Mehrheit der befragten Studierenden ist davon überzeugt, dass sie über die Beschäftigung mit den Autobiografien nicht nur die deutsche Kultur, sondern auch ihre eigene Kultur durch Vergleiche besser kennen gelernt haben. Aus der mündlichen Befragung geht hervor, dass die Studierenden zu historischen, sozialen und gesellschaftspolitischen Entwicklungen Deutschlands einen Zugang gefunden hatten und sich dazu äußern konnten. Sözlü bildiri AYŞE SIDIKA HANIM VE “USUL-I TALİM VE TERBİYE DERSLERİ”ADLI DERS KİTABINDAN HAREKETLE DÖNEMİN AHLAK EĞİTİMİ ANLAYIŞINDA FELSEFİ YANSIMALARÖzet: XIX. yüzyılın son çeyreğinde kaleme aldığı “Usul-ı Talim ve Terbiye Dersleri (Eğitim ve Öğretim Yöntemi Dersleri) adlı çalışmasıyla eğitim tarihimizin ilk pedagojik ders kitaplarından birisini kaleme alan Ayşe Sıdıka Hanım, Osmanlı düşün ve yazın alanının, önemli kadın simalarından birisidir. Sıdıka hanım, II. Abdülhamit tarafından Haremeyn-i Muhteremeyn Payesi ile ödüllendirilen Endurun Mektebi hocası Mustafa Numan Efendi’nin kızıdır; öte yandan ilkokuldan başlayarak öğretmenlik kısmına kadar Zapyon Rum Kız Lisesi’nde eğitim hayatını sürdürmüştür. Rumca, Fransızca ve İngilizce dillerine hakim olan Ayşe Sıdıka Hanım, babasından aldığı Osmanlı eğitim birikimini, Batı kültür ve eğitim sistemimizle başarılı bir şekilde sentezlemeyi başararak, eğitim sistemimize önemli katkı ve yeniliklerde bulunmuştur. Bu anlamda, Sıdıka hanımın önemli çalışmalarından birisi olan Usul-ı Talim ve Terbiye adlı çalışmasında ki, ahlak eğitimi ve çocuklarda ahlak eğitimi nasıl olmalıdır sorularına ilişkin yaptığı açıklamalar, ahlak eğitimi konusundaki geçmiş birikimimizin aydınlatılması noktasında önem arz etmektedir. Bu bildirideki amaç, Ayşe Sıdıka Hanım’ın 1313 (1897) yılında kaleme aldığı “Usul-ı Talim ve Terbiye Dersleri” adlı eseri Osmanlıcadan günümüz Türkçesine çevirerek, ahlak eğitimiyle ilgili olan kısımları yazıldıkları dönemi göz önünde bulundurarak, bugün ahlak eğitimi adına yapılan çalışmalarla karşılaştırmak ve çıkan sonuçları da felsefi analizden geçirmektir. Çalışmada yöntem olarak tarama modeli kullanılmıştır. Çalışmaya ilişkin veriler belgesel tarama modeli ile elde edilmiştir. Çalışmanın evreni Ayşe Sıdıka Hanım’ın 1313 (1897) yılında kaleme aldığı “Usul-ı Talim ve Terbiye Dersleri ” adlı çalışma oluşturmaktadır. Söz konusu eser günümüz Türkçesine çevrildikten sonra, ahlak eğitimiyle ilişkili kısımlar felsefi bir sorgulamadan geçirilerek kavramsal analizler yapılacaktır. Çalışmanın bulgularını kısaca şöyle sıralayabiliriz: - Ayşe Sıdıka hanımın çalışmasında, insan, mürebbi, beden eğitimi, düşünsel eğitim, yargılama gücü, hayal gücü, ahlak eğitimi, görev, huy ve eğitim, irade, vicdan ahlakı, saygı, sevgi, itaat, sorumluluk, minnettarlık, çocuklarda duygusal eğitim, çocuklarda iç güdü, çocuk ahlakı arasındaki farklar, çocukların huylarında değişiklikler yaparak eğitime alıştırmak gibi konu başlıklarında açıklamalarda bulunmuştur. -Hemen hemen her dönem ahlak eğitimiyle anlatılmak istenen; iyi, doğru, güzel ya da erdemli gibi kavramlarla ifade edilen değerlerin çocuklarda alışkanlık kazandıracak şekilde öğretilmeye çalışılmasıdır. - Ayşe Sıdıka hanımın eserinden hareketle, çocuklarda ahlak eğitimi adına yapılan çalışmaların önce ailede başlamak üzere okul ve dış çevreyle birlikte anlam ve değer kazandığı açığa çıkmıştır. - Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik adlı çalışmasında da özellikle belirtiği üzere iyi ahlak ya da erdemli bir insan olmanın en önemli belirtisinin “ölçülü olmak” değerinden hareketle sıraladığı, alçakgönüllülük, dürüstlük, yalan söylememek, hoşgörülü olmak, adalet, cesaret, cömertlik gibi erdemlerin farklı adlarla ancak benzer içeriklerle Ayşe Sıdıka Hanım’ın eserinde de yer edindiği bulgusuna varılmıştır. -Çalışmadan elde edilen bir diğer bulgu ise, Usul-i Talim ve Terbiye Dersleri adlı çalışmasında eğitim konusundaki açıklamaların günümüzde de günceliğini koruyarak çağının ötesinde bir birikime sahip olduğudur. Çalışmanın sonucunda ahlak eğitiminin bütüncül bir yaklaşım olduğu anlaşılmaktadır. Aileden başlamak üzere, okul ve dış etmenlerin çocuğun gelişiminde önemli bir paydaya sahip olduğu ve bu anlamıyla da Osmanlıdan günümüze ahlak eğitimi adına yapılan çalışmalar üzerinde felsefi ve kavramsal analizlerin geçmişin aydınlatılması ve günümüzde de yorumlanması açısından önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Usul-ı Talim ve Terbiye Dersleri adlı eser beden eğitimi ve düşünce eğitiminin yanında ahlak eğitimine dair görüşleriyle dikkat çeken bir eserdir. Ayrıca bu metin dönemin eğitim fikirlerini inceleyen sosyal bilimcilerin her daim yararlanabilecekleri kapsayıcı bir eserdir. Sözlü bildiri AZERBAYCAN İLKÖĞRETİM PROGRAMININ VATANDAŞLIK EĞİTİMİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Özet Vatandaşlık eğitimi, devletlerin vatandaşlarında olmasını arzu ettiği bilgi, beceri ve değerleri kazandırmaya dönük tüm eğitimsel çabaları ihtiva edecek şekilde bir tanımlama ile dünya coğrafyasının pek çok ülkesinde farklı yapılandırmalar ile var olan bir eğitim boyutudur. Kimi ülkelerde vatandaşlık eğitimi, özel bir ders içerisinde öğrencilere kazandırılmaya çalışıldığı görülürken kimi ülkelerde ise farklı derslerin içerisine serpiştirilmiş bilgi, beceri ve değerlerin vatandaşlık eğitimi kapsamında kurgulanmış olduğu görülmektedir. Bu yapısal kurgu, ülkenin sahip olduğu eğitim sisteminin durumuna göre şekillenen ve zaman içerisinde de değişim ve dönüşüme uğrayabilen bir özelliktir. Eğitim, özellikle de vatandaşlık eğitiminin işlerlik kazandığı toplumsal yapıların başında ulus ve ulus devlet yapılanma süreçleri gelmektedir. Özellikle siyasi bağımsızlık ardından yeni oluşan devletin yurttaşlarını eğitim aracılığıyla bir ve beraber kılma, yurttaşlarına milli duygu ve düşünceleri kazandırma noktasında vatandaşlık eğitimine önemli görevler yükleyebildiği görülmektedir. Yakın tarihte siyasi bağımsızlık ve ardından ulus (devlet) yapılanmasının yoğun olarak gözlemlendiği coğrafyaların başında Orta Asya ve çevresi gelmektedir. SSCB’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan eden yeni devletler, elde ettikleri bu siyasi bağımsızlığın ardından sosyo-kültürel yapılanmalarında farklılıklara giderek ulus devlet inşasına girişmiştir. Bu çerçevede de eğitime, özellikle de vatandaşlık eğitimine önemli misyon yüklenmiştir. Bahse konu bu süreci geçiren/geçirmekte olan ülkelerden biri de Azerbaycan’dır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından siyasi bağımsızlığını elde eden ülke, kurucu lider Aliyev önderliğinde yeni bir toplumsal yapılandırmaya girmiştir. Bu yapılandırmanın temel taşlarını ise ulusal milli kimlik inşası oluşturmuştur. Azerbaycan devlet ve toplumunun yeniden inşası sürecinde vatandaşlık eğitimine nasıl bir rol biçildiği, öğretim programları kapsamında ne gibi hedefler belirlendiği bu araştırmada yanıtı aranan sorular olmuştur. Araştırmada, veri toplama aracı olarak doküman analizi tekniği kullanılmıştır. Bu çerçevede, çalışmaya konu olan Azerbaycan müfredat programı, iki araştırmacı tarafından ayrı ayrı okunmuş ve vatandaşlık ile ilgili vurgular/yaklaşımlar değerlendirilmiştir. Okuma ve değerlendirme işlemi tamamlandıktan sonra yapılan iki inceleme karşılaştırılmıştır. Eğer iki araştırmacı da aynı ya da çok benzer değerlendirmeler yaptıysa o yaklaşımlar araştırmaya dâhil edilmiş, çok bariz farklılıklar oluşan değerlendirmeler için ise ikinci bir kodlama turu daha yapılmıştır. Tüm metne ilişkin ortak yaklaşıma ulaşıncaya kadar değerlendirme işlemi devam etmiştir. Tekrar eden farklılıklarda, iki araştırmacı birlikte metni tekrar değerlendirmiş ve ortak nihai bir yaklaşımda karar kılınmıştır. Araştırmada elde edilen verilerden hareketle, Azerbaycan ilköğretim programının vatandaşlık eğitimi kapsamındaki en önemli yönünü dil eğitimi oluşturmaktadır. 1-4 yaş grubuna hitap eden ilkokul öğretim programı ve ardından başlayan 4-9 yaş grubuna hitap eden genel temel eğitim programında ana dil öğretimine büyük önem verilmekte; Azerbaycan vatandaşlarının kendi dillerini ve dil ile de ilişkili bir şekilde kendi kültürel değerlerini öncelikle sevmelerini ardından ise güzel ve doğru bir şekilde öğrenerek kullanmaları istenmektedir. Dil eğitiminin dışında, vatandaşlık eğitimi kapsamında milli unsurlara çok kısıtlı yer verildiği görülmektedir. Milli tarih kapsamında, öğrencilerin Azerbaycan tarihini öğrenmeleri hedeflenmekte ancak bu hedefe paralel olarak yoğun bir içerikten söz edilmemektedir. Öğretim programlarında milli konular dışında vatandaşlık eğitimi bağlamındaki vurgular, 21. Yüzyıl bilgi iletişim teknolojileri çağında Azeri yurttaşların gelişen dünya düzenine uyum sağlamalarına dönük kimi bilgi ve becerileri ihtiva etmektedir. Bu kapsamda programda üzerinde durulan hususlar, temel evrensel ahlak kuralları olarak kabul edilebilecek doğruluk ve dürüstlük gibi erdemli insan özelliklerine sahip, çevresine duyarlı, ekonomik anlamda okuryazar ve sahip olduğu bu ekonomi bilgisini günlük yaşamına aktarabilen ve kendi gelişim dönemine uygun olan güncel tartışma konularını takip eden bir öğrenciyi betimler niteliktedir. Sözlü bildiri AZERBAYCAN VE TÜRKİYENİN ORTAK SORUNU - KARABAĞÖzet: Bu makalede yıllardır devam eden Karabağ sorununun ortaya çıkma nedenleri ve barışın sağlanması için uluslararası kuruluşların bu konuda yaptığı girişimler değerlendirilmiştir. Aynı zamanda Karabağ sorunu Türkiye-Azerbaycan ve Türkiye-Ermenistan ilişkileri bölge gündemindeki yerini sürekli hale getirmiştir. Dağlık Karabağ sorunu, ilk olarak tarihsel sürece değinilerek, sonrasında ise günümüzde yaşanan olaylar ile bağlantılı şekilde anlatılmıştır. Dağlık Karabağ sorunu olarak bilinen bu mesele, Azerbaycan topraklarının Ermesintan tarafından işgal edilmesi ve toplam 676.100 kişinin yıllarca yaşadıkları ata yurtlarından kovularak Azerbaycan’ın içlerinde çadırlarda yaşamaya mahkum edilmesi sorunudur. İster Karabağ sorunu, isterse de Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki sorunların çözümüyle ilgili girişimler ve değerlendirmelerde, tarihsel süreçlerin, önemli dinamikler ve sorunların temel nedenlerinin göz ardı edildiği, sadece bazı mesajlar ya da çözüme yönelik görüşmelerden yola çıkılarak yanlış ve eksik kanaatlere varıldığı gözlenebilmektedir. Çatışmaya taraf olan her üç ülkenin ulusal kimliklerinin oluşumunda meydana getirdiği etki yüzünden çözümün önündeki büyük engellerden birini içerisinde barındırmaktadır. Birçok sivil toplum ve resmi girişimler olmasına rağmen Türkiye ve Ermenistan arasında hala diplomatik ilişki bulunmamaktadır. 2009 yılında iki ülke arasında protokoller imzalanmasına bakmayarak Dağlık Karabağ sorununda ilerleme olmadığı için bu protokoller de askıya alınmıştır. Türkiye yakın komşusu olan Ermenistanı Ankara’nın kendi etrafında bir barış kuşağı oluşturma politikasının dışında bırakması düşünülemez ve iki ülke arasında ilişkilerde hiçbir iyileşme olmaması, bu politikanın gerçekleşmesinin çok kolay olmayacağını gösteriyor. Bu çerçevede Türkiye Dağlık Karabağ sorununun direkt bir tarafı olmasa da barış sürecinin tıkanmış olmasından birebir etkilenmektedir. Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanan bu protokoller Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine de zarar vermekte olup ve ilişkilerin gerilmesinde önemli rol oynamaktadır. Problem, sonrasında ilişkileri iyileştirmek için her iki ülke yetkilileri büyük çaba sarf etse de taraflarda onarılmaz izler bırakmıştır. Sorunların biran evvel çözüme kavuşturulması, bölgede barış, istikrar ve işbirliğinin hakim kılınması zorunluluktur. Fakat bunun çerçevesi doğru bir biçimde belirlenmez ise hedefe varılması da olanaksızlaşır. Sözlü bildiri AZERBAYCAN-TÜRKİYE EKONOMİK İLİŞKİLERİ: TEMEL EĞİLİMLER VE BAŞARILARÖzet: Azerbaycan ve Türkiye ekonomik ilişkileri son 20 yılda diğer komşu ülkeler için örnek ve model olabilecek kalite ve hareketlenme düzeyine yükselmiştir. 9 Kasım 1991 tarihinde, Türkiye, Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımış, diplomatik ilişkiler ise 14 Ocak 1992 tarihinde kurulmuştur. Türkiye Azerbaycan’ın devlet bağımsızlığını tanıyan ilk devlettir. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde bağımsızlığın ilk yıllarında olduğu gibi iki ülke arasındaki kurumsallaşma dönemlerinde de ilginç yenilikler yaşanmaktadır. Öncelikle Strateji İşbirliği Kurulu’nun oluş- turulduğunu belirtmek gerekir. Aynı zamanda, enerji sektörü başta olmak üzere ekonominin bütün alanlarında işbirliği yeni bir düzeye gelmiştir. Azerbaycan’ın sosyal-ekonomik gelişiminde yeri doldurulamaz hizmetleri olan Türk şirketlerinin (sayısı 1000’den fazladır) ülkede petrol ve petrol dışı sektöre yaptığı yatırımların toplam hacmi 6 milyar Dolar’dan fazladır. Bunun yarısı petrol dışı sektöre aittir. Alınan son bilgilere göre, bu rakam 3 milyar Dolar’dan fazladır. Türkiye sermayeli şirketlerde toplamda 50.000 işçi çalışmaktadır. Azerbaycan’da faaliyet gösteren Türkiye şirketlerini diğer ülkelerin şirketlerinden farklı kılan temel etken, bu şirketlerin ekonominin, yaklaşık bütün sektörlerinde faaliyet göstermesidir. Türkiye şirketleri, petrol dışı sektörünün gelişiminde özel etkiye sahiptir. Türkiye şirketlerinin inşaat, hizmet, tarım ve gıda sektörü, banka ve sigorta sektörü, tekstil ve hafif sanayide konumları yeterince güçlüdür. Son zamanlarda yerli Azerbaycan şirketleri işletmelerinde Türkiyeli yöneticileri çalıştırmaktadır; bu da ülkelerimiz arasındaki ekonomik-sosyal ilişkilerin gelişimine olumlu katkı sağlamaktadır. Son yılların önemli gelişmelerinden biri de Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi’nin (ARDNŞ/SOCAR) timsalinde Türkiye’ye değeri milyar Dolarlarla ölçülen yatırım yapmasıdır. Olayı daha da netleştirdiğimizde halihazırda Türkiye’de 850 Azerbaycan şirketi faaliyet gösterdiğini ve son yıllarda söz konusu şirketlerin Türkiye ekonomisine 4.5 milyar Dolar sermaye yatırdığını görüyoruz. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ekonomik ilişkilerin hukuki kapsamını oluşturan “Türkiye ve Azerbaycan Arasındaki Ticari ve Ekonomik İşbirliği ile İlgili” Anlaşma 1992 yılında; “Türkiye ile Azerbaycan Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması ile İlgili” Anlaşma ile “Türkiye ve Azerbaycan Arasında Çifte Verginin Alınmasının Önlenmesi ile İlgili” Anlaşma ise 1994 ve 1997 yıllarında imzalanmış ve böylece de yasal altyapının kurulması önemli düzeyde tamamlanmıştır. 16 Ağustos 2010 tarihinde Bakü şehrinde imzalanmış Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Strateji Ortaklık Ve Karşılıklı Yardımla İlgili Anlaşma ile taraflar, ülkelerinde ve üçüncü devletlerde enerji kaynaklarının geliştirilmesi, nakli ve satışı- nın sağlanması için ortak sermaye projelerini gerçekleştirmek amacıyla Enerji Sektöründe Ortak Komisyon oluşturulması konusunda anlaşmışlardır. 6 Kasım 2007 tarihinde Bakü şehrinde imzalanmış “Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Uzun Süreli Ekonomik İşbirliği Programı ve Uygulama Planı”na göre taraflar, ekonomik işbirliğinde sekiz önemli alan - ticaret, serbest ekonomi bölgesi, sanayi, enerji, taşımacılık, iletişim, turizm ve tarım- belirlemişlerdir. Plana göre, taraflar arasında serbest ekonomik bölgesinin oluşturulması imkanlarının araştırılması amacıyla müzakerelere başlanmalı ve müzakereler sonucunda oluşturulacak rapor, serbest ekonomik bölge projesinin hazırlanması ve gerçekleştirilmesi ile uğraşan kurum ve firmalara sunulmalıdır. Azerbaycan’da serbest ekonomik bölgenin oluşturulması için eğitim desteğini ve teknik yardımları Türkiye tarafı sağlayacaktır. Sözlü bildiri AZERBAYCAN-TÜRKİYE ENERJİ İLİŞKİLERİ: TEHDİTLER VE PERSPEKTİFLERÖzet: Azerbaycan ve Türkiye’nin politik, askeri ve ekonomi ilişkileri son yirmi yıl zarfında daha aktif bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Her iki ülkenin kuvvetli etnik, tarihi ve coğrafi bağlılığı olsa da, politika ve enerji alanlarındaki ilişkilerde belirli boşluklar kalmaktadır. “Yüksek politikaya” (high politics) ait olan politik ve askeri işbirliği halen her iki ülke için öncelik teşkil etmemektedir. Oysa “düşük politikaya“ (low politics) ait olan ticaret ve enerji ilişkileri daha önemli şekil alarak, kendi anlamından çıkıp tabiri caizse, “yüksek politika” etkisi göstermektedir. Özellikle enerji işbirliği diğer alanlardaki ilişkilere etki ederek, onları iyileştirme veya kötüleştirme gücüne sahiptir. Enerji konuları ticaret ve çıkarla ilişkili olduğundan her iki ülke, karar verirken “rasyonel seçim” teorisine uygun olarak ulusal çıkarlarını göz önünde bulundurmaktadır. Bu durumda yukarıda belirttiğimiz etnik, tarihi ve coğrafi bağlılık gibi etkenler kararların kabul olunmasında etkileyici güce sahip olmamaktadır. Son yirmi yıl zarfında bu iki Türk devletinin enerji sektöründe karmaşık ilişkiler oluşmuştur. Bağımsızlığın ilk yıllarında Azerbaycanın enerji sektörüne getirilen ilk ülkelerden biri Türkiye olmuştur. Geçen asrın 90lı yılların başından bugüne kadar her iki ülke arasında enerji işbirliği üçüncü tarafların etkisi ve çok yönlü ilişkiler kapsamında gerçekleştirilmektedir. Bu anlamda Türkiye’nin politik ve enerji çıkarları Türkmenistan’dan Avusturya’ya, Rusyadan Suriye’ye kadar karmaşık jeopolitik bağlamda gelişmektedir. Şüphesiz, Soğuk Savaş’tan sonraki dönemde enerji alanında ikili ilişkiler yürütülmesi ve her iki devletin transit veya üretici ülke gibi sadece kendi çıkarları- nı temsil etmesi, diğer oyuncuların çıkarlarının dikkate alınmaması yanlış olurdu. Bu bakımdan, Hazar Denizi enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Batı’ya taşınması ile ilgili her iki ülke arasında yapılan görüşmelerde tek taraflı şartların dayatılması, genelde sürecin uzamasına neden olmakta ve sonuca varılmasını engellemektedir. Azerbaycan-Türkiye enerji ilişkileri değerlendirilirken, üçüncü tarafların rolü, bu veya diğer projenin gerçekleşmesi noktasında çıkar gruplarının yürüteceği lobi faaliyetleri ve uluslararası enerji şirketlerinin etkisi dikkate alınmalıdır. Makalede, iki ülke arasındaki karmaşık enerji ilişkilerinde mevcut olan boşluklar analiz edilmiş; birbiriyle ilişkili kararların kabul edilmesinde güçlü ve zayıf taraflar anlatılmıştır. Çok aşamalı yaklaşım kapsamında her iki devletin rasyonel seçiminin analizi göz önünde bulundurulmuştur. Bağımsızlığının ilk yıllarında Azerbaycanın enerji sektörüne getirilen ülkelerden biri Türkiye idi. Yıl henüz 1993 idi ve Türkiye’nin devlet şirketi BOTAŞ, petrolün olası ihraç yollarını önererek en uygun ve potansiyel güzergâhın Bakü ve Türkiye’nin deniz limanı olan Ceyhan arasında olduğunu iddia etmekteydi. TPAO da (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) “Azeri-Çırak-Güneşli” yatağından petrol hâsılatına dair görüşmelere katılan konsorsiyumun terkibinde idi. 1993’de Azerbaycanda yönetime gelen Haydar Aliyevin özellikle enerji alanında yürüttüğü dengeli politika, Ankarayı tek ve önemli stratejik ortak kısmında görmemekteydi. Bunun sonucunda TPAO, Azerbaycan Uluslararası İşbirliği Şirketi (AİOC) Konsorsiyumu’nda yalnız yüzde 2 paya sahip olmuştur. Bu durum Azerbaycan’ın dış politikasının batı yönünde dengelenmiş olarak şekillendiğinin habercisidir. Azerbaycan`ın AİOC Konsorsiyumu’nda İran`a yüzde 5’lik payın verilme isteği, Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Türkiye’ye kıyasla iki defadan fazla payın İran’a verilmesi, Türkiye devletinin bundan sonraki aşamada, büyük pay kazanmak için değil, petrolün nakil gü- zergahının Türkiye sınırlarından geçmesi yönünde faaliyete başlamasını tetiklemiş ve Türkiye’nin bölgede enerji alanında üstünlük sağlamasına katkı sağlamıştır. Bunun sonucu olarak Azerbaycan petrolünün Gürcistan aracılığıyla kardeş ülke bölgesinden dünya pazarlarına çıkarılmasını savunan ana devlet Türkiye olmuş ve bu yaklaşım BTC’nin gerçekleşmesine büyük katkı sağlamıştır. Transit gelirlere ek olarak BTC hattı Türkiye için, petrolün dünya pazarına, gereğinden fazla yoğunluk ve kirlilik yaşanan İstanbul Boğazı’ndan değil diğer güzergâhlardan nakledilecek olması nedeniyle de çok önemliydi. BTC projesi ilk kez gündeme geldiğinde bazı AİOC`u oluşturan şirketler söz konusu girişimi politik ve karma- şık olarak nitelendirerek, alternatif olarak Bakü-Supsa Hattı’nın geniş- letilmesini ve ilave hacimde petrolün bu şekilde naklini önermişlerdi. Fakat Türkiye haddinden ziyade yük alan İstanbul Boğazı’ndan petrolün taşınmasına kesin olarak itirazını bildirmekte ve bu hususta çevreye verilen zararı gerekçe göstermekteydi. Ankara’dan yapılan resmi açıklamada, Boğaz’da tanker yoğunluğunu azaltmak amacıyla Türkiye’nin boğazlardan geçişi kısıtlama yetkisinin bulunduğu hatırlatılmış- tır. Bu husus Bakü-Supsa Boru Hattı’nı ticari bakımdan yararsız duruma düşürmüştür. Şirketler 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne2 istinaden İstanbul Boğazı’ndan geçiş haklarının mevcut olduğunu iddia etseler de ABD, Türkiye’nin konumunu ve BTC’nin gerçekleşmesini destekliyordu. Bunun yanı sıra BTC, ABD’nin Hazar Denizi enerji politikasının merkezini oluşturuyordu. Sözlü bildiri BA YÖNTEMİ İLE İLK OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİÖzet: Kaynaştırma uygulamalarının temel amacı özel gereksinimli öğrencilerin sosyal kabulünün sağlanması ve toplumda saygı görmesidir. Genel olarak toplum, okuma yazmaya büyük önem vermektedir. Okuma yazma bilmemek günümüzde büyük bir kusur olarak değerlendirilmektedir. Bu beceri normal gelişim gösteren çocuklarda olduğu gibi, farklı gelişen çocuklar içinde büyük önem taşımaktadır. Günümüzde ilk okuma yazma öğretiminde ses temelli cümle yöntemin yanı sıra farklı yöntemlerinde uygulanması gerekmektedir. Bu araştırma böyle bir ihtiyaçtan doğmuştur. Bu çalışmada, halen ülkemizde ilk okuma yazma öğretiminde kaynaştırma öğrencilerine de uygulanmakta olan ses temelli cümle yönteminin uygulanmasında ortaya çıkan zorluklar görülmüş ve ilk okuma yazma yöntemlerinden olan “Ba yöntemi”yle ilk okuma yazma sorunları çözülmeye çalışılmıştır. Bu çalışma 2014-2015 öğretim yılının bahar döneminde İstanbul ili Küçükçekmece ilçe merkezindeki bir ilkokulun 1. sınıfında öğrenim gören ilk okuma yazma güçlüğü yaşadığı belirlenen kaynaştırma öğrencisi ile bireysel destek eğitim odasında gerçekleştirilmiştir. Çalışma Mayıs ayının ikinci haftası başlamış olup hafta içi 2 gün, günde 1’er saat olmak üzere 32 haftada tamamlanmıştır. Araştırma tek denekli bir çalışmadır. Tek bir denek ile yapılan bu çalışma nitel araştırma tekniklerinden “durum çalışması” modelidir.“Tek örneklemli durum çalışması” desenidir. Verilerin toplanmasında gözlem, kamera ile kayıt cihazı ve doküman analizi elde edilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuş alanında uzman üç akademisyene inceletilmiş, uyuşum sağlanan veriler çalışmaya alınmıştır. Öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencinin ilk okuma yazma becerisini kazanmada “Ba Yönteminin” etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri BABALARIN EBEVEYN TUTUMLARI İLE YAŞAM BOYU ÖĞRENME EĞİLİMLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Günümüzde değişen yaşam şartları ve koşulların sonucunda ataerkil toplumdan modern topluma doğru hızla geçiş sürmektedir. Ataerkil toplumlarda çocuğun gelişiminden annenin sorumlu tutulduğu, babanın çocuk gelişimine katılmadığı görülmektedir. Modern toplumun getirdikleri ve babanın çocuğunun yaşamında aktif rol oynaması, çocuğuyla daha fazla vakit geçirmesinin gerekliliği, çocuğuna karşı demokratik tutum sergilemesinin çocuğun gelişiminde önemli olduğu görülmektedir. Babanın çocuğun gelişiminde ki önemi düşünüldüğünde baba üzerine yapılan ve yapılacak olan çalışmaların önemi anlaşılmaktadır. Bu araştırma genel tarama modellerinden ilişkisel tarama türündendir. Araştırma da 4-6 yaş arasında anasınıfına devam eden çocuğu olan gönüllü 100 babaya kişisel bilgi formu, yaşam boyu öğrenme eğilimleri ölçeği ve ebeveyn tutum ölçeği anketlerini doldurmaları istenmiştir. Babaların öğrenmeye karşı eğilimlerini ölçen dört alt boyuta sahip yaşam boyu öğrenme ölçeği sonucu elde edilen bulgular ile motivasyon, sebat, öğrenmeyi düzenlemede yoksunluk ve merak yoksunluğu bağlamında incelemek, babaların çocuklarına olan tutumlarının ilgisiz, aşırı koruyucu, dengesiz, aşırı izin verici, baskıcı ve demokratik tutumlarını ölçen ebeveyn tutum ölçeği ile elde edilen bulgularla karşılaştırılmıştır. Yaş, eğitim durumu, meslek ve algıladıkları yetiştirilme tutumlarının, ebeveyn tutumları ve yaşam boyu öğrenmeleri arasında anlamlı farklılıkların olup olmadığına bakılmıştır. Uygulanan verilerin analizleri SPSS 16 istatistik paket programında incelenip analiz edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda babaların yaşam boyu öğrenmeleri yaşa bağlı farklılaştığı özellikle 35-39 yaş aralığında daha yatkın, üniversite mezunu babaların ve annelerin eğitim durumu düşük olan babalara göre yaşam boyu öğrenmeye eğilimli, memurların işçilere göre yaşam boyu öğrenmeye eğiliminin daha iyi, geliri fazla olan ve çocuk sayısı az olan babaların yaşam boyu öğrenmeye eğilimlerinin daha iyi olduğu görülmüştür. Ebeveyn tutumları katılımcıların çoğunluğunun demokratik tutum olduğu ve çalışan babaların daha fazla demokratik tutum sahip oldukları görülmektedir. Böylece bu çalışma ile babanın yaşam boyu öğrenmesinin, sergilediği demokratik tutumları etkilediğini ve farklı bir bakış açısı getirerek eğitimin her yaş da devamlı süregelen yapısının önemine değinilmiştir. Sözlü bildiri BAĞIMSIZ KÜÇÜK GRUP GEZİLERİNİN GEZİ GÖZLEM TEKNİĞİNİN SINIRLILIKLARI ÜZERİNE ETKİSİ: BİR KARMA YÖNTEM ARAŞTIRMASIÖzet: Gezi gözlem tekniği hem sosyal bilimlerin hem de fen bilimlerinin bilimsel araştırma yöntemlerinin pedagojik açıdan değerlendirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu özelliği ile gezi gözlem yönteminin eğitimsel açıdan paha biçilmez değerde çok sayıda faydasından bahsetmek mümkündür. Bununla birlikte bu teknik güvenlik, maliyet, yoğun zaman ve emek gerektirmesi gibi çok güçlü sınırlılıklara da sahip olması yüzünden bu tekniğin alternatiflerini geliştirme çabaları da devam etmektedir. Bu yüzden bu araştırmada bağımsız küçük grup gezisi etkinliklerinin gezi gözlem tekniğinin sınırlılıkları üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma keşfedici ardışık karma desende tasarlanmış olup Afyon Kocatepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören 86 Sosyal Bilgiler öğretmen adayı örneklemi oluşturmaktadır. Afyonkarahisar turizmi ve turistik değerleri konulu ders kontrol grubuna geleneksel sınıf içi öğretim etkinlikleri ile; deney grubuna ise bağımsız küçük grup gezileri ile işlenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Afyonkarahisar Turizmi Algı ölçeği, nitel bölümünde ise Afyonkarahisar Turizm Farkındalığı görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmanın nicel bölümü ön test son test kontrol gruplu desendedir ve ölçümler nicel ve nitel ölçme araçlarının eşzamanlı kullanılması ile yapılmıştır. Deneysel işlem öncesi ve sonrası ölçme işlemi tekrarlanarak veriler elde edilmiştir. Nicel ölçümlerden elde edilen verilerin normal dağılımda olduğu ve güvenilirliklerinin yüksek olduğu, nitel bölümde ise verilerin güvenirlik katsayısının .97 olduğu belirlenmiştir. Araştırma bulgularına göre bağımsız küçük grup gezisi etkinlikleri gezi gözlem tekniğinin bilimsel yöntemi kullanma, problem çözme, analitik düşünme becerileri gibi kazanımlarını sağlarken güvenlik, maliyet, zaman ve emek sınırlılıkları üzerinde de etkilidir. Bununla birlikte bu tekniğin kullanımında öğretim rehberinin süreci kontrolünü ve öğrencinin görevlerini yapmasını sağlayan çalışma yapraklarının hazırlanmasında dikkatli olmak gerekmektedir. Sözlü bildiri BAĞLAM TEMELLİ ÖĞRENME ETKİNLİKLERİNİN ÖĞRENCİLERİN BİLEŞKE KUVVET KONUSUNU ÖĞRENMELERİNE ETKİSİÖzet: Fen bilimleri derslerindeki soyut ve öğrencilere göre karmaşık olan konuların anlamlı bir şekilde öğrenilebilmesi için yeni, güncel ve etkili eğitim ve öğretim yaklaşımlarının kullanılmasına ihtiyaç vardır. Uluslararası seviyede yapılan bilimsel çalışmalarda, günlük yaşamla ilgisi olmayan öğretim programları sebebiyle birçok öğrencinin, bilimden uzaklaştığı ifade edilmektedir (King, 2016). Güncel yaklaşımlardan biri olan bağlam temelli öğrenme ile motivasyonu artan öğrencilerin, derse olan ilgilerindeki artışın, kavramsal öğrenmelerinde gelişmeye sebep olabileceği ifade edilmektedir (Bennett, Lubben ve Hogarth, 2007). Bu çalışma ile bağlam temelli öğrenme yaklaşımı kullanılarak ortaokul 6. sınıf öğrencilerinin Fen Bilimleri konularını gerçek yaşam bağlantıları ile öğrenmeleri hedeflenmektedir. Bu yaklaşım sayesinde öğrencilerin günlük yaşamla bağlantı kurdukları kavramları daha etkili bir şekilde öğrenebilecekleri düşünülmektedir. Araştırmanın problemi “Kuvvet ve Hareket ünitesindeki Bileşke kuvvet konusunun bağlam temelli öğrenme yaklaşımı ile verilmesinin, öğrencilerin öğrenme seviyeleri üzerine bir etkisi var mıdır?” şeklinde ifade edilebilir. 2016-2017 eğitim öğretim yılının birinci döneminde “Bileşke Kuvvet” konusuna programda ayrılan iki haftalık (8 ders saatlik) sürede gerçekleştirilen bu araştırmada, deneme öncesi modellerden tek grup ön test son test deneme modeli kullanılmıştır. Bu bağlamda, çalışma grubunu Bodrum ilçesindeki bir ortaokuldaki 25 altıncı sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak yedi açık uçlu sorudan oluşan “Bileşke Kuvvet” konu testi kullanılmıştır. Hazırlanan test soruları için üniversitede görev yapan iki öğretim üyesi, bir araştırma görevlisi ve doktora öğrenimini sürdüren bir Fen Bilimleri öğretmeninden uzman görüşleri alınmıştır. Bu soruların, bir üst sınıf olan yedinci sınıftaki 40 öğrenciye ön uygulamaları yapılmış; soruların anlaşılır olup olmadığı, öğrenciler tarafından yanıtlanma düzeyi incelenmiştir. Pilot çalışmadan sonra gerekli düzenlemeler yapılıp sorulara son şekli verilmiştir. Araştırmada öğrencilerin Bileşke Kuvvet konusuna ilişkin öğrenmelerinin, bağlam temelli etkinlik uygulamalarından sonra arttığı görülmüştür. Ancak, deneysel uygulamadan sonra bile bazı öğrencilerdeki kavram yanılgılarının sürdüğü gözlenmiştir. Bu sonuca göre, yaşam temelli etkinliklere dayalı öğrenme uygulamalarının bile öğrencilerin kavram yanılgılarını tamamen gidermede yeterli olmadığı ve kavram yanılgılarının yok edilmesinin oldukça güç olduğu ifade edilebilir. Yapılan bağlam temelli etkinlikler sayesinde öğrencilerin “Bileşke Kuvvet” konu testi puanlarının artması dikkate alındığında, farklı sınıf seviyelerindeki diğer fen konuları için de bağlam temelli öğrenme uygulamalarının yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri BAĞLAM TEMELLİ ÖĞRENME YAKLAŞIMINA UYGUN FEN ETKİNLİKLERİNİN OKULÖNCESİ DÖNEMDEKİ ÖĞRENCİLERİN TEMEL BECERİLERİNE ETKİSİÖzet: 2013 okulöncesi öğretim programında, öğrencilerin etkinlikleri yaparken günlük hayatla ilişki kurmalarının önemi vurgulanmıştır. Ayrıca programda günlük yaşam deneyimlerinden yararlanılmasının, eğitim sürecini hem zenginleştireceği hem de kolaylaştıracağından bahsedilmiştir (MEB, 2013). Bağlam temelli öğretim, öğrencilerin gerçek yaşam bağlamlarında kavramların ve temel becerilerinin öğretimde kullanılması olarak tanımlanmaktadır (Glynn & Koballa, 2005). Etkili bir şekilde fen öğretiminin gerçekleştirilmesi için, zengin uyarıcılarla donatılmış öğrenme ortamlarının hazırlanması ve öğretim programında yer alan kavramların güncel yaşamla ilişkilendirerek öğretilmesi son derece önemlidir (Topuz ve Gençer, 2013). Buradan hareketle bu çalışmanın amacı, bağlam temelli öğrenme yaklaşımına uygun fen etkinliklerinin, okulöncesi dönemdeki öğrencilerin temel becerilerine etkisini incelemektir. Çalışma, Afyonkarahisar il merkezine bağlı bir kasabada yer alan ilkokulda (iki farklı anasınıfında) öğrenim gören; bir deney grubu ve bir kontrol grubu olmak üzere toplam 48 okulöncesi öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmada öntest-sontest kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Uygulama, yaklaşık 8 hafta boyunca deney grubunda bağlam temelli öğrenme yaklaşımına uygun fen etkinliklerine göre hazırlanmış çalışma yapraklarıyla yapılmıştır. Kontrol grubundaki öğrencilere ise mevcut 2013 okulöncesi öğretim programına göre uygulama yapılmıştır. Çalışmanın öncesinde ve sonrasında hem deney grubuna hem de kontrol grubuna Aydoğdu ve Karakuş (2016) tarafından geliştirilen ve güvenirliği (KR–20) 0.74 olan “Okulöncesi Öğrencilerine Yönelik Temel Beceri Ölçeği” uygulanmıştır. Çalışma sonuçlarından bağlam temelli öğrenme yaklaşımına uygun fen etkinliklerinin okulöncesi dönemdeki öğrencilerin temel becerileri üzerinde olumlu etkisinin oluğu görülmüştür. Sözlü bildiri BAJAU LAUT DENİZ GÖÇEBELERİ TOPLULUĞUNDA ÇOCUKLARIN GÜNLÜK YAŞAM ETKİNLİKLERİNE KATILIMLARI VE KÜLTÜREL ÖĞRENME SÜREÇLERİÖzet: Kültürel bilgi, günlük yaşamın her yerinde var olmasına rağmen, birçok kültürel toplulukta kültürel bilginin kuşaklar arası aktarım süreci gömülü olarak yer almaktadır. Bu nedenle birçok kültürel toplulukta, kültürel bilginin çocuklara nasıl aktarıldığı, çocuklar tarafından nasıl, ne zaman, nerede ve hangi faktörler altında edinildiği çok açık değildir. Kültürel öğrenme, bebeklik döneminden başlayarak, erken çocukluk dönemi ve orta çocukluk boyunca farklı aşamalarda devam eden bir süreç olduğu bilinmektedir. Bu süreç boyunca çocuklar kendi kültürel topluluklarında günlük yaşam faaliyetlerine katılım göstererek, gözlem ve taklit yoluyla kültürel bilgiyi edinirler. Erken çocukluktan itibaren kültürel öğrenme, çoğunlukla oyun gruplarında ve günlük yaşam etkinliklerine katılımla gerçekleşmektedir. Özellikle küçük yerel topluluklarda oyun gruplarına ve geçim kaynaklarıyla ilgili etkinliklere katılım, içinde yaşanılan bağlam özellikleriyle bütünleşmiş olarak yer almaktadır. Her kültürel topluluk kendi kültürel bilgi birikimini sağladığı gibi çocukların kültürel öğrenmesinde de kendi niş yapısını oluşturmaktadır. Öğrenme ve öğretme süreçleri kültür temelinde bu niş çerçevesinde gelişmektedir. Bu araştırmada, Bajau Laut deniz göçebeleri topluluğunda yaşayan çocukların, günlük yaşam etkinliklerine ve oyunlara katılımları sosyokültürel açıdan incelenmiştir. Araştırmanın konusu olan, Bajau Laut’lar, son deniz göçebe topluluklarından biridir. Bajau Laut’ toplulukları Malay kökenli bir etnik grup olup, yüzyıllardır yaşamlarını tamamen denizde sürdürmektedirler. Bu araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak planlanmıştır. Belgesel fotografçısı olan araştırmacılardan biri tarafından 2016 yılında yürütülen Water World Project adlı proje sürecinde toplulukta, günlük yaşam sürecinde çekilen fotoğraflar ve tutulan gözlem notları araştırmanın verilerini oluşturmaktadır. Veri analiz sürecinde, araştırmacılar tarafından geliştirilen ve çocukların günlük yaşama katılımlarını, katılım bağlamlarının özelliklerinin ve çocukların yer aldığı etkinlikleri içeren bir kontrol listesi kullanılmıştır. Daha sonra bu fotoğraflar, kontrol listesine göre seçilmiş ve seçilen fotoğraflar photovoice yöntemi odağında betimsel analize tabi tutulmuştur. Photovoice yöntemi, insan topluluklarının günlük yaşamlarının görsel temsillerini yakalama, betimleme ve yorumlama süreçlerini kapsamaktadır. Araştırmacı tarafından tutulan gözlem notları ise, içerik analizine tabi tutulmuştur. Ön bulgular incelendiğinde, Bajau Laut deniz göçebeleri topluluğunda çocukların geçim faaliyetlerinde küçük yaşlardan itibaren yer aldıkları, çocukların geçim faaliyetlerine katılım alanlarının ve oyunlarının ekokültürel bağlamlarına uyum sağladığı görülmektedir. Topluluğun geçim faaliyetleri, çocuk oyunları ve bağlamları arasındaki bu uyum, kültürel toplulukta yer alan çocukların gelişim ve öğrenme niş’ini çerçevelediğini ortaya koymaktadır. Ön bulgulara dayalı olarak, Bajau Laut deniz göçebeleri topluluğunda çocuklar kültürel olarak yerel bilgiyi edinmelerinde, deniz yaşamı ve balıkçılık önemli birer faktör olarak çocukların öğrenme niş’ini etkilemektedir. Sözlü bildiri BÂKÎ VE FUZÛLÎ’NİN KASİDELERİNDE OTORİTE-KUL İLİŞKİSİNİN METAFORİK BOYUTUÖzet: Bu çalışmanın amacı 16. yüzyıl şairleri Baki ve Fuzuli’nin kasidelerindeki otorite/kul, patron/şair ilişkisinin metaforik boyutunu karşılaştırmalı olarak incelemektir. Çalışma nitel araştırma sürecine uygun bir şekilde yürütülmüştür. Hayatının önemli bölümünü İstanbul’da geçiren Bâkî, 4 Osmanlı padişahının saltanatını görmüş ve onların himayeleriyle ilmiye mesleğinin basamaklarını hızlı bir şekilde tırmanmıştır. Divanında 27 kaside yer almakta olup bunlardan dördü Kanuni Sultan Süleyman’a, biri II. Selim’e, üçü III. Murad’a ve dokuzu III. Mehmed’e sunulmuştur. Kalan on kaside diğer devlet büyüklerine sunulmuştur. Şair, bu kasidelerinde Kanuni Sultan Süleyman başta olmak üzere dönemin padişahlarına, idarecilerine ve önemli diğer devlet adamlarına, himayesini gördüğü otoriteye bağlılığını, minnetini, duyduğu saygıyı ve beklentilerini ifade etmiştir. Bâkî’nin tersine Fuzûlî, Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat’ı Osmanlı Devleti’nin sınırlarına kattığı son yılları hariç olmak üzere, ömrünü Osmanlı Devleti’nin nüfuz alanından uzakta, Bağdat, Hille, Kerbela ve Necef çevresinde geçirmiştir. Nitekim Bağdat’ın fethi öncesinde Osmanlı ordusunu “âlâyişlü kâfir leşkeri” (Karahan, 1989: 139) olarak nitelendirmiş ve Şah İsmail’e sunduğu Beng ü Bâde adlı alegorik eserinde Bâde ile sembolize ettiği Şah İsmail’i Beng (Afyon) ile sembolize ettiği II. Bayezid’e üstün getirmiştir. Eldeki vesikalara göre Şiilik Mezhebine mensup olduğu düşünülen Fuzûlî, Bağdat Osmanlı hâkimiyetine geçtikten sonra kasideleri başta olmak üzere, yazdığı şiirlerde Sünniliğe aykırı davranmamaya özen göstermiştir. Sünnî Osmanlı sultanlarına ve diğer devlet adamlarına sunduğu kasidelerinin ise samimi bir bağlılıktansa caize ya da mevki beklentisiyle, maddi düşüncelerle takdim edildiği düşünülür. Divanında Kanuni Sultan Süleyman adına yazılmış 3 kaside ve 1 terkibibent dışında valiler ve diğer devlet adamlarına sunulmuş 26 kaside daha bulunmaktadır. Çalışmamızda sanat hayatının tamamına yakınını sultanların ya da diğer devlet adamlarının himayesinde geçiren Bâkî ile sürekli hami arayışında olan ve şiirlerinde bu arayışı gösteren Fuzûlî’nin kasidelerindeki otorite-kul ilişkisini yansıtan sözcükler tespit edilmiştir. Verilerin toplanmasında ve analizinde doküman analizi tekniği kullanılmıştır. Kullandıkları sözcüklerin mecazi anlamları dikkate alınarak iki şairin otorite ile olan ilişkilerini karşılaştırmaya dönük bir inceleme yapılmıştır. Sözlü bildiri BALIKESİR EĞİTİMDE NİTELİĞİ GELİŞTİRME VE İZLEME (BENGİ)Özet: Balıkesir Valisi Sayın Ersin YAZICI himayelerinde İl Millî Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle geliştirilen Balıkesir Eğitimde Niteliği Geliştirme ve İzleme (BENGİ) Projesi, Balıkesir’de eğitim-öğretim faaliyetlerinin niteliğini artırmak ve kalitesini geliştirmek amacıyla Balıkesir İl Millî Eğitim Müdürlüğüne bağlı tüm okul ve kurumlarda faaliyetler planlamak, yürütmek ve ortaya çıkan ürünü izlemek için hazırlanmış bir projedir. Vizyonu Balıkesir il genelinde eğitim öğretim faaliyetlerinde millî ve manevi değerlerine bağlı, ülkemizi 2023-2071 hedeflerine taşıyacak nesiller yetiştirmektir. BENGİ ile Balıkesir İl Milî Eğitim Müdürlüğü olarak Balıkesir’de millî-manevi değerlerine bağlı, kendisi ve çevresiyle barışık, insanları ve doğayı seven, teknolojiyi üst seviyelerde kullanarak akademik başarısında artış gösteren öğrenciler yetiştirmek hedeflenmiştir. 2016-2017 Eğitim Öğretim yılı içinde uygulanmaya başlayıp halen Balıkesir ili sınırları içerisindeki Millî Eğitim Bakanlığına bağlı tüm resmi-özel okul ve kurumlarda(Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve İlçe Belediyeler, Balıkesir Üniversitesi, 17 Eylül Üniversitesi, Yerel Basın ve Medya Kuruluşları, STK’lar vb) işbirliği içerisinde uygulanmaktadır. Kurulan sistem üzerinden dijital olarak veri girişinin yapıldığı ve çalışmaların izlenebildiği interaktif bir ortamdır. BENGİ Projesi 4 Ana Başlıkta: 1.Okul Aile Toplum Çalışmaları 2.Sosyal-Kültürel-Sanatsal ve Sportif Faaliyetleri 3.Değerler Eğitimi 4.Akademik Başarı, doğrultusunda hedeflerini gerçekleştirmektedir. BENGİ Projesi, bilim, sanat, spor, kültür ve sosyal alanlarda yapacağı bütün çalışmalar değerler eğitimiyle ilişkilendirilir. Sektörlerle işbirliği yaparak öğrencilerimizin istihdamına yönelik çalışmalar yapar. Günümüzde teknolojinin sürekli gelişimine bağlı olarak bilgi kaynaklarının değişmesi nedeniyle hayat boyu öğrenmeyi esas alır. Öğrencileri yetenek ve ilgileri doğrultusunda yönlendirir ve destek olur. Öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırmayı hedefler ve okul çalışmalarında haftada iki gün 20 dakika olacak şekilde çeşitli okuma etkinliklerine yer verilir. Okullarımıza çeşitli mesleklerden kariyer yapmış kişiler davet edilerek hem değerler eğitiminde hem de çocuklara meslek seçimlerinde rehberlik yapmaları sağlanır. Bu güne kadar Sayın Valimiz Ersin YAZICI “Öğrencilerle Okuma ve Kariyer Danışmanlığı Etkinliği ve Öğretmen Buluşmaları” nın 202. sini gerçekleştirmiştir. Planlamalar dahilinde devamlılığı sürmektedir. Ailelere yönelik yapılan eğitim faaliyetleri yanında sosyal/kültürel ve sportif faaliyetler düzenlenerek velilerin eğitime aktif olarak katılımları sağlanır. BENGİ kapsamında hiçbir okul diğerleri ile kıyaslanmaz. Her okul kendi hedeflerini belirler ve o doğrultuda çalışır. Çocuklara okulu sevdirmek esastır. Eğitim öğretim faaliyetleri planlanırken gelişimi farklı çocukların özellikleri dikkate alınır. Başarının ödüllendirildiği bir sistemdir. Her yıl yeni hedefler doğrultusunda geliştirilen BENGİ Projesinde, ilerleyen dönemlerde yapılması hedeflenen BENGİ yazılımına entegre soru bankası hazırlanmıştır. Ayrıca soru yazma ekibi tarafından hazırlanan çoktan seçmeli, açık uçlu, doğru yanlış soru türleri ve bilgi, kavrama, uygulama, analiz, sentez düzeylerinden sınavlar gerçekleştirmeyi hedeflenmiştir. BENGİ projesi 16.09.2019 resmi verilerine göre, 14.684 personelimiz ve 184.684 öğrencimizle birlikte halen başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. BENGİ projesi kapsamında tüm okullarımız da yapılan çalışmalar ön plana çıkmakta, bu da öğretmenlerimizi yeni çalışmalar üretme noktasında teşvik ederek, eğitim ve öğretim sürecinin tüm paydaşlarını aktif olarak sürece dahil etmektedir. Sözlü bildiri BALIKESİR İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ ZEKA OYUNLARI TURNUVASIÖzet: Amaç: Gelişen ve değişen dünyada ülkelerin yeniliklere öncülük etmek veya çağın gerisinde geri kalmamak amacıyla yoğun çaba gösterdikleri, eğitim programlarında güncellemelere gittikleri görülmektedir. Ülkemizde de bu amaçla çalışmalar yapılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2017-2018 Eğitim ve Öğretim yılında güncellenen öğretim programlarında klasik, ezbere dayalı bir anlayış yerine 21. Yüzyılda ihtiyaç duyulan problem çözme, eleştirel düşünme, akıl yürütebilme, doğru olana karar verebilme ve bildiklerini yeni durumlara aktarabilme gibi becerilerin gelişiminin ön planda tutulduğu görülmektedir. Yine bakanlığımızın bir diğer çalışması 2023 Eğitim Vizyon Belgesinde de “Çocuklarda akıl yürütme, eleştirel düşünme, yorumlama, tahmin etme ve benzeri zihinsel beceriler öne çıkarılmalıdır” denilmektedir. Bakanlığımızın bu hedeflerine katkı sağlamak amacıyla Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak, eğitimin sadece derslerle sınırlı kalmayan bir süreç olduğu bilinciyle öğrencilerimizin düşünce becerilerinin gelişimine destek olmak amacıyla Balıkesir ili geneli resmi ve özel tüm okullarda eğitimlerine devam eden ilkokul ve ortaokul öğrencilerinin katılabildiği bir Zeka Oyunları Turnuvası düzenledik. Yöntem: Çalışmada öncelikle Turnuva Düzenleme Kurulu oluşturuldu. Bu kurulda İl Milli Eğitim Müdürlüğünde görevli bir İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı ve 9 öğretmen görev aldı. Kurul tarafından yapılan çalışmada ilk olarak turnuvada yer alacak oyunların seçimi yapıldı. Oyunların belirlenmesi sürecinde tüm okulların sosyo-ekonomik durumları, sınıf seviyeleri dikkate alındı. Bu doğrultuda sınıf düzeyine göre 1. Sınıflarda Hedef 4; 2. Sınıflarda Pratik Bardaklar; 3. Sınıflarda Surakarta; 4.sınıflarda Mangala, 5. Sınıflarda Reversi; 6. Sınıflarda Pentego; 7. Sınıflarda Mangala ve 8. Sınıflarda Abolene oyunlarının turnuvada yer alması kararlaştırıldı. Oyunlar belirlendikten sonra il genelindeki resmi-özel tüm ilkokul ve ortaokullara turnuva duyurusu gönderildi. Duyurunun yapılmasıyla birlikte yaklaşık olarak 3 aylık bir süreçte öğrenciler öncelikle okullarında yapılacak olan seçmeler için hazırlandılar. Aynı süre zarfında öğrenciler turnuva için hazırlanırken düzenleme kurulu tarafından da yarışmada görev alacak öğretmenlerden oluşan hakemler belirlendi. Belirlenen kıstaslara uygun olarak seçilen 44 hakem okul, ilçe ve il finallerinden oluşan tüm turnuva sürecinde aktif görev alacakları için ayrıca iki günlük eğitime alındılar. Eğitimde hakemlere yarışma kuralları, iletişim, il finali organizasyonu hakkında bilgi verildi. Yarışmaların birinci aşaması olan okul finalleri mart ayı içerisinde gerçekleştirildi. Okulunda birinci olan öğrenciler ilçe finallerine katılmaya hak kazandı. İkinci aşamada ilçe milli eğitim müdürlükleri koordinesinde ilçe turnuvaları nisan ayı içerisinde gerçekleştirilerek oyun bazında birinci olan öğrenciler ilçelerini temsil etmek üzere il finaline katılmaya hak kazandılar. İl finallerine ise her oyundan 20 ilçe birincisi toplamda 160 öğrenci katıldı. Gün sonunda yarışmalara katılan tüm öğrencilere ve danışman öğretmenlerine katılım belgesiyle birlikte ödüller verildi. Oyun bazında ilk 3’e giren öğrenciler ayrıca ödüllendirildi. Bulgular: Turnuvada ilkokul ( 1-4. sınıflar) ve ortaokul (5-8. Sınıflar) düzeyinde toplam 8 oyun oynandı. Turnuva boyunca il genelinde ilkokullarda 32588 öğrenci, ortaokullarda ise 13352 öğrenci katılım sağladı. Sonuç: Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürlüğü Zeka Oyunları Turnuvası sürecinde öğretmen-öğrenci ve ailelerde bir farkındalık meydana geldiği, bu süreçte bir çok okulda zeka oyunları sınıflarının oluşturulduğu yine öğretmenlerin hizmetiçi eğitimler aracılığıyla zeka oyunları eğitimleri aldıkları görüldü. İlkokul ve ortaokul öğrencilerinin yarışmaya katılım oranlarına bakıldığında ilkokul düzeyinde daha yoğun bir katılımın gerçekleştiği görüldü. İlde yer alan tüm ilkokul öğrencilerinin %64 ünün turnuva sürecine dâhil olduğu belirlendi. Ortaokullarda ise 13352 öğrenci ile %22 lik düzeyde bir katılım gerçekleştiği görüldü. Sözlü bildiri BALIKESİRİ TANIYORUMÖzet: ETKİNLİĞİN AMACI: Okul öncesi erken çocukluk dönemindeki öğrencileri yakın çevresinde etkileşimde bulunduğu kültürleriyle buluşturarak evrensel bakış açısı sağlamalarına zemin hazırlamak; yaşadığımız ilin tarihini ve geleneklerini öğretmen ve öğrencilerimize tanıtarak farkındalık oluşturmak. ETKİNLİĞİN UYGULANMASI: Çalışmamızda görevli öğrencilerimiz ve öğretmenlerimizle birlikte ilimizin 10 tarihi ve kültürel mekanlarını planlanan zamanlarda gezerek eserler hakkında bilgi topladık ve sunumlar hazırladık. Projemiz kapsamında gezilen mekanlar; Balıkesir’in sembolü Saat Kulesi, Zağnos Paşa Camii, Tren Garı, Kuva-i Milliye Anıtı, Kuva-i Milliye Müzesi, Şadırvan, 15 Temmuz Şehitler Anıtı, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sabiha Gökçen Anaokulu, Kurtdereli Mehmet Pehlivan Heykeli olarak belirlendi. 165 öğrencimiz ve 10 öğretmenimizin aktif katılımıyla gerçekleştirildi. Geziler sonunda veli ve öğretmenler işbirliği ile eserlerin maketleri yapıldı. Bunun yanında sağlıklı ve geleneksel beslenme adına okulumuz yemekhanesinde yöresel yemekler öğrencilerle birlikte yapılıp yenildi, ilimiz ilçelerinin yöresel yemeklerinin hikayeleri öğrencilere anlatıldı. Yöresel ürünler öğrencilere tanıtıldı. Bunun yanında Sındırgı ilçesine ait geleneksel el sanatlarından olan Yağcıbedir Halısının nasıl yapıldığını yakından izleyerek halıdaki her motifin ayrı bir anlam taşıdığını öğrendiler. Yapılan etkinlikte tarih ve günümüz spor ve yaşam şekilleri kombine edilerek günlük yaşam için spor ve sanatın önemi vurgulandı. Etkinliklerimize 320 veli 165 öğrenci 10 öğretmen ve çevre halkının katılımı sağlandı. Yapılan maketler ve yöresel ürünler okul bahçesinde sergilenerek öğrencilerimiz tarafından katılımcılara tanıtıldı. 2018-2019 eğitim Öğretim yılında İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından hazırlanan çeşitli programlarda Balıkesir’i Tanıyorum Sergimiz izleyicilerle buluştu. Bu bağlamda öğrenci ve velilerimize kültürümüz geleneklerimiz ve yöresel yemeklerimizin tanıtılması sağlandı. Geçmişimiz, geleceğimiz olan çocuklarımıza tanıtıldı. Yöresel oyunlar ve kıyafetlerle öğrencilerimiz sergi çalışmalarında etkin rol aldı. ETKİNLİK SONRASI GÖZLEMLER: ”Balıkesir’i Tanıyorum” Projemizin faaliyetleri broşür ve afişlerle yakın çevremize dağıtılmış, okulumuzun yaptığı etkinliklerle farkındalık yaratılmış, faaliyetlerimiz yerel basında yer almıştır ve büyük ilgi toplamıştır. Bu vesile ile kültürel mirastan yola çıktığımız projemiz süresince tüm ekip üyeleri keyifle sürece dahil olmuştur. Yeni bilgiler edinerek çocuklarımız kadar bizler de projede yer almaktan mutluluk duyduk. Sözlü bildiri BALKANLARDA Kİ BEKTAŞİ TEKKELERİNİN BÖLGEDEKİ ÂYÂNLARLA İLİŞKİLERİÖzet: Bektaşilik XIII. yüzyılda Kalenderilik içerisinde oluşmaya başlayarak XV. yüzyılda Hacı Bektaş Veli (Ö.1271) ananeleri etrafında toplanan gayri Sünni ilk Türk tarikatlarındandır . Bektaşiliğin teşkilatlanmasıyla birlikte önce Anadolu daha sonra da Balkan topraklarında hızla yayılmıştır. Bu yayılmayı kolaylaştıran en önemli neden Bektaşiler ve Osmanlıların Türk-İslam fütuhatı ülküsünde buluşmuş olmalarıdır. Bu amaçla Osmanlı fetih hareketlerinde Abdal Musa, Geyikli Baba ve Gül Baba gibi Bektaşi babalarının bizzat seferlere katıldıkları görülmektedir . Ayrıca Bektaşi tekkelerinin mevkilerine bakıldığında, Osmanlı fetih güzergahında olduğu göze çarpmaktadır. Bu gibi unsurlar dikkate alındığında Bektaşi tekkelerinin Osmanlı ve Türk tarihi içerisinde çok önemli bir payı olduğu görülmektedir. Balkanlara Bektaşiliğin girişinin ilk dönem Bektaşilerinden Sarı Saltık’ın XIII. yüzyılda Dobruca’ya geçip yerleşmesiyle Selçuklular dönemine kadar dayandığı bilinmektedir . Bektaşi tarikatının “ikinci piri” olan Abdal Musa’nın tarikatın başına geçmesiyle Batı Anadolu’da birkaç tekke daha kurulmuş ve bu tarihten itibaren tarikatın büyümesi bir süre durmuştur. XV. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Padişahı II.Bayezid’in Balım Sultan’ı Bektaşi postnişinliğine atamasıyla söz konusu durgunluk döneminin ardından Balkanlarda Bektaşi tekkelerinin sayısı hızla artmaya başlamıştır . XVII. yüzyılda ise bölgedeki Bektaşi tekkelerin sayısının yedi yüzü bulduğu söylenmektedir. Bu açıdan bakıldığında Balkan coğrafyasında Bektaşiliğin sosyal ve dini hayatta başta olmak üzere her yönden ne kadar önem arz ettiği tahmin edilebilir. Bektaşi tekkelerinin bölgede yayılması sadece tarikatın çabalarıyla olmamış, kimi zaman merkezi otorite kimi zaman da yerel yöneticiler tarafından Bektaşilik desteklenmiştir. Merkezi otoritenin desteklerinden yukarıda bahsedilmekle beraber, yerel yöneticiler derken kast edilen ise imparatorluğun genelinde merkezi otoritenin zayıflamasıyla ortaya çıkan âyânlar idi. En ünlüsü Tepedenli Ali Paşa olan bu âyânlar kendi bölgelerinde denetimlerini artırmak için Bektaşi tekkelerini desteklemişlerdir. Kendisi de bir Bektaşi olan Tepedelenli Ali Paşa, Bektaşi olmanın yanı sıra dini amaçlardan çok siyasi amaçlar neticesinde birçok Bektaşi tekkesini desteklemiş; stratejik yerlerde yeni tekkeler tesis ettirerek, bunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmıştır . Tepedelenli Ali Paşa gibi birçok âyân da bu tekkeleri kullanmaya çalışmış, Bektaşiler ise bölgede etkinlik kazanmak için bu tür destekleri kabul etmişlerdir. Nitekim Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan birtakım vesikalardan anlaşılacağı üzere kimi âyânların farklı amaçlar için Bektaşi dervişleri aracılığıyla halktan asker toplaması gibi faaliyetlerde bulunması, konuya örnek olması bakımından önem arz etmektedir . Sözlü bildiri BALONUMU PATLATMADAN SAATLERİ OKUYORUMÖzet: Yıldırım Bayazıt İlkokulu öğretmeni olarak öğrencilerin öğrenmekte zorlandıkları matematik derslerini korkmadan, eğlenerek öğrenebilmeleri için değişik öğretim materyalleri kullanıyorum. Bu yıl Muğla’da yapılacak olan 15.Uluslararası Sınıf Öğretmenliği Eğitim Sempozyumunda bulunarak matematik öğretiminin daha da zevkli bir hale nasıl getirilebileceğini göstermek istiyorum. Bunun için kullandığım materyal daha çok (1ve2 sınıflarda) kullanılmaktadır. Bunun için birer örnek sunum hazırladım. Bu sunum aşağıda bilgilerinize sunulmuştur. Birinci ve ikinci sınıf matematik ders kitabındaki ‘’Zamanı Ölçme’’ temasının 1.ve 3 .kazanımlarına uygun olarak Tam ve Yarım saatleri okur, Saati tam ve yarım saate göre ayarlar kazanımına uygun olarak ‘’BALONUMU PATLATMADAN SAATİMİ OKUYORUM’’ başlıklı etkinliği kullanmaktayım Bu etkinlikle öğrencilerin tam ve yarım saati doğru okumaları ve yazmaları amaçlanmış olup bu amacını gerçekleştirdiği takdirde diğer sınıflarda öğreneceği zaman ölçülerinin kazanımlarını daha kolay kavraması amaçlanmıştır. Öğrencilerin daha kolay görmeleri ve zihinlerinde somutlaştırmaları için sınıfa beden eğitimi derslerinde kullandıkları hulahoptan yararlanılmıştır. Bunun yanında üzerinde sayıların olduğu renkli balonlar(yanlış okuyan öğrenci patlattığı zaman onu motive edecek sözler balonun içine atılır) ve balonlar holahop etrafında oluşturulur. Bu hulahop tahtaya asılır ve akrep ve yelkovanı göstermek için elimize farklı büyüklükte oklava alınır ve saati okuma çalışmasına başlanır. Konu hakkında kısa açıklamalar yapılır. Kısa olan oklavamız Akrebi ifade ediyor, Uzun olan oklavamız da yelkovanı ifade ediyor yada eğer bu iki kolu birbirine karıştırırsak akrep kelimesi yelkovan kelimesine göre daha kısa bir kelime olduğu için kısa kol her zaman akreptir ve o da saati gösterir deriz. Tam saatlerde yelkovan her zaman on ikinin üzerindedir denir ve yerleştirilir. Akrebi üçü gösterecek şekilde ayarlarsam saat kaç olur diye saat okuma çalışmasına başlarız. Yarım saatlerde ise yelkovan her zaman altıyı gösterir. Akrep ise yarım saatlerde herhangi iki sayı arasında yer alır. Eğer akrep on ile on bir arasında ise saat on buçuktur denilerek saatin onu yarım saat geçtiği, on bire yarım saatin kaldığı denir. Yarım saatin okunması çalışmalarına devam edilir. Eğer yanlış okuyan öğrenci olursa elindeki oklavalardan biri ile yanlış okuduğu balonu patlatır ve içinden onu motive edici kağıt çıkar. Bu şekilde işlem devam eder. Her öğrencinin Bloom’un Tam öğrenme modeline göre öğrenmesi amaçlanır. Sonuç olarak öğrenciler aslında matematiğin bir sayılar oyunu olduğunu anladılar ve matematikten korkmak yerine keyifli hale nasıl getirilebileceğini öğrendiler Sözlü bildiri BAŞARILI EĞİTİM UYGULAMASINDA BİR KÖY OKULU ÖRNEĞİÖzet: Özet: Eğitim örgütlerinde yapılacak her türlü değişikliğin temel amacı, daha iyi, daha nitelikli ve daha etkili eğitim sağlanması içindir. Etkili bir eğitim- öğretim sisteminin temelinde etkili okul bulunmaktadır. Etkili okulların, yönetici, öğretmen, öğrenci, okul programı, eğitim- öğretim süreci, okul kültürü, ortam, okul çevresi ve veliler yönünden belirgin özelliklere sahip oldukları söylenebilir. Bu bağlamda araştırmanın kapsamına, etkili okulla ilgili “okul ortamı” alt boyutu ele alınmaktadır. Okulların temel işlevleri aynıdır. Ancak her okul tektir ve kendine özgü niteliği vardır. Okulun niteliğinin en önemli göstergelerinden birisi de onun “etkili” olma özelliğidir. Okulun birey ve toplumun eğitim gereksinimlerini karşılama düzeyi, onun etkililik düzeyi ile doğru orantılıdır (Baştepe, 2004:34). Okul içerisindeki eğitim- öğretim etkinliklerinin uygulandığı sınıflar etkili eğitim uygulamalarında son derece önemlidir. Öğretmen, sınıfta belirli süre içerisinde belirlenen hedeflere ulaşabilme amacı taşımaktadır. Bu amaca ulaşabilmek için öğretmen yeterlilikleri ile birlikte, sınıf ortamının eğitim- öğretim etkinliklerine uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Fiziksel ortamın önemine gelince; iyi yapılandırılmış sınıf ortamı, öğrencileri güdüler, öğrenme işini cazip hale getirip kolaylaştırabilir. Fiziksel ortam, sınıf ve sınıfın donatımını kapsar. Fiziksel ortamın doğası ve organizasyonu davranış üzerinde doğrudan etkilidir (Korkmaz, 2010: 270). Fiziksel ortamın temel değişkenleri; öğrenci sayısı, sıraların yerleştirme düzeni, öğrencilerin oturuş biçimi, ışığın giriş yönü, aydınlatma durumu, ısıtma durumu, sıcaklık-soğukluk durumu, gürültü durumu, ortamın temizliği, araç-gereç durumu, sınıfın boyası ve görünümüdür. Uygun fiziki mekan ve oturuş biçimi öğrenme- öğretmede oldukça etkilidir. Sınıf eşyaları, duvarlarda ve eşyalarda kullanılan renkler, panolar, tablolar eşyaların yerleştirme biçimi ve temizliği öğrencilere cazibeli gelmeli, görünümü şık ve güzel olmalıdır. Weinstein(2007), cazip ortamların, devamlılığının ve katılımın sağlanmasında etkin rol oynadığına varmıştır. Öğrenci zamanının büyük bir kısmını bu mekanda geçireceğinden, daha doğrusu ikinci evinin burası olmasından dolayı kendini rahat hissetmeli, dersin bir an önce bitmesini beklememelidir. Okuluna ve sınıfına isteyerek gelmelidir. Sınıfın görünümü öğrencinin ortama olan aitlik duygusunu artırarak, eğitimi daha etkili hale getirmektedir. Bu bilgiler ışığında araştırmanın amacı müstakil eğitim yapılan sınıflardaki uygulamaları inceleyerek, birleştirilmiş sınıflarda ortamın başarıya olan etkinin somut veriler ışığında sizlere gösterebilmektir. Bu çalışma Yozgat ili Akdağmadeni ilçesine bağlı Olucak köyü ilkokulunda gerçekleştirilmiştir. Belirtilen okul birleştirilmiş sınıf eğitimi veren bir okuldur. Çalışma grubunu aynı zamanda bu çalışmanın araştırmacısı olan sınıf öğretmeni ile 29 öğrencisi oluşturmaktadır. Çalışmada sınıf öğretmeninin köy okuluna ilk atandığı zamandan günümüze kadar gerek sınıfında gerekse okulun bütününde gerçekleştirmiş olduğu fiziksel ortamın, eğitim- öğretim sürecine yönelik sınıf uygulamaları, öğrenci – veli- öğretmen üçgeninde atılmış adımlara dair olumlu sonuçlar veren eğitim uygulamaları incelenmiştir. İncelenen uygulamalar araştırmacı tarafından veri setleri halinde yazılı, dokümanlar, fotoğraflar ve sınıf öğretmeninin deneyimleri ile sunulacaktır. Sözlü bildiri BAŞARLI EGİTİM UYĞULAMASIÖzet: Yaradılmışlar həmişə dəyişməyə can atır. Təbiət də dəyişkən və rəngarəngdir. Elə insan övladı da. Bu dəyişkənlik bu gün müxtəlif sahələrdə,xüsusilə təhsildə özünü göstərməkdədir. Təbii ki,məktəb də bu dəyişikliklərdən kənarda qalmır.Odur ki,məktəbin əsas vəzifəsi bilik vermək yox,şagirdlərin yaradıcılıq potensialını üzə çıxarmaq,onları düzgün istiqamətləndirməkdir. Bu baxımdan inkişafda olan şagirdlərimiz də dəyişkənliyə, fərqliliyə daima ehtiyac duyur və maraq göstərirlər. Bunun üçün də elmi, biliyi şagirdə elə təqdim etmək lazımdır ki, şagird verilən informasiyadan bezməsin,yorulmasın. Həmişə oxumağa maraqlı olsun. Təhsilimizin inkişafı da bugünkü müəllimlərin üzərinə düşür. Bəzən belə bir fikir səslənir ki, tədris etdiyi fənni yaxşı bilən müəllim əsl müəllimdir.Belədə unuduruq ki,müəllim təkcə fənnini yaxşı bilməklə kifayətlənməməli,liderlik bacarığına malik olmalı,XXI əsrin-kompyuter əsrinin şagirdlərinin marağını təmin etməli,qoyulan tələbləri ödəmək üçün daim axtarışda olmalıdır.Artıq hər bir müəllim texnologiyanın yeniliklərindən kənarda qalmamalı,müasir şagirdin tələblərinə cavab verən dərslər qurmalıdır.Məktəbdə şagirdlər hərtərəfli biliklə təmin edilməli,onların bacarıq və vərdişləri formalaşdırılmalı,yüksək mədəniyyət,mütərəqqi dünyagörüşə malik şəxsiyyət yetişdirilməlidir.Bu işdə isə müəllimin rolu əvəzsizdir. Texnologyanın sürətlə inkişafını görən,”Mən bacarmaram,Mən bu qədər yeniliklərlə ayaqlaşa bilmərəm”deyib özünə əngəl yaradan müəllimlərimiz isə unutmamalıdırlar ki,müvəffəqiyyətə gedən yolda əməl etməli olduğumuz vacib prinsiplərdən biri həyata yanaşmamızı dəyişdirməkdir.Con Kolenso”Həyata küsən insan həyatdan dərs ala bilməz”demişdir.Odur ki,həyata və gələcəyə daha inamla baxmalı,yeniliklərdən çəkinməməli,daha yaxşı müəllim olmaq,dövrün və şagirdlərin tələbini ödəmək üçün var-gücümüzlə öz üzərimizdə çalışmalı,texnologiyanın yeniliklərinə yiyələnməliyik.Çünki bir insanın özü ilə istəklərinə çatmaq arasındakı əngəl çox vaxt içində böyütdüyü “bacarmaram”,”səhv edərəm”kimi qorxulardır.Əgər belə müəllimlər qorxuları aşmağa müvəffəq olsalar,istəklərinə də nail ol bilərlər. Qədim yunan filosofu Heraklit demişdir:”Hər şey axır,hər şey dəyişir.” Odur ki,biz müəllimlər də cəmiyyətdəki dəyişiklikləri nəzərə almalıyıq. Hal-hazırda UNESKO tərəfindən müəyyən edilmiş təhsil prinsipləri var ki,onların əsasında da ömür boyu təhsil almalı,bilik və bacarıqlarımızı inkişaf etdirməliyik. Bugünkü gündə digər peşə sahibləri kimi müəllim də texnologiyanın onun işinə daxil olduğunu unutmamalı,öz üzərində daim işləməli,ixtisaını tez-tez artırmalı,bütün texnoloji yeniliklərdən xəbərdar olmalıdır.Çünki sinfə girən müəllim baş verən proseslərdən kənarda qala bilmir. Elm və texnikanın inkişafı, yeni texnologiyaların tətbiqi,fənn kabinetlərinin müasir avadanlıqlarla təchizatı təlim və təhsilin yeni məzmunda qurulmasını tələb edir.İndi müasir kabinetləri kompyutersiz təsəvvür etmək mümkün deyil.Belə olduğu halda,şagirdlərin nailiyyətlərini yüksəltmək,onlara tez və dəqiq məlumatlar çatdırmaq asanlaşır.Ancaq onu da bilirik ki,bugünkü şagird informasiyaları sürətlə və daha çox mənbələrdən almağı yaxşı bacarır.Çünki texnologiyadan istifadə onlarda xüsusi maraq yaradır.Odur ki,şagirdərə informasiyalardan düzgün istifadə qaydaları öyrədilməli,onların qeyri-dəqiq informasiya almalarının qarşısıını almaq üçün istiqamətlər verilməlidir.Tədris prossesini elə təşkil etmək lazımdır ki.şagird dərsdə fəal iştirak etsin,öz əməyinin bəhrəsini görə bilsin və özünü qiymətləndirə bilsin.Bu da müasir müəllimdən çeviklik və peşəkarlıq,tədrisə yaradıcı yanaşma və sinifdə texnologiyalardan yaxşı istifadə bacarığı tələb edir. Sözlü bildiri BASİT FEN ETKİNLİKLERİ TUTUM TESTİ (BFETT) GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: Öğretmenlerin, zaman alması nedeni ile etkili öğrenme stratejilerine yer vermemesi, günümüz öğrencileri tarafından popüler bulunmamakta, ders içinde ve dışında onlara daha çok fırsatların verildiği süreçler, öğrenciler tarafından daha çok ilgi ile takip edilmektedir. Öğrencilerin ilgi ile takip ettikleri çalışmalar arasında, çevresel malzemelerin kullanıldığı basit fen etkinlikler önemli bir yer tutmaktadır. Etkinliklerle öğrenmenin önemli olmasının yanında, ölçme ve değerlendirme süreci ile uygulamaların başarısı hakkında da veri toplamak ve karar vermek gerekir. Böylece yaşa göre en uygun basit fen etkinliğini öğrencilere önermek daha kolay ve faydalı olabilir. Bu nedenle bu çalışmada, basit aktivitelere çokça yer verilen bazı fen konularına yönelik olarak bir tutum test geliştirilmiştir. İlköğretim 4.-8. sınıflar düzeyinde gazların basıncı, gazların ısı ile etkileşimi, solunum sistemi ve elektrostatik konularına yönelik bir tutum testinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Türkiye’de Sinop ilinde üç devlet okulunda 216 ilköğretim 4.-8.sınıf öğrencisine uygulanan ölçekten elde edilen veriler, SPSS.13 ile analiz edilmiş ve 19 maddelik beşli Likert tipi BFATÖ geliştiriliştir. Geliştirilen ölçeğe verilen yanıtların analizi sonucunda ölçeğin iç tutarlılık düzeyini belirten Cronbach Alpha (α) 0,848 olarak hesaplanmıştır. Geliştirilen bu tutum ölçeğinin, gazlar, solunum sistemi ve elektrostatik konularında ilköğretimde farklı yaş düzeyindeki öğrencilere uygulanması ile öğrencilerin balon, plastik şişe gibi kolay bulunabilen çevresel malzemeleri kullanarak gerçekleştirecekleri aktivitelerle ilgili fen kavramlarını öğrenebilecekleri en uygun yaş düzeyine yönelik olarak verilere ulaşılabilecektir. Sözlü bildiri BAZI MİLLETLERE MENSUP KİŞİLERİN ( AMERİKAN, KORELİ, ÇİNLİ, HİNT, TÜRK, LATİN) VATANDAŞLIK EĞİTİMİ KAPSAMINDA ÇEŞİTLİLİK KAVRAMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Günümüzde eğitimin en önemli amaçlarından / sorunlarından birisi ülkesine faydalı aktif vatandaşlar yetiştirmektir. Aktif vatandaşların yetişmesini sağlamak ise vatandaşlık eğitiminden geçmektedir. Vatandaşlık eğitimi, vatandaşın güncel olaylara yönelik bilgi sahibi olması, toplumda aktif ve topluma karşı hak ve sorumluluklarını bilmesi, bireysel ve toplumsal ahlak kazanması, genel ve bireysel anlamda bunların kazandırılması olarak belirtilmiştir. Vatandaşlık eğitimini gerçekleşmesini sağlayan parçalarından birisi ise siyaset okuryazarlıktır. Siyaset okuryazarlık vatandaşın kendini toplumda aktif kılabilmesi için gerekli olan bilgiye ve tutuma / eğilime sahip olması ve bu doğrultuda gereken beceri / davranışları gerçekleştirebilmesi anlamına gelmektedir. Siyaset okuryazarlığının bir parçası olan çeşitlilik ise din, dil, ırk ve ten rengi başta olmak üzere bunun gibi unsurlar çerçevesinde insanların farklılaşması anlamına gelmektedir. Çeşitlilik çok uluslu toplumlarda çok önemli bir yere sahiptir. Bu anlamda farklı uyruklu bireylerin çeşitliliğe bakış açısını belirmek oldukça önemlidir. Bu doğrultuda çalışmada 7 farklı uyruğa ( Latin, Amerikan, Çinli, Arap, Koreli, Türk ve Hint) sahip üçer kişiden toplam 21 kişiyle görüşme yapılmış ve görüşmede bireylerin çeşitlilik kavramına nasıl baktıkları ve bu kavramdan ne anladıkları sorulmuş böylelikle onların bakış açısı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu yönüyle çalışma niteldir. Çalışmadan elde edilen bulgular nitel analiz yöntemlerinden betimsel analiz yöntemiyle kategori ve temalarla ortaya konulmuştur. Bu bağlamda çalışmanın sonucunda milletler farklılaşmanın doğal bir süreç olduğunu, herhangi bir grubun diğerinden üstün ya da düşük olmadığını belirtmişlerdir. Sözlü bildiri BEBEK KÜTÜPHANESİ: YOGA, ETKİLEŞİMLİ KİTAP OKUMA, OYUN, MÜZİK VE DUYU EĞİTİMİÖzet: Beyin gelişimi üzerinde yapılan araştırmalar, 0-3 yaştaki beyin gelişiminin diğer dönemlerden daha hızlı olduğunu ve çevrenin beyin gelişimi üzerinde önemli etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. İlk üç yaştaki gelişim sürecinin çeşitli faktörlerden dolayı olumsuz etkilenmesi çocukların gelişimlerinin gecikmesine neden olmaktadır. Yapılan araştırmalar, erken dönemde, bebeklerle konuşmanın, oyun oynamanın, şarkı söylemenin, kitap okumanın onların tüm gelişimlerinde çok önemli olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, bebeğe erken dönemde zengin uyarıcı çevre sunmak ve aileye verilecek nitelikli hizmetler önemlidir. Erken çocukluk dönemini hedef alan bebek kütüphanelerinin en önemli amacı, özellikle çekirdekten yetişen bir kütüphane bilincini oluşturmaktadır. Bunu kazandırırken etkinliklerle kütüphanenin eğlenceli bir yer olduğu mesajını da vermek gerekmektedir. Böylece çocuklar birey olurken bebeklik döneminden alışkanlık kazandığı kütüphane kültürü ile bağlarını koruyacak bilgiye ve eğitime olan tutkusu hayatı boyunca devam edecektir. Aynı zamanda kütüphanedeki sosyal ortamda kazandığı kurallara uyma, iletişim, paylaşma vb. sosyal beceriler sayesinde topluma uyum süreci gerçekleşecektir. Çocuğun bulunduğu ortam, onun ilk okuma becerilerinin gelişimine önemli ölçüde katkı sağlar. Ayrıca, cazip bir okuma ortamı da uygun materyallere sahip olmayı gerektirir. Tüm dünyadaki ailelerin, yerel kütüphanelerinde bulunan materyallere erişmesi gerekir. Çocukların kütüphane kaynakları ve teknolojileri hakkında bilgi sahibi olmaları ve sorularına kütüphane aracılığı ile yanıt aramaları için gereken bilinç, kütüphaneye erken yaşlarda gelinmesi ile kazandırılmaktadır. Kütüphane hizmetlerine erken erişim, iki dilli çocuklar gibi özel ihtiyaçları olan çocuklar için daha da önemlidir ve örgün eğitim öncesinde bir başlangıç olarak hizmet vermektedir. Dünyada oldukça yaygın olan bu sistemin Türkiyede yaygınlaştırılması ve sistemli bir hale getirilmesi önemlidir. Bu süreçte Türkiye’de Karabük Üniversitesi ve Zübeyde Hanım İl Halk Kütüphanesi işbirliği ile “İlk Bebek kütüphanesi” 2018 yılında kurulmuştur. Ülkemizde bebek kütüphanelerinin yaygınlaşması için kütüphanecilerin, çocuk gelişimcilerin ve bu alanda faaliyet gösteren iş grupları ve sivil toplum kuruluşlarının ortaklaşa çalışmalarının önemi ortaya konmuştur. Sözlü bildiri BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENİ ADAYLARININ FİZİKSEL AKTİVİTE İÇEREN OYUNLARA YÖNELİK TUTUMLARININ BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Eğitim bilimi açısından oyun önemli bir kavramdır. Birçok uzman oyun kavramını ele alırken bir öğrenme sanatı olarak değerlendirmiştir. Bu anlamda bireylerin gelişiminde oyunun etkililiği çok önemlidir. Bu manada oyunla öğretim metodunun en çok kullanacak olan beden eğitimi öğretmenlerinin oyuna yönelik tutumlarının önemli olduğu düşünülmektedir. Yapılan çalışmada, beden eğitimi öğretmeni adaylarının oyuna yönelik tutumlarının incelenmesi amacıyla yapılan betimsel bir çalışmadır. Çalışma evreni Türkiye’nin farklı üniversitelerinde öğrenim gören beden eğitimi öğretmeni adayları olarak belirlenmiştir. Örneklem grubunda 424 (260 erkek, 164 kadın) beden eğitimi öğretmeni adayı yer almıştır. Araştırma verilerinin elde edilmesinde Hazar (2015) tarafından geliştirilen Oyunsallık Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde İndependent samples t testi, One Way Anova analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, çalışma grubunun oyun tutkusu puanları yüksek bulunurken, sosyal uyum ve oyun isteği puanları düşük bulunmuş, risk alma ve keyif alma alt boyutlarında elde ettikleri puanlarında orta düzeyde olduğu belirlenmiştir. Cinsiyet değişkeni açısından, oyun tutkusu ve keyif alma alt boyutlarında kadın öğretmen adaylarının daha yüksek puan elde ettikleri, sosyal uyum alt boyutunda ise erkeklerin daha yüksek puan aldıkları tespit edilmiştir. Yaş değişkeni açısından risk alma ve keyif alma alt boyutlarında 25 yaş üzeri bireylerin diğer yaş gruplarından daha düşük puan elde ettikleri, sosyal uyum alt boyutunda ise 20-24 yaş grubunda olanların diğer gruplardan daha yüksek puan elde ettikleri saptanmıştır. Akademik başarı değişkeni açısından, not ortalaması düşük olan grupların oyuna yönelik tutumlarının daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca çalışmada ele alınan gelir düzeyi, mezun olunan lise türü ve sınıf düzeyi açısından oyuna yönelik tutumlarının farklılaşmadığı söylenebilir. Sözlü bildiri BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KPSS SINAVINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Türkiye’de kamu kurumlarına merkezi sınavla personel alımı, ilk defa 1999 yılında Devlet Memurluk Sınavı (DMS) denen bir sınavla olmuştur. Bu sınavın adı daha sonra Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) olarak değiştirilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen atamalarında, diğer kamu kurumlarında olduğu gibi da bu sınavı ölçüt olarak kullanılmıştır. 2013 yılında KPSS sınavının öğretmen alımında tek başına yeterli olamayacağı düşünülerek belli branşlarda Öğretmenlik Alan Bilgisi (ÖABS) testlerinden de öğrencilerin sınava girmesi gerektiğine karar verilmiştir. Beden eğitimi öğretmeni alımlarında ise sadece Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) yapılmaktadır. Bu çalışma, beden eğitimi öğretmeni adaylarının “KPSS” sınavına ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada beden eğitimi öğretmeni adaylarının; “KPSS” sınavına ilişkin genel olarak görüşleri, alan bilgisi ile ilgili soru sorulmalı mı, öğretmen adayının atama yöntemine yönelik görüşleri, mesleğe bakış açılarına ilişkin görüşleri, kendilerini hangi alanda başarılı gördükleri, sınavın hayatlarına nasıl katkı sağlayacağı, sınava hazırlanırken ne tür sorunlarla karşılaştıkları, sınavdan beklentileri ve sınav hakkındaki önerilerinin neler olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen açık uçlu sorular beden eğitimi öğretmeni adaylarına sunulmuştur. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan mülakat yöntemi kullanılarak, değişik üniversitelerden mezun olan 50 beden eğitimi öğretmeni adayından elde edilen veriler, içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda beden eğitimi öğretmeni adaylarının çoğunluğunun “KPSS” sınavının öğretmen ataması ve seçmesi için yeterli olmadığı, sınava hazırlanma sürecinde öğretmen adaylarında endişe ve korku yarattığı, öğretmenlik mesleğine olumsuz bakış açısı yarattığı ve öğretmenlik mesleğine çok katkı sağlamayacağından dolayı sınava karşı oldukları tespit edilmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının “KPSS” sınavında diğer branş öğretmeni atamalarında olduğu gibi beden eğitimi öğretmeni atamasında da alan bilgisi sınavı yapılması gerektiğini ifade ettikleri sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN BEDENSEL/KİNESTETİK ZEKÂ, DUYGUSAL ZEK VE SOSYAL DESTEK ALGI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: BEDEN EĞİTİMİ ve SPOR ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN BEDENSEL/KİNESTETİK ZEKÂ, DUYGUSAL ZEK ve SOSYAL DESTEK ALGI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ* Mevlut Yıldız**, Yakup Akif Afyon** ÖZET Bu araştırma beden eğitimi ve spor öğretmenliği bölümü öğrencilerinin bedensel / kinestetik zekâ, duygusal zekâ ve sosyal destek algı düzeylerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın evrenini kolay erişebilir yöntemle seçilen 24 üniversitenin Beden eğitimi ve spor öğretmenliği bölümünde öğrenim gören 1. 2. 3. ve 4. sınıf öğrencileri, örneklemini ise; beden eğitimi ve spor öğretmenliği bölümünde öğrenim gören 1453 kişi oluşturmaktadır. Araştırmada öğrencilerin çoklu zekâ alanlarındaki dağılım düzeylerini belirlemek amacıyla Özden (2003) tarafından geliştirilen “Çoklu Zekâ Envanterinin bedensel/kinestetik zeka alt boyutu” uygulanmıştır. Öğrencilerin duygusal zeka düzeyleri için, Schutte ve arkadaşlarının (1998) 33 maddelik çalışmasından Chan (2004) tarafından geliştirilen 12 maddelik ölçek, Aslan ve Özata (2008) tarafından Türkçeye uyarlanmıştır. Sosyal Destek Algısı için Szhulz ve Schwarzer (2003) tarafından geliştirilen, Kapıkıran ve Acun-Kapıkıran (2010) tarafından Türkçeye uyarlanan “Algılanan Elde Edilebilir Destek Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen veriler SPSS 22.0 paket programında Pearson Product Correlation testi, Independet t-testi ve one-way ANOVA testinde analiz edilmiştir. Araştırmada otomatik doğrusal modelleme yöntemi kullanılarak değişkenlerin birbirlerini yordama güçleri test edilmiştir. Araştırma sonucunda, öğrencilerin bedensel/kinestetik zekâ ile duygusal zeka ve sosyal destek algısı arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bedensel/kinestetik zekâ, duygusal zekâ ve sosyal destek algısı arasındaki ilişki incelendiğinde, duygusal zekâ ile bedensel/kinestetik zekâ arasında ilişki olduğu ve sosyal destek algısı, bedensel kinestetik zekâ arasında da bir ilişki olduğu saptanmıştır. Bu bağlamda beden eğitimi ve spor öğretmenliği bölümünde öğrenim gören öğrencilerin bedensel/kinestetik zekâ düzeyleri arttıkça duygusal zekâ seviyeleri ve sosyal destek algı düzeylerinin de arttığı söylenebilir. Anahtar Kelimeler: Beden Eğitimi, Öğretmen, Bedensel/Kinestetik Zekâ, Duygusal Zekâ, Sosyal Destek Algısı Poster bildiri BEDEN PERKÜSYONU VE RİTİMÖzet: Beden perküsyonu veya beden müziği kişilerin müzikal bilgi veya müzik yeteneğine ihtiyaç duymaksızın kullanabilecekleri bir yöntemdir. Beden perküsyonu müziği görülebilir, dansı ise duyulabilir bir hale getirmektedir. Üstelik herhangi bir materyal veya müzik aletine gerek duymaksızın yapılarak tüm ortamlarda ve her yaş grubu tarafından gerçekleştirilebilmektedir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı yöntem ve teknikler kullanılsa da genellikle ritim odaklı olması grup çalışması yapabilmeyi kolaylaştırmaktadır. Gerek bireysel olarak gerekse gruplar halinde uygulanması ise müzik eğitimi, ritim algısı, bedensel koordinasyon ve fiziksel gelişimi destekleme açısından kolaylık sağlamaktadır. Beden perküsyonu ve ritim eğitiminde amacın belirlenmesi çalışılacak yaş grubu ile farklı durumlara göre şekillendirilebilir. Bu eğitimin uygulanabileceği kitle bebekler, okul öncesi-ilkokul-ortaokul-lise-üniversite öğrencileri, özel eğitime ihtiyaç duyan bireyler (zihinsel, görme, işitme, bedensel), eğitim almış veya alamamış ilgi duyan tüm bireylerdir. Bebeklik döneminden itibaren uygulanabilir olması gelişim döneminde müziksel ve ritimsel algının oluşmasında ve ilerleyen süreçte müzik eğitiminin desteklenmesinde büyük rol oynayacaktır. Özellikle özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerde yapılan etkinlikler kişisel gelişimi sağlayabilmekte, soyut kavramlar içermediğinden dolayı algılamayı kolaylaştırabilmekte, beden koordinasyonun sağlanmasını artırabilmektedir. İlk çağlardan beri hem iletişim hem de eğlence için kullanılan ritimler günümüzde, bu eğitimler sayesinde daha çok kişiye ve kitleye ulaşarak eğitim aracı olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Ülkemizde ise son yıllarda daha fazla yaygınlaşmış, müzik eğitimi veya müzik eğitimi dışında da farklı alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Sözlü bildiri BEER GAME OYUNUNDA KATILIMCI DAVRANIŞININ ANALİZ EDİLMESİÖzet: Oyun temelli öğrenme özellikle erken yaşlardaki bireylerin öğrenmesi için sıkça kullanılan bir yaklaşım olmasına rağmen ileri yaşlarda; üniversite ve sonrasında nispeten daha az kullanılmaktadır. Bu metot son yıllarda bilgisayar oyunları ile yetişen; oyun ve oyun mekaniklerine aşina olan öğrencilerin sayısı arttıkça gerek lisans gerek lisansüstü eğitimde de sıkça kullanılır olmuştur. Özellikle bilgisayar oyunlarının ve simülasyonların gelişmesi ile işletme öğrencilerine yönelik, pazarlama, stok yönetimi, satış yönetimi, ürün geliştirme, uluslararası işletmecilik gibi alanlarda gerçek durumları simüle eden oyunlar geliştirilmiştir. Bu uygulamalarda öğrencilere temel kavramların öğretilmesi ve bazı kriz durumlarında izlenmesi gereken yaklaşımların neler olduğu üzerine odaklanılmıştır. Beer Game ya da diğer adı ile bira dağıtım oyunu 60 lı yılların başında MIT tarafından geliştirilmiş ve üretim yönetimi, lojistik, stok yönetimi derslerindeki en popüler oyunlardan biri olmuştur. Oyunda stok yönetimi, müşteri hizmet düzeyi , kamçı etkisi gibi kavramların benimsenmesine odaklanmıştır. Her oyuncu müşterilerinden gelen siparişlerin karşılanması ve stoklarının kontrolünden sorumludur. Oyuncular maliyetleri minimumda tutarken müşteri hizmet düzeyini de maksimumda tutmakla görevlidir. Bu çalışmada iki yıl boyunca farklı sınıf ve bölümlerde 90 kişiden oluşan 6 farklı gruba beer game oynatılmış ve katılımcıların basit bir tedarik zincirindeki sipariş ve stok operasyonlarında verdikleri kararlar incelenmiştir. Analizler sonucunda lisans ve yüksek lisans öğrencilerinde benzer motivasyon ile hareket etmelerine rağmen farklı kararlar verdikleri sektörde çalışan katılımcıların ise lisans öğrencileri ile tamamen farklı stratejiler ve motivasyonlar ile karar verdikleri gözlenmiştir. Sözlü bildiri BELEDİYELERE BAĞLI KREŞ VE GÜNDÜZ BAKIM EVLERİNDE ÇALIŞAN BAKIM ELEMANLARININ BİLGİ VE DENEYİMLERİNİN ARTTIRILMASINA YÖNELİK BİR PİLOT ÇALIŞMAÖzet: Erken çocukluk döneminde bireyin ilgili gelişimsel ödevlerini gerçekleştirememesinin zihinsel, sosyal ve duygusal açıdan kalıcı olumsuz etkilere yol açtığı Ruhm & Waldfogel (2012) tarafından ifade edilmiştir. Dolayısıyla bu dönem, çocuğun yaşantısı üzerinde gelişimsel olarak kritik bir noktadadır. Buna karşın ülkemizde bu yaş grubu çocuklara sağlanan bakım hizmetleri yetersiz ve kurumsallıktan uzaktır. Özel sektörce sağlanan bakım hizmetleri de, sosyoekonomik olarak sınırlı bir kesimin erişebileceği niteliktedir. Bu noktada Ecevit ve arkadaşlarının (2008) yaptığı çalışmanın da desteklediği üzere ekonomik olarak daha ulaşılabilir olan, yerel yönetimlerce açılan kreş ve gündüz bakım evleri büyük önem taşımaktadır. Belediyelerin giderek daha etkin şekilde, çocuk bakım programlarını yaygınlaştırma çabalarına verilebilecek en önemli destek, bu hizmeti sunan, birinci derecede çocuğa ve ailesine dokunan profesyonellerin konuyla ilgili bilgi ve deneyimlerini belli aralıklarla güncellemektir. Bu noktadan hareketle ilgili çalışmada, İstanbul’un dört ilçesinde (Beyoğlu, Esenyurt, Sarıyer ve Sultanbeyli) belediyelere bağlı gündüz çocuk bakım merkezlerinde çalışan bakım elemanlarının bilgi ve deneyimlerini arttırarak daha kaliteli çocuk gelişimi hizmetlerinin sunulmasına katkıda bulunmak amacıyla ihtiyaç analizi yapılmış daha sonra eğitimler düzenlenmiş ve katılımcılara verilen eğitimin etkinliği araştırılmıştır. İlk aşamada bakım verenlerin, erken çocukluk dönemi çocuklarının bakımı ile ilgili alanlardan (motor gelişim, sosyal gelişim, bilişsel gelişim, dil gelişimi, beslenme, oyun, çocuk sağlığı ve hastalıkları) hangilerinde desteğe ihtiyaç duyduğunu belirlemek amacıyla araştırmacılar tarafından oluşturulan anketle ihtiyaç analizi yapılmıştır. Ardından sonuçlar konuya dair farkındalığı arttırmak amacıyla, her belediyenin ilgili birim yöneticileriyle yapılan bir toplantıda paylaşılmıştır. Bu sonuçlara göre desteğe ihtiyaç duyulan konular belirlenmiş; iki günde dörder konferans ve atölyenin olduğu program çerçevesinde bakım verenlerin eğitimi gerçekleştirilmiştir. Eğitim öncesi ve sonrasında, verilen eğitimin içeriğine paralel, araştırmacılarca hazırlanan anket uygulanmıştır; sonuçlar analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular 0-3 ve 3-6 yaş olmak üzere iki başlıkta analiz edilmiştir. 0-3 yaş ile ilgili desteğe ihtiyaç duyulan alanlarda ilk sırayı %52,4’le oyun alırken, bunu %32,2’yle motor gelişimin takip ettiği; desteğe en az ihtiyaç duyulan alanın ise sosyal gelişim olduğu görülmüştür. 3-6 yaş ile ilgili ise desteğe ihtiyaç duyulan alanlarda ilk sırayı %52,6’yla oyun alırken, bunu %35,6’yla beslenme ile çocuk sağlığı ve hastalıkları konularının takip ettiği; desteğe en az ihtiyaç duyulan alanda ise motor gelişimin olduğu görülmüştür. Eğitim süresinde yapılan ön test ve son test aracılığıyla alınan değerlendirmeler, eğitimin hem ihtiyaçlara karşılık verdiğini hem de ilgili alanlarda bilgi ve tutum değiştirmede etkili olduğunu göstermiştir. Yapılan çalışma sonunda %93,75’lik verim oranı ve alınan sözel dönütlere göre, özellikle pratiğe ve çocuğun gelişimine yönelik ek konularla eğitimlerin devamı talep edilmiştir. Ayrıca ‘bakım’ konusunun kapsamı, sınırları ve dolayısıyla sorumlulukları hakkında bakım verenlerin bilgi karmaşası olduğu gözlenmiştir. Konunun özellikle Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ele alınan ve tüm ülkelere yayılmaya başlayan erken çocuklukta geliştiren bakım politikaları kapsamında, daha fazla belediye çalışanıyla ele alınması, eğitimler planlanması ve belirli aralıklarla uygulama ortamlarında gözlenmesinin faydalı olacağı çalışmanın önerileri arasında bulunmaktadır. Sözlü bildiri BELKİ BİR ARA GÜLERÖzet: Çalışma 2018 / 2019 eğitim – öğretim yılı Muğla Özel Yönelt İlkokulu’ nda 4. sınıf öğrencileri ile bir dönem içerisinde uygulandı. Önceki yıllarda yapılan biyografi saati etkinliklerinde ağırlıklı olarak mesleki kimliğiyle tanıtılan Ara Güler’ in hayatını anlatan “İyi Fotoğrafçı Dikiş Makinesiyle de Resim Çeker” biyografi kitabı 15 – 22 Şubat 2019 tarihinde yaratıcı okuma yazma kapsamında tüm öğrenciler tarafından okundu. Okuma saatinde bazı bölümler sesli, bazı bölümler sessiz okundu. Ara Güler’ in fotoğraf tutkusu sayesinde Afrodisias Antik Kenti, Nuh’un Gemisi gibi ülkemizde yer alan önemli tarihsel yerlerin keşfedilmesine katkıları üzerine konuşuldu. “Arkeolojik çalışmalarla uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkarılan antik kentlerden birini keşfetme merakınızla siz ortaya koysaydınız ne hissederdiniz?” sorusu üzerinden öğrencilerin fikirleri alındı. Ayrıca bir görsele hikayesini bilerek bakıldığında üzerimizde yarattığı etkinin fark edip etmeyeceğine değinildi. Fotoğrafın sadece bir görselden ibaret olmadığına insanda duygu ve düşünce açısından fark yaratan bir hikayesi olabileceğine vurgu yapıldı. Camera dergisine Ara Güler için özel bir sayı hazırlayan Pablo Martinez, “Charlie Chaplin, Salvador Dali, Pablo Picasso’ nun fotoğraflarını çekersen yüzyılın fotoğrafları olur.” der. Ara Güler zor da olsa üçüne ulaşır. Fakat Charlie Chaplin’ i yatağında felçli görünce insanların aklında bu şekilde kalmaması için fotoğrafı çekmez. Öğrencilerle “Ara Güler’in yerinde sen olsaydın çeker miydin?” sorusu ile empati, tutku, başarı, duygu gibi kavramlar üzerinden atölye çalışması yapıldı. Ayrıca Ara Güler’in bu fotoğrafı çekmeyerek insanı araç olarak kullanan bir fotoğrafçı değil, Charlie Chaplin’in hafızalardaki görüntüsünü korumayı amaç edinen bir sanatçı olmasına vurgu yapıldı. Yaptığımız işte başarı, övgü gibi motivasyon kaynaklarının etkisiyle değerlerimizi göz ardı etmememiz gerektiğine dikkat çekildi. Bu şekilde öğrenciler, okuduğu kitabı kendiyle ilişki kurma, yorumlama sorularıyla da cevaplayarak okuduğunu anlama stratejileriyle okudu. Ara Güler anısına, onun sanat ve yaşam anlayışını, fotoğraf tutkusunu aktif olarak anlayabilmeleri için öğrencilerle birlikte “Belki Bir Ara Güler” fotoğraf sergisi yapılması planlandı. Öğrencilerden bağımsız olarak “Muğla, Sokak, Aile, Doğa, Spor, Gülümse, Portre, Çocuk, Gün Batımı” başlıklı dokuz temada fotoğraf çekmesi istendi. Öğrenciler yaratıcı ve farklı fotoğraflar çekebilmek için özen gösterdiler. Sokak teması için fotoğraf çekerken Muğla’ da bilmedikleri birçok sokağı dolaşma; Eski Muğla evleri ve yaşam biçimi hakkında dolaylı olarak bilgi sahibi olmalarına katkı sağladı. Öğrencilerle birlikte belirlenen tarihte sergi hazırlandı ve açılışı yapıldı. Sergiye öğrenciler, veliler, öğretmenler, fotoğrafçılar, gazeteciler davet edildi. Sergiyi ziyaret eden fotoğrafçıların değerlendirmelerini dinleyerek; fotoğraf terminolojisi (Işık, zıtlık, ters ışık, açı, derinlik, kontrast … ), fotoğrafta dikkat edilmesi gereken ayrıntılar hakkında bilgi almış oldular. Ayrıca sergiye katılan insanların yorumları, öğrencilerin görsel sanatlara olan ilgisini arttırdı. Öğrencilerin okuldaki ve kitaplardaki görsellerin, fotoğrafların kullanımına olan dikkatinin arttığı gözlemlendi. Türkçe dersinde öğrencilerin sergideki fotoğrafları inceleyerek sıfat bulmaları istendi. Böylece sergi Türkçe dersi dilbilgisi konularının anlatımında materyal olarak kullanıldı. Çalışmaların sonucu ise; Milli Mücadele’ nin 100. Yılı anısına Atatürk’ ün yurtdışına eğitime gönderdiği Abidin Dino’nun “Mutluluğun Resmi” adlı sergi için öğrencilerden dört görsel (başka bir fotoğrafçıya ait fotoğraf, kendi çektiğiniz fotoğraf, bir ressama ait eser, kendi hazırladığınız resim) istendi. Belki Bir Ara Güler Sergisi’nden sonraki bu çalışmada öğrencilerin kavramları, duygularını, düşüncelerini yazılı anlatımın yanında görsel sanatlarla da anlatımı gözlendi. Sözlü bildiri BENİM OYUN SANDIĞIM EĞİTİM SETİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN VE EBEVEYN GÖRÜŞLERİÖzet: 2023 Eğitim Vizyonu ile birlikte, kırsal ve düşük yoğunluklu yerleşim bölgelerindeki çocuklara esnek zamanlı ve alternatif erken çocukluk eğitimi modelleri sunmayı amaçlayan Milli Eğitim Bakanlığı, Ders Aletleri Yapım Merkezinde Benim Oyun Sandığım adlı bir materyal seti ve 365 günlük eğitim takvimi hazırlatmıştır. Bu kapsamda içerisinde sayı çubuğu, bloklar, kuklalar, yap-boz’lar, hikaye setleri gibi 25 adet eğitim materyali bulunan sandığın pilot uygulamanın yapılacağı 26 ilde tespit edilen ailelere ulaştırılması planlanmıştır. Okul Öncesi Eğitimde zorunlu eğitime geçiş sürecinde bu bağlamda yapılan her girişim erişimin zor olduğu bölgeler için oldukça önemli bir aşamadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Benim Oyun Sandığım eğitim setine ilişkin öğretmen görüşlerini ortaya çıkarmayı hedefleyen bu araştırma bir durum çalışmasıdır. Araştırmada nitel veri toplama tekniklerinden yüz yüze görüşme yöntemi kullanılacaktır. Veri toplama aracı olarak kullanılan yarı-yapılandırılmış görüşme formları araştırmacı tarafından geliştirilecektir. Araştırmanın çalışma grubunu okul öncesi öğretmenleri, sınıf öğretmenleri ve ebeveynler oluşturacaktır. Veri analizi için içerik analizi yöntemi kullanılacaktır. Araştırmanın raporlaştırılması devam etmektedir. Sözlü bildiri BENİM SU ROKETİMÖzet: Bilim ve teknolojinin gelişiminde doğa her zaman bize ilham vermiştir.Gözlem yapmak,yeni fikirler ortaya koymak için en etkili yöntemdir. V şeklinde uçan kuş sürülerini hepimiz görmüşüzdür.Peki kuşlar buna neden ihtiyaç duyuyor? Kuşlar öndeki kuşun biraz yanında ve gerisinde uçtuklarında,öndeki kuşun kanatları tarafından oluşturulan yukarı yönlü hava akımından yararlanır.Günlük hayatımızda da roketler,uçaklar,gemiler gibi bütün araçlar tasarlanırken doğadan ilham alınır. Bizlerde bu projemizde;sürtünme kuvveti,kinetik enerji,potansiyel enerji ,gaz basıncı,hava direnci etkilerini gözlemliyoruz.Öğrencilerimiz atık malzemelerden hazırladıkları farklı tasarımlara sahip roketleri ile hem yaratıcılıklarını ortaya koyuyor hem de birçok kavramı tek bir projede gözlemleme imkanı buluyor. Projemizin en genel amaçları arasında;Öğrenilenleri kazanıma dönüştürmek ve gerçek hayatla ilişkilendirmek,Havacılık ve havacılık sektörüne merak uyandırmak,Kinestetik becerileri geliştirmek, Konuyla ilgili teorik bilgiler edindirmek,Doğayı gözlemlemelerini sağlayarak yaratıcı fikirler ortaya koymalarını sağlamak,özellikle geri dönüşüm malzemelerini değerlendirmeye yönelik bilinci arttırmak, STEM eğitimini özelden genele yayarak veli paylaşımını arttırmak ve öğrenci gelişimine çok yönlü katkı sağlamak bulunuyor. Hedef kitlemizi; ilkokul, ortaokul öğrencileri ve aileleri oluşturmaktadır. Belirlenen kitlenin amacı STEM etkinliklerinde ebeveyn katılımı ile verimli zaman geçirme ve bilimsel paydaşlığı arttırmaktır. Proje yarışmamız yarışma gününden haftalar öncesinde velilerimize gönderilen su roketi hakkında bilgilendirme kitapçığı ve okul panolarına asılan afişler ile duyuruldu. Yarışmaya kabul kuralları belirlenen kontrol değişken ve bağımsız değişken kriterlerinden oluşmaktadır. Değerlendirme kriterleri;uçuş süresi,tasarım ve malzeme miktarı puanlamalarından meydana gelmektedir. Yarışmamızda ilk 3’e giren öğrencilerimiz Tema Vakfı aracılığıyla kendi adlarına dikilen fidanlar ile ödüllendirildi. Sözlü bildiri BENLİK SAYGISI NEDİR? BİR PİLOT ÇALIŞMAÖzet: Giriş: Benlik, insanın kendi kişiliğine ait düşüncelerinin toplamı, kendi özünü bilme, tanıma ve değerlendirme biçimidir. Ayrıca bireyin kendisi ile ilgili kanılarının, deneyimlerinin, toplumsal sosyal rollerinin kendi algısında bütünleşmesi ve zihinde ‘ben’ olarak kümelenmesidir. Benlik saygısı ise bireylerin kendilerini değerlendirdikten sonra elde etmiş oldukları benlik kavramını kabullenip memnun olmaları durumudur. Benlik saygısı bireyin kendisini ‘nasıl’ hissettiği anlamına gelmektedir. Bu anlamda kişilerin sosyal hayatlarından akademik başarılarına; meslek hayatlarından genel yaşam doyumlarına kadar pek çok alanı etkilemektedir. Amaç: Çalışmamız sağlık profesyoneli olarak hizmet sunacak fizyoterapist adaylarının mesleki yeterliliklerinde önemli bir rol oynayacağını düşündüğümüz benlik saygısı algılarını değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Metot ve Bulgular: Çalışmaya fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümünde okuyan 37’si kız (%42), 55’i erkek (%58) 88 gönüllü öğrenci katılmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin benlik saygılarını değerlendirmek amacıyla Çuhadaroğlu (1986) tarafından Türkçe geçerlik ve güvenilirliği yapılmış Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği kullanılmıştır. Ölçek likert tipte, 63 madde ve 12 alt gruptan oluşmaktadır. Ölçeğin uygulamasında zaman sınırlaması bulunmamaktadır. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 21.62 ± 1.57 ‘dir. Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (RBSÖ) toplam puanı 20.14 ± 5.5 olup, benlik saygısı alt grubu ortalama puanı 1.01 ± 0.71 ve psişik izolasyon alt grubu ortalama puanı 0.97 ± 0.84 olarak bulunmuştur. Cinsiyet değişkeni ile RBSÖ toplam skoru ve psişik izolasyon alt grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı sonuç görülmezken (p>0.05), benlik saygısı alt grubunda istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (p<0.05). Kız öğrencilerin daha yüksek benlik saygısına sahip olduğu görülmüştür. Tartışma: Sağlık alanında multidisipliner ekip içerisinde yer alan fizyoterapistlerin rehabilitasyon süreci kapsamında hem hasta hem de diğer sağlık profesyonelleriyle iletişimlerinin sürekli ve sürdürülebilir oluşunda bireylerin benlik saygısı etkili olmaktadır. Başarılı bir rehabilitasyon süreci kazanımının elde edilmesinde iletişimin rolü yadsınamayacak kadar büyüktür. Dolayısıyla iletişimi etkileyen tüm faktörlerin gözden geçirilmesi, pozitif yönde kişisel gelişim ve değişim amacıyla gereken düzenlemelerin yapılması önerilmektedir. Ayrıca araştırmaya katılan öğrencilerin benlik saygısı algılarının kız öğrenciler lehinde olması erkek egemen bir toplumda yaşamanın erkeklerin benlik saygılarının daha yüksek olabileceği düşüncesinden uzaklaştırmıştır. Ancak cinsiyetler arası farklılığın temel nedeninin anlaşılmasında daha geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Sözlü bildiri BENZER VE FARKLI YÖNLERİYLE 2009 VE 2015 HAYAT BİLGİSİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: İlkokul 1, 2 ve 3. sınıflarda okutulan hayat bilgisi dersi, birey, toplum ve doğa ekseninde çocuğa kendini, içinde yaşadığı toplumu ve çevresini tanıtarak çocuğu yaşama hazırlamayı amaç edinen, toplu öğretim anlayışından hareketle oluşturulmuş bir derstir. Hayat bilgisi dersinin Türk Eğitim Sistemi’ndeki geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Cumhuriyet öncesi dönemde Osmanlı Devleti zamanında hayat bilgisi dersinin içeriğine benzer bir dersin 1868’de Malumat-ı Nafia (Faydalı Bilgiler, Eşya Bilgisi) adı altında okutulması kararlaştırılmıştır. 1868 sonrası süreçte dersin Musahabat-ı Ahlakiye, Tarihiye, Sıhhiye ve Medeniye, Tarih, Coğrafya, Eşya Dersleri ve Ziraat dersleri gibi adlar altında okutulduğu görülmektedir. Cumhuriyet döneminde ise “Hayat Bilgisi” adı altında bir ders ilk defa 1926 programında yer almıştır. Takip eden süreçte bu dersin öğretim programıyla ilgili olarak 1936, 1948, 1968, 1998, 2005, 2009 ve 2015 yıllarında kapsamlı düzenleme ve geliştirmeler yapılmıştır. Özellikle 4+4+4 eğitim sisteminin uygulamaya geçmesinden önce 2009 yılında ve geçtikten sonra 2015 yılında bu dersin öğretim programında yapılan düzenleme ve geliştirmeler hayat bilgisi dersinin Türk Eğitim Sistemi’ndeki konumu ve geleceği hakkında fikir vermesi adına önemlidir. Bu araştırmanın amacı, 2009 ve 2015 hayat bilgisi dersi öğretim programlarının benzer ve farklı yönlerini ortaya koyarak bir değerlendirme yapmaktır. Araştırmada nitel araştırma kapsamında doküman inceleme yönteminden yararlanılmıştır. Araştırmada veri kaynağı olarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geliştirilen 2009 ve 2015 Hayat Bilgisi Dersi (1, 2 ve 3. sınıflar) Öğretim Programları kullanılmıştır. Çalışmada 2009 ve 2015 Hayat Bilgisi Öğretim Programlarının bazı yönlerden benzerlik ve farklılıklarının olduğu belirlenmiştir. Bu benzerlik ve farklılıklar aşağıda özet olarak verilmiştir: - 2009 programında her üç sınıf düzeyinde aynı isimle üç tema (Okul Heyecanım, Benim Eşsiz Yuvam ve Dün, Bugün ve Yarın ) yer almaktadır. 2015 programında da benzer bir şekilde her üç sınıf düzeyinde aynı isimle altı ünite (Ben ve Okulum, Ailem ve Evim, Sağlıklı Hayat, Güvenli Hayat, Ülkemi Seviyorum ve Doğa ve Çevre ) yer almaktadır. Tema ve ünitelerin üç sınıf düzeyinde de veriliş şekli bakımından benzerlik görülse de 2009 programının tema, 2015 programının ise ünite anlayışına dayalı olduğu görülmektedir. Böylece tematik bir yaklaşımdan ünite yaklaşımına geçildiği anlaşılmaktadır. - Her iki programın vizyonunda bazı benzerlikler olmasının yanında farklılıklar da bulunmaktadır. İki programın vizyonunda da benzer olarak kendini tanıma, kendisi, doğa ve çevreyle barışık olma, temel yaşam becerilerine sahip olma özellikleri vurgulanmaktadır. Farklılık olarak da 2009 programında değişikliklere uyum sağlayan, çağın gerektirdiği donanıma sahip mutlu bireyler yetiştirmeye vurgu yapılırken, 2015 programında araştıran, özgüveni yüksek, milli ve manevi değerleri içselleştirmiş bireyler yetiştirmeye vurgu yapılmaktadır. - Her iki programda da bu ders kapsamında öğrencilere kazandırılacak beceriler yer almakla birlikte, iki programda yer alan becerilerde farklılıklar görülmektedir. - 2009 Programında “Kişisel Nitelikler” başlığı altında bazı kişisel nitelikler ve değerler yer alırken, 2015 programında sadece “Değerler” başlığı altında öğrencilere kazandırılacak değerler yer almaktadır. - 2009 programında yapılandırmacı eğitim yaklaşımına vurgu yapılırken, 2015 programında ise yapılandırmacı eğitim yaklaşımı ifadesi yer almamaktadır. Sözlü bildiri BETTER TOGETHER (BİRLİKTE DAHA İYİ)Özet: 21. yüzyılda teknolojinin hızla değiştiği bu dijital çağda artık eğitimdeki eski ders araç ve gereçler yerini; bilgisayar,cep telefonu,akıllı tahtalar,projeksiyon gibi bilgiye ulaşmayı kolaylaştıran,iletişimi ve bilgi paylaşımını arttıran dijital araçlara bırakmıştır. Bu eTwinning projesi ile Avrupa 2020 Stratejisi çıkış noktası olan dünyadaki küreselleşmenin de etkisiyle Dijital yerli dediğimiz bu öğrencilerimiz daima dijital araçlarla zaman geçirdiklerinden,sınıftaki ortamın da dijital araçlarla donatılması-güvenli ve etkili İnternet kullanımını da önemsenerek-Web 2.0 araçlarının İngilizce derslerine entegre edilerek kullanılması ve teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Bu durumun öğrencilerimizin okul başarılarına ve motivasyonlarına katkıda bulunacağı düşünülmüştür. Proje 2017 Ekim ayında başlamış olup Mayıs ayında sonlanmıştır. Bu hedefler doğrultusunda ilkokuldan liseye kadar Türkiyedeki farklı yaş gruplarıyla çalışan 208 İngilizce öğretmeni tarafından web 2.0 araçları da kullanılarak karşılıklı paylaşımlarda bulunulmuş olup dijital oyunlar sergilenmiştir. Her ay belirlenen bir web 2.0 aracı ile FATIH projesi katkılarıyla okullarda bulunan akıllı tahtalar da kullanılarak öğretmenlerin rehberliğinde bizzat öğrenciler tarafından İngilizce ders müfredatlarına uygun dijital oyunlar, içerikler, ders materyalleri hazırlanmış ve daha sonra derslerde kullanılmıştır. Güvenli İnternet kullanımı ve kodlama üzerinde durulmuş ve bu konuda tüm katılımcı okullarda farkındalık oluşturulmuştur. Yapılan tüm çalışmalar, e-içerikler ve ders materyalleri Weebly web 2.0 aracı ile hazırlanan web sitesi aracılığı ile diğer İngilizce öğretmenlerinin de kullanımına sunulmuştur. Birçok farklı platformlarda yaygınlaştırılması sağlanmıştır. Hem öğretmenler hem öğrenciler için sözel ve anketlerle değerlendirilmesi yapılan proje sonucunda öğretmenlerin Web 2.0 araçlarını kullanma becerisi edindiği,anlatmak istediği konuyu daha etkili,yaratıcı ve kalıcı bir şeklide anlatma becerisi edindiği,FATİH Projesine uyumlu içerik geliştirebildiği,EBA portalını daha etkili kullanabildiği ve eTwinning proje uygulama yetkinliği elde ettiği saptanmıştır.Öğrencilerin ise İnterneti güvenli kullanmayı,kodlama yapmayı öğrendiği, derslerde Web 2.0 araçları kullanmayı sevdikleri,yaratıcı düşünme becerilerinin arttığı,İngilizce derslerini daha eğlenceli geçirdikleri saptanmış olup diğer derslerinde de web 2.0 araçlarını kullandıkları görülmüştür.Bu proje ile 58 öğretmen kalite etiketine başvurmuş olup aralarından 50’si kalite etiketi ödülünü almaya hak kazanmıştır.eTwinning EBA-FATIH kategorisi Türkiye 1.si seçilmiştir Sözlü bildiri BEYİN TEMELLİ ÖĞRENME PARADİGMASINA DAYALI ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ DÜŞÜNME- ÖĞRETİM- ETKİNLİKLERİNİN ÖĞRENCİLERİN DUYUŞSAL TUTUM VE ÖZ DÜZENLEME BECERİLERİNE YANSIMASI: ÖRNEK BİR ÇALIŞMAÖzet: İlkokulda yaşam üzerine farkındalık yaratıp, bireyin kendini gerçekleştirmesine temel oluşturan derslerin başında hayat bilgisi gelmektedir. Temeline yapılandırmacı eğitim anlayışını alarak hazırlanmış olan Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programı’nın öncelikli amacı, öğrencilerin özyönetim becerilerini kazanmalarına ve bireysel farkılılıklara dikkat çekerek olumlu davranışlar geliştirmelerine yardımcı olmaktır (MEB İlköğretim Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programı, 2005).Yapılandırmacılıkta bilginin, kişiyle doğrudan bağlantılı, ana özgü, bağlamsal ve kişisel anlamların görünümü olduğu kabul edilmektedir (Yurdakul, 2005). Bu bağlamda düşündüğümüz zaman hayat bilgisi dersi bireysel farkındalıkla başlayan süreç ile yaşam becerilerini geliştirici rol oynamaktadır. Eğer öğrencilerde zihin açıcı düşünme becerilerinin geliştirilmesi isteniyorsa, farklı düşünme etkinlikleri ile farklılaştırlmış-zenginleştirilmiş süreçlerin ve ortam hazırlanması duygusal iklim oluşturmanın gerekliliği vardır. Eğitim-öğretim süreçlerinde en etkili öğretim ve öğrenme öğrencinin kendisinin yaparak yaşayarak yaptığı etkinliklerdir. Bu etkinliklerin temel amacı öğrencilerin düşünme becerilerini geliştirmektir. Eğitimde ortaya koyulan davranışların-ürünlerin öncelikle düşünme ve düşünce süzgeçlerinden geçmesi onu yaratıcı-yansıtıcı-eleştirel ve eşsiz kılarak fark yaratır. Yaratıcı düşünme becerisi geliştirilirken çeşitli düşünce etkinlikleri ile öz düzenleme ve öz disiplinin sağlandığı görülmektedir. Bu bağlamda özyeterlik, seçmeye dayalı süreçlerin bütüncül olarak işlendiği düzenleyici bir mekanizmanın bilişsel, duyuşsal, sosyal işlevi üzerinde durur. Bu çalışmanın temel problematik durumu; ilköğretim okullarındaki öğrencilerin ilk yıllarda temel davranışları neden kazanamama yetersizliği-güçlüğü,duygu ve düşüncelerini ifade etmede çeşitli güçlüklere meydan okuyamama, başarısızlık deneyim ve eğilimlerinin ilköğretim yıllarında gerçekleşmesi durumlarıyla başa edememesi, kendi kendilerini yönlendirme ve yönetme becerilerinin geliştirilmesindeki yetersizlik ve çözüm odaklı düşünememe gibi temel davranış ve becerilerinin kazandırılmamasıdır. Bu çalışmanın amacı ilköğretim okulundaki Beyin temelli öğrenme yaklaşımına dayalı zenginleştirilmiş-farklılaştırılmış, öğretim etkinliklerinin 2. sınıf hayat bilgisi dersindeki duyuşsal tutum ve öz düzenleme becerilerine yansımalarını incelemektir. Araştırmanın modeli eylem araştırması olarak tasarlanmıştır. Çalışma grubunu 2015-2016 öğretim yılında Özel Milas Özge Okulları’nda 2. sınıfta öğrenim gören 9’u kız ve 6’sı erkek olmak üzere toplam 15 öğrenci oluşturmaktadır. Bu çalışmayla, eylem araştırması sürecinde amaç, zihin açıcı etkinlikler ile özkeşif ve çevresel bilinç sağlanarak öğrencilerde özyönetim ve özdüzenleme becerisi kazandırılarak bilimsel ve duyuşsal özerklik duygusunun güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Eylemsel süreçte sınıf öğretmeninin zenginleştirilmiş-farklılaştırılmış, öğretim etkinlikleriyle öğrencilerine fırsatlar sağlayarak onları teşvik edici davranışlarla, öğrencinin karar mekanizmasını kullanarak özsaygı gelişimine katkı sağlamıştır. Bu eylem araştırması ilköğretim okulu 2. sınıf hayat bilgisi dersinde gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamındaki “Sağlık ve Çevre” teması işlenmiştir. Ders çerçevesinde sağlık ve çevre temalarına yönelik kazanımların edinilmesi için farklılaştırılmış ve zenginleştirilmiş öğrenme-öğretme etkinliklerine yönelik ilgili materyallerin-malzemelerin kullanımına dikkat çekilerek bireysel ve toplumsal özdüzenleme ve farkındalık çalışmaları yapılmıştır. Öğrenciler bu etkinliklerde yaratıcı düşünme becerilerini kullanarak materyal ortaya koyma ve bunları organize etme, sorumluluk kazanımı, çevre bilinci ile öz düzenlemeleri geliştirmeleri, kontrol mekanizmalarını çalıştırmaları sağlanmıştır. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu ve geçerlik ve güvenilirlik çalışmaları yapılan gözlem formu kullanılmıştır. Bununla birlikte otantik ölçme ve değerlendirmeler yapılarak yorumlanmıştır. Öğrenci ürün dosyası, Kendi kendini değerlendirme, ürün ortaya koyarken tasarım odaklı performanslar değerlendirilmiştir. Öğrencilerle yapılan görüşmelerde öğrencilerinin çoğunluğu zenginleştirilmiş düşünme ortamları ile ilgili etkinliklerde sorumluluk kazanma, fikirlerini organize etme, yaratıcılıklarını geliştirme, çevre bilinci kazanma, bireysel farkındalık oluşumu ve derse olan duyuşsal ilgilerini arttırma gibi olumlu bildirimler alınmıştır. Bu çalışmanın ilerleyen zamanlarda Matematik, Türkçe, İngilizce, Görsel Sanatlar dersleri ile beraber yapılacak çalışmalarda alana katkı sağlayacağı ve farklı bakış açıları geliştireceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri BİBLİYOTERAPİ VE ÇOCUK KİTAPLARIÖzet: Bibliyoterapi, kişinin var olan probleminin çözümlenmesine (Aiex, 1993), yaşam için gerekli becerilerin geliştirilmesine, öz saygının desteklenmesine yardımcı olabilecek; katılımcı ile kolaylaştırıcı arasındaki etkileşimi, edebiyatın karşılıklı paylaşımına dayanarak yapılandıran bir teknik (Pardeck ve Pardeck, 1989) ve bir kitap okuma süreci olarak bilinmektedir (Shepherd ve Iles, 1976).). Çocuk ve ergenlerde “önleyici” etkisinin yüksek olması sebebiyle tercih edilmektedir (Pardeck, 1991b). Silverberg (2003), çocukların algılama ve kavrama düzeylerine en uygun materyalin kitaplar olduğunu bu nedenle de öykü, masal ve fabl türündeki eserlerin bibliyoterapi uygulamalarında tercih edildiğini dile getirmektedir. Bibliyoterapi, gerek bireylerin duygusal sorunlarının gerekse gündelik yaşamlarında karşılaşabilecekleri uyum sorunlarının çözümünde, gençler ile çocukların gelişimsel ihtiyaçlarına yardımcı olmak amacıyla kullanılan bir teknik olarak da bilinmektedir (Lindeman ve Kling’ten Akt., Öner, 1987, s. 144; Pardeck ve Pardeck, 1989). Bibliyoterapi sürecinin gerçekten ihtiyacı olan çocuğa/gruba uygulandığında, doğru zamanlama ve doğru problem durumu belirlemesi yapıldığında yarar sağladığı bilinmektedir. Bu sürece katılan çocuklar; kendileri ile benzer problem ve zorlukları yaşayan kitap kahramanı ile özdeşim kurmakta ve bu sayede kendi baş etme stratejilerini kullanabilmelerine fırsat bulmaktadır (Lundsteen’den Akt., Cornett ve Cornett, 1980). En temel anlamda Pardeck (1995) bibliyoterapinin amaçlarını; bilgi edinme, iç görü sağlama, tartışma ve sorunlara çözüm bulma, problemler hakkında tartışmaya teşvik etme, yeni değer ve tutumlarla ilişki kurarak başkalarının da benzer sorunlarla baş ettiğini fark etme biçiminde ifade etmiştir. Erken çocukluk döneminde sağlıklı ruhsal gelişim gösteremeyen bireylerin ilerleyen yaşlarda sosyal yaşamda uyumsuzluk, gruba katılmada zorluk, çekingen tavır sergileme, tepkisel bağlanma, okul fobisi, ayrılma kaygısı, duygu durum bozuklukları gibi daha birçok sorunla karşı karşıya kalacakları düşünülmektedir. Bu ve benzer çatışma durumlarının yaşanmaması için hem önleyici rehberlik hem de çatışma sürecini en sağlıklı biçimde tamamlayabilmek adına gelişimsel amaçlı kullanılan bibliyoterapi yöntemi bu noktada karşımıza çıkan bir iyileşme sürecidir. Bu sebeple okul öncesi ve sınıf öğretmenleri öncelikli olmak üzere çocukların yetiştirilmesi ve eğitimiyle ilgilenen kimselerin bu bilinç ile duruma yaklaşması ve erken çocukluk döneminden itibaren nitelikli çocuk edebiyatı ürünleriyle çocukları buluşturması beklenmekte, doğru uygulanacak bibliyoterapi tekniği ile gerçekleşebilecek sorunlu sürecin en sağlıklı biçimde tamamlanması beklenmektedir. Bu sebeple söz konusu araştırmada nitelikli çocuk kitapları aracılığıyla önleyici rehberlik / sınıf içi çatışma çözme sürecine bir uygulama örneği ile yer vermek ve belirlenen problem durumuna uygun, resimli çocuk kitabı aracılığıyla katılımcıların kendi sınıf içi bibliyoterapi temelli eğitim sürecini tasarlamalarına rehberlik edilmesi amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri BİLGİSAYAR DESTEKLİ KAVRAM HARİTALARININ, ÖĞRENCİLERİN BİLİŞSEL SENARYO OLUŞTURMA BECERİLERİ VE ERİŞİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı; teknolojinin eğitim-öğretim ortamlarında etkili kullanılmasının sağlanması ve bilgisayar destekli kavram haritaları ile somutlaşan öğrenme yaşantılarının, bilişsel senaryo oluşturma becerilerini arttırmasının sağlanmak istenmesidir. Bilişsel senaryo oluşturma becerisinin kazandırılması için bilgisayar destekli kavram haritalarının kullanılması, etkili ve anlamlı öğrenmeyi, öğrenci merkezli öğretimi sağlayacağı için tercih edilmiştir. Araştırma, 2007–2008 eğitim-öğretim yılı II. döneminde, 7 haftalık bir sürede, Muğla ilindeki orta-sosyo ekonomik düzeyde bir devlet okulundaki 6. sınıf öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Deney ve kontrol grubunu oluşturan şubeler yansız olarak seçilmiştir. Araştırmada ilk olarak; her iki gruptaki öğrencilere, “Demokrasinin Serüveni” ünitesiyle ilgili başarı testi uygulanarak ön bilgi düzeyleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen veriler, bağımsız gruplar T-testi ile analiz edilmiş ve gruplara arasında anlamlı bir farka rastlanmamıştır. Araştırmaya başlanmadan önce, öğrencilerden verilen bir problemle ilgili bilişsel senaryo yazmaları istenmiştir. Deney grubuna; bilgisayar destekli kavram haritaları kullanılarak verilen bilişsel senaryo oluşturma eğitimi ile müfredat konuları işlenmiş, kontrol grubunda ise geleneksel öğretim yöntem ve teknikleri kullanılarak verilen bilişsel senaryo oluşturma eğitimi ile ünite işlenmiştir. Araştırma sonunda her iki gruba da, daha önce uygulanan başarı testi son test olarak uygulanmış ve iki uygulama sonucunda alınan puanlara kovaryans analizi uygulanmıştır. Araştırma sonunda her iki gruba da tekrar bilişsel senaryo oluşturma etkinliği yaptırılmış ve elde edilen nitel veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara bakıldığında; ilköğretim 6. sınıf sosyal bilgiler dersinde bilgisayar destekli kavram haritası kullanımının, öğrencilerin bilişsel senaryo oluşturma becerileri ve erişi puanları üzerinde olumlu etkilerinin bulunduğu görülmüştür. Sözlü bildiri BİLGİSAYAR DESTEKLİ KAVRAMSAL DEĞİŞİM ETKİNLİKLERİ: MADDENİN TANECİKLİ YAPISI ÖRNEĞİÖzet: Bu çalışmada, altıncı sınıf öğrencilerinin Fen Bilimleri öğretim programındaki “Madde ve Değişim” öğrenme alanında yer alan “Maddenin Tanecikli Yapısı” ünitesi konularındaki kavram yanılgıları, alan yazın taraması yapılarak belirlenip, bu kavram yanılgılarının giderilmesine yönelik bilgisayar destekli kavramsal değişim etkinlikleri geliştirilmiştir. “Maddenin Tanecikli Yapısı” konuları, soyut ve karmaşık olan pek çok kavram içermekte olup; bu kavramları somutlaştırmak ve yapılandırmak, öğrenciler için zor olmaktadır. Bu durumda öğrenme etkinliklerinin kavram yanılgılarına sebep olmayacak şekilde düzenlenmesi büyük önem taşımaktadır. Etkinlikler, 21 altıncı sınıf öğrencisine 5 hafta süresince araştırmacı tarafından uygulanmıştır. Hazırlanıp uzman görüşleri alınan “Hangisi Daha Boşluklu?” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Maddenin Halleri” model etkinliği, “Şeker Nerede?” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Maddenin Yapısı” kavramsal değişim metni, “Çevredeki Değişimler” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Fiziksel mi, Kimyasal mı?” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Fiziksel ve Kimyasal Değişimler” kavramsal değişim metni, “Neden Battı?” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Maddelerin Yoğunluklarını Hesaplayalım” etkinliği, “Gölde Yürüyen Köpek” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Hangisi Daha Yoğun?” bilgisayar destekli analoji etkinliği, “Yoğunluk” kavramsal değişim metni, öğrencilerin Inspiration yazılımında hazırladıkları “Maddenin Tanecikli Yapısı” kavram haritaları, öğrencilerin Mind Manager yazılımında hazırladıkları “Maddenin Tanecikli Yapısı” zihin haritaları etkinlikleri uygulanmış ve geliştirilmiştir. Sunulacak olan uygulama örneklerinin, araştırmacılar ve Fen Bilimleri öğretmenleri için etkinlik desteği sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri BİLİM ÇOCUK DERGİSİNDEKİ KONULARIN SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE KULLANILMASIÖzet: Amaç Bilim Çocuk dergisi içeriğinin 4.-5.-6. ve 7. sınıf sosyal bilgiler ders programında hangi ünite ve öğrenim alanı ile ilişkili olduğu, konuların yıllara göre dağılımı ve öğretmenlerin Eğitim Bilişim Ağı (EBA) üzerinden kullanılabilirliğini ve kazanımların elde edilmesindeki etkililiğini ortaya koymaktır. Bununla beraber EBA’nın web tabanlı bir öğrenme olduğu ve Bilim Çocuk dergisinin EBA’da ne kadar etkin olduğunu ve eğitimde ne kadar etkili kullandığımızı görmektir. Yapılan araştırma aynı zamanda öğretmenlerle görüşme yapılıp Bilim Çocuk dergisinin işlevselliğini Sosyal Bilgiler dersi kazanımında öğrenciye ne kadar hitap ettiğini, öğrencinin ilgisini çekip merak uyandırıp uyandırmadığını, öğrenciyi araştırmaya sevk edip etmediğini ortaya koymaktır. Derginin 1998-2016 yıllarında yayımlanan tüm sayıları araştırmanın veri kaynakları olarak kullanılmıştır. Bu yıllarda çıkan dergilerin zaman içerisinde gösterdiği değişimler de incelenmiş olup derginin ders kitabından farkı da anlatılmaya çalışılmıştır. Öğrencilerin ders kitabı dışında herhangi bir mecmua bilip bilmedikleride anlaşılmaya çalışılmış olup dergilerin öğrencilerin eğitim hayatına neler kattığı görülmeye 33çalışılmıştır. Öğretmenlerin de ders anlatımında derginin derse destek olup olamayacağı, EBA’nın etkili bir şekilde kullanılıp kullanılamayacağı, derginin 2015’ten sonra abone yöntemiyle çalışmasının dergiye ulaşılmasında yol açtığı sorunların ne olabileceği tespit edilmeye çalışılmıştır. Yöntem Araştırma, belgeyi tarama modeline dayalı nitel araştırma metodolojisine göre desenlenmiş olup, veriler doküman incelemesi ile elde edilmiştir. Bu araştırmada birincil veri kaynaklarını Bilim Çocuk Dergisi ve MEB 4.5.6. ve 7. sınıf sosyal bilgiler ders kitapları oluşturmaktadır. Dökümanlar sadece analiz edilmekle kalmamış; farklı bakış açılarıyla yorumlanarak ders kitaplarındaki kazanımlarla ilişkilendirilip bu bağlamda çıkarımlar yapılmıştır. Dergi farklı okullarda farklı yaş grubuna bağlı olan öğrencilere ders anlatımında gösterilmiş olup öğretmenlerin dergiden faydalanma düzeylerinin ne olduğu öğretmenlerle yapılan görüşmelerle ifade edilmiştir. 4.-5.-6 ve 7.sınıf dersine giren sosyal bilgiler öğretmenleriyle görüşülmüştür. Elde edilen veriler tablolaştırılarak yorumlanmıştır. Bulgular Bilim Çocuk dergisi Türkiye’de tirajı en yüksek olan bir çocuk dergisidir. Dergi, 64 sayfadan oluşmakta ve 10 -13 yaş grubuna hitap etmektedir. Dergide farklı alanlarda eğitim almış kişiler çalışmaktadır. Fizik, biyoloji, psikoloji, eğitim bilimleri gibi. Aynı kadroda yer almayan bazı yazar ve çizerler de dergiye destek vermektedir. Dergi ilk çıktığı sayıdan günümüze zenginleşerek değişmiştir. Dergide yer alan “Simitle Peynirle Bilim İnsanı Öyküleri” adlı çizgi romanda bilime yön vermiş olan bilim insanlarının yaşam öyküleri konu ediliyor. “Buluş Atölyesi” köşesinde çocukların önceden onlara verilen konularla ilgili tasarımlarına yer veriliyor. “Evde Bilim” de evdeki basit malzemelerle yapılabilecek bilimsel deneyler anlatılıyor. Türkiye’den ve Dünya’dan bilimsel gelişmelere “Ne Var Ne Yok” köşesinde yer veriliyor. “Bizim Sokak” adlı çizgi romanda bir sokakta yaşayan çocukların başından geçen maceralar konu ediliyor. Derginin her sayısında masa üstü oyunu, maket, çıkartmalar, kartlar, poster, kitapçık gibi çok sayıda ek verilmektedir. Beraber verilen eklerin ve içeriğindeki konuların da yaş grubuna uygunluğuna dikkat edilmektedir. Derginin içeriğine bakıldığında Sosyal Bilgiler, Fen Bilgisi ilköğretim dersleri konularının olmasına rağmen dergi ile ilgili çok çalışmanın yapılmadığı görülmektedir. 1998-2016 yıllarında çıkan Bilim Çocuk dergisi içeriğinin 4.-5.-6.-ve 7. Sınıf sosyal bilgiler ders programında hangi ünite ve öğrenim alanı ile ilişkili olduğu, konuların yıllara göre dağılımı tablolaştırılmıştır. Dergi içeriğinin daha çok 5. sınıf kazanımlarıyla ilişkili olduğu 4. sınıf kazanımlarıyla ilişkili konuların nispeten daha az sayıda olduğu görülmüştür. Sonuç Ve Tartışma Bilim çocuk dergisi her ayın 15’ inde yayınlanan ve Türkiye’nin en çok satılan dergisidir. Aylık baskısı ortalama 150 bin adettir. Derginin amacı olan çocuklara bilimi sevdirmek, sorgulama, araştırma, merak ettirme, okuma isteği uyandırmaktır. Bilim Çocuk dergisinin en önemli özelliklerinden bir diğeri ticari amaç gütmemesi ve reklamlara yer vermemesidir. 2015 yılına kadar olan sayılarına EBA’dan ulaşılabilmektedir. Öğretmenlerin dergiye EBA üzerinden kolaylıkla ulaşarak dergiyi derslerinde uyguladıklarında olumlu sonuç elde ettikleri kanaati oluşmuştur. Ancak dergi bu uygulamayı kaldırmış sadece abone olanlara internet üzerinden ulaşabilme imkanı sağlamaya başlamıştır. Bu durum dergiye erişimi zorlaştırmış olup ulaşılmak istenen kitleye de ulaşılamamasına neden olmuştur. Öğretmenler dergiden faydalanma imkanını zorlaştırmış olmaktadır. Elde edilen bulgulara göre dergi içeriğinin ilköğretim sosyal bilgiler programının hedeflediği kazanımlara uygun muhtevada olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri BİLİM EĞİTİMİNDE PARADİGMALARIN ROLÜÖzet: Bilim eğitimi yüzyıllardır önemli bir problem olarak tartışılmıştır. Ancak son iki yüzyıldır bu tartışma özellikle pozitivist anlayışın egemenliğini ilan ettiği 1960lara kadar farklı sonrasında ise pozitivist tutuma karşı olarak daha farklı boyutlarda gelişmiştir. Bu süreçte özellikle Thomas Kuhn, Paul Feyerabend, Karl Popper, Louis Althusser gibi filozoflar öne çıkmaktadır. Kuhn, bilimsel keşfin genellikle, bilimsel bilginin yığılan ilerleyen özelliği olduğu yönündeki tasvirlere uygun olarak ilerlediği görüşüne karşı çıkmıştır. Bilimsel bilginin yığılan ilerleyen özelliğinin ancak periyodik tabloda boş gözleri dolduran elementler gibi baştan araştırılmış olan ve hiçbir ayarlanma, uyarlanma ve meslekten özümseme istemeyen keşiflere tam olarak uygun düşeceğini savunmaktadır. Her bilimsel çalışmayı belli bir görüş ayrılığı belirginleştirir ve en büyük bilimsel gelişme olaylarının önünde, devasa görüş ayrılıkları yatar. Onun her bilimsel çalışmada hem görüş ayrılıklarının hem de eş doğrultuda düşünmenin bilimsel gelişmeye yaptığı katkıyı ve araştırmanın temel zorunluluğundan biri olduğunu söyler. Olağanüstü bilimde ise bilimsel devrim çok daha köklü görüş ayrılıklarına dayanan rekabet eden paradigmaların mücadelesi şeklinde gelişir. Eş-doğrultuda düşünmenin faydasına gelince; olağan bilimde bir paradigmanın çerçevesinde işleyen bilim faaliyetinin belli bir geleneğe göre yapılması nedeniyle gereksiz ayrıntılarla ilgilenmeyi asgariye indirdiği için bilimsel faaliyete katkı sağlama biçimindedir, Bilimsel devrimde ise mevcut paradigmaya göre hareket eden bilim adamlarının sorunların çözümlenememesi karşısında alternatif paradigmayı bütünüyle kabullenme şeklinde sonuçlanır. Şayet belli bir uzmanlık alanında çalışanlarda ortak bir düşünce oluşmamış olsa yeni paradigmanın kabulü gerçekleşmeyebilir, çünkü yeni paradigma ilk kabul edildiğinde önceki paradigma döneminde çözümlenemeyen bütün sorunların çözümünü verdiği için değil, daha çok önceki paradigmanın başarısızlığında yeni bir öneriyi sunduğu için kabul edilir. Öyleyse belli bir uzmanlık alanındaki bilim adamlarının müşterekliği bilimsel ilerleme için gerekli olmaktadır. Feyerabend ise bilimin, her zaman boşluklarla, çelişkilerle dolu olduğun cahillik, dik kafalılık, ön yargılara dayanma, bilginin ileriye gitmesi için engel oluşturmaları şöyle dursun, onun ön koşulları olarak kabul eder. Geleneksel olarak kabul edilen kesinlik, tutarlılık, olgulara saygı, verilen koşullarda en fazla bilgiyi elde etme çabası, milimi milimine uygulanırsa durgunluğa yol açabileceğini söyler. Ben bilimi ve Batı akılcılığını diğer geleneklere tercih etmek için hiçbir nesnel gerekçe olmadığı iddiasındayım demek suretiyle de Althusser gibi bilimi nesnel gerçeklik olarak değil bir ideoloji olarak görür. Ancak Althusser’in bilimi bir ideoloji olarak görme biçimiyle Feyerabend’in bilimi bir ideoloji olarak görmesi aynı değildir. Onun anlayışı monizme bir karşı çıkışı simgelemektedir; çünkü o, Yöntemsel Çoğulculuğu savunmaktadır. Oysa Althusser tarafından bilimin bir ideoloji olarak görülmesi, Diyalektik Materyalizmi bir bilim gibi kabul eden anlayışına bilimi de bir ideoloji olarak değerlendirerek ikisi arasında kurulacak paralellikten meşruluk kazandırma amacını taşıdığı söylenebilir. Popper ise bilimsel önermelerin nesnelliğinin önermelerin özneler arası (intersubjektiv) sınanabilir olması koşuluna bağlı olduğunu söylüyor. Popper, bilimde hiçbir zaman kesin değişmez mutlak doğrulara ulaşılamayacağı görüşündedir. Çünkü bir bilimsel teori ne kadar çok test ve sınamadan başarıyla geçmiş olursa olsun kesin ve mutlak olarak doğrulanamaz. Böyle bir görüş bilime pozitivist anlayışının yüklediği anlamı reddetmedir. Sözlü bildiri BİLİM ETİĞİ VE ARAŞTIRMA TEKNİKLERİ DERSİNİN İŞLEVSELLİĞİ: LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından 20 Nisan 2016 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren lisansüstü eğitim öğretim yönetmeliği ile Bilimsel Araştırma Teknikleri ile Araştırma ve Yayın Etiği konularını içeren en az bir dersin lisansüstü eğitim sırasında verilmesi zorunlu hale getirilmiştir. Buna dayalı olarak Anadolu Üniversitesinin lisansüstü eğitim ve öğretimin sürdürüldüğü Enstitülerinde, genel amacı öğrencilerin bilim etiği ve araştırma teknikleri konularında kişisel ve akademik gelişimlerine katkıda bulunmak olan Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersleri açılmıştır. Bu dersle lisansüstü öğrencilere etik, bilimsel araştırma etiği, etik kurallar, etik dışı davranışlar ve bu konuda yaşanan sorunlar ile bunları önleme yolları hakkında gerekli bilgi, beceri, tutum ve değerler kazandırılmaya çalışılmaktadır. Lisansüstü öğrencilerin araştırma tekniklerini doğru uygulayabilmeleri, bilimsel araştırma sürecini doğru yönetebilmeleri, bilimsel araştırmalarda yaşanan etik sorunlardan uzak kalabilmeleri ve etik sorunların bilime verdiği zararların önlenmesi konusunda, Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersinin işlevsel olması önemlidir. Bu nedenle araştırmada, Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersinin işlevselliğini ortaya koymak amaçlanmıştır. Dersin işlevsel olup olmadığı dersi alan lisansüstü öğrencilerin görüşlerine ve deneyimlerine dayalı olarak belirlenmeye çalışılmıştır. Öğrencilere niçin ve nasıl sorularını sorma olanağı tanıdığından, ayrıca bu soruların cevabını araştırmacının yorumlamasına olanak sağladığından nitel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Araştırmada Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersinin işlevselliğini daha iyi anlamaya yardımcı olacak örnekler, açıklamalar ve yaşantılar ortaya koyabilmek için olgubilim deseni benimsenmiştir. Araştırmanın çalışma grubu, amaçlı örneklem yöntemlerinden ölçüt örneklem tekniği ile belirlenmiştir. Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nün öğrencisi olmak ve dersi almak temel ölçüt olarak kabul edilmiştir. Genel olarak Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersine farklı bakış açılarını ortaya koyabilmek için Enstitünün çeşitli programlarında öğrenim gören lisansüstü öğrenciler seçilmiştir. Öğrencilerle yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu oluşturulurken, Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersinin içeriği ve amaçları, ilgili alan yazın ve uzman görüşleri dikkate alınarak bir soru havuzu oluşturulmuştur. Bu sorular arasından amaca en uygun olanları seçilerek taslak görüşme formu hazırlanmıştır. Kapsam geçerliğini sağlamak amacıyla bu form iki uzmana inceletilip gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Son olarak formda yer alan soruların katılımcıların seviyelerine uygunluğunu ve anlaşılırlığını tespit etmek amacıyla bir lisansüstü öğrenci ile pilot uygulama yapılmıştır. Pilot uygulamaya dayalı olarak görüşme formuna son şekli verilmiştir. Gönüllülük esasına dayalı olarak dersi alan 10 lisansüstü öğrenci ile farklı zamanlarda birden fazla görüşme yapılmıştır. Görüşmelerden önce katılımcılardan imzalı gönüllü katılım formları alınmıştır. Görüşmeler katılımcıların kendilerini rahat hissedecekleri sessiz ve sakin ortamlarda yapılmış, ses kayıt cihazı ile kaydedilmiş ve bilgisayar ortamında görüşme formlarına dökülmüştür. Güvenirlik çalışmaları kapsamında katılımcılardan görüşme formlarını incelemeleri ve görüşlerini onaylamaları istenmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Bu analizde birbirine benzeyen veriler, belirli kodlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirilmiş ve anlaşılır bir şekilde düzenlenmiştir. Güvenirlik için iki araştırmacı tarafından yapılan kodlamalar üzerinde Güvenirlik= Görüş Birliği/ Görüş Birliği + Görüş Ayrılığı X 100 formülü uygulanmıştır. Uyuşum yüzdesinin %70 veya daha üstü olması yeterli görüldüğünden veri analizi açısından araştırma güvenilir sayılmıştır. Sonuçlar derinlemesine ve ayrıntılı olarak betimsel bir anlatım ile sunulmuş ve lisansüstü öğrencilerin ifadelerinden doğrudan alıntılılara yer verilerek bulgular açıklanmıştır. Bulguların daha kolay anlaşılmasını sağlamak amacı ile oluşturulan kodlar, temalar ve lisansüstü öğrenci görüşü sayıları (f) tablolarla gösterilmiştir. Çalışmada lisansüstü öğrencilerin ifadelerinden doğrudan alıntılar sunulurken her bir öğrenci için kod isim kullanılmıştır. Araştırmada, Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersinin; işlevselliğine, lisansüstü öğrencilerin kişisel ve akademik gelişimlerine katkılarına, öğrencilerin etik ve araştırmayla ile ilgili konulardaki görüşlerine ve beklentilerini karşılama durumuna yönelik bulgular elde edilmiştir. Ayrıca dersin amaç, içerik, işleyiş ve ölçme-değerlendirme konularında öneriler getirilmiştir. Araştırmanın sonunda; lisansüstü öğrencilerin çoğunlukla dersin işlevsel olduğunu düşündükleri, akademik ve kişisel gelişimlerine çeşitli katkıları olduğu görülmüştür. Lisansüstü öğrencilerin dersle birlikte intihal dışındaki diğer etik sorunları fark ettikleri, özellikle etik dışı davranışların olumsuz sonuçlarını gördükten sonra kendilerini etik ve araştırma konularında daha sorumlu hissettikleri belirlenmiştir. Bununla birlikte lisansüstü öğrencilerin dersin işlenişinin tartışma ve uygulama ağırlıklı olması ve lisans düzeyinden itibaren verilmesi gerektiğini düşündükleri tespit edilmiştir. Sözlü bildiri BİLİM İNSANLARININ ÇOCUKLUK HİKÂYELERİNİN KARİYER SEÇİMLERİNE ETKİSİÖzet: Bilim insanı kavramı, filozoflarca farklı şekillerde tanımlanmış ve bu bağlamada bilim insanının sahip olması gereken özellikler tarihsel süreçte sürekli olarak değişmiştir. Örneğin, Aristokles’e göre; bilim insanı akıl yürüterek duyum ve deneyimden kaynaklanan tümel yargılara varma yetisine sahip kişilerdir. Bu süreçte tümel önerme esasen deneyin bir sonucu olmakta; bilim insanları ise kendilerine özgü yetinin sonucunda hem tikel önermeden tümel önermeye hem de tümelden tekrar tikel önermeye dönebilmektedir (Topdemir, 2000). Benzer şekilde Lucky ve Hume, bilginin kaynağında deney ve tecrübenin olduğu görüşünü paylaşmaktadır (Gökberk, 1993; akt. Kılıç, 2014). Karl R. Popper (1998) ise bilim insanlarının; deneylerle işe başladıklarını, bulgularını sistemli bir biçimde kayıt altına aldıklarını, bunları yayımladıklarını ve zamanla diğer bilim insanlarının kullanımına sunulmak üzere güvenilir bilgiler biriktirdiklerini ifade etmektedir. Thomas S. Kuhn (2006) ise bilim insanlarının paradigmaları ışığında bilgilerini problemin çözümüne uygulayan, bu süreçte objektif ve bağımsız olamayan kişiler olduklarını ifade etmektedir. 2547 sayılı Yükseköğretim kanununa göre bilim insanları, üst düzey bilimsel çalışma ve araştırma yapan, bilgi ve teknoloji üreten, ürettiklerini paylaşarak ulusal alanda gelişmeye destek olurken evrensel gelişmeye de katkıda bulunan, yurt içi ve yurt dışı çalışmalarıyla bilim dünyasında yer edinmiş kişiler olmalıdır. Bilim insanı olmak, önemli bir kariyer olup, bu kariyerin de erken yaşlardan itibaren benimsemeye başladığı açıktır (Brockman, 2007; Guillen, 2001). Dolayısıyla, bu dönemde çocukların karşılaştığı olumlu ya da olumsuz deneyimler kariyer seçimleri üzerinde etkili olmaktadır. Bu bağlamda, ilgili dönemde eğitimlerinden sorumlu olan başta yetişkinler ve öğretmenler olmak üzere tüm paydaşlarının dikkatli olması gerekir (Brockman, 2007). Buradan hareketle çocukların genelde kariyer seçimlerini özelde ise bilime yönelik kariyerlerini yönlendirebilmek için onlara nasıl bir yaşantının sunulması gerektiği hususu sürekli olarak tartışılmaktadır (Yaylacı, 2007). Bu sorunun açıklığa kavuşturulması durumunda, çocukluktan itibaren öğrencilerin bilim inanı kariyerini seçmeleriyle ilgili eylem stratejileri planlanarak uygulama koyulabilir. Bu sorunun açıklanmasında önemli veriler ortaya koyabilmesi açısından hâlihazırda bilimsel kariyeri tercih eden bilim insanlarının çocuklukta nasıl bir yaşantı geçirdiklerinin araştırması ve bu yolla yaşantılardaki benzerliklerin saptanması önemli görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde görev yapan, hem yayınları hem de projeleriyle ulusal ve uluslararası bilim camiası tarafından tanınan bilim insanlarının çocukluk hikâyelerini ortaya koymaktır. Çalışma grubu, “amaçsal örneklem” yöntemi kullanılarak belirlenen 8 kişiden oluşmaktadır (Büyüköztürk vd, 2015). Veri toplama aracı olarak, yapılandırılmamış görüşme seçilmiştir (Karasar, 2015; Büyüköztürk vd, 2015). Bu amaçla 10 adet soru hazırlanmış, sorularla ilgili uzman görüşü alınarak pilot çalışması yapılmıştır. Sorularının içeriği, çalışma grubunun çocukluk döneminden, şu ana kadar olan dönüm noktaları ve tecrübeleri üzerine odaklanmıştır. Veri toplama süreci halen devam etmektedir. Sözlü bildiri BİLİM KURGU HİKAYE YAZMA ETKİNLİKLERİNİN SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİLİMSEL KAVRAMLARI ÖĞRENMELERİNE ETKİSİÖzet: Bu çalışmada, bilim kurguya dayalı hikaye yazma etkinliklerinin sınıf öğretmeni adaylarının bilimsel kavramları öğrenmelerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, bir devlet üniversitesinde 2.sınıfta öğrenim görmekte olan 20 sınıf öğretmeni adayı bu araştırmanın çalışma grubu olarak belirlenmiştir. 20 öğretmen adayına tamamen ders dışı bir etkinlik olarak, bilim kurgu ve bilim kurguya dayalı hikaye yazma bilgisi verilmiştir. Çalışma grubu dörder kişiden oluşan beş gruba ayrılarak hikaye yazım grupları oluşturulmuştur. Gruplara Genetik, Yer bilimi ve Astrofizik konularında birer hikaye konusu verilmiş ve her grubun bilim kurgu hikayesi ilkelerini kullanarak özgün hikayeler yazmaları istenmiştir. Çalışma grubuna her bir hikaye yazımı için bir saat süre verilmiştir. Herbir konu başlığı ile ilgili beşer, toplamda 3 konuda 15 tane bilim kurguya dayalı hikaye elde edilmiştir. Bir hafta bilgilendirme ve her bir hafta bir hikaye yazımı olmak üzere çalışma, toplamda dört hafta sürmüştür. Çalışmada sınıf öğretmeni adayları tarafından yazılan bilim kurgu hikayeleri, içerik analizine ek olarak, araştırmacı tarafından hazırlanan bir ölçek ile değerlendirilmiştir. Hikaye Değerlendirme Ölçeği, bilim kurgu hikayelerini içerdiği bilimsel ve kurgusal kavramlar, dil ve anlatım özellikleri, hayal gücü ve yaratıcılık açısından değerlendirme amacı ile araştırmacı tarafından literatür taranarak hazırlanmıştır. Taslağı oluşturulan ölçek, uzman görüşüne sunulmuş, önerilen düzeltmelerin yapılmasının ardından pilot gruba uygulanarak kullanıma hazır hale getirilmiştir. Bilim kurgu hikayeler, ölçekte yer alan 9 ölçüte(kriter) göre incelenmiş düzeyine göre yeterli, orta ve zayıf dereceleri ile değerlendirilmiş. Sınıf öğretmeni adayları tarafından yazılan bilim kurgu hikayelerin, bilimsel kavramlar içerme ve bilimsel gerçeklerle uyum boyutlarında yeterli; dil ve anlatım boyutunda orta; bilimsel kuramlarla ilişkilendirme boyutunda zayıf oldukları görülmüştür. Sonuç olarak çalışma grubundaki bireylerin bilimsel bilgileri kavrama düzeylerinin yeterli olduğu, kimi kavramlarda yanılgılara düştükleri görülmüştür. Sözlü bildiri BİLİM VE SANAT MERKEZİNE DEVAM EDEN ÖĞRENCİLERİN MESLEK TERCİHLERİ: KIRŞEHİR BİLSEM ÖRNEĞİÖzet: Öğrencilerin çeşitli meslekler arasından, en iyi yapabileceği ve kendisine en uygun olan mesleği seçerek o mesleğe doğru yönelmesi gerekir. Mesleğe yönelme kararının doğru ve yerinde olması için; bireyin ne istediğini, neleri yapabileceğini iyi bilmesi ve kendisini iyi tanımasına bağlıdır. İnsanların, bilgi, beceri ve davranışları birbirlerinden farklı olduğu gibi; kişilikleri, yetenekleri ve ilgileri yönünden de birbirlerinden farklıdır. Bu sebeple, her mesleğin gerektiği bilgi, beceri, ilgi, yetenek ve kişilik özellikleri de farklılık gösterir. Yapılan incelemelerde Bilim ve Sanat Merkezi öğrencilerinin mesleki seçimleri üzerinde herhangi bir araştırmaya rastlanılmamıştır. Üstün yetenekli öğrencilerin eğitim-öğretim gördüğü Bilim ve Sanat Merkezi (Bilsem) öğrencilerinin mesleki tercihlerinin belirlenmesi önemlidir. Bu açıdan, Bilim ve Sanat Merkezine devam eden öğrencilerin hangi meslekler üzerinde yoğunlaştıklarını öğrenmek önem arz etmektedir. Bu araştırmada; Bilim ve sanat merkezinde eğitim alan ilkokul öğrencilerinin ileride hangi mesleği seçmeyi düşündüklerini ve bu mesleği tercih etmelerinde kimlerin etkili olduğunu belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmada, betimsel tarama model kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniğine uygun “Görüşme formu” kullanılmıştır. Nitel verilerin analizinde içerik analizinden yararlanılmıştır. Bu araştırmanın çalışma grubunu Kırşehir Yusuf Demir Bilim ve Sanat Merkezi’ne devam eden toplam 55 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracında toplam iki soru yer almaktadır. Bunlar: 1.İleride hangi mesleği seçmeyi düşünüyorsunuz? 2.Bu mesleği tercih etmenizde kimler etkili olmuştur? Araştırmanın verileri incelendiğinde, öğrencilerin çok farklı meslek grupları belirttikleri görülmektedir. En çok tercih edilen mesleğin doktorluk olduğu görülmektedir. Daha az sayıda tercih edilen diğer meslekler ise, tasarım mühendisliği, valilik, ateşe, müzik öğretmenliği, pilotluk, futbolcu, oyuncu, ressam, eczacı, pedagog, sınıf öğretmenliği, uçak mühendisliği, biyoloji öğretmenliği, moda tasarımcısı, polislik ve diş hekimliği meslekleridir. Öğrencilerin meslek tercihlerini belirlerken küçük sınıflarda ailelerin etkili olduğu görülürken, daha üst sınıflarda ailenin etkisinin azaldığı tespit edilmiştir. Sözlü bildiri BİLİM VE SANAT MERKEZİ’NE DEVAM EDEN ÖZEL YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN PROJE TABANLI ÖĞRENMEYE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Bilim ve Sanat Merkezi’ne Devam Eden Özel Yetenekli Öğrencilerin Proje Tabanlı Öğrenmeye Yönelik Görüşleri Doç. Dr. Çavuş ŞAHİN* Derya GİRGİN* Bu çalışmanın amacı üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin proje tabanlı öğrenme ile ilgili görüşlerini belirlemektir. Proje tabanlı öğrenme yaklaşımı, öğrencileri motive eden, kalıcı izli öğrenme sürecini kolaylaştıran, öğrenciyi öğretme-öğrenme sürecinin merkezine alan, gerçek yaşamın konularına ve uygulamalarına yer veren bir öğrenme yaklaşımıdır. Milli Eğitim Bakanlığı Bilim ve Sanat Merkezileri yönergesinde de belirtildiği üzere; Bilim ve Sanat Merkezilerinde Proje Üretimi ve Hazırlama Programı mevcuttur. Bu program ile; bütün etkinliklerin temelinde proje üretme ve geliştirme çalışmaları esas alınır. Proje hazırlama ve geliştirme konularında bilgi ve beceri kazandırmak önemlidir, yöntem olarak öğretmenlerin çocuk/öğrencilere bilgi aktarmasından çok, kendi seçecekleri projeler doğrultusunda çalışmaları, geliştirdikleri çözüm uygulamaları ve bu süreç içerisinde öğrenmeleri temel alınır. Çocuk/ öğrenciler ilgi, yetenek ve tercihlerine göre 3–5 kişiden oluşan proje gruplarına ayrılır ve kendi seçtikleri proje üzerinde çalışır. Projeler, disiplinler arası çalışma ve farklı becerilerin sentezini gerçekleştirmeye yönelik hazırlanır. Proje üretimi yapılırken eğitim-öğretim ortamları, her türlü çevre şartlarına açık, çok amaçlı, sosyal ve psikolojik yönden iş birliğine açık ve motive edici olacak şekilde düzenlenir. Araştırmada, nitel araştırma desenlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Araştırmada katılımcılar; amaçlı örnekleme (Patton, 2014) yöntemlerinden maksimum çeşitlilik örneklemi yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubu Çalışma, Çanakkale Bilim ve Sanat Merkezine devam eden 60 üstün zekâlı ve özel yetenekli öğrenci oluşmaktadır. Araştırmanın veri toplama aracı yarı yapılandırılmış ve yönlendirici olmayan görüşme formudur. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı çalışmada, veriler altı açık uçlu sorudan oluşan “Özel Yetenekli Öğrencilerin Proje Tabanlı Öğrenme ile İlgili Görüşleri Anketi” ile elde edilmiştir. Araştırma sürecinde tüm görüşmeler ses kayıt cihazıyla kayıt altına alınmıştır. Araştırma kapsamında görüşmeler ses kayıtları ile yapılmış, ses kayıtları herhangi bir elemeye tabi tutulmadan, ham veri olarak Microsoft Word programına aktarılmıştır. Araştırma verileri NVIVO 10 programı kullanılarak analiz edilecektir. Elde edilen veriler değerlendirildikten sonra frekans ve yüzde olarak ifade edilecektir. Araştırma sonuçlandırılmamış olup sürmektedir. Sözlü bildiri BİLİM VE SANAT MERKEZLERİNDE GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARÖzet: Bilim ve sanat merkezleri zekâ, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya özel akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösteren öğrencilerin eğitim öğretim gördüğü kurumlardır. Bilim ve sanat merkezinde görev yapan öğretmenler Bakanlıkça yayınlanan Bilim ve Sanat Merkezleri Öğretmen Seçimi kılavuzu doğrultusunda gerçekleştirilen sınav sonucu atanmaktadırlar. Bu araştırma; 2015-2016 eğitim ve öğretim yılında bilim ve sanat merkezlerinde görev yapan sınıf öğretmenlerinin karşılaşmış oldukları sorunları tespit etmek amacıyla hazırlanmıştır. Araştırmaya 2015-2016 eğitim ve öğretim yılında bilim ve sanat merkezlerinde görev yapan 27 sınıf öğretmeni katılmıştır. Araştırmanın evreni ile örneklemi aynıdır. Türkiye’de hizmet veren bilim ve sanat merkezinin sayısı 75’tir. Bu bilim ve sanat merkezlerinde toplamda 114 sınıf öğretmeni görev yapmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntem ve tekniklerine uygun olarak hazırlanmıştır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu katılımcıların e-postalarına gönderilmiş ve soruları yanıtlamaları istenmiştir. Görüşme sonucu elde edilen veriler, araştırmacılar tarafından yazılarak kayıt edilmiştir. Örneklemin amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizinde Strauss ve Corbin’in İçerik Analizi yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizi dört aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada görüşme formlarındaki anahtar sözcüklerle kodlanmıştır. Analizin ikinci aşamasında bilim ve sanat merkezlerinde görev yapan sınıf öğretmenlerinin karşılaştıkları sorunlar anahtar sözcükler yardımıyla tespit edilmiştir. Üçüncü aşamada da kullanılan kodlar ve oluşturulan düzeyler özetlenmiş, dördüncü aşamada ise bulguların tanımlanması ve yorumlanması işlemleri gerçekleştirilmiştir. Sözlü bildiri BİLİM VE SANAT MERKEZLERİNDEKİ EĞİTİMİN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK MOTİVASYONLARINA ETKİSİÖzet: Milli Eğitim Bakanlığı Özel Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı (2013- 2017) ve 2023 vizyon belgesi (2019) incelendiğinde, günümüzde ülkemiz de dahil olmak üzere pek çok ülkenin kalkınma hedefleri arasında, bilimsel ve teknolojik gelişmelerde önemli roller üstleneceği bilinen ve geleceğe yönelik stratejik planların temelini oluşturan, özel yetenekli bireylerin kendi ilgi alanlarını, yeteneklerini, yaratıcılıklarını geliştirmelerine yönelik fırsatları artırmak, ülkelerine ve dünyaya yararlı birer yurttaş olmalarını sağlamak yer almaktadır. Kariyer noktasında ülke geleceği için küresel düzeyde ülke çıkarlarını koruyan ve gözeten, sistem ve teknoloji alanlarında dünya ölçeğinde rekabet eden, ülkenin bilim ve teknoloji düzeyinin gelişmesinde öncü rol oynayan bireylere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bireylerin yetiştirilmesinde, her bireyin özellikleri doğrultusunda en üst düzeyde kendini geliştirebildiği; değişim esnekliğiyle kendini yenileme gücüne sahip eğitim programlarına ve ortamlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı 1993 yılında özel yeteneklilerin okul saatleri dışında destek eğitimi almalarıyla ilgili çalışmalara başlamış, bu kapsamda 1995 yılında Ankara’da ilk Bilim ve Sanat Merkezi açılmıştır. Bilim ve Sanat Merkezleri, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Yeteneklerin Geliştirilmesi Daire Başkanlığı’na bağlı olarak hizmet vermektedir. 2015 yılında Türkiye genelinde 64 ilimizde 72 Bilim ve Sanat Merkezi bulunmakta iken bu sayı 2016 yılında 80 ilimizde 105’e ulaşmıştır. 2019 yılının ilk çeyreği itibarıyla 139 Bilim ve Sanat Merkezinde ilkokul, ortaokul ve lise çağındaki yaklaşık 30.000 özel yetenekli öğrenci eğitim almaktadır. Bilim ve sanat merkezlerinin temel amacı özel yetenekli öğrencilere ilgi alanları doğrultusunda eğitim imkânı sunmak ve var olan kapasitelerini en üst düzeyde kullanmalarını sağlamaktır. Bu amaçla bilim ve sanat merkezleri örgün eğitim sisteminden farklı olarak proje ve etkinlik temelli eğitim vermekte ve bu eğitim disiplinler arası ders içerikleri ile birlikte sunulmaktadır. Sınav yapılmamakta ve not sistemi bulunmamaktadır. Bilim ve Sanat Merkezlerine devam eden öğrenciler, örgün eğitime devam etmekte, okul dışı saatlerde bilim ve sanat merkezlerine gelmektedirler. Bilim ve sanat merkezlerine kayıt için gerekli olan tanılama işlemleri İlkokul 1, 2 ve 3. sınıf düzeylerinin ikinci dönemlerinde yapılmaktadır. Bilim ve sanat merkezine kayıt yaptırmayı hak eden öğrencilerin tamamı, sınıf düzeylerine bakılmaksızın aynı eğitimi almaktadır. Bu nedenle bilim ve sanat merkezlerine aynı süre boyunca devam etmiş olan 1, 2 ve 3. sınıf öğrencileri mevcuttur. Araştırmanın amacı aynı yaşta olan ancak bilim ve sanat merkezine farklı süreler devam etmiş olan öğrencilerin matematiğe karşı motivasyon düzeylerini belirlemektir. Bu düzeyin belirlenmesinde Ersoy ve Öksüz (2015) tarafından geliştirilen İlkokul Matematik Motivasyon Ölçeği kullanılmıştır. Ölçekten elde edilen verilere göre bilim ve sanat merkezinde daha uzun süredir eğitim alan öğrencilerin matematik motivasyonlarının daha yüksek olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri BİLİMİN DOĞASI ETKİNLİK ÖRNEĞİ: “KUTUNUN İÇİNDE NE VAR” ETKİNLİĞİÖzet: Bu çalışmanın amacı Fen Bilgisi öğretmen adaylarının bilimin doğası öğretiminde doğrudan yansıtıcı yaklaşıma uygun olarak tasarlanan ve uygulanan “Kutunun İçinde Ne Var?” etkinliği boyunca neler yaşadığını incelemektir. Çalışma 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Türkiye’nin batı bölgesinde yer alan bir devlet üniversitesinde gerçekleştirilmiştir. Çalışma Fen Bilgisi Öğretmenliği Lisans Programı 2.sınıfında seçmeli ders olarak yer alan “Fen Okuryazarlığı” dersi kapsamında yürütülmüş olup, dersi alan 17 öğretmen adayının tamamı çalışmaya katılmıştır. Çalışma özel durum yöntemi ile yürütülmüştür. Fen Okuryazarlığı dersi kapsamında öğretmen adayları ile bilimin doğası öğretimi ile ilgili beş farklı etkinlik (Yeni Toplum Etkinliği, Hileli İzler Etkinliği, Tangram Etkinliği, Bilimsel mi değil mi? Etkinliği, Kutunun İçinde Ne Var? Etkinliği) gerçekleştirilmiş olup, “Kutunun İçinde Ne Var?” etkinliği en son uygulanan etkinliktir. Bu etkinlikte bilimsel bilginin değişime açık olduğu, bilimsel bilginin deneysel bir doğası olduğu, bilimsel bilginin gözlem ve çıkarımlara dayandığı ve bilimsel bilginin hayal gücü ve yaratıcılık içerdiği vurgusu ön plana çıkmaktadır. Çalışmada veriler nitel olarak hazırlanan ve yedi adet açık uçlu soru içeren etkinlik çalışma yaprağı ile toplanmıştır. Veri analizinde ise betimsel ve içerik analizi kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen bulgulara dayalı olarak, “Kutunun İçinde Ne Var?” etkinliğinin Fen Bilgisi öğretmen adaylarının bilimin doğası unsurlarından, gözlem ve çıkarım arasındaki fark ve bilim insanının hayal gücü ve yaratıcılığının bilimin ilerlemesindeki önemi üzerine yeterli bakış açısı geliştirmelerinde etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri BİLİMİN DOĞASININ ÖĞRETİMİNE YÖNELİK TÜRKİYE’DE YAPILAN ÇALIŞMALARIN META-SENTEZ YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: Bilimin doğasının öğretimi bilim eğitimi açısından önemli olduğundan, bu alandaki ihtiyaçların belirlenmesi ve çalışmaların geliştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, geçmişte yapılan çalışmaların bilimin doğasının öğretimine nasıl yön verdiği ile bu alandaki eğilimlerin belirlenmesi önemlidir. Bu çalışmada, ülkemizde bilimin doğası konusunda yayınlanan araştırmaların meta sentez (tematik içerik analizi) yöntemiyle incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, ilk olarak ülkemizde eğitim bilimleri alanındaki araştırmaları yayınlayan ve uluslararası indekste taranan dergiler belirlenmiştir. Böylece; KUYEB (Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri Dergisi), Eğitim ve Bilim Dergisi ve Hacettepe Üniversitesi Eğitim Dergisi bilimin doğası konularını içeren araştırmalar bakımından incelemeye alınmıştır. İnceleme, geçmişten günümüze yapılan tüm araştırmaları kapsamaktadır. Bu kapsamda; bilimin doğası, bilimsel bilginin doğası, bilim eğitimi, nature of science, nature of scientific knowledge ve science education anahtar kelimeleri ile taramalar yapılmıştır. Yayın sayısının sınırlı olması sebebiyle; yayın yılı, örneklem düzeyi vb. gibi kriterlere ihtiyaç duyulmamıştır. Bu yolla toplam 26 makaleye ulaşılmış ve bu makaleler meta-sentez yöntemiyle incelenmiştir. Bu süreçte tespit edilen çalışmalar; araştırmanın amacı, yöntemi/deseni, örneklem düzeyi, veri toplama aracı, veri analiz yöntemi, araştırma sonucu ve araştırma önerileri gibi parametreler dikkate alınarak analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda, yapılan araştırmaların çoğunluğunun öğrencilerdeki bilimin doğası yeterlikleri, görüşleri ve algılarını incelemek amacıyla yürütüldüğü; bunun yanında uygulamalı çalışmalar ile bilimin doğasının gelişimini inceleyen çalışmaların yapıldığı belirlenmiştir. Ayrıca, incelenen çalışmalarda yöntem olarak hem nicel hem de nitel yöntemlerin kullanıldığı; deneysel desen ve durum çalışması olarak yürütülen çalışmaların sayısının fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Veri toplama araçları olarak ise, araştırmaların yöntemine paralel olarak; Bilimin Doğası Görüş Anketi (VNOS) ve görüşmeler çoğunlukla tercih edilmiştir. Çalışmaların, ilkokul hariç neredeyse tüm öğrenme seviyesindeki örneklem düzeyinde eşit oranlarda yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu noktada, bilimin doğasıyla ilgili çalışmaların ilkokul düzeyine de indirgenerek yapılması gerektiği sonucuna varılabilir. Veri analizlerinin en çok içerik analizi ve betimsel analizle yapıldığı belirlenmiştir. İncelenen çalışmalarda, çoğunlukla bilimin doğasını anlama düzeyleri, bilimin doğası hakkındaki algı ve görüşlere yönelik sonuçlar belirlenirken; farklı türden uygulamaların bilimin doğası öğretimine olumlu katkılar sağladığına yönelik sonuçlara da ulaşılmıştır. Bu çalışma bilimin doğasının tüm öğrenme seviyelerindeki öğrenciler için öğretimine, yapılan çalışmaların niteliğinin arttırılmasına ve eğilimlerine yön verilmesine yönelik önerilerle tamamlanmıştır. Sözlü bildiri BİLİMSEL ROMAN OKUMANIN ÖĞRENCİLERİN BİLİMSEL TUTUMUNA ETKİSİÖzet: Bu araştırmada, bilimsel roman okumanın öğrencilerin bilimsel tutumuna etkisi incelenmiştir.Bilim eğitimi ve bilime yönelik tutumlar üzerinde bilimsel roman okumanın olumlu etkilerinin olduğu görülmektedir. Buna karşın yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu ilkokul ve ortaokul seviyesindeki öğrencilerin bilimsel eğitimi ve bilimsel tutumları üzerinedir. İleri sınıf seviyesindeki öğrencilerin bilim eğitimi ve bilimsel tutumları üzerinde bilimsel roman okumanın etkilerini inceleyen çalışmalara çok fazla rastlanmamaktadır. Araştırmada örneklem olarak Ege bölgesinde bulunan bir Üniversitesinin Eğitim Fakültesi Matematik Öğretmenliği ve Teknoloji Fakültesi Metalurji Bölümünde öğrenim görmekte olan öğrenciler ele alınmıştır. Araştırma yarı deneysel yöntem ile gerçekleştirilmiştir. 34 Öğrenci sadece Bilimsel Araştırma Yöntemi dersini almıştır. 31 öğrenci hem Bilimsel Araştırma Yöntemi dersi almış hem de üç adet bilimsel roman okumuştur. 26 öğrenci ise kontrol grubu olarak her ikisini de almamıştır. Araştırmada veriler Moore & Foy (1997) tarafından geliştirilen ve Demirbaş ve Yağbasan (2006) tarafından Türkçe’ye uyarlanan, geçerlik güvenilirlik çalışması yapılan ve 40 maddeden oluşan “Bilimsel Tutum Ölçeği” ile toplanmıştır. Ölçeğin Cronbach Alfa güvenirlik katsayısı 0.76, Spearman Brown korelasyonu ise 0.84 olarak tespit edilmiştir. Verilerin analizinde Mann Whitney U ve Kruskal Wallis Testleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda bilimsel roman okumanın öğrencilerin bilimsel tutumları üzerinde etkili olmadığı, Bilimsel Araştırma Yöntemleri dersinin, ölçeğin Bilimsel Çalışma Yapmadaki İsteklilik ve Fen Bilimlerinin Toplumdaki Yeri ve Önemi alt boyutlarında negatif yönde, Fen Bilimlerinin Yapısı ve Amacı alt boyutunda ise pozitif yönde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİNİN AÇIK (DOĞRUDAN) ÖĞRETİMİNİN ÖĞRENCİLERİN BECERİ GÖSTERİMİNE ETKİSİÖzet: Bilimin bir tek yol izlenerek yapılmadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Bireylerin tek ve kendine has olduğu kabul edilen yapılandırıcı yaklaşımda bireyle ilerleyen bilimin de tek bir doğru yolla sürmesi kabul edilemez. Her ne kadar her kişi kendince yollarla bilimsel bilgiye ulaşabilse de bu sürecin de gerektirdiği birçok beceri vardır. Bunlar her bilim alanı için ortak geçerliği olan; basit ve bütünleşik süreç becerileri başlıkları altında toplanırlar. Bilimsel süreç becerileri bilim insanlarının uygulama yaparken kullandıkları becerilerdir. İlkokul çocukları bu becerileri bilim adamlarının süreçte nasıl düşündüğünü ve kendi sorularını nasıl araştırdıklarını bulmak için kullanırlar. Çocuklar süreç becerilerini sorular sorma yoluyla bilgileri inşa etme; gözlem yapma; ölçümler alma; verileri organize etme ve yorumlama; diğer değişkenleri sabit tutarken bir değişkenin çıktılarını tahmin etme; hipotezleri test ve formüle etme; deneyler geliştirme; yapılandırdıkları şey için nedenler çıkarma ve modellerini diğerlerine aktarma için kullanırlar (Martin,2009). Süreci uygulamak için çocuklar önce süreç becerilerine hâkim olmalıdırlar. Bu hâkimiyeti sağlayacak olan kişiler ise sınıf öğretmenleridir. Bu becerilere sahip bireylerin daha analitik düşünebildiği, bilimsel bilgiye daha rahat ulaşabildiği yapılan birçok çalışmada tespit edilmiştir. Bu becerilerin öğretimi konusunda fikir ayrımları bulunmaktadır. Beceri öğretimi için eğitim sürecine yedirilmiş bir gizlilikten bahsedenlerin aksine becerilerin açıkça (doğrudan) öğretiminin etkililiğini savunanlar da vardır. Bu sebeple geleceğin bilim adamlarını yetiştirecek olan sınıf öğretmenlerinin de bu becerilere üst düzeyde sahip olmaları ve sergilemeleri bu sayede de öğrencilerine kazandırmaları gerekmektedir. Bu durum çalışmanın ana amacını ortaya koymaktadır. Bilimsel bilgiye kendi yoluyla kolayca ulaşabilen nesiller yetiştirmek için önce o kuşağa eğitim verecek sınıf öğretmenlerinin bu becerilere sahip olmaları ve kullanmaları gerekmektedir. Bu amaçla sınıf öğretmeni adaylarının bilimsel süreç becerileri kazanımları araştırmacı tarafından, daha önce gizil öğretimlerin etkilerinin gözlenmesinin aksine, açık öğretimin etkililiği bakımından incelenmiştir. Bu çalışmada ise kolay ulaşılabilir örneklemle tek üniversitede uygulama yapılması söz konusudur. Aynı dönem sınıf öğretmeni adaylarında deneysel bir çalışmayla kontrol grubu oluşturarak bireyler arasında oluşabilecek beceri farkı ortadan kaldırılmak istenmiş ve zayıf deneysel desende tek grup ön test son test uygulanarak çalışma yürütülmüştür. Çalışmada veri toplama aracı olarak Smith (1994) tarafından geliştirilen ve Öztürk (2008) tarafından Türkçeye çevrilen 50 adet çoktan seçmeli sorudan oluşan ve güvenirlik katsayısı ,86 olarak hesaplanan “Bilimsel Süreç Becerileri Testi” kullanılmıştır. Çalışma öncesinde ve sonrasında uygulanan teste oluşabilecek öntest etkisini azaltmak için çalışma dönemi uzun tutulmuştur. 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz dönemi boyunca öğrencilerle becerilerin açıkça öğretimi için her beceriyi geliştirmeye dönük etkinlikler yapılmıştır. Yapılan etkinliklerde programın öngördüğü araştırma sorgulama tabanlı eğitimler argümanlar eşliğinde yürütülmüştür. Yapılan küçük grup çalışmaları araştırmacı tarafından gözlemlenerek oluşturulan bir beceri değerlendirme dereceli gözlem formu ile becerilerin kullanım düzeyleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Dönem sonu itibariyle örneklem grubu son testleri toplanmış veriler SPSS programı ile ilişkili örneklemler için t-testi kullanılarak analiz edilmektedir. Bildiri sunumunda çalışma sonuçları tartışmalar ve etki büyüklüğü ile ortaya koyulacaktır. Sözlü bildiri BİLİŞİM ÇAĞINDA YABANCI DİL EĞİTİMİNİN DİNLEME VE KONUŞMA BECERİLERİNE ALTERNATİF YAKLAŞIMLARÖzet: Bilişim Çağında Yabancı Dil Eğitiminin Dinleme ve Konuşma Becerilerine Alternatif Yaklaşımlar Bilindiği üzere bilişim çağının aynı zamanda iletişim çağı olduğu malumdur. Modern ve çağdaş iletişim çağında dünyaya açılan ve bütünleşmeyi sağlayan Yabancı dil eğitimidir. Yabancı dil eğitimi çok yönlü ve fonksiyonlu olarak günümüzde kullanılmakta ve verimli kullanıldığı takdirde çok büyük başarılar elde edilmektedir. Yabancı dil eğitimi Ülkemizde yıllardan beri yapılmakta ve ilk akla gelen İngilizce, Fransızca ve Almanca iken bu son yıllarda çeşitlilik göstererek Rusça, Farsça, Arapça v.s. dillerde bunlara eklenerek farklılık artırılmıştır. Yabancı dil eğitimine Ülkemizde çok önem ve özen gösterilmesine rağmen istenilen başarının tam olarak verimli bir biçimde alındığı söylenemez. Verimin tam olarak alınamamasının bir sebebi de dört beceriden ikisi olan dinleme ve özellikle konuşma becerisinin çok zayıf olmasıdır, halbuki yabancı dil eğitiminin nihai amacı bu dili konuşabilmek ve bilişim, iletişim çağında bu yabancı dille ilişkileri artırmaktır. Ülkemizde ise yıllardan beri yabancı dil eğitimi sadece dilbilimi öğretilmesine ağırlık verilerek yapılmış ve Devlet tarafından yapılan genel sınav ve ölçümlerde dinleme ve konuşma becerilerine yer verilmemiştir. Dolayısıyla bunun sonucu olarak bu iki beceri güdük kalıştır. Halbuki basit bir kararla bu iki becerinin de en azından eşit bir biçimde ölçüldüğü sınav biçimi olsa, bu becerilerinde gelişeceğini tahmin ediyorum. Yabancı dil eğitiminde dinleme ve konuşma becerilerinin geliştirilmesinde en önemli faktörlerden biriside, yabancı dil eğitimini veren kişi ve kuruluşların, dili öğrettikleri ülkelerle sıkı bir işbirliği içinde olmalarıdır. Bu yabancı dili öğretenlerin mutlaka öğrettikleri yabancı dilin Anavatanında belirli bir süre bulundurma zorunluluğu getirilmeli, öğrenenler de belirli bir süre yabancı dili öğrendikten sonra o ülkede bulunmaları özendirilmelidir. Bu Sempozyum sunumumda Yabancı dil eğitiminde dinleme ve konuşma becerilerini nasıl geliştirebiliriz ve daha başarılı olabiliriz sorusuna yanıt arayarak çözüm önerilerinde bulunmaya çalışacağım. Sözlü bildiri BİLMEYİ GEREKÇELENDİRME ÖLÇEĞİ ’NİN TÜRKÇE’YE UYARLANMASIÖzet: Epistemolojik inançlar bireyin bilgi ve bilmenin doğasıyla ilgili fikirleri olarak ifade edilmektedir. 1970’lerde Perry tarafından yapılan ilk çalışmalardan günümüze epistemolojik inançlarla ilgili farklı teoriler ortaya atılmıştır. İlk teoriler bireyin konu alanından bağımsız genel bir epistemolojik inanca sahip olduğunu savunurken, son yıllarda epistemolojik inancın çok-boyutlu bir yapı olduğunu ve bireyin farklı bağlamlarda farklı epistemolojik inanca sahip olabileceğini ileri sürülmektedir. Alan yazında son yıllarda ortaya atılan görüşlerden biride Green ve arkadaşları (2008) tarafından önerilen epistemolojik biliş modelidir. Bu model epistemolojik inanç kapsamını Hofer and Pintrich (1997) modelindeki bilginin kaynağı ve gerekçelendirilmesi (source ve justification of knowledge) boyutunda incelenmesi gerektiğini; diğer boyutların (bilginin gelişmesi ve kesinliği) epistemolojik anlamda epistemolojik inançlar kapsamında olmaması gerektiğini savunmaktadır. Ayrıca epistemolojik biliş modeli bilginin gerekçelendirilmesini kişisel deneyimler ile gerekçelendirme ve otorite ile gerekçelendirme diye iki boyutta ölçülmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu çalışmanın amacı epistemolojik biliş modeline göre Ferguson ve Bråten (2013) tarafından geliştirilen Bilmek için Gerekçelendirme Ölçeği’ni (BGÖ; Justification for Knowing Questionnaire) Türkiye koşullarına uyarlama, güvenirlilik ve geçerlilik çalışmasını yapmaktır. Çalışmaya 97 fen ve teknoloji öğretmen adayı katılmıştır. BGÖ toplam 14 madde ve 3 boyuttan oluşmaktadır. BGÖ’ de kişisel deneyimler ile gerekçelendirme boyutu 3, otorite ile gerekçelendirme boyutu 6 ve farklı kaynak ile gerekçelendirme boyutu 5 maddeden oluşmaktadır. Türkiye uyarlamasını yapmak için ölçek Türkçeye çevrilmiş ve dilsel geçerlilik çalışması yapılmıştır. Uyarlanan ölçeğin geçerlilik ve güvenirliliğini test etmek amacıyla doğrulayıcı faktör analizi yapılmış ve Cronbach alfa değerleri hesaplanmıştır. Yapılan doğrulayıcı faktör analizi sonucunda χ2 (df=102, N= 97) = 193,7 olarak bulunmuştur. Ayrıca RMSEA ve CFI değerleri sırasıyla 0.061 ve CFI 0.94 olarak hesaplanmıştır. Doğrulayıcı faktör analizi uyum kıstasları göz önüne alındığında BGÖ faktör yapısı iyi derecede kabul edilebilir olduğu görünmektedir. Ayrıca BGÖ güvenirliliğini test etmek için Cronbach alfa değerleri hesaplanmıştır. Hesaplanan alfa değerleri 0.75 ile 0.79 arası değişmekte olup BGÖ’ nin tümü için 0.79 olarak hesaplanmıştır. Elde edilen bu değerler kabul edilebilir düzeydedir. Bu çalışmada Ferguson ve Bråten (2013) tarafından geliştirilen BGÖ ölçeğinin Türkiye koşullarına uyarlama, güvenirlilik ve geçerlilik çalışmasını yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda uyarlanan ölçeğin geçerli ve güvenilir olduğunu ortaya koymaktadır. BGÖ ülkemizde yapılan epistemolojik inançlar araştırmalarına yeni bir bakış açısı getireceği düşünülmektedir. Bu ölçek öğrencilerin fen, fizik kimya veya biyoloji alanına yönelik epistemolojik inançlarını daha iyi anlamamıza olanak sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri BİLSEM DESTEK EĞİTİM PROGRAMININ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın temel amacı özel yetenekli öğrencilerin eğitim ve öğretimleriyle ilgilenen sınıf öğretmenlerinin BİLSEM (Bilim ve Sanat Merkezi) destek eğitim programlarıyla (DEP) ilgili görüşlerini Stufflebeamın Bağlam, Girdi, Süreç, Ürün program değerlenme modelini ele alarak incelemek ve destek eğitim programına dair değerlendirmelerde bulunmaktır. Araştırmada karma araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırmanın nicel boyutu tarama araştırması, nitel boyutu ise durum çalışması şeklinde tasarlanmıştır. Araştırma 2018-2019 öğretim yılında BİLSEMde görev yapan sınıf öğretmenleri ile yürütülmüştür. Araştırmanın nicel boyutunda tüm evrene ulaşılmaya çalışılmış ve bu doğrultuda BİLSEM’lerde görev yapan 158 sınıf öğretmeninden veri elde edilmiştir. Araştırmanın nitel boyutu ise amaçlı örnekleme yoluyla seçilmiş 10 sınıf öğretmeni ile yürütülmüştür. Çalışmada veri toplama araçları olarak, Kazu ve Şenol (2012) tarafından geliştirilen anket ve araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Anketten elde edilen veriler betimsel istatistik (frekans, yüzde, aritmetik ortalama), varyans analizi, t testi, Kruskall Wallis-H (KWH), Mann Whitney U (MWU) ile analiz edilmiş olup, yarı yapılandırılmış görüşme formundan elde edilen veriler ise temel düzey analizi ve içerik analizine tabi tutulmuştur. Araştırma sonucunda DEPin BİLSEM yönergesinde belirlenen amaçlarına ulaşıldığı ancak DEPin içerik boyutunun zayıf olması, öğrenci seviyesinin altında olması, yazı etkinliklerinin öğrencilere sıkıcı gelmesi nedenlerinden dolayı yetersiz olduğu tespit edilmiştir. Araştırmadan elde edilen diğer bir sonuç, BİLSEMde sınıf öğretmenlerinin karşılaştığı sorunların etkinliklerin öğrenciye hitap etmemesi, materyal temini ayrıca prosedürlerden dolayı öğretmenlerin derslerinde BİLSEM dışına çıkamaması sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmada DEP içeriğinin öğrencilerin ilgisini çekerek, aktif öğrenme yaşantıları sunulduğu onları bilimsel araştırma becerileri sürecinde destekleyecek yönde revize edilmesi gerektiği önerilerinde bulunulmuştur. Sözlü bildiri BİNGÖL İL MERKEZİ REHABİLİTASYON MERKEZLERİNDE EĞİTİM GÖREN ENGELLİ ÇOCUKLARIN VE ANNELERİNİN SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİÖzet: Giriş: Her anne babanın istediği sağlıklı bir çocuğa sahip olmaktır. Çocuklarının engelli olduğunu öğrenen ebeveynlerde, engelin ne derece olduğu önemsiz kalarak tek başına engel durumunun varlığı bile büyük stres yaratmaktadır. Amaç: Çalışmanın amacı, Bingöl il merkezi rehabilitasyon merkezlerinde eğitim gören engelli çocukların ve annelerinin sosyo-demografik özelliklerini belirlemektir. Yöntem: Çalışma, Bingöl il merkezinde bulunan iki adet kamu kurumundaki Rehabilitasyon Merkezleri’nde engelli çocuğu olan ve gönüllü olarak katılan toplam 92 anne ile yüz-yüze görüşülerek yapılmıştır Araştırma kapsamına alınan kişilere; genel demografik özelliklerden oluşan bir anket formu uygulanmıştır. Bulgular: Engelli çocukların %54,3’ü erkektir. Çocukların %41,3’ü ortanca çocuktur. Çocukların annelerinin %60,2’sinin, babalarının %31,8’inin eğitimi yoktur. Ailelerin % 70,5’inin aylık gelir oranlarını 1000 TL ve daha fazladır. Çocukların yarısından fazlası (%53.3) doğuştan engellidir. Çocukların ailelerinin yarıya yakını (%46.7) çocuğunun engelinin nedenini bilmemektedir ve aynı oranda çocuk zihinsel engel sahibidir. Çocukların eğitime başlama yaşı %79.8 oranında 3-5 yaş arası olarak bildirilmiştir. Çocukların %14.1’işitme, %7.6’sı konuşma, %9.8’i bedensel engele sahiptir. %19.6’sında öğrenme güçlüğü, %2.2’sinde uyumsuzluk vardır. Öte yandan gebeliklerinde radyasyona maruz kalan kadın oranı %15.2, hastalık ya da kaza geçiren kadın oranı %12’dir. Sonuç: Katılımcıların, eğitim ve gelir düzeylerini düşük olduğu görülmüştür. Ayrıca engelli çocuğa sahip olan annelerin gebelik döneminde; radyasyona uğrama, hastalık ve kaza geçirme oranlarının yüksek olduğu saptanmıştır. Tartışma: Engelli çocuğu olan anneyi bilgilendirilmeye yönelik verilecek eğitimler, annenin bu süreci en kısa sürede ve kolay bir şekilde atlatmalarını, çocukları ve çevreleri ile sağlıklı ilişkiler kurmalarını kolaylaştıracaktır. Engelli ailelerinin kısıtlılık ve sıkıntılarını azaltmak için sosyal aktivite programları düzenlenebilir. Özellikle annelerin psikososyal desteğe ihtiyaçları olduğundan ruhsal durumları yakından izlenmeli, duygusal paylaşımları sağlanmalıdır. Erken dönemlerde anne- babaların çocuklarının engellerine göre uygun kurumlara yönlendirilmesi, engelli çocuğun eğitim ve tedavilerinin yapabileceği bu kurumların sayısı arttırılması önerilir. Ayrıca gebelik döneminde bebeğin radyasyona maruz kalma, hastalık ve kaza geçirme riskleri en az indirilerek, gebeler bu dönemde bu konu hakkında yeterince bilgilendirilmeleri sağlanmalıdır. Sözlü bildiri BİR BİLİM DALI OLARAK KARŞILAŞTIRMALI EĞİTİM VE SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDEKİ YERİÖzet: Bu çalışmanın amacı, genel hatlarıyla bir bilim dalı olarak karşılaştırmalı eğitimin tanımını yapmak, tarihsel sürecini, metodolojisini, eğitim bilimlerindeki ve sosyal bilgiler eğitimindeki yerini doküman incelemesi yoluyla belirtmektir. Bu çalışmada genel tarama modellerinden literatür taraması modeli kullanılmıştır. Her toplumun kendine özgü ilke ve kuralları bulunmaktadır. Ancak ülkelerin birbirleriyle etkileşim halinde olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Özellikle son zamanlarda iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte dünya adeta küçülmüş, farklı toplumlardaki insanların iletişim kurması daha kolay hale gelmiştir. Bu kolaylık bütün alanlarda toplumların birbirlerini merak etmelerini ve araştırmalarını sağlamıştır. Toplumlar arası araştırmalarda, farklı ülkelerin eğitim sistemlerinin araştırılması da en ön sıralarda yer almıştır. Ülkelerin eğitim sistemlerinin karşılaştırılmasına ilişkin doğan ihtiyaç ‘karşılaştırmalı (mukayeseli) eğitim’ kavramını da beraberinde getirmiştir. Karşılaştırmalı eğitim, eğitimsel bir bilim olarak ilk defa, Marc Antoine Jullien’in 1817’de kaleme aldığı “Karşılaştırmalı Eğitim Üzerine Bir Çalışma Planı ve Görüşler” adlı eseriyle ortaya çıktığı kabul edilir. İki bölüme ayırdığı çalışmasının ilk bölümünde Jullien, Avrupa’daki çeşitli ülkelerin eğitim sistemlerini karşılaştırmanın nedenlerine değinmiş, Fransa’da bir eğitim komisyonu (Commission spéciale déducation) oluşturularak dünyadaki eğitim sistemlerinin ve eğitim geçmişlerinin incelenmesini, eğitimdeki tüm öğelerin hakkında bilgi toplanmasını ve bunlar üzerine çalışmalar yapılmasını önermiştir. Karşılaştırmalı eğitim; yabancı ülkelerde eğitim, uluslararası eğitim, eğitim tarihi, eğitim sosyolojisi gibi alt eğitimbilim dalları arasında yer almaktadır. Ayrıca eğitim yönetimi, eğitim tarihi, eğitim ekonomisi ve eğitimde program geliştirme gibi değişik alanlarla ilişkili bir disiplindir. Ancak bu eğitimbilim dalı, bazı noktalarda diğer bilim dallarından farklılıklar göstermektedir. Bunlardan biri ve belki de en önemlisi karşılaştırmalı eğitimin tahmin ve olasılıklardan değil meydana gelen gerçekliklerden yola çıkan bir bilim dalı olmasıdır. Olan gerçekliği araştırması nedeniyle bu bilim dalının doküman analizinin yanı sıra durum çalışmalarına da elverişli olduğu söylenebilir. Bu sayede karşılaştırmalı eğitimde yalnızca genel anlamda eğitim sistemleri değil okul ve sınıf sistemlerinin de araştırma konularına dahil edilmesi mümkündür. Karşılaştırmalı eğitim; eğitim tarihi, yabancı ülkelerde eğitim, uluslararası eğitim, karşılaştırmalı dilbilim, edebiyat, hukuk, politika, sosyoloji ve ayrıca kültür antropolojisi ve sosyolojideki uluslararası karşılaştırmalarla benzer özellikler göstermektedir. Ancak bu bilim dallarından farklılıkları bulunmaktadır. Örneğin; eğitim tarihinde eğitime ilişkin olay ve olgular tarihi kronolojiye göre dikey esasta incelenirken, karşılaştırmalı eğitimde belli bir zaman kesiminin yatay olarak incelenmesi söz konusu olmaktadır. Eğitim tarihinin amacı farklı ülkelerin yaşam ve kültürlerini birbirine tanıtmak, siyasi, ekonomik, teknolojik ve eğitim gibi birçok alanda işbirlikleri ve karşılıklı anlayışların oluşturulmasını sağlamaktır. Karşılaştırmalı eğitimde ise eğitim sistemlerinin coğrafi bölgelere, yönetim biçimlerine, ekonomik ve sosyal durumlara göre gruplara ayrılması ve karşılaştırmaların yapılması söz konudur. Karşılaştırmalı eğitim sosyal bilgiler öğretimi için önemli bir ara disiplindir. Çünkü her ülke vatandaşlarını yetiştirmek için sosyal bilgiler eğitimine başvurmaktadır. Eğitim bakanlıkları, vatandaşlık eğitimini sosyal bilgiler eğitim programlarına belli oranlarda yerleştirmektedir. Bu sebepten, sosyal bilgiler öğretim programları çoğu zaman ülkelerin ideal insan yetiştirme özelliklerini yansıtmaktadır. Bu bağlamda karşılaştırmalı eğitimin metodolojisini kullanmak farklı ülkelerin vatandaşlık ve sosyal bilgiler eğitimlerinin incelenmesinde büyük önem arz etmektedir. Ayrıca karşılaştırmalı eğitim, incelenmek istenen ülkelerdeki politik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin söz konusu ülkelerdeki sosyal bilgiler öğretimi üzerine nasıl ve ne ölçüde etkili olduğunu görme ve izleme olanağı sağlar. Sözlü bildiri BİR ÇOKKÜLTÜRLÜ OKULDA DEĞER ALGISIÖzet: BİR ÇOKKÜLTÜRLÜ OKULDA DEĞER ALGISI Prof. Dr. Cemil ÖZTÜRK Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ABD cozturk@marmara.edu.tr Tuğba KAFADAR Marmara Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü Doktora Öğrencisi tugbakafadar@gmail.com Doç. Dr. Bayram TAY Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ABD bayramtay@ahievran.edu.tr Özet Amaç: Toplum içerisinde yaşayan bireyler ortak bir geçmişe ve toplumsal ilişkilere bağlı olarak kendilerine ait ortak bir kültürü oluştururlar. Fakat hızla küreselleşen dünyayla birlikte toplum içerisinde ortak kültürün yanında toplum içerisinde birden fazla kültür yapılarıda bulunabilmektedir. Toplum içerisinde oluşan birden farklı kültür yapıları çokkültürlülük kavramını ortaya çıkarmıştır. Çokkültürlülük; Banks (2013)’e göre ırk, etnik yapı, dil, cinsel yönelim, cinsiyet, yaş, engelli olma, sosyal sınıf, eğitim, dinsel tercih ve diğer kültürel farklılıklar konusunda duyarlılığın geliştirilmesi olarak açıklanmıştır. Çokkültürlülüğü oluşturan unsurlardan en önemlilerinden biri ise değerlerdir. Değerler, Halstead & Taylor (2006)’a göre; belli davranışlarımızın doğruluğunun ya da yanlışlığını belirleyen standartlar olarak davranışlarımıza rehber olan temel inanç ve ilkelerdir. Schwartz ve Bilsky (1987, 1990) göre değerler 5 özelliğe sahiptir. Buna göre değerler; a) görüş ya da inançtır, b) insan davranışlarının ya da bir durumun kabul edilebilir sonuçlarıdır, c) belirli bir durumun üstesinden gelmedir, d) insan davranışları ve durumların seçimi ya da değerlendirilmesinde rehberlik etmedir, e) önemi derecesi göreceli olarak sıralanmaktadır (akt: Schwartz, 1992). Toplum içerisinde ve toplumlar arasında farklılaşmayla birlikte toplumun bireyleri arasında ortak değerleri olabileceği gibi bireylerin değer algılarında ve benimsedikleri değerler arasında farklılaşmalar ve benzerlikler olabilmektedir. Değerler iki şekilde hem eğitim teorisinin hem de okul aktivitelerinin merkezindedir. Birincisi, okullar ve okullardaki öğretmenler bireysel olarak; aile, medya ve akran gruplarının yanı sıra çocuklar ve gençlerin değerlerin gelişiminde ve bu yüzden toplumun büyük bir kısmında ana etkendir. İkinci olarak, okullar toplumda değerlerin yansıtıldığı ve içerdiği yerlerdir (Halstead, 1996). Araştırma bu noktadan yola çıkılarak bir çokkültürlü okul öğrencilerinin değer algılarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma, nicel araştırma tasarımlarından betimsel araştırma türüne göre tasarlanmıştır. Betimsel araştırmalar, verilen bir durumu olabildiğince tam ve dikkatli bir şekilde tanımlar. Eğitim alanındaki araştırmada, en yaygın betimsel yöntem tarama yöntemidir (Büyüköztürk, Kılıç Çakmak, Akgün, Karadeniz & Demirel, 2010). Bununla birlikte betimsel araştırma; yaşayanların, hâlihazırda var olanların, yaşananların ne olduğunun betimlenip açıklanarak ortaya konulması olarak ele alınabilmektedir (Sönmez ve Alacapınar, 2011: 46). Betimsel araştırmalar, kesitsel, boylamsal ve geçmişe dönük araştırmalar olarak sınıflanabilir (Fraenkel ve Wallen, 2006; Gorard, 2006: Johnson ve Christensen, 2004’den Akt. Büyüköztürk, Kılıç Çakmak, Akgün, Karadeniz ve Demirel, 2012: 178). Bu araştırma yaşayanların, hâlihazırda var olanların yani bir çokkültürlü okulun lise öğrencilerinin bir kısmı üzerinde ve bir seferde ölçümlerle veri toplandığından kesitsel betimsel tarama modelindedir. Araştırma katılımcıları ise amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemesine göre belirlenmiştir. Araştırma katılımcılarını bir çokkültürlü okulun 59 lise öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada çokkültürlü okulda Türk, İsviçre, Fransız, Yunan, Amerikalı, Suriye, Alman, Boşnak, Kanadalı, İtalyan vatandaşı olmak üzere 10 farklı ülkeden gelen öğrenci yer almaktadır. Araştırmada veriler Schwartz (1992) değer kuramına dayanan Schwartz, Melech, Lehmann, Burgess, Harris & Owens (2001) tarafından geliştirilen Potre Değerler Anketi (PDA) ve bu anketin Demirutku & Sümer (2010) tarafından türkçeye uyarlaması gerçekleştirilen Portre Değerler Anketi (PDA) kullanılarak elde edilmiştir. Elde edilen verilerin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma ve bağımsız gruplar t testikullanılmıştır. Sonuç: Araştırma sonuçlarına göre bir çokkültürlü okul öğrencilerinin değer algıları en çok hazcılık daha sonra sırasıyla özyönelim, iyilikseverlik, evrenselcilik, uyarılım, başarı, güvenlik, uyma+geleneksellik ve en az olarak ise güç kategorilerindedir. Türk öğrencilerle diğer milliyetten öğrenciler arasında değer öncelikleri açısından anlamlı bir farklılık yoktur. Anahtar Kelimeler: Çokkültürlülük, değer, değerler eğitimi, Schwartz Sözlü bildiri BİR ÇOKKÜLTÜRLÜ OKULDA ETKİN VATANDAŞLIK ALGISIÖzet: BİR ÇOKKÜLTÜRLÜ OKULDA ETKİN VATANDAŞLIK ALGISI Prof. Dr. Cemil ÖZTÜRK Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ABD cozturk@marmara.edu.tr Tuğba KAFADAR Marmara Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü Doktora Öğrencisi tugbakafadar@gmail.com Özet: Amaç: Her toplumun bireylerinin ortak geçmişlerine, yaşantılarına bağlı olarak ortak bir kültürü vardır. Fakat dünyada yaşanan hızla değişim ve gelişmelere bağlı olarak insanlar artık doğdukları yaşadıkları yerlerden farklı yerlerde de yaşayabilmektedirler. Farklı yerlerden gelen insanlar bir toplum içerisinde kendilerine ait kültür yapılarını da beraberinde getirerek toplum içerisinde birden farklı kültür yapısıyla birlikte çokkültürlülük kavramını ortaya çıkarmıştır. Çokkültürlülük içerisinde bireyler birbirlerinden farklı özelliklere sahip olabilmektedirler. Bireyler birbirlerinden farklı inanç, tarihi geçmiş, ırk, etnik yapı, dil, eğitim ve diğer birçok kültürel farklılıklara sahip olabilmektedirler. Bu farklılıklar bireylerin toplum içerisindeki bir vatandaş olarak tercihlerini ve yaşam şekillerini de etkileyebilmektedir. Toplum içerisinde ve toplumlar arasında bireylerin barış, uyum içerisinde yaşayabilmeleri ve hayatlarını etkin bir şekilde sürdürebilmeleri için bireylerin hayatında etkin vatandaşlık önemli bir yere sahiptir. Fakat farklı kültürlerden gelen bireylerin birçok farklı özelliği nedeniyle bireylerin etkin vatandaşlık algıları farklı kültürlerden gelen bireyler olmasına bağlı olarak farklılıklar veya benzerlikler görülebilmektedir. Araştırma bu noktadan hareketle bir çokkültürlü okul öğrencilerinin etkin vatandaşlık algılarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma nitel araştırma yaklaşımına göre tasarlanmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması niteliğindedir. Araştırma da durum çalışmasında izlenebilecek sekiz aşamaya göre yürütülmüştür. Bu aşamalar şu şekildedir: 1) Araştırma sorularının geliştirilmesi 2) Araştırmanın alt problemlerinin geliştirilmesi 3) Analiz biriminin saptanması 4) Çalışılacak durumun belirlenmesi 5) Araştırmaya katılacak bireylerin belirlenmesi 6) Verilerin toplanması ve toplanan verinin alt problemlerle ilişkilendirilmesi 7) Verinin analiz edilmesi ve yorumlanması 8) Durum çalışmasının raporlaştırılması. Araştırma katılımcıları amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemesine göre belirlenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını bir çokkültürlü okulun öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmada veriler açık uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla elde edilmiştir. Görüşme soruları hazırlanırken uzman görüşü alınarak yarı yapılandırılmış görüşme formunun son hali verilmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen veriler ise içerik analizi yöntemlerinden frekans analizi ve kategorisel analiz tekniği birlikte kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Araştırma bulgularına göre bir çokkültürlü okul öğrencileri; etkin bir vatandaşın özelliği olarak etkin vatandaşın birçok değere sahip olması gerektiği yönünde görüşlerde bulunmuşlardır. Sorumluluk sahibi, başarılı, farklılıklara saygı duyan, demokratik, duyarlılık sahibi ve yardımseverlik bu değerlerdendir. Ayrıca etkin vatandaşın özelliği olarak etkin bir vatandaş birçok beceriye sahip olması gerektiği yönünde görüş bildirmişlerdir. Bu beceriler ise; yaratıcı düşünebilmek, problem çözebilmek, doğru karar verebilmek, toplumsal yaşama katılabilmek, girişimci olabilmektir. Bir çokkültürlü okul öğrencileri etkin bir vatandaşın bazı görev ve sorumlulukları olduğunu ve yaşadığı çevreye duyarlılık sahibi, yaşadığı toplumun sosyal, çevresel, ekonomik problemlerinden haberdar olabilmeli ve bu problemlerle mücadele edebilmeli ve ayrıca haklarını bilmeli ve insan haklarına saygılı olması ve güncel problemleri takip edebilmeli gibi birçok görev ve sorumluluğu olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir. Sonuç: Araştırmadan elde edilen bulgular doğrultusunda bir çokkültürlü okul öğrencilerinin etkin vatandaşlık algılarında şu sonuçlara ulaşılmıştır: Bir çokkültürlü okul öğrencilerinin etkin vatandaşlık algıları arasında benzerlikler ve farklılıklar bulunmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre etkin bir vatandaş özelliği olarak birey birçok değer ve beceriye sahip olmalıdırlar. Sorumluluk, başarı, farklılıklara saygı, demokratik, duyarlılık ve yardımseverlik bu değerlerdendir. Yaratıcı düşünebilmek, problem çözebilmek, doğru karar verebilmek, toplumsal yaşama katılabilmek, girişimci olabilmek ise sahip olunması gereken becerilerdir. Ayrıca bir çokkültürlü okul öğrencileri görüşlerine göre; etkin bir vatandaşın yaşadığı çevreye duyarlılık sahibi olması, yaşadığı toplumun sosyal, çevresel, ekonomik problemlerinden haberdar olabilmesi ve bu problemlerle mücadele edebilmesi ve ayrıca haklarını bilmesi ve insan haklarına saygılı olması ve güncel problemleri takip edebilmesi gibi birçok görev ve sorumlulukları oldukları sonuçlarına ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Etkin vatandaşlık, çokkültürlülük, kültür Sözlü bildiri BİR DEĞERLER EĞİTİMİ PROJESİ OLARAK “SEDEP”Özet: Bir Değerler Eğitimi Projesi Olarak “SEDEP” Ahmet YONCACI1 1Konya Selçuklu Adnan Hadiye Sürmegöz Ortaokulu Türkçe Öğretmeni, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Türkçe Eğitimi Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Değerler, insanların davranışlarını yönlendirmede ve belirlemede, kendileri de dâhil olmak üzere insanları ve olayları değerlendirmede kullandıkları ölçütlerdir. İnsanların nasıl yaşayacakları ve nelere kıymet vereceklerine karar verme hususunda bireyleri ve toplumu belli inançlara, yaşantılara ve amaçlara bağlayan önceliklerdir (Hökelekli ve Gündüz 2007: 373-374). Çocuklar dünya üzerinde büyüyen sosyal problemlerden, şiddet ve hoşgörüsüzlükten artan bir şekilde etkilenmektedir. Pek çok ülkede aileler ve eğitimciler toplumsal düzeni tehdit eden bu sorunlardan kurtulmanın yolunun etkili bir değerler eğitiminden geçtiği kanaatindedirler (Tillman, 2000: IX). Ülkemizde de gittikçe artan ve toplumsal huzuru bozan birçok olay görülmekte ve bu olayları gerçekleştiren kişilerin değerler konusunda yeterince eğitilemedikleri anlaşılmaktadır. Selçuklu Değerler Eğitimi Projesi SEDEP; Selçuklu ilçesinde öğrenim gören okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine yöneliktir. Bu projeyle öğrencilerin; sorumluluklarını taşıyabilecekleri, makul seçimler yapabilmelerine imkân sağlayacak bilgi, beceri ve yeteneklerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Öğrencilerin gelişimsel düzeyleri çerçevesinde belirlenen yedi (7) temel değer eksene almıştır. Projenin, değer kazanmanın en az akademik başarı kadar önemli olduğu bilincinin benimsenmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. “Temel insani değerlerin kazandırılması” olarak tanımlanabilecek bu çaba, Türk Millî Eğitim Temel Kanunu ve ders programlarının kazanımları incelendiğinde de açıkça görülmektedir. Proje kapsamında, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmiş eğitim öğretim süreçlerinde vurgulanan ve bu doğrultuda belirlenen yedi değerimizi; , Selçuklu ilçesinde öğrenim gören okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin derinlemesine tanımalarına, sevmelerine ve benimseyerek uygulamalarına rehberlik edilmektedir. Selçuklu Değerler Eğitimi Projesi “SE¬DEP”, resmî müfredatla birlikte uygulanmaya müsait bir program arayışının ürünü olarak, 2012-2013 eğitim yılında başlamıştır. Bu çalışmanın amacı Konya’nın Selçuklu ilçesinde öğrenim gören okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik uygulanan “Selçuklu Değerler Eğitimi Projesi”ni (SEDEP’i) tanıtmak, proje içeriği ve uygulamasına yönelik bilgi vermektir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Veriler doküman incelemesi tekniğiyle toplanmıştır. Anahtar Kelimeler: Değer, Eğitim, SEDEP Sözlü bildiri BİR FİKRİM YANDI STEM UYGULAMASIÖzet: Okulöncesi dönemde örnek teşkil edecek kendi yazıp uyguladığım stem projesidir Bir Fikrim Yandı. Bu proje ile amacım, beş didiplini (matematik, telnoloji, 21.yy becerileri, fen ve matematik) bir araya getirerek elektirik icadından önce kullandığımız aydınkatma aletleri, elektriği kim icat etti(Edison u tanık) , elektirik kaynaklarımız (bunun için ankarafa bulunan gexi gözlem yapabileceğimiz akanları belirleyip gezimizi gerçekleştirdik) ve sen olsan nasıl bir lamba icat ederdin soruları ile bir lamba tasarımı yapmak idi. Bu çalışmalar ile beş disiplini bir araya getirerek örnek stem uygulaması gerçekleştirdim. Uygulamaya ilkbolarak sınıfımuza elektirik olmadan önce kullsnılan aydınlatma aletlerinin tanıtımı ile başladık ve gaz ile çalışan lambaları takarak gözlemledik. Ayrıca çocuklardan evletinde kullandıkları ancak elektirijle çalışmayan pille çalışan aydınlatma araçkarını da istedik ve mini bir sergi oluşturduk. Elektiriğin olmaması nizi nadıl etkilerdi doruları ile beyin fırtınası yaptık. Elektriği kim icat etti sorusu ike Edison u tanımaya çalıştık slayt ve videolar ile. Bu etkinlikleri pekiştirmek sınıfta patates ile elekyirik akımı deneyi ile elektirik akımın nadıl olduğunu gözlemledik. Ayrıca balon çalışması ikede elektriklenme okayını denedik. okulöncesi sanat, okuma yazma, fen çalışmaları olanlayıp uyguladık. Elektrik kaynaklarını yetinde görmek için, MTA bilim merkezine gexi düzenleterek yerinde inceleme yaptık. Öğrenciler yanlarında götürdükleri kağıt ve boyama kalemleri ile gördüklerini resmettiler. Sına geldiğimizde su değşrneni ve rğzgar gülü öalışmaları yaptık. Bu çalışmaları yaparken aile katılımı gerçekleştirdik. Son olarakta tamsmı atık mslzemelerden olan lamba tasarladık. Bu lambalarımızı yakmak içşn de dsmotor, pil yatağı, açma kapama düğmesi malzemelerini birleştirerek çocukların tasarladıkları lambaları işlevsel hale getirdik. Projemizi bu şekilde sonlandırdık. Sözlü bildiri BİR FLL JR. MACERASI; KIZ ÇOCUKLARININ STEM İLE BULUŞMASIÖzet: Bilim Kahramanları Buluşuyor Fırst Lego League jr. Rekabetçi olmayan el becerisi gerektiren 6-10 yaş arası çocuklar için düzenlenen bir stem programıdır. En çok altı çocuktan oluşan takımlar education keşif modeli ve LEGO parçalarıyla sezon temasına uygun tasarımlar yaparlar. Lego educaiton wedo2.0 ile de temel mühendislik ve programlama becerileri öğrenirler. Biz de Yeniköy İlkokulu Torbalı-İZMİR olarak tamamı kızlardan oluşan 4. Sınıf öğrencileriyle Fırst Lego League jr. Programına katıldık. Bu programa katılmamız ve finansmanımız Bilim Kahramanların Derneğinin Kızlar Bilimle Buluşuyor projesinin katkısıyla olmuştur. Okulumuz toplam 60 öğrencili bir köy okuludur. Fll jr. Program bizim için bulunmaz bir fırsat olmuştu. 12 oturum oluşacak ve sonunda fuar düzenlenecek bu program için çalışmalara başladık. Sınıfımın mevcudu 13 olduğu için kız ve erkek öğrencilerin STEM’e olan ilgilerini belirlemek için 3 oturum birlikte çalışma yaptık. Erkek öğrenciler Lego setine çok ilgiydi. Hemen Lego setiyle bir şeyler tasarlamaya başladılar. Kız öğrenciler ise biraz daha ilgisiz ve isteksizdi. Bende kız öğrencilerle kodlama çalıştım. Kodlama biraz daha dijital olduğu için ilgilerini çekti. Kız çocuklarının asılda kodlamaya daha meraklı olduğunu ve ilgilerini çektiğini gözlemledim. 12 oturumdan oluşan bu süreç hiç de kolay olmadı Özellikler akademik anlamdaki sınıf birincim 2-3 oturum çok zorlandı. Bu sezonu teması yaşanabilir bir ay üssü tasarlanmasıydı. Ay ile ilgili araştırmalar yapıldı, öğrenciler tarafından elde edilen bilgiler sınıfta paylaşıldı, belgeseller izlendi. Ay hakkında birçok bilgi elde ettiler. Yaratıcı düşünme aşamasında öğrenciler hayal etmekte zorlandı. Arkadaşlarından birinin ürettiği fikri biraz değiştirip söylüyorlardı. Kısır döngüye düşüyorlardı. Bunun için yöntem değiştirip beyin fırtınası yaptık. Fikirler üzerine tartışma yaptıkça ilerleme kaydettik. Her oturum böyle ilerliyordu. Yeni fikirler ortaya atılıyor, sonra çizimleri yapılıyordu. Her öğrencinin bir mühendislik defteri vardı ,fikirlerini ve çizimlerini oraya yapıyorlardı. Çizilen tasarımlar tartışılıp takımca karar veriliyor sonra da LEGO SETİ kullanılarak ürün yapılıyordu. Eğer tasarımda hareketli, sesli, sensörlü parçalar varsa wedo 2,0 setinden eklenip ve kodlamaları yapılıyordu. Ortaya çıkan tasarım takımca değerlendirip artı ve eksilerine göre yeniden tasarlanıyordu. Bu aşamada şunu gözlemledim, ortada bir ürün varsa öğrenciler yaratıcılıklarını kullanarak tasarımı geliştiriyor. Ortada herhangi bir ürün yokken ilkokul öğrencileri yaratıcı olmakta zorlanıyorlar. Bu da ilkokul öğrencilerinin somut evrede olmasının sonucudur. Somut objeler yaratıcılıklarının ortaya çıkmasını sağlıyor.. Stem’deki tasarım aşamasının, yaratıcılık becerisini geliştirmesi için çok önemli. Ürün tasarımı için ayrıca rubrikler kullanıyordum. Bu tasarlanacak ürünün sınırlarını çiziyor ve odak noktalarını belirliyordu. Öğrencilerin konudan sapmasını engelliyor ve öz değerlendirme imkânı sağlıyordu. Kendi öz değerlendirmem içinde, oturumların ses kayıtlarını alıp kendime geri bildirim sağlıyordum. Takımıma daha iyi nasıl rehberlik edebilirim? 12 oturum sonucunda Takımımız (Sabiha GÜRAYMAN) Ayda insanların yaşayabileceği bir uzay üssü inşa ettiler. Erken uyarı sisteminden, Ay’da madencilik yapmasına, Aydaki buzullarının eritilmesine, ekosistem oluşturularak tarım yapılmasında, güneş panellerine, banyo için vakumlu küvetten, dronelerin taşıma ve gözlem için kullanılabilir olmasına kadar yaratıcılıklarını ürüne çevirip prototipler tasarladılar. Fuardan ödülle dönmeleri ve yaptıkları tasarımın başkalarınca takdir edilmesi, başarabilirim duygusunun gelişmesine katkı sağladı. Çünkü özgüvenleri yerine gelmişti. Bu programa başlamadan önce kız öğrencilere gelecekte ne olmak istiyorsun diye sorduğumda genellikle öğretmen, hemşire, kuaför gibi yanıtlar alıyordum. Sihirli ellerin tasarımı ödülünü aldıktan sonra fikirleri değişti. Astronot, drone pilotu, bilgisayar mühendisi olmak istediklerini söylediler. Sözlü bildiri BİR MATEMATİK OYUNU İLE BAZI MATEMATİK KAVRAMLARININ ÖĞRETİMİ VE ANALİTİK DÜŞÜNME BECERİSİNİN KAZANDIRILMASIÖzet: Bu çalışmada, lise 2 müfredatında bulunan sıralama, faktöriyel ve olasılık kavramlarının öğretiminde Apartman sudoku oyununu (Skyscrapers Game) kullanılmaktadır. Bu oyunu kullanarak soyut olan bu kavramları günlük yaşam problemi olarak ele alıp öğrencilerin kalıcı öğrenmelerinin sağlanması hedeflenmektedir. Ayrıca öğrencilerin matematiğe karşı olan korku ve önyargılarının da değişmesi beklenmektedir. Bunun için Muğla merkezde bulunan bir lisenin 10. sınıflarından iki sınıf seçilmiştir. İki sınıftan biri deney grubu, biri de konrtol grubu olarak belirlenmiştir. Deney grubuna hazırlanan etkinlikler ve apartman sudoku oyunu ile faktöriyel, permütasyon ve olasılık konuları verilmektedir. Konrtol grubunda ise geleneksel öğrenme ortamı aynen devam etmektedir. Deney grubu öğrencilerinin süreç içerisinde tutumlarındaki değişimi ölçmek için tutum ölçekleri kullanılmıştır. Çalışmada yöntem olarak, yarı deneysel yöntem kullanılacaktır. Mevcut okul yapılarında deney ve kontrol gruplarının kontrol değişkenleri bakımından eşitlenmiş olarak oluşturulmasının güç olmasından dolayı bu yöntem tercih edilmiştir. Bu çalışma sonunda apartman sudoku oyunu eğitsel oyun olarak tasarlanacak ve etkinlikler yazılarak tüm matematik öğretmenlerinin rahatça kullanabilecekleri eğitim etkinlikleri hazırlanacaktır. Aynı zamanda öğrencilerin analitik düşünme becerilerinin gelişmesi onları günlük hayatta karar vermeleri açısından olumlu etkileyecektir. Soyut olan matematik konularını günlük hayat problemlerine uyarlayarak çözen öğrencilerin, yaparak-yaşayarak öğreneceklerinden kalıcı öğrenmeleri sağlanacak, matematiğe karşı olumsuz tutumları değişecektir. Bununla birlikte matematiğin aslında birçok yerde gizil olarak bulunduğunu keşfeden, oyunun stratejisini çözmek için akıl yürütme beceresini kullanabilen bir öğrenci olmaları beklenmektedir. Oyun oynarken öğrenciler birbirlerinden oyunun stratejisini ve bunu çözmek için gerekli matematiği öğreneceklerinden akran öğrenmeyi kullanacaklar ve “bu konu ne işimize yarayacak?” ya da “matematiği neden öğreniyoruz?” sorularına kısmen cevap verebileceklerdir. Sözlü bildiri BİR MESLEKİ GELİŞİM VE AÇIK EĞİTİM KAYNAĞI HİZMETİ OLARAK HD LEARNING İÇERİK YÖNETİMİ VERİ TABANIÖzet: HD LEARNING İçerik Yönetimi Veri Tabanı, Türkiye Ulusal Ajansı tarafından yürütülmekte olan Erasmus+ Programı Okul Eğitimi Stratejik Ortaklıklar eylemi kapsamında finanse edilen HD-LIFE Projesi’nde önemli bir öğrenme aracı olarak konumlanmıştır. HD-LIFE, eğlence, öğrenme ve keşif için zengin olanaklar sunan internet ve mobil iletişim teknolojilerinin endişe kaynağı olabileceği hususlar ve bu sorunları olumlu yönde aşma çabalarına ilişkin uzlaşı noktalarını temel alan yenilikçi bir açık kaynak öğrenim ve gelişim projesidir. HD LEARNING İçerik Yönetimi Veri Tabanı, dijital sorunlar ve bu sorunların her biriyle ilişkili bilgilerin kaydedildiği bilgiler topluluğunu ifade etmektedir. Dijital sorunlarla ilgili olgu, kavram veya gerçeklerin, iletişim, yorum ve işlem için elverişli ve biçimli gösterimini amaçlamaktadır. Burada sürdürülebilir eğitim yaklaşımı anlayışıyla öğretmenlerin dijital sorunlara ilişkin çözüm veya materyal arayabilecekleri eğitim kaynağı hizmeti sunmak üzere çok dilli ve kaynaklı bir tasarım içerecek şekilde yapılandırılmış ve içeriği iki bölüm halinde düzenlenmiştir: (a) Dijital sorunlar hakkında bilgiler (makale, görüntü, resimler vb.) içeren bir “multimedya” veritabanı. (b) Dijital sorunlarla ilgili spesifik alanlara ilişkin web sitelerine ait linkleri içeren bir “linkler” veritabanı. Pdf, word, html ve çoklu ortam formatlarında içeriklere yer veren platformda çoklu araçlar içinde öğrenmeyi ve hatırda tutmayı kolaylaştırıcı görsel-işitsel unsurlara ağırlık verilmiş, proje web sitesi bünyesinde yapılandırılan platform mesleki gelişim ve bilgilenmeyi amaçlayan açık eğitim kaynağı olarak organize edilmiştir. Veri tabanın teknik özellikleri arasında açık kaynaklı yazılımlar kullanılarak geliştirilmesi, erişim ön şartının bulunmaması, proje web sitesinde yer alan diğer öğrenme materyalleriyle senkronize edilmesi, kullanıcı dostu olmasına özen gösterilmesi, kullanımının sadeleştirilmesi ve içerik türlerine göre sınıflandırma yapabilme olanağının sağlanması, popüler içerikleri listeleme olanağıyla kullanım özellikleri yönünden zenginleştirilmesi belirtilebilir. Sözlü bildiri BİR ÖRGÜNÜN STEMİ PROJESİ:ELELE ÖRGÜÖzet: Uygulama 2.sınıf 19 öğrenciyle uygulandı. Bu çalışma özellikle dikkat dağınıklığının öğrencilerde yaygınlaşması nedeniyle ortaya çıkan sorunların çözüm ihtiyacı nedeniyle ortaya çıkmış olup, özellikle z kuşağında eksik olan sosyal yardımlaşma duygusunun da öğrencilerde yaparak yaşayarak edinilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla Ekim ayında başlanılan proje, velilere duyurulmuş. Gerekli destek alınarak yoğurt kaplarından öncelikle atkı kasnağı yapılmış. Atkı kasnağında atkı yapımından sonra, aynı kasnakta bere yapımına ve en sonunda da Türkiye’de ilk defa, ilkokul öğrencilerinin denediği, kare kasnak kullanılarak, kendi elleriyle battaniye yapımına başlanmıştır. Öğrencilere yöntem olarak gösterip yaptırma yöntemi tercih edilmiştir. STEM çalışması yapılırken de, yaratıcı düşünme yönteminin kullanımına gerek duyulmuştur. Örgü çalışmaları yapılırken dikkatini vermek zorunda kalan öğrencilerde özellikle evde teknolojik araç gereçlerin fazla kullanımı da engellenerek; dikkat dağınıklığının azalması ve ders başarılarının artması beklenmiştir. Örgünün bir örüntü olmasından hareketle, öğrencilerin matematikle bağlantı kurması, gönderilen kurumların haritadaki yerleriyle, 2.sınıf Hayat Bilgisi kavramı olan Türkiye coğrafyası konusunda da bilgi edinimi de ayrıca projenin dolaylı bir sonucu olmuştur. Öğrenciler yaptıkları ürünlerden atkıları yardıma muhtaç insanlara, bereleri ilkokula ve battaniyeyi sınır karakol birliğine teslim ederek, sosyal yardımlaşma duygusunu yaşadıktan sonra; öğrencilerden öğretilen örme tekniklerini kullanacakları STEM uygulaması için yaratıcı çalışmalar yapmaları istenmiştir. Şu an son aşama olan yaratıcı çalışma aşamasındalar. Özellikle öğrencilerin teneffüslerde ve evde artık akıllarının bir köşesinde örgü örme fikrinin yer etmesi, dikkat sürelerinin artmasına, birlikte başarma duygusunu yaşamalarına, öğrencilerin okula daha mutlu gelmelerine, tüketici değilde üretici olma duygusu yaşamalarına, parmak kaslarının gelişimine, yaratıcı çalışmalarla bilişsel zekalarının gelişimine ve motivasyonlarının arttırmalarına sebep olmuştur. Sözlü bildiri BİR TOPLUMA HİZMET UYGULAMASI ÖRNEĞİ: ÖĞRENCİ DERGİSİ ÇIKARMAÖzet: Bu çalışmanın amacı, bir topluma hizmet uygulaması örneği olarak öğrenci dergisi çıkarmaya ilişkin öğretmen adaylarının görüşlerini almaktır. Araştırmanın amacı doğrultusunda araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Nitel araştırma yönteminin kullanılmasının nedeni nitel araştırmanın niçin kullanılması gerektiği ve temel özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Creswell’e (2016) göre bir problem veya konunun keşfedilmesi gerektiği an, katılımcıların bir problemi hangi bağlamda ele aldığını anlamak istediğimiz an ve belirli çalışma grubu üzerinde çalışılması gerektiği anlar nitel araştırmanın kullanılma zamanlarından bir kaçıdır. Bu araştırmada topluma hizmet uygulamaları dersi bağlamında dergi çıkarma öğretmen adayı gözünde keşfedilmeye çalışılmış, bu süreç içerisinde karşılaşılan sorunlara nasıl çözümler bulunduğu ve neden bu çözümlerin bulunduğu irdelenmiş ve dergi çıkarmaya gönüllü olan belirli bir araştırma grubu üzerinde çalışmak gerekmiştir. Ayrıca nitel araştırmanın temel özelliklerinden (Merriam, 2013) bazıları ele alındığında öğretmen adaylarının dergi çıkarma deneyimlerini nasıl yorumladıklarına bakılarak anlam ve anlama üzerine odaklanılacak, katkılar, problemler, çözümler ve öneriler açısından zengin betimlemeler yapılabilecek, hipotez test etme amacı taşınmadığı için tümevarımsal süreç böylece gerçekleştirilebilecektir. Bu bağlamda çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması yöntemiyle desenlenmiştir. Merriam’a (2013) göre vaka (durum) çalışması sınırlı bir sistemin derinlemesine betimlenmesi ve incelenmesidir. Araştırılacak şey tek bir kişi, bir program, bir grup, bir kurum vb. sınırlı bir sistem olmalıdır. Bu çalışmada da dergi çıkaracak öğretmen adaylarının tecrübelerine odaklanılmıştır. Creswell’e (2016) göre durum çalışması durumlar hakkında çoklu bilgi kaynakları ile detaylı bilgi toplanıp, durum analizinin yapılmasıdır. Bu çalışmada da öğretmen adaylarının dergi çıkarmaya ilişkin tecrübeleri çoklu bilgi kaynakları – odak grup görüşmesi, dokümanlar ve raporlar ile bilgi toplanıp, analiz edilecektir. Araştırma, 2016-2017 öğretim yılı Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı III. sınıf 15 öğretmen adayı üzerinde yürütülmüştür. Öğretmen adaylarının seçimi amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemeye göre belirlenmiştir. Yıldırım ve Şimşek’e (2013) göre amaçlı örnekleme zengin bilgiye sahip olduğu düşünülen durumların derinlemesine çalışılmasına olanak vermektedir. Amaçlı örneklemin bir çeşidi olan ölçüt örneklemede “dergi çıkarmaya etkin katılma ve dergide yazı yazma” ölçütleri kullanılmıştır. Örneklemin büyüklüğü araştırma odağı dikkate alınarak tek bir durum olduğu için 15 kişilik bir grupla çalışma uygun görülmüştür. Bu 15 kişilik gruptan 7 kişi dergi çıkarma ve dergide yazı yazma ölçütlerini kalan 8 kişi de sadece yazı yazma ölçütlerine uymaktadır. Araştırmacı çalışmada katılımcı rolündedir. Süreci takip etmiş, yarı yapılandırılmış görüş formu kullanmış, odak grup görüşmesini yapmış ve ilgili doküman ve raporları incelemişlerdir. Araştırmada yarı yapılandırılmış görüş formundan, odak grup görüşmesinden, rapor ve fotoğraflardan yararlanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Bu yöntemin kullanılmasındaki amaç toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır. Bu yöntem bağlamında veriler kodlanacak, temalar bulunacak ve veriler kodlara ve temalara göre düzenlenip tanımlanacaktır. Son olarak da bulgular yorumlanacaktır. Araştırmanın sonucunun, topluma hizmet uygulamaları dersi bağlamında dergi çıkaracak olan öğretmen adaylarına karşılaşılan problemler, çözümler, faydalar ve dönütler konusunda ışık tutması açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Araştırmanın sonucunda öğretmen adayları karşılaştıkları problemler, bu problem karşındaki çözümler ve aldıkları tepkiler ve dergi ve topluma hizmet uygulamaları dersi ilişkisi konusunda görüşlerini sunmuşlardır. Bu sonuçlar dikkate alınarak çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri BİR VELİ ADAYI OLARAK SINIF ÖĞRETMENİ ADAYIÖzet: En temel ögesinin öğretmen olduğu yaygın olarak kabul edilmekle birlikte, esas olarak bileşenlerinin öğretmen, öğrenci, veli ve bu bileşenler arasındaki dinamik ilişki olarak görebileceğimiz eğitimde gerek öğretmenler gerekse öğretmen adayları aynı zamanda bir veli ya da veli adayıdır. Konuyla ilgili yapılmış olan araştırmalar göz önünde bulundurulduğunda, öğrencilerinin eğitimlerine ve öğretimlerine yönelik olarak velilerden çeşitli beklentiler içerisinde olan öğretmenler; genellikle velileri yetersizlik, iletişimsizlik, çocuklarının eğitimine yeterli zaman ayırmama vb. nedenlerle beklentilerinin karşılanmadığını vurgulamaktadırlar. Ancak, öğretmenlerin de öğretmen adaylarının da gerek aynı zamanda bir veli adayı olmaları gerekse aile eğitiminde önemli bir rol üstlenmeleri nedeniyle ebeveyn yeterliliklerine sahip olmaları gerekmektedir. Bu çalışma, öğretmen adaylarının ebeveyn öz-yeterlilik inançlarını incelemek ve benimsedikleri ebeveyn rollerini ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği alanında farklı sınıf düzeylerinde öğrenim gören 120 sınıf öğretmenliği öğrencisi katılmıştır. Öğretmen adaylarından elde edilen veriler, Caprara, Regalia, Scabini, Barbanelli ve Bandura (2004) tarafından geliştirilen ve Demir(2014) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Ebeveyn Yeterlilik ölçeği ve MacPhee, Benson ve Bullock (1986) tarafından geliştirilen ve Güler ve Yetim (2008) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Ebeveyn Rolüne İlişkin Kendilik Algısı Ölçeği uygulanmıştır. Elde edilen verilerin ışığında öğretmen adaylarının ebeveyn öz-yeterlilikleri ve benimsemiş oldukları ebeveyn rolleri arasındaki ilişki ortaya konmuştur. Ayrıca ebeveyn öz-yeterlilikleri ve benimsemiş oldukları ebeveyn rolleri, cinsiyet, sınıf düzeyi, ailenin eğitim düzeyi, kardeş sayısı (ve ailede kaçıncı çocuk olduğu) gibi değişkenlere bağlı olarak incelenmiştir. Sözlü bildiri BİR YANILSAMANIN GELECEĞİ: DEĞERLER EĞİTİMİ VE BATI’NIN YENİ İSLAM ALGISI ÜZERİNEÖzet: BİR YANILSAMANIN GELECEĞİ ÜZERİNE: DEĞERLER EĞİTİMİ ve BATI’NIN YENİ İSLAM ALGISI ÜZERİNE Doç. Dr. İhsan Çapcıoğlu, Ankara Üniversitesi, Din Sosyolojisi Bölümü ihsancapcioglu@yahoo.com Yrd. Doç. Dr., Ahmet Özalp, Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü, ozalpahmet@kmu.edu.tr Özet İnsanın gündelik yaşantısı ortaya çıkan yeni durumlara göre sürekli değişmekte ve yenilenmektedir. Bu süreçte bireyin maruz kaldığı birtakım uyaranlar, onu kendini yeniden düzenlemeye itmektedir. Algısal temelde meydana gelen bu değişimler, sırası ile tutumlara ve bunun sonucunda davranışlara dönüşmektedir. Dinin bireysel yaşamda olduğu gibi gündelik yaşamda da bireylerin tutum ve davranışlarını şekillendirdiği bilinen bir gerçekliktir. Söz konusu şekillendirme, bireyin içinde bulunduğu ve etkileştiği grubun dinamiklerinden de çeşitli boyutlarıyla etkilenmektedir. Birey, öncelikle ait olduğu grubun değerlerini benimsemekte ve kendini bu değerlere yeniden ve yeniden uyarlamaya devam etmektedir. Gruba ait dini değerler bireyleri karşı gruba karşı birtakım savunma mekanizmaları göstermeye sevk etmekte ve grup üyesinin diğer grup üyesi ile olan etkileşimini olumsuz anlamda etkilemektedir. Sapma eğilimi gösterip şiddet faaliyetine yönelen dini gruplar dünya genelinde diğer toplumları kendilerinden farklı görerek onlara karşı varlıklarını ispatlamak ve dikkat çekmek amacı ile hareket edebilmektedir. Bu grupların şiddet faaliyetleri sonrasında grubun dışında dine karşı topyekün bir algısal değişim oluşmaktadır. Sanayileşmiş batı ülkelerinde meydana gelen dini uzantılı terör ve şiddet olayları ve bu ülkelerdeki değerler eğitimi İslam algısını sürekli bir değişime itmektedir. Bireyin ait olduğu grubun normlarına ve bakış açısına göre kendini şekillendirdiği gündelik yaşam içinde dini grupların toplumsal algıyı etkilememesi zor görünmektedir. Bu bağlamda çalışmamızın konusunu gelişmiş batı ülkelerinde ortaya çıkan olaylar (İkiz Kuleler ve Paris Saldırısı) sonucu bağlamında dini değerler eğitiminde değişiklikler, İslam algısında meydana gelen değişmeler oluşturacaktır. Kapsamın çok geniş olmasından dolayı sadece batı ülkeleri (Fransa ve ABD) ile konu sınırlandırılmıştır. Bu ülkelerde yapılan çalışmalar, değerler eğitimi programları ve gazete haberleri (The Washington Post ve Le Monde) çalışmanın yöntemine etki edecektir. Bu bağlamda çalışma karşılaştırmalı kültürel bir bakış açısı ile dökümantasyon analizi yöntemine göre yapılacaktır. Çalışmanın temel amacını Ortadoğu’da son dönemde ortaya çıkan terör grupları ve bunların batı ülkelerinde gerçekleştirmiş oldukları birtakım eylemlerin değerler eğitimi yoluyla toplumsal algıda ne tür değişimlere neden olduğunu anlamaktır. Sözlü bildiri BİREYLERİN BESİN ETİKETİ OKUMA DURUMLARIÖzet: Giriş: Besin etiketi, bireylerin gıdaları hakkında beslenme ve sağlık beyanları ile ilgili doğru bilgi elde edebilmesi için önemli bir rehberdir. Besin ve besin öğesi etiketlerinin içerdiği bilgiler yardımıyla bireylerin daha sağlıklı beslenmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir. Besin etiketi okuma alışkanlığıyla, bireylerin şuan ve gelecekte hem sağlıklı, hem de yeterli ve dengeli beslenme konusundaki farkındalığı arttırmada yardımcı olacağı öngörülmektedir. Bu çalışma, obez ve normal ağırlıktaki bireylerin besin etiketi okuma durumlarını incelemek amacıyla planlanmıştır. Yöntem: Bu çalışma nicel bir araştırma olup, tarama modeli kullanılmıştır. Evren, Adıyaman ili, merkez toplum sağlığı merkezine gelen normal ağırlıktaki bireyler ile obezite danışma birimine müracaat eden obezlerdir. Örneklem ise, rastgele örnekleme yöntemiyle gönüllülük esasına göre seçilen, obezite danışma birimine müracaat eden hem normal ağırlıktaki, hem de obez olan, yaşları 19-65 yaş arasındaki 410 kadın ve 190 erkek olmak üzere toplam 600 bireyden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak anket kullanılmıştır. Ankette, bireylerin demografik özellikleri ve besin etiketi bilgileri yer almaktadır. Antropometrik ölçümleri (boy uzunluğu, vücut ağırlığı) için Bio Impadance Analysis (BIA) yöntemi (Tanita) cihazı kullanılmıştır. Bireylerin % 7.3’ ünde diyabet, % 5.3’ünde kalp damar, % 2.0’ sinde böbrek ve % 17.2’sinde obezite gibi kronik sağlık sorunlarının ailesinde ya da kendisinde olduğu tespit edilmiştir. Bulgular: Araştırmaya katılan normal ağırlıktaki bireylerin % 77.0’si ve hafif şişmanların % 13.9’u ve şişman bireylerin ise % 14.2’si besin etiketini okuduklarını ifade etmektedir. Beden kütle indeksine göre bireylerin tükettikleri ürünlerin miktarına göre alınan besin öğelerinin hesaplamasına ilişkin görüşleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmiştir (x2=148.853, p<0.05). Normal ağırlıktaki bireyler, hafif şişman ve obez bireylere göre tükettikleri besinlerin miktarına göre alınan besin öğelerinin enerji değeri ve kalori hesaplamasına daha çok dikkat ettikleri belirlenmiştir. Bireylerin besin etiketleri ile ilgili en fazla şikayet ettikleri sorunlar sırasıyla; % 87.8’inin besin etiketi bilgilerinin anlaşılır olmadığı, % 71.2’sinin etiket üzerinde çok bilgi olduğu ve % 61.0’inin etiketteki bilgilerin silik olduğu ifade edilirken, bireylerin en az şikayet ettikleri sorun ise, % 6.2’i ile ürünlerin fiyatının olmaması olarak tespit edilmiştir. Sonuç: Bireylerin, besin etiketi okuma eğitimi ile sosyal medya veya kamu desteğiyle bilinçlenmeleri sağlanarak, gelişmekte olan ülkenin en önemli sağlık sorunu olan obezitenin ve diğer kronik hastalıkların oluşumunu önlemede etkin olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri BİREYSEL FARKLILIKLARA SAYGI EĞİTİM PROGRAMININ (BFSEP) KAYNAŞTIRMA ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK TUTUMA ETKİSİÖzet: BİREYSEL FARKLILIKLARA SAYGI EĞİTİM PROGRAMININ (BFSEP) KAYNAŞTIRMA ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK TUTUMA ETKİSİ ÖZET Bu araştırmada, ilköğretim okullarında birinci kademede eğitim alan normal gelişim gösteren öğrencilere uygulanan bireysel farklılıklara saygı eğitim programının öğrencilerin kaynaştırma öğrencilerine yönelik tutumları üzerindeki etkisi incelenmiştir. Araştırma, Kocaeli ilinde bulunan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı üç ilköğretim okulunda 2015-2016 eğitim-öğretim yılında gerçekleştirilmiştir. Araştırma deneysel desenler içerisinde yer alan tek grup öntest-sontest desen kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın bağımsız değişkenini bireysel farklılıklara saygı eğitim programı, bağımlı değişkenini kaynaştırma öğrencilerine yönelik tutum oluşturmaktadır. Araştırmada veriler, Siperstein (1980) tarafından geliştirilen ve Çifci (1997) tarafından Türkçeye uyarlanan “Etkinlik Tercih Formu” ve araştırmacı tarafından geliştirilen “Bilgi Formu” ile toplanmıştır. Araştırmada toplanan veriler SPSS paket programıyla değerlendirilmiştir. Bireysel farklılıklara saygı eğitim programı kapsamında geliştirilen; toplam sekiz etkinlikten oluşan eğitim programı, her okuldan uygun örnekleme yöntemi ile seçilen 2, 3 ve 4. sınıf öğrencilerinden oluşan gruplara haftada iki etkinlik olmak üzere 4 hafta boyunca uygulanmıştır. Araştırma sonunda elde edilen bulgular, farklılıklara saygı eğitimi programının öğrencilerin kaynaştırma öğrencilerine tutum düzeyini arttırmada olumlu etkisinin olduğu görülmüştür. İlkokula devam eden normal gelişim gösteren öğrencilerin kaynaştırma öğrencilerine yönelik tutumlarına; cinsiyetleri, sınıf düzeyleri, ailelerinde engelli birey bulunma durumları, çevrelerinde engelli birey bulunma durumları, sınıflarında kaynaştırma öğrencisi bulunma durumları ve anne ve babalarının eğitim düzeylerinin etkisinde anlamlı bir farklılık belirlenmemiştir. Sözlü bildiri BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PROGRAMI (BEP) TOPLANTISINDA EKİP ÇALIŞMASI: İŞBİRLİKLİ EYLEM ARAŞTIRMASIÖzet: Giriş: Kaynaştırma ortamlarının işitme kayıplı öğrenciler dahil tüm özel gereksinimli öğrencilere sunduğu eğitimde fırsat eşitliği ve tam katılım ilkelerinin tam anlamıyla gerçekleşmesi için de birtakım düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. İşitme kayıplı öğrenciler için gereksinimleri doğrultusunda eğitim öğretimin bireyselleştirilmesi, kaynaştırma ortamlarının nitelikli hale gelmesi için gereken düzenlemelerden biridir ve Bireyselleştirilmiş Eğitim Programlarının (BEP) geliştirilmesi bu noktada önem taşımaktadır. BEP geliştirme sürecinde bir ekip oluşturulmakta ve işbirliği içerisinde düzenli toplantılarla BEP hazırlama, uygulama, izleme ve değerlendirme sistematiğinde yazılı bir doküman oluşturulmaktadır. Ancak ulusal ve uluslarası yapılan araştırmalarda BEP ekibinin oluşturulamadığı, üyeler arasında işbirliği sorunları yaşandığı, ekip üyelerinin bilgi ve eğitim eksikliği olduğu gibi sonuçlar görülebilmektedir. Bu noktada gerçekleştirilen araştırmanın, belirtilen sorunların betimlemesi ve çözümüne yönelik somut örnekler sunması bakımından önemli olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, işitme kayıplı bir öğrencinin BEP geliştirme sürecindeki işbirliğini incelemektir. Yöntem: Amaç doğrultusunda araştırmanın deseni, nitel araştırma yöntemlerinden işbirliklieylem araştırmasıdır. Araştırma, Eskişehir ilinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir okulda 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar döneminde gerçekleşmiştir. Araştırmanın katılımcıları; 4. sınıfa devam eden işitme kayıplı öğrenci, sınıf öğretmeni, 2 destek eğitim odası öğretmeni, okul müdür yardımcısı, rehber öğretmen, öğrencinin velisi, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezindeki işitme kayıplı öğrenci, geçerlik komitesi ve araştırmacıdır. Veri çeşitliliği bakış açısıyla katılımcı bilgi formu, gözlemler, görüşmeler, araştırmacı günlüğü ve belgeler veri toplama araçları olarak belirlenmiştir. Elde edilen veriler, tümevarım analiz yaklaşımı ile analiz edilmiştir. Bulgular: Gözlemler ve odak öğrencinin BEP dosyası incelemeleri sonucunda BEP toplantılarının tüm ekip üyelerinin katılımıyla gerçekleşmediği ve öğrencinin gereksinimine yönelik hazırlanmadığı görülmüştür. Bu doğrultuda geçerlik komitesi kararıyla tüm ekip üyelerinin katılımları sağlanarak üç BEP toplantısı düzenlenmiş ve öğrencinin BEP dosyası oluşturulmuştur. İkinci aşama olarak BEP dosyası hazırlandıktan sonra ekip etkileşiminin devam etmesi amacıyla öğretmenlerin, ailelerin yaptıkları çalışmalar ve öneriler bir dosyada toplanmış ve ekip üyelerinin gelişimi izlemeleri sağlanmıştır. Bu aşamada gereksinim doğrultusunda öğretmenlerle birebir görüşmeler gerçekleştirilmiş, öğretimi planlama, materyal hazırlama, bilgilendirilme konularında destek olunmuştur. Son aşama olarak BEP değerlendirme ve gözden geçirme amaçlı son bir toplantı gerçekleştirilmiş ve BEP’e yeni amaçlar eklenmiştir. Tartışma ve Sonuç: BEP hazırlama, uygulama, izleme ve değerlendirme aşamalarının ekip çalışmasına dayalı yürütülmesinin önemli olduğu bir daha görülmüştür. Ancak süreçte BEP geliştirme sürecinde işbirliğinde, materyali ve öğretimi uyarlamada, her bir paydaşın BEP ile ilgili rol ve sorumluluklarını yerine getirmede sorunlar ortaya çıktığı ve sonuçların alanyazınla paralel olduğu görülebilir. Sözlü bildiri BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE SAVAŞIN ANADOLUDA YARATTIĞI DEĞER BUNALIMI ÜZERİNEÖzet: Amaç: Birinci Dünya Savaşı ve Milli mücadele döneminde Anadoluda yaşanan değer bunalımında savaşın olumsuz etkisi. Yöntem: Dönemle ilgili yazılı kaynaklar taranarak sonuçlar paylaşılacaktır. Bu bulguların sonunda değerlerdeki aşınmalar sonucu belirleyip belirlemediği ortaya çıkacaktır. Balkan Savaşıyla başlayan toprak kaybı beraberinde Balkanlardan binlerce Türkü göçe zorlamıştı. Asırlarca yaşadığı topraklardan pek de tanımadıkları kentlere gelince her şey yeniydi. Değerlerin oluşması ve bu değerlere insanların alışması uzunca yıllar almaktadır. Göçler genelde kent merkezlerine yapıldığı için değerlerdeki en büyük değişim kentlerde olmaktaydı. Bu değişimden en büyük nasibini alan İstanbul, İzmir ve yeni başkent olan Ankara gibi kentlerdi. 1917 Bolşevik ihtilali olunca Rusyadan yüz bini geçen bir göç dalgası Karadeniz sahil kentlerinde konaklamak zorunda kaldı. Bu kalabalık göç dalgası yanında uzun süren savaş nedeniyle askerlikten özellikle de cepheden kaçışlar baş gösterdi. İttihat ve Terakki hükümeti gerek Gayri Müslimlerin gerekse medrese talebelerinin askere alınması yasasını çıkarınca askerliğe alışık olmayan bu kesimler muhalefet oluşturarak sözde din adına vatanı savunanlara karşı iç isyanlara katılarak ülkenin en zor gününde ve ihtiyaç duyulduğunda vatan ve milli duygularında yoğun bir değer tahribatı yaptılar. Şehit düşen genç askerlerimizin arkada yetimlerin sahipsiz kalmaması için istenmedik evlilikler aile hayatında büyük değer bunalımı yarattı. Yokluk ve kıtlık yanında Doğu Anadoluda Ermenilerin isyanı ve ihaneti bu bölgede büyük değer bunalımı yarattı. Asırlarca Türkün vicdanında yer bulan insanlar birden bire aslan kesilerek ihanet ettiler. Bu Türkün insan hakkında taşıdığı yardım duygusu ve değerlerini alt üst etti. Sözlü bildiri BİRİNCİ SINIF ÖĞRENCİ VELİLERİNİN MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI TARAFINDAN YAYINLANAN OKUMA VE YAZMA EĞİTİMİ KAYNAKLARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, birinci sınıf öğrenci velilerinin MEB tarafından yayınlanan okuma ve yazma eğitimi kaynaklarına ilişkin görüşlerini belirlemektir. Araştırmada birinci sınıf öğrenci velilerinin okuma ve yazma eğitimi kaynaklarına ilişkin görüşlerinin belirlenmesi amacıyla nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Durum çalışması sınırlı bir sistemin derinlemesine betimlenmesi ve incelenmesidir. Durum çalışması, araştırmacının gerçek yaşam, güncel sınırlı bir sistem (bir durum) ya da belli bir zaman içerisindeki çoklu sınırlandırılmış sistemler (durumlar) hakkında çoklu bilgi kaynakları aracılığıyla detaylı ve derinlemesine bilgi topladığı, bir durum betimlemesi ya da durum temaları ortaya koyduğu nitel bir yaklaşım olarak ifade edilmektedir. Araştırmanın genel amacı doğrultusunda toplam 11 birinci sınıf öğrenci velisi araştırma sürecine dahi edilmiştir. Araştırma, Muğla ili Fethiye ilçesindeki ilkokullarda öğrenim göre birinci sınıf öğrenci velileri ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada kolay ulaşılabilir örneklem yönteminden faydalanılmış ve bu bağlamda gönüllü olan birinci sınıf öğrenci velileri araştırma süreci katılmışlardır. Araştırmada odak grup görüşmelerden yararlanılmış ve katılımcılardan veriler, yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Veliler ile birlikte belirlenen zaman aralıklarında üçerli ve dörderli gruplar halinde ayrı ayrı odak grup görüşmeleri yapılmıştır. Görüşmeler öncesinde velilere odak grup görüşmesi ve çalışmanın amacı hakkında bilgilendirme yapılmıştır. Görüşmenin başında velilere kişisel bilgilerinin gizli tutulacağı ve elde edilen verilerin sadece bilimsel çalışmada kullanılacağı belirtilmiştir. Bu doğrultuda velilerin isimleri kodlanmıştır. Ayrıca veri kaybını önlemek için görüşme sırasında ses kaydı alınacağı söylenmiştir. Görüşme soruları sırayla sorulmuş ve görüşmeye katılan velilerden görüşleri sırayla alınmış ve kaydedilmiştir. Elde edilen verilerin analizinde nitel araştırmalarda kullanılan betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizinden elde edilen bulgular, bilimsel literatür doğrultusunda tartışılmış ve gerekli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri BİRİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİNDE SESLERİ ÖĞRENİRKEN EN ÇOK ZORLANDIKLARI SESLERÖzet: Türkiye’de ilk okuma yazma öğretiminin gerçekleştiği birinci sınıfta öğrenciler bazı sesleri öğrenmekte ve bu sesleri yazmakta güçlük çekiyorlar. Bu araştırmanın amacı,ilkokul 1.sınıf öğrencilerin genel olarak öğrenmekte zorlandıkları bazı sesleri tespit edip, görüşülen öğretmenlerden gelen öneriler doğrultusuna sonuca varılmaya çalışılmaktır. Bu araştırma sınıf öğretmenleri ile görüşme tekniğinden yararlanılarak gerçekleştirilecek .Araştırmanın evreni 2015 2016 Muğla ili merkezindeki 10 tane ilköğretiminde görevli 30 tane sınıf öğretmeni ile görüşülerek yapılmış bir araştırma olacaktır. Bu araştırma doğrultusunda birinci sınıf öğrencilerin sesleri öğrenmedeki zorluk nedenleri tespit edilip bu zorlukların nasıl giderilmesi konusunda öğretmenlerden gelen yeni bir teknik geliştirilebilir ve sesleri öğrenmedeki kolaylığı sağlama açısından yeni bir yol bulunabilirlik konusunda ilkokul 1.sınıf öğretmenleriyle bire bir fikir alışverişinde bulunulmalı ve uygulanmalıdır. Amaç ilkokul 1. sınıf öğrencilerinin sesleri öğrenmelerindeki asıl sorun nedenlerinin ne olduğu sınıf kalabalığından mı ,öğretmenin yeteri kadar eğitim alamamasından mı ,okul koşullarının ilkokul 1.sınıf öğrencisi üzerindeki etkisinden mi olduğu araştırılır. Araştırmanın verileri öğretmen görüşleri ile sonuca varılacaktır. Elde edilen veriler doğrultusunda sesleri öğretirken nelere dikkat edilmesi gerektiği ve bu doğrultuda maksimum verim elde etmek için sesler en basit şekle indirgenmeli ve somut örnekler üzerinden yolla çıkılmalıdır bunun sonucunda da ilkokul birinci sınıf öğrencisi sesleri öğrenmede daha akılcı bir yol kazanacak ve ileriye taşıyabilecek bu doğrultuda sesler öğretilecek. Sözlü bildiri BİRİNCİ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKUMA YAZMA ÖĞRETİMİNDE ZİHİNSEL ENGELLİ ÖĞRENCİLER İÇİN GELİŞTİRDİKLERİ TAKTİKLERÖzet: Birinci sınıflarda zihin engelli çocuklara okuma yazmayı öğretirken, öğretmenin meslekteki bilgi ve deneyimi, kullandığı araç-gereçler, tercih ettiği yöntem/yöntemler ve sınıf içinde yaptığı etkinlikler ile geliştirdiği taktikler çocuğa uygun sınıf ortamının yaratılmasında etkili olabilmektedir. Çünkü kimi durumlarda, uygulanmakta olan yöntem ve uygulamalar, yaşıtlarından farklı gelişim özelliklerine sahip zihin engelli öğrencilerin okuma-yazma öğrenmesi için yeterli olmayabilmektedir. Bu durumu iyi bilen bazı öğretmenler sınıflarında bulunan zihin engelli öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için okuma yazma faaliyetleri sırasında bu çocukları sürekli gözlemleyerek, sorunlarını tespit etmekte ve gelişim özelliklerine uygun özel taktikler geliştirebilmektedir. Bu taktiklerin bilinip değerlendirilebilmesi benzer gruplarla çalışacak öğretmenlere yol göstermesi bakımından önemlidir. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin, zihinsel engelli öğrencilere okuma yazmayı öğretirken karşılaştıkları sorunlara yönelik geliştirdikleri taktikleri belirlemeye çalışmaktır. Bu amaç için nitel bir araştırma deseni olan fenemonolojik araştırma deseninden yararlanılmıştır. Araştırmaya katılımda gönüllülük temel alınmış ve zihin engelli öğrencilere okuma yazma öğretiminde tecrübeli, farklı illerde görev yapmakta olan 10 sınıf öğretmenin görüşüne başvurulmuştur. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu ile elde edilmiş, katılımcıların 7 açık uçlu soruya yazılı olarak cevap vermeleri istenmiştir. Verilerin analizinde sürekli karşılaştırmalı yöntem işe koşulmuş, elde edilen veriler içerik analizi ve betimsel analiz tekniğiyle analiz edilmiştir. Buna göre, öğretmenler hazırlık aşamasında zihin engelli öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate alarak, hazırbulunuşluk düzeylerini geliştirmeye çalıştıklarını, okuma yazma faaliyetlerinde ilerlerken, zihin engelli öğrencilerin ses-hece-kelime ve cümle oluşumları sırasında zorlandıklarını fark ettikleri için, ‘Ses Temelli Cümle Yöntemi’ dışında, karma yöntem arayışlarına girdiklerini belirtmişlerdir. Bu süreçte zihin engelli öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap verebilmek için her bir öğrenciyle bireysel olarak ilgilenmek zorunda kaldıklarını ifade eden öğretmenler; ‘ses-hece-kelime’ gibi yapıları farklı şekillerde bir arada kullanarak ve bu yapıları tekrar ederek zihin engelli öğrencilerin öğrenmelerini kolaylaştırıcı etkinlikler geliştirdiklerini belirtmişlerdir. Bu çalışma sonucunda, mevcut yöntemin zihin engelli çocukların ihtiyaçlarına cevap vermediği ve bu öğrenciler için özel yöntemler geliştirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri BİRİNCİ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KULLANDIĞI SINIF YÖNETİM MODELLERİÖzet: Okulların, eğitim ve öğretim hedeflerine etkili şekilde ulaşabilmesi için uygun bir okul ve sınıf düzeninin olması gerekir.Öğretmenlerin kullandığı sınıf yönetim modelleri sınıf atmosferini oluşturmada etkilidir.Geleneksel bir model ile gelişimsel bir modelin kullanıldığı sınıflarda eğitim alan öğrencilerin bireysel ve bilişsel farklılıkları olabileceği düşünülebilir. Öğretmenlerin sınıf ortamlarını yönetmede kullandıkları yöntemlerin eğitim felsefesine uygun olması öğrencilere daha etkin bir öğrenme ortamı sunulması açısından önemlidir.Ayrıca zorunlu eğitimin ilk kademesi olarak birinci sınıfta öğrencilere nasıl bir sınıf yönetim modeli uygulandığı gelecek dönemlerdeki öğrenme ortamlarında da bunların sunulacağına işaret olacağından birinci sınıf öğretmenlerinin kullandıkları sınıf yönetim modellerinin belirlenmesi öğrenme ortamlarının fayda sağlayıcı olabilir.Bu nedenle araştırmanın amacı; birinci sınıf öğretmenlerinin sınıfta kullandıkları sınıf yönetim modellerini belirlemektir. Nitel yöntemlerden görüşme tekniğiyle gerçekleştirilen araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Muğla ilindeki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilkokullardaki 10 birinci sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Sınıf öğretmenlerinin belirlenmesinde rastlantısal örnekleme tekniği kullanılmıştır. Görüşme tekniğinde yer alan sorular Babaoğlan(2011),Yıldırım(2011)’ın ‘’Sınıf Öğretmenlerinin Kullandığı Yönetim Modelleri’’ ve Özay Köse(2010)’nin ‘’Sınıf Yönetimine Yönelik Öğretmen Adaylarının Görüşleri’’adlı araştırmalarında yer alan görüşme sorularından yararlanılarak ve ilgili literatür taranarak araştırmacı tarafından oluşturulmuştur.Oluşturulan maddeler uzman görüşüne sunularak son hali katılımcılara uygulanmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Elde edilen bulgular yorumlanarak ilgili literatür çerçevesinde tartışılarak öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri BİRİNCİ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SERBEST OKUMA KİTAPLARININ SEÇİMİNDE DİKKAT ETTİKLERİ ÖZELLİKLERÖzet: Serbest okuma, kişinin rahat ve huzurlu bir ortamda başkalarının tatmininden ziyade kişisel arzusuyla ve isteğiyle kitabı okumasıdır. Serbest okumanın temelinde istek, ilgi, merak ve saygı vardır. Çocuk yayınlarında içerik, biçim, dil ve anlatım bakımdan belirli ilke ve kuralların bulunması gerekir. Bu ilke ve kurallara uygun olarak üretilen ürünler çocukların onları doğru kullanmalarına ve yararlı bilgi ve beceriler kazanmalarına sebep olur. Dolayısıyla öğrencileri gerecek, küstürecek, kitaplardan uzaklaştıracak etkenlere yer verilmemelidir. Araştırmada ilkokul birinci sınıf öğretmenlerinin serbest okuma kitaplarının seçiminde dikkat ettikleri özelliklerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda nitel araştırma desenine göre desenlenen araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılı Bahar Döneminde Muğla İl Merkezindeki ilkokullarda görev yapmakta olan birinci sınıf öğretmenleri oluşturulmuştur. Çalışma grubunun seçiminde kolay ulaşılabilir örneklem yönteminden yararlanılmıştır. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından görüş değerlendirme formu geliştirilmiştir. Veri toplama aracı hazırlanırken ilgili literatür taraması yapılmış ve gerekli alan uzmanlarına sunulmuştur. Veri toplama aracında 3ü demografik bilgileri içeren, 3ü de araştırma ile ilgili öğretmenin görüşlerini sunabileceği sorular olmak üzere toplamda 6 soru vardır. Verilerin analizinde nitel araştırmada kullanılan analiz türlerinden betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Betimsel analizde, elde edilen veriler daha önceden belirlenen başlıklar altında özetlenir ve yorumlanır. Veriler görüşme yapılan kişilerden elde edildiği şekilde değiştirilme yapılmaksızın alıntı şeklinde aktarılır. Veriler incelenmiş ve bulgular tablolaştırılarak sunulmuştur. Literatür çerçevesinde tartışılarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri BİRİNCİ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN VE ÖĞRENCİLERİNİN İLK OKUMA YAZMA YAZILIMLARINDAN BEKLENTİLERİÖzet: Bireyin yaşamında okuma ve yazma temel iki beceridir. İlk okuma yazma birinci sınıfta Ses Temelli Cümle Yöntemiyle öğretilmektedir. Yöntem uygulanırken bir çok materyalden yararlanılmaktadır. Çalışma kitapları, ses kartları, tahta, ilk okuma yazma yazılımları bu materyallerden bazılarıdır. İlk okuma yazma yazılımları, okuma yazma öğretiminde öğretmenin yararlandığı, öğrencilerin bireysel olarak evde kullanabileceği çok yönlü materyallerdir. Yazılımların hem ses temelli cümle yönteminin ilkelerine uyması, çocuğun özelliklerini dikkate alması, öğrencilerin yazılımlara kolayca ulaşabilmesi gerekmektedir. Kullanıcıların yazılım ile ilgili düşünceleri önemlidir. Buradan hareketle birinci sınıf öğretmenlerinin ve öğrencilerinin ilk okuma yazma yazılımlarından beklentileri bu araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Araştırmanın yöntemi nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilimdir. Araştırma 2015-2016 eğitim öğretim yılı ikinci döneminde birinci sınıf öğretmen ve öğrencileri ile yapılacaktır. Çalışmada kartopu örneklemi kullanılacaktır. Öğretmen ve öğrenci görüşme formları araştırmada veri toplama aracı olarak kullanılacaktır. Öncelikle yazılımlar incelenecektir. Görüşme soruları madde havuzu oluşturulacak ve sorularla ilgili alanda çalışan uzmanlardan görüş alınacaktır. Ön uygulama kapsamında iki birinci sınıf öğretmeni ve iki birinci sınıf öğrenciyle görüşme yapılacaktır. Görüşme, kullandıkları yazılımlar birlikte incelenerek yapılacaktır. Ön uygulama sonuçlarına göre düzenleme yapılarak asıl uygulamaya geçilecektir. Öğretmen ve öğrencilerin görüşmeleri içerik analizi ile değerlendirilecektir. Birinci sınıf öğretmen ve öğrencilerin yazılımlardan beklentileri belirlenerek, beklentilere göre yazılım özellikleri belirlenmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA BOŞ ZAMAN ETKİNLİĞİÖzet: İlkokullarda karşılaşılan temel sorunlardan bir tanesi de sınıf içerisindeki öğrencilerin bireysel farklılıklarının olmasıdır. Bu farklılıklardan dolayı sınıfta öğretmen tarafından verilen çalışma ve etkinlikleri bazı öğrenciler kısa sürede bitirebilirken, bazı öğrenciler daha uzun sürelerde bitirebilmektedirler. Verilen çalışma veya etkinliği kısa sürede bitiren öğrenciler beklerken sıkılabilir, çalışma veya etkinliği henüz bitirmemiş olan diğer öğrencilerin dikkatini dağıtabilecek hareketler yapabilirler. Bizimde, 3. sınıfların ve 4. Sınıfların birlikte okutulduğu sınıfımızda bu tür sorunlar fazla yaşanmaktaydı. Bende çalışma ve etkinlikleri erken bitiren öğrencilerin beklerken neler yapabileceğini düşündüm ve bir dizi faaliyet buldum. Üzerinde bulduğum bu etkinliklerden olan; sudoku çözme, mandala boyama, Türkiye haritasında “k” harfiyle başlayan illeri bulma, Türkiye haritasında dört heceli illeri bulma, en son işlenen matematik konusunu tekrar etme, kısa bir anısını yazma, bir resim yapma, isminin akrostişini yapma, çarpım tablosunu tekrar etme, hikaye kitabı okuma, bir arkadaşa mektup yazma gibi etkinliklerin yazdığı tahta çubukları, “Ben Bitirdim, Ne Yapabilirim” yazan bir kavanozun içine koydum. Bu kavanozun yanına bir sudoku kavanozu ,bir mandala boyama kavonozu ve bir de matematik işlemleri kavanozu ekledim. Artık çalışma ve etkinlikleri erken bitiren öğrenciler, “Öğretmenim bitirdim ne yapayım” diye sormadan ve diğer öğrencileri rahatsız etmeden kavanozdan bir çubuk çekiyor ve çubukta yazan etkinliği sessizce yapıyor. Bu uygulama özellikle birleştirilmiş sınıf olan sınıfımızda güzel ve etkili bir değişim başlattı ve öğrencilerimin boş vakitlerini değerlendirme alışkanlığı elde etmelerine olanak sağladı. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN ÇOKLU ZEK KURAMININ UYGULANABİLİRLİĞİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Günümüzde, dünya genelinde eğitime verilen önem giderek artmaktadır. İnsanlar, giderek değişen ve gelişmelerin hızına yetişmekte zorluk çektikleri bu çağda, gelecek nesilleri de bu değişim ve gelişime ayak uydurabilecek şekilde yetiştirmek istemektedirler. Bunun yolu da planlı ve programlı bir eğitimden, yani okullardan geçmektedir. Eğitim bilimlerindeki gelişmeler de günden güne hızla artmaktadır. Bu gelişmelerle birlikte tüm bireylerden aynı hedeflere ulaşmasını bekleyen bir sistem, yerini, bireysel farklılıkların esas olarak kabul edildiği ve her bireyin uygun ortam ve şartlar sağlandığında kendisini geliştirebileceği prensibini temele alan çağdaş yaklaşımlara bırakmıştır. Howard Gardner tarafından öne sürülen, zekanın klasik zeka testleriyle ölçülemeyecek kadar karmaşık ve değişik türlerinin olduğu gerçeğiyle geleneksel zeka anlayışlarını öteleyen çoklu zeka kuramı da bireysel farklılıkları esas alan yenilikçi, çağdaş bir anlayıştır. Bu araştırmada, birleştirilmiş sınıflarda görev yapan öğretmenlerin çoklu zekâ kuramının uygulanabilirliğine ilişkin görüşleri ve bu görüşlerin çeşitli değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırmada nicel ve nitel araştırma yöntemlerinin birlikte kullanıldığı karma araştırma yöntemi kullanılmış ve birleştirilmiş sınıflarda görev yapan öğretmenlerin çoklu zekâ kuramının uygulanabilirliğine ilişkin görüşleri uygulanan veri toplama aracı ile belirlenmiştir. Hedef evrende, Türkiye’deki birleştirilmiş sınıf öğretmenleri yer almaktadır. Veriler, bu evrenden rastgele seçilen 80birleştirilmiş sınıf öğretmeninden toplanmıştır. Araştırmada verilerin toplanması Tokat İl Milli Eğitim Müdürlüğü izni ve Tokat Valilik onayı ile yapılmıştır. Anketlerin dağıtımı, toplanması, verilerin girilmesi, analizi ve yorumlanması araştırmacı tarafından yapılmış olup veriler SPSS programı ile analiz edilmiştir. Yapılan analizlerin sonucunda, birleştirilmiş sınıf öğretmenlerinin çoklu zeka kuramının uygulanabilirliğine ilişkin görüşleri olumlu çıkmıştır. Ancak nitel verilerin analizinde, öğretmenlerin çoklu zeka kuramı uygulamalarından daha iyi yararlanabilmek için birleştirilmiş sınıflı okulların eksiklik ve sınırlılıklarının giderilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN HAYAT BİLGİSİ ÖĞRETİMİNE YÖNELİK ÖZ YETERLİK ALGILARI (SAMSUN İLİ ÖRNEĞİ)Özet: Öz yeterlik (self efficacy) algısı, güdülenme ile ilgili yapılan araştırmalarda yaygın olarak kullanılan bir değişkendir. Öz yeterlik algısı, Bandura tarafından ilk kez 1975 yılında kullanılmıştır. Öz yeterlik, bireylerin düşünce, duygu, tutum ve hareketlerini kontrol altında tutmalarını sağlayan yeteneklerine olan güvenini ifade etmektedir. Öğretmenlerin öz yeterlik algıları ile öğrenci başarısı arasındaki ilişki birçok araştırmacı tarafından incelenmiş ve öğretmen öz yeterliğinin öğrenci başarısını ve tutumunu olumlu olarak etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca yapılan çalışmalar sonucunda öğretmenlerin sınıf içi davranışları, yeni fikirlere açık olması ve öğretmeye yönelik olumlu tutumlar geliştirmesiyle de doğrudan ilgili olduğu bulunmuştur. Bu çalışmanın amacı; birleştirilmiş sınıflarda eğitim veren okullarda görev yapmakta olan sınıf öğretmenlerinin hayat bilgisi öğretimine yönelik öz yeterlik algılarını değerlendirmektir. Araştırmanın evrenini Samsun merkeze bağlı ilçelerdeki birleştirilmiş sınıflarla eğitim öğretime devam eden 16 okulda görev yapmakta olan 19 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Bu amaçla bu okullarda görev yapan, 19 sınıf öğretmenine hayat bilgisi öğretimine yönelik öz yeterlik algısı ölçeği uygulanmıştır. Hayat bilgisi öğretimine yönelik öz yeterlik algısı ölçeği 18 maddeden oluşmaktadır. Bu ölçek, sınıf öğretmenlerinin hayat bilgisi dersi öğretimi ile ilgili olarak sahip oldukları algıları belirleyecek ve bunu etkileyen değişkenler konusunda çalışma olanağı tanıyacak niteliktedir. Nicel araştırma yöntemlerinin kullanıldığı bu çalışmada elde edilen veriler, SPSS 20.0 istatistik paket programıyla analiz edilmiştir. Araştırma süreci devam ettiği için araştırma sonucu verilememiş olup, bu süreç tamamlandığında araştırma sonucu çalışmaya eklenecektir. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA ÖĞRETİME İLİŞKİN ÖĞRETMEN VE VELİ GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı öğretmenlerin ve velilerin birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin görüşlerinin belirlenmesidir. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı araştırma, durum çalışması deseni esas alınarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örnekleminin belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla ili Menteşe ilçesine bağlı ilkokullarda görev yapmakta olup birleştirilmiş sınıf okutan on sınıf öğretmeni ve on bir veli oluşturmuştur. Araştırmanın örnekleminde yer alan öğretmenler ve velilerle odak grup görüşmesi yapılmıştır. Verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Öğretmenler ile gerçekleştirilen görüşmelerde kullanılan formda sekiz soru yer alırken, veliler ile yapılan görüşmelerde kullanılan formda beş soru yer almıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi kullanılarak çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre öğretmenlerin birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin genel görüşleri, birleştirilmiş sınıflarda öğretimin olumlu ve olumsuz yönlerine ilişkin görüşleri, birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin yeterlik algıları, birleştirilmiş sınıflarda öğretim için yaptıkları uygulamalar ve birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin önerileri ortaya çıkarılmıştır. Velilerden elde edilen verilerin analizi sonucunda ise, velilerin birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin genel görüşleri, yaşadıkları problemler, birleştirilmiş sınıflarda görev yapan öğretmene ilişkin memnuniyet durumları, birleştirilmiş sınıflarda öğretimin olumlu ve olumsuz yönlerine ilişkin görüşleri ve birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin önerileri belirlenmiştir. Araştırmanın bulgularından elde edilen sonuçlar doğrultusunda ilerde yapılacak olan çalışmalara yönelik öneriler getirilmiştir. Yapılan bu araştırmanın ilgili literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA ÖĞRETİMİN NİTELİĞİ, SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: İl Milli Eğitim Müdürlüğümüz tarafından birleştirilmiş sınıflarda görev yapan öğretmenlerle “Birleştirilmiş Sınıflar Birleşerek Büyüyor” projesi kapsamında her ay çalışma toplantıları düzenlenmektedir. Bu toplantılarda birleştirilmiş sınıflarda görev yapan öğretmenlerimiz ile birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim süreci, niteliği, öğretmenlerimizin motivasyonları, bu uygulamada öğrenim gören öğrencilerimizin akademik başarıları, sosyal becerileri ve bir üst öğrenime devam etme durumları aylık belirlenen gündemlere göre görüşülmüştür. Yapılan görüşmelerde raporlar tutulmuştur.Bu raporlar Nitel araştırma yöntemlerinden “Betimsel Analiz” yaklaşımı kullanılarak analiz edilmiştir. Analiz edilen raporlardan birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim uygulamalarında yeterli derecede verim alınamadığı, öğrencilerin akademik başarılarının istenen düzeyde olmadığı, bu öğrencilerin bir üst öğreniminde başarılı olamadıkları, bu okullarda görev yapan öğretmenlerin mesleki tükenmişlik ve mesleki yalnızlık yaşadıkları verileri elde edilmiştir. Bu raporlardan elde edilen veriler 2015-2016 eğitim-öğretim yılı başlangıcında Eylül ayında İl Milli Eğitim Müdürümüz Levent YAZICI’nın başkanlığında toplanan komisyonda değerlendirilmiştir. İl Milli Eğitim Müdürümüz Levent YAZICI’nın başkanlığında ARGE biriminde yapılan toplantıda birleştirilmiş sınıflarda tespit edilen sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirmek, bu okullarda öğrenim gören öğrencilere eğitim-öğretimde fırsat eşitliği sunmak için yeni modeller geliştirmek ya da var olan modelin geliştirilmesine yönelik olarak çözüm önerileri belirlemek için bir çalıştay düzenlenmesi kararlaştırıldı. Çalıştay ile ilgili olan süreçte birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim uygulamasının bütün paydaşlarının bulunduğu komisyonlar oluşturuldu. Komisyonlarda; Birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim uygulamaları alanında uzman akademisyenler İlçe kaymakamları İlçe milli eğitim müdürleri İl milli eğitim müdürlüğü yöneticileri İlçe şube müdürleri Maarif müfettişleri Sınıf öğretmenleri Rehberlik öğretmenleri Okulöncesi öğretmenleri Birleştirilmiş sınıflarda öğrenim görmüş öğrenciler Köy muhtarları Veliler Olmak üzere dört ayrı komisyon oluşturulmuştur. Çalıştay sürecinde yer alan komisyonlarda görüşülmek üzere iki ayrı tema belirlenmiştir. Çalıştay gruplarından iki tanesi “Birleştirilmiş sınıflarda eğitim uygulamalarının bugünü” temasını diğer iki komsiyonda “ Gelecek projeksiyonunda birleştirilmiş sınıflarda eğitim uygulamaları temasını” ele almışlardır. Çalıştay gruplarında yer alan akademisyenler moderatörlük yapmışlardır. Çalıştay gruplarında sabah oturumunda yapılan atölye çalışmalarında yer alan raportörler elde edilen verileri moderatörler ile analizini yaparak sonuç raporlarını oluşturmuşlardır. Öğleden sonra yapılan oturumlarda sonuç raporları grup moderatörleri tarafından sunulmuştur. Çalıştay, elde edilen verilerin değerlendirilmesi ile son bulmuştur. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA OKUYAN 1 . SINIF ÖĞRENCİLERİ İLE MÜSTAKİL SINIFLARDA OKUYAN 1. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKUMA BECERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Mehmet ÇOŞKUN, Ordu Üniversitesi, Sınıf Öğretmenliği Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi,Sınıf Öğretmeni, Soğan İlkokulu, Ağrı mhmtcskn1907@hotmail.com Ender DEMİRCİ, İngilizce Öğretmeni, İkizgeçe Ortaokulu, Ağrı enderdemirci78@gmail.com Selçuk YAVUZ, Okul Öncesi Öğretmeni, Başsavcı İhsan Eroğul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi,Ağrı slckyvz07@hotmail.com Özet: Bu araştırmanın amacı birleştirilmiş sınıflarda öğrenim gören 1. sınıf öğrencileri ile müstakil sınıflarda öğrenim gören 1. Sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama becerileri başarı düzeyini belirlemektir. Bu amaçla çalışmada şu sorulara cevap aranmıştır: 1. Birleştirilmiş sınıflarda öğrenim gören 1. sınıf öğrencileri ile müstakil sınıflarda öğrenim gören 1. Sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama başarı düzeyi nedir? 2. Birleştirilmiş sınıflarda öğrenim gören 1. sınıf öğrencileri ile müstakil sınıflarda öğrenim gören 1. Sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama başarı düzeyleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? Araştırma betimsel tarama modeline dayanmaktadır. Çalışmanın evrenini 2014-2015 eğitim öğretim yılında Samsun’da okuyan 1805 1. sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Evrenden tesadüfi olarak 100’er 1. sınıf öğrencisi üzerinde yürütülmüştür. Araştırma, birleştirilmiş sınıflarda öğrenim gören 1. sınıf öğrencileri ile müstakil sınıflarda öğrenim gören 1. Sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama becerisi başarı düzeyini tespit etmek amacıyla yapılacaktır. Tesadüfi (random) olarak seçilen birleştirilmiş sınıflarda öğrenim gören öğrenciler ile müstakil sınıflarda öğrenim gören öğrencilere “başarı testi” uygulanmıştır. Ölçme aracı 25 maddeden oluşmaktadır. Testler üç araştırmacı tarafından puanlanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre birinci sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama başarılarının kötü düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin okuduğunu anlama başarıları arasında müstakil sınıflarda okuyan öğrencilerin lehine anlamlı farklılık olduğu sonucu elde edilmiştir Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA OKUYAN ÖĞRENCİLERİN DENEYİMLERİÖzet: Türk Eğitim Sistemi okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yüksek öğretim kademelerinden oluşmaktadır. Her bir kademenin önemi ayrı olmakla birlikte ilköğretim kademesi temel bilgi ve becerilerin kazandırıldığı kademe olmasında dolayı, ortaöğretim ve yüksek öğretim için basamak görevi görmektedir. Birleştirilmiş sınıf ise bu kademede uygulanan yöntemlerden birdir. Birleştirilmiş sınıf; birden fazla sınıfın tek bir sınıfta birleştirildiği ve öğrencilerin aynı anda tek öğretmen ile eğitimi sürdürdükleri sınıftır. Birleştirilmiş sınıfların amacı, öğrenci, öğretmen ve dersliklerin az olduğu yerde eğitim- öğretim hayatının sürdürülebilmesidir. Bulunulan fizik ortam, kullanılan materyaller, müfredat, yapılan eğitim-öğretimin şekli, öğretmenin sınıf yönetiminde zorlanması ve öğretmenin bu sınıflarda kullanılacak olduğu becerilere sahip olup olmaması birleştirilmiş sınıfın öğrenciler açısından kalitesini etkileyebilmektedir. Bu çalışmanın amacı geçmişte ilköğretim kademelerinde birleştirilmiş sınıflarda eğitim görmüş olan üniversite öğrencilerinin, birleştirilmiş sınıflar hakkındaki düşünceleri ile birleştirilmiş sınıfın hem eğitim hem de günlük hayatındaki etkilerini incelemektir. Katılımcılar Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nin çeşitli bölümlerinde okumaktadır ve çalışmaya gönüllü katılmışlardır. Veriler toplanırken araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak, katılımcılarında izniyle ses kaydı alınmıştır. Toplanan bu veriler Nvivo 10 programda analiz edilmiştir. Analizler sonucunda birleştirilmiş sınıflarda olumlu yanları akran desteği ve kaynaşmanın iyi olması, olumsuz yanları öğretmenin öğrencilere zaman ayıramaması, akranlardan görülen şiddet ve akademik başarısızlık olarak görülmektedir. Araştırma bulguları literatür ışığında tartışılmıştır. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA YAPILANDIRMACI YAKLAŞIMIN UYGULANABİLİRLİĞİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ VE ETKİNLİK ÖRNEKLERİÖzet: Türkiyede ki ilköğretim okullarının yaklaşık %31i birleştirilmiş sınıf sistemiyle eğitim vermektedir.Özellikle nüfusun ve öğrenci sayısının az olduğu kırsal kesimlerde uygulanan bu sistemde, farklı yaş grubundaki öğrenciler aynı sınıfın içinde tek bir öğretmen tarafından eğitim görmektedir.Birleştirilmiş sınıf, eğitim sistemimizde bu kadar önemli bir yer edinirken, verilen eğitimin kalitesi sorunu ortaya çıkmaktadır.Yapılandırmacı yaklaşım gibi çeşitli öğretim program yaklaşımları bu sorunun önüne geçmeye çalışmaktadır.2005-2006 öğretim yılında uygulamaya konulan yapılandırmacı yaklaşım, öğrenciyi merkez alarak eğitimde verimliliği ve kaliteyi arttırmayı hedeflemiştir.Fakat yapılandırmacı yaklaşımın birleştirilmiş sınıflarda ne kadar uygulanabildiği tartışma konusudur. Bu araştırmanın amacı, birleştirilmiş sınıflarda yapılandırmacı yaklaşımın uygulanabilirliğine ilişkin öğretmen görüşlerini ve etkinlik örneklerini belirlemektir.Bu amaç doğrultusunda Muğla İli Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı birleştirilmiş sınıflarda öğretmenlik yapmakta olan ? sınıf öğretmeni ile çalışılmıştır.Öğretmenlerin seçiminde basit seçkisiz örnekleme yönteminden yararlanılmıştır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması tekniği kullanılmıştır.Verilerin toplanması aşamasında birleştirilmiş sınıf öğretmenliği yapan sınıf öğretmenleriyle görüşmeler yapılmıştır.Görüşmeler için araştırmacı tarafından hazırlanan 5 maddelik yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır.Formun hazırlanmasında araştırmacı tarafından konuyu kapsayacağı düşünülen 6 soru hazırlanmış ve bu sorular uzman görüşlerine sunulmuştur.Uzman görüşleri doğrultusunda 2 madde birleştirilerek tek bir soru haline getirilmiş ve 5 soruluk yarı yapılandırılmış form görüşmelerde kullanılmıştır. Verilerin analizinde elde edilen veriler, içerik analizi kullanılarak değerlendirilmiştir.Sonuçlar ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve yorumlanmıştır. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA YAŞANAN SORUNLARA İLİŞKİN ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmada, temel olarak birleştirilmiş sınıfta öğrenim gören öğrencilerin ve birleştirilmiş sınıfta görev yapan bir sınıf öğretmeninin birleştirilmiş sınıf uygulamasına yönelik görüşlerininbelirlenmesiamaçlanmıştır. Yapılan araştırma hem öğretmen hem de öğrenci görüşlerini içermesi bakımından önem arz etmektedir. Araştırmada betimsel araştırma yöntemleri kapsamında yer alan örnek olay yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini amaçlı örnekleme yoluyla seçilen aynı sınıfta öğrenim gören ilkokul 3. ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Veri toplama teknikleri olarak günlük, gözlem, yarı yapılandırılmış görüşme ve odak grup görüşmesi tekniği kullanılmıştır. Pilot uygulama amacıyla 3. ve 4. sınıf öğrencileri arasından homojen örnekleme tekniğiyle seçilen 4 öğrenciyle yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Pilot uygulamanın ardından 3. ve 4. sınıf öğrencileriyle odak grup görüşmesi yapılmış ve kamera ile kayıt altına alınmıştır. Yarı yapılandırılmış mülakatın ve odak grup görüşmesinin sorularının düzenlenmesinde uzman görüşünden yararlanılmıştır. Araştırmayı yürüten öğretmen ders içi ve ders dışı gözlemlerinden de faydalanarak günlük tutmuştur. Elde edilen verilerin analizinde üst düzey analiz biçimlerinden biri olan içerik analizi ile temel düzey analiz biçimlerinden biri olan betimsel analiz yöntemleri kullanılmıştır. Bu süreçte sürekli karşılaştırmalı metot tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonucunda sınıf öğretmeni ve öğrencilerin birleştirilmiş sınıfta yapılan öğretime yönelik görüşlerinin daha çok olumsuz noktalarda toplandığı görülmüştür. Ayrıca bağımsız sınıflarda yapılan öğretimin birleştirilmiş sınıflarda yapılan öğretime göre daha avantajlı yönlerinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre birleştirilmiş sınıf uygulamalarının –sorunlar göz önüne alınarak- yeniden gözden geçirilmesi ve kendine özgü bir programla desteklenmesi yönünde çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLI OKULLARDA EĞİTİM ÖĞRETİM GÖREN ÖĞRENCİ VELİLERİNİN BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu çalışmanın amacı birleştirilmiş sınıflarda eğitim öğretim gören öğrenci velilerinin, birleştirilmiş sınıflara ilişkin görüşlerini belirlemektir. Çalışmada kolay ulaşılabilir örnekleme tekniği kullanılmıştır. Çalışma grubunun katılımcılarını 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Zonguldak ili Kdz. Ereğli ilçesine bağlı birleştirilmiş sınıflı okullarda çocukları eğitim öğretim gören dokuz öğrenci velisi oluşturmaktadır. Çalışma, nitel desende tasarlanmış olup, veri toplama tekniği olarak odak grup görüşmesi kullanılmıştır. Görüşme öncesinde katılımcı velilerden izin alınarak, görüşmenin kayıt altına alınması amacıyla video-kamera kullanılmıştır. Çalışma sonunda elde edilen veriler, temalar ve temalar altında yer alan kodlamalar yoluyla analiz edilmiştir. Nitel verilerin analizi sonucunda ise elde edilen bulgulara göre veliler; birleştirilmiş sınıf hakkında yeterli düzeyde bilgileri olmadığını, çocuklarının birleştirilmiş sınıfta eğitim öğretim görmelerinden memnun olmalarına rağmen tercih şansları olsaydı müstakil sınıflı okulu tercih edeceklerini, birleştirilmiş sınıfta görev yapan öğretmenin köyde ikamet etmesinin daha uygun olduğunu, eğitim öğretim sürecinde kullanılan materyallerin yeterli olduğunu; fakat okulun fiziki yapısının yeterli olmadığını belirtmişlerdir. Özellikle okul tuvaletlerinin dışarıda olması ve okulun bahçesinin tel örgü ile çevrili olmamasından rahatsız olduklarını ifade etmişlerdir. Bunun yanında okulun bahçesindeki sıkıntılara ek olarak sınıfın içerisindeki düzenlemelerden ve araç gereçlerin (öğrencilerin kullandığı sıralar ve masalar, soba) mevcut durumundan da rahatsız olduklarını eklemişlerdir. Sınıf içinde öğrenciler tarafından kullanılan araç gereçlerin ve sobanın değiştirilerek gerekli düzenlemelerin yapılmasının eğitim öğretim ortamını olumlu yönde etkileyeceğini düşündüklerini belirtmişlerdir. Velilerin problem olarak ifade ettikleri durumların; okuldaki öğrenci sayısının azaltılarak (en fazla 15 öğrenci), okul güvenliğinin kamera ile sağlanarak, öğretmenler arasında işbirliği yapılarak, öğrencilere okuldaki ders saatleri dışında hafta sonu kurslarının açılarak, öğrencilerin ihtiyaçlarını giderebilmeleri için kantin açılarak ve okul temizliğinin sağlanabilmesi için devlet tarafından görevli tayin edilerek çözümlenebileceği düşüncesinde olduklarını belirtmişlerdir. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLI OKULLARDA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIF UYGULAMALARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu çalışmanın amacı birleştirilmiş sınıflarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin, birleştirilmiş sınıf uygulamalarına ilişkin görüşlerini belirlemektir. Çalışmada kolay ulaşılabilir örnekleme tekniği kullanılmıştır. Çalışma grubunun katılımcılarını 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Zonguldak ili Kdz.Ereğli ilçesine bağlı birleştirilmiş sınıflı okullarda görev yapan üçü bayan, üçü erkek olmak üzere toplam altı sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Çalışma, nitel desende tasarlanmış olup, veri toplama tekniği olarak odak grup görüşmesi kullanılmıştır. Görüşme öncesinde katılımcı sınıf öğretmenlerinden izin alınarak, görüşmenin kayıt altına alınması amacıyla video-kamera kullanılmıştır.Çalışma sonunda elde edilen veriler temalar ve temalar altında yer alan kodlamalar yoluyla analiz edilmiştir. Nitel verilerin analizi sonucunda ise elde edilen bulgulara göre öğretmenler; eğitim-öğretim süresince zamanın en büyük problemlerinin başında geldiğini, öğrenciler arasında bireysel farklılıkların çok olduğunu, bunun özellikle aynı sınıfta birden çok sınıf düzeyinde öğrenci olmasından kaynaklandığını ve bu nedenle birleştirilmiş sınıflarda öğretmenlik yapmanın müstakil sınıflarda öğretmenlik yapmaktan daha zor olduğunu belirtmişlerdir, bunun yanında birleştirilmiş sınıflı okulların daha çok kırsalda yer almasına karşın araç gereç ve teknolojik olarak büyük oranda problem yaşamadıklarını da ifade etmişlerdir. Ayrıca, öğretmenler; birleştirilmiş sınıflarda öğretim konusunda hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerinin yetersiz olduğunu, derslerin kazanımlarına ulaşma derecelerinin yeterli olmadığını ve öğrenciler arasındaki bireysel farklılıklar konusunda çok zorlandıklarını belirtmişlerdir. Ancak öğretmenler, ifade ettikleri birçok probleme rağmen birleştirilmiş sınıf uygulamalarının akademik anlamda bazı üstünlüklerinin olduğunu da belirtmişlerdir. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFTA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA ÖĞRETİM DERSİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Türkiye’de eğitim ve öğretim alanındaki iyileştirme çalışmalarına rağmen birleştirilmiş sınıflı ilkokullar Türkiye’de varlığını korumaya devam etmektedir. Bu nedenle Sınıf Öğretmeni Yetiştirme Programı’nda da Birleştirilmiş Sınıflarda Öğretim dersine yer verilmiştir. Ancak programda yer verilen ders içerikleri uygulama sahasında sınıf öğretmenlerine beklenileni sunamamaktadır.Alan yazında birleştirilmiş sınıflarda öğretmenlik yapan sınıf öğretmenlerinin karşılaştıkları güçlükler,çevreye ve okula uyum problemleri ile eğitim öğretim faaliyetleri açısından karşılaştıkları zorluklar ele alınmıştır. ancak birleştirilmiş sınıflarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin üniversite eğitimleri esnasında aldıkları birleştirilmiş sınıflarda öğretim dersine yönelik doğrudan bir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmada da amaç birleştirilmiş sınıfta görev yapan sınıf öğretmenlerinin Birleştirilmiş Sınıflarda Öğretim dersine yönelik görüşlerinin belirlenmesidir. Elde edilecek bulgular çerçevesinde sınıf öğretmenliği programında verilen birleştirilmiş sınıflarda öğretim dersinin içeriği,kapsamı, alanda görev yapan sınıf öğretmenlerine doğrudan katkıları ve birleştirilmiş sınıflarda öğretim dersinin daha verimli hale nasıl getirilebileceği belirlenmesi amaçlanmıştır.Çalışma sonucunda elde edilecek bulgulardan yola çıkarak alan yazına katkı sağlayacak yeni çalışmalar yapılabilecektir. Bu amaçla birleştirilmiş sınıflarda görev yapan sınıf öğretmenlerine alan yazın taranarak oluşturulmuş soru havuzundan uzman görüşleri sonucunda belirlenen açık uçlu sorular yöneltilecektir. Çalışma grubunu Ağrı ilinde görev yapan sınıf öğretmenlerinden tesadüfi örnekleme yoluyla seçilmiş öğretmenler oluşturacaktır. Çalışmada elde edilen verilerin analizinde betimsel analiz kullanılacaktır. Verilerin sunumunda frekans ve yüzde değerlerinin de verileceği tablolardan faydalanılacaktır. Çalışma devam etmektedir. Sözlü bildiri BİTİŞİK EĞİK YAZI VE DİK TEMEL YAZI BİÇİMİNİN OKUDUĞUNU ANLAMA BECERİSİNE ETKİSİÖzet: Bu araştırmanın amacı, bitişik eğik yazı ve dik temel yazı biçiminin, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama becerisine etkisini karşılaştırmaktır. Koşulların manipüle edildiği deneysel desende tasarlanan çalışmanın bağımlı değişkenini test ve madde bazında okuduğunu anlama becerisi, bağımsız değişkenini ise okuma metinleri ve sorularını içeren başarı testinin yazı biçimi (bitişik eğik yazı ve dik temel yazı) oluşturmaktadır. Araştırmaya 2015-2016 eğitim öğretim yılı birinci dönemi Malatya İli merkez ilçe sınırları içerinde bulunan altı ilkokulun dördüncü sınıflarında öğrenim gören toplam 156 öğrenci katılmıştır. Araştırmanın deneysel değişkenini (yazı biçimi) içeren ve aynı zamanda veri toplama aracı olarak da kullanılan okuduğunu anlama başarı testi hazırlanırken MEB onaylı kaynak kitaplarda yer alan dört metinden ve metinlerle ilgili sorulardan faydalanılmıştır. İlkokul 4. sınıf Türkçe dersi okuma becerisi kazanımlarına uygun olarak uyarlanan bu metinler ve soruların kapsam ve görünüş geçerliliği uzman görüşleri alınarak sınanmıştır. Her biri beşer soru içeren toplam dört metinden oluşan 20 soruluk başarı testi biri dik temel yazı (Times New Roman, 12 Punto) diğeri bitişik eğik yazı (Hand Writing Mutlu, 12 punto) olmak üzere iki form halinde hazırlanmıştır. Her sınıfta hangi öğrencinin hangi formu ilk olarak alacağı seçkisiz olarak belirlendikten sonra formlar, sırasıyla bir öğrenciye dik temel yazı, bir öğrenciye eğik yazı formu gelecek şekilde sistematik olarak dağıtılmıştır. Böylelikle toplamda 78 öğrenciye eğik yazı, 78 öğrenciye de dik yazı ile hazırlanmış başarı testi verilmiştir. Sınav için öğrencilere 40 dakika süre verilmiştir. Elde edilen veriler öncelikle Test Analysis Program (TAP, Version 14.7.4)(Brooks & Johanson, 2003) yazılımı kullanılarak madde güçlük, madde ayırt edicilik ve güvenilirlik analizlerine tabi tutulmuştur. 156 kişilik veri seti üzerinden yapılan analizde madde ayırtedicilik katsayıları düşük iki madde (M11= .14 ve M16= .16) analizden çıkarılmış ve test 18 madde üzerinden analiz edilmiştir. Soruların ortalama güçlük düzeyi yaklaşık .74 düzeyinde (kolay) (min=.48, maks=.88) olmasına rağmen ortalama ayırt edicilik düzeylerinin yaklaşık .48 (yüksek) (min=.26, maks=.80) olduğu görülmüştür. Testin güvenilirlik katsayısı KR20= .825 olarak hesaplanmıştır. Yazı biçiminin öğrencilerin okuduğunu anlama becerisine etkisini test etmek amacıyla öncelikle eğik ve dik yazılı test formlarını alan iki grubun test başarıları bağımsız gruplar için t testi kullanılarak karşılaştırılmıştır. Analiz sonucunda aynı okuma testinin eğik yazıyla hazırlanmış formunu alan 78 öğrencinin ortalama doğru sayısı (Ort=13.30/18, S=3.89) ile dik yazı formunu alan 78 öğrencinin ortalama doğru sayısı (Ort=13.26/18, S=3.72) arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark gözlemlenmemiştir, t(154)=0.063, p>.001. Ardından eşleştirilen maddelerin eğik ve dik yazılı formlarının öğrenciler tarafından doğru cevaplanma oranları (madde güçlüğü, p) ve madde ayırtedicilik düzeyleri (r) bağımlı gruplar için t testi kullanılarak karşılaştırılmıştır. Analiz sonucunda 18 madde çiftinin madde güçlük [t(17)=.082, p>.001) ve ayırt edicilik [t(17)=1.392, p>.001) düzeyleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ayrıca madde çiftlerinin güçlük (r=.917, p>.001) ve ayırtedicilik (r=.732, p≥.001) düzeyleri arasında pozitif yönde ve yüksek düzeyde anlamlı bir korelasyon olduğu görülmüştür. Sonuçta gerek toplam puanlar gerekse madde bazında yapılan karşılaştırmalar, öğrencilerin okuduğunu anlama becerisine etkisi açısından, dik temel yazı ve bitişik eğik yazı biçimleri arasında bir fark olmadığını göstermiştir. Brooks, G. P., & Johanson, G. A. (2003). TAP: Test Analysis Program. Applied psychological measurement, 27(4), 303-304. Sözlü bildiri BİYOLOJİ BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİLERİNDE BİLİMSEL ETİK ALGISI: EGE ÜNİVERSİTESİ FEN FAKÜLTESİ ÖRNEKLEMİNDE GENEL BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: Araştırmada, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü lisansüstü öğrencilerine YÖK Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği uyarınca zorunlu olarak ve ilk kez 2016-2017 öğretim yılında verilen “Bilimsel Yöntem ve Bilimsel Etik” dersi uzantısında sağlanan bazı veriler bilimsel etik değerler algısı bağlamında incelendi. Bu incelemeler çerçevesinde söz konusu dersin etik değerlerin içselleştirilmesi üzerindeki etkisi ve gelecekteki bilim insanlarına kazandırabilecekleri hakkında geniş bir bakış açısı oluşturulması amaçlandı. Dersi iki farklı dönemde alan toplam 87 öğrenciye (70 yüksek lisans ve 17 doktora öğrencisi) gönüllülük esasına göre uygulanan geri bildirim formundan sağlanan veriler IBM SPSS 24.0 programı ile analiz edildi. Sonuçlara göre dersi almadan önce en çok bilinen bilimsel etik ihlâlleri sırasıyla sahtecilik, uydurmacılık ve intihal olarak belirlendi. Sahtecilik ve uydurmacılığın, çok sansasyonel bir ihlâl biçimi olan intihalden daha fazla bilinir olması dikkat çekti. Özellikle yazarlık etiğinde çok yaygın bir sorun oluşturduğu gözlenen dilimlenmiş yayın, armağan yazarlık ve yazar sıralamasında aykırılık konularının; sırasıyla en az bilinen etik ihlâlleri olması çok ilginç bir sonuç olarak değerlendirildi. Dilimlenmiş yayın yapmak, hak edilmemiş yazarlık ve yazar sıralamasında izlenen haksızlıklar üzerinde daha detaylı biçimde durulması gerektiği, böylece bu olguların etik ihlâli olmayacağına yönelik algının değiştirilebileceği tartışıldı. Bir diğer önemli konu, lisansüstü öğrencilerin kendilerini objektif olarak değerlendiremediklerini düşündüren biçimde, etik ihlâllerinin en çok kendilerinin içinde bulunmadıkları gruplar tarafından yapıldığına dair algıydı. Öyle ki, lisansüstü öğrencilerimiz en az etik ihlâli yapanlar olarak kendilerini görüyorlardı. Bu sonuç, özellikle tez yöneticisi öğretim üyeleri açısından dikkatle ele alınması gereken bir husus olarak nitelendirildi. Etik ihlâllerine ilişkin bilgilerin edinildiği kaynaklar bağlamında da, tez yöneticilerine ilişkin bazı sorunlar olduğu sonucuna ulaşıldı. Bilgi edinme kaynağı olarak lisans bitirme tezlerinin etkisi, rol modeli olarak tez yöneticilerinin durumu ve öğrencilerin bazı etik aykırılıklara ilişkin algıları ve içselleştirmeleri ayrıca ele alındı. Sonuçlar çözüm öneriyle birlikte yorumlandı, genç bilim insanlarının yetiştirilmesinde bu dersin bir kilometre taşı olarak önemle değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varıldı. Sözlü bildiri BİYOLOJİ VE COĞRAFYA ÖĞRETMENLERİNİN ÇEVRE EĞİTİMİ ÖZ YETERLİKLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakabilmek için bireylerde çevre bilinci oluşturmanın gerekliliği şüphesizdir. Bu bilinci bireyin eğitim-öğretim sürecinde kazanabileceği düşünüldüğünde lise öğrenimlerine devam eden öğrenciler için çevre eğitiminin verildiği biyoloji ve coğrafya dersleri önem taşımaktadır. Bu sebeple ders müfredatları dikkate alındığında liselerde çevre eğitimi veren biyoloji ve coğrafya öğretmenlerinin çevre eğitimine yönelik öz yeterlik düzeylerinin belirlenmesi oldukça önemlidir. Nitekim öz-yeterlik kişinin bir işi başarmaya olan inancı olarak tanımlanmaktadır. Bireyin öz-yeterlik düzeyi ne kadar yüksekse üstlendiği görevi başarmaya olan kararlılığının da aynı oranda yüksek olması beklenmektedir. Yapılan bu çalışmada liselerde görev yapan biyoloji ve coğrafya öğretmenlerinin çevre eğitimi öz yeterliklerinin belirlenmesi ve bazı değişkenlere (branş, cinsiyet, hizmet yılı ve çevre eğitimi ile ilgili resmi kurumlarca düzenlenen bilimsel etkinliklere katılım) göre incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın örneklemini Aksaray il merkezinde bulunan liselerde görev yapan, 46’sı biyoloji ve 45’i coğrafya öğretmeni olmak üzere, toplam 91 öğretmen oluşturmaktadır. Örneklemi oluşturan öğretmenlerin çevre eğitimi öz yeterliklerinin belirlenmesinde Özlü, Özer Keskin ve Gül (2013) tarafından geliştirilen “Çevre Eğitimi Öz-Yeterlik Ölçeği” kullanılmıştır. Alan bilgisi (10 madde) ve öğretim stratejileri (14 madde) alt boyutları olmak üzere iki alt boyuttan meydana gelen ölçekte toplam 24 madde bulunmaktadır. Uygulamaya katılan öğretmenler ölçekte yer alan 24 maddeyi okumuş ve her bir madde ile ilgili kendilerini ne kadar yeterli hissetliklerini 0-100 arasında (10’ar birimlik artışlarla) değişen değerler vererek belirtmişlerdir. Çalışma sonunda öğretmenlerin çevre eğitimi ile ilgili yüksek öz yeterlik algısına sahip oldukları belirlenmiştir. Yapılan istatistiksel analizler öğretmenlerin çevre eğitimi öz yeterliklerinin (alan bilgisi ve öğretim stratejileri alt boyutları ile ölçek geneli puanları) branşlarına, cinsiyetlerine ve hizmet yıllarına göre farklılaşmadığını göstermiştir. Bununla birlikte öğretmenlerin alan bilgisi alt boyutu, öğretim stratejileri alt boyutu ile ölçeğin genelinden almış oldukları öz yeterlik puanlarının TÜBİTAK gibi resmi kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen çevre eğitimi ile ilgili bilimsel etkinliklere katılımlarına göre farklılaştığı belirlenmiştir. Sözlü bildiri BİYOTEKNOLOJİ FARKINDALIĞI İÇİN TGA STRATEJİSİNE DAYALI KLASİK BİR LABORATUVAR ETKİNLİĞİ: DNA İZOLASYONUÖzet: Multidisipliner bir alan olması nedeniyle biyoteknoloji pek çok karmaşık ve soyut kavramlar içermektedir. Biyoteknolojide kullanılan laboratuvar yöntem ve tekniklerinin bir kısmı lisans düzeyinde teorik veya uygulamalı olarak verilmektedir. Biyolojinin birçok dalında olduğu gibi kalıtsal genetik materyalin (DNA) saflaştırılması ve incelenmesi önemli bir konudur. DNA’nın önemi, yapısı ve işlevi ilköğretim 8. sınıftan itibaren eğitim seviyelerinin her kademesinde fen bilimleri ile ilgili derslerin öğretim programlarında yer almaktadır. DNA izolasyonu, öğrencilerin soyut bir fikri somut bir ürünle ilişkilendirmesini ve DNA molekülünün daha iyi anlaşılmasını sağlar. Alanyazın incelendiğinde DNA izolasyonu deneyinin farklı yaklaşımlarla ele alındığında öğrenmeyi motive ettiği, canlı çeşitliliği gibi konuların öğretiminde de etkili olarak kullanılabileceği belirtilmiştir. Bu çalışmada DNA’nın ortak kimyasal bir yapıda olduğunu öğrenmelerini sağlamak için tahmin-gözlem-açıklamaya (TGA) dayalı bir DNA izolasyonu laboratuvar etkinliği geliştirilmiştir. Ayrıca bu etkinlikle Fen Bilimleri Öğretmen adaylarının biyoteknolojik uygulamalarda DNA’nın evrenselliğine ve önemine yönelik farkındalık sağlanması amaçlanmıştır. Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak desenlenmiştir. Çalışma grubu belirlenirken amaçlı örnekleme yöntemi tercih edilmiştir. Çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Türkiye’deki bir devlet üniversitesinde üçüncü sınıfta öğrenim görmekte olan Fen Bilgisi Öğretmenliği lisans öğrencileri (n=11) oluşturmaktadır. Etkinliğin uygulanmasında, öğrencilere DNA ile ilgili biyoteknolojik uygulamalar hakkında internet haberlerini araştırmaları istenmiş ve haber konuları sınıf içinde tartışılmıştır. Daha sonra TGA’ya dayalı laboratuvar etkinliğini gruplar halinde yapmaları sağlanmıştır. Öğretmen adaylarından öncelikle “DNA organizmadan organizmaya değişiklik gösterir mi?” sorusuna ilişkin tahminleri alınmış ve çalışma yaprağına çizerek açıklamaları istenmiştir. Bu etkinlik sırasında, ökaryotik ve prokaryotik hücre yapısındaki canlıları temsilen çilek meyvesi ve bakteriden (E.coli- K12) DNA izolasyonunu gerçekleştirmişlerdir. Deney sırasında, tahminleri ile uyuşan ve uyuşmayan noktalara dikkat ederek ve gözlemlerini kaydetmişlerdir. Tahminleri ile gözlemlerini karşılaştırmışlar ve açıklamalar yapmışlardır. Veri toplama aracı olarak gözlem formu, yarı-yapılandırılmış görüşme formu, öz değerlendirme formu ve doküman analizi kullanılmıştır. Çalışmada kullanılan öğrenci deney raporları, çalışma yaprakları doküman niteliği taşımaktadır. TGA görevlerinin analizde literatürdeki Abraham vd., (1992) tarafından kullanılan değerlendirme yaklaşımına benzer bir yaklaşım kullanılmıştır. Deney raporlarının incelenmesinde Simmos vd., (2011) tarafından geliştirilen rubrik kullanılmıştır. Görüşme, gözlem ve öz değerlendirme formundan elde edilen nitel verilerin analizinde ise betimsel analiz kullanılmıştır. Verilerin analizi sonucunda öğrencilerin prokaryotik ve ökaryotik hücre kavramına yönelik belirli bir ön bilgilerinin olmasına rağmen DNA’nın kimyasal yapısının organizmadan organizmaya değişmediği konusunda zayıf bir anlayışa sahip oldukları bulunmuştur. TGA etkinliği bazı öğrencilerin DNA’nın yapısı ile ilgili yanlış anlamaları olduğunu ortaya koymuştur. Öğretmen adayları, etkinliğin laboratuvar becerilerini artırdığını belirtmişlerdir ve etkinliğe ilişkin olumlu görüşlere sahip oldukları gözlemlenmiştir. Bu tür etkinliklerin geliştirilerek çeşitlendirilmesi ile fen bilimleri öğrenme ortamlarının zenginleştirileceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri BOURDİUE’NÜN “SERMAYE VE HABİTUS” KAVRAMSALI TEMELİNDE ÇEVRİMİÇİ OYUNCULARIN OYUN SEÇME PRATİKLERİÖzet: Yeni medya teknolojilerindeki gelişmeler/değişimler, dijital oyun ve oyuncu kavramları ile çeşitli bağlamlarda kesişmektedir. Oyun olgusunun dijital ortamdaki değişimi/dönüşümü, oyun ve oyuncu kültürünün değişmesini de beraberinde getirmiştir. Çalışmada, oyuncuların çevrimiçi oyunları seçerken hangi sermayesini gözeterek seçtiği sorunsalı üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda çalışmada, çevrimiçi oyunlar ve oyuncular, Bourdieu’nün Habitus ve Sermaye kavramları dolayımlı olarak tartışılmaktadır. Bourdieu (2015) sermaye kavramının formunu değiştirmiş ve “sosyal” olan bir tanıma büründürmüştür. Bourdieu Toplumsal sınıfların beğeni yargılarını incelerken kültürel, sosyal ve sembolik sermayeler arasındaki etkileşimden yararlanmıştır. Bu bağlamda çalışmanın sınırlılığı; her ikisi de çevrimiçi olan WoW (Worl of WarCraft) ile Metin 2 oyunları ve oyuncularıdır. Bu oyunların seçilmesinin nedeni, ikisinin de aynı kategoride avatar yaratarak seviye atlama (level up) oyunu olması ve yapısal açıdan birbirlerine benzemeleridir. Söz konusu her iki çevrimiçi oyunun yapısal özellikleri ve türleri açısından benzerliklere sahip olmasına rağmen, oyuncuların farklı habitusa sahip olduklarını veya farklı sermaye türlerine sahip olduklarını söylemek mümkündür. Bu gibi farklılıkların örüntülerini ve bağlamlarını ortaya çıkarmak amacıyla araştırmanı yöntemi niteliksel araştırma yaklaşımlarından, yarı yapılandırılmış sorularla desteklenen odak gurup görüşmeleri olarak belirlenmiştir. Bu izlekte araştırmanın temel amacı, çevrimiçi oyunlarda çevrimiçi oyuncuların sınıfsal aidiyetlerini kültürel çözümlemelerini ve sahip oldukları sermaye türlerini ortaya çıkarmaktadır. Sözlü bildiri BOWLİNG OYUNU OYNAYARAK ÇIKARMA İŞLEMİ ÖĞRENİYORUMÖzet: İlkokul 1. sınıf öğrencilerine çıkarma işlemini kavratmak amacı ile yapılandırmacı yaklaşım anlayışı içerisinde disiplinlerarası bir çalışma örneği olan bu uygulamada Özel Bodrum Bahçeşehir İlkokulu 1. sınıf öğrencilerinden 20 kişilik bir öğrenci grubu ile çalışılmış ve öğrencilere öncelikle bowling oyunu ve mantığı öğretilmiştir. 20 tane plastik labut spor salonunda doğrusal bir şekilde sıralanmış, her bir öğrencinin bowling topu ile labutları vurması istenmiştir. Atış yapıldıktan sonra her bir öğrenciden toplam kaç labut olduğunu hatırlaması, kaç labut vurulduğunu sayması ardından kaç labut kaldığını bulması istenmiştir. Bu deneme tüm sınıfa uygulandıktan sonra sınıf ikişerli on gruba ayrılmıştır. Bu gruplardaki ilk öğrenciden bowling topunu atması, diğer öğrenciden de arkasını dönerek kaç tane labutun vurulduğunu görmemesi sağlanmıştır. Labutları vuran öğrenciden , arkasına dönük olan öğrenciye göstermeden vurduğu labutları alması istenmiştir. Arkası dönük olan öğrenciden ise vurulmayan labutları sayarak kaç tane labutun vurulduğunu bulması beklenmiştir. Bu çalışma haftalık ders planlarında yer alan Türkçe dersine ait “Zıt anlamlı kelimeleri bilir”, kazanımı ile desteklenmiştir. Ayrıca bu çalışma Gardner’ın Çoklu Zeka Kuramı’na göre öğrencilerinin farklı zekâlarını kullanabilmeleri ve geliştirebilmeleri için fırsat sağlamaktadır. Sözlü bildiri BRANŞ ÖĞRETMENLERİNİN 5.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN HAZIRBULUNUŞLUK SEVİYELERİ VE KARŞILAŞTIKLARI PROBLEMLER HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ*Özet: Ülkeler eğitim sistemlerindeki eksiklikleri gidermek, uluslar arası düzeyde başarısını görebilmek ve başarıyı arttırmak için eğitim sistemlerinde zaman zaman değişikliklere gitmiştir. Ülkemizde ise 11 Nisan 2012’de Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sistemi ile eğitim sisteminde değişikliğe gidilmiştir. 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren ülkemizde uygulanmaya başlayan bu uygulama ile Ortaokullar ilkokullardan ayrılmış ve İlkokula giden 5.Sınıf öğrencileri ortaokula gitmeye başlamıştır. Bu çalışmanın amacı yeni eğitim sistemi ile 5. Sınıflarda derse giren branş öğretmenlerinin öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyleri ve karşılaştıkları problemler hakkında görüşlerini öğrenmek ve sorunlara öneriler getirmektir. Araştırma evrenini Tokat İl merkezi ve bağlı köylerindeki ortaokullarda görev yapan öğretmenler oluşturmaktadır. Bu evrenden tabakalı küme örnekleme yöntemiyle seçilen 19 ortaokulda görev yapan öğretmenler ise örneklem grubunu (n=272) oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında bir anket formu ve branş öğretmenlerinin 5. sınıf öğrencilerinin hazırbulunuşluk seviyeleri ve karşılaştıkları problemler hakkındaki görüşlerini belirlemeye yönelik olarak geliştirilen ölçme aracı kullanılmıştır. Sekiz alt bölümden oluşan bu araç geliştirilirken 100 öğretmenle deneme uygulaması yapılmış ve geçerlilik ve güvenilirliğine ilişkin kanıtlar bulunmuştur. Ayrıca öğretmenlere karşılaşılan problemleri önemine göre sıraya koymalarını isteyen bir soru yöneltilmiştir. Toplanan veriler bilgisayar ortamına aktarılarak bir istatistik paket programı aracılığıyla analiz edilmiştir. Ortaokulda görev yapan ve 5. sınıflarda dersi olan öğretmenlerin en düşük puan ortalamasına ( x=2.36) sahip oldukları bölüm sınıf yönetimidir. Bir başka deyişle 5. Sınıf öğrencilerin ilkokul yerine ortaokula başlamalarının en çok sınıf yönetimiyle ilgili problemler ortaya çıkardığı görülmektedir. Öğretmenlerin en olumlu görüşe sahip oldukları bölüm ise x=3.17 ile akademik başarıdır. 5. Sınıfta derse giren branş öğretmenlerinin uygulamaya ilişkin görüşleri okulun bulunduğu hizmet bölgelerine göre karşılaştırıldığında sadece hazırbulunuşluk bölümünde bir fark olduğu, diğer bölümlere ilişkin puanların farklı olmadığı görülmüştür. Cinsiyete göre yapılan karşılaştırmada ise önyargı ve sınıf yönetimi puanlarının farklı olduğu görülmektedir. Her iki bölümde de erkekler kadınlardan daha olumlu görüşe sahiptir. Yaşın ve öğretmenlik mesleğindeki kıdemin bölüm puanlarıyla olan ilişkisi korelasyon katsayıları hesaplanarak incelendiğinde, hiçbir bölüm puanlarıyla anlamlı korelasyonlar bulunmadığı görülmüştür. Bu durum, uygulamaya ilişkin görüşlerle yaş ve kıdem arasında doğrusal bir ilişki bulunmadığını göstermektedir. Öğretmenlere, 5. Sınıfların ortaokulda karşılaştıkları problemleri önemine göre sıraya koymaları istenen bir soru yöneltilmiştir. Öğretmenler en önemli sorun olarak, birden çok öğretmene alışmayı belirtmişlerdir. Seçmeli derslere ilişkin en önemli sorun olarak, gerekli altyapının olmamasını belirtmişlerdir. Yeni eğitim sistemi ile 5. Sınıflarda derse giren branş öğretmenlerinin öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyleri ve karşılaştıkları problemler hakkında görüşlerini belirlemeyi amaçlayan bu çalışma sonucunda, öğretmenlerin sınıf yönetiminde sorunlar yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Öğrenciler birden fazla öğretmene alışma, yeni okul kurallarına uyma ve ders saatinin fazlalaşması gibi konularda problemler yaşamaktadırlar. Seçmeli derslerde ise en önemli sorunlar gerekli altyapı hazırlanmadan açılan dersler, bu derslerin amaçlanan faydayı sağlamaması ve kitap, dergi vb. materyallerin bulunamaması nedeniyle yaşanılan güçlükler olarak görülmektedir. * Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yürütülen Branş Öğretmenlerinin 5.Sınıf Öğrencilerinin Hazırbulunuşluk Seviyeleri ve Karşılaştıkları Problemler Hakkındaki Görüşleri adlı tezden hazırlanmıştır. Sözlü bildiri BULGARİSTANDA OSMANLI KÜLTÜR MİRASIÖzet: BULGARİSTAN’DA OSMANLI KÜLTÜR MİRASI VE GÜNCEL DURUMU Özet Beşyüz yıl boyunca Osmanlı devletinin siyasi, ekonomi, sosyal, din ve kültür etkisi altında kalan Bulgaristan, Osmanlı medeniyetinin en çok nüfuz ettiği yerlerden biri olmuştur. Bulgarların etnokültürel ve dinsel kimliğine son vermeyen bu etki Bulgar toplumsal hayatının farklı alanları üzerinde derin izler bırakmıştır. Özellikle kültür alanındaki izlerin, günümüzde kültür miras olarak korunması, benimsenmesi ve gelecek nesillere aktarılması ile toplumun tarih hafızasında değer olarak kabul edilmesi önemlidir. Diğer yandan Osmanlı mimari kültür mirası söz konusu olduğunda, milliyetçiliğin de sebep olduğu değişim neticesinde, bu mirasın en belirgin örnekleri olan binlerce cami, medrese, kütüphane, kervansaray, tekke, zaviye, hamam, çeşme, köprü vs. yok edildiği görülmektedir. Osmanlı kültür mirasını “kötü” ve “travmatik” olarak reddeden Bulgarlar, 1878’den sonra bu mirasla ilglenmekten ve sahip çıkmaktan uzak kalmışlardır. Son yıllarda günümüze kadar ulaşan ve kültür anıtı ilan edilen eserlerin bir kısmı restore edilmeye başlandı ve devlet tarafından koruma altına alındı. Bu uygulama Osmanlı mimari eserlerinin kültür miras olarak değerlendirildiğini gösteriyor, fakat Bulgaristan’ın Osmanlı geçmişi ile uzlaştığı anlamına gelmiyor. Zira ülkede vakıf statüsünde bulunan pekçok cami müzeye dönüştürülüyor, amacına uygun olarak faal duruma getirilmiyor, ülkedeki Müslüman nüfusunun istifade etmesine müsaade edilmiyor. Restore edilerek Roma dönemi eseri olarak tanıtılan Osmanlı yapıtların sayısı ise gittikçe artıyor. Bazı kültür anıtları ise restore edilmeyerek yok olmaya mahkum ediliyor. Bulgaristan’daki Osmanlı kültür mirası mimari eserlerle sınırlı kalmıyor. Bulgar dili ve edebiyatı, halk müziği ve dansı, mutfak kültürü, yer ve soyisimleri olmak üzere Bulgar toplumsal hayatın farklı alanlarında da Türk izlerini görmek mümkündür. Sofya “Sv.Sv.Kiril i Metodiy” kütüphanesi, bünyesinde barındırdığı tonlarca Osmanlı arşiv belgesi sayesinde dünyada en büyük üçüncü Osmanlı arşividir. Bu zengin arşiv belgeleri de Osmanlı kültür mirasıdır ve çok az bir kısmı incelendiği için keşfedilmeyi bekleyen muazzam bir hazinedir. Bulgaristan’da Osmanlı kültür mirası değerlendirildiğinde büyük bir çelişkinin söz konusu olduğu görülür. Bir yandan Bulgaristan’ın Osmanlı geçmişinden kaynaklanan ve Bulgar toplumsal hayatının pekçok alanında benimsenen Osmanlı kültür tesiri ve diğer yandan miras olarak günümüze kadar ulaşan bu değerlerin reddedilmesi. Bu çelişki Osmanlı devletini bir medeniyet taşıyıcısı olarak Bulgaristan’la ilişkilendirmeyen bir yaklaşım tarzının yarattığı tarihi boşluktan kaynaklanmaktadır. Tebliğimizin amacı Bulgaristan’daki Osmanlı kültür mirasının güncel durumunu incelemek ve çelişkili konuları gün ışığına çıkarmaktır. Böylece Bulgaristan topraklarındaki Osmanlı kültür mirasının neden muhafaza edilmesi gerektiği sorusunun cevabını kolayca bulabiliriz. Sözlü bildiri BULGARİSTANDA TÜRKÇE ÖĞRETİMİNİN TARİHSEL SÜRECİÖzet: Bulgaristan’da Türkçe öğretimi Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türklerin bölgeye göçüyle başlamıştır. Bölgeye XIII. yüzyılda başlayan Türk göçü XIX. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı sonrasında Balkanlarda Osmanlı hakimiyeti sona ermiş ve milliyetçilik akımları sonucu yeni devletler kurulmuştur. Bu çalışmada, Bulgaristan’ın uluslararası arenada bağımsız bir devlet oluşundan bu yana ülkedeki Türkçe öğretimine yer verilecektir. Bu süreç dört bölüm başlığı altında değerlendirilebilir: 1. Prenslik Dönemi’nde Bulgaristan’da Türkçe Eğitim ve Türkçe Öğretimi (1878-1908) Bu dönemde Türkçe eğitim ve öğretim Türk azınlık okullarında vakıf topraklarından sağlanan gelirle ve çoğunlukla camilere bağlı olarak yürütülmüştür. Bulgaristan’da Prenslik döneminde, eski mahalle (sıbyan) mektepleri (ilkokul), rüştiyeler (ortaokul) ve medreseler Türkçe öğreten belli başlı eğitim kurumları olmuştur. Bu dönemde Türkçe öğretmeni yetiştiren herhangi bir kurumun olmaması yeni nesil Türkçe öğretmeni yetiştirilemediği anlamına gelmektedir. 2. Krallık Dönemi’nde Bulgaristan’da Türkçe Eğitim ve Türkçe Öğretimi (1908-1944) Bu dönemde Bulgaristan’da Türkçe öğreten Türk azınlık okulları özel okul statüsüne girmiştir. Bu okulların açılması, idaresi, öğretim araçları ve finansmanı azınlıkların kendisine bırakılmıştır. Bulgaristan Krallığı’ndaki resmi ve özel tüm okulların kontrolü Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. 1918 yılında Şumnu’da ilk Türk öğretmen okulu açılmıştır ancak bu okul 10 yıl sonra kapatılmıştır. Krallığın son 10 yılında (1934-1944) İkinci Dünya Savaşı’nın ve siyasi gelişmelerin gölgesinde Bulgaristan’da Türkçe öğretiminin giderek gerilediği söylenebilir. 3. Halk Cumhuriyeti Dönemi’nde Bulgaristan’da Türkçe Eğitim ve Türkçe Öğretimi (1944-1989) Bulgaristan Halk Cumhuriyeti dönemi Türkçe öğretimi bakımından üç döneme ayrılabilir: • Eğitim ve kültür alanlarında temel özgürlüklerin olduğu birinci dönem (1944-1958) Halk Cumhuriyeti’nin ilk yılarında Türkçe öğretimi konusunda olumlu gelişmeler yaşanmıştır. Ülke ideolojik olarak Türkler arasında laik ve elit bir grup oluşturmayı amaçlamış ve bu bağlamda eğitim koşullarını iyileştirme yoluna gitmiştir. Yeni Türk okulları açılmış ve pek çoğu resmi eğitim alamamış Türkçe öğretmenlerinin niteliğini arttırmak için öğretmen okulları kurulmuştur. • Özgürlüklerde sert kısıtlamalara gidilen ikinci dönem (1958-1970). Bu dönemde Türk okulları Bulgar okullarıyla birleştirilmeye başlanmış ve 1970 yılında Türkçe eğitim yasaklanmıştır. • Üçüncü dönemde (1970-1989) ise Türk kimliği bütünüyle ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. 1985’ten 1989’un sonuna kadar Bulgar hükümeti Bulgaristan’da hiç Türk olmadığını, Bulgaristan’ın homojen Bulgar bir ulustan oluştuğunu iddia etmiştir. Dolayısıyla Türkçe öğretimi adına gerçekleşen gelişmelerin zamanla çeşitli kısıtlamalara tabi tutularak Bulgaristan’da Türkçe öğretiminin bütünüyle ortadan kaldırıldığı söylenebilir. 4. Bulgaristan Cumhuriyeti’nde Türkçe Öğretimi (1989-günümüz) 1991-1992 eğitim-öğretim yılında Tükçe dersinin program dışı (zorunlu değil) okutulmasına izin verilmiş, 1994 yılında da karara bağlanmıştır. 1998’de kabul edilen yasaya göre de devlet okullarında Türkçe derslerine serbest seçmeli dersler listesinde ve haftalık ders programı dışında yer verimiştir. Günümüzde Bulgaristan Cumhuriyeti’nde Türkçe derslerinin okutulduğu okullar üç kategoriye ayrılır: belediye okulları, devlet okulları ve özel okullar. Ayrıca Türkçe öğretmeni yetiştiren kurumlar da bulunmaktadır. Çalışmanın son bölümünde ise günümüzde Bulgaristan’da Türkçe öğretiminde karşılaşılan güçlükler ve yaşanan sorunlara kısaca değinilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri BÜTÜNLEŞİK FEN, TEKNOLOJİ, MÜHENDİSLİK VE MATEMATİK EĞİTİMİNİN BAŞARI, PROBLEM ÇÖZMEYE YÖNELİK YANSITICI DÜŞÜNME BECERİSİNE VE ÖĞRENMEDE KALICILIĞA ETKİSİÖzet: Bu araştırma, Bütünleşik Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik ( STEM) eğitiminin öğrencilerdeki akademik başarıya, problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerisine ve kalıcılığa etkisini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. 21. Yüzyıl becerilerine sahip, araştırmacı, sorgulayan, yenilikçi, üreten, işbirliğine dayalı çalışmalarda sorumluk alan ve bu sorumlulukları yerine getiren, eleştirel düşünme becerisine sahip, karşılaştığı problemlere olası çözümler arasından akılcı yöntemlerle en doğru çözüme ulaşabilen bireylerin yetişmesi eğitim sistemimizin öncelikli becerileridir. Çalışmada elde edilen verilen veriler nicel analiz yöntemleri ile değerlendirilmiştir. Çalışmada yer alan bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki ilişkinin düzeyi nicel olarak belirlenmiştir. Araştırma modeli olarak ön test-son test ve kalıcılık testli kontrol gruplu yarı deneysel modelin kullanıldığı bu çalışma, 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılında bir devlet okulunun 6. Sınıfına devam eden 44 öğrenci ile “Kuvvet ve Hareket”, “Işık ve Ses”, “Madde ve Isı” ve “Elektriğin İletimi” ünitelerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grupları; yapılandırmacı öğrenme yöntemi uygulanan Kontrol Grubu ve Bütünleşik STEM eğitimi uygulanan Deney Grubundan oluşmuştur. Bütünleşik STEM eğitiminin öğrencilerin akademik başarı, problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerisi ve kalıcılığa etkisini tespit etmek için Akademik Başarı Testi, Problem Çözmeye Yönelik Yansıtıcı Düşünme Ölçeği ve Kalıcılık Testi uygulanmıştır. Nicel verilerin analizi SPSS 24 paket programında normal dağılımlı veriler için Bağımlı Grup t-Testi ve Bağımsız Grup t-Testi, normal dağılımlı olmayan veriler için Mann Whitney U testi yapılmıştır. Sonuç olarak, Bütünleşik Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik (STEM) eğitiminin başarıyı, problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerisini ve kalıcılığa etkisini geleneksel öğrenme yöntemi olan yapılandırmacı yaklaşıma göre anlamlı bir şekilde artırmadığı görülmüştür. Ancak Bütünleşik STEM eğitiminin akademik başarıya olumlu katkılar sağladığı ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri BÜTÜNLEŞİK FEN, TEKNOLOJİ, MÜHENDİSLİK VE MATEMATİK EĞİTİMİNİN BAŞARI, PROBLEM ÇÖZMEYE YÖNELİK YANSITICI DÜŞÜNME BECERİSİNE VE ÖĞRENMEDE KALICILIĞA ETKİSİÖzet: Bu araştırma, Bütünleşik Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik ( STEM) eğitiminin öğrencilerdeki akademik başarıya, problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerisine ve kalıcılığa etkisini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. 21. Yüzyıl becerilerine sahip, araştırmacı, sorgulayan, yenilikçi, üreten, işbirliğine dayalı çalışmalarda sorumluk alan ve bu sorumlulukları yerine getiren, lider ruhlu, eleştirel düşünme becerisine sahip, karşılaştığı problemlere olası çözümler arasından akılcı yöntemlerle en doğru çözüme ulaşabilen bireylerin yetişmesi eğitim sistemimizin öncelikli becerileridir. Çalışmada elde edilen verilen veriler nicel analiz yöntemleri ile değerlendirilmiştir. Çalışmada yer alan bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki ilişkinin düzeyi nicel olarak belirlenmiştir.Araştırma modeli olarak ön test-son test ve kalıcılık testli kontrol gruplu yarı deneysel modelin kullanıldığı bu çalışma, 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılında bir devlet okulunun 6. Sınıfına devam eden 44 öğrenci ile “Kuvvet ve Hareket”, “Işık ve Ses”, “Madde ve Isı” ve “Elektriğin İletimi” ünitelerinde gerçekleştirilmiştir.Araştırmanın çalışma grupları; yapılandırmacı öğrenme yöntemi uygulanan Kontrol Grubu ve Bütünleşik STEM eğitimi uygulanan Deney Grubundan oluşmuştur. Bütünleşik STEM eğitiminin öğrencilerin akademik başarı, problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerisi ve kalıcılığa etkisini tespit etmek için Akademik Başarı Testi, Problem Çözmeye Yönelik Yansıtıcı Düşünme Ölçeği ve Kalıcılık Testi uygulanmıştır. Nicel verilerin analizi SPSS 24 paket programında normal dağılımlı veriler için Bağımlı Grup t-Testi ve Bağımsız Grup t-Testi, normal dağılımlı olmayan veriler için Mann Whitney U testi yapılmıştır. Sonuç olarak, Bütünleşik Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik (STEM) eğitiminin başarıyı, problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerisini ve kalıcılığa etkisini geleneksel öğrenme yöntemi olan yapılandırmacı yaklaşıma göre anlamlı bir şekilde artırmadığı görülmüştür. Ancak Bütünleşik STEM eğitiminin akademik başarıya olumlu katkılar sağladığı ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri BÜTÜNLEŞTİRİLMİŞ FEN EĞİTİMİNDE EKOLOJİK VATANDAŞLIĞA BÜTÜNSEL BİR BAKIŞÖzet: Çevre dünya ve uzay konuları her insan için ilgi çekicidir ve her insan dünyayı kendininmiş gibi düşünebilir. Bu perspektiften bakıldığında insanlık anı yaşarken geçmişe ve geleceğe nüfuz edebilir. Buna ekolojik perspektif denir. Farazi sınırların ötesine taşınan ekolojik vatandaşlık kurallarına uyulmalıdır. Bütün dünyada eğitim sistemi bir kriz içindedir. Çünkü bilgi ve teknolojinin hızla artması toplumun tüm kesimlerinde ne öğretileceği ve ne öğretileceği hususunda sorgulanmaya neden oldu. Hayvanlar doğduklarında kendilerine has ve özel becerileri kısa zamanda öğrenirken insanın tamamen başkasına bağımlı olarak dünyaya gelmesi, insan ile diğer canlılar arasındaki en önemli farklardan biridir. Dünyanın her yerine yerleşebilen canlılar olarak insan her yere ulaşabilir, doğrudan ve dolaylı olarak etki edebilir. Bu yüzden çevre insan yerleşimiyle çok miktarda etkilenir. Özetle anahtar kavramlardan birisi olan sürdürülebilir kalkınma sadece bir millet ve topluluğun sorumluluğunda değil bütün insanlığın görevidir. Bu yüzden bütün dünyada vatandaşlık kavramı haklar ve ödevler açısından yeniden tanımlanmalıdır. Çünkü şuanda yaşanabilen tek bir dünya vardır. Sürdürülebilir enerji üretimi, taşınımı ve tüketimi sürdürülebilir vatandaşlığın temel konularından biridir. Post modern toplum insanı enerjiyi lüks modunda kolay ve rahat bir şekilde tüketmeye alışmıştır. Biz, yenilenemez enerji kaynaklarını ve/veya bulunan alternatif ve sürdürülebilir enerji kaynaklarını tüketmeye devam edip etmeyeceğimizi veya enerji tüketimini azaltıp alışkanlıklarımızı değiştirip değiştirmeyeceğimiz konusunda seçim yapmak zorundayız. Bu perspektifle bakıldığında ekolojik vatandaşlık fenden sosyal bilimlere hatta sanat, teoloji ve mitolojiyi de içeren çok disiplinli ve disiplinler arası bir konu olmuştur. Bu çalışmada, ekolojik vatandaşlıkla ilgili dokümanlar incelenerek teorik bir çerçeve çizilmiştir. Ayak izi ailesi, organik gıda, vatandaş bilimi sürdürülebilir aile, küreselleşme ve Aarhus ve Kyoto protokolleri gibi çevresel konvansiyon zincirleri bibi başlıklar amacımıza ulaşmada yardımcı olabilir. Bununla ilgili olarak diğer yan başlıklar ise yasal çevre düzenlemeleri, teşvikler, paydaşlar arasında katılımlar, kültürel çeşitlilik ve enerji verimliliğidir. Konunun büyüklüğü ve çeşitliliği yüzünden bütüncül bakış gerekliliği, çevre kirliliği ve bilimin vatandaşlık tanımına dâhil edilmesi gerekliliği, kaynakların kısıtlılığı ve gelecek nesil bu yeni vatandaşlığı tanımlamak için temel yaklaşımlardır. Sözlü bildiri BÜTÜNLEŞTİRME SINIFLARINDA ÖĞRETMENLERİN YAŞADIKLARI SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: Kısaca özel gereksinimi bulunan öğrencilerin akranlarıyla birlikte eğitim almaları olarak tanımlanan kaynaştırma terimi, süreçte yerini daha kapsayıcı bir terim olan bütünleştirme kavramına bırakmıştır. Uzun yıllardır tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bütünleştirme eğitimi uygulamaları artmaya devam etmektedir. 13 Aralık 2006 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilen ve 2009 yılında Türkiye tarafından da onaylanan Engelli Bireylerin Hakları Sözleşmesi’yle birlikte de tüm insanların eğitim alma hakkı tekrar taahhüt altına alınırken, toplumsal bütünleşmeyle birlikte yetersizliği bulunan öğrencilerin normal eğitim sınıflarında akranlarıyla birlikte eğitim hayatlarını devam etmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu şekilde özel gereksinimli öğrencilerin fırsat eşitliğinden tam anlamıyla yararlanmaları ve ücretsiz olarak evlerine en yakın okulda akranlarıyla birlikte eğitim almaları amaçlanmıştır. Türkiye’de de ilk olarak 1983 yılında 1916 sayılı “Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu” ile bütünleştirme eğitiminin yasal temelleri atılmış, devamında ise bütünleştirme uygulamalarının uygulanması ve yaygınlaştırılması için çalışmalar devam etmiştir. 1992 yılında ise 12 bölgede 88 pilot okul ile yaygınlaştırma çalışmaları devam etmiştir. 2015 yılı verilerine göre ise 259.282 özel eğitim öğrencisinin sadece 62.365’i özel eğitim okullarına ve 191.917’i de bütünleştirme uygulamaları yürütülen okullara devam etmektedir. Alanyazında bütünleştirme uygulamalarının amaçları, özel gereksinimli öğrencilerin; akranlarıyla eşit eğitim hakkına sahip olmaları, akranlarıyla birlikte eğitim almalarının sağlanması, sosyal ve akademik becerilerinin gelişimi ve normal gelişim gösteren öğrencilerin de bu süreçte gelişimlerinin sağlanması olarak sıralanabilir. Bu amaçların gerçekleştirilebilmesi için ise; öğretmen yeterlilikleri, fiziksel ortamların düzenlenmesi, destek eğitim hizmetlerinin sağlanması başta olmak üzere pek çok koşulun bulunması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu araştırmanın amacı bütünleştirme sınıflarında görev yapan öğretmenlerin yaşadıkları sorunları, sorunların kaynaklarını ve sorunlara ilişkin çözüm önerilerini ortaya koymaktır. Bu doğrultuda araştırma, nitel araştırma paradigması çerçevesinde yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Veri toplama tekniği olarak yarı yapılandırılmış görüşmeyle birlikte, araştırmacı günlüğü, katılımcı öğretmen bilgi formu ve bütünleştirme öğrencisi bilgi formu kullanılmıştır. Araştırmaya sınıfında bütünleştirme öğrencisi bulunan 12 öğretmen katılmış olup, bu öğretmenlerin en az iki yıl, en çok on sekiz yıl bütünleştirme uygulaması tecrübesi bulunmaktadır. Toplanan veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilerek temalara ulaşılmıştır. Ulaşılan ana temalar; öğretmenlerin fiziksel şartlarla ilgili yaşadıkları sorunlar, öğretmenlerin kullanılabilecek materyallerle ilgili yaşadıkları sorunlar, öğretmenleri okul idaresi ve ailelerle ilgili yaşadıkları sorunlar, öğretmenlerin fiziksel şartlara ilişkin çözüm önerileri, öğretmenlerin materyal ve araçlara ilişkin çözüm önerileri, öğretmenlerin aile ve idarecilere ilişkin çözüm önerileri ve öğretmenlerin mesleki gelişimlerine ilişkin çözüm önerileri olarak bulunmuştur. Sözlü bildiri BÜYÜYEN ÇOCUK DİZİSİ-1 HİKÂYELERİ ÖYKÜ SETİNDE OKUNABİLİRLİK VE ANLAŞILABİLİRLİKÖzet: Çocuk edebiyatı eserlerinin hitap ettiği bireylere uygunluğunu etkileyen unsurlardan biri de okunabilirliktir. Okunabilirlik, çocuklara yönelik eserlerin kolay ya da güç anlaşılır olma durumudur. Okunabilirlik, genelde metinlerin cümle, kelime uzunlukları ve bilinmeyen kelime sayısı göz önüne alınarak metnin güçlük derecesini tespit etmeyi hedefler. Edebi metinlerin güçlük derecesinin tespit edilmesi ve bu doğrultuda bu metinlerin düzeye uygunluğunun tespiti okunabilirliğin temel problemidir. Anlaşılabilirlik ise metne ait niceliksel özelliklerin yanında niteliksel özelliklere de bağlıdır. Anlaşılabilirlikte, içerik ön plana çıkmakta; metinde hangi konudan söz edildiğine, düşüncenin hangi yolla ve sırayla aktarıldığına, okuyanın sahip olduğu önceki bilgilerine göre anlaşılabilirlik değişmektedir. Yapılan çalışmanın amacı Gülnar KANDEYER tarafından kaleme alınan Büyüyen Çocuk Öykü Dizisi-1 setinin 2. Sınıf düzeyine uygunluğunu okunabilirlik ve anlaşılabilirlik yönünden incelemektir. Bu amaçla Ateşman’ın Flesch’den Türkçe için uyarladığı Ateşman Formülü kullanılmış ve anlaşılabilir olma durumu anlamı olmayan kelimelerin varlığına göre belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma nitel bir çalışma olup araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Veriler, ortalama cümle uzunlukları için kelime sayısına; ortalama kelime uzunlukları için de hece sayısına bakılmıştır. Okunabilirliğin belirlenmesi için metinlerin ilk yüz kelimesi ve bu yüz kelimelik dilimdeki cümle sayılarına bakılmıştır. Yüz kelime sonunda cümlenin bitmediği durumlarda yarım cümlenin ilk yüz kelimeye dâhil olan kelime sayısı, o cümlenin toplam kelime sayısına bölünerek elde edilmiştir. Anlaşılabilirliği belirlemek için ise her kitap tek tak okunmuş ve anlamı olmayan kelimeler saptanmıştır. Bu tarama farklı 2 kişi tarafından yapılarak güvenirlik sağlanmaya çalışılmıştır. Elde edilen veriler sonucu öykü setinde yer alan Misafir Kedi, Dalga ile Kaya, Gürgen ile Kavak, Somonun Dönüşü, Yabancı Kar Taneleri, Özür Dilerim, Denizden Korkan İstiridye, Balerin Olmak İsteyen Fil, Ah Şu Mikroplar ve Güneş Toplayan Serçeler isimli hikâyelerinde sırasıyla ortalama cümle uzunlukları 4.17, 5.26, 5, 3.7, 5.5, 4.16, 5.26, 4.54, 4.34, 5.88 iken ortalama sözcük uzunluğu 2.31, 2.58, 2.64, 2.53, 2.53, 3.03, 2.73, 2.76, 2.86, 2.95 bulunmuştur. Okunabilirlik puanları 95.13, 81.44, 79.71, 87.52, 82.83, 87.95, 99.78, 99.78, 95.24, 95.65 olarak hesaplanmıştır. Anlamı olmayan kelime sayısı ise 0, 3, 4, 1, 0, 3, 5, 5, 7, 3 olarak bulunmuştur. Bulunan bu sayısal verilerden hareketle öykü setinde yer alan hikâye kitaplarının okunabilirlik yönünden belirlenen aralıklar içinde çok kolay ve kolay bölümüne girdiği, hikâyelerin genelinde birden fazla anlamı olmayan kelime kullanıldığı için anlaşılabilirliğin olumsuz anlamda etkilenebileceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Özellikle kitaplar arasındaki ortalama sözcük uzunluğu ve ortalama cümle uzunluğunun birbirine yakın oluşundan hareketle bu kitapların öykü seti oluşunun uygun olduğu söylememiz de mümkündür. Sözlü bildiri ÇAĞDAŞ DÖNEMDE AZERBAYCANIN EĞİTİM SİSTEMİNDE REFÖRMLER: TEMEL EĞİTİMİNDE “OKUL ÖNCESİ-İLKOKUL-ORTAOKUL/LİSE” SİSTEMİNİN YERİ VE ROLÜÖzet: Azerbaycanda eğitim alanında yapılan reformların yoğunlaşması, optimizasyonu ve objektif bir gereklilik olarak yaşadığımız yüzyılın özellikle 80lerin sonlarından 90’ların başlarına kadarlık bir süreç içerisinde bilhassa etkin hale gelmiştir. Eğitimin yeni yapısı, yönetimi ve içeriğinin geliştirilmesi için arayışlar halen devam etmektedir. Bütün dünyada olduğu gibi Azerbaycanda da hayatın her alanındaki değişiklikler, mevcut eğitim sisteminde gerekli reformları yapmayı adeta bir zorunluluk haline getirmiştir. Sovyetler Birliği dağılması sonrasında eğitim alanında bu sürecin kendi özgüllüğü oluşmuştur ve bu husus da piyasa ekonomisine geçiş, küreselleşme, küresel toplum vb. kavramlarıyla yakından ilişkilidir. Ayrıca, bilim adamlarına göre, eğitim ve sosyalleşme sorunları ve kalkınma etkinliği ilerleyen zamanlarda daha da önemli hale getirecektir. Zira eğitim sisteminin yeni çalışma rejimine geçişi, eğitimin niteliği, içeriği, yapısı ve fonksiyonları biçimlerini kökünden değiştirmektedir. Bu bakımdan eğitim sisteminde reformlar yaparken okul öncesi eğitim kurumlarından başlanması gerekmektedir. Çünkü çocuklarda kişiliğin sosyalleşmesinde bu eğitim kademesi önemli bir rol oynamaktadır. Çocuğun eğitim hayatında ve akademik gelişiminde bu erken aşamada toplumun en büyük kaybı yaşadığı düşünülmektedir. Eğitim alanındaki sosyal politikaların bu konuya yoğunlaşması ve okul öncesi eğitimin temel eğitimin bir parçası olarak görülmesi bir zorunluluktur. Çünkü okul öncesi çocukların eğitimi, farklı ortamlarda mümkün olsa da evde (ebeveynleri, yakın akrabaları olan vd.), devlet kurumları ve özel okul öncesi eğitim kurumları gibi, bilim insanları, çocukların evdeki okul öncesi eğitimini, çok iyi bir ortamda gerçekleştirilmesine rağmen, bu tür eğitimin verimli olarak değerlendirmemektedir. Bu bağlamda, okul öncesi eğitime minimum devlet talepleri ile çevik programların hazırlanması ve bu alanda reformların hayata geçirilmesi başlangıç noktası sayılabilecektir. İlk okula, ortaokula ve liseye gelince, bu eğitim kademeleri, tüm ülkelerin eğitim sisteminde daha sonraki önemli ve gerekli bir konum olarak değerlendirilmektedir. Söz konusu kademeler bir anlamda Azerbaycanda “Ortaokul eğitimi” olarak adlandırılır ve eğitimin düzenlenmesiyle çocukların gelişimi büyük oranda belirlenmiş olmaktadır. Sivil toplumun teşekkülü ortamında eğitimin amacı çocuğa artık tanınmış, tekrarlanan durumların üstesinden gelme gibi hususların yanı sıra, bireye bu süreçte bağımsız düşünmeyi ve bağımsız karar alabilmeyi öğretebilmektir. Çalışmada ana kaynaklar Azeri ve yabancı bilim insanlarının eserleridir. Monografik yayınlar, basın, devlet istatistikleri ve gayri resmi kaynaklar değerlendirilmiştir. Çalışmanın çeşitli aşamalarında bilimsel anlayışın temel teknikleri dahil sistemli analiz ve sentez yöntemleri kullanılmıştır. 2000-2019 yıllarında yapılan somut sosyolojik araştırma malzemeleri analiz edilmiştir. Kullanılan sosyolojik yöntemler şöyle sıralanabilir: anket, gözlem ve belgesel analiz. Halihazırda Azerbaycanda uygulanmakta olan mevcut eğitim sistemi, demokrasideki gelişmelere paralel olarak yenilenmektedir. Bu yenilenme, ülkenin eğitim sistemindeki demokratikleşmeye yönelik içeriğin, uygulamada nasıl yapılacağına ilişkin yol ve yöntemlerin gösterilmesini de gerektirmektedir. Eğitim sisteminin demokratik hale getirilmesinin yöntemlerinden bir diğeri ise, eğitim kurum ve kuruluşlarının yönetiminde, eğitim programlarının düzenlenmesinde, merkeziyetçilikten vazgeçilmesidir. Bu durum, eğitim sisteminde yer alan organların bazı görevlerinin yerel kuruluşlara devredilmesi anlamına gelmektedir. Böylece eğitim kurum ve kuruluşlarının idare edilmesi sürecinde, kararların kabul edilmesinde daha çok insanının katılımı sağlanmış olacaktır. Dünya genelinde olduğu gibi, Azerbaycan eğitim sisteminin modernleştirilmesi sürecinde de insanı merkeze alan (hümanist), insan ve toplum sevgisini ön plana çıkaran (hümanitarist) ve evrensel değerlere önem veren (uluslararası) bazı eğilimlerin ön plana çıktığı gözlenmektedir. Sonuç olarak, eğitim sistemi toplumsal hayatın yeniden üretiminin yanı sıra, bireye metodoloji, beceri davranış oluşumu, yaşama yeteneği ve insanlıkla paylaşım için gerekli sosyal deneyimleri sağlar. Sözlü bildiri ÇAĞDAŞ EĞİTİM AKIMLARI ÜZERİNE: ÇOCUKTAN HAREKET AKIMIÖzet: Eğitimde bakış açıları yüzyıllar içerisinde farklı değişikliklerle evrilmiş, küresel anlamda farklı toplumlara ve kültürlere devşirilmiştir. Öncülerinin de etkisi ile öğrenci ve öğretmen rolleri sürekli değişmiş ve eğitimde kaliteyi ve niteliği arttırıcı arayışlar hiç bitmemiştir. Bu devamlılığın içerisinde 1900lü yıllar itibari ile toplumsal değişkenlerin de etkisi ile eğitimde yeni arayışlar başlamış ve farklı politikalar benimsenmiştir. 20. yüzyıl Avrupa’sından başlayıp, dünya geneline yansıyan çağdaş eğitim akımlarının başlangıç evrelerinde yer alan Çocuktan Hareket Akımı, çocuğun yeniden keşfedildiği ve öğrenme ortamlarının farklı dinamiklerde yeniden düzenlendiği ve farklı bakış açıları ile yenilendiği akımlardan biridir. Bu akım içerisinde çocuktan hareket ederek, eğitim programları revize edilmiş, öğretmen ve öğrencinin rolü değişmiş, öğretim etkinlikleri yeniden düzenlenmiştir. Bu bağlamda çocuğun yetişkin bir birey olarak görülmemesi, fiziksel gelişiminin önemsenmesi ve kendine has bir varlık olduğu görüşleri ön planda tutulmuştur. “Eski okul” olarak adlandırılan geleneksel ve klasik yöntemlerle katı disiplinli eğitim anlayışı büyük eleştiriler almış, akımın doğasına uygun “yeni okul” tanımı yapılmıştır. Yeni okul içerisinde tanımlanan yeni eğitim anlayışı, eğitim programları, reformların dayandığı felsefi ve psikolojik temeller ve ilkeler “Çocuktan Hareket Akımı” doğasını betimlemektedir. 1900’lü yıllardan başlayarak günümüze devam eden bu akım, eski ününü koruyamasa da, temellerini dikkate alan okullar hala eğitim ortamında yer almaktadır. Bu araştırmanın amacı çağdaş eğitim akımlarından çocuktan hareket akımının kuramsal temellerini ortaya koyarak geçmişte ve günümüzde gerçekleştirilen okul uygulamalarını incelemektir. Bu kapsamda öncelikle akımın genel karakteristiği betimlenmiş, akım öncüleri tanıtılmış ve genel bilgileri verilmiş, daha sonra Montessori, Waldorf Okulları gibi okulların geçmişteki ve günümüzdeki uygulamaları incelenmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş verilerin elde edilmesinde doküman analizi kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda günümüz eğitim anlayışı için çocuktan hareket akımı doğrultusunda katkı sağlayıcı öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri ÇAĞDAŞ EĞİTİM DENETİMİ KAPSAMINDA ALTERNATİF GÖZLEM ARAÇLARIÖzet: Eğitimde denetim anlayışı, yönetime ilişkin yaklaşım ve kuramlara uygun bir değişim ve gelişim göstermiştir. Yönetim kuramlarının ortaya koyduğu ilkelere, varsayımlara göre denetime bakış açıları da birbirinden farklıdır. Denetim, öğretimi gerçekleştirecek öğretmen ve denetçilerin uygulamaları hakkında ayrıntılı bilgi edinmelerine; kazandıkları bilgi ve becerilerini, okul ve sınıf ortamında yeterli düzeyde kullanabilmelerine yardım eden bir süreçtir. Daha geniş bir ifade ile eğitim denetimi, müfredat geliştirme, insan ilişkileri ve yönetim olgularına yönelik bir eylemdir (Wiles ve Bondi, 2004, 7). Denetim süreci, çok sayıda ve çeşitli etkinlik ve tekniklerden oluşmaktadır (Hicks, 1960, 5). Denetim, çok sayıdaki eğitim çalışanına ait sorumluluk ve bu sorumluluğun paylaşılması neticesinde ortaya çıkan bir üründür. Bundan dolayı da denetim karmaşık ve çok yönlüdür. Tarihsel süreç içinde denetimin de işlevleri değişiklik göstermiştir. Farklı bilim insanları denetim kavramına farklı açılardan bakarak tanımlamaları yapmışlardır. Aydın (1988, 1) denetime yönetsel bir bakıl açısıyla bakarak, örgütsel eylemlerin kabul edilen amaçlar doğrultusunda, saptanan ilke ve kurallara uygun olup olmadığının anlaşılması olarak tanımlamıştır. Günümüzde ise denetimde, gözlem yapmak için çok sayıda ve belirli amaçlara dönük olarak araçlar geliştirilmiştir. Goldhammer, Anderson ve Krajewski (1980, 74) gözlem araçlarının öğretmen-öğrenci etkileşimi, konuşma akışı, sınıf iklimi, olumlu ve olumsuz mesajlar, sözel analiz, fiziksel alanın kullanımı, becerileri sürdürme, sözel olmayan iletişim, soru seviyeleri, beden dili, grup rolleri, görev ve sorumluluklar adları altında gruplara toplamıştır. Araştırmacılara göre belirli amaçlara dönüt olarak yapılan gözlemler, öğretmenlere ne yaptıkları ile ilgili bilgi vermekte yanı zamanda denetimin de etkililiğini arttırmaktadır. Bu verilerin öğretmenlere analiz edilerek sunulması ile de davranış pekiştirme, değiştirme ve öğretmenin öğretim sürecini geliştirmeye katkıda bulunmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’den ve Dünyadan bu gözlem tekniklerinden örnekler verilecek ve tarihsel süreç içinde denetimin gelişimi tartışılacaktır. Sözlü bildiri ÇAĞDAŞ EĞİTİMDE YENİ BİR YAKLAŞIM OLARAK DANS TİYATROSUNUN SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARINA ETKİSİÖzet: Çağımız iletişim çağıdır. İletişim çağında iletişimsizlik çağıdır. Kişilerin birbirine yabancılaştığı, ötekileştirildiği, yalnızlaştırıldığı, büyük aile, çekirdek aile derken boşanmaların, TV’de evlenme programlarının, facebook, b kulüp, c kulüp, d kulüp ve İslami evlilik kulüplerinin arttığını hepimiz bilmekte ve görmekteyiz. Çağımızın bu sorunlarına karşı dans tiyatrosunun; düşünme, seçici olma, doğru analiz etme, karşılaştırma yaparak eleştirme, ön yargısız değerlendirme yapma, heyecanını kontrol etme, sabırlı olma, düzen ve disiplin içerisinde olma, süreyi iyi kullanma ve farkındalık yaratma kavramı açısından önemi büyüktür. Dans tiyatrosu projesi adı altında, Pina Bauscha dayanan hareket tiyatrosu farklı doğaçlamalarla müzik, form, denge, zıtlık ve farklı sembollerle hareketli heykeller tasarlamaktadır. Koreografilerle soyut düşünce, sembolik düşünce, beden dilinin kullanımı, topluluk karşısında utanma, sıkılma korkularının yenilmesi ve bir ürün ortaya çıkarıp birlikte tartışarak, birlikte kurgu yaparak, kolektif bir biçimde biz ve birey olmayı kazandırmaktır. Bu çalışmayı yaparken sınıf öğretmeni adaylarına; ekip çalışmasıyla değişik koreografilerle orijinal bir ürün ortaya çıkarmak ve sergilemek, işbirlikçi öğrenmeyi uygulayabilmek için grup etkinlikleri düzenlemek, üniversitede öğrenilen dans tiyatrosunu ilkokul, ortaokul ve liseye kadar sanat eğitimi dersi adı altında dans tiyatrosunu yaymak, okulunda hafta içi ve hafta sonu etkinliği olarak veli, öğretmen ve öğrenciyi bir araya getirmek ve bir ürün ortaya çıkarmak önerilerimizdir. Bu proje Temel Eğitim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında eğitim gören geleceğe yön verecek öğretmen adaylarının bu problemlerle baş edebilmesi, öğrencilerine sorgulamayı bilen, araştıran, düşünen, basındaki bilgileri araştırıcı gözle inceleyen, problem çözücü, eleştirel bakış ve en önemlisi bireyi ve bizi bir arada yürütebilmeyi hedefler. Çalışmanın yöntemi nitel araştırma yöntemi olacak ve yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Çalışma grubunu 120 kişilik öğrenci grubu oluşturacaktır. Yarı yapılandırılmış görüşme formunda elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle belirlenecektir. Sözlü bildiri ÇAĞDAŞ TÜRK MÜZİĞİ BESTECİLERİNİN ‘’SES VE PİYANO’’ İÇİN YAZILMIŞ ESERLERİNİN SES EĞİTİMİNDEKİ KULLANILABİLİRLİĞİ, SCHUBERT LİED’LERİ İLE KARŞILAŞTIRMALI ANALİZLERİÖzet: Bu çalışmada; Çağdaş Türk Müziği bestecilerinin ‘’ Ses ve Piyano ‘’ için yazılmış eserlerinin ses eğitimindeki kullanılabilirliği, Schubert liedleri ile karşılaştırmalı analizleri yapılarak seçilen eserlerin; konu (tema), konu açıklaması, şiir, ton ve makam boyutlarında incelenmesi amaçlanmıştır.Programlı ses eğitiminde, repertuar olarak kullanılan bu yapıtların, konu, konu açıklaması ve ton-makam açılarından yapılan karşılaştırmalı analizleri eserlerin seslendirme niteliğini ne ölçüde etkiler? Sorusu araştırmanın problem durumunu oluşturmaktadır. Analizleri yapılan bu yapıtların ses eğitiminin ; şarkı söyleme eğitimi , ses eğitimi ve şan eğitimi basamaklarının hangisinde nitelikli ve etkili olarak kullanılabileceği bu çalışmanın amacıdır.Çağdaş Türk Müziği bestecilerinden Ulvi Cemal Erkin, Nevid Kodallı, Muammer Sun ve Kadir Karkın’ın ‘’Ses ve Piyano’’ için yazdıkları, ‘’Divan’’, ‘’Menevşe’’, ‘’ Seni Sevdim Diye Kınarlarsa Beni’’ ve ‘’ Deyiş’’ adlı eserlerin, F. Schubert’in, ‘’Standchen’’ (Serenat), ‘’Lachen und Wienen’’ (Gülmek ve Ağlamak), ‘’Wiegenlied’’ (Ninni), ‘’Des Müllers Blumen’’ (Değirmecinin Çiçekleri) adlı eserleri ile karşılaştırmalı analizleri yapılarak ses eğitimi basamaklarında nitelik oluşturabileceği bu çalışmanın önemidir. Tür bakımından alan araştırmasına bağlı betimsel bir çalışma örneğini temsil eden bu araştırma, ‘’Durum Çalışması ‘’ ( Case Study ) olarak ifade edilebilir. Bu bakımından araştırmayla ilgili bulgular nitel veriler etrafında biçimlendirilmeye çalışılmıştır. Literatür de; Durum Çalışmasıyla ilgili yapılmış örnek tanımlamalardan birisini yine şu biçimde tanımlamıştır. Durum Çalışması; (1) güncel bir olguyu kendi gerçek yaşam çercevesi (içeriği) içinde çalışan, (2) olgu ve içinde bulunduğu içerik arasındaki sınırların kesin hatlarıyla belirgin olmadığı ve (3) birden fazla kanıt ve veri kaynağının mevcut olduğu durumlarda kullanılan,görgül bir araştırma yöntemidir. Karşılaştırmalı eser analizi çalışması sonucunda; Çağdaş Türk Müziği bestecilerinin ‘’Ses ve Piyano’’ için yazılmış seçilen 4 eserden 3’ünün makamsal, yalnızca 1’inin tonal, yine aynı eserlerin 2’sinin pastoral konulu, 1’inin aşk ve 1’inin de kahramanlık destanı konulu olduğu görülmüştür. F.Schubert lied ‘lerinden seçilen 4 eserin tamamının tonal olduğu yine bu liedlerden 2’sinin aşk , 1’inin pastoral ve 1’inin de ninni konulu olduğu sonucuna varılmıştır. Seslendirilmekte olan dilin (başta anadil olmak üzere) bütün özellikleri bilinerek doğru ve etkili bir diksiyon, artikülasyon ile seslendirme yapılmasının eserin seslendirilme niteliğini artırabileceği ve yapıtların konu, konu açılımı ve dönem özelliklerine göre seslendirilmesinin gerekli ve önemli olabileceği önerilebilir. Ses, eğitiminin genel içeriği doğrultusunda şarkı söylemeye anadilde seçilen eserler ile başlanması, ses eğitimi ve şan eğitimi basamaklarında Çağdaş Türk Müziği bestecilerinin eserleri ile F.Schubert liedlerin türkçe olarak repertuara alınabileceği, bireyin ses eğitimi ve şan eğitimi basamaklarındaki disiplini, teknik gelişimi ile ilişkili olarak F.Schubert liedlerin orjinal (Almanca) dilde ve Çağdaş Türk Müziği bestecilerinin yapıtlarının seslendirilebileceği öneriler arasındadır. Sözlü bildiri ÇALIŞAN ANNELERİN STRES DÜZEYLERİNİN ÇOCUKLARININ KAYGI DÜZEYİNDEKİ İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Günümüz gelişen modern dünyasında ruhsal hatta fiziksel birçok hastalığın alt yapısında stres kavramının olduğunun fark edilmesinin ardından stres olgusu günlük hayatımızda çok sık karşımıza çıkabilmektedir. Aile ve sosyal hayatında çokça görev ve sorumluluğu bulunan çalışan anneler, içinde bulundukları iş hayatında üstlenmiş olduğu roller nedeniyle “stres” olgusu ile karşı karşıya kalabilmektedirler. Özellikle son zamanlarda kadınların kültürümüzden gelen geleneksel rollerinden kurtularak çalışma hayatında yer almaya başlamalarıyla beraber anne, ev kadını, çalışan anne ve iş kadını olarak yüklenmiş oldukları rol ve sorumluluklara yenileri de eklenmiştir. Çalışan kadınlar iş hayatlarında ki rol ve sorumlulukları ile içinde bulundukları toplum tarafından üstlerine biçilen annelik tanımı ve sorumluluğu arasındaki dengeyi sağlamaya çalışırken çoğu zaman bu ağır yüklerin altında çok fazla strese maruz kalabilmektedirler (Gürkan ve Yaşar, 2015). Annenin yaşadığı stres çocuğun ruhsal gelişimine olumsuz yönde etki edebilir. Bu kapsamda değerlendirilecek olursa, çalışan annenin bu roller sebebi ile yaşayacağı stres düzeyi, çocuğun davranışlarını ve kaygı düzeyini etkileyebilir. Çalışan annelerin algıladıkları stres düzeylerinin çocuklarının “durumluk ve süreklilik” kaygı düzeyindeki ilişkinin incelendiği bu araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu İstanbul’da belirlenen özel okullarda eğitim gören 9- 12 yaş aralığında ki 230 öğrenci ve bu öğrencilerin çalışmakta olan annelerinden oluşmaktadır. Çalışan anneye “Algılanan Stres Ölçeği”, çocuklara “Çocuklar İçin Durumluk-Süreklilik Kaygı Envanteri” ( ÇDSKE) uygulanmıştır. Çalışan annelerin algıladıkları stres ile yaş, eğitim durumu, gelir durumu, çocuk sayısı ve çalışma süresi; çocukların durumluk ve sürekli kaygı durumu ile yaş, cinsiyet, devam ettikleri eğitim kademesi ve okul öncesi eğitim alma arasında anlamlı bir farklılaşmanın olup olmadığı incelenmiştir. Bu incelemenin sonucunda, Annelerin algıladıkları stres ile durumluk kaygı arasında anlamlı, negatif yönlü ve “zayıf” düzeyde ilişki bulunmuştur. Annelerin algıladıkları stres ile sürekli kaygı arasında anlamlı, negatif yönlü ve “zayıf” düzeyde bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca çocukların algıladıkları durumluk kaygı ile sürekli kaygı arasında anlamlı, pozitif ve “zayıf” düzeyde bir ilişkinin olduğu ortaya çıkmıştır. Çocukların algıladıkları durumluk ve sürekli kaygı durumlarının annelerinin streslerini ne şekilde yordadığını incelemek için çoklu doğrusal regresyon analizi sonucuna göre, durumluk kaygı ve sürekli kaygı durumları annelerin algıladıkları stres ile anlamlı bir ilişki ortaya çıkarmaktadır. Çocukların yaşadıkları durumluk-sürekli kaygıları annelerin yaşadıkları stresin %16’sını açıkladığı görülmüş olup bu bulgu doğrultusunda annelerin yaşadıkları stresin %16’sını çocukların algıladıkları durumluk-sürekli kaygı, %84’ünü diğer değişkenler açıklamaktadır. Sözlü bildiri ÇALIŞMA YAŞAMINDA YÖNETİCİLERİN DUYGU YÖNETİMİ YETERLİKLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bireyler gerek iş, gerekse iş dışındaki yaşamlarında birçok duygu yaşar. Duygular, insan davranışının bir parçası olup bireyin iç dünyasından karşılıklı ilişkilere kadar birçok alanda belirleyicidir. Duygular, yaşama yönelik bakış açısını, morali ve performansı olumlu veya olumsuz yönde etkileyebildiklerinden, birey için önemlidir ve iyi yönetilebilirse bireyin moralini ve performansını yükseltebilmektedir. Çalışma yaşamında bireylerden duygularını kontrol etmeleri ve yönlendirmeleri beklenmektedir. Özellikle eğitim kurumları gibi insan ağırlıklı ve yüz yüze ilişkilerin ve etkileşimin daha fazla olduğu örgütlerde bu beklentinin daha da üst seviyelerde olduğu söylenebilir. Örgütlerde duygu yönetimi sadece bireysel bir konu olmanın ötesinde aynı zamanda örgütün duygusal ikliminin yönetimini de kapsamaktadır. Etkili duygu yönetiminin, örgütlerin sağlıklı bir işleyiş bütünlüğüne kavuşabilmelerinde bireysel, örgütsel ve yönetsel açıdan etkileri oldukça önemlidir. Bu çalışmada yöneticilerin duygu yönetimine ilişkin yeterlikleri hakkındaki görüşleri ortaya konulmaya çalışılacaktır. Nitel araştırma yaklaşımı doğrultusunda tasarlanan bu araştırmada “içerik analizi” yapılacak ve olgubilim (fenemenoloji) deseni kullanılacaktır. Olgubilim deseninde, farkında olunan ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olunmayan olgulara odaklanılmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2008). Araştırmanın çalışma grubunu, Çanakkale il merkezinde 2015-2016 eğitim öğretim yılında görev yapan okul yöneticileri oluşturmaktadır. Araştırma bulguların toplanması aşamasında olup, bulgulara ve sonuçlara bildiride yer verilecektir. Bu bildirinin sonuçlarının eğitim örgütlerinde duyguların yerine ve yönetimine ilişkin bir bakış açısı kazandıracağı ve bu alanda yapılacak çalışmalara önemli katkılar getireceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri CAN DESİGN THİNKİNG FOSTER EMPATHY AND CREATİVE CONFİDENCE? A CASE STUDY FROM GERMANYÖzet: This research paper examines the impact of the Design Thinking process in cultivating creative confidence among students and encouraging them to become more empathetic towards others. The setting for the research is a one-week educational workshop at the HPI School of Design Thinking (D-School) in Potsdam, Germany, called the Global Design Thinking Week (GDTW). The workshop takes place twice a year. This research draws on findings from two GDTW workshops, the first was conducted in September 2017 and the second took place in April 2018. At these workshops, Digital Engineering Students from the Hasso Plattner Institute (HPI) were grouped with other participants who came from Germany and other different countries, and had different educational and cultural backgrounds. The workshops were delivered through theoretical inputs and intensive practical sessions on interviewing, ideation, prototyping and testing. Our hypothesis is: By engaging students in multidisciplinary teams and introducing them to the Design Thinking methodology, students will have increased confidence in their creative thinking skills. The process also encourages them to adapt the Design Thinking mindset so they may become able to defer judgment, be more open minded, and learn to better empathize with others. Qualitative and quantitative methods such as observation, pre and post workshop survey were used to assess if the Design Thinking process affected the participants’ creative confidence and how the students engaged with other team members (especially with those who come from different cultures). The research shows that most participants had doubts about their creative abilities before starting the workshops. They were also not sure about how they could connect with those who do not work in the same field or do not understand their culture. These beliefs however changed after day 1 of the workshop and a shift in the learning mood was observed. The research found that the intensive Design Thinking workshop had an immediate and positive impact on the majority of participants’ creative confidence, and their willingness to develop better understanding of other cultures and experiences through learning to listen, empathize and co-work with others. Sözlü bildiri ÇEVİRİ SÜRECİNİN TOPLUMSAL ARKA PLANI VE BOURDİEU’NUN HABİTÜS KAVRAMIÖzet: Çeviri alanında değişen paradigma ile birlikte, artık çeviri süreci sosyal olarak şekillenmiştir. Sosyal bir pratik olarak çeviri süreci, çevirmenin deneyimlerinin ve tercihlerini de ön plana çıkarmıştır. Bu düşünce, çeviri sürecini çevirmen eyleminin bir sonucu olarak vurgu yaptığını göstermektedir. Çeviri esnasında, çevirmeni nelerin etkilediği ve çevirmeni etkileyen toplumsal sürecin koşullarının arkasında nelerin yattığı Bourdieu’nun Habitüs kavramı ile açıklanabilir. Bu nedenle araştırmanın konusunu, toplumsal kuramın çevirmeni etkilemesi ile çeviri süreci arasında ilişki oluşturmaktadır. Toplumsal sistemin en temel öğesi olan birey ve bireyin tüm davranışlarının belirleyen toplumun olduğunu belirten Bourdieu’nun sosyolojisi, çeviri sürecini çevirmenin bireysel yönelimlerinin ve toplumsal eğilimlerin sonucu olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda çeviri sürecine etki eden olgular aynı zamanda çeviri ürünü aracılığı ile toplumun tümünü etkilemektedir. Bireyin Habitüsü, yani bireysel deneyimleri ile, toplumsal yaşam arasında çok sıkı bir bağ vardır. Bireysel karakterlerin yerine Bourdieu’nun Habitus kavramının temelinde, tarihsel süreç içerisinde edinilen ve sürekli değişim içerisinde olan kültürel olgular yatmaktadır. Bu düşünceden hareketle; Bourdieu’ün Habitus kavramı bireylerin sadece hareketlerini değiştirmemekte, bireyin dünya görüşünü, düşünme tarzını ve duygularını da etkilemektedir. Bireyin eğilimlerini anlayabilmek için, kendisinin yetiştiği ve içerinde yaşadığı toplumsal grupların yapılarını tanımak gerekmektedir. Bu bağlamda çevirmenin bireysel tutumları, çeviri ürününün oluşmasında büyük rol oynamaktadır. Toplumsal yapı değişkenleri çeviri pratiği ile yaşama yansıtıldığında, çeviri sürecini çevirmeninin bireysel kararlarından çok, bireyi etkileyen toplumsal koşullar olduğu görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında çeviri sürecinin toplumsal koşullar yoluyla belirlendiği ve çevirmenin de her ikisi arasında bir köprü rolü üstlendiği görülmektedir. Bu çalışmada, çeviri sürecini ve toplumsal yapıyı çevirmenin bireysel olarak edindiği deneyimlerinin nasıl etkilediğini ve çevirmeni etkileyen toplumsal koşulların neler olduğu nitel araştırma şeklinde yorumlayıcı yönteme dayalı olarak irdelenecektir. Sözlü bildiri ÇEVRE EĞİTİMİ DERSİNİN EKOLOJİK AYAK İZİNE ETKİSİ: SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARI ÖRNEĞİÖzet: Çevre sorunlarının günümüzün en önemli sorunlarından biri olduğunu söylemek mümkündür. Mevcut sorunların en aza indirilmesi ve gelecek nesillerin sağlıklı bir ortamda yaşamlarını sürdürebilmeleri için eğitimcilere de büyük rol düşmektedir. Öğrencilere erken yaşta çevre bilincinin kazandırılmasında sınıf öğretmenlerine de önemli görevler düşmektedir. Öğrencilerine örnek olabilmek ve öğrencilerinin çevre bilincine sahip olarak yetiştirilebilmesi için öğretmenlerin çevre konusunda bilinçli olması gerekir. Sınıf öğretmenlerinin lisans eğitimlerinde aldıkları çevre eğitimi dersi, sınıf öğretmenlerinin iş yaşamlarında öğrencilerinin çevre bilincine sahip bireyler olarak yetişmesinde öğretmenlere yol gösterecek önemli bir derstir. Bu araştırmada çevre eğitimi dersi alan sınıf öğretmeni adaylarının, çevre eğitimi dersini henüz almayan sınıf öğretmeni adaylarına göre ekolojik ayak izi farkındalıklarında bir değişme olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırma, ilişkisel modelde tasarlanmıştır. Araştırmanın örneklemi, evreni temsil etmek üzere, seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden uygun örnekleme yöntemiyle seçilmiştir. Araştırmanın örneklemini 2015-2016 eğitim-öğretim yılında bir üniversitenin sınıf öğretmenliği bölümünde öğrenim görmekte olan 110 öğrenci oluşturmaktadır. Çevre eğitimi dersi alan ikinci sınıf öğrencileri ile henüz çevre eğitimi dersi almamış olan birinci sınıf öğrencilerinin ekolojik ayak izi farkındalıkları Çelik Coşkun ve Sarıkaya (2014) tarafından geliştirilen “Ekolojik Ayak İzi Farkındalık Ölçeği” ile tespit edilmiştir. Sınıf öğretmeni adaylarının ekolojik ayak izi farkındalıklarının çevre eğitimi dersi alıp almama durumlarına göre farklılık gösterip göstermediğini bulmak için bağımsız gruplar t testinden yararlanılmıştır. Sözlü bildiri ÇEVRE EĞİTİMİNDE GÜNCEL ÖLÇME DEĞERLENDİRME YAKLAŞIMLARIÖzet: Günümüzde çevre eğitiminin önem kazanmasıyla bu alanda yapılan akademik çalışmalar hızla artmaktadır. Ancak, çevre eğitimi süreçlerinde bireylerde meydana gelmesi beklenen değişikliklerin nasıl ölçüleceği ve değerlendirileceği konusunda büyük bir belirsizlik yaşanmaktadır. Çevre eğitimi uygulamalarında ve araştırmalarında genellikle ölçme değerlendirme işlemleri bireylerin görüş, bilgi, tutum, davranışlarının anket tekniğiyle yoklanması sınırlılığında kalmaktadır. Bu durumda, bireylerde meydana gelen değişiklikler gerçekçi şekilde anlaşılamamakta, hatta yanıltıcı sonuçlara yol açabilmektedir. Oysa, çevre eğitiminin bireylerin dünyasında yarattığı değişimlerin gerçekçi şeklide anlaşılabilmesi, doğal akışı içerisinde daha doğrudan ve gerçekçi şekilde ölçme-izleme ve değerlendirme işlemlerinin işe koşulmasını gerektirir. Ancak, çevre eğitimi süreçlerinin doğasına uygun ölçme değerlendirme yaklaşımları yeterince bilinmediği ve bu doğrultuda uygulayıcılara ve araştırmacılara yol gösterecek yeterli sayıda ve nitelikte pratik ölçme-değerlendirme materyalleri bulunmadığı için çevre eğitiminde ölçme değerlendirme süreçlerinde büyük bir güçlük yaşanmaktadır. Bu nedenle, çevre eğitimi süreçlerinde bireylerin bilişsel, duyuşsal ve davranışsal alanlarında meydana gelen değişikliklerin anlaşılmasına yarayacak tamamlayıcı ölçme değerlendirme yaklaşımlarının ve materyallerinin bilinmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Buradan hareketle, çalışmada günümüzde çevre eğitimi süreçlerinde öne çıkan ölçme değerlendirme yaklaşımları ve materyalleri literatür taraması ışığında geniş bir yelpazede tanıtılmakta ve uygulama örnekleri sunulmaktadır. Çalışmanın, bu açıdan çevre eğitimi uygulayıcılarına ve araştırmacılarına yararlı olması ve yol göstermesi beklenmektedir. Sözlü bildiri ÇEVRE SORUNLARINA NE KADAR İLGİLİYİM?Özet: İnsanlar ve diğer canlılar yaşadığı ortamda eşit durumlarla karşı karşıyadır. İnsanlar ve diğer canlılar hayatta kalmak için beslenmek ve bir çaba sarf etmek zorundadır. Hayvanlar ve bitkiler bunu doğal yollardan; yani doğanın istediği gibi yaparken insanlar ise bunun aşırısına kaçarak doğasıyı tahrip edip bozmaktadır. Her canlının toprağa, suya ve havaya ihtiyacı vardır. Bunlar olmadan yaşam olmaz. Çevrede oluşabilecek bütün sorunlar insan hayatını ve canlı yaşamını olumsuz yönden etkileyeceği için çevreyi korumak gerekir. İnsanların ve canlıların devamlılığı doğanın korunmasına bağlıdır. İnsanların da bu bilinci ilkokul seviyelerinde edinmesinin daha kalıcı olması bakımından Sınıf Öğretmenlerinin bu konuda daha bilinçli olması gerekmektedir. Bu nedenle araştırmanın amacı üniversite birinci sınıf öğrencilerinin çevre sorunlarına yönelik tutumlarını belirlemektir. Nicel araştırma türlerinden betimsel tarama modelindeki araştırma 2015-2016 Eğitim Öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan Sınıf Öğretmenliği 1.Sınıf 100 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Araştırmada öğrencilerin çevre sorunlarına yönelik tutumlarını belirlemek için 5’li likert tipi 45 maddeden oluşan tutum ölçeği uygulanmıştır (Güven,2011:290). Ölçme aracının geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. Ölçme aracından elde edilen veriler incelendiğinde öğrencilerin çevre sorunlarına yönelik tutumlarında olumlu görüş belirttikleri gözlemlenmiştir. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı 1.Sınıf öğrencilerinin çevreye karşı ilgilerinin olumlu oldukları tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ÇEVRİM İÇİ BİR ÖĞRENME ORTAMI OLARAK ETWINNING PLATFORMUNA İLİŞKİN ÖĞRETMENLERİN GÖRÜŞ VE DEĞERLENDİRMELERİÖzet: ETwinning en sade tanımıyla, iletişim kurmak, işbirliği yapmak, projeler geliştirmek, paylaşmak; kısacası Avrupa’daki öğrenme topluluğunu topluluğun bir parçası olmak için, Avrupa ülkelerindeki katılımcı okullardan birinde çalışan personele (öğretmenler, müdürler, kütüphaneciler v.b.) yönelik oluşturulmuş çevrim içi bir platformdur. e-Twinning Projesi e-Öğrenme projesinin önemli bir ürünü olarak, 2005 yılının Ocak ayında Brüksel’de yapılan bir konferansla uygulamaya konulmuştur. e-Twinning, en az farklı iki Avrupa ülkesinden en az iki okul arasındaki çevrimiçi temelli projeleri destekleyen bir uygulamadır. e-Twinning, öğrencilerin e-Twinning projeleri aracılığı ile birbirlerini tanımaları ve öğretmenlerin de Avrupa’daki öğretmen topluluklarının bir parçası olmaları ve farklı ülkelerde ki meslektaşları ile iletişim ve işbirliği kurmaları için fırsattır. Temmuz 2019 tarihi itibariyle platforma Türkiye’den 174.542 öğretmen ve 43.519 okul kayıtlı olup, 31.480 proje üretilmiştir. eTwinning platformu işbirlikli projelere olanak sağlamasının yanı sıra öğretmenler için nitelikli mesleki fırsatlar da sunmaktadır. Kendi kendini değerlendirme araçları (MeTP) ve kendi kendine yardım materyallerinden (Kendi Kendine Eğitim Materyalleri) çevrimiçi seminerlere, öğrenme etkinliklerine ve özel eTwinning etkinlikleri aracılığıyla akran destekli öğrenmeye kadar; öğretmenlerin eğitim yöntemlerini geliştirmelerine yardımcı olacak çok sayıda araç, platformun olanaklarına dâhildir. Platform bu çok yönlü yapısı ile eğitimcilerin yaşam boyu öğrenme becerilerini de destekleyebilmektedir. Tüm bu verilerden hareketle bu araştırmanın temel amacı e-Twinning platformuna ilişkin platformun kullanıcıları olan öğretmenlerin görüş ve değerlendirilmelerini belirlemek, yanı sıra öneriler geliştirmektir. Bu araştırma nitel, betimsel bir durum çalışmasıdır. Araştırmanın katılımcı grubunu okul öncesi eğitimi öğretmenliği ve sınıf öğretmenliği branşlarından toplamda 25 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada katılımcıların belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Ölçüt örnekleme yöntemindeki temel anlayış önceden belirlenmiş bir dizi ölçütü karşılayan durumların araştırmaya dahil edilmesidir. Bu araştırmada da temel ölçüt araştırma kapsamında yer alan tüm katılımcıların eTwinning portalına üye olmaları burada geliştirilen proje ve eğitim faaliyetlerine katılmış olmalarıdır. Araştırmada öncelikle detaylı bir literatür taramasına gidilmiş, ardından araştırmacı tarafından, veri toplama aracı olarak kullanılan görüşme formu oluşturulmuştur. Hazırlanan bu görüşme formu uzman görüşüne sunulmuş, ardından da son şekli verilmiştir. Araştırma öncesinde katılımcılar etik konular hakkında bilgilendirilmiş, gönüllük esasına bağlı olarak görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerin çoğunluğu yüz yüze ve okul ortamından bağımsız olarak yapılırken, diğer illerde görev yapan öğretmenler ile ise online görüşmeler şeklinde yapılmıştır. Araştırma kapsamında gerçekleştirilen görüşmelerde katılımcı öğretmenlerin branş, çalıştıkları okul türü, kıdem, branş, yaş gibi kişisel bilgileri alınmış ardından, araştırmanın da konusunu oluşturan eTwinning platformu ile ilgili derinlemesine görüşleri ve değerlendirmeleri alınmıştır. Araştırmanın veri toplama süreci; 2018-2019 öğretim yılının ikinci döneminde, Mayıs-Haziran 2019 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Araştırmada verilerin analizinde betimsel analiz yöntemine başvurulmaktadır. Araştırmada veri toplama süreci tamamlanmış, toplanan verilerin analizi aşamasına geçilmiştir, ortaya konan bulgular alanyazın ışığında tartışılacak, sonuç ve öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri ÇEVRİMİÇİ ÇOK OYUNCULU ROL ÜSTLENME OYUNLARININ HIZLI YÜKSELİŞİNE OYUN ANTROPOLOJİSİ ARACILIĞIYLA BAKMAKÖzet: Günümüzde Türkiye’de geleneksel çocuk oyunları çok hızlı bir evrim geçirmekte ve oynanan oyunların alanı da sokaktan sanal bir alana doğru geçmektedir. Kent alanı içinde çocuk oyun alanları hızla gözden kaybolmaktadır. Bir zamanlar çocukların oyun oynadığı alanların yerini yeni çok katlı binalar alırken çocukların da oyun alanlarını internet kafeler ve evlerindeki kişisel bilgisayarları aracılığıyla sanal ortama taşıdıklarını gözlemliyoruz. 1980’li yıllarda Commodore 64 ile bilgisayar oyunları dünyasına giriş yapan dijital oyunlar 1990’lı yıllarda ise Play Station Oyun konsolları ile bu yerini güçlendirmiş ve 2000’li yıllarda ise bunlara Nintendo DS el oyun konsolu ve XBOX 360 Wii oyun konsolu eklenmiştir. Bu oyunlara, cep telefonu üreticilerinin uygulamalar aracılığıyla eklediği oyunları, sosyal medyanın gözde iletişim platformu facebook tarafından uygulamaya konulan oyunları ve diğer online oyun platformlarını da ekleyebiliriz. 2000’li yıllardan itibaren online bilgisayar oyunları çocuklar tarafından yoğun olarak oynanmaya başlamış ve birden fazla kişinin aynı oyunda yer almasına olanak tanıyan çok oyunculu platformlara dönüşmüştür. Savaş taktikleri ve strateji içeren oyunlar da hem çocuklar hem de her yaştan bilgisayar kullanıcısı tarafından popüler hale gelmiştir. Oyunlarla ilgili ülke ligleri kurulmakta hatta dünya çapında turnuvalar düzenlenmektedir. 2015 yılı içerisinde Türkiye içerisinde online bir turnuva düzenlenmiş ve finalistler İstanbul’da Ülker Sports Arena’da çoğunluğunu ücret ödeyerek gelen çocukların oluşturduğu binlerce izleyicinin bulunduğu turnuvada yarışmışlardır. Oyuncular, oyun karakterlerine ait giysi ve malzemeleri sanal ortamda alıp satmaktadır; kimi zaman da bu ürünler yüksek fiyatlara alıcı bulmaktadır. Bu çalışmada, görüşmeler gerçekleştirilerek ve sahada oyunlara dair gözlemler yapılacaktır. Yapılan görüşmeler neticesinde çevrimiçi çok oyunculu rol üstlenme oyunları aracılığıyla Oyun Antropolojinin bakış açısıyla oyuncuların oyunu algılama biçimlerinin yanı sıra açıklamaları ve oyun içindeki davranışları aracılığıyla oyunları kullanıcılar arasında popüler ve bağımlı kılan unsurlar belirlenmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri ÇEVRİMİÇİ OYUNLARDA SOSYAL GELİŞİM ALANLARIÖzet: Gelişen Teknoloji ile ortaya çıkan mobil oyunlar, çocuklardaki vakit geçirme, eğlence, dinlenme, öğrenme gibi ihtiyaçlarını karşılayan ürünlerdir. Teknolojik gelişmelerin yaşanmadığı dönemlerde geleneksel çocuk oyunları ile bu ihtiyaçlarını karşılayan çocuklar, teknoloji ile dijital oyunlarla vakit geçirmeye başlamıştır. Geleneksel çocuk oyunları üzerine çalışma yapan bilim insanları bu oyunların çocuklardaki bilişsel, psikomotor ve sosyal gelişimleri konusunda önemli bulgulara ulaşmışlardır. Geleneksel çocuk oyunları, genel olarak oynanış itibarıyla çocukların bir araya gelip birlikte oynadıklarından dolayı gurup içinde hareket edebilme, kazanma karşısındaki tavır, kaybetme karşısındaki tutum, birlikte iş bölümü yapabilme, iş birliği geliştirebilme, strateji kurabilme gibi sosyal gelişim işlevlerine sahiptir. Teknolojik gelişmelerle beraber ortaya çıkan dijital oyunlarda aynı zeminde birlikte oynama imkânı ortadan kalmıştır. Fakat dijital ortamın sunmuş olduğu çevrimiçi imkânı belirli ölçüde birlikte oynayabilme imkanını doğurmuştur. Bu çalışmada çevrimiçi oyunlar ile oyun oynama imkanına sahip çocukların oynadıkları oyunlardaki sosyal gelişim durumları incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Ortaya çıkan veriler ışığında çevrimiçi oyunlardaki sosyal gelişim alanları ortaya konulmuş, etkileri de sonuç bölümünde ortaya konulmuştur. Sözlü bildiri ÇEVRİMİÇİ VE ÇEVRİMDIŞI OYUNLAR: ENGELLEYEMİYORSAK OLUMLU YÖNDE KULLANILMASINI SAĞLAYALIMÖzet: İnsanoğlunun yazının icadıyla birlikte bilgi aktarımına başladığı söylenebilir. Bilgi aktarımı ile yeni buluşlar hız kazanmaya ve insanlar arasında yayılmaya başlamıştır. İnsanlık tarihinde hiçbir buluş internet kadar hızlı yayılmamıştır diyebiliriz. Bu hızlı değişim insanoğlunun yaşamını her alanda olduğu gibi eğitim alanında da büyük oranda etkilemiştir. Son yıllarda özellikle çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar onların bilgisayara ve internete ne kadar bağımlı hale geldiklerini göstermektedir. Çocukların bu bağımlılığı da oyun oynamalarına bağlanabilir. Eğer bu bağımlığı ortadan kaldıramıyorsak - görünen sonuç kaldıramadığımız- neden bu bağımlığı eğitim alanında kullanmayalım. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 2015 yılı ikinci çeyreği verilerine göre Türkiye genelinde internet ve genişbant abone sayısı 44.3 milyon, mobil internet kullanıcı 35 milyondur. Bu verilere göre artık neredeyse her evde bilgisayar ve internet bağlantısı bulunmakta. Bilgisayar, tablet ve telefon olarak düşündüğümüzde bunlardan en az bir tanesi her evde mevcut durumdadır. Ülkemizde Android ve İOS kullanıcı verilerine baktığımızda ise en çok indirilenler listesinde ilk sıraları sosyal ağlar ikinci sırada oyunlar almaktadır. Çocukların en çok hangi oyun tarzlarını tercih ettikleri, oyun tercihleri cinsiyetlerine göre değişiyor mu, neden bu oyunları oynamak istediklerini inceleyip bunu eğitim alanında kullanılmasını sağlayabilirsek bu bağımlığı olumlu yönde gelişmesini sağlayabiliriz. Bu çalışmanın amacı, çocukların en çok tercih ettikleri oyunlar ve bu oyunların özellikleri konusunda araştırma sonuçlarını ortaya koymaktır. Ayrıca bu oyunların sosyal bilgiler ve yurttaşlık eğitiminde kullanılabilme düzeyleri üzerinde durulmuştur. Gelişmiş ülkelere baktığımızda özellikle vatandaşlık ve demokrasi ile ilgili oyunlar geliştirilmeye başlanmıştır. Araştırma yöntemi olarak özel durum çalışması yapılmıştır. İlk olarak windows, android ve ios tabanlı oyunların kullanıcı sayıları araştırılmıştır. Daha sonra en çok kullanıcıya sahip oyunların öğrencilere hangilerini oynadıkları, ne sıklıkla oynadıkları ve neden bu oyunu tercih ettikleri üzerine bir çalışma yapılmıştır. Bu verilere göre bu oyunlar eğitim alanında olumlu yönde kullanılabilir mi ya da yeni oluşturulacak oyunlar konusunda neler yapmamız gerektiği konusunda sonuca ulaşmaktır. Sözlü bildiri CHILDREN RIGHTS FROM THE PERSPECTIVE OF THE PROSPECTIVE PRIMARY SCHOOL TEACHERS AND PRESCHOOL TEACHERSÖzet: When we think about that today’s children become the architects of tomorrow, the importance of that their life standards, quality of education, how they are treated during their childhood, the facilities they have for their development and social facilities that they can participate in physically and intellectually can be clearly seen. At this point, active individuals who join family and social life and who are aware of their rights are respectful towards other people’s lives and rights in the World. Moreover, in order to make them people with vision who contribute to their own development, they should be given qualitative children’s rights education or be aware of their rights. In this regard, making children awaring of their rights become very important issue for supporting both their family and and educational fields. From this point, in order to develop children who are aware of their rights like living under qualified conditions and education, being protected from all the negative behavior and poor conditions, providing their own development and having rights to participate actively in all life areas in early years, freedom, human rights, social equality and democracy should be included as required elements of the society. Therefore, determining the perceptions of the prospective primary school teachers and preschool teachers about their rights is seen vitally important to shed light on new studies and research about child rights training and raising awareness of children’s rigths. This study was carried with the purpose of determination of perceptions which are related to children rights of the prospective primary school teachers’ and preschool teachers’. The research was designed properly to qualitative research approach. This research was performed with 80 the prospective primary school teachers and preschool teachers who are studying in Education Faculty of Kırıkkale University in 2015-2016 education period in fall term. In determining of the research group, criterion sampling technique which is one of the purposeful sampling approaches was used. In the process of obtaining research data, survey form which is composed of open‐ended questions and semi-structured interview form were used. The research data were analyzed with content analysis method. As a result of the research, perceptions which are about children rights of participants were categorized under differents titles. Sözlü bildiri ÇİFT KUTUPLU DÜNYANIN BAĞIMSIZ LİDERİ JOSİP BROZ TİTOÖzet: 1789 Fransız devriminin dünya tarihine bıraktığı en önemli ilkelerinden birini hiç şüphesiz milliyetçilik ilkesi olmuştur. Bu milliyetçilik etkisi ilk olarak coğrafi açıdan kendisine en yakın bölge olan Balkanlarda hissedilmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin dağılmasında önemli bir payı bulunan milliyetçilik ilkesi devletin bünyesinde barındırdığı ulusları bir bir etkilemiş; ilk olarak sırp isyanı ile pratiğe geçmiştir. Ardından Yunanlıların bağımsızlığı ile de had safhaya ulaşmıştır. Birinci Dünya Savaşının çıkmasında da önemli bir faktörü olan Balkanlardaki milliyetçilik kaynaklı sorunlar, etkisini 21. Yüzyıla kadar taşımıştır. Bu sorunlar arasında gündemi en çok meşgul eden konulardan biri Yugoslavya sorunudur. Bu konu ilgili ilk olarak 19. Yüzyılda güney Slav halklarının bir çatı altında toplanması fikrileri ortaya atılmıştır. Sonrasında da 1 Aralık 1918 tarihinde Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığının kurulmasıyla bu fikirler pratiğe dökülmüştür. 1941 yılına kadar varlığını sürdürebilen krallık, Almanya, Rusya ve İtalya gibi güçlü devletlerin mücadele alanı olmuştur. İşte burada etnik ayrım gözetmeksizin birleşik Yugoslavya’nın kuruluşu için mücadele eden Komünist Partizanların lideri Josip Broz Tito sahneye çıkmıştır. Josip Broz Tito’nun amacı sosyalist bir düzende Yugoslav halkların birliğini sağlamak olmuştur. 7 Mayıs 1892 tarihinde Zagreb’de doğan Tito, Nazi Almanya’sına karşı mücadele etmiş ve 29 Kasım 1943 tarihinde Yugoslav Sosyalist Federal Cumhuriyetini kurmuştur. 13 Ocak 1953’te de Yugoslavya’nın ilk devlet Başkanı seçilmiştir ve bu görevine 1980 yılına kadar devam etmiştir. Tito devlet başkanlığını yürüttüğü süre zarfında iç politikada Yugoslav halklarını bir arada tutmayı başarmıştır. Dış politikada ise ülkesini olabildiğince Sovyet Rusya etkisinden uzak tutmaya çalışmıştır. İkinci Dünya Savaşından sonra oluşan iki kutuplu dünya düzenine karşı bağlantısızlar hareketin öncülüğünü yapan liderlerden biri olmuştur. 1961 yılında Cemal Abdul Nasır ile temelleri atılan Bağlantısızlar hareketi, yine aynı yılın eylül ayında Belgrad’da 25 ülkenin katılımıyla bir konferans düzenleyerek bir deklarasyon yayımlamış ve Sovyet Rusya ile ABD’ye barış çağrısında bulunmuşlardır. Tito, Bağlantısızlar hareketini kurarak ABD ve Sovyet Rusya politikalarına göre hareket etmemeyi amaçlamıştır. Tito, yeni kurulan devletlerin bu iki farklı ideolojideki devletlerin hegemonyasında olmaması gerektiğini düşünmüştür. Hayatı boyunca hem ABD hem de Sovyet Rusya etkisinden uzak kalmaya çalışan Tito’ya göre bağımsızlığını korumak ve güvenliğini sağlamak için bu iki devletten birine ihtiyaç duymak doğru değildi ve bu iki kutuptan birinin tercih edilmesi halinde bu devletlerden birinin uydu devleti olma tehlikesi mevcuttu. Tito önderliğinde bağlantısızlar hareketinin en önemli devletlerinden biri olan Yugoslavya Cumhuriyeti, Soğuk Savaş döneminin önemli figürlerindendi. Ancak gerek coğrafyasının bulundurduğu sorunlar gerekse de dönemin getirdiği şartlar Yugoslavya Cumhuriyeti’nin kalıcılığının olmasında önemli bir engel teşkil ediyordu. Bu yüzdendir ki Tito’nun ölümünden sonra Yugoslavya Cumhuriyeti çöküş dönemine girmiş ve bağlantısızlar hareketi etkisini yitirmeye başlamıştır. Yaşamı boyunca Yugoslavya’yı bir arada tutmayı başaran Tito, hem Balkan tarihi için hem de Soğuk Savaş döneminin güçlü ve önemli bir figürü olmuştur. Sözlü bildiri ÇIKAR MATERYALİNİ YAP ÇIKARMA İŞLEMİNİÖzet: Amaç: Birinci sınıf öğrencilerinin dört işlemle ilk tanışmalarının eğlenceli olması, yapılan etkiliklerle çıkarma işlemi terimlerinin öğrenilmesi, problem yazma becerilerinin geliştirilmesi ana hedeftir. Bunun yanı sıra grup çalışması yapılarak kendi akranlarıyla çalışma fırsatı verilmesi ve ortak ürünler çıkarılması amaçlanmıştır. Öğrencileri analiz ve sentez basamaklarına çıkaracak sorularla karşılaştırarak kendi ürünlerini oluşturması ve kendi öğrenme süreçlerinin sorumluluğunu almaları hedeflenmiştir. Süreç: Öğrencilerin çıkarma işlemi terimleri ile ilgili ön bilgilerini hatırlatma amaçlı bir oyun oynanarak derse ısınma etkinliği yapılır. Daha sonra öğretmen tarafından oluşturulan bir öykü power-point sunusu ile desteklenerek anlatılır ve örnek bir problem gösterilir. Öğrencilerle birlikte üzerinde çeşitli işlemler yapmaya olanak sağlayan işlem çarkı materyali oluşturulur ve işlemler yapılır. Sınıf dört gruba ayrılır ,öğrenciler verilen görsellere uygun problem yazarlar ve çalışmalarını sunarlar. Son olarak grup olarak problem çözme materyali hazırlanır. İstasyon çalışması biçiminde yazılan problemler çözülerek oyunla değerlendirme yapılır. Ayrıca akran değerlendirme ve öz değerlendirme formu da değerlendirme çalışmaları yapılır. Oluşturulan ürün ve materyaller sergilenir. Öğrencilerin kendi oluşturdukları materyalleri kullanarak bütün süreci yönetmeleri, kendi öğrenme adımlarını kendilerinin gerçekleştirmiş olması öğrenmenin kalıcı olmasını sağlamaktadır. Bu çalışmayla öğrenciler yazma becerilerini ve sunum becerilerini geliştirme fırsatı bulmuşlardır. Grup çalışması sayesinde birbirleriyle uyumlu çalışmayı, birbirlerinin istek ve yeteneklerine karşı saygılı olmayı öğrenmişlerdir. Ayrıca arkadaşlarını ve kendilerini de değerlendirerek bütün öğrenme sürecinin sorumluluğunu da almışlardır. Sözlü bildiri CİNSİYET EŞİTLİĞİ BAĞLAMINDA MATEMATİK YETERLİĞİNİ: PISA VE TIMSS VERİLERİYLE BİR LOJİSTİK REGRESYON ANALİZİÖzet: Son yıllarda özellikle eğitim sistemlerinde yapılan yapısal reformlar, öğrenci başarısının yanında özellikle cinsiyet eşitliği kavramın da eğitimsel olarak tekrar sorgulanmasına neden olmaktadır. Bu kapsamda, Türkiye’nin katıldığı uluslararası çeşitli araştırmalar (PISA, TIMSS gibi), ülkelerin eğitim sistemlerini performans ve çeşitli değişkenler bağlamında ne durumda olduklarına ilişkin kıymetli bilgiler sunmaktadır. Araştırmalarda hem yüksek performans gösteren ve hem de öğrencilerinin eşitlik seviyeleri sağlayan ülkelerin eğitim sistemlerinin sahip olduğu özellikler ve yürürlükteki politikalar diğer ülkeler açısından son derece önemli bilgiler içermektedir. Bu kapsamda bu çalışmanın temel amacı, matematik yeterliliğini cinsiyet eşitliği bağlamında inceleyerek kız ve erkek öğrencilerin matematik yeterliliklerini etkileyen faktörleri lojistik regresyon analiziyle saptamaktır. Nedensel bir desende tasarlanan çalışmada; PISA ve TIMSS matematik yeterlik düzeyleri bağımlı, öğrencilere ait demografik ve diğer değişkenler ise bağımsız değişken olarak ele alınmıştır. Nedensel desen, bir kısım değişkenler arasındaki ortaya çıkmış veya var olan neden-sonuç ilişkilerini inceleyen bir araştırma desenidir. Nedensel araştırma deseni, araştırma değişkenleri arasındaki ilişkinin neden-sonuç ilişkisi olduğu düşünüldüğünde kullanılır. Bu çalışma ikincil veri kaynakları kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Veriler Türkiye’den PISA-2012’ye katılan 4848 on beş yaş grubu öğrenci ve TIMSS-2011’e katılan 7479 dördüncü sınıf ve 6928 sekizinci sınıf öğrencisinden elde edilmiştir. Çalışmada elde edilen veriler, bağımlı değişkenin (matematik yeterlik düzeyleri) sınıflama türünde olmasından dolayı lojistik regresyon analizi kullanılarak çözümlenmiştir. Lojistik regresyon analizin temel amacı, bireylerin farklı yeterlik gruplarına ayrılarak sınıflandırılmasıdır. Çalışmada veri çözümleme işlemleri devam etmektedir. Poster bildiri CİNSİYET VE GÖREV SÜRESİNİN ÖĞRETMENLERİN DERSLERİNDE STEM YÖNTEMİNİ KULLANMAYA YÖNELİK TUTUMLARINA ETKİSİÖzet: Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) bünyesinde hazırlanan “STEM Eğitim Raporu’nda belirtildiği üzere STEM (Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) Eğitimi; 21. Yüzyıl beceri ışığında teorik bilginin pratiğe, ürüne ve inovatif buluşlara dönüştürülmesini amaçlayan, dört disiplini bir bütünün parçaları olarak görmelerini sağlayan bir eğitim yaklaşımıdır. STEM Eğitimini daha etkili hale getirilmesi amacıyla son yıllarda özel ve devlet eğitim kurumlarında eğiticilerin eğitimi ile ilgili projeler ve çalışmalar yürütülmektedir. Bunlardan biride Muğla Milli Eğitim Müdürü Pervin TÖRE başkanlığında yürütülen, okulöncesi ve ilkokul öğretmenlerine yönelik STEM Eğitimlerini kapsayan Erken STEM ile 21. Yüzyıl Becerileri Projesi’dir. Bu projelerin öğretmenlerin STEM Eğitimi ile ilgili tutumlarına etkisini araştırma bu projelerin daha etkili ve verimli yürütülmesi açısından önemlidir. Bu çalışmanın amacı “Erken STEM ile 21. Yüzyıl Becerileri Projesi” kapsamında alınan eğitimlerden sonra cinsiyet ve görev süresinin öğretmenlerin derslerinde STEM yöntemini kullanmaya yönelik tutumlarına etkisini incelemektir. Araştırma yöntemi olarak ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Katılımcıları belirlemek amacıyla uygun rastgele örneklem yöntemi kullanılmıştır. Verilerin her ilçede görev yapan öğretmenlerin katılmasına dikkat edilmiştir. Araştırmanın örneklemini Muğla Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı resmi okullarda görev yapan 227 okul öncesi ve ilkokul öğretmeni oluşturmaktadır. Okul öncesi ve ilkokul öğretmenlerini kapsayan örneklemin %82.37‘si kadın ve % 17.62‘sı erkektir. Proje kapsamında verilen eğitimlerden sonra öğretmenlerden ölçme aracı ile veriler toplanmıştır. Ölçme aracı 24 maddeden oluşmaktadır. Proje kapsamındaki eğitimlere katılan öğretmenlerden toplanan veriler SPSS paketinde analiz edilmiştir. Yapılan iki yönlü ANOVA testi sonuçlarına göre; cinsiyetin öz yeterlik, özgünlük ve STEM etkinliklerine tutumlarına etkisinde anlamlı farklı görülmüş (p< .05) olup diğer maddelerde anlamlı farklılık görülmemiştir. Diğer faktör olan görev süresinin öğretmenlerin derslerinde STEM yöntemini kullanmaya yönelik tutumlarına etkisinde anlamlı bir farklılık görülmemiştir (p> .05). Sözlü bildiri ÇİZGİ FİLMLERDE TÜRK KÜLTÜRÜ VE DEĞERLERİN AKTARILMASI (PEPEE VE CANIM KARDEŞİM) ÖRNEĞİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMAÖzet: Yrd. Doç. Dr. Ümit POLAT Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretimi Ana bilimdalı Büşra ÖZKAN Eğitim Programları ve Öğretimi Ana bilimdalı Yüksek Lisans Öğrencisi Görsel medya son yıllarda insanlar üzerinde olumlu ve olumsuz etkisini arttırmıştır. Televizyon izlenme oranı büyük yaş gruplarında fazla olduğu kadar, küçük yaş gruplarında da izlenme oranı son derece yüksektir. Özellikle çocukluk dönemi, insanların yaşadığı toplumda kültürel miraslarını ve değer yargılarını öğrenmeye başladığı bir dönemdir. Değerler ve kültürel kimlik ilk olarak ailede başlar daha sonra çevre ve okulda devam eder. Bu dönemde çocuklar anne, baba, öğretmen gibi kendilerine yakın çevreden model alırlar. Fakat medya çağında olduğumuz bu günlerde çizgi filmler yeri geldiğinde aileden, çevreden daha etkili olmaktadır. Çizgi film, belli bir iletiyi simgesel olarak anlatan canlandırma sanatıdır. Çizgi filmlerin en büyük izleyici kitlesi çocuklardır. Çocuklar izledikleri çizgi filmlerdeki karakterlerden, olaylardan ve konulardan etkilenirler. Bu araştırma, çizgi filmlerin çocuklar üzerindeki etkilerini gelişimsel bağlamda ve öğretim programlarında kazandırılması amaçlanan değerlerin nasıl ve ne sıklıkta kullanıldığı, kültür ve değer aktarımını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır Nitel bir araştırma olan çalışmada verilerin analizi sürecinde içerik analizi kullanılmıştır. Verilerin toplanması ve yorumlanmasında ise kategorisel içerik analizinden yararlanılmıştır.Türkiye’de yayınlanan ve yerli yapım olan Pepee ve Canım Kardeşim adlı çizgi filmlerin kültür ve değer aktarımı incelenmiştir. Pepee çizgi filminde şimdiye kadar yayınlanan 100 bölümden 85 bölüm, Canım Kardeşim de yayınlanan 103 bölümden 80 bölümünde” kültür aktarımı; aile, dil/iletişim, halk oyunları, çocuk oyunları, kıyafetler, müzik, yemekler ve mutfak kültürü” başlıkları altında incelenmiştir. “Pepee ve Canım Kardeşim” adlı çizgi filmlerin de şu ortak temalar işlenmiştir; Türk dilinin doğru ve güzel kullanma becerisi, geleneksel oyunlarımız, özbakım becerileri, milli ve dini bayramların kutlanması, güncel hayatta işine yarayacak temel bilgiler, Türk mutfağı ve özellikle de duyuşsal alanı kapsayan tutumların çocuklar da gelişmesine (yardımlaşma, arkadaşlık, iş birliği, demokrasi, misafirperverlik, paylaşma, temizlik bilinci, tasarruf, doğa sevgisi, hayvan sevgisi gibi )değerlerinde sıklıkla işlendiği görülmüştür Her iki çizgi filmde izlenen bölümlerde de dini değerler ( Allah, peygamber, namaz, camii vb.) yer verilmediği görülmüştür. Sonuç olarak her iki çizgi filmde de Türk Kültürünü ve yaşama biçimini yansıtan, değerlerimizi aktaran pek çok unsur olduğu tespit edilmiştir. Bu tür filmlerin arttırılması gelecek nesillere örf, adet, gelenek ve göreneklerimizin aktarılması ve yaşatılmasında önemli bir araç olacaktır. Sözlü bildiri ÇİZGİ FİLMLERİN İLKOKUL 1. VE 2. SINIFTA ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRENCİLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİÖzet: Bir ile üç yaş aralığında çocuklar çevrelerini araştırmaya ve keşfetmeye çalışırken 3-6 yaş aralığında çevrelerini oyun ile birlikte keşfetme ve kişilik oluşumları başlamaktadır. Bir başka ifadeyle toplumsal değer yargıların elde edilmesi, kişiliğin oluşturulması, modellerin benimsenmesi genel itibariyle çocukluk yıllarında kazanılmaktadır. Bu çocukluk sürecini birçok unsur vardır. Bu dönemde algı ve öğrenme hızı o kadar hızlı ve yoğundur ki, hemen her şey öğrenme ve eğitim sürecine dâhil olur. Günümüzdeki kitle iletişim araçları ve gelişen teknoloji etkileşimin en yüksek seviyede olduğu bu dönemlerde çocukların gelişiminde oldukça etkilidir. Bu kitle iletişim araçları arasında televizyon önemli bir konuma sahiptir. 3-5 yaş grubundaki çocuklar haftada 19-20 saat televizyon izlerken, 7 yaşına geldiklerinde, okula başlamaları nedeniyle, toplam izleme süresinin 15,5 saate düştüğünü bilinmektedir. Yani küçük çocuklar, yetişkinlere göre televizyonu daha fazla izlemektedir. Küçük çocuklar televizyon izleme sürelerinin tamamına yakınını çizgi film izleyerek geçirmektedir. Bunun farkında olan medya kurumlarının birçok çizgi film kanalı olduğu rahatlıkla görülmektedir. Çizgi filmin etki gücü, çizgi filmin düşsel dünyası olarak adlandırılabilir. Eğlenceden eğitime, reklam filmlerinden görsel efektlere uzanan birçok sahada çizgi filmin etkinliği gün geçtikçe artmaktadır. Gelişim dönemlerinde çocuklar çizgi filmlerde gördükleri görüntüler tamamen somut olarak yorumlarlar. Yani çocuklarda tam olarak soyut düşünce gelişmediği için gerek çizgi filmler ve gerekse filmlerde görülen görüntüler olduğu gibi algılanır ve çocuklar bütün bunları olduğu gibi uygulamaya çalışır. Yani çizgi filmde gördüğü bir hareket veya sahneyi olduğu gibi yamaya çalışabilir. Çocuklar okuduklarının %10’unu, duyduklarının %20’sini, gördüklerinin %30’unu, hem görüp hem duyduklarının %50’sini, görüp, işitip ve söylediklerinin %80’ini, görüp, işitip, dokunup ve söylediklerinin %90’ını öğrenmektedir. Çizgi filmlerin, güdüleyici, eğlendirici, öğretici nitelikleri, olumu davranışlar sergileyen modeller sunması, düşünme sorgulama ve eleştirme fırsatı vermesi gibi olumlu yönlerinin yanında sosyalleşme sorunu ortaya çıkarması, istenilmeyen davranışların oluşması gibi olumsuz yönleri olmaktadır. Gelişim çağındaki çocuklarının yeni öğrendikleri kavramları, konularını algılamaları konusunda en büyük yardımcılardan biri olarak çizgi filmler tercih edilmektedir. Çizgi filmler yabancı dil öğretiminde dinleme ve konuşma becerilerinin gelişiminde dahi kullanılmaktadır. Etki alanı bu denli büyük olan çizgi filmlerin ilkokul 1.ve 2.sınıflarda öğrenim gören çocuklar üzerinde ne tür etkilerinin olduğu araştırmanın temel problemidir. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın verileri araştırmacılar tarafından yapılan literatür taraması sonucunda çizgi filmlerin ilkokul kademesindeki öğrenciler üzerindeki etkisi temel alınarak hazırlanmış olan anket ile elde edilmiştir. Hazırlanan anket Trabzon il sınırları içerisinde dört farklı ilkokulun 1. sınıf (N=34) ve 2. sınıflarında (N=51) öğrenim gören toplam 85 ilkokul öğrencisine uygulanmıştır. Örneklemdeki okullar ve sınıflar rastgele seçilmiştir. Elde edilen bulgulara göre 1. sınıftaki öğrencilerinin %50’si günde 1 saat televizyon izlerken %18’i günde 3 saat televizyon izlemektedir. Örneklemin %32’si sabah vakitlerinde %56’sı öğleden sonra çizgi film izlemektedir. En çok yerli üretim olan çizgi filmler izlenirken en çok ise içeriği daha çok şiddete, savaşa ve kavgaya yönelik çizgi filmlerin olduğu kanallar izlenmektedir. Öğrencilerin %65’inin şiddet içeren çizgi filmleri sevdiğini ifade etmesi, %18’inin ise şiddet içeren çizgi filmlere karşı karasız kalmaları şaşırtıcı bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Birinci sınıftaki öğrencilerin %62’si çizgi filmlerin ders çalışmaların konusunda engel teşkil etmediklerini %29’u ise çizgi filmlerin ders çalışmaları konusunda engel teşkil ettiklerini ifade etmektedir. Elde edilen diğer veriler araştırmanın raporu sunumu esnasında katılımcılarla paylaşılacaktır. Sözlü bildiri ÇOCUĞUN DİLİNDEN: _ ÖĞRETMENİM BENİM ÖĞRENME STİLİMİ LÜTFEN DİKKATE ALÖzet: Her birey farklı yöntemlerle bilgiye ulaşma ve bilgiyi kayıt etme tarzına sahiptir. Öğrenme biçimleri göz önünde bulundurularak çeşitlendirilen öğretim stilleri eğitimde başarıyı arttırır. Bazı öğrenciler görerek, gözlem yaparak ve okuyarak ; bazıları dinleyerek, tartışarak ve sık sık iletişim kurarak; bazıları ise uygulayarak, dokunarak veya bizzat sürece dahil olarak daha iyi öğrenir. Öğrenme ortamında kişiden kişiye değişen öğrenme stillerine uygun öğretim yöntem ve teknikleri çeşitlendirilerek öğrencilerde başarı algısının güçlenmesi sağlanmalıdır. Örneğin sınıf ortamında güçlü görsel iletişim kurmayı sağlamak için storyboard web 2.0 aracı kullanılarak dijital öykü , hikaye anlatımı ,karikatür hazırlama çalışmaları yapılabilir. Yapılan karikatürler üzerine İşitsel öğrenen öğrencilerin bu öğrenme stiline uygun olarak ThingLink uygulaması ile karikatür üzerine video ve müzik eklenebilir. Dilsel zeka alanı kullanılarak karikatürler üzerine açıklayıcı bilgiler ekleyebileceği de gösterilebilir. Tüm yapılan çalışmaların Edmododa paylaşılması sağlanırsa öğrencilerin birbirinden öğrenmesi yani akran öğrenmesi de gerçekleşmiş olur. Edmodo öğretmenler, öğrenciler ve veliler için bir sosyal öğrenme platformudur. Bu platform ile öğretmenler çevrim içi sınıflar oluşturarak öğrencileri davet eder, grup kodu verirler. Gardner, insan beyninin modüler bir yapıya sahip olduğunu ve beyinde dilsel, sayısal, görsel, mimiksel ve diğer sembol sistemleri kullanılarak ayrı psikolojik işlemler gerçekleştiğini savunmaktadır. Araştırmalar göstermektedir ki, farklı sembol formları beynin farklı bölümlerine hizmet etmektedir. Öğretimde tek bir alan dikkate alınmamalıdır. Öğretmen sınıf ortamında öğrencilerinin öğrenme stillerini keşfetmeli ve öğretim ortamını buna göre düzenlemelidir. Bu hem öğrenci için yaralı olacak hem de öğretmen için sınıf yönetimi kolaylaşacaktır. Anlamadığı için sıkılıp davranış sorunu yaşatan öğrenci sayısında da azalma olacaktır. Sözlü bildiri ÇOCUĞUN KİŞİLİK GELİŞİMİNDE OYUN VE OYUNCAKLARIN ROLÜÖzet: “Çocukluğunu tam yaşamamış insan, kolay kolay tam bir insan olamaz.” “Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz” Bireyin kimlik ve kişilik inşası sahip olduğu gizil güçlerin açığa çıkması ve var olan potansiyelin kullanılır hale gelmesi yoluyla gerçekleşir. Çocuğun kişiliğinin oluşumu bireysel gelişim alanlarına bağlı olarak ortaya çıkan bir sonuç olarak ta görülebilir. Bu nedenle çocuğun kişilik inşası onun gelişim alanlarında gösterdiği performans ve bu alanlardaki yaşantılarına bağlı olarak şekillenir. Bir anlamda çocuğunun geleceği ve kişiliği gelişim alanlarında kendisine sunulan yaşantıların ürünü olarak görülebilir. Bu gelişim alanlarını bilişsel, psiko sosyal, ahlaki ve bedensel gelişim alanları olarak sınıflamak mümkündür. Söz konusu gelişim alanlarında bireyin kimlik inşasını sağlayacak yaşantıların niteliği yetişkinlerin kendisine sunduğu imkânlara bağlı olarak şekillenmektedir. Bu nedenle çocuğa sunduğumuz imkânlar ve buna bağlı olarak geçirdiği yaşantılar her bir gelişim alanını ayrı ayrı etkileme ve yönlendirme gücüne sahiptir. Çocukların kişilik oluşum sürende onların bulunduğu gelişimsel dönem özelliklerine de bağlı olarak en etkili araçların oyun ve oyuncaklar olduğu söylenebilir Bu bağlamda çocuğun kişilik gelişiminin önemli araçlarından birsi çocukluk döneminde oynadığı oyun ve oyuncakların türü, içeriği ve bunlar için kendisine tanınan zaman ve sunulan imkânlara bağlı olacaktır. Benzer şekilde kimlik inşası da bireyin içinde bulunduğu toplumun özelliklerine ve toplumsal beklentilere bağlı olarak şekillenmektedir. Rol ve davranışların, toplumsal özellikler, beklentiler ve buna bağlı olarak bireysel yaşantıların şekillendirdiği bir süreçten söz edilmektedir. Toplum bireyden beklentilerini, ona ilişin bakışını, sahip olduğu kültür ve değerleri aktarmak suretiyle bireyin kimlik inşasında rol alır. Mili kimlik, milli bilinç bu kültür ve değer aktarımının niteliğine göre ortaya çıkmaktadır. Temel sorun toplumun bunu nasıl gerçekleştirebileceğiyle ilgilidir. Çeşitli törenler, ritüeller, oyunlar bu aktarım sürecinin en önemli araçları arasında yer almaktadır. Bu çalışmada gerek bireyin kişilik gelişimde, gerek kimlik inşasında geleneksel oyun ve oyuncaklarının rolü ortaya konmaya çalışılacak, özellikle geleneksel oyun ve oyuncaklarımızın mili bilinç ve kişiliğin oluşumundaki rollü irdelenecektir. Sözlü bildiri ÇOCUK ACİL SERVİSİNE TRAVMAYLA GELEN HASTALARIN SERVİKAL OMURGA DEĞERLENDİRMESİ İÇİN ÇEKİLEN BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİNİN GEREKLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Servikal vertebra travmaları çocuklarda nadirdir ve tanı koymak anatomik ve biomekanik değişikliklerden dolayı erişkinlerle karşılaştırıldığında zorlu olabilir.Bu çalışmanın amacı; servikal muayenesi şüpheli olan servikal travmalı çocuk hastalarda bilgisayarlı tomografinin (BT), düz radyografiye ek olarak kullanıldığı zamanki yararlılığını değerlendirmektir. Ocak 2010 ve Haziran 2011 tarihleri arasında çocuk acil servis bölümümüzde servikal travma nedeniyle muayene edilen, düz radyografileri ve bilgisayarlı tomografileri çekilmiş olan 167 hasta (3 aylık- 14 yaş) değerlendirildi. Bütün hastalara aynı sıra gözetilerek servikal muayene ve radyolojik değerlendirmen yapıldı. Radyografiler ve bilgisayarlı tomografiler kırık, yarı çıkık ve çıkık varlığı yönünden değerlendirildi. Negatif radyolojik bulguları olan 8 hastada BT değerlendirmesi pozitif bulundu. Bir hastada atlantoaksiyel rotatuar yarı çıkık, bir hastada odontoid kırık, bir hastada vertebranın kama tipi kırığı, iki hastada posterior ark kırıklı çıkığı, bir hastada 0-C1 yarı çıkık veya çıkık, bir hastada C1 halka kırığı ve bir hastada spinoz proçes kırığı saptandı.Çocuk hastalar; uğradıkları travma tipleri, yaşlarına göre iletişim kurmadaki güçlükler ve fizyolojik farklılıklarından dolayı erişkinlere göre farklı ele alınması gerek bir hasta grubudur. Bu grup hastalarda servikal yaralanmalar atlanmaya ve bunun neticesinde ciddi mortalite ve morbidite oluşturmaya uygundurlar. Bu hastaların acil servislerde ilk değerlendirilmeleri esnasında öykü, fizik muayene ve düz grafilere ek olarak travma mekanizması göz önünde bulundurulup, klinik şüphe halinde BT’nin de rutin olarak kullanılmasını önermekteyiz. Her ne kadar radyasyon dozu veya maliyet üzerinden yapılmış çalışmalar bulunsa da çocuk hastada atlanmış bir servikal yaralanmanın bu değerlendirmelerden daha önemli olduğu kanaatindeyiz. Sözlü bildiri ÇOCUK DERGİLERİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET TEMSİLİÖzet: Cinsiyet, bireyin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik, fizyolojik ve biyolojik özelliklerdir. Toplumsal cinsiyet ise, kadın ve erkek için toplumca uygun görülen rol ve görevler, sorumluluklar ve toplumun bu iki cinsten beklentileri olarak tanımlanmaktadır (Ecevit, 2010). Toplumsal cinsiyetin oluşmasında genetik, fizyolojik faktörlerden daha çok, aile ve kültür temelinde toplumsal yapı etkilidir. Bunun yanı sıra medya araçlarının da toplumsal cinsiyet ayırımını ortaya koyma ve pekiştirmesi bakımından etkili hegonomik bir araç olduğu vurgulanmaktadır (Özdemir,2009). Dijital yerli “olarak adlandırılan günümüz çocukları, her gün yoğun şekilde basılı, görsel ve işitsel medya iletilerine maruz kalmaktadır. Bu araştırmanın amacı toplumsal cinsiyetin oluşturulmasında etkisi olduğu belirtilen çocuk dergilerindeki kadın ve erkek temsillerinin incelenmesidir. Araştırma ilkokul öğrencilerine yönelik hazırlanan ve aylık olarak yayımlanan dört farklı derginin aynı aya ait sayıları ile sınırlandırılmıştır. Ölçüt örnekleme yöntemine göre belirlenen dergiler; Bilim Çocuk, TRT Çocuk, Dünyalı ve Araştırmacı Çocuk dergileridir. Dergiler doküman inceleme yöntemine göre incelenmiştir. Araştırmada çocuk dergilerinde fotoğraf, resim ve illüstrasyonlardan oluşan görsellerdeki kadın temsil oranının erkek temsil oranının yarısından daha az olduğu görülmüştür. Başka bir ifade ile araştırma kapsamındaki çocuk dergilerindeki görsellerde erkek temsilleri, kadın temsillerinin iki katından daha fazla yer bulmaktadır. Benzer durumun dergideki çizgi hikâyeler için de söz konusu olduğu anlaşılmıştır. Araştırmada ayrıca dergilerde okurlar tarafından oluşturulan resim, şiir, yazı vb. paylaşımların yayımlandığı interaktif köşeler de incelenmiştir. Buna göre okuyucu köşelerinde yayımlanan kız ve erkek okurlara ait paylaşımların sayısının dergilere göre farklılık gösterdiği görülmüştür. Ancak bir anlamda toplumsal katılım hakkı kapsamında değerlendirilebilecek bu köşelerin oluşturulmasında söz konusu dergilerinde bu yönde bir farkındalık olmadığı söylenebilir. Bunun yanı sıra ele alınan çocuk dergileri içeriği; sunulan bölümler, mesleki roller, kişilik rolleri vb. değişkenler açısından değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçlar ışığında çocuk dergilerinde kadın ve erkek medya temsili konusunda öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri ÇOCUK DERGİLERİNDE “YARDIMSEVERLİK” DEĞERİÖzet: Yardım etmeyi seven, yardım istemekten çekinmeyen yani yardımsever bir nesil yetiştirebilmek adına programa dahil olan yardımseverlik değeri öğrencilere kazandırılacak önemli değerler arasındadır. Bu değerlerin aktarılmasında içerik açısından en uygun dersin sosyal bilgiler dersi olduğu söylenebilir. Öğrencilere değerlerin aktarılmasında sosyal bilgiler dersi içerisinde pek çok eğitsel araç kullanılabilir. Bu eğitsel araçlardan biri de çocuk dergileridir. Doğrudan çocuklar için üretilen dergilerin içeriklerinde değerleri barındırması önemli görülmektedir. Bu doğrultuda araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler Öğretim Programında yer alan yardımseverlik değerine çocuk dergilerinde ne oranda yer verildiğinin belirlenmesidir. Bu doğrultuda araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2017 yılının Ağustos ayı içerisinde Türkiye’de çok satılan ilk dört sıradaki (TRT Çocuk, Araştırmacı Çocuk, Bilim Çocuk, National Geographic Kids) çocuk dergileri oluşturmuştur. Bu doğrultuda çocuk dergilerinin 2017 yılında yayınladıkları ilk 6 sayı olmak üzere 24 adet dergi analiz edilmiştir. Verilerin analizi içerik analizi yöntemiyle tüm görsel ve metinler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda, dergilerin incelenen tüm sayılarında yardımseverlik değerine yeterli görülebilecek ölçüde yer verildiği belirlenmiştir. İncelemeler sonucunda tespit edilen değerin görsel ve metinlerle desteklendiği görülmüştür. Araştırmada değere metin ve görsellerinde en fazla yer veren derginin TRT Çocuk Dergisi olduğu belirlenmiştir. Diğer dergiler, oranları birbirine çok yakın olmakla birlikte şu şekilde sıralanmışlardır: National Geographic Kids, Araştırmacı Çocuk Dergisi ve Bilim Çocuk Dergisi. Ayrıca dergilerde yardımseverlik değerinin çocuklara olumlu olarak kazandırılmaya çalışıldığı görülmüş, olumsuz ifadelerin olmadığı belirlenmiştir. Sözlü bildiri ÇOCUK EDEBİYATI DERSİNDE YAPILAN FARKLI ÖĞRETİM ETKİNLİKLERİNİN SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÇOCUK KİTABINA VE EDEBİYATINA BAKIŞLARINA ETKİSİÖzet: ÇOCUK EDEBİYATI DERSİNDE YAPILAN FARKLI ÖĞRETİM ETKİNLİKLERİNİN SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÇOCUK KİTABINA VE EDEBİYATINA BAKIŞLARINA ETKİSİ Özet Çocuk edebiyatı dersi, çocukların kitapla ilk buluşmalarını sağlaması, edebiyata ve sanata ilk bakışlarını oluşturması açısından önemlidir. Birey, ne kadar erken zamanlarda doğru kitaplarla buluşursa ileride eleştirel bir okur olması da o kadar kolaylaşır. Bu buluşmayı sağlayacak olan ise sınıf öğretmenleridir. Sınıf öğretmenlerinin, öğrencilerini doğru zamanda doğru kitapla buluşturabilmeleri, onların çocuk edebiyatı alanındaki bilgileriyle doğru orantılıdır. Bu nedenle sınıf öğretmenlerinin lisans düzeyindeyken aldıkları çocuk edebiyatı dersinden en üst seviyede faydalanmaları önemlidir. Bu çalışmada çocuk edebiyatı dersini alan sınıf öğretmenliği ikinci sınıf öğrencilerinin ders kapsamında gerçekleştirdikleri, dergi tasarımı ve çocuk kitabı incelemesi etkinliklerinin, onların çocuk kitaplarına ve edebiyatına bakışlarını nasıl değiştirdiği belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda öğretmen adaylarının bakış açılarını belirlemek için geliştirilen bir anket formu kullanılmıştır. Çalışmada ön test son test kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılacaktır. Öğretmen adayları deney ve kontrol grubu olarak ikiye bölünüp deney grubuna dergi tasarımı ve kitap incelemesi yaptırılırken kontrol grubuna ise bu etkinlikler yaptırılmayacaktır. Araştırma uygulama aşamasındadır. Toplanan veriler SPSS 17.0 istatiksel paket programı kullanılarak analiz edilecektir. Ön test- son test uygulaması arasında fark olup olmadığı p=0.05 anlamlılık düzeyinde bağımsız t testi kullanılarak belirlenecektir. Çalışmanın sonucunda çocuk edebiyatı dersinin işlenmesinde uygulamalı etkinliklerin öğretmen adaylarının derse ve çocuk kitaplarına bakışını nasıl etkilediği ortaya konmaya çalışılacaktır. Sözlü bildiri ÇOCUK EDEBİYATI ETKİNLİKLERİNİN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN İLETİŞİM BECERİLERİNE ETKİSİ: NİTEL BİR ARAŞTIRMAÖzet: Araştırmanın amacı, pilot bir ilkokulda ilkokul öğrencilerinin iletişim becerilerini geliştirebilmek amacıyla planlanan çocuk edebiyatı etkinliklerinin uygulamadaki etkililiğini ortaya koymaktır. Araştırma sınıf öğretmeni adaylarının Çocuk Edebiyatı dersinin amaçlarının ne kadar farkında olduklarının belirlenmesi ve ilkokul düzeyinde gerçekleştirdikleri etkinliklerin niteliğinin değerlendirilmesi bakımından önemlidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden fenomolojik araştırma deseni kullanılmıştır. Çocuk edebiyatı kapsamında öğretmen adaylarının yaptıkları çalışmaların etkililiğini ortaya koyabilmek için öğretmen adaylarının ve sınıf öğretmeninin görüşlerine başvurulmuştur. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 Bahar dönemi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliğinde okuyan ve ‘Çocuk Edebiyatı’ dersi alan 2A şubesinden 26, 2B şubesinden 21 kişi olmak üzere toplam 47 sınıf öğretmeni adayı ile bir sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Muğla ili merkez ilçesine bağlı Kötekli Salih Zeki Gür İlköğretim Okulu’nda 3. Sınıfta gerçekleştirilen etkinlik, sınıfındaki öğrencilerin iletişim becerilerini geliştirmeyi amaçlayan ve çalışmayı gönüllü olarak destekleyen bir sınıf öğretmeninin sınıfında yürütülmüştür. Ders öğretim elemanının rehberliğinde ve sınıf öğretmeninin gözetiminde gerçekleştirilen etkinlikler 12 hafta sürecek şekilde planlanmış ve 14 öğrenciden oluşan 3A sınıfında uygulamıştır. Okulda yapılacak etkinliklere karar verilmeden önce, sınıf öğretmeni adaylarına Çocuk Edebiyatı’nın hedefleri, türleri ile her bir türe uygun olarak ne tür etkinlikler geliştirebilecekleri ile ilgili bilgiler verilmiştir. Çocuk Edebiyatı dersinin amacına uygun etkinlikler tasarlayabilmeleri için 2 hafta süre verilen öğretmen adayları ‘Fabl, Masal, Efsane, Destan, Öykü, Anı, Gezi Yazısı, Şiir, Bilimsel, Buluş ve Doğa Olaylarını Anlatan Eserler, Çocuk Gazeteleri ve Dergileri’ konulu etkinlik tasarlamıştır. Bu süreçte ‘amaçlara uygun yöntem ve teknik seçimi, görsel, işitsel öğretmen yapımı materyaller geliştirilmesi, amaçlar yönünden sürecin değerlendirilmesi’ konularında öğretmen adaylarına sürekli dönütler verilmiştir. Her bir uygulama öncesi öğretmen adayları hazırladıkları planlar ile geliştirdikleri materyalleri ‘Çocuk Edebiyatı’ dersinde sunmuş; ders öğretim üyesi ve sınıftaki diğer arkadaşlarının geliştirdikleri öneriler doğrultusunda ders planlarında ‘amaç, yöntem, içerik ve değerlendirme’ boyutları bakımından gerekli düzenlemeleri yapmıştır. Öğretmen adayları Çocuk edebiyatı türlerini tanıtmak amacıyla hazırladıkları etkinlikler için 1.10 haftalar arası ‘Fabl, Masal, Efsane, Destan, Öykü, Anı, Gezi Yazısı, Şiir, Bilimsel, Buluş ve Doğa Olaylarını Anlatan Eserler’den uygun örnekler seçmiş ve 11. ve 12. haftada ise çocukların okumaya olan ilgilerini artırabilmek için ‘Sınıf Gazetesi ve Dergisi Hazırlama Etkinliği’ gerçekleştirmiştir. 12 haftanın sonunda sınıf öğretmeni ve öğretmen adaylarına yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Sınıf öğretmeni ve öğretmen adaylarının görüşlerinden elde edilen verilerin çözümlenmesinde ‘içerik analizi ve betimsel analiz tekniği’ kullanılmıştır. Araştırma bulguları, ‘Çocuk Edebiyatı Etkinliklerinin Değerlendirilmesi ve Çocuk Edebiyatı Etkinliklerinin Etkililiğinin Değerlendirilmesine İlişkin Görüşler’ olmak üzere iki başlık altında incelenmiştir. Etkinlikler değerlendirildiğinde, ‘Çocuk Edebiyatı’ dersinin amacına uygun olduğu, öğretmen adaylarının etkinliklerde farklı yöntem ve tekniklerden ile materyallerden yararlandıkları, hedefler yönünden öğrencilerin düzeylerini değerlendirebildikleri anlaşılmıştır. Çocuk Edebiyatı etkinliklerinin etkililiği konusundaki görüşler incelendiğinde sınıf öğretmeninin öğretmen adaylarının her birinin etkinliklerin sunumunu başarılı bir şekilde yerine getirdiklerini, etkili ve farklı materyaller kullanmaya özen gösterdiklerini, öğrencilerin derse olan ilgilerini artırabildiklerini ve öğrencilerle iletişim kurabildiklerini; neredeyse tüm öğrencilerinin ‘Çocuk Edebiyatı’ türlerine olan ilgisinin arttığını dolayısıyla, okumaya karşı daha istekli tutumlar geliştirdiklerini belirttiği anlaşılmıştır. Öğretmen adaylarının ise, yapılan uygulamaları keyifli, eğlenceli ve yararlı buldukları, etkinlikler sırasında öğrencileri bilgilendirirken, eğlendirebildiklerini, bu açıdan da hem kendilerinin ve sınıftaki öğrencilerin mutlu olduğunu hissettiklerini ifade ettikleri tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ÇOCUK EDEBİYATININ MATEMATİK ÖĞRETİMİNDE KULLANILMASIÖzet: Çocuk edebiyatının matematik öğretiminde kullanılması çalıştayı ile içeriğinde matematiksel fikirlere, kavramlara ve dile yer veren çocuk kitaplarını tanıtmak, matematik derslerinde kullanımına yönelik etkinlik önerilerinde bulunmak, erken çocuklukta bilişsel gelişim etkinliklerinde ve ilkokul matematik derslerinde kullanımı konusundaki farkındalığı arttırmak, disiplinler arası bir bakış açısını yaygınlaştırmak, çocuk kitaplarının matematik öğretiminde kullanımını yaygınlaştırmak amaçlanmıştır. Ayrıca Okul Öncesi ve Sınıf Öğretmenleri ile Okul Öncesi Eğitimi ve Sınıf Öğretmenliği Lisans ve Lisansüstü düzeyindeki öğrencilerin Okul Öncesi Eğitim Programı ve İlkokul Matematik Dersi Öğretim Programında yer alan öğrenme alanlarıyla çocuk kitaplarını ilişkilendirerek matematiksel bağlamı olan kitapların matematik derslerinde kullanımına yönelik etkinlikler tasarlamalarını sağlanacaktır. İçeriğinde matematiksel fikirlere, kavramlara ve dile yer veren çocuk kitaplarının matematik öğretiminde kullanımı ve örnek uygulamalara dair bir sunumla çalıştaya başlangıç yapılır ve bu türden kitapların olduğu mini bir sergi aynı esnada katılımcıların görebileceği bir masada sergilenir. Bu aşamada aynı zamanda matematiksel bağlamı olan çocuk kitaplarının seçim kriterleri, matematik dersiyle etkili bir şekilde bütünleştirilebilmesi için yapılabilecekler ve örnek etkinlikler üzerine çalışmalar yürütülür. İkinci bölümde katılımcılar alanları dikkate alınarak(okul öncesi, sınıf öğretmenleri) beşer kişilik gruplar oluşturulur. İlgili kitaplardan yararlanarak katılımcılardan Okul Öncesi Eğitim Programı ve İlkokul Matematik Dersi Öğretim Programında yer alan öğrenme alanlarıyla ilişkilendirerek matematik derslerinde kullanımına yönelik etkinlikler hazırlamaları ve paylaşmaları istenir. Son olarak grupların tasarladıkları etkinlikleri sunarak paylaşmaları ve görüş alışverişinde bulunmaları istenir. Çalıştayın 30 kişi ile 150 dakikada(2,5 saat) gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Sözlü bildiri ÇOCUK GELİŞİMİ BÖLÜMÜ 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN DUYGUSAL ZEKA İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİÖzet: Duygusal zeka, son yıllarda üzerinde çalışmaların yoğunlaştığı ancak eğitim alanında müfredata henüz yerleştirilememiş bir zeka türüdür. İlk olarak Salovey ve Mayer tarafından ortaya koyulan duygusal zeka duygularının farkında olma, duygularla başa çıkabilme, kendini motive etme, empati kurabilme ve ilişkileri yönetebilme becerilerini içerir. Duygusal zeka, bebeklik döneminden itibaren gelişmeye başlar, IQ’nun aksine uzun yıllar geliştirilebilir ve entelektüel zekayı geliştirici bir işleve sahiptir. Bu doğrultuda erken yaşlarda verilen ve akademik hayat boyunca devam eden duygusal zeka eğitiminin, bireylerin yaşam boyu başarılı bireyler olmalarına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Erken yaşlarda başlaması gereken bu eğitimde sorumluluk aile, öğretmen ve çocukla çalışan tüm meslek gruplarına aittir. Bu meslek gruplarından biri olan çocuk gelişimciler, 0-18 yaş grubu normal, özel gereksinimi olan, hasta, korunmaya muhtaç ve risk altındaki çocukların gelişimlerini desteklemektedirler. Dolayısıyla çocuğun gelişiminde ve gelişiminin takibinde, aile ile iletişim halinde olarak önerilerini paylaşan çocuk gelişimcilerin duygusal zekayı geliştirmekte de rolleri büyüktür. Duygusal zekanın geliştirilebilmesi, tanınmasıyla ve meslek elemanlarının duygusal zeka düzeyini değerlendirebilmeleriyle mümkündür. Bu doğrultuda bu araştırmada çocuk gelişimi bölümü dördüncü sınıf öğrencilerinin duygusal zeka ile ilgili görüşlerini belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmada çocuk gelişimi bölümü dördüncü sınıf öğrencilerinin duygusal zeka ile ilgili görüşleri belirleneceği için araştırma nitel araştırma tekniklerinden biri olan olgu bilim modelinde planlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu İstanbul’da öğrenim görmekte olan 19 çocuk gelişimi bölümü dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmada, hız ve pratiklik sağlaması nedeniyle ‘kolay ulaşılabilir durum örneklemesi’ yapılmıştır. Araştırmada verileri toplamak için araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu; altısı katılımcıların demografik bilgilerinin olduğu; on biri katılımcıların duygusal zeka tanımı ile ilgili görüşlerini, kendi duygusal zekalarını betimlemelerini, duygusal zekanın mı matematiksel/sözel zekanın mı önemli olduğuyla ilgili düşüncelerini, duyguları ifade ve yönetmekte zorluk çekip çekmediklerini, hangi durumlarda nasıl duygusal tepkiler verdiklerini, çocuk gelişimcinin duygusal zeka özellikleri ile ilgili görüşlerini, çocuk gelişimci olarak kendi duygularını nasıl bulduklarını, duygusal zekalarını geliştirmek için nelere ihtiyaç duyduklarını, eğitimcilerin duygusal zekasını azaltan faktörleri, bu faktörleri azaltmak için önerilerini ve duygusal zeka ile ilgili eğitim alıp almadıklarını belirtmeleri istenen yarı yapılandırılmış sorular olmak üzere toplam 17 sorudan oluşmuş ve gerekli uzman görüşleri alınmıştır. Verilerin analizi betimsel analiz yöntemi ile yapılmıştır. Demografik bilgiler frekans dağılımları şeklinde betimlenmiş; veriler, alt amaçlar esas alınarak gruplandırılmıştır. Elde edilen bulgular grafiklerle ve görüşmelerden alıntılarla desteklenerek yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin duygusal zeka tanımını bilmedikleri ancak fikir yürüttükleri saptanmıştır. Öğrencilerin kendi duygusal zekalarını tanımlarken duygusal zekayı duygusallık kavramı ile karıştırdıkları görülmüş; kendisini merhametli olarak nitelendiren öğrenciler duygusal zeka düzeyinin yüksek olduğunu belirtirken soğukkanlı olarak nitelendiren öğrenciler duygusal zekasının geliştirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Öğrencilerin büyük çoğunluğu duygusal zekanın matematiksel/sözel zekadan daha önemli olduğunu belirtmişlerdir, matematiksel zekanın önemli olduğunu ifade eden öğrenciler matematiksel açıdan başarısız olduğunu düşünen öğrencilerdir. Öğrencilerin duygularını ifade ederken ve yönetirken genellikle güçlük çekmedikleri ancak olumsuz duyguları ifade etmekte güçlük çeken öğrencilerin de olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri ÇOCUK GELİŞİMİ VE OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN YARATICI DRAMA DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: ÇOCUK GELİŞİMİ VE OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN YARATICI DRAMA DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİ EXAMINATION OF ATTITUDE OF STUDENTS IN DEPARTMENT OF CHILD DEVELOPMENT AND PRE-SCHOOL TEACHER EDUCATION DEPARTMENT TOWARDS CREATIVE DRAMA CLASS Merve ALTUN Fatma ÇALIŞANDEMİR Bu araştırmada Meslek Yüksekokulu’nda öğrenim gören Çocuk Gelişimi Programı öğrencileri ve Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören Okul Öncesi Öğretmenliği öğrencilerinin yaratıcı drama dersine yönelik tutumları incelenmiştir. Araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklem grubunu bir devlet üniversitesinde öğrenim görmekte olan 353 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Adıgüzel (2007) tarafından geliştirilen “Yaratıcı Drama Derslerine Yönelik Tutum Ölçeği” ve araştırmacılar tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Bilgi formunda öğrencilerin demografik özelliklerini belirlemeye yönelik sorular bulunmaktadır. Bu sorulara örnek olarak “yaş, cinsiyet, daha önce drama dersi alma durumu, kardeş sayısı, mezun olunan lise türü” soruları verilebilir. Verilerin analizinde SPSS 23 paket programı kullanılmakta olup, araştırmanın nicel verilerine yönelik çalışmalar devam ettiğinden araştırma sonuçlarına ilişkin bilgilere yer verilememiştir. Anahtar sözcükler: Çocuk gelişimi, Drama, Okul öncesi eğitim Kaynakça Adıgüzel, H. Ö. (2007). Yaratıcı drama (okul öncesinde drama ve ilköğretimde drama) derslerine ilişkin tutum ölçeği geliştirilmesi. Yaratıcı Drama Dergisi, 1(2), 5-12. Sözlü bildiri ÇOCUK HİKAYE KİTAPLARINDA RESİM: ÇOCUK BAKIŞ AÇISIÖzet: Çocukta yaratıcılığın oluşması ve gelişmesi, sanatsal ve düşünsel bilincin oluşabilmesi için çocuğun, erken yaşlardan başlayarak resimli çocuk kitaplarıyla daha çok iç içe olması gerekmektedir (Külük, 2013). Çocuklar resimli kitaplarla karşılaştığında; gördüğü resimleri, kendi çevresinde gördüğü ve algıladığı şekilde yeniden yapılandırır, yorumlar ve zihin buna bağlı olarak yeni kavramlar oluşturmaya başlar. Böylece çocuk hem kendi dünyasını keşfeder hem de ona yeni anlamlar yükler. Yapılan literatür analizleri sonucunda; görsel okuma ve okuduğunu anlama (Kurudayıoğlu ve Tüzel, 2010; Göçer ve Tabak, 2012; Baş ve Kardaş,2014), resimli çocuk kitaplarının resimleme özelliklerinin incelenmesi (Yıldız, Yazıcı ve Durmuşoğlu, 2015; Gönen, Karakuş, Uysal, Kehci, Ulutaş ve Kahve, 2016), hikaye kitaplarındaki resimlerin uygunluğu (Veziroğlu ve Gönen, 2012; Dirican ve Dağlıoğlu, 2014) üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Ancak öğrencilerin çocuk hikaye kitaplarındaki resimleri nasıl yorumladıklarına yönelik az sayıda çalışma (Koç, Yıldız ve Coşkun, 2015) bulunmaktadır. Bu bağlamda çalışmamızın amacı, çocuk hikaye kitaplarındaki resimlere yönelik öğrencilerin yorumları ve yorumlarının değerlendirilmesidir. Bu amaçla aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: 1. İlkokul dönemi öğrencilerine yönelik çocuk kitaplarındaki resimler, öğrenciler tarafından nasıl yorumlanmaktadır? 2. Kitap 1’ in (Rüzgarın Üzerindeki Şehir), bir çocuk kitabının taşıması gereken fiziksel özellikler açısından değerlendirilmesi nasıldır? 3. Kitap 1’ in (Rüzgarın Üzerindeki Şehir), bir çocuk kitabının taşıması gereken resimlendirme özelliği açısından değerlendirilmesi nasıldır? 4. Kitap 2’ nin (Kibritçi Kız), bir çocuk kitabının taşıması gereken fiziksel özellikler açısından değerlendirilmesi nasıldır? 5. Kitap 2’ nin (Kibritçi Kız), bir çocuk kitabının taşıması gereken resimlendirme özelliği açısından değerlendirilmesi nasıldır? Araştırmanın çalışma grubunu, Adana ilinin Yüreğir ilçesinde 1. Sınıfta öğrenim görmekte olan 4 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın modeli, nitel araştırma desenlerinden olgubilim (fenomenoloji) çalışması olarak belirlenmiştir. Çalışmada veri toplama aracı olarak; odak grup görüşmesi ve görüşme yöntemini desteklemesi için 2. Uygulama olarak gözlem yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verilerinin analizinde betimsel analiz ve doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Öğrenciler tarafından kurulan cümleler tema ve kodlara ayrılmıştır. Cümleler dört farklı tema altında toplanmış ve kodlar ise ilgili temaların altında sunulmuştur. Temalar; tanımlama, yüzeysel yorumlama, hayali yorumlama ve kritik anlayış temalarından oluşmaktadır. Öğrencilerin büyük çoğunluğu tanımlama temasına yönelik cümle kurmuştur. Diğer 3 farklı temaya yönelik kurulan cümle sayısı gözle görülür bir şekilde çok azdır. Öğrenciler genellikle resimde görülen öğeleri tek tek tanımlama yoluna gitmişlerdir. Yüzeysel yorumlama, hayali yorumlama ve kritik anlayış düzeyindeki cümleler öğrenciler tarafından çok sınırlı kalmıştır. Verilerin analizi sonucunda incelenen kitapların resimlemelerinin ve fiziksel özelliklerinin, resimli çocuk kitabında olması beklenen özelliklere genel olarak sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ÇOCUK KİTAPLARINDA DİLİN ŞİDDET ARACI OLARAK KULLANIMIÖzet: Etkinin olumsuz şekilde tepkiye dönüşmesi olarak tanımlanan şiddet; fiziksel, sözel, psikolojik-duygusal, sosyal, simgesel vb. şekillerde çocuk kitaplarında yer alabilmektedir. Olumsuz çevrelerden uzak tutulmaya çalışılan çocuklar bazı kitaplarda örtük veya açık biçimde dilin şiddet aracı olarak kullanımıyla karşılaşmakta ve değerleri aşınmış bir çevreyle karşı karşıya bırakılmaktadır. Şüphesiz bu da çocukların kişilik gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, çocukların psikolojisi ve çocuk edebiyatının gelişimi açısından çocuk kitaplarında yer alan şiddetin nedenleri, yöntemi, neye yönelik uygulandığı, kitapların şiddeti ne derece barındırdığı gibi noktaların incelenmesi gereklidir. Bu çalışma, Çocuk kitaplarındaki dile yansıyan şiddetin örneklerini ve eserlerdeki dil şiddetinin biçimlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla, “Çocuk kitaplarında dil şiddet aracı olarak kullanılıyor mu?” “Çocuk kitaplarında şiddet dile hangi şekillerde yansıyor?” ve “çocuk kitaplarında yer alan şiddet/ dilin şiddet aracı olarak kullanılması çocukları nasıl etkiliyor?” gibi konular çalışmanın problemini oluşturmaktadır. Tarama modelinde gerçekleştirilecek olan çalışmada, doküman inceleme yöntemi kullanılarak alan yazına ilişkin kaynaklar taranacaktır. Ayrıca ilkokullar için belirlenmiş olan 100 temel içerisinde yer alan Kemalettin Tuğcu’ya ait çocuk romanları, Ömer Seyfettin’e ait hikayeler ve yabancı eserlerden Pinokyo içerik analizi yöntemi ile incelenerek konuya ilişkin veriler elde edilecektir. Eserler üzerinde yapılan ön incelemeye göre, eserlerde fiziksel şiddetin yanında dil şiddetinin/psikolojik şiddetin örneklerine sıkça yer verildiği görülmektedir. Eserlerde dil; beddua, hakaret/alay etme, tehdit vb. ifadeler yoluyla sözel şiddet aracı; zengin-fakir, güzel-çirkin gibi toplumsal ayrım içeren ifadelerle psikolojik ve sosyal şiddet aracı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca eserlerde yüz ifadeleriyle tehditvâri hareketlerin yer alması ile beden dilinin de şiddet aracına dönüşebildiği görülmektedir. Çocukların yapıları gereği taklit ile bu gibi şiddet ifadelerini ve eylemlerini yaşantıya dönüştürebilecek olması çocuk kitaplarında dilin şiddet aracı olarak kullanımı konusunda da dikkatli olunmasını gerektirmektedir. Şiddet hayatın her alanında çocuğun karşısına çıktığı için çocuk kitaplarında yok farz edilerek hiç yer verilmemesi doğru değildir. Ancak şiddet unsuru eserlerde olağan bir davranış gibi yansıtılmamalı, çocuğu şiddete özendirici şekilde değil şiddetten caydırıcı bir anlatımla sunulmalı, fiziksel ya da sözel şiddetin sorun çözme yolu olmadığı hatta şiddetin şiddeti doğurarak sorunları daha da büyüteceği çocuklara hissettirilmelidir. Sözlü bildiri ÇOCUK KİTAPLARINDA OTORİTE: BACAKSIZ SERİSİ ÖRNEĞİÖzet: “Herhangi bir konuda diğerlerine göre daha üstün bir güce sahip olma; yaptırma, yasak etme, emretme, itaat ettirme hakkı veya gücü, yetke, sulta, velayet; siyasi veya idari güç; çalışmalarıyla kendini kabul ettirmiş kimse” (TDK, 2011: 1823) şeklinde tanımlanan otorite, birey tarafından, bir insan ve grubun emir veya dayatmalarının sorgusuzca kabul edilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Otorite; dinî, siyasal, askerî, ahlâkî, toplumsal vb. birçok alanda devlet adamları, yasa koyucular, yargıç̧ ve memurlar, öğretmenler, anne-babalar, uzmanlar, yazarlar, aydınlar, din adamları gibi temsilcileri ile çok boyutlu bir şekilde karşılaşılabilen bir durumdur (Özer 2014: 137). Toplumsal yaşam içerisinde, hemen her alanda otoriter tutumlara maruz kalanlar içerisinde çocuklar da bulunmaktadır. Çocuğa yönelik otorite, “ailede anne-baba, okulda öğretmen, yakın çevrede akran (arkadaşlar) ve edebiyat ortamında yazar otoritesi” olmak üzere dört temel grupta ele alınmaktadır. Dolayısıyla çocuklar genel olarak günlük yaşamda; ailede, okulda, arkadaş çevresinde ve de edebiyat ortamında otoriter kişiler ve tutumlarla karşılaşmakta ve bu durum çocuk edebiyatı ürünlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Çocuk edebiyatı, öznesi çocuk olan; çocuğa görelik ilkesini, çocuk bakışını ve duyarlılığını dikkate alan bir edebiyat türüdür. Dolayısıyla söz konusu çocuk ve edebiyat olduğunda, asıl belirleyici unsurun pedagojiden ziyade estetik ve sanat olması gerekmektedir. Çeşitli çevrelerde çocuğa yönelik otoriter tutumun ele alındığı bu çalışmada; Rıfat Ilgaz’a ait “Bacaksız Okulda”, “Bacaksız Paralı Atlet”, “Bacaksız Kamyon Sürücüsü”, “Bacaksız Tatil Köyünde” ve “Bacaksız Sigara Kaçakçısı” olmak üzere beş kitaptan oluşan seride “otorite sorunu” incelenmiştir. Çalışmada, çocuklara yönelik otoritenin, otoriteyi doğuran tutumların ve bu tutumları sergileyen kişilerin “aile, okul çevresi, arkadaş çevresi ve edebiyat ortamı” dikkate alınarak belirlenmesi amaçlanmaktadır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılarak alan yazın kaynaklarının tarandığı çalışmada Bacaksız serisindeki eserler, içerik analizi yapılarak incelenmiştir. Çalışma sonucunda Bacaksız serisinde çocuğa yönelik “otorite”nin alanyazında da belirtildiği gibi, ailede “anne-baba”, okulda “öğretmen”, yakın çevrede “akran (arkadaşlar)” tarafından uygulandığı saptanmıştır. Eserlerde yazar otoritesini yansıtan örneklerin ise yok denecek kadar az olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte çalışmada, otoritenin çocuklar üzerinde; bastırılma, dışlanma, sürekli olarak cezalandırılma, alay edilme, sosyal çevreden soyutlanma ve fiziksel şiddete uğrama korkusu gibi etkilerinin olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ÇOCUK KİTAPLARINDA YER ALAN METİNLERLE YARATICI DÜŞÜNME BECERİLERİ ATÖLYESİÖzet: Çalıştayın amacı 21.yy becerileri olarak kabul edilen yaratıcı, özenli, dayanışmacı ve eleştirel düşünme becerilerinin çocuklara çocuk edebiyatı metinleri yoluyla kazandırılması. Hedef kitle Okul Öncesi Öğretmenleri ve Sınıf Öğretmenleri Okul Öncesi Eğitimi, Sınıf Öğretmenliği Lisans ve Lisansüstü Öğrencileri her branştan öğretmen ve öğretmen adayları. Çalıştay İçeriği Eğitimin başında dikkat ve ilgiyi çekebilmek için buz kırıcı bir etkinlik ile başlanır. Ardından seçilen uyaran aracılığı ile tartışma ortamı yaratılır. Çocuk kitaplarında yer alan metinlerlerden seçilen bir uyaran yardımı ile soruşturma çukurunun içine çocuk çekilir. Soruşturan Topluluk Modeli’ne göre sınıf ortamı; katılımcılarının bilgiyi biçimlendirdiği, soruşturduğu, süzgeçten geçirdiği bir topluluk olarak düşünülür. Bu yüzden, Çocuklar İçin Düşünme Beceri Becerileri oturumunu yöneten kolaylaştırıcı, bilgiyi aktaran kişi değil çocukları düşünmeye, konuşmaya sevk eden kişilerdir. Çocuklar, kendilerini ifade ederken, kimse tarafından yargılanmayacakları garanti edilir. Bu sayede kendisini olduğu gibi ifade etme şansı bulan çocuk yavaş yavaş öz güvenini inşa etmeye başlar. Bu oturumlarda sınıfa yaratıcı cevaplar sunmaları istendiğinden çocuğun hayal gücü gelişmeye başlar. Olaylara daha eleştirel bir gözle yaklaşmayı öğrenir. Belki de en önemlisi, başkalarını özenle dinlemenin önemini kavrar. Sabırla başkalarını dinlemeyi ve onların düşüncelerine eleştirel bir yaklaşımla yanıt vermeyi öğrenmek için bu yöntemin ne kadar etkili olduğu yapılan araştırmalar sonucunda bulgulanmıştır. Kendisini özgürce, yaratıcı fikirleriyle, diğerleriyle işbirliği yaparak ifade etme fırsatı bulan çocuk mutlu, çevresiyle barışık ve yarınlar için kendini hazırlamaya istekli bir birey haline gelir. Kendisini dilediği gibi ifade etme fırsatı veren bu uygulama ile –özellikle akademik başarısı düşük olan çocukların özgüven duygusunda ciddi bir artış yaşanmakta, bu da akademik başarıyı olumlu yönde etkilemektedir. Sözlü bildiri ÇOCUKLAR İÇİN PROJE YÖNETİMİ EĞİTİMİÖzet: Başta ilk ve orta okul olmak üzere, okul ortamında yapılan herhangi bir etkinlik veya çalışmayı destekleyen yöntem ve araçların, oyunlaştırılarak öğrencilere aktarılması için kişilere verilecek olan eğitim çalışmasını kapsamaktadır. Oyunlaştırılmış etkin proje yönetiminin amacı, öğrencilere bilgiyi seçmek ve kavramak için kullanacağı araçlarını bulmakta yardım etmektir. Oyunlaştırılmış proje yönetimi, projeleri yönetmeye yönelik klasik bir alternatif değil, tamamlayıcı bir yaklaşım sunmaktadır. Yöntemler “öğrenmek için öğret” yaklaşımını desteklemektedir. Proje yönetiminde oyunlaştırma yöntemleri öğrencilere edinecekleri bilgileri daha kolay, hızlı ve kalıcı bir şekilde kavratmanın yanı sıra, kişiler arası etkili iletişimin oluşturulmasında önemli rol oynar. Oyunlaştırılmış Proje Yönetimi Eğitiminde aktarılması hedeflenen teknikler şunlardır: Beyin fırtınası: Bu yöntemle, bir soruna yoğunlaşılır ve olası çözümlerin özgürce ortaya çıkması sağlanır, fikirlerin o anda hiçbir eleştiri ya da açıklama yapılmadan ortaya çıkmasına imkân verilir ve kişi ile takım açısından yaratıcı fikirler ortaya çıkarılır. Zihin Haritası: Temel bir düşünce ve düşünceye bağlı fikirleri detaylandırarak, ilişkiler kurma yöntemidir ve diğer yöntemlere göre daha kolay çalışma olanağı sağlar. Tüm bunlar, kişiye özel anahtar kelimeler ve simgeler kullanılarak gerçekleştirilir. Bu teknikle yaratıcılığın ve iletişimin güçlendirilmesi öncelikli hedeflerdendir. Ağaç diyagramı: Ağaç benzeri bir yapıda hiyerarşik düzeni görsel olarak tanımlamanın bir yolu olan ağaç diyagramı yöntemidir. Bu yöntem, hiyerarşik bağı olan ögeleri temsil ederken, tümdengelim yöntemi kullanılırken ve görselliği ön plana çıkarmak için çok etkili olacaktır. Bu teknikler, etkililiğini artırmak ve bilginin kalıcı olmasını sağlamak için, post-itler, renkli kalemler ve imgelerle pekiştirilecektir. Bu eğitimin sonunda, katılımcılara aktarılacak bilgi ve yöntemlerle okul çağındaki çocukların bilgiyi öğrenmekten ziyade, var olan bilgilerle yeni bilgiye nasıl ulaşacaklarını öğrenmeyi aktarmak hedeflenmektedir. Öğrencilerin yeni bilgiye ulaşmak için önceki bilgilerle nasıl ilişki kurabileceğini öğrenmesi, bilgiyi sistematik hale getirip örgütleyebilmesi, çok yönlü, soyut, eleştirel, yaratıcı, bağımsız, mantıklı ve analitik düşünme tekniklerini edinmesi ve bunu yaparken iş birliği içinde iletişimini güçlendirmesi ana beklentilerdendir. Dijitalliğin ve bireyselliğin ön planda olduğu çağımızda en verimli öğrenme aşamasında bulunan okul çağındaki çocuklar, var olan hazır bilgiyi alarak öğrenmektedir. Bu durum, elde edilen bilginin kalıcılığını da zedelemektedir. Oyunlaştırılmış proje yönetimi ile birlikte bilgiler hem kalıcı olarak hem de interaktif bir şekilde öğrenilecektir. Sözlü bildiri ÇOCUKLARA DEĞER ÖĞRETMEDE RAFADAN TAYFA ÇİZGİ FİLMİNİN ÖNEMİÖzet: Çocuklara değer öğretmede ebeveynler, eğitim kurumları kadar; çocukların günün büyük bölümünde maruz kaldıkları çizgi filmlerin de önemi ve işlevi bulunmaktadır. Çizgi filmlerin devlet eliyle kontrol edilmesi, çocukların kişisel gelişimlerine katkı sunmayan veya kişisel gelişimi olumsuz etkileyen filmlerin yayınlanmasının önlenmesi gerekmektedir. Çünkü bireyin karakter gelişiminde bilinç altı oldukça önemlidir. Bilinçli veya bilinçsiz çocukların hemen her gün maruz kaldığı gelişmeler, dinledikleri/izledikleri programlar bilinçaltına ilmek ilmek işlenmektedir. Bu anlamda bilhassa gelişim dönemindeki çocukların izledikleri-dinledikleri programların ve izleme sürelerinin belirlenmesinde anne-babalara büyük sorumluluklar düşmektedir. Çocuklara toplumsal değerleri, kültürel hassasiyetleri öğretmeyen, onların ruhsal gelişimlerini olumsuz etkileyen, şiddet veya istenmeyen davranış içeren filmlerin çocuklara izlettirilmemesi gerekmektedir. Ebeveynlerin çocuklarına izletecekleri programların içeriği hakkında bilgi sahibi olmaları, çocuklarının gelişimlerine her açıdan katkı sunan programları belirleyerek bunları izletmeleri büyük önem taşımaktadır. Televizyon programları içerisinde çocukların hoş vakit geçirmek için tercih ettiği çizgi filmler onların değer eğitiminde önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmanın amacı TRTde yayımlanan ve çocukların ilgiyle izledikleri çizgi filmlerden Rafadan Tayfa çizgi filmlerinde işlenen değerlerin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemine uygun olarak yapılmıştır. Araştırma sürecinde Rafadan Tayfa çizgi filminin bütün bölümleri izlenmiş ve değerler formu aracılığıyla üç uzman değerlendirici tarafından değerlendirilmiştir. Rafadan Tayfa çizgi filmlerinde işlenen değerlerin belirlenmesinde araştırmacı tarafından uzman görüşü alınarak hazırlanan, yerel ve evrensel değerleri barındıran 30 farklı değer içeren “Değerler Formu” kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Değerler formu ile belirlenen değerler sınıflandırılmış ve yüzde-frekansları çıkarılarak tablolaştırılmıştır. Tablolarda işlenme sıklıkları verilen değerler çizgi filmlerden doğrudan alıntılarla desteklenmiş ve yorumlanmıştır. Araştırma sonunda Rafadan Tayfa çizgi filmlerinin çocuklara değer iletimi bakımından önemi tartışılarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ÇOCUKLARA DEĞER ÖĞRETMEDE ŞİRİNLER ÇİZGİ FİLMİNİN ÖNEMİÖzet: Günümüzde hemen her evde bulunan kitle iletişim araçlarından biri ve en önemlisi televizyondur denilebilir. Küçük büyük her yaştan bireylerim hoşça vakit geçirmek için başvurdukları en önemli araçlardandır televizyondan yayını yapılan programlar. Teknoloji alanındaki gelişmelere bağlı olarak artık birçok özelliği barındıran bu araç, hemen her evin baş köşesinde kendine yer bulabilmektedir. Program çeşitliliği sayesinde kadın erkek, yaşlı genç herkese hitap eden bu araç,özellikle çocuklar için ayrı bir öneme sahiptir. 1-2 yaşından itibaren çocukların televizyon karşısında geçirdikleri zamanın genişliği düşünüldüğünde bu önem daha da artmaktadır. İçinde yaşadığı toplumun milli ve manevi değerlerinin farkında olan, bu değerleri içselleştirerek davranışlarına yansıtan, hayatına tatbik eden bireyler yetiştirmek, her toplumun/devletin amaçları arasında yer almaktadır. 1-2 yaşından itibaren çocukların maruz kaldığı televizyon programlarının bu anlamda önemli bir işlevlerinin olduğu inkar edilemez. Nitekim eğitici özelliği olmayan veya kişinin zihinsel ve davranışsal gelişimini olumsuz etkileyen, şiddet içeren programların çocuklara izletilmemesi gerekmektedir. Bu anlamada ebeveynlere önemli sorumluklar düşmektedir. Ebeveynlerin çocuklarına izletecekleri programların içeriği hakkında bilgi sahibi olmaları, çocuklarının gelişimlerine her açıdan katkı sunan programları belirleyerek bunları izletmeleri büyük önem taşımaktadır. Zira çocuklar yerel ve evrensel değerleri okulöncesi dönemden itibaren televizyonlarda izledikleri programlar vasıtasıyla edinmeye başlamaktadırlar. Çizgi filmler çocukların ilgilerini çeken en önemli televizyon programlarındandır. Çocukların değer eğitiminde de çizgi filmler önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmanın amacı toplumumuzda çocukların ilgiyle izledikleri programlardan “Şirinler ” çizgi filmlerinde işlenen değerlerin incelenmesi amaçlanmaktadır. Şirinler çizgi filmlerinde işlenen değerlerin belirlenmesinde araştırmacı tarafından uzman görüşü alınarak hazırlanan, yerel ve evrensel değerleri barındıran 30 farklı değer içeren “Değerler Formu” kullanılmıştır. Değerler formu ile belirlenen değerler sınıflandırılmış ve yüzde-frekansları çıkarılarak tablolaştırılmıştır. Tablolarda işlenme sıklıkları verilen değerler çizgi filmlerden doğrudan alıntılarla desteklenmiş ve yorumlanmıştır. Araştırma sonunda Şirinler çizgi filmlerinin çocuklara değer iletimi bakımından önemi tartışılarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ÇOCUKLARDA MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN MESLEK SEÇİMİNDE ROLÜÖzet: ÇOCUKLARDA MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN MESLEK SEÇİMİNDE ROLÜ Hayatımızın en önemli seçimlerinden birini oluşturan mesleklerimiz ve meslek seçimleri, tüm hayatımız boyunca karşımıza olumlu veya olumsuz etkileri ile çıkabilmektedir. Sevdiği ve istediği işi yapan aslında işe gidip zaman kaybettiğini düşünmez ve mutlu bir hayatın ilk kilidinin doğru anahtarını bulmuş olur. Sevdiği ve yıllarca hayalini kurduğu işin sahibi olan çocuk; işe giderken mutlu gider, işine severek gider, işi onun hobisi olur, işinde başarıyı yakalamak kaçınılmazdır. Bu çalışmanın amacı; Çocukların meslek ile ilgili yaklaşımlarını doğru bir şekilde öğrenerek, bilerek ve isteyerek mesleki ve teknik bilgi düzeylerini arttırarak istedikleri ve en uygun meslek alanlarını sevmelerine ve ilgi duymalarına yönelik adımların atılmasını sağlayacaktır. Çocukların kreş eğitimlerinden başlayarak verilebilecek mesleki ve teknik eğitimler ara ara ve oyunlar vasıtası ile meslek alanlarını tanıması ve bu meslek alanlarının ilgilendiği teknik konuların neler olduğunu algılamalarını güzel bir oyun gibi anlayarak ve isteyerek tanıma fırsatı sağlayacaktır. Bununla birlikte çocuklarda yaşın ilerlemesi ile birlikte teknik gezilerin başlaması ve işyerlerinin ve mesleklerin yerinde tanıtım faaliyetleri ile ileride yapabilecekleri meslekleri tanımaları ve yaptıkları mesleklerin teknik konularına aşina bulunmaları onların meslek seçimindeki rolünü ortaya koyabilecektir. Bu çalışmada; yarının büyükleri çocuklarımızın istedikleri ve sevdikleri meslekleri mutlu, huzurlu, özverili ve en iyi şekilde etik ilkeleri yerine getirerek yapabilmelerine yönelik önerilerde bulunulmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri ÇOCUKLARIN BAĞLANMA KAYGISI İLE BAĞLANMA KAÇINMASININ OKULA BAĞLANMA VE AKRAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: İnsanların çocukluktan edindiği bağlanma biçimlerinin etkileri tüm yaşantı sürecinde ilişkilerine yansıyabilmektedir. Araştırmada, çocukların kaçınmalı ve kaygılı bağlanma örüntülerinin okula bağlanma durumuna ve akran ilişkilerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemini; 2016-2017 yılı bahar döneminde İstanbul ili Beyoğlu ilçesindeki MEB’e bağlı çeşitli liselerinde lise 1. sınıfta öğrenim gören 528 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada sosyodemografik bilgileri almak için “Kişisel Bilgi Formu”, çocukların ebeveyne bağlanma şeklini ölçmek için, “Aile İçi Yakın İlişkilerde Deneyimler Ölçeği (AİYİÖ)’’, çocukların arkadaş ilişkilerini ölçmek için, “Akran İlişkileri Ölçeği (AİÖ)” ve okula bağlanma durumlarını ölçmek için, “Çocuklar ve Ergenler İçin Okula Bağlanma Ölçeği (ÇEİOB)’’ kullanılmıştır. Verilerin analizinde çocukların bağlanma şekilleriyle okula bağlanma ve akran ilişkilerini belirlemek için; Bağımsız Örnek T-Testi, ikiden fazla kategorili bir değişkene göre farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmesinde ise Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) kullanılmıştır. Kullanılan Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) sonucu varyanslar homojen olarak elde edilmediğinde varyans analizi yerine robust bir test olan Welch testi kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre; bağlanma biçimlerinin cinsiyet faktörüne göre değişmediği saptanmıştır. Akran ilişkilerinde cinsiyete göre anlamlı farklılaşma tespit edilmiştir. Bu durumun kızlar lehine olduğu saptanmıştır. Annesi serbest meslek sahibi olan çocukların daha fazla kaygılı bağlandıkları, annesi kamuda çalışan çocukların ise arkdaşlarıyla çatışmalı ilişkiler kurdukları sonucu bulunmuştur. Anne öğrenim durumuna göre bağlanma biçimleri arasında anlamlı farklılaşma bulunmuştur. Çocukların bağlanma biçimlerinin anne baba eğitim durumundan etkilendiği görülmektedir. Öğrenim seviyesi arttıkça güvenli bağlanma yönüne doğru olumlu etkilenme görülmektedir. Araştırmada, gelir düzeyi ile bağlanma biçimleri arasında anlamlı farklılaşmalar tespit edilmiştir. Ailede gelir seviyesi azaldıkça kaygılı bağlanma arttığı tespit edilmiştir. Gelir seviyesi arttıkça çocukların okulda arkadaş ve öğretmenleriyle daha olumlu iletişimde oldukları saptanmıştır. Okul öncesi eğitim almayan çocuklarda daha fazla kaçınmalı davranış görülürken, okul öncesi eğitim alan çocukların arkadaşlarıyla daha çok yardıma açık oldukları sonucu görülmüştür. Anne sütü alan çocukların arkadaşlarıyla daha fazla birlikte olmayı tercih ettikleri saptanmıştır. Bakım veren kişi durumuna göre; arkadaşlara bağlanma ile yakınlık puan ortalamaları arasında anlamlı farklılaşma görülmüştür. Arkadaşlara bağlanma puan farkı bakıcı tarafından bakılan çocuklardan kaynaklandığı, yakınlık puan farkının ise anneannenin bakım verdiği durumlardan kaynaklandığı tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda, çocuklarda bağlanma kaygısı ile bağlanma kaçınmasının arttıkça okula bağlanma durumunun ve akran ilişkilerinin olumsuz yönde etkilendiği görülmektedir. Sözlü bildiri ÇOCUKLARIN BENLİK ALGILARI VE DUYGULARI ANLAMA BECERİLERİ İLE AKRAN İLİŞKİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Okul öncesi eğitim alan 60-72 aylık çocukların benlik algıları ve duyguları anlama becerileri ile akran ilişkileri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanan araştırmada, çocukların bu becerileri cinsiyet değişkeni açısından da incelenmiştir. İlişkisel tarama modelinde tasarlanan araştırmanın çalışma grubu, 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminde İstanbul Anadolu yakasında Kadıköy ve Ataşehir ilçelerinde bağımsız anaokullarına devam eden 89’u kız, 96’sı erkek olmak üzere 185 çocuktan oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Selçuk Akran İlişkilerini Değerlendirme Ölçeği, DeMoulin Çocuklar için Benlik Algısı Ölçeği ve Denham Duygu Anlama Testi olmak üzere üç veri toplama aracı kullanılmıştır. Selçuk Akran İlişkilerini Değerlendirme Ölçeği, 36-72 aylık çocukların sınıf içerisinde, akranlarıyla olan ilişkilerini değerlendirmek amacıyla Özmen (2013) tarafından geliştirilmiştir. Geliştirilen 5’li “Likert Tipi” derecelendirmeye dayanan bu ölçek okul öncesi öğretmenleri tarafından değerlendirilen 27 madde ve beş alt boyuttan (Çekingenlik, Sosyal kabul, Problem çözme, Sosyal davranış, Saldırganlık) oluşmaktadır. DeMoulin Çocuklar için Benlik Algısı Ölçeği, çocukların bireysel benlik kavramının sistematik ve karşılaştırmalı analiz edilmesini sağlayan ve tanı koyan, Dr. Donald DeMoulin tarafından 1995-1998 yılları arasında geliştirilmiş bir ölçme aracıdır. İlk olarak Kuru-Turaşlı (2006) tarafından doktora tez çalışması kapsamında yapılan Türkçe’ye uyarlamasının ardından 2015 yılında Zembat, Kuru-Turaşlı, Güven, Sezer, Akşin, Yılmaz ve Bayındır tarafından 36-72 aylık çocuklara yönelik geçerlik-güvenirlik analizleri yapılmış ve ölçek “Öz Saygı” (14 madde) ve “Öz Yeterlilik” (14 madde) olmak üzere iki alt boyut ve toplam 28 maddeden oluşmuştur. Denham Duygu Anlama Testi ise çocukların duyguları anlama becerilerini ölçmek amacıyla kuklalarla sergilenen bir test olarak Denham (1986) tarafından geliştirilmiş ve Yılmaz, Tepeli ve Güven (2019) tarafından Türkçe uyarlaması yapılarak 48-72 aylık çocuklara yönelik kullanılabilmektedir. Test, “Mutlu, kızgın, üzgün, korkmuş” duygularına yönelik anne ve kız-erkek kardeş (çocuğun cinsiyetine göre tercih edilen) kuklaları arasında geçen 20 farklı diyalog içermektedir. Verilerin analizinde istatistik paket programı kullanılmış ve yapılan Kolmogorov-Smirnov testi sonucunda normal dağılım göstermediği saptandığından, verilerin değerlendirmesinde Spearman korelasyon analizi, cinsiyet değişkeni için Mann Whitney U testi yapılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre Araştırmada çalışmaya katılan çocukların DeMoulin Çocuklar için Benlik Algısı Ölçeği’nin “Öz saygı” alt boyutu ile Selçuk Akran İlişkilerini Değerlendirme Ölçeği’nin “Saldırganlık” (r=-,190) alt boyutu arasında negatif yönlü, “Öz yeterlilik” alt boyutu ile Selçuk Akran İlişkilerini Değerlendirme Ölçeği’nin “Problem çözme” (r=,151) alt boyutu arasında pozitif yönlü ve “Saldırganlık” (r=-,162) alt boyutları arasında negatif yönlü anlamlı ilişki olduğu bulunmuştur (p<.05). Ayrıca DeMoulin Çocuklar için Benlik Algısı Ölçeği’nin toplam puan ortalaması ile Selçuk Akran İlişkilerini Değerlendirme Ölçeği’nin “Saldırganlık” (r=-,179) alt boyutu arasında negatif yönlü anlamlı ilişki olduğu tespit edilmiştir (p<.05). Buna ek olarak çocukların Denham Duygu Anlama Testi puan ortalamaları ile Selçuk Akran İlişkilerini Değerlendirme Ölçeği’nin “Çekingenlik” (r=-,188) ve “Saldırganlık” (r=-,198) alt boyutları arasında negatif, ölçeğin toplam puan ortalaması (r=,163) arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir (p<.05). Araştırmaya katılan çocukların benlik algıları ve duygu anlama becerilerinin çocukların cinsiyet değişkenine göre anlamlı farklılık göstermediği saptanmıştır. Araştırmada Selçuk Akran İlişkilerini Değerlendirme Ölçeği’nin de Çekingenlik, Sosyal kabul, Problem çözme ve Sosyal davranış alt boyutları cinsiyete göre farklılık göstermezken, Saldırganlık alt boyut puan ortalamalarının çocukların cinsiyetine göre anlamlı farklılık gösterdiği ve bu farklılığın erkek çocuklar lehine olduğu bulunmuştur. Sözlü bildiri ÇOCUKLARIN DUYGUSAL ZEKASINI DESTEKLEYEN YÖNTEM VE TEKNİKLERÖzet: Bireylerin hem akademik hem de toplumsal hayatta başarılı olma ihtiyacı duygusal zeka kavramını ortaya koymuştur. Duygusal zeka duyguların farkına varmayı, duyguları tanımayı, duyguları anlamayı ve duygularla baş etmeyi içeren ve böylelikle çevredekilerle olumlu ilişkiler kurmayı sağlayan bir güçtür. Eğitimde duygusal zekanın desteklenmesi çocuk ve öğretmen açısından önemli katkılar sağlayabilmektedir. Duygusal zeka çözfarkındalığı, öğrenmeye motivasyonu, odaklanmayı artırır, çocukların etkin öğrenenler olmalarını sağlar. Bütün öğrenmeler duygusal temeller üzerine kuruludur. Özellikle çevresel faktörlerden (öğretmen, arkadaş, eğitim ortamı, aile vb.) etkilenen öğrenciler için duygusal zeka yöntem ve teknikleri önemli bir destek olabilecektir. Duygusal zeka bireylerin özelliklerine uygun yöntem, teknikler, yaklaşımlar ve süreç planlama ile her yaşta geliştirilebilir ve güçlendirilebilir. Çocukların duygusal zekâsının desteklenmesi öğretmen açısından da katkılar sağlar. Öğretmen bu yöntem ve teknikleri programında düzenli olarak yer verdikçe kendisi için de bir rahatlama yolu bulabilecek, kendisini geliştirmede sürdürülebilirliği sağlayabilecektir. Bütün bunlar göz önüne alındığında bu çalıştayın amacı eğitimcilerin, öğretmen adaylarının ve araştırmacıların çocukların duygusal zekasını destekleyen yöntem ve tekniklerin farkına varmalarını sağlamaktır. 120 dakika boyunca gerçekleşmesi planlanan çalıştayın içeriğinde; eğitimde duygusal zekânın gerekliliği tartışılacak, çocukların duygusal zekasını desteklemede önemli noktalar belirlenecek, duygusal zekayı destekleyen yöntemler ve teknikler tanıtılacak ve özellikleri karşılaştırılacak, bir günlük plan akışında bu tür yöntem ve tekniklerin nasıl yer alacağına ilişkin uygulamalı çalışmalar gerçekleştirilecektir. Sözlü bildiri ÇOCUKLARIN GÖZÜNDEN İLKOKUL 1. SINIF; BAŞLAMADAN ÖNCE VE BİTTİĞİNDEÖzet: Araştırmanın amacı, okul öncesi eğitime ve ilkokul birinci sınıfa devam eden çocukların “ilkokul” hakkındaki görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmış olup; çalışma grubunun belirlenmesinde birden çok örnekleme yönteminden faydalanılmıştır. Buna göre öncelikle amaçlı örnekleme yöntemi kullanılarak çalışma grubu belirlenirken; bünyesinde en az bir ana sınıfı ve en az bir 1. sınıf olan kurumlar listelenmiştir. Oluşturulan listeden basit tesadüfi örnekleme yöntemine uygun olarak kura çekme yoluyla ve araştırmanın ekonomikliği ilkesi gözetilerek belirlenen bir ilkokulun ana sınıfı ve aynı kurumun 1. sınıfına devam eden öğrencileri arasından aileleri tarafından katılımlarına onay verilen çocuklar çalışma grubunu oluşturmaktadır. Çalışma grubu okul öncesi eğitime devam eden ve yaş ortalamaları 69 ay olan 15 çocuk ile ilkokul birinci sınıfa devam eden ve yaş ortalamaları 80 ay olan 15 çocuk olmak üzere iki farklı gruptan oluşmaktadır. Araştırmanın amacı doğrultusunda veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından alan yazın taraması gerçekleştirilerek oluşturulan ve 3’ü okul öncesi eğitim uzmanı, 3’ü ilkokul eğitimi uzmanı olan toplam 6 uzmanın görüşü alınarak son hali belirlenen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Hazırlanan formda okul öncesi eğitim alan öğrenciler için on, ilkokul birinci sınıf öğrencileri için on bir adet soru yer almaktadır. Hazırlanan formlarda araştırmanın amacına uygun olarak; okul öncesi eğitime devam eden öğrencilere yönelik ilkokula ilişkin görüşlerini belirlemeye yönelik sorular ve ilkokul birinci sınıfta yer alan öğrencilere de ilkokul birinci sınıf yaşantıları sonucunda ilkokula yönelik görüşlerini belirlemek amaçlı sorular yer almaktadır. Veri toplama işlemi ilgili izinlerin alınmasının ardından, araştırmacılar tarafından her öğrenci ile bire bir ve yüz yüze görüşmeler yapılarak gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin kendilerini rahat hissetmeleri için görüşmeler ses kaydı altına alınmıştır. Elde edilen ses kayıtları çözümlenmiş, deşifre edilen verilerle içerik analizi gerçekleştirilmiştir. İçerik analizi gerçekleştirilirken; çocukların yanıtları alan yazına uygun olarak kategorilere ayrılmış ve frekans değerleri kullanılarak tablolaştırılmıştır. Araştırma sonucunda okul öncesi eğitime devam eden çocukların ilkokula ilişkin çoğunlukla bilgi sahibi oldukları ve bu bilgi-görüşlerin genel itibariyle kurumun fiziksel özellikleri, dersler ve kurallar, günlük rutinler hakkında olduğu belirtmiştir. İlkokula devam eden birinci sınıf öğrencilerinin ilkokula ilişkin görüşleri incelendiğinde ilkokulda ders yaptıklarını, ilkokula mutlu bir şekilde başladıklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca ilkokulda arkadaşa ihtiyaç duyduklarını, öğretmenlerini dikkatli dinlemenin gerekliliğini, okul öncesinden farkının derslerin olduğunu, ilkokulda oyun oynamaya ihtiyaç duyduğunu belirtmişlerdir. Okul öncesinde eğitim gören öğrencilere ilkokul öğrencileri öğretmenini dikkatli dinlenmesini ve kurallara uymasını önermişlerdir. Sözlü bildiri ÇOCUKLARIN GRUP ORTAMLARINDAKİ OYUN PERFORMANSI İLE ÖZ-DÜZENLEME BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı okul öncesi dönem çocuklarının grup ortamlarındaki oyun davranışları ile öz-düzenleme becerileri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Okul öncesi dönem çocuklarının grup oyun davranışlarının, öz-düzenleme tarafından yordanma durumunu konu alan bu araştırma ilişkisel tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırma örneklemini Türkiye’nin bir güneybatı ilinde 2018-2019 eğitim öğretim yılında anaokuluna devam eden 60-72 aylık çocuklar arasından basit rastgele yöntemle seçilen 150 çocuk (76 kız, 74 erkek) ve anneleri oluşturmaktadır. Verilerin toplanma sürecinde çocuklar en az 3 aydır okul öncesi eğitime devam etmektedir. Araştırmada, veri toplama aracı olarak; çocukların oyun davranışlarını belirlemek üzere Grup Ortamlarındaki Oyununun Değerlendirilmesi Gözlem Formu (Ahmetoğlu, Aşık Öztürk ve Acar, 2017), öz-düzenleme becerileri için ise 4-6 Yaş Çocuklarına Yönelik Öz-Düzenleme Becerileri Ölçeği Anne Formu (Erol ve İvrendi, 2018) kullanılmıştır. Ayrıca demografik bilgileri ulaşmak için Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Çocukların, grup ortamlarındaki oyun davranışları öğretmen tarafından, kişisel bilgileri ve öz düzenleme becerileri çalışma grubunda yer alan çocukların anneleri tarafından doldurulan ölçeklerle değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda okul öncesi çocukların öz-düzenleme alt boyutları arasında yer alan çalışma belleği ile doğal grup ortamlarındaki oyun performansları arasında güçlü bir bağ bulunmuştur. Bulgular ışında çocukların grup oyun performansları ile dikkat ve engelleyici kontrol alt boyutları ile de pozitif ilişkili olduğu söylenilebilir. Ayrıca öz-düzenleme becerilerinin engelleyici kontrol-davranış alt boyutu daha önce okul öncesi eğitim alma değişkenine göre anlamlı bir farklılık göstermiştir. Sözlü bildiri ÇOCUKLARLA KÜTÜPHANEDE YARATICI ETKİNLİKLERÖzet: Erken çocukluk döneminde çocuğa zengin uyarıcılarla dolu bir çevre sunmak onların merak duygusunu, yaratıcı düşünme becerisini ve hayal gücünü besleyecektir. Kütüphaneler bu bakımdan çocuklara eşit ve zengin fırsatlar sunan, çocukların okuma ve araştırma yapabilme becerisinin en sağlıklı ve en iyi yapıldığı mekanlardır. Çocuğun dili öğrenmesiyle birlikte hayal gücü de genişlemektedir. Çocuk, hayali oyunlarla ve kahramanlarla hayal dünyasına farklı bir boyut kazandırmaktadır. Bu bakımdan “yaratıcı etkinlikler”, çeşitli becerilerin kazandırılmasında oldukça önemli rol oynamaktadır. Erken çocukluk döneminde çocukların dikkatleri çabuk dağıldığı için okumak onlar için sıkıcı ve keyifsiz görülebilmektedir. Çocukların hoşuna giden etkinlikler ile ilgileri kütüphaneye çekilebilir, böylece onlara kütüphane ve kitapla tanışma imkanı sağlanmış olur ve erken dönemde kütüphane kullanıcısı olmaları için onlara fırsat sunulur. Erken yaştaki çocukların ilgisini resimli kitapların yanı sıra, yaratıcı masal saatleri, tiyatro gösterileri, drama, oyun, resim gibi çeşitli etkinlikler de çekmektedir. Bu etkinlikler ile çocukların ilgisi kütüphaneye çekilebilmekte, böylece onlara kütüphane ve kitapla tanışma imkanı sunulabilmektedir. Kitap seçimi, araştırma yapma becerisi ve okuma alışkanlığı en iyi ve sağlıklı olarak kütüphane ortamında kazandırılmaktadır. Bu kazanımların yanı sıra bir durumun drama ve oyun yolu ile çocuğa kazandırılması ve çocuklar için okumanın zevkli ve keyif alınacak bir etkinliğe dönüştürülmesi, okumanın bir alışkanlık haline gelmesi aşaması için oldukça büyük bir önem arz etmektedir Sözlü bildiri ÇOCUKLUĞA AÇILAN PENCERE: AYDIN’IN ESKİ SOKAK OYUNLARIÖzet: Çocukların eğlenerek öğrenmesini sağlayan oyun; çocukların gelişiminde son derece önemli bir yere sahiptir. Bu çalışma çocukluğun izinden geçmişe yolculuk yaparak Aydın’ın eski sokak oyunlarını tespit etmeyi, bunların özelliklerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırmada günümüzde oynanan sokak oyunlarından da bahsedilmiş; bunların eski oyunlardan ayrılan özellikleri üzerinde durulmuştur. Çalışma betimsel desene sahiptir. Araştırmanın verileri görüşme formlarından ve gözlemlerden elde edilmiştir. Araştırma yapan öğrenciler çevresindeki en yakın kişilerden (anne, baba, dede, nine, teyze, amca vb.) başlayarak birçok insandan (komşu, arkadaşlarının ebeveynleri, mahalle esnafı vb.) veri toplamışlar ve sokakta oynanan oyunları gözlemleyerek kaydetmişlerdir. Görüşme formlarında oyunla ilgili olarak “Oyunun adı nedir?, Oyun kaç kişiyle oynanmaktadır?, Oyunun kuralları nelerdir? ve Oyun nasıl oynanmaktadır?” soruları bulunmaktadır. Araştırma sonucunda veriler başlıklar halinde sınıflandırılmıştır. Eski oyunların en az iki işiyle ya da kalabalık gruplarla oynanması gerektiği, genellikle harekete yani koşturmaya ve ebelemeye dayalı olduğu tespit edilmiştir. Oyunlarda en çok taş, top, sopa, teneke, bez, mendil gibi malzemeler kullanılmaktadır. Bazı oyunlar (Birdirbir, Uzun eşek, Uçak, Köşe kapmaca vb.) sadece eyleme dayalı olduğu için hiçbir oyun aracına ihtiyaç duymamaktadır. Sayısal zekâyı geliştiren oyunların (Bom) yanı sıra kelimeyi doğru telaffuz etmeyi gerektiren ve oyun şarkılarıyla dil zekâsını destekleyen örneklerin (Yattı kalktı, Bezirgan başı, Yağ satarım bal satarım) olduğu da belirtilmiştir. Sokak oyunları üzerine yapılan görüşmelerde çocukluğunu anımsayan yetişkinlerin bu sürece özlem duyduğu gözlenmiştir. Aydın’ın zaman içinde sosyal ve fiziksel değişim yaşadığı, oyun alanlarının azalmasıyla sokak oyunu kültürünün de azaldığı, ucuz ve basit oyun araçlarının yerini pahalı ve gösterişli oyuncaklara bıraktığı, harekete dayalı oyunlardan teknolojik ve durağan oyunlara geçildiği görülmektedir. Not: TÜBİTAK’ın desteklediği bu çalışmaya katkıda bulunan sevgili öğrencilerim Ayten EFE, Ramazan KILIÇ ve Alperen Erol KAYA’ya teşekkür ederim. Sözlü bildiri COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ İLE 6. SINIF SOSYAL BİLGİLER TARİH KONULARININ ÖĞRETİMİ İÇİN ÖRNEK MATERYAL GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: ÖZET Bu çalışmada 6. Sınıf Sosyal Bilgiler Öğretiminde CBS(Coğrafi Bilgi Sistemleri) ile örnek öğretim uygulaması ve materyal geliştirmenin nasıl yapılabileceği anlatılmaktadır. Bu kapsamda 6. Sınıf Sosyal Bilgiler Öğretim Programı İpek Yolunda Türkler Ünitesi: Görsel ve yazılı materyallerden yararlanarak İslamiyet’in ortaya çıkışı ve yayılışını inceler. kazanımıyla ilişkili materyal ve öğretim uygulaması hazırlanmıştır. Etkinlik temelli olarak Coğrafi Bilgi Sistemlerinin sosyal bilgiler dersinde nasıl kullanılabileceği hakkında sosyal bilgiler öğretmenlerinin bilgi ve fikir sahibi olmaları amaçlanmıştır. Çalışma ampirik bir çalışma değildir. Sosyal bilgiler dersi için örnek materyal ve öğretim uygulaması hazırlama çalışmasıdır. İlgili kazanımda belirtildiği gibi İslamiyetin ortaya çıkışı ve yayılışı görsel materyaller ile desteklenerek anlatılması gerekmektedir. Bu noktadaki ihtiyacı karşılayacağı düşünülerek, Coğrafi Bilgi Sistemleri Programı ile İslamiyetin yayılışını gösteren katmanlı, tematik haritalar hazırlanmıştır. Tarihsel akışa göre hazırlanan bu katmanlar, İslamiyetin ortaya çıktığı dönemden başlayarak, Dört Halife Dönemi, Emevi ve Abbasi Dönemlerindeki yayılışı şeklinde haritalandırılmıştır. Bu materyal ve uygulama öğrencilere daha aktif bir öğrenme yaşantısı sunmaktadır. Haritaların üzerine dönemlerle ilgili fotoğraf ve bilgiler eklenmiştir. Ayrıca yayılış dönemleriyle ilgili internet bağlantısı(link) sayesinde dönemle ilgili video, tablo veya grafik vb. de eklenebilmektedir. Hazırlanan bu haritalar üzerinde istenildiği zaman güncelleme imkanı da bulunmaktadır. Aynı zamanda CBS (Coğrafi Bilgi Sistemleri), sosyal bilgiler dersi konularıyla ilişkili çok sayıda materyal ve öğretim uygulaması hazırlama fırsatı sunmaktadır. Bu sayede: Öğretmenin, öğrenmeyi sağlama faaliyetini kolaylaştıracağı düşünülmektedir. Bilişim teknolojileri öğrenme - öğretme faaliyetlerinde çok önemli hale gelmiştir. Sosyal Bilgiler Öğretiminde, bilişim teknolojilerine dayalı materyal ve öğretim uygulamalarının eksikliğini giderme noktasında Coğrafi Bilgi Sistemlerinin faydalı olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri COĞRAFYA DERSLERİNDE CBS (COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ)’NİN KULLANIMINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Günümüzde her alanda olduğu gibi eğitim alanında da hızlı bir değişim ve yenilenme hareketi yaşanmaktadır. Eğitim ortamlarında ki bu değişim özellikle öğretim ortamlarındaki yenilenmeyi de beraberinde getirmekte ve öğretim ortamları her geçen gün daha da modernleşmektedir. Bu değişim eğitimin yapısını değiştirmekle birlikte bireye ve bilgiye bakış açısını da değiştirmiştir. Artık bilgiyi sorgulamadan kabul eden, öğrenme sürecinde aktif olmayan bireyler yerine; aktif, sorgulama becerisi olan ve yeni durumlara uyum sağlayabilen bireyler yetiştirmek eğitimde öncelik haline gelmiştir. Bu önceliği sağlamaya çalışırken bilgi ve teknolojinin sunduğu imkânlardan yararlanmak gerekir. Burada öğretmenlere ve eğitimcilere önemli görevler düşmektedir. Teknolojik araçların eğitim ve öğretim sürecinde kullanılması, eğitimin amacına daha kısa sürede ulaşmasını sağlamakta ve eğitimin niteliğini artırmaktadır (Daban, 2001). Eğitim alanında yaşanan teknolojik gelişmeler temelde “nasıl öğretelim” sorusuna yanıt aramaktadır. Bununla birlikte çağdaş bir sınıf ortamı oluşturmak ve teknolojiden daha fazla yararlanmak konusunda öğretmenlere daha fazla sorumluluk düşmektedir (Aktepe, 2011). Bu nedenle öğretmenlerin farklı ders ve konularda konu ve derslerin özüne uygun olan modern araç-gereçleri ve teknolojiyi sınıf ortamlarında kullanabilme becerilerine sahip olmaları gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Eğitim sürecinde hemen hemen pek çok alanda teknolojiyi kullanmak mümkündür. Bu alanlardan birisi de coğrafya bilimidir. Çünkü coğrafya gerek konuları gerekse yapısı ile buna uygun bir bilim alanıdır. İnsanla doğa arasındaki etkileşimi inceleyen coğrafya, gelişen teknolojik imkânlarla farklı yöntem ve teknikleri de bünyesine almakta ve kullanmaktadır. Bu yöntemler sayesinde etki alanını daha da genişleterek bu sayede çağa uyum sağlamaktadır. Günümüzde teknolojinin coğrafya bilimine kazandırdığı en önemli yeniliklerden birisi de Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS)’dir (Değerliyurt ve Çabuk, 2015). CBS ile coğrafya derslerinin yürütülmesi aktif öğrenmeyi sağlamakta ve coğrafya derslerinin daha eğlenceli olmasına yardımcı olmaktadır (Artvinli, 2010). Ülkemizde 2005 yılında uygulamaya konulan ve daha sonraki yıllarda güncellemeler yapılarak yenilenen coğrafya öğretim programı incelendiğinde bireyi aktif kılan öğrenci merkezli yaklaşımları benimsediği görülmektedir. Bununla birlikte program, CBS gibi yeni teknolojilerin coğrafya derslerinde kullanılması gerektiğini vurgulamakta ve farklı kazanımlarda da CBS’nin kullanılmasını önermektedir. Bu araştırmanın amacı, coğrafya öğretmenlerinin coğrafya konularının öğretiminde CBS’yi kullanma durumları, neden kullanılması gerektiği, genellikle hangi konuların öğretiminde kullandıklarını ve CBS’nin kullanılmasına dair görüş ve düşüncelerini belirlemektir. Bu çalışma nitel bir araştırma olup, olgubilim deseniyle tasarlanmıştır. Çalışma, Bayburt şehir merkezinde farklı okullarda görev yapan 15 coğrafya öğretmeniyle yürütülmüştür. Çalışmada, öğretmenlerin CBS’yi kullanma durumlarına ilişkin araştırmacı tarafından geliştirilen yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmış ve elde edilen veriler içerik analiziyle çözümlenmiştir. Form iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde öğretmenlere ait kişisel bilgiler yer alırken, ikinci bölümde ise CBS ile ilgili öğretmenlerin görüş ve düşüncelerini ortaya koyan sorular yer almaktadır. Öğretmenlerin meslek süreleri incelendiğinde 1 ile 32 yıl arasında değiştiği görülmektedir. Öğretmenlere, lisansüstü eğitimlerinin olup olmadığı sorusu yöneltildiğinde ise sadece 2 öğretmenin lisansüstü eğitiminin olduğu diğer öğretmenlerin ise lisansüstü eğitimlerinin olmadığı saptanmıştır. Araştırma sonuçları incelendiğinde çalışmaya katılan 6 coğrafya öğretmeni CBS ile ilgili herhangi bir kurs, eğitim veya lisans dersi almadığını belirtmiştir. Öğretmenlerden sadece 2’si ise CBS ile ilgili özel eğitim aldıklarını ifade ederken, 1 kişi ise hizmet içi eğitim sürecinde CBS ile tanıştığını söylemiştir. Geriye kalan 6 kişi, CBS ile ilgili sadece lisans dersi aldıklarını belirtmişlerdir. Sonuçlar incelendiğinde öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun CBS’yi derslerinde kullanmadıkları saptanmıştır. CBS’yi kullanmama nedenleri arasında genelde nasıl kullanılacağı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları gözlenmiş, bununla birlikte yeterli imkân ve alt yapının olmadığına da vurgu yapılmıştır. Ancak öğretmenlerin tamamı CBS’nin coğrafya derslerinde kullanılması gerektiği konusunda hem fikir oldukları görülmüştür. Sözlü bildiri COĞRAFYA ÖĞRETİMİNDE GÜNCEL OLAYLARIN KULLANIMININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: İnsan ve onun yaşadığı çevre arasında sürekli bir etkileşim vardır. Bireyler, bulundukları çevre-ortam şartlarından ve bu ortamda meydana gelen olay ve olgulardan soyutlanamaz. Günümüzde bireylerin çevreleri ile uyumlu ve barışık yaşayabilmelerinin bir yolu da yakın ve uzak çevrede meydana gelen olayları iyi anlamak, analiz etmek ve bunları yorumlamaktan geçer. Bu nedenle eğitim sürecinde bireylere bu becerilerin kazandırılabileceği ortamlar oluşturulmalıdır. Örneğin öğretmenler, günlük yaşamdan gerçek örnekleri sınıflarına taşıyarak kendi müfredatları ile ilişkilendirip öğrencilerine farklı bakış açılarını kazandırabilirler. Coğrafya eğitimi, gerek içeriği gerekse konuları itibariyle yerel ve küresel ölçekte yaşamla iç içe olan ve güncel olayları da içerisinde barındırabilen bir disiplin alanıdır. Çünkü coğrafya dersleri ile güncel olaylar arasında karşılıklı nedensel bir bağ bulunmaktadır. Öğrenciler, hem coğrafi bilgilerin yaşamdaki karşılığının ne olduğunu anlayabilir, hem de gerçek yaşam örneklerinden sonuçlar çıkararak gelecek yaşamları için farklı perspektifler kazanabilirler. Bu bakımından eğitimin amacına ulaşabilmesi için öğretim sürecinde okul içi ve okul dışı yaşantıların bütünleştirilmesi, günlük yaşamdaki güncel ve bilimsel olayların sınıf ortamına taşınması ve bu olaylar üzerinden yola çıkılarak gelecek adına mantıksal çıkarımlar geliştirilmesi ve sonuçlar çizilmesi önerilir (Deveci, 2007). Eğitim sürecinde edinilen bilgi ve tecrübelerin kalıcı olması ve gerekli koşullarda kullanılabilmesi için bu bilgilerin günlük hayattaki olaylarla ilişkilendirilmesi önemlidir. Bu nedenle okul ortamında verilen eğitimin yaşama yönelik olmasında yarar vardır (Arın ve Deveci, 2008). Bu süreçte kazanılan bilgi ve beceriler (ör., problem çözme, yansıtıcı düşünme vb.) gerçek yaşamla ne kadar ilişkilendirilirse, o oranda öğrenmede kalıcılık sağlanmakta ve becerilerin yeni durumlara transferi kolaylaşmaktadır (Çoştu, Ünal ve Ayas, 2007; Smith, 1963). Genel eğitim sınıflarında güncel olayların kullanılması öğretimde kalıcılığı sağlamanın yanında (Deveci, 2007) öğrenme yaşantılarının doğallaşmasına ve zenginleşmesine katkı sağlar (Binbaşıoğlu, 2004). Sonuç olarak günümüz sınıflarında öğretmenlerin güncel olayların kullanımına dair araştırmalara belirgin oranda bir gereksinim vardır. Coğrafya öğretiminde güncel olay kullanımı değerli olmakla birlikte müfredat gereksinimlerine cevap verme açısından da önemli olduğu düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı, coğrafya öğretmenlerinin kendi branşlarına dair konuların öğretiminde güncel olaylara ne kadar ilgili olduklarını, güncel olay kaynaklarını, güncel olaylardan yararlanırken kullandıkları yöntem ve teknikleri, öğrencilere kazandırdıkları beceri ve değerleri belirlemektir. Nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim deseniyle tasarlanan bu çalışma maksimum çeşitlilik örnekleme tekniğiyle belirlenen 15 coğrafya öğretmen ile yürütülmüştür. Katılımcı öğretmenler Bayburt il merkezinde bulunan ortaöğretim okullarında görev yapmaktadırlar. Öğretmenlerin mesleki deneyimleri 1 ile 10 yıl ve üzeri arasında değişmektedir. Öğretmenlere, lisansüstü eğitimlerinin olup olmadığı sorusu yöneltildiğinde sadece 1 öğretmenin ilgili alanda yüksek lisans derecesine sahip olduğu belirlenmiştir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin görüşlerini belirlemek amacıyla yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmış ve toplanan veriler içerik analizi tekniği ile çözümlenmiştir. Görüşme formu araştırmacılar ve ilgili alanda ve nitel araştırma teknikleri konusunda bir başka uzmanla işbirliği içinde hazırlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, bu çalışmaya dâhil olan bütün öğretmenlerin güncel olayları takip ettiği belirlenmiştir. Öğretmenlerin güncel olayları takip etme nedenleri arasında çoğunlukla coğrafya biliminin hayatın içerisinde mihver bir ders olarak görülmesi, öğrenciler açısından coğrafi bilgilerin kalıcılığının sağlanması ve coğrafi bakış açılarının kazandırılması ön plana çıkmıştır. Bununla birlikte öğretmenlerin güncel olayları takip etmede en çok yararlandıkları kaynaklar sırasıyla internet, haber ve bilimsel konular içerikli dergiler öne çıkmıştır. Öğretmenler, derslerinde kullandıkları güncel olaylar ile öğrencilere başta coğrafi sorgulama, harita okuma ve gözlem gibi coğrafi becerileri kazandırmayı hedeflemektedir. Ancak bu çalışmada, öğretmenlerin sınıflarında güncel olayların öğretiminde öğrenci merkezli uygulamalara gitmediği ve çoğunlukla da düz anlatım yoluyla öğrencilerine doğrudan bilgi ve beceriler aktardığı belirlenmiştir. Son olarak öğretmenlere coğrafya derslerinde hangi konuların öğretiminde güncel olaylara değindikleri sorulduğunda, öğretmenler tarafından en sık vurgulanan konular sırasıyla doğal afetler, nüfus ve yerleşme, iklim ve hava olayları, ekonomi ve tarım olarak belirlenmiştir. Bu çalışmanın bulguları ve literatürde yapılan atıflar bir bütün olarak ele alındığında, coğrafya derslerinde güncel olay kullanımının coğrafya dersi programının amaçlarının kazandırılmasında önemli bir rolü olduğu, bu sürecin öğrencilerin coğrafi becerilerinin gelişimini destekleyerek onların güncel olaylara yönelik ilgi, dikkat ve farkındalık düzeylerini artırdığı sonucuna varılmıştır. Coğrafya derslerinde güncel olay kullanımı gerek öğretmenler gerekse öğrenciler için faydalı ve etkili bir yaklaşım gibi gözükmektedir. Sınıflarında coğrafya dersi konularının öğrenim miktarını artırmak ve coğrafi bilgi ve becerileri geliştirmek isteyen öğretmenlere yapılacak en iyi öneri düzeye uygun, ilgi çekici ve müfredat konularıyla bağlantılı güncel olayları sınıfa taşıyarak öğrencilerin bunları eleştirel bir gözle değerlendirmeleri ve sonuçlar inşa etmelerine imkân sağlamasıdır. Sözlü bildiri COĞRAFYA ÖĞRETMEN ADAYLARININ “KAYAÇLAR” KONUSUNUN BAZI TEMEL KAVRAMLARINA İLİŞKİN BİLGİ DÜZEYLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı coğrafya öğretmen adaylarının “Kayaçlar” konusu ile ilgili bazı kavramlara ilişkin bilgi düzeylerini analiz etmektir. Araştırma 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar yarıyılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler ve Türkçe Öğretmenliği Bölümü Coğrafya Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören 2. sınıf öğretmen adayları ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma grubunda otuz üç coğrafya öğretmen adayı yer almaktadır. Çalışma “Jeomorfoloji Uygulama” dersi kapsamında yürütülmüştür. Bu amaçla “Kayaçlar” konusu içerisinde sıklıkla geçen temel kavramlar tespit edilmiştir. Öğretmen adaylarının görüşleri ile birlikte konu için temel oluşturan kavramlar “kayaç”, “kaya”, “mineral”, “taş” ve “element” kavramları olarak belirlenmiştir. Daha sonra coğrafya öğretmen adaylarının “kayaç”, “kaya”, “mineral” “taş”, ve “element” kavramlarına ilişkin bilgi düzeyleri bir soru formundan oluşan veri toplama aracı ile elde edilmiştir. Bu formun kapsam geçerliği araştırmacılar tarafından kontrol edilmiştir. Soru formunda 2 adet soru bulunmaktadır. İlk soru “kayaç”, “kaya”, “mineral”, “taş” ve “element” kavramlarının tanımlanmasının istendiği sorudur. İkinci soruda bu kavramları ifade eden ayrı ayrı şekiller çizilmesi istenmiştir. Bu soruda amaç tanımlamaların şekil ile desteklenmesini sağlamaktır. Araştırmadan elde edilen bulgular içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Soruları değerlendirmek amaçlı bir rubrik oluşturulmuştur. Araştırmacılar tarafından oluşturulan bu rubrikte her bir coğrafya öğretmenine ait olan cevaplar ve çizimler tam anlama, eksik anlama, cevapsız ve/veya yanlış anlama olarak derecelendirilmiştir. Coğrafya öğretmen adaylarına ait soru formları her bir araştırmacı tarafından ayrı ayrı ve bağımsız olarak analiz edilmiştir. Bu değerlendirmeden sonra uzlaşım katsıyı % 70 in üzerinde olacak şekilde söz birliği sağlanmıştır. Bulgular tablolar ile görselleştirilerek somutlaştırılmıştır. Çalışmanın bulgular kısmında ayrıca coğrafya öğretmen adaylarına ait çizimler kullanılarak, algılarına ilişkin ifadeleri görsellerle desteklenmiştir. Buna ek olarak coğrafya öğretmen adaylarının ifadelerinden alınan orijinal kesitler bulguları örneklendirerek somutlaştırmak amaçlı kullanılmıştır. Araştırma sonucu elde edilen bulgulara göre coğrafya öğretmen adaylarının “Kayaçlar” konusu ile ilgili “kayaç”, “kaya”, “mineral”, “taş” ve “element” kavramlarına ilişkin bilgi düzeyleri genel olarak “eksik anlama” ve “yanlış anlama” düzeyinde tespit edilmiştir. Kavramlar ayrı ayrı incelendiğinde bilgi düzeyleri değişiklik göstermektedir. Özellikle “element” ve “mineral” kavramlarının birbiri yerine kullanıldığı ve yeterli derecede tanımlanamadığı, başka bir ifade ile coğrafya öğretmen adaylarında “element” ve “mineral” kavramlarına ilişkin eksik ve yanlış bilgilerin yapılandığı söylenebilir. Genel olarak konuya ilişkin çizimler belirgin ve ayırt edici özellikleri yansıtamayıp, gerçekçi ve bilgiyi yansıtır nitelikte bulunmamıştır. Çizimler sonucu ortaya çıkan bu sonuçlara ek olarak öğretmen adaylarının genel olarak “kayaç” ve “taş” kavramını birbirinden farklı olarak algıladıkları ve kayaçların taşlara göre daha büyük olduğu bilgisinde oldukları ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak coğrafya öğretmen adaylarının “kayaç”, “kaya”, “mineral”, “taş” ve “element” kavramlarına ilişkin bilgi düzeylerinin çizim ve tanımlamalara dayalı olarak yeterli düzeyde olmadığı görülmüştür. Ayrıca coğrafya öğretmen adaylarının tanımlamaları örnekler ile destekleyemedikleri tespit edilmiştir. Araştırma sonunda bu kavramlarının öğretiminde çağdaş yöntem ve tekniklerin kullanılmasına yer ve önem verilmesi önerilmiştir. Ayrıca kavramlara özellikle yaşanılan çevreden örnekler gösterilerek bilginin öğretim ilkelerine uygun halde anlamlandırılması tavsiye edilmiştir. Buna ek olarak koleksiyonlar ve numunelerin etkili olacağı vurgulanmıştır. Yakın çevreye düzenlenebilecek araştırma inceleme gezilerinde; konunun somutlaştırılması, örneklendirilmesi ve coğrafya öğretmen adaylarının kendi numuneleri üzerinden “Kayaçlar” konusu ve kavramlarına ilişkin bilgiyi yapılandırmaları sağlanabilir. Teknoloji desteği ile animasyon ve çeşitli görseller ile bu faaliyetlerin desteklenmesi de öneriler arasında yer almaktadır. Sözlü bildiri COĞRAFYA “ÖZEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ” DERSİNE PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ ÖĞRENCİLERİ AÇISINDAN BAKIŞÖzet: “Özel Öğretim Yöntemleri” dersi, eğitim-öğretim programı bakımından, oldukça önemli, ve alan eğitimi açısından temel bir ders niteliğindedir. Söz konusu ders Eğitim Fakülteleri Coğrafya Öğretmenliği programında öğrenim gören öğrenciler ile pedagoji formasyonu alan Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü mezunu veya son sınıf öğrencileri için zorunlu olarak ön görülmektedir. Bu araştırmanın amacı Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programı Coğrafya Öğretmenliği alanında öğrenim gören öğrencilerin “Özel Öğretim Yöntemleri” dersine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu amaç kapsamında Çankırı Karatekin Üniversitesi Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programı Coğrafya Öğretmenliği alanında öğrenim gören 52 öğrenci çalışmanın araştırma grubunu oluşturmaktadır. 2015-2016 eğitim öğretim yılında gerçekleştirilen çalışma “Özel Öğretim Yöntemleri” kapsamında eğitim öğretim faaliyetlerinin tamamlanmasının ardından geçekleştirilmiştir. Böylece öğrencilerin sorulara verecekleri cevapların daha bağımsız olacağı düşünülmüştür. Bu şekilde bir dönem boyunca “Özel Öğretim Yöntemleri” dersinde eğitim alan öğrencilerin ders ve derste yaşanan süreçlere ilişkin görüşleri alınmıştır. Bu bağlamda araştırma nitel yaklaşımla dizayn edilmiştir ve tarama modelindedir. Araştırmacılardan birinin eğitim öğretim faaliyetlerini yürüttüğü grup araştırma grubu olarak seçilmesinin araştırmanın güvenirliğini arttırdığı düşünülebilir. Veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu ve yarı yapılandırılmış sorulardan oluşan bir form kullanılmıştır. Soruların kapsam geçerliği araştırmacılar ve araştırmacıların dışında bir öğretim elemanı tarafından kontrol edilerek sağlanmıştır. Yarı yapılandırılmış formdan daha sağlıklı veriler elde etmek amacıyla katılımcılara yeterli süre tanınmıştır. Çalışmadan elde edilen veriler “içerik analizi” ile çözümlenmiştir. Bu çözümlemeye ait çıktılar ise tema ve kodların ön plana çıktığı bir şema şeklinde bulgular kısmında verilmiştir. Bulguların güvenirliğini artırmak için, diğer araştırmacı tarafından da bağımsız şekilde kodlanan sonuçlar karşılaştırılmıştır. Buna göre birbiri ile uyumlu kodlamaların yapıldığı görülmüştür. Bu şekilde, kodlamaların ön yargı ve yanlış anlamadan uzak, ortak bir bakış açısına göre yapılması sağlanmıştır. Kodlar arasındaki ilişkilerin ana hatları belirlenerek, temalar oluşturulabilmesi için araştırmacıların fikir birliğine ulaşması gözetilmiştir. Herhangi bir tema altında yer alan kodların, farklı temalara ait kodlardan uzak olmasına dikkat edilmiştir. Araştırma sonucunda Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programı Coğrafya Öğretmenliği alanında öğrenim gören öğrencilerin “Özel Öğretim Yöntemleri” dersine ilişkin görüşleri bazı temalarda birleştirilebilir nitelikte benzerlik göstermiştir. Örneğin bu dersin gerekliliği ifade edilirken; öğretmen adayına yönelik, öğrenciye yönelik, sınıf yönetimine yönelik ve hayata yönelik vb kazanımlar sağladığına dair görüş belirtilmiş ve araştırmacı tarafından söz konusu başlıklarda temalara ayrılmıştır. Araştırmaya katılanlar bu ders kapsamında en önemli kazanımlarının ‘bilmenin öğretebilmek için yeterli olmadığını’ anlamak olarak yansıtmışlardır. Ayrıca öğretmenlik mesleğinin düşündüklerinden daha zor olduğu ve kompleks ilişkiler içerdiğini fark etmişlerdir. Yapılan uygulamalarda sınıf yönetimi, zeka alanları, konu bütünlüğü, kavram yanılgıları gibi çok farklı faktörlerin etkisini ve kendi içindeki ilişkileri fark analiz etmişlerdir. Katılımcılar; dersi etkili, eğlenceli hale getirebilmek, öğrenci merkezli bir eğitim öğretim ortamı sağlayabilmek, sınıf hakimiyetini arttırarak özgüvenlerinin gelişmesine katkıda bulunmak için bu dersi oldukça önemli bulmaktadırlar. Buna ek olarak katılımcılar “Özel Öğretim Yöntemleri” dersi kapsamında kazanılanların yeri geldiğinde bireyselleştirilmiş öğrenme ortamları hazırlamada veya yeri geldiğinde iş birlikli öğrenme dizaynında kullanılabileceğini belirtmişlerdir. Dersi planlarken farklı zekâ alanlarını dikkate alarak geliştirecekleri uygulamalarla öğrencilerin ilgi istidat ve kabiliyetlerini gözetip geliştirebileceklerini ifade etmişlerdir. Literatür incelemesinde ülkemizde pedagojik formasyon eğitimine ilişkin yapılan çalışmaların niteliksel ve niceliksel olarak genel bir bakış sağladığı görülmüştür. Bu çerçevede çoğunlukla mesleğe ilişkin görüşlerin alındığı veya tutumun incelendiği çalışmalar karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu sebeple bu araştırma çeşitli branşlar bazında yapılacak çalışmalar adına atılacak adımlardan biri olma özelliği taşımaktadır. Sözlü bildiri ÇOK FONKSİYONLU TARIM UYGULAMALARINA YÖNELİK BİR İHTİYAÇ ANALİZİÖzet: Toplum yaşamının gerektirdiği bir takım bilgi, beceri ve alışkanlıkların öğrencilere doğrudan yaşatılarak verilmesi fikri günümüzde önemini gittikçe artırmış ve eğitim öğretim faaliyetlerinde bazı değişikliklere gidilmesine sebep olmuştur. Bireyin eğitiminde kendisinin de görev alması felsefesini temel alarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2010-2011 öğretim yılı ile uygulamaya koyulan “Serbest Etkinlik Çalışmaları Dersi”, geleneksel sınıf öğretimine karşı bir tepkinin sonucu olarak doğmuştur. Gerek okul ve çevre şartları, gerekse de öğrencilerin bireysel ihtiyaçları çerçevesinde bahçe etkinlikleri, bitki ve hayvan bakımı gibi etkinlikler MEB tarafından Serbest Etkinlik Çalışmaları Dersi kapsamında önerilen uygulamalar arasında yer almaktadır. Bu noktada son yıllarda stratejik bir sektör olarak görülen ve yapılan çalışmalar ile öğrencilerde bilişsel, duyuşsal ve psikomotor anlamda birçok yararının olduğu ortaya çıkan tarım ve gıda konuları üzerine tasarlanan etkinliklerin SEÇD için alternatif uygulama süreci olduğu görülmektedir. Bu bağlamda SEÇD’ de uygulamaları gerçekleştirecek olan sınıf öğretmenlerinin, lisans eğitimleri sırasında kaygılarının ve ihtiyaçlarının ortaya çıkarılması önem arz etmektedir. Çalışmanın ana dayanak noktasını oluşturan bu durum ile çalışmada, sınıf öğretmeni adaylarının çok fonksiyonlu tarım okuryazarlığı içeriğinde yer alan, tarım ve gıda alanlarını içeren uygulamalar hakkında taşıdıkları bilişsel kaygıların ve ihtiyaçlarının neler olduğunu ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Araştırmada, bütüncül bir yaklaşıma sahip olması, algıların ortaya konmasını sağlaması, araştırma deseninde esnekliği sağlaması ve tümevarımsal bir yapıda analize sahip olması nedeniyle nitel araştırma yöntemlerinden Durum Çalışması (Case Study) kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı 2. sınıfta öğrenim görmekte olan toplam 80 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmanın verilerinin toplanmasında, yarı yapılandırılmış görüşme tekniğinden, öğrenci görüşleri için açık uçlu sorulardan oluşan anket formundan yararlanılmıştır. Araştırmada toplanan veriler nitel çalışma analiz yöntemlerinden, verileri tanımlamayı ve verilerin içerisinde saklı olabilecek gerçekleri ortaya çıkarmayı amaçlayan “içerik analizi” tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre öğretmen adaylarının daha çok bitki türleri ve yetiştirilme koşulları, toprak yapısı, tohum türleri ve ekim teknikleri, böcek türleri ve alternatif tıpta kullanılan aromatik türler, sürdürülebilir ekim-dikim ve sulama yöntemleri hakkında farkındalıklarının artırılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Öğretmen adaylarının özellikle kümes hayvanları bakımı konusunda büyük bir bölümü kaygı ve korkularını ifade etmişlerdir. Benzer şekilde, inek ve manda gibi ekosistemin sürdürülebilirliğinde önemli rol oynayan canlılar olan büyükbaş hayvanlara karşı olumsuz tutum içerisinde olup süt sağımı tekniklerini öğrenmek istemeleri dikkat çekici bir bulgudur. Genel olarak açık alanlarda tarım ve gıda konuları üzerine tasarlanan bahçe temelli uygulamalar bağlamında öğretmen adaylarının istekli oldukları ve olumlu tutum sergiledikleri gözlemlenirken, uygulamaları gerçekleştirme sürecinde kaygı düzeylerinin yüksek olduğu ve bazı uygulamalar hakkında eğitim alma ihtiyaçları olduğu ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri ÇOK KATMANLI OKURYAZARLIK KAVRAMI ÜZERİNE BİR İNCELEMEÖzet: Günlük yaşamda her insan yazılı, sesli, görsel formlardaki metinler ya da bu üç formun çeşitli biçimlerde bir arada kullanıldığı çok katmanlı metinlerle kuşatılmış durumdadır. Özellikle de okul çağındaki çocuklar için bu durum ayrı bir önem taşır. Bu anlamda çok katmanlı metinlerin bazıları basılıdır; ders kitapları, resimli hikayeler, posterler, gazeteler dergiler…vb. bazıları ise ekran temellidir; televizyon, video ve çeşitli biçimlerdeki çoklu ortam araçları gibi. Günümüz teknoloji dünyasında tek bir iletişim formunu kullanmak neredeyse imkansızdır. Dolayısıyla bu çalışma da sesin, yazının, anlamın, görselin… vb. bir araya gelmesiyle oluşmuş metinlerin (multimodal text) gerek günlük yaşamı kolaylaştırmaya gerekse de akademik başarıyı artırmaya yönelik olduğu tezinden hareketle farkındalık yaratmak ve eğitim öğretimde kullanılmasının yaygınlaşmasını sağlamak adına yapılmış bir çalışmadır. Öğrencilerin anlam kurdukları metinler genellikle çok katmanlı olmasına rağmen anlatma becerileri büyük oranda yalnızca konuşma (sese dayalı iletişim) ya da yazma (yazıya dayalı iletişim) becerilerine dayanmaktadır. Okullarda genellikle görsellerin kişinin kendini ifade etme aracı olduğu ve bunu nasıl kullanılabileceği üzerinde durulmadığı gibi yazı, söz ve görselleri bir arada kullanabilen çok katmanlı metinlerin nasıl oluşturulabileceği üzerinde de durulmaz. Bu durum 21. yy. dünyasında öğrencilerin etraflarını kuşatan çok katmanlı metin kültürünün yalnızca tüketicisi olmaları, üreticisi olamamaları ile sonuçlanmaktadır. Bu sorunsal temelli çalışma betimsel düzeyde nitel bir araştırma olup veriler doküman incelemesi yöntemiyle elde edilmiştir. Sözlü bildiri ÇOK KÜLTÜRLÜ BİR OKULDA ÖĞRENCİLERİN AHLAKİ OLGUNLUK DÜZEYİÖzet: Geçmişten bu güne eğitimin amacı, içeriği ve yöntemi her zaman tartışma konusu olmuştur. Günümüzde insancıl felsefenin de etkisiyle eğitimde, insanın biyolojik ve psikolojik gelişiminin yanı sıra ve sosyo-kültürel özellikleri ön plana çıkmaktadır. İnsan toplumsal bir varlıktır. Doğumundan ölümüne kadar bir toplumun üyesi olarak yaşar, toplumu geliştirir, değiştirir ve toplumlara yön verir. Bu nedenle eğitim programları hazırlanırken ve yürütülürken bireyin toplumsal özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bireyin en önemli toplumsal özelliklerinden biri ise kültür taşıyıcısı olmasıdır. Birey kendi içinde bulunduğu toplumun kültürünü gelecek nesillere aktarırken aynı zamanda diğer kültürlerden de etkilenir. Son yüzyıldaki teknolojik ve bilimsel ilerlemeler, iletişim ağlarının gelişmesi ve göçler ile bu kültürel etkileşimin daha çok olduğunu görmekteyiz. Özellikle son yıllarda çeşitli sebeplerle bütün dünyada artan göçler ile birçok farklı kültür bir arada yaşamaktadır. Bu durum çok kültürlü eğitimi gerekli kılmaktadır. Çok kültürlülük yaş, cinsel yönelim, engelli olma, sosyal sınıf, etnik köken, din, dil ve kültürel özelliklerin bir arada yaşanmasıdır (APA, 2002). Çok kültürlü eğitim ise, yaş, cinsel yönelim, engelli olma, sosyal sınıf, etnik köken, din, dil ve kültürel özelliklere bağlı farklılıkların farkına varılması, bunların normal olduğunun kabul edilmesi ve bu farklılıklara saygı ve hoşgörü sağlanmasına yönelik verilen eğitimdir (Bank ve Bank, 1993; akt. Herring ve White, 1995). Bu tanımlardan yola çıktığımızda çok kültürlü toplumlarda bireylerin farklılıklara saygılı ve hoşgörülü olması, huzur ve barış içerisinde içinde yaşaması için değerler ve ahlak olgusunun önemli olduğunu görmekteyiz. Aşağıda bahsedilen çalışmanın bu bağlamda alanyazında önemli bir yeri olacağınız düşünmekteyiz. İstanbul ilinin Zeytinburnu ilçesinde bulunan Nuripaşa İlkokulu bünyesinde, bulunduğu konum nedeniyle Asya ülkelerinden göç etmiş Türk topluluklarından (Aganistan, Kazakistan, Doğu Türkistan vb.) öğrenciler öğrenim görmektedir.Bu araştırma çok kültürlü bir okul olan Nuripaşa İlkokulu öğrencilerinin ahlaki olgunluk düzeyini belirlemek amacıyla yapılmaktadır. Öğrencilerin ahlaki olgunluk düzeyinin; cinsiyet, sınıf, ailenin ekonomik durumu, babanın doğduğu ülke, ailenin kaç yıldır Türkiye’de yaşadığı, evde kimler ile yaşadığı, okul dışında dini eğitim alıp almadığı değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı belirlenmek istenmektedir.Araştırma evrenini Nuripaşa İlkokulu 3. Ve 4. Sınıflarında öğrenim gören 400 kişi oluşturmaktadır. Araştırmada Doç.Dr. Bülent DİLMAÇ tarafından geliştirilen ‘Ahlaki Olgunluk Düzeyi Ölçeği’ kullanılacaktır. Elde edilen veriler SPSS paket programında çözümlenecektir. Sözlü bildiri ÇOK KÜLTÜRLÜ BİR OKULDA ÖĞRENCİLERİN AHLAKİ OLGUNLUK DÜZEYİÖzet: Geçmişten bu güne eğitimin amacı, içeriği ve yöntemi her zaman tartışma konusu olmuştur. Günümüzde insancıl felsefenin de etkisiyle eğitimde, insanın biyolojik ve psikolojik gelişiminin yanı sıra ve sosyo-kültürel özellikleri ön plana çıkmaktadır. İnsan toplumsal bir varlıktır. Doğumundan ölümüne kadar bir toplumun üyesi olarak yaşar, toplumu geliştirir, değiştirir ve toplumlara yön verir. Bu nedenle eğitim programları hazırlanırken ve yürütülürken bireyin toplumsal özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bireyin en önemli toplumsal özelliklerinden biri ise kültür taşıyıcısı olmasıdır. Birey kendi içinde bulunduğu toplumun kültürünü gelecek nesillere aktarırken aynı zamanda diğer kültürlerden de etkilenir. Son yüzyıldaki teknolojik ve bilimsel ilerlemeler, iletişim ağlarının gelişmesi ve göçler ile bu kültürel etkileşimin daha çok olduğunu görmekteyiz. Özellikle son yıllarda çeşitli sebeplerle bütün dünyada artan göçler ile birçok farklı kültür bir arada yaşamaktadır. Bu durum çok kültürlü eğitimi gerekli kılmaktadır. Çok kültürlülük yaş, cinsel yönelim, engelli olma, sosyal sınıf, etnik köken, din, dil ve kültürel özelliklerin bir arada yaşanmasıdır (APA, 2002). Çok kültürlü eğitim ise, yaş, cinsel yönelim, engelli olma, sosyal sınıf, etnik köken, din, dil ve kültürel özelliklere bağlı farklılıkların farkına varılması, bunların normal olduğunun kabul edilmesi ve bu farklılıklara saygı ve hoşgörü sağlanmasına yönelik verilen eğitimdir (Bank ve Bank, 1993; akt. Herring ve White, 1995). Bu tanımlardan yola çıktığımızda çok kültürlü toplumlarda bireylerin farklılıklara saygılı ve hoşgörülü olması, huzur ve barış içerisinde içinde yaşaması için değerler ve ahlak olgusunun önemli olduğunu görmekteyiz. Aşağıda bahsedilen çalışmanın bu bağlamda alanyazında önemli bir yeri olacağınız düşünmekteyiz. İstanbul ilinin Zeytinburnu ilçesinde bulunan Nuripaşa İlkokulu bünyesinde, bulunduğu konum nedeniyle Asya ülkelerinden göç etmiş Türk topluluklarından (Aganistan, Kazakistan, Doğu Türkistan vb.) öğrenciler öğrenim görmektedir.Bu araştırma çok kültürlü bir okul olan Nuripaşa İlkokulu öğrencilerinin ahlaki olgunluk düzeyini belirlemek amacıyla yapılmaktadır. Öğrencilerin ahlaki olgunluk düzeyinin; cinsiyet, sınıf, ailenin ekonomik durumu, babanın doğduğu ülke, ailenin kaç yıldır Türkiye’de yaşadığı, evde kimler ile yaşadığı, okul dışında dini eğitim alıp almadığı değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı belirlenmek istenmektedir.Araştırma evrenini Nuripaşa İlkokulu 3. Ve 4. Sınıflarında öğrenim gören 400 kişi oluşturmaktadır. Araştırmada Doç.Dr. Bülent DİLMAÇ tarafından geliştirilen ‘Ahlaki Olgunluk Düzeyi Ölçeği’ kullanılacaktır. Elde edilen veriler SPSS paket programında çözümlenecek ve yayınlanacaktır. Poster bildiri ÇOKLU ZEKA KURAMI KAPSAMINDA MATEMATİK DERSİ UYGULAMALARIÖzet: Her öğrencinin bir diğerinden farklı olduğu gerçeği, her öğrencinin algılama ve başarıya ulaşma yolunun da farklı olacağını gösterir. Çocukların algılama düzeyi gün içindeki zamanlarda da değişiklik gösterir.Bu farklılıkları da düşünerek,genel olarak öğrencilerde fobi haline gelen matematik derslerini , Çoklu Zeka Kuramına dayalı etkinlikler ve metotlarla işleyerek dersi sevdirmek;Çoklu Zeka Kuramına dayalı öğretim ve geleneksel öğretimin üçüncü sınıf öğrencilerinin matematik başarılarına etkisinin saptanması amaç teşkil etmiştir.Matematik dersi diğer soyut bilimler gibi, sıklıkla öğretmen merkezli ve etkin olmayan öğrenci etkinliklerine dayanan geleneksel öğretim yöntemiyle öğretilmektedir. Uygulama ile , Matematik dersi konularının öğretiminde; proje tabanlı öğrenme ve çoklu zekâ yaklaşımı gibi öğrencilerin derse aktif katılımlarını gerektiren alternatif öğretim yaklaşımlarının kullanımının vurgulanması hedeflemektedir.Amaç, matematik dersinde uygulanan proje tabanlı öğrenmede çoklu zekâ yaklaşımının öğrencilerin matematik dersi başarılarına ve matematik dersine karşı tutumlarına etkilerini belirlemektir.Uygulama; araştırma, Çoklu Zeka Anketi, matematik başarı testi, ön test–son test kontrol gruplu modelde düzenlenmiş deneysel bir çalışmadır. Deneysel uygulama,2014-2015 öğretim yılında Mevlana İlk Okulunda uygulanmıştır. Çalışmaya iki deney ve bir kontrol grubu olmak üzere toplam 150 adet üçüncü sınıf öğrencisi katılmıştır. Kontrol gruplarında geleneksel öğretimle gerçekleşmiştir. Deney grubundaki öğrenciler, en yüksek zeka alanlarına göre, Sözel-Dil zeka, Mantık-Matematik zeka, Görsel-Uzaysal zeka ve Sosyal zeka alanlarında gruplara ayrılmışlardır. Zeka türlerine göre etkinlikler yapılmıştır.Uygulama sonunda deney grubunun tamamına son-test uygulanmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına göre;Çoklu Zeka Kuramına dayalı öğretimin,geleneksel öğretime göre daha başarılı olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri ÇOKLU ZEK KURAMINDAKİ GÖRSEL ZEKÂNIN SOSYAL BİLGİLER 7.SINIF “ZAMAN İÇİNDE BİLİM” ÜNİTESİNE UYGULANMASININ ÖĞRETİME ETKİLİLİĞİ ( YBO ÖRNEĞİ )Özet: Prof.Dr.Ali Yılmaz Dr. Zafer İbrahimoğlu Emre Taşkın a.Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi,Göztepe Yerleşkesi b.Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi,Göztepe Yerleşkesi c.Muş-Malazgirt Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu ayilmaz@marmara.edu.tr zafer.ibrahimoglu@marmara.edu.tr emretaskin_24@hotmail.com ÖZET Sosyal Bilgiler ; içinde birçok disiplini bulunduran bir bilim dalıdır. İlkokul 4.sınıftan itibaren öğrencilere verilen toplumsal temelli bir derstir. Değişen dünya konjonktürü, eğitim felsefi akımları, teknolojik gelişmeler vb. gibi faktörler ile sosyal bilgiler dersi büyük bir değişime uğramıştır. Geçmiş yıllardaki esasicilik akımında olan ezber ve dayatmacı anlayış yerine düşünen, sorgulayan ve araştıran bireyler yetiştirme anlayışı egemen olmuştur. Bu anlayış neticesinde 2005 yılında Sosyal Bilgiler Programında değişiklikler yapılmış ve ilerlemecilik kabul edilerek öğrenci merkezli, etkinlik temelli, problem çözme becerisi olan bireyler yetiştirmek amaçlanmıştır. İnsanın niteliğini ortaya koyan terim olan “ zeka “ hakkında çeşitli tanımlar yapılmıştır. Bu yapılan tanımlardan ortak çıkan kelimler şunlardır : Yüksek düzeyde beceriler ( problem çözme,karar alma vb.), çevre şartlarına adaptasyon ve öğrenme becerisidir. Yapılan araştırmalar sonucu bireyde var olan zekanın kalıtsal ve çevre ürünü olduğu anlaşılmıştır. Her birey zekasını yükseltme ve ilerleme becerisine sahiptir. İnsanda çeşitli zeka alanlarına ait belirtiler vardır. Değişen anlayış çerçevesinde öğrencilere salt bilgi vermek yerine, dersi daha çok dikkat çekici hale getirmek ve öğrenciyi işin içine sokmak amacıyla farklı yöntemler denenmiştir. Bireysel farklılıklardan yola çıkarak her öğrencinin belli alanlarda zekasının gelişmiş olduğu görülmektedir. İlk kez bu konuda çalışma yapan ve fikir babası olan isim Howard Gardner’dır. İnsanda sekiz zeka alanı olduğunu söylemiştir. Bunlar ; Matematiksel- Mantıksal Zekâ, Bedensel Zekâ, Sözel - Dilsel Zekâ, Müziksel Zekâ, Görsel - Uzamsal Zekâ, Sosyal - Bireylerarası Zekâ, Öze dönük - İçsel Zekâ, Doğa Zekâsı olarak belirtilmiştir. Öğrencinin daha aktif ve başarılı olmasına Çoklu Zeka Kuramı son derece faydalı olacaktır. Her bireyin biricik ve farklı olduğunu düşünürsek her zeka alanına uygun projeler ile öğrenciler daha aktif olabilir. Bu araştırmanın temel amacı Sosyal bilgiler dersi 7.sınıf Zaman İçinde Bilim ünitesinde görsel zekanın sosyal bilgiler dersine ve işlenişine katkısının ne derece olduğunu belirlemektir. Sürecin içine öğrencilerde dahil edilerek görsel zeka ile ders anlatmadan önce ve sonraki ders verimi ve başarısının ölçülmesi amaçlanmak istenmiştir. Araştırma, 7.sınıf Sosyal Bilgiler dersi 4.ünitesi olan “ Zaman İçinde Bilim “ ünitesi boyunca ve yaklaşık 5 hafta sürmüştür. Bu araştırmada karma (mixed) model kullanılmıştır. Çalışma, öntest-son test kontrol gruplu desene göre dizayn edilmiştir. Bu çerçevede, Muş ili Malazgirt ilçesinde bulunan bir yatılı bölge ortaokulunda 7.sınıflar arasından iki sınıf seçilmiş ve kura ile biri deney diğeri de kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Uygulama öncesinde, deney ve kontrol grubuna ön testler uygulanmıştır. Çalışmada veri toplama aracı olarak başarı testi, mülakat, kamera ve fotoğraf kayıtları, kişisel bilgi formu ve çalışma yaprakları kullanılmıştır. Deney grubunda ünite, görsel zekaya dayalı etkinliklerle; kontrol grubunda ise geleneksel yöntemle işlenmiştir. Ünite sonunda veri toplama araçları tekrar uygulanmıştır. Araştırmada toplanan verilerin analizinde Mann Whitney U-Testi ve Kruskal Wallis Testi uygulanmıştır. Ayrıca Bağımsız iki grup arası farkların testi (Independest Samples t test) ve frekans hesaplarıyla veriler desteklenmiştir. Çalışma sonunda Çoklu Zeka Kuramının ve Görsel Zekanın öğrenci ve öğretim açısından son derece pozitif yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ÇOKLU ZEKA UYGULAMALARINDA “ALİ CENGİZ OYUNU”Özet: ÖZET Kişilerin zihin yapılarının işleyişi ve davranış biçimlerine bakılarak soyut bir kavram olan zeka üzerinde tarihin en eski dönemlerinden günümüze kadar yapılan araştırmalar neticesinde çok çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Yirminci yüzyılın sonlarına kadar zeka ile ilgili görüşlerin daha çok sayısal alanlarda gösterilen performanslara bakılarak değerlendirildiği ve bu anlayışın hala egemen olup sürdürüldüğü görülmektedir. Bireyin zeka düzeyinin tespit edilebilmesine yönelik birçok “zeka testleri” geliştirilip uygulanmıştır. Yapılan araştırma incelemelere dayalı olarak zekanın çeşitli açılardan sınıflandırıldığı da görülmektedir. Geleneksel anlayışa göre, uygulanan testlerde alınan puanlara bakılarak bireyin zekasının ileri ya da düşük düzeyde olduğuna kanat getirilir. Bu bağlamda eğitim öğretim sürecinde, bireysel farklılıklar dikkate alınmadan gerçekleştirilen etkinlikler sınırlı uygulama ve yöntemlerle gerçekleştirilir. Gardner’ın geliştirdiği kurama göre ise her bireyde doğuştan var olan ve birbirleriyle etkileşim içinde bulunan dil zekası, mantık-matematiksel zeka, görsel-uzamsal zeka, müzikal zeka, bedensel-kinestetik zeka, sosyal zeka, özedönük zeka ve doğacı zeka olmak üzere sekiz zeka alanı bulunmaktadır. Fakat bireyin deneyimlerine bağlı olarak bu zeka alanlarından biri veya birkaçı daha baskın olmaktadır. Kurama göre eğitim öğretim faaliyetleri başarılı olabilmesi, bireysel farklılıkları da dikkate alarak öğretim ortamlarının ve kullanılacak materyallerin çeşitlendirilmesine bağlıdır. Dolayısıyla belirlenen zeka alanlarının özelliklerine uygun yapılan öğretim etkinlikleri hem öğrenmeyi kolaylaştırmakta hem de kalıcılığı sağlamaktadır. Çoklu Zeka Kuramı olarak adlandırılan söz konusu kurama dayalı olarak Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra uygulama çalışmalarının başladığı söylenebilir. Yapılan çeşitli araştırmalarda kuramın tam olarak anlaşılamadığı, nasıl, ne şekilde, ne kadar sürede ve ne tür araç gereç kullanılması vb. hususlarda eksikliklerin olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmanın amacı, çoklu zeka kuramının anlaşılmasını sağlamak, Türkçe öğretiminde kurama dayalı yapılan etkinliklerde kullanılacak materyalleri tespit etmek ve kuramın geliştiricileri tarafından belirlenen zeka alanlarının özelliklerine sahip edebi metinlerin kahramanlarından yararlanmayı ortaya koymaktır. Çalışmada, kahramanının Keloğlan olduğu anonim Türk halk edebiyatı nesir türlerinden biri olan Ali Cengiz Oyunu adlı masal metni incelenmiştir. Masalda Keloğlan, padişahın kızıyla evlenebilmek için Ali Cengiz Oyunu’nu öğrenmek zorundadır. Söz konusu oyunu bilen tek kişi ise Köse’dir. Keloğlan, Ali Cengiz Oyunu’nu Köse’den öğrenir. Masalın sonunda, çeşitli hayvanlara ve varlıklara dönüşümlerin de yaşandığı Köse ile Keloğlan arasındaki mücadeleyi Keloğlan kazanır. Masalın başlangıcından sonuna kadar Keloğlan’ın sergilediği eylemlerin niteliklerine bakıldığında onun, belirlenen bütün zeka alanlarıyla ilgili özelliklere sahip olduğu görülür. Sözlü bildiri ÇOKLU ZEKA YAKLAŞIMI VE OKUL ÖNCESİNDE MİKRO EĞİTİMÖzet: Uygar ve bireyi esas alan, bireyin kalitelendirilmesini öngören, Rönesans devrinden bu yana kullanılagelen, bilim, sanat ve kültür dünyasına tüm toplumsal sınıflardan önemli bireyler kazandırılmasını sağlayan eğitim yaklaşımları günümüzde önemli yerini korumakta ve pekiştirmektedir. Bu felsefe, eğitim sistemlerinde okul öncesi dönemin hususiyetini vurgulamakla birlikte, birçok ülkede zorunlu kılmıştır. Bireysel özgülükleri, farklılıkları vurgulamakla birlikte artık tek bir zeka yaklaşımı kabul görmemekte, farkı ilgi ve yetenek alanlarını benimseyen çoklu zeka kuramlarını rehber edinmektedir. Projenin amacı, öğrencilerin ayrı ayrı çoklu zeka envanterleri ile değerlendirilerek, ayrıca aile görüşmeleri ve muhtelif branş aktivitelerinden alınacak geri bildirimler ile dönemin ilk evresinde yine her bir öğrenci için çoklu zeka profillerinin belirlenmesi ve eğitimin bu yönde ve belirli ölçüde (genel uygulamalardan izole olmadan) bireyselleştirilmesidir. Uygulamada, belirlenen profillere göre öğrenciler 3-4 kişilik mikro gruplara ayrılacak, günün belirli bir ders saatinde öğretmen ile baskın zeka/yetenek alanları ile ilgili çalışmalar yapacaklardır. Bir başka deyişle rutin süreçte amaçlanan kazanımların belirlenmiş alanlara göre mikro eğitim süreçlerinde yeniden ele alınmasıdır. Proje ders programında yer alacak Çoklu zeka alanlarına göre mikro grup çalıştaylarında haftalık olarak gerçekleştirilecektir. Böylelikle her bir öğrenci küçük ve benzeş akran grupları içerisinde, kendi zihinsel profiline en uygun şekilde öğrenme sürecini yaşama imkanını bulacaktır. Proje rehberlik uzmanlarının desteği ve birlikteliği ile gerçekleştirilecek olup, disiplinler arası bir işbirliğini beraberinde getirecektir. Sözlü bildiri COMPARİSON OF WORKİNG CONDİTİONS İN İNDEPENDENT PRE-SCHOOLS AND PRE-PRİMARY CLASSROOMS İN TURKEYÖzet: The Ministry of National Education (MoNE) in Turkey operates two kinds of public school for pre-school education: independent pre-schools, and pre-primary classrooms. The former are specifically for young children aged 36-60 months old, whilst the latter fall under the administration of primary schools and are for children aged up to 60 months old. The purpose of this study is to compare working conditions in independent pre-school and pre-primary classrooms based on the experiences of 70 pre-school education teachers (60 females, 10 males), 35 of whom worked in independent pre-schools and 35 in pre-primary classrooms. The MoNE has overseen the construction of independent pre-schools in all cities in Turkey, and which generally contain four or five classes, a dining hall, a playroom and a garden. These establishments are for the education of 3–5 year-old children. In contrast, pre-primary classrooms have been redesigned to accommodate pre-school children. These school types are peculiar to the Turkish educational system (Şahin and Dostoğlu 2014; MoNE 1974). The instrumental case study (Stake, 1995) was chosen as the study design to compare working conditions in independent pre-schools and pre-primary classrooms. Through this study, the researcher attempted to unearth the differences between the two school types based on the experiences of 70 pre-school education teachers. The participants were all interviewed in their schools, after which the audio recordings of the interviews were transcribed verbatim. The interviews were intended to reveal the differences between working in independent pre-schools and working in pre-primary classrooms. The teachers were asked to voice their experiences in the independent pre-schools or pre-primary classrooms in which they had worked in as much detail as possible. As the second step in the research was to carefully read all of the written text, take notes, and determine initial codes while simultaneously underlining important statements made by participants that would help to unearth their experiences as fully as possible. This provided an understanding of the differences between working in independent pre-schools and pre-primary classrooms. The body of literature available on independent pre-schools and pre-primary classrooms offered only limited codes for the analysis, and so emerging codes were utilized to highlight the related expressions given by the participants. In the following stage, the categories and themes were determined, and the researcher gained a deeper understanding of the meanings of the experiences of participants in both school types. In general, issues emerged in themes experienced by all of the participating teachers. The researcher identified the most exemplary quotes for each theme while analysing data. This study revealed distinct differences between two kinds of pre-school education schools, which appeared in their physical and educational environments, administrative styles, relationships in school, workloads and the ultimate choice of school based on these differences. The findings of this study may help policy makers to improve quality of pre-school education, as well as inform teachers’ and parents’ choice of school type. Sözlü bildiri ÇORUM İLİNDE GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN HİZMET İÇİ EĞİTİME İLİŞKİN TUTUMLARI VE ÖĞRETMENLERİN BEKLENTİLERİÖzet: Eğitimin kalitesini geliştirmek için önemli bileşenlerden birisi öğretmenlere sunulan hizmet içi eğitimlerdir (Marsha ve Naftaly, 1999). Ülkemizde de öğretmenler için her yıl Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde merkezi olarak ve il ya da ilçe milli eğitim müdürlükleri vasıtasıyla yerel olarak düzenlenen hizmet içi eğitim faaliyetleriyle öğretmenlere ihtiyaç duydukları alanlarda bilgilerin verilmesi ve beceriler kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bu faaliyetler hizmet içi eğitim, seminer ve kurs gibi isimler altında yürütülmektedir. Hizmet içi eğitimin temel işlevi öğretmenlerin iş yaşamlarındaki kalitelerini geliştirmek için öğretmenlerin vizyonlarıyla ilişkili olarak profesyonelliğini arttırmaktır. Ancak öğretmenlerin hizmet içi eğitim faaliyetlerine katılmaya ilişkin tutumları, bu faaliyetlerden beklenen istendik çıktılara ulaşmada son derece önemlidir. Çünkü tutum “bireylerin bir duruma karşı cevapları üzerine etki eden ve deneyimlerden organize edilmiş mental ve nöral bir hazırlık durumu” olarak görülmektedir (Khine, 2001). Öğretmenlerin daha önceki izlenim, deneyimlerine bağlı olarak hizmet içi eğitime ilişkin olumlu ya da olumsuz bir tutum geliştirmeleri beklenen bir sonuçtur. Öğretmenin olumlu bir tutuma sahip olması eğitimden daha fazla faydalanmasını sağlayacak ve doğrudan eğitimin etkililiğini etkileyecekken olumsuz bir tutuma sahip öğretmenler için hizmet içi eğitim faaliyetlerine katılmak öğretmeni mutsuz edecektir. Aslında bu araştırmanın yapılmasındaki çıkış noktasında “Öğretmenler neden kendilerini geliştirecek bir eğitim programına katılmak istemez?” sorusu yer almaktadır. Dolayısıyla bu genel problem doğrultusunda a)Öğretmenlerin hizmet içi eğitim etkinliklerine katılmaya ilişkin tutumları nasıldır?, b)Öğretmenlerin hizmet içi eğitime katılmalarını etkileyebilecek durumlara ilişkin beklentileri nelerdir? sorularına yanıt aranmıştır. Araştırma nicel bir araştırma olup var olan durumu belirlemeye ilişkin tarama modelinde bir araştırmadır (Karasar, 2011). Araştırmanın çalışma grubunda n=211 öğretmen yer almaktadır. Araştırma verileri araştırmacı tarafından düzenlenen demografik bilgileri belirleyen sorular, öğretmenlerin beklentilerini belirleyen kapalı uçlu soru formu ve Çelen, Kösterelioğlu ve Akın Kösterelioğlu (2016) tarafından geliştirilen 5’li likert tipinde ölçek ile toplanmıştır. Ölçeğin geliştirilirken; öncelikle öğretmenlerin tutumlarını belirlemeye yönelik 60 madde yazılmıştır. Uzman görüşleri doğrultusunda 17 madde uygulama öncesinde ölçekten çıkarılarak 43 madde pilot uygulama için hazırlanmıştır. İkinci olarak pilot uygulama için hazırlanan ölçek n=176 öğretmene uygulanmıştır. Öğretmenlerden elde verilere göre madde analizleri yapılmış ve 30 maddelik nihai tutum ölçeği formu hazırlanmıştır. Bu form n=288 öğretmenden oluşan farklı bir öğretmen grubuna uygulanarak doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır. Analiz sonucunda tek boyuttan oluşan ve iki yarım güvenirliği ,95 ve Cronbach Alfa iç tutatlılık katsayısı ,97 olan “Öğretmenlerin Hizmet İçi Eğitime İlişkin Tutum Ölçeği”ne son şekli verilmiştir. Ölçek Çorum ilinde görevli n=211 öğretmene uygulanarak araştırma verileri toplanmıştır. Elde edilen veriler bir analiz programına aktarılarak aritmetik ortalama puanları ve katılımcıların görüşlerine ilişkin frekans değerleri hesaplanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre katılımcı öğretmenlerin tutum puanlarının aritmetik ortalaması x=3,49 olup bu değerin orta düzeyde olduğu söylenebilir. Öğretmenlerin hizmet içi eğitimlere ilişkin olarak bazı beklentileri ortaya konulmuştur. Bu yönde elde edilen bulgulara göre; öğretmenlerin hizmet içi etkinliklere katılmasında en çok etkili olan faktörlerin; düzenlenen eğitimin mesleki ve sosyal açıdan ilgi alanıma hitap etmesi, eğitimin öğretmenlerin kendi eğitim ihtiyaçlarına uygunluğu ve hizmet içi eğitim faaliyetin düzenlendiği zaman olarak sıralamaktadırlar. Yine eğitimi verecek kişilerin üniversite de öğretim üyeleri olduğunda, eğitimi düzenleyen kurumun üniversite olması durumunda, eğitimlerin seminer dönemlerinde verilmesi ve eğitime katılmanın kariyer basamaklarında yükselme ile ilişkilendirilmesi durumunda katılmak yönünde isteklerinin arttıracağını ifade etmektedirler. Sözlü bildiri CUMHURİYET DÖNEMİ TARİH DERS KİTAPLARINDA MÜSLÜMAN BİLGİNLER VE BİLİM DÜNYASINA KATKILARININ YANSIMASIÖzet: Bu araştırma, tarih ders kitaplarında anlatılmakta olan İslam Tarihi ve Türk İslam devletleri tarihi konuları içerisinde yer alan Müslüman bilginler ve İslam dünyası Bilim, Teknoloji konularının tarih ders kitaplarında anlatımını inceleyecektir. Modern dünyanın oluşumundaki katkılarını, tarih ders kitaplarına yansıyan bilim anlayış ve algısını araştıracaktır. Türkiye’de ortaöğretim tarih derslerinin işlenişinde en değerli kaynak ders kitaplarıdır. Türk Tarih Tetkik Cemiyeti tarafından Atatürk’ün isteğiyle yazılmış olan ilk dört Tarih ders kitabıyla beraber Cumhuriyetin tarih anlayışı ortaya konulmuştur. Osmanlı’nın geleneksel anlayışı yerine aydınlanmacılık ve pozitivizm merkezinde bir bilimsel eğitim modeli benimsenmiştir. Bu çerçevede de tarih dersleri içinde ve özellikle de ilk tarih kitapları içinde bilim algısı ve bilim tarihi de her zaman önemli bir yer edinmiştir. Bu ilk adımın ardından, günümüze kadar farklı çizgilere rağmen ortaya konan ilk çerçeve varlığını devam ettirmiştir. Bilim farklı kültürlerin toplu medeniyet anlayışına katkı sağlayarak büyüttüğü bir mekanizmadır. İlk çağlardan başlayarak günümüze kadar ki bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ortaya çıkması farklı kültürlerin katkısı sayesinde oluşmuştur. Mezopotamya ve Sümer’de başladığı düşünülen ve genel kabul gören yazı, tarımın gelişmesi, artı ürünün ortaya çıkışı sonrasında Mısır’ın, Çin’in, Hindistan’ın birbirine benzer veya farklı katkısından söz edilebilir. Akdeniz havzası ve farklı kültürlerin birbirini beslemesi ile birlikte gelişen bir bilim anlayışı ve gelişmelerden bahsedilebilir. Sadece Batı merkezli, Avrupamerkezci bir yaklaşımla Batı’nın ürettiği bir bilimden söz edilemez. Modern dünyanın oluşumunda İslam bilginleri ve Müslüman dünyanın katkıları yadsınamaz. Modern bilimin yaratıcısı olarak görünen Batı medeniyeti, Ortaçağda bilim anlayışını din üzerine temellendirmiştir. Ortaçağ skolâstik düşünce sistemi pratik yaşamın merkezinde yer aldığı için kilise her şeyin karar vericisi ve denetleyicisi olmuş, bu da özellikle bilim ve düşünce alanında din kontrolünü beraberinde getirmiştir. Eşzamanlı olarak İslam dünyasına göz atıldığında ise Doğu’nun parlak mirası ve Yunan düşüncesin önemli isimlerinin Abbasi Bağdat’ında yaşanan bilimsel gelişmeler ile birleştirilerek yaşanan ilk Rönesans göze çarpmaktadır. İşte böylesi bir anlayıştan 17. yüzyıl Avrupa’sında aydınlanma çağına geçişin nasıl gerçekleştiğinin anlaşılabilmesi için de İslam dünyası ve Müslüman bilginlerin katkılarının anlaşılmasının önemli olduğu görülmektedir. Avrupa Rönesans’ında Yunan kültür mirası ve Doğu’nun bilimi Endülüs üzerinden etkili olurken, ilk eserlerin, Aristo çevirilerinin Arapça’dan Latinceye çevrilmesi bilgisi ile birlikte öğrencinin bu durumu kavraması bütüncül bir bakış açısı yakalaması açısından önemlidir. Modern bilim anlayışının en büyük amacı öğrencilere bilgi yüklemek yâda siyasi tarih anlatımında olduğu gibi bilginlerin hayatını öğretmek değil aksine çağdaş bilim anlayışı ve yöntemini kavratmaktır. Bilgiye nasıl ulaşılacağını ve elde edilen bilginin hayata nasıl uyarlanacağını göstermektir. Modern tarih öğretimi çerçevesinde bilim ve teknolojinin oluşumundaki sürekliliğe dikkat çekilmelidir. Çalışma, nitel bir araştırma yöntemi olan doküman analizine dayalı sürdürülecektir. Tarihsel içerikli bu analiz için, Cumhuriyet dönemi boyunca liselerde okutulmuş olan ve halen okutulmakta olan tarih ders kitapları incelenecektir. İnceleme sonuçları doğrudan alıntılanan metin ya da görsel unsurlar üzerinden sunulacaktır. Metnin kendisi bir analiz nesnesi olarak değerlendirilecektir. İnceleme için Cumhuriyet dönemi boyunca belirli periyotlarla seçili ders kitapları kullanılacaktır. Araştırmacı, uzman görüşünü alarak Cumhuriyet’in hemen her 10 yılından bir ders kitabını seçerek konu bağlamında geçen ifadeleri arayacaktır. Bu tercihin en önemli sebebi ise, devrin siyasi algısının ders kitaplarına yansıyabileceği düşüncesidir. İnceleme sonunda ilk ders kitaplarından günümüze ilgili konuların yeterince işlenmediği görülecektir. Konu alanında uzman bilim tarihçilerinden George Sarton, Aydın Sayılı, Fuat Sezgin, Remzi Demir’in görüşleriyle zenginleştirilecek ve çeşitli öneriler dile getirilecektir. Sözlü bildiri CUMHURİYETTEN GÜNÜMÜZE DÖNEMİN SOSYAL VE SİYASAL OLAYLARININ İLKOKUL SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMLARINDA VATANDAŞLIK KONULARINA YANSIMALARIÖzet: Cumhuriyetten Günümüze Dönemin Sosyal ve Siyasal Olaylarının İlkokul Sosyal Bilgiler Öğretim Programlarında Vatandaşlık Konularına Yansımaları Öğretmen Esra Özcan İsmet İnönü İlkokulu esraozcanesk@yahoo.com Sosyal Bilgiler bireyin toplumsal var oluşunu gerçekleştirebilmesine yardımcı olması amacıyla; tarih, coğrafya,ekonomi, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, felsefe, siyaset bilimi ve hukuk gibi sosyalbilimleri ve vatandaşlık bilgisi konularını yansıtan; öğrenme alanlarının bir ünite ya da tema altında birleştirilmesini içeren; insanın sosyal ve fizikî çevresiyle etkileşiminin geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında incelendiği; toplu öğretim anlayışından hareketle oluşturulmuş bir ilköğretim dersi (MEB, 2005), ilköğretim okullarında iyi ve sorumluluğunu bilen vatandaş yetiştirmek amacı ile sosyal bilimler disiplinlerinden seçilmiş bilgilere dayalı olarak, öğrencilere toplumsal yaşamla ilgili temel bilgi, beceri, tutum ve değerlerin kazandırıldığı bir çalışma alanı (Erden, 2005), vatandaşlık yeterlikleri kazandırmak için sanat, edebiyat ve sosyal bilimlerin disiplinler arası bir yaklaşımla bütünleşmiş bir alanı (NCSS, 1993) olarak değişik biçimlerde tanımlanmaktadır. Tanımlara bakıldığında Sosyal Bilgiler dersinin en önemli amacının iyi, etkili ve etkin vatandaş yetiştirmek olduğu görülmektedir. Nitekim Sosyal Bilgiler eğitimcileri sosyal bilgilerin doğası hakkında farklı görüşler ileri sürmekte sosyal bilgilerin öğretiminde sosyal bilimler olarak sosyal bilgiler öğretimi ve yansıtıcı inceleme alanı olarak vatandaşlık bilgisi aktarımından söz etmektedir. Vatandaşlık bilgisi aktarımı olarak sosyal bilgiler öğretiminde, geçmişi öğrenme, geçmiş ve geleneklerle gurur duyma, sorumluluk alma, uygun davranışlar sergileme ve otoriteye bağlılık bu yaklaşımla hazırlanan programların içeriğini oluşturmaktadır. Bu yönüyle vatandaşlık, sosyal bilgiler programlarının en önemli başlıklarından birini oluşturmaktadır. Türkiye’de 1924, 1926, 1936, 1948, 1962, 1968, 1998, 2005 ve 2016 yıllarında hazırlanan ve uygulanan Sosyal Bilgiler Öğretim Programlarında vatandaşlık aktarımına önem verilmiş; vatandaşlık konuları programda ağırlıklı olarak yer almıştır. Öte yandan Sosyal Bilgiler Öğretim Programlarında yer verilen vatandaşlıkla ile konuların programların hazırlandığı dönemin sosyal ve siyasal olaylarından etkilendiği görülmüştür. Bu araştırmanın amacı,Cumhuriyetten günümüze dönemin sosyal ve siyasal olaylarının ilkokul Sosyal Bilgiler Öğretim Programlarındaki vatandaşlık konularına yansımalarını belirlemektir. Bu bağlamda şu sorulara cevap aranmıştır: 1. 1924 İlk Mektep Müfredat Programında Musahabat-ı Ahlakiye ve Malumat-ı Vataniye, 1926 ve 1936 İlk Mektep Müfredat Programında Yurt Bilgisi, 1948 ve 1962 İlkokul Programında Yurttaşlık Bilgisi, 1968 ilkokul, 1998, 2005 ve2016 İlköğretim Programında Sosyal Bilgiler dersinde hangi vatandaşlık konularına yer verilmiştir? 2.1924 İlk Mektep Müfredat Programında Musahabat-ı Ahlakiye ve Malumat-ı Vataniye, 1926 ve 1936 İlk Mektep Müfredat Programında Yurt Bilgisi, 1948 ve 1962 İlkokul Programında Yurttaşlık Bilgisi, 1968 ilkokul,, 1998, 2005 ve 2016 İlköğretim Programında Sosyal Bilgiler dersindeki vatandaşlık konularına dönemin sosyal ve siyasal olaylarının yansımaları nelerdir? Araştırma nitel bir araştırma yöntemi ile desenlenmiş, verilerin elde edilmesinde doküman analizinden yararlanılmıştır. Doküman analizi, araştırılması gereken olgu veya olaylar hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsamakta; (1) dokümanlara ulaşma, (2) orijinalliğin kontrol edilmesi, (3) dokümanların anlaşılması, (4) verinin analiz edilmesi ve (5) verilerin kullanılması olmak üzere beş aşamada gerçekleştirilmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Bu araştırmada, 1924–2016 öğretim yıllarında hazırlanan ve uygulamaya konulan ilkokul Sosyal Bilgiler Öğretim Programları birer doküman olarak analiz edilmiştir. Doküman analizi kullanılarak elde edilen veriler “betimsel analiz” yoluyla analiz edilmiştir. Bu kapsamda Sosyal Bilgiler Öğretim Programlarında yer verilen konular “vatandaşlık” bağlamında dönemin sosyal ve siyasal olaylarını ne kadar ve nasıl yansıttığı “genel bir çerçeve içinde yapılan kodlama” türü dikkate alınarak kodlanmıştır. Araştırma verileri analiz edilmektedir. Anahtar Sözcükler: geçmiş, etkin vatandaş, sosyal bilgiler öğretim programları Sözlü bildiri DAHA DÜŞÜK SOSYO-EKONOMİK STATÜ YA DA YOKSULLUĞUN SOSYALLEŞME-EĞİTİM SÜREÇLERİNE VE ÇOCUKLARIN BİLİŞSEL GELİŞİMİNE VE OKUL BAŞARISINA OLUMSUZ ETKİSİÖzet: Bu makale daha düşük sosyo-ekonomik statü ya da yoksulluğun sosyalleşme-eğitim süreçlerine ve çocukların bilişsel gelişimine ve okul başarısına etkisini incelemeyi amaçlamaktadır. Yazar, daha düşük sosyo-ekonomik statünün ya da yoksulluğun sosyalleşme-eğitim süreçleri ve çocukların bilişsel gelişimi ve okul başarısı ile ilişkisi üzerine yazılmış araştırmaları, yeniden incelemeleri, meta çözümlemeleri, raporları ve kitapları incelemiştir. Araştırma hem gelir ve eğitim düzeyleri, meslek ve daha düşük sosyo-ekonomik statüdeki ya da yoksul koşullardaki anne-babaların kişilikleri, yaşam yönelimleri, değerleri, sosyalleştirme ve çocuk-yetiştirme uygulamaları hem anne-babaların çocuklarının eğitimi ve okul başarısı için beklentileri ve istekleri gibi belirli değişkenleri ele almıştır. Teorisyenler ve araştırmacılar ekonomik ve parasal kaynakların anne-babaların çocukların bilişsel gelişimine ve okul başarısına katkı yapan belirli malları ve hizmetleri satın almasına olanak sağlamada anlamlı bir rol oynadığını tartışmışlardır (Bruckauf ve Chzhen, 2016). Diğer anne-babalar ile karşılaştırıldığında, daha düşük sosyoekonomik statüdeki anne-babalar, insan sermayesi bakımından görece olarak daha az bilgiye ve daha az becerilere ve ekonomik sermaye olarak daha düşük gelire ve sosyal sermaye olarak mesleğin sağladığı daha az sosyal çevreye ve daha az iletişim becerilerine sahip olmuşlardır. Araştırmacılar yoksulluğun ailelerde dezavantajlara yol açtığını ve anne-babaların çocukları için sağladıkları yatırımları ve eğitim fırsatlarını olumsuz biçimde etkilediğini ve sınırladığını ileri sürmüşlerdir. Daha düşük sosyo-ekonomik statüdeki anne-babalar, çocuklarına satın almayı ya da para harcamayı gerektiren öğrenme etkinlikleri ve materyallerden ve öğretmenlerin verdiği özel derslerden yararlanması için daha az fırsatlar sunmuşlardır (Duncan, Magnuson ve Votruba -Drzal, 2015, 2017). Araştırmalar yoksulluğun ve ekonomik güçlüğün ailelerde ekonomik baskıya yol açtığını ve ekonomik baskının stres, moral bozukluğu, üzüntü, endişe, kızgınlık ve yabancılaşma gibi anne-babalarda olası olumsuz duyguları arttırdığını bulmuşlardır. Yoksulluk anne-babanın duygularını, davranışlarını ve ilişkileri kötü biçimde etkilemiş ve anne-babanın sıcaklığını, duyarlılığını ve gözetimini azaltarak ve anne-baba-çocuk ilişkilerinde ve etkileşimlerinde hem çelişkili, ihmal eden ve tutarsız sosyalleştirme-eğitim uygulamalarını hem de sert ceza uygulamasını artırarak ailenin işlevini, etkililiğini sosyalleştirme süreçlerini bozmuştur (Masarik ve Conger, 2017). Yoksulluk anne-babaların çocuklarındaki psikolojik, duygusal, sosyal ve bilişsel gelişimine yardım etmek ve katkı yapmak için yapılan sosyalleştirme ve eğitme çabalarını azaltmıştır. Araştırmalar yoksul anne-babaların çocuklarını öğrenme fırsatları ve etkinlikleri ile uğraşması ve meşgul olması ve bilişsel yetenekleri ilerleten yeni deneyimler kazanması için motive etmede ve teşvik etmede güçlükler yaşadıklarına işaret etmişlerdir (McLoyd, 1998; Elder, 1999). Daha düşük sosyoekonomik statüde yoksul ve morali bozulan anne-babalar, okuma ve etkili, güçlü, verimli konuşma ya da çocuklarına ev ödevlerinde yardım etme gibi çocukların bilişsel becerilerine ve okul başarısına katkı yapan sosyalleştirme ve eğitim uygulamaları ve etkinlikleri ile aktif olarak daha az meşgul olmuşlardır (Yeung, Linver, Brooks- Gunn, 2002). Yoksullukta doğan ve yaşayan çocuklar 3 yaşlarda, 5 yaşlarda ve 7 yaşlarda bilişsel yetenek testlerinde daha düşük puanlar almışlardır (Dickerson ve Popli, 2016). Teorisyenler ve araştırmacılar yoksulluğa maruz kalan çocukların düşük zeka puanları, düşük bilişsel beceriler, düşük eğitimsel kazanım ve düşük okul başarısı gibi çocuklardaki olumsuz sonuçları üretme bakımından daha büyük bir risk altında olduklarını ileri sürmüşlerdir (Cooper, 2017; Dickerson ve Popli, 2016; Duncan, Magnuson ve Votruba-Drzal, 2017; Sampson, Sharkey ve Raudenbush, 2008; Şirin, 2005). Sözlü bildiri DARSTELLUNG UND LÖSUNG VON ELTERN – KIND – KONFLIKTEN IN DEUTSCHEN KINDERBÜCHERNÖzet: DARSTELLUNG UND LÖSUNG VON ELTERN – KIND – KONFLIKTEN IN DEUTSCHEN KINDERBÜCHERN In dieser Arbeit werden die Konfliktsituation zwischen Eltern und Kind in deutschen Kinderbüchern dargestellt und analysiert. Als Grundlagen wurden folgende Bücher von Thomas Gorden gewählt : Familienkonferenz in der Praxis (1978) und Familenkonferenz (1980) , in denen er die Lösung von Konflikten zwischen Eltern und Kindern untersucht und Ratschläge gibt, wie die Konflikte zwischen Eltern und Kind gelöst werden kann. Thomas Gorden gibt viel Wert auf die Erziehung / Bildung der Eltern und der Kindern. Es ist ihm sehr wichtig, dass nicht nur die Kindern geschult werden müssen, sondern auch die Eltern. Er meint, dass Eltern beschuldigt, aber nicht geschult werden. „wie viele Eltern sind dafür geschult? Welches „Berufsausbildungsprogramm“ steht den Eltern zur Verfügung; wo können sie das Wissen und die Kenntnisse erwerben, um in dieser Arbeit erfolgreich zu sein?„ (S.11.) Thomas Gorden erwähnt in seinen Werken von 3 Methoden mit Angabe von Beispielen. Diese drei Methoden der Konfliktlösungen sind: 1) die Eltern siegen.: Das Kind empfindet die aufgezwungene Konfliktlösung als Niederlage und wird in folgenden Konflikten keine Lösung suchen. Wut, Depressionen und ein allgemeiner Vertrauensverlust können folgen. 2) das Kind siegt: Das Kind setzt sich mit seinen Wünschen gegenüber den Eltern durch. Maß- und Respektlosigkeit des Kindes sind die Folgen 3) die Niederlage – lose Methode: Die gemeinsam erarbeitete Lösung wird von allen Seiten anerkannt und beachtet. In den folgenden Geschichten wird durchgehend die Niederlage – lose Methode angewandt. Ekerwald Carl-Gören : Drei reisen aus (1967), Hildick E. W. : Wir erziehen unsere Eltern (1972), Ungerer Toni : Kein Kuss für Mutter (1979), Lindgram Astrid : Pelle zieht aus, Heckman Herbert : Pit kommt zu einem Hund (1969) In der Arbeit wurden die oben erwähnten Kinderbücher und Kindergeschichten bearbeitet, interpretiert und der Reihe nach untersucht wie sich die Eltern verhalten. Das Ergebnis lautet : alle Autoren haben nach Methode 3 gearbeitet. Die Intention der Autoren ist dieselbe wie die von Thomas Gorden. Alle weisen auf die Niederlage – lose Methode hin. Nur mit dieser Methode können Kinder zu Selbstständigkeit, -disziplin und -bestimmung erzogen werden. Die auch als demokratische Erziehung bezeichnete Methode führt zu mündigen Bürgern, die sich in der Gesellschaft individuell und frei bewegen können. Kinder werden hier als anerkannte Partner behandelt, die eigene Rechte haben und gleichzeitig die Rechte der Anderen anerkennen. Sözlü bildiri DEDE KORKUT HİKAYELERİNDE TÜRK AİLE DEĞERİ VE ÇOCUK EĞİTİMİÖzet: Dede Korkut Kitabı, dokuzuncu ve on birinci yüzyıllar arasında geçen, Oğuz Türklerinin milli hayatını anlatan destani hikayelerden meydana gelmektedir. Bu esere adını vermiş olan kişi Türk’ün bilge kişisi, efsanevi ozanı Dede Korkut’tur. Bugüne kadar Dede Korkut Kitabı’nın bilinen ve kullanılan iki nüshası vardır. Bunlardan biri Dresden’de, diğeri Vatikan’da bulunmuştur. Bilim dünyası Vatikan nüshasından 1950’den sonra haberdar olmuştur. Bu nedenle Dede Korkut üzerindeki çalışmalar çoğunlukla Dresden nüshası etrafında toplanmıştır. 2018 yılında ise Türklüğün bu büyük ve önemli eserinin yeni bir nüshası bulunmuştur. Türk dünyasını heyecanlandıran bu eseri bulan, İran’ın Türkmensahra bölgesindeki Günbed şehrinde yaşayan Veli Muhammed Hoca adlı bir Türkmen aydınıdır. Böylece eser üç nüshaya çıkmıştır. Dede Korkut Kitabı’nın, özellikleri bakımından Türk halk hikayeleri arasında başka bir benzeri yoktur. Hikayeleşmiş destan görünüşünde olan kitap, Bozkır Türk topluluğunun birçok özelliğini göz önüne sermesi bakımından gerek edebiyatımızda gerek ise kültürümüzde mühim bir yer tutmaktadır. Türk edebiyatı tarihinin büyük alimlerinden Fuat Köprülü bunu şöyle özetlemiştir: “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u da öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar”. Dede Korkut Kitabı’nı Türk edebiyatı ve kültürünün erişilmez şaheseri olarak niteleyen Muharrem Ergin’in görüşü ise şöyledir: “Dede Korkut Kitabı, Türk çocuklarının ruh ve kafa yapısını tek başına sağlam tutacak kudrette ve karakterde bir eserdir. Bu kitabı okuyan ve hazmeden bir Türk’ün kolay kolay yolunu şaşırmayacağı emniyetle söylenebilir”. Bu hikayelerin özelde Oğuz Türklerinin kültürünü, genelde ise Türk kültür hayatını pek çok açıdan yansıttığı görülmektedir. Türk milletinin devlet hayatından, günlük hayatına, yaşamına, giyim kuşamından diline, dinine, inanışına kadar bir çok alanda bilgiler içermesinin yanı sıra eğitici özelliği de oldukça ağır basmaktadır. Türk Milli Eğitimi’nin genel amaçlarına bakıldığında yetiştirilmek istenen bireylerin özellikleri sıralanmaktadır. Bu amaçlar arasında yer alan milli, ahlaki, kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını ve milletini seven bireyler yetiştirmek amacı; milletin devamını, milli ve kültürel değerleri koruyup yüceltmeye yönelik bir amaçtır. Bu amaca erişmede Türk kültürünü, milli-manevi değerlerini, gelenek ve göreneklerini içinde bulunduran Dede Korkut Hikayeleri önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmada Dede Korkut Hikayeleri incelenerek hikayelerde geçen ailenin değeri, baba, kadın, anne rolü, annenin kocasına bağlılığı ve desteği, oğul sahibi olmak ve önemi, oğulun evliliği, anne ve babanın çocuklarına verdiği eğitim, ailedeki sevgi, kardeşler arası fedakarlık, kız kardeşin önemi, aile namusunun değeri, Türk aile yapısı ve çocuk eğitimi konuları üzerine bir değerlendirme yapılacaktır. Sözlü bildiri DEDEM KORKUTLA GEZİYORUM,DEĞERLERİMLE KEŞFEDİYORUM TÜRKİYE HARİTASI MATERYALİÖzet: “Dedem Korkut’la Geziyorum Değerlerimle Keşfediyorum” Türkiye Haritası Materyali, Sınıf Öğretmeni Deniz ALTINTAŞ tarafından, materyalin dijital oyunu Bilişim Teknolojileri Öğretmeni Hatice YILMAZ tarafından hazırlandı. Materyal, öncelikle ilçemizde bulunan Yaman Egeli İlkokulu 4/C sınıfında, sınıf öğretmeni Serap ÖZTEK rehberliğinde 28 öğrenciyle, Cumhuriyet İlkokulu 3/D sınıfında, sınıf öğretmeni Emin ERCAN rehberliğinde 39 öğrenciyle, Erikli İlkokulunda 1,2,3,4 birleştirilmiş sınıfta, sınıf öğretmeni Öykü SELVİ rehberliğinde 24 öğrenciyle uygulandı.Sonrasında öğretmenlerimiz materyali okul genelinde tüm zümreleri ile uyguladılar. MATERYALİN HAZIRLANMA AMACI; Öğrencilerimizin kültürümüzün önemli bir parçası olan “Dede Korkut ve Hikayelerini” tanımasını sağlamak; öğrencilerimize ülkemizin doğal ve tarihi güzelliklerini, yöresel kıyafetlerini, yemeklerini, önemli bilim insanlarını, tarım ürünlerini, halk oyunlarını oyunlaştırılmış materyal uygulamaları ile tanıtmak. MATERYALİN UYGULANMASI; Materyal uygulanmaya başlanmadan ön test uygulandı. Materyal ile ilgili resimler öğrencilere gösterilerek, bu resimlerde gördükleri ile ilgili bilgi vermeleri ve görselin onlara hangi ili çağrıştırdığını söylemeleri istendi.Materyal kullanılmadan önce materyalin posteri öğrencilere gösterilip öğrencilerle fikir alışverişinde bulunuldu. Dede Korkut, öğrencilerimize yaratıcı drama, kuklalar, görsel materyaller ile tanıtıldı, ”Dede Korkut Hikayeleri’ nden” bahsedildi. “Dedem Korkut, tüm Türkiye’yi gezer ve her gittiği şehirden bir tane hatıra (magnetler) alır. Aldığı hatıraları heybesinde biriktirir. Gittiği her şehirde tanıştığı çocuklara hikayeler anlatır. Son olarak Balıkesir-Bandırma’ya gelir ve sizi ziyaret etmek ister. Çantasını açar ve biriktirdiği hatıraları sizlerle paylaşır. Hatıralardan bahsederken hangi hatırayı nereden aldığı ile ilgili kafası karışmıştır ve sizlerden yardım ister! Hatıraları ait oldukları şehirlere yerleştirelim…” hikayesi öğrencilere anlatılarak materyal uygulamalarına başlandı. (Toplamda ülkemizde bulunan doğal güzellikler, tarihi eserler, yöresel kıyafetler, yöresel yemekler, yöresel halk oyunları, yetiştirilen ürünler, önemli tarihi şahsiyetler ile ilgili 147 magnet hazırlandı.) Öğrenciler magnetleri ait oldukları şehre yerleştirdikten sonra magnetler ile ilgili araştırma yaptı, sınıfta arkadaşları ile paylaştı.. Uygulamalar ilerledikçe öğrenciler sınıf içerisinde gruplara ayrılarak yarışma şeklinde magnetleri Tmateryal üzerine yerleştirdiler. Materyalimizin “Dijital Oyunu” ilçemiz genelinde tüm okullarımızda uygulandı ve olumlu dönütler aldık.(Uygulanmaya devam edilecek.) Bunun yanı sıra Türkiye genelinde pek çok okulumuzla bu oyunu paylaşıldı. Uygulamada gördüklerimizi yerinde keşfetmek için öğrencilerimizin istekleri doğrultusunda Çanakkale ve Denizliye inceleme gezileri yapıldı. Bu yıl için Ankara ve Edirne gezileri planlandı.MATERYALİN UYGULAMA SONUÇLARI; Öğrenciler, UNESCO tarafından “Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası Temsili Listesi’ne” kabul edilen Dedem Korkut ve hikayelerini tanıdılar. Öğrencilerimiz yakın çevrelerinden başlayarak yurdumuzun doğal ve tarihi güzelliklerini, yöresel kıyafetlerini, yemeklerini, önemli bilim insanlarını, tarım ürünlerini, halk oyunlarını öğrendiler. Öğrencilerimiz” Türkiye Siyasi Haritası” ve “Türkiye Bölgeler Haritası” üzerinde illerimizin yerini gösterdiler ve kavradılar. Sözlü bildiri DEĞER AKTARIMINDA TEVFİK FİKRET VE ŞERMİNÖzet: Yazarlar ve şairler bulundukları toplumların hem bilgi hem kültür aktarıcısı rolünü üslenen önemli şahsiyetlerdir. Bu yönleriyle bulundukları toplumların geleceğine yön verme görevi de onlara verilmiştir. Bulundukları dönemin önemli olaylarından etkilenen bu şahsiyetler bu etkilerin oluşturduğu izlenimleri de eserlerine aktararak okuyucularını ve gelecek nesilleri bilgilendirmişler ve onların hayatlarını etkilemişlerdir. Sanatçı kimliğiyle bu kişiler yaşanılan dönem ve gelecek nesiller için örnek teşkil edecek eserler ortaya koymaktadırlar. Hangi dönemde yazılırsa yazılsın dönemin ihtiyacını karşılayacak bazı temel iletilerinin olması gerekmektedir. Özellikle buhranlı ve aydınlanmaya ihtiyaç duyulan dönemlerde bu gereksinimler daha da artmaktadır. Milletlerin sancılı süreçlerinde yazarlar eserleriyle halkların önünü aydınlatan meşale görevi üstlenirler. Tevfik Fikret, 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Tanzimat ruhuyla yetişen ve yeni değerlerle sesini duyuran bir sanatçı olarak adını duyurmuştur. Osmanlının dağılma döneminde yetişen Tevfik Fikret devletin bu buhranlı zamanında kurtuluş için çareler aramıştır. Kısa vadede değişimlerin etkili olamayacağını ve gelecek nesillere yatırım yapılarak bir şeylerin değiştirilebileceğini fark eden yazar çocukları ve gençleri her daim önemsemiştir. Bulunduğu dönemde eğitimci kimliğinin verdiği sıfatla da gençlerde ve çocuklarda bulunması gereken temel kişilik özelliklerinin farkında olan şair Tevfik Fikret ideal çocuk ve gençlerin sahip olması gereken nitelikleri şiirlerinde okuyucularına anlatmıştır. Onun ideali batı ve bilim ışığında yetişmiş bir nesildir. Ancak unutulmaması gereken ne kadar batılı ve modern olursa olsun kendi kültürü ve ahlaki ilkelerinden bağı koparılarak yetişecek neslin topluma faydası değil maalesef zararı dokunur. Bu çalışmamızda Tevfik Fikret’in Şermin adlı şiir kitabındaki şiirleri incelenmiş. Şairin şiirlerinde aktardığı ve ihmal ettiği değerlerin tespiti yapılmıştır. Şair bu kitabındaki şiirlerinde evrensel ve ulusal değerlere yer vermiştir; toplumsal gelişim için çocuklara şiirleriyle değerleri aktarmayı amaçlamıştır. Sözlü bildiri DEĞER ÇOĞULCULUĞU VE DEĞER ÇOĞULCULUĞUNA DUYARLI DEĞERLER EĞİTİMİÖzet: Çoğu değer kuramı ya tekçi (monist) bir değer anlayışına dayanır ya da farklı değerler arasında bir hiyerarşik değer sıralamasının yapılabileceğini varsayar. Örneğin, Kantçı ve yararcı tekçi ahlak kuramlarına karşın, John Rawls gibi kimi çağdaş siyaset felsefecileri hak ile iyinin çakışması durumunda hakkı önceleyen bir değer sıralaması yapmamız gerektiğini savunur. Buna karşın değer çoğulculuğu insanın birçok farklı değeri olduğunu, bazı durumlarda bunlar arasında kaçınılmaz olarak çatışma yaşanabileceğini ve bu çatışmaları çözecek nihai bir ilke veya üst değer belirlemenin mümkün olmadığını, dolayısıyla değer çatışmasının insan yaşamından tamamen elimine edilemeyeceğini savunur. Bir başka deyişle, her biri özsel olarak kendinde değere sahip olanlar arasında apriori olarak bir sıralama yapmamızı sağlayan bir ilke veya değer mevcut değildir. Değer çoğulculuğu görecilikle benzer düşünceyi paylaşıyor görünse de göreci olmayabilir de. Aksine, kimi değer çoğulculuğu akılcı sezgiciliğe dayanır ki temel değerlerin kendinde açık doğrular olduğunu varsayar. Burada tanımlamaya çalıştığımız değer çoğulculuğu bir toplumda veya farklı toplumlarda farklı farklı değer anlayışlarının olduğunu belirten sosyolojik bir durumu tanımlamaz. Ondan öte, ama bu sosyolojik olguyu da içine alan, aynı değer anlayışına sahip toplum veya bireylerin kaçınılmaz olarak yaşayabilecekleri, bir değer çatışması durumudur. Bu çatışma ahlaki, estetik, siyasi, dini veya ekonomik alana ait değerlerin birbiriyle çatışması durumu olabileceği gibi her bir değer türü içinde de olabilir. Ne var ki, bu insanlık durumu değer eğitiminde ve değer eğitimi yaklaşımlarında pek fazla dikkate alınmaz. Her bir değerin kendi başına kazandırılmasıyla değer eğitiminin başarıya ulaşacağı varsayılır. Belli başlı değerler eğitimi yaklaşımlarından olan değer belirginleştirmesi yaklaşımı bile, felsefi olarak tanımlamaya çalıştığım sorun alanına dayanıyor olmasın karşın bu testen başarıyla geçecek donanıma sahip değildir. Aynı eksiklik bilişsel ahlaki gelişim yaklaşımı için de geçerlidir. Bildiride değer çoğulculuğunun değer eğitiminde olası yansımaları, değer eğitimi yaklaşımları ile ilişkisi, kişi bütünlüğü ve toplumsal uyum açısından önemi üzerinde durulacaktır. Sözlü bildiri DEĞER Mİ HİÇ? DEĞER: BİRAZ TAVSİYE BİRAZ FARKINDALIKÖzet: Değerlerin her geçen gün daha fazla sorgulanmasına ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde, eğitimin tüm paydaşları olarak özeleştiri yapmamız oldukça DEĞERlidir. Bu çalışma ile birlikte sınıf eğitimi öğretmen adaylarının değer eğitimi konusundaki düşüncelerini belirlemek ve bu konudaki farkındalıklarını tespit etmek amaçlanmıştır. Bu doğrultuda bu çalışmaya sınıf öğretmenliği 3. sınıfta öğrenimlerine devam etmekte olan 68 öğretmen adayı katılmıştır. Öğretmen adaylarının mevcut durumunu tespit etmek amacıyla planlanan bu çalışmada açık uçlu sorulardan oluşan görüş formu, veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Çalışmadan edinilen veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Verilerin analizi sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının öğretim programlarına değerlerin eklenmesi konusundaki düşünceleri ile değer eğitimi konusundaki öneri ve tavsiyelerinin genel olarak öğretim programları, derslerin işlenişi, etkinlik temelli eğitim, öğretmenin ve öğrencinin rolü, etkin katılım, öğrenme ortamı, yaygın etki ve karakter/kişilik gelişim gibi temalar altında toplandığı belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının bu önerilerini meslek hayatlarında uygulamaya dökebilmek adına mevcut durumda, kişisel ve mesleki gelişimlerine yönelik halihazırda yürüttükleri faaliyetlerin sorgulandığı soruda en yüksek frekansa sahip ilk beş faaliyet olarak kitap/dergi/şiir okuma, değerlere uygun yaşama, iyi bir rol model olma, film/belgesel/video izleme ve araştırma yapma şeklinde tespit edilmiştir. Bu sonuçlar ışığında, öğretmen adaylarının değer eğitiminin sahip olduğu önemin ve bu konuda kendi üzerlerine düşen sorumluluğun öneminin farkında oldukları söylenebilir. Ancak öğretmen adaylarının teorik olarak “değer” bilinci ile birlikte değer eğitimi konusunda uygulamaya dönük rehberliğe ihtiyaç duydukları gerçeğinden hareketle bu konuda yapılacak daha kapsamlı ve daha somut uygulamalara dönük çalışmaların yapılması öneri olarak sunulmaktadır. Sözlü bildiri DEĞERLER EĞİTİMİ İLE ZAMANI DEĞERLENDİRİYORUMÖzet: MEB Strateji Daire Başkanlığının raporuna göre 2013-2014 yılında ilköğretimde 825 bin , ortaöğretimde 389 bin ,özel eğitimde 48 bin öğrenciyi 108 bin araçla taşıdığını görmekteyiz. Bir milyon iki yüz bin öğrenci taşınmaktadır. Bu taşıma sırasında öğrencilerin günlük 80- 120 dakikası araçta geçmektedir.Öğrencilerin araçta geçirdikleri bu zaman dilimini etkin ve verimli kullanmalarını sağlamak gerekmektedir. Taşıma öğrencilerinin araçta gecen süreçlerini milli eğitimin temel amaçları doğrultusunda yapılacak çalışmalarla eğitim ve öğretim sürecinin sürdürüldüğü bir ortam haline getirilebilir. Taşıma araçlarına yerleştirilecek bir video oynatıcı sayesinde araçların eğitim öğretim yapılabilir ortamın oluşturulması sağlanmış olur. Kazanımlarımız doğrultusunda yapılacak videolar bu araçlarda oynatılarak (gösterilerek ) öğrencilerin zamanlarını etkin kullanmaları sağlanabilir. Taşıma araçlarındaki video oynatıcısında farklı konularda farklı videolar sayesinde öğrencilerin bireysel gelişimlerine katkı yapılabilir. Bu iş eğlenceli bir şekilde ve öğrencilerin görsel işitsel duyularına hitap ederek sağlanabilir. Taşıma kapsamındaki araçların içindeki ekrandan yazılı mesajlar yansıtılabilir. Bu araçlardaki ekranlardan özlü sözler, mesajlar servisi kullananlara aktarılabilir. Taşımalı eğitimden yararlanan öğrencilerin olmasa olmazı olan servis araçlarının şoförlerinin de bu eğitim sürecine dahil edilmesi gerekir. Taşıma öğrencilerinin yolda geçen zamanlarını eğlenerek öğrenecekleri bir ortam haline getirilmesin için çalışmalar yaptık. Taşıma aracına bir video ve ekran koydurduk. Öğrencilerin araçta geçen sürelerini eğlenerek öğrenmelerini sağlamaya çalıştık. Bunu yaparken amaç ve hedeflerimizi gerçekleştireceğimiz araçlarımızı seçtik. Öğrencilerimize seçtiğimiz filmler aracılığıyla bir takım değerleri kazandırmayı hedefledik. Öğrencilerin tercihleri de dikkate alınarak filmler seçilmeye çalışılmıştır. Öğrenci servileri öğrenme ortamlarına elverişli hale getirilebilir. Vido oynatıcı ile film izletilebilir. Araçtaki donanım sesli ve sessiz öğrenmeye yönelik tasarlanabilir. Bilbord şeklinde akan , kayan yazılarla ilginç sözler , eğitici hikayeler görsel olarak ekranlardan yansıtılabilir.Kazanımlar ve hedeflerimiz doğrultusunda seslendirmeler araçlarda yapılabilir. Tüm bu çalışmalar öğrenci yaş ve beceri düzeyinde yapılması halinde oldukça verimli olabilir.Vergi haftasında vergi ile ilgili çizgi filmler , sağlık temizlik filmleri vb izlettirilebilir.Yapılan çalışmada projenin sürdürebilirliği ve uygulanabilirliğin olduğu görülmüştür.Proje çalışmaları sırasında öğrenci sorun davranışlarında azalma olmuştur. Öğrencilerin ilgisini çeken , meşgul olabilecekleri bir ortam onlar için hazırlanmıştır. Öğrenciler hazırlanan bu ortamla boşa giden zamanlarını etkin ve verimli kullanmaya başlamıştır. Proje çalışması sırasında şoför eğitimlerinin önemi fark edilmiştir. Servis araçlarında işitsel görsel iletişim araçları ile donatılmalıdır. Öğrencilerin servislerde gecen zamanları etkin verimli kullanılmalıdır. Bununun için film, program vb materyaller hazırlanmalı ve kullanıma sunulmalıdır. Taşımalı öğretimden yararlanan bir öğrencinin okula ulaşımı için 40 dakika günlük araçta kaldığını düşünürsek , bir eğitim öğretim yılında 12 günlük bir zaman araçta geçmektedir. Bu kadar büyük bir zamanın etkin ve verimli kullanılması için yapılan bu çalışma bu alandaki boşluğun doldurulması anlamında son derece önem arz etmektedir.Amaç ve kazanımlarımız doğrultusunda hazırlanacak her türlü eğitim materyali görsel ve işitsel olarak öğrencilerin eğitim öğretiminde kullanılabilir. Bir öğretmen kendisi için önemli olan bir konuda hazırladığı bir filmi öğrencilerine izletebileceği gibi , bakanlımızca hazırlanan öğrenme materyalleri de bu öğrencilere izlettirilebilir. Sözlü bildiri DEĞERLER EĞİTİMİ VE GÜNCEL TARTIŞMALAR: GAZETE HABERLERİNE İLİŞKİN BİR ELEŞTİREL SÖYLEM ANALİZİÖzet: Amaç: Değerlerin bireyin davranışlarına yön verdiğine inanılır. Bu bağlamda değerler toplumun çoğunluğu tarafından doğruluğu ve gerekliliği kabul edilen birleştirici unsurlar olarak görülmektedir. Gerçekte değerler, eğitsel süreçlerin bütün boyutlarında yer alırlar ve değerlerden bağımsız bir eğitim düşünmek imkânsızdır. Ancak değerler eğitimi anlayışı özellikle son yüzyılda meydana gelen toplumsal değişimlerin sonucunda ortaya çıkmıştır. Böylece değerler eğitimi öğretim programlarında farklı biçimlerde yer almaya başlamıştır. Değerler eğitimi anlayışı, dünyada değerler bağlamında yaşanılan toplumsal sorunları ve değerlerden uzaklaşmaya yol açtığı varsayılan eğitim sistemlerinin eksikliklerini gidermeye dönük bir eğilim olarak daha çok gündeme gelmektedir. Bu durumun Türkiye’deki yansıması ise ilk kez 2005 yılında Sosyal Bilgiler öğretim programı ile görülmüş, daha sonra farklı derslerde (Hayat Bilgisi, Medya Okur-yazarlığı) değerler eğitimine ilişkin ifadelere yer verilmiştir. Özellikle 2017 öğretim programları güncelleme sürecinde değerler eğitimi anlayışı, üzerinde çalışılan bütün taslak öğretim programlarında gözlemlenmektedir. Değerler eğitimi giderek daha yoğun bir ilginin hedefi olmaktadır. Yayınlanan makale ve yürütülen tez sayılarına yansıyan akademik ilginin yanında özellikle eğitim programlarına ilişkin son düzenlemelerin sonu olarak değerler eğitimini kamuoyu nezdinde de önemli bir tartışma konusu haline getirmiştir. Değerler eğitimi etrafındaki tartışmaların kamuoyuna yansıtılmasında ve bu tartışmaların biçimlendirilmesinde medyanın da önemli etkisi vardır. Toplumsal olguların medyadaki temsilleri bilgilendirmek amacıyla haberleştirmenin ötesinde bir takım niteliklere sahiptir. Haberlerde kullanılan söylemin analiz edilmesi bu açıdan büyük öneme sahiptir. Haberleştirme tarzları, karmaşık bir takım toplumsal, siyasal, ekonomik ya da kültürel etkenlerce biçimlendirilmektedir. Gazeteler hedef kitlelerinin düşüncelerine hitap edebilmek için haberleştirme tarzlarını bu düşüncelere duyarlı bir biçimde belirlemektedir. Haberler ve haberlerde kullanılan dil toplumsal bağlam tarafından inşa edilmektedir. Aynı zamanda medya temsilleri yoluyla kamuoyunda belirli konularda toplumsal rızanın ya da tepkinin oluşturulması da hedeflenebilmektedir. Bu süreçler gazetelerin temsil ettikleri düşüncelerin ve dünya görüşünün etkisiyle ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda çalışmanın temel amacı değerler eğitimine ilişkin medya temsillerinin incelenmesi; bu incelemeye dayalı olarak çok boyutlu bir değerlendirme yapılmasıdır. Desen/Yöntem: Değerler eğitimine ilişkin medya temsillerinin, gazete haberleri bağlamında incelenmesi ve çok boyutlu bir değerlendirme yapılabilmesi amacından hareketle bu çalışma nitel bir araştırma olarak desenlenmiştir. Bu çerçevede, öğretim programları güncelleme çalışmalarına ilişkin taslakların kamuoyu tartışmasına açıldığı dönem dikkate alınarak 1 Ocak 2017 ve 7 Mart 2017 tarihleri arasında ulusal gazetelerde yer alan değerler eğitimi konulu haberler araştırmanın çalışma grubunu oluşturmuştur. Haberler içerik analizi ve eleştirel söylem analizine dayalı olarak irdelenmiş ve yorumlanmıştır. Alanyazında eleştirel söylem analizine ilişkin kuramsal ve uygulama örneklerinden yola çıkılarak, değeler eğitimine ilişkin haberlerde kullanılan söylemin bütün düzey ve boyutları ile incelenmesi, söz konusu söylemin dayandığı zemini oluşturan düşünsel yapılar irdelenmiştir. Bu doğrultuda öncelikle PRNet programı aracılığıyla belirtilen tarihler arasında ulusal gazetelerde çıkan değerler eğitimine ilişkin haberler taranarak ilgili verilere ulaşılmıştır. Ulaşılan haberlerin yayınladığı gazeteler, yayınlandıkları tarihler, gazetenin hangi bölümünde yer aldıkları, haberlere ne kadar yer ayrıldığı, kullanılan görsellerin özellikleri vb. açısından içerik analizi yapılarak genel karakteristikleri belirlenmiştir. İkinci aşamada haberlerin başlıkları ve haber metinlerinde kullanılan söylem, eleştirel söylem analizine dayalı olarak çözümlenmiştir. Bulgular: Verilerin analizi ile elde edilen bulgular, eleştirel söylem analizi çerçevesinde alanyazına dayalı olarak tartışılmış, çok boyutlu ve derinlikli bir değerlendirme yapılarak, politika belirleyiciler, uygulayıcılar ve akademisyenlere dönük öneriler geliştirilmiştir. Çalışmanın politika geliştiricilere çok boyutlu bir bakış açısı kazandırmada katkı sağlayacağı değerlendirilmektir. Sözlü bildiri DEĞERLER EĞİTİMİNDE ATASÖZÜ, DEYİM VE ÖZDEYİŞLERİN SOSYAL BİLGİLER PROGRAMINDAKİ YERİÖzet: Sosyal Bilgiler programının beşinci amacı “Türk kültürünü ve tarihini oluşturan temel öge ve süreçleri kavrayarak, millî bilincin oluşmasını sağlayan kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesi gerektiğini kabul eder (Milli Eğitim Bakanlığı[MEB], 2015:3) şeklindedir. Bu amaç doğrultusunda atasözlerinin özellikle Sosyal Bilgiler dersinde kültür aktarım aracı olarak kullanılması sağlanmalıdır. Sosyal Bilgiler programının temellerinden birisi olan değerlerin öğrencilere aktarılmasında edebi ürünlerden olan atasözlerinden yararlanılabilir (Sönmez,2014, :102). Atasözleri öğretimi ile birey kültürün ve toplum kurallarının gereklerini de öğrenmektedir. Bu açıdan, atasözlerini toplumun kültürünün manevi parçacıkları ve toplumun felsefesini yansıtan özlü sözler olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır (Duruhan ve İlhan, 2004: 120). Deyimler; atasözleri gibi yol göstermek, ders ve öğüt vermek, gerçekleri bildirmek değil, anlatıma çekicilik ve güzellik vermek için kullanılır. (Özşahin, Uluçay ve Yetim, bt 8). Sosyal Bilgiler dersi bir değer eğitimi dersidir. 2005 yılında gerçekleştirilen köklü program değişikliklerinde dikkati çeken hususlardan biri de değer eğitimi konusunun programlar içinde vurgulanmasıdır. Sosyal Bilgiler öğretim programı incelendiğinde öğrencilere toplam 20 değerin kazandırılması hedeflenmektedir. Bu değerler; “Adil olma, aile birliğine önem verme, barış, bağımsızlık, bilimsellik, çalışkanlık, dayanışma, duyarlılık, dürüstlük, estetik, hoşgörü, misafirperverlik, özgürlük, saygı, sağlıklı olmaya önem verme, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik, yardımseverlik” olarak belirlenmiştir (Birbiçer, 2015:28; Başol, Ünal, Azer, Yıldız ve Evirgen, 2012:35-38; Komisyon, 2012a:33-36; Komisyon, 2012b:29-30). İlgili literatür İncelendiğinde alanda yapılan çalışmalar (Sönmez, 2014; Bağcı, 2010;Bulut, 2011;Çelik, 2011;Kalaça, 2013; Keklik,2015; Mindivanlı, Küçük ve Aktaş, 2012;Mindivanlı Akdoğan, Boztaş ve Koç, 201;Ünal, 20124) arasında değerler eğitiminde atasözü, deyim ve özdeyişlerin sosyal bilgiler ders kitaplarına yansımasını inceleyen bir çalışma bulunmaması bu çalışmayı önemli kılmaktadır.Bu çalışmayla da Sosyal Bilgiler dersinde, öğretmenlerin ve öğrencilerin birincil kaynak olarak kullandıkları ve takip ettikleri 4.- 7. sınıf Sosyal Bilgiler kitaplarında değerlerin öğretiminde atasözleri,deyim ve özdeyişlere ne kadar ve ne şekilde yer verildiği, hangilerinin daha sık vurgulandığı amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır; 1. 4- 7. sınıf Sosyal Bilgiler kitaplarında değerlere ilişkin atasözü, deyim ve özdeyişlere ne kadar sıklıkla yer verilmiştir? 2. 4- 7. sınıf Sosyal Bilgiler kitaplarında değerlere ilişkin ek olarak hangi atasözü, deyim ve özdeyişlere yer verilebilir? Bu araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen verilerin çö¬zümlenmesinde içerik analizi türlerinden tüme¬varımcı analiz kullanılmıştır. Bu çalışmada da amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yolu kullanılarak mevcut 4. –7. sınıf sosyal bilgiler öğretmen kılavuz kitaplarının son baskıları incelenmek üzere ele alınmıştır. Veriler sosyal bilgiler programında var olan 20 değer için ayrı ayrı ele alınıp sınıflar seviyesindeki var olma durumuna gore tablolaştırılmıştır. Tablolarda hem sınıf düzeylerine gore atasözü,deyim ve özdeyişlere ne kadar verildiği ve nelere yer verilebileceğinin sayısı belirtilmiştir. Sosyal bilgiler öğretmen kılavuz kitaplarının değerlere göre atasözü, deyim, özdeyiş içeriği bakımından incelendiğinde kitaplarda en çok 65 tane ile özdeyişe yer verilmiştir. 38 tane ile deyime yer verilirken, 6 tane ile atasözüne yer verilmiştir. Atasözlerine (3) en çok “duyarlılık” değeri kapsamında 5. Sınıfa “bölgemizi tanıyalım” ünitesinde yer verilmiştir. Deyimlere (6) ise en çok “yardımseverlik” değeri kapsamında 6. Sınıfta “ülkemiz ve dünya “ünitesinde yer verilmiştir. Özdeyişlere (9) ise en çok “aile birliğine önem verme” değeri kapsamında 4.sınıf “geçmişimi öğreniyorum” ünitesinde yer verilmiştir. İnceleme sonucunda dayanışma, vatanseverlik, misafirperverlik değerlerinin geçtiği ünitelerde atasözü, deyim ve özdeyişlere yer verilmediği görülmektedir. Sözlü bildiri DEĞERLER EĞİTİMİNDE FİLMLER VE FİLM ETKİNLİKLERİÖzet: Sosyal bilgiler dersi, bireyin sosyalleşmesini ve içinde yaşadığı topluma uyumunu sağlayarak onu yaşama hazırlama işlevine sahiptir. Bu doğrultuda sosyal bilgiler dersinde öğrencilere değerler kazandırılarak onların toplumla uyumlu olmaları sağlanır. 2005 yılındaki müfredat değişikliği ile değerler, sosyal bilgiler programında ayrı bir başlık altında ele alınmış, öğrenciye verilmesi gereken değerler belirlenerek bu değerlerin öğretiminde neler yapılması gerektiği açıklanmıştır. Değerler Bilindiği gibi değerler, soyut kavramlardır ve değerlerin somutlaştırarak öğretilmesi, daha etkili öğrenmelerin gerçekleşmesini sağlar. Bunun sağlanmasında filmlerin, önemli ve etkili materyaller olduğu düşünülmektedir. Çünkü öğrencilerin hayal gücünü teşvik eden filmler, önceki bilgileri düzenleyip, basitleştirirken ders kitaplarında bulunmayan noktaları öne çıkarır. Öğrencilerin bilgileri akılda tutmasını kolaylaştırır, dersi zevkli ve ilginç hale getirir. Derse ilgiyi artıran filmlerin, akıl yürütmeden eleştirel düşünmeye kadar pek çok yararı vardır. Hatırlamayı kolaylaştırdığı gibi analiz ve problem çözme becerilerine katkısı da büyüktür. Konuyla ilgili araştırmalara göre, okulda ve okul dışında sağlanamayan birtakım kazanımlar sinema filmleriyle rahatlıkla elde edilebilir. Filmlerin bu özelliklerinden yola çıkılarak, değerler eğitimine yeni bir bakış açısı getirmek amacıyla gerçekleştirilen bu çalışma, tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak eğitim filmleri kitabındaki filmler konularına göre değerlendirilmiştir ve doğrudan verilecek değerler için uygun filmler seçilmiştir. İçerik analizi yönteminden de yararlanılarak Sosyal Bilgiler 6 ve 7. Sınıf programında yer alan, doğrudan verilecek her bir değer için eğitim filmi önerisi sunulmuş daha sonra ise izleme öncesi, film gösterimi sırasında ve film sonrası olmak üzere üç aşamadan oluşan etkinlik örneği oluşturulmuştur. Böylece öğretmenlere ve öğrencilere daha etkili ve eğlenceli bir eğitim-öğretim ortamının sunulacağı; toplumun en önemli kültürel zenginliği olan değerlerin kazandırılmasında başarılı olunacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri DEĞERLER EĞİTİMİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN, ÖĞRENCİ VE VELİLERİN KARŞILIKLI BEKLENTİLERİÖzet: Değerler, günlük yasam içerisinde ailede, akraba, komsu, yakın çevre ile ilişkilerde, alışverişte, düğünde, yasta, bayramlarda bir başka deyişle her zaman her yerde toplumsal yaşamımızın içerisinde yer almaktadır (Deveci ve Ay, 2009:169). Günümüzde değerlerin yeni yetişen nesile kazandırılmasına verilen önem gittikçe artmaktadır. Demokratik bir toplumun yaşayabilmesi ve varlığını devam ettirebilmesi için değerler eğitimi çok önemli ve gereklidir. Değerlerin ailenin dışında bilinçli bir şekilde okullarda öğretilmesi, sağlıklı ve bilinçli bir toplum oluşturulması açısından önemlidir. Öğrencilerin sadece akademik başarılarını artırmaya yönelik yapılan çalışmalar, toplumun ve insanlığın devamı açısından oldukça endişe verici bir durumdur. Çocuklara okullarda temel bilgi ve beceri kazandırmak ne kadar önemli ve gerekli ise özellikle günümüzde çocukların değer gelişimine katkıda bulunmak da son derece önemlidir.(Fidan, 2013:362) Alandaki konuyla ilgili çalışmalara bakıldığında; öğretmen adaylarının (Akın ve Özdemir, 2009; Altunay ve Yalçınkaya, 2011; Bacanlı,1999;Başçiftçi, Güleç, Akdoğan ve Koç, 2011; Coşkun ve Yıldırım, 2009; Çelikkaya ve Demirbaş,2013; Dilmaç, Bozgeyikli ve Çıkılı, 2008; Fidan,2009; Koca, 2009; Demirtaş ve Çelikkaya, 2012; Çelikkaya 2016 Oğuz,2012;Özdemir ve Sezgin, 2011;Sarı, 2005; Şahin ve Katılmış, 2016; Tay, 2009;Yapıcı,Kutlu ve Bilican,2012; Yapıcı ve Zengin, 2003), öğretmen ve velilerin (Acun, Yücel, Önder ve Tarman, 2013;Tay ve Yıldırım, 2009; Yiğittir, 2010) öğretmen ve öğrencilerin (Aktepe ve Yel, 2009; Aslan,2007; Balcı ve Yelken, 2010; Balcı ve Yelken, 2013; Baydar, 2009; Çengelci, 2010; Deveci ve Dal, 2008; Deveci ve Ay, 2009; Fidan, 2013; Katılmış, 2010; Meydan, Aktepe ve Durmaz, 2015; Nalçacı ve Beldağ, 2015; Prencibe, 2001; Samancı, 2009; Sezer ve Çoban, 2016; Can, 2008; Taşdemir, 2012; Turan ve Aktan, 2008; Yaman, Mermer ve Mutlugil,2009; Yaşar ve Çengelci, 2012; Yiğittir, 2009; Yiğittir, 2012; Yiğittir ve Öcal, 2010) değer algıları, değer tercihleri ve değer kavramına ilişkin görüşlerini ortaya koyan birçok çalışma olmasına rağmen öğretmen, veli ve öğrencinin birbirlerinden değerler eğitimine ilişkin beklentileri aynı çalışma içinde ortaya koyan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu doğrul¬tuda alandaki çalışmaların bir kısmı araştırmanın tartışma kısmına katkı sağlamıştır. Bu araştırmada veli, öğrenci ve sosyal bilgiler öğretmenlerinin değerler eğitimi ile ilgili olarak birbirlerinden beklentilerini nedenleri ile ortaya koyabilmek için nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Araştırmada, 2016-2017 eğitim öğretim yılı dönemi içerisinde Kırşehir il merkezindeki çeşitli ortaokulda görev yapan 40 sosyal bilgiler öğretmeni, aynı kademede öğrenim gören 40 öğrenci ve 40 öğrenci velisinin Sosyal Bilgiler dersinde kazandırılması gereken değerlere ilişkin birbirlerinden beklentileri ve değerler eğitimine ilişkin görüş ve önerileri alınmıştır Çalışma grubu belirlenirken, Amaçlı Örnekleme Yöntemleri içerisinde yer alan “maksimum çeşitlilik örneklemesi” yöntemi kullanılmıştır. Araştırma kapsamında elde edilen verilerin çö¬zümlenmesinde içerik analizi türlerinden tüme¬varımcı analiz kullanılmıştır. Araştırmacılar tarafından veri toplamak amacıyla öğrenci, veli ve öğretmenler için ayrı ayrı olmak üzere görüşme formları oluşturulmuştur. Aşağıda bu soruların kimlere sorulduğu parantez içinde yazılmıştır: Sizce Değer nedir?(Öğretmen/Öğrenci/Veli) Sizce öğrencilere öncelikle olarak hangi değerler kazandırılmalıdır? Niçin? (Öğretmen/Öğrenci/Veli) Değerleri kazandırmaya çalışırken hangi yollara başvuruyorlar/başvuruyorsunuz? (Öğretmen/Öğrenci/Veli) Değerlerin sizlere aktarılmasında öğretmen ve ailelerinizden beklentileriniz nelerdir?(Öğrenci) Kazandırmakta zorluk çektiğiniz değerler hangileridir? Niçin?(Öğretmen/Veli) Sen öğretmen olsan öğrencilerine hangi değerleri nasıl kazandırmaya çalışırsın?(Öğrenci) Siz öğrenci olsanız öğretmeninizin sizlere hangi değerleri nasıl aktarmasını istersiniz?(Öğretmen) Değer eğitimiyle ilgili en çok hangi branştaki öğretmenin görevi olduğunu düşünüyorsunuz? Niçin? (Veli) Sen anne-baba olsan çocuklarına hangi değerleri nasıl kazandırmaya çalışırsın?(Öğrenci) Velilerden hangi değerleri çocuklarına kazandırmalarını istersiniz? Niçin? (Öğretmen) Öğretmenlerden hangi değerleri çocuğunuza kazandırmalarını istersiniz? Niçin?(Veli) Sözlü bildiri DEĞERLER ÖĞRETİMİNDE ANİMASYONLARIN KULLANIMI: CHARLİE CHAPLİN ÖRNEĞİÖzet: Basın ve yayın araçları, kültürel üretim sisteminin çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır ve üretilen kültür ürünleri insanların yaşam alanlarının pek çok yerine taşınmaktadır. Kitle iletişim araçlarının bireyin toplum ile bütünleşmesinde, toplumun kültürel değerleri almalarında ve yeni değerler üretmesinde önemli etkileri bulunmaktadır. Kitle iletişim araçlarının bireylerin inanç, tutum ve davranışlarını şekillendirmede olduğu gibi önemli bir eğitim aracı olma rolü de bulunmaktadır. Kitle iletişim araçları toplumsal süreçleri ve değer aktarımını gerçekleştiren araçlardır. Dolayısıyla bu alanın dikkate alınması gerekmektedir. Çünkü kişi, kitle iletişim araçlarında özellikle de televizyonda, gördüğü imgelerin gerçekliği doğrudan yansıtan imgeler olduğunu düşünmektedir. Ancak kişinin gördüğü ve algıladığı imgeler “hazırlanmış” bir gerçekliğin imgeleridir ve toplumsal süreçler, nesneler ve karakterler önceden hazırlanarak kişiye sunulmaktadır. Çocukluk dönemi, bireyin içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını öğrendiği ve o toplumun kültürel yapısına uygun davranış ve alışkanlıkları kazanmaya başladığı bir dönem olduğu için çocuk medyası aracılığıyla gerçekleşen değer aktarımı oldukça etkili olmaktadır. Okul döneminde kuşkusuz ki, çocukların ilgilerini en fazla çeken televizyon programları reklamlar, çizgi filmler ve animasyonlardır. Animasyonlar görsel ve işitsel materyalin aynı anda seyircinin karşısına çıkması sebebiyle oldukça işlevseldir. Animasyon filmlerde yüceltilen, reddedilen ve olumsuz görülen bir takım rol modeller aracılığıyla çocuklara kimi toplumsal ve evrensel değerlerin kazandırılması söz konusu olacağından bu konu incelenmesi gereken bir alan olarak görülmektedir. Animasyonların, toplumsal eğitim açısından faydalarına bakıldığında çok etkin bir rol üstlendiği görülmektedir. Değerler, eğitim de dâhil olmak üzere pek çok konu, bilgi, olay ve kavram çocuk programları içinde animasyon kullanılarak sunulmaktadır. Animasyonun yüklendiği bu görev, çocuğun eğitim süreci içerisindeki kişilik gelişimini istenildiği şekilde mesajlarla yönlendirebilmektedir. Bu araştırmada Charlie Chaplin animasyonları ele alınacaktır. Charlie Chaplin filmlerinden esinlenerek uyarlanan bu animasyonları diğer animasyonlardan ayıran özellik, Chaplin’in siluetini yok sayarak sessiz film çağından gelen görüntülerin çocuk kitlesiyle duygusal ve evrensel bağlantılar kurmasıdır. Bu bağlantıların doğru ve etkin biçimde kurulabilmesi ile pek çok ulusal ve evrensel değerin aktarımı sağlanabilecektir. Alan yazın incelendiğinde; animasyon filmlerini değerler bağlamında in¬celeyen çalışmaların oldukça az sayıda olduğu görülmektedir. Bu araştırma, yaşadığımız görsel çağın etkileri doğrultusunda görsel bir materyalin çocuklara aktarılacak olan kimi bilgi, beceri ve değerler bağlamında kullanılabileceğini göstermesi bakımından önemli görülmektedir. Bu kapsamda, araştırmanın amacı, Charlie Chaplin animasyonlarının ilkokul (1-4.sınıflar) Türkçe öğretim programı, Görsel Sanatlar öğretim programı ve Oyun ve Fiziki Etkinlikler öğretim programında belirlenen değerler göz önünde bulundurarak incelemek ve barındırdığı değer unsurlarını sınıflandırmaktır. Değerler eğitiminde bu derslerin seçilme nedeni, Charlie Chaplin animasyonlarının ulusal ve evrensel kültürün dayandığı değerleri bu dersler aracılığıyla öğrencilere aktarabileceğinin düşünülmesidir. Bu bağlamda dil becerilerini geliştirmesi açısından Türkçe öğretim programı, “Estetik ve görselleri” sunması açısından Görsel Sanatlar öğretim programı ve animasyonlarda “Oyun, spor, hareketlilik ve değer” ön planda olduğu için de Oyun ve Fiziki etkinlikler öğretim programı referans alınmaktadır. Araştırmada sosyal olguları derinlemesine incelemek ve mevcut durumu ortaya koymak amaçlandığı için nitel araştırma deseninden doküman incelemesi yöntemi kullanılacak ve random metoduyla seçilecek animasyonlar incelenecektir. Doküman incelemesi araştırılması hedeflenen olgu veya olaylar hakkında bilgi içeren metinlerin analizini kapsar. Araştırma verilerinin analizinde ise kategorisel içerik analizi yöntemi kullanılacak, filmler incelenirken içerikleri belirlenen değerlere göre analiz edilmeye çalışılacak ve programlarda belirlenen değerlerden hangilerine yer verildiği, doğrudan alıntılar ile tablolaştırılarak sunulacaktır. Sözlü bildiri DEĞERLERİM ENGELLERE ENGEL OLUYORÖzet: Okul öncesi eğitim kurumlarında çocukların gelişim özelliklerini destekleyici öğrenme merkezleri( dramatik oyun, sanat, kitap, blok, müzik, fen...) bulunmaktadır.Bu merkezler çocukların hemen her gün günlük eğitim akışında yer alması gereken bir süreçtir. Bu merkezlerde merkezlerin türlerine uygun materyaller yer almaktadır(örneğin: dramatik oyun merkezinde kostümler, mutfak eşyaları, oyuncaklar vb ).Okul öncesi dönem çocukların oyun çağıdır ve eğitim oyun üzerine kuruludur. Onları bu süreçte yalnız bırakmayan en etkili eğitim materyali de şüphesiz oyuncaklardır. Oyun, çocuğun işidir ve en etkili öğrenme araçlarından biridir. Oyuncaklar da çocuk gelişiminde önemli bir etkiye sahiptir.Normal gelişim gösteren çocukların değerler eğitimi kazanımlarına (empati,sevgi,saygı...) destek sağlamak, gerçek hayatlarında var olan kişileri yansıtan oyuncaklarla oynamalarına fırsat sunmak özel gereksinimli /engelli çocukların da kendilerini yansıtan oyuncakların olması ile kendilerini toplumun bir parçası olarak görüldüklerini hissetmeleri düşüncesinden yola çıkarak özel gereksinimli bebekler ördüm. Bununla birlikte değerler eğitimini, kapsayıcı eğitim anlayışını okul öncesi döneme aktarırken sınıflarda olması gerektiğini düşündüğüm engelli bebeklerin yanı sıra tipik gelişim gösteren bebekler de ördüm. Dolayısı ile onların oyun arkadaşları, hikaye kahramanları olarak hayatlarına girecek engelli ve normal gelişim gösteren oyuncak bebekler(farklı karakter ve cinsiyette) ördüm. Ördüğüm özel gereksinimli bebeklerin (görme engelli, bir bacağı olmayan, bir kolu olmayan,tekerlekli sandalyede, lösemi,gözlük kullanan, işitme engelli) tasarım tescilini almak için Türk Patent Kurumuna başvurdum ve yapılan değerlendirme sonucu Tasarım Tescil Belgesini aldım. Ardından örmüş olduğum bebeklerin bir kısmını kullanarak Bayram Gelmiş Hoş Gelmiş isimli bir hikaye oluşturdum. Bu hikayede ördüğüm karakterler gerçek hayattaki ailemden esinlenerek oluşturulmuştur. Hikayede görme engelli bir dede (benim gerçek hayattaki dedem) vardır ancak bu durumdan bahsetmeden hikaye içine yedirilmiştir, engele vurgu yapılmamıştır. Böylece çocuklar bilgi aktarımı ile değil kendi farkındalıkları ile durumu kavrayabileceklerdir. Hikayede ayrıca değerler eğitimi olarak bayram teması ele alınmıştır. Hikayedeki görseller 3 boyutlu olarak hazırlanmıştır. Sonra hikayedeki kurguya göre fotoğrafları çekilmiştir. Ardından renkli çıktısı alınarak hikaye kitabı haline getirilmiştir. Böylece karakterdeki örme oyuncak bebekler hem dramatik oyun merkezlerinde örme oyuncak bebekler olarak karşımıza çıkacak, hikaye kitabı da kitap merkezinde yerini alacaktır. Ayrıca hikaye kitabı olarak kullanılabileceği gibi akıllı tahta ve bilgisayar ortamlarında da hikaye sunumu yapılabilecek niteliktedir. Örmüş olduğum diğer özel gereksinimli bebekler ile de hikayeler oluşturulup benzer çalışmalar yapılacaktır. Örmüş olduğum özel gereksinimli bebekler ile oynayan ve onların hikayelerini dinleyen, gözlemleyen çocuklarda empati, sevgi, saygı, hoşgörü gibi değerlerin kazanımını amaçlanmış ve bu kazanıma ulaşıldığı ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra özel gereksinimi olan çocuklar da sınıflarda engelli oyuncak bebeklerin olmasından ötürü kendilerini toplumun parçası olarak hissedebilecek böylelikle sosyal kabul her iki taraf için de olumlu ilerleyebilecektir. Sözlü bildiri DEĞERLERİMİZÖzet: Uygulamanın Amacı 1-Öğrencilerimizin ay boyunca yapmış oldukları etkinliklerle o ayın değerini tanımalarını sağlama ve bu değeri yaşama transfer edebilmelerini sağlama 2-Değerler eğitimi sayesinde paydaşlarımıza değerlerimizi hatırlatma. Uygulamanın Kısa Özeti 1 Muğla ‘ya Değer Projesi yazısını okudum 2- Serbest Etkinlikler Dersi aylık faaliyet planına o ayın değerini yazdık. 3-Değerler eğitimine aileleri dahil etmek için Veli Duyuru Belgelerini ailelere gönderdik. Amacımız çocuklara kazandırmaya çalıştığımız değerlerin aileler tarafından da işlenerek daha kalıcı olması ve yapılacak etkinliklerde velilerin desteğini almak Özgüven Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2-Sınıfımızda takımları kurarak çalışmalara başladık. İzcilik Çalışmaları ,Sınıf Takımları ( Futbol –Voleybol – Kros vb..), Drama Etkinlikleri , Mendil Kapmaca Takımı , Orman Timi , Minik Tema Etkinlikleri , Satranç Takımı 3-Ay sonu raporunu yazdık Çalışkanlık Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2-Kıssadan hisselerimizi öğrencilere okuttuk . 3-Başarıya ulaşmak için zeki olmak mı zeki olmak mı ? sorusunu öğrencilere sorduk .Anketi doldurduk. 4-Ay sonu raporunu yazdık Tutumluluk Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2-Harçlıklarımız biriktirdik Harçlıklarımızla futbol ve voleybol topları aldık. 3-Seydikemer İlçesi Arsa İlkokulu –Ortaokulu Müdürüne topları teslim ettik. 4-Ay sonu raporunu yazdık Arkadaşlık Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2-Arkadaşlık metnini öğrencilere okuttuk. Parçadan anladıklarını sorduk. 3-Öğrencilere arkadaşlık şiirleri yazdırdık. 4-Arkadaş olarak seçeceğin kişide hangi özelliklerin olmasını istersin ? sorusunu öğrencilere yönelttim ve cevaplarını aldım. 5-Veliler ev çalışması 1 verdim. “ Çocuğunuzun arkadaşlığı nasıldır ? A-4 kağıdına yazınız. Önce Çocuğumuzu tanıyalım daha sonra arkadaşını tanıyalım.” 6- Veliler ev çalışması 2 verdim “ Çocuğunuzun seçeceği arkadaşlarının hangi özellikleri olmasını istersiniz. Maddeler halinde yazınız. “ 7-Ay sonu raporunu yazdık Merhamet Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2-Beş değişik renkte broşür hazırladık 3-Yavrukurt Kümesi ile Çalıca Cumartesi Semt Pazarı ve Çalıca Esnaflarına broşür dağıttık. 4-Ay sonu raporunu yazdık Vefa Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2- Okulumuzda daha Önce Görev Yapmış Okul Müdürlerimize Vefamızı göstermek için gezi düzenledik. Ziyaret programımızı hazırladık. Okul Müdürlerimize bir buket çiçek, hazırlamış olduğumuz Broşür ve Geçmişten Günümüze Okul Müdürlerimiz ( Daha önce hazırlamış olduğumuz PAPATYA Dergisi 1. sayısından alındı ) yazısını sunduk 3-Yapmış olduğumuz etkinlikler yerel basında yer aldı. 4-Ay sonu raporunu yazdık Yapmış olduğum değerler eğitimi ile ilgili uygulama örneğini kitapçık haline getirdim Uygulamadan Beklenen Sonuçlar 1-Öğrencilerin özgüvenini artması sağlanacak.. 2-Öğrenciler çalışmanın önemini anlayacak. 3-Öğrenciler tutumlu olmayı davranış haline getirecek . 4-Arkadaşlığın hayatımız için ne kadar önemli olduğunu bilecek. 5-Merhamet duygunun önemini kavrayacak. 6-Vefalı olmayı öğrenecek. Sözlü bildiri DEĞERLERİMİZ KADAR İNSANIZÖzet: 2017-2018 Eğitim Öğretim yılında başlamış olan 2018-2019, 2019-2020 ve 2020-2021 Eğitim Öğretim yılında Balıkesir İli Karesi İlçe genelindeki tüm resmi ve özel eğitim kurumlarında öğrencilere ve velilere yönelik “Değerler Eğitimi” uygulanacaktır. Bu proje ile gerçekleştirilmek istenen amaçlar şunlardır: 1- Öğrencilere temel insani değerin kazandırılması ve onları davranışa dönüştürülmesi 2- Sorumluluk duygularının geliştirilmesi 3- Sosyal hayatının ahlaki duygularla tamamlanması 4- İnsanlar tarafından kabul görülen davranışların öğrenilmesi ve pekiştirilmesi için uygun okul ortamı oluşturulması Proje kapsamında konu uzmanları, yazar ve akademisyenler aracılığı ile öğretmenlere ve velilere yönelik seminerler, öğrencilere ise seviyelerine uygun çeşitli etkinlikler düzenlenecektir.Örnek olarak; -Belirlenen konular ile ilgi her ay (panel konferans söyleşi v.b) ilçe programı düzenlenmesi - Öğrencilerin örnek alabileceği yazar, akademisyen, sanatçı, sporcu vb. ilçe ve okullarda konuk edilmesi -Yatılı ve pansiyonlu okullarda okul müdürlüğü ile işbirliğine giderek değerler eğitimi konusunda ve alanında başarılı, öğrencilerin kendilerini örnek alabileceği kişilerle sohbet edebilme imkanı yaratması. -Yapılan örnek çalışmaların teşvik edilmesi amacıyla ödüllendirilmesi. -Her öğrencinin ‘Değer Defterim’ oluşturması ve öğrencinin yapacak olduğu çalışmaları defterinde saklı tutması (şiir, kompozisyon, öykü… vb. çalışmaları), dönemlik çıkacak ilçe dergisinde öğrencilerin defterinden bu bilgilerin İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Özel Büro personeli ile paylaşılması -O ayın değerleri ile ilgili film tiyatro drama çalışmaları yapılması -Cuma veya Pazartesi günleri İstiklal Marşı törenlerinde okuldan bir öğretmenin o ayın değeri ile kısa bir konuşma yaparak öğrencilere konunun tüm okulla ilgili olduğunun farkına vardırması -Uygun derslerde Değerlerle ilgili performans ve proje ödevleri verilmesi -Okul içi seminer münazara konferans benzeri çalışmalar yapılması örnek teşkil edilebilecek kişilerle öğrencilerin buluşturulması -Okul panosu ve varsa okul dergisinde O ayın değerinin işlenmesi Çalışma grubu Ayın Değeri ve Davranışları, ile ilgili eğitim-öğretim yılı başında alt değerler ve bu değerlerin pekiştirilmesi için uygun Ayın Sözlerini belirleyecektir. Ayın Değeri ve davranışı /Alt değer/ Okul türü /Ayın sözü gibi başlıklar belirtilerek her ay bir değerin belirlenmesi: Örnek olarak; KASIM AYI: SEVGİ ayı Alt değer: Vatan ve Bayrak Sevgisi-Kitap Sevgisi İlkokul Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır. Atatürk Ortaokul Sahipsiz vatanın batması haktır. Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır. Mehmet Akif Ersoy Lise Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır, toprak, eğer uğrunda ölen varsa, vatandır. M. Cemal Kuntay Her ay çalışma grubu toplantısı yapılacak yapılan çalışmaların değerlendirmesi yapılarak bir sonraki ayda yapılması planlanan faaliyetler gözden geçirilerek alınacak ek kararlar Karesi Kaymakamlığı Onayına sunulacak ve Onaylanan kararlar Okul Müdürlüklerine tebliğ edilecektir. Toplantı sekretaryası İlçe Proje Ekibi tarafından yürütülecektir. Sözlü bildiri DEĞERLERİN KİTAP VE ÇİZGİ FİLMLER AÇISINDAN İNCELENMESİNDE KELOĞLAN MASALLARI ÖRNEĞİÖzet: Son zamanlarda üzerinde önemle durulması gereken konulardan biri değerlerdir. Toplumun var olduğu ve toplumu oluşturan insanların birbirleriyle iletişim kurduğu her ortamda, bir değer algısı bulunmaktadır. Bu değer algısı, kimi zaman gelenekle kimi zaman örf ve adetle kimi zaman da kültür aktarımı ile yaşamımızda yer alır. Yaşamımızda yer alan değerler ve bu değerlerin eğitimi, son yıllarda metinler aracılığı ile yapılmakta; değerler açısından uygun metinler çocuklara sunulmaya çalışılmaktadır. Metinler ve kitaplar kadar teknoloji de gelişen ve değişen dünyada yaşamın bir parçasını oluşturmakta, bireyleri ve özellikle de çocukları etkilemektedir. Çocuklar masallardan, halk hikâyelerinden, romanlardan edindikleri birçok bilgiyi teknolojinin bir parçası olan televizyondan edinir duruma gelmiştir. Bütün bu kaynaklar arasından, çocukların çok küçük yaşlardan itibaren karşılaştıkları masalları ayrı bir yere koymak gerekmektedir. Küçük yaşlardan itibaren çocuklara sözlü ya da yazılı olarak sunulan masallar, yine aynı yaşlarda televizyonda yer alan çizgi filmlerle görsel olarak çocukların karşısına çıkmaktadır. Çizgi filmler aracılığıyla çocukların, masallar ve masal kahramanlarıyla tanışması, onların aynı zamanda birçok farklı değeri tanımalarına ve benimsemelerine olanak sağlanması bakımından önem taşımaktadır. Bu bağlamda gerçekleştirilen araştırmanın amacı, masal karakterleri ve bu karakterlerin çizgi filmdeki yansımalarının, toplum hayatı ve değerler bakımından incelenmesidir. Bu kapsamda araştırmada, Keloğlan masal kitapları ve Keloğlan çizgi filmi ele alınmıştır. Nitel araştırma yaklaşımı benimsenerek gerçekleştirilen araştırmada doküman incelemesi tekniğinden yararlanılmıştır.Araştırmaya dahil edilen dokümanlar, ölçüt örnekleme yöntemiyle seçilmiştir. Keloğlan ile ilgili masal kitaplarında, MEB 100 temel eser arasında yer alması, tüm ilköğretim okullarının kitaplıklarında bulunması ölçütleri temel alınırken; Keloğlan ile ilgili çizgi filmde ise TRT Çocuk kanalının resmi sitesinde yer alması ve ulaşılabilir bölümlerinin ilgili sitede bulunması ölçütlerine dikkat edilmiştir. Bu bağlamda, araştırmaya “Tahir Alangu’nun Keloğlan Masalları” ve “TRT Çocuk kanalının Keloğlan Masalları” adlı çizgi filmi, değerler açısından ele alınmıştır. Araştırma içerik analiz kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, Keloğlan masal kitabı ile çizgi filminde tespit edilen değerler karşılaştırmalı olarak sunulmuştur. Sözlü bildiri DEĞİŞEN ÇOCUKLUK: OYUN VE OYUNCAKÖzet: Bu çalışma değişen çocukluğu oyun ve oyuncaklar açısından incelemek amacıyla nicel araştırma yönteminde gerçekleştirilmiştir. Çalışma büyükanne, büyükbaba, anne, baba ve çocuktan oluşan üç kuşaktan oluşturmuştur. Çalışmaya gönüllü katılan *** üçüncü kuşak (büyükanne 39, büyükbaba 36) ikinci kuşak (anne 36, baba 28) ve birinci kuşak (kız 33, erkek 26) toplam 168 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından oluşturulan Değişen Çocukluk: Oyun ve Oyuncak formu ile toplanmıştır. Formda iki bölümden oluşmaktadır. Çocukluk döneminde oyun (10 soru) ve oyuncağa (10 soru) ilişkin toplam 20 soru yer almıştır. Değişen Çocukluk: Oyun ve Oyuncak formu okul öncesi eğitim ve çocuk gelişimi alanında çalışan 4 eğitimcinin görüşü almıştır. Form yetişkin ve çocuk formu olarak ayrı ayrı hazırlanmış ve uygulanmıştır. Yetişkin formu yetişkinler tarafından doldurulurken, 8 yaşından küçük çocukların formları ebeveynleri tarafından büyük çocuklar ise kendileri doldurmuştur. Verilerin analizinde frekans ve yüzde ile birlikte kikare testi kullanılmıştır. Elde edilen bulgular literatür ile desteklenerek tartışılmıştır. Sözlü bildiri DEĞİŞİM AMA FİZİKSEL Mİ! KİMYASAL MI! ORTAOKUL YEDİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN FİZİKSEL VE KİMYASAL DEĞİŞİM KAVRAMLARINA YÖNELİK BİLGİ YAPILARI VE GEREKÇELENDİRMELERİNİN ANALİZİÖzet: DEĞİŞİM AMA FİZİKSEL Mİ! KİMYASAL MI! ORTAOKUL YEDİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN FİZİKSEL VE KİMYASAL DEĞİŞİM KAVRAMLARINA YÖNELİK BİLGİ YAPILARI VE GEREKÇELENDİRMELERİNİN ANALİZİ Zeki APAYDIN E. Omca ÇOBANOĞLU Soner ERGÜL Çalışmanın amacı; ortaokul 7 sınıfı öğrencilerinin fiziksel ve kimyasal değişim kavramlarına yönelik bilgi yapılarını analiz etmek ve gerekçelendirme (akıl yürütme) becerilerini belirlemektir. Bu araştırma nitel bir çalışma olup, Samsun ilinde farklı okullardan, on biri erkek onu kız olmak üzere 21 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmada 7. sınıf öğrencilerinin seçilmesinin nedeni fiziksel ve kimyasal değişim kavramlarının Madde ve Değişim konu alanı altında yer alan Maddenin Tanecikli Yapısı ünitesi kapsamında 6. sınıfta işlenmiş olmasıdır. Çalışmanın verileri, araştırmacılar tarafından hazırlanmış etkinlik örnekleri eşliğinde yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Her bir görüşme yaklaşık yirmi dakika olup, görüşmeci ve katılımcının konuşmaları, katılımcıların dış seslerden etkilenmeyeceği konforlu bir odada, standart bir ses kayıt cihazıyla kaydedilmiştir. Sağlanan ham veri araştırmacılar tarafından transkript edilmiştir. Transkripsyondan sonra veri analizi aşamasına geçilmiş ve veri çözümlemesi yapılmıştır. Veri çözümleme sürecinde soru seti boyunca verilen yanıtların tutarlılığına odaklanılmıştır. Yanıtlardaki tutarlılık tipi belirlendikten sonra gerekçelendirme becerisi değerlendirilmiştir. Bulgular katılımcıların parçacıklı bilgi yapısı teorisine uygun yanıtlar verdiğini göstermiştir. Parçacıklı bilgi yapısına göre öğrenen konumundaki her bir katılımcı naif bir bilişe sahip olup aynı fiziksel olgulara yönelik sorulara tutarsız yanıtlar verir. Katılımcıların tamamı bu teorik çerçeveye uygun yanıtlar vermiştir. Çalışmanın bulguları katılımcıların farklı gerekçelendirme tiplerine de yöneldiğini belgeler niteliktedir, buna göre katılımcılar çoğunlukla aktarılmış gerekçelendirmeye, nadiren de deneyimlenmiş gerekçelendirmeye başvurmaktadırlar. Çalışmanın bulguları 2013 yılında revize edilen Fen Bilimleri Öğretim Programı dikkate alınarak iki aşamada değerlendirilmiştir. Birinci aşama, ilgili kavramlar bakımından programın kuramsal içerik ve etkinliklerinin değerlendirilmesiyle ilgilidir. İkinci aşama ise program içeriği ve bulguların karşılaştırılması sonucu gerçekleştirilen değerlendirme süreciyle ilgilidir. Buna göre mevcut program, dayandığı öğrenim teorileri ve yaklaşımlar bakımından öğrencilerin sosyal ve fiziksel çevreyle etkileşerek deneyimsel bilgi ve deneyimsel gerekçelendirme oluşturmalarını hedeflemektedir. Katılımcıların yanıtları irdelendiğinde, kitap içeriklerinin programın hedefi ile yeterince uyum içinde olmadığı belirlenmiştir. Çalışmada sunulan farklı bağlamlara göre hazırlanmış etkinlik içeriklerinin, ilgili bilişsel düzeydeki öğrencilerin kanıtlara dayanan daha tutarlı yanıtlar vermesine neden olabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri DEMOGRAFİK DURUMUN VE İNSANİ GELİŞMİŞLİK ENDEKSİNİN YABANCI DİL OLARAK TÜRKÇE ÖĞRENİMİNE ETKİSİÖzet: Yabancı dil öğretiminde öğrenci başarısını olumlu ve olumsuz etkileyen unsurları belirleyerek bu unsurların öğrenime etkilerini araştırmak için yapılan birçok çalışma vardır. Yabancı dil olarak Türkçe öğretimi alanında yapılan araştırmalarda öğrencilerin Türkçe öğrenmelerini etkileyen faktörlerin çok çeşitli olduğu bunların öğretim programı, programın uygulanış biçimi, öğretimin gerçekleştiği mekan ve öğretim elemanı gibi etkenlerin yanı sıra öğrencinin kişisel özelliklerinin de etkili olduğu görülmüştür. Bu çalışmada yabancı dil olarak Türkçe öğrenimi görmüş öğrencilerin başarı durumları ile öğrencilerin geldiği kıta, ülke, ülkenin resmi dili ve ülkenin gelişmişlik düzeyi arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışmada 230 öğrenciye ait verilere istatistiksel analiz yöntemlerinden Kruskal Wallis testi ve çoklu karşılaştırma testlerinden Tukey testi uygulanmıştır. Türkçe öğretimi sonunda uygulanan Türkçe yeterlilik sınavında başarılı olamayan öğrencilerin çoğunluğunun Afrika ülkelerinden gelen öğrenciler olduğu görülmüştür. Afrika ülkelerinden gelen öğrenciler ile diğer kıta ülkelerinden gelen öğrenciler arasındaki başarı durumlarındaki farklılığın ülkelerinde konuşulan resmi dil farklılıklarından kaynaklanabileceği varsayımı ile öğrencilerin ülkelerinde konuşulan resmi dil analizini yapılmıştır. Bunun sonucunda başarısız olan öğrencilerin Afrika kıtasındaki ülkelerden gelen, resmi dili Fransızca olan ve ülkesinin İnsani Gelişme Endeksi (İGE) diğerlerine göre düşük olan öğrenciler olduğu görülmüştür. İstatistiksel analizler sonucunda eğitim, sağlık ve gelir dağılımıyla ilgili temel ölçütler dikkate alınarak hesaplanan İGE ile öğrencilerin dil öğrenme sürecindeki becerileri arasında bir korelasyon olduğu ve gelişmişlik endeksi yüksek olan ülkelerden gelen öğrencilerin daha başarılı olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak toplumsal gelişmişlik düzeyi yüksek olan ve daha nitelikli eğitim olanakları sunan ülke vatandaşlarının yabancı dil öğrenme süreçlerinde de daha başarılı oldukları görülmüştür. Ancak, bu durumun ortaya çıkmasında içine girdikleri yeni toplumla ilişki kurma düzeylerine ilişkin farklı kültürel tutumlar da kısmen etkili olabilir. Sözlü bildiri DEMOKRASİ İÇİN ETKİLİ ÖĞRETİM YÖNTEMİ ÖRNEĞİ (BURSA İLİ)Özet: İlköğretimin temel amaçlarından biri olan demokrasi eğitimi konusunda, yapılan çalışmalara rağmen öğrencilerin demokrasi algısının sınıf başkanlığı seçiminden öteye gidemediği görülmektedir. Bu amaçla demokrasinin kelime anlamının dışında konunun hak, eşitlik, adalet, özgürlük gibi kavramlarını da öğrencinin içselleştirmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Milli eğitim kitaplarında demokrasinin var olan örnekler ile açıklanması bilinenden bilinmeyene ilkesine uymaktadır. Fakat öğrenciler bu örnekleri içselleştirememekte ve hayatlarında uygulayamamaktadır. Ne kadar sınıf başkanı seçimleri yapılıyor olsa da durum anlık bir demokrasi örneği ile sınırlı kalmaktadır. Bu amaçla farklı eğitim yöntemlerinin uygulanması ve bu yöntemlerin öğrencilerde istendik davranış geliştirmesinin dışında öğrencilerin yaşantılarında da uygulanabilir hale gelmesi önem taşımaktadır. Son yıllarda birçok konu ve ders üzerinde örnekleri ile karşılaştığımız drama yönteminden yola çıkılarak yeni bir örnek çalışma oluşturmayı amaçlamaktayız. Yapmış olduğumuz araştırma ve örnek çalışmaları da göz önüne aldığımızda alanda birçok örnek olmasına rağmen yeterliliklerinin araştırılması gerekliliği dikkate alınmalıdır. Bizler bu çalışma ile hem yeni bir örnek çalışmayı kazandırmayı aynı zamanda etkilerinin de sayısal veriler ile ortaya konulmasını amaçlıyoruz. Bu amaç ile iki ayrı grup oluşturulmuş olup gruplar homojen olarak dağıtılmıştır. Kontrol grubuna geleneksel yöntem ile demokrasi konusu anlatılmış diğer gruba ise drama yöntemi ile konu aktarılmıştır. Daha sonra iki gruba da gözlem formları uygulanarak elde edilen veriler karşılaştırılmıştır. Araştırmanın sonucunda drama yönteminin demokrasi eğitiminde anlamlı farklılık yarattığı sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri DEMOKRASİ İLE FARKLILIKLARIN YAŞAM DOYUMU ARASINDAKİ İLİŞKİ : ALMANYA’DAKİ TÜRKİYELİ GÖÇMENLER ÖRNEĞİÖzet: Demokratik toplumların başlıca vaatlerinden biri de bireylerin yaşam doyum düzeylerini yükseltmektir. Bu yönüyle, içinde bulundurduğu etnik ve kültürel çeşitliliğin yaşam doyum düzeyleri demokratik toplumlar için önemli bir gösterge olarak anlam bulmuştur. Yaşam amaçlarını Türkiye’de gerçekleştiremeyen Türklerle birlikte diğer toplumsal farklılıkları içeren Almanya, bu toplumlar arasındadır. Bu bağlamda, çeşitli ekonomik, sosyal, kültürel ve politik alanlardaki konumları ve pratikleri bağlamında Türklerin yaşam doyumları, Almanya’nın demokratik düzeyinin önemli bir ölçütünü oluşturduğu söylenebilir. Bu araştırmanın amacı, Almanya’daki demokratik yaşam alanını, burada yaşayan Türklerin yaşam doyumlarını etkileyen bazı değişkenler üzerinden yordamaktır. TÜBİTAK tarafından 2015 yılında desteklenen bir projenin alt boyutlarından olan bu çalışma, kendi deneyimleri üzerinden Almanya’nın demokratik yaşam alanında yer alan Türkiyeli göçmenlerin yaşam amaçları, toplumsal kimlikleri ve ayrımcılık algıları ile yaşam doyumları arasındaki ilişkiye odaklanmıştır. Araştırma, betimleyici tipte planlanmış; veriler, nicel ve nitel veri toplama teknikleriyle elde edilmiştir. Çalışmanın nitel boyutunu derinlemesine görüşme tekniği, nicel boyutunu ise 1 ölçek, Türkiyeli göçmenlerin yaşam amaçlarını, toplumsal kimliklerini ve ayrımcılık algılarını yordayan yapılandırılmış sorular ile sosyo-demografik sorular oluşturmuştur. İlk kez 1961 yılında Neugarten tarafından ortaya konulan yaşam doyumu kavramı, bir kimsenin kendi yaşamını algılama ve geleceğiyle ilgili düşünme biçimi olarak ifade edilmiştir. Bazı çalışmalarda, yaşam doyumu, kişinin kendini iyi hissetmesini (well-being) sağlayan bireysel amaçları ile ulaştığı hedefleri arasındaki uygunluğunun kişi tarafından değerlendirmesi olarak tanımlanmıştır. Bazılarında ise, bireyin kendisine yüklediği anlamları ve yaşam koşullarını algılayışı arasındaki karşılaştırmalar ile kendi seçtiği ölçütlere göre yaşamının niteliği hakkındaki değerlendirmelerinin etkisi vurgulanmıştır. Yaşam Doyumu Ölçeği Diener, Emmans, Larsen ve Griffin tarafından 1983 yılında geliştirilmiş ve Köker (1991) tarafından Türkçe ’ye uyarlama çalışması yapılmıştır. Ölçekte, bireyin yaşantısından memnun olup olmadığını içeren maddeler vardır. Ölçekten alınacak yüksek puanlar yaşam doyumunun yüksek olduğuna işaret etmiştir. Çalışmanın evrenini Almanya’nın Kuzey Westfallen eyaleti, örneklemini ise kendileriyle hem nicel hem de nitel çalışma yapılan 161 Türkiyeli göçmen oluşturmuştur. Bulgulara ve aktarılan deneyimler bakıldığında genel olarak Türkiyeli göçmenlerin yaşam amaçları, toplumsal kimlikleri, ayrımcılık algılarının vs. her bir göçmene özgü biçimlenmekle birlikte onların yaşam doyumlarını olumlu düzeyde etkiledikleri anlaşılmıştır. Almanya’daki demokratik yaşam alanının farklılıklara olumlu yansımasının, bu özgül biçimlenişte ve olumlu düzeydeki yaşam doyumunda önemli rol oynadığını düşündürmüştür. Sözlü bildiri DEMOKRASİ, ÇOK SESLİLİK VE DİYALOGÖzet: Egemenliğin siyasal eşitlik ve halkın kapsamlı siyasi katılım hakkı esas alınarak doğrudan veya dolaylı olarak halktan kaynaklandığı yönetim şekli olarak tanımlanabilecek demokrasi, tüm eksiklerine ve kusurlarına rağmen genel olarak en iyi yönetim şekli olarak görülmektedir. Bunun temel nedenlerinden biri, demokrasinin farklılıkların barış içinde birlikteliğini sağlayacağına duyulan inançtır. Yalnızca bir kesimin kendi görüş ve eylem biçimlerini kimseyle müzakere etmeden, diğerleriyle mutabakat aramadan, başkalarının görüş ve duygularını sormadan dayatmaya kalkışması tiranlıktır. Bu tutum, totaliter eğilimden bağımsız değildir. Totaliter eğilim, farklı güdü, düşünce, tercih ve hayalleri olan insanların benzersizliğini inkar etme eğilimidir ve açıkça ötekilerine karşı eşitliksiz ve saygısız bir tutumu içerir. Aldırmazlık da benzer şekilde demokrasinin temel ilkelerinden biri olan eşitliğe aykırıdır. Eşitlik, her insanın insan olduğu için akıl ve irade sahibi bir varlık olarak saygı görmesini gerektirir. Saygının karşıtı olan saygısızlık, öncelikle aldırmazlık ve kayıtsızlık demektir. Diğerlerinin varlığını önemsememek, dikkate almamak, dikkate değer bulmamak onlara saygı duyulmadığının açık göstergeleridir. Farklılıklar birbirini bastırmaya ve yok etmeye çalışabileceği gibi birbirlerine kayıtsız kalmayı da tercih edebilirler. Ancak bunlar dışında üçüncü bir yol daha vardır: Farklılıkların birbirleriyle diyalog kurması. Bu saygı demektir ve saygı ancak başkasının söylediklerine değer vererek, onu dinleyerek ve onunla diyaloga girerek ortaya konulabilir. Demokrasi, eşitlik ilkesiyle insanlar arasındaki farklılıklar ne kadar büyük olursa olsun, her insanın büyüklüğünün tanınmamasını gerektirir. Birbirinin büyüklüğünü kabul eden insanlar, müzakere ve diyalogda bulunarak hem saygının gereğini yerine getirirler hem de sorunların çözümüne katkıda bulunarak demokrasiye işlerlik kazandırırlar. Demokraside esas olan bir ülkenin farklı kesimlerin çeşitliliğinden faydalanarak sorunlarını aklın rehberliğinde çözmesidir. Bu da ancak saygı temeli üzerinde gerçekleşecek müzakere ve diyalog ile mümkündür. Günümüzde neredeyse her ülke demokrasi ile yönetildiği iddiasındadır. Ancak bu ülkelerin demokrasileri arasında nitelik bakımından büyük farklılıklar vardır. Bu nitelik farklılıkları, ülke yurttaşlarının niteliğinden bağımsız değildir. Demokrasiyi, müzakere, katılım ve diyolag yoluyla vücut bulan bir yönetim şekli olarak düşündüğümüzde onun niteliğini de müzakere, katılım ve diyolog açısından değerlendirmemiz gerekir. Bu nedenle yurttaşlara verilecek eğitimin bu değerlere katkısının olmasının o ülkenin demokrasi niteliği açısından büyük önemi vardır. Bu çalışmada müzakere ve diyalogun demokrasi açısından gerekliliği açıklanmış, demokrasinin temel ilkelerine işaret edilerek eğitimde müzakere ve diyaloga yer verilmesinin demokrasinin niteliğini arttıracağı tezi ortaya konmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri DEMOKRASİ, ELEŞTİREL DÜŞÜNME VE KATILIMCI YURTTAŞLIKÖzet: Demokrasi kavramının içerdiği anlam ve değerler günümüzde yerel, ulusal ve evrensel düzeylerde yaygın kabul görmüş bir siyasal yönetim biçimidir. Yurttaş, kökeni antik Yunan uygarlığında city (şehir) sözcüğünden türetilen citizen sözcüğünün karşılığı olarak günümüzde bu demokratik sistem içinde haklara ve sorumluluklara sahip her bir tekil kişiyi işaret etmektedir. Farklı yurttaşlık anlayışları olmakla birlikte, yurttaş olarak anlam bulan her bir tekil kişi, hem bu sistemin olanaklarından yararlanmak hem de sistemin olanaklarını geliştirmek bakımından bu siyasal sistemde merkezi konumdadır. Bu konumu itibariyle bir yurttaşın bir yönüyle bilgi, beceri, değer ve katılımcılık nitelikleri içeren aktif yurttaşlıkla diğer yönüyle öğrenmeye meraklı, planlı, sistemli, analitik düşünerek doğruyu arayan, açık fikirli, kendine güvenen, olgun tutum ve davranış nitelikleri içeren eleştirel düşünme ile yakın bir ilişkisi vardır. Bu projede demokratik yaşam alanının olanaklarından yaralanma ve bunları geliştirme hak ve sorumluluklarına sahip yurttaşın, aktif yurttaşlık düzeyi ile eleştirel düşünme düzeyi arasındaki ilişki farklı boyutlarda ele alınacaktır. Bu kapsamda, aktif yurttaşlık, temel demokratik değerlere inanma ve onlarla yaşamaya çalışma; kendisinin, ailesinin ve toplumunun iyiliği için sorumluluk kabul etme; içinde yaşadığı yerel topluma, ulusa ve dünyaya ilişkin olaylar ile temel belgeler, sivil kurumlar ve siyasi süreçler hakkında bilgi sahibi olma; yerel, ulusal ve küresel düzeyde insanlara etkisi olan olay ve sorunların farkında olam; kamusal ve özel yaşamda etkili karar verme ve problem çözme becerisi kullanma; bilgiye dayalı düşünceler ve yaratıcı çözümler geliştirmek için farklı kaynaklardan ve görüş açılarından bilgiler araştırma; anlamlı sorular sorma, bilgi ve fikirleri değerlendirebilme ve çözümleyebilme; etkili işbirliği kurma becerisine sahip olma; sivil ve toplumsal yaşama etkili bir şekilde katılma gibi niteliklerle ilişkilendirilmektedir. Eleştirel düşünmenin ilişkilendirildiği nitelikleri ise doğruyu arama, açık fikirli olma, analitik düşünebilme, araştırmalarında veya sorgulamalarında sistematik, örgütlü, planlı ve dikkatli olma, akıl yürütme süreçlerinde kendine güvenme, herhangi bir kazanç ya da çıkar gözetmeksizin entellektüel açıdan meraklı olma, zihinsel ve bilişsel gelişim açısından olgun olma v.b. biçiminde sıralamak mümkündür. Bu projenin genel amacı demokratik sistemle yönetilen Türkiyede yaşayan yetişkinlerin aktif yurttaşlık nitelik ve davranışları ile eleştirel düşünme düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Bu kapsamda, katılımcıların yurttaşlık ilgileri, yurttaşlık katılım düzeyleri, yurttaşlıkla ilgili hak ve sorumluluk farkındalıkları, yurttaşlık öz-yeterlilikleri, doğruyu arama, açık fikirli olma, analitik düşünme, sistemli ve planlı olma, kendine güvenme, meraklı olma gibi yeterlilikleri çeşitli değişkenler açısından araştırılmıştır. Sözlü bildiri DEMOKRATİK AKIL VE EĞİTİM ÜZERİNEÖzet: DEMOKRATİK AKIL VE EĞİTİM ÜZERİNE İnsanın kendini bilmesi ve buna bağlı olarak kendinin ve içine doğduğu dünyanın değerlerini eleştirel düşünmenin konusu haline getirebilmesi demokratik birey olmanın ilk ilkesidir. Yaşamı; salt fiziksel var-oluştan kurtaran sorgulanmış yaşamdır. Sorgulayan birey hiçbir düşünceyi otorite olarak kabul etmez; çünkü; inançlar ve düşünceler gelenek, alışkanlık vb. şeyler tarafından bize ulaşmış olabilirler. Oysa; sorgulayan birey arkhe olarak yalnızca kendini ve kendi aklını başlangıç olarak alır; her şeyi aklın sorgulama nesnesi haline getirir ve ancak bu sorgulamadan geriye ayakta kalabilen düşünceleri izler. Bu kapasitenin gelişmesi sayesinde kişi söylenilenler, konuşulanlar, yazılanlar ve tartışılanlar üzerine analitik, eleştirel ve tutarlı bir tavır geliştirerek kendi düşüncesini oluşturabilir. Var olanlar üzerine böyle bir sorgulama basmakalıp düşüncelere, gelişigüzel fikirlere, gerçek-dışı iddialara ve yanlış akıl yürütmelere ve elbette bir meydan okumadır. Çünkü; demokrasi kendisi için düşünebilen bireyler talep eder, otoriteye/otoritelere başvurarak kendini haklı çıkarmaya çalışan bireyleri değil. Ancak bu sayede insan kendi seçimlerini oluşturabilir, kendi kararlarını kendisi alabilir ve en önemlisi de düşündüğü gibi yaşayabilir. Demokrasi iddia ve karşı iddiaların ticareti ya da karşılıklı alışverişi değildir. Demokrasinin ontik, epistemik ve etik öznesi olan bireyin kendisi de içi boş iddiaların sahiplenicisi olamaz. Demokrasi, Sokrates’i izlersek, soylu ve uyuşuk bir ata benzer, onu bu uyuşukluktan ise ancak ve ancak demokratik olabilen birey kurtarabilir. Günümüz demokrasileri soylu ve uyuşuk at olma durumuna doğru hızla ilerlemekteler. Gelişigüzel, sıradan, tutarsız ve doğrulanması mümkün olmayan iddialarla kamusal logos oyalanmaktadır. Gerçekten düşünmenin, tartışmanın, müzakerenin ve eleştirinin yerini “sahte düşünce oyunları” almaktadır. Demokratik bireyin var-olması demokrasinin var-olmasının koşuludur. Kamusal yapılanma insanların kendi seslerini duyurmalarına, kendi düşüncelerini oluşturmaya ve de diğerlerinin düşüncelerine saygı duymaya olanak tanımalıdır. Bu ise diğerlerinin düşüncelerine saygı gösteren, yaratıcı potansiyellerini eyleme dönüştüren, başkalarının acılarını, hüzünlerini ve öykülerini okuyabilen, anlayabilen demokratik bireyin var-olmasına olanak tanınması ile mümkün olabilir. Tüm bu söylenenler ise ancak eğitim ile mümkün olabilir ki eğitimin de bir felsefesi olmak durumundadır. Bu felsefe, Platon’da olduğu gibi, demokratik aklı dışlayan, esoterik biçimlere bürünen ve karşısındaki ile kendini eşit görmeyen bir aklın, başka bir ifadeyle demokratik-olmayan bir aklın içinden kendini kuran bir felsefe olamaz. Eğitimin, insanın kendi insani/ahlaki var oluşunu gerçekleştirebilmesini sağlayabilmesi için demokratik-olmayan totaliter aklın müdahalesinden kurtulması gerekir. Eğitim sayesinde böyle bir aklın yeşermesi sağlanabilir ve dolayısıyla da insani var oluşun gerçekleşmesi mümkün olabilir. Sözlü bildiri DEMOKRATİK BİR YAZINSAL TÜR OLARAK ROMANÖzet: Roman türü insanlık tarihi kadar eski bir anlatı geleneğinin yansımasıdır. Romanın ortaya çıkışı Aydınlanma sonrası Tanrı odaklı bir yaklaşımdan insan odaklı bir yaklaşıma geçiş ile olmuştur. Romanın doğasında daima insan, toplum ve eleştiri vardır. Michael Hanne “yazınsal kurgu diğer anlatı formları ile ilişkisi yolu ile sosyal ve politik değişime katkıda bulunur” der. Okuduğumuz, dile getirdiğimiz ya da dinlediğimiz anlatılar ahlaki karakterimizin oluşmasında etkili olur. İnsanın hikaye anlatma ihtiyacının bir örneği olarak ilk romanın ortaya çıktığı dönemden bu yana roman türü, toplumsal değerleri yansıtmış, yazıldığı dönemlerin kaygılarını dile getirmiş, çağının gerçekliğini gözler önüne sermiş ve şartları daha iyiye doğru geliştirme yolunda katkı sağlamıştır. Amerikalı düşünür Richard Rorty’ye göre roman, özgürlük ve eşitlik mücadelesi ile çok yakından ilgili, demokrasinin en karakteristik yazınsal türüdür. Ona göre insanların diğer bütün insanların kaderlerini umursadıkları, onların dertlerini kendilerine dert ettikleri küresel demokratik bir ütopyaya ulaşabilmek için gerekli duygusal eğitimi vermekte roman türü çok önemli bir yer tutmaktadır. Yine Amerikalı düşünür Martha Nussbaum, yazınsal hayal gücünün toplumlar için önemini vurgularken, edebiyatın ve özellikle de romanın kendimizi ve diğer insanları anlayıp hoşgörü duygumuzu geliştirmede, insan hayatının çeşitliliğini gözler önüne serip ufkumuzu genişletmekte, acı ve adaletsizliğin varlığı karşısında etik bir tutum geliştirmemizde yeri doldurulamaz bir rol oynadığını savunur. Nussbauma göre karakter, sosyal bağlamlarda ortaya çıkan ahlaki seçimlerimizin sonucu olarak gelişir ve sosyal bağlamların çeşitliliğine de yazınsal hayal gücü ile ulaşılabilir. Bu anlamda roman, demokrasi ve insan hakları eğitimi açısından önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada roman, adı geçen düşünürlerin fikirleri ışığında demokratik bir yazınsal tür olarak tartışılacak ve Batı romanından farklı örnekler ile incelenecektir. Sözlü bildiri DEMOKRATİK DEĞERLER AÇISINDAN DİN-DÜNYA GÖRÜŞÜ DERSİ (BERLİN-HUMANİSTİK HAYAT BİLGİSİ DERSİ ÖRNEĞİ)Özet: Federal Almanya’da 16 eyalet bulunmakta ve eyaletler eğitim ve iç işlerinde bağımsız hareket etmektedirler. Her eyalet benimsediği eğitim sistemini uygularken din eğitimi konusunda da farklı adımlar atılabilmektedir. Din dersleri Anayasanın 7/3 maddesine göre uygulanmaktadır. Buna göre: “Din dersi mezhepsiz okullar dışındaki kamu okullarında düzenli derslerdendir. Din dersi, devletin denetim hakkına zarar vermeyecek şekilde, dini cemaatlerin temel ilkeleriyle uygunluk içinde verilir. Hiçbir öğretmen, iradesine aykırı olarak din dersi vermeye zorlanamaz.” Buna karşın Bremen, Berlin ve Brandenburg eyaletlerinde Anayasanın 141. Maddesi uygulanmaktadır. Yasaya göre Anayasa yürürlüğe girmeden önce din dersi için farklı bir düzenleme yapılmıştır. Bu sebeple din dersinin sorumluluğu ve denetimi tamamen dinî cemaatlere bırakılmıştır. Berlin’de Humanistik Hayat Bilgisi Dersi (der Humanistische Lebenskunde Unterricht) Humanistik Derneğinin sorumluluğunda olarak Din- ve Dünya Görüşü Dersi bağlammında okutulmaktadır. Hümanistik eğitimde din ve dünya görüşleri hakkında bilgi verilirken farklı din mensuplarına tolerans öğretilmektedir. Tabiata ait olma, topluma bağlılık, insan onurunun eşitliği, özgürlük, akıl (doğru ile yanlış, ahlaki olanla olmayan arasında…) dünyevilik gibi postulatlara sahiptir. Derste bilişsel, sosyal, içeriksel ve metodik beceriler hedeflenmektedir. Ders ilkokul 1.sınıftan 13. Sınıfa kadar okutulmaktadır. Berlin’de her beş öğrenciden biri bu derse devam etmektedir. 2016/2017 öğretim yılında toplam 175.875 öğrenci bu derse katılmıştır. Aynı yıl Protestan Din Dersine katılan öğrenci sayısı 80.032; Katolik Din Dersine 24.106; İslam federasyonunun Dersine 4.987 ‘dir. Bu çalışma kapsamında “Humanistik Hayat Bilgisi Dersi’nde hangi demokratik değerler ve ilkeler öğretilmektedir?” ana sorusuna cevap aranacaktır. İlgili dersin programları incelenerek bilgi, beceri ve ilkeler bazında hangi değerlerin önemsendiği ortaya konulacaktır. Çalışma nitel çalışma yoluyla yapılacaktır. Programlar içerik analizi yöntemiyle incelenecektir. Sözlü bildiri DEMOKRATİK EĞİTİM YAKLAŞIMLARINDA KATILIMCILIK KAVRAMI VE MEKANA YANSIMALARIÖzet: Demokrasi kavramının anlaşılması ve toplumsal yaşamda benimsenmesi, toplumsal yaşamın geleceği ve yarının yetişkin bireyleri olan çocukların eğitimiyle doğrudan ilişkilidir. Demokratik bir toplum oluşması ve toplumda demokrasi bilincinin gelişmesi için, demokrasinin bireyler tarafından yaşamı boyunca özümsenmesi gereklidir. Dünyada uygulanan çağdaş eğitim politikalarında demokrasi kavramı, demokrasi eğitimi ile çocuklara kazandırılmaya ve yaşatılmaya çalışılmaktadır. Son yıllarda daha da yaygınlaşarak artan, çocuğu merkeze alan, çocuk odaklı demokratik eğitim modelleri okul-öncesi ve ilköğretim aşamasında görülmektedir. Eğitim kurumlarında, Montessori, Reggio Emilia gibi bağımsız birey olarak çocuğu merkeze alan eğitim yaklaşımları ilkelerinin kullanıldığı yeni eğitim programları düzenlenmekte, hatta klasik anlamdaki okullardan farklı olarak alternatif eğitim-öğretim başlığı altında çağdaş, demokratik yenilikçi okullar oluşturulmaktadır. Demokratik eğitim yaklaşımlarının benimsendiği bu okullarda, kendi kararlarının sorumluluğunu alabilen, okuldaki sorunların çözümüyle ilgili söz sahibi olan, özgüven ve insiyatif sahibi, aktif, özgür bireyler yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Pragmatik eğitim ve demokratik eğitim düşüncesinin doğmasında öncü düşünür olarak bilinen Dewey’in teorisine göre okul eğitimi, çocuk için en uygun olanı bilen ve onun gereksinimlerini karşılayabilecek kadar yetkin olan ideal bir aile ortamındaki plansız eğitimin, planlı ve daha kapsamlı şeklidir. Çocuk, ailedeki işbölümü aracılığıyla düzen, başkalarının haklarına ve düşüncelerine değer verme becerilerini kazanır. Yaptığı işlerde ailenin genel çıkarlarını düşünür ve ev içindeki işler aracılığıyla yapma, yaratma yeteneklerini geliştirir. Bu düşünceye göre çocuk okulunda evindeki gibi hissedebilmelidir ve bunun gerçekleşebilmesi, eğitimin, eğitimcilerin ve aynı zamanda da okul mekanının niteliğine bağlıdır. Bu çalışmada alternatif eğitim paradigmasını temel alan demokratik okul/eğitim yaklaşımlarının özellikleri ortaya konularak, Türkiye’deki örnek oluşum olan BBOM Başka Bir Okul Mümkün derneği gönüllülerinin katılımıyla oluşturulan Bodrum Mutlu Keçi İlkokulu’nda yapılan gözlemler aktarılacaktır. Katılımcı anlayışla hayata geçirilmiş ve aynı katılımcı ortamın devam ettirildiği eğitim modeli ve okul ortamında yapılan gözlemler, Türkiye’deki ilk demokratik okul/eğitim denemesinin mevcut durumuna ilişkin veri ortaya koyarken, mekanların niteliğinin eğitime etkisi çocuk-mekan ilişkisinde tasarımcı bakış açısıyla ve çok disiplinli anlayışla değerlendirilmiştir. Bulgularda Türkiye’deki devlet ilkokulları ve alternatif eğitim örneği olan Mutlu Keçi İlkokulu arasında fiziksel, mekansal durum kıyaslaması ile katılımcılık kavramının mekan üzerinden önemi ortaya konmuştur. Sonuç olarak, her geçen gün çok disiplinli bakış açısının her alanda öneminin anlaşıldığı dünyada, eğitim ve mekan alanındaki araştırmalarının daha çok yakınlaşması gerekliliğine değinilmiştir. Demokrasi değerleri eğitiminde mekan faktörünün önemi vurgulanmış, eğitimde verilmek istenen değerlerin mekan potansiyeli ile desteklenebileceği açığa çıkarılmıştır. Sözlü bildiri DENEYSEL ÇALIŞMALAR NE KADAR DENEYSEL?Özet: Eğitim alanında yapılan bilimsel çalışmalarda pek çok yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemlerden en güçlü olanlarından biri deneysel araştırmalardır. Temeli, bilimsel realizme dayanan deneysel araştırmalar, değişkenler arasında oluşturulan neden sonuç ilişkisini test eder. Bir diğer ifadeyle, bağımsız değişken kontrollü olarak manipüle edilerek bağımsız değişkenin bağımlı değişkendeki etkileri gözlemlenir. Böylelikle, neden sonuç ilişkisini araştıran hipotezler en iyi şekilde test edilmiş olur. Bir araştırmanın deneysel olmasının başlıca koşulları, bağımsız değişkenin kontrollü olarak manipüle edilmesinin yanında, araştırmada en az iki grubun karşılaştırılması, deneklerin karşılaştırılan gruplara seçkisiz (yansız, random) atanmış olması, bağımlı değişken ile ilişkili, ancak çalışmada etkisi test edilmeyecek olan ve dışsal değişkenler olarak bilinen değişkenlerin kontrol edilmesidir. Dolayısı ile ancak bu koşullar sağlandığı takdirde araştırma sonuçları neden sonuç ilişkisini test etmesi bağlamında değerlendirilebilir. Deneysel araştırmaların niteliği ise iç geçerliği tehdit eden unsurların kontrol edilmesine bağlıdır. İç geçerliği tehdit eden unsurlar ne kadar iyi kontrol edilirse araştırmanın niteliği de o kadar artar. Deneysel araştırmalar zayıf deneysel desenler, gerçek deneysel desenler, yarı deneysel desenler ve faktöriyel desenler olmak üzere 4 gruba ayrılır. İç geçerliği tehdit eden unsurlar göz önüne alındığında bu unsurların kontrolü en az zayıf deneysel desenlerde en çok ise gerçek deneysel desenler ile faktöriyel desenlerde yapılabilir. Bu bağlamda, deneysel bir araştırma tasarlanırken hem deneyselliğin başlıca koşulları hem de iç geçerliği tehdit eden unsurlar dikkate alınmalıdır. Tüm bu bilgiler ışığında bu çalışmanın amacı, eğitim alanında yapılan çalışmalarda en sık rastlanılan deneysel araştırmaların ne kadar deneysel olduğunu tartışmaktır. Bu doğrultuda, deneysel araştırmalarda olması gereken özellikler farklı yönleriyle ele alınıp, eğitim alanında yapılan ulusal çalışmalar bu özellikler çerçevesinde genel olarak incelenmiştir. Sözlü bildiri DER L1-LESEKONTEXT ALS BRÜCKENFUNKTİON İM L3-LESEPROZESS. EİNE QUALİTATİVE UNTERSUCHUNG AN DER DEUTSCHLEHRERAUSBİLDUNGÖzet: Aktuelle Forschungen über Bildung bemühen sich um qualifizierte Erstsprachkenntnisse. Dies hat eine fächerübergreifende Funktion, weil gut entwickelte Erstsprachkenntnisse Ausgangspunkt des Weiterlernens sind. Die Kenntnis zum Leseverstehen in der Erstsprache wird dabei als Basisqualifikation bewertet. Das Erstsprachenniveau steht mit dem Fremdsprachenniveau in einer Beziehung, sie bildet sogar eine Voraussetzung. Der Leseunterricht in der Erstsprache (L1), der Ansatz, die Lesestrategien, die Aufgabentypen zum Leseverstehen und die Textsortenkompetenz reflektieren sich beim Lernen des Leseverstehens bei der ersten Fremdsprache und bei den Folgefremdsprachen. An dieser Stelle könnte der L1-Leseprozess beim Erlernen einer Fremdsprache eine Brückenfunktion einnehmen. In diesem Umfeld wurde zum Leseverstehen im Tertiärsprachenlernkontext eine Praxis erprobt. Dabei war es wichtig zu untersuchen, wie L3-Studenten sich mit Texten im L1-Unterricht konfrontierten. Ziel dieser Arbeit ist es, den L3-Leseprozess durch den L1-Lesekontext zu erklären. Der L2-Prozess wurde dabei implizit thematisiert. Diesbezüglich wurden den Studierenden der Deutschlehrerausbildung der Universitäten Trakya und Uludağ, im Studienjahr 2016-2017 Fragen zum L1-Lesekontext gestellt. Es wurden fünf Fragen, die aus Lesetheorien abgeleitet wurden, erstellt und durch qualitative Erhebungsverfahren bearbeitet, ihre Frequenzwerte abgelesen und anteilhaft bewertet. Dabei war ein Vergleich zwischen beiden Universitäten unwichtig, sondern es wurde mehr Wert auf die Reflexionen der Lerner insgesamt gegeben. Aus der Untersuchung, die sich als Forschungsdesign an die erklärende Fallstudie lehnt, konnte festgestellt werden, dass Probanden sich beim L-3 Leseprozess nach den Schemata des L1-Leseunterrichts richten. Von der Untersuchung werden Vorschläge für den L1-Leseunterricht abgeleitet, wobei die Begriffe ‚Lerntraditonen‘ und ‚Sprachenlernen‘ zur Diskussion gestellt werden. Dabei wurde die Kooperation zwischen Abteilungen unterstrichen, die Sprache als Lerngegenstand haben. Sözlü bildiri DERSTE TEKNOLOJİ KULLANIMINA YÖNELİK EĞİLİM İLE İNTERNET TABANLI EPİSTEMOLOJİK İNANÇ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Bu çalışmanın amacı, fen bilimleri öğretmen adaylarının derste teknoloji kullanımına yönelik eğilimleri ile epistemolojik inançları arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Araştırmanın örneklemini 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar yarıyılında fen bilimleri öğretmenliği programında öğrenim gören 179 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Günüç ve Kuzu (2014) tarafından geliştirilen Derste Teknoloji Kullanımına Yönelik Eğilim Ölçeği ile Alpaslan (2019) tarafından geliştirilen İnternet Tabanlı Epistemoloji İnançlar Ölçeği kullanılmıştır. Derste Teknoloji Kullanımına Yönelik Eğilim Ölçeği, 2 boyutlu (Duygusal Eğilim, Davranışsal Eğilim) 16 maddeden; İnternet Tabanlı Epistemoloji inançlar ölçeği ise 3 boyutlu (Kişisel deneyim ile gerekçelendirme [KDG], Otoriteyle gerekçelendirme [OG], Çoklu kaynak ile gerekçelendirme [CKG]) 12 maddeden oluşmaktadır. Verilerin analizi ise kısmi korelasyon ile analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre KDG ve OG boyutlarına ilişkin epistemolojik inançlar ile öğretmenlerin derste teknoloji kullanımına yönelik eğilimleri arasında anlamlı ve pozitif yönde bir ilişkiler bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle kendi kişisel deneyimlerinden ve otoritenin verdiği bilgiden yola çıkarak bilimsel bilgiyi yorumlan öğretmen adaylarının derste teknoloji kullanımına daha fazla eğilim gösterirken, bilimsel bilginin doğruluğu birden fazla kaynağa dayandırılması gerektiğine inanç ile derste teknoloji kullanımına yönelik eğilim arasında negatif ancak anlamlı olmayan bir ilişki ortaya çıkmıştır. Bu bulgulara göre öğretmen adayları derste teknoloji kullanımına yönelik eğilimi, kişisel deneyimlerine ve otoritenin kendilerine verdiği bilgilere bağlı olarak gerçekleştiği söylenebilir. Sözlü bildiri DESTANSI GAZİLERİMİZ: MUHARİP GAZİLERİMİZE YÖNELİK TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARI PROJESİNE İLİŞKİN SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Gazilik malul ve muharip gazi olarak ikiye ayrılmaktadır. Malul gazi, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından; Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarını korumak ve güvenliğini sağlamak görevi ile harpte veya Devletin bekasını hedef alan terör örgütlerine karşı yurtiçi ve yurtdışı mücadelede her çeşit düşman veya terörist silahlarının tesiriyle veya harp bölgesindeki harekât ve hizmetler sırasında, bu harekat ve hizmetlerin sebep ve tesiriyle yaralanarak tedavileri sonucunda sakatlığı rapor ile kesinleşenleri ifade eder. Muharip gazi ise Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından harbe fiilen katılanları, ifade eder. Bunlardan muharip gazilere yönelik çalışmalarda (Aydın, Aykırı ve Köse; 2013) başta vefasızlık ve saygısızlık olmak üzere birçok problem yaşadıkları görülmüştür. Milletimizin onur abideleri olan gazilerimizin bu sorunlarına bir nebze çözüm bulmak için muharip gazilerimize yönelik topluma hizmet uygulaması projesi gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmanın da amacı, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının uyguladıkları “destansı gazilerimiz” projesine ilişkin görüşlerini incelemektir. Araştırma, 2016-2017 öğretim yılı Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı III. sınıf öğretmen adayları üzerinde yürütülmüştür. Türkiye Muharip Gaziler Derneği Denizli Şubesi bünyesinde 10 hafta boyunca öğretmen adayları tarafından etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada toplam 5 öğretmen adayının uygulamalar ile ilgili görüşleri alınmıştır. Araştırmanın amacı doğrultusunda araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Nitel araştırma yönteminin kullanılmak istenmesinin nedeni nitel araştırmanın niçin kullanılması gerektiği ve temel özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Creswell’e (2016) göre bir problem veya konunun keşfedilmesi gerektiği an, katılımcıların bir problemi hangi bağlamda ele aldığını anlamak istediğimiz an ve belirli çalışma grubu üzerinde çalışılması gerektiği an nitel araştırmanın kullanılma zamanlarından bir kaçıdır. Bu özellikler dikkate alınarak bu araştırma kapsamında yapılan etkinlikler öğretmen adayı gözünde keşfedilmeye çalışılmış, etkinliklerde karşılaşılan problemlere nasıl çözümler bulunduğu ele alınmış ve topluma hizmet uygulamaları dersi alan belirli bir grup üzerinde çalışılmıştır. Ayrıca Meriam (2013) açısından nitel araştırmanın özelliklerinden bazıları ele alındığında anlam ve anlama üzerine odaklanma; zengin betimlemeler yapma, hipotez test etme amacı taşınmadığı için tümevarımsal süreç böylece gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda çalışma nitel araştırma yöntemlerinden eylem araştırması yöntemiyle desenlenmiştir. Berg ve Lune (2015)’e göre eylem araştırması “bireylerin sistematik faaliyetlerle belirli problemlerin çözümü için işbirlikçi olarak hareket ettiği araştırma yaklaşımıdır”. Bu yöntemin seçilme nedeni, bu çalışmada sosyal bilgiler öğretmen adayları belirli toplumsal problemlerin çözümü için gruplar şeklinde düzenli etkinliklerde bulunmuş olmalarıdır. Araştırma, 2017-2018 eğitim-öğretim yılı güz dönemi Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı III. Sınıf öğretmen adayları üzerinde yürütülmüştür. Öğretmen adaylarının seçimi amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemeye göre belirlenmiştir. Yıldırım ve Şimşek’e (2013) göre amaçlı örnekleme zengin bilgiye sahip olduğu düşünülen durumların derinlemesine çalışılmasına olanak vermektedir. Araştırmacılar çalışmada katılımcı rolünde değillerdir. Süreci takip etmiş, yarı yapılandırmış görüşmeler ve odak grup görüşmesi yapmış ve ilgili doküman ve raporları incelemişlerdir. Araştırmada doküman incelemesi (portfolyolar, proje günlükleri, afişler, raporlar), gözlem, görüşmeler (yarı yapılandırılmış, odak grup görüşmesi) aracılığı ile veri toplanmıştır. Görüşmeden elde edilen veriler içerik analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Bu yöntemin kullanılmasındaki amaç toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2013). Bu yöntem bağlamında veriler kodlanacak, temalar bulunacak ve veriler kodlara ve temalara göre düzenlenip tanımlanacaktır. Son olarak da bulgular yorumlanacaktır. Araştırmanın sonucunun, topluma hizmet uygulamaları dersinde muharip gazilerimize yönelik proje uygulayacak öğretmen adaylarına karşılaşılan problemler, çözümler, faydalar ve dönütler konusunda ışık tutması açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Araştırmanın sonucunda öğretmen adayları yaptıkları etkinlikler, karşılaştıkları problemler, bu problem karşındaki çözümler ve aldıkları tepkiler konusunda görüşlerini sunmuşlardır. Bu sonuçlar dikkate alınarak çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri DESTEK EĞİTİMİ ODALARINDA SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİ: DERS GÖZLEMİ VE ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Çağımız gelişmiş eğitim sistemlerinde özel eğitime gereksinim duyan bireylere yönelik yapılan uygulamalar çok önemli görülmektedir. Özel gereksinimli bireylerin bağımsız yaşaması amacında olan özel eğitim, bireysel olarak planlanmış ve sistematik bir biçimde uygulanan öğretim hizmetleri olarak açıklanmaktadır. Özel eğitimin ilk uygulamaları bireysel engel türüne göre “farklı okul veya sınıfta öğrenim görme” anlayış ortaya koymuştur. Ancak 1970’li yıllarda ortaya çıkan “normalleştirme” ve “en az kısıtlayıcı ortam” ilkeleri yeni bir anlayışa ortam hazırlamış ve bu tarihten itibaren “kaynaştırma eğitimi” uygulamaları kabul görmeye başlamıştır. Bu ilkelere göre özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin, gerekli düzenlemeler yapılarak, akranlarıyla birlikte öğrenimlerine devam edip diğer bireylerin yararlandığı hak ve olanaklardan eşit biçimde yararlanması sağlanmalıdır. Bu bağlamda özel gereksinimli bireylere eğitim hizmetleri sağlayan eğitim ortamları (en az kısıtlayıcı ortamdan en çok kısıtlayıcı ortama doğru) normal eğitim okullarındaki normal sınıflar, destek eğitim odası, normal eğitim okullarındaki özel eğitim sınıfları, ayrı özel eğitim okulları, yatılı özel eğitim okulları ve ev/hastane olarak sıralanabilir. Kaynaştırma anlayışının nihai hedefi kaynaştırma öğrencisinin akranlarıyla iletişim kurmasını sağlayarak sosyal kabulünü artırmak dolayısıyla bu öğrencilerin toplumla bütünleşmesini sağlamaktır. Bunun yanı sıra özel gereksinimli bireylerin yeterlikleri ölçüsünde belirlenen kazanımları edinmesi de kaynaştırma uygulamaları açısından önem arz etmektedir. Böylece özel gereksinimli bireylerin hem toplumsal uyumu sağlanacak hem de bu bireylere diğer bireylere sağlanan olanaklardan eşit olarak faydalanma fırsatı sunulmuş olacaktır. Bu amaçların gerçekleştirilmesi ve sürdürülebilirliği açısından en büyük görev eğitim kurumlarına düşmektedir. Bu bağlamda eğitim ortamları ve programları özel gereksinimli bireylerin toplumsal uyumuna ortam hazırlamada hayati önem sahiptir. Bu noktada Destek eğitim odası (kaynak oda) uygulaması kaynaştırma öğrencisine sunulan destek hizmetlerden bir olarak karşımıza çıkmaktadır. Destek eğitim odası; özel gereksinimli öğrencinin kaydının normal sınıfta olduğu ancak, desteğe gereksinim duyduğu derslerde, kaynak odada destek aldığı durum olarak açıklanabilir. Özel eğitime gereksinim duyan bireylere kaynaştırma uygulamaları kapsamında verilebilecek destek hizmetler, sınıf içi yardım, destek eğitim odası (kaynak oda) ve özel eğitim danışmanlığı olarak sıralanabilir. Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler dersleri toplumsallaşmaya en önemli vurguyu yapan mihver dersler olarak görüldüğünden bu dersler çerçevesinde edinilebilecek kazanımlar; kaynaştırma öğrencilerinin bazı temel beceriler edinerek bağımsız hareket edebilmesine ve toplumla bütünleşmesine yani özel eğitimin ve kaynaştırmanın temel amaçlarına önemli katkılar sağlayacak niteliktedir. Bu bağlamda Sosyal Bilgiler dersinin destek eğitimi odalarında bire bir verilmesi hedeflenen faydaların sağlanmasında ayrı bir öneme sahiptir. Ayrıca kaynaştırmanın başarıya ulaşması için öğrenciye destek eğitimlerin sunulmasının yanı sıra öğretmenin de hizmet içinde yetiştirilmesi gerekmektedir. Amaç: Bu çalışma, Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin destek eğitimi odasında Sosyal Bilgiler öğretimi konusundaki uygulama ve görüşlerini ortaya koymayı amaçlamaktır. Bu bağlamda özel gereksinimli öğrencilerin Sosyal Bilgiler dersinde karşılaştıkları temel problemlere ışık tutmayı ve getirdiği önerilerle bu engellerin ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Yöntem: Çalışma, araştırma konusunun doğası gereği nitel araştırma yöntemiyle yürütülecektir. Durum çalışması deseni üzerinde tasarlanan araştırmada veri toplama aracı olarak görüşme ve gözlem tekniği kullanılacaktır. Araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu amaçlı örneklem yoluyla seçilen 5 Sosyal Bilgiler öğretmenine uygulanacak ve gözlem protokolü çerçevesinde gözlemler yapılacaktır. Görüşme sonucu elde edilen söylemler ve gözlem sonucu elde edilen veriler mukayeseli olarak bir bütünlük içerisinde değerlendirilerek içerik analizine tabi tutulacaktır. Bu analiz sonucunda çeşitli kod, kategori ve temalar oluşturulacaktır. Bulgular ve Sonuç: Yapılan görüşme ve gözlemler sonucu elde edilen sonuçlar, ilgili analizler yapıldıktan sonra literatür ile desteklenerek açıklanacak ve tartışılacaktır. Sözlü bildiri DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSLARI BAĞLAMINDA SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİ, KURS MERKEZİ YÖNETİCİLERİ VE ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ: ESKİŞEHİR İLİ ÖRNEĞİÖzet: Milli Eğitim Bakanlığı 2013-2014 eğitim öğretim yılından itibaren; ders başarılarını arttırmak, merkezi sınavlara hazırlanmak ve bunun için bilgi eksiklerini ve yeteneklerini geliştirmek isteyen ortaöğretim ve yükseköğretime aday öğrencilere yönelik Destekleme ve Yetiştirme Kurslarını uygulamaya başlamıştır. Bu çalışmanın amacı, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki ortaokullarda yürütülen Destekleme ve Yetiştirme Kurslarının; kurslara katılım sağlayan öğrenciler, kurs merkezi yöneticileri ve kurslarda görevli Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin görüşleri doğrultusunda incelenmesidir. Çalışma nitel araştırma yaklaşımına göre tasarlanmıştır. Katılımcıların belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemeden ve maksimum çeşitlilik örneklemesinden yararlanılmıştır. Ölçüt örneklemede; öğrencilerin kurslara katılım sağlamış olması, kurs merkezi yöneticileri ve öğretmenlerde ise kursların başladığı 2013-2014 eğitim öğretim yılından bu yana gelişmelerini karşılaştırma ve değerlendirme yapabilmeleri amacıyla öğretmenlerin en az dört yıllık mesleki deneyime sahip olmaları şartı aranmıştır. Araştırma verileri, katılımcıların yarı yapılandırılmış görüşme sorularına verdikleri yanıtlardan elde edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme sorularının çalışmanın amaçlarına uygunluğunu denetlemek amacı ile bir kurs merkezinde pilot çalışma yapılmıştır. Elde edilen veriler araştırmanın dışında tutulmuş, sorularda gerekli düzeltmeler yapılmış ve saha çalışmalarına geçilmiştir. Görüşme yapan araştırmacının Milli Eğitim Bakanlığında görevli bir Sosyal Bilgiler öğretmeni olması, sürecin en başından beri kurslarda görev alması ve araştırma yapılan okulların koşullarını ve personellerini yakından tanıması elde edilen verilerde araştırmacı rolünün olumlu yönde etkisinin olabileceği düşünülebilir. Verilerin analizinde tümevarımsal analiz tekniğinden yararlanılmıştır. Kod ve temaların oluşturulmasında bilgisayar destekli “Nvivo 10” adlı veri analiz programından yararlanılmıştır. Bu kod ve temaların inandırıcılığını arttırmak için araştırmacılar; bir öğretmen, bir yönetici ve iki öğrenci dökümünü bir alan uzmanına yönlendirmiş ve uzman incelemesi (peer review) yoluna gidilmiştir. Kod ve temalarda görüş ayrılığı yaşanan konularda düzeltmeler yapılmış ve görüş birliğine varılmıştır. Ardından bulguların yazımına geçilmiştir. Araştırma bulgularından hareketle Destekleme ve Yetiştirme Kurslarının fırsat ve imkan eşitliği sağlaması, sadece üst sosyoekonomik seviyedeki öğrencilere değil alt ve orta sosyoekonomik düzeydeki öğrencileri de kapsaması ve ücretsiz olması, öğrencilerin ders ve sınav başarılarını arttırması, gönüllülüğe dayalı olduğundan öğrenci-öğretmen iletişimini olumlu yönde etkilemesi, pasif öğrencilerin daha aktif olarak kurslarda katılım sağlayabilmeleri gibi sebeplerden dolayı yararlı olduğu belirtilmektedir. Ancak kursların bazı sebeplerden dolayı tam olarak amaçlarına hizmet etmediğini de belirten katılımcılar vardır. Bu katılımcılar; taşımalı sistemle okula köylerinden gidip gelen öğrencilerin ve yatılı pansiyonlu öğrencilerin özellikle hafta sonları okullarında açılan kurslara katılamadıklarını dile getirmiştir. Şehir merkezinde ise sosyoekonomik düzeyi yüksek ailelerde öğrencilerin farklı aktivitelere katılması ya da özel kursları tercih etmeleri; sosyoekonomik düzeyi alt seviyede olan ailelerde ise çocukları ailelerini geçindirmek için evine gelir getirici faaliyetlerde bulunmaları nedeni ile bu kurslara katılım sağlayamamışlardır. Öğrencilerin katılım sorunu dışında farklı sebeplerden dolayı kurslarda görev almak istemeyen öğretmenler üzerinde bazı kurs merkezlerinde kurs açmaları yönünde idari yönden baskı yapılması, bazı kurs merkezlerinde eğitim materyalleri ve alt yapı eksikliklerinin olması, kursların sadece sınav odaklı yürütülüp öğrencilerin sosyal yönünün göz ardı edilmesi gibi başlıca sorunlar kursların amaçları doğrultusunda etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesine engel olduğu düşünülebilir. Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğunda yürütülen Destekleme ve Yetiştirme Kurslarının genel olarak yararlı olduğu söylenebilir. Diğer bir taraftan da kurslarla ilgili olarak bazı eksik yönler ve yaşanan bazı olumsuz durumlar bulunmaktadır. Bu eksik durumların ve olumsuz durumların giderilmesi ile amaçlarına uygun bir şekilde yönetilebileceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri DETERMİNATİON OF THE OPİNİON ON THE BAD HABİTS OF 5TH. GRADE STUDENTSÖzet: Abstract Performed the many study about bad habits showed that using cigarette and alcohol is starting early age and using cigarette and alcohol degrees increase at more and more levels of university class degrees. At this study was aimed to determine the opinions about the bad habits of 5th. grade students. In this research was used phenemology design that is qualitative research methods. Phenomenology design focuses on the phenomenons that we are aware but we haven’t got a thorough and detailed approach. Phenomenons, can appear such as Earth events, experiences, perceptions, trends, concepts and situations in a variety of ways. At phenomenology research it is important to identify phenomenons not to make generalizations. The study of phenomenon is “Bad Habits”. 41 5th. grade students attended the study voluntarily. Interviews were used to collect research data. As data collection tool was used to form semi-structured interview. Interview form developed by the researchers. 8 questions are located in the form of semi-structured interview questions. In analysis of the research data used content analysis of qualitative data analysis techniques and coding process is followed in the way of coding an overall framework. This type of encoding predetermined content analysis of the routing code list, inductive with an understanding as a result of the data examination occuring new codes are added to the list of code or the old codes are replaced (Yıldırım and Şimşek, 2013). Analysis of research data is proceed. Sözlü bildiri DETERMİNATİON OF THE OPİNİON ON THE HEALTY NOURİSHMENT OF PRE-SERVİCE SCİENCE TEACHERÖzet: Abstract People nourishment habits is changed last decades. With changing nourishment habits the many of disease level was increased. Lack of healthy nourishment is bring up many problems for example obesity. We know that obesity is problem for nowadays. Purpose of study is to determination of the opinions about the healty nourishment of preservice science teacher. In this research was used phenemology design that is qualitative research methods. Phenomenology design focuses on the phenomenons that we are aware but we haven’t got a thorough and detailed approach. Phenomenons, can appear such as Earth events, experiences, perceptions, trends, concepts and situations in a variety of ways. At phenomenology research it is important to identify phenomenons not to make generalizations. The study of phenomenon is “Healty nourihment”. 34 pre-service science teachers attended the study voluntarily. Interviews were used to collect research data. As data collection tool was used to form semi-structured interview. Interview form developed by the researchers. 10 questions are located in the form of semi-structured interview questions. In analysis of the research data used content analysis of qualitative data analysis techniques and coding process is followed in the way of coding an overall framework. This type of encoding predetermined content analysis of the routing code list, inductive with an understanding as a result of the data examination occuring new codes are added to the list of code or the old codes are replaced (Yıldırım and Şimşek, 2013). Analysis of research data is proceed. Sözlü bildiri DETERMINING TURKISH AND AMERICAN PRESERVICE TEACHERS’ PERCEPTION OF CITIZENSHIPÖzet: The development of citizenship among students is one of the main goal of public education in both Turkey and the United States (Callahan, Muller, and Schiller, 2008; Kılınç, 2014; Morse, 1989, Newman, 1985). Personal and social responsibility, justice, and democratic values receives the most attention (Westheimer and Kahne, 2004). Especially social studies teachers and primary school teachers devoted considerable energy to nurturing democratic, responsible and good citizens. They implement several instructional strategies to assist students for academic learning and preparing them for democratic society. However, the nature of underlying beliefs about citizenship differ. These different perspectives reflect various implications to teaching experiences. Some teachers emphasize how government works; on the other hand others indicate civic participation and democracy (Parker, 1996). Investigating preservice teachers’ perception of citizenship helps to understand whether schools fulfill the democratic aim of education. Thus, the purpose of this study is to determine and compare Turkish and American preservice teachers’ perception of citizenship. The authors will apply quantitative survey method for this study. The authors will use convenience sampling to select participants. Total of 100 American and 100 Turkish preservice teachers will be selected for the study. The data will be collected through a survey developed by Westheimer and Kahne (2004). Sözlü bildiri DEVELOPİNG A TEACHERS’ GENDER STEREOTYPE SCALE TOWARDS MATHEMATİCSÖzet: Gender issues have become a focus of mathematics education research. While some research show that there is no differences between boys and girls, numerous of research indicated that boys have outperformed than girls. It is suggested that gender stereotypes such as girls are expected to show less achievement in mathematics compare to boys, have an effect on mathematics achievement. According to these gender stereotypes, boys have more achievement in mathematics and science and girls have achievement in literature and arts. Gender stereotypes are transmitted to one generation to the other via children’s books, language, parents and teachers, as well. Because of teachers’ important role in shaping their students’ beliefs and attitudes, to determine teachers’ gender stereotypes are vital to understand the differences of mathematical achievement between girls and boys. Therefore, the purpose of this study is to develop a teacher gender stereotype scale towards mathematics. The scale consists of two subscales: Boys Form and Girls Form. These two forms are conducted with 249 primary school teachers. Results of the exploratory factor analysis for each forms, for Boys Form 18, Girls Form 17 items are determined and 4 factors are defined. Depending of literature review, these factors are named as environment, gender appropriateness of careers, competence and attribution of success. The Cronbach’s alfa coefficient for Boys Form is calculated as ,85 while Girls Form is calculated as ,80. For each form, the confirmatory factor analysis are conducted and 4-factor of the subscales are confirmed. The findings of the study revealed that the scale is a valid and reliable instrument to measure gender stereotypes in mathematics. Sözlü bildiri DEVELOPMENTAL RELATİONS AMONG EARLY LİTERACY SKİLLS: A LONGİTUDİNAL STUDYÖzet: Reading is a multifaceted process in which the reader constructs his own meanings from a written language by decoding print (Akyol, 2012; Thompkins, 2005). It is one of the receptive language skills and it enables individuals to access, use and reconstruct knowledge (Otto, 2006). Therefore, it is accepted as one of the crucial element of education for all levels (UNESCO, 2009). Learning to read is a key step in children’s educational life. Primary grade reading skills are powerful indicators for upper grades reading skills and academic achievement. Thus, a wide range of studies examined the predictors of primary grade reading achievement. These studies have consistently showed that students’ primary grades reading achievement is associated with their early literacy skills. Meta-analysis studies presented empirical evidence that early literacy skills are precursors to and predictors of primary grade reading achievement (NELP, 2008; Scarborough, 1998). Scarborough (2001) proposed “Reading Rope Model” to explain the developmental relations between early literacy skills and later reading achievement. She advocated that two main processes operated in reading: language comprehension and word decoding. Phonological awareness, alphabet principles and sight recognition are antecedent early literacy skills of word recognition process; whereas vocabulary, background knowledge and language structure are antecedents of language comprehension. There is a reciprocal interaction between these two main processes. The study findings pointed out the importance of as well as the potential relations between early literacy skills (Dickson & McCabe, 2001; Whitehurst & Lonigan, 1998). Therefore, the interrelations among early literacy skills were examined in many studies to elaborate our understanding the acquisition of oral and written interrelated language systems. Most of the research was conducted with English speaking children. Turkish and English language has different orthographic depth. Turkish has a shallow orthography which has one-to-one phonemes-letter correspondence. However, English has a deep orthography and 44 phonemes are represented by 26 letters. Studies pointed out that orthographic differences can influence word decoding process (Seymour et al., 2003; Ziegler & Goswami, 2005). In Turkish language, to our knowledge there is no published study examining the relations among early literacy skills. Therefore, the present study aimed to investigate associations between early literacy skills; receptive-vocabulary, expressive vocabulary, phonological awareness and concepts about print. Furthermore, the studies advocated that the patterns of relations among early literacy skills can be varied at different time points in early childhood. The developmental relations among the skills can be examined longitudinally. For this aim, the present study also investigated the interrelations among Turkish preschoolers early literacy skills for both fall and spring terms. Participants were 168 children; 56% of them were girls, whereas 44% of them were boys. Data were collected through Turkish Expressive and Receptive Language Test (Kazak-Berument & Güven, 2013), The Phonological Awareness Scale of Early Childhood Period (Sarı & Acar, 2013), and Control List for the Print Awareness of Preschool Children (Çetin & Alisinanoğlu, 2013). Pearson Correlation and Hierarchical Regression Analysis were conducted to investigate the relationships. The findings will be discussed in the context of the related literature. Sözlü bildiri DİE EİNSETZUNG EİNGESTUFTER TEXTE İN DİE LESEFERTİGKEİT. EİN VERSUCH İM HİNBLİCK AUF DEN GEMEİNSAMEN EUROPäİSCHEN REFERENZRAHMENÖzet: Die Türkei hat am Sokrates-Projekt mit der Entscheidung des Europarates (nummeriert 253/2000 / EG) am 24. Januar 2000 für gemeinsame Übungen in Europa teilgenommen. Fremdsprachenunterrichtspraxis der europäischen Länder ist daher auch in der Türkei angenommen worden. Fremdsprachenunterricht in den europäischen Ländern wird entsprechend der Bildungspolitik von der Abteilung für moderne Fremdsprachen des Europarates behandelt. Diese Abteilung, die einen gemeinsamen Standard, gemeinsame Kriterien und eine gemeinsame Fremdsprachenunterrichtspolitik in Europa entwickeln will, erstellt “Der Gemeinsame Europäische Referenzrahmen für Sprachen. Heute wird die Fremdsprachenunterrichtspolitik in allen europäischen Ländern auf der Grundlage dieses Rahmenprogramms durchgeführt. Dieses Bewertungssystem hat Niveaus (A1, A2 (Anfänger), B1, B2 (Mittelstufe) und C1, C2(Fortgeschrittene)) basierend auf Hören, Lesen, Generative Rede, gegenseitige Wort und Schrift für die Fremdsprachenkenntnisse bestimmt. Mit dieser Regelung werden fremdsprachige Schulungsmaterialien dementsprechend vorbereitet. Mit diesem Paper zielt man darauf, den Beitrag und die Einflussmöglichkeiten eingestufter Texte, die nach dem Gemeinsamen Europäischen Referenzrahmen für Sprachen festgestellt sind, zur Sprachleistungen türkischer Jugendlichen quantitativ zu messen und herauszuarbeiten. Man will ausserdem die Prinzipien des Gemeinsamen Europäischen Referenzrahmens für Sprachen in der türkischen System für den Spracherwerb in die Tat umsetzen Die Arbeitsgruppe der Forschung besteht aus insgesamt 50 Fremdsprachenlehrerkandidatinnen, die in der ersten Klasse an der deutschen Abteilung der Universität Necmettin Erbakan studieren. Die Studenten werden den durch Goethe Institut versorgten Einstufungs- und Leistungstests unterzogen. In diesem Teil der Forschung werden die quantitativen Dateien in Analyseprogramm R im Einklang mit den geeigneten Tests (ein gemischtes Modell vom ANOVA-Typ )analysiert werden. Nach der Datenanalyse der Forschung und Evaluation sind die Ergebnisse statistisch signifikant nah. Besonders verzeichnet die experimentellgruppe im Laufe der Zeit einen großen Fortschritt im Vergleich zur Kontrollgruppe. Durch Forschungen wie dieses Paper können die Fremdsprachenlehr und -lernprobleme klarer definiert und Auf diese Weise konkretere Lösungen gefunden werden. Solche Untersuchungen sollten in verschiedenen Fremdsprachenabteilungen angewendet, und deren Ergebnisse sollten miteinander verglichen werden, um die gemeinsamen Probleme zu identifizieren und dazu Lösungen anzubieten. Sözlü bildiri DİE EMOTİONALE DİMENSİON WäHREND DER SPRECHPRODUKTİON İM FREMDSPRACHENLERNPROZESSÖzet: Die Fremdsprachenlehrforschungen zeigen, dass die Gefühle bzw. Emotionen der Lernenden beim Fremdsprachenlehrprozess eine wichtige Rolle spielen. Mit der Verknüpfung der Emotion und Kognition beim Lernprozess, haben die positiven Gefühle eine große Bedeutung zum Lernerfolg, da sie die kognitive Verarbeitung steuern und die Speicherung erleichtern. Als eine produktive Fertigkeit hat das Sprechen eine wesentlich intensive Beziehung mit den Emotionen, da es in der realen Zeit spontan und fließend laufen soll. Der Lernende muss im Fremdsprachenunterricht spontan die richtigen Wörter auf die richtige Art und Weise anwenden und sie auch verständlich aussprechen. Das Sprechen, als ein zentraler Baustein der menschlichen bzw. sozialen Interaktion, basiert sich also auf kognitive und emotionale Herausforderungen. Es erreicht meistens eine niedrigere Niveaustufe als die anderen drei (Schreiben, Lesen und Hören) Fertigkeiten. Diese qualitative Untersuchung konzentriert sich auf die Daten (Tonbandaufnahme), die anhand eines Interviews während einer Sprechproduktionsprüfung im universitären Fremdsprachenunterricht. Um die emotionale Dimension der Lernenden zu identifizieren wurden im Gruppeninterview Fragen wie „Wie fühlst du dich während du eine Fremdsprache sprichst?“ gestellt. Die Teilnehmer dieser Untersuchung sind 29 Studenten, die im SS 2016 - 2017 an Universität Nevşehir Hacı Bektaş Veli immatrikuliert waren. Die Auswertung des Interviews folgte mit einer Transkription und einer Interpretation der Tonbandaufnahmen. Die Meinungen zu der emotionalen Dimension während der Sprechproduktion der Studenten wurden kategorisiert. Die Resultate dieser qualitativen Untersuchung zeigen, dass die emotionale Dimension der Lernenden im universitären Kontext sich in drei Kategorien (positiv, negativ und frühere Ausbildung) verteilen. Sözlü bildiri DIENES İLKELERİNE GÖRE HAZIRLANAN GEOMETRİ ETKİNLİKLERİNİN ÖĞRENCİLERİN KAZANIMLARA ULAŞMA DÜZEYLERİNE ETKİSİÖzet: Matematik varoluşu itibariyle bir soyutlamadır. Günümüzde matematik öğrenmeyi tanımlayan bilimsel teorilere bakıldığında, öğrencilerin yeni matematiksel fikirleri soyutlayabilmeleri için, onlar hakkında sahip oldukları bilgiyi ve akıl yürütme yollarını kullanarak bu fikirlerin öğrenciler için ifade ettiği anlamı kişisel olarak oluşturmaları gerektiğini ileri sürer. Dolayısıyla geometri gibi disiplinlerin öğretiminde kavramların, öğrenci için anlamlı hale gelmesi, öğrencinin hayatı ve tecrübeleriyle ilişkilendirilmesi gerekir. Öğrenmeye yönelik sağlanan bu bakış açılarıyla uyumlu olması açısından matematik eğitimi; öğrencilerin kendi fikirlerini oluşturduğu, bunları test edip düzenleyerek git gide daha karmaşık, soyut ve güçlü bir hal alan matematiksel fikirler meydana getirdiği ortamlar olmalıdır. Bu çerçevede bir kavramın öğrenilmesi soyutlamaya ve dolayısıyla tüm matematik tecrübeye dayanmaktadır. Matematikte yer alan soyutlama ve genellemelere ilişkin en önemli vurguyu yapanlardan biri de Zoltan Paul Dienestir. Dienes sürekli olarak, matematik öğreniminin seyirlik bir şey olmadığını, öğrencinin fiziksel ve zihinsel olarak aktif katılımını gerektirdiğini ifade etmektedir. Yapılandırmacı felsefe anlayışına kendini konumlandıran Dienes ilkeleri; matematiksel kavramların özünü oluşturan soyutlama ve genellemenin önemine vurgu yapması, kavramların öğrenilmesinde somut malzemelerin kullanılmasına dikkat çekmesi, matematik öğreniminin dinamik bir yapıda gerçekleşmesi ve öğrenenin kendi kavramlarını ve becerilerini oluşturmada fırsat tanıması bakımından matematik eğitimi literatürünün önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu araştırma Dienes ilkelerine göre hazırlanan geometri etkinliklerinin öğrencilerin kazanımlara ulaşma düzeylerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Araştırma, ön-test son-test kontrol gruplu yarı-deneysel desene göre tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Nevşehir ili merkezinde yer alan orta sosyo-ekonomik düzeyde üç farklı devlet ilkokuldan belirlenen 4.sınıflardaki öğrenciler oluşturmuştur. Araştırmaya iki deney ve bir kontrol grubu atanmıştır. Deney gruplarındaki dersler, programda yer alan kazanımlar dikkate alınarak Dienes ilkelerine göre hazırlanmış ders planlarına göre yürütülmüştür. Kontrol grubunda ise matematik dersleri öğretmen kılavuz kitabındaki planlara göre işlenilmiştir. Araştırmada verilerin toplanması aşamasında; deney ve kontrol gruplarında yer alan katılımcılara ön-test, sont-test ve kalıcılık testleri olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen 76 soruluk Geometri Düzey Belirleme Testi uygulanmıştır. Araştırmada deneysel desenin ön-test ve son-test aşamalarında Geometri Düzey Belirleme Testinden elde edilen puanlar üzerinden öğrencilerin Geometri Öğrenme Alanı ile geometri ile ilişkisi olan Ölçme Öğrenme Alanında (Çevre ve Alan) yer alan kazanımlara ulaşma düzeyleri hesaplanmıştır. Geometri Düzey Belirleme Testinde yer alan maddelerin testteki doğru cevaplanma yüzdeleri (madde güçlük indeksleri) hesaplanmış ve elde edilen değerler hedeflenen davranışların ulaşılma düzeyleri olarak kullanılmıştır. Hedeflenen davranışların ulaşılma ölçütü 0.75 olarak kabul edilmiştir. Araştırmada ele alınan 24 kazanımdan Deney 1 grubundaki öğrenciler 19 kazanımda tam öğrenme düzeyindeki hedefe ulaşırken, beş kazanımda belirlenen düzeye ulaşamamışlardır. Aynı şekilde Deney 2 grubundaki öğrenciler de, 20 kazanımda tam öğrenme düzeyindeki hedefe ulaşırken, dört kazanımda bu düzeyin altında kalmışlardır. Kontrol grubunda ise, 24 kazanımdan sadece iki tanesinde tam öğrenme düzeyindeki hedefe ulaşılmıştır. Geriye kalan 22 kazanımda, öğrenciler belirlenen düzeye ulaşamamışlardır. Sözlü bildiri DIGITIZATION OF EDUCATION IN THE HEALTHCARE-SECTOR IN GERMANY: ARE WE PREPARED?Özet: The development of digitization is characterized by an enormous dynamic that can be felt in all areas of life. Business, politics and education in particular are under pressure to move forward and must respond with needs-oriented concepts. In doing so, a special focus is set on implementation, use and continuous use of digital media. On this occasion, the care and health sector also needs a clear direction regarding e.g. standardization, transformation, training and further education (cf. Wagner, 2018). Taking into account the manifold challenges in qualification regarding the health and care sector, it is not only eminent to create up-to-date offers that bring all involved actors on a uniform level (BMBF, 2019), but also to investigate the necessary requirements. The custom-fit implementation of digital media in specialized institutions (training and further education centers for health and nursing, training centers for health care professions, hospitals) is linked to both assessing the status quo and the needs and qualification of personnel in the application of hard- and software. In addition to acquiring structural requirements (area-wide provision of Internet at the workplace, presence of digital media such as tablets etc.), it is also important to determine attitudes and requirements with regard to the application of digital media and their usage by training personnel. For this purpose, questionnaires were conducted with nursing school managers, teachers, ward managers and practice instructors (N = 73) from the above-mentioned institutions (N = 6) and quantitatively evaluated. The results document a positive attitude towards digital applications. However, deficits in the current state of operational framework conditions (e.g. WLAN, further training) were identified. On a structural level, a lack of know-how, time pressure and insufficient training (especially for applications that have already been implemented) are becoming apparent. The results are situated in the research context, discussed and transferred to practical application in form of recommendations for further action. Sözlü bildiri DİJİTAL ÇAĞIN GEREKTİRDİĞİ E-BECERİLER VE E- YETERLİLİKLERİN KAZANDIRILMASINDA SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: Eğitim teknolojileri alanında yapılan dünya çapındaki en kapsamlı çalışma olan FATİH projesi her ne kadar proje olarak isimlendirilmiş olsa da esasında önemli bir dönüşüm değişim hareketidir. Çağın en önemli icadı olan internetle bilgiye sınırsız ulaşabilme imkânını sağlayan insanlık, internet ve bilişim teknolojilerinin getirdiği fırsatlardan ve risklerden ister istemez nasiplenecektir. Ülkeler BİT’in getireceği riskleri şimdiden görerek gerekli tedbirleri alırlarken; BIT’in oluşturmaya başladığı ekonomik imkânlarından nasiplenmek adına gençlerin eğitim ve öğretim ortamlarında bu imkânları sağlayarak yaşayacakları çağda en önemli unsur olacak dijital okuryazarlık becerisini kazandırmış olacaktır. Gelecekte çeşitli iş olanakların ve bunlar için de becerilere sahip olunması gerektiği muhakkaktır. Toplumsal hayatımızda okulun ve öğretmenin misyonu dijital dönüşümün yaşandığı günümüzde de değişmemiştir. Okulun bu hayati becerileri ve yeterlilikleri bünyesindeki öğrencilerine kazandırılması beklentisi olacaktır. Okullarda daha ilk sınıflardan itibaren öğrencilerin karşısına dijital dönüşümün gerekçesini anlamış öğretmenlerin çıkmasıyla birlikte bu yeterlilik ve becerilere de sahip olarak yetişmiş olmaları esas olmalıdır. Öğretmenlerin yakın tarihte daha da üstlerinde ir baskı olarak görebilecekleri dönüşüm taleplerine bakış açılarının ve tutumlarının ne olduğunu anlayabilmek üzere İstanbul, Rize, Denizli ve Muğla illerindeki rastlantısal olarak seçilen sınıf öğretmenleriyle yapılan görüşmeler sonucunda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır? Dijital Dönüşüm kavramı sizde ne çağrıştırıyor? Kendinizi dijital dönüşümü gerçekleştirecek yeterlilikte bir sınıf öğretmeni olarak görüyor musunuz? E-beceriler ve e-yeterlilikler sizce neler olabilir? Ülkemizde dijital dönüşüm gerçekleştirilebilir mi? Daha hızlı sonuca varabilmek için önerileriniz neler olabilir? Sözlü bildiri DİJİTAL ÇAĞIN ÖĞRENENİÖzet: Aynı yıllarda doğup, aynı çağın koşullarında, benzer toplumsal olayları, sıkıntıları, yükümlülükleri yaşamış kişiler topluluğunu tanımlamak için kuşak kavramı kullanılmaktadır. Kuşak oluşumu genellikle yaş ve sosyolojik olgulara göre sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırma geçmişte sosyologlar için nitelikli çalışmalar yapmalarında yardımcı olmuştur. Ancak günümüzde teknoloji, farklılaşan toplumsal değerler, değişen kariyer algıları, eğitim, çalışma koşulları gibi etkenler sınıflandırmanın farklı boyutlara göre değerlendirilmesinin gerekliliğini de ortaya çıkarmaktadır. Her ne kadar kuşaklar ile ilgili bir sınıflandırma yapılsa da gruplar arasındaki bireysel farklılıklar, kesin ve net bir farklılığın ortaya koyulmasını engellemektedir. X, Y, Z Kuşağı, İnternet Kuşağı, Ekran Kuşağı, Ağ Kuşağı, Dijital Yerli, Dijital Göçmen, C Kuşağı, M Kuşağı bazı kuşak sınıflandırmalarına örnektir. Kuşak sınıflandırmaları batı toplumunun verileri ışığında ortaya çıkan sınıflandırmalardır. Bu sınıflandırmaların her toplum için uygun olmayacağı ve geçerliliğinin tartışılması gerektiği söylenebilir. Günümüzde toplumsal hayatta aktif olarak rol alan kuşaklar arasında çoğunlukla Bebek Patlaması Kuşağı (Baby Boomers; 1946-1964 arası doğanlar), X Kuşağı (Gen X; 1965-1980 arası doğanlar), Y Kuşağı (Gen Me, Gen Y ve nGen; 1980-2000 arası doğanlar) yer almaktadır. Eğitim hayatını içerisinde olan Z Kuşağı (iGenre Kuşak I; 2000 yılı ve sonrası doğanlar) ise gelecekte toplumsal hayatta aktif olarak rol alacak kuşaktır. Bu kuşaklar arasında kişisel özellik, tutum ve davranışlar açısından farklılıklar olduğu gibi kesin bir ayrım söz konusu değildir. Ayrıca bireysel farklılıklara bağlı olarak ait olduğu kuşağa özgü özelliklerin dışında, farklı bir kuşağa ait özellikler taşıyan bireyler de bulunmaktadır. Birey, ilgi alanları ya da farklı yaşam tecrübeleri ile farklı bir kuşağa ait beceriler geliştirebilir. Bu çalışmanın amacı, sınıflandırılan bu kuşakları pedagojik açıdan incelemektir. Özellikle dijital çağın öğreneni olarak da adlandırabileceğimiz Z Kuşağı öğreneninin davranış genellemesini ortaya çıkarmaktır. “Kristal nesil” olarak da adlandırılan Z Kuşağı, önceki kuşaklara kıyasla bilgiyi yorumlama ve yeni bir beceri edinmede daha hızlıdır. Birden fazla konu ile aynı anda ilgilenebilmeleri nedeniyle Z kuşağı üyelerinin el, göz ve kulak motor becerilerinin oldukça gelişmiş olduğu söylenebilir. Çalışmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Çalışma konusu ile ilgili literatür taraması yapılarak Türkiye’ye yönelik bir tanıtım önerisi hazırlanmıştır. Ortaya çıkan bulgular ışığında dijital çağın öğrenen özellikleri genel olarak belirlenmeye çalışılmış, ayrıca Sosyal Bilgiler eğitimi bağlamında da değerlendirilmiştir. Edinilen bulgular dijital çağın öğrencilerinin özellikleri arasında kişisel beceriler, araştırma, öğrenme, bilgi edinme, yaratıcılık, yenilik, kariyer ve teknoloji becerilerinin yer aldığını göstermektedir. Özellikle teknoloji ile günlük yaşamında iç içe olma, teknolojiyi etkin kullanma, sosyal medyada aktif olarak var olma, kısaca; teknoloji konusunda oldukça fazla bilgi ve beceriye sahip bireyler olmaları bu öğrencilerin en belirgin özellikleridir. Öğrenciler teknolojiyi bir sosyalleşme aracı olarak kullandıkları gibi öğrenme etkinliklerinde de kullanmaktadır. Çalışmada elde edilen diğer sonuç ise Sosyal Bilgiler öğrenme alanlarının dijital çağın öğrenci özelliklerini destekleyecek içeriklere sahip olmasıdır. Ancak eğitim sistemi olanakları ile öğrenci özellikleri uyuşmazlığı da edinilen bulgular arasında yer almaktadır. Her kuşağın kendine özgü farklı belirgin özellikleri vardır. Bu özellikler toplumdan topluma değişkenlik göstermektedir. Kuşakların özellikleri farklı kategorilerde ele alınabilir. Bu çalışma kuşakları pedagojik açıdan incelediği, dijital çağın öğreneni olan Z Kuşağı’nı Türkiye bağlamı açısından ele aldığını için önemlidir. Yakın gelecekte çalışma hayatında aktif olarak yer alacak olan bu bireylerin özelliklerini tanımak ve bu özelliklere uygun bir eğitim vermek toplum refahı açısından son derece kıymetlidir. Sözlü bildiri DİJİTAL MATERYAL TASARIM ATÖLYESİÖzet: Öğretim programlarında belirtilen hedeflerin öğrencilere kazandırılmasında iyi planlanmış öğretme-öğrenme süreçleri etkili olmaktadır. Bu sürecin etkililiği aktif öğretim yöntem ve tekniklerinin kullanılması ve sürecin uygun öğretim materyalleri ile desteklenmesi ile gerçekleşmektedir. Günümüzde gelişen teknoloji eğitim ortamlarında kullanılan bu materyallerin dijitalleşmesini de beraberinde getirmiştir. Dijital dünyaya doğan günümüz öğrencileri günlük hayatlarında sürekli teknoloji ile iç içe olduklarından öğretim süreçlerinde de bu yaşantıya uygun bir süreç geçirmek istemektedirler. Bu durum öğretmenlerin sınıf içinde dijital materyaller kullanmaları gerekliliğini oluşturmaktadır. Ancak öğretmenlerin dijital materyalleri hazır olarak bulma konusunda sorun yaşadıkları belirtilmektedir. Öğretmenler bu dijital materyalleri kendi öğrenci seviyelerine ve kazanımlarına uygun olarak nasıl tasarlayacakları konusunda desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Dolayısıyla öğretmenlere verilecek olan eğitimlerde bu ihtiyacı karşılayacak yönde çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Aynı zamanda sadece öğretmenler değil lisans ve lisans üstü düzeyde derslere giren akademisyenler de bu konuda desteklenmelidir. Bu çalıştayın amacı katılımcıların dijital materyallere yönelik farkındalıklarını arttırmak ve öğretim sürecinde kullanılabilecek dijital materyaller tasarlamaktır. Çalıştayda öncelikle katılımcılara dijital materyallere yönelik teorik bilgiler verilecektir. Daha sonra araştırmacılar tarafından hazırlanan dijital materyallerin sınıf içi kullanımına yönelik etkinlikler gerçekleştirilecektir. Çalıştayın son kısmında ise katılımcılara QR Kod, Artırılmış Gerçeklik, Sanal Tur, Kelime Bulutu ve Kahoot gibi dijital materyallerin tasarımları uygulamalı olarak gösterilecektir. Aynı zamanda katılımcılara araştırmacılar tarafından hazırlanan ve kullanılan uygulamaların kılavuzlarının yer aldığı Dijital Materyal Tasarım Kitapçığı verilecektir. Sözlü bildiri DİJİTAL OKURYAZARLIK ÇALIŞMALARININ ÖĞRENCİ EĞİTİMİNDEKİ ROLÜÖzet: Teknolojinin gelişimi her daim baş döndürücü bir hızla değişerek ve dönüşerek mobil aygıtlarında evrimleşmesini sağlamaktadır. Bireylerin birer uzantısı olarak varlık gösteren mobil cihazlar, günlük yaşamın vazgeçilmez birer unsuru haline gelmiştir. Öyle ki birey, akıllı telefonsuz, akıllı saatsiz, tabletsiz yani dijitalsiz yaşamayaz durumdadır. Bu bağlamda sürekli dijital ortamda kalan birey sürekli de dijital içeriklere de maruz kalmaktadır. Bu durumda bireyler giderek medyaya karşı savunmasız hale gelmektedir. Medya okuryazarlığı kavramı günümüzde dijital okuryazarlık üzerinden tartışılmakta, medyadan gelen olumsuz iletilere karşı özellikle çocuk ve genç kitle üzerinde koruyucu bir zırh vazifesi görmektedir. Çalışmada, medya okuryazarlığı derslerinin kazanımları ve becerileri üzerinden üniversite öğrencileri özelinde genel bir farkındalık değerlendirmesi yapılacaktır. Yapılan anket çalışmaları ekseninde öğrencilerin medya okuryazarlığı dersini alan ve almayan öğrenciler arasındaki medya iletilerini doğru çözümleme, kurgusallık, dijital okuryazarlık farkındalıkları tartışılacaktır. Çalışmanın teori bölümünde öncelikli olarak yapılan literatür çalışması ekseninde Dünya’da ve Türkiye’de medya okuryazarlığı çalışmalarının giderek öneminin arttığı görülmektedir. Özellikle arama motorlarında medya okuryazarlığı kelimesi üzerinden hem kişisel, ailevi vb. hem de akademik olarak yapılan çalışmalar gün geçtikçe artmaktadır. Bu çalışma günümüzde giderek önemi artan medya okuryazarlığının bir parçası haline gelen dijital okuryazarlık eğitiminin önemi üzerinde durulmaktadır. Dijital okuryazarlıkta bireyin dijital ortamdaki kullanım becerileri ve medya iletilerine yönelik farkındalığı önem teşkil etmektedir. Çalışma, medya okuryazarlığı dersini alan ve almayan öğrencilerin dijital medya okuryazarlığı üzerindeki farkındalığı açısından nitel bir araştırma yöntemi olan anket yöntemiyle analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda çalışma İstanbul Medipol Üniversitesi özelinde gerçekleştirilmiş olup, gelecekte yapılacak çalışmalara örnek teşkil edeceği düşünülmektedir. Ayrıca gelecekte çalışma evreni genişletilerek Türkiye genelinde yapılacak olan farklı çalışmalarda da karşılaştırmalı analizlerle değerlendirmelere yapılabilir. Bir yandan da dünyadaki diğer çalışmalar güncel olarak takip edilerek yurtdışındaki ders müfredatları incelenerek dersin içeriğine yönelik gerekli eklemeler ve değişiklikler yapılabilir. Sözlü bildiri DİJİTAL ORTAMDA YAZMAYA İLİŞKİN TUTUM ÖLÇEĞİ (DOYAT): ÖLÇEK GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: Son yıllarda teknoloji hızla gelişmekte yaşam biçimlerini, ilgi ve gereksinimleri de değiştirmektedir. Bilişim teknolojilerindeki bu hızlı değişime ayak uydurmak hayatın hızını yakalamak artık bir zorunluluktur. Değişen teknoloji birey nitelikleri, meslek tercihleri ve buna bağlı olarak öğretmenlik mesleğinin içeriği de değişmiştir. Aranan öğretmen nitelikleri arasında bilişim teknolojilerinden yararlanmayı bilmek ve bu teknolojileri etkili kullanmak önemli bir yer tutmaktadır. Okullarda dijital ortamda yazmaya ilişkin beceri eğitimi yapılmasa da hemen herkes dijital yazma ile bir şekilde karşılaşmaktadır. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler göz önüne alındığında kağıdın yerine ekranın, kalem yerine klavyenin kullanılmasının kaçınılmaz olduğu söylenebilir. Öğretmen adaylarının dijital yazmaya ilişkin tutumlarının belirlenmesi hizmet öncesindeki yeterliliklerinin tespiti açısından anlamlı olabilir. Bu çalışmanın amacı, öğretmen adaylarının dijital yazmaya yönelik tutumunu belirlemeye dönük geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir. Ölçeği geliştirmek için öncelikle ölçek maddeleri için ilgili alan yazın incelenmiş ve dijital yazmaya ilişkin 49 madde belirlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Dokuz Eylül (n=697) ve Pamukkale Üniversiteleri (n=804) Eğitim Fakültelerinde on bir farklı ana bilim dalında, 2. ve 3. sınıflarında öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Ölçek maddeleri toplam 1501 katılımcıya (Kadın=991; erkek= 510) uygulanmıştır. Ölçeğin faktör yapısının belirlenmesi için hem açımlayıcı (AFA) hem de doğrulayıcı faktör çözümlemesi (DFA) yapılmıştır. Verilerin normal dağılım gösterip göstermediğini, maddeler arasındaki korelasyon matrisinin faktör çözümlemesine uygunluğunu belirlemek için Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) ve Barlett testi ile test edilmesi sonucu KMO = ,90; Barlett testi x2 12532,67; df =1378 p< .001 olarak kaydedilmiştir. Ölçekte yer alan maddeler 0,50 üzerinde faktör yüküne sahiptir. AFA çözümlemelerinden sonra “Dijital Ortamda Yazmaya İlişkin Tutum Ölçeği’nin (Doyat) 30 maddelik üç alt ölçekten oluştuğu belirlenmiştir. Birinci alt ölçekte 12, ikinci alt ölçekte 9 ve üçüncü alt ölçekte ise 9 madde yer almıştır. Üç faktörlü bu yapının birinci faktörünün eigen değeri 8,983, ikinci faktörünün eigen değeri 4,497ve üçüncü faktörünün eigen değeri 3,994 olarak bulunmuştur. Ayrıca maddelerin tüm ölçek içindeki varyansının sırasıyla % 7,761; 4,996; 4,218 olduğu ve toplamda %34.64’ünü açıkladığı belirlenmiştir. Daha sonra elde edilen bu verilere dayalı olarak doğrulayıcı faktör çözümlemesi yapılmıştır. Doğrulayıcı faktör çözümlemesi sonrasında maddelerin 0,34 ile 0,72 arasında değişen faktör yüküne sahip olduğu görülmüştür. DFA sonucu x2 = (89, N = 329) 3015,47; RMSEA = ,06; SRMR = ,07; CFI = ,93 ve NNFI = ,92 ile yeterli uyum değerlerine ulaşmıştır. Ölçeğin Cronbach’s Alpha kat sayısı, tüm ölçekte ,84 olarak hesaplanmıştır. Sözlü bildiri DİJİTAL ÖYKÜÖzet: Dijital öyküler yoluyla ilkokul öğrencileri kendilerini dijital platformda ifade edebilir, derse olan ilgi ve motivasyonları artabilir, yaratıcı düşünme ve yazma becerileri olumlu yönde gelişebilir. Yeni bir yöntem olarak dijital öyküler, öğrencilerin mevcut çağ için becerilerini geliştirmek, onları teşvik etmek ve öğrenme motivasyonlarını arttırmak için kullanılabilir (Morgan, 2014). Dijital öyküler bu öyküleri hazırlayan öğretmenler ve bu öyküleri dinleyen öğrenciler için farklı deneyimler sunmaktadır. Dijital öyküde aktif olan öğrenciler yazma süreci yeteneklerini hem yazar hem de editör olarak hem yapımcı hem de oyuncu olarak çok yönlü bir şekilde kullanabilir. Öğretmenler, tüm bu sürecin öğretmeni, rehberliği, kontrol noktası ve planlayıcısı olarak kabul edilebilir. Dijital öyküler, teknolojinin kullanılmasının bir zorunluluk haline geldiği günümüz sınıf ortamlarındaki öğrenme deneyimlerini çeşitlendirmek için kullanılabilir. Bu çalıştayın amacı katılımcıların öğretim sürecinde farklı derslerde kullanabilecekleri kendi dijital öykülerini oluşturabilmeleridir. Derslerinde öğrencilerine nasıl dijital öykü hazırlatabileceklerini uygulamalı olarak öğrenmiş olacaklar. Çalıştayın hedef kitlesini öğretmenler, öğretmen adayları ve lisansüstü öğrenciler oluşturmaktadır. Çalıştayın gerçekleşmesi için internet bağlantısı, projeksiyon ve atölye liderlerinin kullanabileceği bir bilgisayar, 20 adet bilgisayarın çalışabileceği şekilde priz düzeni ya da uzatma kablolarına ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca katılımcıların kendi bilgisayarlarını getirmesi gerekmektedir. Çalıştayda her öğretmen istediği bir konuda dijital öykü hazırlayacağı için hazırlamak istediği konuyla ilgili görselleri, varsa çizimleri önceden bilgisayarına kaydedip gelirse süre daha etkili kullanılabilecektir. Sözlü bildiri DİJİTAL ÖYKÜLEME YÖNTEMİNİN ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK TUTUMA ETKİSİÖzet: Günümüzde öğretmenlerin sınıflarında kullanabilecekleri dijital, teknolojik argümanları kazanabilmeleri ve geleneksel yöntemlerin ötesinde teknolojik gelişmeler doğrultusunda eğitim-öğretim ortamlarını düzenleme yeterliklerine sahip olmaları gerekmektedir. Dijital öyküleme yöntemi öğretmenlere bu yaşantıların kazandırılması konusunda alternatif bir yöntem olarak düşünülmektedir. Eğitimde teori ve uygulama arasındaki boşluğu dolduracak dijital eğitim-öğretim araçlarının kullanılması ile öğretmen adaylarının, geleceğin dijital sınıflarında ders işlemek için yeterli donanıma sahip olmaları sağlanabilir. Bu çalışmanın amacı dijital öyküleme yönteminin sınıf öğretmeni adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarına etkisini incelemektir. Araştırmada yansız olarak seçilen deney ve kontrol grupları oluşturularak gerçek deneme modellerinden öntest-sontest kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Çalışma grubunu 2013-2014 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı 2. sınıfta öğrenim gören, Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı dersini alan, farklı iki şubedeki öğrenciler oluşturmuştur. Araştırmada, deneysel uygulamalar öncesinde tesadüfi olarak deney ve kontrol grupları belirlenerek gerekli bilgi ve yönergeler verildikten sonra, “Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği” uygulanmıştır. Dokuz hafta süren deneysel işlemler sonrasında ölçek tekrar uygulanarak araştırmanın verilerinin toplanması sağlanmıştır. Verilerin analizinde Kolmogrov-Smirnov testi, Levene’nin Varyansların Homojenliği testi, bağımsız gruplar t-testi, bağımlı gruplar t-testi, Mann Whitney U testi, Wilcoxon işaretli sıralar testi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre dijital öyküleme yönteminin öğretmenlik mesleğine yönelik tutum üzerinde olumlu etkisi olduğu belirlenmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda önerilere yer verilmiştir. Araştırmanın ilgili literatüre katkı sağlayacağı ve gelecekte yapılacak çalışmalar için kaynak olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri DİJİTAL ÖYKÜLERE VE GELİŞTİRME SÜRECİNE İLİŞKİN BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Dijital öyküler klasik hikâye anlatma eyleminin bilişim teknolojileriyle zenginleştirilmiş biçimidir. Konu seçimi, konu üzerine araştırma, senaryo yazımı ve ilgi çeken bir öykü geliştirme sürecinde sonra çeşitli çoklu ortam öğelerini de öyküye katarak bilgisayar ortamında sunulması sürecini kapsar. Dijital öyküleme için durağan resimler kullanılabildiği gibi canlandırmalardan da yararlanılabilir. Çalışmanın temel amacı, dijital öykülere ve dijital öykülerin geliştirme sürecine ilişkin bilişim teknolojileri öğretmen adaylarının görüşlerini incelemektir. Nitel desende yürütülen araştırmada çalışma grubu için ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmacı tarafından temel ölçüt daha önce dijital öykü geliştirme tecrübesine sahip olma olarak belirlendiğinden bilişim teknolojilerine daha yatkın olan ve katılıma gönüllü olan 25 bilişim teknolojileri öğretmen adayı ile çalışma gerçekleştirilmiştir. Öğretmen adaylarıyla öncelikle dijital öykülerle ilgili kuramsal çalışmalar yapılmıştır. Daha sonra dijital öykü geliştirmeye uygun web ortamları ve hazırlanan videolara etkileşim kazandırmayla ilgili eğitimler verilmiştir. Dört hafta süren eğitimlerden sonra öğretmen adayları Millî Eğitim Bakanlığı okul öncesi eğitim programından belirlenen kazanımlara uygun etkileşimli ve etkileşimsiz hareketli dijital öyküler geliştirmişlerdir. İki hafta süren geliştirme süreci sonunda öğretmen adaylarına araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış soru formları uygulanmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Çözümleme sonuçlarına göre öğretmen adayları dijital öykülerin en olumlu yönlerini, eğlenceli (f=22) ve ilgi çekici (f=12) olmaları şeklinde ifade etmişlerdir. Onlara göre dijital öykülerin en önemli sınırlılıkları ise tasarlanmalarının zor olması (f=8) ve teknolojik alt yapı gerektirmesidir (f=4). Dijital öykülerin geliştirilmesinde yaşanılan en önemli sorunların; içerik bilgisi (f=8), senaryo kurgusu (f=6), öğrenen özellikleri ve gereksinimleri (f=6) ile program bilgisi (f=5) konularıyla ilişkili olduğu ifade edilmiştir. Etkileşimsiz ve etkileşimli dijital öyküleri karşılaştıran öğretmen adayları, etkileşimsiz dijital öykülerin öğrenciyi pasif yaptığını ve bu durumdan öğrencinin sıkılabileceğini belirtmişlerdir. Etkileşimli dijital öykülerde ise öğrenci aktifleşeceğinden daha etkili öğrenmelerin sağlanabileceğinden ve öğrencilerin problem çözme becerilerinin gelişebileceğinden bahsedilmektedir. Çalışmada aynı zamanda katılımcıların bu sürece girecek öğretmen adaylarına tavsiyeleri de sunulmaktadır. Elde edilen bulgulara göre bilişim teknolojileri öğretmenliği yanı sıra öğretim tasarımcısı olarak da çalışabilecek Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi bölümünde öğrenim gören öğrencilerin dijital öyküleri geliştirmeye oldukça yatkın oldukları ancak geliştirecekleri düzeye göre ilgili alan uzmanlarından destek almaları gerektiği söylenebilir. Ayrıca, verilecek dijital öykü geliştirme eğitimlerinde çalışmaya katılan katılımcıların yaşadıkları sorunların ve yapılan önerilerin dikkate alınması önerilebilir. Sözlü bildiri DİJİTAL ÖYKÜLERİN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN YARATICI YAZMA BECERİSİNE ETKİSİÖzet: Teknoloji günümüzde gelişmekte ve değişmektedir. Teknolojini gelişim sürecinde dijital öyküleme önemli bir rol üstlenmektedir. Dijital öyküleme, öğrencilerin derinlemesine düşünme ve hayal güçlerinin anlamlı hikayeler oluşturmak amacıyla işe koşma, özgün fikirler ortaya koyma ve bu bağlamda dijital platformları yapılandırma gibi çok yönlü yaratıcılık süreçleri içeren bir yaklaşımdır. Dijital öykü, bir hikâye metninin multimedya araçlarının olanaklarını kullanarak dijital bir formatta oluşturulan sanatsal, yaratıcı ve aynı zamanda estetik bir üründür. Dijital öykü geleneksel hikâye anlatımına yeni ve sanatsal bir boyut kazandırarak öykülerin çevrimiçi ortama aktarıldığı yeni öykü anlatma tarzı ve sürecidir. Dijital okumaların hayatın çok büyük bir bölümünü kapladığı günümüzde, eğitim sürecinde dijital öykülerden yararlanmak bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu bağlamda planlanan bu araştırmanın amacı dijital öykülerin ilkokul öğrencilerinin yaratıcı yazma becerisine etkisinin belirlenmesidir. Çalışma Şanlıurfa ili Bozova ilçesindeki bir okulun 52 4. Sınıf öğrencileri ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmada nicel araştırma desenlerinden ön test ve son test kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Uygulama 8 hafta (40 ders saati) sürmüştür. Veriler, hikâye haritası tekniğinden yararlanılarak oluşturulan 3 farklı hikâye haritası ile toplanmıştır. Sürecin sonunda oluşturulan hikâye haritaları Yaratıcı Yazma Değerlendirme Rubriği ile 3 farklı alan uzmanı tarafından değerlendirilmiştir. Araştırmanın sonucunda dijital öykülerin ilkokul öğrencilerinin yaratıcı yazma becerisini olumlu bir şekilde etkilediği tespit edilmiştir. Sözlü bildiri DİJİTAL OYUN BAĞIMLILIĞINDA İLETİŞİM ÇALIŞMALARIÖzet: Amaç: Dijital oyunların çocuk ve ergenlerin duygusal ve bilişsel gelişimi üzerinde olumlu/olumsuz etkileriyle ele alınması ve çalıştay çıktılarından hareketle aile içi iletişim çalışmalarının planlanmasıdır. Günümüzde okul çağı çocukları oyun oynarken zamanı kontrol etmekte zorluk yaşamakta ve ebeveynlerinin sınırlama girişimlerine tepki gösterebilmektedir.Özellikle ergen ve genç yetişkinlerin son yıllarda kullanımı giderek yaygınlaşan dijital oyunların aşırı dürtüsel ve kontrolsüz kullanımından kaynaklanan ‘dijital oyun bağımlılığı’ psikiyatrik literatürde oyun oynama süresini kontrol edememe,diğer etkinliklere karşı ilgi kaybı,oyun oynamadığı zaman psikolojik yoksunluk hissetme gibi belirtilerle görülen dürtü kontrol bozukluğu olarak nitelendirilmiştir.Dijital oyun bağımlılığı ve eşlik eden problemler nedeniyle ailelerin destek ve çözüm arayışları ve prevalans oranları dikkate alındığında problemin eğitsel açıdan irdelenmesinin önemli olduğu söylenebilir.Çevrimiçi oyun oynama,günlük/haftalık internet kullanım süresi,bir boş zaman etkinliği olarak internet kullanma alışkanlığı internet bağımlılığı açısından risk etkenlerini oluşturmaktadır.Bu risk etmenleri dışında internet bağımlılığı yaygınlığı gün geçtikçe artmakta ve internet uygulamalarını içeren bağımlılıklar ortaya çıkmaktadır.Riskli durumların oluşmasını önleyici şekilde ebeveynlere ve okullara yönelik farkındalık arttırıcı çalışmalar gerçekleştirilmeli ve bu durumlarda ne yapılması gerektiği konusunda yol haritası çıkarılmalıdır.Bu bağlamda ebeveynlerin çocuklarında riskli durum oluşmasını önleyici etkenler konusunda bilgilendirilmesi ve okul çocuklarının bağımlılık konusunda takibi gerekmektedir.Bu çalıştay kapsamında okul çağı çocuklarının dijital oyun oynama davranışlarını güncel literatür doğrultusunda inceleyerek ve çözüme yönelik yaklaşımları anket yoluyla gözlemleyerek sonuçların ebeveynlerle paylaşılması ve uygun iletişim becerilerinin ebeveynlere kazandırılması amaçlanmıştır. Sözlü bildiri DİJİTAL YERLİ VE DİJİTAL GÖÇMENLERE GÖRE "OYUN"Özet: Çocuklar için dinlenme, eğlenme ve öğrenme aracı olan oyun, çocuğun yaşamının vazgeçilmez bir parçasıdır. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte oyuna bakış açısı da değişmiş, çarpık kentleşme ile de sokak oyunları yerini dijital oyunlara bırakmaya başlamıştır. Bu araştırmanın amacı dijital yerli olarak tanımlanabilecek olan çocuklar ve dijital göçmen olarak tanımlanabilecek ebeveynleri ile yapılan görüşmeler doğrultusunda oyun kavramına ilişkin durumu ortaya koymaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Dijital yerli ve dijital göçmenlerin oyun kavramına ilişkin görüşlerini ortaya çıkarmayı hedefleyen bu araştırma bir durum çalışmasıdır. Araştırmada nitel veri toplama tekniklerinden yüz yüze görüşme kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2019-2020 eğitim öğretim yılı güz döneminde Malatya ilinde anaokulu ve ilkokul 1. sınıfa devam eden 5-7 yaş 30 çocuk ve çocukların ebeveynleri oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak kullanılan yarı-yapılandırılmış görüşme formları araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir. Yarı-yapılandırılmış görüşme formları dijital göçmen formu ve dijital yerli formu olmak üzere iki formdan oluşmaktadır. Veri analizi için içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın raporlaştırılması devam etmektedir. Sözlü bildiri DİJİTAL ZAMAN ÇİZELGESİ HAKKINDA SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, öğrenme ortamını zenginleştirmeye katkıda bulunacağı düşünülen dijital zaman çizelgeleri hakkında, Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin düşüncelerini tespit etmektir. Bilinmektedir ki, zaman çizelgeleri, bir diğer adıyla tarih şeritleri en fazla tarih konularının yer aldığı Sosyal Bilgiler derslerinde kullanılmaktadır. Bu nedenle, bu öğretim materyalinin Sosyal Bilgiler dersindeki önemi büyüktür. Günümüz eğitim teknolojileri kapsamında, birçok öğretim materyalinin hazırlanış ve kullanımında olduğu gibi zaman şeritlerinde de artık basılı ortamdan uzaklaşılmış, teknoloji tabanlı, öğrencilerin birebir materyalle etkileşim halinde bulunabileceği dijital zaman çizelgeleri kullanılmaya başlanmıştır. Bu materyallerin, tasarım ve görsel zenginliğine bağlı olarak dikkat çekiciliğinin üst düzeyde olması, teknolojiye ilgisi oldukça fazla olan öğrenciler için oldukça kullanışlı bir materyal olarak ortaya çıkmalarına neden olmuştur. Dijital zaman çizelgelerinin kullanışlılığının yanı sıra, öğrencinin zaman ve kronolojiye dayalı tarih bilgilerini üst düzeye çıkaracağı öngörülmektedir. Bu araştırmada, dijital zaman çizelgesi ile bütünleştirilen konu 17., 18. ve 19. Yüzyılda Osmanlı Devletinde ve Avrupa’da yaşanan siyasi, sosyal ve kültürel gelişmeler olmuştur. Bu konu çerçevesinde hazırlanan dijital zaman çizelgesi, Niğde İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı ortaokullarda görev yapan 13 Sosyal Bilgiler öğretmenine tanıtılmış ve bu öğretim materyalinin öğrencilere ve öğrenme ortamına katkılarının yanı sıra materyalin kullanımında karşılaşılabilecek zorluklar ve sunduğu fırsatlar ile ilgili görüşlerini belirtmeleri istenmiştir. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin görüşleri nitel araştırma yöntemlerinden olan görüşme tekniği ile alınmıştır. Bu veri toplama tekniğinde kullanılmak üzere açık uçlu sorulardan oluşan ve yarı yapılandırılmış bir görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular, Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin büyük çoğunluğunun dijital zaman çizelgelerinin öğrenme ortamına katkılarını; öğrencilerin motivasyonunu artırma, bilgide kalıcılığı sağlama, konuyu somutlaştırma, zamanı daha etkili bir şekilde kullanma, yaparak ve yaşayarak öğrenme, konuyu daha iyi kavrama ve ezberciliği önleme olarak ifade etmişlerdir. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin büyük çoğunluğu dijital zaman çizelgelerinin üstün yönlerini; dikkat çekiciliği, öğrencilerin farklı duyu organlarına hitap edebilmesi, teknoloji tabanlı olması, aynı tarihsel süreçte yaşanan farklı tarihi olayların karşılaştırmasını yapabilmesi ve bütünleştirebilmesi, etkileşimli ve hareketli olması, içeriğinin zenginliği, taşıma kolaylığı, üç boyutlu olması, güncellenebilirliği olarak görmüşlerdir. Buna karşın dijital zaman çizelgelerinin sınırlılıklarından söz eden bazı öğretmenler olmuşlardır. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin dijital zaman çizelgeleri ile ilgili gördükleri sınırlılıklar bir başka deyişle bu materyalin zayıf yönleri; öğretim ortamının teknoloji donanımlı olmadığı durumlarda kullanılamayacağı, öğrenciler tarafından eksik ya da yanlış bilgilerle hazırlanabileceği, öğretmenin zaman azlığı ve teknoloji becerisinin düşük düzeyde olmasının bir sorun olabileceği ile ilgilidir. Dijital zaman çizelgelerinin öğrencilerde geliştireceği en önemli beceriler hakkında ise öğretmen görüşlerine bakıldığında, teknoloji, zaman ve kronolojiyi algılama, araştırma, Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanma, iletişim, bir kanıtı kullanma ya da referansa dayanma becerilerinin ön plana çıktığı görülmektedir. Sosyal Bilgiler öğretmenleri dijital zaman çizelgelerinin tarihi mekanlara düzenlenen gezilerde kullanılabileceği, bu materyalin MEB tarafından okullara dağıtılabileceği ve öğrencilerin bu materyalle projeler hazırlayabileceği yönünde de görüş sunmuşlardır. Sonuç olarak, öğrenme ortamlarında etkili bir şekilde kullanılan her öğretim materyali, öğretmenlerin konuyu öğrencilere verimli bir şekilde öğretmelerini ve öğrencilerin ise konuyu öğrenirken iyi düzeyde bir performans sergilemelerine destek olur. Dijital zaman çizelgeleri de bu amaca hizmet edebilecek bir öğretim materyalidir. Bu materyal özellikle de zaman ve kronolojiyi algılama becerisini üst düzeyde gerektiren tarih konularının öğretiminde kullanılarak öğrencilerin bu becerinin gerektirdiği davranışları iyi düzeyde gerçekleştirmelerini sağlayacaktır. Bunun yanında, materyalin teknoloji tabanlı olması, teknolojiye ilgileri ve teknoloji kullanma becerileri üst düzeyde olan öğrenciler için son derece dikkat çekici ve öğrenci motivasyonunu artırıcı bir özelliğe sahiptir. Dijital zaman çizelgeleri, teknoloji donanımlı sınıflarda, üstün yönleri sınırlılıklarından çok daha fazla olan bir öğretim materyali olarak öğretmenler tarafından tercih edilecektir. Sözlü bildiri DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTESİ OLAN ÇOCUKLAR İLE NORMAL GELİŞİM GÖSTEREN ÇOCUKLARIN YEME DAVRANIŞLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Bu çalışmanın amacı dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi (DEHB) olan çocuklarla normal çocukların yeme davranışlarını karşılaştırmaktır. Bu amaca uygun olarak araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu DEHB tanılı (N=64) ve normal gelişim gösteren (N=96); 7,8,9 yaşlarındaki çocukların anneleri oluşturmuştur. Annelere İstanbul ilinde çocukların eğitim aldıkları kurumlar aracılığı ile ulaşılmıştır. Çocukların DEHB belirtileri Dağaroğlu-Küçük tarafından (2013) Türkçeye uyarlanan Vanderbilt Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Aile Değerlendirme Ölçeği (Vanderbilt DEHB ADÖ) ile; yeme davranışları ise Yılmaz, Esmeray ve Erkorkmaz (2011) tarafından Türkçeye uyarlanan Çocuklarda Yeme Davranışı Anketi (ÇYDA) ile ölçülmüştür. Veri seti normal dağılım özelliği göstermediği için nonparametrik testlerden Mann-Whitney U Testi ve Kruskal Wallis Testi uygulanmıştır. Araştırmanın sonuçları şu şekildedir; DEHB olan çocukların, normal gelişim gösteren çocuklardan duygusal az yeme ve yemek seçiciliği alt ölçekleri dışındaki tüm alt ölçeklerden (gıda heveslisi, duygusal aşırı yeme, gıdadan keyif alma, içme tutkusu, tokluk heveslisi, yavaş yeme) anlamlı daha yüksek puanlar aldıkları görülmektedir. DEHB’li çocuklar kendi içlerinde incelendiklerinde ise duygusal aşırı yeme alt boyutunda kızların erkeklerden anlamlı daha yüksek skorlar aldıkları görülürken, hiperaktivite alt boyutunda ise erkeklerin kızlardan anlamlı daha yüksek skorlar aldıkları görülmüştür. Yaş değişkenine göre ise DEHB belirtilerinde bir farklılık görülmemiştir. Sonuçlar literatür çerçevesinde tartışılmış ve uygulamacılar ile araştırmacılar için öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri DİL BECERİLERİ VE KÖK DEĞERLER BAĞLAMINDA OĞUZ KAĞAN DESTANIÖzet: Değerler, genel olarak davranışlara rehberlik eden ilkeler, inançlar, eylemlerin iyi ya da istenilen olarak yargılandığı standartlar şeklinde tanımlanmaktadır. Eğitim kurumlarında akademik başarının yanı sıra değer eğitiminin de aktarımı hedeflenmektedir. Milli Eğitim Bakanlığının da müfredatta yaptığı yenileme ve değişiklik çalışmalarının bir sonucu olarak kök değerler (adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik, yardımseverlik) kavramı ortaya çıkmıştır. Böylelikle bahsi geçen değerler, 2017-2018 eğitim ve öğretim yılıyla birlikte tüm derslerin öğretim programına eklenmiştir. Kök değerleri içeresinde barındıran destan, bir milletin düşünce birikiminden, yaşamı algılayışından beslenir. Millet var olduğu sürece canlı kalan destan, çağlar ötesinden günümüze taşınan kültürel zenginliğe bir örnektir. Örneğin; Oğuz Kağan Destanı, ad verme geleneğinden yirmi dört Oğuz boyunun türeyişine kadar birçok kültür koduna dolayısıyla Türk tarihine ışık tutar. İslamiyet’ten öncesi ve sonrası dikkate alındığında, Türk destan tarihinin en büyük kolunun Oğuz destan kolu olduğu bilinmektedir. İslamiyet’ten önceki varyantında, Oğuz Kağan Destanı olarak geçen ve eski Türklerin tarihini epik bir üslupla anlatan bu destanın İslamiyet’ten sonraki kaynaklarda adı genellikle Oğuznâme olarak bilinir. Tüm bunlardan hareketle, çalışmanın temel sorusu, Oğuz Kağan Destanını (İslamiyet öncesi metni/W. Bang; R. R. Arat) kök değerler açısından incelemek mümkün müdür? Bu destan metni, Ortaöğretim 5. Sınıf Türkçe ders kitaplarında kök değerler eğitimi bağlamında ele alınabilir mi? şeklindedir. Çalışmanın amacı, Türkçenin en güzel örneklerinden olan sade ve akıcı üslubun hakim olduğu Oğuz Kağan Destanını ortaokul 5. Sınıf düzeyi öğrenciyle kök değerler bağlamında buluşturmak, hayal kurma ve inisiyatif almada zayıf olduğunu düşündüğümüz teknoloji esiri yeni neslin ruhsal dünyasının ve ahlaki kimliğinin gelişimine, katkı sağlayabilmektir. Bu bağlamda çalışmanın yöntemini, anlama ve anlatma temel dil becerilerinin ışığında kök değerlerle temalandırılan destan metninin tahlili ve terkibi oluşturmaktadır. Çalışmanın sonucunda ise, Oğuz Kağan Destanında ‘’saygı’’ en çok karşılaşılan kök değer olarak karşımıza çıkmaktadır. Saygı değerini sevgi, sorumluluk, dürüstlük, yardımseverlik, adalet değerleri takip etmektedir. Sözlü bildiri DİL POLİTİKALARI BAĞLAMINDA TÜRKÇE EĞİTİMİÖzet: ‘Dil politikası’ terimi, dünyada dilbilim ve siyaset biliminin buluştuğu bir araştırma alanı olarak gelişmekle kalmamış; dünyayı yöneten güç/lerin bir egemenlik aracı haline gelmiştir. Ancak Türkiye’de bilimsel ve/veya siyasal bir disipline dönüşememiş; eğitim ve kültür etkinliklerini yönlendirecek bir bilimsel/kuramsal çerçeve oluşturulamamıştır. Bu durum, okul öncesinden başlayarak bütün eğitim sisteminde Türkçe eğitimini de etkilemektedir. Çünkü ‘dil’, ‘ana dil’ ve ‘ana dili’ kavramlarının algılanma biçimi ya da bu göstergelere yüklenen politik değer, dil eğitimi politikalarını da belirlemekte; eğitim etkinliklerini yönlendirmektedir. Dilin doğasını kavramış toplumlar dil eğitimini de farklı bir bilinçle gerçekleştirmeye; eğitim sistemini ana dil bilinci oluşturmaya yönelik olarak yapılandırmaya başlamışlardır. Çünkü varoluş süreçlerinde bireyi biçimlendirdiği tespit edilen dil, toplumsal bilinçlenme sürecinin de önemli ögelerinden biri olarak değerlendirilmiştir. Ad ile anlam arasındaki ilişkiyi sağlıklı olarak kurabilen, bir başka ifade ile özgün söylemini yaratabilen bireylerden oluşan toplumlar yaşadıkları coğrafya ile kültürel ilişki kurabilirler. Coğrafya-insan ilişkisi vatan kavramını, kültür-dil ilişkisi de kimlik kavramını biçimlendirir. Bu nedenle Türkçe eğitiminin, dinleme, konuşma, okuma, yazma olarak belirlenen dört temel dil becerisinin ötesinde, her anlamda ‘kendini bilme’ kazanımına yönelik olarak düzenlenmesi ve beşeri sermayenin geliştirilmesine katkı yapması gerektiği düşünülmektedir. Bu çalışmada alanyazın taraması ile toplanan veriler tartışma yöntemi ile değerlendirilerek sonuca ulaşılacak ve dil politikaları bağlamında Türkçe eğitimi ile ilgili öneriler paylaşılacaktır. Sözlü bildiri DİL VE KÜLTÜR ÖZELLİKLERİ YÖNÜ İTİBARİYLE DEYİMLER VE ATASÖZLERİNİN OYUN DÜNYALARIÖzet: İnsanlar arasındaki iletişimin temel unsuru dildir. Dil, “sözlü ve yazılı olarak iletişimde kullandığımız, doğduğumuzda hazır bularak edinmeye başladığımız, doğrudan doğruya insana özgü, çok güçlü, büyülü bir düzendir; düşünme ve düşünüleni aktarma dizgesidir” (Aksan, 1999: 13). Oyun etkinliği, insanın zihinsel gelişimini ve psikomotor becerilerinin gelişimini doğrudan etkileyen bir faaliyettir. Oyun etkinliğinin nasıl oluştuğunu, ilk nasıl doğduğunu, başlangıç noktasının ne olduğunu oyun oynamaya başladığımız zaman hiç aklımıza gelmez ve bu durumu hiç sorgulamayız. Şüphesiz insanoğlunun avlanma becerisi kadar eski olan bu etkinlik, eğlence gereksinimi ile birlikte insan zekasının bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Genellikle oyun eğlencesinin ortaya çıkışında sosyolojik faktörlerden gelenek-görenekler ve etnolojik kültürün belirleyici olduğu, oyunun doğal gelişimini doğrudan etkilediği düşünülmektedir. Dilimize başka dillerden geçmiş birçok kelime kökü ile ilgili başlayan atasözleri ve deyimler bulunmaktadır. Oyun kelimesi de bunlardan birisidir ve kelimenin anlam içeriği TDK’da “Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence, Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi v.b.” olarak tanımlanmaktadır. Bu kelime ile ilgili dilimize yerleşmiş birçok atasözü ve deyim bulunmaktadır. Bu araştırma nitel veri analizi tekniklerinden yararlanılarak gerçekleştirilen tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Çalışma kapsamında Ömer Asım AKSOY’un “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” , TDK’nun Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü “ içerik analizi” tekniklerinden “kategorisel analiz tekniği” kullanılarak analiz edilmiştir. Kategorisel analiz, “içerik analizinde elde edilen kavramların birbirleriyle belirli bir tema altında sınıflandırılması”nı (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 228); “belirli bir mesajın önce birimlere bölünmesini ve ardından bu birimlerin, belirli kriterlere göre kategoriler halinde gruplandırılması”nı ifade eder (Bilgin, 2000: 15). Araştırmada çalışma evrenini, Türkçenin bünyesinde var olan dil ve kültür özellikleri yönü itibariyle deyimler ve Atasözlerinde “ oyun” kavramı olarak belirlenmiştir. Çalışmada “oyun” kavramı içeren deyimler ve atasözlerinin dil ve kültürel boyutları itibariyle ortaya çıkış durumları betimsel yöntemle ele alınacaktır. Sözlü bildiri DİL YAŞAYAN BİR VARLIKTIRÖzet: Dil Yaşayan bir varlık ise ;hayatımızda bizimle birlikte yer almalı bizimle günlük yaşama dahil olmalı bu Anadilde böyle iken yabancı dilde nedense bu şekilde olmayı başaramadı.Biz öğretim algımızı azıcık değiştirip olaya yabancı kalmamak adına biraz teknik ve metodlarımızı değiştirirsek başarabilir ve konuşamadığımız yada konuşurken kaygılarımızın gerisinde kalan dil yeteneğimizi gün yüzüne çıkarabiliriz Nasıl mı? Haftalık bir 18 saatlik hazırlık sınıfı bulunan bir okulun ing.öğretmeniyim.Biz her hafta öncelikli fotohafıza tekniğiyle kelime çalışıyoruz zaman kazanma adına bu çalışmalar hafta sonu yapılıyor.Hafta içi dilbilgisi ve kitabımız ın etkinliklerini yapıyoruz.Öğrencilerim sürekli diğer sınıflar film izliyor biz de izleyelim öğretmenim diye başımın etini yerlerdi.Ben bu isteklerine şöyle bir çözüm ürettim. Biz her hafta Cuma gününe yetişecek şekilde o haftanın dilbilgisi konuları ve öğrendikleri kelimeleri kullanarak kısametrajli bir film yada skec çekiyorlar. Biz de bu çalışmaları haftanın son günü bazen 2 bazen 3 dersimizi vererek sinema tadında kendi ürünlerimizi izlemenin keyfine varıyoruz. Her yarı dönemde yaklaşık her öğrencimin 12-13 çalışması oluyor.Kamera arkası görüntülerimiz oluyor biz öğrenirken çok eğleniyoruz. Dönem sonu yaptığımız Speaking sınavında öğrencilerimin konuşurkenki özgüvenlerinden görüyorum ki öğrencilerim daha rahat başarıyor diğer akranlarına göre.Bu müthiş,keyif verici bir duygu bir öğretmen için. Yabancı dile yabancı kalınarak değil hayatımıza alarak onu öğrenebiliriz ancak!Bir dil bir insandır ve insan nefes aldığı sürece vardır.Nefes alan kişi de üreten ürettiğinin keyfini süren insandır!! Keyifli bir sempozyum olması dileğiyle . Sözlü bildiri DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUDUKLARINI ANLAMA DURUMLARIÖzet: Kültür kavramı, gerek toplumumuz gerekse kitle iletişim araçlarımız tarafından maalesef oldukça dar bir anlamda kullanılmaktadır. Bu kullanım şeklinin daha çok güzel sanatlarla ilgili uygulamalar çerçevesinde şekillendiğini görmekteyiz. Bir resim sergisi, bir tiyatro gösterisi, bir konser, bir sinema etkinliği ve yöresel festivaller gibi etkinlikler, genel kültür kavramıyla eşleştirilmekte ve ifade edilmektedir. Buna bağlı olarak; resim ve heykel gibi sanatların sergilendiği, konferansların düzenlendiği, konserlerin icra edildiği yerlere de “Kültür Merkezi” adı verilmektedir. Avrupa dillerinde “Audiotorium” yani Türkçe karşılığı “kulağa hitap eden mekân” anlamına gelen yerler için ülkemizde “Kültür Merkezi” isminin kullanılması, kültür kelimesinin dar anlamlar içerisine hapsedildiğini göstermektedir. Hâlbuki insanın ortaya koyduğu, içinde insanın var olduğu tüm gerçeklik, “kültür” kelimesi ile tarif edilmektedir. Yani “kültür” deyimiyle insan dünyasını taşıyan, insan varlığının görüldüğü her şey anlaşılmalıdır. Bununla birlikte, bir toplum hakkında bilgi edinmek, o toplumun kullandığı dili bilmekle mümkündür. Çünkü toplumun ürettiği her türlü değer, mutlaka diline yansır. Bu yargı, beraberinde bizi şu sonuca ulaştırmaktadır: Bir toplumun, tarihteki herhangi bir döneminin kültürel ve toplumsal dinamikleri aydınlatılmak istendiğinde, o dönemin yazılı metinlerini incelemek yeterli olacaktır. Mesela Göktürk Yazıtları incelenerek, o dönemin Türk kültürü hakkında bilgi edinmek mümkündür. Yine Kalevala Destanı incelenerek Fin, Ramaya Destanı incelenerek Hint, Şehname incelenerek dönemin İran kültürü hakkında bilgi edinilebilir. Yani toplumların yaşam biçimleri, dillerinden öğrenilebilir. Türklerin göçebe yaşadıkları dönemde kullandıkları dilde tarımla ilgili kelime yok denecek kadar az iken, yerleşik bir yaşama geçtiklerinde dillerinde tarımla ilgili kelimeler daha çok kullanılmaya başlanmıştır. Bu, kültürün dil üzerindeki etkisine bir örnektir. Dil ile kültür birbiriyle yakından ilişkili iki kavramdır. Dilin yaşaması kültüre, kültürün gelişmesi de dile bağlıdır. Dil ve kültür, bir elmanın birbirini tamamlayan iki yarısı gibidir. Kültürün zenginliği ile dilin zenginliği doğru orantıda seyreder. Kültür denilince akla gelen ilk şey “dil”dir. Nasıl ki bir binanın tuğlalarını birbirine tutturan sihirli karışımın adı harç ise, millet adı verilen sosyal varlığı birleştiren sihirli karışımın adı da “dil”dir. Dil, millet içindeki fertler arasında duygu ve düşünce akımı meydana getirir. Toplum içinde daha sağlam bir birliğin kurulması için, toplumun duygu ve düşüncelerinin dil vasıtası ile yazıya geçirilmesi gerekir. Çünkü yazı sayesinde duygu ve düşünceler, hem zamandan hem de mekândan âzâde olurlar. Dil kültürün temeli olduğuna göre, bir milletin dil ile ifade ettiği sözlü ve yazılı her şey, kültür kavramı dâhilindedir. Yaşamı boyunca evde, sokakta, tarlada, çarşıda, pazarda konuşan halk, farkında olmadan dil tarlasını eker ve oradan kültür biçer. Kullanılan her kelime, o kültürün bir ürünüdür. Bütün bu düşünce harmanından hareketle, kullandıkları dil münasebetiyle kültürel birikimlerini tespit edebilmek için, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının sosyal metinleri okuyup anlama başarısı, bu başarı üzerinde bugün daha az kullanılan eski kelimelerin etkisinin olup olmadığı, bunun yanında eski kelime sıkıntısı çekilmeyen metinlerin hangi düzeyde anlaşıldığı araştırmanın temel problemini oluşturmaktadır. Bu doğrultuda çalışma, nitel araştırma yöntemlerinden biri olan olgu bilim deseni ile oluşturulmuştur. Olgu bilim, birkaç kişinin bir fenomen veya kavramla ilgili yaşanmış deneyimlerinin ortak anlamını tanımlar. Ayrıca olgu bilim deseni, farkında olduğumuz fakat derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Seçilen katılımcıların, sosyal metinleri okuyup anlama ve bu metinlerde yer alan eski kelimeleri bilme durumları, olgu bilim çerçevesi içerisinde değerlendirilmiştir. Sözlü bildiri DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ SİBER ZORBALIĞA İLİŞKİN METAFORLARIÖzet: Çevrimiçi platformlara taşınan sosyal hayatla birlikte, siberzorbalık kavramı da gündelik yaşamımızda yer bulmaya başlamıştır. Alanyazında farklı tanımları yapılmakla birlikte siberzorbalık web siteleri, anlık mesajlaşma, bloglar, sohbet odaları, cep telefonları, elektronik posta ve kişisel çevrimiçi profiller aracılığıyla diğer bireylerin tehdit edilmesi, aşağılanması veya onlara cinsel içerikli resimler ve mesajlar gönderilmesi olarak tanımlanmaktadır (Shariff, 2008). Modern hayatın ve bilişim teknolojilerinin istenmeyen sonucu olan siberzorbalık, iletişim ağlarının çoğalması ile birlikte, gençler arasında ortaya çıkan başlıca ahlaki sorunlardan birisidir. Siber zorbalıkla ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde siber zorbalığın okullarda yaygın bir sorun olduğu görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, İlahiyat Fakültesi DKAB öğretmen adaylarının siberzorbalık kavramına ilişkin algılarının metaforlar aracılığıyla belirlenmesidir. Bu amaç doğrultusunda öğrencilerden Benim için siberzorbalık .....a benzer; çünkü ... . cümlesinde boş kalan yerleri doldurmaları istenmiştir. Bu şekilde katılımcıların siberzorbalık kavramına yönelik metaforları belirlenmeye çalışılmıştır. Metaforun konusu ve kaynağı arasındaki ilişki “gibi” kelimesi ile belirlenmeye çalışılmıştır. “Çünkü” ile katılımcıların metaforlara yükledikleri anlam ve nedeni ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgubilim kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcıları Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, İlahiyat Fakültesinde öğrenim görmekte olan ve çalışmaya gönüllü olarak katılan 107 öğrencidir ( Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmen Adayları). Araştırmadan elde edilen veriler, nitel veri çözümleme yöntemlerinden içerik analizi tekniği kullanılarak çözümlenmiştir. Sözlü bildiri DİNLEDİĞİNİ ANLAMA VE HATIRLAMA DÜZEYİ BİLGİLENDİRİCİ METİN TÜRLERİNE GÖRE FARKLILAŞMAKTA MIDIR?Özet: Bireyin ilk öğrenme alanı olan ve bu yönüyle diğer dil becerilerine temel oluşturan dinleme, “öğretilebilir, geliştirilebilir, ölçülebilir ve değerlendirilebilir” olma özelliklerine karşın ihmal edilen bir beceri olarak nitelendirilmektedir. Dil becerilerinin mümkün olduğunca birbirine yakın oranda geliştirilmesi bir gerekliliktir. Buna rağmen dinleme becerisinin ihmal edilmesi, Türkçeye tam olarak hâkim olamayan bireylerin yetişmesine neden olmaktadır. Öte yandan okullarımızda dinleme eğitiminin sistematik olarak verildiği ve dinleme becerisini doğrudan geliştirecek etkinliklerin yapıldığını söylemek zordur. Araştırmalar dinleme eğitimi gibi bilgilendirici metinlerin de özellikle ilkokul ve ortaokul düzeyinde ihmal edildiğini ve bu metinlerin öyküleyici metinlere oranla çok daha az kullanıldığını ortaya koymaktadır. Farklı bilimsel çalışmalarda bilgilendirici metinlerin ders materyallerinde %15-30 arasında değişen bir orana sahip olduğu, bu oranın çok daha yüksek olması gerektiği ifade edilmektedir. İngilizce Dil Sanatları Devlet Ortak Standartları (The English Language Arts Common Core State Standards) öğrencilerin 4. sınıfa kadar okuma öğretiminde 50/50 oranla bilgilendirici ve öyküleyici metinlerin kullanılması gerektiğini savunmaktadır. Dinleme eğitiminde bilgilendirici metinlerin kullanılma oranına bakıldığında ise bu oranın çok daha düşük olduğu görülmektedir. Bu doğrultuda araştırmanın alt amacı dinleme öncesi, dinleme süreci ve dinleme sonrasında uygulanabilecek stratejileri öğrencilere öğreterek öğrencilerin dinleme metinlerinde bu stratejileri kullanmalarını sağlamaktır. Araştırmanın temel amacı ise beşinci sınıf öğrencilerinin dinlediğini anlama ve hatırlama düzeylerinin kronolojik sıralama, tanımlama/betimleme, karşılaştırma, sebep-sonuç ilişkisi kurma ve problem çözmeye dayalı bilgilendirici metin yapılarına göre farklılaşma durumunu belirlemektir. Beşinci sınıf öğrencilerinin dinlediğini anlama ve hatırlama düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesini amaçlayan bu çalışma tarama modeliyle desenlenmiştir. Araştırma, Bartın İl Millî Eğitim Müdürlüğüne bağlı ortaokullarda öğrenim gören 120 beşinci sınıf öğrencisiyle gerçekleştirilmiştir. Veriler, araştırmacı tarafından “Dinleme” öğrenme alanıyla ilgili kazanımlar incelenerek oluşturulan ve geçerlik-güvenirlik çalışması yapılan “Dinlediğini Anlama Başarı Testi” ile toplanmıştır. Bu kapsamda her bir yapıya yönelik olarak metinler oluşturulmuş ve bu metinler öğrencilere dinletilmiştir. Dinleme etkinliğinden sonra, araştırmacı tarafından geliştirilen “Dinlediğini Anlama Testi” ile öğrencilerin metinleri anlama düzeyleri belirlenmiştir. Verilerin analizinde IBM SPSS Statistics 20.0 programı kullanılmıştır. Metinlerin anlaşılma düzeyinin; akademik başarıya, metin türlerine ve cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için İlişkili Örneklemler İçin T-testi ve Tek Yönlü ANOVA istatistiklerinden yararlanılmıştır. Sözlü bildiri DİNLEME BECERİSİ ALANINDA YAPILAN LİSANSÜSTÜ TEZLERİN İNCELENMESİÖzet: Dinleme, bireylerin öğrenme sürecini başlatan ve anlamayı sağlayan temel bir dil becerisidir. Dinlemenin alanında gerçekleştirilen uygulamaların incelenmesi ve bu dil becerisinin küçük yaştan itibaren tüm bireylere kazandırılması, etkili iletişim kurabilen bireyler yetişmek bağlamında oldukça önemlidir. Bu doğrultuda gerçekleştirilen araştırmanın amacı 2009-2019 yılları arasında dinleme ile ilgili yapılmış lisansüstü tezlerin incelenmesidir. Doküman analizi yoluyla incelenen tezlerin belirlenmesi sürecinde YÖK Ulusal Tez Veri Tabanından yararlanılmıştır. Veri tabanına “dinleme” yazarak ve diğer alanlara “tümü” seçeneği işaretlenerek tarama yapılmıştır. Araştırmaya dâhil edilen tezlerden ilkokul ve ortaokul düzeyinde yapılan tezler ele alınmış ve yapıldığı yıl, türü, konusu, örneklemi, yöntemi ve veri toplama araçları ölçütlerine göre incelenmiştir. Araştırmanın ölçütleri doğrultusunda toplam 53 tez analiz edilmiştir. Analiz sonucunda en fazla 2018 yılında dinleme alanında tez yapıldığı ve en çok yüksek lisans düzeyinde çalışıldığı ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra en çok 7. sınıf öğrencilerinin araştırmaların örneklemini oluşturduğu, buna karşın 1. ve 3. sınıf düzeyinde öğrenim görmekte olan öğrencilerle tez yapılmadığı ve en çok deneysel desende çalışmaların yapıldığı belirlenmiştir. Ayrıca araştırma sonucunda başarı testlerinin ve ölçeklerin sıklıkla kullanıldığı, video ve günlük gibi nitel veri toplama araçlarından daha az yararlanıldığı ortaya çıkmıştır. Araştırma konuları açısından incelenen tezlerde; dinleme stratejileri, dinlediğini anlama, dinleme türleri, çocuk edebiyatı ürünleriyle dinleme, dinleme metinleri ve soruları ve dinlemenin diğer dil becerileriyle ilişkisi ele alınmıştır. Sözlü bildiri DİSİPLİNLER ÜSTÜ EĞİTİMDE TABİATÖzet: Disiplinler üstü eğitimde tabiat; Michael Hallidayin Dil öğrenme metodu (Dil öğrenme - Dil yoluyla öğrenme - Dil hakkında öğrenme) örnek alınarak yeniden yorumlanması ile ortaya çıkmıştır. İlkokul seviyesinde temel derslerde, kazanımlara, kalıcı bilgiye kısa zamanda ulaşmayı sağlayan, yeni ve evrensel bir bakış açısı sunan program haline gelmiştir. Disiplinler üstü eğitimde, tabiatı öğrenirken, tabiat hakkında ve tabiat yoluyla öğrenmeler de gerçekleştiririz ana fikrinden yola çıkılarak hazırlanmış bir programdır. İnsanoğlu, binlerce yıldır tabiatı gözlemleyerek, onunla etkileşerek öğrendikleriyle bir hayat sürdürürken, gelişen teknolojinin hayatının her alanına girmesi, onu doğal yaşamdan uzaklaştırmıştır. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde aileler, çocuklarını teknolojiden uzak tutarak, tabiatın içinde, otantik öğrenme ile becerilerinin gelişmesini istemektedir. Sonuçta eğitim kurumları için de öğrencileri 21. yüzyıla hazırlarken, tabiatı eğitim alanının içine almak kaçınılmaz olmuştur. Elli beş dönüm orman arazisi içine kurulan bir okul düşünün. İçinde bulunduğu ormanda birçok endemik bitki bulunan, geyik, lama, deve ve başka birçok hayvana ev sahipliği yapan bir okul… Böyle bir okulda matematiği, sanatı, fen bilgisini, okuma- yazmayı, dili, sosyal bilgileri etrafınızdaki doğal ortamı da kullanarak öğretirsiniz. Böylece öğrenciler tabiat hakkında öğrenmeler gerçekleştirirken, aynı anda tabiatı kullanmayı da, öğrenmiş olur. Sunumun sonunda altı şapkalı düşünme metodu ile katılımcılar da programın olumlu- olumsuz yanları hakkında düşünmeye davet edilecektir. Sözlü bildiri DİSİPLİNLERARASI BİR DİJİTAL EĞİTSEL OYUN GELİŞTİRME SÜRECİÖzet: Bu çalışmanın amacı disiplinlerarası dijital eğitsel oyun geliştirme sürecinin değerlendirilmesidir. Bu kapsamda katılımcıların dijital eğitsel oyun öz-yeterlik düzeyleri belirlenmiş ve geliştirdikleri dijital eğitsel oyunlar değerlendirilmiştir. Karma araştırma modeline göre yürütülen bu çalışmada, 11 katılımcıdan nicel ve nitel yöntemlerle veri toplanmıştır. Dijital oyun tabanlı öğrenme modeline göre yürütülen disiplinlerarası dijital eğitsel oyun geliştirme eğitimi 14 hafta süresince uygulanmıştır. Katılımcıların eğitim öncesi ve sonrası Dijital Eğitsel Oyun Geliştirme Öz-Yeterlik ölçeği aracılığı ile öz yeterlik düzeyleri belirlenmiştir. Eğitim sonrası da araştırmacılar tarafından geliştirilen Dijital Eğitsel Oyun Değerlendirme rubriği aracılığı ile katılımcıların geliştirdiği dijital eğitsel oyunlar iki uzman tarafından değerlendirilmiştir. Yine eğitim sonunda katılımcıların eğitime ilişkin görüşleri yapılandırılmış görüşme formu aracılığı ile alınmıştır. Nitel verilerin analizinde içerik analizi ve nicel verilerin analizinde bağımlı grup t-testi ve pearson korelasyon katsayısı kullanılmıştır. Verilerin analizi sonucunda disiplinlerarası dijital eğitsel oyun geliştirme eğitiminin katılımcıların dijital eğitsel oyun geliştirme öz yeterlik düzeylerinde anlamlı bir fark yarattığı ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda katılımcıların geliştirdiği dijital eğitsel oyunlar ile dijital eğitsel oyun geliştirme öz-yeterlik düzeyleri arasında pozitif düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Eğitim sonunda katılımcıların çoğu dijital eğitsel oyun geliştirme eğitimine yönelik olumlu görüş belirtmişlerdir. Elde edilen tüm bu bulgular, disiplinlerarası dijital eğitsel oyun geliştirme sürecinin, oyun geliştiricilerin dijital eğitsel oyun öz yeterlik düzeylerini arttırdığını ve dijital eğitsel oyun geliştirme deneyimi bakımından etkili olduğunu göstermektedir. Sözlü bildiri DİSLEKSİ FARKINDALIĞIÖzet: Eğitim ve öğretim çağında bulunan her 100 öğrenciden 20si disleksi ile bağıntılı öğrenme güçlükleri yaşamaktadır. Hapishanedeki çocuklarda bu oran %40 ı aşmaktadır. Bu sorunla ilgili ülkemizde henüz yeterli çalışma bulunmamakla birlikte bunların sebepleri arasında Türkçenin kolay fonetik yapısı gösterilebilir. Disleksi ile ilgili tanılama ve uygulamalarım sonucunda öğrencilerde farklılıklar görülmektedir. Özellikle okuma ve yazma sorunları üzerinde yaptığım çalışmalarda olumlu sonuçlar almış bulunmaktayım.Türkçenin yapısı ele alındığında öğrenciler üzerinde etkili bir öğrenmenin gerçekleşebilmesi için sadece sözel etkinlikler yetmemekte bunun yanında farklı etkinlikler olması gerekmektedir. Tanılama dislekside önemli bir yer tutmaktadır.Disleksili bir çocuğun tanılaması yapıldıktan sonra sorun üzerinde titiz bir çalışma yapılarak öğrencinin farklı yönleri mutlaka belirlenmelidir. Bu aşamadan sonra öğrencinin eksik olduğu alanlar belirlenmekte ve bu konular üzerinde titiz bir çalışma yapılmaktadır. Disleksili öğrenciler genellikle 4 grupta incelenebilirler. Okuma konusunda sorun yaşayan öğrenciler. Yazma konusunda sorun yaşayan öğrenciler.Matematik konusunda sorun yaşayan öğrenciler. Denge ve koordinasyon konusunda sorun yaşayan öğrenciler. Buna ek olarak bazı öğrencilerde bu sorunlardan birkaşı aynı anda da görülebilmektedir. Öğrencilerin farklı eğitim modelleri ile eğitilmesi haricinde sadece öğretim ile bu sorun aşılamamaktadır. Sorunun asıl kaynağı algılama olduğu için bu yönde çalışmalar yapmak en doğru yöntem olmaktadır. Genellikle 17 temel belirti gösteren bu öğrencilerin okuma ve yazma üzerine yoğunlaşılarak eğitilmesi imkansızdır.Çünkü ayakkabı bağlamak ile okuma arasında temel bir bağlantı varsa bu okuma ve yazma çalışması yapılarak çözülemez. Bu tür öğrencilerde ülkemizde eksik olan çalışmalar acilen tamamlanmalıdır. Sözlü bildiri DİVAN ŞİİRİNDE AĞIZ VE ŞİVE TAKLİTLERİ VE YORUMLARIÖzet: Klasik Türk şiirinin dili daha çok gelenek çerçevesinde biçimlenmiştir. Şairler öykündükleri İran şiirinin etkisiyle belirli mazmunları ve kelimeleri şiir dili içinde kullanmışlardır. Bu yönüyle şiirde Arapça ve Farsça kelimeler geniş yer tutar. Şair, bu unsurlarla oluşan bir bakıma saray dili veya şehirli dili olarak kabul edilebilecek bir dil kullanır. Bu şiir dilinde aynı zamanda söyleyiş güzelliği esas alınır. Şairlik gücü de bu dilin kullanımındaki ustalıkta aranır. Bu yönüyle saray diline uzak, taşralı özellikler gösteren ve klasik şiir geleneği dışındaki söyleyişler şairlerce genellikle yadırganır. Klasik Türk şiirinde kimi şairler alışıp bildikleri şiir dilinin dışındaki ağızları ve şiveleri bazen alaya almıştır. Şairlerin bir kısmı farklı nedenlerle gittikleri şehirlerin/beldelerin ağız özelliklerini, kullandıkları bazı sözcükleri yaban ve kaba bulmuşlar, mizah diliyle küçümsemişlerdir. Kimi şairler bu ağız özelliklerini kullanan şairlere de taşralı gözüyle bakmışlardır. Kimi tezkire yazarları ve şairler şiirini beğenmedikleri şairleri “ozan” veya “âşık”a benzetmişlerdir. Bir bakıma Anadolu’da Türk yazı dilinin kurulmaya başlandığı dönemdeki Türkçeye karşı bakış açısı sonraki dönemlerde İstanbul Türkçesi dışındaki ağızlara ve şivelere yöneltilmiştir. Şairin kullanmadığı diğer Türk şiveleri de yabancı görülmüştür. Kimi divan şairleri de bu yukarıdan bakan tavır yerine farklı şive ve ağızlarla şiir yazmayı tecrübe etmeye çalışmışlardır. Şairler Azeri ve Çağatay şivelerini denemişlerdir. Bu şivelere kimi zaman sadece tecrübe yapmak bazen de nazire yazmak amacıyla müracaat edilmiştir. Bunun dışında özellikle Lale Devri’nden itibaren halk söyleyişlerine rağbet edildiği, bazı divan şairlerinin hece ölçüsüyle şiir yazdığı görülür. Bunların dışında kimi şairler de çocuk diliyle, kekeme diliyle şiir yazmayı denemiş, bazı şairler de Rumların, Çingenelerin ve mahalle kadınlarının konuşma dillerini şiire aksettirmişlerdir. Bu bildiride divan şairlerinin Türkçe ağız ve şivelere yaklaşımları; bu ağız ve şiveleri taklit, deneme ve yorumları şiir metinleri üzerinden değerlendirilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri DİVAN ŞİİRİNDE AĞIZ VE ŞİVE TAKLİTLERİ VE YORUMLARIÖzet: Klasik Türk şiirinin dili daha çok gelenek çerçevesinde biçimlenmiştir. Şairler öykündükleri İran şiirinin etkisiyle belirli mazmunları ve kelimeleri şiir dili içinde kullanmışlardır. Bu yönüyle şiirde Arapça ve Farsça kelimeler geniş yer tutar. Şair, bu unsurlarla oluşan bir bakıma saray dili veya şehirli dili olarak kabul edilebilecek bir dil kullanır. Bu şiir dilinde aynı zamanda söyleyiş güzelliği esas alınır. Şairlik gücü de bu dilin kullanımındaki ustalıkta aranır. Bu yönüyle saray diline uzak, taşralı özellikler gösteren ve klasik şiir geleneği dışındaki söyleyişler şairlerce genellikle yadırganır. Klasik Türk şiirinde kimi şairler alışıp bildikleri şiir dilinin dışındaki ağızları ve şiveleri bazen alaya almıştır. Şairlerin bir kısmı farklı nedenlerle gittikleri şehirlerin/beldelerin ağız özelliklerini, kullandıkları bazı sözcükleri yaban ve kaba bulmuşlar, mizah diliyle küçümsemişlerdir. Kimi şairler bu ağız özelliklerini kullanan şairlere de taşralı gözüyle bakmışlardır. Kimi tezkire yazarları ve şairler şiirini beğenmedikleri şairleri “ozan” veya “âşık”a benzetmişlerdir. Bir bakıma Anadolu’da Türk yazı dilinin kurulmaya başlandığı dönemdeki Türkçeye karşı bakış açısı sonraki dönemlerde İstanbul Türkçesi dışındaki ağızlara ve şivelere yöneltilmiştir. Şairin kullanmadığı diğer Türk şiveleri de yabancı görülmüştür. Kimi divan şairleri de bu yukarıdan bakan tavır yerine farklı şive ve ağızlarla şiir yazmayı tecrübe etmeye çalışmışlardır. Şairler Azeri ve Çağatay şivelerini denemişlerdir. Bu şivelere kimi zaman sadece tecrübe yapmak bazen de nazire yazmak amacıyla müracaat edilmiştir. Bunun dışında özellikle Lale Devri’nden itibaren halk söyleyişlerine rağbet edildiği, bazı divan şairlerinin hece ölçüsüyle şiir yazdığı görülür. Bunların dışında kimi şairler de çocuk diliyle, kekeme diliyle şiir yazmayı denemiş, bazı şairler de Rumların, Çingenelerin ve mahalle kadınlarının konuşma dillerini şiire aksettirmişlerdir. Bu bildiride divan şairlerinin Türkçe ağız ve şivelere yaklaşımları; bu ağız ve şiveleri taklit, deneme ve yorumları şiir metinleri üzerinden değerlendirilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri DİYARBAKIR’DA ÖĞRETMENLERİN DERSLERDE OYUNA YAKLAŞIMLARININ BELİRLENMESİÖzet: Bu araştırma ile Diyarbakır’daki devlet ve özel okullarda görev yapan okul öncesi, sınıf ve değişik branştaki öğretmenlerin oyuna yaklaşımı ortaya konmaya çalışılmıştır. Diyarbakır’ın 4 merkez ilçesinde çalışan 20 okul öncesi, 30 sınıf öğretmeni ve 10 branş olmak üzere toplam 50 öğretmen ile mülakat yapılmıştır. Görüşülen öğretmenlerin 25’i 1-5, 25’si 5-10 ve 10’u da 10-20 yıldır görev yapmaktadır. Öğretmen görüşlerini belirlemek amacıyla yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu demografik özellikler ve 5 soru olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Her bir öğretmenle 20 dakikalık görüşme yapılmıştır. Ayrıca, derinde yer veren öğretmenin oyunlarla çocukların ilgilerini çekecek yaklaşım, yöntem ve teknikleri planlanması ve bunun gerektirdiği materyalleri hazırlaması ve kullanılması üzerine gözlemler yapılmıştır. Öğrencilerin bilişsel, duyuşsal, sosyal ve psikomotor becerilerinin geliştirilmesinde öğretmenlerin oyuna yaklaşımı ve ders esnasında yer verip vermediği ortaya konmaya çalışılmıştır. Öğrencinin güçlü ve zayıf taraflarının belirlenmesi, çok yönlü gelişimi üzerine öğretmenlerin dikkatleri belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre derslerde sınıf içinde ve sınıf dışında hangi oyunlara yer verildiği, oyunların gerektirdiği materyallerin çeşitleri ve niteliği tespit edilmiştir. Diyarbakır’da sınıf içi ve sınıf dışı oyunlarına yer veren öğretmenler belirlenmeye çalışılmıştır. Oyun esnasında gözlem yapmak amacıyla derslere katılınmış ve video çekimleri yapılmıştır. Bu araştırmanın sonucunda Diyarbakır’daki okullarda oyunun varlığı ve niteliği belirlenmeye çalışılmıştır. Diyarbakır’daki okullarda ve özellikle temel eğitimden başlayarak ortaöğretime dek sınıf içi ve sınıf dışı oyunların niceliği ve niteliği ortaya konarak, derslerde oyunlara yer verilebilmesi için eğitimin paydaşlarına önerilerde bulunulmuştur. Bu araştırma bulgularından yola çıkılarak öğrencinin empatik eğilim ve ahlaki kimlik geliştirme sürecini izleyici ve değişimi tespit edici bir başka araştırma kurgulanmıştır. Sözlü bildiri DİZİLERLE KELİME ÖĞRETİMİ JET SOSYETE ÖRNEĞİÖzet: Kelime, bir ya da birkaç heceden oluşan anlamlı söz, sözcük şeklinde tanımlanabilir. Kelime, aynı dili konuşan insanların bütün mazilerine ait tecrübelerinin hafızalarında depolanmış hâlidir. Dinleme ve okuma yoluyla öğrenilen kelimeler, konuşma ve yazma yoluyla da pekiştirilir, zihinde kalıcı duruma gelir. Kişinin sahip olduğu kelime varlığı onun anlama ve anlatma yeterliliğini etkilemektedir. Düşüncelerin gelişmesini sağlayan esas unsur kelimelerdir. Her kelimenin insan zihninde bir kavram olarak karşılığı olduğuna göre ve insan da kavramlarla düşünebildiğine göre diyebiliriz ki kelime hazinesinin zenginliği insanın düşünce gücünü artırır. Okullarda dil becerilerinin kazandırılmasına kelime bilgisi geliştirilerek başlanır. Kişinin kendini ifade edebilmesinde ve iletişimde bulunduğu kişileri anlayabilmesinde sahip olduğu kelime bilgisinin önemi büyüktür. Günümüzde gençlerin kitap okumaktan uzak kalması bile kelime hazinelerinin zayıflığı ile ilişkilendirilmektedir. Kelime bilgisi sadece kitaplardan kazanılmaz. Kişi görsel, işitsel tüm izlenimlerinden kelime hazinesine aktarım yapabilir. Ülkemizde televizyon eğlence kültürünün önemli bir parçasıdır. Kişilerin kelime hazinelerini zenginleştirmede bu kültürden faydalanılabilir. Bu çalışmanın amacı Gülse Birsel’in Jet Sosyete dizisinde karşımıza çıkan günlük konuşmalarda sık kullanılmayan kelimeleri belirlemektir. Çalışmada doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Yazdığı dizi senaryolarında atasözlerini, yöresel deyişleri sıkça kullanan Gülse Birsel, daha çok eskimiş kelimeleri okumuş, kültürlü, belirli bir yaşın üzerindeki karakterlere kullandırırken, plaza dili diye tabir edilen Türkçe’ye son 100 yılda bulaşmış, dildeki dejenerasyonu ortaya koyan kelimeleri de eğitim görmemiş ya da eğitim görse de kültürlenmemiş karakterlere kullandırır. Gerek atasözleri, deyimler, vecizeler ve yöresel deyişlerin kullanımı olsun gerekse unutulmaya yüz tutmuş eski kelimelerin yahut teknolojiyle dilimize yeni girmiş kelimelerin kullanımı olsun izleyiciye zengin kelime çeşitliği sunularak dilin aktif kelime hazinesine katkı sağlanmış olur. Sözlü bildiri DOĞADAN MATEMATİĞE AÇILIMÖzet: Matematik, dünyanın yaratılışından itibaren insanoğlundan bağımsız olarak vardır. Birçok matematik kuramcısı ve teorici insan, matematiği yaratmamış, keşfetmişlerdir. Dolayısıyla matematiği anlamak aslında doğanın içinde olmak, doğanın varlığını yaşamaktır. Doğadan soyutlanmış bir matematik alanında ise insanların bilgi sahibi olması ve uzmanlaşma çabası yetersiz kalacaktır. Bu bağlamda da disiplinler arası bağlantıların gerekliliği matematiği anlamak için görmezden gelinemeyecek kadar gerçek olmasıyla birlikte, matematiğe bütünsel bakılması çok önemli bir noktadır. Bir başka açıdan matematik, içerisinde birçok kavram barındıran bir alan. Kavramların çokluğu ve sarmal yapısı göz önüne alındığında ise sınıf içerisinde yapılan bütün çalışmalar, öğrencileri oluşturulan kavram denizinde boğulmaya itecektir. Oysaki doğanın içinde somut bir şekilde bizi bekleyen birçok kavram ve bu kavramların anlamlandırılmak için birçok sebebi varken, bizler matematiği soyutlaştırma konusunda bir hayli cömert davranıyoruz. Her geçen gün doğayı anlamayıp uzaklaştığımız gibi matematik dersini de anlamayıp uzaklaşıyoruz. Bu kapsamda matematiği somutlaştırma ve disiplinler arası bağlantılarla kazanımları gerçekleştirme çalışması olarak oluşturduğum etkinlik doğada matematiği keşfetme yolculuğu olarak adlandırılabilir. İçeriğinde keşfetmenin, anlamanın, uygulamanın ve öğrenmenin mutluluğunu barındırır. Çalışma, yapılandırmacı eğitim yaklaşımı ve gelişen öğretim yöntem ve teknikleri düşünüldüğünde paralel bir bakış açısına sahip olmakla birlikte öğrenciyi; içine alan, bilgiye ulaşan, bilgiyi anlamlandıran, araştıran, sorgulayan ve ulaşılan kazanımı günlük yaşamında kullanan konumuna getirmektedir. Sözlü bildiri DOĞADAN ÖĞRENECEKLERİM VARÖzet: Projemiz Muğla ili Menteşe ilçesi Şehbal Baydur İlkokulu 2/A sınıfının 19 öğrencisiyle yapılmıştır. Özellikle ülke genelinde en fazla kişi başı katı atığı Muğla ili üretiyor gerçeğinden hareketle ki, Muğla’da kişi başına üretilen katı atık miktarı 2.12 kilogramdır. Türkiye’de ise yıllık 25,8 milyon ton olduğu düşünüldüğünde oranın yüksekliği ortaya çıkıyordu.Aslında nüfus miktarı İstanbul ve İzmir’le kıyaslandığında çok fazla olmamasına rağmen bu oranda bir çöp oranı,geri dönüşüm konusunda yeterli bir bilincin de olmadığı şeklinde yorumlanabilirdi. Bu yüzden öğrencileri özellikle çevre konusunda bilinçlendirmek gereği doğmuş.Öğrencilerin tüketici olmaktan ziyade üretici olmaları sağlanmıştır.Farklı kurumlardan paydaşlarında yer aldığı projede,öğrencilerin geri dönüşüm ve doğa konusunda bilgi sahibi olmaları,çevre konusunda sorumluluk taşımaları ve bu sayede israfın önlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma yapılırken gözlem,deney,yaratıcı yazma, resmetme, origami, dramaditizasyon, keşfetme.. gibi yöntemler kullanılmıştır.Çalışma sırasında geri dönüşüm kutuları da temin edilmiş olup,okulumuzda geri dönüşüm köşeleri de oluşturularak özellikle okulumuz bütün öğrencilerinin geri dönüşüme dahil edilmesi sağlanmıştır.Çalışma sonrasında öğrencilerin çevre konusunda daha sorumlu davrandıkları, çöplerin çöp kutusuna atılması konusunda daha hassas davrandıkları ve yaratıcı yazma yöntemlerinin kullanımıyla da bilişsel düzeyde zekalarının gelişimine katkı sağlandığı gözlemlenmiştir.Ayrıca origami etkinliği ile parmak kaslarının gelişimine destek olduğu gözlemlenmiştir.Öğrenciler yaşadıkları çevreye ait bilgileri öncelikle öğrenmiş,sonrasında özellikle küresel ısınmanın etkinlerini ve bunun için ne gibi önlemleri kendilerince alabilecekleri konusunda bilinçli davranmaya başlamışlardır. Yarattıkları hobi bahçesiyle Üretici olma duygusunu tadmışlar.Üreticilerin karşılaştığı sorunları deneyimlemeleri israf konusunda daha hassas davranmalarına sebep olmuştur. Projenin son etkinliği “Hayalimdeki Çocuk Parkı”’ıydı.Bu etkinlikle öğrenciler bütün öğrenilen çalışmaları bir arada kullanacakları bir çocuk parkı oluşturmuşlardır. Sözlü bildiri DOĞRU HAMLEDE BULUŞALIMÖzet: Çocuklarımız için, Karesi Kaymakamlığı, Karesi Belediyesi, Türkiye Satranç Federasyonu, Karesi İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Karesi Gençlik Spor Müdürlüğü Doğru Hamlede Buluşalım Projesi kapsamında Çocuklarda spor kültürü ve spor sevgisi oluşturmak, İl genelinde satranç sporunu tabana yaymak, Çocukları satranç sporuna yönlendirmek, Çocukların hızlı, doğru ve çabuk düşünebilmesine yardımcı olup, olaylara doğru yorumlarla yaklaşabilme yeteneklerini geliştirmek, Çocukları zararlı alışkanlıklardan uzak tutmak, gibi hedeflerin gerçekleşmesi amaçlanmaktadır. Sporda Yetenek 10’la Gelecek Projemize destek veren Karesi Kaymakamlığı(Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü), Karesi Belediyesi ve Türkiye Satranç Federasyonumuzun işbirliği ile “Doğru Hamlede Buluşalım“ satranç projesi hayata geçirilerek, 2017-2018 eğitim öğretim yılında İlkokul 1.sınıfta eğitim gören 2.342 öğrencimize satranç takımı ve eğitim kitapçığı dağıtılıp, Satranç Öğretme Eğitimi alan sınıf öğretmenlerimiz ve uzman antrenörler tarafından haftada 1 gün, 2 saat kendi sınıflarında eğitim verilmiştir. 2018-2019 eğitim öğretim yılında ise ilkokul 1. sınıf öğrencilerimize Satranç takımları dağıtılarak, 1. ve 2.sınıfta eğitim gören toplam 4.612 öğrencimize kendi sınıflarında haftada 1 saat satranç eğitimi ders olarak verilmeye devam edilmektedir. Tüm ilk okullarımızın 1. ve 2. Sınıflarında Serbest Etkinlik saatinde haftada 1 saat satranç eğitimi ders olarak işlenmektedir. Satranç Antrenörlük belgesi olan öğretmenler ve eğiticiler tarafından ders olarak verilmektedir. Karesi Spor Şenlikleri, “Doğru Hamlede Buluşalım Satranç Turnuva Müsabakaları” ilçemiz 1.sınıf ve 2.sınıflarda eğitim gören 4.612 öğrencimizin katılımı ile Karesi Spor salonunda 2 günlük süreçte gerçekleştirildi. Satranç turnuvası, çocukların birbiri ile kaynaşması, yeni arkadaşlıklar kurmaları, yarışma heyecanı yaşamaları, spor bilincinin aşılanması ve sporun kişiye sağlayacağı katkıları fark etmelerini sağlamak için düzenlenmiştir. Sözlü bildiri DOĞU VE GÜNEYDOĞU GAZİLERİNİN BEDEN İMGESİ ALGILARININ İNCELENMESİ ÜZERİNE NİTEL BİR ARAŞTIRMAÖzet: DOĞU VE GÜNEYDOĞU GAZİLERİNİN BEDEN İMGESİ ALGILARININ İNCELENMESİ ÜZERİNE NİTEL BİR ARAŞTIRMA Şule HASANÇEBİ Mustafa ŞAHİN Araştırmanın Amacı İnsanlar yaşamlarında psikolojik durumlarını etkileyici stres ve travma yaratan çeşitli risk faktörleriyle karşılaşmaktadır. Bazı bireyler bu sıkıntı veren durumlara kolaylıkla uyum sağlayabiliyorken diğerleri bu travmatik durumlardan psikolojik olarak fazlasıyla etkilenmektedir. Bireylerin olumsuz olaylardan psikolojik etkilenme durumlarının oluşumu ve gelişimi psikolojik sağlamlık kavramıyla açıklanmaktadır. Terör, kişilerin yaşamında psikolojik sağlamlıkla ilgili önemli bir risk faktörüdür. Terör örgütü tarafından sivillere ve güvenlik personeline yönelik olarak gerçekleştirilen terörist saldırılar son yıllarda hayatımızda psikolojik olarak güçlü bir etki yaratmaktadır. Terörün yaratmış olduğu olumsuz durumların etkisini en aza indirerek uyum sağlama sürecini sağlıklı bir şekilde atlatma yaşanan olayın şiddetine bağlı olduğu gibi kişinin bireysel özellikleri ve çevreden aldığı destek toparlanma gücünü arttırmaktadır. Bu araştırma, doğu ve güneydoğuda terörle mücadele sürecinde gazi olan güvenlik görevlilerinin beden imgesi algılarının incelenmesini amaçlamaktadır. Yöntem Araştırma, nitel araştırma desenlerinden biri olan özel durum yöntemine uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu; son yirmi yıl içinde terör olayları sonucu gazi olmuş Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun ve Rize illerinde yaşayan 12 güvenlik görevlisi oluşturmaktadır. Çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan tipik durum örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme tekniği ile elde edilmiştir. Elde edilen veriler nitel araştırmalarda sıkça kullanılan sürekli karşılaştırmalı metot (constant comparison method) ile analiz edilmiştir. Bulgular ve Sonuç Güneydoğu gazilerinin görüşlerinden elde edilen verilerin analizi sonucunda; gazilerin beden imgesi algıları; “fizyolojik rahatsızlık hisseden, bedeniyle gurur duyan, başkalarının kendi bedeniyle ilgili görüşlerini sıkıntı eden, bedeniyle ilgili olumsuz psikolojiyle başa çıkabilen” şeklinde olmak üzere temalara ayrılmıştır. Araştırmada gaziler kendi bedenleriyle ilgili tutum, duygu ve değerlendirmelerini olumlu ve olumsuz olmak üzere ifade etmişlerdir. Gazilerin bedenlerine yüklemiş oldukları olumlu anlamların psikolojik dayanıklılıklarını arttırdığı tespit edilmiştir. Araştırmaya katılan gaziler, vücutlarında var olan kalıcı yara izini, organ kaybına uğramış olmayı onur, şeref ve gazilik nişanesi olarak adlandırmakta ve bununla gurur duymaktadırlar. Gazilerin bu değerlendirmeleri onların travmatik süreci atlatmalarına katkı sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. Psk. Dan. ve Reh. Öğr., Trabzon Milli Eğitim, Saffet Çebi MTAL., TRABZON. sulehasancebi@gmail.com Prof. Dr. KTÜ, Fatih Eğitim Fakültesi, RPD ABD, TRABZON. mustafa61@ktu.edu.tr Sözlü bildiri DOĞUMA HAZIRLIK SINIFI VE EBEVEYN EĞİTİMİ DERSİ ALAN ÖĞRENCİLERİN DOĞUM ŞEKLİNE YÖNELİK DÜŞÜNCELERİÖzet: Özet Giriş: Ülkemizde sezaryen doğumlar halen yüksek oranlardadır. Bunda sağlık personelinin düşünce ve tutumları önemli bir rol oynamaktadır1. Bununla birlikte, meslek adaylarının doğum şekli tercihleri çevresindeki kadınların doğum şeklinden etkilenmektedir2. Hemşirelerin kendi doğum şekli tercihleri doğum yapacak kadınlara yansıyabilir. Bu nedenle kadınları ve eşlerini etkileme fırsatı bulunan hemşire adayların doğum şekline yönelik nitelikli eğitim almaları önemlidir. Amaç: Bu çalışma, hemşirelik öğrencilerinin doğum şekline yönelik düşüncelerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Yöntem: Kesitsel özellikteki araştırma, MSKÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi (SBF) Hemşirelik Bölümü’nde Doğuma Hazırlık Sınıfı ve Ebeveyn Eğitimi dersi alan öğrencilerde yapılmıştır. Örneklemi, 2016-2017 eğitim öğretim yılı bahar döneminde bu derse kayıt yaptıran ve gönüllü 86 hemşirelik 3. sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Veriler, araştırmacılar tarafından literatüre göre hazırlanan soru formu ile toplanmıştır. Soru formunda katılımcıların tanıtıcı özellikleri ve doğum şekline yönelik düşüncelerini değerlendiren 19 soru bulunmaktadır. Veri toplamadan önce SBF Dekanlığı’ndan resmi izin ve öğrencilerden sözel ve yazılı onam alınmıştır. Soru formu, araştırmacılar tarafından dönem sonunda ve söz konusu derse gelen öğrencilere uygulanmıştır. Öğrencilere araştırma amacı ve kapsamı hakkında bilgi verilerek gönüllü olanlardan soru formunu öz bildirimlerine göre doldurmaları istenmiştir. Veriler tanımlayıcı istatistikler ve ki-kare testi ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Yaş ortalaması 21.90±1. 00 olan öğrencilerin %53.5’i kız ve %83.7’si dersi isteyerek seçmiştir. Katılımcıların %98.8’i normal doğumu sağlıklı, %86.6’sı ise sezaryeni riskli bir doğum şekli olarak görmektedir. Öğrenciler ileride eşleri/kendileri için 1. sırada (%96.5) normal doğumu, 2. sırada sezaryen doğumu (%88.4) istemektedir. Öğrencilerin %45.3’ü doğum şekline eşlerin karar vermesi gerektiğini düşünmekte ve %77.9’u ayrıntılı bilgi istemektedir. Öğrencilerin cinsiyeti, yaşadığı yer, aile tipi, bölümü ve dersi isteyerek seçme ile dersin beklentilerini karşılama durumu doğum şekli ile ilgili düşüncelerini etkilememiştir (p>0.05). Doğum şekli hakkında ayrıntılı bilgi alma isteği ve genç yaşta olma (≤ 21 yaş) sezaryen doğumun riskli bulunması ve eşleri/kendileri için uygun görülmemesinde etkili bulunmuştur. Ancak, doğum şekli konusunda bilgi isteği olmayan ve ileri yaştaki (≥ 22 yaş) öğrencilerde normal doğumun riskli olduğu ve kendisi/eşi için uygun olmadığı düşüncesinin arttığı görülmüştür (p˂0.05). Sonuç: Öğrencilerin normal doğumu sağlıklı buldukları ve tercih ettikleri, ancak yaş ilerledikçe normal doğumun uygun olmadığı görüşünün arttığı saptanmıştır. Hemşirelik öğrencilerinin normal doğuma yönelik farkındalıklarını artırmak için planlı ve düzenli eğitimler yapılması önemli olacaktır. Kaynaklar 1. T.C. Sağlık Bakanlığı (2010). Doğum ve Sezaryen Eylemi Yönetim Rehberi. T.C. Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü, Damla Matbaacılık, Ankara. 2. Doğaner, G., Doğaner, A., Duran, Ö., Tuna, M., Tezcan, Ş., Turan, G. Sağlık bilimlerinde okuyan öğrencilerin doğum şekli tercihlerine yönelik düşüncelerinin belirlenmesi. J Turk Soc Obstet Gyneco, 10:31-36. Sözlü bildiri DOKTORA ÖĞRENCİLERİNİN AKADEMİK DANIŞMANLARININ KATKILARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ: TÜRKİYE-ABD ÖRNEĞİÖzet: Doktora, üniversiteler ve yükseköğrenim kurumları tarafından, bir alanda kapsamlı ve özgün araştırmalara dayalı olarak tez yazmış bir adaya verilen, uluslararası alanda tanınmış bir lisansüstü akademik derecedir. Uluslararası geçerliliği ve itibarı olan doktora, akademik yeterlikte esas alınan en yüksek seviyeli bilimsel unvandır. Fakat bu dereceyi elde etmek için doktora eğitimini başarıyla tamamlamak gerekir. Doktora eğitiminde amaç öğrencinin bağımsız bir şekilde araştırma yapabilme, bilimsel konuları derinlemesine inceleyerek yorumlayabilme ve yeni sonuçlar elde edebilme yeteneği kazanmasıdır. Doktora eğitimi; ders aşamasının başarıyla tamamlanması ve sonrasında orijinal bir tez konusunun belirlenmesinden tezin savunmasına kadar oldukça uzun, yorucu ve zorlu bir süreci kapsamaktadır. Bu süreçte akademik danışmanın yapacağı rehberlik ve sağlayacağı katkılar hem öğrencinin akademik bilgi ve görgüsünün artması hem de tezin sağlıklı bir şekilde sonuçlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Yapılan araştırmalar öğrencilerin doktora eğitiminde özellikle de tez yazım sürecinde başta akademik olmak üzere birçok zorlukla karşı karşıya kaldıklarını göstermektedir (Appel & Dahlgren, 2003; Wright, 2003). Dolayısıyla akademik danışman öğrencisinin entelektüel, kişisel ve sosyal gelişimini destekleyici bir rol üstlenmeli ve temel sorumluluklarını yerine getirmelidir (Crockett, 1985). Bu çalışmanın amacı ABD ve Türkiye’de tez aşamasında olan doktora öğrencilerinin akademik danışmanlarının yaptıkları katkılara ilişkin görüşlerini karşılaştırmalı olarak incelemektir. Araştırmada nitel yaklaşım benimsenmiştir. Elde edilen veriler, içerik analiz türlerinden olan kategorik ve frekans analizi teknikleri kullanılarak çözümlenmiştir. Kategorik analiz sürecinde; verilerin kodlanması, temaların oluşturulması, temaların düzenlenmesi, bulguların tanımlanması ve yorumlanması aşamaları izlenmektedir (Corbin & Strauss, 2007). Araştırmada verilere ulaşma kolaylığı nedeniyle uygun örnekleme ve amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılmıştır. Katılımcıların sadece tez yazma aşamasında olan doktora öğrencileri arasından seçilmesi ölçüt olarak kabul edilmiştir. Böylece lisansüstü öğrencileri içerisinden doktora öğrencileri, doktora öğrencileri içerisinden ise tez yazma aşamasında olan öğrenciler çalışmaya dâhil edilmiştir. Çalışma grubunu Türkiye’den 25, ABD’den ise 20 olmak üzere toplam 45 doktora öğrencisi oluşturmaktadır. Öğrencilerin 25’i (%56) erkek, 20’si (%44) ise kadındır. Çalışmaya katılan Türkiye’deki doktora öğrencileri Atatürk Üniversitesi (n=11), Ondokuz Mayıs Üniversitesi (n=9), Giresun Üniversitesi(n=2), Dokuz Eylül Üniversitesi (n=11), Gazi Üniversitesi (n=11) ve Yıldırım Bayezid Üniversitesi’ne (n=11) bağlı enstitülerde doktora programına kayıtlı öğrencilerdir. ABD’deki öğrenciler ise Pennsylvania State University (n=18), Auburn University (n=1) ve William Mary University’de (n=1) doktora eğitimlerine davam etmekte olan öğrencilerdir. Öğrenci danışmanlarının 27’si Prof. Dr., 13’ü Doç. Dr. ve 5’i Yrd. Doç. Dr. şeklinde akademik unvanlara sahiptirler. Araştırma amacı doğrultusunda veri toplamak için yarı yapılandırılmış bir görüşme formu kullanılmıştır. Çelik (2013) tarafından literatür taramasından yararlanılarak ve ABD’deki Ulusal Akademik Danışma Derneği (NACADA, 2011) standartlarına ve temel değerlerine bağlı kalınarak geliştirilen bu form bazı ufak değişiklikler yapılarak kullanılmıştır. Ayrıca ABD’deki öğrenciler için form İngilizceye çevrilmiş ve birisi Türkiye’den birisi de ABD’den olmak üzere 2 uzman görüşüne sunularak son şekli verilmiştir. Yarı yapılandırılmış veri toplama formu 5 açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Sorular, öğrencilerin akademik danışmanlarının “genel eğitim, kişisel gelişim, bilim ve teknoloji uygulamaları, mesleki hazırlık ve entelektüel gelişim” konularındaki katkılarını araştırmaya dönüktür. Formların bir kısmı gönüllü öğrencilere doğrudan dağıtılarak, bir kısmı ise e-mail yoluyla gönderilmiştir. Araştırma sonuçları her iki ülkedeki danışmanların yaptığı katkıların değişebildiğini ortaya koymakla birlikte bu katkıların bazı alanlarda daha fazla bazı alanlarda ise daha sınırlı olabildiğini göstermiştir. Türkiye’deki danışmanların öğrencilerin en çok kişisel gelişim alanında özellikle etik değerler oluşturmada katkı sağladıkları; bununla birlikte bilim ve teknoloji alanındaki katkılarının yetersiz olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Türkiye’de danışman ile öğrencinin farklı şehirlerde yaşaması, danışmanın iş yoğunluğu ve danışmanın alanı ile öğrencisinin çalıştığı alanların farklı olması gibi faktörlerin danışmanın yapacağı katkıları olumsuz yönde etkilediğini göstermektedir. ABD’deki danışmanların ise genelde düzenli toplantılar yaparak tez, proje, makale ve bildiri üzerinden akademik yazma mantığını kazandırmaları, verilerin nasıl toplanacağını ve nasıl yorumlanacağını göstermeleri, gerekli düzeltmeleri yaparak dönüt sunmaları, karşılaşılan problemlerin çözüm yollarını göstermeleri gibi kazanımlardan dolayı özellikle entelektüel alanda katkı sağladıkları tespit edilmiştir. Bununla birlikte veriler, ABD’de danışmanların öğrencilerin genel eğitimine katkılarının sınırlı olduğunu ve danışman-öğrenci ilişkisinin çok resmi olduğunu göstermektedir. Araştırmadan elde edilen bu sonuçların hali hazırda danışmanlık görevi yürüten akademisyenlere ve gelecekteki akademik danışman adaylarına faydalı olabileceği düşünülmektedir. Poster bildiri DOMİNO DOLAŞİMÖzet: 6 Sınıf konusu olan dolaşım sistemini daha iyi anlayabilmek için okulda eğitim öğretimde 3 boyutlu olarak ve yaparak yaşayarak öğrenme daha kalıcı olacaktır.Yapacağımız posterde büyük dolaşım ve küçük dolaşım yollarını ve organlarını çizerek bu kanallardan 3 boyutlu olarak kanın temiz yada kirliliğini ifade eden iki türde renk kullanarak kağıt parçaları kesilecektir bu kağıt parçalarının bir tarafının tamamına küçük dolaşım ve büyük dolaşım kavramları yazılacaktır bu posterle konu oyunlaştırılarak daha kalıcı hale gelecektir.Kağıtların diğer taraflarına ise farklı renklerle kağıtları yerleştirilecek.Öğrencilerimiz daha işlevsel bir şekilde dolaşım sistemlerini kavrayacaklardır.Öğrencilerimiz poster üzerinde dolaşım sistemini özellikle de büyük ve küçük dolaşıma ait görsellerin renklerini ayırt ederek hem öğrenmiş hem de eğlenmiş olacaklardır.Bu posterde bulunan renk farkları özellikle öğrencilerimizin dikkatini çekecektir.yeni eğitim sistemi de ezberci eğitimden uzak ve hayatımızdan bir parçayla yani daha fazla duyu organı kullanılarak öğrenme sağlanacaktır. Buradaki amacımız bilgiyi ezberden değil yaparak yaşayarak ve dokunarak hissetmesidir.sonuç aşamasında öğrencilerimiz konuyu kavramiş ve bu aşamada sıkılmadan geçirmiş olacaktır. Sözlü bildiri DÖRDÜNCÜ SINIF FEN BİLİMLERİ DERS KİTABINDAKİ DENEYLERİN AÇIKLIK DÜZEYİNİN İNCELENMESİ VE ÖĞRETMENLERİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu çalışmanın amacı dördüncü sınıf Fen Bilimleri ders kitabındaki deneylerin açıklık düzeyini belirlemek ve Sınıf öğretmenlerinin deneylerin açıklık düzeyine ilişkin görüşlerini incelemektir. Çalışmada doküman incelemesi ve görüşme tekniği kullanılmıştır. Veri toplama araçları “Deneylerin Açıklık Düzeyini Belirleme Anahtarı (DADBA)” ve “Deneylerin Açıklık Düzeyine Yönelik Görüşme Formu (DADYGF)”dur. DADBA, bir deneyde yer alan konu hakkında bilgi, deneydeki problem veya deneyin amacı, hipotez, değişken, deneyi tasarlama, malzeme, verileri kaydetme, belirli bir sonuca ve yargıya varma ve sonuçların sunulması bölümlerinden oluşmaktadır. Ders kitabındaki 28 deney incelenmiş ve bu bölümler öğrenciye hazır olarak verildiyse (1) verilmediyse (0) olarak kodlanmıştır. Bir deneyin açıklık düzeyi belirlenirken Herron (1971) tarafından sıfır, bir, iki ve üç şeklinde önerilen düzeyler kullanılmıştır. Deneyin belirtilen bölümlerden aldığı puan arttıkça açıklık düzeyi azalırken, aldığı puan azaldıkça açıklık düzeyi artmaktadır. Bu durumda bir deney doğrulayıcı, yapılandırılmış, kılavuzlu ve özgün araştırma olmak üzere dört düzeyde yer alabilmektedir (Buck, Bretz ve Towns, 2008). DADYGF’DE ise öğretmenlerin sınıflarında uyguladıkları ve uygulamak istedikleri deneylerin açıklık düzeyini belirleyen sorular yer almıştır. Görüşme verilerinin analizinde öğretmenler açıklık düzeyi hakkındaki görüşlerine göre gruplandırılmışlardır. Örneğin bir öğretmen “Deneyin amacı kesinlikle öğrenciye anlatılmalı ve öğrenciler derse hazırlanılmalıdır…Deneyi öğretmenin yapması daha etkili olacaktır…Deneyin sonucunu öğrencilerin bulması gereklidir” görüşüne sahipse, bu öğretmenin görüşü yapılandırılmış araştırma düzeyinde yer almıştır. Analiz sonuçları incelendiğinde ders kitaplarındaki deneylerin 19 (%68)’u kılavuzlu araştırma, dokuzu (%32) ise yapılandırılmış araştırma düzeyinde yer almaktadır. Yapılandırılmış araştırma düzeyinde yer alanlar deneylerde, belirli bir sonuca ve yargıya varma ve sonuçların sunulması bölümleri dışında diğer bölümlerin öğrenciye verilmiştir. Kılavuzlu araştırma düzeyindeki deneylerden bazılarında, konu hakkında teorik bilgi veya araştırmanın problemi bölümlerinden bir tanesi öğrenciye bırakılmıştır. Bununla birlikte belirli bir sonuca ve yargıya varma ve sonuçların sunulması bölümleri öğrenciye verilmemiştir. Ancak deneylerin tamamında deney tasarlama ve malzemeler öğrenciye hazır olarak verilmiştir. Sınıf öğretmenlerinin görüşleri incelendiğinde, öğretmenlerin tamamı sınıflarında yapılandırılmış araştırma düzeyinde deneyinler uyguladıklarını yani konu hakkında bilgi, deneydeki problem veya deneyin amacı, hipotez, değişken, deneyi tasarlama, malzeme, verileri kaydetme bölümlerini kendilerinin verdiklerini belirtmişlerdir. Öğretmenlerden üçü, deneyleri kendileri yaptıktan sonra öğrencilerinin de yapmalarına olanak tanıdığını belirtirken diğer öğretmenler deneyleri de kendileri yaptıklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlere farklı açıklık düzeyinde deney yaprakları sunulduğunda ise yalnızca iki öğretmen özgün araştırma deneylerini uygulamak istediklerini belirtirken diğer öğretmenler yine yapılandırılmış araştırma düzeyini tercih etmişlerdir. Öğretmenlerin yapılandırılmış araştırma düzeyine yönelik tercihlerinin nedenleri incelendiğinde, fiziksel koşullar (laboratuvar, deney malzemesi, sınıf mevcudu), öğrenci (yanlış öğrenme, ön bilgi yetersizliği), sınıf yönetimi ve ders kitapları gerekçeleri öne sürülmüştür. Sonuç olarak, ders kitaplarında kılavuzlu araştırma deneyleri daha fazla yer almasına rağmen, öğretmenler öne sürdükleri gerekçeler nedeniyle yapılandırılmış araştırma düzeyini tercih etmişlerdir. Sözlü bildiri DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK OKURYAZARLIĞI DÜZEYLERİÖzet: Matematik okuryazarlığı, kişinin, matematiğin gerçek yaşamda nasıl kullanılabileceğini görme ve gereksinimlerini karşılamada matematikten yararlanma ve onunla iç içe olma kapasitesi olarak tanımlanmaktadır (OECD, 2003). Bu yüzden matematik öğretiminde matematik okuryazarlığının önemli bir yeri vardır. Bu çalışma, dördüncü sınıf öğrencilerinin matematik okuryazarlığı düzeylerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Dördüncü sınıf düzeyinin seçilmesinin nedeni, PISA ile olan bağlantısından dolayı yapılan çalışmaların genelde öğretmen, öğretmen adayı, ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik olmasıdır (örn. Özgen ve Bindak, 2011; Uysal ve Yenilmez, 2011). Ancak ilkokul öğrencilerini konu alan çalışmalara rastlanmamıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Bursa ilinde bulunan iki ilköğretim okulunun dördüncü sınıfında öğrenim gören öğrenciler arasından rastgele seçilen 24 öğrenci oluşturmaktadır. Bu öğrencilere, araştırmacılar tarafından üç kaynaktan (Milli Eğitim Bakanlığı, 2012; Altun, 2015a; Altun, 2015b) seçilen 6 soru sorulmuştur. Seçilen soruların matematik okuryazarlığının nicelik, belirsizlik, uzay ve şekil alanlarına eşit dağılmasına dikkat edilmiştir. Sınıf düzeyi uygun olmadığı için cebir ve ilişkiler alanına yönelik soru sorulmamıştır. Soruların üçü çoktan seçmeli, üçü ise açık uçludur. Uygulama aşamasında öğrencilere herhangi bir yönlendirme yapılmamıştır. Öğrencilerin tüm soruları cevaplaması ortalama 30 dakika sürmüştür. Verilerin analizi aşamasında önce tüm öğrenci cevapları soru bazında incelenip sınıflandırılmıştır. Her soru için ayrı bir rubrik oluşturulmuş, cevaplar 0, 1, 2 puan olarak değerlendirilmiştir. Böylece hem soru hem de öğrenci bazında bir toplam puan oluşmuştur. Bu toplam puanlara dayanılarak her soru ve öğrenci için başarı yüzdeleri hesaplanmıştır. Ayrıca öğrenci başarı yüzdeleri esas alınarak öğrenciler düşük (%0 - %33 arası), orta (%34 - %67 arası), ve yüksek (%68 ve üstü) olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Her soru için başarı yüzdeleri şu şekilde sıralanmaktadır: %42, %56, %90, %77, %8, %35. Belirsizlik alanındaki başarı oranı %49, nicelik alanındaki başarı oranı %84 ve uzay ve şekil alanındaki başarı oranı ise %22 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlara göre en düşük başarı uzay ve şekil alanında, en yüksek başarı ise nicelik alanında gözlenmiştir. Öğrenci bazında başarı düzeyleri %8 ile % 75 arasında değişmektedir. Düşük başarılı 6, orta başarılı 15 ve yüksek başarılı 3 öğrenci vardır. Genel başarı ortalaması %51’dir. Buna dayanarak öğrencilerin matematik okuryazarlığı konusunda orta düzeyde başarılı oldukları da söylenebilir. Elde edilen sonuçlar, dördüncü sınıf öğrencilerinin matematik okuryazarlığı sorularına fazla alışık olmadıklarını ve dolayısıyla okuryazarlıkta orta düzeyde olduklarını ortaya çıkarmıştır. Bu durum matematik okuryazarlığını geliştirmeye 15 yaşı beklemeden başlanması gerektiğini göstermektedir. Bunun için daha küçük sınıflardaki öğrenciler öğretim ortamlarında, ders kitaplarında daha fazla matematik okuryazarlığı sorusu ile karşılaştırılmalıdır. Ayrıca, daha fazla öğrenci ve soru sayısı ile yapılacak ileriki bir çalışma, daha sağlam sonuçlara ulaşılmasını sağlayacaktır. Kaynaklar Altun, M. (2015a). İlkokullarda (1, 2, 3, 4. sınıflarda) matematik öğretimi. Bursa: Alfa Aktüel Yayınları. Altun, M. (2015b). Ortaokullarda (5, 6, 7, 8. sınıflarda) matematik öğretimi. Bursa: Alfa Aktüel Yayınları. Milli Eğitim Bakanlığı (2012). Örnek PISA soruları. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (http://pisa.meb.gov.tr/wp-content/uploads/2015/02/pisa-ornek-sorular-matematik.pdf) OECD, (2003). The PISA 2003 assessment framework: mathematics, reading, science and problem solving knowledge and skills. Paris: OECD Publications. Özgen, K., Bindak, R. (2011) Lise öğrencilerinin matematik okuryazarlığına yönelik öz-yeterlik inançlarının belirlenmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 11(2), 1073-1089. Uysal,E., Yenilmez, K., (2011) Sekizinci sınıf öğrencilerinin matematik okuryazarlığı düzeyi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 12(2), 1-15. Sözlü bildiri DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN SEMBOLİK, SAYISAL VE SÖZEL BİÇİMDE VERİLMİŞ PROBLEM ÇÖZÜMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Matematik sayılar, semboller ve işlemlerden oluşan bir disiplin olma özelliğinin yanısıra eleştirel düşünme, akıl yürütme, ilişkilendirme, iletişim kurma ve problem çözme gibi önemli beceriler kazandırarak insana destek olan önemli bir bilimdir. Matematik öğretiminin en önemli amaçları arasında yer alan problem çözme, “ne yapılacağının bilinmediği durumlarda yapılması gerekeni bilmek” olarak tanımlanmaktadır. Okul matematiğinin odağı olması gerektiği vurgusu yapılan problem çözme becerisi aynı zamanda eleştirel düşünme, karar verme, yansıtıcı düşünme, sorular sorma, analiz sentez yapabilmeyi de gerektiren ve geliştiren bir beceridir. Problem çözmede yer verilen en temel aşamalardan ilki “problemi anlama” basamağıdır. Gerçekten de alanyazında problem çözmede karşılaşılan güçlüklerden birinin problemin gereği gibi okunup anlaşılamamasından ileri geldiği değerlendirilmektedir. Sözel sunulmuş günlük yaşam problemlerini anlaşılmaz kılan özelliklerin öğrencilerin matematiksel bilgi eksikliği, problemi günlük yaşam ile ilişkilendirmedeki yetersizliği veya sözcüklerle ifade edilmiş problemin yetersiz ya da yanlış anlaşılması/algılanması ve matematik dili ile yazılamaması olduğu değerlendirilmektedir. Bu bağlamda öğrencilerin sözel, sayısal ve sembolik problemlerde zorlanma nedenlerinin araştırılıp incelenmesi önemli görülmüştür. Araştırmada özünde aynı olan, aynı sonucu veren; (1)Sembolik Form (Rakamlar ve sembollerle verilmiş işlem) (400-150=?), (2)Sayısal Form (Matematiksel sunulmuş soru)( 400’ün 150 eksiği kaçtır?) ve (3)Sözel Form (Günlük yaşam problemi)(Ali’nin 400 lirası vardır. Ali, parasıyla kendisine fiyatı 150 lira olan bir eşofman almıştır. Ali’nin geriye kaç lirası kalmıştır?) şeklinde üç farklı biçimde verilmiş problem çözme becerilenin incelenmesi ve problem çözme sürecinde nerede hata yaptıklarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Durum çalışması biçiminde tasarlanmış çalışmada amaç kapsamında, sayılar öğrenme alanında dördüncü sınıf öğrencilerinin seviyesine uygun her biri dokuz sorudan oluşan üç ayrı çalışma hazırlanmış ve her bir çalışma birer hafta ara ile uygulanmıştır. Her uygulama sonunda öğrencilerin hangi sorularda zorlandıklarını veya hangi soruları daha rahat çözebildiklerini ve nedenlerini belirlemeye yönelik görüşme soruları yöneltilmiştir. Uygulama ve görüşmelerden elde edilen veriler analiz edilerek; bulgular incelenerek, tablolaştırılmış, kriterlere uygun seçilmiş örnek öğrenci yanıtları ile birlikte sunulmuştur. Araştırmada öğrencilerin en çok sözel formda verilen problemlerde zorlandıkları, sözel verilmiş matematik problemini matematik diline çevirmede problemin konusunun yani bağlamının önemli olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKULA BAŞLAMA YAŞINA İLİŞKİN DENEYİM VE GÖZLEMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Türk eğitim sisteminde 2012-2013 öğretim yılında radikal bir değişiklik yapılarak okul sistemi kamuoyunda 4+4+4 olarak ifade edilen şekliyle ilkokul (ilk 4), ortaokul (ikinci 4) ve lise (üçüncü 4) yeniden yapılandırılmıştır. Okul sistemindeki yeni yapılanmada en fazla etkilenen öğrenci gruplarından biri de 2012-2013 öğretim yılında ilkokul 1. sınıfa başlayan öğrencilerdir. Çünkü okula başlama yaşı (60 – 72 ay olarak) genişletilerek öğrenciler arasında okula başlama yaşı farklılaştırılmıştır. Birinci sınıfa başlayan öğrencilerin yaşlarının ay olarak farklı olması onların okuldaki akademik başarı ve gelişimlerini nasıl etkilemektedir? Öğrencilerin gelişimlerini ve sınıftaki davranışlarını en iyi gözlemleyen onların sınıf öğretmenleridir. Bu çalışmada 2012-2013 öğretim yılında ilkokul 1. sınıfı okutan öğretmenlerin 2013-2014, 2014-2015 ve 2015-2016 öğretim yılında öğrencilerin gelişimlerini öğrencilerin okula başlama yaşlarına göre (60 – 72 ay olarak ) farklılık gösterip göstermediğine ilişkin gözlemleri incelenmiştir. Bu çalışmanın amacı şu an 4.sınıfı okutan sınıf öğretmenlerinin görüşleri doğrultusunda değerlendirmektir.Bu çalışma, nitel araştırma desenlerinden biri olan durum incelemesi deseninde yürütülmüştür.Araştırmada kolay ulaşılabilir durum örneklemesi kullanılmıştır (Şimşek ve Yıldırım, 2011). Araştırmayı, Konya ilinde görev yapan 43 4.sınıf öğretmeni oluşturmaktadır.Araştırmanın verileri, “yarı-yapılandırılmış görüşme” tekniği kullanılarak elde edilmiş ve “betimsel analiz” yoluyla analiz edilmiştir.Araştırmada veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından geliştirilen 5 açık uçlu sorudan oluşan form kullanılmıştır. Bunlar; 1. Birinci sınıfa başlama yaşlarının (60 – 72 ay olarak ) farklı olması öğrencilerin zihinsel / bilişsel (akademik ) gelişimlerinde ne tür farklılık göstermektedir? 2. Birinci sınıfa başlama yaşlarının (60 – 72 ay olarak ) farklı olması öğrencilerin fiziksel gelişimlerinde ne tür farklılık göstermektedir? 3. Birinci sınıfa başlama yaşlarının (60 – 72 ay olarak ) farklı olması öğrencilerin okula alışma ve sınıftaki kuralları takip etmeye ilişkin gelişimlerinde ne tür farklılık göstermektedir? 4. Birinci sınıfa başlama yaşlarının (60 – 72 ay olarak ) farklı olması öğrencilerin duygusal gelişimlerinde ne tür farklılık göstermektedir? 5. Genel olarak 2012-2013 öğretim yılında uygulanan 1.sınıfa başlama yaşlarının (60-72 ay olarak) farklı olmasına ilişkin gözlem ve deneyimleriniz nelerdir? SONUÇ VE ÖNERİLER Bu çalışmaya katılan dördüncü sınıf öğretmenlerin tamamına yakını birinci sınıfa başlama yaşlarının (60 – 72 ay olarak ) farklı olması öğrencilerin zihinsel / bilişsel akademik, fiziksel, duygusal, okula alışma ve sınıftaki kuralları takip etmeye ilişkin gelişimlerinde farklılık gösterdiğini gözlemlediklerini ifade etmişlerdir. Okula başlama yaşı tartışmalarında veya uygulanan politikalarda okula başlayan öğrencilerin gelişim ve eğitim psikoloji ilkelerine göre öğrencilerin olgunlaşma ve hazır bulunuşluk seviyeleri dikkate alınmadığı görülmemektedir. Okula başlama yaşında en fazla etkilenenler öğrenciler, öğretmenler ve ailelerdir. Diğer yandan ailelerin bazıları çocuklarını okula başlatmamak için doktordan rapor almak gibi değişik teşebbüslerde bulunmuşlardır. Sonuç olarak okula başlama yaşının düşürülmesi öğretmenler ve ebeveynler tarafından olumlu bulunmamasına rağmen uygulamaya konulması eğitim ve öğretimde yeni sorunlar oluşturmuştur. Sözlü bildiri DÖRDÜNCÜ SINIFA DEVAM EDEN ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLER İLE BAŞARILI ÖĞRENCİLERİN RUTİN OLMAYAN PROBLEM ÇÖZÜMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Problem çözme, öğrencilerin üst düzey düşünmelerini geliştirmelerine katkı sağlayan önemli bir beceridir. Problem çözme stratejileri, öğrencilerin bir problemi çözümü ile meşgul olurken ortaya koydukları bilişsel aktivitelerin her biridir. Eğer öğrencilerden problem çözmenin mantığını ve doğasını kavramaları, bir problemle karşılaşıldığında uygun stratejiyi seçmeleri ve sonuçları yorumlama yetenekleri geliştirmek isteniyor ise derslerde rutin olmayan problemlerin daha sık kullanılması gereklidir. Çünkü öğrenciler rutin olmayan problemleri çözmeye çalışırken, işlemleri ve alıştırmaları ezbere değil, problem gerektirdiği için kullanmayı öğrenirler ve daha başarılı olmaları için daha fazla risk alıp problemleri çözerken yeni ve farklı yöntemler denerler. Üstün yetenekli/zekalı öğrenci; zeka, yaratıcılık, sanat kapasitesi veya özel akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösterdiği uzmanlar tarafından belirlenen ve bu alanlarda özel eğitime gereksinim duyan öğrencilerdir. Üstün yetenekli öğrenciler akranlarıyla birlikte okullarına devam ederken, okul çıkışı zamanlarda veya hafta sonlarında Bilim ve Sanat Merkezlerine (BİLSEM) giderek eğitimlerine devam etmektedirler. BİLSEM’lerde MEB tarafından okullarda uygulanan matematik programlarından farklı olarak öğrenci ihtiyaçlarına göre hazırlanmış zenginleştirilmiş program alabilmektedirler. Bu bağlamda üstün yetenekli öğrencilerin ve üstün yetenekli tanısı konulmamış ancak derslerinde başarılı olan ilkokul öğrencilerinin rutin olmayan problemleri çözebilmeleri, bu problemlere yönelik geliştirdiği stratejilerin ortaya konulması ve bu iki grup öğrencilerin problem çözme stratejileri açısından karşılaştırılması araştırmacılarca önemli görülmüştür. Öğrencilerin rutin olmayan problemlerde ortaya koydukları stratejilerin incelenmesi çocukların 21.yy. becerilerinden problem çözme becerilerinde ne tür stratejiler ortaya koyabildikleri ve düşünce yapılarının ortaya konması açısından yararlı olacaktır. Çalışmanın amacı üstün yetenekli ilkokul 4. sınıf öğrencileri ile sınıf öğretmenleri tarafından başarılı görülen ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin rutin olmayan problem çözümleri (strateji, doğruluk ve yanlışlık) açısından incelemek olarak belirlenmiştir. Araştırma, nitel araştırma türlerinden durum desenine uygun olarak yürütülmüştür. Araştırmada çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi seçilmiş olup, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı Kahramanmaraş ili merkezinde belirlenen ölçütlere göre seçilmiş 12 üstün yetenekli tanısı konmayan ancak dört farklı sınıfta öğretmenleri tarafından en başarılı görülen 12, 4. sınıf öğrencisi ve BİLSEM’e devam eden 12 üstün yetenekli 4. sınıf öğrencisi çalışma grubuna dahil edilmiştir. Veriler ilgili literatür araştırması yapıldıktan sonra araştırmacılarca geliştirilen rutin olmayan problemlerin yer aldığı ölçme aracı aracılığıyla toplanmıştır. Ölçme aracına verilen cevaplar içeriz analizine tabii tutularak değerlendirilmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen bulgulara göre; üstün yetenekli öğrencilerin rutin olmayan problemleri çözmede hata sayılarının çok az olduğu ve en az iki farklı problem çözme stratejisi kullanabildikleri sonucuna ulaşılmıştır. Üstün yetenekli tanısı konmayan ancak başarılı öğrencilerin rutin olmayan problemleri çözebilmede zorlandıkları, yanlış çözümlerin fazla olduğu ve farklı problem çözme stratejisi geliştiremedikleri sonucuna ulaşılmıştır. Elde edilen sonuçlar incelendiğinde ilkokul matematik dersi öğretim programlarının BİLSEM’lerde yürütülen programlarla karşılaştırılması, bu farkın zekadan mı yoksa zenginleştirilmiş ve derinleştirilmiş programın etkisinden mi olduğu ortaya konabilir. Sözlü bildiri DRAMA DERSİNİ ALAN VE ALMAYAN SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ DRAMA YÖNTEMİNİ KULLANABİLME YETERLİLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Eğitim öğretim etkinliklerinde esas olan tüm öğrencilerin olabilecek en yüksek düzeyde öğrenme erişilerine ulaşmalarıdır. Günümüz eğitim araştırmaları öğrencilerin yaparak yaşayarak daha kalıcı öğrendiklerini ortaya koymaktadır. Bu noktada öğrencilerin bireysel farklılıklarının da dikkate alınması gerekmektedir. Her öğrencinin öğrenmi hızı, kapasitesi ve şekli birbirinden farklıdır. Bu nedenle de öğrenmeye olabildiğince fazla duyu organı katılmak zorundadır. Öğrenme etkinlikleri gerçekleştirilirken çeşitli yöntem ve teknikler kullanılarak, tüm öğrencilerin dikkatleri çekilebilir ve motivasyonları artırılarak aktif olarak öğrenmeye katılmaları sağlanabilir. Drama; doğaçlama, rol oynama gibi tiyatro tekniklerinden yararlanarak öğrencilerin bir yaşantıyı, bir olayı, bir fikri veya soyut bir kavramı oyunsu süreçlerle canlandırmasıdır. Eğitimde drama öğrenci odaklı eğitimi temel alan önemli bir yöntemdir. Drama yöntemi ile öğrenciler hangi durumlarda nasıl davranmaları gerektiğini yaşayarak öğrenmektedirler. Bu yöntemde öğrenciler öğrenmeni tüm süreçlerine etkin olarak katılmakta ve eğlenerek öğrenmektedirler. Aynı zamanda öğrenmeye katılan duyu organının fazlalığı nedeniyle öğrenilenlerin kalıcılığı da üst seviyelerde olmaktadır. Öğrenmeyi bir nevi oyunlaştırdığı için çocuğun doğasına da uygundur. Bu çalışmada Drama dersini alan ve almayan sınıf öğretmeni adaylarının drama yöntemini kullanabilme yeterliliklerinin karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar yarıyılında Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Eğitimi Anabilim Dalı 2. ve 3. sınıflarında okuyan öğretmen adayları oluşturmuştur. Sınıf eğitimi programlarında Drama dersi üçüncü sınıfın güz yarıyılında okutulmaktadır. Bu nedenle örneklem grubu oluşturulurken ikinci ve üçüncü sınıf öğrencileri tercih edilmiştir. Araştırmada nicel ve nitel tekniklerin kullanılmasına imkan sağlayan karma yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın verileri araştırmacı tarafından oluşturulmuş bir anket ve yarı yapılandırılmış mülakat formu ile toplanmıştır. Araştırma tamamlandığında ulaşılacak sonuçların ışıgında oluşturulacak önerilerin öğretmen adaylarının drama yöntemi ile ilgili ulaşacakları yeterliklerinin düzeyinin yükseltilmesine ve öğretmen olduklarında drama yöntemini daha etkin kullanabilmelerine rehberlik edeceğine inanılmaktadır. Sözlü bildiri DRAMA YÖNTEMİYLE DOĞAL SAYILARI TANIMA VE ONLUK BİRLİKLERİNE AYIRMA TEKNİĞİÖzet: Drama yöntemiyle 100e kadar olan doğal sayıları tanıma ve onluk birliklerine ayırma. Öğrenciler iki gruba ayrılır. Her gruba 0dan 9a kadar olan rakam kartları verilerek onluk ve birlik grubu oluşturulur. Bir öğrenci seçilir ve ondan 100e kadar olan doğal sayılardan bir tanesini söylemesi istenir. Biraraya gelen onluk ve bilikler bu sayıyı oluştururlar. Önceden çay çubuklarından hazırlanan onluk ve birlik gruplarını gösterirler. Matematik dersi ile Türkçe dersi arasında disiplinler arası bağlantı kurularak bu sayıyla ilgili tekerlemeler söyleyebilirler. Bu proje ile amaçladığım kazanım; tüm öğrencilerin derse aktif olarak katılımını sağlamak eğlenerek sevk içinde dersi işlemek. İlk okula başlayan öğrenciler için düşündüğüm bu etkinlik öğrencilere grup içinde işbirliği ve şevk ile çalışmayı sağlamak ve matematik dersini sevdirmektir. Drama yoluyla öğrenme öğrencilerde bilginin ezberden uzak düşünerek öğrenmesini ve öğrenilen bilginin kalıcılığını sağlamaktadır. Bu yöntem öğrencilere 100e kadar olan doğal sayıları tanımalarını sağlamakta ve onluk birliklerine ayırma işleminde somut materyelleri kullanarak bilgiyi somutlaştırmaktadır. Bütün öğrenciler bu etkinliğe katıldığı için grup içinde organize olma, işbirliği tutumunu benimseme ve sergileme fırsatını bulurlar. Dersin eğlenceli olması öğrencilere matematik dersini sevdirmektedir. Öğretmen kılavuz olup öğrenciler düşünme ve sunma becerilerini geliştirmektedir. Bu etkinliğin değerlendirmesinde her öğrenci oluşturduğu doğal sayıyı kağıda yazar ve onluk birliklerine blokları kullanarak modellemesini yapar. Bu doğal sayı ile ilgili yazdığı tekerlemeyi arkadaşlarına sunar. Sözlü bildiri DÜĞÜN DERNEK FİLMİNDEKİ MUALLİM SAFFET’İN ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ KİŞİSEL VE MESLEKİ DEĞERLER-MESLEKİ GELİŞİM İLE OKUL-AİLE TOPLUM İLİŞKİLERİ YETERLİKLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Gelişen ve değişen dünyaya uyum sağlayabilmek ve çağdaş yaşam düzeyine ulaşabilmek için okullarda iyi bir eğitim veriliyor olması gerekir. İyi bir eğitim verebilmek, öğrencilerin iyi yetiştirilmesiyle, öğrencilerin iyi yetiştirilmesi iyi okullara sahip olunmasıyla, iyi okullar için de iyi öğretmenlere ihtiyaç vardır. Olayı tersinden ele almak da mümkündür: Milli Eğitim sisteminde yer alacak iyi öğretmenler sayesinde, okulların, eğitimin ve öğrencilerin kalitesinin artacağı ortadadır. Ancak “iyi”nin kriterlerinin ortaya konulması gerekmektedir. Bu kriterler, Milli eğitim bakanlığı tarafından ortaya konulan öğretmenlik meslek yeterliklerdir. Toplum ve veliler tarafından beklenen yeterliklerin başında ise öğretmenlerin rol model olması gelmektedir. Uzun yıllar boyunca topluma yön veren, öğrencileri hem eğitip hem bilgilendiren, öğrencilerin yanı sıra velilerin, yakın çevrenin, mahallenin, köyün de kanaat önderi olan öğretmenler, teknolojinin gelişmesi, internetin, televizyonun hayatımızın her anına hükmetmesi gibi nedenlerle eski konumunun zayıfladığı görülmektedir. Ayrıca televizyon dizileri ve filmlere konu olan öğretmen modellerinin de öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin ve halkın gözündeki öğretmen imajıyla çok fazla örtüşmediği ve var olan imajı da zedelediği düşünülebilir. Asıl amaçlanan durumun bir öğretmen modelinin, diğer öğretmenler tarafından değerlendirilmesi olan bu araştırmada, son zamanların popüler filmlerinden “Düğün Dernek”te yer alan Muallim Saffet karakterinin 6 öğretmenlik yeterlik alanından ikisi olan kişisel ve mesleki değerler-mesleki gelişim ile okul-aile toplum ilişkileri yeterlikleri açısından değerlendirilmesidir. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılında Nevşehir ilinde görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmuştur. Örnekleme yöntemi olarak amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bu araştırmada ise ölçütlerimiz, sınıf öğretmenlerinin “düğün dernek” I ya da II’yi herhangi bir öngörüleri olmaksızın izlemiş olmalarıdır. Bu araştırmada veri toplama aracı olarak görüşme ve odak grup görüşmesi tekniği kullanılmıştır. Çalışmanın ilk aşamasında, konu ile ilgili literatür taranarak kuramsal temel oluşturulmuş ve literatür bilgilerinden yararlanılarak yarı yapılandırılmış bir görüşme formu geliştirilmiştir. Hazırlanan sorular amaç doğrultusunda cevaba ulaşmaya yönelik olup uzman görüşü alınarak tamamlanmıştır. Form iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölüm kişisel bilgilerin elde edilmesi amacıyla hazırlanmıştır. İkinci bölüm ise; öğretmenlerin düğün dernek filmindeki Muallim Saffet karakterinin öğretmenlik mesleği kişisel ve mesleki değerler-mesleki gelişim ile okul-aile toplum ilişkileri yeterlikleri açısından değerlendirilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Araştırmada toplanan nitel verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Betimsel analizde, görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık sık yer verilmiştir. Sonuç olarak öğretmenler, böyle bir araştırma sürecine girinceye kadar, genel olarak filmlerde ya da dizilerde muhtar, imam, öğretmen gibi toplumun kanaat önderlerinin yanlış algılamalara ya da anlaşılmalara maruz kalacak biçimde ortaya konulduğunu ve değerlerinin erozyona uğratıldığı farkında olmadıkları görülmüştür. Bu durumun sadece Düğün Dernek filmiyle sınırlı olmadığı, benzer dizi ve filmlere konu olan öğretmen profillerinin de benzer şekillerde ortaya konulduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri DÜNDEN BUGÜNE YETERSİZLİĞİ OLAN ÇOCUKLARDA ZEKA ÇALIŞMALARI: İŞİTME KAYIPLILAR ÖRNEĞİÖzet: Giriş: Gerek genel eğitimde gerekse özel eğitimde bilişsel süreçlerin çalışılması akademik becerilere oranla daha az ilgi görmüştür. Günümüzde eğitim ortamlarında başta zeka olmak üzere bilişsel süreçlere ilişkin çalışmaların artış gösterdiğinden söz etmek mümkündür. Yetersizliği olan çocukların eğitimi alanında akademik, günlük yaşam ve sosyal beceriler gibi çocuğun toplumsal yaşama uyum kapasitesini artırmayı amaçlayan alanlardaki gelişimi hedeflenmektedir. Tüm bunların gerçekleştirilebilmesi için eğitim sürenin başında performans düzeyi ile birlikte zihinsel düzeyinin de belirlenmesi gerekmektedir. Yetersizliği olan çocukların zeka düzeyinin bilinmesi pek çok nedenle gereklidir. Bu yönüyle de zeka doğrudan geliştirilebilen bir bilişsel yapı olmasa da geliştirilmesi hedeflenen becerilerin ön koşullarından biridir. Bu çalışmanın amacı, yetersizliği olan çocuklarda zeka ile ilgili çalışmaları işitme kayıplı çocuklara özel vurgu ile geçmişten günümüze gözden geçirmek ve uygulamada karşılaşılan sorunları çözüm önerileri ile ele almaktır. Yöntem: Çalışma bir derleme çalışmasıdır. Bu derlemede öncelikle genel olarak yetersizliği olan çocuklarda zeka konusu ele alınmış, ardından bir yetersizlik türü olarak işitme kayıplı çocuklarda zeka çalışmaları ayrıntıları ile değerlendirilmiştir. Sonuç: Zeka değerlendirmesinin yetersizliği olan çocukları ve düzeylerini belirlemede temel bir araç olduğu, zeka değerlendirmesinde özellikle yetersizlik grupları için önemli sorunlar bulunduğu, önemli metodolojik tartışmaların süregeldiği görülmüştür. İşitme kayıplı çocuklar özelinde ise zeka düzeylerine ilişkin bakış açısının dört evreden geçtiği izlenmiştir: (1) geridirler, (2) somut düşünürler, (3) farklıdırlar, (4) farklılık gerilik değildir. Ayrıca zeka değerlendirmesinde dikkat edilmesi gereken noktalar örnek bir görgül araştırmayla açıklanmaya çalışılmıştır. Tartışma: Zekanın tanımı ve belirleyicileri ile ilgili geleneksel tartışmaların bir kenara bırakılması, asıl odak noktasının geçerli-güvenilir ölçümlerin nasıl yapılabileceğine çekilmesi, zeka değerlendirmesinin eğitimsel süreçle bağlantısının kurulması, her türden bireyin etiketlenme riskinin önüne geçilebilmesi için gerekenlerin tartışılması önemli görünmektedir. İşitme kayıplı çocuklar gibi iletişimsel azınlıklarda dil ve kültür özelliklerinin değerlendirmede mutlaka göz önüne alınması gerektiği söylenebilir. Sözlü bildiri DÜNYA GÜCÜ OSMANLI DEVLETİ ÜNİTESİ İÇİN AKADEMİK BAŞARI TESTİ GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: Eğitimde istenilen davranış değişikliğinin meydana gelip-gelmediğini veya ne kadar meydana geldiğini belirleme misyonuna sahip, aynı zamanda program geliştirmenin dört temel öğesinden biri olan ölçme ve değerlendirme ile eğitim sisteminin tüm süreçleri kontrol altında tutulmaktadır. Eğitimde kazanımların gerçekleşme düzeyi, içeriğin uygunluğu ve öğretim yöntem ve tekniklerinin etkililiği ancak kapsayıcı ve niteliksel bir ölçme ve değerlendirme ile mümkün olmaktadır. Bu süreçte en dikkate değer ölçümlerden birinin akademik başarının tespiti olduğu söylenebilir. Yapılandırmacılığa dayalı öğrenme süreçlerinin çoklu yöntem uygulamaları içermesi nedeniyle başarının tespiti de çoklu ölçme ve değerlendirmeyi beraberinde getirmektedir. Bu ölçme uygulamalarındaki araçlardan en sık kullanılanı kolay puanlaması ve nesnel olması sebebi ile çoktan seçmeli sorulardan oluşan testlerdir. Eğitimde kullanılan testleri incelediğimizde genelde çoktan seçmeli sorulardan oluşan başarı testlerinin kullanıldığı görülmektedir. Alan yazın incelendiğinde tarih dersi başarı testleri ile ilgili olarak, ortaöğretim tarih dersindeki kazanımlara yönelik başarı testlerinin az olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu bildirinin konusunu oluşturan “Dünya Gücü Osmanlı Devleti (DGOD) (1453-1600)” konusunda hazırlanmış hiç bir başarı testine rastlanmadığı dikkate alındığında araştırmanın önemi ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı, ortaöğretim tarih dersi öğretim programında yer alan DGOD ünitesi ile ilgili güvenilir ve geçerli bir başarı testi geliştirmektir. Bu çalışmada test geliştirme basamakları, göz önünde bulundurularak, ortaöğretim tarih dersi öğretim programında yer alan DGOD konusuna ait 16 kazanım ve Ortaöğretim 10. sınıf tarih kitabında yer alan DGOD ünitesine ait konuların kapsamında dikkate alınarak bir başarı testinin hazırlanması amaçlanmaktadır. Başarı testi için öncelikle 16 kazanıma ait belirtke tablosu hazırlanmış,38 sorudan oluşan 5 seçenekli bir başarı testi havuzu oluşturulmuş ve havuzda yer alan bu sorular Bloom’un taksonomisine göre sınıflandırılmıştır. Hazırlanan testin maddelerinin anlaşılırlığı, bilimsel bilgilerle tutarlılığını kontrol etmek amacıyla Tarih Eğitimi Alanında uzman3 öğretim elemanı, program geliştirme ve ölçme değerlendirme alanında uzman 2 öğretim üyesiyle dil bilgisi yönünden 2 dil uzmanının görüşlerinden faydalanılarak test maddelerinde çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Hazırlanan başarı testi, 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılı bahar döneminde Kars il merkezinde bulunan 3 okulda öğrenim gören ve daha önce ilgili ünitede eğitim görmüş ortaöğretim 10. sınıflardaki190 öğrenciye uygulanmış ve veriler toplanmıştır. Öğrencilerin testte yer alan sorulara verdikleri cevaplar doğrultusunda madde analizi yapılarak her bir maddenin ayırt edicilik ve güçlük indeksleri hesaplanmaktadır. Güvenirlik Katsayısı için ise KR-20 katsayısı hesaplanmakta olup analiz sonuçları üzerindeki değerlendirmeler devam etmektedir Sözlü bildiri DÜNYADA BAŞKA ŞEKİLDE YAŞAMAK DA MÜMKÜN MÜ: DEĞER ÖĞRETİMİNDE “KÜÇÜK KARA BALIK” ÖRNEĞİÖzet: Birey ve toplumun yaşam kalitesini ve motivasyonunu arttıran, mutluluğunu temel alan kurallar sistematiği olan değerler; toplumun tüm üyelerinin üzerinde anlaşmaya vardığı ve oluşması uzun zaman alan standartlar bütünüdür. Davranışlarımıza da yol gösteren değerler evrensel ve toplumsal bağlamda ele alınabilir. Toplumsal değerler bir toplumun çoğunluğu tarafından paylaşılan ve toplumun faydasına yönelik olduğu varsayılan ideal ortak paylaşım ölçütleri olarak kabul edilmektedir. Toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsurlarından biri olan değerlerin toplumun varlığı üzerindeki etkisi yadsınamayacağı için değer aktarımı son derece önemlidir. Değer aktarımında aile, okul, sosyal çevre, sivil toplum kuruluşları, medya gibi unsurlar etkili olmakla birlikte, okullar oldukça önemli bir rol üstlenmektedir. Bu noktada bir toplumun öncelikli değerlerinin ne olduğu belirlenmesi ve sonraki nesillere nasıl kazandırılacağına karar verilmesi gerekmektedir. Kazandırılacak değerlerin öğretiminde ise yakın çevreden yola çıkılmalı, kültürel özelliklerden yararlanılmalı ve öğretimde uygun olan strateji, yöntem ve teknikler ortaya konulmalıdır. Ülkemizde uygulamaya konulan yeni programlarda eğitim-öğretim sürecinde hangi değerlerin verilmesi gerektiğine yer verilmiş; ancak bu değerlerin nasıl verilmesi ve ne tür etkinliklerle kazandırılması gerektiğine değinilmemiştir. Bir millete ait olan değerler edebî metinlerle yaşatılmakta ve geleceğe aktarılmaktadır. Aynı zamanda ana dil öğretiminde de sıklıkla kullanılan edebi metinler bir millete ait değerlerin benimsetilmesi işinde önemli bir rol üstlenmektedir. Bu açıdan Türkçe öğretiminde önemli ders materyallerinden biri olan metinlerden değer aktarımında da yararlanılması gerekmektedir. Bu metinler ana dil öğretiminde sıklıkla çocuk edebiyatı ürünleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Masal, hikâye, roman, tekerleme, bilmece ve şiir gibi çocuk edebiyatı ürünleri, çocuk duyarlığıyla örülmüş, çocuk düzeyine uygun bir dille kaleme alınmış, eğitici yönüyle ortaya çıkan ve çocukta olumlu izlenim bırakmayı amaçlayan metinlerdir. Kendisi için oluşturulmuş metinlerde yaşadığı ortamın bir benzerini bulan çocuk, yazılan veya anlatılanla yaşadıkları arasında bağlantı kurma ve karşılaştırmalar yapma fırsatı yakalamaktadır. Sözlü edebiyat geleneğini oluşturan ve çocuk edebiyatı türlerinden biri olan masallar bir yandan çocuğun temel dil becerilerini geliştirirken bir yandan da çocukta millî ve evrensel değerlere yönelik bir bilinç oluşmasını sağlamaktadır. Millî ve evrensel değerlerin yanı sıra okuma, dinleme, yazma ve konuşma becerilerinin kazandırılmasında da masallar önemli bir rol üstlenmektedir. Bu yüzden anlama ve anlatma becerilerinin geliştirilmesi ve değerlere yönelik bilincin uyandırılmasında çocuk edebiyatı ürünlerinden, özellikle masallardan yararlanılması gerekmektedir. Bu kapsamda bu araştırmanın amacı Samed Bahrengi’nin masal türünde yazılmış olan “Küçük Kara Balık” kitabının değerler açısından incelenmesi ve Türkçe öğretimi bağlamında bir etkinlik önerisi geliştirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu araştırma dokümanlar, belgeler, kayıtlar ve diğer ortamların olaylar, düşünceler, kavramlar ve eserler açısından analiz edilerek incelendiği bir araştırma yöntemi olan analitik araştırma modeli ile gerçekleştirilmiştir. Nitel ve nicel araştırma özelliklerini içeren ve kendi içinde tarihsel analiz, hukuki analiz, kavram analizi ve karma yöntem araştırmaları olarak sınıflandırılan analitik araştırmalarda; dokümanlar ve kayıtlar kavramlar, olaylar ve görüşler açısından analiz edilmektedir. Bu araştırmada Samed Bahrengi tarafından masal türünde yazılmış olan “Küçük Kara Balık” kitabı doküman olarak kabul edilmiş ve araştırma doküman araştırması olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın temel veri kaynağı olan “Küçük Kara Balık” kitabı içerik analizi yoluyla analiz edilmiştir. İçerik analizinde veriler birbirine benzeyen kavramlar ve temalar etrafında toplanarak, okuyucunun anlayabileceği biçimde yorumlanmıştır. Daha sonra Türkçe öğretiminde değer öğretimine yönelik olarak bir etkinlik geliştirilmiştir. Araştırma bulguları, kendi içinde ve ilgili literatür ışığında tartışılmış, uygulayıcı ve araştırmacılara önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri DÜŞÜN YOLUÖzet: Eğitimle ilgili dünyada ve ülkemizde gerçekleştirilen araştırma sonuçları öğrencilerin felsefe dersinin kazanımlarını daha erken yaşlarda edinmelerinin gerekliliğine işaret etmektedir. Öğrencilerimizin sorgulama, eleştirel düşünme, sebep-sonuç ilişkisi kurma, analitik düşünme, düşüncelerini doğru ifade etme gibi düşünme becerileri ile ilgili sorunlar yaşadığı yaptığımız gözlemler sonucu fark edilmiş ve Düşün Yolu projesi, eğitim sistemimizde eksikliği hissedilen düşünme becerilerini geliştirebilme amacıyla gerçekleştirilmiştir. Düşün Yolu projemiz yöntem ve uygulama açısından iki aşamadan oluşmaktadır. Projemizin ilk aşamasında, Dünya Felsefe Günü ile ilgili farkındalık yaratmak, her yaştan öğrenciye felsefeyi sevdirmek, Türk ve dünya düşünürlerini tanıtmak amacıyla filozofların yaşamlarının ve fikirlerinin öğrencilerimiz tarafından canlı performanslar sergilenerek tanıtıldığı bir sergi düzenlenmiş ve drama ile canlandırma yöntemi tercih edilmiştir. Düşün Yolu sergisi için canlandırılacak filozofların kimler olması gerektiğine karar verildikten sonra seçilen filozofların yaşamı ve fikirleri ile ilgili metinler hazırlanmıştır. Hazırlanan metinlere resim ve fotoğraflarda eklenerek görsel materyallere dönüştürülmüştür. Canlı performans ile tanıtılacak filozofların yaşadıkları dönemin kıyafetleri, fiziksel özellikleri, görsel sanatlar öğretmenimizin başkanlığında bir ekip tarafından incelenerek öğrencilerin kostümleri tasarlanmıştır. Felsefe alanında ilçemizde ilk defa gerçekleştirilen Düşün Yolu sergisinin olumlu çıktıları ve ilçemizde yarattığı çarpan etkisinin bir sonucu olarak kurumumuzda açmış olduğumuz düşünme eğitimi atölyesinde, çocuklar için felsefe pedagojisini temele alan etkinlikler uygulanarak çalışmanın sürekliliği sağlanmıştır. Projemizin ikinci aşamasında, öğrencilerimizin düşünme becerilerini geliştirebilmek amacıyla düşünme eğitimi atölyesinde uyguladığımız etkinliklerde sokratik tartışma yöntemi, altı şapkalı düşünme, beyin fırtınası, görüş geliştirme yöntem ve teknikleri uygulanmıştır. Düşünme eğitimi atölyemizde, çocuklar için felsefe pedagojisinin işaret ettiği yönde, klasik sınıf ortamından farklı, öğrencilerin rahatça hareket edebildikleri, etkinlikler sırasında birbirlerini rahatça görebilmek için daire şeklinde oturmalarına imkan sağlayan bir sınıf ortamı hazırlanmıştır.Düşün Yolu projesinin beklenen hedeflere ulaşma düzeyini tespit etmek amacıyla, projemizin ilk aşamasında yer alan Düşün Yolu Sergisine katıldığını tespit ettiğimiz 850 öğrenciden tesadüfi örneklem yoluyla seçilen 100 öğrenciye anket uygulanmıştır. Öğrencilerin ankette yer alan maddelerden; _Düşün Yolu Sergisi’nde filozof kelimesinin ne anlama geldiğini öğrendim maddesini %62 oranında katılıyorum %20 oranında kısmen katılıyorum _ Düşün Yolu Sergisi’nde Dünya Felsefe Günü’nün hangi tarihte kutlandığını öğrendim maddesini %60 katılıyorum %21 oranında kısmen katılıyorum _ Düşün Yolu Sergisi’nde filozofların yaşamı ve fikirleriyle ilgili bilgi edindim maddesini %59 katılıyorum %28 oranında kısmen katılıyorum şeklinde cevap verdikleri tespit edilmiştir. Anket sonuçlarına göre kız öğrencilerin sergiden edindiği kazanımların erkek öğrencilere göre daha fazla olduğu ortaya çıkan diğer bir sonuçtur. Anketin 4.sorusunda yer alan canlı performans sunumları ile tanıtılan 25 düşünürden hatırlanma oranı en fazla olan düşünürler sırasıyla%96 Yunus Emre, %91 Mevlana, %69Farabi, %65 Diyojen, %63 İbn-i Sina olarak tespit edilmiştir. Projemizin ikinci aşaması olan Düşünme Eğitimi atölyesinde 50 öğrenci ile gerçekleştirdiğimiz etkinliklerin değerlendirme sonuçlarına göre öğrencilerin hedeflenen davranışları %80 oranında edindiği tespit edilmiştir.Felsefi kavramların 10 tanesinden ortalama 8 tanesinin anlamını bildikleri, bu kavramları cümle içinde kullanabildikleri, cevaplarda yaratıcı ve özgün ifadelere yer verdikleri görülmüştür. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun, sorgulama becerisini, eleştirel ve analitik düşünme becerisini, sebep-sonuç ilişkisi kurma becerisini geliştirdiği, düşüncelerini doğru kelimelerle ifade edebildiği, düşüncelerinin nedenlerinin farkına varma çabasında olduğu tarafımızdan gözlemlenmiştir. Bunun yanında öğrencilerin tartışma becerilerinin ve iletişim becerilerinin geliştiği, duygusal esnekliklerinin arttığı, hoşgörü ve empati düzeylerinin yükseldiği öğrenci velilerimiz tarafından da dile getirilmiştir. Sözlü bildiri DÜŞÜNME BECERİLERİ BAĞLAMINDA SINIFTA NELER OLUYOR? BİR DURUM ÇALIŞMASIÖzet: Son yıllarda Türkiye’de sıklıkla güncellenen öğretim programlarında düşünme becerilerine yapılan vurgu öne çıkmaktadır. Nitekim çocukların düşünme becerilerini geliştirme, eğitimin en önemli amaçları arasında yer almaktadır. Düşünme becerilerinin bireyin erken yaşlarından itibaren geliştirilmesine odaklanılması insanı insan yapan öze odaklanmak olacaktır. Bu amacın gerçekleştirilmesinde öğretmenler önemli bir aracı olarak görev yapmaktadır. Öğretmelerin sınıfta göstermiş olduğu davranışlar ve söylemler öğrencilerin düşünme becerilerini büyük ölçüde etkilemektedir. Özellikle öğretmenin sınıfta kullandığı dil ve sorduğu soruların niteliği öğrencilerin düşünme gelişimlerini destekleyecek biçimde olmalıdır. Bununla birlikte, öğretim programlarında bu kadar vurgu yapılan düşünme becerilerinin sınıf içerisinde hangi düzeyde kazandırılmaya çalışıldığı ise bir merak konusundur. Bu bağlamda bu araştırmanın amacı, ilkokul üçüncü sınıf düzeyinde yürütülen öğretim sürecinde düşünme becerilerinin kazandırılması bağlamında yaşanan sorunları ortaya koymaktır. Araştırmada yöntem olarak nitel araştırma desenlerinden durum çalışması deseni benimsenmiş ve durum olarak bir sınıf öğretmeni gözlemlenmiştir. Araştırma Bayburt il merkezinde bulunan bir devlet ilkokulunun 3-A sınıfında gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veriler, gözlem, yarı yapılandırılmış görüşme ve çağrışım tekniğine dayalı görüşme yoluyla toplanmıştır. Bu veriler toplam 36 ders saati video kaydı ve 58 dk. ses kaydından oluşmaktadır. Video kaydı ve ses kaydı yoluyla elde edilen veriler, içerik analizi yapılarak analiz edilmiştir. Analiz sonucunda kodlar, alt temalar ve temalar oluşturulmuştur. Oluşturulan temalar; içeriğin aktarılması, öğrenciye yöneltilen sorular ve düzeyleri, düşünmeye rehberlik, düşünmeyi engellemek, öğretmen farkındalığı biçimindedir. Bulgular, sınıf öğretmeninin söylem ve davranışlarının, öğrencilerine düşünme becerilerini kazandırma konusunda içeriğin aktarılması, öğrencilere yöneltilen sorular ve düzeyleri temalarında yetersiz olduğunu göstermektedir. Bu yetersizliğin önemli göstergelerinden biri öğretmenin farkındalık düzeyinin düşük olmasından kaynaklanan düşünmeyi engelleyici söylem ve davranışların varlığıdır. Bununla birlikte öğretmen kısmen de olsa düşünmeye rehberlik edecek söylem ve davranışlarda da bulunmaktadır. Sonuç olarak, araştırmadan elde edilen bulgular alanyazında bulunan diğer çalışma sonuçlarıyla karşılaştırılarak tartışılmıştır. Bu tartışmalar, düşünme becerilerinin kazandırılması bağlamında hizmet öncesi ve hizmet içi olarak öğretmen eğitimine odaklanılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri DÜŞÜNME KONULU LİSANSÜSTÜ TEZLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Elif Büşra Uzun Gazi Eğitim Fakültesi Sınıf Eğitimi Anabilim Dalı e.busra.erz@gmail.com Nihan Türk Gazi Eğitim Fakültesi Sınıf Eğitimi Anabilim Dalı nihan.aktas@gmail.com Bu çalışmanın genel amacı 2012-2017 yılları arasında lisansüstü eğitiminde yapılan düşünme konulu tezlerin genel olarak tür, yapıldığı yıl, bilim dalları ve düşünme türlerine göre, özelde ise eğitim-öğretim alanında yapılan tezleri örneklem ve kullanılan yöntem açısından incelemektir. Araştırma tarama modelinde bir durum çalışması olup veriler doküman analizi yöntemiyle elde edilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu ölçüt örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Ölçüt örnekleme, örneklemin problemle ilgili olarak belirlenen niteliklere sahip kişiler, olaylar, nesneler ya da durumlardan oluşturulmasıdır. Bu çalışmada düşünme kavramı bir ölçüt, 2012-2017 yılları arası yapılan lisansüstü tezler diğer bir ölçüt olarak alınmıştır. Düşünme konusunda yapılan tezleri incelemek için YÖK ulusal tez arama merkezi veri tabanı kullanılmıştır. Veri tabanının gelişmiş tarama bölümünde “aranacak kelimeler” kısmına “düşünme” kelimesi yazılmış ve “aranacak alan” kısmında “tümü” kısmı seçilmiş, yıl kısmına ise 2012-2017 aralığı yazılmış ve tarama yapılmıştır. Veri tabanında belirlenen ölçütlere göre, 1042 tez olduğu saptanmıştır. Ölçütlere uygun olarak tespit edilen tezler yıl, tez türü, bilim dalı, düşünme türü, örneklem ve yöntem olmak üzere altı başlıkta incelenmiştir. Bu alt başlıklara ilişkin frekans ve yüzde değerleri hesaplanmış, elde edilen bulgular ışığında şu sonuçlara ulaşılmıştır: İncelenen 1042 tezden 617’sinin özet kısmında düşünme kelimesi geçmiş olmasına rağmen düşünme kavramıyla doğrudan ilişkili olmamaları sebebiyle bu tezler analize dâhil edilmemiş, geriye kalan 425 tez incelemeye tabi tutulmuştur. Bu 425 tezden ellisi eğitim-öğretim alanı dışında, 375 tanesi ise eğitim-öğretim alanında yapılmıştır. Yapılan lisansüstü tezlerin yıllara göre dağılımı incelendiğinde 2012 yılında 79, 2013 yılında 84, 2014 yılında 84, 2015 yılında 94, 2016 yılında 82, 2017 yılında ise 2 tezin olduğu görülmüştür. Yapılan tezlerin daha çok yüksek lisans programlarında yoğunlaştığı görülmektedir. İncelenen 425 tezin 281’i yüksek lisans; 144’ü doktora tezidir. Tezlerin yapıldığı bilim dallarına bakıldığında çalışmaların % 88’lik oranla en çok eğitim-öğretim alanında yapıldığı, bunu % 3’lük oranla felsefe alanının takip ettiği; en az ise % 0,7’lik oranla güzel sanatlar alanında çalışıldığı görülmüştür. Düşünme türleri kısmında ise incelenen tezlerden yola çıkarak eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, yansıtıcı düşünme, matematiksel düşünme, üst biliş, mantıksal-bilimsel düşünme, düşünme stilleri-düzeyleri, genel düşünme becerileri, tarihsel düşünme, düşünme sistemleri ve boyutları olmak üzere on başlık oluşturulmuş ve en çok % 31 oranla eleştirel düşünme, % 14 oranla yaratıcı düşünme ve % 13 oranla yansıtıcı düşünmenin araştırmalara konu olduğu görülmüştür. Tezlerin yöntemlerine bakıldığında ise çalışmaların ağırlıkla nicel araştırma temelli olduğu saptanmıştır. İncelenen tezlerin % 60’ı nicel, % 12’si nitel, % 16’sı ise karma modelde desenlenmiştir. Örneklem/çalışma grubu incelendiğinde tezlerin % 74’ünün örneklemini öğrencilerin; % 8’inin öğretmenlerin; % 3’ünün ise dokümanların (kitap, belge vb.) oluşturduğu; eğitim-öğretim alanı dışında kalan % 11’lik kısmın ise örneklemleri araştırmaya dâhil edilmemiştir. Sonuç olarak bakıldığında tezlerin yıllara göre dağılımı incelendiğinde önemli bir değişiklik görülmemesine rağmen en çok 2015 yılında yoğunlaştığı görülmektedir. Çalışma kapsamındaki tezlerde örneklem/çalışma grubundaki katılımcılar incelendiğinde çoğunluğunu farklı öğrenim kademesinden öğrencilerin ve öğretmenlerin oluşturduğu görülmüştür. Düşünme konusunun eğitim ve öğretim alanında ağırlıklı olarak çalışılması örneklem seçiminde daha çok öğrenci ve öğretmenlerin tercih edilmesine sebep olduğu ve bunun beklenen bir sonuç olduğu söylenebilir. Yöntem açısından değerlendirildiğinde nicel araştırmaların daha çok kullanıldığını bunu karma araştırmaların takip ettiği görülmektedir. Sözlü bildiri DUYGU DÜZENLEME VE ÖĞRETMEN-ÇOCUK İLİŞKİSİ: OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: Okul öncesi dönemde çocuklar okul yaşamıyla birlikte yeni bir çevreye girerler ve bu çevre ile etkileşim sonucu duygusal olarak farklı deneyimler elde etmeye başlarlar. Bu duygular çocuğun içinde bulunduğu duruma yönelik olumlu ve olumsuz olarak değişebilmektedir. Çocuğun duygularının farkında olup, yaşadığı olaya ilişkin duygularını ifade etmesi desteklendiğinde çocuğun duygusal gelişiminde ve öğretmeni ile olan ilişkisinde etkili bir ilerleme sağlanabilecektir. Duygu düzenleme süreci çocuk ve çevresel değişkenlerin içinde yer aldığı bir süreçtir. Çocuğun mizacı, çocuğun yakın çevresindeki kişilerin karakterleri ve davranışlarının etkileşimi, duygu düzenlemenin gelişiminde özellikle önemlidir (Calkins, 1994). Bu nedenle bu araştırmada, okul öncesi dönem çocuklarının duygu düzenleme düzeyleri ile öğretmen-çocuk ilişkisi arasındaki ilişkinin incelemesi ve okul öncesi dönem çocuklarının duygu düzenleme düzeyleri ve öğretmen-çocuk ilişkisinin demografik özelliklerine (cinsiyet, yaş, okul öncesi eğitim alma süresi ve kurum türü) göre farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla çalışma nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli ile yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu 2019-2020 eğitim ve öğretim yılında İstanbul ili Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul öncesi eğitim kurumlarına devam etmekte olan çocuklar oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak çocukların duygu düzenleme düzeylerini belirlemek üzere Batum ve Yağmurlu (2007) tarafından Türkçeye uyarlanan “Duygu Düzenleme Ölçeği” ve çocukların öğretmenleri ile olan ilişkisini belirlemek üzere Şahin (2014) tarafından Türkçeye uyarlanan Öğrenci-Öğretmen İlişki Ölçeği (ÖÖİÖ) kullanılmıştır. Araştırmanın veri analiz süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri DUYGULARIMI KODLUYORUMÖzet: Hazırlamış olduğum materyali Köy İlkokulunda Birleştirilmiş Sınıf öğrencileri(1. ve 2.Sınıf ) ile uyguladım.MATERYALİN AMACI; Öğrencilerin duygularının farkında olmasını sağlamak,öğrencilerin duygu durumlarını dört ana duygu (mutlu,kızgın,üzgün ve şaşkın) dışında kelime dağarcıklarını zenginleştirerek ifade etmelerine katkıda bulunmak, doğadaki canlılara karşı farkındalık yaratmak ve kodlamanın temeli olan Algoritma Mantığının öğrenciler tarafından kavranmasına yardımcı olmaktır. MATERYALİN HAZIRLANMASI; 30 dan fazla duygu seçildi, kart olarak hazırlandı. Duygulara ait doğada bulunan hayvan ve bitkilerden fotoğraflar araştırıldı. Onlar da 10x10 boyutunda fotoğraflı kart olarak hazırlandı. MATERYALİN UYGULANMASI;Öncelikle öğrencilere fotoğraflar gösterildi ve bu fotoğrafların onlarda uyandırdığı duyguyu veya fotoğraftaki canlının ne hissettiğini adlandırmaları istendi. Bu ön etkinlik sonunda görüldü ki çocuklar “ÜZGÜN”, “MUTLU”, “KIZGIN” ,ŞAŞKIN gibi genel ifadeleri daha çok kullandılar. Sınıf tahtasının bir yanına asılan duygu kartları, diğer yanına asılan fotoğraflı kartlar incelendi. Eşleştirme için tahtaya kalkıldığında fark edildi ki aslında “MUTLU” diye ifade edilen fotoğraflar aslında “KEYİFLİ, HEYECANLI, ENERJİ DOLU, NEŞELİ, KENDİNDEN EMİN, GÜVENDE, RAHATLAMIŞ” kelimeleriyle daha net anlaşılabiliyordu. Tahtaya yapıştırılan fotoğraflı kartlar ve duygu kartları eşleştirme yapılarak öğrencilerde farkındalık oluşturuldu. Eşleştirmeler bittikten ve duygulardaki farklılıklar anlaşıldıktan sonra etkinliğin son aşamasına geçildi. Fotoğraflı kartlar 15x15 kareler çizilen FOTOBLOK kartonunun üzerine yerleştirildi. Etkinlik BEEBOTile çalışmaya hazır hale getirildi. Kartonun yanına sıralanan duygu kartlarından 1 tane çekildi. Öğrencilerden başlangıç karesinde bulunan BeeBot’ u, çekilen duygu kartıyla eşleştirilen fotoğrafın bulunduğu kareye kodlama yaparak götürmesi istendi. Kodlama yaparken gerekli olan kare sayıları kadar hareket ettirilmesine ve “İLERİ GİT”, “SAĞA DÖN”, “SOLA DÖN” komutları kullanılmasına dikkat edildi.Etkinlik 2 şekilde tamamlandı. Bu etkinliklerden ilki başlangıç kutusundan başlanan kodlama etkinliği, ikincisi ise bir önceki öğrencinin kaldığı yerden devam eden kodlama etkinliği oldu. MATERYAL UYGULAMASI SONRASI GÖZLEMLER; Öğrenciler ön bilgileriyle 5 veya 6 duygudan bahsederken etkinlik sonrasında duyguları daha fazla kelime ile ifade eder hale geldiler. “ÖFKELİ” ve “KIZGIN” kelimeleri arasındaki duygu yoğunluğu farkını fotoğraflarla fark ettiler. “GÜVENDE” kelimesi ile fotoğrafları eşleştirmede zorluk yaşadılar. “GÜVENDE” kelimesi ile fotoğrafları eşleştirmede zorluk yaşadılar. Öğrencilerin Algoritma Mantığını kavramasından sonra 1.sınıf öğrencileri öğrenilen seslerle oluşturan kelimeleri kullanarak BBEBOT ile kodlama çalışması yaptılar.2.sınıf öğrencileri code.org uygulamları ile kodlama çalışmalarını devam ettirdiler... Sözlü bildiri DUYU EĞİTİMİ: BİR UYGULAMA ÖRNEĞİÖzet: Çocuklar çevreleri ile sürekli etkileşim içerisindedirler. Duyuların yoğun olarak kullanıldığı erken çocukluk döneminde çocuk çevresini ve kendisini duyuları vasıtası ile keşfetmekte ve anlamlandırmaktadır. Çocuğun duyuları yoluyla çevresi ile etkileşiminin önemine vurgu yapan Montessori, duyu eğitiminin önemine vurgu yapmaktadır. Montessori’ye göre tıpkı bedenin bakıma ihtiyacı olduğu gibi zihin gelişimi için de duyuların eğitimine ihtiyaç vardır. Bebekler doğdukları andan itibaren çok hızlı bir duyusal gelişim içerisindedirler. Bu nedenle, aslında, duyu eğitimi bebek doğduğu andan itibaren başlayan ve devam eden bir süreçtir. Bu süreç, görme, işitme, tat alma, koku, dokunma, beden ve hareket algısının desteklenmesini içermektedir. Farklı duyuları uyarmaya yönelik hazırlanmış çeşitli renk, doku, koku, büyüklük ve ısıda ki materyaller duyu eğitimi sürecinde kullanılır. Böylece, çocuğun bu materyallerdeki farklılıkları ayırt edebilme yeteneği gelişir. Sonuç olarak, çocukların kendilerine, bedenlerine ve çevrelerine yönelik farkındalıkları artmakta ve karşılaştıkları yeni durumlara daha hızlı adapte olabilmektedirler. Duyu eğitiminin amacı, çocuğun duyularını geliştirmek ve daha keskin hale getirmektir. Çünkü, duyular, duyusal uyarımlar ve deneyim öğrenme sürecinde önemli bir role sahiptir. Çocukların dünyayı tanımak için görmeye, koklamaya, atlayıp zıplamaya, dokunmaya, tatmaya ve duymaya ihtiyacı vardır. Duyu eğitiminde kullanılan materyaller de çocukların bu ihtiyacına hizmet etmektedir. Bu sayede, etraflarındaki fiziksel dünyaya anlamaya, fark ve benzerlikleri ayırt etmeye ve detayları fark etmeye başlarlar. Duyu eğitimi ve duyu gelişimini destekleyen oyunlar, beyin gelişimine etki etmektedir. Aynı zamanda, dil edinimi ve dili kullanım ile ince ve kaba motor gelişimi üzerinde de olumlu etkiye sahiptir. Bununla birlikte, çocukların yaratıcılığını, problem çözme becerilerini ve sosyal becerilerini de geliştirmektedir. Bu makalede duyu eğitimi ve bir anaokulunda yapılan duyu eğitimi uygulaması ve uygulamada yapılan etkinlikler hakkında bilgi verilecektir. Literatür incelendiğinde duyu eğitimi konusu ile ilgili yerli ve yabancı yayınların kısıtlı olduğu görülmektedir. Bu makalenin amacı bu eksikliğe cevap verebilmek maksadı ile ilgili literatür taranarak duyu eğitiminin ne olduğu, nasıl uygulandığı, etkinlik örnekleri hakkında bilgi vermektir. Bu doğrultuda 2000 yılından itibaren konu ile ilgili yayınlanan ulusal ve uluslararası makale ve diğer yayınlar incelenecektir. Sözlü bildiri DUYURU VE ÖDEV TAKİP AMAÇLI BİR İNTERNET SİTESİNİN ÖĞRENCİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Amaç: Bu çalışma, Kırklareli Üniversitesinin Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Bilgisayar Programcılığı bölümünde okuyan öğrencilerin, Görsel Programlama I dersinde ödev takibi amacıyla kullandıkları bir internet sitesinin değerlendirilmesine yönelik, görüşlerini belirlemektedir. Method: Araştırma tanımlayıcı tipte planlanmış olup, araştırma modeli olarak tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini bir üniversitenin Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Bilgisayar Programcılığı bölümünde okuyan 1. ve 2. Sınıfında okuyan ve Görsel Programlama I dersini alan öğrencileri oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak; araştırmacıların literatür eşliğinde oluşturduğu bazı kişisel ve bilgi düzeyine yönelik sorulardan oluşan, Google Formlar aracılığıyla hazırlanmış bir anket formu kullanılmıştır. Araştırma verileri çalışmaya katılan ve anketin hepsini tam dolduran 118 öğrenci oluşturmuştur. Veri analizinde SPSS 20.0 programı kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzde ve frekans testleri kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya 118 kişi katılmıştır (N:123, %96). Katılımcıların %75,4’ü erkek ve yaş ortalamalarının 19.81±1,53 (min:18, max:29) olduğu belirlenmiştir. %44,4’ü wifi aracılığıyla internete bağlandığı, %98,3’ünün akıllı telefonun olduğu, %72,0’ının ödevleri ders öğrenmek için gerekli bulduğu belirtmiştir. %84,7’si ödevi tamamladığında ilgili konuyu öğrendiği için memnun olduğu, %73,7’si ödevi kalitesiz tamamlasa da yüksek not almayı hak etmediğini düşündüğü bulunmuştur. %25,4’ü ödevleri bir zaman kaybı olarak görmektedir. %31,4’ü site kullanımı öncesinde duyuruları takip etmekte zorlandığını, %76,3’ü siteye dizüstü/pc aracıyla ulaştığı, %77,1’i sitenin mobil uygulamasının olması gerektiğini belirtmiştir. %58,5’i site öncesinde duyurulardan; derste hocanın söylemiyle haberdar olduğu, %83,9’u sitenin amacına uygun tasarlandığını düşündüğü, siteden memnuniyet düzeyinin orta-iyi (3,58±1,05, min:1, max:5) olduğu bulunmuştur. %51,7’si ödev yüklemek için siteyi kullanmak istediği ve %67,8’i ise ödevlerini diğer uygulamalarla yüklemeye devam etmek istediğini belirtmiştir. %76,3’ü siteyi gerekli bir uygulama olarak görmektedir. Sonuç: Öğrencilerin sitenin kullanımından orta-iyi düzeyde memnun olduğu, bunun yanında google drive gibi dosya paylaşım uygulamalarıyla ödev yüklemeye devam etmek istediği ve sitenin öğrenci bilgi sistemi ile entegre edilerek duyurular açısından çok amaçlı kullanılması şeklinde önerileri olmuştur. Bu tür uygulamaların mobil uygulama şekline dönüştürülerek tüm derslere yaygınlaştırılmasının amacı öğrenmek olan öğrencilerin öğrenme motivasyonu ve başarısını arttıracağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri E-PLATFORM USAGE AND FUNCTİONS WİTHİN THE CONTEXT OF ANALYSİS RELATED TO ABSENTEEİSM OF SECONDARY SCHOOL STUDENTSÖzet: Student absenteeism is one of the most important administrative problems encountered during the education process. If student absenteeism, which has many effects on individuals academic achievement and social interaction, cannot be prevented, it may result in early school leaving and cause the student to break away from the education process. In this context, the European Union considers student absenteeism, in the category of priority problems to be solved. Our country is among the countries facing this problem with its high student absenteeism rate. To solve this problem, Improving Solutions for Student Absenteeism project (ISSA) was launched in 2016. Within the scope of the project, the reasons of absenteeism in secondary education were analysed and some solutions were proposed to reduce the absenteeism. Although student absenteeism is basically a problem for the student, it is affected by many different parameters and stakeholders. Therefore, in order to solve this problem, it is necessary to analyse the impacts, perspectives and roles of all stakeholders in detail in order to solve this problem. For this purpose, an electronic discussion platform “e-platform” has been developed as a part of ISSA Project, which aims to reduce and prevent absenteeism. In this e-platform, education stakeholders can share their views, reveal their perspectives and aspects of the problem situation, discuss other educational problems and make them accessible to all relevant stakeholders. In the development process of the e-platform, the result of Delphi analysis technique was used, which was conducted on 15 academicians who have at least PhD degree in education field in 3 rounds and who work in universities in different regions of Turkey. The E-Platform is available in six languages: Turkish, English, German, Spanish, Greek and Catalan. The aim of this study is to reveal the contributions of the e-platform to the project process, the stakeholders views on the causes of student absenteeism and the focal points. Acknowledgment: This work has been produced under the project of “Improving Solutions for Student Absenteeism with the project number of 2016-1-TR01-K201-034947 which is funded by Turkish National Agency, Erasmus + Program Strategic Partnerships. Sözlü bildiri EARTHQUAKE AND NATURAL DİSASTER EDUCATİON; FEAR BASED ? OR CURİOSİTY BASED ?: RESULTS OF STATİSTİCAL STUDY İN PRİMARY SCHOOLS İN ISTANBUL-TURKEYÖzet: Natural disaster reduction focuses on the urgent need for prevention activities to reduce loss of life, damage to property, infrastructure and environment, and the social and economic disruption caused by natural hazards. One of the most important factors in reduction of the potential damage of earthquakes is trained manpower. To understanding the causes of earthquakes and other natural phenomena (landslides, avalanches, floods, volcanoes, etc.) is one of the pre-conditions to show a conscious behavior. The aim of the study is to analysis and to investigate, how earthquakes and other natural phenomena are perceived by the students and the possible consequences of this perception, and their effects of reducing earthquake damage. One of the crucial questions is that is our education system fear or curiosity based education system? Effects of the damages due to earthquakes have led to look like a fear subject. In fact, due to the results of the effects, the earthquakes are perceived scary phenomena. In the first stage of the project, the learning (or perception) levels of earthquakes and other natural disasters for the students of primary school are investigated with a survey. Aim of this survey study of earthquakes and other natural phenomena is that have the students fear based or curiosity based approaching to the earthquakes and other natural events. In the second stage of the project, the path obtained by the survey are evaluated with the statistical point of approach. A questionnaire associated with earthquakes and natural disasters are applied to primary school students (that total number of them is approximately 700 pupils) to measure the curiosity and/or fear levels. The questionnaire consists of 17 questions related to natural disasters. The questions are: “What is the Earthquake ?”, “What is power behind earthquake?”, “What is the mental response during the earthquake ?”, “Did we take lesson from earthquake’s results ?”, “Are you afraid of earthquake ?”, “Could earthquake be predicted ?”, “Does earthquake kill people or buildings ?”, “What is fault?”, “Who is earthquake scientist?”, “Are the Moon, Sun and other planets caused the earthquake?”, “Does the weather conditions trigger the earthquake?”, “What is the cause of tsunami?”, “What is cause of the flood?”, What is the cause of volcanic eruption?”, “What is cause of the landslide?”, “What is the cause of disasters?”, “What is your feeling about the earthquake; curiosity or fear?”. Answers of these questions are evaluated. In the result, the primary school students think that earthquakes and other events are both religious and scientific origin. As example; the answers of “What is your feeling about the earthquake; corusity or fear?” question are replied 81 % Fear and %19 Curiosity. Sözlü bildiri EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARINA YÖNELİK TUTUMLARI İLE ÇOCUKLARIN DUYGU DÜZENLEME BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Çocuklar duyguları öncelikle anne ve babasıyla etkileşim kurarak sonrasında ise çevreyle etkileşim kurarak kazanmaktadırlar. Çocuklarla yapılan çalışmalar da çocukların duygusal gelişiminin olgunlaşma ve öğrenme sonucu olduğunu göstermektedir. Duygusal gelişim sürecinde çocuklar pek çok faktörün etkisi altında kalmaktadır. Çocuklar çevresiyle etkileşime geçerek deneme-yanılma, taklit, özdeşleşme veya koşullanma yoluyla çevresi hakkında bilgi sahibi olmaktadırlar. Çocuklar bu etkileşim sürecinde bulunduğu çevreye uyum sağlamak için çaba göstermektedirler. Bu uyum süreci doğumla başlamakta olup çocuğun içinde bulunduğu sosyal çevreden ve kültürden de etkilenmektedir. Bu durum çocuğun kişilik yapısı ve duygusal gelişimi üzerinde de etkili olmaktadır. Bu etkileşim sürecinde çocuk farklı duygu durumları gösterebilmektedir. Bu süreçte, çocuğun toplumun beklentilerine uygun davranışlar göstermesi beklenmektedir. Ebeveyn tutumlarının da çocuğun sosyalleşmesinde ve çocuğun duygusal durumu üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Bu araştırma, ebeveynlerin okul öncesi dönemdeki çocuklarına yönelik tutumları ile çocuklarının duygu düzenleme becerileri arasındaki ilişkinin incelenmesi amacı ile yapılmıştır. Araştırmanın örneklemi, 2018-2019 eğitim-öğretim yılında Ankara ili Çankaya ilçesinde bulunan, M.E.B’e bağlı bağımsız anaokullarına devam eden 36-72 aylık 156 çocuk ve ebeveynlerinden oluşmaktadır. Araştırmanın amacı doğrultusunda, öğretmenler tarafından çalışma grubunda yer alan çocuklar için değerlendirilen Duygu Düzenleme Ölçeği, okul öncesi dönemde çocuğu olan ebeveynler için ise Ebeveyn Tutum Ölçeği ve araştırmacı tarafından geliştirilen Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırmada toplanan veriler SPSS 20.0 programı kullanılarak analiz edilecektir. Verilerin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma, fark ve ilişki testleri kullanılacaktır. Araştırmada, bulguların analizi ve sonuçların yazılması aşaması devam etmektedir. Elde edilen bulgular alan yazın doğrultusunda tartışılacaktır. Sözlü bildiri EBEVEYNLERİN HARÇLIK YÖNETİMİNDEKİ TUTUMLARININ ÇOCUKLARIN PSİKOSOSYAL GELİŞİMLERİNE ETKİSİNİN PARA YÖNETİMİ VE TASARRUF BİLİNCİ DEĞİŞKENLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma, ebeveynlerin harçlık yönetimindeki tutumlarının, çocukların psikososyal gelişimlerine etkisinin tasarruf bilinci ve para yönetimi değişkenleri açısından incelenmesi amacıyla hazırlanmıştır. Ebeveynlerin harçlık yönetiminde yaptıkları uygulama hatalarının bilinmesi, çocukların psikososyal gelişimlerinin desteklenmesi adına son derece önemli görülmektedir. Araştırma sonucunda elde edilen verilerin, çocukların tasarruf bilinci kazanmaları ve para yönetimi gelişimlerinin desteklenmesi adına planlanacak rehberlik hizmetlerine kaynaklık etmesi, temel hedefimizdir. Araştırmada, harçlık yönetimi konusunda ebeveyn tutumları ile çocukların davranışları karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Araştırma betimsel bir araştırmadır ve tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma evrenini, Giresun Merkez ilçede yaşayan ortaokul öğrencisi çocuğu bulunan anne ve babalar oluşturmaktadır. Araştırmanın işlemsel örneklemini tabakalı örnekleme tekniği kullanılarak çocuklarının okudukları sınıflara göre oranlı seçilen 320 ebeveyn teşkil etmektedir. Araştırmada veri toplama aracı olarak, ebeveynlerin harçlık yönetimindeki tutumlarının, çocukların tasarruf bilinci ve para yönetimi gelişimlerine etkisini belirlemeye yönelik sorulardan oluşan “Ebeveyn Harçlık Yönetimi Tutumları Anketi” kullanılmıştır. Verilerin analizinde frekans ve yüzdeler, aritmetik ortalama, çapraz tablolar, ilişkisiz örneklem t testi ile ebeveynlerin tutumlarının karşılaştırılması için One-Way ANOVA Testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde ettiğimiz bulgular, ebeveynlerin harçlık yönetimindeki tutumlarının, çocukların para yönetimi ve tasarruf bilinci gelişimlerini olumsuz yönde etkilediğini göstermektedir. Araştırma sonuçları, ebeveynlerin, harçlık verme zamanları, harçlık miktarları, harcama planı, harçlık kullanımı, harçlık paylaşımı, tasarruf yapma, harçlığı ceza veya tehdit aracı olarak kullanma gibi konularda olumsuz tutumlara sahip olduklarını göstermektedir. Ebeveynlerinin harçlık yönetimindeki olumsuz tutumlarından çocukların etkilendikleri ve harçlıklarını kullanma, yönetme, paylaşım ve tasarruf konularında yanlış davranışlara sahip oldukları belirlenmiştir. Sözlü bildiri EDEBÎ METİNLERLE OLUŞTURULAN YARATICI DRAMA ETKİNLİKLERİNİN AKRAN ZORBALIĞINA ETKİSİÖzet: Bu araştırmanın amacı, akran zorbalığının görülme sıklığının azalmasına yönelik edebî metinlerle hazırlanmış yaratıcı drama temelli bir süreç önerisi sunmaktır. Bu amaca ulaşabilmek için nitel ve nicel yöntemlerin bir arada ele alındığı karma yöntem kullanılmıştır. Çalışmanın nicel verileri “Kişisel Bilgi Formu, Akran Zorbalığı Ölçeği (Kutlu, 2005)” ile nitel verileri “Yarı Yapılandırılmış Görüşme, Öğrenci Günlükleri” ile toplanmıştır. Araştırma, İstanbul ili Bağcılar ilçesi Mustafa Kemal Ortaokulunda 2018/2019 eğitim-öğretim yılında 6. sınıfa devam eden deney ve kontrol grubunda yer alan gönüllü 30 öğrenci ile yapılmıştır. Her bir grupta 15 öğrenci vardır. Sürecin başında her iki grupta yer alan öğrencilere “Kişisel Bilgi Formu, Akran Zorbalığı Ölçeği (Kutlu, 2005), Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu” uygulanmış ve gruplarla “Odak Grup Görüşmesi” gerçekleştirilmiştir. Bu verilerden hareketle oluşturulan 52 saatlik atölye deney grubuyla gerçekleşmiştir. Atölye sonrası deney ve kontrol grubuna son test uygulaması gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuncunda yaratıcı drama temelli hazırlanan atölyelerin deney grubu katılımcılarının akran zorbalığı gösterme düzeylerinde anlamlı derecede düşüş sağladığı nitel ve nicel veriler aracılığıyla tespit edilmiştir. Deney grubunun akran zorbalığı aritmetik ortalaması ön testte 10,67 iken son testte 8.87’ye düşmüştür. Deney grubu öğrencilerinin kurban olma davranışlarına yönelik atölye sonrasında nicel verilerde anlamlı bir farklılık oluşmamıştır. Fakat nitel verilerden hareketle, kurban olan öğrencilerin atölye çalışmalarında kendilerini ifade edebildikleri gözlemlenmiştir. Akranlarına kendilerini kabul ettirmelerine sürecin katkı sağladığını söylemek mümkündür. Araştırma, akran zorbalığını önlemeye yönelik bir süreç önerisi olarak tasarlanmıştır. Edebî metinlerle tasarlanan bir süreç olması aynı zamanda katılımcıların dil gelişimine katkı sağlamıştır. Katılımcı günlükleri ile bu veriyi tespit etmek mümkündür. Çalışma sonuçlarının alan araştırmacıları, ders kitabı hazırlayıcıları ve öğretmenler için faydalı olacağı öngörülmektedir. Sözlü bildiri EFFECT OF GATTEGNO TABLES AT REMOVAL OF CHALLENGES STUDENTS LEARNING IN STEPS OF NUMBER IN TEACHING THE CONCEPT OF VALUEÖzet: GATTEGNO TABLOLARININ SAYILARDA BASAMAK DEĞERİ KAVRAMININ ÖĞRETİMİNDE ÖĞRENCİLERİN YAŞADIKLARI ÖĞRENME ZORLUKLARININ GİDERİLMESİNDE ETKİSİ EFFECT OF GATTEGNO TABLES AT REMOVAL OF CHALLENGES STUDENTS LEARNING IN STEPS OF NUMBER IN TEACHING THE CONCEPT OF VALUE Cemil İNAN* ÖZET: Gattegno tabloları; onluk tablo olarak da adlandırılır. 4x9 dört satır ve 9 sutundan oluşan bu tablonun içini 36 hücreden oluşmasına rağmen bu tablo sayesinde 9999’a kadarki tüm sayılar görülebilir. Bu tabloyu etkili bir pedegojik araç olarak niteleyen Hewit (2007) tablonun kullanımını şu şekilde izah etmiştir. 2547 yi göstermek için önce 2000 sonra 500, ardından 40 ve 7’yi göstermek yeterli olacaktır. Bu tablo sayesinde öğrenci elindeki bir sayının tüm bileşenlerini görerek sayıyı telaffuz eder. Gattegno tablosunun bir sayının on,yüz ve bin katını gösteren Hewitt versiyonunda vardır ve bir sayının basamakları arasındaki ilişkinin pekiştirilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Çok büyük ve çok küçük sayıları kolayca okumaya ve sembollerle yazmayı sağlayan basamak değeri, kullandığımız sayı sisteminin ve aritmetiğin en önemli özelliklerinden ve en soyut kavramlarından biridir. Basamak değeri kavramı basit gibi görünmesine rağmen öğrencilerin bu kavramla ilgili bir takım zorluklar yaşadığı bilinmektedir. Bunlardan biri sayı çözümlemeden diğeri ise kullandığımız sistemin yazı dilinde ve sözel dilde uyumsuzluk göstermesidir. Gattegno Tablolarının öğrencilerin sayı okuma ve yazmada karşılaştıkları zorlukları ortadan kaldırmada etkisini araştırma amacı ile altı farklı ilköğretim okulunun beşinci sınıflarından birbirine denk deney ve kontrol grupları oluşturulmuştur. Deney sınıflarında Gattegno tabloları destekli, kontrol gruplarında ise bu tablolar kullanılmadan sayı yazma ve okuma çalışmaları yapılmıştır. Yapılan ölçümler sonunda okullar arasında ve cinsiyet değişkenine göre anlamlı fark bulunmazken, deney ve kontrol grupları arasında deney grupları lehine anlamlı farklar elde edilmiştir. Uygulamada öğrencilerin; ondalıklı sayılarla işlemler yaparken hatalara rastlanmasına rağmen, öğrencilerin tablolarla işlemler yapmayı sevdiği ve eğlenceli bulduğu gözlenmiştir. Gattegno tablolarının öğrencilerin sayı okuma ve yazma konusundaki öğrenme güçlüklerinin giderilmesinde ve basamak değeri öğretiminde etkili olduğu söylenebilir. Anahtar kelimeler: Gattegno tabloları, Materyal kullanma, Sayı okuma, Öğrenme güçlükleri, *Department of Primary Education, Ziya Gökalp Education Faculty, Dicle University cinan@dicle.edu.tr Sözlü bildiri EFL TEACHERS’ PROFESSİONAL DEVELOPMENT EFFORTS: A VİEW FROM TURKEYÖzet: Although professional development is assumed to be of value and considered as an essential component of quality teaching, there has been little research on how and why teachers engage themselves in continuous learning and whether professional development affects teaching or student learning. In tandem with this, despite the ongoing pursuit to expand the knowledge and skills of EFL teachers in Turkey and regardless of the innovative language policy reforms that have been put into practice in the country, the learners are yet to achieve the desirable language proficiency levels. Though increasingly more research has been in progress for examining the effectiveness of the professional development activities, they usually tend to disregard the primary needs of teachers. With respect to this issue, the present study aimed to investigate how EFL (English as a Foreign Language) teachers in Turkey perceive professional development and which factors facilitate/hinder their professional development efforts. For this purpose, the researcher explored the professional development efforts of three in-service Turkish EFL teachers throughout their career by means of semi-structured interviews. Follow-up observation notes, analytic memos and graphic elicitations were also utilized to supplement the results and to detect the perspectives of in-service teachers about professional development in terms of conditions in their lives and institutions. Qualitative data indicated that EFL teachers in Turkey appreciate the importance of professional development and they are willing to improve themselves. However, only to the extent that they are encouraged and fostered by institutional support, could they most likely be genuinely motivated to reflect upon their own practices, share their experiences and problems with colleagues and move forward in their professional lives. Sözlü bildiri EĞİTİCİ ÇİZGİ ROMANLAR İLE EĞTİCİ HİKÂYELERİN ETKİLİLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, günümüzde özellikle eğitim ve öğretim faaliyetleri ile öğretim programları üzerinde kendisini çok yoğun bir şekilde hissettirmektedir. Bu durumun doğal sonucu olarak farklı ülkelerdeki karar alıcılar, eğitim-öğretim faaliyetleri ile öğretim programlarını günün şartlarına uygun bir şekilde sürekli revize etmektedirler. Birçok dünya ülkesi artık geleneksel eğitim-öğretim faaliyetlerini terk ederek bunun yerine süreç içerisinde öğrencinin daha fazla aktif olduğu öğretim modellerini benimsemiştir. Tüm bu durumlar göz önüne alındığında öğrencinin süreç içerisinde daha aktif bir şekilde yer almasını sağlayan materyallerin ders süreci içerisinde kullanılmasının daha olumlu sonuçları beraberinde getireceği düşünülmektedir. Özellikle son yıllarda akademik başarı ile derse yönelik tutum üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu saptanan eğitici çizgi romanların diğer sözlü ve yazılı materyallerle birlikte süreci daha fazla zenginleştireceği düşünülmektedir. Bu bağlamda yapılan bu çalışmanın temel amacı eğitici çizgi romanlarla eğitici hikâyelerin etkililiğinin karşılaştırılmasıdır. Bu doğrultuda araştırma, 2014-2015 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Kilis il merkezinde kamuya ait bir ilkokulda öğrenimlerini sürdüren 62 ilkokul 4. sınıf öğrencisi üzerinde yürütülmüştür. Çalışma, nicel araştırma metodolojisi kapsamında ön test-son test kontrol grupsuz yarı deneysel desen göz önüne alınarak yürütülmüştür. Deney gruplarından birine eğitici çizgi romanlar aracılığıyla, diğer deney grubunda ise eğitici hikayeler aracılığıyla öğretim yapılmıştır. Uygulama iki hafta boyunca devam etmiştir. Uygulama sonunda deney gruplarına son test uygulanarak çalışma sonlandırılmıştır. Verilerin analizinin yapılabilmesi için ANCOVA’dan yararlanılmış ve grupların son test puanları arasında meydana gelen farklılığı belirlemek amacıyla bağımsız gruplar t testinden faydalanılmıştır. Araştırma sonunda elde edilen bulgular neticesinde şu sonuca ulaşılmıştır: Eğitici çizgi romanlarla öğretimin yürütüldüğü deney grubu öğrencilerinin eğitici hikâyelerle öğretimin yürütüldüğü deney grubu öğrencilerine oranla akademik başarılarının daha fazla arttığı yönündedir. Sözlü bildiri EĞİTİM ÇALIŞMALARI VS. TİP I HATAÖzet: Eğitim alanında yapılan nicel çalışmalarda genellikle deneysel ya da tarama yöntemi kullanıldığı için, toplanan verilere istatistiksel analizlerin yapılması sonucu bulgular elde edilmektedir. Yapılan istatistiksel analizler sonucu hipotezlerin doğrulanması ya da red edilmesi ise kritik p değerlerine (örn. 0,05, 0,001) bağlıdır. Bir diğer deyişle araştırılan etkinin ya da ilişkinin anlamlı olup olmaması elde edilen p değerinin belirlenen kritik p değerinden küçük ya da büyük olmasına göre değişir. Bu noktada Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere iki tür hata yapılabilir. Tip 1 hatada null hipotezi doğru iken reddedilir yani elde edilen sonuç istatistiksel olarak anlamlı olmamasına karşın anlamlı olduğu söylenir. Tip 2 hatada ise null hipotezi yanlış iken kabul edilir yani elde edilen sonuç istatistiksel olarak anlamlı olmasına karşın anlamlı olmadığı iddia edilir. Eğitim alanında aynı veri üzerindeki çoklu grup karşılaştırılmalarının yapıldığı çalışmalara sıkça rastlanılmaktadır. Bu tür çalışmalardaki Tip 1 hatayı kontrol altında tutabilmek amacıyla yapılan işlemlerden en sık başvurulanı ve önerileni Bonferroni düzeltmesidir. Bonferroni düzeltmesinde 0,05 olan p değerinin karşılaştırılan grup sayısına bölünmesiyle yeni bir p değeri elde edilir ve null hipotezin kabul veya red edilmesine bu yeni p değeri üzerinden karar verilir. Bu durumda anlamlı bir farklılık için bakılması gereken p değeri 0,05 değerinden küçük olacaktır. Dolayısı ile çalışmalarda Tip 1 hata yapmamak için kritik p değeri dikkatli belirlenmelidir. Tüm bu bilgiler ışığında bu çalışmanın amacı, eğitim alanında yapılan çalışmalarda Tip 1 hatanın ne kadar kontrol altında tutulduğunu tartışmaktır. Bu doğrultuda, aynı veri üzerindeki çoklu grup karşılaştırılmalarının yapıldığı çalışmalarda kullanılan istatistiksel yöntemler ele alınıp, eğitim alanında yapılan ulusal çalışmalar genel olarak incelenmiştir. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTELERİNDE AKADEMİK BAŞARIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER (MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)Özet: Başarı, okul ortamında belirli bir ders ya da akademik programlardan öğrencinin ne derece yararlandığının göstergesidir. Akademik başarı genellikle, öğrencinin psikomotor ve duyusal gelişiminin dışında kalan, bütün program alanlarındaki bilişsel davranış değişmelerini ifade eder. Bununla birlikte okulda okutulan derslerle öğrencilerde sağlanması öngörülen davranış değişiklikleri bilişsel davranışlarla sınırlı değildir. Öğrencilerin akademik başarısında etkili olan çok sayıda faktörün olduğu bilinmektedir. Yapılan farklı araştırmalarda öğrenci başarısını etkileyen faktörlerin öğrenci, aile, okul, öğretmen, çevre ve vb. etmenlerden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu çalışmanın amacı eğitim fakültelerinde akademik başarıyı etkileyen faktörleri öğretim elemanlarının görüşleri doğrultusunda belirlemektir. Araştırma nitel araştırma yaklaşımına göre desenlenmiştir. Nitel araştırma, görüşme, gözlem ve doküman analizi gibi nitel veri toplama tekniklerinin kullanıldığı, olayların ve algıların doğal ortamda gerçekçi ve holistik bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin gerçekleştiği araştırma türüdür. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev yapmakta olan 40 öğretim elemanı oluşturmaktadır. Çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırma verilerinin toplanmasında yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunda öğretim elemanlarının kişisel bilgilerine yönelik sorular, öğrencilerin başarılarını etkileyen faktörlere yönelik sorulara yer almaktadır. Görüşme formu hazırlandıktan sonra 2 öğretim üyesinden görüşme formuna yönelik olarak uzman görüşü alınmış ve yapılan öneriler doğrultusunda görüşme formuna son hali verilmiştir. Elde edilen verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Elde edilen verilere göre öğrencilerin başarılarını etkileyen faktörler temalara ayrılarak her faktöre ilişkin yüzde frekans değerleri verilmiştir. Araştırma sonucunda öğrencilerin akademik başarısını etkileyen birçok faktör olduğu belirlenmiştir. Bu araştırma sonucu elde edilen verilerin, eğitim fakültelerinde başarıyı arttırmaya yönelik tedbirlerin alınmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışma Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi bünyesinde görev yapmakta olan öğretim elemanları ile sınırlıdır. Gelecekte daha geniş çalışma grupları ile benzer çalışmalar yürütülebilir. Yüksek Öğretim Kurumu Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğü iş birliği ile ülke genelinde benzer bir çalışma yürütülerek akademik başarıyı etkileyen faktörler belirlenebilir ve öğrencilerin akademik başarılarını arttırmaya yönelik gerekli tedbirler alınabilir. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTELERİNDE EĞİTİM GÖREN ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ ÇIKIŞLI ÖĞRENCİLERİN ÖĞRETMENLİK ALGISIÖzet: 16 Mart 1848 tarihinden günümüze öğretmen yetiştirme ve önemi ülke aydınlarının ve eğitimcilerin tartıştığı temel bir konudur. Özellikle 2. Meşrutiyet sonrası Osmanlı eğitimcileri arasında bu konuda yoğun bir arayışı tarih sayfalarında görebilmekteyiz. 1923 Cumhuriyet ile birlikte Cumhuriyet eğitiminin kurucuların en çok yoğunlaştığı konu eğitim ve öğretmen yetiştirme olmuştur. Mustafa Necati dönemi Köy Öğretmen Okulları, Saffet Arıkan dönemi Eğitmen Kursları ve Hasan-Ali Yücel döneminde Köy Enstitüleri bu arayışların somut kazanımlarıdır. Köy Enstitülerinin 1954 yılında kapatılmasıyla İlköğretmen Okullarına dönüştürülmüş ve eğitim süreleri altı yıla çıkarılmıştır. 1954-1974 İlköğretmen Okulları ülkemizde parasız-yatılı orta öğretime dayalı öğretmen yetiştirmenin sonu olmuştur. Öğretmen Okulları önce yedi yıla çıkarılmış ve sonra da Öğretmen liselerine ve 1994 yılında da bu okullar Anadolu Öğretmen Liselerine dönüştürülmüştür. Haziran 2014’de de sayıları 299 olan Anadolu Öğretmen Liseleri kapatılmış ve böylece orta öğretime dayalı öğretmen yetiştirmenin 168 yıllık bir deneyimi sonlandırılmıştır. Anadolu Öğretmen Liselerinin kapatılması öncesi ilgili bilimsel araştırmaların, çalışmaların yapılıp yapılmadığı, eğitim fakültelerinin ve eğitimle ilgili kuruşların görüşlerinin alınıp alınmadığına yönelik bilimsel bir veri yoktur. Bu çalışmada amaç, eğitim fakültelerinde eğitim gören Anadolu Öğretmen lisesi çıkışlı öğrencilerin öğretmenlik algılarını bir araştırmayla ortaya koyarak yaşanılan süreci sorgulamak ve konuyla ilgili öneriler geliştirmektir. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Araştırmanın verileri öğrenci görüşlerinden elde edilerek içerik analizine tabi tutulmuştur. Çalışmanın ilk verileri; Anadolu Öğretmen Lisesi çıkışlı öğretmen adaylarının yüksek öğretmenlik algısı ve motivasyonuna sahip olduklarını göstermektedir. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN STAJ ÇALIŞMALARININ YETERLİLİK DÜZEYLERİ (ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖRNEĞİ)Özet: İnsanoğlu meraklı bir varlıktır. Var olduğu ilk andan itibaren sürekli yeni bir şeyler öğrenme isteği içerisindedir. İnsanoğlunun bu arzuları zamanla başkalarının yardım ve desteğiyle tatmin olmaya başlamıştır. İnsanlar bildiklerini ve öğrendiklerini başkalarına aktarma ve paylaşma ihtiyacı hissederler. Geçmiş toplumlara baktığımızda insanlara yol gösteren, bilgiler veren ve o toplumların önünü açan bilge kişilerin varlığını görmekteyiz. İşte bu insanlar öğretmenlik mesleğinin de temelini atan kişilerdir. Sümerlilerden Antik Yunana, Uzak Doğu kültüründen Batı toplumlarına ve Türk İslam Medeniyetine kadar her kültürde öğretmenlerin ya da öğreticilerin daima ön planda olduğunu görmekteyiz. Günümüzde anaokulundan itibaren ortalama 70 yıl yaşayan ve üniversite bitiren bir insanın hayatının yaklaşık üçte biri okullarda eğitim ve öğretim faaliyetleri içerisinde geçmektedir. Eğitim ve öğretim faaliyetleri açısından her ne kadar eğitim programları ve kitaplar da önemli ise de en önemli unsur yetişmiş insan unsurudur. Yani o kitaplardaki bilgileri öğrencilere aktaracak ve programları uygulayacak, öğrencilere rehberlik edecek iyi yetişmiş öğretmenlere ihtiyaç vardır. Öğretmen dışındaki program ve kitaplar ne kadar iyi olursa olsun, nitelikli öğretmen yok ise diğerlerinin başarıya götürmesi olanaksızdır. Bu nedenle Eğitim Fakültelerinde uygulanacak “Öğretmen Yetiştirme Programları” ülkemiz ve geleceğimiz açısından büyük önem taşımaktadır. Yıllar önce bunu fark eden Mustafa Kemal Atatürk; Eskişehir-Kütahya savaşlarının sürdüğü, Polatlı’dan düşman topçularının top seslerinin duyulduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kayseri’ye taşınmasının konuşulduğu zor günlerde “Maarif Kongresini” toplamıştır. Efendim bu sıkıntılı günlerde Maarif Kongresini toplamak gerekli miydi diyenlere “Efendiler cehaletle savaş, düşmanla savaştan daha az önemli değildir.” Diyerek öğretmene ve öğretmen yetiştirmeye verdiği önemi göstermiştir. Yine Muallimler Birliği Kongresi üyelerine : ‘’ Yeni nesli, Cumhuriyetin özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. ‘’ demiş ve öğretmenlere verdiği önemi bir kez daha göstermiştir. Bu çalışma ile eğitim fakültelerinde öğretmen yetiştirilirken bir yandan eğitim fakültesi öğrencilerinin yapmış oldukları staj çalışmalarının yeterlilik düzeyi sorgulanmış, diğer yandan öğretmen adaylarının mesleki gelişmelerine katkıları da ortaya konulmak istenmiştir. Ayrıca, alternatif bir staj uygulaması olan intörn uygulamasına eğitim fakültesi öğrencilerinin bakış açıları da ortaya konulmaya çalışılmıştır. Yapmış olduğumuz çalışmada Nicel Araştırma Yöntemlerinden “Betimsel Analiz ” yöntemi kullanılmıştır. Öğrencilere 10 sorudan oluşan “Staj Çalışmaları Yeterlilik Düzeyi” anket formları verilmiştir. Bu doğrultuda Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde okuyan 100 öğrenciyle, hazırlanan ölçek doğrultusunda anket çalışması uygulanmıştır. Sonuç olarak; öğrenciler tarafından verilen cevaplar doğrultusunda yapılan staj çalışmasının öğretmenliğe ilk adım olarak önemli bir çalışma olduğu, öğretmenliğe hazırlık konusunda önemli katkıları bulunduğu, öğrencilerin mesleki gelişimlerini uygulama ve deneyim kazanma boyutunda arttırdığı, mesleki anlamda noksan ya da hatalı gördükleri durumları fark etme ve telafi edebilme imkânı elde ettikleri, aynı zamanda kişisel gelişimlerini de desteklediği ortaya çıkmıştır. Ancak, staj sürelerinin kısa olduğu, dolayısıyla elde edilebilecek verimin daha fazla olabilecekken azıyla yetinilmek durumunda kalındığı, staj çalışmalarına daha uzun bir zaman ayrılması gerektiği böylelikle mesleki tecrübenin ve verimin daha da artacağı öğrenciler tarafından dile getirilmiştir. Öğrencilerin verdikleri cevaplar doğrultusunda; aynen tıp fakültelerinin son sınıflarında olduğu gibi, intörn programlarının açılması, yani son sınıf öğrencilerinin mevcut staj uygulaması ile kısıtlı sürede kısıtlı öğretmenlik tecrübeleri kazanmak yerine, okullarda öğretmen olarak derse girmelerinin, öğretmenliğe başladıkları zaman daha tecrübeli olmaları açısından önemli olacağı anlaşılmıştır. Yapılan bu çalışma, bir taraftan mevcut durumun tespitini yaparken, diğer yandan öğretmen yetiştiren üniversitelere ve Milli Eğitim Bakanlığına yeni Pedagojik Formasyon Programları hazırlanması açısından da ışık tutacaktır. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN İNTERNET BAĞIMLIĞI DÜZEYLERİNİN DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: İnternet günümüzün önemli teknolojilerinden biridir. İnternet kullanımı her yaş bireyde her geçen gün yaygınlaşmaktadır. İnternetin bu kadar yaygın kullanımının nedeni olarak sunduğu olanak ve imkanlar gösterilebilir. Ancak internet kullanımının avantajları kadar dezavantajlı yönleri de bulunmaktadır. Bunların en ön plana çıkanlarından biri de internet bağımlılığıdır. Genel anlamda internet bağımlılığı bireyin internet kullanımını sınırlayamayarak aşırı düzeyde kullanması ve internet kullanmadığı durumlarda bile internet kullanımını hayal etmesi olarak ifade edilebilir. İnternet bağımlılığı günümüzün önemli problemlerinden biridir. Özellikle de liseyi bitirdikten sonra ailelerinden ayrılarak bağımsız olarak ayakları üzerinde durması gereken birinci sınıf üniversite öğrencilerinde ele alınması gereken önemli bir konudur. Bu çalışmanın amacı eğitim fakültesinde öğrenim gören öğrencilerin internet bağımlılığı düzeylerinin cinsiyet, yaş, günlük internet kullanım süresi, yatma saati ve günlük uyku süresi gibi değişkenler tarafından yordanıp yordanmadığının incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesinde 2016-2017 öğretim yılı bahar yarıyılında öğrenim görmekte olan 173 birinci sınıf öğrencisi örneklemi oluşturmuştur. Örneklem uygun örnekleme yöntemi ile 45 BÖTE, 45 PDR, 45 Türkçe, 45 Fen bilgisi öğretmenliği öğrencilerine anketlerin elden dağıtılarak toplanması yoluyla elde edilmiştir. PDRden 1 Türkçeden 4 ve Fen Bilgisinden 2 öğrencinin bazı verileri boş olduğu için araştırmadan çıkarılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Young (1996) tarafından geliştirilen ve Horzum ve Çakır tarafından Türkçeye uyarlanan internet bağımlılığı testi kullanılmıştır. Araştırmada verilerin analizi için doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda cinsiyet ve günlük internet kullanım süresi anlamlı yordayıcı değişken olarak bulunmuştur. Bunun yanında yaş, yatma saati ve günlük uyku süresi anlamlı birer yordayıcı olarak ortaya çıkmamıştır. Araştırmaya katılan eğitim fakültesi öğrencilerinden erkekler kızlara göre daha fazla internet bağımlısı olarak bulunmuştur. Ayrıca günlük internet kullanım süreleri arttıkça internet bağımlılığının da arttığı bulunmuştur. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN İNTERNET VE TEKNOLOJİYE İLİŞKİN TUTUMLARI İLE BİLGİSAYAR ÖZYETERLİK ALGILARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Günümüz eğitim sistemi içerisinde iletişim teknolojilerinin kullanımı etkin bir şekilde yaygınlaşmaktadır. Özellikle mobil internete ve akılllı telefonlara erişimin kolaylaşması eğitim sürecinin işleyişini ve öğrenci-öğretmen iletişim alışkanlıklarını değiştirmektedir. Bu sebeple hizmet öncesinde eğitim öğretim ortamında teknolojinin öğrenmeyi kolaylaştırıcı bir biçimde kullanılması önem arz etmektedir. Toplumun ihtiyacı olan bireylerin yetişmesinde en temel görevi üstlenen sınıf öğretmenleri adaylarının bu konudaki hassasiyetleri ve tutumları oldukça değerlidir. Bu araştırmanın amacı Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan Sınıf öğretmeni öğrencilerinin internet ve teknolojiye ilişkin tutumları ile bilgisayara ilişkin özyeterlik algılarının karşılaştırılmasıdır. Araştırma, ilişkisel tarama modeline göre tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Adnan Menderes Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesinde öğrenim görmekte olan Sınıf öğretmenliği 1.sınıf öğrencileri arasından gönüllülük esasına dayalı olarak tesadüfi örneklem yoluyla yaklaşık 180 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Işıksal ve Aşkar (2003) tarafından geliştirilen 0,86 Cronbach alpha güvenirliğe sahip “Bilgisayara Yönelik Özyeterlik Ölçeği”, Yavuz ve Coşkun (2005) tarafından geliştirilen “Teknoloji Tutumu Ölçeği”(0,87 Cronbach alpha) ile Tavşancıl ve Keser (2002) tarafından geliştirilen “İnternete Yönelik Tutum Ölçeği” (0,89 Cronbach alpha katsayısı) kullanılarak toplanmıştır. Araştırmaya ilişkin elde edilen verilerin çözümlenmesinde istatistiksel analiz tekniklerinden frekans, yüzde dağılımları , Anova ve korelasyon analizi yapılacaktır. Veri girişleri devam etmekte olup, araştırma bulguları, sonuç ve öneriler kongrede sunulacaktır. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRENME STİLLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Öğrenme stillerinin bilinmesi öğretme sürecinde öğretmenlere, öğrenme sürecinde ise bireyin kendisine yardımcı olmaktadır. Öğretmen öğrencisinin öğrenme stili ile ilgili bilgiye sahip olursa, ona daha uygun olan öğretim yöntem ve tekniklerinden yararlanabilir. Öğrenme stillerinin bilinmesi ve buna göre öğretim ortamının hazırlanması öğrenmeyi etkilemektedir. Öğrenme stilleri yabancı dil sınıfları için de özel bir öneme sahiptir. Yabancı dil olarak İngilizce’nin öğretildiği sınıflarda öğrenme stillerini ele alan birçok öğrenme stili modeli bulunmaktadır. Öğrenme stillerinin yabancı dil sınıfları için önemini vurgulayan pek çok araştırmacı öğrenme stillerinin yabancı dil dersleri üzerindeki etkilerini inceleyen birçok araştırma yapmıştır. Temeli yaşantısal öğrenme kuramına dayalı Kolb öğrenme stili modeli, yaygın olarak kullanılan modellerden biridir. D.A. Kolb, öğrenme kavramını bilgininin deneyimler yoluyla ortaya çıktığı yaklaşımıyla ele almıştır. Öğrenme Stilleri Envanteri yaşantısal öğrenme kuramı ve bu kuramın bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Kolb öğrenme stili modelinde, ayrıştıran, değiştiren, özümseyen ve yerleştiren olmak üzere dört temel öğrenme stilinden söz edilmektedir. Bu araştırma; öğrencilerin bu öğrenme stillerinden baskın olarak hangilerini tercih ettiklerini belirlemek; cinsiyet, mezun oldukları lise türü ve öğrenim gördükleri bölümler ile tercih ettikleri baskın öğrenme stilleri arasında bir ilişki olup olmadığını saptamak amacıyla yürütülmüş tarama modelinde bir araştırmadır. Öğrenme Stilleri envanterinden elde edilen sonuçlara göre bu çalışma, aşağıdaki araştırma sorularını incelemektedir: 1- Öğrencilerin sahip olduğu baskın öğrenme stilleri nelerdir? 2- Öğrencilerin sahip olduğu baskın öğrenme stilleri ile cinsiyetleri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? 3- Öğrencilerin sahip olduğu baskın öğrenme stilleri ile mezun oldukları lise arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? 4- Öğrencilerin sahip olduğu baskın öğrenme stilleri ile ve öğrenim gördükleri bölüm arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? Araştırmanın çalışma grubu; 2016-2017 eğitim-öğretim yılının bahar döneminde Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesinde birinci sınıfta olup İngilizce derslerine devam etmekte olan 163 üniversite öğrencisinden meydana gelmektedir. Öğrencilerin öğrenme stillerini belirlemek amacıyla Kolb tarafından 1981 yılında geliştirilen, 1985 yılında yeniden düzenlenen ve 1993 yılında Aşkar ve Akkoyunlu tarafından Türkçe’ye çevrilen Öğrenme Stilleri Envanteri (LSI) veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Öğrencilerin yaş, cinsiyet, öğrenim gördükleri bölüm ve mezun oldukları lise ile ilgili kişisel bilgilerini edinmek için de bu envantere eklenmiş kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Eğitim Fakültesi’nin İlköğretim Matematik Öğretmenliği, Fen Bilgisi Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği, Okul Öncesi Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümlerinde öğrenim gören 179 öğrenciye öğrenme stilleri anketi uygulanmıştır. Öğrenciler tarafından doldurulan anketlerin, bir kısmının eksik veya yetersiz olması nedeniyle, sonuç olarak 163 anket güvenilir bulunmuş ve araştırmaya dâhil edilmiştir. Elde edilen veriler SPSS 22 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Envanter sonucunda elde edilen verilerin analizinde öğrenme stillerinin çeşitli özelliklere göre değişiklik gösterip göstermediğini belirlemeye yönelik sayısal karşılaştırmalar için frekans (f), yüzde (%) ve “Kay Kare (Chi-quare) Testi”nden yararlanılmıştır. Yabancı dil öğretiminde başarıyı sağlamak için önemli etmenlerden biri öğrenme stillerinin bilinmesidir. Öğrencilerin öğrenme stillerine uygun ortamlarda daha iyi öğrenirler. Öğrencilerin daha iyi öğrenebileceği ortamların oluşturulduğu, öğrencilerin farklı öğrenme stillerine uygun öğretim materyallerinin kullanıldığı ve etkinliklerinin hazırlandığı ortamlarda dil öğreniminde motivasyonun arttırması beklenmektedir. Yabancı dil öğrenmeye duyulan endişe gibi olumsuz duyguların azalması ile birlikte yabancı dil öğrenmeye bakış açısının olumlu yönde etkilenmesi buna bağlı olarak da yabancı dil öğreniminde başarının artması beklenmektedir. Araştırma sonucunda öğrencilerin öğrenme deneyimlerinin kalitesinin nasıl artırılacağına dair önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRENMEYE AÇIK OLMA EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Araştırmanın amacı, eğitim fakültesi öğrencilerinin öğrenmeye açık olma eğilimlerinin farklı değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırma, betimsel tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu; Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Temel Eğitim, Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi bölümlerinde öğrenim gören 418 birinci ve dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında Tunca-Güçlü, Yeşilpınar-Uyar ve Alkın-Şahin (2018) tarafından geliştirilen “Öğrenmeye Açık Olma Eğilimi Ölçeği” kullanılmıştır. Eğitim fakültesi öğrencilerinin öğrenmeye açık olma eğilimi ölçeğinden ve ölçeğin alt boyutları olan sabırlı olma, açık fikirli olma, meraklı olma ve planlı olma boyutlarından aldıkları puanların doğrusal kombinasyonlarının; sınıf düzeyi, öğrenim görülen bölüm, genel not ortalaması, kitap okuma durumu, günlük ortalama ders çalışma/araştırma yapma süresi ve lisansüstü eğitime devam etme isteği açısından anlamlı bir farklılık yaratıp yaratmadığını belirlemek için t testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve çok değişkenli varyans analizi (MANOVA) kullanılmıştır. Analiz sonucunda, eğitim fakültesi öğrencilerinin öğrenmeye açık olma eğilimi ölçeğinden aldıkları toplam puanların ve ölçeğin alt boyutları olan sabırlı olma, açık fikirli olma, meraklı olma ve planlı olma boyutlarından aldıkları puanların sınıf düzeyine ve öğrenim gördükleri bölüme göre anlamlı bir farklılık göstermediği belirlenmiştir. Bununla birlikte farklı genel not ortalamasına sahip öğrencilerin, sabırlı olma ve planlı olma alt boyutlarından elde ettikleri puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu tespit edilmiştir. Bu farkın, genel not ortalaması 3.01 ve üzerinde olan öğrenciler lehine olduğu belirlenmiştir. Wilk’s Lambda Testi sonuçları; kitap okuma durumları, günlük ortalama ders çalışma/araştırma yapma süreleri ve lisansüstü eğitime devam etme isteği açısından; öğrencilerin öğrenmeye açık olma eğilimlerinin, sabırlı olma, meraklı olma ve planlı olma eğilimlerinin doğrusal kombinasyonlarının anlamlı bir farklılık gösterdiğini ortaya koymuştur. Bununla birlikte üç değişkenin ortak etkisinin, ölçeklerden alınan puanlar üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmadığı belirlenmiştir. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN TÜRK HALK OYUNLARINA OLAN İLGİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışma, Eğitim fakültelerinde öğrenim gören üniversite öğrencilerinin Türk Halk Oyunlarına karşı ilgi düzeylerini incelemek amacı ile yapılmıştır. Çalışmaya Gaziosmanpaşa Üniversitesi Eğitim Fakültesinin farklı bölümlerinde eğitim gören 200 erkek, 200 kadın olmak üzere toplam 400 üniversite öğrencisi katılmıştır. Çalışmada üniversite öğrencilerinin halk oyuncularına ilgi düzeyini ölçmeye yönelik sorulardan oluşan bir anket uygulanmıştır. Uygulanan anket soruları 7’si demografik olmak üzere toplam 18 maddeden oluşturulmuştur Anket sorularının oluşturulmasında faklı alanlarda yapılmış ve konu ile ilgili olan çalışmalarından yararlanılmıştır. Anketlerin uygulanması esnasında öğrencilerle yapılan araştırma ile ilgi gerekli açıklamalar yapılmıştır. Araştırma verilerinin çözümlenmesi için SPSS paket programından yararlanılmıştır. Verilerin dağılımlarını bulmak için frekans ve yüzde dağılım analizleri yapılmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilerin Türk Halk Oyunları faaliyetlerine katılım düzeylerinin düşük olduğu belirtmiştir. Ayrıca halk oyunları faaliyetlerine katılan öğrencilerin daha çok ilk, orta ve lise eğitimleri sırasında, kısa süreli olarak faaliyetler sürdürdüğü tespit edilmiştir. Üniversite eğitimi esnasında ise halk oyunları çalışmalarına katılım ve ilgilerinin yeterli düzeyde olmadığı görülmüştür. Ayrıca çalışmaya katılan öğrencilerin modern ve klasik danslara olan ilgilerinin Türk halk oyunlarına göre daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Günümüzde Halk oyunlarının eğitim öğretim açısından önemli bir araç olacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda öğretmen adaylarının halk oyunları faaliyetlerine katılmaları ve halk oyunlarını öğrenmeleri meslek hayatlarında başarılı olmalarına katkı sağlayabilir. Bu durumun sağlanabilmesi için öğretmen adaylarının halk oyunlarına olan ilgilerinin artırılması gerekir. Sonuç olarak; Eğitim Fakültesi öğrencilerinin Türk halk oyunlarına karşı ilgi düzeylerinin yetersiz olmasında en önemli nedeninin yönlendirme eksikliği ve fakülte içerisinde halk oyunları faaliyetlerin yetersiz olması olarak görülmektedir. Ayrıca öğrencilerin ders yoğunluğundan kaynaklı zaman ayırma problemi yaşamaları bu tür faaliyetlere olan ilginin düşmesinde en önemli sorun olduğu düşünülmektedir. Okullarda halk oyunları çalışmalarının artırılması ve halk oyunları çalışmalarının yararları hakkında farkındalık yaratacak tanıtım faaliyetleri ile öğrencilerin bu alana olan ilgilerinin artırılabileceği düşünülmektedir Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN ÜNİVERSİTEYE BAKIŞ AÇISIÖzet: ÖZET Geçmişten günümüze kadar insanların hep öğrenme, araştırma, sorgulama, keşfetme merakı içerisinde oldukları, bunu da ya kendi ilgileri doğrultusunda, ya da bir eğitim kurumu vasıtasıyla gerçekleştirmeye çalıştıkları gözlenmektedir. Araştırmanınsa en yoğun yapıldığı kurumlar üniversiteler olup; üniversite eğitimi esnasında bireyler araştırma yapmayı sistemli bir şekilde öğrenmektedirler. Üniversite eğitimi, lise öğrenimi üzerine devam eden bir süreçtir. Üniversite eğitimi fakültelerde, yüksekokullarda, meslek yüksekokullarında vb. kurumlarda verilmektedir. Okul türüne göre verilen üniversite eğitimin süresi değişmektedir. Fakültelerde 4-5-6 yıl, yüksekokullarda 4 yıl, meslek yüksekokullarında 2 yıllık bir eğitim sürecini kapsamaktadır. Eğitim fakülteleri 4 yıllık öğrenim süresi olan okullardır. Yapılan bu araştırma lise öğrenimini bitirerek lisans öğrenimi için üniversiteye gelen öğrencilerin üniversiteye bakış açısını tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımı esas alınmıştır. Araştırma 2016-2017 akademik yılı ikinci dönemin sonunda eğitim fakültesi içerisinde öğrenim gören tüm bölümlerdeki 1. Sınıf öğrencilerden gönüllü olanlarla yapılmıştır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. 1. Sınıf öğrencilerinin seçilme nedeni lise öğrenimini bitirerek üniversiteye gelen öğrencilerin, hayallerindeki üniversite ile gerçekte karşılaştıkları üniversite arasındaki farkı ortaya çıkarmak, bölümlerini ve üniversitelerini isteyerek seçip seçmediklerini tespit etmek amaçlanmıştır. Araştırmaya Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim gören 10 bölümden (Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri, Matematik, Fen, Sınıf, Okul Öncesi, Sosyal Bilgiler, Türkçe, İngilizce, Resim, Müzik Öğretmenliği) 162 kadın ve 114 erkek olmak üzere toplam 276 öğrenci katılmıştır. Araştırma sonucunda araştırmaya katılan öğrencilerin 137’si öğrenim gördükleri bölüme isteyerek geldiklerini ifade ederken 139’u kendi istekleri dışında ailelerinin isteğiyle, puanı yettiği için, ailesinin yakın şehirde oturması vb. gibi nedenlerle geldiklerini ifade etmişlerdir. Eğitim Fakültesi öğrencilerinin 136’sı öğrenim gördükleri üniversiteyi isteyerek seçtiğini ifade ederken, 140’ı isteyerek seçmediklerini ifade etmişlerdir. Üniversiteye gelmeden önce zihinlerindeki üniversitenin devam zorunluluğu olmayan, hocaların çok sert ve ileri yaşlı olduğu, sosyal aktivitelerin daha fazla olduğu, derslerin daha zor olduğu bir ortam olarak hayal ettiklerini belirmişlerdir. Karşılaştıkları üniversite ortamında ise derslere devam zorunluluğunun bulunduğu, hocalarla iletişimin umdukları kadar zor olmadığı, derslerinin çok zor olmadığı sanki liseye devam ediyormuş gibi hissettiklerini ifade edenler olmuştur. Araştırma sonucunda aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir. Öğrencilere üniversite hayatının daha detaylı anlatıldığı videolar YÖK sayfasında, üniversite web sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında paylaşılabilir. Broşürler basılabilir, tanıtım çalışmaları yoğunlaştırılabilir. İlgili yönetmelik hazırlanarak lise 1.sınıftan itibaren üniversite gezileri zorunlu hale getirilebilir. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ELEMANLARININ AKADEMİK ÜRETKENLİKLERİNİN AKADEMİK TEŞVİK PUANLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ (İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)Özet: Bakanlar Kurulunun 2015/8305 sayılı kararıyla yürürlüğe giren ‘Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği’ uyarınca 2015-2016 akademik yılı bahar yarıyılından itibaren akademisyenlere akademik teşvik ikramiyesi ödenmesi uygulamasına geçilmiştir. İlki 15 Şubat 2016 tarihinden itibaren ödenmeye başlanacak olan akademik teşvik ödeneğinin hesaplanmasında bir önceki akademik yıl olan 2015 yılına ait akademik faaliyetler esas alınmaktadır. Bu uygulamanın öğretim elemanlarına getireceği maddi getirinin ötesinde akademik üretkenliklerinin de standart bir göstergesi olarak kullanılabilir. Zira akademik teşvik uygulamasına konu olan faaliyetler “bilim, teknoloji ve sanata katkı sağlayıcı nitelikte yurtiçinde veya yurtdışında sonuçlandırılan proje, araştırma, yayın, tasarım, sergi, patent ile çalışmalarına yapılan atıfları, bilim kurulu bulunan uluslararası düzeydeki toplantılarda sunulan tebliğleri ve alınan akademik ödülleri” (YÖK, 2015) kapsamaktadır. Bu çalışmanın amacı İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev yapan öğretim elemanlarının akademik üretkenlik düzeylerinin 2015 yılı akademik teşvik puanlarından hareketle akademik faaliyet türü, bölüm/program, kadro unvanı, kıdem ve ders yükü değişkenleri açısından incelemektir. Bu amaçla ilgili fakülte dekanlığından gerekli izinler alındıktan sonra öğretim elemanlarının akademik teşvik başvuru puanlarına ilişkin veriler doküman inceleme yöntemi kullanılarak toplanmıştır. Analizlerde farklı kadro unvanı kategorileri arasında standart bir şekilde karşılaştırma yapılabilmesi için yönetmelikte öngörülen katsayılar (profesör ve doçent kadrosu için x1, yardımcı doçent kadrosu için x1.5, araştırma görevlisi, öğretim görevlisi ve okutman kadroları için x2; uzman, çevirici ve eğitim-öğretim planlamacısı kadroları için x1) kullanılmamıştır. Verilerin analiz süreci devam etmekte olup, elde edilen bulgular eğitim fakültesi öğretim elemanlarının akademik üretkenlik düzeyleri ve öğretmen yetiştirme politikaları açısından tartışılacaktır. YÖK (2015). Akademik Teşvik ödeneği Yönetmeliği. Ankara: Yükseköğretim Kurulu. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ YAZ OKULU TERCİH NEDENLERİÖzet: Günümüzde üniversitelerde açılmakta olan yaz okulları öğrencilerin daha önce alıp başarısız oldukları dersleri almalarına olanak tanıyarak yaz süresi içerisinde öğrencilerin ders kayıplarını telafi etmelerine olanak tanımaktadır. Ayrıca, bazı öğrenciler için ise daha önce almamış oldukları dersleri alarak gelecekte almak zorunda oldukları derslerden muaf olmalarını ve gelecekteki ders yüklerini hafifletmelerini sağlamaktadır. Bu araştırmanın amacı, eğitim fakültesi öğretmen adaylarının yaz okulu ile ilgili deneyimlerini ortaya koymayı ve yaz okulu konusundaki tercihlerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Araştırma 2018-2019 eğitim öğretim yılının sonunda yer alan yaz döneminde gerçekleştirilmiştir. Araştırma nicel bir çalışma olup araştırmada tarama modeli tercih edilmiştir. Araştırmada daha çok kişiye ulaşılması ve belirlenen birtakım özelliklerin incelenebilmesi için tarama modeli seçilmiştir. Araştırma kapsamında veri toplamak için araştırmacılar tarafından geliştirilmiş olan “Üniversite Öğrencilerinin Yaz Okulu Tercih Nedenleri Anketi” kullanılmıştır. Araştırmaya yaz okulunda ders alan 251 öğretmen adayı katılmıştır. Araştırmada öğretmen adaylarının cinsiyetleri, hangi programlardan katıldığı, sınıfları, hangi dersleri tercih ettikleri, akademik başarıları ve ailelerin gelir düzeyleri gibi özellikleri araştırmada incelenmiş ve göz önünde bulundurulmuştur. Araştırmada öğretmen adaylarının ders ücretlendirmesi, konaklama sorunları ve derslerin işlenme biçimleri gibi konulardaki deneyimleri incelenmiştir. Ayrıca, öğretmen adaylarının yaz okulunda ders almayı ve aldıkları dersleri neden tercih ettikleri gibi boyutlar incelenerek yaz okulu tercih nedenleri incelenmiştir. Son olarak yaz okulunda ders aldıkları üniversite ve eğitim fakültesinin hangi nedenlerle öğretmen adayları tarafından tercih edildiği de incelenerek ortaya konmuştur. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİNDE ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE İLİŞKİN TUTUMLARI İLE ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİ TERCİHE İLİŞKİN TUTUM NEDENLERİNİN ARAŞTIRILMASIÖzet: ÖZET Bu araştırmanın amacı, eğitim fakültesinde lisans eğitimi ve pedagojik formasyon eğitimi alan öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumları ile öğretmenlik mesleğini tercihe ilişkin tutumları arasındaki ilişkiyi belirleyerek, iki grup arasında karşılaştırma yapmaktır. Araştırma nicel yöntemlerden tarama modeliyle desenlenmiş olup veri toplama aracı olarak 68 sorudan oluşan beşli likert tipine sahip “Öğretmenlik Mesleği Tutum Ölçeği” (MT) ve 31 sorudan, dört alt boyuttan (bilinç, güvence, ideal, etkilenme) oluşan beşli likert tipine sahip “Öğretmenlik Mesleğini Tercihe İlişkin Tutum Ölçeği” (TT) kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini 2018 – 2019 eğitim – öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde yaz okulunda okuyan 194 lisans eğitimi ve 223 pedagojik formasyon eğitimi alan öğretmen adayları olmak üzere toplam 417 öğretmen adayından oluşmaktadır. Verilerin analizi SPSS 20 programı aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Analiz için anova, t – testi ve korelasyon kullanılmıştır. Araştırma sonucunda analizlerden elde edilen bulgulara göre, cinsiyet değişkeninin mesleki tutum (MT) ölçeğinde ve tercih tutum (TT) ölçeğinin tüm alt boyutlarında (bilinç, güvence, ideal, etkilenme) anlamlı farklılık bulunmuştur. Mesleki tutum ve tercih tutum ölçekleri grup (lisans ve pedagojik formasyon) değişkenine göre incelendiğinde tercih tutum (TT) ölçeğinin bilinç, güvence ve etkilenme alt boyutlarında anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Mesleki tutum (MT) ölçeği ile tercih tutum (TT) ölçeği arasındaki korelasyon ilişkisine göre sadece güvence ve etkilenme alt boyutlarında anlamlılık bulunmuştur. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİNDEKİ FARKLI BÖLÜM ÖĞRENCİLERİNİN ELEŞTİREL DÜŞÜNME DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Modern eğitim programlarında özellikle üzerinde durulan hususlardan biri öğrencilerin çeşitli becerilere sahip olmaları hususudur. Bu bağlamda ülkemizdeki ilkokul ve ortaokullara ait tüm öğretim programlarında öğrencilere kazandırılması gereken genel becerilere yer verilmiştir. Bu beceriler yaratıcı düşünme, iletişim, araştırma, problem çözme, karar verme, bilgi teknolojilerini kullanma, girişimcilik, Türkçeyi doğru, etkili ve güzel konuşma ile eleştirel düşünme becerileridir. Chance (1986), eleştirel düşünmeyi gerçekleri analiz etme, fikirler üretip düzenleme, fikirleri savunma, karşılaştırma yapma, çıkarımlar yapma, sonuçları değerlendirme ve problem çözme becerilerinin bir bütünü olarak tanımlamaktadır. Halpern (1996) eleştirel düşünceyi beceri ve strateji bileşimi olan bir düşünme biçimi, Paul ve Elder (2008) kendini yöneten, disipline eden ve kendini düzelten bir düşünme biçimi, Glaser (1941) bireyin varsayımları, inançları, değerleri ve tutumları görebilme yeteneği olarak ifade etmektedir. Esasında eleştirel düşünme doğru ve yanlışı ayırt edebilme becerisidir. Yaşamın her alanında ve aşamasında karşılaşılması mümkün problemlerin çözümünde ihtiyaç duyulan becerilerden biri eleştirel düşünme becerisidir. İnsanların bağımsız kararlar verebilmeleri, özgün ürünler ortaya koyabilmeleri ve rutin olanın dışında girişimler yapabilmeleri için sorgulayıcı bir düşünce sistemine sahip olmaları büyük önem taşımaktadır. Özellikle geleceğin nesillerini yetiştirecek olan öğretmen ve öğretmen adaylarının yüksek eleştirel düşünme düzeyine sahip olmaları, daha üst düzey düşünme becerisine sahip öğrencilerin yetiştirilmesi açısından gerekli görülmektedir. Bu çalışmada bir devlet üniversitesinin eğitim fakültesinde öğrenim görmekte olan 323 öğretmen adayının eleştirel düşünme düzeyleri bazı değişkenler açısından analiz edilmiştir. Bu öğrenciler Sosyal Bilgiler, Sınıf, Türkçe, Matematik ile Fen Bilgisi öğretmenliği bölümü öğrencilerinden oluşmaktadır. Çalışmada veri toplama aracı olarak; öğretmen adaylarının eleştirel düşünme eğilimlerini ölçmek amacıyla, orijinali Facione, Facione ve Giancarlo (1998) tarafından geliştirilen, Kökdemir (2003) tarafından geçerlik-güvenirlik çalışması yapılarak Türkçe ’ye çevrilmiş olan Californiya Eleştirel Düşünme Eğilimi Ölçeği (CCTDI) kullanılmıştır. Veriler SPSS 16 Paket programında çeşitli analizlere tabi tutulmuştur. Öncelikle ölçeğin toplam puanından elde edilen 4,13’lük ortama değer, öğretmen adaylarının yüksek bir eleştirel düşünme düzeyine sahip olmadıklarını göstermektedir. Sınıf düzeyi değişkeninde 4 ve 1. Sınıflar arasında 4. Sınıflar lehine anlamlı bir fark tespit edilmiştir. Bölümler açısından bakıldığı zaman en yüksek eleştirel düşünme düzeyinin Sosyal Bilgiler bölümü öğrencilerine, en düşük düzeyin ise Fen Bilgisi bölümü öğrencilerine ait olduğu belirlenmiştir. Ayrıca bölümler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark sosyal, sınıf ve matematik bölümü öğrencileri ile fen bilgisi öğrencileri arasında ve fen bilgisi bölümü öğrencileri aleyhine ortaya çıkmıştır. Öğretmen adaylarının okuma alışkanlığı ile eleştirel düşünme düzeyleri arasında da anlamlı bir fark dikkat çekmektedir. Özellikle çok okuyan kategorisinde yere alan öğrencilerle okuyucu olmayan kategorisinde yer alan öğrenciler arasında çok okuyucu kategorisi lehine anlamlı bir fark ortaya çıkmıştır. İstatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmeyen değişkenler de mevcuttur. Ölçeğin toplam puanı ile cinsiyet, mezun olunan lise türü, anne-baba eğitim durumları, aylık gelir ile aile ikamet yeri değişkeni arasında anlamlı bir farklılık oluşmadığı belirlenmiştir. Bu sonuçlar her ne kadar en yüksek eleştirel düşünme düzeyinin Sosyal bilgiler bölümü öğrencilerine ait olduğu gösterse de esasında 6’lı likert tarzı bir ölçekte 4,2’lik bir aritmetik ortalamanın da çok yüksek bir değer olmadığını ifade etmek gerekir. Bu bağlamda başta sosyal bilgiler bölümünde olmak üzere tüm eğitim fakültesi bölümlerinde eleştirel düşünme becerisini geliştirici etkinlik ve uygulamalara daha fazla yer vermek gerektiği söylenebilir. Öte yandan son sınıf öğrencilerinde daha yüksek bir eleştirel düşünme değerinin tespit edilmesi fakültede süreç içerisinde bu becerinin geliştiğine işaret etmektedir. Okuma alışkanlığı ile eleştirel düşünme düzeyi arasında doğrudan bir ilişki ortaya çıktığı için öğrencilerin daha fazla kitap okuması için teşvik edici çalışmaların yapılması gerekmektedir. Sözlü bildiri EĞİTİM ÖRGÜTLERİNDE CAM TAVANÖzet: ÖZET* Bu çalışmanın amacı eğitim kurumlarında görev yapan kadın yöneticilerin karşılaştıkları cam tavan engellerinin belirlenmesidir. Bu kapsamda çalışma nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama yöntemi ile desenlenmiştir. Çalışmanın örneklemini Türkiye/Aydın, İtalya/Palermo, İspanya/Valencia, Portekiz/Braga ve Almanya/Berlinde çalışmakta olan toplam 773 kadın eğitim yöneticisi oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri Sarpkaya, Sarpkaya, Yılmaz ve Altun (2018) tarafından geliştirilen Cam Tavan Ölçeği aracılığı ile toplanmıştır. Verilerin analizinde frekans, yüzde, standart sapma ve ortalama gibi betimsel istatistikler kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre cam tavan engelleri ile karşılaşma düzeyi Türkiye, İtalya, İspanya ve Almanyada orta düzeyde; Portekizde ise yüksek düzeydedir. Türkiyede çalışan kadın yöneticilerin sırasıyla daha çok toplumsal kalıp yargılar, örgüt politikası, çalışma ortamı ve çoklu rol boyutunda cam tavan engelleri ile karşılaştığı; İtalya, İspanya, Almanya ve Portekizde çalışan kadın yöneticilerin ise sırasıyla daha çok örgüt politikası, çalışma ortamı, çoklu rol ve toplumsal kalıp yargılar boyutlarında cam tavan engelleri ile karşılaştıkları bulunmuştur. Bu doğrultuda uygulayıcılara yönelik olarak eğitim kurumlarında yapılacak yönetici atamalarında kadın erkek dengesinin korunması ve eğitim kurumlarında karar alıcı pozisyonlardaki erkekler için farkındalık geliştirici çalışmaların düzenlenmesi gibi öneriler getirilebilir. Öte yandan araştırmacılara yönelik olarak da halihazırdaki kadın yöneticilerin çoklu rol sorunuyla nasıl baş ettikleriyle ilgili nitel çalışmalar yapılması önerileri getirilebilir. *Bu çalışma Türkiye Ulusal Ajansı tarafından desteklenen 2017-1-TR01-KA204-045966 numaralı Breaking the Glass Ceiling for Women Administrators adlı ERASMUS+ Yetişkin Eğitimi Stratejik Ortaklı Projesi kapsamında hazırlanan Durum Analizi Raporuna dayanmaktadır. Sözlü bildiri EĞİTİM PLANLAMASI İÇİN BİR UYGULAMA: EĞİTİM PROGRAMI HARİTALAMAÖzet: Eğitimde planlama önemlidir. Planlama, genel ve özel düşünüldüğünde farklılıklar gösterir. Genel bakıldığında kalkınma ve hükümet programlarının temel oluşturduğu eğitim planlaması genel haritayı, özel bakıldığında ise her bir branştaki öğretmenin hazırlamış olduğu ünitelendirilmiş yıllık plan ve ders planları özel haritayı yansıttığı ileri sürülebilir. Burada dünyada uygulamaları olan ve ülkemizdeki bazı özel öğretim kurumlarında yararlanılan eğitim programı haritalama (curriculum mapping) uygulamasını tartışmaktır. Eğitim programı haritalama, öğrenme öğretme süreci hakkında ilgililere genel bir bakış sunmaktır. Bu uygulama öğrenci öğrenmelerinden sorumlu olan bütün taraflara resmi eğitim programı hakkında bir analizde bulunmak, amaçlara ulaşma noktasında bütün öğretmenlerin planlamalarını izlemek ve değerlendirmelerde bulunmayı amaçlamaktadır. Bu uygulama, daha çok elektronik ortamda tasarlanmaktadır. Bu çalışmanın asıl amacı, eğitim programı haritalama uygulamasını çeşitli boyutlardan açıklamaktır. Farklı ülkelerde uygulamaları olan ve ülkemizde de bazı özel öğretim kurumlarında uygulanan eğitim programı haritalama çalışmasını bazı özellikleriyle değerlendirmektir. Burada, eğitim programı haritalama uygulamasını çeşitli boyutlarıyla analiz etmek ve ülkemizdeki uygulamalarını karşılaştırarak tartışması yapılacaktır. Çalışma türü olarak betimsel niteliktedir. Bu çalışmada veri toplama yöntemi olarak dokuman incelemesinden yararlanılacaktır. Çalışmanın sonunda, eğitim sürecinde hem okullarda hem de öğretmen ve öğretmen adaylarında eğitim programı haritalama uygulamasının yansımaları, avantaj ve dezavantajları tespit edilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri EĞİTİM SİSTEMİMİZDE VAKIF ÜNİVERSİTELERİ GELİŞİM SÜRECİ VE EĞİTİM FAKÜLTELERİÖzet: Vakıf üniversiteleri ilk defa 1982 Anayasasında “Yükseköğretim Kurumları” kenar başlığı altında düzenlenmiştir. İlk vakıf üniversitesinin 1984 yılında kurulmasıyla birlikte son vakıf üniversitesinin kurulduğu 2019 yılına kadar sayı 73’e ulaşmıştır. 73 üniversite dışında 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununda 2001 yılında yapılan değişikliğin sağladığı imkanla çeşitli vakıflar tarafından 2008, 2009, 2010 ve 2012 yıllarında 7 meslek yüksekokulu kurulmuştur. Vakıf üniversitelerin 45’i İstanbul’da, 13’ü Ankara’da, 3’ü İzmir’de, 3’ü Antalya’dadır. Ayrıca Konya, Gaziantep ve Mersin’de ikişer, Trabzon, Kayseri ve Nevşehir’de birer vakıf üniversitesi kurulmuştur. 1997 yılı, en fazla vakıf üniversitesinin kurulduğu yıl olup, 8 vakıf üniversitesi kurulmuştur. Bu sayıyı yedi üniversite ile 2009 ve altı üniversite ile 2010 yılları izlemiştir. 2006 yılından itibaren ise ülkemizde aralıksız her yıl en az bir üniversite olmak üzere çeşitli sayılarda vakıf üniversitesi kurulmuştur. Eğitim öğretim faaliyetlerine ve bilimsel faaliyetlere başlamalarıyla birlikte vakıf üniversitelerinin bir kısmı gerek ülkemizde gerek dünyada geçerli çeşitli istatistiklerde- sıralamalarda ilerleme kaydetmiştir. Bu çalışma, vakıf üniversitelerinin kuruluşundan, kurumsal yapılarına kadar genel bilgiler aktarıldıktan sonra Türkiye’de ve dünyada yerleri-sıralamaları ve ilerleyişleri hakkında bilgi vermek amacıyla yapılmıştır. Çalışmada vakıf üniversitelerinde eğitim fakülteleri ayrıca inceleme konusu olmuştur. Bu amaç için çalışmada, nitel yöntemlerden biri olan doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada ilgili mevzuat, üniversitelerin resmi web adresleri, Türkiye ve dünyada çeşitli istatistiki bilgilerin taranması ve incelenmesi benimsenmiştir. Vakıf üniversiteleri kendi aralarında kıyaslanarak değerlendirilmiş ayrıca devlet üniversiteleriyle de karşılaştırılarak gelişmeleri izlenmiş, kendi aralarındaki rekabeti dışında, tarihi geçmişi olan köklü devlet üniversiteleriyle rekabetinin boyutu bu karşılaştırma ile ortaya konulmuştur. Sözlü bildiri EĞİTİM SÜRECİNDE BİR DEĞER OLARAK DOSTLUKÖzet: Antik Yunan’dan günümüze kadar dostluk kavramına yüklenen anlamların ortak paydaları bulunsa da içinde bulunduğumuz dönemde dostluk kavramı eski çağlardaki anlamından farklı bir şekilde temellendirilmektedir. Bu farklılığın ne olduğunu belirleyebilmek için farklı tarihsel dönemlerde yaşamış filozofların görüşlerindeki dostluk kavramı incelenecektir. Farklar ortaya konulduktan sonra dostluk kavramının günümüzdeki pratiğinin sorunları üzerine tartışılacaktır. Bu sorunların ortaya çıkışına bir anlamda kaynaklık eden eğitim sürecinin bu durumu nasıl doğurduğu tartışılacaktır. Mengüşoğlu’nun ifade ettiği gibi “İnsan plastisitesi olan bir varlıktır. Bir canlı varlığın eğilip bükülmesi demek onun bir form kazanması, bu kazandığı formu bütün hayatı boyunca geliştirebilmesi, işleyebilmesi demektir.” Bu durum insanın eğitimini olanaklı kılan şeydir. İnsana davranışlar, bilgiler doğuştan, hazır bir şekilde verilmemiştir. İnsan bu davranışları bilgileri edinmek için yaşam boyu eğitim sürecinin içindedir. Bu anlamda eğitim, insanın diğer insanlarla, dünyayla bağlantı kurma yollarını ona öğreten, gösteren bir etkinliktir. Bir anlamda tanıma ve tanınma istediğidir. Geçmişini, kültürünü, dünyayı tanıma, çevresi, toplumu ve geleceği tarafından tanınma istediği. Bilgilerin, davranışların bize hazır bir şekilde verilmemiş olması ve insanın eğilip- bükülen, form kazanan bir varlık oluşu eğitimin önemini ortaya koymaktadır. İnsanın yatkınlıklarının, potansiyellerinin önemini yok saymamakla birlikte, insan ne oluyorsa onun o olmasını olanaklı kılan şeyin eğitim olduğunu söylemek mümkündür. Eğitim, insanın doğumundan ölümüne kadarki tüm süreci kapsayan bir etkinlik olmasına rağmen günümüz pratiğinde bir anlam değişimine uğramakta ve belirli bir süreyi kapsayan bir etkinlik olarak anlaşılmaktadır. Günümüzde eğitim, öğretimle eşdeğer sayılmakta ve eğitimde asıl vurgu eğitimin yalnızca bir parçasını oluşturan, okul eğitimine ve dolayısıyla meslek eğitimine yapılmaktadır. Yapılan bu vurgu, asıl önemli olanın, bir meslek sahibi olmak, olduğu sonucunu doğurmaktadır. Bu süreç ise rekabet üzerine kurulmaktadır. Form kazanabilen ve kazandığı formu bütün hayatı boyunca işleyen bir varlık olan insan, kazandığı bu formla, dostluk kavramına hayatında yer açmakta problem yaşamaktadır. Birbiriyle ilişkileri dostluk yerine rekabet üzerine kurulu bireylerin tanımak ve tanınmak isteği, yerini tanımayan ve tanınmayana bırakmaktadır. Yaşam boyu eğitim anlayışına vurgu yapılarak, bu süreç içerisinde “dostluk” kavramına yer açmak bu duruma bir çözüm önerisi olarak sunulacaktır. Sözlü bildiri EĞİTİM TARİHİNDE TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNUÖzet: Mustafa Kemal Paşa tarafından oluşturulan I. Meclis, 1920–1923 döneminde görev yapmıştır. Kurucu meclis niteliğindeki I. Meclis aracılığıyla Türkiye’nin bağımsızlık savaşı yürütüldüğü ve zafere ulaşılması sağlandığı gibi eğitim ve öğretim alanlarında da çalışmalar yaptığı görülmektedir. I. Meclis döneminde Maarif Vekâletine yer verilerek, Milli Mücadele’nin en çetin yıllarında dahi eğitim ve öğretim üzerinde durulduğu görülmektedir. Bu bağlamda anlaşılmaktadır ki; Milli Mücadele’nin sadece cephe safhası bu dönemde başlamamış hem de eğitimin alanındaki mücadelede aynı anda başlamıştır. Ancak I. Meclis 1923’te seçim kanununu kabul ederek, 1923-1927 tarihleri arasında görev yapan II. Meclis oluşturulmuştur. II. Meclis günümüz Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan kanunları hazırlamıştır. Cumhuriyet’in ilanı, Ankara’nın başkent oluşu gibi önemli en önemli inkılaplar bu mecliste gerçekleşmiştir. Bu bakımdan II. Meclis’in yeri Türk siyasi, eğitim, hukuk ve sosyal hayatında büyüktür. Bu kanunların en önemlilerinden biri de Tevhid-i Tedrisat Kanunu olmuştur. Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 3 Mart 1924’de, Saruhan (Manisa) Milletvekili Vasıf Bey ve arkadaşları tarafından verilen Tevhid-i Tedrisat Hakkındaki Kanun Teklifi ile Meclis’e sunulmuştur. Osmanlı Devleti’nde meydana gelen çok başlı eğitim sisteminin sorunlar oluşturduğu, bunun çözümünün ise bütün eğitim ve öğretim kurumlarının Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak çözüleceği belirtilmiştir. Kanun teklifi Meclis’te yapılan oylama sonucunda kabul edilmiştir. Böylece eğitim ve öğretim birleştirilerek bir elden yürütülmesi sağlandığı gibi Türkiye’deki tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlanarak çok başlı bir eğitim anlayışına son verilmek hedeflenmiş ve tüm okulların denetimi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bu açıdan Tevhid-i Tedrisat Kanunu oluşturulurken milletvekilleri görüşlerine Türk eğitim ve siyasi hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Böylece Türk siyasi ve eğitim hayatının önemli bir noktasına ışık tutulmaya çalışılmıştır. Ayrıca görüşmelere katılarak görüşlerini bildiren milletvekillerinin kısa özgeçmişine yer verilmiştir. Bu çalışmada, tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma tarama niteliğinde olup kaynak taraması yoluyla, arşiv vesikaları, zabıt cerideleri, süreli yayınlar ve hatıratlardan yararlanılmıştır. Kısaca çalışmaya ilişkin veriler belgesel taramayla gerçekleştirilmiştir. Sözlü bildiri EĞİTİM VE MEDYA: SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Hızla gelişen ve değişen dünyada bilgiye ulaşma yolları değişiklik göstermiştir. Günümüzde kitap, dergi ve ansiklopediler gibi kaynakların yanı sıra radyo, televizyon, gazete ve internet gibi medya araçları da bilgiye ulaşmak için kullanılmaya başlamıştır. Bu bağlamda programlarda medya kavramı medya okuryazarlığı ile birlikte ele alınmıştır. Bu araç-gereçlerin aynı zamanda birden fazla duyu organına hitap etmesi özelliği ise onu eğitimde kullanılması gereken araçlar haline getirmiştir. Ancak yararlarının yanı sıra olumsuz içerik, basmakalıp yargılar, ayrımcılık gibi konu edinmeyle zararlarının da bulunduğu medya eğitimde dikkatli kullanılmalıdır. Özellikle ilkokul çağındaki öğrencilerin medya karşısında savunmasız bir alıcı olmaları nedeniyle yeni nesilleri yetiştirecek olan öğretmen adaylarının medyanın eğitimde işe koşulmasına ilişkin görüşlerinin belirlenmesine gereksinim duyulmuştur. Bu bağlamda bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının eğitimde medya kullanılmasına ilişkin görüşlerini ortaya koymaktır. Ele alınan bu amaç kapsamında araştırma nitel araştırma yöntemi ile gerçekleştirilecektir. Araştırma odak grup görüşmesi ile yapılacaktır. Buna göre öğretmen adaylarına şu sorular yönlendirilecektir: • Eğitimde medya kullanılmasının önemi nedir? • Eğitimde medya kullanılırken nelere dikkat edilmelidir? • Eğitimde medyadan hangi amaçlar kapsamında yararlanılmalıdır? Neden? • Eğitimde medyadan hangi etkinlikler yoluyla yararlanılmalıdır? • Eğitimde medya kullanılmasında yaşanabilecek sorunlar nelerdir? • Eğitimde medya kullanılmasına ilişkin önerileriniz nelerdir? Araştırmada verilerin analizinde tümden gelim analizinden yararlanılacaktır. Böylelikle yöneltilen sorular bağlamında öğretmen adaylarının görüşleri ele alınacak ve öğretmen adaylarının görüşlerinden doğrudan alıntılar yapılacaktır. Araştırmada güvenirliği sağlamak amacıyla katılımcı teyidine başvurulacak ayrıca verileri iki ayrı araştırmacı analiz edecek, sonra yapılan karşılaştırmalarla analize son biçimi verilecektir. Araştırma sonucunda ortaya çıkan sonuçlar bağlamında eğitimde medya kullanılmasına ilişkin öneriler getirilecektir. Sözlü bildiri EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ÖNEMLİ SORUNLARIÖzet: Eğitim Öğretimin sorunları çok çeşitli ve çok nedenlidir. Bu sorunlar öğretmen,okul , aile, idareci,ders araç ve gereçleri öğrenciyle alakalı olarak şöyle sıralanabilir birincisi; Sınıf ve branş öğretmeni eğitimi sorunları, bu çok önemli ve halledilmesi gerekli bir sorundur. , öğretmenin yetiştirilmesi ve pedagojik eğitimindeki eksiklikler , mesleğin bilinçsiz ve isteksizce rastgele seçmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Oysa öğretmenlik herkesin başarılı ve kolayca yapabileceği bir meslek değildir.istendik düzeyde yetişmeyen , gerekli pedagojik formasyonu almayan öğretmen meslekte başarısız olmaktadırlar. Ayrıca öğretmenlerin atama ve istihdamı da planlanarak ve ihtiyaca göre yapılmamaktadır. İkinci önemli sorun sınıf mevcutlarının kalabalık olması,sınıfların dar ve donanımsız olması ,gün içinde ikli bazen üçlü eğitimlerin yapılmasıdır . Üçüncüsü okulların fiziki koşullarının yetersizliği ; loboratuar, oyun alanı , kütüphane,spor salonu,çok amaçlı salonu gibi bölümlerinin olmaması , , öğrencilerin ekonomik ve ailevi sorunları, beşincisi ve en önemlisi ders araç gereçlerinin eksiklikleri ve yetrsizlikleridir. Sonuncu ve en önemli sorun ise okul idareci ve yöneticilerinin , vizyonsuz risk almaktan ve yenilikten kaçınan aşırı statükocu kişiler olmalarıdır.Bütün bu sorunlar bir araya gelince de eğitim öğretim bir çocuk için oldukça sancılı geçen sevimsiz bir süreç haline getirmektedir. Bütün bu sorunlar bir araya gelince de çocuk okula oldukça isteksiz ve zoraki gitmektedir. Sözlü bildiri EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN TEMEL SORUNLARIÖzet: Eğitim Öğretimin sorunları çok çeşitli ve çok nedenlidir. Bu sorunlar öğretmen,okul , aile, idareci,ders araç ve gereçleri öğrenciyle alakalı olarak şöyle sıralanabilir birincisi; Sınıf ve branş öğretmeni eğitimi sorunları, bu çok önemli ve halledilmesi gerekli bir sorundur. , öğretmenin yetiştirilmesi ve pedagojik eğitimindeki eksiklikler , mesleğin bilinçsiz ve isteksizce rastgele seçmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Oysa öğretmenlik herkesin başarıyla ve kolayca yapabileceği bir meslek değildir.istendik düzeyde yetişmeyen , gerekli pedagojik formasyonu almayan,kendini geliştirmeyen ve yenilemeyen öğretmen meslekte başarısız olmaktadırlar. Ayrıca öğretmenlerin atama ve istihdamı da planlanarak ve ihtiyaca göre yapılmamaktadır. İkinci önemli sorun sınıf mevcutlarının kalabalık olması, taşımalı eğitim de köy çocuğunun şehre uyumu,sınıfların dar ve donanımsız olması ,gün içinde ikili bazen üçlü eğitimlerin yapılmasıdır . Üçüncüsü okulların fiziki koşullarının yetersizliği ; laboratuvar, oyun alanı , kütüphane,spor salonu,çok amaçlı salonu gibi bölümlerinin olmaması , , öğrencilerin ekonomik ve ailevi sorunları, beşincisi ve en önemlisi ders araç gereçlerinin eksiklikleri ve yetersizlikleridir. Sonuncu ve en önemli sorun ise okul idareci ve yöneticilerinin , vizyonsuz risk almaktan ve yenilikten kaçınan aşırı statükocu kişiler olmalarıdır.Bütün bu sorunlar bir araya gelince de eğitim öğretim bir çocuk için oldukça sancılı geçen sevimsiz bir süreç haline getirmektedir. Bütün bu sorunlar bir araya gelince de çocuk okula oldukça isteksiz ve zoraki gitmektedir. Sözlü bildiri EĞİTİM YAZILIMI İLE SOYUT KONULARIN ÖĞRETİMİÖzet: Fen bilimleri dersi Güneş Sistemi ve Gezegenler ünitesinin kazanımlarının öğrenciler tarafından soyut kavramlarının somutlaştırılamadığını tespit ettik. Güneş sisteminde bulunan gezegenlerin sıralamasının ve özelliklerinin öğrenciler tarafından karıştırılması problemine uygun projemizi geliştirdik. Güneş sisteminde bulunan gezegenlerin sıralamasının ve özelliklerinin öğrenciler tarafından karıştırılması problemine çözüm olarak projemizi hem konu tekrarı ve alıştırma hem de test yönünden destekleyerek iyileştirdik. Proje geliştirme sürecince uygulama öğrencileri Fen Bilimleri öğretmenleriyle yaptığımız görüşmelerde eğitim yazılımının; soyutu somutlaştırma da kullanılacak görsel destekleyici unsurların baskın olması ve yazılımın alıştırma-test ile desteklenerek öğrencinin öğrenme düzeyinin ölçme değerlendirme kullanılarak yapılması gerektiği belirlenmiştir. Küçük Prens İle Uzay Keşfi adlı eğitim yazılımı öğrencinin derste öğretmen tarafından konunun anlatılmış ve öğrenmiş olduğu varsayılarak Tekrar - Alıştırma amacıyla hazırlanmış bir eğitim yazılımıdır. Yazılımın giriş ekranında uygulamanın kullanımının anlatıldığı bir sayfa bulunmaktadır. Sayfadan uygulamaya yönlendirilen öğrenci konu anlatımı ile uygulamaya başlar.Küçük Prens kendini tanıtarak küresel ısınmadan dolayı gezegenimizin tehlikede olduğunu söyler ve öğrencileri uygun yaşam koşulları olan gezegen keşfine seyahate çıkmaya çağrıda bulunur. Küçük Prens bütün gezegenleri karışık sırayla gezerek her bir gezegenin özelliklerini öğrenir. Öğrencinin bireysel öğrenme hızına uygun öğretim sağlayabilmek için sayfa geçişlerinin kontrolleri ileri, geri ve yenileme butonları ile sağlanmıştır. Konu tekrarı bittikten sonra kazanımların pekiştirilmesi amacıyla gezegenleri sürükle bırak alıştırması yapılır. Bu alıştırma da öğrenci doğru yanlış ve deneme sayısını eş zamanlı olarak görür. Öğrenmenin ölçülebilmesi için test butonundan test alıştırmasına yönlendirilir. Test sonuçlarına bakılarak öğrencilere geri bildirim verilir. Sözlü bildiri EĞİTİM-ÖĞRETİM SÜRECİNDE DUYGULARIMÖzet: Bu iyi örneği Ali Fahri İşeri İlkokulu 1. Sınıf öğrencileri ile duygularını tanımak, adlandırmak ve günlük hayatlarıyla ilişkilendirmek amacıyla altı etkinlik uyguladım. MATERYALİN AMACI: Hazırlanan DUYGU KARTLARI ve DUYGU ÇUBUKLARI ile öğrencilerin duygularının çeşitliliğini farketmesini sağlamak ve kelime dağarcıklarını genişletmek; DUYGU MAGNETLERİ, YÜZÜME YANSIYAN DUYGULAR ve ÖFKE BALONU etkinlikleriyle el becerilerini geliştirmek, görsel algı ve koordinasyonlarını sağlamak, ayırt etme ve farkındalık oluşturmak, olaylar ve duygular arasında bağ kurmaları hedeflenmiştir. DUYGULARIMIZI TANIMAK ANKETİ ile de dört duygu durumuna yönelik (öfke, korku, sevinç, üzüntü) sorular cevaplandırılarak yapılan tüm bu etkinliklerle eğitim öğretim kalitesini artırmak için duygularını doğru tanımlayabilen çocukların kendilerini daha iyi ifade edebilmeleri amaçlanmıştır. MATERYALİN UYGULANMASI: İlk etkinlik olarak 60 a yakın, üzerinde duyguları ifade eden kelimeler yazan DUYGU KARTLARI hazırlanır. Tüm öğrenciler kartlarda yazılı duyguları yüz ifadesi ve beden dilini kullanarak anlatmaya çalışır. Sonrasında rastgele seçilen bir öğrenci masa üzerinde ters konulan duygu kartlarından birini seçer. Seçilen kartta yazan duyguyu beden dili ile arkadaşlarına anlatmaya çalışır. Arkadaşının anlattığı duyguyu ilk bulan öğrenci oyunu devam ettirir. Bu şekilde “Duygumu Bul” oyunu oynanır. DUYGU ÇUBUKLARI etkinliğindeyse 10 adet duygu çubuğu öğrencilere dağıtılır. Öğrenciler 10 adet duygu çubuğu içerisinden bir tane duygu seçer, seçtiği duygu çubuğuyla birlikte tahtaya çıkar, o duygusuna ait bir anısını anlatır veya o duyguyla ilgili bir cümle kurar. DUYGU MAGNETLERİ etkinliğinde dikdörtgen şeklinde kesilen tabaka magnetlerin üzerine 6şar adet (kızgın, umutsuz, hasta, karasız, mutlu ,üzgün ) duygu belirten göz ve ağız yapıştırılır. Sınıf tahtasına bir adet yüz şablonu ve hazırlanan magnetler asılır. Bir hafta boyunca ilk ders saatinde her öğrenci tahtada bulunan yüz ifadelerini kullanarak o günkü duygusunu tahtada duygu magnetlerini kullanarak oluşturur. Duygu ifadesini oluşturan öğrenciye öğretmen tarafından “-Bugün nasılsın?, -Neden böyle hissettin? -Ne oldu? “ gibi sorular sorularak öğrencilerin duyguyu pekiştirmesi sağlanır. Etkinlikte sadece gün içerisindeki duygulardan değil ders konularıyla da ilişkilendirme yapılır. Uygulama kısmının son etkinliğini ÖFKE BALONU ile yaptık. Her öğrenciye balon dağıtılır. Öğrencilerde öfkeye sebep olabilecek cümle örnekleriyle ellerindeki balonları hissettikleri öfke duygusunun çokluğu kadar şişirmeleri istenir. Bazı cümlelerin öğrencileri rahatlatıcı nitelikte olduğu, öğrencilerin kendi duygusuna göre öfke balonunun içindeki havayı serbest bıraktığı gözlemlenmiştir. Cümleler bittiğinde herkesin balonu karşılaştırılır ve balonların büyüklükleri arasındaki farkın nedenleri üzerine konuşulur. Değerlendirme etkinliği olarak uygulanan DUYGULARIMIZI TANIMAK ANKETİ ile her öğrenciye “Korku, sevinç, üzüntü, öfke” yazılı bir tablo verilir. Bu duygular karşısında - Ne zaman hissederiz?- Bedenimizde neler olur?- Nasıl davranırız? gibi yazılı sorular sorularak öğrencilerin formda verilen boşlukları uygun şekilde doldurması istenir. UYGULAMA SONRASI GÖZLEMLER: Öğrenciler yapılan bu etkinlikler sonrasında oyunla birlikte duygularının farkına varır, sözcük dağarcığını geliştirir, bilinen duyguların dışına çıkarak yeni duygular keşfeder, duygularını ifade etmekte beden dilini kullanır, duyguları tanımlarken geçmiş yaşantılarından örnekler verir, arkadaşlarının duygularını saygıyla karşılamayı öğrenir, her duygunun bedenimizde farklı fiziksel işaretlere sahip olduğunu algılar, duygularımızın normal olduğunu iyi ya da kötü olarak değerlendirilmemesi gerektiğini öğrenir. Sözlü bildiri EĞİTİMDE ÇEVRESEL İMKANLARIN VE BİRİKİMİN EĞİTİM ÖĞRETİM KALİTESİNE YANSIMASI : “ÇOCUĞA ELİ DEĞENLERLE EL ELE EĞİTİM SEFERBERLİĞİNE” PROJESİÖzet: Rize, Güneysu ilçesinde bulunan 14 okulda toplam 2500 öğrenci eğitim öğretim görmektedir. İlçe Milli Eğitim müdürlüğü olarak çevresel birikimlerin ve imkanların eğitim öğretim maksadıyla kullanılması için tüm bu unsurların bir araya getirilmesi ve eşgüdüm içinde harekete geçirilerek; ihtiyaç hissedilen yere uygun zaman ve sürede geliştirilmiş prosesler yardımıyla ulaştırılması sağlanmaktadır. Nihayetindeki amacımız öğrencilerin okul eğitimlerinin kalitesini artırmakla kalmayarak onların sosyal, zihinsel ve bedensel gelişimlerini hızlandırmaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için “Çocuğa Eli Değen” herkesi yanımıza almanın gerektiğini düşündük. Bu amaçla ilçemizde belirlediğimiz lokomotif etki yapacak üç unsuru Kaymakamlığın koordinasyonunda bir araya getirerek bir protokol oluşturulmuştur. Bu etkil üç unsur olarak; İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Müftülüğü ve ilçenin en büyük sivil toplum örgütü olan Güneysu İlim Öğrenenlere Yardım Vakfı olarak belirlenmiştir. Protokolle belirlenen prosesler aracılığı ile üç kurumun görev ve sorumlulukları belirlenmiştir. Öğretmenler için belirlenen tamamlayıcı eğitim programları, öğrenciler için tarama ve geliştirme birimi, rehberlik ve yönlendirme hizmetleri birimi; müftülükçe geliştirilen ana-baba eğitim programı, din görevlileri için farkındalık ve destek eğitim programı, sosyal ve kültürel programlar ile ilçe milli eğitim müdürlüğü bünyesinde kurulan proje ölçme ve değerlendirme birimi eşgüdüm içinde çalışmaktadır. Programı Güneysu İlim Öğrenenlere Yardım Vakfı tamamen yerel kaynakları kullanarak desteklemektedir. Projemiz bu anlamda da yerel ve yerli bir projedir. Okulların harcamasına yönelik “Okul Projeleri Destek Programı” başlatılarak okullarda öğretmenlerin ve öğrencilerin projeleri desteklenmektedir. Proje kapsamında şu ana kadar 100 bin Türk Lirasına yakın destek ve hibe yapılmıştır. Projemiz ile birlikte ilçedeki tüm kurumlar eğitim öğretim faaliyetlerinin aktif birer paydaşı haline getirilmiştir. Toplumsal değişimin eğitimle olacağını ve bu değişime çevresel tüm unsurların katkı sağlamakla yükümlü olduğu projemizin olumlu çıktılarıyla bir örnek model olarak ülke boyutunda da genelleştirilebileceğini düşünmekteyiz. Sözlü bildiri EĞİTİMDE ÇOKLU ORTAM KULLANIMININ YARATICI DÜŞÜNME BECERİSİNE ETKİSİÖzet: Çoklu ortam üzerine bir çok tanım yapılmış olup yapılan tanımlar zaman içinde elde edilen teknolojik imkanlara göre şekillenmektedir. Geçmiş senelerde eğitimde iki multimedya ortamının kullanılması çoklu ortam tanımı için yeterli olurken günümüzde birbirleriyle entegre çalışabilen, birbirini tamamlayan ve bireylerin karşılıklı etkileşim içine girebildikleri teknolojiler akla gelmektedir. Teknolojik değişimler ve ilerleyişler eğitimde, kişilerin düşünce gücünde ve biçiminde bir takım farklılıklara yol açmıştır. Günümüzde yaratıcı, yansıtıcı, eleştirel, analitik düşünme gibi bir takım düşünce şekillerine sahip olmak ve bunu çoklu ortam araçlarıyla entegre bir şekilde kullanabilmek önemli bir duruma gelmiştir. Yaratıcı düşünme, yenilik arayan, problemlere farklı çözüm yolları getirebilen, buluşçu ve bireyin kendisine özgü düşünme biçimidir. “Yaratıcılık becerisi her insanda bulunur ancak kimi bireylerde bu beceri belli sebeplerden ötürü körelmiş olabilir. Ancak her bireyin yaratıcılık becerisi eğitimle geliştirilebilir. Eğitimle yaratıcılık becerisi arasında bir noktaya kadar pozitif korelasyon varken bir noktadan sonra ise korelasyonun negatife döndüğünü söyleyebiliriz. Yani yaratıcılık ile eğitim arasında ters U harfine benzer bir ilişki bulunmaktadır. İlişkinin negatife döndüğü bu nokta ise 18-20’li yaşlara denk gelmektedir. Bu bilgiden yola çıkarak diyebiliriz ki yaratıcı düşünmenin geliştirilebilmesi için kritik dönem ilkokul çağıdır. Okullarımızda, özellikle ilkokul düzeyinde yaratıcı düşünme becerisini geliştirmeye yönelik etkinliklere fazlaca yer verilmelidir. Yaratıcı düşünmeyi geliştirebilmek için önemli öğrenme ortamlarından birisi de çoklu ortam teknolojilerinin kullanıldığı eğitim ortamlarıdır. İnternetin ve teknolojik araç-gereçlerin yaygınlaşmasıyla araştırma ve inceleme imkanları artmış, günümüzde bireylerin yeni bilgilere ulaşması daha kolay bir hal almıştır. Yapılan çalışmada yaratıcı düşünme ve çoklu eğitim ortamın kavramları açıklanacak, yaratıcı düşünmenin önündeki engellerden bahsedilecek, çoklu eğitim ortamlarının yaratıcı düşünme becerisine ne düzeyde bir etkisi olduğu incelenecektir. Üst düzey düşünme becerilerinin önem kazanması sebebiyle bu çalışmanın eğitimcilere yol gösterici bir kaynak olması amaçlanmaktadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan görüşme yöntemi kullanılacaktır. Araştırma hala devam etmektedir. Sözlü bildiri EĞİTİMDE DEĞERLER VE DEĞERLER EĞİTİMİÖzet: İnsanların bir toplum içinde birlikte ve uyumlu yașayabilmesi için ortak değerlere gereksinim vardır. Eğitim kurumlarında bu değerler öğretmen olarak ne yaptığımızla, ne yapmadığımızla, ne öğretmeye çalıștığımızla, ne öğrettiğimizle ve ne öğretmediğimizle ilișkilidir. Yeni nesillere değerler așılamak raslantılara bırakılmaması gereken önemli bir konudur. Bu konușmamda değerler eğitimi konusunda akademisyenler ve öğrenmen adaylarında farkındalık geliștirmeyi amaçlıyorum. Konuşmamda ‘bireysel değerler’ ve ‘toplumsal değerler’ konularına öncelik vereceyim. Değerler, elde etmeye çalıştığımız, peşinden koştuğunuz, aradığımız niğmetlerdir. Bireysel değerler kendimiz açısından değerli addettiğimiz hareketler, davranışlar, düşünceler, ilişkiler, beklentiler ve maddelerdir. Bunların bize mutluluk ve haz vereceyine veya avantaj sağlayacağına inanıyoruz. Onları elde etmeyi, yaratmayı, bulmayı düşünüyoruz, planlar yapıyoruz, ona göre davranış geliştiriyoruz ve uğraş veriyoruz. Bireysel değerlerin ortaya çıkmasında sosyal, siyasi ve fiziki çevre belirleyici rol oynar. Bireysel değerleri toplumsal değerlerden ayıramayız. Bir toplumun sürekli olarak kendini iyileştiren bir düzeni olabilmesi için, o toplumun halkına hızmet verecek kurumlarının, örneğin eğitim kurumlarının hem çok, hem güçlü, hem de güvenirli, dolayısıyle sürdürülebilir olması gerekir. Bunu sağlayabilmek için toplumsal ve bireysel değerler her zaman gündemde olmalı. Eğitim kurumlarında ve başta öğretmen eğitiminde ortak değerlerin belirlenmesi, bu ülkede nasıl bir toplum istiyoruz, ülkenin yeni nesli nasıl gelişmesi gerekir, gibi sorulara olgunca tartışarak cevap bulmayı gerektirir. Türkiye Cumhuriyeti hızla değisen dünyamızda, başta eğitim kurumlarında ortak degerleri belirleyerek, benimseyerek ve uygulayarak bireysel değerlere daha iyi yön verebilir. Bu değerleri tüm kurumlarına daha da iyi bir şekilde yayabilir. Bu konuşmamda ne gibi değerlerin eğitim kurumlarımızda ve öğretmen eğitiminde öne çıkartılması gerektiğini ele alacayım. Sözlü bildiri EĞİTİMDE DEĞERLERİN DEĞERİÖzet: Değer nedir? Arzulanan veya değerli görünen ilke, kural veya standartlardır. İyi ve arzu edilen şey, insan davranışlarını motive eden ve yönlendiren, karar verme süreçlerini etkileyen kriterdir. Değer, davranışlarımıza rehberlik ederek, eylemlerimizi, yargılarımızı, anlık hedeflerimizi daha üst hedeflere taşıyarak nihai anlamda nasıl olmamız ve nasıl davranmamız gerektiğini bildirmektedir. Değerler, normlar ve ahlaki kavramlar giderek önem kazanmakta ve tüm dünyada zihinlerde uyandırdıkları şeylerle ve eğitim için yaptıkları anlamla tartışılmaktadır. Özellikle, değer eğitimi ve okullar arasındaki uyum sorgulandığında, değerler eğitiminin okullarda olup olmaması gerektiği gibi sorgulanır. Eğitimin amaçları nelerdir? Toplumun temel ortak değerleri nelerdir? Ortak değerler ne anlama gelir? Ve okullarda değerler eğitimi nasıl uygulanmalıdır? cevaplanmaktan uzaktır. Eğitim sadece rasyonel bilgi ve teknik becerilerin oluşturulduğu bir alan değil, kültürel değerlerin, ahlaki tutumların ve davranışların da aktarıldığı bir alandır. Böylece, okul, devletin, toplumun, ebeveynlerin ve öğrencilerin çeşitli beklentilerini karşılama işlevini üstlenen yasal düzenlemeler yoluyla devletin gözetiminde eğitimin gerçekleştiği bir kurum olarak hareket eder. Eğitim sürecinde değerlerin verilmesi; verilecek değerlerin belirlenmesi, değerlerin erken çocuklukta verilmesi hem bireysel hem de toplumsal anlamda oldukça önemlidir. Bu önemle çalışmanın amacı, Milli eğitime bağlı kreş ve ana okullarında görev yapan öğretmenler ile yardımcı öğretmenlerin değerler eğitimine ilişkin görüşlerini almak ve uygulama süreçlerini incelemektir. Araştırma yöntemi, nitel araştırma desenlerinden durum çalışmasıdır. Durum çalışması, tıpkı mimaride yapılan ayrıntılı bir planlama gibi, bilgi toplama, toplanan bilgileri organize etme, yorumlama ve araştırma bulgularına ulaşma gibi basamakları içeren sistematik desen türlerinden biridir. Çalışma grubu, çeşitli illerde MEB’e bağlı kreş ve anaokullarında görev yapan ölçüt örnekleme yoluyla seçilen 50 öğretmen yer alacaktır. Görüşmeler öğretmenlere ulaşılabilirlik durumuna göre yarı yapılandırılmış görüşme formları ile yazılı olarak ve ses kayıt cihazı ile kayıt altına alınacaktır. Sözlü bildiri EĞİTİMDE OYUNLAŞTIRMAÖzet: Dünyada birçok ülke eğitim kalitesini yükseltmek ve toplumu daha ileriye götürmek için birçok çalışmalar yapmaktadır. Toplumlar gelişmekte ve yeni bilgiler ortaya çıkmaktadır. Bilim ve teknoloji sürekli ilerlemektedir ve öğrenilecek yeni bilgilerin sayıları da gittikçe artmaktadır. Bu artış, toplumsal ve bireysel yaşamı da etkilemekte, yeni tutum ve davranışlar gerektirmektedir.Özellikle dijital öğrenen bireyler için yeni yöntemler geliştirilmesi gerekmektedir. Sosyal Bilgiler dersi adı altında Tarih dersleri uzun yıllar, önemli isimlerin, tarihlerin, yerlerin, savaşların ve diğer olguların ezberlenmesini gerektiren bir ders olarak görülmüştür. Bu durum öğrencilerin tarih dersini sıkıcı ve gereksiz bulmalarına neden olmuştur. Uyguladığımız bu çalışmalarda bu nedenlerin ortadan kaldırılması için Eğitsel Oyunların işe koşulduğu öğrenme- öğretme etkinliklerine göre eğitim yapılarak, eğitsel oyunların başarıya etkisi ortaya konulmak istenmiştir. Değişik sınıf gruplarında uyguladığımız farklı oyunlar ile öğrencilerin özellikle kavram algılarında ciddi gelişmelerin olduğunu ve bunları rahatlıkla üst sınıfa taşıyabildikleri gözlemlenmiştir.5. sınıflarda uygulanan öğrencilerin yaşadıkları coğrafyaya ait doğal ve tarihi güzellikleri keşfedecekleri ,ezberlemek yerine turist rehberi olarak tanıtımlar yapacakları, gezi günlükleri tutacakları birde bunların üstüne oryantiring tekniğiyle istasyonlara uğrayarak tren biletlerini biriktirerek bir macera yaşayacakları bir sene düşünelim. Macera Treni etkinliğini tüm okul yerleşkesi içerisine yerleştirmiş ‘qr code’ soruları ile çocukların hayal gücünü ve araştırma becerilerini geliştirerek öğrenmeyi keyifli hale getiren etkinlik olarak düşünebiliriz. Disiplinler arası bir çalışma olan bu etkinlikte öğrenciler sınıfta oynadıkları kart oyunlarından sonra araştırmacı, sorgulayan, iletişim kuran ve dönüşümlü düşünen bireyler olarak süreci tamamlarlar.6, 7 ve 8. Sınıflarda kullandığımız Eğlenceli Tarih atölye kitaplarından yola çıkarak hazırlanan oyunlarla öğrencilerimiz zor tarih kavramlarını rahatlıkla içselleştirebiliyorlar. Bil bakalım ? Sosbu, Ben Kimim?, İpek Yolu Günlüğü , Bay Murtaza gibi oyunlaştırma yöntemleriyle hazırladığımız çalışmalar aynı zamanda öğrencilerinde oyun tasarladığı bir sürece dönüşmüştür. 5 ve 6. Sınıflarda Atölye Kitaplarından yola çıkarak öğrencilerimiz MYP Sonuç Değerlendirme çalışmalarında kendi oyunlarını tasarladılar. Daha sonra kitapların yaratıcılarıyla çalışarak yaptıkları söyleşide çalışmalarını aktardılar. Sözlü bildiri EĞİTİMDE OYUNLAŞTIRMANIN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN MOTİVASYONLARINA ETKİSİÖzet: Oyunlarda kullanılan oyun mekanikleri, rekabet gibi unsurların eğitim materyallerine aktarılması olarak nitelenen eğitimde oyunlaştırma kavramı son yıllarda oldukça önem kazanmıştır. Oyunlaştırma yönteminin başlıca kullanım amaçları motivasyon yükseltme ve kullanıcı problemleri gibi sorunlara katkı sağlamak olarak tanımlanmakta ve kavram; eğitim ve çocuklar gibi birçok alana uyarlanmaktadır (www.ideaport.com, 2019). Literatürdeki farklı eğitim seviyelerindeki (orta öğretim, ilköğretim, üniversite) öğrenciler üzerine yapılan çalışmalar analiz edildiğinde oyunlaştırmanın öğrencilerin derse bağlılıklarını ve motivasyonlarını artırdığı gözlenmiştir. Bu sebeple çalışmanın amacı; oyunlaştırmanın üniversite öğrencilerinin bağlılık ve motivasyonlarına olan pozitif ya da negatif etkilerinin incelenmesi olarak belirlenmiştir. Çalışmanın tanımlanan amacına ulaşabilmek için, Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi öğrencileri araştırmanın örneklemi olarak belirlenmiş ve ders içeriklerine ait kavram ve konseptler “board game” olarak dizayn edilip, öğrenme materyali haline getirilmiş ve öğrencilerinin kendi takım arkadaşlarına belirli kurallar çerçevesinde bu konseptleri anlatmaları istenmiştir. Sürecin sonunda ise öğrencilerden yaşadıkları deneyimi değerlendirmeleri istenmiş ve alınan cevapların sistematik bir şekilde değerlendirilebilmesi için veri toplama aracı olarak anket formu kullanılmıştır. Süreç sonucunda toplamda 43 anket formu elde edilmiş ancak 2 anket yazarlar tarafından geçerli bulunmadığı gereği ile kapsam dışında bırakılmış, geri kalan 41 anket formu SPSS 22 paket programı aracılığı ile analiz edilmiş ve elde edilen veriler değerlendirilmiştir. Çalışma araştırmanın bulguları, sektör için öneriler ve gelecek araştırmalar için yönergeler ile sonuçlandırılmıştır. Sözlü bildiri EĞİTİMDE PROGRAM GELİŞTİRME TARİHİ: BİLİM İNSANLARI ÜZERİNE BİR İNCELEMEÖzet: Eğitim kavramının tanımı tarihsel süreç içerisinde sahip olunan paradigmalara göre farklı şekillerde yapılmıştır. Günümüz anlayışına göre eğitim bireyin yaşantılarını yeniden yapılandırması yoluyla yetiştirme süreci olarak görülmektedir. Tarihsel süreç içerisinde eğitim anlayışında meydana gelen değişim gibi öğrenmeyi en etkili bir biçimde gerçekleştirmek amacıyla yapılan eğitimde program geliştirme alanında da farklı anlayışlar egemen olmuştur. İlgili literatürde farklı sınıflamalara rastlamak mümkün olsa da genel olarak eğitimde program geliştirme alanı teknik bilimsel ve teknik bilimsel olmayan şeklinde iki farklı paradigmaya göre betimlenmiştir. Program geliştirme alanının tarihsel süreç içerisinde nasıl bir değişim gösterdiğini incelemek, bu alana ait bilgilerin daha iyi kavranması ve gelecekte olası yönelimleri yordama açısından önemli bir yere sahiptir. Alandaki değişimlerin genel olarak dönemin koşulları, dönemde etkisini gösteren felsefi anlayış ve bu dönemde çalışmalarını sürdüren bilim insanlarından kaynaklandığı söylenebilir. Bu bakımdan eğitimde program geliştirme alanının tarihsel olarak incelenmesi sürecinde alana hizmet etmiş bilim insanlarının tanınmasının ve çalışmalarının incelenmesinin önemli bir konu olduğu düşünülmektedir. Bu kapsamada araştırmanın amacı eğitimde program geliştirme tarihi ve alana hizmet etmiş bilim insanları üzerine bir inceleme yapmak olarak belirlenmiştir. Eğitimde program geliştirme alanına hizmet eden bilim insanları yurt dışında ve yurt içinde olmak üzere ayrı ayrı incelenmiştir. Yurt dışında alana hizmet etmiş bilim insanlarından Pestalozzi, Froebel, Herbart, Dewey, Taba, Tyler, Bobbitt ve Charters gibi isimler incelenirken, yurt içinde Selahattin Ertürk, Fatma Varış gibi alana katkı sağlayan isimler incelenmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş verilerin toplanmasında doküman analizinden faydalanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Elde edilen veriler doğrultusunda eğitimde program geliştirme alanın tarihsel süreç içerisinde gelişimi ve değişimi bilim insanlarının çalışmaları doğrultusunda betimlenmiştir. Bu betimleme sonucunda eğitimde program geliştirme alanında olası değişiklikler için çıkarımlarda bulunulmuş ve öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri EĞİTİMDE YENİ BİR YÖN: FETEMM TÜRKİYE’DE İLKOKULA ENTEGRASYONUÖzet: Eğitim gündemine bakıldığında ulusların üzerinde durduğu kavramlardan birisi de FeTeMM olarak görülmektedir. FeTeMM; İngilizce Science, Technology, Engineering, Mathematics kelimelerinin baş harflerinden olan STEM’in, Türkçe’ye Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik kelimelerinin baş harfleri ile entegre edilmiştir. FeTeMM’in dünyada önem kazanması ise endüstriyel ve teknolojik bir yarışın sonucudur. Bu yarışın öncüsü olan Amerika Birleşik Devletleri eğitim sistemlerinde büyük reformlara imza atmışlar ve büyük miktarda yatırım yapmışlardır. Bununla birlikte bir çok Avrupa ve Asya ülkesi de FeTeMM’i eğitim sistemlerine entegre etmeye çalışmaktadır. FeTeMM ile birlikte bazı beceriler ön plana çıkmaktadır. Bu beceriler, 21. yüzyıl becerileri olan yaratıcılık, eleştirel düşünme, işbirliği yapabilme ve problem çözmedir. İlerleyen yıllarda insanların yerini yapay zekaya sahip makine veya robotların alacağı, doğal olarak insanların işsizlik sorunu yaşamaları nedeniyle yeni iş alanları için yaratıcılıklarını kullanacakları düşünülmektedir. Eleştirel düşünme, en doğru ve en güvenilir olanları bulmak için güvenilebilecek en önemli kişisel özellik, zihinsel süzgeçtir. Bununla birlikte beraber çalışabilme ve beraber çalışmayı organize edebilme becerileri de ön plana çıkmakta ve önemli bir hale gelmektedir. Problem çözme becerisi ise yeri geldiğinde yaratıcılık becerisini, yeri geldiğinde eleştirel düşünme becerisini, yeri geldiğinde ise işbirlikli çalışmayı içerisine alan bir beceridir. Bu becerilerin tümü eğitim sistemimizde birbirinden kopuk olarak verilmektedir. Oysa FeTeMM’in doğasına göre bu becerilerin ve fen, teknoloji, mühendislik, matematik disiplinlerinin bütünleşik olarak verilmesi gerekmektedir. FeTeMM eğitimi, okul öncesinden üniversiteye kadar verilmesi gereken bir eğitim olmakla birlikte temelinde 21. yüzyıl becerilerinin olması, okul öncesi ve ilkokul dönemlerindeki çocukların eğitimine olan önemi bir basamak daha yüksek ve zorunlu kılmıştır. Bu çalışmada, farklı ülkelerde FeTeMM üzerine yapılan çalışmalar ve FeTeMM etkinlikleri incelenerek konuya ilişkin detaylı bilgiler verilmiştir. Buna ek olarak elde edilen bilgiler ışığında ülkemizde ilkokula yönelik entegresinin nasıl yapılandırılacağına yönelik önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri EĞİTİMİN EKONOMİK NİTELİKLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMAÖzet: Eğitimin davranış değiştirme olarak tanımlanması pedagojik bir tanımlamadır. Eğitim bir davranış değiştirme süreci olmak yanında politik, sosyo-ekonomik işlev ve nitelikler taşır. Eğitimin ekonomik açıdan hangi nitelikler taşıdığı ya da taşıması gerektiği çok tartışmalı bir konudur. Bu nedenle eğitimin ekonomik açıdan hangi nitelikleri taşıdığı değişik açılardan ele alınması gerekliliktir. Problem Durumu Eğitim, kasıtlı davranış değiştirme amaçlı olarak insan yetiştirme sürecini içeren sosyal, politik ve ekonomik nitelikleriyle bir toplumsal kurumdur. Eğitim toplumsal açık sistem anlayışına göre işleyen nitelik gösterir. Bu nitelik eğitimin girdi, süreç-işleyiş, çıktı, dönüt, çevre etkileşimleriyle çok tartışmaya neden olmaktadır. Eğitimin ekonomik açıdan hangi nitelikleri gösterdiği; farklı sosyolojik yaklaşımların eğitimin ekonomik niteliklerine ilişkin görüşlerinin neler olduğu bir sorun alanı olarak nitelenebilir. Ayrıca pratikte eğitimin ekonomik açıdan kabullenilişi; eğitimin bir hizmet olarak nasıl dağıtılacağı, nasıl finanse edileceği sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda eğitimin ekonomik nitelikleri; bu nitelikleri açısından sunum süreci ve toplumsal etkilerinin tartışılması gerekliliktir. Araştırmanın temel amacı, ekonomik açıdan eğitimin niteliklerinin belirlenerek eğitimin ekonomik niteliklerinin toplumsal pratiğe yansımalarının kimi sosyo-ekonomik politik yaklaşımlar açısından tartışılmasıdır. Temel amaca bağlı olarak şu sorulara yanıt aranmıştır. 1) Eğitim ekonomik açıdan hangi nitelikleri göstermektedir? 2) Farklı sosyo-ekonomik politik yaklaşımların eğitimin ekonomik niteliklerine ilişkin görüşleri nelerdir? 3) Farklı sosyo-ekonomik politik yaklaşımların eğitimin ekonomik niteliklerine ilişkin görüşlerinin toplumsal pratiğe yansımaları nasıldır? Yöntem Desen boyutunda araştırma analitik araştırma türlerinden doküman araştırması olarak desenlenmiştir. Doküman araştırmaları, doküman ve kayıtların analiz edilerek kavramların, olayların ve görüşlerin incelenmesidir. Doküman araştırmalarında elde edilen bilginin bağlamı yansıtabilmesi önemlidir (McMillan, 2004). Veri kaynakları açısından araştırma, alan ders kitapları, araştırmalar, belgeler, raporlar, gazeteler ve benzeri araçlardan oluşur (Ekiz, 2009). Verilerin analizi ve yorumunda ise araştırma verilerin analizinde yorumlamacı tematik analizden yararlanılmıştır (Glesne, 2012). Tematik öğeler olarak eğitim, özel, kamusal ve karma mal alınmıştır. Çalışma işlevselcilik, sosyal çatışma, liberalizm ve demokratik sosyalist teorilerin eğitimin ekonomik niteliğine ilişkin görüşleri ve seçilip taranan alanyazınla sınırlıdır. Bulgular ve Yorumlar Araştırmanın eğitim ekonomik açıdan hangi nitelikleri gösterdiğine ilişkin birinci alt amacına ilişkin bulgular şu biçimdedir. Eğitim ekonomik, özel ve kamusal “mal” nitelikleri gösterir. Pratik bağlamda eğitimin ağırlıklı olarak yarı-kamusal (karma) “mal” niteliği öne çıkmaktadır. Eğitim ayrıca ekonomik açıdan dışsallık, yatırım malı ve erdemli “mal” olma nitelikleri göstermektedir (Özgü, 1991; Kurul, 2012; Yılmaz ve Sarpkaya, 2016). Farklı sosyo-ekonomik yaklaşımların eğitimin ekonomik niteliklerine ilişkin görüşlerine ilişkin ikinci alt amacına ilişkin bulgular şu biçimdedir. İşlevselcilik yaklaşımına göre eğitim toplumsal yapıda kendine düşen görevi yapmakla yükümlüdür. Bu noktada işlevselcilik eğitimin karma mal yani yarı kamusal niteliğini öne çıkarır. Sosyal çatışma yaklaşımı eğitimin sınıfsal nitelik taşıdığını ve kamusal olması gerektiğini savunmaktadır (Aren, 2014). Liberalizm eğitimin de diğer mal ve hizmetler gibi serbest piyasa ekonomisi niteliklerine uygun üretilmesi ve tüketilmesi görüşündedir ve eğitim özel maldır (Erkılıç, 2016). Sosyal demokrasi ya da demokratik sosyalizm ise özel ve kamusal mal seçenekleri gelgitleri içinde yarı mal kamusal niteliği öne çıkarmaktadır (Göze, 2015). Farklı sosyo-ekonomik yaklaşımların eğitimin ekonomik niteliklerine ilişkin görüşlerinin toplumsal pratiğe yansımalarına ilişkin üçüncü amaca ilişkin bulgular şu biçimdedir. Eğitimin üretim ve tüketim bağlamında nasıl bir nitelikle ele alınacağı çok tartışmalı bir konudur. Bu noktada işlevselci yaklaşımın doğrudan bir yansımasını olmadığı söylenebilir. Ancak sosyal çatışmacı yaklaşım eğitimde özelleştirmeye yönelik “sıkı” muhaliftirler (Macionis, 2013). Özelleştirme ve kuralsızlaştırmaya karşıtlık öne çıkmaktadır. Liberalizm ise özelleştirme ve piyasacı anlayışla iş ilişkilerinde taşeronlaştırmaya yer verme ve yaygınlaştırma eğilimindedir (Kışlalı, 2006). Demokratik sosyalist hareketler ise özelleştirmeye karşıtlık, kamusal niteliği artırma yer yer de özelleştirmenin niteliği ve verimliliği artırdığı savıyla destekleyici bir tavır sergilemektedir. Tartışma Eğitimin ekonomik nitelikleri ve pratiğe yansımalarının daha çok tartışılacağı açıktır. Tartışma, dirik bir sorundur ve tartışmanın ekonomik ve sosyal ve politik yönleriyle bütüncül ele alınması gerekir. Eğitimin piyasada alınıp satılan bir mal mı yoksa insanın geliştirilmesi ve yurttaşlık niteliklerinin kazandırılması için bir hak mı olduğu tartışmanın önemli mihenk taşı olarak belirmektedir. Bu noktada görüşler, “kökten özelleştirmeci” ve “kökten kamusalcı” anlayışlar biçiminde temel iki uç noktalara savrulmaktadır. Konunun salt “ideolojik” bir mantıkla tartışılması sorunun çözümünü güçleştirmektedir. Akılcı ve bilimsel tutuma gereksinim bulunmaktadır. Öneriler Farklı sosyolojik yaklaşım görüşlerini konu edinen araştırmalar yapılabilir. Eğitimim ekonomik niteliklerine ilişkin öğrenci, öğretmen, veli ve değişik toplumsal katmanların görüşlerine yönel nicel nitel araştırmalar önerilebilir. Sözlü bildiri EĞİTSEL DİJİTAL OYUN TEMELLİ FEN ÖĞRETİMİNDE AKADEMİK BAŞARININ CİNSİYETE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Eğitsel dijital oyunlar, bilgisayar oyunlarının motive edici ve eğlendirici özelliklerini barındıran, öğrencilerin edinmeleri gereken bilgi, beceri ve alışkanlıkların eğlendirerek kazandırılmasını amaçlayan yaklaşımlardan bir tanesidir. Öğretimsel olarak ya da eğitsel amaçlı olarak diğer öğretim yöntemlerinin alternatifi, tamamlayıcısı ve zenginleştiricisi olarak kullanılabilirler. Öğrencilere feni de eğlendirerek öğretmede eğitsel dijital oyunlar kullanılabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, eğitsel dijital oyun temelli fen öğretiminin akademik başarıya etkisinin cinsiyet değişkenine göre incelenmesidir. Bu bağlamda ilkokul 4. sınıf konularından bir konu seçilmiş ve bu konuyu temel alan üç boyutlu bir oyun geliştirilmiştir. Oyunda öğrencilerin yönlendirdiği bir karakter ve oyunun oynandığı bir ortam belirlenmiştir. Öğrenciler bu karakteri yönlendirerek seçilen fen konusu ile ilgili bilgilerini artırmayı amaçlayan oyun senaryosunu uygulamışlardır. Bu senaryo konu ile ilgili kazanımlara dayalı olarak oluşturulmuştur. Öğrenciler oyunda kazanımlarda beklenen eylemde bulunduğunda 10 puan kazanmakta, yanlış bir eylemde bulunduğunda 10 puan kaybetmektedir. Dolayısıyla oyundan elde edilen puanlar, öğrencilerin akademik başarı puanı olarak kullanılabilmiştir. Üç dakika süren oyunu her öğrenci üç defa oynamıştır. Unity 3D programı kullanılarak geliştirilen bu oyun üç boyutlu olarak tasarlanmıştır. Uygulama Eskişehir ili merkezinde bulunan bir devlet okulunun 4.sınıfında bulunan 34 öğrenci ile yapılmıştır. Nicel araştırma olarak tasarlanan bu çalışmada, verilerin normallik varsayımı sağlandığından bağımsız gruplar t testi kullanılmıştır. Analiz sonuçları, erkek öğrencilerin puanlarının kız öğrencilerin puanlarına göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde daha yüksek olduğunu göstermiştir. Sözlü bildiri EĞİTSEL OYUN YÖNTEMİNİN 5. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL BECERİLERİ VE DERSE YÖNELİK TUTUMLARINA ETKİSİÖzet: Bu araştırma 5. Sınıf düzeyinde “Madde ve Değişim” ünitesinin öğretiminde uygulanan eğitsel oyun yöntemi ve öğretmenlerin alışagelmiş uygulamalarını gerçekleştirdikleri programa dayalı öğretimin öğrencilerin sosyal becerileri ve fen bilimleri dersine yönelik tutumlarına etkisini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmada deneysel desenlerden öntest-sontest kontrol gruplu yarı deneysel desen benimsenmiştir. Araştırma 2018-2019 akademik yılında Erzurum ili merkezinde bir ortaokula devam eden 52 5. sınıf öğrencisi ile yürütülmüştür. Okulda bulunan 6 şube arasından kura çekilerek deney ve kontrol grupları belirlenmiştir. Öğrencilerden 27’si eğitsel oyun yönteminin uygulandığı deney grubunda 25’i ise programa dayalı öğretimin uygulandığı kontrol grubunda yer almaktadır. Uygulama öntest ve sontestlerin uygulanması dahil (yöntemlerin uygulanışı 26 ve testlerin uygulanışı 4 ders saati) 30 ders saatinde tamamlanmıştır. Eğitsel oyun yönteminde konu yalnızca oyunlar aracılığı ile aktarılmış ve etkinlikler oyunlaştırılarak gerçekleştirilmiştir. Programa dayalı öğretimde ise konu ile bilgiler zenginleştirilmiş anlatım tekniği ile aktarılmış ve etkinlikler gösteri veya gösterip yaptırma şeklinde gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak sosyal beceri ölçeği ve fen bilimleri dersi tutum ölçeği kullanılmıştır. Veri analizinde parametrik testlere uygunluğu tespit edildiğinden bağımsız örneklemler t-testi ve ANCOVA kullanılmıştır. Uygulama başlangıcında öğrencilerin sosyal becerileri arasında kontrol grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlenmiştir; (t(42,554)=2,553; p<0,05). Öğrencilerin tutum puanları arasında anlamlı farklılığın olmadığı belirlenmiştir; (t(50)=0,718; p>0,05). Uygulama sonunda yapılan ANCOVA sonucunda öğrencilerin sosyal becerileri arasında eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrenciler lehine istatistiksel olarak anlamlı farklılığın olduğu tespit edilmiştir; (F(1,49)=6,270; p<0,05; η2=0,113). Öğrencilerin fen bilimleri dersine yönelik tutumları arasında eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrenciler lehine istatistiksel olarak anlamlı farklılığın olduğu belirlenmiştir; (t(50)=-2,315; p<0,05; η2=0,097). Sonuç olarak; öğrencilerin sosyal becerilerini ve fen bilimleri dersine yönelik tutumlarını geliştirmede eğitsel oyun yönteminin programa dayalı öğretime göre daha etkili olduğu bulunmuştur. Sözlü bildiri EĞİTSEL OYUN, OKUMA-YAZMA-OYUN VE OKUMA-YAZMA-UYGULAMA YÖNTEMLERİNİN “KUVVET VE ENERJİ” ÜNİTESİNDE YAŞANAN ÖĞRENME PROBLEMLERİNİ GİDERMEDEKİ ETKİSİÖzet: Bu araştırmanın amacı öğrencilerin öğrenme zorluğu, motivasyon düşüklüğü, öğrenme kaygısı ve bilgilerin kalıcı olmaması öğrenme problemlerini yaşadıkları “Kuvvet ve Enerji” ünitesinin öğretiminde uygulanan eğitsel oyun, okuma-yazma-oyun, okuma-yazma-uygulama ve programa dayalı öğretim yöntemlerinin öğrencilerin akademik başarı, motivasyon, kaygı ve bilgilerinin kalıcılığına etkisini incelemektir. Araştırmada deneysel desenlerden öntest-sontest kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Araştırmada Erzurum ili merkezinde bir normal ortaokula devam eden 149 7. sınıf öğrencisi ile çalışılmıştır. Öğrencilerden 40’ı eğitsel oyun yönteminin uygulandığı Deney Grubu-1’de, 38’i okuma-yazma-oyun yönteminin uygulandığı Deney Grubu-2’de, 37’si okuma-yazma-uygulama yönteminin uygulandığı Deney Grubu-3’te ve 34’ü programa dayalı öğretimin uygulandığı kontrol grubunda yer almaktadır. Verilerin toplanmasında önbilgi testi, akademik başarı testi, motivasyon ölçeği, kaygı ölçeği ve kalıcılık testi kullanılmıştır. Verilerin parametrik testlerin uygulanmasına uygun olduğu tespit edildiğinden analizlerde tek yönlü ANOVA kullanılmıştır. Uygulama başlangıcında öğrencilerin önbilgi düzeyleri, motivasyonları ve kaygıları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olmadığı belirlenmiştir. Uygulama sonunda eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrencilerin akademik başarılarının okuma-yazma-oyun, okuma-yazma-uygulama ve programa dayalı öğretim uygulanan öğrencilerden anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlenmiştir; (F(3,145)=9,542; p<0,05; η2=0,165). Eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrencilerin fen öğrenimi motivasyonlarının programa dayalı öğretim uygulanan öğrencilerden anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edilmiştir; (F(3,145)=3,158; p<0,05; η2=0,061). Öğrencilerin fen öğrenimi kaygı düzeyleri incelendiğinde eğitsel oyun, okuma-yazma-uygulama ve programa dayalı öğretim uygulanan öğrenciler arasında eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrenciler lehine anlamlı farklılığın olduğu belirlenmiştir; (F(3,145)=5,109; p<0,05; η2=0,096). Eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrencilerin bilgilerinin kalıcılığı programa dayalı öğretim uygulanan öğrencilerden anlamlı derecede yüksektir; (F(3,145)=3,361; p<0,05; η2=0,021). Sonuç olarak öğrencilerin öğrenme problemi yaşadıkları konuların öğretiminde eğitsel oyun yöntemi daha etkilidir. *Atatürk Üniversitesi 6267 Nolu BAP kapsamında desteklenmiştir. 1. yazarın doktora tezinden üretilmiştir. Sözlü bildiri EĞLENCELİ TANGRAM İLE GEOMETRİ DÜNYASINA YOLCULUKÖzet: Öğrenciler için anlamlı ve kalıcı öğrenmeleri dersin etkili olmasına bağlıdır. Dersin etkili olabilmesi ise öğrencinin derse katılımı ile mümkün olmaktadır. İlgi çekici ve eğlenceli bir ders, öğrencinin motivasyonunu arttıracak ve derse katılımını sağlayacaktır (Köroğlu ve Yeşildere 2002). Her yaş düzeyinde öğrenci anlamakta zorlandıkları ve soyut bir ders olan matematik derslerinin eğlenceli yönünü görmek istemektedir (Sezgin Memnun ve Akkaya 2010). Dersi eğlenceli hale getirmek için yaratıcı drama, senaryo ile öğretim, hikayelerle öğretim, şarkılarla öğretim gibi farklı yöntemler denenmektedir. Bunlardan bir tanesi de oyunlarla öğretimdir. Oyunlar, her yaşta bireyin eğlenmesine yardımcı olurken bir şeyleri öğrenmelerinde de etkili olmaktadır. Özellikle ilkokul çocuklarının yaşları göz önüne alındığında oyunlar onlar için vazgeçilmezdir. Eğlence ve eğitim aracı olarak oyunlar amacına ve öğrencilere uygun bir şekilde ders içeriği ile bütünleşirse bu oyunlar öğrencilerin matematiğe karşı olumlu tutum geliştirmesine dolayısıyla da istenilen anlamlı ve kalıcı öğrenmelerin gerçekleşmesine yardımcı olacaktır. Tangramın tarihçesi kesin olarak bilinmemekle beraber en eski Çin bulmacalarından biridir. Bir kareden parçalanarak her birine tans adı verilen iki küçük üçgen, bir orta üçgen, iki büyük üçgen, bir kare ve bir paralelkenar elde edilmesiyle oluşan şekle tangram denir. Bulmacanın amacı, üst üste gelmeyen yedi parçanın hepsini kullanarak belirli bir şekil oluşturmaktır (Leung ve Man, 2004, Lee, Lee ve Collins, 2010). Tangram, öğrencilerin tangramı oluşturan parçaların özelliklerini anlamasına ve soyut olan bu şekilleri somutlaştırmasına yardımcı olmaktadır. Okul öncesi ve ilkokulda öncelikle eğlenceli bir oyun olarak görülen tangram matematik dersinin alt öğrenme alanı olan geometri öğrenme alanında ders materyali olarak kullanılabilir. Matematik eğitiminde tangram kullanımının; öğrencilerin geometri anlayışının, uzamsal düşünme yeteneğinin ve problem çözme becerisinin gelişmesine ve şekilleri görselleştirmeye yardımcı olduğu ile ilgili çalışmalar bulunmaktadır (Hacıömeroğlu ve Apaydın, 2009, Siew ve Abdullah, 2012, Topbaş Tat ve Bulut, 2012, Olkun, 2013). Bu özellikleri nedeniyle sınıf öğretmenlerine dersi eğlenceli ve etkili işlemelerine yardımcı olacak somut bir materyal olacaktır. Bu çalıştayın amacı sınıf öğretmeni ve sınıf öğretmeni adaylarının ilkokul matematik öğretim programında bulunan geometri alt öğrenme alanındaki geometrik şekiller ve bunların çevre ve alan hesaplamalarında yardımcı olabilecek tangramın nasıl yapılacağı ve derslerde nasıl kullanılacağı ile ilgili uygulamalar yapmaktır. Çalışmaya akademisyenler, sınıf öğretmenleri, sınıf öğretmeni adayları, lisansüstü öğrencileri katılabilir. Çalıştay dört bölümden oluşmaktadır. Çalıştayın ilk bölümünde tangramın tanımını, çeşitleri ve tarihçesini içeren bir sunum yapılacaktır. İkinci bölümde katılımcıların atık mukavvalardan kendi tangramlarını hazırlamaları sağlanacaktır. Üçüncü bölümde hazırlanan tangramlar ile ilgi çekici şekiller oluşturulacaktır. Çocuklar için eğlenceli bir oyun olan tangramın öğrenme aracı olarak matematik dersinde geometri alt öğrenme alanındaki kazanımlarda yer alan geometrik şekilleri tanıma, oluşturma ve bunların çevre ve alanlarının hesaplamalarında nasıl kullanılacağı ile ilgili uygulamalarla çalıştayın dördüncü ve son bölümü tamamlanacaktır. Poster bildiri EĞLENEREK MATEMATİK ÖĞRENMENİN KALICILIĞA ETKİSİÖzet: EĞLENEREK ,OYNAYARAK MATEMATİK ÖĞRENMENİN KALICILIĞA ETKİSİ Eğlenerek ,Oynayarak Matematik Öğrenme uygulamasını amacı, ilkokul matematik öğretiminde oyun ve etkinliklerle öğretimin öğrencilerin erişleri ve matematik dersine ilişkin tutumları üzerindeki etkisini ve kalıcılığını belirlemektir. Bu uygulama,en yakın onluğa yuvarlama,doğru ve doğru çeşitleri,üç basamaklı doğal sayıların basamak değerini bulma konularında yapılmıştır. En yakın onluğa yuvarlama,üç basamaklı doğal sayıların basamak değerini bulma ve doğru konularında bir sınıfta Eğlenerek ,Oynayarak matematik Öğrenme etkinlikleri ile konular işlendi.Özel bir kurumun hazırladığı sorular ile denenceler sınandı . Oynayarak matematik Öğrenme uygulamasının yapıldığı grubunun diğer grupla arasında erişi düzeyleri,matematik dersine ilişkin tutumları arasında uygulama yapılan grubun lehine anlamlı farklar bulunmuştur. Sözlü bildiri EİNE UNTERSUCHUNG ZUM EİNFÜHLUNGSVERMÖGEN DER FREMDSPRACHENLEHRKRäFTEÖzet: Einer der Kernkompetenzen einer guten Lehrkraft ist die Beziehungskompetenz. Diese Kompetenz erwartet von der Lehrkraft Dialog- und Interaktionsfähigkeit, Toleranz, Flexibilität, Vertrauenswürdigkeit, Humor, Einfühlungsvermögen usw. Bei der Lehrer-Lerner Beziehung hat die Teilkompetenz „Einfühlungsvermögen“ einen starken Einfluss auf den Unterrichtserfolg. „Empatheia“ das griechische Wort für Einfühlung bzw. Empathie erwartet von der Lehrkraft sich in die Gedanken und Gefühle der Lernenden hineinversetzen zu können. Besonders im Fremdsprachenunterrichtsprozess, wo die Fremdsprachenlehrkräfte eine „fremde“ Sprache mit deren neuen Kultur und Struktur lehren, wird das Einfühlungsvermögen zu einem wichtigen Faktor. Diese qualitative Untersuchung konzentriert sich auf die Einfühlungskompetenz der Fremdsprachenlehrkräfte. Um das Niveau der Empathie zu analysieren, wurde ein “Fragebogen für Empathie” als Messinstrument verwendet. Die Datenerhebung wurde innerhalb von drei Monaten (Februar- März- April 2017) durchgeführt. Die Untersuchungsgruppe entstand von Fremdsprachenlehrkräften, die in staatlichen Schulen tätig waren (Englisch, Französisch und Deutsch als Fremdsprache, N: 127). Die Daten wurden in zwei Kategorien (generell- Geschlecht) analysiert. Die Ergebnisse dieser Untersuchung zeigten, dass die Untersuchungsgruppe einen mittelmäßigen Durchschnitt für die Empathie erreichte. Andererseits erreichten die weiblichen Fremdsprachenlehrkräfte einen höheren Einfühlungsdurchschnitt als die männlichen Lehrkräfte. Die Befunde dieser Untersuchung haben dargelegt, dass die Fremdsprachenlehrkräfte nicht das optimale Niveau für Einfühlung als Lehrkraftkompetenz verfügen. Als eine wichtige Beziehungskompetenz sorgt die Empathie für eine gute Beziehung im Fremdsprachenunterricht. Es ist wichtig den Fremdsprachenunterricht mit den Augen der Schüler zu sehen. Deshalb sollten in die Fremdsprachenlehrerausbildungsprogrammen mehr Aufmerksamkeit auf das Einfühlungsvermögen geschenkt werden, da im Fremdsprachenlehrprozess diese Fähigkeit die Motivation, Erfolg, Bereitschaft und die Emotionen der Lernenden stark beeinflussen kann. Sözlü bildiri EİNE UNTERSUCHUNG ZUM EİNSATZ DER AUGMENTED REALİTY İM DAF-LEHRWERK PANORAMAÖzet: Augmented Reality (AR, auf Deutsch: erweiterte Realität) zeigt sich als eine immer wichtiger werdende Zukunftstechnologie, die auch im Bildungsbereich immer mehr in den Vorder-grund rückt. Mit dieser Technologie wird die reale Umwelt mit digitalen Informationen er-weitert, die dann durch Geräte wie Tabletts, Smartphones oder Computer sichtbar wird. Eine Untersuchung neuerer Lehrwerkgenerationen für den fremdsprachlichen Deutschun-terricht zeigt, dass zahlreiche Lehrbuchverlage mittlerweile darum bemüht sind, diese Technologie in das Lehrkonzept der Lehrwerke zu integrieren. Das Ziel der vorliegenden Arbeit ist es, die AR-Anwendungen im DaF-Lehrwerk Panorama A1.1 (2016) zu untersuchen. Da die Gütekriterien üblicher Lehrwerkkriterienkataloge die Analyse von AR-Anwendungen in Lehrwerken nicht abdecken, wurden als Analysekriterien die multimedialen Lernprinzipien (Mayer, 2006) herangezogen. Hierzu wurden die einzel-nen AR-Videos einerseits anhand dieser Kriterien auf ihren didaktischen Mehrwert für den DaF-Unterricht untersucht, anderseits war im Untersuchungsvorhaben auch von Interesse, festzustellen, welche Lernaktivitäten im Unterricht durch die AR-Videos konkret ausgelöst werden. Des Weiteren sollten anwendungsbezogene Kriterien Aufschluss darüber geben, ob im Fremdsprachenunterricht effektiv von dieser Technologie profitiert werden kann. Die Ana-lyse der im Lehrwerk integrierten AR-Videos wies nach, dass es sich bei den integrierten Videos um verschiedene Videos der einzelnen Bereiche Wortschatz, Grammatik, Landes-kunde und Phonetik handelte, wobei der Fokus auf dem Bereich Wortschatz lag und die AR Videos somit am häufigsten mit dem Ziel der Wortschatzvermittlung im DaF-Unterricht ein-gesetzt werden. Ferner wurde festgestellt, dass die AR-Anwendungen im Lehrwerk Pano-rama die Prinzipien des multimedialen Lernens nicht immer optimal abdecken. Es wäre wünschenswert, wenn die Ergebnisse dieser Untersuchung Anstoß für weitere, vertiefende Studien hinsichtlich der AR-Anwendungen in DaF-Lehrwerken wären. Sözlü bildiri EİNE UNTERSUCHUNG ZUR FESTSTELLUNG DER SPRECHİNTENTİONEN İM TOURİSMUSÖzet: Das Ziel dieser Arbeit liegt darin, diejenigen Sprechabsichten zu benennen, die zwischen deutschsprachigen Touristen und türkischen Mitarbeitern in der Tourismusbranche wie Kellner, Rezeptionist, Kundenbeziehungsmanager, Animateur, Housekeeping und Touristenführer vermehrt auftreten. Des Weiteren beschreibt diese Studie diejenigen Sprechintentionen, in denen Kommunikationsprobleme zwischen den erwähnten Interaktionspartnern vielfach vorkommen. Als Erstes wurden überregionale Lehrwerke und ein regionales Lehrwerk nach den Kriterien von Buhlmann und Fearns (2000) analysiert. Diese Analyse ermittelte Sprechabsichten, die in drei untersuchten Lehrmaterialien vorkommen. Die Ergebnisse der Lehrmaterialanalyse dienten als Grundlage für die sich anschließende Fragebogenstudie. Die Datenerhebung für die Studie erfolgte mit einer quantitativen Forschungsarbeit mittels Fragebogen und anhand einer qualitativen Forschungsarbeit mittels Leitfadeninterviews und schriftlicher Befragung mit offenen Fragen. Die Leitfadeninterviews und die Fragebogenstudie wurden mit türkischen Beschäftigten in der Tourismusbranche durchgeführt. Im Vergleich dazu wurden die offenen Fragen den deutschsprachigen Touristen gestellt. Die ermittelten Daten aus den teilstandardisierten Interviews und der offenen Fragen wurden mittels qualitativer Inhaltsanalyse ausgewertet. Dagegen wurde die Fragebogenstudie deskriptiv ausgewertet. Die erfassten Sprechabsichten wurden entsprechend der Berufsgruppen wie Kellner, Rezeptionist, Kundenbeziehungsmanager, Animateur, Housekeeping und Touristenführer kategorisiert. Die erfassten Sprechintentionen können für die Entwicklung eines tourismusbezogenen DaF-Lehrwerks (Deutsch als Fremdsprache) verwendet werden, das insbesondere den Bedürfnissen der türkischen Adressatengruppe entspricht. Sowohl in der Fragebogenstudie als auch in der schriftlichen Befragung machten die Forschungsergebnisse deutlich, dass die Deutschkenntnisse der türkischen Beschäftigten in der Tourismusbranche generell nicht sehr umfassend sind und vor allem wegen der unzureichenden Deutschkenntnisse der Beschäftigten Kommunikationsstörungen entstehen. Diese Sprachprobleme könnten mit der Entwicklung von zielgruppenspezifischen Lehrmaterialien bzw. Lehrwerken und natürlich mit deren Einsatz in tourismusbezogenen DaF-Kursen verhindert werden. Sözlü bildiri EKOELEŞTİRİ KURAMI IŞIĞINDA AYLA KUTLU’NUN “HUVAVA: İLK ÇEVRE KORUYUCU” ADLI ESERİNE BAKIŞÖzet: Dünyamızda önemi hızla artmakta olan ekoeleştiri, çoğunlukla insan faaliyetleri sonucunda dünya üzerinde değişen, dönüşen ve bozulan doğal dengeleri inceler. En genel anlamda edebiyatla çevre arasındaki ilişkiyi inceleyen bu kuram, insanı doğadan ayrı tutmayan bir bakış açısıyla çevresel sorunları ele alarak bireyde ekoeleştirel bilinç oluşturmayı hedeflemektedir. Çevreci eleştiri olarak da bilinen ekoeleştiri; “Bolluk( Cornupoia), Çevrecilik, Derin Ekoloji, Ekofeminizm, Ekomarksizm, Toplumsal Ekoloji ve Heideggerci Ekofelsefe” …gibi farklı ekolojik yaklaşımlarla birçok soruna kuramsal çerçevede dikkat çekmeye çalışırken çevreci bilince büyük katkıda bulunur. Batı’da 1990’larda sonra kuramsal bir kimlik kazanarak bir disipline dönüşen ekoeleştiri, son yıllarda ülkemizde de günden güne artan akademik çalışmalarla önemli alanlarından biri haline gelmiştir. Bir dünya vatandaşı olarak çevresel sorunları kurmaca eserlere taşıyan sanatçılar, edebiyatın imkanları dahilinde ekolojik problemleri tartışarak hem bireyde farkındalık ve çevresel bilinç oluşturmaya hem de yaşadıkları gezegenle uyum ve ahenk içinde yaşamaya çağrıda bulunmaktadırlar. Bu ekolojik hassasiyete sahip yazarlardan biri olan Ayla Kutlu, “Huvava” adlı eserinde yaş gözetmeksizin içinde yaşadığı dünyaya karşı sorumlu olan belleklere bu çevre bilincini aşılamak ister. Yazar, Gılgamış’tan uyarladığı “bir karşı destan” niteliği taşıyan eserde sedir ormanının koruyucu ruhu Huvava’nın doğayı koruma mücadelesini anlatır. Yazarın deyimiyle bir “çağrı metni” özelliği gösteren eleştirel destanda Huvava, Gılgamış ve Enkidu ile girdiği mücadele sonucunda hayatını kaybederek “ilk çevre koruyucusu” unvanını kazanır. Doküman analizinin kullanıldığı bu çalışmada doğa tahribatının nedenlerine ışık tutulurken insanların neden egomerkezli bir bakış açısına sahip oldukları ve bu algının insan, çevre, gelecek için tehdidi ekoeleştirel bir yaklaşımla anlatılacaktır. Ekolojik duyarlılıkla yaklaşıldığında eserde Gılgamış destanının yaban hayatı tehdit olarak göstermesi, kent-doğa çatışması, doğanın korunmaya ihtiyaç duyar hale gelmesi ve insanı ilk kez doğadan ayrı gören zihniyet…gibi birçok çevresel sorunun ele alındığı görülecektir. Sözlü bildiri EKOLOJİK VATANDAŞLIK ÖLÇEĞİ GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: İnsanların aynı ekosistemi paylaştığı tüm paydaşlara karşı bir sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk, yeni bir vatandaşlık kavramını ortaya çıkarmıştır. Ekolojik vatandaşlık olarak isimlendirilen bu kavram çevre sorunlarının arttığı günümüzde bireylerin sadece mensubu olduğu devletin sadık bir vatandaşı olmasını değil aynı zamanda küresel dünyanın aktif ve duyarlı bir vatandaşı olmasını da gerektirmektedir. Bireylerin ekolojik bir vatandaş olarak yetişmesi ancak eğitim faaliyetleri ile gerçekleşebilir. Bu faaliyetleri gerçekleştirecek öğretmen adaylarının ekolojik vatandaşlık yeterliliklerinin tespit edilmesi önemlidir. Yapılan literatür taramasında ekolojik vatandaşlık kavramını ölçmeye yönelik bir ölçme aracı olmadığı belirlenmiştir. Bu nedenle öğretmen adaylarının ekolojik vatandaşlık düzeylerini ölçmeye yönelik bir ölçme aracı geliştirmek bu çalışmanın amacını oluşturmuştur. Bu alanda yapılmış ilgili çalışmalar ve litararür incelendikten sonra 53 maddeden oluşan ve 5’li likert şeklinde hazırlanan ölçeğin deneme formu oluşturulmuştur. Hazırlanan likert tipi ölçeğin kapsam ve görünüş geçerliliği için uzman görüşüne başvurulmuştur. Uzmanların görüşlerine göre 9 madde ölçek dışında tutulmuştur. Geçerlik ve güvenirlik kanıtlarının toplanması için ölçeğin 44 maddelik ön deneme formu 2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı Bahar Döneminde farklı branşlarda öğrenim gören toplam 532 öğretmen adayına uygulanmıştır. Ölçekte yer alan maddeler için madde toplam korelasyonları hesaplanmış ve alt ve üst %27’lik gruba dayalı madde analizi yapılmıştır. Ölçeğin yapı geçerliğini incelemek için de Açımlayıcı ve Doğrulayıcı Faktör Analizi yapılmıştır. Bu analizler sonucunda 24 maddeden oluşan ve toplam varyansın % 49.811’ni açıklayan 4 faktörlü bir yapıya sahip nihai ölçeğe ulaşılmıştır. Bu faktörler katılım, sürdürülebilirlik, sorumluluk, hak ve adalet olarak isimlendirilmiştir. Ekolojik Vatandaşlık Ölçeğinin Doğrulayıcı Faktör Analizinde model veri uyumunun çok iyi düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Ölçeğin güvenirliği için Cronbach-Alfa iç tutarlılık katsayısı hesaplanmıştır. Buna göre ölçeğin tamamı için Cronbach-Alfa iç tutarlılık katsayısı 0.90 olarak bulunmuştur. Faktörler için hesaplanan Cronbach-Alfa iç tutarlılık katsayıları ise şu şekildedir: katılım için 0.865, sürdürülebilirlik için 0.762, sorumluluk için 0.745 ve hak ve adalet için 0.636 olarak bulunmuştur. Tüm bu bulgular ışığında geliştirilen Ekolojik Vatandaşlık Ölçeğinin geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri EKRAN OKUMAYA YÖNELİK TUTUM ÖLÇEĞİ GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: Bilgi teknolojilerindeki gelişmeler her alanı olduğu gibi eğitim alanını da etkilemektedir. Basılı materyaller giderek dijital ortamlara aktarılmaktadır. Bu yüzden bireylerin yeni bilgilere ulaşmak için bilgisayar, cep telefonu, tablet gibi araçlardan ekrandan okuma yapmaları gerekmektedir. Böylece ekran okuma denilen yeni bir okuma türü ortaya çıkmıştır. Okullarda Fatih Projesi’yle birlikte bilgisayar ve tablet kullanımı artmış ve basılı materyallerin ön planda olduğu geleneksel öğretimin yerine bilgisayar destekli öğretim yaygınlaşmıştır. Genel olarak basılı materyallerden okuma alışkanlığı olan öğretmenlerin bilgisayar, tablet, cep telefonu ekranından okuma yapması şüphesiz zaman ve çaba ister. Bu doğrultuda birkaç yıl sonra göreve başlayacak olan öğretmen adaylarının ekran okumaya yönelik tutumlarının belirlenmesi önemlidir. Yapılan araştırmalarda tutumun birey üzerinde yönlendirici ve dinamik bir etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Tutumları doğrudan gözlemek veya ölçmek mümkün değildir ancak hazırlanan ölçekler aracılığıyla tutumlar ölçülebilmektedir. Bu çalışmada, öğretmen adaylarının yaşamlarının bir parçası olan ekran okumaya yönelik tutumlarını ölçmeyi hedefleyen bir tutum ölçeği geliştirmek amaçlanmıştır. Bu araştırma bir ölçek geliştirme çalışmasıdır. Araştırma ölçek (ekran okumaya yönelik tutum ölçeği) geliştirme aşamalarını kapsamaktadır. Çalışma beş aşamada gerçekleştirilmiştir. Bu aşamalar; tutum ve ekran okumaya yönelik literatür taraması, tutuma yönelik madde geliştirilmesi, uzman görüşü, ölçeği uygulama, geçerlilik ve güvenirliği test etme olarak adlandırılmıştır. Çalışma grubu ise, Gazi Üniversitesi’nde öğrenim görmekte olan Sınıf Öğretmenliği ile Türkçe Öğretmenliği bölümlerindeki 378 öğretmen adayından oluşmaktadır. Oluşturulan 34 maddelik denemelik ölçek formu öğretmen adaylarına uygulanmıştır ve geçerlilik, güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. Bu analizler sonucunda, KMO değeri ,806; Bartlett’s test sonucu 1405,179 olarak bulunmuştur. Bu değer istatistiksel açıdan ,001 düzeyinde anlamlıdır. 34 maddeyle başlayan faktör analizi, aynı maddelerin farklı faktörlere yük vermesi nedeniyle 15 maddeye indirilmiştir. 15 maddelik bu ölçek, dört faktörden oluşmaktadır. Oluşan dört faktörün açıklanan toplam varyans miktarı %56,657’dir. Cronbach Alpha değeri ,801 olarak bulunmuştur. Hesaplanan bu iki iç tutarlılık katsayısı da ölçeğin güvenilir olduğunu göstermektedir. Sözlü bildiri EL GARİP AİLESİNİN TOPLUMUMUZA ENTEGRE OLMASIÖzet: Son yıllarda komşu ülkelerde yaşanan olumsuz olaylar ülkemizi de ekonomik ve sosyal açıdan oldukça olumsuz etkilerken,bizleri de vicdani açıdan etkilemektedir.Suriyede yaşanan iç savaştan kaçarak ülkemize sığınan ailelerin dramına görsel medyada sıklıkla şahitlik etmekteyiz.Bu ailelerin bazıları insan tacirleri tarafından umuda yolculuk adı altında Ege Denizin de ölümle burun buruna bırakılmaktadır.Bütün bu sebeplerden dolayı bu projemizi hazırlama gereksimi duyduk. Öncelikle savaştan kaçarak ilçemize sığınan Suriyeli vatandaşlarımızı tespit ettik.El Garip ailesi bu ailelerden yalnızca birisiydi.Bu ailemizin diğer ailelerimizden farkının hiç Türkçe kelime bilmedikleri oldu. Ailenin ülkemize entegre olabilmelerini yardımcı olmak,okuma yazma öğreterek bir nebze olsun faydalı olmak istedik. İman El Garip ailesinin en büyük oğlu Valid El - Habbeb 2014 - 2015 Eğitim-Öğretim yılının Eylül ayında ilkokul 1.Sınıfa kayıt olmuştu.Türkçe bilmediği için okula,öğretmenine ve arkadaşlarına uyum sağlayamamış,bu yüzden ne teneffüse çıkmak istiyor ne de arkadaşlarıyla oyun oynayabiliyordu.İvedilikle Halk Eğitim Merkezimizle irtibata geçerek okullar Hayat Olsun Projesi kapsamında;okul çıkışlarında olmak üzere 4 günü kapsayan; hem çocuğumuza hem de annesine okuma yazma kursu açtık. Bu okuma kursumuzun diğer kurslardan çok farklı olacağını,çok emek harcayacağımızı biliyorduk.Öncelikle resim kartlarıyla güncel hayatta lazım olacak kelimeleri tek tek öğrettik ailemize.Daha sonra harflerimizi öğreterek çocuğumuzun arkadaşlarından geri kalmadan okuma yazmayı öğrenmesini sağladık.Annemizin Türkçeyi öğrenmesiyle birlikte toplum içinde çevre edindiğini,rahat hareket edebildiğini ve de diğer Suriyeli ailelerimizi de Türkçe öğrenmeleri konusunda bize yönlendirdiğini gözlemledik.Projemiz şu an hala devam etmekte olup amacımız ilçemizde bulunan tüm Suriyeli aileleri toplumuza entegre etmektir. Sözlü bildiri ELEŞTİREL PEDAGOJİ VE TÜRKİYEDE ELEŞTİREL PEDAGOJİ ALGISIÖzet: Eğitim felsefelerini genel olarak üç başlık altında toplamak gerekirse bunlar: Klasik Eğitim Felsefesi, Analitik Eğitim Felsefesi ve Eleştirel Eğitim Felsefesi olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Bu araştırmada genel olarak bu üç eğitim felsefesi incelenmekte ve özelinde Eleştirel Eğitim Felsefesi ve buna bağlı olarak Eleştirel Pedagojinin dünyada ve Türkiye’deki gelişimi incelenmektedir. Ayrıca Eleştirel Pedagojinin Sınıf Eğitimine yansımaları ve temelde “öğretmen eğitimi” ve “öğrenme-öğretme” boyutları üzerinde durulmaktadır. Alanyazında Eleştirel Pedagoji henüz tartışılır bir konu olmakta ve özellikle Sınıf Eğitimi alanında bu konu ile ilgili yeterli çalışma bulunmamaktadır. Ayrıca eleştirel düşünme becerisinin geliştirilmesinde Eleştirel Pedagojinin önemi ortada iken eleştirel düşünme ile ilgili yapılan araştırmalarda eleştirel pedagojiden yeteri kadar söz edilmemesi ya da tartışılmaması bu çalışmayı daha da önemli kılmaktadır. Bu çalışmada eleştirel eğitim felsefesi ve eleştirel pedagojinin geçmişten günümüze gelişimi kapsamında dünyada ve ülkemizde eleştirel pedagoji örneklerinin karşılaştırılarak öğretmen eğitimi ve öğrenme-öğretme süreçlerinin tartışılması amaçlanmaktadır. Eleştirel düşünen bireyleri yetiştirmede öğretmen eğitiminin önemi göz önüne alındığında bu çalışmada öğretmen eğitiminde eleştirel pedagoji ve eleştirel düşünme üzerinde durulmaktadır. Ayrıca Türkiye’de şimdiye kadar yapılmış eleştirel pedagoji ile ilgili çalışmaların bir değerlendirilmesi yapılarak günümüzde eğitim sisteminin problemlerine yönelik çözüm önerilerinin getirilmesi amaçlanmaktadır. Bunun yanı sıra eleştirel bakabilen bir aydın ve uygulayıcı olarak öğretmen niteliklerine katkı sunması beklenmektedir. Sözlü bildiri ELİMDEN TUTAR MISIN ?Özet: PROJENİN AMACI; İlçemizdeki ilkokullarda sınıf, okul ve toplum kurallarını belirlemede ve bunlara uymada sorun yaşayan, arkadaşları ve çevresiyle doğru iletişim kurmakta zorlanan öğrencilerin; olumlu davranışlar geliştirmesini ve çevresiyle doğru iletişim kurabilmesini sağlayarak bu öğrencileri mutlu bireyler olarak topluma kazandırmak. PROJENİN UYGULANMASI; Çalışmamız, uygulanacağı ilkokullarda öğretmenlere tanıtıldı, iş birliği sağlandı.(Uygulama okul saatleri dışında projemiz için hazırlanan atölyemizde yapıldı.) RAM Müdürlüğümüz, uygulama yapılacak okulların müdürleri, okul rehber öğretmenleri, sınıf öğretmenleri ile görüşülerek öğrenciler belirlendi. Belirlenen öğrencilerin sınıf öğretmenleri her öğrenci için “Öğretmen Davranış Değerlendirme Formu” ve “Öğrenci Tanıma Formu” doldurdular. Öğrencilerin aileleri çalışma ile ilgili bilgilendirildi, izin belgeleri alındı. Öğrencilerimize etkinlikler uygulanırken, ailelere de aile eğitimi öğretmenimiz Sevgi Yalıncak tarafından Aile Eğitimi ile ilgili çalışmalar yapıldı. Öğrencilere uygulanacak etkinlikler projemizin amacı doğrultusunda haftalık olarak planlandı. Bu öğrencilere sınıf, okul ve toplum kuralları sezdirildi, kendilerini tanımaları ve öz güven oluşturmaları amaçlandı. Sevgi, saygı, hoşgörü, sabır, şükür, tatlı dil (nezaket ifadeleri), empati, sorumluluk, paylaşmak değerleri üzerinde duruldu. Hazırlanan etkinlikler uygulandı, uygulama sırasında görevli Rehber Öğretmenimiz Turnel Altan sürekli gözlem yaptı, okul rehber öğretmenleri ile sürekli görüşmeler yapıp tüm bu gözlemeler değerlendirildi. ETKİNLİK ÖRNEKLERİ; Öğrencilerle, tiyatro ve yaratıcı drama eğitmeni rehberliğinde yaratıcı drama çalışmaları yapılmıştır. Öğrenciler içerisinde kazandırmak istediğimiz değerler ile ilgili kukla gösterileri izledi, sürece aktif olarak katıldı. İş birliğinin ve yardımlaşmanın önemini vurgulamak için grup çalışmaları yaptık. (Müzikli resim çalışmaları) Bireysel ve gruplar halinde dikkat, emek ve sabır üzerine kurulu analitik düşünme becerisi kazandıracak yap-boz etkinlikleri yaptık. Öğrencilerimiz hayallerindeki meslek grupları ile bir gün geçirdiler. İlçemizdeki müzemizi ziyaret ederek sosyal kurallar üzerinde durduk,tarihi değerlerimiz ile ilgili bilinçlendik. Müze içerisinde resim, drama çalışması ve ”Eserim Konuşuyor” etkinliğini yaptık. Etkinliğimizin son aşamasında öğrencilerimiz gruplar halinde müze bahçesinde onlar için oluşturulmuş özel kazı alanında arkeologlarla kazı çalışması yaptılar. Kurallar her yerde, kaybetmek de kazanmak kadar doğaldır, kazananı tebrik etme ile ilgili futbol ve basketbol maçları yaptık. Proje kapsamındaki öğrencilerimizin velileri ile atölyemizde etkinlikler yaptık, evlerine ziyaretlerde bulunduk. Süreç içerisinde sınıf öğretmenlerimizle ve velilerimizle sürekli iş birliği içindeydik. Onlardan gelen dönütler ve gözlemlerimiz sonucunda haftalık etkinliklerimizi planladık. Öğrencilerimizle birlikte ney eşliğinde ebru çalışması yaptık. PROJENİN SONUÇLARI; Çalışmaya başlamadan önce öğretmenler tarafından doldurulan formlar belirli aralıklarla tekrar doldurulup gelişimler, farklılıklar değerlendirilmiştir. İlçemizde iki okulumuzda uyguladığımız bu projeyi 2,3,4.sınıf öğrencileri ile gerçekleştirdik. Toplamda otuz iki (32) öğrencimiz var.27 öğrencimizde aldığımız tüm dönütler sonrası olumlu gelişmelerin olduğu görülmektedir. Geriye kalan beş (5) öğrencimizde ise olumlu değişimlerin çok çok yavaş olduğunu gördük. Bu çalışmada belirlenmiş dezavantajlı öğrencilerimiz sosyal ve kültürel yönden gelişme kat etti. Çocuklarımızın olumlu davranışlar geliştirmesi sonucu akademik başarılarında artışlar oldu. Düzenlediğimiz sosyal ve kültürel amaçlı gezi ve aktiviteler ile çocukların birbiri ile kaynaştı; tarihi, kültürel bilgi ve görgülerini arttı. Öğrencilerimizin kendilerine olan öz güvenleri arttı. Anne ve baba eksiklik ve ilgisizliği duyan çocuklarımıza psiko-sosyal destek sunarak yalnız olmadıkları ve kendilerinin değerli bireyler oldukları duygusuna sahip olmaları için elimizden geleni yaptık. Dezavantajlı grupta yer alan çocuklarımızın düzenlediğimiz eğitsel faaliyetler ile suça sürüklenmesinin engellemeye çalıştık. Aile eğitimlerimiz sayesinde ailelerin, çocukları ile iletişiminde doğru bir dil kullanmak için çabaladıklarını gözlemledik. Sözlü bildiri EMERGİNG INTERCULTURAL IDENTİTY İN ENGLİSH AS A FOREİGN LANGUAGE CONTEXTÖzet: Kim (1992) used the term intercultural identity to describe the ability of individuals, especially immigrants, to reach beyond their first culture and adapt to a new culture to communicate efficiently. Crucial to this conception are interpersonal communication within the host culture, access to host culture through with language competence and motivation to integrate with the host environment. Long periods of additional language learning exhibit similar patterns of identity development without direct contact with the L2 culture. In foreign language contexts, dedicated and long term learners of English may undergo acculturation and development of intercultural identity. While Kim’s conception of intercultural identity springs from ‘proficient users of language in the host culture’, our premise is that similar phenomena can occur without intercultural experiences nor connections. To find evidence of the existence of such a construct a questionnaire is devised and administered to 227 learners of English. The 37 items in the questionnaire covered areas such as the role of English in having a global attitude. Statistical findings are triangulated with in depth interviews with participants selected randomly from the questionnaire population. Findings reveal that learners feel they have a slightly different personality, and that identify themselves to some degree as members of a larger English speaking community, broadening their existing feeling of membership in their own community. Further, issues of acculturation, construction of identity and culture and so on researched in L2 contexts (i.e. the USA) are relevant to EFL contexts (i.e. Turkey), and they form a legitimate area for the investigation of social identity shifts through additional language learning. The study has found evidence that learners’ identity and culture do not remain static after a prolonged period of L2 study. Learners can no longer relate to their ‘old’ friends as comfortable as they used to due this identity shift. On the other hand, they now have a good knowledge of how to relate to the people of the world, users of English, but whether this will work or not remains to be seen when they are actually in contact. Though these learners have never been in intercultural contact with users of English language (be they native speakers or non-native speakers), they have developed a sense of identity imbued by English, a sense of identity that places them somewhere in a continuum from the L1 culture to the L2 culture. This can be appropriately called ‘foreign language intercultural identity’. Sözlü bildiri EMPATİ İLE BÜYÜYORUMÖzet: Empati İle Büyüyorum İnsan “sosyal” bir canlıdır; farklı insanlarla bir arada yaşar ve etkileşimlerde bulunur. Bu etkileşimler günlük yaşantıda aile, okul, işyeri, alış veriş merkezleri, yolculuk gibi birçok alanda gerçekleşir. İnsanlar başkalarıyla olan etkileşimlerinden zaman zaman hoşnutsuzluk duyabilirler. Hoşnutsuzluklarının nedeni, mevcut etkileşimlerinin niteliği ile bu etkileşimlerinin aslında nasıl olması gerektiği konusundaki beklentileri arasındaki farktır. Sosyal bir varlık olan insanın bulunduğu her ortamda, ihtiyaçları veya çıkarları farklı kişiler arasında sorunların ortaya çıkması doğaldır. Önemli olan sorunların varlığı değil, sorunlara bakış açısı ve sorunlar karşısındaki tavrımızdır. Sorunların varlığı bize bir durumun iyileştirilmesi gereken yönleri olduğunu gösterir. Bu bakış açısı bizim sorunları bir tehdit olarak değil, bir gelişme fırsatı olarak görmemizi sağlar. Günümüz dünyasında yüzyılın becerisi olarak adlandırılan empatinin ve empati kurabilme becerisinin küçük yaşlardan itibaren öğretilmeye çalışılması kişide sosyal ve duygusal gelişimi, sorun anlama ve çözme becerisini, sosyal yaşantısında yaşadığı topluma katkıda bulunmasını, duygusal zekanın gelişimin, daha zengin bir bakış açısıyla insan olabilmeyi ve insanı anlama becerisinin gelişimini sağlar ve evrensel değerleri taşıyan bireyler yetiştirmeyi hedefler. Sosyo-ekonomik yapının değişmesi, kentleşmenin artması, toplu konutların artması, yeşil alanların azalması ve sokaklarına her geçen gün daha güvensiz hale gelmesi gibi olumsuzluklar yüzünden çocuklar kapalı alanlara mahkum edildi. Okulda zaten mecburen kapalı alandalar, boş vakitlerini de evde kapalı alanda geçirince, haliyle teknolojik cihazlara bağımlı hale geldiler. Bu da çocukların yaşantılarında karşılaştıkları sorunları tanımlayabilme ve çözebilmede karşılaştıkları sorunlarla başa çıkabilme yetisini olumsuz olarak etkilemektedir. Ben-merkezci yaklaşım sorunların çözümünden çok çocukta derin psikolojik takıntılara yol açmaktadır. Sorun yaşayan taraflar arasında belki de uzun ömürlü ilişki kurma problemi doğabilmektedir. Empatinin sadece insana değil yaşayan her türlü canlıya dair mutlaka gösterilmesi gereken bir değer olduğu bilinmektedir. Bu şekilde olası problemlerin önüne geçilebilecek, anlayış, saygı, cesur, ilkeli bireyler yetişebilecektir. Öğrenciler arasında yaşanılan olaylar, öğrencilerin büyüklerine, doğaya ve doğadaki diğer canlılara olan davranış ve tutumları farklı hikayeler okuyarak, hikaye sonunda onların fikirlerini dinleyip bakış açılarını genişletmeye çalışmaya başladı. Yere atılan bir boş bir kağıt parçası (kağıt nereden gelir-bu kağıdı nasıl kullanabiliriz-neden yere çöp atmamalıyım), sürekli kovalandığı, bağırıldığı için kafesinden hiç çıkmayan kedi, öğrenciler tarafından aşağılandığı, küçük görüldüğü için gülümsemeyi unutmuş okul temizlik görevlisinin hikayeleri gibi hikayeleri analiz ettik ve çeşitli kararlar aldık. Öğrencilerden “Altın Kural” diye bir not defteri tutmalarını istedim. Günlük yaşantılarından tanık oldukları olayları, olayları bakış açılarını, çözümleri yazmalarını ve karakterlerin olay esnasında konuşmalarını değiştirerek olayın nasıl bir sonuca bağlandığını göstermelerini istedim. Bunun yanında öğrenciler sözlü olarak birbirlerine yaşadıkları ve gözlemledikleri olayları anlattılar. Diğer sınıflara giderek sunumlar yaptılar. Ölçme ve değerlendirme tamamıyla gözleme dayalıdır. Aile ile işbirliği içinde kalarak tüm öğrencilerin okul ve okul dışı yaşantılarında davranış-tutum-bakış açısı-yaklaşımlarındaki farklılıklarını not etmelerini ve bana ulaştırmalarını söyledim. Kendim bizzat öğrencilerin sorunlara karşılık davranışlarını gözlemledim. Duygu ve düşünce değişiklilerini ise hikaye analizi yaparak yazılı olarak elde ettim. Öğrencilerin doğaya ve doğada yaşayan her türlü canlıya yaklaşımlarının farklılık göstermesi kanıttır. Saygı, işbirliği ve anlayışla davranan öğrenciler gözlemledim. Küçük yaşlarda sorunları çözerken genellikle yetişkin desteğine ihtiyaç duyan öğrenciler kendi aralarında çözüm yolu bulmaya başladılar. Sözlü bildiri ENHANCİNG PROFESSİONAL DEVELOPMENT OF SYRİAN REFUGEE TEACHERSÖzet: Turkish government provided some schools and their infrastructures to refugee people, to educate their children. They created their own curriculum and their own books. The refugee teachers who work in these schools are not totally teachers. Many of them just graduated from different departments at universities such as Physics, Engineering, Economics etc.. Mostly they don’t know teaching principles, instructional planning, integrating technology, classroom management, educational psychology etc. Turkish educators from different universities planned an in-service education program from these refugee teachers. The program carried out in September 2016. The main aim of this study was to describe the program and evaluate the effectiveness of this in-service education training. The five days training for Syrian Refugee Teachers was carried out on 1-2 September 2016 and 1-2-8 October in Kilis province of Turkey. The team constituted 12 groups for training. These 12 groups were given theoretically and practically 52 hours lesson within 7 modules. This project, in-service training program was evaluated with GUSKEY model. A questionnaire containing open and close ended questions, self-evaluation questions and achievement test for each module were used to evaluate professional development of Syrian Refugee Teachers. According to the GUSKEY model (2002) there are five level of evaluation for the training programs. GUSKEY emphasized the data collection for a training program in five crticial level. In the first level mostly emotional reactions of the teachers and physical conditions of the training place were asked. At the second level participants’ knowledge and skills are evaluated. At the third level organizational support and change was evaluated. At the fourth level participants’ usage of new knowledge and skills were evaluated. In the last level the effect of training on participants’ learning was evaluated. According to the results of the research, group have nearly a gender equity (%48,6-%51,4). The participants have 13 different area of expertise. The ratio of the seniority of the 0-5 years teachers and 16 plus years teachers are almost same. Half of the teachers have a bachelor’s degree and one fourth of the teachers have associate degree. The other one fourth of the teachers has post-graduate degree. The teachers are mostly graduated from their original country, Syria (%95,5). Also majority of the teachers had in-service training before this training. Participants have positive or highly positive attitudes scores towards training. General attitude towards the training is also positive. Participants accept they learnt new strategies, new methods and new things for their development. They also stated that this training contributed positively to their professional development. Key Words: Professional Development, Syrian Refugee Teachers, Refugee Sözlü bildiri ENTERTAİNER WORDSÖzet: “Resfebe” is defined as an entertaining puzzle type that Words and groups of words can be expressed by combining pictures, numbers, shapes, colours, symbols and letters. Shortly, this type is called as an illustrated puzzle and it is frequently used as a technique at different education level for various lessons and subjects. However, There is a few application examples on secondary school level and English lessons in our country, Turkey. In this study, It has been tried to find out that It is effectual or not on learning words by using “Resfebe” technique at English Lesson for Secondary School students. Because of this, The Students of 5th grade are choosen to study “Resfebe” between December and May as six months at Toki Şehit Jandarma Yarbay Alim Yılmaz Secondary School (Muğla, Menteşe). First of all, The aim of learning the target English words are determined and prepared the visual resfebe cards according to the curriculum units and level. Then, The Students are separated into two groups by lot. One group of students is studied the words by “Resfebe Technique” and the other group of students is studied by writing the words and their meaning. It is aimed to teach an average of 25 words for each unıts. The Words test is applied on both groups of students at the end of the units period. These tests are evaluated to find out the effect of The Resfebe and Writing Techniques on learning words of foreign languages. According to evaluations, It is confirmed on these techniques that The % 90 of Resfebe Technique Students and The % 60 of Writing Technique Students could answer over fifteen questions correctly. Finally, ıt has been thought that English lesson’s success status could be advanced by applying “The resfebe” technique for all unıts & classes and the words can be learned more entertaining and more consistent at our school. It is foreseen that Perception ability, and problem solving capability of the students will change positively. Sözlü bildiri ENÜREZİS NOKTURNA (GECE ALT ISLATMASI) NEDENİYLE TEDAVİ EDİLEN İLKOKUL ÇAĞI ÇOCUKLARINDA AİLE YAKLAŞIMININ TEDAVİ SONUÇLARINA ETKİSİ.Özet: Amaç: Enürezis nokturna (gece alt ıslatması), üriner sistemde herhangi bir patolojisi olmayan çocuklarda, gün içerisinde ıslatması olmadan sadece gece idrar kaçırma olarak tanımlanmaktadır. Enürezis nokturnanın %5-15 gibi farklı sıklık oranları bildirilmekle birlikte, ülkemizdeki okul çocuklarında %20-30 oranında görülmektedir. Genetik yatkınlık olan çocuklarda bu oran daha yüksektir. Anne ve babasında enürezis olan çocuklarda gece işeme oranı %77’lere kadar çıkmaktadır. Tuvalet eğitimine erken başlama, katı tuvalet eğitimi, anne ve babanın uygunsuz tutumları enürezise zemin hazırlayabilir. Bu çalışmada, enürezis nokturna nedeniyle polikliniğimizde takip ve tedavisi yapılan ilkokul çağı çocuklarıda aile yaklaşımının tedavi sonuçlarına etkisini belirlemeyi amaçladık. Gereç ve yöntem: Enürezis nokturna nedeniyle Mart 2011 - Nisan 2015 tarihleri arasında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi üroloji polikıliniğine anne ve/veya babalarıyla muracat eden ve tedavi uygulanan ilkokul çağında 34 çocuk çalışmaya dahil edildi. Bütün hastaların anne ve babalarının, hastalık hakkındaki bilgileri, tuvalet eğitimine başlama zamanları ve çocuklara yaklaşımları sorgulandı. Daha önce tedavi alan veya herhangi bir üriner sistem hastalığı olan çocuklar çalışmaya alınmadı. Hastalara önce davranış ve motivasyon tedavisi önerildi. Bu tedavinin başarısız olduğu hastalara medikal (Desmopressin) tedavi başlandı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 8.45 ± 0.97 yıl (6-11) idi. Tuvalet eğitimine başlama yaşı ortalama 1.94 ± 0.65 yıl idi. Toplam 26 hasta kontrollerine düzenli olarak geldi. 26 hastanın 20’sinde (%76.9) tam kuruluk sağlandı. Davranış ve motivasyon tedavisi sonrası 26 hastanın 8’inde (%30.7) başarı sağlandı. Davranış ve motivasyon tedavisinin başarısız olduğu 18 hastaya medikal (Desmopressin) tedavi başlandı. Medikal tedavi sonrası 18 hastanın 12’sinda (%66.6) tedavi başarısı sağlandı. 6 ay sonraki kontrollerde davranış ve motivasyon tedavisi ile tedavi edilen 8 hastanın 2’sinde (%25) rekürrens (hastalığın tekrarlaması) görülürken, medikal tedavi ile başarı sağlanan 12 hastanın 7’sinde (%58.3) rekürrens görüldü. Rekürrens görülen 9 hastanın 7’sine hastalık sürecinde aileleri tarafından cezalandırıcı işlemler uygulanmıştı. Sonuç: Enürezis, davranış ve motivasyon tedavisi ile tedavi edildiğinde, medikal tedaviye göre daha az rekürrens oranları görülmektedir. Aile tarafından uygulanan cezalandırıcı tutumlar çocuklarda özgüven eksikliğine neden olarak hastalığın tekrar etmesinde önemli rol oynamaktadır. Aileye bu durumun gelişimsel bir sorun olduğu, çocuğun bilerek ve isteyerek öğrenmeye direnmediği açıkça anlatıllarak, gereğinde danışmanlık hizmeti almaları önerilmelidir. Sözlü bildiri EPİDEMİYOLOJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ DEPRESYON ÖLÇEĞİ - ERGENLER İÇİN 10 MADDELİK VERSİYONU’NUN TÜRKÇE’YE UYARLANMASI: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Dünya sağlık örgütünün (WHO) depresif ruh hali, ilgi veya keyif almada azalma, enerji seviyesinde düşme, suçluluk duygusu veya düşük benlik saygısı, uyku veya iştahta bozulma, yorgunluk hissi ve zayıf konsantrasyon ile ortaya çıkan yaygın bir ruhsal bozukluk olarak tanımladığı depresyon ergenlik döneminin önemli bir sorunu olarak görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, Epidemiyolojik Araştırmalar Merkezi Depresyon Ölçeği - Ergenler İçin 10 Maddelik Versiyonu’nun (CESDR-10) Türkçe’ye uyarlanması ve geçerlik güvenirlik çalışmalarının yapılmasıdır. Araştırma 459 ergenin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. %47’sini kızların, %53’ünü erkeklerin oluşturduğu 11-20 yaş aralığındaki araştırma grubunun yaş ortalaması 14.6’dır. Veri toplama aracı olarak CESDR-10 Ergenler İçin Depresyon Ölçeği, Çok Boyutlu Yaşam Doyum Ölçeği (ÇBYDÖ), Çocuklar İçin Depresyon Ölçeği (ÇDÖ) ve Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Geçerlik çalışması kapsamında ölçeğin yapı geçerliği için doğrulayıcı faktör analizi yapılmış, ayırt edici ölçek geçerliği ve eş değer ölçek geçerliğine bakılmıştır. Güvenirlik çalışması kapsamında Cronbach alfa iç tutarlık katsayısı, testi yarılama yöntemi ile güvenirlik katsayısı ve test tekrar test güvenirlik katsayısı hesaplanmıştır. Geçerlik çalışması kapsamında doğrulayıcı faktör analizi yapılmış ve ölçeğin uyum indekslerinin modeli iyi bir şekilde açıkladığı görülmüştür. Ayırt edici ölçek geçerliği için CESDR-10 ile ÇBYDÖ arasındaki korelasyon katsayısı -.66 bulunmuştur. Eş değer ölçek geçerliği için CESDR-10 ile ÇDÖ arasındaki korelasyon katsayısı .68 bulunmuştur. Ölçeğin güvenirlik çalışmaları kapsamında Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısının 0.86 ile 0.90 arasında değiştiği, testi yarılama yöntemi ile güvenirlik katsayısının .83 ile .92 arasında değiştiği görülmüştür. Test tekrar test güvenirlik katsayısının ise .86 olduğu tespit edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda CESDR-10 Ergenler İçin Depresyon Ölçeğinin psikometrik olarak iyi özellikleri olan, geçerli ve güvenilir bir araç olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri ERASMUS DERS VERME HAREKETLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ VE ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: Erasmus Programı yükseköğretim kurumlarının birbirleri ile işbirliği yapmalarını teşvik etmeye yönelik bir Avrupa Birliği programıdır. Bu programda Avrupa birliğine üye veye aday ülkelerin anlaşmalı kurumların birbiriyle ortak projeler üretebilmesi, kısa süreli öğrenci ve personel değişimleri yapabilmeleri amaçlanmaktadır. Her ne kadar bu programın önceliği yükseköğrenim öğrencileri olsa da programın bir bölümü de yükseköğrenimde görev yapan akademik ve idari personel içindir”(Kış ve Konan,2012:44). 2004 yılından itibaren Türkiye bu programın resmi üyesi olmuştur. Öğretim elemanlarımız ve öğrencilerimiz anlaşmalı ülkelere gidip bilgi alışverişinde bulunmakta, farklı kültürleri tanımakta, bilimsel etkinliklere katılmakta, bilgi paylaşımı yaparak bu programa katkıda bulunmaktadır. Bu süreçte bazı problemlerle karşılaşılmaktadır. Bu araştırmada, Erasmus programı kapsamında sık karşılaşılan sorunların belirlenmesi amaçlanmakta ve çözümü için öneriler sunulmaktadır. Çalışmada nitel çalışma deseni kullanılmıştır. Veri toplamak amacıyla yapılandırılmış görüşme formu iki devlet üniversitesinde 30 öğretim elemanına uygulanmıştır. Yapılan analizlerde; Öğretim elemanlarının bu programa katılma nedenlerinin farklı bir üniversitenin eğitim sistemi hakkında bilgi edinme (%86,66), mesleki açıdan gelişim (%83,33) yurt dışı deneyimi kazanma (%73,33) konularında olduğu belirlenmiştir. Öğretim elemanlarının beklentilerinin ise, Farklı bir ülkenin üniversitesini tanıma (% 96,66) ve bu üniversite ile ilişkilerin güçlendirilmesi (%63,33), ve ziyaret edilen üniversitenin bilimsel anlamdaki düzeyinin iyi olması (% 63,33) konularında karşılandığı görülmektedir. Farklı bir ülkede ders verme (%90) üniversitedeki öğrenci ve öğretim elemanı profilinin tanınması (% 83,33) yabancı dil kullanımında gelişme ve tüm bunların sonucunda özgüven artışı (%83,33), bilimsel manada kendine güven ve yurtdışı deneyimi kazanma(% 80) programın akademik personele sağladığı yararlar olarak belirlenmiştir. Program süresinin kısa oluşu en sık karşılaşılan sorun olarak görülmektedir (%60). Karşılaşılan problemlerin çözümüne yönelik olarak öğretim elemanlarının tamamı (%100) anlaşmalı ülke ve üniversite sayısının artırılmasının gerektiğini belirtmişlerdir. Hibe miktarının da aynı şekilde yükseltilmesi gerektiğini belirtmişlerdir (%83,33). Ayrıca program dahilinde yapılan aktivitelerin, kazanım ve deneyimlerin diğer öğretim elemanlarına aktarılmasının bir çok soruna çözüm olacağı düşünülmektedir. Görülen sıkıntıların çözümü için öğrenci, akademik / idari personele gideceği ülkede karşılaşabileceği sorunları nasıl pratik şekilde çözebileceğine dair ayrıntılı bilgi verilmelidir. Bu amaçla gidilecek yerin özelliklerini içeren broşür, afiş ve daha önce gidenlerin görüşlerini içeren kitapçıklar hazırlanıp bir bilgi paylaşımı havuzu oluşturulmalıdır. Yurtdışı ile anlaşma yapan, öğrencileri yönlendiren bölüm koordinatörlerine yapılan işin desteklenmesi ve daha çok motive olmaları açısından ücret verilmelidir. KAYNAKÇA: Kış, A, Konan, N. (2012) İnönü Üniversitesi Öğretim Elemanlarının A.B. Eğitim Programlarından Erasmus’a İlişkin Bilgi Ve Görüşleri Ankara Avrupa Çalışmaları DergisiS.41-60 Sözlü bildiri ERBAA, NİKSAR, TAŞOVA ÖRNEKLEMLERİ ÇERÇEVESİNDE ORTAÖĞRETİM 8. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN AFET FARKINDALIKLARININ İNCELENMESİ.Özet: Bu çalışmanın amacı ortaöğretim kurumlarının sekizinci sınıflarında öğrenim gören öğrencilerinin afetler konusunda bilişsel ve duyuşsal farkındalık düzeylerinin incelenmesidir. Toplumların erken yaşlardan itibaren afetler ve güvenli yaşam gibi konularda sistematik bir eğitime tabi tutularak bu bilgileri özümsemelerinin sağlanması gerekmektedir. Bu da ancak afet eğitiminin öğretim programlarında sistemli ve etkili bir şekilde yer alması ile mümkün olabilmektedir. Doğal afetlere ilişkin kazanımlar Türkiye’deki ilköğretim 1, 2, 3, 4 ve ortaöğretim 5, 6, 7 ve 8. Sınıflarda okutulan derslerin öğretim programlarında yer almaktadır.Bu öğretim programlarında doğal afetlere ilişkin doğrudan ya da dolaylı olabilecek kazanım sayısı 27’dir. Doğal afetlerle ilgili ders kazanımı en fazla 7. Sınıf Fen ve Teknoloji dersi “İnsan ve Çevre” adlı ünitede yer almaktadır. Verilen afet eğitimi kadar, verilen eğitimin etkililiğin ölçümü de önemli bir konudur. Bireylere kazandırılması hedeflenen davranışların uygulamaya geçiş oranı bu tip araştırmalar ile ölçülebilir. Bu nedenle çalışma, ders programlarında yer alan ara disiplinlerden biri olan afet eğitimi ve güvenli yaşam kazanımlarının öğrencilerin afet farkındalık düzeylerine etkisinin araştırılmasına yönelik betimsel bir çalışmadır. Ortaokul 8.sınıf öğrencilerinin afet farkındalık düzeylerinin incelenmesine yönelik olan bu çalışma nicel bir araştırma olup tarama modeli ve betimsel yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın bulguları ise anketin uygulanması sonucu ulaşılan verilere dayanılarak oluşturulmuştur. Çalışmanın evrenini Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde yer alması nedeniyle birinci derecede deprem riski taşıyan Tokat iline bağlı Niksar, Erbaa ve Taşova ilçeleri idari sınırları içerisinde bulunan ortaöğretim kurumlarının 8.sınıflarında 2015-2016 eğitim öğretim yılında öğrenim gören 3122 öğrenci oluşturmaktadır. Bu çalışma evreninden Tokat ilinin Niksar ve Erbaa ilçelerinden 3 köy ortaokulu, 3 merkez ortaokulu; Amasya ilinin Taşova ilçesinden 3 köy ortaokulu,3 merkez ortaokulunda öğrenim gören 8.sınıf öğrencileri çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Çalışmada veri toplama aracı olarak Ronan, Johnston, Daly ve Fairley (2001) tarafından geliştirilen Hazards Education Survey Türkçeye uyarlanmış ve bu ölçeğin geçerlilik ve güvenilirlik çalışması yapılmıştır. bunun için 150 öğrencinin örnekleme alındığı bir pilot çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu pilot çalışma sonrasında ilgili Milli Eğitim Müdürlüklerinden gerekli izinler alınarak 654 öğrencinin veri toplama aracını cevaplamaları sağlanmıştır. Çalışma için okulların ve bu okullardan öğrencilerin seçilmesinde seçkisiz tesadüfi örnekleme esas alınmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilerin yaklaşık olarak yarısı kız ve yarısı erkek öğrencilerden oluşmaktadır. Bununla birlikte öğrencilerin 250si Erbaa, 198i Niksar ve 206sı Taşova ilçelerinin merkez ve köy okullarında öğrenim görmektedir. Araştırma bulguları çalışmaya katılan çocukların gelecekte bir tehlike ile ilgili olarak problem odaklı ve duygusal odaklı başa çıkma stratejilerinin farkında olduklarını göstermektedir. Bunun yanı sıra araştırma bulguları, çalışmaya katılan çocukların makul derecede doğru risk algılamalarının olduğunu göstermekle birlikte temel risk azaltıcı koruma faktörleri konusunda orta düzeyde farkındalık gösterdiklerini ortaya koymuştur. Bununla birlikte çalışmaya katılan öğrencilerin duygusal olarak gelecekteki tehlikelerle baş edebilme yetenekleriyle ilgili birbiriyle ilişkili çeşitli faktörler incelenmiştir. Gerçekçi olmayan risk algılamalarına sahip olan çocukların, tehlike ile ilgili sıkıntıların arttığını, gelecekteki bir tehlikeyle baş edebilme yeteneğinin azaldığı tespit edilmiştir. Buna ek olarak bu çocuklar, daha gerçekçi risk algılamalarına sahip olan çocuklarla karşılaştırıldığında, tehlike ile ilgili koruyucu davranışlarla ilgili farkındalıklarının düşük olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte daha önce afet eğitimiyle ilgili çalışmalara katılan çocuklar ile bu tür çalışmalara katılmayan çocuklar arasında risk algılamaları, tehlikeye bağlı korkuları azaltmak ve tehlike ile ilgili koruyucu davranışları fark etme konusunda farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ERDEMLER ATASÖZLERİNDE SAKLI: DEKORATİF ATASÖZÜ KARTLARIYLA ERDEMLERİN ÖĞRETİLMESİÖzet: Değer yargıları toplumdan topluma ve zamandan zamana değişim gösterse de geçmişten günümüze bütün toplumların benimsediği ortak ve evrensel paydalar vardır. Bu paydaların başında da erdemler gelir. Erdemler gibi insanlık tarihi kadar eski olan eskidikçe de değer ve anlam kazanan bir diğer unsur ise atasözleridir. Bu çalışmanın amacı öğrencilerin dostluk, iyilik, hoşgörü, dürüstlük, alçakgönüllülük gibi erdemleri atasözleri aracılığıyla öğrenmesini sağlamak ve bu kazanımı kompozisyon yazma becerileriyle desteklemektir. Bu çalışma deneysel bir desene sahiptir ve “Dekoratif Atasözleri Kartları” tasarımına dayanmaktadır. Araştırma için deney ve kontrol grubu oluşturulmuş veriler, 2018-2019 Eğitim Öğretim Yılı Aydın ili Efeler ilçesine bağlı Hacı Celal Oto Ortaokulunda okuyan 6. sınıf öğrencilerinin yazılı dokümanlarından elde edilmiştir. Araştırma için deney ve kontrol grubu oluşturulmuş; ön ve son test uygulamalarıyla veriler analiz edilmiştir. Öncelikle her iki gruptaki öğrencilere dostluk ile ilgili bir deneme yazdırılmış, Bu denemelerde geçen dostluk ile ilgili atasözleri tespit edilmiş, sonrasında ise deney grubuna dekoratif kâğıtlara yazılmış atasözleri verilmiştir. Öğretmen bu atasözleri yeri geldikçe hatırlatma ve pekiştirme çalışmaları ile destekleyerek öğrencilerin kavramasını sağlanmıştır. Araştırma sonucunda deney grubunun hem atasözü çeşitliliği hem de atasözlerini kullanma sıklığı bakımından başarı sağladığı, içeriği zengin ve anlatımı güçlü kompozisyonlar ortaya koyduğu tespit edilmiştir. “Milli Kültür” teması ile ilişkilendirilmek üzere atasözlerinin erdemlerin kavratılması, kompozisyon becerilerinin geliştirilmesi gibi işlevlerinin yanı sıra halk kültürümüzün önemli bir ögesi olduğu gerçeği telkin edilmeye çalışılmıştır. Not: TÜBİTAK’ın desteklediği bu çalışmaya katkıda bulunan sevgili öğrencilerim Yağmur YAŞAR, Kübra UZAN ve Ataberk SEMERCİ’ye teşekkür ederim. Sözlü bildiri ERGENLERDE MUTLULUK KORKUSUNUN GELECEK BEKLENTİSİ VE PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK İLE AÇIKLANMASIÖzet: Bu araştırmanın amacı, meslek lisesine devam eden ergenlerin mutluluk korkusu ile psikolojik sağlamlık ve gelecek beklentileri arasındaki ilişkiyi incelemek, psikolojik sağlamlık ve gelecek beklentisinin mutluluk korkusunu yordama düzeyini tespit etmektir. Araştırma örneklemi İstanbul ili, Başakşehir ve Küçükçekmece ilçesinde bulunan 2 farklı liseye devam eden 9.10.11. sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Araştırmaya 121 kız (%39.5) ve 185 erkek ( %60.5) olmak üzere toplam 306 öğrenci katılmıştır. Araştırma genel tarama modellerinden ilişkisel tarama modeline uygun olarak düzenlenmiştir. İlişkisel tarama modelleri iki ya da daha çok değişken arasında birlikte değişimin varlığını ve/ veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir(Karasar,20015). Araştırmada; literatür ışığında oluşturulmuş 9 maddelik öğrenci bilgi formu, “Mutluluk Korkusu Ölçeği”, “Çocuk ve Ergen Psikolojik Sağlamlık Ölçeği” ve “Ergen Gelecek Beklentileri Ölçeği” kullanılmıştır. Mutluluk Korkusu ölçeğinin orijinal ismi Fear of Happiness Scale (FHS) olup Joshanloo (2013) tarafından mutluluk korkusunu belirlemek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçek Türkçe’ye Demirci, Ekşi, Kardaş And Dinçer tarafından uyarlanmıştır. McWhirter ve McWhirter (2008) tarafından geliştirilen Gelecek Beklentisi Ölçeği, FESA (Future Expectations Scale for Adolescents) ölçeği Tuncer tarafından 2011 yılında Türkçe’ye uyarlanmıştır. Çocuk ve Genç Psikolojik Sağlamlık Ölçeği, ergenlerde psikolojik sağlamlığı ölçme amacıyla Liebenberg, Ungar ve Vijver tarafında 2012 yılında uyarlanmıştır. Arslan tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır. Araştırma kapsamında araştırmaya katılan bireylerin sosyo-demografik özelliklerini belirlemek için araştırmacılar tarafından kişisel bilgi formu oluşturulmuştur. Kişisel bilgi formunda cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey, anne babanın eğitim durumu, başarı düzeyi ve çocukluk yıllarında travma yaşama durumu sorulmuştur. Araştırma sonuçlarına göre mutluluk korkusu cinsiyete, anne ve babanın eğitim durumuna ve başarı düzeyine bağlı olarak anlamlı bir farklılık göstermez iken, sosyo-ekonomik düzeye göre ve çocuklukta yaşanan travma durumuna bağlı olarak anlamlı bir farklılık göstermektedir. Sosyo-ekonomik düzey düştükçe mutluluk korkusunun arttığı ve çocukluk yıllarında travma yaşamayanlara göre travma yaşayanların mutluluk korkusunun daha fazla olduğu görülmektedir. Bununla birlikte öğrencilerin gelecek beklenti ile mutluluk korkusu arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki vardır. Bu bağlamda gelecek beklentisi mutluluk korkusunun anlamlı bir yordayıcısıdır. Ancak araştırma bulgularına göre mutluluk korkusu ile psikolojik sağlamlık arasında anlamlı bir ilişki olmadığı ve psikolojik sağlamlığın mutluluk korkusunun anlamlı bir yordayıcısı olmadığı görülmüştür. Sözlü bildiri ERGENLERDE SIR SAKLAMANIN AHLAKİ OLGUNLUK VE BAZI DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Sır saklama ile ilgili yapılan çalışmalar daha çok var olan zararları üzerine odaklı iken, gelişimsel açıdan önemi ve olası yararları göz ardı edilmiştir. Bu araştırmanın amacı, ergenlerde sır saklamanın ahlaki olgunluk ve çeşitli demografik değişkenler (cinsiyet, sınıf düzeyi, kardeş sayısı ve en uzun süre yaşanılan yer) açısından incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu oluşturan katılımcıların yaş ortalaması 16.2’dir ve yaşları 15-19 arasında değişmektedir. Çalışma grubunu, % 71.1’i kız (n=160) ve % 28.9 erkek (n=65) olmak üzere toplam 225 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan ergenlerin 35’i dokuzuncu sınıf (% 15.6), 120’si onuncu sınıf (% 53.3) ve 70’i on birinci sınıf (% 31.1) düzeyindedir. Katılımcıların 36’sının bir kardeşi (% 16.0), 60’ının iki kardeşi (% 26.7), 76’sının üç kardeşi (% 33.8), 29’unun dört kardeşi (% 12.9) ve 24’ünün beş ve üzeri sayıda kardeşi (% 10.7) bulunmaktadır. Araştırmaya katılanların en uzun süre yaşadıkları yerleşim birimi olarak 58’i (% 25.8) köy, 15’i (% 6.7) kasaba, 20’si (% 8.9) ilçe ve 132’si (% 58.7) il merkezinde yaşadıklarını belirtmişlerdir. Araştırmada ‘‘Kendini Gizleme Ölçeği’’ ve ‘‘Ahlaki Olgunluk Ölçeği’’ ve ‘’ Kişisel Bilgi Formu’’ kullanılmıştır. Bu araştırma tarama modelindedir. . Tarama modeli ‘‘ geçmişte ve günümüzde var olan bir durumun olduğu gibi yansıtılmasını sağlayan ve araştırma konusu olan bireyin kendi koşulları içerisinde değerlendiren betimsel bir araştırma yöntemidir’’ Araştırma bulgularının çözümlenmesinde, Pearson korelasyon analizi, Bağımsız t-testi ve ANOVA kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, sır saklama puan ortalamaları ile ahlaki olgunluk puan ortalamaları arasında negatif yönde bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca, ergenlerin cinsiyet ve kardeş sayısına göre sır saklama düzeylerinin farklılaşmadığı, sınıf düzeyi ve en uzun yaşanılan bölgeye göre sır saklama düzeylerinin farklılaştığı bulunmuştur. Bu, araştırmanın sonuçları kuramsal çerçevede tartışılmıştır. Sözlü bildiri ERGENLERDE SIR SAKLAMANIN YORDAYICISI OLARAK YALNIZLIK VE UTANGAÇLIKÖzet: Alanyazında, sır saklamanın tek başına bir patolojiye neden olabilecek bir değişken olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Deneysel ya da ilişkisel olarak yapılan çalışmalar sır saklamanın çeşitli psikolojik problemlerle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırma kapsamında, ergenlerde sır saklama ile yalnızlık ve utangaçlık arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu yaşları 15-19 arasında değişen, % 71.1’i kız (n=160), % 28.9 erkek (n=65) olan toplan 225 birey oluşturmaktadır. Araştırmada ‘‘Kendini Gizleme Ölçeği’’, ‘‘UCLA Yalnızlık Ölçeği’’ ve ‘‘Utangaçlık Ölçeği’’ kullanılmıştır. Bu araştırma tarama modelindedir. . Tarama modeli ‘‘ geçmişte ve günümüzde var olan bir durumun olduğu gibi yansıtılmasını sağlayan ve araştırma konusu olan bireyin kendi koşulları içerisinde değerlendiren betimsel bir araştırma yöntemidir’’. Araştırma bulgularının çözümlenmesinde, Pearson korelasyon analizi ve aşamalı çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, yordanan ve yordayıcı değişkenler arasındaki ilişkilere bakıldığında sır saklama puanları ile yalnızlık ve utangaçlık arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Sır saklama değişkenine ilişkin varyansı en çok açıklayan değişken yalnızlık puanlarıdır. Bunu, sırasıyla utangaçlık değişkeni izlemektedir. Alanyazında, sır saklamanın tek başına bir patolojiye neden olabilecek bir değişken olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Deneysel ya da ilişkisel olarak yapılan çalışmalar sır saklamanın çeşitli psikolojik problemlerle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırma kapsamında, ergenlerde sır saklama ile yalnızlık ve utangaçlık arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu yaşları 15-19 arasında değişen, % 71.1’i kız (n=160), % 28.9 erkek (n=65) olan toplan 225 birey oluşturmaktadır. Araştırmada ‘‘Kendini Gizleme Ölçeği’’, ‘‘UCLA Yalnızlık Ölçeği’’ ve ‘‘Utangaçlık Ölçeği’’ kullanılmıştır. Bu araştırma tarama modelindedir. . Tarama modeli ‘‘ geçmişte ve günümüzde var olan bir durumun olduğu gibi yansıtılmasını sağlayan ve araştırma konusu olan bireyin kendi koşulları içerisinde değerlendiren betimsel bir araştırma yöntemidir’’. Araştırma bulgularının çözümlenmesinde, Pearson korelasyon analizi ve aşamalı çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, yordanan ve yordayıcı değişkenler arasındaki ilişkilere bakıldığında sır saklama puanları ile yalnızlık ve utangaçlık arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Sır saklama değişkenine ilişkin varyansı en çok açıklayan değişken yalnızlık puanlarıdır. Bunu, sırasıyla utangaçlık değişkeni izlemektedir. Sözlü bildiri ERİCSON’UN YAKIN İLİŞKİLERE KARŞI YALITILMIŞLIK EVRESİNDE ERKEN DÖNEM ŞEMALARIÖzet: Ericson’un Yakın İlişkilere Karşı Yalıtılmışlık Evresinde Erken Dönem Şemaları Elif Güneri Yöyen Özet Eric Ericson’un psikososyal gelişim teorisinde, altıncı evre pozitif uçta bireyin yakın ilişkiler kurabilmesini, negatif uçta ise yalıtılmışlığı içermektedir. Yakın ilişkiler kurabilme becerisinde bireyin romatik ilişkisi de (aşk) önemli bir yer tutumaktadır. Bu çalışma bireylerin romantik ilişkilerinde aşka ilişkin tutumları ile bireylerin erken dönem şemaları ile arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Veriler 2016-2017 eğitim öğretim dönemi, bahar yarıyılında, İstanbul Gelişim Üniversitesi İdari İktisadi Sosyal Bilimler Fakültesi’nde, yaşları 18-28 arasında değişen, 150 kadın ve 150 erkek olmak üzere, toplam 300 üniversite öğrencisi ile “Aşka İlişkin Tutumlar Ölçeği”, “Young Şema Ölçeği Kısa Formu ” ve sosyodemografik veri formu kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde; demografik özelliklerin analizi için frekans ve yüzde değerleri, ölçek güvenilirlikleri için Cronbach Alfa değerleri, aşka ilişkin tutumlar ile erken dönem şemaları arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla Pearson Korelasyon Analiz yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda aşk tutumlarından “tutkulu aşk” ile erken dönem şemalarından “duygusal yoksunluk”, “başarısızlık”, “karamsarlık”, “sosyal izolasyon/güvensizlik”, “duyguları bastırma”, “iç içe geçme/bağımlılık”, “terk edilme”, “kusurluluk” ve “tehditler karşısında dayanıksızlık” arasında negatif yönlü; “cezalandırılma” ile pozitif yönlü; aşk tutumlarından “oyun gibi aşk” ile erken dönem şemalarından “duygusal yoksunluk, “başarısızlık”, “karamsarlık”, “sosyal izolasyon/güvensizlik”, “duyguları bastırma”, “ onay arayıcılık”, “iç içe geçme/bağımlılık”, “ayrıcalıklılık/yetersiz özdenetim”, “kendini feda”, “terk edilme”, “cezalandırılma”, “kusurluluk”, “tehditler karşısında dayanıksızlık” ve “yüksek standartlar” arasında pozitif yönlü; aşk tutumlarından “mantıklı aşk” ile erken dönem şemalarından “onay arayıcılık”, “kendini feda”, “terk edilme” ve “cezalandırılma” arasında pozitif yönlü; aşk tutumlarından “sahiplenici aşk” ile erken dönem şemalarından “karamsarlık”, “sosyal izolasyon/güvensizlik”, “onay arayıcılık”, “ayrıcalıklılık/yetersiz özdenetim” ve “yüksek standartlar” arasında pozitif yönlü; aşk tutumlarından “özgeci aşk” ile erken dönem şemalarından “karamsarlık”, “onay arayıcılık”, “kendini feda”, “terk edilme”, “ cezalandırılma” ve “yüksek standartlar” arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Aşk tutumlarından “arkadaşça aşk” ile erken dönem şemaları arasında bir ilişki ise saptanmamıştır. Sonuçlar yetişkin yaşantısının önemli bir psikososyal gelişim aşaması olan yakın ilişkiler kurabilme evresinde, erken dönem şemalarının önemli ve ilişkili olduğunu göstermektedir. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİ UZMANLARININ ÇOCUK KAVRAMINA İLİŞKİN GÖRÜŞ VE ALGILARIÖzet: Çocuk ve çocukluk kavramları, geçmişten bugüne özellikle biyolojik, tarihsel ve felsefi açılardan defalarca ele alınmış ve incelenmiştir. Aslında çocuğu tanımak, çocuğun doğasını ve her açıdan gelişimini bilmek, eğitimle birlikte antropoloji, felsefe, psikoloji, tarih ve edebiyatın da gündeminde yer almıştır. Bugün eğitim bilimlerinde de önemli yeri olan erken çocukluk dönemindeki çocuklarla çalışan uzmanların ise, çocuk kavramına ilişkin akılcı ve duyarlı bir farkındalık geliştirmeleri önemlidir. Uluslararası alanyazına bakıldığında, çocuk ve çocukluk kavramlarının son yıllarda değişen ve gelişen kavramlar olduğu vurgulanmaktayken, ulusal alanyazında okul öncesi öğretmenleri ve okul öncesi öğretmen adaylarının çocuk kavramına ilişkin algılarının, çoğunlukla metaforlar aracılığıyla incelendiği görülmektedir. Erken çocukluk dönemindeki çocuklara hizmet veren meslek gruplarından çocuk gelişim uzmanları ve okul öncesi öğretmenlerinin çocuk kavramına ilişkin görüş ve algılarını inceleyen bir çalışmaya ise rastlanmamıştır. Bu araştırma, erken çocukluk dönemi uzmanlarının, çocuk kavramı ve bu kavram üzerinden çocukların sahip olduğu çeşitliliğe bakış açılarını inceleyen daha kapsamlı bir araştırmanın, çocuk kavramına ilişkin bulgularını ortaya koymaya ilişkin sınırlı bir bölümünün analizini sunmayı amaçlamaktadır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik desen kullanılmıştır. Araştırma için, toplam 49 çocuk gelişimi uzmanı ve okul öncesi öğretmenine çocuk kavramını nasıl tanımladıkları, sorulmuş, yanıtları yazılı olarak alınmıştır. Çalışma grubunu oluşturan tüm katılımcılar kadın olup, bunlardan 41’i çocuk gelişimi uzmanı, 8’i ise okul öncesi öğretmenidir. Veriler, çalışmaya katılanların demografik özelliklerini belirlemek amacıyla hazırlanmış, “Bilgi Formu” ve erken çocukluk dönemi uzmanlarının, çocuk kavramı ve çeşitliliğe bakış açısına ilişkin bilgi ve görüşleri incelenmek üzere hazırlanmış yedi açık uçlu sorudan oluşan formun ilk maddesi olan “Sizce çocuk kimdir? Çocuğu tarif ediniz” sorusuna verilen yanıtlar incelenerek toplanmıştır. Hazırlanan soru formu alanyazın taramasının ardından, uzman görüşü de alınarak tamamlanmış, erken çocukluk dönemi uzmanlarına elden veya e-posta yoluyla ulaştırılmıştır. Formun ilk sorusuna verilen yazılı yanıtların nitel analizi sonucunda, üç ana tema ve bir ana temanın altında iki alt tema ortaya çıkmıştır. Çalışma sonucunda erken çocukluk dönemi uzmanlarının, çocuk kavramını tanımlarken kullandıkları ifadelerin, rasyonel tanım, metaforik tanım ve alanyazın tanımı olarak ortaya çıktığı ve erken çocukluk dönemi uzmanlarının büyük çoğunluğunun çocuk kavramını metaforlarla açıkladıkları görülmüştür. Analizleri devam eden kapsamlı çalışmanın sonuçlarının ise, katılımcıların, çocukların sahip oldukları çeşitliliğe bakış açılarıyla çocuğu tanımlamaları arasındaki ilişkiyi çeşitli açılardan ortaya koyacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE DAHİL EDİCİ/KAPSAYICI EĞİTİM: SINIFLARIMIZDA ÇEŞİTLİLİĞİ NASIL KUCAKLAYABİLİRİZ?Özet: Son yıllarda hemen hemen tüm ülkelerin gündeminde yer alarak gittikçe daha fazla önem kazanan ve bireylerin yaşamın tüm alanlarındaki hizmetlere ulaşımının önemli bir hak olarak altının çizildiği dahil edici/kapsayıcı bakış açısı, sınıflardaki çeşitliliğin ne anlama geldiği ve nasıl yönetilebileceğine ilişkin önemli bir perspektif sunmaktadır. Dahil edici/kapsayıcı eğitim, genel olarak eğitime ve özelde de okul politikalarına yansımadığında ise, okullardaki/sınıflardaki çeşitliliğin ve öğrenme-öğretme ortamlarının iyi yönetilememesi çok doğaldır. Dahil edici/kapsayıcı bakış açısı, bir bireyin sahip oldukları özellikler, öğrenmeye ilişkin gereksinim ve güçlükleri ne olursa olsun, yaşıtlarına sunulan olanaklardan faydalanabilmesinin eğitsel, yasal ve insani bir hak olduğunu savunur. Böylece dahil etme/kapsama, öğrenmeye ilişkin tüm zorlukların tanımlanarak ortadan kaldırılması yoluyla, tüm öğrencilerin öğrenmeye erişimini ve katılımını artırmayı amaçlayan, bitişsiz bir süreçtir. Bu süreç, ancak işbirliği, karşılıklı saygı, destek ve sorun çözme kültüründe başarıyla gerçekleştirilebilir. Bu atölyeye katılan eğitimciler, erken çocukluk döneminde dahil edici/kapsayıcı bir sınıfın/öğrenme ortamının nasıl oluşturulabileceğine, oluşabilecek zorlukların üstesinden nasıl gelinebileceğine ve dahil edici/kapsayıcı sınıfların/öğrenme ortamlarının tüm sınıf ve okul topluluğuna nasıl olumlu etkisi olduğuna ilişkin etkileşimli grup çalışmaları yapacaklardır. Bu çalışmalar, kısa metin okumaları, grup tartışmaları ve dahil edici/kapsayıcı eğitim ortamları değerlendirme aracı oluşturulması olarak planlanmıştır. Atölye katılımcılarının ulaşması hedeflenen öğrenme çıktıları ise, •Dahil edici/kapsayıcı sınıf/öğrenme ortamları ve özelliklerine ilişkin farkındalık sahibi olmaları, •Öğrenme ve öğretme sürecinde çeşitlilik ve farklılaştırılmış öğretim kavramlarını sorgulamaları, •Tüm katılımcıların birbirlerinin çeşitlilik, dahil etme/kapsama ve farklılaştırmaya bakış açıları ve deneyimlerinden faydalanarak, dahil edici/kapsayıcı sınıf/öğrenme ortamlarına ilişkin bir değerlendirme aracı oluşturmalarıdır. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE EĞİTİM VE KÜLTÜR KİTAPLARININ ÖZELLİKLERİ VE SEÇİMİ : UÇANBALIK YAYINLARIÖzet: Bireyin beyin gelişimini % 90’ının 6 yaşından önce tamamlandığını biliyoruz. Bu gelişim “otomatik” bir süreç değildir, tam tersine “deneyimlerimize” bağlıdır. Peki bu deneyimleri nereden kazanıyoruz? Burada ki en büyük etken çevre diyebiliriz! Aile, okul, öğretmenler ve arkadaşlardan sonra çevreyi oluşturan en önemli değişken "Öğrenme Materyalleridir". Eğitim ve kültür kitapları bu öğrenme materyalleri içinde çok önemli ve vazgeçilmez bir yere sahiptir .Bu kitapların içeriği ve tasarımı çocuğun beyin gelişimini ve öğrenme motivasyonunu etkiler. Çocuğun bu kitaplardan neleri hangi hızla öğrenilebileceği, neleri keşfedebileceği, bu kitapların ona ne gibi olanaklar sunduğu ile de yakından ilişkilidir .Peki erken çocukluk dönemindeki bu kitapların özellikleri neler olmalıdır; Öncelikle kitaplar iyi organize edilmiş ve sistematik, çağdaş ve felsefi, bilimsel açıdan doğru, sanatsal ve estetik zevke uygun, bireysel ve toplumsal faydayı karşılayan öğrenme-öğretme süreci ve ilkelerine uygun, gerçek dünya ile bağlantılı olması gibi özellikleri sıralayabiliriz. Bu özellikler hem kültür hem de eğitim kitapları için geçerlidir. Öte yandan Erken Öğrenme Eğitim kitaplarında arayacağımız özelliklere bakacak olursak, bu kitaplar; Çocuğun bildiklerinden başlamalı daha sonra kolaydan-zora , yakından-uzağa, basitten karmaşığa, somuttan soyuta, bilinenden- bilinmeyene, kendi içinde mantıklı ve tutarlı, disiplinler arası (Renk, şekil, sayı v.b.) etkileşimin olduğu, tekrarlarla zenginleştirilmiş özelliklere sahip olmalıdır. Kitaplarla ilgili diğer önemli bir konu da günümüz anne-babaların yaşadığı en büyük problem olan çocukların kitap okumaması olduğu düşünülürse, onları doğru kitaplarla en erken evrede buluşturmanın önemi bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Peki onları kitaplarla nasıl tanıştıracağız? Elbette ki bunun için sihirli bir değneğimiz yok. Ancak küçük yaşlarda çocuklara rol model olmanın önemli olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Unutmayalım ki “İyi tohumlar güçlü kültürlerde yetişir” Eğer biz kitap okuyorsak etrafımızdaki çocukların bu durum ilgi ve merakını harekete geçirecektir. Öncelikle çocuğunuzun zevkine uygun bir kitap alın ve ilk bir kaç sayfayı çevirmesini sağlayın, onu gözlemleyin, kitap ile ilgili ucu açık sorular sorun. Sizin de ilgilendiğinizi görünce onu da kitaba karşı bir merakı oluşacaktır. Seçtiğiniz kitap çocuğun yaşına ve/veya olgunluk seviyesine uygun, ilgisini çekecek nitelikte olması gerektiğini tekrar belirtelim. Çocuklar beyinlerinin o dönemdeki gelişimlerinden dolayı tekrardan hoşlanır o yüzden aynı kitabı tekrar tekrar okumaktan sıkılmayın. Resimler ve hikaye hakkında bol bol konuşun.Diğer önemli bir konu da okurken metnin parmakla takip edilmesidir çünkü bu ilerideki okuma dönemi için güzel bir hazırlık olacaktır. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE OKUL AİLE İŞBİRLİĞİ: YENİ BİR YOL OLARAK SOSYAL MEDYA KULLANIMIÖzet: Erken çocukluk eğitiminde okul aile işbirliği eğitimin devamlılığını sağlayan önemli bir unsurdur. Eğitim sürecinde aile katılımını ve okul aile işbirliğini içeren bir program, çocuğun gelişimsel açıdan doğru değerlendirilmesini sağlamaktadır. Günümüz dünyasında iletişim, okul programının yoğunluğu ve ebeveynlerin çalışma saatleri nedeniyle geleneksel iletişim yöntemlerine göre sosyal medya ve alternatif yöntemlerin kullanımını gündeme getirmiştir. Sosyal medyanın eğitim sürecinde kullanımı okul ve ebeveynler açısından olumlu ve olumsuz durumları beraberinde getirmektedir. Sosyal medya araçlarının iletişimi kolaylaştıran rolü, eğitimin farklı kademelerinde sıklıkla kullanılmaktadır. Bu durum okul öncesi eğitim kurumlarında ise, eğitimcilerin ebeveynler ile fotoğraf ve videolar paylaşmalarını ve kaydedilmiş öğrenme deneyimleri hakkında anında geri bildirim almalarını sağlayan çeşitli programlar kanalıyla gerçekleştirilmektedir. Bu araştırma, okul öncesi eğitim kurumları ve aileler arasındaki etkili iletişim ve işbirliğinin önemini vurgularken, iletişimin yeni kanallarından birisi olan sosyal medyanın okul ve aile perspektifinden incelenmesini amaçlamaktadır. Bu araştırmanın çalışma grubunu; okul öncesi öğretmenleri, kurum yöneticileri ve ebeveynler olmak üzere toplam 20 katılımcı oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında yarı yapılandırmış görüşme formu ve kişisel bilgiler formu kullanılmıştır. Görüşmeler ses kayıt cihazları aracılığıyla yüz yüze gerçekleştirilmiş olup, paydaş grupların sosyal medya üzerinden iletişim ve aile katılımı ile ilgili görüşleri incelenmiştir. Veriler, NVivo yazılımı (QSR) içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırmanın bulguları analiz aşamasında olup, sonuçlar kongrede sözlü olarak paylaşılacaktır. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUK EĞİTİMİNDE TEKNOLOJİ KULLANIMI ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALARIN İNCELENMESİÖzet: Erken çocukluk eğitimine ilişkin paradigma son yıllarda çocuk eğitiminde teknoloji kullanımının önemli bir konu olarak alanyazında yer aldığını ve bu konuda bir çok araştırma ve proje çalışmasının yapıldığını göstermektedir. Bu araştırmanın amacı, 2000-2016 yılları arasında erken çocukluk eğitiminde teknoloji kullanımı üzerine yapılan yabancı literatürdeki çalışmaları inceleyerek mevcut durumu ortaya koymaktır. Araştırma kapsamında incelenen erken çocukluk eğitiminde teknoloji kullanımı üzerine çalışmalar internet ortamında Proquest ortamında yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen bilimsel nitelikteki araştırma raporlarından, tezlerden ve makalelerden oluşmaktadır. Araştırma kapsamında ulaşılan 30 tez ve 15 makale olmak üzere toplam 45 çalışma; çocuk, ebeveyn ve öğretmen boyutlarında içerik analizi kullanılarak incelenmiştir. Araştırma sonucunda erken çocukluk eğitiminde teknoloji kullanımı üzerine yapılan tez çalışmalarının büyük çoğunluğunu (% 66,6) nitel çalışmaların oluşturduğu tespit edilmiştir. Makale çalışmaları ise daha çok nicel (%73) araştırma türünde yapılan çalışmalardır. İncelenen araştırmalar değerlendirildiğinde, yapılan araştırmaların çocuk, ebeveyn ve öğretmen odaklı oldukları görülmüştür. Genel olarak yapılan çalışmalarda çocuk boyutunda; kelime gelişimi, sosyal etkileşim, dijital oyun kültürü, çocuk oyunlarının teknolojiden etkilenme boyutu, eğitsel yazılımların incelenmesi, çocukların dokunmatik ekranlarla etkileşim becerileri ve çocukların teknoloji ile farklı etkileşimleri konularının ele alındığı ve incelendiği görülmüştür. Ebeveyn boyutunda; teknoloji kullanıma karar verme süreci, teknolojinin aile içi etkileşime ve ebeveyn uygulamalarına etkisi, ev ortamında çocukların okuma alışkanlıklarına etkisi, ebeveynlerin teknoloji algılarının incelenmesi konularının incelendiği belirlenmiştir. Öğretmen boyutunda ise; teknolojinin sınıf ortamına nasıl entegrasyonu, mobil teknolojileri uygulamaları, işbirlikli öğrenme kapsamında teknolojiyi sınıf ortamında uygulama, teknoloji algıları, inanç ve uygulamaları üzerine yapıldığı ortaya çıkarılmıştır. Çocuk eğitiminde teknoloji kullanımı üzerine yabancı literatüre genel bir bakış sunan bu çalışma, konuya ilgi duyan ya da ilgili alan yazında çalışmalar yapacak araştırmacılara yol gösterici bir çalışma olarak değerlendirilebilir. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUK EĞİTİMİNDE YAPAY ZEKA YÖNTEMLERİÖzet: IMBL South Russian University (Yazar Kurumu) Bilgisayar tabanlı öğrenme, eğitim teknolojisinde önemli bir unsurdur. Bilgisayarlar, 1950lerden bu yana eğitimde, bireysel ve gruplar halinde çalışan öğrenciler ve öğretmenler tarafından çeşitli şekillerde yararlanılabildiğinden kullanılmıştır. Bununla birlikte, eğitim teknolojisi genellikle bilgisayarların yanı sıra karşılık gelen özelliklerden ve her bir kaynak tarafından sunulan avantajlardan yararlanmak için kaynakların bir kombinasyonunu içerir. Bu özellikle erken çocukluk eğitiminde geçerlidir. Erken çocukluk döneminde kullanılan popüler teknolojik kaynaklar bilgisayarların yanı sıra eğitim etkileşimli beyaz tahtalar ve programlanabilir oyuncaklardır. Erken çocukluk eğitiminde oyun konsolları ve robotlar da popüler olabilir. Eğitim teknolojisi, modern eğitimde öğrencilere benzersiz öğrenme deneyimleri sağlayan ve öğrenmelerini geliştiren önemli bir unsurdur. Teknolojik kaynaklar (özellikle bilgisayarlar) yıllardır eğitime entegre edilmiştir. Bununla birlikte, eğitim teknolojisinin erken çocukluk eğitimine entegrasyonu, diğer eğitim düzeylerine göre daha yeni bir eğilimdir. Bu gerçek, özellikle küçük çocuklara yönelik kaynak ve metodolojilerin geliştirilmesi, uygulanması ve çalışılması ihtiyacını yaratır. Yapay Zeka yaklaşımları, öğrenicilere daha fazla etkileşim sağlayan eğitim teknolojisi kaynaklarına dahil edilmiştir. Bu yazıda, erken çocukluk eğitim teknolojisi bağlamında yararlanılan Yapay Zeka yöntemleri incelenmiştir. Tartışma temel olarak akıllı yöntemleri (örneğin, Akıllı Ders Verme ve Uyarlamalı Eğitim Hypermedia Sistemleri) ve erken çocukluk dönemine yönelik eğitim robotlarını içeren bilgisayar tabanlı öğrenme sistemleri ile ilgilidir. Yazarın bilgisi dahilinde, bu konular literatürde bugüne kadar tam olarak tartışılmamıştır. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUKTA OKUL TEMELLİ YOGA EĞİTİMİNİN ÇOCUKLARIN BİLİŞSEL İŞLEVLERİNİ UYGULAMA PERFORMANSLARINA ETKİSİÖzet: Yoga, bireylerin fiziksel ve bilişsel gelişimlerine katkı sağlayan alternatif bir yöntem olarak uygulanmaktadır. Erken çocuklukta yoga eğitimi, çocukların dikkat, bellek, esneklik gibi bilişsel işlevlerinin gelişiminde etkilidir. Bu araştırmada Vygotsky’nin yakınsak gelişim alanından yola çıkarak bilişsel işlevlerinin uygulanmasında dinamik değerlendirme yaklaşımı benimsenmiştir. Dinamik değerlendirmedeki öğrenme sürecinin amacı, çocuğa ipuçları, öğrenme stratejilerinin aktarımı yoluyla öğrenme süreçlerine destek olmaktır. Araştırmanın amacı, erken çocukluk dönemindeki çocukların bilişsel işlevlerini uygulama performanslarının (öğrenme transferleri) yoga eğitimi alıp almamaya göre incelenmesidir. Araştırmanın alt amacı ise, çocukların ölçeğe verdikleri davranışsal performanslarının karşılaştırılmasıdır. Araştırma modeli olarak, öntest-sontest kontrol gruplu yarı deneysel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu; 9’u deney, 17’si kontrol grubuna dâhil edilen 26 çocuktan oluşturulmuştur. Veri toplama aşamasında “Bilişsel İşlevlerin Uygulanması Ölçeği (BİUÖ)” kullanılmıştır. Deney grubuna dâhil edilen çocuklara her hafta bir oturum olmak üzere toplam 12 oturum yoga eğitimi verilmiştir. Kontrol grubundaki çocuklara ise herhangi bir müdahale uygulanmamıştır. Verilerin analizinde SPSS 21.0 istatistik programı kullanılmış ve Mann Whitney-U testi uygulanmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, deney ve kontrol grubundaki çocukların BİUÖ alt ölçeklerinden elde ettikleri öntest transfer puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır. Deney ve kontrol grubundaki çocukların BİUÖ alt ölçekleri sontest transfer puanları karşılaştırıldığında ise; sınıflandırma ve kısa süreli işitsel bellek alt ölçeklerinden elde ettikleri transfer puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu; kısa süreli görsel bellek, örüntü tamamlama, bakış açısı alma ve sözel planlama alt ölçekleri transfer puanları arasında ise anlamlı bir fark olmadığı belirlenmiştir. Bu araştırmanın erken çocuklukta yoga temelli eğitiminin öğrenme becerilerine ve yoganın çocukların davranışsal performans becerilerine etkisine ilişkin bulguları alanyazına önemli katkı sunacaktır. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUKTA BİLİMSEL SORGULAMA IŞIĞINDA STEM EĞİTİMİ UYGULAMALARIÖzet: Günümüz okul öncesi çocukları 21. yüzyılın ikinci yarısında birer meslek sahibi olacaklardır. Ekonomik kalkınmanın temelini oluşturması beklenen bu genç bireylerin daha nitelikli yetiştirilmesi ülke geleceği için önem taşımaktadır. Bu nedenle hazırlamış olduğumuz çalıştay, STEM eğitiminin doğasına uygun olarak bilimsel sorgulamayı temeline alan bütünsel bir bakış açısı ile geliştirilmiştir. Çalıştayın amacı okul öncesi ve sınıf öğretmenlerine, aşağıda sıralanan amaçlar çerçevesinde STEM eğitiminin doğasına uygun bilimsel etkinlik örneklerini etkileşimli atölye çalışması ile sunmaktadır. Gerçekleştirilecek bilimsel etkinliklerde çocuklarda merak duygusu ve keşfetme arzusunu uyarmak, çocukların yaşadıkları dünya hakkında yeni şeyler öğrenmelerini desteklemek, gözlemler yoluyla çocukların zihninde karmaşık görünen olayları/olguları sadeleştirmek ve çocuklarda evren hakkında konuşmayı teşvik etmek amaçlanmaktadır. Çalıştay 30 kişiden oluşan bir katılımcı grubuna yönelik geliştirilmiştir. Etkinliklerin hedef kitlesini okul öncesi öğretmenleri, sınıf öğretmenleri ve çocuklar oluşturmaktadır. Çalıştayın giriş ve tanıtım bölümünde yer alan teorik çerçeve öğretmenler için sınıflarında kolaylıkla uygulayabilecekleri bir rehber niteliğindedir. Çalıştayın etkileşimli bilim uygulamaları bölümü çocukların, öğretmen veya yetişkinlerin rehberliğinde ev, sınıf, açık hava veya uygun diğer ortamlarda rahatlıkla gerçekleştirebilecekleri eğlenceli bilim etkinliklerini içermektedir. Böylece katılımcılar bilimsel sorgulamanın ve STEM eğitiminin doğasını çocuklara etkin bir biçimde aktarabilecekleri etkinlikleri deneyimleyeceklerdir. Not: Çalıştay katılımcılarına, bu çalıştayın konusu ile ilgili hazırlanan kitabın tanıtımı yapılacaktır. Eğer basımı kongre tarihine yetişir ise katılımcıların kitabı temin etmeleri sağlanacaktır. Sözlü bildiri ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRKİYE’DE İSKAN POLİTİKALARI VE DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE BALKANLARDAN GÖÇ POLİTİKASIÖzet: Anadolu, Osmanlı devletinin çöküş sürecinden cumhuriyetin doğuşuna kadar Balkanlar ve Kafkasya’dan yoğun göçler alan bir bölge olmuştur. Osmanlı dönemindeki göçler Müslüman kimliği, cumhuriyet dönemindeki göçler ise Türk kimliği ölçüsüne göre gerçekleşmiştir. Erken cumhuriyet döneminde göç politikaları iki ana uygulamada şekillenmiştir. İlk uygulamada, Lozan Antlaşmasıyla birlikte dini kimlik tanımı çerçevesinde mübadeleye tabi tutulan gayrimüslim nüfusun yerini dolduracak nüfusa ihtiyaç duyulmuştur. Yaklaşık 1.200 bin Gayrimüslimin göç ederek boşalttığı Anadolu’daki demografik yapı dengesi Yunanistan’dan yaklaşık 500 bin Müslüman’ın göçü ile kapatılmaya çalışılmıştır. İkinci uygulama ise 1930’lu yıllarda kabul edilen iskan politikasıdır. Bu yıllarda homojen bir ulus devlet kuruluş sürecini yaşanmakta olduğundan göç politikasında en önemli kabul şart olarak “Türk Olmak ve Türk kültürü çevresinden gelmek” hususu öncelikli olmuştur. Bu kapsamda Romanya ve Bulgaristan başta olmak üzere Balkan coğrafyasından Türk nüfusun göçü ile karşılaşan Türkiye aynı zamanda geride kalan Türklerin hukuki hakları üzerine de faaliyet göstermiştir. Balkan coğrafyasından üç yoğun göç dalgası yaşanmıştır. İlk göç hareketi Osmanlı-Rus savaşı döneminde, ikinci göç hareketi Balkan Savaşları döneminde üçüncü göç dalgası da 1950 sonrasında Balkanlarda yaşanan siyasi gelişmeler sonrasında olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Balkan ülkelerindeki siyasi iktidarların faaliyetleri yeni bir göç dalgasına sebep olmuştur. 1950 yılından sonra Türkiye’ye yapılan göçlere bakıldığında da erken cumhuriyet döneminde ağırlıklı olarak kabul edilen Türklük hususu kapsamında Balkanlarda bulunan Türk nüfusun, politik, ekonomik ve idari baskılar gibi çeşitli sebeplerle “Türkiye’ye veya anavatana dönüş” algısıyla göç ettiği ve Türkiye’nin de bu çerçevede göçü anlamlandırdığı görülmüştür. Bu bildiride Demokrat Parti döneminde Yugoslavya ve Bulgaristan başta olmak üzere Balkan coğrafyasından Türkiye’ye yapılan göçler ve iskân faaliyetleri incelenmiştir. Sözlü bildiri ERKEN YAŞTA YABANCI DİL ÖĞRENMENİN ÖNEMİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: Sosyal yaşamda içinde insanların anlaşabilmesi, kendini ifade edebilmesi, ortak acı ve sevinçleri yakalaması için en önemli iletişim unsurun dil olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte özellikle teknolojik ve iletişimsel alanlardaki hızlı değişimler farklı ülkelerde yaşayan insanları birbirlerine daha da yakınlaştırmışlardır. Söz konusu yakınlaşmalarda oluşan iletişim sorunlarının çözümünde yabancı dil bilmenin önemi daha da artmıştır. Bir veya birden fazla yabancı dil bilmek bu açıdan bakıldığında neredeyse bir zorunluluk konumuna gelmiştir. Yabancı bir dil öğrenmek hemen hemen tüm yaşlarda mümkün olsa da, erken yaşta öğrenmeye başlamanın daha avantajlı olduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda yapılan birçok bilimsel araştırmada da, yabancı dil eğitiminin etkin olabilmesi için, dil öğrenmeye başlama yaşının önemi vurgulanmış ve yabancı dil eğitimine erken yaşta başlanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu doğrultuda yapılan Nörobilim çalışmaları ise çocukların, beyinlerinde daha hızlı ağlar kurdukları ve bu durumun da öğrenmeyi kolaylaştırmasından dolayı, altı yaşına kadar dillere karşı daha hassas olduklarını göstermiştir. Yapılan araştırmalarda ön plana çıkan diğer husus ise, erken yaşta yabancı dil öğrenenlerin, dilin telaffuzu konusunda net bir avantaja sahip olduklarıdır. Bu düşüncelerden yola çıkarak betimsel yöntemin kullanılacağı araştırmada öncelikle dil, dilin ve yabancı dilin önemi gibi kavramlara değinildikten sonra çeşitli bilim insanlarının tespitlerinden yola çıkarak erken yaşta yabancı dil öğrenmenin faydaları hakkında bilgi verilerek bir sonuca varılacaktır. Sözlü bildiri ERZİEHUNG GESTERN UND HEUTE. VOM MİTTELALTERLİCHEN FÜRSTENSPİEGEL ZUM MODERNEN WERTBEGRİFFÖzet: Erziehung giebt dem Menschen nichts, was er nicht auch aus sich selbst haben könnte: Sie giebt ihm das, was er aus sich selber haben könnte, nur geschwinder und leichter. Also giebt auch die Offenbarung dem Menschengeschlechte nichts, worauf die menschliche Vernunft […] nicht auch kommen würde: sondern sie gab und giebt ihm die wichtigsten dieser Dinge nur früher.“ Gotthold Ephraim Lessings berühmter Paragraph 4 aus der „Erziehung des Menschengeschlechts“ versucht, sowohl Erziehung wie Offenbarung auf den Boden der Vernunft zu stellen. Mit der Unterstützung durch menschliche und göttliche Einwirkung lassen sich deren Zielsetzungen optimieren. Der Vortrag nimmt diesen Versuch zur Austarierung absoluter und relativer Werte zum Anlass, der Genese des neuzeitlichen Wertbegriffs nachzugehen. Dabei sollen mittelalterliche Erziehungsziele und Erziehungsmaßnahmen, die auf Tugendbegriffen aufbauen, verglichen werden mit den Ansprüchen und Aufgaben der Werteerziehung unserer Tage. In einem ersten historisch ausgerichteten Teil werden Grundzüge der mittelalterlichen Werteerziehung und Wertediskussion skizziert. Im Mittelpunkt steht hier die Figur des Fürsten, von dessen Eignung und Tugendhaftigkeit das Wohl der Gemeinschaft abhängt. Die Fürstenspiegel stellen daher die Verpflichtung auf Werte wie Gerechtigkeit, Frieden, Mäßigung und Tapferkeit an die oberste Stelle. Sie bewegen sich mit ihren Mahnungen und Ratschlägen in der Zone zwischen Sein und Sollen, sind also nach heutigen Verständnis in hohem Maße autoritär. Gleichwohl gab es durchaus schon Wertediskussionen, in denen die Relativität bzw. die Unverträglichkeit von Werten wie etwa Reichtum und Gottesfurcht postuliert wurde. Mit der aufklärerischen Relativierung der Offenbarung und der Säkularisation steigt der Bedarf an Werten und die Intensität der Wertediskussion. Im zweiten Teil werden Positionen der Wertediskussionen von Montaigne, Lessing, Durkheim und das jüngst erschienene Buch von Andreas Urs Sommer erörtert. Sözlü bildiri ESPORLAR İLE GELENEKSEL SPORLARDA MOBBİNGE MARUZ KALMA DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Çalışma doğrultusunda mobbing davranışının esporcular ve geleneksel spor dallarından sporcular üzerindeki etkisi karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Çalışmanın evreni aktif veya reaktif olarak sportif kariyerini sürdüren 123 sporcudan oluşmaktadır. Bu sporcuların 50 tanesi esporlar, 73 tanesi ise geleneksel sporlardandır. Verilerin toplanmasında demografik değişkenleri ölçmek amacıyla demografik bilgi formları, mobbing düzeyini ölçmek amacıyla da mobbing anketi kullanılmıştır. Verilerin analiz edilmesi sürecinde betimsel istatistik yöntemleri, için mann-whitney u testi uygulanmıştır. Yapılan analizler neticesinde, Espor branşlarından oyuncularının mobbinge, duygusal istismara ve kulüp içerisinde yaptırıma geleneksel sporlarla ilgilenen sporculardan daha fazla maruz kaldıkları anlaşılmaktadır. Geleneksel spor dalları ile ilgilenen sporcuların düşük seviyede de olsa anlamlı şekilde mobbinge maruz kaldığı görülmektedir. Bu uygulamada mobbinge maruz kalan sporcuların örgüt içi iletişimlerinin zayıf olduğu, kulüpte kendilerine verilen görev ve sorumlulukların sporcular için zorlayıcı birer unsur olduğu ve esporcuların daha az sosyal destek gördükleri saptanmıştır. Çalışma doğrultusunda, mobbingin sporcuları branşları ve demografik değişkenlerini gözetmeksizin etkilediği görülmektedir. Sporcuların, bulundukları örgütsel yaşam içerisinde kendilerini değersiz hissetmelerine neden olacak bir ortamın hakim olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmanın sonuçları uyarınca görev, örgüt içi iletişimin, ve sosyal ilişkiler açısından zayıf olan kulüplerin yüksek seviye mobbing içerdiği tespit edilmiştir. Bu alanların iyileştirilmesi adına çalışılar yürütülmesi mobing olgusunun engellenmesi üstünde hayati önem taşımaktadır. Sözlü bildiri ESTETİK DEĞER VE ESTETİK YARGI ÜZERİNE ALTERNATİF BİR YAKLAŞIM: FEMİNİST ESTETİKÖzet: Estetik Değer ve Estetik Yargı Üzerine Alternatif Bir Yaklaşım: Feminist Estetik Çağdaş feminizm kapsamında ortaya çıkan tartışma ve incelemeler daha çok siyaset felsefesi ve etik alanında öne çıkmaktadır. Örneğin etik alanda feminizm, kadının ahlaki yargı vermede erkelerden farklı olduğunu, ahlakta kadın sesinin koruma ve ilişkisel değer atfetme eğilimi gösterdiğini savunarak alternatif etik kuram geliştirmiştir. Benzer şekilde, feminizm “estetik algı” ve “estetik yargı ve değerlendirme” konusunda kadın bakış açısının ne düzeyde farklılaştığını temellendirmedikçe kadın-merkezli ve toplumsal cinsiyete duyarlı alternatif bir sanat ve estetik kuramı temellendiremez. Bu bildirinin ana amacı da feminist estetiği genel hatlarıyla tanıtıp onun genel problemlerini eleştirel bir gözle ele almak ve kadınların estetik değer anlayışının erkeklerinkinden farklı olduğunu ortaya koymaktır. Çağdaş feminizm kadının sanat ve sanat tarihindeki yerinin üç temel sorun açısından tartışmaktadır: (a) Sanatın genel ölçütleri açısından kadınların sanat tarihinde yeri ve rolü, (b) kadının sanat eserlerinde sergilenen yeri ve konumu, (c) klasik estetiğin temel değerleri ve ideallerinin feminizmin beklentilerini karşılaması açısından yeterli olup olmadığı. Sanat tarihine baktığımızda erkeklerin aksine, “büyük sanatçı” ya da “deha” sıfatını alabilecek ender sayıda kadın olduğunu görürüz. Kadınların sanatsal yetenek ve becerileri erkeklerden daha az olduğu için mi onların eserleri “büyük sanat eseri” olma ölçütlerini yerine getirmemektedir? Yoksa, klasik sanat tarihi kriterleri çerçevesinde “deha” salt “erkek doğasına” özgü müdür? Bu soru iki şekilde cevaplanmaktadır. Birincisi, kadınların sanat alanındaki yetersiz bir şekilde temsil edilmeleri “kadın doğasından” değil de kadına toplum tarafından yüklenen toplumsal ve maddi şartlardan, özellikle de toplum tarafından yapılan cinsiyetçi ayrımlardan, baskıcı toplumsal şartlardan ve ön yargılardan kaynaklanır. İkincisi, sanat tarihinin bugüne kadar ortaya koymuş olduğu sanat kriterleri ataerkil yapı temelli erkek bakış açısının yarattığı sanat ölçütleri olduğu için kadının sanat alanında temsil edilmemesi sorunu politik bir sorundur ve kadın perspektifinden yeni bir sanat tarihi okumasını ve yeni bir sanat ölçütleri tartışmasını gerekli kılar. Klasik sanat anlayışını ve sanat ölçütlerini belirleyen ve böylece kadının sanatta temsilini değersizleştiren diğer bir unsur da sanatta kadın imgesinin edilgen bir sembolik nesne olarak sunulmasıdır. Dahası, kadının sanatsal üretimi hep alt sanatlar arasında veya zaanat alanında değerlendirildiği görülmüştür. Bunun için bazı feminist kuramcılar sanat alanında yeni reformlar değil bir tür “kriter eklemesi” yapılması gerektiğini ileri sürerler. Bildiride kadın ve erkeklerin estetik yargılarında ne gibi farklılıklar olduğu hususunda bazı bulgulara yer verilerek iki cins arasındaki estetik algı farklılığı sorunu incelenecektir. Sözlü bildiri ETİK TAVRIN STANDARTLARI VE ETİK DIŞI DAVRANIŞLARÖzet: : Uzak veya yakın tarihe bakıldığında gelişmiş toplumlar aklı ve bilimi önceleyen, dürüst ve üretken insan yetiştirmeyi öncelemişler; bu ilkeyi benimseyen toplumlar medeniyetin ışığı, milletlerin efendisi olmuştur. Eğitim ve bilim ile uğraşan insanların öncelikle ahlak ve etik kavramlarını içselleştirmesi gerektiği vurgulanacak konuşmada kısaca bilim etiğinin iki ana ilkesi üzerinde durulacaktır. Bunlardan biri genel ahlaka uygunluk, diğeri de araştırma ve rapor yazma süreçlerinde örnek olma durumudur. Uzun zamana yayılan ve deneyimler ile pekişen bilimsel araştırma ve rapor yazma konusunda hemen her bilim insanının üzerinde uzlaştığı ortak noktalar zamanla etik tavrın da standartları olarak kayda geçirilmiştir. Bu standartlardan en fazla öne çıkanlar şunlardır: Dürüstlük, dikkat ve özen, açıklık, özgürlük, onur payı, eğitim, toplumsal sorumluluk, yasallık, fırsat eşitliği, karşılıklı saygı, verimlilik. Bilimsel bakış açısını yaşam biçimi olarak benimseyen insanlarının temel ilkesi olan, “başkalarına karşı dürüst olmadan önce, kendine karşı dürüst ol” şeklinde özetlenecek etik değerlerin yanı sıra, onları mesleki açıdan sınırlandıran bir dizi kural daha geliştirilmiştir. Bilim otoritelerince “etiğe aykırı davranışlar” olarak tanımlanan ve günümüzde ayrı bir inceleme ve araştırma alanı olarak öne çıkan “bilim etiği” konusunda, TÜBA ve TÜBİTAK da pozisyonunu belirlemiş; araştırmacıların uymak zorunda olduğu belli başlı konulara dikkat çekmişlerdir. Bunlar; uydurma, çarpıtma, aşırma, tekrar yayım, dilimleme, kurum desteği belirtmeme, yazarlıktan çıkarma veya onursal yazarlık, kendinden aşırma, kaynakları usulsüz ve amaç dışı kullanma, danışmanlık veya hakemlik gibi pozisyonları kötüye kullanma, meslektaşları ile ilgili olarak kasıtlı olarak asılsız ve dayanaksız ithamlarda bulunmak yani karşılıklı saygı ilkesini ihlal etmek. Bu ilkelere bağlı olarak yapılacak bilim, insanları hakikat severlik, dürüstlük, objektif ve tarafsız davranmayı öğretir; ahlâkî davranışları esas almayı teşvik eder. Sözlü bildiri ETKİLEŞİMLİ KİTAP OKUMA PROGRAMIÖzet: ETKİLEŞİMLİ KİTAP OKUMA PROGRAMI Bireyin içinde bulunduğu toplumda karşı karşıya kaldığı sorunların çözüm yolu olarak eğitim vurgulanmaktadır. Günümüzde eğitim sistemi içinde yerine alan okul öncesi eğitim çocuğun doğduğu andan itibaren başlayan, ilköğretim aşamasına gelene kadar devam eden etkileşimli bir süreçtir. Bu dönem bireylerin yaşamında en kritik ve kapsamlı süreçleri içermektedir. İlköğretim aşamasına gelene kadar geçen süreçte çocukların okuma etkinlikleri, okuma-yazma süreçleri hakkında farkındalıkları ve hazır bulunuşlukları olmadığı için bu becerilerin okul öncesi dönemde desteklenmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu nedenle de kitaplarla erken yaşlardan itibaren tanıştırılmaları gerekliliği savunulmaktadır. Kitap okumak çocukların tüm gelişim alanlarını desteklediği gibi onların hayal dünyalarına giriş anahtarımız olan bir süreçtir. Kitaplar sayesinde çocukların günlük hayatta karşılaşabileceği problem durumlarını sunulurken, bilgiler verilir, çevresi hakkında merak ettikleri açıklanır. Hikâye içerisindeki kahramanla özdeşim kurarak kendi çevresindeki bireylerle iletişim kurması kolaylaşabilmektedir. Bu kitap okuma etkinliklerinde değişen ve gelişen eğitim sistemine göre farklılıklar meydana gelmekte, yeni yöntemleri kullanmak gerekmektedir. Bu yöntemlerden birisini de etkileşimli okuma yöntemi oluşturmaktadır. Whitehurst ve arkadaşları (1994) tarafından geliştirilen etkileşimli kitap okuma yöntemi çocuk ve yetişkin arasında gerçekleşen etkileşime dayalı teknik sürecini kapsamaktadır. Kitap okuma sürecinde yetişkinin sorular sorması, sorulan sorulara çocuklar tarafından cevaplar verilmesi, çocuklarla birlikte incelemeler yapılası çocukların tüm gelişim alanlarını olumlu yönde etkilemektedir. Bu yöntem ile çocuklardan hikâye içerisindeki bir cümleyi tamamlamalarını, çocuklara hikâye hakkında sorular sormayı, hikâye ile çocuk yaşantısını ilişkilendirmeyi içermektedir. Hikâyeyi okuyan okuyucunun ve dinleyen çocukların bulundukları rolleri değişmelerine imkân sağlayan, okuyucunun etkin bir dinleyici veya soru soran kişi konumunda olmasına fırsat veren bir dizi etkinliğe dayanmaktadır. Bu uygulamada okuyan kişi ve çocuk arasında geçen etkin süreç içerisinde çocuğa yetişkin tarafından aynı kitabın birkaç kez okunmasından sonra her seferinde farklı biçimlerde, kitapta geçen durumlar ile ilgili detaylandırılarak sorular sorma, konu ile ilgili sohbet alanını çeşitlendirme süreçleri yer almaktadır. Uygulamalarda çocuklar hem sordukları sorulara verilen cevaplar ile anında geribildirim almakta, düşünsel olarak bilgilerini çeşitlendirmekte hem de yetişkin tarafından anlayış ve algılama düzeyleri belirlenebilmektedir. Bu yöntemde çocuklardan hikâyede geçen bir ifadeyi veya cümleyi tamamlamaları, çocuklardan resimde anlatılan olayları tanımlamaları, resimdeki bir nesneyi göstererek isimlendirmeleri ve öyküyü kendi yaşamlarıyla ilişkilendirmeleri de istenebilmektedir. Etkileşimli kitap okuma yöntemiyle hikâye kitabını çocuk ile birlikte okumak çocuğa hikâye içerisinde gerçek yaşamda karşılaşabileceği duyguları görmesini, karakterlerin tepkilerini incelemesini, özdeşim kurmasını ve kendi duygularını ifade etmesini sağlamaya yardımcı olmaktadır. Okunan kitaplar sayesinde çocuklar, içinde bulundukları dünyanın anlamını kavrar, iletişim kurmayı öğrenir, olaylar arasında ilişki kurma ve hatırlama becerilerini kazanmaktadır. Etkileşimli hikâye okuma sayesinde çocuklar kitabın resimlerine odaklanabilmekte, kitaptaki olay veya karakterler hakkında sorular sorup kendisine yöneltilen soruları cevaplayabilmekte, kitapta yer alan hikâyenin sonunun nasıl biteceği hakkında fikir üretebilmekte ve ürettiği fikri sözel olarak anlatabilmektedir. Bunların yanı sıra; kitapta oluşan problemi çözmek için analitik düşünebilmekte, kitapta yaşanan olay ile kendi yaşantısı arasında bağ kurabilmektedir. Etkileşimli kitap okuma çocukların konuşmalarının desteklenmesi, konuşmayı başlatması ve sürdürmesi bakımından teşvik edilmesi, kitap okuma etkinliğinde katılımlarının sağlanması ile dil becerilerini geliştirirken, anlamını bilmedikleri bir kelimeyi öğrenip bu kelimeyi kendi yaşantısına uygulamalarına fırsat vererek bilişsel gelişim becerilerini de desteklemektedir. Hikâyede geçen olaylardan etkilenip sosyal uyum becerileri gelişmekte, içinde bulunduğu toplumun kültür yapısını öğrenmektedir. Sözlü bildiri ETKİLİ AKRAN İLETİŞİMİ İÇİN YARATICI DRAMA YÖNTEMİÖzet: Teknolojinin öğrenciler üzerindeki olumsuz etkilerinden biri de onların birbirleri ile olan iletişimlerini sekteye uğratması ve genel olarak birbirlerine karşı saygı konusunda sorunlar yaşamalarıdır. Teknolojinin doyumsuzlaştırdığı çocuklarda arkadaşlık kavramı değerini yitirmekte ve akran iletişimini zedelemektedir. Aynı zamanda öğrencilerin arkadaşlık ilişkilerinde dürüstlük, doğruluk, hoşgörü gibi değerleri göz önünde bulundurarak arkadaş seçmeleri gerekirken öğrencilerin sınıfta güç olarak gördükleri hatta onlara hoş olmayan tavırlar ile yaklaşan öğrencileri lider seçtikleri ve onlar ile arkadaş olmayı tercih ettikleri gözlemlenmektedir. Bu durum öğrencilerde olumlu davranışların pekişmemesine, bunun yerine olumsuz davranışların özenilir ve doğru gibi algılanmasına sebep olmaktadır. Öğrencilerin gün içinde oynadıkları oyunlarında genel olarak birbirlerine zarar verici yönde olduğu da gözlemlenmektedir. Bu problemin ortadan kaldırılabilmesi için öğrencilerdeki algının değiştirilmesi gerektiğini ve bu amaçla en etkili yöntemin drama yöntemi olduğunu düşünmekteyiz. Bu amaçla öğrencilerimiz ile gerçekleştirdiğimiz drama atölyesi çalışmasının onlarda nasıl bir algı oluşturduğunu belirlemek istedik. Bu algının sonuçlarının ele alınabilmesi için öğrencilere drama atölyesi öncesi en sevdikleri arkadaşlarının özelliklerini bize anlatmalarını ve arkadaş seçiminde neleri tercih ettiklerine dair sıralama anketi uygulamasında bulunduk. Atölye çalışmalarının gerçekleşmesinden sonra aynı anket öğrencilere yapılarak vermiş oldukları cevaplar ile ilk anket sonuçları karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak drama yöntemi ile öğrencilerde akran iletişimin daha etkili olduğu ve öğrencilerin arkadaş seçiminde istendik davranışlara yönelmeye başladıkları görülmüştür. Sözlü bildiri ETKİLİ ÖĞRETMEN ÖLÇEĞİ:GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Etkili öğretmen kimdir? Bir idealiste göre bütün iyi ahlaki özellikleri şahsında barındıran bir rol model, bir realiste göre alanında uzman ve disiplini elden bırakmayan bir otorite figürü, bir varoluşçuya göre ise sorduğu sorunun cevabından kendisi bile emin olmayan salt bir rehber… Peki ama bugünün koşulları etkili bir öğretmenden hangi vasıfları taşımasını talep etmektedir? Günümüz çağdaş eğitim anlayışı perspektifinden bakıldığında, etkili öğretmenin tanımlanmasında ve yetiştirilmesinde kullanılabilecek ve de uygulanabilecek açık, nesnel performans standartlarının olmayışı bu çalışmanın hareket noktasını oluşturmaktadır. Bu araştırmanın amacı “Etkili Öğretmen” ölçeğinin geliştirilmesidir. Ölçeğin pilot ve asıl uygulamaları; 2014-2015 eğitim öğretim yılı bahar dönemimde Erzurum ilinde görev yapan öğretmenler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklem grubu ise, uygun örnekleme (convenience sampling) yöntemiyle seçilen öğretmenler üzerinde yürütülmüştür. Elde edilen veriler üzerinde açımlayıcı faktör analizi (AFA) ve doğrulayacı faktör analizi yapılarak ölçeğin faktör yapısı incelenmeye çalışılmıştır. Verilerin analizinde açımlayıcı faktör analizi için SPSS 20.0 paket programı, doğrulayıcı faktör analizi için ise LISREL 8.1 paket programı kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda ölçeğin tek boyutlu olduğu ve 22 maddeden oluştuğu belirlenmiştir. Ölçeğin iç tutarlık katsayısı 0.91’dir. Model uyum indekslerinin (RMSEA= .099, NFI= .90, NNFI= .91, CFI= .92, IFI= .92, S-RMR= .070) kabul edilebilir düzeyde olduğu anlaşılmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen bulgular doğrultusunda, ölçeğin geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri ETKİN ÖĞRENME SÜRECİNDE ZİHİN HARİTALARIÖzet: Okullarda öğrenmeyi engelleyen etmenlerin başında çok geniş müfredatların farklı düşünmeye izin vermeyen, kesin yargılar içeren ve son noktayı koyan ifade tarzlarıyla karşı karşıya oluşu gelmektedir. Öğrencilerimiz ne yak ki uzun soluklu öğrenmelerin ışığında elde ettikleri kazanımlarını, boğucu ve uzun tekrarlardan kaçındıkları için zamanla yitirmektedirler. Ders eğitim metotlarındaki düşünceye sınır çizen bu tutumlara karşı, farklı bir bakış açısı getirmek gerekmektedir. Klasik öğretim yöntemleri yeni kuşak karşısında maalesef ömrünü tamamlamıştır. Z kuşağının teknoloji karşısındaki eğilimlerini de göz önünde bulunduracak olursak yepyeni bir öğrenme sürecine doğru yelken açmış olacağız. Nitekim, alternatif düşünceleri ortaya koyan ve düşünceye sınır çizmeyen yeni bir yöntem geliştirmiş bulunmaktayız. Eski metotlarla, okuldaki öğrenmenin bilgi depolamaktan öteye geçmemesinden dolayı öğrencilerin zihinlerini köreltici etkisini görmekten de yoğun bir şekilde rahatsızlık duymaktayız. Ezberciliğin önüne geçmek en büyük hedefimizdir. Ezberci eğitimse sadece gerçek öğrenmeyi engellemekle kalmamakta; öğrencinin bireyselliğini yok etmekte, özgün düşünceyi sınırlamakta ve yerleşik düşünme kalıbına uymayan yeni verilerin değerlendirilmesini engellemektedir. Öğrenme sürecinin sonunda öğrenciler teknoloji kullanarak zihinlerinde oluşan bilgiyi haritalayarak kırk elli sayfalık konuyu tek bir haritada görebileceklerdir. Teknoloji bu sefer zaman yönetimi konusunda onlara destek verecek, öğrenmiş oldukları konuya döndüklerinde 2-3 dakikada çok geniş çaplı bir bir üniteyi tekrar etme şansını yakalayacaklardır. Yirmi birinci yüzyılda eğitim programlarının öğrencilere çok yönlü, soyut, eleştirel, yaratıcı, bağımsız düşünme; problem çözme, etkili iletişim becerileri kazandırma, bilgi üretme, öğrenmeyi öğrenme, kendilerini değerli hissetme, kapasitelerine güvenme ancak MİND MAPPİNG gibi yapılandırmacı eğitim anlayışının ve bunun gibi yöntemlerin ürünü olacağını düşünüyorum. Öğrenciler yine farklı eğitim yöntemleriyle farkına vardıkları bilgileri kendi mind mappinglerine dökecekler, böylelikle ders ezberden kavramlara ve şekillere bağlanacaktır. Bu yöntemle bilginin transferi, grupla öğrenme alanından çıkarak kişisel öğrenme alanına girecektir. Bu da, öğrencinin asıl ihtiyacı olan bilginin özümsenmesi sağlayacak ve yeni bilgilerin çıkarımı ise ders saatinde sınıfta öğretmenleri ve sınıf arkadaşlarıyla işbirliği içinde gerçekleşecektir. Bu yöntem sayesinde öğrenciler “öğretenleri tarafından bilgilendirilen” kişilerden, “bilgiye ulaşan ve bilgiyi bir sonraki adıma taşıyan” kişilere dönüşecektir. Her şeyden önce şekiller ve resimler aracığıyla bilgiyi hafızaya gömmek oldukça etkili bir yöntemdir, bunu söylemek isterim. Hafızayı kısa sürede canlandıracak mappler bilgiyisürekli sıcak tutacaktır. Görselin altındaki derinliğe bakmak gerektiğini düşünüyorum. Bilgi ne kadar özümsenmişse öğrencinin haritası için seçeceği görsel o oranda güçlü geliyor. Farklı öğretim yöntemlerinden sonra Mind mappig ile sonuçlandırdığımız eğitimin sonucunda: Öğrenci istediği yerde istediği zaman dersi dinleyebilecek, öğrenme ortamı özgür kılınacaktır. Dersler interaktif, etkileşimli ve uygulamalı işleneceği için öğrencinin konuyu özümsemesi daha kolay olacaktır. Öğrenci dersi grup çalışmasıyla yürüteceği için derse karşı ilgisiz kalamayacak, dersi dinlememesi söz konusu olamayacaktır. Öğrenciler işbirliği ve tartışmalar sayesinde beraber yeni bilgi üretebileceklerdir. Tüm öğrenciler birebir kişisel eğitim almış olacaktır. Öğrenci, dersten önce daha alt düzeydeki bilgi edinme ve anlama gibi bilişsel etkinlikleri gerçekleşecektir. Ders sırasında akranları ve akademisyenin desteği ile uygulama, analiz, değerlendirme ve yaratma gibi daha üst düzeydeki bilişsel etkinliklere odaklanacaktır. Zihin haritaları Z kuşağı eğitimine konulmuş son noktadır. Sözlü bildiri ETNOMATEMATİK TEMELLİ MATEMATİK ÖĞRETİMİÖzet: Etnomatematik Temelli Matematik Öğretimi Ahmet KÜÇÜK Dilara AKTEKİN Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özet Sınıflar ve öğrenme ortamları, içinde bulundukları toplumlardan ayrı düşünülemez. Sınıflar tanımlanmış kültürel uygulamalarla birlikte bir toplumun parçasıdır. Öğrenciler okula gelirken kendileriyle birlikte sosyo-kültürel çevrelerinde edindikleri değerlerini, kurallarını ve kavramlarını da getirirler (Rosa ve Orey, 2011). Ancak geleneksel matematik sınıflarında, kültür ve matematik ilişkisi içerikten ve yapıdan uzaktır. Birçok sınıfta öğretilen matematik ile ilgili öğrencilerin kişisel algı oluşturmasına izin verilmez. Bu tarz durumlarda öğrencilerden öğrendikleri matematiği derinlemesine anlamadan ezbere verilen işlemleri benimsemeleri beklenir (D’Ambrosio, 2001). Matematikteki düşük becerinin sebeplerinden biri, müfredatta kültürel uyuma yer verilmemesi olarak görülmüş (Rosa, 2005); matematiksel düşüncenin kazandırılmasının ve çeşitliliğin sağlanmasının etnomatematik aracılığıyla elde edileceği iddia edilmiştir (D’Ambrosio, 2001). “Etnomatematik”, kültür ve matematik arasındaki ilişkiyi ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Daha geniş bir açıdan ele alınacak olursa etnomatematik; kültürel uygulamalara yer eden matematiksel kavramları ifade eder ve tüm insanların kendi kültürleri doğrultusunda gelişmiş bir yorumlama ve farklı metotlar geliştirdiklerini kabul eder. Elde edilen bulgularda etnomatematik, matematiğin geleneksel olmayan formunu sağlayacağı ve matematiği kültürel bir cevap olarak kullanacağı için faydalı görülmüştür. Adam, Alangui ve Barton (2003)’a göre, bir çocuğun matematik eğitimi ilk olarak kültüründeki matematiksel dünyada başlar ve daha sonra çocuk küresel matematik dünyasıyla karşılaştıkça olgunlaşır. Bu yüzden etnomatematik çocuğun matematiksel düşüncesinin gelişimine doğal bir süreç katar; matematiksel fikirlerin nasıl oluştuğunu ve uygulandığını anlamasına yardımcı olur. Örneğin ilköğretim birinci kademe “sayılar öğrenme alanında” matematik tarihinden yararlanılabilir. Önceki dönemlerde çobanlar sürülerinin takibini her bir koyunu yerdeki bir dal ya da kaya parçası ile eşleştirerek yapmışlar, ilerleyen dönemlerde hayvanları el parmaklarıyla eşleştirerek hayvanların eksik olup olmadığına karar verebilmişlerdir ve bazı bilim adamlarına göre sayma bu eşleştirmeyle başlamıştır (Erdem, Gürbüz ve Duran, 2011). Yine ilköğretim birinci kademe “geometri öğrenme alanında” örüntü ve süslemeler konusunda, bugün hala Anadolu’nun birçok kesiminde halı ve kilimlere işlenen geometrik desenler kullanılabilir. Bu desenlerin anlamları da ele alınarak, çocuğun kendi istediği örüntüyü oluşturması sağlanabilir. Bu şekilde kültürel birikimlerin matematiksel düşüncelere yansıması gerçekleştirilebilir. Bu çalışmada, matematik ve kültür arasındaki etkileşim ele alınarak, etnomatematiğe ilişkin bilinç oluşturmak amaçlanmıştır. Çalışma nitel bir araştırma olup doküman incelemesinden oluşmaktadır. Araştırmanın kapsamını ilgili alan yazın taraması ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından yayınlanan İlköğretim Matematik Dersi 1-5. Sınıflar Öğretim Programı oluşturmaktadır. Çalışmanın sınıf içi uygulamalara temel oluşturması umut edilmektedir. KAYNAKÇA: Adam, S.,Alangui, W.,&Barton, B., A Comment on Rowlands and Carson:Where Would Formal Academic Mathematics Stand in a Curriculum Informed by Ethnomathematics?A Critical Review, Educational Studies in Mathematics, 2003, 52(3), 327-335. D’Ambrosio, U.,What is Ethnomathematics and How Can It Help Children in Schools?,Teaching Children Mathematics, 2001, 7(6), 308-310. Erdem, E., Gürbüz, R., Duran H., Geçmişten Günümüze Yaşamda Kullanılan Matematik Üzerine: Teorik Değil Pratik, Turkish Journal of Computer and Mathematics Education, 2011, 2(3), 232-246. Rosa, M.,Curriculo e Matemática:Algumas Consideraçõesna Perspectiva Etnomatemática [Curriculum and Mathematics:Some Considerations in an Ethnomathematical Perspective], Revista Plures Humanidades, 2005, 6, 81-96. Rosa, M. &Orey, D. C.,Ethnomathematics: The Cultural Aspects of Mathematics, Revista Latinoamericana de Etnomatemática, 2011, 4(2), 32-54. Sözlü bildiri EVALUATION OF USING ORIENTEERING ACTIVITIES IN MATHEMATICS TEACHING BASED ON THE OPINIONS AND OBSERVATIONS OF PRIMARY SCHOOL STUDENTS AND TEACHERSÖzet: Orienteering can be described briefly as a goal-finding sport by running. Using the pre-prepared map of the area where the orienteering is carried out; it is tried to find the targets according to the order given on this map. Orienteering is directly related to the skills involved in primary school programs such as orientation, location analysis, and map literacy. Orienteering is a sport that develops mathematical and logical intelligence as well as physical skills. It also improves the ability to think independently and overcome difficulties while under pressure and stress. Research on students fear of mathematics revealed that as students experiences on mathematics increased, negative attitudes towards mathematics decreased. In order to develop positive attitudes towards mathematics, the entertaining side of mathematics should be introduced to the students and playful activities should be included. The aim of this research is to increase the interest of students in mathematics lesson starting from elementary school and to provide fun learning through the fun and educational activities of orienteering sport. The research was carried out with 63 primary school students, 28 male and 35 female, attending 3rd grade in 2 different state primary schools in Burhaniye district of Balıkesir province in spring semester of 2018-2019 academic year. The research data were obtained through teacher observation forms and 63 self-assessment forms filled out by primary school students. 3rd grade mathematics course is integrated with orienteering in the context of four operations skills and problem solving skills and research and application process is applied through activities. The aim of this course is to evaluate the mathematics teaching integrated with orienteering sport based on the opinions and observations of primary school students and classroom teachers. Before the application process, 10-15 electronic control stations were placed on the track where the application will be performed by using specially prepared maps. Four operations and problem instructions were put in these stations according to class levels. The students were asked to process the operations at the control stations to the cards they had in their hands and the students control cards who completed the course were compared. As a result of the research, it has been determined that the use of orienteering in mathematics course within the scope of four operations and problem solving has contributed to many gains and skills in terms of attracting students interest to the lesson, having fun learning, collaboration, using evidence, and finding direction. It was also observed that positive observations were obtained on the permanence of what was learned in the observation forms. Based on the results obtained from the research, it is possible to conduct research on the use of orienteering in the context of different disciplines and class levels; it may be suggested to design experimental, quasi-experimental or action research types using different data collection techniques. Sözlü bildiri EVDE BAKIM HİZMETLERİNİN ETİK BOYUTUÖzet: Halk sağlığı hizmetleri içerisinde yer alan ve sağlık hizmetlerinin bakım devamlılığı modelinin önemli bir parçası olan (1), evde bakım hizmetleri; bireylerin tedavi ve bakımlarının ev ortamında sürdürülmesidir (2,3). Günümüzde ortalama yaşam süresinin uzaması ve tıptaki gelişmelerin sağlık hizmetlerinin birçoğunun evde verilmesine olanak sağlaması ile birlikte giderek önemi artan (2) evde bakım hizmetleri; beraberinde yararlılık, zarar vermeme, özerkliğe saygı, adalet, dürüstlük, doğruluk, gerçeğin söylenmesi, gizlilik, sır saklama, mahremiyet ve hastaya sadakat ilkesi gibi bazı tıp etiği ilkeleri doğrultusunda etik sorunlar yaratabilmektedir (1). Evde bakım hizmetlerinin nerede başlanıp nerede sonlanacağının net olmaması, sağlık profesyonellerinin eğitimlerinin daha çok hastanedeki hasta bakımı üzerinde temellenmesi ve evde bakıma yönelik olmaması, ailenin kültürel ve etnik geçmişinin sağlık hizmetlerinden beklentileri etkilemesi, hasta ve hasta yakınlarının ulaşmak istediği hedefler ile sağlık hizmeti verenlerin hedef ve hizmetlerinin örtüşmemesi, sağlık profesyonellerinin uzun süreli bakımlarda hasta ailesi dinamiklerine katılması, verilen hizmetin uzunluğuna bağlı olarak hasta ve sağlık görevlisi arasındaki ilişkinin profesyonellikten uzaklaşıp, resmiyet ve samimiyet arasında değişiklik göstermesi yaşanan bu etik sorunlardan bazılarıdır (1). Evde sağlık hizmeti alanların hastane temelli bakıma göre yeterince teknolojinin olanaklarından ve hastaneye özgü acil ve ileri müdahale olanaklarından yararlanamaması, yatak, ventilatör gibi sınırlı tıbbi olanakların sunumunda genç hastalar lehinde yaş ayrımcılığı yapılması, ortamın uygun olmamasından veya hane halkı arasında çekinme olmayacağının varsayılmasından ötürü hastanın beden ve kişisel bilgi mahremiyetinin yeterince korunamaması, hastanın karar verme yeteneğinin tam olmadığı varsayılarak aydınlatılmış onam, bilgi verilmesi ve kararlar konusunda, hasta yakınlarının özerkliğine hastanın özerkliğine gösterilenden daha fazla saygı gösterilmesi, tıbbi süreçlerin onların istekleri doğrultusunda yürütülmesi, ölüm süreci yönetiminin yaşama öncelik veren sistem içinde tartışılması ve yaşam kalitesini düşürmek pahasına yaşam süresinin uzatılması evde bakım hizmetlerinin sunumu noktasında karşılaşılan diğer etik sorunlardan bazılarıdır (2,4). Evde bakım hizmetleri aynı zamanda bakım alanlar kadar bakım verenler yönünden de çalışanların özlük haklarının korunması, çalışma süreleri, yapılacak işler, dinlenme zamanları, kişisel güvenliklerinin sağlanması noktalarında etik sorunlar oluşturabilmektedir (1,4). Bu bağlamda evde bakım hizmetlerinin etik ilkeler doğrultusunda sunumu önem kazanmaktadır. KAYNAKLAR 1.Tanlı, S., Utku, T. (2008). Evde Bakımda Organizasyon ve Etik Sorunlar, Türk Yoğun Bakım Derneği Dergisi, cilt:6(4). 2.Can, R., Abacı, L.Ç., Kadıoğlu, S. (2013). Yaşlılara Yönelik Evde Bakım Hizmetleri Sırasında Gündeme Gelen Tıp Etiği Sorunları, Cumhuriyet Tıp Dergisi, 35: 448-456. 3.Bilge, U. ve ark. (2014). Türkiye’de Yaşlı Evde Bakım Hizmetleri, Euras J Fam Med, 3(1):1-8. 4. Ögenler, O. (2016). Yaşlılara Yönelik Evde Bakım Hizmetlerinde Etik Sorunlar, Turkiye Klinikleri J Med Ethics Law Hist-Special Topics, 2(2). Sözlü bildiri EVDE DERS OKULDA ÖDEV MODELİNİN İKİNCİ YABANCI DİL OLARAK ALMANCA DİLBİLGİSİNİN ÖĞRETİMİNE UYARLAMA ÖNERİSİÖzet: Teknolojideki ilerlemeler gün geçtikçe geleneksel öğretim yöntemlerine alternatif uygulamalar ortaya çıkarmaktadır. Alternatif uygulamalar geleneksel olan uygulamaları yok saymamakta; bilakis geleneksel uygulamalarla yeni uygulamaların bir arada kullanımını sağlayabilmektedir. Bu uygulamalardan biri de harmanlanmış öğrenme yaklaşımı çerçevesinde değerlendirilen evde ders okulda ödev uygulamasıdır. Kişisel bilgisayarların yaygın hale gelmesi, internet ağlarının giderek genişlemesi ve erişimin hızlanması ile birlikte bu uygulamaların kullanımı da yaygınlaşmaktadır. Bu bağlamda bu çalışmada öğrencilere sıkıcı ve öğrenilmesi zor gelen Almanca dilbilgisi konularının evde ders okulda ödev uygulamasıyla sistemli bir şekilde videolara çekilerek öğrencinin ders saati ve sınıf dışı ortamlarda istediği zaman ve mekânda öğrenmesi ve örgün eğitimindeki ders saatinde ise söz konusu dil bilgisel yapılarla ilgili uygulamalara yer yerilmesi açıklanmıştır. Dilbilgisi konularının soyut yapısından dolayı bu yöntem dilbilgisi dersleri için hem zamandan kazanmak hem de ders sürecini verimli geçirmek amacıyla iyi bir uygulamadır. Çünkü öğrenci dil bilgisel yapıyı anlamadığı yerde videoyu durdurup konuyu önceki öğrenmeleriyle ilişkilendirme ve istediği zaman tekrar etme olanağı elde edebilmektedir. Bu videolar tercihe bağlı olarak belli sitelerde veya sosyal ağlar yardımıyla doğrudan öğrencilerin veya Almanca öğrenmek isteyen diğer kitlelerin hizmetine sunulabilir. Bu uygulamayla öğrenciler ders saati dışında ders videolarını izleme görevlerini yerine getirirken ders saati süresince de öğretmenlerinin sahip olduğu bilgi ve becerilerden daha çok yararlanma fırsatı bulabileceklerdir. Böylece ders saatleri daha iyi değerlendirilip yüksek düzeyde verim alınması sağlanacaktır. Sözlü bildiri EVDE VE HASTANEDE EĞİTİMÖzet: Öğrencilerin aldıkları eğitimin verimliliğinin birçok faktör etkilemektedir. Bu faktörlerden bazıları okula devamlılık ulaşım, sosyal yaşam ve öğrencinin sağlık durumu olabilir. Okulundaki eğitimine devam ederken sağlık sorunu yaşan öğrenciler evde veya hastanede yatarak tedavi görmek durumunda kalabilirler. Öğrenciler evde veya hastanede tedavi gördükleri süre boyunca okulundan ve arkadaşlarından uzak kalarak eğitimlerine ara vermek zorunda kalacaklardır. Bu dezavantajı ortadan kaldırmak amacıyla evde veya hastanede eğitim uygulaması Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. 12 hata boyunca sağlık sorunu nedeniyle okuluna devam edemeyeceğini gösteren sağlık raporu olan öğrenciler bu hizmetten yaralanabilmektedir. Evde veya hastanede eğitim almak isteyen öğrencinin velisi bölgesinde bulunduğu rehberlik ve araştırma merkezine başvurarak gerekli kararın alınmasını sağlar. Bu hizmetten yararlanacak öğrenciler için ilçe milli eğitim müdürlükleri öğretmen görevlendirmesi yapar. Okul eğitiminden farklı olan evde ve hastanede eğitim uygulaması, yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri bu hizmetin gelişmesi amacıyla gündeme taşınarak tartışılmalıdır. Yaşanan sorunlara bakıldığında okulun fiziki şartlarından yararlanamama, taşınamayan ders araçlarından yararlanama, ders süresi ve sayısı, öğretmenlerin bu alanla ilgi mesleki gelişimleri, aile ve öğrencinin psikolojik yönden desteklenmesi ve yerel yönetimlerin sosyal yardım programında evde ve hastanede eğitim alan öğrencilerin olmaması karşımıza çıkmaktadır. Bu konulara çözüm bulunabilmesi ile evde ve hastanede eğitimde görevli öğretmenin uzmanlaşması adına bilgi, deneyim ve araştırma sonuçlarının paylaşılması önemli paya sahiptir. Sözlü bildiri EVLAT EDİNMİŞ ANNE VE BABALARIN EBEVEYNLİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: EVLAT EDİNMİŞ ANNE VE BABALARIN EBEVEYNLİK TUTUMLARININ İNCELENMESİ Mustafa ŞAHİN Hanife AYDIN Araştırmanın Amacı Bu çalışmanın amacı, evlat edinmiş anne ve babaların ebeveynlik tutumlarını ve çocukları ile yaşadıkları davranış problemlerini kendi görüşleri açısından incelemektir. Araştırmanın Yöntemi Araştırma nitel araştırma desenlerinden biri olan Özel Durum yöntemine uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu, evlat edinmiş sekiz ebeveynden oluşturulmuştur. Çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan tipik durum örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış mülakat tekniği ile elde edilmiştir. Araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış mülakat formuna, nitel çalışmalar konusunda uzman olan üç akademisyenden görüş alınıp son şekli verilmiştir. Çalışmaya katılan katılımcılarla görüşmeler araştırmacının ofisinde kayıt cihazı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Toplanan veriler önce kavramsallaştırılmış ve veriyi açıklayan temalar oluşturulmuş ve bu temalara bağlı alt kategoriler oluşturulmuştur. Elde edilen veriler içerik analizi tekniği ile analiz edilmiştir. Toplanan veriler önce kavramsallaştırılmış ve veriyi açıklayan temalar oluşturulmuş ve bu temalara bağlı alt kategoriler oluşturulmuştur. Analiz sonuçları gerektiği yerde tablo şeklinde sunulmuş ve buna destek olması amacıyla katılımcıların görüşme kayıtlarından elde edilen özgün alıntılara yer verilmiştir. Bulgu, Sonuç ve Öneriler Yapılan analizler sonucunda; evlat edinmiş ebeveynlerin koruyucu anne-baba tutumlarına sahip oldukları, çocuklarını kaybetme korkusu yaşadıkları, tutarlı ve net olamıyorlar tutumlar gösterdikleri, çocukların yönettiği aileler oldukları, anne ve babanın çocuğa karşı farklı tutumlar sergiledikleri, çocuklara evlatlık gerçeğini anlatmaya yönelik kaygılılar yaşadıkları, çocukların büyüdükçe bizi sevmezse ya da terk ederse korkularının yanında yıllar sonra çocuk sahibi olmanın verdiği bir doyum ve mutluluğun olduğu bulgularına ulaşılmıştır. Elde edilen bu bulgular ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve ebeveynlere yönelik çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri EVLERİMİZDE BULUNAN KAYNAKLARIN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİÖzet: İlkokul 1.sınıf öğrencilerimize hayat bilgisi dersinde ‘Tüketilen Kaynaklar’ konusunu kavratmak için yapılandırmacı eğitim yaklaşımı ile ‘ Evlerde bulunan kaynakların hayatımızdaki yerini ve önemini belirtir’ kazanımına ilişkin sınıfta “Kaynakları tasarruflu kullanmazsak ne olur?’ sorusunun cevabı balık kılçığı tekniği ile ortaya çıkarılmıştır. Öğrencilerimiz bu teknik ile ulaştıkları cevapları akran paylaşımı ile birbirlerine sunmuşlardır. Özel Bodrum Bahçeşehir İlkokulu 1. sınıf öğrencilerinden 19 kişilik öğrenci grubu, aynı konuyu Türkçe dersine entegre ederek, kaynakların sınırlı olduğu bilincini oluşturmak amacı ile, gruplara ayrılmıştır. Öğrencilerin yaratıcılıklarını kullanarak, renkli kartonlara konu ile ilgili slogan yazma çalışması yapılmıştır. Görsel sanatlar dersinde de, aynı konunun afişleri hazırlanıp, bu afişlerin okul içinde paylaşılması sağlanmıştır. Böylece tüm okul öğrencilerinin bilinçlenmesi hedeflenmiştir. Drama dersinde konu ile ilgili kaynakların sınırlı olduğu vurgulanarak, tasarruflu kullanılmadığı takdirde nasıl sorunlar yaşanacağına dair kamu spotu videoları çekilmiştir. Müzik dersinde öğrenciler kaynakların önemi ve sınırlılığı ile ilgili kendi şarkılarını yazıp söylemişlerdir. Matematik dersinde sınıfta hafta boyu kullanılan elektrik süresi toplama yaparak belirlenmiştir. Diğer haftalarda sınıfta oluşan bilinç ile tasarruf yapılarak harcanan elektrik süresi arasındaki fark, çıkarma işlemi ile hesaplanmıştır. Gardner’in Çoklu Zeka Kuramı’na ilişkin olarak, sözel zeka, mantıksal zeka, müziksel zeka, kinestetik zeka, içsel zeka, sosyal zeka türleri ile ilişkilendirilerek etkinlikler planlanmıştır. Kolb’un Yaşantısal Öğrenme Kuramı’na göre, yapılan etkinlikler yansıtıcı gözlem ve düşünerek öğrenme biçimine uygun olarak tasarlanmıştır. Bu çalışma ile öğrenenlerin günlük yaşantısında kaynakların sınırlı olduğu düşüncesinin içselleştirilmesi hedeflenerek, tüm yaşantısı boyunca bu alışkanlığı sürdürmesi istenmiştir. Sözlü bildiri EVLİLİK DOYUMUNUN ANNE VE ÇOCUK RUH SAĞLIĞINDAKİ ROLÜÖzet: Ebeveynlerin psikolojik sağlığı, ebeveynlik stresi ve evlilik doyumu ile çocukların sağlıklı ruhsal gelişimleri arasında anlamlı ilişkiler olduğu varsayımı ile başlanmış bu araştırma, Ankara ili Çankaya ilçesinde bir devlet anaokulunda yapılmıştır. İlişkisel araştırma deseni ile yürütülen bu çalışmada örneklem kolay ulaşılabilirlik yöntemi ile belirlenmiştir. Yaşları 4-6 arasında değişen 109 çocuk ile ilgili bilgi ve değerlendirmeler çocukların anneleri ve öğretmenlerinden alınmıştır. Çocuklarla ilgili anne ve öğretmen değerlendirmelerinden yüksek benzerlik gösteren veriler değerlendirilmeye alınırken; önemli farklılık gösteren değerlendirmeler analize katılmamıştır. Geçerli ve güvenilir kendini bildirim ölçme araçlarıyla annelerin psikolojik belirtileri, ebeveynlik stresleri ve evlilik doyumları ölçülmüş; çocukların yaşadığı güçlükler ve güçlü yanları ise anne ve öğretmen değerlendirmeleriyle belirlenmiştir. İlgili alanyazına bakıldığında annelerin psikolojik belirtileri ile ebeveynlik stresleri çocuklarının duygusal ve davranışsal problemleri ve de sosyal davranışları üzerinde etkiye sahiptir. Bu araştırmada annelerin psikolojik belirtileri psikopatolojik değerlendirmelerini içerirken; ebeveynlik stresleri de ebeveynlik rollerinde yaşadıkları zorluk ve yetkinlik duygularını içermektedir. Araştırmada ortaya konan esas farklılık ise karı kocalık ilişki kalitesi olarak nitelendirilebilecek evlilik doyumu değişkeninin Yapısal Eşitlik Modellemesi ile analiz edilip, aracı değişken olarak rolünün incelenmiş olmasıdır. Analizler sonucunda elde edilen bulgular test edilen bu modelin uygulama ve araştırmada fikir verici olabileceğini göstermiştir. Araştırma sonuçlarının eş ilişkileri, ebeveynlik, çocuk sağlığı, anne sağlığı ve aile çalışmalarına hem uygulama hem de alanyazın boyutunda katkı sunması umulmaktadır. Sözlü bildiri EVRENSEL BAĞLAMDA FİLM ATÖLYESİÖzet: Sinema, bir sanat dalı olarak ortaya çıktığı eski dönemlerden itibaren tarihsel olay ve olguları tema olarak almıştır. Evrensel gelişmelerin ürünü olarak ortaya çıkan sinemanın gerçeklikleri algılamaktaki katkısı yadsınamaz boyuttadır. Hatırlamak” ve “anlatmak” gereksinimlerinin gerçekleştirildiği bir platform olarak geçmişle yakın bir bağ içinde olan sinema, Chanseın da bahsettiği gibi içinde geliştiği toplumu ilgilendiren ve dönemin başlıca siyasal, ekonomik ve ideolojik kuvvetlerinin şekil vermiş olduğu meselelerin anlık bir portresi olabilir. Sinema tarihine göz attığımızda ise II. Dünya Savaşı’nın gerek coğrafi yayılımı gerek yaşanılan kayıpları, hikayeleri ile diğer savaşların arasından sıyrıldığını görmekteyiz. Bu nedenle ENKA Ortaokulu olarak 8. sınıf öğrencilerimiz ile T.C İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi kapsamında II. Dünya Savaşı konulu Bağımsız Film Atölyesi düzenliyoruz. Öğrencilerin yaşanan acı olayı Piyanist, Hayat Güzeldir ve Downfall gibi filmlerden kesitlerle farklı ülkelerin gözünden izleyerek değerlendirmede bulunması Sürdürülebilir Kalkınma İçin Küresel Hedeflerden 16. sı olan Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlara da atıfta bulunmalarına olanak tanıyor. 7. Sınıf öğrencilerimiz de ise Sosyal Bilgiler dersinde gördükleri Osmanlı Tarihi kapsamında İstanbul’un fethini konu alarak Ulubatlı Hasan’ın hayat hikayesi çevresinde kurgulanan Türk yapımı Fetih 1453” filmini izleyerek bir atölye gerçekleştiriyoruz. Film esnasında mekan ve zamanda oryantasyon kavramlarından hareketle insanlığın dönüm noktalarından biri haline gelen fethi, ulusal ve uluslararası bakış açısıyla değerlendirme imkanı bulan öğrenciler küresel hedeflerden biri olan nitelikli eğitime de dikkat çekmiş olur. Tüm bunların dışında Veda, Dedemin İnsanlarıgibi filmlerle öğretim programını desteklediğimiz dersimizin içeriğini belgesellerle de zenginleştirerek gençlerin akademik ve kültürel gelişimine katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Sözlü bildiri EVRENSEL DEMOKRASİ DÜŞÜNCESİ VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİNİN İÇERİKLENDİRİLMESİNDE ULUSAL VE EVRENSEL KÜLTÜREL-YAZINSAL SÖYLEMİN OLASI KATKILARIÖzet: Giriş 21. yüzyılda savaş araç gereçlerinin gelişmişlik düzeyi, olası bir üçüncü dünya savaşının çok kısa süreceğine ve geride canlı bırakmayacağına yönelik güçlü kanıtlar taşımaktadır. Daha iyi ve yaşanabilir bir dünyanın oluşturulabileceği umudu, birkaç teknik düğmeye basmaya bağlı olduğu bilgisi ile sönmektedir. Her şeyin kadercilikle açıklanamayacağını düşünenler bakımından, paranoya rahatsızlığı düzeyinde olmasa bile, her şeyin birkaç düğmeye basmaktan ibaret olduğu bilgisi, kurgusal olmayan, ürpertici bir gerçek bilgidir! ‘Ebedi Barış’ bir türlü sağlanamıyor, sonsuza dek sürecek mutlak bir barış, öngörülebilir bir zamanda olanaklı görünmüyor. Toptan yok oluş anlamı da taşıyacak olası bir üçüncü dünya savaşına tümel bir karşı çıkış olarak evrensel demokrasi ve insan hakları düşüncesi, hangi kavram ve ölçütlerle, nasıl içeriklendirilebilir? Gelişme Bu bildiride, özelde Bertolt Brecht örneğinde evrensel demokrasi ve insan hakları düşüncesi ve eğitiminin içeriklendirilmesinde nasıl ve hangi yönleriyle etkenleştirilebilir sorusu ile genelde, evrensel bir demokrasi düşüncesi ve insan hakları eğitimi için, yine evrensel nitelikler taşıyan ulusal-kültürel birikimler hangi yönleriyle ve hangi ölçütler temelinde etkenleştirilebilir sorusu irdelenecektir. Bu açıdan örneğin Türkiye oldukça zengin kültürel birikime sahiptir. Söz konusu bu kültürel birikim, evrensel demokrasi ve insan hakları düşüncesi ve eğitiminin içeriklendirmesinde nasıl etkenleştirilebilir sorusuna olası yanıtlar verilecektir. Sonuç Mutlak barış anlamı taşımayan, dünya savaşsızlık tarihi, 21.yüzyıla gelindiğinde ‘çok şey’ başardığımızı düşünmemize rağmen, çok az bir zaman dilimini kapsamaktadır. Her türlü teknik gelişme kabaca iki yönlüdür: İnsan ve üzerinde yaşadığı doğayı/dünyayı yok edici yada tüm insan ve doğanın yararına, olumlu, yapıcı, oluşturucu gelişme(ler). Bu bildiriyle “insanın yıkıcılık üretme düşüncesi, eylemleri ve istenci, yapıcı ve evrensel bir olumluluk ve iyiliğe doğru nasıl dönüştürülebilir?” sorusuna olası yanıtlar verilecek; ulusal ve evrensel insancıl kültür birikiminin etkileşimiyle, evrensel demokrasi düşüncesi ve eğitiminde ‘evrensel olumlunun’ oluşturulmasına sağlayacağı olası katkılar belirlenecektir. Tartışma 1. İletişim teknolojilerinde yaşanan baş döndürücü gelişme, insanların gerçek anlamda birbirlerini daha iyi anlamasını sağlamış mıdır? 2. Tekil bir insanda iyi, güzel, erdemli, ahlaklı ve olumlu düşünceler dizgeli ve yalın olarak nasıl oluşturulabilir? 3. Evrensel demokrasi düşüncesi ve insan hakları eğitimi hangi ölçütlerle temellendirilebilir? 4. İnsanlığın kültürel birikimi, olası bir üçüncü dünya savaşını önleyebilecek nitelikte midir? 5. Türkiye’nin kültürel birikimi, evrensel demokrasi düşüncesi ve insan hakları eğitiminde hangi yönleriyle etkenleştirilebilir, verimlileştirilebilir? Sözlü bildiri EXAMINATION OF ELEMENTARY SCHOOL STUDENTS PROBLEM SOLVING AND PROBLEM POSING SKILLSÖzet: Raising individuals that can solve the own problems is the one of the most important educational aims (MEB, 2013). So, problem solving is basic skill for individuals to gaining skills as critical thinking, coping with problems and bringing a different approach (NCTM, 1989). Problem posing that was accepted final stage of problem solving has been known as the mathematical activity and the mathematical activity contains all of this skills also supports problem posing skills (Silvet & Cai, 1996). Problem solving and posing skills of students has become important both textbook and in-class activity according to renewed mathematics curriculum. The present study aims to determine the problem solving and problem posing skills of elementary school students. Research was realized at randomly selected public elementary school located in Central Anatolia during 2015-2016 academic years. This study was carried out with 70 elementary students which studied seventh grade and participated voluntary. Students’ skills the relation between of problem posing and problem solving was determined in this study used relational survey model. In this way, expose between of problem posing and problem solving was aimed by determined students’ skill levels of problem solving and posing. Study results will be presented in the direction of the data obtained. Sözlü bildiri FABL DESTEKLİ ÖĞRETİMİN ÖĞRENCİLERİN ÜLKEMİZDE NESLİ TÜKENEN HAYVANLARA YÖNELİK BİLİŞSEL VE DUYUŞSAL DURUMLARINA ETKİSİÖzet: Dünya’da ve Türkiye’de birçok canlı türü hızla tükenmektedir. Doğal denge insan faaliyetleri nedeniyle bozulmaktadır. Nesilleri tükenmekte olan bu canlıların insan eliyle yok olması demek, sistemde bunlara bağlı olarak yaşamını sürdüren birçok bitki ve hayvan türünün de tehlikeye girmesi anlamı taşımaktadır. Doğal dengeyi bozmamak için her birey, elinden gelen gayreti göstermek zorundadır. Bu canlıların neslinin tükenmesi aslında bir anlamda insanlığın da tükenmesi demektir. Fabl, sonunda ders verme amacı güden, güldüren, düşündüren ve genellikle manzum öykülerdir. Hayvanların ve bitkilerin konuşmasıdır. Günümüzde fabl sayısı azdır. Daha önce nesli tükenmekte olan hayvan ve bitkilere yönelik bir fabl yazılmamıştır. Nesli tükenmekte olan canlıların kahraman olduğu bir fabl yazarak; hem fabl türünü canlandırmak hem de nesli tükenmekte olan canlılara dikkat çekmek hedeflenir. Bursa iline bağlı bir Devlet Üniversitesi Biyoloji bölümünden gönüllü on öğrenci, Bursa iline bağlı özel bir ilköğretim okulundan on öğrenci, haftada bir kez toplanarak fabl eserinin giriş, gelişme, sonuç kısımlarını yazar. Fabl, nesli tükenmekte olan hayvanları ve endemik bitkileri koruma için çözüm önerisi de içerir. Bu fabl tiyatro eseri haline getirilir. Öğrenenler, geri dönüşüm malzemeleriyle tiyatronun kostümlerini tasarlar. Tiyatro veli ve öğrencilere oynanır. Böylece ülkemizde nesli tükenmekte olan hayvan ve bitkilere yönelik bilinç ve duyarlılık geliştirmek hedeflenir. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı bu araştırmada, veriler görüşme tekniği ile toplanmış, araştırmacılar tarafından hazırlanmış yarı-yapılandırılmış görüşme formu biçimlendirilmiştir. Görüşmeler ses kayıt cihazı ile yapılmış, elde edilen verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniğinden yararlanılmıştır. Hedef kitledeki değişimi gözlemlemek için iki öğretmen tarafından uygulanan gözlem formu doldurulmuştur. Araştırma bulguları sonucunda öğrencilerin ve tiyatroyu izleyenlerin nesli tükenmekte olan hayvan ve bitkilere olan bilgi ve duyarlılıklarının arttığı gözlemlenmiştir. Hedef kitlemiz olan öğrenciler, veliler daha önce ülkemizde nesli tükenmekte olan canlıların ismini bilmiyorken, araştırma sonrası nesli tükenmekte olan canlıların ismini öğrenmekle kalmayıp, onlarla özdeşim kurarak bu konuda çözüm önerisi üretecek duruma gelmiştir. Sözlü bildiri FABLLAR ARACILIĞIYLA GELİŞİM BİBLİYOTERAPİSİÖzet: Bibliyoterapi, yani “kitaplar aracılığıyla iyileştirme”, bir terapistin veya eğitimcinin rehberliği ve yönlendirmesi ile edebî kaynakların terapi amaçlı kullanılmasına dayanan bir yöntemdir. Psikoloji alanında uzun süredir tedavi amaçlı kullanılan bu yöntem, son yıllarda rehber öğretmenler; sınıf, Türkçe ve diğer alan öğretmenleri tarafından da eğitim ortamlarında farklı teknikler ile kullanılmaya başlanmıştır. Eğitim ortamlarında uygulanan bibliyoterapinin bu türü “gelişim bibliyoterapisi” olarak adlandırılmaktadır. Bibliyoterapinin temelini oluşturan edebî eserler, çocuklara estetik bir bakış açısı kazandırmanın yanı sıra; yeni davranış, tutum, değer kazanmaları ve daha olumlu bir benlik algısı geliştirmeleri konularında da rehber olabilmektedir. Çocukların okumaktan veya dinlemekten zevk aldıkları, bir olay çerçevesinde gelişen hikâye, masal, fabl türü eserlerde çocuklar, eserin kahramanlarıyla özdeşim kurmaktadırlar. Bu sebeple eğitim ortamlarında gerçekleştirilen bibliyoterapi uygulamalarında bu tür eserlerin kullanılması mümkündür. Temel dil ve iletişim becerilerinin gelişmesi için kişilerin duygu ve düşünce evrenlerinin yüklü, zengin ve renkli olması gerekmektedir. Metinlerin özüne inilerek ve tespit edilen problemler çerçevesinde derinlemesine düşünülerek elde edilen her bir bibliyoterapik sonucun da bu zenginleşme ve gelişmeye önemli ölçüde katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu durum; anlama, anlatma ve iletişim becerilerinin; kazanılan duygusal olgunluk, olumlu benlik algısı ve özgüven ile doğru orantılı olarak gelişmesine yardımcı olacaktır. Çalışmanın deseni nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışmasıdır. Çalışmada elde edilen veriler, doküman analizi yöntemiyle toplanacak ve değerlendirilecektir. Çalışma kapsamında yirmi beşi Ezop, yirmi beşi de La Fontaine’e ait olmak üzere toplamda elli fabl, Coşkun ve Çetin (2016)’in geliştirdiği özü bulma yöntemi doğrultusunda incelenecek; bu yöntemle elde edilen özler, bibliyoterapik özellikleri bakımından ele alınıp gruplandırılarak değerlendirilecek ve fablların bu yöntemle eğitim ortamlarında nasıl kullanılabileceğine dair önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri FACTOR(S) SHAPING THE GEOMETRICAL REASONING OF PRESERVICE MATHEMATICS TEACHERS: FIGURE OR CONCEPT?Özet: Concept definition and concept image theory emerge as a practical lens for understanding and teaching mathematical concepts. The attempt of making a distinction between the definition and the image takes on another construct when one deals with concepts in geometry. The nature of geometrical concepts lead us to consider, simultaneously, the figural and conceptual properties. The notion of figural concept clarifies these properties and plays an essential role in a productive geometrical reasoning process. We can analyze the quality of geometrical reasoning according to the prevalent component through the interaction between the figure and the concept. The purpose of this research is to examine the factors that shape geometrical reasoning of preservice mathematics teachers by using the idea of figural concept. Participants were four preservice mathematics teachers enrolled in a state university in Turkey. We conducted task-based interviews with participants who worked in pairs to solve geometric locus problems. Interwiews lasted for two hours each week, for four consecutive weeks. We provided participants with a computer with access to a free Dynamic Geometry Software called Geogebra in addition to plain papers, pencils, graph papers, and geometric tools like the ruler and compass. Their activities in the forms of acting and expressing were recorded with a video camera during the interviews. The results indicated that even preservice teachers began problem solving process with a figurally controlled reasoning, they were able to engage in conceptually controlled reasoning. It was observed that preservice teachers actively used Geogebra as a useful medium during the stimulation of symbiosis between figural and conceptual properties. Sözlü bildiri FAKÜLTE - OKUL İŞ BİRLİĞİNE ÖRNEK BİR UYGULAMA: ÇOCUK ŞENLİĞİÖzet: Bu uygulama, okul öncesi dönem çocuklarının üniversite kampüsüne davet edilerek bilim, sanat ve oyun etkinlikleri ile buluşmalarını sağlayan, teori ile uygulamayı birleştiren örnek bir çalışmadır. Uşak Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü öğretim üyeleri rehberliğinde, 30 Nisan 2019 tarihinde, Okul Öncesi Eğitimi Anabilim Dalı öğrencileri tarafından bir çocuk şenliği düzenlenmiştir. Şenliğe Uşak il merkezindeki 5 farklı okuldan 160 okul öncesi dönem çocuğu katılmıştır. Davet edilen okullar seçilirken dezavantajlı okullar tercih edilmiş ve desteğe ihtiyacı olan çocuklara ulaşılmaya çalışılmıştır. Uşak Üniversitesi kampüsünde yapılan şenlikte çocuklar ebru, sandviç yapımı, bileklik ve kitap ayracı yapımı, bitki dikim, bilim, uzay, yüz boyama, oyun ve kukla gibi birçok etkinlik masasında birbirinden eğlenceli etkinlikler ile buluşturulmuş; palyaço gösterileri hazırlanmış ve öğretmen adayları çocuklar ile eğlenceli oyunlar oynamışlardır. Kurulan bütün etkinlik masalarında ve oyun alanlarında, lisans öğrencilerinin kendi emekleri ile hazırlamış oldukları materyaller-malzemeler kullanılmış; öğrencilerin arka planda tasarımcı ve süreçte uygulayıcı olarak yer almaları sağlanmıştır. Uygulamalar ve eğlenceli etkinlik masaları dışında, öğrencilerin eğitim öğretim yılı süresince tasarlamış oldukları eğitici materyaller sergilenerek çocukların beğenisine sunulmuş ve materyalleri deneyimlemeleri için fırsatlar yaratılmıştır. Bununla birlikte, öğrencilerin hazırladığı el emeği ürünler ve yiyeceklerden elde edilen gelir ile kitap alınmış ve köy okullarına hediye edilmiştir. Şenlikten 1 gün sonra, şenliğe katılan eğitimciler ve çocuklar ile şenlik hakkında görüşmeler yapılmış; çocuklardan şenliğin resmini çizmeleri istenmiştir. Yapılan görüşmelere göre, çocukların çoğunluğunun bütün etkinlikleri sevdiği ve hiçbir etkinlikte sıkılmadığı görülmüştür. Çocuklar tarafından en sevilen etkinliklerin oyun, yüz boyama ve sandviç hazırlama; eğitimciler tarafından en sevilen etkinliklerin ise oyun, ebru ve uzay etkinlikleri olduğu görülmüştür. Çocuklar bir sonraki şenlikte aynı etkinliklere ek olarak daha fazla oyun ve oyuncak görmek istediklerini belirtmişlerdir. Böyle bir şenlik ile okul öncesi dönem çocukları ile öğretmen adaylarının bir araya gelmesi ve çocukların üniversite kampüsü gibi, onlar için yeni ve heyecan verici bir ortama davet edilmesi her iki grup için de anlamlı olmuştur. Yapılan şenliğin en önemli faydası, okul öncesi öğretmen adaylarına okul öncesi öğrenme ortamları dışında çocuklar ile uygulama yapma şansı sunmaktır. Ayrıca öğretmen adayları, geniş çaplı bir organizasyonun içerisinde yer alarak planlama, sorumluluk alma, düşünme ve problem çözme gibi becerilerini geliştirebilecekleri imkânlar yakalamıştır. Dezavantajlı okullardan gelen 160 çocuğun ve eğitimcilerin, üniversite ortamını görme, eğlenceli etkinliklere katılma, deneyim elde etme, gözlem yapma ve sosyalleşme imkânı bulması da yadsınamaz bir faydadır. Bu etkinlik sürecinde, yaşanan mutlu anlar, yükselen kahkahalar, çocukların cıvıltıları ve öğretmen adaylarının öğretmekten keyif almaları, bu şenliğin gelenekselleşmesi için önemli bir gerekçe oluşturmuş ve her yıl daha fazla çocuğa ulaşma niyeti oluşmuştur. Sözlü bildiri FALLİK DÖNEM VE EŞCİNSELLİK ARASINDAKİ İLİŞKİ ÜZERİNE PSİKANALİTİK GÖRÜŞLERİN İNCELENMESİ: LİTERATÜR TARAMASIÖzet: Bireylerin yetişkinliğe doğru yol alırken önemli gelişimsel görevlerinden birisi de sağlıklı bir cinsel kimlik oluşturmasıdır. Kişiliğin birçok temel boyutu gibi cinsel kimlik de erken çocukluk döneminde şekillenir. Psikoseksüel kişilik gelişimi kuramına göre 3-6 yaş (fallik dönem), çocuğun cinsel kimliğinin oluşmaya başladığı, kendini ve karşı cinsi tanıdığı, cinsel çatışmalar yaşadığı, hayatını şekillendirmekte olduğu önemli bir dönemidir. Eşcinsellik de günümüzde hala nedenleri araştırılan, hastalık olup olmadığı ya da ahlaki boyutu sıklıkla tartışılan cinsel bir yönelimdir. Psikanalitik kuramcılar eşcinsellik ve fallik (ödipal) dönemde yaşanan karmaşalar arasında ilişki olduğunu savunarak, bu konu ile ilgili çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmanın amacı ise; eşcinsellik ve çocukların cinsel kimlik gelişimi için önemli olan bu dönem arasındaki bağın geniş bir literatür çalışması ışığında irdelenmesidir. Bu kapsamda gerçekleştirilen literatür taraması sonucunda araştırılan konu üç ana başlık altında sınıflandırılmış ve incelenmiştir. Bu başlıklardan ilki “fallik dönemin cinsel gelişimdeki yeri ve önemi”, ikincisi “psikanalitik kuramın eşcinselliğe bakışı” ve üçüncüsü “fallik dönem ve eşcinsellik arasındaki ilişkinin ayrıntılandırılması”dır. İncelemeler sonucunda psikanalitik kuram savunucularına göre eşcinselliğin cinsel bir sapkınlık olarak değerlendirilmediği, bu tercihin değiştirilebilir olduğu, fallik dönemde çocuğun özellikle karşı cins ebeveyn ile olan ilişkisinin eşcinsellik tercihini etkilediği görülmüştür. Yapılan çalışmanın bu konu ile ilgili çalışmak isteyen araştırmacılara ön bilgi sağlayacağı ve rehberlik edeceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri FARKLI BEŞERİ BÖLGELERDE YAŞAYAN ÖĞRENCİLERİN ÇİZDİKLERİ RESİMLERE YANSITTIKLARI KÜRESEL SORUNLARÖzet: Küreselleşen dünya birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Hızlı nüfus artışı, dünyadaki kaynakların dengesiz dağılışı, insanların doğada oluşturduğu tahribatlar birçok soruna kaynak teşkil etmekte ve giderek artan sayıda problemle insanları karşı karşıya getirmektedir. Günümüz dünya sorunları ile gündelik hayatta sık sık karşılaşılsa da bu sorunlar karşısında farkındalık oluşturma ve bunlara çözüm yolları arama konusunda yetersiz kalınmaktadır. Oysa ki son dönemlerde dünya sorunları ve özellikle çevre ile ilgili sorunlar gündemi sıklıkla meşgul etmektedir. Tüm dünyayı ilgilendiren bu konu çocukların da gündemindedir. Savaş, kıtlık, şiddet, yoksulluk gibi hayatlarını doğrudan ya da dolaylı yoldan etkileyen birçok sorunun farkındadırlar ve gelecekle ilgili kaygılanmaktadırlar. Çocuklar çoğunlukla medya sayesinde dünya sorunlarıyla tanışmaktadır. Ancak dünya sorunlarıyla ilgili doğru bilgilere ulaşmaları ve bu sorunlara çözümler üretmelerinde eğitim kurumlarının rolü göz ardı edilemez. Küresel sorunları çözebilmenin yolu bu sorunlara farkındalık yaratmaktan geçmektedir. Bu farkındalığın oluşturulmasında ise eğitim önemli yer tutmaktadır. Unutulmamalıdır ki içinde yaşadığı dünyayı tanıyan, sorunların farkında olan ve bu sorunlara çözümler üreten vatandaşlar yetiştirmek eğitimin önemli amaçlarından birisidir. Ortaokul düzeyinde bu amacın gerçekleştirilmesinde, Sosyal Bilgiler dersi önemli görev üstlenmektedir. Sosyal Bilgiler dersinin, programda küresel sorunlar olarak adlandırılan günümüz dünya sorunları hakkında öğrencileri bilgilendirme, bu sorunlara karşı duyarlılık kazandırma gibi amaçları vardır. Bu sayede öğrenciler küresel sorunların çözümünde ve gerekli önlemlerin alınmasında aktif vatandaşlar olarak sorumluluk sahibi olacaklardır. Sosyal Bilgiler dersi öğretim programına bakıldığında, küresel sorun kavramının 6. sınıfta giriş ve 7. sınıfta geliştirme düzeylerinde kazandırılmasının amaçlandığı görülmektedir. 6. Sınıf öğretim programında küresel sorunlar ve bu sorunlara yönelik farkındalık geliştirme anlamında doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesi, doğal afetler, çevre sorunları, insan hakları ihlalleri, teknolojik gelişmeler ve bunların doğurabileceği sorunlar gibi konular üzerinde durulmaktadır. 7. Sınıfta ise daha önceki yıllarda vurgulanan bölgesel sorunların ötesine geçilerek daha çok küresel sorun kavramı, küresel sorunlarla ilgili uluslararası kuruluşlar ve çalışmaları, küresel sorunlara ait önlemler ve çözüm önerileri konularını öğrenmelerine yönelik kazanımlar eklendiği görülmektedir. Bu yüzden Sosyal bilgiler derslerini alan öğrencilerin küresel sorunlarla ilgili bilgi sahibi oldukları düşünülmektedir. Literatürdeki çalışmalara bakıldığında genellikle küresel çevre sorunları üzerinde durulduğu ya da küresel sorunlardan bir veya birkaçı seçilerek bu sorunların öğrenciler tarafından algılanması ve kavram yanılgılarına dayalı çalışmalara odaklanıldığı görülmektedir. Oysa ki öğrencilerin küresel sorunlar ya da günümüz dünya sorunları denildiğinde zihinlerinde nelerin canlandığını bilmek eğitimciler için oldukça önemlidir. Bu varsayımdan yola çıkılarak 8. sınıf öğrencilerinin zihinlerindeki küresel sorun algılarını belirlemek bu araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Öğrencilerin “küresel sorun” algıları çizdikleri resimler aracılığıyla ortaya konulacaktır. Ayrıca farklı beşeri bölgelerde yaşayan öğrencilerin küresel sorunları algılamaları arasında bir farklılık bulunup bulunmadığı, öğrencilerin küresel sorunları hangi kaynaklardan öğrendikleri araştırmanın diğer problemlerini oluşturmaktadır.Çalışma Ankara ili, Aksaray ili şehir merkezi ve Ortaköy ilçesinde bir kasabada yaşayan toplam 39 8. Sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunun 8. Sınıflardan seçilmesinde “küresel sorun” kavramının 6.ve 7. Sınıf Sosyal Bilgiler derslerinde kazandırıldığı varsayımından yola çıkılmıştır. Öğrencilerden “Küresel Sorun” kavramı ile ilgili resim çizmeleri istenmiş ayrıca yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak küresel sorunlarla ilgili algıları ölçülmeye çalışılmıştır. Çalışmada nitel araştırma yöntemleri arasında bulunan içerik analizi kullanılacaktır. Öğrencilerin çizdikleri resimler ve görüşme sorularına verdikleri cevaplar içerik analizi yoluyla değerlendirilecektir. Böylelikle öğrencilerin en fazla hangi küresel sorunlara değindikleri, farklı beşeri bölgelerde yaşayan öğrencilerin küresel sorunları algılamalarında bir farklılık olup olmadığı, küresel sorunlarla ilgili bilgi kaynakları ortaya konulacaktır. Bulguların sosyal bilgiler öğretmenlerine ve bu alanda çalışan eğitimcilere ışık tutacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri FARKLI ÇEVRE KOŞULLARINDA YAŞAYAN, OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMLARINA DEVAM EDEN 48-72 AYLIK ÇOCUKLARIN SOSYAL PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Bu araştırmanın amacı, Kadın Tutuk Evi’nde yaşayan ve Adalet Anaokulu’na giden çocuklarla aile ortamında yetişen ve bir okul öncesi eğitim kurumuna devam eden çocukların bazı değişkenlere (yaş, cinsiyet, kardeş sahibi olup olmama, okul öncesi eğitim alma süresi, anne-babanın öğrenim durumu, anne-babanın yaşı) göre sosyal problem çözme becerilerinin karşılaştırılmasıdır. Çalışma grubu, kadın tutuk evinde yetişen ve anaokuluna devam eden 48-72 aylık 26 çocuk ile normal çevre koşullarında yetişen ve anaokuluna devam eden 48-72 aylık 30 çocuk, toplamda 56 çocuktan oluşmuştur. Araştırmaya veri toplamak amacıyla “Sosyal Problem Çözme Ölçeği” ve değişkenleri tespit etmek amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanmış “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan ölçek Yılmaz, Ural ve Güven (2016) tarafından geliştirilmiştir. Araştırma için gerekli izinler alındıktan sonra Sosyal Problem Çözme Ölçeği, araştırmacılar tarafından çocuklara bireysel olarak uygulanmış, annelerden anket yoluyla demografik bilgiler elde edilmiştir. Elde edilen verilere SPSS 21 paket programı kullanılarak Mann Whitney-U ve Kruskal- Wallis testleri ile analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, çalışma grubunu oluşturan farklı iki grup çocuğun sosyal problem çözme düzeylerinin orta düzeyde olduğu, aralarında anlamlı fark olmadığı görülmüştür. Çocukların Sosyal Problem Çözme Ölçeği’nden aldıkları puanların her iki grupta da cinsiyete, yaşa, okul öncesi eğitim alma süresine, anne ve babanın öğrenim düzeyine, anne-babanın yaşına göre anlamlı fark göstermediği belirlenmiştir. Sözlü bildiri FARKLI ÇEVRE KOŞULLARINDA YETİŞEN OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ (48-72 AY) GELİŞİM ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Bu araştırmanın amacı, farklı çevre koşullarında yetişen okul öncesi dönem çocuklarının (48-72 ay) gelişim özelliklerinin çeşitli değişkenler açısından karşılaştırılmasıdır. Bu amaç doğrultusunda değişkenler; cinsiyet, yaş, anne eğitim durumu, baba eğitim durumu, kardeş durumu, daha önce okul öncesi eğitim alma durumu ve okul öncesi eğitim alma süresi olarak belirlenmiştir. Araştırmada, okul öncesi dönem çocuklarının gelişim düzeylerini belirlediği ve çeşitli değişkenler açısından karşılaştırmayı amaçladığı için tarama modellerinden karşılaştırma türü tercih edilmiştir. Araştırma sürecinde derinlemesine incelemeye olanak verdiği için amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Çalışma grubu, dezavantajlı bir grup olan kadın tutuk evinde yetişen ve anaokuluna devam eden 48-72 aylık çocuklar ile normal çevre koşullarında yetişen ve anaokuluna giden 48-72 aylık çocuklar olmak üzere iki farklı gruptan oluşmaktadır. Çalışma grubu-I Adalet Anaokuluna devam eden 26 çocuk, çalışma Grubu-II normal eğitim kurumunda okul öncesi eğitim alan 30 çocuk olmak üzere (25 kız, 31 erkek) toplam 56 çocuktan oluşmaktadır. Araştırmaya veri toplamak amacıyla; LAP-3 Gelişim Değerlendirme Ölçeği (LAP-3 Development Assessment Scale) kullanılmıştır. Ölçek, 48-72 aylık çocuklar için Türkçe’ye uyarlama çalışması Tunçeli ve Zembat (2017) tarafından yapılmıştır. Ayrıca araştırmacılar tarafından değişkenleri tespit etmek amacıyla “Kişisel Bilgi Formu” oluşturulmuştur. Bu form çocuklara yönelik; cinsiyet, yaş, kardeş durumu, daha önceden eğitim alma durumu ve süresi bilgileri yer alırken, ailelere yönelik olarak da, anne-baba yaşı, öğrenim durumu sorularını kapsamakta olup ailelerin cevaplandırmasına yönelik hazırlanmıştır. Araştırma için gerekli izinler alındıktan sonra LAP-3 Gelişim Değerlendirme Ölçeği araştırmacılar tarafından çocuklara bireysel olarak uygulanarak ailelerden elde edilen demografik bilgiler doğrultusunda araştırmanın verileri elde edilmiştir. Elde edilen veriler frekans ananizi, mann whitney-u ve kruskal- wallis teknikleri kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda çalışma gruplarını oluşturan çocukların LAP-3 Gelişim Değerlendirme Ölçeği alt testlerinden elde ettikleri puanlar arasında, cinsiyet ve eğitim düzeyi durumuna göre anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir. Çalışma Grubu-I’de kardeş durumu, anne eğitim düzeyi, Çalışma Grubu-II’de baba eğitim düzeyi durumuna göre anlamlı bir farklılık elde edilememiştir. Çalışma Grubu-I’de yaş, baba eğitim düzeyi; Çalışma Grubu-II’ de yaş, kardeş durumu, anne eğitim düzeyi değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri FARKLI KADEMELERDE DERSE GİREN ÖĞRETMENLERDE SES ANALİZİÖzet: Sesini kullanarak mesleklerini icra eden profesyonel meslek gruplarında ses bozukluklarına sıkça rastlanmaktadır. Bu meslek gruplarından biri de öğretmenlerdir. Ülkemizde öğretmenlerin ses problemleri ile ilgili yapılmış birçok araştırmalar mevcuttur. Bu çalışmada farklı yaş gruplarına hitap eden öğretmenlerin ses analizleri, kontrol grubu akustik analiz parametreleri ile kıyaslanarak farklar ortaya konulmuştur. Ayrıca sigara kullanım durumu da dikkate alınarak, sigara kullanımının öğretmenlerin ses parametrelerine etkisi araştırılmıştır. Çalışmaya 26-40 yaş arası, en az 4 yıllık mesleki geçmişi olan, 60 bayan öğretmen (10 anaokulu, 10 ilkokul, 10 ortaokul, 10 lise, 10 sigara kullanan lise öğretmeni) ve aynı yaş aralığında kontrol grubu olarak 10 çocuksuz ev hanımı katılmıştır. Çalışmada katılımcılara 2 saniye süre ile /a/, /e/, /i/ ünlüleri ve konuşma paterni olarak bu ünlü fonemlerin /b/ fonemi ile oluşturulmuş farklı bileşenleri söyletilmiştir. EGG cihazı ile sessiz bir ortamda mesai öncesi alınan kayıtlar mesai sonrası tekrarlatılmıştır. Multi Dimensional Voice Programı (MDVP) ile yapılan analizinden şimmer ve jitter yüzdelikleri ve temel frekans(F0) değerleri elde edilmiştir. LPC analizi ile formantlar elde edilmiştir. İstatistiksel analizleri yapılarak farklı yaş gruplarına hitap eden öğretmenlerin ses parametrelerindeki farklar kontrol grubu ile kıyaslanmıştır. Sigara kullanan lise öğretmenleri ile kullanmayan lise öğretmenlerinin ses parametreleri de istatistiksel olarak analiz edilerek farklılıklar incelenmiştir. Genel olarak tüm grupların mesai öncesine göre mesai sonrası shimmer ve jitter yüzdeliklerinde anlamlı artışlar kaydedilmiş olup (p<0,05), F0’ da ve formantlarda düşmeler gözlemlendi.Kontrol grubu ile öğretmen gruplarının mesai öncesi ses analizleri karşılaştırıldığında, shimmer ve jitter yüzdelerinde anlamlı farklılıklar görülmüştür. Bulgularımıza göre öğretmenlerin ses bozukluğu riski tüm ses profesyonellerinde olduğu gibi fazladır. Bu risk öğretmenlerin hitap ettiği yaş gurubuna göre de artış gösterebilmektedir. Sigara kullanımı ise ses parametrelerinde anlamlı değişiklik oluşturmaktadır. Tüm bu sonuçlar değerlendirildiğinde öğretmenlerin üniversite eğitiminde ses hijyeni hakkında bilgilendirilmeleri ve şan dersi alarak sesi doğru kullanmayı öğrenmeleri gerekmektedir. Sözlü bildiri FARKLI KÜLTÜREL YAPILARDAKİ AİLELERDE YETİŞEN ÖĞRENCİLERİN HOŞGÖRÜ VE SORUMLULUK DEĞERLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma iki amaç çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Birincisi, ortaokul yedinci ve sekizinci sınıf öğrencilerinin hoşgörü ve sorumluluk değerlerinin sahip olma düzeyleri belirlenmiş ve öğrencilerin yetiştikleri aile ortamına göre hoşgörü ve sorumluluk değerleri karşılaştırılmıştır. İkinci olarak ise öğrencilerin hoşgörü ve sorumlulukları arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın çalışma gurubu, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı güz döneminde ortaokul yedinci ve sekizinci sınıflarında öğrenim gören 290 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın evren geniş olduğu için amaçlı örneklem yöntemi kullanılmıştır. Bu doğrultuda farklı kültürel yapılardaki ailelerde (Türk, Arap, Kürt, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) yetişen öğrenciler için Bursa ili İnegöl ilçesinden (Türk, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) Van ve Bitlis illerinden (Kürt) ve Maraş il merkezinde bulunan bir Suriyeli okulu ile Bursa İnegöl ilçesinde ulaşılabilen Suriyeli öğrencilerden (Arap) veriler elde edilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak “hoşgörü eğilim ölçeği” ve “sorumluluk ölçeği” olmak üzere iki araç kullanılmıştır. Bu araçlar aracılığı ile toplanan verilerle araştırmanın amacı bağlamında betimsel istatistikler (yüzde, frekans, aritmetik ortalama, standart sapma), fark istatistikleri (t-testi, Anova) ve ilişki analizi (regrasyon) yapılmıştır. Gerçekleştirilen bu analizler sonucunda, araştırmaya katılan öğrencilerin genel olarak hem hoşgörü eğilim düzeylerinin hem de sorumluluk düzeylerinin oldukça yüksek olduğu belirlenmiştir. Farklı kültürel yapılarda yetişen ortaokul öğrencilerin hoşgörü eğilim düzeylerinin hem ölçek toplamında hem de alt boyutlar bazında (değer, kabul, önem) bütün grupların (Türk, Arap, Kürt, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) yüksek düzeyde olduğu sonucu elde edilmiştir. Ayrıca gruplar arası (Türk, Arap, Kürt, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) puan farklılıklarının ise istatistiksel olarak anlamlı olmadığı tespit edilmiştir. Gruplar arasında hoşgörü eğilimleri en yüksek olanlar Kürt kökenli öğrenciler en düşük puanı sahip olanlar ise Arap (Suriyeli) öğrenciler olduğu belirlenmiştir. Farklı kültürel yapılarda yetişen ortaokul öğrencilerin sorumluluk düzeylerinin bütün gruplarda (Türk, Arap, Kürt, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) yüksek düzeyde olduğu sonucu elde edilmiştir. Gruplar arasında en yüksek sorumluluk puan ortalamasına Arap kökenli öğrencilerin sahip olduğu belirlenmiştir. Farklı kültürel yapılarda yetişen ortaokul öğrencilerin sorumluluk düzeylerinin gruplar arasında (Türk, Arap, Kürt, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) anlamlı bir şekilde farklılaştığı bulunmuştur. İstatistiksel olarak bu farklılaşma Arap kökenli öğrenciler Kafkas göçmeni öğrenciler arasında Arap kökenliler lehine olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin cinsiyete göre hoşgörü eğilim düzeylerinde ve sorumluluk düzeylerinde anlamlı bir farklılık bulunmadığı belirlenmiştir. Ancak öğrencilerin hoşgörü ve sorumluluk değerlerinin aritmetik ortalamaları kızların erkeklerden daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Sınıf düzeyine göre de hoşgörü eğilim düzeylerinde ve sorumluluk düzeylerinde anlamlı bir farklılık bulunmadığı belirlenmiştir. Ancak öğrencilerin hoşgörü eğilimleri yedinci sınıfların aritmetik ortalamalarının sekizinci sınıflara göre daha yüksek, sorumluluk değerler düzeylerinin aritmetik ortalamalarının sekizinci sınıf öğrencilerinin yedinci sınıf öğrencilerinden daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin sorumluluk değer düzeylerinin hoşgörü eğilim düzeylerini anlamlı olarak yordadığı bulunmuştur. Bu bulguya göre sorumluluk değer düzeyinin %46 oranında hoşgörü eğilim düzeyini yordadığı sonucu elde edilmiştir.Buna göre %46 oranında sorumluluk değeri hoşgörü eğilim düzeyinin artıp azalmasını belirlemektedir. Sonuç olarak değerler eğitiminin bir bütün olduğu yorumu yapılmıştır. Değerler eğitimi ile ilgili bir alanda yapılan çalışma bir diğer alanda yapılan çalışmayı etkilemektedir. Bireylerin cinsiyet, yaş, yaşadığı kültürel yapı ve etkisinde kaldığı olaylar göz önünde bulundurularak değerler eğitimi süreci planlanmalıdır. Daha verimli ve kaliteli bir değerler eğitiminin yapılabilmesi için bu hususlara dikkat edilmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri FARKLI LİSANS PROGRAMLARINDA ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE SORUNLARINA İLİŞKİN BİLGİ DÜZEYLERİNİN VE TUTUMLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Bu araştırmanın amacı, Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi dördüncü sınıf düzeyinde farklı lisans programlarında öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarının, çevre sorunlarına ilişkin bilgi düzeylerinin ve çevreye yönelik tutumlarının belirlenmesidir. Araştırma tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluşturmaktadır. Örneklem Sınıf Öğretmenliği, Fen Bilgisi Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliği olmak üzere dört farklı lisans programında dördüncü sınıf düzeyinde öğrenim görmekte olan 392 öğretmen adayından oluşmaktadır. Öğretmen adaylarının çevre sorunları bilgisi başarı düzeyleri, Çimen ve Yılmaz (2014) tarafından geliştirilen 25 soruluk başarı testi ile belirlenmiştir. Testin KR-20 değeri .74 olarak belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının çevreye yönelik tutumlarını belirlemek için Şama (2003) tarafından geliştirilen tutum ölçeği kullanılmıştır. 5’li likert türünde geliştirilen ölçekte 21 madde bulunmaktadır. Tek boyuttan oluşan tutum ölçeğinin Cronbach Alpha (α) güvenirlik değeri .77 olarak hesaplanmıştır. Verilerin analizinde SPSS 21.0 istatistik paket program kullanılmıştır. Elde edilen puanları karşılaştırmak amacıyla bağımsız t-testi uygulanmıştır. Araştırma bulgularına göre, Çevre Eğitimi dersi alan ve almayan öğretmen adaylarının çevre sorunlarına ilişkin bilgi düzeyleri arasında, Çevre Eğitimi dersi alan öğretmen adaylarının lehine istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu tespit edilmiştir. Üniversitede Çevre Eğitimi dersi almış olan öğretmen adaylarının çevre sorunlarına ilişkin bilgilerinin daha fazla olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte, Çevre Eğitimi dersi alan öğretmen adaylarının çevreye yönelik tutumlarının daha olumlu olduğu saptanmıştır. Üniversitede Çevre Eğitimi dersinin zorunlu olduğu Sınıf Öğretmenliği ve Fen Bilgisi Öğretmenliği lisans programlarında öğrenim gören öğretmen adaylarının çevre sorunları bilgisi ve çevreye yönelik tutumlarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu doğrultuda, Çevre Eğitimi dersinin eğitim fakültelerinde yer alan bütün lisans programlarında zorunlu veya seçmeli ders olarak bulunmasının faydalı olacağı düşünülmektedir. Geleceğimizin teminatı olan yeni nesiller, okul öncesinden üniversiteye kadar sürekli öğretmenleriyle etkileşim içerisinde bulunmaktadır. Öğretmenlerin öğrencilerine rol model olduğu düşünüldüğünde, öncelikle öğretmenlerin çevre sorunlarını bilmeleri ve çevreye yönelik olumlu tutuma sahip olmaları gerekmektedir. Bu bakımdan, Çevre Eğitimi dersinin hem öğrenciler hem de öğretmenlik mesleğine başlayacak öğretmen adayları için oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri FARKLI MİLLİ KİMLİKLERE SAHİP ÖĞRENCİLERİN VATANDAŞLIK (EĞİTİMİ) ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Dünyadaki gelişmeler; ekonomik hareketlilik, uluslararası antlaşmalar, sosyal medya araçlarının etkin kullanımı yeni alanlara duyulan ihtiyacı arttırmıştır. İçinde yaşadığımız zamanın doğası gereğince katılımcı demokrasi, sivil diyalog, cinsiyet eşitliği, etnik ayrımcılığa son verilmesi, insan hakları gibi konular daha da önemli hale gelmiştir. Türkiye gibi jeopolitik öneme sahip siyasi dengelerin merkezinde yer alan bir ülkenin aynı zamanda yalnızca Türkiye değil tüm dünyada barış ve huzur ortamı içinde yaşayabilmek için çözüm yolları aranması kaçınılmazdır. Bu anlamda bir arada huzur içinde yaşayabilmeyi destekleyici niteliğe sahip vatandaşlık eğitiminin önemi günümüzde etkisini arttırarak sürdürmektedir. Bugün bilgiye erişim reklam sloganlarında tabir edildiği gibi belki parmakların ucunda fakat beceri ve tutum kazandırmak değişen dünya gerekliliklerine uygun birey yetiştirmek namına önem teşkil etmektedir. Vatandaşlık eğitiminin öneminin bilincinde olunarak hazırlanmış bu çalışmada farklı milli kimliğe sahip Rus, Kolombiyalı, Ruandalı ve Türk olmak üzere toplamda 20 katılımcı ile yarı yapılandırılmış görüşme yöntemiyle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmanın amacı, farklı milli kimliklere mensup öğrenciler (Ruandalı, Rus ve Kolombiyalı) ile Türk öğrencilerin iyi vatandaş kavramından ne anladıkları, sahip oldukları bu algıları üzerinde ülkelerinde almış oldukları vatandaşlık eğitiminin nasıl etki ettiğini tespit etmek ve bu dört ülkede okul eğitimi düzeyinde nasıl bir vatandaşlık eğitimi verildiğini öğrencilerin deneyimlerinden yola çıkarak tespit etmektir. Buna göre araştırma problemleri şu şekilde oluşturulmuştur: Bu dört ülkenin vatandaşlık eğitim sistemleri nasıldır? Ruandalı, Rus, Kolombiyalı ve Türklerin kendi ülkelerinin vatandaşlık eğitimi hakkındaki düşünceleri nedir? Öğrencilerin aldıkları eğitim onların vatandaşlık algılarına nasıl etki etmiştir? Ruandalı, Rus, Kolombiyalı ve Türk öğrencilerin vatandaşlık algıları nasıldır? Bu amaçlar doğrultusunda araştırma, 2014- 2015 eğitim-öğretim yılında İzmir, Kayseri ve Ankara illerinde eğitim gören yabancı ve Türk öğrencilerle gerçekleştirilmiştir. Farklı milli kimliğe mensup katılımcıların ilk ve ortaöğrenimlerini ülkelerinde tamamlamış olma kriterine dikkat edilmiştir. Araştırmada görüşmeler vasıtasıyla elde edilen bilgiler yazıya dökülmüş, ardından kodlamaları yapılmış ve temalar oluşturulmuştur. Elde edilen veriler betimsel analize tabi tutulmuş, bu yolla sonuçların elde edilmesi amaçlanmıştır. Çalışma sonucunda Rus katılımcıların vatandaşlık eğitimini önemsemediği, Rusyanın beklentilerini yerine getirme yükümlülüğü hissetmedikleri, vatandaşlık bağlarının milli duygularla örülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Kolombiyanın davranış eğitimine önem verdiği, vatandaşlık eğitimi derslerinin önemsendiği, katılımcıların ülkelerinin beklentilerini yerine getirme eğiliminde oldukları ve ülkelerini geliştirmeyi amaçladıkları sonucuna ulaşılmıştır. Ruandalı katılımcıların vatandaşlık eğitimi dersini önemsiz gördüğü, ülkelerini geliştirmek noktasında kendilerine büyük sorumluluk düştüğü inancında olup bu sorumluluğu yerine getirme arzusunda oldukları; Türk katılımcıların ise ülkelerine milli duygularla bağlı oldukları, ülkelerinin ilerlemesinde kendilerine düşen vazifeleri yerine getirme noktasında istekli oldukları görülmüştür. Katılımcıların iyi vatandaş algıları genel itibari ile; ülkesinin gelişimine katkıda bulunan, ülkesi için yararlı, vergi ödeyen, kurallara uyan, ülkesi için faydalı şeyler yapan, ülkesini iyi temsil eden, ülkesine ve etrafındaki kişilere zarar vermeyerek saygılı olan tasvirleri çerçevesinde oluşturulmuştur. Ancak üç ülke katılımcıları birbirlerinden ön plana çıkardıkları bazı hususlar açısından ayrılmaktadır. Örneğin, iyi vatandaşlığın saygılı olmakla ilişkilendirilmesi yönüyle Kolombiya, ülke için bir değişiklik yaratması gereken kişi olması yönüyle de Ruanda farklı boyutlarını ortaya koymuştur. Rus katılımcılar, çok daha mesafeli ve ülkeleriyle ilişki anlamında nötr bir iyi vatandaşlık algısına sahiptirler. Türk öğrencilerinse ülkeye katkıda bulunmak amacıyla gelişimde rolleri olduğu algısına sahip oldukları, bu rolleri gerçekleştirmediklerinde ise ülkenin zarar göreceğini düşündükleri ve sorumlu hissettikleri görülmüştür. Bu algısal farklılıklar da vatandaşlık algısının temelinde yatan, farklı milli kimliğe sahip katılımcıların sahip oldukları değerleri ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri FARKLI ÖĞRENİM SEVİYELERİNDEKİ ÖĞRENCİLERDE “MADDENİN KORUNUMU VE GELİŞİMİ” ÜZERİNE BİR ÇALIŞMAÖzet: FARKLI ÖĞRENİM SEVİYELERİNDEKİ ÖĞRENCİLERDE “MADDENİN KORUNUMU VE GELİŞİMİ” ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA Öğretmen GİZEM RÜYA DUYAL, Elazığ Yurtbaşı Şeker İlkokulu Doç. Dr. Sevilay KARAMUSTAFAOĞLU, Amasya Üniversitesi ÖZET Ailede başlayıp, zamana ve mekâna bağlı olmaksızın insanın hayatını idame ettirmek için öğrendiği her şeye eğitim denir. Eğitim kişi ölene kadar devam eder. Kişi okul öncesi ve tüm okul kademelerinde olduğu gibi yetişkinlik döneminde de yeni yaşantılar geçirmekte ve çevreye uyum için gerekli bilgiler edinmektedir. Kısacası eğitim hayat boyu, ölene kadar kesintisiz olarak devam eden bir süreçtir. Öğretim ise belli bir plan ve amaç dâhilinde sistemli bir şekilde ilerleyen süreçtir. Öğretmenlere düşen görev eğitimi ve öğretimi bir arada öğrencilere sunabilmektir. Her öğrenci kendisine sunulan bilgiyi aynı anda, aynı doğrultuda, tamamıyla, tek seferde anlatıldığı şekilde alamayabilir. Bunun nedenlerinden biri bireysel farklılıklardır. Piagetin bilişsel gelişim dönemleri ve içinde yer alan her bir evre evrensel bir nitelik taşımaktadır. Somut işlemler dönemi bilişsel gelişimin en temel dönemi sayılmıştır. Somut işlemler döneminin en temel özelliği korunumun kazanılması olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda, bu çalışmada farklı öğrenim seviyelerinde bulunan öğrencilerin (1. , 2. , 3. ve 4. sınıf) maddenin korunumunun gelişimi incelenmiştir. Bunun için çalışmanın örneklemini Elazığ’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir ilkokulda bilişsel özelliklerine göre düşük, orta ve yüksek seviyeli öğrenciler olmak üzere her sınıftan 9 öğrenci olmak üzere toplam 36 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışma farklı öğrenim seviyelerindeki öğrenciler üzerinde gerçekleştirildiği için gelişimsel araştırmalardan enlemesine araştırma yöntemi kullanılarak yürütülmüştür. Bu çalışma kapsamında ilgili öğrencilerin düzeyine uygun olarak literatürde bulunan ‘Korunum Niteliğini Değerlendirme Problemleri’ veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Korunum içerisinde geçen sayı, hacim, miktar, uzunluk, ağırlık, madde, alan kavramları bulunmakta ve her bir kavramın kazanılıp, kazanılmadığını belirlemek için birebir öğrencilerle yapılması gereken birbiriyle ilişkili farklı etkinlikler yer almaktadır. Bu etkinlikler örneklemdeki farklı öğrenim seviyesindeki öğrenciler için ayrı ayrı uygulanmıştır. Uygulamada elde edilen veriler kaydedilmiş, uygun bir istatistiki programla analiz edilmiş, tablolar kullanılan istatistikî programa göre düzenlenmiştir. Sınıflar arasında anlamlı bir fark olup olmadığını tespit etmek için Post-Hoc Tukey ve LSD testlerinden yararlanılmıştır. Piaget korunum ile ilgili yaptığı çalışmalarda yaş ilerledikçe korunumun niteliğinin kazanılma düzeyinin arttığını belirtmiştir. Yapılan bu araştırma sonuçları da Piagetin bu görüşüyle paralellik göstermektedir. 1. sınıftan 4. sınıfa doğru yaşla birlikte sayı, hacim, miktar, uzunluk, ağırlık, madde, alan korunumunda istenilen becerilerin kazanıldığı sonucuna varılmıştır. Ancak 1. ve 2. sınıflarda çoğu öğrencinin korunumla ilgili kazanımları kazanamadığı belirlenmiştir. İstatistiki analizlere göre de tüm alt problemlerde 1.ve 2. sınıflarla 3. ve 4. sınıflar arasında ilgili korunumlara yönelik becerileri arasında 3. ve 4. sınıfların lehine anlamlı farklılar olduğu tespit edilmiştir. İlkokula başlama yaşının düşmesi ile işlem öncesi dönem veya somut operasyon dönemine geçiş aşamasında olan öğrencilerin korunumla ilgili becerilerinin kazanılamamış olması beklenen bir durum olduğu söylenebilir. Sonuç olarak enlemesine yürütülen bu çalışmada Piaget’in öğrenme kuramına göre öğrenmenin yaşa bağlı bir süreç olduğu, yaşla birlikte korunum kavramının geliştiği yeniden ilgili örneklem grubunda da tespit edilmiştir. Buna göre öğretmenlerin öğrenme sürecinde öğrencilerin bu özelliklerinin gelişmesi için etkinlikler geliştirmeleri ve uygulamalı çalışmalarla desteklemeleri önerilmektedir. Sözlü bildiri FARKLI SINIFLARDAKİ ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN FEN EĞİTİMİNDE DERS DIŞI UYGULAMALARININ ETKİLERİ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİÖzet: Ders dışı etkinlikler, okulda veya okul dışında, eğitimin amaçlarına uygun olarak, öğrencilerin ilgi ve istekleri doğrultusunda, öğretmenin gözetimi altında yapılan; planlı, programlı ve düzenli uygulamalardır. Ders dışı uygulamaların; okullardaki formal eğitimi desteklediğinden öğrencinin okulda öğrendiği bilgileri pekiştirmelerine ve yaşamla ilişkilendirmelerine; kişiye özgürlük tanıyarak, onun ruhsal zenginlik kazanmasına, sosyalleşmesine ve öğrencilerin sosyal, ahlaki, bedensel ve psikolojik yönlerden bir bütün olarak gelişimine katkı sağladığı uluslararası birçok çalışmada ifade edilmektedir. Ayrıca bu uygulamaların öğrencilerin ilgi duydukları alanda yeteneklerini geliştirmelerine, toplumsal, kültürel değerlere ilgili bilgi, beceri ve alışkanlık kazanarak iyi bir vatandaş ya da birey olmasına ve öğrencinin hayatında ne olmak istediğine dair bilgilendirme yaparak meslek seçimlerine yardımcı olduğu bu çalışmalarda vurgulanmaktadır. Ders dışı uygulamalarla ilgili uluslararası litaratürde birçok çalışmayla karşılaşmak mümkünse de ülkemizde bu alanla ilgili yapılan çalışmalar son zamanlarda önem kazanmaya başlamıştır. Ders dışı uygulamalarla ilgili yapılan çalışmaların genellikle beden eğitimi alanında odaklanıldığı çok az sayıda fen eğitimiyle ilgili çalışmanın olduğu görülmektedir. Fen eğitimi alanında ders dışı uygulamaların öğrenciler üzerinde nasıl etkilerini olduğunu belirlemeye yönelik çalışmanın sınırlı sayıda olduğu görülmektedir. Literatürdeki bu eksikliği gidermek için bu çalışmanın önemli katkısının olacağına inanılmaktadır. Bu araştırmanın amacı, farklı sınıflardaki ortaokul öğrencilerinin fen eğitiminde ders dışı uygulamaların etkileri hakkındaki düşüncelerini belirlemektir. 2014-2015 eğitim-öğretim yılında yürütülen ve betimsel nitelik taşıyan bu çalışmada, nitel araştırma yaklaşımı kullanılarak araştırılan kişilerin deneyimlerinden doğan anlamların sistematik olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Nitel araştırma; araştırmacıların araştırılacak konu ya da konuları doğal ortamında inceledikleri, araştırılan insanların getirmiş oldukları anlamlar açısından olguyu anlamlılaştırma ve yorumlama çabası içerinde oldukları bir araştırma çeşididir. Bu çalışmada nitel araştırma yaklaşımının olgu bilim yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem hayatımızda karşılaştığımız ancak detaylı olarak bilgi sahibi olmadığımız ya da üzerinde çok düşünmediğimiz olguları derinlemesine inceleyen nitel çalışma türüdür. Bu çalışmada da öğrencilerin ders dışı deneyimlerin kendileri üzerinde nasıl bir etki yarattığını derinlemesine incelemek istenilmektedir. Çalışmanın örneklemini; Yozgat ilinde beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci sınıfta öğrenim gören ve her bir düzeyde beş öğrenci seçilmek üzere toplam 20 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi daha önce ders dışı uygulamalara katılan öğrenciler arasından gönüllülük esasına dayalı olarak rasgele seçim yapılarak belirlenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Öğrencilere görüşmelerde beş soru yönlendirilmiş olup her bir görüşme teyp kaydına alınarak yaklaşık yirmi dakikalık bir zaman diliminde tek oturum¬da bitirilmiştir. Öğrencilerin düşüncelerini tam olarak belirleyebilmek için görüşme sorulan sorulara ek olarak “neden?”, “nasıl*”, “tam olarak ne demek istediniz?”, “açıklayınız” şeklinde sorular yöneltilmiştir. Görüşme sırasında teybe kaydedilen veriler ilk olarak transkript haline getirilmiş¬tir. Daha sonra araştırmacılar tarafından transkriptlerde yazılı olan veriler ayrı ayrı betimsel analiz yapılarak tematik kodlar oluşturulmuştur. Verilerden belirlenen ana temanın yanı sıra içerik analizi yapılarak birbirine benzeyen veriler belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirilerek alt temalar oluşturulmuş ve okuyucunun anlayabileceği biçim-de düzenlenerek yorumlanmaya çalışılmıştır. Öğrencilerle yapılan görüşmelerden elde edilen verilerin analizi sonucunda; Ders dışı etkinliklerin fen eğitiminde kullanılmasının öğrencilerin; uygulama yapılan konuları daha iyi öğrenmesine, sosyalleşmesine, iletişim becerilerinin gelişmesine ve işbirliği yapabilme becerilerinin gelişmesine olumlu etkileri olduğu tespit edilmiştir. Fakat öğrencilerin okullarında fen eğitiminde ders dışı uygulamalara yeteri kadar önem verilmediğini ifade ettikleri görülmüştür. Sözlü bildiri FARKLI YALNIZLIK DÜZEYLERİNDEKİ BİREYLERİN YAŞAM DOYUMU, SOSYAL BAĞLILIK VE SOSYAL SORUMLULUK DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Yalnızlık, İnsanın kendisini anlaşılmamış ve kimsesiz hissettiği, çevresindeki insanlarla bağlantı kurmakta zorlandığı, kendisini terkedilmiş ve uyumsuz bir kişi olarak algıladığı, konuşabileceği, ihtiyacı olduğunda yardım isteyebileceği kişi ya da kişilerin olmadığı inancını taşıdığı, istenmeyen, acı veren bir yaşantı olarak tanımlanmaktadır (Özodaşık, 2001; Rokach, 2004).Yalnızlık özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, her yaşta, her kültürde, her sosyoekonomik düzeyde ve her sosyal statüde yaşanabilen bir sorundur. Yalnızlığa eşlik eden en temel duygu ve davranışlar ise, kendine yabancılaşma, anlamsızlık, duygusal küntlük, sosyal yalıtılmışlık, reddedilme, acı, üzüntü, keder, çaresizlik, karmaşa ve değersizlik duygusu, güvensizlik, öfke, sosyal ilişkilerden kaçınma, içe kapanma, kendinden şüphe etme, psikosomatik rahatsızlıklar, durgunluk ve umutsuzluk olarak sıralanmaktadır (Rokach, 1999; 2002) Başkalarının iyi oluşunu göz önünde bulundurmayı ve toplumdaki ihtiyacı olanlara yardım etmeyi gerektiren sosyal sorumlulukluluğun topluma uyum sağlayamama, katılamama, yalıtılmışlık ve reddedilmişlik hissini yaşatmakta olan yalnızlık duygusunun toplumdaki diğerlerine yönelik görev duygusu ve toplumsal iyi oluşla ilgili olma olarak tanımlanan sosyal sorumluluğu (Conrad ve Hedin, 1982) etkileyeceği kabul edilmektedir. Bu araştırmanın amacı, farklı yalnızlık düzeylerindeki bireylerin, yalnızlık duygusunun yoğunluğuna bağlı olarak, toplumdaki diğer insanlara yönelik sorumluluk duygusunun ve yaşamdan alınan doyum düzeyinin etkilenip etkilenmediğini araştırmaktır. Bu amaçla, Araştırma verileri Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesinin faklı bölümlerindeki, 1., 2., 3., ve 4. sınıfına devam etmekte olan ve araştırmaya katılmayı gönül olarak kabul eden 584 öğrenci ile 2015-2016 öğretim yılı bahar döneminde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada ölçme aracı olarak, UCLA yalnızlık Ölçeği ve Sosyal Sorumluluk Ölçeği ve Yaşam Doyumu ölçeği kullanılmıştır. UCLA yalnızlık ölçeği, bireylerin yalnızlık düzeyini düşük, orta ve yüksek yalnızlık olmak üzere üç farklı düzeyde değerlendiren bir ölçektir. Araştırma bağlamında yalnızlık ile, yaşam doyumu ve sosyal sorumluluk ve sosyal bağlılığın nasıl bir ilişkisi olduğu incelenmiştir. Sonuçlar, söz konusu değişkenlerin yalnızlığı etkileme gücü açısından değerlendirilmiştir. Bulgular ilgili litaratür bağlamında yorumlanacaktır. Ayrıca araştırma değişkenlerinin birbirleriyle ilişkisi ve de bu değişkenlerin yalnızlığı açıklama gücü ayrıca çalışılacaktır. Bu sayede, yalnızlık olgusunun daha iyi anlaşılması ve sosyal sorumluluk, yaşam doyumu ve sosyal bağlılık üzerinde yalnızlığın üzerinde olası olumsuz etkileri önceden ortaya çıkartılması durumunda ne gibi önlemlerle ilerlenmesi gerektiği üzerinde durulacaktır. Kaynakça Conrad, D.ve Hedin, D. (1982). Instrument and Scoring Guide of the Exprimental Education Evaluation Project. Minnesota: Center for Youth Development and Research. Özodaşık, M. (2001). Modern İnsanın Yalnızlığı. Konya: Çizgi Yayınları. Rokach, Ami. (2004). Loneliness Then and Now: Reflektions on Social and Emonational Alianation in Everyday Life. Current Psychology, 23, (1), 24-40. Rokach, A. (1999). Cultural Background and Coping with Loneliness. Journal of Psychology, 133, (2), 217-229. Rokach, A. (2002). Dimensions of Loneliness Among Canadian and Czech Youth: A Cross- National Study. Current Psychology, 21, (4), 362-379. Sözlü bildiri FARKLILAŞTIRILMIŞ ÖĞRETİM PROGRAMININ ÖĞRENCİLERİN MATEMATİK BAŞARISINA ETKİSİÖzet: Günümüz dünyasında bireysel farklılıklar eğitim sürecini de etkilemektedir. Eğitimde farklılaştırma bireysel ilgi ve ihtiyaçları karşılamak için uygulanan yöntemleri kapsamaktadır. Farklılaştırma hedeflerde, eğitim durumlarında ve değerlendirme sürecinde yapılabilir. İlgi ve ihtiyaçlardaki bireysel farklılıklar eğitim sürecinde çeşitliliği gerekli kılmaktadır (Renzulli, 1988). Araştırmanın amacı yaş temelli oluşturulan sınıflarda aynı program uygulanarak eğitim gören çeşitli bilişsel ve duyuşsal düzeylerdeki bireylerin ihtiyaçlarına farklılaştırma yöntemlerini örgün eğitim sürecinde işe koşarak cevap vermektir. Araştırmada üstün yetenekli öğrencilere yönelik olarak farklılaştırılan ve homojen sınıflarda işe koşulan öğretim programının normal öğrencilerin matematik başarısına olan etkisi incelenmiştir. Çalışmada dünyada yaygın olarak kullanılan farklılaştırma modelleri incelenmiş, eğitim durumları farklılaştırma yöntemlerine göre düzenlenmiş ve erişi düzeyi belirlenmiştir. Araştırmada deneysel desen kullanılmıştır. Öntest-sontest deney kontrol gruplu yapılan çalışmada nicel veri toplama aracı kullanılmıştır ( Karasar, 2006). MEB 2. sınıf matematik dersi öğretim programı ile ilişkili olarak geliştirilen ve üst düzey düşünme becerilerine yönelik olan program hedefleri 14 hafta boyunca uygulanmıştır. Araştırmanın çalışma grubu aynı okulda eğitim gören 2. sınıfa devam eden 46’şar deney ve kontrol grubu olmak üzere random seçilmiş toplam 92 öğrenciden oluşmaktadır. Nicel veriler için matematik başarı testi kullanılmıştır. Karma olarak hazırlanan başarı testi 14 haftalık uygulama süreci başlamadan ve bitiminde uygulanmıştır. Deney ve kontrol grubu ön test-sontest puanları ve sontest puanları karşılaştırılmıştır. Araştırma sonuçlarında üstün yeteneklilere yönelik olarak farklılaştırılmış öğretim programının normal öğrencilerin matematik başarısının artmasında etkili olduğu belirlenmiştir. Araştırma sonuçları farklılaştırma yöntemlerinin işe koşulmasının bireyin çeşitlenen eğitim ihtiyacını karşılamasına ve akademik başarısını arttırmasına ilişkin somut veriler sunması bakımından önemlidir. Araştırma sonuçlarına dayanarak eğitim fakültesi bulunan üniversitelere ve Milli Eğitim Bakanlığı’na eğitimde farklılaştırmanın yapılmasının gerekliliği ve ihtiyacına ilişkin önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri FARKLILAŞTIRILMIŞ ÖĞRETİME GÖRE SINIF DÜZENİ VE ETKİNLİK PLANLARIÖzet: Her sınıfta farklı öğrenme tür ve hızında öğrenciler bulunmaktadır. Hedef konu öğrencilerin kendi becerilerine yönelik olarak sunulan öğrenme ortamlarında gerçekleştirilmediğinde üst düzeyde bulunan öğrenciler süreçten sıkılmakta ve çoğu zaman öğrendikleri bilgileri küçümsemektedirler. Alt düzeyde olan öğrenciler de aynı hızda olamadıkları için yetersizlik duygusu yaşayarak uzun vadede başarısızlık hissine kapılmaktadırlar. Bu çalışmayla hedeflenen farklılaştırılmış öğretim yoluyla alt düzeyde olan öğrencileri orta düzeye çıkarmak; üst düzeydeki öğrencilerin ise vizyonlarını geliştirecek öğrenme ortamları yaratmaktır. Farklılaştırılmış öğretim bir strateji veya yöntem olmaktan çok, öğrenen, öğretim ve öğrenme konularında bütüncül bakış açısı sunan bir yoldur. Farklılaştırılmış öğretim bir strateji veya yöntem olmaktan çok, öğrenen, öğretim ve öğrenme konularında bütüncül bakış açısı sunan bir yoldur. Farklılaştırılmış bir öğretimde öğretmen, konuların ayrıntılarından çok temel noktaları üzerinde durur. Öğrencilerin farklılıklarını kabul eder ve oldukları gibi davranmalarını bekler. Öğrencileri öğrenme sürecinde değerlendirir. Öğrencilerin özelliklerine göre içerikte, süreçte ve üründe değişiklik yapar, öğrenmede sorumluluk öğrencide olduğu için, onlar için uygun öğrenme ortamları hazırlar ve farklı özelliğe sahip öğrenciler için farklı öğrenme yolları tanımlar (Tomlinson, 2007). Bu çalışma ile farklılaştırılmış öğretim stratejilerinin öğrenciler üzerindeki olumlu etkilerinin, kuramsal ve uygulamalı bir biçimde, farklılaştırılmış öğretim tekniğine göre hazırlanan etkinlik planlarının öğrencilerin gelişimi üzerindeki etkileri açıklanarak, örnek bir ders planı uygulamasına yer verilmiştir. Uygulama ise okulumuzda uygulanan Konu İzleme Testleri(KİT) ve Bireysel Ev Çalışmaları(BEÇ) ile ilgili nitel ve nicel gözlemler, öz değerlendirme ve akran değerlendirmesi ile yapılmıştır. Uygulamaların yapılabilmesi için öğretmenin öğrencileri çok iyi tanıması gerekmektedir. Ara sınıfta bulunan öğretmenler öğrenci hakkında bilgi sahibi oldukları için kolaylıkla planları öğrencilerine göre şekillendirebilirler. Birinci sınıf öğretmenleri ise farklılaştırılmış öğretimi uygulamak isterlerse öğrenci tanıma formları onlara ışık tutacaktır. Yapılan öz değerlendirme ve akran değerlendirmeleri de öğretmenlere bu anlamda yardımcı olacaktır. Öğrencilerin bireysel farklılıkları göz önünde bulundurularak eğitim-öğretim yılı hazırlıkları sırasında öğrencilerin ilgi ve yetenekleri göz önünde tutularak sınıf düzenleri zenginleştirilmiştir. (çocuk dergilerinin ve araştırma-inceleme kitaplarının bulunduğu bilim köşesi; resim, boyalar, oyun hamurları, simler, pullar, kostüm vb eşyaların bulunduğu sanat köşesi; mikado, domino, tangram, lego vb. gibi dikkat ve hafıza geliştiren oyunların bulunduğu oyun köşesi; öğrencilerin keyifle okumasını sağlayacak renkli minderler ve sınıf kitaplığından oluşan okuma köşesi bunlardan bazılarıdır.) Dönem boyunca öğrenilecek konularla ilgili materyaller hazırlanarak sınıf ortamında tüm öğrencilerin rahatlıkla ulaşabilecekleri yerlere koyulmuştur. Böylece öğrencilerin konu ile ilgili güdülenmeleri ve meraklanarak araştırma yapmaları sağlanmıştır. İşlenecek olan tüm konular için doyurucu ve ilgi çekici etkinlikler hazırlanarak konuya giriş aşaması gerçekleştirilmiştir. Bunun akabinde öğrencilerin öğrenme hız ve yetenekleri doğrultusunda farklı öğrenme ortamları oluşturularak öğrenmeye rehberlik edilmiştir. Alt düzeyde bulunan öğrencilere bilgi eksikliklerini gidermeye yönelik ödevler verilirken; üst düzeyde bulunan öğrencilerin var olan bilgilerini genişletmek için araştırma ve projeye dayalı ödevler verilmiştir. TED İzmir Koleji bünyesinde öğretmenlerimiz tarafından hazırlanan farklılaştırılmış etkinlik planları ile bu strateji 2014-2015 öğretim yılından itibaren okulumuzda uygulanmakta ve dönem bazında yapılan değerlendirmelere göre etkinlik planları revize edilmektedir. Sözlü bildiri FARKLILIKLAR HAYATIMIZI RENKLENDİRİRÖzet: Günümüz dünyasında engelli bireylere yönelik bir çok faaliyet yapılmaktadır. Bu faaliyetler genel olarak onların kendilerini tanımalarına yönelik etkinliklerdir. Fakat sosyal hayat içerisinde engelli bireyler ile diğer bireyler arasında var olan algıları düzeltmemekte , özellikle ilkokul öğrencilerinde onlardan korkma ve onları farklı görme gibi durumlar ile sıkça rastlanmaktadır. Bu amaçla zihinsel ya da bedensel engeli bulunmayan normal bireylerde dezavantajlı bireylere karşı farkındalık uyandırma, dezavantajlı bireyler ile birlikte kaliteli zaman geçirebilme , onlara yardımcı olabilme , bu konuda duyarlılık kazanabilme çalışmalarına tüm okullarda yer verilmesi gerekmektedir. Bizler bu amaç doğrultusunda okulumuz 3. Sınıf öğrencilerinin yer aldığı ”Farklılıklar Hayatımızı Renklendirir” projesi kapsamında çeşitli etkinliklere yer vererek öğrencilerde istendik yönde davranış geliştirme çalışmalarına yer vermekteyiz. Bu çalışmalar halen devam etmekte olup her etkinlik sonrası tuttuğumuz gözlem formları ile de çalışmamızın donelerini biriktirmekteyiz. Aynı zamanda öğrencilerin kendilerini en rahat ifade ettikleri resim çalışmasını da ön test olarak çalışma grubumuza uygulamış bulunmaktayız. Öğrencilerimizin proje kapsamında ki çalışmalarının bitmesi ile beraber yeniden resim çizmeleri istenecek ve ilk resim ile son resim arasında ki farklılıklar SPSS ile sayısal veriler haline dönüştürülecektir. Yapılan etkinlikler sonucu çocukların etraflarındaki dezavantajlı bireylere karşı daha dikkatli olduğu gözlemlenmiştir. Çevrelerinde yolların , parkların, araba park alanlarının kimler için yapıldığı ve kimlerin kullandığını daha çok sorgulamışlardır. Ayrıca sınıf içinde birbirleri ile drama yaptıklarında konuları genelde engellilere iyi davranalım ya da her çocuk özeldir şeklinde sonlandırdıkları da gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri FATİH PROJESİ KAPSAMINDA DAĞITILAN TABLET-PC UYGULAMALARINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLERİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bilişim teknolojilerinde meydana gelen yenilikler, eğitim ve öğretimdeki büyük değişimleri de beraberinde getirmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı eğitim ve öğretimin kalitesini artırmak adına son yıllarda okulları, teknolojik araç gereçlerle donatmaktadır. Son örnek olarak Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Projesi (FATİH), eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak ve okulların teknolojik alt yapısını iyileştirmek suretiyle derslerde bilgi ve iletişim teknolojilerinin verimli şekilde kullanılmasını gerçekleştirerek eğitimin niteliğini artırmak için uygulamaya koyulan bir projedir. FATİH projesi ile genel olarak öğretmen ve öğrencilerin eğitim-öğretim ortamına daha çok zaman ayırmaları, eğitim ortamında teknolojik gelişmelerden faydalanmaları ve internet kullanımının eğitim ortamına uyarlanması gibi hedeflerin olduğu görülmektedir. Bu araştırmanın amacı; FATİH projesi kapsamında kullanılan Tablet-PC ve akıllı tahtalar ile ilgili öğretmen ve öğrenci görüşlerini ortaya koymaktır. Verileri elde etmek için araştırmacılar tarafından geliştirilmiş olan anket kullanılmıştır. Bu araştırmanın çalışma grubunu, Kırşehir il merkezinde hizmet veren ve çalıştıkları okullardaki öğrencilere ve kendilerine tablet PC dağıtılmış olan liselerde görev yapan 98 öğretmen ve bu okullarda öğrenimlerine devam eden 152 öğrenci oluşturmuştur. Araştırma sonuçlandığında elde edilecek bulguların Türkiye’de Fatih Projesi ile ilgili belirlenen hedeflere ne derece de ulaşılabildiği, Tablet-PC’lerin öğrenciler ve öğretmenler tarafından derslerde etkili bir şekilde kullanılıp kullanılamadığı ve bunun nedenleri ayrıntılı bir şekilde ortaya konulacak ve bu yolla Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerine ve diğer tüm paydaşlara referans bir kaynak oluşturacağına inanılmaktadır. Sözlü bildiri FELSEFE GRUBU ÖĞRENCİLERİNİN AKADEMİK MOTİVASYONLARI İLE SORGULAMA BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: ÖZET Bu araştırma ile Felsefe grubu öğrencilerinin Akademik Motivasyonları ile Sorgulama Becerileri arasındaki ilişkinin çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, tarama yöntemlerinden ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında, Mersin il merkezinde bulunan, Mersin Üniversitesi Çiftlikköy Kampüsünde öğrenim gören 4. Sınıfa devam eden 73 Felsefe bölümü öğrencisi ve Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi‘nde formasyon eğitimi alan 60 Felsefe grubu öğrencisi olmak üzere toplam 133 öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak, Vallerand ve arkadaşları (1992) tarafından geliştirilmiş, Karataş ve Erden (2011) tarafından geçerlik güvenirlik çalışması ile ülkemiz koşullarına adaptasyonu yapılan Akademik Motivasyon Ölçeği kullanılmıştır. Akademik Motivasyon Ölçeği (AMÖ) 28 maddeden oluşmaktadır. AMÖ’i motivasyonsuzluk, dışsal motivasyon ve içsel motivasyon olmak üzere üç temel boyuttan oluşan yedili likert tipli bir ölçektir. Ayrıca araştırmada kullanılan diğer bir veri toplama aracı, Karademir (2013) tarafından geliştirilen Sorgulama Becerileri Ölçeğidir. Ölçek 14 maddeden ve 3 alt boyuttan (Bilgi Edinme, Bilgiyi Kontrol Etme, Özgüven) oluşan beşli likert tipli bir ölçektir. Felsefe grubu öğrencilerinin akademik motivasyonlarının ve sorgulama becerilerinin tespit edilmesinde frekans, yüzde ve aritmetik ortalama tabloları oluşturulmuştur. Felsefe grubu öğrencilerinin, akademik motivasyonları ile sorgulama becerileri arasındaki ilişkinin tespit edilmesinde “pearson korelasyon katsayısı” analizi kullanılmıştır. Felsefe grubu öğrencilerinin, akademik motivasyonlarının ve sorgulama becerilerinin cinsiyet ve sınıf değişkenine göre incelenmesinde bağımsız değişkenler için t-testi; öğrenim gördükleri bölüme göre ve yaş değişkenine göre incelenmesinde ise tek yönlü ANOVA testi uygulanmıştır. Araştırma sonucuna göre Felsefe grubu öğrencilerinin akademik motivasyon ve sorgulama becerisi düzeylerinin “iyi” düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Felsefe grubu öğrencilerinin akademik motivasyonları ile sorgulama becerileri arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Felsefe grubu öğrencilerinin akademik motivasyon ve sorgulama becerisi düzeyleri arasında cinsiyet, sınıf, bölüm ve yaş değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık göstermezken sorgulama becerisi düzeyleri arasında yaş değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇOCUK HAKLARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Çocuk haklarının kapsamı öğretmen adaylarının bilmesi gereken en temel kavramlardan biridir. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, tarihte en geniş kabul gören insan hakları belgesidir. 20 Kasım 1989 tarihinde onaylanan bu sözleşme sayesinde artık çocukların hakları yasalarca da tanınmıştır. 20 Kasım günü tüm dünyada Çocuk Hakları Günü olarak kutlanmaktadır. Türkiye, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi 1990 yılında imzalamıştır. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, nerede doğduklarına, kim olduklarına; cinsiyetlerine, dinlerine ya da sosyal kökenlerine bakılmaksızın bütün çocukların haklarını tanımlamaktadır. Sözleşme; yaşama hakkı; eksiksiz biçimde gelişme hakkı; zararlı etkilerden, istismar ve sömürüden korunma hakkı; aile, kültür ve sosyal yaşama eksiksiz katılma hakları sözleşmede yer alan haklardan bazılarıdır. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, medeni, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki insan haklarını en geniş biçimde tanımlamaktadır. Bu kapsamda çalışma grubunu Gaziosmanpaşa üniversitesi Fen Bilgisi öğretmenliğinde eğitimine devam eden 25 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Öğretmen adaylarını 3. ve 4. Sınıflardan gönüllük esasına göre seçilmiştir. Araştırma yöntemi olarak betimleme modeli kullanılmıştır. Betimleyici araştırmalar, gerçeği ortaya çıkarmak, mevcut durumun anlamını irdelemek ve genellikle güncel sorunların çözümüne yönelik uygulamalı araştırmalardır. Bu araştırmada da var olan durumu irdelemek amaçlandığından betimleme modeli uygun görülmüştür. Araştırmada yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Öğretmen adaylarını verdiği cevaplar belirli temalar altında toplanmış ve değerlendirilmiştir. Temalar Çocuk hakları bağlamında değerlendirilmiştir. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ DİJİTAL HİKâYELEME YÖNTEMİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Öğrenme ortamlarında öğretmenlerle öğrenciler arasındaki ilişki belirli yönleriyle hikâye anlatıcıları ve dinleyicileri arasındaki ilişkiye benzetilebilir. Günümüzde kitle iletişim cihazlarındaki gelişmeler hikâye anlatıcılarının yerini dijital cihazların almasını sağlamış ve anlatıcıyla dinleyici arasındaki doğrudan bağı koparmıştır. Artık hikâyeler sanal ortamlar aracılığıyla daha geniş dinleyici kitlelerine etkin şekilde ulaşabilmektedir. Öğrenme ortamlarında da dijital gelişmelerin kullanılması kaçınılmaz olarak görülmektedir. Dijital hikâyeler bilgi toplama ve organize etme, bilgi sunma, kendini ifade etme, problem çözme, eleştirel düşünme vb. becerileri edinmede ve geliştirmede öğrencilere olanak sunmaktadır. Bu anlamda derslerde dijital hikâye kullanımı anlamlı öğrenmelerin gerçekleşmesinde güçlü/etkin bir öğrenme aracı olarak değerlendirilmektedir. Son yıllarda dijital hikâyelerin öğrenme ortamlarında kullanımına yönelik çalışmalar da yoğunluk kazanmıştır. Yürütülen araştırmalarda soyut ve anlaşılması zor kavramsal içeriğe sahip konuları anlaşılır hale getirme, konulara ilgi çekme, motivasyonu arttırma yoluyla öğretim süreçleri geliştirilmeye odaklanmaktadır. Ancak öğretmenlerin ve/veya öğretmen adaylarının dijital hikâyeleme yöntemine yönelik görüşlerini değerlendiren yeterince çalışmaya rastlanılmamaktadır. Bu çalışmada, fen bilgisi öğretmen adaylarının dijital hikâyeleme yöntemine yönelik görüşlerini incelemek amaçlanmıştır. Çalışma tarama yöntemiyle yürütülen bu çalışmaya 40 fen bilgisi öğretmen adayı katılmıştır. Katılımcılar özel öğretim yöntemleri dersi kapsamında bir dönem boyunca dijital hikâyeleme yöntemine yönelik bilgiler almışlar ve örnek dijital hikâyeler geliştirmişlerdir. Çalışmanın verileri, katılımcıların özel öğretim yöntemleri dersi kapsamındaki dijital hikâyeleme yöntemine yönelik uygulamalarının tamamlanmasından sonra toplanmıştır. Veriler görüşme formları aracılığıyla toplanmış ve içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Dijital hikâyeleme yöntemine yönelik adayların görüşleri için öne çıkan birincil kodlamalar ‘dikkat çekicilik (f=10)’, ‘etkililik (f=8)’, ‘uygulanabilirlik (f=6)’, ‘ilişkilendirilebilirlik (f=6)’ve ‘güdüleyicilik (f=6)’ şeklindedir. Dijital hikâyeleme yönteminin etkin bir yöntem olduğuna yönelik adayların görüşleri için öne çıkan birincil kodlamalar ‘dikkat çekicilik (f=18)’, ‘kalıcılık (f=6)’ ve ‘uygulanabilirlik (f=5)’ şeklindedir. Dijital hikâyeleme yönteminin yaşam temelli öğretim yaklaşımına uygunluğuna yönelik adayların görüşleri için öne çıkan birincil kodlamalar ‘ilişkilendirilebilirlik (f=19)’ ve ‘uygulanabilirlik (f=10)’ şeklindedir. Dijital hikâyeleme yönteminin günlük hayattan örnekler vermede kullanımına yönelik adayların görüşleri için öne çıkan birincil kodlamalar ‘dikkat çekicilik (f=12)’, ‘uygulanabilirlik (f=6)’ ve ‘ilişkilendirilebilirlik (f=6)’ şeklindedir. Dijital hikâyeleme yöntemine yönelik materyal hazırlamanın zorluğuna yönelik adayların görüşleri için öne çıkan birincil kodlamalar ‘materyal eksikliği (f=13)’, ‘zorlanmadım (f=9)’ ve ‘bilgi yetersizliği (f=8)’ şeklindedir. Bulgular ışığında, çalışmada, fen bilgisi öğretmen adaylarının dijital hikâyeleme yöntemine yönelik görüşlerinin çoğunluklu olduğu yönündedir. Ancak konu alanındaki bu tür çalışmaların derinleştirilerek ve çeşitlendirilerek yürütülmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ DİJİTAL OKURYAZARLIK DÜZEYİNE ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERİN ETKİSİÖzet: Teknoloji ilerlerken eğitim-öğretim sürecinde de dijital dönüşüm adımları atılmaktadır. Dijital dönüşümün, gerek öğrenme gerekse öğretim amaçlı olarak birçok faydası bulunmaktadır. Bu sebepten eğitimde teknolojiden daha fazla yararlanma adına politikalar geliştirilmekte ve uygulamaya geçirilmektedir. Bu açıdan öğretme-öğrenme sürecinin en önemli unsurlarından biri olacak olan öğretmen adaylarının dijital okuryazarlık düzeyleri oldukça önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı, fen bilgisi öğretmen adaylarının dijital okuryazarlık düzeylerine sınıf düzeyi, cinsiyet, sosyal medya hesabına sahip olma durumu ve internette geçirilen zaman değişkenlerinin etkisini tespit etmektir. Araştırma, 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılı Bahar Yarıyılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği programında öğrenim gören 1. ve 4. sınıf 110 kişi ile yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak 10 maddelik Dijital Okuryazarlık Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeğin orijinali için cronbach-alpha güvenirlik katsayısı ise 0.86, araştırma verileri üzerinden hesaplanan cronbach alpha güvenirlik katsayısı 0,88 olarak bulunmuştur. Verilerin normal dağılması sebebiyle parametrik istatistik yöntemlerinin kullanılmasına karar verilmiştir. Elde edilen bulgulara göre fen bilgisi öğretmen adaylarının dijital okuryazarlık düzeyi, aritmetik ortalaması 5 üzerinden 3,82 olarak belirlenmiştir. Bu değer ile fen bilgisi öğretmen adaylarının dijital okuryazarlık düzeyinin iyi seviyede olduğu söylenebilir. Ayrıca öğretmen adaylarının dijital okuryazarlık düzeyi, sınıf düzeyi değişkenine göre 4. sınıf lehine anlamlı farklılık gösterirken; cinsiyet, sosyal hesaba sahip olma durumu ve çeşitli teknolojik cihazlar ile geçirilen zaman değişkenine göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ENERJİ KAVRAMI İLE İLİŞKİLİ GÜNDELİK HAYATTAN OLAYLARI AÇIKLAMA DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Fen öğretiminde enerji kavramı merkez kavramlardan biri olup fen konuları arasında birleştirici bir rol üstlenmekte ve diğer kavramların da anlaşılmasında yardımcı olmaktadır. Örneğin, fen konularındaki iş, güç, kuvvet, hareket, fotosentez, solunum, kimyasal reaksiyonlar, kimyasal bağlar, ısı ve sıcaklık gibi çoğu olayın açıklanmasında enerji kavramı kullanılmaktadır. Ayrıca bu kavram gündelik yaşamda da karşımıza çıkmakta ve çoğu olayı açıklamada ve yorumlamada enerjiden yararlanmaktayız. Özellikle fosil kaynaklı enerjinin üretim ve kullanımı, insan ve çevre sağlığı üzerinde birçok olumsuz etkiler meydana getirmekte, hava kirliliğine, asit yağmurlarına, küresel ısınmaya ve iklim değişikliklerine neden olmaktadır. Bu tür çevresel doğa olaylarının anlaşılabilmesi ve açıklanabilmesi açısından enerji kavramı önemli bir kavramdır. Bu bağlamda günlük hayatta karşımıza çıkan olayların doğru bir şekilde açıklanabilmesi ve bu doğrultuda kişisel olarak önlemlerin alınması bu olayların önlenmesi açısından önem arz etmektedir. Enerji ile ilişkili olayların ayrıntılı bir şekilde ele alındığı öğretim programlarından birisi de fen eğitimi programlarıdır. Ancak bu programlar doğrultusunda öğrencilerine doğru bir şekilde öğretim sağlayacak olan fen bilgisi öğretmen adaylarının bu kavrama yönelik günlük hayatla ilişkili olayları bilimsel olarak doğru bir şekilde açıklayabilmeleri gerekmektedir. Bu amaçla çalışmada, fen bilgisi öğretmen adaylarının enerji kavramına yönelik gündelik hayatla ilişkili durumları açıklama düzeyleri incelenmiştir. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımlarından özel durum çalışma yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın örneklemini, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı güz döneminde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı 4. sınıfta öğrenim gören toplam 30 öğretmen adayı oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında görüşme tekniği kullanılmıştır. Öğretmen adayları ile yapılan görüşmeler gerçek durumlarla ilgili resim kartları ile gerçekleştirilmiştir. Öğretmen adayları ile 14 resim kartı kullanılarak yaklaşık 30 dakikalık görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerden elde edilen veriler “Günlük Yaşam Olaylarını Açıklama Şeması” ile analiz edilmiştir. Kullanılan bu rubrik araştırmacılar tarafından hazırlanmış olup beşli puanlama şeklinde düzeyler içermektedir. Bu doğrultuda görüşme verilerinin açıklama düzeyleri belirlenmiş ve bu düzeylere ilişkin katılımcı görüşlerinden alıntılara başvurulmuştur. Araştırma sonucunda, öğretmen adaylarının enerji ile ilişkili günlük yaşam olaylarını içeren resim kartlarını açıklama düzeylerinin sıfır (0), bir (1), iki (2) ve üç (3) şeklinde dağılım gösterdikleri belirlenmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının enerji ile ilişkili günlük yaşam olaylarını kapsamlı bir şekilde bilimsel ifadeler kullanarak açıklayamadıkları ve bu olaylar diğer fen kavramları ile ilişkilendiremedikleri tespit edilmiştir. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ETKİLİ ÖĞRETİM YETERLİLİKLERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN TEKRARLI MİKRO ÖĞRETİM UYGULAMALARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Eğitimin niteliğinin geliştirilmesinde farklı faktörlerin etkisi vardır. Bu faktörlerden biri de öğretmenlerin anahtar rol oynadığı öğretme sürecidir. Öğretim süreci çok yönlü bir süreçtir. Öğrencilerin davranışsal değişimlerini sağlandığı ve bilgilendirme, ikna etme, gösterme, yönlendirme ve yönetme gibi uygulamaları içeren bir süreçtir. Bu süreçte öğretmenin anahtar rolü öğrencilere rehberlik etme ve yönlendirmedir. Dolaysıyla öğretmenin öğretim süreci için üstün yeterliliklere sahip olması gerekmektedir. Buda öğretim uygulamaları için öğretmenlerin iyi bir eğitim almalarını gerektirmektedir. Etkili öğretim uygulamaları için öğretmen adaylarına deneyim kazandırma yöntemlerinden biri de mikro öğretim uygulamalarıdır. Mikro öğretim, 50 yılı aşkın bir süredir öğretme ve öğrenme ortamlarında kullanılan bir yöntemdir. Öğretmen adaylarının etkili öğretim uygulamaları için deneyimlerini zenginleştiren olağanüstü bir yöntemdir. Öğretmen adaylarının yetiştirilmeleri sürecinde, lisans programlarında, adayların gelişmesi için değerli fırsatlar sunmaktadır. Bu çalışmanın yazarları, belirli bir konuya ilişkin adaylar tarafından hazırlanan ve uygulanan mikro öğretim uygulamalarının adayların mesleki gelişimlerine daha fazla katkı sunacağına inanmaktadır. Bu çalışmada fen bilgisi öğretmen adaylarının yetiştirilmeleri sürecinde gerçekleştirilen tekrarlı mikro öğretim uygulamaları hakkındaki görüşlerini almak hedeflenmiştir. Bu doğrultuda son sınıftaki 40 fen bilgisi öğretmen adaylarından bağlam temelli etkin öğrenme ortamları hazırlamaları ve her üç defa uygulamaları istenmiştir. Her uygulamada eksiklikler bir öğretim üyesi ve akranlar tarafından belirlenmiş ve bir sonraki uygulamada adaylar eksikliklerini gidermiştir. Uygulamalar sonucunda adaylardan görüşme formları yoluyla sunulan 3 soruyu (yararları, yol açtığı sorunlar ve motive etmesi konularında) cevaplamaları istenmiştir. Elde edilen veriler içerik analiziyle analiz edilmiştir. Tekrarlı mikro öğretim uygulamalarının faydaları için öne çıkan birincil kodlamalar ‘içeriği anlaşılır hale getirme (f=23)’, ‘eksiği/yanlışı görme ve düzeltme (f=23)’ ve ‘özgüven artırma (f=7)’ şeklindedir. Yol açtığı sorunlar için 34 adayın tekrarlı mikro öğretim uygulamalarının soruna yol açmadığını beyan etmişlerdir. ‘Motivasyon düşüşü (f=2)’, ‘vakit kaybı (f=1)’, ‘maddi sıkıntı (f=1)’ vb. şeklinde de sorunlar dile getirilmiştir. Tekrarlı mikro öğretim uygulamalarının motive etme durumu için 35 aday motivasyonu artırdığını ve 5 aday azalttığını ifade etmişlerdir. Motivasyonu artışı için öne çıkan birincil kodlamalar ‘eksiği/yanlışı görme ve düzeltme fırsatı sunması (f=12)’, ‘kendini geliştirme (f=9)’ ve ‘özgüven artırma (f=7)’ şeklindedir. Bulgular ışığında, çalışmada, fen bilgisi öğretmen adaylarının etkili öğretim uygulamaları için deneyim kazandırmada tekrarlı mikro öğretim uygulamaları benimsedikleri sonucuna varılmıştır. Buradan hareketle öğretmen adaylarının yetiştirilmelerinde mikro öğretim uygulamalarının tekrarlı şekilde yürütülmesini ve konu alanında yeni çalışmaların yürütülmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ KAVRAMSAL ANLAMA VE BİLGİ DÜZEYLERİ: ENERJİ KAVRAMIÖzet: Fen öğretiminin amacı, yaşam boyu öğrenen ve fen okuryazarı olan kişiler yetiştirmektir. Öğrencilerin fen okuryazarı bireyler olarak yetişmeleri ve günlük yaşam deneyimleri kazanmalarında bilimsel anlama düzeyleri ve fen kavramları önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle temel fen kavramlarının ilköğretim ve ortaöğretim süresince tam ve doğru öğrenilmesi son derece önemlidir. Çünkü bu kavramlar ilişkili olduğu diğer kavramların ve daha ileri seviyelerdeki fen kavramlarının öğrenilmesine de temel oluşturmaktadır. Özellikle fende temel kavramlardan biri olan ve diğer kavramlar arasında birleştirici özelliğe sahip olan enerji kavramının anlaşılması fen okuryazarlığının önemli bir parçasıdır. Enerji kavramının fen konuları arasında birleştirici bir rol üstlendiği ve diğer kavramların da anlaşılmasında yardımcı olduğu görülmektedir. Örneğin, fen konularındaki iş, güç, kuvvet, hareket, fotosentez, solunum, kimyasal reaksiyonlar, kimyasal bağlar, ısı ve sıcaklık gibi çoğu olayın açıklanmasında enerji kavramı kullanılmaktadır. Ayrıca bu kavram gündelik yaşamda da karşımıza çıkmakta, çoğu olayı açıklamada ve yorumlamada enerji kavramından yararlanmaktayız. Özellikle fosil kaynaklı enerjinin üretim ve kullanımı, insan ve çevre sağlığı üzerinde birçok olumsuz etkiler meydana getirmekte, hava kirliliğine, asit yağmurlarına, küresel ısınmaya ve iklim değişikliklerine neden olabilmektedir. Bu tür çevresel doğa olaylarının anlaşılabilmesi ve açıklanabilmesi açısından enerji önemli bir kavramdır. Bu doğrultuda enerjinin ve enerji ile ilişkili diğer terim ve konuların öğrenciler tarafından anlaşılması ve zihinlerinde yapılandırabilmeleri, diğer kavramlarla bağlantı kurabilmeleri ve gündelik olayları açıklayabilmeleri iyi bir enerji eğitimi ile mümkündür. Bu eğitimi gerçekleştirecek olanlar ise fen bilgisi öğretmenleridir. Ancak fen bilgisi öğretmenlerinin enerji kavramına ilişkin bilgi düzeylerinin ve kavramsal anlamalarının yeterli düzeyde olması gerekmektedir. Bu durum ise hizmet öncesi öğretmen eğitimi programlarındaki enerji eğitimine bağlıdır. Bu bağlamda çalışmanın amacı fen bilgisi öğretmen adaylarının enerji kavramına ilişkin kavramsal anlama ve bilgi düzeylerini incelemek ve hizmet öncesindeki enerji eğitimini değerlendirmektir. Araştırma ilişkisel tarama modelinde yapılan bir çalışmadır. Araştırmada öğretmen adaylarının sınıf düzeyi, yaş, eğitim seviyesi, cinsiyet ve akademik başarı ile enerji kavramına ilişkin kavramsal anlama ve bilgi düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini Türkiye’nin yedi bölgesinden rastgele seçilen üniversitelerin eğitim fakültelerindeki Fen Bilgisi Öğretmenliği üçüncü ve dördüncü sınıflarda öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından oluşturulan ve geliştirilen, geçerliği ve güvenirliği hesaplanmış “Bilgi Düzeyi Testi” ve “Kavramsal Anlama Testi” kullanılmıştır. Veriler tek yönlü varyans (ANOVA), ilişkisiz örneklemler t testi ve çoklu varyans analizi (MANOVA) ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının enerji kavramına ilişkin kavramsal anlama ve bilgi düzeyleri belirlenmiş ve bunların ilişkili olduğu etmenler tespit edilmiştir. Ayrıca ülkemizin her bölgesinden alınan örneklem sayesinde Türkiye’deki fen bilgisi öğretmen adaylarının enerji kavramına ilişkin bilişsel bilgilerinin genel profili ortaya çıkarılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlar ışığında eğitim fakültelerinde enerji kavramına yönelik uygulanan derslerin, derslerin işlenişinin öğretmen adaylarının ihtiyaçları doğrultusunda nasıl şekillenebileceği hakkında önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ KUYRUKLU YILDIZ İLE İLGİLİ ZİHİNSEL MODELLERİNİN FARKLI DEĞİŞKENLERE GÖRE BELİRLENMESİÖzet: Astronomi, insanoğlunun geçmişten günümüze gökyüzüne olan merakını gidermesine ve gökyüzü gözlemleriyle çevresindeki değişimleri ilişkilendirmesine yardımcı olan en eski bir bilim dalıdır. Astronomi, anlaşılması zor olan, soyut düşünme ve hayal gücünü kullanma gibi yeteneklerin olması gerektiği ve bu sebeple görsellerin veya modellerin çokça kullanılabileceği bir bilimdir. Bu çalışma fen bilgisi öğretmen adaylarının kuyruklu yıldız ile ilgili zihinsel modellerinin farklı değişkenlere (cinsiyet, astronomi ile ilgili yayın takip edip etmeme durumu ve bilimsel bir kuruluşa üye olup olmama durumu) göre belirlenmesini amaçlamaktadır. Çalışmanın katılımcılarını, 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Fen Bilgisi Öğretmenliği programına devam eden 1-4. sınıf seviyelerinden 125 kadın ve 33 erkek olmak üzere toplam 158 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Çalışmada veriler, iki ayrı bölümden oluşan veri toplama aracı ile toplanmıştır. Veri toplama aracının ilk bölümü demografik özellikler (cinsiyet, astronomi ile ilgili yayın takip etme durumu, astronomi ile ilgili bilimsel bir kuruluşa üye olma durumu) dikkate alınarak hazırlanmıştır. Veri toplama aracının ikinci bölümü ise “Kuyruklu Yıldız terimi sizin için ne ifade ediyor? Lütfen kısaca açıklayınız. / Kuyruklu Yıldız terimini duyduğunuzda aklınızda oluşan resmi çiziniz. / Kuyruklu Yıldız renkli midir? Cevabınız evetse hangi renktir?” şeklinde üç açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Bu üç soru ile öğretmen adaylarının kuyruklu yıldızı betimleme ve görselleme durumları ortaya çıkarılarak ortaya çıkan zihinsel modeller, ilkel ve sentez zihinsel model olarak kategorilendirilmiştir. Veri toplama aracından elde edilen bulgular genel olarak değerlendirildiğinde, çalışmaya katılan 158 öğretmen adayının 125’inin kadın, 33’ünün ise erkek olduğu görülmektedir. Ayrıca çalışmaya katılan öğretmen adaylarının 26’sının astronomi ile ilgili bir yayın takip ettiği ve altısının da astronomi ile ilgili bir kuruluşa üye olduğu belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının zihinsel modelleri cinsiyet değişkenine göre değerlendirildiğinde, 125 kadın öğretmen adayının 69’unun ilkel, 56’sının sentez, 33 erkek öğretmen adayının ise 24’ünün ilkel ve dokuzunun sentez zihinsel modele sahip olduğu görülmüştür. Benzer şekilde astronomi ile ilgili yayın takip eden öğretmen adaylarının 14’ünün ilkel, 12’sinin sentez zihinsel modele sahip olduğu tespit edilmiştir. Astronomi ile ilgili bilimsel yayın takip etmeyen öğretmen adaylarının 79’u ilkel, 53’ü ise sentez zihinsel model kategorisinde yer almıştır. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ TEKNOLOJİK PEDAGOJİK ALAN BİLGİSİ ÖZ YETERLİK İNANÇ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmada Fen bilgisi öğretmen adaylarının teknolojik pedagojik alan bilgisi düzeylerinin ve algılarının incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışmada karma araştırma yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın nicel örneklemini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde öğrenim görmekte olan 3. Sınıf, 47 Fen Bilgisi öğretmen adayı oluşturmaktadır. Bu araştırmanın nitel çalışma grubunu yine Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde öğrenim görmekte olan 3. Sınıf, 10 Fen bilgisi öğretmen adayı oluşturmaktadır. Bu çalışmada veri toplama aracı olarak teknolojik pedagojik alan bilgisi Öz Yeterlik İnanç Ölçeği ve 7 soru içeren yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmada veri analizi için bağımsız örneklem t-Testi kullanılmıştır. Bu araştırmada nitel veriler ise içerik analizi ile temalar altında kodlanarak sunulmuştur. Yapılan nicel analizler sonucunda fen bilgisi öğretmen adaylarının Teknolojik pedagojik alan bilgisi öz yeterlilik inanç düzeyi en çok Bağlam Bilgisi (BB) boyutunda yüksek iken, Teknolojik pedagojik alan bilgisi öz yeterlik inanç düzeyi olarak en az Teknoloji Bilgisi (TB) boyutunda olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca cinsiyet bakımından fen bilgisi öğretmen adaylarının teknolojik pedagojik alan bilgisi öz yeterlik inanç düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilememiştir. Yapılan nitel analizler sonucunda fen bilgisi öğretmen adaylarının teknolojik pedagojik alan bilgisi ile ilgili algıları, fen bilgisi dersinde kullanılabilecek teknolojik araç- gereçler, materyal, yöntem ve teknik bilgilerinin ne düzeyde olduğu da tespit edilmiştir. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÜNİVERSİTEDEKİ AKADEMİSYENLERDEN BEKLENTİLERİÖzet: Ülkemizde gelişmişlik düzeyinin yükselebilmesi için nitellikli insanların yetiştirilmesi gerekmektedir. Nitelikli insan araştırma, sorgulama, analiz, sentez ve değerlendirme yapabilme ve sürekli kendini yenileyerek geliştirebilme özelliklere sahip olan insanlardır. Nitelikli bireylerin yetiştirilmesinde öğretmenlerin ve öğretmenlerin yetiştiği kurumların etkisi önemli ölçüdedir. Bu sebeple eğitim programlarının ve eğitim-öğretim sürecinin iyi hazırlanmasının yanı sıra, bu programları uygulayacak olan öğretmenlerin iyi yetiştirilmeleri gerekmektedir. Öğretmenlerin iyi yetiştirilmesi ile eğitim-öğretim için yapılan çalışmalar amacına ulaşabilecektir. Bu süreçte ise öğretmen yetiştirmede görevli olan öğretim elemanlarının etkililiği büyük öneme sahiptir. Bu açıdan bakıldığında, eğitim fakültelerinde görev yapan ve gelecek nesli yetiştirecek olan öğretmenleri yetiştiren öğretim elemanlarının da davranışlarının incelenmesi önemlidir. Öğretmen adayları üniversitede kendisine öğretmenlik mesleğini öğreten akademisyenlerin verdikleri bilgilerle birlikte onları gözlemlemekte ve örnek almaktadır. Bütün bunlar göz önüne alındığında bilimin üreticisi olan akademisyenlerin öğretmen yetiştirme konusundaki durumlarının tespit edilmesi ve öğretmen yetiştirme konusunda daha etkili ve verimli olabilmeleri için öğretmen adaylarının görüşleri önem arz etmektedir. Bu çalışmada Fen Bilgisi Öğretmenliği’nde öğrenim gören öğretmen adaylarının akademisyenlerinden beklentilerinin neler olduğunu tespit etmek amaçlanmıştır. Çalışmanın yöntemi nitel araştırma desenlerinden fenomonoloji (olgu bilim) kullanılarak yürütülmüştür. Çalışmada öğretmen adaylarının bir durum ile ilgili duygu ve düşünceleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmada örneklem seçiminde amaçlı örneklem yöntemi tipik örneklem belirleme yöntemi kullanılmıştır. Çalışma, Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin Fen Bilgisi Öğretmenliği bölümünde öğrenim gören 3. sınıf öğrencilerinden 5 kişi ile yürütülmüştür. Üniversite 3. Sınıf öğrencileri bir çok farklı öğretim elemanını gözlemleme imkanları olduğundan dolayı çalışmaya örneklem olarak tercih edilmiştir. Araştırmada da mülakat yöntemi kullanılarak veriler toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak ise yarı yapılandırılmış mülakat formu kullanılmıştır. Yarı yapılandırılmış mülakat formunda yer alan sorular yüzyüze gerçekleşen mülakatlar sırasında öğrencilere sorularak alınan cevaplar ses kayıt cihazı yardımıyla kayıt altına alınmıştır. Elde edilen kayıtlar daha sonra yazılı olarak bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. İçerik analizi sırasında N-Vivo 9 programı kullanılarak kodlar ve temalar oluşturulmuştur. Öğrencilerin verdikleri yanıtlara genel olarak bakıldığında, akademisyenlerin bilim insanı yönünden çok onları eğiten öğretmenleri olarak gördükleri ve beklentilerinin de bu yönde olduğu sonucuna varılmıştır. Öğrenciler, kendilerini iyi bir öğrenci olarak değil de iyi bir öğretmen olarak yetişmeleri için akademisyenlerin her yönden kendilerine yardımcı ve yön gösterici olmalarını istemektedirler. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ “ENERJİ” KAVRAMINA YÖNELİK BİLİŞSEL YAPILARININ BELİRLENMESİÖzet: Enerji kavramı fen öğretiminde karmaşık ve merkez kavramlardan biridir. Ayrıca soyut bir kavram olan enerjinin, fizik, kimya ve biyoloji gibi disiplinleri birleştirici özelliği bulunmaktadır. Onun birleştirici doğasından dolayı, enerji kavramının fen öğretiminde önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu bağlamda gelecekte öğrencilerine bu kavramı öğretecek olan geleceğin fen bilgisi öğretmen adaylarının bu kavrama ilişkin bilişsel yapılarındaki mevcut kavramların tespit edilerek ortaya çıkarılması öğrenmede önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü öğretmen adaylarının kavramlar arası bağları, bu bilgi ağlarının çözümlenmesi, uzun dönemli hafızalarında bulunan kavramlar arasındaki ilişkilerin yeterli olup olmadığı tespit edilmektedir. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, Fen Bilgisi öğretmen adaylarının enerji kavramıyla ilgili bilişsel yapılarını ortaya çıkarmaktır. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımlarından özel durum çalışma yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın örneklemini, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı güz döneminde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı 4. sınıfta öğrenim gören toplam 69 öğretmen adayı oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında bağımsız kelime ilişkilendirme testi ve çizme-yazma tekniği kullanılmıştır. Bağımsız kelime ilişkilendirme testinde, öğretmen adaylarına enerji ile ilgili enerjinin özelliklerini yansıtan dört anahtar kavram (enerji çeşidi, enerji kaynağı, enerji aktarımı ve enerji dönüşümü) verilmiştir. Bu kavramlar doğrultusunda katılımcılar testi tamamlamışlardır. Çizme-yazma tekniğinde ise, öğretmen adayları enerji kavramına ilişkin bildiklerini çizerek, çizimlerini kısaca açıklamışlardır. Elde edilen veriler içerik analiz tekniği ile incelenmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının enerji ile ilgili bilişsel yapılarının modelinin oluşturulmasında NVivo 10 programından yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda, öğretmen adaylarının enerji kavramına yönelik bilişsel yapılarının az sayıda kavram ve kelime ile ilişkilendirildiği, bu kavramların ise genellikle fizik alanına ilişkin enerji formları ve enerji kaynakları ile ilgili olduğu görülmüştür. Benzer şekilde öğretmen adayları enerji kavramına yönelik çizimlerinde ağırlıklı olarak fizik alanındaki enerji kaynaklarına verdikleri belirlenmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının enerji ile ilgili çizim olarak en fazla rüzgâr enerjisinin üretimini gösteren rüzgâr pervanelerini ve elektrik enerjisinin üretimini gösteren güneş panellerini çizerek açıkladıkları tespit edilmiştir. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ VE SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ AKADEMİK BAŞARILARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Aile içerisinde başlayan eğitimin temel görevi bireyi yaşama hazırlamaktır. Eğitim kurumlarında sistemli bir biçimde ele alınan eğitimle beraber bireyler, toplumun istediği düzeyde niteliklere sahip olurlar. Eğitim açısından düşünüldüğünde başarı program hedefleriyle tutarlı davranışlar bütünüdür. Akademik başarı öğrencilerin mesleki ve toplumsal yaşama donanımlı şekilde hazırlanmalarını sağladığı ve geleceklerini şekillendirdiği için, aileleri ve çevreleri açısından da oldukça önemli görülmektedir. Öğretmenlerin ise öğrenci başarısı üzerinde etkili bir faktör olduğu bilinmektedir. Bu nedenle geleceğin öğretmenleri olacak olan öğretmen adaylarının akademik başarılarını etkilediği düşünülen faktörlerin bilinmesi önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı, akademik başarıyı etkileyen faktörlerin belirlenmesi ve akademik başarılarını etkileyen bu faktörlere cinsiyet, sınıf düzeyi ve program türünün etkisinin araştırılmasıdır. Bu çalışma 2016-2017 Eğitim- Öğretim yılı Bahar dönemi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde 1. ve 3. Sınıfta öğrenim görmekte olan 214 Fen Bilgisi ve Sınıf öğretmen adayları üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada veri toplama aracı olarak “Öğretmen Adaylarının Akademik Başarılarını Etkileyen Faktörleri Belirleme Ölçeği” kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının akademik başarılarını etkileyen faktörleri belirlemede betimsel istatistik, bu faktörlere cinsiyet, sınıf düzeyi ve program türünün etkisini incelemede ise bağımsız gruplar t-testi analiz tekniklerinden yararlanılmıştır. Fen Bilgisi ve Sınıf öğretmen adaylarının akademik başarılarına; öğretmen adaylarının kişisel özellikleri ve motivasyonunun, öğrenme ortamı ve öğretim elemanına bağlı etmenlere göre daha fazla etki ettiği; cinsiyet, sınıf düzeyi ve program türünün ise etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Lisans eğitiminde öğretmen adaylarının gerek alan gerekse öğretmenlik meslek bilgisi bakımından daha iyi donanıma sahip olabilmeleri için öncelikle akademik olarak yüksek ve düşük başarı sergilenmesinde rol oynayan etmenlerin belirlenmesi gerekmektedir. Bu çalışma ile akademik başarıyı etkileyen etmenlerin neler olduğunun belirlenmesi, eğitim ve öğretiminin daha etkili bir şekilde yürütülmesini sağlayacaktır. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ VE SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARININ BELİRLENMESİÖzet: İlkokul, ortaokul ve lise yaşlarında öğrencilerin dengeli beslenmesi gerekmektedir. Bu çağlarda dengesiz ve yetersiz beslenen bireylerin ilerde çeşitli hastalıklara yakalanma riski fazla olacaktır. Özellikle de günümüzün hızla ilerleyen beslenme sorunu olan obezite, erken yaşlarda görülebilmektedir. Genellikle her gruptaki öğrencilerin okula gelirken kahvaltı yapmadıkları öğretmenler tarafından gözlemlenmektedir. Bireylerin dengeli beslenmesi onların hem fiziksel gelişimini hem de okul başarılarını, zeka düzeylerini etkileyebildiği belirtilmiştir (Oktay, Şanlıer, 2003). Bu yüzden öğrencilerin okulda başarılı olmalarını sağlamak için öncelikle onlara dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak gerekmektedir. Çeşitli çalışmalar, öğrencilerin dengeli beslenmesinin çeşitli faktörlerden etkilendiğini göstermektedir. Mesela, ekonomik durumu iyi olan ve beslenme bilgi düzeylerinin iyi olduğuna inanan öğrencilerin dengeli beslenmeye eğilimli olduğu görülmüştür. Öğretmenlerin öğrencilere rol model oldukları bilinmektedir. Bu nedenle öğretmenler dengeli beslenerek öğrencilere model olmalıdırlar. Öğretmen adayları, geleceğin öğretmenleri oldukları için onların sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını tespit etmek onların öğrencilerinin sahip olabilecekleri sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının bir belirtisi olacaktır. Bu nedenle, çalışmanın genel amacı, Fen Bilgisi ve Sınıf Öğretmenliği öğrencilerinin sağlıklı yaşam biçim davranışlarını tespit etmektir. Çalışmanın örneklemini birinci ve dördüncü sınıfta öğrenim görmekte olan Fen Bilgisi ve Sınıf Öğretmenliği öğrencileri oluşturmaktadır. Bu doğrultuda yaklaşık 100 öğretmen adayına (50 fen bilgisi öğretmenliği, 50 sınıf öğretmenliği) “sağlıklı yaşam biçimi davranışları ölçeği II” uygulanmıştır. Ölçek manevi gelişim, sağlık sorumluluğu, fiziksel aktivite, beslenme, kişilerarası ilişkiler ve stres yönetiminden oluşan 6 faktörden oluşmaktadır. Çalışma sonucunda Fen Bilgisi ve Sınıf Öğretmenliği öğrencilerinin birinci ve dördüncü sınıftaki sağlıklı yaşam biçimi davranışları arasında fark olup olmadığının belirlenmesi hedeflenmektedir. Bu çalışmanın diğer amaçları ise şunlardır: Öğrencilerin öğrenim gördükleri bölüm, cinsiyetleri, akademik ortalamaları, annenin veya babanın çalışıp çalışmama durumu, annenin ve babanın eğitim durumu, üniversitenin yemekhanesinde yemek yiyip yemediklerine göre sağlıklı yaşam biçim davranışları arasında fark olup olmadığını belirlemektir. Ayrıca, Fen bilgisi ve Sınıf Öğretmenliği öğrencilerinin kahvaltı yapıp yapmadıkları, öğle ve akşam yemeği yiyip yemedikleri ve bu öğünlerde neler yedikleri belirlenecektir. Bu şekilde öğrencilerin ne kadar sağlıklı yaşam biçimi davranışı gösterdikleri belirlenmiş olacaktır. Bu çalışmanın sonucunda elde edilen veriler doğrultusunda, öğretmen adaylarının daha iyi sağlıklı yaşam biçimi davranışı geliştirmelerini sağlayacak etkinliklerin ve eğitimlerin özelliklerinin nasıl olacağının belirlenmesi planlanmaktadır. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ VE SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ GİRİŞİMCİLİKLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Girişimcilik, insanların hayatlarının her alanında uygulayabilecekleri, daha çok bireysel, sosyal ve ekonomik getiri sağlayacak bir dizi yeteneğin kazandırıldığı süreç olarak tanımlanmaktadır. Girişimciliğin arttırılabilmesi için bu konuda eğitim alınması gerekir. Çünkü bu eğitimlerle bireylere amaçlarına ulaşabilmeleri için gerekli olan bilgi, beceri ve tutum kazandırılabilir. Literatür incelendiğinde, öğrencileri gelecekteki kariyerlerine hazırlamak için girişimcilik eğitimine önem verilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Girişimciliğin öğretmen yetiştirme programlarıyla da ilişkili olduğu görülmektedir. Öğretmen yetiştirme programlarının vizyonunda problem çözen, eleştirel düşünen ve etkili iletişim kurma becerilerine sahip olması amaçlanan bireylerin yetiştirilmesi öngörülmektedir. Bu özelliklerin girişimcilik ile ilgili olduğu aşikârdır. Girişimcilik vasfı yüksek olan öğretmenlerin yetiştirecekleri öğrencilerinin vasıfları da yüksek olacaktır. Girişimciliğin pek çok boyutları olmakla birlikte, genel anlamda girişimcilik ile ilgili geliştirilen ölçeklerin; risk alma, yenilikçi olma, kendine güven, fırsatları görme ve duygusal zeka’ dan oluştuğu görülmektedir(Deveci ve Çepni, 2015). Öğretmen adaylarına yönelik geliştirilen girişimcilik ölçeklerinde fırsatları görme, başarı isteği, motive olma, duyguları kontrol edebilme, karar verme ve öz denetim faktörlerini içine alan duygusal zekâ boyutunun ihmal edildiği görülmektedir. Bu araştırmada kullanılan ölçekte bu boyutlara yer verilmektedir. Avşar (2007)’nin, girişimci özelliklerini incelemek amacıyla yaptığı çalışmada, eğitim fakültesinde öğrenim gören öğrencilerin girişimci özelliklerinin diğer birçok fakültede öğrenim gören öğrencilere göre oldukça düşük olduğunu belirtilmektedir. Bu anlamda öğretmen adaylarının girişimci özellikleri belirlemek oldukça önemlidir. Öğretmen adaylarının girişimcilik özelliklerinin belirlenerek gerekli önlem ve düzenlemelerin alınması sağlanmalı ve bu sayede girişimcilik özelliklerini arttırıcı yeni adımların atılması gerekmektedir. Bu araştırmada, Sosyal Bilgiler ve Fen Bilgisi Öğretmen adaylarının girişimciliklerinin bazı değişkenlere göre (cinsiyet, bölüm, iş deneyimi, akademik başarı, aile geliri) incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, genel tarama modeli kullanılmıştır. Bilindiği üzere tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır ve araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır (Karasar, 2009). Model uyarınca, veri toplamak amacıyla, 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılı bahar döneminde Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi ve Uşak Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler ve Fen Bilgisi Öğretmenliği öğrencilerine Deveci ve Çepni (2015) tarafından geliştirilen “Öğretmen Adaylarına Yönelik Girişimcilik (ÖAYGÖ)’ ölçeği veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Veri toplama aracı, 5 alt boyutta (Risk Alma, Fırsatları Görme, Kendine Güven, Duygusal Zeka ve Yenilikçi Olma) 38 maddeden oluşan 5’li likert tipi (Tamamen Katılıyorum, Katılıyorum, Kararsızım, Katılmıyorum, Kesinlikle Katılmıyorum) bir ölçektir. Ölçeğin tümü için en düşük Cronbach alfa güvenirlik katsayısı. 77 dir. Alt faktörler için Cronbach’s Alpha değerleri faktör 1 için .77, faktör 2 için .82, faktör 3 için .83, faktör 4 için .81 ve faktör 5 için .82 dir. Fen Bilgisi ve Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının girişimciliklerinin bazı değişkenlere göre incelendiği bu araştırmada öğrencilerin girişimciliklerinin belirlenen değişkenlerine göre farklılık gösterip göstermediğine bakılacak, elde edilen bulgular incelenerek, literatür ile ilişkilendirilip değerlendirilecektir. Araştırmanın verileri toplanmaktadır. Veri toplama aracı ile elde edilen veriler SPSS paket programı yardımıyla bilgisayarda çözümlenecek, yorumlanacak ve ulaşılan sonuçlar doğrultusunda öneriler geliştirilecektir. Araştırmadan elde edilecek bulgulara bağlı olarak ortaya çıkan sonuçlar doğrultusunda değerlendirmeler yapılarak somut bir şekilde tartışmalara yer verilecektir. Elde edilen sonuçlar literatür ile ilişkilendirilecektir. Araştırma sonuçları literatür ile de desteklenecek benzer yada farklı tarafları ortaya konulacak, konu ile ilgili oluşan olumlu yada olumsuz durumlar değerlendirilecektir. Bu anlamda yapılan bu çalışma fen bilgisi ve sosyal bilgiler eğitimine katkı sağlayacak, öğretmen adaylarının girişimciliklerine yönelik veri sağlama ve yorum getirme açısından önemli olacaktır. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİ 3 VE 4. SINIF ÖĞRETİM PROGRAMI İLE DERS KİTAPLARININ YER TEMELLİ EĞİTİM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Eğitimin temel amacı anlamlı ve kalıcı öğrenme sağlamaktır. Öğrencinin günlük yaşamından hareketle, yaşadığı yeri kendi deneyimleriyle öğrenmesini amaçlayan yapılandırmacı yaklaşımın öğrenme ortamlarında kullanılmasıyla; öğrencinin aktif, öğretmenin ise rehber olduğu bir sisteme geçilmiştir. Yer temelli eğitim kavram olarak yeni bir yaklaşım gibi görünse de yapılandırmacı yaklaşımda uygulanan proje temelli öğrenme, çevre eğitimi, sınıf dışı eğitim, sürdürülebilir eğitim gibi yaklaşımların çatısını oluşturmaktadır. Yer temelli eğitim, sınıf ortamı dışında yapılan tüm eğitim öğretim faaliyetleri olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşım ile öğrenciler sınıf dışında, bulundukları yerden yola çıkarak çeşitli etkinlik ve gözlemlerle, yaparak yaşayarak kendi öğrenmelerini şekillendirirken; öğrencilerde eleştirel düşünme, bilimsel düşünme, araştırma, sorgulama gibi becerileri kazandırarak, bilginin tüketicisi olmak yerine üreticisi olmalarına uygun ortam sağlamaktadır. Yer temelli eğitim Smith tarafından eğitime uygun olarak 5 alt boyuta ayrılmıştır. Bu alt boyutlar; kültürel çalışmalar, doğa çalışmaları, problem çözme süreçleri, girişimcilik fırsatları, toplumsal çalışmalardır. Bu çalışmanın amacını, yer temelli eğitimin beş alt boyutuna göre 3 ve 4. Sınıf Fen Bilimleri Programı ile ders kitaplarındaki etkinliklerin incelenerek program ve kitaplara yansıma düzeylerini belirlemek oluşturmaktadır. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Çalışma grubunu Fen Bilimleri Dersi (3-8) Öğretim Programı ve 3. Sınıf Fen Bilimleri Ders Kitabı, 4. Sınıf Fen ve Teknoloji Ders ve Öğrenci Çalışma Kitabı oluşturmaktadır. Veriler doküman incelemesi yöntemi ile elde edilmiştir. Verilerin analizinde, nitel araştırma tekniklerinden olan betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. 3. sınıf Fen Bilimleri Programı incelendiğinde, yer temelli eğitimin her bir alt boyutuna ait olarak uygulanabilecek kazanımların olduğu belirlenmiştir. Fakat yer temelli eğitime uygun olabilecek kazanımların etkinlikleri genellikle sınıf içi etkinliklerle sınırlı kalmış yer temelli eğitim kullanılmamıştır. 4. sınıf programında kazanımlar incelendiğinde, yer temelli eğitimin alt boyutlarının hepsine uygunluk sağlayabilecek kazanımlara yer verilmiştir. Yer temelli eğitimin alt boyutlarından olan problem çözme süreçleri ve doğa çalışmalarına uygunluk gösteren kazanımlara daha çok yer verilmiş ve bu kazanımların etkinliklerinin birçoğu yer temelli eğitim ile yapılmıştır. Diğer alt boyutlardan olan kültürel çalışma, toplumsal çalışma ve girişimcilik fırsatlarına 3. Sınıflarda bir ya da iki etkinlikle yer verilirken, 4. Sınıflarda ikişer üçer etkinlikle yer verilmiştir. Ders kitaplarında belirtilen sınıf içi etkinlikler yerine, daha kalıcı ve anlamlı öğrenmenin sağlanacağı yer temelli eğitim etkinliklerine kazanımlar doğrultusunda yer verilebilir. Etkinliklerin deneysel kısımları, sınıf içinde yapılmasından ziyade yer temelli eğitim ile uygun olabilecek ortamlarda yapılabilir. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMLARI VE KİTAPLARINDA YER ALAN SİNDİRİM VE BOŞALTIM ÜRÜNÜ KARMAŞASININ İNCELENMESİÖzet: Atık bir şeyin işlendikten sonra gereksiz ve çoğunlukla kullanılmayan kısmıanlamına gelir. Artık ise bir maddenin kullanıldıktan sonra kalan kısmıdır. Biyoloji ile ilgili literatürdeatık ve artık terimleri çoğu zaman birbiri yerine kullanılmaktadır. Literatürde yaşanan bu karmaşanın Türkiye’de Fen Bilimleri Dersi ile ilgili Öğretim Programlarına (FBDÖP) yansıması beklenen bir durumdur. Bu nedenle bu çalışmada biyolojik atık ile ilgili olarak belirtilen kavram karmaşasının ilgili dersin 2000, 2005, 2013 ve 2018 yılı programlarına yansımaları ele alınmaktadır. Çalışmada, ilgili öğretim programları, her sınıf düzeyinde sarmal program geliştirme yaklaşımı dikkate alınarak doküman analizine tabi tutulmuştur. Sindirim ve boşaltım sistemlerinin, üretilen ürünlerin dışarıya atılmasında benzer bazı görevleri üstlendiği sanılsa da özellikle sözkonusu ürünlerin metabolizma süreçleri arasında belirgin farklar bulunmaktadır. Bu çalışma sözkonusu farkların ilgili öğretim programına yansıtılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Sindirim sistemi organları ve sistemi bir bütün olarak ele alındığında, hücre metabolizmasına girmeyen ürünlerin kalın bağırsaktan dışarı atıldığı bir sistem olarak kabul edilmelidir. Bu ayrımın sindirim ve boşaltım ürünlerinin ele alındığı ünitelerde açıkça yer almaması, dahası her iki farklı sistem ürününün aynı terim ile ifade edilmesi, FBDÖP’in sarmal yapısı için önemli bir sorun teşkil etmektedir. FBDÖP’te ilgili kavramların birbiri yerine kullanılması, yukarıda belirtilen ayrım konusunda biyoloji kitaplarında hassas davranılmamasına dayandırılabilir. İlgili kaynaklarda bu kavramların kullanılmasında seçici olunmaması, söz konusu kitaplar ve ilgili ders programının yanlış bilgiler içermesine yol açmıştır. Öğretmenlerin, program geliştiricilerin ve ders kitabı yazarlarının bu ayrıntıya dikkat etmeleri, öğrenme sürecinde sonraki öğrenmeler için doğru ön bilgi edinilmesine katkı sağlayacaktır. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİ DERSİNDE ARAŞTIRMAYA DAYALI ÜST BİLİŞSEL ÖĞRENMENİN DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÜST BİLİŞSEL SÜREÇLERİNE ETKİSİÖzet: Bu çalışmanın amacı, araştırmaya dayalı üst bilişsel öğrenmenin dördüncü sınıf fen bilimleri dersinde öğrencilerin üst bilişsel süreçlerine etkisini incelemektir. Araştırmada nicel ve nitel yöntemler bir arada kullanıldığı için karma yöntem yaklaşımı esas alınmıştır. Araştırmanın nicel bölümünde ön test son test kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Deney grubunda araştırmaya dayalı üst bilişsel öğrenme kullanılırken kontrol grubunda sınıf öğretmenin kullandığı öğretim yöntemi kullanılmıştır. Deney ve kontrol grubundaki öğrencilere uygulamadan önce ve sonra Üst Bilişsel Farkındalık Ölçeği (ÜBFÖ) ve Üst Bilişsel Stratejiler Ölçeği (ÜBSÖ) uygulanmıştır. Araştırmanın nitel bölümünde deney grubundan seçilen üç öğrencinin uygulamadan önce, uygulamadan sonra ve 14 haftalık uygulama sürecinde üst bilişsel süreçlerinin nasıl değiştiğinin izlenmesi amacıyla yazılı sorulara verilen yanıtlar ve yarı yapılandırılmış görüşmelerden elde edilen veriler kullanılmıştır. Çalışmanın örneklemini Bursa’nın İnegöl ilçesindeki bir ilkokulunda iki farklı sınıfta öğrenim gören 70 öğrenci (deney grubu 35, kontrol grubu 35 öğrenci) oluşturmaktadır. Araştırmanın nicel bölümünden elde edilen veriler ilişkisiz gruplar t testi ile nitel veriler ise içerik analizi ile değerlendirilmiştir. Uygulamadan önce deney ve kontrol grubu öğrencileri arasında ÜBFÖ ve ÜBSÖ’den alınan puanlara göre bir fark yokken, ÜBSÖ’den alınan son test puanlarına göre deney grubu öğrencileri lehine anlamlı bir fark elde edilmiştir. Deney grubundaki öğrencilerden Merve, Ayşe ve Beril’in üst bilişsel süreçlere yönelik görüşleri ise bireysel farklılıklarını ortaya çıkarmaktadır. Bu farklılık planlama becerisinin bir alt başlığı olan ön bilgi konusunda ortaya çıkmazken öğrenmenin amacı ve ürün değerlendirme konusunda daha belirgin hale gelmiştir. Üç öğrenci üçüncü haftaya kadar ön bilgilerinde eksikler varsa bunları dışarıdan bir kaynağın tamamlaması gerektiğini düşünürken, üçüncü haftadan sonra bu görüşleri değişmiştir. Artık öğrenciler ön bilgilerini kendilerinin tamamlamaları gerektiğini ve eksiklerini fark etmeleri gerektiğini düşünmektedirler. Üç öğrenci öğrenmenin amacı ve ürün değerlendirme konularında birbirlerinden farklılaşmaktadırlar. Merve dokuzuncu haftaya kadar, Ayşe ise üçüncü haftaya kadar öğrenmenin amacına stratejik olarak yaklaşırken, Beril ise yüzeysel bir yaklaşıma sahiptir. Belirtilen bu haftalardan sonra öğrencilerin yaklaşımları derinsel öğrenmeye doğru değişmiştir. Öğrencilerin öğrenme ürünlerini değerlendirmeleri konusunda benzer bir durum ortaya çıkmıştır. Öğrenmeye stratejik yaklaşan Merve, kendini değerlendirirken beşinci haftaya kadar dışsal değerlendirme yapmaya devam etmektedir. Merve için öğrenme dersten yüksek not aldığında gerçekleşirken, değerlendirme ölçütleri de benzer şekilde dışsal kaynaklara göre belirlenmektedir. Ayşe ve Beril ise öğrenmenin amacına olan yaklaşımlarına benzer şekilde, üst bilişsel öğrenme ortamında kendilerini değerlendirmeye dışsal değerlendirmeyle başlamış ama ikinci haftadan sonra içsel değerlendirme yapmaya başlamışlardır. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİ DERSİNDE ÖĞRENCİ SORULARI SORGULAMA DÜZEYİNİN İNCELENMESİÖzet: Fen bilim konularının öğretimi ilkokul ve ortaokul düzeylerinde Milli Eğitimin belirlediği hedefler doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Fen konuları öğrencilerde merak ve ilgi uyandırmaktadır. Günlük yaşamda nedeni açıklanamayan durumlar üzerine merak ortaya koyan veya neden arayan ifadeler sorgulamaya dayalı öğrenmenin başlangıcı olarak görülmektedir. Bu çalışmada soru sormaya yönelik yapılan yönlendirme ile öğrenci soruları sorgulama düzeyinde meydana gelen değişimin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma Muğla ilinde iki ortaokulda bulunan 64 yedinci sınıf öğrencileri ile gerçekleştirilmiştir. Bu öğrenciler okullarına göre iki farklı grup olarak değerlendirildi. Bir gruba soru sormaya yönelik yönlendirme uygulaması sağlanırken, diğer gruba herhangi bir düzenleyici çalışma yapılmamıştır. Bu açıdan çalışma zayıf deneysel desene dayalı bir araştırmadır. Öğrencilerin konuların öğretimi ve sonrasında ürettikleri sorular sekiz düzeyden oluşan “öğrenci soruları sorgulama düzeyi belirleme” ölçeği ile analiz edilmiştir. Ölçeğinin değerlendiriciler arası uyuşum Kendall-W değeri 0.86 olarak hesaplandı (Büyüköztürk vd., 2013). Ölçeğin hazırlanmasında Arzi ve White (1986), Chin ve Osborne (2008) ve Holcomb (1996) tarafından açıklanan kategoriler kullanılmıştır. Çalışma fen bilimleri dersi ışık ünitesinde yer alan üç konunun öğretimi sırasında yer almıştır. Öğrencilerin fen bilgisi düzeylerini karşılaştırmak amacıyla öğretmenler tarafından hazırlanan çoktan seçmeli bir test öğrencilere konuların öğretimi öncesinde ve sonrasında uygulandı. Yapılan parametrik olmayan analizler öğrencilerin bilgi düzeylerinin benzer olduğunu ortaya koymuştur. Öğrenci soruları sorgulama düzeyi ölçek ile belirlendi. Gerçekleştirilen betimsel analiz yöntemleri iki grupta öğrenci soruları sorgulama düzeylerinde benzerlik ve farklılıklar bulundu. İlk dikkat çeken benzerlik öğrencilerin soru sorma isteklerinin yüksek olduğudur. İkinci benzerlik konuların öğretimi öncesi ve sonrasında öğrencilerin evet-hayır şeklinde cevap gerektiren sorular sormadıklarıdır. Benzer şekilde öğrencilerin bir kavramın doğrudan tanımını talep eden soruları sormadıkları bulunmuştur. Diğer taraftan, soru sormaya yönlendirme uygulaması yapılan öğrencilerin konuların öğretimi sonrasında daha fazla analiz ve sentez yapmaya yönelik sorgulama içeriğine sahip soru sordukları görülmüştür. Gruplarda yer alan öğrencilerin soruları konulara göre kendi içlerinde Wicoxon testi ile karşılaştırıldığında anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Her iki grupta yer alan öğrenci sorularının sorgulama içeriğinin konuların öğretimi boyunca arttığı görülmüştür. Gruplarda yer alan öğrencilerin soruları Mann-Whitney testi ile konulara göre kendi aralarında karşılaştırılmıştır. Konuların öğretimi öncesinde öğrenci soruları sorgulama düzeyleri bir konu başlığında anlamlı fark göstermiştir. Ancak, konuların öğretimi sonrasında öğrenci soruları iki konu başlığında anlamlı fark göstermiştir. Betimsel analiz bu farkın soru sormaya yönelik yönlendirme uygulaması yapılan öğrenciler lehine olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak benzer bilgi düzeyine sahip öğrencilerden soru sormaya yönelik öğretim uygulamasına katılanların ürettikleri sorularının sorgulama içeriğinin olumlu yönde değiştiği söylenebilir. Buna göre düzenli bir sınıf içi etkinlik olarak fen derslerinde öğrencilere soru yazdırmak ve bu sorular üzerine sınıf tartışmaları sağlamak sorgulama düzeyi yüksek soruların ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Arzi, H.J. & White R.T. (1986). Questions on Students´ Questions. Research in Science Education, 16, 82-91. Chin, C., & Obsorne, J. (2008). Students’ questions: A potential resource for teaching and learning science. Studies in Science Education, 44(1), 1-39. Holcomb, E. L. (1996). Asking the right questions: Tools and techniques for teamwork. Thousand Oaks: Corwin Press, INC. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİ DERSİNİN ÖĞRENCİLERİN HAZIRLADIĞI EĞİTSEL OYUNLARLA ÖĞRETİMİÖzet: Fen Bilimleri dersi öğrencilerin yapamayız dediği, anlamakta güçlük yaşadıkları bir derstir. Fen Bilimleri konularına karşı ön yargıları engelleyip konuların ilgi çekici hale getirilmesi ve pasif öğrencilerin dahi etkinliklere katılması zor bir durum değil sadece alternatif etkinlikler gerektiren durumdur. Ayrıca öğrenciler arasında işbirliğini destekleyen ve özgüvenlerini artırabilen ortamlar oluşturabilir. Bu amaçla, bu çalışmada Fen Bilimleri derslerinde kullanılabilecek alternatif etkinliklerden olan eğitsel oyunların geliştirilmesi ve eğitsel oyunlarla öğrencilerin derslerine katkı sağlanabilmesi amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında ise ortaokul 7. sınıf Fen Bilimleri dersinde yer alan “Maddenin Yapısı ve Özellikleri” ünitesinde ilk 20 element ve yaygın olarak kullanılan elementlerin sembollerini, isimlerini ve periyodik tablodaki yerlerini kavramalarına ve öğrendiklerini pekiştirmelerine hizmet edeceği düşünülen eğitsel oyunlar oluşturulup öğrencilerin oynatılması amaçlanmıştır. Eğitsel oyunlar öğrencilerle birlikte ve kazanımlar doğrultusunda oynamaya hazır hale getirilmiştir. Böylece yeni kavramların etkili bir şekilde öğrenilmesini sağlamak için eğlenerek öğrenmeleri ve öğrendikleri kavramları tekrarlamalarının onların öğrenmelerine önemli katkılar sağlayacağına inanılmaktadır. Bu amaçla oynanan eğitsel oyunların, öğrencilerin derse katılımını artıracağı, ilgililerini çekeceği, eğlenceli sosyal ortam ile etkin bir öğrenme geliştirmeleri düşünülmektedir. Fen Bilimleri dersinde eğitsel oyunlar sayesinde öğrenilen bilgiler pekiştirilmekte ve daha rahat bir ortamda tekrar edilebilmektedir.Bu araştırma, oyunlarla fen öğretiminin ortaokul 7. sınıf öğrencilerinin oyunlarla fen eğitimi ile ilgili görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu çalışmada Fen Bilimleri derslerinde kullanılabilecek alternatif etkinliklerden olan eğitsel oyunların geliştirilmesi ve oyunlarla derslerine katkı sağlanabilmesi amaçlanmıştır. Ortaokul 7. sınıf Fen Bilimleri dersinde yer alan “Maddenin Yapısı ve Özellikleri” ünitesinde ilk 20 element ve yaygın olarak kullanılan elementlerin sembollerini, isimlerini ve periyodik tablodaki yerlerini kavramalarına ve öğrendiklerini pekiştirmelerine hizmet edeceği düşünülen “fentombala, okeyfen, sembol oyunu, periyodik puzzle, ve çarkıfen” oyunları öğrencilerle birlikte hazırlanmıştır. Araştırmada nitel yöntemlerden olan, eylem araştırması kullanılmıştır. Araştırma 2015-2016 eğitim-öğretim yılı I. Döneminde Bartın ilinde bir devlet okulunda 7. sınıf öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Veri toplama araçları olarak ise, “oyunla fen öğretimi gözlem formu” ve “oyunla fen öğretimi yazılı görüşme formu” oluşturulmuştur. Araştırmanın sonucunda öğrencilerden elde edilen verilerden oyunlarla fen öğretiminin, ortaokul 7. sınıf Fen Bilimleri dersinde yer alan “Maddenin Yapısı ve Özellikleri” ünitesinde ilk 20 element ve yaygın olarak kullanılan elementlerin sembollerini, isimlerini ve periyodik tablodaki yerlerini kavramalarına ve öğrendiklerini pekiştirmelerine hizmet ettiği, öğrencilerinin derse ilgisini artırdığı ve eğlenerek öğrenmelerinde katkısı olduğu öğrencilerden alınan bilgiler ışığında belirtilmiştir. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ DERSTE TEKNOLOJİ KULLANIMINA YÖNELİK EĞİLİMLERİÖzet: Teknolojinin eğitime entegre edilmesinin bir çok yararı bulunmaktadır. Bunları öğrencilerin kişiye özgü öğrenme hızını desteklemesi, öğrenme ortamını zenginleştirerek okula ve derse karşı olumlu motivasyon sağlaması, teknolojiyi kullanma becerisini artırması ve bilginin kolay bir şekilde elde edilmesini sağlama şeklinde sıralamak mümkündür. Diğer taraftan eğitim ortamlarının, z-kuşağı öğrencilerinin istek ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmemesi ve teknolojinin bu anlamda eğitim ortamlarına etkili bir şekilde entegre edilememesi; okulların çekiciliğinin azalmasına, öğrencilerin okul ve derslerde sıkılmasına, devamsızlık yapma ve öğrenmeye karşı ilgilerinin azalmasına neden olacağı düşünülmektedir. Bu çalışma, fen bilimleri öğretmen adaylarının derste teknoloji kullanmaya yönelik eğilimlerini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Araştırma, karma yöntem desenlerinden yakinsak karma desen ile yürütülmüştür. Nicel verilerin toplandığı çalışma grubunu fen bilgisi öğretmenliği programında okuyan 88 öğrenci oluşturmaktadır. Nicel veri toplama aracı olarak Derste Teknoloji Kullanımına Yönelik Eğilim Ölçeği kullanılmıştır. Bu ölçek, 2 boyutlu 16 maddeden oluşan bir ölçme aracıdır. Nitel verilerin toplandığı çalışma grubunu ise nicel araştırmaya katılan öğretmen adayları arasından seçilen 11 kişi (1. sınıf 6 kişi; 4. sınıf 5 kişi) oluşturmaktadır. Nitel verilerin toplanması, öğretmen adaylarının teknolojiyi derste kullanmaya yönelik görüşlerini ortaya çıkarmayı amaçlayan yarı-yapılandırılmış görüşme ile yapılmıştır. Elde edilen nicel bulgulara göre öğretmen adaylarının teknolojiye yönelik, duygusal eğilimleri çok iyi düzeyde; davranışsal eğilimleri ise iyi düzeyde olduğu ortaya çıkmıştır. Diğer bir ifade ile fen bilimleri öğretmeni adaylarının derste ya da öğretmenlik uygulamasında teknolojiyi kullanmak istediklerini, ancak bunu tam olarak davranışa dönüştüremedikleri söylenebilir. Nitel bulgulara göre fen bilimleri öğretmen adaylarının derste teknoloji kullanımına yönelik eğilim gösterdikleri, ancak kendi eğitim-öğretim yaşantılarında teknolojinin derste kullanıldığı bir ortamda bulunmadıklarını ifade etmişlerdir. Poster bildiri FEN BİLİMLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖZEL ALAN YETERLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Öğretmenin öğretmenlik mesleğini yerine getireceği hizmet alanına yönelik gerekli bilgi ve beceriyi kazanması, öğretmenlik mesleği yeterliliği olarak tanımlanmıştır. Bir fen bilimleri öğretim programı ne kadar mükemmel hazırlansa da, okulun alt yapı, araç-gereç ve laboratuvar ne kadar donanımlı olursa olsun, öğrenciye gerekli olan öğretim fen bilimleri öğretmeni tarafından gerçekleştirileceğinden dolayı öğretmen yeterliliği çok büyük önem arz etmektedir. Özetle fen bilimleri eğitiminin istenilen düzeye çıkabilmesi için öğretme öğrenme süreci başrol oyuncu fen bilimleri öğretmenidir. Bir programda programın içeriği ne kadar iyi belirlenmiş olsa da, bu içeriğin öğretmen tarafından öğrencilere kazandırılması ancak öğrenme- öğretme sürecinin etkin bir şekilde düzlenmesi sonucu olabilecektir. Öğretmen öğretim sürecini öğretim programı doğrultusunda zengin öğrenme ortamları yaratmakla yükümlüdür. Bu öğrenme ortamlarını oluştururken öğrencilerin merakını uyandırabilecek materyal ve kaynak kullanarak öğrencilerin bilimsel süreç becerilerini, eleştirel düşünme becerilerini geliştirebilme ve problem çözme becerilerini geliştirilebilme yine öğretmenin yükümlülükleri arasındadır. Ayrıca özel gereksinimli ve özel eğitime gereksinim duyan öğrencileri dikkate alan uygulamalar yapmak, öğrencilerin gelişimlerini izleyerek, uygun ölçme değerlendirme araçları ile kazanımların ne kadar gerçekleştiğini ortaya koymak öğrenme öğretme sürecinde fen bilimleri öğretmeninin özel alan yeterliklerinin temelini oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı fen bilimleri öğretmen adaylarının özel alan yeterliklerinin belirlenmesidir. Bu araştırmada veri toplama yöntemi olarak anket kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan soruların yanıtlarını bulabilmek amacıyla Balıkesir Üniversitesi Fen Bilgisi öğretmenliği dördüncü sınıf, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen Bilgisi öğretmenliği dördüncü sınıf ve Muğla Sıtkı Koçma Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği dördüncü sınıf bahar döneminde öğrenim görmekte olan toplam 160 öğretmen adayına anket uygulanmıştır. Araştırma bulgularına göre Fen Bilgisi öğretmen adaylarının özel alan yeterlikleri konusunda eksiklikleri olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ STEM ÖĞRETİMİ YÖNELİMLERİNİN YORDAYICISI OLARAK TEKNOLOJİK PEDAGOJİK ALAN BİLGİSİ ÖZ YETERLİK İNANÇLARIÖzet: Günümüzde bilim ve teknoloji hızlı bir değişim ve gelişim göstermektedir. Modern çağda yaşayan bireyler ise bu değişim ve gelişime uyum sağlamalı, karşılaşılan problemlerin çözümü için gereken bilgi, beceri ve niteliklere sahip olmalıdır. Bu durum disiplinlerarası düşünebilen bireylerin modern dünyaya uyum sağlamasını gerektirmiş , dolayısıyla da eğitim süreçlerini, eğitim kurumlarının ortaya koyacağı çözümleri ve toplumsal gelişimi de farklılaştırmıştır.“Science” (bilim), “technology” (teknoloji), “engineering” (mühendislik) ve “mathematics” (matematik) disiplinlerinin baş harflerinin bir araya gelmesiyle oluşan FeTeMM, fen ve matematik disiplinlerinin yanı sıra teknoloji ve mühendislik alanlarını içerisinde bulunduran çok disiplinli bir yaklaşım olarak tanımlanmaktadır. Bu araştırmanın amacı fen bilimleri öğretmen adaylarının teknolojik pedagojik öz yeterlik inançlarının, FeTeMM öğretimine yönelimleri üzerindeki etkisini araştırmaktır. Çalışmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırma, 2018-2019 eğitim öğretim yılının bahar döneminde Doğu Karadeniz bölgesinde bir devlet üniversitesinde öğrenim gören 82 fen bilimleri öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri TPAB Öz-yeterlik İnanç ölçeği ve Entegre FeTeMM Öğretimi Yönelim Ölçeği ile toplanmıştır. Araştırmanın amacına uygun olarak çoklu regresyon analizi yöntemi uygulanmıştır. Çalışmada öğretmen adaylarının TPAB öz yeterlik inançları ile FeTeMM öğretimine yönelimleri arasında çeşitli sonuçlara ulaşılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre öğretmen adaylarının TPAB öz yeterlik inançlarının, FeTeMM öğretimine yönelik bilgi, değer ve davranış kontrolü ve davranış yönelimlerinin anlamlı bir yordayıcısı olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ YAPILANDIRMACILIK KAVRAMINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Fen Bilimleri Öğretmen Adaylarının Yapılandırmacılık Kavramına Yönelik Görüşleri Esat ÇİMENTEPE, Kübra YEŞİLTEPE Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Ortaöğretim Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi ABD Fen Bilimleri Eğitimi Yapılandırmacılık anlamlı öğrenmenin nasıl oluştuğuna ilişkin en önemli öğretim yaklaşımlarından biridir. Yapılandırmacılığa dayalı fen öğretimi öğrencilerin bilimsel okuryazar olmalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Öğrencilerin fen ile ilgili kavramları anlamlı öğrenmelerini sağlamak için fen öğretiminde yapılandırmacı yaklaşım benimsenmiştir.Bu yaklaşıma göre, bilginin öğrenen tarafından oluşturulması, öğretmen tarafından öğrenciye aktarılmasından daha yararlıdır.Bununla birlikte, ülkemizde yapılandırmacı yaklaşım ile ilgili yapılan çalışmaların sayısı çok olmasında karşın, öğretmen veya öğretmen adaylarının yapılandırmacı fen öğretimi ile ilgili kavramlarını inceleyen araştırmalar oldukça sınırlıdır. Yapılan araştırmalar daha çok yapılandırmacı yaklaşıma yönelik öğretmen adayları ve öğretmenlerin görüş ve tutumlarının incelemeye yöneliktir. Bu nedenle, bu araştırmanın amacı fen bilgisi öğretmen adaylarının yapılandırmacı fen öğretimi ile ilgili kavramlarını incelemektir. Bu araştırmadan elde edilen bulguların yapılandırmacı fen öğretimine ve fen eğitimcilerine faydalı olacağı düşünülmektedir. Araştırmanın yöntemi; araştırma nitel bir araştırmadır. Durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Çalışma grubunu 2015-2016 öğretim yılında Ömer Halisdemir Üniversitesi fen bilgisi öğretmenliğinde dördüncü sınıftaöğrenim görenon fen bilgisi öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada uygun örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Veri toplama yöntemi olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Görüşmelerde öğretmen adaylarına yapılandırmacılık ve fen öğretimi ile ilgili on iki adet soru sorulmuştur. Hazırlanan soruların geçerliği için uzman görüşü alınmıştır. Görüşmelerde öğretmen adaylarının yapılandırmacılık kavramından ne anladıklarını, yapılandırmacı fen öğretiminin nasıl olması gerektiği ve sınıfta yapılandırmacı fen öğretimini nasıl uygulayacaklarını ifade etmeleri istenmiştir. Görüşmeler iki araştırmacı tarafından yapılmıştır. Görüşmeler 20-35 dakika arasında gerçekleşmiştir. Görüşmeler ses kayıt cihazına kaydedilmiştir. Görüşmelerin bitiminin ardından elde edilen görüşme kayıtları araştırmacılar tarafından transkript edilmiştir. Elde edilen verilerin analizinde nitel veri analizi yöntemlerinden içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. İki araştırmacı nitel veri setini ayrı ayrı analiz ettikten sonra iki araştırmacı tekrar araştırma verileri arasındaki uyumları kontrol etmişlerdir. Analiz sonucunda öğretmen adaylarının yapılandırmacı fen öğretimi ile ilgili kavramlarına yönelik kategori ve temalar belirlenmiştir. Nitel veri analizinden sonra araştırmacılar arasındaki güvenirlik katsayısı hesaplanmıştır. Analizler esnasında, kod ve temaları destekleyecek alıntılar belirlenmiştir. Sonuç; öğretmen adayları yapılandırmacı fen öğretiminin nasıl olması gerektiğini öğrenmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Öğretmen adaylarının yapılandırmacı fen öğretimini daha iyi anlayabilmeleri için fen bilgisi öğretmenliği lisans programında daha çok uygulamaya yönelik dersler almaları gerekliliği ortaya çıkmıştır. Elde edilen bulgular ışığında sunum esnasında yapılandırmacı fen öğretimi ve öğretmen eğitimine yönelik önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINA İLİŞKİN FARKINDALIK DÜZEYLERİÖzet: Azalan doğal enerji kaynaklarına (fosil yakıtlar) karşı alternatif enerji kaynaklarının bulunması gelecek nesiller açısından oldukça önem taşımaktadır. Dünyanın bir enerji kriziyle karşı karşıya kaldığı düşünülür ise bireylerin, enerji sistemlerinin işletimi ve yönetimi hakkında temel seviyede bilgiye sahip olmalarının gerekliliği oldukça önemlidir. Gelecek nesilleri eğitmekle yükümlü olan fen bilimleri öğretmenlerinin, yenilenebilir enerji kaynakları konularındaki farkındalık seviyeleri gelecek nesilleri etkileme potansiyeli açısından önemlidir. Bu araştırmanın amacı, Fen bilgisi öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynakları hakkındaki farkındalık düzeylerini belirlemek ve farkındalık düzeylerine cinsiyet, aile gelir durumu, sınıf düzeyi ve konuya ilişkin görüşlerinin etkisini incelenmektir. Çalışmanın örneklemini, 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılı Bahar Yarıyılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği programında öğrenim gören 57 birinci sınıf ve 40 dördüncü sınıf olmak üzere toplam 97 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Çalışmada araştırmacı tarafından 2015 yılından geliştirilen 32 maddeden oluşan Yenilenebilir Enerji Farkındalık Ölçeği (YEFÖ) kullanılmıştır. Verilerin analizi SPSS 21 paket programı ile yapılmış, araştırma verileri üzerinden elde edilen Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısı .86 olarak hesaplanmıştır. Veriler cinsiyet ve sınıf düzeyinin etkisi için bağımsız gruplar t-testi ile aile gelir durumu ve konuya ilişkin görüşlerinin etkisi ise tek yönlü varyans analizi (One-Way ANAVO) ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin farkındalık düzeylerinin cinsiyet, sınıf düzeyi ve aile gelir durumuna göre farklılaşmadığı tespit edilmiştir. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin görüşleri açısından farklılık oluştuğu, bilgili ve öğrenmeye istekli olduğunu ifade eden öğretmen adaylarının en yüksek seviyede farkındalığa sahip oldukları ortaya çıkmıştır. Öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynakları konusunda istekli olmalarının sağlanması farkındalık seviyelerini arttırabilir. Ayrıca, bu çalışma, yenilenebilir enerji kaynakları konusunda çalışacak araştırmacılara yol gösterebilir. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİ ÖĞRETMENLERİNİN STEM EĞİTİMİ UYGULAMALARI HAKKINDA GÖRÜŞLERİÖzet: Özet: İçinde yaşadığımız 21. yüzyıl bilimsel, teknolojik, kültürel değişimler, toplumların karmaşık bir yapıya sahip olması, bireylerin içinde yaşadıkları toplumun gereksinimlerine katkıda bulanabilecek becerilere sahip olması gibi nedenler eğitimde değişimlere neden olmuştur. Eğitimdeki değişimlerden birisi eğitim basamaklarında okutulan öğretim programlarının yeniden düzenlenmesidir. Yapılan düzenleme ile öğretim programlarının yapısı, içeriği günümüz şartlarına uygun (teknolojik bilimsel gelişmeler, değişen gereksinimler, toplum yapısı) biçime getirilmiştir. Düzenleme yapılan öğretim programlarından birisi Fen Bilimleri öğretim programıdır. Fen Bilimlerinin temel amaçlarından biri öğrencilerin sürekli değişen toplumda, teknolojide ve çevrede bilgilerinin nasıl uygulanacağını anlama ve karşılaştığı herhangi bir problemi bilimsel ve teknolojik durumlarla ilişkilendirip problemin bilimsel yollarla çözülebileceğinin farkında olmasını sağlamaktır. Bu amaçla Fen Bilimleri öğretim programında yeni yaklaşımlar ve uygulamalar yer almaktadır. Fen Bilimleri öğretim programında yer alan yeni uygulamalardan biri olan STEM eğitimi, Bilim (Science), Teknoloji (Technology), Mühendislik (Engineering) ve Matematik (Mathematics) kelimelerinin baş harflerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. STEM eğitimi, herhangi bir problemin araştırılmasında gerekli olan bilimsel sorgu kavramı ile mühendislik tasarımı için gerekli olan inşa ve tasarım aşamalarının ele alınması kavramlarını bu dört alanda bir araya getirmektir. Dolayısıyla STEM eğitimi, uygulamaya dayalı olan, bireyin bilimsel bilgiye yaparak yaşayarak ulaştığı, bireyde var olan bilgilerin yeni bilgilerle ilişki kurmasını sağlayan, teknolojiyi kullanmasına olanak tanıyarak, disiplinler arasında bağ oluşturan bir yaklaşım olarak düşünülebilir. STEM eğitimi, bireylerin elde ettikleri deneyimlerini kendi düşüncelerine göre adlandırılması, bu yüzyılda gereksinim duyulan becerilerin kazanılması, bu beceri ve deneyimlerini günlük yaşamla ilişkilendirilmesi, birçok alanı bir arada kullanabilmesi ve bu sonuçla yeni farklılıkların ortaya çıkarılabilmesi açısından önemli görülmektedir. Bu araştırmada, Fen Bilimleri öğretim programında bulunan fen ve mühendislik uygulamaları alanının temelini oluşturan STEM eğitimi ve uygulamalarının sınıfta uygulanabilirliğine ilişkin beşinci sınıf fen bilimleri öğretmenlerinin görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Bu araştırma, beşinci sınıf fen bilimleri öğretmenlerinin STEM eğitimi ile ilgili görüşlerini belirlemek amacıyla araştırma yaklaşımlarından nitel araştırma ile desenlenmiştir. Nitel araştırma; gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi veri elde etme yöntemlerinin kullanıldığı, olayların doğal ve bütüncül bir şekilde ele alınarak ortaya çıkarmasına yönelik nitel sürecin izlendiği bir araştırmadır. Araştırmaya 20’si kadın ve 9’u erkek olmak üzere toplam 29 fen bilimleri öğretmeni katılmıştır. Araştırmanın katılımcılarının belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Beşinci sınıfta fen bilimlerine dersine girmeleri ve STEM eğitimi uygulamalarını gerçekleştirmeleri ölçüt olarak kabul edilmiştir. Araştırmanın verileri, alanyazında open-ended questions ya da open-ended survey şeklinde geçen ve nitel alanda veri toplama amacıyla kullanılan tekniklerinden biri olan bir açık-uçlu anket formu ile toplanmıştır. Verilerin analizinde “betimsel analiz” tekniği kullanılmıştır. Verilerin analizi sonucunda öğretmenlerin, STEM uygulamaları kapsamında çöp şişelerden köprü, karalama robotu, gemi, elektrik devreleri tasarlama, katlı otopark, güneş alan ekonomik evler, bulmaca oluşturma etkinlikleri yaptıkları ortaya çıkmıştır. Ayrıca öğretmenler, etkinlikler için yeterli sürenin olmaması, daha iyi bir ürün ortaya çıkarmak için yeterli malzeme bulunmaması, etkinlikler için sınıf ortamının uygun olmaması, sınıfların çok kalabalık olması, öğrencilerin yeterli alt yapıya sahip ve öğrencilerde hazır bulunuşluk durumlarının olmamasından dolayı sorunlarla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Yine öğretmenler STEM etkinliklerinin daha işlevsel olması için öğretmenlerin eğitim alması, eksikliklerinin giderilmesi, ders saatinin arttırılması gibi öneriler de bulunmuşlardır. Sözlü bildiri FEN BİLİMLERİNDE İNTERNET KULLANIMININ, BAĞIMLILIĞININ BELİRLENMESİÖzet: Tüm dünyada internet kullanımını giderek artmaktadır. İnternetin amacı dışında fazladan kullanımı genç yaştaki bireyler için internet bağımlılığı gibi olumsuz sonuçları ortaya çıkarabilmektedir. Bilinçli internet kullanımı için interneti en çok kullanan grup olan ergenlerin desteğe ihtiyacı vardır. İnternetin bir iletişim aracı olarak kullanılması yaygınlaşmış ve iletişim kurma çabası sosyal ağlara kaymıştır. Sanal ortamlarda iletişim kurma çabasındaki bireyler yoğun internet kullanımı ile birlikte gerçek yaşamlarından uzaklaşmışlardır. İnternet kullanımının artması ile birlikte okullarda tablet, bilgisayar ve akıllı tahta gibi pek çok araçla internete ulaşmak kolaylaşmıştır. Öğrencilerin internete erişimi kolay olmasına karşın güvenli kullanımı önemli hale gelmiştir. Fen bilimleri dersi müfredatında yer alan dijital yetkinlik yeterlilik alanına göre bilgi ve iletişim teknolojilerini güvenli ve eleştirel kullanmaları beklenmektedir. Çağımız gereği bilgi ve iletişimin gerçekleşmesi internet ile gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra bilgi ve medya okuryazarlığı bir 21.yüzyıl becerisi olup internet bağımlılığı ve sanal yalnızlık gibi konular bu okuryazarlık alanı için tehlike oluşturmaktadır. Bu araştırmanın hedefi İzmir ilinin 6. 7. ve 8. sınıf öğrencilerinin internet bağımlılığını belirlemektir. Araştırmanın örneklemini 2018-2019 öğretim yılı İzmir ilinin Bornova ilçesinde öğrenim gören ortaokul öğrencileri oluşturmuştur. Bu çalışma nicel bir araştırma olup tarama araştırması niteliğindedir. Araştırmada veriler; İnternet Bağımlılık Ölçeği ile toplanmıştır. Araştırma örneklemini 386 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmaya dahil olan öğrencilerin çoğunluğu fen bilimleri dersinde interneti bir araç olarak kullanmaktadır. Örneklemin %16 lık bir kısmında yüksek düzeyde internet bağımlılığı görülmüştür. Sonuç olarak internetin yoğun olarak kullanımı beraberinde sorunlarını da getirmiştir. Günümüz teknolojisi ile birlikte herkes internete erişimi kolaylaşmıştır. İnternetin doğru ve güvenli kullanımı önem taşımaktadır. İnternet kullanımının getirmiş olduğu sorunlar ilköğretim öğrencilerine kazandırılmak istenen dijital yetkinlik alanının yanında birer tehlike unsurudur. Sözlü bildiri FEN EĞİTİMİNDE ARAŞTIRMA SORGULAMAYA DAYALI ÖĞRETİMÖzet: Sorgulamaya dayalı öğrenme yaklaşımı son zamanlarda fen eğitiminde güncellenen programlarda da önerilen, öğrencilerin araştırma ve sorgulama yapmalarını teşvik eden bir öğretim yaklaşımıdır. Bu çalışmanın amacı Türkiye’de yapılan araştırma sorgulamaya dayalı öğretim modeli kullanılarak yayımlanan makale ve tezler incelenerek bu çalışmaların içerik analizini yapmak ve sonuçlar doğrultusunda yeni yapılacak araştırmalar için öneriler sunmaktır. Bu çalışmada 2008-2018 yılları arasında “sorgulamaya dayalı”, “araştırma-sorgulama”, “inquiry based teaching”, “investigation”, “inquiry investigations” anahtar kelimeleri ile aratılan YÖK Ulusal Tez Merkezi’nde yayınlanan doktora ve yüksek lisans tezleri ile Google Scholar, Ulakbim ve TR Dizin’de yayınlanan makaleler incelenmiştir. Tam metnine erişilen 53 makale, 26 yüksek lisans tezi ve 16 doktora tezi olmak üzere 95 çalışma, araştırmaya dahil edilmiştir. Verilerin analizi için Google Drive’da oluşturulan bir Excel dosyası kullanılarak incelenen makaleler ve tezler bu dosyada şu başlıklar altında kodlanmıştır: Makale referansı (APA), Araştırma sorusu, Amacı, Kullanılan desen/ Metodoloji, Örneklem/Katılımcılar, Veri toplama araçları, Veri analiz yöntemi, Temel bulgular, Sonuçlar, ve Öneriler. Her bir çalışma en az iki yazar tarafından okunmuş ve bu dosyaya veri girişi yapılarak tüm yazarların ortak görüşlerine göre kodlamalar tamamlanmıştır. Sorgulamaya dayalı öğretim yaklaşımı kullanılarak yapılan çalışmaların 2014 yılından itibaren sıklık gösterdiği ve en çok 2017 yılında yayınlandığı bulunmuştur. Araştırma kapsamında incelenen çalışmaların desenleri incelendiğinde, en çok deneysel desen kullanıldığı görülmüştür. Katılımcı türü olarak incelendiğinde ise en çok Fen bilgisi öğretmen adayları ile çalışıldığı görülmüştür. İncelenen çalışmaların amaçlarına bakıldığında öğretmen ve öğretmen adayları ile yapılan çalışmalarda en çok sorgulamaya dayalı öğretim yönteminin akademik başarıya, bilimsel süreç becerilerine ve kavramsal anlama / kavram yanılgılarına etkisi incelenirken; öğrenciler ile yapılan çalışmalarda en çok sorgulamaya dayalı öğretim yönteminin akademik başarıya, bilimsel süreç becerilerine, yönteme yönelik görüş ve algılarına, bilimsel tutum ve materyal geliştirmeleri üzerine etkisinin incelendiği görülmüştür. Sunum sırasında paylaşılmak üzere araştırmadan elde edilen bulgulara bağlı olarak araştırmacılar için önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri FEN EĞİTİMİNDE ARTIRILMIŞ GERÇEKLİĞE DAYALI Z-KİTAPÖzet: Mobil artırılmış gerçeklik teknolojisi, sanal ortamda oluşturulan nesnelerin gerçek ortam üzerine yerleştirilen teknolojik bir platformudur. Bu çalıştayın amacı, mobil artırılmış gerçeklik uygulamalarının ve kullanım alanlarının tanıtımı bunun yanı sıra sınıf öğretmenlerinin ilkokul 3 ve 4. sınıf Hayat Bilgisi dersinde yer alan bazı fen konularının öğretiminde mobil artırılmış gerçeklik uygulamalarından faydalanmasını sağlayacak farkındalığı oluşturmaktır. Bu kapsamda duyu organlarından göz, dünyanın katmanları ve elektrik devre elemanları konularındaki 3 boyutlu artırılmış gerçeklik uygulamaları tanıtılacaktır. bununla birlikte katılımcı öğretmenlerle Hp reveal (Aurasma) programı aracılığıyla bir başka konuda 2 boyutlu video destekli artırılmış gerçeklik örnekleri geliştirilecektir. Örnekler sadece fen eğitimi ile sınırlandırılmayacak olup katılımcıların dilediği konularda yapılabilir. Sonunda örnekler basılı hale dönüştürülüp birliştrilerek küçük bir fasikül biçimine dönüştürülecektir. Böylece sınıf öğretmenlerinin sadece fen öğretiminde değil diğer derslerin öğretiminde de kullanabileceği 2 Boyutlu bir mobil artırılmış gerçeklik uygulama örneği geliştirecek deneyimin elde edilmesi hedeflenmektedir. Çalıştaya katılacak katılımcıların, kişisel bilgisayarları, ceptelefonları ve telefona ait kulaklıkları getirmeleri ve telefonlarında yeterli boyutta internete sahip olacak şekilde katılmaları istenmektedir. Ayrıca katılımcıların HpRevealmobil uygulamasını telefonlarına yüklemeleri gerekmektedir. Çalıştay tek oturumdan (60 dk.) oluşmaktadır. Oturumun başında mobil Artırılmış gerçeklik uygulamalarının ve kullanım alanlarının tanıtımı (10dk) yapılacak ardından hayat bilgisi dersinde yer alan bazı fen konularının öğretiminde mobil artırılmış gerçeklik uygulama örnekleri (20 dk.) gösterilecektir. son olarak aurasma (HpReveal) ile mobil artırılmış gerçekliğe dayalı z-kitap geliştirilecektir (30 dk.). Sözlü bildiri FEN EĞİTİMİNDE BİÇİMLENDİRİCİ DEĞERLENDİRME UYGULAMALARININ ÖĞRENCİLERİN ÜST BİLİŞE YÖNELİMLİ SINIF ÇEVRESİNE YÖNELİK TUTUMLARINA ETKİSİÖzet: Öğretim sürecinin önemli öğeleri arasında; hedefler, içerik, eğitim durumları ve ölçme değerlendirme yer almaktadır (Ertürk, 1991). Ölçme ve değerlendirme faaliyetlerinin başta gelen işlevi, öğretim sürecinin etkililik derecesini belirlemek ve bu etkililiği artırıcı tedbirlere zemin hazırlamaktır (Baysal ve Demirbaş, 2012). Son yıllarda öğrenme kuramlarında meydana gelen değişimler değerlendirme anlayışlarına da yansımış ve öğrencilere gelişimlerini izleme, öz değerlendirme fırsatı sunma ve değerlendirmeyi sürece yayma gibi birçok avantajından dolayı biçimlendirici değerlendirme anlayışı önem kazanmıştır. Bu değerlendirme anlayışında öğrencinin değerlendirme sürecinde aktif rol almasından dolayı üst bilişsel gelişimleri de desteklenir (Jones, 2007). Bu bağlamda ölçme ve değerlendirme faaliyetlerinin öğrencilerin üst bilişsel gelişiminde etkin rol oynadığı söylenebilir (Durukan, Karaman ve Şahin, 2014). Bahsedilenler ışığında çalışmanın amacı; biçimlendirici değerlendirme faaliyetleriyle yürütülen fen derslerinin öğrencilerinin üst bilişe yönelimli sınıf çevresine yönelik tutumlarına etkisini araştırmaktır. Bu genel amaç çerçevesinde aşağıdaki sorulara cevap aranmaktadır; Deney, kontrol ve plasebo grubu öğrencilerinin üst bilişe yönelimli sınıf çevresi ölçeği-fen ön test ve son test puanları arasında; a) Duygusal destek b) Paylaşılan kontrol c) Öğrenci-öğrenci etkileşimi d) Öğrencinin sesi e) Üst bilişsel talepler faktörlerine göre anlamlı bir farklılık var mıdır? Bu çalışmada deney-plasebo-kontrol gruplu ön test-son test yarı deneysel esas alınmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu bir devlet ortaokulunda öğrenim gören 7. Sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Toplam 37 öğrencinin bulunduğu çalışma grubunda 12 deney, 12 plasebo, 13 kontrol grubu öğrencisi bulunmaktadır. Deney grubunda biçimlendirici değerlendirme anlayışı esas alınmış ve performansa dayalı teknikler kullanılmıştır. Kontrol grubunda ve plasebo grubunda ise düzey belirleyici değerlendirme anlayışı esas alınarak geleneksel teknikler kullanılmıştır. Plasebo grubunda, kontrol grubundan farklı olarak öğrenciler öğrenme ve öğretme sürecindeki etkinliklerin gerçekleştirilmesi esnasında çalışma kâğıtları kullanmışlardır. Deneysel uygulama yaklaşık olarak 15 hafta sürmüştür. Çalışmada Thomas (2003) tarafından geliştirilen ‘Üst Bilişe Yönelimli Sınıf Çevresi Ölçeği-Fen kullanılmıştır. Ölçeğin Türkçe’ye uyarlama çalışması Yıldız ve Ergin (2007) tarafından yürütülmüştür. Orijinali 7 faktör ve 35 maddeden oluşan ölçeğin Türkçe formu 5 faktör ve 21 maddeden meydana gelmiştir. Ölçeğin Türkçe formu; ‘duygusal destek’, ‘paylaşılan kontrol’, ‘öğrenci-öğrenci etkileşimi’, ‘öğrencinin sesi’, ‘üst bilişsel talepler’ faktörlerinden meydana gelmektedir. Araştırmada elde edilen nicel verilerin analizinde; “Mann Whitney U testi” ve “Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda performansa dayalı teknikler kullanılarak yürütülen biçimlendirmeye yönelik değerlendirme sürecinin öğrencilerin üst bilişe yönelimli sınıf çevresine yönelik tutumları üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Son teste ilişkin bulgular deney grubu öğrencilerinin sınıf çevresini kontrol ve plasebo grubu öğrencilerine göre daha fazla üst bilişe yönelimli olarak algıladıklarını göstermektedir. Sözlü bildiri FEN EĞİTİMİNDEKİ KAVRAM YANILGILARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMAÖzet: Bu çalışmada; Fen eğitiminde karşılaşılan yaygın kavram yanılgılarının daha çok hangi konu ve kavramlarda olduğu, nasıl oluştuğu, öğrencilerin sahip olduğu ön bilgilerin sonraki öğrenmelerini nasıl etkilediği, öğrencilerin kavramlarla ilgili sahip olduğu ön bilgi ve yanılgılarının tespit edilmesinde ve giderilmesinde, öğretmenlerin kullandığı yöntem ve tekniklerin neler olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada ayrıca Fen Bilimleri öğretmenlerinin; hizmet içi eğitimlerin gerekliliği ve öğretmenlere olan katkıları, Fen eğitiminin yapıldığı sınıfların fiziki ortamlarının yeterliliği, bilimsel gelişmeleri daha çok hangi yollarla takip ettikleri ve Milli Eğitim’in gönderdiği Fen Bilimleri ders kitabına yönelik görüşleri de belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015–2016 eğitim-öğretim yılında Ankara ilinde Milli Eğitime bağlı farklı ilköğretim okullarında çalışan 6 (n=6) Fen Bilimleri öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formunda yer alan soruların içerik-kapsam geçerliliğini sağlamak için uzman görüşüne başvurulmuş ve gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra örneklem gruba uygulanmıştır. Buna ek olarak, görüşme yapılan öğretmenlerden rasgele seçilen birinin de ders işleyiş süreci gözlenmiştir. Literatür taraması yapılan bu nitel çalışmada veri toplama yöntemlerinden görüşme, gözlem ve doküman incelemesi kullanılmıştır. Veri analizinde ağırlıklı olarak İçerik analizi (kodlama ve temalama) ve gerekli durumlarda görüşme ve gözlem verilerinden de bire bir alıntı yapıldığından betimsel analiz yönteminden de yararlanılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analiz sonuçlarına göre; Fen eğitiminde karşılaşılan yaygın kavram yanılgılarının nasıl oluştuğu, daha çok hangi konu ve kavramlarda olduğu ve öğrencilerin kavramlarla ilgili sahip olduğu bu ön bilgi ve yanılgılarının tespit edilmesinde ve giderilmesinde, öğretmenlerin kullandığı yöntem ve tekniklerin neler olduğu ile ilgili ayrıntılı sonuçlara ulaşılmıştır. Ayrıca hizmet içi eğitimlerin gerekliliği ve öğretmenlere olan katkıları, Milli Eğitim’in gönderdiği ders kitabı ile ilgili eksikliklerin belirlenmesi ve ders kitabının geliştirilmesi için gerekli önerilerin sunulmuş olması sebebi ile de bu çalışmanın alana katkı sağladığı düşünülmektedir. Sözlü bildiri FEN ÖĞRENME ÖZ-YETERLİLİK ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇEYE UYARLANMASIÖzet: Son yıllarda yapılan çalışmalar, öz yeterlilik algısının öğrencilerin öğrenmesine veya akademik başarısına direk ve dolaylı etkilerinin olduğunu rapor etmiştir. Bu yüzden öğrencilerin öz yeterliliklerinin belirlenmesi için geçerli ve güvenilir ölçme aracına ihtiyaç vardır. Önceki çalışmalarda öğrencilerin bilimleri öğrenme öz yeterliliği belirlemede kullanılan ölçeklerden bazılarına bakıldığında (Fen Bilimleri Motivasyon Anketi; Güdülenme ve Öğrenme Stratejileri Ölçeği) öz yeterlilik algısını tek boyut üzerinden ölçülmektedir. Oysaki öz yeterlilik algısını tek boyutta ölçmek öğrencilerinin fen öğrenme öz yeterliliklerini daha kapsamlı bir şekilde ölçmede yetersiz kalabilir (Lin ve Tsai, 2013). Bu çalışmada öz-yeterlilik algısını çok boyutlu ölçen ve bu Fizik dersi için kullanılabilecek ölçme aracına ihtiyaç vardır. Bu çalışmanın amacı Lin ve Tsai (2013) tarafından geliştirilen Fen Öğrenme Öz-yeterlilik Ölçeği (Science Learning Self-efficacy Instrument)’nin Türkiye koşullarına uyarlama, güvenirlilik ve geçerlilik çalışmasını yapmaktır. fizik dersine ve Bu çalışma deneysel olmayan nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Fizik Öz-yeterlilik Ölçeği (FÖÖ), 5’li likert (1-kesinlikle katılmıyorum ve 5- kesinlikle katılıyorum) tipinde olup, kavramsal anlama (4 madde), üst düzey düşünme (6 madde), pratik uygulama (4 madde), günlük hayata uygulama (8 madde) ve bilim iletişimi (6 Madde) olmak üzere beş boyut ve 28 maddeden meydana gelmektedir. Faktör analizi ve güvenirlilik çalışmaları için Muğla Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarda öğrenim gören toplam 193 (74 erkek ve 119 kız) öğrenciden veri toplanmıştır. FÖÖ’ nin geçerlilik çalışması amacıyla ilk olarak açımlayıcı faktör analizi (AFA) yapılmıştır. İlk AFA analizinde Eigenvalue değeri 1.0 olacak şekilde sınırlandırılmıştır. AFA sonucunda altı faktör elde edilmiştir. Altıncı faktör yalnızca bir maddeden oluştuğu için Madde 27 analizden çıkarılmıştır. Geriye kalan 27 madde için tekrar AFA yapılmıştır. İkinci AFA sonucunda 5 faktör elde edilmiştir. Bu faktörler toplam varyansın %60.1’ ini açıklamaktadır. FÖÖ’ nin AFA ile bulunan faktör yapısının doğrulanıp doğrulanmadığını belirlemek amacıyla Mplus 6 programıyla doğrulayıcı faktör analizi (DFA) yapılmıştır. DFA sonucunda χ2 (df= 314, N= 193) = 516.7, RMSEA = 0.051 ve CFI = 0.93 değerleri bulunmuştur. DFA uyum kıstasları göz önüne alınırsa, FÖÖ’nin faktör yapısı iyi derecede kabul edilebilir olduğu görünmektedir. Güvenirliğini için yapılan analiz sonucunda Cronbach Alpha değeri günlük hayata uygulama için 0.81, bilim iletişimi için 0.89, kavramsal anlama için 0.74, üst düzey düşünme için 0.78 ve pratik uygulama için 0.83 bulunmuştur. Tüm ölçeğin Cronbach Alpha değeri ise 0.94 olarak bulunmuştur. FÖÖ’nin çok boyutlu olması hem öz-yeterlilik algısını daha iyi ölçmek hem de öz-yeterlilik algısının diğer değişkenler olan ilişkisini saptaman isteyen araştırmacılara fayda sağlayabilir. Örneğin probleme dayalı öğretim metotlarının öz-yeterliliğe olan etkisini araştırmak isteyen bir araştırmacı yapılan etkinliğin amacına göre sadece birkaç alt boyut seçebilir (örneğin üst düzey düşünme alt boyutu) ve öğrencilerin seçilen alt boyutta ki öz yeterliliklerinde ki değişimi ölçebilir. Lin, T. -J., ve Tsai, C. C. (2013). A multi-dimensional instrument for evaluating Taiwanese high school students’ science learning self-efficacy in relation to their approaches to learning science. International Journal of Science and Mathematics Education, 11(6), 1275-1301 Sözlü bildiri FEN ÖĞRETİMİNDE ÇOK KATMANLI (MULTİMODAL) EĞİTİM MATERYALİ: GRAFİK ROMANLARÖzet: Bu çalışmada çok katmanlı eğitim materyali olan grafik romanların temel özellikleri ve eğitsel değerinden söz edilecektir. Çok katmanlı metinler, sözün ve görsellerin tek bir metin düzleminde birleşmesinden oluşan yapılardır. Genel bir yaklaşımla “yazının, sözün, durağan ve hareketli görüntülerin bir arada kullanılabildiği metin” olarak tanımlanabilir. Uzmanlar çok katmanlı metinlerin; yazı, görüntü, ses, jest ve mimikler, olmak üzere dört unsurun en az ikisinin birleşiminden oluştuğunu belirtmektedir. Çok katmanlı metinlerde yapıyı oluşturan her bir unsurun ürettiği anlamdan daha çok, unsurlar arası koaksiyonlarla bir arada ürettikleri anlam daha önemlidir. Çünkü çok katmanlı metinlerde anlam, bütünü oluşturan parçaların ayrı ayrı ele alınmasıyla değil; aksine bütünü oluşturan parçaların bir arada yorumlanmasıyla ortaya çıkmaktadır. Grafik roman resim ve yazının birlikte düzenlenmesiyle oluşmuş çok katmanlı materyallerdir. Bu düzenlemede temel amaç bir hikaye ya da fikri aktarmaktır. Grafik romanda, hikaye birbirini izleyen kareler şeklinde sunulur. Her bir kare çizimlerle zenginleştirilir ve çizimlere uygun ifadeler baloncuklar içinde verilir. Grafik romanlarda anlam yaratma sürecinin en önemli noktası çerçevenin kendisi değil, çerçeveler arası ilişkidir. Dolayısıyla roman içindeki metinler, imajlar ve zamanlama anlamın oluşmasında önemli değişkenlerdir. Okuyan göz diğer kareyi geçtiğinde neyi nerede bulacağını bilir. Okuyucunun hareket alanı sınırlandırıldığından paneller arası geçişler sürekli bir hareket simulasyonu şekline alır . Okuyucu baloncuklarda verilen kelimelerin anlamlarını çözerken, öte yandan görsel unsurları da anlamaya çalışır . Grafik roman ilk, orta ve liselerdeki bir çok dersin öğretiminde etkili kullanabilecek potansiyel materyallidir. Öğrencilerin analitik, yaratıcı ve bağımsız düşünme becerilerini geliştirerek akademik başarıyı da olumlu yönde etkiler. Yapılan çalışmalar grafik romanları cinsiyet ve kültür ayrımı gözetmeksizin her okuyucunun ilgi gösterdiği sonucuna ulaşmıştır. Derse karşı ilgisiz ve motivasyon düzeyi düşük öğrencilerin katılımıyla yapılan çalışmalarda, grafik romanların öğrencilerin materyali gerçekten okudukları ve motivasyonlarını artırdığı tespit edilmiştir. Ortaokul düzeyinde öğrencilerle yaptığı çalışmada grafik romanla dersin işlendiği öğrencilerin bilişsel motivasyon düzeylerinin yükseldiği, eleştirel okumaya yöneldiklerini tespit etmiştir. Araştırmacılar, bu tarz materyallerin öğrencilerin yeni keşifler ve deneyimler yaşamalarını sağlarken aynı zamanda inovasyonun bir parçası haline gelebileceğini belirtmişlerdir. Grafik romanların diğer önemli özelliklerinden biri, sözün kısa tutulmasıdır. Bu uzun yazıların yer aldığı materyalleri okumaktan sıkılan öğrenciler için bir avantajdır. Grafik roman’ın özellikleri incelendiğinde öğrencilerde fen eğitiminin temel amaçları arasında yer alan analitik, yaratıcı ve bağımsız düşünme becerilerini geliştirmek ve kavram yanılgılarını gidermede etkili materyaller olarak kullanılabilir. Sözlü bildiri FEN ÖĞRETİMİNDE ÇOKLUORTAM DESTEKLİ UYGULAMALAR VE 7E ÖĞRENME MODELİ KULLANILMASINA İLİŞKİN ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmada amaç, Fen Bilimleri dersi “Madde ve Değişim” ünitesinde yer alan Maddenin Hal Değişimi, Maddenin Ayırt Edici Özellikleri, Isı ve Sıcaklık ile Isı Maddeleri Etkiler bölümlerine ait kavramların öğretiminde çokluortam destekli uygulamalar ve 7e öğrenme modelinin aşamalarına yönelik araştırmaya katılan öğrencilerin görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırma 2014-2015 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir devlet ortaokulunda 5. sınıfta öğrenim gören öğrenciler üzerinde yapılmıştır. Araştırmada “Madde ve Değişim” ünitesine ait bölümler fen bilimleri dersi öğretmeni tarafından 7E öğrenme modeline göre çokluortam destekli uygulamalar kullanılarak anlatılmıştır. Kullanılan çokluortam destekli uygulamalar, video-filmler, etkileşimli bilgisayar animasyon ve simülasyonları, resimler, deneysel etkinlik çizimleri, ses dosyaları ve sunum dosyaları şeklindedir. Araştırma nitel desenli bir çalışmadır ve 20 ders saati sürmüştür. Nitel desen olarak, uygulamanın sonunda kullanılan çokluortam destekli uygulamalar ve 7E modeli aşamaları ile ilgili olarak 8 adet açıkuçlu sorudan oluşan Çokluortam Destekli Uygulamalar Süreç Değerlendirme Formu (ÇOD-SDF) 24 erkek ve 22 kız olmak üzere toplam 46 öğrenciye uygulanmıştır. 8 adet açıkuçlu sorunun 7 tanesi bilgi ve iletişim teknolojileri ile çokluortam destekli uygulamalara yönelik öğrenci görüşlerini, diğer bir soru ise 7E öğrenme modelinin aşamaları hakkındaki öğrenci görüşlerini öğrenmeye yöneliktir. ÇOD-SDF uygulamasında elde edilen verilerin analizi yapılırken betimsel ve içerik analizi metodu kullanılmıştır. Buna göre, uygulamadaki her bir soru ayrıntılı olarak ele alınmış, öğrencilerin her bir soruya vermiş oldukları cevaplar birbirine benzer ve farklı olma durumlarına göre gruplandırılarak cevapların kullanım sıklıkları (frekansları) ayrı ayrı tablolar üzerinde gösterilmiştir. Araştırmanın sonunda, fen bilimleri öğretiminde bilgi ve iletişim teknolojilerinin daha çok kullanılması gerektiği, daha fazla duyu organına hitap edecek şekilde tasarlanan ders materyallerinin kullanılmasının önemli olduğu söylenebilir. 7E öğrenme modelinin aşamalarının ise genel manada öğrencilerde ayrı bir heyecan oluşturduğu, grupla çalışmaya teşvik etmesinin öğrenciler arasında iletişimi artırmaya katkı sağladığı ve konu ile ilgili öğrenilen bilgilerin günlük hayattaki olaylarla ilişkilendirmeleri sonucunda Fen Bilimleri dersine karşı ayrı bir ilginin oluştuğu ifade edilebilir. Araştırma sonucunda, uygulanan modelin ve kullanılan materyallerin daha etkili olmasına ve ileride yapılacak benzer çalışmalara yardımcı olacağı düşünülen önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri FEN VE MATEMATİK DİSİPLİNLERİNİ İLİŞKİLENDİRMEYE YÖNELİK BİR UYGULAMA: “IŞIK” KONUSU ÖRNEĞİÖzet: Fen Bilimleri dersi kapsamındaki pek çok konu, Matematik dersi konu ve kavramları ile ilişkili olup; öğrenme ortamlarında bu iki disiplinin birbiriyle ilişkilendirilmesinin önemi göz ardı edilemez. Her iki dersin kendine özgü yöntemlerini, farklılıklarını kabul eden disiplinler arası öğrenme, öğrencinin somut öğrenme yaşantıları ile bütünü görmesini sağlamak amacıyla çeşitli disiplinlerin bilgilerinin belirli bir amaç doğrultusunda kullanılmasıdır. Fen Bilimleri Öğretim Programında beşinci sınıf “Işık” konusu ile Matematik Öğretim Programında beşinci sınıf “Temel Geometrik Kavramlar” konusu incelendiğinde, iki konunun da birbirleriyle ortak kavramlar içerdiği görülmektedir. Bundan yola çıkarak bu çalışmanın amacı, 5. sınıf Fen Bilimleri dersi “Işık” konusu ve Matematik dersi “Temel Geometrik Kavramlar” konularının ilişkilendirilerek öğrenilmesinin öğrencilerin akademik başarılarına etkisini incelemektir. Bu amaç doğrultusunda araştırma, deneme öncesi desenlerden tek gruplu ön test-son test modeline göre hazırlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 öğretim yılında Muğla ili Menteşe ilçesindeki bir devlet ortaokulunda öğrenim görmekte olan 19 beşinci sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak, öğrencilerin Işık ve Temel Geometrik Kavramlar konularına ilişkin kazanımları birlikte edinmelerini hedefleyen altı açık uçlu sorudan oluşan bir test kullanılmıştır. Bu altı açık uçlu sorudan ikisi Işığın Yayılması ve Geometrik Kavramlar; ikisi Doğru, Işın, Doğru Parçasının Özellikleri, Işığın Yansıması; diğer ikisi ise Tam Yansıma ve Açılar konularına ilişkindir. Açık uçlu sorular, öğrencilerin bu sorulara vermiş oldukları cevapların doğruluk düzeyleri dikkate alınarak; Tam doğru için 4, Kısmen doğru için 3, Az doğru için 2, Daha az doğru için 1, Cevap yok ve Yanlış cevap için 0 puan verilerek puanlandırılmıştır. Veriler, SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) 19.0 paket programı ile analiz edilmiştir. Çalışmanın yapılacağı sınıfa ön test uygulanmış, çıkan sonuçlara göre eğitim durumları planlanmış; Fen ve Matematik disiplinlerinin ilişkilendirildiği etkinlikler hazırlanmıştır. Çalışma 3 haftalık bir süreçte 8 ders saatinde gerçekleştirilmiş ve sonrasında son test uygulanmıştır. Uygulama sırasında öğrenciler Fen ve Matematik disiplinlerinin birlikte kullanıldığı etkinlikleri beşer kişilik gruplar halinde yapmışlar; gruplardaki her bir öğrenci etkinlik çalışma yapraklarını bireysel olarak doldurmuştur. Öğrencilerin doğru, ışın, doğru parçası, açılar, ışığın yayılması, düzgün ve dağınık yansıma konularını kavramalarını amaçlayan “Paralel mi, Çakışık mı?”, “Yeni mi, Eski mi?”, “Emel’in Proje Ödevi” ve “Korsan Arda Define Peşinde” etkinliklerini yapmaları sağlanmıştır. Çalışma sonucunda, öğrenciler Işık ve Temel Geometrik Kavramlar arasındaki ilişkiyi fark etmişlerdir. Her iki derse ait konu ve kavramlar bütünleştirilerek kullanıldığında, anlamlı öğrenmenin gerçekleştiği söylenebilir. Öğrencilerin farklı disiplinlere özgü konu ve kavramları bütünleştirmelerine, kendi zihinlerinde anlamlandırmalarına yardımcı olacak etkinler hazırlanarak, onların disiplinler arası ilişkilendirme düzeylerinin ve üst düzey düşünme becerilerinin gelişmesi desteklenebilir. Sözlü bildiri FEN VE TEKNOLOJİ LABORATUAR UYGULAMALARI DERSİNDE ÖZ DEĞERLENDİRME VE PUANLAYICI DEĞERLENDİRME TEKNİKLERİNİN KULLANIMININ KARŞILAŞTIRMALI İNCELENMESİÖzet: Sınıf öğretmenliği lisans programında yer alan Fen ve Teknoloji Laboratuvar Uygulamaları (FTLU) dersinin amacı, öğretmen adaylarına I. kademeye yönelik fen deneylerinin planlanması, uygulanması ve sonuçların değerlendirilmesine yönelik gerekli becerileri kazandırmaktır. Bu becerilerin kazandırılıp kazandırılmadığına ilişkin ölçme ve değerlendirme çalışmaları da en az öğretim süreci kadar önem taşımaktadır. Öğretmen adaylarının uygulamalı bir derse ilişkin gelişim sürecinin takip edilmesi ve değerlendirilmesinde, sadece geleneksel ölçme ve değerlendirme yaklaşımlarının kullanılması daha gerçekçi ve bütüncül bir değerlendirme imkânı verememektedir. Bu bakımdan bu derste, öğretmen adaylarının değerlendirilmesinde performansa dayalı, etkin ve gerçek yaşamla ilgili öğrenmeleri yansıtan ve tamamlayıcı bir değerlendirme aracı olan portfolyo dosyalarının kullanılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir. Öğretmen adaylarının dersle ilgili öğrenme süreçleri ve performansları hakkında bilgi veren bu dosyalar, nitelikli çalışmalar üretmede ve yaşam boyu öğrenme becerilerinin kazandırılmasında önemli görülmektedir. Öğretmen adaylarının FTLU dersine yönelik kendi gelişim sürecini takip etmesi, içsel bir değerlendirmede ne kadar objektif olduklarının belirlenmesi ve kendi öğrenme durumları ile ilgili ileriye yönelik kararlar alabilmesi noktasında, özdeğerlendirme durumlarının betimlendiği bu çalışmaya ihtiyaç duyulmuştur. Öğretmen adayı özdeğerlendirmelerinin, öğretim elemanı değerlendirmeleri ile tutarlılığının incelenmesi ile yapılan bu çalışmanın, mevcut durumu ortaya koyması bakımından ilgili literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, FTLU dersinde verilen performans görevlerine yönelik öğretmen adaylarının özdeğerlendirme puanları ile ders sorumlusu öğretim elemanı tarafından yapılan puanlayıcı değerlendirmelerini karşılaştırmaktır. Çalışmanın problemini “FTLU dersinde verilen performans görevlerine yönelik öğretmen adaylarının özdeğerlendirme puan ortalamaları ile öğretim elemanı değerlendirmeleri puan ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık var mıdır?” sorusu oluşturmaktadır. Çalışmada, öğretmen adaylarına FTLU dersinde dört hafta boyunca dersin konuları ile ilgili çeşitli performans görevleri verilmiştir. Performans görevlerinin kriterleri, dersin amaçlarına göre araştırmacılar tarafından belirlenmiştir. Performans görevlerinin genel amacı, öğretmen adaylarının FTLU dersindeki konularla ilgili farklı bilgi kaynaklarından ön hazırlıklar yapmasını sağlamak, öğrenmede sorumluluk almasını sağlanmak, fen ve teknoloji okuryazarlığını geliştirmek, fen deneylerini tasarlama becerisini kazandırmak, yaşam boyu öğrenme ve araştırma becerilerini geliştirmek için farklı deneyimler kazandırmaktır. Bu araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar döneminde, Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde 2. sınıfta öğrenim gören 80 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden, tarama yöntemi kullanılmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen Öğretmen Adayı Özdeğerlendirme (ÖZD) Rubriği ve Öğretim Elemanı Performans değerlendirme (PD) Rubriği ile toplanmıştır. Hazırlanan dört farklı performans görevi için dört farklı ÖZD ve PD rubriği geliştirilmiştir. PD rubriklerinin amaca uygun ve ifadelerin anlaşılır olup/olmama durumuna ilişkin iki uzman görüşü alınmıştır. Beş öğretmen adayı tarafından ÖZD rubrikleri incelenmiş ve anlaşılmayan kısımlarda gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Bir alan uzmanı tarafından ÖZD rubrikleri tekrar incelenmiş ve ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Çalışmaya ilişkin performans görevi uygulamaları devam etmektedir. İlgili veriler toplanarak analiz edilecek ve araştırma bulguları ilgili literatürle karşılaştırılarak araştırmaya son verilecektir. Sözlü bildiri FEN VE TEKNOLOJİ LABORATUVARI DERSİNİN SINIF ÖĞRETMEN ADAYLARININ FEN VE BİLİM KAVRAMLARINA İLİŞKİN SAHİP OLDUKLARI BİLİŞSEL YAPILARINA ETKİSİÖzet: Gelişen ve değişen dünyaya uyum sağlayabilmek için her bireyin kendini geliştirmesi ve belirli yeterliliklere sahip olması gerekmektedir. Gelişen teknoloji ile birlikte her birey günlük yaşantısında farklı problemlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu problemlere karşı çözüm üretebilmeleri ve işbirliği veya kendi başına bu durumların üstesinden gelebilmesi yaşamını sürdürebilmesi için gereklidir. Bireyin bu durumu gerçekleştirmesi için araştırabilen, karar verebilen, sorgulayabilen, akıl yürütebilen, problem çözebilen, yaşam boyu öğrenen, sorumlu ve duyarlı bir birey olmasının yanı sıra bilimsel süreç becerilerine de sahip olması gerekir. Bu bağlamda her bireyin fen okuryazarı bireyler olması beklenmektedir. Kişiliğin erken yaşlarda şekillendirilmeye başladığı göz önünde bulundurulursa erken yaşlarda fen okuryazarlığı bireylere kazandırılmalıdır. Özellikle ilkokul düzeyinde oluşturulan temelle her birey fen okuryazarı bireyler olarak hayatları boyunca karşılaştıkları problemlerin üstesinden gelebileceklerdir. Öğretmenlerin öğrendikleri gibi öğretme eğiliminde oldukları düşünülürse öncelikle öğretmenlerin fen okuryazarı olmaları beklenmektedir. Fen okuryazarı olabilmek için öncelikle fen ve bilimin doğasını doğru anlamak gerekmektedir. Fen konularını günlük hayata uyarlayabilme konusunda laboratuvar gibi uygulamalı dersler önem arz etmektedirler. Fen ve bilimin doğasını bireyin zihninde nasıl yapılandırdığını belirlemek için kullanılan birçok strateji vardır. Bilişsel yapıyı ortaya çıkarmak ve kavramsal değişimi belirleyebilmek amacıyla kullanılabilecek stratejilerden bir tanesi de kelime ilişkilendirme testi (KİT)dir. Dolayısıyla bu araştırmanın amacı sınıf öğretmen adaylarının fen ve teknoloji laboratuvar uygulamaları dersi ile bilişsel yapılarındaki fen ve bilim kavramlarının kelime ilişkilendirme testi ile ne şekilde değişeceğini tespit etmek olarak belirlenmiştir. Çalışma tarama modelinde betimsel bir araştırmadır. Araştırmanın çalışma grubunu Batı Karadeniz’de bulunan bir üniversitede öğrenim görmekte olan 2. sınıf düzeyindeki 34 sınıf öğretmen adayı oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak “fen”, “deney”, “bilim”, “laboratuvar” ve “bilim insanı” kavramlarının yer aldığı KİT kullanılmıştır. Veriler 2015-2016 akademik yılı güz döneminde dönemin ilk haftası ve son haftasında olmak üzere KİT aracılığıyla (Ön KİT-Son KİT) toplanmıştır. Anahtar kavramlar için hangi kelime veya kavramların kaç defa kullanıldığına ilişkin frekans tablosu oluşturulmuştur. Elde edilen bulgular i) öğretmen adaylarının Ön KİT ve Son KİT cevap kelimeleri arasında niteliksel ve niceliksel bir farkın olduğunu, ii) Son KİT cevap kelimelerinde anahtar kelimeler için günlük hayatla ilişkili daha fazla cevap kelimesi ürettiklerini iii) Laboratuvar dersinin öğrencilerinin fen kavramlarına yönelik bilişsel yapılarına olumlu yönde katkılar sağladığını göstermiştir. Frekans tablosundaki sayısal verilerden elde edilen verilerle ve Kesme tekniği kullanılarak hazırlanan zihin haritası da bu bulguları destekler niteliktedir. Sonuçların fen okuryazarlığı açısından önemi eleştirel bir yaklaşımla yorumlanmıştır. Sözlü bildiri FİLM OKURYAZARLIĞI : SOSYOLOJİK AÇIDAN KIZKARDEŞLER’İ OKUMAKÖzet: Gelişen teknoloji ile beraber günümüz yüzyılı, dört bir taraftan bilgi bombardımanı altında kalan bireyin, doğru bilgiye ulaşması için bir takım okuma yazma becerilerine sahip olmasını gerektirmektedir. Çoğu zaman birincil bilgilenme kaynağımız olan medyadan soyut, somut, ses ve hareket aracılığıyla bize ulaşan iletilerin ardında yatan gerek toplumsal, gerek kültürel gerek politik mesajların farkına varabilmek için medya okuryazarı olmak şarttır. Öte yandan, medyayı okuma becerisi geleneksel ve yeni medya iletilerini çözümleyebilme noktasında yeterli olabilmekle beraber, günümüzde etki alanı gittikçe genişleyen sinema filmlerinin örtük dilini anlamak ve filmi eleştirebilme becerisine sahip olmak film okuryazarlığı olarak adlandırılmaktadır. İçinde var olduğumuz dünya ve bu dünyada edindiğimiz deneyim ve bilgilerle dolu belleğimiz, öykülere ev sahipliği yapar. Dünyamızı daha iyi anlamamızın ve anlamlandırmamızın yolu bu öykülerin, bize ulaştığı en geniş mecralardan biri hiç kuşkusuz sinemadır. Filmleri edilgen bir şekilde seyretmekten öte, sinemasal ürünleri anlama ve değerlendirme niteliklerine sahip bir izleyici kitlesi yaratmayı hedef edinen film okuryazarlığı, filmin derinliklerinde yatan anlam katmanlarına ulaşarak, film izlemeyi vakit geçirmek için bir araç olarak görmekten öte, filmi kültür ve sanat ürünü olarak değerlendirir. Film okuma yöntemlerinden biri olan sosyolojik analiz filmleri sosyal bir sanat ve kültür ürünü olarak okur. Eş deyişle, bu yöntem filmleri toplumun değer yargılarını ve ideallerini yansıtan kültürel bir ürün olarak görür. Filmleri sosyolojik anlayışla okumanın temelinde ulus, sınıf, ırk, cinsiyet çerçevesinde toplumun değer yargılarını, toplumsal hafızasını, yaşam biçimini, toplumsal rolleri saptamak hedeflenir. Bu tür okumada, filmler üretilmiş oldukları dönemin ya da ele aldıkları dönemin toplumsal verilerine göndermede bulunur. Film okuryazarlığından alarak bu çalışmada Kız Kardeşler Filmi (Emin Alper, 2019), sosyo-ekonomik sınıf, cinsiyet, değerler, rol ve statü bağlamında sosyolojik açıdan analiz edilecektir. Sözlü bildiri FİLOGRAFİ SANATI İLE DÖNÜŞÜM GEOMETRİSİ ÖĞRETİMİÖzet: Milli Eğitim Bakanlığı’nca Türkiye genelinde yapılan Liseye Geçiş Sınavı (LGS) ve Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi (ABİDE) verilerine baktığımızda matematik kazanımlarına ait sorularda başarının beklenen düzeyde olmadığı gözlemlenmektedir. Özellikle geometri konularına ait sorularda öğrenci başarısının ortalamanı altın da olduğu görülmektedir. Bu durumun sebeplerinden biri öğrencinin konu bilgisi eksikliğinin yanı sıra karşılaştığı sorular karşısında kavrama, yorumlama, çözümleme basamaklarında yetersiz kalması yer almaktadır. Özellikle Ortaöğretimde matematik programında yer alan dönüşüm geometrisi ünitesine ait konularda öğrencilerin yorumlama yapamadığı bu sorunsalın alt nedenlerinden biri olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle dönüşüm geometrisi kazanımlarını geleneksel el sanatlarıyla ilişkilendirip eğitim sürecine entegre ederek yaparak ve yaşayarak öğrenme ortamlarının oluşturulması soruna alternatif bir çözüm önerisi olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, geometrinin sanat ile güzelleştiği, kültürel değerler ile anlam kazandığı çalışmalar düzenleyerek öğrencilerde farklı bakış açıları kazandırmak ; tarih, sanat ve matematik öğretimini birleştirerek ders kazanımlarını kalıcı ve anlamlı hale getiren teorik ve uygulamalı işbirlikçi çalışmalar yapmak temel hedefimizdir. Ayrıca farklı öğrenme stillerine sahip olan öğrencilerin derse katılımını sağlayarak geometri kazanımlarına ait sorularda başarıyı arttırmak bu çalışmanın diğer hedefleri arasında yer almaktadır. Bu nedenle Ortaöğretim matematik dersi öğretim programı 8. Sınıf ders kazanımların da yer alan, koordinat sistemi ve dönüşüm geometrisi öğrenme alanlarındaki; yansıma, öteleme, görüntü, simetri doğrusu, koordinat sistemi, özellikleri ve noktanın koordinatı kazanımlarını filografi sanatı kullanılarak derse uyarlanması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda kurumumuzda öğrenim gören öğrenciler arasında örneklem bir çalışma grup oluşturularak çalışmalar gerçekleşmiştir. Kurumlar arası işbirliği yapılarak öğrencilere, bölgemizdeki Halk Eğitimi Merkezi ile iletişim kurulmuş filografi sanatı ve tarihi hakkında atölye çalışması düzenlenerek bilgi verilmiştir. Sonrasında dönüşüm geometrisine ait kazanımları filografi sanatı ile birleştirerek uygulama çalışmaları yapılmıştır. Sonuçta öğrencilere yaparak ve yaşayarak öğrenme ortamları oluşturularak kazanılan bilginin kalitesi ve kalıcılığı etkin kılınmıştır. Çalışmaların sonunda gözlemlenen sonuçlara göre öğrencilerde; dönüşüm geometrisi kazanımları gelişmiş, derse karşı olumlu davranış gelişimi gözlemlenmiş ve analitik düşünme becerisi gelişmiştir. Sözlü bildiri FİNLANDİYA VE TÜRKİYE OKUL ÖNCESİ EĞİTİM YÖNETİMİNİN KARŞILAŞTIRILMALI ANALİZİÖzet: Bir ülkenin eğitimde başarılı olması, eğitim yönetiminin iyi yapılandırılmış olması ile ilişkilendirilmektedir. PISA ve TIMS sınavlarındaki başarılı ülkeler incelendiğinde Finlandiya’nın üst sıralarda olduğu görülmektedir. Bu nedenle Finlandiyanın eğitim yönetiminin iyi yapılandırıldığı söylenebilir. Finlandiya’nın Türkiye için örnek teşkil etmesi, Finlandiya’nın eğitimdeki güçlü yanlarının Türkiye’den daha fazla olmasına dayandırılmaktadır. Karşılaştırmalı eğitim analizinin yapılması, ülkelerin eğitim sistemlerini hangi yönde geliştirmeleri gerektiği hakkında fikir vermekte ve değişen dünyaya uyum sağlamak için sahip olunması gerekenleri ortaya koymaktadır. Litaratür incelendiğinde Finlandiya ve Türkiye arasında yapılan birçok karşılaştırmalı eğitim ve öğretim uygulamalarına rastlanmaktadır. Ancak eğitimin temel taşı olan okul öncesi eğitim yönetimi sistemine ve mevcut uygulamalara yönelik bir araştırmanın olmayışı, bu araştırmanın yapılmasında temel neden olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktadan hareketle bu araştırmanın temel amacı, Finlandiya ve Türkiye okul öncesi eğitim yönetiminin karşılaştırmalı analizinin yapılması temelinde, okul öncesi eğitim yönetimine yönelik önerilerin geliştirilmesidir. Bu amaçla yapılan bu araştırma nitel araştırmalardan doküman analizi yöntemi ile yürütülmüştür. Bu kapsamda Finlandiya ve Türkiye okul öncesi eğitim ve okul yönetimine yönelik toplanan yazılı belgeler incelenmeye tabi tutulmuştur. İki ülke arasında; mevzuatlar açısından; yönetim şeması açısından; yönetici olmak için gerekli kazanımlar açısından; yönetici yetiştirme açısından; yönetici seçimi ve atanması açısından; yönetici görev tanımları açısından benzerlik ve farklılıklar ortaya konulmuştur. Elde edilen bulgular ışığında Türkiye okul öncesi eğitim yönetimine yönelik önemli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri FİNLANDİYA VE TÜRKİYEDE GÖREV YAPAN OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN AİLE KATILIMINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Aile katılımı okulöncesi eğitimde kaliteyi etkileyen faktörlerin başında yer almaktadır. Daha önce yapılan araştırmalara göre aile katılımı, çocukların bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimine olumlu katkıda bulunmakla birlikte onların okula hazırbulunuşluğunu da artırmaktadır (Jeynes, 2005, 2012). Bununla birlikte, aile katılımının etkin olarak yer aldığı okullardaki çocukların daha az davranış problemi sergiledikleri ve daha az özel eğitime ihtiyaç duydukları belirlenmiştir (Gonzalez-DeHass, Willems, & Doan Holbein, 2005). Aile katılımının önemi okul öncesi eğitim müfredatlarında ve okul öncesi eğitimciler tarafından vurgulansa da, günümüzde aile katılımının sağlıklı gerçekleştirilmesi hâlâ bir sorun teşkil etmektedir (Christenson & Sheridan, 2001; Hornby & Lafaele, 2011). Önceki çalışmalarda aile katılımının teoride ve pratikte gerçekleştirilmesinde farklılıklar oluştuğu ve bunun da yetersiz aile katılımına yol açtığı tespit edilmiştir. Bu çalışmada Finlandiya ve Türkiye’deki aile katılımı uygulamaları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar araştırılmıştır. Bu amaçla, Ankara ve Helsinki’de çalışan 515 okul öncesi öğretmeni araştırmaya dahil edilmiştir (Hakyemez, 2015, Hakyemez-Paul, Pihlaja & Silvennoinen, 2018). Çalışmada Epstein’in Overlapping Spheres of Influence teorisinden faydalanılmıştır ve aile katılımı metotları olarak iletişim, gönüllü katılım, evde öğrenme ve karar vermeye katılım metotları kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak öğretmenlerin demografik bilgileri, aile katılımına yönelik genel görüşleri ve aile katılımında yaşanan problemler bölümlerinden oluşan bir anket kullanılmıştır. Verilerin analizinde yüzde, frekans, bağımsız örneklemler için t testi, çapraz tablolamadan faydalanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, Türk ve Fin okul öncesi öğretmenleri aile katılımına yönelik olumlu görüşlere sahiptir. Her iki ülkede görev yapan okul öncesi öğretmenleri aile katılımının yetersiz gerçekleştirildiğini belirtmişlerdir. Ayrıca, her iki ülkede görev yapan öğretmenler yetersiz olan aile katılımı uygulamalarının nedeni olarak ebeveynlerin katılıma yönelik isteksizliğini gösterirken, öğretmenlerin çok azı bu yetersizliğin nedeni olarak aile katılımı alanında kendi yetersizliğini vurgulamıştır. Fakat, Türk okul öncesi öğretmenleri Fin okul öncesi öğretmenlerine kıyasla aile katılımı metotlarını istatistiksel olarak anlamlı derecede daha sık kullandıkları görülmüştür. Aile katılım metotları ayrı ayrı incelendiğinde, evde çocuğun eğitiminin desteklenmesi ve karar vermeye katılım metotlarının nedenleri açısından iki ülke öğretmenleri farklı görüşler belirtmemişlerdir. Türk okul öncesi öğretmenleri iletişim alanındaki yetersizliğin nedenini, eğitim sistemi ve okul yönetiminin desteğinin azlığı olarak Fin katılımcılara göre daha sıklıkla dile getirmişlerdir. Gönüllü katılımdaki problemlerdeki farklılık incelendiğinde, Türk okul öncesi öğretmenleri okul yönetiminin desteğinin azlığını neden olarak belirtirken, Fin okul öncesi öğretmenleri ailelerin isteksizliğini ve bu aile katılımı metodunun uygulamada güç olduğunu vurgulamışlardır. Elde edilen bu sonuçlara göre, her iki ülkede görev yapan okul öncesi öğretmenleri her ne kadar aile katılımının önemli olduğunu vurgulasalar da aile katılımını uygulamalarının yetersiz olduğunu belirtmişlerdir. Ancak, öğretmenler aile katılımında yetersizliğini farklı nedenlere bağlamışlardır. Aile katılımında yetersizliğin sebebi olarak ailelerin isteksizliğinin sıklıkla vurgulanması, aile ve okul arasında iletişim eksikliğine işaret etmektedir. Ayrıca, her iki ülke arasında yapılan karşılaştırmalardaki farklılıklar, Türk okul öncesi öğretmenlerinin eğitim sistemi ve üst kademede yer alan yöneticilere karşı olan güvensizliğini işaret ederken, Fin okul öncesi öğretmenlerinin eğitim kurumlarını ailelerden farklı bir yerde konumlandırdıklarını gösterebilir. Bu araştırma, Türkiye ve Finlandiya’nın başkentlerinde gerçekleştirildiği için farklı şehirlerden elde edilecek veriler iki ülkeyi karşılaştıracak çalışmalarda farklı sonuçlar verebilir. Aynı zamanda, Epstein’in teorisinde bulunan ancak bu araştırmaya dahil edilmeyen diğer aile katılımı metotlarının da yer aldığı araştırmalar, bu çalışmadan elde edilen sonuçları zenginleştireceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri FİNLANDİYA, PAKİSTAN VE TÜRKİYE’NİN İLKOKUL PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Eğitim sürecindeki uygulamalar, ülkelerin kalkınmışlık düzeyleri/ kalkınmalarının devamı ile ilgili önemli bir belirleyici konumuna gelmiştir. Bilginin giderek çoğalması, kalitenin daha fazla ön plana çıkması ve ihtiyaçlara yönelik gerçekleştirilen yeniliklerin sürekli hız kazanması ülkelerin eğitim sistemlerinde ve eğitim programlarında farklılaşmaları beraberinde getirmekte; daha nitelikli bireyler yetiştirebilme çabasıyla ülkeleri daha çağdaş yaklaşımları denemeye ve mevcut eğitim sistemlerine uyarlamaya zorlamaktadır. Küreselleşmenin hızlı bir ivme kazanmasıyla teknolojik ve bilimsel gelişmelere bağlı kalınarak program geliştirme çalışmalarına gösterilen ilgi giderek artmakta ve ilgililerin eğitim sektöründeki çalışmalarında öğretim programlarına yönelik değerlendirmelere daha fazla yer vermelerine neden olmaktadır. Karşılaştırmalı eğitimin toplumlar arasında eğitimdeki sorunların nedenlerini açığa vurması, diğer ülkelerde uygulanan sistemlerin aksayan yönlerini göstererek eldekini iyiye götürmesi, eğitimsel uygulamaları zenginleştirmeye dair fikir vermesi gibi özellikleri de bu çalışmanın esin kaynağı olmuştur. Yaşanan bu değişikliklerin daha detaylı bir şekilde gözden geçirilmesi için gerçekleştirilen bu araştırma Finlandiya, Pakistan ve Türkiye’de uygulanan ilkokul programlarının genel özelliklerini inceleyerek; ülkelerin eğitimin organizasyonunu, derslerini, eğitim durumlarını ve ölçme-değerlendirme ögelerini karşılaştırarak, aralarındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırma Finlandiya, Pakistan ve Türkiye’de uygulanan ilkokul programları ile ülkelere ilişkin yapılan alanyazın taramasından elde edilen veriler ile sınırlıdır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgu ve sonuçların (i) Türkiye’nin ilkokul programının yeniden gözden geçirilmesi ve yapılandırılmasını destekleyeceği (ii) Konu ile ilgili yapılacak yeni çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri FİZİK ÖĞRETMEN ADAYLARININ RADYOAKTİVİTE KONUSUNDAKİ KAVRAM YANILGILARININ GİDERİLMESİNDE KAVRAMSAL DEĞİŞİM METİNLERİNİN ETKİSİÖzet: Problem Durumu Öğrenciler zihinlerinde taşıdıkları kavram yanılgılarından genellikle habersizdir ve doğrusunu bilmedikleri için birçok yanlış kavrama sahiptirler. Öğrencilerin bilimsel kavramları anlaması, sahip oldukları kavram yanılgılarının sebepleri ve giderilmesi, araştırmacıların önem verdiği konular arasındadır. Araştırma konusu olan radyoaktivite birbirine benzeyen, radyasyon, radyoaktivite, radyoaktiflik, radyoaktif madde gibi birçok kavramla öğretilen bir konudur. Yapılan çalışmalar, öğrencilerin bu kavramların anlamlarını ve birbirlerinden farklılıklarını bilmediklerini, bu kavramları karıştırdıklarını ve birbirlerinin yerlerine kullandıklarını, bu konularda kavram yanılgılarına sahip olduklarını göstermiştir. Pınarbaşı ve Canpolat (2002) yaptıkları araştırmada, kavram yanılgılarının giderilmesinde ve bilimsel kavramların öğrenilmesinde en etkili yöntemlerden birinin kavramsal değişim metinleri olduğunu belirtmişlerdir. Araştırmada radyoaktivite konusundaki kavram yanılgılarının giderilmesinde kavramsal değişim metinlerinin etkileri araştırılmıştır. Yöntem Araştırma Nükleer Fizik I-II derslerine devam eden 18 öğretmen adayı üzerinde yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak Yumuşak (2013) tarafından geliştirilen iki aşamalı Kavram Yanılgısı Belirleme Testi kullanılmıştır. Test radyoaktif madde, radyoaktivite, radyasyon, çekirdek reaksiyonları, yarılanma süresi, alfa bozunması, beta bozunması, gama bozunması, fisyon ve füzyon konularını kapsamakta ve toplam 18 sorudan oluşmaktadır. Testin iki aşamalı sorularını analiz etmede kullanılan değerlendirme; doğru cevap-doğru gerekçe: 3 puan, yanlış cevap-doğru gerekçe: 2 puan, doğru cevap-yanlış gerekçe: 1 puan, yanlış cevap-yanlış gerekçe: 0 puan şeklindedir. Radyoaktivite konusu işlenmeden önce Kavram Yanılgısı Belirleme Testi öğretmen adaylarına ön test olarak uygulanmıştır. Radyoaktivite konusu kavramsal değişim metinleri kullanılarak işlenmiştir. Radyoaktivite konusunun öğretimi tamamlandıktan sonra öğretmen adaylarına Kavram Yanılgısı Belirleme Testi sontest olarak uygulanmıştır. Sonuç ve Tartışma Araştırma sonunda Kavram Yanılgısı Belirleme Testi öntest ve sontest puanları arasında anlamlı bir farklılık elde edilmiştir. Bu durum, kavramsal değişim metinlerinin, öğretmen adaylarının radyoaktivite konusunda sahip oldukları kavram yanılgılarını düzeltmede etkili olduğunu göstermektedir. Kaynaklar Pınarbaşı, T. ve Canpolat, N. (2002) Fen Eğitiminde Kavramsal Değişim Yaklaşımı-II: Kavram Değiştirme Metinleri. Kastamonu Eğitim Dergisi, 10(2), 281-286. Yumuşak, A. (2013). Fen Bilgisi Öğretmen Adaylarının Radyoaktivite Konusundaki Kavram Yanılgılarının Giderilmesinde Bilgisayar Destekli Öğretimin ve Kavramsal Değişim Metinlerinin Etkisi, Celal Bayar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Manisa. Sözlü bildiri FİZİKSEL OYUN VS. DİJİTAL OYUN: BU OYUNU KİM KAZANACAK?Özet: Eğitsel amacı olmayan birçok dijital oyun bulunmaktadır. Bu dijital oyunların faydalı olanlarını ve sınıfta kullanılabilecek eğitsel oyunları öğretmenlerle buluşturmak amacındayız. Exergames adı verilen egzersiz oyunlarından bahsedilip öğretmenlerin dijital oyunlara bakış açısını değiştirmeye çalışmak amacındayız. Exergames yani egzersiz oyunları “dijital oyunlar hareketi sınırlandırıp, kilo almaya neden oluyor” savına karşı duran, sınıf ve beden eğitimi öğretmenlerinin sınıfta kullanabilecekleri ve fiziksel hareketleri artıran oyunlardır. (Samur,2016) Bir diğer taraftan fiziksel oyunların sınıf içerisinden koparılıp ayrı bir kavram olarak kullanılmasının karşıtı olarak sınıfta eğitsel fiziksel oyunların önemi uygulamalı bir biçimde bahsedilecektir. Öğretmenlerin dijital ve fiziksel oyun kavramları ile ilgili düşüncelerini alıp bunlarla ilgili bir değerlendirme yapmak amaçlanmaktadır. Oyunların öğrencilerin akademik başarılarını ne yönde etkilediğine dair araştırmalar sunulacak öğretmenlerden geri bildirim alınacaktır. Oyun alanında çalışan akademik personellerin yaptıkları çalışmalardan bahsederek katılımcılardan süreçte neler yapılabileceği konusunda fikir alınıp bu fikirleri bir başka çalışmada sunmak amaçlanmaktadır. Eğitsel dijital oyunların sınıflarda nasıl kullanılabileceği uygulamalı bir şekilde gösterilecektir. Çocuğun deneyimleyerek kendi kendine öğrenmesini sağlayan, eğlenmek amacıyla ve içsel olarak güdülenen, bazen kuralları belirlenmiş ve bilinen, bazen de kendiliğinden gelişen ve mutluluk, coşku, heyecan, merak duygularını da içerisinde barındıran davranışlardan oluşan etkinlik olan oyunun; Dijital ortamda oynanan Dijital Oyunlar ile kaba ve ince motor etkinliklerini ve hareketlerini kullanarak oynanan Fiziksel Oyunlar açısından ele alınarak karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri FİZYOTERAPİ SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ANATOMİK REFERANS NOKTASI PALPASYON BAŞARISI VE KLİNİK KARAR VERME ÜZERİNDEKİ ETKİSİÖzet: Amaç: Bu araştırma dördüncü sınıf fizyoterapi öğrencilerinin, fizyoterapi alanında mesleği için temel teşkil eden yüzeyel anatomik referans noktalarını palpasyon başarısını ve bu konuya ait bilgi düzeylerinin klinik karar verme becerisi üzerindeki etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırmaya Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü son sınıf öğrencilerinden, 80 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır. Öğrencilerin yüzeyel anatomik referans noktalarına ilişkin bilgisini değerlendirmek için fizyoterapi lisans eğitimleri esas alınarak araştırmacılar tarafından oluşturulan, 21 referans noktasını içeren değerlendirme formu kullanılmıştır. Anatomi lokalizasyonlarının tayini ve klinik karar verme yeteneği Visüel Analog Skala (VAS) ile değerlendirilmiştir. VAS için 10 cm’lik bir çizginin iki ucuna değerlendirilecek parametrenin iki uç tanımı yazılarak (0=klinik karar verme yeteneğine sahip değil, 10= bu konuda oldukça yetkin/ 0=palpasyonun lokalizasyonu doğru, 10= lokalizasyon referans noktasından oldukça uzak), işaretlenen noktanın başlangıç noktasına uzaklığı ölçülerek hesaplama yapılmıştır. Öğrenciler arkadaşı üzerinde bu referans noktalarına palpasyon yaptıkları sırada, araştırmacı tarafından gözlemlenerek VAS ile palpasyonun lokalizasyonun doğruluğu puanlanmıştır. Öğrenciler 21 referans noktası için VAS’dan 0-210 arasında puanlar almıştır. Klinik karar verme yeteneği için öğrencinin klinik çalışma uygulamaları kapsamındaki durumu düşünülerek yine araştırmacı tarafından VAS ile değerlendirilmiştir. Sonuç: Öğrencilerin yaş ortalaması 22.80±1.49 yaş, boy ortalaması 1.71±0.08 m, vücut ağırlığı ortalaması 66.98±12.14 kgdır. Genel not ortalamaları büyük çoğunluğun 2-2.50 (%42.5) ve 2.5-3.00 (%33.8) arasındadır. Referans noktaları palpasyonlarının ortalaması 11.1±9.9 (min=0, max=50.5), klinik karar verme yeteneklerinin ortalaması ise 5.06±1.67 olarak bulunmuştur. Klinik karar verme yeteneği ile referans noktaları toplam puanları arasında pearson korelasyon katsayısı, anlamlılık düzeyi p<0.05 iken r=-0.41 olarak bulunmuştur. Tartışma: Fizyoterapistlik mesleğinde iyi bir anatomi bilgisi olmadan doğru lokalizasyonda değerlendirme ve tedavi yapabilmek mümkün değildir. Bu nedenle fizyoterapistlik mesleğine adım atacak öğrencilerden FTR eğitimi içinde temel teşkil eden referans noktalarını (landmarks) öğrenmiş olması beklenmektedir. Klinik karar verme, fizik tedavi uzmanı tarafından fizyoterapiste yönlendirilen hastanın fizyoterapi programı açısından değerlendirilmesi, egzersiz programının içeriğinin ve uygun fizyoterapi yaklaşımlarının belirlenmesi, gerektiğinde değişiklik yapabilmesi gibi temel klinik kararların verilmesine dayanan değerlendirilmesi zor üst düzey fonksiyonlardır. Sağlık profosyonellerinde özerk bir uygulayıcı olmak için gerekli becerilerdendir. Araştırma sonuçları öğrencilerin 11.2/210 puanla çok iyi düzeyde yüzeyel anatomi bilgilerinin, 5.06/10 puanla orta düzey klinik karar verme yeteneklerinin olduğunu göstermektedir. Referans noktası toplam puanları ile klinik karar verme arasında negatif yönlü anlamlı ilişkinin bulunması, iyi düzeyde anatomi bilgisinin klinik karar verme üzerinde pozitif yönlü etkisinin olduğunu göstermektedir. Sözlü bildiri FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON BÖLÜMÜ SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GÜNCEL ETİK SORUNLARA BAKIŞIÖzet: Giriş: Etik, insanın tüm eylemlerine ilişkin değerler felsefesi olarak ortaya çıkmıştır. Etik alanında yapılan çalışmalar davranışlarımızın, tutumlarımızın, eylemlerimizin insani değerlerimiz açısından iyi, doğru, kabul edilebilir olup olmadıkları ile ilgilidir. Etiğin temel amacı doğru ahlak değerlerinin şekillendirdiği eylemleri belirleyebilmektir. Bu anlamda sağlık profesyonellerinden biri olan ve doğrudan hastayla teması içeren tedavi yöntemleriyle fizyoterapistlerin, güncel etik ikilem ve sorunlarına karşı görüşlerini değerlendirmek önemlidir. Amaç: Çalışmamız fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü son sınıf öğrencilerinin sağlık alanında özellikle teknolojinin gelişmesi ve endüstrileşmeyle ortaya çıkan güncel etik sorunlara ilişkin bakış açısını değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Metot ve Bulgular: Araştırmacılar tarafından açık uçlu sorulardan oluşan değerlendirme formu hazırlanmıştır. Bu form ile etik, ahlak ve din kavramlarını tanımlamaları ve etik davranmanın gerekliliğini değerlendirmeleri istenmiştir. Ayrıca yaşam desteği, ötenazya, organ- doku nakli, küretaj, genetik çalışmalar, hayvan deneyleri ve tıbbi hatalar gibi güncel ve güncelliğini koruyan etik ikilem ya da sorunlara karşı yaklaşımları değerlendirilmiştir. Çalışmaya fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümünde okuyan 31’i erkek 34’ü kız olmak üzere 65 gönüllü son sınıf öğrencisi katılmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 22.58 ± 2.01’dir. Öğrencilerin etik ve ahlak konularına yönelik görüşleri irdelendiğinde iki kavramın da aynı temelden köken aldığı bireyin kendisine ve topluma karşı davranışlarının iyileştirilmesi olarak ifade edildiği görülmüştür. Din kavramı ise daha çok kutsiyet, dogmatizm, içgüdü ve varoluşsal inanış olarak tanımlanmıştır. Güncel etik sorunlara karşı hem fikir olunan konu doku-organ naklinin etik olduğudur. Beyin ölümü gerçekleşmiş bireylerde fonksiyonunu sürdüren organların naklinin gerekliliği savunulmuştur. Hayvan deneylerine dair görüşleri incelendiğinde ise yeni bir ilaç veya tıbbi bir uygulamanın insanlara uygulanmadan önce hayvanlar üzerinde denenmesi ve kozmetik ürünlerin üretilmesi ile durumun etik yönlerinin tartışıldığı görülmüştür. Tartışma: Çalışmamız insan hayatını doğrudan etkileyen çeşitli konularda son sınıf fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü öğrencilerinin görüşlerini irdelemiştir. Bu anlamda koşullara bağlı olarak etik olan yaklaşımın değiştiği vurgulanmıştır. Her disiplinde olduğu gibi fizyoterapistlik meslek etiği kodlarının da genel olarak üç ana fonksiyonu karşılaması hedeflenmektedir. Bunların ilki mesleğin ideallerinin toplum ve meslek elemanları arasında paylaşılmasını sağlamak; ikincisi meslekteki etik hal ve tutumlara kılavuz olmak, sonuncusu ise ulaşılması hedeflenen standarda uymayan davranışları disipline etmek ve bunun yerine kabul edilir davranış modellerinin oluşturulmasını sağlamaktır. Dolayısıyla fizyoterapistlerin meslek hayatlarında karşılaştığı diğer etik sorunları da bilmek ve önlem alabilmek adına daha geniş popülasyonu kapsayan tanımlayıcı araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Sözlü bildiri FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON BÖLÜMÜ SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN NÖROLOJİK FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON ALANININ DEĞERİNE İLİŞKİN ALGILARIÖzet: Amaç: Bu çalışma fizyoterapi alanlarından biri olan nörolojik fizyoterapi ve rehabilitasyon (NFTR) alanının değerine ilişkin öğrencilerin algısının araştırılması amacıyla planlanmıştır. Yöntem: Öğrencilerin NFTR alanının değerine ilişkin algıları araştırmacılar tarafından oluşturulmuş 8 soruluk bir anket ile klinik çalışma uygulamaları kapsamında değerlendirilmiştir. Anketteki dört soruda 0 ile 5 arasında puanlanma yapılması, iki soruda a,b,c şıklarından birinin seçilmesi, bir soruda evet/hayır yanıtlarından birinin seçilmesi, bir soruda ise yedi alt başlıklarda bir veya birden fazla seçim yapılması istenmiştir. Anketin sorularının içeriğini öğrencilerin NFTR alanında çalışmak isteyip istemediklerine, bu alanda klinik çalışma uygulamaları sırasında kendilerini ne kadar yetkin hissettiklerine, bu alanda çalışmak istemeyen öğrenciler için bunun nedenlerine, bu alanın ve bu alana kıyasla diğer fizyoterapi alanlarının değerlerine ilişkin görüşleri oluşturmaktadır. Anket oluşturulurken Carolyn Roskell ve Vinette Crossun kardiyopulmoner rehabilitasyon alanının değerine ilişkin öğrenci algısını ölçmek için oluşturdukları anket referans alınmıştır. Sonuç: Çalışmaya Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü son sınıf öğrencilerinden, 56 gönüllü öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin yaş ortalaması 22.8±1.55 yıl, boy ortalaması 1.72±0.08 metre, vücut ağırlığı ortalaması 68.03±11.64 kgdır. Öğrenciler, klinik çalışma uygulamaları kapsamında diğer rehabilitasyon alanlarına kıyasla NFTR alanındaki yetkinlikleri sorusuna %39.9 oranında daha az yetkinim ve %33.9 oranında aynı derecede yetkinim demiştir. NFTR alanının değerine ilişkin görüşlerinin 0-5 arasında puanlanması istenen sorunun (0= hiç değeri yok, 5= çok büyük değeri var) ortalaması 4.35±0.79 olarak bulunmuştur. Mezuniyet sonrası bu alana yönelme istekleri sorulduğunda %58.9u hayır, % 42.1i ise evet yanıtı vermiştir. Bu alana yönelmek istemeyen öğrencilerin büyük çoğunluğu NFTR alanının fizyoterapist için fiziksel olarak yorucu olması (18 kişi) ve bilişsel etkilenimi olan hastalarla çalışmanın zor olması (11 kişi) nedeniyle olduğunu belirtmiştir. Tartışma: NFTR kafa travması, inme, medulla spinalis yaralanması veya multiple skleroz gibi nörolojik problemi olan hastaların fiziksel sekellerinin, günlük yaşam aktivitelerinin, sosyal hayata katılımın ve işe dönüşünün restorasyonu için gerçekleştirilen, kanıta dayalı yaklaşımlardan oluşan, ekip halinde uygulanan rehabilitasyon alanlarından biridir. Çok eskiden beri nörolojik problemi olan bireylerin rehabilitasyonunda fizyoterapi uygulamaları büyük bir öneme sahip olmuştur. Ancak tedavi sonuçlarının uzun sürmesi, rehabilitasyon uygulamalarının fizyoterapistler için hem fizyolojik hem psikolojik olarak yorucu olması gibi farklı nedenlerle, yeni mezun fizyoterapistlerin bu alana yönelik istihdam taleplerini değiştirmiştir. Bu araştırmanın sonuçları öğrencilerin bu alanın değerinin farkında olduğunu, ancak çeşitli nedenlerle tercihlerinin ortopedik rehabilitasyon, sporda fizyoterapi ve rehabilitasyon gibi diğer rehabilitasyon alanlarından yana olduğunu göstermiştir. Sözlü bildiri FORMASYON GRUBU ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL DEĞERLERE İLİŞKİN BAKIŞ AÇISININ İNCELENMESİÖzet: Bir toplumu toplum yapan, insanları bir arada tutan manevi unsurların başında değerler gelmektedir. Benimsenen değerler toplumları şekillendirmekle birlikte toplumların devamını ve düzenini sağlayan yazısız kurallar olarak tanımlanabilir. Değerler eğitimi son yıllarda birçok farklı alanda yapılan çalışmalara konu olmakla birlikte bireylerin yetişmesinde temel yapı taşı vazifesi gören eğitim programlarının da önemli unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Şöyle ki değerler eğitimine verilen bu hassasiyet 13 Ocak 2017 tarihinde kamuoyunun görüşlerine sunulan öğretim programlarında programlarını yenilemenin veya güncellemenin ana gerekçelerinden birinin millî ve manevi değerlerin kazandırılmasına verilen önemin artırılması gerekliliği vurgulanarak ifade edilmiştir. Buna ilişkin olarak da her bir dersin öğretim programının başlangıç kısmında “Öğretim Programında Değerler Eğitimi” başlığı altında açıklamaları ve öğretilmesi öngörülen değerler dizisi yer almıştır (https://tedmem.org). Yenilenen programlarda birtakım değerlerin bireylere kazandırılması hususunda değerler eğitimine verilen öneme ilişkin formasyon eğitimi alan öğretmen adaylarının değerlere ilişkin farkındalıklarının ortaya konmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Bu düşünceden hareketle araştırmanın amacı Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesinde 2016-2017 bahar dönemi formasyon öğrenimi gören öğretmen adaylarının sosyal değerlere ilişkin algılarını çeşitli değişkenler açısından incelemektir. Bu amaç doğrultusunda öğretmen adaylarının sosyal değerlere ilişkin algıları ile sosyal güven ve memnuniyet algıları, eleştirel düşünme eğilimleri ve tercih ettikleri düşünme stilleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemini, küme örnekleme yöntemi ile farklı branşlardan seçilen 160 gönüllü formasyon öğrencisi oluşturmaktadır. Veriler, Bolat (2013) tarafından kişilerin sosyal değer algılarını ortaya koymak amacıyla geliştirilen ve Çok Boyutlu Sosyal Değerler Ölçeği, Akın ve arkadaşları (2013) tarafından Türkçe’ye uyarlama çalışması yapılan Sosyal Güvende Hissetme ve Memnuniyet Ölçeği, Saracaloğlu ve Yılmaz Özelçi (2012) tarafından geliştirilen Eleştirel Düşünme Ölçeği ile Sternberg-Wagner tarafından (1992) geliştirilen Türkçe’ye uyarlama çalışması Buluş (2005) tarafından yapılan Düşünme Stili Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin analizi aşamasında betimsel istatistiklerin yanı sıra verilerin normal dağılım gösterip göstermedikleri göz önüne alınarak alt problemler doğrultusunda ikili grup karşılaştırmalarında t-testi (cinsiyet), üç ve daha fazla grup karşılaştırmalarında (bölüm, yaş) ANOVA, değişkenler arsındaki ilişki korelasyon analizi ve regresyon analizinden yararlanılacaktır. Verilerin girişi devam etmekte olduğundan dolayı araştırma bulguları kongrede sunulacaktır. Sözlü bildiri GAZETE KUPÜRLERİNDE YER ALAN ÇOCUK İSTİSMARI KONUSUNUN SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMINDAKİ BECERİLER İLE İLİŞKİLENDİRİLMESİÖzet: Sosyal bilgiler;bireyleri toplumsal yaşama hazırlayan,hak ve sorumluluklarını öğreten etkin ve bilinçli vatandaşlar yetiştirilmesine yardımcı olan derslerden biridir. Sosyal bilgiler öğretim programı güncel hayatla ilişkili bir program olup bireyleri çeşitli araç-gereçler vasıtasıyla yaşamlarındaki problemlerle karşı karşıya getirmektedir. En ucuz ve önemli araç-gereçlerden birisi ise gazete kupürleridir. Güncel bir olay olan cinsel istismar konusu,İnsan Hakları ve Vatandaşlık ara disiplini ile ilişkilendirilen ve gazete kupürlerinden faydalanılan önemli konudur. Çocuk istismarı; bireyin sağlığını, davranışını, düşüncelerini olumsuz yönde etkileyen günlük yaşantısında aksaklıklar meydana getiren her türlü davranıştır.Fiziksel,cinsel,ihmal ve duygusal istismar olarak görülmektedir. Cinsiyet,yaş fark etmeksizin aileden gelen, çevreden gelen ve eğitim ortamından bireylere yönelik istismar olarak görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, son 7 yılda gazete kupürlerinde yer alan çocuk istismarı konusunun sosyal bilgiler öğretim programındaki beceriler ile ilişkilendirip değerlendirmektir. Bu amaç doğrultusunda gazete kullanma becerilerinin doğrudan verildiği ünite ve kazanımlar incelenmiştir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi yöntemleri kullanılmıştır. Örneklem olarak kolay ulaşılabilirliğine göre 2010-2017 yılları arasındaki gazete kupürleri seçilmiştir. Bu çalışma kapsamında sosyal bilgiler öğretim programı incelenmiştir. Araştırma sonucunda,sosyal bilgiler öğretim programının kaç beceriden oluştuğuna bakıldığında programdaki beceriler kendine özgü 6 olmakla beraber toplam 15 beceriden oluşmaktadır. Bu becerileri;eleştirel düşünme,yaratıcı düşünme,iletişim,araştırma,problem çözme, karar verme, bilim teknolojileri kullanma, girişimcilik, Türkçeyi doğru güzel ve etkili kullanma, gözlem, mekanı algılama, zaman ve kronolojiyi algılama,değişim ve sürekliliği algılama,sosyal katılım ve empati oluşturmaktadır. 4. Sınıf sosyal bilgiler öğretim programı incelendiğinde gazete kupürleri kullanımı;kanıtı tanıma ve kullanma becerisi bilgiyi kullanılabilir biçimde planlama becerisi,tablo diyagram ve grafik okuma becerisi,karşılaştırma yapma becerisi,sebep sonuç ilişkisini belirleme becerisi,kütüphane ve referans kaynaklarını kullanma becerisi ile ilişkilendirilmiştir. 5. Sınıf sosyal bilgiler öğretimi programı incelendiğinde gazete kupürleri kullanımı;yazılı anlatım becerisi,görsel kanıt kullanma becerisi,gözlem becerisi,basit istatistik verileri okuma becerisi,kütüphane ve referans kaynaklarını kullanma becerisi ile ilişkilendirilmektedir. 6. Sınıf sosyal bilgiler öğretim programı incelendiğinde gazete kupürleri kullanımı;bilimsel genelleme yapma becerisi,çıkarımda bulunma becerisi ,girişimcilik becerisi ,araştırma becerisi,sosyal katılım becerisi,yaratıcılık becerisi ile ilişkilendirilmiştir. 7. Sınıf sosyal bilgiler öğretim programı incelendiğinde gazete kupürleri kullanımı;grafik hazırlama becerisi ,tarihsel empati becerisi,kalıp yargıları fark etme becerisi ile ilişkilendirilmiştir. Kazanımlar incelendiğinde ise çocuk hakları konusunun doğrudan verildiği 5. Sınıf Haklarımı Öğreniyorum Ünitesinde 4. Kazanım olan “Çocuk olarak haklarını fark eder” kazanımında yer aldığı görülmektedir. 4. Sınıfta MEB kaynaklarında 33 ÖZEL kaynaklarda 32 olmak üzere toplam 65 gazete kupürlerine yer verilmiştir. 5. Sınıf MEB(Milli Eğitim Bakanlığı) kaynaklarında 51 Özel kaynaklarda 4 olmak üzere toplam 55 gazete kupürlerine yer verilmiştir. 6. Sınıf MEB(Milli Eğitim Bakanlığı) kaynaklarında 62 Özel kaynaklarda 4 olmak üzere toplam 66 gazete kupürlerine yer verilmiştir. 7. Sınıf MEB(Milli Eğitim Bakanlığı) kaynakların 19 Özel kaynaklarda 6 olmak üzere toplam 15 gazete kupürlerine yer verilmiştir. Sosyal bilgiler kitabında çocuk hakları konusuyla ilgili yeteri düzeyde gazete kupürünün yer almadığı görülmektedir. Buradan yola çıkarak bu kapsamda bu çalışmanın amacını çocuk istismarı ihmali konusunda gazete kupürlerinden yararlanılması gerektiğini ortaya koymaktadır. 2010-2017 yılları arası gazete analizi yapılıp çıkan sonuca bakıldığında bireylerin okul öncesi dönemden başlayarak 20’li yaşlara dek cinsel istismara maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Cinsel istismara uğrayan bireylerin cinsiyetlerinde farklılaşma görülmemektedir. İstismara uğrayan bireylerde cinsiyet farklılığı olmadığı aynı cinsten de istismara maruz kaldığı görülebilmektedir. Aile içi ve dış çevreden gelen istismarın yanı sıra eğitimcilerinde bireyleri istismara maruz bıraktığı görülmektedir. Bu sonuçlardan hareketle eğitimin ortamında çocuk haklarına ve çocuk istismarına daha fazla yer verilmesi gerekmektedir. Çocuk istismarı konusunun becerilerle daha fazla ilişkilendirilip bireylerde farkındalık yaratılması amaçlanmalıdır. Özellikle sosyal bilgiler öğretim programında iyi ve bilinçli bir vatandaş yetiştirme amacını taşımasından dolayı gazete kullanımının sosyal bilgiler öğretim programında kullanılmasını önemini arttırmaktadır. Sözlü bildiri GEÇMİŞ DENEYİMLER IŞIĞINDA SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİ LİSANS PROGRAMININ İÇERİĞİ NASIL HAZIRLANMALIDIR?Özet: Milli Eğitim Bakanlığı’na göre sosyal bilgiler, bireyin toplumsal varoluşunu gerçekleştirebilmesine yardımcı olması amacıyla; tarih, coğrafya, ekonomi, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, felsefe, siyaset, hukuk gibi sosyal bilimleri ve vatandaşlık bilgisi konularını yansıtan, öğrenme alanlarının bir ünite ya da tema altında birleştirilmesini içeren, insanın sosyal ve fiziki çevresiyle etkileşiminin geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında incelendiği, toplu öğretim anlayışından hareketle oluşturulmuş bir ilk ve ortaokul dersi olarak tanımlanmaktadır. Pedagoji Tarihi’nde sosyal bilgilerin bir ders olarak ortaya çıkışı 20. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Türk Eğitim Sistemi içerisinde sosyal bilgiler konu alanına giren derslerin okullarda okutulmasının tarihsel geçmişi ise Osmanlı Devleti’ne kadar götürülebilir. Ancak sosyal bilgilerin bağımsız bir ders olarak okullarda okutulması Türkiye Cumhuriyeti döneminde 1968 yılında mümkün olmuştur. 1968 yılına kadar tek disiplinli yaklaşım çerçevesinde tarih, coğrafya ve vatandaşlık bilgisi adları altında üç ayrı ders olarak örgütlenen sosyal bilgiler dersi, yapılan öğretim programlarıyla birlikte sosyal bilgiler adını alarak ilkokul 4 ve 5. sınıflar ile ortaokul 1, 2 ve 3. sınıflarda okutulmaya başlanmıştır. Sosyal bilgiler dersinin ilkokul ve ortaokul öğretim programlarında yerini almasıyla sosyal bilgiler dersini okutacak öğretmenlerin yetiştirilmesi sorunu ortaya çıkmıştır. Türk Eğitim Sistemi’nde öğretmen yetiştirmenin tarihçesiyle ilgili literatür incelendiğinde 1968 yılından önce sosyal bilgiler eğitimi lisans programının varlığıyla ilgili net bir bilgiye ulaşılamamaktadır. Ancak 1968 yılından itibaren sosyal bilgiler dersini okutacak öğretmenlerin yetiştirilmesi için bazı çözüm yollarının üretilmeye çalışıldığı dikkati çekmektedir. Bu doğrultuda dört farklı çözüm yolu izlenmiştir: İlk çözüm yolu olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı üç yıllık eğitim enstitülerinin edebiyat bölümlerinde sosyal bilgiler eğitimi programları açılmıştır. İkinci çözüm yolu olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı dört yıllık yüksek öğretmen okullarının tarih-coğrafya ile coğrafya-tarih adlı bölümlerinde sosyal bilgiler dersini verecek öğretmenler yetiştirilmeye çalışılmıştır. Üçüncü çözüm yolu 1982 yılında yüksek öğretmen okullarının üniversitelere devredilerek eğitim fakültelerine dönüştürülmesiyle üretilmiştir. Bu kapsamda eğitim fakültelerinde sosyal bilimler eğitimi bölümüne bağlı tarih ve coğrafya öğretmenliği anabilim dalları kurulmuştur. Sosyal bilgiler öğretmeni yetiştirmeyle ilgili dördüncü ve kalıcı son çözüm yolu ise 1993 yılında bulunmuştur. 1993-1994 eğitim-öğretim yılında Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi’ne bağlı olarak kurulan ilk sosyal bilgiler eğitimi programını Celal Bayar Üniversitesi ile Selçuk Üniversitesi’nde kurulan programlar takip etmiştir. 1997 yılında öğretmen eğitiminin yeniden yapılandırılmasıyla birlikte eğitim fakültelerinin ilköğretim bölümleri bünyesinde sosyal bilgiler eğitimi programları açılarak yurt geneline yayılmıştır. 1993’ten 2017’ye kadar geçen süre içerisinde sosyal bilgiler eğitimi lisans programında üç ayrı öğretim programı uygulanmıştır. Günümüzde Milli Eğitim Bakanlığı’nın temel eğitimdeki sosyal bilgiler dersi öğretim programını güncelleme çalışmaları devam etmektedir. Güncelleme çalışması bittikten sonra sosyal bilgiler eğitimi lisans programının da gözden geçirileceği yetkililerce ifade edilmektedir. Bu araştırmanın amacı geçmiş deneyimlerden hareketle hazırlanacak olan sosyal bilgiler eğitimi lisans programının içeriğinin nasıl olması gerektiği hakkında öngörülerde bulunmaktır. Nitel yaklaşım esas alınarak yapılan araştırmada belgesel tarama yöntemi kullanılmıştır. Bu kapsamda sosyal bilgiler eğitimi lisans programında kullanılan 1993, 1998 ve 2006 programları içerik açısından incelenmiştir. Araştırmada toplanan veriler içerik analizi aracılığıyla çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda 1993 lisans programında daha çok alan bilgisi, 1998 ve 2006 programlarında ise daha çok meslek bilgisi ağırlıklı derslerin ön plana çıktığı tespit edilmiştir. Ayrıca programların tümünde birbiriyle örtüşen derslerin mevcut olduğu anlaşılmıştır. Araştırmanın son bölümünde bulgulardan hareketle nasıl bir sosyal bilgiler eğitimi lisans programının hazırlanması gerektiğiyle ilgili tespitlerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri GEÇMİŞE YOLCULUK: NİĞDE MÜZESİ’NDE YARATICI DRAMA ATÖLYELERİ İLE TARİHSEL EMPATİÖzet: Bilgi çağı olarak adlandırılan yaşadığımız dönem, bilgiye kendisi ulaşan, farklı durumları analiz ederek çeşitli sonuçlara varabilen, bilgiyi beceriye çevirip kullanabilen, olay ve durumlara farklı açılardan bakarak kendi bakış açısını üretebilen, empati yapabilen yaratıcı bireylere ihtiyaç duymaktadır. Bu bireylerin yetiştirilmesi noktasında aktif öğrenme yöntemleri içerisinde yer alan yaratıcı drama önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü yaratıcı drama öğrencilerin kendilerini bilişsel, duyuşsal ve psikomotor olarak en iyi ifade edebilme özelliğine sahip yöntemlerden ve derslerden birisidir. Yaparak ve yaşayarak etkili ve kalıcı bir öğrenme sağlayan yaratıcı drama bilginin yanı sıra değer ve beceri kazanımında da oldukça etkilidir. Saygı, sorumluluk, yardımseverlik, işbirliği başta olmak üzere bir çok değer kazanımını sağlamakla birlikte yaratıcı düşünme, eleştirel düşünme, karar verme, problem çözme, girişimcilik, iletişim, empati ve tarihsel empati olmak üzere birçok becerilerin gelişimini de sağlar. Bu yönüyle yaratıcı drama Sosyal Bilgiler dersi konularına ve kazanımlarına oldukça uygundur. Sosyal Bilgiler Programında kazandırılması hedeflenen birçok kavram, beceri ve değer yaratıcı drama ile oldukça etkili bir şekilde kazandırılabilir. Tarihsel empati becerisi de Sosyal Bilgiler Programında kazandırılması gereken beceriler arasında yer almaktadır. Tarihsel empati becerisi bireyin kendisini geçmişte yaşamış insanların yerine koyarak o dönemdeki insanları ve olayları anlamamızı sağlar. Geçmişe yolculuk yaparak o dönemdeki insanların yaşanmışlığını anlamamızda yaratıcı drama önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü yaratıcı drama sürecindeki doğaçlamalar, öğrencilerin tarihteki olayları yaparak ve yaşayarak deneyimlemelerine ve farklı bakış açılarını öğrenmelerine yardımcı olur. Ayrıca tarihsel empati becerisinin yaratıcı drama yöntemiyle sınıf ortamı dışında farklı bir ortam olan müzelerde kazandırılması ise önemini daha da artırmaktadır. Çünkü müzeler içinde barındırdığı birçok eseri tanıtmakla kalmayıp öğrenciye tarihi dönemlerle ilgili özellikleri ve o dönemdeki insanların bakış açısını da kazandırır. Tarihsel empati becerisinin kazandırılmasında hem müzenin kullanılması hem de yaratıcı drama yönteminin kullanılması bilişsel boyutla sınırlı kalmayıp bir çok duyuyu harekete geçirecektir. Bu bağlamda bu araştırmanın amacı, 6. sınıf öğrencilerine Niğde Müzesi’nde yaratıcı drama yöntemiyle tarihsel empati becerisini kazandırmaya yönelik yaratıcı drama eğitim programının uygulanmasıdır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim öğretim yılında Niğde Atatürk Ortaokulu’nda 6. sınıfa devam eden ve seçmeli drama dersini alan 15 öğrenci oluşturmaktadır. Yaratıcı drama eğitim programı Niğde Müzesi’ndeki tarihi dönemler dikkate alınarak ve her hafta bir atölye olmak üzere 6 hafta devam edecek şekilde hazırlanmıştır. Niğde Müzesi’nde yapılacak olan yaratıcı drama eğitim programında şu atölyeler bulunmaktadır: Birinci atölyede Neolitik ve Kalkolitik dönem (Obsidien aletler, mezar buluntuları, tanrı ve tanrıça heykelcikleri, “Köşk Höyük Kalkolitik Evi”), ikinci atölyede Tunç Çağı ve Asur Ticaret Kolonileri Çağı (Tunç Çağına ait eserler, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın önemli merkezlerinden olan Acemhöyük kazısında açığa çıkarılan saray buluntuları), üçüncü atölyede Hitit ve Frig dönemi (Hitit şehir devletlerinden Nahita ve Tuvanuva krallıklarına ait fırtına ve bereket tanrısı heykelleri, kitabeler, Frig dönemi seramikleri ve “Göllüdağ Aslanı”), dördüncü atölyede Roma ve Bizans dönemi (pişmiş toprak ve cam eserler, mühür baskıları, Roma Dönemi Heykelcikleri ve Bizans Dönemi eserleri), beşinci atölyede sikkeler (Yunan, Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemi sikkeleri ile Selçuklulardan kalma gümüş define ile Kapodakya Krallığına ait Tepebağları definesi), altıncı atölyede mumyalar (Aksaray Ihlara Vadisi’nde bulunan “Rahibe Mumyası” ve Çanlı Kilise’den çıkarılan 4 adet bebek mumyası) yer almaktadır. Niğde Müzesi’ndeki her yaratıcı drama uygulamasının sonunda nitel olarak öğrencilerin atölyelere ilişkin görüşleri alınmıştır. Sözlü bildiri GEÇMİŞİN İZLERİ ŞİMDİNİN BİRİKİMLERİ MÜZELERÖzet: Son yıllarda ülkemizde önem kazanmaya başlayan müzeler ve müze eğitim konusu ,sanat eğitiminde öğretmenlere yeni ufuklar açan ,değişik ve etkili sanat imkanları sunan bir alan olarak karşımıza çıkar. (G.S.D.Y.2,2005,s.107)Müze eğitimi öğrencilere daha geniş bir bakış açısı ,yeni yaratımlar ortaya koymalarını ve içinde bulundukları toplumu ,coğrafyayı ve bunun sonucunda da farklı kültürleri kavramalarını sağlar.4.sınıf öğrencileriyle görsel sanatlar dersinde müze bilinci öğrenme alanını yaratıcı drama ve sanat eğitimi yöntemlerini kullanarak özellikle müze çeşitliliğinin çok fazla olmadığı illeri göz önüne alarak ve öğretmenlerin müze ortamında eğitim yapma imkanının bulunmadığı durumlardan yola çıkarak bu projeyi geliştirdim.Bu projede yaratıcı drama yöntemiyle ve sanat eğitimi yöntemlerini birleştirerek müze kavramı,ülkemizdeki müzeciliğin tarihçesi ,müze türleri ve bu müzelerde yer alan eser çeşitliliği ile ilgili kavramlar öğrencilere aktarıldı.Öğrenci merkezli olan projede oluşturulan basamaklarla öğrencinin bilgilere kendisi ulaşması sağlandı.Proje toplamda 4 aşamadan oluşmaktadır.1.Aşamada öğrenci müze kavramı ,müze çeşitleri ,müzelerde yer alan eserlerle ilgili ve ülkemizdeki müzeciliğin tarihçesi ile ilgili ön bilgilere ulaşır.2.Aşamada müze çeşitleri ve müzelerde bulunan eserlerle ilgili genel bilgilere ulaşır. 3.Aşamada müzelerin işleyişi ve müzelerde uyulması gereken genel bilgilere ulaşır.4.Aşamada ise sanat etkinliği basamağıdır,afiş tekniği ile kendi müzesinin tanıtım afişini hazırlar. Grup halinde yapılan çalışma öğrencilerin iletişim becerilerine büyük katkı sağladığı gibi her öğrencinin konunun içine dahil olmasına fırsat vermiştir.Öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrendiklerinde öğrenmeye daha istekli oldukları ve eğlendikleri gözlenmiştir.Bu yöntemle her öğrencide müze bilinci oluşturmak ve müze içi eğitimde hedeflenen kazanımlara kolaylıkla ulaşılabilmektedir. Sözlü bildiri GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SALGIN VE BULAŞICI HASTALIKLAR, İLAÇLAR VE HASTALIKLARLA MÜCADELE YÖNTEMLERİ: 6. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMALARIÖzet: Sözlü tarih, günümüzde birçok bilim dalında veri toplama aracı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca öğrenme ve öğretme aracı olarak kullanılmaktadır. Özellikle Amerika ve İngiltere’de uzun yıllardır okullarda çeşitli projeler yoluyla kullanılan sözlü tarih yöntem, Türkiye’de yapılandırmacı eğitim felsefesine göre düzenlenen 2005 Sosyal Bilgiler Öğretim Programı’nda birçok yeni öğrenme ve öğretme strateji, yöntem ve teknik önerilmesiyle tanınmaya başlamıştır. Bilindiği gibi sözlü tarih, öğrencilerin amatör birer tarihçi olarak titizlikle ulaştıkları veriler üzerine düşünmelerine, derslerin içeriğini ve disiplinleri öğrenmelerine, kendi toplumlarının yaşamı ve geçmişi arasındaki kişisel bağlantıyı kurmalarına, araştırma ve temel yazma becerilerini geliştirmelerine imkân tanıyan bir yöntemdir. Sözlü tarih yöntemi, bu özellikleriyle yapılandırmacı öğrenme ve öğretme ilkeleriyle örtüşmektedir. Ancak sözlü tarih, Türkiye’de gerek sosyal bilgiler gerekse tarih eğitim uygulamalarında yeterince kullanılmamaktadır. Okullarda yeterince kullanılmamasına rağmen sözlü tarihin özellikle sosyal bilgiler ve tarih derslerine entegrasyonu konusunda çeşitli çabalar ve uygulamalar bulunmaktadır. Ancak sözlü tarihin potansiyeli bu çalışmalarda ele alınan konularla sınırlı değildir. Çünkü uygun bir çalışma planında neredeyse bütün konular sözlü tarih yöntemiyle araştırılabilir. Bu potansiyel konulardan biri tarihidir. Çünkü sözlü tarih, bir araştırma yöntemi olarak ortaya çıktığı ilk zamanlardan itibaren tıp tarihinin konularının araştırılmasında doktorlardan tarafından yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Türkiye’de ise sözlü tarihin tıp tarihi konularının araştırılmasında nadiren kullanıldığı görülmektedir. Hâlbuki 2005 Sosyal Bilgiler Öğretim Programı’nda da birçok tıp tarihini ilgilendiren konuda sözlü tarih çalışması yapma potansiyeli bulunmaktadır. Ancak sosyal bilgiler ve tarih eğitimi alanyazın incelendiğinde tıp tarihi konularını sözlü tarih yöntemiyle ele alan çalışmaların olmadığı tespit edilmiştir. Bu çalışmanın amacı, öğrencilerin salgın ve bulaşıcı hastalıklar, ilaçlar ve mücadele yöntemleri konusunda yaşanan değişimleri ve gelişmeleri anlamaları ve ilgili konular bağlamında değişim ve sürekliliği algılamalarını sağlamaktadır. Araştırmanın temel sorusu, “Sözlü tarih yöntemi kullanılarak salgın ve bulaşıcı hastalıklar, ilaçlar ve hastalıklarla mücadele yöntemleri konularıyla ilgili yaptıkları sözlü tarih çalışmalarıyla ilgili deneyimleri ve görüşleri nelerdir?” olarak belirlenmiştir. Araştırmada “katılma”, yansıtma” ve “geliştirme” süreçlerinin üretken bir şekilde işe koşulduğu araştırma yaklaşımı olan eylem araştırması modelinin teknik/bilimsel/işbirlikçi eylem araştırması türü tercih edilecektir. Süreç boyunca kuramsal çerçeveye hâkim bir araştırmacı ve sosyal bilgiler öğretmeni birlikte çalışarak verileri değerlendirecektir. Veri toplama toplamak için öğrencilerin hazırlayacakları sözlü tarih görüşme soruları, yürütecekleri görüşmelerin kayıtları, süreçte toplayacakları tarihi materyaller (eşya, fotoğraf, doküman vs.) ve görüşmelerden elde ettikleri verilere dayanarak hazırladıkları sözlü tarih ürünleri (hikâye, kompozisyon, sözlü tarih raporu, makale, deneme, çizim ve diğer alternatif ürünler) gibi dokümanlar değerlendirilecek ve ayrıca çalışma sonunda öğrencilerle yapılacak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Çalışma grubu, amaçlı örneklem tekniklerinden kolay ulaşılabilir örneklem tekniğine seçilen İstanbul ilinin Kadıköy ilçesinde hizmet veren bir okulun 22 (6. sınıf) öğrencisinden oluşacaktır. Eylem araştırmasının doğasına uygun olarak araştırmanın başında sonuna kadar veri toplama ve analiz süreçleri birlikte yürütülecektir. Bu kapsamda ulaşılan verileri analiz etmek için içerik analizi yöntemi kullanılacaktır. Çalışma sonucunda öğrencilerin yaptıkları sözlü tarih çalışmalarının nitelikleri ve sonuçları ortaya çıkacaktır. Ayrıca salgın ve bulaşıcı hastalıklar, ilaçlar ve hastalıklarla mücadele yöntemleri konularında dünden bugüne yaşanan değişimler ve gelişmeler konusunda yaşanan değişim ve süreklilik hakkında öğrencilerin algılarına ulaşılması beklenmektedir. Bu sonuçlar temel alınarak yapılandırmacı bir öğrenme ve öğretme yöntemi olarak sözlü tarihin sosyal bilgiler dersleri kapsamında tıp tarihi konularının öğretiminde sahip olduğu potansiyeller değerlendirilecektir. Sözlü bildiri GELECEĞİMİZ BUĞDAYÖzet: Geleceğimiz Buğday Projesi, 4,5,6,7 ve 8. Sınıflar için buğday özelinde Doğal Kaynaklar, Sürdürülebilir Tarım, İklim Değişikliğine Uyum, Gıda güvencesi, Beslenme ve Sağlık ve Buğday başlıkları altında sunulan etkinlikler ile buğday mirasını ve değerlerimizi korumak ve sürdürülebilir gıda konularında farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda 2 uzman ve 4 kişilik bir eğitim uzmanı proje içeriğini yazmışlardır. 2 uzman projede yer alan konular hakkında öğretmenlerin ek bilgi edinebileceği bilgi kitapçıklar hazırlamıştır. Eğitim uzmanları ise öğrencilerle uygulanacak 40 etkinlik ve 2 oyun yazmış, hazırlanan bilgi belgelerinin editörlüğünü gerçekleştirmiştir. Bu projenin çocuklara ulaşmasında ise bu sınıf düzeylerinde görev yapan gönüllü fen bilgisi, sosyal bilgiler ve sınıf öğretmenlerinden destek alınması hedeflenmektedir. Öğretmenlerin bu projeyi sahiplenmesi ile, pek çok sayıda öğrenciye ulaşmak mümkün olabilecektir. Bu amaçla mümkün olan tüm eğitim platformlarında eğitimcilere atölye çalışmaları ile proje araçları tanıtılmakta ve görüşleri alınmaktadır. 17 Kasım 2018 tarihinde ilk öğretmen eğitimi İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen çalıştaya toplam 22 öğretmen katılmıştır. Geleceğimiz Buğday projesi kapsamında yazılan etkinlikler ile ilgili öğretmenlerin görüşleri 10 farklı soru ile incelenmiştir. Projenin en önemli basamaklarından biri proje kapsamında geliştirilen etkinlikleri sınıflarında uygulayacak gönüllü öğretmenlerin projeye dahil edilmesi ve proje hakkında bilgilendirilmesidir. 17 Kasım ‘da ilki gerçekleşen öğretmen eğitiminde bu hedef başarılı bir şekilde sağlanmış, 22 öğretmen tamamen gönüllülük esasına bağlı olarak çalıştay programına katılarak proje hakkındaki etkinliklere katılmışlardır. Bu öğretmenlerin değerlendirmeleri projeyi sahiplendiklerini göstermektedir. Bu öğretmenler vasıtası ile İstanbul’da önemli sayıda bir öğrenciye ulaşılmış olacaktır. Öğretmenlerin yanıtları incelendiğinde çalıştayın öğretmenler tarafından verimli bulunduğu, proje etkinliklerinin ve bilgi dokümanlarının nitelikli bulunduğu anlaşılmaktadır. Projenin detaylı değerlendirilmesi için bu öğretmenlerle iletişim halinde kalınacaktır. Bu öğretmenler, hedef kitlemiz olan öğrencilere eğitimleri ilk uygulayan kişilerdir. Bu nedenle bu ekipten gelen görüşler proje uzmanları için büyük önem taşımaktadır. Bu gruptan birer 4., 5. 6., 7. Ve 8. Sınıf seçilerek bu öğrencilere proje etkinlikleri öncesinde ve sonrasında buğday hakkında ne bildiklerine dair birer soruluk değerlendirme formu uygulanacaktır. Çalıştaya katılan bazı öğretmenler bu formları hali hazırda gruplarla uygulamışlardır. Belli sayıda etkinlik uygulandıktan sonra son testler de bu öğretmenler tarafından uygulanacaktır. Ayrıca tüm katılımcı öğrencilere dağıtılacak değerlendirme formu yine çalıştaya katılan öğretmenler tarafından hedef kitleye uygulanacaktır. Proje kapsamında geliştirilen etkinlik ve materyallerin öğrenci ve öğretmenler tarafından bilinir ve kullanılır bir noktaya taşınmasında uygulamalı öğretmen eğitimlerine ihtiyaç bulunmaktadır. 17 Kasım’da uygulanan öğretmen eğitimi programının, sonraki eğitimler de kullanılabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Türkiye’nin diğer illerinde verilecek öğretmen eğitimlerine, 17 Kasım’da ilk eğitimi alan ve projenin değerlendirilmesinde önemli katkıları olan bu öğretmen grubu içinden eğitimcilerin seçilerek, öğretmen eğitimlerinde görevlendirilmeleri önerilmektedir. Sözlü bildiri GELENEĞİN GELECEĞE AKTARIMI: GELENEKSEL MOBİL OYUN YAZARLIĞIÖzet: Gelenek, toplumların geçmişten yaşadıkları devre kadar getirdikleri kültürel birikimler olarak tanımlanabilmektedir. Gelenekler toplumların millî kimlikleri ve onları var eden değerler oldukları için yaşatılması ve geleceğe aktarılması önemlidir. Bu açıdan milletler kültürel birikimlerini geleceğe aktarmak adına çeşitli çalışmalar yapmaktadır. 20. yüzyıl ile teknolojik gelişmeler yaşanmaya başlanmış 21. yüzyıl itibarıyla teknoloji önü alınmaz bir büyüme ile karşılaşmıştır. Bir ileti alıcıya anlık iletilebilmekte aynı anda dünyanın farklı yerlerindeki insanlar online olarak iletişim kurabilmektedir. Bu durum geleneksel birçok algının değişmesine ve güncellenmesine sebep olmuştur. Çocuk gelişiminde önemli bir işlevi olan geleneksel çocuk oyunları yaşanan teknolojik gelişmelerle birlikte yaygınlığını yitirmiş yerini dijital oyunlar almıştır. Dijital oyunlar, bilgisayar, tablet, telefon gibi kitle iletişim araçları ile oynanan oyunlardır. Son dönemde kullanımı yaygınlaşan oyunlar, çocuklar tarafından tüketimi artmıştır. Yaşanan bu gelişmeler doğrultusunda geleneksel çocuk oyunları yeni nesil tarafından bilinmemektedir. Ayrıca milletler için çok önemli olan kültürel aktarım da sekteye uğrayacaktır. Bu çalışmada geleneğin geleceğe aktarımı adına yeni bir öneri ve yöntem ortaya konulacaktır. Çocukların sıklıkla oynadığı çocuk oyunlarının içeriklerinin geleneksel oyunlar ile güncellenmesi değerlendirilecektir. Sözlü bildiri GELENEKSEL OYUNLARDAKİ FEN BİLİMLERİÖzet: İnsan hayatının vazgeçilmez bir parçası ve büyük-küçük herkesin doğal bir ihtiyacı olan oyun, özellikle çocukların büyüme sürecinde ayrı bir öneme sahiptir. Çocuğun hoşlanarak yaptığı ve mutlu olduğu bu faaliyet, aynı zamanda eğlenceli bir öğrenme ortamının oluşturulmasına katkı sağlamaktadır. Belli bir amaca yönelik ya da amaçsız olarak, kurallı ya da kuralsız, çocuğun tüm gelişim alanlarına etki eden, çocuğun isteyerek ve hoşlanarak katıldığı, araçlı ya da araçsız olarak gerçekleştirilen doğal öğrenme aracı olan oyun ile öğrenmede disiplinler arası bir yaklaşımın benimsenerek öğrencilerin değerler eğitimi ile desteklenmesi, okul ortamındaki tüm öğelerin değerler eğitimini destekleyecek biçimde düzenlenmesi öğrencilerin amaçlanan değerleri kazanması bakımından önemlidir. Yapılan çalışmayla öğrencilerin oynadığı geleneksel oyunlarda hangi fen bilimleri ünitesini hatırladıkları araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemini Kahramanmaraş’ta yaşayan anket uygulanan gönüllü 100 katılımcı öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak katılımcıların değişen Fen Müfredatında yer alan ünitelerin öğrencilerde çağrıştırdığı değerler eğitimi değeri ile bu değerleri kalıcı hale dönüştürecek geleneksel oyunları tespit etmeye yönelik bir anket uygulanmıştır. Verilerin analizinde Excel programından yararlanılmıştır. Araştırmanın alt problemlerinin çözümlenmesinde frekans (f) ve yüzde (%) testleri uygulanmıştır. Değişen Fen Müfredatındaki kazanımların değerler eğitimi ile ilişkilendirilip, ilişkilendirilen kazanımın geleneksek oyunlarımızla desteklenerek gerek sınıf ortamında gerekse öğrencinin yaşadığı ortamda (ev,park.. vb) oynamasını sağlayarak daha mutlu, huzurlu nesillerle daha aydınlık gelecek olacağını düşünülmektedir. Sözlü bildiri GELENEKSEL SOKAK OYUNLARININ ÇOCUK GELİŞİMİNE OLAN KATKILARININ ‘’RAFADAN TAYFA’’ ÇİZGİ FİLMİ ÜZERİNDEN İNCELENMESİÖzet: Çocukların gelişiminde önemli bir yere sahip olan oyun, insanın bebeklik döneminden başlayarak hayatına girmekte ve onun fiziksel, bilişsel, duygusal ve sosyal açılardan gelişmesine bir bütün olarak katkı sağlamaktadır. Bu katkı sürecinde belki de en önemli rolü günümüzde her ne kadar unutulmaya yüz tutmuş olsa da geleneksel sokak oyunları oynamaktadır. İşte bu çalışmanın amacı geleneksel sokak oyunlarının, çocukların gelişim alanlarının desteklenmesindeki rolünü ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda çalışmada incelenmesi için uzun yıllardır TRT Çocuk kanalında düzenli olarak yayınlanmakta olan ’Rafadan Tayfa’’ adlı çizgi film seçilmiştir. Bu çizgi filmin seçilme nedeni ‘’Rafadan Tayfa’’adlı çizgi yapımın özellikle günümüzde unutulmaya yüz tutmuş geleneksel sokak oyunlarına farklı bölümlerde sık, sık yer vermesi ve günümüz dijital oyun çağı çocuklarına adeta kültürümüzdeki var olan geleneksel oyunları yeniden hatırlatması ve yeni nesli bu anlamda geleneksel oyunları oynamaya teşvik etmesidir. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan doküman incelemesi kullanılmış ve içerik analizi yapılmıştır. Analizler sonucunda incelemeye alınan 76 bölüm içerisinde geleneksel sokak oyunlarından on sekiz tanesine yer verildiği ve bu oyunlar içerik olarak incelendiğinde ise en çok psiko-motor gelişimi destekleyen türde oyunlardan oluştuğu, bunu sırasıyla bilişsel-dil ve sosyal-duygusal gelişim alanlarının takip ettiği gözlenmiştir. Sonuç olarak geleneksel sokak oyunlarının çocukların gelişim alanlarında oynadığı rolün önemli olduğu ve yeni kuşaklara aktarılmasında televizyonun etkili bir işlevi olduğu görülmüştür. Bundan böyle farklı televizyon kanallarında yapımcıların bu amaca hizmet edecek başka yapımlara yer vermelerinin özellikle günümüz çocuklarının unutulmaya yüz tutmuş bu değerli oyunları yakından tanıma ve oynamalarına teşvik edilmesi açısından önemli katkılar sağlayacaktır. Sözlü bildiri GEMS PROGRAMI TANITIMI İLE 1.VE 2. SINIFLARDAKİ UYGULAMALARIÖzet: Ülkemizde Fen ve Teknoloji öğretim programı ile sorgulayabilen, araştırmacı ve öğrendiklerini günlük yaşamda kullanabilen bireyler yetiştirmek, Matematik programı ile de öğrencilerin, matematiğin gerçek hayatın bir parçası olduğunu anlamaları için fırsatlar yaratmayı, matematiğin uğraşmaya değer olduğunu hissettirmeyi ve buna göre öğrencilerin araştırma ve sorgulama yapabilecekleri, iletişim kurabilecekleri, eleştirel düşünebilecekleri, gerekçelendirme yapabilecekleri, fikirlerini rahatlıkla paylaşabilecekleri ve farklı çözüm yöntemlerini sunabilecekleri bir öğrenme ortamı hedeflenmiştir. Bilindiği üzere ülkemizde ilköğretim düzeyinden üniversiteye kadar olan öğrenim hayatında zorlanılan alanlar daha çok Fen ve Teknoloji ile Matematiktir. Bu alanlarda öğrenmenin daha gerçekleşebilir olması için günümüzde birçok yöntem ve teknik kullanılmaktadır. Fakat bu öğrenimin erken yaşlarda edinilip ileriki yıllarda daha rahat bir öğrenim süreci geçirmek adına ilk olarak 1984 yılında California Üniversitesi bünyesinde yer alan Lawrance Hall of Science adlı bir fen merkezi tarafından oluşturulan GEMS(Great Exploration Math and Science) Programıson yıllarda ülkemizde de uygulanmaya başlanmıştır. Gems Programı, erken yaşlarda özellikle okul öncesi ve ilköğretim yıllarında başlanıp, Fen ve Teknoloji ile Matematik derslerini eğlenceli etkinliklerle sevdirmeyi ve bunu özellikle aktif öğrenme yoluyla birlikte bilimin tüm süreçlerini sürecin içinde yaşama imkanı sunmayı amaçlayan esnek bir ders programıdır. Dünya genelinde bu program okul öncesi yaş gruplarından başlayıp onuncu sınıfa kadar devam ettirilen bir program olmasına rağmen ülkemizde daha çok okul öncesi ve ilkokul (1-4) yılları ile sınırlı kalmıştır. Bu nedenle bu çalışmada, yaşam boyu öğrenmeyi destekleyen GEMS (Great Exploration Math and Science) Programının ilköğretim 1. ve 2. Sınıf düzeylerindeki uygulama örnekleri ile beraber programın tanıtılması amaçlanmıştır. Sözlü bildiri GEMS PROGRAMININ 2.SINIF MATEMATİK PROGRAMI İLE İLİŞKİLENDİRİLMESİÖzet: GEMS (Great Explorations in Math and Science Programı) ilk olarak 1984 yılında California Üniversitesi bünyesinde yer alan Lawrance Hall of Science adlı bir fen merkezi tarafından oluşturulmuştur. Bu program, öğrencilere fen ve matematiği erken yaşlarda eğlenceli etkinlikleriyle sevdirmeyi, aktif öğrenme yoluyla bilimin tüm süreçlerini yaşama imkanı vermeyi amaçlayan kaliteli ve esnek bir programıdır. Dev boyutlu sabun köpükleri oluşturulması, matematik etkinlikleri, parmak izi tespiti, kurbağa matematiği, uğur böcekleri gibi bütün GEMS etkinliklerinin amacı öğrencilerin hayal gücünü ve merak duygusunu harekete geçirmektir (Bergman, 1988). GEMS programında, fen ve matematik bilimsel süreçlerle birleştirilmiş olarak uygulanır. Dünya genelinde bu program, okul öncesinden başlayıp onuncu sınıfa kadar devam etmesine karşın; ülkemizde daha çok okul öncesi dönemi ile sınırlı kalmış, bazı özel öğretim kurumları tarafından da uygulanmaktadır. Anabilim Eğitim Kurumlarında ise GEMS, anaokulu ile ilkokul 1, 2 ve 3.sınıflarında uygulanmaktadır. Matematik ders saati içinde uygulanan bu program ile öğrenciler gözetimli keşif yöntemini kullanır. Öğrenciler merak duyguları ile öğrenme fırsatı bulmaktadırlar. GEMS etkinlikleri tüm sınıfların kazanımlarına göre incelenmiş ve belirli çalışmalar seçilerek mevcut programdaki kazanımlara entegre eklenmiştir. GEMS etkinlikleri bilimin temel ögelerinden olan sorgulama ile başlar (Sağlam, 2012). Bu sebeple uyguladığımız etkinliklerin ilk aşaması sorgulama aşamasıdır. Ardından öğrencilere çalışma ile ilgili materyaller verilir ve konu hakkında tahminde bulunmaları istenir. Daha sonra aşama aşama etkinlik öğrencilere tarafından yapılr. Bu çalışmada amacımız 2.sınıf öğrencileri ile çarpma konusunu GEMS ile işlemek ve öğrencilerin çarpma gibi zor bir konuyu yaparak yaşayarak uygulamasını sağlamaktır. Çalışmadaki GEMS etkinliğinin adı: Köstebekgillerle Çarpma. Etkinliğin ilişkili olduğu kazanım: Çarpma işlemi kazanımlarından “iki sayıyı çarpmanın ne anlama geldiğini modellerle açıklar.” kazanımıdır. Araç-gereç: Köstebek modeli, köstebek yuvası modeli, çalışma kâğıtları, renkli kalemler. Sorgulama aşamasında öğrencilere köstebeklerin yaşamı hakkında sorular sorulur. Öğrencilerin fikirleri yorum yapılmadan alınır, ardından köstebeklerin yaşamları hakkında bilgi içeren kurgulanmış hikaye anlatılır ve köstebeklerin yuvasında köstebeklerle çarpma modelleri oluşturulur. Çalışma sonrasında öğrencilere çarpmayı modelle gösterme sınıf çalışması verilmiş ve öğrencilerin konuyu kavradıkları görülmüştür. Sözlü bildiri GENÇLERLE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİÖzet: Bu çalışma kapsamında öncelikle insan hakları eğitiminin önemine ve okul ortamında kurulan ilişkilerin bu eğitimin ruhuna uygunluğu vurgulanacaktır. Ardından insan hakları eğitiminin gençlere öğretilirken hangi tekniklerin kullanılabileceği üzerinde durulacaktır. Bu çalışmada gençten kastedilen lise öğrencileridir. İnsan hakları insanca bir yaşamın en önemli kuramsal zeminini teşkil etmektedir. Bu önemli konunun gençlere nasıl aktarılacağı, hangi eğitim teknikleriyle bu bilginin özümsenebileceğine ilişkin cevaplara ihtiyaç vardır. İnsan hakları eğitiminin ulusal ve uluslararası pek çok mevzuatta tanımlanmıştır. Bu çerçevede insan hakları eğitimi karşılıklı anlayış, hoşgörü, saygı ve dayanışma davranışlarını özendirmeli, bireye hak bilinci kazandırmanın yanı sıra, başkasının haklarına saygı göstermesini de öğretmelidir. İnsan hakları eğitimi; bir insan hakkıdır ve sosyal adalet, barış, demokrasi ve geliştirmeyi tam gerçekleştirmenin ön koşuludur ve insan haklarının güvenceye bağlanacağı ve ihlallerin önleneceği sağlam bir temel oluşturur. İnsan hakları eğitimi, eşitlik ve ayrımcılığa uğramama, katılım ve içerleme, güçlendirme, hesap verilebilirlik ve hukukun üstünlüğüne saygı, toplumsal uyum, barışa saygı ve çatışmasız iletişim, olumlu yönde sosyal değişimlere katkı gibi amaçları içerir. İnsan hakları eğitimi hem kişisel hem de sosyal değişimi hedefler. İnsan hakları eğitimi, yaşadıkları toplumda insan haklarını benimseyecek ve koruyacak olan gençlerin aktif yurttaşlar olmak üzere yeterliklerini geliştirmekle ilgilidir. Eğitimin odak noktası ise bilgi, beceri, değerler ve tutumları geliştirmeye dayanan bir eğitim sürecidir. Bu eğitim süreci İş birliğine dayalı öğrenmeyi, katılımı ve yaşantısal öğrenmeyi desteklemelidir. İnsan hakları eğitiminde okul ve sınıf havasının çok önemli bir etken olduğu bilinen bir gerçektir. Örgütün tutumunda rol oynayan faktörlerin başında, öğretmen ve yöneticiler gelmektedir. Okullarda çift yönlü bir anlayışa ve saygıya dayanan bir iletişim kurulur ise, doğal olarak örgütün havasında iyileşmeler söz konusu olabilecektir. İnsan haklarına saygı, başkalarını anlama, saygı gösterme ve kişiler arası çatışmaların önlenmesi için okul bulunmaz bir yerdir. Bu sebeple okul ortamında dersler dışında demokratik bir ortamın oluşturulması insan hakları eğitimi için önem arz etmektedir. İnsan hakları eğitiminin hem yaygın eğitimde hem de başka mekan ve zamanlarda öğretilmesinde pek çok etkinlik kullanılabilir. İnsan hakları eğitiminde drama, grup çalışması ve oyunlar çok önemli eğitsel araçlar olarak kullanılabilir. Çalışmada bu teknikler aracılığıyla eğitimin pratik edilmesi sağlanarak tutum ve davranışlarda istenen yönde olumlu değişimleri nasıl destekleneceği vurgulanacaktır. Örneğin grup çalışmalarında gençler, birlikte çalıştıklarında, farklı beceri ve yeteneklerini bir araya getirdiklerinde ve bir görevi tamamlamak için güçlerini birleştirdiklerinde grup çalışması gerçekleşmiş olur. Bu süreç herkesin sorumluluk duymasını gerektirir. Ortak amaçlar doğrultusunda iş sahiplenilir, iletişim becerileri güçlenir ve herkesin katılımı sağlanır. Sözlü bildiri GENÇLİK ROMANI “TSCHİCK” ÖRNEĞİNDE GENÇLİK ALT- KÜLTÜRÜ DEĞERLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Eğitim dünyasında değerler ve değerler eğitimi kuşkusuz önemlidir. Ancak kazandırılması gereken değerler dizgesi daha çok yetişkinlerin, çocuk ve gençlik için öngördükleri kendi değerleridir ve ayrıca kazandırılması da gerekir. Ne var ki yazın dünyası, değerler eğitimi gibi son derece önemli eğitsel konuların oldukça dışında, hayal dünyasının zengin ufuklarında bir takım ussal deneyimler sunarlar ki, okurlar için bu ikinci gerçekliktir ve bu ussal evrende yaşayamadıklarını deneyimlerler kitaplar aracılığıyla. Alman yazar Wolfgang Herrndorf’un “Tschick” adlı gençlik romanında çok uluslu, daha doğrusu çok kültürlü bir okul ortamından çıkan birbirinden farklı iki arkadaşın, çalıntı bir arabayla yola çıktıkları maceraları anlatılır. Müthiş bir deneyimdir bu. Tüm kuralların ve yasakların ötesinde, kendi düşledikleri gibi bir zaman geçirirler. Söz konusu olan toplumun onlara dayatmaya çalıştığı değerler dizgesinden çok, kendi grup değerleridir ve bunu sonuna kadar yaşamak isterler. Bu betimsel çalışmada gençlik yazınbilimi verileri ışığında, günümüz Alman gençlik yazını örneklerinden biri olan ve ilk kez 2010 yılında basımı yapılan eserde gençlik alt kültür özellikleri bulgulanarak gençlik dünyasının kendi grup değerlerinin neler olduğu ortaya konmaya çalışılacaktır. Bu eser çerçevesinde mekân olarak Almanya’daki ergen bir çevrenin kendi grup değerleri ele alınarak incelenmeye çalışılacaktır. Gençlik yazını dünyasında konu edinen belli değer gruplarına göre belli yazın türleri de ortaya çıkmıştır. Ergenlik romanları da bunlardan biridir. Bu ergen romanın incelenmesi, gençliğin daha doğrusu ergenlerin dünyasını daha yakından tanıyarak kendilerine en azından düşsel dünyada hitap eden bir kitabı daha iyi anlama imkanı verecektir. Böylelikle neden bu denli çoksatar bir kitap haline geldiği ve özellikle ergenlerin neden bu tarz ergen romanları daha çok okudukları yorumlanmaya çalışılacaktır. Sözlü bildiri GENLEŞME VE BÜZÜLME KONULARINDA SORGULAMAYA DAYALI ETKİNLİK UYGULAMALARININ ETKİLERİÖzet: Fen Bilimleri öğretim programına göre öğrencilerin bilgiyi anlamlı ve kalıcı olarak öğrenebilmeleri için öğrenme ortamlarının araştırma-sorgulama yaklaşımına dayalı olarak tasarlanması öngörülmektedir. Öğrenme ortamlarında öğrencinin bilginin kaynağını araştıran, sorgulayan, açıklayan, problem çözebilen, yaratıcı birey olması beklenmektedir. Araştırma- sorgulamaya dayalı yaklaşıma göre tasarlanan etkinliklerin öğrencilerin bilimsel kavramları etkili öğrenmelerine ve bilimsel süreç becerilerinin gelişmesine olumlu katkı yapacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı 5. sınıf öğrencilerinin Genleşme ve Büzülme kavramlarını etkili öğrenebilmeleri için sorgulamaya dayalı etkinliklerin geliştirilmesidir. Genleşme ve büzülme kavramlarının öğrenilmesi için geliştirilip uygulanan sorgulamaya dayalı etkinliklerin, öğrencilerin akademik başarılarını ve sorgulayıcı öğrenme becerileri algılarını nasıl etkilediği ile öğrencilerin yapılan uygulamalara ilişkin görüşlerinin neler olduğu araştırmanın problemini oluşturmaktadır. Çalışmada deney öncesi modellerden ön test-son test tek grup deney deseni kullanılmıştır. Çalışma 2016-2017 öğretim yılında Muğla ili Köyceğiz ilçesinde bulunan bir devlet ortaokulunda 5. sınıfa devam eden 18 öğrenci (6 kız, 12 erkek) ile yürütülmüştür. Çalışmada nicel verileri toplamak amacıyla Balım ve Taşkoyan (2007)’ın ölçeğinden revize edilerek Balım ve Evrekli (2016) tarafından geliştirilen sorgulayıcı öğrenme becerileri algı ölçeğinden, nitel verileri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen beş açık uçlu sorudan oluşan başarı testinden ve etkinlik uygulamalarına ilişkin yarı yapılandırılmış görüşme formundan yararlanılmıştır. Etkinlikler, 5. sınıf Fen Bilimleri dersi Maddenin Değişimi ünitesindeki “Genleşme” ve “Büzülme” kavramlarına yönelik olarak hazırlanmıştır. Fen Bilimleri Öğretim Programındaki Genleşme ve Büzülme konularına ilişkin kazanımlar incelenmiş ve uygulama, programda önerildiği gibi 6 ders saati olarak planlanmıştır. Genleşme ve büzülme kavramlarının etkili öğrenilmesi için sorgulamaya dayalı tasarlanan “Bardakları Ayırabilir misin?”, “Termometredeki Sıvı Neden Yükselir?” ve “Dilek Feneri” etkinlikleri geliştirilmiştir. Çalışmada nicel verilerin analizi SPSS programında gerçekleştirilmiş, nitel veriler için içerik analizi yapılmıştır. Genleşme ve büzülme kavramlarının öğrenilmesine yönelik etkinliklerin akademik başarıyı arttırdığı söylenebilir. Yapılan çalışmada öğrencilerin sorgulayıcı öğrenme becerileri algılarında artış olmadığı görülmüştür. Bu durumun sebebi etkinliklerin kısa sayılabilecek bir sürede yapılması (6 ders saati) ve sadece bir konuyla sınırlı olması olabilir. Görüşmelerden elde edilen sonuçlara göre, öğrencilerin sınıfta sorgulamaya dayalı etkinlikler yapmayı ilgi çekici ve eğlenceli buldukları; öğrendikleri bilgilerin akılda kalıcı olduğunu düşündükleri söylenebilir. Öğrencilerin yaparak-yaşayarak sorgulamaya dayalı öğrenmelerini sağlamak için Fen laboratuvarlarında malzeme desteği arttırılabilir. Farklı Fen konularında da, kolay temin edilebilecek basit malzemelerle yapılabilecek sorgulamaya dayalı etkinlikler tasarlanıp geliştirilebilir. Sözlü bildiri GİLBERT SİNOUé’NİN TAŞLARIN ÇIĞLIĞI İLE AYŞE KARABAT’IN KUDÜS’ÜN GÖNÜLLÜ SÜRGÜNLERİ ADLI ESERLERİNDE SÜRGÜN VE YABANCILAŞMAÖzet: Tarih boyunca pek çok topluluk, göçe/sürgüne maruz kalmış; sosyo-psikolojik çerçeveden bakıldığında yabancılaşmaya, kimlik ve aidiyete dair sorunlar yaşamıştır. Ortadoğu, göç ve yabancılaşmanın en yoğun olarak yaşandığı topraklardandır ve bu anlamda pek çok yazara esin kaynağı olmaktadır. Nitekim Ortadoğu üzerine çalışmaları ile tanınan Gilbert Sinoué’nin Taşların Çığlığı adlı eseri; bölge insanının zorlu yaşam mücadelesini, Ortadoğu savaşını, iktidar mücadelelerini ve bu topraklardaki insan hikâyelerini ele alır. Yazarın bu başlıklar altında tarihsel gerçekliği de yansıtması önemli bir noktadır. Yazar, Ortadoğunun yakın tarihini fon olarak kullanır ve bugünkü Ortadoğu dinamiklerine ışık tutar. Türk edebiyatında aynı noktalara odaklanan bir diğer yazar ise Ayşe Karabat’tır. Karabat’ın Kudüs’ün Gönüllü Sürgünleri adlı eseri de Ortadoğu’daki savaşı, çatışmaları, insan ilişkilerini ve çelişkilerini konu edinir. İsrail-Filistin meselesini tarih ve kurguyu birleşerek gerçekçi bir dile anlatır. Yazar, fonda yine Ortadoğu’yu kullanarak insanı ve insan hikâyelerini tarihi gerçeklerin ışığında anlatır. Her iki eserde, gönüllü olarak bu topraklara göç eden ya da zorunlu olarak bu topraklardan sürülen karakterlerde “yabancılaşma” ortak bir sorun olarak tespit edilmiş ve yabancılaşma biçimleri hem psikolojik boyutta hem de toplumsal boyutta kendini hissettirmiştir. Bu makalede; Sinoue’nin Taşların Çığlığı ile Karabat’ın Kudüs’ün Gönüllü Sürgünleri adlı eserlerindeki savaş ve bunun gibi nedenlerle insani değerlerin ve demokratik anlayışların ayaklar altına alınarak ortaya çıkan “yabancılaşma” olgusu “göç” çerçevesinde ele alınacaktır. İlk olarak iki eserde yer alan göç ve yabancılaşma olguları kavramsal olarak açıklanacaktır. Çalışmanın ana bölümünde ise her iki eserdeki yabancılaşmanın biçimleri “yersizlik-yurtsuzluk”, “kimliksizlik-köksüzlük”, “dinde yabancılaşma”, “varoluşsal bunalım” ve “devlet ve bürokrasiye yabancılaşma” alt başlıkları altında incelenecek ve yabancılaşma sorununun işlenişindeki benzerlikler ve farklılıklar karakterler üzerinden ortaya konulmaya çalışılacaktır. Çalışmada; tarihsel ve sosyo-psikolojik eleştiri kuramlarının verilerinden yararlanıldığı için eklektik yöntem kullanılacaktır. Sözlü bildiri GİRİŞİMCİLİK VE İNİSİYATİF ALMA YETKİNLİĞİ İÇİN BAZI AVRUPA BİRLİĞİ’NE ÜYE ÜLKELER İLE TÜRKİYE’NİN STRATEJİ VE UYGULAMALARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Günümüzde teknoloji başta olmak üzere birçok alanda gerçekleşen hızlı değişimler bireylerin sahip olmaları gereken bilgi, beceri ve ihtiyaçların da değişmesine neden olmaktadır. Bireylerin gün geçtikçe değişen ve gelişen günümüz şartlarına uyum sağlamaları eğitim yoluyla gerçekleşebilmektedir. Öğrenmeye açık ve üretken bireylerden oluşan bir toplumun yaratılması dediğimizde de “yaşam boyu öğrenme” kavramı ile karşılaşmaktayız. 2007 yılında “Yaşam Boyu Öğrenmede Anahtar Yeterlikler-Avrupa Çerçevesi” adı ile Avrupa Birliği Eğitim ve Kültür Komisyonu tarafından yaşam boyu öğrenme için gerekli olan sekiz anahtar yeterlik belirlenmiştir. Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından yaşam boyu öğrenme için belirlenmiş anahtar yetkinlikler 2018 yılında yayımlanmış olan öğretim programlarında da kendine yer bulmuştur. Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi ile uyumlu olacak şekilde tasarlanan; ilk, orta ve yüksek öğretim dahil, meslekî, genel ve akademik eğitim ve öğretim programları ile kazanılması beklenen anahtar yetkinliklerden biri de girişimcilik ve inisiyatif almadır. Ülkelerin ekonomik ve sosyal büyümeleri ile yakından ilişkili olan bu yetkinliğin geliştirilmesi adına ortaya koydukları strateji ve uygulamalar önem arz etmektedir. Her yıl Dünya Fikri Haklar Örgütü (WIPO), Cornell Üniversitesi ve INSEAD işbirliğinde hazırlanan Küresel İnovasyon Endeksi’nin 2018 yılı raporuna göre Türkiye 126 ülke arasında 50. sırada yer almaktadır. Önceki yıllara göre (2017’de 43, 2016’da 42) gerileme yaşandığı görülmektedir. Bu araştırmanın amacı Küresel İnovasyon Endeksi’nde üst sıralarda yer alan Avrupa Birliği’ne üye ülkeler (Hollanda, İrlanda, Fransa ve Avusturya) ile Türkiye’nin girişimcilik ve inisiyatif alma anahtar yetkinliği ile ilgili stratejileri, öğretim programları, somut eylemleri, öğrenme kazanımları ve öğretmen eğitimi hususlarında karşılaştırmasını yapmaktır. Yapılan araştırmada doküman analizi yönteminden yararlanılmıştır. Eurydice (2012) Entrepreneurship Education at School in Europe (Avrupa’da Okulda Girişimcilik Eğitimi), Eurydice (2016) Entrepreneurship Education at School in Europe (Avrupa’da Okulda Girişimcilik Eğitimi) ve South East European Center for Entrepreneurial Learning (SEECEL) tarafından hazırlanan Avrupa Birliği’nde Girişimcilik Eğitimi-Politika ve Uygulamalara Genel Bakış (2015) raporları incelenmiştir. Araştırma süreci devam ettiğinden bulgu ve sonuçlar daha sonra paylaşılacaktır. Sözlü bildiri GİTAR İÇİN YAZILMIŞ ESERLERİN ORKESTRALAMA ÖĞELERİ ÜZERİNDEN İNCELENMESİ: DUO VE QUARTET ÖRNEĞİÖzet: Gitar için yazılmış duo ve quartet eserler üzerinde hangi orkestralama ilkelerinin kullanıldığının belirlenmesi, oluşturulacak yeni çalışmalar için sistematik bir zemin oluşturabilir. Bu düzenleme çalışmaları içerisinde kullanılan tekniklerin hem kategorize edilmesi hem de eserler içerisindeki kullanım noktalarının belirlenmesi ise yeni ve farklı çalışmaların oluşmasında önemli bir etken olabilir. Bu çalışma içerisinde ele alınan konular; unisonlar, koşut aralıklar, kontrpuan çizgileri, ezgi değiş tokuşları, ezgi bölünmeleri, melodik gölgelemeler, ses çaprazlaşmaları ve arpej figürleri olarak belirlenmiştir. Bu konuların gitar repertuvarında var olan eserler üzerinde irdelenmesi ve ortaya çıkan sonuçların araştırmacı tarafından okul şarkıları üzerinde uygulanması, araştırmanın diğer bir boyutunu oluşturmuştur. Ayrıca bu çalışmalar içerisinde kullanılan orkestralama tekniklerinin açıklamalarına ve araştırma için seçilen senfonik bölümlerde yer alan analizlere de yer verilmiştir. Bu analizler, çalgılara verilen görevler ile pekiştirilerek açıklamalı hale getirilmiştir. Polifonik çalgılama çalışmalarında kullanılan her bir çalgı için belirlenen ezgi veya armoni gibi farklı görevler, konunun anlaşılmasını sağlayan diğer önemli fonksiyonlardır. Gitar için yazılan duo ve quartet çalışmalarında bu görevler çeşitlilik açısından her ne kadar sınırlı olarak gözükse de üzerine gidilmesi gereken önemli konulardır. Araştırmanın gerçekleştirilmesini etkileyen en önemli faktör; iki, üç veya daha fazla gitar için yazılmış eserlerin hangi polifonik kurallarla yazıldığını gösteren bir programlı kaynağın olmayışıdır. İrdelenmesi gereken bu konular etraflıca ele alındığında tek sesli bir eserin hangi armonik yöntemlerle duo ve quartet haline dönüştürüldüğünü konu açıklamalarıyla birlikte sunmak, bu araştırmanın amacını oluşturmuştur. Araştırmanın amacını destekleyen diğer bir faktör ise yapılan doküman incelemesinin ardından elde edilen verilerin okul şarkıları üzerine adapte edilmesidir. Kısacası Bu çalışma, okul şarkılarını orkestralama teknikleri doğrultusunda düzenleyebilmenin pratik yollarını özetlemektedir. Öğrenciler, bu pratik yolları etraflıca incelemeli ve kendi özgün yaklaşımları ile bütünleştirebilmelidir. Araştırma sonucunda, gitar müziği repertuvarından seçilmiş örnek eserlerin hangi orkestralama yöntemleriyle ilişkilendirilebileceği tespit edilmiştir. Bu ilişkilendirmelerle elde edilen teorik veriler okul şarkılarına uygulanarak duo, ve quartet haline dönüştürülmesi sağlanmıştır. Araştırmanın son bölümünü oluşturan bu uygulamalar, orkestralama destekli çokseslendirme yöntemlerinin hem pratik hem de sistematik olarak kullanılabileceğini göstermiştir. Sözlü bildiri GİZLİ MÜFREDAT BAĞLAMINDA SINIF KURALLARIÖzet: Okullarda eğitim - öğretim faaliyetleri resmi öğretim programlarına göre yürütülür. Derslere ait kazanımlar, hangi kazanıma ne kadar süre ayrılacağı, kullanılabilecek yöntem ve teknikler, etkinlik örnekleri gibi bilgiler öğretim programlarında belirtilmiştir. Ancak sınıflarda gerçekte ne olup bittiğini anlamak için resmi öğretim programlarından fazlasına ihtiyaç vardır. Okullarda, herhangi bir yerde yazılı olmayan, açıkça belirtilmemiş ama öğrenciler tarafından öğrenilen ve etkisi çoğu zaman resmi öğretim programlarından çok daha güçlü gizli bir program işlemektedir. Açıkça belirtilmiş ya da yazılmış olmasa da, bu program okul bileşenleri tarafından bilinçli ya da bilinçsiz olarak içselleştirilmiş olabilir. Gizli müfredatın sınıfta hangi mekanizmalar aracılığıyla işlediği sorusundan yola çıkılan bu çalışmada, bir ilkokul sınıfında gizli müfredatın sınıf kuralları aracılığıyla nasıl işlediğinin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi amaçlanmıştır. Nitel araştırma desenlerinden durum çalışması kullanılarak yapılan araştırmada, bir ilkokul sınıfında sınıf içi gözlemler, öğretmen ve öğrencilerle derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Yaklaşık iki buçuk ay süren gözlemler ve görüşmeler aracılığıyla toplanan verilerin analizinde betimsel analiz ve içerik analizi kullanılmıştır. Araştırma bulguları doğrultusunda, öğrencilerin sınıf kurallarını öğretmen tarafından istenmeyen öğrenci davranışlarıyla ilişkilendirdikleri, öğrencilerdeki kural algısının öğretmenin onaylamadığı davranışlar üzerinden şekillendiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca araştırmanın yapıldığı sınıfta, sınıf kuralları olarak belirlenmiş kurallar işlevi itibariyle öğrencilerin sosyal ve bilişsel gelişiminden çok sınıftaki işleyişin devamını öncelemektedir. Sözlü bildiri GÖÇ HAREKETLERİ VE EĞİTİM ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Giriş: Göç; İnsanların doğal, ekonomik, sosyal ve siyasal nedenlerden dolayı sürekli yaşadığı yerlerden başka yerlere tolu olarak veya bireysel olarak yerleşmeleri olayına ‘göç’ denir (1). Göç konusu ülkemizde her zaman gündemde olmuştur. Göç bir toplumun sosyal, kültürel, ekonomik, politik yapısı gibi farklı özellikleri ile yakından ilgili ve bu özellikleri etkileyen bir sosyal olaydır (2). Göç; bazen yerleşim yerindeki fırsat eşitsizliğinin sonucunda, bazen doğadaki ani değişimler sebebiyle, bazen de otoritenin ya da değişik güç odaklarının baskısı neticesinde gerçekleşen bir durumdur. Bu anlamda göç; bazen gönüllü bazen de zorunlu olmaktadır (1, 3). Göçler bireysel veya toplu olabilir. Bu olay sürekli veya geçici olabilir. Göçler bazen kısa mesafeli olduğu gibi, bazen de uzun mesafelerde gerçekleşebilir (4). Özellikle 1940’lı yıllarda yoğunlaşan göçler, Türkiye’nin toplumsal ve ekonomik değişimini hızlandırmıştır (4). Göç çok yönlü bir sosyal olaydır. Kuşkusuz eğitim yönünden de pek çok sorunları beraberinde getirmiştir (4). Amaç: Bu çalışmanın amacı; ülkemize yapılan göç ile göçün eğitim üzerine yansımasının ve etkisinin incelenmesidir. Gelişme: Ülkemizde yoğun göç alan bölgelerde okulda kavga, şiddet, küfür etme, hırsızlık vb. disiplin sorunları daha fazla yaşanmaktadır. 22.05.2017-11.06.2017 tarihleri arasında araştırmacılar tarafından konu ile ilgili tarama yapıldıktan sonra; tam metin Türkçe ve yabancı makalelerden, kitap bölümlerinden yararlanılarak bu derleme hazırlandı. Literatür taraması yapılırken göç, göç hareketleri ve eğitim gibi anahtar kelimeler kullanılarak tarama yapıldı. Yapılan literatür taramalarının sonucunda; göçle gelen öğrencilerin akademik başarıları düşük olduğu saptanmıştır. Ayrıca göç yaşayan öğrencilerin uyum sorunları yaşadığı görülmüştür. Velilerin çoğunun Türkçeyi iyi bilmemesi nedeniyle velilerle iletişim eksiklikleri yaşanmaktadır (5,6). Sonuç ve Tartışma: Bu öğrencilere yönelik uyum programları yapılmalıdır. Bununla birlikte ücretsiz kurslar açılarak bu öğrenciler desteklenmelidir. Öğrenci başarısını arttırmak için öncelikle onları bilgilendirme, güdüleme çalışmaları yapılmalıdır. Eğitim kurumlarının sayısı ve kalitesi arttırılmalı, çok yönlü eğitim imkânları oluşturulmalıdır. Öğrenci başarısının arttırılması için rehberlik hizmetleri bu okullarda çalışmalarını arttırmalıdır. Rehberlik hizmetleri öğrencileri bilgilendirme ve güdüleme çalışmaları yapmalıdır. Ayrıca velileri de bilgilendirerek onları çocuklarının eğitimiyle ilgilenmeye teşvik edilmelidir. KAYNAKLAR: 1. Göçlerin Nedenleri ve Sonuçları, http://www.bilgiustam.com/goclerinnedenleri-ve-sonuclari/ (Erişim tarihi: 10.06.2017). 2. Kurt, H. “Göç Eğilimleri ve Olası Etkileri”, Yönetim Bilimleri Dergisi, Mersin Üniversitesi, Mersin-2006. 3. Tüfekçi, S. “Kırsal Kesimlerden Büyükşehirlere Göç ve Göçün aile yapısında Meydana Getirdiği değişiklikler-İstanbul Örneği”, Süleyman Demirel Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Isparta-2002 4. Demir, Ahmet. (Eğitimci) Kocaaeli Aydınlar Ocağı “Göçe Bağlı Eğitim Sorunları”, 2009 5. Nar, B. (2008). Göçün Eğitime ve Eğitim Yönetimine Etkileri(Dilovası Örneği). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya. 6. Senemoğlu, N. (2001). Çocuk Hakları Çalışan Çocuklar Ve Eğitim Sorunları. Milli Eğitim Dergisi, 151, 1-12. Sözlü bildiri GÖÇMEN EĞİTİMİNDE KİMYA DERSİ KAPSAMINDA EĞİTSEL OYUN ÖNERİSİÖzet: İnsanlık; yaşadığı ülke sınırlarında ve sahip olduğu kültürde çok hızlı bir değişim geçirirken; bu durumu farklı değişkenlerle ülkemizde de görmekteyiz. Orta doğu sınırından almış olduğu göç sebebiyle ülkemiz insanları da dahil olmak üzere kültürel anlamda yoğun bir değişiklik altındadır. Göçün beraberinde getirdiği sosyal gerilimlerin giderilmesi için eğitim alanına çok önemli görevler düşmektedir. Bu kültürel değişimlerin ortaya çıkardığı sorunların en önemlilerinden biri olan eğitim sorunu gelecek yıllarda ortaya çıkacak problemlerin ana çözüm noktası olarak ifade edilebilir. Okul çağında ki çocukların eğitim sistemine uyum sağlarken sadece dil öğrenmeleri yeterli gözükmemektedir. Bu durumda eğitim alanında ortak amaç, gelecek yıllarda kültürel anlamda ülkemizde yaşayan bireyleri ortak bir eğitim seviyesinde buluşturmak için genel fen eğitiminin verilmesi gereklidir. Fen alanı derslerini öğrenmeleri için yapılacak etkinliklerin derslere uyumu kolaylaştıracağı, akademik başarıyı artıracağı, iletişimi güçlendireceği ve geleceğe yönelik mesleki planlar yapmalarını sağlayacağı ön görülmektedir. Göçle gelen eğitim ihtiyacı olan özellikle ara kademelerde eğitime başlayan öğrenciler okula uyum sürecinde zorluk çekmektedirler. Dil değişimi ile birlikte kültür derslerinin öğrenimi aynı anda gerçekleştiğinden bu seviyede olan öğrenciler okula uyumda zorluk yaşamaktadır. Bu sebeple bilimsel dili öğrenmeleri ve günlük hayatta kullanabilmeleri için ortam hazırlayabilecek eğitsel oyunların kullanılmasının önemli olduğu düşünülmektedir. 9.sınıf Kimya Dersi 2013 Öğretim Programında ilk ünite olan Kimya Bilimi Ünitesinde 9.1.3 ve 9.1.4 kazanımlarını gerçekleştirmek üzere eğitsel bir oyun tasarlanmıştır. "9.1.3 Kimyada kullanılan sembolik dilin tarihsel süreçteki gelişimine ve sağladığı kolaylıkları fark eder. 9.1.4 Gündelik hayatta sıkça karşılaşılan elementlerin sembollerini adlarıyla eşleştirir. Periyodik cetveldeki ilk 20 element ve günlük hayatta sıkça kullanılan Cr, Mn, Fe, Co, Ni, Cu, Zn, Br, Ag, Sn, I, Ba, Au, Hg, Pb elementlerinin sembolleri tanıtılır. " Tasarlanan oyun; göç ile gelen eğitim çağındaki öğrencilere eğitim veren kurumlarda fen alanı derslerine uyum sağlamaları sahip oldukları ana dil ve yeni öğrendikleri dil arasında bağlantı kurarak bilimsel dili geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu çalışma ile çok dilli ve çok kültürlü etkileşimin arttığı ülkemizde aynı okula devam eden farklı kültürde olan öğrencilerin iletişimini artırmak ders dışı zamanlarında bir arada çalışabilecekleri, düşünme, dinleme, konuşma ve yazma yetilerine katkı sağlayacak bir çalışma olarak kullanılması öngörülmektedir. Tasarlanan oyun kapsamında toplam 6 materyal bulunmaktadır. Periyodik cetvel şablonu, elementlerin sembolü, atom numarası, element adlarının Türkçe ve Arapça olarak yazılı olduğu kartlar, elementlerin günlük hayatta kullanım alanlarına ait görsel, elementlerin adlarının Türkçe ve Arapça olarak seslendirildiği cd, elementlerin özellikleri ile ilgili Türkçe ve Arapça bilgi ifadelerinin yer aldığı kartlar, oyuncu ve hakemlere dağıtılacak formdan oluşmaktadır. İlgili oyun kapsamında tüm materyaller ve oyun kuralları sunulacaktır. Sözlü bildiri GÖREVLERİM Mİ SEÇİMLERİM Mİ? YATILI BÖLGE ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SORUMLULUK ALGILARIÖzet: Günümüz toplumlarının sürdürülebilirliğini sağlamada değerlere sahip ve bu değerleri günlük hayatlarına yansıtabilen bireylerin yetiştirilmesi oldukça önemli görülmektedir. Değerlerin bireylere aktarılması ve benimsetilmesi sürecinde ise örgün eğitim kurumları ön plana çıkmaktadır. Bu kurumlarda özellikle sosyal bilgiler dersi aracılığıyla bu süreç işletilmektedir. Çünkü sosyal bilgiler dersi, değerlere sahip vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Sosyal bilgiler dersi kapsamında yirmi temel değerin bireylere aktarılması hedeflenmektedir. Sorumluluk da bunlardan biridir. Sorumluluk, gerek toplumsal düzeni sağlamada, gerekse bireysel bilinci geliştirmede etkin rol oynamaktadır. Fakat her bireyin sorumluluk değerine yüklediği anlam aynı değildir. Bir taraftan bireylerin çevresi, diğer taraftan aile yapısı ve sosyo-ekonomik durumu, sorumluluk değerine yüklenen anlamı ve önemi farklılaştırmaktadır. Bu durum, farklı koşullarda yetişen ve farklı özelliklere sahip bireylerin sorumluluk algılarının incelenmesini gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada yaşıtlarından farklı bir öğrenim sürecine devam eden yatılı bölge ortaokul öğrencilerinin sorumluluk algıları incelenmiştir. Alanyazına bakıldığında sorumlulukla ilgili çalışmalar bulunmasına rağmen, yatılı ortaokul öğrencilerinin sorumluluk algılarına ilişkin bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu noktadan hareketle bu çalışmanın amacı; Kırıkkale ilinde yer alan yatılı bölge ortaokuluna devam eden öğrencilerin sorumluluk kavramına yönelik algılarını belirlemektir. Araştırma, nitel yaklaşıma uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmada, araştırma deseni olarak olgubilim kullanılmıştır. Araştırma deseni olarak olgubilimin seçilmesinin nedeni yaşıtlarından farklı bir ortamda öğrenimlerini sürdüren öğrencilerin sorumluluk kavramına ilişkin özel deneyimlerini belirlemektir. Alanyazına bakıldığında da olgubilim deseninin özel deneyimi olan bireylere yönelik tasarlanan araştırmalarda kullanılması gerekli görülmektedir. Araştırmanın çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemlerinden olan ölçüt örnekleme aracılığıyla belirlenmiştir. Bu kapsamda, altıncı sınıfa devam eden dokuz öğrenci araştırmaya dâhil edilmiştir. Araştırma verileri toplanılmadan önce, okuldan uygun gün ve saat alınmış, öğrencilere iki gün önceden veri toplanacağına dair bilgi verilmiştir. Araştırmanın veri toplama araçlarını çizme-yazma ve odak grup görüşme tekniği oluşturmaktadır. Çizme-yazma tekniğinde öğrencilere, “sorumluluk sizin için ne ifade ediyor? Çiziniz ve yazınız” yönergesi sunulmuştur. Odak grup görüşmesinde ise öğrencilerin sorumluluk kavramına yönelik görüşlerini ortaya çıkarmaya yönelik beş soru sorulmuştur. Verilerin toplanılmasında gerekli izinler alındıktan sonra ses kayıt cihazından yararlanılmıştır. Veri toplama süreci yaklaşık olarak iki saat sürmüştür. Araştırma verilerinin analizinde içerik analizinden yararlanılmıştır. İçerik analizi, elde edilen metinlerin içindeki gizli anlamları ortaya çıkarmayı amaçlayan bir veri analiz yöntemidir. Bu kapsamda elde edilen veriler üzerine kodlama işlemi yapılmış, kategorilere ulaşılmıştır. Odak grup görüşmesine yönelik dört kategori ortaya çıkmıştır. Bunlar, “Kavram Olarak Sorumluluk”, “Sorumluluklarımız”, Sorumlu Olmanın Faydaları” ve “Sorumluluk Değerinin Kazanımı”dır. Odak grup görüşmesi aracılığıyla elde edilen bulgulara göre, öğrenciler sorumluluğu bir yandan dışarıdan verilen görevler, diğer açıdan ise bireysel bir görev hali şeklinde algılamaktadırlar. Öğrenciler, sorumluluğun düzeni sağlayacağını belirtmişlerdir. Sorumluluğun kazanımı noktasında ise yakın çevreyi, kamu kurumlarını ve sivil toplum kuruluşlarını işaret etmişlerdir. Çizme-yazma tekniği kapsamında ise öğrencilerin sorumluluğu bireysel görevler ve toplumsal-çevresel sürdürülebilirlik kapsamında algıladıkları ortaya çıkmıştır. Araştırma sonucunda ulaşılan diğer bir dikkate değer sonuç ise öğrencilerin sorumluluk noktasında neredeyse ebeveynlerini hiç belirtmemeleridir. Bu çalışmanın sonuçlarından hareketle ilgili öneriler aşağıda sunulmuştur. -Nicel araştırma yaklaşıma dayalı olarak geniş örneklem gruplarıyla yatılı bölge ortaokul öğrencilerinin sorumluluğa ilişkin tutumlarıyla ilgili çalışmalar yapılabilir. -Nitel araştırma yaklaşımı desenlerinden biri olan durum çalışması deseninde öğrencilerin günlük hayatlarına sorumluluk olgusunu nasıl yansıttıklarına ilişkin çalışmalar gerçekleştirilebilir. - Sorumluluk değerinin yanı sıra yatılı bölge ortaokulu öğrencilerinin diğer değerlere yönelik algı ve tutumları da araştırılabilir. Sözlü bildiri GÖRME ENGELLİ ÇOCUKLARIN KİŞİSEL DEĞERLERİ İLE AİLELERİNİN KİŞİSEL DEĞERLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI İNCELENMESİÖzet: Görme engelli bireylerin ve ailelerinin, günümüz dünyasında sosyal yaşamdan beslenen sıkıntıları ve bu sıkıntıların temellendirdiği psikolojik etkileri etkinliğini korumaktadır. Görme engelli bir çocuğa sahip olan ailelerin çocuklarını yetiştirirken; ortaya koydukları inanç, değer ve kişilik özellikleri ile eğilimlerinin, görme engelli çocuklarında mevcut olan inanç, değer ve kişilik özellikleri ile karşılaştırmalı analizi, hem var olan sosyo-psikolojik duruma hem de olası sorunların analizine katkı sağlayacak bir konu durumundadır. Zira, Türk Sosyal Bilim literatüründe görme engelli bireylerin ve ailelerinin kişisel değerlerin karşılaştırmalı analizine dair çalışma ve analizler konusunda eksiklik söz konusudur. Görme engelli bireylerin ve ailelerinin kişisel değer, inanç ve tutumlarının karşılıklı analiz edilmesi, bu çalışmanın ana konusunu oluşturmaktadır. Görme engeline sahip bireylerin ve ailelerinin değer ve kanaatlerinin analizi; psikolojik ve sosyolojik kabullerine ışık tutacağı gibi, yaşadıkları sıkıntılara, kişisel kabullerinin yaşadıkları mevcut durumdan ne ölçüde etkilendiğine de ışık tutabilecektir. Çalışmada görme engelli çocukların eğitim gördüğü özel eğitim sınıflarında eğitim gören 18 öğrenci ve 24 ebeveyn ile yüz yüze görüşmeler yapılmış; 59 farklı değerden oluşan, Schwartz tarafından geliştirilen “Personal Values Inventory” (Kişisel Değerler Envanteri) uygulanmıştır. Ailelerin ve görme özürlü bireylerin kişisel değerlerinin yanı sıra bu değerlerin yaşadıkları engel durumundan ne derece beslendikleri analiz edilmiştir. Veriler istatistiksel olarak SPSS 18.0 programında analiz edilmiştir. Betimleyici analiz, bağımsız örneklem t-test, tek yönlü Anova testleri kullanılmıştır. Sonuçlar .05 ve .01 anlamlılık düzeyinde ölçülmüştür. Çalışmanın Türkiye’deki görme engelli bireylerin ve ailelerinin psikolojik ve sosyal mevcut durumu ile yaşadıkları problemlerin karşılaştırmalı analizinin gerçekleştirilmesinin özel eğitim çalışmalarına katkı sunması ve sosyal düzenlemeler ile farkındalıkların geliştirilmesine katkı sunması beklenmektedir. Sözlü bildiri GÖRSEL GRUPLAMA UYGULAMALARININ ÖĞRENCİLERİN GEOMETRİ PROBLEMLERİ ÇÖZÜM SÜRECİNE YANSIMALARIÖzet: Matematik eğitiminde problem çözme ilkeleri arasında bulunan şekil-zemin algısı ve görsel ayrımlaştırma kavramlarının (Guttierrez, 1996) görselliğin ve görsellemede kullanılan gruplamanın önemi hakkında fikir verdiği söylenebilir. Şekil-zemin algısı özel bir şeklin karmaşık bir arka plan içinden seçilerek algılanması yeteneği olduğundan, gruplama veya renklendirme yoluyla şekil ve zemin ayrımı yapıldığı, görsellerin ayrımlaştırıldığı zaman şeklin daha kolay anlaşılacağı izlenimini verdiği düşünülmektedir. Matematiği öğrenme güçlüğü çeken öğrencilerin özellikle geometri problemlerini çözmede güçlük çektikleri görülmektedir. Bu güçlüklerin görsel işleyen bellekteki eksiklikler ile ilgili olduğu hakkında görüşler bulunmaktadır (Zang, Ding, Stegal & Mo, 2012). Bilişsel psikolojide, görselin gruplanmasının öğrencinin işleyen bellek eksikliklerini giderdiğini göstermektedir. Bu çalışma da görsel gruplama uygulamalarının öğrencilerin geometri problemlerini çözme süreçlerine etkisini incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma grubunu 4 er tane sırasıyla matematikte güçlük çeken, orta ve iyi performans sergileyen 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmada uyarlanmış ters tasarım uygulanarak hazırlanan standart bir test ve aynı test üzerinden uyarlanmış diğer test koşullarındaki öğrenci performanslarındaki değişim incelenmiştir. Uyarlanmış test koşullarında görsel gruplanmış ve renklendirilmiş şekiller kullanılmıştır. Uygulama sürecinde her bir performans başarı grubundaki öğrencilerden 6 kişiye 1. aşamada standart test 2. aşamada uyarlanmış test uygulanacak; diğer 6 kişiye 1. aşamada uyarlanmış test, 2. aşamada ise standart test uygulanacaktır. Öğrencilerin soruları hatırlamasını önlemek amacıyla 8 hafta sonunda aynı testler ters bir şekilde uygulanacak ve problemleri çözüm süreçleri analiz edilerek görsel gruplama ve renklendirme kullanmanın öğrencilerin geometri problemlerini çözüm süreçlerine yansımaları tartışılacaktır. Sözlü bildiri GÖRSEL MATERYAL GELİŞTİRME VE KULLANIMININ FİZİK ÖĞRENİMİNDEKİ ROLÜNE YÖNELİK ÖĞRETMEN ADAYI GÖRÜŞLERİÖzet: Günlük hayatımızda birçok olay fizik ile ilişkilidir. Fizik bilim dalı yaşantımızı kolaylaştıran birçok teknolojik gelişmeye de ışık tutmaktadır. Eğitim hayatımızın ise her kademesinde karşımıza çıkmaktadır. Fakat soyut kavramlar içermesi öğrenciler tarafından anlaşılmasını zorlaştırabilmektedir. Öğrenciler anlayamadıkları içerik için ezberleme yolunu tercih edebilmektedir. Bu durum kalıcı öğrenmeyi olumsuz yönde etkileyebilmektedir.Bu nedenle öğrencilerin birden çok duyu organına hitap eden ve süreçte aktif olabilecekleri öğrenme ortamları önemli hale gelmektedir. Öğrenme ortamlarında görsel materyal kullanımı soyut kavramların öğrenciler tarafından anlaşılmasına kolaylık sağlayabilir. Bu çalışmanın amacı görsel materyal geliştirme ve kullanımının fizik öğrenimindeki rolüne yönelik öğretmen adayı görüşlerini belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu öğretim teknolojileri ve materyal tasarımı dersini almış olan 24 fizik öğretmen adayı oluşturmaktadır. Çalışma grubundaki öğretmen adaylarının kimliklerini gizli tutmak amacıyla öğretmen adaylarına Ö1, Ö2, Ö3 şeklinde kodlar verilmiştir. Fizik öğretmen adaylarının görsel materyal geliştirme ve kullanımının fizik öğrenimindeki rolüne yönelik görüşleri yazılı olarak alınmıştır. Öğretmen adaylarının cevapları nitel veri analizlerinden betimsel analiz yaklaşımı esas alınarak sunulmuştur. Toplanan verilerden ortaya çıkan kavramlar düzenlenerek kodlamalar yapılmıştır. Elde edilen kodlamalar frekans olarak sunulmuştur. Ayrıca kodları daha açık hale getirmek için veriye geri dönülerek öğretmen adaylarının ifadelerinden doğrudan alıntılara yer verilmiştir. Elde edilen verilerin güvenirliğini sağlamak amacıyla veriler üç hafta sonra tekrar kodlanmış ve kodlamalar arasındaki tutarlılık hesaplanmıştır. Elde edilen bulgular fizik öğretmen adaylarının görsel materyal geliştirme ve kullanımının fizik öğrenimindeki rolüne yönelik kavramları somutlaştırma, konuyu anlamlı hale getirme, bilgiyi kalıcı hale getirme, hatırlamayı kolaylaştırma, içeriği basitleştirme, zamandan tasarruf sağlama, dikkat çekme, güvenli gözlem yapma, bilgi eksikliğini giderme, öğrenmeyi kolaylaştırma, kavram yanılgılarını giderme, bilişsel-duyuşsal-psikomotor becerileri geliştirme, konuyu daha iyi kavrama şeklinde olumlu yönde görüşlerini ortaya koymuştur. Sözlü bildiri GÖRSEL SANAT EĞİTİMİNDE SPONSORLUKÖzet: İnsanla ilgili, insanın öznellikleri sanat alanında çok farklı ürünlerde yansımaktadır. Her sanat konusu bir öğrenme olayı olduğundan, sanat ürünleri bir yerde öğrenilenlerin yansıması olarak karşımıza çıkar. Bu sebeple sanatsal etkinliklerdeki yetkinlik, sanatsal zevkin nitelik ve niceliğinde de artışa yol açmaktadır. Sanat eğitimi veren kurumlarda kazandırılmaya çalışılan sanat bilincinin olgunlaşması da sanatsal öğrenmelere ve toplumsal desteğe bağlıdır. Sanatsal değerlendirme ve yorumlamalar, matematiksel oranlar ve görecelilik, ilişkiler temelinde zihinsel işlemleri gerektirir. Görsel sanatlar alanında uluslararası anlayışı geliştirmek, bu temelde anlam kazanır. Görsel sanatlar ürünlerindeki oranlar ve görecelilik ilişkileri aynı kalmakla beraber, çağdan çağa, kültürden kültüre bu oran ve görecelilik ilişkileri farklılık gösterebilir. Görsel sanat ürünler yoluyla, uluslar arası anlayışın yaygılaşması, bu ürünlerin öğrenme konusu yapılması ve insanların yaşantılarında yer bulmasıyla olasıdır. Böylece kültürel farklılıklar ve benzerlikler görsel sanatlar yoluyla kültürlerin karşılıklı iletişimi ve etkileşimiyle öğrenme konusu olabilir. Geçmişle bugün, doğu ile batı, yerel ile evrensel olan arasında, görsel sanat ürünleri iletişim ve etkileşim konusu olarak karşımıza çıkar. “Sanatın toplum içindeki değeri arttıkça, bireyler, şirketler, kentler ve kasabalar, geleceklerini; sanatsal imajların, kişilerin ve yaşam biçimlerinin etkisi altında belirleyecek”lebdir (Naisbilt, N. - Aburdene, P.; “Megatrend 2000”, 1990, s.72). Bu durumda, sanat konularındaki öğrenilen şeylerin niteliği karşımıza çıkar. İnternet ve dijital ortamlarındaki sanat ürünlerinin, öğretim uygulamalarında kullanılmaları, görsel sanat eğitimine yardımcı olacaktır. Ancak, “kültürde düzeysizleşme, gençlerin çalışma disiplininden yoksun oluşları, yaratıcı davranış ve düşünme eksikliği, soru sormama, tartışmama, ussal tembellik, estetik yargıda yetersizlik, beğenisizlik gibi bir çok olumsuz davranış bugün hepimizi tedirgin etmektedir.” (Kırışoğlu, O.; “Sanatta Eğitim”, Pegem A Yayıncılık, 2002, Ankara, s.246) Sanatsal bilincin yaygınlaşması sanat alanına yapılacak mali kaynakların miktarıyla da ilişkilidir. Görsel sanat eğitimi veren kurumların mali açıdan içinde bulundukları durum ve zorluklar çok sık dile getirilmekte, fakat çözüm önerileri pek ortaya konmamaktadır. Spor alanında olduğu gibi görsel sanatlar alanında, sanat eğitimi kurumlarının mali sıkıntılardan bir nebze olsun kurtulabilmesi sponsorluk yasası ile ilgilidir. Görsel sanat eğitimindeki araştırmalarda tarihsel ve betimsel yöntemler dışında kültürler arası karşılaştırmalı sanat araştırmaları kadar, deneysel ve uygulamalı araştırmalara da ağırlık verilmelidir. Görsel sanatlar bakımından ülkemiz, kültürler arası bir köprü konumundadır. Kültürel benzerlik ve farklılıkların birbiriyle kaynaştığı güzel ülkemizde de, sanat ürünleriyle ilgili yeni bir ticari bakış açısına sahip olunmalıdır. Çünkü yaşam biçimleri ne kadar birbirine benzese de, kültürel değerler ve sanata bağlılık bilinci de o kadar artar. Ancak, dış dünyalarındaki benzerlik, iç dünyamızdaki kendimize özgü sanatsal değerlerimizin önemini de arttıracaktır. Görsel sanat ürünlerinin yerel özellikleri ile tanıtılması, insanların hayırseverlik duygularına terk edilecek kadar önemsiz değildir. Sanat alanı hayır kurumlarının insafına bırakılmamalıdır. Bu bildiride; tarihi ve kültürel varlıklarımızın görsel sanatlar bakımından önemi, bu ürünlere karşı bilinçlilik açısından sanatsal etkinliklerinin değeri, çıkarılması gereken sponsorluk yasasının önemi üzerinde durulacaktır. Çünkü bu yasa, görsel sanat alanına yatırım yapacak olanları teşvik etmeye yönelik bir yasa olacaktır. Bu yasada üniversiteler, Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı gibi resmi kurumlar kadar, özel şirketlerin katkıları da açık olarak ortaya konmalıdır. Sanat alanına yapılacak mali katkılar, görsel sanatlar eğitiminin iyileştirilmesi ve geliştirilmesinde öğretim kalitesinin arttırılmasında önemli bir rol oynadığından, sanat sponsorluğu kavramının yasallaştırılması kaçınılmazdır. Sözlü bildiri GÖRSEL SANATLAR EĞİTİMİNİN 5-10 YAŞ GRUBU ÇOCUKLARI İÇİN ÖNEMİÖzet: Çocuğun genel eğitim ve öğretimi içerisinde 5-10 yaş dönemi, çocuğun kendisini ifade edebilme ve çevresiyle iletişim kurmada önemli bir zaman dilimi olarak kabul edilmektedir. Günümüzde hemen her alanda hızla değişimlerin ve yeni dönüşümlerin yaşandığı göz önünde bulundurulduğunda, toplumsal yapılarında değiştiğini görmekteyiz. Dolayısıyla çocuğun eğitimi daha önemli hale gelmekte ve geleceğe hazırlanması etkinliklerinde Görsel Sanatlar Eğitimi önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışma nitel bir araştırma olup, ilgili yaş gurubundaki çocukların eğitiminde görsel sanatlar eğitiminin önemine değinmektedir. Çocukların kendilerini ifade etmesinde ve yeteneklerinin geliştirilmesinde bu dersin etkilerinin neler olabileceğini ve öğretmenlerin gözlem yoluyla sonuçları nasıl yorumlayabileceğini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlemesi ve teknolojik aygıtların çocukların hayatında eskiye oranla daha etkili ve daha çok yer edinmesi, çocuklara sağladığı yararlar yanında hazır bir kalıp sunmaları dolayısıyla da yaratıcılıklarını olumsuz etkilemektedir. Görsel sanat etkinlikleri sırasında çocuk yeteneklerinin farkına varabilir, içerisinde bulunduğu çevreyi yorumlayarak ve hayal dünyasını yansıtarak bilişsel gelişimine önemli katkı sağlayabilir. Özgür bir ortamda yapılan etkinliklerde çocuk kulanmış olduğu renklerle, çizgilerle görsel anlatımda bulunduğu için psikolojisini dışa yansıtır ve öğretmenine kendisini tanıma fırsatı verir. Bu dönemde verilecek görsel sanatlar eğitiminin en belirgin özelliği, her çocuğun sanat etkinliklerine katılımının sağlanması, sanatı tanıması, kendi kişisel beğeni ve tercihlerini uygulama ortamının kazandırılmasıdır. İstenilen niteliklerde öz güveni olan, sorumluluk alabilen yaratıcı bireyler yetiştirilmesi hedefleniyorsa, çocuğun eğitim süreci içerisinde Görsel Sanatlar Eğitimi daha fazla yer almalıdır. Sözlü bildiri GÖRSEL SANATLARDA ANLATIM YÖNTEMİ OLARAK KOLAJ TEKNİĞİNİN MODERN RESİM UYGULAMALARINA ETKİSİ: PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: Modern resim görsel sanatlar öğretmeni adaylarının yetkinliği için önemli bir yere sahiptir. Modern resmin düşünsel temellerini Sanayi Devrimi ile ilişkilendirebiliriz. Modern resim sanayi devriminin getirdiği olgucu temelli yeni toplumsal düzene bir tepki olarak ortaya çıktığı ileri sürülebilir. Bu tepki sonucunda resim sanatı idealist ve kavram temelli bir anlayışa sahip oldu. Modern resim ile kolaj tekniğinin birbiriyle bağlantılı olduğu söylenebilir. Bu bağlamda kolaj tekniğinin modern resmi öğretmede önemli bir alan olduğu düşünülmektedir. Görsel sanatlar öğretmen adaylarının yetkin ve modern sanatı yansıtan yapıtlar ortaya koyabilmelerinin bir yolu da kolaj tekniğini modern resmi kavrama bağlamında uygulamalarından geçmektedir. Görsel sanatlar öğretmen adaylarının modernizme öykünen yapıtlar ortaya koyabilmeleri, kendilerinin de bu sanat alanını daha iyi özümsemesini sağlayacağı hem de modern sanatı öğrencilere daha yeterli bir biçimde öğretebilecekleri ileri sürülebilir. Bundan dolayı görsel sanatlar öğretmen adaylarının modern resmin düşünsel ve biçimsel boyutları hakkında farkındalık sahibi olması gerekmektedir. Söz konusu eğitim programlarında, Anasanat Atölye derslerinde kolaj tekniğine fazla yer verilmediği görülebilmektedir. Araştırmanın temel amacı, resim eğitimi alan öğrencilerin modern resmi ifade etme becerilerini geliştirmede kolaj tekniğinin etkisini biçimsel, düşünsel ve kalıcılık boyutlarıyla ölçmektir. “Görsel sanatlarda anlatım yöntemi olarak kolaj tekniğinin modern resim uygulamalarına etkisi”nin ölçülmesini amaçlayan araştırma nitel araştırma yöntemlerinden eylem araştırması biçiminde desenlenmiştir. Araştırmanın katılımcıları Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim - İş Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören on bir üniversite 3.sınıf resim anasanat atölye öğrencisidir. Araştırma sekiz hafta süresince yürütülmüştür. Araştırma süresince öğrenenlere modern resmin düşünsel ve biçimsel temelleri ve bu temellerle kolaj tekniğinin ilişkisi düz anlatımla aktarılmıştır. Araştırmanın verileri her etkinlikten sonra öğrencilerin doldurduğu öğrenci günlüğü, haftalık ders değerlendirme formu, program değerlendirme formu ile betimsel analiz yapılarak ve öğrencilerin uygulama öncesi, uygulama sırası ve uygulama sonrası yaptıkları resimlerin DPA (Dereceli Puanlama Anahtarı, rubric) ile değerlendirilerek toplanmış ve değerlendirilmiştir. Araştırmanın bulguları, öğrencilerin kolaj tekniği temelli öğretim programı sonucunda modern sanatın düşünsel ve biçimsel yapısı, toplumsal temelleri ve Picassonun kolaj tekniği ile ilgili farkındalıklarının geliştiği ve bu bağlamda uygulama öncesi, uygulama sırası ve uygulama sonrası kolaj tekniğiyle yaptıkları resimlerin DPA değerlendirmeleri sonucunda modern sanatı düşünsel ve biçimsel yönden yansıtma aşısından gelişme kaydettikleri anlaşılmıştır. Öğrencilerin veri toplama araçlarından program değerlendirme formuna verdikleri yanıtlar, kolaj tekniği temelli öğretim programının modern resmi düşünsel ve biçimsel açıdan kavramalarına yardım ettiği yönündedir. Ayrıca uygulama bittikten üç ay sonra öğrencilerin yaptıkları resim ile uygulanan programın kalıcılığı DPA kullanılarak ölçülmüş, ve kolaj tekniği temelli öğretim programının, öğrencilerin kalıcı bir biçimde modern sanatı yansıtan yapıtlar ortaya koymalarına yarar sağladığı görülmüştür. Sözlü bildiri GÖRÜNENDEN YOLA ÇIKARAK GÖRÜNMEYENİ ANLAMA: ÖZÜ BULMAÖzet: Okuma etkinliği okuyucu ile yazar arasında gerçekleşen, okuyan kişinin zihinsel, duyuşsal ve ruhsal gelişimine katkı sağlayan bir iletişim sürecidir(Epçaçan,2009,s.209). Bir metni okumanın en temel amacı, anlamaktır.Günümüzde, Türkçe derslerinde okunulan metnin anlama ve çözümleme çalışmaları çoğunlukla ana fikir, yardımcı fikir, bilinmeyen kelimelerin araştırılması, hikâye haritası çıkarma, metne yeni bir başlık bulma ve özet gibi çalışmalarla yapılmaktadır. Bu çalışmalar metni tam olarak anlamaya ve çözümlemeye yetmemektedir. Bu noktada daha etkili çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Öz bulma bu çalışmalara kıyasla daha kapsamlıdır.Öz bulma yüzey yapının ilerisinde derin yapıyı görmektir. Öz bulma dışındaki çalışmalar görüleni okumak olarak nitelendirilirse; öz bulma satır aralarını okumaktır. Ana fikir ile öz arasındaki temel farklılık; ana fikir bulmada, okuyucunun, yazarın ana düşüncesini genellikle yüzeyde kalarak bir cümleyle ortaya koyması; özü bulmada ise, metindeki cümle veya cümlelerle ifade edilmiş duygu ve düşüncelerdeki kodlamaların tespit edilmesi, anlamlandırılması ve ilişkilendirilmesiyle, yeniden yapılandırma ve/veya yeni yapma (üretme) yoluna gidilmesi şeklindedir. Birincisinde genellikle görünenden yola çıkılırken, ikincisinde görünmeyenden hareket edilerek öze (derine) inilir (Coşkun ve Çetin, 2016, s.164). Yeryüzündeki bireyler birbirinden farklıdır. Herkesin kendine ait bir duygu dünyası, yaşam tecrübesi, bilgi birikimi vardır. Bu sebeple aynı olay karşısında farklı bireyler farklı tepkilerde bulunacaktır. Bunun yanında okuduğumuz bir metinden herkesin aynı anlamları çıkarmasını beklemek büyük bir yanılgı olacaktır. Öz bulma çalışmasının bu yanılgıya alternatif olması beklenmektedir. Özü bulma ve ilişkilendirme basamakları şu şekilde sıralanabilir: 1. Kodlamaların tespiti; 2. Kodlamaların birbirleriyle ilişkilendirilmeleri; 3. Özün oluşturulması; 4. Okuyucunun empati kurarak metnin özünü kendi yaşantı ve tecrübeleriyle ilişkilendirmesi; 5. Okuyucunun metnin özünü dış dünya (toplum, çevre, doğa vb.) ile ilişkilendirmesi; 6. Değerlendirme (Coşkun ve Çetin, 2016, s.166).Bu basamaklara ek olarak özdeki problemin temeline inmek amacıyla durumun tersinin düşünüldüğü ve basamaklardaki çalışmaları hayata geçirecek bir projenin yapıldığı iki basamak daha ilave edilebilir. Bu çalışma öğrencilerin metin üzerinde yoğunlaşmalarını sağlar. Öğrenciler bireysel olarak belirledikleri özlerle yaşantılarını, tecrübelerini ve dış dünyayı ilişkilendirerek çok boyutlu düşünürler. Bu çalışmanın amacı Türkçe öğretiminin öğrenme alanlarından biri olan okuma eğitiminin daha kalıcı ve anlamlı olmasını sağlayacağı düşünülen öz kavramını açıklamak, öz bulma çalışmalarının basamaklarını tanıtmak ve bu bağlamda 8. sınıf Türkçe ders kitabı metinlerinin üzerinde öz bulma basamaklarını uygulamaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Veriler doküman incelemesi tekniğiyle toplanmıştır. KAYNAKÇA: Coşkun.,V., Çetin.,D., (2016). Türkçe Ders Kitaplarındaki Metinlerde Özü Bulma ve İlişkilendirme. Eğitim Bilimleri Araştırmaları Dergisi. 6(1), 153-171. Epçaçan,C.,(2009,Bahar).Okuduğunu Anlama Stratejilerine Genel Bir Bakış.Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi.6(2),207-223. Sözlü bildiri GÖRÜYORUM-İŞİTİYORUM-DOKUNUYORUM ÖĞRENME STİLLERİNİN SINIFTA BİR ARADA KULLANIMIÖzet: Her öğrenci farklı bir dünyadır ve bir konuyu öğrenirken farklı yollardan kazanıma ulaşabilir. Öğrenme sürecinde bireyin en rahat ve en hızlı bilgiye ulaşma tarzını bilmek hem öğrenci hem de öğretmen açısından önemlidir. Bu şekilde öğrenen, hedeflenene daha sağlıklı bir şekilde ulaşır. Öğrenme stilleri bireylerin daha etkin ve verimli biçimde öğrenme yollarını açıkça ortaya koyar. Yapılan araştırmalar geleneksel okul sisteminin sadece belirli öğrencilere başarı getirdiğini ve bazılarının başarılarını engellediğini göstermektedir. Öğrenme stillerinin bilinmesi, okulun, sınıfın ve hatta derslerin buna göre planlanması tüm öğrencilerin başarıya ulaşmasını sağlayacaktır. Öğrenme stillerine uygun öğrenme metotları uygulamak, öğrenenlerin de güçlü ve zayıf yönlerinden yararlanarak nasıl öğrenebilecekleri konusunda bize bilgi sağlar. Öğrenme stillerimiz doğuştan getirilen karakteristik özelliklerimizdir. Üç tür öğrenme stili vardır: Görsel (visual) , işitsel (audial), dokunsal (kinesthetic). Görseller; yazarken, okurken renkli kalemler kullanarak, not alarak, sözcük kartları kullanarak, video ve bilgisayar kullanarak öğrenirken, işitseller; çalışma gruplarıyla, ses kayıtlarıyla, yüksek sesle tekrar ile basamaklı şekilde öğrenirler. Dokunsallar ise çalışırken hareket ederek, oyun ile çeşitli dokunsal malzemeler ile (lego, oyun hamuru, kil... gibi) öğrenirler. Somut yaşantıyı soyut olarak yerleştirmek... Bunu yaparken işte bu 3 öğrenme stilini de kullanmak gerekmektedir. Bunları kullanırken ayrıca öğrenende baskın olmayan öğrenme stilini de geliştirme hedeflenmektedir. Tüm bu bilinen gerçekliğe rağmen okullarımızda ve derslerimizde öğrenme stillerimizden tam olarak faydalanamıyoruz. Oysaki öğrenme stillerine göre dizayn edilmiş okullarımız ve sınıflarımız olsa ve her derse uygulanabilecek olan bu stiller ile ilgili çalışmaları kapsayacak sınıf köşelerimiz olsa öğrenme başarımızın ne kadar artacağını bir düşünün. Değişen Dünyamızda öğrenme stillerini bilmemiz ve uygulamamız çok önemlidir. Sunumda kendi okulumuzda bu üç öğrenme stillerini bir arada nasıl kullandığımızla ilgili örnekler verilecektir. Ayrıca sunum sonunda dinleyicilere, okullarında ya da sınıflarında bu stilleri nasıl kullanacaklarıyla ilgili düşünmelerini sağlayacak 3-2-1 köprüsü tekniği uygulanacaktır. Sözlü bildiri GÜÇLÜ ÇOCUKLAR GÜÇLÜ BAŞLANGIÇLAR: GÜÇLÜ BAŞLANGIÇ SOSYAL DUYGUSAL ÖĞRENME PROGRAMIÖzet: Sosyal duygusal öğrenme, kişilerarası iletişim durumlarıyla başa çıkabilme, kendi kararlarını verebilme, başkalarıyla olumlu ilişkiler kurabilme ve bu ilişkileri sürdürebilme, başkalarının bakış açılarını anlayabilme, ulaşılabilir hedefler koyabilme ve bunlara ulaşabilme, çatışmaları çözebilme, duyguları fark edebilme ve onları yönetebilme becerilerine sahip olma süreci olarak tanımlanmaktadır. Sosyal duygusal öğrenme çocuklarda temel sosyal ve duygusal becerilerin geliştirilmesi sürecidir. Sosyal duygusal öğrenme alanında en kilit beceriler problem çözme ve duygu yönetimidir. Çocuklar okula başladıklarında çok yoğun ilişkilerin olduğu bir zaman dilimine girmektedir. Günde yaklaşık 7-8 saatlerini geçirdikleri bu zaman diliminde hem duygusal hem sosyal becerileri gelişmeye başlamaktadır. Dolayısıyla sosyal duygusal öğrenme çocukların tüm gelim alanlarını etkilemektedir. Bu doğrultu da, okullar sadece çocukların akademik başarılarını geliştirmeye odaklanırlarsa, hedeflerinin gerisinde kalacaklardır. Bunun için okullar, eğitim başarısının hedefine ulaşmak için mutlaka sosyal duygusal öğrenme becerilerinin öğretimini eğitim programlarının bir parçası olarak görmelidirler. Sosyal duygusal eğitim okulun genel eğitim programı içerisinde yer alan bir süreçtir. Bu bakımdan sosyal duygusal öğrenme ve sosyal duygusal eğitim birbirini tamamlayan kavramlardır. Sosyal duygusal becerilerin öğrenilmesi okul öncesi dönem çocuğunun gelişiminin önemli bir parçasıdır. Sosyal duygusal öğrenme becerilerinin öğretimi, çeşitli programlar aracılığıyla yapılmaktadır. Sosyal duygusal öğrenme programları, çocukların akademik, sosyal ve duygusal becerilerini geliştirmede önemli bir role sahiptir. Eğitim kurumları, sosyal duygusal gelişim için ortam açısından zengin fırsatlar sunması dolayısıyla sosyal duygusal öğrenme programlarının yürütüldüğü en önemli merkezlerdir. Eğitim kurumları çocukların sosyal duygusal öğrenmelerini arttırma çabalarını programlarına eklediklerinde, eğitimsel hedeflerine ulaşmada daha başarılı olacaklardır. Sözlü bildiri GÜLEN MASKELERÖzet: İlk önce sosyal projenin mesleğimde doğurduğu ihtiyaç: Akut lenfoblastik lösemi olan öğrencime evde eğitim kapsamında görevlendirildim. Öğrencime kök hücre nakli yapıldığı için bağışıklık sistemi çok zayıf, maske ile yaşıyoruz ve maskeyi sürekli kullanmak hoşuna gitmiyor. Çünkü onu hayatında bir engel olarak görüyor. Ev dışında hiçbir sosyal hayatı yok. Bu durum beni öğrencim için bir arayış içine soktu. Uygulamaya oturdukları binanın damında, ders aralarında anne-öğretmen-öğrenci işbirliğiyle teneffüs yaparak başladık. Odanın bir bölümünü sohbet köşesi olarak düzenledik. Resim yapmayı sevmediği için alternatif olarak görsel ve el becerilerini geliştiren etkinlikleri evdeki kardeşini de bazen dahil ederek yaptık. Daha faydalı olabilmek için akıl ve zeka oyunları adı altında iki ayrı eğitim aldım. Bu yıl bunu hayata geçireceğiz. Kim bilir belki turnuvalara da hazırlanırız. Ama ne yaparsam yapayım yetmiyor. Çocuk, çocukluğunu dört duvarda yaşayamıyor. Duvarları aşamıyorsan yeni bir kapı aç dedim kendime. Tam da bu noktada amacım: Öğrencimin durumunda olan tüm çocukları belli zaman aralıkları ile sanatsal, kültürel ve eğitsel platformlarda bir araya getirerek sosyalleşmelerini sağlamak. Proje ile bu durumda olan çocukların yalnız kendileri olmadığı konusunda farkındalık oluşturacağımıza ve bunun da onlara güç vereceğine inanıyorum. Onlara sadece dış görünüşleriyle ilgili iltifatların olmadığı, karekterleri ve taşıdığı değerleriyle de ilgili söylemlerde bulunabileceğimizi katılacakları platformlarda küçük bir etkinlikle gösterebiliriz. Böylelikle onları bedenlerindeki engellere odaklanmalarından kurtarabiliriz. Grace Byers “İ am Enough” adlı kitabında çocuk : “Gerçek şu ki benim varlığım bu dünyada önemli! Herşeyi yapabilirim,biliyorum ve inanıyorum ” diyebilmeli. Projenin bana , velime ve herşeyden önce öğrencime faydaları: Sadece başarılı değil; mutlu ve başarılı, farkındalıkla senkronize bir çocuk, bir birey görmek, engel değil “Gülen Maskeler” görmek... Sözlü bildiri GÜLNAR KANDEYERİN BÜYÜYEN ÇOCUK-2 ÖYKÜ DİZİSİNDEKİ KİTAPLARIN ATEŞMANIN OKUNABİLİRLİK FORMÜLÜNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Çocuklar için yazılmış kitapların çocuklara uygunluğunu belirleyen bir unsur da güçlük düzeyidir. Kolay okunabilir metinler kolay anlaşılacağından genelde daha küçük yaş grupları için uygundur. Okunabilirlik olarak da adlandırılan metinlerin güçlük düzeyi Ateşman tarafından geliştirilen bir formül ile de hesaplanabilmektedir. Bu çalışmanın amacı Gülnar Kandeyer’in kaleme aldığı Büyüyen Çocuk-2 adlı öykü dizisindeki kitapların Ateşman’ın okunabilirlik formülüne göre metin güçlüğünün hesaplanmasıdır. Araştırmanın verileri Gülnar Kandeyer tarafından kaleme alınan Büyüyen Çocuk-2 adlı öykü dizisindeki kitapların incelenmesi ile elde edilmiştir. Ortalama cümle uzunlukları için kelime sayısına; ortalama kelime uzunlukları için de hece sayısına bakılmıştır. Okunabilirliğin belirlenmesi için metinlerin ilk yüz kelimesi ve bu yüz kelimelik dilimdeki cümle sayılarına bakılmıştır. Daha sonra Ateşman’ın okunabilirlik formülü kullanılarak her metnin okunabilirlik düzeyi belirlenmiştir. Eserler tek tek incelenip, her kitap için ilk 100 kelime sayılmıştır. Sırasıyla İlk 100 kelimedeki cümleler sayılmış, heceler sayılmış bu verilerle ortalama cümle uzunluğu, ortalama sözcük uzunluğu, Ateşman’ın formülü kullanılarak da ortalama puan hesaplanmıştır. Verilerin incelenmesi sonucu öykülerin ortalama puanlarına bakıldığında 1 öykünün “çok kolay”, 9 öykünün ise “kolay” düzeyde olduğu bulgularına ulaşılmıştır. Sonuç olarak, İlköğretim 2. Sınıf çocukları için Gülnar Kandeyer tarafından kaleme alınan Büyüyen Çocuk Dizisi-2 hikâye kitaplarının kelime uzunluklarına, cümle uzunluklarına ve ortalama puanlarına bakıldığında, kitaplar kolay okunabilir ve İlkokul 2. Sınıf düzeyine uygun olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri GÜNCEL OLAYLARIN SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE KULLANIMININ ÖĞRENCİLERİN AKADEMİK BAŞARI VE BARIŞ DEĞER DÜZEYLERİNİN GELİŞİMİNE ETKİSİÖzet: Değerler, toplumun ayakta kalmasını sağlayan en önemli öğeler arasında olduğu için değer kavaramı farklı disiplinlerle uğraşan birçok araştırmacı tarafından farklı boyutları öne çıkarılarak tanımlanmıştır. Değerler, bir toplumda yaşayan bireylerin, istenilen veya istenilmeyen davranışları, iyi ve kötünün, güzel veya çirkinin ne olduğunu belirlemeye yönelik olarak kullandıkları standartlardır. Söz konusu bu standartlar toplumun mevcut yaşantısı ve geleceğe ilişkin beklentilerini önemli ölçüde etkilediği için bir toplumun geleceği, iyi yetişmiş olumlu karakter özelliklerine sahip insanlara bağlıdır. İyi karaktere sahip insanların yetişmesi kendiliğinden olmadığı gibi, bir toplumda huzuru, barışı ve devamlılığı sağlayabilmede bireylere ortak değerlerin kazandırılması önem taşımaktadır. Bu gereklilikten hareket edilerek okullarda belirli değerleri öğrencilere kazandırmak gayesiyle değerler eğitimi uygulamaları gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede değerler eğitimini saygı, sorumluluk, barış, dürüstlük, adil olma, yardımlaşma gibi temel insani değerleri yetişen yeni nesle kazandırmak amacıyla gerçekleştirilen eğitimsel faaliyetler olarak tanımlayabiliriz. Bu çalışmada, 7. sınıf sosyal bilgiler dersinde güncel olaylar temelli etkinliklerin kullanımının öğrencilerinin barış değer düzeylerini ve akademik başarılarını nasıl etkilediğini saptamak amaçlanmıştır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için araştırmanın uygulaması 7. Sınıf sosyal bilgiler dersi üniteleri arasında yer alan “Ülkeler Arası Köprüler” ünitesinde gerçekleştirilmiştir. Bu araştırma nicel yöntemde yürütülmüştür. Bu çerçevede çalışma ön test-sontest ve kontrol gruplu yarı deneysel modelde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya başlamadan önce ilgili ünite kazanımları incelenmiş daha sonra ders kazanımları ile bütünleştirilmiş güncel olaylar temelli etkinlikler hazırlanmıştır. Akabinde veri toplama araçları hazırlanmış daha sonra uygulamaya geçilmiştir. Araştırmanın uygulaması İstanbul’da bulunan bir devlet ilköğretim okulunda yapılmıştır. Uygulamaya başlamadan önce araştırmanın gerçekleştirildiği okuldaki 7. sınıflardan biri deney, diğeri kontrol grubu olarak atanmıştır. Grupların barış değer düzeyi ve akademik başarı bakımından denk olduğu istatistikî işlemle tespit edilmiştir. Deney grubunda güncel olaylar temelli etkinlikler uygulanırken kontrol grubunda normal ders programı uygulanmıştır. Uygulama haftada 3 ders saati olmak üzere toplam 15 ders saati sürmüştür. Araştırmanın uygulaması 2014-2015 eğitim öğretim yılının 27 Nisan 2015 ila 29 Mayıs 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri çeşitlemeye gidilerek uygulamaya yönelik öğrenci görüşleri de alınmıştır. Bu kapsamda araştırmanın nicel verileri barış değer ölçeği ve başarı testi ön test-son test biçiminde uygulanarak elde edilmiştir. Araştırmada kullanılan barış değer ölçeği daha önce başka bir araştırmada kullanılan geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış bir ölçektir. Diğer veri toplama araçları olan başarı testi ve yarı yapılandırılmış görüşme formunun hazırlanmasında uzman görüşüne başvurulmuştur. Araştırmada barış değer ölçeği ve başarı testi ile elde edilen veriler SPSS 17.0 paket programı kullanılarak çözümlenmiştir. Barış değer ölçeği ve akademik başarı testi verileri, bağımsız iki örnek t testi (Independent-Samples t-Test) kullanılarak çözümlenmiştir. Görüşme ile elde edilen veriler ise betimsel analiz yöntemiyle çözümlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda deney grubunda bulunan öğrencilerin skorları, kontrol grubunda bulunan öğrencilerin skorlarından yüksek olduğu görülmüştür. İki grup arasındaki skor farkının istatistikî açıdan deney grubunun lehine olacak biçimde anlamlı olduğu saptanmıştır. Bu saptamaya dayanarak sosyal bilgiler dersinde güncel olayların kullanımının öğrencilerin değer seviyelerini ve akademik başarılarını olumlu etkilediğini ifade edebiliriz. Bu kapsamda araştırmada ulaşılan sonuçları şöyle sıralayabiliriz: 1.) Sosyal bilgiler dersine yönelik hazırlanan güncel olaylar temelli etkinlikler öğrencilerin barış değerini kazanmalarını istatistiksel olarak anlamlı olacak biçimde olumlu etkilemektedir. 2.) Sosyal bilgiler dersine yönelik hazırlanan güncel olaylar temelli etkinlikler öğrencilerin akademik başarılarını istatistiksel olarak manidar olacak biçimde olumlu etkilemektedir. 3.) Sosyal bilgiler dersinin güncel olaylar temelli etkinlikler ile işlenmesi öğrenciler tarafından olumlu karşılanmakta ve öğrenciler güncel olayların sosyal bilgiler dersinde kullanılmasını desteklemektedirler. Sözlü bildiri GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARIN ÖĞRETİM PROGRAMINA AKTARILMASI: BİR YILLIK GÜNDEMİN ANALİZİÖzet: Ulusal ve uluslararası boyutta toplumu ilgilendiren günümüz dünya sorunlarının önemi ve etkileri hakkında öğrencileri bilgilendirmek, onlarda farkındalık yaratmak ve bu sorunların çözümünde aktif bir şekilde bulunmaları yolunda onları teşvik etmek son derece önemlidir. Bu nedenle, öğrencilerin dünyamızın karşı karşıya olduğu ve büyük kitleleri ilgilendiren güncel toplumsal sorunlardan haberdar olmaları ve sorunlar karşısında bilinçli bireyler olarak yetişmeleri konusunda eğitim ve öğretim süreci anahtar rol oynamaktadır. Ülkemizde günümüz dünya sorunlarına yönelik eğitime dair hedeflere başta sosyal bilgiler olmak üzere birçok derste yer verilmektedir. Günümüz dünya sorunlarına yönelik eğitimde yer alan hedefler arasında; kritik düşünme ve analiz yeteneği kazandırma, bakış açısını genişletme, değiştirme ya da çoklu bakış açıları kazandırma, önyargı ve kalıpları ortadan kaldırma, kültürlerarası iletişim becerisi yeteneği geliştirme, ekip çalışması ve işbirliğini sağlama, empati geliştirme ve aktif dinleyici olabilme bulunmaktadır. Bununla birlikte başkalarının görüşlerine saygı duymayı öğrenme, girişkenlik yeteneği kazanma, karmaşık, çelişkili ve belirsiz durumlar ile başa çıkabilme, tartışmaları yönetebilme, yaratıcılık yeteneğini geliştirme, araştırma yapabilme, karar verme, medyanın farkında olma günümüz dünya sorunları eğitiminin diğer hedefleri arasındadır. Okul öncesinde başlayıp, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimle devam eden eğitim sürecindeki paydaşların en önemli ayağını öğretmenler oluşturmaktadır. Öğretmenler eğitim-öğretim programlarının amaçlarını uygulayan bir meslek erbabı olmanın yanında hedef kitle olan öğrencileri hayata hazırlayan, onların kendilerine ve topluma karşı sorumluluklarına biçim veren, araştırma, iletişim ve yaratıcılık becerilerinin gelişimini etkileyen en etkin ve sorumlu kişilerdir. Günümüz dünya sorunlarına ilişkin bilişsel beceriler, olumlu tutum ve değerler kazandırmayı ve aktif vatandaş yetiştirmeyi amaçlayan sosyal bilgiler öğretim programının etkili bir şekilde uygulanmasında öğretmenlerin kullandıkları kaynaklar önemli rol oynamaktadır. Bu bağlamda dersleri daha eğlenceli hale getirmek ve gerçek yaşamla ilgili veriler sağlamak için öğretmenlerin öğrenme ve öğretme sürecinde kullanabileceği güncel bilgi kaynaklarından bir tanesi gazetedir. Kaldı ki sosyal bilgiler öğretim programında öğrenme ve öğretme süreci içerisinde gazete çıkarma, haber toplama ve gazete makalelerini okuma şeklinde etkinlikler yer almaktadır. Yaşam şartlarında yaşanan değişim ve gelişmeler üzerine günümüz dünyasında birtakım farklı toplumsal sorunların gazetelere yansıması ile birlikte öğrenme ve öğretme sürecine dâhil edilebilecek toplumsal sorunlarla ilgili haberlerin güncellenmesi ihtiyacı doğmuştur. Bu çalışmada, günümüz dünyasında basına yansıyan toplumsal sorunların analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Çalışma, nitel araştırma deseninde olup, veri toplama tekniği olarak doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın verilerini Türkiye’de 2016 yılı içerisinde en çok okunan gazetenin web haber sitesinin ana sayfası ve bu sayfada yer alan sür manşet, manşet ve etek haberler oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak “Haber İnceleme Formu” kullanılmış ve veriler içerik analizi tekniği ile çözümlenmiştir. Araştırma sonuçlarının sosyal bilgilere yansıyan sorunların güncellenmesine katkıda bulunacak veriler sağlayacağı düşünülmektedir. Sosyal bilgiler dersi öğretim programında günümüz dünya sorunları ile ilgili etkinliklerin kullanılabileceği birçok kazanım yer almaktadır. Öğrencilerin yakın çevresi ile birlikte evrensel boyuta taşınan toplumsal sorunlardan haberdar olmaları, bu sorunlar karşısında beceri, değer ve tutumlar geliştirmeleri ve sorunların çözümü noktasında etkin birer vatandaş olmaları için sosyal bilgiler dersinde medyada yer alan güncel haberlere yer verilmesi önemlidir. Bu haberler sayesinde öğrencinin; farklı değerlendirmeleri izleme, bilimsel, akılcı ve modern teknolojiden destek alma, sosyal sorumluluk sahibi olma, vizyon geliştirme, dayanışmaya açık olma, yeryüzünü bir bütün olarak algılama ve sorunların çözümünde aktif katılım sağlama gibi özelliklerinin gelişeceği aşikârdır. Sözlü bildiri GÜZEL SANATLAR LİSESİ MÜZİK BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN ÖZ-ETKİLİLİK-YETERLİK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü öğrencilerinin öz-etkililik-yeterlilik düzeylerini belirlemek ve öz-etkililik-yeterlik düzeylerinin çeşitli değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını saptamak; buna ek olarak, öz-etkililik-yeterlik puanları ile akademik başarıları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Çalışma, Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü öğrencilerinin Öz-Etkililik-Yeterlik düzeylerinin ne olduğu yönündeki araştırma sorusundan yola çıkan betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim döneminde Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümlerinde öğrenim gören öğrenciler oluşturmaktadır. Çalışmada araştırmacı tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu ve bireyin genel öz-etkililik-yeterlik algısını ölçmek amacıyla Sherer ve arkadaşları tarafından 1982 yılında geliştirilen ve 1999 yılında Gözüm ve Aksayan tarafından Türkçe formu hazırlanan “Öz-Etkililik-Yeterlik Ölçeği(ÖEYÖ)” veri toplama araçları olarak kullanılmıştır. Literatür incelendiğinde müzik eğitiminde özellikle öğretmen adaylarına yönelik öz- yeterlik ile ilgili çalışmalara rastlansa da (Otacıoğlu (2008), Yokuş (2014), Çevik (2010), Dirgin (2015), müzik öğretmenliği mesleğine henüz adım atmamış Güzel Sanatlar lisesi müzik bölümü öğrencileri üzerinde yapılan herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışma bu açından alana katkıda bulunması sebebiyle önem taşımaktadır. Veri toplama araçlarından elde edilen verilere yapılan normallik testinden sonra öğrencilerin demografik özelliklerine göre farklılaşan öz-etkililik-yeterlik düzeyleri bağımsız örneklemler t-testi ve tek yönlü varyans analizi ile, öz-etkililik-yeterlik puanları ve akademik başarıları arasındaki ilişkiyi ise korelasyon analizi ile anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Çalışmada, öz-etkililik-yeterlik ile akademik başarı arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanmamakla birlikte cinsiyet değişkeni göz önüne alındığında da öz-etkililik-yeterlik ölçeği puanlamasında herhangi bir istatistiksel farklılığa rastlanmamıştır. Ayrıca Diyarbakır Güzel Sanatlar Lisesi öğrencilerinin öz-etkililik-yeterlik düzeylerinin diğer liselere oranla daha düşük olduğu ve bu durumun öz-etkililik-yeterlik ölçeğinden alınan genel puanlar ile ölçeğin “davranışı tamamlama” alt boyutunda istatistiksel olarak anlamlı farklılığa yol açtığı belirlenmiştir. Sözlü bildiri HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETİMİ ÖZ YETERLİK İNANCININ CİNSİYET VE NOT ORTALAMALARINA GÖRE İNCELENMESİÖzet: SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN FEN VE TEKNOLOJİ ÖĞRETİMİ ÖZ YETERLİK İNANCININ CİNSİYET VE NOT ORTALAMALARINA GÖRE İNCELENMESİ Medine Karcı Emreköy İlkokulu, Erzurum GİRİŞ : Eğitim-öğretim sürecinin en önemli aşamalarından biri olan ilköğretimin ilk dört sınıfında görev alacak olan sınıf öğretmeni adaylarının Fen ve Teknoloji alanında istendik hedeflere uygun öğretim yapabileceklerine ilişkin öz-yeterlik inancına sahip olmaları gerekmektedir. AMAÇ: Bu araştırmanın amacı; akademik öz-yeterliğin özel bir alanı olan Fen ve Teknoloji öğretimine ilişkin öz-yeterlik inancının, öğretmen adaylarının fen öğretimini etkili ve verimli bir şekilde yapabileceklerine ve öğrencinin başarısını artırabileceklerine yönelik kendi yetenekleri hakkındaki yargılarının incelenmesidir. YÖNTEM: Bu çalışma nicel bir araştırmadır. Nicel araştırma, olgu ve olayları nesnelleştirerek gözlemlenebilir, ölçülebilir ve sayısal olarak ifade edilebilir bir şekilde ortaya koyan bir araştırma türüdür. Bu çalışmada betimsel analiz çalışması yapılmıştır. Betimsel istatistik, verilerin özetlenmesi ve araştırma sonuçlarının yorumlanması için kullanılan en iyi yoldur. Bu çalışmanın evrenini Hacettepe Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği 4. sınıf öğrencilerinden oluşan 120 kişi oluşturmaktadır. Araştırma evrenden rastgele seçilen 50 kişi ile yürütülmüştür. Seçilen 50 kişinin 34’ü kadın 16’sı erkektir. Araştırmada basit seçkisiz yöntem kullanılmıştır. Basit seçkisiz yöntem, oluşturulan evren listesinden örnekleme birimlerinin seçkisiz olarak çekilmesidir. Sınıf öğretmeni adaylarının Fen öğretimine ilişkin öz yeterlik inançlarını belirleyebilmek için Riggs ve Enochs tarafından (1990) geliştirilen ve Bıkmaz (2002) tarafından Türkçeye uyarlanan “Sınıf Öğretmeni Adaylarının Fen Öğretiminde Öz Yeterlik İnancı Ölçeği” kullanılmıştır. Bu ölçek yirmi bir maddeden oluşan beşli Likert tipi ölçme aracıdır. Verilerin istatistiksel analizi için SPSS paket programı kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının öz-yeterlik inançları düzeylerinin cinsiyetlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığını test etmek için bağımsız gruplar t-testi; öz-yeterlik inançları düzeylerinin not ortalamalarına göre farklılaşıp farklılaşmadığını test etmek için ise Excel programında korelasyonlarına bakılmıştır. BULGULAR VE SONUÇLAR: Adayların verdikleri cevapların oranları katılıyorum seçeneğine yakın bulunmuştur. Katılıyorum değeri 2’dir. Erkeklerin öz yeterlik inancı puan ortalamaları 2,57, kızların ise 2,33 olarak bulunmuştur. Buna bakılarak öğretmen adaylarının fen öğretimine yönelik öz yeterlik inançlarının çok yüksek olmadığı görülmüştür. Öğretmen adaylarının fen kavramlarını etkili şekilde öğretmek için gerekli olan adımları bilme, fen kavramlarını öğretebilmek için yeterli teorik bilgiye sahip olma, deneylerin sonuçları hakkında yorum yapabilme konularında kendilerini eksik gördükleri tespit edilmiştir. Araştırma sonucuna göre öğretmen adayları kendilerini Fen öğretiminde yeterli görmediklerinden yetkili bir kişinin dersini izlemesine olumlu bakmamakta ve öğrencilerin bu dersteki başarısızlıklarının sebebi olarak da kendilerini görmemektedirler. Araştırma sonucunda erkeklerin öz yeterlik inanç düzeylerinin kızlara göre daha düşük olduğu fakat öz yeterlik inancı düzeyinin cinsiyete göre anlamlı şekilde farklılaşmadığı görülmüştür. Araştırma sonucunda öz yeterlik inancı düzeyi ile not ortalaması arasında az da olsa zıt bir ilişkinin olduğu fakat genel olarak anlamlı bir ilişkinin olmadığı görülmüştür. Sözlü bildiri HAFİF VE AĞIR DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİ İLE OTİSTİK ÖĞRENCİLERİN OYUN - FİZİKİ ETKİNLİKLER DERSİNE KATILIMININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, “hafif düzeyde zihinsel engelli” (ZE), ağır düzeyde ZE ve otistik öğrencilerin “oyun ve fiziki etkinlikler”(OFE) dersindeki kazanımlarının değerlendirilmesidir. Araştırma varolan durumu betimlemeye yönelik yapılmıştır. Araştırmaya, 19 Özel Eğitim Öğretmeni, 1 Beden Eğitimi Öğretmeni gönüllü olarak katılmıştır. Öğretmenler; 44 hafif ZE öğrenci, 31 ağır ZE öğrenci, 10 otistik öğrenciyi “Oyun ve Fiziki EtkinlikDeğerlendirme Formu” ile değerlendirmiştir. Verilerin analizinde betimsel istatistik tekniklerinden yararlanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular sonucunda, 1. 2. ve 3. sınıf hafif düzeyde ZE öğrencilerin galop/kayma, raketle vurma ve uzun saplı araçla vurma becerilerinin geliştirilmesi gerektiği, ağır düzeyde ZE öğrencilerin ise orta düzeyde oldukları sonucuna varılmıştır. Bu maddeler dışındaki becerilerde öğrencilerin iyi ve çok iyi düzeyde oldukları görülmüştür. 4. sınıf düzeyde hafif ZE öğrencilerin; raketle vurma, halk dansları, yaratıcı/kültürel danslar, oyun tasarımı, program geliştirme, gösteri hazırlama becerilerinin geliştirilmesi gerektiği yönünde öğretmenleri görüş bildirilmiştir. Atlama, adım al/sek, oyuna katılım becerilerinde orta ve iyi; diğer becerilerde iyi ve çok iyi olarak değerlendirilmişlerdir. 4. sınıf ağır düzeyde ZE öğrencilerin koşma, atlama, itme, atma, yakalama becerilerinde iyi ve çok iyi; yaratıcı/kültürel danslar, oyun tasarımı, program geliştirme, gösteri hazırlama becerilerinde bütün öğrencilerin ( %100); halk dansları (%50) ve oyuna katılım (%50) becerilerinde ise geliştirilmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak; nesne kontrolü gerektiren hareketlerde, yaratıcı/kültürel danslar, oyun tasarımı, program geliştirme, gösteri hazırlama ve oyuna katılım becerilerinde geliştirilmeleri gerektiği sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri HAKEKE GAZİANTEP GELENEKSEL ÇOCUK OYUNLARI ARACILIĞIYLA TÜRKÇE VE MATEMATİK ÖĞRETİMİÖzet: Çocuk oyunları halk kültürünün geçmişten günümüze gelen en önemli bir parçasıdır. Çocukların, yetişkinlerin hayatını taklit ettikleri bazen de hayal dünyalarıyla zenginleştirdikleri bu oyunların gelecek nesillere aktarılması, unutulmaması ve aynı zamanda öğrenme ortamında kullanılması bu çalışma¬mızın asıl amacıdır. Bu amaçla kültürümüzün önemli bir parçası olan geleneksel çocuk oyunları Gaziantep özelinde kayıt altına alınmıştır. Çalışmaya öncelikle “Oyun Derleme Formu” hazırla¬narak başlandı. Bu formda; derleyen, derleme tarihi, derleme yeri, kaynak kişinin bilgileri, anlatı mekânı, kaynak kişinin oyunu kimden öğrendiği, oyun araç-gereçleri ve oyunun oynanış şekli gibi açık uçlu görüşme sorularına yer verildi. Derleme çalışmaları Gaziantep merkezinde, ilçelerinde ve köylerinde kaynak kişilerle yapılan röportajlar neticesinde ger¬çekleştirildi. Ulaşılan kaynak kişilerle fotoğraf makinesi, ses kayıt cihazı gibi teknik araçlar kullanılarak görüşmeler yapıldı. Bu görüşmeler neticesinde 118 oyuna ulaşıldı. Daha sonra eldeki ses kayıtları deşifre edilerek metin haline getirildi. Uzman görüşleri doğrultusunda aynı olan oyunlar çıkarılarak 30 geleneksel çocuk oyunu bu çalışmaya dâhil edildi. Derlenen oyunlarla Türkçe ve Matematik derslerine ait kazanımlar ilişkilendirildi. Sözlü bildiri HAKKARİ/ŞEMDİNLİDEKİ OKUL MÜDÜRLERİNİN OKUL ÖNCESİ EĞİTİM HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Hakkari/Şemdinlideki merkez ve köy okulları arasındaki sosyal, fiziki ve okul modellerindeki farklılıklarından dolayı ortaya çıkan başarı farklılıklarının ortaya konulabilmesi için okul müdürleri ile görüşmeler yapılmıştır. Çalışma 2019 - 2020 Eğitim - Öğretim yılı kapsamında araştırma gurubunun Şemdinlide görev yapan 20 okul Müdüründen oluşmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim desenine uygun olarak tasarlanmış, araştırma kapsamında veriler araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formuyla elde edilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. İçerik analizi sonuçlarına göre sosyal ve kültürel faaliyetlerdeki yetersizlikler, coğrafik koşulların fiziki imkanlar için elverişsizliği, öğretmenlerin çağı yakalamada, yenilikleri takip etme ve hakimiyet kurmadaki mahrum kalmaları ve merkez okullara devam eden öğrencilerin genellikle memur ailelerinin çocuklarının olması, köyde ise daha çok yerli halkın çocuklarının bulunması ve buna bağlı olarak ailelerin ve çocukların yetersiz Türkçeye sahip olmaları sonuçlarına ulaşılmıştır. Elde edilen bu sonuçlara göre daha fazla sosyal ve kültürel faaliyetlere öncülük edilmesi, mümkün olduğunca eşit fiziki imkanlar oluşturulabilmesi, Türkçe dil eğitiminin desteklenmesi çalışmalarının yapılması, sosyal medyanın bu bölge için kötü imajını değiştirebilecek çalışmaların yapılması, daha çok okul dışı etkinliklerin yapılarak, kalıcı diye nitelendirdiğimiz yaşantısal öğrenmelerin arttırılması yönünde çalışmaların yapılması ve ayrıca bu bölgelerde görev yapan eğitimcilerin yeni gelişmelerden haberdar olmaları sağlanarak donanım sahibi olmaları sağlanabilmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri HALK EDEBİYATI ÜRÜNLERİNİN SINIF ORTAMLARINDA KULLANILMASINA YÖNELİK SINIF ÖĞRETMENLERİNİN DEĞERLENDİRMELERİÖzet: Eğitim ve kültür arasındaki ilişki göz önünde bulundurulduğunda, eğitime yüklenen görevlerden birinin de kültür aktarımı olduğu dikkat çekmektedir. Kültür aktarımı yazılı ürünler yoluyla olabileceği gibi sözlü kültür ögelerinin kullanımı ile de gerçekleştirilebilmektedir. Bu çalışmanın amacı ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin, müfredatın ve ders kitaplarının dışında, halk edebiyatı ürünlerini kullanıp kullanmadıklarını tespit etmek, halk edebiyatı ürünlerini kullanma sıklıklarını belirlemek ve kullanım amaçları ile çıktılarını değerlendirmektir. Çalışmada nicel ve nitel yöntemler birlikte kullanılmıştır. İlk aşamada uzman görüş ve önerileri dikkate alınarak bir anket geliştirilmiştir. Ankette sınıf öğretmenlerinin, müfredatın ve ders kitaplarının dışında, eğitim-öğretim faaliyetleri içerisinde halk edebiyatı ürünlerinden yararlanıp yararlanmadıkları; hangi tür eserlerden yararlandıkları ve bunu ne sıklıkla yaptıklarına yönelik sorular yer almaktadır. İlgili anket Bayburt ilinde sınıf öğretmenliği yapmakta olan 50 öğretmene uygulanmış ve ilgili bulgular değerlendirildikten sonra katılımcılar arasından halk edebiyatı ürünlerini sık kullanmakta olan beş öğretmenle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerde uzman görüş ve onayıyla oluşturulmuş yarı yapılandırılmış görüşme formundan yararlanılmıştır. Görüşmeler, sınıf öğretmenlerinin ve okul idaresinin izniyle gönüllülük esasına uygun olarak öğretmenlerin görev yaptıkları okulda gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda katılımcılardan 41’inin müfredatın ve ders kitaplarının dışında halk edebiyatı ürünlerinden yararlanmadığı; katılımcılardan dördünün ara sıra; beşinin ise sık sık sözlü kültür ögeleri başta olmak üzere çeşitli halk edebiyatı ürünlerinden yararlandığı tespit edilmiştir. Halk edebiyatı ürünlerini sıklıkla kullanan öğretmenlerle yapılan görüşmeler sonucunda, katılımcıların çoğunlukla hikâye, fıkra ve masalları öğrencileriyle paylaştığı; bu paylaşımların daha çok temsil niteliği taşıdığı ve güncel olaylarla ilişkilendirildiği, bu yolla öğrencilerin dersler çıkarmasının ve kültür aktarımının amaçlandığı görülmüştür. Ayrıca ilgili katılımcıların hikâye ve masal türünden özellikle öğrencilerin ilgi ve dikkatlerini toplamak; bilişsel yorgunluklarını gidermek ve eğlenceli vakit geçirmek amacıyla yararlandıkları tespit edilmiştir. Katılımcılar, öğrencilerinin ilgili faaliyetlere karşı aşırı istekli olduğunu, öğretmen tarafından birkaç defa yapıldıktan sonra öğrenciler tarafından talep edildiğini, bazı öğrencilerin ailesinden masal ya da hikâye öğrenip sınıf ortamında paylaşmak istediğini belirtmişlerdir. Çalışmanın bulguları, müfredat ve ders kitapları dışında halk edebiyatı ürünlerinin kullanımının gerek kültür aktarımı gerekse öğrencilerin bilişsel ve duyusal özelliklerinin olumlu yönde gelişimi açısından ne derece önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri HARF DAMLACIĞINDAN SÖZCÜK OKYANUSUNA YOLCULUKÖzet: Biz yetişkinler, günlük hayatta konuşurken kaç kelime ile konuştuğumuzu biliyor muyuz? Yazı yazarken kelime dağarcığımızı ne kadar zorlarız? Aslında düşününce çok kelime bildiğimizi zannederiz. Fakat pasif kelime servetimizi pek kullanmayız. Biz de çocukların hayatında yer alan pasif kelime servetlerini aktif hale getirmeyi amaçlıyoruz. İlkokul öğrencilerinde okuma yazma sürecinden sonra iç dünyalarında sözcüklerden gizli bir sandık oluşur. Bu uygulamada öğrenciler sandığın içinde kullanmadıkları sözcükleri nasıl çıkardıklarını keşfediyorlar. Yazma çalışmalarında, kelime ve kavram öğretimine dayalı etkinliklerin amacına uygun olarak yapılması, öğrencilerin pasif kelime servetlerini aktif hale getirecektir. Çünkü kullanılmayan kelimeler zamanla unutulmaya yüz tutacaktır. Uygulama sürecinde öğrencilerden padlet web2.0 aracı ile belirtilen harfleri kullanarak sözcük oluşturmaları istendi. Öğrencilerin oluşturduğu bu sözcükler not edildi. Bu etkinlik rutin olarak gerçekleştirildi. Durum araştırması yapmak amacıyla okuldaki personel, öğretmen ve diğer öğrencilerle 1’er dakikalık röportajlar yapıldı. Belirlenen harf ile(ör: son harfi ç ile biten ) bir dakikada kaç kelime türettikleri ölçüldü. En ilginç(kullanılmayan) kelimeler tespit edildi. Oluşturulan tüm sözcükler tahtaya yansıtıldı. Türetilen kelimelerden en pasif olan (kullanılmayan) kelimeler seçildi. Bu kelimelerin sözlük anlamı bulunarak, kelime kartları hazırlandı. Sonra bu kelimeler cümle içinde kullanıldı. Oluşturulan kelimeler ile sözcük havuzu oluşturuldu. Bu sözcükler Türkçe derslerinde okuma, yazma, konuşma becerilerini geliştirmek amacıyla etkinliklerin içinde kullanıldı. Etkinlik sırasında disiplinler arası ilişkilere yer verildi.(Kelime servetini problem kurma becerilerinde ve drama dersinde kullanma). Sözlü bildiri HARMANLANMIŞ ÖĞRENME YAKLAŞIMININ SOSYAL BİLGİLER DERSİ BAĞLAMINDA ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Dünyada eğitim öğretim faaliyetlerinde son yıllarda hızlı ve etkili değişmeler/gelişimler yaşanmaktadır. Bu değişim ve gelişim hem nicelik hem de nitelik açısından kontrol edilebildiği sürece etkisini göstereceği söylenebilir. Özellikle ülkeler sadece kendi iç dinamiklerinin özellikleri yanında dünyanın diğer yerlerinde meydana gelen olaylar neticesinde bu şekillenmeyi yapmaya çalışmaktadır. Siyasi, ekonomik, sosyolojik, kültürel, teknolojik, savunma vb. alanların dışında en önemlisi eğitim öğretim faaliyetleri olduğu belirtilebilinir. Türkiye’de diğer ülkeler gibi kendi değerleri dışında dünya değerleri bağlamında ve özellikle gelişmeler ekseninde her alanda olduğu gibi eğitim-öğretim faaliyetlerinde de sistematik olarak güncellemeler yapmaktadır. Bu bağlamda teknolojik gelişmelerin de eğitim-öğretim işlerinde etkili ve verimli kullanılabilmesi de önem arz etmektedir. Bu hızlı ve etkili değişmeler/gelişmeler insanoğlu için diğer bir olgunun önemini de ortaya çıkarmıştır. Bu da zaman olgusudur. Zamanın verimli kullanılabilmesi adına eğitim öğretim faaliyetlerinde her anın önemli olduğu gün geçtikçe daha bariz ortaya çıkmaktadır. Sadece yüz yüze, yani örgün olarak öğretimin yapılmasının yanında diğer teknolojik enstrümanlarında devreye girmesi kaçınılmazdır. Çalışmamız açısından da harmanlanmış öğrenmenin ortaya çıkması ve kullanılması gerekliliğinin önemli olduğu söylenebilir. Karışık öğrenme olarak da bilinen harmanlanmış öğrenme, en sade tanımıyla geleneksel eğitim metodunun çevrimiçi eğitim materyalleriyle zenginleştirilmesi yani harmanlanması olarak tanımlanmaktadır. Öğretimde geleneksel öğrenme ortamlarında farklı teknolojilerin birlikte kullanılması da harmanlanmış öğrenme olarak tanımlanmaktadır. Ancak harmanlanmış öğrenme geleneksel eğitimi desteklemek amacıyla teknolojik materyallerin kullanılması olarak düşünülmemelidir. Harmanlanmış öğrenmedeki denge, çevrimiçi ağırlıklı eğitim veren bir kurumun verimliliği artırmak amacıyla çevrimiçi eğitime ek olarak yüz yüze ders vermesi olarak da düşünülebilir. Belirtilen bu özelliklerin her ders için olduğu kadar sosyal bilgiler deri için de kullanılabilesinin gerekliliği de ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda öğretimin birinci ögesi olan öğretmenlerin bu konu hakkında ne düşündükleri ya da bu ve buna benzer uygulamalar yapıp yapmadıklarının tespit edilmesinin de önemli olduğu söylenebilir. Araştırmamız kapsamında da söz konusu temaya yönelik olarak sosyal bilgiler öğretmenlerinin harmanlanmış öğrenme yaklaşımı ve uygulamaları konusundaki görüşlerinin alınmasının önemli olacağı belirtilebilinir. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden açık-uçlu soru formu tekniği kullanılacaktır. Araştırma Gaziantep İli Nizip İlçesinde görevli sosyal bilgiler öğretmenlerinden oluşan 38 kişilik çalışma grubu ile gerçekleştirilecektir. Veriler içerik analizi ile değerlendirilecek ve elde edilen sonuçlar neticesinde de öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri HASTANE SINIFLARINDA GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN HASTANE SINIFLARINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Hastalık, yetişkin her bireyde olduğu gibi çocuklar için de karşılaşabilecekleri doğal bir süreçtir. Hastalığın seyrine göre bu süreç uzun sürebilmekte ve çocukların günlük yaşamlarının yanı sıra eğitim-öğretim faaliyetlerini de olumsuz etkileyebilmektedir. Hastanede uzun süreli tedavi gören çocukların hastanede kaldıkları süre içinde eğitim haklarına sahip çıkılması ve bu çocukların eğitim gereksinimlerinin karşılanması büyük önem taşımaktadır. Hasta çocukların bu gereksinimlerini karşılamak üzere hastane merkezli gelişim destek programları düzenlenmektedir. Hastane merkezli gelişim destek programları bünyesinde gerçekleştirilen faaliyetlerden bir tanesi de hastane bünyesinde oluşturulan hastane sınıflarıdır. Amacı, eğitim ortamından uzak kalmak zorunda olan çocukların bu süreci en az hasarla atlatabilmelerine yardımcı olmak olan bu sınıfların sağlıklı bir biçimde kendinden beklenen görevleri yerine getirebilmeleri adına hastane sınıflarını tanımanın ve özellikle bu sınıflarda görev yapan öğretmenlerin görüşlerinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu kapsamda, hastane sınıflarında görev yapan öğretmenlerin yaşadıkları sorunları belirlemenin bu sınıflara gelecek hasta çocukların daha nitelikli eğitim almaları adına mevcut duruma ışık tutacağı ön görülmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, hastane sınıflarında görev yapan öğretmenlerin hastane sınıflarında eğitim-öğretim sürecinin nasıl gerçekleştiğine ilişkin görüş ve düşüncelerini ortaya koymaktır. Araştırma nitel araştırma yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri bir nitel araştırma tekniği olan odak grup görüşmesi ile elde edilmiştir. Araştırmanın katılımcılarını Eskişehir il merkezinde bulunan iki hastane sınıfında görev yapan toplam dört sınıf öğretmeni oluşturmuştur. Verilerin analizinde tematik analizden yararlanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda beş temaya ulaşılmıştır. Bu temalar; hastane sınıfı algısı, hastane sınıfının faydaları, eğitim-öğretim uygulamaları, yaşanan sorunlar ve önerilerdir. Sözlü bildiri HAYALİMDEKİ EVİM, OKULUM, ARKADAŞIM VE GÖRÜNMEZLİĞİMÖzet: Hayal gücü gelişimi desteklenen bireylerin akademik başarılarıyla birlikte bilişsel, duyuşsal ve sosyal becerilerinin de geliştiği yapılan araştırmalar neticesinde belirlenmiştir. Hayal gücü, gerçeklikten beslenen, gerçek yaşamdaki her şeyden ilham alan bir olgudur. Temel eğitim kademesindeki öğretim programları incelendiğinde hayatın tamamen gerçekliğinin aktarıldığı ders olarak karşımıza Hayat Bilgisi çıkmaktadır. Bu sebeple bu araştırmanın amacı Hayat Bilgisi dersi “Okulumuzda Hayat” ve “Evimizde Hayat” ünitelerinin çocukların hayal gücünü destekleme durumlarının değerlendirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda araştırma nitel yöntem ile yürütülmüştür. Gerekli literatür taraması yapıldıktan sonra son şekli verilen yarı yapılandırılmış görüşme formu, araştırmacı tarafından öğrencilere dağıtılmış, bir ders saati içinde veri toplama işlemi gerçekleştirilmiştir. Soruların öğrenciler tarafından anlaşılmasını sağlamak için araştırmacı zaman zaman açıklamalarda bulunmuştur. Hayallerini ifade etmede çizim yapamayan öğrencilerden yazarak anlatmaları istenmiştir. Bu sayede çizim konusunda başarısız olacağını düşünen öğrencilerin rahatlaması sağlanmıştır. Araştırma, 2018-2019 eğitim öğretim yılında Bursa ilinde bir resmi ilkokulda 4. Sınıfa devam eden 31 öğrenci ve 2019-2020 eğitim öğretim yılında Muğla ilinde bir resmi ilkokulda 4. Sınıfa devam eden 11 öğrenci ile yapılmıştır. Araştırmaya katılan 4. Sınıf öğrencilerinin yaş aralığı değerlendirildiğinde, çocuk resmi gelişim dönemi olarak Gerçekçilik (gruplaşma) dönemi (9-12 yaş) özellikleri karşımıza çıkmaktadır. Araştırmanın verileri çocuk resmi gelişim dönemleri dikkate alınarak çözümlenecektir. Araştırmanın sonuçları kongrede sunulmak üzere düzenlenmektedir. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERS KİTAPLARININ TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Toplumsal cinsiyet en genel anlamıyla bir toplumda kadın ve erkeklere yüklenen rol ve sorumluluklar olarak tanımlanabilir. Toplumsal cinsiyetin kurgulanması ailede başlamakla birlikte eğitim ortamları da toplumsal cinsiyet rollerinin gelişimi açısından oldukça önemli bir konuma sahiptir. Farklı sosyo-kültürel çevrelerde yetişen çocuklar okula başladıklarında, Milli Eğitim Bakanlığı’nın temel hedefleri doğrultusunda aynı ders kitaplarından aynı kazanım hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadır. Hazırlanan kitaplar kazanımları ve hedefleri belirlendikten sonra Talim Terbiye Kurulu’nun onayı ile ders kitabı olarak okutulmaktadır. Ders kitaplarının öğrettiği bilginin doğru olması kadar bu kitaplarda kullanılan görseller ve dilin de doğru olması bir o kadar önemlidir. Ders kitaplarının geleneksel cinsiyet rollerinin pekiştirilmesi üzerinde etkili olduğu da bilinmektedir. Bu bağlamda bu araştırmanın amacı, MEB tarafından yayınlanan ilkokul 1-2 ve 3. sınıflarda okutulan Hayat Bilgisi ders kitaplarını toplumsal cinsiyet açısından incelemektir. Nitel araştırma yöntemlerinden birisi olan doküman incelemesi ile gerçekleştirilen bu araştırmada söz konusu ders kitaplarında yer alan görseller ve metinler; yaş dönemlerine (Çocukluk/ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık) göre cinsiyet dağılımı, aile yapıları (çekirdek aile, tek ebeveynli aile ve geniş aile), ev içi ve ev dışı etkinliklerin cinsiyete ve yaş dönemlerine göre dağılımı, meslek tanımlamaları ve cinsiyetçi dil kullanım açısından incelenmiştir. Yaş dönemlerine (Çocukluk/ergenlik, yetişkinlik, yaşlılık) göre cinsiyet dağılımı, ders kitaplarında yer alan görseller açısından incelendiğinde sınıf seviyelerine göre görsel sayılarının ve metinlerdeki ifade sayılarının farklılık gösterdiği belir1enmiştir. Örneğin 1. sınıf ders kitabında kız çocuk/ergen görsellerinin sayısı (f = 484) erkek çocuk/ergen görsellerinin sayısından (f = 415 ) fazla iken; 3. Sınıf ders kitaplarında erkek çocuk/ergen görsellerinin (f = 283) kız çocuk/ergen görsellerinin Sayısından (f = 199) fazla olduğu; 2. Sınıf ders kitaplarında ise kız çocuk/ergen görsel sayıları (f= 345) ile erkek çocuk/ergen görsel sayısının (f = 365 ) görece yakın olduğu belirlenmiştir. Araştırma kapsamında ders kitapları aile yapısı açısından incelendiğinde de 3 sınıf düzeyinde de çekirdek aileyi, tek ebeveynli aile ve geniş aile görsellerinin izlediği görülmektedir. Metinlerde ise aile kavramından genel olarak bahsedilmesine rağmen aile tipinin daha az sıklıkla vurgulandığı belirlenmiştir. Ders kitapları ev içi etkinlikler açısından incelendiğinde sofra hazırlamak, TV seyretmek, bilgisayar oynamak, oyun oynamak ve kişisel bakım etkinliklerinde, kız ve erkek çocuk/ergen için görseller kullanıldığı; ütü yapmak, ev temizlemek ve misafire ikramda bulunmak etkinliklerinde sadece kız çocuk/ergenlerin görselleştirildiği; gazete okuma etkinliğinde ise sadece erkek çocuk/ergenlerin görselleştirildiği görülmektedir. Ders kitapları ev dışı etkinlikler açısından değerlendirildiğinde, spor yapmak, bahçe işleriyle ilgilenmek ve oyun oynamak etkinliklerinde kız ve erkek çocuk/ergen görsellerinin kullanıldığı belirlenmiştir. Ders kitaplarında yer alan meslekler ilgili görseller incelendiğinde de öğretmen, polis, sanatçı, sporcu, terzi ve doktor için kadın ve erkek görselleri kullanılırken; mühendis, bilim insanı, esnaf, muavin, pilot, çoban, berber ve itfaiyeci için sadece erkek görsellerinin; hemşire ve haber muhabiri için ise sadece kadın görsellerinin kullandığı görülmektedir. Son olarak ders kitapları cinsiyetçi dil kullanımı açısından incelendiğinde de cinsiyetçi dil kullanımından kaçınıldığı görülmektedir. Örneğin 1 ve 3. Sınıf ders kitabında “bilim adamı” yerine “bilim insanı” ifadesi kullanılmıştır. Araştırma sonuçları bir bütün olarak değerlendirildiğinde kitap içerikleri ve görsellerinde toplumsal cinsiyete yeterince dikkat edilmediği ve geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin kısmen pekiştirildiği söylenebilir. Bu nedenle de kitap içerikleri ve görselleri oluşturulurken toplumsal cinsiyetin dikkate alınması önerilmektedir. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERSİ DEĞER EĞİTİMİNDE ANİMASYONLARIN KULLANIMINA İLİŞKİN ÖRNEK BİR UYGULAMAÖzet: Hayat bilgisi çocukların hayat boyu öğrenecekleri bilgilere temel olan; doğal, toplumsal, sanatsal ve düşünsel değerlerden oluşur. Bu ders, çocukların kendilerini ve içinde yaşadıkları toplumu ve dünyayı tanıyıp ona uyum sağlamaları bakımından oldukça önemlidir. Hayat Bilgisi dersi çocuklara bilgiden çok iyi yaşayış, iyi tutum ve davranışlar kazandırılmasına önem vermektedir. Bu ders çocuğun çevresine bilinçli olarak uyumunu sağlayan ilk derstir. Hayat bilgisi dersi ilkokul derslerinin belkemiğini oluşturduğu gibi daha sonraki yılların derslerine de temel oluşturmaktadır. Hayat bilgisi dersi ile eğitimin genel amacı arasında oldukça sıkı bir ilişki mevcuttur. Eğitimin genel amacı bireyin çevresine etkin bir şekilde uyum sağlamasını gerçekleştirmektir. Hayat Bilgisi dersi bu noktada bunu gerçekleştirebilen ilk ders olma özelliği taşımaktadır. Hayat Bilgisi dersi öğrencinin aile ortamından ayrılarak formal bir öğrenme ortamı ile tanıştığı bir derstir. Bu ders ile öğrenciler gerçek yaşamda öğrendiklerini ilişkilendirme imkânına kavuşmaktadır. Hayat bilgisi dersinde doğal ve toplumsal olay ve olgular ele alınmaktadır. Bireyler bu derste yukarıda ifade edilen olay ve olguları bilmek, yorumlamak, analiz etmek, değerlendirmek gibi farklı davranışlar edinir. Edindiği bu davranışlar yaşama ilgilidir. Bu nedenle bu dersin düşünsel ve sanatsal alanları da içerdiği bir gerçektir. Hayat Bilgisi dersinin önemli bir boyutunu da değerler oluşturmaktadır. Bu nedenle dersin öğretiminde değer eğitimi de önemli bir yer tutmaktadır. 2005 yılı öğretim programında kişisel nitelikler ismiyle programda yerini alan değerler 2015 programında değerler ismiyle dersteki yerini ve önemini korumuştur. Değer kavramının pek çok tanımı bulunmaktadır. Türk Dil Kurumu değeri “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet” olarak ifade etmektedir. Değerler bireylerin diğer insanların, toplumsal olgu ve şeylerin değerlerini ölçmek için kullandıkları ölçütler olarak ifade edilebilir. Değerler davranışlara rehberlik eden ilke ve inançlar, eylemlerin iyi olarak yargılandığı standartlardır. Değerler, işe doğrudan bireyin karıştığı ve onun kendi ahlaki yargılamasına göre şekil alan davranış ve eylemlerine bağlı şekilde ortaya çıkan sonucun niteliği olarak tanımlanabilir. Değerler, toplumu oluşturan insanlara, hangi şeyleri önemli olduğu, hangilerinin tercih edilmesi gerektiğini yani nasıl yaşanılması gerektiğini ifade eder. Eğitim kurumları değerler ile öğrencilere bu konularda rehberlik eder. Belli değerleri içselleştirmiş bireyler yetiştirerek, bu değerlerin doğru bir şekilde aktarımında okullara önemli görevler düşmektedir. İnsan davranışlarına yön veren faktörlerden belki de en önemlisi değerlerdir. Bu nedenle, değer öğretimi yalnızca aile ve sosyal çevre ile sınırlı olmamalıdır. Ülkemizde de bu düşünce göz önüne alınarak değerler eğitimi öğretim programlarının önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Değerlerin çeşitli dersler aracılığıyla bireylere kazandırılması gerekir. Derslerde değerlere ilişkin kazanımların bulunması, iyi insan ve iyi vatandaş yetiştirmede oldukça önem taşır. Öğretim programları aracılığı ile dürüstlük, saygı, sevgi, dayanışma, sorumluluk ve bunun gibi değerleri kazanan bireyler kararlarını ve seçimlerini daha sağlıklı yapar ve daha az olumsuz davranış sergiler. Değerler eğitiminin amacı, evrensel değerlere vurgu yaparak iyi karakter örnekleri sergileyen, sorumluluk duygusu içinde hareket eden vatandaşlar yetiştirmektir. Bakıldığında değerler eğitimi kişisel ve toplumsal gelişimi amaçlamaktadır. Değerler eğitiminin iki amacı vardır. Bireylerin kişisel olarak yeterli ve tatmin olabilecekleri bir hayat sürmesini sağlamak ve toplumsal yarar sağlamaktır. Sağlıklı bir toplum açısından bireylere değer eğitimi vermek son derece önem taşımaktadır. Medya günümüzde öğrenme sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle medyadan eğitim odaklı yararlanmanın akademik amaçların gerçekleştirilmesine katkı sağlayacağı söylenebilir. Bu bağlamda öğretmenler belirli konuların öğretiminde öğrencileri güdülemek amacıyla filmlerden yararlanabilirler. Filmler güçlü bir eğitim aracı olarak kullanılabilmekte, öğrenilmesi amaçlanan içeriğin görsel ve işitsel bakımdan erişilebilir hale getirilmesine olanak sağlayabilmektedir. Bu nedenle çeşitli türleriyle filmler hayat bilgisi ve sosyal bilgiler derslerinde kullanılabilecek en güncel kaynaklar arasında yer almaktadır. Bu araştırmanın genel amacı Hayat Bilgisi öğretiminde değerler eğitiminde filmlerin kullanımına ilişkin örnek bir uygulama gerçekleştirerek uygulama sonrasında 3.sınıf öğrencilerinin ve öğretmenlerin görüşlerini belirlemektir. Bu çalışmada da hayat bilgisi öğretiminde değer eğitiminde filmlerden faydalanılmıştır. Uygulama sürecinden sonra bu konuda öğrenci ve öğrencilerin görüşleri alınarak filmlerin kullanımı tartışılacaktır. Literatür incelendiğinde hayat bilgisi dersi bağlamında değer eğitiminde filmlerin kullanımına ilişkin bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle çalışmanın önem taşıdığı ve alana ışık tutacağı düşünülmektedir. Çalışma nitel araştırma modellerinden durum çalışması ile gerçekleştirilecektir. Araştırmanın katılımcılarını 2016-2017 eğitim-öğretim yılında amaçlı örneklem yöntemi ile seçilen Ülkü İlkokulunda öğrenim gören 3/D sınıfı öğrencileri ve sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında sınıftaki tüm öğrenciler ile uygulama süreci gerçekleştirilecek ve iç örnekleme yoluyla seçilen öğrenciler ile görüşmeler gerçekleştirilecektir. Ayrıca sınıf öğretmeni ile görüşmeler gerçekleştirilecektir. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşmeler kullanılacaktır. Bununla birlikte araştırmada nitel veri toplama tekniklerinden olan gözlemlerden yararlanılacaktır. Uygulama süreci boyunca araştırmacı gözlemci olarak sınıfta yerini alacaktır. Süreç video kamera ile kayıt altına alınacaktır. Ayrıca öğrenci ürünleri de kullanılacaktır. Araştırma süresince değer eğitimi kapsamında yararlanılacak animasyon filmler araştırmacılar tarafından içerik analizine tabii tutularak kararlaştırılmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılacaktır. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERSİ DÜNYAYA, SOSYAL BİLGİLER DERSİ AHTAPOTA BENZER.Özet: Bu çalışmada Denizli ilinde MEB’e bağlı ilköğretim kurumlarında görev yapan sınıf öğretmenlerinin ve Sosyal Bilgiler dersi öğretmenlerinin “Hayat Bilgisi dersi ve Sosyal Bilgiler dersi” ve bu derslerin öğretimi kavramlarına ilişkin oluşturdukları metaforların belirlenmesi amaçlanmıştır. Metaforlar, bir kavramın farklı şekilde tanımlanmasını, benzetme yönüyle betimlenmesini ve ayrıca bir kavramın olduğundan farklı bir boyutta görülüp yorumlanmasını sağlar (Tompkins ve Lawley, 2002). Betimsel araştırma deseninin tercih edildiği bu çalışmada öğretmenlerin Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler dersine ve bu derslerin öğretimine yönelik zihinsel imgelerini rahat ve yaratıcı bir şekilde oluşturabilmelerine fırsat vermek amacıyla açık uçlu form kullanılması tercih edilmiştir. Çalışma grubunu her iki alandan toplam 176 öğretmen oluşturmaktadır. Grubun 100 tanesini Sınıf öğretmeni ve 76 tanesini Sosyal Bilgiler dersi öğretmeni oluşturmuştur. Veri toplamak için kullanılan açık uçlu formun birinci bölümünde kişisel bilgiler ikinci bölümünde ise sınıf öğretmenleri için “Hayat Bilgisi dersi….. benzer. Çünkü….” ve “Hayat Bilgisi dersinin öğretimi…… benzer. Çünkü…” şeklinde sorular yer alırken Sosyal Bilgiler dersi öğretmenleri için “Sosyal Bilgiler dersi….. benzer. Çünkü….” ve “Sosyal Bilgiler dersinin öğretimi….. benzer. Çünkü….” şeklinde sorular yer almıştır. Verilerin analizi içerik analiziyle yapılmaktadır. Hali hazırda geçersiz veriler ayıklanmış ve analize 85 Sınıf öğretmeninin verileri ve 51 Sosyal Bilgiler dersi öğretmeninin verileri ile devam edilmektedir. Her iki öğretmen grubundan toplam 40 tane form eksik bilgi ve benzetme yönünün bulunmaması gibi sebeplerden dolayı ayıklanmıştır. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERSİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN MÜZE UYGULAMALARIÖzet: İlkokul, öğrencilerin kendini ve çevresini tanımasını, kendini geliştirerek çevresine uyum sağlamasını ve yaratıcı düşünme, problem çözme, eleştirel düşünme, yansıtıcı düşünme gibi becerilerini geliştirmeyi amaçlar. Çocuğu hayata ve bir üst döneme hazırlama amacında olan Hayat Bilgisi dersi, ilkokulun bu amaçlara ulaşmak için kullandığı etkin derslerden biridir. Bu dönemde somut işlemler döneminde olan çocuğun etkili ve kalıcı öğrenebilmesi için öğrenme ortamlarının öğrencilerin gözlem, araştırma ve keşif yapmasına olanak tanıması, öğrencilere gerçek yaşantılar ve somut nesneler aracılığı ile ilk kaynaktan veri sağlaması gerekmektedir. Diğer bir deyişle, öğrenciler olabildiğince gerçek nesnelere yaklaştırılmalı, onları görmeli, dokunmalı, koklamalı ve duyu organlarından edindiği veriler yoluyla nesne hakkında kendi düşüncelerini oluşturmalıdır. Geleneksel okulların sınırlı fiziksel olanaklarının aksine öğrencilerin kendilerini özgür hissettikleri bu tür olanakları sunan öğrenme ortamlarından biri de müzelerdir. Özellikle soyut düşünme becerileri henüz gelişmemiş ilkokul öğrencileri için beş duyuyu kullanarak, keşfederek, araştırarak, bizzat uygulamalara katılarak öğrenme ortamı sağlayan müzelerde yapılan eğitim daha somut, etkili ve kalıcı olabilecektir. Müzeler, öğrencilerin tarihi, kültürel,sosyal,sanatsal ve ekonomik boyutlarda sürekli olarak eğitilmesine katkı sağlayarak yaşam boyu öğrenmelerine de katkı sağlamaktadır. Müzelerde yer alan çeşitli eserler ve belgeler aracılığıyla gerçekleştirilecek olan uygulamalar, Hayat Bilgisi dersinin içeriğinde yer alan birey, toplum ve doğa öğrenme alanlarının işlenmesine de uygun görünmektedir. Bu uygulamalar, öğrencilerin kültürel mirasın etkilerini bireysel gelişimlerine yansıtabilmelerine ve kendilerini o toplumun bir üyesi olarak görmelerine de yardımcı olacaktır. Bu araştırmanın amacı, Hayat Bilgisi dersi içinde gerçekleştirilen müze uygulamalarını öğretmen ve öğrenci görüşleri ile bu uygulamalara yönelik hazırlanan dokümanlara dayalı olarak incelemektir. Araştırma, nitel araştırma yaklaşımına uygun olarak desenlenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını, Eskişehir ilinde 2012-2013 öğretim yılında görev yapan ve daha önce Hayat Bilgisi dersi içinde müze uygulaması yapmış 20 sınıf öğretmeni ile bu uygulamalara katılmış 2., 3. ve 4. sınıfta okuyan 30 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından hazırlanan yarı-yapılandırılmış görüşme formları kullanılmış ayrıca doküman incelemesi yapılmıştır. Araştırmanın verileri ise betimsel analiz yöntemi ile çözümlenmiştir. Araştırmanın sonucunda, öğretmenlerin Hayat Bilgisi dersinde gerçekleştirdikleri müze uygulamalarını en çok Atatürk, sanatlar, meslekler ve taşıtlar konularında ve “Benim Eşsiz Yuvam” ile “Dün-Bugün-Yarın” temalarında yaptıkları görülmüştür. Sınıf öğretmenlerinin müzelere ilişkin yeterli ve doğru bilgilerinin olmadığı, uygulamalarda ön hazırlığa önem vermediği, daha çok davranışsal boyutta kuralları hatırlattığı, soru cevap ve sohbet dışında öğretmenlerin müze uygulaması öncesinde, sırasında ve sonrasında öğrencilerin kalıcı ve etkili öğrenmeleri için yeteri kadar etkinlik yapmadığı ortaya çıkmıştır. Araştırmada, sınıf öğretmenlerinin büyük bir kısmının, müze uygulamaları yapmayı kalıcı ve etkili öğrenme sağlayan, eğlenceli, faydalı, olumlu uygulamalar olarak değerlendirdikleri, küçük bir kısmının ise bu uygulamaları zaman alıcı, riskli, zor ve sıkıcı buldukları ortaya çıkmıştır. Araştırmada müze uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşlerinin yanı sıra öğrenci görüşlerine de yer verilmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerin büyük bir kısmı müze uygulamalarını güzel, eğlenceli, dikkat çekici ve bilgilendirici olarak değerlendirirken, küçük bir kısmı ise gürültülü, sıkıcı ve korkutucu olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir. Bu sonuçlara dayalı olarak, sınıf öğretmenlerinin müze uygulamalarını amaca uygun gerçekleştirilebilmeleri için müze öncesi, müze sırası ve müze sonrası yapılacak olan etkinliklere ilişkin bir eğitim almaları önerilebilir. *Bu çalışma, H. Bilge TOSUN’un Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde gerçekleştirilen Hayat Bilgisi Dersinde Gerçekleştirilen Müze Uygulamaları” adlı yüksek lisans tezinden üretilmiştir. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERSİNDE İŞBİRLİKÇİ ÖĞRENME YÖNTEMİNİN 3. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN AKADEMİK BAŞARISINA ETKİSİÖzet: Değişimin kaçınılmaz bir hal aldığı günümüzde bilgi de hızla yenilenmektedir. Bilginin daha etkin ve kolay öğretilmesi amacıyla eğitim programlarında da birtakım arayışlara girilmiştir. Akademik başarının artışını sağlamak ve daha etkileşimsel bir ortamda paylaşımcı bir anlayışla ders işleyebilmek için İşbirlikçi öğrenme teknikleri uygulanır olmuştur. Bu araştırma, Hayat Bilgisi öğretiminde İşbirlikçi Öğrenme Modelinin Ayrılıp-Birleştirme Tekniği’nin ilkokul 3. sınıf öğrencilerinin akademik başarılarına etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada ön test- son test kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Araştırma 2015- 2016 eğitim- öğretim yılında Mersin ili Erdemli ilçesinde yer alan Yeşilyurt İlkokulunun iki farklı şubesinde eğitim gören toplam otuz üçüncü sınıf öğrencisiyle yürütülmüştür. Araştırmada bir deney bir de kontrol grubu bulunmaktadır. İlgili konu, deney grubunda işbirlikçi öğrenme yöntemiyle, kontrol grubunda ise geleneksel öğretim yöntemleri ile işlenmiştir. Deneysel çalışma toplam beş haftalık bir sürede on beş ders saatiyle sınırlı tutulmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak ilgili konuların kazanımlarına yönelik olarak hazırlanmış elli beş soruluk Akademik Başarı Testi(ABT) kullanılmıştır. Verilerin Analizinde ise varyans analizi yapılmıştır. Araştırma gruplarına uygulanan ABT ön test- son test sonuçlarına göre, deney ve kontrol grupları arasında ön testte anlamlı bir farklılığa rastlanmazken, son testte deney grubuna yönelik olarak olumlu yönde anlamlı bir farklılığa rastlanmıştır. Hayat Bilgisi dersi “ Benim Eşsiz Yuvam” temasının ilgili konularının öğretilmesinde İşbirlikçi Öğrenme Modelinin Ayrılıp- Birleştirme tekniğinin öğrencinin genel akademik başarısında geleneksel öğrenme yöntemlerine göre daha etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERSİNDE ÖĞRENCİLERİN BİLİMSELLİK DEĞERİNE İLİŞKİN ALGILARIÖzet: Problem Durumu: Küreselleşme olgusu ile birlikte bilimsel, teknolojik, ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel değişimler nedeniyle bireysel ve toplumsal ilişkiler karmaşıklaşmıştır. Bu süreçte bireylerin huzur ve barış içinde yaşamaları, ekonomik, sosyal ve siyasal yaşama güven içinde katılmaları, birbirlerine saygı ve hoşgörü göstermeleri, dürüst ve adil davranmaları, etkin bilinçli ve demokratik bir vatandaş olmaları değerlerle sağlanabilir. Alan yazında değer kavramı üzerinde evrensel bir tanım yapmak güçtür ve bu nedenle değer kavramına ilişkin çok sayıda tanım yer almaktadır. Bir tanımda değer “insanı insan yapan özelliklere sahip olan ve insanı diğer canlılardan ayıran temel özellikleri içinde barındıran ve insanların davranışlarına yön veren inançlar bütünü” biçiminde tanımlanırken, başka bir tanımda değer “bir sosyal grubun ya da toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen; onların ortak duygu, düşünce, amaç ve yarınını yansıtan genelleştirilmiş temel ahlaki ilke ya da inançlar” biçiminde tanımlanmıştır. Değerlerle ilgili olarak yapılan çalışmalara bakıldığında değerlerle ilgili bazı özellikler bulunmaktadır. Değerler, içten bir güç olarak bireyin davranışlarını etkiler, yaşamda ikilemde kalma durumunda karar vermeyi kolaylaştırır, toplum ya da bireyler tarafından benimsenen birleştirici olgulardır, bireysel algı ve gerçeğin yorumlanmasını etkiler, davranışları kontrol etmeyi sağlar, zaman içinde çeşitli etmenlere ve bireylere göre değişebilir, kişi ya da toplumların istek ve amaçlarını temsil eder, duygu yüklüdür, düşünce ve anlayışa güç verir, davranışları yönlendirir, bireyin kişiliğinin, ahlaki, sosyo-ekonomik, entelektüel, politik, fiziksel, estetik, dinsel gibi çeşitleri boyutlarını içerir. Dolayısıyla değerler yaşamın her alanında vardır ve başta bireyin davranışları olmak üzere bireyin diğer bireylerle olan etkileşimini de etkilemektedir. Değerlerin çocuklara kazandırılması önemlidir ve değerler önce ailede kazandırılır. Aileden sonra çocuklara değer eğitiminin yapıldığı ilk kurum ilkokuldur. Bu bağlamda, ilkokullarda öğretim programlarında doğrudan değerlerle ilgili kazanım ve konular yer almaktadır. Özellikle Hayat Bilgisi öğretim programında değerlere vurgu yapılmaktadır. Hayat Bilgisi dersi, öğrencilerin ilkokullarda karşılaştığı, ilk üç sınıfta okutulan derslerden biridir ve temel amacı öğrencilere bilgi, beceri ve değer kazandırmaktır. 2015 Taslak Hayat Bilgisi öğretim programında vurgulanan değerlerden biri de bilimsellik değeridir. Bilimsellik değeri, gerçeğe, bilgiye, muhakemeye ve eleştirel düşünceye önem verir. Bu çalışmanın amacı ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin bilimsellik değerine ilişkin algılarını ortaya koymaktır. Yöntem: İlkokul üçüncü sınıf öğrencilerin bilimsellik değerine ilişkin algılarını ortaya koymayı amaçlayan bu araştırmada nitel araştırma yaklaşımlarından fenomenolojiden. (olgubilim) yararlanılmıştır. Fenomenolojik araştırma, bireylerin kendi bakış açısından algı ve deneyimlerini ön plana çıkarmayı amaçlayan bir araştırma desenidir. Bu araştırmada öğrencilerin bilimsellik değerine ilişkin algıları öğrencilerin resimleri ve yapılan yarı-yapılandırılmış görüşmelerle ortaya konulmuştur. Araştırmada öğrencilerin seçilmesinde amaçlı örneklem türlerinden tipik durum örneklemesi kullanılmıştır. Tipik durum örneklemesi bir konuya ilişkin ortalama durumları ortaya koymak için kullanılır. Bu araştırmada alt ve orta sosyo-ekonomik düzeydeki öğrencilerin bilimsellik değerine yönelik algısının incelenmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla araştırma orta sosyo-ekonomik düzeyde bulunan bir ilkokulda gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 27 ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi katılmıştır. Araştırmanın verileri öğrencilerin bilimsellik değerine ilişkin çizmiş oldukları resimlerle ve öğrencilerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşme ile toplanmıştır. Öğrencilere bilimsellik değeri ile ilgili resim çizdirilmiş ve öğrencilerle çocuk resimleri, çocukların iç dünyalarını ve yaşam deneyimlerini anlatan bir ifade biçimi olarak değerlendirilmektedir. Araştırma verileri betimsel/içerik analiz tekniği kullanılarak çözümlenmiştir. Bulgu ve Sonuçlar: Bulgu ve sonuçlar daha sonra paylaşılacaktır. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERSİNDE OTANTİK GÖREV TEMELLİ ÖĞRENME ORTAMLARININ ÖĞRENCİLERİN DERSE YÖNELİK TUTUMLARINA VE ÖĞRENME SÜREÇLERİNE YANSIMASIÖzet: Etkili ve nitelikli öğrenmenin gerçekleşmesinde öğrenin sınıfta edindiği bilgi ve becerileri gerçek yaşamında uygulayabilmesi oldukça önemli görülmektedir. Bu bağlamda öğretim programları geliştirilirken öğrencilerin gerçek yaşamlarında karşılaşacakları olaylar, durumlar, sorunlar vb. dikkate alınmakta ve eğitim durumları bu doğrultuda düzenlenmektedir. Otantik görev temelli öğrenme ortamları, öğrencilerin kendi yaşamlarındaki gerçek sorunları konu edinmesi, tartışma ve çözüm üretme süreçlerinde üst düzey düşünme becerilerini geliştirmesi, farklı bakış açıları geliştirmelerini ve çoklu roller üstlenmelerini sağlaması ve öğrencileri işbirliği içinde çalışmayla yönlendirmesi bakımından öğretme-öğrenme süreçlerine farklı ve önemli katkılar sağlamaktadır. Hayat Bilgisi dersi ile öğrenciler, günlük yaşamlarına uyum sağlamada gereksinim duydukları bilgi, beceri ve davranışları edinmektedirler. Bu bağlamda Hayat Bilgisi dersinin içeriği ve doğası göz önünde bulundurulduğunda, bu derse ilişkin etkinlikler, gerçek yaşam sorunları barındıran ve bu sorunların çözümüne yönelik öneriler oluşturmaya olanak sağlayan nitelikte düzenlenebilir. Dolayısıyla Hayat Bilgisi dersinin öğretme-öğrenme süreçlerinin zenginleştirilmesinde otantik görev temelli öğrenme ortamlarından yararlanmanın oldukça uygun olduğu görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, Hayat Bilgisi dersinde otantik görev temelli öğrenme ortamlarının öğrencilerin derse yönelik tutumlarına ve öğrenme süreçlerine yansımalarını belirlemektir. Karma modelle desenlenen araştırmada gömülü deneysel desen kullanılmıştır. Araştırma, 2015-2016 öğretim yılı güz yarıyılında Uşak İl merkezinde bulunan bir ilkokulun üçüncü sınıf şubelerinden birinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri Hayat Bilgisi Dersine Yönelik Tutum Ölçeği, gözlem ile video kayıtları, öğretmen, öğrenci ve velilerle gerçekleştirilen yarı yapılandırılmış görüşmeler ve öğrenci ürünleri ile toplanmıştır. Araştırmadan elde edilen nicel verilerin çözümlenmesinde parametrik testlerden olan t-Testinden, nitel verilerin çözümlenmesinde ise betimsel analizden yararlanılmıştır. Araştırmada öğrencilerin Hayat Bilgisi dersine yönelik tutumlarına, otantik görev temelli öğrenme ortamlarında gözlenen davranışlarına, öğrenci ve veli görüşlerine yönelik sonuçlar elde edilmiştir. Bu kapsamda araştırmada otantik görev temelli öğrenme ortamlarının, öğrencilerin Hayat Bilgisi dersine yönelik tutumlarını olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir. Araştırmada otantik görev temelli öğrenme ortamlarında öğrencilerin, üst düzey düşünme becerilerini işe koştukları, farklı bakış açısı geliştirdikleri, gerçek yaşam deneyimlerini paylaştıkları, yansıtma yaptıkları, birincil kaynaklardan yararlandıkları, işbirliği içinde çalıştıkları, iletişimi sınıf dışına taşıdıkları, çoklu roller üstlendikleri, otantik bağlamı kendi yaşamlarıyla ilişkilendirdikleri ve gerçek yaşamdan uzmanların deneyimlerinden yararlandıkları ortaya çıkmıştır. Üst düzey düşünme becerilerinin işe koşulması bağlamında öğrencilerin en çok neden-sonuç ilişkisi kurarak akıl yürüttükleri görülmüştür. Bunu yanında soruna ilişkin çözüm önerileri üretmede karşılaştırma yapmışlardır. Araştırmada öğrencilerin, ilgilendikleri soruna ilişkin farklı bakış açıları geliştirerek çok boyutlu düşündükleri ve bu bağlamda öğrencilerin otantik sorunu farklı noktalardan ele alırken hayal güçlerinden, kendi kültürel yaşayışlarından ve ulaştıkları kaynaklardan etkilendikleri ortaya çıkmıştır. Hayat Bilgisi dersinde oluşturulan otantik görev temelli öğrenme ortamlarında öğrenciler, sıklıkla gerçek yaşam deneyimlerini paylaşmışlardır. Araştırmada otantik bağlamın, öğrencilerde merak duygusu uyandırdığı ve derslerde sıklıkla kendi deneyimlerini paylaştıkları belirlenmiştir. Yine, öğrencilerin bu süreçte otantik bağlamla ilgili olan öğrendikleri yeni bilgileri, başka durumlarda kullandığı dolayısıyla düşüncelerini yansıttığı belirlenmiştir. Bu süreçte öğrencilerin araştırma yaparken gazete, dergi gibi birincil kaynakları kullandığı; böylece otantik görev temelli öğrenme ortamlarında sorunların çözümünde birden fazla kaynaktan yararlandığı ortaya çıkmıştır. Araştırmada öğrencilerin işbirliği içerisinde çalışarak hem araç-gereçlerini paylaştıkları hem de birbirlerinin öğrenmelerine katkı getirdikleri bulunmuştur. Bu bağlamda öğrenciler grup içi çalışmalarda farklı görevler üstlenerek sorumluluk aldıkları bulunmuştur. Araştırmadan elde edilen bir diğer sonuç, öğrencilerin iletişim sınıf dışına taşımaları olmuştur. Bu bağlamda öğrencilerin gerçekleştirdikleri etkinliklerde otantik bağlamın içerdiği sorunun çözümüne yönelik olarak sınıf dışındaki gerçek yaşamla iletişim kurdukları belirlenmiştir. Yine, araştırmada öğrencilerin çoklu roller üstlendikleri; bu bağlamda öncelikle grup çalışması yaparak değişik roller edindikleri ve sürece katkı getirdikleri, daha sonra ise soruna ilişkin çözüm önerileri sunmada farklı roller üstlenebileceklerinden söz ettikleri görülmüştür. Öğrencilerin, otantik bağlamı sıklıkla kendi yaşamlarıyla ilişkilendirdikleri ve bu süreçte gerçek yaşamdan uzmanların deneyimlerinden yararlandıkları, araştırmada elde edilen diğer sonuçlardandır. Öğrencilerin, otantik temelli öğrenme ortamlarından yararlanılmasına ilişkin görüşlerine bakıldığında dört ana temanın ortaya çıktığı görülmüştür. Bunlar; Hayat Bilgisi dersinden yararlanmaya ilişkin düşünceler, otantik görevleri içeren etkinliklere ilişkin düşünceler, karşılaşılan zorluklara ilişkin düşünceler ve başka derslerde kullanılmasına ilişkin düşünceler olarak belirlenmiştir. Hayat Bilgisi dersinden yararlanmaya ilişkin düşüncelerini geçmiş uygulamalarla karşılaştırma ve kendi yaşamlarıyla ilişkilendirme bağlamında açıklamışlardır. Otantik görevleri içeren etkinliklere ilişkin düşüncelerini işbirliği ve gerçek yaşam problemleriyle ilişkilendirmişlerdir. Öğrenciler, uygulama sürecinde karşılaştıkları güçlükleri grup çalışması süreci, değerlendirme süreci ve alışılmamış problemlerle ilişkilendirerek açıklamışlardır. Yine, başka derslerde kullanılmasına ilişkin ise en çok Türkçe dersinde kullanılmasını ifade ettikleri belirlenmiştir. Velilerin, otantik temelli öğrenme ortamlarından yararlanılmasına ilişkin görüşlerine bakıldığında ise üç ana temanın ortaya çıktığı görülmüştür. Bunlar; etkinlikler, tutum ve davranışlar ile sorunlar olarak belirlenmiştir. Araştırmada velilerin etkinlikleri güzel ve yararlı buldukları; aile, öğretmen ve arkadaş ilişkilerinde genel olarak olumlu değişimler gözlemlediklerini ve çocuklarının bu süreçte yaşadıkları sorunları kendi ilgisizliklerine bağladıkları sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERSLERİNDE SÖZLÜ VE YEREL TARİH YÖNTEMLERİNİN UYGULANMASI İLE İLGİLİ ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİÖzet: Tarih dersleri öğrencilere sıkıcı gelen dersler arasındadır. Bu dersin düz anlatım ve okuma gibi geleneksel tarih öğretim metotlarıyla işlenmesi öğrencilerin bu yöndeki algılarını kuvvetlendirmektedir. Yapılandırmacı eğitim felsefesinin esas alındığı güncel öğretim programları geleneksel öğretim yöntemlerinin aksine, öğrenciye öğrenme sürecine aktif katılım olanağı veren öğretim yöntemlerini önermektedir. Sözlü ve yerel tarih yöntemleri de yapılandırmacı yaklaşıma uygun tarih öğretim yöntemlerindendir. Sözlü ve yerel tarih yöntemlerine Türkiye’ deki Sosyal Bilgiler dersi öğretim programlarında yer verilmesine rağmen Hayat Bilgisi Dersi Öğretim programlarında bu yöntemler yer almamaktadır. Oysa Hayat Bilgisi dersinde de bu yöntemlerin kullanılması tarih konularının öğrenciler için daha anlamlı hale gelmesine yardımcı olabilir. Aslında Hayat Bilgisi dersi öğrencilerin tarih konularıyla ilk defa karşılaştıkları bir ders olması sebebiyle ayrıca önemlidir. Ayrıca öğrencilerin böyle yöntemlerle erken yaşlarda tanışmaları onların tarihe karşı olumlu tutum geliştirmeleri ve tarihsel düşünme becerilerini geliştirmesi açısından yararlı olabilir. Ancak bu konuda ve özellikle ilkokul seviyesinde yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmayla Hayat Bilgisi dersinde bu yöntemlerin kullanılabilirliği hakkındaki araştırma boşluğu doldurulmaya çalışılmıştır. Bu araştırmanın amacı ilkokul 3.sınıf seviyesinde Hayat Bilgisi Dersi “Dün, Bugün, Yarın” teması çerçevesinde öğrencilerle sözlü ve yerel tarih yöntemleriyle birtakım etkinlikler gerçekleştirmek ve bu etkinlik süreçlerini öğrenci ve öğretmen görüşlerine göre değerlendirmektir. Bu nedenle aşağıdaki araştırma soruları geliştirilmiştir: Öğrencilerin Hayat Bilgisi derslerinde sözlü ve yerel tarih uygulamalarıyla ilgili duygu ve düşünceleri nelerdir? Öğretmenlerin Hayat Bilgisi derslerinde sözlü ve yerel tarih uygulamalarıyla ilgili duygu ve düşünceleri nelerdir? Bu soruları cevaplamak amacıyla 2015-2016 eğitim- öğretim yılının bahar yarıyılında bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya, İstanbul Beykoz’ daki bir devlet ilkokulunda eğitimlerine devam etmekte olan 63 öğrenci ve iki sınıf öğretmeni katılmıştır. Araştırmada, nitel araştırma türlerinden sınırlı bir sistemin derinlemesine incelenmesini ve betimlenmesini sağlayan durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Veri kaynaklarının zenginliğini arttırmak ve birbirini teyit edecek verilere ulaşabilmek (veri üçgenlemesi) amacıyla araştırma süreci boyunca farklı veri toplama araçları ve yöntemleri kullanılmıştır. Bu nedenle etkinlik süreçleri boyunca öğrencilerin günlük tutmaları sağlanmış, süreç sonunda öğrencilere açık uçlu anket formları uygulanmış, sınıf öğretmenlerinin karma başarı durumlarına göre belirlediği 12 öğrenciyle yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiş ve öğretmenlerle de yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Araştırmada öğrenciler ilk haftalarda yaşadıkları mahallenin tarihini ikincil kaynaklardan araştırmışlar ve yaşadıkları mahallenin yerel tarihini sözlü tarih yöntemiyle öğrenmeye çalışmışlardır. Bu süreçte her öğrenci sözlü tarih görüşmesini bireysel olarak ve kendi imkanlarıyla ulaştığı bir mahalle sakiniyle gerçekleştirmiştir. Sonraki haftalarda ise öğrenciler yaşadıkları yerleşim birimi olan İstanbul’un Beykoz ilçesindeki dört tarihi eser ya da yeri öncelikle ikincil kaynaklardan araştırmışlar ardından bu eserlere ve yerlere yapılan gezi- gözlem çalışmalarına katılmışlardır. Öğrenciler bu gezilerden sonra, dağıtılan çalışma yapraklarındaki etkinlik sorularını yanıtlamışlardır. İçerik analizi yöntemiyle incelenen verilerden elde edilen ilk bulgulara göre öğrenci ve öğretmenlerin tecrübe ettikleri yerel ve sözlü tarih sürecine yönelik tutumlarının olumlu olduğu görülmüştür. Öğrenciler bu süreçte röportaj yapmayı öğrendiklerini, bilgi kaynaklarındaki çelişkileri fark ettiklerini, yaşadıkları yerin tarihini ve tarihi eserlerini öğrendiklerini belirtmişlerdir. Açık uçlu anket formlarını dolduran öğrencilerin %32’si (n=18) araştırma sorularının cevaplarını bulmakta zorlandığını ve%20’si (n=11) gezilerde yorulduğunu belirtse de öğrencilerin büyük çoğunluğu (n= 44, %78) gezilerden keyif aldıklarını ve öğrencilerin neredeyse tamamı (n=55, %98) böyle etkinlikleri tekrar yapmak istediklerini belirtmişlerdir. Öğrenci günlükleri ve öğrenci görüşmeleri yukarıda belirtilen verileri teyit eder niteliktedir. Öğretmenler sözlü ve yerel tarih etkinliklerinin öğrencilerin araştırma ve öz güven becerilerini geliştirdiğini ve onlara yaşadıkları yeri yakından tanıma olanağı sunduğunu ifade etmişler ve derslerinde bundan sonra bu tür öğretim yöntemlerine yer vermek istediklerini dile getirmişlerdir. Araştırma bulguları Hayat Bilgisi derslerinde sözlü ve yerel tarih yöntemlerinin kullanılmasının mümkün ve faydalı olabileceğini ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ ÖĞRETİM PROGRAMINA İLİŞKİN YAPILAN ARAŞTIRMALARA YÖNELİK BİR İNCELEMEÖzet: Bireylerin yaşama ilişkin temel bilgi, beceri ve değerleri kazanmalarına; hem kendilerini hem de içerisinde yer aldıkları toplumu ve dünyayı tanımalarına ve kendilerini gerçekleştirmelerine katkı sağlamak amacı ile tasarlanmış olan Hayat Bilgisi dersi, İlkokul 1, 2 ve 3. sınıflarda okutulmaktadır. Hayat bilgisi dersi; birey, doğa ve toplum bütünlüğü içerisinde bireylerin karakter gelişimine katkı sağlayan temel derslerden bir tanesi olarak adlandırılmaktadır. Toplumsal ihtiyaçlara cevap verme görevi de yüklenen Hayat Bilgisi dersi, tarihsel süreç içerisinde dönemsel koşullarla birlikte değişim göstermiştir. Hayat Bilgisi dersinde gözlenen bu değişimin, bu derse yönelik yapılmış olan araştırmalara yansıdığı ve yapılan araştırmaların da eğilimlerinin doğrudan değişikliklere bağlı olarak değiştiği düşünülmektedir. Bu araştırma Hayat Bilgisi öğretim programına ilişkin yapılan lisansüstü tez çalışmalarının ve makalelerin eğilimlerini belirlemek amacıyla gerçekleştirilecektir. Araştırmada son 5 yılda yapılan çalışmalar; yayın yılı, üniversite, yayın türü, araştırmacı profili, araştırma deseni, çalışma grubu seçimi, veri toplama araçları, veri analiz yöntemi, temalar ve değerler çerçevesinde değerlendirilecektir. Nitel araştırma olarak desenlenen bu araştırmada Ulusal Tez Merkezi’nde yer alan lisansüstü tezler ile ULAKBİM TR Dizin kapsamında dizinlenen dergilerde yayımlanmış makaleler araştırmanın verilerini oluşturacaktır. Araştırmada elde edilen veriler içerik analizi tekniği ile incelenecektir. İlgili çalışmaların analiz edilmesi ve yorumlanması sürecinde: adlandırma, kategori geliştirme, geçerlik ve güvenirliğin sağlanma, frekansların hesaplanması ve yorumlama aşamalarına dikkat edilecektir. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ ÖĞRETİMİNDE ETKİLEŞİMLİ EĞİTİM YAZILIMI KULLANIMININ ETKİLİLİĞİÖzet: Bu araştırmanın amacı, Hayat Bilgisi öğretiminde etkileşimli eğitim yazılımı kullanımının etkililiğini belirlemektir. Araştırma, 2015 -2016 eğitim-öğretim yılında Niğde ili Merkez İlçesi’nde bulunan Selçuk İlkokulunda öğrenim gören toplam 51 (25 deney, 26 kontrol) öğrenci üzerinde yürütülmüştür. Deneysel yöntemle yürütülen bu çalışmada öntest-sontest kontrol gruplu model kullanılmıştır. Deneyden önce gruplar yansız (seçkisiz) örnekleme yöntemlerinden basit yansız (seçkisiz – random) küme örnekleme yöntemiyle atanmıştır. Uygulama için deney ve kontrol grupları belirlenirken sınıfların mevcudu, öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyleri ve öğrenim durumları dikkate alınmıştır. Deney ve kontrol gruplarının denkliğini kontrol etmek için her iki gruba da öntest verilmiştir. Grupların öntest puanları ortalamaları arasındaki fark “bağımsız örneklemler için t testi” testi ile test edilmiştir. Araştırmada toplanan verilerin analizinde IBM SPSS Statistic 23.0 paket programı kullanılmıştır. Elde edilen veriler aritmetik ortalama, standart sapma, tekrarlı ölçümler için “çift yönlü varyans analizi” ve “bağımsız örneklemler için t testi” aracılığıyla çözümlenmiş ve verilerin anlamlı olup olmadığı 0,05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir. Dört hafta süren deney boyunca deney grubuna ders içeriğine yönelik hazırlanan etkileşimli eğitim yazılımı ile, kontrol grubuna ise MEB tarafından sağlanan ders kitabı seti kullanılarak mevcut öğretim programına dayalı olarak ders işlenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre etkileşimli eğitim yazılımının öğrencilerin akademik başarılarına olumlu yönde katkı sağladığı belirlenmiştir. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ PROGRAMINDA YER ALAN DEĞERLERİN ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Araştırmanın amacı “Hayat Bilgisi Programı”nda yer alan ve öğrencilere kazandırılması amaçlanan değerlerin öğrencilere nasıl kazandırıldığına ilişkin öğretmen görüşlerini ortaya koymak”tır. Bu amaç kapsamında aşağıdaki soruların cevaplanması hedeflenmiştir. 1. Sınıf öğretmenlerinin, Hayat Bilgisi programında yer alan değerleri kazandırmada öğretmenlerden beklentileri nedir? 2. Sınıf öğretmenleri, Hayat Bilgisi Programı’nda yer alan değerleri kazandırmak için hangi yöntem-teknikleri ve araç-gereçleri kullanmaktadır? 3. Sınıf öğretmenleri, Hayat Bilgisi Programı’nda yer alan değerleri öğrencilere kazandırmak için etkinlikleri nasıl düzenlemektedir? 4. Sınıf öğretmenleri, Hayat Bilgisi Programı’nda yer alan değerlerin öğrenciler tarafından kazanılıp kazanılmadığı nasıl ölçmektedirler? Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evreni, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı, Batman ili merkez ilçesinde bulunan resmi ilkokullarda görev yapan 1., 2. ve 3. sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Örneklem alma yöntemi olarak amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılmıştır. Araştırma ölçütleri ilkokulda kadrolu olarak görev yapan 1., 2. ve 3. sınıf öğretmenleri olarak belirlenmiştir. Bu amaçla basit tesadüfî yöntemle belirlenen sekiz okulun ölçütlere uyan öğretmenleriyle görüşme yapılmıştır. Görüşme formu uzman görüşü alınarak araştırmacı tarafından geliştirilmiştir. Görüşme öncesi kısa bilgilendirme yapıldıktan sonra araştırma formları öğretmenlere dağıtılmıştır. Toplanan verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Veri analizleri görüşmelerden elde edilen 24 görüşme formuna göre yapılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin 11’1 kadın, 13’ü erkek olup 3’ü 1. sınıf, 9’u 2. sınıf ve 12’si de 3. sınıf öğretmenlerinden oluşmaktadır. Ayrıca öğretmenlerin 4’ü 1 – 5 yıllık, 4’ü 6 – 10 yıllık, 9’i 11 – 15 yıllık, 6’sı 16 – 20 yıllık ve 1 tanesi de 21 yıl ve üstü mesleki kıdeme sahiptir. Araştırma bulgularına göre öğretmenin gerek davranışsal gerekse tutumsal olarak değer kazandırmada öğretmenlerden beklentileri “değerlere sahip olma”, “model olma”, “tutarlı davranma”, “değerlere uygun davranma”, “örnek olma”, “uygun sınıf ortamı oluşturma”, “öğrencileri ödüllendirme”, “değerleri iyi ifade etme”, “aile ve meslektaşlarla işbirliği yapma” ve “çok duyu organına hitap etme” olarak bulunmuştur. Öğretmenlerin değer öğretiminde kullandığı yöntem ve teknikler “drama, gözlem, problem çözme, yaparak yaşayarak öğrenme, görüş geliştirme, örnek olay, soru-cevap, örnek gösterme, anlatma ve gösteri” olarak bulunurken başvurdukları araç gereçler ise “fotoğraf, slayt, afiş, bilgisayar, projeksiyon, pano, film, atasözleri, hikayeler, ders ve yardımcı kitaplar” olarak bulunmuştur. Değerleri kazandırmak için etkinlikleri “tartışma yaptırma, duvar gazetesi ve pano hazırlatma, oyunlar oynatma, izledikleri filmleri anlattırma, drama yaptırma, hikâye oluşturma, her ay sınıfta bir değer anlatma, örnek olaylar-kişiler üzerinde durma ve anı anlatma” şeklinde düzenledikleri bulunmuştur. Öğretmenler, öğrencilerin değer kazanım düzeyini belirlemek için “sorular sorarak, test yaparak, öğrencilerin davranışlarına bakarak, sınıf-okul düzeyinde gözlemler yaparak, olaylar karşısında aldıkları tutuma bakarak” belirledikleri tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre öğretmenlerinin değerleri kazandırmaya ilişkin öğretmenlerden beklentileri “öğretmenin bazı kişisel niteliklere” sahip olması ve “öğretmenin bir takım etkinlikler yapması” olarak iki tema altında toplanmıştır. Öğretmenler etkinlikleri düzenlerken hem öğrenci hem de öğretmen merkezli hareket etmektedirler. Ancak değerlerin kazandırılmasında değer öğretim yöntemleriyle ilgili bilgi sahibi olmadıkları görülmüştür. Bunun yanında değer kazandırmada takip ettikleri genel bir çerçeveleri, eğitim programları bulunmamaktadır. Değer kazandırmaya daha çok derslerin öğretimi gibi yaklaşılmakta ve eğitimden çok öğretim boyutu ağırlık kazanmaktadır. Değerlerin kazandırılma düzeyini daha çok “bilgi” ve “uygulama” düzeyinde belirlemeye çalıştıkları az da olsa “kavrama” düzeyine de dikkat ettikleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri HAYATI PAYLAŞMAK İÇİNÖzet: Özet:Özel eğitime gereksinimi olan bireyler toplumumuzda önemli bir yer tutmaktadır. Akranlarına göre zihinsel ve fiziksel gereksinimleri farklılıklar gösteren bu bireylere eğitim veren öğretmenler, onlarla ilgilenen veliler ve aynı fiziksel ortamı paylaşan arkadaşlarının bu gereksinimlerinin farkında olmaları topluma uyum sağlamadaki problemleri aşmada yardımcı olacaktır. Normal eğitimlerine devam eden öğrenciler “saygı”, “yardımlaşma” ve “sorumluluk” değerleri çerçevesinde özel eğitim sınıflarında eğitim gören akranlarını ve özel eğitime gereksinim duyan arkadaşlarını altı aylık süreç içerisinde ziyaret etmişlerdir.Son yıllarda eğitim alanında yapılan özel eğitim sınıfları, evde eğitim, kaynaştırma eğitimi uygulamaları,engelli bireylerin haklarındaki olumlu gelişmeler ve fiziksel ortamlarda yapılan iyileştirmeler bu bireyleri topluma kazandırmaya ve kendilerini değerli hissetmelerine yönelik yapılan çalışmalardır. Toplumumuzda özel eğitime ihtiyacı olan bireyler okullarımızda özel eğitim sınıflarında ve rehabilitasyon merkezlerinde eğitim görmektedirler. Bu çocuklarımızın normal eğitim alan çocuklarımızla aynı ortamı paylaşma imkanının çoğu zaman sağlanamadığı belirlenmiştir. Hatta okulda özel eğitime gereksinim duyan öğrencilerin olduğu, normal eğitimine devam eden öğrenciler tarafından bilinmemektedir.Eğitimde görmezden gelinip feda edilebilecek tek bir bireyin bile olamayacağı anlayışıyla gerçekleştirilen bu araştırmanın amacı, özel eğitime gereksinimi olan bireylerin toplumumuzda değerli olduklarını ve onlarla aynı hayatı paylaştığımızı normal eğitime devam eden çocuklar özelinde tüm topluma hissettirmektir.Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışmasıyla desenlenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını özel eğitime gereksinim duyan öğrenciler ile normal öğrenim gören öğrenciler oluşturmuştur. Araştırma sürecinde özel eğitime gereksinim duyan öğrenciler ile normal eğitim gören öğrenciler belirlenen etkinlikleri birlikte gerçekleştirmişlerdir. Araştırma verilerianketler ve gözlem tekniği ile elde edilmiştir. Araştırma bulgularına göre; normal eğitimine devam eden ve özel eğitime gereksinim duyan öğrencilerle aynı eğitim ortamını paylaşıp, onlarla ortak etkinlik yapan öğrencilerin özel eğitime gereksinim duyan öğrencilere karşı algı, tutum ve davranışlarında olumlu yönde bir değişim gerçekleştiği belirlenmiştir. Sözlü bildiri HAYATIN İÇİNDE MATEMATİKÖzet: “Matematik Hayatımızın Her Yerinde Hem de En Eğlenceli Haliyle” sloganıyla yola çıktığımız projemiz ile , öğrencilere matematiğin hayatın her yerinde olduğunu fark ettirmeyi, matematik dersini diğer derslerle ilişkilendirerek kalıcı öğrenmeyi sağlamayı, öğrencilerin oluşturduğu matematik kahramanları ile hayal güçlerini ve üreticiliklerini geliştirmeyi, tüm derslerde öğrencilerde merak duygusunu canlı tutmayı, yapılacak inceleme gezileri ile öğrencilerin sosyal yönlerini geliştirmeyi, farklı meslek gruplarına inceleme gezileri düzenleyerek matematiği nerelerde kullandıkları ile ilgili bilgi edinmelerini amaçladık. PROJEMİZİN UYGULANMASI; Öğretmen ve öğrenciler özgün bir “Matematik Kahramanı” ürettiler, matematik dersinde yapılan tüm etkinliklere bu kahramanı dahil ettiler. Kahramanın adı, fiziksel özellikleri, kişisel özellikleri öğrenciler tarafından belirlendi. (Kahramanlarımız, Bilgiç ve Can, Pırıltı, Kıvırcık) Öğretmenlerimiz tarafından içerisinde matematik kahramanlarımızın olduğu ders planları hazırlandı. Matematik ile ilişkili çocuk kitapları öğrencilerle birlikte okunarak, canlandırıldı. “Fırat’ın Matematik Korkusu” isimli kitabını okuyan 4.sınıf öğrencileri öğretmenleri ile birlikte pastaneyi ziyaret ederek pasta ustası ile birlikte pasta yaptılar ve yediler.” Benim Bir Karışım” isimli kitabı okuyan 1.sınıf öğrencileri parmak boya ile karışlarının baskısını yaptılar. Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler dersleri kapsamında meslek ziyaretleri yapıldı. Her meslek grubuna “Mesleğinizle ilgili çalışmalarda matematiği nerelerde kullanıyorsunuz?” sorusu soruldu. Alınan bilgiler öğrencilerle birlikte değerlendirildi. Kaymakamlık, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, 6.Ana jet Üssü, Müftülük, İlçe Emniyet Müdürlüğü, Bandırma Adliyesi, Portakal Spor Salonu, Toprak Mahsülleri Ofisi, Pazaryeri, Kuaför,Banvit, Belediye, Kasap, Cam Ustası ( sınıfa davet edildi.) ,Ressam... pek çok meslek grubu ziyaret edildi. Örneğin; Hava Üssüne yaptığımız gezide öğrenciler “Uçuş Simülatörüne” bindiler. Burada açıları bilmenin uçağın havadaki dönüşleri açısında oldukça önemli olduğu pilotlar tarafından öğrencilerle paylaşıldı ve uygulama yapıldı. Simülatör deneyiminde sonra öğrencilerimize Üs Komutanı tarafından “İlk Uçuş Sertifikası verildi. Bandırma Cumhuriyet Başsavcımız, 24 yıl ceza almış bir suçlu mahkemedeki iyi davranışlarından dolayı 3/4 oranında indirim alıyor.Bu suçlunun kaç yıl hapis cezası aldığını bulalım diyerek öğrencilere matematiği mesleğinde nerelerde kullandığı ile ilgili örneklerle açıklamalar yaptı. Kahramanlarımızdan Pırıltı, lösemi hastası olduğu için Türk Kızılay’ı ile iş birliği içinde “Kan ve Kök Hücre Bağışı “ etkinliği gerçekleştirildi. (Değerler Eğitimi) Doktor, “Bağış etkinliği sırasında kişilerin kan değerlerine bakarak bağış yapıp yapamayacağına karar veriyorum. Bu sebeple sayılar çok önemli!” diyerek matematiği mesleğinde nerelerde kullandığı ile ilgili öğrencilere bilgiler verdi. PROJE SONUÇLARI; Öğrenciler ve aileleri matematiğin hayatın her yerinde olduğunu fark ettiler. Öğrenciler günlük yaşamlarında matematikle karşılaştıkları her anı öğretmenleri ile paylaştılar.Matematiğin sadece zor sorulardan ibaret olmadığını keyifli uygulamalar ile deneyimlediler. Proje sürecinde kullandığımız farklı yöntem ve tekniklerle öğrencilerin farklı zeka alanlarına hitap edildi.Matematik dersi diğer derslerle ilişkilendirilerek kalıcı öğrenme gerçekleştirildi.Farklı meslek gruplarına yapılan inceleme gezileri ile matematiği nerelerde kullandıkları ile ilgili bilgi edinildi ve uygulamalar yapıldı. (İş Dünyasında Matematik) Matematik ile ilgili okunan çocuk kitapları öğrencilerin okuma,anlama ve yazma becerilerine önemli ölçüde katkı sağladı. Sözlü bildiri HAYATIN RİTMİNİ YAKALAÖzet: Dezavantajlı öğrencilerin bulunduğu yatılı okulumuzda onların el değmemiş hayatlarına müzikle dokunarak kendilerini gerçekleştirme yolunda başarı duygusunu tattırmak, akademik-sosyal yönden gelişimlerini sağlamak, öğrencilerin keşfedilmeyi bekleyen yeteneklerini ortaya çıkarmak; sosyokültürel açıdan eksiklikleri olan ilimizin en küçük ilçesinde, farkı önce kendi içimizde, ilimizde ve daha sonra diğer bölgeler ile ulusal ve uluslararası farkındalığa taşımak amaçlanmıştır. 125. Yıl Yatılı Bölge Ortaokulu imkânlardan uzak bir okuldu. Müziğin insan zekâsına en fazla etkisi olan ritimle çalışmalar yaptık. Bir ritim grubu kurduk. Güney Marmara Kalkınma Ajansına “Hayatın Ritmini Yakala” ismiyle yazdığımız projemiz kabul edildi, 213.000 liralık hibe desteği alındı. Dünya’nın İlk ve Tek Ahşap Müzik Atölyesi okulumuzda otlarla kaplı, 184 m²lik boş bir alana yapıldı. İçine 43 farklı türde 317 enstrüman alındı. “Herkes En Az Bir Enstrüman Çalar” projesiyle ilçemizde 7 farklı dalda enstrüman kursu (bağlama, gitar, piyano, org, bateri, perküsyon, yan flüt) açıp tüm öğrencilerin en az 1 enstrüman çalmayı öğrenmesini sağladık. Balıkesir Üniversitesi Eğitim Fakültesi ile iletişime geçerek işbirliği içinde yapılan projede, ben dahil müzik öğretmenliği okuyan 6 üniversite son sınıf öğrencisi bu kursları verdi. Daha sonra okulun toplam mevcudu olan “184 Öğrenci Kaç Enstrüman Çalar?” projesi hayata geçirildi. 43 farklı enstrümanın hepsini öğrencilere öğrettik. Okulumuzda artık 13, 26, 35 gibi sayılarda enstrüman çalabilen öğrenciler bulunmaktadır. Okuldaki 184 öğrencinin çalabildiği toplam enstrüman sayısı 3.089’a ulaşmıştır. “Özel Gereksinimli Bireyleri Hayatın İçine Al” projesiyle engelli, kaynaştırma ve özel eğitim öğrencilerinden oluşan 11 kişilik “Engelleri Aş Ritmine Ulaş” isimli bir ritim grubu kurduk, konserler verdik. Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün desteğiyle “Öğreniyorum Öğretiyorum” ismiyle başlattığımız akran eğitimi faaliyeti okul, ilçe, il, bölge, ulusal ve sonunda uluslararası düzeye ulaşmıştır. Bu projeyle yatılı okulumuzda, farklı ilçe ve illerde ritim grubumla beraber dezavantajlı öğrencilere ritim dersleri verdik. “Adım Adım Gelecek” diyerek ilçeden daha önce hiç giden olmamışken 34 öğrenciye Güzel Sanatlar Lisesini, 3 öğrenciye müzik öğretmenliğini derecelerle kazandırdık. Hayatın Ritmini Yakala ritim grubumla çeşitli programlarda yer almak üzere Almanya, Gürcistan ve Kazakistan’a gittik. Öğrencilerin yazları mevsimlik işçi olmalarının önüne geçmek için “Tatilde İlk İz” projesiyle öğrencilerimle birlikte hem tatile gittik hemde sokak müzisyenliği yaparak eğitim masraflarını çıkarmalarını sağladık. Kalacağımız yerleri ayarladıktan sonra gündüzleri denize girdik, ders çalıştık, akşamları ise sokak müzisyenliği yaptık. Bize katılan matematik, fen bilimleri öğretmenleride öğrencilere ders çalıştırdılar. Cumhurbaşkanımıza ve sayamadığımız neredeyse tüm kurum ve kuruluşların önde gelen isimlerine olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında grubumuzla toplam 589 konser verdik. Birçok yerel, ulusal, uluslararası televizyon programında, canlı yayında, gazetelerde, manşetlerde, blog sayfalarında, dergilerde, dergi kapaklarında çıktık ve sosyal medyada yer aldık. Kültür ve Turizm Bakanlığı Belgesel Yapım’a yaptığımız “Ahşap Müzik Atölyesi” isimli projemiz geçti ve belgesel filmimiz çekildi. Ayrıca serüvenimizi anlatan 2 kitap yazdık. Doğu Batı sentezi “Kardeş Eller Ritimle Buluşuyor” diyerek müziğin birleştiriciliğiyle doğu batı kardeşliğinin gücünü göstermek adına Doğu’da kız kardeşimin kurduğu ritim grubuyla beraber doğu-batı sentezi yaptık ve 2 ritim grubunu bir araya getirdik. Öğrencilerimle birlikte Diyarbakır/Hani’ye gittik ve birçok konser, gezi ve etkinlik düzenledik. Proje kapsamında; ilçeye hareketlilik kazandırdık, öğrencilere ilklerini yaşattık, kültür dünyalarını zenginleştirdik, yurtiçi, yurtdışı 589 konser verdik, okuldaki öğrencilerin enstrüman öğrenmesini sağladık, 2.950 öğrenciye ritim dersleri verdik. Sözlü bildiri HAZIRGİYİM ENDÜSTRİSİNE GİYİM ÜRETİMİ TEKNOLOJİSİ PROGRAMI ÖĞRENCİLERİNİN UYGULAMA EĞİTİMLERİNİN KATKISIÖzet: Günümüzde Hazır giyim sektöründe katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesine daha da önem verilmesi ile birlikte giyim üretimi alanında önemli atılımlar ve yeni projeler ortaya çıkmaktadır. Bu projeler hem sektör içerinde yer alan işletmeler hem de sektörde çalışan ve çalışmaya başlayacaklar bireyler için önemli gelişmeleri beraberinde getirmektedir. Ülkemiz içerinde günden güne gerek teknolojik gelişmelerin vermiş olduğu ilerleme ile gerek tekstil ve hazır giyim sektörlerinin insan emeğine olan ihtiyacının en uygun vasıflarda çalışanlar ile karşılanması sayesinde sektör istidam konusunda da ülkemizde lokomotif görevinde bulunmaktadır. Tekstil ve Hazır Giyim sektörlerinin alanında ihtiyaç duyduğu yetişmiş iş gücü kapasitesine sahip olabilmesi işletmelerin her zaman bir adım önde ve istedikleri ve istenen ürünleri üretebilmelerine olanak sağlamaktadır. Yetişmiş iş gücü kapasitesine sahip çalışanlar ya çekirdekten yetişme olarak tabir edilen ve sektörün içerinde kendini geliştirmiş çalışanlar ile ya da meslek liselerinin tekstil, hazır giyim, giyim üretimi, terbiye teknolojisi, kalite kontrol, dokuma, iplik, örgü, makine, elektrik, elektronik ve diğer ilgili programlarda eğitim almış akabinde ön lisans, lisans programlarında eğitim görmüş bireyler vasıtasıyla tekstil ve hazır giyim sektörünün çalışan ihtiyacını karşılamaktadırlar. Bu çalışmada; Üniversite sanayi iş birliği kapsamında yapılan projeler ile birlikte meslek yüksek okullarının giyim üretimi teknolojisi programında pratik ve uygulamalı eğitim alan öğrencilerin aldıkları bu eğitimlerin yanında derslerinin uygulama içeren kısımlarının hazır giyim işletmelerinde uygulamalı eğitim ile yapılarak onlara ve hazır giyim endüstrisine katkıları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri HEDEFE YÖNELİK GERİ BİLDİRİMÖzet: Kişilerin işlerinde kendilerini gerçekleştirdiklerine dair inançlarının olması, arkalarında gelişimlerini destekleyen öğretmenlerinin olması, sevdiği şeyleri yapmaları, güven duyduğu bir ortamda olmaları, ileriye dönük beklentilerinin olması gelecekle ilgili fikir üretebildikleri ve sonuca katkıda bulunabildikleri, paylaşılan ortak değerlerin olduğu, gelecek hedeflerinde işlerine yarayacaklarına inandıkları işleri sahipleniyor ve potansiyellerini maksimum kullanarak çalışırlar. Bu çalışma süreci öğrenciyi besleyen , öğrenciyi geliştirmek için neler yapabileceğini gösteren bilgiyi paylaşmak, yapılan dersin , çıkan ürürünün sonuçları ile ilgili gözlem/görüşleri geribildirim ile bildirmek ve/veya nasıl daha iyi yapılabileceği konusunda öneri vererek öğrenciyi geliştirmek, yol göstermek şeklinde olmalıdır. Öğrencinin güçlü yanları ile gelişim alanlarına odaklanmak, hedeflere odaklanmak kadar önemlidir. Öğretmenin hedefleriyle bireyin (öğrenci) nin hedeflerinin örtüşmesini, böylece tüm çalışanların ortak bir başarı tanımına sahip olmalarını sağlayan bir sistem oluşturmalıyız.Okul içinde değerlendiren (öğretmen ) ve değerlendirilenler (öğrenciler), veliler değerlendirme süreci ve uygulamasıyla ilişkin bilgilendir, performansın iyileştirilmesi ve kişisel gelişim planları için gerekli önlemleri almalarını sağlar. Bu süreçte öğretmen ve öğrenci kendi belirleyebilecekleri ölçüm kriterlerine göre gelişim süreçlerinin genel olarak nasıl ve nerede olduğunu görebilecektir. Bu anlamda verilecek geri bildirim çok önemlidir. Geri bildirim vermekte almakta gelişim açısından son derece önemlidir.Geribildirim kelimesi genellikle basit bir eleştir ya da takdir ile karıştırılıyor. Geribildirim verirken olumlu bir dil kullanmak son derece önemlidir.Olumsuzu ifade ederken sandviç taktiği kullanılmalıdır. Olumlu dille verilmeyen geri bildirim kişiliğe zarar verir. İletişim engellerinin oluşmasını sağlar.Geri bildirim alan kişi kendisini mutlu hissetmelidir. Geribildirim alan kişinin aldığı geri bildirimin kendi işine yarayacağına inanmalıdır. Geribildirim verme ve alma süreci her bireyin yararına olduğuna , bunun doğru yapılmasına dikkat edilmelidir. Bunu yaparken bazı yetkinliklerin geliştirilmesi son derece önemlidir. Bildirimleri vermek güçlü gözlem yeteneği gerektir. Duru, Berrak, açık ve net bir dil kullanmak önemlidir. Geribildirim verilirken sözcükler, söyleme tarzı ve beden dil uygun kullanılmalı ve olumsuz geribildirimler kişiye değil davranışa ve sonuca yönelik verilmelidir. Kişiye güçlü sorularak sorarak kendini ifade etmesi ve değerlendirmesi güçlü soru sorma yeteneği ve etkin dinleme yeteneği gerektir. Geleceğe odaklanmalı ve performansı geliştirmeye yönelik eylem planlanmalıdır. Hedefe Yönelik Geribildirim hem öğretmenin hem de öğrencinin işine yarayacaktır. Sözlü bildiri HEEY!BEYNİMNASILSIN?Özet: Ayat her geçen gün daha karmaşık hale geliyor. Bilim gelişiyor. Hayatta ayrıntı daha da önemli hale geliyor. Bu ayrıntıları yakalamak, hizmet alanını genişletmek için acilen tedbirlerin oluşması gerekmektedir. Bunun içinde insanlık neslinin daha donanımlı hale getirilmesi gerekiyor. Daha donanımlı hale getirmenin yolu ise özgür ve özgün düşünme kanallarının açık olmasında yatmaktadır. Durum bu olunca çocukların hayal kurmalarına, kurdukları hayallerde özgür olmalarına, soyut ve somut süreçlerinde prangalardan uzak kendilerini gerçekleştirmeye temel teşkil eder. Oyunlara daha da önem verilmesi gerekiyor. Derin Beyin egzersizleri görsel algı, bilişsel beceriler ve egzersizlerle beyin kapasitesinin artmasını sağlamaktadır. Egzersizlerde en önemli unsurlar, eğlence boyutunun çok etkin olması, bilimsel temellere dayalı olması, her kesimden ve her yaştan bireyler için uygun olmasıdır. Amacımız, günümüz koşullarında bireylerin refahını ve yaşam kalitesinin arttırarak, yenilikçi bir sistem ile sportif sosyal ve kültürel değişiklileri göze alıp, özel egzersizler yolu ile beyin gelişimini destekleyip kişisel gelişim ve başarıyı arttırmaktır. Son yıllarda görülen zihinsel antrenman ağırlıklı çalışmalar, duygusal olarak gevşeme ve rahatlamaya sebep olmakta, stres düzeyini aşağı çekilmesini sağlamakta, bireysel performansta artış sağlamaktadır. Tüm bu etkenler bilişsel antrenmanların ve önem kazanmasına neden olmuştur. Yapılan araştırmalar kısa bir süre içerisinde, bilişsel antrenmanların toplumun her alanında kullanılacağını ve bireylerin sosyal yaşamlarında, kişiliklerinde, kariyerlerinde olmakla beraber, çocukların gelişiminde de önemli bir rol oynayacağını göstermiştir. Sözlü bildiri HEMŞİRELİK ARAŞTIRMALARINDA ETİK YAKLAŞIMÖzet: Hemşirelik; hemşirelik bilimi ve mesleksel temelleri olan, toplumdaki bireylerin sağlığını koruma ve geliştirmeye yönelen bir sağlık disiplinidir. Hemşirelik bilimi hemşirelik uygulamalarına rehberlik eden bilimsel bilgi olup, hemşirelik bakımının etkili ve kaliteli sunmada bilimsel bilgiye gereksinim duyulmaktadır. Hemşirelikte yapılan araştırmalar pek çok bilginin kaynağı olup, hemşirelik için güçlü bir bilimsel taban oluşturulmasına hizmet etmektedir. Bilimsel araştırmalar, olayları tanımlamak, açıklamak, yorumlamak, bilinmezi bilinir kılmak, sorunlara çözüm üretmek, sosyal ve kültürel unsurları tanımlayıp açıklamak için yapılmaktadır. Bilimsel çalışmaların tasarımı uygulama ve sonuçlandırma gibi tüm aşamaları insanın kontrolü ve sorumluluklarına bağlı olup, bilim insanlarının etik değerleri bilimsel çalışmalarına yansımaktadır. Bir araştırmanın etik olarak yürütülmesi çalışma konusunun belirlenmesinden yayınlanmasına kadar sürmektedir. Etik kurallar ve düzenlemeler araştırmada amacın, araştırma taslağının ölçüm yöntemlerinin belirlenmesinde deneklerin seçiminde verilerin toplanması ve çözümlenmesi sonuçların yorumlanması ve yayınlanmasına rehberlik etmektedir. Hemşirelik araştırmalarında özellikle insanların bilgi kaynağı olması ve denek rolünü üstlenmeleri etik değerlerin göz önünde bulundurulmasını ve haklarının korunmasını zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda araştırma süresince deneklerin haklarının bilinmesi ve korunması araştırmacıların etik sorumluluğudur. Bu haklar; araştırmada deneklerin araştırma hakkında bilgilendirilmesi aydınlatılmış onam, özel yaşamına mahremiyetin gizliliğinin korunması, özerkliğe saygı, kimliksizlik, doğru davranılma, zarar vermeme/yararlılık, deneklerin istediği zaman araştırmadan çekilme hakkı, araştırmaya katılma yanı sıra hizmet alma hakkıdır. Bunun yanı sıra hastaların güvenliği, haklarının korunması, sağlığı ve esenliği güvence altına alınmalı, araştırma boyunca karşılaşılabilecek zarar ve tehlikelerin en aza indirilmesi, olası zararlar için gerekli önlemelerin alınması gerekmektedir. Tüm bu faktörler düşünüldüğünde hemşire araştırmacılar, mesleksel ahlak kurallarına sadık kalmalı, seçilen araştırma konusunun toplum yararına olmasını göz önünde bulundurarak, ırk, din, ırk, sosyal statü gibi özelliklere göre ayrım yapmaksızın araştırma sürecinin her aşamasında etik ilkeler doğrultusunda bireylerin haklarının korunmasına özen göstermelidir. Kaynaklar 1. Bayık, A.(2000). Hemşirelikte Araştırma İlke Süreç ve Yöntemleri, Hemşirelik Araştırmalarında Etik, Erefe İ, Ed., İstanbul, 27-46. 2. Çobanoğlu, N. Tıbbi Araştırma ve Yayın Etiği, http: //kaynak. unak. org.tr/ bildiri/ unak 3/ u03-20. pdf (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2017). 3. Ersoy, N. (2015). Araştırma Etiği, Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi Eylül, 1, 1, 2-8. 4. Özenç Uçak, N., Birinci H.G. (2008). Bilimsel etik ve intihal, Türk Kütüphaneciliği 22, 2 , 187-204. Sözlü bildiri HEMŞİRELİK EĞİTİMİNDE ETİK DERSİNİN ÖNEMİÖzet: Sözlük anlamı olarak etik; töre bilimi, ahlak bilimi ve çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütünü olarak tanımlanmaktadır. Meslek etiği mesleğin davranışlarını düzenleyen ahlaki ilkeler grubu ya da değerler topluluğu olarak tanımlanmaktadır. Hemşirelikte etik ise, bireylere hizmet sunarken iyi ve doğru olarak; ne yapmamız, nasıl yapmamız gerektiğine rehberlik eden ilkelerdir. Etiğin amacı doğru karar verebilmektir. Bunu yapabilmek için öncelikle mesleki etik ilkeleri anlamamız gerekmektedir. Hemşirelik, sağlıklı/hasta bireylere kanıta dayalı bilgilerle etkin ve kaliteli bakım sağlamaktır. Sürekli olarak gelişen ve değişen teknoloji ile birlikte hemşirelerin rol ve sorumlulukları da artmıştır. Hemşire, mesleki uygulamalarında birçok etik ikilem ve etik sorunlar yaşamaktadırlar. Hemşireler yaşadıkları sorunları çözebilmek için etik karar vermeleri gerekmektedir. Mesleki etik ilkeler, hemşirenin etik eylemde bulunmasını mesleki bir sorumluluk haline getirmiştir. Hemşirelik mesleğinin yapısında önemli role sahip olan etik ilkeler/kodlar hemşirenin düşüncelerine, davranışlarına yön vermektedir. Hemşirelik mesleğinin etik ilkeleri; zarar vermeme-yararlılık, özerklik/ bireye saygı, mahremiyet ve sır saklama, adalet ve eşitliktir. Hemşireler mesleklerini uygularken bu ilkelere uymaları gerekmektedir. Bu ilkelere uyan hemşire uygulamalarında etik sorunlar yaşamayacaktır. Çünkü neyi yapması ya da yapmaması gerektiğini bilecektir. Hemşirelikte etik eğitimi; çağdaş hemşirelik rollerinin uygulanmasında, kaliteli hasta bakımı ve hemşirelik mesleğinin profesyonel rollerinin uygulanması için gereklidir. Mesleki etik eğitimi, hemşirenin mesleki yaşantısında etik davranabilmesini ve etik kararlar verebilecek duruma gelmesini amaçlamaktadır. Hemşirelik uygulamalarında etik bilincin ve duyarlılığın gelişmesinde etik eğitimi son derece önemlidir. Etik eğitimi aynı zamanda öğrencilere meslek bilincinin kazandırılmasını sağlamaktadır. Profesyonel hemşirelik uygulamalarında etik yaklaşımın uygulanması için hemşirelik eğitiminde etik eğitimine önem verilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu nedenle temel hemşirelik eğitiminde etik dersi mutlaka yer almalıdır. Sözlü bildiri HEMŞİRELİK LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİMLERİNE VE MESLEKLERİNE BAKIŞIÖzet: Giriş amaç: Hemşirelik mesleği teorik ve uygulamalı bir eğitimdir ve lisans eğitimi Türkiye’de ve Avrupa’da ilk kez 1955 yılında Ege Üniversitesi’nde başlanmıştır. Ülkemizde meslek seçimine bakıldığında çoğunlukla meslek seçimi tesadüflere bağlıdır. Mesleği benimseme ve profesyonelce uygulama konusundaki temeller, yani meslek bilinci öğrencilik yıllarında atılır. Sonuç olarak dört yılık lisans eğitimleri süresince hemşirelik mesleklerine ait görüşlerin üniversite ortamının ve verilen hemşirelik eğitiminin mesleğin benimsenmesi ve profesyonelce uygulanmasında olumlu yönde değişim yaratması beklenebilir. Bu çalışma Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fethiye Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik öğrencilerinin eğitimlerine ve mesleklerine bakış açılarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Method: Araştırma 2016 yılında yapılan tanımlayıcı tipte bir çalışmadır. Araştırma örneklemi 1. ve 4. sınıfta okuyan tüm (400) öğrencilerden seçilmiştir. Veriler 5-9 Aralık tarihleri arasında 19 sorudan oluşan anket formu ile toplanılmış, değerlendirmede yüzde ve ki kare kullanılmıştır. Bulgular: Öğrencilerin %64.8’i kız, %35.2’si erkektir. Öğrencilerin %63,8’inin bölümü lisans yerleştirme sınavına ilk girişte kazandıkları, %72,8’inin ilk 9 sırada tercih ettikleri görülmüştür. İlk 9 sırada tercih etme oranı 1 sınıflarda(%82,7) 4 sınıflardan(%66,8) anlamlı olarak daha yüksektir. Tercih etmede en etkili faktör (%47,4) iş bulma kolaylığıdır. İdeali olduğu için seçenlerin oranı%22,5dir. Tercih etme nedenleri ile sınıflara arsında anlamlı ilişki yokken, erkeklerde (%63,1) iş bulma kolaylığının oranı kadınlardan (%39) yüksektir. Yerleşmeden önce hemşirelik hakkındaki görüşleri kısmen (%38)olumlu ve olumlu(%36)dur. Olumlu olanların oranı kızlarda (K:%40,5, E:%27,7) anlamlı düzeyde yüksektir. Öğrenciler eğitimlerinden memnun(%24,5) yada kısmen (%48,2)memnundur. Birinci sınıflarda ve erkeklerde memnun olma oranı anlamlı olarak daha azdır. Öğrenciler mesleğin benimsenmesinde öğretim elemanının etkisini (%39.2) verilen eğitimden (%32) daha fazla olduğunu belirtmektedir. Öğrencilere meslek hakkındaki görüşü sorulduğunda olumlu diyenlerin oranı (%39,2 )iken toplumdaki imajı sorulduğunda olumlu diyenlerin oranı %33,2 olmuştur. Bu oran 4 sınıflarda(1.snf: 40,7; 4.snf:%28,8) anlamlı düzeyde daha azdır. Mezun olduktan sonra hemşirelik mesleğini yürütmeyi isteme durumu incelendiğinde; %69.8’inin evet dediği görülmüştür. Bu oran 4.sınıflarda (1.snf: %63,3’ü 4.snf:73,6) daha yüksek bulunmuştur. Sonuç: Öğrencilerin eğitimlerine ve mesleklerine bakışı olumludur. Okul eğitimi bu süreci olumlu etkilemektedir. Sözlü bildiri HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN KLİNİK UYGULAMAYA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Giriş ve amaç: Hemşirelik eğitimi teorik ve uygulamalı bir eğitimdir. Klinik eğitim hemşirelik eğitiminin vazgeçilmez bir parçasıdır. Hemşirelik öğrencisi 4 yıllık lisans eğitiminde okulda aldığı teorik bilgileri uygulama alanlarında pratik bilgiye dönüştürür. İlinde üniversite hastanesi olmayan okullar klinik eğitimlerini daha çok devlet hastanesi ve aile sağlığı merkezlerinde yürütür. Bu alanlarda öğrenci birçok sorun yaşar. Yapılan çalışalar bu sorunları hastane çalışanları arasındaki iletişim sorunları, öğretim elemanları tarafından uygulama performansının yeterli değerlendirilmemesi, giyinme odası ve toplantı odasının olmaması veya yetersiz olması, beslenme ihtiyaçlarının tam olarak karşılanmaması, hata yapma korkusu, hasta ile yeterli iletişim kuramama, uygulama kapsamında olmayan servis işlerinin yaptırılması olarak göstermektedir. Bu çalışmada Fethiye Sağlık Yüksekokulu hemşirelik bölümünde okuyan öğrencilerinin klinik uygulamalarda yaşadıkları sorunları tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı tiptedir. Evrenini klinik uygulamaya çıkmış 2, 3, 4 sınıfta okuyan 661 öğrenciden, örneklemi ise evrenin %20 si alınarak belirlenmiş 127 kişiden oluşmuştur. Veriler 05-07.01.201 tarihleri arasında 31 sorudan oluşan anket yöntemiyle toplanmıştır. Veriler SPSS programında sayı ve yüzde dağılımlar olarak değerlendirilmiştir. Araştırma için etik kurul onayı ve öğrencilerden bilgilendirilmiş onam alınmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılanların %68,5’i kadın, %55’i 18-20 yaş grubundadır. Öğrencilerin %55,9’u bölüme üniversite sınavına ilk girişte yerleşmiştir. Bölümü isteyerek seçenlerin oranı %50,4 tür. Öğrencilerin %33,1 inin ailesinde sağlık çalışanı vardır ve mezun olduktan sonra hemşirelik yapmak isteyenlerin oranı %61,4 dür. Öğrencilerin klinik uygulamalarında %24,5 -% 47,2 arasında iletişim sorunu yaşamaktadır. En az iletişim sorununu hasta ile yaşarken(%24,5) en çok hemşire(%47,2), personel(%35,4), öğretim elemanı(%35,3), doktor(%31,5) ve hasta yakını (%30,7) ile yaşamaktadır. Öğrencilerin % 63,8’i uygulamalarında rahat(huzurlu) çalışamadıklarını %46,5’i hastanede soyunup giyinebilecekleri bir odanın olmadığını, %63,8 derse ait ile ilgili kliniklerde uygulama yapmadığını, %68,5’i derste öğrendiği teorik bilgiyi uygulamada pekiştirme fırsatı bulamadığını, %48’i öğrendiği bilgileri doğrultusunda hastaya hemşirelik bakımı veremediğini belirtmiştir. Öğrenciler klinik uygulamada merak ettiği soruları daha çok hemşire(%48,2) sonra doktor(%15,7) ve öğretim elemanından (%10,2) öğrendiğini, uygulamayı en rahat hemşire ile (%40,9) en az öğretim elemanı ile (9,4) yaptığını, uygulamalarda en fazla hemşireden(%50,4) en az öğretim elemanından(%7.1) yardım aldığını öğretim elemanının (%52,8)’i yeterli model olamadığını belirtmiştir. Öğrencilerin %36,2 si uygulamalarında haksız yere suçlandıkları bir durum yaşadığını, %49,6 görevi dışında sorumluluk(iş) verildiğini, %44,9’u ise kliniklerde eldiven maske gibi malzemelerden kolaylıkla yararlanamadığını belirtmiştir. Klinik uygulamalarının öğretim elemanı tarafından değerlendirilmesini ağırlıklı olarak(%81,9) iyi ve çok iyi olarak değerlendirilmiştir. Sonuç: Öğrencilerin klinik uygulamalarda yaşadığı sorunlar diğer okullarla benzerdir. Bu sorunların çoğu klinik uygulama yapılan alanların nitel ve nicel yetersizliğinden ve son yıllarda artan öğrenci kontenjanları oranında öğretim elemanı sayısı, bina ve derslik olanaklarının artmamasındandır. Sözlü bildiri HER DERSE DEVA: ZEK OYUNLARIÖzet: Zeka oyunları günümüzde büyüğünden küçüğüne her kesim tarafından oynanan oyunlardır. Milli Eğitim Bakanlığı’ nın müfredatında da yer alan zeka oyunlarına gün geçtikçe ayrı bir ilgi duyulmaktadır. Zeka oyunları; bireylerin kendi potansiyellerinin farkına varabilmeleri, hızlı ve doğru karar verebilmeleri, problemler karşısında kendilerine özgü çözüm yolları üretebilmeleri ve en önemlisi de kendilerini sürekli yenileyebilmeleri için sunulan etkinlikler olarak tanımlanmaktadır (TTKB, 2013). Zeka oyunları, oyuncuların hem eğlenmelerine hem de farklı becerilerinin gelişmesini sağlayan oyunlardır. Bu oyunların sistematik ve planlı bir şekilde oynanması özellikle çocukların bilişsel ve duyuşsal gelişimlerine önemli katkılar sağlayabilmektedir. Zamanlarının önemli bir kısmını okulda geçiren öğrencilerin bu oyunlarla tanıştırılması, öğrencilerin bu oyunları oynaması ve bu sürecin devamlılığının sağlanması ise ulaşılacak eğitsel hedeflere önemli bir katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla sınıf ortamında oynatılacak zeka oyunlarının nasıl oynatılacağı ve nelere dikkat edileceği ise ayrı bir önem arz etmektedir. Bu çalıştayın amacı, zeka oyunlarının nasıl oynatılması, oynatırken nelere dikkat edilmesi ve katılımcıların zekâ oyunlarına yönelik farkındalıklarının arttırılmasıdır. Bu çalıştayda öncelikle zekâ oyunları hakkında genel bir bilgi verilerek bu oyunların çocukların kişisel ve akademik gelişimi üzerinde ne tür etkileri olduğu noktasında paylaşım yapılacaktır. Bu paylaşımdan sonra oynanacak oyunlarla ilgili oyun kuralları anlatılacaktır. Oyuncuların 4 kişilik 5 grup oluşturması istenecek ve tüm oyunlar istasyon tekniğiyle oynanacaktır. Oyun sonunda, bu oyunun derslerde öğrencilere ne gibi katkıları olabileceği grupça tartışılarak etkinlik sonlandırılacaktır. Sözlü bildiri HER SINIF BİR KÜTÜPHANEÖzet: Toplumun her kesiminde bireylere okuma alışkanlığı kazandırılması, toplumda okuma bilincinin oluşturulmasına katkıda bulunulması, kitabın gündelik hayatımızın bir parçası haline getirilmesi, topluma hayat boyu öğrenmeyi ilke edinmiş yeni bireylerin katılımı, bilgi toplumuna uyumun kolaylaştırılarak ülkemizin sosyal ve ekonomik gelişimini hızlandırılması, böylece toplumsal ve kültürel kalkınma sürecine ivme kazandırılarak, dünyadaki lider ülkeler arasına yer alınması için ilçe olarak katkıda bulunulması amaçlanmaktadır. “Her Sınıf Bir Kütüphane Projesi” 2017-2018 eğitim- öğretim yılında uygulamaya konulmuş olup süreklilik arz edecek şekilde belirlenen amaçlar doğrultusunda her eğitim-öğretim öğretim döneminde eğitim ve öğretim programlarına etkin bir şekilde katkı sağlanması amacıyla uygulanmaya devam edilecektir. Karesi’de Her Sınıf Bir Kütüphane Projesi kapsamında Karesi sınırları içerisinde bulunan ilkokul, ortaokul ve liselerde, her sınıfa ve öğretmenler odasına birer kitaplık oluşturulması planlanarak çıkılan bu yolda; her sınıfa kitaplıklar takılmış ve her kitaplığa Kitap Tespit Komisyonunca belirlenen 20 kitap kaplanarak yerleştirilmiştir. Proje takibi için okul müdürlerinin yer aldığı üç Whatsapp grubu kurulmuş ve her sınıfın haftada bir kez fotoğraf paylaşımı yapması sağlanmıştır. Sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için; sınıf kitap kumbarası ve sınıf kütüphanesi defteri oluşturulması sağlanmıştır ve sınıflara hediye edilecek kitaplar okul komisyonunca belirlenerek sınıf kütüphanelerine gönderilmeye devam etmektedir. Otomasyon sistemine geçiş ile birlikte Karesi’de kitapların bir tuş kadar uzağımızda olması hedeflenmektedir. 3000 öğrenci- 2300 öğretmenin yer aldığı proje ile ilgili olarak ilkokullarda en az 70 sayfa okuyan öğrenci sayısı, ortaokullarda ve liselerde en az 100 sayfa okuyan öğrenci sayısı, eklenen ve toplam kitap sayıları gibi veriler toplanmıştır. Bu proje kapsamında 30620 öğrencimiz kitap ve kitaplıklarla buluşmuştur. Yapılan istatistikler sonucunda 2017-2018 eğitim öğretim yılında her bir öğrenci günde ortalama 3,14 sayfa kitap okurken bu oran 2018-2019 eğitim öğretim yılında artış göstererek 11,13 e yükselmiştir. Sözlü bildiri HEYBEMDE KİTAP VAR PROJESİÖzet: Heybemde Kitap Var projesi okul öncesi dönemde çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırma konusunda aile ve çocukta farkındalık oluşturmayı, çocukların aileleri ile nitelikli zaman geçirmelerine fırsat sağlamayı, kelime haznelerini zenginleştirmeyi, çocuğun Türkçeyi doğru konuşma ve anlama becerisini arttırmayı, bilgiye ulaşmak için kitabın önemi konusunda çocuğa farkındalık kazandırmayı, eğitime çocukların aktif katılımını sağlamayı amaçlamıştır. Projemiz çocukların bütün gelişim alanlarına (bilişsel, dil, sosyal, psiko-motor) hitap etmiştir. Proje çalışmaları sırasında heybelerin farklı yöntemlerle boyanması, farklı kitaplara ait heybelerin olması, arkadaşlarının resimlerini görebiliyor olmaları öğrencilerin projeye karşı ilgilerini artırmıştır. Ayrıca ebru sanatı ile kitap ayracı yapıp aile bireylerine hediye etmeleri, boş sayfalardan hazırlanan kitapçıklarla kendi hikaye kitaplarını oluşturmaları, kütüphaneye yaptığımız gezide heybelerini götürerek oradaki insanlara projelerini tanıtmaları, sınıf içerisinde yapılan masal anlatma günlerine katılmaları çocukların projede aktif olmalarını sağlamıştır. Proje eTwinning portalı üzerinden de yapılarak öğrenciler, iller arası yapılan heybe değişimlerinde farklı illerde bulunan arkadaşlarına resimler yaparak heybeleri ile birlikte göndermişlerdir. Öğrenme merkezlerindeki serbest oyun zamanlarında birbirlerine kendilerine okunan kitaplardan bahsetmeleri, yaptıkları resimlerde kitaplarda bulunan karakterleri kullandıkları, öğrendikleri yeni kelimelerin anlamlarını sordukları ve cümle içerisinde kullanmaya çalıştıkları projenin gözlenen diğer çıktıları arasında yer almaktadır. Sınıf içerisinde drama, oyun, müzik gibi yöntemler kullanılarak proje desteklenmiştir. Projenin başından sonuna kadar çocukların alan gezisi, sanat etkinliği, Türkçe-dil etkinlikleri, müzik etkinliği, drama gibi etkinliklerle ilgileri aktif tutulmaya çalışılmış ve büyük oranda başarı sağlanmıştır. Projenin en önemli özelliği çocuk merkezli olması ve ailenin aktif katılımının bulunmasıdır. Ayrıca proje, öğrenciyi arkadaşları ile işbirliği içinde çalışmaya sevk ederek, paylaşmaya teşvik ederek değerler eğitimine katkı sağlamıştır. Sözlü bildiri HIGH SCOPE EĞİTİMİ ALAN 4-5 YAŞ GRUBU ÇOCUKLARI İLE BU EĞİTİMİ ALMAYAN ÇOCUKLARIN SOSYAL BECERİLERİ DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: High Scope Eğitim Yaklaşımı, 1962 tarihinde Weikart ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş, dünyanın hemen hemen birçok ülkesinde uygulanılmakta olan bir okul öncesi eğitim yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın oluşturulmasında Piaget’in gelişim teorisinden etkilenilmiştir. Yaklaşımın merkezinde çocukların kendi kendilerine planlayıp, uygulayıp yürüttükleri etkinliklerden öğrendikleri esas alınmaktadır. Bu program erken çocukluk dönemindeki etkin öğrenme kavramını içermektedir. Program ile çocukların kendi tercihlerini yapmalarına, kararlar almalarına, sorumluluk almalarına, öz disiplin ve yeteneklerinin geliştirilmesine destek verilmektedir. Programın ilk uygulamalarında zihinsel amaçlar ön planda iken, zaman içerisinde sosyal ve duygusal alanlarla ilgili amaçlar program içerisinde yer almıştır. Bu çalışmanın amacı, High Scope eğitimi alan okul öncesi eğitime devam eden 4-5 yaş grubu çocukları ile bu eğitimi almayan çocukların sosyal beceri düzeylerinin karşılaştırılmasıdır. Çalışmaya, İstanbul ilinde bulunan High Scope Eğitimi veren bir anaokulu ile bu eğitimi vermeyen diğer anaokulunda öğrenim gören 4-5 yaş grubu çocukları arasından 80 çocuk içerisinden basit seçkisel yöntem kullanılarak 60 çocuk seçilmiştir. Araştırmada çocukların sosyal becerileri düzeylerini değerlendirmek amacıyla “Okul Öncesi Sosyal Beceri Değerlendirme Ölçeği” kullanılmıştır. Okul Öncesi Sosyal Beceri Değerlendirme Ölçeği içerisinde yer alan sorular her çocuk için ayrı ayrı olacak şekilde sınıf öğretmenlerinden bilgi alınarak doldurulmuştur. Araştırmanın veri toplama aşaması tamamlanmış olup, analiz süreci devam etmektedir. Verilerin analizi tamamlandığında elde edilen bulgulara göre sonuçlar yazılarak önerilerde bulunulacaktır. Araştırmanın sonuçlarına ilişkin bulgu ve önerilere tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri HİJYENİK PED AMBALAJI ÜZERİNDEKİ KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ UYARILARININ KIZ ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Günümüzde tanı, tedavi ve sağlık kuruluşlarından yararlanma olanaklarının artmış, doğuşta beklenen yaşam süresi uzamış ve toplum kendi sağlığı konusunda daha da bilinçlenmiştir. Buna rağmen gelişmekte olan ülkelerde erken tanı yöntemlerinin yetersizliği, erken tanıya yönelik insanların duyarsızlığı ve inançsal faktörler kanser insidanslarını etkilemektedir. Kanserde erken tanı konulduğu zaman, hastanın kesin tedavi şansı artmakta ve yaşam süresi uzamaktadır. Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de kadınlarda en çok görülen kanser türü meme kanseridir. Ülkemizde yapılan araştırmalarda kadınların kendi kendine meme muayenesi (KKMM) yapma ve bilme düzeylerinin yeterli olmadığı belirlenmiştir. Bu çalışmada hijyenik kadın pedleri eğitim aracı olarak kullanılarak, kadın sağlığı açısından çok önemli olan KKMM kanseri hakkında farkındalık uyandırılması amaçlanmıştır. Bu çalışma TUBİTAK 2209A -Üniversite Öğrencileri Yurt İçi / Yurt Dışı Araştırma Projeleri Destekleme Programı tarafından 1919B011601872 başvuru numarası ile desteklenmiştir. Bu çalışma tek gruplu öntest - sontest düzeninde, Afyon Kocatepe Üniversitesi Afyon Sağlık Yüksekokulu’nda, 300 kız öğrenci ile yürütülmüştür. Veriler Tanıtım Formu, Meme Kanseri Taramalarında Champion’un Sağlık İnanç Modeli Ölçeği ve Değerlendirme Formu ile toplanmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler ve nonparametrik testler kullanılmıştır. Veriler değerlendirildiğinde, öğrencilerin yarısından fazlasının KKMMden haberdar olduğu ancak çoğunun düzenli KKMM yapmadığı ve yaklaşık yarısının ne zaman yapılacağını bilmediği saptanmıştır. Öğrencilerin neredeyse tamamı ped ambalajlarını okuduktan sonra KKMMyi yapacağını, bu uygulamanın farkındalık yaratacağını ve yaygınlaştırılması gerektiğini bildirmiştir. Meme kanseri vakalarının çoğunun ilk olarak KKMM ile saptandığı göz önüne alınarak; kadın sağlığını korumak, geliştirmek, meme kanserinde erken tanı sağlamak, KKMM ve meme kanseri konusunda farkındalık yaratmak için bu uygulamanın yaygınlaştırılması önerilmektedir. Ayrıca bu proje fikrinin koruyucu sağlık hizmeti kapsamında hizmetten daha çok bireyin yararlanmasına, hizmeti veren birey sayısında ve zamanında tasarruf sağlamada, gelecekte hizmetin yaygınlaşması ile sağlıkta harcanan maliyeti düşürmede, hem ülkenin ve hem de bireylerin ekonomisine önemli katkı vereceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri HİKâYE ANLATIMININ TEKNOLOJİYLE BULUŞMASI: DİJİTAL HİKâYE ANLATICILIĞIÖzet: Hikâyeler insan yaşantısının her kademesinde ve her alanında renkli karakter ve konu çeşitliliği ile farkına varmadan kendini içinde bulduğu bir anlatı türüdür. Okulöncesi dönemden başlayarak dinlenilen hikâyeler okul türü öğrenme ortamında kahraman ve konu alanı olarak çeşitlik göstermeye başlar. Yetişkinlik döneminde ise kişinin sosyokültürel çevresine, ekonomik yaşantısına ve kişilerarası iletişimine bağlı olarak daha geniş bir yelpazede ele alınmaya başlar. Hikâyelerin insan yaşantısında bu denli yer kaplamasının en önemli nedenlerinden biri kişinin kendinden bir parça yakalayabilmesi bir diğeri de hikâyelerin eğlendirici yönüdür. Hikâyeler insanların farkına varmadan bazı becerileri geliştirmelerine katkı sağlar. Hikâyeler dinlenirken yaşamlarında karşılaşılan soruna dair bir çözüm yolu üretebilmelerine aracılık ederek problem çözme becerilerini geliştirir. Bir yandan dinleyip bir yandan düşününce hayal gücü hız kazanır ve yaratıcı düşünme becerisi harekete geçmeye başlar. Hikâye kulaktan kulağa aktarılırken birey sosyalleşir ve dil zenginliği artar. Bireye duyma ve düşünme sorumluluğu vererek yaşantı kazanmasında bu denli önemli bir yere sahip olan hikâyelere günümüzde bilgi iletişim teknolojileri ev sahipliği yapmaktadır. İnteraktif dijital bir ortamda işitsel ve görsel araçların (ses, resim, grafik, hareketli grafik, görüntü, müzik, vb.) işe koşularak hazırlandığı metne dayalı anlatımın sunulması süreci “dijital hikâye anlatımı” olarak ifade edilebilir. Böylelikle eğitim öğretim sürecinde ele alınan konu hakkında kendi özgün hikâyesini yazan bir birey üst düzey düşünme becerilerini harekete geçirmiş ve bizzat yapılandırmış olduğu bilişsel etkinlikler içerisinde öğrenmeyi gerçekleştirniş ve kalıcı hale getirmiş olacaktır. Soyut kavramları somutlaştırmak, öğrenileni günlük hayatla ilişkilendirerek kalıcı hale getirmek, geleneksel öğretim anlayışından uzak yenilikçi ve keşfe dayalı bir öğrenme ortamı sunmak, öğrenmeyi zevkli hale getirmek bu süreci en etkili kılan unsurlardır. Eğitim öğretim sürecinde dijital hikâye anlatımının kullanılmasında temel amaç bilgi ve iletişim araçlarının teknoloji entegrasyonunun sağlanmasıdır. Bu noktada sanal ortamlar kullanılarak öğrencilerin birer hikâye anlatıcısı olmaları sağlanmaktatır. Alanyazındaki kullanım alanları düşünüldüğünde dijital hikâye anlatımı uygulamaları, çoklu ortam teknolojilerinin sınıf ortamında kullanımına yönelik tasarlanmış etkili uygulamalar olarak görülebilir. Bu doğrultuda araştırma Balıkesir Üniversitesi Sınıf Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören ve Türkçe öğretimi dersini almış 60 öğretmen adayı ile gerçekleştirilecektir. Öğretmen adaylarına dijital hikâye anlatıcılığı ile ilgili bilgi verilerek planlanan çerçeve doğrultusunda hazırlanan örnek çalışmalar paylaşılacak genel anlamda bilgi ve fikir sahibi olmaları sağlanacaktır. Ardından öğretmen adaylarından herhangi bir konu sınırlandırması yapılmadan özgün birer dijital hikâye hazırlamaları istenecektir. Öğretmen adaylarının hazırlamış olduğu dijital hikâyeler, Web 2.0’ı oluşturan araçlardan biri olan sosyal ağ sitelerinden bir tanesine yüklenecek öğretmen adaylarının birbirilerinin hikâyelerini izleyip, yorum yapabilmeleri sağlanacaktır. Çalışma sonunda hazırlanan videolar içerik analizi yöntemi kullanılarak incelenecek ve kodlanacaktır. Çalışmadan elde edilen bulgu ve yorumlara kongrede yer verilecektir. Sözlü bildiri HİKÂYE HARİTASININ ÖĞRETİMİNDE DRAMANIN ETKİSİÖzet: Drama, bir öğretim aracı olarak eğitim alanını, bir sanat formu olarak görsel sanatları, ayrıca psikolojik sağaltım ile de sağlık alanını ilgilendiren çok boyutlu bir kavramdır. Drama, dram sanatı-tiyatro çerçevesinde özetlenmiş, soyutlanmış eylem durumlarını anlatır. Aynı zamanda drama; doğaçlama, rol oynama vb. tiyatro ya da drama tekniklerinden yararlanılarak, bir grup çalışması içinde, bireylerin bir yaşantıyı, bir olayı, bir fikri, kimi zaman bir sembolü ya da bir davranışı, eski bilişsel şemaların yeniden düzenlenmesi yoluyla ve gözlem, deneyim, duygu ve yaşantıların gözden geçirildiği oyunsu süreçlerde anlamlandırması, canlandırması şeklinde de ifade edilmektedir. Bilimsel literatür incelendiğinde drama yönteminin farklı disiplinlerinin öğretiminde etkili bir şekilde uygulandığı görülmektedir. Bu alanlardan biri olarak da dil becerilerinin kazandırılması gösterilebilir. Özellikle metin türlerine yönelik çalışmalar öğrencilerin okuduğunu anlama başarılarını geliştirmede dil becerilerinin öğretiminde önemli yer tutmaktadır. Hikâye haritası da hikâye yapısının öğrencilere kazandırılması kullanılan önemli bir stratejidir. Hikâye haritası, hikâye unsurlarının bir kısmının veya tamamının ve bu unsurlar arasındaki ilişkinin grafik şeklinde sunumudur. Hikâye haritası hangi bilginin önemli hangisinin önemsiz olduğunu, çocuğun anlamasına; öğrencilerin hikâyenin her bir bölümünü veya bölümlerdeki ögelerinin birbirleri ile olan ilişkilerini kavramalarına yardımcı olur. Hikâye haritası kullanımının öğrencilerde okuduğunu anlamayı geliştirdiği ve öğrenci başarısını olumlu etkilediği görülmüştür. Bu doğrultuda hikâye haritasının öğretimi de önem kazanmaktadır. Türkçe dersinde drama yöntem ve tekniklerinin kullanıldığı etkinlikler ile: çocuklar metinleri daha iyi anlayabilme; aldıkları çeşitli roller sayesinde empati kurabilme; sağlıklı ve etkili iletişim kurabilme; duygu, düşünce ve hayallerini sözlü ve yazılı olarak dile getirebilme; eleştirel ve empatik dinleyebilme; dinlediklerini ve okuduklarını analiz ederek özetleyebilme; izlediklerini eleştirebilme, olaylar arasında ilişki kurabilme, sesini ve beden dilini etkili kullanabilme gibi yeterlikler kazanacaklardır. Bu araştırmanın amacı drama etkinlikleri ile hikâye haritasının öğretimi yapılmış ilkokul öğrencilerindeki hikâye yazma becerilerinin belirlenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu Ankara ili Yenimahalle ilçesindeki bir ilkokulun 2015-2016 eğitim-öğretim yılında 2. sınıf öğrencileri olan 40 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada, öntest sontest kontrol gruplu deney deseni kullanılmıştır. Araştırmanın verileri katılımcıların yazdıkları hikâyeler oluşturmaktadır. Verilerin çözümlenmesi Aminikpo (2011)’nun hikâye haritası unsurları dikkate alınarak oluşturulan kontrol listesi ile gerçekleştirilmiş; veriler 0-6 arası bir puanlama yapılarak analiz edilmiştir. Araştırmanın sonucunda drama etkinlikleri ile hikâye haritasının öğretiminin yapılmasının katılımcıların hikâye yazma becerilerini olumlu yönde etkilediği görülmüştür. Bu doğrultuda sınıf öğretmenlerinin özelde hikâye haritasını öğretirken genelde ise ilkokuma yazma ve Türkçe derslerinde drama yöntemini kullanmaları önerilmektedir. Sözlü bildiri HİKAYE YAZABİLDİM Mİ?Özet: İnsanlar çok eski zamanlardan beri duygu ve düşüncelerini semboller, şekiller aracılığı ile anlatma ihtiyacı duymuştur. İnsanların kendini anlatma yollarından birinin yazı olduğu bilinmektedir. Yazma becerisi de okuma becerisi gibi diğer becerilerin aksine bir eğitim süreci gerektirmektedir. Bu eğitim sürecinin temel amacı bireyin duygu düşünce ve fikirlerini yazılı olarak da anlatabilmesi kendini yazı ile ifade etmesi, konuşma (sözlü anlatım) becerisinde ifade ettiklerini dilin kurallarına uygun olarak yazılı anlatım becerisine dönüştürebilmesidir. Okullarımızda verilen yazma eğitimi öğrencilerin kendilerini yazılı olarak ifade etmelerini, kurguladıkları bir olayı ya da istek ve ihtiyaçlarını dilin kullarına uygun anlaşılır bir şekilde kağıda aktarmalarını amaçlamaktadır. Bütün bu amaçların sağlanması için öğrencinin yeterli kelime hazinesine sahip olması gerekmektedir. Öğrencinin söz varlığı ne kadar zenginse yazılı anlatımı da güçlü olacaktır. Bu nedenle araştırmanın amacı ortaokul beşinci sınıf öğrencilerinin hikaye yazma becerilerini incelemektir. Araştırmanın amacı doğrultusunda araştırma 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar döneminde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı olan bir ortaokulun beşinci sınıflarında yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden olan durum çalışması yöntemiyle desenlenmiştir. Durum çalışmasının kullanılmasının temel nedeni var olan durumunun derinlemesine incelenmesini sağlamasıdır. Araştırmada verilerin elde edilmesi için öğrencilere konusu araştırmacı tarafından belirlenmiş olan hikaye yazma etkinliği verilmiştir. Elde edilen verilerin incelenmesinde içerik analizi yönteminden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler doğrultusunda önerilerde bulunmuştur. Sözlü bildiri HONG KONG, ŞANGAY, TAYVAN VE TÜRKİYE’DEKİ ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİÖzet: Öğretmen yetiştirme sistemleri, eğitim bilimlerinde uzun yıllardır tartışılmakta olan en önemli unsurlardan biridir. Zira eğitim sisteminin en önemli unsurlarından biri olan öğretmenler ve öğretmenlerin nasıl yetiştirildiği, bir eğitim sisteminin niteliğini ortaya koymaktadır. Bu yönüyle gerek Türkiye’de gerekse dünya genelinde öğretmen yetiştirmede iyi örnekler görülse de öğretmen yetiştirme sorununun bütünüyle çözüldüğünü söylemek oldukça zor görünmektedir. Türkiye’de öğretmen yetiştirmede belirli bir sistematik yakalanamamasının ve nitelikten çok niceliği öne alan plansız politikaların benimsenmesinin birçok soruna sebep olduğu söylenebilir. Türkiye’deki öğretmen yetiştirme süreci tarihsel süreç açısından incelendiğinde, diğer ülkelerin öğretmen yetiştirme sistemlerine kıyasla, nitelikli bir sistem oluşturulmada istenen düzeyi yakalayamadığı söylenebilir. Bu sorunlara çözüm yollarından biri olarak yapılan bu çalışmada, Hong Kong, Şangay, Tayvan ve Türkiyedeki öğretmen yetiştirme sistemlerinin karşılaştırmalı olarak incelenip Türkiye’nin ihtiyaçlarına uygun olan özelliklerinin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Araştırmada nitel araştırma tekniklerinden doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Toplanan veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiş ve incelenen ülkelerin öğretmen yetiştirme sistemlerindeki benzer ve farklı yanlar yatay yaklaşım temel alınarak incelenmiştir. Doküman incelemesinde veriler toplanırken Hong Kong, Şangay ve Tayvan’ın öğretmen yetiştirme sistemleri ile ilgili makaleler, elektronik sayfalar, PISA ve TIMMS raporları kullanılmıştır. Çalışma grubu; 5 yıllık süreçte uluslararası sınavlar içinde yer alan PISA ve TIMMS sonuç raporlarında ilk 10’da yer bulmuş olan Hong Kong, Şangay, Tayvan ülkelerinden oluşmaktadır. Bu ülkelerin öğretmen yetiştirme sistemlerinin incelenmesinin ana sebeplerinden bir diğeri ise eğitim alanında olduğu kadar ekonomi alanında da dünya sıralamasında üst sıralarda yer almalarıdır. Araştırma amaçları doğrultusunda; bu ülkelerdeki öğretmen yetiştirme sistemlerinin genel ve yapısal durumu, öğretmen yetiştiren kurumlar ve bu kurumların özellikleri, öğretmen yetiştiren kurumlara giriş koşulları, öğretmenlik mesleğine geçiş koşulları, öğretmenlerin mesleki gelişimleri için yapılan uygulamalar olmak üzere beş ana başlıkta incelenmiştir. Analiz sonucunda elde edilen veriler tablolaştırılarak betimlenmiş ve yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda, Hong Kong, Şangay ve Tayvan’daki öğretmen adaylarının normal üniversiteler dışında yalnızca eğitim bilimleri için kurulan üniversiteler ve kolejlerde de eğitim alabildikleri ve Türkiye’deki gibi kısa süreli bir formasyon programına yer verilmediği ortaya konmuştur. Üniversitelere giriş koşullarının benzerlik gösterdiği fakat Şangay’daki Pekin Üniversitesi gibi üniversitelerin ek olarak kendi sınavlarını da yaptıkları, adayların atamalarında ise Şangay ve Tayvan’da Türkiye’dekine benzer ve buna ek olarak dil becerisini de ölçen sınavlara tabi tutuldukları fakat Hong Kong’da Eğitim Bürosuna başvurunun yeterli olduğu görülmüştür. Ülkeler arasındaki en büyük farklılığın ise hizmet-içi eğitimde olduğu; yoğun, zorunlu ve teknoloji destekli bir hizmet içi eğitim programı olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri HÜCRE, YAPISI VE ORGANELLERİN GÖREVLERİNİ ÖĞRETMEYE YÖNELİK EĞİTSEL BİLGİSAYAR OYUNU GELİŞTİRİLMESİÖzet: Csharp yazılım dilinde eğitsel bilgisayar oyunu geliştirilmiştir. Oyun beş bölüm ve bir start Günümüz teknoloji çağında, eğitim-öğretimde karşılaşılan sorunlarının çözümünde teknoloji ve bilgisayarların kullanılması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bilgisayarların eğitim etkinliklerinde kullanılmasıyla ortaya çıkan uygulamalardan birisi de bilgisayar destekli eğitsel oyunlardır. Bu alanda yapılan araştırmalar incelendiğinde, araştırmaların büyük çoğunluğu oyun ortamlarında öğrenmenin nasıl gerçekleştiği ve oyunun öğrenen bireyler üzerindeki etkileri üzerine odaklandıkları görülmektedir. Fakat konu ya da kavramların öğretimine yönelik eğitsel bilgisayar oyunlarının geliştirilmesine yönelik sınırlı sayıda araştırmaya rastlanmıştır. Fen kavramlarının öğretimine yönelik bilgisayar destekli eğitsel oyunlarının sınırlı sayıda olması gerekçesinden hareketle bu çalışma, öğrencilerin hücre, yapısı ve organellerin görevlerini öğretmeye yönelik bir eğitsel bilgisayar oyunu geliştirmek amacıyla yapılmıştır. Bu amaç kapsamında ortaokul 6. Sınıf öğrencilerinin hücre konusunda özellikle organellerin isimleri ve görevleri hakkında karşılaştıkları sıkıntılarını gidermeye yönelik Unity programında, menüsünden oluşmaktadır. Start menüsünde kısaca hücre tanımı yapılmakta ve kısaca hücrenin temel kısımlarından bahsetmektedir. Böylece öğrenci daha önce hiç görmediği hücre konusunda temel bilgiye sahip olacaktır. Oyunun 1. bölümde öğrencilere hücrenin organeli olan mitokodrinin görevini öğretmek amaçlanmıştır. Oyunda hücre içinde bir oyun karakteri bulunmakta ve o hücrede karpuz şeklinde besinler bulunmaktadır. Oyunun karakteri karpuzları toplarken ekranda besin sayısındaki artış gözlenmektedir. Oyunun karakteri besinleri mitokondriye verirken ekranda görülen besin sayısı düşmekte ve enerji artışı gözlenmektedir. Oyunda ekranın yukarı kısmında basit bir kronometre de bulunmaktadır. Kronometredeki süreye göre oyuncu ne kadar kısa sürede oyunu bitiriyorsa o kadar fazla puan almaktadır. Ayrıca oyuncu öğrenci, görev tuşuna basarak bu bölümdeki görev sahnesine geçebilmektedir. 1. Bölümdekine benzer şekilde, geliştirilen eğitsel bilgisayar oyunun diğer bölümlerinde sırasıyla lizozom, X, Y ve Z organelleri ve görevleri etkileşimli tarzda öğrenciye kavratılmaya çalışılmıştır. Hazırlanan bu oyunun ortaokul 6. Sınıf öğrencilerin hücrenin organellerini ve görevlerini kavratmada etkili bir oyun olarak eğitim ortamında kullanılacağına inanılmaktadır. Sözlü bildiri HUZURLU VE MUTLU OKULLAR: BARIŞÇIL ÖĞRENME ORTAMLARI NASIL İNŞA EDİLİR?Özet: Öğrenciler ve öğretmenlerin barışçıl bir okul öğrenme ortamına sahip olmaları okul başarısı için son derece önemlidir. Ancak, okulun nasıl daha huzurlu hale getirileceği, nereden başlanacağı konusu gerek zorlu sosyo-ekonomik şartlara sahip ev ortamlarının varlığı gerekse öğrenci özelliklerinden dolayı öğretmenler için çoğu zaman düşündürücü olmuştur. Barış, güven veren yüreklerde başlar. Güven inşa eden öğretmenler kültürlerarası bağlamda hareket ederler. Onlar öğrenciyi beden, zihin ve kalp boyutuyla bir bütün olarak görürler. Sevgi, saygı, dürüstlük, cesaret, empati, şefkat ve nezaket gibi prensipler huzurlu okullardaki öğretmenler için önemlidir. Bu okullarda öğrenciler, barışçıl bir okul topluluğunun merkezi odağı olmalıdır. Bu çalışma, çocukların eğitildiği mekânlar olarak okulların, huzurlu ve mutlu bir ortam olması gerektiği düşüncesiyle, “huzurlu okul” kavramını ele almış; öğretmen adayları ve ilkokul öğrencilerinin bakış açısıyla “huzurlu okul”u betimlemeyi amaçlamıştır. Araştırma, betimsel olarak ele alınmış nitel bir çalışmadır. Çalışma grubunu 2019-2020 eğitim-öğretim yılı itibariyle üçüncü ve dördüncü sınıfta olan Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalındaki 32 öğretmen adayı ve Erzincan il merkezinden 31 ilkokul öğrencisi oluşturmaktadır. Örneklem seçiminde kolay ulaşılabilir durum örneklemesi tercih edilmiş ve katılımcıların gönüllü olmalarına dikkat edilmiştir. Veri toplama aracı olarak her iki grup için de standartlaştırılmış açık uçlu soru tekniğine uygun olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Betimsel analiz yönteminin kullanıldığı araştırmada, araştırma soruları doğrultusunda veri analizi için temalar oluşturulmuş, elde edilen kodlar birbirleriyle ve diğer kodlarla da ilişkisi göz önünde bulundurularak temalara yerleştirilmiştir. Temalarda belirtilen kodlar göz önünde bulundurularak doğrudan alıntılara yer verilmiş ve yorumlar yapılmıştır. Çalışma sonunda, huzurlu okulun tanımı yapılmış, huzurlu okulda yöneticiler, öğretmenler ve öğrencilere düşen görevler belirlenmeye çalışılmıştır. Sözlü bildiri İBN HALDUN YAKLAŞIMINDA İNSAN VE GELİŞİMİÖzet: Özet Prof. Dr. Sırrı AKBABA* ---------------------------- İnsanın sağlıklı gelişimi, hem İbn Haldun yaklaşımının hem de Gelişim Psikolojisinin temel ortak amaçlarıdır. İnsanın sağlıklı gelişimi için ihtiyaç duyulan iki husustan biri Haldun Yaklaşımı bir diğeri de gelişimin genel kuralları ya da temel ilkeleridir. Bu iki unsurun birbiri ile ilişkisini belirlemek bu çalışmanın temel amacıdır. Haldun’a ait bazı temel görüşler şunlardır: Haldun tüm konularda olduğu gibi “Sosyal hayatta inkişaf ve tekâmül” başlığı altında da önce genel bir kural sunuyor sonra bu kuralın hedefini ve ayrıntı bilgilerini veriyor: Haldun’un “Umran ilmi”nin sosyal olay olgu ve organizasyonları kapsaması nedeniyle, bulduğu kanunların insana da uygulanabileceği söylenebilir. Nitekim insanı çıkarırsak ne sosyal olaydan, olgudan ne de sosyal organizasyonlardan söz edebiliriz. İlim hadarete bağlı umran sonucu bir ihtiyaçtır. İnsanı holistik bir bakış açısı ile ele alan Haldun, daha çok sosyal, siyasi ve idari hayatı, tarihi akış içerisinde incelemiş ve gelecek hakkında da bilimsel tahminlerde bulunmuştur. Madde-bitki-hayvan-insan ve melek şeklinde tüm varlıkları sıralayarak bunların birbirini tamamladığını ve sürekli ileriye yönelik bir gelişim halinde olduklarını müşahede ve sezgi yoluyla ifade etmektedir. Genelde insan gelişiminini özelde de ahlaki gelişimin coğrafi, iklim, yerleşim yeri (köy-şehir), medeniyet, ırk gibi biyo-psiko-sosyal faktörlerle ilişkisini açıklayan Haldun, sosyolojik bakış açısını öncelemesine rağmen, insanın bireysel yanını da ihmal etmemiş, günümüz psikologlarına da (insanı tanıma konusunda) önemli fikirler sunmuştur. Gelişimin temel kurallarını bilen ve ona inanan eğitimci bu kurallara uygun davranışlar sergiler. Bu çalışmanın amacı asabiyet, bedevilik ve hadarilik gibi kavramları içeren Haldun’un umran yaklaşımına dayalı olarak insan gelişmesini açıklamaktır. Literatür tarama yönteminin kullanıldığı bu çalışmada Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi ile Haldun Yaklaşımı konularının nasıl örtüştüğü örneklerle açıklanacaktır. ________________________________________ *Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Sözlü bildiri İÇSEL DURUMLARIN KONTROLÜ ALGISI ÖLÇEĞİ (İDKAÖ): TÜRKÇE UYARLAMASININ GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMALARIÖzet: İçsel Durumların Kontrolü Algısı Ölçeği (İDKAÖ): Türkçe Uyarlamasının Geçerlik ve Güvenirlik Çalışmaları Öner ÇELİKKALELİ Raşit AVCI Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi celikkaleli@gmail.com rasitavci@gmail.com Bu araştırma, Pallant (2000) tarafından geliştirilmiş olan İçsel Durumların Kontrol Algısı Ölçeği’nin Türkçe uyarlaması çerçevesinde geçerlik ve güvenirlik çalışmalarını yapmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri, Açımlayıcı Faktör analizi için 227’si (%49.9) kadın 235’i (%50.1) erkek toplam 462 ergenden veri toplanmıştır. Ölçüt bağıntılı geçerlik çalışması için 56’sı kadın (%66.7) 26’sı erkek (%33.3) toplam 84 lise öğrencisi ergenden veri toplamıştır. Test-tekrar test için 56’si kadın (%65.9) 29’u erkek (%34.1) toplam 85 lise öğrencisi ergenden veri toplanmıştır. Bu çalışmada veri toplama araçları olarak İçsel Durumların Kontrol Algısı Ölçeği (İDKÖ ve Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri’nin Sürekli Kaygı Alt Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde Açımlayıcı Faktör Analizi, ölçüt bağıntılı geçerlik çalışması ve madde faktör yük değerleri hesaplanmıştır. Güvenirlik çalışmaları çerçevesinde iç tutarlık katsayısı madde toplam test korelasyonları, test- tekrar test korelasyon katsayısı, eşit yarıları arasındaki korelasyon katsayısı ve maddelerin her birinin alt %27’lik ve üst %27’lik gruptaki öğrenciler arasındaki farkı ortaya koyup koymadığını tespit edebilmek için bağımsız gruplar için t-Testi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, İDKÖ’nün özgün yapısıyla tutarlı bir şekilde yapı geçerliğini incelemek amacıyla AFA gerçekleştirilmiştir. AFA sonucunda dört faktörlü yapı elde edilmiştir. Bu dört faktörlü yapının açıkladığı toplam varyans oranının %54.09 olduğu bulunmuştur. Ölçeğin maddelerinin faktör yük değerleri incelendiğinde ise, birinci faktörün .56 ile .78; ikinci faktörün .57 ile .74; üçüncü faktörün .57 ile .68 arasında dördüncü faktöründe .43 ile .82 arasında değiştiği belirlenmiştir. Ölçüt Bağıntılı Geçerlik çalışmasında, İDKÖ’nin puanları ile Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri’nin Sürekli Kaygı alt ölçeği puanları arasında -.33’lük bir ilişki elde edilmiştir. Güvenirlik çalışmalarında Cronbach Aplha iç tutarlık katsayısı .84 olarak elde edilmişken; ölçüt bağıntılı geçerlik çerçevesinde toplanan verilerden iç tutarlık .89 (n=84) ve iki hafta arayla yapılan uygulamalar sonucunda test-tekrar test güvenirlik katsayısı .88 (n=90) olarak elde edilmiştir. Ölçeğin iki eşit yarıya bölünmesinden elde edilen Spearmen-Brown korelasyon katsayısı .78 olarak hesaplanmıştır. Madde analizinde madde toplam test puanlarının korelasyon değerlerinin .32 ile .65 arasında değiştiği belirlenmiştir. Diğer bir güvenirlik çalışması çerçevesinde madde analizi çalışması yapılmış ve her bir madde ve toplam puan ortalamaları göz önüne alınarak oluşturulmuş %27’lik alt ve üst gruplar arasındaki farkın anlamlı olduğu belirlenmiştir. Bulgular literatür ışığında tartışılmış ve yorumlanmıştır. Sözlü bildiri IDB ANALYZER İLE SPSS PROGRAMI ÇOKLU REGRESYON SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: TIMSS ve PISA gibi uluslararası sınavların verileri, kullanılan örneklem seçme yönteminin basit seçkisiz örnekleme olmaması ve öğrenci başarı puanlarının her konu boyutunda (Matematik, Fen gibi) 5 farklı olası (plausible) değer ile raporlanması sebebi ile özel programlar kullanılarak analiz edilmelidir. PISA ve TIMSS kapsamında matematik başarısını yordayan değişkenleri belirlemek amacı ile yapılacak bir çalışmada IEA DPC tarafından geliştirilen IDB Analyzer programının kullanılması tavsiye edilmektedir. Bu program kullanılarak elde edilecek sonuçlar, verinin özelliklerini dikkate alarak analiz edileceği için daha az hata içereceği belirtilmiştir. Ancak, TIMSS tarafından raporlanan puanları normal bir veri seti olarak algılayan ve klasik analiz programları ile çalışmalar yaparak, sonuçları raporlayan çalışmalar da sıklıkla görülmektedir. Bu çalışmada IDB Analyzer ile SPSS programının ürettiği çıktıların karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Bu amaçla TIMSS 2011 4. Sınıf Türkiye verisi kullanılarak, Matematik Alanı düşünme süreci puanlarının (bilme, uygulama, akıl yürütme) TIMSS tarafından üretilen öğrenci özellik bilgilerini içeren indisler tarafından ne ölçüde yordandığı hem IDB Analyzer, hem de SPSS programı kullanılarak çoklu regresyon analizi ile incelenecektir. Elde edilen sonuçlardaki r kare, regresyon katsayılarının anlamlılığı ve standart hata gibi önemli değerler ortaya konarak, benzer ve farklı yönler tartışılacaktır. Sonuç olarak 4. Sınıf Türk öğrencilerin TIMSS matematik düşünme süreçleri ile ilgili puanları anlamlı olarak yordayan öğrenci özellikleri ortaya konacaktır. Sözlü bildiri II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE İLKÖĞRETİMDE AHLAK EĞİTİMİ VE AHLAK KİTAPLARIÖzet: Türkiye’nin siyasal tarihi ile eğitim alanında meydana gelen gelişmeler arasında paralellik söz konusudur. II. Abdülhamid, tahta çıktığında devletin ne kadar zor bir durumda olduğunun farkındadır. Bu durum onun, dışarıda diplomasi mücadelesi verirken içerde de temeli sağlam olan, bir sonraki nesli kurtaracak ve devleti ayakta tutacak bir reformcu kadroyu yetiştirmeye istekli bir tavır sergilemesine neden olmuştur. Bu noktada “eğitim” en önemli araçlardan biri haline gelmiştir. Devletin güçlenmesi ve kalkınmasının neslin kalkınması ile gerçekleşebileceği anlayışı doğrultusunda İslam ahlakı ön plana çıkmıştır. Özellikle meydana gelen siyasi ve sosyal koşullar Türkçe öğretimi ve din eğitimi ışığında bir Osmanlı kimliğini meydana getirmeyi amaçlamıştır. İlköğretim, bu dönemde önem kazanmış ve ibtidailerden başlayarak idadilere değin eğitim müfredatında din ve ahlak derslerinin ağırlığı artırılmış, pek çok ahlak kitabı kaleme alınmış ve okullarda ders kitabı olarak okutulmuştur. Böylece öğrencilerin ahlakı içselleştirmelerinin amaçlandığı bir eğitim formülasyonu gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Öğrencilerin dini törenlere de katılmaları dönem sonlarındaki ahlak hanelerine kaydedilmiştir. Din ve ahlak eğitiminin bir arada ele alındığı eğitim formasyonunun verildiği II. Abdülhamid döneminde; devletine ve sultana bağlı, çağın bilgi ve teknolojisini benimsemiş, dini değerleriyle iç içe geçmiş, güzel ahlak sahibi nesillerin yetiştirilmesi başlıca amaç olmuştur. Bu çalışmada, II. Abdülhamid döneminde eğitim alanında yaşanan değişim ve dönüşümün ahlak eğitimi bağlamında ilköğretimdeki durumu incelenmiştir. Ayrıca okullarda okutulan ahlak kitapları da bu bağlamda değerlendirilmiştir. Sözlü bildiri İKİ BOYUTLU VE ÜÇ BOYUTLU ETKİNLİKLER İLE KAZANILAN ANATOMİ BİLGİSİNİN VİDEO GÖZLEMLERİ VE SANAL BEYİN DİSSEKSİYONU İLE KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Biyolojiide anatomik yapıların öğretilmesinde; doku ve organ disseksiyonlarının (dokuları keserek ayırma işlemi) laboratuvar ortamında yapılması yanında birçok öğretim yöntem ve yaklaşımı da disseksiyonu desteklemek veya disseksiyona alternatif olması amacıyla tek başına veya birarada kullanılmaktadır. Biyolojide anatomik yapıların kil modellerinin yapılması çok uzun yıllara dayanan kinestetik, üç boyutlu, yaratıcı ve kaliteli öğrenme materyalleri oluşturmaya dayanan bir öğretim yaklaşımıdır. Bunun yanında doku ve organ disseksiyonunun sanal videoları veya eğitimciler/öğrenciler tarafından hazırlanan disseksiyon videolarda anatomi öğretiminde kullanılan öğretimsel yaklaşımlar arasında yer almaktadır. Ancak hangi yöntem ve uygulamaların anatomide daha kalıcı öğrenmeyi sağladığı konusunda yapılan deneysel çalışmalar sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle bu araştırmada; Genel Biyoloji-I laboratuvarında “memeli beyni disseksiyonu” yapacak olan Fen Bilgisi öğretmen adayları ile yöntemsel deneysel bir araştırma tasarlanmıştır. Deney ve kontrol gruplu deneysel araştırmada; deney grubunda bulunan öğretmen adayları öncelikle beyin anatomisinin 2 boyutlu renkli fotoğrafları üzerinde çalışarak kampüs otoparkında ayrılan bir alana renkli tebeşirlerle büyük beyin resimleri çizerek boyamışlardır. Daha sonra renkli killerden beyin modeli oluşturarak beyin kısım ve bölgeleri, beynin işleyişi ve fonksiyonlarını model üzerinden tartışmışlardır. Kontrol grubunda bulunan öğretmen adayları ise laboratuvar öğretim görevlileri tarafından hazırlanan beyin yapısı ve fonksiyonları hakkında bilgi vererek beyin disseksiyonunu aşama aşama anlatarak gösteren uzun bir video izlemişlerdir. Daha sonra kendilerine önerilen web sitesi adreslerindeki sanal beyin disseksiyonlarından birini seçerek sanal disseksiyon yapmışlardır. Daha sonra deney ve kontrol grupları laboratuvarda beyin disseksiyonu yaparak deney raporu hazırlamışlardır. Araştırmanın verileri 30 soruluk çoktan seçmeli “Beyin Testi” ile toplanmıştır. Ayrıca her iki grubun deney raporları da incelenerek karşılaştırılmıştır. Araştırma sonuçları elle yapılan etkinliklerin (resim çizme, kil model yapma, disseksiyon yapma) anatomi öğretiminde daha etkili olduğunu göstermiştir. Kontrol grubunda laboratuvar ortamında disseksiyon yapılmasına rağmen video ve sanal ortamda çalışan öğretmen adaylarının beyin anatomisini çizme, tanımlama ve beynin fonksiyonları ile işleyişinin anlatılmasında deney grubundaki öğretmen adaylarından daha düşük puanlar aldıkları görülmüştür. Bu nedenle biyolojide anatomi ve fizyolojinin öğretilmesinde; öğrencilerin kendilerinin çizdikleri, boyadıkları, kile şekil vererek oluşturdukları modellerin beyin gibi karışık doku ve organların anatomik yapısının daha iyi anlaşılmasında etkili olduğu söylenebilir. Laboratuvar çalışmalarında disseksiyonu destekleyici veya disseksiyon yerine geçebilecek bu tür etkinliklerin kullanılmasına yönelik araştırmaların sayısı arttırılarak sadece kesmeye, bölmeye ve parçalamaya yönelik uygulamalar değil de daha zengin öğrenme ortamlarının oluşturulmasına yönelik etkinlikler, teknikler veya yöntemler geliştirilebilir. Sözlü bildiri İKİ KERE FARKLI ÇOCUKLARIN EĞİTİMİNDE KARŞILAŞILAN SORUNLARÖzet: Türkiye’de üstün zekâlı/yetenekli öğrencilerin kendilerine uygun eğitim almaları yolunda son yılarda birçok çalışma yürütülmektedir. Ancak bu öğrenci grubu içinde bulundukları durumu daha da karmaşık hale getiren bir alt grup vardır ki onların okulda ve aile ortamında tam bir kaos içinde kaldıkları söylenebilir. Farklı birçok yeteneğe sahip bu çocuklar çevrenin beklentilerini karşılayamamakta, duygusal ve sosyal sorunlar yaşamaktadırlar. Dünya literatüründe “iki kere farklı” kavramıyla adlandırılan bu öğrenci grubu hem üstün zekâlı/ yetenekli hem de beraberinde bir takım öğrenme güçlüklerine sahip çocuklardır. Bu durum Türkiye’de henüz toplumsal açıdan fark edilmediğinden aileler ve öğretmenler çocukları yersiz etiketlerle akademik benlik tasarımı ve kendini keşfetme açısından örselemektedirler. Peki, “iki kere farklı” olarak adlandırılan bu çocukların eğitim hayatlarında karşılaştıkları sorunlar nelerdir? Bu sorunları aşabilmesi ve eğitim ve sosyal hayatlarında hak ettikleri değeri görebilmesi, sahip olduğu üstün potansiyeli dışa vurabilmesi için bu çocuklar nasıl desteklenmelidirler? Bu araştırmanın amacı, iki kere farklı öğrencilerin eğitiminde karşılaşılan sorunları belirlemektir. Araştırma sonucunda iki kere farklı kavramının duyurulmasına katkıda bulunarak bu tür öğrencilerin eğitiminde karşılaşılan sorunlar belirlenecektir. Bu araştırma sürecinden elde edilecek olan bulgular ve uygulamaya dönük olarak geliştirilecek olan ürünler ile bu tür öğrencilerin ilkokul yıllarda ebeveyn, öğrenci, akran ve sınıf öğretmeni açısından yaşamış olduğu sorunlar ortaya çıkarılabilecektir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılacaktır. Araştırma kapsamında yer alacak iki kere farklı ilkokul öğrencileri, bu öğrencilerin velileri ve öğretmenleri amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemine göre belirlenecektir. Araştırmanın verileri iki kere farklı öğrenciler, bu öğrencilerin velileri ve öğretmenleri ile yapılan görüşmeler yoluyla elde edilecektir. Araştırmada iki kere farklı öğrenci/öğrenciler, aileleri ve öğretmenleri ile yapılacak olan görüşmeler sonucunda iki kere farklı olan bu tür öğrencilerin eğitimlerine yönelik olarak yaşanan sorunlar betimlenecektir. Sözlü bildiri İKİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN RESİMLİ-ÇOCUK KİTAPLARINA YÖNELİK TEPKİLERİNİN BOYLAMSAL OLARAK İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı ikinci sınıf öğrencilerinin (2 erkek ve 2 kız) seçilen 12 farklı resimli çocuk kitabına verdikleri yazılı, sözlü ve sözsüz tepkilerin 12 hafta boyunca incelenmesi ve öğrencilerin tepkilerinde meydana gelen değişimlerin izlenmesidir. Okur-Tepki Teorisi bu araştırmaya rehberlik etmektedir. Öğrencilerin seçilen kitaplara yönelik uzun süreli tepkilerinin incelenmesi, okuma sürecinde anlamı oluşturan okurun ilgileri, alışkanlıkları, kitaplar ve yazarlar hakkındaki düşünceleri ve kitaplar üzerinde okuma-anlama seviyeleri hakkında ayrıntılı bilgiler verecektir. Bu araştırma ve Okur-Tepki Teorisi bağlamında ileride yapılacak olan araştırmalar sayesinde öğrenciler için anlamlı, onlara okuma zevki ve alışkanlığı kazandırabilecek nitelikli ürünler oluşturmada kitap yazarları ve resimleyenlere önemli fikirler edinme şansı da verilmiş olacaktır. Ulusal literatür incelendiğinde edebi özellikler taşıyan çocuk kitaplarını Okur Tepki Teorisi bağlamında inceleyip, araştıran çalışmaların çok sınırlı sayıda olduğu görülmektedir. Bireysel çalışmalar şeklinde gerçekleştirilen araştırma sürecinde öğrencilerden kitapları okumaları istenmekte ve okuma sırasında göstermiş oldukları jest ve mimiklerle ilgili tepkiler ve sözel tepkilerinin kaydı yapılmaktadır. Okumasını tamamlayan öğrencilere kitapta anlatılanları anlayıp anlamadıkları sorulmakta ve isterlerse kitabı bir kez daha okuyabilecekleri veya daha ayrıntılı inceleyebilecekleri hatırlatılmaktadır. İkinci aşamada, öğrencilere kitaplarla ilgili cevabı metin içinde saklı olan “kim, ne, nerede, nasıl, niçin ve niye” soruları yazılı olarak sorulmakta ve yüzeysel anlamalarının belirlenmesi amaçlanmaktadır. Üçüncü aşamada ise öğrencilerin sözel tepkiler vermelerini sağlayacak yönergeler kullanılarak kitap hakkında konuşmaları sağlanmaya çalışılmaktadır. Araştırmada toplanan veriler, öğrencilerin çalışmanın başında ve sonundaki okuma ilgileri, kitaplara verdikleri tepkilerin uzunluğu, ürettikleri fikir sayıları ve okur veya metin merkezli cevaplar vermelerine göre değerlendirilmektedir. Araştırma ile ilgili verilerin toplanmasına devam edilmektedir. Sözlü bildiri İKİNCİ YABANCI DİL OLARAK ALMANCA ÖĞRENİMİNDE İNGİLİZCENİN OLUMLU ETKİLERİÖzet: Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de, evrensel dil niteliği taşıyan İngilizce yaygın olarak öğrenilmekte ve öğretilmektedir. 70li yıllarda başlayıp 90lı yıllarda hız kazanan küreselleşme sürecini takiben 2000’li yıllarda yaşanan uluslararası ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal gelişmeler, İngilizcenin yanı sıra başka yabancı dillerin de öğrenilmesini gerekli kılmıştır. Ülkemiz okullarında ve üniversitelerinde bu süreçle birlikte İngilizceden sonra ikinci yabancı dil olarak Almancanın öğretimi yaygınlaşmıştır. Almanca ile İngilizcenin aynı dil aile grubuna ait olmasının iki dil arasında olumlu aktarımlara neden olacağı ve böylece öğrenmeyi kolaylaştıracağı düşünülmektedir. İngilizceden sonra Almanca öğrenen öğrenci, bu süreçte hem İngilizce öğrenirken edindiği yabancı dil öğrenme becerisinden yararlanacak hem de öğretmeninin yönlendirmesiyle ya da tamamen bilinçsiz olarak, yeni öğrendiği dile ait yapılarla daha önce öğrenmiş olduğu yabancı dile ait yapıları karşılaştıracaktır. Bu süreçte iki dil arasındaki benzerlik ve farklılıklardan kaynaklanan olumlu ve olumsuz transferler kaçınılmazdır. Olumlu transferler öğrenmeyi kolaylaştırıp akılda kalıcılığı desteklerken, olumsuz geçişler öğrencinin hata yapmasına neden olabilir. Öğrenme sürecinde öğrencinin öncelikle benzerliklere odaklanacağı düşünülmektedir, ancak farklılıklar da dikkat çekici unsurlar olarak önem taşımaktadır. Öyle ki, iki dil arasındaki farklılıklar çoğunlukla hatalara sebep olsa da, öğrencinin bilinçli yaklaşımı sayesinde bazen olumlu transfer unsurları olarak da kullanılabilmektedir. Bu çalışmada, Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencilerinin ikinci yabancı dil olarak Almanca öğrenimleri sırasında deneyimledikleri, İngilizce bilgilerinden kaynaklanan olumlu aktarımlar araştırılmıştır. Araştırmada öğrencilere ikinci yabancı dil olarak Almanca (L3) öğrenirken anadilleri Türkçe (L1) ile mi, birinci yabancı dilleri İngilizce (L2) ile mi daha çok bağlantı kurdukları ve gerek Almanca derslerinde gerekse ders dışı çalışmalarda İngilizceden Almancaya hangi olumlu aktarımları gerçekleştirdikleri açık uçlu sorular şeklinde yazılı olarak sorulmuş, cevaplar da yine yazılı olarak alınmıştır. Araştırma sonuçları, katılımcı öğrencilerin ikinci yabancı dil öğrenim sürecinde, birinci yabancı dili öğrenirken kazandıkları deneyimleri kullanmayı tercih ettiklerini ve böylece ana dillerinden daha çok birinci yabancı dillerinden yararlandıklarını göstermiştir. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle değerlendirilmiş ve makalenin bulgular bölümünde orijinal öğrenci örneklerinden alıntılarla desteklenerek sunulmuştur. Sözlü bildiri İKTİDAR, İDEOLOJİ VE DİJİTALLEŞME EKSENİNDE SAVAŞ OYUNLARIÖzet: İdeoloji, sosyal bilimler açısından oldukça önemli bir kavramdır. Toplumsal yaşamın şekillenmesinde, bireylerin zihinsel yapılarının oluşmasında oldukça önemli bir rol oynayan ideoloji, iktidar olgusuyla karmaşık bir ilişki içerisindedir. Bu bağlamda ideolojiyi tam anlamıyla anlamak ve anlamlandırmak için iktidar olgusu ile arasındaki ilişkinin kapsamlı bir biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. İktidar, doğası gereği belirli ideolojiler üzerinden temellenir ve varlığının devamını bu ideolojiler üzerinden gerçekleştirir. Bu noktada ideoloji, iktidar olgusu için önemli bir bileşendir. İktidarlar egemen öğretilerini ve ideolojileri çeşitli yollarla yaymakta ve yeniden üretmektedir. Dolayısıyla iktidarların farklı ideolojik aygıtlara sahip olduğunu belirtmek gerekmektedir. Oyunlar da bu noktada ideolojik birer aygıt olarak değerlendirilmektedir. Egemen ideolojiler, bilgisayar oyunları aracılığıyla estetize edilmekte ve hedef kitleye ulaştırılmaktadır. Bu çerçevede bilgisayar oyunlarının salt birer eğlence unsuru olmadığı, aynı zamanda ideolojik bir aktarım yaptığının altının çizilmesi gerekmektedir. Yapılmış olan bu çalışmada, iktidar ideoloji ve bilgisayar oyunları bağlamında oyunların ideolojik birer unsur olduğu üzerinde durularak, ideoloji ve oyunlar arasındaki ilişkinin açığa çıkartılması amaçlanmıştır. Ayrıca çalışmada literatür taraması yöntemi kullanılmış olup, bilgisayar oyunları ve ideolojiler arasındaki ilişkiye dair betimsel bir tablo ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN KULLANIMININ DEĞERLER EĞİTİMİNE KATKISI (GÖRSEL SUNU ARAÇLARININ KULLANIMI)Özet: ÖZET İletişim teknolojikleri, içinde yaşadoğımız çağ itibariyle sosyal, ekonomik, kültürel ve politik olarak pek çok konuyu etkilemiştir. Yaşamın her alanında değişimin tetikleyicisine dönüşen iletişim teknolojilerinin eğitimde kullanımı da giderek önem kazanmış, eğitim ve öğretimin vazgeçilmesi zor araçları haline dönüşmüştür. Eğitim ve öğretimin her aşaması iletişim teknolojilerinin bütün boyutlarıyla kullanıldığı ve bu teknolojilere talebin en fazla olduğu bir alan haline gelmiştir. Bu süreçte eğitim, teknolojik gelişmelerin etkisiyle farklı boyutlara ulaşmış, özellikle bilgisayar teknolojisi eğitim sürecinde vazgeçilmez bir araç haline gelmeye başlamıştır. Bu gelişmelerle birlikte eğitim alanında yeni politikalar ve yeni yönelimler baş gösterirken yeni eğitim sistemlerinin de bu çerçevede dizayn edilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Öğrencilerin temel kişisel ve sosyal değeri keşfetmelerine ve geliştirmelerine yardımcı olmaları için eğitimcilerin farklı deneysel çalışmalar ve pratik yöntemler aracılığıyla öğrencilere ulaşması biçiminde genellenebilecek olan değerler eğitimi de yine uygulama aşamasında kitle iletişim teknolojilerinden yoğun biçimde faydalanmaktadır. Mutluluk, dürüstlük, alçakgönüllülük, işbirliği, özgürlük, sevgi, barış, saygı, sorumluluk, sadelik, hoşgörü ve birlik gibi değerlerin benimsetilmesi sürecinde faydalanılan iletişim teknolojilerinden özellikle görsel materyaller en etkili araçlar olarak iş görmektedir. Power point prezi ve slide share gibi sunu programları ve media player, vlc ve flash player gibi video oynatıcı programlar değerler eğitimi sürecinde görsel materyallerin kullanılması için en sık müracaat edilen teknolojilerdir. Eğitim, değerler eğitimi, iletişim teknolojileri ve eğitimde teknoloji kullanımının öğrenme sürecine etkisi ve katkısı gibi konular çalışmanın kavramsal çerçevesini belirlerken; power point, prezi ve slide share gibi sunu araçlarının yanısıra media player, vlc ve flash player gibi görsel oynatıcı programlarının değerler eğitimine katkısı ise çalışmanın merkezinde yer almaktadır. Kavramsal çerçevenin belirlenmesi noktasında literatür taramasına müracaat edilecek çalışmada, sunu ve görsel oynatıcı programlarının eğitime katkısının tespiti bağlamında ise alan araştırması yöntemine başvurulacaktır. Çalışmanın veri toplaması aşaması ise Muğla ilinde farklı ilköğretim okullarından rastgele seçilen öğretmenlerle gerçekleştirilecek olan anket yöntemi ile sağlanacaktır. Sözlü bildiri İLK OKUMA VE YAZMA ÖĞRENİMİ SÜRECİNDE İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OTURUŞ, DEFTER POZİSYONU, KALEM TUTUŞ VE EL TERCİHLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Öğrencilerin, okula başlamadan önce yazma ile ilgili çeşitli bilgi, beceriler öğrendiği ve bireysel farklılıklarla sınıf ortamına geldiği bilinmektedir. Bireysel farklılıklarının yanına okul ve öğretmen faktörleri de eklenince yazma öğrenimi süreci daha da kompleks bir hal almaktadır. Bu nedenle kalem tutma, kâğıt pozisyonu, oturuş şekli gibi teknik bilgiler öğrenciye erken yaşlardan itibaren öğretilmesi gereken önemli faktörler arasında yer almakta ve öğrencilerin ömür boyu kullanacakları yazma becerisinin sağlıklı ve doğru şekilde öğrenilmesi önem arz etmektedir. Bu durum aynı zamanda yazılı olarak kendini ifade etmek için bireyin motivasyonunu ve isteğini de doğrudan etkilemektedir. Yazma öğrenme sürecinin henüz başında olan ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin yazma öğrenimi sürecine katkı sağlayacak, kalem tutuş, oturuş, el tercihi ve defter pozisyonu gibi teknik bilgi ve becerilerin doğru kazandırılmasına yönelik çalışmalar bu açıdan önemlidir. Bu çalışmanın amacı, ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin ilk okuma ve yazma öğrenimi sürecinde tercih ettikleri, sırada oturuş, defter tutuş pozisyonları, el tercihleri ve kalem tutuşlarını belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır: 1. Öğrenciler ilk okuma ve yazma öğrenimi sürecinde yazı yazarken hangi ellerini tercih etmektedirler? 2. İlk okuma ve yazma öğrenimi sürecinde öğrencilerin oturma pozisyonları nasıldır? 3. İlk okuma ve yazma öğrenimi sürecinde öğrencilerin defter/kâğıt pozisyonları nasıldır? 4. İlk okuma ve yazma öğrenimi sürecinde öğrenciler kalemi nasıl tutmaktadırlar? Tarama modeline göre tasarlanan bu araştırmanın örneklemini Sakarya İli Hendek İlçesinde yer alan ilkokul birinci sınıf öğrencileri oluşturacaktır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilecek gözlem formu kullanılacaktır. Her öğrencinin yazma sürecinde fotoğrafları çekilecek ve elde edilen veriler gözlem formuna aktarılacaktır. Elde edilen veriler betimsel analiz teknikleri kullanılarak çözümlenecektir. Elde edilen veriler diğer araştırma bulgularıyla tartışılacak, bu bağlamda öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri İLK OKUMA VE YAZMA ÖĞRETİMİNDE SINIF YÖNETİMİNDE MOTİVASYONUN SAĞLANMASINA YÖNELİK KULLANILAN MATERYALLERİN ÖĞRENCİ BAŞARISI ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Giriş ve Amaç Bu çalışmanın amacı ilkokul düzeyindeki özellikle de ilkokul birinci sınıf öğrencilerine yönelik sınıf içinde derse olan motivasyonun sağlanmasına ilişkin materyallerin öğrenci başarıları üzerindeki etkisini belirlemektedir. Gereç ve Yöntem Sınıf içinde yapılan bir etkinlik olup onbeş öğrencinin dahil olduğu bir çalışmadır. Yeşil ve kahverengi fon kartonuyla oluşturulmuş bir elma ağacı metaforu sınıf içinde tüm öğrencilerin görebileceği bir yere asılmıştır. Beyaz renkte olan elmaların üzerine her öğrencinin adı yazılmıştır. Öğrencinin ilk okuma ve yazma ile ilgili her türlü başarısı bu elmaların renginin kırmızıya dönmesiyle geri bildirim sağlamaktadır. Bulgular İlkokul birinci sınıf öğrencilerine yönelik başarıyı birebir gözleme imkanı veren elma ağacı etkinliği öğrencilerde başarıyı tatma duygusunu geliştirmiş ve diğer arkadaşları ile olan başarı grafiğini de izleme fırsatı sunmuştur. Öğrencilerde rehavet ve gevşeme olmaması adına bazen elmaların üzerinde bir kurt metaforu da azmi ve güdülenmeyi taze tutmuştur. Sonuç Okul bir çocuk için son derece önemli bir ortamdır. Sınıf da bu ortamın asıl parçası olmakla birlikte öğretmen bu ortamın baş kahramanıdır. İlk okuma ve yazma çağındaki öğrenciler için sınıf onların dünyasına hitab eder mahiyette olmalıdır. Çünkü öğrencinin ikinci evi sınıftır. Bu nedenden dolayı sınıf ortamı onlar için kolay, somut, ve eğlenceli olmalıdır. Sınıf içinde uygulanan bu Elma Ağacı etkinliği öğrencilerde motivasyon ve başarı duygusunu yaşatarak eğitim ve öğretimin kalıcılığını sağlamıştır. Sözlü bildiri İLK OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİNDE ORYANTİRİNGÖzet: Elmas KAVİ, Bursa Yönder Koleji, ekavi@yonderkolejibursa.com Ayten BOZOĞLU, Bursa Yönder Koleji, abozoglu@yonderkolejibursa.com Betül YAVAŞ, Bursa Yönder Koleji, byavas@yonderkolejibursa.com Özet: Oryantiring, harita yardımı ile yön bulmayı içeren, zamana karşı yapılan bir spor. Oryantiringde sporcular kendilerine verilen yarışma bölgesinin haritasında belirtilmiş hedeflere sırasıyla ve en kısa sürede ulaşmaya çalışırlar. Kontrol noktalarında turuncu-beyaz bayraklar bulunur. Yarışmacılar bayrağın yanındaki zımbayı ellerindeki fişe basarak kontrol noktasına ulaştıklarını kanıtlarlar. Bazı yarışmalarda zımba ve kontrol kartı yerine elektronik bir sistem de kullanılmaktadır. İki hedef arasında hangi yolu izleyeceğine yarışmacı kendi karar verir. Amaç hedefleri en kısa sürede tamamlamaktır. Ses Temelli Cümle Yöntemi’nde, ilk okuma-yazma öğretimine seslerle başlanmaktadır. Anlamlı bütün oluşturacak birkaç ses verildikten sonra seslerden, hecelere, kelimelere ve cümlelere ulaşılmaktadır. İlk okuma-yazma öğretimi, cümlelere kısa sürede ulaşılacak şekilde düzenlenmektedir. İlk okuma yazma öğretiminin öğrencilere okuma ve yazma becerilerini kazandırmaktan daha geniş bir içeriği bulunmaktadır. Bu süreçte sadece okuma ve yazma becerilerinin kazandırılması değil aynı zamanda Türkçeyi doğru, etkili ve güzel kullanma, iletişim kurma, problem çözme, karar verme gibi temel becerilerin de geliştirilmesi amaçlanmaktadır. İlk okuma-yazma öğretimi, öğrencilerin zihinsel, duygusal ve sosyal becerilerinde önemli değişimlere neden olmaktadır. Bu değişimler öğrencinin hayat boyu kullanacağı anlama, sıralama, sorgulama, ilişki kurma, tahmin etme gibi zihinsel becerileri de geliştirmektedir. Öğrencilere yukarıda belirtilen nitelikleri kazandırmada ilk okuma-yazma öğretim yöntem ve uygulamalarının büyük rolü vardır. Bu çalışmanın amacı; ses temelli cümle yönteminin kazandırmayı amaçladığı becerilerin oryantiring sporu ile kazandırılmasıdır. İlk okuma yazma sürecindeki sesi hissetme ve tanıma, sesi okuma ve yazma, sesten hece- heceden kelime - kelimeden cümle oluşturma aşamalarında uygulanmıştır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Doğal gözlemle öğrenciler üç öğretmen tarafından gözlemlenmiştir. Gözlem formu doldurulmuştur. Bursa ilinin Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Özel Yönder Kolejinin 1/D sınıfı öğrencilerine bu çalışma uygulanmıştır. Katılan öğrencilerin 14 tanesi kız, 9 tanesi erkek olup 6-7 yaş grubu aralığıdır. Araştırmanın temelini oluşturmak için bir kuramsal çerçeve oluşturulmuştur. Elde edilen veriler ışığında Türkçe dersinin hedeflediği becerilerin kazandırılmasında oryantiring sporunun etkili olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri İLK VE ORTA OKULLARDA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENİ, BRANŞ ÖĞRETMENİ VE YÖNETİCİLERİN KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ VE UYGULAMALARI KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Kaynaştırma eğitimi; genel olarak özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin normal akranlarıyla birlikte aynı ortamda eğitim görmesidir. Bu çalışmada, kaynaştırma eğitimi ve uygulamaları konusunda ilk ve orta okullarda görev yapan sınıf öğretmeni, branş öğretmeni ve yönetici görüşlerinin incelenmesi ve karşılaştırılması amaçlanmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Çalışma kapsamındaki veriler görüşme yoluyla elde edilmiştir. Araştırma evrenini sınıf öğretmenleri, branş öğretmenleri ve idareciler oluşturmaktadır. Araştırma örneklemini, Hatay ili Kırıkhan ilçesinde görev yapan 9 sınıf öğretmeni, 6 branş öğretmeni ve 2 idareci oluşturmaktadır. Örneklem belirlenirken kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bulgulardan çıkan sonuçlarda sınıf öğretmenlerinin kaynaştırma öğrencilerine karşı olumlu tutum sergilemedikleri aynı ifadeleri branş öğretmenlerinin de kullandıkları görülmüştür. Branş öğretmenlerinden bazılarının ölçme değerlendirme sisteminde karşılaştıkları sorunların olduğunu fakat sınıf öğretmenlerinin böyle bir sıkıntılarının olmadığı görülmüştür. Araştırmaya katılan öğretmenlerin tümü kaynaştırma öğrencilerinin arkadaşları tarafından dışlandığı ve öğrencilere ailelerinin verdiği desteğin yetersiz olduğunu ifade etmiştir. Branş öğretmeni görüşmelerinden elde edilen bulgularda dikkat çekici noktalardan biri de bazı ailelerin kaynaştırma öğrencilerini şımarttıkları ifadesi olmuştur. İdareciler ise kaynaştırma eğitimine hassas davrandıklarını, yönetmelikleri takip ettiklerini ve okul içinde verilen eğitimin kontrolünü sağladıklarını ifade etmiştir. Elde edilen bulgulara dayalı olarak; ailelere yönelik rehberlik çalışmaları yapılması, kaynaştırma öğrencisi bulunan öğretmenlere yönelik kaynaştırma eğitimi verilmesi, kaynaştırma eğitiminin tüm öğretmenlere verilmesi gibi önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLK VE ORTAOKUL MÜFREDAT PROGRAMLARINDA TÜKETİCİ EĞİTİMİÖzet: İnsanlar ihtiyaçlarını karşılayabilmek için birbirleriyle iletişim içinde bulunurlar. İhtiyaçların karşılanması söz konusu olduğunda kurulan ilişki; üretici, satıcı ve tüketici arasında gerçekleşir. Ürün ve hizmetler üretici elinden çıkar; satıcı, üretici ve tüketiciler arasında köprü vazifesi görür, ürün ve hizmetlerin ise tamamı tüketicilerin kullanımı için üretilir. Fakat tüketim olgusu içerisinde farklı vazifeler üstlenen herkes en genel anlamda yine tüketicidir. Üretici ve satıcılar kendi ürettikleri ve sattıkları ürün ve hizmetlerde dahil olmak üzere tüm satın alma faaliyetlerinde tüketici konumundadırlar. Toplum içinde varlığını sürdüren herkesin tüketici vasfını taşıyor oluşu, tüketici bilimleri eğitiminin ne denli geniş ve önemli bir yer tutması gerektiğini gözler önüne sermektedir. Günümüzde iletişim imkanlarının artması ve teknolojinin hızlı gelişimi, ürün ve hizmetlerin çeşitliliğinin artmasına; ülke, millet ve coğrafi bölge ayrımı olmaksızın, tüm tüketicilere kolayca ulaşmasına sebep olmaktadır. Ancak bu noktada savunmasız ve her türlü dış uyarana açık bir halde bulunan tüketicilerin değişik yöntemlerle ihtiyaç dışı tüketime yönlendirildiği görülmektedir. Çağımız tüketicisi eskiye nazaran çok daha fazla ihtiyaç ve bu ihtiyacı giderirken çok fazla mal çeşidi ile karşı karşıya kalmaktadır. Sürekli farklılaşarak geliştirilen satış yöntem ve teknikleri karşısında her birey doğru tercih yapma zorunluluğu hissetmektedir. İnsan ihtiyaçlarını karşılama noktasında çok sayıda ürün ve hizmet seçenekleriyle karşılaşmaktadır. Tüm bu nedenler tüketicileri satın alma sırasında rasyonel bir inceleme ve değerlendirmeden alıkoyarak, para, zaman, enerji gibi satın alma maliyetlerini yerinde ve doğru kullanmamalarına yol açmaktadır.Tüketicinin korunması ve güvenliği öncelikle kendisine bağlı bir olaydır. Bu nedenle öncelikle tüketici, aldanmamak, yanılmamak ve ezilmemek için çok dikkatli olma bilincine sahip kılınmalıdır. Bu ise tüketicinin eğitilmesi, bilgilendirilmesi ve belli bir bilgi düzeyine eriştirilmesi ile gerçekleşebilir. Tüketici eğitimi, kişinin davranış ve değerlerini değiştirici bir disiplindir. Kişi değişmedikçe, kişinin dışında değişen yasa ve uygulamaların fazla bir önemi yoktur. Çünkü değişen yasa ve uygulamalardan yararlanacak olan tüketicidir. Özellikle çocukların dolaylı tüketici konumundan sıyrılarak; doğrudan tüketimin içinde yer alacağı döneme geçiş sürecinde, ilköğretim öğrenciliğini kapsayan ilkokul ve ortaokul eğitim-öğretim süreçleri, kritik bir öneme sahip olmaktadır. Toplumun içinde yer alan tüm bireylerin tüketim faaliyetinde bulunduğu düşünüldüğünde küçük yaşlardan başlayarak verilecek tüketici eğitiminin daha başarılı olacağı düşünülebilir. Tüketici eğitiminin aileden başlayarak verilmesi ve daha ileri yaşlarda milli eğitim okullarının eğitim-öğretim programlarında ilgili derslerin yer alması gerekmektedir. Bu çalışma ilkokul ve ortaokul programlarında yer alan tüketici eğitimine ilişkin konuların incelenerek, eğitimli ve bilinçli tüketicilerin ülke ekonomisi ve toplum üzerindeki etkilerinin önemini vurgulamak amacıyla kaleme alınmıştır. Sözlü bildiri İLK VE ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SIKMA VE SIKIŞTIRMA KUVVETLERİ İLE YAZI NİTELİKLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Yazmayı düşüncelerin ifade edilebilmesi için gerekli olan sembol ve işaretleri (harf, kelime) kinestetik olarak üretebilme becerisi olarak ele almaktadır. İlk ve orta öğretimde öncelikli olarak üzerinde durulan becerilerden birisi olan yazmanın gelişmesinde pek çok faktörün rol oynadığı bilinmektedir (Akyol, 2007). Okula gelinceye kadar öğrencilerin belli bir düzeyde geliştikleri ve büyüdükleri söylenebilir. Ancak bu gelişim ve büyüme süreci her öğrenci için farklı farklıdır (Temur, Aksoy, Tabak, 2012). Bu nedenle çalışmanın amacı ilk ve ortaokul öğrencilerinin sınıf düzeyinde kavrama ve sıkıştırma kuvvetleri ile yazı niteliğinin incelenmesidir. Bu araştırma amacı kapsamında, alan yazınına farklı sınıflar düzeyinde kas gelişimi ve yazı niteliğinin incelenmesine yönelik sistematik bir bilgi sunması açısından önem taşımaktadır. Ayrıca çalışma disiplinler arası bir yapıya sahiptir. Elde edilen bulgular ile okul ortamında yapılan yazma etkinliklerinin süresine, fiziksel etkinliklerin niteliğine, yaşa ve cinsiyete bağlı olarak kas gelişiminin nasıl değişim gösterdiğine ilişkin normatif verilerin oluşturulmasında araştırma önemli görülmektedir. Araştırma evreni Kütahya il merkezinde bulunan ilk ve ortaokulda öğrenim gören 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileridir. Örneklem ise her bir sınıf düzeyinden en az iki şube olmak koşuluyla 10 farklı ilk ve ortaokul öğrencileri arasından tabakalı örnekleme tekniğine uygun bir şekilde belirlenecektir. Tabakalı örnekleme araştırma değişkenlerinin farklı özelliklerdeki gruplarda çeşitlilik sağlanarak araştırmanın yanlılığının en aza indirgenmesini sağlamaktadır (Balcı, 2009). Araştırma verileri ise, üç aşamada toplanacaktır. Birinci aşamada öğrencilerin sıkıştırma kuvvetleri Dijital Pincmetre ile üç farklı pozisyonda (parmak ucu, palmar ve anahtar tutma) ölçülecektir. İkinci aşamada ise öğrencilerin kavrama kuvvetleri Dijital El Dinamometresi ile tespit edilecektir. Sıkıştırma ve kavrama kuvveti ölçümlerinde bir denemenin ardından 2 tekrarlı olarak kas kuvvetleri değerlendirilecek, bu tekrarlardaki en yüksek değerler kilogram cinsinden kaydedilecektir. Üçüncü ve son aşamada ise çalışmaya dahil edilen öğrencilerden bir anılarını yazmaları istenecektir. Bu metin ise Yazılı Anlatım Puanlama Anahtarı ile puanlanacaktır. Metinde bulunan kelime, cümle ve cümlede kullanılan ortalama kelime sayıları araştırmacılar tarafından ayrıca hesaplanacaktır. Veri toplama süreci sonunda elde edilen veriler uygun istatistiki teknikler uygulanarak, tablo ve grafik gösterimi ile değerlendirilerek sunulacaktır. Kaynaklar Akyol, H. (2007). Türkçe İlk Okuma Yazma Öğretimi, Ankara: Pegem A. Balcı, A. (2009). Sosyal bilimlerde araştırma. Ankara: PegemA. Temur, T., Aksoy, C.C., Tabak, H. (2012). İlköğretim Birinci Sınıf Öğrencilerinin Kalem Tutma Biçimleri, Kavrama-Sıkıştırma Kuvvetlerinin Yazma Hızı ve Hatalarına Etkisi. Eğitim ve Bilim Dergisi, 37(165), 307-319. Sözlü bildiri İLK YOL GÖSTERİCİLEİMİZÖzet: Eğitim-öğretimin temel taşları olan, hayatımızda ilk yol göstericilerimiz olan öğretmenlerimiz içerisinde; en çok zaman geçirdiğimiz, temel bilgi ve becerileri öğrendiğimiz sınıf öğretmenimizin üzerimizdeki etkisi büyüktür. Çünkü çocuklara ilk yıllarda yapılacak eğitimin niteliği, gelecekteki başarıları, okula karşı, derslere karşı ve kendilerine karşı tutumları üstünde önemli bir etkiye sahiptir. Ayrıca sınıf öğretmeninin çocukların geleceğini biçimlendirmede, sağlıklı bir kişilik kazanmasındaki da büyük rol oynadığını söylemek mümkündür. Sınıf öğretmenlerimizi çocukken belki objektif olarak değerlendiremeyiz; fakat yıllar sonra öğretmenimizin öğrenme-öğretme sürecindeki yeterliliklerini daha sağlıklı değerlendirebiliriz. Be sebeple bu araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının ilk yol göstericileri olan kendi sınıf öğretmenleri hakkındaki görüş ve tutumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma grubunu, 2015- 2016 eğitim-öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünde öğrenim gören sınıf öğretmenliği 1-2-3 ve 4.sınıflarının her birinden alınan 5 kişilik gruplar ile toplam 20 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Bu çalışmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından hazırlanan 10 soruluk yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Görüşme formu oluşturulurken ilgili literatür taranacak ve uzman görüşü alınacaktır. Elde edilen veriler betimsel içerik analizi yöntemi ile nitel olarak değerlendirilecektir. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının kendi sınıf öğretmenlerinin hayatlarında nasıl bir yere sahip oldukları, şu anki yaşamlarını nasıl etkiledikleri ve geçmişte almış oldukları ilkokul eğitimin niteliği hakkında veriler elde edilmesi beklenmektedir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM 1-5 KESİRLER KONUSUNA AİT KAZANIMLARIN REVİZE EDİLMİŞ BLOOM TAKSONOMİSİNE GÖRE ANALİZİÖzet: Matematik, olaylarda yatan neden-sonuç ilişkisi dâhilindeki algoritmik bir zincirdir. Bu zincirin kalitesi öğretimin planlanmasından sonuçlandırılmasına kadar olan süreç ile ilişkilidir. Bu süreç içerisinde bulunan öğrenme kazanımlarının etkililiği büyük önem taşımaktadır. Matematiksel kavramların öğrenilmesinde, öğrenme kazanımları amaca ulaşmada belirleyici bir standarttır. Eğitim kurumlarının etkili olabilmesi büyük oranda eğitim-öğretim faaliyetlerinin amaçlı ve planlı olarak yürütülebilmesine bağlıdır. Hedefler ise eğitim-öğretim faaliyetlerinin düzenli bir şekilde organize edilmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Ülkemizde ve tüm dünyada Bloom taksonomisi öğrenme-öğretme etkinliklerinin planlanmasında, uygulanmasında ve ölçme değerlendirme süreçlerinde başvurulan temel referanstır. Taksonomi öğrenme-öğretme faaliyetlerinde 1956’dan beri, önemini yitirmeden yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, bu süreçte her alanda olduğu gibi eğitim alanında da pek çok yeni ve farklı gelişmeler gerçekleşmiştir. Yeniçağ 21. yüzyılda eğitim psikolojisinde ve öğrenme yaklaşımlarında meydana gelen yeni bilgi ve anlayışlar doğrultusunda, taksonominin revize edilme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Orijinal Bloom taksonomisi’nin tek boyutluluğunun aksine, yenilenmiş Bloom taksonomisi iki boyuttan oluşmaktadır. Bilgi türlerinin verildiği boyut “bilgi boyutu”, bilişsel seviyelerin verildiği boyut ise “bilişsel süreç boyutudur”. Bu çalışmanın amacı 1.sınftan 5.sınıfa kadar kesirler konusuna ait kazanımların, revize edilmiş Bloom taksonomisine göre iki boyut üzerinden analiz edilmesini ve elde edilen sonuçlar doğrultusunda yorumlanmasını içermektedir. Yapılan doküman analizleri sonucunda kazanımların büyük bir kısmının, bilgi boyutunun işlemsel bilgi ve bilişsel süreç boyutunun uygulama ve analiz kategorisine girdiği görülmektedir. Bilişsel süreç boyutunun hatırlama kategorisine giren kazanımın ise olmadığı görülmektedir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM 2. SINIF İNGİLİZCE DERSİ ÖĞRENCİ KİTAPLARININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: 2013-2014 Eğitim- Öğretim yılından itibaren ilkokul 2. sınıflarda 2 saat İngilizce dersi işlenmektedir. İngilizce eğitiminin ilkokul 2. sınıfa alınmasının en büyük nedenlerinden biri İngilizce eğitiminde yeterli olamayışımız ve İngilizceyi yabancı dil olarak öğrenen ülkeler sıralamasında sonlarda yer alışımızdır. Bu amaçla 2013 yılında İngilizce Dersi Eğitim Programı (2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. Sınıflar) yeniden geliştirilmiştir. Program İngilizce dersinde iletişimsel yeterlik kazandırılması gerekliliğinden yola çıkarak, verilen eğitimin öğrencilerin daha çok iletişim kurmalarını sağlayacak şekilde tasarlanması gerekliliğini vurgulamıştır. Program incelendiğinde 2. sınıfların sadece dinleme ve konuşma alanlarında eğitim alacağı şeklinde ifadelere yer verildiği görülmektedir. Sadece dinleme ve konuşmanın yapılacağı bir dersin yazılı bir materyalinin bulunması durumu bu araştırmaya problem teşkil etmiştir. Araştırmanın amacı, İlkokul 2. sınıf İngilizce dersi öğrenci kitaplarının çeşitli ölçütlere (kazanımlar, içerik, öğrenme süreci, vb.) göre değerlendirilmesidir. Doküman analizi tekniğinin kullanıldığı araştırmada analizler araştırmacılar tarafından yapılmış olup, analizin geçerliği ve güvenirliği için çeşitli alanlardaki uzmanlardan görüş alınmıştır. Değerlendirmeler sonucunda, kazanımlar, içerik ve ölçme değerlendirme öğeleri arasında uyumsuzluklar olduğu, öğrencilerin sıklıkla okuma yapmaya yönlendirildiği, çeşitli yazma etkinliklerinin yer aldığı, içeriğin iyi yapılandırılamadığı, çok sayıda kavrama yer verildiği, öğrencilerin seviyelerinin üstünde kalacak kullanımların yer aldığı tespit edilmiştir. 2. sınıf İngilizce dersi öğrenci kitaplarının, yetkin kişiler tarafından gözden geçirilmesi ve kitaplarda gerekli düzenlemelere gidilmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM 3. SINIF MATEMATİK DERSİNDE VERİLEN EV ÖDEVLERİYLE İLGİLİ ÖĞRENCİLERİN DÜŞÜNCELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Matematik dersinin uygulanmasına yönelik yapılan araştırmalar öğrencilerin ödevler konusunda farklı sorunlar yaşadıklarını ortaya koymaktadır. Araştırmanın modeli hem nicel hem de nitel yöntemler birlikte kullanılarak desenlenmiştir. Ev ödevleri, derste öğrenilen becerilerin uygulanması, değerlendirilmesi ve pekiştirmesi amaçlanarak, belli bir konu veya ünite ile ilgili öğrencilerden yapmaları istenen zihinsel veya bedensel faaliyetlerdir. Ev ödevleri bu nedenle çocuk açısından çok önemlidir. Bu çalışma, ilköğretim okullarının 3. Kademesindeki öğrencilerin matematik derslerinde verilen ev ödevlerine ilişkin görüşlerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada, survey (tarama) yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın evreni 2015-2016 eğitim öğretim yılında güz döneminde Muğla il merkezinde bulunan ilköğretim okullarının 3.kademesinde öğrenim görmekte olan öğrenciler oluşturmaktadır. Bu araştırmanın örneklemini Muğla il merkezinde bulunan ilköğretim okullarında 3.kademede öğrenim gören 50 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada kullanılan, 10 maddeden oluşan anketin geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır. Ve uzman görüşlerine başvurulmuştur. Yapılan anketin çok uzun olmamasına dikkat edilmiş ve öğrencilerden anketi objektif bir şekilde doldurmaları istenmiştir. Anketin uygulama yaş grubu küçük olduğu için bütün maddeler öğrencilere tek tek açıklanmış ve düşüncelerini yazmalarında yardım edilmiştir. Bu araştırmada elde edilen sonuçlara göre; ilköğretim 3. Sınıfta öğrenim gören öğrenciler, matematik dersi ile ilgili ev ödevlerini gününde veya zamanında yaptıklarında okulda işledikleri konuları pekiştirdiklerini, konuları daha iyi anladıklarını, derslere daha iyi motive olduklarını ve öğrendiklerini daha iyi kavradıklarını ve günlük hayatlarında da öğrendiklerini kullandıklarını belirtmektedir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM 3. SINIF TÜRKÇE DERS KİTABINDAKİ SERBEST OKUMA ÖYKÜLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİ VE SÖZ VARLIĞIÖzet: Türkçe dersinin temel amacı, öğrencilere akademik bilgi vermek değil onlarda “dinleme, okuma, konuşma ve yazma”dan oluşan dört temel dil becerisini kazandırmaktır. Bunun yanı sıra çocuğun izlediklerini, dinlediklerini, okuduklarını anlamasını, yorumlamasını, bunlardan hareketle anlatma beceri ve alışkanlığı kazanmasını; Türk dilini sevmesini, Türk dünya ve kültürüne ait ürünleri tanımasını; bilimsel, eleştirici, yapıcı ve yaratıcı düşünme yollarını kazanmasını hedeflemektedir. Bu hedeflerin gerçekleşmesinde ders kitaplarına yerleştirilen metinlerin önemi büyüktür. Anadili öğretiminin temel amacı, okuma alışkanlığına sahip, düşünen duyarlı bireylerin yetişmesine katkı sunmak olduğu için ders kitaplarındaki metinlerin, çocuğun dünyasından izler taşıması gerekmektedir. Metinler aracılığıyla çocuğa her duygu, her düşünce verilebilir, çocuk değerler aracılığıyla hayata hazırlanabilir ancak bunun için metinlerin çocuğun dünyasıyla anlatılması ve çocuğun diliyle bağlantılı olması gerekmektedir. Çocuğun dünyasına ait olmayan, anadilinin zenginlik ve güzelliklerini yansıtmayan yavan metinler; çocuklarda okuma kültürünün oluşmasına engel olacak ve üniversiteye gelseler dahi dil becerilerini etkili bir biçimde yaşama geçirmelerine ket vuracaktır. Bu çalışmada, İlköğretim 3. Sınıf Türkçe ders kitabındaki serbest okuma öyküleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Öykülerin konusu, değerler eğitimi açısından önemi, çocuklarda değer yargılarını oluşturacak kavramların metinlerde nasıl ele alındığını incelenmiştir. Yaşamımızın tümünde yer alan değerlerin, geleceğe hazırladığımız öğrencilere eğitim yoluyla kazandırılması son derece önemlidir. Araştırmanın temel amacı, Türkçe dersi öğretim programlarında belirlenen değerlerin (hoşgörü, fedakârlık, saygı-sevgi, vefa, yardımseverlik, cesaret, dayanışma, cömertlik, dostluk, sadakat, alçak gönüllülük…), ders kitabında ne şekilde yer aldığını, hangi kavramlarla anlatılmaya çalışıldığını belirlemektir. Buradan hareketle öykülerin, çocuk eğitimine ve çocuğun dil gelişimine katkısı saptanmaya çalışılmıştır. Türkçe ders kitaplarında değerlerle ilgili kavramları belirlemeyi amaçlayan bu çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Tarama modeli esas alınmış ve metinlerden elde edilen bulguların saptanması için içerik analizi yöntemine başvurulmuştur. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM 4. VE 5. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ONDALIK SAYILAR KONUSUNDAKİ KAVRAM YANILGILARININ VE HATALARININ TESPİTİ VE ANALİZİÖzet: Bulunduğumuz çağda bilim ve teknoloji büyük bir gelişim ve ilerleme göstermektedir. Bu nedenle matematiğin önemi her geçen gün artmakta ve yaşantımızın vazgeçilmez bir öğesi durumuna gelmektedir. Günlük yaşamın büyük bir bölümünde matematikle karşılaşılabilmektedir. Matematiği iyi öğrenmek ve onu içselleştirmek insan hayatını kolaylaştıracak ve günlük hayatta karşılaşılacak olan problemlerin daha rahat çözülmesini sağlayacaktır; ancak iyi öğrenilmediği, günlük yaşantılarla bağdaştırılmadığı ve ezbere dayalı bir öğrenme gerçekleştirildiği zaman, matematik yaşamın her alanında insanın karşısına çıkacak zorluklardan bir tanesi olacaktır. Doğru ve etkili bir matematik öğretimi son derece önemli bir duruma gelmiştir. Etkili bir matematik öğretimi yapılabilmesi ve matematiğin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için yapılması gereken temel işlemlerin başında matematiksel kavramların doğru bir şekilde öğrenilmesi gelmektedir. Etkili ve doğru kavram öğretiminin gerçekleşebilmesinin yolu doğru öğretim yöntemlerinin kullanılmasından geçmektedir. Matematiksel kavramlar öğretilirken ezbere dayalı bir öğrenme ortamı oluşturulmamalıdır. Öğrencilere kendi bilgilerini kendilerinin oluşturacakları yani doğru bilgiye kendi çabalarıyla ulaşacakları bir öğrenme ortamı sağlanmalıdır. Böyle bir öğrenme ortamı oluşturulmadığı takdirde öğrenciler kavramları ezberleyecek ve bu durum öğrenme ortamında istenmeyen yanılgıların ve hataların oluşmasına neden olacaktır. Bu amaçla öncelikle “kavram nedir” sorusunun yanıtlanması gerekmektedir. Kavram; duyguların, düşüncelerin ve olayların sahip oldukları ortak özelliklere göre bir arada toplandıkları oluşumlara verilen isimdir. Kavram yanılgısı ise; alanında uzman kişiler tarafından bir konu hakkında konsensusun sağlandığı durumdan farklı olan anlama veya algılama olarak belirtilebilir. Kavram yanılgılarının hata olarak görülmesi doğru değildir ve kavram yanılgıları eksik bilgi nedeniyle oluşmaz. Yapılan hatalar belirli bir sebep gösterilerek ifade ediliyor ve bu ifadeden emin olunduğu belirtiliyorsa kavram yanılgısının olduğundan söz edilebilir. Bu çalışmanın amacı ilköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin ondalık sayılar konusundaki kavram yanılgılarının ve hataların tespit edilmesidir. Bu çalışmada nicel ve nitel araştırma yönteminin birlikte kullanıldığı karma desen kullanılmıştır. Araştırmada var olan bir durumu ortaya koymak için tarama modeli kullanılmıştır. Ayrıca öğrencilerin sahip oldukları kavram yanılgılarının nedenlerinin belirlenmesi için olgubilim (phenomelogy) çalışması yapılmıştır. Çalışmada “hata ve kavram yanılgıları teşhis testinde” yer alan soruların hazırlanması aşamasında ilgili alan yazın analiz edilmiş ve bu analizler ışığında üç aşamalı bir test hazırlanmıştır. Birinci aşamada çoktan seçmeli sorular, ikinci aşamada öğrencinin soruya verdiği cevabın nedeni ve üçüncü aşamada verdiği cevaptan emin olup olmadığı sorulmuştur Matematik eğitiminde uzman 3 eğitimcinin hazırlanan sorulara yönelik görüşleri de dikkate alınarak bu test hazırlanmıştır. 32 sorudan oluşan bu ölçme aracının güvenirliğinin belirlenmesi amacıyla 100 öğrenci ile pilot uygulaması yapılmıştır. Veriler SPSS’e girilmiştir ve testin kr-20 değeri 0.71 bulunmuştur ve daha sonra çıkarılması gereken sorular çıkarılmıştır. Sorular çıkarıldıktan sonra kalan 28 sorunun güvenilirliği hesaplanmış ve kr-20 değeri 0.75 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak yapılan bu uygulamanın ardından öğrencilerde ondalık sayılar konusu ile ilgili kavram yanılgıları tespit edilmiştir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETIM 5.SINIF MATEMATIK DERSINDE KAVRAM KARIKATÜRLERI ILE DESTEKLI MATEMATIK ÖĞRETIMININ, ONDALIK KESIRLER KONUSUNDAKI AKADEMIK BAŞARI VE KALICILIĞA ETKISIÖzet: Bu araştırmada, ilköğretim 5. sınıf öğrencilerine yönelik ondalık kesirler ile ilgili kavram karikatürleri (Concept Cartoons) ile desteklenmiş matematik öğretimi gerçekleştirmek ve bunun akademik başarı ve kalıcılığa olan etkisini araştırmaktır. Araştırma deseni ön-test, son-test kontrol gruplu deneysel desen olarak belirlenmiştir. Araştırmanın örneklemini 30 (12 kız, 18 erkek ) tane beşinci sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Deney grubunda “Kavram karikatürleri ile destekli ondalık kesirlerin öğretimi” kontrol grubunda ise yapılandırılmış yaklaşım doğrultusunda müfredat uygulanmıştır. Uygulama 4 hafta boyunca (16 ders saati) devam etmiştir. Verilerin toplanması aşamasında ön uygulaması yapılmış güvenirlik katsayısı (r) 0,89 bulunan “Ondalık Kesirler Akademik Başarı Testi”, uzman görüşlerine dayalı olarak hazırlanmış olan 15 adet “Kavram Karikatürleri Etkinlik Yaprakları” ve “Kavram Karikatürleri İle Destekli Matematik Öğretim Sürecine İlişkin Öğrenci Görüş Formu” kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS 15.0 programı ile analiz edilmiştir. Analizlerde İlişkisiz (Bağımsız) Örneklemler T- Testi (Independent Samples T-Test) ve ilişkili örneklemler (tekrarlı ölçümler) için tek faktörlü ANOVA (One Way ANOVA for Repeated Measures) kullanılmıştır. Araştırma sonuçları yedi alt problemle değerlendirilmiştir. Analizler kavram karikatürleri ile destekli ondalık kesirler öğretiminin kontrol grubunun süreç içerisinde (gelişim düzeyi olarak) akademik başarısını artırdığı fakat deney ile kontrol grubunun sontestler bazında karşılaştırıldığında anlamı bir farklılık elde edilmediği sonucuna varılmıştır. Bunun yanı sıra Kavram Karikatürleri İle Destekli Matematik Öğretim Sürecine İlişkin Öğrenci Görüş Formları ile karikatür destekli öğretimin derse olan ilgiyi arttırıp arttırmadığı, öğrencilerin ders hakkındaki görüşlerine yer verilerek belirlenmeye çalışılmıştır Araştırmada şu sonuçlara ulaşılmıştır: 1. Karikatür tekniği matematik dersinde öğrenci başarısını arttırmada, gelişim düzeyleri anlamında etkili olmuş ancak yapılandırılmış yaklaşıma göre öğrenim gören kontrol grubuna göre istatistiksel anlamlı farklılık göstermemiştir. 2. Karikatür tekniğinin uygulandığı deney grubunda kalıcılık düzeyi, yapılandırılmış yaklaşıma karşılaştırıldığında istatistiksel anlamda farklılık göstermemiştir. 3. Karikatür tekniği ile öğrenim gören deney grubu ile yapılandırılmış yaklaşıma göre öğrenim gören kontrol grubu öğrencilerinin kalıcılık artırmada etkili olamadığı gözlenmiştir. 4. Karikatür tekniğinin öğrencilerde öğrenmeyi kolaylaştırdığı, öğrenciyi daha etkin hale getirdiği, işbirliği ve grupla çalışma olanağı sağladığı belirlenmiştir. Ayrıca karikatür tekniği ile öğretimin öğrencilerin derse olan ilgisini arttırdığı sonucuna varılmıştır. 5. Araştırma Kavram karikatürlerinin matematik öğretiminde kullanımıyla diğer araştırmalara kaynak olarak literatürde yer alacaktır Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNE GÖRE MÜLTECİLİK VE ONLARIN MÜLTECİLİĞE BAKIŞ AÇISI: MEDYA ETKİSİÖzet: Medya, bilgi aktarımını sağlayan, bireylere olayları farklı boyutlarıyla sunan en etkili araçlardan birisidir ve bugün gelinen noktada bireyler üzerindeki etkisi de yadsınamaz düzeydedir. Bu etki, medyanın amacına ve olaylara bakış açısına göre olumlu veya olumsuz olabilmekte ve bireylerin olayları algılayışını, düşünce ve duygularını belli bir yöne kaydırmaktadır. Medyanın bu özelliği dikkate alındığında ülkemiz açısından vaktinin çoğunu televizyon önünde geçiren ya da sosyal medyayı aktif kullanan çocukların ne ölçüde etkiye maruz kaldıkları değerlendirilmelidir. Bu çalışma ile medyada önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan mültecilik olgusu ve bu olguya çocukların bakış açısı medyanın etkisi ile birlikte ele alınmakta; medyanın çocuğun duygu ve düşüncesi üzerinde nasıl bir değişime yol açtığı gözlenmeye çalışılmaktadır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgubilim/fenomonoloji kullanılmıştır. Olgubilim/fenomonoloji deseni farkında olduğumuz ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Olgular yaşadığımız dünyada olaylar, deneyimler, algılar, yönelimler, kavramlar ve durumlar gibi çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir. Bu olgularla günlük yaşantımızda çeşitli biçimlerde karşılaşabiliriz. Ancak bu tanışıklık, olguları tam olarak anladığımız anlamına gelmez. Bize tümüyle yabancı olmayan aynı zamanda da tam anlamını kavrayamadığımız olguları araştırmayı amaçlayan çalışmalar için olgubilim/fenemonoloji uygun bir araştırma zeminini oluşturur (Yıldırım ve Şimşek, 2013: 78). Bu paralelde ilköğretim 7. Sınıf öğrencilerin medya etkisiyle mültecilik olgusuna bakışını daha açık hale getirmek amacıyla olgubilim/fenemonoloji deseni başvurulmuştur. Katılımcı grubu 31 kişilik 7. Sınıf öğrencisinden oluşmaktadır. Bu grubun seçiminde araştırmacılardan birinin kendi sınıfında uygulama yapma olanağının daha kolay olması nedeniyle kolay ulaşılabilir durum örneklemesi kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak da sınıf içinde uygulanan etkinlikler ve mektuplar, yarı yapılandırılmış görüşme formları kullanılmıştır. Uygulanan ilk etkinlikte öğrencilere medyada yer alan ‘Suriyeli mülteciler kiraları üçe katladı, İşsizliğe Suriyeli mülteci darbesi ve Suriyeli mülteciler 4 ilde fiyatları uçurdu’ şeklindeki olumsuz haberlerin bulunduğu kâğıtlar dağıtılmış, onlardan bu haberleri incelemeleri ve seçtikleri bir yetkiliye mülteci sorunu ile ilgilenmelerini isteyen gerekçeli mektuplar yazmaları istenmiştir. 2. etkinlikte de onlara mültecilerin yaşadıkları olumsuz durumları anlatan haber ve görüntülerden oluşan bir video izlettirilmiş ve yeniden mülteci sorunu ile ilgili olarak seçtikleri bir yetkiliye mektup yazmaları sağlanmıştır. Olumlu ve olumsuz haberlere dayalı etkinliklerin ardından yazılan her iki mektup karşılaştırmalı ve eş zamanlı olarak incelenmiştir. Son olarak da belirlenen 15 öğrenci ile yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılıp kayıt altına alınmış ve yazıya dökülmüştür. Araştırma sonucunda, öğrencilerin ilk etkinlikteki olumsuz haberlerin etkisiyle özellikle şikâyet odaklı mektuplar yazdıkları; işsizlik, kira artışı, nüfus artışı, kavga, tehdit, korku, hakların kısıtlanması, sınavsız eğitim hakkı gibi düşünceler ifade ettikleri; çözüm odaklı olarak Suriye’de tampon bölge kurma, Suriye’de tehditlerin yok edilmesi, Esad rejiminin kaldırılması, mültecilerin Avrupa’ya gönderilmesi, onlar için alınan paraların Avrupa’ya geri verilmesi, mülteci sayılarının sınırlandırılması, sınırda sabıka kaydına bakılması, daha fazla iş yeri açılması, mültecilerin eğitim, barınma gibi genel ihtiyaçlarının karşılanması gibi öneriler sundukları, 2. Etkinlikte de olumlu haberlerin etkisiyle çözüm odaklı mektupların yazımında artış olduğu, ilk etkinlikteki Suriye’de tampon bölge kurma, ülkeden gönderme, sabıka kaydı gibi benzer önerilerin dile getirdikleri; özellikle yardım konusunun üzerine daha fazla odaklandıkları , dolayısıyla 2. etkinlik sonrası öğrencilerin fikirlerinde belli ölçüde olumluya dönüş olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler sonucunda da öğrencilerin çoğunluğunun mültecilere karşı hissettikleri olumsuz duygu ve düşüncelerin 2. Etkinlik olan video etkinliğinden sonra olumluya döndüğü, onları önceki duygu ve düşünceleriyle değerlendirmedikleri görülmüştür. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNE GÖRE MÜLTECİLİK VE ONLARIN MÜLTECİLİĞE BAKIŞ AÇISI: MEDYA ETKİSİÖzet: Doç. Dr. Sevgi Coşkun Keskin Sakarya Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü scoskun@sakarya.edu.tr Doktora Öğrencisi Deniz Yüceer Sakarya Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü yr.deniz@hotmail.com Doktora Öğrencisi Güneş Bayrak Kılınç Sakarya Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü gunesbayrak@gmail.com Medya, bilgi aktarımını sağlayan, bireylere olayları farklı boyutlarıyla sunan en etkili araçlardan birisidir ve bugün gelinen noktada bireyler üzerindeki etkisi de yadsınamaz düzeydedir. Bu etki, medyanın amacına ve olaylara bakış açısına göre olumlu veya olumsuz olabilmekte ve bireylerin olayları algılayışını, düşünce ve duygularını belli bir yöne kaydırmaktadır. Medyanın bu özelliği dikkate alındığında ülkemiz açısından vaktinin çoğunu televizyon önünde geçiren ya da sosyal medyayı aktif kullanan çocukların ne ölçüde etkiye maruz kaldıkları değerlendirilmelidir. Bu çalışma ile medyada önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan mültecilik olgusu ve bu olguya çocukların bakış açısı medyanın etkisi ile birlikte ele alınmakta; medyanın çocuğun duygu ve düşüncesi üzerinde nasıl bir değişime yol açtığı gözlenmeye çalışılmaktadır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgubilim/fenomonoloji kullanılmıştır. Olgubilim/fenomonoloji deseni farkında olduğumuz ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Olgular yaşadığımız dünyada olaylar, deneyimler, algılar, yönelimler, kavramlar ve durumlar gibi çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir. Bu olgularla günlük yaşantımızda çeşitli biçimlerde karşılaşabiliriz. Ancak bu tanışıklık, olguları tam olarak anladığımız anlamına gelmez. Bize tümüyle yabancı olmayan aynı zamanda da tam anlamını kavrayamadığımız olguları araştırmayı amaçlayan çalışmalar için olgubilim/fenemonoloji uygun bir araştırma zeminini oluşturur (Yıldırım ve Şimşek, 2013: 78). Bu paralelde ilköğretim 7. Sınıf öğrencilerin medya etkisiyle mültecilik olgusuna bakışını daha açık hale getirmek amacıyla olgubilim/fenemonoloji deseni başvurulmuştur. Katılımcı grubu 31 kişilik 7. Sınıf öğrencisinden oluşmaktadır. Bu grubun seçiminde araştırmacılardan birinin kendi sınıfında uygulama yapma olanağının daha kolay olması nedeniyle kolay ulaşılabilir durum örneklemesi kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak da sınıf içinde uygulanan etkinlikler ve mektuplar, yarı yapılandırılmış görüşme formları kullanılmıştır. Uygulanan ilk etkinlikte öğrencilere medyada yer alan ‘Suriyeli mülteciler kiraları üçe katladı, İşsizliğe Suriyeli mülteci darbesi ve Suriyeli mülteciler 4 ilde fiyatları uçurdu’ şeklindeki olumsuz haberlerin bulunduğu kâğıtlar dağıtılmış, onlardan bu haberleri incelemeleri ve seçtikleri bir yetkiliye mülteci sorunu ile ilgilenmelerini isteyen gerekçeli mektuplar yazmaları istenmiştir. 2. etkinlikte de onlara mültecilerin yaşadıkları olumsuz durumları anlatan haber ve görüntülerden oluşan bir video izlettirilmiş ve yeniden mülteci sorunu ile ilgili olarak seçtikleri bir yetkiliye mektup yazmaları sağlanmıştır. Olumlu ve olumsuz haberlere dayalı etkinliklerin ardından yazılan her iki mektup karşılaştırmalı ve eş zamanlı olarak incelenmiştir. Son olarak da belirlenen 15 öğrenci ile yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılıp kayıt altına alınmış ve yazıya dökülmüştür. Araştırma sonucunda, öğrencilerin ilk etkinlikteki olumsuz haberlerin etkisiyle özellikle şikâyet odaklı mektuplar yazdıkları; işsizlik, kira artışı, nüfus artışı, kavga, tehdit, korku, hakların kısıtlanması, sınavsız eğitim hakkı gibi düşünceler ifade ettikleri; çözüm odaklı olarak Suriye’de tampon bölge kurma, Suriye’de tehditlerin yok edilmesi, Esad rejiminin kaldırılması, mültecilerin Avrupa’ya gönderilmesi, onlar için alınan paraların Avrupa’ya geri verilmesi, mülteci sayılarının sınırlandırılması, sınırda sabıka kaydına bakılması, daha fazla iş yeri açılması, mültecilerin eğitim, barınma gibi genel ihtiyaçlarının karşılanması gibi öneriler sundukları, 2. Etkinlikte de olumlu haberlerin etkisiyle çözüm odaklı mektupların yazımında artış olduğu, ilk etkinlikteki Suriye’de tampon bölge kurma, ülkeden gönderme, sabıka kaydı gibi benzer önerilerin dile getirdikleri; özellikle yardım konusunun üzerine daha fazla odaklandıkları , dolayısıyla 2. etkinlik sonrası öğrencilerin fikirlerinde belli ölçüde olumluya dönüş olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler sonucunda da öğrencilerin çoğunluğunun mültecilere karşı hissettikleri olumsuz duygu ve düşüncelerin 2. Etkinlik olan video etkinliğinden sonra olumluya döndüğü, onları önceki duygu ve düşünceleriyle değerlendirmedikleri görülmüştür. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM BİRİNCİ KADEME ÖZEL VE DEVLET OKULLARI ARASINDAKİ MÜZİK DERSİ İŞLENİŞİ FARKLILIKLARIÖzet: İLKÖĞRETİM BİRİNCİ KADEME ÖZEL VE DEVLET OKULLARI ARASINDAKİ MÜZİK DERSİ İŞLENİŞİ FARKLILIKLARI Bartın İli Fatma Nur YILMAZ (Bartın Üniversitesi-Lisans Öğrencisi- f.n.u.r.18@hotmail.com) Rabiya ŞAHİN (Bartın Üniversitesi-Lisans Öğrencisi- rabisahin.93@gmail.com) Nurhan TUNA (Bartın Üniversitesi-Lisans Öğrencisi- nrhn-tuna@hotmail.com) Ülkemizde ilk-orta ve lise düzeyinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak eğitim veren devlet ve özel okullar bulunmaktadır. Bu okulların müfredatları açısından farklılıklar bulunmasa da fiziki yeterlilik düzeyinde ve öğretmen sayısı açısından farklılıklar bulunmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar aracılığıyla müzik dersi alan ve hatta bir çalgı çalan öğrencilerin diğer derslerdeki başarı düzeylerinin müzik dersi almayan ve bir çalgı çalmayan öğrencilere oranla çok daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu gerçeğe dayanarak çalışmamıza müzik eğitimini konu aldık. Burada sizler için bu dersin çocuklar üzerindeki olumlu-olumsuz yanlarını, materyal kullanımındaki farklılıkları ve eğitimin gerekli ölçüde verilip verilmediği araştıracağız. Çalışmamız için gözlem yöntemi tercih edilecek olup , verilerin analizinde betimsel istatistik kullanılacaktır. Çalışma için Bartın ili esas alınacak olup verilerin doğruluğu açısından üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileriyle çalışılacaktır. Bu çalışmamızda cinsiyet ayrımı gözetilmeyecek, sadece okullar arasındaki farklara bakılacaktır. Bu çalışma ilköğretim birinci kademe özel ve devlet okulu arasındaki müzik dersi işlenişi farklılıkları arasında ki özelliklerin ortaya konması açısından ve daha sonra yapılacak çalışmalara kaynak oluşturacak olmasından dolayı önem taşımaktadır. Çalışmamızla müziğin en önemli derslerden biri olduğuna dikkat çekeceğiz. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM DERS KİTAPLARI VE TİCARİ KİTAPLARDA YER ALAN METİNLERİN FARKLI DEĞER ÖĞRETİMİ YAKLAŞIMLARINA GÖRE İNCELENMESİÖzet: Teknolojik değişimin hız kazandığı, ailede sokakta şiddetin artarak devam ettiği günümüz toplumunda sağlıklı nesiller ve buna bağlı olarak sağlıklı bir toplum yetiştirilmek isteniyorsa değer öğretiminin gerçekleştirilmesi gerekir. Değer öğretimi konusunda en önemli görev aile ve okullarımıza düşmektedir. Okullarda öğretmenlerimiz, idareciler ve derslerde kullanılan kitaplar değerlerin öğretiminde en önemli kaynaklardır. Bu çalışma kapsamında ilköğretim ders kitapları ve ticari kitaplarda yer alan metinlerin farklı değer öğretimi yaklaşımlarına göre incelenmesi amaçlanmıştır. Bu araştırmada, ders kitaplarında var olan değerleri belirlemek ve değerler öğretimi açısından incelemek için nitel araştırma yöntemlerinden olan belgesel tarama yöntemine başvurulmuştur. Araştırmada 2015-2016 Eğitim öğretim yılında okutulacak olan 1.sınıf hayat bilgisi, 2.sınıf hayat bilgisi, 3.sınıf hayat bilgisi kitabı ve 4.sınıf sosyal bilgiler ders kitaplarıyla aynı zamanda ilkokul seviyesine uygun 110 hikâye ve masal incelenmeye alınmıştır. Çalışma sonucunda ders kitaplarında yer alan metinlerin değer öğretimi yaklaşımlarından hangisi ile ifade edildiğini belirlemek için araştırmacı tarafından değer kriter çizelgesi oluşturulmuş kitaplar bu kapsamda incelenmiş, içerik analizi yöntemi kullanılarak bulgulara ulaşılmıştır. İlköğretim ders kitaplarında sorumluluk, saygı, sevgi, yardımseverlik ve vatanseverlik değerleri; hikâye ve masallarda ise dürüstlük, yardımseverlik, arkadaş sevgisi ve saygı(nezaket) değerlerine daha fazla yer verilmiştir. Ders kitaplarında değerler “telkin yöntemi” ile verilirken masal ve hikâyelerde değerler, “değer analizi” yaklaşımlarıyla işlendiği bulgularına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM DÜZEYİ YAZMA BECERİLERİ İLE İLGİLİ MAKALELERİN ÇOK YÖNLÜ İNCELENMESİÖzet: İlköğretim yıllarında başlayan ve yaşam boyu devam eden yazma becerileri ile ilgili değişik boyutlarda pek çok araştırma yapılmıştır. Yapılan araştırmalarda sorunlar ortaya konulmakta, sorunların çözümüne yönelik öneriler sunulmakta, yazma öğretiminin kazandırılması ve geliştirilmesinde uygulanacak yöntem, kuram ve yaklaşımlardan elde edilen sonuçlar paylaşılmaktadır. Yazma becerileriyle ilgili yapılan araştırmalar makale, bildiri ya da tez olarak yerini almaktadır. Bu çalışmada ilköğretim kademesindeki öğrencilere yönelik yazma becerileri ile ilgili 2005-2015 yılları arasında yapılan bilimsel makalelerin çok boyutlu olarak incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda 63 makale incelenmiştir. Çalışmada ilköğretim alanındaki yazma becerilerine yönelik 2005-2015 yılları arasında yapılan makalelerin araştırma modeli, tarihi, yöntemi, çalışmanın örneklemi/katılımcıları, veri toplama yöntemi ve araçları incelenmiştir. Elde edilen veriler betimsel olarak analiz edilmiş ve çalışmaların frekans ve yüzdelik oranları hesaplanmıştır. Çalışmanın sonuçları yapılan araştırmaların yıllara göre en çok 2015 (%23.8) yılında daha sonra da 2012’de (%15.9) yapıldığını, çalışmaların daha çok tarama (%73.0) modelinde desenlendiğini, nicel (%39.7) yöntemin nitel (%34.9) yönteme göre daha çok kullanıldığını, çalışmalardaki katılımcıların en fazla sınıf öğretmeni (%15.9) daha sonra da 1.sınıf öğrencilerinden (%14.3) seçildiğinı görstermektedir. Bunun yanında, araştırmalar daha çok doküman incelemesi (%61.9) ve görüşme (%15.9) yöntemi ile incelenirken, veri toplama aracı olarakta dereceli puanlama anahtarı (%19.0) ve ölçek (%17.5) kullanılmıştır. Sonuç olarak ilköğretim alanındaki yazma becerileri ile ilgili çalışmalarda daha fazla deneysel modelin kullanılması, nitel yöntemin arttırılması, gözlem, görüşme, ve diğer yöntemlerinde kullanılması önerilebilir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM KURUMLARINDA ETİK LİDERLİK İLE ÖRGÜT SAĞLIĞI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Bu araştırmanın amacı ilköğretim okullarında görev yapan liderler tarafından sergilenen etik liderlik davranışları ile okulların örgüt sağlığı düzeyleri arasındaki ilişkiyi öğretmenlerin algılarına göre belirlemektir. Çalışma ilişkisel ve nedensel araştırma modelindedir. Araştırmada örneklem seçiminde seçkisiz oranlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bu bağlamda Aksaray ili merkez ilçesinde bulunan 14 ilköğretim okulunda görev yapmakta olan 382 öğretmen örneklem grubunu oluşturmuştur. Araştırmada ilköğretim okullarında görev yapan ilköğretim okulu müdürlerinin, öğretmenler tarafından algılanan etik liderlik davranışları ve bu davranışların gerçekleşme düzeylerini saptamak amacıyla öğretmenlere Brown, Trevino, ve Harrison (2005) tarafından geliştirilen `Etik LiderlikAnketi uygulanmıştır. Ayrıca okulun örgüt sağlığını belirlemek için, Hoy, Tarter ve Kottkamp (1991) tarafından geliştirilen (OHI-E) Örgütsel Sağlık Envanteri - İlköğretim formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistik yöntemlerinden aritmetik ortalama, standart sapma (s), yüzde (%), frekans (f) işlemleri ile Pearson Moments çift yönlü korelasyon analizi ve çoklu regresyon analizi teknikleri kullanılmıştır.Araştırmanın bulgularına göre örneklem grubunun vermiş olduğu cevaplara göre ilköğretim okullarında görev yapan müdürlerin sergilemiş olduğu davranışların öğretmen algılarına göre etik ilkeler doğrultusunda olduğunu, ilköğretim okullarında görevli öğretmenlerin, okulun örgüt sağlığına dair algılarının yüksek düzeyde olduğunu göstermektedir. Bunlarla birlikte araştırmanın bulgularına göre etik liderlik davranışları ile örgüt sağlığı arasında pozitif yönde, orta düzeyde ve anlamlı bir ilişkinin olduğu görülmektedir ve araştırmanın analizleri etik liderlik ile örgüt sağlığı arasındaki ilişkinin anlamlı olduğunu göstermektedir. Etik liderliğin örgüt sağlığını yordamasına ilişkin yapılan çoklu regresyon analizi sonuçları incelendiğinde ise etik liderlik ile okulların örgüt sağlığı boyutları puanları ile pozitif yönde, orta düzeyde ve anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. Ayrıca etik liderlik ile örgüt sağlığı arasında anlamlı bir ilişki olmakla beraber etik liderlik örgüt sağlığının yordayıcısıdır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMEN ADAYLARININ ELEKTRO-MANYETİZMA ÇALIŞMA YÖNTEMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Fizik eğitiminde öğrencilerin derse yönelik ilgi ve istek düzeylerinin korunabilmesi ve geliştirilmesi ve etkili öğrenme yöntemleri kullanabilmeleri hedeflenir. Öğrencilerin fizik çalışma için kullanmadıkları öğrenme yaklaşımları (derin vs. yüzeysel öğrenme yaklaşımı) öğrencilerin anlamlı fizik öğrenmelerini ve akademik olarak başarılı olmalarını etkilemektedir. Öğrencilerin kullandıkları öğrenme yaklaşımları konu alanına farklılık gösterebilmektedir. Alan yazında yapılan çalışmalar öğrencilerin Elektrik ve manyetizma konusunu diğer fizik konularına göre öğrenme açısından daha karmaşık ve anlaşılması zor olarak tanımladıklarını ortaya koymaktadır. Sonuç olarak temel fizik derslerinde öğrencilerin elektrik ve manyetizma dersi konularını öğrenmekte nasıl yollar izlediklerini araştırma ihtiyacı ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışmanın amacı üniversite öğrencilerinin elektrik ve manyetizma konularına nasıl çalıştıklarını belirlenmesi amaçlanmaktadır. Sonuçlar bu başlık altındaki konuların öğretiminde kullanılacak yöntem ve araçların seçimi ve ders kazanımlarının değerlendirilmesinde destekleyici olacaktır. Bu çalışmada araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Uygun örneklem yönteminin kullanıldığı çalışmada katılımcılar ilköğretim matematik öğretmenliği bölümünde okuyan ve Fizik 2 dersini alan toplam 36 öğrenci oluşturmaktadır. Öğrenciler elektrik ve manyetizma konusuna nasıl çalıştıklarını belirlemek amacıyla Yerdelen-Damar ve Elby (2016) tarafından geliştirilen veri toplama aracı kullanılmıştır. Veri toplama aracı nasıl fizik çalıştıklarını belirlemek amacıyla üç kısımdan oluşmaktadır. İlk iki kısımda öğrencilerin nasıl fizik çalıştıklarını anlatmaları istenirken, üçüncü kısımda gerçekten fizik öğrenmek istediği varsayılan bir öğrencinin nasıl çalışması gerektiğiyle öğrencilerin düşünceleri sorulmaktadır. Öğrencilerden en az 300 kelime olacak şekilde açıklama yazmaları istenilmiştir. Öğrencilerden düşüncelerini detaylandırmaları ve örnekler vererek desteklemeleri özellikle talep edilmiştir. İçerik analizi yöntemi kullanılarak veriler analiz edilmiştir. Daha sonra, frekans analizi ve kodlar oluşturulmuştur. Sonuçlar, öğrencilerin dersten başarılı olmak istediklerini ancak büyük kısmının dersi işlenişi sırasında anlamak istediklerini gösterdi. Öğrencilerin büyük kısmın sınav dönemlerinde ders notlarını gözden geçirdiklerini beyan ettiler. Öğrencilerin küçük bir kısmı elektrik ve manyetizma konularını öğrenmeye değer ve ilginç bulduklarını beyan ettiler. Öğrenciler elektrik ve manyetizma konularını anlamakta zorlandıklarını belirttiler. Başlıca zorlanma nedeni olarak dersin içeriğin çok soyut olması gösterilmiştir. Elektrik ve manyetizma problemlerinde çok farklı kavram ve tanımlar olduğunu açıkladılar. Sonuç olarak elektrik ve manyetizma konularının öğretiminde kavramların soyutlaştırılmasının öğrencilerin öğrenmelerini zorlaştırdığı, formül ezberleme gibi yüzeysel öğrenme yöntemleri kullandıkları belirlenmiştir. Bu çalışmanın sonuçları elektrik ve manyetizma konularının öğretiminde somut kavramlar ve kavramlar arası ilişkiler üzerine durulurken, formüle dayalı öğretimden kaçılması gerektiğini önermektedir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM MATEMATİK VE FEN BİLİMLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ STEM ÖĞRETİMİ YÖNELİMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Bu çalışmanın amacı, matematik ve fen bilimleri öğretmen adaylarının STEM öğretimi yönelimlerini; öğrenim gördükleri bölüm, STEM ile ilgili bir eğitim/ders alma, okuduğu bölümden memnun olma değişkenleri açısından karşılaştırmaktır. Çalışma, nicel araştırma deseni esas alınarak, genel tarama modelinde yapılandırılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 eğitim-öğretim yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim gören; 184 ilköğretim matematik ve 174 fen bilimleri öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak Entegre STEM Öğretimi Yönelimi Ölçeği kullanılmıştır. Ölçek Lin ve Williams (2015) tarafından fen bilimleri öğretmen adaylarının fen, teknoloji, mühendislik ve matematik öğretimine ilişkin yönelimlerini belirlemek amacıyla geliştirilmiş olup, Hacıömeroğlu ve Bulut (2016) tarafından Türkçe ’ye uyarlanmıştır. Ölçekte 31 madde bulunmaktadır ve 7’li likert tipindedir. Ölçekte; bilgi, değer, tutum, sübjektif ölçüt, algılanan davranış kontrolü ve davranış yönelimi olmak üzere 6 alt boyut bulunmaktadır. Verilerin analizinde, öğretmen adaylarının; öğrenim gördüğü bölüm, STEM ile ilgili ders/eğitim alma durumu, okuduğu bölümden memnun olma durumu değişkenleri için bağımsız gruplar t-testi gerçekleştirilmiştir. Verilerin analizi sonucunda, öğrenim gördükleri bölüm değişkenine göre; ilköğretim matematik ve fen bilimleri öğretmen adaylarının STEM öğretimi yönelimlerinin, bilgi alt boyutunda elde edilen puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaşma bulunmamıştır. İlköğretim matematik ve fen bilimleri öğretmen adaylarının STEM öğretimi yönelimlerinin; değer, tutum, subjektif ölçüt, algılanan davranış kontrolü ve davranış yönetimi alt boyutlarında elde edilen puanlar arasında, fen bilimleri öğretmen adayları lehine anlamlı farklılaşma tespit edilmiştir. STEM ile ilgili bir eğitim/ders alma değişkenine göre; ilköğretim matematik ve fen bilimleri öğretmen adaylarının STEM öğretimi yönelimlerinin, bilgi, değer, tutum, subjektif ölçüt, algılanan davranış kontrolü ve davranış yönetimi alt boyutlarında elde edilen puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaşma bulunmamıştır. İlköğretim matematik öğretmeni adaylarının öğrenim gördükleri bölümden memnun olma değişkenine göre, STEM Öğretimi Yöneliminin; bilgi, değer, tutum, subjektif ölçüt, algılanan davranış kontrolü ve davranış yönetimi alt boyutlarında elde edilen puanlar arasında anlamlı bir farklılaşma bulunmamıştır. Fen bilimleri öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri bölümden memnun olma değişkenine göre, STEM Öğretimi Yöneliminin bilgi alt boyutunda elde edilen puanlar arasında anlamlı bir farklılaşma bulunmamıştır. Fakat değer, tutum, subjektif ölçüt, algılanan davranış kontrolü ve davranış yönetimi alt boyutlarında elde edilen puanlar arasında; öğrenim gördüğü bölümden memnun olan öğretmen adayları lehine anlamlı farklılaşma tespit edilmiştir. Çalışmada elde edilen bulgulara göre, fen bilgisi öğretmen adaylarının STEM öğretimi yönelim düzeyleri, ilköğretim matematik öğretmeni adaylarından daha fazladır. Bunun sebebi, fen bilimleri derslerinde, fen ve teknoloji ağırlıklı uygulamaların/deneylerin yapılıyor olması ve uygulamaların günlük yaşantıda karşılığını bulması; bu durumun da öğrencileri sorgulamaya, belki de ürün tasarlamaya yöneltmesi olabilir. Öğretmen adaylarının STEM ile ilgili bir eğitim/ders alıp-almama durumlarının, STEM öğretimi yönelimlerine herhangi bir etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Matematik Öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri bölümden memnun olup-olmama durumlarının, STEM öğretimi yönelimlerine herhangi bir etkisi olmaz iken; öğrenim gördükleri bölümden memnun olan fen bilgisi öğretmen adaylarının STEM öğretimi yönelimlerinin daha yüksek düzeyde olduğu söylenebilir. Okuduğu bölümden memnun olan fen bilimleri öğretmen adaylarının, STEM öğretimine olumlu yönelimleri dikkate alınarak; öğretmen adayları meslek yaşantılarında kullanabilecekleri güncel yöntemlere/yaklaşımlara dair uygulamalar ve çalışmalar yapmaları konusunda desteklenmelidir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞLERİNİN ÖĞRETMENLER HAKKINDAKİ ALGILAMALARININ İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı; İlköğretim Müfettişlerinin, Öğretmene ilişkin algılamalarının metafor analizi yöntemiyle incelenmesidir. Metafor, bir bireyin yüksek düzeyde soyut, karmaşık veya kuramsal bir olguyu anlamada ve açıklamada işe koşabileceği güçlü bir zihinsel araç olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle çalışmada bilimsel argumanlara dayanarak ilköğretim müfettişlerinin öğretmen algılamalarının metafor yoluyla tespit edilmesi amacı güdülmüştür. Müfettişler eğitim- öğretim sisteminin teftiş alanının temel unsurlarındandır. Araştırma yapıldığı dönemde ilköğretim müfettişleri kurum denetimi yanında sınıfta ders teftişi de yapmaktaydılar. Toplanan verilerin analizinde nitel analiz tekniklerinden içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2012-2013 yıllarında, Ankara, İstanbul, İçel, Erzurum, Rize illerinde görev yapan 196 ilköğretim müfettişi oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak hazırlanan formda ÖĞRETMEN kavramına ilişkin algıları ortaya çıkarmak için katılımcılardan ‘ Öğretmen …gibidir-benzer. ÇÜNKÜ… Düşüncelerini ifade edecek anlamlı bir ya da birkaç cümle oluşturmaları- tamamlamaları istenmiştir. Katılımcıların düşüncelerinin değerlendirilmesinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırmada katılımcıların düşünceleri analiz edilirken ürettikleri metaforlar öğretmen kavramına ilişkin sahip oldukları özellikler dikkate alınarakkavramsal kategoriler oluşturulma yoluna gidilmiştir. Örneğin bir müfettişin;”Öğretmen yıldız gibidir. Çünkü,yıldızlara bakarak yönlerin bulunmasını öğretendir. Yıldızların oluşturduğu şekilleri ve konumlarının okunuşunu öğretir.” ifadesinden ‘yol gösteren’ kavramsal kategorisine ulaşılmıştır. “Öğretmen fidan yetiştiricisi gibidir. Çünkü; fidanların bakımı ve en iyi şekilde yetiştirilmeleri ancak bu alanda uzmanlaşmış öğretmenler-bahçıvanlar eliyle mümkündür” gibi ifadeler ise ‘yetiştiren’ kavramsal kategorisi altında değerlendirilmiştir. Bunun gibi diğer verilerin analizine devam edilerek ilgili kavramsal kategoriler oluşturulacaktır. Araştırmanın verilerinden elde edilecek sonuçlara dayanarak öğretmen nitelikleri ortaya çıkarılacak ve bu nitelikleri geliştirmeye yönelik önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN BİREYSEL GELİŞİMLERİNİ DESTEKLEMESİ VE ÖĞRENCİLERE MİLLİ GELENEKLERİN AKTARILMASI AÇISINDAN HALK EĞİTİM MERKEZLERİNİN ROLÜ: TOKAT İLİ ÖRNEĞİ.Özet: Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bulunan ve Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğünün alt kurumu olan Halk Eğitim Merkezleri gerek yaygın gerekse örgün eğitimin içerisinde bulunan bireylere genel ve/veya mesleki ve teknik öğretim alanlarında eğitim vermekle yükümlüdürler. Örgün eğitimin içerisinde yer alan ve zorunlu eğitimin ilk iki kademesinde bulunan ilköğretim öğrencileri de, okulda almış oldukları eğitimlerin yanında tamamlayıcı olarak Halk Eğitim Merkezlerinde kurslara katılmakta ve özellikle sosyal ve sportif yönlerinin gelişmesinin yanında, tüm yönlü kişilik gelişimi kazanabilmektedirler. Ayrıca milli gelenek ve göreneklerinde aktarılmasında Halk Eğitim Merkezi Müdürlüklerinin önemli bir katkısı bulunmaktadır. Bu çalışmada temel amaç, Tokat merkez de bulunan Halk Eğitim Merkezinde, ilköğretim öğrencilerine (6-14 yaş) yönelik açılan kurslar nelerden oluşur? sorusuna cevap aramaktır. Nitel araştırma yöntemi kullanılarak yapılandırılan bu çalışmada araştırma deseni olarak, çok sayıda katılımcının özelliklerinin belirlenebilmesi ve özelliklere yönelik bütünsel değerlendirme yapılabilmesi adına durum çalışması kullanılmıştır. Belirli bir kişi, grup, olay veya kurum hakkında daha fazla şey bilinmek istendiğinde, yani durumu daha iyi anlaşılması istendiğinde içsel durum çalışması kullanılır. Bu çalışma da, kurum ve kursiyerlere ilişkin daha fazla bilgi edinebilme açısından içsel durum çalışması ile desteklenmiştir. Veriler doküman inceleme tekniği ile Tokat Merkez Halk Eğitim Müdürlüğünde 01.09.2018 ile 30.09.2019 tarihleri arasında açılan kurslar ve bu kurslara katılan öğrenci sayılarının alınması ile toplanmıştır. Elde edilen veriler NVİVO programına yüklenerek kurs tipi ve kurs alanlarına ilişkin kategorize edilerek betimlenmiş ve yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda bir eğitim öğretim yılı içerinde Tokat Halk Eğitim Merkezinde kursa giden toplam 38.576 kursiyerin %27,9 (N=10753)’unun ilköğretim öğrencisi olduğu görülmüştür. Tokat Halk Eğitim Merkezinde ilköğretim öğrencilerine yönelik hem genel hem de mesleki ve teknik eğitime yönelik kursların düzenlendiği, sosyal ve sportif kursların yanında çocuklara geleneklerimizi aktaran kursların da açıldığı tespit edilmiştir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN KİMYA ALGILARININ METAFOR YARDIMIYLA BELİRLENMESİÖzet: Metafor bir olgunun ya da kavramın bilinen ve sıklıkla kullanılan terimlerle tasvir edilmesi olarak tanımlanabilir (Taşdemir & Taşdemir, 2011). Bahsi geçen olgular ve kavramlar günlük hayatın bir parçası olabileceği gibi bilimsel konularla da ilişkili olabilir (Derman, 2014). Örneğin Galileo ve Kepler gökbilim üzerine çalışmalarını metaforlar kullanarak geliştirmişlerdir. Fen eğitiminde metaforlar eğitim aracı olmasını yanı sıra öğrencinin bakış açısını ve algısını yansıtan ölçme aracı olarak da kullanılmaktadır (Levine, 2005). Metafor kullanımı ile birey bir olguyu daha aşina olduğu başka bir olgu ile betimleye çalışır ve daha net ifade edebilir (Girmen, 2007). Araştırmanın amacı ilköğretim öğrencilerinin kimya algılarını metaforlar aracılığıyla incelemektir. Araştırma 2016 yaz döneminde Bülent Ecevit Üniversitesinin düzenlemiş olduğu Çocuk Üniversitesi etkinliğine katılan 75 ilköğretim öğrencisi ile yürütülmüştür. Çalışmanın örneklemini oluşturan öğrenciler 9-13 yaş aralığındadırlar. Öğrencilerin kimyaya dair metaforik algılarını değerlendirmek üzere kimyayı hangi renk ile tanımladıkları, hangi meyveye benzettikleri ve kimyayı neye benzettikleri sorulmuş ve cevaplarının gerekçelerini belirtmeleri istenmiştir. Bunun yanı sıra öğrencilerden kimyayı resim ile tasvir etmeleri istenmiştir. Veri toplama aracında öğrencilerin metaforları • Kimyayı bir renk ile tanımlamak gerekirse, kimyanın rengi ……….., çünkü …………….. • Kimyayı bir meyveye benzetirsek, kimya …………. Meyvesidir çünkü …………….. • Kimya …………..’ya benzer, çünkü …………… ifadeleri ile belirlenmiştir. Kimyayı tasvir ettikleri cevaplar ve gerekçeleri, öğrencilerin duyguları, kimyanın hayatlarındaki yeri ve kimya algıları bağlamında 3 boyutta incelenecektir. Kimya algıları boyutunun incelenmesinde, öğrencilerin yaptıkları çizimlerden de faydalanılacaktır. Veriler 3 araştırmacı tarafından ayrı ayrı kodlanacak ve kategoriler oluşturulacaktır. Güvenirlik açsından her 3 araştırmacının görüşleri arasında %90 ve üzeri benzerlik olması hedeflenmektedir. Çalışmanın sonuçlarının ilköğretim düzeyindeki öğrencilerin kimyaya bakış açılarını, kimya algılarını ve kimyaya dair hislerini ve bunların nedenlerini ortaya çıkaracağı düşünülmektedir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda ilköğretim çağındaki öğrencilerin kimyaya dair olumlu ve olumsuz hislerinin nedenleri ortaya çıkarılacak, olumlu bakış açısının geliştirilmesi ve olumsuz bakış açısının iyileştirilmesine dair çıkarımlarda bulunulacaktır. Derman, A. (2014). Lise Öğrencilerinin Kimya Kavramına Yönelik Metaforik Algıları. Electronic Turkish Studies, 9(5). Girmen, P. (2007). İlköğretim öğrencilerinin konuşma yazma sürecinde metaforlardan yararlanma durumları. Yayımlanmamış doktora tezi, Anadolu Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir. Levine, P. M. (2005). Metaphors and images of classrooms. (ERIC Document Reproduction Service No. EJ724893) Taşdemir, M., & Taşdemir, A. (2011). İlköğretim programı üzerine öğretmen metaforları. 2nd International Conference on New Trends in Education and Their Implications, 27-29 Nisan, 2011 Antalya-Türkiye Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN OKULA UYUM SÜRECİ VE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARIN BELİRLENMESİÖzet: Çocukların küçük yaşlarda ailesinden kopup farklı bir ortama girmesi kolay değildir. Bu nedenle çocukların yeni bir ortama girdiklerinde farklı tepkiler verdiği görülür. Okula geldiklerinde zorlanmaları o nedenle tuhaf karşılanmamalıdır. Araştırmalar özellikle okul öncesi eğitimi alan öğrencilerin okul öncesi eğitim almayan öğrencilere göre daha az zorlandıklarını ortaya koymuştur. Okul öncesi eğitim çocuğun gelişimi ve uyumu açısından kesinlikle olmalıdır. Okula uyum sürecinde özellikle aile ve öğretmene büyük ölçüde görevler düşmektedir. Bu süreçte çocukların gelişim ve psikolojik özellikleri kesinlikle göz ardı edilmemelidir dikkate alınmalıdır. Okula uyum sürecinde çocukları çok fazla sıkmadan eğlenceli hale getirerek okula alıştırmaya önem verilmelidir. Daha sonra derslerle ve okulla ilgili kurallar yavaş bir şekilde çocuğa benimsetilmelidir. Çocukların becerilerine ve düzeylerine uygun bir şekilde davranılmalıdır. Bu çalışma ilköğretim 1. sınıf öğrencilerinin okula uyum sürecini kolaylaştırmak ve bu süreçte karşılaştıkları sorunları belirtmek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla velilerin ve öğretmenlerin uyum sürecinde daha az sorunla karşılaşmaları için neler yapmaları gerektiği belirlenmiştir. Araştırmanın evreni 2015-2016 eğitim öğretim yılında güz döneminde Muğla il merkezinde bulunan ilkokul birinci sınıf kademesindeki öğrenci velileridir. Bu araştırmanın örneklemini Muğla il merkezindeki 1-B sınıfındaki 10 öğrenci velisi oluşturmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması yöntemiyle desenlenmiştir. Verilerin toplanması için veli görüşme formu hazırlanmıştır. Bu formun hazırlanmasında uzman görüşüne başvurulmuştur. Görüşme formu beş açık uçlu sorudan oluşmuştur. Araştırma sonucuna göre elde edilen verilere göre öğretmen ve aile faktörünün çok önemli olduğu ve öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeylerinin uyum sürecini etkilediği görülmüştür. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN PROBLEM ÇÖZMEYE YÖNELİK YANSITICI DÜŞÜNME BECERİLERİ VE SOSYAL BİLGİLER DERSİ AKADEMİK BAŞARILARIÖzet: Problem çözme, Türkiye’de 2005 yılından beri eğitim sistemimize yapılandırmacı yaklaşımın getirdiği başlıca becerilerden biri olup öğrencilerin olumlu becerilerinin geliştirilmesini öngörmektir. Sosyal bilimlerdeki veya eğitim bilimleri alanındaki problem çözümünde yansıtıcı düşünme ve karar vermeyi gerektiren sorular sıklıkla kullanılmaktadır. Problem çözmede, problemin farkında olma ve uygun sorular oluşturma önemlidir. Problem çözmenin bazı aşamalarına ve çözüm yollarına yansıtıcı düşünme kullanılarak ulaşılmaktadır. Problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünmede, sorun çözmeye yönelik düşünme hakimdir. Türkiye’de, ortaokullarda bulunan sosyal bilgiler dersi, etkili vatandaş yetiştirme ve demokrasinin gerekliliğini içselleştirme bakımından hayati önem arz etmektedir. Toplumsal olaylar karşısında sağlıklı karar veren bireylerin yetişmesi için sosyal bilgiler dersi ile problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerisinin işbirliği yararlı olacaktır. Bu araştırmanın amacı, ilköğretim öğrencilerinin problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerileri ile sosyal bilgiler dersinden elde ettikleri akademik başarı puanları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmada tarama modellerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini, Afyonkarahisar ilindeki 5 ayrı ortaokulda öğrenim gören 7. sınıf öğrencisi 156 kız, 149 erkek toplam 305 öğrenci oluşturmaktadır. Öğrencilerin problem çözmeye dayalı yansıtıcı düşünme becerileri, sosyal bilgiler dersindeki akademik başarıları ile bazı değişkenlere göre incelenmiştir. Değişkenler; cinsiyet, kardeş sayısı, yetişme yeri, kitap okuma alışkanlığı, anne-baba mesleği, ailenin sosyo-ekonomik durumu ve anne-baba eğitim durumudur. Veri aracı olarak, Kızılkaya ve Aşkar (2009) tarafından geliştirilen “Problem Çözmeye Yönelik Yansıtıcı Düşünme Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin analizinde, betimsel istatistik olarak frekans, yüzde, standart sapma ve ortalama kullanılmıştır. İki bağımsız grup arasındaki verilerin incelenmesinde t-testi, ikiden fazla bağımsız grup arasındaki verilerin analizinde ise tek yönlü (one way) Anova testi kullanılmıştır. Öğrencilerin cinsiyet, kitap okuma alışkanlığı ve karne notlarına göre anlamlı fark bulunurken diğer değişkenlerde anlamlı bir fark bulunamamıştır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM OKULLARINDA DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMALARINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Ülkemizde okulların genel olarak toplumun beklentilerine cevap veremediği, kaliteli eğitim ve nitelikli insan yetiştirme hedefinden gitgide uzaklaşıldığı en yetkili ağızlarca ifade edilmektedir. Örgün eğitim sisteminin temeli kabul edilen ilköğretimin amaçlarına ulaşabilmesi için toplum tarafından kabul gören temel insani değerlerin uygun okul ortamı oluşturularak geliştirilmesi ve pekiştirilmesini gerekli kılmaktadır. Çünkü değer eğitiminin de en az akademik eğitim kadar önemli olduğu ortaya çıkmış ve evrensel değerlerden yoksun ya da eksik öğrencilerin akademik açıdan da başarısız olduğu görülmüştür. Söz konusu sorunların akademik çalışmalarla test edilebilmesi, sorunların doğru saptanması ve belirlenen sorunlara yönelik somut çözüm önerilerinin geliştirilmesini gerektirmektedir. Çünkü temel insani değerleri içselleştirmiş, erdemli davranışları ile toplumsal ilişkilerde sorunlar yaşamayan sağlıklı bireyler yetiştirmek değerler eğitimi ile mümkündür. Bu araştırmanın amacı, kamu ilköğretim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin değerler eğitimi uygulamalarına ilişkin görüşlerini çeşitli değişkenlere göre belirlemektir. Veri toplama aracı olarak İlköğretim okullarında görev yapan öğretmenlerin değerler eğitimi uygulamalarına ilişkin görüşlerinin değerlendirilmesinde Okudan (2010) tarafından geliştirilen “Eğitim Yöneticilerinin Değer Eğitimi Yeterliliklerini Algılama Ölçeği”nden yararlanılmıştır. Araştırmacı tarafından Ölçeğin güvenirlik katsayısı 0,810 (Cronbachalpha) olarak tespit edilmiştir. Ölçekten elde edilen veriler SPSS 17.0 paket programıyla analiz edilmiştir. Ölçeklerden elde edilen toplam puanların çeşitli değişkenler bağlamında analizinde bağımsız gruplar için t-testi, tek yönlü ANOVA testi, anlamlı farkın bulunması durumunda gruplar arasındaki farkı belirlemek için Tukey HSD analizi yürütülmüştür. Araştırma bulgularına göre ilköğretim okullarındaki değerler eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri; branş, okul türü, mesleki kıdem, mezun olunan fakülte türü ve hizmet içi eğitime katılma durumu bakımından farklılaşmaktadır. Araştırma bulguları sınıf öğretmenlerinin branş öğretmenlerine göre, ilkokulda görev yapan öğretmenlerin ortaokulda görev yapan öğretmenlere göre, eğitim fakültesi mezunu olan öğretmenlerin diğer fakültelerden mezun olan öğretmenlere göre, değerler eğitimi konusunda hizmet içi eğitime katılan öğretmenlerin katılmayan öğretmenlere göre ve mesleki kıdemi 1-5 yıl olan öğretmenlerinin mesleki kıdemi 11-15 yıl olan öğretmenlere, ayrıca mesleki kıdemi 16-20 yıl olan öğretmenlerinin mesleki kıdemi 11-15 yıl olan öğretmenlere göre ilköğretim okullarındaki değerler eğitimine ilişkin görüşlerinin daha olumlu olduğunu ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM PROGRAMININ FARKLILIKLARA SAYGI TUTUMUNU KAZANDIRMADAKİ ETKİSİÖzet: Küreselleşen dünya farklı ırk ve etnik grupların, çeşitli kültürlerin bir arada yaşadığı bir yer haline gelmiştir. Toplumların bir arada refah içinde yaşaması içinde bu toplumların birbirlerinin kültürlerini benimseyerek ve birbirlerinin farklılıklarına saygı duyarak yaşamaları gerekmektedir. Bu anlamda düşünüldüğünde çok kültürlülük ve farklılıklara saygı gelişen dünyamızın en büyük sorunlarından birini oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu konu eğitimin içinde de kendini göstermiştir. Bu doğrultuda Türkiye’de uygulanan ilköğretim programının da öğrencilere farklılıklara saygı tutumunu kazandırmada ne kadar etkili bir program olduğunu anlamak amacıyla bu araştırma yapılmıştır. İlköğretim programının farklılıklara saygıda ne kadar etkili olduğunu ölçme konusunda yapılmış bir araştırma olması araştırmayı önemli kılmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu İstanbul ve Kahramanmaraş ilinden seçilmiş bir okuldaki 1.,2.,3.ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Sınıflar tesadüfi yöntemle seçilmiştir. İlkokul düzeyindeki bu sınıflara Farklılıklara Saygı Tutum Ölçeği uygulanmış ve sınıflar arasındaki farklılıklara saygı tutumu karşılaştırılmıştır. Öğrencilerin ilköğretim programıyla farklılıklara saygı tutumlarının gelişip gelişmediğine bakılmıştır. İstanbul ilinden seçilmiş okulda toplamda 40 tane 1. sınıf öğrencisine, 37 tane 2. sınıf öğrencisine, 41 tane 3.sınf öğrencisine, 40 tane 4. sınıf öğrencisine, Kahramanmaraş ilinden seçilmiş okulda ise 25 tane 1. sınıf öğrencisine, 28 tane 2. sınıf öğrencisine, 33 tane 3. sınıf öğrencisine, 27 tane 4. sınıf öğrencisine Farklılıklara Saygı Tutum Ölçeği uygulanmıştır. Araştırmanın sonucuyla ilgili elde edilen bulgular üzerindeki çalışmalar devam etmektedir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ COĞRAFYA OKURYAZARLIK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Günümüz dünyasında her alanda yaşanan hızlı değişim ve gelişim süreci eğitim sistemini de etkilemektedir. Giderek küreselleşen dünyada bu hızlı değişim ve gelişime ayak uydurabilmek için daha donanımlı bireyler yetiştirmede eğitime büyük pay düşmektedir. İnsanların, hızla değişen ve gelişen dünyayı ve çevresinde olup bitenleri daha iyi anlayabilmesi için son zamanlarda okur yazarlıklar arasında coğrafya okuryazarlığı da eğitimde yerini almaya başlamıştır. Araştırmada amaç, bu sürece hazırlıklı bireyler yetiştirme sorumluluğunu taşıyan ve eğitim sisteminde öğrenciye ilk temeli atacak olan İlköğretim Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarının coğrafya okuryazarlık düzeylerini tespit etmektir. Araştırmanın örneklemi; 2015–2016 eğitim öğretim yılı güz dönemi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İlköğretim Sınıf Öğretmenliği Programı 4. sınıfta öğrenim gören öğretmen adaylarıdır. Çalışmanın yürütüldüğü grubun 4. sınıflarla sınırlandırılmasının nedeni ise Coğrafya ile ilgili tüm derslerin bu sınıfa kadar alınmış olması ve öğretmen olmadan önceki Coğrafya okuryazarlığı düzeyinin ölçülmek istenmesidir. Araştırmada Karma Yöntem ve araştırmacı tarafından geliştirilen “Coğrafya Okuryazarlık Başarı Testi” kullanılmıştır. Bu test toplam 15 sorudan oluşan konuyla ilgili klasik sorulardan oluşturulmuştur. Sorular hazırlanırken alan uzman görüşleri alınmıştır. Literatür incelendiğinde konunun anket çalışmalarıyla sınırlı tutulmasından dolayı klasik sorulardan oluşan bir başarı testi ile de sonuçlar karşılaştırılmak istenmiştir. Araştırma sonucunda, Sınıf Öğretmenliği öğretmen adaylarının Coğrafya okuryazarlık düzeyleri hakkında bilgilere ulaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMINDA YER ALAN ARA DİSİPLİNLERE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı ilköğretim 4-5-6-7. sınıf Sosyal Bilgiler öğretim programında yer alan ara disiplinlere yönelik sınıf öğretmenlerinin ve sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşlerini belirlemektir. Bu araştırma kapsamında ilköğretim okullarında okutulan sosyal bilgiler dersi öğretim programında yer alan ara disiplinlerden öğretmenlerin haberdar olma durumları ve araştırmaya katılan öğretmenlerin ara disiplinlere derslerinde yer verme durumları ortaya konmaya çalışılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu Ordu ilinde bulunan ilkokulların 4. Sınıflarında görev yapan 4 sınıf öğretmeni ve ortaokulların 5-6 ve 7. Sınıflarında görev yapan 8 sosyal bilgiler öğretmeninden oluşmaktadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Odak grup görüşmesi tekniği ile toplanan veriler gönüllülük esasına dayanarak, ses kayıt cihazıyla kaydedilmiştir. Daha sonra elde edilen veriler yazılı metin haline getirilerek deşifre edilmiş ve betimsel analiz ile çözümlenmiştir. Betimsel analiz doğrultusunda görüşme soruları dikkate alınarak tematik çerçeve oluşturulmuş, araştırmaya katılanların görüşme sorularına verdikleri yanıtlardan alt temalar oluşturulmuş ve katılımcıların görüşleri kodlanarak veriler sınıflandırılmıştır. Alt temaların hangi sıklıkta tekrar ettiği hesaplanarak frekans olarak sunulmuştur. Ayrıca katılımcıların görüşlerinden doğrudan alıntılar yapılarak temalar çarpıcı görüşler ile desteklenmiştir. Araştırmada elde edilen bulgulara göre öğretmenlerin ara disiplinler konusunda sınırlı bilgiye sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öğretmenler programın yoğun olması, zaman kaygısı ve programı yetiştirme telaşı gibi sebeplerden dolayı ara disiplinlere derslerinde çok fazla yer veremediklerini belirtmişlerdir. Öğretmenlerin çoğu ara disiplinlerin önemli ve gerekli olduğunu düşünmektedir; öğretim programı hafifletilirse, süre sıkıntısı ortadan kaldırılırsa ve ara disiplinler konusunda gerekli bilgilendirmeler yapılırsa, derslerinde ara disiplinleri işe koşabileceklerini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDA (1-4) YER ALAN ŞİİRLERİN BİÇİM ÖZELLİKLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Güzellik duygusu, estetik haz ve müzikalite zevki kazandırmada dil öğretiminin önemi büyüktür. Bu da dilin en ustalıkla kullanılmış hali olan şiir yoluyla gerçekleştirilir. Şiirdeki ritim ve ahenk çocuğun musiki, güzellik ve estetik duygusunu beslemekte; şiire daha çok ilgi duymasını ve bazı becerileri şiir yoluyla öğrenmesini kolaylaştırmaktadır. Bu bağlamda çocukların ilgisini çekebilecek estetik değer taşıyan şiirler çocuğun dil gelişimini desteklemektedir. İlköğretim birinci kademedeki öğrenciler henüz somut düşünme ve algılama evresindedirler. Bunun için Türkçe dersi öğretim programında yer alan “Türkçeyi sevmelerini, doğru, güzel ve etkili kullanmalarını sağlamak” genel amacının ulaşılabilir olması, ders kitaplarında yer alan şiirlerin mümkün olduğunca somut göstergelerle sarmalanarak öğrenciye sunulmasına bağlıdır. Şiirin ilköğretim çağındaki öğrenci tarafından sevilmesi, beğenilmesi ve doğru algılanabilmesi şiirde bulunan ritim ve ahenk unsurlarının doğru şekilde kullanılmasıyla gerçekleşir. Bireyde güzellik duygusunun beslenmesi ve estetik algının gelişmesi için onu henüz somut işlemler dönemindeyken şiirsel işlev bakımından müzikalitesi yüksek, dizelerinde ritmi ve ahengi doğru biçimde yakalayan şiir metinleriyle karşılaştırmak gerekir. Çalışmanın amacı 2015-2016 eğitim-öğretim yılında 1-4. sınıflarda okutulan Türkçe ders kitaplarındaki şiirleri biçim özellikleri açısından incelemek, şiirlerin ritim ve ahenk özelliklerini şiir diline uygunluk açısından öğretmen ve öğrenci görüşleri çerçevesinde değerlendirmektir. Doküman incelemesi yöntemi kullanılan çalışmada şiirlerden elde edilen veriler içerik analizi ile sınıflandırılmış, öğretmen ve öğrenci görüşleri ile elde edilen bulgular karşılaştırılarak metinler değerlendirilmiştir. Sonuçta söz konusu şiirlerin büyük kısmının şiir dili özelliklerini yeterli düzeyde yansıtmadıkları, programda belirtilen temalara uygunluk kaygısı ile kulağa hoş gelmeyen, ahenk açısından yetersiz ve ritmik olmadığı için de dikkat çekme ve çocuk zihninde kalıcı olma özelliğini yitirmiş metinler olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM TÜRKÇE DERSLERİNDE ÖĞRENCİLERİN SÖZ VARLIĞINI GELİŞTİRMEYE YÖNELİK ETKİNLİK ÖNERİLERİÖzet: Özet Kendi başına bir anlamı olan veya cümlede aldığı görev ile anlam kazanan, ses veya sesler topluluğundan oluşan sözcüklerin öğretiminde, Türkçe derslerinin önemli bir yeri vardır. Bu nedenle söz varlığını oluşturan temel söz varlığı, yabancı sözcükler, deyimler, atasözleri, ilişki sözleri (kalıp sözler), kalıplaşmış sözler, terimler ve çeviri sözcüklerin öğretiminde, kalıcı öğrenmenin gerçekleştirilmesinde ve öğrencilerde farkındalık sağlanmasında Türkçe derslerinde yer verilecek ilgi çekici etkinliklere gerek duyulmaktadır. Bu nedenle çalışmada, söz varlığı kazanımı edindirecek etkinlik örnekleri önerilmiştir. Çalışmanın amacı öğrencilerin söz varlığını geliştirecek etkinlik önerilerinde bulunmaktır. Bu amaç doğrultusunda tasarlanmış on (10) etkinliğe yer verilmiştir. Etkinlikler, 2015 Türkçe Dersi (1-8. Sınıflar) Öğretim Programı’nın genel amaçları arasında yer alan, sözlü iletişim, okuma ve yazma becerilerini geliştirmek; düşünme, anlama, sıralama, sınıflama, sorgulama, ilişki kurma, eleştirme, tahmin etme, yorumlama, analiz-sentez yapma ve değerlendirme becerilerini geliştirmek; okuduğu, dinlediği ve izlediğinden hareketle, söz varlığını zenginleştirerek dil zevki ve bilincine ulaşmalarını; duygu, düşünce ve hayal dünyalarını geliştirmelerini sağlamak amaçlarına yönelik olarak tasarlanmıştır. Sözcük öğretiminde farklı duyu organlarına hitap etmek oldukça önemlidir. Bu da ancak öğretim araç gereçlerini kullanmak ile mümkündür. Öğretim araç gereçleri, öğreten ile öğrenen arasında, belirlenmiş amaçlara ulaşmak için gerekli bilgi, beceri ve diğer donanımları aktaran tüm yazılı veya çizili, mekanik veya elektronik materyallerden oluşmaktadır. Materyaller çok zengin, renkli görsel ve işitsel mesajlar içeren bir öğretim ortamı oluşturulmasında etkili olmaktadır. Çalışmada önerilen bu etkinlik örnekleri materyallerle desteklenmiş olup öğrencilerin ilgisini çekecek ve farklı duyu organlarına hitap edecek materyallerle öğrenciler aktif hale getirilmeye çalışılmıştır. Çalışmada kullanılan etkinlik örneklerinin öğrencilerin söz varlığını geliştireceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM ÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK DERSİNE KARŞI TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Çalışmanın amacı, ilköğretim üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinin matematik dersine karşı tutumlarının çeşitli değişkenlere göre anlamlı bir farklılık oluşturup oluşturmadığını araştırmaktır. Çalışma, 2015-2016 eğitim öğretim yılının ilk döneminde, Kastamonu/ İnebolu; Mehmet İnce İlkokulunda okuyan 24, Samsun/ Atakum; Atakum Abaküs Eğitim Merkezinde okuyan 23 öğrenci, toplamda 47 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Veriler Kastamonu/İnebolu; Mehmet İnce İlkokulunda okuyan üçüncü ve dördüncü sınıfa devam eden öğrenciler ile Samsun/Atakum; Atakum Abaküs Eğitim Merkezinde okuyan üçüncü ve dördüncü sınıfa devam eden öğrencilere uygulanan matematik tutum ölçeğinden elde edilmiştir. Çalışmada nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli temel alınmış ve bu bağlamda beşli likert tipi ölçek kullanılmıştır. 2 gün 4 ders saati boyunca yürütülen çalışmada öğrencilerin matematik dersine karşı tutumlarını ölçmek için Aşkar (1986) tarafından geliştirilen Matematik Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın verileri Matematik Tutum Ölçeği nin uygulaması ile elde edilmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerin cinsiyet, okul, sınıf, kardeş sayısı, ailenin maddi geliri, yaş, son matematik dönem notuna göre matematik tutum ölçeğinden aldıkları ortalama puanlar arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür. Bu sonuçlar çerçevesinde, okullardaki eğitimlerin birbirlerine benzer bir şekilde verildiği yorumu yapılabilir. Öte yandan yine bulgulardan hareketle, aile gelirinin düşüklüğü veya yüksekliğinin matematik tutum puanına bir etkisi olmadığı söylenebilir. Yine sınıflar düzeyinde bir karşılaştırma yapıldığında, sınıf düzeyinin öğrencilerin matematiğe karşı tutum puanlarına bir etkisi olmadığı yorumu yapılabilir. Kardeş sayısının fazlalığı veya azlığının matematik tutum puanına etki etmediği söylenebilir. Sınıf düzeyine paralel olarak yaşın büyüklüğü ya da küçüklüğünün matematik tutum puanına belirli bir etkisi olmadığı söylenebilir. Son dönem matematik notlarının yüksek ya da düşük olmasının matematik tutum puanına etki etmediği söylenebilir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİMDE (1-8.SINIF) HİKÂYE YAZMA BECERİSİNİN GELİŞİMİÖzet: Özet: Yazma; bireylerin düşüncelerini ve fikirlerini ilettiği bir süreç olarak bilişsel ve öz denetim gerektiren amaçlı bir aktivitedir. Okul öncesi dönemde çeşitli karalama çalışmaları ile başlayan bu beceri ilköğretimden yaşamın sonuna kadar bireyin düşüncelerini genişletmesine, dilini etkili kullanmasına ve kendini ifade etmesine olanak sağlayarak hayatın her yönünde önemini korumaktadır. Hikâye edici yazma, bir ya da birkaç kişiyi, bir anıyı, bir dönemi, bir durumu hikâye unsurlarını kullanarak anlatmadır. Genellikle tek bir yapıdan oluşan ve okul öncesi dönemden aşina olunan hikayeler öğrencilerin ifade becerilerinin gelişimine, empati yapmasına ve kelime hazinesini zenginleştirmesine katkı sağlar. Bununla birlikte ülkemizde Türkçe derslerinde öğrencilere kazandırılması gereken bir yazılı anlatım türü olmasına rağmen hikâye yazmanın öğretiminin ve değerlendirilmesinin ihmal edildiği söylenebilir. Bu araştırmanın amacı, ilköğretim 1-8. sınıf öğrencilerinin hikâyelerini sınıf düzeylerine göre içerik, organizasyon, akıcılık, kelime seçimi, dil bilgisi, imla ve hikâye unsurları yönlerinden ele alarak hikâye yazma becerilerinin gelişimini incelemektir. Araştırmada gelişimsel araştırma türlerinden kesitsel model kullanılmıştır. Araştırma kapsamında, “İlköğretim 1. sınıftan 8. sınıfa öğrencilerinin hikâye yazma becerileri nasıl bir gelişim göstermektedir?” sorusuna cevap aranmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu ilköğretim 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıfta öğrenim gören yaklaşık 400 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmada veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu ve hikâye yazma formu kullanılmıştır. Hikâye yazma formu, öğrencilerin hikâye yazmaları için tek bir yazma konusundan oluşan ve araştırmacılar tarafından öğrencilerin ilgi alanları ve gelişim seviyelerine uygun yerli ve yabancı hikâye yazma yönergeleri incelenerek oluşturulmuştur. Öğrencilerden elde edilen verilerin analiz işlemi devam etmektedir. Analiz işlemlerinden elde edilecek bulgu ve sonuçlara dayalı olarak öneriler geliştirilecektir. Çalışmanın, öğrencilerin hikâye yazma becerilerinin gelişimlerini yaş düzeyi /sınıf düzeylerine göre ortaya çıkarması bakımından önemli bir boşluğu dolduracağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİMDE 2010-2015 YILLARI ARASINDA YAPILAN İŞBİRLİKLİ ÖĞRENME YÖNTEMİ İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALARÖzet: Bu çalışmanın amacı, ilköğretimde 2010-2015 yıları arasında yapılmış; verilerin, öğrenci, öğretmen ya da öğretmen adaylarından toplandığı, işbirlikli öğrenme çalışmalarını incelemektir. Araştırmada veriler literatür taraması sonucu, metaanaliz yöntemi ile elde edilmiştir. Ülkemizde 2010-2015 yılları arasında işbirlikli öğrenme adına yapılmış olan birçok çalışma mevcuttur. Bu çalışmaların incelenmesi için google akademik, dergipark. ulakbim, Yök, ilköğretim online, eğitim indeksi, arastirmax, Academia veri tabanları ile bazı üniversitelerin eğitim bilimleri dergilerinden yararlanılmıştır. İnternet veri tabanlarında ve dergilerde araştırmanın incelenmesi için işbirlikli öğrenme, kubaşık öğrenme, işbirlikli öğrenme modelleri, ÖTBB, TOT, KDB, Jigsaw, Grup araştırması, cooperative learning gibi kelime grupları temel alınmıştır. Ülkemizde 2010-2015 yılları arasında yapılmış literatürde yer alan işbirlikli öğrenme ile ilgili makaleler, yüksek lisans tezleri, doktora tezleri , tezlerden oluşturulan makaleler ve bildiriler, literatür taraması ile toplanmıştır. Araştırma kriterlerine göre değerlendirilerek uygun bulunan 38 adet çalışma araştırmaya dahil edilmiştir. Yüksek Lisans ve Doktora tezlerinden oluşturulan makaleler ve bildiriler tezlerin kendisi araştırmaya alındığından tekrar ele alınmamıştır. Sonuç olarak 2010-2015 yılları arasında işbirlikli öğrenme hakkında yapılan çalışmaların çoğunun fen öğretimi ile ilgili olduğu, en fazla çalışmanın 2012 yılında yapıldığı, çalışmaların daha çok makale ağırlıklı olduğu sonucuna ulaulaşılmıştır. Ayrıca, işbirlikli teknikler kullanan sınıfların hem akademik hem de sosyal beceri ve iletişim yönünden geleneksel sınıflara göre daha başarılı oldukları anlaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİMDE MİLLî OYUN VE OYUNCAKLARIN ROLÜÖzet: Çocuğun gelişiminde en temel araç oyun ve oyuncaklardır. Çocuk oyun ve oyuncaklar aracılığıyla öğrenir ve gelişir. Oyun ve oyuncaklar çocuğun tüm gelişim alanlarında en etkili araçtır. Çocukların hayatının büyük bir kısmını oyun ve oyuncaklar kapsar. Oyun ve oyuncakların çocukların gelişimindeki önemi her zaman dikkat çekmiştir. Batıda çocuk oyun ve oyuncaklarıyla ilgili kaynaklar on üçüncü yüzyıla kadar gitmekte iken, doğuda ise on birinci yüzyıla kadar gittiği görülmektedir. Kaşgarlı Mahmud eşsiz eseri Divanu Lugati’t Türk adlı eserinde Türk çocuklarının oynadıkları “Aşık, Karaguni, Çenğli menğli, Büzüşmek, Tepük, Ceviz, Çelik çomak, Bebek” gibi oyunlardan bahsettiği görülmektedir. Farabi, İbni Sina, Balasagunlu Yusuf, Kaşgarlı Mahmut, Ahmet Yesevi gibi Türk bilgin ve düşünürleri çocuğun eğitiminde aileye çok büyük görevler düştüğünü belirtmişlerdir. Çocuğun kişilik ve kimlik gelişimiyle ilgili temellerin ailede atılması gerektiği ve eğitim ortamlarında da bu geliştirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Çocuğun kişilik ve kimlik gelişimiyle ilgili en temel çalışmalar okul öncesi eğitim kurumlarına başladığı, ilköğretim okullarında pekiştirildiği kabul edilmektedir. Okul öncesi dönemde bilinç düzeyi düşük olan çocuklar, ilköğretime başladıklarında hayatını daha bilinçli sürdürmeye devam etmektedirler. Çocukluk döneminde daha çok edilgen bir yaşam süren çocuk, ilköğretime başladıktan sonra daha çok etkin ve katılımlı bir yaşam sürdürmeye başlar. Bu nedenle ilköğretim döneminde de çocukların oyun ve oyuncaklara ilgileri devam etmektedir. Bu ilgi eğitimde verimliliği artırmak, kişilik gelişimine katkı sağlamak ve millî bilinç kazanmaları için oyun ve oyuncaklardan nasıl faydalanabiliriz konusu ele alınması gerekmektedir. Çocukların oynadıkları oyunların içeriği, oyuncakların yapısı çocukların gelişimi üzerinde önemli etkilere sahiptir. Piaget’e göre oyunun temel işlevi, tekrarlama yoluyla mevcut becerileri geliştirmek ve çocuğa bir egemenlik duygusu kazandırmaktır. Lev Vygotsky oyun kuramında gelişimin duyuşsal ve bilişsel yönleri üzerinde duruyor. Jerome Bruner, Sara Smilansky, Jerome Singer gibi yazarlar ise oyunun yaratıcılık, fantezi ve sosyodramatik oyunun değerini vurgulamaktadırlar. Tüm bu bilgiler ışığında çocukların kendi kültürüne, özüne ait oyun ve oyuncakları oynaması çocuğun millî kimliğinin oluşumunda son derece önemlidir. Bu aştırmada çocukların millî bir bilinç kazanmaları ve millî kimlik kazanmalarında kadim kültürümüze ait oyun ve oyuncaklardan nasıl faydalanabiliriz. İlköğretimde eğitim öğretim faaliyetlerinde oyunları bir yöntem ve teknik olarak nasıl kullanabiliriz. Oyuncaklar birer eğitim öğretim materyali olarak eğitim ortamlarında nasıl yer alabilir. Türk Dünyasında yapılan saha araştırmalarında, kültürel oyun ve oyuncaklar eğitim öğretim sürecinde nasıl kullanılmaktadır. Bu gibi konuların tartışılması amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİMHAYAT BİLGİSİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, Hayat Bilgisi dersi öğretim programının öğretmen görüşlerine göre incelenmesidir. Nitel araştırma yöntemlerinden yapılandırılmamış görüşme tekniğinin kullanıldığı araştırmanın çalışma grubunu Ordu ili Altınordu ilçesinde görev yapmakta olan 18 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin toplanmasında öncelikle ilgili literatür taraması yapılarak, konu alanındaki tez, makale, kitap gibi kaynaklardan ve uzman görüşlerinden yararlanılmıştır.İlköğretim hayat bilgisi dersi öğretim programı ile ilgili öğretmen görüşlerinin belirlenmesini amaçlayan bu araştırmanın verileri nitel araştırma yöntemlerinden görüşme yoluyla toplanmıştır. Yüz yüze görüşme şeklinde yapılan araştırmada öğretmenlere 6 görüşme sorusu sorulmuştur. Elde edilen bulgulara dayalı veriler standardize edilerek çizelgelerde belirtilmiştir. Araştırmada ulaşılan sonuçlara göre, öğretmenler hayat bilgisi öğretim programında yer alan kazanımların çoğunlukla gerçek hayata uyarlanabilir olduğunu ifade ederlerken, kazanımlar ve temalar için belirlenen sürelerin yetersiz olduğu, ders içeriklerinin daha somut ve ilgi çekici olması gerektiği, öğretim programının gelişmelere bağlı olarak güncellenmesi gerektiği de belirtilmiştir. Öğretmenlerin bazıları imkânların daha iyi olması gerektiğini ifade ederken, sınıf mevcutlarının fazla olmasının önemli bir sorun olduğunu, 1.sınıf kitaplarında okuma yazmaya geçmeden yazma gerektiren etkinlikler bulunduğunu belirten öğretmenler olmuştur. Öğretmenlerin bir kısmı Hayat Bilgisi öğretim programında Atatürkçülük ile ilgili konuların yeterli olduğunu düşünürken, bir kısmı da daha fazla, ilgi çekici ve milli duyguları pekiştirecek etkinliklerin olmasının olumlu olacağı şeklinde fikir belirtmişlerdir. Sonuç olarak hayat bilgisi öğretim programı olumlu yanlarının yanında eksiklikler de taşımaktadır. Olumsuzlukların gözden geçirilip programın güncellenerek uygulanması ile öğretim programından elde edilen verimin artırılabileceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN “OYUN KAVRAMINA” İLİŞKİN ALGILARININ BENZETMELER YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: Çocuk denilince oyun, oyun denilince çocuk akla gelmektedir. Oyun ve çocuk ikilisi birbiriyle iç içe, tamamlayıcı ve ilişkilidir. Çocuk, yaşamının ilk yıllarında iletişim ve sosyalleşme aracı olarak oyuna başvurur. Oyun onun için adeta bir yol arkadaşı bir dayanaktır. Oyun sayesinde fiziksel, sosyal, bilişsel, psikomotor gelişimine katkı sağlar ve olumlu bir kişilik geliştirmede, kendini ifade etmede büyük ölçüde oyundan yararlanır. Oyun çocuğun özgürleşmesini, enerjisini boşaltmasını, zihnen ve bedenen rahatlamasını sağlar. Çocuk oyunla sevgisini, mutluluğunu, içsel çatışmalarını, hayal dünyasını ifade etme fırsatı bulur. Oyun çocuğa paylaşmayı, yardımlaşmayı ve işbirliğini, sorun çözmeyi, saygıyı, empatiyi, karar vermeyi ve daha pek çok beceriyi, değeri kazandırmaktadır. İlkokul dönemindeki bir çocuğun artık hayatında dersler ve ödevler gibi sorumluklar yer alsa da oyun hâla daha birçok çocuk için vazgeçilmezdir. Çocukların derslerden arda kalan zamanlarda eğlenebilmeleri, soluklanabilmeleri ve deşarj olabilmeleri için oyun olmazsa olmaz bir araçtır. Bu sayede daha zinde daha konsantre, daha sağlam ve sağlıklı bir şekilde okul ve derslerine eğilecekler ve akademik anlamda daha ileriye gideceklerdir. Çocuklar ilkokulda genellikle 5-10 dakikalık teneffüs aralarını bile oyun oynamak için kullanarak oyuna ne kadar ihtiyaçları olduğunu gösteriyorlar. Her çocuk için oyunun anlamı, değeri, hissettirdikleri farklıdır. Kimi oyun oynarken kendini kahraman olarak görür, kimi oyunla kendini bir lider yerine koyar, kimi bir şampiyon olur ve kendi hayal dünyalarında özgürce dolaşma ve özendikleri karakterin yerine geçme fırsatı bulurlar. Her çocuk için oyunun taşıdığı anlam ve onun için çağrıştırdıklarının farklı olması düşüncesinden hareketle bu çalışmada “İlkokul 3. Sınıf Öğrencilerinin Oyun Kavramına İlişkin Algılarının Benzetmeler Yoluyla İncelenmesi” amaçlanmaktadır. Bu çalışmada Nitel Araştırma Yöntemlerinden “Durum Çalışması” kullanılmıştır. Durum çalışması; tek bir durum,olayın derinlemesine boylamsal olarak incelendiği, gerçek ortamda neler olduğuna bakıldığı bir yöntemdir. Örneklemi İzmir ilinde öğrenim görmekte olan 50 ilkokul öğrencisi oluşturmaktadır. Maksimum çeşitlilik örnekleme yönteminin kullanıldığı araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme kullanılmış ve elde edilen sonuçlar araştırmacılar tarafından çözümlenmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 1. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÇOCUKTAKİ SAYI GELİŞİMİ HAKKINDA FARKINDALIKLARININ İNCELENMESİÖzet: İnsanoğlu nasıl ki konuşmayı birden bire öğrenemiyorsa aynı şekilde sayıları ve anlamlarını da birden bire öğrenemez. Çocuk konuşmada olduğu gibi saymada da sıralı olmayan çevresinden duyduğu, zihninde yer edinen rast gele rakam ve sayıları telaffuz etmeye başlar. Zihinsel gelişim sürekliliğinden dolayı rast gele söylenen sözlerin düzene girdiği gibi sayı kavramı da düzene girmeye başlayarak sayıları sırası ile düzenli saymaya başlar. Fakat çocukların sadece sayı sözcüklerini art arda söylemeleri ve sıralamaları anlamlı saymanın ya da sayı sözcüklerinin ne anlama geldiğini bildikleri anlamına gelmemelidir. Çocukta sayı kavramının oluştuğundan söz edebilmek için rastgele sayma, düzenli sayma, birebir eşleme, kardinal değer, sayının korunumu ve sezgisel karşılaştırma ilkelerini sırası ile gerçekleştirmesi gerektirdiğini söylemek gerekir. Bu sayılan süreçler her çocukta farklı sürelerde olabilir fakat her çocuk bu süreçleri yaşar. Okul öncesi ve ilkokul öğrencilerine yönelik sayı gelişimi çalışmaları mevcuttur. Fakat bu öğrencilere ders anlatan öğretmenlerin çocukta sayı gelişiminin nasıl olduğunun farkındalıkları ile ilgili bir çalışma henüz yapılmamıştır. Çocuklardaki bu sayı gelişiminin öğretmenlerce bilinmesi, farkına varılması sayı öğretiminde öğrencinin hangi sayı ilkesinde olduğunu tespit ederek, öğrencinin gelişimini desteklemesi açısından önemlidir. Çalışmada ilkokul birinci sınıf öğretmenlerinin, matematik dersinde sayı gelişim basamaklarının bilincinde olup olmadığının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda matematik dersinin işlenişinde öğretmenin öğrencilerin hangi basamak düzeyinde olduğunun farkında olarak ders işleyip işlemediği araştırılacaktır. Araştırma İç Anadolu bölgesinde Ankara ilinde rastgele seçilen 4 özel ilkokulunda uygulanacaktır. Verilerin toplanması için sınıf öğretmenlerine nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışmasında bireysel görüşme tekniğinden (mülakat) yararlanılacaktır. Bireysel görüşmede yarı yapılandırılmış mülakat soruları yönlendirilecektir. Verilerin oluşturulmasında içerik analizinden yararlanılacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL 1. SINIFLARDA ZEKâ OYUNLARI TEMELLİ YAPILAN UYGULAMALARIN OKULA UYUMA ETKİSİÖzet: Okula uyum; öğrencinin kendi benliği ve okulun bulunduğu şartları dengeleyebilmesi ve bu yeni şartlara uyum sağlayarak okul hayatını uyumlu bir şekilde devam ettire bilmesidir. Okula uyum problemi birçok öğrencide ortaya çıkabilen bir sorundur ve bu soruna çözüm bulmak adına birçok çalışmalar yapılmıştır. Yapılan çalışmalar genellikle okul öncesi eğitimin, ailenin, çevrenin ve okul idarecilerinin okula uyuma etkisi üzeri yoğunlaşmıştır. Fakat eğitici oyunların özellikle zekâ oyunlarının okula uyuma etkisi üzerine herhangi bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu çalışmada zekâ oyunları temelli uygulamaların ilkokul 1. Sınıf öğrencilerde okula uyuma etkisi araştırılmaktadır. Zekâ oyunları anasınıfında hatta daha erken yaşlarda öğrencilerin karşısına çıkmaktadır. Özellikle görsel algı ve geometri içerikli zekâ oyunları öğrencileri güdüleyici ve motive edici özelliktedir. Özellikle bu tarz da zekâ oyunları kullanılarak yapılacak çalışmanın okula uyuma olumlu etkileri olacağı düşünülmektedir. Araştırma yarı deneysel yöntem kullanılarak yapılmıştır. İlkokul birinci sınıfa yeni başlamış 33 deney, 33 kontrol grubu olmak üzere 66 öğrenci ile yapılan bu yarı deneysel çalışma, Ankara ili Keçiören ve Yenimahalle ilçelerinden birer okulda ikisi deney, ikisi kontrol grubu olmak üzere 4 sınıfta yapılmıştır. Deney grubunda ilkokul 1. sınıfların 22 ders saatini kapsayan matematik dersi geometri konuları deney grubunda 14 saati zekâ oyunu metodu ile ders anlatılmıştır. Kontrol grubunda sadece normal müfredata göre ders işlenmiştir. Veri toplama aracı olarak (Seven, 2011) tarafından geliştirilen “Okula Uyum Öğretmen Değerlendirme Ölçeği” kullanılmıştır. Uygulamaya başlamadan ön test uygulanmış olup gruplar arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Araştırmanın sonucunda zekâ oyunları ile ders işlenen gruplarda okula uyum yönüyle daha fazla gelişme olacağı beklenmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL 2. SINIF HAYAT BİLGİSİ DERS KİTABINDA YER ALAN ETKİNLİKLERİN PROGRAMDA VERİLEN KİŞİSEL NİTELİKLERİ YANSITMASI BAKIMINDAN İNCELENMESİÖzet: ÖZET Hemen hemen her toplum her kültür kendi kültürünü, değerlerini gelecek nesillere aktarmak üzere eğitim sistemlerini düzenlemektedir. Günümüz eğitim sistemlerinde bilginin yanında değerler eğitimine de önem verilmektedir. Bizim eğitim sistemimizde de değerler eğitimine önem verilmiş bu amaçla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2005 yılında geçilen eğitim programıyla birlikte 18 farklı kişisel nitelik de eğitim programı kapsamına alınmıştır. Bu kişisel niteliklerin kazandırılması ise Hayat Bilgisi dersi müfredatına yayılmıştır. Hayat Bilgisi dersi ilköğretimin ilk üç sınıfın da okutulan ve mihver ders olarak kabul edilen önemli bir derstir. Öğrenciyi hayata hazırlayan bu ders, bilgi ve beceri ile birlikte kişisel nitelikleri de öğrencilere kazandırmaya çalışır. Bu çalışmanın amacı 2015-2016 eğitim öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığınca kullanılan ilkokul 2. Sınıf Hayat Bilgisi ders kitabında yer alan etkinliklerin programda verilen kişisel nitelikleri yansıtıp yansıtmadığını belirlemektir.Bu amaçla 2015-2016 eğitim öğretim yılında Ada Yayıncılığa ait Hayat Bilgisi 2. Sınıf ders kitabı Nitel Araştırma yöntemlerinden biri olan doküman analizi ile taranmıştır.Veriler tanımlayıcı istatistik yöntemi ile analiz edilmiştir.Araştırma sonucunda kazanımların değerlere dağılımı incelenmiş 95 kazanımın 79 tanesinde üzerinde durulması gereken değerlerden bahsedilmiş olduğu,bu değerlerden kişisel nitelik olarak bahsedildiği ve en çok öz güven, yeniliğe açıklık ve vatanseverlik değerleri üzerinde durulduğu,en az ise barış ve sabır değeri üzerinde durulduğu bulgularına rastlanmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL 2. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN HAYAT BİLGİSİ DERSİ KAVRAM YANILGILARININ GİDERİLMESİNE YÖNELİK UYGULAMA ÖRNEĞİÖzet: Amaç, ilkokul 2. sınıf hayat bilgisi dersi Doğada Hayat ünitesi Dünyanın Şekli ve Hareketleri konusuna yönelik kavram yanılgılarının tespit edilmesi ve bu yanılgıların giderilmesine yönelik ilkokul seviyesinde uygulama örneği paylaşmaktır. Literatür incelendiğinde hayat bilgisi ve fen bilimleri derslerinde kavram yanılgılarının çok olduğu görülmektedir. Kavram yanılgılarının giderilememesi durumunda öğrenme sürecinde engeller ile karşılaşılabilir. Bu yüzden kavram öğretimine önem verilmesi gerekmektedir. Yapılan uygulama örneğinde, ilkokul 2. sınıf hayat bilgisi dersi Doğada Hayat ünitesi Dünyanın Şekli ve Hareketleri konusuna yönelik ders planı oluşturulmuştur. Bu plan doğrultusunda derse bilmeceler ile giriş yapılarak öğrencilerin dikkati çekilmiştir. Beyin fırtınası tekniği uygulanarak var olan kavram yanılgıları incelenmiştir. Ders işlenişinde animasyon uygulamalarından ve gezi tekniğinden faydalanılarak öğrencilere gerçeğe en yakın uygulamalar sunulmuştur. Sanal Gerçeklik Küresi gezisi ile öğrenciler evrende gezintiye çıkmışlardır. Öğrenciler süreç boyunca aktif katılım göstermişlerdir. Ders sonunda öğrencilere öğrenme günlükleri tutturulmuştur. Bu günlükler incelenerek yanlış öğrenmeler varsa düzeltilmiştir. Öğrencilerin süreç boyunca hem eğlendikleri hem de öğrencikleri gözlemlenmiştir. Yapılan uygulama sonucunda öğrencilere fikirleri sorulduğunda hayat bilgisi dersini ve Dünya konusunu çok sevdiklerini ve derste çok eğlendiklerini dile getirmişlerdir. Yapılan değerlendirmelerde öğrencilerin kazanımları edinmiş oldukları gözlemlenmiştir. Uygulama ile derslere öğrencilerin hevesle katılım gösterdikleri gözlemlenmiştir. Alternatif öğretim yöntemlerinin derslerde uygulanmasının; kazanımların gerçekleştirilmesi ve var olan kavram yanılgılarının giderilmesi açısından etkili olduğu görülmüştür. Aynı zamanda derse yönelik olumlu tutum geliştirildiği gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 2. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YARATICI YAZMA BECERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMAÖzet: Yaratıcılık güçlü hayaller kurarak ve bütünde ayrıntıları, ayrıntılarda bütünü görerek farklı düşünebilme kabiliyetidir. Bu nedenledir ki okullarda, öğrencilerdeki bu yetenekleri ortaya çıkarabilme imkanı sağlayan, onlara gerekli desteğin verildiği ortamların oluşturulması sağlanmalıdır. Bu ortamlar, öğrencilerin karşılarına çıkan problemlerde farklı ve kendine özgü çözüm yolları üreten bireyler olmalarına yardımda bulunur. Öğrenciler bunu başarabilirlerse yeni şeyler üretirken başkalarının geliştirdiklerini basit bir şekilde tekrar etmez, buna bağlı olarak yeni ve kendine özgü ürünler oluşturan yaratıcı bir birey olurlar. Bu araştırmada; öğrencilerin klasik yazma çalışmaları dışında, farklı yaratıcı yazma teknikleri kullanarak girdikleri yaratıcı yazma sürecinde kurgusal dünyadan da yararlanarak yaratıcı yazma çalışmaları yapılması ve öğrencilerin yazmış olduğu yaratıcı yazma çalışmalarının düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, ilkokul 3. sınıf öğrencilerinin yaratıcı yazma becerilerinin ne düzeyde olduğunun tespit edilmesi için öğrencilerden alınan yazılı anlatımların değerlendirilmesi aşamasında nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın evreni 2018-2019 Eğitim-Öğretim yılında Muğla İlinin Marmaris İlçesinde bulunan bir devlet okulunda öğrenim gören 3-A sınıfı öğrencileridir. Araştırmaya Kendi cümleleriyle yeni bir öykü oluşturma etkinlik formunu eksiksiz olarak dolduran 13ü kız, 7si erkek 20 öğrenci ile yapılmıştır. Araştırmada öğrencilerin yaratıcı yazma becerileri ile ilgili yazılı anlatımları ile ilgili verileri elde etmek amacıyla Çocuklar için Yaratıcı yazma ve Okuma Yolculuğu kitabındaki Kendi Cümlelerinle Tamamlayarak Yepyeni Bir Öykü Oluşturma etkinliğinden yararlanılmıştır (Yener, 2015 : 26-27). Öğrencilerden toplanan yazılı anlatım çalışmalarının değerlendirilmesinde ise Öztürk (2007), tarafından geliştirilen “Yaratıcı Yazma Dereceli Puanlama Anahtarı (rubric)”kullanılmıştır. Araştırmanın sonunda öğrencilerin yaratıcı yazma becerileri Orta düzeyde olduğu, kız öğrencilerin yaratıcı yazma becerileri erkek öğrencilerin yaratıcı yazma becerilerinden daha yüksek düzeyde olduğu bulunmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL 2.SINIF ÖĞRENCİLERİNDE OKUMA BECERİSİNİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN GAZETENİN BİR ARAÇ OLARAK YARATICI KULLANIMIÖzet: Uygulamamız 2018-2019 eğitim öğretim yılında Muğla ili Menteşe ilçesi Şehbal Baydur İlkokulu 2/A sınıfının 18 öğrencisiyle uygulanmıştır.Projemizin amacı öğrencilere okuma alışkanlığını kazandırmak için kolay ulaşılabilir bir araç olan gazetenin,etkili ve verimli bir şekilde kullanılmasıdır.Projemizin ana hedefinde öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırmak,var olan okuma hızlarında ilerleme,özellikle tabletten ve telefon teknolojisinden uzak bilgi edinme araçlarını fark etmelerini ,dünyadaki spor,sanat,teknoloji ve bilim konularındaki gelişmelerinden öğrencilerin haberdar olmalarını yani bir dünya vatandaşı olmalarını sağlamaktır.Özellikle ekonomik koşullar nedeniyle gitgide öğrencilere kitap temin etme noktasında velilerin yaklaşımı,öğrencilerin okumalarının geliştirilmesi, ilerletilmesi,okuduklarını anlamaları,yorumlamaları ve dolayısıyla hızlarının artmasına sebep vermesi nedeniyle önem arz etmiştir.Bu noktada daha az ücretle temin edilebilecek aynı yetileri geliştirecek bir araç olarak,gazete seçilmiştir.Öncelikle gazete okuma köşesi oluşturulmuş.Gazete köşesinin aktif olması için Türkçe dersinin entegre uygulamalarla işlenmesi sağlanmıştır.Gazetelerde yer alan özellikle sadece spor,sanat,teknoloji konusundaki haberlerle ilgilenilerek uygulamaya sınırlama koyulmuştur.Bunun için bir ön hazırlık çalışmaları yapılmıştır.Uygulamalar yapılırken öğrenciler gruplara ayrılmış.Buldurma,keşfetme yöntemi ile birlikte yaratıcı yazma yöntemi de başvurulan diğer yöntemlerden biri olmuştur.Özellikle yaratıcı yazma yöntemi,öğrencilerin gazete okumaktan keyif almalarını ve sözel zekanın geliştirilmesinin sağlaması açısından projenin hedefe ulaşılmasını kolaylaştırmıştır.Projemiz öğrencilerin gazetede yer alan kendi projelerini incelemesiyle son bulacağı son aşamadadır.Öğrencilerde projemiz son aşamaya gelindiğinde okuma alışkanlığı edinmeleri,küresel bir vatandaş olmaları,her eve en azından haftada bir gazete girmesi ile teknolojik araç gereçlerden uzak bilgi edinme araçlarına yönelinen öğrencilerin, dikkat sürelerinin artması,özellikle diğer derslerle bağlantı kuracak uygulamalara yer verilerek kullanılan araçtan maksimum verim elde edilmesi ile sonuçlanmış olacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL 3 VE 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BİLİŞÜSTÜ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bilişüstü kavramı üzerine yapılan çalışmalar yaklaşık 30 yıllık bir tarihe sahiptir. Eğitim alanında bilişüstü kavramını ilk kez John Flavell kullanmıştır. Bilişüstü kavramını “kişinin kendi bilişsel süreçleri hakkındaki bilgisi ve bu bilginin bilişsel süreçleri kontrol etmek için kullanılması” olarak ifade edilmiştir. Birçok bilim adamı bilişüstü kavramını ele almış, çalışmalar sonucunda farklı tanımlamalar ve farklı isimlendirmeler yapılmıştır. Bilişüstü, kişinin düşünme, anlama ve öğrenmelerini kontrol edebildiği bir çeşit yetenek olarak tanımlanmıştır. Öğrencinin anlamadığını fark edebilmesi, etrafındaki motive olmasına engel uyaranları kaldırarak bir şekilde motivasyonunu artırabilmesi ve konuyu en iyi şekilde anlayabileceği stratejiyi belirlemesi bilişüstü yeteneklerine verilebilecek örneklerdir. Bilişüstü, bilişin bilgisi ve bilişin düzenlenmesi olarak iki bileşene ayrılmaktadır. Bilişin bilgisi kendi içinde yöntemsel bilgi, koşulsal bilgi ve demeçsel bilgi olmak üzere üç bölüme ayrılır. Bilişin düzenlenmesi ise kendi içinde planlama, kendini izleme ve kendini değerlendirme becerilerinden oluşur. Günümüzde, öğrenme ortamlarında öğrencilerin kendi öğrenme süreçlerini anlamaları, bu süreçleri kendi özelliklerine göre düzenlemelerine yardımcı olma imkanı vermektedir. Öğrenmenin gerçekleştirilebilmesi bakımından öğretmenlerin, öğrencilerin öğrenme çabalarını anlayarak onlara öğrenmeleri konusunda yardım etmeleri önemlidir. Bilişüstü öğrenme üzerinde etkili olduğu düşünülen bir etkendir. Öğrenmelerin ilerletilebilmesi için bilişüstü becerilerin ve farklılıkların da dikkate alınması gerekir. Böylelikle öğrenciler kendi bilişsel yapılarını tanıyıp izler, kontrol eder ve öğrenmeleri ile ilgili değerlendirme yapabilir. Bu çalışmanın amacı ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıfta öğrenim gören öğrencilerin, bilişüstü düzeylerini belirlemektir. Araştırmanın genel amacı doğrultusunda aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır. 1. İlkokul üçüncü ve dördüncü sınıflarda öğrenim gören öğrencilerin, 1.1. Bilişüstü düzeyleri nedir? 1.2. Bilişüstü düzeyleri cinsiyet değişkenine göre farklılaşmakta mıdır? 1.3. Bilişüstü düzeyleri sınıf değişkenine göre farklılaşmakta mıdır? İlkokul öğrencilerinin bilişüstü düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesini amaçlayan bu çalışma nicel bir araştırmadır. Araştırmada var olan durum olduğu gibi betimlenmek istendiğinden genel tarama modellerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmada tarama modeli kullanılmasının iki temel nedeni vardır. Bunlardan birincisi araştırmaya konu olan durumun tanımlanmasıdır. İkincisi ortaya koyulan durumun bağımsız değişkenlere göre analiz edilmesinin sağlanmasıdır. Araştırma 2016-2017 öğretim yılı birinci döneminde Muğla İli Köyceğiz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ilkokullarda öğrenim gören üç ve dördüncü sınıf öğrencileri ile yapılmıştır. Bu nedenle araştırmanın evrenini Köyceğiz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ilkokullarda öğrenim gören üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Araştırmanın örnekleminin belirlenmesinde seçgisiz örnekleme yöntemi olan rastgele örnekleme yönteminden yararlanılmıştır. Örneklem grubunda ise, 6 ilkokulda öğrenim gören 460 öğrenci yer almıştır. Bu öğrencilerin 214 tanesi üçüncü sınıf ve 246 tanesi dördüncü sınıf öğrencisi olarak seçilmiştir. Nicel bir araştırma olan bu çalışmada veri toplamak için likert tipi ölçme aracı kullanılmıştır. Ölçme aracı Yıldız, Akpınar, Tatar ve Ergin (2009) tarafından geliştirilmiş olan Biliş Üstü Ölçeği (BÜÖ) kullanılmıştır. Ölçme aracının uygulanması sonucunda elde edilen veriler SPSS 22 programında analiz edilmiştir. Analiz ilk olarak tanımlayıcı istatistik yöntemiyle öğrencilerin tamamının bilişüstü ölçeğine verdikleri cevapların frekansları, frekans yüzde dağılımları, aritmetik ortalamaları ve standart sapmaları hesaplanmıştır. Sonraki aşamada ilkokul öğrencilerinin bilişüstü düzeylerinin cinsiyet ve sınıf değişkenine göre anlamlı farklılık gösterip göstermediği “Bağımsız örneklemler için t-testi” ile belirlenmiştir. Faktörlerin birbiriyle farklılık gösterip göstermediği “Eşleştirilmiş örneklemler için t-testi” ile belirlenmiştir. Araştırma sonucunda öğrencilerin bilişüstü farkındalık düzeylerinde kızlar lehine anlamlı bir fark olduğu görülmüştür. Öğrencilerin sınıf seviyesine göre aldıkları puanlara bakıldığında üçüncü sınıf öğrencilerin, dördüncü sınıf öğrencilerden düşük ortalamaya sahip olduğu fakat bilişüstü düzeylerinde anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. SINIF FEN BİLİMLERİ ÖĞRETİM PROGRAMININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE DAYALI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ: KÜTAHYA ÖRNEĞİÖzet: Fen eğitiminin amacının araştıran, sorgulayan, bilinmeyenleri keşfedip çağa uyum sağlayan, problem çözebilen bireyler yetiştirmek olduğu söylenebilir. Nitekim fen bilimleri dersi öğretim programı bütün öğrencileri fen okuryazarı olarak yetiştirmeyi vizyon edinmiştir (MEB, 2013). Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından 2013 yılında güncellenen Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programı 2014-2015 eğitim öğretim yılından itibaren 3. sınıflardan başlamak üzere kademeli olarak uygulamaya koyulmuştur. Programın vizyonunun gerçekleşmesinde öğrencilere rehberlik eden öğretmenlerin rolü büyüktür. Çünkü öğretmenler bilgiye ulaşmada öğrencilere yol gösterici, onları yönlendirici roller üstlenirler. Bu araştırmada 2013 yılında güncellenen ve 2014-2015 eğitim öğretim yılından itibaren kademeli olarak uygulamaya konulan ilkokul 3. sınıf fen bilimleri dersi öğretim programını öğretmen görüşlerine dayalı olarak değerlendirmek amaçlanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu Kütahya ili Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda görev yapmakta olan ve güncellenen Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programı kapsamında 3. sınıf fen bilimleri dersini yürütmüş ve halen yürütmekte olan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Karma desen tarama modelindeki araştırmada veriler araştırmacılar tarafından hazırlanmış 3. sınıf fen bilimleri dersi öğretim programı değerlendirme anketi ve yarı yapılandırılmış görüşmeler yoluyla elde edilmektedir. Fen bilimleri öğretim programı değerlendirme anketi ve görüşme soruları uzman görüşü, literatür ve fen öğretim programının vizyonu göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Verilerin toplanması esnasında öğretmenlerin öğretim etkinliklerini engellemeyecek zaman dilimleri seçilmekte ve gönüllü katılım dikkate alınmaktadır. Araştırmada öğretim programının kazanımlar, içerik, eğitim durumları ve değerlendirme boyutları ve genel bulgulara yer verilecektir. Araştırma sonuçları ilkokul 3. sınıf fen bilimleri öğretim programı fen bilimleri öğretim programının vizyonu ile ilişkilendirilerek değerlendirilecek, 3. Sınıf fen bilimleri öğretim programıyla ilgili araştırmacılara ve programın uygulayıcı olan sınıf öğretmenlerine önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. SINIF HAYAT BİLGİSİ VE TÜRKÇE DERSİ ÖĞRENCİ ÇALIŞMA KİTAPLARINDAKİ ETKİNLİKLERİN KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİÖzet: Yapılandırmacı yaklaşımın benimsenmesiyle birlikte ilköğretim programlarında ön plana çıkan etkinlikler, öğrenme sürecini daha verimli hale getirmekte ve öğrenilen bilgilerin kalıcılığını arttırmaktadır. Bu bağlamda gerçekleştirilen etkinliklerin niteliği, tüm öğrenmelerde olduğu gibi hayat bilgisi ve Türkçe derslerine yönelik öğrenmeler açısından da büyük bir önem arz etmektedir. İlkokul 3. sınıf hayat bilgisi ve Türkçe dersi öğrenci çalışma kitaplarında yer alan etkinliklerin karşılaştırmalı olarak incelenmesini amaçlayan bu çalışma, nitel araştırmaya örnek teşkil etmektedir. Çalışma kapsamında 2015-2016 eğitim-öğretim yılında 3. sınıflarda okutulmakta olan Açılım Yayınlarına ait hayat bilgisi ve Özgün Yayınlarına ait Türkçe dersi öğrenci çalışma kitaplarındaki etkinlikler incelenerek Kabapınar (2012) tarafından oluşturulan ve araştırmacılar tarafından genişletilen etkinlik sınıflamasına göre kategorize edilmiştir. Doküman analizi ile yapılan çözümlemelerde her iki çalışma kitabında da öğrencinin düşüncesini/değer yargısını/varsayımını ifade etmeye yönelik etkinliklerin ilk sırada yer aldığı belirlenmiştir. Hayat bilgisi dersi öğrenci çalışma kitabında bunu sırasıyla toplam 199 etkinliğin 15’inde yer alan “sınıflama/listeleme/eşleştirme/çıkarımda bulunma” ve 12’sinde yer alan “fotoğraf ve resimleri yorumlama” kategorilerinin; Türkçe dersi öğrenci çalışma kitabında ise bunu sırasıyla toplam 256 etkinliğin 35’inde yer alan “metinle/şiirle ilgili soruları cevaplandırma” ve 27’sinde yer alan “sınıflama/listeleme/eşleştirme/çıkarımda bulunma” kategorilerinin izlediği tespit edilmiştir. Ayrıca hayat bilgisi dersi öğrenci çalışma kitabında “metinle/şiirle ilgili soruları cevaplandırma, sözlü tarih çalışması yapma, tarihsel alanları gezme/geziyi değerlendirme ve özgeçmiş yazma”; Türkçe dersi öğrenci çalışma kitabında ise “öykü/diyalog/mektup tamamlama, gezi düzenleme ve afiş hazırlama” kategorisinde yer alan etkinliklerin en az yer verilen etkinlikler olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÇEVRESEL TUTUMLARIÖzet: Eğitime ilişkin kazanımlar öğrencilere ne kadar erken yaşta kazandırılırsa, ileride kalıcı olması ve uygulamaya konulması da o derecede daha kolay ve düşük maliyetli olabilmektedir. Öğrencilere kazandırılacak çevreye yönelik olumlu tutumların erken yaşta olması da bu açıdan önem arz etmektedir. Çünkü erken yaşta çevreye karşı kazanılan olumlu tutumların gelecekte devam edeceği çeşitli araştırmalarda özellikle vurgulanmaktadır. Bu araştırmanın amacı ilkokul 3. Sınıfların çevreye yönelik tutumlarının ne düzeyde olduğunu tespit ederek, sonraki dönemlerde çocukların çevre eğitiminde hangi eğilimlere öncelik verilmesi gerektiğini öğrenebilmektir. Ancak literatür taraması sonucunda ortaokul, lise ve üniversite öğrencilerine yönelik çevre tutumu ölçen çeşitli ölçeklerin geliştirilmiş olduğu, ancak ilkokulun ilk yıllarına ait bu konuda herhangi bir ölçek geliştirme çalışması olduğuna rastlanmamıştır. Bu konuda Demir (2016) tarafından geliştirilen ve ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerine yönelik “biliş, duyuş ve davranış” boyutlarını içeren tek çevre tutum ölçeği bu çalışmadaki veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Bu amaçla araştırmacılardan biri tarafından geliştirilen çevre tutum ölçeği, bir ilkokuldaki 97 öğrenciye uygulanmıştır. Elde edilen verilerin analizinde frekans, yüzde ve aritmetik ortalama; t testi ve tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır. İkili küme karşılaştırmalarında “bağımsız gruplar t-testi”, ikiden fazla grupların karşılaştırmalarında ise “tek yönlü varyans analizi (Anova) test tekniği” uygulanmıştır. Ölçeğe ilişkin verilerin çözümlenmesinde anlamlılık düzeyi .05 olarak alınmıştır. Elde edilen sonuçlara göre ilkokul 3. Sınıf öğrencilerinin çevre tutumları düşük düzeydedir. Çalışmada buna uygun önerilere yer verilmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN HAYAT BİLGİSİ DERSİ OKUL HEYECANIM TEMASINDAKİ KAVRAMLARA İLİŞKİN BİLİŞSEL YAPILARIÖzet: İlkokulda Hayat bilgisi dersi, çocuğu gerçek yaşama hazırlayan bir derstir. Öğrenci bu dersten günlük hayatını nasıl geçireceğine ilişkin bilgiler edinir. Bir gününü nasıl planlayacağını, karşısına çıkan problemlere nasıl çözümler üreteceğini, içinde bulunduğu topluma nasıl uyum sağlaması gerektiğini öğrenir. Hayat Bilgisi Öğretim Programı’nda bu dersin amacı “öğrencilerin günlük yaşamda ihtiyaç duydukları ve kullanabilecekleri yaşam becerilerini kazanmalarına yardımcı olmak” olarak belirlenmiştir. Bunun yanı sıra programda çocukların ileride alacakları fen bilimleri ve sosyal bilgiler derslerine temel oluşturacak kimi kavramları öğrenmeleri üzerinde durulmuştur (MEB, 2009). Piaget’e göre çocukların kavramları anlamlandırdığı, kavramlar arası ilişkileri kurduğu, kavramlar arası ilişkileri anladığı ve kavramları sınıflandırdığı dönem 2-7 yaş döneminden sonrasında başlamaktadır (Çaycı, 2009, s.328). Dolayısıyla ilkokul çağındaki öğrencilerin kavramlara ilişkin farkındalık kazandıklarını söylemek olanaklıdır. Bu bağlamda Hayat Bilgisi dersinde öğrencilerin temalara ilişkin kavramları öğrenip öğrenmedikleri araştırmak, hem onları üst öğrenime etkili biçimde hazırlamada hem de akademik başarıyı arttırmada önemli görülmektedir. Bu araştırmanın amacı ilkokul 3.sınıfta öğrenim gören öğrencilerin Hayat Bilgisi Öğretim Programı’ndaki 3. sınıf okul heyecanım temasında yer alan kavramlara ilişkin bilişsel yapılarını ortaya koymaktır. Bu bağlamda kavramların öğrencilerin zihinlerinde ne gibi çağrışımlar uyandırdıklarının belirlenmesinde Kelime İlişkilendirme Testi (KİT) kullanılmıştır. KİT için 3. sınıf okul heyecanım temasındaki kavramlardan 5 tanesi anahtar kavram olarak seçilmiştir. Bunlar; sevgi, ihtiyaç, görüş, toplumsal paylaşım ve dürüstlük kavramlarıdır. Araştırma, 2015-2016 güz döneminde Hayat Bilgisi dersinin okul heyecanım temasına ilişkin kazanımların işleneceği gerekçesiyle, 2015-2016 bahar döneminin ilk haftasında toplam 80 üçüncü sınıf öğrencisiyle gerçekleştirilecektir. KİT’te her anahtar kavram farklı bir sayfada ve alt alta on defa yazılarak öğrencilerden, verilen anahtar kavramların zihinlerinde çağrıştırdığı kelimeleri 45 saniye içinde boş bırakılan yerlere yazmaları istenecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YAZMA BECERİSİ ALANINDA YAŞADIĞI SORUNLARÖzet: Yazma, herhangi bir konudaki duygularımızı, düşüncelerimizi, bilgilerimizi, hayallerimizi, tasarladıklarımızı ve yaşadıklarımızı bir düzen ve bütünlük içinde yazı ile anlatmaktır. Dört temel dil becerisinden (dinleme, konuşma, okuma, yazma) bir tanesi olan yazma becerisinin kazanımı, diğer dil becerilerine göre daha geç ve zor olmaktadır. İlk yazmadan başlayarak yaşam boyu devam eden süreçte öğrencilerin bu zor ve karmaşık beceri ile ilgili birçok sorunla karşılaştıkları gözlenmektedir. Bu çalışmanın amacı öğrenci, veli ve öğretmene göre, yazma becerisinin kazanımında öğrencilerin yaşadığı sorunları belirlemektir. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırma 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Isparta ili Eğirdir ilçesindeki bir ilkokulun 3. Sınıfında öğrenim gören 7 kız 5 erkek toplam 12 öğrenci, araştırmaya katılan öğrencilerin ailelerinden 8 veli ve Eğirdir ilçesinde görev yapan 9 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında veri toplamak amacıyla öğrenciler, veliler ve öğretmenlerle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşmelerden elde edilen nitel veriler içerik analiziyle çözümlenerek yorumlanmıştır. Çalışmada, öğrenci, veli ve öğretmen olmak üzere üç ayrı kaynaktan veri toplanmıştır. Toplanan veriler doğrultusunda elde edilen bulguların birbirini desteklediği belirlenmiş, öğrencilerin yazma becerisi ile ilgili karşılaştıkları sorunların benzer nitelikte olduğu, görülmüştür. Öğrencilerin yazma becerilerinde karşılaştıkları başlıca sorunların yazmayı sevmeme ve yazmak istememe, yazmada zorlanma, yazacak yeni fikirler bulamama, başlık bulmada zorlanma ve Türkçe ders kitaplarının yazma alanlarını sevmeme olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. SINIF ÖĞRENCİSİNİN EMPATİK DÜŞÜNME BECERİSİNİN GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK BİR AKSİYON ARAŞTIRMASIÖzet: Bu araştırmanın amacı empatik düşünme davranışlarında yetersizliği görülen olan bir ilkokul 3. sınıf öğrencisine yönelik geliştirilen ve uygulanan empatik davranışları geliştirme programının öğrenci davranışları üzerindeki etkilerini incelemektir. Araştırmacının kendi sınıfında yürütülen çalışma aksiyon araştırması modeli çerçevesinde yürütülmüştür. Araştırmanın örneklemini, 2018-2019 eğitim-öğretim yılı içinde Trabzon il merkezinde bulunan özel bir ilkokulda öğrenim gören ve kritik durum örneklemesi yoluyla seçilen bir üçüncü sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırma, araştırmacı öğretmen kimliğiyle sınıf öğretmeni tarafından yürütülmüştür. Araştırmada aksiyon araştırması yöntemine uygun olarak veri toplamak amacıyla yansıtıcı günlükler ve gözlem notları kullanılmıştır. Günlüklerden elde edilen veriler sürekli karşılaştırmalı analiz yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmada kullanılan etkinlikler uzman görüşüne dayalı olarak öğretmen tarafından geliştirilmiş kalıcılığı arttıracak şekilde sıralanmış ve amaçlarına uygun olacak şekilde eğitim öğretim sürecinde sınıf içinde beş hafta boyunca uygulanmıştır. Yansıtıcı günlüklerin analizi sonucunda, beş hafta süresince yapılan bu çalışmada öğrencinin başlangıçta diğer arkadaşlarına karşı alay etme ve kırıcı olma, sadece kendini düşünme, çıkarları doğrultusunda hareket etme, sürekli konuşurken başkalarını rencide etme, konuşurken arkadaşlarının sözlerini kesme ve müdahalelerde bulunma gibi davranışları mevcutken, yapılan uygulamalar ve işbirlikleri sayesinde bu davranışların değiştiği ve geliştiği sonucuna varılmıştır. Böylelikle uygulamaların sonucunda öğrencinin empatik düşüme becerisini kazandığını ve bunu geliştirici yönde davranış sergilediği, sınıfta öğrencilerin büyük bir bölümüyle iyi ilişkiler kurmaya başladığı, küçük görmekten vazgeçtiği ve arkadaşlarına kötü davranışlarda bulunmadığı, derslerde ara sıra farkına varmadan yapsa bile genel olarak izin alarak konuştuğu öğretmen tarafından belirtilmiştir. Araştırmanın sonunda, yapılacak olan etkinliklerin öğrenci düzeyine uygun ve geliştirilmek istenen beceriye göre olması, araştırma sürecinde ise öğretmenlerin sürecin tüm aşamalarında öğrenciler, aile, diğer öğretmenler, okul idaresi ve rehber öğretmenle yakın iletişim ve iş birliği yapması ve bu durum göz önünde bulundurularak sürecin planlanması önerilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. SINIF TÜRKÇE DERS KİTABINDAKİ OKUMA METİNLERİNİN DEĞERLER EĞİTİMİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bireylerin toplum içerisinde karşılaştıkları olayları ve edinilen davranışları sorgulamasını sağlayan, yaşamlarını pozitif yönde etkileyen, yaşam standartlarını iyileştiren ve mutlu bir birey olarak yaşamlarını sürdürmelerini sağlayan evrensel değerler vardır. Değerlerin bireyler tarafından algılanılması ve edinilmesini sağlamak amacıyla da değerler eğitimi verilmektedir. Değerler eğitiminin amaçları var olan değerlerin pekişmesini sağlamak, bireylerin hem kendilerine hem de topluma faydalı olacak değerleri kazanmalarına yardımcı olmak, edinilen değerlerin ifade edilmesi için imkanlar sunmak, karakteri sağlam bireyler yetiştirmek ve tüm bunların okul-aile işbirliği içerisinde olmasını sağlamaktır. Bu sayede bireylerin daha anlamlı yaşamalarını sağlamak, onlarda bulunan iyiliği ortaya çıkarırken kötü yönlerin kaybolmasını sağlamak ve tam anlamıyla ideal insana ulaşmaya çalışmaktır. Değerler insanların bir birey olarak toplumda yer edinmesini sağlar. İnsanların toplumda karşılaşabilecekleri olaylara karşı doğru tepkiler verebilmeleri için yol gösterilmesi gerekir. Değerler de öğrenilebilir ve öğretilebilir kavramlardır. Dolayısıyla bu kavramların insanlara kazandırılması ve bu kavramlarla ters düşen davranışlara karşı ise önlem alınması gerekir. Ayrıca bireyler değerler eğitimi sayesinde sadece yapılmaması gereken davranışları değil, aynı zamanda yapmaları gereken ancak yapmadıkları güzel davranışları da kazanmaktadır. Bir değer olarak var olan ancak toplum içerisnde kullanılmayan ya da yansıtılmayan değerlerin de gün yüzüne çıkmasına ve daha fazla hayatın içinde olmasına yardımcı olur. Bu çalışmanın amacı, ilkokul 3. Sınıf Türkçe ders kitaplarında yer alan okuma metinlerinin değerler eğitimi açısından incelenmesini sağlamak ve metinlerin değerlerle olan ilişkisini incelemektir. Çalışmada veri toplama yöntemi olarak doküman analizi kullanılmıştır. Çalışmanın veri kaynağı ise ilkokul 3. Sınıf Türkçe ders kitabıdır. Dökümandan elde edilen veriler kavramsal içerik analizi ile incelenmiştir. Çalışma halen devam ettiğ için çalışmanın sonuçlarına yer verilmemiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. SINIFTA 3D KALEM YAZICILARIN GEOMETRİ ÖĞRETİMİNDE KULLANILABİLİRLİĞİ VE SAĞLADIĞI KATKILARÖzet: Özet Bu çalışmanın amacı ilkokul üçüncü sınıf düzeyinde matematik öğrenme alanlarından geometri öğretiminde 3D kalem yazıcıların kullanılabilirliğini incelemektedir. Etkili ve kalıcı bir öğrenme için bireyin öğreneceği içerik ile ilgili süreci deneyimlemesi ya da diğer bir anlatımla yaşaması faydalıdır. Bireyde öğrenmenin ortaya çıkabilmesi yaşantının olmasına bağlıdır. Birey öğrenme sürecinde çeşitli duyu organlarını kullanmaktadır. Farklı duyu organlarının birlikte öğrenme sürecine dahil edilebildiği ölçüde öğrenmenin hızlı ve kalıcı olduğu ifade edilebilir. İlkokul üçüncü sınıf düzeyinde öğrenciler, Piaget’e göre somut işlemler dönemindedir. Matematik ise soyut kavramlardan oluşmaktadır. İlkokul düzeyi matematik öğretimi sürecinde, soyut yapıdan kaynaklanan güçlükleri gidermek için kavramların somutlaştırması önemlidir. Öğretmenler, matematik öğretiminde matematiksel kavramları somutlaştırma sürecine öğrenciyi de dahil ederek yaparak-yaşayarak öğrenme süreçleri desteklenebilir. 3D kalem yazıcıların kullanımı, öğrencilerin geometrideki soyut kavramların modellerini yaparak-yaşayarak, tasarlamaları yoluyla farklı duyu organları uyarılarak öğrenme sürecine dahil edilmiş olur. Bu çalışmada ilkokul matematik müfredatının geometri öğrenme alanının alt öğrenme alanlarından geometrik cisimlerin öğretimi için 3D kalem yazıcıların kullanılarak öğretilmesi için etkinlikler tasarlanmıştır. Bu etkinliklerde, öğrencilerin sınıf ortamında, 3D kalem yazıcıları kullanarak geometrik cisimleri tasarlayarak oluşturmaları beklenmektedir. Bu etkinlikler Kütahya Merkez İlçede düşük düzey sosyo-ekonomik özelliklerde bir ilkokulda öğrenim gören 13 kız, 10 erkek öğrenciden oluşan toplam 23 üçüncü sınıf öğrencisine uygulanmış ve süreç araştırmacılar tarafından incelenmiştir. Bu çalışma nitel araştırma yöntemlerinden temel nitel araştırma modelinde tasarlanmıştır. Veri toplama aracı olarak video kaydı ve gözlem formu kullanılmıştır. Çalışmada elde edilen veriler tablolara dönüştürülerek sunulmuş ve betimlenmiştir. Bu çalışmada elde edilen bulgulara göre öğrencilerin 3D kalem yazıcıları kullanabildikleri, geometrik cisimlerden küp, kare prizma ve dikdörtgen prizmayı tasarlayabildikleri gözlemlendi. İlkokul matematik dersinde uygun teknolojik araçların kullanılması soyut konuların somutlaştırılması açısından önemli olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. VE 4. SINIF FEN BİLİMLERİ DERSİNDE ÖĞRENCİLERİN ZOR OLARAK ALGILADIKLARI KONULARI BELİRLEMEÖzet: Özet: Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte her alanda; etkin bir şekilde problem çözme ve karar verme yetenekleri gelişmiş bireylere daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle fen bilimleri eğitimi önem kazanmıştır. Çünkü fen bilimleri dersi, öğrencilere fen ve teknoloji okuryazarlığı için gerekli olan bilgi, anlayış, beceri, tutum ve değerleri kazandırmayı amaçlar. Eğitim alanında yapılan birçok araştırma, öğrenmeyi etkileyen en önemli faktörün ‘öğrenen kişinin hali hazırda ne bildiği’ sonucunu ortaya çıkarmıştır. Alan ile ilgili yapılan birçok araştırma sonucu kaliteli bir fen ve teknoloji dersi için yol gösterici niteliktedir. Kaptan ve Kuşakcı’nın (2002) yapmış oldukları araştırmada öğrencilerin çok büyük bir kısmı fen bilimleri dersini sevdiğini belirtirken bazıları zorlandıkları için sıkıldıklarını belirtmişlerdir. Araştırmada öğrencilerin büyük bir kısmı fen bilimleri dersinde öğrendikleri konuları günlük hayatta hiçbir yerde kullanmadıklarını dile getirmişlerdir. Ayrıca öğrencilerin çok büyük bir kısmı derslerin uygulamalı olarak, deneylerle, oyunlarla anlatılmasını istediklerini belirtmişlerdir.(Kaptan ve Kuşakcı 2002) Bu çalışmanın amacı ilkokul fen bilimleri derslerinde zor olarak algılanan konuları belirlemek ve bu zorlukların arkasında yatan nedenleri ortaya çıkarmaktır. Araştırma 2015_2016 eğitim öğretim yılı güz döneminde Muğla ilinde bulunan ilkokul ve ortaokullarda yapılmıştır. Araştırma 2015-2016 öğretim yılında Muğla ilinde bulunan Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ilkokul ve orta okullarından rastgele seçilen il, ilçe ve köy okullarının 4.sınıf ve 5. sınıf öğrencileri üzerinde yapılmıştır. Fen bilimleri dersinin üniteleri şıklar halinde sıralanarak altına öğrencilerin hatırlaması amacıyla alt konu başlıkları ve bu konu başlıklarıyla ilgili kavramlar listelenmiştir. 4. Sınıflara 3. Sınıf fen bilimleri konuları 5. Sınıflara ise 4. Sınıf fen bilimleri konuları sorulmuştur. Zor olarak algılanan konulardaki zorluk nedenlerini anlamak için öğrencilere konuları neden zor bulduklarını belirtmeleri istenmiştir. Bulgular eleştirel bir yaklaşımla ele alınarak araştırma sonucunda elde edilen veriler analiz edilmiştir. Böylece öğrencilerin ilkokul fen bilimleri derslerinde hangi konularda zorlandıkları ve bu konuları zor bulmalarının nedenleri belirlenmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. VE 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN DİNLEME VE KONUŞMA BECERİLERİNE YÖNELİK METAFOR ALGILARIÖzet: Temel dil becerileri arasında yer alan dinleme ve konuşma, iletişim kurmanın temelini oluşturmaktadır. Bireyler işiterek ve dinleyerek anladıklarını, sesli bir biçimde diğer bireylere konuşma yoluyla anlatmaktadır. Küçük yaştaki çocukların aile ve arkadaş ortamında en sık kullandıkları iletişim becerileri arasında yer alan dinleme ve konuşmanın, onlar için ne anlama geldiğini ve onların bu becerilere ne tür anlamlar yüklediklerini belirlemek için metaforlardan yararlanılabilmektedir. Metafor, vurgulanmak istenen kavram, olgu ya da olayların, başka bir kavrama, olgu ya da olaya benzetilerek açıklanması olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda gerçekleştirilen çalışmanın amacı ilkokul 3. ve 4. sınıf öğrencilerin dil becerileri olan dinleme ve konuşma becerilerine yönelik algılarını metaforlar yoluyla açıklamaktır. Araştırmanın çalışma grubunu, Muğla ili Marmaris ilçesine bağlı merkez devlet okulunun 3.sınıfında öğrenim görmekte olan 34 ve 4.sınıfında öğrenim gören 46 öğrenci oluşturmaktadır. Bu çalışma nitel bir çalışmadır. Çalışmada veriler tüm öğrencilerin “Konuşma / Dinleme ……………...gibidir; çünkü ……….” cümleleriyle toplanmıştır. Verilerin analizi içerik analiziyle yapılmıştır. Araştırma sonucunda 3.sınıf öğrencileri konuşma becerisine 24 metafor, dinleme becerisine 22 metafor; 4.sınıf öğrencileri ise konuşma becerisine 34 metafor, dinleme becerisine 31 metafor üretmiştir. Öğrenciler tarafından üretilen bu metaforlar ortak özellikler dikkate alınarak 7 kategori altında gruplandırılmıştır. Oluşturulan kategoriler öğrenci sınıf düzeyleri (3. ve 4. sınıf) ve dinleme/konuşma becerisi yönünden farklılık göstermektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL 3. VE 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN DÖRT İŞLEM SEMBOLLERİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, ilkokul 3. ve 4. sınıf öğrencilerinin dört işlem sembollerini nasıl anlamlandırdıklarını belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu, 32 ilkokul 3. sınıf öğrencisi ve 30 ilkokul 4. sınıf öğrencisi olmak üzere toplam 62 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak, araştırmacılar tarafından hazırlanan dört işlem sembollerine ilişkin çalışma yaprakları kullanılmıştır. Sınıf öğretmenleri tarafından bir ders saati süresince çalışma yaprakları öğrencilere uygulanmıştır. Araştırmada toplanan veriler nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi metodu kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmada elde edilen bulgulara göre, 3. sınıf öğrencileri toplama sembolünü en yüksek yük değerleri bakımından “artı işareti”, “toplama işareti”, “sayılarda kullandığımız toplama işlemi”, çıkarma sembolünü; “çıkarma işareti”, “bir şeyleri çıkarmak için kullanılır”, “azalmak”, çarpma sembolünü; “çarpma işareti”, “çarpı işareti”, “bir şeyleri çarpmak için kullanılır”, bölme sembolünü; “bölme işareti”, “bir sayıyı bir sayıya bölerken kullanırız”, “paylaştırmak” ve “bölmede kullanılır” eşittir sembolünü; “eşittir işareti”, “sonucu bulmak için kullanılır”, “sayıların yanına konulur” şeklinde ifade etmişlerdir. İlkokul 4. sınıf öğrencileri toplama sembolünü; “toplama işareti”, “artı işareti”, “sayıların artmasını sağlayan semboldür”, çıkarma sembolünü; “eksi işareti”, “çıkarma işareti”, “çıkarmak”, çarpma sembolünü; “çarpma işareti”, “çarpı işareti”, “çarpma işleminde kullanılır”, bölme sembolünü; “bölme işareti”, “bir şeyi kaça bölebileceğimizi gösterir, “paylaştırmak”, eşittir sembolünü; “eşittir işareti”, “sonucu bulmak için kullanılır”, “soruların karşısına yazılan işaret” olarak belirtmişlerdir. Araştırma ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinin dört işleme ilişkin kullandıkları sembolleri anlamına uygun bir şekilde kullandıkları ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF FEN BİLİMLERİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI KAZANIMLARININ REVİZE EDİLMİŞ BLOOM TAKSONOMİSİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Fen öğretimi, fen öğretim programında yer alan kazanımların öğrenciler tarafından tecrübe edilerek öğrenmelerini; öğrenci tarafından kazanılması gereken tutum ve becerileri, yetenekleri doğrultusunda kazandırmayı amaçlamaktadır (Çepni, 2006; Zorluoğlu, Şahintürk ve Bağrıyanık, 2017). Kazanımlar öğrencilerin neyi ve nasıl yapacağını ifade ederek öğrenme-öğretmen sürecinde etkinlik tasarlarken ve öğrencilerin süreç sonunda ulaştığı öğrenme çıktılarına ulaşılmasında ölçme-değerlendirme boyutunda bir rehber görevi görmektedir. Öğretim programlarında kazanımların programlara rehberlik etmesi amacıyla aşamalı ve standart bir biçimde sunulması ilk kez 1956 yılında Bloom ve arkadaşlarının çalışmaları sonucunda ortaya koyulmuştur (Krathwohl, 2002). Ancak Bloom Taksonomisi Anderson, Krathwohl ve arkadaşları tarafından 2001 yılında revize edilmiştir. Anderson, Krathwohl ve arkadaşları tarafından geliştirilen taksonomi “Revize Edilmiş Bloom Taksonomisi” olarak isimlendirilmiştir. Taksonomiler kullanılarak yapılan çalışmalar genel olarak öğretim programlarının oluşturduğu çıktıların standartlaştırarak genel bir değerlendirmesini yapmamızı sağlamaktadır. Revize Edilmiş Bloom Taksonomisi, öğretim programlarının kazanımlarının bilişsel boyutta değerlendirilmesinde, ölçme değerlendirmede, soruların hazırlanmasında ve değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Literatür incelendiğinde farklı öğretim programları kazanımlarının Revize Edilmiş Bloom Taksonomisi’ne göre değerlendirildiği çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, 2013 yılında geliştirilmiş olan İlköğretim 3-8. Sınıflar “Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programında” belirtilen 4.sınıflar düzeyindeki kazanımların Revize Edilmiş Bloom Taksonomisine göre incelenip, sınıflandırılması ve değerlendirilmesidir. Belirtilen amaç doğrultusunda çalışmada “4. Sınıf Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programı kazanımları Revize Edilmiş Bloom taksonomisine göre nasıl bir dağılım göstermektedir?” sorusuna yanıt aranmıştır. Bu çalışma nitel araştırma yaklaşımına göre gerçekleştirilmiş olup doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim Terbiye Kurulu’nun (TTK) 2013 yılında yayımladığı İlköğretim 3-8. Sınıflar Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programı 4. sınıf düzeyinde bulunan 46 kazanım araştırmanın verilerini oluşturmaktadır. Söz konusu kazanımlar, Revize Edilmiş Bloom Taksonomisinin bilgi ve bilişsel süreç boyutu kullanılarak analiz edilmiştir. Analizlerde kodlama anahtarı olarak Anderson ve Krathwohl (2002) tarafından ortaya konulan iki boyutlu bir matris kullanılmıştır. Kazanımların incelenmesi üç aşamada gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada kazanımları sınıflandıracak iki araştırmacı ortak görüş oluşturmak için literatürü taramıştır. Araştırmacılar örnek uygulamalar ile ortak bir görüş oluşturmuştur. İkinci aşamada, iki araştırmacı da birbirinden bağımsız olarak 46 kazanımı analiz edilip matrise yerleştirilmiştir. Son aşamada ise bağımsız olarak gerçekleştirilen kazanımların analizleri karşılaştırılmıştır. Bu sayede araştırmacıların görüş birliği ve ayrılığı yaşadığı kazanımlar belirlenmiştir. Bu doğrultuda analizlerin tutarlılığı Miles ve Huberman’ın (1994) önerdiği “Güvenirlik=Görüş Birliği/(Görüş Birliği+Görüş Ayrılığı)” formülü ile hesaplanmıştır. Bu doğrultuda kazanımların analizinde “Bilgi boyutunda” elde edilen katsayısı 0.77 (34/34+10), “Bilişsel süreç boyutunda” 0.84 (37/37+7) olarak elde edilmiştir. Bilgi boyutunda 10 kazanım, bilişsel süreç boyutunda 7 kazanım ortak bir görüş oluşturularak analiz edilmiştir ve matrise yerleştirilmiştir. Kazanımların analizinde iki aşamalı bir sistem uygulanmıştır. Örneğin: 4.5.1.1. “Mikroskopun işlevini bilir” kazanımı, “mikroskopun işlevi…” ifadesi isim kısmı olarak bilgi boyutunda olgusal bilgi, “…bilir” sözcüğü fiil kısmı olarak bilişsel süreç boyutunda anla boyutunda değerlendirilmiştir. Dolayısıyla 4.5.1.1. “Mikroskopun işlevini bilir.” Kazanımı iki boyutlu matris tablosunda A1 alanına yerleştirilmiştir. Çalışmada, 2013 yılında hazırlanan 4. sınıf Fen Bilimleri Öğretim Programında bulunan 46 kazanım Revize Edilmiş Bloom Taksonomisine göre analiz edilmiştir. Analizde sonucunda kazanımların %98.7’si bilişsel alanda (n=45), % 2.2’si devinişsel alanda (n=1) bulunduğu görülmüştür. Duyuşsal alanda hiçbir kazanım bulunmamaktadır. Bilişsel alanda incelenen 45 kazanım Revize Edilmiş Bloom Taksonomisine göre incelendiğinde, bilgi boyutunda kazanımların %24.2’si olgular bilgisi (n=11), %44.4’ü kavramlar bilgisi (n=22), %27.4’ü işlemler bilgisi (n=12) alanında bulunmuştur. Bilgi boyutunda bilişötesi bilgi alanında hiçbir kazanım bulunmamaktadır. Bilişsel süreçler boyutunda kazanımların %6.6’sı hatırla (n=3), %44.8’si anla (n=20), %19.8’i uygula (n=9), %4.4’ü çözümle (n=2), %13.3’ü değerlendir (n=6), %11.1’i oluştur (n=5) boyutunda bulunmaktadır. Elde edilen bulgular doğrultusunda ilkokul 4. sınıf Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programında bulunan 46 kazanım içerisinde duyuşsal alanda hiçbir kazanım bulunmamaktadır. Bu durum fen öğretiminde ilgi, tutum ve merak oluşturma açısından bir eksiklik olarak görülebilir. Bilişsel süreç boyutunda elde edilen bulgular doğrultusunda kazanımlar çoğunlukla “anla” düzeyinde bulunmaktadır. Bu durum üst düzey düşünme becerilerin kullanımı için yetersiz görünmektedir. Üst düzey düşünme becerileri için “çözümle, değerlendir ve oluştur” basamağında daha fazla kazanıma yer verilmesi gerekmektedir. Öğretimin amacı, öğrenilenlerin transferini arttırmaktır. Öğretim programları genellikle anlama düzeyinde hazırlandığından bilgi transferinde yetersiz kalmaktadır (Anderson ve Krathwohl, 2001). Bilgi boyutunda elde edilen bulgular doğrultusunda kazanımlar çoğunlukla “kavramlar bilgisi” düzeyinde bulunmaktadır. Ancak “bilişötesi bilgisi” düzeyinde kazanım bulunmamaktadır. Etkili bir öğretim için bilgi düzeyinde öğrencinin stratejiler geliştirip kullanması önemlidir. Bu noktada bilişötesi bilgi düzeyinde kazanımlara yer verilmesi etkili olacaktır. Bütün programlarda revize çalışmaları devam etmektedir. Bu noktada özellikle ilkokul seviyesinde geliştirilecek Fen Bilgisi Öğretim Programlarında üst düzey düşünme becerilerini kullanmaya yönelik kazanımlara ağırlık verilmesi gerekmektedir. Öğretim programında kazanımların homojenliğini belirleyebilmek adına ünite ve konu alanlarında da dağılımlarına bakılmasında fayda görülmektedir. Ayrıca 4. sınıf düzeyinde TIMMS gibi uluslararası sınavların kapsamına uygunluğunun incelenmesi uluslararası standartlar açısından değerlendirme yapma fırsatı verecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ DERS KİTABININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: İlkokullarda kullanılan fen ve teknoloji ders kitapları eğitim öğretim sürecini doğrudan etkilediği için bu kitapların önemi çok fazladır. Bu yüzden fen ve teknoloji ders kitaplarının içeriği ile ilgili çalışmalar daha çok önem kazanmaya devam etmektedir. Bu yüzden araştırmanın amacı, İlkokul 4. Sınıflar için hazırlanan fen ve teknoloji ders kitabında, öğretmenlerin karşılaştıkları problemlerin tespit edilmesi ve bu problemlerin çözümüne yönelik öneriler getirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu araştırma ile ilkokul 4. Sınıf ders kitabının uygulanmasında karşılaşılan problemlerin çözümüne ışık tutulmaya çalışılacaktır. Çalışma grubu, 2015-2016 eğitim öğretim yılında, Nevşehir İlinde bulunan ve random yolla seçilen 8 ilkokul 4. Sınıf öğretmeninden oluşmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden eylem araştırması yoluyla gerçekleştirilecektir. Veri toplama sürecinde katılımcılara ilkokul 4. Sınıf fen ve teknoloji ders kitabına ilişkin 10 adet soru sorulmuştur. Odak grup görüşmelerinde yer alan uygulama adımları sırasıyla takip edilerek sorulan bu sorulardan sonra öğretmenlerin görüşleri doğrultusunda araştırmaya şekil verilmiştir. Nitel araştırmalarda sıklıkla kullanılan video yoluyla toplanan veriler daha sonra içerik analizi yapılarak anahtar kelimeler doğrultusunda sonuçlara varılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre katılımcılar genel olarak 4. Sınıf fen ve teknoloji ders kitabının uygulamaya yönelik zengin olduğunu, teorik bilgiye, diğer yıllara göre daha az yer verildiğini ve sonuç olarak bağlam temelli öğrenmeye ve yaratıcılığa daha fazla önem verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF MATEMATİK DERSİNDE YANSITICI DÜŞÜNMEYİ GELİŞTİRİCİ ETKİNLİKLERİN ÖĞRENCİLERİN PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİNE VE MATEMATİK MOTİVASYON DÜZEYLERİNE ETKİSİÖzet: Günümüzde küreselleşmeyle ve teknolojideki baş döndürücü gelişmelerle beraber bilgiye ulaşmak çok kolaylaşmış, bilginin evrensel ulaşılabilirliği oldukça artmıştır. Bu durum bilgi kaynağının sınırlarını genişletmiş, bilgiyi kişi veya kitapların tekelinden kurtarmıştır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak hem eğitim ortamları hem de eğitim programları kendini revize etmek zorunda kalmıştır. Bu yenilenmenin temel doğurgusu olarak salt bilgi aktarımı yerine bireylerde bir takım temel beceriler kazandırmak önemli bir rol haline gelmiştir. Bu temel becerilerden biri de problem çözme becerisidir. Problem çözme becerisinin bilginin edinilmesi ve kullanılmasında gelenekselden ziyade yollar belirlemek için bir çıkış noktası olacağı tartışmasız bir gerçektir. Problem çözme becerisinin sağlam bir şekilde temellendirilmesi sadece matematiksel problemler açısından değil, bireylerin özellikle gündelik sorunların üstesinden gelebilmelerinde de önemli bir yeterlilik kazanmalarını sağlayacaktır. Dewey (1998), tarafından “herhangi bir düşünce ya da bilgi formunu, onu destekleyen kuramsal temellerin ve doğurabileceği sonuçların ışığında aktif, tutarlı ve dikkatli bir şekilde düşünme” şeklinde tanımlanan yansıtıcı düşünme becerisi ile problem çözme becerisinin ilişkisi düşünüldüğünde; Bilginin elde edilmesinde ve kalıcı hale getirilip beceriye dönüştürülmesinde, özellikle de bu becerinin günlük hayat problemlerine aktarılmasında yansıtıcı düşünme becerisinin kazandırılması sayesinde problem çözme becerisinin de çok daha sağlam temeller üzerine inşa edilmesi sağlanmış olacaktır. Bu çıkış noktasından hareketle, bu araştırmanın amacı “4. sınıf matematik dersinde kullanılan yansıtıcı düşünme etkinliklerinin ilkokul öğrencilerinin problem çözme becerilerine ve matematiğe yönelik motivasyon düzeylerine etkisi olup olmadığını” belirlemektir. Bu amaç çerçevesinde öntest-sontest-kontrol gruplu deneysel desene göre tasarlanan bu araştırmanın çalışma grubunu; Kayseri il merkezinde bulunan bir ilkokulun iki dördüncü sınıf şubesinde öğrenim gören 20 deney grubu ve 20 kontrol grubu olmak üzere toplam 40 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen “kişisel bilgi formu”, yine araştırmacılar tarafından geliştirilen ve ilkokul öğrencilerinin problem çözme becerilerini belirlemeye yönelik hazırlanan “problem çözme beceri testi” ile Tahiroğlu ve Çakır (2014) tarafından geliştirilen “ilkokul 4. Sınıflara yönelik matematik motivasyon ölçeği” kullanılacaktır. Araştırmada deney grubunda araştırmacılar tarafından tasarlanan yansıtıcı düşünmeyi geliştirici etkinliklerle matematik dersleri yürütülürken, kontrol grubunda ilkokul programlarının ve ders kitaplarının öngördüğü geleneksel yollarla dersler yürütülmeye devam edilecektir. Uygulama öncesi ve sonrası yapılacak olan ölçümler ile her iki grubunda problem çözme becerileri ve matematik motivasyon düzeylerinde bir farklılık olup olmadığı belirlenmeye çalışılacaktır. Ayrıca öğrencilerin demografik özelliklerinin (cinsiyet, anne-baba eğitim durumu, sosyo ekonomik düzey vb.) de problem çözme becerisi ve matematik motivasyonu üzerindeki olası etkileri belirlenmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNDE SQ4R TEKNİĞİNİN OKUDUĞUNU ANLAMAYA ETKİSİÖzet: Bu araştırmanın amacı ilkokul 4. sınıf öğrencilerinde SQ4R tekniğinin okuduğunu anlama becerisine etkisini incelemektir. Araştırma ülkemizde SQ4R tekniği ile ilgili daha önce yapılan deneysel bir çalışmaya rastlanmaması nedeniyle önemlidir. Araştırmanın çalışma grubunu 2013-2014 eğitim-öğretim yılı 2. döneminde Uşak İli merkezindeki Atatürk İlkokulu’nda öğrenim gören iki farklı şubeden toplam 57 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmada deney (n=27) ve kontrol (n=30) grubu olarak iki ayrı sınıf alınmış ve ön test- son test kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Deney grubunda toplam 10 hafta SQ4R tekniği kullanılarak Türkçe dersleri işlenmiş, kontrol grubunda ise öğrenci ders, çalışma kitabı ve öğretmen kılavuz kitabı kullanılarak dersler yürütülmüştür. Deney grubuna SQ4R tekniği uygulandıktan 4 hafta sonra araştırmacı tarafından kalıcılık testi uygulanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından hazırlanan okuduğunu anlama becerisi başarı soruları kullanılmıştır. Bu sorular deneysel işlemden önce her iki gruba da uygulanmıştır. Verilerin analizinde bağımsız örneklem t-testi, Kruskal Wallis-testi ve Mann-Whitney U testi yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre öğrencilerin okuduğunu anlama başarılarına ilişkin deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. Öğrencilerin okudukları sayfa sayısı, aile gelir düzeyi, anne eğitim düzeyi ve baba eğitim düzeyi değişkenleri okuduğunu anlama becerisini etkilemektedir. Bilgisayara sahip olma durumu, eve günlük dergi ve gazete alınması gibi değişkenlerin okuduğunu anlama becerisine herhangi bir etkisinin olmadığı sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNE UYGULANAN FARKLI DÜŞÜNME ETKİNLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNE UYGULANAN FARKLI DÜŞÜNME ETKİNLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Öğretmen İlkay KUMTEPE, ATATÜRK İLKOKULU, Ankara Doç. Dr. Sevilay KARAMUSTAFAOĞLU, Amasya Üniversitesi ÖZET Yaratıcılık, yaşamda var olanlara, varlıklara, doğaya herkesten farklı bakış açıları geliştirebilme, diğer insanların görebildiklerinin dışındaki ayrıntıları fark edebilme, eksikliklere, sorunlara özgün çözüm yolları üretebilme, düş dünyasının zenginliği ile gerçekte var olanı harmanlayabilme yeteneklerini içine alan bir düşünme biçimidir. Bu düşünce sisteminin oluşması aşamasında, var olan bilgi birikiminin bireye özgü biçimde yeni yaratımlara, ürünlere dönüşümü söz konusudur. Yaratıcı düşünme bütün şartlanmaların ve kalıpların ötesinde bilinenden bilinmeyene doğru bir arayışı, tasarımı yansıtmaktadır. Bu yönüyle eğitimde yaratıcı düşünme ve yaratıcılığın geliştirilmesi oldukça önemlidir. Bu bağlamda bu çalışma, ilkokul 4. Sınıf öğrencilerine uygulanan farklı düşünme etkinliklerinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden doküman incelemesi yoluyla yapılmıştır. Çalışmanın örneklemi Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir ilkokulda öğrenim gören 4. sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Öğrencilerin belirlenmesinde sistemli örnekleme yöntemi kullanılmış, ders başarısı göz önünde bulundurularak bilişsel yönden iyi, orta ve düşük seviye gruplarından rastgele seçilen üçer öğrenci ile çalışma yürütülmüştür. Etkinlikler; hikaye tamamlama, trafik kazası, sayı ilişkileri, problem ve çözüm yolu bulma, iletişim aracı tasarlama, empati çalışması, resim tamamlama, resimden hikaye oluşturma şeklindedir. İlgili etkinliklere yönelik elde edilen dokümanlar; öykü oluşturma, tasarım ve sayısal ilişkiler kurma ve problem çözme temalarında değerlendirilmişlerdir. Belirlen temalara yönelik dokümanların değerlendirilmesinde Torrence’in yaratıcılık testi kriterleri olan akıcılık, esneklik ve özgünlük bakımından analiz edilmiştir. Analiz bulguları ve buna bağlı varılan sonuçlar göre; herhangi bir sınırlama yapılmadan öğrencilerin tamamen özgür bırakıldığı çalışmaların daha yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasına neden olduğu görülmektedir. Problem çözme, resim tamamlama ve iletişim aracı tasarlama etkinliklerinde en yaratıcı sonuçların ortaya çıktığı sonucuna varılmıştır. İlgili etkinliklerde öğrencileri sınırlayan herhangi bir etken yoktur. Resimden hikaye oluşturma, hikaye tamamlama ve empati çalışmasında ise öğrencileri başlangıç için yönlendirecek etkenler aslında öğrencilerin zihninde yaratıcı fikirlerin oluşması için yapılmışsa da bunun çok etkili olmadığı tespit edilmiştir. Düşünülenin aksine yaratıcı düşünceleri sınırlandırmış ve özgün çalışmaların ortaya konulmasını bir ölçüde engellemiştir. Öğrencilerin matematiksel çalışmalarda daha az yaratıcı düşündükleri ve sadece öğrendikleri bilgileri ortaya koydukları görülmüştür. Bunun sebebi olarak matematiği yerleşmiş kurallar bütünü olarak görmeleri ve matematikte artık keşfedilecek bir şeylerin var olmadığını düşünmeleri olabilir. Çalışmanın sonuçlarına bağlı olarak öğrencilerin farklı düşünme becerilerinin geliştirilmesi, karşılaştıkları problemlere farklı çözüm önerileri getirebilmeleri için erken yaşlarda formal eğitimde farklı düşünme etkinliklerinin yaptırılması ve çocukların sınırlandırılmaması gerektiği gibi önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BENLİK SAYGILARI VE BAŞARI DUYGULARIÖzet: “Zafer, zafer benimdir diyebilenindir” sözünde yer alan zafer, başarıdır. Başarıyı kazanmak için ise başarıyı hissetmek gereklidir. Başarıyı hissetmek demek “başarı duygusu duymak” olarak ifade edilebilir. Başarı duygusu, sonucunda, başarı veya başarısızlık getirecek her türlü durumdan etkilenebilmektedir. Öğrencilerin matematik dersinde başarı duymaları, öğretim programında belirtilen kazanımları istenilen düzeyde gerçekleştirmeleri olarak ele alınabilir. Matematik dersinde başarı olan bir öğrenci, kendini ders içinde değerlendirdiğinde, duygusal olarak rahat ve huzurlu hissedecek ve derse katılımı artacaktır. Öğrencinin ders sırasında hissettiği bu his, benlik saygısının bir işaretidir. Benlik saygısı, kişinin kendisini yetenekli, önemli, başarılı ve değerli olarak algılamasının “ne” olduğunun göstergesidir. Kişinin kendisi hakkında yaptığı duygusal bir değerlendirmedir. Matematik dersinde öğrencilerin bir kısmının hissettiği olumsuz durum yani “ben başarısızım” hissinin hangi sınıf düzeyinde ortaya çıkmaya başladığına ilişkin yapılan tespitler, olumsuz durumun düzeltilmesinde önemli olabilir. Bu önemden hareketle, bu araştırmanın temel amacı, öğrencilerin ilkokul 4. sınıfta, matematik dersi için sahip oldukları başarı duygusunun ve benlik saygısı düzeylerinin belirlenmesi, aralarında ilişki olup olmadığının tespit edilmesidir. Araştırma tarama modelinde betimsel bir çalışma olarak desenlemiştir. Araştırmanın katılımcılarını, Muğla İli Menteşe İlçesine bağlı ilkokullarda öğrenim görmekte olan 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Öğrencilerin benlik saygıları, Çuhadaroğlu (1985) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği” ile belirlenmiştir. Başarı duygularının tespit edilmesinde ise Lichtenfeld ve diğerleri (2012) tarafından geliştirilen, Hacıömeroğlu, Bilgen ve Tabuk (2013) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Başarı Duygusu Ölçeği-İlkokul” kullanılmıştır. Verilerin analizinde, SPSS-Windows 21 paket programı kullanılmış, araştırmanın alt problemleri doğrultusunda t-testi, tek yönlü varyans analizi ve korelasyon analizi kullanılmıştır. Cinsiyet, anne ve baba tutumu, kardeş sayısı ve matematik başarı notunun değişken olarak ele alındığı araştırmadan elde edilen bulgular doğrultusunda, başarı duygusu ve benlik saygısı konularında öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÇOCUK HAKLARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Literatürde çocuk kavramının farklı tanımları olmakla birlikte Çocuk Hakları Sözleşmesine göre 18 yaşından küçük her birey çocuk olarak tanımlanmaktadır. Çocukların da çocuk olmalarından dolayı sahip olduğu bir takım hakları vardır. Bu haklar 20 Kasım 1989da Çocuk Hakları Sözleşmesi yle koruma altına alınmıştır. Çocuk hakları konusu son dönemlerde üzerinde düşünülmeye başlanan ve çalışmaların yoğunlaştığı bir alan olarak olarak dikkat çekmektedir. Ebette ki bu çalışmalarda konunun muhatabı olan çocukların görüşleri de ayrı bir önem taşımaktadır. İnsan hakları ve Demokrasi dersi ilkokul 4. sınıfta 2014-2015 eğitim öğretim yılında seçmeli; 2015-2016 eğitim öğretim yılında ise zorunlu ders olarak işlenmektedir. Dersin içeriğinde de çocuk ve çocuk hakları kavramından bahsedilmektedir. Bu çalışma; ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin insan hakları ve yurttaşlık dersi kapsamında yer alan çocuk hakları ile ilgili kavramları nasıl algıladıkları ve bu kavramlarla ilgili mevcut algılamalarında nelerin etkili olduğunu belirlemeyi amaçlamaktadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılacak olup veriler araştırmacı tarafından geliştirilmiş yarı-yapılandırılmış görüşme formu ile toplanacaktır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 akademik yılında Kırıkkalede bir devlet okulunda okuyan 4. sınıf öğrencileri oluşturacaktır. Veri toplama aracı araştırmacı tarafından uygulanacak ve öğrencilerin çocuk, çocuk hakları konusunda neler düşündükleri belirlenmeye çalışılacaktır. Elde edilen veriler analiz tekniği ile çözümlenecektir. Bu araştırmanın sonuç ve önerilerinin literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÇOKLU ZEKA ALANLARI İLE YÖNETSEL FONKSİYONLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ: LONDRA KULESİ TESTİÖzet: Bu çalışmada ilkokul öğrencilerinin çoklu zeka alanları ile yönetsel fonksiyonları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yönetsel fonksiyonları, hareketleri seçmek ve sürdürmek ve hedefler ya da kurallar çerçevesinde davranışları yönlendirmek için gerekli olan kendi kendini yöneten davranışlar olarak ifade etmek mümkündür. Yürütme, planlama, düşüncenin ya da dikkatin dönüştürülmesi, organizasyon, uygun olmayan bir düşüncenin ya da davranışın engellenmesi sıralanmış davranış yönetsel fonksiyon becerilerinin önemli bileşenlerindendir. Bununla birlikte zekânın birden çok bileşenden oluştuğu temeline dayanan çoklu zeka kuramına göre sekiz tür zeka alanından bahsedilmektedir. Bunlar; sözel / dil zekası, mantık / matematiksel zeka, görsel/ uzamsal zeka, bedensel / kinestetik zeka, müzik / ritim, sosyal zeka, öze-dönük zeka, doğa zekası olarak ifade edilmektedir. İlişkisel tarama modelinde tasarlanan araştırmanın örneklem grubu, Samsun iline bağlı ilkokullarda okuyan 4. Sınıf öğrencileri arasından oluşturulacaktır.Araştırmanın yönetsel fonksiyonlara ilişkin verileri Shallice (1982) tarafından geliştirilen, Culbertson ve Zillmer (1998) tarafından çocuk formu oluşturulan Londra Kulesi Testi ile toplanacaktır. Çoklu Zeka alanlarına ilişkin veriler ise Teele (1997) tarafından geliştirilen, Özdemir (2006) tarafından Türkçe’ ye uyarlanan Teele Çoklu Zeka Envanteri ile toplanacaktır. Verilerin analizi ise SPSS 22 İstatistik paket programı ile yapılacaktır. Öğrencilerin baskın zeka alanları ile yönetsel fonksiyonları arasındaki ilişkinin incelenmesi, 21. Yüzyıl öğreneninden beklenen kendi öğrenme sürecini planlama, yürütme becerilerinin geliştirilmesinde, öğrencilerin zeka alanlarının rolünü ortaya koyması açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Araştırma devam etmekte olup, araştırma sonuçlarına daha sonra değinilecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİME İLİŞKİN MOTİVASYON DÜZEYLERİ VE PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİÖzet: ÖZET Bireyler, yaşamları boyunca kolay ya da zor birçok problemle karşı karşıya kalmakta ve bu problemleri çözmek için çaba göstermektedir. Çünkü problemsiz bir yaşam ve problemsiz bir mekan bulmak maalesef mümkün değildir. Bu nedenle yaşam, bir problem çözme süreci olarak ele alınırsa, bireyler doğuştan getirdikleri özellikleri ve sonradan kazandıkları eğitim ve tecrübelerle problem çözme yeteneğini geliştirebilir. Ancak problem çözme sürecinde bireyin istekliliği, kararlılığı ve sorumluluğu oldukça önemlidir. Bu nedenle okullarda da öğrenci davranışlarının yönünü, kararlılığını belirleyen en önemli güç kaynaklarından biri olarak motivasyon ele alınabilir. Çünkü motivasyonu düşük bireylerde, derse düzenli devam etmeme, dikkatli dinlememe, ödevlerinde problemle karşılaşınca çözmek istememe davranışları gözlenmektedir. Bu nedenle, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin eğitime ilişkin motivasyon düzeyleri ile problem çözme becerilerinin incelenmesi ve varsa aralarındaki ilişkinin tespit edilmesi bu araştırmanın amacını oluşturmuştur. Tarama modelinde betimsel bir araştırma olarak desenlenen bu çalışmanın katılımcılarını, Muğla İli Menteşe İlçesi’ne bağlı ilkokulların 4. sınıflarında öğrenim gören 460 öğrenci oluşturmuştur. İlkokul öğrencilerinin eğitime ilişkin motivasyonlarını belirlemek için Vallerand ve arkadaşları (1989) tarafından geliştirilen, Kara (2011) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Eğitimde Motivasyon Ölçeği” kullanılmıştır. Öğrencilerin problem çözme becerileri ise, Serin, Bulut Serin ve Saygılı (2010) tarafından geliştirilen “Çocuklar için Problem Çözme Envanteri (ÇPÇE)” ile belirlenmiştir. Elde edilen verilerin analizinde, PASW 21.00 istatistik paket programı kullanılmıştır. Öğrencilerin eğitime ilişkin motivasyon düzeyleri ve problem çözme becerileri tespit edilmiştir. Parametrik testlerden bağımsız gruplar t-testi ve tek yönlü varyans analizi kullanılarak, ele alınan değişkenlere göre, öğrencilerin eğitime ilişkin motivasyon düzeyleri ile problem çözme becerilerinin anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığı saptanmıştır. Ayrıca öğrencilerin eğitime ilişkin motivasyon düzeyleri ile problem çözme becerileri arasındaki ilişki için korelasyon analizi uygulanmış, elde edilen bulgular doğrultusunda öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ELEŞTİREL DÜŞÜNME BECERİLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Eleştirel düşünme genelde, gerçeği nesnel bir şekilde algılama sürecidir. Ancak gerçekler bize göründüğü gibi olmayabilir. Bu nedenle eleştirel düşünme, gerçeği bütün olarak tüm olumlu ve olumsuz, bize görünen ve görünmeyen yönleriyle araştırıp, onun hakkında bir yargıya varmadır. Eleştirel düşünme bilgiye dayalı akıl yürütme sürecidir. Ancak bilgilenme süreci kritik bir süreçtir. Bu süreçte bilgilerin kaynaklarının sorgulanması, bilgiyi farklı kaynaklardan sorgulayarak çapraz kontrollerin yapılması, sayıltıların ve önyargıların belirlenmesi gerekir. Eleştirel düşünen kişi, niçin ve nasıl düşündüğünün farkındadır. Yalnızca kendi düşünme süreçlerinin farkında değil, başkalarının düşünme süreçlerini de göz önünde bulundurur. Eleştirel düşünme becerisi, her bireyde var olmayan ve eğitim aracılığı ile kazandırılıp geliştirilebilen özel bir niteliktir. Günümüzde bireylerin bu becerisinin geliştirilmesine oldukça önem verilmektedir çünkü eleştirel düşünme becerisi gelişmiş olan bireyler; ceşitli kaynaklarda yer alan bilgileri karşılaştırabilirler ve bu bilgilerin hangilerinin yanlış ve yanlı hangilerinin doğru ve tarafsız olduğunu kolaylıkla anlayabilirler, tum kaynaklardan ihtiyac duydukları bilgileri rahatlıkla alabilirler ve kendi kendilerine bilgilenebilirler ayrıca değişik kaynakların kendi cıkarları doğrultusunda benimsetmeye çalıştığı bilgilerden olumsuz etkilenmezler. Bu araştırma, ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin eleştirel düşünme becerilerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı, Diyarbakır ili Silvan ilçesindeki köy okullarının 4. sınıflarında öğrenim görmekte olan 49 erkek ve 53 kız öğrenci üzerinde yapılmıştır. Araştırmada ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama amacıyla, bir adet “kişisel bilgi formu” ve Görücü (2014) tarafından geliştirilen ve geçerlilik ve güvenirliği yapılan “eleştirel düşünme ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerinin orta seviyede olduğu görülmüştür. Korelasyonlara göre eleştirel düşünme düzeyinin ders başarısı arttığında fazlalaştığı, ailenin gelir durumu, Tv izleme oranı ve kitap okuma oranı ile eleştirel okuma düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN FEN BİLGİSİ DERSİNE VE SOSYAL BİLGİLER DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Literatür incelendiğinde öğrencilerin herhangi bir derse yönelik tutumunun öğrenme süreçleri üzerinde önemli etkisnin olduğu görülmektedir. Yapılan araştırmalar olumlu tutumun akademik başarıyı arttırdığını göstermektedir (Kalın ve Topkaya, 2017). Buna paralel olarak bir konuda elde edilen başarının da o derse karşı tutumu olumlu etkilediği de bilinmektedir (Özkal ve Çetingöz, 2006). Tutum, belirli nesne, durum, kurum, kavram ya da diğer insanlara karşı öğrenilmiş, olumlu ya da olumsuz tepkide bulunma eğilimidir (Tezbaşaran, 1996, s. 5). Fen bilgisi eğitimde temel amaç, öğrencilerin fen bilimi ile ilgili bilimsel bilgileri ezberlemeleri değil, hayatları boyunca karşılaşacakları problemleri çözebilmeleri, bilgiye ulaşabilmek için gerekli bilimsel tutum ve becerileri yeteneklerince kazanmalarıdır (Demirbaş ve Yağbasan, 2006, s. 273). Diğer yandan Sosyal Bilgiler dersinin miğfer ders olarak kabul edilmesinin nedeni, onun birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de bir vatandaşlık eğitim programı olarak kabul edilmesidir (Öztürk ve Ünal, 1999, s.2). Sosyal Bilgiler dersinin genç kuşakları iyi birer vatandaş olarak yetiştirme ile ilgili misyonunu yerine getirebilmesinde, öğrencilerin derse olan tutumları önem kazanmaktadır. Bu kapsamda çalışmanın amacı ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin fen bilgisi dersine ve sosyal bilgiler dersine yönelik tutumlarını ve aralarındaki ilişkiyi belirlemektir. Eğitim sistemindeki hedeflerin ne oranda gerçekleştirildiğini görmek, ancak zamanla değişebileceğine inanılan tutumların ölçülmesiyle mümkün olabilir. Bu nedenle, eğitimde tutumların ölçülmesinin önemi her geçen gün artmaktadır (Tereci, Aydın ve Orbay, 2008, s.3 ) Bu anlamda ilköğretimde oldukça önemli bir yere sahip olan ve birbirleriyle ilişkili olan fen bilimleri ve sosyal bilgiler dersine yönelik öğrenci tutumları da önem kazanmaktadır. Bu nedenle bu araştırmada ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin fen bilgisi dersine ve sosyal bilgiler dersine yönelik tutumlarını ve aralarındaki ilişkiyi araştırmak amaçlanmıştır. Bu amaçla aşağıdaki araştırma sorularına yanıt aranmıştır. 1. İlkokul 4. sınıf öğrencilerinin fen bilgisi dersine yönelik tutum puanları nedir? 2. İlkokul 4. sınıf öğrencilerinin sosyal bilgiler dersine yönelik tutum puanları nedir? 3. İlkokul 4. sınıf öğrencilerinin fen bilgisi dersine yönelik tutumları yaşadıkları il durumuna ve cinsiyetlerine göre değişmekte midir? 4. İlkokul 4. sınıf öğrencilerinin sosyal bilgiler dersine yönelik tutumları yaşadıkları il durumuna ve cinsiyetlerine göre değişmekte midir? 5. İlkokul 4. sınıf öğrencilerinin fen bilgisi dersine yönelik tutumları ile sosyal bilgiler dersine yönelik tutumları arasında ilişki bulunmakta mıdır? Araştırma; Mersin İli ve Balıkesir İlinde yer alan 2017-2018 öğretim yılına devam eden 285 ilköğretim 4. sınıf öğrencisi ile yürütülmüştür. Araştırmada; Geban Ertepınar, Yılmaz, Altın ve Şahbaz (1994) tarafından geliştirilen Fen Bilgisi Tutum Ölçeği ve Kalın ve Topkaya (2017) tarafından geliştirilen Sosyal Bilgiler Dersine Yönelik Tutum Ölçeği veri toplama araçları olarak kullanılmıştır. Sosyal Bilgiler Dersine Yönelik Tutum Ölçeği 12 maddeden oluşan ölçeğin Cronbach Alpha iç tutarlık katsayısı .84 tür. Fen Bilgisi Tutum Ölçeği 15 maddeden oluşan beşli likert tipindedir. Ölçeğin güvenirliği 0.88 olarak belirlenmiştir. Çalışmanın sonucunda; ilkokul 4. Sınıf öğrencilerinin fen bilgisi dersine ve sosyal bilgiler dersine yönelik tutumları öğrencilerin cinsiyetlerine, yaşadıkları ile göre analiz edilmiş ve öğretmenlere tavsiyelerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKUDUĞUNU ANLAMA BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ: BİR EYLEM ARAŞTIRMASIÖzet: Okuduğunu anlama, okuyucunun ön bilgileriyle metinlerden öğrendiklerini karşılaştırıp, sentezleyerek yeni bir düşünceye ulaşmasıdır (Akyol, 2008). Okumada temel amaç okuduğunu anlama ve bu yolla anlama yeteneğini geliştirmedir. Okuduğunu anlama, yazılı bir materyalden anlam çıkarmayı ve ayrıntıları kavramayı gerektiren, daha ilköğretim düzeyinden itibaren öğrencilere kazandırılması gereken temel dil becerilerinden biridir (Rose, Parks, Androea ve McMahon, 2000). Okuma beraberinde anlamayı da gerektirir. Okuma ve okuduğunu anlama birbirini tamamlayan iki kavramdır. Okuma olmadan anlama olmayacağı gibi anlamadan okumak da metni seslendirmekten başka bir şey değildir. Diğer bir ifadeyle okuma, sadece kelimelerin seslendirildiği pasif bir faaliyet olmayıp aksine aktif ve yaratıcı bir işlemdir. Okuyucu metindeki bilgileri alıp bunları kendi bilgi, düşünce ve amaçlarına göre yoğurur ve bu etkileşim sonucunda anlama gerçekleşir (Yangın ve Sidekli, 2006). Okuma eyleminin amacı anlamayı sağlamaktır. Anlama, okunan konuda önceden edinilmiş bilgi ve deneyimleri yazarın sunduklarıyla karşılaştırmak ve onun görüşlerinden kabul edilenler ve edilmeyenler hakkında çeşitli yargılara ulaşmaktır (Göğüş, 1978). Bu çalışmanın amacı ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama becerilerini geliştirmektir. Bu amaç doğrultusunda literatürde yer alan okuduğunu anlama stratejilerinden KWL (Ne Biliyorum? Ne Öğrenmek İstiyorum? Ne Öğrendim?), SQ3R (İnceleme- Soru Sorma- Okuma – Bakmadan Cevaplama – Yeniden Gözden Geçirme) ve TİÖD (Tahmin Etme – İnceleme – Özetleme - Değerlendirme) stratejileri aşamalar halinde kullanılacaktır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden biri olan eylem araştırması şeklinde tasarlanacaktır. Araştırmanın çalışma grubunu Kastamonu ili merkez ilçesine bağlı Küçüksu İlkokulunda öğrenim görmekte olan 7 tane 4. sınıf öğrencisi oluşturacaktır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen Okuduğunu Anlama Testi kullanılacaktır. Verilerin analiz edilmesinde nitel araştırma veri analizlerden betimsel istatistik kullanılacaktır. Araştırmanın sonunda araştırmaya katılan 7 öğrencinin okuduğunu anlama becerilerinin gelişmesi beklenmektedir. Akyol, H. (2008). Türkçe İlkokuma Yazma Öğretimi. Ankara: Pegem A Yayıncılık Göğüş, B. (1978). Orta dereceli okullarda Türkçe ve yazın eğitimi. Ankara: Kadıoğlu Matbaası. Rose, D. S.,Parks, M. , Androea, K. & McMahon, S. D. (2000). Imagery-based learning: improvıng elementary students’ reading comprehension with drama techniques, The Journal of EducationalResearch, p:54-63 Yangın, S. veSidekli, S. (2011). Okuma güçlüğü yaşayan öğrencilerin kelime tanıma becerilerinin geliştirilmesine yönelik bir uygulama. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(16). Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKUL KANTİNİNİ BİLİNÇLİ KULLANMA DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Okul kantinleri, öğrencilerin beslenme ihtiyaçlarının yanı sıra okulda ihtiyaç duydukları başka ürünleri de alabilmelerine ve bağımsız karar verebilmelerine imkân veren önemli bir mekândır. Öğrenciler kantinleri kullanmaya başladıklarında “tüketici” kimliğiyle yüzleşirler. Bu kimlikle beraber öğrencilerden sınırsız ihtiyaçlarına rağmen sınırlı kaynaklara sahip olduğunun ve ihtiyaçları ile istekleri arasında bir seçim yapması gerektiğinin farkına varması beklenir. Özellikle öğrencilerin ilkokula başlamasıyla birlikte her dersin içine bu kimliği geliştirici etkinliklerin koyulması gerekmektedir. Okul kantinleri ilkokuldan itibaren öğrencilere paralarını nasıl harcayacakları konusunda karar vermelerine fırsat vermektedir. Böylece okul öğrencileri hayata hazırlayan bir kurum olmanın ötesinde hayatın kendisi olmuş, öğrenciler derslerde kazandıkları bilgi ve becerileri daha okuldan çıkmadan okul içinde uygulama şansı bulmuştur. Bilinçli tüketici olma becerisi de bu becerilerden biridir. Öğrenci derslerde kazandığı bu beceriyi okul kantinini kullanmaya başladığı anda ortaya koyabilir. Öğrencilerden, ailesi tarafından verilen harçlığı doğru yerde ve doğru ürünü almak için kullanması, harçlığının belli bir kısmını biriktirmesi, ihtiyaçlarını isteklerinden ayırt etmesi beklenir. Ayrıca aldığı ürünün sağlığına uygun olup olmadığına dikkat etmesi, kaliteli ürünü tercih etmesi, yerli malını talep etmesi gibi davranışlar da öğrencilerden beklenmektedir. Bu araştırma, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin okul kantinini bilinçli kullanma düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla üç alt boyuttan oluşan 16 maddelik bir ölçek geliştirilmiştir. Ölçek ge¬çerlik ve güvenirlik analizleri için Kocaeli ili, Körfez ilçesinde öğrenim gören 231 ilkokul 4. sınıf öğrencisine uygulanmıştır. Bu uygulamadan elde edilen veriler doğrultusunda yapı geçerliği için açımlayıcı faktör analizi yapılmıştır. Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı .70 olan ölçek, varyansın %42.14’ünü açıklamaktadır. Okul Kantinini Bilinçli Kullanma Ölçeği’nin (OKBKÖ) alt boyutları “kalite”, “sorumluluk” ve “ihtiyaç”tır. Ölçek, 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Kocaeli ilinin Körfez ilçesinde öğrenim gören 513’ü (%48) kız, 558’i (%52) erkek olmak üzere toplam 1071 ilkokul 4. sınıf öğrencisine uygulanmıştır. Cinsiyet, okul türü, annenin gelir getiren bir işte çalışma durumu için bağımsız değişken düzeyi iki olduğundan okul kantinini bilinçli kullanma puan ortalamaları arasındaki farkların önem kontrolü bağımsız gruplara uygulanan t-testi ile yapılmıştır. Verilerin analizinde okula kahvaltı yaparak gitme, aile gelir, aileden harçlık alma, okul kantinini kullanma durumları için bağımsız değişken düzeyi ikiden fazla olduğundan söz konusu değişkenlere ilişkin farkların önem kontrolü, varyansların homojenliği durumunda Tek Yönlü Varyans Analizi ile, varyansların homojen olmadığı durumlarda ise Welch testi ile belirlenmiştir. Tek yönlü varyans analizi sonucunun önemli bulunduğu durumlarda farkın hangi ortalamalar arasındaki farklardan kaynaklandığını belirlemek amacıyla Scheffe testi kullanılmıştır. Ancak varyansların homojen olmadığı durumlarda Welch test tekniği kullanıldığı zaman ikili karşılaştırmalar için Tamhane testi yapılmıştır. Araştırma sonucunda ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin okul kantinini arzu edilen düzeyde bilinçli kullanmadıkları, öğrencilerin cinsiyetlerine göre okul kantinini bilinçli kullanma düzeylerinin kalite boyutunda kız öğrenciler lehine; devam ettikleri okul türüne göre kalite boyutunda özel okula devam eden öğrenciler lehine; annelerinin gelir getiren bir işte çalışma durumlarına göre ihtiyaç boyutunda annesi gelir getiren bir işte çalışanlar lehine; okula kahvaltı yaparak gidip gitmeme durumlarına göre kalite boyutunda okula her zaman kahvaltı yaparak gidenler lehine; öğrencilerin aile gelir düzeylerine göre okul kantinini bilinçli kullanmalarına ilişkin görüşlerinin kalite, sorumluluk ve ölçek toplamında aile gelir düzeyi yüksek olanlar lehine; ailelerinden harçlık alma durumlarına göre tüm boyutlarda haftalık harçlık alanlar lehine; okul kantinini kullanma sıklığına göre tüm boyutlarda ihtiyaca göre kullananlar lehine anlamlı bir şekilde farklılaştığı bulunmuştur. Elde edilen bulgular literatür ışığında tartışılmış ve önerilere yer verilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKUMA VE YAZMAYA İLİŞKİN ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA ANALİZİÖzet: Okuma ve yazma formal eğitim sürecinin başında kazanılan iki temel dil becerisidir. Başlangıçta seslendirmeye yönelik olarak gelişen okuma sürecinde giderek okuduğunu anlama esas hedef olmaktadır. Yazı yazmada ise seslerin karşılığı olan sembolleri üretmekten öteye geçilip duygu ve düşünceleri yazılı olarak ifade etmeye doğru bir süreç izlenmektedir. İlkokul öğrencileri okuma ve yazma kavramlarına nasıl bir anlam yüklemekte, bu öğrenciler bu kavramları ne olarak algılamaktadırlar? Bu sorular bu araştırmanın hareket noktasını oluşturmaktadır. Araştırmanın genel amacı ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin okuma ve yazma alanlarına ilişkin algılarının neler olduğunu metaforlar aracılığıyla belirleyebilmektir. Araştırmada şu sorulara cevap aranmıştır: 1.İlkokul 4. sınıf öğrencilerinin “okuma” kavramına ilişkin sahip oldukları metaforlar nelerdir? 2.İlkokul 4. sınıf öğrencilerinin “yazma” kavramına ilişkin sahip oldukları metaforlar nelerdir? 3.Okuma ve yazmaya ilişkin üretilen metaforlar ortak özellikleri bakımından hangi kavramsal kategoriler altında toplanmaktadır? Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim modelinde desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, Kırıkkale il merkezinde bulunan 44 ilkokulun 4. sınıf öğrencileri arasından tesadüfi olarak belirlenen 200 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın veri toplama sürecinde öğrencilere bir ders saati (40 dakika) süre verilmiştir. İlkokul 4. sınıf öğrencilerinin “okuma” ve “yazma” kavramlarına ilişkin metaforlarını belirlemek için araştırmacılar tarafından “Okuma ve Yazma Kavramlarına Yönelik Metafor Belirleme Formu” hazırlanmıştır. Formda (1) “Bence okuma ………. gibidir; çünkü …..…”; (2) “Bence yazma …...….. gibidir; çünkü …..…” biçiminde iki ifade ve öğrencilere ait kişisel bilgi soruları bulunmaktadır. Öğrencilerin her birine bu form verilerek “okuma” ve “yazma” kavramları hakkındaki yaptıkları benzetmelerini ve düşüncelerini yazmaları istenmiştir. Verilerin çözümlenmesinde ve değerlendirilmesinde “içerik analizi” tekniği kullanılmıştır. Öğrencilerin “okuma” ve “yazma” kavramlarına ilişkin metaforların analiz edilmesi ve yorumlanmasında izlenen aşamalar şunlardır: (1) İsimlendirme: (2) Tasnif etme (eleme ve arıtma) , (3) Kategori geliştirme , (4) Geçerlilik ve güvenirliliği sağlama (5) Verileri bilgisayar ortamına aktarma . İsimlendirme Aşaması: Bu aşamada çalışmaya katılan ilkokul öğrencilerinin oluşturdukları metaforlar bilgisayara aktarılarak alfabetik sıraya göre geçici bir liste yapılmıştır. Tasnif Etme Aşaması: Bu aşamada öğrencilerin yazdıkları metaforlar gözden geçirilerek, her bir metafor (1) metaforun konusu, (2) metaforun kaynağı ve (3) metaforun konusu ile metaforun kaynağı arasındaki ilişki bakımından analiz edilmiştir. Bu aşama sonunda 24 öğrencinin yazdığı metaforlar elenmiştir. Kategori Geliştirme Aşaması: Öğrencilerin ürettiği metaforlar, “okuma” ve “yazma” kavramlarına ilişkin sahip oldukları ortak özellikler bakımından incelenmiş ve kavramsal kategoriler oluşturulmuştur. Geçerlik ve Güvenirliği Sağlama Aşaması: Araştırmada iç yapı geçerliğini sağlamak için alanyazın taranmış, iç güvenirlik için veriler üç araştırmacı tarafından ayrı ayrı analiz edilmiş ve değerlendirilmiştir. Araştırmanın dış geçerliliğini artırmak için ise araştırmanın deseni, çalışma grubu, veri toplama aracı, verilerin analizi ve bu süreçte yapılanlar ayrıntılarıyla verilmiştir. Verileri Bilgisayar Ortamına Aktarma Aşaması: Bu aşamada veriler bilgisayar ortamına aktarılarak frekans ve yüzde değerleri hesaplanmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin okuma kavramına ilişkin en çok “oyun, macera, hayal dünyası, hayat ve başka bir dünya”, yazmaya ilişkin “eğlence, öğrenme yolu, oyun, el sanatı, hayal” metaforlarını kullandıkları görülmektedir. Araştırma sonuçlarına göre öğrenciler okuma ile ilgili olumsuz metaforlar üretmezken, yazma ile ilgili 7 olumsuz metafor üretmiştir. Öğrenciler, yazma hakkında “Çin işkencesi, eziyet, sıkıcı bir uğraş” gibi benzetmeler yapmışlardır. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÖZ DÜZENLEME BECERİLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmada ilkokul 4. Sınıf öğrencilerinin öz düzenleme becerilerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmaktadır. 21. yüzyılın ilk yarısında bulunduğumuz bu yıllarda, kendi bilgi ve becerilerini sürekli geliştiren bireylerin yetiştirilmesi önem kazanmaktadır. Öğrenmenin sadece okul hayatı boyunca değil, tüm hayat boyu gerçekleşmesinin gerektiği anlayışı öz düzenleme becerisinin önemini artırdığı söylenebilir. Öz düzenleme, bireylerin kendi öğrenme amaçlarını belirledikleri, bilişlerini, motivasyonlarını ve davranışlarını düzenlemeye çalıştıkları, amaçları ve çevrelerindeki bağlamsal özellikler tarafından yönlendirilip, sınırlandırıldıkları, etkin ve yapıcı bir süreç olarak ifade etmek mümkündür. Bu yönüyle öz düzenleme becerisinin üzerinde durulması gereken bir kavram olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda ilkokul öğrencilerinin öz düzenleme becerilerinin algıladıkları öz düzenleme düzeyi, akademik başarı ve cinsiyet değişkenleri açısından incelenmesi planlanmaktadır. Araştırmanın örneklemi Samsun iline bağlı ilkokullarda okuyan 4. Sınıf öğrencileri arasından oluşturulacaktır. Araştırma kapsamında öğrencilerin öz düzenleme becerilerine ilişkin veriler Shallice (1982) tarafından geliştirilen, Culbertson ve Zillmer (1998) tarafından çocuk formu oluşturulan Londra Kulesi Testi ile toplanacaktır. Öğrencilerin algıladıkları öz düzenleme becerilerine ilişkin veriler ise Arslan ve Gelişli (2015) tarafından geliştirilen Algılanan Öz Düzenleme Ölçeği ile toplanacaktır. Akademik başarı değişkenine ilişkin veriler ise öğrencilerin güz dönemi karne notlarından elde edilecektir. Kişisel bilgi formu aracılığıyla öğrencilerin cinsiyet vb. demografik bilgilerine ilişkin veri toplanacaktır. Verilerin analizi ise SPSS 22 İstatistik paket programı ile yapılacaktır. Araştırma devam etmekte olup, araştırma sonuçlarına daha sonra değinilecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÖZETLEME BECERİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın temel amacı ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin özetleme becerilerini incelemektir. Özetleme bir metni ya da konuşmayı, özünü, amacını ve yapısını bozmadan ana hatlarıyla kısaltmak olarak tanımlanabilir (Güneş, 2007: 287). Okuduğunu anlamayı değerlendirmenin ürün sonuçlu bir göstergesi olarak özetleme becerileri, okunan ya da dinlenen bir metinden önemli fikirlerin belirlenmesini ve anlamlı bir şekilde kısaltılmasını amaçlamaktadır. Gajria ve Salvia’ya (1992) göre paragraf veya metin özetlemeleri etkili bir okuma sonrası etkinliğidir. Çünkü özetleme yoluyla öğrenciler metnin yapısını daha iyi anlarlar ve ana fikir bulma ve önemli kavramları belirleme alıştırmaları yapmış olurlar (Akyol, 2010: 50). Bu amaç doğrultusunda MEB’e bağlı devlet ilkokullarının dördüncü sınıfına devam eden öğrencilerden kolay ulaşılabilir örnekleme yoluyla 150 öğrenci belirlenmiştir. Betimsel nitelikte yapılan bu çalışmada dördüncü sınıf öğrencilerinin özetleme becerilerini olduğu gibi ortaya koymak amaçlandığından öğrencilere özetleme becerileri ile ilgili herhangi bir eğitim verilmemiştir. Araştırmacılar tarafından İlkokul Türkçe Ders Kitabında yer alan dört bilgilendirici, dört hikâye edici metin alan uzmanlarına sunulmuş, yapılan görüşmeler sonucunda hikâye edici metin olarak “Kasırgalar”, bilgi verici metin olarak “Küçük Limon Ağacı” başlıklı metinlere karar verilmiştir. Belirlenen metinler ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerine sunularak özetlemeleri istenmiştir. Devam eden veri toplama sürecinde öğrencilerin oluşturdukları özetler Bulut (2013) tarafından geliştirilen “Hikâye Edici Metinler İçin Özet Değerlendirme Formu” ve “Bilgi Verici Metinler İçin Özet Değerlendirme Formu” kullanılarak analiz edilmektedir. Elde edilen veriler içerik, biçim, dil ve anlatım, hikâye edici metin yapısı ve bilgi verici metin yapısı boyutları altında incelenmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÖZSAYGI BECERİLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Çeşitli nedenlerden kaynaklı olmakla birlikte toplumda, ailede ve okulda görülen uyumsuzluklar, çatışmalar, ruhsal sorunlar ve çeşitli problemlerin temelinde, kişinin kendine olan benlik saygısı yani özsaygısı yatmaktadır. Nitekim yapılan araştırmalarda (Riley, 1995; Ürün, 2010; Yıldız ve Çapar, 2010) özsaygısı yüksek olan bireyin daha sağlıklı bir ruhsal gelişime sahip olarak topluma katıldıkları; kendilerini özgün bir kişilik olarak değerli hissettikleri ve yaşamda karşılaştığı sorunlarla başa çıkabilecek yeterliğe sahip oldukları görülmektedir. Olumsuz tutum sergileyen ve olumsuz davranışlar gösteren çocukların özsaygılarının düşük olduğu söylenebilir. Anne ve babanın hoşgörü, sevgi ve saygıdan uzak, otoriter bir tutum içinde olması çocuğun kendine olan saygısını yitirmesine neden olabilmektedir. Nitekim aile içinde yaşanan huzursuzlukların ve kavga ortamlarının çocuğun kendi özsaygısını oluşturmasında olumsuz etkilerinin olduğu söylenebilir. Ailesinden iyi bir eğitim alan ve aile desteğini hisseden çocukların kendine olan özsaygıları olumlu yönde gelişebilmektedir. Ailesinden görmüş olduğu saygı, sevgi ve hoşgörü iklimi çocuğun kendini güvende ve değerli hissetmesine neden olabildiği gibi okuldaki akademik başarısını da olumlu yönde etkileyebilmektedir. Bu çalışmanın amacı ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin özsaygı becerilerini çeşitli değişkenler açısından incelemektir. Araştırma tarama modelinde tasarlanmıştır. Araştırmanın evrenini Ankara ili Sincan ilçesinde öğrenim görmekte olan 4. sınıf oluşturmuştur. Örneklemini ise yine Sincan ilçesinde kamuya ait okullarda 4. sınıflarda öğrenim görmekte olan 318 öğrenci oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen anket kullanılmıştır. Verilerin analiz edilmesinde SPSS 16 paket programı kullanılmış ve frekans, yüzde, t - testi ve ANOVA gibi analizlerden yararlanılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçların ilkokul 4. sınıf düzeyine gelmiş öğrencilerin özsaygılarını ortaya koyması ve bu özsaygılarının hangi değişkenlere göre şekillendiğini ortaya çıkarması açısından önem taşımaktadır. Riley, G.M. (1995). Increasing Self-Esteem in Children, 8-12 Years Old From Dysfunctional Families: A Twofold Solution to A Twofold Problem. Nova Southeastern University: Dissertations Theses. www.eric.ed.gov internet adresinden 2011 tarihinde edinilmiştir. Ürün, E. (2010). Lise Öğrencilerinin Kendine Saygı Düzeyleri İle Mesleki Olgunlukları Arasındaki İlişki. Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkesir. Yıldız, M ve Çapar, B. (2010). Orta Öğretim Öğrencilerinde Benlik Saygısı İle Dindarlık Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi. Cilt 10, Sayı 1, ss. 103‐131 Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YAZILI SINAVLARA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMAÖzet: Ölçme ve değerlendirme, eğitim sürecinin tüm boyutlarıyla değerlendirilmesi ve hedef davranışların kazandırılıp kazandırılmadığını belirlemek amacıyla eğitim sürecinin öncesinde, eğitim süreci boyunca ve eğitim sürecinin sonunda yapılan çeşitli uygulamalar olup, eğitim sürecinin değerlendirilmesi, ilkokulun ilk üç senesinde, öğrencilerin ders içi katılımlarına verilen puanlar ile yapılmaktadır. 4. Sınıfta ise öğretmenler, eğitim sürecine ilişkin ölçme ve değerlendirme işlemlerini, öğrencilerin ders içi katılımlarının yanında Türkçe ve matematik derslerinde en az 3 ve diğer derslerde de en az 2 yazılı sınav yaparak uygulamaktadırlar. Dolayısıyla öğrenim hayatının ilk üç yılında yazılı sınava girmeyen öğrenciler 4. Sınıfta en az 16-17 yazılı sınava girmektedirler. Haliyle bu sınavlar üzerinden alınan notlar ve sınav sistemi öğrenciyi birçok yönden etkilemektedir. Bu çalışmanın amacı öğrencilerin girdikleri yazılı sınavlar hakkındaki görüşlerini belirlemektir. Araştırmada ilkokul 4. Sınıf öğrencilerinin yazılı sınavlar hakkındaki görüşlerini almak üzere gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı ve bir durum karşısında katılımcılarının algılarını belirlemeye yönelik olan nitel araştırma deseni kullanılmaktadır. Araştırmada çalışma grubunu Adıyaman’ın Kâhta ilçesinde milli eğitim bakanlığına bağlı bir ilkokulda öğrenim gören 100 4. Sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Öğrencilerin yazılı sınavlar hakkındaki görüşlerini almak üzere 7 açık uçlu sorudan oluşan ve araştırmacılar tarafından uzman görüşü alınarak oluşturulan “ ilkokul 4. Sınıf öğrencilerinin yazılı sınavlar ve başarı ölçme ile ilgili görüşleri” adlı görüş formu kullanılmış, elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN “ÖDEV” KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Her öğrenci eğitim hayatında mutlaka ödev kavramıyla karşılaşmaktadır. Karşılaşılan bu ödevler öğrencileri kimi zaman mutlu ederken kimi zaman da mutsuz etmektedir. Bu araştırmanın amacı, ilkokul 4. Sınıf öğrencilerinin ödev kavramıyla ilgili oluşturdukları metaforları belirlemektir. Öğrencilerin ödev kavramıyla ilgili belirttikleri metaforları belirlemek için, araştırmada nitel araştırma modeli kapsamında olgubilim deseni kullanılmıştır. Olgubilim deseni, farkında olduğumuz ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır ve olgubilim deseninin temelini bireysel tecrübeler oluşturduğundan, araştırmacı katılımcıların özel tecrübeleri ile ilgilenmekte, algılamaları ve olaylara yükledikleri anlamları incelemektedir (Ekici ve Akdeniz, 2018, 138). Araştırmanın çalışma grubunu Bartın ili Merkez ilçesine bağlı 4 ilkokulun 4.sınıflarından toplam 197 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin ödev kavramıyla ilgili metaforları yarı yapılandırılmış bir görüş belirtme formuyla belirlenmiştir. Verilerin analizinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonunda, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin ödev kavramıyla ilgili toplam 70 metafor belirttikleri görülmüştür. İlkokul 4. sınıf öğrencileri ödev kavramıyla ilgili en fazla güzel etkinlik, yarına hazırlanma, tekrar, zorunluluk, oyun vb metaforları belirtmişlerdir. Geliştirilen bu metaforlar toplam 8 farklı kategoride toplanmıştır. Bu kategoriler en fazla metafor kapsamaları bakımından “Ödev yapmanın yararları, Duygusal etkisi, Başarı için gerekliliği, Zorunlu olması, Sürekli verilmesi, Ödev yapabilmenin gerekleri, Ödev yapmamanın sonuçları ve Ödevlerin çeşitli olması” olarak sıralanmaktadır. Belirlenen sonuçlar, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin ödev yapmanın okulun devamı olduğu ve onlar için yararına inandıklarını vurgulamaktadır. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRETMENLERİN PROBLEM ÇÖZMEYE YÖNELİK YANSITICI DÜŞÜNME DÜZEYLERİNİN FARKLI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı ilkokul 4. sınıf öğretmenlerinin problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme düzeylerini belirlemek ve farklı değişkenler açısından incelemektir. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Mardin ilinin Artuklu, Mazıdağı ve Derik ilçelerinde 4. sınıfı (birleştirilmiş sınıf okutmayan) okutan öğretmenler arasından gönüllülük esasıyla çalışmaya katılmayı kabul eden 115 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırma tarama modelinde betimsel olarak desenlenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak, “Kişisel Bilgi Formu”; geçerlik ve güvenirlik çalışmaları Dolapçıoğlu (2007) tarafından yapılan ve 28 maddeden oluşan “Sınıf Öğretmenlerinin Yansıtıcı Düşünme Düzeylerini Belirlenme Ölçeği” kullanılmıştır. Çalışma kapsamında kullanılan ölçeğin cronbach’s alpha değeri 0.966 bulunmuştur. Araştırmada verilerin analizinde frekans ve yüzde değerleri, bağımsız örneklemler t- testi ve bağımsız değişkenlerin özelliğine göre çoklu karşılaştırmalarda tek yönlü ANOVA analizi ve post hoc testlerinde Scheffe ve Tukey kullanılmıştır. Çalışma sonunda sınıf öğretmenlerinin yansıtıcı düşünme becerilerine ilişkin görüşleri arasında cinsiyete göre farklılıklar bulunmamıştır. Araştırmaya katılanların %40’ meslekteki kıdem yılı 5 yıl ve daha az olan öğretmenler olarak görülürken, meslekteki kıdem yılı arttıkça yansıtıcı düşünme düzeyinin azaldığı görülmüştür. Mezun oldukları okul türüne göre ise Eğitim Fakültesi çıkışlı mezunlar ile Eğitim Yüksek Okulu mezunları arasında anlamlı farklılıklar bulunmuştur. 4. sınıf öğretmenlerinin yansıtıcı düşünme becerilerine ilişkin sorulardan problem çözme boyutunda sorulara çoğunlukla ‘sıklıkla’ yanıtını verdikleri tespit edilmiştir. Çalışmadan elde edilen bulgular doğrultusunda sınıf öğretmenlerine yönelik yansıtıcı düşünme etkinlikleri içeren hizmet içi eğitimlerin hazırlanması ve eğitim müfredatındaki yansıtıcı öğrenmeyi kapsayan konu ve etkinliklerin sayısının arttırılması önerilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF TÜRKÇE DERS KİTAPLARININ GİZLİ MÜFREDAT AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Günümüzde öğretmenler iyi insan yetiştirmek için bütün derslerde bilinçli veya bilinçsiz olarak, birçok müfredat uygulamaktadırlar. Gizli müfredat bunlar içinde belki de en önemlisi fakat en az önem verilenidir. İlgili literatürde gizli müfredatın, okulların, açıkça ifade edilmeyen gayri resmi beklentileri ve okulun verdiği gizli mesajlar; planlanmamış (yazılmamış ve tasarlanmamış) eğitim mesajları ve açıkça ifade edilmeyen ve planlanmayan eğitim sonuçları vb. tanımlarına rastlanılmaktadır. Ancak yazılı olmayan bilgiler, değer yargıları ve inançlar gibi çok geniş bir alanda uygulanan bu kavramın ortak bir tanımının yapılması şimdilik zor görünmektedir. Bu araştırmada ise gizli müfredat içeriğini, toplumu oluşturan bireylerin çoğunluğu tarafından onaylanan beceri, davranış ve modellerinin oluşturduğu; çocuğun yaşadığı her yerde uygulanan, genellikle yazılı olarak ifade edilmeyen, çocuğun sosyalleşmesini, tutum ve inanç geliştirmesini sağlayan uygulamaların tümü olarak anlaşılmaktadır. Türkçe ders kitaplarında öğrencilerin hedeflenen dil becerilerini geliştirmek amacıyla çeşitli metinler kullanılmaktadır. Bu metinler TTKB’ca dil ve müfredatta belirtilen kazanımlara uygunluk açısından incelenip değerlendirilmekte ve okullarda okutulması için onaylanmaktadır. Ancak seçilen metinlerin taşıdığı ana fikir ve yardımcı fikirler, seçilen kelimeler, metindeki kahramanlar vb. o metni okuyan öğrenciye, öğrencinin ve öğretmenin farkında olmadan çeşitli mesajlar da taşımaktadır. Bu araştırmada Türkçe ders kitaplarının taşıdığı bu mesajlar açısından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Araştırmada doküman analizi tekniği kullanılacaktır. Araştırmanın çalışma evreni 2015-2016 eğitim öğretim yılında 4. Sınıflarda okutulmasına onay verilen Türkçe ders kitaplarıdır. Bu evrenden rast gele seçilen 3 ders kitabı ise araştırmanın örneklemini oluşturacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF TÜRKÇE DERSİ KİTAPLARINDA YER ALAN GÖRSELLERİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Ders kitaplarının niteliği öğrencinin öğrenme istekliliğini arttırma açısından oldukça önemlidir. Ders kitaplarının dikkat çekici şekilde hazırlanması özellikle de görseller içermesi öğrencinin kitabı okumaya ilişkin ilgisini çekmede oldukça etkili olmaktadır. Öğrencilere olumlu değerler kazandırılması, sanat sevgisi aşılanması en önemlisi de kitap okumaya ilişkin bilincin oluşturulmasında görseller özel bir konumdadır. Özellikle de Türkçe dersi kitaplarının içeriğinde yer alan metinlerin görsellerle anlatımı, metinlerin anlaşılmasını ve kitapların daha ilgi çekici olmasını sağlayabilir. Görseller kitap ve çocuk arasında adeta bir köprü görevi görmektedir. Bu çalışmanın amacı ilkokul 4. Sınıf Türkçe ders kitaplarındaki görselleri farklı boyutlarda değerlendirmek ve konuya ilişkin öneriler geliştirmektir. Bu çalışma Türkçe ders kitaplarındaki görselleri incelemeye yönelik olduğundan araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi ile analiz edilmiştir. Bu çalışma 2018- 2019 eğitim öğretim yılında kullanılan 4. sınıf Türkçe ders kitaplarından birisinin seçilip incelenmesi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin elde edilmesinde araştırmacılar tarafından oluşturulmuş olan “Türkçe Ders Kitaplarındaki Görsellere İlişkin Ölçütler Formu” kullanılmıştır. Formdaki ölçütler alan yazın incelemesi sonucunda oluşturulmuştur. Form uzman görüşü alınarak geliştirilmiştir. İlkokul 4. sınıf Türkçe ders kitabında yer alan bütün metinler ve metinlere ilişkin görseller (çizim, dijital görsel, fotoğraf vb.) incelenmiştir. Metinler ve ilgili görseler formdaki ölçütlere göre incelenmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda ortaya çıkan bulguların yüzde ve frekansları verilmiştir. Diğer taraftan metinlere ilişkin görseller üzerinde yapılan değerlendirmelerden bazıları araştırma raporunda sunulmuştur. Araştırmaya ilişkin analiz süreci devam ettiğinden ortaya çıkan bulgular ilerleyen süreçte sunulacaktır. Poster bildiri İLKOKUL 4. SINIFTA DİN EĞİTİMİNE İLİŞKİN SINIF VE DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: İnsanın gelişim evrelerine bakıldığında üç temel evrenin olduğu görülmektedir. Bunlar çocukluk gençlik ve yetişkinlik dönemleridir. Her evrenin kendine has özellikleri vardır ve bu evrelerin hiçbir zaman birbirinden bağımsız gelişim göstermediği bilinmektedir. Bir dönemde ortaya çıkan olumsuzluklar ileriki dönemi etkileyebilmektedir. Bu nedenle çocukluk dönemi çocukların kişilik ve karakter özelliklerinin şekillendiği ileriki hayatının temellerinin atıldığı kritik dönemdir. Bu çalışmanın amacı ilkokulda verilen din eğitimine ilişkin sınıf ve din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin görüşlerini incelemektir. Bu çalışma ilkokulda din eğitiminin yeterliliğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Çalışma ile ilgili olarak Erzurum ili Pasinler ilçesinde görev yapan ve 10 sınıf öğretmeni, 10 din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni ile görüşülmüştür. Öğretmenlere araştırmacı tarafından geliştirilmiş yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Sonuç olarak ilkokul dördüncü sınıfta din eğitiminin etkili olduğu, bu eğitimin daha erken yaşlarda verilmesi gerektiği, ilkokulda bu derslere din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin girmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Öğretmenler genel olarak ilkokuldaki din eğitiminin Türkiye’de dördüncü sınıfa kadar okul programında yer almamasından dolayı ailelerin dini eğitimdeki rolüne dikkat çekmişlerdir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda din kültürü ve ahlak bilgisinin daha erken yaşlarda verilmesi gerektiği, bu derslere din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin girmesi gerektiği gibi önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIFTA KULLANILAN ÖĞRENCİ ÇALIŞMA KİTAPLARININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bu çalışmanın temel amacı, ilkokul dördüncü sınıfta kullanılan öğrenci çalışma kitapları hakkındaki öğretmen görüşlerini ortaya koymaktır. Öğretmenlerin bu görüşleri öğrenci çalışma kitaplarının hedef, içerik, öğretme-öğrenme süreçleri ve değerlendirme boyutlarını kapsamaktadır. Bu çalışma nitel bir araştırmadır. Nitel bir durum çalışması olan bu çalışmada öğretmen görüşlerine yer verilmiştir. Bu çalışmaya araştırmacı tarafından seçilen bir ilkokulda görev yapan 15 dördüncü sınıf öğretmeni katılmıştır. Çalışmaya katılan bu öğretmenlerin onu bayan beşi erkektir. Bu öğretmenlerin hepsi on yıl ve üzeri mesleki deneyime sahiptir. Öğretmen görüşlerinin toplanmasında araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formları kullanılmıştır. Bu formlar aracılığıyla öğretmenler ile yapılan görüşmeler önce ses kaydına alınmıştır. Bu ses kayıtları daha sonra yazılı ortama aktarılarak görüşmeler üzerinde içerik analizi yapılmıştır. Yapılan içerik analizi yardımıyla çalışma kitaplarına ilişkin hedef, içerik, öğretme-öğrenme süreçleri ve değerlendirme boyutlarına ait bulgular elde edilmiştir. Araştırma bulguları dikkate alındığında öğretmenler, öğrenci çalışma kitaplarını dersin hedefleriyle uyumlu bulurken, öğrencilerin çalışma kitaplarındaki bazı etkinlikleri ders kitabı içeriğiyle ilişkilendirmede zorluklar yaşadığı, bazı derslerde verilen etkinliklerin öğretme-öğrenme süreçlerine uymadığı, çalışmaların bazen daha önceki etkinliklerin tekrarından ibaret olduğu, matematik ve Türkçe dersi öğrenci çalışma kitaplarında verilen ölçme-değerlendirme etkinliklerinin yetersiz olduğu ve bazı konuların çalışma kitaplarında birleştirilerek değerlendirildiği gibi dikkat çekici sonuçlara ulaşılmıştır. Bununla birlikte araştırma sonuçlarına dayalı olarak çalışma kitaplarına ilişkin bazı öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL 4.SINIF MATEMATİK PROGRAMINDA YER ALAN GEOMETRİ VE ÖLÇME ÖĞRENME ALANLARININ KAZANIM ÖRÜNTÜLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Matematik dersi, ön-şart ilişkisinin güçlü olduğu bir derstir. Herhangi bir matematiksel kavram tam olarak öğrenilmeden, onun ön-şartı durumundaki diğer bir kavramın öğrenilmesi mümkün olmayabilir. Bu nedenle öğretim programının etkililiği önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğretim programının etkililiği yani uygun olup olmadığı ise programın değerlendirme ihtiyacını ortaya çıkarır. Program değerlendirmeden elde edilen sonuçlar da bize programın sağlam olup olmadığı hakkında fikir verir. Bu amaç çerçevesinde mevcut araştırmada ilkokul 4.sınıf Matematik Dersi Öğretim Programında yer alan geometri ve ölçme (çevre ve alan) öğrenme alanlarındaki kazanımlar üzerinde bir program değerlendirme çalışması yapılmıştır. Program değerlendirmesi üç farklı gruptan elde edilen verilere dayalı yapılmıştır. Gruplardan iki tanesi deney grubu ve bir tanesi kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Deney gruplarındaki dersler, programda yer alan kazanımlar dikkate alınarak programın gerekli şartlarının araştırmacıların sağladığı Dienes ilkelerine göre hazırlanmış ders planlarına göre yürütülmüştür. Kontrol grubunda ise matematik dersleri öğretmen kılavuz kitabındaki planlara göre işlenilmiştir. Araştırmada verilerin toplanması aşamasında; deney ve kontrol gruplarında yer alan katılımcılara ön-test ve sont-test olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen 76 soruluk Geometri Düzey Belirleme Testi uygulanmıştır. Testte yer alan 76 sorundan her kazanıma yönelik olarak madde güçlük indeksi orta düzeyde ve madde ayırt edicilik indeksi yüksek olan bir soru belirlenmiştir. Çalışma grubunda yer alan öğrencilerin son-testinden elde edilen veriler üzerinden tetrakorik korelasyon hesaplaması yapılmıştır. Tekrakorik korelasyon hesaplaması katsayısı, normal dağılıma sahip olan yapay olarak iki kategorili (1-0) hale getirilmiş iki değişken arasındaki korelasyonun hesaplanmasında kullanılmaktadır. Araştırmada tetrakorik korelasyon hesaplaması yapılırken her hangi iki kazanım arasındaki ön-şart oluş ilişkisi için anlamlılık düzeyi .05 ve N=60 kişi için tablo değeri .25 olarak alınmıştır. Başka bir ifadeyle, bu değerin üzerinde olan kazanımlar arasındaki ilişkide istatistiki açıdan ön-koşul ilişkisi olduğu kabul edilmiştir. Kazanımlar arasındaki ön-koşul ilişkisinde öncelikli olarak uzmanlar tarafından ön görülen örüntünün ortaya çıkarılmıştır. Daha sonra tetrakorik korelasyon hesaplamasından elde edilen verilere bağlı olarak kazanımlar arasındaki ön-koşul ilişkiler ortaya konulmuştur. Son olarak uzmanlar tarafından ortaya çıkarılan örüntü ile tetrakorik korelasyon hesaplaması bağlı olarak ortaya çıkan örüntü karşılaştırılmıştır. Yapılan karşılaştırma sonucunda uzmanlar tarafından ortaya çıkarılan kazanım örüntüleri ile tetrakorik korelasyon sonuçlarına göre ortaya çıkan kazanım örüntüleri arasında büyük oranda benzerlikler ortaya çıksa da örüntüleri arasında birtakım farklılıkların olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN KOPYALAMA, DİKTE VE BAĞIMSIZ YAZMA BECERİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Temel dil becerilerinden biri olan yazma becerisinin, kişilerin çevrelerini anlamasında, kendilerini ifade etmesinde önemli bir yeri vardır. Dünden bugüne mirasımızın aktarılmasında ana etmen yazıdır. Günümüzdeki teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin yazma eylemi hayatımızın bir yerlerinde olmaya devam edecektir. Yazma işini betimleyen birçok tanım yapılmıştır. Ancak tüm tanımlar incelendiğinde yazmanın çok karışık bir süreç olduğu ve beyindeki düşünceleri bir düzene sokarak fazlalıklardan arındırma işlevi olarak görülmektedir. Günümüze kadar geliştirilmiş olan ve günümüzde de okutulan Türkçe Öğretim Programı’nın amaçlarından biri de öğrencilerin yazma becerilerini geliştirerek onların duygularını, düşüncelerini ve hayallerini yazılı anlatım kurallarına uygun şekilde anlatmaları, yazma alışkanlığı kazanmaları ve yazma yeteneğini geliştirmelerini sağlamaktır. Yazma becerisini geliştirebilmenin farklı yolları vardır. Bunlar; ilkokulun ilk dönemlerinde en çok kullanılmaya başlanan dikte çalışmaları, bir yerlerden yapılan kopya ederek yazma çalışmaları ve kişinin kendi kendine yaptığı bağımsız yazma çalışmalarıdır. Araştırmanın amacı, ilkokul 4.sınıf öğrencilerinin kopyalama, dikte ve bağımsız yazma becerilerini incelemektir. Çalışma 2017-2018 eğitim öğretim yılı içerisinde yapılmıştır. Çalışmanın modeli durum çalışması olarak belirlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla ili Marmaris ilçesinde bulunan bir ilkokulda öğrenim görmekte olan 15 4.sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Uygulama süresince kullanılan fıkralar internetten ve fıkra kitaplarından seçilmiş, düzeye uygunluk, dil ve anlatım açısından değerlendirilmiştir. Araştırma boyunca kopyalama, dikte ve bağımsız yazma şeklinde dönüşümlü olarak 9 gün yazma çalışmalarına devam edilmiştir. Yazma çalışmaları sırasında geçen her dakikada öğrencilere komut verildiğinde öğrenciler yazdıkları yere kadarki kısma işaret koymaktadır. Bu sürecin uygulanma nedeni öğrencilere yazdırılan metin türüne göre yazı akış hızlarını belirlemektir. Tahtaya yansıtılan fıkralarda ise noktalama işaretleri boş parantez olarak bırakılmıştır ve öğrencilerden parantezlere uygun noktalama işaretlerini koymaları istenmiştir. Bu sürecin nedeni ise öğrencilere yazdırma türlerine göre noktalama işaretlerini kullanma durumlarını ve yazım hatalarını belirlemektir. Verilerin analizinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Öğrencilerin dikte ederek, kopya ederek ve bağımsız yazdıkları hikâye edici metinler yazım ve noktalama kurallarına uygun olarak hazırlanan akıcı yazma rubriğine göre değerlendirilmiş olup yapılan değerlendirme rubrikten alınabilecek toplam puan ile öğrencilerin rubrikten aldıkları puanlar yüzdeliğe çevrilerek karşılaştırma yapılmıştır. Ayrıca yazma türüne göre öğrencilerin akış hızları da belirlenmiştir. Yazma türüne göre yazı akış hızlarının sıralamasına bakıldığında ise öğrenciler en hızlı dikte çalışmalarında daha sonra bağımsız yazma çalışmasında en yavaş ise kopya ederek yazma çalışmalarında yazmaktadır. Rubrikten aldıkları puanlara bakıldığında ise öğrencilerin yazı akış hızlarının ortalamasının en yüksek olduğu yazma türü kopya ederek ve dikte ederek yazma türleridir. Sözlü bildiri İLKOKUL 4.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK KAYGI DÜZEYLERİÖzet: İlkokul dönemi öğrencilerin matematiksel becerilerinin temelinin oluşturulduğu kritik dönemlerden biridir. İlkokul kademesinde sayılar ve işlemler, geometri, ölçme ve veri işleme öğrenme alanları yer almaktadır. Bu dönemde içinde öğrencilerin matematik dersiyle ilgili yaşayabilecekleri matematik kaygıları başarılarını etkileyebilmektedir. Bu nedenle çalışmanın amacı, ilkokul öğrencilerinin cinsiyet, başarı ve başarı notu değişkenleri ile matematik kaygı düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemek olarak belirlenmiştir. Çalışmada yöntem olarak tarama modeli seçilmiştir. Araştırmanın örneklem grubunu 2018-2019 öğretim yılı I. yarıyılında Balıkesir/ Altıeylül İlçesi’ndeki 4 devlet ilkokulunda öğrenim gören 391 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak çalışma grubuna “Mutlu & Söylemez (2018)” tarafından ilkokul 3. ve 4. sınıf öğrencileri için geliştirilen matematik kaygı ölçeği uygulanmıştır. 13 maddeden oluşan ölçek “katılıyorum, kararsızım, katılmıyorum” şeklinde olup 3’lü likert tipinde hazırlanmıştır. 13 maddenin 8’i olumsuz 5 maddesi olumlu maddedir. Çalışmada elde edilen verilerin çözümlenmesinde non-parametrik testlerden Mann-Whitney-U testi ve Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına bakıldığında; öğrencilerin matematik kaygı düzeyleri ile cinsiyet ve yaş değişkenleri arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanında öğrencilerin matematik başarı notu ile matematik kaygı düzeyleri arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu görülmüştür. Öğrencilerin matematik kaygı düzeyleri farklı grup ve değişkenlerle ele alınabilir ya da ilkokul öğrencilerinin matematik kaygı düzeylerinin nedenlerinin neler olduğu üzerine derinlemesine inceleyen nitel çalışmalar yapılabilir. Sözlü bildiri İLKOKUL BİRİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKULA UYUM DÜZEYLERİ İLE İLGİLİ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Okula yeni başlayan çocuklar ailelerinden ayrılacakları ve farklı bir ortama girecekleri için bir takım sorunlar yaşalar. Bu sorunlar çocuğun okul yaşantısını olumsuz etkiler ve okula uyum sorunu yaşarlar. Uyum sorunu yaşayan çocuklar, okula gitmek istemezler , okula gitmemek çeşitli bahaneler üretirler ve güçlük çıkarırlar . Uyum sorunu yaşayan çocuğa karşı korkutma, şiddet, tehdit ve baskı uygulanmamalıdır. Aksi takdirde uyum sorunu okul fobisine dönüşür ve çocuk okula gitmeyi reddeder. Bu sorunu oluşturan durum ve duygunun neden olduğu bulunmalı ve sorunun çözülmesi için gerekli tespitler yapılmalıdır. Bu bilgiler doğrultusunda araştırmada ilkokul birinci sınıfta öğrenim gören öğrencilerin çeşitli değişkenler açısından okulda yaşadıkları uyum sorunlarının belirlenmesi için öğretmen görüşlerinden yola çıkılarak değerlenme amaçlanmıştır. Araştırma nicel yöntemlerden betimsel tarama modelinde olup evreni 2015-2016 eğitim öğretim yılında Muğla Menteşe il merkezinde ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenleri oluştururken; örneklemini ise evrenden random olarak belirlenmiş birinci sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak araştırmacı tarafından geliştirilmiş “ Kişisel Bilgi Formu ” ve Walker- Mc Connell tarafından geliştirilmiş “ Sosyal Yeterlik ve Okul Uyum Ölçeği ” kullanılmıştır. Verilerin analizinde örneklem grubunu oluşturan öğrencilerin okula uyum puanlarının cinsiyet değişkenine göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için bağımsız gruplarda t-testi kullanılmıştır. Normal dağılım göstermediği tespit edilen verilerin değerlendirilmesi amacıyla , ikili karşılaştırmalarda Mann Whitney U testi, çoklu karşılaştırmalarda da Kruskal Wallis H testi kullanılmıştır. Araştırmada , tüm istatistiksel işlemler çift yönlü olarak sınanmış ve anlamlılık düzeyi .05 olarak kabul edilmiştir. Elde edilen bulgular neticesinde literatüre dayalı olarak tartışma ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL BİRİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKUMA HIZLARININ İNCELENMESİÖzet: İlkokula kaç yaşında başlanması gerektiği sorusuna yıllardır cevap aranmaktadır. Türkiye’de bu soruya eğitim politikaları neticesinde belirli dönemlerde farklı cevaplar verilmiştir. Bu araştırmanın amacı, okula başlama yaşına göre ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin okuma hızlarını belirleyerek, okuma hızlarının eğitim-öğretim yılı içerisinde nasıl bir değişiklik gösterdiğini ortaya koymaktır. Bununla birlikte ilkokula erken ya da zorunlu kayıt döneminde başlamanın okuma hızına etkisini inceleyerek hem velilerin hem de okul idarelerinin, çocukları ilkokula kaydettirme konusundaki kararlarına yardımcı olunması hedeflenmektedir. Araştırma 2018-2019 eğitim-öğretim yılında Trabzon ili Yomra ilçesinde bir devlet okulunda yürütülmüştür. Araştırmada yöntem olarak tarama yöntemi belirlenmiştir. Araştırmada 220 ilkokul birinci sınıf öğrencisinden veri toplanmıştır. Veri toplama aracı araştırmacılar tarafından geliştirilmiş ve veri toplamada kullanılacak metin Milli Eğitim Bakanlığının ilkokullarda ücretsiz olarak dağıttığı İlkokul Türkçe 1 Ders Kitabı’ndan seçilmiştir. Okutulacak metin seçilirken öğrenciler arasında fırsat eşitliğini sağlayabilmek amacıyla her sınıfın daha önce işlemiş ve bitirmiş olduğu bir metnin olmasına dikkat edilmiştir. Veri toplanmadan önce pilot uygulama yapılmış ve pilot uygulamaya göre veri toplama aracı revize edilmiştir. Veri toplama sırasında öğrenciler okuma yaparken araştırmacı tarafından kronometre ile bir dakikalık süre tutulmuştur. Araştırmadan elde edilen verilere göre zorunlu kayıt yaşındaki öğrenciler Kasım ayına göre okuma hızlarını %73 oranında arttırarak dakikada ortalama 38,98 kelime okumaktadırlar. Sağlık raporu ile ilkokula kaydı ertelenebilecek olan öğrenciler okuma hızlarını %88 oranında arttırarak dakikada ortalama 32,60 kelime okurken, veli dilekçesi ile kayıtları ertelenebilecek olan öğrenciler okuma hızlarını %118 oranında arttırarak dakikada ortalama 35 kelime okumaktadırlar. Bununla birlikte 72 ayın altındaki öğrenciler dakikada ortalama 33,07 kelime, 72 ay ve üzerindeki öğrenciler ise dakikada ortalama 38,98 kelime okumuşlardır. Bu sonuca göre yaşça küçük olan öğrenciler büyük öğrencilerden %15,17 daha az okumuşlar ve Kasım ayında %27,13 olan farkı%44 oranında azaltmışlardır. Yanlış okunan kelime ortalamalarına bakıldığında ise öğrenciler arasında fark bulunamamıştır. Bu veriden yola çıkıldığında yavaş okuyup daha fazla dikkat ederek okuyan 72 ayın altındaki öğrencilerin daha az okuma hatası yaptığını, daha hızlı okuyan 72 ay ve üzerindeki öğrencilerin ise daha çok okuma hatası yaptığını söylemek mümkündür. Araştırmada okuma hızı ile ilgili daha uzun dönemli incelemelerin yapılması, okuduğunu anlama ile ilgili çalışmaların yapılması ve okuma hızı düşük olan öğrencilerle kelime tanıma ve okuma etkinlikleri yapılması önerilmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL BİRİNCİ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN 12 YILLIK KESİNTİLİ VE ZORUNLU EĞİTİM SİSTEMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, ilkokul birinci sınıf öğretmenlerinin 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile ilgili yaşamış oldukları sorunlara ve sorunlara yönelik geliştirmiş oldukları çözüm önerilerine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden biri olan olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırma Adana ili Seyhan ilçesinde görev yapan toplam 22 ( 12 kadın, 10 erkek) ilkokul birinci sınıf öğretmeni üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu 4 açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Bu sorular, 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile ilgili görüşler, 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile birlikte ilk okuma yazma sürecine ilişkin görüşler, 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile ilgili karşılaşılan sorunlar ve sorunlara yönelik çözüm önerileri” olmak üzere dört başlık altında incelenmiştir. Veriler içerik analizi ile analiz edilmiştir. Araştırma bulgularına göre, öğretmenlerin %15,1’i öğrencilerin okula başlama yaşının erkene alınmasını, % 15’i 12 yıllık zorunlu eğitim sisteminin kesintili olmasını, % 13,2’si öğrencilerin gelişim özelliklerinin dikkate alınmamasını yeni eğitim sisteminin bir olumsuzluğu olarak görmektedirler. Bununla birlikte öğretmenlerin %17’si zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkmasını olumlu görmektedirler. 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile birlikte ilk okuma yazma sürecine yönelik bulgulara göre, öğretmenlerin % 31’i okula başlama yaşının erkene alınmasının öğrencilerin gelişim özelliklerine uygun olmadığını, %20,6’sı bitişik eğik yazının ilk okuma yazma sürecinde öğrencileri zorladığını belirtmişlerdir. 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile ilgili karşılaşılan sorunlara ilişkin bulgular incelendiğinde, öğretmenlerin % 14,9’u yeni eğitim sisteminin öğrencilerin gelişim özellikleri dikkate alınmadan hazırlanmasını, % 11,9’u okula başlama yaşının erkene alınmasını ve % 17,9’u bitişik eğik el yazısının öğrencileri zorlamasını karşılaşılan sorunlar olarak belirlemişlerdir. Bu sorunlara yönelik öğretmenlerin %16,2’si bitişik eğik yazının kaldırılması, % 14,5’i okul öncesi eğitimin zorunlu olması ve % 12,6’sı okula başlama yaşının 72 aya çıkarılması önerilerinde bulunmuşlardır. Araştırma sonucunda; öğretmenlerin büyük bir kısmının 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile ilgili olumsuz düşüncelere sahip olduklarını, okula başlama yaşının erkene alınmasının doğru bulmadıklarını, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasının olumlu olduğunu ancak, kesintili olmasının olumsuz sonuçlar doğuracağını düşündüklerini, bitişik eğik yazı yüzünden ilk okuma yazma sürecinde sıkıntı yaşadıklarını, yeni eğitim sisteminin öğrencilerin gelişim özellikleri dikkate alınarak hazırlanmadığını ve 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemine yönelik daha çok öğrencilerle ilgili sorunlar yaşadıklarını belirtmişler ve karşılaşmış oldukları sorunlara yönelik bitişik eğik yazının kaldırılması, okul öncesi eğitimin zorunlu olması ve okula başlama yaşının 72 aya çıkarılması önerilerinde bulunmuşlardır. Sözlü bildiri İLKOKUL BİRİNCİ SINIF VELİLERİNİN KARŞILAŞTIĞI SORUNLARÖzet: İLKOKUL BİRİNCİ SINIF VELİLERİNİN KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR İster okul öncesi, ister ilkokul isterse ortaokul, ortaöğretim ve üniversite birinci sınıf dönemi hem anne baba hem de öğrenci için ayrı bir heyecan kaynağıdır. Her dönemde bir önceki döneme göre farklı bir ortama geçilir. Bu farklı eğitim öğretim kademelerine geçiş, hem anne baba hem de öğrenci için heyecanla birlikte endişe ve bazı sorunları da birlikte getirir. Bu araştırma; 2015-2016 eğitim ve öğretim yılında çocuğu ilkokul birinci sınıfta okuyan velilerin karşılaştıkları sorunları tespit etmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya ilkokul birinci sınıfta çocuğu bulunan 40 veli katılmıştır. Araştırmanın örneklemini Samsun ili Atakum ilçesindeki devlet okulunda eğitim öğretim görmekte olan ilkokul birinci sınıfta çocuğu okumakta olan veliler oluşturmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntem tekniklerine uygun olarak yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından oluşturulmuş yarı yapılandırılmış bir görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu katılımcılara bire bir uygulanmıştır. Her bir katılımcı ile yapılan görüşmeler ortalama 15 dakika sürmüştür. Görüşme sonucu elde edilen veriler, araştırmacılar tarafından yazıya dökülerek kaydedilmiştir. Örneklemin amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemi (2015-2016 eğitim ve öğretim yılında çocuğu ilkokul birinci sınıfta okuyan veliler) kullanılmıştır. Verilerin analizinde Strauss ve Corbin’in İçerik Analizi yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizi dört aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada gerçekleştirilen görüşmeler anahtar sözcüklerle kodlanmıştır. Analizin ikinci aşamasında 2015-2016 eğitim öğretim yılında çocuğu ilkokul birinci sınıfta okumakta olan velilerin karşılaştığı sorunlar anahtar sözcükler yardımıyla tespit edilmiştir. Üçüncü aşamada kullanılan kodlar ve oluşturulan düzeyler özetlenmiş, dördüncü aşamada ise bulguların tanımlanması ve yorumlanması işlemleri gerçekleştirilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÇEVRE FARKINDALIK ÖLÇEĞİ GEÇERLİK-GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: ÖZET Çevre insanların ve diğer tüm canlıların karşılıklı olarak etkileşim içinde oldukları fiziki, biyolojik, kültürel, sosyal ve ekonomik ortamlardır. Çevreye karşı sorumlu bireyler yetiştirmek tüm canlıların devamlılığını sağlamak açısından önem arz etmektedir. Çevre konusunda yaşanan problemlerin yok edilmesi ya da en az düzeye indirilmesi, çevre bilincine sahip kişiler yetiştirmek ile mümkün olabilir. Bunun yanı sıra bireylerin bulundukları çevreye gelebilecek tehlikeler ve tehditlere karşı korumaya istekli kişiler yetiştirmekte önemli bir husustur. Bu şekilde kişileri yetiştirmek için insanların çevre ve çevre ile ilgili problemler hakkında bilgi sahibi olmaları, bu problemleri ortadan kaldırabilecek çözüm önerilerinin farkında olmaları ya da kendilerinin çözüm önerileri getirebilmeleri ile bu önerileri uygulayabilecek motivasyona ve isteğe sahip olmaları ile gerçekleşecektir. Özellikle son zamanlarda eğitim-öğretim ile çevre sorunları arasındaki ilişki incelenmeye başlanmıştır. Çevre duyarlılığı yüksek bireyler yetiştirmek için, etkinliklerin programlarda yer alması ve öğretmenlerin bunları uygulaması önemle üzerinde durulan konulardan olmuştur. Çevre eğitiminin amacı bireylere bilinç, bilgi, tutum, beceri ve katılım olanağı sağlamaktır. Çevre eğitiminin hedefleri ise: kentsel ve kırsal kesimdeki ekonomik, sosyal, politik ve ekolojik olaylar arasındaki duyarlılığı ve bilinci geliştirmek; çevreyi korumak ve iyileştirmek için bireylerin gerekli bilgiyi, değer yargılarını, tutum, sorumluluk ve becerileri kazanmalarına olanak tanımak; önce bireylere daha sonra da topluma çevreye yönelik yeni davranış biçimleri oluşturmak olarak belirlenmektedir. Bireylere etkili bir şekilde çevre eğitiminin verilmesi ve çevre bilincinin kazandırılması aşamasında çevre ile ilgili ön bilgilerin, çevre farkındalık düzeylerinin ve çevreye karşı tutumlarının ne şekilde olduğunun bilinmesi önemlidir. Bu bağlamda çevreye karşı sorumluluk bilincinin küçük yaşlardan itibaren kazandırılması sağlanarak, bunun yaşam boyu sürecek bir alışkanlık haline getirmek gerekmektedir. Çünkü çevre eğitimi okul öncesi eğitimden başlar ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitede aratarak devam eden bir süreçtir. Literatür taraması yapıldığında bu tür çalışmaların daha çok ortaokuldan itibaren yapıldığı belirlenmiştir. Ayrıca ilkokullarda çevreye karşı sorumlu bireyler yetiştirmek amacı ile sıklıkla yapılan çevre eğitimlerinin çocuklar üzerindeki etkisini belirlemek ve literatürde ilkokul kısmında olan boşluğu doldurmak çalışmanın önemini oluşturmaktadır. Bu araştırmada, ilkokul öğrencilerinin çevre farkındalık düzeylerini belirlemek için geliştirilen “İlkokul Çevre Farkındalık Ölçeği”nin geçerlik güvenirlik çalışmasını yapmak amaçlanmıştır. Ölçeğin hazırlanma aşamasında konunun sınırları dahilinde önce bir madde havuzu oluşturulmuş ve uzman görüşlerine başvurulmuştur. Sonrasında ise uzman görüşleri doğrultusunda ölçeğe son hali verilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu basit tesadüfi örnekleme yolu ile belirlenen ve Konya il merkezinde bulunan ilkokulların 1, 2, 3 ve 4. sınıflarındaki 440 öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmanın verileri, “Kişisel Bilgi Formu” ve “İlkokul Çevre Farkındalık Ölçeği” ile toplanmıştır. Ölçekte yer alan maddeler “Tamamen Katılıyorum” (5), “Katılıyorum” (4), “Kararsızım” (3), “Katılmıyorum” (2), “Hiç Katılmıyorum” (1) şeklinde puanlanmıştır. “İlkokul Çevre Farkındalık Ölçeği”nin geçerlik-güvenirlik çalışmaları için, kapsam geçerliği açımlayıcı faktör analizi (AFA) ile faktör yapısının geçerli bir model olup olmadığını ortaya koymak amacıyla doğrulayıcı faktör analizi (DFA) yapılmıştır. Ölçeğin güvenirliğini test etmek amacı ile Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı hesaplanmıştır. Ölçeğin yapı geçerliği için açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizleri ile güvenirliğini teste eden Cronbach Alpha katsayıları, 440 ilkokul öğrencisi üzerinde yapılan uygulamadan elde edilen verilerin SPSS ve LISREL programlarında analizi ile yapılmıştır. Verilere ait analiz çalışmaları devam etmektedir. Not: Bu çalışma Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi BAP birimi tarafından desteklenen 25 M 16 No’lu Doğa Eğitimine Yeni Bir Bakış: Konya Tropikal Kelebek Bahçesi Eğitim Sınıfı. projesi kapsamında yapılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL DERS VE OKUMA KİTAPLARINDA TOPLUMSAL CİNSİYET TEMASI İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARIN İNCELENMESİÖzet: Toplum, fertlerine sosyal normlarını küçük yaşlardan itibaren çeşitli yollarla aktarır. Kadın ve erkeklerin davranışları arasındaki farklar esas olarak, kadın ve erkek kimliklerinin toplumsal olarak öğretilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu kimliklerin ötesinde aktarılan, dile getirilen cinsiyetçi söylem kişiden öteye toplumu da yaralamaktadır. Ders kitapları, küçük yaşlardan itibaren okullarda olan çocuklar için en etkili öğrenme materyalleridir. Bu kitaplardaki öğretiler küçük yaşlardaki çocuklar için kesin doğru olarak algılanacak ve buradaki aktarımlar benliğine işleyecektir. Bu nedenle özellikle toplumsal cinsiyet noktasında ders kitapları özenle hazırlanmalıdır. Cinsiyetçi söylemlerin yer almadığı, kadın veya erkeklerin ötelenmediği bir dile, anlatıma sahip olmalıdır. Ders kitaplarının önemi göz önüne alınarak iyi organize edilmiş materyallerin eğitimin sağlıklı işlerliği noktasında da önem arz etmektedir. Ders kitapları ve okuma kitapları programın içeriğini öğrencilere, öğretmenlere ulaştıran materyallerdir. Kitaplar, her dönemde eğitimin vazgeçilmez materyalleri olmuştur ve araştırmaların konusu olagelmiştir. Kitaplarda günlük hayattan kesitler alınmaktadır. Bu araştırmanın amacı ilkokul ders ve okuma kitaplarında toplumsal cinsiyet temasının çalışıldığı araştırmaları incelemektir. Araştırmanın evrenini cinsiyetçi söylem, kadın, erkek, toplumsal cinsiyet değişkenlerini ilkokul ders ve okuma kitaplarında çalışan makale, tez vb. araştırmalar oluşturmaktadır. Nitel araştırma yaklaşımı benimsenerek gerçekleştirilen araştırmanın verileri doküman incelemesi yoluyla elde edilmiştir. Araştırma verileri içerik analizi ile çözümlenmiştir. Yapılan çalışmalar; örneklem, yöntem, veri toplama araçları, verilerin toplanma yolları, sonuçlar açısından incelenmiştir. İnceleme sonrasında, çalışmalar karşılıklı olarak değerlendirilmiştir. Araştırmanın genel sonuçlarına bakıldığında; çalışmalarda doküman analizi kullanıldığı, kitaplarda; resim, metin, resim-metinin birlikte çalışıldığı görülmektedir. İncelenen ögeler toplumsal cinsiyet rolleri açısından değerlendirilmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL DÖNEMİ ÇOCUKLARININ BİLİŞSEL GELİŞİMLERİNİN ÇOCUK RESİMLERİ YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: Çocuk resimleri, çocukların bilişsel gelişimini yansıtan önemli özellikler içerirler (Matthews, 2003). Luquet (1927), çocuklar çizimlerinde entellektüel gerçeklik ve görsel gerçeklik olmak üzere iki eğilimden etkilendiğini ileri sürmüştür. 7-9 yaş aralığındaki çocuklar çizdikleri obje ile ilgili kavramsal bilgilere odaklandığından, ne gördüğüne bağlı olarak değil ne bildiğine dayalı olarak çizim yaparlar. 9-11 yaş aralığındaki çocuklar ise görsel gerçeklik döneminde olup objelerin görsel özelliklerine odaklanarak resim çizerler. Bu çalışmanın amacı, ilkokul dönemindeki çocukların (7-10 yaş), bilişsel gelişimlerini Luquet (1927)’nin teorisine göre kesitsel olarak analiz etmektir. Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması kullanılarak desenlenmiştir. Çalışmada tipik durum örneklemesi kullanılmış ve çalışmaya 24 birinci sınıf öğrencisi, 18 ikinci sınıf öğrencisi, 22 üçüncü sınıf öğrencisi ve 25 dördüncü sınıf öğrencisi olmak üzere toplam 89 ilkokul öğrencisi katılmıştır. Veriler, katılımcı öğrencilere ev, ayı, ağaç, çiçek ve arı kovanı objelerinden oluşan bir çocuk resim gösterilmiş ve katılımcı öğrencilerden bu resimde gördüklerini çizmeleri istenerek elde edilmiştir. Veriler içerik analizi ile analiz edilmiştir. İçerik analizinde katılımcı öğrencilerden elde edilen veriler, renk kullanımı, perspektif, objelerin resimdeki konumu, örnek resme yeni nesne ekleyip eklememe açısından incelenmiştir. İçerik analizi sonucunda ilkokul birinci sınıf ve ikinci sınıf öğrencilerinin gösterilen örnek resimdeki renk kullanımına bağlı kalmadan kendi renklerini kullandıkları, yeni objeler ekledikleri, objeleri örnek resmi dikkate almadan yerleştirdikleri buna karşın üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerin ise renk seçimlerinde, objeleri resme yerleştirmede, resmin yönünü (kağıt kullanımı) örnek resme bağlı kaldıkları tespit edilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK BİR EMPATİ ÇALIŞMASIÖzet: Son yıllarda tüm dünyada yaşanan sosyo-kültürel değişimlere uyum sağlamak amacıyla 2004 yılında uygulanmaya başlanan öğretim programında bilgiyi doğrudan aktarma yaklaşımı terk edilerek öğrencilerin bilgiyi anlamlandırmalarının yanında çeşitli becerilere sahip bireyler olarak yetişmeleri öncelikli hedeflerden olmuştur. Bu doğrultuda Sosyal bilgiler dersi de öğrencilerin beceri gelişimini ön planda tutan bir yapıya kavuşmuştur. Sosyal bilgiler dersinde verilecek becerilerden biri de empati becerisidir. Empati, bir olay karşısında kişinin kendisini başkasının yerine koyarak, onun gibi düşünmesi, hissetmesi ve onu anlaması olarak tanımlanabilir. Bu araştırma, ilkokul dördüncü sınıf sosyal bilgiler dersinde empati çalışmalarının, öğrencilerin sosyal konularda ilgili durum ya da olaya nasıl anlam verdiklerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nitel bir yaklaşım benimsenmiştir. Nitel araştırmalar, gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik bir sürecin izlendiği araştırmalardır. Nitel araştırmalarda, araştırmaya dahil edilen bireylerin fikirleri önemli olduğundan bu çalışmada ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin sosyal konuları empati yoluyla nasıl anlamlandırdıklarına yönelik görüşlerini sınırlandırmadan ifade etmeleri sağlanmaya çalışılmıştır. 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Kahramanmaraş’ta bir okulun dördüncü sınıf öğrencileri bu araştırmanın çalışma grubunu oluşturmaktadır. Araştırmada elde edilen veriler araştırmacılar tarafından nitel analiz tekniklerden içerik analizi yoluyla çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda öğrencilerin sosyal konulara yönelik nasıl empati kurdukları belirtilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BİLİMSEL SÜREÇ BECERİ DÜZEYLERİNİN YIL İÇİNDE DEĞİŞİMİNİN İNCELENMESİÖzet: Araştırmanın amacı, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin eğitim öğretim yılı boyunca deneyimledikleri öğrenme süreçlerinin bilimsel süreç becerileri düzeylerini nasıl etkilediğini betimlemektir. Bu amaç doğrultusunda araştırma tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini 2018-2019 eğitim öğretim yılında Muğla ili Menteşe ilçesinde ilkokul dördüncü sınıfa devam eden öğrenciler oluştururken, örneklemini ise maksimum çeşitlilik örnekleme yöntemi kullanılarak belirlenmiş Muğla ili Menteşe ilçesinde bulunan 10 ilkokulun dördüncü sınıfında öğrenim gören öğrencilerden rastgele belirlenen 432 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Kathleen A. Smith tarafından geliştirilmiş, Şöhretli (2014) tarafından Türkçeye uyarlaması gerçekleştirilmiş Bilimsel Süreç Becerileri Testi (BSBT) kullanılmıştır. Verilerin toplanması sürecinde araştırmanın amacı doğrultusunda dördüncü sınıf öğrencilerinin bilimsel süreç beceri düzeylerinin yıl içinde değişimini betimleyebilmek için 2018-2019 eğitim öğretim yılının güz dönemi başında ve bahar dönemi sonunda veri toplama araçları aynı öğrencilere uygulanmıştır. Verilerin analizinde örneklem büyüklüğü ve test puanlarından elde edilen basıklık ve çarpıklık değerleri temel alınarak parametrik testler tercih edilmiştir. Bir istatistik programlarından yararlanılarak betimleyici analizler ve bağımlı grup t-testi analizi gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın sonucunda, ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin bilimsel süreç becerileri testinden elde ettikleri puan ortalamaları dönem başında 64.81, dönem sonunda ise 67.17 olarak tespit edilmiştir. Ayrıca bağımlı grup t-testi sonucunda ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin bilimsel süreç becerileri puanlarının dönem başından dönem sonuna istatistiksel açıdan anlamlı bir fark göstermediği, fakat öğrencilerin dönem sonunda daha yüksek ortalamaya sahip oldukları tespit edilmiştir. Bu sonuç doğrultusunda ilkokul dördüncü sınıfta gerçekleştirilen öğrenme öğretme süreçlerinin bilimsel süreç becerilerini geliştirmede yeterince etkili olmadığı söylenebilir. Elde edilen sonuçlardan yola çıkarak araştırmacılara, bilimsel süreç becerilerini geliştirmede etkili faktörleri belirlemeye yönelik bir çalışma gerçekleştirmeleri önerilebilir. Sözlü bildiri İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN İKİ KOLONLU YAZI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Günümüzde eğitimin temel hedeflerine baktığımız zaman araştıran, sorgulayan, problem çözme ve düşünme becerileri gelişmiş bireyler yetiştirmek olduğunu görürüz. Düşünme; akıl yürütme, problem çözme, bir olayı inceleme, bir olayı irdeleme, yansıtma ve eleştirme gibi zihinsel süreçleri içerir. Üst düzey düşünme becerilerinden olan yansıtıcı düşünmeyi geliştiren yaklaşımlardan biri de öğrenme yazılarıdır. Öğrenme yazıları öğrencilerin kişisel tepkilerini, sorunlarını, duygularını, değişen görüşlerini, düşüncelerini, öğrenme süreçleri ve içerikle ilgili bilgilerini kaydettikleri materyallerdir. Öğrenme yazılarından olan iki kolonlu yazı türünün kullanıldığı bu çalışmada sayfa ikiye ayrılarak öğrenciler bir tarafa etkinlikten edindikleri bilgileri diğer tarafa da yansıtmalarını yazmışlardır. Sosyal bilgiler dersi “yaşadığımız yer” ünitesinde 10 hafta ve haftada 4 saat süren uygulamanın her iki saatinden sonra iki kolonlu yazı uygulaması yapılmıştır. Bu araştırmanın amacı iki kolonlu yazıyı kullanan öğrencilerin bu yazı türü hakkındaki görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Araştırma Ankara’da bulunan bir ilkokulun dördüncü sınıfına devam eden öğrencilerle gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini düşük akademik başarıya sahip 5 öğrenci ve yüksek akademik başarıya sahip 5 öğrenci olmak üzere toplamda 10 öğrenci oluşturmaktadır. Bu çalışma nitel araştırma yaklaşımı olgu bilim (fenomenoloji) bakış açısından hareketle yürütülmüştür. Veri toplama tekniği olarak yarı yapılandırılmış görüşme kullanılmış olup, veriler üzerinden içerik analizi yapılmaktadır. Görüşmeler, görüşülen kişilerin izni alındıktan sonra ses kayıt cihazı ile kaydedilmiştir. Araştırma verileri analiz aşamasında olduğu için araştırmanın bulgular, sonuç ve öneriler kısmına daha sonra yer verilecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN İNSAN HAKLARI, YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: İnsan Hakları Yurttaşlık ve Demokrasi dersinin amacı, öğrencilere kavramsal bilgiyi öğreterek, insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi ile ilgili temel değerleri kazandırarak öğrencilerin öğrendikleri bilgileri bir yaşam biçimi ve kültür hâline getirmelerini sağlamaktadır. Böylece öğrenciler haklarını öğrenerek ve talep edecekler, bunlara ilişkin etik değerlendirme yapabileceklerdir. Programın genel yapısı ise, öğrencinin temelde kendisini koruyan ve kendisine zarar vermemesini, diğerlerini korumasını ve diğerlerine zarar vermemesini, bize ait olanı korumasını ve bize ait olana zarar vermemesini sağlayacak bir yapı içerisindedir. Programdaki amaç kapsamında öğrenci hem süreç hem de sonuç odaklı bir ölçme değerlendirme anlayışı esas alınmaktadır. İnsan hakları, yurttaşlık ve demokrasi dersi içeriğinde birçok konuyu barındırmaktadır. Bunlar; evrensel değerleri dikkate alan “insan merkezlilik”, “aktif yurttaşlık”, “barış”, “uzlaşı”, “çoğulculuk”, “birlikte yaşama”, “çeşitlilik”, “hukukun üstünlüğü” gibi konular öne çıkmaktadır. İnsan Hakları Yurttaşlık ve Demokrasi dersi İlk kez 2015- 2016 eğitim öğretim yılında ilkokul 4. sınıflarda okutulmaya başlanmıştır. İnsan Hakları Yurttaşlık ve Demokrasi ders süresince öğrenciler derste aktif, çeşitli sorularla konuyu tartıştıkları, konu ile ilgili belgeler, materyaller kullanılarak ve öğrencilerin yaşantılarına yer verilerek işlenmektedir. Bu araştırmada, İnsan Hakları Yurttaşlık ve Demokrasi dersinin ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin çocuk haklarını nasıl kavramlaştırdıklarına, haksızlıkla ilgili kavramı nasıl görselleştirdiklerine, ders ve ders kitabı bağlamında insan hakları ve vatandaşlık konularını nasıl ilişkilendirdiklerini ve kavramlara ilişkin görüşlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilirlik durum örneklemesi yöntemiyle seçilen Kastamonu iline bağlı merkez köy ilköğretim okulunda öğrenim görmekte olan on sekiz dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışma deseni kullanılmıştır. Araştırmada verilerin elde edilmesinde, insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi ders kitabından da yararlanılarak, ilgili alan yazının incelenerek yarı-yapılandırılmış görüşme formu hazırlanmıştır. Ardından bir Türkçe öğretmeni, iki sınıf öğretmeni ve bir öğretim üyesi ile sorular hakkında görüşmeler yapılarak görüşme formunun son hali verilmiştir. 1.Bölümde; 3 adet kişisel soru; 2.Bölümde; 10 adet açık uçlu soru yer almaktadır. Öğrencilerin kendilerini daha iyi ifade etmesi açısından görüşme formu yazılı şekilde uygulanması tercih edilmiştir. Elde edilen verilerin analizi satır satır okunarak, içerik analizi yöntemi ile araştırmanın amacı doğrultusunda analiz edilmiştir. Araştırmada öğrencilerin verilen soruların cevaplarını cinsiyete ve sahip olduğu kardeş sayısına göre genel olarak etkilemediği görülmektedir. Fakat az sayıda kardeş olan öğrenciler duygularını paylaşmamakta ve cevaplamakta çekimser kaldığı uygulama hem esnasında hem de yazılarında görülmektedir. Araştırmanın veri analizi sonucunda öğrencilerin hak, özgürlük ve sorumluluk yönünden çocuk olmanın ayrıcalıklarını keşfetmekte ve kavramlar hakkında bilgiler edinmektedirler. İnsan Hakları Yurttaşlık ve Demokrasi dersini aldıktan sonra düşüncelerinde değişmeler yaşadıklarını aynı zamanda soyut olan düşüncelerini somutlaştırabildiklerini, ders kitabının daha etkili şekilde olmasını ve ders hakkındaki görüşlerinin olumlu şekilde olduğunu ortaya koymaktadır. Adalet ve eşitlik gibi soyut kavramları öğrencilerin bunları ayırt etmekte zorlandıklarını; tanımdan ziyade örneklerle somutlaştırarak anlamlandırdığı görülmektedir. Bir diğer önemli sonucu ise, öğrencilerin duyuşsal yönlerini geliştirerek hayatlarını yeniden şekillendirdikleri ortaya koymaktadır. Bu sonuçlardan yola çıkılarak İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi öğrenciler tarafından insan hakları eğitiminin hedefine ulaştırmış olduğu görülmektedir. İnsan Hakları Yurttaşlık Demokrasi eğitiminin bir sınıfta işlenen bir ders olarak değil, okul kültürü ve toplum içerisinde de uygulanan gerekli etkinlikler hazırlanacak şekilde ve dersin tam olarak kazandırılması için tüm derslerle ilişkilendirilecek şekilde etkinlikler yapılabileceği kapsamında önerilerde bulunabilir. Sözlü bildiri İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKUMA BECERİLERİNİN VE OKUDUĞUNU ANLAMA SÜRECİNİN BETİMLENMESİÖzet: İlkokul, okuma eğitiminin temelinin oluşturulduğu bir dönemdir. İlkokul döneminde özellikle uygulamalı okuma çalışmalarının öğrencilerle yapılmasının, alana önemli bir katkı sağlayacağı, aynı zamanda okuma stratejilerinin öğretiminin, öğrencilerin okumaya teşvik edilmeleri ve okuduklarını daha iyi anlayıp değerlendirmeleri açısından yararlı olacağı düşünülmektedir. Bu çalışma İlkokul 4. Sınıf öğrencilerinin okuduklarını anlamlandırma sürecini betimleyerek, öğrencilerin kullandıkları öğrenme ve okuma stratejilerini sesli düşünme stratejisi ile belirlemeyi amaçlayan bir örnek olay çalışmasıdır. Çalışmada 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Burdur Altınyayla İlçesindeki üç farklı ilkokulda öğrenim gören dördüncü sınıf öğrencileri ile çalışılmıştır. Araştırmada öğrenciler öğretmen görüşlerine göre zayıf ve iyi okur olarak gruplandırılarak durum çalışması desenlerinden iç içe geçmiş tek durum deseni kullanılmıştır. Veri toplama araçları olarak, bir metin ve metin ile ilgili sorular, öğretmen ve öğrenci görüşme formları kullanılmıştır. Uygulamadan önce çalışma grubundaki öğrencilerin öğretmenleri ile görüşülerek öğrencilerin, birinci sınıftan dördüncü sınıfa, okuma geçmişleri ile ilgili bilgi toplanmıştır. Uygulama sırasında araştırmacı tarafından örnek bir uygulama yapıldıktan sonra öğrencilerle birebir çalışılmıştır. Öğrencilere, okuma çalışmasını nasıl yapacaklarına ve soruları nasıl yanıtlayacaklarına ilişkin yönerge verilmiştir. Öğrencilere metni bir defa sessiz okuyabilecekleri, anlamadıkları takdirde tekrar okumaya da izin verileceği söylenmiştir. Sonra öğrencilere metin ile ilgili sorular verilmiştir ve öğrencilerden soruları yanıtlama işlemini sesli olarak yapmaları istenmiştir. Bu esnada araştırmacı tarafından notlar alınmış bunun yanında veri kaybını önlemek ve güvenirliği artırmak için de ses kayıt cihazı kullanılmıştır. Veriler içerik analizi yöntemi kullanılarak, analiz edilmiştir. Araştırmada elde edilen veriler arasında yer alan anlamlı bölümler kodlanmıştır. Kodlar anlamlandırılarak kavramlar oluşturulmuş ve elde edilen kavramlar birbirleriyle belirli temalar altında sınıflandırılmıştır. Sonra kodların frekans ve yüzdeleri hesaplanmıştır. Öğrencilerin sesli okumaları esnasında, 31 öğrencinin tamamı hece ekleme ve hece atlama hatası yapmışlardır. On sorudan; sekiz ve üzeri sayıda soruya doğru cevap veren öğrenci sayısı 8, dört ve aşağı sayıda soruya doğru cevap veren öğrenci sayısı 5, 18 öğrencinin doğru cevap sayısı ise, beş ile yedi soru arasında değişmektedir. Öğrencilerin okuma sırasında, herhangi bir strateji kullanmadıkları görülmektedir. Öğrencilerin okuma ve anlama becerilerini geliştirmek için okuma öğretimi uygulamalı olarak ve sesli düşünme stratejisinden yararlanılarak yapılabilir. Sözlü bildiri İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIF TÜRKÇE DERSİ ÖĞRENME-ÖĞRETME SÜRECİNİN OTORİTER VE DİYALOJİK SÖYLEV AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı Türkçe dersi öğretim programının uygulanma sürecinde öğretmen-öğrenci iletişiminde söylev niteliğini belirlemektir. Bu bağlamda “İlköğretim dördüncü sınıf Türkçe dersinde öğrenme-öğretme sürecinde öğretmenin kullandığı otoriter ve diyalojik söylev niteliği değerlendirilmiştir. Bu çalışma, nitel araştırma desenlerinden durum çalışması deseninde tasarlanmıştır. Durum çalışması, yaşanmış bir olayı kendi gerçek bağlamı içinde ve özellikle olay ile bağlamı arasında açık, anlaşılır ve belirgin sınırlar olmadığı zaman kullanılan, gözleme dayalı bir araştırma yöntemidir (Yin, 2003, s.13). Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Afyonkarahisar’da bulunan bir köy okulundaki dördüncü sınıf öğretmeni ve öğrencileri oluşturmaktadır. Bu araştırma kapsamında veri toplama sürecinde, sınıf gözlemleri için gözlem formu ve video-kamera kullanılmıştır. Veri analizinde kategori ve kodları oluşturmak yerine, var olan tanımlanmış kodlar (Scott, Mortimer ve Aguiar, 2006; Nakhleh, Samarapungavan ve Sağlam, 2005) kullanılarak veriler analiz edilmiştir. Tanımlanmış kodlar otoriter (doğruya yönlendirme, bakış açısı sunma) ve diyalojik kodlar (açıklama, gerekçe, anlama, sorgulama, alternatif) olmak üzere 2 grupta toplanmıştır. Otoriter söylevin tek bakış açısına odaklanma, fikirleri doğrulama ve kontrol etme ve dağınıklığı engellemek için söylevin yönünü sınırlandırma vs. özellikleri varken; diyalojik söylevin farklı bakış açılarına odaklanma, açıklama yapma ve daha derin detaylar arama, öğrencilerin fikirlerini destekleme gibi özellikleri vardır (Scott, Mortimer & Aguiar, 2006). Araştırma sonuçlarına göre, öğretmenin diyalojik söylevden ziyade otoriter söylevi kullandığı gözlenmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIFTA DİJİTAL ÖYKÜ YÖNTEMİYLE DEĞERLER EĞİTİMİÖzet: Değerler uyumlu ve sağlıklı bir toplumun temel dayanağıdır. Bireylerin inançlarını, duygu ve düşüncelerini etkileyen, kişilerin özelliklerini ortaya koyan bir kavram olan değerlerin eğitimine özel bir önem verilmesi gerekmekte ve değerler eğitiminin etkisini artırmak için yeni, özgün ve farklı yöntemlerin kullanılmasına gereksinim duyulmaktadır. Bu yöntemlerden biri de dijital öykülerdir. Dijital öykü yöntemi; resim, video, müzik ve metin gibi öğelerin bir öykü programı kullanılarak birleştirildiği ve genelde yazarın seslendirmesiyle kısa film oluşturma sürecidir. Bu bağlamda bu araştırmanın amacı, ilkokul dördüncü sınıf değerler eğitiminde dijital öykü kullanımının nasıl gerçekleştiğinin ortaya konmasıdır. Nitel araştırma yaklaşımlarından durum çalışması deseni benimsenerek gerçekleştirilen araştırmanın katılımcılarını, 2018-2019 öğretim yılı bahar yarıyılında Bartın il merkezinde yer alan bir ilkokulun dördüncü sınıfında öğrenim gören 31 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma verileri gözlem, öğrenci ve öğretmenlerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler, dijital öykü sürecinde ortaya konan ürünler, araştırmacı ve öğrenci günlüklerinden oluşmaktadır. Araştırmadan elde edilen verilerin analizinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizi sonucunda; “dijital öyküleme sürecine ilişkin sonuçlar” ve “değere ilişkin sonuçlar” temaları ortaya çıkmıştır. Dijital öykü yöntemine ilişkin sonuçlar süreç ve kullanım olarak iki başlık altında ele alınmıştır. Dijital öykü yöntemi sürecine yönelik sonuçlar dijital öykü yönteminin aşamaları esas alınarak Öykü Yazma, Görsellerin Seçilmesi, Öykü Panosu Oluşturma, Dijital Öykü Oluşturma, Dijital Öyküleri Paylaşma olmak üzere beş temada incelenmiştir. Dijital öykünün kullanımına ilişkin sonuçlar “Tanımı”, “Beceri Gelişimi”, “Beğenilen Yönleri”, “Sıkıcı Yönleri”, “Çalışma Şekli”, “Farklı Derslerde Kullanılma Tercihi” “Yaşanan Sorunlar”, “Çözüm Önerileri” olmak üzere 8 temada incelenmiştir. Değere ilişkin sonuçlar öğretmen ve öğrenci görüşleri olarak iki başlık altında ele alınmıştır. Öğretmenin değere ilişkin görüşleri Değer, Değer Eğitimi ve Derslerde Kullanımı olmak üzere 3 alt temaya, öğrencilerin değerlere yönelik görüşleri “Değer Kavramı”, “Adalet Kavramının Öğrenciye Yansıması”, “Adaletli Olmanın Önemliliği”, “Adil İnsanın Özellikleri”, “Adalet Değerini Öğretmede Dijital Öykü Yönteminin Etkisi”, “ Adalet Değerinin Öğretiminde Etkili Olan Aşama”, “Önceki Değer Eğitimi Çalışmaları ile Dijital Öykü Yöntemi Arasındaki İlişki” ve “Dijital Öykü Yönteminin Değer Eğitiminde Kullanıma Uygunluğu” olmak üzere sekiz temaya ulaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL DÜZEYİ YABANCI DİL EĞİTİMDE KULLANILAN DERS KİTAPLARINDAKİ SORUNLARÖzet: Türkiye’de yabancı dil eğitimde birçok sorun bulunmaktadır. Yabancı dil eğitim materyallerinin nitelik ve kalite bakımından yetersiz olması bu sorunların en önemlilerinden bir tanesidir. Sağlanan materyaller, öğretmenin işini kolaylaştırıcı değil tam aksine ayağına vurulan bir prangadır. İngilizce eğitiminde materyal denilince ilk akla gelen ders kitabıdır. Ders kitaplarının öğrencilerin farklı duyu organlarına hitap ederek konuşma, dinleme, okuma, yazma ve dil bilgisi yetilerini geliştirme amacı gütmesi gerekir. Öğretmen ve öğrencilerin ana materyali olan ders kitaplarının, ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı tartışılması gereken bir konudur. Bu çalışma, ülkemizde ilkokul düzeyinde yabancı dil eğitiminde kullanılan ders kitaplarındaki sorunları belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Bu çalışma, ilkokul yabancı dil eğitimde kullanılan ders kitaplarındaki sorunları araştırmaya yönelik nitel bir çalışmadır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırma, Samsun ili Ondokuzmayıs ve Atakum ilçelerinde görev yapan 10 İngilizce öğretmeniyle gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan ve 5 adet açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış mülakat formuyla elde edilmiştir. Toplanan bu veriler NVIVO 10.0 programı kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen verilerin analizleri neticesinde İngilizce kitaplarının dinleme metinlerinin anlamsız olması, metin ve konuların güncel olmaması, dinleme-okuma-dil bilgisi etkinliklerinin birbiriyle uyum sağla-maması, çocukların yaşlarına uygun olmayan konuları içermesi ve okuma metinlerinin dil bilgisi ve dinleme konularıyla alakasız olması gibi eksiklikleri olduğu görülmüştür. Ayrıca çalışmaya katılan öğ-retmenler ders kitaplarının ara yüzlerinin iç açıcı olmaması, görsellerin yeterli olmaması, var olan görsellerin ise ilgi çekici ve merak uyandırıcı olmaması gibi eksiliklerin olduğunu dile getirmişlerdir. Bunun yanı sıra öğretmenler MEB’in kullandığı yayınların, akıllı tahtayı verimli bir şekilde kullanılmasına imkân sağlamadığını söylemişlerdir. Öğretmenler, MEB’de kullanılan yayınlar ile ya-bancı dil yayınlarını karşılaştırdığında aralarında ciddi manada farklılıklar olduğunu dile getirmişlerdir. Öğretmenler, yabancı dil eğitiminde ders kitaplarının iyileştirilmesi ve daha kaliteli olması için yaşa ve seviyeye uygun olma, oyunlaştırılmış dil etkinlikleri, kaliteli görsellik, ilgi çekici görsellik ve konu seçi-mi, yeni kelime anlamlarını örnekleriyle verme, daha çok pratiğe imkân sağlama, ana dili gibi doğal konuşmacıların seslendirdiği dinleme metinleri ve günlük ifadelere daha çok yer verme gibi öneriler-de bulunmuşlardır. Araştırmadan elde edilen veriler doğrultusunda MEB’in kullandığı ders kitaplarının yabancı dil eğitiminde yetersiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu anlamda yabancı dil kitaplarının öğretmelerin de içinde bulunduğu uzman bir kadro ve yabancı yayınlarla işbirliğinde bulunularak daha kaliteli ve verimli hale getirebilir. Sözlü bildiri İLKOKUL EĞİTİMİNDE ETİK İKLİM: OLUMLU/OLUMSUZ ÖRNEKLERÖzet: Etik konusu her geçen gün önem arz eden bir durum haline gelmektedir. Okullarda da etik ön plana çıkmaya başlamakta ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bu yönde öğretmenlere yönelik bilgilendirme, seminer ve kurs faaliyetleri gerçekleşmektedir. Ayrıca etik eğitimiyle doğrudan ilişkili olan değerler eğitimi çalışmalarına da okullarda yer verilmektedir. Bu etkinliklerin gerçekleşmesindeki temel amaç okulun etik iklim durumuna olumlu etki ederek öğrencilerin etik davranma becerisinin gelişimine katkı sağlamaktır. Etik davranma becerisi gelişmiş olan öğrenciler ileriki yaşamlarında toplum içinde kendi sorumluluklarına bilerek etik bireyler olarak yaşamlarını devam ettireceklerdir. Bu araştırmanın amacı eğitim öğretim sürecinde okulun etik iklim durumunu etkileyen olumlu/olumsuz örnek olayları ilkokul öğretmenlerinin görüşlerine göre belirlemektir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması ile desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 3 farklı ilkokulda görev yapan 9 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmanın verilerinin toplanmasında açık uçlu bir maddeden oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme sırasında öğretmenlerin vermiş olduğu cevapları derinlemesine incelemek için sondaj sorulara yer verilmiştir. Veri kaybını önlemek için görüşme sırasında ses kayıt cihazı kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırma, öğretmenlerin etik iklim oluşturma sürecindeki rollerini ve etkilerini fark etmesi, ilkokul öğrencilerinin etik davranma becerisinin gelişiminde öğretmenlere olumlu/olumsuz somut örnekler sunması ve ilkokullarda etik iklim ortamının oluşturulması sürecindeki etkenlerin iyi, doğru, güzel ve etik amaçlar etrafında dizayn edilebilmesi için önemli görülmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL HAYAT BİLGİSİ DERSİ 2009 VE 2015 ÖĞRETİM PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, İlkokul Hayat Bilgisi dersi 2009 ve 2015 öğretim programlarının karşılaştırmalı olarak incelenmesidir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden bütüncül çoklu durum çalışması desenine uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin elde edilmesinde nitel veri toplama yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmıştır. Verilerin toplanması sürecinde kullanılan öğretim programlarına T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın resmi internet sitesinden ulaşılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler araştırmanın amaçları doğrultusunda belirlenen kriterlere göre betimsel analiz yaklaşımı kullanılarak çözümlenmiştir. İlkokul Hayat Bilgisi dersi 2009 ve 2015 öğretim programları belirlenen ölçütlere göre incelenmiş ve daha sonra karşılaştırılmıştır. Araştırma kapsamında ilgili öğretim programlarının karşılaştırılmasında kullanılan ölçütler; vizyon ve amaçlar, organizasyon yapısı, beceriler, değerler, kazanımlar ve ders saatleri olarak belirlenmiştir. İlkokul Hayat Bilgisi dersi öğretim programları belirlenen ölçütler doğrultusunda karşılaştırılarak tablolar halinde verilmiş ve yorumlanmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre her iki programda da vizyon ifadesine açık bir şekilde yer verildiği belirlenmiştir. Programların amaçlarının karşılaştırılmasından elde edilen bulgulara göre 2009 öğretim programında genel amaçların doğrudan verilmediği, 2015 öğretim programında ise genel amaçların doğrudan verildiği belirlenmiştir. 2009 öğretim programında öğrenme alanlarını (birey, toplum ve doğa) kapsayan temalara yer verilirken, 2015 öğretim programında ünitelere yer verildiği tespit edilmiştir. 2015 öğretim programında daha fazla beceri ve değerin bulunduğu belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, 2009 öğretim programında tüm kazanımlar için etkinlik örneklerine yer verildiği, 2015 öğretim programında ise hiçbir kazanıma yönelik etkinlik örneği verilmediği tespit edilmiştir. 2015 öğretim programında kazanım sayılarının daha az olduğu belirlenmiştir. Araştırmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda önerilere yer verilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL II. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YENİ GÖRDÜKLERİ İNGİLİZCE DERSİNE YÖNELİK ÖZYETERLİLİK ALGILARIÖzet: Bir çocuğun yeni öğreneceği bir dersten beklentisi veya o dersi başarabileceğine dair inancı öğrenme üzerinde oldukça etkili bir durumdur. Çocuğun inancının yüksek olması ve o derse karşı olumlu beklentiler içerisinde olması, çocuk üzerinde güdüleyici bir etki oluşturacaktır. Bu güdülenme ve yapabilme isteği çocuğun bir işi başarmasını kolaylaştıracaktır. Kişinin bir işte iyi olabilme ve beklentileri karşılayabilme ile ilgili inancı bizi özyeterlik kavramına götürmektedir. Bu nedenle öz-yeterlik algısı, eğitimde üzerinde önemle durulan önemli bir özelliktir. Bu araştırmanın amacı, ilk defa İngilizce dersini alan ilkokul 2.sınıf öğrencilerinin bu dersten beklentilerini belirlemek ve İngilizce dersine karşı olan öz yeterlik algılarını ortaya çıkarmaktır. Literatüre baktığımızda öz yeterlilikle ilgili birçok araştırma olmasına rağmen, bu yaş çocuklarının İngilizce dersine karşı olan öz yeterliliği anlamında bu şekilde bir çalışma bulunmamaktadır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden fenomonolojik (olgu bilim) yaklaşım kullanılmıştır. Bu çalışmada da ilkokul 2.sınıf öğrencilerinin İngilizce dersine yönelik beklentileri ve özyeterlik algılarını ortaya koyabilmek için fenomonolojik yöntem tercih edilmiştir. Bu araştırma, 2014–2015 öğretim yılında, Isparta il merkezine bağlı Mehmet Köse İlkokulunda öğrenim gören 21 kişilik 2.sınıf öğrencileriyle yapılmıştır. Araştırmada, örneklem belirlenirken amaçlı örneklem alma yöntemlerinden benzeşik örneklem kullanılmış ve veriler görüşme formuyla toplanmıştır. Görüşme soruları literatür taramasından sonra uzman görüşü alınarak düzenlenmiştir. Görüşme formunda yer alan toplam beş soru uzman düzeltmeleri sonucu dörde indirilmiş ve içerik geçerliliği sağlanmıştır. Öğrenciler ilkokul kademesinde olduğu için çalışmayla ilgili gerekli açıklamalar, öğrencilere detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Toplanan nitel verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Betimsel analizde, görüşülen öğrencilerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara çok defa yer verilmiştir. Betimsel analiz yapılmasındaki amaç, elde edilen bulguları düzenleyerek yorumlamak ve anlam bütünlüğü içinde okuyucuya sunmaktır. Elde edilen bulgulara baktığımızda; öğrencilerin ilk defa öğrenecekleri İngilizce dersine karşı çok heyecanlı oldukları ve bu dersi merak ettikleri tespit edilmiştir. Hayatlarında İngilizceyi konuşmak istediklerini, İngilizceyi öğrenmek için çeşitli yolları deneyeceklerini ve çok çalışacaklarını vurgulamışlardır. Öğretmenlerinden İngilizceyi öğretirken çok eğlenceli, sıkmadan ve kendilerinin seviyelerine inerek, oyunlaştırarak anlatmasını beklemektedirler. Bu şartlar sağlandığında da çoğu öğrencinin İngilizceyi iyi öğreneceğine dair beklentilerinin yüksek olduğu anlaşılmıştır. Bu araştırma göstermiştir ki öğrencilerin yeni bir dili öğrenmeye karşı öz yeterlik algıları oldukça yüksektir, bu algı da öğrencilerin öğrenmek için her türlü çaba içine gireceklerine işaret etmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL İKİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BAKIŞ AÇISIYLA TABLET BİLGİSAYARLARÖzet: Günümüz öğrencileri dijital doğan, net nesli ve yeni milenyum öğrencileri olarak adlandırılmaktadır. İsimlendirilmeler farklı olsa da öğrencilerin düşüncelerini, davranışlarını ve eylemlerini şekillendiren dijital ortamda dünyaya geldikleri ve teknolojiyi daha önceki nesillere göre daha etkin kullandıkları kabul edilmektedir. Günümüz öğretmenleri ise dijital göçmen olarak isimlendirmektedir. Dijital göçmen konumundaki öğretmenler yeni teknolojileri öğrencileri kadar etkin kullanamamaktadır. Bu nedenle öğretmenlerin ve öğrencilerin teknoloji kabulü ve okul içinde ve dışında teknoloji kullanımlarına ilişkin kabulleri ve tutumları oldukça farklılık göstermektedir. Bu bağlamda, günümüz öğrencilerinin yaşamlarında önemli bir yer tutan tablet bilgisayarları nasıl kullandıklarının ve nasıl algıladıklarının belirlenmesi, eğitimde tablet bilgisayarların kullanımı için önemlidir. Bu çalışmanın amacı, ilkokul ikinci sınıf öğrencilerinin tablet bilgisayar kullanım durumlarını belirlemek ve tablet bilgisayarlara ilişkin algılarını metaforlar aracılığıyla ortaya çıkarmaktır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden fenomenoloji deseni ile yürütülmüştür. Katılımcılar amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme ile belirlenmiştir. Araştırmaya Muğla İlinde bulunan bir ilkokulun ikinci sınıfında öğrenim gören 63 öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin tablet bilgisayar kullanım durumlarının belirlenmesi için araştırmacılar tarafından bir form geliştirilmiştir. Formunun son bölümünde öğrencilerin tablet bilgisayarlara ilişkin metaforlarını belirleyebilmek amacıyla “Tablet bilgisayar ………………….. benzer, çünkü …………………” sorusuna yer verilmiştir. Verilerin analizinde betimsel istatistikler ve içerik analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, velilerin büyük bir çoğunluğunun öğrencilerin tablet kullanımına sınırlama getirdiği; kullanım izninin daha çok hafta sonu 30 dakika ve 1 saat ile sınırlandırıldığı görülmüştür. Öğrencilerin tablet bilgisayarları en çok oyun oynamak en az müzik dinlemek ve fotoğraf çekmek amacıyla kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada ayrıca öğrenciler tarafından 25 metafor geliştirildiği ve bu metaforların kullanım amacına uygunluk, şekil ve özellik benzerliği olmak üzere iki tema altında toplandığı tespit edilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL KADEMESİNDE İNGİLİZCE ÖĞRETİMİNDE VE ÖĞRENİMİNDE KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLERİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Yabancı dilin ve öğretimin eğitim sistemimizde önemli ve güncel bir konu olduğu kabul edilmektedir. Yabancı dil öğretimi konusu, toplumlardaki gelişmelerden, eğitim biliminin ortaya koyduğu yeni gerçeklerden ve bireylerin yabancı dile bağladığı değerlerden büyük ölçüde etkilenmektedir ve yabancı dil eğitimi ve öğretimi alanında durmaksızın gelişmeler yaşanmaktadır. Bu gelişmeleri izlemek ve bunu uygulamalara yansıtmak gerekmektedir. Bu bağlamda ülkemizde 2012-2013 eğitim öğretim yılında 4+4+4 eğitim sistemine geçiş yapılmış ve İngilizce eğitimi 2. Sınıfta verilmeye başlamıştır. Bu sistem değişikliği birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu araştırmanın amacı ilkokul kademesinde İngilizce öğretiminde ve öğreniminde karşılaşılan güçlüklerin çeşitli değişkenler açısından belirlenmesidir. Bu amaçla çalışmada şu sorulara cevap aranmıştır: 1. İlkokul kademesinde okuyan öğrenciler açısından karşılaşılan güçlükler nelerdir? 2. İlkokul kademesinde İngilizce dersine giren öğretmenlerin dil öğretiminde karşılaştıkları güçlükler nelerdir? 3. İlkokul kademesinde öğrencisi bulunan velilerin İngilizce dersi ile ilgili karşılaştıkları güçlükler nelerdir? Araştırma 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Ağrı ili Merkez ilçesinde bulunan İlkokulları kapsamaktadır. Araştırma görüşme formuna gönüllü cevap vermek isteyen öğrenci, öğretmen ve velilere yapılacaktır. Örneklem, evren ile aynıdır. Görüşme formları uzman görüşleri dahilinde hazırlanmıştır. İlkokullarda İngilizce eğitiminde karşılaşılan güçlükler hakkındaki öğretmen, öğrenci ve velilerin görüşleri nitel veri analiz tekniklerinden betimsel analiz kullanılarak analiz edilecektir. Uygulamamı 2016-2017 eğitim-öğretim yılının güz döneminde yapmayı planlamaktayım. Sözlü bildiri İLKOKUL KİTAPLARINDA TARİH ÖĞRETİMİÖzet: İlkokul ders kitaplarında öğrencilere milli kültür değerlerini öğretmek amacıyla işlenen konuların öğrenci seviyesine göre seçilmesi ve aynı zamanda öğretmenlerin bu konulara ait yeterli donanıma sahip olması için çalışmalar yapılmalıdır. İlkokul öğretmenlerinin Türk tarihi ve kültürüne bakışları, buna göre aldığı kültürel formasyon çocukların tarih alanına ilgisini de artırabilir. Türk tarihine ait birçok kaynak olmasına rağmen, ders kitaplarında bu konuların daha detaylı ve öğrenci seviyesine uygun ve öğrencinin ilgisini çekebilecek tarzda hazırlanarak müfredata konulması gerekir. Özellikle ilkokul öğrencilerinin seviyesine hitap eden tarihi çizgi romanlar, hikayeler, masallar bu konuda öğretmenler için ilham kaynağı olabilir. Bu tür tarihi kaynaklar yardımcı ders kaynak olarak kullanılabileceği gibi bizzat derslerin içeriklerine dahil edilebilir. Bu çalışma sayesinde öğrencilere belli bir tarih şuuru verildiği gibi çocuklarımızın aidiyet duyguları kuvvetlendirilebilir. Ayrıca tarih bilgisi çocuklar üzerinde bir değer algısı oluşmasına da zemin hazırlar. Bu değer algısını oluşması ve zaman içinde zenginleşmesi tarihi eserler sayesinde çok kısa zamanda çocuklara verilebilir. Ülkemizde son yıllarda özellikle değerler eğitimine ciddi manada yer verildiği de görülmektedir. Yapılacak bu çalışmada ilkokul öğrencilerinin kendi tarihine ait ne kadar bilgi sahibi oldukları ve bunları hangi kaynaklardan öğrenmeyi tercih ettikleri üzerine öngörüler ortaya konulacaktır. Giresun şehir merkezindeki ilkokullarda yapılacak olan bu çalışmada aynı zamanda öğretmelerin görüşlerine de yer verilecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL MATEMATİK DERSİ 2009 VE 2015 ÖĞRETİM PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİÖzet: İLKOKUL MATEMATİK DERSİ 2009 VE 2015 ÖĞRETİM PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Ahmet Şadan ÖKMEN, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, sokmen@mu.edu.tr YL Öğrencisi Mehmet BUDAK, mehmetbudak48@gmail.com ÖZET GİRİŞ : Problem Durumu:1.1. Bu çalışmanın amacı, İlkokul Matematik dersi 2009 ve 2015 öğretim programlarının karşılaştırmalı olarak incelenmesidir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden bütüncül çoklu durum çalışması desenine uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin elde edilmesinde nitel veri toplama yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmıştır. Verilerin toplanması sürecinde kullanılan öğretim programlarına MEB TTK Başkanlığı’nın resmi internet sitesinden ulaşılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler araştırmanın amaçları doğrultusunda belirlenen kriterlere göre betimsel analiz yaklaşımı kullanılarak çözümlenmiştir. GELİŞME: İlkokul Matematik dersi 2009 ve 2015 öğretim programları belirlenen ölçütlere göre incelenmiş ve daha sonra karşılaştırılmıştır. Araştırma kapsamında ilgili öğretim programlarının karşılaştırılmasında kullanılan ölçütler; vizyon ve amaçlar, organizasyon yapısı, beceriler, değerler, kazanımlar ve ders saatleri olarak belirlenmiştir. SONUÇ VE TARTIŞMALAR: 2009 öğretim programında dört sınıf düzeyinde de öğrenme alanlarına toplam 144 ders saati, 2015 öğretim programında ise 180 ders saati verildiği belirlenmiştir.2015 Matematik programında 2009 Matematik programına göre; “Sayılar” öğrenme alanındaki kazanım sayısı 1. ve 2. sınıfta azalmış, 3. sınıfta artmış ve 4. sınıfta ise sabit kalmıştır. “Geometri öğrenme alanında kazanım sayısı 1. sınıfta sabit kalmış diğer sınıflarda ise azalmıştır. “Ölçme” öğrenme alanındaki kazanım sayısı tüm sınıf düzeylerinde artmıştır. “Veri” öğrenme alanındaki kazanım sayısı 1. sınıf düzeyinde 1 kazanım artarken 4. Sınıf düzeyinde 1 kazanım azalmış, diğer sınıflarda sabit kalmıştır. Ancak 2009 ve 2015 Matematik öğretim programların dikkat edilmesi gereken her iki programda da “sayılar ve işlemler” öğrenme alanına ait kazanım sayısının fazla olmasıdır. Bu durum sayılar öğrenme alanına daha çok önem verildiğinin göstergesidir. KAYNAKLAR: Baykul, Y., (2012), İlkokulda Matematik Öğretimi, Pegem Akademi Yayıncılık, Ankara. MEB (2005). İlköğretim matematik dersi öğretim programı ve kılavuzu. Ankara: Milli Eğitim Basımevi. MEB (2009). İlköğretim matematik dersi (1-5.Sınıflar) öğretimi programı. Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü. MEB (2015). İlköğretim matematik dersi (1-4.Sınıflar) öğretimi programı. Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü. Şahin, Ç. (2006). Cumhuriyet dönemi ilköğretim programlarında esnek program ve uygulanması. Milli Eğitim Dergisi, 171. TTKB (2015), İlköğretim Okulu Matematik Dersi (1.-5. sınıflar) Öğretim Programı. Ankara: MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı Yay. [online]: http://ttkb.meb.gov.tr/ Sözlü bildiri İLKOKUL MATEMATİK DERSİ KİTAPLARINDAKİ PROBLEMLERİN İNCELENMESİÖzet: Matematik; günlük yaşamın bir parçası ve olmazsa olmazlarından biridir. Bu bakımdan ilkokul eğitim sisteminde bir ders olarak yer almaktadır. Problemler ise bu dersin en önemli konularından birini oluşturmaktadır. İnsan zihninde karışıklık meydana getiren düşünme, araştırma ve tartışma becerilerinin kullanılmasını gerektiren her türlü durum problem olarak görülmektedir. Matematikte ise problemler; öğrencilerin anlama ve problem çözme becerilerini ölçen sorulardan oluşmaktadır. Bu üst düzey beceriler, zorlu bir süreç sonrasında gelişim göstermektedir. Bu bakımdan her öğrencinin bu becerilerini geliştirmesi hedeflenmekte fakat bazı öğrenciler bu süreci başarıyla tamamlayamamaktadır. Problemler türlerine göre rutin olan (sıradan) ve rutin olmayan (sıradışı) olarak sınıflandırılmaktadır. Rutin problemler; günlük yaşamda sıklıkla karşılaşılan durumlar (kar-zarar problemleri) gibi genellikle dört işlem becerilerini gerektiren ve bunların bilinip doğru kullanılmasıyla çözülen, tek bir doğru cevabı olan problemlerdir. Rutin olmayan problemler ise; dört işlem becerilerinin kazanılmasıyla birlikte verileri sınıflandırma, organize etme, ilişkileri belirleme, detaylı analiz etme gibi üst düzey beceriler gerektiren ve belli başlı bir formül kalıbıyla çözülemeyen problemlerden oluşmaktadır. Bu araştırmanın amacı, Matematik ders kitaplarında bulunan problemlerin incelenmesidir. Bu inceleme sonucunda ders kitabındaki rutin ve rutin olmayan problemler belirlenecektir. Araştırmada doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Bu amaca göre, 2019-2020 Eğitim-Öğretim yılı İlkokul 3. ve 4. sınıf Matematik ders kitapları incelenmiştir. Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi benimsenmiştir. Sonuçlar tablolaştırılıp yorumlanmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL MATEMATİK DERSLERİNDE KULLANILAN YARATICI DRAMA YÖNTEMİNİN ÖĞRENCİLERİN BAŞARI DUYGULARI İLE MOTİVASYON DÜZEYLERİNE ETKİSİÖzet: Eğitimde yeni yaklaşımlar sayesinde klasik yöntemlerin günümüzde yetersiz kaldığı ve öğrenciyi motive etmede, kullanılan yeni yöntem ve tekniklere göre daha az etkisi olduğu bilinmektedir. Ayrıca yine eğitim bilimlerindeki gelişmeler yaparak yaşayarak öğrenmenin kalıcılıkta önemli bir etkisinin olduğunu göstermektedir. Drama yöntemi, öğretmenin anlatıp öğrencinin pasif olduğu klasik yönteme nazaran öğrenciyi aktif hale getirmekte ve öğretim etkinliğini öğretmen merkezli olmaktan çıkarıp öğrenciyi merkeze alan etkinliklere dönüştürmektedir. Bu yöntemde öğrenci bizzat duygu ve düşüncelerini ifade eder, plan yapar ve uygular, tasarlar, empati kurar ve etkileşimi daha fazla olur. Bu açıdan drama yöntemi yaparak ve yaşarak öğrenmeyi destekleyen yöntemlerden biridir. Bu çalışmanın amacı ilkokul 4. Sınıf matematik dersinde drama yöntemine göre hazırlanan ders etkinliklerinin öğrencilerdeki başarı duygusuna ve motivasyonlarına olan etkisini incelemektir. Araştırmada öntest sontest kontrol gruplu deneysel desen kullanılacaktır. Çalışma grubunu Erzurum ili Horasan ilçesinde bulunan Kırklar İlkokulu’nda 4. Sınıfa devam eden öğrenciler oluşturmaktadır. Çalışmada veri toplama araçları olarak, Hacıömeroğlu, Bilgen ve Tabuk’un(2013) Türkçe’ye uyarladıkları 28 maddeden oluşan likert tipi Başarı Duygusu Ölçeği-İlkokul ve Kara(2008) tarafından Türkçe’ye uyarlanan 12 maddeden oluşan likert tipi Eğitimde Motivasyon Ölçeği kullanılacaktır. Çalışma grubu olan 4-A ve 4-B sınıflarındaki öğrencilere uygulamaya başlamadan önce başarı duygularını ve motivasyon düzeylerini belirlemeye yönelik öntest uygulanacaktır. Daha sonra 6 hafta boyunca bizzat araştırmacı tarafından drama yöntemine göre hazırlanmış ders etkinlikleri uygulanacaktır. Süreç sonunda yine öğrencilerin başarı duyguları ve motivasyon düzeyleri ölçülecektir. Bu ölçümler sonucu matematik derslerinde kullanılan drama yönteminin öğrencilerin başarı duygularını ve motivasyon düzeylerini ne düzeyde etkilediği nicel veri analizi ile yorumlanacaktır. Çalışma devam ettiğinden bulgular ve sonuç bölümü tam metinde çalışmanın sonuçlarına göre hazırlanıp elde edilen bulgular doğrultusunda işbaşındaki öğretmenlere ve araştırmacılara öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL MATEMATİK DERSLERİNDE ZEK OYUNLARI ETKİNLİKLERİNİN UYGULANMASIÖzet: Günümüzde öğrencilerimizde beklenen becerilerin başında gelen problem çözme, analitik düşünme, yaratıcılık, işbirliği, eleştirel düşünme ve algoritmik düşünme gibi becerilere ihtiyaç duymaktadır. Bu becerilerin kazandırılmasında öğretim yöntem teknikler kullanılarak, programlardaki konu, kazanım ve etkinliklerin öğrencilerin yaparak-yaşayarak öğrenme etkinlikleri ve öğrenci merkezli yöntem ve uygulamalar ile sağlanmaya çalışılmaktadır. Ancak bunun yeterli seviyelerde olsa dahi, farklı etkinlik ve uygulamalar ile öğrenme sürecine katkı sağlama gereklidir. Bu doğrultuda öğretmenler tarafından öğrencilerin yaş ve gelişim öğrenme düzeylerine uygun olarak belirlenecek zeka oyunları uygulanabilir. Milli Eğitim Bakanlığının ilkokul Matematik öğretim programı incelendiğinde; problem çözme, strateji geliştirme, akıl yürütme, sorgulama, eleştirme, analiz-sentez yapma, yorumlama ve değerlendirme gibi öğrenme becerilerine vurgu yapılmaktadır. Ayrıca çalışmaları 2012 yılında başlayan Ortaokul ve İmam Hatip Ortaokulu Zeka Oyunları Dersi (5, 6, 7 ve 8. Sınıflar) Öğretim Programı 2013–2014 öğretim yılından itibaren yenilenerek 5. ve 6’ıncı sınıflardan başlanarak kademeli olarak uygulanmaya başlanan program da incelendiğinde Zeka Oyunları Eğitiminin Genel Amacı ”Zekâ oyunları dersinde öğrencilerin zekâ potansiyellerini tanıması ve geliştirmesi, problemler karşısında farklı ve özgün stratejiler geliştirmesi, hızlı ve doğru karar vermesi, sistematik bir düşünce yapısı geliştirmesi, zekâ oyunları kapsamında bireysel, takım halinde ve rekabet ortamında çalışma becerileri geliştirmesi ve problem çözmeye yönelik olumlu bir tutum geliştirmesi amaçlanmaktadır” şeklinde açıklanmaktadır (MEB, 2013). Zekâ Oyunları dersi öğretim programının odağında öğrencilerin problem çözme, iletişim, akıl yürütme, öz düzenleme ve psikomotor becerileri ile duyuşsal özelliklerinin geliştirilmesi vardır (Ulusoy, Saygı ve Umay, 2017: 281-282) Bu çalışmada ilkokul matematik derslerinde akıl oyunlarının nasıl kullanılacağını, bu oyunların 2. sınıf ilkokul düzeyindeki öğrencilerin hangi becerileri kazanmalarına katkı sağlayacağı ve 2. sınıf matematik dersinin bazı konularına entegre edilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda Mangala, Abc bağlama ve Kendoku gibi oyunların matematik derslerinde nasıl kullanılabileceği ve öğrencilere sağlayacağı kazanımlar ele alınmıştır. Örneğin, Mangala oyunu ile şu kazanımlar ele alınmıştır. Tek ve çift doğal sayıları kavrar. Tek ve çift doğal sayıların toplamlarını model üzerinde inceleyerek toplamların tek mi çift mi olduğunu ifade eder. İki sayının toplamını tahmin eder ve tahminini işlem sonucuyla karşılaştırır. Çalışmamızda deneysel yöntem kullandık. İkişer deney ve kontrol grubu oluşturularak çalışma yapılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL MATEMATİK EĞİTİMİ ALANINDAKİ BİLİMSEL ÇALIŞMA EĞİLİMLERİNİN LİSANSÜSTÜ TEZLERE DAYALI OLARAK BETİMLENMESİÖzet: Bilimsel araştırma yapmak ve bilgi üretmek üniversitelerin toplumsal işlevleri arasında yer almaktadır. Üniversitelerin sözü edilen işlevlerini yerine getirebilmelerinde lisansüstü araştırmalar kuşkusuz çok önemli bir yere sahiptir. Bilimsel bilgi üretiminin ana damarını oluşturan lisansüstü tezler, araştırma alanlarının en temel bilimsel bilgi kaynağı durumundadır. Bu açıdan onlar, alandaki araştırma eğilimlerinin pek çok açıdan gözlemlenebileceği bir bakış açısı sağlamaktadır. Lisansüstü tezler zamandizinsel olarak incelendiğinde başta alandaki araştırma eğilimleri olmak üzere tekrar eden çalışmalar, üzerinde az durulan konular, yaygın olarak üzerinde çalışılan ve/veya çalışılmayan örneklem/çalışma grupları, genel yöntemsel yönelim, dönemsel olarak öne çıkan alternatif konu ve/veya metodolojiler, araştırma sonuçlarına dayalı olarak alanda belirlenen sorunlar, araştırılması gerektiği en fazla vurgulanan konular görülebilir hale gelmektedir. Lisansüstü tezlere dayalı böylesi bir betimleme alanda gerçekleştirilecek olan çalışmalar için yol gösterici olacaktır. Nitekim her bilimsel çalışma, kendinden önce yapılmış olan çalışmalar ile birbirine bağlıdır. Bilimin birikimselliğinin bir gereği olan bu durum, bilimsel çalışma yapacak olan bireylerin her şeyden önce alanın araştırma zeminini dikkate alması gerektiğini göstermektedir. Bu açıdan alandaki araştırma eğilimlerinin, bilimsel bilginin en temel kaynağını oluşturan lisansüstü tezler temelinde sistematik olarak analiz edilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacını, Türkiye genelinde ilkokul matematik eğitimi alanındaki araştırma eğilimlerinin, lisansüstü eğitim veren enstitülerdeki sınıf öğretmenliği anabilim dallarında gerçekleştirilmiş olan tezler temelinde belirlenmesi oluşturmaktadır. Bu kapsamda araştırma verileri yapılma yılları, türleri, konuları, araştırma modelleri, veri toplama araçları, çalışma grupları, sonuç ve önerileri açısından analiz edilerek betimlenmiştir. Araştırmada örneklem alma yoluna gidilmemiştir. Verilerin toplanmasında, ilköğretim programlarının yenilenme süreci göz önünde bulundurularak 2005 yılı ve sonrası seçilmiştir. Araştırmanın evrenini Türkiye’de lisansüstü eğitim veren enstitülerin sınıf öğretmenliği anabilim dallarınca hazırlanan, YÖK Dokümantasyon Daire Başkanlığı tarafından 2005- 2016 yılları arasında onaylanan ve arşivlenen toplam 952 lisansüstü tez içinden matematik eğitimi alanında gerçekleştirilmiş 79 tanesi yüksek lisans, 16 tanesi doktora tezi olan toplam 95 lisansüstü tez oluşturmaktadır. Araştırma, tarama modelinde tasarlanmış olup verilerin çözümlenmesinde nitel araştırma yöntemlerinden biri olan doküman analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde, toplanan lisansüstü tezler numaralandırılmış ve numaralanan tezler araştırmacılar tarafından bağımsız olarak araştırma değişkenlerine göre kodlanmış ve temalaştırılmıştır. Oluşturulan kodlama anahtarları ve temalar görüş birliğine varılarak son haline kavuşturulmuştur. Araştırma kapsamında ulaşılan veriler yüzde ve frekanslar halinde özetlenmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL MÜDÜRLERİNİN DÖNÜŞÜMSEL LİDERLİK ÖZELLİKLERİ VE SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖRGÜTSEL BAĞLLIK DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Bu araştırmanın amacı, Diyarbakır il merkezindeki (Yenişehir, Kayapınar, Sur, Bağlar) kamu ilkokullarında görevli idareci ve öğretmenlerin algılarına göre ilkokul müdürlerinin dönüşümsel liderlik davranışlarının nasıl olduğunu saptamak ve öğretmenlerin örgüte bağlılık düzeyleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaktır. Araştırma bulguları, dönüşümcü liderlik faktörleri ile örgütsel bağlılık arasında negatif yönde anlamlı ilişkiler olduğunu göstermiştir. Dönüşümcü liderlik faktörleri arttıkça örgütsel bağlılığın azaldığı sonucuna ulaşılmıştır.Araştırma, tarama modellerinden ilişkisel tarama modeli ile yapılmış betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Diyarbakır ili ve merkez ilçe sınırları içinde bulunan resmi ilkokullarda görev yapan 2687 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Evreni oluşturan 2687 sınıf öğretmeninden 299 katılımcı seçilerek araştırmanın örneklemi oluşturulmuştur. Veri toplama aracı olarak, dönüşümcü liderlik düzeyini ölçmek için Podsakoff ve diğerleri (1990) tarafından geliştirilen Türkçe uyarlaması İşcan (2002) tarafından yapılan dönüşümcü liderlik ölçeği ve örgütsel bağlılığın belirlenmesinde, Balay’ın (2000) geliştirdiği “Örgütsel Bağlılık Ölçeği” kullanılmıştır.Okul müdürlerinin dönüşümsel liderlik özelliklerine yönelik öğretmen algılarının cinsiyet, medeni durum, mesleki kıdem, yönetici ile çalışma süresi, öğrenim düzeyi ve değişkenlerinin çok az düzeyde etkisinin olduğu, anlamlı bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Öğretmenlerin örgütsel bağlılık ölçeğinin alt boyutları olan uyum, özdeşleştirme ve içselleştirme boyutlarının analiz ölçeğinde normal dağılıma ilişkin bulgular incelendiğinde medeni durum, yönetici ile çalışma süresi ve öğrenim düzeyi değişkenlerinin alt boyutlar üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Sadece cinsiyet ve mesleki kıdem değişkenlerinin özdeşleşme alt boyutuna ilişkin bulgularda anlamlı farkın olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİ FARKLILIKLARA SAYGIYI ANLATIYORÖzet: Farklılıklara saygı eğitiminin temeli 1980’li yıllarda Amerika’da atılmıştır. Bireyler ırk, meslek, sosyo-ekonomik durum, yaş, cinsiyet, fiziksel ve psikolojik sağlık gibi farklılıklara sahip diğer bireylerle iç içe yaşamaktadır. Çocukların erken yaşlardan itibaren farklılıkları algılayabilmesi, bireylerin belli özelliklerini “iyi”, “güzel” ya da “çirkin” biçiminde nitelendirebilmesi durumundan kaynaklı olarak farklılıklara saygı eğitimi ortaya çıkmıştır. Farklılıklara saygı eğitiminin amacı çocuğun yaşadığı toplumdaki bireyleri ve toplumun kültürel değerlerini ayrımcılık yapmadan, objektif biçimde davranmasını sağlamaktır. Bu kapsamda farklılıklara saygı değerini öğrencilere kazandırmak için kültürel farklılıklar ve benzerlikler, bireysel farklılıklar ve benzerlikler, cinsiyet rolleri, engelli olma durumu gibi konular sınıf içi uygulamalarda yerini almaktadır. Özellikle öğrencilere farklılıklara saygı değerinin kazandırılmasında erken çocukluk döneminden başlayarak çocukların gelişim özellikleri ile birlikte diğer eğitim basamaklarında da yer verilmelidir. Bu eğitim sürecinin olumlu kimlik ve öz değer geliştirmek, çeşitlilik ve empati, ön yargıları ve ayrımcılığı teşhis etme ve bu konuda eleştirel düşünmek, ön yargı ve ayrımcılık karşısında kendini ve başkalarını savunmak gibi amaçları bulunmaktadır. Bu kapsamda farklılıklara saygı eğitiminin çocuk haklarına dayanması, kapsayıcı olması, bireyin kendini önemsemesi, çocuk merkezli bir eğitim olması ve günlük uygulamalara dayanması, başkaları aracılığıyla kendini ve kendi aracılığıyla başkalarını keşfetmesi, ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kalan çocuklar kadar ayrıcalıklı çocukları da gözetmesi ve ailelerle ortaklaşa çalışılması gibi özellikleri bulunmaktadır. Farklılıklara saygı eğitiminin amaçları ve özellikleri düşünüldüğünde eğitim sürecinde dil, kültür, engel durumu, cinsiyet rolleri, ırk gibi konuların yer alması gerekmektedir. Özellikle günümüzde küreselleşme, yaşanan savaşlar nedeniyle göç, kaynaştırma eğitimi gibi nedenlerden kaynaklı olarak öğrenciler sınıf içerisinde farklılıklarla yaşamaktadır. Bu nedenle, farklılıklara saygı eğitimi ön plana çıkmaktadır. Okulöncesi eğitim programlarında da yer alan farklılıklara saygı ilkokul basamağında da farklı dersler aracılığıyla öğrencilere kazandırılmaya çalışmaktadır. Bunlardan biri olan Sosyal Bilgiler içerisinde yer alan kazanımlar, değerler, beceriler ve içeriğiyle farklılıklara saygı değerini kazandırmaya uygun günlük yaşamın içinden olan bir derstir. Çünkü Sosyal Bilgiler dersinin içeriğini kültürel kimlik ve farklılıklar, toplumları bir arada tutan ya da ayıran güçler, toplum ve okula katılım için gerekli olanaklar, dünyada yaşanan eleştirel konular, demokratik ilkelere bağlı karar verme becerisi ve etkin bir vatandaşın toplum sorunlarını ele alması için gereken konulardan oluşmaktadır. Bu kapsamda, Sosyal Bilgiler dersi almış öğrencilerin bakış açılarını farklılıklara saygı değeri bakımından ortaya koymak önemli görülmüştür. Bu bağlamda, araştırmanın genel amacı ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin farklılıklara saygı değerine ilişkin algılarını belirlemektir. Bu genel amaç doğrultusunda şu sorulara yanıt aranmıştır: • Farklılıklara saygı öğrencilerin resimlerine nasıl yansımıştır? • Farklılıklara saygı öğrencilerin yazılı görüşlerine nasıl yansımıştır? Araştırmada nitel araştırma yaklaşımından yararlanılmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseninin kullanıldığı araştırmanın katılımcılarını ilkokul 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın 4. Sınıf öğrencileriyle gerçekleştirilmesinin nedeni öğrencilerin Sosyal Bilgiler dersini almalarıdır. Araştırmanın katılımcıları ölçüt örnekleme göre seçilmiştir. Bu araştırmada ölçüt olarak okulun orta sosyoekonomik düzeyde yer alması, sınıfta göç nedeniyle yurt dışından gelen öğrencilerin bulunması ve kaynaştırma öğrencilerinin bulunmasıdır. Araştırmanın verileri öğrencilerin kişisel bilgilerine ve farklılıklara saygıya ilişkin görüşlerine yer verilen bir form ve buna ilişkin resimleri, çizdikleri resimlere ilişkin açıklamaları aracılığıyla toplanmıştır. Araştırmanın verileri tümevarım analizi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın bulguları öğrencilerin yazılı görüşlerinde farklılıklara saygı ve öğrencilerin resimlerinde farklılıklara saygı temaları altında sunulmuştur. Araştırmada farklılıklara saygı değerinin özel eğitim, farklı ülkelerin vatandaşları, cinsiyet gibi konuları içerecek şekilde alınmasına ilişkin öneriler bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİ OKULDAN SONRA NE YAPIYOR/İZLİYOR/OYNUYOR? (KARTEPE/İZMİT ÖRNEĞİ)Özet: Bu araştırma, ilkokul öğrencilerinin okuldan sonraki günlük rutinlerini ve evde ne yaparak zaman geçirdiklerini öğrenmek amacıyla yapılmıştır. Tarama deseninde yürütülen bu araştırmada bilgi toplamak için; Kocaeli İli Kartepe İlçesi’ndeki ilkokullarda okuyan ilkokul öğrencilerinin okul dışı zamanlarını nasıl geçirdiklerini öğrenmek amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan açık uçlu form kullanılmıştır. Ayrıca bu form üzerinde belirtilen yere günlük rutinlerini gösteren bir çizim yapmaları istenmiştir. Çalışma grubu seçkisiz örnekleme yöntemlerinden biri olan basit seçkisiz örnekleme tekniği kullanılarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda Kartepe ilçesinde yer alan ilkokullar listelenmiş ve 33 okuldan kura yöntemi ile 10 okul seçilerek ilkokul 4. sınıfta okuyan toplam 386 (188 kız, 198 erkek) ilkokul öğrencisi ile çalışma yürütülmüştür. Açık uçlu form ile elde edilen verilerin analizinde ki kare analizi kullanılmıştır. Günlük okul rutinlerini gösteren çizimler ise herhangi bir psikolojik tahlilde bulunulmadan çizilen görsel öğelere göre değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda bulgular; öğrencilerin okul dışı zaman etkinlikleri olarak en çok ödev, bilgisayar oyunları ve televizyon programları ile vakit geçirdiklerini ortaya koymuştur. Bilgisayar oyunlarından en çok sosyal platform oyunları oynadıkları; televizyonda ise en çok tv dizileri, çizgi film ve kadın programları izledikleri bulgularına ulaşılmıştır. Mevcut bulgular ışığında bu konu hakkında eğitimin diğer paydaşları olan öğretmen, yönetici ve ebeveynlerin algı ve deneyimlerini ortaya koyacak başka araştırmalar yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNE KODLAMA ÖĞRETİMİNİN HAYAT BİLGİSİ DERSİNE KATKISI: BİR META-ANALİZ ÇALIŞMASIÖzet: 21. yüzyıl çocuklarına kazandırılmak istenen becerilerden biri teknolojiyi etkin şekilde kullanmaktır. Teknolojinin her alanda etkin olarak ön plana çıkması, eğitim anlayışını da etkilemiş ve öğrenme modellerine yeni bakış açıları getirilmesine yol açmıştır. Bu bakış açılarının son zamanların en çok üzerinde durulan kavramlarından biri de kodlama eğitimidir. Kod, bilgisayarların yapacağı işlemi belirten programlama dili komutlarıdır. Hedeflenen kodlama eğitimi de, erken yaşta çocuklara kod yazımı ile ilgili temel becerilerin kazandırılmasıdır. Günümüz eğitim algısında artık oldukça gerekli görülen teknoloji eğitiminin, eğitim sürecinde teknolojiyi kullanmaktan da öte; onu üretme ve farklı alanlarda geliştirmenin önemine vurgu yapılmaktadır. Ayrıca ülkeler arası rekabete kadar giden, ilerde ihtiyaç duyulacak bilişim sektörü çalışanları yetiştirmenin, kodlama eğitiminin en önemli amaçları arasında görülen bir yatırım politikası olduğu ifade edilmektedir. Araştırmanın genel amacı; kodlama eğitimi hakkında yapılan çalışmalarda saptanan bulguların güçlü ve zayıf yönlerini ortaya çıkarmaktır. Çalışmanın yöntemini meta-analiz tekniği oluşturmaktadır. Araştırma yapılırken konuyla ilgili tez, makale, röportaj, söyleşi, mektup ve haber kaynakları taranmıştır. Bulgulardan hareketle; kodlama eğitiminin öğrencilerin üst bilişsel becerilerini geliştirmelerine katkısı olduğu yorumlanmıştır. Elde edilen veriler, bilgisayar destekli eğitimin öğrencilerin diğer derslere olan tutumunda olumlu katkılar sağladığına işaret etmiştir. 2012’de yürürlüğe giren Bilişim Teknolojileri ve Yazılım programının ilkokul düzeyine de uyarlanarak ilkokulda kodlama öğretiminin hayata geçirilmesinin olumlu olacağı öngörülmüştür. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK KISALTILMIŞ OKUL İKLİMİ ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE UYARLAMASIÖzet: Okul iklimi, katılımcılar tarafından göreceli bir biçimde tecrübe edilen, onların davranışlarını etkileyen, okul çevresine ve okuldaki ortak davranışlara ilişkin algılamalara dayalı niteliklerdir. Okul iklimi kavramı, son yıllarda eğitim araştırmalarının temel odaklarından biri haline gelmiştir. Yapılan bu araştırmalar, genel olarak, okul iklimini oluşturan bileşenleri belirlemeye ve okul ikliminin öğrencilerin psikolojik, sosyal ve akademik gelişimleri üzerindeki etkisini incelemeye yöneliktir. Bu çalışmalar, olumlu bir okul ikliminin bir okuldaki akademik başarıyı, okula bağlılık oranını ve öğrencilerin sağlıklı gelişim düzeyini arttırdığını; bunun yanında davranışsal ve duygusal problemleri azalttığını göstermektedir. Okul iklimiyle ilgili Türkiye’de yapılmış çalışmalar incelendiğinde, bu çalışmaların genel olarak öğretmen, yönetici ve öğrenci algılarına dayandığı gözlenmektedir. Ancak öğrenci algılarına dayanan okul iklimi çalışmalarında kullanılan ölçme araçları, ortaokul düzeyinden itibaren uygulanabilmekte ve ilkokul öğrencilerinin dikkat seviyesini aşabilecek çok sayıda madde içermektedir. Bu durum, ilkokul öğrencilerinin okul iklimi algısını belirlemek amacıyla kullanılabilecek bir ölçme aracına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak, bu araştırmada Ding, Liu ve Berkowitz (2011) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış olan ilkokul öğrencilerine yönelik 34 maddelik Kısaltılmış Okul İklimi Ölçeğinin Türkçeye uyarlanması amaçlanmıştır. Çalışmada nicel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Bu çalışmanın katılımcılarını, Diyarbakır’daki merkez ilçe, ilçe ve köy okullarında okuyan ilkokul öğrencileri oluşturacaktır. Ölçeğin dil geçerliğini belirlemek amacıyla, öncelikle ölçeğin Türkçe formu oluşturulacak, daha sonra taslak halindeki Türkçe formda yer alan maddelerin İngilizce formda yer alan maddelerle eşdeğer olup olmadığı konusunda uzman görüşlerine başvurulacaktır. Uyum geçerliğini sağlamak içinse Kısaltılmış Okul İklimi Ölçeği ile Mc Coach (2002) tarafından geliştirilen ve Başlantı (2002) tarafından Türkçeye uyarlanan Okul Tutumu Ölçeği arasındaki korelasyona bakılacaktır. Bu şekilde Türkçe formu hazırlanacak olan Kısaltılmış Okul İklimi Ölçeğinin son hali ile yapı geçerliğini sağlamak amacıyla açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizleri yapılacaktır. Kısaltılmış Okul İklimi Ölçeği ile yapılan ölçümlerin güvenilirliği, Cronbach’s alpha iç tutarlılık katsayısı ile belirlenecektir. Bunun yanı sıra farklı zaman dilimlerinde yapılan ölçümler arasındaki uyum, test-tekrar test güvenilirliği ile test edilecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BAŞARI DUYGULARI İLE MOTİVASYON DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Eğitimde motivasyon, öğrencilerin bir işi yapmak istemelerini ve harekete geçmelerini sağlayan unsurlardandır. Bir açıdan motivasyon, öğrencileri isteklendiren bir içsel güçtür. Günden güne gelişen eğitim bilimlerinde yapılan araştırmalarda motivasyonun öğrenmelerdeki kalıcılığı ve öğrenmeye karşı isteği artırdığını göstermektedir. İçinde bulunduğumuz bu günlerde eğitim sistemimiz ve öğretim programlarımız sık sık değişmektedir. İlkokul 1-4. sınıflar arası olarak belirlenirken İlkokul Matematik Öğretim Programı değişmiş ve 2016-2017 eğitim öğretim yılında yeni program uygulanmaya başlanacaktır. Bu değişimlerin çerçevesinde ilkokul öğrencilerinin başarı duyguları ile motivasyon düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi önemli hale gelmektedir. Bu çalışmanın amacı, ilkokul 4. Sınıfa devam eden öğrencilerin matematik dersindeki başarı duyguları ile motivasyon düzeyleri arasındaki ilişkiyi inceleyip değerlendirmektir. Çalışmanın araştırma modeli, birden fazla değişken arasındaki ilişkilerin incelendiği ilişkisel tarama modelidir. Çalışmanın örneklemini İstanbul ili Kadıköy ilçesinde bulunan 10 ilkokulda 4. Sınıfa devam eden öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmanın veri toplama araçları Hacıömeroğlu, Bilgen ve Tabuk’un(2013) Türkçe’ye uyarladıkları 28 maddeden oluşan likert tipi Başarı Duygusu Ölçeği-İlkokul ve Kara(2008) tarafından Türkçe’ye uyarlanan 12 maddeden oluşan likert tipi Eğitimde Motivasyon Ölçeği kullanılacaktır. Bu çalışma ile eğitim sistemi ve öğretim programlarında yapılan değişikliklerin öğrencilerin motivasyon düzeylerine ne gibi bir etkisi olduğu resmedilmeye çalışılacaktır. Çalışma devam ettiğinden bulgular ve sonuç bölümü tam metinde çalışmanın sonuçlarına göre hazırlanıp elde edilen bulgular doğrultusunda işbaşındaki öğretmenlere ve araştırmacılara öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BİLİM İNSANINA YÖNELİK İMAJLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın temel amacı ilkokul düzeyinde öğrenim gören öğrencilerin bilim insanlarına yönelik imajlarının cinsiyet, öğrenim gördüğü okul türü (devlet okulu - özel okul) ve sınıf türüne (müstakil sınıf - birleştirilmiş sınıf) göre değişimini belirlemektir. Bu amaçla çalışma 2015 - 2016 eğitim öğretim yılında Zonguldak ili Kdz. Ereğli ilçesinde bulunan bir özel okul (100 öğrenci) ve 6 devlet okulunda (240 öğrenci) dört farklı sınıf düzeyindeki (1 - 4) 340 öğrencinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışma hem nitel hem de nicel yöntemlerin kullanıldığı bir durum tespit çalışmasıdır. Çalışmadan elde edilen veriler SPSS 21 istatistik programında analiz edilecektir. Çalışmadan elde edilen verilerin analizi; frekans, yüzde ve bağımsız gruplar için t testi ile yapılacaktır. Çalışmada, ilkokul öğrencilerinin bilim insanı hakkındaki görüşlerini belirlemek amacıyla, Chambers (1983) tarafından geliştirilen Draw A Scientist Test (Bir Bilim İnsanı Çiz) testi kullanılmıştır. Draw A Scientist Test (DAST), öğrencilerin bilim insanlarına yönelik tutumları hakkında bilgi sağlamak için düzenlenmiş açık uçlu bir testtir. Öğrencilerin bilim insanı dendiğinde zihinlerinde canlanan resimden hareketle değerlendirilmesidir. DAST’ın değerlendirilmesi ise “Bir Bilim İnsanı Çiz Testi kontrol listesi (DAST-C)” ile yapılmıştır. DAST-C’nin değerlendirme kriterleri; bilim insanının fiziki görünüşü (laboratuvar önlüğü, gözlük, sakal, kravat), cinsiyeti (bay, bayan), yüz ifadesi (mutlu, mutsuz, düşünceli, çılgın), yaşı (yaşlı, orta, çocuk), çalıştığı ortam (laboratuvar, ev, bahçe), bilimsel bilgiyle ilgili çizimler (araştırma aracı, teknoloji) ve alternatif imajlar şeklindedir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BİTİŞİK EĞİK EL YAZISI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, ilkokul öğrencilerinin bitişik eğik el yazısı hakkındaki görüşlerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda araştırma, 2015-2016 eğitim öğretim yılı birinci döneminde, Muğla ili Menteşe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı 4 farklı ilkokulda öğrenim görmekte olan öğrencilerle gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya üçüncü ve dördüncü sınıf düzeylerinden rastgele yöntemle belirlenen 10’u kız 15’i erkek olmak üzere toplamda 25 öğrenci katılmıştır. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması yöntemiyle desenlenmiştir. Verilerin toplanması amacıyla görüşme tekniğinde kullanılmak üzere araştırmacı tarafından ilgili literatür taraması yapıldıktan sonra uzman görüşleri alınmıştır. Uzman görüşleri doğrultusunda hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu oluşturulup, uygulamada kullanılmıştır. Formun içeriğinde katılımcıların bazı demografik özelliklerini belirlemeye yönelik 3 soru vardır. Formda katılımcıların düşüncelerini belirlemeye yönelik ise 11 soru bulunmaktadır. Verilerin analizinde nitel araştırma analiz yöntemlerinden betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Analiz sürecinde 3 araştırmacı görüşme kayıtlarını ayrı ayrı analiz etmişler daha sonrasında bir araya gelerek analizlerini karşılaştırmak suretiyle tutarlılık sağlamışlardır. Araştırma sonuçlarına göre öğrencilerin çoğunlukla bitişik eğik el yazısı ile yazı yazmada ve okumada sıkıntı yaşamadıkları, bununla birlikte az da olsa bazı sorunların yaşandığı tespit edilmiştir. Ayrıca öğrencilerin büyük oranda okuma süreçlerinde dik temel harflerle yazılmış metinler yerine bitişik eğik harflerle yazılmış metinleri tercih ettikleri bulunmuştur. Araştırmanın bulguları ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve bu doğrultuda bazı önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ÇEVREYE İLİŞKİN ALGILARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: Bu çalışmada ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin çevreye ilişkin algıları ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada 4. sınıf öğrencilerinin seçilmesinin sebebi sosyal bilgiler öğretimi programında çevre bilincinin kazanılmasına yönelik kazanımlara yer verilmesidir. Ayrıca diğer bütün derslerde yer alan kazanımlar dikkate alındığında çevre eğitimi ile ilgili kazanımlar ve ders konuları birbirini destekler niteliktedir. Bunun yanında çalışmada çocukların İzmit Körfezi hakkındaki algılarının belirlenmesi, körfez ile ilgili sorunların tespiti ve bu sorunları kimlerin çözebileceğine ilişkin düşünceleri ile kendilerinin bu sorunların çözümüne yapacakları katkılar hakkında farkındalık oluşturmak açısından önemlidir. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgubilim deseni kullanılmıştır. Çalışma grubunu ise 2014-2015 öğretim yılı ikinci yarıyılında Kocaeli İli İzmit İlçesi’nde kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemi kullanılarak seçilmiş üç ilkokul, ve bu okullardaki 4. sınıf şubelerinden seçkisiz olarak belirlenen üç şubede öğrenim görmekte olan 82 4. Sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırma verileri Yılmaz, Bedur ve Uysal (2014) tarafından geliştirilen görüşme formunun İzmit Körfezi’ne uyarlanmasıyla elde edilen altı açık uçlu sorudan oluşan görüşme formu kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz ve içerik analizi ile değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda; öğrencilerin çoğunluğunun çevre sorunu kavramına ‘’Kirlilik’’ anlamı yükledikleri, yaşadıkları çevrede çevre sorunu olarak en çok ‘Atık Maddeleri’ gördükleri, İzmit Körfezi’nin öğrencilerde en çok ‘Doğal Güzelliği’ çağrıştırdığı, İzmit Körfezi ile ilgili sorunlar hakkında ‘Atık Maddelerin’ üzerinde yoğunlaştıkları, İzmit Körfezi ile ilgili sorunları öncelikli olarak ‘Sivil Toplumun’ çözebileceğine inandıkları, İzmit Körfezi’ne karşı kendi sorumluluklarında ise en çok ‘Kirlenmeyi Önleme ve Korumayı’ düşündükleri görülmüştür. Bu bulgulardan hareketle öğrencilerin yakın çevrelerini tanıdıkları ve çevrelerinde bulunan kirlenmeler ile körfezdeki kirliliğin farkında oldukları, ve bu durumdan rahatsız oldukları söylenebilir. Öğrencilerin duyarlı çevresel davranış geliştirme eğiliminde bulundukları, sorunlar karşısında bir otoriteye güven duyma eğiliminde oldukları, çevre sorunlarının çözümünün güç olmadığını düşündükleri, çevre sorunlarının çözümünde kendilerine ayrıca sorumluluk yükledikleri söylenebilir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ÇOĞUNLUKLA İZLEDİKLERİ ÇİZGİ FİLMLERİN AÇIK YA DA ÖRTÜK MESAJLARININ ANALİZİÖzet: Öğretmen ve anne- babalar çocukların kişilik ve ahlak gelişiminden öncelikli olarak sorumlu olan kişilerdir. Bu sorumluluğun hukuki, sosyal ve ahlaki dayanakları vardır. Bununla birlikte çocuğun kişilik yada ahlak gelişimine etki eden faktörler sözkonusu kişilerin kontrol çerçevesinin dışına taşmaktadır. Sosyal çevre, medya ve internet öğretmenlerin ve anne-babaların müdahil olamayacakları pek çok veri ile yüklü olarak çocuklara ulaşabilmekte üstelik bu ulaşım aracısız olabilmektedir. Bu çalışmada, ilkokul çocuklarının çoğunlukla izledikleri çizgi filmlerin neler olduğu ve bu ürünlerin içerdiği açık ve örtük mesajlar incelenecektir. Araştırmanın ilk aşamasında anne-babalar ve çocuklara en çok izledikleri TV programları ile internette en çok izledikleri çizgi filmler sorulmuştur. Ortaya çıkan listede en çok tekrar eden ve ortak tercih edilen çizgi filmler saptanmış ve bu ürünler, içerdikleri görsel ögelere, kahramanlarının karakteristik özelliklerine, söz ve eylemlerine, hikayelerin akış yönlerine göre analiz edilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DÖRT İŞLEME İLİŞKİN ZİHİN HARİTALARIÖzet: Bir kavramı, sözcüğü ya da fikri düşündüğümüzde beynimiz bu kavramdan ilişkili sözcük ve düşüncelere ulaşır. Bu düşüncelerle ilişkilendirilecek binlerce fikir vardır. Bu süreç, ilk düşünceden başlayarak sonsuza kadar devam eder. Günümüz bilgi çağında merkezdeki bir kavram etrafında şekillenen düşüncelerle ilgili bu sürece zihin haritası olarak adlandırmamızı sağlamıştır. 1970’li yıllarda Tony Buzan tarafından ortaya konulan zihin haritalama, zihindeki düşüncenin dışa vurularak, ilgi çekici ve kısa zamanda yapılan özel bir not alma tekniğidir. Zihin haritaları merkez bir düşünceye ya da kavrama ilişkin olarak diğer düşünceleri ve kavramları bağlantısal olarak sunulduğu iki boyutlu görsel araçlardır. Zihin haritası, merkez düşünceye ilişkin kavramların ve düşünceler arasındaki ilişkilerin bir görsel sunumudur (Mueller, Johnston ve Bligh, 2002). Balım, Evrekli ve Aydın (2007)’a göre zihin haritalama, bireylerin merkez bir kavrama ya da düşünceye ilişkin sahip oldukları kavramları ve düşünceleri ilişkilendirmelerini ve resim, ifade, şekil, büyüklük, renk unsurlarının kullanımı sayesinde sol beynin yanında sağ beynin de aktif olarak kullanılmasını sağlayan beyin temelli etkili bir görsel tekniktir. Bu bağlamda öğrencilerin zihin haritalarının çıkarılması merkezdeki kavrama ilişkin öğrenmeleri hakkında bilgi verebilir. Buradan hareketle araştırmanın amacı ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin matematikteki dört işlemler konusunda zihin haritalarını çıkarmaktır. Bu amaç doğrultusunda araştırmanın alt amaçları ise şunlardır: - İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin başarı durumlarına göre toplama işlemine ilişkin zihin haritaları puanları nasıldır? - İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin başarı durumlarına göre çıkarma işlemine ilişkin zihin haritaları puanları nasıldır? - İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin başarı durumlarına göre çarpma işlemine ilişkin zihin haritaları puanları nasıldır? - İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin başarı durumlarına göre bölme işlemine ilişkin zihin haritaları puanları nasıldır? - İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin başarı durumlarına göre toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işleminde oluşturdukları kavramlar nelerdir? Araştırma çalışma grubunu Muğla ili Menteşe ilçesinde 2015-2016 eğitim öğretim yılında öğrenim gören 20 dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Çalışma grubunda yer alan öğrencilerin başarı durumlarını belirlemek için araştırmacılar tarafından hazırlanan güvenirlik çalışması yapılmış “Dört İşleme İlişkin Başarı Testi” hazırlanmış ve uygulanarak öğrencilerin başarı durumları belirlenmiştir. Uygulama sürecinde, öğrencilere zihin haritası oluşturma tekniğine ilişkin uygulama yapılmadan önce iki ders saati boyunca öğrencilere bilgi verilmiştir ve örnek uygulamalar yapılmıştır. Öğrencilerden toplama, çıkarma, çarpma ve bölmeye ilişkin ayrı ayrı iki ders saati toplamda sekiz ders saati uygulama yapılmıştır. Uygulama sonucu elde edilen veriler, öğrencilerin yazılı dokümanları (karalama kağıtları) ve gözlemler sonucunda elde edilmiştir. Verilerin analizinde D’Antoni, Zipp ve Olson (2009) tıp öğrencileri üzerindeki çalışmalarında zihin haritalarını değerlendirmek için hazırladıkları rubrik kullanılacaktır. Araştırma sonucunda öğrencilerin dört işlem ile ilgili hangi kavramları öğrendikleri hangilerini öğrenmediklerinin ortaya çıkacağı beklenmektedir. Mueller, A., Johnston, M. & Bligh, D. (2002). Joining mind mapping and care planning to enhance student critical thinking and achieve holistic nursing care. Nursing Diagnosis, 13(1), 24-27. Balım, A. G., Evrekli, E. ve Aydın, G. (2007). Fen ve teknoloji öğretiminde zihin haritalama tekniği ve mind manager programı uygulamaları. Famagusta, Turkish Republic of Northern Cyprus: VII. International Educational Technologies Conference. (3-4-5. Mayıs 2007). D’Antoni, A. V., Zipp, G. P. & Olson, V. G. (2009). Interrater reliability of the mind map assessment rubric in a cohort of medical students. BMC Medical Education, 19(9), 1-8. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN EKOELEŞTİRİ BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ: BİR EYLEM ARAŞTIRMASIÖzet: Doğaya egemen olma düşüncesi insanoğlunun aşırı ve bilinçsizce müdahalelerini beraberinde getirmiş, yaşanılan dünya ciddi tehlikelerle yüzleşmek durumunda kalmıştır. Tarihsel süreçte doğaya yöneltilen bu tahrip edici eylemler, insanın doğaya yabancılaşarak ondan uzaklaşmasına neden olmuştur. Ekosistemin bir parçası olan insanın ego merkezci bu anlayıştan sıyrılarak yeniden doğayla bütünleşmesi için birçok disiplin üzerine düşeni yapmaya çalışmış, multidisipliner bir özellik taşıyan edebiyat alanı da bu duruma sessiz kalmamıştır. Edebiyatın insan ve doğa ilişkisini, ekolojik sorunları, ekolojik sorunların sosyo-kültürel boyutlarını konu edinerek işlemesi ekoeleştiri alanını ortaya çıkarmıştır. Disiplinler arası bir alan olan ekoeleştiri, doğanın kendine özgü değerinin anlaşılmasında ağır terminolojik dil ve sayısal değerler içeren söylemlerin değil, insanın bilincine doğrudan etkide bulunan edebiyatın daha etkili olacağı görüşünü savunmaktadır. Çevreci eleştiri olarak adlandırılan ekoeleştiri, doğanın edebi eserlerde nasıl işlendiği sorusuna yanıt aramakta ve eserlerde yer alan ekolojik sorunları ekonomik, toplumsal ve kültürel boyutlardan analiz etmeye çalışmaktadır. Bu uygulama, doğadaki tüm unsurların bir yaşam ağı içerisinde birbirine bağlı olduğu eko- merkezci anlayışla gerçekleştirilmektedir. Ekoeleştiriye konu olan bir yapıt incelenirken bu anlayış doğrultusunda hareket edilmekte, eserde bu bütünselliğin nasıl gözetildiği, insan ve insan dışındaki varlıkların ne şekilde yansıtıldığı, yazarın doğaya yönelik hangi görüşü benimseyerek olay örgüsünü oluşturduğu analiz edilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca bu olay örgüsünde ekonomik, psikolojik, felsefi ve sosyo-kültürel boyutlar göz önünde bulundurulmakta; çevre sorunlarının oluşmasında bu boyutların etkisinin ne şekilde olduğu, bunların ne tür sonuçları ortaya çıkardığı çok yönlü bir şekilde irdelenmektedir. Sürdürülebilir bir dünya için insanın doğaya ve insana yönelik farkındalığının erken yaşlardan itibaren oluşturulması beklenmektedir. Bu bakımdan somut dönemden soyut işlemler dönemine geçiş aşamasında bulunan ve kendi değerler sistemini oluşturan ilkokul öğrencilerinin, ekoeleştiri becerilerinin geliştirilmesi önem arz etmektedir. Çalışmanın amacı; ilkokul 3. sınıf öğrencilerinin ekoeleştiri becerilerinin geliştirilme sürecinin incelenmesidir. Rize ilindeki bir ilkokulda gerçekleştirilen çalışmaya 15 öğrenci katılmıştır. Bir eylem araştırması şeklinde desenlenen çalışmada 7 farklı uygulama yoluyla öğrencilerin ekoeleştiri yapmaları sağlanmıştır. Her bir uygulama sürdürülebilir kalkınmanın 7 boyutuna (İklim değişikliği ve temiz enerji, Sürdürülebilir ulaşım, Sürdürülebilir üretim ve tüketim, Halk sağlığı tehdidi, Doğal kaynakların korunması ve yönetimi, Sosyal bütünleşme ve göç, Küresel açlığa karşı mücadele) yönelik tasarlanmıştır. Uygulamalarda karikatür, fotoğraf, şarkı, masal, animasyon ve bilgisayar oyunları ekoeleştiri materyalleri olarak kullanılmıştır. Uygulamalar süresince gerçekleştirilen sınıf içi tartışmalar, öğrenci çizimleri ve zihin haritalarıyla araştırmanın verileri nitel olarak elde edilmiştir. Uygulama sürecinin başlangıcında öğrencilerin ekolojik sorunlara yönelik eleştirilerini daha çok ekonomik temelli ve yalnızca insan yararını gözeten sınırlı bir bakış açısıyla yaptıkları belirlenmiştir. Çalışmanın ilerleyen süreçlerinde sınıf içi tartışmalarda öğrencilerin doğaya verilen zararın yalnızca insan yaşamını etkilemediği; bu olumsuz durumun evrendeki bitki, hayvan, böcek, taş, toprak, su ve benzeri tüm varlıkların geleceğini tehlikeye attığına yönelik eleştirilerde bulundukları görülmüştür. Uygulamalar yoğunlaştıkça zihin haritalarındaki ekolojik kavram çeşitliliğinin artış gösterdiği, çizimlerde ise canlı-cansız tüm varlıkların doğaya verilen zarardan etkilendiklerine ilişkin bütünsel anlatımlar yer almaya başlamıştır. Çalışmanın sonunda, öğrencilerin ekoeleştirinin temel ilkesi olan canlı-cansız tüm varlıkların birer özne olduğu, her birinin kendi içerisinde değer taşıdığı düşüncesine ulaştıkları görülmüştür. Dünya’nın yalnızca insanlara ait olmadığı, insanın doğaya ve tüm canlılara karşı sorumlu olduğu, kaynakların etkili ve verimli bir şekilde kullanılması gerektiğine ilişkin, kaynak materyallere yönelik ekoeleştiri yapabildikleri belirlenmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN GÖZÜYLE DÜNYA, AY VE GÜNEŞÖzet: Bu çalışma öğrencilerin Güneş, Dünya, Ay ve Güneş-Dünya-Ay sistemiyle ilgili zihinsel modellerini belirleme amacıyla gerçekleştirilmiştir. 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılında Hakkari ilinin Şemdinli ilçesinin Derecik beldesindeki bir köy okulunda çalışma yürütülmüştür. İlkokul 2. sınıftan 21 öğrenci, 3. sınıftan 15 öğrenci, 4. sınıftan 18 öğrenci olmak üzere toplam 54 öğrencinin yer aldığı bir çalışma grubu yer almaktadır. Zihinsel modeller bireylerin zihnindeki içsel/bilişsel sunumlardır. Diğer bir ifadeyle, zihinsel modeller kavramsal modellerle gerçek (olgu/süreç) arasında zihinde yapılanan ara aşama olup ilgili gerçeği anlamak için kestirimci ve açıklayıcı niteliklere sahiptir. Buna göre bireyler zihinsel modelleri gerçek dünyanın davranışlarını açıklama, kestirme ve anlamada kullanırlar veya bu doğrultuda mevcut modellerden hareketle yeni zihinsel modeller yapılandırırlar. Kullanılan veya yapılandırılan zihinsel modelde önemli olan birey için fonksiyonel olmasıdır. Anlaşıldığı gibi, zihinsel modeller gerçeklerle ve/veya kavramsal yapılandırmalarla ilişkili olup bunların bireylere özgü, içsel, tamamlanmamış ve dinamik indirgemeleridir. Öğrencilerin konuyla ilgili zihinsel modellemeleri resimler ve açık uçlu sorularla belirlenmeye çalışılmıştır. Veri toplama aracı olarak ayrı ayrı uygulanmak üzere ana konu için 1 soruluk betimleme çalışması ve 8 soruluk açlık uçlu sorulardan oluşan bir test olmak üzere toplamda 2 testten yararlanılmıştır. Testlerden elde edilen veriler, öğrencilerin sınıf düzeyleri göz önünde bulundurularak değerlendirilmiştir. Açık uçlu soruların bazılarında resimler çizerek cevaplar veren öğrencilerin%85.1’i Ayı, %88.8’i Dünyayı, %92.5’i Güneşi, kendi zihinsel modellemelerine göre resmetmişlerdir. Bazı öğrenciler kendilerini uzay boşluğunda bir astronot gibi görerek kendilerini resme dahil etmişlerdir. Kimi öğrenciler kendilerini dünyanın tam üstünde görerek Ay, Güneş ve gökyüzünü daha ayrıntılı resmetmişlerdir. Öğrencilerin bir kısmı ise kendilerini resme dahil etmeden sadece zihninde hayal ettiklerini resmetmişlerdir. 2. sınıflara bakıldığında çiçek, gökkuşağı ve insan gibi temayla ilgisi olmayan objeler çizdikleri görülmektedir. % 14.2’si çiçek resmi, %14.2’si insan resmi, , %66.6’sı gökkuşağı resmi çizerek temadan uzaklaşmışlardır. 3 ve 4. sınıflara bakıldığında ise genel olarak tema çerçevesinde resimler çizdikleri görülmektedir; %24.2’si uzay, %42.’4ü gezegen, tamamının yıldız çizdiği görülmektedir. Dünyayı kara ve denizler olarak ikiye ayırarak ele alanlara kıyasla iki renkli olarak bir bütün halinde ele alanlar daha fazladır. Güneşi ve Ayı genelde tek renk olarak ele almışlardır. Güneş, Dünya ve Ay büyüklük olarak karşılaştırıldığında Dünya diğerlerine göre daha büyük çizilmiştir. Bunun nedeni Dünya üzerinde yaşıyor olduğumuzu düşünmeleri olabilir. Dünyayla ilgili öğrencilerdeki genel algıya bakıldığında tamamının dünyanın şekline dair aynı fikirde olduğu açıktır. Çizilen resimlerde dünya yuvarlak olarak ele alınmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN HAYALLERİNDEKİ OKUL BAHÇESİÖzet: Günümüzde teknolojinin ve bilginin hızla artmasıyla beraber bireyleri eğitme görevi okullara verilmiştir. Çağımızda eğitim ve öğretimim, hayatın tüm alanlarında kesintisiz olarak devam ettiği göz önüne alındığında, öğrenme mekanlarının sadece dersliklerle sınırlı olmadığı bilinmektedir. Öğrencilerin zihinsel, bedensel ve ruhsal gelişmelerine katkı sağlayan sosyal mekanlar olarak okul bahçeleri, eğitim sürekliliğinin sağlanması ve kalitesinin artırılmasında önemli bir paya sahiptir (www.meb.gov.tr). İlkokullar, 6-11 yaş dönemindeki çocukları kapsamaktadır. Bu dönem çocukların en belirgin özelliği hızlı bir bilişsel gelişim göstermelerinin yanında bedensel olarak hareket etmek istedikleri, kinestetik enerjilerinin yüksek olduğu bir dönemdir. Bu dönemde çocuklar Piaget’e göre somut işlemler dönemindedir. Somut işlemler döneminde çocuklar zihinsel yeteneklerini somut nesneler ve yaşantılar üzerine uygulayabildiklerinde gelişim gösterirler. Çocuklara somut yaşantıları ise sadece sınıf ortamlarında değil okul bahçelerinde de edinebilirler. Erdönmez (2007)’e göre çocuğun, okul bahçesinde oynayarak kazandığı deneyim ve bilgiler, okul ve diğer eğitim araçlarından aldığı bilgiler kadar büyük rol oynamaktadır. Ancak yapılan araştırmalar (Hauser, 2002; Hoff et al., 2007; Karatekin ve Çetinkkaya, 2013; Natus, 2008; Özdemir,2011), birçok okulun önemli bir parçası olan okul bahçelerinin soğuk ve monoton görünüşe sahip, beton veya asfalt yüzeylerden oluştuğunu, birkaç ağaca sahip mekanlar olduğunu ortaya koymuştur. Buradan hareketle bu çalışmada okul bahçelerini en çok kullanan öğrencilerin hayallerindeki okul bahçelerinin nasıl olduğu belirlenmek istenir. Bu amaçla Denizli’de yer alan bir ilkokuldaki öğrencilerden hayallerindeki okul bahçesini çizmeleri istenir. İlkokulda yer alan toplam 80 öğrenciye resimler çizdirilir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması, desen olarak da bütüncül tekli durum deseni kullanılır. Araştırmanın veri toplama sürecinde doküman incelemesi yapılarak nitel veri analizi yaklaşımlarından betimsel analiz yaklaşımı kullanılır Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİKTE DÖRT İŞLEM SEMBOLLERİNE İLİŞKİN BİLİŞSEL YAPILARININ BELİRLENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, ilkokul öğrencilerinin matematikte dört işlem sembollerine ilişkin bilişsel yapılarının kelime ilişkilendirme testi ile belirlenmesidir. Bu doğrultuda ilkokul öğrencilerin artı (+), eksi (-), çarpı (x), bölü (÷) ve eşittir (=) kavramlarına ilişkin bilişsel yapıları belirlenmeye çalışılmıştır. Bu araştırma, nicel araştırma desenlerinden tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, Muğla ili Marmaris ilçesine bağlı özel bir ilkokulda öğrenim görmekte olan toplam 115 üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir örneklem türü kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan kelime ilişkilendirme testi kullanılmıştır. Verilerin analizi için kelime ilişkilendirme testinde anahtar kavramlara verilen cevap kelimeler ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Hangi anahtar kavrama hangi kelime veya kavramların kaç kez tekrarlandığını gösteren ayrıntılı frekans tablosu hazırlanmıştır. Bu frekans tablosundan yararlanılarak kavram ağı oluşturulmuştur. Kavram ağı oluşturma işleminde kesme noktası tekniği kullanılmıştır. Kesme noktası tekniği kullanılarak oluşturulan kavram ağları yardımıyla kavramlar arasındaki ilişkilendirmelere ve yeni üretilen kelimelere bakılarak veriler yorumlanmıştır. Elde edilen bulgulara göre beş farklı kavram ağı oluşturulmuştur. Araştırmada oluşturulan kavram ağları ile kavramlar arasında nasıl bağlantılar kurulduğu belirlenmiştir. Araştırma sonucuna göre öğrencilerin vermiş oldukları cevaplar incelendiğinde öğrencilerin en fazla çarpı anahtar kavramıyla kelime ilişkilendirdikleri; en az ise eşittir anahtar kavramıyla kelime ilişkilendirdikleri görülmüştür. Bu durum öğrencilerin eşittir sembolüne ilişkin kavrayışlarının diğer sembollere göre düşük olduğunu göstermektedir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda öneriler geliştirilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OKUDUĞUNU ANLAMA BECERİLERİNİN VE KİTAP OKUMA MOTİVASYONLARININ İNCELENMESİÖzet: Öğrenme, başarı, güç ve bazı duygusal sebeplerden dolayı kitaba ve okumaya istek duyma ve yönelme süreci kitap okuma motivasyonunu anlatmaktadır. Okumaya yönelmenin anlama ile olan bağlantısını kavramak, anlamanın duyuşsal etkenlerinin fark edilmesini sağlayacaktır. Bu araştırma, ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama becerilerinin ve kitap okuma motivasyonlarının çeşitli değişkenlere göre incelenmesi; okuduğunu anlama becerisi ile kitap okuma motivasyonu arasında ilişki olup olmadığının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modelinde tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 eğitim-öğretim yılı, bahar döneminde Ankara’nın Keçiören ilçesindeki okullarda öğrenim gören 244 ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi (erkek: n=123; kız: n=121) oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu, hikâye edici bir metne yönelik 10 adet açık uçlu soru içeren okuduğunu anlama testi, okuma sevgisi ve okuma sebebi isimli iki alt boyuttan ve toplam 14 maddeden oluşan “Kitap Okuma Motivasyonu Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin okuduğunu anlama becerileri ve kitap okuma motivasyonları, öğrencilerin cinsiyeti ve kütüphaneye üye olma durumu ile sınıf öğretmeninin cinsiyeti değişkenlerine göre değerlendirilmiştir. Veriler iki farklı oturumda toplanmıştır. 20 dakikadan oluşan ilk oturumda katılımcılar, kişisel bilgi formunu ve kitap okuma motivasyonu ölçeğini cevaplamışlardır. 40 dakikalık ikinci oturumda ise öğrencilere okuduğunu anlama testi uygulanmıştır. Araştırma kapsamında elde edilen veriler bilgisayar destekli bir istatistik programına aktarılmış ve analize başlamadan önce verilerin normal dağılım gösterip göstermediği incelenmiştir. İnceleme sonucunda verilerin normal dağılım göstermediği belirlendiği için analizlerde parametrik olmayan istatistik testlerinden yararlanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda araştırmaya katılan öğrencilerin okuduğunu anlama becerilerinin ve kitap okuma motivasyonlarının kız öğrenciler lehine anlamlı farklılık gösterdiği; kitap okuma motivasyonunun, öğrencilerin sınıf öğretmenlerinin cinsiyetine göre değişmediği ancak kütüphaneye üye olma durumuna göre anlamlı farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Okuduğunu anlama becerisi ile kitap okuma motivasyonu arasında pozitif yönlü zayıf ilişki; okuma sevgisi ile okuduğunu anlama becerisi arasında pozitif yönlü zayıf ilişki olduğu; okuduğunu anlama becerisi ile okuma sebebi arasında ilişki olmadığı anlaşılmıştır. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak okuduğunu anlama hususunda standartlaştırılmış testler kullanılarak daha geniş gruplarla tarama çalışmaları yapılabileceği; motivasyon ile okuduğunu anlama ilişkisini kavramaya yönelik gözleme dayalı boylamsal araştırmalar tasarlanabileceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OKUMAK VE YAZMAK KAVRAMLARINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: Bu çalışmanın amacı ilkokul öğrencilerinin okumak ve yazmak kavramlarına ilişkin algılarının metaforlar yardımıyla belirlenmesidir. Metafor sözcüğü kelime itibari ile eğretileme, benzetme, istiare, mecaz anlamlarına gelmekle beraber pek çok farklı tanımı bulunmaktadır. Metafor, bir söz sanatı olarak benzetme türlerinin içerisine dahil edilebilir; ancak benzetmeden farklı olarak onu üretenin ve dinleyenin zihinsel kavrayış zenginliğine daha geniş bir alan bırakır. Metaforlar insanoğlunun kendi dünyasını anlama, ifade etme, kurma ve düzenlemeye yönelik geliştirmiş olduğu temel araçlardan biridir. Okuma ve yazma öğretimi ilkokul da en temel yapı taşlarından biridir. Öğrencilerin bu becerileri kazanmasında ilkokulda ki öğrenimleri önemli rol oynamaktadır. Ancak yapılan araştırmalarda öğrencilerin okuma ve yazma da bir çok sorunla karşılaştığı görülmektedir. Öğrencilerin okuma ve yazma ile ilgili düşüncelerinin, algılarının belirlenmesi bu alanda yaşanan sorunların çözülmesinde önemli bir veri kaynağı olarak kullanılabilir. Bu nedenle öğrencilerin okumak ve yazmak kavramlarına ilişkin metaforik algılarının belirlenmesi önemli görülmektedir. Bu araştırmada nitel araştırma desenlerinden “olgubilim” kullanılmıştır. Olgubilim (fenomenoloji) deseni, farkında olduğumuz ama derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Araştırmaya 2019-2020 eğitim öğretim yılında bir özel okulda öğrenim görmekte olan ilkokul 2, 3 ve 4. sınıf öğrencileri katılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin okumak ve yazmak kavramlarına ilişkin sahip oldukları metaforları ortaya çıkarmak için, Okumak .... gibidir; çünkü .... ve Yazmak .... gibidir; çünkü .... ifadelerinin yazılı olduğu 2 açık uçlu sorudan oluşan form kullanılmıştır. Verilerin analizinde kodlama, temaların bulunması, verilerin kod ve temalara göre örgütlenmesi aşamalarından oluşan içerik analizi kullanılmıştır. İçerik analizi araştırmanın kuramsal olarak çok açık ifade edilemediği veya daha derinlemesine bir analize gereksinim duyulduğu durumlarda gerçekleştirilmektedir. Elde edilen veriler kategoriler halinde, kategorinin içerdiği metafor adları ve frekans değerleri ile sunulmuştur. Öğrencilerin kullanmış oldukları metaforlara karşın yazdıkları nedenlere de doğrudan alıntılar yapılarak bulgular bölümünde yer verilmiştir. Araştırma sonucunda öğrencilerin okumak ve yazmak kavramlarına ilişkin algıları belirlenmiş ve bu bulgular doğrultusunda önerilere yer verilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OLMAK İSTEDİKLERİ MESLEĞE YÜKLEDİKLERİ DEĞER ALGILARIÖzet: Bu araştırmanın amacı, İlkokul 4.sınıf öğrencilerinin olmak istediği mesleğe yüklediği değer algılarını tespit etmek ve değer eğitimi bağlamında irdelemektir. Araştırmada, mesleklere yüklenen değer algılarını ortaya koyabilmek için nitel araştırma yöntemlerinden fenemonolojik yöntem tercih edilmiştir. Araştırma, Isparta il merkezinde yer alan Kamile Gürkan İlkokulunda öğrenim gören 4.sınıf öğrencilerinden 73 öğrenci ile yapılmıştır. Araştırmada veriler 6 tane kapalı uçlu ve 2 tane açık uçlu olmak üzere toplam 8 sorudan oluşan görüşme formuyla elde edilmiştir. Araştırmanın güvenirliğini sağlamak amacıyla 3 uzman görüşüne başvurulmuştur. Güvenirlik, Miles ve Huberman’ın formülü (Güvenirlik = görüş birliği / görüş birliği + görüş ayrılığı) kullanılarak hesaplanmış ve bu araştırma için ise güvenirlik katsayısı 0.90 olarak hesaplanmıştır. Toplanan nitel verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Betimsel analizde, görüşülen öğrencilerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara çok defa yer verilmiştir. Betimsel analiz yapılmasındaki amaç, elde edilen bulguları düzenleyerek yorumlamak ve anlam bütünlüğü içinde okuyucuya sunmaktır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre; öğrenciler en fazla doktor (n=19), öğretmen (n=14) ve polis (n=11) olmak istemektedirler. Kızlar en fazla öğretmen (n=14) ve doktoru (n=12) benimserken, erkekler ise polis (n=9), doktor (n=7) ve futbolcuyu (n=7) tercih etmektedir. Öğrencilerin kişisel bilgilerine bakıldığında; anne mesleğinin daha çok ev hanımı (n=48), baba mesleğinin ise işçi (n=41) olduğu tespit edilmiştir. Yine anne eğitim seviyesi daha çok ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde (n=64) iken, baba eğitim seviyesinin anneye göre biraz daha iyi seviyede olduğu görülmüştür. Baba eğitim seviyesi daha çok lise ve üniversite düzeyindedir (n=44). Kızların öğretmen olmak istemelerinde çocukları çok sevme duygusu yatmaktadır. Bu mesleği yaparken de çocuklara çok yardımcı olacaklarına ve onlara bir şey olmaması için çok dikkatli olacaklarını belirtmişlerdir. Kızlar öğretmenlik mesleğinde çalışkanlık (n=5), saygı (n=2) ve sorumluluk (n=2) değerlerinin yer alması gerektiğine inanmaktadırlar. Yine doktor olmak istemelerinde ise çocukları ve bebekleri iyileştirme duygusu yatmaktadır. Bu mesleği yaparken de iyi biri olmaya ve hastalara güzel yaklaşmaya dikkat edeceklerini söylemişlerdir. Doktorluk mesleğinde dürüstlük (n=3) ve merhamet ( n=3) değerlerinin yer alması gerektiğine inanmaktadırlar.Erkeklerin ise polis olmak istemelerinde ilgi duyma ve sevme duygusu yatmaktadır. Bu mesleği yaparken de dikkatli olacaklarını ve düzgün yapacaklarını belirtmişlerdir. Polislik mesleğinde çalışkanlık (n=5) ve adalet (n=3) değerlerinin yer alması gerektiğine inanmaktadırlar. Yine erkeklerin futbolcu olmak istemelerinde ise güzel oynama ve sevme duygusu yatmaktadır. Bu mesleği yaparken de çok çalışacaklarına ve kendini geliştirmeye dikkat edeceklerini söylemişlerdir. Futbolculuk mesleğinde dürüstlük (n=3) ve çalışkanlık (n=2) değerinin yer alması gerektiğine inanmaktadırlar. Sonuç olarak bu araştırma göstermiştir ki meslek seçiminde ve bu mesleğe yüklenen değer algılarında toplumsal cinsiyet rolü önemli bir rol oynamaktadır. Yine başka bir etken de çocukların içinde bulundukları gelişim döneminin özelliklerini önemli derecede yansıttıkları anlaşılmıştır. Kızların daha duygusal, merhametli ve sevecen tavırları yapmak istediği meslekteki değer algılarını önemli ölçüde etkilerken; erkeklerinde soğukkanlı, sert ve belli alanlara ilgi duymaları hem yapmak istediği mesleği hem de bu meslekteki değer algılarını şekillendirmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ORYANTİRİNGE İLİŞKİN METAFORİK ALGILARI ÜZERİNE FENOMENOLOJİK BİR ARAŞTIRMAÖzet: Oryantiring hızlı gelişen bir doğa sporu ve aynı zamanda bir eğitim aracıdır. Bu spor özellikle küçük yaşlardan itibaren çocuklara kazandırılmaya çalışılmaktadır. Çünkü oryantiring beyin ve bedenin eş güdümlü çalışmasını sağlayarak çocuğun kendi doğal ortamı içerisinde çok yönlü gelişmesine katkıda bulunabilmektedir. Dolayısıyla ilkokul çağındaki çocukların oryantirigi nasıl algıladıkları ve ne şekilde gördüklerinin bilinmesi oldukça önemlidir. Oryantiringin çocukların dünyasında nasıl yer ettiği bilinmesi halinde daha etkili bir eğitim aracı olarak doğru şekilde kullanılabilir. Bu çalışmada ilkokul öğrencilerinin oryantiringe ilişkin metaforik algıları ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Öğrencilerin oryantiringe ilişkin görüşleri ortaya koyulmaya çalışıldığı için bu araştırmada nitel araştırma yaklaşımları kapsamında yer alan olgubilim (fenomenoloji) araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini amaçlı örnekleme tekniklerinden biri olan uygun durum örneklemine göre iki farklı ilkokulun 1., 2., 3. ve 4. sınıflarında öğrenim gören ilkokul öğrencileri oluşturmaktadır. Öğrencilerin kullanmış oldukları metaforlar, sözlü ve yazılı bir şekilde elde edilmiştir. Bu süreçte ses kayıt cihazı ve metafor formu kullanılmıştır. Sözlü ve yazılı bir şekilde elde edilen bütün metaforlar yazıya aktarılmıştır. Yazıya aktarılan veriler üst düzey analiz biçimlerinden biri olan içerik analizine tabi tutulmuş ve bu süreçte sürekli karşılaştırmalı metot tekniğinden yararlanılmıştır. Elde edilen verilerin analizi sonucunda ilkokul öğrencilerinin oryantirigi ağırlıklı olarak spor, koşu, oyun, bulmaca gibi sevdikleri ve eğlenceli buldukları faaliyetlere benzettikleri görülmüştür. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN RESİMLERİNDE TÜKETİM: GÖSTERGEBİLİMSEL BİR ANALİZÖzet: Tüketim, mal ve hizmetlerin insan ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Tüketim faaliyetleri, bireylerin, kişisel arzu, istek ve ihtiyaçları için bir ürünü belirli bir bedel karşılığında alması ya da alma kapasitesinde olmasıdır. Ancak bireylerin istek ve gereksinimlerine karşılık enerji, zaman ve para kaynaklarının sınırlı olması bireylerin her istediği mal ve hizmeti satın alamamasına neden olarak, tüketicilerin bulundukları ortamda çok çeşitli mal ve hizmetler arasında seçim yapmalarını zorunlu kılmaktadır. Buna ek olarak günümüzde popüler kültür, medya ve iletişim teknolojilerinin kullanımının yaygınlaşması ve ekonomi alanındaki dönüşümler nedeniyle tüketim alışkanlıkları çeşitlilik göstermektedir. Bu bağlamda, bireylerin kendilerine sunulan mal ve hizmetler konusunda bilgi sahibi olması ve alacakları ürünler konusunda doğru karar verebilmesi için bilinçli tüketiciler olması gerekmektedir. Bireylerin bilinçli tüketici olmaları yaşamın ilk yıllarında aldığı eğitimle mümkündür. Bu durum ilkokulda bilinçli tüketiciler yetiştirmeyi amaçlayan sosyal bilgilerin önemini ortaya koymaktadır. Öğrencilerin bilinçli tüketiciler olmaları, ekonomiye ilişkin konularda bilgi sahibi olmaları, kendi kararlarını verebilmeleri, karşılaştırma yapma ve eleştirel düşünme gibi becerilerinin olması Sosyal Bilgiler dersinin önemli amaçları arasında yer alır. Sosyal Bilgiler dersi toplumla ilgilenen, çocukların topluma katılımlarını sağlayan, sağlıklı ve sosyal ilişkiler geliştirmesine önem vermektedir. Ayrıca Sosyal Bilgiler dersi bireylerin gereksinimlerini karşılamak için kaynakların nasıl kullanacağını bilmek, yaşamlarını organize etmek gibi konuları ele alan bir çalışma alanıdır. Sosyal Bilgiler dersi içeriğinde tüketimle ilişkili olan sosyoloji, kültür, ekonomi, kültür, ekonomi, hukuk, psikoloji, sosyoloji gibi birçok sosyal bilimler disiplininden de beslenmektedir. Öğrencilerin Sosyal Bilgiler dersinde ele aldıkları tüketim konusuna ilişkin düşünce biçimlerini ortaya koymak bilinçli tüketicilerin yetiştirilmesi açısından önemlidir. Bu araştırmanın genel amacı ilkokul öğrencilerinin tüketim kavramına ilişkin yazdıkları sloganları ve çizdikleri resimleri göstergebilimsel olarak irdelemektir. Bu genel amaç doğrultusunda şu sorulara yanıt aranmıştır: • Öğrenci slogan ve resimlerinde yer alan gösterge, gösteren ve gösterilenler nelerdir? • Öğrenci slogan ve resimlerinde işlenen konular nelerdir? Araştırmada nitel araştırma desenlerinden sanat temelli araştırma yaklaşımı kullanılacaktır. Sanat temelli araştırmalar yoluyla öğrencilerin dünyaya ilişkin algıları, yaşam deneyimleri ve görüşleri yansıtılmaya çalışılmaktadır. Araştırmanın katılımcılarını orta sosyoekonomik düzeye sahip bir ilkokulun 4. sınıf öğrencileri oluşturacaktır. Araştırmanın verileri ilkokul öğrencilerinin çizdikleri resimlere ve yazdıkları sloganlara ilişkin onlara sorulacak açık uçlu sorularla toplanacaktır. Öğrencilerden tüketim kavramına ilişkin bir resim çizmeleri ve slogan oluşturmaları istenecektir. Daha sonra çizdikleri bu resimlerde kullandıkları nesne ve figürlere, yazdıkları sloganlarda yer alan ifadelere ilişkin neden kullandıkları sorulacaktır. Araştırmada verilerin analizinde göstergebilim analizinden yararlanılacaktır. Göstergebilim, insanı ve onu çevreleyen inorganik, organik, sosyal, soyut ve imgelem evrenlerinin anlamını, şifreler aracılığıyla okumayı inceleyen bir bilim dalıdır. Bu alanın öncülerinden Saussure de göstergebilim şemasını gösterge, gösteren ve gösterilen biçiminde şematize etmektedir. Göstergeler bir durum, bir eylem ya da bir nesnenin yerini tutar. Bu bağlamda, göstergeler duyduğumuz zaman zihnimizde o nesne, durum ya da olayı çağrıştıran kavramlardır denebilir. Gösteren araç, gösterilen ise anlamdır. Araştırmanın analizi iki aşamada gerçekleşecektir. İlk olarak öğrencilerin yazdıkları sloganlar ele alınacak ve gösterge, gösteren ve gösterilen üçlemesine göre analiz edilecektir. Daha sonra aynı işlem öğrencilerin çizdikleri resimler üzerinde uygulanacaktır. Hem slogan hem de resimsel anlatımlarda öğrencilerin kullandıkları gösterge, gösterilen ve gösterenlerinin belirlenmesinde öğrencilerin bu ürünleri üzerine yazdıkları ifadelere başvurulacaktır. Böylelikle, hangi ifade biçiminin hangi anlama geldiği üzerine araştırmacıların göreceli görüşleri yerine öğrencilerin söylemlerindeki ifadeler temel alınmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SORUMLULUK DEĞERİNİN GELİŞTİRİLMESİÖzet: Toplumsal yaşamın bir parçası olmak ve yaşadığı topluma katkı sağlamak gibi görevleri bulunan modern birey “diğerlerinin” yaşamlarını da etkileyen kimi kararlar almaktadır. Modern insan için bir hak olarak düşünülen bu özgür kararlar sosyal ve bireysel sorumlulukları beraberinde getirmektedir. Sorumluluk kavramı, kişinin üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ve kendi davranışlarının sonuçlarını üstlenmesi biçiminde tanımlanmaktadır. İnsanların sahip oldukları hakların giderek artışı ile birlikte sorumluluklar da giderek artmakta ve çeşitlilik göstermektedir. Bu bağlamda modern toplumlarda sorumluluk bilincinin sonraki nesillere aktarılmasının eğitimin önemli amaçları arasında yerini almıştır. Değer bakış açısıyla bakılan sorumluluk ülkemizde Sosyal Bilgiler ve Hayat Bilgisi programında 2005 yılından itibaren yer almaktadır. Sorumluluk sahibi çocuklar kendilerine verilen görevleri yapma, yaptığı hatalardan kendilerini sorumlu tutma, hak etmediklerine sahip olmayı istememe, başkalarına saygılı olma, uyumlu ve çalışkan olma gibi özellikleri yanında öz bakım becerilerine sahip olma, kendine iyi bakarak sağlığını koruma gibi özellikleri ile yaşamlarında başarılı sayılmaktadır. Değerlerin kazandırılmasının güçlüğü konusunda genel bir kabul bulunmakla birlikte literatürde çeşitli değer eğitimi yaklaşımları bulunmaktadır. Bu yaklaşımlardan telkin geleneksel bir yaklaşım olup çocuğun düşüncelerini önemsenmeden tavsiye ve öğütlerle değerlerin kazandırılmasıdır. Değer açıklama çocuğun kendi hayatlarını ilgilendiren değerlerle ilgili kendi kararlarını önemseyen bir yaklaşımdır. Değer analizi yaklaşımında çocukların mantıksal ve akılcı düşünmeleri ön plana çıkarılmakta, ahlaki muhakeme yaklaşımında ise çocukların Kolberg’in ahlaki gelişim kuramı ile ilişkili değerlendirmeleri, ikilemler üzerinden yapmaları beklenmektedir. Bu araştırmada benimsenen değer açıklama yaklaşımına göre, kazandırılacak değerler çocuklara herhangi bir şey dayatılmadan ve davranışların özgürce seçilmesi, seçtiği değeri açıklama, bu açıklamalara bağlı hareketler sergilemesi biçimindeki basamaklarla kazandırılmaktadır. Araştırma kapsamında çocuklarla birlikte ortaya konan sorumlulukla ilgili kazanımlar, değer açıklama yaklaşımına uygun olacak biçimde öncelikle çocuklar tarafından sınıflandırılarak, açıklanarak ve uygulanarak geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda bu araştırmanın amacı ilkokul öğrencilerinin sorumluluk değerinin geliştirilmesidir. Bu amaç doğrultusunda öğrencilerin sorumluluk değerini geliştirmek için yarı-deneysel desenli nicel araştırma yöntemi uygulanmıştır. Öğrencilerin gelişimleri, araştırmacılar tarafından öğrencilerin okulda ve evde yükümlü oldukları davranışlarla ilgili açıklamaları ve uzman görüşleri doğrultusunda oluşturulan “Sorumluluk Kontrol Listesi” adlı davranış kontrol ölçeği ile belirlenmiştir. Öğrencilerin yükümlü oldukları davranışlar ise öğrencilere dönük “Benim Sorumluluk Listem” adlı açık uçlu formun, uygulama başında ve sonunda uygulanmasıyla belirlenmiştir. Uygulama sürecinde Eskişehir ilindeki bir özel okulun ikinci sınıf şubesi öğrencileri ile sınıf öğretmenleri ve rehberlik öğretmeni yardımı ile çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin daha ziyade aktif oldukları bu etkinlikler toplam iki ay sürmüş olup, öğrencilerin sorumlulukla ilişkili davranışları iki ay boyunca veliler (evdeki sorumluluklarım) ve öğretmenler (okuldaki sorumluluklarım) tarafından günlük olarak takip edilerek kaydedilmiştir. Bununla birlikte öğrencilere uygulama öncesinde verilen ve öğrencilerin kendi yükümlü oldukları davranışları belirlemelerini öngören liste, süreç sonunda tekrar öğrenciler tarafından doldurtulmuştur. Elde edilen veriler yüzde, frekans tabloları ve çeşitli istatistiksel teknikler kullanılarak analiz edilmiştir. Sonuç olarak öğrencilerin okulda ve evde sorumlu oldukları davranışların olumlu yönde geliştiği araştırmanın bulgularından anlaşılmıştır. Araştırmanın ikincil verileri olarak, öğrencilerin sorumlu olunan davranışların farkında olma yönünde geliştiği, elde edilen veriler doğrultusunda ortaya çıkan sonuçlar arasındadır. Bu bulgulara dayalı olarak, öğrencilerle gerçekleştirilen sorumluluk değeri ile ilgili etkinliklerin bütün paydaşların desteği ile olumlu sonuçlar verebileceği, öğrencilerin sorumluluklarının farkında olmasının önemli olduğu söylenebilir. Bu sonuçlara dayalı olarak okul ortamında kazandırılmasının güç olduğu belirtilen sorumluluk değerinin geliştirilmesinde, bütün paydaşların ortak çalışmasının yararlı olabileceği uygulayıcılara önerilmektedir. Bulguların nitel verilerle desteklenmesi, yarı yapılandırılmış görüşmeler yardımıyla veli ve öğrencilerin görüşlerinin çalışmaya dâhil edilerek zenginleştirilmesi araştırmacılara önerilmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL BİLGİLERE YÖNELİK YARATICI DÜŞÜNME EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL BİLGİLERE YÖNELİK YARATICI DÜŞÜNME EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİ Dr. Tuğba Kafadar tugbakafadar@gmail.com ÖZET Araştırmada ilkokul öğrencilerinin sosyal bilgilere yönelik yaratıcı düşünme eğilimleri incelenmek amaçlanmıştır. Araştırma nitel araştırma tasarımlarından fenomenoloji (olgu bilim) desenine göre tasarlanmıştır. Araştırmanın katılımcıları amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemesine göre belirlenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını sosyal bilgiler dersinin verildiği ilkokul sınıf düzeyi olan 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırma verileri görüşme yöntemi aracılığıyla toplanmıştır. Araştırma verileri toplanırken açık uçlu görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunda bir soruda öğrencilerin metafor oluşturmaları diğer sorularda ise öğrencilerin sorulara resim çizerek cevap vermeleri istenmiştir. Elde edilen veriler ise içerik analizi tekniği ile analiz edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre ulaşılan sonuçlar şu şekildedir: Öğrenciler sosyal bilgiler kavramına yönelik oluşturdukları metaforlar çoğunlukla şunlardır: Hayat, hak, tecrübe, hayat bilgisi, arkadaşlık, iletişim, çocuk hakları, bilgi dersi, sorumluluk, bilgi dolu kutu, fen bilimleri, bilgin, akıllı tahta, eğlence, bilgi bahçesi, kültür, bilim adamları, makine, tarih, teknoloji, adalet, coğrafya elde edilen metaforlar olmuştur. Öğrenciler hayallerindeki sosyal bilgiler dersi sorusuna yönelik ise çoğunlukla; etkinliklerin yapıldığı kendilerinin daha aktif oldukları resimler çizmişlerdir. Hayallerindeki sosyal bilgiler öğrenmeni olarak ise; genellikle daha bakımlı, modern, güler yüzlü, kendileriyle daha çok ilgilenen, kendilerine karşı da nazik ve genellikle sosyal bilgiler öğretmeni olarak bayan öğretmen çizdikleri resimler arasındadır. Sosyal bilgiler dersinden daha çok neler öğrenmek isterdiniz sorusuna ilişkin ise daha çok sosyal etkinlik ağırlıklı konuları, doğal çevreye ait bilgiler, doğal çevreyi korumak temalı, duyarlılık konulu, günlük yaşamlarında kullanabilecekleri trafik kuralları, Atatürk’le ilgili konuları, kendi kimliğine ailesine dair bilgiler, çocuk haklarına yönelik konular, bilim ve teknoloji temalı resimler çizmişlerdir. Anahtar Kelimeler: Sosyal bilgiler, yaratıcı düşünme, ilkokul öğrencileri Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SPORTİF FAALİYETLERE KATILMASI VE AİLE FAKTÖRÜÖzet: Bu çalışmanın amacı; ilkokul öğrencilerinin sportif faaliyetlere katılması, ailelerin ve okulun çocuklar üzerindeki etkileri ile sportif faaliyetlere katılım düzeylerinin incelenmesidir. Çocukların ilkokuldan itibaren sportif faaliyetlere yönlendirilmesi onlara iyi alışkanlıklar kazandırılmasında etkilidir. Sosyolojik açıdan bakıldığında sportif faaliyetlerde başarının sağlanmasında önemli noktalar aile ve okuldur. Çocukların sportif faaliyetlere katılması büyük ölçüde anne ve babaların konuya olan bakış açılarıyla ilgilidir. Ailelerin bu konudaki yaklaşımı, çocuklarının bu faaliyetlere katılıp katılmamaları noktasında neredeyse en belirleyici unsurdur. Bazı aileler, sportif faaliyetlerin çocuk gelişimi ve sosyalleşme süreci üzerindeki olumlu etkisinin bilincinde olup çocuklarının bu faaliyetlere katılmasını desteklerken bazı aileler de çocuklarının bu faaliyetlere katılmasına izin vermemektedir. Günümüzde aileler eskiye göre sportif faaliyetlere daha olumlu yaklaşmakta ve çocuklarını sportif faaliyetlere yönlendirmektedir. Halen sportif faaliyetlerin çocuğun derslerdeki başarısını engellediğini düşünen aileler bulunmakla birlikte çok sayıda aile de belirli bir ücret karşılığı çocuklarını sportif faaliyetlerle ilgili kurslara göndermektedirler. Sportif faaliyetlere katılan öğrenciler bu faaliyetler aracılığı ile duygularını ifade etme imkânı bulur. Sportif faaliyetlere katılmak öğrencilerin fiziksel olduğu kadar kişilik gelişimleri nede katkıda bulunur. Öğrenciler sportif faaliyetler ile kendilerini diğer öğrencilerle karşılaştırarak kendilerinin güçlü ve zayıf yönlerini anlamaya başlar. Bu faaliyetler sırasında kendisini başkaları ile karşılaştırır. Yeterli ve yetersiz yönlerini fark eder. Böylece sportif faaliyetler sayesinde öğrencilerin gelişmeleri daha hızlı ve daha olumlu gerçekleşir. Çalışma, 2015-2016 Eğitim-Öğretim Yılı 1. Dönemi Muğla İli Menteşe İlçesi Merkezinde bulunan ilkokul 4. Sınıf öğrencilerini kapsamaktadır. Araştırmada nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Tarama modeline göre, 5’li likert şekline göre hazırlanmış ve 20 sorudan oluşan bir anket öğrencilere uygulanmıştır. Ankete 180 öğrenci katılmıştır. Bunların 96’sı kız öğrenci 84’ü erkek öğrencidir. Yaş dağılımı olarak 47 tanesi 10 yaşında, 119 tanesi 11 yaşında, 14 tanesi 12 yaşındadır. Araştırmanın sonunda öğrencilerin, sportif faaliyetlere katılması, ailenin ve okulun öğrenciler üzerindeki etkileri ile öğrencilerin sportif faaliyetlere katılım düzeyleri incelenmiştir. Araştırmaya göre öğrencilerin % 38,3 ile her zaman sportif faaliyetlere katıldığını %56,1 ile ailelerinin her zaman sportif faaliyetlere katılmaları için destek oldukları yine öğretmenlerin öğrencileri sportif faaliyetlere katılmaları için % 53,3 ile her zaman destek oldukları ve okul idaresinin sportif faaliyetlere katılmaları için %36,1 ile her zaman destek oldukları ayrıca anne ve babanın eğitim düzeyi artıkça sportif faaliyetlere katılım oranının artmakta olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN TEKERLEME İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİÖzet: Dinleme, konuşma, okuma ve yazma dil öğretiminin temel becerileridir ve dil öğretiminin ilk aşamasını oluşturur. Okul öncesi dönemden başlayarak özellikle ilkokul döneminde ve daha ileri ki dönemlerde de öğrencilerin bu becerileri kazanması ve hayat boyu uygulaması hedeflenmektedir. İlkokul 1. sınıftan 4.sınıfa kadar temel dil becerileri olan okuma, dinleme, konuşma ve yazma becerilerinin geliştirilmesi büyük önem taşır. Okuma ve dinleme en çok kullanılan öğrenme yollarından biri olduğu, konuşma ve yazma da öğrenilenin aktarılmasını sağladığı için bu beceriler öğrencilerin diğer derslerini de doğrudan etkiler. İlkokulda okuma-yazma çalışmalarında öğrencilerin yakından tanıdıkları, zevk aldıkları ve eğlendikleri Türk Halk Edebiyatının zengin içeriğe sahip ürünlerinden biri olan tekerlemelere çokça yer verilmektedir. Çocuklar ilkokul çağında oyun ve eğlenceye düşkündür. Onların seviyesine inebilmek için tekerlemeler bir araçtır. Çünkü tekerlemeler de çocuklar gibi sevimli ve eğlencelidir. Bu özellikleriyle tekerlemeler hem öğrencileri derslere motive etmede hem de onlara dinleme, okuma, konuşma becerilerini kazandırmada kullanılan bir eğitim aracı niteliği taşır. Özellikle akıcı okuma becerisinin kazandırılmasında, okumayı hızlandırmaya yönelik etkinliklerde tekerlemeler kullanılmaktadır. Bu etkinliklerle öğrencilere akıcı okuma becerisi kazandırılmaya ve öğrencilerin telaffuzlarında meydana gelebilecek hataları önlemeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Bu araştırmada eğitim hayatında etkin bir şekilde kullanılan tekerlemelerle ilgili öğrenci görüşleri belirlenecektir. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi kullanılacaktır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılının bahar döneminde Trabzon ilinin Vakfıkebir ilçesinde ilkokul 4.sınıfa giden öğrenciler oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak öğrencilerin tekerlemelerle ilgili görüşlerini belirlemek için Dilci ve Gür (2012) tarafından geliştirilen 20 maddelik anket kullanılacaktır. Araştırmanın sonunda öğrencilerin tekerlemelerin eğitim-öğretim sürecinde kullanımına ilişkin görüşleri cinsiyet, Türkçe dersi başarı düzeyi, tekerleme bilgi düzeyi, tekerleme öğrenme kaynağı, tekerlemeleri günlük hayatta kullanma yeri değişkenlerine bağlı olarak değerlendirilecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN TELEVİZYON PROGRAMLARINA YÖNELİK GERÇEKLİK ALGILARIÖzet: Çok yaygın ve kolay ulaşılır olma özelliği ile televizyon, kitle iletişim araçları içinde ilk sırada yer almaktadır. Kolay sahip olunabilmesi, tüm yaş grupları bakımından rahat ulaşımı, özel bir okuma yazma becerisi gerektirmemesi ve tüm dünyadaki izleyiciye ulaşması nedeniyle de etkileyiciliği oldukça yüksek ve en çok tüketilen medyadır. Televizyon insanlara bir yandan hem görsel hem de işitsel uyaranı bir arada sunarken, bir yandan da gerçek dünyadan sanal dünyaya kadar birçok durumu göstermektedir. Televizyon dünyasıyla gerçek dünya aynı olmadığı için televizyon gerçek dünyayı ilgi çekici hale getirme mecburiyetindedir. Gerçek dünyayı çarpıtarak, tekrar kurgulama yaparak, hangi oranda ve önemde öncelikli oluşunu, aslına bağlı kalmadan yansıtır. Televizyona karşı en hassas grubu oluşturan çocuklar, televizyondan iletilen mesajlara karşı çok açıktır. Bu durum ise gerçek ile hayal ürünü ayrımını yapacak beceriye ve yaşa sahip olmayan çocukların gördükleri her şeyi gerçek olarak algılamalarından dolayı yetişkinlere göre daha savunmasız konumda olduklarını göstermektedir. Televizyona bağımlı olarak yaşayan çocuklar ise günlük yaşamdaki tecrübe eksikliğini çekmekte, televizyonda sunulan sanal gerçeği tanımaktadır. Bu nedenle de çocuklar için televizyonda gördükleri ve kendilerine yakın gelen karakterler, çoğu insandan daha gerçektir. Çocukların gelişimsel olarak algılama becerileri, televizyonda gördükleri programları gerçek olarak algılar ve bu durum onların gerçek hayattan kopmalarını veya gerçekle karşılaştıklarında hayal kırıklığına uğramalarına sebep olmaktadır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı ilkokul öğrencilerinin televizyonda izledikleri programlara yönelik gerçeklik algılarını incelemektir. Çalışma nitel araştırma metodolojisine göre desenlenmiş olup bir durum çalışması niteliğindedir. Çalışmada 99 ilkokul 4. Sınıf öğrencisiyle görüşülmüş, görüşmeler sırasında yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde ise içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, öğrencilerin bir kısmının televizyonda izledikleri programları kurgu ya da bazılarının kurgu olduğu ifadeleri yer alsa da öğrencilerin çoğunun televizyonda izledikleri programları gerçek olarak algıladıkları sonucuna ulaşılmıştır. Özellikle izlenen dizi filmlerde tarihi dizilerin gerçek olduğu, çizgi filmler de ise çizgi film karakterlerinin insana benzemesinden dolayı gerçeklik algısı oluşturduğu görülmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN UZAY KAVRAMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: 2013 yılında değişen Fen Bilimleri dersi öğretim programında, öğrencilerin fen okuryazarı bireyler olarak yetiştirilmesinin önemi üzerinde durulmuştur. Fen Bilimleri dersinin “bilgi” öğrenme alanı içinde yer alan Dünya ve Evren konu alanı, Dünya ve evrenin özelliklerini, yapısını, meydana gelen değişimlerin araştırılmasını ve keşfetmeyi ilkokul öğrencilerine kazandırmayı amaçlayan bilimsel bilgiler kümesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Fen Bilimleri dersinin içeriğinde astronomi konuları da yer almaktadır. Bu bağlamda astronomi kavramlarını ilkokul öğrencilerinin ne şekilde anlamlandırdıklarının belirlenmesinin, Fen Bilimleri öğretim programının da ilgili kazanımlara ne derece ulaştığına dair yorumda bulunabilmek adına önemli olduğu düşünülmektedir. İlgili konu alanı içinde yer alan uzay kavramının öğrencilerin görüşlerinden yola çıkarak incelenmesinin gök bilimine ilişkin farkındalık oluşturma bakımından önemli olduğu düşünülmektedir. Bu farkındalıktan yola çıkarak öğrencilerin uzay ve uzay teknolojileri hakkında merak duygusunu canlı tutabilmek ve akabinde bilimsel süreç becerilerini de işe koşarak öğretim programı bağlamında işlenilen uzay kirliliğine sebep olan durumlar ve muhtemel sonuçlar üzerine çıkarımda bulunmalarını sağlamak açısından uzay kavramının ilkokul düzeyi çocuklarının imajlarında ne şekilde olduğunun belirlenmesi önemli görülmektedir. Öğrencilerin formal fen eğitimi almadan önce bu kavramlara ilişkin yaşantılar yoluyla elde ettikleri bazı ön öğrenmeleri bulunmaktadır. Öğrenciler formal fen eğitimi almadan önce sosyal çevre ve iletişim araçlarıyla ön bilgiler edinmektedir. Bununla birlikte öğrencilerin gerek deneyim gerek gözlem yoluyla elde ettikleri bu bilgilerin bir kısmı bilimsel gerçeklerden uzak olup kavram yanılgılarını meydana getirmektedir. Erken çocukluk döneminde ailede ve okul öncesi eğitim sürecinde kimi imajların oluştuğu uzay kavramına ilişkin kavram yanılgılarının giderilmesi için öncelikle bu yanılgıların ortaya çıkartılması gerekmektedir. Bu sebeple öğrencilerin “uzay” kavramına ilişkin imajı nasıl ve ne şekilde oluşturduklarının belirlenmesi açısından bu çalışmanın önemli olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple çalışmanın amacı ilkokul 2. ve 4. sınıf öğrencilerinin uzay kavramına ilişkin görüşlerinin belirlenmesi olarak ele alınmıştır. Çalışma nitel araştırma yaklaşımlarından olgubilim deseni kullanılarak gerçekleştirilmiştir. İlkokul ikinci sınıf öğrencilerinin uzay kavramına ilişkin konuları günlük yaşam deneyimleriyle; dördüncü sınıf öğrencilerinin ise bir önceki yıldan almış oldukları fen bilimleri dersi kapsamında öğrendikleri uzay kavramıyla ilişkilendirerek anlamlandırmaları bakımından çalışmanın katılımcılarını ikinci sınıftan 79, üçüncü sınıftan 80 olmak üzere toplam 159 öğrenciden oluşmaktadır. Katılımcıların farklı sınıf düzeyinden seçilmesiyle kavramsal gelişimlerinin incelenmesi de çalışmanın ortaya çıkarmayı amaçladığı durumlardan biridir. Çalışmanın verileri, araştırmacılar tarafından hazırlanan anket ve çizim formu ile toplanmıştır. Anketten elde edilen verilerin desteklenmesi amacıyla öğrencilere uzay kavramına ilişkin çizimler yaptırılmıştır. Çizimler öğrencilerin içselleştirmesi beklenen kavram ve kazanımları zihinlerinde ne şekilde şemalandırdıklarının belirlenmesi açısından önemlidir. Çizimler imgelerin simgeleştirilmesi sürecini kapsamaktadır. Bu sebeple öğrencilerin uzay kavramına ilişkin imgelerinin simgeler haline dönüştürmeleriyle öğrencilerinin düşüncelerini daha etkili bir şekilde aktarabilmelerini sağlamak amacıyla kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre 2. sınıf öğrencileri uzaya ilişkin çizimlerinde en fazla astronot kavramını kullanırken (%16.6) bunu sırasıyla Ay (% 12.7) ve Yıldız (% 12.4) kavramları takip etmektedir. Dördüncü 4. sınıfta ise çizimlerde en fazla yer edinen kavramlar Gezegen (%15.2) olmakla beraber Yıldız (%12.5), Dünya (%11.5) ve Ay (%11.1) kavramları olmaktadır. İkinci sınıftaki öğrencilerin %30,4’ü 4. sınıftaki öğrencilerin ise %22’si uzay kavramını ilk olarak ailelerinde duydukları ifade etmişlerdir. İkinci sınıftaki öğrencilerin %5,7’si uzaylıların varlığına inanırken bu oran 4. Sınıftaki öğrencilerde %1,3 olmaktadır. Elde edilen diğer veriler araştırmanın sunumu esnasında katılımcılarla paylaşılacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN YARATICI YAZMA BECERİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı ilkokul öğrencilerinin yaratıcı yazma becerilerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırma nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeline göre gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini Muğla ili Marmaris ilçesine bağlı özel bir ilkokulda öğrenim görmekte olan öğrenciler oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini ise bu ilkokulda öğrenim görmekte olan ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin elde edilmesi amacıyla örneklem grubunda yer alan öğrencilere öyküleyici metinler yazdırılmıştır. Öyküleyici metinlerin değerlendirilmesi için “Yaratıcı Yazma Rubriği” kullanılmıştır. Öğrencilerin yazdıkları öyküler “Yaratıcı Yazma Rubriği” yardımı ile yaratıcı yazma becerisinin sekiz alt boyutu olarak belirlenen fikirlerin orijinalliği, düşüncelerin akıcılığı, düşüncelerin esnekliği, kelime zenginliği, cümle yapısı, organizasyon, üslup ve gramerin doğruluğu kriterlerine göre puanlanmıştır. Araştırmacılar tarafından yapılan puanlamalar için tutarlılığı belirlemek amacıyla Cohen’in kappa katsayısı hesaplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 21.0 paket programı ile analiz edilmiştir. Verilerin analizinde Kolmogrov Smirnov testi, Levene’nin Varyansların Homojenliği testi, bağımsız gruplar t testi, tek yönlü varyans analizi, Mann Whitney U testi ve Kruscall Wallis testi kullanılmıştır. Elde edilen veriler yaratıcı yazma becerisi alt boyutları olan fikirlerin orijinalliği, düşüncelerin akıcılığı, düşüncelerin esnekliği, kelime zenginliği, cümle yapısı, organizasyon, üslup ve gramerin doğruluğu ölçütleri için belirlenen değişkenlere göre karşılaştırılmış ve yorumlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre öneriler getirilmiştir. Bu araştırmanın ilgili literatüre katkı sağlayacağı ve gelecekte yapılacak çalışmalara kaynak olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ZORBALIK DAVRANIŞLARINDA YAKIN ÇEVRELERİNDEKİ YETİŞKİN İFADELERİNİN ETKİSİÖzet: Okul zorbalığı, öğrenme-öğretme sürecini olumsuz etkileyen önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Zorbalık, öğrencilerin öğrenmelerini, performanslarını, akademik başarısını düşürdüğü gibi sosyal iletişim üzerinde de bozucu bir etki yaratmaktadır. Ayrıca okulda zorbaca davranışlara uğrayan kurban öğrenciler açısından bakıldığında, kurban öğrenciler üzerindeki etkisinin kalıcı izli olduğu ve oldukça zararlı boyutlara ulaştığı görülmektedir. Kurbanlar genellikle derslerine adapte olamamakta, okula karşı isteksiz, mutsuz ve korkuyla devam ederken; bir kısmı da kendilerini güvende hissetmedikleri için hiç okula gitmek istememektedirler. Zorbalığın bir sonucu olarak, okulda öğrenme-öğretme süreci için uygun ortam oluşturulamadığı gibi okul ve sınıf iklimini de etkileyerek olumsuz etkisi yayılmaktadır. Çocukların okulda zorbaca davranışlar sergilemelerinin en önemli dışsal unsurlarından biri de aile ve yakın çevrelerindeki yetişkinlerin etkileridir. Anne-baba başta olmak üzere yakın çevrelerinde bulunan diğer yetişkinler ve öğretmenler çocukların oluşturmaya başladıkları tutumlarının ilk kaynaklarıdır. Çocuklar tutumlarını model olarak gördükleri anne-baba, yakın çevresindeki kişilerden taklit ederek ve onların söylediklerini uygulayarak oluşturmaktadırlar. Çocukların saldırgan ve şiddet içerikli davranışları aile bireylerince, yakın çevresindeki diğer yetişkinler ve öğretmenler tarafından “aferin”, “iyi yapmışsın”, “sen de ona vursaydın”, “okul çıkışında ona cezasını verseydin” ve “sende ona küfretseydin, aynısı yapsaydın” şeklinde pekiştirildiğinde; bu saldırganca davranışlar zaman içerisinde bireyin benliğinin ve kişilik yapısının önemli bir parçası haline gelmektedir. Buna benzer durumlarla karşılan çocuklar yetişkinlerden aldıkları öğütler ve destek sayesinde pekiştirilen saldırgan davranışları tekrar tekrar sergilemektedirler. Bu nedenle çocukların model aldıkları bireyler ve onların ifadeleri, tutumları, yönlendirmeleri önemlidir. Bu çalışmada ilkokul öğrencilerin zorbalık davranışlarında yakın çevrelerindeki yetişkin ifadelerin etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Bu çerçevede öğrencilere göre, ‘Eğer başka bir öğrenci sana zorbalık yaparsa’ denildiğinde yetişkin ifadelerinin kimler tarafından ne oranda söylendiği, ve verilen önerilerin ne oranda gerçekleştirildiğini gösteren 10 soruluk bir anketle veriler toplanacaktır. Çalışmanın örneklemini Ankara Sincan İlçesinde bulunan bir ilkokuldaki öğrenciler oluşturmaktadır. Bu araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden betimsel model kullanılacaktır. Çalışmanın bulguları ve sonuçları gerekli istatistiksel analizler yapıldıktan sonra tartışılacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN “HAYATIM MATEMATİK PROJESİ” İLE ÖĞRETİME KATKISIÖzet: Türkiye uluslararası matematik programlarında yaşadığı sorunlar ve öğrencilerin matematiği yaşantılarına aktaramaması nedeni ile TED İstanbul Koleji İlkokulu olarak 2015-2016 eğitim öğretim yılını matematik yılı ilan ettik. Bu kapsamda “Hayatım Matematik “projesini hayata geçirdik. 2014-2015 eğitim öğretim yılının ağustos ayı öğretmen seminerleri ile başladığımız çalışma 12 Mart 2016 tarihinde öğrencilerin sunumları ile son buldu. İlk olarak matematik müfredatı incelenerek konu kapsamları ve okulun bu konu kapsamlarına yönelik matematik başarı seviyesi belirlendi. Matematik planları revize edilerek 2015-2016 eğitim öğretim yılına uygulamaya uygun hale getirildi. Disiplinler arası çalışmalar ile Hayatım Matematik Projesinin hissettirilmesi sağlandı. Proje kapsamında iletişimin ve yapılan çalışmaların daha hızlı ve etkili olması açısından ilkokul zümrelerinden 1 sınıf öğretmeni seçilerek matematik grubu oluşturuldu. Matematik grubu ile zümre toplantıları haricinde haftalık toplantılar gerçekleştirildi. Proje kapsamında etkinlik taraması yapıldı. Geniş kapsamlı taramalar sonucunda etkinlik havuzu oluşturuldu. Proje havuzu “Google Drive” üzerinden öğretmenler ile paylaşılarak online çalışma ortamı sağlandı. Her öğrenciye ön hazırlık föyleri dağıtılarak matematiğe olan ilgi, beceri ve tutumlarına yönelik etkinlik seçme rehberliği sunuldu. Öğrenciler öğretmenlerinin rehberliğinde kendilerine uygun etkinlikleri seçtiler. Bu aşamada öğrencilere etkinliğin adı, kullanılan materyaller, açıklaması, konu kazanımı ve hayatımızda nerede kullandığımıza yönelik soruların olduğu föyler dağıtıldı. Öğrencilerin bu föyleri doldurmaları istenilerek proje gününe kadar kendilerine yol haritası olması amaçlandı. Öğrenciler bu aşamadan sonra öğretmen rehberliğinde materyal ve sunumlarını hazırlamaya başladılar. Bu aşamanın tamamlanması ile öğrenciler konu kapsamlarına yönelik olarak derslerinde sunumlarını diğer arkadaşları ile paylaştılar. Bütün öğrenciler sunumlarını tamamladıktan sonra kendinden küçük sınıflara konuşma ve dinleme becerileri anlamında örnek olabilecek öğrenciler diğer sınıflara girerek diğer öğrencileri de motive etmeye çalıştılar. Diğer yandan K12 bütünlüğünde anaokulu, ortaokul ve lise bölümleri de koordine edilerek projelere dahil edildiler. 12 Mart 2016 Cumartesi gününü bütün ilkokul ve diğer seviyelerden görev alan öğrenciler yaklaşık 1000 izleyiciye sunumlarını yapmışlardır. İlkokul bünyesinde 210 somutlaştırılmış matematik etkinlik uygulamaları sergilenmiştir. Yine K12 bütünlüğünde içerisinde Fen Bilimleri, Türkçe, Bilişim, Görsel Sanatlar, Müzik, Sosyal Bilimler ve İngilizce Bölümleri de etkinliklerini sergilemiştir. Toplamda 234 etkinlik sunumu ile matematiğin yaşamımızın birçok yerinde olduğu öğrenciler tarafından izleyicilere anlatılmıştır. Yapılan matematik etkinlikleri kitap halinde derlenmiştir. Üretilen materyaller derslerde kullanılmak üzere matematik materyal odasına katkı sağlamıştır. Hayatım Matematik Projesi ile ilgili olarak öğrenciler; matematiğin aslında bir oyundan ibaret olduğunu, matematik problemlerinin aslında hayatımızdaki problemlerin benzeri olduğunu, hayatın her alanında matematiksel işlemler ve kavramlar olduğunu fark ettiklerini, sunum yaparak özgüvenlerini geliştirdiklerini ve artık kendilerini rahat ifade ettiklerini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCLERİNİN HAYAT BİLGİSİ DERSİNE İLİŞKİN METAFORİK ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma, ilkokul öğrencilerinin Hayat Bilgisi dersi kavramına ilişkin sahip oldukları zihinsel imgeleri (metaforları) ortaya çıkarma amacına yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. 2015-2016 eğitim öğretim yılında Trabzon’daki bir ilkokulda yürütülen araştırmada nitel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden olgu bilim yönteminden yararlanılmıştır. Olgu bilim, esasında farkında olduğumuz fakat derinlemesine ve ayrıntılı olarak bilgi sahibi olmadığımız olguları içerir. Bu olgular olaylar, deneyimler, algılar, yönelimler, kavramlar ya da durumlardır (Yıldırım ve Şimşek, 2013). Araştırmaya bir ilkokulda öğrenim gören toplam 80 öğrenci katılmıştır. Bu öğrencilerin 8 tanesi 1.sınıf, 20 tanesi 2.sınıf, 20 tanesi 3.sınıf, 32 tanesi 4.sınıftır. Araştırmada çalışma grubu belirlenirken amaçlı örnekleme yönteminden yararlanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan ve uzman görüşleriyle teyit edilen yazılı görüş formu kullanılmıştır. Araştırmada öğrencilere araştırmacılar tarafından hazırlanan ve üzerinde “Hayat Bilgisi… gibidir/benzer. Çünkü... ” ibaresi taşıyan bir form dağıtılmıştır. Öğrencilerden yönerge verilerek formdaki boşlukları doldurmaları istenmiştir. Dördüncü sınıf öğrencilerinden ise Hayat Bilgisi dersine yönelik imgelerini resmetmeleri istenmiştir ve yaptıkları resimler üzerinde konuşmaları istenmiştir. Ayrıca veri toplama formu üzerinde Hayat Bilgisi dersinin diğer tüm dersler arasındaki yerini belirlemek amacıyla öğrencilerden en çok sevdikleri dersleri sıraya koymaları istenmiştir. Verilerin analizinde ve yorumlanmasında içerik analizi kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre; öğrenciler Hayat Bilgisi dersine ilişkin 33 geçerli metafor üretmişlerdir. Bu metaforlar daha sonra ortak özellikleri bakımından incelenerek 7 kategori altında toplanmıştır. Hayat, ağaç, bilim adamı/insanı, gökkuşağı öne çıkan metaforlardır. Öğrencilerin oluşturdukları metaforla ilgili yaptıkları resimlerin metaforu yansıtanları çalışmada gösterilmiştir. Araştırmada ayrıca öğrencilerin en sevdikleri dersin matematik olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmanın sonunda öğrencilerin Hayat Bilgisi dersine yönelik tutumlarının artırılmasına ilişkin hizmet öncesi eğitim kurumlarına ve öğretmenlere yönelik çeşitli öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETİM PROGRAMLARININ MEDYA OKURYAZARLIĞI BAĞLAMINDA İNCELENMESİÖzet: Kitlelere erişmede önemli araçlardan biri olan medyanın hem çocuklar hem de yetişkinler üzerindeki etkisi teknolojinin hayatımızda kapladığı alanın artması ile birlikte her geçen gün artmaktadır. Medya, açık ve örtük iletileri ile bireylere içerikler sunmaktadır. Bireyler medya aracılığıyla edindikleri bilgiler doğrultusunda bazı davranış örüntüleri geliştirmektedirler. Bireyin hayatında oldukça önemli olan medyayı her bireyin okuyabilmesi 21. yüzyıl becerilerinden dijital okuryazarlık becerileri kapsamında medya okuryazarlığı olarak yer almaktadır. Medya okuryazarlığı, yazılı ve yazılı olmayan, büyük çeşitlilik gösteren formatlardaki (televizyon, video, sinema, reklâmlar, internet v.s.) mesajlara ulaşma, bunları çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteneği kazanabilmek olarak tanımlanmaktadır(https://www.medyaokuryazarligi.gov.tr). Medya okuryazarlığı, bilişsel, duygusal, estetik ve değerler olmak üzere birbiriyle ilişkili bir çok alanı ele almaktadır(Şahin, 2018). Medya okur yazarlığı becerileri; farkındalık, erişim, çözümleme, değerlendirme, üretim, paylaşım ve eylemciliktir(MEB, 2018). Bu araştırmada ilkokul öğretim programlarının medya okuryazarlığı bağlamında incelemesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımlarından doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri, Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler, İngilizce, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi, Görsel Sanatlar, Müzik, Oyun ve Fiziki Etkinlikler, İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi, Trafik Güvenliği ve Satranç derslerine ait öğretim programları incelenmiştir. Veri analizi için içerik analizi yöntemi kullanılmış olup nitel verilerin analizinin güvenirliği için Miles ve Huberman (1994) tarafından geliştirilen güvenirlik formülü (Güvenirlik: Görüş Birliği / Görüş Birliği+Görüş Ayrılığı) kullanılmıştır. Araştırmanın raporlaştırılması devam etmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETİM PROGRAMLARININ MARZANONUN BİLİŞSEL ALAN TAKSONOMİSİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: İlköğretimde düşünme becerilerini geliştirmeye verilen önemin artmasıyla pek çok ülkede üst düzey düşünme becerilerinin kazanımları eğitim programlarına aktarılmıştır. Türkiye’de de dünyadaki gelişmelere paralel bir biçimde, eğitim alanındaki yeniliklerin programlara yansıtılması gereksinimi duyulmuş, değişen dünyaya ayak uydurabilen, öğrenmeyi öğrenen ve üst düzey düşünme becerilerine sahip bireylerin yetiştirilmesine yönelik öğretim programları hazırlanmaya başlamıştır. Program geliştirme çalışmalarında ilk olarak geliştirildiği günden günümüze kadar uygulanan Bloom taksonomisi önemli bir kaynak olarak görülmektedir. Türkiye’de program geliştirme ve değerlendirme çalışmalarında Bloom taksonomisi temel alınmakta ve bu taksonomiye göre amaç ve kazanımların sınıflaması yapılmaktadır. Bloom’un bilişsel alan sınıflaması eğitimciler tarafından oldukça kabul gören bir sınıflama olmakla birlikte, bu sınıflama bazı araştırmacılar tarafından eksik bulunmuş ve birtakım yeni sınıflamalar ortaya konulmuştur. İlgili alanyazın incelendiğinde Bloom’un sınıflamasına alternatif olarak ileri sürülen birtakım sınıflamaların varlığı dikkat çekmektedir. Bu çalışmada eğitim amaçlarının sınıflamasında literatürdeki en yeni ve güncel sınıflama olan Marzano’nun eğitim amaçları sınıflamasından yararlanılmıştır. Araştırmanın amacı, 2015 yılında geliştirilerek 2016-2017 yılından itibaren uygulamaya konulması planlanan ilkokul programlarındaki kazanımların Marzano’nun bilişsel alan sınıflamasından yararlanarak bilişsel beceri basamakları açısından sınıflandırıp değerlendirmek ve programların üst düzey bilişsel becerilerin gelişimine katkı sağlama potansiyeline sahip olup olmadığını ortaya koymaktır. Öğretim programlarındaki kazanımların Marzano taksonomisine göre hangi bilişsel basamakta, hangi boyutlarda olduğunun tespit edilmesi, eğitimciler ve araştırmacılara farklı bir bakış açısı sağlayacaktır. İlkokul öğretim programlarındaki kazanımların Marzano taksonomisine göre sınıflandırılması, mevcut durum hakkında farklı bir bakış açısı oluşturarak bundan sonraki süreçte program geliştirme çalışmaları ile ilgili yapılabilecek değerlendirmelere ve program geliştirme çalışmalarına kaynak olması açısından önem taşımaktadır. Betimsel bir nitelik taşıyan bu araştırmada verilerinin toplanması, çözümlenmesi ve yorumlanmasında nitel araştırma yönteminden durum çalışması deseni kullanılacaktır. Araştırma verilerinin toplanmasında nitel veri toplama tekniklerinden biri olan doküman analizinden yararlanılacaktır. Çalışmada doküman analizi kapsamında ilkokul Matematik, Türkçe, Sosyal Bilgiler, Fen ve Teknoloji Öğretim Programları incelenecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETMENİ YETİŞTİRME VE NİTELİK ARAYIŞIÖzet: Nitelikli öğretmen yetiştirme çalışmaları bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. Bu sunu İlkokul öğretmeni yetiştirme süreci, eğitim ve öğretim ortamlarında öğretmenlerin yapması gerekenler ve karşılaşılan sorunlar hakkındadır. İlkokul öğretmenleri branş öğretmenlerinden farklı olarak değişik alanların eğitim ve öğretimini de yapmaktadır. Ders planları yapmak, öğretim sürecini gerçekleştirmek, öğrencilerin alanlara göre devamlılık esasına dayalı olarak durumlarını tespit etmek, değerlendirmek ve bu gelişmeleri sürekli olarak uygulamak zorunda oldukları program kazanımlarıyla karşılaştırmak öğretmenlerin yapacakları işlerden bazılarıdır. Öğrencilerle günlük temelde bu denli çeşitli çalışmaları yürütmek öğretmenler açısından bazen ürkütücü ve stresli olabilir fakat çocukların akademik, sosyal, duygusal ve fiziksel kazanımlarını görmeleri öğretmenler için en büyük ödül ve teşvik unsuru olabilmektedir. İlkokul öğretmenleri yerine göre bir aile, arkadaş, sırdaş, danışman ve bir eğitici otorite olarak; çocuklarımızın zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişimlerini güvenilir ve zengin eğitim imkânlarının bulunduğu ortamlar oluşturarak en üst düzeyde gerçekleştirme uğraşı vermektedirler. Bütün bu uğraşlar, hızlı bir gelişim çağında olan çocuklarımızın, olabildiğince tabii bir ortam içerisinde kendilerini ve çevrelerindeki dünyayı etkili bir şekilde keşfedebilmelerine, kazanacakları becerileri demokratik toplumun üretici ve saygın bir üyesi olabilmeleri sürecine katkı sağlamak içindir. İyi bir ilkokul öğretmeni, her çocuğun kendine has bir insan olduğunu düşünerek ve ihtiyaçlarını dikkate alarak, onların kapasitelerini değişik şekillerde sergileyebilmesi için gerekli strateji ve teknikleri kazanmalarını, sağlam bir karakter eğitimi almalarını, zayıf ve güçlü yönlerinin farkına varmalarını sağlamayı temel felsefesi çerçevesine dahil etmelidir. Bunları yapabilmek için de öğretmen iyi bir iletişimci, organizasyoncu, yönetici olmanın yanında; sabırlı, grupla çalışabilen, sentezci bir mantıkla hareket eden, akademik, ahlaklı ve mesleğine adanmış bir eğitimci olmalıdır. İlkokul öğretmeni yetiştirme süreci açısından, 1980 yılından itibaren günümüze kadar ilkokul öğretmeni yetiştirmeyle ilgili kurumsal gelişmeler ele alındıktan sonra; öğretmen adaylarının seçimi, eğitimi, kazandırılacak beceriler ve istihdamı üzerinde durulacaktır. Daha sonra eğitim öğretim ortamında (okul içi ve dışı) ilkokul öğretmenlerinden beklenilenler ve karşılaşılan sorunlar irdelenecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETMENİ YETİŞTİRMENİN DEĞİŞKENLERİÖzet: Dünyada dini ilköğretim (mektep veya Latin okulu) okullarından anadilde eğitim yapan ve dini olmayan konuların da öğretildiği ilkokullara geçiş 17.yüzyılda başlamıştır. Katolik ve Protestan inanç grupları arasındaki rekabet, din adamlarından ayrı ilkokul öğretmeni yetiştirme uygulamalarını başlatmıştır. Bu arada öğrencilerin sınıf düzeni, ders kitabı, günlük ders programı, teftiş gibi kavramlar da ortaya çıkmıştır. Daha sonraki gelişme süreci içinde ilkokulların öğretim sürelerinin artması ve hatta ortaokulun üst-ilköğretim olarak ilkokulla bütünleştirilmesi “temel eğitim” (genişletilmiş ilköğretim) kavramını ortaya çıkarmıştır. Gerek herkese dini eğitim verme gerekse ulus devletlerin herkesi kiliseden ayırıp kendi vatandaşı olarak yetiştirme çabaları “zorunlu eğitim”, “okula devam zorunluluğu”nun kökleri ta 1540’lara dayanır. Ama esas uygulaması laik, zorunlu, parasız eğitim olarak 19.yüzyılda gerçekleşmiştir. İlköğretime ne zaman başlanacağı eskiden klasik olarak 7 yaş diye söylenip yazılıyordu. Bu da 72 ayı tamamlamış olarak ölçülüyordu. Ama dünyanın değişik ülkelerinde bu 6 yaş olarak da ifade ediliyor. İlköğretimin ne kadar süreceği hiçbir zaman oturmamış; 4-5-6 yıl arasında inip çıkmıştır. Burada rol oynayan politikaları etkileyen birçok faktör vardır. İlköğretim programlarının içeriği artık oturmuştur: temel okuma ve yazma öğretildikten sonra matematik, ana dili, hayat bilgisi (sosyal ve fen), beden, elişi vs. Buraya bazen farklı dersler de girer ve çıkar. En son Algoritma ve Programlama dersi girecek deniyor. İlköğretim süresinin uzunluğuna ve kısalığına göre derslerin saatleri ve konuları da sürekli değişir. Bir şey var ki, bu program muhtevası değişikliklerinde Piaget’nin bilişsel gelişim ilkelerine ve özellikle soyut kavramların doğru anlaşılmasına hiç uyulmaz. İlköğretime öğretmen yetiştirme, çok eskiden beri gelen bir öğretim faaliyetini yapanlara profesyonel özellikler kazandırma çabasıdır. Bu mesleği yapanların din adamlarından ayrı olarak sadece öğretim yapması, öğretimi belli ilke ve yöntemlere göre yapması, öğretimdeki hedef kitle olan çocukların psikolojisinden anlaması, yaptığı eğiti-öğretimi ölçüp değerlendirmesi gibi nitelikler kazandırılmaya çalışılmıştır. Öğretmen okullarının öğretim süreleri önceleri iki yıl olarak uygulanıyordu. Sonraları bu süre artırılarak önce 4, sonra 6 yıla çıkartıldı. 20. yüzyılda yükseköğretim düzeyine çıktı ve iki-dört yıllık uygulamaları yapıldı. İlkokul öğretmeni yetiştirmeye etki eden birçok değişken vardır. Bunlar arasında öğretim süresi, öğrencilerin ve aile yapılarının değişmesi, kitle iletişim araçları ve internet teknolojisinden dolayı değerler eğitiminin verilemeyip sadece öğretimle yetinilmesi, ders konularının değişmesi ve yeni dersler eklenmesi, sınıf öğretmenlerinin yetiştirilmesinde çocuğun okula başlama yaşı ile öğretim süresinin uzama ve kısalmasının son derece hayati rol oynaması gibi faktörler sayılabilir. Bunlardan örneğin aile yapısı ve ailedeki çocuk sayısının azalması, ailelerin okul hayatına çok fazla katılması ve birlikte çalışması sınıf öğretmenlerine çocuk psikolojisinin yanı sıra yetişkin psikolojisini de öğretmeyi gerektiriyor. Öğretmene, çocukları ödül ve ceza vermeden nasıl eğitebileceğini öğretmen gerekiyor. Öğretmenler ve aileler değerler eğitimini maalesef veremiyorlar; burada kitle iletişim araçları ve internet siteleri öğretmenlerden çok daha etkili ve etkileri giderek artıyor. Okula başlama yaşının öne çekilmesi ve ana sınıflarının adeta ilkokul birinci sınıfa dahil edilmesi, bu yaş grubu için eğitim almamış sınıf öğretmenlerini çaresiz ve başarısız bırakıyor. Şarkıları uymuyor, öğretimin yanı sıra bakım yapması gerekiyor, el becerileri yazma için yeterli olgunluk düzeyine gelmemiş oluyor. Son söz: Öğretmen yetiştirme sistemlerinin eğitimdeki yapısal değişikliklere uygun olarak yenilenmesi gerekir; Türkiye’deki son yapısal değişiklik bizim sınıf öğretmeni yetiştirme programlarınızda, hatta okul öncesi öğretmeni yetiştirme programlarımızda hiçbir değişikliğe yol açmadı. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN BİTİŞİK EĞİK YAZI VE DİK TEMEL HARFLERİN KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, ilkokul öğretmenlerinin bitişik eğik yazı ile okuma-yazma eğitimi süresince karşılaştıkları sorunları ortaya koymak ve dik temel harfler ile okuma-yazma eğitimi sürecine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden tümevarımsal bir yaklaşım olan gömülü teori kullanılmıştır. Çalışma grubunu 2016-2017 eğitim öğretim yılında ülkemizin çeşitli bölgelerinde görev yapmakta olan 61 ilkokul öğretmeni oluşturmaktadır. Çalışma grubu belirlenirken, kazara örnekleme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, açık uçlu sorulardan oluşan anket formu kullanılmıştır. Anket formunda, araştırmanın cevap aradığı sorularla ilgili olarak 1 adet seçenekli soru (Bitişik Eğik Yazıyı mı (BEY), Dik Temel Harfleri mi (DTH) tercih ediyorsunuz?), 4 adet de açık uçlu soru yer almaktadır. Açık uçlu soruların anlaşılırlığının temin edilebilmesi için öncelikle söz konusu sorular dört öğretmene yöneltilmiş ve alınan cevaplar uyarınca soru ifadeleri üzerinde gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Bu süreçte iki akademisyen ve üç öğretmenin görüşüne başvurulmuş ve anket formuna son şekli verilmiştir. Bu bağlamda anket formunda yer alan soru ifadelerine verilen cevaplar irdelenmiş ve kavramsal bütünlük oluşturan ifadeler iki araştırmacı tarafından ayrı ayrı kodlanmış ve temalar oluşturulmuştur. Anket formunda yer alan açık uçlu sorulara verilen cevapların kodlamalarına ilişkin görüş birliği yüzdeleri; 1. soru için %83, 2. soru için %75, 3. soru için %80 ve 4. soru için %75 olmuştur. Kodlar altında birleşen ifadelere ilişkin, destekleyici olması açısından direkt alıntılara yer verilmiştir. Araştırmaya katılan öğretmenler Ö1 (Öğretmen 1), Ö7 (Öğretmen 7), Ö48... şeklinde kodlanmıştır.Araştırmadan elde edilen verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; öğretmenlerin büyük çoğunluğunun dik temel harflerin kullanılmasını tercih ettiği, bitişik eğik yazı kullanımının özellikle estetik bulunduğu için tercih edildiği, dik temel harflerin özellikle yazmada ve okumada kolaylık sağlaması ve yaşamla ilişkilendirilebilmesi bakımından tercih edildiği, bitişik eğik yazıda karşılaşılan güçlüklerin yazma ve okuma süreçlerine odaklandığı ve öğretmenlerin dik temel harflerin kullanımında öncelikle yazma süreçlerinde güçlüklerle karşılaşabileceklerini düşündükleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN DEĞERLER EĞİTİMİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: İnsanların yaşam etkinliklerinin farkında olmaları ve değerleri yaşamlarında kullanabilmeleri onları insanlaştıran en önemli unsurdur. Değerler; insanlara yol gösteren, neyin istenip, neyin istenmediği noktasında standartlar oluşturan, insanların davranışını şekillendiren bilinçli tercihlerdir. İnsanın bilinçli tercihi insani özellikler kazanması ile mümkündür. İnsani özellikleri kazanmak ise ancak eğitim ile mümkündür. Değerler, insanı diğer canlılardan ayıran insanın en temel özelliklerinden biri olup, davranışlarını yönlendirmektedir. Değerlerin bireylere kazandırılmasında ilk görev ailelere, sonra öğretmenlere ve toplumun diğer bireylerine düşmektedir. Özellikle aileler ve öğretmenler çocukların değerlerinin şekillenmesinde önemli rol oynarlar. 2005–2006 yılından beri okullarda uygulanan değerler eğitimi programı ile değerler öğrencilere verilmektedir. Ancak verilen eğitimlerin ne kadar sağlıklı, objektif, uygulamaya yönelik yürütüldüğü araştırmacılarda merak uyandırmıştır. Nitekim bu çalışmada da değerler eğitimini veren sınıf öğretmenlerinin değerler eğitimine ilişkin görüşlerini ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırma, 2016-2017 öğretim yılında Aydın ili Yenipazar ilçesinde görev yapan sınıf öğretmenlerinin değerler eğitimine ilişkin görüşlerini ortaya koymaya yönelik betimsel tarama modelinde desenlenmiş nitel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu; ilçede bulunan beş okulda amaçlı ölçüt örnekleme yöntemlerinden olan kolay ulaşılabilir durum örneklemesi ile araştırmaya gönüllü olarak katılmak isteyen en az 10 yıl bulunduğu okulda görev yapan, sekiz kadın, sekiz erkek olmak üzere toplam 16 öğretmen oluşturmaktadır. Yarı yapılandırılmış veri toplama aracı ilgili eğitim uzmanlarının görüşleri alınarak, araştırmacılar tarafından oluşturulmuştur. Çalışma grubunun olduğu okullar ikinci araştırmacı tarafından ziyaret edilmiş, katılımcılar ile görüşülmüş ve gerekli açıklamalar yapılarak veriler toplanmıştır. Elde edilen veriler nitel araştırma analiz teknikleri (betimsel ve içerik analizi) ile incelenmiştir. Araştırmaya sonucunda araştırmaya katılan 14 öğretmen değerler eğitiminin verilmesinin, kişilik oluşturma ve kültürleme için gerekli olduğunu; iki öğretmen ise değerler eğitiminin proje kapsamında gerekli olmadığını ifade etmiştir. 16 öğretmen değerler eğitiminin ülkenin ve bireyin sorunlarının çözümünde önemli katkısı olduğunu ifade etmiştir. Okulda verilmesi gereken değerler; vatan, millet gibi ulusal değerler ile saygı, sevgi gibi evrensel değerler şeklinde temalandırılmıştır. İlkokullarda öncelikli olarak; saygı, sevgi, vatan, millet, dürüstlük ve hoşgörü değerlerinin öğrencilere kazandırılması gerektiği bulunmuştur. Değerler eğitiminde, ailenin yetersizliği ve ilgisizliği, program zamanın kısıtlılığı, materyal eksikliği ve sosyal çevre kaynaklı sorunlar olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenler değerler eğitiminin öğrenciler üzerindeki etkisini işbirliği ve uygulama esnasında öğrenci davranışlarını gözlemleyerek ölçtüklerini belirtmişlerdir. Elde edilen bu sonuçlara bağlı olarak; ailelere, öğretmenlere değerler eğitimi konusunda eğitimlerin, değerler eğitimin uygulamasında tüm paydaşlara sorumluluk verilmesi gibi çeşitli öneriler ortaya konulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN OKULLARDA MESLEKİ ÇALIŞMA İLİŞKİLERİNE YÖNELİK TUTUMLARIÖzet: Araştırmanın amacı ; ilkokul öğretmenlerinin okullarda mesleki çalışma ilişkilerine yönelik tutumlarını çeşitli değişkenler açısından araştırmaktır . Bu amaç doğrultusunda Muğla İli Milli Eğitim Müdürlüğündeki ilkokullarındaki görev yapmakta olan 100 öğretmen araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır . Araştırmada veri toplama aracı olarak Şakir Çınkır & Saadet Kuru Çetin Ankara Üniversitesi ( 2010 ) tarafından geliştirilen 41 maddeden oluşmuş olan " Okullarda Mesleki Çalışma İlişkilerine Yönelik Tutumlar " ölçeği kullanılmıştır . Oluşturulmuş olan ölçek ile ilkokullarda mesleki çalışma ilişkilerine ilişkin öğretmenlerin tutumlarını belirlemek için t - testi ve ANOVA kullanılmıştır . Araştırma sonuçlarına göre genel olarak ilkokullardaki öğretmenlerin pozitif yönde mesleki çalışma ilişkilerine yönelik tutumlarının olduğu tespit edilmiştir . İlkokullardaki bayan öğretmenlerin mesleki çalışma tutumlarının erkek öğretmenlerin mesleki çalışma tutumlarına göre daha olumlu olduğu belirlenmiştir . Ayrıca ek olarak bulgular arasından ilkokullardaki rütbe arttıkça çalışanlar arasındaki mesleki çalışma ilişkilerine yönelik tutumlarının daha pozitif yönlü olduğu saptanmıştır . Okullarda daha etkili eğitim programları , daha iyi çalışma koşullarının ve daha iyi çalışma ortamlarının oluşturulması , sorun çözme ve çatışma çözme , dengeli okul yönetimi politikaları aracılığı ile okul yönetimi , eğitmen olan personel ve eğitici olmayan personel arasında bu bağlamda iyi mesleki çalışma ilişkilerine yönelik nitelikler ve tutumlar geliştirilmelidir . Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN ÖRGÜTSEL BAĞLILIKLARI İLE MESLEKİ TÜKENMİŞLİK ALGILARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: İlkokul öğretmenleri, öğrencilerin hem sosyal hem de akademik yaşamlarının şekillenmesinde önemli rollere sahiptirler. Bu öğretmenlerin yüksek iş performansları ve ortaya koydukları olumlu model, öğrencilerin sağlam bir temel üzerinde yaşamlarını şekillendirmelerine yardımcı olur. İlkokul öğretmenlerinin çalıştıkları okul örgütlerine olan bağlılıkları ve mesleki tükenmişlik algıları, öğretmenlerin iş performansını etkileyebilecek değişkenler olarak düşünülmektedir. Bu değişkenlerin birbiriyle ilişki durumu ise bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Örgütsel bağlılık, çalışanların örgütün amaç ve değerlerini kabul ederek bunlara güçlü bir şekilde inanma, örgütün amaçlarının başarılması için ekstra çaba harcama, örgüt üyeliğini devam ettirmek için güçlü bir istek duyma şeklindeki psikolojik ve davranışsal eğilimlerini barındırır. Mesleki tükenmişlik ise, insanların yaptıkları mesleğin anlamından ve amacından kopması, meslek aracılığıyla hizmette bulunduğu insanlara karşı artık ilgisiz oluşu, aşırı stres ve iş doyumsuzluğu nedeniyle kişinin psikolojik olarak işinden geri durması olarak tanımlamaktadır. Tükenmişliği etkileyen faktörlerin başında stres ve iş doyumunun geldiği düşünülmektedir. Tükenmişliğin stres sonucu ortaya çıkan bir durum olduğu pek çok araştırmacı tarafından ortaya konulmuştur. Bu çalışmanın amacı, ilkokul öğretmenlerinin örgütsel bağlılıkları ile mesleki tükenmişlik algıları arasında ilişkinin belirlenmesidir. Araştırma verilerinin toplanması için Balay (2000) tarafından geliştirilen Örgütsel Bağlılık Ölçeği ve Ergin (1992) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Maslach Tükenmişlik Ölçeği kullanılmıştır. Bayburt il merkezinde ve ilçelerinde görev yapan toplam 272 ilkokul öğretmeni araştırmanın veri grubunu oluşturmuştur. Araştırma verilerinin analizinde, SPSS 17 istatistik programı kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlar tam metinde belirtilecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL PROGRAMI’NIN “FETEMM” UYGULAMALARI AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: 21. yüzyıl eğitiminde önemli gelişmeler arasında yer alan STEM (Science, Technology, Engineering and Mathematics) eğitimi; öğretme-öğrenme sürecinde fen, teknoloji, mühendislik ve matematik içeriğini ve becerilerini bütünleştiren bir yaklaşımdır. STEM kısaltması ülkemizde fen, teknoloji, mühendislik ve matematik açılımının kısaltması olan FeTeMM şeklinde adlandırılmıştır. FeTeMM (Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) eğitimi, geleceğin yenilikçileri olacak öğrencilere yaratıcı problem çözme tekniklerini benimseten entegre bir yaklaşım olup, onların problemlere disiplinlerarası bakış açısıyla bakmasını, bilgi ve beceri kazanmalarını hedefler. Uluslararası platformda FeTeMM’i eğitim sistemi olarak uygulayan ülkelerin PISA ve TIMSS gibi küresel değerlendirme sınavı sonuçlarında gözle görülür derecelerde artışlar olması, diğer ülkelerin de dikkatlerinin “FeTeMM” üzerinde yoğunlaşmasına sebep olmuş ve eğitim reformları FeTeMM eğitimine olan ilgiyi arttırmaya odaklanmıştır. FeTeMM uygulamaları ülkemizin de uluslararası düzeyde arzu edilen noktada olabilmesi için stratejik öneme sahiptir. Bunun için, öğrencilerin eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerinin desteklenmesini sağlayacak araştırma temelli FeTeMM stratejilerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda son yıllarda ülkemizde de FeTeMM çalışmalarına önem verildiği, ancak uygulamaların ve araştırmaların ağırlıklı olarak ortaokul düzeyinde yürütüldüğü dikkat çekmektedir. Oysa FeTeMM eğitiminin daha erken yaşlarda başlaması öğrencilerin arzu edilen bilgi, beceri ve tutuma sahip olabilmesi adına büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle ilkokul döneminde başlaması gereken FeTeMM çalışmaları için okullarda uygulanan programların da sürece uygun olması gerekmektedir. Bu gereklilikten yola çıkarak araştırmanın amacı, İlkokul Programı’nın FeTeMM uygulamalarının yapılabilmesine ne ölçüde olanak sağlayabileceğini incelemektir. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi tekniği kullanılarak yapılacak olan bu araştırmada, FeTeMM çerçevesinde oluşturulan ölçütler doğrultusunda İlkokul Programı doküman incelemesine tabi tutulacaktır. İlkokul Programı’nın gerek genel bağlamda gerekse ilgili disiplinlerin öğretim programları bağlamında FeTeMM uygulamaları açısından yeterli ve yetersiz olduğu noktalar ortaya çıkarılacak ve öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SURİYELİ ÖĞRENCİLERE İLİŞKİN GÖZLEMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Arap baharı olarak adlandırılan mevcut yönetime karşı başlatılan protest halk hareketi Güney Akdeniz ülkelerinde başlayarak Ortadoğu genişlemiş ve son halkası olarak güney komşumuz Suriye’ye sıçramıştır. Suriye’deki gösteriler 15 Mart 2011de başlamış ve Nisan 2011 tarihinde ülke çapına yayılmıştır. Nisan 2011 tarihinde Suriye Ordusu başkaldırıyı bastırmak için görevlendirilmiş ve askerler ülke genelinde göstericiler üzerine ateş açmıştır. Ülkenin özellikle doğu ve kuzeyinde hemen her kasaba ve şehirde yaşanan çatışmalar asimetrik savaş niteliğine dönüşmüştür. İç savaşların en doğal sonucu olarak sivil halkın etkilenmesidir. Bu etkilenmeler; sivil halk ölümleri, yaralanmaları ve güvenlikli yerlere göç etmeleri olarak görülmektedir. İç savaşta her şeyini kaybeden halk sadece can güvenliği için doğup büyüdüğü ve geçimini sağladığı toprakları terk ederek daha güvenilir topraklara göç etmektedirler. Göçler sadece göçenleri değil göçülen yerlerdeki insanları ve yönetimleri de olumsuz etkilemektedir. Göçenlerin başta insani temel ihtiyaçlarının karşılanması ve sonrasında göçülen yere adaptasyonu ve sosyal ihtiyaçlarıyla birlikte eğitim ihtiyacının da karşılanması gerekmektedir. Suriye’deki iç karışıklık ve savaştan dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların birçoğu da ülkemize geldiler. Güney komşumuz Suriye’de ülkemize 2011 yılında başlayan göç halen devam etmektedir. Özellikle Suriye sınırına yakın olan Hatay, Antep, Kilis ve Mardin illeri yoğun olarak göç almıştır. Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezinin (HUGO) yaptığı “Türkiye’deki Suriyeliler Algısı” başlıklı bir araştırması Ekim 2014 içerisinde kamuoyu ile paylaşıldı. Ekim 2014 itibarıyla Türkiye’de 1 milyon 565’ini aşkın Suriyeli sığınmacının yaşadığı kaydedilmiştir. Yine aynı araştırmaya göre %53,3’ü 17 yaş altında ve Nisan 2011-Ekim 2014 arasındaki 3,5 yılda doğan Suriyeli bebek sayısı en az 60 bin olarak kaydedilmiştir. Suriyeli çocuklar ve gençlerin okullaşma oranı ise %15-20 civarındadır. Araştırmalar Suriye’den gelen göçün 2015 yılı sonu itibariyle 2 milyonu aştığını göstermektedir. Bunların içinde okul çağında bulunan birçok Suriyeli öğrenci bulunmaktadır. Bu durum eğitim konusunda da birçok problemi gündeme getirmektedir. Bu araştırmanın amacı Suriye’den ülkemize gelen çocukların ilkokullarımızda Türk öğrencilerle beraber okudukları sınıflarda akademik başarıları, sınıf içi davranışları ve okuldaki tutum ve davranışlarına ilişkin ilkokul öğretmenlerin gözlemleri incelemektir. Araştırmanın amacını gerçekleştirmek için veri toplamada aşağıdaki açık uçlu sorular ilkokul öğretmenlerine sorulmuştur. Bunlar: Sınıfınızda kaç tane Suriyeli öğrenciniz bulunmaktadır? Suriyeli çocukların akademik durumlarına ilişkin gözlemleriniz nelerdir? Sınıfınızdaki Suriyeli çocukların dil gelişimine ilişkin gözlemleriniz nelerdir? Suriyeli çocukların sınıf içinde diğer öğrencilerle ve öğretmenleriyle iletişim ve etkileşimine ilişkin gözlemleriniz nelerdir? Suriyeli çocukların öğrenme etkinliklerine katılımına ilişkin gözlemleriniz nelerdir? Sınıfınızda Suriyeli öğrencilerin olması sizlere ne tür fırsat, zorluk ve deneyimler sağlamaktadır? Öğretmelerin açık uçlu sorulara verdiği cevaplar içerik analizine göre kategorilere ayrılarak frekans durumuna göre sıralanacaktır. Veri toplama süreci devam ettiği için çalışmanın sonuçları ifade edilmemiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL SOSYAL BİLGİLER DERS KİTABININ ENGELLİLER AÇISINDAN YETERLİLİĞİÖzet: İnsan biyolojik, psikolojik ve sosyolojik nitelikleri ile hem bireysel hem de toplumsal bir varlıktır. İnsan ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel, psikolojik ve fiziksel olarak birbirlerinden farklıdır. Ayrıca bazı insanlar yaşanın farklı evrelerinde farklı gelişebilirler. Bu bireyler toplumda engelli bireyler olarak tanımlanmaktadır. Şayet toplumda farklı gelişen bireylere yönelik toplumsal zemin normalcı anlayış merkezli ise normalde sapan ya da farklı gelişen bireylerin topluma tutunabilmesi veya ortak zeminde hareket edebilmesi zor olacaktır. Böylece bireyler sahip oldukları nitelikleri bakımından toplumsal zeminde meşruiyet kazanmakta ya da kazanamamaktadırlar. Yani toplumun geneliyle olan bağlarında eksiklikler olacak ve toplumsal bütünleşmeye, bu eksikliğe yol açan nitelikleri çerçevesinde tam olarak katılamayacaklardır. 2002 Türkiye Özürlüler araştırmasının verilerine göre, Türkiye nüfusunun %12.29 engellidir. Dolayısıyla, Türkiye’de son yıllarda engellilere yönelik çalışmalar artmıştır. Bu çalışmalar hem akademik hem de sivil toplum hareketleri tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu çalışma da engellilik konusunun ders kitaplarında ele alınışına odaklanmıştır. Ders kitapları, gerek metinleri gerekse görselleriyle, erken yaşlardan itibaren insanların bilgilerini, algılarını ve hayal güçlerini şekillendiren en önemli kaynaklardan biri olarak görülebilir. 2015-2016 istatistik verilerine bakıldığında Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bulunan ilkokullarda yaklaşık 5.360.703 öğrencinin eğitim aldığı görülmektedir. Ülkemizde Sosyal Bilgiler Dersi İlkokul 4. Sınıftan itibaren okutulmaktadır. Dolayısıyla araştırmanın kapsamı sadece ilkokul 4. Sınıf Sosyal Bilgiler Ders kitabının içeriği ile sınırlıdır. Ülkemizde İlkokul müfredat programı 2004’te değişti ve 2005’ten itibaren ise yeni müfredat uygulanmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı, ilkokul Sosyal Bilgiler ders kitabı içeriğinin engelliler açısından yeterli olup olmadığını tespit etmektir. Ayrıca engelliliğin ders kitabında ne şekilde, kaç kez ve hangi bağlamlarda ele alındığını saptamaktır. Çalışmada 2016-2017 eğitim öğretim yılında okutulan 4. sınıf Sosyal Bilgiler ders ve öğrenci çalışma kitabı incelenmiştir. Kitaplar, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) web sayfasına yüklenen PDF dosyalar üzerinden taranmıştır. Ayrıca matbu ya da basılı kitaba da ulaşılmış ve kitap hem içerik açısında hem de görseller açısından detaylı olarak incelenmiştir. İlkokul Sosyal Bilgiler Ders kitabı toplamda dokuz öğrenme alanında oluşmaktadır. Bunlar sırasıyla “Birey ve Toplum; Kültür ve Miras; İnsanlar, Yerler ve Çevreler; Üretim, Dağıtım ve Tüketim; Zaman, Süreklilik ve Değişim; Bilim, Teknoloji ve Toplum; Gruplar, Kurumlar ve Sosyal Örgütler; Güç, Yönetim ve Toplum; Küresel Bağlantılar” öğrenme alanlarıdır. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Araştırmanın verileri doküman incelemesi yoluyla elde edilmiş ve elde edilen veriler doküman incelemesi aşamalarına uygun içerik analizi tekniğiyle incelenmiştir. Ders kitabında engellilik konusundaki temel örüntüler tespit edilmeye çalışılmıştır. Kitap ayrıca engellilik ile ilgili görseller açısından da incelenmiştir. Araştırma sonucu genel olarak değerlendirildiğinde; Kültür ve Miras; İnsanlar, Yerler ve Çevreler; Üretim, Dağıtım ve Tüketim; Zaman, Süreklilik ve Değişim; Bilim, Teknoloji ve Toplum; Gruplar, Kurumlar ve Sosyal Örgütler; Güç, Yönetim ve Toplum; Küresel Bağlantılar adlı 8 öğrenme alanlarında engellilere yönelik her hangi bir kazanıma, beceri ifadesine, kavrama ve değer ifadesine yer verilmemiştir. Ancak sadece Birey ve Toplum adlı öğrenme alanında özel eğitim ara disiplinine değinildiğini görülmektedir. Burada ise daha çok bireysel farklılıklara dikkat çekildiği, bireylerin fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak birbirlerinden farklı olabileceğine dair vurguların ön plana çıktığı görülmektedir. Ancak doğrudan engellilere yönelik herhangi bir bulguya rastlanılmamıştır. Ulaşılan bu sonuç İlkokul Sosyal Bilgiler ders kitabının engellilere yönelik herhangi bir farkındalık oluşturma noktasında yetersiz olduğunu söylemek mümkündür. Sözlü bildiri İLKOKUL SOSYAL BİLGİLER DERS KİTABININ GRAFİK TASARIM İLKELERİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Sosyal Bilgiler dersi tarih, coğrafya, ekonomi, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, felsefe, siyaset bilimi, vatandaşlık bilgisi gibi birçok alanı bir arada bulunduran bir derstir. Sosyal Bilgiler dersini oluşturan konular ilkçağlardan itibaren birçok ülkede değişik biçim ve içerikler halinde yer almış olup toplumların eğitiminde önemli bir yere sahip olmuştur. Sosyal Bilgiler dersi ilkokulda bireyleri geleceğe hazırlamada önemli bir misyona sahip olduğu için ayrıca önemli bir yere sahiptir. Çünkü bireyler Sosyal Bilgiler dersi yoluyla insanlar arasındaki ilişkiler, toplumlar içindeki resmi ve resmi olmayan gruplar, hükümet ve devlet kavramları, iyi bir vatandaş olma, küresel ve ulusal değerler, iyi tutum ve beceriler, demokrasi becerileri gibi birçok önemli kazanıma sahip olmaktadır. Bu önemi dolayısıyla Sosyal Bilgiler dersi Türkiye’nin yanı sıra birçok ülkede ders olarak okutulmaktadır. Dolayısıyla ilkokulda Sosyal Bilgiler dersi yoluyla çocukların toplumun kültürel değerlerini kavramış, topluma faydalı, olumlu tutum ve becerilere sahip, kültürünü tanıyan, sosyal bilimler boyutunda birçok disiplinin farkında olan bireyler olarak yetişebilirler. İlkokulda öğrencilere Sosyal Bilgiler dersinin öğretilmesinde kullanılan bilgi kaynakları arasında en önemli yeri hiç kuşkusuz ders kitabı oluşturmaktadır. Ders kitabı tüm öğrencilerin daha önceden öğretilmesi planlanmış olan içerikleri öğrenebilmelerine olanak tanır. Dolayısıyla ders kitaplarının öğrencilerin ilgili bilgileri etkili bir biçimde öğrenmelerine olanak tanımalıdır. Aksi takdirde öğrenci öğrenmeleri olumsuz bir biçimde oluşabildiği gibi öğrencilerin derse karşı olumsuz bir tutum içine girmesi de olanaklı olabilecektir. Sosyal Bilgiler gibi içerisinde birçok farklı disiplinin yer almakta olduğu bir ders kitabı da bu nedenle önemlidir. Ders kitaplarının öğrenciler için ilgi çekici hale gelmesinde ve içerisinde yer alan bilgilerin somutlaştırılmasında en önemli öğelerden birisi ders kitaplarındaki görsellerdir. Görseller daha hızlı bir anlama ve öğrenme süreci oluşturmakta, daha kalıcı bir öğrenme oluşturmakta ve anlaşılmayan noktaları anlaşılır hale getirmektedir. Tüm bu yararlarının yanı sıra ders kitabı içerisinde yer alan görseller çocukların ilgili metinler ile görseli bağdaştırarak daha anlamlı öğrenmeler oluşturmalarını sağlamaktadır. Bu nedenle ders kitaplarında yer alan görsellerin öğrencilerin öğrenmelerini kolaylaştırıcı, akılda kalıcı ve ilgi çekici olmalıdır. Ders kitaplarındaki görsellerin etkililiğini oluşturan en önemli etkenlerden birisi kuşkusuz grafik tasarım ilkelerine uygun olmasıdır. Grafik tasarım ilkeleri tasarım unsurlarının yani bir çizim, resim ya da tasarımı oluşturan eserlerin başarılı olmasında anahtar role sahip bir takım ilkelerdir. Dolayısıyla tasarım ilkeleri tasarımların daha etkili bir iletişim oluşturması için kılavuzluk yaparlar. Grafik tasarım ilkeleri, bütünlük, denge, vurgu, farklılık, oran ve orantı, zıtlık gibi bazı farklı boyutlardan oluşmaktadır. Bu nedenle grafik tasarım ilkelerine uygun olarak hazırlanan ders kitaplarındaki görsellerin daha etkili olabileceği varsayılabilir. Özellikler birçok farklı bilgi türünü bir arada bulunduran Sosyal Bilgiler ders kitabının grafik tasarım ilkelerine uygun olmasının özellikle önemli olduğu düşünülebilir. Bu çalışmada, Sosyal Bilgiler ders kitabının grafik tasarım ilkelerine göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma nitel bir çalışmadır. Nitel araştırma algı, olay ya da durumların gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasında nitel bir sürecin izlendiği araştırma biçimidir. Araştırmada veri toplama aracı olarak doküman analizi tekniği kullanılmıştır. Doküman analizi tekniğinin tercih edilmesinin nedeni, doküman analizinin dergi, günlük, kayıtlar gibi verilerin yanı sıra çizim ya da fotoğraf gibi görsellerin analizinde kullanılabilmesidir. Bu bağlamda ilk olarak grafik tasarım ilkeleri ölçütleri oluşturulmuş ve kitapta yer alan görseller incelenmiştir. Doküman analizi yoluyla görsellerin incelenmesi sonucu elde edilen veriler anlaşılır olması amacıyla sistematik bir biçimde sunulmuştur. Daha sonra araştırmada elde edilen verilere uygun olarak öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDA KULLANILAN ATASÖZLERİ İLE İLGİLİ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Kendi masal kahramanlarını tanımayan, dilini benimsemeyen, kendi atasözlerini ve tekerlemelerini bilmeyen çocukların eğitim sürecinde başarılı olamayacakları ifade edilmektedir. Atasözleri, bireylere kendi kültürünü tanıtarak topluma uyumlarını sağlamak amacıyla etkili bir kültürel aktarım aracı olarak kullanılabilir. Buradan hareketle araştırmamız ilkokul Türkçe ders kitaplarında yer alan atasözleri ile ilgi öğretmen görüşlerini ve atasözlerinin öğretmenlere göre kitaplarda nasıl kullanılması gerektiğini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın katılımcıları Ağrı ilinin Patnos ilçesinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilkokullarda çalışan 11’i erkek, 11’i kadın toplam 22 sınıf öğretmeninden oluşmaktadır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden özel durum yöntemine göre tasarlanmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanma aşamasında, alan uzmanları tarafından değerlendirilmiş ve 3 sınıf öğretmeni ile uygulama yapılmıştır. Daha sonra verilen dönütlere göre form son halini almıştır. Elde edilen veriler NVivo 9 bilgisayar destekli nitel analiz programı yardımıyla içerik analizi kullanılarak çözümlenmiştir. Elde edilen bulgulara göre 9 temel görüş tespit edilmiştir. Buna göre katılımcı öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu İlkokul Türkçe ders kitaplarında kullanılan atasözlerini sayısal ve anlatımsal olarak yetersiz gördüklerini belirtmişlerdir. Ayrıca katılımcı öğretmenlere göre atasözleri bir kültürel aktarım aracıdır ve bu amaçla kitaplarda daha etkili bir şekilde kullanılmalıdır. Katılımcı öğretmenlerin yaklaşık olarak yarısına göre atasözleri öğrenci seviyesine ağır gelmektedir ve somutlaştırılması gerekmektedir. Eğitimde atasözlerinin amacı ise atalarımızın geçmiş deneyimlerinden hareketle öğrencilerin günlük hayatta karşılarına çıkabilecek sorunların üstesinden gelebilmelerini sağlamak olmalıdır. Araştırmada ayrıca öğretmenlerin atasözlerinin kitaplarda nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili görüşleri de incelenmiştir. Buna göre atasözleri görsellerden yararlanma, kompozisyon ve hikayeleştirme, drama içinde kullanma, metin içinde yerleştirilme ve metnin ana fikri çözümlenirken kullanma gibi yöntemlerle beraber ders kitaplarındaki yerlerini almalıdır. Sonuç olarak öğretmenlerin atasözlerini eğitimde bir kültür aktarma aracı olarak gördükleri ve atasözlerinin kullanımı açısından yetersiz gördükleri ders kitaplarının, bu konuda nasıl yeterli olacağı ile ilgili görüşleri, en önemli Halk Bilimi unsurlarından biri olan atasözlerinin eğitimle olan ilişkisini olumlu yönde etkileyeceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDA MİZAHİ BİR UNSUR OLARAK KARİKATÜRÖzet: Özet Toplumların gelişmesini sağlayan en önemli etkenlerden birisi de şüphesiz eğitimdir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yanında çağın gereklerine göre toplumlar zaman zaman eğitim/öğretim politikalarını ve programlarını geliştirmek ve güncellemek zorunda kalırlar. Millî Eğitim Bakanlığı Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze değin eğitim/öğretim programı geliştirme ve güncelleme çalışmalarını belirli aralıklarla devam ettirmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı, 2004 yılında aldığı bir kararla okul öncesinden ortaöğretime kadar eğitim/öğretim programlarını yenilemiş, birçok alanda yeni öğretim programları geliştirmiştir. Yapılandırıcı yaklaşıma göre hazırlanmış yeni öğretim programlarında Türkçeyi doğru ve etkili kullanan, kendini ifade edebilen, sorunları algılayarak çözüm üretebilen, anlayan, inceleyen, eleştiren, sorgulayan, yorumlayan öğrencilerin yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik oluşturulan kazanımlardan biri de Türkçe Dersi 1-5.Sınıflar Öğretim Programı’nda yer alan “Karikatürlerde verilen mesajları algılar.” kazanımıdır. Güldürmek, sorgulamak ve düşündürmek gibi işlevleri bulunan karikatürün temelinde insan ve toplumun eğitimi yatmaktadır. Karikatür eleştiriye dayalı bir sanattır. Eleştiri ise düşünmeyi, görmeyi, sorunların ve olumsuzlukların tespitini beraberinde getirir. Bu da çözüm yollarının üretilmesi için temel gerekliliktir. Bütün bunları mizah yoluyla yapmak ise karikatürün sihirli gücüdür. Türkçe derslerinde karikatür kullanma; öğrenciyi derse güdüleme, öğrencide görsel okuma ve görsel sunu becerisini kazandırma, söz varlığını geliştirme ve öğrencinin kendini ifade etmesinde etkili bir objedir. Bu çalışmada, Türkçe dersinde karikatür kullanmanın önemini vurgulamak; karikatürün ders kitaplarında nerede ve hangi amaçla kullanıldığını ve ders kitaplarına yansıma derecesini tespit etmek amaçlanmıştır. Bu araştırmada kullanılan model, var olan bir durumu var olduğu şekliyle ortaya koymayı amaçlayan tarama modelidir. Araştırma verileri nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi yoluyla toplanmıştır. Çalışma, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından kabul edilen, 2014-2015 ve 2015-2016 eğitim öğretim yıllarında okutulan Türkçe 1, 2, 3 ve 4. sınıf ders kitaplarıyla sınırlandırılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDA TOPLUMSAL CİNSİYETÖzet: Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkeğe sosyal olarak yüklenen rol ve sorumlulukları içermektedir. Bu rol ve sorumluluklar toplumun, kadını ve erkeği nasıl gördüğü, algıladığı, düşündüğü ve onların nasıl davranmasını beklediği ile ilgilidir (Dökmen, 2010). Toplumsal cinsiyet rolleri öğrenilen kavramlardır ve toplumdan topluma farklılık gösterebilmektedir. Çocuklar öncelikle aile içinde, sonrasında çevresinde ve toplumda cinsiyet rollerini edinmeye başlarlar. Eğitim yaşamına başladıktan sonra ise zamanlarının önemli ve de büyük bir kısmını okulda geçirmektedirler. Okulun amacı bireyleri hem geleceğe hazırlamak hem istedikleri mesleğe yönlendirme hem de karşılaşacakları problemlere karşı daha donanımlı olmalarını sağlamaktadır. Bunun yanı sıra okulun asıl amacı bireyin kendisini gerçekleştirmesine, var olan tüm potansiyellerini sergileyebilmesine, kendisine ve topluma uyumlu bir birey olmasına yardımcı olmaktır. Okullarda bireye toplumun anlam yüklediği, değer verdiği, önemli gördüğü konuları ve toplumsal değerleri sunan önemli bir araç ise ders kitaplarıdır. Ancak ders kitaplarında sunulan ve çoğunlukla cinsiyetle ilgisi yokmuş gibi görünen bazı metinler ve resimler, bireyler arasında cinsiyet farklılığı gözetebilmektedir (Sanford ve Donovan, 1999). Bu sunulan farklılık birey tarafından benimsenerek bireyin kendine ilişkin anlamlar çıkarmasına, değerler yüklemesine ve edindiği bu bilgileri yaşama aktarmasına yol açabilir. Bu bağlamda araştırmanın amacı, ilkokul 1, 2, 3 ve 4. sınıf Türkçe ders kitaplarında yer alan cinsiyet rollerinin, kız ve erkek karakterlere verilen rollerin niteliksel farklılıklarını incelemektir. Nitel araştırma yaklaşımlarından doküman analizi ile gerçekleştirilecek çalışmada 2015-2016 eğitim öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan İlkokul Türkçe Ders Kitapları incelenecektir. İlkokul Türkçe ders kitaplarında yer alan metinlerdeki ve resimlerdeki karakterlere görsel olarak yüklenen özellikler, örtük ve açık biçimde ifade edilen toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rollerinin neler olduğu ve bu roller arasında herhangi bir ayrımcılık olup olmadığına yönelik toplanan veriler içerik analizi ile çözümlenecektir. Elde edilen bulgulara yönelik sonuç ve önerilere yer verilecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDAKİ HİKAYE EDİCİ METİNLERİN DEĞER AKTARIMI AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Değer aktarımı, toplumsal kültürün oluşmasında ve gelecek nesillere ulaştırılmasında son derece önem arz etmektedir. Eğitimde kültürü tanıtma ve sevdirmenin yolu, daha çok edebi eserlerden yardım almaktan geçmektedir. Edebi eserlerin araç olarak kullanıldığı Türkçe ders kitaplarındaki metinler, ilettiği mesajlarla değerlerin gelecek nesillere aktarılmasında önemli bir görev üstlenmektedir. Bu çalışmanın da amacı, 2018-2019 öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okutulan ilkokul Türkçe ders kitaplarındaki hikaye edici metinlerin değer aktarımı açısından incelemektir. Araştırmada nitel araştırma modellerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Durum çalışmaları katılımcı gözlemler, derinlemesine görüşmeler ve doküman toplama yoluyla elde edilen ve analiz edilen verilerin incelenmesini içerir. Araştırmada ver toplama tekniği olarak doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Doküman analizinde temel amaç araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analiz edilmesidir. Bu çalışmada da ilkokul 2, 3 ve 4. sınıf Türkçe ders kitaplarında yer alan hikaye edici metinler, programda yer alan kök değerler açısından incelenmiştir. Verilerin analizinde betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, 2. 3. ve 4. sınıf Türkçe ders kitaplarında toplamda 59 değer unsuru tespit edilmiştir. Tüm kitaplar göz önünde bulundurulduğunda en çok vatanseverlik (f=14), yardımseverlik (f=11), sevgi (f=9) ve saygı (f=8) değerlerine yer verildiği belirlenmiştir. En az yer alan değerler ise dürüstlük (f=1) ve sabır (f=1) değerleridir. Dürüstlük değerine sadece 4. Sınıf Türkçe ders kitabında yer verilmiştir. Sabır değerine ise sadece 2. Sınıf Türkçe ders kitabında yer verilmiştir. Dostluk değerine ise sadece 3. Sınıf Türkçe ders kitabında yer verilmiştir. “Çayda Çıra” ve “Kanlı Kavak” metinlerinde herhangi bir değer unsuruna rastlanmamıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDAKİ METİNLERDE MESLEK ANALİZİÖzet: İLKOKUL TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDAKİ METİNLERDE MESLEK ANALİZİ Bahar AYDIN* *Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Türk Dili Bölümü, baharaydin@mu.edu.tr Kitaplar, çocukların eğitiminde önemli bir yere sahiptir ve onların hayata hazırlanmasına yardımcı olur. Çocuklar edebi ürünler sayesinde hayal dünyalarını zenginleştirip başka dünyaları keşfe çıkarlar. Çocuk edebiyatında kahramanların davranışları ve üstlendikleri roller çocukların kişilik gelişimleri açısından önem taşımaktadır. İlk çocukluk döneminde başlayan etkiler ortaokulun sonuna kadar neredeyse sürer. Özellikle ilkokul seviyesindeki kitaplardaki kahramanların özellikleri ve meslekleri çocukların ileride mesleklere karşı tutumlarını belirlemede etkili olmaktadır. Öğrenmelerin temellendiği ve desteklendiği dönemlerde çocuklara seslenen kitaplar, çocukların örnek alabileceği modeller yaratarak onların toplumsallaşma sürecine katkı sağlamaktadır. Bu yüzden kahramanların üstlendikleri meslekler ve bu mesleklerin cinsiyetlere göre nasıl dağıldığı son derece önemlidir. Öğrenme ve öğretme sürecini etkileyen en önemli eğitim materyalinin ders kitapları olduğu göz önüne alındığında, incelenmesinin önemi anlaşılmış olacaktır. Türkçe ders kitaplarında bulunan edebi metinlerdeki kişilerin taşıdığı özellikler, gelişim çağında olan ilkokul öğrencilerinin özdeşim kurması sebebiyle önem taşımaktadır. Araştırmanın amacı 21. Yüzyılda yayınlanan ilkokul Türkçe ders kitaplarındaki metinlerde yer verilen mesleklerde ve cinsiyete göre meslek dağılımının nasıl olduğunu incelemektir. Bu araştırma nitel bir çalışmadır. Çalışmanın örneklemini 2018-2019 eğitim öğretim yılı için Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından önerilen MEB Yayınları ve özel yayınevlerinden oluşan 1-4. Sınıf düzeyindeki toplam 4 Türkçe ders kitabı oluşturmaktadır. İçerik analizi ile ortaya çıkarılacak bulgular söylem analizi yöntemiyle değerlendirilecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL TÜRKÇE DERS KİTAPLARININ ATASÖZLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE ETKİNLİK ÖNERİLERİÖzet: Sözlü kültürümüzün en önemli eserlerinden olan atasözleri, bir toplumda tarihsel süreç içerisinde, o toplumun kültürü ile yoğrularak günümüze kadar ulaşan kalıplaşmış sözlerdir. Atasözleri bağlı olduğu milletin ortak geçmişini ortak kültürünü, geleneklerini göreneklerini, düşüncelerini ve inançlarını barındırır. Her dilin kendine ait atasözleri vardır ve bağlı olduğu dile söyleyiş güzelliği, anlatım gücü ve kavram zenginliği katar. Türkçe dersi, öğrencilerde temel söz varlığının oluşturulmasında önemli bir etkiye sahiptir. Bu söz varlığı ise sadece sözcüklerden oluşmamakta, söz grupları ile de güçlenmektedir. İlköğretim Türkçe dersi programında belirtilen öğrencilerin Türkçeyi sevmeleri, onu doğru ve etkili kullanmaları genel amacına ulaşmak için kültürümüzün ve dilimizin zenginliklerini barındıran atasözlerini kullanmak gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı, İlkokul 1-4. sınıf ders kitaplarındaki okuma metinlerini ve sözcük öğretimi etkinliklerini atasözlerinin öğretimi açısından değerlendirmek, Türkçe dersi öğretim programında belirtilen temalara uygun atasözlerinin öğretimine yönelik etkinlik örnekleri sunmaktır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme yönteminin kullanıldığı çalışmada 2015-2016 öğretim yılında Rize İli’nde okutulan İlkokul Türkçe ders kitapları, okuma metinlerinde kullanılan atasözleri ve çalışma kitabında yer alan atasözlerinin öğretimine yönelik etkinlikler açısından incelenmiştir. Sonuçta okuma metinlerinin ve sözcük öğretimi etkinliklerinin atasözü içerme açısından yetersiz olduğu görülmüştür. Bu eksikliğin giderilebilmesi amacıyla Ömer Asım Aksoy’un “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” adlı eserindeki atasözleri Türkçe Programı (1-5. Sınıflar)’nda belirtilen temalara göre sınıflandırılmış; Türkçe dersinin dinleme, konuşma, okuma ve yazma alanlarına uygun etkinlikler tasarlanmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL TÜRKÇE KİTAPLARININ DEĞERLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: İstendik yönde davranış değişikliği süreci olarak tanımlanan eğitimde istendik yönün tanımlanması, gelecek nesillerin biçimlenmesi bakımından hayati önem taşımaktadır. Her devlet, eğitim verdiği bireylerin, toplumun değerlerini taşımasını ister. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri Batıya dönük bir çağdaşlaşma politikası izlemektedir. Dolayısı ile Türkiye Cumhuriyetinde eğitim Batının benimsediği, demokrasi, insan hakları gibi değerleri benimsetme amacını taşımıştır. Bunun yanı sıra millî eğitim politikalarında, toplumun ihtiyacı olan bilinçli, kültürlü, milli değerlerine sahip çıkan bireyler yetiştirme hedefleri de yer almaktadır. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda; Atatürk devrim ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek, eğitimin genel amaçlarının ilk maddesi olarak yer almaktadır. Bu çerçevede, Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren bireyleri yetiştirme konusunda eğitim sistemimize önemli görevler düşmektedir. Toplumsal bütünlüğü sağlayan değerler, toplumsallaşmanın en önemli aracı olan okullarda değerler eğitimi ile verilmektedir. Başarılı bir değerler eğitimi için, örgün eğitim basamaklarının değişik süreçleri duygu oluşturma ve değer kazandırma etkinlikleriyle desteklenmelidir. Bu nedenle kazandırılması gereken değerler ve insanların değer yönelimleri dikkate alınarak bütün derslerle ilişkilendirilmesi gerekir. Bu çalışmada, İlkokul Türkçe 2, 3 ve 4. sınıf ders ve çalışma kitaplarında yer alan metinlerin ve çalışma etkinliklerinin Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan değerler açısından analizi amaçlanmıştır. Bu bağlamda ilkokul 2, 3, ve 4. sınıf düzeyinde Türkçe dersinde kullanılan ders kitaplarında bulunan 120 metin ve bu metinlere ait etkinlikler; Milli Eğitim Temel Kanunun birinci maddesinde yer alan değerler açısından içerik analizine tabi tutulmuştur. Metin ve etkinliklerde vurgu yapılan değerlerin benzerliğine göre sınıflandırılarak tasnif edilmiş ve cümle sayısına göre sayısallaştırılarak ifade edilmiştir. Çalışmanın analizi devam ettiğinden, araştırmanın bulguları ve sonuçları daha sonra eklenecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GEOMETRİK CİSİMLERLE İLGİLİ KAVRAM BİLGİLERİNİN ANALİZİÖzet: Geometri, matematik öğretim programında önemli bir alandır. Geometri öğrenmek, öğrencilere çözümleme, karşılaştırma, genelleme yapma gibi temel becerilerini geliştirmesini katkı sağlamakta; inceleme, araştırma, eleştirme, öğrendiklerini şema biçiminde ortaya koyma, düzenli, dikkatli ve sabırlı olma, düşüncelerini açık ve seçik ifade etme gibi bilimsel düşünme becerilerini de kazandırmaktadır. Geometri, soyut kavramlar ve ilişkiler üzerine inşa edildiği için ilkokul kademesinde dikkatle verilmesi gereken bir alandır. Matematik dersindeki temel geometrik cisimlerde kavram yanılgısı oluşması öğrencilerin diğer geometri konularını tam olarak kavramasını güçleştirecektir. Kavram yanılgısı öğrencilerin yanlış anlamları sonucu ortaya çıkan, ancak rastgele olmayan hatalar olarak tanımlanabilir. Bu çalışma ile ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin geometrik cisimlere yönelik kavram yanılgılarını tespit etmek amaçlanmıştır. Araştırmanın yöntemi nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak desenlenmiştir. Araştırma 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Muğla ilinin Menteşe ilçesinde öğrenim gören toplam 20 ilkokul üçüncü sınıf öğrencinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanması aşamasında küp, silindir, küre, dikdörtgen prizması, kare prizması ve üçgen prizması kavramlarına yönelik kavramsal bilgilerini analiz etmek için açık uçlu sorulardan oluşan test uygulanmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara bakıldığında, ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin bir kısmının geometrik cisimlerin isimlerini ve özelliklerini doğru bildikleri belirlenmiştir. Bunun yanı sıra, öğrencilerin küp, silindir, küre, dikdörtgen prizması, kare prizması ve üçgen prizması kavramlarına yönelik kavram yanılgılarının da olduğu belirlenmiştir. Araştırmada elde edilen sonuçlara yönelik önerilerinde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GÖRSEL ELEŞTİREL DÜZEYİNİN İNCELENMESİÖzet: Ana dili eğitimi dört temel dil becerisi ile gerçekleşmektedir. Bu beceriler dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerileridir. Bireyin özellikle kelime dağarcığını arttıran temel becerilerden birisi de okuma becerisidir. Bu beceride anlama ve kavrama oldukça önemlidir. Okuduğunu anlama oldukça karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte anlamayı etkileyen birçok etken olabilmektedir. Metnin içeriği, türü ve puntosunun yanında görseller de anlamayı etkilemektedir. Dolayısıyla görsel okuma ve görsel anlama da başlı başına bir metin özelliği taşımaktadır. Görsel okuma, metin okuma gibi anlamayı gerektiren nitelikler taşımaktadır. Bu bağlamda görsellerdeki ayrıntıları yakalamak için okuyucuların eleştirel bir yaklaşımla görselleri yorumlamaları beklenmektedir. İlkokul üçüncü sınıf öğrencilerin görsellerle ilgili eleştirel okuyup okumadıklarını belirlemek amacıyla yapılan bu çalışma nitel olup doküman incelemesine dayalı olarak yapılmıştır. Çalışma iki farklı ilkokulun üç farklı sınıfında öğrenim gören 60 öğrenciyle yürütülmüştür. Katılımcılar 30 kız, 30 erkek öğrenciden oluşmuştur. Çalışmanın verileri öğrencilere verilen görsellerle ilgili görüşleri alınarak toplanmıştır. Çalışma grubunda yer alan öğrencilere birinci aşamada daha önceden resim uzmanı tarafından çizilmiş dört farklı resim gösterilmiştir. Öğrencilerden resimde gördüklerini ve düşüncelerini yazmaları istenmiştir. İkinci aşamada öğrencilerden gerçekleşmesi mümkün olmayan görsel eleştiri gerektiren bir resim çizmeleri istenmiştir. Üçüncü aşamada öğrencilerden gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hikâye yazmaları istenmiştir. Toplanan veriler içerik analizine tabi tutularak değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucunda öğrencilerin görselleri eleştirel bir gözle değerlendirdikleri, kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha eleştirel baktıkları görülmüştür. Öğrenciler kendi çizdikleri resimlerde ağırlıklı olarak kendilerine gösterilen resimlerin benzerlerini çizmeye yöneldikleri görülmüştür. Hikaye yazmada da daha önce dinledikleri film, dinledikleri masala benzer yazmaya çalıştıkları tespit edilmiştir. Çalışmanın farklı öğretim kademelerinde yapılması ve öğretmenlerin görsel eleştirel okuma etkinliklerine yer vermeleri önerilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN HOŞGÖRÜ ALGISIÖzet: AMAÇ Hoşgörü, farklılıkların uyumunu temel alan siyasal ve yasal bir gereksinim olup barış kültürünün gelişmesine önemli katkılar sağlar (UNESCO, 1995). Öğrencilere okul yaşantılarının ilk yıllarında barış kültürünün kazandırılması, bu kültürün benimsenerek yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde devam etmesi sağlanabilir. Bu bağlamda ilkokul çağındaki öğrencilerin hoşgörüyü nasıl algıladıkları ve günlük yaşamlarında nasıl uyguladıkları önem kazanmaktadır. Anlayış gösterme, saygı duyma, rahatsız olmama, farklı görüşleri kabul etme anlamları taşıyan hoşgörü; insanları, doğayı ve çevreyi var oldukları biçimiyle kabul etmektir.(Aslan,2001). Bu araştırmanın amacı, ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin hoşgörü algılarını, çevrelerinde yaşanan olaylardan hangilerini hoşgörü ile karşılayıp; hangilerini hoşgörü ile karşılayamayacaklarını anlamaya çalışmaktır. YÖNTEM İlkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin hoşgörü algısını ve günlük yaşamlarında hoşgörüyü nasıl anlamlandırıp, neleri hoşgörüp neleri hoşgöremeyecekleri anlaşılmaya çalışılan bu araştırma nitel araştırma yöntemlerinden fenomenoloji ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunun seçiminde amaçlı örnekleme tekniklerinden tipik durum örnekleme yöntemi seçilmiştir. Amaçlı örnekleme araştırmanın amacı doğrultusunda zengin durumların seçilerek araştırma yapılmasına olanak tanır (Büyüköztürk vd., 2008). Bu araştırmada veriler, ilkokul üçüncü sınıfa devam eden yirmi bir öğrenciye hoşgörüyü nasıl algıladıklarına dair resim yaptırılarak ve yarı yapılandırılmış görüşmeler yolu ile elde edilmiştir. Çocukların gizli kalmış bilinmeyen dünyalarını ve sözle ifade edemedikleri deneyimlerini aktarmaları amacıyla onlara resim yaptırılıp, bu resimler yarı yapılandırılmış görüşmeler sonunda öğrencilere yorumlatılmıştır. BULGULAR Somut olarak algılanan kavramların tanımlanması daha kolay ve anlaşılır olurken, özellikle ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin soyut olan hoşgörü kavramını tanımlamaları ve algılamaları somut kavramlara göre daha zor olup farklılık göstermektedir. Öğrencilerin bireysel eğilimleri, kültürel farklılıkları, sosyal yaşantıları ve kaç kardeş oldukları gibi farklılıklar hoşgörü kavramını nasıl anlamlandırdıklarını belirleyen durumlardır. Alanyazında hoşgörünün özellikle “farklılıkları kabul etme” olarak tanımlanmasının yanında gerçekleştirilen bu çalışmada öğrenciler doğrudan bu tanımlamayı yapmamışlardır. Ancak iki öğrencinin, yapmış olduğu resimleri yorumlarken farklılıkları kabul etme algısının oluştuğu anlaşılmıştır. Bu araştırmada öğrencilerin tamamına yakını hoşgörüyü “yardımlaşmak” olarak tanımlayıp algılamışlardır. Yardımlaşmayı, saygı duymak ve paylaşmak ifadelerinin takip ettiği bu çalışmada üç öğrenci hoşgörü kavramını “Mevlana” ile ilişkilendirdiğini belirtmektedir. Bu ilişkilendirmede öğrencilerin Konya’da yaşıyor olmalarının etkisinin olduğu söylenebilir. Öğrenciler kişisel olarak kendilerine karşı yapılan olumsuz davranışları hoşgörebileceklerini belirtirlerken; kendilerine karşı kasıtlı yapılan olumsuz davranışları hoşgöremeyeceklerini belirtmektedirler. Yaşlılara, engellilere, arkadaşlarına ve savunmasız hayvanlara karşı yapılan olumsuz davranışları da hoşgöremeyeceklerini belirtmektedirler. Öğrenciler genellikle öğretmenlerinin, anne, baba ve arkadaşlarının hoşgörülü olduğunu, bunun yanında dedelerinin, anneanne ve babaannelerinin de hoşgörülü olduklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerin çizmiş oldukları resimler yarı yapılandırılmış görüşmeler sonunda öğrencilere yorumlatılarak günlük yaşamda hoşgörüyü nasıl algıladıkları anlaşılmaya çalışılmıştır. Hoşgörünün yardımlaşma olduğunu söyleyen Mert “Şimdi zengin buna para veriyor fakir olduğunu görüyor Bir de içinden diyor ki çok fakir ben bunlarla her şeyi bir paylaşayım diyor bir de arabasını paylaşıyor. Ondan sonra çocuğu da diyor baba neden böyle bir şey yapıyorsun diyor, oğlum onlar çok fakir bizim gibi istediklerini yapamıyor diyor”. “Hoşgörü deyince ne anlıyorsun?” sorusuna İrem “hoşgörü deyince mesela yaşlılara yardım etmek ondan sonra bir arkadaşım düştüğünde ona yardım etmek onlar aklıma geliyor” şeklinde ifade etmiştir. Aynı soruya Ahmet “birilerini yaptığı şeyleri kendisine saygılı olmayı, birileri ile bir şeyimi paylaşmayı, yaptığı kötü şeyleri pek umursamamayı” cevabını vererek hoşgörünün “saygılı olmak”, “paylaşmak” ve “görmemezlikten gelme” olarak tanımlamıştır. Sevdegül ise “hoşgörü deyince saygıyı anlıyorum, paylaşmayı, işbirliğini yani birisi bana yardım ederse onu hoşgörü ile karşılıyorum öyle yani” şeklinde cevaplayarak hoşgörünün; saygı, paylaşmak ve işbirliği olduğunu söylemiştir. SONUÇ Bu araştırmaya katılan ilkokul üçüncü sınıf öğrencileri hoşgörüyü alanyazında belirtilen tanımlardan farklı olarak algıladıkları anlaşılmaktadır. Üçüncü sınıf öğrencileri hoşgörüyü; yardımlaşma, görmezlikten gelme, iyi davranma ve saygı duyma olarak tanımlamışlardır. Öğrenciler hoşgörülü davranmayı arkadaşlarının kendileri ile yiyeceklerini paylaşmaları, oyunlarına kendilerini almaları, düşen arkadaşlarını yerden kaldırma olarak da tanımlamışlardır. Öğrencilerin bu tanımları alanyazında yapılan bazı çalışmalarla örtüşmemekle beraber bazı çalışmaların sonuçları ile örtüşmemektedir. Öğrencilerin kendilerine kasıtlı olarak yapılan davranışları hoşgöremeyeceklerini belirterek, kasıtlı olarak yapılmayan olumsuz davranışları hoşgörebileceklerini ifade etmişlerdir. Kendilerine karşı hoşgörülü davranan kişilere hoşgörülü davranacaklarını belirten öğrencilerin bu görüşü alanyazındaki bazı çalışmalarla benzerlik göstermektedir. Çünkü hoşgörünün karşılıklı olma ve sınırlarının net olarak belirlenmesi aksi halde kargaşa ve düzensizlik durumunun ortaya çıkacağı ifade edilmektedir. Ders kitaplarında ve öğretim programlarında yardımlaşmak, affetmek ve tahammül ederek görmemezlikten gelme olarak aktarılan hoşgörüyü öğretmenler de program ve kitaplar doğrultusunda aktardıkları düşünülmektedir. Bunun yerine programdaki kazanımlar, ders kitaplarındaki metin ve görseller farklılıkları kabul etme ve farklılıklara saygı duyma olarak aktarılabilir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN TÜRKÇE DERSİ İÇİN ÖĞRETMENLERİNDEN BEKLENTİLERİÖzet: Türkçe dersi; öğrencilere görüp izlediklerini, dinlediklerini, okuduklarını tam ve doğru olarak anlama gücü kazandıran, onlara görüp izlediklerini, dinlediklerini, okuduklarını, incelediklerini ve düşündüklerini söz ya da yazı ile doğru ve amaca uygun olarak anlatma beceri ve alışkanlığını kazandıran, öğrencilere Türk Dilini sevdiren, kurallarını sezdiren, onlara dinleme, okuma alışkanlığı ve zevkini kazandıran, estetik duygularının gelişmesine yardımcı olan, çeşitli etkinliklerle öğrencilerin sözcük dağarcığını zenginleştiren, onların ulusal duygusunu ve ulusal coşkusunu güçlendirmede kendi payına düşeni yapan, sözlü ve yazılı Türk ve dünya kültür ürünleri yoluyla Türk kültürünü tanıma ve kazanmalarında, Türk yurdunu ve ulusunu, doğayı, hayatı ve insanlığı sevmelerine yardımcı olan, onlara bilimsel, eleştirici, doğru, yapıcı ve yaratıcı düşünme yollarını kazandırmada Türkçe dersinin payına düşeni gerçekleştiren bir derstir.Yapılandırmacı yaklaşımda öğrencilerin derse aktif katılımı sağlanmalı, hazırlıklarını ön bilgilerine göre araştırarak, inceleyerek, yorum yaparak kendileri yapmalı ve öğrenciler sürekli bir oluşturma süreci içinde bulunmalıdırlar. Öğretmenler ise rehber, ortak öğrenen, ve yönlendirici rolünde olmalıdır. Buradan hareketle araştırma amacı, ilkokul 3.sınıf öğrencilerinin Türkçe dersinde öğretmenden beklentilerinin neler olduğunu belirleme ve bu beklentilerin çeşitli değişkenler (cinsiyet, başarı durumu) açısından farklılaşıp farklılaşmadığını tespit etmektir. Araştırmanın örneklemini, 2015-2016 öğretim yılında Muğla ili Milas ilçesinde okuyan 100 ilkokul 3.sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırma nicel bir araştırma olup tarama modeliyle desenlenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak 6 boyut ve 33 maddeden oluşan likert tipi ölçme aracı kullanılmıştır. Araştırma sürecinde elde edilen verilerin çözümlenmesi için, SPSS 20 istatistik paket programı kullanılmıştır. Verileri analiz ederken, cinsiyete göre grupların karşılaştırılmasında bağımsız gruplar t testi kullanılmıştır. Başarı durumuna göre grupların karşılaştırılmasında tek yönlü varyans analizli (Anova) kullanılmıştır. Araştırmaya göre öğrencilerin, Türkçe dersiyle ilgili öğretmenlerinden derslere aktif olarak katılım, sözel olarak katılım, yazı yazma ve okuma etkinlikleri ve ölçme değerlendirme alanlarına yönelik beklentileri dikkate alınmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler incelendiğinde öğrencilerin, sınıf öğretmenlerinden sınıfiçi etkinliklerinin kullanımının arttırılması ve öğrencilerin aktif rol alacağı yöntem-tekniklerin kullanılmasına yönelik beklentilerinin olduğu sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL VE ORTAOKULLARIN FİZİKİ OLANAKLARININ İNCELENMESİ (BURDUR İLİ ÖRNEĞİ)Özet: Öğretim etkinlikleri belirli ortamda gerçekleşen etkinliklerdir. Bu ortama genel anlamda okul ve özel anlamda ise sınıf denilmektedir. Okul denilen ortam, eğitim-öğretim etkinliklerinin gerçekleştirildiği ve bu etkinliklere özgü bir ortamdır. Yani okul denilen yerde eğitim-öğretim etkinlikleri yapılır ve bu ortamın kendine özgü özellikleri vardır. Çünkü bir kuruma bir isim verilmişse, bu kurumun kendine özgü özellikleri bulunmaktadır ve o isim anıldığı zaman bu özellikleri akla gelmektedir. Kurum olarak okulun elbette çok fazla özelliği bulunmaktadır. Bu özellikler, fiziksel, sosyal, psikolojik, yönetimsel, sistemsel vb. olarak kategorize edilebilir. Bu özellikler içerisinde okulun dışarıdan görünümünü sağlayan veya dışarıdan bakılınca bu okuldur denilebilecek yapıya, okulun fiziksel yanı denilebilir. Bu fiziksel yapı içerisinde okulun binası, mimarisi, okulun bahçesi, merdivenleri, camları, iç bölümleri, sınıfları, laboratuvarları, atölyeleri, spor alanları, okulun içinde bulunduğu çevre gibi okulun fiziksel olanakları akla gelmektedir. Bu çalışmada okulun bu fiziksel olanaklarının eğitim-öğretim için uygunluğu irdelenecektir. Burada okulun fiziksel olanaklarının eğitim-öğretim için uygunluğunu, 2012 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan Özel öğretim Kurumları Standartlar Yönergesi ölçüt alınarak belirlenmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, Burdur il merkezinde bulunan ilkokul ve ortaokulların fiziki olanaklarını incelemek ve bu olanakların eğitim-öğretim için uygun olup olmadığını ortaya koymaktır. Çalışmanın temel amacı doğrultusunda, araştırmada mevcut durumun analizi yapılacağından betimsel yöntem kullanılacaktır. Bu çerçevede ilkokul ve ortaokulların fiziki özellikleri, Özel öğretim Kurumları Standartlar Yönergesinde belirtilen ölçütlere göre araştırmacılar tarafından incelenecek ve okulların standartlara uygun olmayan özellikleri tespit edilerek eksikliklerle ilgili her okuldan bir yönetici (müdür veya müdür yardımcısı) ile görüşmeler yapılacaktır. Araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formları oluşturulacaktır. Görüşmelerde cevaplar ya kayıt yoluyla ya da yazılı olarak alınacaktır. Ayrıca araştırmacıların gözlemlerini kayıt altına almak için de gözlem formu hazırlanacaktır. Elde edilecek veriler incelenip analiz edildikten sonra belirli sonuçlara ulaşılacak ve bu sonuçlar doğrultusunda önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL YILLARINDA EDİNİLEN ÇEVRE EĞİTİMİNİN ÜSTLENDİĞİ ROLÜN NESİLLERE GÖRE DAĞILIMIÖzet: Çevre, abiyotik ve biyotik ya da bir başka deyişle canlı ve cansızların oluşturduğu kavramsal bir olgudur. Bu olguya karşı insanların bilincini, alışkanlıklarını ve davranışlarını iyi geliştirmesi gerekir. Bu gelişimin sağlanmasında birçok faktörün etkili olduğu çeşitli araştırmalar sonucunda belirlenmiştir. Bu faktörlerin insanların çevreye karşı bilincini, alışkanlıklarını ve davranışlarını ne ölçüde etkilediği, ne kadar etkilendiği ve nasıl etkilendiği konusunda araştırmalar hala devam etmektedir.Bu araştırmada ise eğitim hayatında edinilen çevreyi koruma bilinci, alışkanlıkları ve davranışlarının gelişmesinde öğretmen davranışlarının nesillere göre etki dağılımı araştırılmıştır. Bu kapsamda farklı yaşlardaki kadın ve erkeklerin katıldığı 54 kişilik bir gruba anket ve mülakat tekniği uygulanmış, verilen cevaplar analiz edilerek belirli yargılara ulaşılmıştır.Yaklaşık otuz altı yıl öncesi ve sonrasında eğitim gören kişilerin çevreyi koruma alışkanlıklarının arasında büyük farklılıklar olduğu belirlenmiştir. Otuz altı yıl öncesinde eğitim gören kişilerin çevreyi koruma amaçlı yapılan eylemleri bir sosyal sorumluluk ve boş zamanları değerlendirme etkinliği olarak gördükleri, öğretmenleri tarafından çevreyi koruma amaçlı verilen çöp toplama eylemini karşı gelmeden ve hatta mutlu hissederek yaptıkları belirlenmiştir. Öğretmenlerinin ise boş derslerinde çevreyi koruma amaçlı etkinlikler yaptırdığı ve çevreye verilen bir zararın hem kendilerine hem de dünyaya büyük zararlar verdiğini anlattığı ortaya çıkmıştır. Bu kişilerin şuanda yere atılan bir kağıt parçasına bile tahammülleri olmadığı, atanı gördüklerinde uyardıkları ve kendileri atmasa dahi yere atılan her çöpü alma girişiminde bulundukları belirlenmiştir. Otuz altı yıl sonrasında eğitim gören kişilerde ise bu durumun tam tersi özellik gösterdiği, kişilerin çevreyi koruma amaçlı yapılan eylemleri sosyal sorumluluk olarak bildikleri fakat bazı durumlarda çevreyi koruma amaçlı yapılan eylemleri bir tür ceza olarak algıladıkları ortaya çıkmıştır. Bu ikinci kısma ait öğretmenlerin ise çevreyi koruma bilincini öğrencilerine öğrettikleri fakat okula geç kalan, sınıfta ve sırada gürültü yapan öğrencilere çevreyi koruma etkinliği olarak bilinen çöp toplama eylemini yaptırdığı ortaya çıkmıştır. Çöp toplama eylemini ceza olarak gören kişilerin şuan da yanlarında çöp kutusu bulunsa bile çöplerini yere attıkları, yerden çöp alan bir kişiyi gördüklerinde o kişiye suç işlemiş gözüyle baktıkları ve hatta atanı uyarmak yerine yerden çöp alan kişilerle alay ettikleri belirlenmiştir. Araştırma sonucunda insanların eğitim hayatında edindikleri çevreyi koruma bilincinin, alışkanlıklarının ve davranışlarının gelişmesinde öğretmen davranışlarının kişisel, sosyal, psikolojik gibi daha birçok alanda büyük etkisi olduğu ön görülmüştür. Sözlü bildiri İLKOKUL YÖNETİCİLERİNİN AKILLI TELEFON UYGULAMASI DENEYİMLERİÖzet: Günümüzde teknoloji hızla ilerlemekte ve sürekli özellik bakımından gelişmektedir. Geçmişte iri ve hantal olan bilgisayarlar da giderek küçülmekte ve hızları da artmaktadır. Hatta geçmişte yalnızca iletişim için kullanılan telefonlar da gerek işlev gerek kullanım bakımından değişim ve gelişim geçirerek bilgisayarlaşmışlardır. Günümüzde cep telefonları donanım ve yazılım olarak eski cep telefonlarından çok daha farklı bir konumdadır. Günümüzün cep telefonları kazandıkları bilgisayar özellikleri ile akıllı telefon olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Akıllı telefonlar yalnızca donanım değil, aynı zamanda işletim sistemi vb. gibi yazılımsal özellikleri de barındırmaktadır. Akıllı telefonlarda aynı zamanda, uygulama adı verilen programlar da kurmak olasıdır. Bu amaçla, akıllı telefonlarda yer alan işletim sistemlerinde kurulabilecek uygulamaların yer aldığı uygulama marketleri de bulunmaktadır. Kullanıcılar doğrudan telefonları üzerinden bu uygulamalara erişebilmekte, uygulamaları inceleyip gereksinimlerine göre süzebilmekte ve istediklerini telefonlarına kolaylıkla kurarak kullanabilmektedir. Dolayısıyla akıllı telefon uygulamaları ile birçok kişiye ulaşmak oldukça hızlı ve etkili olabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, ilkokul yöneticilerinin akıllı telefon deneyimlerini incelemektir. Bu amaç doğrultusunda, okul yöneticilerinin oldukça gereksinim duyduğu yönerge, kanun, tüzük, yönetmelik ve genelge gibi bilgilerin yer aldığı, içerisinde arama yapılabilen ve bu bilgilere gereksinim duyulduğunda kolaylıkla ulaşılabilen bir Android uygulaması geliştirilmiştir. Sonrasında, bu Android uygulaması Giresun ili merkezinde belirlenmiş olan ilkokullarda görev yapan okul yöneticilerine tanıtılmış ve kullanıma açık hale getirilmiştir. 2015-2016 Öğretim yılında, 1 aylık bir kullanım sonrasında, ilkokul yöneticileri ile görüşme yapılarak onların akıllı telefon kullanım deneyimleri incelenmiştir. Araştırma nitel bir araştırmadır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde, betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Görüşme verilerinin analizinde nitel veri analiz programı olan NVivo programından yararlanılmıştır. Araştırmanın bulguları araştırma amaçlarına uygun bir biçimde, sistematik bir yapıda sunulmuş ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKULA BAŞLAMA YAŞINA İLİŞKİN VELİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Ülkemizde ilkokula başlama yaşı belirli dönemlerde değişikliğe uğramıştır. Günümüzde ise isteğe bağlı kayıt, erteleme veya sağlık raporu alma gibi seçeneklerle çocukların ilkokula kaydı yapılır veya ertelenir. Alan yazın incelendiğinde ilkokula başlama yaşına ilişkin sadece veli görüşlerinin incelendiği ve ilkokula başlama ile ilgili bütün dönemleri kapsayan bir çalışma bulunamamıştır. 60 aylık dönemden itibaren bütün ayları kapsayacak şekilde çocuklarını ilkokula gönderen velilerin görüşlerini inceleyen bir çalışma yapılmadığından bu araştırma ile alan yazındaki mevcut boşluğun doldurulması hedeflenmektedir. Bu araştırmanın genel amacı ilkokula başlama yaşına göre veli görüşlerini incelemektir. Araştırmanın özel amacı ise çocukları ilkokul birinci sınıfa başlayan velilerin görüşlerini inceleyerek sonraki yıllarda çocuklarını ilkokula kaydettirme konusunda tereddüt yaşayan velilere ışık tutmak ve okul idarecilerinin daha kapsamlı ve detaylı bilgilerle çocuklarını ilkokula kaydettirmeye gelen velilere tavsiye ve yönlendirme hizmetleri yapabilmelerini sağlamaktır. Araştırma 2018 – 2019 eğitim öğretim yılında Trabzon ili Yomra ilçesinde bir devlet okulunda yürütülmüştür. Nitel bir yaklaşımın benimsendiği çalışmanın yöntemi fenomenolojik yöntemdir. Katılımcı grubunu Yomra ilçesinde bir devlet okulunda birinci sınıfa devam eden 12 öğrenci velisi oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi olasılık dışı (amaçlı) örnekleme türlerinden uygun durum örneklemesi türüne göre belirlenmiştir. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veri toplama aracı araştırmacılar tarafından geliştirilmiş ve pilot çalışması yapılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu pilot çalışmaya göre revize edilmiş ve uzman görüşü alındıktan sonra kullanıma hazır hale getirilmiştir. Katılımcılara bilgi verilerek görüşmelerin tamamı ses kayıt cihazıyla kayıt altına alınmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler betimsel analiz tekniğine göre analiz edilmiştir. Görüşme sırasında ses kayıt cihazıyla kaydedilen ve araştırmacı tarafından tutulan notlar bilgisayar ortamında yazılı hale getirilmiştir. Bulgular bölümünde katılımcı velilerin kimlik bilgileri gizlenerek kendilerine V-1, V-2, V-3… gibi kod numaraları verilmiştir. Görüşmeler sırasında velilere sorulan sorular başlık haline getirilerek sınıflandırılmıştır. Araştırmada karşılaşılan problem türleri bilişsel, duyuşsal, devinişsel ve sosyal olarak sınıflandırılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilere göre, 60 – 66 ay arası çocukların ilkokula başlaması yanlış bir uygulamadır. Bu yaş gruplarında en çok karşılaşılan sorunlar bilişsel sorunlardır. 72 aydan itibaren öğrencilerin sorunlarla karşılaşma sıklığı önemli ölçüde azalmaktadır. İlkokula zorunlu olarak başlama yaşı hakkında farklı görüşler belirtilse de en sık verilen cevaplar 72 ay ve üzerindedir. Bu verilere göre velilerin zorunlu olarak ilkokula başlama yaşı hakkındaki görüşleri bu yaş sınırının yükseltilmesi yönündedir. Sözlü bildiri İLKOKULA YENİ BAŞLAYAN ÇOCUKLARIN OKULA ADAPTASYON SÜREÇLERİNDE SINIF ÖĞRETMENLERİNİN RÖLÜÖzet: İLKOKULA YENİ BAŞLAYAN ÇOCUKLARIN OKULA ADAPTASYON SÜREÇLERİNDE SINIF ÖĞRETMENLERİNİN RÖLÜ İlkokulun, özellikle ilk zamanlarına aile ortamından uzaklaşıp arkadaş ortamına geçen çocuklar zaruri bir tedirginlik ve çekingenlikle katılım gösterirler. Bu durum kendileri için elbette kolay olmamaktadır. En başta aile ortamından ve özellikle de anneden uzak düşen çocuklar hiç tanımadıkları ya da çak az tanıdıkları bireylerle kaynaşıp adaptasyon sağlamak konusunda muhtemel sıkıntılar çekebilirler. Bu önemli süreç içerisinde çocuklar, okulu korkusu ya da okuldan kaçınma gibi ciddi tepkiler gösterebilirler. Bu tür kötü durumların söz konusu olmaması için gerek ailenin gerek okul yönetiminin ve en önemlisi de sınıf öğretmenlerinin çok hassas olmaları gerekmektedir. Bu durumda sınıf öğretmenlerinin hem sınıf içerisinde hem de sınıf dışında çocukların okula karşı olumsuz hisler edinmemesi için onları en iyi şekilde motive etmelidir. Çünkü okula karşı olumsuz duygular besleyen çocukların derslerine adapte olamamaları gibi sıkıntıları da beraberinde getirebilir. Bu konuda sınıf öğretmenleri, nelere dikkat etmelerine, varsa adaptasyon sürecinde olumsuz tepki veren öğrencileri tespit etmelerinde ve bu öğrencilere yönelik nasıl adım atmaları gerektiğini iyi bilmeleri gerekmektedir. Hatta gerekirse bu tür problemler yaşayan çocukların bu problemlerini aşmaları için aile ile beraber hareket etmeleri gerekebilir. Anne ve babalarda bu konuda üzerlerine düşen görevin bilincinde olup buna göre hareket etmeleri gerekmektedir. Sözlü bildiri İLKOKULDA ALTERNATİF EĞİTİM MODELİ UYGULAMALARIÖzet: Dünyanın hızla büyümesi ve küreselleşmesi dolayısıyla ülkelerin sağlam bir ekonomiye sahip olmak için yeniliklere ve teknolojiye hakim olmaları gerekmektedir. Eğitimde artık yalnızca okuma yazma becerileri yeterli bulunmamakta, bireylerin 21. yy becerilerine sahip olmaları ve teknoloji okuryazarı olmaları beklenmektedir. Tüm bu becerilere sahip olacak bireylerin eğitilmesinde klasik yöntemlerden ziyade alternatif eğitim yöntemlerinin daha etkili olacağı düşünülmektedir. Çalışmadaki amaç, alternatif eğitim yöntemlerinden uygulama örnekleri içeren bir sınıfın, bir yıllık sürecinin tanıtılması ve paylaşılmasıdır. İlkokul 1. sınıfa yeni başlayacak olan çocuklar için klasik sınıflardan ziyade, kendilerini daha rahat hissedecekleri, ayakkabılarını çıkarıp öyle girecekleri, içinde ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri mutfak tesisatı olan ve isterlerse yerde de çalışmalarını sağlayabilecek bireysel ortamları bulunan bir sınıf oluşturuldu. Sınıf, bu yaş grubundaki çocukların somut materyallere ihtiyaç duydukları düşünüldüğünden, öğretim programındaki kazanımlara uygun ve alternatif eğitim metotlarından olan Montessori felsefesine uygun materyaller ile desteklendi. Her çocuğun, akademik anlamda temel bir seviyeye geldikten sonra, kendi ilgi ve yeteneklerine uygun şekilde ilerlemelerine imkan verildi. Sadece programda yer alan konular değil, sınıf içinde her şeyden sorumlu olmaları sağlandı. Gerektiğinde yemek yedikleri tabakları yıkadılar, gerektiğinde sınıfı temizlediler, gerektiğinde sınıfta baktıkları hayvanları beslediler. Sınıf içinde yıl boyunca STEM etkinlikleri yapıldı. Fen etkinlikleri ve deneyler yapıldı. Çocukların kendilerini ifade etmelerini kolaylaştıran ve toplum önüne çıktıklarında kendilerine olan güvenlerini artıran sunumlar yapmaları sağlandı. Bir hobi bahçesi oluşturuldu ve toprak ile iç içe yaşadılar. Ürün yetiştirdiler. Yapılan tüm etkinlikler sonrasında çocukların akademik başarılarında da çok ciddi artışlar saptandı. Öğretim programındaki kazanımların çok daha üst seviyelerine çıktılar. Her biri kendi potansiyelini keşfetti. İlgi alanlarını belirlemeye başladılar. Başarıyı tadan her öğrenci gibi, içsel pekiştireç sayesinde hep bir adım sonrası için hevesli hale geldiler. Bu bir yıl değerlendirildiğinde sınıftaki öğrencilere bakıldığında akademik başarının yanı sıra sorumluluk sahibi, insana ve doğaya saygılı, hayvansever, sosyal sorumluluk projelerine duyarlı, vizyonu bulunduğu yaş grubuna göre oldukça geniş çocuklar yetiştiği gözlemlendi. Her şeyden önce okula mecbur olduğu için değil, okulu sevdiği için gelen öğrenciler haline geldikleri fark edildi. Tüm bunlar dikkate alındığında alternatif eğitimin çocuklar için hem çok yönlü gelişime katkı sağladığı hem de kazandırdığı 21.yy becerileri ile akademik başarıyı da yanında getirdiği saptandı. Sözlü bildiri İLKOKULDA ÇALIŞAN ÖĞRETMENLERİN BEKLENTİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmada ilkokulda görev yapan öğretmenlerin eğitimin çeşitli boyutlarına ilişkin beklentilerini belirlemek amaçlanmıştır. Bu amaçla öğretmenlerden beklentileri ve bu beklentilerin gerçekleşebileceğine dair düşünceleri sorulmuştur. Araştırma soruları şu şekildedir: 1. İlkokulda görev yapan öğretmenlerin beklentileri nasıldır? 2. Öğretmenlerin, bu beklentilerinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine ilişkin görüşleri nasıldır? Araştırma ilkokul ortamında görev yapan hem sınıf hem de branş öğretmenlerinin beklentilerinin belirlenmesi ve bu alana ilişkin çalışmaya sıkça rastlanamaması nedeniyle önemli görülmektedir ve alan yazına katkı sunacağı düşünülmektedir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden durum çalışması olarak desenlenmiştir. Durum çalışması, bir ya da daha fazla olayın, ortamın, programın, sosyal grubun ya da diğer birbirine bağlı sistemlerin derinlemesine incelendiği yöntem olarak tanımlanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubu Erzurum iline bağlı ilçelerdeki ilkokullarda görev yapan 23 sınıf, İngilizce, din kültürü ve ahlak bilgisi, rehberlik ve özel eğitim öğretmeninden oluşmaktadır. Araştırmanın verileri yapılandırılmamış görüşme formu aracılığıyla toplanmış olup, içerik analizi ile çözümlenmiştir. Görüşler kodlara ve temalara ayrılmıştır. En fazla dile getirilen beklentinin okulun fiziki koşullarının düzenlenmesi, sınıf mevcutlarının düşürülmesi ve öğretmenin toplumdaki saygınlığının ve değerinin artmasına yönelik çalışmalar yapılması olduğu görülmüştür. Öğretmenlerin büyük çoğunluğunun beklentilerinin karşılanmayacağına inandığı görülmüştür. Öğretmenlerin görüşleri analiz edilmiş ve sınıflanmış olup bu beklentilerin bir kısmının bakanlığın hedefleri arasında olduğu, bir kısmının ise hiçbir platformda dile getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır. Öğretmenlerin beklentileri doğrultusunda, okulun fiziki koşullarının, bina eksikliğinin, araç gereç ve materyal eksiliğinin giderilmesi; sınıf mevcutlarının düşürülmesi, öğretmenin toplumda saygınlığının ve değerinin artması adına, ekonomik, sosyal ve diğer alanlarda iyileştirmelerin yapılması önerileri getirilmiştir. Ayrıca hem bakanlığa hem de öğretmen yetiştiren kurumlara yönelik yapıcı öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKULDA FEN KAVRAMLARININ ÖĞRETİMİNDE ROBOTİK KODLAMA UYGULAMALARININ ENTEGRASYONUNA ÖRNEK BİR ETKİNLİK: YENİLENEBİLİR ENERJİÖzet: Dünyada meydana gelen hızlı bilgi değişimi teknolojinin gelişmesine sebep olmuştur. Bu gelişim ile birlikte Dünya ülkeleri teknolojiyi sadece kullanım amaçlı değil bunların üretimini ve gelişimini sağlayacak insan gücünün gelişmesi için de çalışmalar yürütmektedirler. Özellikle bu çalışmalar eğitim alanında hızla devam etmekte ve öğretim ortamlarına teknolojinin nasıl entegre edileceği üzerine tartışmalar gerçekleştirilmektedir. Bu tartışmalardan birisi de teknolojik uygulama olan robotik kodlama uygulamalarıdır. Ancak alan yazında bu tür uygulamaları sınıf ortamına entegre edecek ve öğrencilerin aktif katılımlarıyla etkinlikler gerçekleştirecek öğretmenlerin robotik kodlama uygulamalarına yönelik yeterli bilgiye ve deneyime sahip olmadıkları görülmektedir. Bu doğrultuda her ne kadar Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlere bu konuda deneyim sağlamaları ve ders içeriklerine entegre edebilme becerileri kazanabilmeleri amacıyla hizmet içi kurslar verse de, yeterli düzeyde eğitimler gerçekleştirilememektedir. Çünkü robotik kodlama uygulamalarında teorik bilgilerin ve uygulamaların yanı sıra eğitimde yapısalcı yaklaşıma dayalı ders içeriklerine uygun entegrasyonların nasıl yapıldığına ilişkin öğretimlerinde yer alması gerekmektedir. Bu bağlamda bu çalıştay ile sınıf öğretmenlerine temel robotik kodlama eğitimi ve uygulamaları verilerek yapısalcı yaklaşımlardan biri olan 5E öğrenme modeli ile bir etkinliğin derse nasıl entegre edileceğine ilişkin öğretimlerin verilmesi amaçlanmıştır. İlk olarak öğretmenlere hesaplamalı ve algoritmik düşünme hakkında bilgiler verilerek, temel düzeyde mBlock kodlama ortamının, arduino devre elemanlarının ve sensörlerin tanıtımı yapılacaktır. Ayrıca küresel olarak tüm ülkelerin sorunu olan enerji üretimine yönelik yenilenebilir enerji ile ilgili bir etkinlik tasarımı yapılacak ve buna ilişkin kodlama uygulamaları gerçekleştirilecektir. Ek olarak bu etkinlik uygulamasının 5E öğrenme modeline uygun derse nasıl entegre edileceği, hangi kazanım doğrultusunda hangi kavramların ele alınacağına yönelik çalışmalar yapılacaktır. Sonuç olarak bu çalıştay ile sınıf öğretmenlerinin temel robotik kodlama uygulamalarında temel bilgiler edinmeleri ve ilgili kavramlara yönelik sınıf ortamına nasıl entegre edileceği üzerine bir farkındalık ve deneyim sağlamaları beklenmektedir. Sözlü bildiri İLKOKULDA GÖMÜLÜ ÖĞRETİM UYGULAMALARININ ETKİLİLİĞİNİN META-ANALİZ YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: Sistematik alanyazın taramasının ve meta-analizin amacı, sınıf öğretmenleri ya da özel eğitim öğretmenleri tarafından ilkokul düzeyindeki kaynaştırma sınıflarında özel gereksinimli çocukların gelişim ve öğrenmelerini desteklemek amacıyla kullanılan gömülü öğretim uygulamalarının etkililiğini belirlemektir. Bu amaçla, EBSCO Host ve Web of Science platformlarındaki tüm veri tabanları, gömülü öğretim (embedded instruction), ilkokul (primary school, elementary school), ve engel/özür (disability) anahtar kelimelerinin Türkçe ve İngilizce versiyonları kullanılarak taranmıştır. Veri tabanı araştırması sonunda elde edilen 228 makalenin özetleri çalışmaya dahil edilmek için uygun olup olmadıklarını belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilmiş bir form kullanılarak taranmıştır. Bu tarama sonunda tek denekli araştırma modellerinin kullanıldığı 12 çalışmanın meta-analize dahil edilmek için uygun olduğu tespit edilmiştir. Çalışmalar, What Works Clearinghouse (Kratochwill vd., 2013) tarafından belirlenen ve Snyder ve arkadaşları (2015) tarafından form haline getirilen kalite göstergeleri bakımından incelenmiş ve tamamının uygun ya da yüksek düzeyde kaliteye sahip olduğu belirlenmiştir. Son aşamada ise, Tau-U (Parker vd., 2011) etki büyüklüğü hesaplama yöntemi kullanılarak, gömülü öğretim uygulamalarının etkililiği incelenmiş ve gömülü öğretimin ilkokul düzeyindeki çocuklara beceri ve kavram öğretiminde etkili bir yöntem olduğu bulunmuştur. Sunum sırasında veriler ayrıntılı olarak paylaşılacak ve bulguların gelecekte yapılacak uygulama ve araştırmalara yönelik yansımaları tartışılacaktır. Kaynakça: Kratochwill, T. R., Hitchcock, J. H., Horner, R. H., Levin, J. R., Odom, S. L., Rindskopf, D. M., & Shadish, W. R. (2013). Single-case intervention research design standards. Remedial and Special Education, 34, 26–38. Parker, R. I., Vannest, K. J., Davis, J. L., & Sauber, S. B. (2011). Combining nonoverlap and trend for single-case research: Tau-U. Behavior Therapy, 42(2), 284-299. Snyder, P. A., Rakap, S., Hemmeter, M. L., McLaughlin, T. W., Sandall, S., & McLean, M. E. (2015). Naturalistic Instructional Approaches in Early Learning A Systematic Review. Journal of Early Intervention, 37(1), 69-97. Sözlü bildiri İLKOKULDA KODLAMA EĞİTİMİÖzet: Çalışmanın amacı; teknolojinin eğitime entegre edilmesi, 1.sınıf öğrencilerine, bilgisayar programcılığının temelini oluşturan kodlama eğitimi verilerek 21. yüzyıl becerilerinden sayılan yaratıcılık, eleştirel düşünme, algoritmik/matematiksel düşünme, iletişim, problem çözme, işbirliği, dijital okur-yazarlık becerilerinin kazandırılmasıdır. Çalışma süresince proje tabanlı öğrenme, oyun tabanlı öğrenme, problem çözme, keşfetme, işbirliği gibi yöntem ve teknikler kullanılmıştır. Çalışmalar sınıf ortamında ve internet imkanı olanlar tarafından evde devam ettirilerek yapılmıştır. Bu çalışma 2014-2015 Eğitim - Öğretim yılında Mersin/ Akdeniz Hürriyet İlkokulunda 1. sınıfa başlayan 6-7 yaş grubu 14 öğrenciye, kodlama eğitiminin yaygınlaştırılması amacıyla kurulmuş bir platform olan Code.org platformu üzerinden verilmeye başlanmıştır. Code.org da oluşturulan sanal sınıfa öğrenciler kaydedilmiş, seviyelerine uygun olan Kurs1 ile eğitime başlanmıştır. Öğrenciler çoğunlukla sınıfta, internet imkanı olan bazı öğrenciler ise evlerinde veli gözetiminde devam ettirmek suretiyle kursa başlamışlardır. Ayrıca bireysel, eşli, grup çalışmalarıyla etkinlikleri tamamlamışlardır. Kendi oyunlarını tasarlama aşamalarına gelen öğrenciler programcılığın temel ilkelerini de öğrenerek daha ileri seviye kurslara başlayabilecek düzeye gelmişlerdir. Ekim ayında gerekleştirilen Avrupa Kodlama Haftasına kayıt yapılarak 38 ülke ile eş zamanlı etkinlikler düzenlenmiş, Kurs1 i bitiren öğrencilere sertifikaları törenle verilmiştir. Takip eden dönemde kodlama ile ilgili hazırlanmış bir eTwinning (Avrupa Okul Ortaklıkları) projesine dahil olunarak, Kurs 2 adındaki eğitime başlanmış, böylelikle proje ortağı olan Türk ve Avrupalı öğrencilerle eş zamanlı olarak proje aktivitelerini yürütmüşlerdir. Proje bitiminde yapılan başvuru neticesinde Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan Ulusal Destek Servisi tarafından verilmekte olan Ulusal Kalite Etiketi ile, ardından eTwinning Merkezi Destek Servisi tarafından verilen Avrupa Kalite Etiketi kazanılmıştır. Bu ödülleri takiben Avrupa ödüllerinden olan ve Polonya Ulusal Destek Servisi tarafından desteklenen Marie Skłodowska Curie Ödülüne de aday olmuştur. Bu ödül, her yıl çalışmalarının temeli olarak bir bilim konusunun kullanıldığı en iyi projeye verilmektedir. Kodlama etkinlikleri ile öğrencilerimiz okuma-yazma öğrenme sürecine paralel olarak dijital okur-yazarlık becerilerini de kazanmaya başlamıştır. Teknolojiyi sadece kullanan değil, üreten, tasarlayan, nasıl üretildiğini anlayabilen bireyler olma yolunda ilerlemeye başlamışlardır. Bu sürecin okuma-yazma çalışmalarını da olumlu etkilediği ve önceki dönemlerden daha erken bir tarihte okuma-yazma öğrenildiği görüldü. Okuma-yazma konusunda sıkıntı çeken bazı öğrencilerin kodlama ile ilgili etkinliklere severek katıldıkları, eğitimi tamamladıkları ve derslerine daha fazla ilgi gösterdikleri, olumsuz davranışlarında azalma olduğu, öğrencilerin diğer alanlarda da kodlama eğitimi ile kazandıkları becerileri uyguladıkları gözlendi. Dünyaca ünlü yazılımcıların biyografilerinde, erken yaşlarda programcılığa başladıkları ve başarılarının temelinde bunun yattığını ifade ettikleri görülmektedir. Kodlama eğitimi ile; öğrencilere, yaratıcılık, eleştirel düşünme, iletişim, problem çözme, işbirliği, algoritmik/matematiksel düşünme, hata ayıklama, dijital dünyanın nasıl işlediğini anlama, hatta onu oluşturma, bir nesnenin ya da makinenin nasıl yapıldığını/çalıştığını anlama teknolojik gelişmelerin doğru anlaşılması ve kullanılması gibi becerileri kazandırarak daha bilinçli yaşamalarının sağlanmasının yanında ; ayrıca erken yaşta verilmesi sebebiyle bilişim alanında yetenekli öğrencilerin, doğru bir şekilde yönlendirilerek önümüzdeki yıllarda ülkemizde ve dünyada oluşacak bilişim personeli ihtiyacını karşılayabilecek bireyler olmaları da hedeflenmektedir. Bütün bu uygulamalar, eğitimde bazı reform hareketlerine de yol açmaktadır. Birçok ülkenin müfredatında bulunan kodlama eğitimi; yeni dönemden itibaren ülkemizde de müfredata dahil edilecektir. Sözlü bildiri İLKOKULDA MÜZİK EĞİTİMİYLE İLGİLİ SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: İlkokulda öğrencinin fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimine destek olunması, potansiyellerinin açığa çıkarılması ve geliştirilmesi açısından müzik eğitiminin önemli bir yeri vardır. İlkokul çağı çocukları, müziksel açıdan algılarının yüksek ve müzik yeteneklerinin geliştirilmesi için uygun olduğu bir dönemde bulunmaktadırlar. Ayrıca bu dönemde öğrencilere verilecek temel müzik eğitimi, onların daha sonraki eğitim kademelerinde alacakları müzik eğitimine önemli bir alt yapı oluşturmasının yanında, müziğe karşı ilgilerinin artmasını ve olumlu tutumlar geliştirmelerini de sağlayacaktır. İlkokulda istenilen düzeyde bir müzik eğitimi verilebilmesinin en temel şartı bu eğitimin belli bir programa dayalı olarak planlı bir şekilde yürütülmesidir. Bu amaçla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2007-2008 öğretim yılında uygulamaya konulan “İlköğretim Müzik Dersi Öğretim Programı” geliştirilmiştir. Genel olarak bu programla öğrencilerin; müzik yoluyla estetik yönünü geliştirmek; duygu, düşünce ve deneyimlerini müzik yoluyla ifade etmelerine imkân sağlamak; yaratıcılık ve yeteneğini müzik üretme yoluyla geliştirmek; yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası müzik kültürlerini tanıtmak; kişilik ve özgüven gelişimlerine katkı sağlamak; müzik aracılığıyla zihinsel becerilerinin gelişimini sağlamak; müzik yoluyla bireysel ve toplumsal ilişkilerini geliştirmek; bireysel ve toplu olarak, nitelikli değişik türlerde şarkı dinleme, söyleme ve çalma etkinliklerine katılımlarını sağlamak; müziksel algı ve bilgilerini geliştirmek; müzik yoluyla sevgi, paylaşım ve sorumluluk duygularını geliştirmek; müzik kültürü ve birikimine sahip olmalarını sağlamak amaçlanmaktadır. Bu amaçların gerçekleştirilmesi ve programın okullarda etkin bir şekilde uygulanabilmesi, okullarda bu konuda uygun bir alt yapının bulunmasının yanında bu dersi yürütecek öğretmenlerin gerekli müziksel yeterlik ve niteliklere sahip olmasını gerektirmektedir. Bu konuda Türkiye’de yapılan araştırmalar ilkokulda müzik eğitiminde ve müzik dersi öğretim programının uygulanmasında bazı sorunlarla karşılaşıldığını göstermektedir. Bu çalışmada amaç, ilkokullarda müzik eğitimi konusunda yapılan araştırmaları inceleyerek araştırmaların ortaya koyduğu temel sorunları belirlemek ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri sunmaktır. Bu amaç doğrultusunda konuyla ilgili literatür taraması yapılarak ilgili araştırmalar incelenmiş ve araştırmaların sonuçları değerlendirilmiştir. İncelenen araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre, genel olarak ilkokulda müzik eğitimi konusundaki sorunların; okulların ve sınıfların fiziksel alt yapısı, müzik dersine ayrılan süre ve öğretmenlerin müzik eğitimi alanındaki yeterlikleriyle ilgili olduğu görülmektedir. Fiziksel alt yapı konusunda okullarda müzik dersliklerinin bulunmaması, müzik dersliği varsa da donanım eksikliği, enstrüman yetersizliği, sınıf mevcutlarının fazlalığı gibi sorunlar ön plana çıkmaktadır. Araştırma sonuçları genel olarak ilkokulda bir saatlik müzik dersinin yetersizliğini ortaya koymaktadır. Özellikle sınıf öğretmenlerinin, müzik eğitimi konusunda ve müzik dersi öğretim programındaki bazı kazanımları gerçekleştirmede ve enstrüman çalmada kendilerini yetersiz görmeleri, lisans eğitiminde aldıkları müzik eğitimini yetersiz bulmaları ve müzik ders saatlerinde başka dersleri işlemeleri gibi sorunların olduğu belirlenmiştir. Çalışmada, araştırma sonuçlarına dayalı olarak okulların bu konudaki fiziksel alt yapılarının iyileştirilmesine, müzik dersi öğretim programının etkin bir şekilde uygulanmasına, öğretmenlerin lisans ve hizmet içi eğitimlerine yönelik önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKULDA ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ İLETİŞİMİÖzet: İlkokul öğretmeni çocuğun yaşantısında her söylediği tartışmasız yargılamasız temel güdü olan bir otoritedir. Otorite olması nedeniyle öğretmenin tutum ve davranışlarının etkisinin uzun süre devam etkisi kaçınılmaz olacaktır. Öğretmen öğrenci, öğrenci-öğrenci iletişimi sınıf yönetiminde önemli yer tutmaktadır. İlkokulda öğretmen öğrenci iletişimin etkisini ortaya koymak amacıyla yapılan bu çalışmada betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Uşak il genelinde yaşayan kırk yaş üzerinde değişik meslek grubunda yer alan yüz elli kadın yüz elli erkek olmak üzere üç yüz katılımcıdan oluşmaktadır. Çalışma grubuyla yapılan görüşmelerden elde edilen veriler beş akademisyen ile içerik analizine tabi tutulmuştur. Katılımcılar ilkokul yıllarında iletişime bağlı olarak erkek katılımcılar öğretmenlerinin başını okşaması tebessüm gibi sözsüz iletişim yönelik tutum ve davranışlardan daha çok etkilenirken kadın katılımcılar sosyal pekiştireç olarak değerlendirilen “aferin, güzel” gibi ifadelerden daha çok etkilenmişlerdir. İlkokulda öğretmen öğrenci iletişiminde katılımcılar olumlu ifadeleri daha çok örnek vermişlerdir. Öğrenme öğretmeye yönelik olarak katılımcılar ilkokul döneminde yaptıkları sınıf içi etkinlikleri hatırlamışlardır. Etkinliklerle gerçekleştirilen etkinlikleri unutmamaktadır. Kendisi de halen sınıf öğretmeni olan katılımcılar mesleğe yeni başladıklarında ilkokul öğretmenlerinin kendilerine uyguladığı yöntem ve teknikleri, iletişime yönelik ifadeleri kullandıklarını belirtmişlerdir. Ders dışı etkinlikler en çok hatırlanan etkinliklerdir. Kır gezileri, müze gezileri, sinema etkinlikleri, yılsonu etkinlikleri hatırlanan etkinliklerdir. Çalışmada yer alan katılımcılara göre kırk yıl ve daha öncesinde okullarda içinde bulunulan döneme göre daha çok etkinlik yapılmıştır. Öğretmenlerin iletişimde kullandıkları olumlu ifadelerin öğrencinin yaşamında daha kalıcı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKULDA ORYANTİRİNGİN KULLANIMIÖzet: Oryantiring, doğa ve macera sporu olup aynı zamanda yediden yetmişe herkesin yapabileceği eğlenceli bir etkinliktir. Oryantiringte topoğrafik bir harita üzerinde yer alan kontrol noktalarına(hedeflere), pusula yardımıyla en kısa sürede gitmek esastır. Sporcu/katılımcı oryantiring yaparken beynini ve bedenini eş zamanlı bir şekilde kullanarak oryantiring parkurunu tamamlamaya çalışır. İskandinav ülkeleri başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde oryantiring yarışmaları yapılmaktadır. Aynı zamanda oryantiring birçok ülkede macera eğitimi, okul dışı eğitim ve/veya beden eğitimi kapsamında eğitim programlarında yer almaktadır. Bu şekilde öğrencilerin sosyal, bilişsel ve fiziksel becerilerinin oryantiring aracılığı ile geliştirilmesi hedeflenmektedir. Oryantiringin öğrencilere öğretimi noktasında uygulama alanı geniştir. Sınıf ortamından okul bahçesine, okul bahçesinden kırsal alanlara kadar her yerde oryantiring yaptırılabilir. Oryantiringle, oryantiringin temel unsuları (yön bulma, pusula kullanma, topoğrafik harita ve özellikleri, doğal varlıkların özellikleri, vb.) öğrencilere öğretilebilir. Ancak bunun bir adım ötesinde oryantiring başka disiplinin öğretim hedeflerine ulaşma noktasında bir araç olarak da kullanılabilir. Bu noktada yapılacak olan çalıştayın önemli olduğu ifade edilebilir. Bu çalıştayın amacı, oryantiringin disiplinlerarası bir yaklaşımla eğitimde nasıl kullanılabileceğini yönelik basit ve temel uygulamaları katılımcılara gösterebilmektir. Bunun için yeterli genişlikte kapalı bir mekânın olması yeterlidir. Çalıştaya katılım sayısı 10 kişi ile sınırlı tutulmuştur. Çalıştayın süresi yaklaşık olarak 60-90 dakika arasında olacak şekilde belirlenmiştir. Katılımcılar için hazırlanan küçük parkurlarda mini oryantiring etkinlikleri yapılacaktır. Mini oryantiring etkinlikleri kapsamında oryantiringin eğitime nasıl entegre edileceğine yönelik etkinlikler de yer alacaktır. Bu çalıştayla “Oryantiring nedir?” ve “Eğitimde oryantiring nasıl olur?” sorularına basit ve açık bir şekilde cevap verilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri İLKOKULDA PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK HİZMETLERİ KAPSAMINDAKİ KONSÜLTASYON (MÜŞAVİRLİK) ÇALIŞMALARIÖzet: Okullarda yürütülen psikolojik danışma ve rehberlik çalışmaları, genel olarak öğrencilerin kendilerini daya iyi tanımaları, özelliklerinin farkına varmaları, seçeneklerini tanımaları, kendileri için gerçekçi kararlar alabilmeleri, karşılaştıkları engel ve sorunlara yönelik baş etme becerileri geliştirmeleri, çevreye uyum sağlayabilmeleri, eğitim-öğretimden istenilen düzeyde yararlanabilmeleri ve potansiyellerini kullanıp geliştirebilmeleri amaçlarıyla yürütülmektedir. Bu amaçlar doğrultusunda okuldaki rehberlik çalışmaları kapsamında oryantasyon, öğrenciyi tanıma, bilgilendirme, yöneltme ve yerleştirme, izleme ve psikolojik danışma gibi doğrudan öğrenciye dönük çalışmalar yanında, doğrudan öğrenciye dönük olmayan fakat sonuçta öğrenci için yürütülen dolaylı rehberlik çalışmaları da bulunmaktadır. Dolaylı çalışmalar arasında okul rehberlik programını hazırlama, konsültasyon (müşavirlik), çevreyle ilişkiler, araştırma ve değerlendirme çalışmaları yer almaktadır. Bu çalışmalar da doğrudan öğrenciye dönük çalışmalar kadar önemli ve gereklidir. Özellikle ilkokuldaki öğrencinin gelişim özellikleri, sosyalleşme süreci, okul yaşamı, uygun çalışma alışkanlıkları kazanması, okula ve çevreye uyum süreci dikkate alındığında öğrenciye dönük rehberlik çalışmaları yanında konsültasyon çalışmaları da önem kazanmaktadır. Okul rehberlik hizmetleri kapsamındaki konsültasyon çalışmaları, okul psikolojik danışmanının (Rehber Öğretmen) okul yöneticisi, öğretmen ve velilerle öğrencinin eğitimi ve gelişimi için ortak bir anlayış ve işbirliği çerçevesinde yürüttüğü çalışmalardır. Okul psikolojik danışmanının okulda yürüttüğü/yürüteceği rehberlik çalışmaları konusunda okul yöneticisi, öğretmen ve velilerle bilgi paylaşımı, sınıf rehberlik çalışmaları ve bazı öğrencilerin davranış ve uyum sorunları konusunda sınıf öğretmenlerine yardımcı olma, öğrenciler için daha etkili bir öğrenme ortamı oluşturma, velilerin çocuklarıyla ilişkileri ve onların eğitimi ve gelişmelerinde yapabilecekleri konusunda yardımcı olma gibi çalışmalar konsültasyon çalışmaları kapsamında yürütülebilecek bazı çalışma örnekleridir. Okulda konsültasyon çalışmalarını planlama ve yürütme sorumluluğu birinci derecede okul psikolojik danışmanlarına aittir. Bu nedenle okul psikolojik danışmanlarının gerek hizmet öncesi eğitimlerinde gerekse mesleği yürütme aşamasında bu konuda bilgi ve beceri kazanmaları ve kendilerini geliştirmelerinde yarar vardır. Bu konuda Türkiye’de yapılmış çok az sayıda araştırmaların sonuçları, okullardaki konsültasyon çalışmalarının oldukça yetersiz olduğunu, okul psikolojik danışmanlarının bu konuda bilgi ve beceri eksikliklerinin olduğunu ve bu konuda hizmet içi eğitime ihtiyaç duyduklarını ortaya koymaktadır. Bu nedenle bu çalışmada, özellikle ilkokullarda okul psikolojik danışmanlarının okul yöneticisi, sınıf öğretmeni ve velilerle yürütebilecekleri etkili ve yararlı konsültasyon uygulamalarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda ilgili literatür ve özellikle yurt dışında yürütülen çalışmalar ve araştırmalar incelenmiştir. Literatürde bireysel ve grup konsültasyonu türlerine; davranışçı, ruh sağlığı ve özellikle ailelere yönelik konsültasyon çalışmalarında kullanılabilecek Adler’in konsültasyon modeline rastlanmaktadır. Çalışma kapsamında incelenen bazı yurt dışı araştırmaların bulguları; okul danışmanlarının konsültasyon çalışmaları için önemli bir zaman ayırdıklarını, öğrencilerin gelişimi, eğitimi, motivasyonu, sınıf içi davranışları konularında öğretmenlerle konsültasyon yaptıklarını ortaya koymaktadır. Bu konuda bazı araştırmalarda öğretmenler ve ailelerle yapılan konsültasyon çalışmalarının öğrencilerin gelişiminde, akademik başarılarının artmasında, istenmeyen davranışlarının azaltılmasında ve değiştirilmesinde etkili olduğu bulunmuştur. Bazı araştırma bulguları da öğretmenlerle yapılan konsültasyonun, öğretmenlerin öğrencilerle iletişimlerine, öğretim etkinliklerine ve öğretmenlerin kendilerini algılamalarına olumlu yansımalarının olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada incelenen literatüre, araştırma bulgularına ve uygulama örneklerine dayalı olarak ülkemizde ilkokullarda konsültasyon çalışmalarının yürütülmesinde kullanılabilecek konsültasyon modelleri ve uygulamaları açıklanmış ve bu konuda öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKULDA VERİLEN ÖDEVLER HAKKINDA ÖĞRETMEN,ÖĞRENCİ VE VELİ GÖRÜŞLERİNİN DERLENMESİÖzet: Günümüz bilgi çağı öğrencilerin bilgiye erişmelerini, bilgiyi özümlemeleri ve yeni bilgileri sentezlemesini gerekli kılmaktadır. Öğrencilerin yeni bilgilere ulaşmada, öğretmeninin bilgiyi sunan değil, öğrencinin bilgiye ulaşmasında bir rehber olması 2005-2006 eğitim-öğretim yıllarından itibaren okullarımızda uygulanan Yapılandırmacı Yaklaşım’ın bir parçasıdır.Ev ödevleri öğrencinin kendi kendi öğrenme tekniklerini tanıdığı, araştırma yapmanın ve derse hazırlıklı gelmenin, yeni bilgiler edinmenin zevkini yaşayabileceği pekiştirmelerdir. Ev ödevleri eğitim araştırmacıları tarafından ev ödevlerinin öğrenci üzerindeki pedagojik yaklaşımının tartışıldığı, kimilerine göre sınırlandırılması veya kaldırılması gerekli görülürken; öğretmen ve velilerin, öğrencinin derste kazanılan bilgileri pekiştirdiği ve gelecek derse hazırlanmasını sağladığı için ısrarla gerekliliği savunulan bir konudur. Özer ve Öcal (2012) ödeve ayrılan zamanla öğrenci tutumları arasında ilişki olduğunu görmüş fazla ödev vermenin öğrenci psikolojisi üzerinde olumsuz etkilere sebep olduğunu görmüştür. Verilen ödevlerin kimi zaman öğrenci düzeyine uygun olmadığı gibi bir sorun varken(Özer ve Öcal,2012),kimi öğretmenler ödevlerin her zaman öğrenci düzeyine uygun olduğunu belirtmektedir.(Akbaba ve Tüzemen,2015) Özer ve Öcal, 2013te yaptığı çalışmada ev ödevlerinin öğrenci üzerinde olumlu etkilerinin olumsuz etkilerden daha fazla olduğu görüşüne ulaşmıştır. Öğretmenlerin belirttiği görüş doğrultusunda ödevler öğrenmeyi pekiştirdiği için kesinlikle ödev verilmelidir.(Özer ve Öcal,2013)Bir diğer araştırmada öğretmenlerin %66sı, sınıf mevcudunun fazla olmasının ve sınıf düzeyinin yükselmesiyle kimi zaman öğretmenlerin ödev kontrolüne daha az zaman ayırmasının ödev uygulamalarını etkilediğini düşünmektedir.(Akbaba ve Tüzemen,2015) Öğrencilerin başarısında olduğu gibi ödevleri yap(a)mamasınında da velilerin tutumu çok önemlidir.(Ersoy ve Anagün,2009,Akbaba ve Tüzemen,2015) Öğretmenlerin velilerle sorun yaşanmasını ‘hiçbir zaman’ şıkkıyla belirten öğretmenler olduğu gibi velilerin ilgisiz olmasının en büyük sorun olduğunu belirten öğremenler de olmaktadır.Bu gibi sorunların yaşanmaması için velilerin bilinçlendirilmesi önerilmektedir.(Akbaba ve Tüzemen,2015) Veliler, öğrencinin sosyalleşmesini engellemesi durumunu seyrek şıkkıyla; öğrenciler ise yeterince oyun oynayamadığını ‘bazen’ cevabıyla, sosyal ve sportif etkinliklere vakit bulamadığını ‘seyrek olarak’ şıkkıyla belirtmiştir(Demirbaş,2011) Ödevlerin öğrenci üzerinde bıkkınlık yaratması da ödevlerin olumsuz bir yanı olarak görülmektedir.(Özer ve Öcal2013) Son günlerde ise öğrencilere ev ödev verilmesinin tartışılması beni bu konuya ilişkin çalışma yapmaya yönlendirdi.Amacım, ev ödevlerine ilişkin çalışmalarla öğrenci, öğretmen ve veli görüşlerinin tek bir kaynakta derlenmesi ve daha kolay erişilmesi olmuştur.İlkokulda verilen ev ödevlerin öğrenci,veli ve öğretmen görüşlerinin incelenmesi hakkında çalışma sayısının kısıtlı olması bu çalışmanın sınırlılıklarından biridir. Sözlü bildiri İLKOKULDA YABANCI DİL EĞİTİMİ İLKOKUL 2-4 İNGİLİZCE ÖĞRETİM PROGRAMI (2-4 PRİMARY ENGLİSH PROGRAM)Özet: Yabancı dil öğretimi karmaşık olduğu kadar dinamik bir süreçtir. Teknolojik ve bilimsel gelişmelerin baş döndürücü bir hızla yaşandığı dünyamızda ülkeler arasındaki mesafeler kısalmıştır. Böylece ülkeler arasında iletişim ve haberleşmenin önemi daha da artmıştır. Bu hızlı değişim yabancı dilin özellikle de İngilizcenin ortak iletişim aracı olarak öğretilmesini zorunlu kılmıştır. İngilizcenin etkin bir şekilde öğretilme ihtiyacı, ülkemizde konu ile ilgili tüm tarafları yeni arayışlara sevk etmiştir. Yabancı dil öğretiminin yalnızca dil bilgisi öğretimi olduğu anlayışı, bugün yerini daha çağdaş yöntem ve yaklaşımlara bırakmaya başlamıştır. Yabancı dil öğretiminde çağdaş yaklaşımların başında iletişime dayalı yaklaşım gelmektedir. Bu yaklaşımda amaç, öğrenenin hedef dili hem yazılı hem sözlü olarak yaşamın farklı alanlarında etkin bir şekilde kullanmasıdır. Bu da dil bilgisinin yanında dört temel dil becerisinin (dinleme, okuma konuşma ve yazma) geliştirilmesini gerekli kılar. Bu bağlamda son yirmi yılda Türk Milli Eğitim sisteminde ve eğitim-öğretim programlarında köklü değişim ve düzenlemelere gidilmiştir. Bu değişimlerden ilki öğretmen yetiştirme alanında yaşanmıştır ve eğitim fakültelerinin yabancı dil öğretmeni yetiştiren dört yıllık lisans programlarına Çocuklara Yabancı Dil Öğretimi gibi daha önceden olmayan dersler eklenmiştir. Öte yandan milli eğitimde eğitim öğretim yaklaşımı olarak yapılandırmacı ya da diğer bir değişle oluşturmacı yaklaşımı benimsenmesi yabancı dil öğretimindeki iletişime dayalı yaklaşımla da uyumludur. Bu çerçevede Milli Eğitim Bakanlığı, ilköğretimden orta öğretime kadar İngilizce öğretimi programlarını Avrupa Birliği içinde 2000 yılların başında benimsenip uygulamaya konan Diller için Avrupa Ortak Başvuru Metninde (CEFR) belirlenen ölçütlerine göre şekillendirmiştir. İlköğretim 4. sınıfta verilmeye başlanan İngilizce dersi, “yabancı dil öğretimi ne kadar erken başlarsa o kadar başarılı ve kalıcı olur” görüşünden hareketle ilkokul 2. sınıfa alınmıştır. İlkokulda Yabancı Dil Öğretimi başlıklı panelde 2-8 sınıf İngilizce Öğretim programın, 2, 3 ve 4. Sınıfları kapsayan bölümü eğitim öğretim felsefesi, hedefleri, içeriği ve ders materyalleri yönünden incelenecektir. Panel sunumunda programın incelenmesinden elde edilen bulgular değerlendirilerek uygulamaya ve öğretmen yetiştirmeye yönelik önerilerde bulunulacaktır. Poster bildiri İLKOKULDA YABANCI DİL EĞİTİMİNİN TÜRKÇE EĞİTİMİNE ETKİSİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: ‘’İnsan doğuştan dil edinme kapasitesi ile doğar’’ fikrini savunan Chomsky’nin teoreminden yola çıkarak her birey içinde yaşadığı toplumun konuştuğu dili öğrenme eğilimindedir. Birey bir yabancı dili öğrenirken çoğu zaman bu dilin, kendi ana dili ile ortak ya da farklı olan noktaları hususunda bir karşılaştırmaya girmektedir. Bu sayede kendi ana dilinde fark etmediği ya da yanlış kullandığı yapılar hakkında yeniden bir düzenlemeye girebilmektedir. Bu çalışmanın amacı ilkokulda yabancı dil eğitiminin Türkçe eğitimine etkisine ilişkin öğretmen görüşlerini incelemektir. Bu çalışma ilkokulda yabancı dil eğitiminin Türkçe eğitimine olan etkisini incelemek açısından önemlidir. Çalışma ile ilgili olarak Erzurum ili merkez ilçelerinde görev yapan ve 12 sınıf öğretmeni, 12 İngilizce öğretmeni ile görüşülmüştür. Veriler öğretmenlere araştırmacı tarafından geliştirilmiş yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanarak toplanmıştır. Öğretmenlerle yapılan görüşmeler ses kayıt cihazına kaydedilmiş, daha sonra da bilgisayar ortamında yazılı hale getirilmiştir. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda ilkokulda İngilizce derslerinde öğrencilerin öğrendiği kelimelerin Türkçe dersinde yapılan dikte çalışmasında zaman zaman olumsuzluklara neden olduğu, bunun nedeninin İngilizce dersinde bazı öğretmenlerin dikte çalışması yaptırmasından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Olumlu sonuç olarak öğrencilerin yabancı dil dersini sevdikleri ve yabancı dil dersinin Türkçe dersinde bazı kavramların öğrenilmesine yardımcı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda yabancı dil derslerinde yazı çalışmasının yapılmaması, dinleme ve konuşma becerilerine ağırlık verilmesi, ikinci sınıfta cognate (Türkçe ve İngilizce benzer) kelimelerin mümkün olduğunca çeşitlendirilmesine dikkat edilmesi vb. önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKULLAR STEM İLE ŞEKİLLENİYORÖzet: Ulusal ve uluslararası birçok eğitim dokümanında yer alan STEM eğitim yaklaşımına gerek araştırmacıların gerekse eğitimcilerin yükselen ilgisine rağmen kısa ve uzun vadeli hedefleri ve uygulanabilirliği konusunda fikir birliği oluşmamıştır. Bu nedenle STEM eğitimine yönelik gerçekleştirilen uygulama eğitim ve çalıştayların bu yaklaşımının öğretim ortamlarında doğru bir şekilde karşılık bulabilmesi açısından önemi büyüktür. Dolayısıyla gerçekleştirilecek bu çalıştay kapsamında STEM eğitimi odaklı gerçekleştirilen okul-temelli bir projeden örnekler sunularak proje kapsamında geliştirilen kazanım odaklı STEM etkinliği gerçekleştirilecektir. Bu doğrultuda öncelikle STEM eğitimi yaklaşımını kavramsal ve pedagojik temellerinin anlaşılması adına genel bir giriş sunumu yapılacaktır. Bu sunumda STEM eğitiminin tanımlanmasının yanı sıra ulusal ve uluslararası boyuta gerçekleştirilen uygulamalardan örnekler sunulacaktır. Sonrasında araştırmacıların gerçekleştirdiği “İlkokullar STEM ile Şekilleniyor” isimli projesinin detayları sunularak okul içi ve okul dışı uygulamalardan bahsedilecektir. Bu noktaya kadar verilen bilgilerin somutlaştırılması adına araştırmacılar tarafından K-12 düzeyinde farklı öğretim kademelerinde ve öğretmen mesleki gelişim eğitimlerinde uygulanan matematik disiplininin merkeze alındığı bir STEM etkinlik örneği gerçekleştirilecektir. Bu etkinlik esnasında etkinliğin hedefleri farklı disiplinlerin öğretim programları üzerinden katılımcılarla paylaşılacaktır. Etkinlik sonunda her bir katılımcı grubunun geliştirdikleri tasarım ürününü tüm katılımcılara sunmaları ve dönüt almaları istenecektir. Çalıştayın son kısmında araştırmacılar ve katılımcılar STEM eğitim yaklaşımının okul içi ve okul dışı eğitim ortamlarında uygulanabilirliğine yönelik bir tartışma sürdürecektir. Devamında ise çalıştayın verimliliğine yönelik katılımcılardan dönütler alınacaktır. Sözlü bildiri İLKOKULLARA FİNANSAL BAKIŞÖzet: Dr. Gökhan Tuzcu Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Denizli. Giriş Bilimsel ve teknolojik yenilikler yaratacak ve bu yenilikleri yaşam standartlarının yükseltilmesinde kullanacak olan insan kaynakları, ancak nitelikli bir eğitim süreciyle güçlendirilebilmektedir. Bu süreçte eğitimle ilgili göstergelerin üretilmesi ve bu göstergelerin planlama çalışmalarında kullanılması, yaratıcı ve ulusal bilinçle donanmış kuşakların yetiştirilmesinde vazgeçilmez bir öneme sahiptir. İlkokullar, kadın-erkek tüm Türklerin ulusal hedeflere uygun olarak bedensel, zihinsel ve ahlaksal yönden gelişmelerini sağlamak amacıyla açılan okullardır. İlkokul çağındaki tüm çocuklar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. 2015 yılında Türkiye genelinde 27.544 ilkokul vardır. Bu okullarda 2.652.739 kız, 2.781.411 erkek olmak üzere toplam 5.434.150 öğrenci vardır. Okullaşma oranı hem kız, hem erkek öğrencilerde % 100’dür. 295.252 öğretmen vardır ve öğretmen başına ortalama 18 öğrenci düşmektedir. Amaç Bu araştırmanın amacı, Türkiye’de ilkokulların gelir kaynaklarını ve harcama alanlarını çözümlemektir. Çünkü Türkiye’de okulların gelir kaynakları ve bu kaynakların harcandığı alanlara ilişkin yeterli veri yoktur. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı da hiçbir bir çalışma yapmamaktadır. Yetersiz veriler, plansızca (rastgele) politikalar üretilmesine ve uygulanmasına neden olmaktadır. Bu tür plansızlıklar ve savurganca harcanan kaynaklar nedeniyle, okullar kuruluş amaçlarını gerçekleştirememektedir ve varolan eşitsizlikler artmaktadır. Ekonomik ve psikolojik sorunlar yaşanmakta ve milyonlarca öğrenci eğitimini zor koşullarda sürdürmektedir. Diğer yandan, uluslararası karşılaştırmalarda Türkiye’nin eğitime yaptığı harcama çok düşük çıkmakta, Türkiye 3. dünya ülkeleri arasında yer almaktadır. Yöntem Araştırma “tarama modeli” ile gerçekleştirilmektedir. Bilindiği gibi tarama modeli, geçmişte ve günümüzde varolan bir olayı, nesneyi ya da kişiyi, var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlamaktadır. Araştırılan olay, nesne ya da kişi, kendi koşulları içinde varolduğu gibi tanımlanmaktadır. Herhangi bir biçimde değiştirilmemektedir. Araştırma, Denizli ilinde yapılmaktadır. 10 ilkokul üzerinde çalışılmaktadır. Bu okulların 3 yıllık (2012-2014) gelir kaynakları ve harcama alanları incelenmektedir. Alanyazın taraması (bilgi ve belge incelemesi) yapılmaktadır. Gelir kaynaklarını ve harcama alanlarını ortaya koyabilmek için, okulların defterleri, kayıtları, internet siteleri taranmıştır. Yeterli veriye ulaşılamadığında, milli eğitim müdürlüklerinin kayıtları taranmıştır. Bu taramanın sonunda da yeterli veriye ulaşılamadığında, maliye müdürlüklerinin kayıtları taranmıştır. Bulgular Araştırma için gereksinim duyulan veriler derlenmiştir. Bu verilerin çözümlenmesi sürmektedir. Yaklaşık bir ay içerisinde sonuçlanacaktır. Sonuçlar ve Öneriler Bu araştırmanın, ilkokulların gelirlerinin ve harcamalarının sağlıklı bir biçimde çözümlenmesine ve daha gerçekçi eğitim politikalarının oluşturulmasına ve daha gerçekçi eğitim planlarının yapılmasına büyük katkı sağlaması beklenmektedir. Çünkü Türkiye’nin kaynakları kıttır. Bu kaynakların en öncelikli alanlarda kullanılması zorunludur. Sözlü bildiri İLKOKULLARDA GÖREV YAPAN BRANŞ ÖĞRETMENLERİNİN GÖZÜNDE KAYNAŞTIRMA ÖĞRENCİLERİÖzet: Bu araştırmada ilkokullarda görev yapan branş öğretmenlerinin ilkokullardaki kaynaştırma öğrencilerine ilişkin görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018 – 2019 eğitim öğretim yılında Ağrı İl merkezindeki ilkokullarda görev yapan ve dersine girdiği sınıflarda kaynaştırma öğrencisi bulunan gönüllü 22 branş öğretmeni oluşturmaktadır. Çalışmanın verilerinin toplanmasında yarı yapılandırılmış görüşme formundan faydalanılmıştır. Araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu uzmanların görüşlerine sunulmuş olup, uzman görüşleri doğrultusunda yarı yapılandırılmış görüşme formuna son şekli verilmiştir. Görüşme formunda 6 adet açık uçlu soru yer almaktadır. Katılımcılarla yapılan görüşmeler katılımcıların görev yaptığı okullardaki sınıflarda yada öğretmenler odasında gerçekleştirilmiştir. Katılımcılarla yapılan görüşmeler sonunda elde edilen veriler içerik analizi tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonunda katılımcıların kaynaştırma eğitimi ve kaynaştırma öğrencilerine yönelik bilgilerinin yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Kaynaştırma öğrencilerine yönelik aldıkları eğitimleri katılımcılar yetersiz bulmaktadır. Katılımcılar daha çok basit düzeyde anlatım, drama, oyun, şarkı, görsel, video, çizme boyama, bireysel öğretim gibi yöntem ve teknikleri tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Katılımcılar kaynaştırma öğrencilerinin daha çok ders içi sorun yaşadıklarını belirtmişlerdir. Genel anlamda ders esnasında sınıf düzenini bozmaya yönelik davranışlar, arkadaşlarıyla yaşadıkları uyum problemleri, dersten sıkılmak, dikkatini derse verememek, derste yeterli başarıyı gösterememek gibi probemler yaşadıklarını belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan öğretmenler yaşadıkları sorunları çözmek için sınıf öğretmenlerinden, rehber öğretmenlerinden, öğrenci velilerinden yardım istemektedir. Ayrıca öğrenci ile birebir iletişime geçerek onu anlamaya çalışmaktadırlar. Katılımcılar kaynaştırma öğrencilerinden dersleri temel anlamda öğrenmelerini, arkadaşlarıyla iyi ilişkiler kurmalarını, sınıf içinde kendilerini güvende hissetmelerini beklemektedirler. Sözlü bildiri İLKOKULLARDA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN DERSLERİNDE EĞİTİM TEKNOLOJİLERİNİ KULLANMA DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ.Özet: Bu araştırmanın amacı, eğitim-öğretim faaliyetlerinde teknoloji kullanımının öğrenci başarısı üzerindeki etkilerini çeşitli araştırma sonuçlarını da göz önünde bulundurarak açıklamak ve özellikle ilkokul öğretmenlerinin eğitim teknolojilerini ders ortamında kullanma düzeylerini belirlemektir. Tarama modelinin kullanıldığı bu araştırma için gerekli olan veriler, Kocaeli il merkezinde bulunan 160 sınıf öğretmeni üzerinden toplanmıştır. Bu araştırma sonucunda; öğretmenler tarafından düz yapıya sahip teknolojilerden kitap ve yazı tahtasının çok sık kullanıldığı, grafik ve karikatürün orta düzeyde kullanıldığı, diğerleri seçeneğinin ise çok az kullanıldığı görülür. Yine, öğretmenlerin internet temelli teknolojilerden arama motorunu kullanma düzeyinin yüksek; E-mail ve web sayfasının kullanma düzeyinin orta; blog, diğerleri ve internet kamerasının ise düşük düzeyde kullandığı görülür. Öğretmenlerin görsel-işitsel teknolojileri kullanım düzeylerini incelediğimizde, video, film, DVD, televizyon ve laserdisc’in orta, video kamera ve diğerlerini ise düşük düzeyde kullandığı görülür. Öğretmenlerin bilgisayar sistemlerini kullanım düzeyi sonuçlarına bakıldığında ise; fotoshop, BS player ve diğerleri seçeneklerinin hiç kullanılmadığı, ses yükleme, video kesme, power point, excel, Windows media player ve paintin orta düzeyde kullanıldığı, Word ve flashın ise yüksek düzeyde kullanıldığı görülür. Son olarak öğretmenlerin bilgisayar teknolojilerini kullanım düzeyi sonuçlarına baktığımız zaman; akıllı tahta ve diğerlerinin çok az kullanıldığı; tarayıcı, CD Rom ve dijital kameranın orta düzeyde kullanıldığı; projeksiyon, yazıcı, laptop ve flash belleğin yüksek düzeyde kullanıldığı görülür. Ayrıca çalışmada okulların çoğunda teknolojik alt yapının yetersiz olduğu, alt yapı problemi olmasa bile öğretmenlere yeni teknolojiler hakkında herhangi bir eğitim verilmediği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKULLARDA KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNDE YAŞANAN SORUNLARÖzet: Kaynaştırma eğitimi ülkemizde yaygın olarak uygulanmakla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı 573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de, “Özel eğitim gerektiren bireylerin eğitimleri, hazırlanan bireysel eğitim planları doğrultusunda, akranları ile birlikte her tür ve kademedeki okul ve kurumlarda uygun yöntem ve teknikler kullanılarak sürdürülür.” şeklinde ifade edilmektedir. Özel eğitim gerektiren öğrenciler (zihinsel, görsel, işitsel vd.) için enaz kısıtlayıcı eğitim ortamı ve yetersizliği olmayan akranları ile bir arada eğitim gördükleri normal sınıf ortamına kaynaştırma sınıfı ortamı olarak ifade edilebilir. İlkokullarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin kaynaştırma eğitiminde birçok sorunlar yaşadıkları var olan bir gerçektir. Ayrıca görev yapan bazı sınıf öğretmenleri ve öğrenci velileri kaynaştırma eğitimini bir yük olarak görmekte ve öğrenme yetersizliği olan öğrencilerin özel eğitim kurumlarında öğrenim görmeleri gerekliliğini ifade etmektedirler. Bundan dolayı ilkokullarda daha etkili ve verimli bir öğretim sürecinin yürütülmesi açısından bu araştırmada, kaynaştırma öğrencisine sahip mevcut görev yapan sınıf öğretmenlerinin ilkokullarda kaynaştırma eğitiminde yaşanan problemler ve çözüm önerilerine ilişkin görüşlerinden faydalanılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın Amacı Bu araştırma, sınıf öğretmenlerinin ilkokullarda kaynaştırma eğitiminde yaşadıkları sorunları belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem Araştırma tarama modelinde olup, betimsel bir nitelik arz etmektedir. Bunun için araştırmacılar tarafından kişisel bilgiler ve sorular olmak üzere iki bölümden oluşan bir anket formu hazırlanmıştır. Evren Örneklem Bu araştırmanın evreni 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Elazığ ve Muş illerinde görev yapan sınıf öğretmenlerinden oluşmaktadır. Araştırmanın örneklemi ise 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Elazığ ve Muş illerinde görev yapan toplam 80 sınıf öğretmeninden oluşmaktadır. Verilerin Toplanması ve Analizi Araştırma verilerinin toplanması amacıyla araştırmacılar tarafından literatür taraması yapılıp, uzman görüşleri de dikkate alınarak bir anket formu hazırlanmıştır. Araştırmada veriler anket yoluyla elde edilmiştir. Verileri elde etmede 3 lü likert türü ölçek kullanılmış ve toplam 25 maddeden oluşan bir anket formu üzerinde araştırma yürütülmüştür. Araştırmada elde edilen verileri çözümlemede SPSS paket programından faydalanılmış olup, yüzde, frekans ve aritmetik ortalama teknikleri kullanılarak değerlendirilmiştir. Ayrıca demografik verilere dayalı sınıf öğretmeni görüşlerinde anlamlı farkın olup olmadığını belirlemek amacıyla bağımsız gruplar t testi yapılmıştır. Bulgular ve Sonuç Araştırmadan elde edilen bulgulara göre kaynaştırma öğrencisine sahip sınıf öğretmenlerinin öğretim sürecinde zaman yetersizliği problemi yaşadıkları ve kaynaştırma öğrencisiyle birebir ilgilenmekte zorlandıkları sonucuna ulaşılmıştır. Yine araştırmada sınıf öğretmenlerinin kaynaştırma öğrencilerini arka sıralarda oturtturmadan ziyade daha çok ön sıralarda oturtturduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuç eğitim-öğretim sürecinin etkililiği ve kaynaştırma öğrencisinin öğretim sürecine katılımı açısından olumlu bir sonuç olarak yorumlanabilir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre ilkokullarda kaynaştırma eğitimine yönelik en çok zihinsel engelli öğrenciler olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yine araştırmadan elde edilen bulgulara göre kaynaştırma eğitiminde zihinsel engelliden sonra en çok görsel daha sonra da işitsel engelli kaynaştırma öğrencilerinin ilkokullarda öğrenim süreci yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan bağımsız gruplar t testi sonucunda araştırmada sadece bir maddede sınıf öğretmenlerinin cinsiyet değişkenine göre anlamlı fark bulunmuştur. Kadın sınıf öğretmenlerinin erkek sınıf öğretmenlerine göre kaynaştırma öğrencisine göre bir plan programı daha çok hazırladıkları sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda sınıf öğretmenlerinin büyük çoğunluğu kaynaştırma eğitimi ve önemine ilişkin velileri bilgilendirici çalışmalar yapılması gerekliliğini talep etmektedirler. Sözlü bildiri İLKOKULLARDA SERBEST ETKİNLİKLER UYGULAMALARI DERSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı Talim Terbiye Kurulu’nun 20.07.2010 tarih ve 75 sayılı kararıyla ilkokullarda uygulanmaya başlanan serbest etkinlikler uygulamaları dersini sınıf öğretmenlerinin görüşlerine göre değerlendirmektir. Nitel bir araştırma olan bu çalışmada tanımlayıcı durum araştırması yöntemi kullanılmıştır. Örneklem Kilis ilinin Musabeyli ilçesinde 2015-2016 öğretim yılında görev yapmakta olan 64 sınıf öğretmeninden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yoluyla seçilen 42 öğretmeni kapsamaktadır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmış ve tüm öğretmenlerle birebir görüşülmüştür. Görüşmeden elde edilen veriler araştırma sorularına göre gruplandırılarak tablolaştırılmıştır. Buradan çıkan sonuçlara göre görüşmeler betimsel analiz yöntemiyle incelenerek yorumlanmıştır. Verilerin analizi sonucunda; serbest etkinlikler dersi hakkında öğretmenlerin ve idarecilerin yeterince bilgi sahibi olmadıkları, dersle ilgili kılavuz kitap ve materyallere ihtiyaç duyulduğu, dersin öğretici ve eğlendirici uygulamalar yoluyla öğrencilerin okulu daha çok sevmeleri amacına ulaştığı, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini etkinlikler yoluyla ortaya çıkarma amacında branş öğretmenlerin ve çeşitli alanlarda uzmanların derse katkıda bulunmaları gerektiği saptanmıştır. Son olarak da araştırma sonucunda ortaya çıkan bulgulara dayalı olarak öneriler geliştirilmiştir. Serbest etkinlikler dersinin uygulanması ve planlaması aşamasında sınıf öğretmenleri ile beraber diğer uzmanlardan da yararlanılması, “yaşantı merkezli” olarak programın süreç içerisinde yeniden düzenlenebilecek şekilde esnek olması, ders ile ilgili kılavuz kitap hazırlanması, ilgili personele hizmet içi eğitim sağlanması ve aynı ilgi yeteneklere sahip diğer sınıftaki öğrencilerle ortak çalışmalar yapılabilmelidir. Sözlü bildiri İLKOKULLARDA YABANCI DİL ÖĞRETİMİNDE KARŞILAŞILAN SORUNLARÖzet: Dünyada yaşanan ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel gelişmeler yabancı dilde eğitim, yabancı dil eğitimi gibi kavramların ülkelerin dil politikalarında yerini almasına sebep olmuştur. Zorunlu yabancı dil eğitimine erken yaşlarda başlama politikası ile okul çağına gelmiş çocuklar yabancı dil eğitimine daha erken yaşlarda başlamaktadır. Ülkemizde 4+4+4 eğitim sistemi ile birlikte ilkokul 2. sınıftan itibaren yabancı dil eğitimine başlanmıştır. Erken yaşlarda yabancı dil eğitimi özellikle öğretmenler açısından yeni bir tecrübe olmuştur. Bu süreçte ilkokullarda yabancı dil öğrenme nasıl gerçekleştirilmelidir, öğrenci ilgisi nasıl çekilebilir, ilgili olan öğrencilerin motivasyonları nasıl artırılabilir, hangi yöntem ve teknikler işe koşulmalıdır, öğretmen ve öğrencilerin bu bağlamda yaşadıkları sorunlar nelerdir, eğitim fakültelerinin yabancı dil öğretmen yetiştirme programları erken yaşta yabancı dil eğitimi için yeterli midir gibi pek çok soru yanıt beklemektedir. Bu bağlamda nitel araştırma yöntemlerine göre desenlenen bu çalışmanın amacı ilkokullarda yabancı dil eğitiminde karşılaşılan sorunları öğretmen ve öğrenci görüşlerine göre belirlemek ve elde edilen sonuçlar doğrultusunda öneriler getirmektir. Araştırmanın çalışma grubunu Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir devlet okulunda çalışan İngilizce öğretmenleri ve 3. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri daha önceden hazırlanmış olan yarı yapılandırılmış görüşme formları ile toplanacaktır. İlkokullarda yabancı dil eğitiminde karşılaşılan sorunlar hakkındaki öğretmen ve öğrencilerin görüşleri nitel veri analiz tekniklerinden betimsel analiz kullanılarak analiz edilecektir. Sözlü bildiri İLKOKULLARDA YAZMA ÇALIŞMALARINDA ÇİZGİSİZ KAĞIT (DEFTER) KULLANIMI: BİR ÖRNEK ÇALIŞMAÖzet: İlkokulların en temel hedeflerinden biri birinci sınıfta yazma becerisini uygun biçimde kazandırmaktır. Bunun için farklı materyaller ya da yöntemler kullanılabilmektedir. Yaygın olarak kullanılan materyallerden biri de kılavuz çizgileri olan yazı defterleridir. Ancak bu defterlerin sürekli kullanımı zaman zaman olumsuz bazı durumları da beraberinde getirebilmektedir. Zaman içerisinde bu kılavuz çizgilere iyice alışan öğrenciler çizgisiz alanlar ya da farklı çizgilere sahip alanlar gördüklerinde yazmakta zorlanabilmektedirler. Bu çalışmanın amacı; İlkokullarda belirli yöntemler dahilinde çizgisiz kağıt veya defter kullanılarak uygulanan yazma çalışmalarının incelenmesidir. Bu kapsamda öğrencilerin yazıları, yazma biçimlerini ve de yazı yazmaya yönelik durumlarını göz önünde bulundurulmuştur. Karma yöntem olarak planlanan çalışmaya Denizli ilinde yer alan bir devlet okulunda 2019-2020 eğitim öğretim yılında öğrenim görmekte olan toplam 24 birinci sınıf öğrencisi katılmıştır. Çalışma grubunun oluşturulmasında araştırmacılardan birinin sınıf öğretmenliğini yaptığı ve kendi uygulamalarını gerçekleştirdiği grup tercih edilmiştir. Araştırmanın veri toplama aracı olarak öğrencilerin oluşturdukları yazı materyali olan defterleri incelenmiş ve aynı zamanda grubun sınıf öğretmeni olan araştırmacının gözlemleri dikkate alınmıştır. Bu veriler araştırmacılar tarafından literatür taraması sonucu elde edilen yazıya ilişkin ölçütler belirlenerek analiz edilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre, öğrencilerin çizgisiz materyallere yazı yazmada zorlanmadıkları, herhangi bir yardımcı kaynağa ihtiyaç duymadan yazabildikleri, yazı biçimlerinde ise genellikle ideal ölçütlere uygun biçimde yazdıkları, yazma hızlarının da oldukça iyi olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca çizgisiz kağıt (defter) kullanan öğrencilerin yazılarının zamanla daha da güzelleştiği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKULLARDA YETİŞTİRME PROGRAMININ (İYEP) ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Amaç: İlkokullarda Yetiştirme Programı (İYEP) 2018-2019 eğitim öğretim yılında 3 ve 4. sınıflara devam eden, önceki eğitim öğretim yılları içinde çeşitli nedenlerle Türkçe ve matematik dersi öğretim programlarında yer alan ve İYEP kapsamında belirlenen kazanımları yeterli düzeyde edinemeyen öğrencilerin bu kazanımlara ulaşmalarını sağlamak amacıyla geliştirilen bir programdır. Bu araştırmada ilkokullarda yetiştirme programının (İYEP) sınıf öğretmenlerinin görüşlerine göre değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, sınıf öğretmenlerinin; programda yaptıkları uygulamalar, etkinliklerin plânlanması ve programın etkililiğine ilişkin görüşlerinin değerlendirilerek bazı önerilerin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda araştırmanın problem cümlesini “Sınıf Öğretmenlerinin, ilkokullarda yetiştirme programı hakkındaki görüşleri nedir?” oluşturmaktadır. Araştırmanın bu genel amacına bağlı olarak (a) Öğretmenler, İYEP için ne gibi hazırlıklar yapmaktadırlar?, (b) Öğretmenlerin İYEP’teki uygulamalara ve yaşanan olumsuzluklara ilişkin görüşleri nedir?, (c) Öğretmenlerin İYEP’in öğrencilere sağladığı kazanımlara ilişkin görüşleri nelerdir? ve (d) Öğretmenlerin İYEP’in daha verimli olması için ne gibi öneriler sunmaktadırlar? Sorularına cevap aranmıştır. Yöntem: İYEP’in yürütülmesine ilişkin öğretmen görüşlerinin incelendiği bu nitel çalışmada, nitel araştırma desenlerinden fenomenoloji (olgubilim) deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, tipik durum örneklemesi yoluyla seçilen Tokat’ın Erbaa ilçesindeki üç ilkokulun 3. ve 4. sınıflarında görev yapan 8 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veriler analiz aşamasındadır. Bulgular: Araştırmada veriler analiz aşamasındadır. Sonuçlar: Araştırmada elde edilen veriler doğrultusunda sunulacaktır. Sözlü bildiri İLKOKULLARDAKİ EĞİTİM ORTAMLARININ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: BİLDİRİ ÖZETİ Bu çalışmada, 1, 2, 3. ve 4. sınıf öğretmenlerinin görüşleri doğrultusunda ilkokullardaki eğitim ortamlarının değerlendirilmesine çalışılmaktadır. Ankara ili Yenimahalle ilçesindeki Şehit Aytaç Usta İlkokulunda ve Keçiören ilçesinde yer alan Hayri Erişen İlkokulunda görev yapan gönüllü öğretmenlerle görüşme yapılarak, görüşme formları araştırmacı tarafından tasnif edilerek yorumlanmaktadır. Öğretmenlerin görüşlerine göre; Sınıf yerleşim düzeni açısından incelendiğinde öğretmenler; mevcut sıra düzeninin farklı yerleşim düzeni oluşturmaya izin vermediğini, sıralarda çanta, beslenme ve araç gereçlerin fazla yer kaplamasının öğrencileri rahatsız ettiğini ve sıraların ergonomik olmadığını düşünmektedir. Sıraların tekli olması ve sınıf mevcudunun az olması gerektiği vurgulanmaktadır. Hayat Bilgisi dersi sınıfta bulunan malzeme ve materyaller açısından incelendiğinde, ders konuları ile ilişkili harita, afiş ve tabloların eksik olduğu ve sınıf panolarının yetersiz olduğu görülmektedir. Fen Bilimleri dersi açısından incelendiğinde ise laboratuvarda deney araç gereçleri, modeller, temalarla ilgili yeterli malzemenin olmadığı belirtilirken her sınıfta fen dolabı (Fen bilgisi köşesi) olması gerektiği önerilmektedir. Türkçe dersi açısından bakıldığında; öğrencilerin sürekli olarak yararlanabileceği bir sınıf kütüphanesinin olmaması yetersizlik olarak görülürken her sınıfta okuma köşesinin olması ve kütüphanenin donanımlı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Matematik dersine yönelik görüşler incelendiğinde ise dersi somutlaştıracak malzeme ve materyallerin eksik olduğu vurgulanırken her sınıfta ünitelerle ilgili materyallerin olduğu matematik dolabı olması gerektiği belirtilmektedir. Sosyal Bilgiler dersinde malzeme ve materyaller kullanımına ilişkin görüşlerde harita ve levhaların yeterli olmadığı belirtilirken temalara uygun üç boyutlu modeller, haritalar, şemalar olması gerektiği düşünülmektedir. Müzik dersi açısından öğretmenler müzik aleti çalamadığı için kendini yetersiz hissederken, her okulda müzik öğretmeni olması ve her öğretmenin bir enstrüman çalabilmesi gerektiğini belirtmektedir. Görsel sanatlar dersi açısından yetersizlikler incelendiğinde öğretmenler sınıflarda yapılan resim çalışmalarının sınıfları kirlettiğini ve çalışmayı zorlaştırdığını belirtilirken resim konusunda kendilerini yetersiz hissettiklerini düşünmektedirler. Okulda resim atölyesi olması gerektiği ise öneriler arasında yer almaktadır. Oyun ve fiziki etkinlikler dersinde malzeme ve materyaller kullanımına ilişkin görüşlerinin dağılımında ise spor malzemelerinin eksikliği göze çarpmaktadır. Her okulda spor salonu olması gerektiği ise öneriler arasında yer almaktadır. Sözlü bildiri İLKOKUMA VE YAZMA ÖĞRETİMİNDE KULLANILAN YÖNTEMLERİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: İlkokuma ve yazma öğretiminde geçmişten günümüze kullanılmış olan ve şuanda da kullanılan birçok yöntem vardır. Söz konusu bu yöntemler; 1. Sesten öğretim yöntemi, 2. Resimli ses yöntemi, 3. Sesten okuma yöntemi, 4. Cümle çözümleme yöntemi, 5. Ses temelli cümle yöntemi olarak sıralanabilir. Ancak bu bahsedilen yöntemler temelde tümevarım ve tümdengelime dayanır. Öğrencilerin hayatlarının tüm alanlarına yön verecek bir beceri olan okuma ve yazma becerisinin kazandırılmasında kullanılan bu yöntemlerin, becerinin kazandırılmasında başrol oynayan öğretmen görüşlerine göre değerlendirilmesi bu araştırmanın temel amacıdır. Bu yöntemlerin öğrencilerin okuma ve yazma becerilerinin geliştirilmesinde kendi içlerinde avantajlar ve dezavantajlar barındırdığı düşünülebilir. Bu nedenle öğretmenlerin hangi yöntem ile daha etkili olabildiğini belirlemek önemli görülmüştür. Nitel araştırmalarla düzenlenmiş olan bu araştırmanın çalışma grubunu İstanbul ili Pendik, Maltepe, Bostancı ilçeleri ile Muğla ili Ula, Merkez ilçelerinde görev yapan amaçlı örnekleme tekniğiyle belirlenmiş 1.sınıf okutan ve önceden 1.sınıf okutmuş olan öğretmenler oluşturmuştur. Çalışma grubuna daha önce 1. sınıf okutmuş olan öğretmenlerinde dahil edilmesinin amacı öğrencilerin okuma ve yazma becerisinin gelişiminin de gözlenebilmesidir. Yapılan bu araştımada veri toplama aracı olarak çeşitli uzman görüşlerine başvurulmuş bu doğrultuda 6 soruluk bir görüşme formu hazırlanmış ve belirtilen okullarda görev yapan öğretmenlere uygulanmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz tekniği kullanılarak kategorileştirilmiş ve tablolaştırılarak sunulmuştur. Bulgular sonucunda çeşitli yorum ve öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUMA YAZMAYI BİTİŞİK EĞİK YAZIYLA ÖĞRENEN ÖĞRENCİLERİN BİTİŞİK EĞİK YAZI TUTUMLARI VE KULLANIM DURUMLARIÖzet: Bitişik eğik yazı 2005 yılında gelen yeni anlayışla birlikte ilkokul birinci sınıftan itibaren öğrenilmeye başlayan ve ilkokulda kazanılması beklenen bir beceridir. Programdan mezun olan öğrencilerin ilerleyen okul dönemlerinde ve günlük yaşamında bitişik eğik yazı kullanması düşünülmektedir. Bu amaçla araştırma; ilköğretim 8. öğrencilerinin ve ilköğretimden mezun olmuş 2005 yılında uygulamaya konulan bitişik eğik yazı programının çıktıları sayılabilecek lise 1 ve lise 2. sınıf öğrencilerinin bitişik eğik yazıya yönelik tutumlarını ve bitişik eğik yazının ilköğretim sonrası kullanılıp kullanılmama durumunu belirlemektir. Araştırma Bilecik Pazaryeri ilçesinde 2015-2016 eğitim-öğretim yılında uygulanmıştır. İlköğretim 8. sınıf ve ortaöğretim lise1 ve 2. sınıfta öğrenim gören öğrencilerin bitişik eğik yazıya ilişkin tutumlarını ortaya koymak için yapılan betimsel nitelikli olan bu araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örnekleminde 210u erkek, 242si kız, toplamda 452 öğrenci yer almaktadır. Araştırma analizinde t testi ve anova uygulanmıştır. Araştırma sonucunda araştırmaya katılan 369 (%81,61) öğrencinin okulda, 382 (%84,48) öğrencinin ise günlük yaşamda bitişik eğik yazı kullanmadığı görülmüştür. Ayrıca öğrencilerin bitişik eğik yazıya yönelik tutum puanları ortalamasının 84,06 olduğu bu puanın 100 üzerinden 52,53 puana karşılık geldiği görülmüştür. Ayrıca karne başarısı düşük olan öğrencilerin, karne başarısı yüksek olan öğrencilere göre bitişik eğik yazıya karşı daha olumlu tutum sergilediği anlaşılmıştır. Anne ve babası olumlu tutum sergileyen ve sınıf öğretmenleri bitişik eğik yazıya önem veren öğrencilerin de bitişik eğik yazıya karşı daha olumlu tutum sergilediği görülmüştür. Araştırmada cinsiyet ve sınıf seviye durumlarına göre anlamlı bir farklılık ortaya çıkmadığı görülmüştür. İlköğretim 8. sınıf ve ortaöğretim lise 1 ve lise 2. sınıf öğrencilerinin bitişik eğik yazıyı yüksek oranda kullanmadıkları, bitişik eğik yazıyı kullanma tutumlarının ortalama düzeyde olduğu söylenebilir. Elde edilen bu sonuçlar araştırmacıları bitişik eğik yazının kullanılıp kullanılmama nedenlerinin araştırılmasına yönelik yeni çalışmalara yönlendirebilir. Sözlü bildiri İLKOKUMA-YAZMA ÖĞRENİYORUM DERS KİTAPLARINDAKİ METİNLERİN ANLAM BÜTÜNLÜĞÜ YÖNÜNDEN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmada Ses Temelli Cümle Yönteminin ilkokuma-yazmaya başlama ve ilerleme aşamasının adımlarından cümlelerden metin oluşturma adımının İlkokuma Yazma Öğreniyorum ders kitaplarına ne şekilde yansıtıldığının incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla yöntemin uygulanmaya başlandığı 2005-2006 öğretim yılından 2014-2015 yılına kadar okullara ücretsiz dağıtımı yapılan dokuz farklı ders kitabına ulaşılmıştır. Bu dokuz eserden ikisi MEB Yayınlarına geriye kalan yedi eser ise özel yayınevlerine ait olan eserlerdir. Bu eserler A, B, C, D, E, F, G, H ve I harfleriyle kodlanmıştır. Ders kitaplarında cümlelerden metin oluşturma aşamasındaki metinler tek tek doküman incelemesi yöntemiyle değerlendirilmiştir. Dokuz eserde yer verilen 302 metin anlam bütünlüğü taşıyıp taşımama durumlarına göre değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme iki boyutlu olarak yapılmıştır. Birinci boyutta her ders kitabında verilen anlam bütünlüğü taşıyan metin sayısının o eserdeki toplam metin sayısına oranı hesaplanmıştır. İkinci boyutta eserlerde altı harf grubunun her birinde oluşturulan anlam bütünlüğü taşıyan metin sayısının o harf grubundaki toplam metin sayısına oranı hesaplanmıştır. Bu oranlar yüzdelik olarak gösterilmiştir. Yapılan değerlendirmeler tablolaştırılmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda her bir eser ayrı ayrı incelendiğinde eserlerde en fazla metin sayısının 63 olduğu, en az metin sayısının ise 15 olduğu belirlenmiştir. Bunun yanında her bir eserde anlam bütünlüğü taşıyan metin sayısının toplam metin sayısına oranları arasında da ciddi oransal farklılıklar olduğu saptanmıştır. En fazla oranda anlam bütünlüğü sağlanan metnin olduğu eserde bu oran %81’ken, en az oranda anlam bütünlüğü sağlanan metnin olduğu eserde %15’tir. Harf gruplarına göre metinler anlam bütünlüğü yönünden değerlendirildiğinde; harf gruplarında ilerledikçe anlam bütünlüğü olan metinlerin oranının arttığı belirlenmiştir. İlk üç grupta eserlerde anlam bütünlüğü olan metinlerin oranı %50 den daha azken, son üç harf grubunda yer alan metinlerden %60-70’nin anlam bütünlüğünü olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin yazılı metinleri çözme becerisinin gelişiminin okuma-yazma süreciyle birlikte başladığı düşünüldüğünde, öğrencilerin anlam bütünlüğü olmayan metinlerle karşılaşması en başta onların okuduğunu anlamalarını güçleştirecektir. Bu durum beraberinde öğrencilerin okumaya karşı negatif tutum geliştirmelerine neden olabilir. Bu nedenlerle ilkokuma-yazma ders kitaplarında cümlelerden metin oluşturma aşamasında yer verilecek metin örneklerinin tamamının anlam bütünlüğünün olmasına dikkat edilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUMA-YAZMADA TÜRKÇE BİLMENİN ÖNEMİÖzet: ÖZET Okuma yazma aslında okula gelmeden önce başlayan ve hayat boyunca devam eden bir süreçtir . Sağlıklı bir okuma –yazma süreci aile –çevre- okul ilişkisinin olmasına bağlıdır. Türkçeyi bilme okuma- yazma sürecinde son derece önemlidir. Çünkü algıladığ ve duyduğu yeni kelimeleri anlamlandırdığı için hızlı bir geçiş olur.Hayatımız boyunca temel aldığımız okuma yazma öğretimi bazı bölgelerde daha geç olmaktadır. Özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde evde kullandıkları dilin farklı olması dolayısıyla okula başlayan 1. Sınıf öğrencilerinin Türkçeyi bilmediklerinden dolayı öğrendikleri kelimeleri ,cümleleri anlamlandırmada sorun yaşadıklarını okuma süreci zorlu geçmekte ve geç öğrendikleri gözlemlendi .Bölgedeki eğitimin çocuklar üzerinde etkisini düşündüğümüzde bunun güdüleyici olduğu daha net ortaya çıkıyor. Başarı duygusu verilmesi açısından açısından okuma-yazma süreci son derece önemlidir. Bütün bunları düşündüğümüzde 1. Sınıf kitapları bu bölgelerde içeriğinin biraz daha görsele dayandırılması ve Türkçe öğretimine geçmeden önce ilkokuma- yazma süreci 1 seneye yayılmasının daha sağlıklı olacağını ve okuma –yazma süreci videolarla desteklenirse anlamlandırmalarının daha kolay olduğu bilinmelidir.Ayrıca okulöncesi eğitimi bu süreçte son derece önemli olup zorunlu tutulmalıdır.Hazırlık evresi sağlıklı bir şekilde olursa başarı duygusunu erken başlar..Bu bağlam da bir diğer öneri anne –çocuk öğrenme alanı oluşturulmalıdır. Böyle bölgelerde haftasonu 2 saat kadar anne ve çocuk okula gelip birlikte öğrenmeleri sağlanmalıdır başarılı olanlar ödüllendirilmelidir böylelikle hem anne düzgün bir şekilde Türkçe öğrenilir hem de çocukta güdülenme olur..Bu çalışmaların detayları Mardin ilinin Dargeçit ilçesinde görev yapan 1. Sınıf okutan öğretmenle ve Şırnak ilinde görev yapan bazı öğretmenlerle yapılacak olup ilkokuma- yazma sürecinin hazırlık aşamasında çocukların hazırbulunuşluğunu artırıcı ne gibi çalışmalar yapıldı üzerinde durulup daha çok bilgilendirilecektir. Sözlü bildiri İMAM HATİP LİSESİNDEKİ ÖĞRENCİLERDE İNSANİ DEĞERLERE BİR BAKIŞÖzet: Değerler insanların duygu, düşünce ve davranışlarıyla yakından ilgilidir. Bireyin kişiliğini oluşturan toplumsal, ahlaki, manevi ve kültürel değerleri yaşamına dair önemli ipuçları vermektedir. Nitekim 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda da buna işaret edilerek; Türk Milletinin bütün fertlerinin geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, topluma karşı sorumluluk duyan bireyler olarak yetiştirilmesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Geleceğimizin toplumunu oluşturacak olan öğrencilerin, bu değerlerin ne kadarına sahip oldukları eğitim sistemimizin önemli konularından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmanın amacı İmam Hatip Lisesinde öğrenim gören öğrencilerin insani değerlerinin yaş, ailenin ekonomik durumu, anne-baba eğitim seviyesi ve yerleşim yeri değişkenlerine göre incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu, bir il merkezindeki kız imam hatip lisesinde 2016-2017 eğitim öğretim yılında öğrenim gören, 14-18 yaş aralığında ki, 50 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada ölçme aracı olarak, 11 adet değer kavramını içeren Kelime İlişkilendirme Testi (KİT) kullanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analizine göre analiz edilerek, kategoriler frekans değerlerine göre verilmiştir. Araştırma verileri toplam 5 kategori altında toplanmıştır. Öğrencilerden, verilen değerlerin zihinlerinde çağrıştırdığı kelimeleri belirli bir süre dâhilinde yazmaları istenmiştir. Elde edilen veriler, verilen değerleri ve cevap kelimelerini içeren bir tabloya kaydedilerek frekansları belirlenmiştir. Öğrenciler, verilen değerlere ilişkin 181 geçerli kelime ifade etmişlerdir. Bu kelimeler Toplum, Okul, Dini Unsur, Doğa ve Duygu olmak üzere 5 tema altında toplanmıştır. Yapılan analiz sonuçlarına göre İmam hatip lisesi öğrencilerinin büyük kısmının (%70) değerlerle ilgili en fazla anlam yükledikleri kavram aile olmuştur. Yardım severlik temasında yardıma muhtaç kişilere yardım edilmesi gerektiğini ve bu yardıma özellikle çevreden başlanması gerektiği yönünde düşüncelerini ifade etmişlerdir. Sorumluluk temasında ise okulun sorumluluk duygusunu daha fazla geliştirdiğini ifade etmişlerdir. Çevre kavramında ise doğanın temiz tutulması, çevre bilincinin oluşturulmasıyla toplumun bilinçlendirilmesi ile ilgili düşüncelerini belirtmişlerdir. Saygı, sevgi, güven, cahillik, bencillik, temalarında özellikle bu tutumların aileden kazanıldığını belirtmişlerdir. Sözlü bildiri İMAM HATİP ORTAOKULU VE LİSESİNDE GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN HAYAT BOYU ÖĞRENME EĞİLİMLERİÖzet: Bilgi ve iletişimde yaşanan hızlı gelişmeler, bireyin bilgi dağarcığını ve yeterliliklerini sorgulamasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla birey kendi bilgi ve becerilerini gözden geçirme yoluna giderek hayat şartlarına göre buna uyum sağlamaya çalışmaktadır. Bunu yaparken de sahip olması gereken yeteneklerin başında hayat boyu öğrenme gelmektedir. Hayat boyu öğrenme diğer eğitim kavramlarından farklı olarak, merkezine bireyi alarak, öğrenmenin okul dışında da olduğuna vurgu yapar. Buna göre okulun öğrenmedeki rolü değişerek, eğitim politikalarındaki merkeziyetçiliğin azaltılmasıyla beraber sosyal tarafların rolleri güçlendirilmeli ve eğitim zaman ve mekândan bağımsız düşünülmelidir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yetkinlik, problem çözme, eleştirel düşünme, yabancı dil ve iletişim gibi temel becerilerle beraber sanatsal ve sportif yeterlikler bireyin hayatındaki gelişimi ve değişime yön verecektir. Bu yeterliklerin kazandırılmasında akla gelen ilk unsurlar ise eğitim kurumları ve eğitim etkinliklerinin uygulayıcısı olan öğretmenlerdir. Öğretmenler, öğrencilerine öğretim programlarında yer alan kazanımları aktarmanın yanı sıra, okul dışındaki ve okul sonrası hayata da onları hazırlamalıdırlar. Bunu yaparken ise kendilerinin de değişime, gelişime açık, sorgulayıcı, yenilikçi; yani hayat boyu öğrenen bireyler olması gerekmektedir. Anadolu İmam Hatip Lisesinde ve İmam Hatip Ortaokulunda görev yapan öğretmenlerin hayat boyu öğrenme eğilimlerinin belirlenmesi amacıyla yapılan bu araştırmada Coşkun (2009) tarafından geliştirilen “Yaşam Boyu Öğrenme Eğilimleri Ölçeği” kullanılmıştır. Öğretmenlere ait bilgiler uzman görüşü alınarak araştırmacı tarafından geliştirilen “Kişisel Bilgi Formu” ile edinilmiştir. Araştırmanın evreninde 2016-2017 eğitim-öğretim yılında, Aksaray il merkezindeki İmam Hatip Ortaokullarında ve Anadolu İmam Hatip Liselerinde görev yapan 267 öğretmen bulunmaktadır. Araştırmanın örneklemini oluşturan 38 öğretmen ise oransız küme örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Yapılan araştırma sonucunda Anadolu İmam Hatip Lisesinde ve İmam Hatip Ortaokulunda görev yapan öğretmenlerin hayat boyu öğrenme eğilimlerinin yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca öğretmenlerin hayat boyu öğrenme eğilimleri cinsiyetlerine, yaşlarına ve mesleki kıdem yıllarına göre anlamlı bir şekilde değişmemektedir. Sözlü bildiri İMÜLASYON(BENZETİM) DESTEKLİ ARGÜMANTASYONA DAYALI SORGULAYICI EĞİTİM MODELİNİN 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ELEKTRİK KAVRAMLARINI ANLAMALARINA VE İLGİLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı Simülasyon(benzetim) destekli argümantasyona dayalı sorgulayıcı eğitim modelinin 7. sınıf öğrencilerinin elektrik kavramlarını anlamalarına ve ilgilerine etkisinin incelenmesidir. Araştırma grubu, 2016-2017 eğitim öğretim yılında Bartın ilinde öğrenim gören 28 öğrenciden oluşmaktadır. Deney ve kontrol grubunda bulunan öğrenciler rastgele seçilmiştir. Yapılan araştırmada, nicel veri yöntemlerinden deneysel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma esnasında deney (N=14) ve kontrol (N=14) grubunda bulunan öğrencilere, araştırmacı tarafından 7. sınıf Fen Bilimleri ders kitabında bulunan yaşamımızdaki elektrik ünitesinde yer alan elektrik enerjisi adlı konu anlatımına bağlı kalınarak 5E Modeline uygun günlük ders planları hazırlanmıştır. Eğitimde teknoloji boyutu dikkate alınarak hazırlanan ders planları elektrik konusuyla ilgili bulunan simülasyonlarla desteklenmiştir. Uygulamaya geçilmeden önce ders öğretmeni ve öğrencilere Argümantasyon Tabanlı Bilim Öğrenme yaklaşımı hakkında bilgi verilmiştir. Araştırmacı tarafından uzman görüşü alınarak hazırlanan Argümantasyon Tabanlı Bilim Öğrenme yaklaşımına yönelik etkinlik ve çalışmalar yapılırken kontrol grubuna geleneksel öğretim yöntemi uygulanmıştır. Araştırma sırasında ön-test ve son-test olarak Basit Elektrik Devreleri Tanı Testi’nin (BEDTT) ve Elektrik Konusuna Karşı İlgi ve Tecrübe Anketi (EKKİTA) öğrencilere uygulanmıştır. Sonuç olarak deney grubunda bulunan öğrencilerin başarı ve ilgi düzeylerindeki artışın kontrol grubundaki başarı ve ilgi düzeylerindeki artışa göre daha fazla olduğu saptanmıştır. Argümantasyon Tabanlı Bilim Öğrenme yaklaşımı ile öğrencilerin derse aktf katılımı sağlanmış, sosyal aktiviteleri ve akranları ile etkileşimleri artmıştır. Araştırma sorgulamaya dayalı eğitim yaklaşımının benimsendiği araştırmada eleştirel düşünmenin öğrencilere empoze edilmesi daha kolay hale geldiği gözlenmiştir. Araştırma sürecinde deney grubunda kullanılan argümantasyon kaynaklı etkinlikler ile öğrenci aktif hale getirilerek başarı düzeyi arttırılmış kontrol grubunda ise geleneksel öğretim yöntemi kullanıldığı için deney grubuna göre başarı artışının daha az olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri IN-SERVICE TEACHERS’ PERCEPTIONS AND PRACTICES ON LEARNER AUTONOMY: MUĞLA CASEÖzet: Learner autonomy means the ability to take responsibility for one’s own learning. Recently, autonomy has gained importance for both learners and teachers because if learners take control of their own learning, the learning process, will probably be more influential and efficacious. That means, learners will be more focused, motivated and willing to learn. Many researchers claim that learner autonomy is necessary for improving the quality of education, preparing students for life-long learning process, enabling them to choose the best learning techniques in and out of the classroom. However, autonomy is not innate, it can be taught. For this reason, teachers have a significant position in making learners autonomous. The aim of the present study is to identify what learner autonomy means to English teachers and what they do to promote learning autonomy in the Turkish context. The research study employs a mixed research design. The participants of the study include in- service English teachers working in the center of Muğla province. The data were collected from them in the spring term of 2016-2017 Education Year. The data were gathered through two instruments. Firstly, English Language Teachers’ Beliefs about Learner Autonomy Questionnaire, which had five major sections, designed by Borg & Al Busaidi was used to collect data. They were analyzed by calculating descriptive statistics, including frequencies, means, standard deviations, and etc. Secondly, semi-structured interviews were conducted to deepen the quantitative results and answer the question in collaboration with the quantitative data. The interview questions were developed after examining some research studies, and getting advice and views of some experts in the field. The qualitative data were analyzed by employing the techniques of the grounded theory. It was revealed that perceptions of the teachers regarding learner autonomy were positive. They were in the view that learner autonomy should be developed in classes. They also concluded that more motivated and confident learners seemed to be ready to develop learner autonomy. It is suggested that teachers should let their students choose their own materials and activities so that they can discover themselves and learn how to learn better. Sözlü bildiri İNFORMAL ÖĞRENME ORTAMLARININ TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE KULLANILMASIÖzet: Öğretim, formal ve informal öğretim olarak ikiye ayrılmaktadır. Formal öğretim planlı, programlı ve önceden belirlenmiş içeriklerin öğretilmesi esasına dayanır. Bu tür eğitim, öğretim genellikle adına okul denilen eğitim kurumlarında gerçekleşir. Bu yönüyle formal eğitim ilk, orta, lise ve yükseköğretim gibi eğitim basamaklarına ayrılır. Planlı, programlı ortamlarda gerçekleştirilen formal öğretimin dışında bir de hayat boyu öğrenme olarak değerlendirebileceğimiz informal öğrenme ve informal eğitim ortamları vardır. Okul dışında, herhangi bir plan, program olmadan kendiliğinden gelişen, gerçekleşen öğrenmeler, informal öğrenme olarak tanımlanmaktadır. İnformal öğrenme hemen her ortamda gerçekleşebilir. Bu tür öğrenmeler yeri, zamanı içeriği tanımlanmamış öğrenmelerdir. İnformal ortamlarda öğrenme ana dili kazanımında önemli bir aşamadır. Dünyaya yeni gelen bir bebek içine doğduğu aile ortamında konuşulan dille konuşmayı öğrenir. Konuşmaya başladığında ailesi ve yakın çevresi onun öğrenme ve yetişme ortamıdır. Okul çağına gelinceye kadar bu çevre onu her alanda olduğu gibi dil kazanımı noktasında da şekillendirir. Böylelikle birey yakın çevresinde kullanıldığı biçimiyle dil edinimini gerçekleştirir. Okul çağına gelinceye kadar informal yolla gerçekleşen öğrenmeler, okulla birlikte formal bir nitelik kazanır. Okul çağında okuma ve yazma öğrenimiyle gelişen ve ilerleyen dili kullanma becerisi dinleme ve konuşma alanlarında da ders içi ve ders dışı etkinliklerle pekişir. Konuşma diliyle (informal yolarla) başlayan dil edinimi formal eğitim unsurlarıyla yazı diline (kültür dili) doğru ilerler. Dili kullanma konusunda başlayan bu gelişme okul içinde ve okul dışında yapılan çalışmalarla, dinleme ve konuşma faaliyetleriyle desteklenmelidir. Sınıf öğretmenleri ve Türkçe öğretmenleri öğrencilerin dili kullanma becerilerini geliştirmek amacıyla sınıf içinde alıştırmalar, ödevler vermekle birlikte okul dışında konser, tiyatro, konferans, tartışma gibi etkinliklerle dinleme ve konuşma becerilerini geliştirmelerinin yollarını göstermelidir. Bunların dışında sokakta, toplu taşıma araçlarında, halka açık yerlerde, işyerlerinde, cadde ve meydanlarda; gazeteler, radyolar, televizyonlar gibi medya organlarında ve sosyal medya ortamlarında öğrenciler dilin çok çeşitli kullanımlarına şahit olurlar. Bütün bu unsurlar öğrencilere informal öğrenme imkânları sunarak onların yazılı ve sözlü dili kullanmalarında olumlu ya da olumsuz etkiler yaparlar. Bu çalışmada etkili bir dil öğretimi gerçekleştirebilmek için informal öğrenme ortamlarının Türkçe öğretiminde nasıl kullanılabileceği üzerinde durularaktır. Sözlü bildiri İNGİLİZCE VE SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖĞRETİM İLKE VE YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN BİLİŞSEL YAPILARIÖzet: Bu çalışmanın amacı İngilizce ve sınıf öğretmeni adaylarının öğretim ilke ve yöntemlerinin temel kavramlarına ilişkin bilişsel yapılarının belirlenmesidir. Bu amaç doğrultusuna öğretmen adaylarının öğretim ilke ve yöntemlerinin temel kavramlarına ilişkin bilişsel yapılarının bölümlerine ve cinsiyetlerine göre nasıl değiştiği belirlenmeye çalışılacaktır. Araştırmanın örneklemini 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan son sınıf İngilizce ve sınıf öğretmenliği bölümü öğrencileri oluşturacaktır. Araştırma verilerinin toplanmasında kişisel bilgi formu ve öğretmen adaylarının öğretim ilke ve yöntemlerinin temel kavramlarına ilişkin bilişsel yapılarını belirlenmesine yönelik kelime ilişkilendirme testi uygulanacaktır. Kelime ilişkilendirme testini oluşturmak için öğretim ilke ve yöntemlerinin temel kavramları olan model, strateji, yöntem ve teknik kavramları seçilmiştir. Her bir anahtar kavram bir sayfaya gelecek şekilde ve istenilen cevap sayısı kadar yani 5 kere alt alta yazılarak test düzenlenmiştir. Verilerin analizi için kelime ilişkilendirme testinde anahtar kavramlara verilen cevap kelimeler ayrıntılı bir şekilde incelenecektir. Hangi anahtar kavrama hangi kelime veya kavramların kaç kez tekrarlandığını gösteren ayrıntılı frekans tablosu hazırlanacak ve bu frekans tablosundan yararlanılarak kavram ağı oluşturulacaktır. Kavram ağı oluşturma işleminde kesme noktası tekniği kullanılacaktır. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının öğretim ilke ve yöntemleri kavramlarına ilişkin kavram yanılgılarının ortaya çıkarılması ve bilişsel yapılarının belirlenmesi beklenmektedir. Kelime ilişkilendirme testi ile öğretmen adaylarının bilişsel yapılarında öğretim ilke ve yöntemleri ile ilgili hangi kavramların olduğu, bu kavramlar arası ilişkilerin, bağlantıların nasıl kurulduğunun ortaya çıkması beklenmektedir. Sözlü bildiri İNGİLTERE-GALLER VE TÜRKİYE’DE NEO LİBERAL POLİTİKALARIN EĞİTİME YANSIMALARIÖzet: Küreselleşme, kapitalist küreselleşme ve son yıllardaki adıyla neo-liberalizm toplumsal sınıfların en çok etkilendikleri süreçlerden birisi olmuştur. Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde konuşulmaya başlansa da, süreç II. Dünya Savaşı sonrası tahrip olan Avrupa’nın ABD’nin daha aktif ve müdahil olduğu yeni bir ekonomik anlayışla inşası için IMF ve Dünya Bankası’nın kurulmasına dayanmaktadır (Yılmaz, 2001). Küreselleşme sadece ekonomi ile sınırlı bir kavram değildir. Küreselleşme süreci toplumsal yaşamın bütün alanlarında etkili olmakta ve başta ekonomik ve siyasal koşullar olmak üzere kültür ve eğitim alanlarını da dönüştürmektedir. Piyasalar entegre olmakta, ulus devletlerin geleneksel işlevleri değişmekte, toplumun kültürel alışkanlıkları belirli küresel merkezler referans alınarak dönüştürülmekte ve eğitim yeniden yapılandırılmaktadır. Çünkü ekonomik anlamda istenenlerin yapılabilmesi için kültürel ve eğitimsel dönüşümün de gerçekleşmesi gerekmektedir. Ayrıca eğitim yatırım yapılabilir ve karlılığı yüksek bir alandır. Bu durum eğitim alanını küresel şirketlerin hedefine koymuştur. Eğitim fikirlerin filizlendirilmesi ve dönüşümün gerçekleşmesi için en uygun alandır. Örneğin Apple ve Christian-Smith (1991), devletin okul, müfredat ve ders kitaplarıyla her zaman tarafsız bilgi ilettiğinin düşünülemeyeceğini, müfredatın farklı sınıf, cinsiyet ve dinsel gruplar arasındaki karmaşık iktidar mücadelelerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını ifade etmişlerdir. Bu çalışma temelde bir karşılaştırmalı eğitim çalışmasıdır. Neo-liberal politikaların Türkiye’de eğitimin yapısına, içeriğine ve felsefesine etkileri incelenmiş ve bu politikaların ilk hayata geçirildiği ülkelerden birisi olan İngiltere ve Galler ile süreç ve gelinen nokta itibarıyla eleştirel bir bakış açısıyla karşılaştırılmış elde edilen bulgular ışığında öneriler üretilmiştir. Kuramsal olan bu çalışmanın yöntemi teorik sistemciler tarafından çokça kullanılmış bir yöntem olan "saf karşılaştırma" yöntemidir. Her türlü teorik düşünce ve kaygılardan uzak, sadece eğitim ve “karşılaştırma terimleri göz önüne alınarak yapılan çalışmalara saf” yöntemler denilmektedir. İngiltere-Galler ve Türkiye’de araştırma konusu durum, alan yazına dayalı olarak araştırılmış görünen şekli ile tasvir edilmeye çalışılmış, toplanan karışık ve anlamlı bilgiler yorumlanmıştır. Yorumlanan bu bilgiler yan yana konularak benzerlik ve farklılıklarına göre değerlendirilmiş ve son olarak önceki üç safhada yapılan çalışmalar karşılaştırılarak sentezlere, teorik kavramlara ve felsefi görüşlere ulaşılmaya çalışılmıştır. Araştırma bulgularından bazıları şöyledir; karşılaştırma yapılan ülkelerde neo-liberal eğitim politikaları muhafazakar hükümetlerin iktidarlarında uygulanmaya başlanmış ve devam ettirilmiştir. Eğitim işletme anlayışla ele alınmaktadır. Müfredatlar neo-liberal amaçlar için yeniden düzenlenmiştir Sözlü bildiri İNOVATİF ÇOCUKLAR YETİŞTİRMEKÖzet: Yapılan araştırmalara göre de 2025 yılına geldiğimizde Z kuşağı, işgücünün yaklaşık %31 ini oluşturacak. Ama bir gerçek daha var ki, gelişen teknoloji ile birlikte çalışma hayatı ve meslekler değişiyor, yeni çalışma dünyası bugünün çocuklarını gelecekte bekliyor. McKinsey Global Institute’un yapmış olduğu bir çalışmaya göre işlerin sadece %5’ini tümüyle robotlar yapacak. Tüm çalışma faaliyetlerinin %45’i de otomasyona geçebilecek. Yapay zekanın, mesleklerin yaklaşık %60 ını elimizden alabileceği öngörülüyor. Eskiden bir iş yerinde yıllarca çalışmak, tek bir işte profesyonel olmak, tek bir konuda uzmanlaşmak kabul görürken yeni çalışma hayatında daha farklı yetkinlikler ve inovatif düşünme becerisi ön plana çıkıyor. Bugünün çocukları gelecekte daha bağımsız ve daha esnek çalışacaklar. Birden fazla alanda bilgi sahibi ve uzmanlığa sahip olmaları gerekecek. Bu yüzden çocuklarımızın eğitim hayatına katkı sağlamaya çalışırken onları bekleyen bu yeni çalışma hayatını da dikkate almak gerekiyor. Çocuğumuzun hangi mesleğe sahip olmasından ziyade, geleceğin hızlı değişimine ayak uydurabilecek temel becerilere sahip olması, inovatif düşünen ve üreten bireyler olması için çaba göstermek daha kıymetlidir. Bugün kullandığımız ve işimize yarayan, topluma ve çevreye katkı sağlayan tüm yenilikler inovasyondur. Yaratıcı düşünme ile başlayan bu yenilik süreci sürekli devam eden bir döngüdür. İnovasyon üreten bir toplum olmak için, geleceğin, teknolojinin, mesleklerin de değişimini göz önüne alarak eğitim – öğretim sürecinde çocuklarımıza bilişsel yetenekleri, yaratıcı düşünme kapasitesini, yeni şeyler tasarlama, üretme, hızlı karar verebilme ve problem çözme becerilerini kazandırmamız gerekiyor. Takım çalışmasına yatkın bireyler yetiştirmek gerekiyor. Çocuklarımızın yaratıcı düşünme potansiyelini geliştirmek ve korumak biz ebeveynlerin ve eğitmenlerin temel görevidir. Eğitmenler olarak çocuklarımızı sorgulayıcı, araştırıcı, inovatif düşünen ve yenilik üreten kişiler olarak yetiştirmek zorundayız. Dünya değişiyor, gelecek son hızıyla ve ihtişamıyla geliyor. Değişime ayak uydurmamız kaçınılmaz bir gerçek. Bu uyum sürecinde ve değişimde yenilikçi düşünmek, yaratıcı düşünmek, özgün olabilmek hem kendimiz için hem de yetiştirdiğimiz çocuklarımız için elzem bir süreçtir ve bu konuda yapabileceğimiz pek çok çalışma mevcuttur. Sözlü bildiri İNSAN HAKLARI YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSİNDE AKTİF ÖĞRENME YÖNTEMİ İLE KAVRAM ÖĞRETİMİÖzet: Bu çalışmada İnsan Hakları Yurttaşlık ve Demokrasi dersi ile ilgili ve programda yer alan soyut olduğu düşünülen 13 kavramın aktif öğrenme yöntemiyle somut hale getirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada tek gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Katılımcılara kavramlarla ilgili Kelime İlişkilendirme Testi verilmiş ve bu kavramlar arasında nasıl bir bağlantı kurdukları tespit edilmeye çalışılmıştır. Sınıf öğretmeni 12 hafta boyunca aktif öğrenme metotlarını kullanarak dersini kavram öğretimi odaklı anlatmıştır. Dersler araştırmacı gözetiminde gerçekleşmiş ve kamera kullanılmıştır. Kamera kullanımı için veli izin belgeleri hazırlanmıştır. Ayrıca hangi kavramın nasıl algılandığını anlayabilmek amacıyla da dördüncü ve dokuzuncu haftalarda öğretmen ve araştırmacının hazırladığı çalışma yaprakları kullanılmıştır. Katılımcı çoğunluğunca yanlış cevaplanan kategorilerde konu tekrarına gidilmiştir. Dolayısıyla çalışmada araştırmacı müdahalesi bulunmaktadır. Kavramlar, soyut olduğu için etkinliklerle somut hale getirilmiş, öğrencilerin sözlü ve yazılı anlatım becerileri kavramların öğretilmesinde kullanılmaya çalışılmıştır. Araştırma Aydın merkez ilçede bulunan tek bir devlet okulu ve ilkokul 4. sınıf düzeyinde Milli Eğitim Programındaki adını taşıyan İnsan Hakları Demokrasi ve Vatandaşlık dersiyle sınırlıdır. Ayrıca hak, sorumluluk, hoşgörü, ayrımcılık, ifade özgürlüğü, önyargı, adalet, eşitlik, demokrasi, katılım, özgürlük, dayanışma ve aktif vatandaş kavramlarıyla da sınırlıdır. Çalışma sürecinin daha derinlemesine işleyebilmesi için Aydın merkez ilçede bir devlet okulu belirlenmiştir. Bu okulda 4. sınıf şubesi olarak dört şube bulunmaktadır. Çalışma grubunuı belirleyebilmek için dört şubeye de Kelime İlişkilendirme Testi uygulanmıştır. Testin sonuçlarına göre bu okulda bulunan Kelime İlişkilendirme Testinde en karmaşık kavram ağına sahip ve karne notlarına göre en zayıf sınıf belirlenerek seçilmiştir. Ayrıca sınıf öğretmenin çalışmaya gönüllü olması da başka bir etken olarak düşünülmüştür. Nicel açıdan bakıldığında çalışma grubu basit seçkisiz örneklem olarak seçilmiştir. Çalışma yapılacak okulun seçilmesinde kolay ulaşılabilirlik ilkesi dikkate alınmıştır. Çalışma grubunda 9 erkek 14 kız olmak üzere toplam 23 öğrenci bulunmaktadır. 5 öğrencinin (%22) anne babası ayrı ya da resmi olarak boşanmış durumdadır. Çalışma grubunun aylık gelirleri ortalama 1500 tl olarak saptanmıştır. Anne baba meslekleri ve aylık gelirleri dikkate alındığında alt ve orta sosyo-ekonomik gruptan oldukları ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada Kelime İlişkilendirme Testi analiz edilmiştir. Kelime İlişkilendirme Testinde hak, sorumluluk, hoşgörü, ayrımcılık, ifade özgürlüğü, önyargı, adalet, eşitlik, demokrasi, katılım, özgürlük, dayanışma ve aktif vatandaş kavramları ile ilgili katılımcıların ilk seferde akıllarına gelen beş kelime ya da kavram sorulmuştur. Bu kelime ya da kavramların analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Kelimelerin ya da kavramların birbirleriyle ilişkileri ve kavramların doğru kullanılıp kullanılmadığı sorgulanmıştır. Testin cevaplarında anlamlı bulunmayan kelimeler elenmiş ve anlamlı bulunan kelimelerin frekansları ortaya çıkarılmıştır. En yüksek frekanstan en düşüğe doğru sıralama yapılmış ve ön test ile son test arasında bağlantı sağlanmaya çalışılmıştır. Çalışma sonucunda katılımcıların ön testte bazı kavramları, kendi duyumları ve algılarına göre yorumladıkları, kavramın içeriğinin soyut olması, daha önceden böyle bir kavramla karşılaşmamış olmaları, sınıf dışında bu kavramların kullanılmamış olması gibi sebeplerden dolayı ön test sonuçlarında istenen kavramla ilgisi olmayan pek çok kelime veya kavram bulunmuştur. Ayrıca istenen kavramların diğer kavramlarla ilişkisi zayıf kurulmuştur. Son test sonuçları, ön teste göre daha başarılı bulunmuştur. Katılımcılar kavramların eş anlamlılarını ve kavrama uygun örnekleri bulmuşlardır. Çalışma somnucunda aktif öğrenme yöntemlerinin vatandaşlık bilgisiyle ilgili kavramların öğrenilmesinde etkili olduğu ortaya çıkmıştır. Son test yapıldıktan 2 ay sonra izleme testi yapılmıştır. İzleme testinin sonuçları henüz oluşturulamamıştır. Sözlü bildiri INTERLANGUAGE AND THE ROLE OF ACHİEVEMENT TESTS FOR YOUNG LEARNERSÖzet: Interlanguage is the language process in which all language learners go through during which they make two types of errors; transfer and developmental (Selinker, 1972). It is inevitable that in learning a foreign language in Turkish context, the learners will have a lot of them no matter how much instruction they get in the classroom. In addition, it is a fact that learners follow a certain route in acquiring a second language (Ellis, 1997). Keeping all these research results in mind, ELT teachers should prepare their tests in such a way that an achievement test should not turn into a punishment test for the learners because achievement tests play a great role in diagnosing learners’ needs in the process of learning. In this presentation, we would like to give examples from various achievement tests used in different middle schools and also try to draw some conclusions as to how an achievement test should look like and what it should serve to. In addition, we would like to introduce alternative assessment strategies such as self-assessment, peer assessment, pair/group assessment, and portfolio assessment. All these assessment types may lead to positive backwash effect on both learners and teachers in terms of communicative language learning/teaching process. Sözlü bildiri INTERLİNGUALE INTERFERENZ İM FREMDSPRACHENUNTERRİCHT DEUTSCHÖzet: Fehler im Fremdsprachenunterricht Deutsch können die unterschiedlichsten Ursachen haben und sind bis heute ein oft diskutiertes Thema der Fremdsprachenerwerbsforschung. Eine wesentliche Quelle von Fremdsprachenfehlern liegt, wie unterschiedliche Studien belegen, jedoch in der interlingualen Interferenz begründet, die zwischen der jeweiligen Ausgangs- und Zielsprache der Lernenden wirkt bzw. wirken soll. Doch was genau ist unter interlingualer Interferenz zu verstehen? Welche Ursachen liegen ihr zugrunde? Welche Rolle spielt die interlinguale Interferenz für den Fremdsprachenunterricht Deutsch? Wie können die Erkenntnisse der Interferenzforschung für den DaF-Unterricht fruchtbar gemacht werden? Und welche Rolle spielen dabei die unterschiedlichen Akteure des Fremdsprachenunterrichts, d.h. Lernende, Lehrende und Lehrwerkautoren? Ziel des vorliegenden Beitrags ist es, Antworten auf diese Fragen zu geben und damit einen Beitrag zur Interferenzforschung sowie zur Vermittlung des Deutschen als Fremdsprache zu leisten. Dabei soll zunächst auf den Begriff „Transfer“ eingegangen und dessen unterschiedliche Varianten aufgezeigt werden, um auf diese Weise den Begriff „Interlinguale Interferenz“ näher bestimmen zu können. Darauf aufbauend seien die Ursachen für die interlinguale Interferenz dargestellt, worunter insbesondere die sogenannte „Substitution“, „Überdifferenzierung“ und „Unterdifferenzierung“ zu subsumieren sind. Abschließend soll diskutiert werden, welche Rolle die interlinguale Interferenz für den Fremdsprachenunterricht Deutsch spielt bzw. spielen kann, und wie die Erkenntnisse der Interferenzforschung für den DaF-Unterricht fruchtbar gemacht werden können. Dies umfasst einerseits die elementare Frage des Sprachvergleichs als Lernerstrategie, bei dem insbesondere die Lernenden im Fokus der Betrachtung stehen; andererseits aber auch die sogenannte „implizite und explizite Bewusstmachung von Kontrastivität“, bei der nicht nur den Lernenden, sondern auch den Lehrenden und Lehrwerkautoren eine essentielle Rolle zukommt. Sözlü bildiri INTERNATIONAL STUDY PROGRAMME DEVELOPMENT FOR VET PROFESSIONALSÖzet: In the age of globalization, education is the key to sustainable economic growth and social development opportunities (Lauder, Brown, Dillabough & Halsey, 2006). In this context, the relevance of initial and continuing vocational training increases. Not only industrialized countries are aware of this necessity, but also developing and emerging countries are making increasing efforts to reform vocational education and training (Caves & Renold, 2016). These efforts are particularly noticeable in Georgia since growing training and qualification needs cannot be met at the needed high level (see MoES, 2013). In particular, a lack of standardized, systematic and methodological-didactic guidelines for the training of vocational education and training (VET) professionals can be identified (Shukhoshvili, 2018). This paper shows how - in German-Georgian cooperation - a PhD VET programme is developed, that not only aims at professionalizing Georgian teaching and management personnel but is also closely oriented at the worldwide unique academic teacher training in Germany. In this context, extensive empirical research (analyses of educational needs, stakeholders and networks) in science, business and politics will be addressed, which decisively shapes the content of the PhD programme. Subsequently, the PhD modules are presented and the implementation of the programme is outlined. Since the testing of the PhD programme is carried out with the help of German lecturers, aspects of online-based teaching and joint tutoring are also taken into account and will be discussed. Considering the effects, challenges and conditions for success, the overall project is scientifically monitored and evaluated both formatively and summatively through quantitative and qualitative methods of empirical social research. By bringing together the participating universities, the Ministry of Education, economic actors and German VET experts, a substantial capacity building results, which contributes to a sustainable professionalization of the Georgian VET system. Sözlü bildiri İNTERNET SİTELERİNDE EBEVEYN ÇOCUK OYUN ETKİLEŞİMİ HAKKINDA YER ALAN BİLGİLERİN DOĞRULUĞUNUN VE GÜVENİRLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Günümüzde ebeveynlerin çocuk yetiştirme konusunda en sık başvurdukları kaynaklar arasında internetin yer aldığı yapılan araştırmalarda elde edilen bulgular arasındadır (Gökdemirel, Bozkurt, Gökçay ve Bulut, 2008; Kaya ve Pirinççi, 2009). Bu durum internette yer alan bilgilere hızlı, kolay ve ucuz yoldan ulaşılmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu ortam aynı zamanda bir bilgi kirliliğine de sebep olmaktadır. Günümüzde ebeveynlerin, çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmek ve onlarla birlikte oyun oynamaya daha çok özen gösterdiklerini belirten çalışmalar mevcuttur (Ogelman, 2012). Diğer bilgilere erişimde olduğu gibi ebeveynlerin çocuklarıyla oynadıkları oyunlar ilgili sorularına yanıtlara ve bu konuyla ilgili bilgilere internet aracılığıyla ulaşmaktadırlar. Bu bağlamda yapılacak olan bu araştırmada ebeveynlerin çocuklarıyla oynadıkları oyunlar hakkındaki internet sitelerinde yer alan bilgilerin doğruluğu ve güvenirliği değerlendirmek amaçlanmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi kullanılarak tasarlanan bu araştırmada doğruluk ve güvenirlik değerlendirmesi yapabilmek için araştırmacılar tarafından ilgili literatür ışığında Ebeveyn Çocuk Oyun Etkileşimi Kriter Listesi oluşturulmuş ve veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Araştırma Google, Bing ve Yahoo adlı web tabanlı arama motorlarında 2018 Eylül-2019 Eylül tarihleri arasında ebeveynlerin çocuklarıyla oynadıkları oyunlar hakkında yaptıkları en çok 5 arama cümleleri araştırılmış ve bu ifadelerin; “çocuğumla oynuyorum.” ve “Çocuğumla oyun oynayamıyorum”, “Çocuğumla oyun oynarken çok sıkılıyorum”, “Çocuğumla oynayabileceğim oyunlar,” “Çocuğumla oynamalıyım ama nasıl” oldukları görülmüştür. En çok aranan bu ifadeler ile belirlenen web tarayıcılarında aramalar yapılmış ve ilk 5 sayfasında yer alan bilgilerin hazırlanan veri toplama aracı ile doğruluk ve güvenirlikleri üzerinde araştırma tasarlanmış ve uygulanmıştır. Araştırmanın veri analiz süreci devam etmektedir. Araştırma sonucunda internette birincil yer alan kaynaklardan elde edilen bilgilerin ne kadar doğru ve güvenilir olduğunun ortaya konması hedeflenmektedir. Sözlü bildiri INTERRELATIONS OF COMPUTER SCIENCE AND SCIENCE OF SCIENCE ON THE WAY TO NOBEL PRIZESÖzet: The interrelations and interactions of computer science and science of science are one of the central problems manifesting the features of integration processes in modern science and outlining the search for the most common patterns in the development of modern scientific fields. The article presents a pro-cedural model of information processes in the interaction and mutual influence of informatics and sci-ence of science, which uses biographical and bibliographic data and shows ways to find patterns of de-velopment of various scientific areas. The logic of building a model is based on an analysis of the source data: information structures and processes that are the connecting link between the “internal” (the manifestation processes of undocumented virtual and artificial information) and the “external” (docu-mentation of scientific information and its functioning) areas of science. The model is implemented on the example of factual-logical bio-bibliographic flow of documented information on publication activity of Nobel Prize winners in chemistry for 1901-1988. Based on the data from the developed database, polygon curves and histograms were constructed for the publication activity of 46 Nobel Prize winners in chemistry, which made it possible to derive for each of them the publication activity formulas with respect to the year of the award, as well as the average for-mula for all the winners. The data of a quantitative analysis of the publications of the laureates are presented. There are 15 structural components of the developed databases. The procedural model of the relationship between the components of human-machine culture and the patterns of science development is shown. Sözlü bildiri INVESTIGATING THE PROSPECTIVE PRIMARY SCHOOL TEACHERS ENGLISH SELF – EFFICACY BELIEFSÖzet: The primary school teacher department has an interdisciplinary characteristic asa field of science. For this reason, primary school teachers are expected to have efficiency in lots of field. In 2013 – 2014 Education Year, a decision was taken and English lesson has started on the second grade since 2013 – 2014 Education Year. By this decision, primary school teachers especially in schools out of town and multigrade classes have started to lecture English course. Thus, primary school teachers have been expected to have efficiency in English course. Accordingly, the aim of this study was to identify the English self – efficacy beliefs of prospective primary school teachers and to determine whether English self-efficacy beliefs differed or not according to diverse variables. The research study employed a quantitative research design and the data were collected from the students (who have finished English course) of 2015 – 2016 Academic Year Education Faculty Primary School Teacher Department of MuglaSıtkıKocman University by using simple random sampling method. “The Self-Efficacy Scale for English ”, which was developed by Hancı-Yanar and Bümen (2012) was used as the data collection instrument. The Cronbach’s Alpha for the test was 0,97. RMSEA=0.044 and SRMR=0.046 were the results of the factor analysis. Data analysis procedures for this study were comprised of quantitative data analyses using Statistical Package for the Social Sciences 20 (SPSS 20). The level of English self – efficacy beliefs of prospective teachers was determined by descriptive statistics and whether English self – efficacy beliefs differed according to gender and grade or not were analyzed by using t – test, according to academic success and high school they graduated from were analyzed by one-way variance analysis (ANOVA). The data obtained were discussed according to the literature and some suggestions were made. Sözlü bildiri INVESTIGATION OF OPINIONS FOR THE RECYCLING OF PACKAGING WASTE OF SIXTH GRADE STUDENTSÖzet: Esra DEVELİ*, Hasan Hüseyin GÜRSOY*, Emrah ÖZÇELİK*, Hasan EMİK*, Gülser YAVUZ*, Meryem Nur AYDEDE YALÇIN**, Emine Erman KARA* The importance of education in the development of environmental awareness in society is undeniable and recycling in environmental education has an important place. The substances are in the recycling of packaging waste are located in the front row. The aim of this study is to examine the opinions of Nigde sixth grade students for the recycling of packaging waste in the province. The screening model was used in the research. Sixth grade students studying the research population in the province of Nigde, the sample determined by the random sampling method constitutes 450 sixth grade students studying in five different secondary schools located in the center of Nigde. As data collection tool, the researchers form of recycling packaging waste by developed has been used. Forms preparing domestic and foreign literature scanned Lawsh techniques are used to ensure the validity of expert opinion based on the scope of the scale. The validity of the results of the survey carried out for each substance involved was found to be the lowest number of stories Lawsh validity .70 and 2 substances were removed from the survey. 5 open-ended questions developed questionnaire containing five pieces of personal information for next issue, has three units with a total of 14 questions including multiple-choice questions and one question one pairing. Content analysis and descriptive analysis of the data analysis methods were used. Data is the analysis phase. Sözlü bildiri INVESTIGATION THE TRENDS OF CLASS TEACHER TEACHER CANDIDATES DEFINATION AND PROOF QUESTIONS İN THE EXAMINATIONS ACCORDING TO DİFFERENT VARIABLEÖzet: Öğrencilerin temel eğitimde kazanacakları beceriler, genel olarak temel öğrenme ihtiyaçları olarak adlandırılır. Temel öğrenme ihtiyaçları, insanların akılcı ve bilgili kararalar almalarına, fırsatlardan yararlanmalarına, sosyal ve doğal çevrede meydana gelen değişikliklere uyum sağlamalarına, kendilerine ve diğer insanlara yararlı olabilecek durumlarda İnisiyatif kullanmalarına imkân sağlayacak bilgi ve beceriler olarak tanımlanmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında temel eğitimde görev alacak öğretmen adaylarının bu becerileri geliştirmede en önemli yardımcılarından biri matematik dersidir. Çünkü Matematik, her aşamasında daha önceki bilgilerin ve edinilmiş becerilerin kullanımını gerektiren, bilgilerin sadece üst üste yığıldığı değil aynı zamanda iç içe geçtiği bilim dalıdır (Moralı, Uğurel, Türnüklü, Bir düşünme biçimi olan matematik (Baki, Güven, & Karataş, 2002), sadece sayıları, işlemleri öğretmekle kalmaz, düşünme, olaylar arasında bağ kurma, akıl yürütme, tahminde bulunma, problem çözme gibi önemli beceriler kazandırır (Umay, 2003). Tanımlar matematiksel düşüncelerin temel yapı taşlarıdır. Bir matematiksel kavramın oluşturulmasında, diğer kavramlardan ayırt edilmesinde veya matematiksel düşüncelerin ifade edilmesinde temel teşkil ederler. Furinghetti ve Paola (2002) tanımları matematiğe ve matematiksel düşüncelerin gelişmesine yol veren giriş kapıları olarak ifade etmektedir. Dilbilim açısından bakıldığında ise, tanımlar matematiksel kavramların anlamlarını iletmede ve anlam birliği sağlamada önemli bir işleve sahiptir. Bu açıdan, öğretme ve öğrenme sürecinde, yazılı ve sözlü iletişimi sağlayan matematiksel dilin temelini oluştururlar (Shir ve Zaslavsky, 2001).İspat, temel eğitimde de matematiksel düşünmede önemli rol oynar. Çünkü ispatlama sırasında, bir önermeyi açıklama, neden doğru veya yanlış olduğunu söyleme ve değişik mantıksal düşünme yollarını ve ispat çeşitlerini seçme ve kullanma gibi eylemler söz konusudur (Baki, 2008). Bu çalışmanın amacı temel öğrenme ihtiyaçları çerçevesinde temel eğitim öğretmen adaylarının matematiksel becerilinin tanımlar ve ispatlar değişkenlerine göre incelemektir. Öğretmen adaylarının matematik sınavlarında tanım ve ispat sorularına verilen cevaplar iki yıl boyunca izlenerek sonuçlar betimsel analiz yöntemlerine göre yorumlanmıştır. Birinci yılda öğretmen adaylarına tanımlar ve ispatların seçmeli soru olarak sorulduğunda % 67 oranında yanıtlamadıkları yanıtlayanların ise %17’si tanımları ve ispatları yanlış yaptıkları yada kavram yanılgısı içinde oldukları, ayrıca tanımların ve ispatların gereksiz olduğu düşüncesi not edilmiştir. İkinci yılda öğretmen adaylarına tanımlar ve ispatları seçmeli soru olarak sorulduğunda; %14 oranında yanıtlamadıkları yanıtlayanların ise %4’ü tanımları ve ispatları yanlış yaptıkları yada kavram yanılgısı yaptıkları, ayrıca ispatların ve tanımların gereksiz olduğunu savunan öğretmen adaylarının oranı %2 oranında gerçekleşmiştir. Yıllar bazında yıllar arasında ikinci yıl lehine anlamlı fark belirlenirken diğer değişkenlere göre anlamlı fark görülmemiştir. İkinci yılda öğretmen adaylarının davranışlarının ve görüşlerinin değişmesinin sebebi olarak öğrencilerin ders hocasına göre tutum aldıkları düşünülmektedir. Öğretmen adaylarının ders hocalarına göre değil müfredat ve ihtiyaçlarına göre tutum almaları gerektiği konusunda bilgilendirilmelidir. Sözlü bildiri IRAK CUMHURİYETİ’NİN BİR TARİH DERS KİTABINDA OSMANLILAR/ TÜRKLERÖzet: Bu araştırmada, Irak Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan İlkokul altıncı sınıf “Arap Ulusunun Modern ve Çağdaş Tarihi” adlı (1435/2014) ders kitabı Osmanlı/Türk imajı açısından incelenmiştir. Devletlerin okullarda zorunlu olarak okuttukları tarih ders kitapları toplumların birbiri hakkında olumsuz imgeler geliştirmesine neden olmaktadır. Bu da ülkeler arasındaki sorunların çözümlenmesi önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir. Bu çalışmanın amacı Irak Cumhuriyeti’nde ilkokul seviyesinde okutulan tarih ders kitabında Osmanlı/Türk imgesinin nasıl ifade edildiğini ortaya koymaktır. Bu çerçevede tarih ders kitabında kullanılan Osmanlı imgesinin Irak coğrafyasının fethinden modern zamanlara kadar öğrencilere nasıl aktarıldığı ve bu imgeler çerçevesinde yaratılan algılar bu çalışmanın temel konusunu teşkil etmektedir. Çalışmanın kuramsal çerçevesini İmgebilim oluşturmaktadır. Araştırmanın konusu sebebiyle çalışmada öncelikle imgebilim metodundan yararlanılarak söz konusu eserlerde Osmanlı/Türklerin nasıl yansıtıldığı, bunların görsel malzemelerle nasıl desteklendikleri oluşturulmak istenen açık/gizli stereotipler tespit edilmeye çalışılacaktır. Bu yöntemle daha önce Yıldız Deveci Bozkuş (2014), “Ermeni Tarih Ders Kitaplarında Türk İmgesi” konulu çalışmayı yapmıştır. Bu çalışmada Y.D.Bozkuş’tan farklı olarak, anlatılan stereotiplerin doğruluğu veya yanlışlığından ziyade bunların asıl hedefinin ne olduğu ve ne anlama geldiği yorumlanmaya çalışılacaktır. Bu kapsamda ders kitabında Osmanlı/Türklere karşı oluşturulan olumsuz ve önyargılı algılar, stereotipler ve imgeler incelenerek, bu algıların oluşturulmasını sağlayan konular ve temel etkenler üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Sonuçta bilimsel temelden ve bilimsel eleştiriden yoksun bu ders kitabının ideolojik ve konjonktürel temelli kaleme alındığı tespit edilmiştir. Çalışmada simgeler, resimler ve metinlerdeki stereotipler aracılığıyla bireylerin ve toplumların kendileri ve birbirleri hakkında yarattıkları imge ve stereotipler yorumlanmıştır. Bu çerçevede bu Irak tarih ders kitabında mekânlar, kişiler, yaşam tarzları, yönetimler, yöneticiler, rejimler, savaşlar, barışlar, antlaşmalar ve mücadeleler incelenmiş ve genel anlamda Osmanlı/Türk imgesinin negatif ve öteki olarak sunulduğu sonucuna varılmıştır. Irak tarih ders kitabında sunulan metinlerin çoğunda öğrencilerin zihninde Araplar neredeyse hiç dostu ya da müttefiki olmadığı yönünde bir algının oluşturulduğu, buna rağmen Arapların oldukça başarılı mücadeleler yürüttüğü, çoğu zaman Osmanlı ordusunu yendiği yönünde stereotiplerin kullanıldığı görülmüştür. Osmanlı/Türk imgesine yönelik olarak genellikle despot, emperyalist, işgalci gibi kelimelerin ön planda olduğu görülmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaşan Arapların bahsedilirken “kahraman ve cesaret sahibi” gibi sıfatlar kullanılmıştır. Tarih ders kitaplarında çoğunlukla bağımsızlık mücadelesi veren olumlu bir Arap imgesi ile Araplara boyun eğdirmeye çalışan, fakat bunu başaramayan bir düşman imgesinin ön planda olduğu söylenebilir. Ders kitabı metninde geçen şu ifadeleri örnek olarak verebiliriz; “Halkın onları seçtiği bir evre hiç olmadı. Valinin görevi düzeni devam ettirmek ve halktan toplumsal, ekonomik ve kültürel herhangi bir kaygı taşımayan vergiler almaktan ibaretti. Örneğin hastane inşa etmeye, şehrin durumunu düzeltmeye ve vatandaşlara hizmet götürmeye önem vermediler. Osmanlı hâkimiyeti altındaki Arap vatanında genel durum böyleydi ve halk kötü şartlarda yaşamaya devam ediyordu. …. Osmanlı Devleti’nin kültüre önem verdiği görülmemiştir. Bazı okullar açmalarına rağmen Türk Dilini ve kültürünü (Türkleştirme politikası) zorunlu tuttuklarından eğitim sınırlı ve okuryazar olmayanlar çoğunluktaydı. … Bu milleti ayakta tutan ve nesillerin gurur duyacağı devasa işler seninle sürecek ey kıymetli öğrenci. Tüm bunların yanı sıra yabancı devletler bu milletin ayrışabileceğini kanıtlamaya çalıştı. Toplumsal ve kültürel olguları giderek bozan ve Arap ülkeleri genelinde hayatın çoğu alanını kapsayan uzun bir gece gibi yaklaşık dört yüz yıl süren Osmanlı işgali geliverdi. İşgal döneminin sonlarında Osmanlı Devleti’nin izlediği Türkleştirme politikası, Arap halkının özgürlük ve bağımsızlık isteğini pekiştirirken, yaşadıkları ağır şartlar ise halkın öfkesine ve karşı çıkmasına yol açtı. … Osmanlıların Araplara kötü muamelede bulunması ve Saffet Cemal Paşa aracılığıyla çok sayıda önde gelen insanın idam etmesi, Arap isyanının süratle gerçekleşmesine yol açtı. İsyancılar 1916’da Hicaz’da bağımsız Arap Devleti’nin kurulduğunu ilan ettiler…. ”. Biçimsel özellikler kapsamında Irak tarih ders kitabında kullanılan görsel malzemelerle ilgili olarak da genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, Irak Cumhuriyeti’nde okutulan tarih ders kitaplarındaki görsel materyallerin konuları desteklemesi açısından eksikliklerinin olduğunu söylemek mümkündür. Genel olarak Türklerle ilgili kullanılan, resim, harita ve konuları destekleyen diğer malzemelerin düşük kalitede olması bu eksiklikler arasında ilk sırada yer almaktadır. Irak tarih ders kitabında Osmanlı/Türk imgesinin ele alındığı bu çalışma Irak-Türkiye ilişkilerine yeni bir boyut kazandırmanın yanı sıra Irak’ta Türk varlığı meselesini yeni bir tartışma zeminine taşıması açısından da oldukça önemlidir. Çalışmanın gerek Türkiye gerekse uluslararası literatürde bir ilk olması konunun orijinalliğini tartışılmaz kılmakla beraber, Türkiye ve Irak hükümetlerinin birbirlerini daha iyi anlamasına da katkı sunacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri İŞBİRLİĞİNE DAYALI BİR YAKLAŞIM MI, YASAL BİR ZORUNLULUK MU? İLKOKULLARDA ZÜMRE ÖĞRETMENLER KURULUÖzet: Öğretmenlik; geleceğin kuşaklarını ihtiyaç duyacakları bilgi, beceri, tutum ve alışkanlıklar bağlamında hayata hazırlayan profesyonel bir meslektir. Okulun ve okuldaki eğitim hizmetinin niteliği, profesyonel bir mesleği sürdüren öğretmenlerin niteliğiyle doğrudan ilişkilidir (Ağdelen ve Ağdelen, 2006; Albez, Sezer, Akan ve Ada; 2014). Okul ve öğretmenin niteliği ise, öğrencinin niteliğini doğrudan etkilemektedir. Beceri gelişimini, özsaygıyı, sınıf içi davranışı öğretmenin mesleki ve kişisel niteliği belirlemektedir (Barth, 1990). Öğretmenlerin eğitim ve öğretim nitelikleri ise , etkili ve açık bir iletişim ağının kurulması ve ortak planlama yapılmasıyla gelişim gösterebilmektedir (Albez, Sezer, Akan ve Ada; 2014). Bu bağlamda, okuldaki eğitimde ve bu eğitimi alan öğrencilerin öğrenme performanslarında beklenen nitelik artışı, öğretmenlerin bireysel olarak hareket etmelerinden çok, ortak karara varabilmeleri ve kararlarını ortaklaşa uygulayabilmeleri ile olanaklıdır (Gajda & Koliba, 2007; McCaleb, 2013). Bu anlayışın olduğu okullarda, öğretmenler içten güdülenerek oluşturdukları takımlarda etkili bir şekilde çalışabilmektedirler (Cohen, 1988). Öğretmenler arasındaki bu işbirliği ve yardımlaşma süreci, eğitim-öğretim ortamının niteliğini artırarak, öğrencilere daha iyi öğrenme fırsatları yaratmaktadır (Avalos, 1998; Rogers & Threatt, 2000). Öğretmenler arası işbirliğini sağlayan en önemli platformlardan biri de zümre öğretmenler kuruludur (ZÖK). ZÖK, aynı şubeleri okutan öğretmenlerin belirli dönemlerde bir araya gelerek, ortaklaşa yürütecekleri çalışmalara ilişkin kararların alınması ve eğitim öğretim etkinliklerinin planlanması için yapılan toplantılardır (Albez, Sezer, Akan ve Ada, 2014). Okul Öncesi ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 35. maddesinde göre “ zümre öğretmenler kurulu, okul öncesi eğitim kurumlarında okul öncesi eğitimi öğretmenlerinden, ilkokullarda aynı sınıfı okutan sınıf öğretmenleri ve varsa alan öğretmenlerinden, ortaokul ve imam-hatip ortaokullarında ise aynı alanın öğretmenlerinden oluşmaktadır” (MEB, 2014). Toplantılar, zümre öğretmenleri arasından seçimle belirlenen öğretmenin başkanlığında yapılmakta ve öğretim programının gözden geçirilmesi, ders planlarının düzenlenmesi, öğretim yöntem ve teknikleri, ölçme değerlendirme araçları, öğrenci başarı düzeyi, okulun fiziki mekânlarının ve ders araç gereçlerinin kullanımı gibi konuları ele almaktadır (MEB, 2014). ZÖK, öğretmenlerin bir araya gelerek öğretim programları üzerinde çalışmalarını, değerlendirme yapmalarını, sınıfları organize etmelerini, disiplin ve davranış yönetimi hakkında ortak kararlara varmalarını sağlayıp, hem eğitim verimliliğini hem de öğretmenin niteliklerini artırdığından (Holloway & Long, 1998; Çepni ve Küçük, 2003; Küçük, Avcı ve Altıntaş, 2004) ; bireysel, örgütsel ve ulusal eğitim çıkarları açısından önemli ve gerekli görülmektedir. ZÖK ile ilgili yurtiçi çalışmaların sınırlı olması (Küçük, Ayvacı ve Altıntaş, 2004; Demirtaşve Cömert, 2006; Ağdelen ve Ağdelen, 2006; Şahin, Maden ve Gedik, 2011; Gökyer, 2011; Albez vd., 2014) ve bu sınırlılık dahilinde kurulun ilkokullardaki işlerliğinin ve yaşanılan sorunların bilinmezliği, araştırmanın çıkış noktasını oluşturmaktadır. Araştırmanın genel amacı; ilkokul zümre öğretmenler kurulu üyelerinin kurulun işleyişi ve işlevselliği hakkındaki görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Genel amaç doğrultusunda şu sorulara yanıt aranacaktır: 1. İlkokul zümre öğretmenler kurulunun işlevselliği ne düzeydedir? 2. İlkokul zümre öğretmenler kurulunda ele alınan konular nelerdir? 3. İlkokul zümre öğretmenler kurulunda ele alınan konuların gerçekleşme düzeyleri nedir? 4. Üyelerin ideal zümre öğretmenler kurulu hakkındaki düşünceleri nelerdir? Nitel yöntemin kullanılacağı araştırmada veriler, Sekiz farklı ilkokulda görev yapmakta olan sekiz öğretmenden oluşturacaktır. Sekiz öğretmenden dördünün zümre başkanı, diğerlerinin ise zümre öğretmenler kurulu üyesi olması ölçütü aranacaktır. Veriler odak grup görüşmesi yoluyla toplanacak olup, betimsel analize göre çözümlenecektir. Analizde veriler önceden belli olan kategoriye ya da boyutlara göre özetlenip ve yorumlanacaktır. Sözlü bildiri IŞIKLI TÜRKİYE HARİTASIÖzet: AMAÇ : Elektrik devresini il merkezlerini gösterecek şekilde oluşturma ile ilgili bilgi ve beceri kazanma - Harita Bilgisi kazandırma Kullanılacak Malzemeler : Yeterli miktarda uzun vida, yeterli miktarda zil teli, 60x40santimetre beyaz kağıt, 60x40 santimetre ebatlarında kontrplak veya sunta, cep feneri ampulü, duy, iki adet fiş ucu, yassı pil. İŞ SIRASI : Elimize, üzerinde Türkiye haritası çizeceğimiz büyüklükte bir kontrplak veya sunta alıyoruz. 40x60cm ebatındaki kağıdımıza Türkiye haritasını çiziyoruz ve il merkezlerini belirliyoruz. Daha sonra kontraplağın üzerine yapıştırıyorz. Belirlediğimiz noktalara birer vida çakıyoruz. Çakılan vidaların ucunun, seçtiğimiz malzemenin altından çıkmasına dikkat ediyoruz. Haritanın yan tarafına, illerin isimlerini trafik kod numaralarına göre sıralayarak yazıyoruz. Yazdığımız her ilin baş kısmına da il merkezlerine uyguladığımız gibi birer vida çakıyoruz. İl merkezlerine çaktığımız vidalar ile, ona karşı gelen il merkezlerinin başındaki vidaları kullandığımız malzemenin ( kontraplağın) arka yüzünden zil teli ile birbirine bire bir eşleyerek bağlıyoruz. Bütün illeri bu şekilde bire bir eşledikten sonra; sunta veya kontrplağın “üst orta” kısmına bir duy yerleştiriyoruz. Duyun çıkış yerlerine biri 25cm.(santimetre), diğeri 160cm.(santimetre) olan iki kablo bağlıyoruz. Duyun yan taraflarından sunta veya kontrplak üzerinde sağlı sollu birer delik açarak, kabloları bu deliklerden alt yüzeye geçiriyoruz. 25santimetrelik kablonun ucuna bir yassı pil; pilin öbür kutbuna ise 75cm(santimetre).uzunluğunda başka bir kablo bağlıyoruz. Sunta veya kontrplağın yan tarafına şekilde görüldüğü gibi birer delik açıyoruz. Bu deliklerden de alt yüzeydeki kabloları üste çıkarıyoruz. Daha sonra ise, kabloların uçlarına kalem gibi kullanacağımız iki adet fiş ucunu bağlıyoruz. UYGULAMA: Yan tarafa sıraladığımız ve haritada yerini bulmak istediğimiz ilin baş kısmındaki vidaya, kalem haline getirdiğimiz fiş ucundan birini dokunduruyoruz. İkinci fiş ucunu ise tahmin ettiğimiz il merkezlerindeki vidalar üzerinde gezdiriyoruz. Işık, hangi il merkezine çakılı vidaya değdiğinde yanarsa; aranılan il merkezi orasıdır. SONUÇ: Genellikle ilkokul kademesindeki öğrencilere, oyun şeklinde, hangi il merkezinin Türkiye’nin neresinde olduğu, bu materyalle kavratılabilir. Öğrencinin, kendi yaşadığı ilin ve ülkemizdeki diğer illerin yerini öğrenmesinde etkin bir materyaldir. Öğrenci kendi başına materyali kullanabilmektedir. Uygulaması pratik ve eğlencelidir. Herhangi bir ekstra araç gereç gerektirmez. Kullanılan ampul ve pil kolaylıkla bulunabilir niteliktedir. Bu yönüyle de pratik ve ekonomiktir. Sınıfa asılarak rahatça kullanılabilir. Taşınması kolaydır. Başka sınıflarla da paylaşılabilir; bu yönüyle de daha fazla öğrenciye hitap eder. Sözlü bildiri İŞİTME ENGELLİ MİLLİ SPORCULARIN YALNIZLIK DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Konuşma yeteneği ile diğer canlılardan ayrılan insan, bu yeteneğini kullanabilmesi için işitme duyusuna ihtiyacı vardır. Ülkemizde yapılan engelli araştırması sonuçlarına göre, Türkiye Cumhuriyeti nüfusunda yaklaşık 8,4 milyon engelli vatandaş vardır ve bunların % 0,37’si işitme engelli bireylerdir (BÖİB, 2002). Normal bireyler ile işitme engelli bireyler fiziksel, zihinsel ve ruhsal açıdan incelendiğinde işitme engeli olan bireyler normal bireylere göre toplumsal yapıda daha alt basamaklarda yer almaktadırlar. Bu sebeple engelli kişilerin bilişsel, duyusal, psiko-motor gelişimi arttırılarak en yüksek düzeyde onları topluma hazırlamaya çalışmak amaçlanmaktadır. Türkiye’deki genel programlarda duyuşsal özelliklerin gerçekleştirilmesi konusunda daha az çalışma yapılması işitme engelli kişiler için çok önemli sorun olmaktadır (Atay, 1991). Yalnızlık işitme engelli popülasyonu içerisinde incelenen önemli bir yapıdır. Çünkü sağırlık ve işitme kaybı iletişim kurmaya engel olabilir (Friedman, 2008). Yalnızlık, kişinin olumsuz sosyal ilişki yaşaması, kişiler arası ilişkilerinde yetersiz kalması, gerçek veya hissedilen eksikliklerle birlikte psikolojik rahatsızlık belirtilerinin yaşanması durumu olarak tanımlanmıştır (Heinrich & Gullone, 2006: 696). İşitme engelli/zor işiten bireylerin yalnızlık duygusu üzerine yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki, işitme engelli bireylerin sosyal beceri eksikliği, bir gruba katılmada reddedilme ve ihmal gibi olumsuz duygusal deneyimleri, düşük sosyal statü veya akran reddi gibi gerçekçi sosyal zorluklara dayanmaktadır (Charlson, Strong, & Gold, 1992; Stinson & Antia, 1999; Stinson & Kluwin, 2003). Araştırmaya Türkiye İşitme Engelliler Futbol ve Basketbol Milli Takımlarında oynayan, toplam 44 sporcu katılmıştır. Araştırmada, Yalnızlık düzeylerini ölçmek için Russel, Peplau ve Cutrona (1980) tarafından geliştirilen Cronbach alfa iç tutarlık alfa katsayısının 0.94, iki ay arayla yapılan ölçümlerde test tekrarı korelasyon katsayısının .73 olduğunu belirtmişlerdir. UCLA Yalnızlık Ölçeğinin Türkçe’ye uyarlama çalışmasında (Demir, 1990) ise cronbach alfa katsayısı 0.96, beş hafta arayla yapılan ölçümlerde test tekrarı korelasyon katsayı .94 bulunmuştur. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde, SPSS 20 istatistik programı kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde, Mann-Whitney U testi ve Kruskal Wallis H testi kullanılmıştır. Bu araştırma, milli takım düzeyindeki işitme engelli sporcular üzerinde yapılmış olup, elit düzeydeki işitme engelli sporcuların spor yapma yılları ile yalnızlık puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Sporcuların branşları ile yalnızlık puanları arasında futbolcuların daha fazla yalnızlık düzeyine sahip olduğu belirlenmiştir. Sporcuların eğitimleri ile yalnızlık düzeyleri arasında işitme engelli okulunda okuyan sporcuların kendilerini daha az yalnız hissettikleri sonucuna ulaşılmıştır. Sporcuların yaşları ilerledikçe yalnızlık düzeylerinin azaldığı tespit edilmiştir. Sporcuların işitme kaybı oranlarına göre, işitme kaybı az olan sporcuların daha fazla yalnızlık düzeyine sahip olduklarını görülmüştür. Sözlü bildiri İSMAİL GASPIRALI’DAN HUSEYİN NİHAL ATSIZ’A TÜRKİSTAN COĞRAFYASİNDA MEDENİYET VE TÜRKÇÜLÜK MEFKURESİ.Özet: Türk Dünyası için medeniyet, birbiri ile ortak özellikleri olan toplumları bir araya getiren ve diğer toplumlar ile birlikte insanlığın yararı olan kültürler ve değerlerin paylaşımı yolu ile evrensel değerlerin oluşmasını sağlamaktır. Türk Dünyası düşüncesi, 20. Yüzyılın başında, bir medeniyet ülküsü olarak ortaya çıkışında Gaspıralı İsmail’in Cedid hareketinin önemli bir yeri vardır. Çünkü, Gaspıralı İsmail, ortak değerler, dil, kültür ve eğitim ile insanlığa olumlu katkı sağlayacak “İslami Türk” medeniyetinin canlandırılabileceğine inanıyordu. Her ne kadar, Türkistan coğrafyası 1917 Bolşevik Devriminden olumsuz etkilense de, Cedid Hareketi bir kültürel birikim olarak nesillere aktarılabilmiştir. Örneğin, Sovyetler Birliği içinde 1920 yılların başındaki sol Cedidçiler hariç Türk medeniyeti çalışmalarına izin verilmediği için, daha çok sanat,edebiyat üzerinden medeniyet ve milli kimlik çalışmaları yapılmıştır. 20. Yüzyılın başlarından itibaren Türkiye’nin Komünizm, Batıcılık, İslamcılık gibi zararlı akımlardan etkilendiği ve Türklüğün bu üç cepheye karşı savaş verdiği bir ortamda,milli kimliğimizi, varlığımızı korumanın yollarını araştıran Türkiyedeki ve genellikle Türkistan coğrafyasındaki aydınlar gibi H.N. Atsız da kurtuluşun Türkçülükte olduğuna inanmış ve yaşamının sonuna kadar çalışmaları ile bu ülküyü Türk ırkı üzerinde hâkim kılmaya çalışmıştır. Bu çalışmada 20. Yüzyılın başında Gaspıralı İsmail’in düşünceleri ve aksiyonu ile 20. Yüzyılın ikinci yarısında Türkiyede Hüseyin Nihal Atsızın yazdığı eserleri ile Türkçülük ideolojisinin Türkiyedeki gelişimi ve Batı-Doğu Türkler arasındaki medeniyet kodları paylaşılmasına katkısını ve Batı-Doğu Türkleri arasındaki ilişki Türk medeniyetinin dünyadaki yeni gelişmelere göre yeniden tanımlanması ihtiyacı araştırılmıştır. Ayrıca, bu çalışma Batı-Doğu Türkleri ve akraba toplulukları arasındaki yani Türkistan coğrafyasındaki etkileşim ve bu etkileşimin medeniyet boyutunu araştırmaktadır. Medeniyet boyutunun oluşmasında Gaspıralı İsmail ile Hüseyin Nihal Atsızın katkılarına vurgu yapmaktır. Sözlü bildiri İSTASYON ÇALIŞMASI İLE HİKAYE YAZDIRMAÖzet: İstasyon çalışması ile hikaye yazdırma çalışması büyüyerek devam eden aşamalardan oluşan bir çalışmadır.Çalışmanın aşamaları 1.aşamaİlçenin her okulundan bir 4.sınıf şubesinin katılımı 2.aşama İlin her ilçesinden bir 4.sınıf şubesinin katılımı 3.aşamaTürkiyenin 7 bölgesinden birer okuldan birer 4.sınıf şubesinin katılımı 4.aşama Türkiye ve AB ülkelerinden 10 ülkenin başkentlerinden aynı seviyedeki birer sınıf şubesinin katılımışeklinde gerçekleştirilecektir.Hikayenin başlangıcındaki birkaç cümle öğrencilere verilecek.Belirlenen bir okuldan başlayacak.Katılmak isteyen öğrenciler verilen birkaç cümleyi birbirinin devamı şeklinde istasyon çalışması şeklinde devam ettireceklerdir.Bu proje neticesinde farklı yaşam bölgesindeki çocukların hayal dünyaları arasındaki farklılıklar ve yaşanan bölgenin hayal dünyalarını nasıl şekillendirdiği ile ilgili ipuçları elde edilecektir.Projenin 1.aşaması olan İlçenin her okulundan bir 4.sınıf şubesinin katılımı aşaması geçen eğitim-öğretim döneminin 2.döneminde gerçekleştirilmiş ve bunun neticesinde çocuklar seviyesinde bir hikaye kitabı ortaya çıkarılmıştır.Hikaye yazımına katılan 4.sınıf öğrencilerinde böyle bir ürün ortaya koymanın getirdiği öz güven öğrencilerin diğer çalışmalarında da fark edilmiştir.Çalışmanın ilerleyen safhaları devam ettirilebilirse projenin önümüze koyacağı fotoğraflar çok daha etkileyici olacaktır.İlerleten safhalarda bir şehrin farklı ilçelerindeki(yamaç bir ilçe,ova vs.)yaşayan çocukların hayal dünyalarına coğrafyanın ve farklı yerel kültürlerin etkisi, Türkiyenin farklı 7 bölgesinde yapılacak çalışmada yine farklı coğrafyaların,farklı iklimlerin,farklı kültürlerin çocukların hayal dünyalarına etkisi,AB ve Türkiyenin içinde bulunduğu ülkeler arasında yapılacak çalışmada yine farklı kültürlerin,coğrafyanın,iklimin ve özellikle dil özelliklerinin hayal dünyalarına etkisi görülebilecektir.Böyle bir sempozyumu düzenleyerek bizlere alan açan bütün yetkililere şimdiden çok teşekkür ediyorum. Sözlü bildiri İSTENMEYEN DAVRANIŞLARIN ORTADAN KALDIRILMASI İÇİN BİR UYGULAMA: SINIF BANKASIÖzet: Sınıf kuralları; sınıfın genel anlamda düzenini, eğitim-öğretim sürecini ve sınıf yöntemini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek ve istenmeyen davranışların önüne geçebilmek için son derece önem arz etmektedir. Sistemin sağlıklı işleyebilmesi adına son derece önem arz eden bu kuralların uygulanabilirliği ve işleyişi öğrencilerin bu kuralları benimsemeleri ile doğrudan ilişkilidir. Bu yüzden bu kuralların belirlenmesi sürecinde öğrencinin etkin bir katılım gerekliliği söz konusudur. Bu gereklilik sonucunda hayat bilgisi dersi programlarında da sınıf kurallarının belirlenmesi sürecinde öğrenci katılımı ile ilgili kazanımlar bulunmaktadır. Sınıf kuralları canlı bir mekanizmaya sahiptir; sürekli güncellenebilir, sürecin işleyişine göre yeni kurallara ihtiyaç duyulabilir. Önemli olan sistemin sorunsuz bir şekilde işleyişinin sağlanması, istenmeyen hareketlerin önüne geçilmesi, istenen hareketlerin ise pekiştireçlerle gerçekleşme oranlarının arttırılmasıdır. Bu doğrultuda ŞKO Mükremin Başaran İlkokulu 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılında 2/A sınıfında “Sınıf Bankası” uygulaması ekim ayında başlamış ve halen devam etmektedir. Etkinliğin temelinde simgesel pekiştireçler vardır. Bu bağlamda sınıfa özel, öğretmen tarafında 1’lik, 5’lik ve 10’luk paralar hazırlanmıştır. Her öğrenci bankadan haftalık olarak 5 para alacaktır. Olumsuz her bir davranış için öğrenciler bankaya ceza vermek zorundadır. Olumsuz davranışların yapılma ve tekrarlanma oranına göre ceza tutarında değişikliğe gidilecektir. Örneğin, ders araç gereçlerini unutan öğrenci sayısı fazla ve bu eylem sürekli tekrarlanıyor ise bankaya verilecek para artacaktır. Olumlu davranışlar ise öğretmen tarafından değişken oranlı ve zamanlı olarak yine para karşılığı pekiştirilecektir. Paralarını biriktiren öğrenciler ise öğretmen tarafından belirlenen ürünlerden satın alabileceklerdir. Bu ürünlerin başında Bilim Çocuk ve TRT Çocuk dergileri, puzzle setleri, not defterleri vb. ürünler yer almaktadır. Süreç içinde öğrencilerin gelişimlerine de katkı sağlayacağına inanılan ve temin konusunda zorluk yaşanmayan çeşitli ürünler de satışa sunulacaktır. Ürünlerin satışı kapsamında, öğretmene mali yükün fazla olmaması da esas alınarak her bir sınıf parasının karşılığı ortalama 10 kuruş olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla söz konusu dergiler için öğrencinin ortalama 40-50 para biriktirmesi gerekmektedir. Bankadan haftalık alma, para bozdurma, alışveriş yapma vb. işlemler serbest etkinlikler derslerinde yapılacaktır. Süreç içerisinde gerçekleşecek davranışlar gözlemlenmeye devam edilerek aylık olarak raporlar oluşturularak sunuma hazırlanacaktır. Sözlü bildiri İŞTİP ŞEHRENGİZLERİ VE ŞARDAĞI GAZELİÖzet: Şehrengizler klasik Türk şiirinde şehirlerin güzelleri (mahbubları) ve güzellikleri hakkında bilgi sunulan bir türdür. Türün ilk örnekleri daha çok Rumelili şairler tarafından kaleme alınmıştır. İran edebiyatında da benzeri bulunan bu tür, divan şiirinin yerel tarafını da yansıtır. Türk edebiyatında yüze yakın örneği tespit edilen şehrengizlerden ikisi de İştip hakkında yazılmıştır. İştip bugün Makedonya’nın güneyinde yer alan ve Ştip diye bilinen bir şehirdir. İstip için şehrengiz yazan iki şairden biri Zaifi-i Gülşeni, diğeri ise Maksadî’dir. İki şair de on altıncı asırda Rumeli’de yaşamıştır. Bu çalışmada iki şairin İştip hakkında yazdıkları şehrengizler karşılaştırılacaktır. Mukayeseli metin çalışmasıyla bu iki şehrengizin ortak ve farklı yönleri üzerinde durulacaktır. İştip şehrinin bilinen güzellerinin kimler olduğu, hangi mekânların şiirlere konu edildiği belirlenecektir. Şehrengizler aynı zamanda methiye şiirleridir. Bu şehrengizler aracılığıyla İştip şehrinin övgüsü ele alınacaktır. Bundan başka iki şiirin beyit sayısı, nazım şekli, vezni gibi şekil özellikleri de karşılaştırılacaktır. Şehrengizlerin dil ve üslup gibi hususiyetleri de mukayese edilecektir. Bu çalışmada Makedonya’nın kuzeyinde ve Kosova sınırında bulunan Şardağı’nın konu edildiği bir gazel de ele alınacaktır. Daha önce yayımlanmamış ve redifi “Şardağının” olan bu gazelin metni ortaya konacaktır. Gazel, Ankara Milli Kütüphane’de bulunan Türkçe el yazması bir şiir mecmuasında yer almaktadır. Gazelde şairin mekâna yaklaşımı klasik şiir geleneği bağlamında değerlendirilecek ve Şardağı’na ait ayrıntılara yer verilip verilmediğine dikkat çekilecektir. Gazel klasik belde-name örnekleriyle de mukayese edilecektir. Bu çalışmada ele alınan bu şiirler üzerinden bir yandan şairlerin dış mekân algısı değerlendirilecek bir yandan da şiir-mekân ilişkisinin klasik şiirdeki yansıması hakkında kısa bilgiler verilecektir. Klasik şiirin yerele dair yansıması da böylelikle ele alınacaktır. Sözlü bildiri İTALYA’DAKİ GÖÇMEN ÇOCUKLAR: “IL MİO COMPAGNO Dİ SCUOLA NON E’ UNO STRANİERO” ÇALIŞMASIÖzet: İtalya, Güney Avrupa’daki stratejik konumu nedeniyle sığınmacılar ve göçmenler için Avrupa’ya bir giriş kapısı görevi görmekte; ülkedeki göçmen sayısında yaşanan hızlı artış ise farklı alanlarda etkilere sebep olmaktadır. Göç olgusunun, çocukları yetişkinlere nispeten daha çok etkilediği göz önünde bulundurulduğunda; okul yöneticileri için göçmen öğrencilerin okul ruhuna daha çabuk kabul görmeleri adına her zamankinden daha çok emek harcamaları gerektiği ifade edilebilir. Bu çalışmada, içerisinde Roma’nın göçmenler arasında popüler olan semtlerinden Centocelle’de yer alan Via Dei Sesami İlköğretim Okulu’nda yapılan çalışmalar dizisinin yer aldığı kitap tanıtılacaktır. 2017-2018 eğitim-öğretim yılının sonunda yayınlanmış olan bu kitapta, ilkokul birinci sınıf öğrencileri tarafından hazırlanmış ve eşitlik ve göçmenlik temaları üzerine çalışılmış görsel sanatlar eserleri, ikinci sınıf öğrencilerinin birlikte yazdığı tematik bir öykü, dördüncü sınıf öğrencilerinin sınıflarındaki yabancı uyruklu öğrenciler için yazdığı kısa mektuplar ve kompozitörlüğünü yine kendilerinin yaptığı ancak farklı dillerde yazılmış bir şarkı ile ortaokul birinci sınıf öğrencilerinin konuya dair kompozisyonları ve tematik görsel sanatlar çalışmalarına yer verilmiştir. Öğrencilerin çalışmalarının yer aldığı ve Centocelle semt sakinlerinin ve velilerin katkısıyla basılmış olan bu kitap, sene sonunda öğrencilere ve dileyenlere ücretsiz temin edilmiştir. Böylesi bir okul ruhunun kuvvetle aşılandığı bu okulda yapılan çalışmaların, göçmen öğrencilerin adaptasyonuna avantaj sağladığı görülmüş, böylesi bir çalışmanın Türkiye’de ağırlık verilen sene sonu gösterilerine ve “Okuma Bayramı” kültürümüze alternatif olarak sunulabileceği düşünülmüştür. Sözlü bildiri JAPON DERS ARAŞTIRMASI UYGULAMASIÖzet: Bu çalışmada Japonya orijinli bir hizmet içi eğitim modeli olan “Ders araştırması” modelinin ilkokul öğretmenleri ile uygulanarak, modelin ülkemizdeki işleyişi hakkında bilgiler sunulmaktadır. Bu çalışmanın, matematik eğitimi ile ilgilenen akademisyenler ve öğretmenlere, ders araştırmasının ne olduğunu aktarması, bu kapsamda kullanılan ders materyallerini örneklendirmesi, geliştirilen ders planlarını sunması ve öğretmenlerin elde ettiği kazanımları paylaşması bakımından faydalı olacağı düşünülmektedir. Ders Araştırması Japonya’da öğretmenlerin yaygın olarak uyguladıkları bir hizmet içi eğitim modelidir. Genel anlamıyla bir grup öğretmenin bir ders planlayıp bu dersin uygulanışı üzerinde yansıtıcı tartışmalarını içerir. Bu toplantılara okul dışından eğitimciler de davet edilebilir. Son zamanlarda Amerika’da ve Avrupa’da çok yaygınlaşmıştır. Ülkemizde ise son zamanlarda bu konuda çalışılmaya başlanmıştır (Budak, Budak, Bozkurt ve Kaygın, 2011; Baki, Erkan ve Demir, 2012). Ders araştırması bir grup öğretmenin bir dersi detaylı bir şekilde planlaması, öğretmesi, değerlendirmesi ve yeniden düzenlemesi süreçlerinden oluşur. Genellikle 3-4 öğretmen ve bir uzmandan oluşur. Bu bağlamda, 3 ilkokul öğretmeniyle birlikte matematik eğitimi alanında bir ders araştırması yürütülmüştür. Katılımcı öğretmenlerle yapılan görüşmeler sonunda ders araştırmasının matematik konusu kesirler olarak belirlenmiştir. Projemiz kapsamında kesirler konusunda çalışmak istememizin sebeplerinden birisi, kesir kavramının ilkokulda öğretilen konular içinde öğrencilerin en çok zorlandığı kavramlardan birisi olmasıdır (Alacacı, 2010; Behr, Wachsmuth & Post, 1985). Kesirlerde, tam sayılardan farklı olarak iki sayının birbiri ile ilişkisi söz konusudur. Kesir denkliği, kesir sıralaması, kesirlerde işlemler gibi birçok konuda öğrenciler pay ve payda koordinasyonunu göz önünde bulundurmalıdır. Alacacı (2010)’a göre, öğrenciler tam sayılarda öğrendikleri kuralları kesirlere genelledikleri zaman kesirlerle ilgili kavram yanılgıları oluşturabilmektedirler. Ders araştırması uygulamasından önce, katılımcı öğretmenlerle birlikte kesirler konusunun öğretimi ve değerlendirilmesi hakkında kesirlerin öğretimiyle ilgili materyallerin, öğretim tekniklerinin ve teknolojik araçların paylaşıldığı 3 toplantı gerçekleştirilmiştir. Daha sonra ders araştırması sürecine geçiş yapılmıştır. Toplam 2 ay süren ders araştırması sürecinde kesirlerle ilgili bir ders planlanmış, ders sırasıyla 2 öğretmen tarafından anlatılmış ve her bir anlatımdan sonra ders planı değerlendirilmiştir. Ardından, öğretmenlerle bir proje değerlendirme görüşmesi yapılmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen bulgular şunlardır: Öğrencilerin düşünme stratejileri üzerine öğretmenlerin bilgileri artmıştır; öğretmenler ders araştırması modelini genel olarak yararlı bulmuşlardır; katılımcı öğretmenler ders araştırmasını tam olarak sahiplenmemişlerdir; öğretmenler toplantılarda bazen savunmacı bir üslup takınmışlardır; toplantılardaki uzmanın üslubu önemlidir. Sözlü bildiri JAPONYA, HOLLANDA VE İSPANYA’DA ÖĞRETMEN YETİŞTİRME UYGULAMALARIÖzet: Yirmi birinci yüzyılda, yaygın bir şekilde küreselleşme ve bilişim çağı yaşanmaktadır. Ülkeler arasındaki sınırlar giderek yok olmaya başlamış ve artık dünyanın bir ucundan diğer ucuna kadar herkes birbirinden haberdar duruma gelmiştir. Bu durum eğitim ve öğretimde de yeni dönüşümleri beraberinde getirmiştir. Artık bir ülke başka bir ülkedeki eğitim sisteminden daha kolay haberdar olmaktadır. Başarılı olduğu düşünülen eğitim sistemleri daha kolay incelenebilmekte, üçüncü dünya ülkeleri gelişmiş ülkelerin eğitim sistematikleri hakkında daha rahat bilgi sağlayabilmektedir. Çünkü ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile eğitim sistemleri doğru orantılıdır. Gelişmiş ülkelerin veya üçüncü dünya ülkelerinin de kendi aralarında eğitim sistematikleri incelenecek olursa çeşitli kültürel, sosyoekonomik farklılıklar gözlemlenmektedir. Yani her ülkedeki eğitim sistemi birbirinden farklı olup farklı karakteristik özellikler göstermektedir. Diğer bir değişle ülkelerin eğitim sistemleri o ülkelerin doğrudan ya da dolaylı bir şekilde sembolü haline gelmektedir. Artık ülkeler ile ilgili sosyal kültürel ekonomik siyasi herhangi bir konu hakkında konuşulduğunda mutlaka eğitim sistemi de konuşulmakta ve konuşulma sırası giderek üst sıralara yerleşmektedir. Eğitim sistemleri konuşulurken yapılan mukayeseler, karşılaştırmalı eğitim sistemlerini doğurmuştur. Karşılaştırmalı eğitim, ülkelerin eğitim sistemlerini karşılaştırarak çeşitli doğurgular ortaya koymaktadır. Ayrıca karşılaştırmalı eğitim, ülkelerin eğitim bakanlıkları için bir rehber niteliği de taşımaktadır. İşte bu araştırmada, ekonomik anlamda dünya devlerinden Japonya’nın, Avrupa Birliği için önemli bir bölge olan Benelüx ülkelerinden biri olan Hollanda’nın ve 2008 krizi sonrası ekonomik anlamda zor günler yaşayan Avrupa Birliği ülkelerinden İspanya’nın öğretmen yetiştirme uygulamalarının karşılaştırılması yapılmış ve bu doğrultuda çeşitli sonuçlara ulaşılmıştır. Sözlü bildiri JİGSAW TEKNİĞİNİN ÖĞRENCİLERİN KUVVET VE HAREKET KONUSUNDAKİ AKADEMİK BAŞARILARINA, FEN BİLGİSİ DERSİNE YÖNELİK TUTUM VE MOTİVASYONLARINA ETKİSİNİN BELİRLENMESİÖzet: Durdu Mehmet Gençoğlan, Evrim Ural ve Orhan Ercan Özet Bu çalışmanın amacı, işbirlikli öğrenme jigsaw tekniğinin 6. sınıf öğrencilerinin “Kuvvet ve Hareket” ünitesinde akademik başarıları, fen bilimleri dersine olan tutumları ve fen öğrenmeye yönelik motivasyonları üzerine etkilerini incelemektir. Bu çalışmada ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel araştırma deseni kullanılmıştır. 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde gerçekleştirilen çalışmada, tesadüfi örnekleme yöntemiyle Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı, Kahramanmaraş İli Onikişubat ilçesinde bulunan bir devlet okulu seçilmiştir. Çalışmanın örneklemini, seçilen okulda 6. sınıfa devam etmekte olan iki ayrı şubede eğitim gören toplam 49 öğrenci oluşturmaktadır. Örneklem grubunu oluşturan iki şubeden birisi (24 öğrenci) kontrol grubu, diğer şube ise deney grubu (25 öğrenci) olarak atanmıştır. Uygulama başlangıcında öğrencilerin kuvvet ve hareket ünitesindeki ön bilgilerini belirlemek amacıyla Deveci (2010) tarafından geliştirilmiş 27 maddeden oluşan Akademik Başarı Testi ön test olarak uygulanmıştır. Öğrencilerin fen dersine yönelik tutumlarını ve motivasyonlarını ölçmek amacıyla, Şaşmaz-Ören (2005) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Fen Bilgisi Dersi Tutum Ölçeği ve Dede ve Yaman (2008) tarafından geliştirilen Fen Öğrenmeye Yönelik Motivasyon Ölçeği uygulanmıştır. Deney ve kontrol gruplarının Akademik Başarı Testi, Fen Bilgisi Dersi Tutum Ölçeği ve Fen Öğrenmeye Yönelik Motivasyon Ölçeği ön test puanları karşılaştırılmış ve grupların ön test puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır. Deney grubu olarak atanan şubede işbirlikli öğrenme jigsaw tekniği ile ders işlenirken, kontrol grubunda geleneksel yöntemle (düz anlatım, soru-cevap) ders işlenmiştir. Uygulama öncesinde deney grubu öğrencileri 2015-2016 eğitim-öğretim yılı fen bilimleri dersi 1. dönem 1. yazılı sınav sonuçlarına göre beşer kişiden oluşan 5 heterojen gruba ayrılmıştır. Uygulama 4 hafta boyunca 6. sınıf fen bilimleri dersi kuvvet ve hareket ünitesi kazanımlarının öğrencilere kazandırılmasına yönelik, haftalık 4 saat olmak üzere 16 saat süreyle sürdürülmüştür. Uygulama sonunda ön test olarak uygulanan veri toplama araçları deney ve kontrol grubu öğrencilerine son test olarak uygulanmıştır. Uygulama sonucunda verilerin SPSS 15.0 programına girişi yapılmıştr. Veri analizi devam etmektedir. Sözlü bildiri KADIN SAĞLIĞI TUTUM ÖLÇEĞİ GELİŞTİRME DENEMESİÖzet: Kadın sağlığına bilimsel bakış kazanma yetisi gözardı edildiğinde toplumlar derinden etkilenmektedir. Bir öğretmen adayının konuya bakışının ve tutumunun bilimsel temellere oturması demek dalga dalga bir toplumsal hareketin başlangıcı demektir. Buradan hareketle çalışmanın amacı; kadın öğretmen adaylarının kendi bedenleri ve kadın sağlığı ile ilgili temel konular hakkındaki tutumlarını ortaya çıkarabilecek bir tutum ölçeği geliştirebilmektir. Araştırma Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan gönüllü 150 kadın öğretmen adayı ile yürütülecektir. Çalışmada öncelikle ana konu başlıkları ile alakalı madde havuzu oluşturulmuştur. Bu maddelerden oluşan ön test öncelikle ölçek geliştirme kurallarına uygun olarak beşli Likert Ölçeği formunda düzenlenmiştir. Düzenlenen bu tutum ölçeği, Biyoloji Eğitimi kadın öğretmen adaylarından gönüllü bir grup ile bahar yarıyılı başında, gerekli izinler alınarak birinci pilot uygulama yapılacaktır. Elde edilen veriler SPSS programı ile analiz edilecektir. Her bir maddenin faktör analizi ve diğer istatistiksel analizleri yapılacaktır. Ölçeğin yeni hali tekrar düzenlenerek Fen Bilgisi Eğitiminden ikinci gönüllü kadın öğretmen adaylarından pilot uygulama grubu ile sınanacaktır. Gerekli görülürse pilot uygulama tekrarlanacaktır. İstatistiksel analizler sonucunda elde edilen bulgular yeterli görüldüğünde gerçek uygulamaya geçilecektir. Ölçeğin oluşturulan son hali Sınıf Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan gönüllü 150 kadın öğretmen adayı ile sınanacaktır. Elde edilen istatistik bulgular sonucunda bu tutum ölçeğinin işlerliği ile ilgili bilgi sağlanacaktır. Bu çalışma ile alanyazına bir tutum ölçeği kazandırılmasının yanı sıra öğretmen adaylarının kadın sağlığına dair mevcut tutumları da görülebilecektir. Böylece ihtiyaç duyulan alanlarda düzenlenecek etkinlik ve eğitimlerle bu öğretmen adaylarının kendilerini ve çevrelerini bilimsel açıdan tanımalarına fırsat sağlanabilecektir. Kadın sağlığına dair bilimsel bir tutum geliştirebilmiş bir öğretmen demek binlerce insanın etkileneceği bir bilimsel bakış açısının kazanılmaya başlanması anlamına gelebilir. Çalışmanın sonraki aşamasında bu tutum ölçeğinin benzeri erkek öğretmen adayları için de düzenlenip geliştirilebilir. Sözlü bildiri KAĞITTAN DİJİTALE YAZMA TUTUM ÖLÇEĞİÖzet: Son yıllarda yazma etkinliklerinin gerçekleştiği ortamlarda değişmeler görülmektedir. Teknolojik gelişmelere paralel olarak yazmanın da dijital ortamlarda her geçen gün sıkça kullanıldığı gözlenmektedir. Dijital ortamlardaki yazma etkinliklerini genelde “akademik ve eğlence amaçlı yazma” olarak ikiye ayırmak mümkündür. Akademik amaçlı yazma etkinliklerini ders ve sınavlara ilişkin öğrenme amacını önde tutan etkinlikler olarak; eğlence amaçlı yazma etkinliklerini ise çoğunlukla sosyal medya üzerinden yürütülen yazışmalar, tek taraflı yorumlamalar ve görseller eşliğinde yürütülen yazma uygulamaları şeklinde ifade etmek mümkündür. Son yıllarda ise sınıf ortamlarında MEB’nın da desteği ile ders işleme sürecine dijital materyallerin de dâhil edildiği bir süreç yaşanmaktadır. Özellikle FATIH projesi ile bu sürecin daha da hızlandığı görülmektedir. Bu nedenle akademik alandaki bu projelere paralel olarak öğrencilerin eğlence amaçlı yazma etkinlikleri de dikkate alınması gereken bir değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada ise çocuklardaki yazma tutumlarının nasıl değişime uğradığı sorusu önem kazanmaktadır. Bu öneme binaen çocukların yazma tutumlarını dijital ortamlardaki etkinliklerle birlikte değerlendirebilecek bir yazma tutum ölçeğinin geliştirilmesi düşünülmektedir. Çalışma 7. ve 8. sınıf öğrencileri ile yürütülecektir. Elde edilen veriler ölçek geliştirme sürecindeki ön analizlere tabi tutulacaktır. Verilerin faktör analizi için uygun olması durumunda ise Açıklayıcı Faktör Analizi (AFA) ve Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA) ile analiz edildikten sonra sonuçlar raporlanacaktır. Elde edilen bulguların literatürdeki benzer çalışma sonuçları ile karşılaştırılması ve literatür ışığında tartışılması planlanmaktadır. Sözlü bildiri KAHOOT VE SOCRATIVE ÖĞRENCİ YANIT SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI: BAŞARI VE MOTİVASYONA ETKİLERİÖzet: Teknolojinin gelişmesiyle birlikte eğitim alanında farklı araçların kullanımı da yaygınlaşmıştır. Bu araçlardan birisi de çevrimiçi öğrenci yanıt sistemleridir. Çevrimiçi öğrenci yanıt sistemleri uzun yıllardır kullanılmakta olan sistemlerdir. Son yıllarda bu sistemlere oyun öğeleri de eklenerek oyun tabanlı çevrimiçi öğrenci yanıt sistemleri de kullanılmaya başlanmıştır. Oyun tabanlı sistemlerin en çok bilinen örneği Kahoot isimli çevrimiçi oyun tabanlı öğrenci yanıt sistemidir. Oyun tabanlı olmayan öğrenci yanıt sistemlerinin yaygın olarak kullanılan örneklerden biri de Socrative isimli çevrimiçi öğrenci yanıt sistemidir. Bu bağlamda bu çalışmada oyun tabanlı ve oyun tabanlı olmayan öğrenci yanıt sistemlerinin öğrenci başarısına ve motivasyonuna etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu ortaokul 7. sınıfta öğrenim görmekte olan 46 (kontrol, 23; deney, 23) öğrenci oluşturmaktadır. Bu çalışma nicel araştırma yaklaşımlarından biri olan deneysel yöntemin ön-test son-test gruplu yarı deneysel deseni kullanılarak yürütülmüştür. Çalışmada sosyal bilgiler dersinin “yaşayan demokrasi” isimli ünitesinde yer alan konular 4 hafta (8 saat) boyunca kontrol grubunda Socrative isimli öğrenci yanıt sistemi, deney grubunda ise Kahoot isimli öğrenci yanıt sistemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan başarı testi ve Keller ve Subhiyah (1987) tarafından hazırlanan 5’li likert tipindeki motivasyon ölçeği kullanılmıştır. Araştırmacılar tarafından geliştirilen 20 çoktan seçmeli soru içeren başarı testi, önce 25 soru olarak hazırlanmış daha sonra 2 sosyal bilgiler öğretmeni tarafından kontrol edilmiştir. Alan uzmanı öğretmenlerin dönütleri doğrultusunda düzeltmeler yapılarak başarı testi pilot uygulama yapmaya hazır hale getirilmiştir. Pilot uygulama sonucunda testteki soru sayısı 20’ye indirilmiş ve teste son hali verilmiştir. Başarı testindeki her soru 10 puan değerinde olup testten alınabilecek maksimum puan 100’dür. Motivasyon ölçeğinin orijinal dili İngilizce olup, Acar (2009) tarafından Türkçeye uyarlanmış ve anketin güvenirliği 0.93 olarak bulunmuştur. Uygulama sürecinde kontrol grubu (Soctative) ve deney grubunda (Kahoot) her hafta ilgili ünitede yer alan her konu ile ilgili öğrenci yanıt sistemiyle öğrencilere sorular sorulmuş ve cevaplar alınmıştır. Araştırmada verilerin analizinde SPSS yazılımından yararlanılmıştır. Analiz öncesinde iç tutarlılığın sağlanması için normallik ve homojenliğin sağlanıp sağlanmadığına ilişkin analizler yapılmış ve veri setinin normal dağılım gösterdiği görülmüştür. Deney ve Kontrol grubu öğrencilerinin başarı ve motivasyon puanları arasında farklılık olup olmadığını belirlemek amacıyla kestirimsel istatistik (inferantial statistics) testlerinden bağımsız gruplar t-testinden yararlanılmıştır. Çalışmadan elde edilen bulguların analizi sonucunda öğrencilerin ön-test başarı puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Öğrencilerin son-test başarı puanları analiz edildiğinde ise deney( = 67.3) ve kontrol( = 58.7) grupları arasında başarı değişkeni açısından farklılık olduğu ve deney grubunun başarı düzeyinin kontrol grubundan daha yüksek olduğu görülmüştür (t=2.23, p=.03 <.05). Çalışmada elde edilen diğer bir sonuç ise öğrencilerin ön-test motivasyon puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı, fakat son-test motivasyon puanları arasında deney ve kontrol grupları arasında anlamlı bir farklılık olduğu ve deney ( = 3.42) grubunun motivasyon düzeyinin kontrol ( = 3.18) grubunun motivasyon düzeyinden daha yüksek olduğu görülmüştür (t=2.54, p=.01 <.05). Sonuç olarak deney grubunda kullanılan oyun tabanlı çevrimiçi öğrenci yanıt sisteminin öğrencilerin başarı ve motivasyonunu olumlu bir yönde etkilediği söylenebilir. Bu doğrultuda sosyal bilgiler dersinin farklı konularında da oyun tabanlı çevrimiçi öğrenci yanıt sistemlerinin kullanılması önerilebilir. Ayrıca farklı gruplarda soru cevap sistemlerinin araştırılması önemli sonuçlar sağlayabilir. Sözlü bildiri KANIT TEMELLİ ÖĞRETİMİN SOSYAL BİLGİLER PROGRAMINA YANSIMASIÖzet: Yeni Sosyal Bilgiler programı, öğrencilerin birinci elden kaynakları kullanıp kanıtları değerlendirerek sebep-sonuç ilişkisi kurmalarını ve kanıta dayalı olarak akıl yürütebilmelerini öngörmektedir. Bunun yanında onlara, kanıtların sınırlılıklarının ve tarihin farklı yorumlarının olabileceğine dair farkındalığı da kazandırmayı amaçlamıştır (Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı[TTKB],2005). 2004 Sosyal Bilgiler 4-5.sınıflar ve 2005 sosyal bilgiler 6-7. sınıflar öğretim programlarında “Kanıtı kullanma”, doğrudan verilecek becerilerden biri olarak nitelendirilmektedir. Bu becerilerden kanıt temelli eğitimle ilgili olan becerilerin sınıf ve üniteler göre dağılımı Tablo 1’de verilmiştir. Tablo:1 Sosyal Bilgiler 4-7.Sınıf Programlarında Kanıt Temelli Öğretim İle İlgili Becerilerin Kazandırıldığı Üniteler Sınıf Ünite No/Adı Doğrudan Verilecek Beceri 4 1.Kendimi Tanıyorum Kanıtı Tanıma ve Kanıtı Kullanma 4 2.Geçmişimi Öğreniyorum Bilgiyi Kullanılabilir Biçimlerde Planlama ve Yazma 5 2.Adım Adım Türkiye Görsel Kanıt Kullanma 5 3.Bölgemizi Tanıyalım Gözlem 5 5.Gerçekleşen Düşler Kütüphane ve Referans Kaynak Kullanma 6 3.İpek Yolunda Türkler Çıkarımda Bulunma 7 1.İletişim Ve İnsan İlişkileri İletişim 7 3.Türk Tarihine Yolculuk Tarihsel Olguları ve Yorumları Ayırt Etme Alan yazın incelendiğinde (Çıdaçı, 2015; Işık,2008; Özbaş,2010) Sosyal Bilgiler Programında Kanıt Temelli Öğretim ile ilgili çalışmalar daha çok kanıt temelli öğretimin kullanımı, akademik başarıya etkisi şeklinde olup sosyal bilgiler programında kanıt temelli öğretime ne kadar ve hangi biçimde verildiğine dair bir çalışmaya rastlanmamıştır. Yapılan bu çalışmada önceki çalışmalardan farklı olarak Sosyal Bilgiler Programı (4.-7.sınıf) bir bütün olarak ünite, kazanım, kitap incelemesi şeklinde incelenmiştir. Sosyal Bilgiler dersinde, öğretmenlerin ve öğrencilerin birincil kaynak olarak kullandıkları ve takip ettikleri ders kitaplarında kanıt temelli öğretime ne kadar ve ne şekilde yer verildiği, hangilerinin daha sık vurgulandığı büyük bir önem taşımaktadır. Bu nedenle, araştırmada 4-7. sınıf Sosyal Bilgiler öğretmen kılavuz kitaplarında kanıt temelli öğretime yer verilme durumunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır. 1. Sosyal Bilgiler öğretmen kılavuz kitaplarında (4- 7. sınıf ) kanıt temelli öğretime hangi biçimde(görsel, bilgi, olay, söz, haber) ne kadar sıklıkla yer verilmiştir? 2. Sosyal Bilgiler öğretmen kılavuz kitaplarında (4- 7. sınıf ) hangi kanıtlara daha fazla yer verilmiştir? Bu araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen verilerin çö¬zümlenmesinde içerik analizi türlerinden tüme-varımcı analiz kullanılmıştır. Bu çalışmada da amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yolu kullanılarak mevcut 4. –7. sınıf sosyal bilgiler öğretmen kılavuz kitaplarının son baskıları incelenmek üzere ele alınmıştır. Bu bağlamda inceleme özel yayınevleri tarafından basılan İlköğretim 4.-7 sınıf Sosyal Bilgiler öğretmen kılavuz kitapları üzerinden yapılmış olup kılavuz kitabın içinde ayrıca hem öğrenci ders kitabı ve hem öğrenci çalışma kitabı da incelenmiştir. Bulgular bu kitabın içinde yer alan verilerden oluşmaktadır. Verilen örnekler kılavuz,ders ve çalışma kitaplarının tamamını kapsamaktadır. Kitaplar üzerinde araştırmacılar ayrı ayrı kodlamalar yapmış ve kodlamalar karşılaştırılarak tutarlık oranı hesaplanmıştır. Kitaplardaki veriler 5 tema ve 22 alt temada altında incelenmiş olup sonuç olarak; Kanıt temelli öğretime kazanım olarak en çok 7.sınıfta en az 6.sınıfta; konu olarak en çok 5.sınıfta en az 6.sınıfta; görsel temada en çok 4.sınıfta en az 6.sınıfta; bilgi temasında en çok 7.sınıfta en az 6.sınıfta; olay temasında en çok 4.sınıfta en az 6.sınıfta yer verilmiş olup; Haber temasında en çok 7.sınıf en az ise 6.sınıf düzeyinde; söz temasında ise sadece 5.sınıf düzeyinde yer verilmiş olup diğer sınıf düzeylerinde yer verilmemiştir. Genel olarak kanıt temelli öğretime en az 6.sınıf düzeyinde en fazla 4.sınıf düzeyinde yer verilmiştir. Sözlü bildiri KAPILAR ARDINDAKİ GİZEMÖzet: “Kapılar Ardındaki Gizem” etkinliği “Her kitap bir kapı açar” sözünden yola çıkılarak oluşturulmuştur. Bu etkinlik süresince Meraklı Gezginler serisi ele alınmıştır. Her çocuğun büyük bir potansiyele sahip olduğu hayal dünyalarını açığa çıkarmak, kendilerini ifade etme becerilerinin gelişimine katkıda bulunmak hedeflenmiştir. Küçük yaşta kazanılması gereken kitap okuma alışkanlığını geliştirmek ve kitap okumayı istekli hale getirmek amacıyla yaratıcı drama, düşünme becerileri, yaratıcı okuma, yaratıcı yazma gibi birçok disiplinden yararlanılmıştır.Uygulama: “Meraklı Gezginler” serisi sınıfta öğrencilerle birlikte okundu. Kitapta belirlenen yerlerde öğrencilere sorular yöneltildi. Okumalar sırasında kitabın bölümleriyle ilgili farklı yöntem ve tekniklere dayalı etkinlikler sınıfta yapıldı.Disiplinler arası ilişkilerin yer aldığı sorular ve etkinliklere de yer verildi. Yaratıcı okuma ve yazma etkinlikleri kapsamında yapılan bu etkinlikler ile öğrencilerin kitaba, kitabın kahramanlarına karşı farklı bakış açıları geliştirmeleri sağlanmaya çalışıldı. Öğrencilerle çıkılan bu yolculukta zaman zaman küçük tırtıl, zaman zaman ise kitabın diğer kahramanı olan Ayşe cephesinden aktarılan olaylar ve durumlar sorgulandı. Etkinliklerle desteklenen okuma süresince kitapta yer alan mekanlardan, resimlerden, nesnelerden yola çıkarak edpuzzle uygulaması yapıldı. Bu süreç okunulan kitaplara uygun sanatsal etkinliklerle de desteklendi. Tüm etkinlikler sonucunda öğrencilerden serinin 5. kitabını yazmaları istendi. Storyjumper uygulaması ile öğrenciler grup arkadaşları ile birlikte kendi kitaplarını oluşturdular. Etkinlik süresince tüm öğrencilerde merak duygusu yoğundu, seriyi büyük bir heyecan ve keyifle okuyup etkinliklerinde aktif rol almaları sağlandı. Tüm etkinlikler sonunda öğrencilerin kitap okumaktan keyif almaları dışında teknolojik araç gereç kullanımına karşı tutumları gözlemlendi. Sözlü bildiri KARAİSALI’DA (ADANA) YERLEŞİK HAYATA GEÇMİŞ KONAR-GÖÇERLERİN KIR MESKENLERİNİN KÜLTÜREL COĞRAFYA ANALİZİÖzet: Kırsal meskenler geleneksel olarak büyük önem verilen, çevre-insan etkileşiminin en çarpıcı örneklerini yansıtırlar. Bu çevreyle uyumlu meskenler, yerleşmelerin kırsal karakterinin en önemli somut kültür unsurlarıdır. Geleneksel kırsal meskenler, doğaya, tarihe, ekonomik fonksiyonlara uyumlu yapılardır. Kültürün mekâna yansımasının güçlü örneklerinden biri olan geleneksel kırsal meskenler, Türkiye’de farklı kırsal mesken örnekleriyle büyük bir zenginlik oluşturmaktadır. Bu çalışmada yer alan Adana Karaisalı ilçesinin köylerindeki geleneksel kırsal meskenler, kültürel coğrafya açısından incelenecektir. Ancak bu son derece önemli olan kültür unsuru geleneksel meskenler, günümüzde yalnızca yaşlıların kaldığı kırsal meskenler olarak varlıklarını sürdürmektedir. Üstelik teknolojinin gelişmesiyle birlikte, bu meskenler betonarme yapı malzemelerinin eklentileriyle değişikliğe uğramakta ve gelenekselliğini kaybetmektedir. Bu nedenle yok olmaya başlamış olan meskenler, 200-250 yıllık kırsal mesken kültürünün en iyi örneklerini oluşturmaktadır. Bu nedenle, çalışmanın ağırlık noktasını Karaisalı ilçesi kırsal mesken kültürü ve bu meskenlerin inşasında doğal ortam ile beşeri unsurların etkisi araştırılacaktır. Kırsal meskenlerde Akdeniz ikliminin de etkili olduğu gözlenmiştir. İnsan-çevre ve kültür etkileşimini yansıtan kırsal meskenler, yakın çevreden kolayca temin edilebilen taş, toprak ve ağaç malzemelerin özgün bir yapı tekniğiyle inşa edildiği tarihi kültürel bir miras değeri olarak göze çarpmaktadır. Nitelikli bir doğal çevrede dağılış gösteren ve geleneksel mimari değerleriyle dikkat çeken ve çekiciliği olan kırsal meskenler yöre insanları tarafından hala kullanılmaktadır. Bu çalışmada Karaisalı ilçesinin geleneksel kırsal meskenlerinin kültürel, ekolojik, fiziki çevre unsurları, ekonomik fonksiyonlarıyla ele alınmış olup, bu meskenlerin yapı tarzlarının günümüz betonarme yapılarıyla entegrasyonu incelenmiştir. Çalışmamız gezi-gözlem metoduyla desteklenmiş, görsellerle zenginleştirilmiştir. Orta Asya konar-göçer Türk kültürünün, İslam dininin birleşimiyle birlikte, fiziki coğrafya şartlarının belirgin bir şekilde görüldüğü geleneksel meskenler, beşeri coğrafyanın bir alt dalı olan kültürel coğrafya bakış açısı ile incelenecektir. Sözlü bildiri KARAKTER EĞİTİMİ PROGRAMININ SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ DEĞER ALGILARINA OLAN ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Karakter Eğitimi Programının Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının Değer Algılarına Olan Etkisinin İncelenmesi Hafize Er Türküresin Dumlupınar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Kütahya hafize.er@dpu.edu.tr Ali Özel Dumlupınar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Kütahya ali.ozel@dpu.edu.tr Özet Karakter eğitimi temel insani değerlere sahip olan ve davranışlarını bu değerlere göre düzenleyen, aynı zamanda akademik olarak da başarılı bireyler yetiştirmeyi amaçlayan eğitimin genel adı olarak ifade edilmektedir. Karakter eğitiminde amaç akademik ve ahlaki olarak üstün niteliklere sahip bireyler yetiştirmektir. Bu araştırmanın amacı Karakter eğitimi programının Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının değer algılarına olan etkisini belirlemektir. Eylem araştırması modelinde düzenlenen araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılında Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünde öğrenim gören 21 öğretmen adayı ve 10 odak öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma verileri görüşmeler, araştırmacı ve öğrenci günlükleri, öğrenci ürünleri ve değer ölçekleri ile toplanmıştır. Değer ölçeği olarak Köymen tarafından (1990) türkçeye uyaralanan Öğrenme ve Ders Çalışma Stratejileri Ölçeği ve Özen (2008) tarafından geliştirilen Sorumluluk Duygusu ve Davranışı Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeklere ait Cronbach Alpha kat sayısı sırasıyla 0.92 ve 0. 82dir. Araştırmanın nicel verileri Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi ile, nitel verileri NVivo9.0 paket programı kullanılarak betimsel analiz yaklaşımıyla analiz edilmiştir. Analizler sonucunda uygulama öncesi ve sonrasına göre öğrencilerin bazı değer algılarında son test lehine anlamlı farklılık olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan etkinlikler sonrasında öğrencilerin belirlenen değer alanlarında gelişim gösterdikleri görülmüştür. Sözlü bildiri KARAR SENİN PROJESİ BAĞLAMINDA DEMOKRASİ BİLİNCİNİN GELİŞMESİNE YÖNELİK PAYDAŞ GÖRÜŞLERİ: MAHMUDİYE İLÇESİ ÖRNEĞİÖzet: Demokrasi, Yunanca demos ve kratos kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş kısaca halk hükümeti anlamında kullanılmaktadır. Yani demokraside halkın kendi kendini yönetmesi söz konusudur. 2001 yılında Afganistan Savaşının başlaması, 2003 yılında ABD’nin Irak’a demokrasiyi götürme vaatleri ile savaş açması, 2004- 2005 yılında Ukrayna’da Turuncu Devrim’in yaşanması, 2010 yılında Arap ülkelerinde Arap Baharının başlaması, 2011 yılında Suriye’de iç savaşın başlaması gibi tüm dünyada yaşanan bu olayların nedenleri ya da sonuçları demokrasi ile doğrudan bağlantılıdır. Yine yakın zamanda 15 Temmuz 2016’da ülkemiz, Türkiye Cumhuriyetinde yaşanılan olaylar demokrasi ve Cumhuriyet rejimine karşı doğrudan gerçekleştirilen bir eylemdir. Ülkemizde ve dünyada yaşanan bu antidemokratik olaylara karşı hak ve özgürlüklerini savunabilecek bilinçli bireylerin yetiştirilmesi gerekmektedir. Her ne kadar demokrasi bilincinin temelleri ailede atılsa da okullar bu bilincin geliştirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması konusunda çeşitli ders ve etkinlikler yürütmektedir. Sosyal Bilgiler, değişen ülke ve dünya şartlarında bilgiyi rehber edinerek, karar verebilen, problem çözebilen etkin vatandaşlar yetiştirmeyi amaç edinmiş disiplinler arası bir yaklaşımdır. Bu tanımdan yola çıkarsak bireylerde demokrasi bilincinin gelişimini sağlayabilecek en önemli derslerden biri de Sosyal Bilgiler dersidir. 2005 yılında uygulanmaya başlayan Sosyal Bilgiler programı da yapılandırmacı eğitim anlayışına dayanmaktadır. Türkiye’de 2016 yılından itibaren ise vatandaşlık eğitimi Sosyal Bilgiler dersi içinde, vatandaşlık ve insan hakları disiplini de tüm derslerde verilmeye başlamıştır. Bu araştırmanın amacı ise Eskişehir ili Mahmudiye ilçesinde yapılandırmacı eğitim anlayışı doğrultusunda uygulanan “Karar Senin” projesinin demokrasi bilincini geliştirmesi bağlamında paydaş görüşlerine dayalı olarak incelenmesidir. Nitel bir bakış açısıyla yaklaşılmış bu çalışmanın katılımcılarını 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Eskişehir ili Mahmudiye ilçesinden ölçüt örneklem yöntemi ile belirlenen bir proje yürütücüsü, dört okul idarecisi, dört Sosyal Bilgiler öğretmeni ve sekiz ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada ilçedeki tüm ortaokullara yer verilmiştir. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme formlarına verilen yanıtlarla toplanmıştır. Görüşmelerde ses kayıt cihazı kullanılmıştır. Veri toplama aracı ile ilgili üç alan uzmanının görüşlerinden yararlanılmış, gerekli düzenlemeler yapılarak araştırmaya başlanmıştır. Araştırma verileri kod ve temalara ayrılmış, proje yürütücüsü bir idareci, bir öğretmen ve bir öğrenci görüşme dökümü, araştırmanın inandırıcılığını arttırmak için nitel araştırmalar konusundaki bir alan uzmanına yönlendirilmiştir. Yapılan incelme sonucu görüş ayrılığı olan konularda gerekli düzenlemeler yapılmış ve görüş birliğine varılmıştır. Ardından döküme geçilmiş, tümevarımsal analiz metoduyla çözümlenmiştir. Araştırma bulgularına göre, Karar Senin projesi kapsamında öğrencilere kazandırılmak istenen ‘hoşgörü’ değerinin ve ‘demokrasi bilincinin’ Karar Senin projesi süresince yapılan etkinliklerle öğrencilere kazandırılabildiği düşünülmektedir. Öğrencilere normalde Mahmudiye şartlarında yapamayacakları ve daha önce hiç bilmedikleri etkinlikler sunulmuş, bu etkinlikleri uygulama fırsatı verilmiştir. Sunulan etkinlikler öğrencilere hayata farklı bir açıdan bakma aynı zamanda da öğrencilerin becerilerini geliştirme konusunda katkı sağladığı düşünülmektedir. Karar Senin projesinin ana düşüncesi olan ‘demokrasi bilincini geliştirilme’ fikri olumlu bulunmuş fakat projeyi uygulama sırasında tercih olarak sunulan etkinliklerin belirlenmesinde projeye dâhil olan herkesin fikrinin alınamamasının doğrudan demokrasi bilincinden daha çok temsili demokrasi bilincini yansıttığı görülmüştür. Öğrencilerin her ay seçime gitmeleri, seçim sırasında propagandalar yapmaları, seçimleri doğrudan kendilerinin yürütebilmeleri; onlara seçimleri organize edebilme ve seçme seçilme hakkını kullanabilme imkânı sağlamıştır. Öğrenciler, seçimlerde aktif rol alarak seçimlerin sonuçlarına saygı duyabilme ve çoğunluğun isteğine uyabilme gerekliliği bilinciyle gelecekteki yaşamlarına uyumlu bir birey olarak yetiştirilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak, daha geniş kitlelerin fikirlerine ulaşılmasıyla daha demokratik sonuçlara varılabilir. Aynı zamanda bu projeyle öğrencilerin birbirlerinin kararlarına saygı duyabilmeyi, birlik ve beraberlik duygusu içerisinde aktiviteleri yürütebilmeyi kazandıkları düşünülebilir. Sözlü bildiri KARASU KENARINDA BİR KÖY OKULU (MİNİK BEDENLERDEKİ BÜYÜK GAYRETLER)Özet: Muş ili Suboyu Köyü Suboyu İlkokulu 4 sınıfın birleştirilmiş sınıf uygulamasının yapıldığı okullardan biridir. Öğrencilerin çok yakın olmasına rağmen il ve kendi hayatları haricinde dünya ile bağlantılarının sağlanması için ne kadar çok uygulamada bulunulursa ülkedeki diğer öğrencilerin yaşadığı eğitim- öğretim hayatı ile eşit bir hayat yaşayacakları düşüncesi ile yola çıkılmıştır. Uygulamalar 2013-2015 yılları arasında birebir deneyimlenerek sonuçlara ulaşılmıştır. Okulun tüm öğrencileri TEMA yesi olup ilkokullarda uygulanan Yavru TEMA eğitimini almışlardır. Yavru TEMA Eğitim Programı temsilcileri olarak Yalovadaki TEMA Şenliğinde bulundukları ili temsil ederek gayretlerinin ödülünü almışlardır. Özgüvenlerinin oluşması, dış dünya ile iletişimlerinin artması, yaparak ve yaşayarak gündelik hayatları içinde öğrenebilmeleri ve kendi ailelerinin yanında diğer bireylerle iletişim kurma becerilerinin sağlanması hedeflenmiştir. Bunun yanında sadece öğrenci eğitim- öğretimi değil velilerin ve köydeki 12-35 yaş arasında eğitime teşvik edilip açık ilk-orta-liseye yazılıp eğitimlerine devam etmeleri sağlanmıştır. Öğrencilerin okullarında su yokken mücadele vermeleri, tören alanı inşasında malzemeleri taşıyıp velilerini teşvik etmeleri, köylerine 2013 yılında yeni döşenen yol ve kanalizasyon çalışmasında aktif rol almaları sağlanmıştır. Bir nevi eve dönüştürülmüş olan okullarında ayaklarında pandufları sınıflarında besledikleri balıkları ve bakımından sorumlu oldukları çiçekleri ile samimi bir hayatın içinde düşüncelerini özgürce ifade edebilmeleri için güdülenmişlerdir. Kız-erkek ayrımı yapmaksızın her türlü gündelik hayata ait çalışmada yer almış, gelen misafirler için gerekli hazırlıklarda bizzat görev almaları sağlanmıştır. Engelli öğrenci arkadaşlarını misafir ederek bahçelerinde şenlik yaparak ağaçlandırma etkinliği oluşturulmuştur. Her öğrencinin kendi çiçeğini ve ağacını dikerek okulun bahçesini kendilerinin oluşturmaları sağlanmıştır. Bunun yanında her öğrencinin kendi evinin bahçesinde bir ağaç dikmesi ve onun bakımını üstlenmesi ile sorumluluk duygularının gelişmesi hedeflenmiştir. Okula farklı meslek dalından gelen görevlilerle sohbet etmeleri sağlanarak geleceğe dair hedefleri ile ilgili farkındalıkları sağlanmıştır. Yurt içinden davetliler olmasının yanında yurt dışından gelen resim öğretmenleri de misafir edilerek öğrenci ve velilerin origami sanatı ile ilgili atölye çalışmasına katılımları sağlanmıştır. Değerler eğitimi etkinliklerini gündelik hayatlarında birebir kendileri uygulayarak yaşamaları sağlanmıştır. Kukla takımı kullanılarak drama eğitimi almaları ve kendilerini daha rahat ifade edebilmeleri için ortam uygun hale getirilmiştir. Hava sıcaklıklarının teneffüs koşullarına uygun olmadığı bir iklime sahip olan bu ilde aylarca süren kış mevsimine çözüm olarak zeka oyunları, yap-boz takımları, çeşitli lego setleri, bilimle ilgili öğrencilerin seviyelerine uygun oyun kartları, dama ve satranç takımları kullanılmıştır. Her öğrencinin kendi oyun grubunu çeşitli kırtasiye malzemeleri ile oluşturmaları sağlanmış, oluşturulan oyun gruplarını evde aileleri ile de oynamaları sağlanmış bu şekilde velilerde zeka oyunları ile tanıştırılmıştır. Öğrenci velilerinin eğitim- öğretim süreci ile iç içe olmaları sağlanarak yıl başında okula göndermeye niyeti olmayan velilerin bu duruma direncinin kırıldığı gözlenmiştir. Zeka oyunları ile taşına öğrenci grubu okulu ziyarete gelen mühendis, kar küreme aracı şoförü, elektrikçi ve daha bir çok insana bu oyunları öğretmiştir. Evlere yapılan veli ziyaretleri ile okula devamın önemi vurgulanmış erken yaşta yapılması planlan evliliklerle ilgili önlemler alınarak kız çocuklarının açık öğretimden okula devamları sağlanmıştır. Din Kültürü Ahlak Bilgisi dersinde dini bayramları öğrenirken Hayat Bilgisi’nde yaşadığı çevresi tanırken değerler eğitimi kapsamında misafirperverlik, yaşlılara hürmet davranışlarını bayram öncesinde köylüye lokum dağıtarak birebir öğrenmeleri sağlanmıştır. Sözlü bildiri KARDEŞİNLE PAYLAŞ VE YAKINLAŞÖzet: Değerler eğitiminde yardımlaşma değeri kapsamında Erzurum un Hınıs ilçesine bağlı Elmadalı köyü ilkokulu ile gerekli yazışmalar saglandıktan sonra kardeş okul olma kararı aldık. Okul bir köy okuluydu birleştirilmiş sınıf uygulamalı eğitim yapılıyordu burada. Okulun ve öğrencilerin bir çok eksiği vardı daha iyi bir eğitim ortamı sağlanması için. Oradaki öğrencilerimizin eksiklerini tek tek belirledikten sonra neler yapabiliriz sorusunun cevabını bulmaya çalıştık. Sürecin yol haritasını çizdik. Projemizin kolunu sadece öğretmen ve öğrenciler değil velilerde oluşturdu. Süreç boyunca veli öğretmen öğrenci birlikte hareket ettik. Hep birlikte yardımlaşma değerini kazanmalıydık, öğrenciler sürece anne ve babalarının katılmasına çok sevindi ve daha fazla istekle çalışmaya karar verdiler. Öğrencilerimle birlikte sınıfımızda küçük bir kumbara oluşturup her gün bu kumbaraya harçlıklarımızdan artan kalan ne varsa attık, yardımlaşma duygusunu buram buram her gün tattı öğrencilerim. Eksikleri temin etmeye başladık, kırtasiye, hikaye kitapları masa örtüleri vb. Eksiklerimizi tamamen giderdikten sonra gönderdik ve ulaştığının haberini alınca tüm sınıf çok mutlu olduk. Yardımlarımızı ulaştırdıktan sonra oradaki kardeşlerimizden mektuplar aldık öğrencilerim bu mektupları ellerine alıp okuyunca cok mutlu oldular. Teşekkür, arkadaşlık kardeşlik, dolu bir çok mektup. Yardımmlar yerine ulaşmıştı somut verileri elimizdeydi. Daha sonra öğren ilerimde mektup gönderdi oradaki arkadaşlarına. Artık orda arkadaşları vardı. Yardımlaşmış ve yakınlaşmıştık. Değerimiz etkili bir şekilde işlenmişti. Sözlü bildiri KARDİOPULMONER RESÜLTASYON EĞİTİMİNDE SİMÜLASYON MAKETLERİNİN KULLANIMINA İLİŞKİN ÖĞRENCİ MEMNUNİYETİNİN BELİRLENMESİÖzet: Temel sağlık hizmetlerinin başarısı, bakım verecek hemşire ve diğer sağlık personellerinin iyi yetiştirilmesine bağlıdır. Hemşirelik lisans eğitiminin odak noktası insandır. Bu nedenle hemşirelik öğrencileri, sağlık personeli olarak topluma dahil olmadan önce, teorik dersleri takiben beceri laboratuvarlarında rehberler eşliğinde temel uygulamaları simülasyon maketleri üzerinde yapmaktadırlar. Simülasyon maketlerinin uygulama eğitimlerinde kullanılması ile öğrencilerin gerçek hayatta karşılaşabilecekleri senaryolar ile kritik düşünme ve uygulama yapabilme becerileri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu çalışmanın modern eğitim araçlarının hemşirelik eğitiminde daha etkin ve devamlı bir şekilde kullanılması ile öğrencilerin öz güveninin ve uygulama becerisinin artmasını ve hata yapma olasılığının en aza indirilmesini amaçlanmaktadır. Kalp krizi aniden oluşan, ancak buna yol açan aşamaları uzun yılların eseri olan çok ciddi bir sağlık sorunudur. Dünyada ve ülkemizde en başta gelen ölüm nedeni olan kalp krizi kalbin, çeşitli nedenlerle çalışamaz hale gelmesi ve kan dolaşımını sağlayamaması durumudur. Bu durumda kalbe dışarıdan baskı yaparak kalbin içindeki kanın dolaşımını ve kalp atışının tekrar başlamasını sağlamak amacıyla uygulanan ilk yardım tekniğine “Kalp Masajı” denir. Tıbbi adı defiribrilasyon olan kalp masajı işlemi, ilk 3-5 dakika içinde yapılacak olursa kalbi duran insanların yarısının hatta üçte ikisinin hayatta kalma olasılığı vardır. Bu amaçla son yıllarda ilk yardım derslerinde gerçeğe uygun simülasyon maketleri üzerinde kalp masajı eğitimleri verilmektedir. Bu çalışma hemşirelik 3.sınıf öğrencilerinin ilk yardım dersinde kalp masajı eğitimini simülasyon maketleri üzerinde birebir uygulamaları sonrasındaki düşüncelerini belirlemek üzere tanımlayıcı olarak planlanmıştır. 2016-2017 Güz yarıyılında Afetlerde Bakım ve ilk yardım Hemşireliği dersini alan 298 öğrenci çalışma kapsamına alınmıştır. 265 öğrenciye kalp masajı simülasyon uygulaması ile ilgili düşüncelerini belirlemek üzere anket uygulanmıştır. Ayrıca kalp masajı uygulaması ile ilgili sınavlarda verilen soruları doğru yanıtlama oranı değerlendirilmiştir. Çalışma sonucuna öğrencilerin %89,8’i simülasyon uygulamasından memnun olduğunu ve yeterli bulduğunu % 25,3’ ü uygulama süresini yetersiz bulduğunu, %76,5’i gerçek hayatta bir kalp krizine müdahale etmek durumunda kalırsa beceri ve bilgisine güvendiğini, % 34,9’unun kalp masajı yapma yetkisi ile ilgili endişe yaşadığını ve %64’ ü gerçek hayatta böyle bir durum ile karşılaşırsa kalp masajını yapacağını ifade etmiştir. Ders sonunda yapılan sınavda kalp masajı ile ilgili sorularda başarı oranının % 83 olduğu belirlenmiştir. Elde edilen bulgular ışığında simülasyon uygulamalarının öğrencilerinin bilgilerinin kalıcılığını ve öz güvenlerini arttırdığı gözlenmiştir. Simülasyon uygulamalarının yaygınlaştırılmasının toplum sağlığına katkı sağlayacağı, bilinç ve farkındalığı arttıracağı dolayısıyla kalp krizine bağlı ölümleri de azaltabileceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri KARESİ 3 YAŞINDAN İTİBAREN OKUYORÖzet: İlçemiz ana okulları ve ana sınıflarında velilerle işbirliği yaparak evde kitap okuma saati düzenlemelerini sağlamak, dinleme alışkanlığını öğrencilerimize kazandırmak, anlama ve kavramalarını okuma alışkanlığı ile geliştirmek, IQ’larını geliştirmek, daha işin başlangıcında okuyan, okuduğunu anlayan, daha iyi, daha doğru, daha güzel bir dünya için yapılacakları sorgulayan, arayan, hayal eden, gelecek kuşaklar için okumayı yaşam şekline dönüştüren bir nesil yetiştirilmesini sağlamak amaçlarıyla yürütülen proje kapsamında kütüphanelere çocukların yaş ve seviyelerine uygun, değerler eğitimine ve davranış kazanımına katkı sağlayacak nitelikte çeşitli hikaye ve masal kitaplarının okul yönetimi ve sınıf öğretmeni tarafından çevre, veli ve okul aile birliği desteği sağlanarak alınması sağlanmıştır. Projenin Uygulama Yöntem Ve Yönetimi aşağıdaki gibidir: 1-Okul yönetimi tarafından okul içinde bir Okul Kütüphanesi oluşturulur. 2-Bu kütüphaneye çocukların yaş ve seviyelerine uygun, yayınevleri dikkatlice gözden geçirilerek çeşitli hikaye kitapları okul tarafından temin edilir. 3-Okuldaki tüm öğrencilerin yapılan bir program dahilinde öğretmenleri rehberliğinde bu kütüphaneyi düzenli olarak kullanmaları sağlanır. Öğrencilere her gün en az bir hikaye masal dinleyecek şekilde kitap ödünç verilir. 4- Her sınıfa bir Kitap kumbarası konularak bu kumbara her ay sonunda çocuklarla birlikte açılarak kumbarada biriken parayla öğrenciyle karar verilerek hikaye kitapları alınır ve sınıftaki öğrencilerle birlikte okul kütüphanesine konulur. 5-Velilerle gerek toplantılar yapılarak, gerekse yazılı metinler gönderilerek iletişime geçilir, Projenin ayrıntıları anlatılır. 6-Her gece yatmadan önce ebeveynlerden birinin çocuğa mutlaka bir hikaye masal okuması sağlanır. Bu etkinlikle ilgili görseller veliler tarafından öğretmenler ile paylaşılır. 7-Okulda öğretmenler çocuklarla evde okudukları kitapla ilgili sohbet eder. 8-Hikaye, Masal dinleme –okuma takip formu oluşturulur. Takip formu aylık tanzim edilir. Takip formunda; tarih, okunan hikaye-masal ismi bölümü, öğrenci ve veli imza bölümleri bulunur. Her gün öğrenci ve veli okunan hikaye -masalın ismiyle birlikte takip formunu imzalar. 19 anaokulu, 17 ana sınıfı toplamda 4339 öğrenciye ulaşılan proje ile ayrıca velilere de okuma alışkanlığının kazandırılması ve okuma saatleri vesilesiyle aile birimini asıl manasıyla hayata geçirmek de mümkün olmuştur. “Karesi 3 Yaşından İtibaren Okuyor” projesi 2017-2018 eğitim- öğretim yılında uygulamaya konulmuş olup süreklilik arz edecek şekilde belirlenen amaçlar doğrultusunda her eğitim-öğretim döneminde uygulanmaya devam edilmesi hedeflenmektedir. Sözlü bildiri KARNELERİN SAĞ TARAFI: ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ.Özet: Sözlük anlamı olarak bakıldığında karne, her dönem sonlarında okul yönetimleri tarafından verilen ve her dersin başarı durumu ile devam, sağlık, yetenek ve genel gidiş durumlarını gösteren belgedir. Öğrencilerin dönem boyunca derslerindeki durumlarının sayısal bir ifadesi olarak karnelerin sol tarafında dersler ve notlar, farklı davranışlara ait değerlendirmelerin yapıldığı davranışlar kısmı ise sağ tarafında yer alır. Sınıf öğretmeninin öğrenci hakkındaki görüşü ise yine karnelerin sağ tarafında bir bölümü oluşturur. Her bir veli öğrencisinden, her bir öğrenci de öğretmeninden öncelikle karnelerin sol tarafındaki sayısal verilerin iyi olmasını beklemektedir çünkü hem veli hem de öğrenci için okuldan en önemli beklenti, iyi ders notlarıdır. Bu beklentiyle birlikte karnelerin sağ tarafındaki bölümlere özellikle öğretmen görüş kısımlarına verilmesi gereken önemin öğretmen, öğrenci ve veli tarafından verilmediği görülebilir. Oysa en az notlar kadar öğrenciye özgü söylenmiş görüş ve sözler de önemli olmakla birlikte karnelerde yer alan öğretmen görüşlerinin büyük bir ciddiyetle doldurulması ve aynı ciddiyetle okunup algılanması gerekir. Bu çalışmada nitel araştırma desenlerinden doküman inceleme yöntemi uygulanacaktır. Araştırma kapsamında incelenen konuyla ilgili olgu ve olaylar hakkında bilgi içeren yazılı belgelerin analiz edilmesiyle veri sağlanmasına döküman incelemesi denilmektedir. Araştırmada random yöntemle belirlenmiş farklı illerde bulunan toplam 39 okulun 2014/2015 Eğitim-Öğretim yılı II.dönemine ait 2947 adet birinci, ikinci ve üçüncü sınıf karnelerinin sağ taraflarını oluşturan öğretmen görüşleri incelenecektir. Öğretmenlerin, öğretmen görüş kısımlarında nasıl ve ne tür cümleler ile nasıl bir üslup kullandıklarını bu çalışma kapsamında belirlenmeye çalışılacaktır. Doküman inceleme çalışmaları devam etmekte olup, ulaşılan sonuçlar literatürle ilişkilendirilerek sunulacaktır. Sözlü bildiri KARŞILAŞTIRMALI SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNE BİR ÖRNEK: TÜRK VE RUS ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN “İYİ VATANDAŞLIK ALGILARI”Özet: Her ülkenin eğitim sisteminden beklentisi iyi insan- iyi vatandaş yetiştirmektir. İyi vatandaşın açılımı hemen herkes için ortak olan beklentilerin yanında ülkelerin kendi sitemleri, kültürleri, siyasi yapıları ile şekilenir. Okul çağlarından toplum hayatına yetişen bir bireyin iyi vatandaş olarak adlandırılması, ülkelerin eğitim siteminin çizdiği çerçeve ile şekillendiği için farklılıklar gösterebilir. İşte bu doğrultuda çalışmanın amacı, karşılaştırmalı eğitime bir örnek olması için Türk ve Rus ortaokul öğrencilerinin iyi vatandaşlık algılarını ortaya koymaktır. Bu araştırmada nitel araştırma yönteminden, durum çalışması modeli kullanılmıştır. Araştırma, 2016-2017 eğitim öğretim yılında Antalya’da yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubundaki Türk ortaokul öğrencilerini Antalya merkezdeki bir ortaokulun 7. ve 8. sınıf öğrencileri (toplam 31 öğrenci) oluşturmuştur. Çalışma grubundaki Rus ortaokul öğrencilerini ise Antalya Özel Moskova Milletlerarası Okulundaki ortaokul öğrencilerinden 24 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada uygulama yapılan okulların seçiminde uygun / elverişli örneklem yöntemi kullanılmıştır. Diğer bir deyişle araştırmada kolaylıkla ulaşabilecek uygun okullar seçmişlerdir. Araştırmanın verileri, öğrencilerin kendi el yazılarıyla düşüncelerini daha rahat bir şekilde sunacağı düşüncesiyle açık uçlu sorular yardımıyla toplanmıştır. Soruların hazırlanmasında Sosyal Bilgiler alan uzmanlarından, sosyal bilgiler öğretmenlerinden ve Antalya Özel Moskova Milletlerarası Okulunun tarih ve sosyal bilgiler öğretmeninden soruların içeriği, soruluş sırası ve uygunluğu konusunda görüş alınmıştır. Öğrencilerin iyi vatandaşlık algılarını öğrenmek için sorulan sorularda genel olarak “iyi vatandaşın ne olduğu, kendilerini iyi vatandaş olarak değerlendirmeleri, iyi vatandaş olarak düşündükleri bir kişiyi anlatmaları, iyi vatandaş olarak kendilerine ailelerinin ve okullarının verdiği eğitimi değerlendirmeleri, sosyal bilgiler dersinin iyi vatandaş yetiştirme hedefini değerlendirmeleri” istenmiştir. Rus ortaokul öğrencileri için hazırlanan görüşme soruları hem Rusça hem de Türkçe diline hakim iki dil uzmanı tarafından çevrilmiştir. Öğrencilerin cevapları yine aynı dil uzmanları tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Bu dil uzmanlarının dışında ayrıca Antalya Özel Moskova Milletlerarası Okulunun tarih ve sosyal bilgiler öğretmeni de her iki dile hakim olduğu için çalışmanın uygulamaları ve sonuçları kendisi ile paylaşılmıştır. Uygulama sonrası Türk öğrencilerin cevapları da öğrencilerin sosyal bilgiler öğretmenleri ile paylaşılmıştır. Çalışma grubundan elde edilen veriler, betimsel analiz ile çözümlenmiştir. Bulgularda, elde edilen nitel verilerin sayısallaştırılması yoluna gidilerek veriler frekanslarla birlikte sunulmuştur. Ayrıca bulguların sunumunda öğrencilerin görüşlerinden doğrudan alıntılar yapılmıştır. Çalışmanın sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde, Türk öğrencilerin Rus öğrencilere göre iyi vatandaşı daha ulusalcı bir çerçevede açıkladıkları, Rus öğrencilerin ise iyi vatandaşı daha evrensel ve küresel bir şekilde ifade ettikleri görülmüştür. Öğrencilerin cevapları değerlendirildiğinde Türk öğrencilerin sosyal bilgiler dersini hala vatandaşlık aktarımı olarak işlendiği düşünülmüştür. 2005 programında iyi vatandaşlık algısının daha küresel anlamda “ülkesini en iyi şekilde temsil eden vatandaş” çizgisindeyken öğrencilerin cevaplarının klasik “vatanı için canını veren, vergisini veren, askere giden, oy kullanan” gibi cevaplar vermeleri bu düşünceyi destekler yöndedir. Rus öğrenciler ise daha evrensel bir görüşle iyi vatandaşı “hak ve sorumluluklarını bilen, ülkesi ve dünya için yararlı işler yapanlar” olarak dile getirmişlerdir. Bu algının sebebini Antalya Özel Moskova Milletlerarası Okulunun tarih ve sosyal bilgiler öğretmenine sorduğumuzda, öğretmenin bunu Rus eğitim sisteminin ve Sosyal Bilgiler dersinin hedefleri ile açıkladığı görülmüştür. Öğretmen, Rusya eğitim programının toplum ve bireye vurgu yaptığını ve bireyin, toplumun ihtiyaçları doğrultusundaki niteliklerle yetiştirilmeye çalıştığını dile getirmiştir. Daha da önemlisi öğretmenin evrensel anlamda yetişen bir vatandaşın daha nitelikli olacağı yönündeki düşüncesinin izlerini, öğrenci cevaplarında görüyoruz, demek mümkündür. Sözlü bildiri KATAMİNO İLE MATEMATİK ÖĞRENİYORUMÖzet: Milli eğitim bakanlığı 2012 değiştirdiği eğitim sisteminde seçmeli dersleri , öğrencileri hayata hazırlama ;ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarma amaçları ile dahil etmiştir. Bu derslerden biri de seçmeli zeka oyunlarıdır. Soyut ve somut nesneler arasındaki ilişkileri kavrayabilme, durumu ve olayları analiz etme, dil ve ifade becerisini geliştirme , stratejik düşünebilme , problem çözme becerisi geliştirme vb. bir çok alanda zihin gelişimi sağlayan , zekanın gelişmesini sağlayan oyunlara akıl ve zeka oyunları denir. Bu alanda birçok oyun bulunmaktadır. Bu oyunlar belli beceriler geliştirmekte ve kazanımıları bulunmaktadır. Bu oyular derslerde oyun oynama yöntemi ile konuların öğretilmesinde bir araç olarak kullanılabilmektedir. Katamino bireysel oynanan problem çözme becerisini geliştirmeye yönelik bir oyundur. Oyunda amaç verilen problem durumlarını yönergeler doğrultusunda çözmektir. Oyunda 12 adet penta parçalar bulunmaktadır. Katamino oyununu öğrenciler çok sevmektedir. Bu bağlamda bu oyunu matematik dersinde nasıl kullanabiliriz ? sorusundan hareketle oyunumuzu ilkokul seviyesinde matematik dersinde ritmik ileri geri sayma , zihinden toplama ,çıkarma, çarpma işlemleri ve basit düzeyde alan kavramı ve alan hesaplama işlemlerini oyunla öğretmen imkanı sağlamaktadır. Katamino da her penta parçası 5 birim küpten oluştuğundan, küp kavramı ve 3 boyut kavramları ile günlük hayattan örneklerle kavramların birbiriyle ilişkilendirilmesi sağlanacaktır. Sözlü bildiri KAVRAM ÖĞRENMEDE YENİ BİR MODEL: DİNAMİK KAVRAM BULUTUÖzet: Bu araştırmanın amacı dinamik bir kavram bulutu uygulaması (DKB) oluşturmaktır. Ayrıca DKB’nin öğrencilerin kavram haritası yöntemine ilişkin tutumlarına etkisini tespit etmek ve DKB’yi kavram öğrenmedeki etkisi ve rolü açısından değerlendirmektir. Bu doğrultuda sosyal bilgiler dersinde öğrencilerin kavram öğrenmelerini kolaylaştırmak, kalıcı kavram öğrenmeyi desteklemek ve teknolojiyle bütünleştirmek için internet üzerinde çalışan bir DKB geliştirilmiştir. DKB’nin geliştirilmesine karar verilirken öğretmen adaylarının kavram haritası hazırlamakta yaşadığı güçlükler ve kavram haritalarının öğretmen merkezli ele alınması etkili olmuştur. Yapılan literatür taramasında “Dinamik Kavram Bulutu” ifadesinin ve uygulamasının daha önce bilimsel literatürde kullanılmadığı görülmüştür. DKB’de iki bileşen bulunmaktadır. DKB’nin ilk bileşeni olan kelime bulutunda yer alacak kavramlar ders yürütücüleri tarafından belirlenmektedir. Bu bileşendeki kavramlar öğrenciler tarafından DKB’nin ikinci bileşeni olan kavram bulutuna aktarılmaktadır. Ardından öğrenciler kendi zihinsel süreç becerileri ile analiz ya da sentez becerilerini işe koşarak kavramları birbiriyle ilişkilendirmektedirler. Böylece kavram bulutu bileşeninde yer alan ilişkisiz kavramlar, hiyerarşik bir yapı içerisinde doğrusal ve/veya diyagonal ilişkili dinamik kavram bulutuna dönüşmektedir. Kavram bulutu bileşeni içerisindeki kavram anahtarları öğrenciler tarafından beceri odaklı ve öğrencinin merkezde olduğu bir süreç boyunca bağlantı/ilişki anahtarlarıyla ilişkilendirilmektedir. Bağlantı/ilişki anahtarlarının içeriği hususunda sistematik bir kısıtlamaya gidilmemiştir. Ayrıca dinamik kavram bulutu bileşeni içerisinde hangi tip kavram haritasının oluşacağına derse ait önceki bilgilerine dayanarak öğrenciler karar vermektedirler. DKB, ADDIE (Analyse, Design, Development, Implementation, Evaluation) öğretim tasarımı modeline göre geliştirilmiştir. Bu modelin ilk aşamasında yer alan analiz basamağında araştırmanın ihtiyaç analizi yapılmıştır. İhtiyaç analizinde öğrencilere verilen derslerin içerikleri de göz önünde bulundurulmuştur. Bu çerçevede yapılan incelemelerde öğrencilerin kavram haritası yönteminden haberdar oldukları görülmüştür. Modelin ikinci aşamasında öğretim tasarımı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca bu aşamada analiz sürecinden elde edilen veriler doğrultusunda DKB’nin taslak ara yüzü oluşturulmuştur. DKB’ya ait bileşenler bu aşamada planlanmış, DKB’nin taslak ara yüz çalışmasına aktarılmıştır. Bu işlemin ardından grafik ara yüz çalışması gerçekleştirilmiştir. DKB’nin grafik ara yüzü oluşturulduktan sonra uygulamanın alt yapısı için HTML kodlarından yararlanılmıştır. CSS kodları ile DKB’nun ara yüz stili belirlenmiştir. Ayrıca HTML ile tanımlanan objeler CSS kodları ile biçimlendirilmiştir. ADDIE öğretim tasarım modelinin üçüncü aşamasında geliştirme basamağı bulunmaktadır. Bu aşamada uygulama JavaScript kodları ile dinamikleştirilmiştir. Öğretim tasarımı modelinin dördüncü basamağı olan uygulama aşamasında DKB’nin kararlılık durumunun ve güçlü ya da zayıf yönlerinin tespit edilmesi amacıyla pilot bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu aşamada araştırmacılar tarafından oluşturulan bir kontrol listesi iki uzman eşliğinde 10 lisans öğrencisine uygulanmıştır. DKB, uygulanan öğretim tasarımı modelinin son aşamasında nitel ve nicel boyutları olan araştırma yöntemleriyle değerlendirilecektir. Araştırmada nicel ve nitel veri toplama tekniklerinin birlikte kullanıldığı karma yöntemden yararlanılmaktadır. Nicel veri elde etmede yarı deneysel model kullanılmaktadır. Araştırma 2016-2017 öğretim yılının bahar yarıyılında 3 aylık bir zaman diliminde gerçekleştirilmektedir. Araştırmanın nicel boyutunun örneklemini Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalında farklı sınıflarda öğrenim görmekte olan 68 lisans öğrencisi oluşturmaktadır. Bu bağlamda örneklemden kontrol (n=33) ve deney (n=35) grupları yansız olarak atanmıştır. Dolayısıyla deney grubu öğrencileri DKB ile, kontrol grubu öğrencileri ise araştırmacı tarafından hazırlanan kavram haritaları yöntemi ile derslerini desteklemektedirler. Deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin DKB’ye yönelik tutumlarındaki değişimin tespiti için veri toplama aracı olarak Turan Oluk, Kan ve Ekmekci (2016) tarafından geliştirilen “Kavram Haritası Yöntemine Yönelik Tutum Ölçeği” (KHYYTÖ), öğrenmelerindeki kalıcılığın tespiti için ise araştırmacılar tarafından geliştirilen “Kavram Başarı Testi” (KBT) kullanılmaktadır. Ölçekler, deney ve kontrol gruplarında yer alan öğrencilere araştırma öncesinde uygulanmış olup, ölçeklerin araştırma sonrasında da uygulanması planlanmaktadır. Deneysel çalışma bittikten sonra ölçeklerden elde edilen veriler bağımsız gruplar için t-testi ile çözümlenecektir. Ayrıca amaçlı örnekleme yöntemlerinden maksimum çeşitlilik örneklemesi ile deney grubundan seçilen 10 öğrencinin DKB ile ilgili görüşlerinden elde edilen veriler araştırmanın nitel boyutunu oluşturacaktır. Verileri elde etmek için beş adet açık uçlu soru bulunan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Bu formla elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenecektir. KHYYTÖ’den elde edilen bulgular deney grubu öğrencilerinin DKB ile kavram haritası yöntemine ilişkin tutumlarındaki değişimin kontrol grubuna göre ne düzeyde olduğunun tespit edilmesine yardımcı olacaktır. KBT’den elde edilen bulgular ise deney grubu öğrencilerinin DKB ile kavramların öğrenilmesindeki değişimin kontrol grubuna oranla nasıl farklılaştığını belirlemeyi sağlayacaktır. Nitel verilerden elde edilen bulgular öğrencilerin DKB ile kavramların ne düzeyde kalıcı olduğunu, kavramlar arasında ilişkiyi ne düzeyde kurabildiklerini, derse karşı motivasyonlarının yükselip yükselmediğini ortaya koyacaktır. Kavram öğrenmede DKB modelinin “kavram haritaları” modelinden farkının; öğretmen yerine öğrencilerin karar verme, analiz, sentez gibi boyutlarda daha aktif olması, teknoloji kullanımı sayesinde öğrenci motivasyonunun artmasına bağlı olarak öğrencilerde kalıcı öğrenmeyi kolaylaştırması ve kavram öğrenmede esneklik sağlaması olarak düşünülmektedir. “Dinamik Kavram Bulutu” adı verilen kavram öğrenme materyalinin geliştirilme sürecinin ve kavram öğrenmeye, kalıcılığına ve tutumuna olan etkisinin incelendiği bu araştırmanın sonuçları elde edildikten sonra eğitimcilere bazı önerilerde bulunulması planlanmaktadır. Sözlü bildiri KAVRAMSAL DEĞİŞİM METİNLERİNİN ÖĞRENCİLERİN FEN BİLİMLERİ DERSİNE YÖNELİK TUTUM VE MOTİVASYON DÜZEYLERİNE ETKİSİÖzet: Bu araştırmanın amacı, kavramsal değişim metinlerinin ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin fen bilimleri dersine yönelik tutum ve motivasyon düzeylerine etkisini belirlemektir. Araştırmada, öntest-sontest kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Deneysel uygulama süreci, ilkokul dördüncü sınıf Fen Bilimleri dersi birinci, ikinci ve üçüncü üniteleri olan, “Vücudumuz Bilmecesini Çözelim”, “Maddeyi Tanıyalım” ve “Kuvvet ve Hareket” üniteleri boyunca toplam 20 haftada gerçekleştirilmiştir. Uygulama süreci boyunca deney grubunda dersler kavramsal değişim metinleriyle işlenirken, kontrol grubunda mevcut Fen Bilimleri dersi öğretim programı doğrultusunda yürütülmüş ve ilave olarak herhangi bir etkinlik yapılmamıştır. Bu kapsamda, belirtilen ünitelerde yer alan çeşitli kavramlarla ilgili 11 farklı kavramsal değişim metni deney grubu öğrencilerine verilmiş ve sınıfta kavramlarla ilgili tartışma ortamları oluşturulmuştur. Bu şekilde, deney grubu öğrencilerinin belirlenen kavramlar üzerindeki başarıları artırılmaya çalışılmış, diğer bir ifadeyle, kavram yanılgıları giderilmeye çalışılmıştır. Veri toplama araçları olarak araştırmacı tarafından geliştirilen “Fen Bilimleri Dersi Tutum Ölçeği” ve “Fen Öğrenimine Yönelik Motivasyon Ölçeği” kullanılmıştır. Fen Bilimleri Dersi Tutum Ölçeği (FBDTÖ) toplam 18 maddeden oluşan üçlü likert tipinde geliştirilmiş bir tutum ölçeğidir ve ölçek 4 boyuttan oluşmaktadır. Ölçeğin geneline ait Crobach Alpha (α) değeri .86 olarak belirlenmiştir. Fen Öğrenimine Yönelik Motivasyon Ölçeği (FÖYMÖ) toplam 3 boyuttan oluşan 19 maddelik üçlü likert türünde bir ölçektir ve ölçeğin geneline ait Crobach Alpha (α) değeri .87 olarak belirlenmiştir. Verilerin analizinde SPSS 17.0 istatistik paket programı kullanılmıştır. Deney ve kontrol gruplarının puanlarını karşılaştırmak amacıyla bağımsız t-testi analizleri gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre, deney ve kontrol grubu öğrencilerinin tutum ölçeği hem ön-test hem de son-test puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür. Bununla birlikte, deney ve kontrol grubu öğrencilerinin motivasyon ölçeği ön-test puanları arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı belirlenmiştir. Fakat deney ve kontrol grubu öğrencilerinin motivasyon ölçeği son-test puanları arasında, deney grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu tespit edilmiştir. Buradan hareketle, fen bilimleri derslerinde kavramsal değişim metinleri kullanımının, öğrencilerin fen bilimleri dersine yönelik tutumlarına olumlu yönde katkı sağladığı, fen öğrenimine yönelik motivasyonlarını ise istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artırdığı söylenebilir. Sözlü bildiri KAYNAŞTIRMA SINIFINDA YER ALAN FARKLI VE NORMAL GELİŞİM GÖSTEREN ÖĞRENCİLERİN OKULDAKİ DERSLERLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Kaynaştırma birçok boyutu ve değişkeni olan bir süreçtir. Kaynaştırma eğitimin daha etkili sonuçlar gösterebilmesi için eğitim sisteminde bulunan tüm bireylerin etkileşim içinde bulunmaları gerekmektedir. Alanda yapılan çalışmalarda, genellikle öğretmen, aile, müfettiş gibi yetişkinlerin görüşlerini içeren çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmada daha farklı bir bakış açısı değerlendirilmek istenmiş ve kaynaştırma sınıfına devam eden normal gelişim gösteren ve farklı gelişim gösteren çocukların sınıf ortamı ve derslerle ilgili görüşleri incelenmek istenmiştir. Bu bağlamda araştırmanın amacı, ilköğretim sınıflarındaki kaynaştırma sınıflarında yer alan , normal gelişim ve farklı gelişim gösteren çocukların sınıf ortamı ve derslerle ilgili görüş ve önerilerini belirlemektir. Bu kapsamda araştırmaya kaynaştırma öğrencisi farklı gelişim gösteren (n:15), normal gelişim gösteren öğrenci(n:45) katılmıştır. Araştırmaya katılacak olan normal gelişim gösteren öğrencilerin seçiminde, araştırmaya katılan öğretmenin sınıfında, araştırmaya katılan kaynaştırma öğrencisi ile birlikte eğitim gören ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi olmaları ölçüt olarak olarak alınmış ve her bir kaynaştırma öğrenci sayısı için 3 normal gelişim gösteren öğrenci seçilmiştir.Toplamda 45 normal gelişim gösteren öğrenci araştırmaya katılmıştır. Araştırma İstanbul’da yapılmıştır. Araştırma verileri, nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşme teknikleri kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, her iki grup öğrencinin de pek çok açıdan benzer görüşlere sahip olduğunu göstermiştir.Özellikle sevilen ve sevilmeyen derslerle ilgili olarak benzer görüşler ifade etmişlerdir. Ayrıca farklı gelişim gösteren çocukların sınıflarında negatif yada pozitif bir ayrıma tabi olduklarını düşünmedikleri, kendilerine yönelik özel bir düzenlemenin varlığından bahsetme dikleri belirlenmiştir. Bu anlamda kaynaştırma açısından okullarda çocuklar açısından bir farklılık algılanmadığı sonucuna varılabilir. Sözlü bildiri KELİME ÖĞRETİMİNDE KULLANILAN ALTERNATİF STRATEJİ VE TEKNİKLERİN ÖĞRENCİ BAŞARISINA ETKİSİ: BİR META-ANALİZ ÇALIŞMASIÖzet: Bir sözcüğün öğrenilmesi ve onun uygun bağlamda kullanılması düşünme becerisini doğrudan etkilemekte ve bireyin dildeki yetkinliğini artırmaktadır. Dil öğretiminin vazgeçilmez unsurlarından biri olan kelime öğretiminin okuduğunu anlamaya, etkili dinleme ve konuşma becerisi kazandırmaya, dile ve sese dayalı farkındalık geliştirmeye, yazmada sahip olunan anlayışı ve özgünlüğü ilerletmeye, dolayısıyla etkili iletişim kurmaya katkı sağladığı kanıtlanmıştır. Bu kazanımların hangi kelime öğretim strateji, yöntem ve teknikleriyle gerçekleştirilebileceği konusunda ise farklı görüşler öne sürülmektedir. Bu farklılıklara rağmen araştırmacıların üzerinde uzlaşma sağladığı temel düşünce, kelime öğretiminde tek bir öğretim yönteminin kullanılmasının etkili öğrenmeyle sonuçlanmayacağı ve kelime öğrenmeye yönelik olumlu bir tutum geliştirmeye katkı sağlamayacağıdır. Nitekim yapılan araştırmalar ülkemizde de, öğretmenlerin kelime öğretiminde kullandıkları yöntem ve tekniklerin yeterince çeşitlilik göstermediğini, dolayısıyla kelime öğretiminin etkili öğrenme çıktılarıyla sonuçlanmadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Türkçe dersinin genel amaçları arasında yer alan “Öğrencilerin söz varlıklarını geliştirerek bir dil zevki ve bilincine ulaşmalarını sağlamak” zorlaşmaktadır. Bu alandaki eksikliğin giderilmesine yönelik olarak araştırmacılar tarafından kelime öğretiminde kullanılmak üzere birtakım teknik, yöntem ve stratejiler önerilmiş ve bu stratejilerin bağımsız değişken olarak atandığı birçok deneysel çalışma yapılmıştır. Bu araştırmanın amacı söz konusu deneysel çalışmaları belli ölçütlere göre analiz etmektir. Araştırmada, “benzer konularda yapılmış birbirinden bağımsız ve çok sayıda çalışmadan elde edilmiş sayısal verileri istatistiksel olarak analiz etme ve bu çalışmaların sonuçları hakkında genel bir sonuca varma yöntemi” olarak tanımlanan meta-analiz yöntemi kullanılmıştır. Öncelikle konuyla ilgili literatür taraması; ERIC, Sage Journals, Science Direct, Web of Sciences, YÖK Ulusal Tez Merkezi ve Ulakbim Ulusal Veri Tabanı üzerinden yapılmıştır. Literatür taraması sonucunda toplanan bilimsel tez ve makalelerden deneysel olma, kontrol ve deney grubu içerme, internet veri tabanlarından erişilebilir olma gibi ölçütleri karşılayan bilimsel çalışmalar kodlanacaktır. Bu çalışmaların etki büyüklükleri hesaplandıktan sonra gerekli istatistiki işlemler gerçekleştirilecek ve yorumlamalar yapılacaktır. Sözlü bildiri KELİME OKUMA BECERİSİ VE SÖZEL ÇALIŞMA BELLEĞİNİN OKUDUĞUNU ANLAMA DÜZEYLERİNİ YORDAMASIÖzet: Okuma kavramı, eğitsel, dilsel ve bilişsel birçok değişkeni içeren karmaşık bir yapıya sahiptir (Akyol ve Turan, 2006; Kamhi ve Catts, 2008; Gillon, 2004). Bu değişkenlerin okuma performansını nasıl etkilediğini açıklamak okuma ve okuduğunu anlama becerisinin geliştirilmesi ve değerlendirilmesi açısından önem taşımaktadır. Bu araştırmanın amacı, kelime okuma becerisi ve sözel çalışma belleğinin okuduğunu anlama düzeylerini ne derece yordadığını tespit etmektir Bu temel amaca ek olarak, kelime okuma becerisi ve sözel çalışma belleği arasındaki ilişkiler incelemiştir. Araştırma ilişkisel tarama modeli ile yürütülmüştür. Araştırmanın ilişkisel tarama modeline göre yürütülmesindeki amaç bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki ilişkilerin varlığını ve derecesini ortaya koymaktır (Crano ve Brewer, 2002). Araştırmanın çalışma grubunu ilkokul dördüncü sınıfa devam eden ve dokuz yaşında olan 133 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışma grubunda yer alan öğrencilerin 68’i (%51) kız, 65’i (%49) erkektir. Okuduğunu anlama düzeylerini belirlemek amacıyla Erden (2006) tarafından geliştirilen Özel Öğrenme Güçlüğü Bataryası formunda yer alan dördüncü sınıf metni, okuduğunu anlama soruları ve alan notları, kelime okuma becerisini ölçmek için Babür, Haznedar, Erçetin, Özerman ve Erdat-Çekerek (2011) tarafından geliştirilen Kelime Okuma Bilgisi Testi (KOBİT), sözel çalışma belleğinin değerlendirilmesine yönelik Akoğlu ve Acarlar (2014) tarafından geliştirilen Türkçe Anlamsız Sözcük Tekrar Listesi (AST) kullanılmıştır. Veri analizi iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada okuduğunu anlama performansı, Akyol’un (2005) Ekwall ve Shanker’den (1988) uyarladığı kılavuz tablo ve alan notları aracılığıyla değerlendirilmiştir. İkinci aşamada ise okuduğunu anlama düzeyleri, kelime okuma becerisi ve sözel çalışma belleğine ilişkin elde edilen veriler üzerinde korelasyon ve çoklu doğrusal regresyon analizleri gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda, kelime okuma becerisinin okuduğunu anlama düzeylerini anlamlı derecede yordadığı görülmüştür. Bununla birlikte sözel çalışma belleği ve okuduğunu anlama arasında anlamlı bir ilişki olduğu ancak okuma düzeylerini yordamadığı sonucuna varılmıştır. Sözel çalışma belleği ve kelime okuma becerisi arasında anlamlı ve düşük bir ilişki olduğu ise araştırmanın diğer bir sonucudur. Kaynakça Akyol, H. (2005). Türkçe ilk okuma yazma öğretimi. Ankara: Pegem. Akyol, H., ve Temur, T. (2006). İlköğretim üçüncü sınıf öğrencilerinin okuma düzeyleri ve sesli okuma hataları. EKEV Akademi Dergisi, 10 (29), 259-274. Akoğlu, G., ve Acarlar, F. (2014). Türkçe Anlamsız Sözcük Tekrarı Listesinin 3-9 Yaş Grubu Çocuklarda Kullanımının İncelenmesi. Eğitim ve Bilim, 39 (173), 13-24. Babür, N., Haznedar, B., Erçetin, G., Özerman, D., ve Erdat-Çekerek, E. (2011). Türkçe’de Kelime Okuma Bilgisi Testi’nin (KOBİT) Geliştirilmesi. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Dergisi, 28 (2), 2-23. Crano, W.D., ve Brewer, M.B. (2002). Principles and methods of social research. New Jersey, Lawrence Erlbaum Associates Publishers. Gillon, G. T. (2004). Phonological awareness: From research to practice. NewYork: Guilford Press. Erden, G. (2006). Özgül Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG) Bataryası Formu Kurs Notları. Kamhi, A., ve Catts, H. (2008). The language basis of reading: Implications of classification and treatment of children with reading disabilities. Bulter, K. & Silliman, E. (Eds.) Speaking, Reading, and Writing in Children with Language and Learning Disabilities: New Paradigms in Research and Practice içinde (s. 45-72) . Mahwah: Lawrence Erlbaum Associates. Sözlü bildiri KELİME TEKRAR TEKNİĞİ, EKO OKUMA VE KELİME KUTUSU STRATEJİLERİ KULLANILARAK BİR İLKOKUL ÖĞRENCİSİNİN OKUMA GÜÇLÜĞÜNÜN GİDERİLMESİÖzet: Bu çalışmada, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında ilkokul üçüncü sınıfta eğitim gören ve okuma güçlüğü çeken bir kız öğrencinin, okuma sürecinde yaptığı hataların belirlenmesine ve bu hataların giderilmesi amaçlanmıştır. Araştırma, durum çalışması desenlerinden “bütüncül tek durum deseni”nde yürütülmüştür.Verilerin toplanması aşamasında, Akyol (2010) tarafından Haris ve Sipay (1990), Ekwall ve Shanker (1988) ve May (1986)’dan uyarlanan “Yanlış Analiz Envanteri”nden ve video kayıtlarından yararlanılmıştır. Uygulama sürecinde kelime tekrarı tekniği, kelime kutusu ve eko okuma stratejileri kullanılmıştır. Uygulamaya başlamadan önce öğrencinin herhangi bir sağlık problemi olup olmadığı ile ilgili aile hekiminden rapor alınmıştır. Bu raporda fiziksel (görme, duyma v.b.) ve zihinsel bir sorunu olmadığı tespit edilmiştir. Seviye belirleme amacıyla öğrencinin kendi sınıf düzeyi olan 3.sınıfla ilgili ‘’Tutumlu Çocuk’’ adlı 152 kelimelik bir metin okutulmuştur. Öğrenci bu metni 10 dakika 28 saniye sürede okuyabilmiştir. Yapılan düzey belirleme çalışmasında öğrencinin oldukça yavaş ve heceleyerek okuduğu gözlemlenmiştir. Yanlış okunan kelime sayı 62’dir. Bu değerler dikkate alındığında kelime tanıma düzeyi (%50)‘’ Endişe Düzeyi’’ olarak tespit edilmiştir. Okuduğunu anlama düzeyi (%60) olarak ’Endişe Düzeyi’’ bulunmuştur. Daha sonra bir alt sınıf düzeyinde olan 107 kelimelik ‘’Nasreddin Hoca’’ adlı 2.sınıf metni okutulmuştur. Öğrenci bu metni 7 dakika 15 saniye sürede okuyabilmiştir. Yanlış okunan kelime sayısı 26 ‘dır. Bu değerler dikkate alındığında kelime tanıma düzeyi (%75) ‘’Endişe Düzeyi’’ olarak tespit edilmiştir. Okuduğunu anlama düzeyi yaklaşık olarak (%60) olarak ‘’Endişe Düzeyi’’ bulunmuştur. Daha sonra bir alt sınıf düzeyinde ‘’Okumak Ne Güzel’’ adlı 50 kelimelik 1.sınıf metni okutulmuştur. Öğrenci bu metni 2 dakika 48 saniye sürede okuyabilmiştir. Yanlış okunan kelime sayısı 15 ‘dir. Bu değerler dikkate alındığında kelime tanıma düzeyi (%75) ‘’Endişe Düzeyi’’ olarak tespit edilmiştir. Okuduğunu anlama (%60) olarak ‘’Endişe Düzeyi’’ bulunmuştur. Bu uygulamalar sonrasında öğrencinin okuma seviyesi 1.sınıf olarak belirlenmiştir. 1.sınıf metinleri ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. 12 saatlik çalışma sonucunda öğrenci 121 kelimelik ‘’Küçük Yeşil Sabun’’adlı 1.sınıf düzeyindeki metni 5 dakika 56 saniyede okumuştur. Toplam 20 hata yapmıştır. Bu değerler dikkate alındığında kelime tanıma düzeyi (%83) ‘’Endişe Düzeyindedir’’.Anlama düzeyi (%75) ‘’öğretim düzeyindedir.’’32 saatlik bir çalışma planlanmaktadır. 12 saatlik çalışma sürecinde öğrencinin okuma hızı,kelime tanıma becerisi ve okuduğunu anlama becerisi giderek artacağı öngörülmektedir. Ancak çalışma en az öğrencinin 3.sınıf seviyesinde öğretim düzeyinde okuduğunu anlama ve kelime tanıma becerisi kazanana kadar yürütülecektir. Sözlü bildiri KESİNTİLİ VE ZORUNLU (4+4+4) EĞİTİM SİSTEMİNDE OKUL YÖNETİCİLERİ VE ÖĞRETMENLERİN MESLEKİ TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, Türk Milli Eğitiminin Kesintili ve Zorunlu (4+4+4) Eğitim Sistemine geçiş sonrasında öğretmen ve okul yöneticilerinin tükenmişlik düzeylerini incelemektir. Araştırma karşılaştırmalı türden tarama modelindedir.Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır (Karasar, 1995: 77). Araştırmanın evrenini; Uşak il genelindeki Merkez, Banaz, Eşme, Karahallı, Sivaslı, Ulubey ilçelerinde bulunan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda, görev yapan okul yöneticileri ve öğretmenler oluşturmaktadır. Örneklemini ise yine merkez ilçelerde bulunan okullarda listeden random yöntem ile seçilen 491 okul yöneticisi ve öğretmenden oluşturmaktadır. Örnekleme giren katılımcılardan, Kesintili ve Zorunlu (4+4+4) Eğitim Sisteminin mesleki tükenmişlikleri üzerine etkisine ilişkin gerekli verileri toplamak amacıyla kişisel bilgiler ve Kesintili ve Zorunlu (4+4+4) Eğitim Sisteminin Mesleki Tükenmişlik üzerine etkisi olmak üzere iki bölümden bir veri toplama aracı kullanılmıştır. Veri toplama aracında 22 soruluk Maslach Mesleki Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) esas alınmıştır. Maslach tükenmişlik ölçeği, Christina Maslach (1986) tarafından geliştirilmiştir. Toplam 22 sorudan oluşmaktadır. Tükenmişlik envanterinden duygusal tükenme (DT), duyarsızlaşma (D), kişisel başarı(KB) olmak üzere üç alt ölçüm elde edilmektedir. Bu alt boyutlardan duygusal tükenme 9 maddeden oluşmakta, bireyin mesleği yoluyla duygusal açıdan tüketilmesini kapsamaktadır. Duyarsızlaşma boyutu, 5 maddeden oluşmakta öğretmenin öğrencilere duygudan yoksun ve uzak davranışlarını içermektedir. Kişisel başarısızlık boyutu ise 8 maddeden oluşmakta, bireyde mesleki başarısızlığı ve yetersizliği belirlemektedir. Her alt ölçekle ilgili duyguların sıklığı Likert tipi ölçekleme yöntemi ile belirlenmektedir. Maslach Tükenmişlik ölçeğinde yer alan maddeler Kesintili ve Zorunlu (4+4+4) Eğitim Sisteminin doğuracağı neticeler ile birleştirilmiş ve 22 madde bu şekilde oluşturulmuştur.Oluşturulan veri toplama aracının geçerliğini uzman görüşlerine başvurarak değerlendirilmiştir. Veri toplama aracı alanında yetkin dört uzmana gönderilerek görüşleri alınmış ve bu uzman görüşleri doğrultusunda uygulanabilir hale getirilmiştir. Araştırmada verilerin çözümlenmesinde SPSS (Sosyal Bilimler İçin İstatistik Programı) programı kullanılmıştır. Verilen yanıtlar aritmetik ortalama ve standart sapma esas alarak değerlendirilmiştir. Verilerin analizinde normallik testi olarak Kolmogorov Smirnov testi kullanılmıştır. Normal dağılım gösteren gruplar için t testi ve tek yönlü varyans analizi, varyansların eşitliğini test etmekte Levene testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; okul yöneticileri ve öğretmenlerin kesintili ve zorunlu (4+4+4) eğitim sistemine geçilmesi sonrasında düşük düzeyde duyarsızlaşma yaşadıkları, orta düzeyde duygusal tükenmişlik ve kişisel başarı boyutlarında tükenmişlik yaşadıkları sonuçlarına ulaşılmıştır. Ayrıca öğretmenlerin okuttukları sınıflara, branşlarına, alan değiştiren öğretmenlerin değiştirdikleri alanlara göre tükenmişlik düzeylerinde farklılaşma olmadığı, cinsiyet, yaş, kıdem, eğitim durumlarına göre tükenmişlik düzeylerinde farklılaşmaların olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri KESİNTİLİ ZORUNLU EĞİTİMDEN ETKİLENEN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OKULA BAĞLANMA VE AKADEMİK ÖZYETERLİK DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: 4+4+4 eğitim sistemi olarak bilinen 6287 sayılı Kanun büyük tartışmalara ve karşı çıkışlara rağmen yürürlüğe girmiş ve 2012-2013 öğretim yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Kabul edilen yeni sistem, hem öğretmenleri hem de milyonlarca öğrenci ve aileyi yakından etkilemiştir. Bu sistemle ilgili en önemli eleştirilerden birisi okula başlama yaşının öne çekilmesi olarak değerlendirilmiştir. 2012-2013 eğitim-öğretim yılı itibariyle 60 ayını dolduranlar, 66-71 ay arasında olanlar ve 72 ay ve üstü öğrenciler okula başlamıştır. Böylece üç farklı yaş grubu ilkokul birinci sınıfa başlamıştır. Özellikle, 60-69 ay arasında olan birinci sınıf öğrencilerinin okula başlamasıyla, öğrencilerin okula uyum ve okula hazır bulunuşluk konuları üzerinde kamuoyunda tartışmalar yaşanmıştır. Bu öğrenciler 2015-2016 eğitim-öğretim yılı itibariyle ilkokul 4. sınıfta okumaktadırlar. Bu araştırmanın amacı; yeni uygulamayla bazı konularda birbirinden geride kalacakları iddia edilen öğrencilerin okula bağlanma ve akademik özyeterlik düzeylerini incelemek ve bazı demografik değişkenler (cinsiyet, yaş, okul öncesi eğitim alma durumu) açısından aralarında anlamlı farklılığın olup olmadığını ortaya koymaktır. Araştırma tarama modelinde desenlenmiştir. Verilerin toplanmasında, Hill (2005) tarafından geliştirilmiş, Savi Çakar (2011) tarafından Türkçe’ye uyarlanmış olan “ Çocuk ve Ergenler İçin Okula Bağlanma Ölçeği” ve Morgan ve Jinks (2003) tarafından geliştirilmiş, Öncü (2012) tarafından Türkçe’ye uyarlanmış olan “Akademik Özyeterlik Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu; 2015-2016 eğitim-öğretim yılı İzmir ili Buca ilçesi devlet okullarında okuyan 612 ilkokul 4. sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmada non-paremetrik istatistik teknikleri kullanılmış olup, elde edilen veriler SPSSde analiz edilmiştir. Araştırmanın bulgularına göre; ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin cinsiyet değişkenine göre okula bağlanma ve akademik özyeterlik düzeylerinde kız öğrencilerin lehine anlamlı fark bulunmuştur. Öğrencilerinin okul öncesi eğitim alma durumlarına göre akademik özyeterliklerinde okul öncesi eğitim alanlar lehine anlamlı fark bulunmuş olup, okula bağlanma değişkeninde okul öncesi eğitim alan ya da almayanlar arasında anlamlı fark yoktur. Öğrencilerinin yaş değişkenine göre ilkokula başladıklarında yaşı büyük olanların (72 ay ve üstü doğumlular, 66-71 ay arası doğumlular) yaşı küçük olanlara (60-65 ay arası doğumlular) göre akademik özyeterlikleri daha yüksektir. İlkokula başladıklarında 72 ay ve üstü doğumlu olanların, 66-71 ay arası doğumlulara göre akademik özyeterlikleri arasında anlamlı fark yoktur. Okula bağlanma değişkeninde ise yaşa göre anlamlı fark bulunmamıştır. Bu araştırmanın sonuçlarının yeni sistemle birlikte yaşandığı iddia edilen bazı sorunlar üzerinde veriye dayalı düşünme ve tartışma ortamı yaratacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri KESİRLER VE RASYONEL SAYILARIN ÖĞRETİLMESİNDE KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLERİN GİDERİLME YÖNTEMLERİÖzet: Öğrencilerin matematik dersindeki öğrenme güçlüklerini,ortak yanılışlarının gerisinde yatan eksik öğrenmelerini ve kavram yanılgılarını gidermek,kavram eğitimini gerçekleştirmek amacı ile çeşitli öğrenme-öğretme etkinlikleri düzenlenebilir; bu amaçla değişik araçlar kullanılabilir ve çeşitli öğretim materyalleri geliştirilebilir.İlköğretim okullarında Kesirler ve Rasyonel sayılar ünitelerinde öğretilecek kavramları ve işlem becerilerini içeren, sınıf ortamında öğretmenin rehberlik görevini üstlendiği,öğrencinin bilgiyi kendisinin keşfetmesini sağlayan ,öğrenci ve öğretmen arasında daha etkin bir etkileşim sağlamak amacı ile davranışçı ve bilişsel yaklaşımların ışığında geliştirilen öğretim materyallerinin daha etkin ve yararlı olacağı varsayılmaktadır. Yapılan çalışmada amaç, Kesir ve Rasyonel sayıların öğretilmesinde karşılaşılan güçlükler ve giderilme yöntemleri temelinde ilköğretim yedinci sınıfta okutulmakta olan öğrencilerin kesirler ve rasyonel sayılar konusunda bilgi eksiklikleri ve kavram yanılgılarını belirlemek ve bunların giderilmesine katkıda bulunmak, ayrıca ilköğretim yedinci sınıf öğrencilerinin matematik dersinde kullanılan ölçme ve değerlendirme teknikleri, teknolojiden yararlanma şekilleri konusunda düşüncelerini tespit etmektir. Bu çalışmada, genel olarak eğitim, öğretim, öğrenme, matematik, matematik öğretiminde kullanılan yöntem ve teknikler, ölçme ve değerlendirme, kavram yanılgıları ve kavram haritaları hakkında bilgi verilmiştir. Araştırma,2002-2003 eğitim-öğretim yılında İzmir ili Buca ilçesinde bulunan 10 ilköğretim okulu 384 yedinci sınıf öğrencisi üzerinde yapılmıştır. Hazırlanıp uygulanan anketler sonucunda elde edilen veriler MS Excel, MS Word ve SPSS 11 0 programları yardımıyla tablolaştırılarak yorumlanmıştır. Sözlü bildiri KEŞKE BENİM DE BÖYLE BİR SINIFIM OLSAÖzet: Türkiye’de öğrenciler, günün dörtte birini sınıf ortamında geçirmektedirler. Çocukların günlük rutinleri göz önüne alındığında, bunun yüksek bir oran olduğunu ve öğrencilerin sınıf ortamına yalnızca eğitim-öğretim ortamı olarak bakmadığını söylemek mümkündür. Sınıflar, öğrencinin yaşamında ailesinden sonra gelen ikinci derecede önemli ilişkiler sistemidir. Eğitim-öğretim etkinliklerinin üretildiği ortak bir yaşama alanıdır. Bu eğitim-öğretim sürecinde öğrencilerin karşılaştıkları eğitim ortamları olan sınıflar bu sürecin önemli bir öğesidir. Bu açıdan sınıfların öğrenciler tarafından nasıl algılandığının ortaya çıkarılması, eğitim-öğretim etkinliklerinin nasıl yapıldığı konusunda ipuçları vermesi, öğrencilerin arzu ettikleri eğitim ortamının yaptıkları resimler aracılığıyla ortaya çıkarılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu araştırmanın amacı, 1. 2. 3. ve 4. sınıf öğrencilerinin mevcut ve hayali sınıf algısının ortaya çıkarılması; bu iki algı arasındaki farkın öğrencilerin yaptıkları çizimler doğrultusunda incelenmesidir. Araştırmada bu genel amaca dayalı olarak şu sorulara yanıt aranmıştır: Öğrencilerin şu an öğrenim gördükleri sınıf ve hayallerindeki sınıf algısı nasıldır? Öğrenciler, şu an öğrenim gördükleri sınıf ve hayallerindeki sınıfa ilişkin algılarını resimlerine nasıl yansıtmaktadırlar? Her iki resim arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir? Öğrencilerin resimlerinde çizdikleri sınıf ile yazılı görüşleri arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir? İlkokul öğrencilerinin hayallerindeki sınıfa ilişkin algılarını belirlemek için amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 yılı Şubat ayında Manisa il merkezinde bulunan bir devlet okulunda öğrenim gören 1. 2. 3. ve 4. sınıf öğrencileri ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 1. sınıflardan 21 kız 19 erkek, 2. sınıflardan 17 kız 20 erkek, 3. sınıflardan 27 kız 23 erkek ve 4 sınıflardan 19 kız 28 erkek öğrenci olmak üzere toplam 174 öğrenci katılmıştır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden olan sanat temelli araştırma yöntemi ve 1. ve 2. sınıflarda, öğrencilerin kendilerini daha net ifade edebilmeleri için yapı-yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Sanat temelli araştırma; bilimsel araştırmalarda sanat ya da tasarım süreçleri ile gerçekleştirilen anlatımlar ile araştırmayı ilişkilendiren desendir. Bu desende, öğrencilerin sanatsal anlatımları yoluyla çeşitli durumlara ilişkin algıları ve bakış açıları, kendi izlenimlerinden yola çıkarak ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Araştırmalarda resimleri ve resimsel anlatımlara dayalı verileri kullanmak özellikle ilköğretim sürecinde öğrenci merkezli bir süreçtir ve aynı zamanda yine öğrenci merkezli değerlendirme aracıdır. Araştırmada, uygulamaya katılan öğrencilere “Nasıl bir sınıfta öğrenim görüyorsunuz, nasıl bir sınıf hayal ediyorsunuz” odak sorusu yöneltilmiş, bu doğrultuda öğrencilerden hayallerindeki sınıfı resimleriyle anlatmaları istenmiştir. Öğrencilerin çizdikleri resimleri yazılı olarak betimlemeleri amacıyla, onlardan çizdikleri resimlerde ne anlatmak istedikleri, ne hissettiklerini içeren açık uçlu sorulara yanıt vermeleri istenmiştir. Verilerin çözümlenmesi aşamasında, öğrencilerin çizmiş oldukları resimler ve açık uçlu sorulara vermiş oldukları yanıtlar araştırmacılar tarafından analiz edilmiş ve alan uzmanının görüşüne başvurulmuştur. Analiz edilemeyecek durumda olan 15 çizim elenerek toplam 159 resim üzerinde çalışılmıştır. Elde edilen veriler uzman görüşleri doğrultusunda kategorize edilerek, verilerin analizinden yüzde (%) ve frekanstan (f) yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda resimlere genel olarak bakıldığında öğrencilerin mevcut sınıflarını büyük binalar içerisinde, renksiz ve kübik şekillerle çizdikleri görülmektedir. Öğrencilerin hayal ettikleri sınıf ortamlarında ise en çok kullandıkları obje ve mekanlar şunlardır: Az katlı bina, renkli, ormanda, sınıf içerisinde ağaç, balon, çiçek ve çeşitli süsler, sıralar az ve mümkün olduğu kadar kenarda, geniş oyun alanı. Sözlü bildiri KİÇİK ADDIMLARIN BÖYÜK UĞURLARI!Özet: . Kiçik addımlarla böyük uğurlara doğru. “Təhsil millətin gələcəyidir. Həyatını müəllimliyə həsr edən insanlar, həqiqətən, fədakar, xalqına, millətinə sədaqətli və eyni zamanda qəhrəmanlıq göstərən insanlardır.” (Heydər Əliyev) Nədənsə illər keçdikcə zamana tabe olub, bu məzmunda mühit qurmağa çalışırıq. Bu yerdə” Dəli Kür” filmindəki bir səhnə yadıma düşür. Heç bir dərs ləvazimatları olmayan, məscid binasında molla şagirdi vurduğu şallaqlarla tənbeh etməyə çalışır. Bu anlayış dövrün dərs metodları ilə müqayisədə bir daha təsdiq edir ki, vətəndaş yetişdirildiyi mühitdə şagird nümunə götürdüyü insanda özünü axtarır. Bu axtarışlarda tapılan “mənlər” bəzən vətəndaş yetişdirdikdə, nələrisə axsadır, nələri isə səhv istiqamətə yönəldir. Bir zaman dərs metodlarını belə görmüşük deyə indi də elə davam etməliyik, fikirləşmək düzgün deyil. Bu gün bütün çətin maneələri aşıb, neçə-neçə şagirdlərimiz xaricdə təhsil alır, elm sahibi olurlar. “Musiqi ruhun qidasıdır” deyilər, doğrudan da, belədir. Musiqi dərsləri ümümtəhsil məktəblərdə bacarıq və vərdişləri yaratmaqla bərabər şagirdlərin yaradıcılıq qabliyyətlərini də inkişaf etdirir. Yeni fənn kurikuluma əsaslanan musiqi dərsi indi daha maraqlı, daha yaradıcı dərslərdən biri sayılır. Şagirdlər mahnı oxumaq, rəqs etmək, müxtəlif musiqi alətlərdə ifa etməyi belə bacarırlar. Əvvəllər sadəcə dərslikdən istifadə edən müəllimlər, indi distant dərslər, vebinarlar, konfranslar təşkil edərək dərslərinin daha da maraqlı olmasına zəmin yaradırlar. Şagirdlərimə İKT–dən məharətlə istifadə etməyi öyrədirəm. Musiqi dərslərində də bir çox məktəblərlə dərs mübadıləsi aparırıq. Buna misal olaraq İsmayıllı rayon İ.Həsənov adına 1 saylı tam orta məktəbin şagirdləri musiqi və informatika dərsinin maraqlı inteqrasiyasını Bakı şəhəri Xəzər Unversitetinin Dünya məktəbinin şagirdləri ilə birgə keçirtmişdilər. Musiqi dərsinin mövzusuna əsaslanaraq Publusher proqramı da şagirdlər tərəfindəın mənimsənildi. Bu dərs zamanı şagirdlərim Tofiq Quliyev yaradıcılığı haqqında geniş məlumatlar əldə etdilər. Publisher proqramında bəstəkarın həyat və yaradıcılığını əks etdirən buklətləri hazırlandı. Apardığımız dərs mübadıləsi hər iki məktəbin geniş marağına səbəb oldu. Belə dərslərimizin sayını artıraraq bir çox mövzularda Web2.0 alətlərinidə öyrənməyə nail olduq. İctimai Televiziyanın Açıq Dərs proqramında bu təcrübə haqqında danışdım. Musiqi və informatika dərslərinin inteqrasiyası müəllimlər tərəfindən alqışlandı. Musiqi fənnində şagirdlərim Minsk şəhərində keçirilən onlayn beynəlxalq olimpiada da daima yüksək yerlər qazanır. Bu uğurlar mənim şagirdlərimə verdiyim musiqi biliklərini və İKT bacarıqlarına əsaslanır. Belə ki, şagirdlər musiqi dərsimizdə araşdırmalar apararaq müxtəlif musiqi terminləri, dünya xalqlarının bəstəkarlarının həyat və yaradıcılığını öyrənirlər. Şagirdlər bilik və bacrıqlarını nümayiş etdirməyə çalışır. Bu sahədə də şagirdlər internet araşdırmalarına əsasən müxtəlif xalqların milli rəqslərini, xalq mahnılarını və bir çox musiqi alətləri ilə tanış olurlar. Musiqi ilə, bağlı şagirdlərimlə bərabər müxtəlif yeni nailiyyətlərə çalışırıq. Buna misal olaraq ucqar kənd məktəblilərinin istedadlı şagirdlərini üzə çıxartmaq məqsədi ilə “Bacarıqlı kiçik musiqiçilər” müsabəqəsini təşkil etmişik. Müsabiqədə milli rəqslərimiz, mahnıramız bacarıqlı şagirdlər tərəfindən nümayiş olunur. Müvafiq yerləri tutan şagirdlər məktəb rəhbərliyi tərəfindəın diplom və müxtəlif hədiyyələrlə mükafatlandırılır. Hər dəfə bu müsabiqənin nətıcələri musiqi bloqumuzda yerləşdirilir. Müsabiqəmiz əməkdaşlıq etdiyimiz ölkələrin də rəğbətini qazanmışdır. Artıq musiqi dərslərimizdə mövzulara əsaslanaraq onlayn müsabiqədələrədə yer veririk. Sözlü bildiri KİMYA EĞİTİMİNDE ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLER ARASINDAKİ İLETİŞİM KANALI: WHATSAPPÖzet: Whats’App; anlık mesajlaşma amacıyla kullanılan akıllı telefonlarda bulunan bir uygulamadır. Whats’App uygulaması son dönemde toplumda popüler bir uygulama olmakla birlikte eğitim alanında kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Eğitim alanında okul saatleri içinde ve okul saati dışında Whats’App kullanımı ile ilgili olarak İngilizce ve kimya eğitiminde alana özel konular ile ilgili çalışmalar bulunmaktadır. Ancak belirli bir alan öğretmenin ve öğrencilerin belirli bir programa bağlı kalmadan gönüllü olarak oluşturulan gruplarda ilgili uygulamayı nasıl kullandıklarını araştıran çalışmaya rastlanmamıştır. Bu amaçla öğrencilerle iletişimde Whats’App uygulaması kullanan kimya öğretmenleri ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Çankırı ve Ankara ilinde MEB bağlı Anadolu Lisesinde görev yapan çalışmaya gönüllü olarak katılan 8 kimya öğretmeni ile çalışma yürütülmüştür. Lise düzeyinde derse giren öğretmenler ile yapılan çalışmada Whats’App uygulamasının 5 ana amaç doğrultusunda kullanıldığı belirlenmiştir. Öğrencilerin; ders ile ilgili motivasyonunu artırmak, iletişimi güçlendirmek, öğrenciler arasında bilgi paylaşımını teşvik etmek, öğrenme fırsatı olarak kullanmak, çalışma sürecini planlamak olarak sınıflandırılmıştır. İlk olarak öğrencilerin ders ile ilgili motivasyonlarını artırmak için çalışma temposunu hızlandırıcı mesajların, ders içeriği ile ilgili ipuçlarının gönderilmesi, başarıyı hissetmelerini sağlayıcı ifadeler, kimlik ve kişiliklerinin değerli olduğunu belirten mesajlar, birlikte yaşanan anların fotoğrafları bu kapsamda değerlendirilmiştir. İkinci olarak iletişimi güçlendirmek kapsamında; özel günlerin kutlanması, başarıların kutlanması ve aidiyet duygusunun artırılmasına yönelik mesajlar bu alanda yer almıştır. Üçüncü olarak bilgi paylaşımı içeriğinde; bir konu ile ilgili ses kaydı, soru, sorunun çözümü, konu kapsamında görsel, dokümanlar alınmıştır. Dördüncü olarak öğrenme fırsatı kapsamında; anlaşılamayan bir konuya anında verilen cevaplar, soru ve cevaplar bu kategoride ele alınmıştır. Son olarak süreci planlama kapsamında dönem içinde proje, ödev, sınav hazırlıklarında süreyi hatırlatma, dönüt alıp verme bu kapsamda değerlendirilmiştir. Ayrıca Whats’App uygulamasının kullanım kolaylığı, düşük maliyete sahip bir iletişim kanalı olması bununla beraber getirdiği eğitim kazanımları avantaj olarak eklenebilir. Bunun yanı sıra sınıfta geçirilen zamanın dışında öğrenme materyallerine kolay ulaşımın sağlanması, kayıt altına alınmasını istediğiniz ses kaydını kolaylıkla yaparak herkese aynı anda ulaşması da olumlu görüş olarak belirtilmiştir. Bir diğer taraftan öğretmenler uygulamanın dezavantajlarının olduğunu da belirtmektedir. Öğretmenler için öncelikle akıllı telefonu veya internet bağlantısı olmayan öğrencilerin bulunduğu bir grupta bu uygulamayı kullanmanın zor olduğunu öğrencilerle iletişim açısından adil olmayacağını belirtmişlerdir. Öğretmen olarak soru sorulduğunda öğrenciler soruya ilgisiz kalıyorsa, bu tutumun motivasyonu düşürdüğü öğretmenler tarafından belirtilmektedir. Bunun yanı sıra öğretmenin içinde bulunduğu grupta öğrenciler arası iletişimde uygun bir dil kullanılmaması uygulamada eğitim zorluğu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu tür öğrenci tutumları yüzünden, mesajlara son verme yönünde öğretmenlerin eğilim gösterdiği uygulamadan uzaklaşıldığı ayrıca ifade edilmektedir. Sözlü bildiri KİMYA ÖĞRENCİLERİNİN “ÇÖKELME KAVRAMINI” ANLAMA DÜZEYLERİ VE TANECİK BOYUTUNDA GÖSTERİMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Çökelme-çözünme dengeleri tepkime kimyasının önemli konularındandır. Bu konunun doğru olarak öğrenilmesi çözünürlük hesaplamaları ve çökelme titrasyonlarının doğru bir şekilde anlaşılmasına katkı sağlar. Diğer taraftan çökelme-çözünme tepkimeleri Ortaöğretim 11. Sınıfın konularından biri olup kimya öğretmen adaylarının bu konuya hâkim olmaları son derece önemlidir. Çökelme makroskopik boyutta gözlemlenen bir süreç olmasının yanı sıra olayın açıklamaları sub-mikroskopik boyutta yapılır ve tanecikler arasındaki etkileşimlere dayanır. Öğrencilerin bu iki boyutu sembolik boyuttu da kullanarak doğru bir şekilde ilişkilendirmesini gerektirir. Bunun doğru bir şekilde yapılamaması öğrenmenin anlamlı bir şekilde gerçekleşmesine engel oluşturur. Bu düşünceden hareketle bu çalışma da kimya öğretmenliği öğrencilerinin çökelme kavramının tanımını doğru olarak bilip bilmedikleri ve olayı tanecik boyutu ile nasıl ilişkilendirdiklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın örneklemini Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Analitik Kimya Laboratuarı II (Nicel Analiz) dersine devam eden 12 kız, 11 erkek toplam 23 öğrenci oluşturur. Nitel bir araştırma olarak planlanan araştırmanın verileri V-diyagramı kullanılarak Çökelme titrasyonları ile ilgili deneylerin yürütülmesi sırasında toplanmıştır. Bu çalışmada verilerin çok geniş olması nedeniyle sadece deney öncesinde öğrencilere sorulan “çökelme” kavramının tanımı ile deney sonrasında öğrencilerden bir çökelme reaksiyonuna yönelik tanecik boyutu çiziminin analiz sonuçlarına yer verilmiştir. Çökelme kavramının analizinde dörtlü anlama düzeyi analizi (tam anlama, kısmen anlama, yanlış kavrama ve anlamama) kullanılmıştır. Çizimlerin analizinde fenomenik yaklaşım kullanılmıştır. Çalışma sonunda öğrencilerin çökelme kavramı ile ilgili anlama düzeylerinin çeşitlilik gösterdiği belirlenmiştir. Çizimlerin analizinde, öğrencilerin önemli bir kısmı çökelekle ilgili çözümü doğru gösterirken, çözeltide çözünmeden kalan maddenin gösteriminde sorunlar yaşadıkları belirlenmiştir. Öğrencilerin çökelek gösteriminde çizimlerinde doğru model kullanmaları yanı sıra, makroskopik model, iyonik çökelme modeli gibi yanlış modeller kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri KİMYA ÖĞRETMEN ADAYLARININ AROMATİK BİLEŞİKLERİN TEPKİMELERİNDE KURDUKLARI ANLAMLI BAĞLANTI VE ÖĞRENME ZORLUKLARININ SİSTEMSEL DİYAGRAM İLE İNCELENMESİÖzet: Öğrencilerin kimyada, anlamlı öğrenmeyi gerçekleştirebilmeleri içi farklı kavramlar arasındaki ilişkileri doğru kurabilmesi son derece önemlidir. Özellikle de organik kimyada, moleküller arası reaksiyonların tanımlanması, bu reaksiyonların bir bütün içinde ele alınması ve sonuçlarının tanımlanması anlamlı öğrenmenin sağlanmasına önemli katkılar sağlayacaktır. Bu araştırma ile kimya öğretmen adaylarının, aromatik bileşiklerin tepkimelerin ile ilgili nasıl bağlantı kurdukları ve bu bağlantıları kurarken karşılaştıkları zorluklarının neler olduğunun saptanması amaçlanmış. Bu amaç doğrultusunda, fenomenografik araştırma olarak yürütülen çalışma, Ege Bölgesindeki bir eğitim fakültesinde Kimya Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören ve Organik Kimya 1 ve 2 derslerini almış öğretmen adaylarından 15 kişi ile yürütülmüştür. Amaçlı örnekleme doğrultusunda seçilen öğretmen adaylarına öncelikle aromatik bileşiklerin tepkimeleri ile ilgili sistemsel diyagram verilmiştir. Bu diyagramda öğretmen adaylarından, aromatik bileşik sınıfına giren 7 molekülü tanımlamaları, sentez ve reaksiyon koşullarını da dikkate alarak diyagramı tamamlamaları istenmiştir. Öğretmen adaylarından aynı zamanda, diyagramda gösterilmeyen iki reaksiyonu reaktif ve koşulları ile de belirterek tanımlamaları istenmiştir. Öğretmen adaylarının sistemsel diyagramı tamamlamasının ardından, her biri ile bireysel olarak sesli düşünme tekniğine göre görüşme yapılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerinin betimsel ve içerik analizinde, öğretmen adaylarının aromatik bileşiklerin “nitrolama” “sülfolama” gibi tepkimeleri ile ilgili bağlantı kurmada daha başarılı olurken, “Friedel Crafts alkillenmesi” ve “açillenmesi”, “yükseltgenme” ve “indirgenme” tepkimelerinde daha zorladıkları saptanmıştır. Araştırmada ortaya çıkan bir diğer önemli bulgu ise, öğretmen adaylarının çok az bir kısmının diyagram üzerindeki yeni bir reaksiyonu tanımlayabildikleri, tanımlayanların ise reaksiyon koşulları ve reaktiflerine çok dikkate etmedikleri olmuştur. Tüm bu bulgular, öğretmen adaylarının organik kimyanın temel konularından bir olan aromatik bileşikler konusunda anlamlı ilişkiler kurmada çok yeterli olmadıkları sonucunu ortaya koymaktadır. Bu açıdan, öğretmen adaylarının sistemsel düşünmesine yardımcı olacak bu tarz diyagramların özelikle organik kimyanın öğretiminde yararlı olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri KİMYA ÖĞRETMEN ADAYLARININ ELEKTROKİMYA KAVRAMLARINI ANLAMA DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Ortaöğretim derslerinde elektrokimya konularının yer alması nedeniyle kimya öğretmeni olmak üzere olan öğretmen adaylarının temel elektrokimya kavramlarını öğrenmelerini gerektirmektedir. Elektrokimya kavramları öğrenciler tarafından zor olarak algılanmaktadır. Çalışmalar, hem orta öğretim öğrencilerinin hem de kimya öğretmen adaylarının elektrokimyada yanlış kavramaları olduğunu göstermiştir. Elektrokimyada piller, korozyon ve elektroliz gibi konular birçok uygulamada önemli bir yere sahip olmasına rağmen bu olayları açıklamada birçok soyut kavram kullanılır. Bu nedenle, öğrenciler elektrokimya kavramlarını anlamada problemler yaşamaktadır. Bunun yanı sıra elektrokimya kavramalarının bir kısmı (anot-katot, indirgen-yükseltgen, indirgenme-yükseltgenme gibi) dual kavramlardır. Bütün bunların yanında elektrokimya konularında formüller ve matematiksel eşitler kullanılarak soruların çözülmesi de gerekir. Bu nedenle elektrokimya konuları makroskopik, mikroskopik ve sembolik boyutlardaki açıklamaların hepsinin birlikte kullanılmasını gerektirir. Bu çalışmada, mezun olmak üzere olan kimya öğretmen adaylarının elektrokimya kavramlarını anlamaları araştırılmıştır. Rahayu ve ark. (2011) tarafından geliştirilen 18 maddelik çoktan seçmeli bir test yazarlardan izin alınarak ilk olarak Türkçe’ye çevrilmiştir. Elektrokimya testi, elektroliz sırasında meydana gelen reaksiyonlar, elektrolitik ve voltaik hücreler arasındaki farklar, voltaik hücrelerde iyon hareketleri, voltaik hücrelerdeki kutuplar, voltaik hücre reaksiyonları gibi beş kavramsal kategoriyle ilgilidir. Geçerlilik ve güvenirlilik çalışmaları 12. Sınıf öğrencileri için gerçekleştirilen test, 19 kimya öğretmen adayına ön-deneme olarak uygulanmıştır. Çalışma sonunda tüm testten öğrenci başarı ortalamasının düşük olduğu ve kimya öğretmen adaylarında önemli yanlış kavramaların olduğu belirlenmiştir. Ayrıca çalışmada elde edilen sonuçlar, daha önce yazarlar tarafından orta öğretim 12. Sınıf öğrencilerine uygulanan aynı test sonuçları ile karşılaştırılmıştır. Çalışmanın bulgularından yola çıkarak testin üniversite öğrencileri için de kullanılabileceği sonucuna ulaşılmış ve testin elektrokimya dersi alan hem Eğitim Fakültesi kimya öğretmenliği hem de Fen Fakültesi kimya bölümü öğrencilerine uygulaması planlanmaktadır. (Bu çalışma Balıkesir Üniversitesi BAP birimi tarafından 2017/165 nolu projeden desteklenmiştir). (Rahayu, S., Treagust, D. F., Chandrasegaran, A.L, Kita, M. & Ibnu, S. (2011). Assessment of electrochemical concepts: a comparative study involving senior high-school students in Indonesia and Japan, Research in Science &Technological Education, 29(2). 169–188 Sözlü bildiri KIRSAL BÖLGEDE YAŞAYAN YURTTAŞLARIN 4. SINIF ATATÜRKÇÜLÜK KONULARI BAĞLAMINDA YURTTAŞLIK BİLİNCİNE YÖNELİK SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMASI: BURDUR İLİ ÖRNEĞİÖzet: Toplumların değer ve normlarını, gelecek nesillere yazının bulunmasından önce sözlü olarak aktardığı bilinmektedir. Sözlü anlatım, yazının bulunması ile kültürel değerleri, tarihi olayları ve kahramanları gelecek nesillere aktarmak için yerini yazıya bırakmıştır. Tarih biliminin sözün yazıya dökülmesiyle başladığı ifade edilse de; tarih toplumsal değer ve değişimlerin sonucunda elde edilen sözlü ya da yazılı belgeler olarak ifade edilmektedir (Arı, 2011). Sözlü tarih çalışmaları belirli bir dönem, olay veya durumu tanıkların hatırladıkları üzerinden analiz eder (Vansina, 1985). Sözlü tarih, geçmişi tanımlamak için güçlü bir metot olmakla birlikte tarihsel boşlukları doldurmada etkili bir yöntem olduğunu ifade edilmektedir (Dhoest, 2014). Bu çalışmada sözlü tarih yöntemi bir derse yönelik olarak öğretilmesi düşünülen kavramların, kalıcılığını tespit etmeyi amaçlamaktadır. Bu araştırma sözlü tarih yöntemini kullanarak kırsal bölgede yaşan yurttaşların ilkokul 4. Sınıf Sosyal Bilgiler Atatürkçülük konuları bağlamında farkındalık düzeylerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Araştırmada nitel bir araştırma tekniği olan içerik analizi yapılmıştır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından yarı yapılandırılmış gözlem formu geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Araştırmada kullanılan soruların yanıtlanması için Burdur ili Merkez ilçesine bağlı Başmakçı Köyünden 25 kişi ile bireysel görüşmeler yapılmıştır. Elde edilen veriler iki kodlayıcı tarafından kodlanmıştır. Elde edilen veriler karşılaştırılarak benzerlik ilişkileri hesaplanmıştır. Yapılan görüşmelerden elde edilen veriler ışığında bireylerin 4. Sınıf Atatürkçülük konuları yaş ve cinsiyet değişkenleri açısından incelenmiştir. Araştırmanın nicel boyutunu katılımcıların cevaplarının yüzde ve frekans tabloları oluşturmaktadır. Erkek katılımcıların farkındalık düzeylerinin kadın katılımcılardan daha yüksek olduğu söylenebilir. Ayrıca elli yaş üstü katılımcıların farkındalık düzeylerinin elli yaş altı katılımcılara oranla daha yüksek olduğu söylenebilir. Katılımcıların tamamı Atatürk’ün çocuklara verdiği önemi örnekler vererek açıklamıştır. Katılımcıların büyük bir kısmı Atatürk’ün ailesi ve öğrenim hayatı hakkında okulda öğrendiği bilgilerin bir kısmını hatırlamaktadır. Atatürk’ün kişisel özellikleri olan vatan ve millet sevgisi, birleştiriciliği, çok yönlülüğü ve yöneticiliği hakkında katılımcıların farkındalık düzeylerinin yüksek olduğu söylenebilir. Buna karşın Atatürk’ün ileri görüşlülüğü, milli kültüre verdiği önem ve cumhuriyet sonrası Atatürk tarafından yapılan yenilikler konusunda katılımcıların farkındalık düzeylerinin düşük olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri KIRSAL KESİMDE YAŞAYAN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BEDENSEL ZEK DÜZEYLERİNİN VE BEDEN EĞİTİMİ DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARININ YAŞ VE CİNSİYET DEĞİŞKENLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Yapılan bu araştırmada kırsal kesimde yaşayan ilkokul öğrencilerinin bedensel zekâ düzeylerinin ve beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya Burdur ilinin Ağlasun ilçesinde bulunan ilkokullarda öğrenci olan, 8-11 yaş grubunda bulunan 26 kadın ve 34 erkek olmak üzere toplam 60 ilkokul öğrencisi katılmıştır. Araştırmaya katılan ilkokul öğrencilerinin kinestetik zekâ puanlarının tespitinde Saban (2001) tarafından gelişttirilmiş olan Çoklu Zekâ Kuramı Ölçeğinin “Kinestetik Zekâ Alt Boyutunda” yer alan 10 soru kullanılmıştır. Öğrencilerin beden eğitimi dersine ilişkin tutum düzeylerinin tespit edilmesinde ise Güllü ve Güçlü (2009) tarafından geliştirilen “Beden Eğitimi Dersi Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizlerinde SPSS 22.0 programında frekans, Independent t Test, One Way ANOVA ve pearson korelasyon analizlerinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonunda, öğrencilerin beden eğitimi dersine yönelik tutum puanlarının yüksek, kinestetik zekâ puanlarının ise orta düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin kinestetik zekâ puanlarının ve beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının cinsiyetlerine göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edilmiştir (p>0.05). benzer şekilde öğrencilerin yaş gruplarına göre beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermediği belirlenmiştir (p>0.05). Buna karşılık öğrencilerin kinestetik zekâ puanlarının yaş gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (p<0.05). Buna göre, en yüksek kinestetik zekâ puanına 11 yaşındaki öğrencilerin sahip olduğu, bunu sırasıyla 10, 8 ve 9 yaşındaki öğrencilerin takip ettiği belirlenmiştir. Sonuç olarak kırsal kesimde yaşayan ilkokul öğrencilerinin beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının yüksek, kinestetik zekâ puanlarının ise orta düzeyde olduğu, öğrencilerin beden eğitimi dersine yönelik tutumları üzerinde cinsiyet ve yaş unsurunun önemli birer yordayıcı olmadığı, buna karşılık kinestetik zekâ puanının yaşa paralel olarak artış gösterdiği söylenebilir. Poster bildiri KIRSAL KESİMDE YAŞAYAN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BEDEN EĞİTİMİ DERSİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Yapılan bu araştırmada, kırsal kesimde yaşayan ortaokul öğrencilerinin beden eğitimi dersi hakkındaki görüşlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya 2015-2016 eğitim ve öğretim yılında Burdur ilinin Ağlasun ilçesinde bulunan ortaokullarda öğrenim görmekte olan 63 kadın ve 56 erkek olmak üzere toplam 119 öğrenci katılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin beden eğitimi dersi hakkındaki görüşlerinin belirlenmesinde Çamlıca (208) tarafından geliştirilmiş olan anket kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizinde SPSS 22.0 veri analiz programında frekans analizinden yararlanılmış, bu kapsamda araştırmaya katılan öğrencilerin anket sorularına verdikleri cevapların yüzdesel dağılımları değerlendirilmiştir. Araştırmanın sonunda öğrencilerin büyük bir bölümünün “Beden Eğitimi dersine ayrılan ders saati çok azdır” , “Beden Eğitimi dersi bana başkalarının haklarına saygı göstermeyi öğretiyor”, “Beden Eğitimi dersi fiziksel/ruhsal gelişimime yardımcı oluyor” , “Beden Eğitimi dersi, spora yönelik yeteneklerimi görmemi sağlıyor”, “Beden Eğitimi dersi, sınıf içi arkadaşlık ilişkilerimi geliştirmemi sağlıyor ”, “Beden Eğitimi dersi, grup ortamında daha girişken olmamı sağlıyor” , “Beden Eğitimi dersi, spor kültürünün gelişmesini sağlıyor” , “Beden Eğitimi dersi, liderlik yeteneğimi keşfetmemi ve geliştirmemi sağlıyor” , “Beden Eğitimi dersi, boş zamanlarımda spor yapma alışkanlığı kazanmamı sağlıyor ”, “Beden Eğitimi dersi, kendime güven duygumun artmasını sağlıyor ”, “Beden Eğitimi dersi, diğer dersleri daha çok sevmemi sağlıyor”, “Beden Eğitim dersi, çevreme sevgi ve saygı duygularımın artmasını sağlıyor”, “Beden Eğitimi dersi, okul yaşamıma zenginlik (değişiklik) katıyor”, “Beden Eğitimi dersi, sınıf/okul içi kurallara uyma alışkanlıkları kazanmamı sağlıyor”, “Beden Eğitimi dersi, arkadaşlarımla yardımlaşma duygu ve alışkanlıklarımın gelişmesine yardımcı oluyor”, “Beden Eğitimi dersi, kendime sevgi ve saygı duygularımın artmasını sağlıyor”, “Beden Eğitimi dersi, dengeli beslenme alışkanlığı kazanmamı sağlıyor” görüşlerine katıldıkları tespit edilmiştir. Buna karşılık öğrencilerin “Beden Eğitimi dersi, diğer dersleri daha çok sevmemi sağlıyor” ve “Beden Eğitimi dersi, sınıf dışı arkadaşlık ilişkilerimi geliştirmemi sağlıyor” görüşlerine katılma konusunda kararsız oldukları tespit edilmiştir. Sonuç olarak kırsal kesimde yaşayan ortaokul öğrencilerinin beden eğitimi dersine yönelik yaklaşımlarının genel olarak olumlu olduğu, beden eğitimi dersinin faydalarına ilişkin yeterli bilgi düzeyine sahip oldukları söylenebilir. Sözlü bildiri KISKANÇLIK KARŞISINDA GÖSTERİLEN İLETİŞİM TEPKİLERİ ÖLÇEĞİ: TÜRKÇEYE UYARLAMA, GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Kıskançlık Karşısında Gösterilen İletişim Tepkileri Ölçeği ilk kez, Guerrero ve diğerleri tarafından 1995 yılında, üniversite öğrencilerinin kıskançlığa karşı verdikleri tepkileri ölçmek için geliştirilmiştir. Ardından Guerrero, Hannawa ve Babin (2011) tarafından revize edilen ölçek, 52 maddeden oluşan, 7’li Likert tipi bir ölçme aracıdır. Ölçek 4 kategori altında yer alan 11 alt boyuttan oluşmaktadır. Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışması Ankara Üniversitesinin çeşitli fakültelerinde öğrenim gören 239’u kız, 197’si erkek, toplam 436 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Öncelikle veri yapısının faktör analizi için uygunluğunu test etmek amacıyla Kaiser Meyer-Olkin (KMO) katsayısına bakılmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre KMO değeri 0.88; Bartlett testi değeri 10773.46’dir ve elde edilen değerler istatistiksel olarak manidardır. Ardından ölçek açımlayıcı faktör analizine tabi tutulmuştur. Varimax analizi sonunda, ölçekte özdeğeri birden büyük 11 faktör olduğu gözlenmiştir. Bu faktörlerin tümü, toplam varyansın %63.16’sını açıklamaktadır. Açımlayıcı faktör analizi sonunda, 52. madde faktör yükünün düşük olması sebebiyle ölçekten çıkarılmıştır. Ölçeğin geçerli ve güvenirlik çalışması 51 madde ile yapılmıştır. Yapı geçerliği için doğrulayıcı faktör analizi yöntemi, ölçüt geçerliği için paralel formlar yöntemi kullanılmıştır. Yapılan analizler sonunda, ölçeğin dört kategorili yapıyı doğrulamadığı, alt boyutların üç kategoride toplandığı görülmüştür. Alt boyutlar incelendiğinde orijinal formda kaçıngan iletişim kategorisinde yer alan alt boyutların, yıkıcı iletişim kategorisinde toplandığı fark edilmiştir. Kategorilerin faktör yükleri incelendiğinde bu iki kategorinin tek kategori şeklinde kullanılması halinde, ölçeğin geçerliliğinin daha yüksek olacağı görülmüştür. Bu kategorinin adına yıkıcı-kaçıngan iletişim adı verilmiştir. Araştırma kapsamında ölçeğin kategorileri, yapıcı iletişim, yıkıcı-kaçıngan iletişim ve rakip odaklı iletişim olarak belirlenmiştir. Paralel formlar yöntemi uygulaması amacıyla Hendrick tarafından geliştirilmiş olan İlişki Doyumu Ölçeği kullanılmıştır. Kıskançlık Karşısında Gösterilen İletişim Tepkileri Ölçeği ile İlişki Doyumu Ölçeği arasındaki korelasyon ölçeğin tamamı için -0.20’dir. Ölçeğin kategorileri ile İlişki Doyumu Ölçeği arasındaki korelasyon ise, Yapıcı iletişim için 0.21, Yıkıcı-Kaçıngan iletişim için -0.34 ve Rakip odaklı iletişim için -0.20’dir. Bu değerler incelendiğinde her bir kategori için geçerliğin beklenen yönde ve manidar olduğu görülmektedir. Doğrulayıcı faktör analizi sonucuna göre ölçeğin RMSEA ve CFI değerleri sırasıyla 0.073 ve 0.92’dir. Ölçeğin Cronbach alpha güvenirlik katsayısı tüm ölçek için, 0.90’dır. Bu değer ölçeğin güvenirliğinin yüksek olduğunu göstermektedir. Ölçeğin üç kategorisi için Cronbach alfa güvenirlik katsayısı Yapıcı iletişim için 0.84, Yıkıcı-Kaçıngan iletişim için 0.85 ve Rakip odaklı iletişim için 0.90’dır. Bu değerler ölçeğin tümü ve her bir kategori için güvenirliğin geçerli düzeyde olduğunu göstermektedir. Elde edilen bu değerler ölçeğin alt boyutlarının güvenilir olduğunun bir gösteresidir. Sonuç olarak ölçeğin, geçerli ve güvenilir olduğu ortaya konmuştur. Sözlü bildiri KİTAPLA DEĞERLİ SOHBETÖzet: Çalışma,Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu çocuklarıyla bir yıllık süreyi kapsayan bir çalışmadır. Yaş Gurubu; 1. Gurup .9-10-11 ikinci gurup:16-17-18 Çalışmanın amacı akademik başarısı yüksek olmayan,genellikle toplumda sorunlu çocuklar olarak algılanan sosyal hizmetlerden destekli büyüyen çocuklarda okuma alışkanlığını dolaylı olarak ta düşünme becerilerini geliştirmektir. Seçilen Kitaplarla problemlerle başa çıkma, İnsani değerleri oluşturma:Sadakat,iyi niyet,hoşgörü,sabır,başarı,mutluluk vb.değerlerin tartışılması,hikayedeki kahramanlarla özdeşim kurma çalışmaları yapılmıştır. ÇALIŞMA YERİ:Trabzon da temiz ve seçkin bir çay evi seçilmiştir.Kitap okuma araları verilmiş.Küçük ikramlarla çalışma canlandırılmış.Okul havasından bağımsız bir okuma kültü kazandırılmaya çalışılmıştır. Kazanımlar:Kitap okuma alışkanlığı kazanır. Kitap okuyarak zihinsel düşünme becerilerini geliştirir. Kitap karakterleri ile özdeşim kurarak olumlu davranış değişimleri sağlar. Okunacak Kitap Listesine alınan kitaplar: 1-Sol Ayağım(Christy Brown) 2-Martı(Richard Bach) 3-Küçük Prens(Antoine de Saint-Exupéry ) 4-Sokak Kedisi Bob (James Bowen) 5-Değnek Adam(Julia Donaldson) 6-... .... ..... Çalışma sonunda genellikle çocuklarda bir hayvan edinme isteği oluşmuştur. Yaşamlarında kötü olan her şeyden dönüş olabileceği eğilimi oluşmuştur.(Bu özellikle Sokak Kedisi Bob un yazarı olan James Brown un gerçek hayat öyküsü olması,yazarının halen yaşıyor olması ve internet üzerinden yazarı takip etmeleri çok etkileyici olmuştur.) Sınıfta hep arkalarda oturan ve asla sınıfta okuma çalışmalarına katılmadığını söyleyen çocuklar katılımlı kitap okuma etkinliklerinde okumuş ve bundan çok hoşnut olduklarını Ama burası orası gibi değil. sözleri ile dile getirmişlerdir. Özellikle çalışmaya devam konusunda istekle katılım gözlenmiş.Bu yurt müdürü tarafından da Genellikle çalışmalara başlarlar fakat devam ettirmezler.Burası onlarda farklı bir şeyler oluşturdu.Cümlelerine benzer cümlelerle düşüncelerini ifade etmiştir. Kitaplardaki karakterlerin cümlelerini kullanma,onların davranış modellerini sergileme davranışları göstermişlerdir. Harçlıkları ile okunan kitapları satın almak istemişlerdir. Bazı kitaplar kendilerine hediye olarak verilmiştir.Bazıları kendi paraları ile kitap almıştır. Çalışmanın amacı olan değerler Sebat etmek, Hoşgörülü olmak Sevgi dolu olmak, Geleceğe umutla pozitif bakmak Yarar sağlamaya çalışmak Merak etmek, ..... ...... ...... Kitapla değerli sohbet çalışması ile sağlanmaya çalışılmış.Gerçekten zor bir gurup olan ilgiye ve sevgiye muhtaç bu çocuklarda bir yıl boyunca fark yaratmaya çalışılmış ve rol model bulmakta güçlük çeken bu çocuklarda kitap kahramanları metafor olarak kullanılmış ve başarı sağlanmıştır. Sözlü bildiri KLASİK DÜNYA MASALLARINA YARATICI DRAMA YÖNTEMİYLE YOLCULUK: ÖRNEK BİR UYGULAMA VE YANSIMALARÖzet: KLASİK DÜNYA MASALLARINA YARATICI DRAMA YÖNTEMİYLE YOLCULUK: ÖRNEK BİR UYGULAMA VE YANSIMALAR Bu araştırmanın amacı, ilkokul ikinci sınıf Türkçe dersinde klasik dünya masallarının işlenişinde yaratıcı drama yönteminin kullanıldığı örnek bir uygulama sunmak ve yapılan uygulamalara ilişkin öğrenci görüşlerini ortaya koymaktır. Araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analiz ve yorumlanmasında nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı birinci döneminde Samsun ilindeki bir ilkokulda gerçekleştirilmiştir ve araştırmaya 21 öğrenci katılmıştır. Araştırmada ilk olarak araştırmacılar tarafından seçilen klasik dünya masallarına yönelik yaratıcı drama atölyeleri hazırlanmıştır. Atölyeler, yaratıcı drama yönteminin hazırlık/ısınma, canlandırma ve değerlendirme/tartışma aşamalarına uygun olarak yapılandırılmıştır. Uygulama sürecinde 5 hafta boyunca 35 Türkçe ders saatinde klasik dünya masallarından “Hansel ile Gretel; Kırmızı Başlıklı Kız; Külkedisi; Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” yaratıcı drama yöntemiyle işlenmiştir. Uygulama sürecinin ilk beş saatinde, öğrencilerin masallar konusundaki hazırbulunuşluk düzeylerini belirlemek; ön bilgilerini harekete geçirmek; yaratıcı drama yönteminin temel esaslarına vurgu yapmak ve kullanılacak teknikleri tanıtmak amacıyla “Masallar Ülkesi’ne Yolculuk” adlı kurgusal bir çalışma yapılmıştır. Araştırmada ilk olarak yaratıcı drama yöntemiyle işlenen masallardan örnek bir atölye sunulacaktır. Daha sonra ise öğrencilerin yapılan uygulamalara yönelik görüşleri ortaya konulacaktır. Öğrencilerin görüşlerini belirlemek için yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme için araştırmacılar tarafından görüşme formu geliştirilmiştir. Görüşmede elde edilen veriler betimsel analiz tekniğiyle incelenecektir. Veri analiz süreci devam etmektedir. Araştırma sonucunda elde edilen verilerden yararlanılarak ilkokullardaki Türkçe dersinde yaratıcı drama yönteminin kullanılmasına yönelik öneriler getirilecektir. Anahtar Sözcükler: Türkçe dersi, yaratıcı drama, klasik dünya masalları Sözlü bildiri KOCA ÇINARLAR YEŞEREN FİDANLARÖzet: Projenin Çıkış Noktası: Bir gün ilçe merkezinde tesadüfen yaşlı bir amcayla karşılaştım, uzun uzun sohbet ettik. İsminin Niyazi olduğunu ve 96 yaşında olduğunu öğrendim. Sohbetin sonlarına doğru emekli öğretmen olduğunu anlattı. Anlattıkça onu dinliyor, dinledikçe de şaşırmaya devam ediyordum. Niyazi öğretmen, öğretmen okulunda okuduğu yılları, çok büyük, altın değerinde anılarından bahsetti, aynı zamanda benim müzik öğretmenim kimdi biliyor musun? diye sordu bana, bende merakla kimdi? Diye sorunca Aşık Veysel cevabını verdi. Şaşkınlığım iyice artmıştı. Ve başladı tekrar anlatmaya. Biz o zamanlar mandolinle İstiklal Marşını çalamasak müzik dersinden geçemezdik dedi. Yaşlılıktan, yalnızlıktan, unutulmaktan bahsetti durdu. Oradan ayrıldığımda akşam, uzun uzun düşündüm… Evet çevremde birçok emekli demek istemiyorum, EMEKTAR öğretmenler vardı. Ve maalesef biz onları yalnızca 24 Kasım Öğretmenler gününde , sadece bir gün anıyor, çoğu yerde emekli öğretmenleri , öğretmenler gününde yemeğe davet ediyorduk. Ondan sonrada ne arıyor nede soruyorduk. Oysa ki onlardan öğreneceğimiz, ders alacağımız birçok hikaye vardı. Okulumuzdaki öğretmenler onların bilgi, birikim ve yaşantılarından, deneyimlerinden birçok çıkarımda bulunabilirlerdi. Öğrencilerimizde onların anlattıklarından çok şey kazanabilirlerdi. Şu an ellerinde olanların kıymetini daha çok kavrayabilirlerdi. Emektar öğretmenlerin anlattıkları anılardan, bir defter dahi bulamadıkları günlerden bahsettiklerinde, öğrencilerimiz, ne kadar bolluk içinde olduklarını, ellerinde her imkanın mevcut olduğunu, okumamak , çalışmamak için hiçbir engellerinin olmadığını daha iyi kavrayabilirlerdi. Vaktinde çok saygıdeğer olarak görülen, ama bir asrı devirmeye yaklaştıkça , çevresinde neredeyse kimseleri kalmayan, eşlerini kaybetmiş, öğrencilerinin bile belki de arayıp sormadığı bu emektar öğretmenlerimizi sık sık anmak, onların yanında olduğumuzun göstermek, evlerine köylerine gidip ziyaret etmek, ihtiyaçları varsa bu ihtiyaçlarını gidermek, onları mutlu etmek ve bu mutluluklarına şahit olmak… Bu düşüncelerimiz çok güzel. Hele bir de bu emektar öğretmenlerimizi, okulumuza davet etsek, derslere girmelerini sağlasak, İlk günkü heyecanla tebeşiri ellerine alıp, ders anlatsalar… İşte o zaman tadından yenmez…. Evet işte projemizin tohumları o zaman atıldı toprağa… Koca Çınarlarla, yeşeren fidanları bir araya getirmek… Projemizde; Koca Çınarları, tekrar sınıflara döndüreceğiz, o eski günlerini tekrar yaşamalarını sağlayacağız. Artık eşlerini kaybeden ve çoğu yalnız yaşayan, çınarlarımıza biz buradayız diyeceğiz ve onların sık sık ziyaretlerine gidip, sık sık okulumuza getireceğiz. Bütün öğretmenlerimizle onları bir araya getireceğiz ve onların anlattıklarından kendimize ders çıkaracağız. Bütün öğrencilerimizle onları bir araya getirip, öğrencilerimizin okula ve derslere olan ilgisini arttıracağız. Onlara değerli olduklarını hissettirip, bu yaşta en çok ihtiyaçları olan şeyi vereceğiz. Onlara moral olacağız. Bu amaçlar doğrultusunda, projemizi hazırladık. Hedeflerimizi belirledik; Bütün öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz, bir program dahilinde planlamalarımızı yapacağız. Bu planlama dahilinde koca çınarlar, belirlenen derslerde, belirlenen sınıflara istedikleri konularda derse girecekler ve ders anlatacaklar. Koca çınarların bizlere ve öğrencilerimize anlattıkları o zor günler, yokluk zamanları ve bu şartlarda okuyup çok iyi yerlere gelmiş insanlar… İşte bu hikayeler çocuklarımızı derslere olan motivasyonunu olumlu yönde etkileyecek. Ömürlerinin son dönemecinde olan koca çınarlarımızın, belki de hiç beklemedikleri bir anda karşılarına çıkarak, onları; Mutlu hissettireceğiz, Değerli hissettireceğiz, Saygı duyacağız, Sizden çok öğreneceğimiz var diyeceğiz, Morallerini yüksek tutacağız. Onların ruhunu okşayacağız… Onların deyimiyle, onları tazeleyeceğiz… Bu doğrultuda çalışmalarımızı yaptık.Koca Çınarlarımız,Öğretmenlerimiz,öğrencilerimiz ve velilerimiz bu projeden çok büyük kazanımlar elde etti. Aşağıdaki linkleri inceleyebilirseniz çok seviniriz. https://yadi.sk/i/KxY5rYYZKgV0DQ https://youtu.be/gPFCgDRKnyw https://youtu.be/WOrwKzJmIOc Sözlü bildiri KONAKLAMALI ÇEVRE EĞİTİMİ ALAN SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE EĞİTİMİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: KONAKLAMALI ÇEVRE EĞİTİMİ ALAN SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE EĞİTİMİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ Çağrı ÖZTÜRK DEMİRBAŞ ᵃ Onur YILMAZ ᵇ ᵃ Doç. Dr., Ahi Evran Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü, KIRŞEHİR / cozturk@ahievran.edu.tr ᵇUzman, Emniyet Genel Müdürlüğü, ESKİŞEHİR / onuryilmazahi@gmail.com Çevre eğitimi, bireylerin yaşadıkları çevrenin tüm yönleriyle farkında olmalarını sağlamak için gerçekleştirilen eylemler bütünü olarak tanımlanabilir. Çevre eğitimi, bireylere çevre okuryazarlığı edindirmeyi ve çevre bilinci kazandırmayı amaçlamaktadır. Çevre okuryazarlığı gelişmiş bireyler; dünyadaki doğal sistemlerin ve döngülerin nasıl çalıştığını bilir, kendi eylemlerinin bu sistemlere etkilerinin nasıl olacağı konusunda farkındalık, bilgi ve duyarlılığa erişirler (Teksöz, Şahin ve Ertepınar; 2010). Doğanın kendini yenileme kabiliyetinin farkında olarak çevreye zarar vermeme ve gelecek nesillerin yaşam koşullarının en az kendisininki kadar nitelikli olabilmesi için çaba sarf etme, ancak çevre bilinci ile gerçekleştirilebilir. Bu bilincin oluşması da farklı düzeylerde çevre eğitimi ile mümkün olabilir (Çabuk ve Karacaoğlu; 2003). Çevre eğitimi doğa içerisinde gerçekleştiğinde kazanımlarına hizmet ederek anlamlı hâle gelir. Arazide yatılı olarak gerçekleştirilen çevre eğitimine yönelik etkinlikler, bireyin iç dünyasını ve çevreye yönelik davranışlarını kuşkusuz derinden etkileyebilecektir. Çevre eğitimi, öğrencilerin doğanın dilinden anlayan, doğal hayata yönelik tedbirler alan ve doğayla etkileşime giren bireyler olmasına katkı sağlar. Öğretmen yetiştirme programı incelendiğinde bazı alanlarda doğrudan çevre eğitimine ve çevre bilincine yönelik derslerin olmaması göze çarpmaktadır. Bu eksiklik, öğretmen adaylarının çevre eğitimi konusunda gerekli donanıma sahip olmamalarına neden olmaktadır. Bu çalışma arazide konaklamalı olarak kalan Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çevre eğitimi ve çevre bilincine ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Nitel olarak kurgulanmış bu çalışmada odak grup görüşmesi yöntem olarak kullanılmıştır. Konunun sınırlarının belirlenmiş olduğu ve içeriğe odaklanmış grup ile yapılan görüşme, tartışma tekniği olan odak grup görüşmesi (Yıldırım & Şimşek, 2008); katılımcıların görüşlerinin özgürce ortaya çıkarılmasını hedefler (Kitzinger,1995). Sorular önceden tasarlanmış olsa da günlük dil ve sohbet havasında geçen görüşmede (Kruger & Casey, 2000); karşılıklı etkileşim ve çağrışımlar sonucunda katılımcılar birbirinin duygu ve düşüncelerini tetiklerler ve daha zengin bir görüş akışı gerçekleşir (Çokluk, Yılmaz ve Oğuz; 2011). Bu çalışmada yükseköğrenim hayatları boyunca en az bir kez konaklamalı olarak çevre eğitimine katılmış olan 9 sosyal bilgiler öğretmen adayı, odak grubu oluşturmuştur. Çalışma grubunun yazılı izni alındıktan sonra hazırlanan görüşme sorularına verdikleri yanıtlar görüntülü olarak kaydedilmiştir. Verilerin toplanmasından sonra verilerin analizine görsellerin izlenmesiyle başlanmış ve grup görüşmeleri deşifre edilmiştir. Odak grup görüşmesinden elde edilen sonuçlardan bazıları şöyle sıralanabilir: çevre algısında çevre doğal bir ortamdır düşüncesi ile çevre etkileşimde bulunulan her yer düşüncesi öne çıkmaktadır. Başka bir deyişle çevre doğal ya da yapay olan şeklinde algılanmaktadır, denilebilir. Hayalinizdeki çevre, yaşanılmak istenilen yer nasıl, sorusuna verilen cevaplara bakıldığında tahayyül edilen çevrenin aslında yine insan eliyle şekillendirilmiş geniş bahçeli evlerde yaşanılmak istenildiği anlaşılmaktadır. Çevre eğitimi denilince ne anlıyorsunuz sorusuna verilen cevaplar ele alındığında çevre eğitiminin küçük yaşlardan itibaren öncelikle aileler ve sonrasında eğitim çevreleri tarafından doğa ve canlılara yönelik duyarlılık edindirme süreci olarak algılandığı anlaşılmaktadır. Cevaplardan hareketle çevre eğitimi ile sosyal bilgiler eğitimi arasında bir ilişki kurulsa da dersin süresinin buna çok uygun olmadığı, veli beklentilerinin çevre eğitimine engel olduğu ve diğer bütün alan eğitimlerinin çevre eğitimi ile ilgilenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Çevre bilincinden anlaşılanların doğa sevgisi ve çevreye yönelik olarak duyarlık edinmek anlaşıldığı görülmektedir. Konaklamalı çevre eğitimine katılmış olmanın kendilerine doğaya ve çevreye yönelik unutulmaz tecrübeler kazandırdığını, doğa şekillerini ve coğrafyayı yerinde, doğada, öğrendiklerini ifade etmişlerdir. Bununla birlikte soğuk başta olmak üzere doğanın getirdiği olumsuzluklar karşısında yaşanılan bazı olumsuz tecrübeler de tekrarlanan ifadelerdendir. Bununla beraber katılımcılar, çevre eğitimine yönelik doğrudan bir dersleri olmadığını ancak olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Ayrıca ekonomik yetersizlikler, öğrenci merkezli değil de sınav odaklı bir eğitimin esas alınması, okul idarelerinin bu tür etkinlikleri desteklemeyişi gibi gerekçelerin çevre eğitimi için problem niteliği taşıdığı belirtilmektedir. KAYNAKLAR Çabuk, B. ve Karacaoğlu, C. (2003). Üniversite Öğrencilerinin Çevre Duyarlılıklarının İncelenmesi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 36, 1-2. Çokluk, Ö., Yılmaz, K. & Oğuz, E. (2011). Nitel Bir Görüşme Yöntemi: Odak Grup Görüşmesi. Kuramsal Eğitim Bilim, 4(1), 95-107. Kruger, R.A. & Casey, M.A. (2000). Focus Group: A Practical Guide for Applied Research (3rd ed., p.157). Thousand Oaks, CA: Sage Publications. Kitzinger, J. (1995). Qualitative Research: İntroducing Focus Groups. British Medical Journal, 311, 299–302. Teksöz, G., Şahin, E., & Ertepınar, H. (2010). Çevre Okuryazarlığı, Öğretmen Adayları ve Sürdürülebilir Bir Gelecek. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi (H. U. Journal of Education) 39: 307-320. Yıldırım, A. & Şimşek, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri (6. Baskı). Ankara: Seçkin Yayınevi. Sözlü bildiri KONSÜLTASYON TEMELLİ REHBERLİK VE ORTAK AKIL PROJESİÖzet: KONSÜLTASYON TEMELLİ REHBERLİK VE “ORTAK AKIL” PROJESİ Günümüzde rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetlerinin önemli bir yönünü konsültasyon (müşavirlik) hizmetleri teşkil etmektedir. Bu hizmet anlayışı, idari ve eğitsel kadro ile ebeveyn gruplarının öğrencinin psiko-pedagojik eğitimi ve gelişimi noktasında bütüncül şekilde desteklenmesi, bilgilendirilmesi ile ortak amaç, söylem, yöntem ve ilkeler etrafında buluşturulması vizyonunu ortaya koymaktadır. Projenin amacı, her çocuğun kendine özgü, farklı ve özgün olduğu gerçeğinden hareketle ve yukarıda belirtilen vizyon ışığında, rehberlik uzmanlarının güncel ve bilimsel veri toplama yöntemleri ile her bir öğrenci hakkında topladıkları özgün verileri öncelikle akademik ve idari kadro çözümlemesi, olası ihtiyaç, yöntem ve amaçları belirlemesi, ikinci aşamada da ebeveyn grupları ile düzenlenecek çalıştaylarda öğrencinin özgünlüğüne en uygun olduğu değerlendirilen ilke ve yöntemlerin belirlenerek, uygulama aşamasına geçilmesidir. Projeye kaynaklık eden temel prensiplerin ilki, her çocuğun “biricik” ve kendine özgü bir birey olduğu anlayışı ile Rönesans dan beri süregelen bireyi kalitelendirme felsefesidir. İkinci prensip, bireyin genel geçer eğitim anlayışına değil, eğitim anlayışının bireye ve onun özelliklerine uyumlandırılması amacıdır. Böylelikle okul içi eğitim uygulamaları her bir öğrencinin ihtiyaç ve özelliklerine göre çeşitlendirilebilecektir. Üçüncü prensip ise, eğitimin okulda başlayan fakat okulda bitmeyen, başta aile iklimi, etkileşimi olmak üzere , okul dışı muhtelif çevrelerde etkin şekilde sürdüğü gerçeğidir, bir başka deyişle “çocuk konulduğu kabın şeklini alır” sözüdür. Takdir edilecektir ki, dinamik bir varlık olan ve yaşayarak öğrenen çocuk için o kap asla sadece okul olamayacaktır. Uygulama prensiplerine geldiğimizde ise,birincil olarak rehberlik uzmanları uygulamanın başlatılmasında, sürdürülmesinde ve koordine edilmesinde başat rol alacakları söylenebilir. Bilimsel yöntemlerle her öğrenci hakkında bilgi toplanacak, bilgiler, gözlemler ve yorumlar akademik ve idari kadro ile yapılacak birincil “Ortak Akıl” toplantılarında çözümlenerek her öğrenci için ayrı ayrı psiko-pedagojik bir tablo ortaya konacaktır. Tablo da her bir öğrencinin, avantaj ve dezavantajları, ilgileri, yetenekleri, öğrenme süreç ve yöntemleri başta olmak üzere genel mana da özgün bir profili yer alacaktır. Bu sayede ilgili öğrenci için okul içinde yapılacak eğitsel çalışmalar, teknikle ve planlar ilgili uzman kardı ile planlanabilecek ve eğitim bireye özgü hale getirilecektir. Ortak aklın ikinci ayağı ise ebeveynlerle yapılacak olup, toplantılar rehberlik uzmanlarının koordinatörlüğünde gerekli görülen diğer uzman(lar) eşliğinde gerçekleştirilecek, ortak tutum, ilke, söylem ve amaç ile eğitimin okul dışı boyutu aile desteği ile belirlenebilecektir.Bu toplantıların 45-60 günlük periyotlarda her dönemde en az bir kez düzenlenmesi ön görülmektedir. Bu sayede öğrenci gelişim ve eğitiminde önemli bir yeri olan fakat eğitim/toplum sistemimizde boşluğu şiddetle hissedilen okul-aile-öğrenci işbirliği ile tüm bileşenlerin ortak katkısı ile ve bireye özgü bir çerçevede sağlanmış olunacaktır. Sözlü bildiri KONUM KURAMI VE ÖRGÜTLERDE KONUMÖzet: Konumlandırma, önceleri pazarlama alanında, bir ürünü diğerlerinden farklı ve belirgin bir yere koyma anlamında kullanılmıştır (Langenhove ve Harre, 1999a). Bu anlamı itibariyle askeri dildeki anlamına yakındır. Çünkü askeri dilde konum, bir düşmana karşı yer edinmedir. Sosyal bilimlerde konum ve konumlanma/konum alma (positioning) ilk olarak Hollway (1998) tarafından, heteroseksüel ilişkilerde öznelliğin inşası konusundaki analizinde kullanılmıştır. Hollyway burada konum kavramını bağlamla ilişkilendirmiş ve inşa edilen bir süreç olarak yorumlamıştır. Daha sonra konum, başta Langenhove ve Harre (1999), John Shotter, Kenneth Gergen ve diğerlerinin katkılarıyla kişiler arası ilişkileri anlamlandırmada kullanılan bir kuram olarak ortaya çıkmıştır (Peters ve Appel, 1996). Konum kuramı insana ilişkin hikâyelerin bireysel aklı nasıl inşa ettiğini, inanış ve istek desenlerini açıklamaya amaçlamaktadır. Bu kuram “sabit, şekilsel ve ritualistik” bir sosyolojik kavram olan “rol kuramına” alternatif olarak ortaya çıkmıştır (Davies ve Harre, 1999). Konum kuramı, psikolojik olguların (phenomena) söylemde (in discourse) nasıl üretildiğine odaklanmaktadır. Kuramın temel ilkelerinden birine göre içinde yer aldığımız gündelik hayatın sürekli akışı, söylemler üzerine kuruludur. Bu söylemler de hem kişilerin kendi biyografilerini hem de toplumsal dünyanın temel yapı taşlarını oluşturmaktadır. Konumlar birbiriyle ilişkili olarak ortaya çıkmaktadır. Buna göre bir taraf güçlü olarak konumlandırılıyorsa diğer taraf güçsüz olarak konumlandırılır (Harre ve Langenhove, 1999). Bu araştırmada konum kuramı hakkındaki kavramsal çerçeve tartışılarak konum kuramının eğitim ve örgüt araştırmalarında kullanımı analiz edilmiştir. Langenhove ve Harreye (1999) göre kurumlar kişilerin konum almasında iki şekilde rol oynar. 1- kurumlar kişiler hakkında kurum içinde bir karar verilmesi gerektiğinde kurumun dışındaki değer yargılarına müdahale etmeye “resmi” gücü olduğunda; 2- kurum, o kurumda çalışan kişileri bir sınıflandırmaya sokmak istediğinde.Kişi bir konum aldığında, dünyayı o konumun bu bakış açısından görecek, o konumun ve bu bakış açısının kendine has imgelerini, metaforlarını, olay örgülerini ve kavramlarını algılayacaktır (Davies ve Harre, 1999). Bireyler yer aldıkları çeşitli söylem pratiklerindeki sosyal etkileşim sürecinde, oluşum ve yeniden oluşum sonucu ortaya çıkar. Kişi aynı ve tek bir kişidir, ancak konuşmada ve gündelik hayatta çeşitli konumlar alır.Konum alma, kültürel kodlara göre çeşitlilik göstermektedir. Bazı toplumlarda bireyler son derece kişisel davranırken diğerlerinde toplumsal eğilimler çok daha yaygındır (Langenhove ve Harre, 1999a). Bu toplumsal eğilimler, yapısı ve işleyişi bakımından çeşitli sınıflandırmalar çerçevesinde analiz edilmektedir. Örneğin, Tönnies toplumu, “cemaat” ve “cemiyet”; Durkheim “mekanik dayanışma” ve “organik dayanışma”; Cooley “birincil ilişkilere dayalı toplum” ve “ikincil ilişkilere dayalı toplum” olarak sınıflamaktadır. Bu sınıflandırma, genellikle kırsal hayat tarzını niteleyen “cemaat” yapısında; “biz” duygusunun hâkim olduğu, kapalı ekonomik yapı, birincil ilişkiler ve homojen nüfus yapısının olduğu görülmektedir. Kentsel hayat tarzını niteleyen “cemiyet” yapısında ise, biz duygusu yerine bireysellik, farklılaşma, işbölümü, ikincil ilişkiler ve heterojen toplumsal yapının olduğu vurgulanmaktadır (Bayhan, 1995, 2002; Gezgin, 1988). Sözlü bildiri KÖR VATANSEVERLİKTEN YAPICI VATANSEVERLİK VE EVRENSEL VATANDAŞLIĞA: ELEŞTİREL DÜŞÜNCEÖzet: Giriş Göç, yoksulluk, teknolojik gelişimler, sivil toplum kuruluşları, demokratikleşme süreci gibi birçok küresel olaydan dolayı vatanseverlik kavramı sadece Türkiye’de değil diğer tüm ülkelerde farklılaşmış ve gelişmiştir. Önceleri vatanseverlik o ülkenin sınırları ile kısıtlı iken şimdilerde evrensel bir değer haline gelmiştir. Vatanseverlik bir ülkenin vatandaşları olarak anavatanına karşı beslediği doğal sevgi duygusu ve insan toplumunun ortak hissidir (Wang & Jia, 2015). Vatanseverlik, ulus ve vatandaşların refahı için merak, sivil katılım, birliği (birlikteliği) arttırma gibi faydalara sahiptir. Diğer taraftan birçok yazar vatanseverliğin sadece olumlu yanlarının olmadığını aynı zamanda olumsuz yönlerinin de olduğunu vurgulamıştır (Bar-Tal & Staub, 1997; Johnson, 1997; Reykowski, 1997). Schatz (1994) bu görüş ayrılığını açıklamak için kör vatanseverlik ve yapıcı vatanseverlik kavramlarını geliştirmiştir. Kör vatanseverlik, devlet politikalarının ve uygulamalarının eleştirisiz olarak kabul edilip desteklenmesi, bu politika ve uygulamaların sonuçlarının ahlaki olarak değerlendirilmeden ya da grubun dışındaki veya alt grupların üyesi olan insanların (azınlıkların) refahı üzerindeki etkilerini göz ardı ederek kendi ulusu ve toplumundaki insanları aşırı ayrıştırmadır (Staub, 1997). Buna karşın yapıcı vatanseverlik tüm insanların haklarına ve refahına saygı duyarak, insan olmanın bütünleştirici yönüyle kendi toplumunun refahını düşünme ve toplumuna bağlılık hissini dengeleme ihtiyacıdır (Staub, 1997). Vatandaşlık, egemen bir devlete bağlı olan bir kişinin kimliğidir. Bu bağlamda vatandaşlık, vatanseverlik kavramı ile değişimli olarak kullanılabilir. Diğer taraftan günümüz küreselleşme çağında evrensel (küresel) vatandaşlık olarak adlandırılan yeni bir vatandaşlık kavramı ortaya çıkmıştır. Bu değişime sadece ekonomik ya da politik faktörler değil psikolojik faktörlerde sebep olmuştur. Bu çalışmada eleştirel düşüncenin evrensel vatandaşlık ya da yapıcı vatanseverliğe neden olabileceği iddia edilmiştir. Eleştirel düşünme herhangi bir konuda rasyonel düşünceler ve detaylı kanıtlarla karar almayı sağlar (Çelik, Sarıçam, Sakız & Ilbay, 2015). Bu çalışmada ilk olarak kör vatanseverlik, yapıcı vatanseverlik, küresel vatandaşlık ve eleştirel düşünme arasındaki olası ilişkileri incelemek amaçlanmıştır. Çalışmanın ikinci amacı kör vatanseverlik, yapıcı vatanseverlik, küresel vatandaşlık arasındaki ilişkide eleştirel düşünmenin aracı rolünü ortaya çıkarmaktır. Yöntem Bu çalışma korelasyonel bir çalışmadır. Korelasyonel çalışmaların amacı istatistiksel olarak ilişkili iki ya da daha fazla değişkenlerin ölçüm değerlerini anlamaktır. Çalışma grubu Araştırmanın çalışma grubunu Kütahya’da tesadüfi örnekleme ile seçilmiş pedagojik formasyon öğrencilerini de kapsayan 372 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Veri Toplama Araçları Yurtseverlik Tutum Ölçeği (YTÖ): YTÖ Schatz, Staub and Lavine (1999) tarafından geliştirilmiş; Yazıcı ve Yazıcı (2010) tarafından Türkçe sürümü yapılmıştır. Geçerlik çalışmasında açıklayıcı faktör analizi sonucu faktör yükleri kör yurtseverlik için .33 ile .64, yapıcı yurtseverlik için .57 ile .79 arasında sıralanmaktadır. Doğrulayıcı faktör analizinde uyum iyiliği istatistik sonuçları RMSEA= .078, RMR=.080, SRMR=.071, GFI=.90, AGFI=.87, CFI=.81. olarak hesaplanmıştır. Cronbach Alfa iç tutarlık güvenirlik katsayıları kör yurtseverlik için .76, yapıcı yurtseverlik için .77 ve tüm ölçek için .75 olarak bulunmuştur. Evrensel Vatandaşlık Ölçeği (EVÖ): GCS Morais ve Ogden (2011) tarafından geliştirilmiş; Akın, Sarıçam ve diğerleri (2014) tarafından Türk kültürüne uyarlanmıştır. Doğrulayıcı faktör analizi sonucunda 30 maddenin 3 boyutlu (sosyal sorumluluk, evrensel yetkinlik ve evrensel sivil bağlılık) modelin uyum indeksi değerleri (χ²=562.22, sd=395, RMSEA=.038, NFI= .90, CFI=.90, IFI=.91, SRMR=.066) olarak bulunmuştur. Ölçeğin Cronbach Alfa iç tutarlık güvenirlik katsayısı sırasıyla .60, .69, .86 olarak bulunmuştur. Düzeltilmiş madde toplam korelasyon katsayıları .16 ile.65 arasında sıralanmıştır. Eleştirel Düşünme Yönelimleri Ölçeği (EDYÖ): Ölçek Sosu (2012) tarafından geliştirilmiş ve Akın vd. (2013) tarafından Türkçe ’ye adapte edilmiştir. Doğrulayıcı faktör analizi sonucu 11 madde ve iki boyutlu (Eleştiriye açıklık ve yansıtıcı şüphecilik) ölçeğin uyum iyiliği değerleri (NFI= .92, CFI= .93, IFI= .93, RFI= .89, SRMR= .026) olarak hesaplanmıştır. Eleştirel düşünme yönelimleri ile öz-eleştiri arasında r= .29 pozitif ilişki vardır. Cronbach Alfa iç tutarlık güvenirlik katsayıları eleştiriye açıklık için .95, yansıtıcı şüphecilik için .96 ve tüm ölçek için .97 olarak bulunmuştur. İşlem Katılımcılardan elde edilen verile bilgisayar paket program aracılığıyla çözümlenmiştir. Değişkenler arası ilişkileri incelemek için Pearson momentler çarpımı korelasyon analizi, kör vatanseverlik, yapıcı vatanseverlik, küresel vatandaşlık arasındaki ilişkide eleştirel düşünmenin aracı rolünü saptamak için aşamalı (çoklu) regresyon analizi kullanılmıştır. Önem düzeyi olarak p <.01 esas alınmıştır. Bulgular - Kör vatanseverlik ile yapıcı vatanseverlik, evrensel vatandaşlık ve eleştirel düşünme yönelimleri arasında negatif ilişkiler vardır - Yapıcı vatanseverlik ile evrensel vatandaşlık ve eleştirel düşünme yönelimleri arasında pozitif ilişkiler vardır - Kör vatanseverlik ve yapıcı vatanseverlik arasındaki ilişkide eleştirel düşünme aracı role sahiptir. Kaynakça Johnson, G. R. (1997). The evolutionary roots of patriotism. In D. Bar-Tal & E. Staub (Eds.), Patriotism: In the lives of individuals and nations. Chicago: Nelson-Hall. Schatz, R. T. (1994). On being a good American: Blind versus constructive patriotism. Unpublished Doctoral Dissertation, University of Massachusetts Amherst. Staub, E. (1997). Blind versus constructive patriotism: Moving from embededness in the group to critical loyalty and action. In D. Bar-Tal & E. Staub (Eds.), Patriotism: In the lives of individuals and nations. Chicago: Nelson Hall. Yazıcı, S., & Yazıcı, F. (2010). Yurtseverlik Tutum Ölçeğinin geçerlilik ve güvenilirlik çalışması. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 7(2), 901-918. Sözlü bildiri KOSOVA TÜRK ÇAĞDAŞ EDEBİYATINDA DİL, YAZIM VE ANLATIM SORUNLARIÖzet: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yugoslavya (Kosova ve Makedonya) Türklerine tanınan eğitim, yayın basın ve kültürel haklar ardından gelişen çağdaş Türk edebi yaratıcılığı çerçevesinde nazmın ve nesrin değişik türlerinde eserler yaratılmıştır. Ancak Kosova çağdaş Türk edebi yaratıcılığı söz konusu olunca, bu yaratıcılık sürecinde başta dil, yazım ve anlatımda değişik sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu edebiyatın iç ve dış etkiler yüzünden yazım-imla, fonetik, morfolojik, sentaks, semantik, frazeolojik sorunları barındırdığı görülmektedir. Kimi yazarlar kendilerini geliştirdikçe dil, yazım ve üsluptaki bu sorunları da aşmışlardır. Ancak hakim olan bu sorunsal günümüzde de kimi eserlerde güncelliği ve geçerliliğini korumaktadır. Yaratıldığı çok dilli ortamın etkisi, Kosova Türklerinin edebi dilden başka Kosova Türk ağızlarıyla konuşmaları, aynı zamanda Türkiye’de dönemin Nurullah Ataç’ın öncülüğünü yaptığı öztürkçecilik akımının Balkanlara etkisi gibi etmenler dil, yazım ve anlatım unsurunu etkileyen başlıca faktörler olmuştur. “Kosova Türk Çağdaş Edebiyatında Dil, Yazım ve Anlatım Sorunları” adlı tebliğimizde başta edebi tahlil, edebi tenkid yanı sıra çağdaş dil, yazım ve anlatım araştırma metodolojileriyle irdelenecektir. Birinci el kaynaklar değerlendirilerek, interdisipliner olarak planlaştırılan bu çalışmamızın amacı, eleştirel-analitik bir yaklaşımla Kosova Türk çağdaş edebi eserlerinin dil, yazım ve anlatım nitelikleri ve sorunlarını incelemektir. Bilhassa çağdaş dil ve edebiyat bilimlerinde kullanılmakta olan eleştirel yaklaşım, betimleme-inceleme, edebiyat kuramı ve karşılaştırmalı-yapısal metodları da tercih edilecektir. Dil, yazım ve anlatım başlıkları altında irdelenecek bu konu çerçevesinde önemli sorunsal olgular örnekleriyle birlikte tespit edilip sunulacaktır. Konu çerçevesinde ayrıca bu sorunların analizi yapılacaktır. Çalışmamız yayınlandıktan sonra Kosova’da Türkçe edebi yaratıcılıkla uğraşacak yazarların bir kılavuz olarak da değerlendirecekleri, bundan sonraki yaratıcılık süreçlerinde dikkat edip değerlendirecekleri bilimsel bir makaleyi de oluşturacaktır. Sözlü bildiri KÖY OKULLARINDA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN VE ÖĞRENCİLERİNİN BEKLENTİLERİ: KONYA-KARAPINAR ÖRNEĞİÖzet: Çağımızda bilimsel ilerlemelerin ve gelişmelerin etkisiyle kişi ihtiyaç ve istekleri farklılaşmaktadır. Meslek grupları da yeni programlarla beraber bu değişime ayak uydurmaktadır. Öğretmenlik mesleği de bulunduğu yere ve konuma göre mesleğini uygulama aşamasında değişimler oluşmakta ve farklılıklar gösterebilmektedir. Kırsal kesim ve merkezde görev yapmakta olan öğretmenlerinde beklentileri ve istekleri de değişmektedir. Bu değişimlerden ve yaşam koşullarından kaynaklanan farklılıklar öğrencileri de etkilemekte, öğrencilerin de beklentilerinde farklılıklar oluşmaktadır. Farklılıkların oluşmasında ortam koşulları başta olmak üzere birden fazla faktör rol almaktadır. Yine eğitim sürecinde özellikle sınıf etkinliklerinde öğretmenlerin kültürel olarak inançları, idealleri, tutumları ve davranışları öğrencilerin davranışlarını etkilemektedir. Bunlara ek olarak kırsalda yaşayan velilerle merkezde yaşamını sürdüren velilerin yaşam standartları, kültürel özellikleri, gelecekten beklentilerinin birbirinden farklı olması, öğrenciler ve öğretmenler açısından kayda değer bir sorun oluşturmaktadır. Araştırmada bu bağlamdan yola çıkılarak; Konya ili Karapınar ilçesine bağlı köy okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri ile öğrencilerinin beklentileri, temel istekleri ve il merkezinde bulunan sınıf öğretmenleri ile öğrencilerinin beklentileri arasında ne gibi farklılıklar olduğunu ortaya koymak ve çözüm yollarını tespit etmek amaçlanmıştır. Araştırmada, nitel araştırma desenlerinden biri olan Fenomenoloji yönteminden yararlanılarak, anket uygulanacaktır. Yapılan analizler sonucunda elde edilen bulgular değerlendirilerek, Konya Karapınar’daki köy okullarında bulunan sınıf öğretmenleri ile öğrencilerinin temel beklentileri ve istekleri hakkında bir yargıya varılacaktır. Sözlü bildiri KÜBA VE TÜRKİYE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Ülkelerin ekonomik, sosyal ve bilimsel kalkınmalarını sağlamada en büyük rol eğitime ve dolayısıyla öğretmenlere düşmektedir. Ülkeler eğitim sistemlerinin niteliğini, geliştirilmesi gerekenlerin en başına koymaktadırlar. Gerekli değişikliklerin yapılmasında bilimsel çalışmalar ve farklı ülkelerin eğitim deneyimleri temel oluşturmaktadır. Araştırmada Küba ve Türkiye’deki öğretmen yetiştirme sistemlerini karşılaştırmak amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: Küba ve Türkiye’de öğretmen yetiştiren kurumların öğrenci kabul koşulları, öğretim süreçleri, okul deneyimi ve öğretmenlik uygulamaları, öğrenim boyunca alınan dersleri, programları bitirme ve öğretmen olabilme koşulları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?. Karşılaştırmalı eğitim çalışması olan bu araştırmada farklı eğitim sistemlerinin ayrı unsurlarını bütün halinde inceleyen yatay yaklaşım kullanılmıştır. Bu doğrultuda, birincil veri kaynakları olarak eğitim sistemleri ile ilgili literatür taramasında kitaplar, akademik dergilerde yayınlanmış makaleler gibi bilimsel kaynaklar incelenmiştir. Ayrıca, bu iki ülkenin eğitim bakanlıklarının elektronik sayfaları taranmış (Ministerio de Educación de la República de Cuba, CubaEduca) ve uluslararası tanınırlığı olan ve geçerli, güvenilir kabul edilen eğitim sitelerindeki (Organisation for Economic Co-operation and Development, United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization) güncel kaynaklardan da faydalanılmıştır. Küba’ da öğretmen yetiştirmede teorik derslerden ziyade uygulama derslerine ağırlık verildiği görülmüştür. Ayrıca mesleki gelişim için her öğretmenin iki yılda bir sınıfında karşılaştığı sorunlardan yola çıkarak bir eylem araştırması yapması ve bunu okul yönetimine sunması beklenmektedir. Okul, yerel idare ve ulusal düzeyde değerlendirilen en iyi 900 çalışmanın, ulusal ve uluslararası katılımcıların yer aldığı bir kongrede sunulduğu edinilen bilgiler arasındadır. İki ülke karşılaştırmasında birçok benzer ve farklı yönlere rastlanmıştır. Bu bağlamda çalışmamızın, Küba’nın öğretmen yetiştirme sisteminin Türkiye’de uygulanan öğretmen yetiştirme programına uygulama dersleri ve mesleki gelişim bağlamında yapılabilecek düzenleme ile fayda sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri KÜÇÜK ARKEOLOGLAR İŞ BAŞINDA!Özet: Ülkesini seven, tarihi ve milli değerlerini yaşatmaya istekli bireyler yetiştirmek, müzelerimizi çocuklarımız için çekici hale getirmek, çocuklarımızın yakın çevrelerindeki doğal ve tarihi güzelliklerin farkında olmasını sağlamak, çocuklarımızı arkeoloji ile ilgili bilgilendirmek ve çocuklarımızı tarihi eserlerin korunması ile ilgili bilinçlendirmek amacıyla Bandırma Müzesi Müdürlüğü ile iş birliği içerisinde projemizi gerçekleştirdik. PROJENİN UYGULANMASI; Projemiz ile ilgili bilgilendirici, ilgi çekici afiş ve broşürler hazırlandı. Projemiz kapsamında müzede arkeologlar eşliğinde kazı çalışması yapacak sınıfın öğretmeni, öğrencileri ve velileri çalışma içeriği hakkında (toplantı, yazı, web siteleri vb.) bilgilendirildi, afiş ve broşürler dağıtıldı. Çalışmaya katılacak okulların giriş, koridor ve sınıf panolarına etkinliğimiz ile ilgili afişler asıldı. Müzede kazı çalışması yapılmadan önce müzede görevli arkeologlar öğrencilere “Tarihi ve Arkeolojik Özellikler ” adlı sunumu yaptılar. Bu çalışmalar yürütülürken öğrenciler, ilçemiz yakınlarında yapılan gerçek arkeolojik kazı alanına inceleme gezisi yaptılar. Öğrenciler proje koordinatörü rehberliğinde müze içerisinde resim ve yaratıcı drama çalışmaları yaptılar. Öğrenciler müzede oluşturulan kazı alanında arkeologlarla birlikte kazı çalışması yaptılar. Çocuklar için müze bahçesinde arkeoloji havuzları oluşturuldu. Kazı çalışması sonucunda küçük arkeologlar “Gönüllü Kültürel Miras Koruyucusu” ünvanını kazanarak belge aldılar. Müze öğrencilerle gezilip, müze uzmanları tarafından hazırlanan “Eserim Konuşuyor” etkinliği yapıldı. Proje etkinliklerinin tamamlanmasının ardından öğrencilere kitap hediye edildi. PROJENİN SONUÇLARI; Yapılan tüm etkinlikler sonucu öğrencilerin sürece eğlenerek ve çok istekli katıldıkları gözlemlendi. Etkinliklere velilerimiz de aktif olarak katıldılar. Çalışma boyunca öğrencilerimiz ileride “arkeolog” olmak istediklerini sıklıkla dile getirdiler. Çalışma ile ilgili afiş ve broşürlerimizin basına yansımasından sonra pek çok okul içeriği ile ilgili bilgi alıp çalışmaya katılmak istediklerini bildirdiler. Kazı çalışması sonucunda “Gönüllü Kültürel Miras Koruyucusu” ünvanını kazanarak belge alan öğrencilerimiz çok mutlu oldular. Okullarımıza kalıcı “arkeoloji havuzları” kurma ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir. Sözlü bildiri KÜÇÜK TARİHÇİLERDEN KRONOLOJİÖzet: 4. sınıfın Sosyal Bilgiler dersinde kronoloji ve tarih şeridi konularında gerçekleştirilmiş bir uygulamadır.Burada amaç öğrencilerin ilinin tarihini araştırarak öğrenmesi ve elde ettiği bulguları sıraya koyarak kronoloji sözcüğünün anlamını kavraması sonucunda kendi tarih şeridini oluşturmasıdır.Çalışmaya başlamadan önce öğrencilere ön test uygulanarak konu il ilgili bilgi düzeyleri ölçülmüştür.Bunu gerçekleştirmek için öğrencilerle ilimizin tarihini araştırma amaçlı geziler düzenledik. Geziler dört bölüm halimde gerçekleştirildi. Yapılacak çalışmanın planlaması öğrencilerle paylaşıldı.İlk gezimiz ilimizin yakın tarihi ile ilgili oldu. 19 Mayıs şehri oluşumuz ile ilgili Atatürk’ün Samsun’da kaldığı ev (Gazi Müzesi), Bandırma Vapuru, İlkadımın atıldığı Tütün İskelesi gezilip notlar alındı. 2. Gezimiz Kent Müzesine, 3. gezi ilimizin saat kulesi , camileri ve Amazon Köyüne yapıldı.Dördüncü gezimiz ise Etnografya ve Arkeoloji Müzelerine oldu.Geziler sırasında açıklamaları okurken M.S. VE M.Ö., Rumi, Miladi gibi ifadeleri de merak edip öğrenme çabaları gözlendi.Notlarını geziden sonra daha düzenli yazıya dönüştürerek rapor hazırlamaları sağlandı. Tarihi mekanların daha çok ilimizin hangi semtinde yer aldığına dikkat çekilip üzerinde tartışıldı.Gezi, gözlem, inceleme ve incelemelerdeki bulguları not alma, tartışma yöntemleriyle çalıştık. Bulgularının fotoğrafını çektiler. bulgularını Gezip gördükleri yerlerle ilgili broşür, kart, bilgi kitapçığı topladılar.Kart ve resim koleksiyonları oluşturdular.Bu yöntemle öğrencilerin merak duyguları uyandırılmış, araştırma için gerekli aşamalar konusunda bilgi edinmişlerdir. Not alma ve aldıkları notlardan çıkarım yapma yetenekleri gelişmiş ve çıkarımlarını da toparlayıp sunuya dönüştürmeleri sağlanmıştır.Topladıkları bilgileri önce sıralamaları gösterilip kronolojik sıraya koyma bilgisi verildi. Bu bilgiden yararlanarak kendi çektikleri fotoğrafları da kullanarak bir tarih şeridi oluşturdular. Sonra da sunum aşamasına geçildi.Yani tam olarak araştırma basamakları uygulamışlar ve bilim insanı olma yolunda ilgi ve merakları uyanmıştır.Projenin sonuçlandırılması için son test uygulanmıştır.Proje sonuçlarının değerlendirilmesi için ön test ve son testler karşılaştırılıp öğrencilerin gelişimi belirlenmiştir. Buradan çıkan sonuca göre yakın tarihi biraz daha iyi bildikleri, ilimizin eskiye dayalı tarihinden proje öncesinde hiç bilgilerinin olmadığı, proje ile öğrendikleri belirlenmiştir.Kronoloji sözcüğünü bilmezken uygulamalı olarak öğrendikleri ve tarih şeridi oluştururken grup çalışması başarıları da ayrı kazanımlar olarak gözlenmiştir. Sözlü bildiri KUKLANIN OKUL ÖNCESİ EĞİTİME ENTEGRASYONUÖzet: Okul öncesi dönemde oyun ve dramanın çocuk üzerindeki etkisinden hareketle başladığım ve okul öncesi eğitimin her alanına bir eğitim aracı olarak entegre ettiğim kuklanın entegrasyon sürecinin anlatılacağı bu çalıştayda , öncelikle kuklanın form ve karakter oluşumundan, seslendirmenin ne şekilde yapılacağından ve tekniklerinden, form ve karakter olarak bir çocuğun arkadaşı olabilecek kadar hazır olduğunda çocuklara tanıtılması gerektiğinden, okul öncesi dönem çocuklarının bilişsel gelişimi dikkate alınarak gerçekliğinin nasıl sağlanacağından, bir kuklayla eğitim programının nasıl hazırlanabileceği ve nasıl uygulanabileceğinden, hangi zamanlarda ve eğitimin hangi alanlarında kullanılabileceğinden bahsedilecektir. Dinleyiciler ile eğitim kurumlarında kuklayla vermiş olduğum eğitimlerde gözlemlediğim ayrıntılar, hastahanelerde uzun süreli tedavi gören çocuklarda psikolojik olarak sağlanan değişimler paylaşılacaktır. Çocukların sosyalleşmesinde, dil gelişiminde ve bilişsel gelişimde, ruh sağlığında, davranış bozukluklarının en aza indirgenmesinde ve doğru davranış kazandırmada kuklanın ne kadar etkili olduğunu anlatılacak, kuklanın sadece okul öncesi eğitimde değil, çocuğun olduğu her alanda kullanılabildiğini farketmeleri sağlanacaktır. Ardından ses çalışmalarına geçilecek ve nefesi dogru kullanma teknikleri anlatılacak, karakteristik sesi bulduklarında vantrolog olarak seslendirirken nelere dikkat etmeleri gerektiği anlatılacak ve ayna karşısında bu tekniği denemesi sağlanacaktır. Katılımcı aynı zamanda kukla oynatma teknigini denemiş olacak, bu sırada mimiklerini nasıl donduracağını da öğrenecektir.Ki bu, karakterin çocuğa kendisi gibi bir birey olarak görünmesinde en dikkat ettiği ayrıntıdır. Yaklaşık 1 saatlik zaman diliminde paylaşılacak olan bu bilgiler, katılımcıların bir kuklayı eğitime entegre etmesi veya kuklayı herhangi bir dogru amaçla kullanabilmesi için yeterli olacak, uygulanabilirliğinin kolaylığını pratikte görmüş olacaktır. Sözlü bildiri KÜLTÜREL ZEKâ VE KÜRESEL VATANDAŞLIKÖzet: Giriş Kültür, bir milletin kimliğidir. Browne’ye (2008) göre kültür herhangi bir toplumun dil, inançlar, değerler, normlar, gelenekler, kıyafet, beslenme, roller, bilgi, beceriler ve diğer şeyleri öğrenerek şekillendirdiği yaşam yoludur. Klasik anlamda vatandaşlık herhangi bir ulusal kimliğe sahip insanlar için yasal öncelikler, haklar ve sorumluluklar durumudur. Küreselleşme ve yeni bilgi çağıyla birlikte ulusal kimlik ve klasik vatandaşlık kavramlarında bir takım değişikler meydana gelmiştir. Bu yeni eğilimle birlikte çokkültürlülük, kültürel zekâ ve küresel vatandaşlık kavramları ortaya çıkmıştır. Kültürel zekâ bir bireyin ulusal, etnik, örgütsel ve kültürün diğer türlerini de kapsayabilen kültürler arası etkili bir şekilde işlevde bulunabilme kapasitesidir (Ang & Van Dyne, 2008; Earley & Ang, 2003). Küresel vatandaşlık daha geniş bir topluluğa ve ortak insanlığa ait olma duygusudur. Küresel vatandaşlık politik, ekonomik, sosyal, kültürel olarak karşılıklı bağımlılığı ve yerel, ulusal, küresel bağlamda karşılıklı dayanışmayı vurgular (UNESCO, 2014). Ortadoğu’daki çatışmalar ve IŞİD’ten dolayı birçok insan kendi topraklarından diğer ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Lübnan gibi Ortadoğu ülkelerinden yabancı insan özellikle mülteci kabul eden ülkelerden biridir. Bu gelişmeler, Türkiye’nin yaşam durumunu, geleneksel değerlerini ve temel kültürel yapılarını şüphesiz etkilemektedir. Peki, Türkiye’deki insanlar özellikle aydın üniversite gençliği bu kültürel etkileşime hazır mı? Bu çalışma, ilk olarak Türk üniversitede öğrencilerinin kültürel zekâ ve küresel vatandaşlık düzeylerini saptamayı amaçlamıştır. Araştırmanın ikinci amacı kültürel zekâ ve küresel vatandaşlık arasındaki olası ilişkileri incelemektir. Yöntem Bu çalışma korelasyonel nicel bir çalışmadır. Korelasyonel çalışmaların amacı istatistiksel olarak ilişkili iki ya da daha fazla değişkenlerin ölçüm değerlerini anlamaktır. Çalışma grubu Araştırmanın çalışma grubunu Ağrı’da tesadüfi örnekleme ile seçilmiş pedagojik formasyon öğrencilerini de kapsayan 336 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Veri Toplama Araçları Kültürel Zekâ Ölçeği (KZÖ): Orijinal ölçek Ang ve diğerleri (2007) tarafından geliştirilmiş, İlhan ve Çetin (2014) tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır. Ölçek 5’li Likert tipi olup; 20 madde ve 4 alt boyuttan (üstbiliş, biliş, motivasyon ve davranış) oluşmaktadır. Benzer ölçek ölçüt çalışması sonucunda KZÖ ile Kültürlerarası Duyarlılık Ölçeği arasında .61 ve Tromso Sosyal Zeka Ölçeği arasında .44 ilişki tespit edilmiştir. Güvenirlik çalışmasında ölçeğin bütünü için Cronbach alfa iç tutarlık katsayısı .85 ve test tekrar test güvenirlik korelasyon katsayısı .81 olarak bulunmuştur. Düzeltilmiş madde toplam korelasyon katsayıları .33 ile .64 arasında değişmektedir. Evrensel Vatandaşlık Ölçeği (EVÖ): GCS Morais ve Ogden (2011) tarafından geliştirilmiş; Akın, Sarıçam ve diğerleri (2014) tarafından Türk kültürüne uyarlanmıştır. Doğrulayıcı faktör analizi sonucunda 30 maddenin 3 boyutlu (sosyal sorumluluk, evrensel yetkinlik ve evrensel sivil bağlılık) modelin uyum indeksi değerleri (χ²=562.22, sd=395, RMSEA=.038, NFI= .90, CFI=.90, IFI=.91, SRMR=.066) olarak bulunmuştur. Ölçeğin Cronbach Alfa iç tutarlık güvenirlik katsayısı sırasıyla .60, .69, .86 olarak bulunmuştur. Düzeltilmiş madde toplam korelasyon katsayıları .16 ile.65 arasında sıralanmıştır. İşlem Katılımcılardan elde edilen verile bilgisayar paket program aracılığıyla çözümlenmiştir. Kültürel zekâ ve küresel vatandaşlığın demografik değişkenlere göre düzeylerini saptamak için bağımsız örneklemler t testi ve tek yönlü ANOVA kullanılmıştır. Değişkenler arası ilişkileri incelemek için Pearson momentler çarpımı korelasyon analizi, değişkenler arası yordama katsayılarını belirlemek için çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Önem düzeyi olarak p <.01 esas alınmıştır. Sonuç - Kültürel zekâ, küresel vatandaşlık ile pozitif ilişkilidir. - Kültürel zekânın davranış boyutu küresel yetkinlik için en iyi yordayıcıdır. - Öğretmen adaylarının kültürel zekâ düzeylerinde cinsiyete göre istatistiksel olarak önemli bir farklılaşma yoktur. - Küresel vatandaşlık ile öğretmen adaylarının yaşları arasında istatistiksel olarak önemli bir şekilde ilişki yoktur. Kaynakça Akın, A., Sarıçam, H. Akın, Ü., Yıldız, B., Demir, T., & Kaya, M. (2014, April). The validity and reliability of the Turkish version of the Global Citizienship Scale. 3rd International Symposium on Social Studies Education, Ankara. Ang, S., & Van Dyne, L. (2008). Handbook on cultural intelligence: Theory, measurement and applications. Armonk, NY: M.E. Sharpe. Ang, S., Van Dyne, L., Koh, C., Ng, K.Y., Templar, K. J., Tay, C., & Chandrasekar, N. A. (2007). Cultural intelligence: Its measurement and effects on cultural judgment and decision making, cultural adaptation and task performance. Management and Organization Review, 3(3), 335-371. Doi: 10.1111/j.1740-8784.2007.00082.x. Browne, K. (2008). Culture and identity. In Sociology for AS AQA (3rd Edition). Cambridge: Polity Press. Earley, P. C., & Ang, S. (2003). Cultural intelligence: Individual interactions across cultures. Palo Alto, Calif: Stanford University Press. Ilhan, M., & Çetin, B. (2014). Validity and reliability study of the Turkish Version of the Cultural Intelligence Scale. H. U. Journal of Education, 29(2), 94-114. Morais, B. D., & Ogden C. A. (2011) Initial development and validation of the Global Citizenship Scale. Journal of Studies in International Education, 15(5), 445-466. Doi:10.1177/1028315310375308 UNESCO (2014). Global citizenship education: Preparing learners for the challenges of the 21st century. Paris, UNESCO. Sözlü bildiri KURAMDAN UYGULAMAYA SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BAKIŞINDAN HAYAT BİLGİSİ DERSLERİNDE KULLANILAN ÖRNEK OLAYLARÖzet: Sosyal olayların/sorunların sunumunda kullanılan örnek olaylar, öğrencilerin günlük yaşamdan unsurlarla karşılaşmalarını sağlayarak onlara farklı çözüm yolları üretebilmelerinin kapılarını aralamaktadır. Bu nedenle ders kitaplarında ya da derslerde kullanılan örnek olayların nitelikli olması oldukça önem taşımaktadır. Bu çalışmada sınıf öğretmenlerine Hayat Bilgisi derslerinde örnek olay yöntemini nasıl kullanacaklarına yönelik bir eğitim verilmiştir. Çalışmanın amacı ise, öğretmenlere verilen örnek olay temelli eğitimin öncesi ve sonrasında kullanılan örnek olay metinlerine yönelik öğretmen görüşlerinin neler olduğunun saptanmasıdır. Ayrıca öğretmenlerin verilen eğitim sonrasında kendilerinin oluşturdukları örnek olay metinlerinin ne derece nitelikli olduğunun incelenmesi de bir diğer amaçtır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden eylem araştırması kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu devlet ve özel okullardan seçilen toplam 7 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak anket, öğretmen günlüğü ve doküman inceleme kullanılmıştır. Öğretmenlere verilen örnek olay temelli eğitimden önceki 6 derste kullandıkları örnek olaylarla, eğitim sonrasındaki 6 derste kullandıkları örnek olayları karşılaştırmaları istenmiştir. Bunun için öğretmenlere örnek olay ve sınıfta kullanımına dair algılarını sorgulamak için uygulanan anket ve verilen eğitim sonrasındaki sürece dair tutulan öğretmen günlükleri analiz edilmiştir. Öte yandan öğretmenlerin süreç sonucunda oluşturdukları örnek olay metinleri incelenerek, nitelikli ve iyi bir örnek olayın özelliklerini taşıyıp taşımadığı belirlenmeye çalışılmıştır. Yapılan analizler sonucunda elde edilen veriler göstermektedir ki, öğretmenlerin eğitim öncesinde ve sonrasında kullandıkları örnek olay metinlerine yönelik görüşlerinde farklılık bulunmaktadır. Öğretmenler eğitim öncesinde kullandıkları örnek olay metinlerine yönelik “metinlerin yaşantılara dayalı olduğu, düşündürücü olmadığı, ders kitaplarında yetersiz düzeyde bulunduğu ve az soru sormaya yönelik olduğu” şeklinde görüş belirtirken; eğitim sonrasında “kişi ve olay kurgusunun rahatlıkla yapılabildiği, yaşanmış olaylardan esinlenildiği, sosyal çatışmaların/sorunların yer aldığı, düşünsel, ahlaki ve empatik soruların sorulabilmesine yönelik olduğu” şeklinde görüş belirtmişlerdir. Ayrıca eğitim sonrasında öğretmenlerin oluşturduğu örnek olay metinleri incelendiğinde “kesin bir sonucun bulunmadığı, farklı çözüm yolları üretilebilmesine açık olduğu, çatışmaların bulunduğu ve günlük yaşantıya yönelik olayların kullanıldığı” saptanmıştır. Sözlü bildiri KÜRESEL HEDEFLER VE TOPLUM HİZMETİÖzet: Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, diğer bir deyişle Küresel Hedefler, yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak için evrensel eylem çağrısıdır. IB programları yerel, ulusal ve küresel olarak önem arz eden çok sayıda mesele ve fikir üzerine sürdürülebilir sorgulama sunmaktadır. Sorgulamaya dayalı öğrenim, toplum içerisinde hizmeti kapsayan öğrencinin başlattığı eylemlerle sonuçlanır. Küresel olarak eyleme geçen insanlar güç ve ayrıcalığı eleştirel bir biçimde ele alır. Adapazarı ENKA Okulları olarak 2017-2018 yılı itibariyle MYP Toplum Hizmeti çalışmalarımızda Küresel Hedefler bağlamında Ünite Toplum Hizmeti ve Kulüp Toplum Hizmeti çalışmalarını ilişkilendirerek çalışmalar yürütmeye başladık. Sürdürülebilirlik komitesinin de yer aldığı bu süreçte öğrenci ve öğretmenlere yapılan Küresel Hedefler çalıştayları ile genel bilgilendirme yapılmış ve daha önce yapılan toplum hizmeti çalışmalarının ilişkilendirilmesi adına uygulamalar planlanmıştır. Böylece öğrenci ve öğretmenlerimiz uyguladıkları toplum hizmeti çalışmalarını bir hedefe dayandırarak somutlaştırmış oldular. Öğrencilerin, daha bilinçli hale geldikçe ve sorumluluklarının bağlamına dair daha iyi bir anlayış geliştirdikçe, mevcut sisteme dahil olan herkesin yararına olacak değişiklikleri önerme küresel hedeflerle ilişkilendirme ve kendi kendine eyleme geçme konusunda daha üretken oldukları gözlemlenmiştir. Farkındalıkları yüksek bireyler yetiştirmek bizlerin temel hedeflerinden biridir.Bu doğrultuda küresel hedefleri tanıyan ve içselleştiren çocuklar daha duyarlı, farkındalığı yüksek bireylere dönüşeceklerdir.Üniteler içersine yerleştirilen küresel hedefler doğrultusunda okul toplumunun gündemini de değiştirebiliyoruz. Sözlü bildiri KÜRESEL VATANDAŞLIĞIN SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMINA YANSIMALARIÖzet: Küreselleşme birçok sorunu beraberinde getirirken birçok fırsatı da ortaya çıkarmaktadır. Bu sorunların farkına varmak ve çözüm yolları üretebilmek; ortaya çıkan fırsatları da değerlendirebilmek için bireyleri ulusal vatandaşlığın yanında küresel vatandaşlığın bilgi, beceri ve değerleriyle de eğitmemiz gerekmektedir. Bu eğitimin etkili verilebileceği derslerin başında sosyal bilgiler dersi gelmektedir. Bunun için sosyal bilgiler dersi öğretim programının; bireylerin kendi özelliklerini tanıyarak ulusal ve evrensel değerlere önem veren, iletişim becerilerine sahip, sosyal sorumluluklarının farkında olan ve bu sorumlulukları yerine getirebilecek yeterliliklere sahip katılımcı ve duyarlı bireyler yetiştirmesini sağlayabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı, 2005 sosyal bilgiler dersi öğretim programını Morais ve Ogden(2010) tarafından küresel vatandaşlığın öne çıkarılan üç boyutu (Sosyal Sorumluluk, Küresel Yeterlilik, Küresel Vatandaşlık Katılımı) ve dokuz alt boyutu (Küresel Adalet ve Eşitsizlikler, Alturizm ve Empati, Küresel Karşılıklı Bağlılık ve Şahsi Sorumluluk, Özfarkındalık, Kültürlerarası İletişim, Küresel Bilgi, Sivil Toplum Kuruluşlarına Katılım, Siyasi Duruş, Küresel Sivil Eylem) açısından inceleyerek bir değerlendirmesini yapmaktır. Araştırmada nitel araştırma türlerinden özel durum çalışması kullanılacaktır. Sosyal bilgiler dersi öğretim programında küresel vatandaşlığın durumunu ortaya koyabilmek için doküman incelemesi yönteminden yararlanılacaktır. Araştırmanın dokümanlarını halen uygulamada olan 4.,5.,6. ve 7. sınıf sosyal bilgiler dersi öğretim programları oluşturmaktadır. Verilerin analizinde içerik analizinden yararlanılacaktır. Analiz sonucunda elde edilecek bulguların program hazırlayıcılarına ve bu programların uygulayıcıları olan sınıf öğretmenleri ve sosyal bilgiler öğretmenlerine önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri KÜRESELLEŞME VE VATANDAŞLIK: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN KÜRESEL VATANDAŞLIK KAVRAMINA YÖNELİK ALGILARIÖzet: Küreselleşme günlük hayatımızda sıklıkla duyduğumuz, başka bir tabirle kullanılması moda bir kavramdır. Bazılarına göre küreselleşme mutluluk getiren bir olgu, bazılarına göre ise de mutsuzluğun kaynağı olarak anlaşılmaktadır (Bauman, 1998). Sosyolog Anthony Giddens (1991) küreselleşmeyi, içinde bulunduğumuz günümüz dünyasının daha önceki dönemlerdeki dünyadan farklı bir dünya olduğunu söyleyerek açıklamaktadır. Küreselleşmenin getirdiği sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel ve teknolojik gelişmeler toplumsal değerlerde, kurumların yapısında, devlet yapılarında ve milli vatandaşlık anlayışında bazı değişikliklere neden olmaktadır (Sassen, 1996). Küreselleşmenin günümüz dünyasını olumlu mu yoksa olumsuz mu etkilediği tartışmasını bir tarafa bırakıp, bu değişimin kaçınılmaz olduğunun farkına varılması gerekir. Günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti de bu değişimden ekonomik, bilimsel, teknolojik ve kültürel olarak etkilenmektedir. Tam bu noktada bir soru ortaya çıkmaktadır. Acaba bizler öğrencilerimizi, ahlaki, politik ve ideolojik olarak geleceğin dünyasına ayak uyduracak bireyler olarak hazırlıyor muyuz? (Rapoport, 2009). Bu soruyu cevaplandırabilmek için öncelikle öğretmenlerin küresel vatandaşlık algılarının belirlenmesi gerekmektedir. Nitekim öğretmenlerin küreselleşme ve küresel vatandaşlık kavramına yönelik algıları sınıf içi etkinlik ve uygulamalarını etkilemektedir. Bu çalışmanın amacı, küresel vatandaşlık kavramının sosyal bilgiler öğretmenlerince nasıl anlaşıldığını belirlemektir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim (phenomenology) modeline göre desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubu ölçüt örnekleme yolu ile seçilmiştir. Araştırmaya katılan toplam altı öğretmen ile yarı yapılandırılmış görüşmeler aracılığıyla veriler toplanmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılmakta ve analiz süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri KUTADGU BİLİG, SİYASETNAME VE NASÎHATU’S-SELÂTÎN’DE DEVLET YÖNETİCİLERİNE VERİLEN ÖĞÜTLER BAĞLAMINDA DEVLET ADAMLARINDA BULUNMASI GEREKEN DEĞERLERÖzet: Değerler, belirli bir toplumda arzu edilebilir olan ve olmayan ölçütlerdir. Değerler insanların dünyaya bakış açılarını etkilemede, insani algıları geliştirmede ve değiştirmede oldukça etkilidir (Ulusoy ve Dilmaç, 2014). Türkiye’de kamu yönetiminde “tarihsel” bakış açısının eksikliği herkesçe kabul edilmektedir. Genel olarak sosyal bilimcilerin daha özelde ise yönetim bilimcilerin görevi, toplumsal ve iktisadi örgütlenmeyi tarihsel olarak çözümlemek ve bunu olgusal gerçeklikle işlemektir. Böylelikle tarih sadece tarihçilerin, yönetim sadece yönetim bilimcilerin uzmanlık alanı olmaktan çıkacaktır(Ekiz, 2010:1). Dolayısıyla sosyal bilimlerde disiplinler arası bir analitik çerçeve kurmak olanaklı hale gelecektir. Bu amaç doğrultusunda ele alınan çalışmada, Nizamülmülk’ün Siyasetname ’sinde, Balasagunlu Yusuf Has Hacib’in yazdığı Kutadgu Bilig’inde ve Gelibolulu Mustafa Ali’nin Nasîhatu’s-Selâtîn ’inde yer alan ve devlet adamlarına yapılan öğütlerden yola çıkarak devlet adamlarında bulunması gereken değerler analiz edilecektir. Bu bağlamda mesajların kodlanmasında adalet, güven, özgürlük ve benzeri kavramlar değer; adaletsizlik, eşitsizlik, güvensizlik, esaret ve benzeri kavramlar ise karşı değer olarak ayırt edilmiştir. Kodlama iki düzeyde yapılmıştır. Birincisi açıkça değer ifade eden değerlerin, ikincisi ise dolaylı/gizil biçimde değerlerde atıfta bulunan ifadelerin kodlanmasıdır. Ayrıca söz konusu değerlerin onaylanması veya onaylanmamasına göre (+) ve (-) işaretleri kullanılmıştır. İşaretler eserlerdeki tutarlılık ve tutarsızlığı belirlemiştir. Örneğin Kutadgu Bilig’de adaletten olumlu ve adaletsizlikten olumsuz bir biçimde bahsediyorsa tutarlıdır, tersi ise tutarsızdır. Değerlerin analizinde iki tip gösterge kullanılmıştır (Joyeux,Cave Durandin ve Feer Tchak,1979). A)Nicel Göstergeler: Türlülük Göstergesi (TD): Eserlerde geçen devlet adamlarına verilen öğütlerde yer alan değer repertuvarının zenginliğini ya da genişliğini ifade etmektedir. Her bir değerin tekrar sayısı dikkate alınmadan kaç tür değerin işlendiğine bakılacaktır. Yineleme Göstergesi(YD): Eserlerde geçen devlet adamlarına verilen öğütlerde yer alan değer tekrarlarını ya da yineleme düzeyini ifade eden bu gösterge toplam değer frekansının türlülük göstergesine bölünmesiyle elde edilecektir. Yoğunluk Göstergesi(YD): Değerlerin okunabilirliğini ifade eden bu gösterge her bir farklı değere atfedilen yoğunluk puanı toplamı farklı değer sayısına bölünerek hesaplanmaktadır. B)Nitel Gösterge: Özgüllük(Spesifik oluş) Göstergesi: Bir eserin kullandığı değerler toplamının, kullandığı değerler toplamının, sadece Kitabın yazarının bu eserde kullandığı değer sayısına bölünmesiyle hesaplanan bu gösterge; eserlerin kendilerine özgü yanlarının büyüklüğünü ifade etmektedir. Buna göre her eser 0 ile 1 arasında bir puan almakta ve bir eserin değerlerinin tümü ona özgü olduğunda spesifik puanın maksimuma (1) ulaşmaktadır. Pesimizm Göstergesi: Pesimizm, karşı değerlerin eleştirilmesi, karalanması ve aşağılanması olarak kavramsallaştırılmıştır. Eserlerdeki toplam karşı değer sayısı, değer türlülüğü sayısına bölünerek hesaplanan bu gösterge 0 ile 1 arasında bir puanı ifade etmektedir; bulunan sayı 1’e yaklaştığında karamsarlığı, 0’a yaklaştığında iyimserliği yansıtmaktadır. Kaynakça Ekiz, C. (2010). Siyasetname’de Yönetim Sorunsalı. Amme İdaresi Dergisi, 43(4), 1-30. Joyeux, B., Cavé, F., Durandin, G., & Feertchak, H. (1979). Méthode détude des valeurs dans les messages de propagande. Lannée psychologique, 79(1), 181-195. Ulusoy, K., & Dilmaç, B. (2014). Değerler eğitimi. Ankara: Pegem Akademi. Sözlü bildiri KÜTÜPHANECİLİK ETİĞİ VE KÜTÜPHANECİLİK ETİK ALGI ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMAÖzet: Kütüphanecilik üzerine etik kaygıların yüz yıla yakın bir geçmişi olmasına karşın bu alandaki ulusal ve uluslararası kuramsal çalışmalar oldukça sınırlı olup, uygulamalı çalışmalar ise yok denecek kadar azdır. Oysa, kütüphanecilik etiği akademik etiğin birçok alanını doğrudan ilgilendirir ve bir ülkedeki akademik etiğe ilişkin duyarlılık ve farkındalık düzeyini kütüphane ortamında ve hizmetlerinde görmek mümkündür. Konuyla ilgili daha önce yaptığımız nitel araştırmada kütüphane çalışanlarının kütüphanecilik etiği algısı üzerine önemli farklılıklar olduğunu, iletişim teknolojilerinin gelişiminin kütüphanecilik etiği konusunda bazı farklılıklar ortaya çıkardığını tespit etmiştik. Bu nedenle günümüz kütüphanecilik hizmetlerindeki çeşitliliği de kapsayan kütüphanecilik etik algısını ölçen çalışmalara ihtiyaç vardır. Yaptığımız literatür incelemesinde ulusal ve uluslararası düzeyde kütüphanecilik etiği üzerine yapılmış geçerlik ve güvenirliği çalışılmış bir ölçme aracına rastlamadık. Bu bildirinin konusu kütüphanecilik ortamında ve hizmetlerinde karşılaşılacak etik sorunları tanıtmak, kütüphanecilik etiği alanında kullanılacak geçerli ve güvenilir bir ölçme aracının geliştirme sürecini, aşamalarını, ölçek maddelerini ve psikometrik özelliklerini tanıtmaktır. Araştırmanın evrenini üniversite kütüphane kullanıcıları arasında önemli bir grubu oluşturan akademik personel ile lisans ve lisansüstü öğrencileri oluşturmaktadır. Ölçme aracının geliştirilmesinde ilgili alan literatüründen yararlanılmış, yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanarak kütüphane çalışanları ve kullanıcılarının bu konudaki algıları incelenmiştir. Her iki kaynaktan elde edilen bulgular doğrultusunda ölçme aracının soru havuzu oluşturulmuştur. Soru havuzunda yer alan bazı maddeler şöyledir: Sürekli kullanmak üzere kütüphaneden bir kitabı çalmak, Bir kitabın veya derginin belli sayfalarını yırtıp almak, Kütüphanede olmasını istemediği bir yayını aşırmak veya ortadan kaldırmak, Başkası yararlanmasın diye kütüphanedeki bir eserin yerini bilerek değiştirmek veya kütüphanede saklamak, Diğer kullanıcıların gizlilik içeren bilgilerini başkalarıyla paylaşmak, Üzerine kayıtlı bir kitabı başkaları kullanmasın diye bilerek iade etmemek, Kendi şifresiyle üye olmayan birinin kütüphane dışından veri tabanlarına erişmesini sağlamak, Veri tabanlarını kullanması için kurum dışından birine şifresini vermek, Telif hakkını ihlal etmek. Ölçme aracı 5li Likert türünde olup, katılımcılara ilgili davranışın ne derece etik olduğu sorularak Hiç etik değil, ile Tamamen etik derecelendirme aralığında cevap vermeleri istenmektedir. Bu ölçme aracının geliştirilmesinin ilgili alanda önemli bir boşluğu dolduracağına inanıyoruz. Sözlü bildiri LATÎFÎ’NİN TEZKİRESİNDE NAZÎRE YAZDIĞI ŞAİRLERÖzet: XVI. yüzyılın önemli tezkirecilerinden olan Latîfî, aynı zamanda tezkiresini alfabetik tertiple kaleme alan ilk tezkirecidir. Tezkiresinin mukaddimesinde şair ve şiir üzerine yaptığı değerlendirmelerin önemli bir kısmı bugün bile sanatsal yaklaşımın önemli kıstaslarından sayılmaktadır. Şiir ve şair ile ilgili bu tarz iddialı hükümler veren birinin elbette ki sanat ve estetik değerler hakkında donanımlı olması icap eder. Tezkiresindeki biyografi anlatımı diğer tezkirecilerden farklı olan Latîfî, sadece şairin hayatına ve örnek şiirlerine yer vermemiş; aynı zamanda kimi şiirlerle ilgili sanatsal değerlendirmelerde bulunmuş ve kendi sanatçı penceresinden şiirlerde hatalı olarak gördüğü kimi kusurlar hakkında önerilerde bulunmuştur. Şiirler üzerine yaptığı değerlendirmelerle sanatçılık kudretini ortaya koyan Latîfî’nin tezkiredeki en belirgin özelliklerinden biri de bazı şairlere yazmış olduğu nazirelerdir. Latîfî, tezkiresinde yaklaşık 15 şairin şiirine nazire yazmıştır. Bilindiği gibi nazire yazıcılığında esas gaye sanatsal zevk ve hüner bakımından örnek alınan model şiirden aşağı kalmayacak yeni bir şiir ortaya koyma gayretidir. Tezkire yazan kişi bir yandan esas aldığı şiiri takdir ederken diğer yandan da o şiiri yazan şairden aşağı kalmadığını ortaya koyma iddiasındadır. Latîfî de tezkiresinde kimi şairlerin şiirlerine nazireler yazmıştır. Nazire yazdığı şairler içerisinde dikkat edilirse hükümdar şairler yer almaz. Tezkireci kendisine göre sanatsal değer olarak takdir ettiği şairlerin şiirlerini zikrettikten sonra “li müellifi” başlığı altında biyografisini anlattığı şaire nazire yazmıştır. Bu nazirelerin kimi uzun kimisi ise kısa tutulmuştur. Bununla beraber kimi şairlerin şiirlerine başka şairlerce yazılmış nazirelere de yer veren tezkireci, bu yaklaşımıyla şiirin sanatsal değerinden anladığı iddiasındadır. Bu bildirimizde Latîfî’nin tezkire yazmış olduğu şairlerin isimleri ve şiirleri zikredilerek, tezkirecinin hangi kıstaslara göre nazire yazdığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Sözlü bildiri LEGO MİNDSTROM ROBOTİK PROJELERİNİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ TEKNOLOJİK PEDAGOJİK ALAN BİLGİSİ VE PROBLE ÇÖZME BECERİLERİ ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Günümüz dünyasında hızla değişen ve gelişen teknolojinin insan yaşamına ve eğitime yansımaları artarken (Timur, Yılmaz ve Timur, 2013), bu gelişmeler teknoloji ve eğitimi birbirinden ayrılmaz bir bütün haline getirmiştir (Simon, 1983; McCannon ve Crews, 2000; Komis ve ark., 2007). Eğitim ve teknolojinin ortaklığında kaliteli bilgiyi ortaya çıkaran, ortaya sunduğu bu kaliteli bilgiyi uygulayan ve yaygınlaştıran bireylere yetiştirilmesine önem verilmelidir (Akgün, 2001). Ortaya çıkarılan kaliteli bilginin yaygınlaştırılmasında öğretim etkinleri büyük önem taşımaktadır. Öğretim uygulamalarının devamlılığı ve sürdürülebilirliği için nitelikli öğretmen iş gücüne ihtiyaç vardır (Varış, 1994). Öğretim uygulamalarının istenilen başarıya ulaşması için öğretim uygulamalarının arka planında program, yönerge, yöntemlerin ve problem durumlarının çok iyi hazırlanması gerekmektedir. Akkaya (2009)a göre keknolojik pedagojik alan bilgisi gelişmiş olan bir öğretmenin ders içi uygulamalarında teknolojik araçları daha etkili ve yaratıcı kullanabileceğini ifade etmektedir. Uşak (2005, 2009)a göre öğrenicinin mevcut bilişsel seviyesinin farkında olan ve bu yönde öğrencilerine farklı öğretim yöntem ve stratejisi kullanması öğretmenin bilgiyi doğru sunabilmesinde büyük önem teşkil etmektedir. Bu çalışmanın amacı da lego Mindstrom robotik projelerinin öğretmen adaylarının teknolojik pedagojik alan bilgisi ve problem çözme becerilerine etkisi olarak belirlenmiştir. Araştırmanın örneklemini Marmara Üniversitesi Fen bilgisi Öğretmenliğin 3.sınıfta öğrenim gören 20 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırma da veriler nicel ve nitel olarak toplanmıştır. Nicel veri toplama araçları teknolojik pedagojik alan bilgisi, problem çözme envanteri kullanılırken nitel veri toplama aracı olarak öğretmen katılımcı anketi kullanılmıştır. Öğretmen adayları ile gerçekleştirilen uygulama 10 hafta sürmüştür. Uygulama sürecinde öğretmen adayları Lego EV3 Education materyallerini öğrenmiş, yazılımını öğrenerek kullanmışlardır. Öğretmen adayları yazılımı öğrendikten sonra farklı sınıf düzeylerine uygun fen problemleri sunulmuş ve problemlere Lego EV3 Education setleri ile çözüm üretmişlerdir. Araştırmaya katılan öğretmen adaylarının teknolojik pedagojik alan bilgisi testi ve problem çözme testinden aldıkları deney öncesi ve sonrası puanları arasında anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir. Teknolojik pedagojik alan bilgisi testinden (z=2.43, p<.05), problem çözme testinden (z=3.08, p<.05) fark puanlarının sıra ortalaması ve toplamları dikkate alındığında, gözlenen bu farkın pozitif sıralar, yani sontest puanı lehinde olduğu görülmektedir. Uygulama sonucunda yapılan görüşme formunda öğretmen adaylarının %65 i Lego Ev3 Education setini fen dersi içerisinde uygulamayı düşündüğünü, %35 ise ders dışı etkinliklerde kullanmayı düşündüklerini belirtmişlerdir. Poster bildiri LİFE AMONG COLLEGE GAMERS: ARE THEY REALLY AGGRESSİVE, STRESSED, AND UNSATİSFİED?Özet: Abstract This study has the goal to investigate the extent to which online video gaming may be related to three major variables such as aggression, stress, and life-satisfaction among Turkish college students. The other goal is to investigate a prediction pattern for online video gaming from agression, stress and life satisfaction. The paper also intends to examine whether the gaming groups significantly differ from one other based on these variables when categorized according to the time they spent playing online video games varying from less than one hour to 14 or more hours per week. In this study, 401 college students between 18 and 26 years of age were recruited by snowball sampling. The participants were offered to complete an online questionnaire using Qualtrics platform. The questionnaire consisted of a variety of demographic data and scales which are relevant to measuring aggression, stress and life satisfaction correspondingly: The Buss-Perry Aggression Scale (BPSÖ), IGD Scale the short form, Global Measure of Perceived Stress Scale and Satisfaction with Life Scale. The results suggest a significant positive correlation between online video gaming with agression (r = .346, p<.000) and stress (r = .393, p<.000) which means that when IGD scores increase, participants agression and stress scores also increase. On the contrary, life satisfaction levels were negatively correlated with IGD scores (r = -,301; p = .000) which indicated a decrease in life satisfaction levels as IGD scores increase. Secondly, when multiple linear regression was calculated to predict IGD scores from agression, stress and life satisfaction, a strong prediction pattern was found with R² = .194, F (3,392) = 31,429; p = .000 which means that agression, stress and life satisfaction levels can explain the variance in IGD scores of participants. Lastly, when participants categorized into 5 different groups according to time they spent on gaming in a week, their IGD scores were significantly different than each other(F (4,396) = 5.563, p = ,000). To conclude, this study shed a light on life patterns of gamers among college students relevant to stress, aggression and especially life satisfaction levels and tried to explain variance among the IGD scores of gamers. Sözlü bildiri LİFE SATİSFACTİON OF 10-12 YEARS OLDS CHİLDREN İN RELATİON TO THEİR LEVEL OF SPORT COURAGEÖzet: Abstract Objective/Purpose: There is limited research about life satisfaction and courage of children in relation to their sport participation and a number of individual variables. Therefore, the purpose of this study was to examine; Life “Satisfaction of 10-12 Years Olds Children in relation to Their Level of Sport Courage” including various individual variables. Method: Data were collected from 10-12 years old children (180 children; M=10.21 ± 0.46, 85 male and 95 female) taking physical education and sport classes at state schools in İzmir/Turkey. Children were given the “Revised Version of Sport Courage Scale for Children-RSCS 28” (Konter, Ng & Bayansalduz, 2013) and adapted version of the “The Brief Multidimensional Students’ Life Satisfaction Scale (BMSLSS)” (Siyez & Kaya, 2008) along with a demographic information form. RSCS-28 comprises 5 factors (Mastery, Determination, Assertiveness, Venturesome and Self-Sacrifice Behavior), as the SMSLSS (Family, Friends, School, Self, and Living Environment). The BMSLSS scores had acceptable test-retest reliability (r = .82) and internal consistency (r = .89). Item-total correlations varied from .64 to .78. The BMSLSS had a significant correlation with the Children’s Depression Inventory and the Piers Haris Self-Concept Scale. Collected data was analyzed by Pearson Correlations, Normality Tests, One-Way ANOVA, Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U and t-tests. Results: Results indicated that; a) children with higher points of Mastery have a significantly higher points of Total Life Satisfaction than children with lower points of Mastery, b) there was no significance between Determination and Life Satisfaction, c) children with higher points of Assertiveness have a significantly higher points of Total Life Satisfaction than children with lower points of Assertiveness-a specially related to family, friends and living environment sub dimensions of the life satisfaction, d) there was no significance between Venturesome and Life Satisfaction. However, relationship was reverse and close to the significant (p<.17), e) there was no significance between Total Courage and Total Life Satisfaction. Conclusion: Results indicate that Life Satisfaction related to sport courage seems to be very important for the 10-12 years old children including their a number of variables. Future research could concentrate on the sport courage education of children to increase their life satisfaction. Sözlü bildiri LİKERT TİPİ ÇOK KATEGORİLİ VERİLERDE MADDE TEPKİ KURAMINA DAYALI PARAMETRE KESTİRİMİNE DAĞILIMIN VE ÖRNEKLEM BÜYÜKLÜĞÜNÜN ETKİSİÖzet: Madde Tepki Kuramı günümüzde ölçme aracı geliştirme sürecinde sıklıkla kullanılmaktadır. Madde parametresi kestiriminde başvurulan Madde Tepki Kuramı ile yapılan parametre kestirimleri kuramın sahip olduğu değişmezlik varsayımına rağmen kestirim koşulları olarak ele alınan örneklem büyüklüğü ve dağılım özelliğinden etkilenmektedir. Ancak parametre kestirimine etki eden bu faktörlerin araştırılmasıyla kestirim sonuçlarının nasıl etkilendiğine ilişkin bulgular elde edilebilmektedir. Bu çalışmada dağılımın özelliğinin madde parametresi kestirimi üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda araştırma kuramsal temelde veri simulasyonu yoluyla yapılacaktır. Uygulamalarda sıklıkla karşılaşıldığı için beşli Likert türündeki veriler üretilecektir. Simülasyon için SIMUMIRT paket programı kullanılacaktır. Veri simülasyonu iki farklı örneklem grubu için (n=500; n=1000) üç dağılım türünde (normal dağılım; çarpık dağılım ve aşırı çarpık dağılım) olmak üzere tasarlanmıştır. Belirlenen koşullarda üretilen verilere ilişkin parametre kestirimi likert türündeki çok kategorili verilerle çalışmaya uygun olan Samejima’nın geliştirmiş olduğu Aşamalı tepki modeline dayalı olarak yapılacaktır. Bu modele ilişkin hesaplamalar çok kategorili verilerle analize imkan veren MULTILOG programından yararlanılarak yapılacaktır. Madde parametresi ve yetenek parametrelerine ilişkin hesaplanacak madde yanlılığı ve standart hata ortalamalarının karekökü (RMSE) değerleri karşılaştırma ölçütü olarak kullanılacaktır. Araştırma sonucunda madde ve birey parametreleri üzerinde dağılımın etkisinin yanı sıra küçük ve orta ölçekli örneklemlerde bu etkinin yansımalarının değerlendirilmesi, daha kararlı kestirim yapabilmek için gerekli örneklem koşullarının belirlenmesi hedeflenmektedir. Sözlü bildiri LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN ÖZ DÜZENLEMELİ ÖĞRENME BECERİSİÖzet: Öz düzenlemeli öğrenme bireyin başkalarından bağımsız olarak güdülenmesini sağladığı, öğrenme amaçları belirlediği, amacına varmak için bilişsel öğrenme stratejileri kullandığı, bilişsel süreçlerini izleyebilmek ve düzenleyebilmek adına biliş üstü stratejilerini işe koştuğu, amacına varmak için eylemlerde bulunduğu ve performansını değerlendirerek sonraki eylemlerini yeniden düzenlediği etkin ve döngüsel bir öğrenme süreci olarak tanımlanabilir. Öz düzenlemeli öğrenme becerisi çocukluktan başlayarak ergenliğe hatta daha sonrasına dek gelişen ve öğretim yoluyla da geliştirilebilen akademik başarıyı yordayan önemli bir faktördür (Lau, 2013, s.56; Le ve Wolfe, 2013,s.37; Çetin ve Gelbal 2008, s.1002). Alanyazında görülebileceği üzere öz düzenlemeli öğrenme becerisine sahip bireyler öğrenirken daha az çaba harcamakta ve daha üst düzey akademik başarı göstermekle birlikte daha az sınav kaygısı yaşamaktadırlar. Öte yandan, öz düzenlemeli öğrenme becerisinin yaşamboyu öğrenme becerisini de desteklemesi bu beceriyi oldukça önemli kılan bir diğer unsurdur. Bilginin hızla gelişip değiştiği son günlerde, eğitimde öğrencilere bilgi aktarımından ziyade bilgiye nasıl ulaşacaklarının öğretilmesi anlayışı baskındır. Bu nedenle bireylerin yaşamboyu öğrenmelerini sağlayabilmesi için önem arz eden öz düzenlemeli öğrenme becerisinin geliştirilmesine okulöncesi basamağından yükseköğretim basamağına dek ağırlık verilerek bireylerin öz düzenlemeli ve yaşamboyu öğrenenler olması amaçlanmalıdır. Ancak yapılan alanyazın taraması sonucunda Türkiye’de öz düzenlemeli öğrenme becerisinin yükseköğretim bağlamında yoğunlukla öğretmen eğitimi programları ve öğretmen adayları bağlamında incelendiği (Yakar vd., 2013; Çelik, 2012; Sağırlı vd., 2010; Şahin, 2010) ve bu becerinin yükseköğretim basamağında nasıl geliştirilebileceğine vurgu yapılmadığı görülmektedir. Oysa ki öz düzenlemeli öğrenme becerisi hem yükseköğretimde akademik başarıyı artırması hem de yaşamboyu öğrenme sorumluluğunu üstlenebilmek ve yaşamboyu eğitim faaliyetlerine katılabilmek için gerekli güdülenme ve öğrenme becerilerini sağlaması açısından öğretmen adayları dışındaki bireyler için de önemlidir. Bu araştırmanın amacı lisans öğrencilerinin öz düzenlemeli öğrenme becerisi düzeyini ortaya çıkarmaktır. Bu bağlamda, lisans öğrencilerinin öz düzenlemeli öğrenme becerisi düzeyi, lisans öğrencilerinin öz düzenlemeli öğrenme becerisinin cinsiyet, sınıf düzeyi, fakülte bazında sınıf düzeyi, yabancı dil hazırlık eğitimi alıp almama durumu, fakülte türü, mezun olunan ortaöğretim kurumu ve devam ettikleri programı tercih etme nedenine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Nicel araştırma yöntemlerinden tarama modelinin kullanıldığı bu araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından oluşturulan Kişisel Bilgi Formu ve Öz Düzenleyici Öğrenme Ölçeği (Turan, 2009) kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemi Anadolu Üniversitesi bünyesinde bulunan 14 fakülteden seçkisiz ve tabakalı örnekleme yoluyla belirlenen 614’ü birinci sınıf, 797’si dördüncü sınıf düzeyinde öğrenim gören toplam 1411 lisans öğrencisinden oluşmakta olup veriler 2015-2016 öğretim yılının bahar döneminde Şubat-Haziran ayları arasında toplanmıştır. Elde edilen verilerin analizinde IBM SPSS 23.0 ve IBM SPSS Amos 23.0 paket programları kullanılmış olup öncelikle normallik dağılımı incelenmiştir. Bu bağlamda öncelikle verilerin çarpıklık ve basıklık değerlerinin +2.00 ve -2.00 aralığında olması şartı aranmış, buna ek olarak histogram eğrileri incelenmiştir. Verilerin normallik gösterdiğinin belirlenmesi üzerine Öz Düzenleyici Öğrenme Ölçeği’nin alt faktörlerinin ve ölçekten tümünden alınan puanların aritmetik ortalaması, frekans ve standart sapma değerlerine ek olarak ikili grup karşılaştırmalarında bağımsız gruplar için t-testinden, ikiden fazla gruplar arasında karşılaştırma yapmak için ise tek yönlü varyans analizinden (ANOVA) yararlanılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre lisans öğrencilerinin öz düzenlemeli öğrenme becerisinin yüksek olduğu görülmüştür. Lisans öğrencileri Öz Düzenleyici Öğrenme Ölçeği’nden en yüksek puanı güdülenme ve öğrenme için harekete geçme boyutundan elde ederken, en düşük puanı ise öğrenmede bağımsızlık boyutundan elde etmişlerdir. Ayrıca, öz düzenlemeli öğrenme becerisinin lisans öğrencilerinin cinsiyetlerine, fakülte bazında sınıf düzeyine, yabancı dil hazırlık eğitimi alıp almama durumlarına, fakülte türüne, mezun olunan ortaöğretim kurum türüne ve devam ettikleri programı tercih etme nedenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Sözlü bildiri LİSANSÜSTÜ EĞİTİMDE YARATICI DÜŞÜNMENİN ÖNÜNDEKİ ZİHİNSEL ENGELLERİN İNCELENMESİÖzet: Yaratıcı düşünme zorluklarla, paradokslarla, fırsatlarla, ilgilerle birlikte yeni imkanlar, çeşitli olasılıklar, alışılagelmişin dışında yahut orijinal olasılıklarla detaylandırılmış, genişletilmiş fırsatlar arasında anlamlı bağlantılar meydana getirmeyi kapsar. Yaratıcı bireyin çözüm arayan, araştıran, sorgulayan, farklı yollar üretmeye çalışan bir birey olduğunu düşündüğümüzde lisansüstü eğitim alanların da yaratıcı bireyler olması gerektiğini ve buna yönelik aldıkları eğitimin de onların yaratıcılıklarını artırmalarında etkisi olması gereğinden yola çıkarak yapılan bu araştırmanın amacı lisansüstü eğitim gören öğrencilerin yaratıcılıklarının önündeki zihinsel engelleri belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemlerinden olan maksimum çeşitlilik örneklemeyle belirlenmiştir. 2015-2016 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Ankara’da bulunan bir devlet üniversitesinin sınıf öğretmenliği anabilim dalında lisansüstü eğitim gören yüksek lisans ders aşamasından 3 öğrenci, yüksek lisans tez aşamasından 3 öğrenci, doktora ders aşamasından 3 öğrenci ve doktora tez aşamasından 3 öğrenci olmak üzere toplam 12 öğrenci araştırma grubunu oluşturmaktadır. Bu çalışma nitel araştırma yaklaşımı olgubilim (fenomenoloji) bakış açısından hareketle yürütülmüştür. Olgubilim deseni farkında olduğumuz ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Bu araştırmada veri toplama tekniği olarak bireysel görüşme kullanılmıştır. Bireysel görüşmelerde kullanılan yarı yapılandırılmış görüşme formu Lumsdaine ve Lumsdaine (1995) tarafından belirlenen yaratıcı düşüncenin önündeki zihinsel engellerin cevabını sorgulayacak şekilde hazırlanmıştır. Görüşmeler, görüşülen kişilerin izni alındıktan sonra ses kayıt cihazı ile kaydedilmiştir. Elde edilen görüşme verileri üzerinden betimsel analiz yapılmaktadır. Araştırma verileri analiz aşamasında olduğu için araştırmanın bulgular, sonuç ve öneriler kısmına daha sonra yer verilecektir. Sözlü bildiri LİSE MATEMATİK ÖĞRETMENLERİNİN MATEMATİK OKURYAZARLIĞI İÇİN GEREKEN TEMEL MATEMATİK BECERİLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Matematik okuryazarlığı, bireyin matematiği çeşitli bağlamlarda formüle etme, kullanma ve yorumlama kapasitesidir. Bu kapasite, bir olguyu matematiksel olarak tanımlamak, açıklamak ve tahmin etmek için matematiksel kavramları, prosedürleri ve araçları kullanarak bireylere matematiğin dünyada oynadığı rolü tanımasına ve karşılaştığı sorunlara çözümler üreten bilinçli, duyarlı, aktif katılımcı bir vatandaş olarak ihtiyaç duyduğu kararları vermesine yardımcı olur (OECD, 2013). Bu çerçevede, matematiksel beceri ve yeterlilikler matematiğin rol oynadığı veya oynayabileceği farklı bağlamlardaki matematik ve matematiksel etkinlikleri anlayabilmeyi, uygulayabilmeyi, değerlendirebilmeyi ve bunlarla ilgili bilgi ve görüş sahibi olabilmeyi içerdiğinden, temel matematik becerileri matematik okuryazarlık gelişimi için esas alınmıştır (Niss & Højgaard, 2011). Son araştırmalar, bireyler bu matematiksel becerilere ne kadar çok sahip ise ve bunları etkin bir şekilde kullanabiliyorsa çeşitli bağlamlardaki problemleri çözmek için matematik bilgilerini de etkin bir şekilde kullanabilmelerinin mümkün olabileceğini göstermiştir (Niss, 2015; Stacey & Turner, 2015; Turner, Blum, & Niss, 2015). Bu bağlamda, bu çalışmanın amacı, lise matematik öğretmenlerinin matematik okuryazarlığı için gerek duyulan temel matematik becerilerine ilişkin görüşlerini derinlemesine inceleyip belirlemektir. Yapılan bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden özel durum çalışması kullanılmıştır (Yin, 2009). Araştırmanın verileri, uygunluk/kolaylık örnekleme yöntemi kullanarak 16 lise matematik öğretmeniyle gönüllülük esasına göre her biri yaklaşık bir saat süren yarı-yapılandırılmış görüşmeler yoluyla toplanmıştır (Merriam, 2002). NVivo 10 nitel veri analizi programı kullanılarak araştırmadan elde edilen verilerin içerik analizi gerçekleştirilmiş ve ortaya çıkan temalar yedi başlık altında ele alınmıştır: (i) İletişim (ii) Matematiksel akıl yürütme ve ispatlama (iii) Matematiksel dili ve işlemleri kullanma (iv) Matematik diline aktarma (v) Temsil ile gösterim (vi) Farklı stratejiler oluşturma ve kullanma (vii) Matematiksel araçları yerinde ve etkin kullanma. Bu çalışmanın sonuçları, bireylere matematik okuryazarlığını kazandırmada bu becerilerin geliştirilmesinin önemini hafife almamamız gerektiğini göstermektedir. Diğer bir deyişle, bu becerilere sahip olmak çeşitli bağlamlardaki problemleri çözmek için matematiksel bilginin etkinleştirilmesi ve doloyısıyla güçlü bir matematik okuryazarlık seviyesi kazanımı için çok önemlidir (de Lange, 2006; Niss & Højgaard, 2011; Niss & Jensen, 2002; Niss, 2003a, 2003b, 2015). Dolayısıyla, eğitim sisteminde matematik okuryazarlığı bağlamında arzu edilen değişimin yakalanması için bu becerilerin matematik derslerinde doğrudan hedeflenmesi ve geliştirilmesi ve bu ihtiyacı karşılayacak nitelik ve yeterlikte öğretmen yetiştirme ve buna yönelik öğretim programlarının yeniden düzenlenmesi öncelikle ele alınabilir. Sözlü bildiri LİSE ÖĞRENCİLERİNDE RUMİNASYONUN DEPRESYON ARACILIĞIYLA İNTERNET BAĞIMLILIĞINA ETKİSİÖzet: Lise öğrencilerinde artış göstermeye başlayan internet bağımlılığı günümüzde sıklıkla araştırmalara konu olmaktadır. Lise öğrencilerinin akademik başarısı, okul terki, devamsızlık durumu, kişilerarası iletişim becerileri gibi değişkenlerle ilişkili olduğu ve kişisel, sosyal, eğitsel ve kariyer gelişimi üzerinde olumsuz etkileri olduğu ileri sürülen internet bağımlığının birçok araştırmada farklı değişkenlerle ilişkisi incelenmekte ve internet bağımlılığında etkili olan faktörler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. İnternet bağımlılığını kapsamlı bir şekilde ele alan Bilişsel Davranışçı Yaklaşım ise internet bağımlılığının uygun olmayan davranışlara eşlik eden işlevsel olmayan bilişler sonucu ortaya çıktığını varsaymaktadır. Ayrıca, işlevsel olmayan bilişlerin internet bağımlılığı ile sonuçlanmasında ruminasyon düzeyinin etkili olduğu ileri sürülmektedir. Bununla birlikte, ruminasyonun internet bağımlılığının nedenlerinden birisi olarak görülen depresyon ile ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar da bulunmaktadır. Fakat ruminasyon, depresyon ve internet bağımlılığı değişkenleri arasındaki ilişkiyi açıklamak için daha kapsamlı bir araştırmaya gereksinim duyulmaktadır. Bu araştırmanın amacı, lise öğrencilerinde ruminasyonun, depresyon değişkeni aracılığıyla internet bağımlılığıyla ilişkisinin incelenmesidir. Araştırmaya 323’ü (%53.2) kız, 284’ü (%46.8) erkek olmak üzere toplam 607 lise öğrencisi katılmıştır. Araştırma grubunun yaş ortalaması 16.41’dir. Araştırmaya katılan öğrencilerin 153’ü (%25.2) 9. sınıfa, 171’i (%28.2) 10. sınıfa, 127’si (%20.9) 11. sınıfa, 156’sı (%25.7) ise 12 sınıfa devam etmektedir. Araştırmada veri toplama aracı olarak İnternet Bağımlılık Ölçeği, CESDR-10 Ergenler İçin Depresyon Ölçeği ve Ruminasyon Ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde SPSS 23 ve Lisrel 8.51 programları kullanılarak korelasyon analizi ve yol analizi yapılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde .05 anlamlılık düzeyi esas alınmıştır. Yol analizi sonuçları ruminasyon ve internet bağımlılığının depresyon aracılığıyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Buna göre, ruminasyon düzeyi yüksek olan lise öğrencileri daha fazla depresyon yaşamakta ve yaşanan depresyon da internet bağımlılığını artırmaktadır. Sözlü bildiri LİSE ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİM ORTAMLARINDA ÇOKKÜLTÜRLÜ EĞİTİME İLİŞKİN ALGILARIÖzet: Çokkültürlü eğitim bir felsefe amaç ve süreçtir. Çokkültürlülüğün felsefesi, insanlar yaşı, ırkı, etnik yapısı, cinsiyeti, sosyo ekonomik düzeyi, dini, fiziksel ya da zihinsel yeterlilikleri ne olursa olsun saygı duyarak uyum sağlamak zorundadır temel inancına dayanır. Bütün insanların özgün değerlere sahip olduğu temel inancı hakimdir. Böylece, çokkültürlü eğitim sosyo demografik değişkenlere bağlı olarak kalıp yargılar, önyargılar ve yanlılığı yok etme yoluyla insanlar arasındaki çeşitliliği ve bireysel farklılıkları onaylamayı amaçlar. Eğitim çokkültürlü olduğunda, o okulun bütün yönlerine yayılmalıdır; sınırlı, tamamlayıcı, kısıtlayıcı ya da asimile edici değil, kapsamlı, etkili ve bütünleştirilmiş olmalıdır. Eğitim sisteminin çokkültürlü eğitimle bütünleştirilmesinin birçok boyutu olduğu görülmektedir. Bu boyutlar arasında öğrenme öğretme süreçlerinin çokkültürlü eğitim ile uyumlu hale getirilmesi önemli bir işleve sahiptir. Çokkültürlü öğrenme öğretme süreçlerinin etkililiği için, sürecin en önemli öğelerinden öğretmenin sahip olduğu nitelikler de önem taşımaktadır. Bu nedenle, çokkültürlü öğrenme öğretme süreçlerin de öğretmenlerin sahip olduğu yeterlilikler de vurgulanmaktadır. Genel anlamda çokkültürlü yapıya dayalı hizmetlerde yer alanların sahip olması gereken yeterliklerin a) inançlar ve tutumlar, b) bilgi ve c) beceriler olmak üzere üç ayrı boyutta ele alındığı görülmektedir. Öğrencilerin, akademik başarılarını artırmayı ve kültürel duyarlılığı destekleyerek, kültürel farklılıklar hakkındaki önyargıyı azaltmayı hedefleyen çokkültürlü eğitim için çeşitli stratejiler önerilmektedir. Bunlar öğretmenlerin mesleki gelişimi, beklentileri, öğretim programı ve öğretim olarak sınıflandırılmaktadır. Öğretim boyutunda öğrenme öğretme ortamında çokkültürlülüğü geliştirebilmek için çeşitli öğretim stratejilerinin uygulanabileceği vurgulanmaktadır. Özellikle grup çalışmaları yoluyla öğrencilerin çeşitli öğrenme stillerini kullanabilecekleri etkinliklere dayalı süreçler vurgulanmaktadır. Benzer olarak, öğrenme öğretme süreçlerinin niteliğine ilişkin görüşlerde, iletişim ve etkileşimin karşılıklı, çok yönlü, bütün öğrencileri kapsayıcı, kültüre duyarlılık ve saygı temeline dayandığı, kültüre duyarlı öğretim programı ve yöntemlerinin kullanıldığı, öğrencilerin kültürel özelliklerinin öğretime dahil edildiği, hatta içeriğini oluştururken öğrencilerin kültürlerinden yararlanıldığı, öğrenme öğretmenin tüm boyutlarının bütünleştirildiği, öğretmen ve öğrencinin karşılıklı birbirinden öğrenmesine dayalı olarak oluşturulması gerektiği vurgulanmaktadır. Ülkemizde çokkültürlülüğe ilişkin öğrenci algılarının belirlenmeye çalışıldığı bir araştırmaya rastlanmıştır. Bu araştırmada ilköğretim sekizinci sınıf öğrencilerinin kendi kültürlerine ve diğer kültürlere yönelik algıları belirlenmiştir. Öğrenme öğretme süreçlerinde çokkültürlülüğe ilişkin durumu belirlemek amacıyla öğrenci algılarını belirlemeye yönelik herhangi bir araştırmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle böyle bir araştırmanın yapılmasına gereksinim duyulmuştur. Bu görüşlerden hareketle bu araştırmada, çokkültürlü toplumsal yapıya dayalı yerleşim merkezinde yaşayan öğrencilerin bu duruma yönelik olarak eğitim ortamlarını nasıl algıladıkları belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmanın genel amacı, “Çokkültürlü toplumsal yapıya dayalı yerleşim merkezinde yaşayan öğrenciler eğitim ortamlarını nasıl algılamaktadır?” biçimindedir. Bu amaç doğrultusunda; Alt amaçlar: 1. Lise öğrencilerinin okuldaki öğrenme öğretme ortamlarında çokkültürlü eğitime ilişkin algıları nasıldır? 2. Lise öğrencilerinin okul ortamında çokkültürlü eğitime ilişkin algıları nasıldır? Yöntem Araştırmanın Modeli Çalışmada lise öğrencilerinin çokkültürlü öğretime yönelik algıları belirleneceğinden, çalışma tarama modelinde betimsel bir araştırmadır. Tarama modelleri, var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan bir araştırma yaklaşımıdır. Araştırmada nitel araştırma yöntem ve teknikleri kullanılmıştır. Çalışma Grubu Araştırmada ülkemizin güney bölgesinde yer alan bir ilimizdeki liselerde okuyan öğrenciler ile görüşme yapılmıştır. Öğrenciler amaçlı örnekleme yöntemlerinden maksimum çeşitlilik örneklemesiyle seçilmiştir. Maksimum çeşitliliği sağlayabilmek için öğrencilerin cinsiyet, lise, sosyoekonomik düzey, etnik yapı ve anadilleri açısından çeşitlilik sağlanmaya çalışılmıştır. Veri Toplama Araçları Çalışmada öğrencilerin görüşlerini incelemek için nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşme kullanılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu araştırmacı tarafından ilgili literatür incelenerek ve uzman görüşleri alınarak oluşturulmuştur. Görüşmeler öğrencilerin bulunduğu okullara gidilerek ve ses kaydı yapılarak gerçekleştirilmiştir. Verilerin Analizi Yarı yapılandırılmış görüşme yoluyla toplanan verilerin analizinde nitel araştırma veri analizi yöntemi olan içerik analizi kullanılmıştır. Sözlü bildiri LİSE ÖĞRENCİLERİNİN OKULA YABANCILAŞMASINDA OKUL İKLİMİ VE OKULDA İLETİŞİMİN ROLÜÖzet: Eğitimin anlamsızlaşması, öğrencilerin ilgisiz hale gelmesi ve bunun yanı sıra eğitim işinin aksaması gittikçe yaygınlaşmaktadır (Yapıcı, 2004). Öğrencilerde okula karşı meydana gelen ilgisizlik halinin yaygınlığı ve bunun eğitimciler ve veliler açısından sıkıntı yaratan bir deneyim olduğunu ifade edilmektedir (Lipkind, 1975). Özellikle öğrencilerin potansiyellerini ortaya koymalarında ve okulun sunduğu eğitim imkanlarından faydalanması bakımından okula yabancılaşma kavramı eğitimciler açısından önemli sıkıntılara yol açabilmektedir. Sosyo-psikolojik araştırmaların önemli konularından biri durumuna gelen okula yabancılaşma; olumsuz davranış sergileme, şiddet, okul terki, madde bağımlılığı, cinsel davranış sapkınlıkları ve çetelere katılım gibi faktörlerle ilişkisini ortaya koyan bilimsel bulgulara ulaşılmıştır (Rintoul, 2009). Bu çalışmada, birçok bilimsel çalışmada konu olmuş ve önemli olduğu ortaya konulmuş olan lise öğrencilerinin okula yabancılaşmaları ile, okul iklimi değişkenleri ve okulda iletişim arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Türkiye’de 7 çoğrafi bölgesinden 28 Anadolu lisesinde okuyan 712’si kadın, 687’si erkek olmak üzere toplam 1399 lise öğrencisi oluşturmaktadır. Veri toplama araçları “Kişisel Bilgi Formu”, Öğrenci Yabancılaşma Ölçeği (Çağlar, 2012), Okul Atmosferi Ölçeği (Cemalcılar, 2009) ve Okul İklimi Algısı Ölçeği (Karakütük ve diğ, 2014) kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistikler, Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı ve aşamalı çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmada hata payı üst sınırı .05 olarak kabul edilmiştir. Araştırma sonucunda lise öğrencilerinin yabancılaşma puanları ile okul iklim değişkenlerinden “öğretmenin destekleyici olarak algılanması”, “okul yöneticilerinin destekleyici olarak algılanması”, “okuldaki olanakların yeterliliği”, “okula aidiyetlik”, “akademik programdan memnuniyet” arasında negatif yönde “öğretmenlerin olumsuz algılanması” arasında ise pozitif yönde anlamlı ilişkiler elde edilmiştir. Akademik programdan memnuniyet, okulda iletişim, öğretmenlerin olumsuz algılanması, anne eğitim düzeyi, sınıf düzeyi, okuldaki şiddet algısı, twitter kullanma süresi, öğretmenlerin destekleyici olarak algılanması, internete ulaşma biçimi ve okula aidiyet ile okula yabancılaşma arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Bu 10 değişken birlikte toplam okula yabancılaşma varyansın yaklaşık %20’sini açıklamaktadır. Araştırmadan elde edilen bulgular literatür ışığında tartışılmış ve yorumlanmıştır. (2017 yılında yayınlanan danışmanlığını Öner ÇELİKKALELİ yaptığı Mahir SULARa ait olan aynı adı taşıyan tezden faydalanılmıştır.) Sözlü bildiri LİSE ÖĞRETMENLERİ VE OKUL YÖNETİCİLERİNİN EMEKLİLİK DÖNEMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ İLE İŞ DOYUM DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Amacı lise öğretmenleri ve okul yöneticilerinin emeklilik dönemine ilişkin görüşleri ile iş doyum düzeyleri arasındaki ilişkiyi belirlemek olan araştırmanın evreni 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Aydın ili Efeler ilçesinde bulunan 21 lisede görevli 1193 öğretmen ve yöneticiden, örneklemi ise tabakalı örnekleme yöntemi ile seçilen 222 öğretmen ve yöneticiden oluşmaktadır. Araştırmanın verileri, Noone (2010) tarafından geliştirilen “Psychological and Socioeconomic Factors Influencing Men and Women’s Planning for Retirement” ölçeğinin uyarlanması ile araştırmacılar tarafından geliştirilen, 43 maddeden oluşan beşli Likert tipi bir ölçek olan “Emekliliğe ilişkin görüşler ölçeği” ve Weiss, Dawis, England ve Lofquist (1967) tarafından geliştirilmiş olan ve Baycan tarafından (1985) Türkçeye uyarlanan 20 maddeden oluşan beşli Likert tipi bir ölçek olan ‘Minnesota iş doyumu ölçeği’ kullanılarak toplanmıştır. Verilerin çözümlenmesi için SPSS 23 (Statistical Package Program for Social Sciences) programı kullanılmıştır. Araştırmanın önemli bulguları arasında içsel iş doyumu, dışsal iş doyumu ve genel iş doyumu olmak üzere her üç boyutta da “Orta Düzeyde Memnunum” derecesinin çıkması; yaşa göre paylaşma, mali durum ve toplam emeklilik alt boyutlarında anlamlı bir farklılık gözlenmesi; mesleki kıdeme göre paylaşma, mali durum ve toplam emeklilik alt boyutlarında anlamlı bir farklılık gözlenmesi yer almaktadır. Araştırmanın önemli sonuçları şu şekildedir: 1) Öğretmenlerin ve yöneticilerin iş doyumu =3,12 ile dışsal; =3,44 ile genel ve =3,65 ile içsel iş doyumu boyutunda ortaya çıkmıştır. 2) Planlama, sağlık, paylaşma ve toplam emeklilik alt boyutlarına göre emeklilik görüşleri “Katılmıyorum” derecesinde çıkmışken, mali durum alt boyutunda “Kararsızım” derecesinde çıkmıştır. 3) Cinsiyete, yaşa, branşa, mesleki kıdeme, eğitim durumuna, medeni duruma, görev durumuna ve çalışılan okul türüne göre lise öğretmenleri ve yöneticilerinin iş doyum düzeyleri anlamlı bir farklılık göstermemiştir. 4) Cinsiyete, branşa, eğitim durumuna, medeni duruma, görev durumuna ve çalışılan okul türüne göre lise öğretmenleri ve yöneticilerinin emeklilik görüşleri anlamlı bir farklılık göstermemiştir. 5) Yaşa göre lise öğretmenleri ve yöneticilerinin emeklilik görüşlerinde anlamlı bir farklılık gözlenmiştir. a. Paylaşma alt boyutunda 40-44 yaş ile 55 yaş ve üstü gruplar arasında bir farklılık söz konusudur. 55 yaş ve üstü öğretmen ve yöneticilerin algıları daha yüksektir. b. Mali durum alt boyutunda 40-44 yaş ile 50-54 yaş grupları arasında bir farklılık söz konusudur. 50-54 yaş aralığındaki öğretmen ve yöneticilerin algıları daha yüksektir. c. Toplam emeklilik alt boyutunda 40-44 yaş ile 55 yaş ve üstü gruplar arasında bir farklılık söz konusudur. 55 yaş ve üstü öğretmen ve yöneticilerin algıları daha yüksektir. 6) Mesleki kıdeme göre lise öğretmenleri ve yöneticilerinin emeklilik görüşlerinde anlamlı bir farklılık gözlenmiştir. a. Paylaşma alt boyutunda 20-24 yıl ile 30-34 yıl arası gruplar arasında bir farklılık söz konusudur. 30-34 yıl arası mesleki kıdeme sahip öğretmen ve yöneticilerin algıları daha yüksektir. b. Mali durum alt boyutunda 20-24 yıl ile 25-29 yıl arası gruplar arasında bir farklılık söz konusudur. 25-29 yıl arası mesleki kıdeme sahip öğretmen ve yöneticilerin algıları daha yüksektir. c. Toplam emeklilik alt boyutunda 20-24 yıl ile 30-34 yıl arası gruplar arasında bir farklılık söz konusudur. 30-34 yıl arası mesleki kıdeme sahip öğretmen ve yöneticilerin algıları daha yüksektir. Sözlü bildiri LİSE VE ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BİLİŞSEL ESNEKLİK VE EMPATİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Araştırılan becerilerden biri olan Bilişsel esneklik, bireyin; a) alternatif yolların ve seçeneklerin farkında olması, b) yeni durumlara uyum sağlamada esnek olabilmesi, c) esnek olabildiği durumlarda kendisini yetkin hissetmesi olarak tanımlanmaktadır (Martin ve Anderson, 1998; Martin, Anderson ve Thweatt, 1998; Martin ve Rubin, 1995). diğer beceri olan empati ise , bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun açısıyla bakması, o kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir (Rogers, 1975; Dökmen, 1988, 1994). Bu araştırmanın amacı, lise ve üniversite öğrencilerinin bilişsel esneklik ve empati düzeylerini ve bunların arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırma Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencileri ve Van il merkezindeki lise öğrencileri üzerinde yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini 208’i eğitim fakültesi 3. sınıf öğrencisi ve 439’u lise öğrencisi olup toplamda 647 kişi oluşturmaktadır. Araştırmada veriler bilişsel esneklik ve empati ölçeği kullanılarak elde edilmiştir. Araştırma sonunda yapılan analizlere göre, bilişsel esneklik ve empati arasında , empatinin alt boyutlarından biri olan bilişsel empati ve bilişsel esneklik arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu, empatinin diğer alt boyutu olan duygusal empati ve bilişsel esneklik arasında anlamlı bir ilişkinin olmadığı, kitap okuma sıklığı daha yüksek olan kişilerin hem bilişsel esneklik düzeylerinin hem de empati düzeylerinin daha yüksek olduğu, öğrenim kademesi artıkça kişilerin empati düzeylerinin arttığı, ve kız öğrencilerin empati düzeylerinin erkeklere oranla daha yüksek olduğu bulunmuştur. Sözlü bildiri LOCAL CULTURE İN LEARNER OUTPUT: TEACHERS’ OBSERVATİONS AND PERCEPTİONSÖzet: In language classrooms, especially in English as foreign language contexts where learners mostly share similar backgrounds, elements of local culture frequently appear in classroom discourse. Although use of home culture in learner discourse can be associated with discussions about resistance to linguistic and cultural imperialism, this may not be the only reason for such kind of learner attempts. The present study aims to investigate local culture in learner output from the teachers’ point of view. Semi-structured interviews with three female practice teachers who have a chance to make observations and teaching in a high school, and two male mentor teachers who are working with them are conducted. They are asked to share their observations and past experiences regarding the type of exercises that trigger use of local culture as well as the purposes for their use. Moreover, how teachers’ perceive use of home culture in learners’ target language productions are questioned. Participating teachers claim that learners integrate these cultural elements to their output mostly in free practice activities where they get more opportunities to reflect their own perspectives. These integrations are mainly for humorous purposes and they result in laughter in the classroom. Teachers perceive such cases as good indices for learners’ motivation to learn target language rather than resistance to English language and culture. In addition, they claim that these instances increase the positive atmosphere in the classroom and therefore increase classroom motivation. Considering both sides of the coin, this presentation aims to provide a comprehensive outlook about the place and function of home culture in language classrooms. Sözlü bildiri MADDEYİ TANIYALIM (TURŞU ÖRNEĞİ)Özet: Bu çalışmada öğrencilerin grup içerisinde görev alarak; kütle, hacim, brüt kütle, dara, net kütle, karışım, çözelti gibi fen bilimleri dersi kavramlarını, turşu kurarak öğrenmeleri hedeflenmiştir. Yapılan çalışma disiplinlerarası bir yaklaşımda yapılandırılmış olup sosyal bilgiler dersinde istek, ihtiyaçlar ve bilinçli tüketici konularıyla, matematik dersinde tartma ve roma rakamları, Türkçe dersinde ise deyimler ve metin oluşturma içerikleriyle ilişkilendirilmiştir. Dersin ön bilgilendirme bölümünde turşu kurmanın önemi ve tarihçesinden bahsedilmiş, giriş bölümünde ise beş duyu organıyla maddeyi tanımaya dönük etkinlikler yapılmıştır. Dersin gelişme bölümünde turşu yapımıyla ilgili olarak önceden okula getirilen malzemelerle sınıf ortamında turşu kurma çalışmaları yapılmıştır. Dijital terazi kullanılarak yapılan kütle ölçümleri ile gram, kilogram kavramlarına değinilmiştir. Sınıfa getirilen havuçlardan faydalanılarak öğrencilerin roma rakamları oluşturdukları görülmüş, turşu kurma çalışmalarında belli oranlarda malzeme kullanımına dikkat ettikleri gözlemlenmiştir. Boş ve dolu tartılan sirke şişelerinden hareketle brüt kütle, dara ve net kütle kavramlarına değinilmiştir. Şişenin üzerinde yer alan mililitre ibaresinden hareketle hacim kavramından bahsedilmiştir. Sirke ve tuz karıştırılmış çözelti ve karışım kavramlarına değinilmiştir. Turşunun tarihsel süreçten bugüne gelişimine dönük beyin fırtınası çalışması yapılmış örnek metinlerden hareketle paylaşımlarda bulunulmuştur. Sirke şişeleri üzerinde kullanılan semboller, üretim ve tüketim tarihi gibi bilgilerle bilinçli tüketici olma ekseninde ilişkilendirmeler yapılmıştır. Turşu ile ilgili çeşitli deyimlere değinilmiş, günlük kullanımlardan örnekler paylaşılmıştır. Süreçte öğrenciler birbirlerini masa düzeni, malzemenin etkin kullanımı, uyumlu çalışma, görevi zamanında tamamlama gibi akran değerlendirme kriterleriyle değerlendirmişlerdir. Öğretmen gözleminde ise sorumluluk duygusu, güvenlik ve sağlık kurallarına uyma, müşterek sorumluluk, doğal kaynakların yönetimi ve görsel çeşitlilik gibi maddeleri içeren gözlem formları kullanılmıştır. Kurulan turşular kullanılan gözlem formuyla; renk, görünüş gibi değişiklerle ilgili olarak gözlemlenmiştir. Yansıtma bölümünde ise öğrencilerin ders boyunca takıldıkları, eğlendikleri bölümleri saptamak ve yeni öğrendikleri içerikleri tespit etmek amacıyla “Ders boyunca takıldığın yerlerden bahsedebilir misin?, Ders boyunca hoşuna giden uygulamalar nelerdir?, Yeniden aynı ders uygulansa hangi etkinliklerin değişmesini isterdin?” şeklinde yansıtma soruları kullanılmıştır. Öğrencilerin yaparak-yaşayarak keyifli bir öğrenme süreci yaşadıkları gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri MAKEDONYADA Kİ TÜRKLÜK ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ÇALIŞMAÖzet: Makedonya da yaşayan Türklerin 1991 yılında Makedonya devleti kurulduktan sonraki süreçte Makedonya içindeki statüleri Yaklaşık bir asırdır Osmanlı sonrası dönemi yaşayan Türkler için, ayrı bir yapı oluşturmaktadır. Makedon kimliği hala ötekileştirme üzerine kurulu olduğu için Makedonya bir milletli bir devlet olamamıştır. Makedonya da kabul edilen Türklük, Etnik kimlik değil kültürel kimlik üzerine inşa edilmelidir. Osmanlı döneminde Hıristiyan ve Müslüman olarak ayrılan halk. Bugün her etnik kimliği de ileri sürmektedir. Çünkü Orhi çerçeve antlaşması ülkede iki halklı bir yapıyı Makedonya vatandaşlarına dayatmıştır. Makedonya da Torbeşliler, Müslümanlığın kaidelerine göre en fazla uygun yaşayan halk iken Türkçe konuşmamaktadır ve Makedonca konuşabilmektedirler. Makedonya da Orhi çerçeve antlaşmasından sonra ne kadar nüfusun var o kadar devlette söz sahibisin anlayışı Torbeşliler üzerinde kimlik dayatmasını yoğunlaştırmıştır. Osmanlıd dan önce Balkanlara göç eden Kumanların, Peçeneklerin ve Avarların çocukları olan Türkler asırlardır müslüman Makedon kimliği ile yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Doğu Makedonya da yaşana romanlar arasında Türklük kabul edilen bir kültürel Türklüktür. Yapılabilecek en büyük hata kendini Türk olarak gören ve hisseden ve Türkçe konuşan halka sen bizden değilsin demektir. Doğu Makedonya da zaman içerisinde yok olmaları için her türlü destek ve katkıdan uzak tutulan Yörük Türkleri de her Makedon vatandaşının sahip olduğu haklardan yararlanmak istemektedir. Son yıllarda Türkiye Cumhuriyetinin aktif dış politikası Makedonya Cumhuriyeti. ile yakın işbirliği Makedonya da yaşayan Türklere gelecek için umutla bakabilmelerini sağlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti, TİKA, Yunus Emre Vakfı, Dış Türkler ve Akraba Topluluklar ve Dış İşleri Bakanlığı Üsküp Büyükelçiliği ile Makedonya cumhuriyetine hizmet seferbirliğine girmiştir. MATUSİTEB çok önemli bir yapılanmalıdır. Eğitim, vatandaşlık ve güvenlik önceliklidir. Sözlü bildiri MAKRO MATERYAL DESTEKLİ LABORATUVAR ETKİNLİKLERİNİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ FEN BİLGİSİ ÖĞRETİMİNE DÖNÜK TUTUMLARI İLE ÖĞRETMEN ÖZYETERLİK İNANÇLARINA ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ1Özet: Öğrencilerin fen başarılarında ve fene karşı olumlu tutumlar geliştirmelerinde laboratuvar uygulamalarının önemli ve anlamlı derecede etkili olduğuna birçok fen eğitimcisi işaret etmektedir. Laboratuvar çalışmaları; öğrencileri, öğrenme ve keşfetme sürecine katarak; sorular sormalarını, çözümler önermelerini, tahminlerde bulunmalarını, verileri organize etmelerini sağlar. Bu nedenle laboratuvar çalışmaları genellikle fene karşı tutumları, kavramsal anlamayı ve teknik becerileri geliştirmek için yararlı olmaktadır. Özellikle öğretme-öğrenme sürecinde kullanılan strateji, öğrenme ortamı, yenilikçi öğrenim aktiviteleri gibi değişkenler öğrencilerdeki derse yönelik tutumları etkilemesi nedeniyle öğrencilerin fen bilimlerine yönelik tutumları ve öz yeterlikleri bugüne kadar birçok fen bilimleri eğitimcisinin araştırma konusu olmuştur. Bu çalışmada da, makro materyal destekli laboratuvar etkinlerinin sınıf öğretmen adaylarının fen bilgisi öğretimine dönük tutumları ile öğretmen özyeterlik inançlarını geliştirme üzerine etkisi araştırılmıştır. Çalışma, sınıf öğretmenliği ikinci sınıf öğrencileri ile Fen Teknoloji Laboratuvar Uygulamaları 1 dersinde “ön test - son test kontrol gruplu yarı deneysel model” olarak desenlenmiştir. Deney grubunda makro materyal destekli laboratuvar etkinlikleri, kontrol grubunda ise geleneksel yöntemler uygulanmıştır. Araştırmanın fen bilgisi öğretimine dönük tutum verileri; Genç, Deniş, Demirkaya (2010) tarafından geliştirilen, “Fen Bilgisi Öğretimine Dönük Tutum Ölçeği” ile toplanmıştır. Özyeterliklerin ölçülmesinde ise Dellinger, Bobbett, Olivier ve Ellet (2008) tarafından geliştirilen Türkçeye çevirisi ve uyarlaması ise Taşkın ve Hacıömeroğlu (2010) tarafından yapılan “Öğretmen Özyeterlik İnanç Ölçeği” kullanılmıştır. Toplanan verilerin istatistiksel analizleri için; tanımlayıcı istatistiksel metotların (aritmetik ortalama, standart sapma, frekans, yüzdelik) yanı sıra independent samples T-test ve korelasyon analizi kullanılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre; her iki grubun hem fen bilgisi öğretimine dönük tutumlarında hem de öğretmen özyeterlik inançlarında öntest ve sontest sonuçları arasında artış olsa da bu artış deney grubunda anlamlı görülürken kontrol grubunda anlamlı görülmemiştir. Deney ve kontrol grubunun sonttestlerinin karşılaştırılmasında ise hem fen bilgisi öğretimine dönük tutumlarında hem de öğretmen özyeterlik inançları ortalama puanları arasında deney grubu lehine bir yükseklik görülse de aradaki bu fark anlamlı görülmemiştir. Ayrıca sınıf öğretmen adaylarının fen bilgisi öğretimine dönük tutumları ile öğretmen özyeterlik inançları arasında pozitif yönde anlamlı doğrusal bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. 1. Bu çalışma Dumlupınar Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr. Halil Kunt danışmanlığındaki Mesut ÇAĞLIın “Makro Materyal Destekli Laboratuvar Etkinliklerinin Sınıf Öğretmen Adaylarının Akademik Başarı, Fen Tutum Ve Özyeterliliğine Etkisinin Belirlenmesi’’ başlıklı doktora tezinden üretilmiştir. Sözlü bildiri MANTIK KÜPÜ (DÜŞÜNME BECERİLERİ)Özet: Düşünme Becerileri dersi birbirinden farklı dokuz uygulama modülünü ve bir ders kitabını içeren bir anlam bütününü kapsamaktadır. Bu birbirinden farklı uygulama modülleri kolaydan zora doğru; mantık küpü, mantık geliştirme, mantık karesi, mantık beşlisi, mantık mimarisi, mantık kutusu, mini mantık, mantık bakışı, mantık ipi olarak sıralanmaktadır. Bu derste bu dokuz modülden ilk modül olan Mantık Küpü modülüne dönük uygulamalardan hareketle ders işlenecektir. Bu modül içerisinde 20 model bulunmaktadır. Düşünme becerileri dersinde öğrencilerin karşılaştığı problemlerde farklı düşünme stratejilerini işe koşan, farklı çözüm yollarını değerlendiren, problemleri çözme süreci içinde kendine ait düşünce ve akıl yürütmelerini ifade edebilen problem çözme becerileri gelişmiş bireyler olmaları hedeflenmektedir. Öğrencilere birbirinden farklı renkte küpler gösterilerek öğrencilerde ilgi uyandırılır. “Bu küplerden ne şekilde faydalanabiliriz?” sorusu sorularak öğrencilerin dikkati çekilir ve beyin fırtınası ortamı oluşturulur. Paylaşılan görüşler tahtaya, sonrasında en yakın tahmini yapanları alkışlamak için yazılır, öğrenciler derse ısındırılır. Öğrencilerin her birine uygulama modellerini içeren kitapçıklar ve 16 renkli küpü içeren birer takım dağıtılır ve bu malzemelerle neler yapabileceklerini bir kez daha düşünerek tahminleriyle karşılaştırmalı olarak ifade etmeleri beklenir. Bu iletişim boyutunda öğrencilerin vurgu, tonlama, beden dili gibi kriterlere özen göstermesi gerektiği hatırlatılır. Bu arada projeksiyon ya da akıllı tahtada da kitapçıkların dijitali açılır. Küplerin kaç yüzünün, ayrıtının ve köşesinin olduğuna dönük paylaşımların ardından kurallar öğrencilerle paylaşılır. Kitapta görülen şeklin, set içerisinden çıkan parçalarla aynı bakış açısından dizilmesi ve görülen şeklin oluşturulması gerekmektedir. Bunun için kitap üzerinde üç boyutlu olarak verilen şekil, küpler yardımı ile gerçek üç boyutlu haliyle yapılacaktır. Şekiller oluşturulurken altta ve arkada kalan şekillerin yerine dikkat etmek gerekmektedir. Öğrenciler etkinlikleri yapmaya başlar, bu sırada öğrencilerden görsellerde yer alan simetri ve örüntü unsurlarına dikkat etmeleri istenerek alternatif bakış açıları oluşturulur. Fotoğraf makineleriyle oluşturulan modeller farklı bakış açılarıyla fotoğraflanır. Küpler kullanılarak toplama ve çıkarma işlemlerine değinilir. Her bir öğrencinin bir etkinliği tamamladığında parmak kaldırması gerektiği, sonrasında öğretmeninden aldığı sembolik ödül ile bir sonraki etkinliğe geçer. Öğrencilerin geldiği aşama ders sonunda ilgili takip formuna işlenerek öğrencinin bireysel çalışmaları takip altına alınır. Her bir öğrenci aynı sayıda etkinliği tamamlamak zorunda olmayıp, herkesin kaldığı yerden bir sonraki ders devam edeceği detayı önemlidir. Öğrencilerden sınıftaki yerlerini küpleri kullanarak oluşturdukları bir modelle göstermeleri istenerek sınıf krokisine dönük bir ilişkilendirme çalışması yaptırılır. Öğrencilerden bazılarına yaptıkları çalışmalarda gördükleri simetri, örüntü, kroki gibi çeşitli disiplinler arası çıkarımları paylaşmalarına dönük söz hakkı verilerek öğrencilerin kendilerini sözlü ifade etmelerine olanak sağlanır. Bu sayede derste öğrenilenlere dönük genel bir tekrar yapılır. Öğrencilerden kare şeklinde kesite sahip tahta parçaları, atık kutu gibi farklı malzemelerle kendi küplerini hazırlamaları istenerek, geri dönüşüme hizmet eden uygulamalar yapmaları sağlanır. Elde edilen küplerin boyanması da alternatif bir etkinlik olarak yapılabilir. Atık malzemelerden oluşturdukları küplerle farklı yapılar inşa etmeleri beklenir. Öğrencilere özgün tasarımlar oluşturabilmeleri için fırsat verilerek oluşturdukları tasarımlar hakkında birer cümleyle görüşleri alınır. Son olarak yansıtma sorularıyla sürecin değerlendirmesi sağlanarak ders sonlandırılır. Sözlü bildiri MANZUM SÖZLÜKLERDE EĞİTSEL VE PEDAGOJİK DÜŞÜNCELER: LÜGAT-İ GENC-İ LE’ÂL ÖRNEĞİÖzet: Cumhuriyet öncesi Türk edebi geleneğinde yer alan çeşitli eserlerin doğrudan eğitsel amaçlarla kaleme alınmasalar bile bu alanda önemli düşünceler barındırmaktadırlar. Manzum sözlüklerin bunlar arasında ayrıcalıklı bir yeri bulunmaktadır. Dil öğretimi amacıyla kaleme alınan bu eserlerin sadece dil öğretmeyi amaçlamadıkları bunun yanında insan eğitimi ile de ilgilendikleri görülmektedir. Önemli bir eğitsel ve pedagojik düşünce birikimi içeren bu eserlerin bu yönleri ile yeterince değerlendirilmediği görülmektedir. Manzum sözlüklerde yer alan eğitsel ve pedagojik düşüncelerin incelenmesi eğitimle ilgili araştırmalar için önemli katkılar sağlayacaktır. Bu eserlerde yer verilen düşünceler bize dönemlerinin eğitim anlayışını yansıtmaları dolayısıyla eğitimle ilgili düşüncelerin tarihi gelişimini anlamamıza yardımcı olacaklardır. Bu yönleri ile yazıldıkları dönem toplumunun bilgiye yaklaşımlarını da bize yansıtmaktadırlar. Bu eserlerin eğitimle ilgili öncelenen düşüncelere yer verdikleri görülmektedir. Bu yönüyle bu eserlerde yer alan yaklaşımların dönemlerinin eğitimle ilgili olmazsa olmazlarını barındırdıkları anlaşılmaktadır. Bu sebeple bu eserler dönemlerinin eğitsel görüşlerinin özünün yansıdığı çalışmalar olarak değerlendirilmelidir. 17. yüzyıl şairlerinden Pîr Mehmed Gencî’nin kaleme aldığı Farsça-Türkçe manzum sözlüğünde gerek çocuk gerekse yetişkin eğitimi ile ilgili düşünceler barındırmaktadır. Eserde birey eğitimi ile ilgili olanlar kadar toplum hayatına yön verecek değerler eğitimi ile ilgili düşünceler de yer almaktadır. Eserde şairin üslubunda dikkati çeken en önemli özelliklerden birisinin eğitmeyi amaçladığı bireye yaklaşımındaki sevgi boyutu olduğu görülmektedir. Günümüzde eğitimle ilgili son çalışmalarda bireyin hayatta başarılı ve mutlu olması için onu sadece bilgi ile donatmanın yeterli olmadığı, onun içinde bulunduğu toplumla uyum içinde yaşayabilmesini sağlayacak değerlerle donatmanın gerekliliğine daha fazla dikkati çekilmektedir. Bunun yanında onun mutluluk ve başarısında duygusal zekasının gelişiminin de büyük öneme sahip olduğu vurgulanmaktadır. Bu çalışmada bireyin değerler ve duygu eğitimi açısından önemli düşünceler içeren Lügat-i Genc-i Le’âl’in bireysel ve toplumsal eğitimle ilgili düşüncelerinin değerler eğitimi ve sevgi eğitimi boyutuyla değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri MARTHA C. NUSSBAUM’IN İNSANİ GELİŞİM VE OLANAKLAR YAKLAŞIMIÖzet: Martha C. Nussbaum’ın İnsani Gelişim ve Olanaklar Yaklaşımı Ebru Güven Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Felsefe Bölümü guvenebruli@hotmail.com “İnsani Gelişim ve Olanaklar Yaklaşımı” Amartya Sen ve Martha C. Nussbaum’ın insan varoluşunu teorik ve pratik etik bağlamlarda ele alarak birlikte geliştirdikleri, ekonomik, sosyal, politik alanlardaki küresel problemlere radikal bir cevap niteliğindedir. Yaklaşım ilk olarak 1990 yılında Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Raporları Bürosu tarafından gerçekleştirilen ve Birleşmiş Milletler Gelişme Programı (UNDP), Dünya Bankası gibi kimi uluslararası kurumların gerçekleştirdiği refah tartışmalarında ele alınmıştır. “İnsani Gelişim” (Human Development) kavramı Birleşmiş Milletler Gelişme Programı’nda ve Amartya Sen’in Özgürlükle Kalkınma adlı eserinde “insanların seçimlerini genişletme süreci” olarak tanımlanır. “Olanaklar Yaklaşımı” hem birey hayatlarının iyi’sini (well-being) değerlendirmede hem de bireyler-gruplar-toplumlar arasında bu temelde karşılaştırma yapabilmede ontolojik-epistemolojik-etik-politik bilgi içerikleri sunar. Çünkü söz konusu yaklaşım bireyin işlevlerinin (functions) yani sahip olduğu varlık tarzlarının ve eylemlerinin neler olduğunu belirler ve bireylerin bu işlevleri gerçekleştirebilmesinin temel koşulu olan insani olanakları (human capabilities) gösterir. Nussbaum bu ortak yaklaşımda kendi versiyonunu olanaklar ve işlevler kavramlaştırması temelinde özgün bir biçimde geliştirir. Nussbaum felsefesinin köklerinde Aristoteles düşüncesinin ontolojik-etik-politik bütünlüklü etkileri belirgin olarak görülür. Aristoteles’in “dunamis”, “energeia” ve “entelekheia” kavramlarından yararlanarak bu yaklaşımı “olanaklar yaklaşımı” olarak adlandırır. Bu bağlamda Nussbaum felsefesi bir insan felsefesi olmayı amaçlar. Bu, insanın insanca bir yaşamı gerçekleştirebilmesini amaç edinen bir yaklaşımı barındırır. Nussbaum’a göre insan olanaklara sahip olan bir varlıktır; ancak aynı zamanda bu olanaklarını işlevselleştirebildiği sürece “insan” olabilecek ve “insanca iyi bir yaşam”a ulaşabilecek olan bir varlıktır. Yaklaşımın temel sorusu yalındır: “İnsan aslında ne yapabilir ve ne olabilir?”. Böylece Nussbaum, insanın olanaklarının geliştirilmesi ve işlevlelerini gerçekleştirebilmesininin felsefi temellendirmesini yapan bir yaklaşım geliştirir. Bu yaklaşım da özünde insani gelişimi hedeflediği için demokratik bir toplumun gelişmesinde ve tüm eğitim alanlarının ilerletilmesinde temel alınabilecek bir yaklaşım niteliğindedir. Yaklaşım insanın varlık koşullarını, bu koşulların geliştirilmesini, insanca yaşamı, yaşam kalitelerinin yükseltilmesini, demokratik bir toplumun geliştirilmesini amaç edinen kapsamlı bir yaklaşımdır. Bu bildiriyle, günümüzde birçok temel etik ve politik probleme cevap verebilme gücüne sahip olduğunu düşündüğümüz bu özgün yaklaşımın insanın gelişimine sunacağı katkı boyutlarının vurgulanması amaçlanmaktadır. Anahtar Sözcükler: İnsani Gelişim, Olanaklar Yaklaşımı, insani olanaklar, insanın işlevi. KAYNAKLAR: 1. Nussbaum, M.C. (2008). Women and Human Development The Capabilities Approach. Cambridge University Press. New York. 2.Nussbaum, M.C. (2011). Creating Capabilities: The Human Development Approach. The Belknap Press Of Harward University Press, Cambridge. Massachusetts, and London, England. 3.Nussbaum, M.C. (1997). Capabilities and Human Rights, 66 Fordham L. Rev. http://ir.lawnet.fordham.edu/flr/vol66/iss2/2. 273. 4.Sen, A. (2004). Özgürlükle Kalkınma. Çev. Yavuz Aldoğan.İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Sözlü bildiri MASALLAR YOLUYLA DEĞERLER EĞİTİMİÖzet: Bu projede amacımız : okulöncesi öğrencilerinin sosyo-kültürel düzeylerinin ve nitel özelliklerinin güçlendirilmesine katkıda bulunmaktır. Öğrencilerin, arkadaş grubuna katılma, sağlıklı ilişkiler kurma, kültürel değerlerine sahip çıkma ve sosyalleşme gibi olguları destekleyici faaliyetlerle değerler eğitimi almalarını sağlayacak ortamlar düzenlemektir. Kullanılacak eğitim yönteminin gerekçesi: Çocukların dil ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamak, yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini geliştirmek, sosyal hayata uyum sağlamalarını kolaylaştırmak; araştırma-inceleme yoluyla çevreyi tanıma, düşünme, problem çözme, kurallara uyma, grupla hareket etme, kendini ifade etme ve dinlemeye dayalı iletişim becerilerini geliştirerek çocukların bir bütün olarak gelişimine katkıda bulunmaktır. Uygulama sayesinde; çocuğun yaşıtlarıyla birlikte olabileceği, bedensel ve zihinsel gelişimlerini sağlıklı biçimde sürdürebileceği sınıflarda; farklı öğrenme ortamlarının oluşturulması, kuşaklar arası kültür alışverişinin aktarılabileceği aktif öğrenme yöntemleriyle çocukların eğitimlerine devam etmeleri sağlanacaktır. Bu doğrultuda ilde yaşayan +65 yaş grubundaki insanlar vasıtasıyla sınıflarımızda eğitim sürecinde bulunan öğrencilere; yaşlıların bilge, üretken özelliklerinin ve diğer önemli katkılarının tanıtılması sağlanacaktır. Nesiller arası iletişim ve ilişkinin geliştirilmesi amacıyla sosyo-kültürel eğitim ve değerler eğitimini baz alan faaliyetler gerçekleştirilecektir. Yaşlılık ve yaşlılar hakkında toplumsal farkındalık oluşturulacak, kuşaklar arası dayanışma ve yaşlıya saygı bilinci geliştirilecektir. Masalların anlatılması yoluyla değerler eğitiminin aşılanması daha kolay gerçekleştirilebilecektir. Bu uygulama sayesinde: - Okul öncesi nüfusun nicel büyüklüğü yanında nitel özellikleri güçlendirilecek, - Kuşaklar arası kültür alışverişine imkân sağlanacak, - Erken çocukluk döneminin sunduğu fırsatlar değerlendirilebilecek veya ortaya çıkaracağı güçlükler bertaraf edilebilecektir. Okul öncesi dönem, çocuğun gelişiminin artmaya başladığı yıllardır. Yapılan araştırmalarda çocukluk yıllarında kazanılan davranışlar, yetişkinlikte bireyin kişilik yapısını, tavır, alışkanlık, inanç ve değer yargılarını biçimlendirmektedir. Çocukların geleceğini belirleyecek olan toplumsal ve ahlaki değerlerin oluşması erken yaşlarda başlar. Toplumsal değerlerin devamlılığın sağlanması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında okul öncesi eğitim temel yapı taşıdır. Çocukları tanımanın, onların dünyasını paylaşmanın birçok yolu vardır. Masal, bunlardan birisidir. Ayrıca masal dinleme sırasında esnasında bilinen pek çok toplumsal, sosyal ve kültürel davranışlar yanında daha farklı davranışlar kazandırılabilir. Masal anlatırken, çocuğun düzeni bozmaması, tutumlu davranışlar göstermesi, çevreye, topluma yararlı olması ve zamanını verimli bir şekilde değerlendirmesi bilinci kazandırılabilir. Benzer şekilde yine bu yolla bireyin mensup olduğu ya da yaşadığı çevreye ait ahlaki ve vicdani değerler de öğretilebilir. Çocuğa masal içeriği yoluyla toplumsal beklentiler ve göz önünde bulundurması gereken davranış kalıpları kazandırılabilir. Eğitim süresince çocuklar ilkokulun ilk yıllarında paylaşmayı, dayanışmayı, sosyalleşmeyi ve birlikte çalışmayı öğrenirler. Bu dönem, çocuğun yüksek öğrenme potansiyeline sahip olduğu bir dönemdir. Uygun fiziksel ve sosyal çevre koşullarında ve sağlıklı etkileşim ortamında yetişen çocuklar, daha hızlı ve başarılı bir gelişim gösterirler. Bu yıllarda iyi eğitim almak çocuğa birçok beceri kazandırır. Uygulama bir yönüyle eğitim alan çocukları diğer yönüyle yaşlıların sosyal hayatla buluşmasını ve eğitim ortamında değerler eğitiminin farklı yönlerden aktarılması imkânını içerir. Masal anlatıcıları, Şanlıurfa Aile Ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğünce tespit edilecektir. İl müdürlüğünün paydaş olarak yararlanılma ve seçilme sebebi; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 3/6/2011 Tarih ve No : 633 sayılı, Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü ne dair görevlerini düzenleyen 10. maddesinin a,e,f,g,ğ ve h bentlerinde dile getirilen hususlara göre görev alanındaki iş tanımı olmasıdır. Bu projede Haliliye ilçesinin tüm okulöncesi sınıfları hedeflenmiştir. Sözlü bildiri MASALLARLA DRAMAÖzet: Çocuklar konuşmaya, arkadaş edinmeye, akranlarıyla iletişim ve etkileşimde bulunmaya başlayıp sosyalleştikçe toplumsal bir takım normların olduğunu fark ederler. Masallar ise çocuklara bu toplumsal normların, kuralların, değerlerin ve rollerin nasıl olması gerektiği konusunda yol gösterici birer araçtır. Masallar çocuğun kendisi ve çevresi hakkında bilgi edinmesinde, yaşadığı dünyayı tanımasında, problemlerle başa çıkarak hayata hazırlanmasında yardımcıdır. Masallar aynı zamanda çocukların zihinsel, sosyal ve dil gelişimlerine de katkıda bulunmakta, olumlu davranış değişikliklerine yol açmaktadır. Çocuklar başta olmak üzere tüm bireylerin hayata hazırlanmasında etkili olan bir diğer unsur ise dramadır. Drama çocukların bütün gelişim alanlarına hitap etmekle birlikte yaratıcılık, problem çözme ve uyum sağlama becerilerini geliştirmelerine de fırsat sağlamaktadır. Masallar çocuğun hayal gücünün ve sözcük dağarcığının zenginleşmesine, anadil kullanımının pekişmesine ve dinleme alışkanlığı kazanmasına yardımcı olması sebebiyle drama ile iç içedir. Ancak drama yönteminde bu kazanımların elde edilmesi için bireyin aktif katılımına ihtiyaç duyulur. Masalların olaya dayalı bir metinden meydana gelmesi, içerisinde hareket ve çatışma unsurlarını barındırması onu doğaçlama ve canlandırmalarda kullanıma kolay bir hale getirmektedir. Böylelikle drama yöntemini masalla ilişkilendirerek yapılan çalışmalar çocuğun hayal gücüne ve özgünlüğüne katkıda bulunurken aynı zamanda başkalarıyla özdeşim kurmasını da sağlar. Bu bağlamda çocuğa, drama ile öykü oluşturma yöntemleri kullanılarak oluşturulmuş olaya dayalı metinler sunmak gelişimine katkı sağlayacaktır. Bu çalıştayın amacı ise yaratıcı dramanın yaparak ve yaşayarak öğrenme işlevine masallarında dahil edilmesiyle katılımcıların masallar, masal kahramanları ve masalların öğretici boyutuyla tanıştırılması ve yazınsal sanata farkındalıklarının arttırılmasıdır. Böylelikle öğretmen ve öğretmen adayları için sınıflarında masallardan yola çıkarak uygulayabilecekleri drama çalışmalarına örnek oluşturulacaktır. Çalıştay üç aşamalı olarak gerçekleştirilecektir. Birinci aşamada katılımcılarda temel tanışma ve ısınma çalışmalarıyla etkileşim-iletişim, dikkat-algı ve yaratıcı düşünme süreçlerinin geliştirilmesine yer verilecektir. Masallarla drama eğitiminin yapıldığı ikinci aşamada ise katılımcıların masal kavramına yönelik farkındalıklarının arttırılması amacıyla masal ögeleri kullanılarak rol oynama ve doğaçlama tekniklerine başvurulacaktır. Çalıştayın sonunda ise katılımcıların çalışma sürecine dair yazılı ve sözlü geri dönütleri alınarak, masal kahramanları ve edebi eserlere dair tutumlarındaki değişiklikler hakkında değerlendirme yapılacaktır. Sözlü bildiri MASALLARLA KODLAMA MATERYALİ/ UYGULAMALARIÖzet: “Kodlama Eğitimi” ile ilgili araştırmalar yaptıkça, bu konu ile ilgili yazılan kitapları ve makaleleri okudukça şunu çok iyi anladım aslında hepimiz hayatımızı programlıyoruz! Peki, bu programlamayı ne kadar erken yaşta öğretebiliriz? Branşım gereği somut işlemler dönemindeki öğrenci grubu ile çalışmaktayım. Somut işlemler dönemindeki çocuklar için dokunmanın, renklerin, oyunun yeri bambaşkadır. Ancak yapılan çalışmaları inceledikçe genellikle kodlama eğitiminin dijital ortamlarda verildiğini gözlemledim.Kodlama eğitimini, somut işlemler dönemindeki öğrencilerimize sınıf içerisinde oyunlarla, eğlenceli bir materyal ile uygulamalı olarak verebilir miyiz? Bu sorudan hareketle tüm çocukların severek dinlediği masalları kullanarak, Bilişim Teknolojileri Öğretmeni meslektaşım Serap Erdemir’in verdiği bilgiler ışığında “Masallarla Kodlama Materyalini” oluşturdum.(Materyalin tasarlanmasında algoritma mantığı üzerinde önemle durduk.) MATERYALİN HAZIRLANMA AMACI; Kodlamanın temeli olan algoritma mantığını öğrencilerimize oyun ve masal üzerine kurulu somut bir materyal ile kavratmak,günlük hayatlarında yapacakları işleri sıraya koymalarını ve planlamalarını sağlamak,problem çözme becerilerini geliştirmek,teknolojinin tüketicisi değil, üreticisi nesiller yetiştirmeye erken yaşlarda temel hazırlamaktır. . MATERYALİN HAZIRLANMASI; Materyali hazırlarken çocuklar için daha sağlıklı olduğundan ahşap malzeme kullandım. Piyonların üzerindeki kodları, dalgıçları, yosunları ve deniz canlılarını öğrencilerle birlikte keçeden hazırladık. Materyal üzerindeki çizimini ben yaptım. Boyamasını öğrencilerle birlikte yaptık. MATERYALİN UYGULANMASI ; Materyal kullanmadan önce materyalin posteri öğrencilere gösterilip öğrencilerle fikir alışverişinde bulunulmuştur“Denizin Altındaki Gizem” masalımız öğrencilere anlatılmış ve drama yöntemi kullanılarak canlandırılmıştır. Masallarla Kodlama Materyali üzerinde her karenin bir adım olduğu, adımların sırası ile yapılması gerektiği (algoritma mantığı) ,yanlış yapılan adımda en başa dönüleceği öğrencilere vurgulanmıştır. Kod blokları (sembolleri) öğrencilere tanıtılmıştır. Engellerimizin yosun ve deniz canlıları olduğu öğrencilerimize vurgulanmıştır. (Engeli ya da engelleri oyun başında da koyabiliriz, oyun devam ederken de koyabiliriz.) Masallarla Kodlama Materyalimiz üzerinde oyunumuzu oynarken kolaydan zora doğru gidilmiştir. (Önce sadece ileri komutu, sonra ileri ve sağa dön komutu, daha sonra ileri ve sola dön komutu, en son ileri, sağa dön ve sola dön komutu gibi) Materyalimiz öğrencilerimizle öncelikle tek tek oynanmış daha sonra “Sandığa kim daha çabuk ulaşacak?” sorusu ile yarışma şeklinde de oynatılmıştır. Materyal uygulamaları tamamlandıktan sonra öğrencilerle dijital ortamda code.org ve scratch JR uygulamaları yapılmıştır.Son basamakta LEGO@ Education wedo 2.0 setleri kullanılarak robotik uygulamalar yapılmıştır. MATERYALİN UYGULAMA SONUÇLARI; İlçemizde görev yapan 887 okul öncesi ve sınıf öğretmenine materyali tanıttım ve sınıflarında uygulamalar yaptık. Farklı şehirlerde atölye çalışmalarına katılarak sekiz binden fazla okul öncesi ve ilkokul öğrencisi ile materyal uygulamaları yaptım. Öğrencilerin materyal ile oynarken çok keyif aldıklarını gözlemledim. Kodlamanın temeli olan “algoritma mantığını” keyif alarak ve oyun oynayarak kavradılar.Sağa dön, sola dön gibi komutlar öğrencilerin yön duygularının gelişmesine katkı sağladı.Masallarla Kodlama Materyali uygulamalarında öğrencilerin sandığa ulaşmalarını engellemek için oyun sürerken konulan engeller “öğrencilerin problem çözme becerisi” kazanmalarına katkı sağladı. (Burada hayatımızda da karşımıza beklemediğimiz anda çıkan engeller bizi hedefimize ulaşmaktan alıkoymamalı mesajı öğrencilere verildi.)Masalarla Kodlama Materyali üzerinde uygulama yapan öğrencilerin dijital ortamda uygulama yapmaya başladıklarında (code.org, scratch JR, scratch…) çok hızlı ilerlediklerini gözlemledim. Sınıf öğretmenleri ve velilerinden de aynı dönütü aldım. Code.org da uygulamaları tamamlayıp sertifika alan öğrenciler benimle paylaştılar. Uygulama yaptığım ikinci ve üçüncü sınıfların sınıf öğretmenleri “Masallarla Kodlama Materyalini” diğer derslerde pekiştirme aracı olarak kullandıklarını, öğrencilerin materyali kullanmak için çok istekli olduklarını dile getirdiler. Sözlü bildiri MASALLARLA STEM+A ÖĞRENİYORUMÖzet: Bu projede amacımız okul öncesi eğitim çağındaki bireylerin öğrendikleri bilgileri günlük hayatlarında kullanabilecekleri şekilde işlevsel hale getirmek ve onları geleceğe hazırlamaktır. Bu alandaki uygulamalar aynı zamanda 21. yüzyılın en büyük sorunlarından birini oluşturmaktadır ki: üzerinde en çok çalışılan alan olma özelliğine de sahiptir. Çünkü 21. yüzyılda sadece enformatik bilgiye sahip olmak değil bununla birlikte öğrenilen bilgilerin yeni bir yerde kullanımı yeterliliğini gösteren bireylerin eğitimi ortaya çıkmıştır ( Show 2008). Bu yüzdendir ki eğitim kurumlarında bireysel ve toplumsal sorunlara duyarlı, çözüm odaklı olan, girişimcilik ruhuna sahip sorumluluk alabilen bireyler yetiştirilmeldir. Bu amaca ulaşabilmenin bir yolu da Kasım 2018 yılında yayınlanan 2023 Eğitim Vizyon Belgesinde ortaya konmuştur. Öğrenci başarısının desteklenmesi, uygun bir okul atmosferinin oluşturulması, her türlü kaynakların verimli kullanımı, motivasyon ve dinamik olan kuralları belirtilmiş bir eğitim ortamının okullarımızda yerleştirilmesi hedef alınmıştır. Bu doğrultuda tasarım beceri atölyeleri bir hedef olarak karşımıza çıkmıştır. Bu sayede kavramlar ve beceriler içselleştirilebilecek her türlü öğrenme içeriği geçirgen, ilgili, ilişki ve birbirini tamamlayıcı olarak tasarlanmıştır. Bu proje sayesinde kurulacak atölyelerde, malzemelerin öğrenci ve öğretmenin değişen rolleri ve farklı öğrenme stillerinin nasıl desteklenmesi gerektiği üzerine iyi öğrenme ortamları oluşturulacaktır. Bu amaçla 21. yüzyılda yeni değerler ortaya koymak için insanların yeteneklerini eleştirel ve yaratıcı düşünme becerisi edinmesi ve güçlü bir problem çözme becerisi gibi her türlü beceri için STEM eğitimleri gereklidir. Öğrenciler disiplinlerarası uygulamalı bir yaklaşımla STEM eğitimine sanat ve sosyal becerileri dahil ederek bu konulardaki teknik bilgi ve becerileri kullanarak gerçek dünya problemlerini çözmeyi öğrenir. Bu proje ile araştıran ve üreten nesiller yetiştirmek için öğretmenlerimize kurgulanmış masallar ile günlük hayat problemlerinin nasıl STEM+A çalışmalarına dönüştürüleceği öğretilecektir. Bu projenin uygulanması için ilçe genelinde en fazla öğrencisi olan 5 okul ve bu okullardaki öğrenciler hedef grup olarak seçilmiştir. Öğretmenlerimize yapılandırılmış 12 adet masal içeren renkli formattaki masallarla STEM+ A öğreniyorum kitapları ve seti dağıtılacaktır. Bu kitapların nasıl kullanılacağına dair öğretmenlere seminer düzenlenecek ve her masal sonunda beşer kişilik gruplar ile nasıl STEM+A uygulaması yapacağına dair bilgilendirmeler yapılacaktır . Ayrıca atölye çalışmalrında ortaya çıkan ürünlerin sergilenmesi yapılacaktır. Sergiler her okul için ayrı ayrı yapılacaktır. Bununla birlikte sınıflarımızda STEM köşeleri yapılarak ; işbirliği yapmaya yönelten, soru sorduran, eleştirel düşündüren iletişimi güçlendiren türde malzemeler satın alınarak sınıflar STEM+A için donatılacaktır. Ayrıca her okulda bir (AMAT) yani ailem matematik atölyesi düzenlenecektir. Bu yolla öğretmen- öğrenci- ebeveyn ilişkisinin güçlendirilmesi ile matematiğin günlük hayattaki kullanımını gösteren örnekler öğretici biçimde açıklanacaktır. Velilere matematik özelinde diğer disiplinlerle gerçek hayatta eğitimin nasıl bağdaştırılacağı yapılandırmacı yaklaşımla açıklanmaya çalışılacaktır. Sınıflarda yapılacak STEM+A uygulamaları ile zengin içerikli yaşam ve kariyer becerileri, esneklik ve uyum, girişimcilik ve öz yönetimi becerileri, sosyal ve kültürel değerler, liderlik ve yetenekleri kazandırmayı hedeflemekteyiz. Proje ilçedeki 5 idareci okul öncesi öğretmeni 1700 öğrenci ve yaklaşık 3400 kadar veliyi kapsamaktadır. Poster bildiri MATABU OYUNUN GELİŞTİRİLMESİ VE MATEMATİK DERSİNDE KULLANILMASI: EYLEM ARAŞTIRMASIÖzet: Matabu oyunu geleneksel masa oyunu Tabu’nun matematik terimleri ile uyarlamasıdır. Oyun masası üzerinde bildiği kelimeler kadar ilerlenerek çıkışa ilk ulaşan takım oyunu kazanacaktır. Matabu kartları matematik terimlerinden oluşmaktadır. İki takım oluşturulacak ve her turda seçilen bir öğrenci yasaklı kelimeleri kullanmadan verilen matematik terimini arkadaşlarına anlatmaya çalışacaktır. Burada yasaklı kelimeler de matematik terimlerinden oluşmaktadır. Matabu oyununun amacı sık kullanılan matematik terimlerini kavramaktır. Öğrenci kullanamadığı kelimeleri kendi cümleleri ile ifade ederek hem yasaklı terimleri hem de anlatmaya çalıştığı terimi pekiştirecektir. Bu süreçte de öğrenme aşamaları aktif olacaktır. Çalışma eylem araştırması olarak tasarlanmıştır. Yaşanan sorunların ve ihtiyacın belirlenmesi, bir eylem planı hazırlanması, eylem planın uygulanması ve değerlendirilmesi aşamaları izlenmiştir. Geliştirilen oyunun etkililiğinin değerlendirilmesinde öğrenci ve uygulayıcı öğretmen görüşleri kullanılmıştır. Oyunun kullanıldığı sınıflardaki öğrencilerle odak grup görüşmesi yapılarak süreçle ilgili görüşleri alınmıştır. Uygulayıcı öğretmenlerle görüşmeler birebir yürütülmüştür. Çalışmanın sonuçları Matabu oyununun; öğrencilerin kalıcı öğrenmelerine katkı sunduğunu, derse ilişkin olumlu tutumlarını desteklediğini ve ders katılımını artırdığını göstermektedir. Poster bildiri MATBALA OYUNUN GELİŞTİRİLMESİ VE MATEMATİK DERSİNDE KULLANILMASI: EYLEM ARAŞTIRMASIÖzet: Oyun özellikle çocuklarda olumlu duygular ortaya çıkaran, derslere karşı motivasyonu artıran ve eğitim sürecinde sıklıkla kullanılan işlevsel bir araçtır. Matematik dersi de öğrencilerin zorlanabildiği ya da olumsuz tutum geliştirebildikleri bir ders olduğu için oyunlardan yararlanılan bir derstir. Bu çalışmanın amacı ortaokul matematik derslerinde kullanılmak üzere bir eğitsel oyun geliştirilmesidir. Bu amaçla 5. Sınıf düzeyinde çarpım tablosu, 6. Sınıf düzeyinde asal sayılar, 7. Ve 8. sınıf düzeyinde karesel sayılar konuları belirlenerek oyunun uyarlanmış ve etkililiği öğrenci görüşlerine dayalı olarak değerlendirilmiştir. Çalışma eylem araştırması olarak tasarlanmıştır. Yaşanan sorunların ve ihtiyacın belirlenmesi, bir eylem planı hazırlanması, eylem planın uygulanması ve değerlendirilmesi aşamaları izlenmiştir. Oyunun geliştirilmesi sırasında öncelikle ihtiyaçların belirlenmesi için öğrencilerin öğrenmekte zorlandığı konular her sınıf düzeyi için öğretmen görüşlerine dayalı olarak belirlenmiştir. Belirlenen konular için geleneksel Tombala oyunu uyarlanarak “Matbala” ismi verilen oyun geliştirilmiştir. Ortaokul matematik öğretmenleri tarafından belirlenen konularda oyunun kullanım şekline karar verilmiş ve sınıf içi uygulamalar yapılmıştır. Geliştirilen oyunun etkililiğinin değerlendirilmesinde öğrenci ve uygulayıcı öğretmen görüşleri kullanılmıştır. Oyunun kullanıldığı sınıflardaki öğrencilerle odak grup görüşmesi yapılarak süreçle ilgili görüşleri alınmıştır. Uygulayıcı öğretmenlerle görüşmeler birebir yürütülmüştür. Çalışmanın sonuçları Matbala oyununun; öğrencilerin kalıcı öğrenmelerine katkı sunduğunu, derse ilişkin olumlu tutumlarını desteklediğini ve ders katılımını artırdığını göstermektedir. Sözlü bildiri MATEMATİK EĞİTİMİNDE AKIL YÜRÜTME BECERİSİ İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALARIN İÇERİK ANALİZİÖzet: Ulusal ve uluslararası reform çalışmaları NCTM (National Council of Teachers of Mathematics), NAEP (National Assessment of Educational Progress), TIMSS (Trends in International Mathematics and Science Study) incelendiğinde akıl yürütme becerisinden sıklıkla bahsedildiği görülmektedir. Ortaokul matematik dersi öğretim programında ise temel beceriler arasında matematiksel süreç becerileri altında iletişim ve ilişkilendirmenin yanı sıra akıl yürütme de yer almaktadır. Bu nedenle matematiksel akıl yürütme becerisi matematik eğitiminde önemini korumaya devam etmektedir. Bu araştırmanın amacı, matematik eğitimi alanında matematiksel akıl yürütme becerisi üzerine yapılmış bilimsel makalelerin içerik analizini yaparak matematiksel akıl yürütme ile ilgili eğilimleri ortaya çıkarmaktır. Araştırmanın sonuçlarının bu konuyla ilgilenen araştırmacılara yol göstereceği düşünülmektedir. Bu amaçla ulusal ve uluslararası veri tabanlarında tarama yapılması planlanmaktadır. Öncelikle Türkiye adresli ERIC (Education Resources Information Center), SSCI( Social Sciences Citation Index) veya AHCI(Arts&Humanities Citation Index) indeksli dergiler olmak üzere ULAKBİM(Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi), ASOS (Academia Social Science Index), Web of Science, Google Akademik, YÖK(Yüksek Öğretim Kurumu) ulusal tez merkezi vb. veri tabanları İngilizce ve Türkçe anahtar kelimelerle (matematiksel akıl yürütme, akıl yürütme, matematiksel muhakeme, muhakeme, mathematical reasoning, reasoning vb.) taranarak ve ulaşılan makalelerin kaynakçalarından faydalanılarak tarama yapılacaktır. Aynı yazarın hem tezine hem de tezinden yayınlanan makalesine ulaşılmış ise tezi, tez çalışması erişime açık değilse makalesi incelenecektir. Araştırmanın yöntemi doküman incelemesi olup ulaşılan bilimsel makalelerin “Makale Sınıflama Formu” kullanılarak incelenmesi planlanmaktadır. Her bir bilimsel çalışmanın yayınlandığı yıl, yazar sayısı, araştırmanın konusu, araştırma yöntemi, veri toplama araçları, örneklem ve veri analiz yöntemi açılarından değerlendirilmesi yapılacaktır. Elde edilen verilerin grafik, yüzde ve tablolar yardımıyla görselleştirilerek sunulması planlanmaktadır. Sözlü bildiri MATEMATİK KAVRAMLARININ ÖĞRETİMİNDE ALTERNATİF BİR YAKLAŞIM: RESFEBEÖzet: Daha etkili ve başarılı matematik öğretimi için görsel unsurlarla desteklenen öğretim uygulamaları büyük önem taşımaktadır. Bu açıdan yapılan araştırmada matematik kavramlarının öğretiminde resfebe kullanımının etkilerini öğrenci görüşleriyle incelemek amaçlanmıştır. Matematik kavramlarının öğretiminde resfebe çalışmalarının kullanılmasına yönelik alanyazın taraması yapıldığında konu ile ilgili herhangi bir çalışmanın yapılmadığı tespit edilmiştir. Araştırmada nitel araştırma modeli kullanılmıştır. Resfebe çalışmasına gönüllü katılmayı kabul eden 10 öğrenci ile çalışmalar yürütülmüştür, toplam 121 resfebe sorusu hazırlanmıştır. Araştırmaya katılan öğrenciler arasından ölçüt örnekleme yöntemi ile 3 öğrenci belirlenmiştir. Matematik kavramlarının öğretiminde resfebenin yeri hakkında bu öğrencilerden araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu ile veriler toplanmıştır. Araştırma da elde edilen bulgular arasındaki ilişkileri daha iyi ortaya koymak, birbirine yakın bulguları belirli tema ve kavramlar etrafında toplayarak anlaşılabilirliğini arttırmak amacıyla içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Öğrencilerle yapılan görüşmeler sonucunda elde edilen bulgular doğrultusunda öğrenciler genel olarak matematik kavramlarının resfebe ile ifade edilmesi ile matematik dersine karşı daha olumlu bir tutum geliştirdiklerini, daha kalıcı öğrenmeler gerçekleştirdiklerini ve soyut matematiksel kavramları sanatsal bir bakış açısı ile somutlaştırabileceklerini fark ettiklerini belirtmişlerdir. Bunun yanı sıra resfebe ile öğretimin çeşitli zihinsel becerilerinin gelişmesine katkı sağladığını, çeşitli matematiksel kavramlar üzerine düşünmeye yönlendirdiğini ve kavramlar arasında ilişki kurma becerisi kazandırdığını ifade etmişlerdir. Araştırmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda matematik dersinde yer alan konuların, kavramların ve kazanımların öğretilmesinde alternatif bir yaklaşım olarak resfebenin ders içeriğinde merak uyandırmak, matematiksel ifadelere dikkat çekmek, öğrencileri tartışmaya yöneltmek, bilimsel fikirleri genelleştirmek için ve sorulara uyarıcı olarak kullanabileceği, bir oyun olarak kullanılmasının yanı sıra bir öğretim yöntemi olarak da öğretim sürecinde yararlanılabileceği ve öğretim programlarına girebileceği, ders ve diğer yardımcı kitaplarda da resfebe ile ilgili sorulara yer verilebileceği gibi çeşitli önerilere yer verilmiştir. Sözlü bildiri MATEMATİK ÖĞRETİMİ VE ÇOCUK EDEBİYATI ENTEGRASYONUÖzet: Disiplinler arası çalışmalar bilim ve teknoloji dışındaki alanlarda da giderek önem kazanmaktadır. Farklı öğrenme stil ve alışkanlıkları olan öğrenciler, matematiksel dilin kullanımı ve bilimsel argümantasyon gibi becerilerin geliştirilmesi için kullanılabilecek materyallerden birisi de yazın ürünleridir. Uluslararası alanyazında öğretim sürecinde faydalanılmakta olan çocuk ve popüler bilim kitaplarının matematik öğretiminde de işekoşulması yeni bir yaklaşım olmamakla birlikte ülkemizde üzerinde çok fazla durulan bir konu değildir. Bu gerekçeyle bu çalışmanın amacı Türkiye Bilim ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) 4005 Bilim ve Toplum Yenilikçi Eğitim Uygulamaları Destekleme Programı kapsamında desteklenen 218B442 nolu Matematik Öğretiminde Çocuk Edebiyatının Kullanımı ve Örnek Uygulamalar II isimli projeye ilişkin çıktıların paylaşılmasıdır. Bu çalışma kapsamında farklı illerde görev yapmakta olan sınıf, Türkçe ve ortaokul matematik öğretmenleri, sınıf ve matematik eğitimi alanlarında çalışan akademisyenler ile birlikte bilim merkezi çalışanlarına 2018-2019 Eğitim Öğretim Yılının Bahar Döneminde disiplinler arası çalışmalar yapan eğitmenler tarafından 8 gün süreyle eğitim verilmiştir. Araştırma ön test son test deney gruplu yarı deneysel desene sahip olup araştırmanın çalışma grubu 24 katılımcıdan oluşmaktadır. Araştırmanın veri toplama araçları Yaratıcı Düşünmeye Teşvik Eden Öğretmen Davranışları Ölçeği, Öğretimi Farklılaştırma Becerileri Ölçeği ve Kelime İlişkilendirme Testleri (KİT)dir. Araştırmada katılımcıların yaratıcı düşünmeye teşvik eden öğretmen davranışları ve öğretimi farklılaştırma becerilerinde eğitim öncesi ve sonrasında meydana gelen değişim incelenecektir. Bununla birlikte katılımcıların matematik öğretimi ve çocuk edebiyatına ilişkin fikir yapıları uygulanacak olan kelime ilişkilendirme testleri ile ortaya konacaktır. Araştırmanın bulguları daha sonra paylaşılacaktır. Araştırmanın sonucunda bulgular doğrultusunda matematik öğretimi ve çocuk edebiyatı bütünleştirmesi ve öğretmen eğitimine ilişkin bazı önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri MATEMATİK ÖĞRETİMİNDE ARGÜMANTASYON TABANLI ÖĞRENME YAKLAŞIMI UYGULAMASI: İLKOKUL İKİNCİ SINIF ÖRNEĞİÖzet: Matematiksel olarak konuşma, tartışma ve hareket etme öğrencilerin matematiği söylemsel aktivitelerle öğrenmelerini sağlar. Argümantasyon tabanlı öğrenme, öğrencilerin bireysel olarak veya grup şeklinde bir hipotez ortaya atma ya da verilen bir matematiksel ifadeyi ispatlama sürecini kapsar. Bu süreç akıl yürütme, varsayımda bulunma, başkalarının görüşlerine başvurma, matematiksel fikirleri temsil etme ve matematiksel ifadeleri analiz etme gibi adımlar içerir. Bu nedenle argümantasyona dayalı sınıf içi uygulamalar öğrencilerin matematiksel beceriler kazanmalarına katkı sağlar. Bu araştırmada argümantasyona dayalı matematik öğretimi sürecinde ilkokul öğrencilerinin ve sınıf öğretmeninin deneyimlerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Araştırmada temel nitel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını 2019-2020 eğitim öğretim yılı birinci yarıyılında Kütahya il merkezinde bulunan bir ilkokulun aynı sınıfında öğrenim gören yedi kız ve dokuz erkek olmak üzere toplam on altı ikinci sınıf öğrencisi ve bu sınıfta öğretim yapan bir sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında ilkokul ikinci sınıf seviyesine uygun bir problem kullanılmıştır. Uygulama esnasında öğrenci sayıları eşit olacak şekilde rastgele gruplar oluşturulmuştur. Öğrencilerden problemin çözümüne yönelik iddialar sunmaları ve sunacakları iddiaları kanıtlamaları istenmiştir. Uygulama sürecinin tamamı kamera ile kayıt altına alınmıştır. Uygulama sonunda öğrencilerin öğretmen ile ve kendi aralarında geçen konuşmalar kamera kayıtlarına dayalı olarak yazıya geçirilmiştir. Ayrıca öğrencilerin problem çözme sürecinde kullandıkları çalışma kâğıtları toplanmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi tekniğinden faydalanılmıştır. Araştırmada öğrencilerin problemin çözümüne yönelik iddialar ortaya attıkları ve bu iddialarını kanıtlayacak gerekçeler gösterebildikleri görülmüştür. Fakat bunu yaparken grup içinde öne çıkan öğrenciye (lider) göre hareket etmişlerdir. Bireysel olarak farklı bir gerekçe belirten öğrencinin gerekçesi grup üyelerince tartışılmak yerine doğrudan reddedilmiştir. Öğretmen bu duruma müdahale ederek farklı gerekçelerin dikkate alınması için tartışma ortamı yaratmıştır. Tartışmanın argümantasyon tabanlı öğrenmenin doğasına uygun bir şekilde yürütülmesi için gruba rehberlik eden öğretmenin bazı durumlarda yetersiz kaldığı gözlemlenmiştir. Tartışma sonucunda öğrencilerin farklı gerekçeleri kabul ettikleri görülmüştür. Bu durumun öğrencilerin akıl yürütme, sorgulama, argüman oluşturma, kendi fikrini ifade etme ve başkalarının fikirlerini analiz etme ve değerlendirme gibi etkili bir matematik öğretimi için gerekli beceriler geliştirmelerine fırsat sunduğu söylenebilir. Dolayısıyla sınıf öğretmenlerinin matematik öğretirken argümantasyon tabanlı öğrenmeyi derslerinin bir parçası haline getirmeleri gerektiği söylenebilir. Sözlü bildiri MATEMATİK ÖĞRETMEN ADAYLARIN MERKEZİ EĞİLİM ÖLÇÜLERİNE İLİŞKİN ANLAMALARININ İNCELENMESİÖzet: Merkezi eğilim ölçüleri günlük yaşamda sıklıkla karşılaşılan kavramlardır ve ortaokul müfredatında bütün sınıf düzeylerinde yer alan veri öğrenme alanının en önemli konularından bir tanesidir. Bu nedenle bu kavramların öğretimi sürecinde öğrenciler için gerekli öğrenme ortamlarının oluşturulmasından sorumlu olan öğretmen adaylarının bu kavramlara ilişkin bilgi düzeylerinin incelenmesi önem arz etmektedir. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden biri olan “durum çalışması” modeli üzerine kurulmuştur. Bu çalışmada öğretmen adaylarının merkezi eğilim ölçülerine ilişin anlamalarının nasıl olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Katılımcıların belirlenmesi için amaçlı örnekleme tekniklerinden biri olan uygun örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bu bağlamda, 2016–2017 eğitim-öğretim yılı bahar yarıyılında matematik öğretmenliği son sınıfına kayıtlı toplam 39 öğretmen adayı (23’ü bayan, 16’si ise erkek), araştırmanın katılımcılarını oluşturmaktadır. Son sınıf öğrencilerin seçilmiş olmasının nedeni mezun durumunda olan bu öğretmen adaylarının matematik alan derslerini ve öğretim derslerinin tamamını almış olmalarıdır. Çalışmada merkezi eğilim ölçüleriyle ilgili olarak açık uçlu sorulardan oluşan bir ölçek kullanılmıştır. Ölçekte kullanılan sorular veri işleme öğrenme alanına ilişkin gerçekleştirilen farklı çalışmalarda kullanılan sorulardan yararlanılarak oluşturulmuştur. Ölçekte bulunan 10 soru öğretmen adaylarına iki farklı oturumda uygulanmıştır. Bu sorular merkezi eğilim ölçülerini tanımlama, grafiksel gösterimler ve çetele tablosu ile verilen bir veri setlerine ait merkezi eğilim ölçülerinin hesaplanması ve veri setlerinde meydana gelen değişime göre merkezi eğilim ölçülerindeki değişimin belirlenmesi durumlarını içermektedir. Öğretmen adaylarına cevaplama sürecinde süre sınırlaması konulmamıştır. Açık uçlu sorulardan elde edilen nitel veriler araştırmacıdan farklı olarak bir matematik öğretmeni tarafından bağımsız olarak kodlanmış ve iki kodlayıcı arasındaki uyuma bakılmıştır. Öğretmen adaylarının cevapları içerik analizi yöntemi ile incelenmiştir. İçerik analizi ile toplanan verileri açıklayan kavramlara ve ilişkilere ulaşılması amaçlanmıştır. Birbirine benzeyen veriler kavram ve temalar altında toplanarak düzenlenmiş ve yorumlanmıştır. Verilerin analizi ve yorumlama süreci devam etmektedir. Veri analizi ön bulgularına göre öğretmen adaylarının merkezi eğilim ölçülerine ilişkin bilgi düzeylerinin düşük olduğu tespit edilmiştir. Öğretmen adaylarının merkezi eğilim ölçülerine ilişkin tanımlarının kısıtlı olduğu, grafiksel gösterim ile verilen bir veri setine ait merkezi eğilim ölçülerini doğru şekilde tahmin etmede zorlandıkları ve veri setinde meydana gelen değişimlere göre merkezi eğilim ölçülerindeki değişimi değerlendirirken zorlandıkları tespit edilmiştir. Ayrıca bazı öğretmen adaylarının alan yazında belirtilen merkezi eğilim ölçüleri ile ilgili olarak ortaokul öğrencilerinin sahip oldukları hataları yaptıkları tespit edilmiştir. bu noktada öğretmen adaylarının almış oldukları derslerden bir tanesi olan istatistik ve olasılık I ve II derslerinin içeriklerinin gözden geçirilmesi ve ders sürecinde ortaokul müfredatındaki konular ile bağlantı kurularak işlenmesi tavsiye edilmektedir. Sözlü bildiri MATEMATİK ÖĞRETMEN ADAYLARININ GEOGEBRA İLE MATEMATİKSEL MODELLEME PROBLEMİ ÇÖZME SÜREÇLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Matematik ile günlük yaşam arasındaki ilişkiyi ortaya koyan matematiksel modelleme problemleri, düzenli ve dinamik bir yöntem sunmakla beraber öğrencilerin problem çözme becerilerini de geliştirmesi açısından büyük öneme sahiptir. Modelleme problemleri, ayrıca Geogebra gibi dinamik matematik yazılımları yoluyla hem görselliği olması hem de oluşan simülasyonları kontrol etmeleri açısından öğrencilerin problem çözme becerilerinin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda, çalışmanın amacı ilköğretim matematik öğretmen adaylarının matematiksel modelleme problemlerini çözme süreçleri incelemektir. Daha önce eğitimini aldıkları ve üzerinde farklı matematiksel modelleme çalışmaları yaptıkları Geogebra üzerinde öğrencilerin, trafik lambası problemini çözme aşamaları, Doerr’in (1997) çalışmasındaki matematiksel modellemenin tekrar eden basamakları baz alınarak incelenmiştir. Bu çalışma nitel paradigmaya sahip tekli durum çalışmadır. Çalışmanın katılımcıları, Doğu Anadolu’da bir üniversitede öğretim gören 35 dördüncü sınıf ilköğretim matematik öğretmen adaylarından oluşmaktadır. Tüm öğrenciler tek durum olarak kabul edilmiştir. Öğretmen adaylarına sorulan modelleme problemi (trafik lambası problemi) sonrasında, istenen durumu modellemeleri ve Geogebra üzerinde modellerini oluşturmaları için iki saatlik bir süre verilmiştir. Oluşan cevaplar Geogebra dosyası olarak araştırmacılara teslim edilmiştir. Ayrıca, öğrencilerden Doerr’in (1997) çalışması temel alınarak oluşturulan yarı-yapılandırılmış görüşme formunu doldurmaları beklenmiştir. Verilerin analizinde içerik analiz metodu kullanılmıştır. Çalışmanın ana temaları Doerr’in (1997) oluşturduğu teorik çerçevesi bağlamında, gerçek yaşam problemi, problemi tanıma, veriyi ve bilgiyi toplama, modele ve işleme karar, değerlendirme ve yorumlama olarak ortaya çıkmıştır. Veriler bu temalar göz önüne alınarak incelenmiştir ve tartışılmıştır. Sözlü bildiri MATEMATİK ÖĞRETMEN ADAYLARININ KÖŞEGEN KONUSUNDAKİ KAVRAM BİLGİSİÖzet: Özet Matematiksel kavramların öğrenim sürecinde bireyler zihinlerinde kavramlara ait imgeler oluşturur ve bu imgeler zaman içerisinde değişim geçirerek şekillenir. Matematikteki kavramların öğrenilme süreci matematiğin bir alt alanı olan geometri kapsamında incelenirse, geometrik kavramlarda üç farklı durum ortaya çıktığı görülmektedir ve bunlar geometrik kavramın barındırdığı şekle ait imge, tanım ve sahip olduğu özelliklerden oluşmaktadır (Türnüklü, Gündoğdu Alayı ve Akkaş, 2013). Tall ve Vinner (1981)’a göre, kavramlara dair tanımlar gerek direkt aktarmayla söylensin, gerekse öğrencilerin bu tanımları oluşturmaları sağlansın, kişiler bu tanımları zihinlerinde bir süzgeçten geçirir ve kişisel olarak yapılan tanımlar, formal tanımlarından farklılık gösterebilmektedir. Bu bağlamda geometride ele alınan kavramlardan biri olan köşegene bakıldığında, kavramın ilkokul 4. sınıftan itibaren matematik öğretim programında yer aldığı görülmekte ve bu konuda çeşitli çalışmaların yapıldığı dikkat çekmektedir. Ancak alan yazın incelendiğinde matematik öğretmen adaylarının köşegen kavramına yönelik bilgilerine odaklanan çok sayıda çalışmanın olmadığı görülmektedir. Öğretmen adaylarının köşegen ile ilgili sahip olduğu kavram görüntülerinin, gelecekteki öğrencilerinin oluşturacakları kavramları etkilemesi muhtemel olduğundan incelenmesi önemlidir. Bu bağlamda bu çalışmada öğretmen adaylarının dörtgenlerin köşegenleri konusundaki kavram görüntülerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, çalışma adayların köşegen kavram tanımları ve özellik bilgisi çerçevesinde oluşturulmuştur. Bununla birlikte bu araştırma, var olan bir olgunun ayrıntılarını tanımlamak ve görmek, bu olguya ilişkin olası açıklamaları geliştirmek ve değerlendirmek amacıyla yapılan bir durum çalışmasıdır (Gall, Borg ve Gall, 1996). Araştırma, bir devlet üniversitesinde ilköğretim matematik öğretmenliği programında öğrenimine devam eden 7 öğretmen adayı ile yürütülmüştür. Adayların belirlenmesinde amaçlı örneklem yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın amacı doğrultusunda belirlenen ölçüt ise adayların geometri dersi almış olması durumu olarak belirlenmiş ve bu ölçüte göre örneklem grubu seçilmiştir. Araştırmada veriler iki aşamada toplanmıştır. İlk olarak adaylara köşegen kavramının ve özelliklerinin ne olduğunu içeren bir anket formu uygulanmıştır. Anket soruları hazırlanırken soruların kolay anlaşılabilir olmasına, yönlendirmeden kaçınmaya, farklı türden sorular yazılmasına dikkat edilmiştir. Hazırlanan sorular ile ilgili 3 alan uzmanının görüşü alınmıştır. Böylece anket formunda yer alabilecek sorular belirlenmiştir. İkinci olarak ise ankete verdikleri cevaplardan hareketle öğrencilerle görüşmeler yapılarak veriler toplanmıştır. Araştırmada yer alan alt problemlere ilişkin verilerin analizi anket formundan ve görüşme formundan alınan verilere dayalı olarak nitel verilerdir. Anket formundan ve yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılarak elde edilen veriler, betimsel analiz tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına bakıldığında öğretmen adaylarının özellikle paralelkenar, eşkenar dörtgen ve deltoidin köşegen özelliklerini belirlemede sıkıntı yaşadıkları görülmüştür. Bununla birlikte doğru bilgiye sahip olan adaylarında geometrik özellikler ile ilgili iddialarını desteklemede yetersiz kaldıkları elde edilen sonuçlar arasındadır. Öğretmen adaylarındaki bu yetersizliğin sebebi, köşegen kavramına yönelik sahip oldukları eksikliklerinin yanında ispat konusundaki yetersizliklerinin olabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Köşegen, Dörtgenler, Öğretmen Adayları, Matematik Eğitimi Kaynakça Tall, D., & Vinner, S. (1981). Concept image and concept defi¬nition in mathematics with particular reference to limits and continuity. Educational Studies in Mathematics, 12( 2), 151-16. Türnüklü, E., Alaylı, F. G., & Akkaş, E. N. (2013). İlköğretim matematik öğretmen adaylarının dörtgenlere ilişkin algıları ve imgelerinin incelenmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 13(2), 1213-1232. Gall, M. D., Borg, W. R., & Gall, J. P. (1996). Educational research: An introduction . Longman Publishing. Sözlü bildiri MATEMATİK ÖĞRETMENLERİNİN PISA, TIMSS VE TEOG HAKKINDAKİ FARKINDALIK DÜZEYLERİÖzet: Araştırma kapsamında PISA matematik okuryazarlığı, TIMSS 8. sınıf düzeyindeki matematik konu alanı ve Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) uygulamalarının matematik dersindeki ölçme ve değerlendirme çerçeveleri ile madde yapıları hakkında, matematik öğretmenlerinin farkındalık düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gerçek hayat durumlarını dikkate alan uluslararası sınavlarda Türkiye’nin son sıralarda yer almasının bir nedeni olarak, öğretmenlerin madde yazma, test geliştirme ve bu uluslararası sınavlar hakkındaki bilgi ile farkındalık düzeylerinin de etkili bir faktör olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle matematik öğretmenlerinin PISA ve TIMSS uygulamalarının ölçme ve değerlendirme çerçeveleri ve madde yapıları hakkındaki farkındalık düzeylerinin belirlenmesi, öğrencilerimizin bu tür uluslararası sınavlardaki düşük performanslarının nedenlerini daha kapsamlı incelemek açısından önemli görülmektedir. Ayrıca söz konusu uygulamaların TEOG sınavları ile benzerlik ve farklılıklarının belirlenmesi, ulusal düzeydeki merkezi sınavların eksik yanlarının tespit edilmesine olanak sağlayacağı düşünülmektedir. Araştırma nitel yaklaşıma uygun olarak tasarlanmış olup, durum çalışması modeli kullanılmıştır. Amaçlı örnekleme yöntemi kullanılan araştırmanın çalışma grubunu, Erzincan ilinden daha önce bir uluslararası araştırmaya katılmış olan üç, katılmamış olan dört kişi olmak üzere iki farklı ortaokuldaki matematik öğretmenleri oluşturmaktadır. Yarı yapılandırılmış görüşme formları kullanılarak elde edilen veriler betimsel analiz ve içerik analizi ile NVivo 10 paket programı yardımıyla analiz edilmiştir. Araştırma kapsamında matematik öğretmenlerinin PISA, TIMSS ve TEOG uygulamalarının madde yapıları hakkındaki bilgi ve deneyimleri derinlemesine incelenmiştir. Sonuç olarak öğretmenlerin belirtilen uygulamalar ile bu uygulamaların ölçme ve değerlendirme çerçeveleri ile madde yapıları hakkındaki farkındalık düzeylerinin genel olarak düşük olduğu ortaya konulmuştur. Ancak yine de daha önce bir uluslararası araştırmaya katılan ve katılmayan okullardaki öğretmenlerin madde yazma, test geliştirme ve belirtilen geniş ölçekli uygulamaların madde yapıları ile ilgili farkındalık düzeyleri arasında farklılıklar olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri MATEMATİK SANKİ GERÇEK GİBİÖzet: Matematik Sanki Gerçek Gibi Sınıf Öğretmeni:Saadet TABAKÇI İstiklal İlkokulu saadettabakci@gmail.com Sınıf Öğretmeni:Nilgün DOĞAN İstiklal İlkokulu nilgundoganacar@gmail.com Sınıf Öğretmeni:Meryem Aysev İstiklal İlkokul Sınıf Öğretmeni:Murat TABAKÇI Kadıköy 60.Yıl Anadolu İlkokulu murattabakci@gmail.com Bu çalışmadaki amacımız; Matematiğin, eğlenceli ve günlük yaşamın bir parçası olduğunu uygulamalı olarak gösterirken öğrencilerin matematiğe karşı gözlediğimiz kaygılarını azaltmak. Görev yaptığımız İstiklal İlkokulu Mersin’de Akdeniz İlçesinde iç göçle gelen sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerin çocuklarından oluşmaktadır. Öğrencilerimiz yardımcı kitap edinme ve okul başarısını arttırmada yardım alamıyorlar. Uygulamanın amacı gözetilerek birçok etkinlikler yapıldı. Bu etkinlikler: matematik terimleriyle ilgili sözlük çalışması, okul koridorları ve uygulamanın yapılan iki sınıflarının geometrik şekillerle süslenmesi, 5 Mart Dünya Matematik Günü’nün kutlanması, öğrencilerin kendilerinin oluşturduğu problemleri ‘’ Soru Damlası’’ kutusunda biriktirmesi. ‘’ Soru Damlası ‘’ kutusuna öğrencilerin kendilerinin hazırladıkları matematik soruları, tek tek okunarak 5N1K kuralına göre öğrencilere tekrar yazdırıldı. Böylece Matematik ve Türkçe dersleri arasındaki ilişkiye dikkat çekildi. Sınıf duvarlarına 1 ile 100 arasında doğal sayılar yazıldı. Bu sayılar drama yöntemi ile oyunlaştırılarak öğrencilere tek, çift, basamak değeri, büyük, küçük, birlik ve onluk gibi matematik terimleri ve zihinden matematik işlemleri oyunlaştırılarak kavratılmaya çalışıldı. Ayrıca matematik problemlerinin görsel olarak ifade edilmesine yönelik her iki sınıfta da , haftada bir ders saati, resim alanında etkin ve konuya duyarlı bir sınıf öğretmenimiz örnek çalışmalar yaptı. Bir matematik probleminin görsel olarak ya da görsel olarak verilen matematik probleminin yazılı olarak ifade edilmesiyle ilgili çalışmalar yapıldı. Paralarımız konusu sınıf ortamında uygulamalı olarak işlendi. Bir sınıf temsili olarak manav diğer sınıf ise market olarak ve amaç göz önüne alınarak dizayn edildi. Çalışmanın sonunda, öğrencilerin matematik dersine karşı ilgilerinin dolayısıyla da farkındalıklarının arttığı gözlenirken, matematiğin günlük yaşamdaki önemine vurgu yapıldı. Ayrıca matematik dersinin diğer derslerle ilişkisi somut olarak gösterilmiş oldu. Hayat-Kaygı-Matematik-Resim Sözlü bildiri MATEMATİK VE SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK DERSİ BAŞARILARINI EN ÇOK ETKİLEYEN ÖĞRETMEN NİTELİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILARIÖzet: Öğrencilerin matematik başarılarını etkileyen önemli faktörlerden bir tanesi öğretmenlerin nitelikleridir. Nitelik, bir öğretmenin sınıf içi davranışları, yaptıkları, söylemleri gibi eylemlerini içeren, onu farklı kılan ve ölçülebilen özellikleridir (Korur, 2001).Eğitim sisteminin farklı kademelerindeki bireylerin algılarına göre öğrencilerin başarısını etkileyen öğretmen nitelikleri farklılık göstermektedir. Alan yazında farklı branşlar (beden eğitimi, fizik, fen ve teknoloji) için öğrencilerin başarılarını etkileyen öğretmen nitelikleriyle ilgili çalışmaların yapıldığı ancak matematik dersine ilişkin olarak sınıf ve matematik öğretmenlerinin en etkili öğretmen niteliklerine ilişkin algılarının belirlenmesine yönelik bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışma ile matematik ve sınıf öğretmenlerinin öğrencilerin matematik dersi başarılarını etkileyen öğretmen niteliklerine yönelik algılarının belirlenmesi ve öğretmenlerin cinsiyet, branş ve kıdemlerinin öğrencilerin başarılarına ilişkin etkili öğretmen nitelik puanlarına etkisinin olup olmadığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016–2017 eğitim-öğretim yılında Akdeniz Bölgesinde yer alan küçük ölçekli bir ilde görevli matematik ve sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Bu çalışmada kullanılan matematik öğretmen nitelikleri anketi öğretmen nitelikleri ile ilgili daha önceden yapılmış olan araştırmalarda kullanılan öğretmen nitelikleri anketinden yararlanılarak oluşturulmuştur. Konuyu sadece ders kitabından işlemesi, Dersi günlük hayattan örneklerle ilginç ve eğlenceli hale getirmesi, Öğrencileri sevmesi, Öğrencilerin konularla ilgili sorularına rahatlıkla cevap vermesi gibi 70 nitelikten oluşan ölçekte, öğretmenlerin niteliklerin hangi düzeyde etkili olduğunu 5’li Likert tipi şeklinde işaretlemeleri istenmiştir. Ölçek maddeleri için “çok azaltır”, 1; “azaltır”, 2; “etkilemez”, 3; “arttırır”, 4; “çok arttırır”, 5 olarak değerlendirilmiştir. Öğrencilerin matematik başarısını etki eden etkili öğretmen niteliklerinin belirlenmesi için ‘çok azaltır ve çok artırır’ iki puan olarak, ‘azaltır ve artırır’ bir puan olarak ve ‘etkilemez’ ise sıfır puan olarak puanlanmış ve öğretmenlerin genel eğilimlerinde öğrencilerin matematik başarısına ilişkin en etkili nitelikler ve etkisi en az olan nitelikler tespit edilmiştir. Verilerin analizinde kullanılan testler istatistik paket programından yararlanılarak yapılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen sonuç ve öneriler veri analizinin devam etmesi nedeniyle sunum sırasında paylaşılacaktır. Sözlü bildiri MATEMATİKSEL BİLGİNİN YAPILANDIRILMASINDA KAVRAMLARIN FARKLI TEMSİLLERİ ARASINDA GEOGEBRA YAZILIMI İLE DİNAMİK GEÇİŞLER YAPMAÖzet: Matematiksel bilginin oluşturulmasında bilginin farklı disiplinler ile ilişkilendirilmesi, işlemsel ve kavramsal bilginin dengeli bir şekilde yapılandırılması, kavramların farklı temsillerinin (sayısal, cebirsel, grafik) öğrenme ortamına taşınarak öğrencilerin kavramları daha iyi anlamalarının sağlanması ve bu temsiller arasında geçişler yapılmasının gerekliliği matematik dersi öğretim programlarında vurgulanmıştır. Bununla birlikte MEB tarafından yayımlanan öğretim programlarında, kavramların faklı temsillerinin matematiksel bilginin yapılandırılmasında kullanılmasının, öğrencilerin matematiksel iletişim ve ilişkilendirme becerilerinin gelişmesinde önemli rol oynadığı belirtilmektedir. Matematiksel kavramların farklı temsillerinin öğrenme ve öğretme süreçlerinde kullanılmasında bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte birçok matematik yazılımı öğrencilere ve öğretmenlere dinamik ortamlar sunmaktadır. Markus Hohenwarter tarafından 2001 yılında geliştirilen ve gönüllü birçok matematik eğitimcisi tarafından desteklenerek öğrenme ortamlarında kavramların farklı temsillerinin incelenmesine fırsat sunan dinamik matematik yazılımı GeoGebra, öğrencilere sahip oldukları bilgiler ile yeni bilgileri ilişkilendirme fırsatı sunmaktadır. GeoGebra yazılımı kavramların sayısal, cebirsel, grafik ve tablo temsilleri arasında dinamik geçişlerin kolaylıkla yapılmasına katkıda bulunmaktadır. Bu bağlamda çalışmanın amacı, matematiksel bilginin yapılandırılması süreçlerinde kavramların farklı temsilleri arasında dinamik geçişler yapmak için GeoGebra yazılımı ile farklı düzeylerde örnek materyaller tasarlamaktır. Bu çalışmada ortaokul matematik dersine yönelik doğrunun eğimi, ortaöğretim matematik dersi için dizi ve üniversitelerdeki analiz dersine yönelik ise türev kavramı ele alınarak GeoGebra yazılımında bu kavramların farklı temsillerinin incelenmesine olanak sağlayan materyaller geliştirilmiştir. Her düzey için matematik eğitimi alanında bir uzmandan dönütler alınarak materyaller revize edilmiştir. Farklı düzeylerdeki öğrencilere, kavramların farklı temsilleri arasında dinamik geçişler yapmayı ve bu geçişleri kullanarak var olan bilgilerinden yeni bilgiler inşa etmeyi sağlayan örnek dinamik materyallerin öğrencilere kavramsal bir öğrenme ortamı sunduğu söylenebilir. Matematiksel bilginin yapılandırılması süreçlerinde kavramların farklı temsillerinin incelenmesi için GeoGebra yazılımının pedagojik potansiyelinden yararlanılması önerilmektedir. Sözlü bildiri MATEMATİKSEL GÖSTERİM BECERİLERİNİ DEĞERLENDİRME ÖLÇEĞİ: ÖLÇEK GELİŞTİRME, GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: En genel anlamıyla temsiller, soyut kavram veya sembolleri, gerçek dünya içinde somutlaştırma yoluyla modelleme işlemi olarak tanımlanabilir (Kaput, 1998). Ayrıca, aynı matematiksel kavram ya da problemlerde, temsiller, kendi içerisinde ya da birbirleri ile geçişlerin yapılabildiği durumlarda, problem çözümü için esnek bir araç olarak kullanılabilir. Bu araştırmada ilkokul öğrencilerinin matematiksel gösterim becerilerini geçerli ve güvenilir olarak ölçmeye imkan tanıyacak bir ölçme aracının geliştirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde toplam 590 4. sınıf öğrencisinden oluşan çalışma grubu üzerinde yürütülmektedir. Ölçek geliştirme sürecinde ilk olarak literatür taraması yapılmış ve ölçeğin 5 boyuttan oluşmasına karar verilmiştir: Verilen verileri kullanarak gösterimler oluşturma; gösterimleri kullanarak anlayış geliştirme ve derinleştirme; gösterimleri işlem ve çözüm yöntemleri için model olarak kullanma; gösterimleri birbirlerine çevirme; gösterimleri matematiksel bilgileri ilişkilendirmede kullanma. Her bir boyut için 5er, toplam 25 madde geliştirilmiş ve ölçeğin deneme formu oluşturulmuştur. Soruların kapsam geçerliğinin belirlenmesinde Lawshe (1975) tekniğinden faydalanılmıştır. Deneme formu 40 dakikalık tek bir oturumda belirtilen öğrencilere uygulanmıştır. Öğrencilerin deneme ölçeğine vermiş oldukları cevapların puanlandırılmasında açık uçlu matematik maddeleri için aşamalı puanlama anahtarı kullanılmaktadır. 2016 Ocak ve Şubat aylarında, ölçeğin deneme uygulamasından elde edilen verilerin SPSS 19 programına girilmesi, yapı geçerliğini belirlemek amacıyla Açımlayıcı Faktör Analizi (AFA) ve Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA) yapılması, iç tutarlık katsayılarının hesaplanarak güvenirliğe ilişkin kestirimlerde bulunulması ve araştırmanın raporlaştırılması planlanmaktadır. Sözlü bildiri MATEMATİKSEL MODELLEME: İSTER MODELLE, İSTER MODELLEME!Özet: Günümüzde, matematiksel modelleme konusu ilköğretimden yükseköğretime pek çok düzey için önemli kabul edilen bir konu olmaktadır. Her geçen gün temel düzeyden çok ileri uygulamalara çeşitli içerikte ve güçlükte matematiksel modelleme çalışmalarının yapılabileceği ve her bir uygulamanın öğrenciye üstdüzey bilgi, beceri ve bakış açısı kazandıracağı değerlendirilmektedir. Benzer şeklide birey matematiksel modelleme yolu ile özelleştirme ve genelleştirme sürecine ilişkin deneyim kazanmaktadır. Birey modelleme sürecinde matematik veya matematik dışında bir olayı, durumu ve aralarındaki ilişkileri incelemek, matematiksel olarak ifade etmek ve örüntüler ortaya koymak için çalışmaktadır. Matematiksel modelleme tanımları incelendiğinde, gerçek hayat durumunun veya problem durumunun çeşitli basamaklardan geçirilerek matematiksel biçimde ifade edilmesi, matematik dili ile yazılması anlamına geldiği görülmektedir. Bu bağlamda şekillerden hareketle örüntü oluşturma, bir sonraki örüntüde oluşacak şekli tahmin etme, tahmini gerçek durum ile karşılaştırma ve duruma uygun matematiksel ifadeyi yazma çalışmaları gibi pek çok çalışma gerçekleştirilmektedir. Benzer bir yaklaşım ile bu çalışmada amaç sınıf öğretmenleri ve ilköğretim matematik öğretmenlerinin ilkokul ve ortaokul programında yer verilen matematiksel modelleme konusunda somut örnekler görmelerini ve böylece uygulamalı bir içerik ile etkili bakış açısı kazanmalarını sağlamaktır. Atölye çalışması yirmi kişi ile gerçekleştirilecek olup, çalıştayda katılımcılardan; sayı çubukları ve oyun hamurları kullanılarak bazı örüntüler oluşturmaları ve örüntünün ileri adımlarında toplam kaç adet sayı çubuğuna ihtiyaç duyacaklarını tahmin etmeleri ve tahminlerini doğrulamaları istenecektir. Katılımcıların somut modellerden (sayı çubukları ve oyun hamurları ile oluşturulan şekillerden ve örüntülerden) hareketle matematiksel modelleme yapmaları beklenecektir. Katılımcıların atölye çalışmasına katılarak örüntü oluşturma ve modelleme sürecini tecrübe etmeleri sağlanacaktır. Katılımcıların (öğretmen, öğretmen adayı ve öğrenci) geometrik şekillerden oluşan ev, merdiven, tren vagonu, kule gibi somut nesneleri; ek olarak üçgensel, karesel ve beşgensel sayıları veren şekilleri oluşturmaları, incelemeleri, sonraki adımlar için tahmin oluşturmaları, tahminlerini doğrulamaları ve her bir etkinliğin matematiksel modelini oluşturmaları beklenecektir. Atölye çalışmasında katılımcıların matematiksel modelleme atölye çalışmasının birer katılımcısı olarak süreci deneyimlemeleri ve söz konusu uygulamalar ve benzerlerini kendi sınıf ortamlarında gerçekleştirmeleri beklenmektedir. Sözlü bildiri MATEMATİKSEL YARATICILIK VE ÖĞRETİM TEKNİKLERİÖzet: Matematiksel Yaratıcılık ve Öğretim Teknikleri Bu araştırmanın amacı, özel yetenekli öğrencilerin matematik eğitimlerinde, yaratıcılığın yeri ve matematiksel yaratıcılığın kazandırılmasında kullanılan tekniklerin kuramsal açıdan ve araştırma bulgularına dayalı olarak incelenmesidir. Araştırmada, var olan yöntemlerin incelenmesinin yanı sıra alana özgü yaratıcılığın geliştirilmesinde alternatif bir teknik olan Seçici Problem Çözme Tekniği (SPÇ) karşılaştırmalı olarak değerlendirilmektedir. Çalışma tarama modelinde betimsel bir araştırmadır. Bu doğrultuda araştırmada, alana özgü yaratıcılık içerisinde değerlendirilen matematiksel yaratıcılık kavramı ve geliştirilmesinde kullanılan yöntemlerin derinlemesine incelenmesi amacı ile alan yazın taraması yöntemi tercih edilmiştir. Araştırmada yer alan kuramsal bilgileri ve araştırma bulgularını elde etmek amacı ile gerçekleştirilen alan yazın taramasında ulaşılan basılı kaynakların yanı sıra, kongre özet kitapçıkları, YÖK veri tabanı ve konu ile ilgili akademik dergiler incelenmiş ve ilgili makaleler analiz edilmiştir. Çalışmada öncelikle, yaratıcılık ve matematiksel yaratıcılık kavramları çeşitli kuramsal bakış açılarına dayalı olarak açıklanmaya çalışmış, matematiksel yaratıcılığın geliştirilmesinde kullanılan yöntemler incelenmiş ve öne çıkan uygulamalar belirlenmeye çalışılmıştır. Daha sonra yeni bir teknik olan Seçici Problem Çözme Tekniği incelenmiş ve farklılıkları değerlendirilmiştir. Son olarak, kuramsal olarak önerilen tekniklerin eğitim uygulamalarındaki durumu araştırma bulgularına dayalı olarak değerlendirilmiştir. Araştırmada gerçekleştirilen alan yazın taraması sonucu, yaratıcılığın geliştirilmesine yönelik bir çok çalışmanın gerçekleştirildiği ancak uygulamada yetersiz kalındığı; var olan tekniklerin ve yeni alternatif tekniklerin daha yaygın bir şekilde araştırılması ve eğitim uygulamalarında yer verilmesi gerektiği; yaratıcılığın okul ortamında kazandırılmasında öğretimsel yöntemlere yoğunlaşılması gerektiği; öğretmenlerin bu teknikler konusunda bilgi sahibi olmalarının önemli olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Bunun yanı sıra Seçici Problem Çözme Tekniğinin matematiksel yaratıcılığın gelişimine olan etkisini inceleyen çalışmaların gerçekleştirilmesi, tekniğin avantajlarının ve dezavantajlarının ortaya çıkarılması amacı ile önerilebilir. Sözlü bildiri MEB (2013) OKUL ÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMI OYUN ETKİNLİKLERİNİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ THE EVALUATION OF PLAY ACTIVITIES (MINISTRY OF EDUCATION 2013 CURRICULUM) FROM PRESCHOOL TEACHERS REFLECTIONSÖzet: Oyun, bireyin kendini ifade etmesinin en iyi yoludur. Özellikle erken çocukluk döneminde, çocuklar oyun aracılığıyla duygu, düşünce ve hayallerini ifade eder. Bu nedenle M.E.B (2013) okul öncesi eğitim programı, oyun temelli bir programdır. Oyun aracılığıyla çocuğun tüm gelişim alanlarının desteklenmesini, çocuğun yaratıcı bir dille kendini ortaya koymasını amaçlar. Oyun aracılığıyla fen, matematik, Türkçe, sanat, drama gibi birçok alanda temel bilgi ve becerileri geliştirir. Oyun ve hareket etkinlikleri ise çocuğun öğrenmesinde temel olan oyun sürecini planlı ve sistematik bir şekilde çocuğa sunar. Bu noktada okul öncesi öğretmeni, kilit roldedir. Çünkü M.E.B (2013) okul öncesi eğitim programındaki oyun etkinliklerinin sürecine rehberlik eder. Bu süreçte oyuna hazırlık, oyun ve değerlendirme süreçlerini planlı ve sistematik olarak takip eder. Bu araştırma M.E.B (2013) okul öncesi eğitim programı oyun etkinliklerinin öğretmen görüşlerine göre değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Araştırma nitel araştırma deseninde yürütülmüştür. Araştırmacının çalışma grubunu Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda görev yapan 23 okul öncesi öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, araştırmacılar tarafından geliştirilen “ Oyun etkinliklerine yönelik öğretmen görüşme formu” kullanılmıştır. Bu form, on adet açık uçlu sorudan oluşmakta, sorular oyuna hazırlık, oyun ve oyunu değerlendirme süreçlerinde çocuk ve öğretmenin rolünü yansıtmaktadır. Yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılarak öğretmenler ile yüz yüze görüşmeler yapılmış, görüşmelerin ses kaydı alınmış, ses kayıtları yazıya aktarılmıştır. Bu kayıtların araştırmacılar tarafından ayrı ayrı tema ve alt temalara ayrılması sağlanmış, üç araştırmacının ortak görüşü ile oluşan temalar ve alt temalar çalışmanın analizinde yer bulmuştur. Nvivo programı kullanılarak kelime sıklıkları ve temalar oluşturulmuştur. Bu bağlamda çalışmada 3 ana tema (Oyuna hazırlık, oyun süreci, oyunu değerlendirme), 7 alt tema yer almıştır. Oyuna hazırlık süreci oyunun amacına yönelik deneyimler, oyunun sunumuna yönelik deneyimler, oyun ortamına ilişkin görüşler; oyun süreci oyunda çocuğun rolü ve eğitimcinin rolü; oyunun değerlendirme süreci ise süreç ve sonuç değerlendirmesi olarak alt temalara ayrılmıştır. Öğretmen görüşleri, temalar ve alt temalara göre kodlanarak tartışılmıştır. Sözlü bildiri MEB. HAYAT BOYU ÖĞRENME AİLE EĞİTİMİ ÇALIŞMALARIYLA İLGİLİ 12-18 YAŞ ARASINDA ÇOCUĞU OLAN EBEVEYNLERİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı MEB Hayat Boyu Öğrenme Aile Eğitimi çalışmaları ile ilgili olarak 12-18 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin görüşlerini incelemektir. Bu amaçla araştırmaya 12-18 yaş arasında çocuğu olan aile eğitimine katılan 20 ebeveyn katılmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden tarama modeli ile gerçekleştirilmiştir. Ebeveynlerle görüşmeler yapılarak ses kaydı ve yazılı olarak kayıt altına alınmıştır. Veriler kişisel bilgi formu ve yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Veriler iki alan uzmanı tarafından kodlanmıştır. Verilerin Kodlama sürecinin geçerlik ve güvenilirliği, Miles ve Huberman (1994) tarafından önerilen puanlayıcılar arası güvenilirlik formülü kullanılarak incelenmiştir. Ayrıca araştırmada betimsel ve içerik analizi bulgularının aktarılmasında tablolar kullanılmış ve doğrudan aktarmalara yer verilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme formunda 12-18 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlere araştırmacı tarafından Aile Eğitimi Programını nereden duydunuz?; Aile Eğitimi Programına katılmaya nasıl karar verdiniz?; Aile Eğitimi Programına katılmaktaki amacınız neydi?; Bu eğitim programı amacınızı karşıladı mı?; Aile Eğitim Programının size kattığı faydalar nelerdir?; Aile Eğitim Programının çocuğunuza kattığı faydalar nelerdir?; Aile Eğitim Programını başka ebeveynlere önerir misiniz? sorularına yer verilmiştir. Araştırmada MEB. Hayat boyu öğrenme aile eğitimi çalışmalarına katılan 12-18 yaş arasında çocuğu olan ebeveynler eğitim programı ile ilgili görüşlerinin olumlu olduğunu bildirmişlerdir. Aile eğitimine eşi ve çocuklarıyla yaşadıkları ve çözmekte zorlandıkları problemler nedeniyle katıldıklarını bildirmişlerdir. Aile eğitimi sonunda hem kendilerine hem de çocuklarına faydalı olduğunu, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin arttığını, insan haklarına daha çok önem verdikleri, ev ortamında demokratik anlayışın benimsendiği, çocuklarının akademik başarılarının arttığını, ebeveynlik becerilerinin arttığını ve daha az sorunlar yaşadıklarını, sorunlarını demokratik anlayışla çözmeye başladıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca diğer ebeveynlere aile eğitimi programını tavsiye ettiklerini bildirmişlerdir. Sözlü bildiri MEHMET EMİN RESULZADEÖzet: Tarihteki ilk Türk cumhuriyeti olan Azerbaycan Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzade 1884te Baküde dünyaya geldi. İlk tahsilini ailesinden alan Resulzade Bakü Teknik Okulunda okuduğu yıllarda, içinde olan yetenekle gazetecilik hayatına başladı. Mesleki deneyimlerini Bakü, Tahran ve İstanbul üçgeninde geliştirdi. İlk yazısı Tiflis’te Mehmet Ağa Şahtahtlı’nın Şark-ı Rus adlı gazetesinde yayınlandı. Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca, Azerbaycan Türkleri, bağımsız bir devlet kurma çabalarını hızlandırdılar. 1917’de Resulzade, Rusya’dan ayrılmak isteyen sosyalist, halkçı Müsavat Partisi’nin başkanı seçildi. Böylece, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’ne giden yol açılmış oldu. Mavi ile Türklüğü, kırmızı ile istiklâli, yeşil ile İslam, hilâl ve sekiz köşeli yıldızla Azerbaycan’a yerleşen sekiz Türk boyunu temsil eden bayrakla , Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, 28 Mayıs 1918’de kuruldu. Resulzade Mili Şûra tarafından başkan seçildi. Ne yazık ki, bu Türk Cumhuriyeti 23 ay sonra Rusya tarafından yıkıldı. Bolşevik İhtilal Ordusu, 27 Nisan 1920’de Azerbaycan’a girdi. Resulzade Sovyet gizli polis örgütü ÇEKA tarafından yakalanarak Moskova’ya götürüldü; bir süre göz altında tutuldu. 1947’de de Türkiye’ye gelerek Ankara’ya yerleşti. Ömrünün kalan kısmını Ankara’da tamamladı. 6 Mart 1955’te Ankara’da gözlerini hayata kapayan Mehmet Emin bir ömür boyu uğrunda mücadele verdiği fikirler ve prensipler, Azerbaycan’ın bugünkü hayatı için millî uyanış, millî istiklâl, demokrasi fikrinin yeniden yeşermesine başlıca kaynaklardan biri olmuştur. O, Türk dünyasının paramparça olduğu bir dönemde Azerbaycan Türklüğünün milli benliğini kazanıp bağımsız bir cumhuriyet kurmasında birinci derece rol oynamıştı. “Yalnız din birliyi müasir mənada bir milləti təşkil edə bilməz. Milləti müəyyən edən müştərək əlamətlərdən başlıcası dil, adət və ədəbiyyatdır. Bu baxımdan bütün türklər bir millətdir”. ‘’Təbii, dövlətin milli olduğu, millətin də yalnız dinlə deyil, başlıca dilə istinad etməsi qənaətinə gələrək bugünkü gün dağınıq olan türk dünyasının bir gün birləşəcəyinə və müttəfiq bir türk aləmi təşkil edəcəyinə inanırıq”. Resulzade, hürriyet ve istiklalin, Azerbaycanda sonsuza kadar gideceği umudunu sürdürürken, kurduğu cumhuriyeti şöyle tanımlıyordu; ‘’Cumhuriyetimiz; Milli, demokratik devletçilik zemininde, medeni ve kendi geleceğini tayinde çağdaşlığı esas almıştır. Bu nokta-i nazardan, cumhuriyetimiz tarihteki ilk Türk cumhuriyetidir. Resulzade’nin söylediği şu söz, onun bir sembol olmasını sağlamıştır: “Bir defa yükselen bayrak bir daha inmez.” Ve Atatürk’ün, Resulzade için söylediği bu söz tarihe altın harflerle geçmiştir ; Mən dünyaya səndən üç sənə erkən göz açmışam. Ancaq bütün Türk aləmində Türkün istiqlal bayrağını sən qaldırmısan və bayraq enməsin deyə, mən sənin əlindən alıb Türkiyə üzərində dalğalandırmışam. Enməz demisən bu bayraq, enməyəcəkdir! Sözlü bildiri MEME KANSERİ OLMAKÖzet: GİRİŞ: Kanser hastaları ile hem öğrenciliğimde hem de sonrasında çalışmış hemşirelik bölümünde çalışan akademisyenim. Meme kanseri tedavisi gördüğüm dönemde yaşadıklarımı bu yazıda tedavi alan gözü ile bir değerlendirme yaparak hem hastalara hem de hemşirelik eğitiminde dikkat etmeleri gereken konularda öğrencilerde farkındalık yaratmak istedim. GELİŞME; Lisans ve yüksek lisans öğrencisi iken meme kanseri tanısı ile opere olmuş bir hasta hastam olmuştu. Yine yeni çalışmaya başladığımda bir meslektaşımızı meme kanserinden kaybettik. İkisi de hem fizyolojik hem de psikolojik anlamda çok sıkıntı yaşadılar. Yıllar sonra meme kanseri tedavisi gördüğüm bu dönemde yaşadıklarımı anlatarak tedavi alan gözü ile bir değerlendirme yaptım. Hikayem 2013 yılı haziran ayında elle kendi kendime meme muayenesi sonucu sağ meme üst kadranda bir sertlik bulmamla başladı. Yıllık düzenli mamografi ve muayene yaptıran bir kişi olmama rağmen hiç de beklemediğim bir anda böyle bir gerçekle karşılaşıverdim. Hemen ardından başlayan tanı işlemleri, cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi sürecinde bugüne dek anlattığım, uyguladığım, gözlediğim, inandığım kanserle ilgili her şeye farklı bir konumdan bakıp gerçek bir öğrenme yaşantısına sahip oldum, yani “KARŞI TARAFA” geçtim. TARTIŞMA: Ameliyat sonrası varis çorabı giymem konusunda değil ama ve spirometri kullanmam konusunda dikkatli davranıldı. Ameliyat sonrası yapılması gereken saat başı spirometer ile 10 egzersiz yaparak akciğerleri atelektaziden korumaktı. Erken mobilize olmak, derin solunum öksürme egzersizi yapabilmek başarılarımdı. Ameliyat sonrası mobilizasyonu hemşireler önemsiyor ve başarıyorlardı. İmmobilize hastalarda dakikadaki solunum hacminin ve tidal hacmin azaldığı gösterilmiştir. Kas gücünde azalma, solunum kaslarının dekondisyonu, göğüs duvarının tam genişleyememesi nedenleri ile vital kapasite ve fonksiyonel rezerv kapasite %25-50 oranında azalır. Akciğerde yetmezlik olur, hemşirelerin mobilizasyonu sağlamaları önemli bir hemşirelik faaliyetiydi. Hemşirenin eğitim ve danışmanlık rolü konuları teoride kalıyordu. Özerklik, mahremiyet ve benzer kavramlar da kendi talebinizle uygulamada yaşam buluyordu. Aksi halde göz ardı edilebiliyordu. SONUÇ: Tedavi edilen taraftaki el ve kolumu ömür boyu korumam gerekir. Çünkü lenfödem cerrahiden hemen sonra oluşabileceği gibi, aylar, hatta yıllar sonra da ortaya çıkabilir. Kolumu yüksek tutup, sıkıştırmayacağım, zedelemeyeceğim, enfekte etmeyeceğim.. Ayrıca ruhsal durumu değerlendirmek için de ölçekler kullanılabilir. Bu hastalıkta moral, ilaç ve tedaviden daha önemli. Sözlü bildiri MERAK EDİYORUM?Özet: PROJENİN AMACI; Çocukların çevrelerinde olup biten durumlar ve olaylara karşı merak duygularını arttırarak öğrendikleri yeni bilgilerin farkındalığını sağlamak, yaparak-yaşayarak öğrenme modeliyle çocuklara bireysel fırsatlar vererek öğrenmelerinin kalıcılığını arttırmak, bireysel farklılıklarından ( ilgi, yetenek ,yaş grubu, cinsiyet v.b) doğabilecek farklılıkları en aza indirgemek, öğretim materyalleri hazırlanarak verilmek istenen konuları somutlaştırıp, çocukların bununla doğrudan temas kurarak bütün duyu organlarını aktif haline getirmek, çocuklarda öğrenmeye ilgi uyandırmak amacıyla çalışmamızı gerçekleştirdik. PROJENİN UYGULANMASI; Verilen tüm bilgiler okul öncesi dönemi gelişim alanlarının tamamına hitap edecek şekilde ve çocukların hazır bulunuşluk seviyeleri göz önünde bulundurularak hazırlandı. Öğrenilen bilgiler deney ve gözlem, drama, sanat etkinlikleri, Türkçe dil etkinlikleri, alan gezisi, aile katılımı, müzik etkinlikleri ve oyun etkinlikleri ile desteklendi Her ay sonunda çocuklar o ay öğrendikleri bilgiler arasından en çok ilgi duydukları bilgiyi oylayarak seçtiler. Sonuçlar kayıt altına alındı ve süreç değerlendirmesi yapıldı. Aileler düzenlediğimiz proje bilgilendirme seminerine katıldı. Aileler, okulumuzca hazırlanan proje bilgilendirme broşürleri, okul ve sınıf panolarımızda sergilediğimiz projeye ait etkinliklerimiz ve her ay sonunda eve gönderilen veli dönüt formları sayesinde proje hakkında bilgi sahibi oldular ve sürecin aktif bir parçası olarak rol aldılar. Okulumuzda düzenli olarak yapılan aile katılımı çalışmalarımızda ailelere yer vererek proje etkinliklerimizin birer uygulayıcısı haline gelmeleri sağlandı. Seçilen bir kardeş okul proje hakkında bilgilendirildi ve okulumuzca kardeş okula bir gezi düzenlenerek projeye ait etkinliklerimiz orada da uygulandı. Etkinliğimizde kullanılan bilgilerle uyumlu olarak hazırlanmış kostümler giyen öğrencilerimiz yürüyüş düzenlediler. Yürüyüş esnasında çevredekilere projemizi tanıtan broşürler dağıtılarak projemiz hakkında kamuoyunun bilgilenmesi sağlandı. Projeyi tanıtıcı bez çantalar ailelerimize hediye edildi ve projemizin günlük yaşamda kendisine yer bulması sağlandı. Projede verilen bilgilerle ilişkili olarak hazırlanan eşleştirme kartları sınıf içerisinde aktif olarak kullanarak çocukların oyun yoluyla eğlenerek öğrenmeleri sağlanmıştır. Proje ekibi tarafından hazırlanan “Süreç Değerlendirme Formu” sayesinde çocuklar bir ay boyunca öğrendikleri bilgilerden hangisinin daha çok ilgisini çektiğini oylayarak öğrenme süreçlerini kendileri değerlendirdiler. PROJENİN SONUÇLARI; Projemiz kapsamında planlanan etkinliklerimizi 377 okul öncesi öğrencisi ve 570 velinin aktif katılımı ile gerçekleştirildi. Süreç içerisinde öğrencilerimizin ilgilendikleri konular ile ilgili merak duygusu tetiklendi. Grupla yapılan etkinlikler öğrenciler arasında iş birliği ve yardımlaşma duygusunu pekiştirdi. Projede uygulama yapan öğretmenlerimizin geliştirdikleri özgün materyaller ile öğrenme ortamları keyifli ve eğlenceli hale getirildi. Öğrenciler arasında akran öğrenmesi gerçekleşti. Yapılan etkinlikler ile öğrencilerin çevreye olan duyarlılıkları arttı. ”Yapılan Türkçe Dil Etkinlikleri”, öğrencilerin sözlü olarak kendilerini ifade etme becerisi kazanmasına katkı sağladı. Velilerimiz projemiz etkinliklerine aktif olarak katılarak sürecin önemli bir parçasını oluşturdular… Sözlü bildiri MESLEĞİN İLK YILLARINDA SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİ: “KENDİ YÖNTEMLERİNİ İCAT ETMEK”Özet: Öğretmenlik mesleği genel yeterliliklerine bakıldığında, öğretmenlerden üç alanda yeterli bilgi ve beceri beklenmektir; genel kültür, mesleki bilgi ve alan bilgisi. Ayrıca öğretmenlerin kişisel ve mesleki olarak kendi gelişiminin sorumluluğunu üstlenmeleri ve alanıyla ilgili yenilikleri takip etmeleri bir başka yeterlilik boyutudur. Dolayısıyla öğretmenlerin meslekî gelişimine yönelik yayınları izlemeleri ve öğrenme-öğretme sürecini iyileştirmek için çalışmalar yapmaları önemli görülmektedir (MEB, 2005). Artık öğretmenlerin yaşam boyu öğrenme kavramına daha fazla ağırlık vermeleri mesleki ve kişisel gelişimde önemli bir yere sahiptir. Öğretmenlerin kişisel gelişimleri ile mesleki gelişmeleri arasında yakından bir ilişki söz konusudur. Öğretmenler mesleğe ilk atıldıkları andan itibaren lisans boyunca edindikleri bilgi ve becerileri uygulama fırsatı bulurlar. Bu bağlamda, bu araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmenlerinin meslek yaşamlarının ilk yıllarında mesleğe ilişkin öğrenmelerini incelemektir. Özellikle öğretmenlerin mesleklerinin ilk yıllarında karşılaştığı zorluklar, zorluklarla baş etme stratejileri, mesleğe ilişkin öğrenmeleri ve kendilerini geliştirme yolları incelenmeye çalışılmıştır. Araştırma, nitel araştırma yaklaşımlarından tek durum çalışmasına göre tasarlanmıştır. Tek durum çalışmasında araştırmacılar tek bir konu ve soruna odaklanır ve sonra bu konuyu örneklemek için sınırlı bir durum seçerler. Dolayısıyla araştırmada sosyal bilgiler öğretmenlerinin mesleklerinin ilk yıllarına odaklanılmıştır. Bu tercihteki bir diğer amaç öğretmenlerin henüz deneyimlediklerini daha ayrıntılı olarak betimleyebilecekleri varsayımıdır. Katılımcılar belirlenirken iki kriter dikkate alınmıştır; ilki, mesleki yaşamlarının ilk evrelerinde olmaları, diğer ise sosyal bilgiler öğretmenliği mezunu olmalarıdır. Öğretmenlerin 4’ü devlet okulunda 1’i özel okulda görev yapmaktadır. Öğretmenler farklı mesleki kıdem düzeylerine göre en az 1, en fazla 7 yıl arasında değişen öğretmenlik deneyimlerine sahiptirler. Katılımcıların hepsinin erkek olması bir sınırlılık olarak ifade edilebilir. Veriler yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılarak toplanmıştır. Görüşmeler ağırlıklı olarak sosyal medya iletişim sistemleri üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmelerin ortalaması 60 dakikadır. Görüşme ile elde edilen veriler metin haline getirilmiş ve tematik analiz tekniğiyle çözümlenmiştir. Araştırma bulgularına göre mesleğin ilk yıllında olan 2 öğretmen farklı tür (devlet ve özel) okullarda farklı güçlüklerle karşılaşmışlardır. Özel okulda öğretmen olmak, öğretmenin okul yönetimine olduğu kadar ailelere de önemli denetleme olanağı vermektedir. Akademik başarıya odaklı bir eğitim sisteminde, öğretmenler öğrencilerin tüm başarı ve başarısızlığının doğrudan sorumlusu olarak görülmektedir. Velilerin bu yönde oluşturdukları baskı, mesleğinin ilk yılında olan öğretmen için stresli bir başlangıç olarak ifade edilmiştir. Araştırmada, öğretmenler lisans boyunca öğrendikleri ile uygulamada karşılaştıkları arasında belirgin bir fark olduğunu ileri sürmüşlerdir. Dolayısıyla mesleği icra ederken lisans boyunca öğrendikleri becerilerin (sınıf yönetimi, öğrenci ile iletişim, öğrenme- öğretme becerileri) yetersiz kaldığını düşünmektedirler. Alan Bilgisi konusunda her hangi bir zorlukla karşılaşmadıklarını ancak “meslek bilgisi” konusunda son derece zorlandıklarını ifade etmişlerdir. Öğretmenler, mesleği öğrenirken karşılaştıkları güçlükleri aşmaya çalışma sürecinin bir keşif olduğunda hem fikirdirler. Her okulun ve okul çevresinin sosyo ekonomik ve kültürel yapısı farklı olduğundan öğretmenler mesleki gelişimlerinde “kendi yöntemlerini icat etmek” durumunda olduklarını belirtmişlerdir. Bu yöntemlerin kimi zaman öğretmenlik mesleğinin kuramsal çerçevesine ters düştüğünü de bir kenara not ederek. Mesleğin ilk yıllarında öğretmenlerin yararlandığı kaynaklara bakıldığında, öğretmenler karşılaştıkları kimi sorunları kıdemli meslektaşlarına danışmaktadırlar. Bu kimi zaman öğrenme öğretme sürecini planlarken, konunun daha etkili olmasını sağlamak amacıyla olmaktadır. Ancak en çok da sınıf yönetimi konusunda olmaktadır. Kendi ifadeleriyle “sorunlu öğrencileri” disiplin altına almak için daha deneyimli meslektaşlarından yardım almaktadırlar. Bu anlamda öğretmenler odasının “sorunlu öğrencilerin” masaya yatırıldığı yerler olduğunu söyleyebiliriz. Öğretmenlerin öğrenme öğretme süreci için en çok medyadan ve internetten yararlandığını söyleyebiliriz. Derslerini planlarken internet üzerindeki eğitsel sitelerden yararlanmaktadırlar. Öğrencilerin sosyal medya, tv, internet kanallarından edindikleri bilgileri sınıf ortamına taşımlarından ötürü öğretmenler bu kanalları da kullanabilmektedirler. Sözlü bildiri MESLEK ADAYLARININ AHİLİK DEĞERLERİ İLE İLGİLİ METAFORİK ALGILARIÖzet: Anadolu’da XIII. yüzyıldan günümüze meslek erbabı yetiştirmek için bazı değerlerin kazandırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Kaynağı Anadolu olan ahilik Türk Milleti’ne ait tarihi ve kültürel değerlerle, İslam dinine ait değerlerin bir sentezinden oluşan, Türk Milleti’ne özgü bir kurumdur. Anadolu Selçuklu Devleti zamanında temelleri atılan Ahi Teşkilatı’nın çalışanlarını belirli bir eğitimden geçirdikten sonra iş yeri açmasına müsaade ettiği ve bu kişileri de sürekli bir denetim altında tuttuğu bilinmektedir. Meslek erbabının işiyle ilgili şikâyetler teşkilat yönetimi tarafından değerlendirilmekte ve suçlu bulunan meslek sahibine uygun cezalar verilmektedir. Daha XIII. yüzyılda Anadolu’da meslek sahibinin bu kadar sıkı kontrol altında olması mesleğe verilen değeri ve aynı zamanda yönetim kademesinin de bu teşkilat içinde bazı kurallar ve değerlere göre düzenlendiği söylenebilir. Ahi teşkilatının Anadolu’da meslek erbabı yetiştirmenin yanı sıra insan yetiştirme misyonu da olduğunu söylemek mümkündür. İnsan yetiştirmede özellikle bazı değerlerin ön plana çıktığı görülmektedir. Ahi teşkilatının özellikle üzerinde durduğu değerler; doğruluk/ dürüstlük, cömertlik, yardımseverlik, sevgi, saygı, hoşgörü, güvenilirlik, çalışkanlık vb. sayılabilir. Öğretmenlik belli kuralları ve amacı olan özel bir meslektir. Öğretmenlik mesleğinin de ana amacı insan yetiştirmektir. İnsan yetiştirmek ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) çok da dillendirmediği bir görevidir. MEB okullar marifetiyle insan yetiştirmeye katkıda bulunmakta, öğrencilerin dolayısıyla halkın rol modeli olan öğretmenleri seçip görevlendirmektedir. Bu araştırmada Anadolu’da başlayıp gelişen Ahi teşkilatının ön planda tuttuğu değerler belirlenerek bu değerlerin günümüzde mesleğe adım olarak görülebilecek mesleki ve teknik lise öğrencileri ile üniversite eğitimini tamamlayıp öğretmenlik mesleğine başlayacak olan öğretmen adaylarının nasıl algıladığı araştırılmıştır. Araştırma için ön hazırlık olarak Ahi teşkilatının ön planda tuttuğu değerler belirlenmiş ve bu değerler ile ilgili olarak katılımcılardan metaforlar oluşturmaları istenmiştir. Araştırmada bu iki grubun seçilme nedeni, mesleki ve teknik lise mezunlarının iş yeri açabilecek durumda olmasından, öğretmen adaylarının ise mesleğe başlamak üzere olmalarından kaynaklanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu 200 katılımcı oluşturmaktadır. Araştırmanın katılımcıları 2015–2016 eğitim-öğretim yılında Ankara’da bir mesleki ve teknik lise öğrencileri ile bir üniversitede pedagojik formasyon eğitimi alan öğretmen adaylarıdır. Araştırma formunun doldurulmasında gönüllülük esasına dikkat edilmiştir. Çalışma, betimsel tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Veriler, nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi tekniği ile elde edilmiştir. Katılımcılara ahi teşkilatının bel kemiği sayılabilecek değerler ile ilgili algıları sorulmuş ve sonuçlar incelenerek yorumlanmıştır. Sözlü bildiri MESLEK LİSESİ ÖĞRETMENLERİNİN İŞ YAŞAM KALİTESİ İLE ÖRGÜTSEL BAĞLILIK ALGILARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: *Sinan GİRGİN, **Tanju DEMİR *Okan Üniversitesi Eğitim Yönetimi ve Denetimi Doktora Öğrencisi, İstanbul sinan.girgin@hotmail.com ** Öğretmen, Alaattin Nilüfer Kadayıfçıoğlu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, İstanbul tanjupdrist@hotmail.com Teknolojinin hızla gelişmesi ve değişmesi, okulların etkin bir şekilde yönetilmelerini gerekli kılabilir. Hızlı değişim ve gelişmelere ayak uydurabilmek de yalnızca maddi kaynakları temin eden örgütlerle sağlanamayabilir. Maddi kaynaklardan önce üzerinde durulması gereken unsurlar vardır. Bu aşamada çalışan yani insan unsuru en önemli yeri alabilir. İster kamu ister özel sektör olsun çalışanın, bir örgütün en önemli unsurunu oluşturduğu ve örgütün amaçlarına ulaşmasında en öncelikli faktör olduğu söylenebilir. Bireylerin tüm yaşam alanıyla bütünleşmesine yol açacak tarzda, iş ortamında fiziksel ve psikolojik olarak iyi oluş hali iş yaşam kalitesi olarak ifade edilmektedir. Gerek bireylerin sağlıklı yaşam biçimleri, gerekse iş yaşam kaliteleri işlerinden aldıkları doyumu etkileyebilir. İş doyumu çalışanların fiziksel, ruhsal ve sosyal gereksinimlerinin, beklentileri doğrultusunda karşılanma düzeyini ifade etmekte olup, kişilerin başarılı, mutlu ve üretken olabilmelerinin en önemli koşullarından biridir. Meslek yaşamında iş yaşam kalitesinin oldukça önemli bir yerinin olduğu söylenebilir. Ancak bu kavramın insanların eğitimleri ile ilgilenen, okulların en önemli öğesi olarak nitelendirilebilecek öğretmenler için çok büyük önem taşıdığı söylenebilir. Çünkü yaptıkları iş insanların hayatlarıyla ilgilidir. İş yaşam kalitesi yüksek olan öğretmenlerin memnuniyeti, okul ortamında öğrencilere vereceği eğitimlerinde ilgi ve motivasyona ihtiyacı olan öğrenciler üzerinde de olumlu etki bırakacağı öngörülebilmektedir. Çalışan ile istihdam edildiği işletme arasındaki bağlantı üzerine odaklanan örgütsel bağlılığın yüksek olması sonucunda, örgütteki personel devri azalmakta, verimlilik, kişilerin iş tatmini, performansları ve kendilerine olan güvenleri artmaktadır. Dolayısıyla örgütsel bağlılığın yüksek olduğu örgütlerde, yüksek iş tatmini, yüksek performans, iş hayatında mutluluk gibi olumlu tutum ve davranışlar gözlemlendiği söylenebilir. Örgütüne bağlı olan bireylerin, örgütün amaç ve hedeflerini benimseyecekleri, örgüt lehine davranışlarda bulunacakları, önemli bilgileri saklı tutacakları ileri sürülebilir. Tüm bu olumlu tutum ve davranışların temelinde yatan en önemli unsurlardan birinin de örgüte bağlılık olduğu söylenebilir. Bu araştırmanın amacı İstanbul Bağcılar ilçesinde, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı meslek liselerinde görev yapan öğretmenlerin iş yaşam kalitesi ile örgütsel bağlılık algılarının ne düzeyde olduğu ve bu değişkenler arasında bir ilişkinin olup olmadığını ortaya koymaktır. Tarama modeline uygun olarak düzenlenen araştırmada aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır: 1. Mesleki lisesi öğretmenlerinin iş yaşam kalitesine ilişkin algıları ne düzeydedir? 2. Mesleki lisesi öğretmenlerinin örgütsel bağlılık algıları ne düzeydedir? 3. Mesleki lisesi öğretmenlerinin iş yaşam kalitesine ilişkin algıları ile örgütsel bağlılık algıları arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? Araştırma, 2014-2015 eğitim-öğretim yılı İstanbul ili bağcılar ilçesinde yer alan meslek liselerinde görev yapan seçkisiz örnekleme yoluyla seçilen 307 öğretmen ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak “İş Yaşam Kalitesi Ölçeği” ve “Örgütsel Bağlılık Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen veriler istatistik programında çözümlenmiştir. Meslek Lisesi öğretmenlerinin iş yaşam kalitesi ve örgütsel bağlılık düzeylerinin belirlenmesinde ölçeklerden alınan puanların aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri incelenmiştir. Meslek lisesi öğretmenlerinin iş yaşam kalitesine ilişkin algıları ile örgütsel bağlılık düzeyleri arasındaki korelasyonların incelenmesi için “Parametrik” testlerde kullanılan “Pearson Momentler Korelasyon Katsayısı” testi kullanılmıştır. Yapılan analiz sonuçları; p=.05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir. Araştırmada elde edilen sonuçlar şöyledir: Meslek lisesi öğretmenlerinin iş yaşam kalitesine ilişkin genel algılarının “orta” düzeyde, örgütsel bağlılığa ilişkin genel algılarının ise “yüksek” düzeyde olduğu saptanmıştır. Meslek lisesi öğretmenlerinin iş yaşam kalitesi ile örgütsel bağlılık algıları arasında “düşük” düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Sözlü bildiri MESLEK YÜKSEK OKULLARINDA OKUYAN ÖĞRENCİLERİN ALGILARINA GÖRE ÜNİVERSİTE KAVRAMININ METAFORLAR ARACILIĞIYLA İNCELENMESİÖzet: Metafor, kişilerin dünyalarındaki kavramsallaştırdıkları nesne veya olguları, asıl anlamı ile kullanmaktan ziyade değişik bir anlamla zihinde modelleştirme, farklı açılardan görme ve gözden kaçan bazı durumları ortaya çıkarmaya yarayan kavramsal ifadelerdir. Metafor sözü ifade edilen şekli ile değil, kavramın akılda oluşturduğu yansıtması, bir sembolü olarak düşünülerek yorumlanalıdır. Çünkü metaforlar bilgileri ile anlatılmak istenen düşünce arasındaki benzerliklerin bir ifadesidir. Meslek yüksek okulları ülkemizde ön lisans eğitimi veren, işveren veya iş görenlerle vatandaş arasında köprü görevi gören, teknik ve kalifiye eleman ihtiyacını karşılayan eğitim kurumlarımızdan biridir. Meslek yüksek okulu üniversitelerin çatısı altındadır ancak fakültelerden ayrılan özellikleri vardır. Burada okuyan öğrenciler kimi zaman kendilerini üniversite okuyor gibi hissetmedikleri düşünülmektedir. Bu sebeple üniversite onların gözünde başka anlamlar ifade etmektedir. Buna göre bu araştırmanın temel amacı, Meslek Yüksek Okulu öğrencilerinin “üniversite” kavramına ilişkin sahip oldukları algıları, metaforlar aracılığıyla ortaya çıkarmaktır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 öğretim yılında Yozgat Bozok Üniversitesi ve Niğde Ömer Halis Demir Üniversitesinin meslek yüksek okulunda önlisans öğrenimi gören 600 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın verileri, nitel araştırma yöntemi ile toplanmıştır. Çalışmanın deseni de olgu bilim biçiminde düzenlenmiştir. Verilerin analizi içerik analizi tekniğiyle yapılacaktır. Her öğrencinin “benim için üniversite……………. gibidir; çünkü……….....” cümlesini tamamlamasıyla veriler elde edilmiştir. Çalışmada, meslek yüksek okulunda okuyan öğrencilerin öğretim elemanı kavramına yönelik ne gibi metaforları bulunmaktadır? Meslek yüksek okulunda okuyan öğrencilerin öğretim elemanı kavramına yönelik metaforları kaç farklı kategoride toplanabilir? Bu kavramsal kategoriler katılımcının okuduğu bölüm bakımından farklılık göstermekte midir? sorularına yanıt aranmaktadır. Araştırmanın sonuçlarına göre meslek yüksekokulu öğrencileri üniversite kavramına dönük metaforlar üretilecektir. Veri çözümleme çalışması henüz tamamlanmamıştır. Veri çözümleme sonrasında ulaşılan sonuçlar yorumlanarak tartışılacak ve öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri METAFORİK DÜŞÜNME VE ANLATIM BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİNDE MASAL METİNLERİNİN ÖNEMİÖzet: ÖZET Masallar, halk anlatı türleri içinde en çok araştırılan ve incelenen edebi türlerdendir. Bireyin değer algısının geliştirilmesinde ve benimsenmesinde masalların önemli bir yeri olduğu yadsınamaz. Saygı, sevgi, hoşgörü, aklını kullanma, adalet, başarı, sabır… gibi daha birçok yerel ve evrensel değeri barındıran masallardan Türkçe eğitiminde yararlanılması gerektiği birçok araştırmada vurgulanmış ve Türkçe öğretimindeki etkinliği hakkında çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Anadil eğitiminde ve bireyin dil gelişiminde önemli bir yeri olan Türk masallarında da Türkçenin inceliklerini, güzelliklerini, anlatım gücünü en sade bir biçimde görmek mümkündür. Türkçe öğretiminin temel hedeflerinden biri, Türkçenin anlatım gücünü ortaya koyan edebi eserler vasıtasıyla dilin imkanlarından en geniş bir şekilde yararlanarak beslenen bireylerin dil gelişimini ve kullanımını en üst düzeye çıkarmaktır. Bunu gerçekleştirilmesini sağlayan en önemli metinlerden biri de şüphesiz masallardır. Masalların önemli niteliklerinden biri de çeşitli duygu ve düşünceleri, olağanüstülüklerin de yardımıyla sembolik ve metaforik bir anlatımının olmasıdır. Bu çalışmada, bazı deyim ve atasözlerinin kaynağı olan masallar ile masallardan hareketle öğrencilerin metaforik anlatım becerilerinin geliştirilmesi üzerinde masal metinlerinin önemi üzerinde durulacaktır. Bu amaçla, Türk masallarından örnekler verilerek çeşitli açıklama ve değerlendirmelerde bulunulacaktır. Masallar; halk arasında kullanılan “Ali cengiz oyunu oynamak”, “sabır taşı olsa çatlar”, “insan, ne oldum dememeli; ne olacağım demeli”, “alın yazısı”, “iyilik yap denize at, balık bilmezse alık bilir; alık bilmezse Halik bilir.”, “gak deyince et, guk deyince su istemek”… gibi kalıplaşmış sözlerin çıkış noktası olmasının yanında çeşitli deyim ve atasözlerinin de açıklayıcısı konumundadır. Bu yönüyle masallar, bireyin metaforik düşünme yeteneğini geliştirici bir etkiye sahiptir. Metaforik düşünme ve bu yolla anlatım ise bireyin dili daha etkili kullanmasını sağlar. Duygu ve düşünceleri açıklayıcı bir unsur olan metaforların en sık kullanım alanının ise masallar olduğu söylenebilir. Masalın olay akışına bağlı olarak, masal kahramanlarının ve diğer kişilerinin yaşadığı ve karşılaştığı her durumda bir atasözü, bir deyim öğretilmesi daha kolay olacaktır. Sözlü bildiri METİN TAMAMLAMA ETKİNLİĞİÖzet: Hayal gücü, bireylerin hayatında önemli bir etkiye sahiptir. Öğrencilerin özellikle düşünme, yorumlama, analiz etme, ve sonuca ulaşma gibi becerilerini kazanabilmesi için önemli bir etkendir. İşte bu yüzden her sınıf seviyesinde hayal gücünü etkin kullanacak etkinliklerin yapılması gerekmektedir. Öğrencilerin yaşanmışlıkları göz önünde bulundurularak yapılacak etkinlikler öğrencilerin bilişsel ve zihinsel anlamda daha kolay ilerlemelerini sağlamaktadır. Bu bilgiler ışığında sınıfta yapılabilecek etkinliklerden birisi de şöyledir: Bir grup öğrenciyle (3. Ve 4. Sınıf öğrencilerinde daha verimli olmaktadır.) birlikte sıraları bir çember biçiminde dizmek suretiyle öğrenciler yan yana oturmaları sağlanır. Öğrencilere iki adet boş kağıt ve çeşitli renkte kalemler verilir. Öğrencilerden 60 saniye düşünerek bir hayal kurmalarını ve bu hayallerini hikayeleştirerek kağıda dökmeleri istenir. Yazım aşaması için de 60 saniye süre tanınır. Süre bittiğinde tüm öğrenciler yazma işlemini bırakır. Cümlesi yarım kalan öğrenciler cümleyi bitirmek isteyecektir ancak buna müsaade edilmemelidir. Tüm öğrenciler yazma işlemini bıraktığında yazdıkları yazıyı sağ tarafındaki öğrenciye vermesi istenir. Böylelikle tüm öğrencilerin yazdığı ve yarım bıraktığı hikaye el değiştirmiş olur. Öğrencilere okumaları ve okudukları hikayeyi devam ettirmeleri için toplamda 60 saniye verilir. Bu işlem birkaç kez tekrar edildikten sonra öğrencilere bir daha ki aşamada sol taraflarından aldıkları hikayenin yalnızca son satırını okumaları ve sadece bu son satıra dayanarak hikayeleri devam ettirmeleri istenir. Bu çalışma öğrenci sayısına bağlı olarak devam ettirilir mümkünse tek bir kağıt tüm öğrencileri dolaşmalıdır. Bu çalışma sayesinde öğrencilerin hayal gücü, okuduğunu anlama, doğaçlama, çabuk karar verebilme, empati kurma becerileri geliştirilebilir. Sözlü bildiri METİN YAPI FARKINDALIĞININ İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN HİKAYE EDİCİ METİN YAZMA BECERİLERİNE ETKİSİÖzet: Türkçe Öğretim Programında (Meb,2005) metin türleri hikaye edici, bilgilendirici ve şiir olmak üzere 3’e ayrılmıştır. İlkokullarda Türkçe dersleri temalarda yer alan metinler üzerinden işlenmektedir. Etkili bir anadil eğitimi için öğrenciler metinlerin özelliklerini iyi bilmelidir. Metinlerin özelliklerinin başında da metin yapısı gelmektedir. Bir metnin yapısı metindeki fikirlerin nasıl yerleştirildiğinin planı, şemasıdır. Eğer öğrenci bir metnin yapısına ilişkin farkındalık kazanırsa, o metni anlaması ve o türde bir metin yazması daha da kolaylaşacaktır. Bu nedenle ilkokul ilk yıllarından itibaren öğrencilere metin yapı farkındalığı kazandırılmalıdır. Bu araştırmanın amacı, metin yapı farkındalığının ilkokul 4. Sınıf öğrencilerinin hikaye edici metin yazma becerine etkisini incelemektir. Araştırmanın modeli yarı deneysel modelde tasarlanmıştır. Deney grubunda yer alan öğrencilere uygulama öncesi hikaye edici metinler yazdırılmış, yazma becerileri metin yapısı unsurları açısından incelenmiştir. Uygulama sürecinde öğrencilere hikaye edici metin yapı unsurlarına ilişkin 6 hafta süreyle eğitim verilmiştir. Uygulama sonrasında ise yeniden hikaye yazdırılmış ve oluşturulan hikayelerde yapı unsurlarının bulunup bulunmadığı incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Bartın il merkezinde yer alan bir okulun 4. sınıfında öğrenim gören 23 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Akyol (2006) tarafından belirtilen “hikaye edici metin yapı unsurları” ölçek haline getirilerek kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistik (frekans, yüzde, aritmetik ortalama) ve t-testinden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda metin yapı farkındalığının ilkokul 4. Sınıf öğrencilerinin hikaye edici metin yazma becerilerine olumlu yönde etki ettiği bulunmuştur. Sözlü bildiri MEVLANA’NIN MESNEVİSİNDE HİKÂYE VE ÖZDEYİŞLERİNİN EMPATİ VE HOŞGÖRÜ ANLAYIŞINA YANSIMALARININ DRAMA YÖNTEMİ İLE İNCELENMESİÖzet: Bir toplumun her açıdan ayakta durabilmesi için bireyler arasına sosyal bir huzur oluşturulmalıdır. Bu coğrafyada özellikle genç nesillere “ hoşgörü ve empati “kavramlarını içselleştiremediğimiz sürece huzurlu bir gelecek kurmak çok zordur. İnsanların birbirini daha iyi anlayabilmesi ve kabullenebilmesi için bu kavramları daha fazla eğitim programlarında yer vermeliyiz. Hoşgörü ve empati anlayışını dünya tarafından tanınan ve kabul edilen düşünürler üzerinden aktarırsak gelecek nesillerin birbirlerine tahammül etme, katlanabilme, başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, farklılıklara saygı duyma, çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşleri sabırla ve anlayışla kabullenme tutumlarını geliştirmiş oluruz. Biz bu araştırmamızda Mevlana’dan yola çıkarak öğrencilerimizde “empati ve hoşgörü” anlayışını mesnevideki özdeyişleri ve hikâyeleri kullanarak drama yöntemi ile bu kavramları öğrencilerde yaşama yansıtabilmeleri için bir araştırma yaptık. Bu araştırmamız, Bor Şehit Ramazan Konuş Fen Lisesi 10-B sınıfına öğrencileri ile yapılmıştır. Araştırmada 13 kız 4 erkek toplam 17 öğrenci katılmıştır. Araştırma 3 oturum toplam 6 saat sürmüştür. Kontrol ve deney grubu oluşturulmuştur. İlk olarak sınıfta klasik yöntemle hoşgörü ve empati hakkında bilgi verilmiş, bu kavramları bilmeyen arkadaşlarına mektup yazarak anlatmaları istenmiştir. Deney grubuna ise çalışma öncesi 3 (üç ) soru sorulmuş, aynı sorular çalışma sonrası yinelenmiş ve kayıt altına alınmıştır. Öğrenciler bu iki tema yaparak yaşayarak, canlandırarak, oynayarak öğrenmelerini sağlayan bu süreç, eğitsel bir ortam içerisinde uygulanmıştır. Araştırma bittiğinde Mevlana ‘ya mektup yazmaları istenmiştir. Araştırmada, ön test ile çalışma sonrası yapılan son test değerlendirildiğinde katılımcıların Mevlana’nın hayatını, eserlerini ve insanlığa sunduğu “ hoşgörü ve empati “anlayışını bilmedikleri tespit edilmiştir. Katılımcılar ağırlıklı olarak Mevlana’nın Mesnevi adlı eserini ve kabristanının Konya’da olduğunu bilmektedirler. Hoşgörü ve empati anlayışına dair bilgilerinin sınırlı olduğu tespit edilmiştir. Yaratıcı drama yöntemiyle yapılan çalışmada Mevlana’nın eserlerini öğrendikleri ve hayatı hakkında bilgi sahibi oldukları, Mevlana’nın hoşgörü ve empati anlayışına dair bilgi sahibi oldukları tespit ediliştir. Bu araştırmanın diğer bir sonucu ise; Drama yöntemi ile bir konunun işlenmesi klasik ezberci yönteme göre öğrencinin derse katılımını sağladığını, öğrencinin süreç içerisinde aktif ders katıldığını ve konu ile ilgili üretken olmasını, en önemlisi yap-yaşaya dayalı etkinliklerle” hoşgörü ve empati “ anlayışının öğrencilerde daha etkili kavratıldığı anlaşılmıştır. Sözlü bildiri MIKNATISLAR VE AKIM-MANYETİK ALAN İLİŞKİSİ KONULARINDA FİZİKSEL MODELLERİN ETKİLİLİĞİÖzet: Bu çalışmada ‘Mıknatıslar ve Akım-Manyetik Alan İlişkisi᾽ konularına yönelik hazırlanan fiziksel modellerin 10. sınıf öğrencilerinin konuları kavramsal anlamaları üzerindeki etkililiğini belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 10.sınıfta öğrenim gören 24 deney ve 22 kontrol grubu olmak üzere toplam 46 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak ‘Mıknatıslar ve Akım-Manyetik Alan İlişkisi’ konuları ile ilgili araştırmacılar tarafından geliştirilen Kavramsal Anlama Testi kullanılmıştır. Bu testte ‘Mıknatıslar ve Akım-Manyetik Alan İlişkisi’ konularına yönelik 12 açık uçlu soru kullanılarak uygulama öncesi ve sonrasında öğrencilere uygulanmıştır. Öğrencilerin açık uçlu sorulara verdikleri cevaplar tam anlama, kısmen anlama, doğru yanlış anlama, yanlış anlama ve anlamama cevaplamama kategorileri esas alınarak değerlendirilmiştir. Öğrencilerin sorulara verdikleri cevaplar kategorilere ayrıldıktan sonra her kategoriye yönelik frekans-yüzde dağılımlarının ve ilgili kategorilere yönelik öğrenci ifadelerinin yer aldığı tablolar oluşturulmuştur. Çalışmada öğrencilerin; ‘Dünya’nın oluşturduğu manyetik alan sonucunda yer çekimi oluştuğu’, ‘Manyetik alan çizgilerinin kutup şiddetinden etkilenmediği’, ‘Mıknatısın kutup şiddetinin + ve – yüklerle ifade edildiği’, ‘Bir bölgedeki manyetik alan oluşumunun ancak iki mıknatısla sağlandığı’, ‘Mıknatıslar arasındaki itme çekme kuvvetinin mıknatısın büyüklüğüne bağlı olduğu’, ‘Bir bölgedeki manyetik alanın varlığının mıknatısla kontrol edilebileceği’ şeklinde yanlış anlamalara sahip oldukları tespit edilmiştir. Gruplarda tercih edilen uygulamalar sonrasında her iki grubun kavramsal anlama düzeylerinde artış olduğu görülmüştür. Elde edilen bulgular fiziksel model kullanan deney grubundaki öğrencilerin tam anlama kategorisindeki cevaplarının kontrol grubundaki öğrenci cevaplarına göre daha fazla artış olduğunu göstermiştir. Ayrıca deney grubundaki öğrencilerin yanlış anlama kategorisine verdikleri cevapların kontrol grubundaki öğrenci cevaplarına göre daha az olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlar ‘Mıknatıslar ve Akım-Manyetik Alan İlişkisi’ konularında kavramsal anlama üzerinde fiziksel modellerin etkililiğini ortaya koymuştur. Sözlü bildiri MİKRO ÖĞRETİM TEKNİĞİNİN AKICI KONUŞMA BECERİSİNE ETKİSİÖzet: Konuşmak en temel insan gereksinimlerindendir. En basit tanımıyla kişinin isteklerini, duygu ve düşüncelerini karşısındakine aktarmasına konuşma denir. Akıcı konuşma ise bireyin, karşısındaki ile iletişim kurarken, iletişim sürecini kesintiye uğratacak davranış veya bilgi eksikliği gibi herhangi bir sebepten ötürü aksaklığa uğramayan konuşmadır. Akıcı konuşma eğitim ile kazandırılabilecek bir özelliktir. Eğitim ortamlarında kullanılan öğretim tekniklerinden biri olan ve temel çıkış noktası da öğretmen yetiştirme sürecinde kullanılmak olan mikro öğretim tekniği de konuşma becerisinin yoğun bir şekilde kullanıldığı bir tekniktir. Bu araştırmada, eğitim fakültesi sınıf öğretmenliği anabilim dalında öğrenim görmekte olan öğrencilerin akıcı konuşma becerilerinin mikro öğretim tekniği uygulanarak gelişip gelişmeyeceği tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmanın amacı, öğretmenlik mesleğinin en temel gereği olan akıcı konuşma becerisinin, temel amacı öğretmen yetiştirmek için ortaya çıkmış olan mikro öğretim tekniğinin yardımı ile geliştirilmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu 2014-2015 eğitim öğretim yılında Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda dördüncü sınıfta öğrenim gören öğrenciler oluşturmaktadır. Çalışma grubu amaçlı örnekleme ile seçilmiş 40 öğretmen adayından oluşmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla mikro öğretim tekniğinin aşamaları kullanılmıştır. Mikro öğretim tekniğinin uygulanması sürecinde öğretmen adaylarına tekniğin ilk ve son basamaklarında hazırlıklı ve hazırlıksız konuşmalar yaptırılmıştır. Konuşmalar araştırmacı tarafından kayıt altına alınmış ve tüm kayıtlar yazılı metinlere dönüştürülmüştür. Yazılı metinlere dönüştürülen konuşma çalışmaları konuşma içeriğinin puanlama tablosu kullanılarak sayılara dönüştürülmüştür. Ayrıca mikro öğretimin diğer bir basamağı olan dinleyici grubun konuşmayı değerlendirmesi ve konuşmacının kendini değerlendirmesi aşamalarında ise öğrencilerin düşüncelerini yazılı metinlere dökmesi istenmiştir. Nicel verilerin analizinde SPSS 15 paket programı kullanılmış, nitel verilerin analizinde ise betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, mikro öğretim tekniği hazırlıklı konuşma çalışmalarında çok fazla değişiklik sağlamamıştır. Aksine bazı durumlarda negatif düzeyde bir değişiklik vardır. Bunun sebebi de kayda alınıyor olmaları ve dinleyiciler tarafından değerlendirildikleri için öğretmen adaylarının hata yapmaktan korkup daha fazla düşünmelerinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Hazırlıksız konuşma çalışmalarında ise olumlu yönde değişiklik sağladığı tespit edilmiştir. Sözlü bildiri MİKRO ÖĞRETİMDE WEB 2.0 ARAÇLARININ KULLANIMIÖzet: Günümüzde politikacılar ve karar vericiler, teknolojiyi eğitim sisteminde karşılaşılan problemlerin çözümü için bir araç olarak görmekte ve sınıflar yeni teknolojilerle donatılmaktadır. Bu girişimler sonucunda, eğitimde teknoloji entegrasyonu, öğretmenlerin sahip olması gereken önemli yeterlikler arasında yer almış ve öğretmenlerin sınıflarında teknolojiyi etkin olarak kullanabilecek şekilde yetiştirilmesi önem kazanmıştır. Günümüz öğrencilerinin yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline gelen Web 2.0 araçları da öğretmenlerin sınıflarında kullanması gereken önemli teknolojiler arasında görülmektedir. Genel olarak Web, özelde ise Web 2.0 araçlarının kullanımı farklı teknoloji bilgisi gerektirmekte ve öğretmenlerin sahip olması gereken yeterlikler web pedagojik alan bilgisi yeterlikleri olarak tanılanmaktadır. Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğini etkili olarak yapabilmesi için öğretmen özyeterlik algılarının da etkili olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda, öğretmen yetiştirmede kullanılan etkili yöntemlerden biri olan mikro öğretim yöntemiyle birlikte Web 2.0 araçlarının sınıfta etkin kullanımına odaklanan çalışmanın amacı, mikro öğretimde kullanılan Web 2.0 araçlarının öğretmen adaylarının Web pedagojik alan bilgisi yeterlikleri ve öğretmen özyeterliklerine etkisini belirlemektir. Araştırma tek gruplu öntest-sontest yarı deneysel desende yürütülmüştür. Mikro öğretim yöntemi özü itibariyle az sayıda öğretmen adayı ile gerçekleşen bir yöntem olması nedeniyle, araştırmanın katılımcıları kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi ile belirlenen 24 pedagojik formasyon öğrencisinden oluşmaktadır. Öğretmen adaylarının 14’ü erkek, 10’u ise kadındır. Araştırmada veri toplamak amacıyla “Web pedagojik içerik bilgisi ölçeği” ve “Öğretmen özyeterlik ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma haftada sekiz ders saati olacak şekilde yedi haftalık bir sürede tamamlanmıştır. Yedi haftalık sürenin ilk ders saatinde ve son ders saatinde öğretmen adaylarına ölçekler uygulanmıştır. Elde edilen verilerinin tek değişkenli normal dağılım durumları incelenmiş ve veriler t-testi ile analiz edilmiştir. Araştırmada, mikro öğretimde Web 2.0 araçlarının kullanımının, öğretmen adaylarının Web pedagojik alan bilgisi yeterliklerini ve öğretmen özyeterliklerini anlamlı derecede arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI STEM ÖĞRETMEN EĞİTİM MODÜLÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Milli Eğitim Bakanlığı STEM Öğretmen Eğitim Modülünün Değerlendirilmesi (Aydın İli Örneği) Umut Işık1 Rukiye Aydoğan2 1Öğretmen, Aydın İl Milli Eğitim Müdürlüğü umutswrld@gmail.com 2Öğretmen, Aydın İl Milli Eğitim Müdürlüğü rukiye_aydogan@yahoo.com Özet STEM eğitimi, fen (science), teknoloji (technology), mühendislik (engineering) ve matematik (mathematics) gibi dört önemli disiplinin bir araya getirilmesiyle oluşturulan bir öğretim modeli olarak tanımlanmaktadır. STEM eğitiminin iki temel amacı vardır. Bu amaçlardan ilki, üniversite düzeyinde bu disiplinlerde meslek seçecek öğrenci sayısını arttırmaktır. Diğeri ise öğrencilerin fen, teknoloji, mühendislik ve matematik disiplinlerindeki temel bilgi düzeylerini arttırarak, bu alanlarda günlük yaşamlarında yaratıcı fikirler üretmelerini ve problem çözmede bu becerileri kullanmalarını sağlamaktır. STEM eğitim modelinin yaygınlaştırılması ve sürdürülebilir bir yapıya dönüşmesi için bu eğitimi verecek öğretmenlerin alacağı STEM eğitici eğitimleri süreçteki en önemli basamaktır. Bu çalışmanın amacı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmenler için hazırlanmış olan STEM Eğitim Modülünü değerlendirmektir. Çalışma, 2018-2019 eğitim öğretim yılında Aydın İl Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde yürütülmüştür. İl merkezinde yer alan “Bilim Akademisi ve Tasarım Beceri Atölyeleri Merkezi’nde hizmet içi eğitim sınıflarında gerçekleştirilen iki boyutlu bir araştırmadır. İlk aşamada uygulama gerçekleştirilmiş olup ikinci aşamada nitel araştırma yöntemleri ile süreç değerlendirilmiştir. MEB STEM eğitimleri standart kurs olarak açılmaktadır, toplam 30 saat ve 5 iş günü içerisinde gerçekleştirilmektedir. Program STEM eğitimi hakkında genel bilgi, materyal tanıtımı, bilimsel bilgi ve beceriler, 5 E yaklaşımı, proje tabanlı öğrenme, STEM eğitiminin derslere entegre edilmesi gibi konuları kapsamakta olup hem teorik hem uygulama çalışmalarını içermektedir. Bu araştırmanın ilk aşamasında bu eğitime katılmak isteyen gönüllü öğretmenlerin başvuruları çevrimiçi ortamda alınmıştır. Öğretmenlerin tespitinin ardından resmi olurları alınarak ders dışı saatlerde hizmet içi eğitimler gerçekleştirilmiştir. Sayıları 12-20 arasında değişen 10 farklı öğretmen grubuna I. Dönem boyunca eğitim verilmiştir. II. dönem aynı paralelde yürütülen çalışmada yine öğretmen gruplarına eğitime devam edilmiştir. Okul öncesi ve sınıf öğretmenliği branşlarının ağırlıkta olduğu çalışma grubunda eğitim yılı boyu toplam 392 kişiye eğitim verilmiştir. Eğitimler, STEM konusu da uzman olan iki Milli Eğitim Müdürlüğü personeli tarafından verilmiştir. Çalışmanın ikinci aşamasında süreci değerlendirmeye ilişkin öğretmenlerle görüşme yapılmıştır. 50 kişi ile yürütülen yüz yüze görüşmelerde eğitimin içeriği, süresi ve özellikle derslere entegresine ilişkin sorular sorulmuştur. Görüşmelerin analizinde ise öğretmenlerin genellikle uygulamaya ve derslere STEM’in entegresine ilişkin sorunları dile getirdikleri tespit edilmiştir. Çalışmada son olarak öğretmen görüşmelerinden tespit edilen sorunlardan yola çıkılarak yeni bir STEM öğretmen hizmet içi eğitim modül içeriği önerilmiştir. Sözlü bildiri MİLLİ MÜCADELEDE MANİSALI BİR MÜCAHİDE; GÖRDESLİ MAKBULEÖzet: Bulunduğumuz coğrafya tarih boyunca pek çok savaşlara sahne olmuş ve bu topraklar uğruna pek çok bedel ödenmiştir. Toplumumuz şuan ki refahı yaşıyorsa bunu hiç şüphesiz ecdatlarının ödediği bedellere borçludur. Bu toprakların kıymetini bilmek adına kendi canını bu uğurda feda etmiş kahramanlarımızın yaşamlarını, fedakârlıklarını, değerlerini bilmek önemli ve gereklidir. Bu sebeple eğitim müfredatımızda da milli mücadele dönemine ve milli mücadele kahramanlarımıza yer verilmiştir. Bu çalışmada nitel araştırma desenlerinden doküman incelemesi kullanılarak; Sosyal bilgiler ve Ortaokul sekizinci sınıflarda okutulan Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersi müfredatında öğrencilere kazandırılmak istenen Türk milletinin özgürlük, bağımsızlık, vatanseverlik, millî birlik ve beraberlik anlayışı ile Türk milletinin her türlü zorluğun üstesinden gelebileceği düşüncesini Gördesli Makbule’nin hayatından anekdotlarla kazandırmak, milletimiz için önemli bir yeri olan kahramanımız Gördesli Makbule’yi güncel bir şekilde anlatarak sosyal bilgiler dersinde ortaokul öğrencilerine şanlı tarihimiz hakkında bilgi vermeyi kolaylaştırmak, Ortaokul Sosyal Bilgiler, İnkılâp tarihi ve Atatürkçülük ders kitaplarındaki erkek karakter ve kahramanların daha baskın olması sebebiyle bu durumu birbirine yakınlaştırmak amaçlanmıştır. Ayrıca Sosyal Bilgiler programında yer alan vatanseverlik, bağımsızlık, dayanışma, işbirliği, tarih bilinci, yardımseverlik, eşitlik, özsaygı, özgüven, çalışkanlık değerleri Gördesli Makbule’de baskın olan değerlerdir. Bu değerlerin ortaokul öğrencilerine kazandırmak amacıyla Gördesli Makbule’nin hayatından ve kahramanlıklarından yola çıkılmıştır. Milli mücadele yıllarında Türk kadınları tıpkı erkekler gibi gerek cephe önünde gerek cephe arkasında düşmanlarla savaşmış ve kurtuluşta çok büyük emekleri geçmiştir. Bu savaş sırasında kadınlarımız gün gelmiş askerleri, halkı cesaretlendirmek için konuşmalar yapmış, gün gelmiş tarlalarda çalışıp askerlerimize yiyecek götürmüş, gün gelmiş askerlerimize cephane taşımış, kıyafet götürmüş, erkeksiz kalan köylerini düşman baskınlarına karşı korumuş, gün gelmiş ki silah kuşanıp erkeklerle dağa çıkmış ve düşmana baskınlar düzenlemiştir. Silah kuşanıp erkeklerle dağa çıkan ve düşmana baskınlar düzenleyen kadın kahramanlarımızdan birisi de Gördesli Makbule (Asker Makbule)’dir. Ege bölgesinin Yunan askerleri tarafından işgali 15 Mayıs 1919 günü İzmir’e girmeleriyle başlamış ve bu işgal çok kısa bir sürede geniş alanlara yayılmıştır. İzmir’in işgalinden 10 gün sonra 25 Mayıs 1919’da Yunan askerleri Manisa vilayetimize hiçbir direnişle karşılaşmadan girmiştir. Yunan askerlerine bir direniş gösterilmemesinin en büyük sebebi o zamanki hükümet ve Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey’in Yunan sempatizanı olmasıdır. Yunan askerleri Manisa’ya ilk geldiklerinde bir direnişle karşılaşmasalar da daha sonra halk silahlanmış, müdafaa için çeşitli cemiyetler kurmuş ve kahramanca savaşmıştır. Manisa’da cephe önünde savaşan kadınlarımızdan birisi olan Gördesli Makbule küçüklüğünden ailesi tarafından bir savaşçı olarak yetiştirmiş, ata binmesini, tımar etmesini ve atıcılığı daha küçük yaşta öğrenmiştir. Küçüklüğünden beri savaş ortamında büyüyen Makbule, kahramanlık türküleriyle büyümüş, sevdiklerini savaşlarda kaybetmiş, kalbinde düşmana öfke, büyük bir cesaret ve vatan sevgisi oluşmuştur. Manisa’nın işgalinden sonra hükümetin olaya sessiz kalmasının ardından halk kendi çetelerini kurmuştu. Gördesli Makbule’nin sevdiği adam ise bu çeteden Usturumcalı Halil Efe’ydi. İkisi birbirine bir düğün sırasında âşık olmuş, evlenmiş ve evliliklerinin ikinci ayında arkadaşlarının zor durumda olduğu haberini alarak Halil Efe çeteye tekrar dönme kararı almış Makbule’de eşini takip ederek dağa çıkmış ve silah kuşanmıştır. Gördesli Makbule çete içerisinde çok faydalı olmuş, çetedeki birçok erkekten cesurca davranmış, gün gelmiş “”ben kadın halimle…” sözlerini kullanarak korkaklık edenleri küçümsemiş ve cesaret vermiştir. Düşmanlara baskınlar düzenlemiş, cephaneliklerine el koymuş, gün gelmiş çetenin anası olmuş, yemek yapmış, soğukta barınaksız yatmış, günlerce aç susuz kalmış, hiçbir durumda pes etmemiş “Vatana canım feda, siz nereye giderseniz oraya giderim, siz nerede ölürseniz ben de orada ölürüm.” demiştir. Sözlü bildiri MİLLî OYUN VE OYUNCAKLARIN İLKÖĞRETİMDE KULLANIMIÖzet: İlköğretime öğrencileri oyun çağı çocukluk döneminden okul çağı çocukluk dönemine geçişte oyun ve oyuncakların eğitim öğretim uygulamalarında kullanılabilir. Bu geçişin daha sağlıklı olabilmesi için çocuğun yaşamında önemli bir yere sahip olan oyun ve oyuncakları kullanarak eğitim öğretim faaliyetlerinin daha zevkli ve verimli hale gelebilmesi için oyunla öğretim modeli kullanılabilir. Bu süreçte kullanılacak oyunların ise çocuğun millî bilinç kazanmasında ve millî kimlik inşasında katkı sağlayacak kültürel oyun ve oyuncakların kullanılmasına özen gösterilmelidir. Bu amaçla Türk Dünyası Çocuk Oyun ve Oyuncakları Projesi çerçevesinde Türk Dünyası saha araştırmalarında elde edilen kültürel oyun ve oyuncakların bütün Türk ve akraba toplulukların hizmetine sunulması amacıyla bu tür çalışmalar yapılabilir. Bu çalışmada, Türk ve Akraba toplulukların yaşadığı ülke ve bölgelerden; Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan/Karakalpakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Çin/Doğu Türkistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Dağıstan/Nogaylar, Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkez, Moğolistan/Bayan Ölgii, Altay, Hakasya, Tuva, Tataristan, Başkurdistan, Saha (Yakutistan), Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Bosna Hersek, Romanya, Moldova/Gagavuz, Ukrayna/Kırım, Suriye, İran, Irak, Afganistan, Mısır, Hindistan gibi ülkelerde oynanan kültürel oyunlarımızın (5 taş, Kör ebe, Kuyruk yakalama, Yüzük saklama, Güreş, Kulaktan kulağa, Yakan top, Topaç, Yerden alma, Kız kovalama, El üstünde yakalama, Halat çekme, Yüzük saklama, Tevek, Mangala, At yarışı, Aşık vurdurma, Bilek güreşi, Saklambaç, Arkadaş, Yağ satarım bal satarım, Kim gerek, Çelik çomak, Kazlarım, Tahmin etme, Mendil kapmaca, Sapan, Eşek atlama, Padişah, vezir, at eşek oyunu, Aşık toplama, Daireden aşık çıkarma, Uzun eşek , Aşık vurdurma, Kurt koyun, Düğüm, Horoz dövüşü, Uçtu uçtu, İp oyunu, Zincirleme vb.) ilköğretim derslerinde nasıl kullanılabileceğine ilişkin öneri ve örnek uygulamaların yer alacağı bir çalıştay planlanmıştır. Çalıştaya sınıf öğretmenleri, Okul Öncesi Öğretmenleri, İlköğretim Branş Öğretmenleri ile Sınıf Öğretmenliği, Okul Öncesi Eğitimi ve İlköğretim Ana Bilim Dallarında lisans ve lisansüstü öğrenimine devam etmekte olan öğrenciler katılacaktır. Çalıştayda; Her milletin nesiller boyu aktarılarak gelen kültürel oyunları vardır. Sizce bizim millî oyun ve oyuncaklarımız hangileridir? Millî oyunlar içerisinde, çocukların gelişim seviyelerine göre hangi kazanımları bulundurur? Oyun ve oyuncaklar çocuğun öğrenmeyi gerçekleştirdiği bir araçtır. Bu süreçte millî oyun ve oyuncakların oynanmasının rolü neler olabilir? Oyun çocuğun gelecekte üstleneceği rolü deneyimlediği bir süreçtir. Bu süreçte millî oyun ve oyuncakların rolü neler olabilir? İlköğretim döneminde millî oyunlar çocuklara nasıl kazandırılabilir? İlköğretim döneminde kültürel oyuncaklar çocuklara nasıl oynatılabilir? Millet olarak çocuklarımızın millî oyun ve oyuncakları bilmelerini ve oynamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? gibi sorulara cevap aranacaktır. Bu çalışmada; Türk Dünyasının farklı ülke/bölgelerinden derlenen Millî oyun ve oyuncaklarımızın ilköğretim programları içerisinde bir yöntem, teknik ve materyal olarak nasıl kullanılabileceğinin tartışılması; Milli kimliğin inşasında kültürel oyun ve oyuncakların eğitim öğretim uygulamalarında kullanılabilirliğinin ele alınması; Türk dünyasında farklı uygulama örneklerinin sunulması amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri MİNİK KARELERÖzet: 2. sınıf öğrencilerimizle hayat bilgisi dersin kazanımlarından olan yaşadığımız çevreyi tanıyorum ile ilgili olarak bir proje yapmayı planladık.Projemizin amacı yaşadığımız çevreyi öğrencilerimize en iyi şekilde tanımaları amaçladık. İlimizi tanımak ve tanıtmak amacıyla yaptığımız bu proje için ilk olarak öğrencilerimiz ilimizin tarihi ve turistik yerlerini araştırdılar. Bu araştırma sırasında valilik, belediye, kültür müdürlüğü vb yerlerden bilgi topladılar.Bu araştırma sonucunda ilimizde yer alan tarihi ve turistik yerlerden birkaçını belirledik ve o noktalara geziler planladık.Bu noktalar Türkiyenin ilk şeker fabrikası olan Nuri Şeker Uşak Şeker Fabrikası,Atatürk evi ve Etnografya müzesi, Kent tarihi müzesi, Uşak arkeoloji müzesi, Dokur evi, Ulu Camii, Burma Camii, Akmonya Antik kenti vb. yerlerdi. Bu yerlere yaptığımız geziler sırasında öğrencilerimiz profesyonel yardım alarak fotoğraf çekme konusunda eğitim aldılar. Bu eğitimler sırasında da aileleri de öğrencilerimizin yanında yer almaktaydı. Çekilen fotoğraflardan bir havuz oluşturduk . Sonra oluşturulan fotoğraf havuzundan seçilen fotoğraflarla “Minik Kareler” isimli bir fotoğraf sergisi açtık.Sergi ilimiz Atatürk Kültür Merkezinde 3 gün süreyle açık kaldı. Diğer okullardan da öğrenciler sergimizi ziyaret ettiler. Fotoğraf sergimiz sonrası öğrencilerimizinde gezi sırasında yaşadıklarını anlatmalarını istedik. Sonrasında bu yerlerde yaşadıklarını anlattıkları kompozisyonlarla birlikte bir boyamalı hikaye kitabı hazırladık. Kitapta çektikleri fotoğraflar ile birlikte, öğrencilerin o alanlarda yaşadıkları duygular ve düşünceleri yer almaktaydı. Kitabımızı okulumuzdaki öğrenciler ile başlayarak, diğer okullara da dağıtımını yaptık. Böylelikle yazar kadrosunda oldukları bir kitapları oldu. yaşadıkları şehri de en iyişekilde tanıyıp, tanıtmış oldular Sözlü bildiri MINTICITY EĞİTSEL OYUNLAŞTIRMA PLATFORMUNUN DERSLERDE KULLANIMINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmada özel ortaokul ve liselerde görev alan Almanca öğretmenlerinin, Minticity oyunlaştırma platformunun derslerde kullanımına ilişkin görüşlerini incelemek amaçlanmıştır. Okullarda öğrencinin derslerde eğlenceli vakit geçirmesi ve derse yönelik motivasyonlarının artması amacıyla oyun bileşenlerinin ders hedeflerine yönelik kurgulanarak sınıf içine taşınması eğitsel oyunlaştırma olarak tanımlanabilir. Bununla beraber 21.yy ile teknolojinin sınıf içi ortamlarda kullanımının artmasıyla beraber bu oyunlaştırma çalışmaları aynı amaçlar doğrultusunda dijital platformlara aktarılmaya başlandı. Minticity, 270 okulda 47.163 öğrencinin aktif kullandığı bir online dünya simülasyonu olan içerisinde kullandığı oyun elementleri ile birinci ya da ikinci yabancı dil olarak Almanca eğitiminin oyunlaştırılarak aktarılmasını sağlayan bir dijital eğitsel oyunlaştırma platformudur. Araştırmada şu sorulara cevap aranmıştır; 1. Almanca öğretmenleri Minticity platformu hakkında ne düşünüyor? 2. Almanca öğretmenleri derslerde Minticity kullanılması ile ilgili ne düşünüyor? 3. Almanca öğretmenlerinin Minticity vb platformların yaygınlaşması ile ilgili görüşleri nelerdir? Çalışmanın amacı ve araştırma soruları temel alınarak, Almanca öğretmenlerinin Minticity platformu deneyimlerini derinlemesine anlamlandırmak ve irdelemek için nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Nitel araştırma bir olguyu kişilerin kendi bakış açılarından görmek ve bu bakış açısına sahip olmalarında rol oynayan süreç ve ortamı anlamlandırmak için etkili bir araştırma yöntemidir (Yıldırım ve Şimşek, 1999) Araştırmanın amacına yönelik İstanbul’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel okullada görev alana ve aynı zamanda araştırma süreci öncesinde en az 1 yıldır “Minticity” eğitsel amaçlı oyunlaştırma platformunu aktif kullanan Almanca öğretmenlerinden seçilen 15 katılımcı oluşturmaktadır. Katılımcıların hepsi çalışmaya gönüllü olarak katılmıştır. Veriler araştırmanın amacına yönelik bir nitel veri toplama aracı olan yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanarak toplanmıştır. Görüşmeler yüz yüze gerçekleştirilmiş ve görüşme sürecinde yanıtların konudan sapmaması için özen gösterilmiştir, ses kaydı ve notlar alınmıştır. Veriler alanyazın taraması ile de desteklenen 4 temaya göre gruplanarak içerik analizi yapılmıştır. Araştırmacı tarafından kodlar iki aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. Aynı teknik görüşme formundaki tüm sorular için uygulanmış ve Microsoft Excel programı ile sayısallaştırılıp veri içerik analizine uygun hale getirilmiştir. Sözlü bildiri MODEL OLUŞTURMA SÜRECİNDE ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bilimsel düşünme ve bilimsel yöntemlerle ilgili çok sayıda vazgeçilmez kavram bulunmaktadır. Bu kavramların en önemlilerinden birini model ve modelleme kavramları oluşturmaktadır. Modelleme kavramı bilimsel düşünme için önemli bir role sahiptir hatta özünü oluşturmaktadır. Bilim insanları bilimsel bilgi üretimi sırasında modellerden yararlanırken fen bilimleri öğretmenleri de derslerinde modelleri yoğun olarak kullanmaktadır. Farklı türlerde, şekillerde ve özelliklerde olan modeller ise bilimsel yöntemler ve bu yöntemler sonucu ortaya çıkan ürünler için yadsınamaz derecede önemli bir yere sahiptir (Cheng & Brown, 2015; Harrison & Treagust, 1998). Model ve modelleme ifadeleri yalnızca bilim insanları ve fen bilimleri alanında görev alan öğretmenler için değil, öğrenciler için de çok kritik bir durumda bulunmaktadır. Bu denli önemi olan modellerin tercih edilme standartlarında ve sınıfta uygulamasında öğrencilere yardım etmek adına öğretmenlere büyük görevler düşmektedir. Çünkü modeller ve model ürünlerini elde etmek adına yapılan modelleme faaliyeti öğrencilerin bilişsel becerilerinin gelişimi açısından gereklidir. Bilişsel faktörlerle ilgili düşünebilmek içinse sınıfta model inşa edilmesi gereklidir (Clement, 2000). Bu araştırmanın amacı model oluşturma sürecinde öğretmenlerin görüşlerinin incelenmesidir. Araştırma sürecinde hem nicel hem de nitel araştırma yöntemlerinden yararlanılmıştır. Araştırmacıların literatür incelemesi sonucu elde ettiği bilgiler doğrultusunda beşli Likert olarak hazırlanmış olan ve 4 boyuttan oluşan (öğretmen boyutu, öğrenci boyutu, model bilgisi boyutu, ortam boyutu) 30 maddelik anket uygulanmıştır. Yine araştırmacılar tarafından uzman görüşü alınarak hazırlanmış olan mülakat görüşmeleri gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Ankara ve Zonguldak illerinde, kamu ve özel okullarda görev yapmakta olan 30 fen bilimleri öğretmeni (fizik, kimya, biyoloji, fen bilimleri) oluşturmuştur. Elde edilen verilerin analizi ayrıntılı bir şekilde yapılmıştır. Bu veriler uygun şekilde boyut bazında tablolara dönüştürülmüştür. En son olarak ise anket ve mülakat verileri ortak şekilde yorumlanmıştır. Anket verilerinin detaylı analizi sonucunda genel anlamda model oluşturma sürecine fen bilimleri öğretmenlerinin pozitif yönde eğilim gösterdikleri tespit edilmiştir. Bu veriler boyut olarak incelendiğinde ise model bilgisi ve öğrenci boyutlarında öğretmenlerin çalıştıkları il modelleme sürecini en fazla ve pozitif yönde etkilerken; öğretmen boyutunda görev yaptıkları kurum, ortam boyutunda ise öğretmenlik deneyim yılı model oluşturma sürecinde en fazla pozitif etkiye sahiptir. Buna ek olarak dört boyutun tamamına genel anlamda bakıldığında ise öğretmenlerin model bilgisinin model oluşturma sürecine etkisinin en yüksek düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada model oluşturma sürecinde öğretmenlerin görüşlerine dair elde edilen bulgular ile öğretmenlerin derslerde model oluşturmasına ve teşvik edilmesine yönelik önerilerin belirlenmesi hedeflenmektedir. Sözlü bildiri MODELLEMEYE DAYALI ÖĞRETİMİN SES KONUSUNDAKİ KAVRAMSAL GELİŞİME ETKİSİ: İLKOKUL 4. SINIF FEN BİLİMLERİ DERSİ ÖRNEĞİÖzet: Ses kavramının öğrenilmesi ile ilgili yapılan birçok araştırmada (Demirci, N. & Efe, S., 2007; Küçüközer, A., 2009; Hrepic, Z. & Zollman, A. D. & Rebello, N. S., 2010; Paliç, G., 2011) hemen her seviyedeki öğrencide eksik bilgiler ve kavram yanılgılarına rastlandığı görülmektedir. Bu kavram yanılgıları ve eksik bilgilerin giderilmesinde yapılandırmacı öğrenme teorisi temelli uygulamalar (Çalık, M. & Okur, M. & Taylor, N., 2011; Atasoy, Ş. & Tekbıyık, A. & Gülay, A., 2013) başarılı olabilmektedir. Son yıllarda, doğal gerçekliklerin ve bununla ilişkili kavramlar ve yasaların öğretiminde ön plana çıkan yöntemlerden biri de modellemeye dayalı eğitim yöntemidir. Modellemeye dayalı eğitimlerde öğrencilerin naif gerçeklik algıları kendi deneyimleri yoluyla bilimsel hale getirilebilir ve öğrenciler anlamlı bir öğrenme gerçekleştirebilir (Halloun, I. A., 2006). Bu bağlamda, yapılan araştırma ile modellemeye dayalı bir öğretim sürecinin ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin ses konusunu kavrama düzeylerine ne derece etki ettiğinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Araştırmanın problem cümlesi de “Modellemeye dayalı öğretimin ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin ses konusunu kavrama düzeylerine etkisi nedir?” olarak belirlenmiştir. Çalışmanın katılımcılarını 2015 – 2016 eğitim – öğretim yılında Rize ili Ardeşen ilçesindeki Cumhuriyet İlkokulundaki bir sınıfta öğrenim gören ve 16’sı erkek 17’si kız olan toplam 33 dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Bu katılımcılar araştırmacının çalıştığı okuldaki orta düzey bir sınıf olması sebebiyle seçilmiştir. Uygulama kapsamındaki etkinlikler fen bilgisi programına uygun olarak 6 ders saati şeklinde planlanmıştır. Araştırma, yarı deneysel desende olup tek gruplu ön test – son test şeklinde yapılandırılmıştır. Bu çerçevede uygulama öncesinde ve sonrasında öğrencilerin kavramsal düzeyini belirlemek için araştırmacı tarafından konuya ilişkin literatür ile ilgili temanın kazanımları çerçevesinde geliştirilmiş ve pilot uygulaması aynı okuldaki başka bir sınıfta öğrenim gören 5 dördüncü sınıf öğrencisiyle yapılmış, yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Görüşmenin genel çerçevesini 8 açık uçlu soru oluşturmuştur. Öğrencilerin verdikleri cevaplar nitel veri analizi yöntemlerinden betimsel analize tabi tutulmuş ve doğruluk seviyelerine göre gruplandırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre modellemeye dayalı öğretim etkinliklerinin öğrencilerin kavramsal bilgi düzeylerinin gelişmesini sağladığı ve kavram yanılgılarında azalma meydana geldiği gözlemlenmiştir. Çalışmada elde edilen verilerin detaylı analizi ise devam etmekte olup, ilgili kişilere önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri MODERN ÇAĞIN YALNIZ ÇOCUKLARIÖzet: Eğitim sürecinin başladığı ilk haftalarda öğrencilerimizde gözlemledigimiz oyun kuramama, okul ortamından sıkılarak tablet ve telefon istediklerini beyan etmeleri, ailelerimizin çocuklarını susturmak için teknolojik aletleri kullanmaları ve hatta çocuklarıni beklerken telefondan gözlerini ayiramamaları bizleri teknoloji bağımlılığı ile bir mucadeleye tesvik etmiştir. Teknoloji ile beraber yalnızlaşan bir toplum haline geldiğimizi bizlere göstermistir. Teknolojik Aletlerin (Tablet, televizyon, Telefon) özellikle erken çocukluk döneminde amacının dışında ve yanlış kullanımının cocukta yaratmış olduğu olumsuz etkileri konusunda farkındalık yaratmak. Ebeveynleri teknoloji bağımlılığı konusunda bilinçlendirmek okul ve ev yaşantılarında farklı altarnatif etkinler sunarak çocuklarımızın ve velilerimizin teknolojik aletlere gereksinim duymadan daha kaliteli vakit geçirmelerine imkan sağlamak amacıyla okulumuzda bir proje başlatmış bulunuyoruz. Bu proje kapsamında oncelikle bir anket uygulaması ile durum tespiti yapmaya çalıştık anket sonuçları değerlendirilerek yol haritamızı belirledik. Ihtiyaclara yönelik bazı etkinlikler plandı bunlardan bazıları öğretmenlerimizin ve velilerimizin kendilerinin yazdıkları teknoloji bağımlılığı konulu çocuk şarkılarının seslendirileceği bir çocuk korosu kuruldu yine öğretmenlerin veli anketlerinden esinlenerek hazırladıkları tiyatro oyununu öğretmenlerimiz ve velilerimiz sahneleyecekler, Ayın oyunu belirlenerek Akıl oyunlarına yönelik çalışmalar yapılacak anne çocuk birlikte belirlenen günde turnuvaya katılacaklardır. Velilerimizi bağımlılık konusunda bilinçlendirmeye yönelik Uzman eşliğinde Aile eğitimleri verilecektir. Bu proje ile çocuklarımızda ve velilerimizde teknoloji bağımlılığının yok edilmesini amaçlamaktayız. Proje Bozüyük Anaokulu 11 sınıfı ile 250 ögrenciye uygulanmaya başlanmıstır Sözlü bildiri MODERNİZM SONRASI EĞİTİM PRATİKLERİNİN SABİTLENEMEZ DOĞASINDA ÖZGÜNLÜĞÜ ARAMAÖzet: Eğitimde devinim yaratma, özgünlüğü yakalama adına eğitim uygulamalarının sosyo-kültürel yorumlamadan geçmesi ve ilkesel duruşu kazanması gerekmektedir. Bu süreci anlamlılığa kavuşturma ve nitelik düzeyini arttırmada ‘Hermeneutiğin bir yöntem olarak kullanımının yarar sağlayacağı düşünülmektedir. Hermeneutik; yorumlamaya ihtiyaç duyulan dilsel ve sembolik durumların yorumlanarak anlamın ardındaki esas anlamın ortaya çıkarılmasıdır. Antik Yunan mitolojisinden gelen bir kavram olan Hermeneutik, Tanrı Hermes’in tanrılardan aldığı mesajı insanların anlayabileceği bir yorumlamayla anlaşılır kılması ve iletişimi sağlamasından türemiştir. Sonraki süreçte Hermeneutik, Ortaçağ’da kutsal metinlerin yorumlanması şeklinde kullanılırken; pozitivizmin egemenliğinin kırıldığı post-modern yüzyılda sanat, mimari ve edebi metinlerin tarihi ve kültürel altyapılarını yorumlama ve analiz şeklinde kendisini göstermiştir. Bilindiği üzere sosyal gerçeklik insandan bağımsız değildir ve insanın iç dünyasını yansıtan bütünsel anlamlardan oluşmaktadır. Pozitivizmin rasyonellik sığlığından doğan neden-sonuç ilişkisi bireyi tek boyutlu konumlandırmaya indirgemekte, bireyin varoluşsal bütünlüğünü göz ardı etmektedir. Çalışmanın amacı; eğitim yaşamında kurumların fiziki boyutundan program içeriklerine, planlamadan uygulamaya kadar gelişen süreçlere özgün, yaratıcı bir ivme kazandırabileceği öngörülen Hermeneutiği teorik olarak incelemek; eğitim yapılanmasına ne şekilde açıklık ve anlam kazandırabileceğini tartışmaktır.Çalışmada inceleme konusu olan Hermeneutiğin yorum şeklinin yapısökümü yöntemiyle örtüştüğü görülmektedir. Derrida’nın ortaya koyduğu okuma ve anlamlandırma yöntemi olan yapısökümü, bir metnin anlam dünyasına farklı açılardan bakmaya odaklanmayı dile getirmektedir. Kurmaca dünyanın içerisinde bulunduğu sıradanlığın aşılmasında bir yöntem özelliği gösteren yapısökümü (dekonstrüviktizm), metnin sabit bir görünüm özelliği olduğu yargısına karşı çıkarak metindeki alternatif anlamlara işaret etmektedir. Yapısöküm okuma yöntemi dil alanında ortaya çıkmasına rağmen sanat, mimari, sosyoloji gibi birçok alana uygulanmaktadır. ‘Anlam sabitlenemez’ ilkesi doğrultusunda hareket eden yapısökümü, bir olguyu analiz ederken içerisinde bulunan karşıtlıklar, merkez dışı kalmış yan anlamlar bağlamında anlamı yıkıma uğratarak yeniden yapılandırmaktadır. Yapısökümüyle analizi yapılan bir metin aynı zamanda antimakale özelliği göstermektedir. Bir duruma ilişkin çok anlamlılığa işaret eden Hemeneutik yaklaşımın yapısökümü yöntemiyle aile benzerliği taşıdığı anlaşılmaktadır. Hermeneutikte özne anlamak isteyen, anlamın peşinde olandır. Bu anlam uğraşının referans çerçevesini ise sosyo-kültürel bağlam oluşturmaktadır. Yaşamdaki olgu ve durumlarla (kurumsal işleyiş, sosyal yaşamın standartları, dünya gündemi vs.) karşı karşıya gelen özne çoklu etkileşim sürecinde yer almakta; kendi öz benliğiyle bu olgular arasında bir sorgulama yaşamaktadır. Bu sorgulama neticesinde farkındalık ve açığa çıkma durumu oluşmakta; yaşamın alışılagelen rutinine farklı bir yaklaşım sergilenmektedir. Standardın dışındaki bu zengin içeriğe dayalı meta yorum, anlamı değişime uğratarak özgün bir edimin başlatıcısı olmaktadır. Hermeneutiğin sosyal bağlam analizinde bireyin ön kabulleri hem özneler arası etkileşimlerini ve hem de bireyin kurumsal standartlar karşısında takınacağı tavrı doğrudan etkilemektedir. Özne- karşı özne, özne-kültürel çevre etkileşimleri, gerek bireyin anlam dünyasını gerekse sosyo-kültürel çevrenin anlamsal yapısını kendi sabit noktalarından alarak birbirlerine yöneltmektedir. Kurumlardaki iletişimsel zorlukların aşılması durumunda kalıplaşmış rasyonel sığlığın yerini yaratıcı model ve uygulamaların alacağı ön görülmektedir. Eğitim yaşamında çoklu kanalların ürettiği anlamın Hermeneutik analizi ile öznenin söylem gücüne, sosyal farkındalık ve katılımdaki özgünlüğüne, kurumsal etik ve moral değerlerinin ufkuna olumlu katkılarının olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri MOMO İLE ZAMAN YÖNETİMİ ÜZERİNE YARATICI DRAMA ATÖLYELERİÖzet: Bu eğitim uygulamasında ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin zaman yönetimi becerileri, Momo isimli öykü kitabı odağında Sosyal Bilgiler ve Türkçe dersi kazanımları göz önünde bulundurularak yaratıcı drama atölyeleri içerisinde geliştirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca katılımcı grubun doğaçlama, sözlü ve yazılı anlatım, dinleme becerilerinde gelişmeler hedeflenerek deneyimler yaşaması ve ürünler ortaya koyması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda İstanbul Bağcılar Arif Nihat Asya İlkokulu 4. sınıf öğrencilerinden 36 öğrenci ile uygulama gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler yaratıcı drama atölyelerinden maksimum verimi sağlamak için 12 kişilik üç gruba ayrılmış ve oturum planları bu üç gruba aynı şekilde uygulanmıştır. Gruplar öğrencilerin davranış notları ve sınıf içi davranış durumları göz önünde bulundurularak oluşturulmuştur. Bu uygulama seçimiyle aynı planın, aynı sınıftaki farklı gruplara uygulanması esnasında yaşanabilecek farklı durumlarla ilgili veri elde edilmesi amaçlanmıştır. Uygulama sürecinde grup halinde ve yaratıcı drama ile yapılan etkinliklerin her grup için hoşnut edici olduğu gözlenmiştir. Sınıf ortamında dikkat dağınıklığı problemi yaşayan öğrencilerin görev aldığı etkinliklerde ve dinleme durumlarına daha kolay uyum sağladığı belirlenmiştir. Zaman yönetimi hakkında verilen bilgilerin doğaçlamalarda, yazılı ve görsel ürünlerde kullanılması katılımcıların bilgileri ezberlemekten ziyade yorumlayarak yeni bir forma sokmasını sağlaması açısından önemli yaşantılar sunmuştur. Öğrenciler atölyeler süresince kendi geçmişlerinden getirdikleri deneyimlerini ve bireysel farklılıklarını yaratıcı drama yönteminin kendine has yapılandırmacı öğretim modelini destekleyen özellikleri sayesinde ortaya çıkarabildikleri görülmüştür. Amaçlanan kalıcılık ve davranışa dökülme yüzdeleri kişisel tercihlere bağlı olarak farklılık göstermiştir. Bununla birlikte 4. sınıf sosyal bilgiler dersi programında diğer tüm üniteleri kapsayan bir üst öğrenme alanı olarak verilen “Zaman, Süreklilik ve Değişim” başlığıyla kastedilen kazanımların ve zaman kavramının ders bağlamında ele alındığı ölçüde verimli bir şekilde aktarıldığı görülmüştür. Sözlü bildiri MONTESSORİ SES ÇEKMECELERİ UYGULAMASIÖzet: İlk Okuma ve Yazma Öğretimi alanı kapsamında sesler öğretilirken öğretim aşamalarının özellikle sesi hissettirme,tanıma ve ayırt etme aşamalarında kullandığımız bir uygulama olan Ses Çekmeceleri uygulaması hakkında bilgilendirme yapılacaktır. Bu uygulama Montessori Metodu ile ortaya konulmuştur.Bu metot öğrencinin kendi öğrenmesini düzenleme sorumluluğunu kazanması üzerine kurulmuştur.Öğrenci öğrenme konusunda oldukça özgürdür. Öğrenci için öğretmen hazırlanmış bir çevre oluşturur. Bu çevrede yine İtalyan doktor ve eğitimci Montessorinin ve öğretmenin kendisinin tasarladığı materyaller açık dolaplar ile hepsinden bir adet olacak şekilde öğrenciye sunulur.Dolaplar Montessorinin eğitim alanlarına göre düzenlenir.Bu uygulama da Dil Eğitimi alanı içerisinde yer almaktadır. Öğrencinin yaparak yaşayarak öğrenmesini hedefler. Bu uygulamada öğretilecek her ses için bir çekmece oluşturulur ve alfabetik sıralama halinde çekmeceler dizilir. Bu çekmecelerin içine o ses ile ilgili küçük boyutta nesneler konulur. Öğrencinin bu nesnelerin isimlerinin o ses ile başladığını fark etmesi sağlanır. Farklı ses çekmecesindeki nesneler de kullanılarak o nesnenin isminde öğrenilen ses bulunur ve sesin ortada mı yoksa sonda mı olduğu keşfettirilir. Öğrenilen ses sayısı arttıkça uygulamada yapılan çalışma sayısı da çeşitlenip,artacaktır. Bu uygulama daha çok ses ile ilgili giriş niteliğinde çalışmalar yapıldıktan sonra uygulanırsa daha etkili olmaktadır. Öğretmen uygulamada rehber olmalıdır,gerektiğinde ipucu vermelidir. Öğrenci aktif bir şekilde çalışmalıdır. Yapılan çalışmalarda öğrencilerin bu uygulama ile sesleri daha iyi hissettikleri,tanıdıkları ve somut,kalıcı bir şekilde öğrendikleri gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri MORPA KAMPÜSÜN ÖĞRENME/ÖĞRETME ORTAMINA YÖNELİK ETKİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada sınıf öğretmenlerinin görüşleri doğrultusunda Morpa Kampüsün öğrenme/öğretme ortamına yönelik etkinlerinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nitel araştırma yönteminden yararlanılmıştır. Araştırma, Ankara ili merkez ilköğretim okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri ile yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubu gönüllük esasına göre kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemine göre seçilen 16 Morpa Kampüs kullanan öğretmen oluşturmaktadır. Katılımcıların Morpa Kampüs ile ilgili görüşlerini almak amacıyla açık uçlu yarı yapılandırılmış görüşme soruları hazırlanmış ve uygulanmıştır. Toplanan veriler içerik analizi ve betimsel analiz tekniği ile analiz edilmiştir. Kayıt altına alınan veriler düz metin hâline getirilmiş ve metin hâlindeki veriler matrise yerleştirilmiştir. Matris üzerindeki veriler kodlanmış ve bilgilerin tekrar edilme sıklığına bakılmıştır. Buna göre düzenlenen bulgular frekans ve yüzde tabloları şeklinde verilmiştir. Araştırmaya göre Morpa Kampüsün Milli Eğitim Bakanlığının temel kazanımlarıyla uyumlu olduğu, tema ve konu sıralamasının örtüştüğü ve konuların aşamalılık ilkesine uygun olduğu, görsel ve işitsel olması konuların akılda kalıcılığını kolaylaştırdığı görülmektedir. Konuları yüzeysel anlatması ve derinlemesine bilgi vermemesi ve araştırmaya katkısının yetersizliği dezavantaj olarak belirtilirken, dersin içeriğini zenginleştirmesi, çocukların anlayacağı bir dil kullanması ve anlaşılır olması avantaj olarak ifade edilmektedir. Öğrencilerin ilgisini çektiği, motivasyonu ve katılımı artırdığı, dersleri eğlenceli hale getirdiği, zor kazanımların öğretilmesinde öğretmenlere katkı sağladığı belirtilmektedir.Ayrıca dersleri pekiştirme imkanı sunduğu, oyun, bulmaca ve deney gibi etkinliklerle derse katkı sunduğu görülmektedir. Sözlü bildiri MOTİFLERİMDEN MESAJIM VAR: ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİNDETÜRK KİLİM SANATI İLE SOSYO-KÜLTÜREL EĞİTİMÖzet: Küreselleşmenin insan hayatına etkileri incelendiğinde; sosyal bağlamda en büyük yarayı kültürel değerlerin aldığı görülmektedir. İletişim ağının genişlemesi ile ortaya çıkan küresel vatandaş kavramı, olumlu yanlarının dışında bireylerin ve toplumların gelişmesi kültürel ve tarihi mirasını tehdit etmektedir. Bu tahribattan yara almamak için izlenecek en etkili yöntemlerden biri de erken çocukluk döneminde; Türk kültürüne ait kültürel hazinelerin çocuklara tanıtılması olabilmektedir. Kültürümüze ait sanat dallarına ilişkin örneklerin çocuklarımıza tanıtılması ile onların maruz kaldıkları küreselleşme olgusundan, kendi benliklerini ve kültürel kimliklerini koruyarak uzaklaşmalarını sağlayabiliriz. Çocukların kültürlerine özgü değerlerini tanımaları, kültürel ve evrensel değerleri benimsemeleri onların sorumluluk bilincine sahip bireyler olarak yetişmeleri açısından önemlidir.Bu bağlamda; erken çocukluk döneminde bu dengeyi sağlayabilecek olan sosyal bilgiler eğitimi içerisinde sosyo-kültürel eğitim verilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Sosyal bilgiler dersi çocuğun sadece yaşadığı dünyayı değil, gelecekte yaşayacağı dünyayı da bir birey olarak değerlendirmesine ve o dünya için hazırlanmasına olanak sağlamaktadır. Bu açıdan sosyal bilgiler eğitimi içerisinde verilecek olan sosyo-kültürel bağlamlar; bireylerin gelecek yaşantıları açısından, kültürel kimliğini tanıması ve koruması için ihtiyaç duydukları bilgi, beceri ve tutumu onlara sağlayabilecek birikime sahiptir. Bu kültürel birikimlerden biri de dokumacılık sanatıdır. Anadolu’da var olan zengin dokuma kültürü, insanlık kadar eski bir birikime ve geçmişe sahiptir. Dokuma tezgâhlarında dokunan kilimlere işlenen motifler; hem dokuyanın iç dünyasını bize yansıtmakta hem de sanatsal yönüyle evlerimizde yer almaktadır. Türk kilim motiflerinin her biri yüzyıllarca tezgâhlarda anlamlar kazanmıştır. Kilimlere işlenen motifler, onu dokuyan kişinin mesajını bize ulaştırmaktadır. Bu araştırmada Türk kilim motiflerinin içerdiği mesajlar doğrultusunda, çocukların Türk kilim dokumacılığını tanımaları ve kültürümüzdeki yerini anlamaları amaçlanmıştır. Bu durumdan hareketle araştırma; nitel araştırma yöntemlerinden eylem araştırması deseniyle gerçekleştirilmiştir. Bu desenin seçilmesinde; araştırma konusunun doğası gereği araştırmacı öğretmenin hem katılımcı gözlemci, hem de etkinlikleri uygulayıcı unsur olarak araştırma sahasında bulunmasının gerekliliği etkili olmuştur. Araştırma; araştırmacının uygulama sürecinin içinde yer alması, araştırma grubunun 6 yaş grubu çocuklar olması sebebiyle okuma-yazma bilmemeleri; bu bağlamda araştırmacının bütün mesajlara yerinde tanıklık etmesi gerekliliği araştırma desenini şekillendirmiştir. Eylem araştırması; araştırmanın araştırma süreci içerisinde bütün etkinliklerde yer alması, etkinlikleri yürütmede katkı sağlaması, araştırmanın sonuçlarına hızlı bir şekilde tanıklık ederek, araştırma döngüsünü yeniden planlayabilmesine olanak tanıması açısından oldukça önemlidir. Araştırmaya 20 çocuk katılmıştır. Çalışma grubun seçilmesinde, araştırma grubuna ulaşımın kolay olması bakımından amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi tercih edilmiştir. Veri toplamak amacıyla hazırlanan ve sınıfa getirilen kilim için inceleme, resimleri inceleme ve kilim tasarlama gibi etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Uygulama sürecinde 5 saatlik video kaydı yapılmıştır. Elde edilen bu görüntüler yazıya geçirilmiştir. Ardından gözlem kayıtları ile etkinlikler süresince çocukların bütün yaptıkları diğer görsel ve sözel bütün ürünler yorumsal analize tabi tutulmuştur. Araştırma sürecinde ilk olarak sınıfa getirilen el örmesi kilim, çocukların incelemesi ve dokunması için yere serilmiştir. Ardından çocuklardan kilimi ören kişinin kilime gizlemiş olduğu “mesajla” ilgili fikir yürütmeleri istenmiştir. Sınıfa getirilen Türk kilim motiflerinin bulunduğu 10 adet resim çocuklara dağıtılmış ve kilimlerde bulunan motiflerin anlamları (eli belinde, bereket, akrep, kurt izi, kuş motifi vs.) açıklanmıştır. Daha sonra bu kilimlerinin renksiz şablonlarının bulunduğu kâğıtlar çocuklara dağıtılarak, istedikleri renklerde boyamaları istenmiştir. Etkinliğin son kısmında; çocuklardan istekleri, duyguları, hisleri ile ilgili vermek istedikleri mesajın gizlendiği bir kilim tasarlamaları istenmiştir. 20 çocuktan 19 çocuk kendi kilimini tasarlamıştır. Tasarladıkları kilimlerdeki mesajlar incelendiğinde; 7 çocuğun ailesine ve aile üyelerine sevgisini resmettikleri, 5 çocuğun mutluluğu resmettiği, 1 çocuğun üzgün oluşunu resmettiği, 1 çocuğun geometrik şekil (üçgen) çizdiği ve1 çocuğun ise Anıtkabir’i resmettiği görülmüştür. Ayrıca diğer çocuklar kilimlerinde cesareti yansıtan figürler tasarlamışlardır. 2 çocuk kötülerle savaşabilmesi için iyiliğe cesaret motifi tasarlamıştır. 1 çocuk ise ailesini korumak için cesaret motifi çizmiştir. Bu etkinlikler ile kültürel öğelerin fark ettirilmesinin dışında çocukların bulundukları psikolojik ortamları analiz etmek için kullanılabilir. Sözlü bildiri MOTİVASYON BOYUTU OLAN ETKİLİ BİR ÖĞRETİM TASARIMI: ARCS KURAMI VE ÖĞRETİM OLAYLARI MODELİÖzet: Bireyi belirli bir amaç doğrultusunda harekete geçiren, harekete yön veren ve hareketin devamlılığını sağlayan içsel ve dışsal faktörler olarak tanımlanan motivasyon, öğrenmeyi etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Yapılacak öğretim ne kadar mükemmel olursa olsun, öğretimin başarısı, öğrencilerin motivasyon düzeyini geçememektedir. Öğretim tasarımı kuramları incelendiğinde ise Keller tarafından geliştirilen ARCS kuramı dışında motivasyonun yeterince dikkate alınmadığı görülmektedir. ARCS motivasyon kuramı öğrencilerin öğrenme ortamında nasıl motive edileceğine odaklanan bir öğretim tasarımı kuramıdır. ARCS kuramı dikkat (attention), ilgililik (relevance), güven (confidence) ve doyum (satisfaction) aşamalarından oluşmaktadır. Kuramın dikkat aşamasında öğrencilerin ilgilerinin nasıl çekileceği, dikkatlerinin nasıl çekileceği ve sürdürüleceği üzerine odaklanılmaktadır. İlgililik aşamasında, öğrencilerin ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı ve öğrencilerin deneyimleriyle öğretimin nasıl ilişkilendirileceği üzerinde durulmaktadır. Güven aşamasında, öğrencilerin kendilerine olan güvenlerini nasıl kazanacakları ve başarı beklentilerinin nasıl karşılanacağı ortaya konmaktadır. Son aşama olan doyum aşamasında ise öğrencilerin başarılarının nasıl ödüllendirileceği üzerinde durulmaktadır. Kuram, öğrencilerin öğrenme ortamında nasıl motive edileceğine ilişkin kuramsal bir çerçeve sunsa da kuramın geliştiricisi olan Keller, tek başına ARCS kuramının bir öğretim tasarımı yapabilmek için yeterli olmadığını belirtmektedir. Bu nedenle, öğrencileri motive eden öğretim tasarımları yapabilmek için ARCS kuramı ile birlikte diğer yaklaşımların bir arada kullanılması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Gagne, etkili bir öğretim için, derste yer alması gereken öğrenme aşamalarını belirlemiş ve bu öğrenme süreçlerini sağlayacak öğretim etkinliklerinin neler olması gerektiğini aşamalı olarak sınıflandırmıştır. Gagne bu sınıflandırma sonucunda 9 aşamadan oluşan öğretim olayları modelini geliştirmiştir. Model, dikkat çekme, dersin hedeflerinden haberdar etme, ön öğrenmeleri hatırlatma, uyarıcı materyal sunma, öğrenmeye rehberlik etme, performansı ortaya çıkarma, geri bildirim verme, performansı değerlendirme, kalıcılığı ve transferi sağlama aşamalarından oluşmaktadır. Bu çalışmada, Gagne tarafından geliştirilen öğretim olayları modeli ile birlikte ARCS kuramının kullanımı ele alınmış ve ikisinin birlikte nasıl kullanılabileceğine ilişkin öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri MSKÜ YABANCI DİL ALMANCA ÖĞRENCİLERİNİN SÖZCÜK ÖĞRENME STRATEJİLERİÖzet: Dünyada, içlerinde sıradan da olan yüzbinlerce insanın, bir veya birden çok yabancı dil bilmesi ve bu dilleri en iyi şekilde kullanıyor olmasına rağmen, toplumsal yaşamda karşılaşılan çok sayıda kişi yabancı dil öğrenme özgüveninden yoksun görünmektedir. Yabancı dil öğrenmeyi asla başaramayacaklarını düşünenlerin sayısı hiç de az değildir. Yabancı dil öğrenme alanındaki en büyük serzeniş de sözcük öğrenme alanından gelmektedir. Yabancı dil öğretmenleri de,“sözcükleri öğreniyorum, ancak tekrar etmeme rağmen çoğunu unutuyorum, sözcükleri nasıl tekrar etmeliyim ve öğrenmeliyim, sözcükleri öğreniyorum, ama birçok sözcük çok anlamlı ve nasıl kullanacağımı bilemiyorum” gibi serzenişlerle sıklıkla karşılaşmıştır. Öğrenenlerin bu serzenişlerinde haksız da olmadıkları kesin. Çünkü sözcükler, konuşmaları ve metinleri anlamada ve o dilde etkin olmada en önemli işlevi görmektedir. Sözcük öğrenme becerisi, dilin gelişmesini belli ölçüde belirler. Öğrenilen bir yabancı dildeki anlama ve kullanma başarısı, doğrudan sözcük dağarcığının geliştirilmesiyle bağlantılıdır. Öğrenenin sözcük dağarcığı, dile hakimiyetini belli ölçüde belirlemektedir. Günümüz iletişim ve bilgi çağında yabancı dil bilmek, kişiye birçok kapıyı açan anahtar bir beceri haline geldiğinden, sözcük öğrenme konusunda bugün sayısız araştırma yapılmakta ve öğrenenlerin özgün öğrenme stratejileri ve yönelimleri araştırılmaktadır. Hızlı öğrenmeyi sağlamak, öğrenmede özgüveni arttırmak için, sözcük öğrenme yöntemleri ve yolları konusunda bugün sayısız araştırma sonucu ortaya konulmuştur. Bu bağlamda doğru ortamlarda doğru yöntemler kullanılarak dil öğretildiğinde, sözcük öğrenmenin hiç de zor olmadığı vurgulanmaktadır. Bu sonuçlardan hareketle sözcükler belli öğrenme stratejileri ve teknikleriyle verilmeye çalışılmaktadır. Öğrenciler, dil öğrenme sürecinde etkili sözcük öğrenme yöntem ve stratejileri ile çalışmalı ve sözcük dağarcıklarını arttırma bilgi ve becerilerine sahip olmalıdır. Bu araştırmanın amacı, 2016-2017 öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı öğrencilerinin sözcük öğrenme stratejilerini çeşitli değişkenler açısından belirlemektir. Araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli ile desenlenmiş ve şu üç soruya yanıt aranmıştır. 1.Öğrenciler tarafından en çok ve en az sıklıkla kullanılan strateji kategorilerinin derece sıraları nelerdir? 2. Cinsiyet değişkenine göre sözcük öğrenme stratejileri anlamlı bir farklılık göstermekte midir ? ve 3. Öğrencilerin başarıları puanları ile sözcük öğrenme stratejileri arasında anlamlı bir farklılık var mıdır? Bunun için Schmitt’in (2007) sözcük öğrenme stratejileri ölçeği kullanılmıştır. Ölçek 58 maddeden oluşmakta olup, “bilişötesi”, “bilişsel”, “hafıza”, saptama” ve “sosyal stratejilere” ayırdığı sözcük öğrenme davranışlarını içermektedir. Araştırma sonucu, öğrencilerin sözcük öğrenme stratejilerinin kapsamlı bir sınıflamasını sağlayacaktır. Bu çalışmada ilk olarak betimleyici istatistik (ortalama, standart sapma ve yüzde) sonuçlarına bakılacak olup, sözcük öğrenme stratejilerinin cinsiyet değişkenine göre farklılığının belirlenmesi için t testi başarı puanlarına göre değerlendirme için ANOVA testi uygulanacaktır. Poster bildiri MUĞLA BİLİM ŞENLİĞİNİN ÖĞRENCİLERİN BİLİME VE BİLİM ŞENLİĞİNE KARŞI TUTUMLARI, KARİYER VE ÖZ YETERLİĞİNE OLAN ETKİSİÖzet: Fen öğretim programının amaçlarından biri öğrencilerin fen ile ilgili mesleklere yönelik kariyer bilincini oluşturmak ve fen ile ilgili duyuşsal ögelerini geliştirmektir. Türkiye Bilimsel ve Teknoloji Araştırma Kurumu(TÜBİTAK) Bilim ve Toplum Projelerin 4007 kodlu Bilim şenlikleri, toplumu bilimle buluşmak amacıyla hazırlanan sergi, atölye, laboratuvar çalışmaları, söyleşiler gibi uygulamalar içeren etkinlikler bütünüdür. Bu çalışmanın amacı, Muğla Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Muğla Bilim İle El Ele” adlı bilim şenliğinin öğrencilerin bilime ve bilim şenliğine karşı tutumları, kariyer ve öz yeterliğine olan etkisini incelemektir. Araştırma yöntemi olarak deneysel modellerden tek-gruplu deneysel desen kullanılmış olup öğrencilere etkinlik öncesinde ön-test etkinlik sonrasında ise son-test uygulaması yapılmıştır. Söz konusu yöntemle, katılımcılarımızın etkinlik öncesi ve etkinlik sonrası etkinlik alanınla ilgili öğrenme öz yeterlilikleri, tutum, kariyer durumlarındaki değişim düzeyleri incelenmiştir. Katılımcıları belirlemek amacıyla uygun rastgele örneklem yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini Muğla Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı resmi ve özel okullarda öğrenim gören 161 öğrencidir. Ortaokul ve lise öğrencilerini kapsayan örneklemin %54,32 ‘si kız % 45,6 ‘sını erkek oluşturmaktadır Şenlikte toplanan veriler her etkinlikten olmasına dikkat edilmiştir. Ölçme aracı, 22 maddeden oluşup 4 alt boyutu vardır. Bunlar bilime karşı tutum, bilim alanı kariyer, öz-yeterlilik ve bilim şenliğine karşı tutumdur. Şenlik esnasında öğrencilerden elde edilen veriler SPSS paketinde analiz edilmiştir. Yapılan bağımlı örneklem t-testi sonuçlarına göre öğrencilerin bilime tutum, bilim alanlarında kariyer, öz-yeterlilik ve bilim şenliğine tutumları şenlik öncesi ve şenlikten sonrasında istatiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur. Buna göre bilime ve bilim şenliğine tutumları, kariyer, öz-yeterlilikleri artmıştır (sırasıyla, t(161)= -1.97 p< .03, t(161)= -3.61 p< .01, t(161)= -3.92 p< .01 ve t(161)= -3.42 p< .01). Aynı zamanda bilime ve bilim şenliğine tutum, bilim alanlarına kariyer, öz yeterlilik ortalama puanlarının hepsinde artış gözlenmiştir. Poster bildiri MUĞLA İLİ OKULUM BİR(İNCİ) PROJESİNİN UYGULAMA KİTLESİ ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Okulların fiziki koşulları (eğitim alanları, bahçe düzeni, hijyen vb.) görev yapan bireylerin verimli çalışmaları için büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda Okulum Bir(İnci) Projesi, Muğla Milli Eğitim Müdürü Pervin TÖRE başkanlığında 2018-2019 Eğitim Öğretim yılı süresince yürütülmüştür. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan 2023 Eğitim Vizyon Belgesinde yer alan yenilikçi eğitim uygulamalarına imkan sağlanması amacıyla yaşam alanı olarak görülen okullarımızda bahçe, kantin/yemekhane, koridor ve eğitim alanlarının etkin şekilde kullanılması, peyzaj düzeni, fonksiyonelliği, ergonomikliği ve hijyen şartları gibi hususlarda standartlar geliştirerek okul paydaşlarının memnuniyetini artıracak çalışmaların yapılması sağlanmıştır. Bu çalışmanın amacı, “Okulum Bir(İnci) Projesi” süresince yeniden düzenlenmesi planlanan okul alanlarının tasarım ve yeniden yapılandırılması sonucunda uygulama kitlesi üzerindeki etkisini incelemektir. Araştırmanın yöntemi betimsel ilişkisel tarama modelidir. Katılımcıları belirlemek amacıyla uygun rastgele örneklem yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın örneklemini Muğla Milli Eğitim Müdürlüğünde görev yapan 456 idareci oluşturmaktadır. Proje kapsamında uygulana yarışma sonucunda hedef kitleden ölçme aracı ile veriler toplanmıştır. Ölçme aracımız beş adet görüşme sorusundan oluşmaktadır. Görüşme sorularının incelenmesi sonucunda projenin okula katkıları olarak okulun fiziki kapasitesinin geliştirildiği, eğitim alanların yenilendiği ve paydaşlarda güven duygusunun kazandırıldığı sonucuna varılmıştır. Öğretmen ve öğrenci üzerindeki motivasyonu artırdığı ve öğretmen ve öğrencilerin kendilerini değerli, mutlu ve güvende hissettikleri ortaya çıkmıştır. Memnuniyet algılarına yönelik elde edilen görüşme sorularına göre; proje kapsamındaki okul yöneticilerinin %66 sının uygulamaların okullara sağladığı katkı konusunda pozitif,% 34 ünün ise negatif fikir beyan ettiği ortaya konmuştur. Poster bildiri MUĞLA İLİ YETENEK HARİTASI VE GELİŞİM KARNESİÖzet: Muğla Milli Eğitim Müdürü Pervin TÖRE başkanlığında yürütülen Yetenek Haritası ve Gelişim Karnesi projesi, Bakanlığımız tarafından yayınlanan 2023 Eğitim Vizyon belgesinin Ölçme ve Değerlendirme teması çerçevesinde vurgulanan; “erken çocukluktan lise mezuniyetine kadar çocuklarımızın izlenmesi, değerlendirilmesi, geliştirilmesi ve yönlendirilmesi amacıyla her çocuk için bir portfolyo oluşturulacaktır” hedefini destekler nitelik taşımaktadır. Ayrıca Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık teması doğrultusunda yer alan kariyer rehberliği sistemi kurularak çocukların kendilerini ve meslekleri tanıma ile kariyer seçimi sürecinin yapılandırması için il genelinde önemli bir adım teşkil edeceği düşünülmektedir. Proje kapsamında yapılan çalışmalar Yetenek haritası ve Gelişim karnesi olmak üzere temelde iki alt basamakla yürütülmüştür. Yetenek haritası basamağı ile; öğrencilerin yetenek ve ilgi alanlarını ilgili sorular ile ölçmek, 8 farklı yetenek alanına yatkınlıklarını grafikler ile ortaya koymak ve elde edilen bu veriler ışığında Rehberlik öğretmenlerimiz aracılığı ile yönlendirilmelerine olanak sağlamak amaçlanmıştır. Projenin ikinci basamağı olan Gelişim Karnesi basamağında ise; okullarımızda öğrenciler ile ilgili tüm verilerin belirli başlıklar altında toplandığı bir kaynak veri oluşturmak, bu veriler ışığında okul içi ve okul dışı öğrenme ortamlarını bilimsel veriler ışığında şekillendirerek üst basamaklara aktarılmasını sağlamak amaçlanmıştır. Bilimsel araştırma yöntemlerinden tarama modeli ile gerçekleştirilen çalışmada MIT Yetenek ve İlgi Sıralama formu kullanılmıştır. İl genelinde 1., 5., 8. ve 9. Sınıflara uygulanan testlerin değerlendirilmesi yapılmış; 42.620 öğrenci için “Öğrenci Yetenek Raporu, 679 okul için “Okul Yetenek Raporu”, 13 ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü için ise “İlçe Yetenek Raporu” oluşturulmuştur. Çoklu Zekâ Teorisine göre ortaya konan 8 farklı zeka türüne göre 42.620 öğrencinin verileri spss paket program analizi ile ilkokul, ortaokul ve lise kademeleri için ayrı ayrı değerlendirilmiş, buna göre ilimizde öğrenim gören ilgili kademelerde öğrenim gören öğrencilerin genel yetenek ve ilgi düzeylerinin frekans dağılımı en yüksek 14513 (%34.5) ile bedensel Kinestetik, en düşük 6418 (%15, 06) ile sözel-dil zekası olarak ortaya konmuştur. Elde edilen sonuçlardan yola çıkarak 1., 5. ve 9. Sınıf öğrencilerinin baskın olan ve baskın olmayan yetenekleri doğrultusunda okul içinde yapılan bireysel ve sınıf/grup çalışmalarının yer aldığı öneri karneleri düzenlenmiştir. Lise tercihi sürecinde olan 8. Sınıf öğrencileri için ise akademik başarı durumu, yetenek ve ilgi rapor sonuçları ile öğrenci, veli, sınıf ve okul rehber öğretmeninin görüşlerinin içinde yer aldığı yöneltme karnesi düzenlenmiştir. Sözlü bildiri MUĞLA İLKÖĞRETİM OKULLARINA DEVAM EDEN ERKEK ÖĞRENCİLERDE DIŞ GENİTAL ORGAN ANOMALİ PREVALANSIÖzet: GİRİŞ Ülkemizde dış genital organ anomalileri prevelansı ile ilgili bölgesel çalışmalar gün geçtikçe artmaktadır. İnmemiş testis, hipospadias gibi dış genital organ anomalilerin, tanı ve tedavisinin gecikmesi durumunda ortaya çıkabilecek ciddi sorunlar düşünüldüğünde, bu çalışmalardan elde edilen verilerin önemi dikkat çekicidir. Biz bu çalışmada, Muğla il merkezi ilköğretim okulları birinci ve ikinci sınıflarda eğitim gören çocuklarda dış genital organ anomali sıklığını belirlemeyi amaçladık. MATERYAL - METOD Bu çalışma Nisan 2011’de Muğla il merkezindeki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 14 ilköğretim okulunda toplam 285 erkek öğrenci üzerinde yapıldı. Muğla Valiliği kanalıyla Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gerekli izin alındıktan sonra okul idaresi, öğretmen, öğrenci ve velileri bilgilendirilerek izin formu dağıtıldı. Velilerin izin vermiş olduğu ilköğretim 1. ve 2. sınıflarda öğrenim görmekte olan erkek öğrenciler kendi okullarında, uygun bir inceleme odasında, oda sıcaklığında, ayakta ve aynı hekim tarafından inspeksiyon ve palpasyonla muayene edildi. Muayene sırasında çocuklarda fimozis, inmemiş testis, retraktil testis, hipoplazik testis, hipospadias, sünnet komplikasyonu , hidrosel ve gömük penis varlığı araştırıldı.Genital anormallik saptanan öğrencilerin aileleri, tedaviler ve olabilecek istenmeyen yan etkiler hakkında bilgilendirildi. BULGULAR Çalışma kapsamında yaşları 7-9 arasında değişen 285 erkek çocuk muayene edildi. Çocukların 137 ’si (%48,1) sünnetli, 148’i (%51,9) ise sünnetsizdi. Çalışmaya dahil edilen çocukların 29’unda (%10,2) genital patoloji bulundu. En sık görülen anomali fimozis olup 16 çocukta (%5,6) tesbit edildi. Toplam 6 öğrencide (%2,1) inmemiş testis saptandı; bunların 3’ü sol tarafta, 3’ü de sağ tarafta idi. Ayrıca vakaların 2’sinde (%0,7) retraktil testis, 1’inde (%0,4) hipoplazik testis, 3’ünde (%1,1) coronal hipospadias, 1’inde (%0,4), gömük penis ve 1’inde de (%0,4) sünnet sonrası aşırı prepisyum mevcuttu (Tablo-1). SONUÇ Genital anomalilerin erken tanı ve tedavisi için sağlık personelinin eğitilmesi, halkın bilinçlendirilmesi ve tüm hekimlerin genital muayeneye önem vermesi komplikasyonların ortaya çıkmasını engellemek için gereklidir. Sözlü bildiri MUĞLA KENTİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN NERESİNDE?: MUĞLA KENTİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PRATİKLERİNİN GENEL DURUMU (MENTEŞE ÖRNEĞİ)Özet: Yaşadığımız gezegende yaşamın temellerinin gittikçe zayıflaması, sürdürülebilirliği çağımızın, hatta geleceğin en öncelikli vizyonu haline getirmiştir (Aribigbola, 2012; Anastasias ve Metaxas, 2010). Sürdürülebilirlik; kısaca yeryüzünde yaşamın ekolojik, ekonomik ve sosyo-kültürel açılardan devamlılığı anlamına gelmektedir (Özdemir, 2016). Günümüzde insan nüfusunun büyük oranda toplandığı kentler, gezegende sürdürülebilirliği sağlayabilmenin en önemli ortamı haline gelmiş durumdadır. Keza, günümüzde barınma, gıda tedariği, enerji tedariği, ulaşım v.b. alanları açısından kent yaşamının doğa üzerinde gittikçe taşınamaz bir baskı yaratmaktadır (Kenworthy, 2004; Watson ve Wood, 1997; Angotti, 1996; Banister). Kısaca; hızlı nüfus artışı, çevrenin bozulması, enerji sistemlerinin yetersizliği, toplumsal adaletsizlikler, işsizlik, stresin neden olduğu kentlerin artışı, kent yaşamını sürdürülemez hale dönüştürmektedir (Leithmann, 1999). Bunu aşmak; diğer bir deyişle kent yaşamını sürdürülebilir kılmak için ülkemizde ve dünyada alternatif politikalar geliştirilmekte ve hayata geçirilmektedir (Gülhan, 2016; Genel, 2015; Ağı Günerhan, 2012; Heinberg, 2010; Hopwood ve Mellor, 2007; Loures, Santos ve Thomas , 2007; Yalçıner Ercoşkun, 2007; Yazar, 2006; Winkler, Borchers, Hughes, Visage ve Heinrich 2005; Newman, 1999; UN, 1992). Dünyanın herhangi bir yerindeki kelebeğin kanat çırpmasının, atmosferin durumunu değiştirebileceği görüşü olan kelebek etkisine dayanarak, çevreye yönelik sürdürülebilir pratiklerimizin sonucu, özellikle kentlerde yaşayan her bir bireyin tüketimine bağlı olarak değişecektir (Baudrillard, 2013; Ponder ve Ferrell, 2009). Bu noktada, sürdürülebilir kent yaşamına yönelik yaşam şeklinin, çevre eğitimiyle yakından ilgili olduğu söylenebilir (Ay, 2012; Daniel ve Solomon, 2008; Sauve, 1996). Bu araştırma, Muğla ili Menteşe merkez ilçe örneğinde sürdürülebilir pratiklerin genel durumunu konu almaktadır. Araştırma, doktora tezi kapsamında yürütülmektedir. Çalışma, durum araştırması türünde kurgulanmıştır. Araştırma; mekan açısından Muğla kenti merkez Menteşe ilçesi; kurumlar açısından Menteşe ilçesinde ele alınan sürdürülebilir pratiklerle ilgili kurum-kuruluşlar; toplumsal açıdan ise Menteşe ilçesinde sürdürülebilir pratiklerle ilişkin toplumsal katılımı kapsayacak şekilde desenlenmiştir. Araştırmada, amaçlı örnekleme tekniği ile kent yaşamında sürdürülebilir pratiklerle ilgili kurum ve toplumsal katmanlara ulaşılacaktır. Çalışma, araştırma sahasında “yerinde gözlem”; ilgili kurumların yetkilileri ve toplumsal kesimlerle “yüz yüze görüşme” yoluyla yürütülecek ve veriler bu şekilde toplanacaktır. Veriler, uygun istatistiksel tekniklerle analiz edilerek Menteşe Merkez İlçe örneğinden yola çıkarak Muğla’nın sürdürülebilirliğin neresinde olduğu sorusuna açıklık getirilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMINA İLİŞKİN TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Günümüzde teknoloji kullanımı zorunluluk haline gelmiştir. Teknolojik gelişmeler kurumların işleyişini etkilemektedir. Bilginin artık geleneksel öğretim yöntemleri ile aktarılması ve ezberlenmesi söz konusu değildir. Ezbere dayalı bilgi ile yüklenmiş bireyler yetiştirmek yerine, özgür, yaratıcı, bilimsel düşünen, olayları sorgulayan, sorunların farkına vararak çözüm üretebilen, karar verme yetisine sahip, bilgi üreten ve öz güveni yüksek bireyler yetiştirilmesi gerekmektedir. Günümüzde bütün dünyada iletişim teknolojisinin ilerlemesine paralel olarak,eğitim bilimlerinde de yeni arayışlar içine girilmiştir. Son öğretim programlarında özellikle vurgu yapılan yapılandırmacı sistemde teknolojinin önemini daha iyi görmekteyiz. Bu çalışmanın amacını ilköğretim sınıf öğretmenliği bölümü öğrencilerinin belirli değişkenlere göre teknolojik araç ve gereç kullanımına karşı tutumları belirlemektedir. Çalışma kapsamında, sınıf öğretmenliği programına devam eden 3. sınıf öğrencilerinin eğitim öğretimde teknolojik araç ve gereç kullanımına karşı tutumlarının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda şu araştırma sorusuna yanıt aranmıştır. -Öğrencilerin belirlenen değişkenlere göre teknolojik araç ve gereç kullanımına ilişkin tutumlarında bir farklılık var mı? Çalışma 2015-2016 öğretim yılı güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümü 3.sınıf öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada Yavuz (2005) tarafından geliştirilen 5 faktörden ve 19 maddeden oluşan Teknoloji Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Öğrencilerin eğitimde belirlenen cinsiyet,sınıf ve yaş değişkenlerine göre teknolojik araç ve gereç kullanmalarındaki tutumlarının ne yönde etkilendiği belirlenmeye çalışılmıştır. Sözlü bildiri MUĞLA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI ÖĞRENCİLERİN KİTAP OKUMAYA KARŞI GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmada Muğla Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği öğrencilerinin kitap okuma alışkanlıklarını incelemek amaçlanmıştır. Muğla Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği ‘’tesadüfî örneklem’’ tekniğiyle seçilen 40 öğrencisi ile sınırlandırılmıştır. 20 kız 20 erkek öğrenci olarak ayrılmıştır. Bu öğrencilerin tamamı sınıf öğretmenliğinde okumaktadır. Oluşturulan var sayımların, somut verilerle sorgulanabilmesi, sayısal bir temele oturtulabilmesi amacı ile ‘’alan araştırması’’ yapılmıştır. Bu amaçla oluşturulan anket formunda, 25 soru yer almıştır. Muğla üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği öğrencilerinin kitap okuma alışkanlıklarını incelemek üzere yapılan anket çalışmasında, öğrencileri kitap okumaya yönelten etkenler, ağırlıklı olarak kızlarda (%42,5 oranıyla) erkeklerde ise(%37,5 oranıyla)‘’kitap okuma alışkanlığı”, olduğu belirlenmiştir. Okuma alışkanlıklarının gelişmesinde televizyonun etkisi istatistiksel anlamda az görünse de deneklerin okumaya ilgilerinin televizyon izlemeye göre daha az olduğu görülmüştür. Bireylerin ilk kültürü; eğitimi ve toplumsallaşmayı, okul öncesi dönemi oluşturan aile içinde etkisi bilinmektedir. Bu durumda, anne-babanın kitap okuyup okumaması, evdeki kitap sayısı, çeşidi ve içerikleri çocuğun sonraki yaşantısında büyük etki yapmaktadır. Dolayısıyla konu, yalnızca çocuklar, gençler açısından değil, toplumun tümü açısından ele alınmalıdır. Aile içinde bu durum, eve giren gazete ve dergilerin okunması ile olduğu kadar, evde radyo TV dinleme-izleme ile de ilişkilendirilebilir. Öğrencilerin kitap okumaya yönelmelerinde, kitap okumaya ilgili görüşleri, kitap okuma alışkanlığı edinip edinmediğini, kitap okumada etkili olan nedenlerin ve kitap okumaya engel olan nedenlerin neler olduğu belirlenmiştir. Poster bildiri MUHTEŞEM ŞAPKAÖzet: Bu çalışmanın amacı ortaokul 8. sınıf fen bilgisi dersi laboratuar çalışmasında, Basınç Konusu bağlamında geliştirilen oyun yoluyla öğretiminin etkililiğinin değerlendirilmesidir. Bu amaçla muhteşem şapka oyunu hazırlanmış, öğretim sürecinde uygulanmış ve öğrenci ve öğretmen görüşlerine dayanılarak değerlendirilmiştir. Muhteşem şapka oyununda; öğrencilerin dikkatini çekecek rengârenk bir şapka hazırlanmıştır. İşlenecek konu öncesinde öğrencilerin sordukları sorulara günlük hayattan farklı örnekler verilerek laboratuar deneyinin sonuçlarına ilişkin tahminlerde bulunmaları istenmiştir. Bu tahminler Muhteşem Şapka’ya yazılı olarak asılmıştır. Konu kapsamında öğrencilerin tasarladıkları deneyler tamamlandıktan sonra çıkan sonuçlar muhteşem şapkadakiler ile karşılaştırılmıştır. Tahmin ve sonuçlara ilişkin tartışma yürütülerek oyun sonlandırılmıştır. Yarı deneysel modelde tasarlanan çalışmanın bulguları öğrenci ve öğretmenlerden elde edilen görüşme kayıtları üzerinden yapılan betimsel analizle gerçekleştirilmiştir. Uygulama süresince ve uygulama sonrasında katılımcılara yarı yapılandırılmış görüşme soruları yöneltilmiş ve yanıtlar analiz edilmiştir. Ayrıca uygulayıcı öğretmenler hedeflenen kazanımları bir hafta sonra yapılan izleme çalışması ile değerlendirmişlerdir. Çalışmanın sonuçları uygulayıcı bulguları doğrultusunda; keşfetme(buluş) yolu ile öğretme stratejisi, araştırma-incele yolu ile öğretme stratejisi, görsel zekayı destekleme, dikkat çekme, ilgi uyandırma, bilgileri tekrar etme ve öğrenmeyi pekiştirme yöntemlerini içerdiği yönünde olmuştur. Sonuçlar uygulamanın katılımcısı olan öğrenci görüşlerine göre değerlendirildiğinde ise; eğlenceli olduğu, kalıcı öğrenmeyi sağladığı bulguları elde edilmiştir. İzleme çalışmasında uygulanan kazanım testi de kazanımların kalıcı olduğunu göstermiştir. Sözlü bildiri MÜLTECİ ÖĞRENCİLERE SUNULAN EĞİTİM HİZMETİNİN SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: İnsanlar çeşitli nedenlerden dolayı bazen kendi ülkeleri içerisinde bazen de ülkeler arasında yer değişikliği yapabilmektedirler. Yer değişikliği yapmak gönüllü olur ise bu işleme göç, zorunlu olur ise bu durum iltica olarak adlandırılmaktadır. İltica olgusu beraberinde mültecilik, sığınmacılık, düzensiz göçmenlik ve uluslararası korumaya ihtiyaç duymak gibi alt oluşumları ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla zorunlu göç yani iltica olarak değerlendirilen mültecilik ve sığınmacılık, insanların, devletlerarası savaş, etnik çatışmalar, sivil çatışmalar, baskıcı ve otoriter rejimler, doğal afetler ve çevresel sorunlar gibi çeşitli nedenlerden dolayı ülkelerinde baskı görmeleri nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kaldıkları bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Mülteci hareketleri Türkiye için tarih boyunca gündemde olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar, kitlesel nüfus hareketleri bünyesinde yerinden edilmiş insanların Anadolu topraklarına sığındıkları görülmektedir. Bunun dönemsel olarak sebepleri değişmekle birlikte, ülkemizin sahip olduğu özel konumuyla alakalıdır. Son yıllarda komşu ülkelerde yaşanan çatışmalar sonucunda ülkemize göç eden Iraklı ve Suriyeli vatandaşların yaşamak için tercih ettikleri illerden biri de Ordu ili olmuştur. Ordu İl Milli Eğitim Müdürlüğünden 23 Ocak 2016 tarihinde alınan verilere göre ilimizde bulunan okul öncesinden 12. sınıfa kadar olan eğitim kurumlarında öğrenim gören mülteci sayısının 549 olduğu bilinmektedir. Söz konusu mülteci sayısının azımsanmayacak derecede olması bu grup üzerinde çalışma yapılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu araştırmada, Ortaokullarda eğitim gören mülteci öğrencilere sunulan eğitim hizmetinin sosyal bilgiler öğretmen görüşlerine göre değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Araştırmada çalışma grubunun seçimine ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Söz konusu ölçüt, mülteci öğrencilerle en az bir eğitim-öğretim yılı eğitim hizmeti sunmak olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda araştırmanın çalışma grubu, Ordu ili Altınordu ilçesinde bulunan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı devlet ortaokulunda mültecilere eğitim veren 10 sosyal bilgiler öğretmeninden oluşmaktadır. Mülteci eğitimine ilişkin sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşlerini incelemek amacıyla yürütülen bu araştırma nitel boyutlu bir durum çalışmasıdır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan durum çalışması modeli kullanılacaktır. Durum çalışması bir ya da daha fazla olayın, ortamın, programın, sosyal grubun ya da diğer birbirine bağlı sistemlerin derinlemesine incelendiği yöntem olarak tanımlanmaktadır. Bu araştırmada sosyal bir grup olan mültecilerin eğitimleriyle ilgili derinlemesine bir inceleme yapılmaktadır. Bu bağlamda araştırmanın problem cümlesi “Ülkemizde mültecilere sunulan eğitim hizmetine yönelik sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşleri nasıldır?” şeklindedir. Araştırmanın alt problemlerini ise şu sorulardan oluşmaktadır: • Ülkemizde mültecilerin eğitimine yönelik ne tür çalışmalar gerçekleştirilmektedir? • Mülteci öğrencilere eğitim hizmeti sunan Sosyal Bilgiler öğretmenleri eğitim öğretim faaliyetlerinde ne tür sorunlarla karşılaşmaktadırlar? • Mülteci öğrencilere eğitim hizmeti sunan Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin yaşadıkları sorunlara ilişkin çözüm önerileri nelerdir? Araştırmanın amacına ve araştırma modeline yani nitel araştırma yöntemine uygun olarak görüşme yöntemi kullanılacaktır. Görüşmeler, kişilerin deneyimleri, fikirleri, duyguları ve bilgileri ile ilgili doğrudan alıntılar yapılabilmesine olanak sağlar. Araştırma verilerinin toplanmasında araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Yarı yapılandırılmış görüşme tekniğinin araştırmacıya sunduğu en önemli kolaylık görüşmenin önceden hazırlanmış görüşme formundaki sorulara göre sürdürülmesi nedeniyle daha sistematik ve karşılaştırılabilir bilgi sunmasıdır. Araştırma verileri nitel araştırmanın doğasına uygun olarak içerik analizi tekniği ile çözümlenecektir. Bu bağlamda araştırmanın ülkemizdeki mültecilerin eğitimine ilişkin araştırmacılara ve uygulayıcılara önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Ülkemizde mültecilere yönelik sunulan eğitim hizmetine ilişkin katılımcı görüşlerinin, ülkemizde mültecilerin eğitimine yönelik yapılan çalışmalara, politika yapıcılara ve eğitimcilere bilimsel bir alt yapı ve öneriler sunması anlamında önemli sonuçlar ortaya koyacağı değerlendirilmektedir. Sözlü bildiri MÜLTECİ SORUNUNUN BUGÜNÜ VE GELECEĞİ BAĞLAMINDA SOSYAL BİLGİLER DERSİNİN İŞLEVSELLİĞİÖzet: Yakın coğrafyamızda yaşanan siyasi gelişmeler bir takım sosyal problemler doğurmuş ve yüzbinlerce insanın can ve mal güvenliğini tehdit eder bir duruma gelmiştir. Henüz sürdürülebilir ve kesin çözüme kavuşturulamayan bu siyasal ve sosyal problemlerden biri de mülteci sorunudur. Mülteci sorunu son zamanlarda sadece ülkemiz için değil, gelişmiş birçok ülke için büyük bir sorun haline gelmiştir. 1951 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesi’nin 1. maddesinde yer alan tanıma göre mülteci; ırkı, dini, milliyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden kendi ülkesinin dışında bulunan ve kendi ülkesinin korumasından yararlanamayan, kendi ülkesine zulüm göreceği korkusuyla dönemeyen veya dönmek istemeyen; herhangi bir milliyete tabiiyeti yoksa ırkı, dini, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı daha önce yaşadığı ülkeye geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi olarak tanımlanmaktadır. Türkiye yaklaşık 3,5 milyon mülteci nüfusuyla, son yıllarda en çok iltica edilen ülkeler arasında yer almaktadır. Bu nedenle, Türkiye’nin mülteci sorununa ilişkin etkili siyasi ve sosyal politikalar geliştirmesi ve bu konudaki araştırmaları desteklemesi Türkiye’nin geleceğine yönelik olumsuz riskleri belirleyip gerekli önlemleri alması açısından önem taşımaktadır. Mülteciliğin sorun olarak ortaya çıkmasındaki temel sebeplerden biri, mültecilerin iltica ettiği ülkelerde sosyal bir birey olarak sağlıklı bir şekilde topluma karışamamaları ve etrafında gelişen toplumsal olaylara uyum sağlayamamalarıdır. Onların toplumla uyumlu bir şekilde yaşamlarını sürdürebilmelerinde eğitimin önemli bir yer tuttuğu söylenebilir. Eğitim, mülteci çocukların temel haklarından biri olmasının yanı sıra aynı zamanda mülteci çocukların sosyalleşme ve toplumla kaynaşmasındaki önemli unsurlardan biridir. Eğitmenler ve okul çevresi, mülteci ve göçmen çocukların sosyalizasyonunda ve kültürlenme süreçlerinde anahtar bir görev üstlenmektedir. Ayrıca, araştırmalar okulların, mülteci çocukların aidiyet duygularını geliştirmek, sosyal ve duygusal yapılarına, gelişimlerine ve kişiliklerine katkıda bulunmak için etkili olabileceğini göstermektedir. Eğitim süreçlerinde farklı derslerde göç ve mülteci olgusuna değinilmekte, bu göçlerin sosyal, siyasal ve ekonomik etkileri ele alınmaktadır. Disiplinlerarası yapısı, temelinde toplumsal yaşam ve bireyi konu edinmesi,, vatandaş yetiştirme amacı taşıması ve içeriğinde göç ve mülteci olgusunun yer alması nedeniyle sosyal bilgiler dersi mülteci sorununu ele almada diğer derslerden bir adım daha ön plana çıkmaktadır. Sosyal bilgiler dersi, Türkiye’de sayısı 3,5 milyonu bulan mültecilerin topluma uyumunda anahtar rol oynamaktadır. Türkiye’de mültecilerin sosyal uyumunun güçlendirilmesi, kültürlerarası diyaloğun geliştirilmesi, toplumsal huzur ve barışın sağlanması demokrasi ve insan haklarının geliştirilmesi açısından sosyal bilgiler dersi katkı sağlayabilir. Çünkü sosyal bilgiler dersi, demokrasi ve insan hakları, kültürlerarası eğitim, çatışma çözümü ve barış eğitimi, küresel eğitim gibi birçok öğretim alanını barındıran bir özelliğe sahiptir. Sosyal bilgiler öğretmen adayları, ilerleyen yıllarda, öğretmenlik mesleğine başladıklarında sınıflarında mülteci çocuklarla karşılaşacaklardır. Bu nedenle onların mülteci sorununun farkında olmaları, sosyal bilgiler eğitimi aracılığıyla mülteci çocukları topluma kazandırma konusunda farkındalık kazanmaları ve sosyal bilgiler öğretimini bu bağlamda geliştirmeleri önem taşımaktadır. Bu araştırmanın amacı; sosyal bilgiler öğretmen adaylarının, mültecilerin toplumla bütünleşmesinde ve onların eğitiminde sosyal bilgiler dersinin işlevselliğine yönelik görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Katılımcılar amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemeye göre belirlenmiştir. Katılımcıların belirlenmesindeki ölçütler; sosyal bilgiler öğretmen adaylarının Okul Deneyimi dersini almış ve Öğretmenlik Uygulaması dersini alıyor olması, uygulama okullarındaki sınıflarında en az bir mülteci öğrencinin bulunması şeklindedir. Bu ölçütler doğrultusunda belirlenen katılımcılardan yarı yapılandırılmış görüşme ile veriler toplanacak ve analiz edilecektir. Öğretmen adayları sosyal bilgiler öğretim programı ve öğretim uygulamalarını yeterliğine ilişkin görüş belirtebilir ve geliştirilmesine yönelik öneriler sunulabilir. Sözlü bildiri MULTİPLE QUESTİONS İN DİFFERENT SECTİONS OF ORAL PROFİCİENCY INTERVİEWSÖzet: It is generally accepted that productive skills, i.e. writing and speaking, are hard to evaluate in EFL classes and they require special training in terms of assuring valid and reliable assessments. Recently oral proficiency interviews (OPIs) are gaining popularity as one type of assessment since they seem to provide more valid results when administered appropriately. One of the main characteristics of OPIs are multiple questions (MQs). They are used in OPIs to deal with the problems. Therefore, it may be beneficial to investigate the use of MQs in OPIs to reach better understanding and increase the validity. In this respect, conversation analysis which enables researchers track learning and examine micro details makes it possible to see what is happening in conversations. In scope of the current study, in which two-hour recording of OPIs administered in a Turkish University, the use of MQs in OPIs is examined by using conversation analysis and findings are discussed. It was found out that there were 38 instances of MQs in two-hour recording. Since the exam had three main sections (warm-up, conversation and monologue), the distribution of the MQ sequences across these three sections examined first. Accordingly, 21 of all the MQs were formed in the warm-up section of the interview which was not rated. In addition, 10 of them were formed in the second section which is the conversation part whereas four MQs were used in the last part which was the monologue part. In terms of the types of MQs used in these section, all the four instances of MQs in the last part were in the form of vertical MQs whereas MQs in other parts included both vertical and horizontal types of MQS. Sözlü bildiri MUTLU ÇOCUKLAR SAĞLIKLI YARINLARÖzet: Çocukların hastanede tedavi gördükleri süre içerisinde psikolojik örselenmelerinin en aza indirilmesini sağlamak, hastanede yürütülen eğitim faaliyetlerinin yanında, çocukların sanatsal çalışmalarla daha eğlenceli ve mutlu bir şekilde öğrenmelerini gerçekleştirmek, çocukların aileleri ile ilişki kurularak sosyal uyumu sağlamak ve böylece daha huzurlu bir ortam yaratmak amacıyla projemizi planladık ve uygulamalarını gerçekleştirdik. Projemiz etkinliklerine başlanmadan önce hastane sınıfındaki çocukların velileri ile Rehber Öğretmeni görüşerek “İhtiyaç Belirleme Anketi” uygulandı. Anket sonuçlarına göre etkinlikler planlandı. PROJEMİZİN UYGULANMASI; Hastanede tedavi gören çocuklar için “Etkinliklere Katılım Belgesi” hazırlandı. Hastane çıkışlarında etkinliklere katılan öğrencilere belgeleri teslim edildi. Hastane sınıfına dikkat çekmek amacı ile hazırlanan afişler hastane duvarlarına asıldı. Ayakta tedavi gören ve hastanede yatılı olarak tedavi gören öğrencilerin sınıfı etkin şekilde kullanmaları için sosyal ve kültürel faaliyetler planlandı. Tedavi amaçlı ilimize bağlı ilçelerden gelen ve yabancı uyruklu öğrencilerinde olduğu, çocuklar için çeşitli etkinlikler yapıldı. Çocuklara, sosyal ortamlarda bir araya gelmeleri için fırsat vererek çocukların mutlu bir şekilde hastanedeki geçirdikleri zamanlarını iyi hatırlamaları için ortam sağlandı. Sınıfın öğrenci yoğunluğuna ve gönüllü etkinlik yapacak kişilere göre hafta ve gün değişikliği yapılarak, her hafta farklı günlerde çeşitli etkinlikler yapıldı. Tedavi gören çocukların aileleri de düşünülerek, rehber öğretmenimiz eşliğinde ailelere yönelik eğitimler ve seminerler düzenlendi. Sosyal ve kültürel etkinlikler arasında; Ebru Çalışması, Müzik Dinletisi, Kukla Gösterisi, Kitap Okuma Etkinliği, Sihirli Kağıt Etkinliği, Maske Çalışması, Grup Çalışması, Keçeden Kitap Ayracı Çalışması, Asetat Çalışması, İki Boyutlu Renk Çemberi Çalışması, Akıl Oyunları, Strafor Boya Çalışmaları, Taş Boyama Etkinliği, Ahşap Boyama etkinliği, Kum boyama Etkinliği, Küçülen Kağıt Anahtarlık Etkinliği, Tual Boyama Etkinliği, Mozaik Çalışması, Halı Dokuma Etkinliği, Karikatür Etkinliği gibi faaliyetler gerçekleştirildi. (Faaliyetler, gönüllülerimiz tarafından seçilerek , uygun oldukları haftalarda ve o gün sınıfı kullanan çocuklar tarafından yapılmaktadır.) PROJEMİZ SONUÇLARI; Proje öncesinde, sonrasında yapılan anketlerin sonuçları, projemizin amaç ve hedeflerine büyük ölçüde ulaştığını göstermektedir. Projemiz kapsamında yapılan ön test ve son test sonucunda çocuklar ve velilerdeki Olumlu Tutum Değişimleri: Çokların sanatsal faaliyetlere katılma istekleri,%36dan %75e, Velilerin sanatsal faaliyetlere katılma istekleri %42den %85e,Sanatsal faaliyetlerinin bir ihtiyaç olduğuna dair tutumları %53den %87e,Sanat eğitiminin bireyin üretkenliğini arttırdığına dair tutumları %57den %85e,5. Çocukların yaratıcılığını geliştirdiğine dair tutumları %46dan %87e, Veliler hastane sınıfında yapılan sosyo-kültürel etkinliklere katılma isteği %35den %81e, Çocukları sosyalleştirdiğine dair tutumları %40dan %89a, Sanat eğitimi çocuğun motor becerilerini geliştirdiğine dair tutumları %45den %87e, Velilerin hastane tarafından sunulan rehberlik hizmetlerine katılmaya dair tutumları %30dan %82ye, Sanat etkinlikleri ile vakit geçirmenin hastane kaygısını azalttığına dair izlenimleri %45den %84e, Çocukların hastane sınıfında birlikte paylaşımda bulunmaları gerektiğine dair izlenimleri %37den %85e, yükselmiş, Velilerin tedavi sürecinde hastane ortamına dair kaygı düzeyi %85den %34e gerilemiştir. Sözlü bildiri MÜZE EĞİTİMİNDE ÇOCUK KATILIMI: MÜZEDE BİR GECE ÖRNEĞİÖzet: Keşfetmenin bir öğretme metodu olarak kullanılması çocuklara yeni kavramları öğrenebilmeleri için çeşitli problem durumları ve deneyimler yaratır. Bu deneyimler öğrenmeyi daha ilgi çekici ve akılda kalıcı hale getirir. Sosyal etkileşimin eğitimsel öneminin ve keşif yoluyla öğrenmenin çıktıları müzelerde öğrenme sürecinde gözlenebilmektedir, müzede öğrenme sürecinde keşif alanlarını ya da keşif temelli etkinlikleri kullanarak katılımcılar kendi anlayışlarını oluştururlar. Bu süreçte öğrenme çevreyi manipüle ederek ve keşifleri kendi başlarına yaparak gerçekleşir. Müzelerde gerçekleştirilen müze eğitimleri daha yapılandırmış programlar ile çocuklarda problem çözme, yaratıcılık, olumlu etkileşim gibi kazanımları hedefler. 21.yy için büyük anlamlar taşıyan maker etkinlikleri sadece tüketme alışkanlıklarımızın tersine üretme becerimiz açısından bir farkındalık yaratır. Bu terim yalnızca yeni bir şeyi keşfetme ya da icat etmeyi değil, günlük hayatta defalarca yaptığımız yemek yapma, kazak örme, yırtılan ayakkabımızı yapıştırma gibi sorun çözen ve üreten tüm eylemlerimizi içerir. Maker etkinliklerinin çocukların bir konu ile uzun süre uğraşmalarını sağlayacak motivasyonu kazandırdığı, akranlarından yardım isteme ya da yardım etme ile birlikte sosyal becerilerini arttırdığı, teknolojik aletleri kullanmayı öğrenmeyi ve çocukların üzerinde çalıştığı kavramları daha iyi kavrayabilmesini sağlamaktadır. Maker etkinliklerinde bilişimin tasarım aracı olarak kullanılması 21.yy bilişim ve teknoloji sanayisinin gelecek kuşak çalışanları olacak çocuklar için önemli bir hazırlayıcıdır. Bugün insanlar yeni şeyler tasarlamak, icat etmek ve üretmek amacıyla görsel programlama dilini, kodlamayı ve 3D yazıcılar gibi üretim araçlarını kullanmaktadırlar. Müzeler, bilim merkezleri çocuklara ve gençlere –mış gibi yapmadan gerçek bilişim ve zanaat nesneleri kullanarak deneyimler sunmaktadır. Bu etkinlikler sırasında tıpkı profesyonellerin kullandıkları eşyaları kullanmak çocuklar ve gençlerin motivasyonlarını da arttırmaktadır. Ankara Üniversitesi Oyuncak Müzesi’nde 2018/ 2019 yıllarında 4 farklı ‘Müzede Bir Gece’ adlı maker etkinlikleri yapılmıştır. Çocuklar etkinlik süresinde 2 tam gün müzede kalmışlardır. Bu etkinlerde Müze eğitimleri ile birlikte, çocukların ürettikleri etkinlikler yapılmıştır. Bu etkinliklerde çocuklar müze koleksiyonundaki kırık oyuncakları tamir etmişler, kendi oyuncaklarını tasarlamış, ahşap oyuncaklar üretmişlerdir. Sözlü bildiri MÜZE VE TARİHİ MEKâNLARDA DEĞERLER EĞİTİMİ: KAYSERİ LİSESİ MİLLİ MÜCADELE MÜZESİ ÖRNEĞİÖzet: Eğitim-öğretim faaliyetlerinin her zaman sınıf ve okul içerisinde yapılmaması gerektiği ve öğrenme-öğretme sürecinde okul dışı ortamların da etkin şekilde kullanılması gerektiğine dair çalışmalar eğitim literatüründe çok eskilere dayanmaktadır. Bu okul dışı öğrenme ve öğretme ortamlarından biri de müze ve tarihi mekânlardır. Müzeler ve tarihi mekânlar Sosyal Bilgiler dersi için önemli birer kaynak durumundadır. Sosyal Bilgiler dersinin okul dışı öğrenme ortamlarından yararlanılmasına en uygun derslerden biri olduğu söylenebilir. Sosyal bilgiler dersinde insan yaşamı ve toplum dün, bugün, yarın bağlamında insan çevre ilişkileri doğrultusunda ele alınmaktadır. Yaşama dönük bu dersin okul dışı öğrenme olanaklarından yararlanması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Sosyal Bilgiler Öğretim Programında yer alan gözlem becerisi, mekânı algılama becerisi, zaman ve kronolojiyi algılama becerisi, değişim ve sürekliliği algılama becerisi gibi becerilerin öğrencilere kazandırılması okul dışı öğrenmeyi ve öğrendiklerini okulun dışında kullanmayı gerektirmektedir. Sosyal bilgiler dersini yürütecek olan öğretmen adaylarının hizmetöncesi eğitimlerinde müzeler ve tarihi mekânlara ilişkin gerekli bilgileri edinmesi, uygulama çalışmaları yapması önem taşımaktadır. Sosyal bilgiler dersi kazanımları ile ilgili müze ve tarihi mekânların belirlenmesi, bu mekânlarda gerçekleştirilebilecek etkinliklerin geliştirilmesi öğretmen adaylarına deneyim kazandıracaktır. Öğretmen adaylarının müzelerin ve tarihi mekânların sosyal bilgiler eğitimindeki rolünü kavramaları bakımından bu tür uygulamaların olabildiğince tekrarlanması gerekir. Alanyazında yapılan çalışmalar incelendiğinde müzelerin ve tarihi mekânların öğrencilere birçok kazanım sağlayacağı belirtilirken özellikle de soyut konuları somutlaştırarak öğrencilerin kalıcı öğrenmeler sağlayacağı üzerine vurgu yapmaktadır. Sosyal ve kültürel bir ortam olarak müzeler aynı zamanda eğitim işlevine de sahiptir ve bu işlevin etkili biçimde yerine getirilmesinde eğitimcilere önemli sorumluluklar düşmektedir. Tarihi mekân, geçmişte yaşayan insanların barınma veya farklı amaçlarla inşa ettikleri yapı veya tarihi bir olayın yaşandığı yer olarak tanımlanabilmektedir. Çoğunlukla geçmişin izlerini taşıyan ve bu izlerin takip edilmesiyle geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında çeşitli ipuçları sunan bu mekânlar etkili bir eğitim-öğretim ortamı olarak kullanılabilir. Müzeler ve tarihi mekânlardan bilgi ve beceri öğretiminin yanı sıra değerler eğitiminde de yararlanılabilir. Ancak alanyazında müze ve tarihi mekânların değer eğitiminde kullanımına yönelik olarak yeterli çalışma olmadığı görülmektedir. Bu kapsamda bu araştırmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının tarihi mekânlarda değer eğitimine ilişkin görüşlerini belirlemek amaçlanmaktadır. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımı kullanılmıştır. Bu bağlamda araştırmanın katılımcılarını bir devlet üniversitesinde Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Programına devam eden ve Özel Öğretim Yöntemleri II dersini alan 4. sınıf öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmada ilk olarak öğretmen adaylarının müzeler ve tarihi mekânlar ile ilgili var olan algı ve düşüncelerini ortaya koymak amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen açık uçlu anket formu uygulanmıştır. Daha sonra öğretmen adaylarının katılımıyla Kayseri Lisesi Milli Mücadele Müzesi’ne bir ziyaret gerçekleştirilmiştir. Öğretmen adaylarının müze ziyareti sonrasındaki görüşlerini elde etmek amacıyla yine bir açık uçlu anket formu uygulanmıştır. Son aşamada ise öğretmen adaylarından daha ayrıntılı görüş elde edebilmek için 12 öğretmen adayı aday ile yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırma sonuçları öğretmen adaylarının müze gezisinde vatanseverlik, dayanışma, sorumluluk, saygı, yardımseverlik, özgürlük, bağımsızlık, bağımsızlık, çalışkanlık, bilimsellik, estetik, duyarlılık, hoşgörü, dürüstlük, sevgi, barış ve aile birliğine önem verme değerlerinin ön plana çıktığını düşündüklerini göstermektedir. Araştırmada elde edilen sonuçlar bağlamında öğretmen eğitiminde değerler eğitiminin gerçekleştirilmesine müze ve tarihi mekânlardan yararlanılmasına, müze ve tarihi mekânlarda değer eğitimiyle ilgili yapılabilecek etkinliklere yönelik öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri MÜZELERİN EĞİTİMSEL İŞLEVİNE VE KULLANIMINA İLİŞKİN MÜZE UZMANLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Anadolu, binlerce yıldan bu yana onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmış ve günümüzde birçok ülkenin sahip olmadığı eşsiz bir tarihi ve kültürel mirası bünyesinde barındırmaktadır. Ünlü tarihçi Heredot’un “gök kubbenin altındaki en güzel coğrafya yeryüzünün en güzel iklimine sahip” olarak tanımladığı ülkemiz coğrafyasında Türk müzeciliğinin ilk izleri, Selçuklu Dönemi’nde (13.yy) eski Konya’nın bulunduğu höyüğü çevreleyen sur duvarlarının etrafına çeşitli dönemlere ait eserlerin nizami bir şekilde dizilmesi ile karşımıza çıkmaktadır (Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 2017). Ülkemizde gerçek anlamda ilk müzecilik faaliyeti ise 1846 yılında Fethi Ahmet Paşa tarafından İstanbul’da Aya İrini Kilisesi’nde toplanan ve günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin de temelini oluşturan Mecma-ı Âsâr-ı Atika (Eski Eserler Koleksiyonu) ile başlamıştır. Bu koleksiyonun geliştirilmesiyle 1869 yılında Müze-i Hûmâyun adıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk müzesi kurulmuş ve 1881 yılında bu müzenin başına Osman Hamdi Bey’in getirilmesiyle birlikte Türk müzeciliğinde yeni bir dönem başlamıştır. Başlangıçta ülkemizdeki eserlerin yurtdışına kaçırılmasını engellemek amacıyla eserlerin toplanması ve korunması yönünde yürütülen müze faaliyetleri, müzelerin halka açık ziyaretlere açılmasıyla birlikte dolaylı olarak eğitimsel işlevini de harekete geçirmiştir. 21. yüzyıl ile birlikte müzeler artık klasik müze anlayışını geride bırakarak çağdaşlaşma sürecine girmiştir. Karadeniz’e (2014) göre bu yüzyılda müzeler; “toplumun bütün kesimleri için, yoğun kitle iletişimine dayanan sunumlar, eğitim programları ve sosyal etkinlikler düzenleyerek aktif izleyicilerini artıracakları “yeni müzecilik” anlayışını benimsemiştir. Postmodern müzecilik olarak da yorumlanan bu anlayışla müze, her konuyu özgürce tartışıp yorumlayan, interaktif sunum teknikleriyle sergileyen ve farklı birikim ve ilgilere sahip izleyicileri aynı çatı altında buluşturan bir kurum” olarak tanımlanmaktadır. ICOM’un (Uluslararası Müzeler Konseyi) tüzüğünde geçen tanıma göre müze, toplumun ve onun gelişiminin hizmetinde, kamuya açık, eğitim, çalışma ve haz amacıyla insanlığın ve etrafındakilerin somut ve soyut mirasını toplayan, muhafaza eden, araştıran, ileten ve sergileyen, kar amacı gütmeyen kalıcı bir kuruluştur. Tanımda da vurgulandığı üzere müzelerin eğitimsel işlevi, uluslararası alanda özellikle son yıllarda daha da önemli bir hale gelmiş ve gelmeye devam edeceği gözlemlenmektedir. Ülkemizde ise müzeler hem nicelik hem de nitelik bakımından önemli gelişmeler göstermektedirler. İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre ülkemizde 2010 yılında 185’i devlet, 149’u özel olmak üzere toplam müze sayısı 334 iken bu rakam 2015 yılında 193’ü devlet, 216’sı özel olmak üzere toplamda 409’a ulaşmıştır. Buna karşılık Kültür ve Turizm Bakanlığı verileri de ülkemizde artan müze sayısıyla birlikte ziyaretçi sayısında da önemli bir artış olduğunu göstermektedir. Nitekim bu verilere göre 2000 yılında 6.887.344 olan müze ziyaretçi sayısı nispeten devamlı bir artış göstererek 2015 yılı itibariyle 28.454.284 kişiye ulaşmıştır. Tüm bu gelişmelerden hareketle araştırmanın amacı ülkemizde müzelerin eğitimsel işlevine ve kullanımına ilişkin müze uzmanlarının düşüncelerini anlamak, anlamlandırmak ve değerlendirmektir. Araştırma ülkemizin farklı şehirlerinde ki özel ve devlet müzelerinde görev yapmakta olan 13 müze uzmanıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışma, Nitel Araştırma deseniyle dizayn edilmiştir. Araştırmadan elde edilen veriler nitel veri toplama yöntemlerinden biri olan görüşme yoluyla edinilmiştir. Verilerin analizinde ise nitel veri analiz yaklaşımlarından Tümevarımsal Analiz kullanılmıştır. Araştırma sonucunda ülkemizde özel müzeler başta olmak üzere müzelerin eğitimsel faaliyetlerinin artış gösterdiği ancak özellikle okul gruplarının yaptıkları müze ziyaretlerinin öğretmen, öğrenci ve müze uzmanlarından kaynaklı birtakım nedenlerce yeterince verimli geçmediği, verimli bir müze ziyareti için ise ziyaretçilerin müze ve içeriği hakkında ziyaret öncesinde bir ön hazırlık yapması gerektiği, MEB’in müzeler ile yeterince işbirliği içerisinde olmadığı gibi birtakım sonuçlara ulaşılmıştır. Sözlü bildiri MÜZİK EĞİTİMİ ALAN ÖĞRENCİLERDE KAS İSKELET SİSTEMİ SEMPTOMLARININ VE AĞRI DÜZEYİNİN İNCELENMESİÖzet: Amaç: Müzik eğitimi almak ve bir enstrüman çalmak uzun saatler çalışma gerektirmektedir ve bu durum yoğun kas iskelet sistemi ağrılarına ve şikayetlerine neden olabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, müzik eğitimi alan öğrencilerin kas iskelet sistemi semptomları ve ağrı şiddetlerinin incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Araştırmaya katılmaya gönüllü olan Müzik Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğrenim gören 36 lisans öğrencisi dahil edilmiştir. Araştırmada. demografik veriler, enstrüman geçmişi, semptomlar ve semptomların görüldüğü bölgelere yönelik soruların bulunduğu anket formu uygulanmıştır. Vücut bölgelerindeki ağrı şiddetini sorgulamak için Vizüel Analog Skala (VAS) kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan müzik öğrencilerinin yaş ortalaması 21.131.89 yıl idi. Öğrencilerin vücut bölgelerinde istirahat halinde gözlemlenen en yüksek ağrı şiddeti sırasıyla, sırt, bel, sağ el bileği ve boyun bölgelerinde idi. Ancak ağrı şiddeti bu dört bölge içinde VAS’a göre 3 şiddetinin altındaydı. En çok görülen semptomların başında %63.9 ile yorgunluk ve bunu %55.6 kasılma ve %50 ile gerginlik izlemekteydi. Ayrıca semptomların %52.8 oranında enstrümanı çalarken ortaya çıktığı, %61.1 oranında ise çaldıktan sonra ortaya çıktığı görüldü. Sonuçlar: Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre yaş ortalaması düşük olan müzik öğrencilerinde kas iskelet sisteminde ağrı ve çeşitli semptomların görülmeye başlandığı ancak en şiddetli ağrı olan sırt ağrısının dahi VAS ortalamasına göre 3’ün altında olduğu yani düşük şiddetli etkiye sahip olduğu görülmüştür. Yorgunluk, kasılma ve gerginlik semptomlarının daha kapsamlı incelenmesi, çalışmanın objektif değerlendirme araçları ile desteklenmesi ile daha kapsamlı sonuçlar elde edilebileceğini düşünmekteyiz. Sözlü bildiri MÜZİK ÖĞRENCİLERİNDE FARKLI ENSTRÜMAN KULLANIMININ BOYUN AĞRI ŞİDDETİ VE BOYUN DİSABİLİTE DÜZEYİNE ETKİSİÖzet: Amaç: Boynu aktif olarak kullanmayı gerektiren keman ve viyola diğer enstrümanlara göre müzisyenin daha fazla ağrı yaşamasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı; enstrüman çalarken boynu aktif olarak kullanmanın, boyun ağrı şiddetine ve boyun ağrısına bağlı özür durumuna etkisini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Müzik Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğrenim gören 36 lisans öğrencisi çalışmaya dahil edilmiştir. Demografik veriler, çalma yılı ve enstrüman geçmişi gibi bilgiler uygulanan form aracılığıyla kaydedilmiştir. Boyun bölgesindeki ağrı şiddetini sorgulamak amacıyla Vizüel Analog Skala (VAS) kullanılmıştır. Boyun ağrısının neden olduğu özrü değerlendirmek için Boyun Özür Göstergesi (Neck Disability Index-BÖG) uygulanmıştır. Bulgular: Boynunu aktif olarak kullanarak enstrüman çalan gruptaki öğrencilerin yaş ortalaması 20.20±1.32 yıl iken boynunu aktif olarak kullanmayanların yaş ortalaması ise 21.80±1.99 yıl idi. Bu iki grubun boyun ağrısı VAS’a göre sırasıyla 2.18±2.59 ve 0.90±1.48 idi. BÖG skorları ise yine sırasıyla 15,33±8,11 ve 5,6±3,69 olarak ölçüldü. Bu iki grup arasında boyun ağrısı ve BÖG skorları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu görüldü (P<0.01). Sonuçlar: Boynunu aktif olarak kullanan keman ve viyola gibi yaylı enstrüman kullanan gruptaki müzik eğitimi alan öğrencilerin boyun dizabilite düzeyleri ve boyun ağrıları diğer enstrümanları icra eden öğrencilerin olduğu gruba göre daha fazla çıkmıştır. Özellikle yaylı enstrüman icrası yapan müzisyenlerde boyun eklemi ile ilgili pozisyonel farkındalık kazandırılması için daha fazla çaba sarfedilmesi ve gerekli kompensatuar tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinin gerekli olduğunu düşünmekteyiz. Sözlü bildiri MÜZİK VE BEYİN TEMELLİ ÖĞRENMEÖzet: Müzikte beyin temelli öğrenmeye olan farkındalığı arttırmak amaçlanmıştır. Öğrenme stratejileri, bireylerde eğitim-öğretim hedeflerinin gerçekleştirilmesi için yapılan sistematik ve bilinçli, programlı yaklaşımlar bütünüdür. Beyin temelli öğrenmede derslerde öğrencilerin kendi beyinleri içerisinde ne kadar fazla nöron aktivasyonuna izin verilir, bunu mümkün kılan ne kadar fazla aktivite hazırlanırsa, öğrenme o denli beyin temelli olacaktır. Öğrencilerin beyin temelli öğrenme ile ilgili bilgi düzeyleri; öğrenilecek konuyla ilgili öğrencilerin ön bilgilerini kontrol edip bu bilgileri harekete geçirme, öğrenme için öğrencilere yeterli zaman verme stratejileri, her bir öğrenciyle günlük iletişim içinde bulunmak ve yargılamadan ve tehditten uzak olumlu yanıt verme, öğrencilerin performanslarını değerlendirmek için yapılacak testler için öğrencileri zihinsel olarak hazırlama becerileri, öğrencilerin öğrenmelerine fırsat tanıma stratejileri, öğrencilere kendi öğrenmelerini kontrol edebilmeyi öğretme, öğrencilerin kendilerinin seçim yapmalarına fırsat sağlama, sınıf ortamında etkinlikler sırasında rekabet ortamı yaratma stratejileri sorgulanmalı ve anlatılmalıdır. Beyin temelli öğrenme üzerine müziğin etkisi literatür eşliğinde araştırılmıştır. Bu konuda kısıtlı sayıda çalışmaya ulaşılabilmiştir. Sonuçta beyin temelli öğrenme ile müziğin kullanımı ile ilgili toplum dayalı çalışmalara ihtiyaç vardır. beyin temelli öğretimnde müziğin kullanımı ve müzik eğitimi sırasında ve pedagojik formasyon eğitiminde beyin temelli öğrenim mutlaka yer almalı, ayrı bir ders olarak verilmeli ve öğretmen adaylarına örneklerle gösterilmeli kanısındayız. Sözlü bildiri NEOLİBERAL SİSTEMDE SINIF ÖĞRETMENİNİN YENİ ROLÜ: PARTNER ÖĞRETMENÖzet: Neoliberalizm, bir düşünce akımı olarak, piyasa ekonomisinin devlet işlerinden bağımsız olarak özel teşebbüs tarafından yönetilmesi gerektiğini savunur. Neoliberal uygulamalar, sermayenin talep ve ihtiyaçları doğrultusunda çok yönlü programlar ortaya koyarak toplumsal alanda güç dengelerinin yeniden ifade edilmesine olanak sağlamıştır. Bu programa ayak uyduramayan işletmeler ya yok olmuşlar ya da yeni dönemin sermaye birikim düzenine uyumlu hale gelmişlerdir (Ekici ve Güzel 2016). Neoliberal sistem, bu bakış açısıyla, eğitim sektörünü de piyasa mekanizmasının bir parçası olarak görmektedir. Buna göre, bir kamu hizmeti olan eğitimin de ticari bir meta olarak pazarlanması gerekmektedir. Günümüzde eğitim sektörünün yaygın bir biçimde özelleşmesinin temel nedeni de budur (Yıldız 2008). Özel okulların büyük bir bölümünde İngilizcenin okulun her alanında kullanılmasını ve çocuğun anadili dışlanmadan Matematik, Fen ve Hayat Bilgisi gibi derslerin İngilizce olarak da okutulmasını öngören “Daldırma” (immersion) programı benimsenmiştir. Bu programa göre, sınıfta bir sınıf öğretmeni ve bir İngilizce öğretmeni aynı anda bulunmakta ve dönüşümlü olarak dersi iki dilde öğretmektedir. Nitel ve nicel verilere dayalı karma model kullanılan bu çalışmada, partner öğretmen uygulamasına dayalı sınıf etkinlikleri ve sınıf öğretmenlerinin iki dilli- iki öğretmenli “Daldırma” sistemi hakkındaki görüşleri irdelenmektedir. Elde edilen veriler, böylesi bir programın nasıl uygulanabileceği hakkında önceden bilgi ve deneyim sahibi olmayan sınıf öğretmenlerinin bu sisteme uyum sağlamada son derece zorlandıklarını ortaya koymaktadır. Sisteme uyum sağlayanların ise, hem özel sektörde kolaylıkla çok iyi şartlarda iş bulabildiklerini belirtmekte, hem de bu sistemin dilsel ve mesleki anlamda kendilerini geliştirmelerine katkı sağladığına inanmaktadır. Sözlü bildiri NEREDE HATA YAPIYORUZ? “TECRÜBEYE KULAK VERELİM!”Özet: Özet Kimi emekli olmuş, kimi hala çalışan öğretmenlerimiz. Onları dinlediğimizde onlardan öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle onların fikirlerinin alınmadığını görmüş olmamız bu çalışmanın çıkış noktasını oluşturmuştur. Bu araştırmanın amacı, yaşanmışlık açısından tecrübe sahibi olan kişilerin çocuklara neler öğretilmesi gerektiği konusunda düşüncelerini öğrenerek, eğitimde eksik görülen konu ve değerlerin neler olduğunu tespit etmek ve bu hususta görülen eksiklikleri tespit ederek bu eksikliklerin giderilmesi aşamasında önerilerde bulunmaktır. Bu amaçla nitel araştırma yönteminin kullanıldığı bu araştırmada veriler görüşme tekniği ile toplanmıştır. Görüşmelerin bir kısmı yüz yüze bir kısmı da mesafe nedeniyle telefonla yapılmıştır. Araştırmacı tarafından hazırlanmış yarı-yapılandırılmış görüşme formu biçimlendirilmiştir. Görüşmeler kimi zaman ses kayıt cihazı ile kimi zaman da not alınarak yapılmış, elde edilen verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniğinden yararlanılmıştır. Çalışmaya okullarda çocuklara neler öğretmeliyiz, öğretilmesini istediğiniz şeyleri neden öğretmeliyiz, bunları nasıl öğretmeliyiz sorularıyla başlanmış, sonrasında Sosyal Bilgiler bağlamında neler öğretmeliyiz, Sosyal Bilgiler bağlamında öğretilmesini gerekli gördüğünüz konuları nasıl öğretmeliyiz, hangi tarihi kişilikleri öğretmeliyiz sorularıyla devam edilerek öğretmenlerimizin düşünceleri alınmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen bulguların; bu çalışma öncesinde okuma yazma bilmeyen 60 yaş üstü kişilerle yapılan görüşme sonucunda elde edilen değerlerin öğretilmesi gerekliliği bulgusuyla örtüşmüş olması “Ne olursan ol, önce insan ol” sözüyle bağdaşan insani değerlerin kazandırılmasının gerekliliğini vurgulamaktadır. 71 yaşındaki emekli bir bayan öğretmen şöyle diyor: “Amerika’da okula başlayan çocuğa davranış eğitimini kazandırmadan okuma yazma öğretirseniz hakkınızda soruşturma açıyorlar. Oysa bizim ülkemizde eylül ayında okul açılır, kasım sonunda çocuklar okumaya başlar, eğer siz bunu yapamazsanız, ne yazık ki adınız başarısız öğretmene çıkar. Ülkemizde sadece öğretim oluyor, eğitim değil. Bunu nereden anlıyoruz? Kadına karşı şiddet, tecavüzden, ülkede yapılan yolsuzluk ve hırsızlıktan, sorgulama bilincinin yokluğundan, üretme bilincinin yokluğundan, köşeyi çalışmadan ve üretmeden dönme çabalarından, uyuşturucu kullanım yaşının ilkokulu seviyesine düşmesinden anlıyoruz.” Tüm bunlar okullarda neler öğretmeliyiz sorusuna değil de ne öğretemiyoruz sorusunu cevaplar niteliktedir. 55 yaşındaki bir tarih profesörü ise bunun nedenini açıklar şekilde “İnsan çevresinin ürünüdür. Sosyal ve doğal çevre. Aileyi değiştirmedikten sonra o çocuğa ne yaparsak yapalım onu değiştiremeyiz.” Ortak cevap ise dürüstlük, saygı, sevgi, hoşgörü gibi değerlerin öğretilmesi olarak karşımıza çıkıyor. Sosyal Bilgiler bağlamında ise 57 yaşındaki bir öğretmenimiz şöyle cevaplıyor:”Aile saadetini öğretmeliyiz, çünkü çok fazla parçalanmış aile çocuklarıyla karşılaşıyoruz, onların da aynı sonu yaşamaması için bu öğretilmelidir.” 79 yaşındaki bir emekli öğretmen ise “Yaşanılan yörenin önemli şahsiyetleri ve eserleri, o yörenin kalkınmasına katkıları kısaca anlatılmalı, bu eserler mümkün olduğunca yerinde görülerek öğrencilerin o kişilere hayranlık duymaları ve kendilerinin de onlar gibi memleketlerine ve ülkelerine faydalı olmak için çalışmaları teşvik edilmelidir.” diye belirtmiştir. 61 yaşındaki bir öğretmenimiz ise “Günümüzün en büyük problemlerinden Çin, Japonya ve Türkiye’ye kadar uzanan ve etkileri büyük olan deprem ve sonuçları, geliştirilebilecek kişisel ve ülkesel tedbirlerin neler olduğu öğretilebilir.” demiştir. 53 yaşındaki bir öğretmen ise konuyla ilgili olarak “Türklerin tarih boyunca kurduğu devletler, bunların olumlu ve üstün yönleri, tarihimiz boyunca gelmiş, geçmiş liderlerimizin tanıtılması, cumhuriyetimizin kazandırdığı haklar ve özgürlükler öğretilebilir.” şeklinde belirtmiştir. Öğretmenlerimiz tüm bunların nasıl öğretilmesi hususunda konuların sunumundan, anlatılmasından ziyade inceleme, araştırmalar, gezi, gözlem, film, video gösterimi yapılmasından konuların teoriden çıkıp hayatla bütünleşmesi yoluyla öğretilebileceği konusundan bahsetmişlerdir. Bu çalışma sonucunda şunu söyleyebiliriz ki öğretmenlerimiz hani “Nerde o eski bayramlar?” sözünü duyarız ya hep aynen bu sözü doğrular nitelikte cevaplar vermiş olup eğitimin hem aile hem de yeni yetişen öğretmenlerin eksikliklerinden dolayı pratiğin ötesine geçememesinden, ahlaki değerlerin kaybedilmesinden, milli kültürümüzün kaybedilmesinden yakınmaktadırlar. Bunun için yapılacak ilk aşamanın hem öğretmen hem de aile eğitiminden geçtiği, sonrasında da çocukların da değişebileceği inancındayız. Sözlü bildiri NESNELER YOLUYLA SORGULAMAÖzet: NESNELER YOLUYLA SORGULAMA Nesneler eğitim ortamında farklı amaçlar için kullanılabilen önemli parçalardır. Nesneleri öğretim içerisinde kullanmak öğrenme sürecine yardımcı olması bakımından oldukça elverişlidir. Öğrenme tarzı veya beceriler gözetilmeden neredeyse tüm öğrenciler bir nesnenin özelliklerini fark edebilirler, soru oluşturabilirler ve farklı bağlantılar kurabilirler. Yapısalcı bakış açısıyla uyuşur çünkü öğrenciler farklı duyularıyla nesneleri doğrudan deneyimler. Nesneleri gözlemlemek ve üzerinde konuşmak öğrencileri içinde bulundukları anlama düzeyinden daha derin bir anlama düzeyine götürür. Nesneleri yakından incelemek öğrencileri düşünmeye motive eder ve düşünme becerilerini geliştirir. Bu esnada öğrenciler mevcut bilgilerini kullanarak yeni durumlara yaklaşmakla birlikte daha fazla bilgi yahut olguyu bulmak için soru üretme sürecine de giderler. Daha derin bir araştırmaya sevk ederek doğru olanı bulmaya ve ona yaklaşmayı sağlar. Doğal olsun ya da olmasın nesnelerin kullanımı çocukların gerçek dünyayı anlamalarında oldukça etkilidir. Nesneler ile birlikte çalışan çocuklar olumlu deneyimler edinirler, problem çözme becerileri gelişir ve farklı alternatiflere daha kolay yönelim gösterirler. Bir nesne ile belirli bir müfredatın birebir örtüşme zorunluluğu yoktur. Bir nesne üzerinden farklı disiplinler ile bağlantı kurulabilir. Öğrenme yaşantısı bağlamında çoğunlukla ilgi, tutum ve güdülenmeyi arttırma amaçlı olarak kullanılan nesneler soru sorma becerilerini geliştirerek sorgulamanın kapılarını açar. Öğrencilerin herhangi bir nesne üzerinde konuşmak için herhangi bir ön bilgiye gereksinimleri şart değildir. Öğrencilerin nesneler üzerinden kavramlara atıfta bulunarak çeşitli bağlantılar kurmalarını sağlamak aslında oldukça kolay ve elverişlidir. Nesneleri kullanarak sorgulamayı sağlamak için önce öğrencilerden üzerinde çalışılan nesne veya nesneler hakkındaki olguları ifade etmelerini istenir. Bu sayede öğrenciler kendi zihinsel becerilerinin farkına varırlar. Çalışılan nesneler hakkındaki gerçek hayat deneyimleri veya kavramlar bu aşamada ele alınabilir. Sonrasında nesneler hakkında öğrencilerden çeşitli sorular sormaları istenir. Yanlış öğrenmeler bu sorular sayesinde düzeltilebildiği gibi aynı zamanda dönüşümlü düşünme de sağlanır. Temel malzeme olan nesne hakkında tanımlanan bu şekildeki çeşitli veriler sayesinde, öğrencilere bir üst seviyede kullanmaları ve sorgulamayı gerçekleştirmeleri için anlamlar yüklenmesi sağlanır. Sözlü bildiri NİĞDE İLİNE BAĞLI MERKEZ KÖY ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK KAYGI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada, Niğde iline bağlı merkez köy ortaokul öğrencilerinin matematik kaygılarının bazı değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Bunun için Bal vd (2009) tarafından geliştirilen “Matematik Kaygı Ölçeği” ve araştırmacı tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Ölçek, 2016-2017 eğitim-öğretim yılının bahar yarıyılında Niğde iline bağlı merkez köy ortaokulda öğrenim gören ve random yöntemi ile seçilen 127 (5. Sınıftan: 20 kız 16 erkek ,6. Sınıftan; 16 kız 15 erkek, 7. Sınıftan: 18 kız 12 erkek, 8. Sınıftan: 20 kız 10 erkek, toplam kız: 74 ve toplam erkek: 53) öğrenciye uygulanmıştır. Toplanan verilerin Spss 24 analiz test programı kullanılarak analız edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre; öğrencilerin matematik kaygı ölçek puan ortalamaları cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermezken, matematik kaygı ölçek puan ortalamaları öğrencilerin öğrenim gördükleri sınıf seviyesi ve matematiği sevme sevmeme durumuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Beşinci sınıfta okuyan öğrencilerin matematik kaygı düzeyleri sekizinci sınıfta okuyan öğrencilerinkine göre anlamlı düzeyde düşük olduğu, matematiği sevdiğini ifade eden öğrencilerin matematik kaygı düzeylerinin matematiği sevmediğini belirten öğrencilerinkine göre anlamlı düzeyde düşük olduğu belirlenmiştir. Ayrıca araştırmada genel olarak öğrencilerin matematik kaygı ölçek puan ortalamaları “Hemen hemen hiç” kaygı düzeyinde olduğu tespit edilmiştir. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Sözlü bildiri NORMAL VE ÜSTÜN / ÖZEL YETENEKLİ ÇOCUKLARIN OYUNCU TİPLERİÖzet: Öğrenci motivasyonu, bütün sınıf etkinliklerine etki eden önemli bir niteliğe sahiptir. Bunun sebebi ise motivasyonun hem yeni davranışların öğrenilmesinde hem de önceden öğrenilen davranışların bireyin performansında etkili olabilmesidir. Öğrencilerin motivasyonlarını geliştirmeye yönelik eğitimde yeni yaklaşımlar kullanılmaktadır. Bu yaklaşımlardan biri de oyunlaştırmadır. Oyunlaştırma en çok kabul gören tanımıyla oyun tasarım unsurlarının oyun dışı bağlamlarda kullanılmasıdır (Werbach ve Hunter, 2012). Oyunlaştırmanın eğitim ortamlarında ve sınıf etkinliklerinde kullanılması öğrencinin motivasyonu üzerinde olumlu etkileri olacağı düşünülmektedir. Ancak oyunlaştırmanın etkinliklerle ilişkilendirme sürecinde bireylerin oyuncu tiplerinin bilinmesi gerekmektedir. Marczewki, (2015) oyunlaştırma sürecinde 6 oyuncu tipinin olduğunu savunmaktadır. Sosyalleşenler, oyunlaştırılmış sistemlerde başkalarıyla iletişime geçerek ve sosyal ilişkiler kurarak motive olanlardır. Özgür Ruhlar, keşfetmek ve yaratmaktan hoşlanan bu kişilerin motivasyon kaynağı özerklik ve kendilerini ifade edebilmedir. Başaranlar, yeterlilik ve uzmanlaşmadan motive olan bu kişiler, kendilerini geliştirmek için yeni şeyler öğrenmeye açıklardır ve bu süreçte karşılarına çıkan güçlüklerin üstesinden gelmek isterler. Hayırseverler, bu kişileri, yaptıkları şeyin amacı ve anlamı cezbeder. Fedakâr olarak tanımlanabilecek bu kişiler, karşılığında herhangi bir ödül olmaksızın diğer insanlara yardım etmek isterler. Oyuncular, bu kişileri motive eden dışsal ödüllerdir. Sistem içinde ödül sahibi olabilmek için kendilerinden istenen tüm görevleri yerine getirirler. Düzen bozucular, değişimden motive olan düzen bozucular, kendilerini ya da başkalarını işe koşarak var olan sistemi sürekli olarak olumlu ya da olumsuz bir değişime zorlarlar. Bu çalışmanın amacı normal ve üstün zekalı öğrencilerin oyunlaştırmadaki oyuncu / kullanıcı tiplerini çeşitli değişkenler bağlamında incelemektir. Bu araştırma tarama modelinde yapılmış betimsel bir çalışma olup 2018-2019 Eğitim Öğretim yılı İstanbul ilinde öğrenim gören 202’si Üstün zekalı olarak tanılanmış, 205’i ise normal zekalı olmak üzere 407 4.,5.,6. Ve 7. Sınıflarda öğrenim gören öğrencilerle gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veriler “Oyunlaştırma için Oyuncu Tipleri Ölçeği” ile elde edilmiştir. Marczewski tarafından geliştirilen ölçek oyunlaştırmaya özgü tasarlanan oyuncu tipleri göz önünde bulundurularak geliştirilmiştir. Araştırma bulgularına üstün yetenekli kız ve erkek öğrencilerin oyuncu tipleri olarak özgür ruhlar ve başaranlar tipine sahip olurken, normal zekalı kız ve erkek öğrencilerin ise oyuncu tipleri olarak sosyalleşenler ve özgür ruhlar tipine sahip oldukları tespit edilmiştir. Her iki grupta yer alan öğrencilerin düzen bozucu tipini tercih etmedikleri ve öğrencilerin yaş düzeyleri arttıkça özgür ruhlar tipini daha çok tercih ettikleri tespit edilmiştir. Sözlü bildiri NURETTİN TOPÇU’NUN EĞİTİM ANLAYIŞI VE SOSYAL BİLGİLER ÜZERİNE DÜŞÜNMELERÖzet: Bu çalışmanın amacı, ülkemizin kültürel kodlarını çok iyi okuyabilen Nurettin Topçu’nun eğitim ile ilgili ortaya koymuş olduğu fikirlerini sosyal bilgiler perspektifinden bir incelemeye tabi tutmak ve dolayısıyla sosyal bilgilere bir referans daha kazandırmaktır. Araştırma nitel bir desende yapılandırılmıştır. Bu bağlamda nitel araştırma metodolojisi içerisinde yer alan doküman inceleme yönteminden yararlanılmıştır. Bu yöntemle oluşturulan araştırmada, tarama modeli kullanılmıştır. Doküman incelemesi, “nitel araştırmada çalışılan problemle ilgili yazılı, görsel materyal ve malzemelerin araştırmaya dahil edilmesi” olarak tanımlanmaktadır. Bu tür çalışmalarda, toplanan (ulaşılan) veriler sayılara indirgenmez. Asıl amaç, araştırılan konu ile ilgili okuyucuya betimsel ve gerçekçi bir resim sunmaktır. Bu araştırmada, doküman inceleme; araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsaması ve araştırmanın amacına uygunluğu nedeniyle kullanılmıştır Topçu, eğitimi; zihniyeti ve kimliği inşa eden, bireyde düşünme ve algılama biçimi oluşturan, karakteri adeta bir gergef gibi işleyen, milli ve manevi değerleri kazandıran bir insan olma sanatı olarak görür. Dolayısıyla eğitim, modern dünyanın pozitivist dayatmasına karşı sadece bir hesap makinesi niteliğinde kişiler yetiştirmekle kalmamalı, aynı zamanda bireyin ruhuna da istikamet veren, Mevlana’nın da dediği gibi pergel misali bir ayağı, kendi kültüründe, kendi irfanında, kendi merkezî kimliğinde; öbür ayağı dünyayı dolaşan, dünyaya açılan fertleri yetiştirmeye katkı sunmalıdır. Nurettin Topçu, eğitim politikalarını belirleyen ve yürütenlerin güttüğü eğitim dâvasının sadece teknik bir dâva olduğunu söyler. Bütün mektepler fen mektebi olma yolundadır, milli mektep de bu yüzden can çekişmektedir, der. Son birkaç asırdır ülke ve millet olarak geri kalmışlığımız, en azından batının bilim ve teknik olarak hızına yetişemeyişimiz Türk bilim ve fikir adamları tarafında çokça dile getirilmiş, çareler aranmıştır. Hatta Topçu’nun da ifadesiyle eğitim davası nerdeyse sadece teknik bir zeminde hareket etmiş ve asırlarca dünyaya kültür ve medeniyetiyle örnek olmuş bir milletin kültür ve medeniyetinden kopması görmezden gelinmiş veya göz yumulmuştur. Batıcılık sevgisi ve özlemiyle dolu kimi düşünce adamları, bizi biz yapan değerleri bu milletin Avrupa’yla kucaklaşmasını engelleyen birer ayak prangaları olarak görülmüştür. İşte tam bu noktada, materyalist eksenli düşünceler eğitim programlarını tamamen sarıp sarmalarken, kültür ve medeniyetine bağlı, yeniliklere açık Topçu gibi Türk fikir adamları, adeta karanlığa ışık tutan bir meşale gibi düşünceleri ile gençliğe yeniden yön verme gayretinde olmuşlardır. Topçu’nun insan yetiştirme noktasında okul ile ilgili ortaya koymuş olduğu düşünceleri sosyal bilgilere bir hedef, bir rota niteliğindedir. Bu sözler adeta sosyal bilgiler gemisine, Anadolu limanını işaret etmesi gibi ve kendi kültür deryasında demir atmasını istemesi gibi ve kendi kimliğinde kendini bulmasını istemesi gibidir. Topçu’nun hayalideki okul, bireyin akıl ve ruh bütünlüğünü yeniden inşa eden ve bu milletin kendi köklerinde daha gür yeşermesini sağlayan nitelikte bir okuldur ve şöyle tarif etmektedir. “Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki, bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin” Topçu’nun daha üzerinde çok durulması, düşünülmesi ve sosyal bilimlerin her alanında kendi payına bir şeyler çıkarılması muhtemel fikirleri, bu çalışmayla, belirli özelliklerde insan yetiştirme gayretinde olan sosyal bilgilerin ana ekseninde tekrar yorumlanması sağlanmıştır. Çünkü Nurettin Topçu’nun eğitim üzerine ortaya koyduğu kıstaslar, yorumlamalar sosyal bilgiler programlarının adeta bir vizyonu, misyonu ve hedefi olabilecek niteliktedir. Sözlü bildiri ÖFKE KONTROLÜNDE YARATICI DRAMANIN ROLÜÖzet: Günümüzde birçok birey duygularının farkına varmada sıkıntı yaşamakta ve en önemlisi hissettiklerini ifade etmekte güçlük çekmektedir. Özellikle somut işlemler dönemindeki çocuklarda hoşnut olmadıkları durumları ifade ederken “senden nefret ediyorum” veya “ seni sevmiyorum” gibi ifadeler kullandıklarına sıklıkla rastlanmaktadır . Hatta yaşanan ikili kriz durumlarında hep kendini haklı bulma, buna dayanarak durumu kontrol edemediği anlarda da şiddete başvurma eğilimi gözlemlenmektedir. Bu durum onların iç dünyalarında öfkeyi pekiştirmekte ve en ufak bir üzüntüde dahi kendilerini kontrol edememelerine sebep olmaktadır. Bu da sosyal gelişimleri sürecinde iletişim becerilerinde sağlam olmayan temeller atılmasına sebep olduğu düşünülmektedir. Öfke çemberi, sayı sayma gibi yöntemler sıklıkla uygulanmakta fakat sadece anlık çözümler sunmaktadır ya da bunu bireye aktarma süreci sadece bilişsel kalmaktadır. Bunun yerine öğrencilerin öncelikle duygularını fark edebilmesi ve doğru ifade etmeyi deneyimlemesi sağlanmalıdır. Bu amaçla yaratıcı drama etkili bir yöntem olup aynı zamanda öğrencilerin öfke kontrolünü deneyimleyerek öğrenmelerinde yarar sağlamaktadır. Bu amaçla hazırlanan “Öfkene Hakim Ol” adlı drama atölyesi çalışması deney grubu üzerinde uygulanmış olup, kontrol grubunda klasik yöntemler ele alınmıştır. Çalışma süresince öğrencilerin yaşadıkları problemler ve tepkiler sınıflandırılmış olup iki grup arasında benzer sorunlara karşı nasıl tepkiler verdikleri incelenmiştir. Sonuç olarak öfke kontrolünün drama yöntemi ile verildiği grupta öğrencilerin hem duygularını doğru ifade ettikleri hem de öfkelerini dışarıdan bir yönlendirmeye ihtiyaç duymadan kontrol ettikleri görülmüştür. Sözlü bildiri ÖĞREN ÖĞRET, OYNA EĞLENÖzet: Projemiz zeka oyunlarını öğrenen çocuklarımızın arkadaşlarına sonra aile bireylerine zeka oyunlarını öğretip eğlenerek öğretmeyi amaçladık. Biliyoruz ki zeka oyunları çocukların bilişşel,duyuşsal ve psikomotor gelişimine katkısı çok fazla.Bizde çocuklarımızla eğlenerek zeka oyunlarını öğrenip,öğrendiklerini arkadaşlarına,öğretmenlerine ve aile bireylerine öğretip oynamalarını istedik.Projemizle zeka oyunlarıyla,sosyal yönden güçlü,boş vakitlerini etkin kullanan,evde,okulda zeka oyunlarını oynamayı planladık.Yaptığımız etkinliklerle,okulun eğitim yönünün yanında sosyal yönünü vurgulayarak okul,ev ortamını daha verimli hale getirmeyi amaçladık.Proje sonunda birçok zeka oyunu öğrenip ve okulumuza okula zeka oyunları atölyesini kazandırdık.Öğrencilerim öğrendikleri oyunları serbest etkinlikler dersinde,okul bahçesinde oynadılar ve üst sınıftaki öğrencilere öğrettiler.Bu rolü üstlenen öğrencilerim arkadaşlarıyla verimli vakit geçirme,okulu ve ortamını daha çok sevme ve alt üst yaş gruplarıyla sosyalleştiler. Eğlenerek öğrenme gerçekleşti.Anlatım,tartışma,bireysel çalışma,beyin fırtınası gibi yöntemleri kullandık.Projemiz başlangıcı 1.Sınıf olmamız itibariyle okuma-yazma sürecine denk gelmesi beni endişelendirsede zeka oyunlarını öğrendikçe normalden çok önce okuma-yazmaya geçtiler. Öğrencilerimden bazıları planımızda olmayan equailibro,pentago gibi zeka oyunlarını öğrenip sınıfta arkadaşlarına öğrettiler.Projemizin yürütme ve değerlendirme sürecine katılarak sorumluluk üstlendiler.Okulda öğrendikleri zeka oyunlarını evde ailelerine öğrettiler ve zamanı daha verimli ve eğlenceli geçirdiler.Öğrencilerin projeye ilgilerini çekmek için internet üzerinden zeka oyunları videoları izleme,ödüllü sınıf içi zeka oyunu yarışmaları,zeka oyunları bilgi yarışmaları,zeka oyunları konulu resim yapma,şiir yazma,zeka oyunları yapboz çözümü gibi yöntemler kullandım.Önceki yıllarda katıldığımız zeka oyunları şampiyonlarımızın resimlerini göstererek dikkatlerini zeka oyunlarında tuttum ve onları güdülemeye çalıştım.Küçük yaşlarında ilk defa gördükleri web2 araçlarını kullandıklarından teknolojide gelişmiş,hızlı ve doğru karar verebilen,kordinasyonu yüksek, olaylara geniş bakabilen , sosyal ortamlarda pratik ve atılgan ve her daim motivasyonu bireyler olduğunu görüyorum. Çekingen öğrencilerin sosyalleştiği ve kaybetmeyi bilmeyen öğrencilerin zeka oyunu neticesinde sonuca saygılı olduklarını gördüm.Öğrenme güçlüğü olan çocukların zeka oyunları ve etkinliklerle her açıdan ilerleme sağladığına şahit oldum.Devamsızlık yapmayan ve özgüveni yüksek öğrenciler bu sayede en büyük kazanımımız oldu.Teknolojiyi doğru kullanan, zeka oyunlarının içinde olan bireyler oldular.Proje ile web 2 araçlarıyla zeka oyunları bilgi yarışması, puzzle, online zeka oyunları turnuvası gibi interaktif çalışmalar yaptık. Proje ile akran eğitimi, öğrenirken eğlenen,okulda ve evdeki vaktini verimli geçiren bireyler oldular.Okulumuza 2023 vizyon belgesinde yer alan beceri atölyelerinden olan zeka oyunları atölyesi kazandırdık.Kendi adıma ise öğrencilerime zeka oyunları aşkını aşılamak, interaktif bir eğitim sunmak en büyük gururum ve mutluluğum oldu. Sözlü bildiri ÖĞRENCİ VELİLERİNİN İLKOKUL VE SINIF ÖĞRETMENİ KAVRAMLARINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: Öğrencinin başarılı olması için okul ve aile işbirliğinin kurulması, bu işbirliğinin kurulması sürecinde de okula yönelik velilerin bakış açısı önemlidir. İlkokul ve sınıf öğretmeni kavramları velilerin eğitim süreçlerinde karşılaştıkları ilk kavramlardır. Bu kavramlara yönelik oluşturdukları bilişsel fonksiyonlar önemli olup bilişlerinde oluşan bu kavramları da dilsel anlatımlar ile ifade etmektedirler. Velilerde bu kavramlara ilişkin oluşan dilsel anlatımları ortaya koymada zihinsel imgelerin (metaforlar) kullanılması anlamlandırma için önemlidir. İlkokul ve sınıf öğretmeni birinci sınıfa yeni başlayan bir öğrenci için birbirine çok yakın iki kavram olduğundan dolayı her iki kavram için üretilecek olan mecazların bütüncül bir değerlendirme yapmak için faydalı olacağı düşünülmüştür. Araştırmanın amacı; ilkokul birinci sınıfta öğrencisi olan velilerin, ilkokul ve sınıf öğretmeni kavramına ilişkin algılarının belirlemektir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim yöntemi ile desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunun belirlenmesinde amaçsal örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Çalışma grubu, 2019 – 2020 eğitim öğretim yılında birinci sınıfta öğrencisi bulunan 83 veliden oluşmaktadır. Katılımcıların belirlenen kavramlarla ilgili algılarının ortaya konulması amacıyla veri toplama aracı olarak iki adet açık uçlu sorudan oluşan bir form kullanılmıştır. Formda yer alan “ İlkokulu ……. benzetirim; çünkü ……..” ve “Sınıf öğretmenini ……… benzetirim; çünkü ……..” ifadelerinin katılımcılar tarafından tamamlanması istenmiştir. Anket sorularında yer alan veriler, içerik analizi tekniği ile analiz edilmiş ve yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda katılımcıların ilkokul ve sınıf öğretmeni kavramına yönelik algılarının olumlu yönde olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRENCİ VELİSİ MATEMATİK DERSİNDEN NE BEKLİYOR?Özet: Eğitim süreçlerine ailenin katılımı akademik başarının artmasında, olumlu davranışların ve duyguların gelişmesinde önemlidir. Öğrencilerin velisinin matematik dersine yönelik bilinç ve farkındalıklarının yüksek olması öğrencinin akademik başarısını da arttıracaktır. Bu sebepten dolayı velilerin matematik dersine yönelik beklentilerini dikkate almak öğrencinin matematik dersinde akademik başarısını yükseltmek için önem arz etmektedir. Buradan hareketle çalışmanın amacı, ilkokul birinci sınıfta öğrencisi olan velilerin matematik dersine yönelik beklentilerini belirlemektir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden birisi olan durum çalışması ile desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 2019 – 2020 eğitim öğretim yılında Muğla’nın Menteşe ilçesinde bulunan bir özel okuldaki 20 ilkokul birinci sınıf öğrenci velisi oluşturmuştur. Katılımcıların altısı erkek, on dördü kadındır ve yaşları 30 – 45 arasında değişmektedir. Çalışma grubunda bulunan birinci sınıf öğrenci velilerine, araştırmacılar tarafından hazırlanan ve uzman görüşleri alınan yedi açık uçlu soru yöneltilmiştir. Birinci sınıf öğrenci velilerine yöneltilen sorular; matematik dersinden, öğretmenden ve okuldan beklentiye, matematik dersinde kullanılması gereken materyallere, matematik dersinde kazanılması gereken becerilere, matematik dersinin neden gerekli olduğuna, matematik öğretimindeki sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkindir. Verilerin analizinde, betimsel analizden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonucunda elde edilen bulgulara göre veliler; matematik dersini öğrencilerin sevmesini ve gerçek hayatta bu bilgileri kullanabilmesini, öğretmenden matematik dersini öğrenciye sevdirmesini, okuldan ise matematiğe yönelik gerekli araç gerece sahip olmasını ve matematiği sevdirecek öğrenme ortamının oluşmasına katkı sağlamasını beklemektedir. Ayrıca veliler öğrencinin problem çözme becerisini ve zihinden işlem yapabilme becerisini kazanmasını istemektedirler. Matematik dersinde eğitim öğretim materyali konusunda ise öğretmenine güvendiğini, onun uygun materyali seçeceğini ve konuya uygun materyal kullanılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Veliler matematik dersinin gerçek hayatta da başarı getireceğini, matematik öğretimi ile ilgili en büyük sorunun matematiğin zor olduğuna karşı ön yargı olduğu dile getirmişlerdir. Matematik dersine ilişkin oluşan bu ön yargının matematik öğretiminin eğlenceli hale getirerek ve öğrencinin ilgisini çekecek farklı yöntemlerle çözülebileceğini ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERDE BEKÂRET KONTROLÜ UYGULAMASININ EĞİTİM ETİĞİ, ÇOCUK VE İNSAN HAKLARI, GELİŞİM PSİKOLOJİSİ VE GELENEKLER ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİ: KARAMAN ÖRNEĞİÖzet: ÖĞRENCİLERDE BEKÂRET KONTROLÜ UYGULAMASININ EĞİTİM ETİĞİ, ÇOCUK VE İNSAN HAKLARI, GELİŞİM PSİKOLOJİSİ VE GELENEKLER ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİ: KARAMAN ÖRNEĞİ Elif TURAN YILDIZ ( elifturan03@gmail.com, Eğitim Felsefesi Bölümü Yüksek lisans öğrencisi, Ankara Üniversitesi ) Prof. Dr. Hasan ÜNDER ( hasanaliunder@gmail.com, Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Felsefesi ABD, Ankara Üniversitesi) ÖZET Bakirlik anlayışı ülkemizde kadına dayatılmış ve korunması gereken bir hazine olarak görülmektedir. Bir kadının bekâretinden şüphe duyulduğunda ise “ispatlanmalıdır” anlayışı vardır. Ancak, bunun eğitim etiği, çocuk hakları, gelenekler ve gelişim psikolojisi açısından bakıldığında ne derece etik olduğu tartışmaya açıktır. Haynes’e göre etik, eğitimde özel bir önem taşır; çünkü öğretmenler ve yöneticiler ahlaki sorunlarla kuşatılmıştır ve öğrencilerinin eğitimi ve ahlaki iyiliğinin sorumluluğu onların omuzlarındadır (Haynes, 2014, s.19).“Bekâret kontrolü” uygulaması eğitim etiğine göre çocuk hakları göz önünde bulundurulduğunda etik ihlal olarak kabul edilebilir. Bu durumun çocukların gelişim psikolojisi açısından da olumsuz sonuçlar doğurduğu söylenebilir. Aynı zamanda, kız-erkek eşitliği ilkesinin göz ardı edildiği savunulabilir. Eğitim alanındaki, etik olarak tartışmaya açık olup, öğrenciyi etkileyen her durum eğitim etiğinin ilgi alanına girer. Bu araştırmanın konusu olan “bekâret kontrolü” sorunu, özellikle yatılı okullardaki kız öğrencilerin şüphe duyulması durumunda bekâret kontrolüne zorlanabilmesi, eğitim etiğini ilgilendiren bir problem durumudur. Ülkemizde bu uygulamanın örneklerine rastlamak mümkündür. Günümüzde söz konusu durumlardaki gelişmeler ve çelişkiler göz önüne alındığında, okullarda bekâret kontrolü yaptırılması normal bir durum gibi algılanmaktadır. Ancak herhangi bir şikâyet doğrultusunda bunun yaşanması, kız öğrencinin ahlaki, psikolojik, bedensel gelişimi üzerinde olumsuz etkiler doğuracağı açıktır. Nitekim çocuk hakları ve etik değerler çerçevesinde durumun, eğitim yöneticileri, öğretmenler, rehberlik servisleri, kadın dernekleri, din adamları, eğitim sendikaları ve veliler işin içine katılarak bütünsel bir açıdan değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda kız öğrencilerin bekaret kontrolüne zorlanabilmesinin eğitim etiği, çocuk ve insan hakları, gelenekler ve gelişim psikolojisi açışından değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.Araştırma, Karaman ilinde görev yapan, eğitim yöneticileri, öğretmenler,din adamları, rehberlik servisleri ile kadın dernekleri ve eğitim sendikaları aynı zamanda da veliler açısından kız öğrencilerinin taciz ya da tecavüz şüphesinden doğan zorunlu bekâret kontrolünün gerekliliğini ve etkilerini eğitim etiği bağlamında incelemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca, eğitim etiğini ilgilendiren akademik anlamda eğitim felsefesi görüşleriyle, kişilerin görüşlerinin arasındaki ilişkinin tespit edilmesi, görüşmecilerin bakış açılarının eğitim etiği, çocuk ve insan hakları, gelişim psikolojisi ve gelenekler açısından incelenmesi de araştırmanın amaçlarındandır. Araştırma 2016-2017 bahar döneminde 5 şer kişilik çalışma gruplarının görüşleri alınarak, nitel desende durum çalışması olarak tasarlanmıştır. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak toplanmıştır. Araştırma verileri henüz çözümleme aşamasındadır, bulgular içerik analizi yöntemi ile elde edilecek ve literatür doğrultusunda yorumlanarak tartışılacaktır. Kaynakça Haynes,F.(2014).Eğitimde Etik.F.Haynes içinde,Eğitimde Etik(S.K.Akbaş,Çev.,2b., s.19). Ankara:Ayrıntı. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERDE EMPATİ BECERİSİNİ GELİŞTİRME TEMELLİ BİR YAKLAŞIM OLARAK ‘GÖRSEL ÖYKÜ’: TEORİ VE UYGULAMAÖzet: 21. yüzyıl gençliğinin, tüm dünya boyutundaki kişisel özelliklerini nitelerken genellikle kullanılan temel ifadelerden biri de “gençlerde yazının yerini görselliğin aldığı” olagelmektedir. Bu anlamda gençler için kitapların yerini televizyon dizileri ve magazin programları, gazetenin yerini de sosyal medya almıştır. Bunun ne kadar övünülecek bir durum olduğu tartışmalı olsa da var olan bir durum ve olgu olarak karşımızda durmaktadır. Nitekim belki de bu duruma paralel olarak, 2005 sonrası geliştirilen Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler dersleri Öğretim Programlarında tanımlanan becerilerden biri de “görsel okuma” olmuştur. Bu bağlamda görsellik de, öğrenciler için tıpkı harflerden oluşan sözcükler ve metinler gibi ‘okunan ve yorumlanan” bir araç olarak kabul edilmiştir. Yine görsel okuma gibi, “empati becerisi” de 2005 yılı öğretim programlarının tümünde öğrencilerde geliştirilmesi gereken bir diğer beceri olarak yer bulmuştur. Bilindiği üzere empati, kişinin kendisini başkasının yerine koyarak onu duygu ve düşünce boyutlarında anlama çabasına girme süreci olarak tanımlanmış olup, bu anlamda empati, duyarlılık, hoşgörü ve farklılıklara saygı ile de anılagelmektedir. Özellikle günümüz toplumsal yapısı içerisinde empati pek çok sosyal, siyasal ve kültürel sorunun çözümünün de ilacı gibi görülmektedir. Bu çerçevede “görsel öykü” olarak nitelediğimiz ve ilk kez bu çalışmada uygulanan bu yaklaşım, “görsel okuma” ile “empati” becerilerini birleştirmeyi amaçlayan bir öğrenme ve öğretme süreci olarak da görülmelidir. Bu anlamda görsel öykü, bir sosyal sorun ya da durum ile ilgili bulunan farklı görsellerin (fotoğraf, video, karikatür gibi) ardarda sıralanarak bir anlam oluşturulması ve ardından bu sosyal sorun ya da durumun öğrenciler tarafından “empatik, ahlaki ve düşünsel boyutlarıyla sorgulanarak çözümlenmesi” süreçlerini içermektedir. Görsel öykünün oluşumu için en az 10-12 görsel araç kullanılabildiği gibi, olanaklı olduğu durumlarda görsel araçlar işitsel araçlarla da desteklenebilir. Bu çerçevede bu araştırmanın amacı, “görsel öykü” yaklaşımı merkezli bir öğrenme sürecini planlamak, sınıf içinde uygulamak ve sonuçlarını ortaya koymaktır. Araştırma nitel araştırma yöntemi temelli bir araştırma olup eylem araştırması desenine göre şekillenmiştir. Çalışma, İstanbul ili, Pendik ve Kağıthane ilçelerinde yer alan iki devlet okulunda gerçekleştirilmiştir. Bu anlamda araştırmanın çalışma grubu “amaçlı örnekleme yöntemleri” içerisinde yer alan “kolay ulaşılabilir durum örneklemesi”ne göre seçilmiştir. Çalışmaya, devlet okullarında görev yapan 2 sınıf öğretmeni ile 3. sınıfa devam eden toplam 59 öğrenci katılmıştır (28 erkek, 31 kız öğrenci olmak üzere). Eylem araştırması temelinde gelişen çalışmanın veri toplama araçlarını “öğrenci çalışma yaprakları”, “sınıf içi kamera kaydı”, “öğrenci ön algı ve son algı anketi” ile “öğretmen günlükleri ve saha notları” oluşturmaktadır. Uygulama, ilkokulun temel dersleri arasında yer alan Hayat Bilgisi dersi programı içerisinde yer bulan “Ormanları korumak” ve “Çocuk hakları” konularını merkeze alan iki çalışma konusu ile gerçekleştirilmiştir. Her bir konu ya da kazanım için 5’er ders saatinden toplamda 10 ders saati öğretim süreci planlanmış ve araştırmacı öğretmenler tarafından da sınıf içinde uygulanmıştır. Sınıf içinde gerçekleşen öğrenme süreci sonunda, öğrencilerin görece büyük bölümünün görsel öykülerde yer alan varlıklarla farklı düzeylerde empati kurabildiklerini göstermektedir. Görsel öykü öğrenme sürecinin çalışma yaprakları hazırlanan rubrikler (derecelendirme ölçekleri) çerçevesinde analiz edilmiştir. Öğrenci ön ve son algı anketi ile öğretmen günlükleri de nitel veri analiz yöntemlerinden içerik analizine tabi tutulmuştur. Araştırmanın sonuçları öğrencilerin, sınıflarında ilk kez uygulanmasına karşın, görsel öykü öğretim sürecini büyük oranda yapabildiklerini ortaya koymaktadır. Yine öğrenciler, görsel öykünün sınıflarında uygulanması nedeniyle eğlendiklerini bu tarz etkinliklerin yeniden yapılmasını istediklerini ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN BİLGİYE ULAŞMA VE BİLGİYİ PAYLAŞMA SÜREÇLERİNDEKİ ETİK DEĞERLER İLE İLGİLİ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Öğrencilerin etik ilkeleri içeren görüşleri, tutumları ya da eğilimleri ile ilgili alanyazında çeşitli çalışmalar mevcuttur. Lisans ve lisansüstü düzeylerde intihal, akademik sahtekarlık, kopya çekme vb. konularda yapılan çalışmalarda öğrencilerin kısa yoldan ve emek vermeden bilgiyi kullanma üzerine olan eğilimleri ve bunda bir sakınca görmediklerine dair yorumları sıklıkla vurgulanmakta ve bunların oluşmaması için etik eğitiminin genç yaşlarda verilmesi gerektiği öne sürülmektedir. Öğrencilerin ödev, sunum, rapor, proje vb. yoluyla araştırma-inceleme ya da gözlem yaparak bunların sonucunu ifade etmesi daha çok ilkokul döneminde başlar. Edinilen bilgilerin kalıcılığını sağlamayı, öğrencilerin araştırma-sorgulama ve kritik düşünme becerilerini geliştirmeyi hedefleyen bilgiye ulaşma ve bilgiyi paylaşma uygulamaları özellikle ilkokul döneminde öğretmenlerin öğrencilerde etik değerleri kazandırabilmeleri ve onlarda bu bilinci oluşturabilmeleri adına büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda öğretmen ve öğrencilerin bilgiye ulaşma ve bilgiyi paylaşma uygulamalarını doğru bir şekilde yerine getirmeleri hedeflenmektedir. Bu çalışmada ilkokul öğretmenlerinin araştırma– inceleme uygulamalarında ortaya çıkan ya da çıkabilecek olan etik dışı davranışlar hakkındaki görüşlerinin ve ne derece etik değerlere bağlı kaldıklarının belirlenmesi hedeflenmektedir. Bu kapsamda, Ege Bölgesindeki bir ilçede görev yapmakta olan sınıf öğretmenlerinden tesadüfi yöntemle oluşturulacak gruba, araştırmacının uzman yardımı ile geliştirdiği açık uçlu sorular sorulacaktır. Öğretmenlere sorulacak sorulardan bazıları şunlardır: 1.Öğrencilerinizin araştırma uygulamalarını ne sıklıkla yapmasını sağlarsınız? 2.Öğrencilerinize hangi kaynakların güvenilir olduğunu anlattınız mı? 3.Size göre bilgiye ulaşma ve bilgiyi paylaşma süreçlerinde etik niçin önemli? Betimsel analiz yöntemi ile elde edilecek araştırma sonuçlarının öğretmenlerin araştırma etiği konusunda fikirlerinin ortaya konması, öğretmen ve öğrencilerin bilinç düzeylerinin artması açısından önem taşıdığı düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN DÜNYAYI ANLAMASINDA SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARININ YERİ VE ÖNEMİÖzet: ÖZET Ders kitabı kavramı ile bir derste kullanılan ve o dersin geliştirilmesine temel oluşturan kitaplar anlaşılır. Ders kitabı, bir dersin öğretimi için, belirli düzeydeki öğrenciler için yazılan; içeriği öğretim programlarına uygun olarak düzenlenen, ilgili makamlar tarafından incelemesi yapılmış_ ve okullarda okutulması onaylanmış kaynaklardır (MEB, 1962:3). Günümüzde ders kitapları toplumdaki olumlu değişimi sağlamada kullanılan temel araçlardandır. Tüm dünyada öğrencilere bilgi verme, bilgileri düzenleme, öğrencinin kendi kendine örenmesini sağlama ve kişilik geliştirme ders kitapları vasıtasıyla yapılabilmektedir. Sosyal bilgiler, bireyin toplumsal var oluşunu gerçekleştirebilmesine yardımcı olması amacıyla; tarih, coğrafya, ekonomi, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, felsefe, siyaset bilimi ve hukuk gibi sosyal bilimleri ve vatandaşlık bilgisi konularını yansıtan; öğrenme alanlarının bir ünite ya da tema altında birleştirilmesini içeren; insanın sosyal ve fiziki çevresiyle etkileşiminin geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında incelendiği; toplu öğretim anlayışından hareketle oluşturulmuş bir ilköğretim dersidir (Kıroğlu, 2006, s. 620). Günümüz toplumlarının okullarda beklentisi öğrencilerin, bilgi kaynaklarına ulaşabilen, bilgiyi yorumlayabilen, kullanabilen, bilgiyi günün koşullarına göre yeniden düzenleyebilen ve çağın gerektirdiği donanıma sahip, değişikliklere dinamik bir biçimde uyum sağlayabilen, öğrenmekten keyif alan bireyler olarak yetişmesidir. Aynı zamanda bunlara ek olarak iletişim becerileri güçlü, problem çözebilen, teknolojiyi kullanabilen, eleştirel düşünebilen ve karar verebilen, işbirliği içinde takım çalışmalarına katılabilen, öğrenirken başkalarına da öğretebilen, toplum sorunlarına duyarlı ve çözümler üretebilen bireyler olarak yetişmesidir(Fer & Cırık, 2007; Vural, 2008). Yaşadığımız dünyada her alanda değişim ve süreklilik gerçekleşmektedir ve bu değişimin hayatımız üzerinde etkisi vardır. Sosyal Bilgiler eğitimi ile öğrenci bu değişim ve gelişimi fark edebilme becerisine erişir. Dolayısıyla Sosyal Bilgiler dersi öğrencilerin dünyayı algılama ve anlamasında önemli bir etkiye sahiptir. Sosyal Bilgiler insanları ve yaşamlarını konu alır. Kendi kendimizi ve diğer insanları, çevreyi ve dünyayı daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Bundan dolayıdır ki sosyal bilgiler ders kitapları, ülkelerin yetiştirmek istedikleri ideal vatandaşın özelliklerini en iyi yansıtan veri kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Bu itibarla ülkelerin söz konusu ders kitaplarının incelenmesi, ülkelerinin olduğu kadar dünyanın da geleceğini inşa edecek yeni nesil vatandaşların niçin ve nasıl yetiştirildiğinin saptanması anlamına gelmektedir. Üzerinde durulacak olan temel konu sosyal Bilgiler ders kitaplarının öğrencilerin dünyaya bakışı ve anlamlandırması olacaktır. Sosyal Bilgiler dersi ile öğrencilerin yaşadığı çevre ve dünya hakkında bilgi edinme ve dünyayı tanımaya katkısı araştırılacaktır Bu araştırmada betimsel tarama yöntemi uygulanmıştır. Okullarda okutulan Sosyal Bilgiler ders kitaplarında Sosyal Bilgiler ders programında öğrencilerin dünya hakkında bilgi edinme ve dünyayı tanıma araştırılmıştır. Araştırmada okutulan ders kitapları incelenmiştir. 4, 5, 6 ve 7. Sınıf ders kitapları seçilmiş olup bu kitaplara içerik analizi yapılmıştır. Son yayınlanan sosyal bilgiler öğretim programında ve ona uygun hazırlanan ders kitaplarında dünyayı tanımaya hangi düzeyde ve nasıl yer verildiği tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle çalışmada, sosyal bilgiler programı ve ders kitapları incelenirken nitel araştırma yöntemleri yer alan doküman analizi (belgesel tarama) tekniğine başvurulmuştur. Araştırma sonucunda son yayınlanan sosyal bilgiler programı ve ders kitaplarında öğrencilerin dünyayı anlamasına önemli katkıları olduğu sonucuna varılmıştır. Yapılan içerik analizi sonucunda elde edilen bulgular betimsel olarak belirtilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına bu bulgular neticesinde ulaşılmıştır. Sosyal bilgiler ders kitaplarının incelenmesi sonucunda öğrencileri hayata hazırlayacak dünya algısı oluşmaktadır. Sosyal bilgiler dersi ile öğrenci yaşadığı çevreyi ve dünyayı tanıma fırsatı elde etmektedir. Çalışmanın sonuçları Sosyal Bilgiler ders kitaplarının gündelik yaşam becerisi geliştirip dünyayı doğru algılamayı kolaylaştırmaktadır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN DÜŞÜNME BECERİLERİNİ GELİŞTİRMEK İÇİN GÖRSEL VE YAZILI MATERYAL GELİŞTİRME.Özet: Uygulamakta olduğumuz “Düşünme Becerileri” çalışmaları PASS Teorisi’ne göre dört bilişsel işlem alanı olan “Planlama, Dikkat, Eşzamanlılık ve Ardıllık alanlarının geliştirilmesi için yapılmaktadır. Bu dört işlem alanının geliştirilmesi ve birbirleriyle tutarlılık göstermesi öğrencinin akademik başarısını olumlu yönde etkilemektedir. PASS teorisini temel alarak hazırladığımız bilişsel müdahale programı ve etkinliklerin uygulanması sonucunda öğrencilerin Türkçe ve Matematik derslerindeki akademik başarılarının arttığını gözlemledik.. Bunu yaparken çoğu zaman bir Türkçe metninden faydalandık.. Öğrencilerin bilişsel süreçlerinde ve ders kazanımlarına ulaşmaları konusunda olumlu gelişmeler olduğu gözlemlendi.Uygulamanın aşamaları: 1.Rehberlik programımızda bulunan değerler göz önünde bulundurularak uygun görseller seçildi. 2. Görsel okuma çalışmaları yapıldı. 3. Belirlenen değere göre seçilen görsellerden yararlanarak duygu düşünce davranış cümleleri içeren metinler hazırlandı. 4.Bu metinler üzerinde planlama, eş zamanlılık, dikkat ve ardıllık etkinliklerini içeren bilişsel müdahale programını uyguladık. 5. Raft, Scamper, Scumps, Fikir Yaprağı, Matrix, Cornell , Kelime Molekülü, Münazara, Neden-Sonuç, Dikkat Çalışmaları (Epizodik ve Semantik hafıza çalışmaları) vb. çalışmaları yaparak, öğrencilerin Türkçe ve matematik derslerinde gösterdikleri performansların arttığını gözlemledik. Türkçe dersinde okuduğunu anlama, kendini ifade etme gibi beceriler, matematikte ise sıralama, işlem basamakları, problem çözmede strateji geliştirme gibi becerilerin geliştiğini gözlemledik. Materyalin hazırlanma aşamasında kullanılacak metin öğretmenler tarafından hazırlandı. Uygulama sürecinde öğrenciler Düşünme Becerileri dersinde planlanan etkinlikleri yaptılar. Her ders sonunda yapılan etkinliğin amacına uygun olarak öğrencilere geri bildirimler verildi. Örnek uygulamadan sonra uygulamanın Türkçe dersine yansımalarını görmek amacıyla Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler ve Çizmeli Kedi gibi bilinen masallar üzerinde raft tekniği uygulandı. Bu sayede daha önceden bildikleri bir masalı farklı bir bakış açısıyla yorumladılar.Düşünme Becerileri dersi, günlük hayattaki öğrenme sürecini sistematik hale getirerek öğrenmeyi kalıcı hale getiriyor. Bu sayede öğrenciler farklı ve alternatif düşünmenin yollarını, bir olayın birden çok nedeninin olabileceğini, bilginin değişebileceğini ve gelişebileceğini, amaca uygun soru sormanın önemini, herhangi bir karar almadan önce gerekçeleri ve şartları doğru değerlendirmenin bilincine varıyorlar. Aynı zamanda öğrenciler öğrenmenin nasıl gerçekleştiğinin farkına vararak kendilerinde geliştirmeleri gereken alanlarını keşfediyorlar. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN FEN PROJELERİNDE YAŞADIKLARI ÇEVRENİN ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASIÖzet: Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programlarının kavramsal öğrenmenin geliştirilmesi ve bilimsel düşünme ve çalışma alışkanlığının kazandırılması gibi sorumlulukları bulunmaktadır. Bu amaçla önerilen öğrenme ve öğretme süreçlerinden birisi olan Proje Tabalı Öğrenme (PTÖ) uygulamaları, güncel yaşam ile fen bilimlerinin birlikte ele alınmasına olanak sağlayan disiplinlerarası bakış açıları içerir. PTÖ sürecinde öğrencilerin, bilgileri aktif katılımla öğrenmelerine olanak sağlanması, onların sorumluluk alarak sorun tespit etme ve çözüm üretme becerilerinin gelişimine katkı sunar. Çünkü bu tür etkinliklerde projeler yolu ile birey sosyal, kültürel ve biyolojik çevre ile bağlantı kurabilmektedir. Bu durum fen kavramları ile disiplinlerarası ilişkilendirmelerin kurulmasına da katkı sağlar. Bu çalışmada ilköğretim düzeyinde MEB tarafından gerçekleştirilen proje yarışmalarında ilk 100’e giren fen projelerinin, projeleri gerçekleştiren öğrencinin yaşadığı yerin özelliklerinden ne düzeyde etkilendiği araştırılmıştır. Gerçekleştirilen doküman incelemesinde 590 adet fen projesi, başlık ve proje tanıtım yazısı içeriğinde yer alan ilişkili içerikler bakımından içerik analizine tabi tutulmuştur. Sonuçlar projelerin içeriğinin ilişkili olduğu disiplinlerin sadece fizik, kimya ve biyoloji olmadığı, söz konusu öğrenci çalışmaların ekonmi, sosyal yaşam, doğal olay ve afetler, tasarruf önlemleri, geleneksel inanış veya kabullerin de incelenen PTÖ içeriklerinde sıklıkla kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bu sonuçlar PTÖ uygulamalarına konu olabilecek içeriklerin neler olabileceği ve çocukların öğrenme süreçlerini nelerden faydalanarak zenginleştirdiklerini ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI KONUSUNDA BİLİNÇLENDİRİLMESİÖzet: Yenilikçi Fikir ürünleri bir toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine katkı sağlayan önemli bir unsurdur. Yenilikçi düşünen ve üreten toplumlar geleceğin dijital dünyasında ayakta kalacaktır. Sadece tüketen, yenilik üretmeyen, inovasyon gerçekleştirmeyen toplumlar geride kalmaya mahkûmdur. Yenilikçi fikirler üretmenin en önemli adımlarından biri de fikir ürünlerinin korunmasıdır. Fikri mülkiyetin korunmaması bir toplumda yenilikçiliğin ve teknolojik gelişimin önünü keser. Özellikle küresel rekabette gücü düşürür. Yenilikçi fikir üreten bireylerin, girişimcilerin ve kurumların bu konuda farkındalık kazanması, Patent, Marka tescili ve Endüstriyel tasarım tescili konularında bilgi sahibi olması gerekir. Ülkemizde fikri Mülkiyet hakların konusunda önemli bir farkındalık kazanılmış olmasına rağmen bu konuda gerçekleştirilmesi gereke pek çok çalışma vardır. Her sene General Electric (GE) tarafından araştırılan Küresel İnovasyon Barometresi ve her yıl Dünya Fikri Haklar Örgütü (WIPO), Cornell Üniversitesi ve INSEAD işbirliğinde hazırlanan Küresel İnovasyon Endeksi (KİE) yayınlanmaktadır. Yakın zamanda açıklanan 2019 yılı verilerine göre, ülkemizin İnovasyon karnesine baktığımızda, İnovasyon çıktılarında, Bilgi ve Teknoloji çıktılarında 59.sırada, yaratıcı çıktılarda ise 40. Sıradayız. Fikri Mülkiyet hakları, inovasyonun en önemli çıktılarından biridir ve bu kapsamda da ülkemizde patent, faydalı model ve endüstriyel tasarım konularında arzu edilen yerde henüz değiliz. Fikri Mülkiyet hakları konusunda ülkemizde farkındalığın artması ilkokul eğitiminden itibaren başlanması ve özellikle ortaokulda yoğun olarak desteklenmesi gereken bir husustur. Adana’da faaliyet gösteren Sihirbaz Fizikçiler Grubu (Sifigu) Eğitmeni olarak 4 yıldır 8 -14 yaş grubu çocuklarımıza İnovasyon - Girişimcilik atölyelerinde ve kamplarında Fikri Mülkiyet Hakları konusunda bilgilendirme yapılmakta, Patent, Marka Tescili ve Endüstriyel Tasarım Tescili taramalarında atölye çalışmaları gerçekleştirilmektedir. Atölye çalışmaları sonucunda çocuklar bu konuda önemli bir farkındalığa ulaşmaktadır. Ayrıca Türk Patent ve Marka Kurumu (TPE) İşbirliği kapsamında öğrencilerimize Marka ve Patent bilgi kitapçıkları dağıtılmaktadır. Çocuklarımız, geleceğimizin en büyük mimarlarıdır. Her çocuğun içinde bir inovasyon kahramanı vardır ve bu kahramanla işbirliğine her daim devam etmesi için de onları desteklememiz gerekiyor. İnovasyon ve Fikri Mülkiyet Hakları konusunda yapılacak çalışmalarla çocuklarımızın, ülkemizin teknolojik ve sosyal gelişimine katkı sağlayan, yenilikçi düşünene ve üreten bireyler olacaklardır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI KONUSUNDA BİLİNÇLENDİRİLMESİ - PATENT VE MARKA TARAMA ETKİNLİKLERİÖzet: Yenilikçi Fikir ürünleri bir toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine katkı sağlayan önemli bir unsurdur. Yenilikçi düşünen ve üreten toplumlar geleceğin dijital dünyasında ayakta kalacaktır. Sadece tüketen, yenilik üretmeyen, inovasyon gerçekleştirmeyen toplumlar geride kalmaya mahkûmdur. Yenilikçi fikirler üretmenin en önemli adımlarından biri de fikir ürünlerinin korunmasıdır. Fikri mülkiyetin korunmaması bir toplumda yenilikçiliğin ve teknolojik gelişimin önünü keser. Özellikle küresel rekabette gücü düşürür. Yenilikçi fikir üreten bireylerin, girişimcilerin ve kurumların bu konuda farkındalık kazanması, Patent, Marka tescili ve Endüstriyel tasarım tescili konularında bilgi sahibi olması gerekir. Ülkemizde fikri Mülkiyet hakların konusunda önemli bir farkındalık kazanılmış olmasına rağmen bu konuda gerçekleştirilmesi gereke pek çok çalışma vardır. Her sene General Electric (GE) tarafından araştırılan Küresel İnovasyon Barometresi ve her yıl Dünya Fikri Haklar Örgütü (WIPO), Cornell Üniversitesi ve INSEAD işbirliğinde hazırlanan Küresel İnovasyon Endeksi (KİE) yayınlanmaktadır. Yakın zamanda açıklanan 2019 yılı verilerine göre, ülkemizin İnovasyon karnesine baktığımızda, İnovasyon çıktılarında, Bilgi ve Teknoloji çıktılarında 59.sırada, yaratıcı çıktılarda ise 40. Sıradayız. Fikri Mülkiyet hakları, inovasyonun en önemli çıktılarından biridir ve bu kapsamda da ülkemizde patent, faydalı model ve endüstriyel tasarım konularında arzu edilen yerde henüz değiliz. Fikri Mülkiyet hakları konusunda ülkemizde farkındalığın artması ilkokul eğitiminden itibaren başlanması ve özellikle ortaokulda yoğun olarak desteklenmesi gereken bir husustur. Adana’da faaliyet gösteren Sihirbaz Fizikçiler Grubu (Sifigu) Eğitmeni olarak 4 yıldır 8 -14 yaş grubu çocuklarımıza İnovasyon - Girişimcilik atölyelerinde ve kamplarında Fikri Mülkiyet Hakları konusunda bilgilendirme yapılmakta, Patent, Marka Tescili ve Endüstriyel Tasarım Tescili taramalarında atölye çalışmaları gerçekleştirilmektedir. Atölye çalışmaları sonucunda çocuklarımız ilgili online linklerden patent ve marka taramasının nasıl yapıldığı, nelere dikkat edilmesi gerektiği ve tarama sonuçlarından hangi bilgilere ulaşılabileceği konusunda bu konuda önemli bir farkındalığa ulaşmaktadır. Ayrıca Türk Patent ve Marka Kurumu (TPE) İşbirliği kapsamında öğrencilerimize Marka ve Patent bilgi kitapçıkları dağıtılmaktadır. Çocuklarımız, geleceğimizin en büyük mimarlarıdır. Her çocuğun içinde bir inovasyon kahramanı vardır ve bu kahramanla işbirliğine her daim devam etmesi için de onları desteklememiz gerekiyor. İnovasyon ve Fikri Mülkiyet Hakları konusunda yapılacak çalışmalarla çocuklarımızın, ülkemizin teknolojik ve sosyal gelişimine katkı sağlayan, yenilikçi düşünene ve üreten bireyler olacaklardır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN GÖZÜNDEN BİLİM SINIFLARININ TASARIMIÖzet: Bilginin varoluş süreci ile birlikte öğrenme, insanların birbirlerine yöntem, teknik ve kültürü sonraki kuşaklara aktarmalarının bir yolu olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlar geçmişten günümüze öğretim faaliyetlerini formal ve informal ortamlarda gerçekleştirmişlerdir. Günümüzde teknolojinin ve bilimin gelişmesi ile birlikte günlük yaşantıda değişimler ve yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır. Bu durum, öğretim ortamlarının dönemin ihtiyaçlarına uygun hale gelmesini gerekli kılmaktadır. Araştırma öğretim ortamının ve öğrenme sürecinin tamamlayıcısı olarak, öğrencilerin hayallerindeki fen/bilim ortamını somutlaştırmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda öğrencilerin eğitim aldıkları fen/bilim ortamlarının günümüz ihtiyaçlarına uygun, öğrencilerin hayalleriyle örtüşen yapısını ortaya koymaya, bilim öğretiminde yer alan öğretici ve bilim imgelerini ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Böylece, öğrencilerin hayal ettikleri fen/bilim ortamı ile içerisinde öğrenim gördükleri fen/bilim ortamı arasındaki ilişki ortaya çıkarılmıştır. Yapılan araştırmalar incelendiğinde, öğrencilerin öğrenim gördükleri mevcut sınıf ortamlarının araştırma konusu olarak seçildiği görülmüştür. Araştırmanın, yapılan diğer araştırmalara göre özgün yanı, mevcut öğrenme ortamlarını değil, öğrencilerin hayalleri ve ihtiyaçları temelinde fen/bilim ortamlarını incelemesidir. Araştırmada kullanılan yöntem yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda tarama modeli olarak desenlenmiştir. Katılımcılar büyükşehir ve kırsal olarak iki ayrı bölgeden oluşturulmuştur (N= 166). İki farklı gruptan verilerin toplanmasında, literatürdeki ilgili çalışmalar ve uzman görüşleri dikkate alınarak öğrenci çizimleri ve yazılı anlatımları kullanılmıştır. Her öğrenciye, boya kalemi ve resim kağıtları dağıtılmıştır. Öğrencilerin çizimlerini etkilememek adına “sınıf” sözcüğünün kullanılmamasına dikkat edilmiştir. Elde edilen verilerin karşılaştırmasında Ki-Kare(Chi-Square) Testi uygulanmıştır. Araştırmanın bulguları bölgelere göre öğrencilerin çizimlerinde yer verdikleri temalar, frekanslar ve yüzdelerden yararlanılarak tablo ve grafiklerle desteklenmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular ışığında, kırsal ve büyükşehir öğrencilerinin hayallerindeki fen/bilim ortamlarının tasarımları kendi kültürleri ile ilişkili, doğa ile iç içe, günümüz teknolojisinin gerekliliklerini karşılayan, eğlenceli ve rahat ortamlar olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN HAYAT BİLGİSİ DERSİNDE YAPILAN E-TWİNNİNG PROJESİNE YÖNELİK BAKIŞ AÇILARININ İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma Denizli ili merkezde bulunan Orta Doğu Teknik Üniversitesi [ODTÜ] Geliştirme Vakfı Özel Okulları’nda okuyan 3. sınıf öğrencilerinin E-twinning projesi kapsamında Hayat Bilgisi derslerine olan ilgilerini ve bu projenin derslere olan katkısını belirlemek amacı ile yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma tekniği ile gerçekleştirilmiş bir durum çalışmasıdır. Verilerin toplama sürecinde öğrencilere görüş formu uygulanmıştır. Araştırma 2016–2017 Eğitim-Öğretim yılı ikinci yarıyıl döneminde Denizli ili merkezde bulunan ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Denizli Okulları’nda 3. sınıf öğrencilerine uygulanmıştır. Araştırmaya 3. sınıfta okuyan 40 öğrenci katılmıştır. Araştırmanın demografik özelliklerine bakıldığında çalışmaya 20 kız, 20 erkek öğrenci katılmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilere okulumuzda yapılan E-twinning projesi ile ilgili görüşlerini belirlemek amacı ile görüş formları verilmiştir. Bu görüş formunda bulunan açık uçlu 7 soruyu cevaplamaları istenmiştir. Veriler toplandıktan sonra içerik analizi ile bulgular elde edilmiştir. E-twinning projeleri eğitim sistemimizde yeni tanınmaya başlanan ve öğretmenlerin yabancı oldukları bir konudur. Literatüre baktığımızda E-twinning projeleri ile ilgili sadece yabancı kaynaklı araştırmaların olduğunu görmekteyiz. E-Twinning bilginin internet üzerinden paylaşıldığı, çevrimiçi öğrenmeyi destekleyen uluslararası öğrenci ve okul ortaklığıdır. Öğretmenler ve öğrenciler tarafından ortaya konulan bir projenin ana aktivitelerinin ve görevlerinin belirlenmesi ve E-twinning ortaklarına tanıtılması ile başlayan bir süreçtir. Diğer ülkelerdeki öğrencilerinde katılımı ile ana aktiviteler ve görevler yapılır ve ülkeler müfredatlararası çalışmalar yaparlar. E-twinning projesinin okul derslerine olan etkisinin incelendiği bu çalışmada öğrencilerin bir E-twinning projesine katılma ve okulda bu projelerin yapılması konusunda olumsuz düşündükleri ortaya çıkmıştır. E-twinning projesine katılan öğrenciler bu çalışmaları eğlenceli ve öğretici bulduklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerin E-twinning projesinin derslerine olumlu etki ettiğini ve diğer derslerde de olması projeler yapılması istedikleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN KESİRLER KONUSUNDAKİ KAVRAM YANILGILARIÖzet: “Kavram Yanılgıları” İngilizcede yaygın olarak “misconception” şeklinde kullanılmaktadır. Yanılgılar bireyin yanlış inanışları ve deneyimleri sonucu ortaya çıkan davranışlardır. Doğal olarak, öğrenciler yeni şeyler öğrenirken bunları da önceki bilgiler üzerine kurarlar. Sahip oldukları ön birikimler veya konu ile ilgili öğrencinin ön yargısı bazen yeni kavramların öğrenilmesinde yanlış öğrenmelere neden oldukları gibi anlamlı öğrenmelere de engel olurlar. Bir problemin çözümü ve işlemin yürütülmesi öğrencinin mantığına, önceki birikimlerine uygun düşebilir ve işlem yanılgılarının gelişmesi söz konusudur ( Baki ve Bell, 1997 ). Gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında eğitimle ilgili en fazla çalışılan konulardan biri de öğrencilerin sahip oldukları kavram yanılgılarını tespit etmektir (Orhun, 2001; Doğan, 2001; Steer, J., Devila, M.A., and Eaton, J. (2009); Valanides, 2000; Özmantar, Bingölbali, Akkoç, 2008; Dede, Yalın, Argün, 2002; Erbaş, Ersoy, 2002; Yaman, Toluk, Oklun, 2003; Umay, Kaf, 2005). Sözcükler, semboller, ön bilgiler, önyargılar, bilimsel olmayan inançlar, kavramlar, analojiler ve metaforlar (mecazlar) gibi birçok sebepten dolayı oluşan kavram yanılgıları okul öncesi dönemde temelleri atılmaya başlanarak, öğrenim hayatı ve daha sonraki mesleki hayatta da katlanarak devam etmekte ve insan hayatının tüm evrelerini etkilemektedir. Bu araştırmanın amacı, 4. Sınıf öğrencilerinin kesirler konusunda ne gibi kavram yanılgılarının olduğunu ortaya çıkarmak ve bu yanılgıların giderilmesi için öneriler sunmaktır. Araştırma Türkiye’nin kuzeyinde bulunan bir ilin farklı 5 tane ilkokulunda öğrenim gören toplam 80 tane öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda öğrencilerin kesirler konusundaki kavram yanılgılarının olduğu tespit edilerek bu yanılgılar örneklerle sunulacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN LAİKLİK KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: Sosyal bilgiler mihver bir ders olarak ortaokullarda önemli bir yeri vardır. Sosyal bilgiler, sosyal bilimlerin bilgi üretiminden faydalandığı için kapsam olarak diğer sözel derslerden bir adım daha önde olduğunu söylenebilir. Sosyal bilgiler, sosyal bilimlerin yanında öğrencilerin toplumsal sorumluluk, sosyalleşme, toplumsal ilişkiler gibi iyi bir vatandaş olma yönündeki katkıları ise tartışma götürmez nitelikteki bir derstir. Öğrencilerin iyi bir yurttaş olarak yetişmesi ülkemiz açısından her ne kadar önemli ise bütün demokratik ülkeler için de büyük bir öneme sahiptir. Bu sahipliğin içerisinde barındırdığı bazı değerler vardır ki evrenseldir. Örneğin: Sevgi, saygı, hoşgörü, eşitlik, adalet vb. bunlar da hemen hemen bütün demokratik ülkeler için evrensel değerlerdir. Laiklik ise en az bu değerler kadar önemlidir. Bu kavram bir ülkenin baştan ayağa siyasi, sosyal, ekonomik hatta askeri olarak neredeyse bütün yapılarını etkilemekte ve şekillendirmektedir. Bazı kavramlar vardır ki bunlar kimi ülkeler için önemli ya da değerli iken bazı ülkeler için ise önemsiz veya değersizdir. Bu tarz kavramlardan biri de laikliktir. Laiklik kavramı mahiyet bakımından aslında yukarıda belirtilen değerlerin temelin de yer almaktadır. Gelişmiş demokratik ülkelerde bile siyaset olarak ya da toplumsal ilişkilerde olsun insanların laiklik kavram algı ve tutumları günümüzde tartışılır bir hale gelmiştir. Laiklik kavramı bazı yabancı ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizde de sıklıkla tartışılan bir konudur. Bazılarınca laiklik neredeyse dinsizlikle eşit görülürken, bazıları için değerlerin temel taşı, bazıları için ise siyasetin merkezi konumundadır. Bu mihver dersin öncüsü olan sosyal bilgiler öğretmenleri ülke açısından değerlendirildiğinde mesleki vazifesi ve vicdani sorumluluğu yüksektir. Yine sosyal bilgiler öğretmenleri toplum açısından ulvidir. Sosyal bilgiler öğretmeni laiklik kavramını öğrencilerin farklı şekillerde yorumlamasını sağlayabileceği gibi nesnel bir şekilde kavramın öğrenilmesini de sağlayabilir. Bu bağlamda sosyal bilgiler öğretmenlerinin iyi bir yurttaş oluşumu için sadece bir kavramla bile ne kadar önem arz ettiği ortadadır. Sosyal bilgiler programına bakıldığında 4 – 7. sınıfta yüz altmış kavram kullanıldığı görülmektedir. Sınıf bazında laiklik kavramına baktığımızda 4. sınıf sosyal bilgiler dersinde laiklik kavramı bulunmamaktadır. Sosyal bilgiler 5. ve 6. sınıflarda ise laiklik kavramı giriş düzeyinde verilmektedir. 7. sınıf sosyal bilgiler dersinde ise bu kavram sosyal bilgiler öğretmenleri tarafından geliştirme düzeyinde verilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabında ise laiklik kavramı yine sosyal bilgiler öğretmenleri tarafından pekiştirme düzeyinde verilmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı; öğrencilerin, sosyal bilgiler dersi ile edindikleri laiklik kavramını metafor yolu ile nasıl algıladıklarını ortaya koyarak incelemektir. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim (fenomenoloji) benimsenmiştir. Metaforların ve temaların belirlenmesinde ise içerik analizinden yararlanılmıştır. Örneklemin belirlenmesinde seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden uygun örnekleme kullanılmıştır. Çalışma grubunu Siirt il merkezinde yer alan iki okulun ortaokul öğrencileri oluşturmaktadır. Hazırlanan form 155 öğrenciye uygulanmıştır. Hazırlanan formda öğrencilerin “Laiklik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .’a/e benzer. Çünkü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ifadelerini tamamlamaları istenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN MESLEK SEÇİMLERİNİN ANALİZİÖzet: Günümüz dünyasında, bireylerin yaşam boyu bir mesleği sürdürme imkanının giderek azaldığı dikkati çekmektedir. Bu değişim sürecine rağmen, bireylerin meslek seçimi, yaşamlarının en önemli seçimleri arasında yer almaktadır. Yapay zeka uygulamalarının yaygınlaşmasına bağlı olarak geleneksel meslekler giderek ortadan kalkmakta ya da fonksiyonlarında önemli farklılaşmalar yaşanmaktadır. Toplumsal değişim sürecine bağlı olarak günümüz öğrencilerinin mesleki yönelimlerinde de önemli farklılaşmaların yaşandığı gerçeği yaygın olarak dile getirilmektedir. Bu çerçevede araştırmada ilkokul, ortaokul ve ortaöğretimde öğrenimlerini sürdüren öğrencilerin meslek tercihlerini analizinin yapılması amaçlanmaktadır. Bu temel amaca bağlı olarak çalışmada, öğrencilerin mesleki seçimlerinin cinsiyet, sınıf, anne öğretim durumu, baba öğretim durumu, günlük internet kullanma süresine göre farklılık gösterip göstermediği irdelenmiştir. Araştırmada var olan durumu olduğu gibi betimlemek amacıyla nicel araştırma modellerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini 2018-2019 öğretim yılında Çanakkale il merkezindeki temel eğitimde öğrenimlerini sürdüren 4.sınıf, 8. sınıf öğrencileri ile ortaöğretimde öğrenimlerini sürdüren 12. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise bu okullarda öğrenimlerini sürdüren 648 öğrenci oluşturmaktadır Araştırmada araştırmacılar tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgiler Formu” ve “Meslek Tercih Formu” veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Araştırmanın verileri nicel veri analiz programı olan SPSS ile analiz edilmiştir. Araştırma verilerinin analizinde yüzde (%) ve frekans (f) değerleri kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda öğrencilerin en fazla tercih ettikleri meslek gruplarının kız öğrencilerde sağlık ve sosyal hizmetler alanı iken erkeklerde güvenlik alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Tüm sınıf düzeylerinde en fazla tercih edilen meslek alanı sağlık ve sosyal hizmetler alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Anne öğretim düzeyi düştükçe öğrencilerin tercih yönelimlerinin eğitim alanında artmaya başladığı görülmektedir. Öğrencilerin interneti kullanma süreleri artıkça tercih ettikleri meslek alanlarında medya, iletişim ve yayıncılık alanlarına yöneliminin arttığı görülmektedir. Diğer bir araştırma sonucuna göre, öğrencilerin interneti en çok araştırma ile bilgi edinme amacıyla kullandığı ve bu öğrencilerin meslek tercihlerinde en çok sağlık ve sosyal hizmetler alanında tercihler yaptığı ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Öğrenci, meslek seçimi, kariyer planlama Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN MİLLET KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: ÖZET Sosyal bilgiler dersi ülkenin eğitim felsefesine göre değerlendirildiğinde bu ders aracılığı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin normlarına saygılı, iyi yetişmiş bir yurttaş oluşturulmak amaçlanmaktadır. Öğrencilerin iyi bir vatandaş olarak yetişmesinde ise temel kavramların bilinmesi gerekmektedir. Bunlar: vatan, millet, bayrak gibi kavramladır. Bu kavramlar ulusal birliğimiz ve iyi bir vatandaş oluşumu için toplumun bütün fertleri tarafından özümsenmesi gereken temel kavramlardan bazılarıdır. Bu kavramlar öğrenciler tarafından benimsenmedikçe ya da özümsenmedikçe iyi bir vatandaş yetiştirmek neredeyse imkânsız hale gelebilir. Millet denilince genel olarak; aynı topraklar üzerinde yaşayan, ortak bir tarihi geçmişi olan, sevinçte ve keder de bir olan yani aynı duyguyu paylaşan, amaçları veya ülküsü ve gelenek- göreneği bir olan insan topluluğu aklımıza gelmektedir. Millet kavramının içinde yer alan duygu ve ülkü kavramları, sosyal bilgiler öğretmenleri için öğrencilere millet kavramı öğretiminde önemli ve öncelikli bir basamak olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti içerisinde aynı toprak üzerinde yaşayıp, ortak bir tarihi geçmişi olup ve aynı gelenek ve göreneğe sahip olan bir milletten çok sayıda kendi milletine ihanet eden bireyler yetişmektedir. Bu durum sosyal bilgiler öğretmenlerini ve sosyal bilgiler dersinin bu ülke için ne derece önemli olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Sosyal bilgiler öğretmenleri bu doğrultuda öğrencilerin duyuşsal ve bilişsel gelişimi üzerine bir strateji izlemeleri gerekmektedir. Strateji oluşturmadan önce öğrencilerin genel olarak bilişsel ve duyuşsal algılarını ortaya çıkarmak ve sonrasında bu konu ile ilgili bir strateji oluşturulması gerekmektedir. Bu çalışmada öğrencilerin metafor yolu ile kısmen de olsa laiklik kavramı üzerine öğrencilere ait olan bilişsel ve duyuşsal yargılarını ortaya çıkararak elde edilecek verilerin ileride kullanılabilecek çalışmalara yardımcı olacağı düşünülmektedir. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki farklı etnik grupların bulunduğu bir okulda öğrencilerin genel olarak millet kavramına ilişkin metaforik algılarının belirlenerek incelenmesi çalışmamızın amacını oluşturmaktadır. Sosyal bilgiler öğretim programında yer alan millet kavramına 4- 7. sınıflarda değinilmektedir. Millet kavramı sosyal bilgiler dersi ile öğrencilere dördüncü ve beşinci sınıflarda giriş düzeyinde verilmektedir. Altıncı sınıf sosyal bilgiler dersinde millet kavramı geliştirme düzeyinde verilmektedir. Yedinci sınıf sosyal bilgiler dersinde ise millet kavramının pekiştirme düzeyinde öğrencilere verildiği görülmektedir. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim (fenomenoloji) benimsenmiştir. Metaforların ve temaların belirlenmesinde ise içerik analizinden yararlanılmıştır. Örneklemin belirlenmesinde seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılmıştır. Ölçüt olarak Türk, Arap, Kürt kökenli öğrencilerin öğrenim gördüğü okul seçilmiştir. Seçilen okuldaki öğrenciler etnik olarak oran olarak birbirine yakın sayıda olduğu söylenebilir. Çalışma grubunu Siirt il merkezinde yer alan ortaokul öğrencileri oluşturmaktadır. Hazırlanan form 110 öğrenciye uygulanmıştır. Hazırlanan formda öğrencilerin “Millet. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .’a/e benzer. Çünkü. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ifadelerini tamamlamaları istenmiştir. Bu çalışma ortaokul öğrencilerinin millet kavramına yönelik metaforik algıları üzerine gerçekleştirildiği için dördüncü sınıf sosyal bilgiler öğrencileri değerlendirilmeye alınmamıştır. Araştırmaya dâhil edilen 5, 6 ve 7. sınıfların öğrencileri oluşturmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN MÜZİK DİNLEME TUTUMLARINA YÖNELİK ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Müzik ile ilk etkileşimin anne karnında başladığı belirtilmektedir. Annenin kalp atışlarıyla başlayan bu süreç doğum sonrasında da devam etmektedir. Annenin ve babanın etkisiyle belli bir müzik bilincine ulaşan çocuklar bunu ilkokulda geliştirir. Sınıf öğretmenlerine bu konuda çok görev düşmektedir. Bu araştırmanın genel amacı çocuğun bireysel ve toplumsal gelişiminde, ders esnasında, dersi anlamlandırmalarında müzik eğitiminin önemini belirlemek ve çocuklar üzerindeki etkisini ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır. Bu süreçte sınıf öğretmenlerinin öğrencilerin dinledikleri müzikleri etki edebilme düzeyleri ve müzik ile öğretim süreci arasında bir ilişki olup olmadığını belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini Kayseri ili merkez Talas ilçesi oluşturmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu okul deneyimi staj uygulamasının yapıldığı Osman Hilmi Kalpaklıoğlu ilkokulundaki 9 sınıf öğretmenin görüşlerine yer verilmiştir. Araştırma nitel araştırma yöntemi ile şekillendirilmiştir. Araştırma görüşme tekniği ile uygulanmıştır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Araştırma bulgularına göre Öğrencilerin dinlediği müzik ile davranışları arasındaki ilişki durumunun bağlantılı olduğu, öğretmenlerin müzikle dersi birlikte işlemesindeki en önemli etken geri dönütlerde ve pekiştirmelerde faydalı olduğu, Farklı dersleri daha etkili hale getirme de müzikten yararlandıkları, sınıf öğretmenlerinin öğrencilerin dinledikleri müzikleri kontrol edemediklerini, sadece zaman zaman tavsiyede bulunabildiklerini ve dinledikleri müzik tarzının çocuğun kişiliğine ve ailevi şartlarına göre değiştiğini belirtmişlerdir. Bu sonuçlara bağlantılı olarak ilkokul çağındaki çocuklarda müzik bilincinin oluşması sınıf öğretmenlerinin tutumlarına ve öğrencilerle olan ilgisine göre artabileceğini, ailelerin çocukların dinledikleri müzik tarzında etkili oldukları için ailelere yönelik bilinçlendirme çalışması yapılabileceği ve dersleri canlı tutmak için müzik ve ritimden yararlanılabileceği görüşleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN ÖTENAZİYE İLİŞKİN DÜŞÜNCELERİÖzet: Amaç: Ötanazi kavramı çok eski çağlardan beri tartışıla gelen, günümüzde tıp, hukuk, din, sosyoloji ve etik gibi birçok alanı ilgilendirmektedir ve ötanazi “ ölüm hakkı” olarak kabul edilmektedir. Araştırma; öğrencilerin ötanazi hakkında düşüncelerini belirlemek amacıyla planlanan, tanımlayıcı tipte bir çalışmadır. Yöntem: Araştırma 2014-2015 yılında Muğla Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ile Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümlerinin 1. ve 4. sınıflarında öğrenim gören tabakalı tesadüfi örneklem yöntemi ile belirlenen 401 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri, anket formu (ötanazi ile ilgili bilgi ve görüşleri belirlemeye yönelik 15 soru, sosyo-demografik özelliklerini 10 soru) aracılığıyla toplanmıştır. Veriler, SPSS 20.00 paket programı kullanılarak sayı, yüzde ve ki- kare analizi ile değerlendirildi. Bulgular: Araştırma kapsamına alınan öğrencilerin çoğunluğunun (%55,1) kız, (%66,6) hemşirelik bölümünde, (%51,4) 1.sınıf oldukları, (%34,4) ötanazi uygulaması için “insan/hasta hakkı” olduğunu düşündükleri, (%59,6) terminal dönemde hastayla karşılaşmadıkları, (%55,9) ötanazi hakkında okuldan bilgi sahibi oldukları, (%54,9) ölümcül hastalığı olan kişilerin kendi yaşamına son verme hakkı olmadığını, (%75,1) dini inancının ötanaziye engel olduğunu, (%23,4) ülkemizde ötanazinin yasallaşmasını istedikleri ve (%65,10) yasal düzenleme yapılması durumunda ötanazi uygulayacak ekipte görev almak istemedikleri saptanmıştır. Sonuç: Çalışmaya katılan öğrencilerin sınıflarına ve bölümlerine göre terminal dönemde olan hasta ile karşılaşma durumları, ötanazi uygulaması hakkında düşünceleri, ötanazi hakkında bilgiyi okuldan edinme, ötanazinin ülkemizde yasallaşmasını isteme durumları arasında anlamlı fark bulunmuştur (p<0,05). Günümüzde kronik hastalıkların artması, teknolojik gelişmeler ve yaşam süresinin uzaması ile birlikte artık yaşam kalitesi, palyatif bakım ve iyi ölüm gibi kavram¬lar da önem kazanmıştır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda tıp, hukuk, felsefe ve etik tarafından ölme hakkı olduğu kabul edilmektedir. Bu durumda toplumlar tüm disiplinleri tarafından kabul gören bir ötanazi politikası geliştirmek durumundadırlar. Ayrıca sağlık alanında eğitim gören öğrencilerin ötanazi konusunda eğitimleri ve farkındalıkları artırılmalıdır. Ülkemizde de başlayan öta¬nazi tartışmalarına, Hemşirelik ile Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü öğrencilerinin görüşlerinin yansıtılması ile çalışmanın bu konudaki bilimsel tartışmalara faydalı olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN PISA 2012 MATEMATİK BAŞARI PUANLARININ BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Akademik başarı bir eğitim veya öğretim kurumunda, okutulan derslerde geliştirilen ve öğreticiler tarafından takdir edilen notlarla ya da her ikisi ile belirlenen beceriler veya kazanılan bilgilerdir (Carter ve Good, 1973). Öğrencilerin akademik başarıları, pek çok ülkede eğitim sisteminin etkililiğinin önemli bir göstergesi olarak kabul edilmektedir (MEB, 2010). Ülkelerin eğitim sistemlerinin ne kadar etkili olduğunu ölçmek amacıyla uluslararası alanda PISA, TIMMS ve PIRLS gibi sınavlar yapılmaktadır (Dinçer ve Kolaşin, 2009; Eraslan, 2009). Bu sınavlara katılan öğrencilerin başarı düzeylerine bakılarak ülkelerin eğitim sistemleri hakkında kararlar verilmektedir. Bu doğrultuda eğitim sistemleri değiştirlmekte ve geliştirilmektedir. Öğrenci başarısını etkileyen değişkenler belirlenebilirse, başarısızlığın önüne geçilebilir. Bu araştırmada; PISA 2012 sınavı matematik başarısının cinsiyet, anne eğitim durumu, baba eğitim durumu değişkenleri ile öğrencinin evde sahip olabileceği sıra, kendi odası, bilgisayar, internet değişkenlerine göre anlamlı şekilde farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkenini PISA 2012 matematik başarı puanı, bağımsız değişkenini ise cinsiyet, anne eğitim durumu, baba eğitim durumu, sıra, kendi odası, bilgisayar, internet değişkenleri oluşturmaktadır. Betimsel tarama modelinde yürütülen çalışmanın evrenini 15 yaş grubundan PİSA 2012 sınavına katılan 4848 öğrenci arasından seçilen 1408 öğrenci oluşturmuştur. Kayıp ve eksik veri sorunu yaşayan öğrenciler veri havuzundan çıkartılarak 1408 öğrenci ile analizlere devam edilecektir. Verilerin analizleri SPSS 21.0 programı ile yapılacaktır Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN SOSYAL BİLGİLER DERSİNDEKİ BAŞARISIZLIKLARINA YÖNELİK ÖNYARGILARIÖzet: Eğitimin her bir alanında; eğitim felsefesinden, ders programlarına, üst düzey yöneticilerinden, okul idarecilerine, öğretmenlerden, velilere kadar en temel amaçlardan biride başarıyı yakalayabilmek ve bunu üst seviyelere çıkarabilmek olmuştur. Eğitimde başarı ise başarılı not alan öğrenci dışında, başarılı sonuçlar elde edip öğrendiklerini hayatla birleştirebilen öğrenciler ile sağlanabilir. Başarının sağlana bilmesi için başarmanın yollarını belirlemek gerekmektedir. Hatta diyebiliriz ki, başarıya ulaşmak için başarısızlıklara neden olan sebepleri bilmek gerekmektedir. Elde edilen başarısızlığa dair her bulgu eğitimin her kademesi için önemlidir çünkü başarısızlığa dair her bir veri başarıya giden yolda eğitim açısından hayati yani önemli bir anahtar rol oynamaktadır. Sosyal bilgiler dersi, sosyal bilimlerden yaralandığı için yani interdisiplin yaklaşıma (disiplinlerarası yaklaşım) sahip bir yapı olduğundan, öğrencilerin bu derse yönelik başarısızlık oranları realitenin dışında başarısızlığın çok daha fazla olduğu söylenebilir. Çünkü sosyal bilgiler tek bir kaynaktan değil de birçok kaynaktan yararlanmakta ve bu durum öğrencilerin gerçek anlamda sosyal bilgiler dersinde başarılı olma şansını bir nebze olsa da azaltmaktadır. Buna ek olarak konuların soyut olmasını da buna ekleyebiliriz. Sosyal bilgiler dersinin ölçme- değerlendirmesinin ülkemizde gerçeği yansıtmadığı söylenebilir. Örnek verecek olursak öğretmene yönelik psikolojik olarak uygulanan yüksek not baskısı sonucunda öğrencilerin objektif değerlendirme oranın düşük olduğu söylenebilir. Sosyal bilgiler dersinde yüksek not alan öğrencilerin, kendilerini başarısız olarak kabul ettiğini bu araştırmada görmekteyiz. Pisa sonuçları ise bu görüşümüzü destekler niteliktedir. Her bir başarısızlık öğrenci tarafından doğru bir şekilde algılandığında ve başarı için yeni bir adım olarak kabul edildiğinde öğretmenler açısından başarısızlık bir sorun olarak kabul edilmez veya edilmemelidir. Başarısızlık aslında yeni bir öğrenme yoludur. İnsanoğlunun gerçeği öğrenmesi, hayata bakışını değiştirmesi, sosyalleşmesi ve buna benzer durumlar bir nebzede olsa yanlışlıklar veya başarısızlıkların gerçekleşmesiyle meydana gelir. Lakin öğrenci başarısızlığını değerlendiremez bilgi ve başarısını başarısızlık üzerinden kara çeviremez ek olarak başarısızlığı kanıksar ise o zaman bir problem ortaya çıkmıştır demektir. Bu problem ise önyargıdır. Derse karşı ön yargıların büyük çoğunluğu ilkokul döneminde oluşmakla beraber bu önyargılar; programdan, öğretmenden, aileden veya öğrencinin kendi kuruntularından vs. kaynaklı olabilir. Bu önyargı ortaokulda ya azalır ya da artar. Bu durum öğretim açısından değerlendirildiğinde, önyargılarla mücadelenin şansa bırakılmamasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Önyargı, insanlığın farklı alanlarda gelişimini olumsuz yönde etkilemekte ve etkilemeye devam etmektedir. Bu alanlardan biride eğitim ve öğretimdir. Özellikle önyargıların kaldırılması veya en aza indirgenmesi eğitim ve öğretimin başarıya ulaşma şartlarının başında gelmektedir Öğrencinin başarısızlığı kabullenmesi, başarısızlıklarını tetikleyecek ve kendini başarısız bir öğrenci olarak kabullenecektir. Bu başarısızlıklar öğrencide muhakkak ki, başarısızlığa dair önyargıların oluşumuna sebebiyet verecektir. Öğretmenlerin görevi başarısızlığı kabullenmiş olan öğrencilerin başarısızlıklarının altında yatan nedenleri ve önyargıları belirleyerek bu olumsuzlukları düzeltmeye yönelik mücadele vermesidir. Bu çalışmada öğrencilerin sosyal bilgiler dersine yönelik ne gibi başarısızlık önyargılarının olduğu belirlenmeye çalışılarak öğretmenlerimize ve diğer araştırmacılara yönelik bir veri kazandırmak önceliğimizi oluşturmaktadır. Bu çalışma nitel bir araştırma olup, nitel araştırma desenlerinden “olgubilim deseni” kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu ise seçkisiz örnekleme yöntemlerinden basit seçkisiz örnekleme tekniği kullanılarak belirlenmiştir. Seçkisiz örnekleme Siirt İli ile sınırlı tutulmuştur. Siirt’in merkez okullarından seçkisiz bir şekilde seçilen 4 okulun 6, 7, , ve 8. sınıflarına form uygulanmıştır. Öğrencilerin önyargılarını ortaya çıkarmak amacıyla, öğrencilere görüş bildirim formu dağıtılmış olup, elde edilen veriler içerik analizi tekniği ile analiz edilip, yorumlanmaktadır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN “ÖĞRETMEN” KAVRAMINA İLİŞKİN İLERİ SÜRDÜĞÜ METAFORLARÖzet: Giriş: Öğretmenler, bireylerin hayatlarında önemli izler bırakır ve onların davranışlarının oluşumunda etkin rol oynar. Etkili eğitim faaliyetlerinin yürütülmesinde başat sorumluluk öğretmenlere yüklenmişlerdir. Sınıfta öğretim ortamının düzenlenmesi, hayata geçirilecek etkinliklerin belirlenmesi, ders araç gereçlerinin ve öğretim yöntemlerinin seçimi ve kullanılması bu sorumluluklardan bazılarıdır. Bu yükümlülükleri yerine getiren öğretmen, sınıfta etkin bir rol oynayarak öğrencilerin okulda bulundukları süre boyunca hem eğitimlerinde, hem de kişisel davranışlarında önemli etkilerde bulunmaktadır. Bu açıdan öğrencilerin hayatlarında çok derin etkiler bırakan öğretmenlerin öğrenciler tarafından nasıl algılandığı ile ilgili araştırmaların yapılması önemli görülmektedir. Öğrencilerin, öğretmenlere ilişkin algılarını belirlemenin çeşitli alternatif yöntemleri vardır. Bu yöntemlerden biri de metafordur. Bir kelimeyi veya kavramı kabul edilenin dışında başka anlamlara gelecek biçimde kullanma şeklinde tanımlanan metafor (TDK, 2013), bir kavramın bireyde oluşturduğu anlam ya da kavramsal ifadelerdir. Metafor, bir kavramın başka bir kavramla açıklanmasından daha önemli ve güçlü bir zihinsel üretimdir, çünkü ilgili kavrama dönük sahip olunan derinliği ve deneyimleri ifade eder (Eraslan, 2011, Sezer, 2003). Amaç: Bu araştırmanın amacı, öğrencilerin, öğretmenlere ilişkin metaforik algılarını belirlemektir. Bu genel amaç çerçevesinde, aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır. 1. Öğrenciler “öğretmen” kavramına ilişkin sahip oldukları algıları hangi metaforlarla ifade etmektedir? 2. Öğrenciler “ideal öğretmen” kavramına ilişkin sahip oldukları algıları hangi metaforlarla ifade etmektedir? 3. Öğrencilerin “öğretmen ve ideal öğretmen” kavramına ilişkin sahip oldukları algıları cinsiyete göre nasıl farklılık göstermektedir? 4. “Öğretmen” kavramına ilişkin olarak öğrenciler tarafından ileri sürülen metaforlar, ortak özellikleri bakımından, hangi kategoriler altında toplanabilir? Yöntem: Araştırma modeli, evren, örneklem. Bu çalışma, betimsel tarama modelindedir. Nitel yöntemle, yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılarak yürütülmüştür. Çalışma grubu: Araştırmanın çalışma grubu, Van ilinin üç merkez ilçesinde yer alan üç ortaokuldaki 31 öğrenciden oluşmuştur. Verilerin toplanması ve çözümlenmesi: Veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak toplanmıştır. Veriler içerik analiziyle çözümlenmiştir. Araştırma kapsamına dahil edilen metaforların alfabetik sıralaması yapılarak, her bir metaforu temsil eden öğrenci sayısı (f) ve yüzdesi (%) hesaplanmıştır Ardından belirli ortak özelliklere sahip metaforlar gruplandırılarak alt kategoriler altında değerlendirilmeye alınmıştır. Kaynaklar Eraslan L.(2011). Sosyolojik metaforlar. Akademik Bakış Dergisi. Sayı:27, Kasım – Aralık 2011. TDK /Türk Dil Kurumu, (2013). http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts& guid=TDK.GTS.51e3d994a74d52.92111380. Erişim tarihi: 23 Haziran Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN,ÖĞRETMENLERİN.ÖĞRETMEN ADAYLARININ VE ÖĞRETİM ELEMANLARININ ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEYE BAKIŞ AÇISIÖzet: : Bu çalışmanın amacı , kalitel i öğretmen yetiştirmede nitelikli çözüm yollarının bulunmasına ilişkin , günümüzdeki eğitim sisteminin durumunu belirlemektir .Araştırma kapsamına girenler , öğretmen adaylığına geçme aşamasında olan lise son sınıf öğrencileri , öğretmenler , eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştiren programlarında okuyanlar yani öğretmen adayları ve bu programda öğretim elemanı olarak çalışanlar şeklinde dört gruptur .Araştırmanın verileri ,öğrencilerin öğretmeni değerlendirmeleri , öğrencilerin okul ortamın ı değerlendirmeler, öğretmenliğin çekici bir meslek olması için yapılması gerekenler ve öğretmenin sahip olması gereken nitekiler olarak isimlendirilen dört ayrı anlek aracığıyla toplanmıştı. Yapılan araştırmada ortaya çıkan bulgular,öğrencilerin öğretmenleri ile ilgili değerlendirmeleri, okullarına ilişkin yaklaşımları,öğretmenlik mesleğinden beklentileri ve öğrencileri öğretmenlik mesleğine hazırlayan kurumların bugünkü durumlarını göz önüne alarak öğretmenlerin öğrencilerin gözünde sahip olması gereken nitelikleri hakkında özet bilgi vermektir.Bu bilgiler yolunda öğretmenlerin, öğretmen adaylarının ve öğretim elemanlarının, öğretmen yetiştirme konusundaki önerileri ve sistemin gelişmesi konusunda yapılması gerekenler tartışılmaktadır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİNDE DUYGUSAL ÖĞRENME VE DAVRANIŞ EĞİLİMLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmada dört ve beşinci sınıfa devam eden öğrencilerin (N=500) duygusal öğrenme becerileri cinsiyet, sınıf, davranış eğilimleri değişkenleri açısından incelenmiştir. Çalışma Sinop İl merkezinde bulunan okullarda yürütülmüştür. Duygusal öğrenme sosyal duygusal öğrenme kavramı içinde problem çözme, stresle başa çıkma, iletişim ve benlik saygısı boyutlarını içermektedir. Davranış eğilimleri ise çekingenlik, saldırganlık ve atılganlık boyutlarını içermektedir. Çalışmada bilgi formu dışında birinci ölçme aracı olarak Baydan (2010) tarafından geliştirilen dört boyutlu ve yirmi bir maddeden oluşan “Sosyal Duygusal Beceri Algısı Ölçeği” kullanılmıştır. Çalışmada ikinci ölçme aracı olarak Deluty (1979) tarafından geliştirilen ve Türkçe uyarlaması Uşaklı (2006) tarafından yapılan üç faktörün on üç durum ve otuz dokuz maddede ölçüldüğü “Çocuklarda Davranış Eğilimi Ölçeği kullanılmıştır”. Çalışmanın bulguları ilkokul dört ve beşinci sınıfa devam eden öğrencilerin sosyal duygusal öğrenme becerilerinin cinsiyet, sınıf, atılganlık, saldırganlık ve çekingenlik değişkenlerinin bazıları açısından anlamlı farklılıklar olduğu ortaya çıkmıştır. İlerde yapılacak çalışmalar sosyal duygusal öğrenme becerileri eğitiminin farklı sınıf seviyelerinde atılganlık eğitimiyle ilişkilendirilerek verilmesi üzerine yapılacak nitel çalışma olarak desenlenebilir. Ayrıca gerek duygusal öğrenmeleri gerekse davranış eğilimlerini etkileyebilecek olan iki ya da tek ebeveynlik, aile sosyo-ekonomik seviye ve kardeş sahibi olma değişkenlerinin irdelendiği çalışmalara ihtiyaç vardır. Yapılacak tüm çalışmaların ötesinde duygusal öğrenme ve davranış eğilimi açısından düşük seviyedeki öğrenciler için gerekli müdahaleler alınmalıdır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİNİN ANTİBİYOTİK İLAÇ KULLANMA DURUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Amaç: Uygunsuz antibiyotik kullanımı toplumda dirençli bakterilerin hızla yaygınlaşmasına neden olan önemli bir halk sağlığı problemidir. Antibiyotikler en çok reçete edilen ve en sık kullanılan ilaç grubudur. Antibiyotik kullanmaktaki amaç enfeksiyon hastalığını tedavi etmek ve olası enfeksiyon gelişimini önlemektir. Bu da ancak akılcı antibiyotik tedavisi ile gerçekleşir. Akılcı antibiyotik kullanımının temel ilkeleri doğru ilacın, doğru endikasyonla, doğru dozda, doğru zamanda ve doğru yoldan uygulanmasıdır. Akılcı antibiyotik kullanımı sadece tedavinin etkinliği için önemli değil, aynı zamanda, yüksek maliyetleri, istenmeyen yan etkileri ve antimikrobiyal direncin yayılmasını da önler. Dünya Sağlık Örgütü’nün Temel İlaçlar ve Aşılar Eylem Planı’nda da, bu görüşe paralel düşünceyle, toplumun doğru ilaç kullanma bilincini geliştirmeye yönelik eğitim programlarının düzenlenmesi önerilmektedir. Bu amaçla antibiyotik üreticisi firmalar, eczacılar ve hekimler sürekli işbirliği içinde çalışmalı ve mutlaka görsel ve yazılı basın organlarının desteği ile toplum da eğitilerek uygun antibiyotik kullanımı konusunda bilinçli insanların oluşturduğu bir ortam yaratılmalıdır. Bu çalışma, hemşirelik öğrencilerinin antibiyotik kullanım durumlarını belirlemek amacıyla kesitsel ve tanımlayıcı olarak yapıldı. Yöntem: Araştırmanın evrenini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü 1.ve 4.sınıfta okuyan (420 öğrenci), örneklemini ise tabakalı tesadüfi örneklem yöntemi ile belirlenen 267 öğrenci oluşturdu. Araştırma verileri, anket formu (41 soru) aracılığıyla toplanmıştır. Sonuçlar: Öğrencilerin %65.90’u kız, %58.40’ü 1. sınıf oldukları, %41.20’sinin devlet yurdunda kaldıkları, %62.50’inin gelir-gider durumunun denk olduğu, %85.40’ının antibiyotik kullandığı, %21.30’unun reçetesiz ile ilaç kullandıkları ve reçetesiz ilaç kullananların da %75.44’ünün eczacı önerisi ile antibiyotik kullandıkları saptanmıştır. 1. ve 4. sınıfta okuyan öğrencilerin antibiyotik kullanım davranışları, kullandıkları antibiyotik ilaçları bilmeleri, antibiyotiği doğru kullanımını bilme arasında fark bulunmuştur (p<0.05). Öğrencilerin %64.00’ı gereksiz antibiyotik kullanımı, antibiyotiklerin etkinliğini azaltır ve bakterinin direnç kazanmasına neden olur ifadesine çok doğru, %59.20’si antibiyotikler çok fazla ve gereksiz yere kullanılmaktadır ifadesine çok doğru, %76.80’i ise öğrenciler akılcı antibiyotik kullanımı konusunda bilgilendirilmelidir ifadesine çok doğru olarak cevap verdikleri, %41.20’i diğer insanlar ile kendilerini karşılaştırdıklarında çok az sıklıkta, %47.20’si ise bazen nezle veya grip olduğunda antibiyotik kullandıklarını düşündükleri tespit edilmiştir. 1. ve 4. sınıf öğrencilerin antibiyotik kullanımı ile ilgili davranışları arasında fark bulundu (p<0.05). Öğrencilerin büyük çoğunluğunun akılcı antibiyotik kullanımını bilmedikleri, bu konuda 1. ve 4. sınıf öğrenciler arasında fark olduğu saptandı. Öğrencilere lisans ders programları içinde antibiyotiklerin akılcı kullanımı konusunda eğitim verilmeli, akılcı ilaç kullanımının önemi konusunda farkındalıkları arttırılmalıdır. Poster bildiri ÖĞRENCİLERİNİN VE 6. SINIF SOSYAL BİLGİLER ÖĞRENCİLERİNİN HAZIRBULUNUŞLUK DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: ÖĞRENCİLERİNİN VE 6. SINIF SOSYAL BİLGİLER ÖĞRENCİLERİNİN HAZIRBULUNUŞLUK DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÖZET Eğitimde terim ve kavramlar, çeşitli olgu ve olayların tanımlanması açısından son derece önemlidir. Kavramlar bilgilerin yapı taşları olarak kabul edilmektedir. Sosyal bilgiler öğretimi her açıdan saygın ve erdemli vatandaş yetiştirmeyi amçladığı içindir ki terimler bu kapsam da da coğrafi terimler önemli yer kapsamaktadır.Kavram öğretimi açısından yetişkin ve deneyimli bireyler yetiştirmeyi amaçlayan Sosyal Bilgiler Öğretmi coğrafi terimler de bu açıdan önemlidir.Temel vatandaşlık becerilerinin kazandırmayı amaçlayan Sosyal Bilgiler öğretiminde ve Sosyal Bilgiler dersi içerisinde yer alan konuların öğretiminde kavramların önemli bir yeri vardır. Eğitim kurumlarının en önemli amaçlarından biri, öğrencilerini, her şeyden önce, yaşadığı topluma yararlı, sorumluluklarının farkında birer vatandaş olarak yetiştirmektir. Öğrencilere bu amaca ulaştırmada, genişleyen program anlayışı ile Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler dersleri ile temel vatandaşlık becerileri kazandırılmak istenmektedir .Kavram, ortak özellikleri taşıyan nesne, olgu,olay, fikir ,düşünce ve davranışların oluşturduğu sınıflamaların soyut temsilcileridir. Düşünmenin temel aracı olan kavramlar yaşamımızın her evresinde değişebilmektedir.Bu çalışmada ilköğretim 4. Sınıf öğrencileri ile ortaöğretim 6. Sınıf Sosyal Bilgiler öğrencilerinin ders programlarında yer alan coğrafi kavramlar bakımından bu öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyleri tespit edilmeye çalışılarak, bu kavramların ve terimlerin çeşitli yöntem-tekniklerle ne kadar öğretilip geliştirilebildiğinin karşılaştırılması amaçlanmıştır Sözlü bildiri ÖĞRENCİNİN DÜNYASINA GİRMEK: EĞİTİMDE YENİ OKURYAZARLIKLAR DEVRİNE BİR BAKIŞÖzet: Tarihin hiçbir döneminde son iki yüzyıl kadar hızlı dönüşümlerin olduğu bir dönem yaşanmamıştır. Gün geçtikçe mekanik dünyadan dijitalleşen bir dünyaya doğru ilerliyoruz. Bu değişim süreci bir yandan toplumsal alan sınırlarında pek çok yeni kavramın türemesine neden olurken bir yandan da var olan kavramların da değişimini beraberinde getirmiştir. Kuram ve uygulama anlamında önemli değişimler geçiren kavramlardan biri de okuryazarlık kavramı olmuştur. Önceleri göz ve beyin koordinasyonuyla yazılı metinler oluşturabilme ve var olan yazılı metinleri anlamlandırabilme becerisi olarak kısaca tanımlayabildiğimiz okuryazarlık için günümüzde pek çok farklı tanım kullanılmaktadır. Artık farklı okuryazarlık türlerinin ortaya çıktığı yeni okuryazarlıklar devrini yaşamaktayız. Eğitimin değişim ve dönüşüm sürecinde yeni okuryazarlıkların önemli bir payı olduğu söylenebilir. Özellikle, eğitimde ileri ülkelerde bilgi okuryazarlığı, medya okuryazarlığı, dijital okuryazarlık, çok katmanlı okuryazarlık, eleştirel okuryazarlık, kültürel okuryazarlık vb. yeni okuryazarlık türlerinin ders plan ve içerikleriyle gitgide bütünleştiği görüyoruz. Ülkemizde de bu anlamda son dönemlerde dikkate değer gelişmeler yaşanmaktadır. Dijital teknolojilerin var olduğu bir zamanda dünyaya gelen bireyler ile bu teknolojileri daha sonradan kullanmayı öğrenen (ya da öğrenemeyen) bireyler arasında sosyal ilişkilerden düşünüş biçimlerine kadar farklı özellikler olduğu düşünülebilir. Kuşaklar arasındaki makasın günümüzde oldukça açıldığını söyleyebiliriz. Günümüz gençleri genel olarak öğretmenlerinden farklı bir boyutta yaşamaktalar. Çoğunlukla onlardan farklı şeylerle ilgileniyorlar, farklı ilgileri var, farklı araçlar kullanıyorlar ve farklı metinlerle karşılaşıyorlar. Gün içinde çoğunlukla zamanlarının büyük bir kısmını dijital dünyanın içinde geçiren öğrenciler, sınıfa geldiklerinde gerçek hayatlarından oldukça farklı bir dünyayla karşılaşmaktalar. Bu durum, onların okula ve derse uyumlarından öğretmenleriyle iletişimlerine kadar birçok alanda sorunlar meydana getirebilmektedir. Eğitimin önemli ilkelerinden “çocuğa görelilik” ilkesinin bu anlamda zaman zaman göz ardı edildiği dikkati çekmektedir. Bu gibi sorunların azaltılması ve giderilmesi için eğitimci ve yöneticilerin öğrencinin dünyasına girebilmeleri adına yeni okuryazarlık becerileriyle tanışmaları önemli görülmektedir. Bu çalışmada, okuryazarlık sürecindeki değişimler ve yeni okuryazarlıkların eğitime getirdiği yenilikler üzerinde durularak, öğretmen eğitimiyle yeni okuryazarlıkların bütünleştirilmesi adına yapılabilecekler tartışılacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRENEN MERKEZLİ YENİ EĞİTİM YAKLAŞIMLARININ SINIF YÖNETİMİNE YANSIMALARI: ADIYAMAN İLİ ÖRNEĞİÖzet: Giriş: Öğretmene bilgiye ulaşma ve akarıma görevi veren klasik eğitim yaklaşım, yerini öğrenciye ihtiyacı olan bilgiye nasıl ulaşacağını, bilgiyi nasıl yeniden yapılandıracağı konusunda yardım ve motivasyon sunan yeni anlayışa bırakmıştır. Günümüzde, eğitim programları, ölçme değerlendirme sistemleri ve ders kitabı temaları gibi temel sistem öğeleri öğrenen merkezli eğitim yaklaşımlarına göre şekillenmektedir. Eğitim sisteminin ana unsuru olan öğretmenlerin öğrenen merkezli eğitim yaklaşımları konusunda yeterli düzeyde bilgi ve beceriye sahip olmaları ve bu birikimi sınıf içi etkinliklere yansıtmaları, istenmeyen olayların azalması açısından oldukça önemlidir. Bu araştırmada ortaokullarda çalışan öğretmenlerinin görüşlerinden hareketle, öğrenen merkezli eğitim yaklaşımlarının, sınıf yönetimine yansımaları konusu çalışılmıştır. Araştırmanın Amacı: Bu araştırmanın amacı, öğrenen merkezli eğitim yaklaşımlarının, çağdaş sınıf yönetimine yansımalarını, ortaokullarda görev yapan öğretmenlerinin görüşleri temelinde incelemektir. Araştırmada, Adıyaman merkez ilçede bulunan ortaokullarda görev yapan öğretmenlerin, öğrenen merkezli eğitim yapma ve bu uygulamanın sınıf yönetimine yansıma durumu nasıldır? Sorularına yanıt aranmıştır. Araştırmanın Yöntemi: Araştırmada görüşme yöntemi temel alınmıştır. Araştırmada, yapılan görüşmelerden ortaya çıkan kavramlar, anlamlar ve ilişkiler ayrıntılı bir biçimde incelendiğinden araştırma nitel bir çalışmadır. Çalışma Adıyaman özelinde yapıldığından, araştırma deseni bir durum çalışması olarak görülebilir. Araştırmanın çalışma grubu, 2016–2017 eğitim-eğitim yılında Adıyaman il merkezinde bulunan 10 ortaokulda görev yapan toplam 20 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunun kapsam geçerliliği için alan uzmanlarının görüşlerine başvurulmuştur. Verilerin analizinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Görüşmelerden elde edilen verilerin analizi için, öncelikle bireylerin fikir birliğine vardığı veya varamadığı noktalar belirlenerek, birbirleriyle ilişkili olan ifadelerin aynı grup altında toplanması çalışmaları yapılmıştır. Verilerin analizi sürecinde ortaya çıkan anlama göre çeşitli kodlar oluşturmuştur. Verilerin, bütünleştirici yönde analize tabi tutulması sonucu oluşan kavramların ortak yönleri daha üst düzey olan kategorilere dönüştürülmüştür. Katılımcılar belirlenirken, çalışmaya gönüllü olmaları ve görevinde en az 5 yıl görev yapmış olmaları esas alınmıştır. Veri toplama sürecinde, sunulan görüşlerin gizli tutulacağı ve sadece araştırma amaçlı kullanılacağı güvencesi verilmeye çalışılmıştır. Bu süreçte çalışma grubundaki kişilerin kimliklerini gizli tutmak amacıyla; öğretmenlere; Ö1, Ö2, Ö3, şeklinde kodlar verilmiştir. Araştırmanın Sonuçları: Araştırmada elde edilen verilerin analizi sonucunda, öğretmenlerin öğrenen merkezli eğitim yaklaşımları temel aldıkları ancak sınıf yönetimine yansımaları konusunda farkındalıklarının düşük olduğu sonucuna varılmıştır. Poster bildiri ÖĞRENME AMAÇLI YAZMA ETKİNLİKLERİNİN AKADEMİK BAŞARIYA ETKİSİNİN TARTIŞILMASIÖzet: Çalışmanın amacı, öğrenme amaçlı yazmayla ilgili etkinliklerin ilkokul öğrencilerinin akademik başarılarına etkisini tartışmaktır. Çalışmanın verileri, öğrenme amaçlı yazmayla ilgili kitaplar, bilimsel kongre-sempozyumlarda sunulan bildiriler ve bilimsel makaleler gibi dokümanların betimsel analiz yaklaşımına göre incelenmesiyle sağlanmıştır. Genelde nitel bir araştırmanın bulguları; görüşme, gözlem ve dokümanlarla sağlanan verilerden oluşmaktadır. Nitel araştırmalarda doküman incelemesi tek başına bir veri toplama yöntemi olarak kullanılabilir. Doküman incelemesi, genelde araştırılması amaçlanan olaylar veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar, onlara ulaşılması fazla zaman almadığı, ekonomik ve kolay olduğu için gözlem ve görüşmelere tercih edilmektedir. Kütüphanelerde bulunan her kitap, her dergi ve makale; işini severek yapan her araştırmacı için her daim hazır olan bilgi ve veri kaynağı olabilir. Öğrenme amaçlı yazmayla ilgili yapılan çalışmaların bulguları, başarı oranlarının deney gruplarının lehine yüksek olduğunu göstermektedir. Özellikle yarı deneysel çalışmalarda deney ve kontrol gruplarının öntest sonuçları arasında anlamlı bir fark bulunmamasına karşın sontest sonuçları, genelde öğrenme amaçlı yazma etkinliklerini gerçekleştiren deney gruplarının daha başarılı olduğunu belirtmektedir. Anlatılan konulardan sonra öğrencilerden, yaşça küçük muhataplara yönelik öğrenme amaçlı yazma etkinliklerinin yazılmasının istenmesi-kullanılması, etkinliği gerçekleştiren öğrencilerin hakkında yazdıkları konuları zihinlerinde doğru yapılandırmalarını ve öğrenmelerinin kalıcı olmasını sağlayabilir. İlkokul öğrencilerinin, yaşları gereği, daha iyi motive olabilecekleri düşünüldüğünden öğrenme amaçlı yazma etkinliklerinin kullanılması, onların akademik başarılarına olumlu etkide bulunabileceği öngörülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRENME GÜNLÜKLERİNİN İLKOKUL MATEMATİK DERSİ UZUNLUKLARI ÖLÇME KONUSUNUN ÖĞRETİLMESİNDE UYGULANMASIÖzet: Çağımızda bilgi sürekli değişim ve ilerleme içerisindedir. Günümüz toplumlarına yön veren ve hızla artan teknolojik ve bilimsel gelişmelere uyum sağlayabilen gerekli becerileri kazanmış güçlü bireylerin yetişmesi oldukça önemlidir. Yaşanan değişimlerin etkilediği alanlardan birisi de eğitimdir. Bu sebeple gerek eğitim kurumları gerekse eğitim plan ve programları bu değişimlere göre düzenlenmelidir. Son yıllarda geleneksel eğitim anlayışından yenilikçi eğitim anlayışına doğru bir geçiş yaşanmasıyla bilginin öğretilmesinden ziyade bireyin “ kendi öğrenmesinin farkındalığını” edinmesi önem kazanmıştır (Polat, Uslu, 2012). Bu yenilikçi eğitim anlayışı içinde yansıtıcı düşünme kavramı da gündeme gelmiştir. Yansıtıcı öğretim, eğitimin verimini artıran ve öğrencinin kendi öğrenmesinin ve yeteneklerinin farkında olabilmesini sağlayan bir sistemidir. Yansıtıcı düşünme sistemine göre tasarlanmış eğitim ortamlarında öğrencilerin hem yansıtıcı düşünmeyi kazanmasını sağlayan hem de öğrendiklerini yansıtabilecekleri uygulamalar mevcuttur. Öğrenme günlükleri de yansıtıcı düşünmeyi geliştiren uygulamalardandır. Öğrenme günlükleri; öğrencilerin öğrendikleri konularla ilgili görüşlerini belirttiği ve öğretmenlerin periyodik kontroller yaparak öğrencilere geri bildirimlerde bulundukları ve aynı zamanda üst düzey bir süreç değerlendirme aracı olan yazılar olarak tanımlanmaktadır. Matematik tüm dünyada çok önemli bir bilim olarak görülmektedir. Toplumların kalkınmasında ve gelişmesinde matematiğin önemi tüm ülkelerce kabul edilmiştir. İlkokul dördüncü sınıf matematikle ilgili önemli kavramların anlatıldığı dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple çalışmada ilkokul dördüncü sınıfa devam eden öğrenciler seçilerek, öğrenme günlükleri öğretimi önemli görülen matematik dersinde kullanılmıştır. Araştırmanın amacı “Öğrenme günlüklerinin ilkokul Matematik dersi uzunlukları ölçme konusunun öğretilmesinde uygulanmasının” akademik başarıya etkilerini ortaya koymaktır. Bu bağlamda; öğrenme sürecinde yapılan ek uygulamaların öğrenmenin bütününe olan etkilerinin incelenmesi de amaçlanmıştır. Çalışma ön test son test kontrol gruplu yarı denyesel olarak yapıldı. Örneklem Tokat ili Turhal ilçesinde 2014-2015 öğretim yılında ilkokula devam 35 dördüncü sınıf öğrencisi olarak belirlendi. Kura yoluyla tesadüfî olarak yapılan atamada 18 kişiden oluşan 4-A sınıfı kontrol; 17 kişiden oluşan 4-B sınıfı deney grubu olarak seçildi. Araştırmada veri toplama aracı olarak “ UÖKK (Uzunlukları Ölçme Konusu Kavrama) ölçeği ” ile araştırmacı tarafından hazırlanmış olan “Öğrenme Günlükleri” kullanılmıştır. Ölçeğin geçerlik ve güvenirliğini ölçmek için pilot bir uygulama yapılmıştır. Yapılan uygulamada ön test ve son test puanlarının karşılaştırılması sonucunda Cronbach Alpha kolerasyon katsayısı, .94 olarak bulunmuştur. Ölçekteki soruların madde analizleri Iteman programı ile yapılmıştır. Ayrıca soruların hazırlanması aşamasında alanında uzman ilköğretim matematik öğretmenleri ve ilkokul dördüncü sınıf öğretmenlerinin görüş ve önerileri alınmıştır. Verilerin toplanması sekiz hafta sürmüştür. İlk hafta deney ve kontrol gruplarına UÖKK ölçeği ön test olarak uygulanmıştır. Sonraki altı hafta yalnızca deney grubuna öğrenme günlükleri uygulanmıştır. Öğrenme günlükleri öğrencilere araştırmacı tarafından bire bir dağıtılarak her hafta yapılan dersin son 20 dakikasında öğrenciler tarafından doldurulmuştur. Günlükler incelenerek öğrencilere geri bildirimlerde bulunulmuştur. Ders işlenişi ve öğretim süreci de günlüklerden edinilen bilgiler ışığında her hafta tekrar düzenlenmiştir. Sekizinci hafta UÖKK ölçeği deney ve kontrol gruplarına son test olarak tekrar uygulanmıştır. Ön test ve son testten toplanan verilere kovaryans analizi ve t- testi uygulanmıştır. Günlüklerden toplanan veriler nitel analize tabi tutularak betimsel olarak yorumlanmıştır. Sonuç olarak, başarıya etkisi araştırılan öğrenme günlüklerinin, öğrenmeyi olumlu yönde etkilediği derse ilişkin akademik başarıyı artırdığı belirlenmiştir. Ayrıca öğrenme günlüklerinin, kız öğrencilerin uzunlukları ölçme konusunu daha iyi kavramalarını sağladığı ve günlüklerin, kız öğrencilerin başarısını erkek öğrencilere oranla anlamlı şekilde artırdığı görülmüştür. Sözlü bildiri ÖĞRETEN ÇUBUKLARÖzet: Bu çalışmanın en önemli yönü, eğitimin her kademesinde uygulanabilir bir çalışma olmasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Başkanlığı tarafından her yıl okullarda okutulan Türkçe ders kitaplarında belirtilen kazanımlardan olan:’’kelimeleri kuralına uygun olarak yazar. Kelimeleri yazım ve noktalama kurallarına dikkat ederek yazar ve okur, Türkçenin kurallarına uygun cümleler kurar’’ kazanımlarını yansıtmasıdır. Bu çalışma kapsamında araç-gereç olarak günlük hayatta sıkça kullanılan ve bulunması çok kolay olan dil çubuğu ile bu dil çubuklarını koymak için üzeri Türkçe dersine ait kısa notlarla süslü bir kutudur. Öğreten çubuklar sayesinde öğrenciler daha çok kelime telaffuz edecek, yeni kelimeler öğrenecek , yeni öğrendiği kelimeleri kavrayacak ve de öğrendiği yeni kelimelerin cümle içerisinde kullanımına örnekler görecektir. Öğreten çubukların ön yüzüne yazımı sıkça karıştırılan kelimeler yazılır. Örneğin Kipri-Kirpi gibi. Ön yüzde yazımı yanlış olan kelime olduğu için çarpı işareti ile üzeri kaplanacaktır . Daha sonra arka yüzünde ise kelimenin doğru yazımı verilecek ve altına yazımı doğru yazılan kelime cümle içerisinde kullanılacaktır. Böylece her bir yeni çubuk bu şekilde kutunun içerisine konulacaktır. Ayrıca kutu içine konulan çubukların üst kısmı delinip(kitap ayracı gibi) üzeri açıklayıcı minik kağıtlar yazılır ve bu kağıtlar pvc ile kaplanarak iple çubuğa bağlanır. Bu sayede öğrenciler Türkçede belirtilen kazanımlara uygun olarak bilgiler öğrenirler.Öğreten çubuklar gerek maliyet açısından gerekse de hazırlanması kolay ve sürekli yenilenebilir bir materyal olmasından dolayı tüm eğitim kademelerinde özellikle ilkokul ve ortaokullarda tercih edilebilir. Sözlü bildiri ÖĞRETİM ELEMANLARININ AKADEMİK TEŞVİK ÖDENEĞİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİÖzet: Yükseköğretim Kurulu, bilim, teknoloji ve sanata katkı sağlayıcı nitelikte bilimsel faaliyetler yapan devlet yükseköğretim kurumları kadrolarında bulunan öğretim elemanlarını desteklemek amacıyla 2016 yılında “Akademik Teşvik Ödeneği uygulaması başlatmıştır. Bunun için 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunun Ek 4. Maddesine dayanılarak, söz konusu uygulamanın usul ve esaslarını belirleyen Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliğini hazırlamış ve kamuoyuna duyurmuştur. 2016 yılı uygulamaları için hazırlanan ilk Yönetmelik meydana gelen ihtiyaçlar doğrultusunda 2017 uygulamaları için yeniden gözden geçirilmiş, 31 Aralık 2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yeni Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. Yeni yönetmeliğe göre; her bir takvim yılı için, bir önceki yıl, bilim, teknoloji ve sanata katkı sağlayıcı nitelikte yurt içinde veya yurt dışında sonuçlandırılan proje, araştırma, yayın, tasarım, sergi, patent ile çalışmalarına yapılan atıflar, bilim kurulu bulunan uluslararası düzeydeki toplantılarda tebliğ sunma ve almış olduğu akademik ödüller esas alınarak öğretim elemanları için yüz puan üzerinden yıllık akademik teşvik puanı hesaplanmaktadır. Puanı otuz ve üzerinde olanlara, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuru brüt aylık tutarının; kadrolara göre belirlenen oranlarında hesaplanan tutarda yıl boyunca akademik teşvik ödeneği verilmektedir. Akademik Teşvik Ödeneği uygulamasının temel amacının; öğretim elemanlarını performansa dayalı olarak ödüllendirmek ve verimliliklerini arttırmak olduğu ifade edilmektedir. İlk kez 1980’li yılların başında insan kaynakları yönetimi literatüründe yer almaya başlayan performans yönetiminde kurumun amaçlarının gerçekleşmesine katkı yapan çalışanların belirlenmesi ve ücretlendirilmesi söz konusudur çünkü ücret çalışanın işine özendirilmesinde ve kariyerini planlamasında önemli bir etken olarak görülmektedir. Öte yandan iki yıldır uygulanmakta olan Akademik Teşvik Ödeneği ile ilgili olarak ikinci yıl yeniden düzenlemeler yapılmış olmakla birlikte bu uygulamanın hedef kitlesi olarak öğretim elemanlarının görüşleri bilimsel bir çalışma kapsamında alınmamıştır. Buradan hareketle bu çalışmanın amacı öğretim elemanlarının Akademik Teşvik Ödeneği uygulaması ile ilgili görüş ve önerilerini ortaya koymaktır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak kurgulanmıştır. Çalışma grubunu bir devlet üniversitesinde görev yapan öğretim elamanları oluşturmuştur. Verileri toplamak için, araştırmacılar tarafından geliştirilen, demografik özellikler ve akademik teşvik ödeneği uygulaması ile ilgili görüş ve önerilere yönelik açık uçlu soruları kapsayan anket formu kullanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. İçerik analizi süreci devam etmekte olup, elde edilen bulguların, sırasıyla öğretim elemanlarının akademik teşvik ödeneği uygulaması ile ilgili görüşleri ve bu uygulamanın geleceği ile ilgili önerileri ana temalarında sunulması planlanmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETİM ELEMANLARININ ETKİLİ ÖĞRETİM VE ÖĞRETMENLİK NİTELİKLERİNİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bu çalışmada eğitim fakültelerinin farklı bölümlerinde görev yapan öğretim elemanlarının etkili öğretim ve öğretmenlik niteliklerini, bu öğretim elemanlarının derslerine girdikleri öğretmen adaylarının gözünden değerlendirmek amaçlanmıştır. Araştırma tarama modeliyle gerçekleştirilmiş olup, çalışma grubu Atatürk Üniversitesine bağlı farklı fakültelerde 4. Sınıfta öğrenim gören ve pedagojik formasyon dersi alan 302 öğretmen adayından oluşmaktadır. Veriler Kılıç, Sökmen ve Yasul (2016) tarafından geliştirilen ‘Etkili Öğrenmen Ölçeği’ aracılığıyla toplanmıştır. Ölçekte “etkili öğretim ve etkili öğretmen ile ilgili anahtar davranışlar” ve “etkili öğretime yardımcı olan bazı davranışlar” şeklinde iki kategori yer almaktadır. Verilerin analizinde temel istatistiksel veriler ile Mann Whitney U Tetsi ve Kruskal Wallis H Testi kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler öğretmen adaylarının derslerine giren öğretim görevlilerini anahtar davranışlara oranla, yardımcı davranışlar açısından daha iyi düzeyde değerlendirdiklerini göstermektedir. Öğretim görevlilerinin, etkili öğretim ve etkili öğretmen ile ilgili anahtar davranışlar içerisinde en yüksek puan aldığı boyutun “anlaşılırlık”, en düşük puan aldığı boyutun “öğrenme sürecinde yer alma” olduğu görülmüştür. Ayrıca etkili öğretime yardımcı olan bazı davranışlar içerisinde ise en yüksek puan aldıkları boyutun “öğretmen duygusu ile ilgili yardımcı davranışlar”, en düşük puan aldıkları boyutun ise “soru sorma” boyutu olduğu görülmüştür. Öğretmen adaylarının cinsiyeti açısından karşılaştırıldığında “anahtar davranışlar” boyutunda erkek öğrenciler lehine farklılaşma olduğu görülmüştür. Öğretmen adaylarının branşları açısından karşılaştırıldığında hem “anahtar davranışlar” hem de “yardımcı davranışlar” açısından beden eğitimi-spor bilimleri öğrencileri lehine farklılaşma olduğu görülmüştür. Öğretim elemanlarının öğretim sürecinde yer alma ve soru sorma açısından düşük puan alması, eğitim süreci açısından önemli iki sürecin eksikliğini göstermektedir. Bu açıdan hem öğretim elemanlarına hem de bu sürecin denetleyicisi olan kurumlara önemli görevler düşmektedir. Gelecekte yapılacak çalışmalarda farklı branşlardan ve farklı sınıf düzeylerinden öğretmen adaylarının yer alacağı, ayrıca karma olarak desenlenmiş çalışmaların yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri ÖĞRETİM ELEMANLARININ ÖĞRETMEN ADAYLARINDA DAVRANIŞ DEĞİŞİKLİĞİ KAZANDIRABİLECEK BİR ÇEVRE EĞİTİMİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Çevre, belirli bir zaman diliminde doğrudan veya dolaylı olarak insanı etkileyen ve insanın maddi, manevi açıdan olgunlaşmasını sağlayan, yaşam koşullarını belirleyen biyolojik, coğrafi ve toplumsal olayların bütünüdür (Cansaran ve Yıldırım, (2010: 19). Çevre tüm canlıların yaşam boyu ilişkilerini devam ettirdiği ortamdır. Çevreyi canlı ve cansız ortamlar oluşturur (Başal, 2003,s.366). Anayasamızda her ferdin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devletin ve vatandaşların görevi olduğu bilinmektedir (Erdal ve Yücel, 2013). Artan çevre sorunlarına ve çevre kirliliğine karşı insanlarda çevre bilincinin kazandırılması ve çevreye yönelik olumlu bir tutum sergilemesi öğretmenlerimizle mümkün olacaktır. Bu bağlam da çalışma öğretim elemanların öğretmen adaylarında davranış değişikliği kazandırabilecek bir çevre eğitimi dersi hakkındaki görüşlerini almak amacı ile gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma nitel araştırma desenlerinden fenomonoloji(olgu bilim) ile yürütülmüştür. Çalışmanın örneklemini Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümünde görev yapan ve çevre eğitimi dersi veren 3 öğretim elemanı oluşturmaktadır. Öğretim elemanlarının belirlenmesinde amacına uygun olarak amaçlı örneklem seçim yöntemlerinden ölçüt örneklem yöntemi kullanılmıştır. Verilerin toplanmasında öğretim elemanlarının görüşlerini ortaya çıkarılması amaçlandığı için nitel veri toplama araçlarından yarı yapılandırılmış mülakat yöntemi kullanılmıştır. Öğretim elemanlarına yönelik 6 maddeden oluşan yarı yapılandırılmış mülakat soruları uzman kontrolünden geçirilerek hazırlanmıştır. Mülakatlar sürecinde öğretim elemanlarının görüşleri için izin alınarak ses kayıt cihazı yardımı ile kaydedilmiştir. Elde edilen ses dosyaları bilgisayar ortamına aktarılmış ve yazı haline getirilerek NVIVO.9.0 programına aktarılmıştır. Bu programdan yararlanarak kod ve temalar meydana getirilmiştir. Oluşturulan bu kod ve temalarla NVIVO.9.0 programından yararlanılarak model ve grafikler oluşturulmuştur. Araştırma bulguları incelendiğinde; çevre kavramının tanımında öğretim elemanlarının üçü de ‘canlıları etkileyen faktörler’ olarak cevap verdiği, çevre eğitimi dersinin öğretmenlerde davranış değişikliği kazandırılabilmesi için uygulamaya önem verilmesi gerektiğini ve çevre eğitimi derslerinin güz yarıyıl olmamasını, öğretmen adayında en çok arzu edilen davranışın ‘canlıları sevme ve çevreye saygı’ olduğunu, öğretim elemanlarında ve öğretmen adaylarında çevre eğitimi sayesinde ‘geri dönüşüm’, ‘su tasarrufu’, ‘enerji tasarrufu’,‘doğanın korunması’, ‘çevre duyarlılığı gibi davranışlarının kazanıldığı sonucuna varılmıştır. Çevre eğitimi derslerinin teoriden çok yani bilgi yükünden çok uygulamaya yer verilmelidir. Çevre eğitimi dersleri öğretmen yetiştiren bütün öğretim programlarında zorunlu veya seçmeli yer almalıdır. Çevre eğitimi dersini öğrenciye not kaygısından uzak ve sevdirilerek işlenmelidir. Çevre eğitimi dersi bazı programlarda eğitim öğretim yılının güz yarıyılına denk geldiği için uygulama alanı daralmakta ve işlevsel hale gelemediğinden bahar yarıyılına göre ayarlanmalıdır. KAYNAKÇA 1. Başal H.A. (2003). "Okul Öncesi Eğitimde Uygulamalı Çevre Eğitimi" Gelişimde ve Eğitimde Yeni Yaklaşımlar. İstanbul: Morpa Yayınları. 2. Büyüköztürk, Ş. (2011). Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı,14. Baskı. Ankara: Pagem Yayıncılık. 3. Cansaran A., Yıldırım, C., Bozkurt, O., ve diğ. (2010). Çevre Eğitimi. Ankara: Pegem Akademi Yayınları. 4. Erdal H., Erdal, G., Yücel, M. (2013). Üniversite Öğrencilerinin Çevre Bilinç Düzeyi Araştırması: Gaziosmanpaşa Üniversitesi Örneği. Gaziosmanpaşa Bilimsel Araştırma Dergisi, 57-65. 5. Yıldırım A. & Şimşek, H. (2011). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. 8.Basım,. Ankara: Seçkin Yayınları. Sözlü bildiri ÖĞRETİM ELEMANLARININ ÖĞRETMEN ADAYLARININ SEÇİLME VE YETİŞTİRİLME SÜRECİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Eğitim politikalarını uygulamaya koyan ve uygulama biçimleri ile bu politikaları etkileyen, eğitim hizmetlerine anlam katan, eğitimi işlevselleştirip ona ruh veren ve eğitimin hizmetlerinin başlatıcısı, geliştiricisi, uygulayıcısı olan öğretmenler eğitim sistemlerinin vaz geçilmez öğesidir (Mete, 2013). Çalışmanın amacı, Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde görev yapan öğretim elemanlarının öğretmen adaylarının seçilme ve yetiştirilme sürecine ilişkin görüşlerini ortaya koymaktır. Bu çalışma nitel çalışma desenlerinden fenomonoloji(olgubilim) kullanılarak yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde görev yapan ve öğretmen yetiştirme alanında uzmanlaşmış 8 öğretim elemanı oluşturmaktadır. Öğretim elemanlarının belirlenmesinde amacına uygun olarak amaçlı örneklem seçim yöntemlerinden ölçüt örneklem yöntemi kullanılmıştır. Verilerin toplanmasında öğretim elemanlarının görüşlerini ortaya çıkarılması amaçlandığı için nitel veri toplama araçlarından yarı yapılandırılmış mülakat yöntemi kullanılmıştır. Öğretim elemanlarına yönelik dört maddeden oluşan yarı yapılandırılmış mülakat soruları uzman kontrolünden geçirilerek hazırlanmıştır. Mülakatlar sürecinde öğretim elemanlarının görüşleri için izin alınarak ses kayıt cihazı yardımı ile kaydedilmiştir. Elde edilen ses dosyaları bilgisayar ortamına aktarılmış ve yazı haline getirilerek NVIVO.9.0 programına aktarılmıştır. Bu programdan yararlanarak kod ve temalar meydana getirilmiştir. Oluşturulan bu kod ve temalarla NVIVO.9.0 programından yararlanılarak model ve grafikler oluşturulmuştur. Araştırma bulguları incelendiğinde üniversiteye seçilme sürecinin mevcut durumuna ilişkin olarak; öğretim elemanları öğretmen adaylarının adil değerlendirilmesi, standart olması, torpilin önüne geçilmesi ve standart olarak eşdeğer öğrencilerin seçilmesi noktasında mevcut sistemi yeterli bulurken; öğretmenlik yapabilme yeterliliği, iletişim becerisi, üst düzey bilişsel becerileri, kişisel ve ruhsal özellikleri, mesleği yapabilme konusundaki isteklilik ve gönüllülük düzeylerini ölçememesi, ezber bilgiye dayanması, sınavın güvenirliğinde sıkıntıların yaşanması ve sınavın kaygıya sebep olmasından dolayı gerçek performansı yansıtmaması gibi nedenlerle yetersiz olduğunu belirtmişlerdir. Öğretim elemanları öğretmen adaylarının seçilme sürecinin nasıl olması gerektiğine ilişkin olarak; öğretmenlik yeteneğini ön plana çıkaran, torpilin önüne geçmek kaydı ile mülakat olması gerektiğini ve ayrıca uygulamalı bir sınav olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Öğretim elemanları öğretmen adaylarının yetiştirilme sürecinin mevcut durumuna ilişkin olarak; derslerin uygulamalardan yoksun ve teorik ağırlıklı olduğunu, öğretmenlik uygulamalarının süresinin yetersiz olduğunu ifade etmişlerdir. Öğretmen adaylarının yetiştirilme sürecinin nasıl olması gerektiği ile ilgili olarak; öğretim elemanlarından bazıları öğretmen adaylarının yetiştirilme sürecinde teorik derslere bir miktar uygulama kısmı eklenebilir, ifadesini kullanmışlardır. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının seçilmesi konusunda öğretim elemanlarının mevcut sistemin bazı yönlerden yeterli bazı yönlerden yetersiz olduğunu; mevcut sistemin öğretmen adaylarını mesleki anlamda daha çok salt bilgi yönünden ölçtüğü noktasına dikkat çekmişlerdir. Seçilme sürecinin nasıl olması gerektiği konusunda ise öğretmen adaylarının bu süreçte çok yönlü değerlendirilmeye tabi olmaları gerektiğini ifade etmişlerdir. Öğretmen adaylarının yetiştirilme sürecine ilişkin olarak ise öğretim elemanlarının çoğunluğu teorik derslerin ağırlıklı olduğu uygulama derslerinin bu süreçte yetersiz olduğunu belirtirken bu sürecin nasıl olması gerektiğine yönelik ise öğretim odaklı olması ve öğretmen adaylarının mesleğe psikolojik olarak da hazırlanmaları gerektiğine dikkat çekmişlerdir. KAYNAKLAR 1.Çepni, S. (2010). Araştırma Ve Proje Çalışmalarına Giriş.(5. Baskı). Trabzon: ISBN 975-417- 000-2. 2. METE, Y.A. (2013) Güney Kore, Japonya, Yeni Zelanda ve Finlandiya’da Öğretmen Yetiştirme ve Atama Politikalari. Turkish Studies - International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/12 Fall 2013, p. 859-878, Ankara-Turkey 3.Tanrıöğen, A. (2012)Bilimsel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Anı Yayıncılık. 4.Yıldırım, A. & Şimşek, H. (2011). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. 8. Basım, Ankara: Seçkin Yayınları Sözlü bildiri ÖĞRETİM İLKE VE YÖNTEMLERİ DERS PROGRAMININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Öğretmen ve öğretimin niteliğinin belirlenmesinde öğretmenlerin sahip olması gereken genel ve özel alan yeterliklerinin önemi büyüktür. Bu yeterliklerin kazandırılması adına öğretmen eğitiminde zorunlu Öğretmenlik Meslek Bilgisi derslerinden birisi de Öğretim İlke ve Yöntemleri dersidir. Bu ders kapsamında öğretmen adaylarının öğretim ilke, yöntem, strateji ve teknik kavramlarını, çeşitli öğretim yöntem, teknik ve stratejileri, bunları etkili şekilde kullanımı adına yol gösterici ilkeleri öğrenmesi beklenmektedir. Literatürde yer alan araştırmalar görev yapan öğretmenlerin genellikle sınırlı sayıda yöntem kullanabildiğini göstermektedir. Benzer şekilde yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının da genellikle az sayıda yöntemi derslerinde kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır. Öğretmen adaylarının öğretim elemanlarının derslerinde öğrettiklerinin yanı sıra öğrenme-öğretme süreci yaşantılarından da etkileneceği düşünülmektedir. Bu açıdan öğretmen adaylarının derslerde kullanılan öğretim yöntemlerinin farkına varabileceğinden bu yöntemlere ilişkin görüşlerinin incelenmesi öğretmen ve öğretim elemanlarının niteliğinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Bu araştırmada öğretmen adaylarının Öğretim İlke ve Yöntemleri dersi kapsamındaki kavramlara ve dersin öğrenme-öğretme süreci boyutunda kullanılan öğretim yöntemlerine ilişkin görüşlerinin incelenmesi amaçlandı. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden durum çalışması kullanıldı. Durum çalışması, bir olgunun derinlemesine ve bütüncül bir yaklaşımla araştırılmasında kullanılmaktadır. Araştırmanın örneklemi ölçüt örnekleme yoluyla belirlendi. Örneklem belirlemede ölçüt olarak öğretmen adaylarının Öğretim İlke ve Yöntemleri dersini almış olması kabul edildi. Bu şekilde bir eğitim fakültesinde öğrenim görmekte olan 101 öğretmen adayı örnekleme dâhil edildi. Araştırmada veri toplama aracı olarak literatür taraması sonucunda oluşturulan 6 soruluk açık uçlu görüşme formu kullanıldı. Öğretmen adaylarının formu yazılı olarak doldurması sağlandı. Araştırma kapsamında toplanan veriler betimsel analiz tekniği ile analiz edildi. Verilerin kodlaması yapıldıktan sonra kavramsal çerçeveye uygun olarak temalar ve alt temalar oluşturuldu. Verilerin analizi devam etmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETİM ORTAMLARINDA ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK UYGULAMALARI HAKKINDA ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİÖzet: Teknolojik gelişmeler eğitim için yenilikçi öğrenme araç ve gereçlerinin kullanılmasını sağlar. Son zamanlarda eğitim ortamlarında yeni teknolojilerinin kullanılmasına yönelik ihtiyaçlar gün geçtikçe daha da önem kazanmaktadır. Teknolojideki gelişmeler sayesinde eğitimde kullanılan teknolojilerden biri de artırılmış gerçeklik uygulamalarıdır. Artırılmış gerçeklik(AG), sanal öğelerin gerçek zamanlı olarak gerçek dünya öğeleriyle ilişkilendirilerek öğrenme sürecini daha zengin hale getiren teknolojidir. Bu zenginlik aynı zamanda kalıcı ve verimli öğrenmeyi sağlamaktadır. Edgar Dale’nin yaşantı konisinde belirtildiği gibi model ve numunelerle edinilen yaşantıların kalıcı öğrenme sağladığı ve öğretim ortamlarında artırılmış gerçeklik uygulamalarının kullanılması da kalıcı öğrenmede etkili olmaktadır. Bu amaçla öğrencilerde daha etkili bir öğrenme ortamı sağlanması ve öğrencilerin farklı duyularına hitap eden artırılmış gerçeklik uygulamaları bu ortamlarda kullanılmaktadır. Bu araştırmanın amacı; artırılmış gerçeklik teknolojisinin öğretim ortamı olan sınıflarda öğretim-öğrenme sürecinde ders etkinliklerinde kullanılması sonucu öğrencilerin bu teknoloji hakkındaki görüşlerini incelemektir. Bu temel amaç bağlamında şu sorulara cevap aranmıştır. 1. Artırılmış gerçeklik teknolojilerinin öğretim ortamlarında kullanılması hakkındaki görüşleriniz nelerdir? 2. Artırılmış gerçeklik teknolojisi ile ders ile klasik bir yöntemle sınıfta işlenen ders arasından hangisi sizi olumlu yönde etkilemektedir? Nasıl? Bu sorulara cevap alabilmek amacıyla; Fen Bilgisi öğretmenine uygulamaların nasıl kullanılacağı ve hangi donanım ve yazılımların olması gerektiği hakkında bilgi verildi. Sonrasında bir devlet okulunda öğrenim gören ve seçmeli ders olarak okutulan bilim uygulamaları dersini alan 16 öğrenci (10 kız- 6 erkek) ile beraber 2 hafta boyunca artırılmış gerçeklik uygulamaları ile dersler yapılmış ve yarı yapılandırılmış görüşme formları ile öğrencilerin bu uygulamalar ile işlenen ders hakkındaki görüşleri alınmıştır. Araştırmada durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; artırılmış gerçeklik teknoloji ve uygulamalarının öğretim ortamlarında kullanımı öğrencilerin derse daha aktif bir şekilde katılmak istediği, daha kalıcı bir öğrenme sağladığı, daha ilgi çekici bir öğrenme ortamı oluşturduğu belirtilmiştir. Ayrıca bu uygulamaların merak duygusunu artırdığı ve soyut kavramların daha somut bir şekilde gösterildiği böylece daha verimli bir şekilde öğrenme sağladığı görülmüştür. Öğrenme ortamlarında artırılmış gerçeklik teknolojisi ve uygulamalarının kullanılması öğrenciler üzerinde kalıcı izli öğrenmeyi sağlamış olup derse öğrencinin aktif katılımını sağlamıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETİM ÜYELERİNİN BAKIŞ AÇISIYLA SINIF ÖĞRETMENLİĞİNDE UZAKTAN EĞİTİMLE TEZSİZ YÜKSEK LİSANSIN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Uzaktan eğitim, farklı mekânlardaki öğrenci, öğretmen ve öğretim materyallerinin iletişim teknolojileri aracılığıyla bir araya getirildiği kurumsal bir eğitim faaliyeti olarak tanımlanır. Bilgi teknolojilerinin hızlı gelişmesi ile geleneksel öğretim yöntemlerinden daha farklı olan uzaktan eğitim uygulamaları önlisans, lisans ve yüksek lisans düzeyinde gerçekleşmeye başlamıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak yüksek lisans düzeyinde gerçekleştirilen uzaktan eğitim ve öğretimde ders veren öğretim elemanlarının uzaktan eğitim hakkındaki görüşleri önem kazanmaktadır. Buna bağlı olarak bu çalışmada; uzaktan eğitimle sınıf öğretmenliği tezsiz yüksek lisans programında ders vermekte olan öğretim üyelerinin bakış açısıyla öğretim sürecinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın amacı doğrultusunda betimsel yaklaşım kullanılmış ve Türkiye’nin kuzeydoğusundaki bir devlet üniversitesinde uzaktan eğitimle sınıf öğretmenliği eğitimi tezsiz yüksek lisans programında ders veren 5 öğretim üyesinin yazılı görüşleri alınmıştır. Katılımcılara 6 sorudan oluşan bir form yazılı olarak verilmiş ve uzaktan eğitimi tanımlamaları, eğitim-öğretim sürecini değerlendirmeleri ve yüz yüze eğitimle karşılaştırmaları istenmiştir. Elde edilen nitel veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. Çalışmanın güvenirliği açısından araştırmacıların her ikisi de verileri ayrı ayrı analiz etmiş ve karşılaştırma yaparak benzerlik ve farklılıkları değerlendirmişlerdir. Elde edilen bulgulara göre öğretim üyeleri, öğretim sürecinde birçok sorun yaşamış olduklarını dile getirmelerine rağmen eğitimin öğrenciler için yararlı olduğunu ifade etmişlerdir. Yaşanan en önemli sorunlar, ders esnasında kullanılabilecek materyal çeşitliliğinin zayıf olması, öğretim yöntemi olarak uzaktan eğitimin getirdiği sınırlılıklar, her ders için hazırlanması gereken sunum materyalinin zaman ve çaba istemesi, farklı ölçme değerlendirme tekniklerinin kullanılamaması olarak belirtilmiştir. Öğretim üyelerinin tümü yüz yüze eğitimi uzaktan eğitime tercih ettiklerini belirtmiş olmalarına rağmen Ö2 “öğretim üyelerinin uzaktan eğitim deneyimlerinin artmasıyla birlikte sürecin zayıf yanlarının giderilebileceğini” ifade etmiştir. Ö1 ise “ …alt yapı, ek görseller, kitaplar, uzman desteği, danışmanlık saatleri, sınav seçenekleri, ek öğrenme taleplerine cevap vb. uygulamalarla uzaktan eğitimin zenginleştirilmesi gerektiğini” ifade etmiştir. Ö3 “yüz yüze eğitim her zaman etkilidir” görüşü ile uzaktan eğitimin sınırlılıklarından söz etmiştir. Ö5 “yıllar sonra eğitimdeki değişme ve yenileşmelerden haberdar olmak isteyen ancak yüz yüze eğitimle yüksek lisans yapamayan sınıf öğretmenleri açısından uzaktan eğitimin bir fırsat olduğunu düşünüyorum” şeklinde görüşünü olumlu yönde ifade etmiştir. Sonuç olarak, öğretim üyelerinin görüşlerine göre çeşitli düzenlemeler yapılarak ve deneyim kazanılarak uzaktan eğitim faaliyetlerinin devam ettirilmesi sınıf öğretmenleri için önemli bir fırsat olacaktır. Bu doğrultuda uzaktan eğitim yoluyla sınıf öğretmenliğinde tezsiz yüksek lisans programlarının gerekli teknik destek ve düzenlemelerle birlikte devam ettirilmesi önerilebilir. İlerde yapılacak çalışmalarla ne tür düzenlemeler yapılabileceği öğretim üyeleri ile görüşülebilir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ “BİLİM” KAVRAMINA İLİŞKİN SAHİP OLDUKLARI METAFORLARÖzet: Farklı düzeylerdeki öğrencilerin bilim ve bilim insanı algılarını belirlemeye yönelik çok sayıda çalışma yapılmış olmasına rağmen bu öğrencilerin algıları üzerinde önemli etkileri olan öğretmenlerin veya öğretmen adaylarının bu konulardaki algılarını belirlemeye yönelik çalışmaların nispeten daha az olduğu görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, öğretmen adaylarının bilim kavramına ilişkin sahip oldukları zihinsel yapılarını metafor tekniği ile ortaya koymaktır. Araştırma Abant İzzet Baysal Üniversitesi Zihin Engelliler Öğretmenliği, Bilgisayar ve Teknoloji Öğretimi Bölümü, İngilizce Öğretmenliği, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, Müzik Öğretmenliği, Beden Eğitimi Öğretmenliği, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü, Türkçe Öğretmenliği, Fen Bilgisi Öğretmenliği, Resim Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği, Matematik Öğretmenliği, Okulöncesi Öğretmenliği ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği programlarında öğrenim gören 100 öğretmen adayı (kız:60 erkek:40) ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplamak amacıyla öğretmen adaylarının bilim kavramına ilişkin sahip oldukları zihinsel yapıları ve düşünceleri ortaya çıkarmak için açık uçlu bir anket formu hazırlanmış; anket formunda öğretmen adaylarından “Bilim……. gibidir; çünkü…….” cümlesini tamamlamaları istenmiştir. Bu anketler bir doküman olarak araştırmanın veri kaynağını oluşturmaktadır. Öğretmen adaylarının bilim kavramına ilişkin düşünceleri içerik analizi tekniği ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının bilim kavramına ilişkin olarak toplam 58 metafor ürettikleri görülmüş; metaforların bazılarının birden fazla öğretmen adayı tarafından üretildiği görülmektedir (ışık, uzay, çocuk, ağaç, insan vb.). Öğretmen adaylarının ürettikleri bu metaforlar incelendiğinde, bilim kavramını daha çok cansız varlıklarda ilişkilendirdikleri sonucuna ulaşılmaktadır. Bilim kavramına ilişkin olarak “gelişen bir yapı, geniş bir yelpaze, ucu bucağı olmayan bir olgu ve en temel öğelerden biri olarak bilim” kategorileri oluşturulmuştur. Bu araştırmadan elde edilen bulgular ışığında; öğretmen adaylarının bilim kavramına ilişkin algılarının genelde olumlu olduğu ortaya çıkmaktadır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ 21. YY ÖĞRENEN BECERİLERİNİ KULLANIM DURUMLARIÖzet: İçinde bulunduğumuz çağda yaşanan hızlı değişim ve gelişmeler bireyin öğrenme yollarını öğrenme ilgi ve ihtiyaçlarını da biçimlendirmektedir. Günümüzdeki yaşam biçimi ve istihdam koşulları yalnızca akademik becerileri değil (matematik, fen...) aynı zamanda yaşamboyu öğrenme, sorgulama, problem çözme, karar verme vb... becerilere sahip olmayı da gerektirmektedir (Asmaak ve Nayan, 2010). Bilgi çağı yaptığımız işin doğasını ve türünü dönüştürmektedir. Geleneksel meslekler sürekli tehdit altındadır. Var olan meslekler yeni içerikler kazanmakta, farklı becerilere gereksinim duyulmaktadır (Perry, 2003). Bu nedenle eğitimciler belirli bir mesleğe odaklanmak yerine öğrencileri daha geniş seçeneklere hazırlayan daha geniş bir bilgi ve beceri temeli kazanmalarını sağlamaları gerekir (Brand, 2003). Sahin (2010) yoğun bir şekilde bilgi ve iletişim teknolojileriyle çevrelenmiş ortamda büyümüş olan çocukların geleneksel eğitim öğretim ortamlarına uyumda çeşitli sorunlar yasadıklarını belirtmektedir. Bu uyumu kolaylaştırabilmek için bu yeni neslin özelliklerinin doğru anlaşılması gerektiğini, çünkü artık yeni kuşak öğrencilerin eğitim sisteminin eğitmeyi amaçladığı öğrencilerden farklı özellikler taşıdığı ihtimalinin yüksek olduğunu vurgulamaktadır. Değişen ve gelişen dünya koşulları eğitim-öğretim ortamlarında da dönüşümlere yol açmaktadır. Bu dönüşüm okulların teknolojik altyapısından öğretmen becerilerine kadar birçok öğeyi barındırmaktadır. Eğitim sisteminin paydaşları olan öğrenen ve öğretmenler de bu dönüşümün büyük aktörlerindendir (Göksun, 2016). Bireyin çağın gereklilikleri ile birlikte oluşan gereksinimlerinin belirlenip karşılanabilmesi etkileyen ve etkilenen konumdaki öğretmenin yetiştirilme biçimini ve becerilerini ön plana çıkarmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada geleceğin öğretmenleri eğitim fakültesi öğrencilerinin 21. yy öğrenen becerilerine ne derece sahip olduğunun belirlenmesinin önemli olduğu düşünülmüştür. Bu çalışmanın amacı eğitim fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerinin 21. yy öğrenen becerilerini kullanım durumlarını değerlendirmektir. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü öğrencileri oluşturmaktadır. Veri toplama aracı Göksun (2016) tarafından geliştirilmiş olan 21. yy Öğrenen Becerileri Kullanım Ölçeğidir. Çalışmanın verileri 2017-2018 güz yarıyılı başında toplanılacaktır. Verilerinin analizinde betimsel ve karşılaştırma istatistikleri kullanılacaktır. KAYNAKÇA Asmaak, L. ve Nayan, S.S. (2010). Employability awareness among malaysian undergraduates. International Journal of Business and Management, 5(8), 119-123. Brand, B. (2003). Rigor and relevance: A new vision for career and technical education. Washington, DC: American Youth Policy Forum. Erişim: 02.07.2017. http://www.aypf.org/publications/aypf_rigor_0004v.3.pdf. Göksün, D. O. (2016). Öğretmen adaylarının 21. yy. öğrenen becerileri kullanımları ve 21. yy. öğreten becerileri kullanımları arasındaki ilişki. Doktora tezi. Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir. Perry, C. (2003). All employers want the “balanced graduate.”Sydney, Australia: University of New South Wales, Careers and Employment. Şahin, M.C.(2010). Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin Yeni Binyılın Öğrencileri Ölçütlerine Göre Değerlendirilmesi. Doktora tezi. Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ AKADEMİK BAŞARILARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, öğretmen adaylarının akademik başarılarının cinsiyet, sınıf düzeyi, bölüm ve lisansüstü eğitime devam etme isteği değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini tespit etmektir. Bu çalışmada tarama (survey) yöntemi kullanılmıştır. Araştırma için gerekli olan veriler, araştırmacı tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu’’ kullanılarak toplanmıştır. Çalışma Ankara ilindeki bir üniversitenin 2015-2016 öğretim yılı bahar döneminde Eğitim Fakültesinin çeşitli bölümlerinde öğrenim görmekte olan 387 üniversite öğrencisi ile yürütülmüştür. Cinsiyet, bölüm, sınıf düzeyi ve lisansüstü eğitime devam etme durumu değişkenleri açısından ortalama akademik başarı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olup olmadığını belirlemek için varyans analizi (iki-yönlü ANOVA) yapılmıştır. Analiz sonuçları, kadın öğretmen adaylarının ortalama akademik başarılarının erkek öğretmen adaylarına kıyasla anlamlı düzeyde yüksek olduğunu göstermiştir. Sınıf düzeyi değişkenine göre ise 1. Sınıf öğrencilerinin ortalama akademik başarılarının yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bölüm değişkeni baz alındığında ise Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık öğrencilerinin en yüksek ortalama akademik başarıya, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği öğrencilerinin en düşük ortalama akademik başarıya sahip olduğu görülmüştür. Lisansüstü eğitime devam etmek isteyenlerin ortalaması, yüksek lisansa devam etmek istemeyenlere göre daha yüksek çıkmıştır. Ortalama akademik başarıda, cinsiyet ve sınıf, cinsiyet ve bölüm, sınıf ve bölüm değişkenleri arasında önemli bir etkileşim olduğu görülmüştür. Bununla birlikte ortalama akademik başarıda, lisansüstü eğitime devam etme isteği ve diğer değişkenler arasında önemli bir etkileşim görülmemiştir. Sonuç olarak ortalama akademik başarıda bölüm değişkeninin hem tek başına hem de lisansüstü eğitime devam etme isteği değişkeni hariç diğer değişkenlerle olan etkileşimlerinin anlamlı olduğu görülmüştür. Ayrıca, lisansüstü eğitime devam etme isteği değişkenin ise tek başına anlamlı bir etkisinin olduğu ancak diğer değişkenlerle etkileşim etkisinin anlamsız olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu durum öğretmen adaylarının lisansüstü eğitimle ilgili çok fazla bilgi sahibi olmadan cevap verdiklerini göstermektedir Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ AKADEMİK SAHTEKâRLIK EĞİLİMLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışma ile öğretmen adaylarının akademik sahtekârlık eğilimlerinin belirlenmesi ve bu konudaki düzeylerinin cinsiyet, sınıf düzeyi, bölüm ve “Bilimsel Araştırma Yöntemleri” dersini alıp almama durumuna göre incelenmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini 2015-2016 öğrenim yılı bahar döneminde Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Örneklem olarak ise sınıf ve fen bilgisi bölümünde öğrenim görmekte olan 2. ve 3. sınıflar ile sosyal ve Türkçe bölümünde öğrenim görmekte olan 1. ve 4. sınıflar seçilmiştir. Sınıf düzeylerine öğretmen adaylarının bilimsel araştırma dersini almadan önceki ve aldıktan sonraki düzeyler olarak karar verilmiştir. Öğretmen adaylarına “Akademik Sahtekârlık Eğilimi Ölçeği” uygulanmıştır. Bu ölçek Eminoğlu (2008) tarafından geliştirilmiş olup geçerlilik ve güvenirlilik çalışmaları yine kendisi tarafından yapılmıştır. Bu ölçek 5’li likert tipinde olup, “Kopya çekme eğilimi”, “ödev, proje gibi çalışmalarda sahtekârlık eğilimi”, “araştırma yapma ve raporlaştırma sürecinde sahtekârlık eğilimi” ve “atıflara yönelik sahtekârlık eğilimi” olmak üzere 4 alt boyut ve 22 maddeden oluşmaktadır. Yapılan çalışmalarda üniversitelerde kopya çekme, intihal vb. konularda sorunlar yaşandığı; etik olmayan davranışların önlenmesinin ve bu konuda gerekli tedbirlerin alınmasının önemi vurgulanmaktadır. Dolayısıyla öğretmen adaylarının bu eğilimlerinin ölçülmesi kurumsal anlamda tedbir alınmasının gerekip gerekmediği ile ilgili bir gösterge olması açısından da önemlidir. Elde edilen veriler SPSS paket programıyla analiz edilecek olup çalışma halen devam etmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ALAN SEÇİMİNDE MOTİVASYON ETKENİ; OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARI ÖRNEKLEMİÖzet: Özet Yaşamda alınan kararlar yapılan seçimlere ilişkin gösterilen çabanın en önemli kaynağı motivasyondur. Motivasyon kişinin bir durum veya bir olaya yoğunlaşmasını, harekete geçmesini sağlayan içsel ve dışsal bir takım unsurlardan oluşan bir kavramdır. İçsel motivasyon bireyin kendi istek arzu ve heyecanları kaynaklı iken dışsal motivasyon durumla ilgili para, konum gibi bir takım etkenleri barındırır. Motivasyon öğrenme için ön koşul olduğu gibi meslek seçiminde de derin etkilere sahiptir. Öğretmenlik mesleği kişiye yüklediği sorumluluklar açısından oldukça derin motivasyon gerektiren mesleklerdendir. Öğretmen adaylarının meslek ve alan seçimlerin hangi tür motivasyon etkenlerinin rol oynadığı onların mesleklerine olan saygı, bağlılık ve sorumluluk düzeylerini de etkileyecektir. Ayrıca eğitim fakültelerinin de öğretmen adaylarını mesleğe ve alana motive etme konusunda sorumlulukları bulunmaktadır. Bu görüşlerden hareketle çalışmanın amacı, okul öncesi öğretmen adaylarının alan seçimine ilişkin iç motivasyon ve dış motivasyon etkilerinin incelenerek elde edilen bulgular ışığında öneriler sunmaktır. Bu doğrultuda nitel ve nicel araştırma yöntemleri bir arada kullanılarak konunun derinlemesine incelenmesi hedeflenmiştir. Araştırmanın verileri Mayr (1998) tarafından geliştirilen ve Atav ve Altınoğlu (2013) tarafından Türkçeye uyarlaması yapılan Meslek ve Alan Seçiminde Motivasyon Ölçeği ile 2016-2017 bahar yarıyılında toplanmıştır. Araştırmanın evrenini Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Temel Eğitim Bölümü Okul Öncesi Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise Okul Öncesi Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören her sınıf düzeyinden 100 olmak üzere toplam 400 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Çalışmanın nitel boyutunda ise gönüllük esas olmak üzere farklı sınıf düzeylerinden toplam 40 öğretmen adayı ile görüşme gerçekleştirilmiştir. Elde edilen nicel ve nitel veriler değerlendirilerek sonuçların kongrede tartışılması planlanmaktadır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ANNE–BABALARI İLE OLAN YAŞANTILARINDA MARUZ KALDIKLARI DUYGUSAL İHMAL VE İSTİSMAR DURUMLARILARI İLE ÇOCUKLUK ANLAYIŞLARININ İNCELENMESİÖzet: Çocuk istismarı, çocukluk çağı göz önüne alındığında tanımlanması ve tedavi edilmesi en zor travma türüdür. Çünkü genellikle çocuğun yakın çevresi tarafından maruz bırakılır ve tekrar uygulanma ihtimali oldukça yüksektir. Çocuğun günlük hayatı dikkate alındığında en çok karşılaşılan istismar türü duygusal ihmal ve istismardır ve etkileri bir ömür devam etmektedir. Ancak etkileri çok büyük olsa da, diğer istismar türlerine verilen önem duygusal istismara verilmemektedir. Bireylerin çocukluk dönemlerinde yaşadıkları istismar deneyimlerine bakış açılarının, çocukluk anlayışlarını etkileyeceği düşünülmektedir. Çocukluğa atfedilen sıfatlar ise, kişilerin çocukluk anlayışını işaret etmektedir. Bu çalışma öğretmen adaylarının duygusal istismarla ilgili deneyimlerini ve bakış açılarını, anıları vasıtasıyla yansıtmayı ve çocukluk anlayışlarını belirlemeyi hedeflemektedir. Bu amaçla öğretmen adaylarına duygusal istismar ile ilgili bilgi verildikten sonra; kendi çocukluk dönemlerinde anneleri ve babaları tarafından maruz kaldıkları istismar yaşantılarıyla ilgili birer anılarını yazmaları istenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını 100 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden anlatı araştırması türünde gerçekleştirilmiştir. Anlatı araştırması; araştırmacının bireylerin yaşamlarını incelediği ve bireylerin kendi yaşamları hakkında öyküleri talep ettiği inceleme desenidir. Öncelikle öğretmen adaylarına duygusal istismar hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra öğretmen adaylarından, duygusal istismar anılarını yazmaları ve çocuk deyince akıllarına gelen sıfatları yazmaları istenmiştir. Elde edilen bulgular anlatı analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Öğretmen adaylarının duygusal istismar anılarının yanında, fiziksel istismar anılarına da yer verdikleri belirlenmiştir. Bu bulgular fiziksel istismar teması altında ele alınmıştır. Öğretmen adaylarının %94’ünün, en az bir duygusal istismar türüne maruz kaldıkları belirlenmiştir. Katılımcıların çocukluğa atfettikleri sıfatlara bakıldığı zaman, çocukluk anlayışlarının genellikle olumlu olduğu görülmüştür. Ancak katılımcılardan bazıları maruz kaldıklarını belirttikleri duygusal istismar türünü işaret eden çocuk sıfatları belirtmişlerdir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ATOM, MOL, MOLEKÜL KAVRAMLARINI AÇIKLAMA DURUMLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Eğitim fakültelerinin ilköğretim bölümünde bazı temel dersler bulunmaktadır. Bir Matematik Öğretmen Adayı (MÖA) “Temel Fizik”, bir Fen Bilgisi Öğretmen Adayı (FBÖA) “Temel Matematik” gibi bazı temel dersleri almak durumundadır. Yine aynı şekilde bir Sınıf Öğretmeni Adayı (SÖA), “Temel Matematik” “Genel Fizik” “Genel Kimya” gibi dersleri almaktadır. Birçok SÖA, bu temel dersleri niçin aldığını anlamlandıramamaktadır. “Bu dersi niye alıyorum ki! Yarın fizik mi anlatacağım?” “Kimya benim neyime gerek ki! Ben sınıf öğretmeni olacağım…” “Yaa!, Ortaokulda, lisede gördük, niye tekrar matematik görüyoruz ki! Bu ve benzeri cümleler aslında bir SÖA’nın bu dersleri görme nedenini anlamlandıramamasından çok, bu derslere ilişkin öğretim sürecinin amacına ulaşamadığının bir göstergesidir. Kimya disiplinine ait olan molekül kavramını matematiğin bir konusu olan üslü sayılardan bağımsız olarak kavrayamayacağımız bir gerçektir. Yine aynı şekilde bir sınıf öğretmeninin dördüncü sınıfta kare, küp kavramlarını öğretirken, ileriye dönük üslü sayılarla olan bağlantısının farkında olmaması öğrenilen bilginin niteliğini olumsuz yönde etkileyecektir. Matematik bir dildir ve içinde örüntüleri barındırmaktadır. Bir MÖA’nın örüntülerden hareketle atom, mol, molekül kavramları arasındaki ilişkiyi bilmemesi, formülize edilmiş bir matematik bilgisini boşa çıkaracaktır. Bu araştırmada, mol kavramının anlaşılmasında atom ve molekül sayılarının, avagadro (6,02.1023) sayısı ile bağlantısını kurarak, kavramları açıklama durumları incelenmiştir. Nitel araştırma metodolojisinin desenlerinden biri olan durum çalışması yöntemiyle gerçekleştirilen araştırmanın çalışma grubu 2014 – 2015 öğretim yılında Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesinde farklı bölümlerdeki derece yapması muhtemel, akademik başarısı yüksek SÖA, MÖA ve FBÖA olmak üzere 3 öğretmen adayından oluşmuştur. Çoklu bir durum çalışması olarak tasarlanan araştırmada katılımcılar, amaçlı örnekleme yöntemlerinden maximum çeşitlilik örneklemesi yoluyla belirlenmiştir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak yürütülmüştür. Tek bir öğretmen adayı (ÖA) üzerinde yapılan bir çalışma olarak tasarlanmış olup, bir kaç ÖA’nın çalışmaya dahil edilmesiyle çoklu durum haline dönüştürülmüştür. Verilerinin toplanmasında, görüşme, döküman incelemesi yöntemlerinden, analizinde içerik analizinden yararlanılmıştır. Araştırmanın amacı, ilköğretim bölümünde öğrenim gören SÖA, MÖA ve FBÖA’nın açıklamalarından atom, mol, molekül kavramlarına yönelik açıklama durumunu teşhis etmek ve bunu branşlar bazında karşılaştırmaktır. Araştırma sonucunda, öğretmen adaylarının atom, mol, molekül kavramlarına ilişkin açıklamalarının “Atom maddenin en küçük yapı taşıdır.” tarzı açıklamalardan öteye geçmediği görülmektedir. SÖA ve MÖA’nın açıklamaları arasında çok bir farklılık görülmezken, FBÖA’nın açıklamaları, “Atomdan daha küçük maddelerin varlığı biliniyor, Cern de yapılan parçacık çarpışmaları sonucunda daha küçük parçacıkların olduğu tespit edilmiştir.” şeklinde detayları bilinmeyen, derslerde kulaktan duyma bir bilgi ile sınırlı kalmıştır. Yine aynı şekilde MÖA’nın “Mol mü daha büyüktü? Yoksa! Molekül mü daha büyüktü?” şeklindeki ifadeleri ilişkilendirmeden uzak bir eğitimden geçtiğinin göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BAKIŞ AÇISIYLA ADALET DEĞERİÖzet: İnsanlar gereksinimlerini karşılamak ve çeşitli tehlikelerden korunabilmek amacıyla yaşamlarını bir toplum içinde sürdürme gereksinimi duymuşlardır. Toplum yaşamı ise birtakım kuralları zorunlu kılmaktadır. Kuşkusuz bu kurallar arasında en önemlisi hukuk kuralları olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer kuralların aksine hukuk kuralları uygulayıcı erkin bireyleri bu kuralları uymaya zorlaması ile toplum yaşamını düzenler. Hukuk adalet değerinin toplum yaşamına yansımasını, bireylerin hak ettiklerini almalarını sağlayan en önemli araçtır. Eğer toplumsal yaşamda adalet olmazsa kargaşa ve düzensizlik egemen olur. Adalet insanların insan olmakla sahip oldukları haklı taleplerine duyulan saygı; başkalarının haklarına saygılı olma ve herkese hak ettiğini verme konusunda sarsılmaz bir irade olarak tanımlanabilir (Aral, 1988). Hukukun yansıttığı adalet aynı zamanda ahlaki bir değerdir. Bir değer olarak adaletin bireylere kazandırılması yaşamlarında adil olmanın önemini duyumsayarak bu yönde davranışlar sergilemeleri bakımından önemlidir. Bireyler davranışlarında kendilerine yol gösterecek ilkeler olarak değerleri öncelikle içinde doğdukları ailelerinde kazanmakta daha sonra ise eğitim kurumlarında değer kazanımını sürdürmektedir. Değerler eğitiminde okulöncesi eğitim önemli bir yere sahiptir. Okulöncesi eğitimde çocuklar oyun ve farklı etkinlikler yoluyla toplumsal yaşama ilişkin önemli beceri ve değerleri edinmektedir. Okulöncesi eğitimin ardından ilkokul ve ortaokul eğitim programlarında yine değerler yer almakta çocuğun içinde yaşadığı toplumun etkin ve sorumlu bir üyesi olması amacı doğrultusunda farklı derslerde değerlere yer verilmektedir. Bu dersler arasında ilkokul ve ortaokul programlarında Sosyal Bilgiler dersi öne çıkmaktadır. Çünkü bu ders doğrudan doğruya toplumsal yaşamı ele almakta; geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında insan davranışını ve ortaya koyduklarını inceleme konusu yapmaktadır. İçeriğinde toplumun gereksinim duyduğu nitelikli bireyleri yetiştirme konusunda çeşitli bilgi, beceri ve değerleri barındırmaktadır. Bu nedenle bu dersi yürütecek öğretmenlerin hizmetöncesi eğitimlerinde değerler eğitimine yer verilmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Adalet değeri özelinde ele alınırsa söz edilen eğitim basamaklarında görev yapacak öğretmen adaylarının adalet değerine ilişkin kavramsal bir bilgi yapısına ve algıya sahip olmaları, adalet değerini önemsemeleri ve mesleki yaşamlarında bu değeri kazandırmaya yönelik birtakım düşüncelere sahip olmaları kuşkusuz mesleki yaşamlarının niteliği bakımından önem taşımaktadır. Bu araştırmanın genel amacı öğretmen adaylarının adalet değerine ilişkin algılarını ortaya koymaktır. Bu kapsamda şu sorulara yanıt aranmıştır: • Adalet değerine ilişkin verilen kavramsal tanımlarda öğretmen adaylarının bölümlerine göre dağılımı nedir? • Öğretmen adayları adalet değerini hangi metaforlarla açıklamaktadır? • Öğretmen adaylarının oluşturdukları metaforlar hangi kategoriler altında toplanmaktadır? • Bu kategorilerle öğretmen adaylarının cinsiyeti, öğrenim gördükleri program, akademik ortalama, ailelerinin sosyo-ekonomik düzeyi, yaşamlarının çoğunu geçirdikleri il ve takip ettikleri gündem konuları arasında ilişki var mıdır? • Öğretmen adaylarına göre adalet değeri nasıl kazandırılabilir? Araştırmada tarama modeli kullanılacaktır. Araştırmanın verileri açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan veri toplama aracı ile toplanacaktır. Anket dört bölümden oluşmaktadır. Anket formunun birinci bölümünde öğretmen adaylarının kişisel bilgilerine ilişkin sorular yer almaktadır. İkinci bölümde adalet değerinin kavramsal anlamına ilişkin maddeler, üçüncü bölümde öğretmen adaylarının adalet değerine ilişkin metafor üretmesini isteyen bir soru bulunmaktadır. Son bölümde ise adalet değerinin kazandırılmasına ilişkin olarak görüş ve önerileri belirlemeye yönelik açık uçlu soru yer almaktadır. Araştırmanın katılımcılarını bir devlet üniversitesinde öğrenim gören Okulöncesi Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği programlarına devam eden 3. Sınıf öğretmen adayları oluşturacaktır. Verilerin analizinde betimsel istatistik, ki-kare ve içerik analizi kullanılacaktır. Araştırmada elde edilen veriler doğrultusunda öğretmen adaylarının adalet değerine bakış açısı ortaya konacak ve ilgili alanyazınla tartışılacaktır. Öğretmen adaylarının adalet değerinin kazandırılmasına yönelik görüşlerinden hareketle adalet değerinin kazandırılması konusunda öneriler getirilecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BAKIŞ AÇISIYLA HAYAT BİLGİSİ ÖĞRETİMİ DEĞER EĞİTİMİNDE FİLMLERÖzet: Değerler davranışlara rehberlik eden ilke ve inançlar, eylemlerin iyi olarak yargılandığı standartlardır. Değerler, toplumu oluşturan insanlara, hangi şeyleri önemli olduğu, hangilerinin tercih edilmesi gerektiğini yani nasıl yaşanılması gerektiğini ifade eder. Eğitim kurumları değerler ile öğrencilere bu konularda rehberlik eder. Değerlerin sonraki kuşaklara aktarılması gerekir. Ancak değerlerin kendiliğinden kazanılmasını beklemek çok büyük hatalara sebep olacaktır. Çünkü bireyler eğitilebilir ve aldıkları bu eğitim süreci sonunda olumlu yönde değişim sergiler. Bu bağlamda, değerler bireylere formal bir eğitim aracılığı ile kazandırılmalıdır. Değer eğitimi okullarda farklı yaklaşımlarla verilmektedir. Değerlerin doğrudan öğretiminde amaç öğrencilere belli değerlerin aşılanmasını ve bunların içselleştirilmesini sağlayarak, öğrencilerin istenen değerleri daha iyi yansıtmaları için sahip oldukları değeri yansıtmalarını sağlamaktır. Telkin yaklaşımı olarak da adlandırılan bu yaklaşıma ilişkin uygulamalarda öğrencilere ilham verici hikâyeler okuma, törenlere ve topluma hizmet etkinliklerine katlıma gibi çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Değer belirginleştirme yaklaşımında belirli değerlerin kendi başlarına düşünülmesinden çok neyin daha değerli olduğunu düşünme sürecini vurgular. Değer belirginleştirme öğrencilere bir şeye kişisel olarak verecekleri değeri belirlemelerinde yardımcı olur. Kohlberg’in çalışmalarıyla biçimlenen ahlaki sorgulama yaklaşımında öğretmenin rolü, ahlaki ikilemlerin bulunduğu örnekler vererek öğrencilerin kendi çıkmazlarını çözmelerine yardım etmektir. İkilem iki farklı değer ilkesinin çatıştığı gerçek yaşam problemleridir. Değer analizi yaklaşımında değer içeren problemler üzerinde duygusal olmadan, akılcı, mantıklı ve sistematik bir şekilde durulur. Bu yaklaşımlar kullanılırken öğretmenler, örnek olaylardan, güncel durumlardan, hikâye ve öykülerden, görsellerden faydalanmaktadır. Öğretmenler tarafından rahatlıkla kullanılabilecek bir diğer materyal de filmlerdir. Filmler güçlü bir eğitim aracı olarak kullanılabilmekte, öğrenilmesi amaçlanan içeriğin görsel ve işitsel bakımdan erişilebilir hale getirilmesine olanak sağlayabilmektedir. Bu nedenle çeşitli türleriyle filmler hayat bilgisi ve sosyal bilgiler derslerinde kullanılabilecek en güncel kaynaklar arasında yer almaktadır. Filmlerin kullanımına ilişkin çalışmalar incelendiğinde oldukça sınırlı sayıda çalışmaya rastlanmıştır. Değer eğitimine ilişkin çalışmalar incelendiğinde bu çalışmaların daha çok değerler eğitimine ilişkin öğretmen görüşü, veli görüşü, öğrenci başarısına etkisi, programlarda yer alma düzeyi, kitaplarda yer alma düzeyi gibi konularda yoğunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle değer eğitimine farklı bir bakış açısı getirebilmek amacıyla bu çalışmada filmlerden yararlanılmıştır. Bu araştırmanın genel amacı Değerler Eğitiminde filmlerin kullanımına ilişkin öğretmen adaylarının görüşlerini belirlemektir. Öğretmen adaylarının hayat bilgisi öğretiminde değer eğitiminde filmlerin kullanımına ilişkin görüşlerini belirlemeyi amaçlayan bu araştırma nitel araştırma modelinde desenlenmiştir. Temel nitel araştırma eğitimde bulunan en yaygın nitel araştırma biçiminden biridir. Nitel araştırmalar anlamın nasıl inşa edildiğiyle, insanların hayatlarını ve dünyalarını nasıl anlamlandırdıklarıyla ilgilidir. Temel nitel araştırmanın öncelikli amacı bu anlamları açığa çıkarmak ve yorumlamaktır. Temel nitel araştırmada veriler; görüşmeler, gözlemler ya da doküman analizi yoluyla toplanır. Temel nitel araştırmaları yöneten araştırmacılar, (1) insanların yaşamlarını nasıl yorumladıklarıyla, (2) dünyalarını nasıl inşa ettikleriyle ve (3) deneyimlerine ne anlam kattıklarıyla ilgilenirler. Bütün amaç, insanların hayatlarını ve deneyimlerini nasıl kavradığını anlamaktır. Araştırmanın katılımcılarını 2016-2017 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği programı 3. Sınıfta öğrenim gören öğrenciler oluşturmuştur. Araştırma kapsamında Hayat Bilgisi Öğretimi I dersini alan bir gruptaki tüm öğrencilere film izletilerek iç örnekleme yoluyla 10 öğrenci seçilmiştir. Seçilen bu 10 öğrenci ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme kullanılmıştır. Görüşme odak grup görüşmesi şeklinde gerçekleştirilmiştir. Veri toplanma sürecinde öncelikle Hayat Bilgisi Öğretimi I dersinde öğrencilere “İyilik Bul/İyilik yap” filmi izlettirilmiştir. Daha sonra seçilen 10 öğrenci ile ders bitiminde yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiştir. Yaklaşık bir saat süren görüşme araştırmacı tarafından dökümü gerçekleştirilerek analizi yapılmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Bulgular “Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler öğretiminde film kullanımına ilişkin görüşler”, “Hayat Bilgisi öğretimi ve Sosyal Bilgiler öğretimi değerler eğitiminde film kullanımına ilişkin görüşler”, “İzlenilen filmde yer alan değerlere ilişkin görüşler”, “İzlenilen filmdeki karakterlere ilişkin görüşler”, “İzlenilen film yoluyla değer eğitimi nasıl gerçekleştirilebilir?”, “Değer öğretiminde başka hangi filmler kullanılabilir?”, “Değer eğitiminde filmlerden yararlanılmasına ilişkin öneriler” başlıkları altında sunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BAKIŞ AÇISIYLA SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN EĞİTİMİ PROGRAMIÖzet: Kültürel çeşitlilik, nüfusun değişen yapısı, göçler ve birlikte gelen değişim ve sorunlar, teknolojik evrim ve teknolojiye erişilebilirlik, küreselleşmeyle şekillenen ekonomik bütünleşme ve bu sürecin yarattığı sorunlar, eğitime erişim konusunda yaşanan değişim ve çeşitlilik gibi birçok etken günümüzde eğitim programlarını derinden etkilemektedir. Eğitim fakülteleri ve öğretmenlik eğitimi programları, hem yaşanan bu sosyal, toplumsal, ekonomik, teknolojik gelişim ve değişimlere uyarlanma hem de hitap edilen alandaki programların özel gereksinimlerini karşılama misyonunu taşımaktadır. Bugün öğretmen adayları, kendilerini geliştirebilecekleri informal programlara daha rahatlıkla ulaşabilir durumdalar. Gençlerin, sivil toplum örgütlerinin düzenlediği çalışmalara katılma eğilimleri gittikçe artmaktadır. Internet, kişisel ve mesleki gelişimi sağlayabilecek önemli bir kaynak haline gelmiştir. Bütün eğitim kademeleri gibi yükseköğretimi de zorlayan bu koşulların varlığı, öğretmenlik eğitimi lisans programlarının çeşitli boyutlarıyla değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Tüm bu değişimler dikkate alındığında, öğretmenlik eğitimi programlarının yanıtlaması gereken bazı temel sorular ortaya çıkmaktadır: Yaşanan bu değişimlere karşın programlar ihtiyaçları karşılayabiliyor mu? Öğretmen adayları ne tür sorunlar yaşıyorlar ve nasıl bir eğitim istiyorlar? Bu koşullarda öğretmenlik eğitimi lisans programlarının işlevi ne olmalıdır? Bu girdilerle birlikte programlar kendilerini nasıl şekillendirmelidir? Tüm bu sorulara verilecek yanıtların, en somut karşılığını eğitim programlarında bulduğu söylenebilir. Lisans programlarının yapısı ve işleyişi, öğretmen yetiştirme sisteminin en önemli boyutlarından birisini oluşturmaktadır. Her ne kadar öğretmen eğitimi programları belirli ölçüde ortak bir içeriğe sahip olsa da, her program, uygulandığı koşullar ve paydaşlar farklılaştığından işleyiş açısından birbirinden farklılık gösterir. Bu nedenle özgül durumları inceleyen çalışmalar; programların uygulandığı koşulları, tarafların bakış açılarını ve deneyimlerini anlama ve programları geliştirme açısından önemli bir dönüt ve kaynak sağlamaktadır. Bu çerçevede bu çalışmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmenliği lisans programlarının temel paydaşları olan öğretmen adaylarının aldıkları eğitim ile ilgili görüşlerini ve bu çerçevede lisans programlarındaki temel aksaklıkları ve sorunları tespit etmektir. Araştırma temel nitel araştırma yaklaşımına uygun olarak desenlenmiştir. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden tipik durum örneklemesi kullanılmıştır. Çalışmanın katılımcıları, bir üniversitenin sosyal bilgiler öğretmenliği lisans programının 3. ve 4. sınıflarında öğrenim gören 85 öğretmen adayından oluşmaktadır. Araştırma verileri açık uçlu anket ve odak grup görüşmeleri aracılığıyla toplanmıştır. Bu amaçla kullanılan açık ulu anket ve odak grup görüşme formu araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir. Bu süreçte öncelikle 80 katılımcıya açık uçlu anket formları uygulanmış, anketlerden elde edilen veriler genel olarak değerlendirilerek derinlemesine bilgiye ve incelemeye ihtiyaç duyulan alanlar belirlenerek odak grup görüşme formu geliştirilmiştir. İkinci aşamada toplam 16 öğrenci ile iki odak grup görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların izniyle görüşmeler kaydedilmiş ve transkript edilmiştir. Araştırmanın verileri nitel veri analizi süreçleri takip edilerek analiz edilmiştir. Veri analiz tekniği olarak içerik analizi kullanılmıştır. Bu süreçte elde edilen veriler iki araştırmacı tarafından, aynı nitel veri analizi programı kullanılarak ayrı ayrı kodlanmış, iki farklı kodlamanın sonucunda ortaya çıkan kod-kategori listesi incelenmiş ve ortak bir liste üzerinde karar verilmiştir. Araştırmanın ilk sonuçlarına göre, incelenen programda öğrenim gören öğretmen adayları, programın öğretmenlik becerilerinden ziyade bilgi kazandırmayı amaçladığını ve ezberci bir yapıya sahip olduğunu; program içeriğinin özellikle tarih disiplinine odaklandığını ve içeriğin zaman zaman tekrar ettiğini; seçmeli derslerin çeşitlilik göstermekle birlikte işlevini yerine getirmediğini düşünmektedirler. Program, yapılandırmacı yaklaşımı benimseyen ve kullanan öğretmen adayı yetiştirmeyi hedeflerken eğitim ortamları ve eğitim-öğretim sürecinin daha çok klasik yaklaşımları ve uygulamaları içermektedir. Derslerin teorik olması ve uygulamanın yetersiz olması en sık dile getirilen sorunlardan birisidir. Test odaklı bir değerlendirme sisteminin var olduğu ve izlemeye ve geliştirmeye dayalı süreç değerlendirmenin eksikliği vurgulanmıştır. Katılımcılara göre programın en önemli artısı, program kapsamında düzenlenen sosyal faaliyetlerin fazla olması ve bu faaliyetlerin hem öğrenciler arasında hem de öğretim elemanları ile öğrenciler arasındaki iletişimi güçlendirmesidir. Katılımcılar, öğretim elemanlarını bilgi açısından yetkin görmekle birlikte öğretmen eğitimi misyonunu yeterince yerine getirme konusunda az yeterli görmemektedirler. Bu çalışma, bir üniversitede faaliyet gösteren bir program üzerine ve öğretmen adayları açısından bir incelemeyi yansıtmaktadır ve sonuçlar genellenemez. Bu sınırlılıklar göz önünde bulundurularak araştırmada ulaşılan sonuçların, sosyal bilgiler öğretmenliği lisans programlarının ve fakültelerde öğretmen adaylarına yönelik gerçekleştirilen çalışmaların geliştirilmesi konusunda çalışanlara ve alanın eğitimini sürdüren öğretim elemanlarına dönüt sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BAKIŞ AÇISIYLA ZORUNLU EĞİTİMÖzet: Zorunlu eğitim, her yurttaşın belirtilen bir çağa gelince, eğitim kurumlarında belirli bir süre öğrenim görmesini zorunlu kılan ve devletin her vatandaşını devamla yükümlü kıldığı eğitim süresini ifade eder. Eğitim hakkı, insanların yaşam hakkında düşünce ve ifade özgürlüğü ile seçme ve seçilme hakkına kadar bütün hakların kullanılmasının ön şartı olduğu için uluslar arası ve yerel hukukta zorunlu eğitimle güvence altına alınmıştır. Türkiyede, 1997-1998 eğitim-öğretim yılından bu yana ilköğretimde 8 yıllık zorunlu eğitim uygulanmaktaydı; 2012 yılında yapılan değişiklikle zorunlu eğitim 12 yıla çıkartıldı ve 4+4+4 şeklinde uygulanmaya başlanıldı. Milli Eğitim Komisyonu tarafından mevcut uygulamada, sekiz yıllık kesintisiz eğitimle öğrencilerin yaş grupları ve bireysel farlılıklarının dikkate alınmadığı, genç nüfusun bilgi toplumunun gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatılmadığı diğer bir deyişle eğitimin işlevlerinin gerçekleştirilmediği, bu nedenle eğitim sisteminde yeni bir yapılanmaya gereksinim duyulduğu belirtilmiştir. Bu yeni yapılanmanın, diğer bir deyişle eğitim reformunun amaçları; toplumun ortalama eğitim seviyesini yükseltmek ve eğitim sistemini bireylerin ilgi, ihtiyaç ve yeteneklerinin gerektirdiği yönlendirmeyi yapacak şekilde düzenlemek olarak belirlenmiştir. Son yıllarda batılı ülkelerde devletin birey üzerindeki etkisini azaltabilmek için zorunlu eğitim kavramı tartışılırken eğitim hakkına ulaşma bağlamında da önemli bir işlev gördüğü göz ardı edilmemelidir. Bu araştırmanın amacı öğretmen adaylarının zorunlu eğitim kavramıyla ilgili görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Bu doğrultuda öğretmen adaylarının eğitim ve zorunlu eğitim kavramını nasıl anlamlandırdıkları, zorunlu eğitimle ilgili alternatif arayışları irdelenecektir. Bu araştırmada, nitel araştırma desenlerinden biri olan olgu bilim deseni (fenomenoloji) kullanılmıştır. Olgu bilim araştırmalarında veri analizi, yaşantıları ve anlamları ortaya çıkarmaya yöneliktir. Bu amaçla yapılan içerik analizinde verinin kavramsallaştırılması ve olguyu tanımlayabilecek kategorilerin ortaya çıkarılması çabası vardır. Sonuçlar betimsel bir anlatım ile sunulur ve sık sık doğrudan alıntılara yer verilir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2017-2018 eğitim-öğretim yılında Eğitim fakültesinde öğrenim gören 45 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada verileri toplamak için Yazılı Görüş Alma Formu kullanılmıştır. Görüşme formunda katılımcıların kişisel bilgilerini belirlemek için iki soru ve zorunlu eğitimle ilgili görüşlerini belirleyebilmek için üç açık-uçlu soru bulunmaktadır. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Öğretmen adayları tarafından verilen cevaplar, tek tek incelenerek kodlanmış ve bu kodlar birbirleriyle ilişkilendirilip bir araya getirilerek temalar oluşturulmuştur. Zorunlu eğitimle ilgili olumlu görüşler arasında eğitimde fırsat eşitliği ilkesine dayanarak topluma yararlı bireyler yetiştirmek için eğitimi devletin tekeline alması, toplumsal değişimi sağlamada eğitim seviyesini yükseltmek, kişinin topluma uyumu, hak ve sorumluluklarını bilmesi, dezavantajlı grupların eğitim sistemi içinde yer alması, nitelik insan gücü yetiştirme belirtilmiştir. Zorunlu eğitimden ziyade kademeler arası geçiş ve seçme, yerleştirme sisteminin ülkemizde daha büyük bir problem olduğu vurgulanmıştır. Katılımcılar tarafından kişi hak ve hürriyetlerine saygı duyan demokratik bir eğitim ortamının yapılandırılması gerektiği belirtilmiştir. Devletin birey adına karar vermesinin doğru olmadığı, her bireyin tek ve biricik olduğu varsayımıyla tek tip eğitimin yanlış olduğu ve özgür eğitime de aykırı olduğundan söz edilmiştir. Zorunlu eğitimle ilgili olumsuz görüşler arasında pilot uygulamanın yapılmadan geçiş olması, mevcut alt yapı hazırlanmadan uygulanması, nitelik ve nicelik sorunu, eğitimin niteliğini arttırmadan zorunlu eğitim yılını uzatmanın bir anlamı olmadığı belirtilmiştir. Zorunlu eğitim süresini uzatmak yerine eğitim sistemi içerisinde kişinin ilgi, beceri ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BASILI VE E-KİTAP KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: E-kitap, basılı kitapların kişisel bilgisayarlar veya özel olarak geliştirilmiş el tipi cihazlar aracılığıyla okunabilen elektronik uyarlamalarıdır (Oxford, 2011: 187). Basılı eserlerin herkesin faydalanabilmesi amacıyla elektronik ortama aktarılması Michael Hart’ın 1971 yılında uygulamaya koyduğu Gutenberg Projesi ile başlar (Lebert, 2009: 3). Bu projeyle başladığı kabul edilen dijital kütüphanecilik, teknolojinin hızla ilerlemesiyle yaygınlaşmış, e-kitapların okunmasına olanak sağlayan dijital araçların (kitap okuyucular vb.) yaygınlaşmasıyla daha fazla kitleye ulaşmıştır. “Ciltli veya ciltsiz olarak bir araya getirilmiş, basılı veya yazılı kâğıt yapraklarının bütünü”(TDK, 2005) olarak tanımlanan basılı kitap ise yüzyıllardır kullanılmaktadır. Günümüzde özellikle genç neslin teknolojiye gösterdiği ilgi, okuma alışkanlıklarına etki ederek basılı kitaptan e-kitaba yönelişi hızlandırmıştır. Kitap okuma oranının yüzde %0.01 olduğu ülkemizde(Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2011) e-kitaba yönelmeye başlayan bu ilgi okuma alışkanlığının kazandırılmasında e-kitabın bir araç olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Yapılan araştırmalar, kitap okuma alışkanlığının kazandırılmasında etkili olan en önemli faktörün “öğretmen yönlendirmesi” olduğunu göstermektedir. (Arıcı, 2015: 2) Dolayısıyla öğretmenlerin çağın gerektirdiği teknolojilere hâkim olmaları, e-kitap okuma konusundaki bilgi ve tutumları, öğrencileri yönlendirebilmeleri açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle çalışmada örneklem olarak öğretmen adayları seçilmiştir. Okuma eyleminin yaygın olarak basılı kitaplar aracılığıyla yürütüldüğü ancak gelişen teknolojiyle birlikte e-kitaplardan da yararlanılmaya başlandığı günümüzde e-kitabın eğitim öğretimde bir araç olarak kullanılması mümkündür. Bu yüzden çalışmada öğretmen adaylarının hem basılı hem e-kitaba ilişkin görüş ve tercihleri belirlenerek bunlar üzerinden e-kitap kullanımına yönelik sonuç ve önerilere ulaşılacaktır. Öğretmen adaylarının basılı ve e-kitap okumaya ilişkin görüş ve tercihlerinin belirlemeyi amaçlayan bu çalışma, betimsel bir araştırma olup tarama modeli kullanılarak gerçekleştirilecektir. Tarama modelinde, var olan durumu olduğu gibi ortaya koyma amacı güdülür (Karasar, 1999: 77). Veri toplama aracı olarak “Öğretmen Adaylarının Basılı ve E-Kitap Kullanımına İlişkin Görüşlerinin Belirlenmesi” anketi kullanılacak, verileri çözümlemek için içerik analizinden yararlanılacaktır. Çalışmanın sonucunda öğretmen adaylarının basılı ve e-kitabı kullanım sıklıkları, tercih sebepleri, basılı ve e-kitaba bakış açıları belirlenmeye çalışılarak okuma oranının arttırılmasına katkı sağlayacak verilerin elde edileceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİLGİ OKURYAZARLIK DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ: MAKÜ ÖRNEĞİÖzet: Günümüzde Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde (BİT) yaşanan gelişmeler ile birlikte bilgi üretimi ve bilgiye erişim olanağı artmıştır. Üretilen bilgi miktarındaki artış bilginin doğruluğu ve güvenilirliği konusundaki kaygıları da beraberinde getirmiştir. Bundan dolayı 21. yüzyıl öğrenenlerinin; eleştirel düşünme, sorun çözme, karar verme gibi becerilerine sahip bilgi okuryazarı kişiler olması gerekmektedir. Bu bireylerin yetiştirilmesinde en önemli görev eğitim kurumlarına ve öğretmenlere düşmektedir. Tüm bunlar dikkate alındığında bu araştırmanın amacı öğretmen adaylarının bilgi okuryazarlık düzeylerinin cinsiyet, bölüm, bilgisayar ve internet kullanım yılları ve kütüphaneden yararlanma durumu gibi çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırmada betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının Bilgi Okur Yazarlık düzeylerini belirlemek için Kurbanoğlu ve Akkoyunlu (2006) tarafından geliştirilen bilgi okuryazarlığı öz-yeterlik algı ölçeği kullanılmıştır. Ölçek Usluel-Koçak tarafından (2007) tekrar düzenleniş ve sonuç olarak 4 faktör yapısı gösteren maddeler kullanılmıştır. Çalışmaya MAKÜ Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü (BÖTE), Temel Eğitim Bilimleri (Sınıf ve Okul Öncesi Eğitimi Bölümü), Matematik ve Fen bilimleri Eğitimi Bölümlerine kayıtlı 133 erkek ve 290 kız olarak toplam 423 öğretmen adayı katılmıştır. Elde edilen veriler betimsel ve çıkarımsal analizler yapılarak yorumlanmıştır. Yapılan analizler sonucunda erkek öğretmen adaylarının kızlara göre ve BÖTE öğretmen adaylarının diğer öğretmen adaylarına göre “bilgiye erişim ve araştırma stratejileri geliştirmesinde BİT kullanımı özyeterliği”nin anlamlı olarak daha yüksek olduğu, BÖTE öğretmen adaylarının Fen Bilgisi ve Sınıf Öğretmenliği öğretmen adaylarına göre “bilgi kaynaklarını referanslandırma öz yeterliği” nin anlamlı olarak daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca bilgisayar ve internet kullanım tecrübeleri çok olan (8 yıl ve üzeri) katılımcıların tecrübeleri orta seviyede olan (4-8 yıl) katılımcılara göre “Bilginin analiz ve değerlendirmesinde özyeterliği”nin anlamlı olarak yüksek olduğu ve yine çok tecrübeli katılımcıların orta seviye ve az seviye (0-4 yıl) tecrübeli katılımcılara göre “Bilgiye erişim ve araştırma stratejileri geliştirmesinde BİT kullanımı özyeterliği” nin ve “Bilgi kaynaklarını referanslandırma özyeterliği” nin anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuştur. Son olarak kütüphaneden yararlanan öğretmen adaylarının yararlanmayanlara göre “Bilgi erişiminde Kütüphane kullanım öz yeterliliği” nin anlamlı olarak yüksek olduğu bulunmuştur. Genel olarak bakıldığında ise öğretmen adaylarının bilgi okuryazarlık düzeyinin yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca bu çalışmanın bilgi okuryazarlık çalışmak isteyen araştırmacılara katkıda bulunması beklenmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNE YÖNELİK TUTUMLARININ BELİRLENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı hayatın her alanında yaygın olarak kullanılan teknolojinin eğitim-öğretim ortamlarında kullanımına öncülük edecek olan öğretmen adaylarının bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelik tutumlarının incelenmesidir. Bu çalışmada betimsel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada uygun örnekleme yöntemi kullanılmış olup Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören 173 4. sınıf öğrencisi araştırmaya katılmıştır. Verilerin toplanması için Karaoğlan, Çavaş, Çavaş ve Kışla (2007) tarafından geliştirilen bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelik tutum ölçeği kullanılmıştır. Veriler SPSS 19 programında betimsel analiz, bağımsız örneklemler için t-testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) yardımıyla çözümlenmiştir. Araştırma sonuçları incelendiğinde öğretmen adaylarının bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelik tutumlarında öğrenim gördükleri alanlara göre anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Buna göre Türkçe öğretmenliği bölümünde okuyan öğretmen adayları ile sınıf, okul öncesi ve sosyal bilgiler bölümünde okuyan öğretmen adayları arasında, BİT’in öğrenme öğretme üzerindeki etkisi alt boyutunda anlamlı farklılıklar olduğu ve Türkçe bölümünde okuyan öğrencilerin bu boyuttaki maddelere daha az katıldıkları tespit edilmiştir. Bununla birlikte BİT’in sınırlılıkları alt boyutunda Türkçe öğretmen adayları ile sınıf ve sosyal bilgiler öğretmen adayları arasında anlamlı fark olduğu ve bu farkın Türkçe öğrencileri aleyhine olduğu belirlenmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının BİT kullanımı alt boyutunda da anlamlı fark tespit edilmiş ve bu farkın Türkçe öğretmen adayları ile okul öncesi ve sosyal bilgiler öğretmen adayları arasında Türkçe öğrencileri aleyhine olduğu görülmüştür. Bununla birlikte öğretmen adaylarının bilgisayarı kullanma sıklıkları incelendiğinde BİT’in öğrenme öğretme üzerindeki etkisi alt boyutundaki tutumları ve öğretmen adaylarının BİT kullanımı alt boyutundaki tutumları arasında nadiren kullananlar ve sıklıkla kullananlar arasında anlamlı farklılıklar olduğu, her iki boyutta da sıklıkla kullananlar lehine olduğu tespit edilmiştir. İlgili sonuçlara bakıldığında bilgisayar kullanım süresi değişkeninin BİT in sınırlılıkları alt boyutu ile ilgili tutumlarında farklılaştığı görülmektedir. Bu anlamlı farkın bilgisayarı 5 yıldan az kullanan öğretmen adayları ile bilgisayarı 5-10 yıl ve 10 yıldan fazla zamandır kullanan öğretmen adaylarının arasında, bilgisayarı 5 yıldan az kullanan öğretmen adaylarının aleyhine olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİNİN PROJE BASAMAKLARI DOĞRULTUSUNDA İNCELENMESİÖzet: Bilim ve teknoloji merkezli çağımızda öğrencilerin çoğu okullardan mezun olmalarına rağmen, topluma katılmaya veya toplumu yönlendirmeye hazır değillerdir. Bunun sebeplerinden biri olarak öğrencilerin işlevsel açıdan bu yönde yetiştirilmemeleri gösterilmektedir. Eğitimde bilginin, bilimsel yaklaşım ve yöntemle bulunması gereken bir olgu olarak değil de; olduğu, verildiği gibi alınması gereken bir olgu olarak verilmesi, bu işlevselliği engellemektedir. Söz konusu olumsuzluklara çözüm amacıyla, bilimin evrensel özelliklerinin eğitim alanına yansıtılması gerekmektedir. Bu da ancak eğitim ve öğretim programlarına bilimsel düşünme ile gerçeklere yaklaşma, bilimsel yöntemi kullanmaya yönelik bilgi ve becerilerin kazandırılması ile sağlanabilir. Eğitimde bilgi ve becerileri öğrenenlere kazandırmayı amaçlayan öğretmenler, öğrenenlerin bilimsel süreç becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilmeleri için, önceden bu gelişimin nasıl bir yol izlediğini gözlemlemeleri ve tecrübe etmeleri gerekmektedir. Buradan yola çıkarak, çalışmanın amacı sınıf öğretmenliği programında öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarının proje geliştirme sürecinde bilimsel süreç becerilerini incelemektir. Çalışmanın katılımcılarını bir devlet üniversitesinde öğrenim gören 103 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Bir dönem boyunca gerçekleştirilen uygulamada, gruplar halinde çalışan öğretmen adayları yaptıkları sunumlar ve süreç içindeki gözlemler doğrultusunda değerlendirilmiştir. Veri toplama aracı olarak, proje basamaklarında gerçekleştirilen bilimsel süreç becerilerini değerlendirme formu, gözlem formu, akran değerlendirme ile öz-değerlendirme formları ile yarı yapılandırılmış mülakatlar kullanılmıştır. Analiz süreci, verilerin tekrar okunması, yeniden organize edilmesi ve araştırmanın amacıyla ilgili kodlar üzerine tekrar düşünülmesini içeren döngüsel bir süreç içermektedir. Analizler ışığında çıkan önemli bir bulgu işlevsel okuryazarlığın bilimsel süreç becerilerindeki pozitif etkisi üzerinedir. Çalışma sonucunda öğretmen adaylarının deneyimledikleri bu süreçte edindikleri bilgi ve beceriler ile öğrencilerin bilimsel süreç becerilerindeki gelişimi destekleyici öğrenme ortamlarını sağlayarak, bu gelişimi teşvik edebilecek stratejiler kullanabilecekleri düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ CESARET DÜZEYLERİNE GÖRE ELEŞTİREL DÜŞÜNME EĞİLİMLERİÖzet: Eleştirel Düşünme konusunda Türkiye’de son yıllarda birçok çalışma olmasına rağmen bu konudaki çalışmaların henüz yeterli olgunluğa eriştiğini söylemek pek mümkün değildir. Öyle ki her çalışmanın kendine özgü bir eleştirel düşünme algısı var olmakta ve eleştirinin kökenine dair kuramsal tartışma yeteri kadar desteklenmemektedir. Genellikle eleştirel düşünme uygulama boyutunda tartışılmakta ve çoğu zaman eleştirinin kendisine ters yönde olan bir kuramdan hareket edilmektedir. Ancak bunda birçok etmen söz konusu olmaktadır. Konunun kendisi sosyolojiden, psikolojiye, felsefeden, eğitime ve zihin araştırmalarına kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Haliyle eğitim bilimlerinde tartışılan eleştirel düşünmede diğer disiplinlerden etkilenmektedir. Ayrıca eleştirel düşünmenin bir beceri mi, zihinsel süreç mi, tutum mu yoksa bir düşünme biçimi mi olduğu ise ayrı bir tartışma olarak ortada durmaktadır. Bu araştırmada eleştirel düşünmenin kuramsal temellerinden bahsedilmekte, günümüz Milli Eğitim müfredatında uygulana gelen eleştirel düşünme becerisi eğitiminin bir eleştirisi ile birlikte bu becerinin – eğer bir beceri ise – nasıl geliştirilebileceği üzerinde tartışılmakta ve bu süreçte cesaret kavramının üzerinde durulmaktadır. Ayrıca cesaret ve eleştirel düşünme arasındaki ilişki incelenmekte olup öğretmen adaylarının cesaret ve eleştirel düşünme düzeyleri ayrı ayrı değerlendirilmektedir. Çünkü cesaret eski zamanlardan beri erdemli hayatın ana unsuru olarak ele alınmıştır, antik çağlardan günümüze kadar insan erdemlerinin en önemlisi olarak gösterilmiştir. Eski Yunanlarda cesaret erdemli yaşamın bir parçası olmuştur ve diğer erdemlerin cesareti kaynak alarak ortaya çıktıkları ileri sürülmüştür. Tüm bunların yanında günümüzde cesaretin bir erdem olarak değil de bir yetenek olarak ele alınması da tartışma konusudur. Son zamanlarda pozitif psikoloji cesaret kavramına odaklanmıştır ve “cesaret nedir” sorusuna hala cevap aranmaktadır. Ayrıca cesaret kavramının sınıflandırılması konusunda da henüz bir fikir birliğine varılamamıştır. Bu tartışmalardan hareketle alanyazında cesaret ile ilgili yeterli çalışmanın bulunmaması, konunun alanyazına yeni katkılar sağlayacağı da göz önüne alındığında ve eleştirel düşünme becerisini de destekleyici yönlerinin bulunması nedeniyle öğretmen adaylarının cesaret düzeylerine göre eleştirel düşünme eğilimleri araştırmamızın amacını oluşturmaktadır. Bu araştırma alanyazındaki bu konuları tartışılır hale getirmek için tasarlanmıştır. Araştırma ilişkisel tarama modelinde olup betimsel bir çalışmadır. Araştırmada Kökdemir (2003) tarafından Türkçe’ ye çevrilmiş olan ve 6 alt boyuttan (Analitiklik, Açık Fikirlilik, Meraklılık, Kendine Güven, Doğruyu Arama, Sistematiklik) oluşan “California Eleştirel Düşünme Eğilimleri Ölçeği” (iç tutarlılık katsayısı, .88) ve Konter ve Ng (2012) tarafından geliştirilen ve 5 alt boyuttan (Yetkinlik, Kararlılık, Atılganlık, Tehlikeyi Göze Alma, Kendini Feda Etme) oluşan “Spor Cesareti Ölçeği” (iç tutarlılık katsayısı, .61 ile 82 arasında) kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Sınıf Eğitimi bölümü öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın verilerinin analiz süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE SORUNLARINA YÖNELİK FARKINDALIK DÜZEYİ İLE KATI ATIK VE GERİ DÖNÜŞÜME YÖNELİK TUTUMU ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Tüketim hızının artması ve doğal kaynakların azalması sonucunda ihtiyaç duyulan kaynakların yeniden kazandırılması durumu çağımızın önemli bir problemi haline gelmektedir. Tüketilen kaynakların geri dönüşümünün olmaması büyük bir çevre kirliliğine neden olmaktadır. Çevre sorunlarının farkında olmak ve bu sorunlarla mücadele etmek için öncelikli olarak çevre eğitimi ve bilincine sahip bireyler yetiştirmek gerekmektedir. Sürdürülebilir ve gelecek nesillere aktarılabilir çevre için gerekli kazanım ve yaklaşımların toplumlara kazandırılması gerekmektedir. Bireylerin okul öncesinden yükseköğretim düzeyine kadar almış oldukları eğitimle toplum ve çevreye yönelik farkındalık düzeyi yüksek, bilinçli, duyarlı ve problem çözme becerisine sahip yurttaşlar olarak yetişmesi sağlanmalıdır. Bu bilinç ve duyarlılığa ulaşmalarında bireylere rehberlik edecek yegâne kişiler öğretmenlerdir. Bu sebepten öğretmenlik mesleğini gerçekleştirecek olan bireylerin çevre sorunlarına ve geri dönüşüme yönelik problemlerin farkında olması ve gerekli duyarlılığa sahip olması gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarının çevre sorunlarına yönelik farkındalık düzeyi ile katı atık ve geri dönüşüme yönelik tutumu arasındaki ilişki, bu tutumların ne düzeyde olduğu ve değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemektir. Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma grubu İstanbul ilindeki bir vakıf üniversitesinde öğrenim gören 297 öğretmen adayından oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak Güven ve Aydoğdu (2012) tarafından geliştirilen “Çevre sorunlarına yönelik farkındalık ölçeği” ile Karatekin (2013) tarafından geliştirilen “Katı atık ve geri dönüşüm tutum ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma kapsamında elde edilen nicel verilerin çözümlenmesi, SPSS programı ile gerçekleştirilmektedir. Elde edilen bulgular ışığında öğretmen adaylarının çevre sorunlarına yönelik farkındalık düzeyi ile katı atık ve geri dönüşüm boyutuna yönelik tutumlarına öneriler getirilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRENİN BÜGÜNÜ VE GELECEĞİNE YÖNELİK ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada, öğretmen adaylarının yaptıkları çizimlere dayalı olarak, yaşadığımız çevrenin bugünü ve geleceğine dair algılarının ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim deseninin kullanıldığı bu araştırmanın örneklem grubunu, amaçlı örneklem yoluyla seçilen Bülent Ecevit Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda öğrenim görmekte olan toplam 82 (43 kız, 39 erkek) öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada öğretmen adaylarının çevreye yönelik algılarını belirleyebilmek amacıyla çiz ve anlat yöntemi kullanılmıştır. Çizim tekniği sözlü olarak ifade edilmeyen veya edilemeyen duygu ve düşüncelerin özgürce ifade edilmesine imkan veren bir yöntemdir. Bu araştırmanın veri toplama aşamasında katılımcılara ilk olarak boş resim kağıtları dağıtılmış ve öğretmen adaylarından kağıdı ikiye ayırmaları ve kağıdın bir tarafına bugünkü çevreyi, diğer tarafına 50 yıl sonraki çevreyi çizmeleri istenmiştir. Bu doğrultuda katılımcılara, ‘Günümüzde çevre nasıldır, çizim yaparak ifade ediniz’ ve ‘50 yıl sonra çevrenin nasıl olacağını düşünüyorsunuz, çizim yaparak ifade ediniz’ cümlelerini içeren yönergeler verilmiştir. Ayrıca, analiz sırasında araştırmacıların verileri doğru yorumlayabilmesi için, katılımcılardan kağıtların arka sayfasına çizdikleri resimlerin yazılı açıklamalarını yapmaları istenmiştir. Veriler içerik analizi kullanılarak analiz edilmiştir. Analiz sonucunda elde edilen veriler frekans ve yüzde değerleri tablolar halinde sunulmuştur. Araştırma sonucuna göre öğretmen adaylarının günümüze yönelik çevre algısında doğal çevreye yönelik çizimler fazlayken, geleceğe yönelik algıda yapay çevreye daha fazla yer verildiği ve geleceğe yönelik kötümser çevre algısına sahip olunduğu ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇOCUK HAKLARI KAVRAMINA YÖNELİK METAFORİK ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Çocuk hakları, kanunen veya ahlaki olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, barınma, fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel bir kavramdır. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 42. Maddesinde de çocuk haklarının çocuklara öğretilmesi öngörülmüştür. Bu sebeple her yıl 20 Kasım günü okullarda Çocuk Hakları Günü olarak kutlanmaktadır. Okulların öncelikli hedeflerinden biri insan haklarına saygılı bir toplum oluşturmaktır. Çocuk Hakları Sözleşmesi de insan haklarının bütününü oluşturan belgeler arasında önemli bir yere sahiptir. Bu sebeple çocuk hakları üzerine bir çok çalışma yapılmaktadır. Yapılmış çalışmalar göstermektedir ki çocuklara haklarıyla ilgili kavramlar küçük yaşlarda bütün branş öğretmenlerinin desteğiyle öğretilmeye başlanmalıdır. Öğretmenlerin bu sorumluluğu yerine getirebilmeleri için Çocuk Hakları konusunda teorik ve pratik olarak yeterli bilgiye sahip olmaları, çocuk haklarını öğretirken iyi bir rehber olmaları, uygulamaya dönük etkinlikler yapmaları ve en önemlisi çocuklara haklarını korumayı öğretmeleri gerekmektedir. Bu sebeple çocuk haklarının öğretilmesinde görev ve sorumluluğu olan bütün branş öğretmenlerinin henüz öğretmen adayı iken çocuk haklarıyla ilgili yeterli bilgi ve bilinç düzeyine ulaşmaları sağlanmalıdır. Öğretmen adaylarının bilgi ve bilinç düzeylerini belirlemek için farklı araştırmalar yapılabilir. Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarının çocuk haklarına yönelik algılarını belirlemektir. Algıları belirleme sürecinde metaforlardan yararlanılacaktır. Çünkü literatürde metaforlar bilgi ile duygu arasında bir köprü olarak tanımlanmaktadır. Bu araştırma, öğretmen adaylarının çocuk haklarıyla ilgili algılarını belirlemek açısından güncel, farklı branştaki öğretmenlerle yürütüldüğü için özgün, çocuk haklarının öğretilmesinin yasal bir zorunluluk olması yönüyle gerekli ve çocuk haklarını bilmenin önemi ile ilgili farkındalığı arttırabileceği için işlevsel olarak görülmektedir. Bu çalışma farklı branşlardaki öğretmen adaylarının metaforik algılarını belirlemeye yönelik yapılmış, olgubilim deseninde nitel bir araştırmadır. Araştırmanın çalışma grubu kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. Çalışma grubunu 2014-2015 eğitim öğretim yılında Sakarya Üniversitesi’nde farklı branşlarda öğrenim görmekte olan 200 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmacı tarafında geliştirilen ankette kişisel bilgilerin olduğu bir bölüm ve açık uçlu bir soru bulunmaktadır. Kişisel bilgilerin olduğu bölümde öğretmen adaylarının hangi branşta eğitim gördükleri, cinsiyetleri ve sınıf düzeyleri ile ilgili üç soru bulunmaktadır. İkinci bölümde ise öğretmen adaylarının çocuk haklarına yönelik algılarını belirlemek için “Çocuk hakları…gibidir” ve “çünkü…” şeklinde iki soru bulunmaktadır . Öğretmen adaylarının çocuk haklarına yönelik geliştirdikleri metafor ve gerekçelerinin analizinde içerik analizi yönteminden yararlanılacaktır. İçerik analizi sonucunda kavramsal kategoriler oluşturulup elde edilen bulgular sıklık tabloları kullanılarak sunulacak ve yorumlanacaktır. Bulgular doğrultusunda çıkan sonuçlar literatürlerle tartışılarak, öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇOK KATMANLI OKURYAZARLIK İLE ELEŞTİREL OKUMA ÖZ YETERLİK ALGILARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Teknolojik gelişmeler sosyal hayatımızı etkilediği gibi eğitim alanında da bazı gelişmelere sebep olmuştur. Okuryazarlık algısını sadece basılı materyallerden edinilen okuma ve yazma becerisinin dışına çıkararak dijital ortamlarda bilgi edinme ve paylaşma becerilerinin edinilmesini gerekli kılmıştır. Diğer taraftan yapılandırmacı yaklaşıma dayalı olarak eleştirel okuma becerisinin de kazandırılmak istenildiği görülmektedir. Bu becerinin kazandırılması için öğretmenlerin eleştirel okuma ile ilgili bilgileri olmalı ve eleştirel okuma öz yeterlik algılarının olumlu yönde olması gerekmektedir. Bunun içinde öğretmenlerin lisans eğitimleri döneminde çok katmanlı okuryazarlık ve eleştirel okuma öz yeterliğine sahip olmaları önem taşımaktadır. Eleştirel okuma öz yeterlik algısının dayanak noktalarından birisi de çok katmanlı okuryazarlıktır. Jewitt (2008) teknolojinin müfredat bilgisinin şekillenmesinde etkili olduğunu belirtmektedir. Öğrencilerin karşılaştığı metinlerin büyük çoğunluğunda görsellerin gittikçe önem kazanan rolü ile birlikte, okuryazarlık kavramının yeniden tanımlanması gerekli hale gelmiştir (Kenner ve Kress, 2003). Bu çalışmanın amacı, öğretmen adaylarının çok katmanlı okuryazarlık ile eleştirel okuma öz yeterlik algıları arasındaki ilişkiyi ve öğretmen adaylarının çok katmanlı okuryazarlık düzeylerinin eleştirel okuma öz yeterlik algılarını ne oranda yordadığını incelemektir. İlişkisel tarama modeline göre desenlenen araştırmaya amaçlı örnekleme yöntemi ile seçilen 345 öğrenci katılmıştır. Yapılan bu çalışmada araştırma sorularına yanıt arayabilmek için gerekli olan veriler Çok Katmanlı Okuryazarlık (Bulut, Ulu ve Kan, 2015) ve Eleştirel Okuma Öz Yeterlik Algı (Karadeniz, 2014) Ölçeği ile toplanmıştır. Araştırmada ilişkisel tarama modeli benimsenmiş elde edilen verilerin çözümlenmesinde Pearson momentler çarpımı korelasyon katsayısı analiz tekniği ile çoklu regresyon analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre, çok katmanlılık eleştirel okuma öz yeterlik algısının önemli yordayıcısıdır (R=.585; R2=.286) [F(3.341)=3.11, p< .000). Çok katmanlılık eleştirel okuma öz yeterlik algısının %.29’unu açıklamaktadır. Çok katmanlı okuryazarlığın çok katmanlı yapıda sunulan içeriği anlamlandırma boyutunun (r=.485, p<.05) ve çok katmanlı yapıyı tercih etme boyutunun (r=.285, p<.05) eleştirel okuma öz yeterlik algısını pozitif ve anlamlı etkilediği tespit edilirken çok Katmanlı yapıyı kullanarak kendini ifade etme boyutunun pozitif fakat anlamlı etkilemediği tespit edilmiştir (r=.418, p>.05). Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ DEĞER EĞİTİMİNE YÖNELİK TUTUMLARIÖzet: Değerler, bireylerin toplum içerisindeki yaşam niteliğini etkileyen önemli unsurlardandır. Değerler, bireylerin yaşantılarını içermekte ve bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemede önemli ölçüde etkili olmaktadır. Bu yönüyle değerler ele alındığında ve son dönemde insanlığın gözü önünde insanlığı ilgilendiren birçok olumsuz olayın gerçekleşmesi değer eğitiminin bir kez daha nitelikli olarak ele alınması gerektiğini göstermiş ve göstermektedir. Değer eğitimi bilindiği üzere çok boyutlu bir yapıda gelişmektedir. Okullar ve okullarda bu yönde verilecek eğitim aileden sonra formal anlamda önemli bir boyut oluşturmaktadır. Özellikle okullarda görev yapan ve yapacak olan öğretmenlerin, öğretmen adaylarının değer eğitimine yönelik tutumları değer eğitiminin niteliğinin arttırılması açısından önem arz etmektedir. Bu araştırmanın amacı, öğretmen adaylarının değer eğitimine yönelik tutumlarının farklı değişkenler dikkate alınarak belirlenmesidir. Araştırma tarama modelinde betimsel bir özellik taşımaktadır. Araştırmanın çalışma evrenini Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi son sınıfta öğrenim gören 375 son sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada verilerin toplanacağı grubun oldukça geniş olması nedeniyle evreni temsil edebilecek ölçüde örneklem alma yoluna gidilmiştir. Araştırmada veriler araştırmacı tarafından geliştirilen değer eğitimine yönelik tutum ölçeği aracılığıyla toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS paket programı aracılığıyla analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen veriler incelendiğinde öğretmen adaylarının değer eğitimine yönelik tutumlarının olumlu yönde bir dağılım sergilediği, öğretmen adaylarının değer eğitimine yönelik tutumlarının belirlenen bağımsız değişkenlere göre farklılık gösterdiği gözlenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ DİNLEME TÜRLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Dinleme çeşitli etkenlere bağlı olarak farklı kişilerde farklı boyutlarda görülmektedir. Bir başka ifadeyle her insan farklı değişkenler ve ortamlar bağlamında dinleme becerisini kullanmaktadır. Bireylerin dinleme becerilerinin geliştirilebilmesi için -hangi tür faaliyetlerin, uygulamaların, yöntem ve tekniklerin kullanılması gerektiğini tespit etmek adına- sahip oldukları dinleme türünün belirlenmesi gerekir. Dinleme türleri kavramı, bireylerin ihtiyaçları doğrultusunda ortam, süre, amaç vb. faktörlere bağlı olarak kullanmayı seçtikleri dinleme davranışları olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla herkesin dinleme türünün farklı olduğu söylenebilir. Ancak dinleme türlerinin neler olduğuyla ilgili alanyazında bir fikir birliği bulunmamaktadır. Bu çerçevede ulusal ve uluslararası düzeyde ölçekler geliştirilmiştir. Çalışmanın temel amacı, Bodie, Worthington ve Gearhart (2013) tarafından üniversite öğrencilerinin dinleme türlerini belirleyebilmek amacıyla geliştirilen ve Kaya (2014) tarafından Türk kültürüne uyarlanan 7li Likert tipi ve 18 maddeli bir ölçek olan Dinleme Türleri Ölçeği kullanılarak, öğretmen adaylarının dinleme türlerini tespit etmektir. Ölçek; “İlişkisel Dinleme”, “Etkileşimsel Dinleme”, “Eleştirel Dinleme” ve “Çözümleyici Dinleme” isimlerini taşıyan dört (4) alt ölçekten oluşmaktadır. Ölçeğin iç tutarlılık -Cronbach Alpha- katsayısı ölçeğin geneli için .83 iken alt faktörleri için de .64 ile .83 arasında değişmektedir. Çalışmanın evreni, bir devlet üniversitesine bünyesindeki eğitim fakültesinde öğrenim görmekte olan öğretmen adayları; örneklemi ise tabakalı örnekleme yöntemiyle seçilen 233 gönüllü öğretmen adayı oluşturmaktadır. Toplanan veriler SPSS 21.0 paket programıyla analiz edilmiştir. Ulaşılan sonuçlara göre, öğretmen adaylarının ağırlıklı olarak birebir ilişki ve iletişime dayalı dinleme türlerini kullandıkları, ancak derinlemesine dinlemeyi ifade eden eleştirel ve çözümleyici dinleme türlerinin daha az kullandıkları görülmektedir. Buna göre ilgili dersler için hazırlanacak müfredat ve etkinlikler, öğretmen adaylarının dinleme türlerine göre tasarlanabilir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ EĞİTİM TEKNOLOJİLERİNİ KULLANMA YETERLİLİKLERİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: 21. yüzyıl gelişmeler, öğrencilerin bilgisayar, internet, video, CD ve cep telefonu gibi teknolojik araçları kullanmalarına sebep olmuştur. Bu araçları kullanan öğrencilere karşı, teknolojiyi kullanamayan öğretmenlerin önemli güçlüklerle karşılaşmaları kaçınılmazdır. Bu yüzden öğretmen adayları teknoloji kullanma bilgi ve becerisine sahip olmalıdır. Bu araştırmanın amacı; öğretmen adaylarının eğitim teknolojilerini kullanma yeterliliklerine yönelik görüşlerinin incelenmesidir. Bu araştırma nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeline göre tasarlanarak; öğretmen adaylarının eğitim teknolojilerini kullanma yeterliliklerine yönelik görüşleri cinsiyet, sınıf düzeyi, öğrenim gördüğü bölüm açısından farklılık taşıyıp taşımadığı incelenmiştir. Tarama modeli, geçmişte ya da halen var olan bir durumu hala var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlamaktadır. Araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim- öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi’nde 3 ve 4. Sınıfta öğrenim gören öğretmen adayları ile yürütülmüştür. Örneklemini ise; ilköğretim matematik, fen bilgisi, sınıf, sosyal bilgiler, okul öncesi, Türkçe öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmaya katılanların seçiminde kolay ulaşılabilirlik ilkesi esas alınmıştır. Anketin oluşturulma aşamasında araştırmacı tarafından literatür taraması yapılarak 35 maddelik madde havuzu oluşturulmuştur. Bu maddeler uzman görüşüne sunulmuş ve uygun olmayan 5 madde anketten çıkartılmıştır. Geriye kalan 30 madde uygulamada kullanılmıştır. Veriler bilgisayar ortamında SPSS.20 paket programı kullanılarak betimsel istatistiklerden yüzde ve frekans, ortalama ile analiz edilmiştir. Elde edilen veriler tablolaştırılarak sunulmuştur. Sonuçlar ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve bu doğrultuda önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ EĞİTİM VE BAZI TEMEL KAVRAMLARA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: Metafor kelimesinin hem sözlüksel hem de literatür incelemesi yapıldığında; metafor kelimesinin Yunanca “meta” (değişmek) ve “pherein” (aktarmak) kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan “metapherein” kelimesinden gelmekte olduğu görülmektedir. Metafor sözcüğü kelime itibari ile eğretileme, benzetme, istiare, mecaz anlamlarına gelmekle beraber pek çok farklı tanımı bulunmaktadır. Metafor, iki nesne ya da kavram arasında, benzerlik ve farklılıkları karşılaştırma ve birine ait deneyimi diğerine aktarma yoluyla, ilişki kurularak oluşturulan mecazi bir yapıdır. Bir kavramın bireyde oluşturduğu etiket, anlam ya da kavramsal ifadelerdir. Bu araştırma ile Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü 3. ve 4. Sınıfta öğrenim gören öğretmen adaylarının eğitimde yer alan 4 temel kavrama ilişkin metaforik algılarının neler olduğunun tespit edilmesi ve buna dayalı olarak eğitim ve özellikle öğretmenlik mesleğine ilişkin bakış açılarının belirlenmesi, gelecekteki öğretmen yetiştirme ve eğitim politikalarının belirlenmesinde önemli katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, öğretmen adaylarının eğitim, öğretim, öğretmen ve öğretmenlik mesleği kavramına ilişkin algılarının metaforlar aracılığıyla belirlenmesidir. Araştırma verileri, 2015-2016 güz döneminde Kilis 7 Aralık Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü 5 farklı ana bilim dalında 3. ve 4. Sınıfta öğrenim gören 303 öğretmen adayından elde edilmiştir. Araştırmanın 3. ve 4. Sınıfta öğrenim gören öğretmen adayı olan öğrenciler üzerinde yürütülme gerekçesi; hem eğitimle ilgili temel kavramları daha iyi bildikleri hem de fakülte öğrenim hayatları boyunca pedagojik formasyona ait birçok dersi almalarından dolayı konuya ilişkin daha güvenilir ve geçerli bilgi verebilecekleri öngörüsüyle yapılmıştır. Öğretmen adaylarının belirlenen kavramlarla ilgili algılarının ortaya koyulması amacıyla veri toplama aracı olarak, 4 adet açık uçlu sorudan oluşan form kullanılmıştır. Ankette yer alan “Eğitim …… gibidir, çünkü……” , “Öğretim …… gibidir, çünkü……” “Öğretmen …… gibidir, çünkü……” ve “Öğretmenlik mesleği …… gibidir, çünkü ……” ifadelerinin katılımcılar tarafından tamamlanması istenmiştir. Anket sorularında yer alan veriler içerik analizi tekniğiyle çözümlenmiştir. Buna göre, öğretmen adaylarının eğitim kavramıyla ilgili olarak 88, öğretim kavramıyla ilgili olarak 143, öğretmen kavramıyla ilgili olarak 99, öğretmenlik mesleği ile ilgili olarak ise 64 geçerli metafor ürettikleri belirlenmiştir. Öğretmen adayları eğitim kavramını yaşam, ağaç, dünya, ev, tohum gibi metaforlarla; öğretim kavramını hayat, okul, ağaç, su gibi metaforlarla; öğretmen kavramını mum, güneş, anne, su, ışık gibi kavramlarla; öğretmenlik mesleği kavramını annelik, peygamberlik, iman gibi metaforlarla açıklamışlardır. Öğretmen adaylarının oluşturdukları metaforlar temel alındığında eğitim, öğretim, kavramlarını genellikle aynı metaforla açıkladıkları görülmektedir. Eğitim ve öğretim kavramlarını çoğunlukla doğadaki varlıklar ve olaylara benzetmişlerdir. Ayrıca Öğretmen kavramı ile ilgili en fazla metafor üretilen tema “bilgi kaynağı ve yol gösterici”; Öğretmenlik kavramı ile ilgili en fazla metafor üretilen tema ise “eğitici meslek ve zor bir meslek” adlı temalar olmuştur. Genel olarak eğitim, öğretim, öğretmen ve öğretmenlik mesleği kavramının birden fazla ve birbirinden farklı metaforla açıklandığı görülmüştür. Sonuç olarak, öğretmen adaylarının eğitim, öğretim ve öğretmen kavramına ilişkin algılarının olumlu olduğu ancak öğretmenlik mesleğine ilişkin birtakım olumsuz metaforlar ürettikleri ortaya koyulmuştur. Söz konusu olumsuz metaforların öğretmenlik mesleğinin katılımcılar tarafından zor olan bir meslek olarak algılandığından kaynaklanmış olabileceği ifade edilebilir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ EĞİTİMDE BİLGİSAYAR KULLANIMINA İLİŞKİN TUTUMLARIÖzet: Çağımızda bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler ekonomik sistemi olduğu kadar eğitimsel ve sosyal sistemleri de etkilemektedir. Günümüzde bilgi, gelişmiş toplumlarda ekonomik gelişmelerin anahtarı haline gelmiştir. Teknoloji ise eğitim sürecinin geliştirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Bilgi teknolojisinin hızla gelişmesi, bilgi toplumlarının ortaya çıkmasına neden olmuş, toplumların yeni teknolojik gelişmeleri izlemeleri ve kendilerine uyarlamaları zorunlu hale gelmiştir. Bilginin ve öğrenci sayısının hızla artması bir takım sorunları da beraberinde getirmiş, eğitim sürecinin ve niteliğinin gelişmesinde önemli rol oynayan yeni teknolojilerin eğitim kurumlarına girmesi zorunlu hale gelmiştir. Söz konusu yeni teknolojik sistemlerden birisi de, “en etkili iletişim ve bireysel öğretim aracı” olarak nitelendirilen bilgisayarlardır. Eğitimde bilgisayarlardan yararlanabilmek için gerekli bir takım faktörler olup bunların başında öğretmen eğitimi gelmektedir. Eğitimde program uygulayıcı rolünü üstlenen öğretmenler bilgi teknolojilerini eğitimde etkili kullanabildiği ölçüde eğitimin verimi artacaktır. Eğitim kurumlarında bilgisayar eğitimlerinden etkili sonuçlar alınabilmesi için geleceğin öğretmenleri olan öğretmen adaylarının bilgisayara yönelik tutum ve kaygı gibi özelliklerinin bilinmesi bilgisayarların öğrenme öğretme sürecinde etkili olarak kullanılabilmesinde önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarının eğitimde bilgisayar kullanımına ilişkin tutumlarının belirlenmesidir. Araştırma betimsel nitelikte olup, amaç ve alt amaçlara uygunluğu nedeniyle tarama modelinden yararlanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma evrenini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü ile Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü oluşturmaktadır. Örneklem grubunu ise 2015-2016 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü ile Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü öğrenim gören 113 kadın ve 75 erkek olmak üzere toplam 188 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Cotton (2002) tarafından geliştirilen “Eğitimde Bilgisayar Kullanımı Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçeğin Cronbach Alfa katsayısı 0.90 olarak hesaplanmıştır. Araştırma verilerinin analizinde; bağımsız gruplar t-testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve çoklu karşılaştırma testlerinden Tukey HSD testi kullanılmıştır. Verilerin analizinde anlamlılık değeri p<.05 olarak alınmıştır. Elde edilen bulguların yorumlanması sonucunda, öğretmen adaylarının eğitimde bilgisayar kullanımına ilişkin tutumlarının orta düzeyde olduğu ve cinsiyet, anabilim dalı ve sınıf düzeyi değişkenlerine göre istatistiksel açıdan anlamlı farklılık göstermediği belirlenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ EKOLOJİK VATANDAŞLIK DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Büyük çevre felaketlerini önlemek ve oluşan çevre sorunlarına çözüm bulmak, içinde yaşadığımız yüzyılın önemli gündem maddelerinden birisi olmuştur. Ancak 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası düzeyde başlayan çevre sorunları ile mücadelede pek de başarılı olunduğu söylenemez. Çevre sorunlarının çözümüne bu sorunlara neden olan insanoğlunun davranışlarını değiştirmekle başlanabilir. Bunun en etkili yolu ise eğitimdir. Eğitim makbul vatandaş yetiştirmenin önemli bir aracıdır. Günümüzde makbul vatandaş aynı zamanda ekolojik vatandaştır. Ekolojik vatandaş kendi haklarını koruduğu gibi doğanın da haklarını koruyan vatandaştır. Bunun için sorumluluk alır. İçinde yaşadığımız dünyayı korumak ve geleceğe taşımak için aktif rol oynar ve adalet duygusuyla hareket eder. Bu yeni vatandaşlık anlayışının bireylere kazandırılmasında öğretmenler önemli bir rol oynamaktadır. Çocukların ekolojik vatandaş olmalarında özellikle okulöncesi öğretmenleri, sınıf öğretmenleri, sosyal bilgiler öğretmenleri ve fen bilimleri öğretmenleri etkili olmaktadır. Dolayısıyla eğitim fakültelerinde öğrenim gören öğretmen adaylarının ekolojik vatandaşlık düzeyleri öğretmen olduklarında çocukların ekolojik vatandaş olmalarında etkili olacaktır. Bu araştırmanın amacı da farklı anabilim dallarında öğrenim gören öğretmen adaylarının ekolojik vatandaşlık düzeylerini tespit etmek ve bir karşılaştırmasını yapmaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için Sınıf Eğitimi, Sosyal Bilgiler Eğitimi, Fen Eğitimi ve Okulöncesi Eğitimi Anabilim Dallarında öğrenim gören toplam 528 öğretmen adayına Karatekin ve Uysal (2017) tarafından geliştirilen Ekolojik Vatandaşlık Ölçeği (EVÖ) uygulanmıştır. Betimsel Tarama modeli kullanılarak yapılan bu araştırmanın sonucunda tüm anabilim dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının orta düzeyde ekolojik vatandaş oldukları görülmüştür. Öğretmen adaylarının ekolojik vatandaşlık düzeyleri üzerinde anabilim dallarına göre anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Ancak ortalama puanlara bakıldığında Sınıf Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının diğer anabilim dallarında öğrenim gören öğretmen adaylarına göre ekolojik vatandaşlık düzeylerinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sorumluluk boyutunda ise sınıf Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının aldıkları toplam puanlar Sosyal Bilgiler ve Fen Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının aldıkları toplam puanlara göre göre anlamlı bir farklılık göstermiştir. Araştırmaya katılan öğretmen adaylarının en düşük puan aldıkları boyut katılım en yüksek puan aldıkları boyut ise hak ve adalet boyutudur. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ELEŞTİREL PEDAGOJİ İLKELERİNE İLİŞKİN ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: ÖZET Bu araştırma ile öğretmen adaylarının eleştirel pedagoji ilkelerine ilişkin algılarının çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nicel ve nitel yöntemlerin bir arada kullanıldığı karma araştırma yaklaşımına dayanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Mersin Üniversitesi’nde öğrenim gören 4. sınıfa devam eden 37 Matematik Öğretmenliği; 41 İngilizce Öğretmenliği; 30 Okulöncesi Öğretmenliği; 39 Sınıf Öğretmenliği; 32 Fen Bilgisi Öğretmenliği ve 41 Türkçe Öğretmenliği bölümü öğrencisi olmak üzere toplam 222 öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak, Yılmaz (2009) tarafından geliştirilen Eleştirel Pedagoji İlkeleri Ölçeği; araştırmacılar tarafından hazırlanan açık uçlu soru formu ve kişisel bilgi formu kullanılmıştır. 5 dereceli likert tipi ölçek, 31 maddeye sahip olup “Eğitim Sistemi, Okulun İşlevleri ve Özgürleştirici Okul” olmak üzere üç alt boyuttan oluşmaktadır. Açık uçlu soru formu eleştirel pedagoji ilkeleri ölçeğinde yer alan boyutlar doğrultusunda 3 adet sorudan oluşmuştur. Öğretmen adaylarının eleştirel pedagoji ilkelerine yönelik algılarının tespit edilmesinde frekans, yüzde ve aritmetik ortalama tabloları oluşturulmuştur. Öğretmen adaylarının eleştirel pedagoji ilkelerine ilişkin algılarının cinsiyete göre incelenmesinde bağımsız gruplar için t-testi; öğrenim gördükleri bölüme göre incelenmesinde tek yönlü ANOVA testi uygulanmıştır. Öğretmen adaylarının eleştirel pedagoji ilkelerine yönelik algılarını ölçmek amacıyla oluşturulmuş açık uçlu sorulara verdikleri cevapların analizinde içerik analizi uygulanmıştır. Araştırma sonucu öğretmen adaylarının eğitim sistemi ve özgürleşme alt boyutlarına ait fikirlere orta derecede katıldığını, okulun işlevi alt boyutundaki fikirlere ise katıldığını göstermiştir. Öğretmen adayları toplumsal kurumların eğitim sistemi üzerindeki etkilerine yönelik olumlu ve olumsuz görüşler belirtmişler, okullarda uygulanan eğitim uygulamalarının demokratik anlayışa sahip olma ve olmama açısından değerlendirmişlerdir. Araştırma sonucuna göre öğretmen adaylarının eleştirel pedagoji ilkelerine yönelik algılarının cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir farklılık göstermezken öğrenim gördükleri bölüme göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ EMPATİK EĞİLİM BECERİLERİNİN BİREYSEL OLARAK KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Empati; kişinin kendisini başkasının yerine koyarak gerçekçi bir şekilde onu anlamaya çalışmasıdır. Burada kazanılması gerekenler; kendisini başkasının yerine koyma, olaylara başkasının bakış açısıyla bakma, koymuş olduğu kişinin duygu düşüncelerini doğru anlama hissetme ve ona iletme, dönemin şartlarına bağlı olarak geçmişteki insanların düşünce, amaç ve duygularını anlamadır.(Vural,2005) Günlük yaşamda oldukça önemli bir yeri olan empati kavramı, iletişim kurmada önemli bir unsurdur. İletişim kurmak insan var olduğundan beri olagelmiş, daima gereksinilmiş, karşılıklı bir süreçtir. Çünkü insanoğlu sürekli olarak yalnızlıktan kaçmaya, diğer insanlarla birlikte olmaya, sorununu paylaşmaya çalışmış, anlaşılamadığı ya da yanlış anlaşıldığında ise sıkıntıya girmiştir. Bu durum insanı sosyal yapan en önemli etkenlerden bir tanesidir. Empati kavramı da iletişimin çok önemli parçası ve hatta başlangıç unsuru olması nedeniyle günümüzde üzerinde durulan ve önemi vurgulanan bir kavram haline gelmiştir. Empatik eğilim ise buna göre bakış açısının oluşmasıdır. İletişim; bilgi üretme,aktarma ve anlamlandırma sürecidir. Çalışmanın Amacı: öğretmen adaylarının toplumun bir gerekliliği olan empatik düşünme becerilerine sahip olmaları gerekmektedir. Bu sayede okullarda öğrencilerine bu becerileri aktarabilirler ve öğrencilerine iyi bir örnek olabilirler. Okullarda eğitimin sağlıklı olarak devam etmesi öğrenci ve öğretmenlerin kurdukları sağlıklı iletişimle olacağı unutulmamalıdır. Gönüllülük gerektiren öğretmenlik mesleği de öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarını içinde bulundukları ruhsal durumu anlama onlara en iyi öğretim tekniğini kullanma ve beklentilerini anlama ve diğer sosyal ilişkiler de bulunma konusunda empati becerisine sahip olunması gerekmektedir. Bu sayede eğitim ve öğretim de istenilen en iyi verim sağlanacaktır. Genel amacıyla; Öğretmen adaylarının branş farklarının, cinsiyetlerinin, medeni durum ve meslek tercih ve meslek memnuniyet değişkenine göre empatik düşünme eğilimde fark var mıdır?sorusuna yanıt aranacaktır. Araştırma Yöntemi; Araştırmada veri toplama aracı olarak Dökmen (1988) tarafından geliştirilen toplam 10-20 madde içerecek “Empatik Eğilim Ölçeği” ve “Kişisel Bilgiler Formu” kullanılması planlanmaktadır. Araştırma 5’li likert sistemi ile puanlanacaktır. Araştırma Sıtkı Koçman Üniversitesinde dört farklı bölümden toplam 120 kişiye uygulanması amaçlanmaktadır. Anahtar kelime; Empati, Öğretmen adayı,İletişim ,Empatik eğilim Kaynak; Ekinci, Ö,2009,Öğretmen Adaylarının Empatik ve Eleştirel Düşünme Becerilerinin İncelenmesi, Adana Bulut, H,Düşmez,İ,2014,Öğretmenlerin Empatik Eğilim Becerilerinin Demografik ve Mesleki Değişkenler Bakımından Karşılaştırılması,Iğdır Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ERİME VE ÇÖZÜNME KAVRAMLARINI MİKRO VE MAKRO BOYUTTA ANLAMA DÜZEYLERİÖzet: Bireylerin bilimsel ve teknolojideki hızlı gelişmeleri kavrayabilmeleri ve amacına uygun şekilde kullanabilmeleri için fen okuryazarı bireyler olabilmeleri oldukça önemlidir. Fen okuryazarı olan bir birey bilimin doğasını ve bilimsel gelişmeleri anlayan, eleştirel düşünme ve problem çözme becerisine sahip fen bilimleri ile ilgili beceri, tutum, değer ve bilgiye sahip olan bireylerdir. Bunun yanında fen okuryazarı bireyler için fen bilimlerindeki kavramların doğası gereği mikro ve makro düzeyde kavramsal anlamaları oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Öğrenciler temel fen kavramlarını zihinlerinde doğru bir şekilde oluşturamadıkları için bu durum yanlış kavramaları meydana getirmektedir. Yapılan çalışmalarda öğretmen, öğrenci ve öğretmen adaylarının birçok kavrama (örn. hal değişimleri, ısı ve sıcaklık, yoğunluk ) yönelik kavram yanılgılarına sahip olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmalarda ilkokul çağlarında başlayan yanlış kavramaların ileri yaşlarda da devam ettiği vurgusu yapılmıştır. Bu bağlamda çalışmada öğretmen adaylarının erime çözünme olgusuna ilişkin kavramsal anlamaları ve kavram yanılgıları tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın örneklem grubunu Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi ikinci sınıflarında öğrenim gören fen bilgisi (N=32) ve sınıf (N=28) öğretmen adayları oluşturmaktadır. Çalışma 2015-2016 akademik yılı güz döneminde yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak; ‘Tuz Buz’ başlıklı bir metine yönelik 6 açık uçlu sorudan oluşan bir kavram testi ile yarı yapılandırılmış mülakat kullanılmıştır. Araştırmacılar tarafından hazırlanan kavram testinin kapsam geçerliği için fen eğitimi alanında bir uzmanın görüşü alınmıştır. Değerlendirme aşamasında analizler iki araştırmacının uzlaşması doğrultusunda yapılmıştır. Yapılan tuz buz etkinliğindeki birinci soruyu adaylar doğru cevaplayıp tanecikli boyutta açıklamışsa 2 puan, doğru cevaplamış ancak tanecikli boyutta açıklayamamışsa 1 puan, yanlış cevaplanmışsa 0 puan verilmiştir. Diğer 4 soruda ise tespit edilen her doğru ifade 1, yanlış ifadeler ise 0 puan üzerinden değerlendirilmiştir. Bu çalışmada alınabilecek en yüksek puan 8 puandır. Öğretmen adaylarındaki kavram yanılgıları ve adayların araştırma kapsamındaki kavramları mikro ve makro boyutta kavrama düzeylerini derinlemesine tespit etmek için gönüllülük esas alınarak beş fen bilgisi, beş sınıf öğretmeni adayı ile ortalama 20 dakika sürelerde yarı yapılandırılmış mülakat gerçekleştirilmiştir. Adayların mülakatlarda verdiği cevapların içerik analizi yapılmıştır. Çalışmanın analizlerinde karma yöntem kullanılmıştır. Kavram testinin analizinde Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Analiz sonucunda fen bilgisi öğretmen adaylarının erime ve çözünme kavramına yönelik kavramsal anlamaları ile sınıf öğretmenliği öğretmen adayları arasında anlamlı bir farkın olduğu görülmüştür. (U=313.00; p=.03; p<.05). Sıra ortalaması değerlerine bakıldığında fen bilgisi öğretmen adaylarının (µ=1172.00) bu kavramlara yönelik kavramsal anlamalarının sınıf öğretmeni adaylarına (µ=719.00) göre daha iyi olduğu söylenebilir. Kavram testi ve mülakatlarda adayların verdiği cevapların içerik analizi sonucunda; sınıf öğretmeni adaylarında 11, fen bilgisi öğretmen adaylarında 12 kavram yanılgısı tespit edilmiştir. Öğretmen adaylarının büyük bir çoğunluğu, çözünme olgusunu erime olgusu olarak ifade etmiştir. Yine çözünme ve erime kavramlarını makro boyutta doğru tanımlayan öğretmen adayları cevaplarında ezberi ifadelere yer vermiş, bu kavramları mikro boyutta açıklayamamıştır. Öğretmen adaylarının sahip oldukları kavram yanılgılarının farkına vararak bu kavram yanılgılarını terk etmeleri ve bilimsel kavramlara yönelmeleri için farkındalık oluşturulmalıdır. Adayların eğitiminde tanecikli boyutta kavramların öğretiminde teknolojiden (örn, animasyon, modelleme) etkin bir şekilde yararlanılmalıdır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ İLETİŞİM BECERİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği, Okul Öncesi Öğretmenliği, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği ve Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık son sınıflar da öğrenim görmekte olan öğrencilerin, iletişim becerilerini çeşitli değişkenler açısından farklılık gösterip göstermediğini saptamaktır. 2015 2016 eğitim öğretim yılları arasın da bu bölümlerde öğrenim görmekte olan ve rastgele seçilen iki yüz kişilik öğretmen adayları çalışmaya dahil edilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu ve iletişim becerileri düzeylerini belirleme ölçeği kullanılmıştır. Ayrıca ölçek oluşturulurken uzman görüşleri dikkate alınarak on beş maddelik bir değerlendirme ölçeği geliştirilmiştir. Kişisel bilgi formu değerlendirme de nicel araştırma modellerden tarama yöntemi kullanılarak yapılmıştır. İletişim becerilerini belirleme ölçeği analizinde yüzde, frekans, t testi ve ANOVA(varyans analizi) işlemleri gerçekleştirilmiştir. Kişisel bilgi formundan edinilen bilgilerle de cinsiyet, mezun olunan lise türü, okunulan bölüm, öğrenim türü, ailenin yaşadığı yer, algılanan anne baba tutumu ve genel arkadaşlık ilişkisine göre iletişim becerilerinin farklılık gösterip göstermediği araştırılmıştır. Bu araştırmadan elde edilen sonuçlara göre öğretmen adayı öğrencilerin iletişim becerilerinin cinsiyete, öğretim türüne, okunulan bölüm, ailenin yaşadığı yere ve genel arkadaşlık ilişkisine göre iletişim becerilerinin farklılık gösterdiği fakat anlamlı bir farklılık olmadığı sonucuna varılmıştır. Fakat mezun olunan lise türü ve algılanan anne baba tutumuna göre iletişim becerilerinin farklılık gösterdiği ve bunun anlamlı bir farklılık olduğu gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ İŞ UMUDU DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacın öğretmen adaylarının iş umudu düzeylerinin belirlenmesi ve farklı değişkenler açısından incelenmesidir. Umut, bireye gelecek adına güç veren, gelecekle ve yaşadığı anla ilgilenmesini ve anlam bulmasını sağlayan, hayata karşı pozitif bir bakış açısı ve iyi oluşu destekleyen, başkalarıyla ilişkiyi sürdürmeye yardım eden dinamik bir güçtür. Gerçekten de umut besleyebilen kişiler hedeflerine doğru ilerlerken diğerlerine oranla daha az depresif, genelde daha az kaygılı ve duygusal açıdan daha az sıkıntılı görünürler ve hedeflerine daha çabuk ulaşırlar. Bu bakımdan öğretmenlik mesleğine hazırlanan öğretmen adaylarının iş umudu düzeylerinin incelenmesi ve yorumlanması önemli görülmektedir. Araştırma tarama yöntemine göre desenlenmiştir. Araştırmanın örneklemini, bir devlet üniversitesinin eğitim fakültesinde öğrenim görmekte olan son sınıf öğrencisi öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak iş umudu ölçeği ve kişisel bilgi formu kullanılmıştır. İş umudu ölçeği 14 maddeden ve iki boyuttan oluşmaktadır. Ölçek 10lu derecelendirmeli bir ölçektir. Ölçek, ölçekten alınan puanlar arttıkça iş umudu düzeylerinin arttığı şeklinde yorumlanmaktadır. Araştırmadan elde edilen veriler bir istatistik programında analiz edilmiştir. Verilerin analizinde betimsel istatistikler, t-testi ve one-way anova testi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre öğretmen adaylarının iş umudu düzeyleri, iş umudu düzeylerinin cinsiyet ve bölümlerine göre farklılık gösterip göstermediği durumları belirlenmiş ve alanyazın ile yorumlanarak tartışılmıştır. Elde dilen bulgular ışığında önerilere yer verilmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ KAYNAŞTIRMA TUTUMLARI VE ÖĞRENİLMİŞ GÜÇLÜKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Öğretmen Adaylarının Kaynaştırma Tutumlarının Öğrenilmiş Güçlükleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi ÖZET Kaynaştırma programlarının başarıyla yürütülmesinde öğretmenlerin kaynaştırma eğitimine yönelik tutumları etkili olmaktadır . Öğretmenlerin kaynaştırma eğitimine ilişkin tutumlarının çalışma saati ve sınıfında engelli öğrenci bulunma durumuna (Seçer, Çeliköz, Sarı, Çetin, Sema Büyüktaşkapu, 2010) ve kaynaştırma konusunda eğitim alıp almama durumlarına (Engin, Tösten, Kaya, Köselioğlu, 2014) göre farklılaştığı belirtilmekle birlikte; öğretmen ya da öğretmen adaylarının kaynaştırma eğitimine ilişkin tutumları ile kişilik özellikleri ilişkisine yönelik çalışmaya rastlanmamaktadır. Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarının kaynaştırma eğitimine yönelik tutumları ile öğrenilmiş güçlülük düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Öğretmen adaylarının kaynaştırma eğitimine yönelik tutumları Antonak ve Larivee (1995) tarafından geliştirilen ve Türkçe’ye uyarlama çalışmaları Kırcaali-İftar (1996) tarafından yapılan “Kaynaştırmaya İlişkin Görüşler Ölçeği” ile tespit edilmiştir. Çalışmada öğretmen adaylarının öğrenilmiş güçlülük düzeyleri ise “Öğrenilmiş Güçlülük Ölçeği” ile belirlenmiştir. Bu ölçeğin orijinal formu Rosenbaum (1980) tarafından geliştirilmiş ve Türkçeye uyarlaması Siva (1991) tarafından yapılmıştır. Belirtilen ölçekler Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi sınıf öğretmenliği ve okul öncesi öğretmenliği bölümü 3. ve 4. sınıfa devam etmekte olan 300 öğrenciye uygulanmıştır. Gerçekleştirilen analizlerin sonuçlarına göre öğrencilerin öğrenilmiş güçlülük düzeyleri ile kaynaştırma eğitimine yönelik tutumları arasında ilişki olduğu görülmektedir. Çalışmada ayrıca öğrencilerin kaynaştırma tutumları ve öğrenilmiş güçlülük düzeyleri öğretmen adaylarının çeşitli demografik özelliklere göre göre farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ KİTAP OKUMAYA YÖNELİK TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Kitap okuma, çocukluk yıllarından itibaren geliştirilmesi gereken önemli bir alışkanlıktır. Düşünce ufkunun geliştirmek, yaşama anlamlı kılmak, farklı deneyimler kazanmak ve daha pek çok kişisel kazanımlara ulaşmak için kitap okumak gerekmektedir. Eğitim düzeyiyle okuma alışkanlığı arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu nedenle, eğitim düzeyi yükseldikçe okuma alışkanlığına ilişkin beklentiler de artmaktadır. Özellikle öğretmen adayı üniversiteye geldiğinde okuduğunu analiz edip, değerlendiren ve yeni düşünme yolları bulan aydın insanlar olarak düşünce sistemine yön verebilmelidir. Kitap bilgi edinmenin yanında yaşamı farklı pencerelerden bakılmasını sağlar. Bu nedenle öğretmen adayları kitap okuma alışkanlığının geliştirilmesi açısından önemli bir kitle olarak görülmelidir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının kitap okumaya yönelik tutumlarının çeşitli değişkenler açısından belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılının güz döneminde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinin İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Susar Kırmızı(2012) tarafından geliştirilen ‘Kitap Okumaya Yönelik Tutum Ölçeği ‘ kullanılmıştır. Sınıf öğretmenliği adaylarının kitap okumaya ilişkin tutumlarının belirlenmesine yönelik bu araştırma tarama modelindedir. Araştırmadan elde edilen veriler nicel analiz yöntemlerinde t-testi ve ANOVA (varyans analizi)kullanılarak analiz edilmiştir. Öğretmen adaylarının kitap okumaya ilişkin tutumlarının cinsiyete, sınıfa göre farklılaşıp farklılaşmadığına bakılmıştır. Analizler sonucunda elde edilen bulgular ilgili literatür kapsamında tartışılmış ve bir takım önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ MEDYA OKURYAZALIK DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ :MAKÜ ÖRNEĞİÖzet: Günümüzde; gazete, dergi, kitap, radyo, televizyon ve internet gibi her türlü basılı, elektronik ve dijital ve araçları kapsayan medya günlük yaşamın önemli bir parçası haline gelmiştir. Mesaj içeren yapısından dolayı medyanın bireyler tarafından doğru analiz edilip değerlendirilmesi zorunluluk haline gelmiştir. Bundan dolayı MEB tarafından ortaokullarda seçmeli olarak medya okuryazarlığı dersi getirilmiştir. Dolaysıyla öğretmenlerin ve ileride bu dersi verebilme ihtimali olan öğretmen adaylarının da medya okur yazarlık yeterliliği önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu bağlamda bu araştırma öğretmen adaylarının medya okur yazarlık düzeylerini çeşitli değişkenler açısından irdelemektedir. Araştırmaya Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Eğitim Fakültesinde öğrenim gören (Türkçe, Sınıf, Okulöncesi, İngilizce Öğretmenliği, RPD ve BÖTE) 73 erkek, 153 kadın toplam 226 öğretmen adayı katılmıştır. Veriler öğretmen adaylarının medya okuryazalık düzeylerini belirleyen ölçeği ve diğer değişkenlerini içeren veri toplama aracı ile elde edilmiştir. Elde edilen veriler betimsel ve çıkarımsal analizler yapılarak yorumlanmıştır. Yapılan analizler sonucunda öğretmen adaylarının medya okur yazarlık düzeylerinin cinsiyete göre değişmediği, fakat TV izleme sıklığına göre anlamlı olarak farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Buna göre günlük 5 saat ve üzeri TV izleyenlerin, 1-3 saat arası tv izleyenlere göre izlediklerini daha çok yargılayabildiği ve örtük mesajları görebildiği ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte öğretmen adaylarının izledikleri program türlerine göre medya okuryazarlık düzeyleri incelendiğinde; haber ve tartışma programlarını izleyen öğretmen adaylarının, spor, dizi,film, belgesel ve eğlence programlarını izleyenlere göre medya okuryazarlık düzeylerinin farklılaştığı bulunmuştur. Buna göre daha sık haberleri izleyen öğretmen adaylarının arasıra izleyen ve hiç izlemeyenlere göre daha yüksek medya okuryazalık düzeyinde oldukları, daha sık ve arasıra tartışma programı izleyen öğretmen adaylarının hiç izlemeyenlere göre daha yüksek medya okuryazalık düzeyinde oldukları görülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ MESLEKİ BECERİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, öğretmen adaylarının, öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği becerilere sahip olma düzeyini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda, pedagojik formasyon eğitimi alan öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği becerilere sahip olma düzeyleri incelenmiştir. Bu araştırmanın yürütülmesinde, genel tarama modeli kullanılmıştır (Karasar, 2005:77). Araştırma, mevcut durumu ortaya çıkarmayı ve etraflıca açıklamayı hedeflediğinden betimsel bir çalışmadır (Çepni, 2005). Araştırmanın çalışma evrenini, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi’nde pedagojik formasyon öğrencileri; örneklemini ise, basit tesadüfî örnekleme yoluyla seçilen 337 öğrenci oluşturmaktadır. Bu örnekleme türünde evrendeki eleman türlerinden her birinden örnekleme girenlerin sayısı tümü ile şansa bırakılmıştır (Karasar, 2004: 113). Çalışmada, öğretmen adaylarının öğretmenlik meslek becerileriyle ilgili düşüncelerini belirlemek için Bakanay (2009) tarafından geliştirilen “Mikro Öğretim Değerlendirme Formu” kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının mikro öğretim değerlendirme formuna yönelik verdikleri yanıtlar incelendiğinde, cinsiyet değişkeni açısından kadın öğretmen adayları ile erkek öğretmen adayları arasında anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Öğretmen adayları; öğrenciyi derse iyi hazırlayabildiklerini, dersin amaçlarını açık biçimde dile getirdiklerini, uygun yöntem ve tekniklerle yol aldıklarını, dersi diğer derslerle ilişkisini kurabildiklerini ve ödevler verebildiklerini ifade etmişlerdir. Öğretmen adayları dersin sunumu esnasında; ses düzeylerini ayarlama, konuşma hızını düzenleme, beden dilini etkin kullanma, göz teması kurma ve derse uygun kıyafetle geldiklerini belirtmiştir. Materyal kullanımına yönelik olarak çalışma grubu; teknolojik öğretim materyallerinin hazırlayabildiklerini, bu materyalleri ve sınıf tahtasını etkin kullanabildiğini dile getirmiştir. Öğretme yeteneği boyutunda ise adaylar; dersin anlatırken coşku ve istekli olduklarını, öğretme süreci içinde konuları planlayabildiklerini, zamanı etkin kullanabildiklerini, anlatım sırasında güncel örneklerle dersi bağdaştırıp özetlediklerini vurgulamıştır. Sınıf yönetimi hususunda ise adaylar; derse uygun giriş yapabildiklerini, dinleyicilerin dikkat ve sürekliliğini koruyabildiklerini, sınıfta demokratik bir anlayış sağlayabildiklerini, derste kesinti ve engellemelere karşı uygun önlemler alabildiklerini belirtmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ NARSİSİSTİK KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ VE AHLAKİ OLGUNLUK DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın temel amacı; öğretmen adaylarının narsisistik kişilik özellikleri ile ahlaki olgunluk düzeyleri arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktır. Ayrıca öğretmen adaylarının narsisistik kişilik özellikleri ve ahlaki olgunluk düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından anlamlı farklılaşıp farklılaşmadığını incelemek bu çalışmanın önemli amaçlarındandır. Araştırma, 2014–2015 eğitim-öğretim yılında bir üniversitenin Eğitim Fakültesinde öğrenim gören 298 kız ve 138 erkek olmak üzere toplam 436 öğretmen adayından oluşan bir çalışma grubu ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri, araştırmacı tarafından oluşturulan “Kişisel Bilgi Formu”, öğretmen adaylarının narsisistik kişilik özelliklerini ölçmek amacıyla Kızıltan (2000) tarafından Türkçeye uyarlanan “Narsisistik Kişilik Envanteri”, Şengün ve Kaya (2007) tarafından geliştirilen “Ahlaki Olgunluk Ölçeği” kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde “Tek Yönlü Varyans Analizi, Pearson Korelasyon Analizi ve Bağımsız Gruplar için T-testi’nden yararlanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda, öğretmen adaylarının narsisistik kişilik envanteri puanları ile ahlaki olgunluk ölçeği puanları arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Ayrıca öğretmen adaylarının narsisistik kişilik envanteri puanları cinsiyet, eğitim alınan bölüm, anne-babanın evli ya da boşanmış olması, ailenin manevi desteği (ilgi, sevgi, saygı vb.), günlük olarak bilgisayar, internet veya sosyal medyada geçirilen zaman ve kitap okuma sıklığına göre anlamlı bir farklılık göstermezken; sınıf düzeyi ve genellikle okunan kitap türüne anlamlı düzeyde farklılık göstermektedir. Diğer yandan, öğretmen adaylarının ahlaki olgunluk düzeyi puanları; eğitim alınan bölüm, sınıf düzeyi, anne-babanın evli ya da boşanmış olması ve genellikle okunan kitap türüne göre anlamlı düzeyde bir farklılık göstermezken; cinsiyet, ailenin manevi desteği (ilgi, sevgi, saygı vb.), günlük olarak bilgisayar-internet veya sosyal medyada geçirilen zaman ve kitap okuma sıklığına göre anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRENCİ BİLGİ SİSTEMİ KONUSUNDAKİ DENEYİMLERİ VE ÖNERİLERİÖzet: Günümüzde bilgi ve iletişim teknolojilerinin hızlı bir biçimde gelişmesiyle birlikte kağıt üzerinde yapılan birçok işlem artık resmi ve özel kurumlar tarafından dijital ortama taşınmaktadır. Böylece yapılması gereken işlemler daha güvenli ve hızlı olmakta, paydaşlarına da büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Evrak ve kağıt üzerinde yapılan yönetim işlemlerini dijital ortama taşıyan eğitim kurumlarının başında da üniversiteler gelmektedir. Üniversiteler evrak takibi, ders yönetimi ya da öğrenci işlemleri gibi birçok alanda dijital dünyaya geçmiş ve geçmektedir. Üniversitelerin dijital dünyaya taşıdığı yönetim süreçlerinden birisi de öğrenci bilgi sistemleridir. Üniversiteler tarafından kullanılmakta olan “Öğrenci Bilgi Sistemi” yazılımları gerek öğretim elemanlarının gerekse üniversite öğrencilerinin üniversite bağlamındaki gereksinim duydukları birçok akademik işlemi kolaylıkla yapmalarını sağlamaktadır. Öğrenci bilgi sistemi üzerinden öğretim elemanları dersi alan öğrencileri görme, devamsızlıkları girme ya da not girişi gibi birçok işlemi yapabilirken öğrenciler de notlarını öğrenme, programlarını takip etme ya da devamsızlıklarını görme gibi işlemleri gerçekleştirebilmektedir. Her ne kadar öğrenci bilgi sistemleri birçok kolaylık sağlasa da sürekli gelişen sistemler olduğu için birtakım eksiklikleri ya da geliştirilmesi beklenen yönleri olabilmektedir. Dolayısıyla öğrenci bilgi sistemlerinin kullanıcı deneyimleri bağlamında değerlendirilmesi üniversitelerin gelecekte daha etkili bir süreç yönetimi sağlamlarına katkı sağlayacaktır. Bu araştırmanın amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi tarafından kullanılan öğrenci bilgi sistemi bağlamında Eğitim Fakültesinden mezun olmuş öğretmen adaylarının deneyimlerini ve önerilerini incelemektir. Araştırma 2019-2020 eğitim öğretim yılı güz döneminde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 2018-2019 eğitim öğretim yılı sonunda mezun olmuş 52 öğretmen adayı katılmıştır. Araştırma nitel bir çalışma olup veri toplama amacıyla öğretmen adaylarının görüşlerini almaya yarayan açık uçlu anket kullanılmıştır. Açık uçlu anket mezun öğretmen adaylarının Türkiye’nin farklı illerinde bulunması nedeniyle tercih edilmiştir. Araştırma verileri betimsel analiz tekniği ile analiz edilerek araştırma bulguları sistematik bir biçimde sunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETİM FELSEFELERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMAÖzet: Okullarda yapılan öğretimi etkileyen birçok faktör vardır. Öğretmenlerin sınıfta yaptıkları öğretimi etkileyen faktörlerden başında sahip oldukları öğretim felsefeleri gelmektedir. Eğitim alanında yapılan reform çalışmalarının sınıflarda tam olarak uygulanamamasının en önemli sebeplerinden birisi, öğretmenlerin öğretim felsefelerinin yani öğretimin ne olduğu ve nasıl yapılması gerektiğine dair inançlarının yenilikçi reform tasarılarıyla uyuşmaması ve çelişmesidir. Araştırmalar, hizmet-öncesi ve hizmet-içi öğretmenlerin öğretime ilişkin inançlarının incelenmemesinin veya göz ardı edilmesinin öğretimde değişimi hedefleyen reform çabalarının başarısızlıkla sonuçlandığını veya istenilen düzeyde verimin alınamadığını göstermiştir. Bu nedenle, öğretmen adayları eğitim programlarına girdikleri ilk yıldan itibaren nasıl bir öğretim felsefesine sahip olduklarına dair bilinçsel farkındalık düzeylerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Öğretmen adaylarının sahip oldukları kişisel inançlar kendilerinin göreceği şekilde açığa çıkarılmalı, adaylar bu inançlarının ne derece yeterli olduğuna dair düşünmeye ve sorgulamaya yöneltilmeli ve bu amaç doğrultusunda onlara inançlarını incelemeleri için fırsatlar verilmelidir. Öğretmenlerin öğretime yaklaşımlarında bir değişim yapılmasının olmazsa olmaz ön koşulu onların öğretim ve öğrenime ilişkin algılarında değişiklik yapmaktır. Etkili bir öğretimin ilk koşulu iyi bir öğretim konseptine sahip olmaktır. Öğretim perspektifleri üzerine yapılan araştırmalarda, inancın öğretim perspektifinin en temel belirleyici değişkenlerinden birisi olduğu belirlenmiştir. İlgili araştırmalarda inancın, bireyin öğretime bakış açısının en sabit ve en az esnek yönlerinden birisini oluşturduğu da ortaya konulmuştur. Öğretim felsefesinin veya öğretime ilişkin taşınan inançların öğretim ve öğrenme üzerindeki etkisi tartışmasız kabul edilmektedir. Bu nedenle, yurtdışında öğretmenlerin öğretim felsefeleri üzerine değişik araştırma desenleri kullanılarak birçok çalışma yürütülmüştür. Bu çalışmalarda farklı branşlardaki hizmet-öncesi ve hizmet-içi öğretmenlerin benimsedikleri eğitim felsefeleri, öğretime ilişkin taşıdıkları inançlar, bu inançların öğretime yaklaşımlarına etkileri nitel ve nicel araştırma yaklaşımlarıyla incelenmiştir. Ülkemizde öğretmenlerin öğretim felsefelerine yeterince önem verildiği söylenemez. Bu gerçeği alan yazında yapılmış çok az sayıdaki araştırmalar göstermektedir. Yurtdışında öğretmenlerin öğretim algıları ve öğretim felsefeleri üzerine yapılan araştırmalara oranla ülkemizde yapılan araştırmalara yok denecek kadar azdır. Alan yazında hizmet-öncesi ve hizmet-içi öğretmenlerin benimsedikleri öğretim felsefelerini inceleyen yeterli çalışma yapılmamıştır. Literatürdeki bu eksikliğin giderilmesine ihtiyaç vardır. Literatürdeki boşluğu doldurmayı hedefleyen bu çalışmada pedagojik formasyon sertifika programında kurs gören farklı branşlardaki öğretmen adaylarının öğretim felsefeleri incelenmiştir. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcıları Marmara Üniversitesi Pedagojik Formasyon Sertifika Programında kayıtlı 31 öğretmen adayından oluşturmaktadır. Çalışmanın katılımcıları ölçüt örneklem yoluyla belirlenmiştir. Ölçüt olarak branş, cinsiyet ve formasyon eğitimi alma durumları kullanılmıştır. Veri toplamak aracı olarak düşünce yazıları kullanılmıştır. Öğretmen adaylarına öğretim felsefelerini dile getiren kompozisyonlar yazdırılmıştır. Kompozisyonlardan elde edilen veriler betimsel analiz tekniği ile çözümlenmiştir. Analiz birimi olarak kelime ve kelime öbekleri seçilmiştir. Bütüncül bir bakış açısı edinmek amacıyla öncelikle tüm veriler baştan sona kadar okunmuştur. Veri analizi açık kodlama ile başlamış sistematik kodlama ve sürekli karşılaştırma ile devam etmiştir. Kod, kategori ve temalar araştırma verilerine dayalı olarak oluşturulmuştur. Verilerin analizi sonucunda öğretmen adaylarının öğretim felsefelerinin henüz yeterince gelişmediği belirlenmiştir. Katılımcıların öğretim felsefelerindeki en önemli eksikliğin ‘öğretimin amaçları’ veya ‘kazanımlar’ boyutunda olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların görüşleri daha çok araçlar, yöntem-teknikler ve içerik etrafında yoğunlaşmıştır. Öğretimin değerlendirme boyutuna ilişkin de katılımcılarda fazla bir farkındalık oluşmadığı görülmüştür. Katılımcıların çoğunun öğretim felsefesinin yapılandırmacılığa dayalı olduğu, bazılarının hem yapılandırmacılık hem de davranışçılıktan öğeler içerdiği ve içsel çelişkiler barındırdığı tespit edilmiştir. Katılımcıların branşlarının öğretim felsefelerine yansıdığı belirlenmiştir. Araştırma bulgularına dayalı tartışma yapılmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETME MOTİVASYONLARININ VE ÖĞRENMEYE İLİŞKİN TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada öğretmen adaylarının öğretme motivasyonları ile öğrenmeye ilişkin tutumlarının bölüm ve sınıf düzeyi değişkenleri açısından incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma ilişkisel tarama modelindedir. Çalışmada, öğretmen adaylarının öğretme motivasyonları ile öğrenmeye ilişkin tutumları bağımlı değişken, bölüm ve sınıf düzeyi bağımsız değişken, öğretmenlik mesleğine yönelik tutum puanları ise ortak değişken olarak kullanılmıştır. Çalışma 2015-2016 öğretim yılı bahar döneminde, Ankara ilindeki bir üniversitenin Eğitim Fakültesinin Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Sınıf Öğretmenliği, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliği bölümlerinde öğrenim görmekte olan 387 üniversite öğrencisi ile yürütülmüştür. Araştırmada ‘Öğretme Motivasyonu Ölçeği’, ‘Öğrenmeye İlişkin Tutum Ölçeği’ ve ‘Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği’ kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde, iki yönlü MANCOVA’dan yararlanılmıştır. Elde edilen bulgularda, bölüm değişkenine göre öğrenmeye ilişkin tutum ve öğretme motivasyonu değişkenlerinin ortalama puanları arasında anlamlı bir farkın olduğu görülmüştür. Sınıf düzeyi değişkenine göre ise sadece öğrenmeye ilişkin tutum değişkeninin ortalama puanları arasında anlamlı bir farkın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öğrenmeye ilişkin tutum ortalama puanları göz önünde bulundurulduğunda, Okul Öncesi Öğretmenliği öğrencilerinin puanlarının yüksek olduğu, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık öğrencilerinin ise genellikle düşük puana sahip olduğu görülmektedir. Öğretme motivasyonu ortalama puanlarına bakıldığında ise yine Okul Öncesi Öğretmenliği öğrencilerinin yüksek puana, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık öğrencilerinin ise düşük puana sahip olduğu görülmüştür. Bölüm değişkeni, öğretmenlik mesleğine yönelik tutum kovaryant değişkeni kontrol altına alındığı zaman öğrenmeye ilişkin tutum ve öğretme motivasyonu) değişkenlerinin ortalama puanları arasında anlamlı bir farkın olduğu, sınıf düzeyi değişkeni için ise sadece öğrenmeye ilişkin tutum değişkeninin ortalama puanları arasında anlamlı bir farkın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bölüm ve sınıf düzeyi etkileşimi için ise kovaryant değişken kontrol altına alındığında yine sadece öğrenmeye ilişkin tutum değişkeninin ortalama puanları arasında anlamlı bir farkın olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMENLİĞE İLİŞKİN TUTUMLARI İLE ÖZ YETERLİLİKLERİNİN AİLE KATILIMININ ETKİLİLİĞİ VE ENGELLERİNE ETKİSİÖzet: Bu araştırmada, sınıf öğretmenliği öğrencilerinin aile katılımına ilişkin tutumlarına aile katılımına yönelik engellere, aile katılımı etkililiği, öğretmenliğe ilişkin tutum ve öğretmen öz-yeterlik inançlarına ilişkin ölçeklerle aile katılımına ilişkin tutumları incelenecektir. Literatür taramasından da anlaşıldığı gibi, çalışmaların çoğu öğretmenlerle yapılmıştır. Türkiyede öğretmen adaylarıyla yapılan aile katılımı konusunda sınırlı sayıda araştırma vardır. Yapılan çalışmalardan yola çıkılarak araştırma için üniversite öğrencilerinin seçilmesinin nedeni, öğretmenlik öncesi dönem, öğretmenlerin veli ile öğretmenler için etkin bir şekilde çalışmak için gerekli olan bilgi, beceri ve güveni edindikleri zamandır. Öğrencilerin ilkokul düzeyinden olabilecek en yüksek düzeyde yararlanabilmeleri için aile eğitiminin ön koşul olduğu ifade edilebilir. Aile eğitiminin, temel bir akademik bilim alanı olan sınıf öğretmenleri tarafından verilmesi, ailelerin çocuklarının okul yaşantılarına katılımına ve çocukları adına okulun eğitim süreçlerinde yer almalarına önemli katkılar sağlayabilir. Bu araştırmada, sınıf öğretmenliği adaylarının aile katılımı etkililiğini artırmaya yarayacak sonuç ve önerilerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma sınıf öğretmenliği öğrencilerinin aile katılımı kapsamında bağımsız, aracı ve bağımlı değişkenlerle ilişkileri açıklamayı amaçlayan ilişkisel tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırma 2018-2019 öğretim yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği bölümünde okuyan dördüncü sınıf öğrencilerinin tamamı oluşturmaktadır. Araştırmada sınıf öğretmenliği bölümü öğrencilerinin aile katılımına ilişkin verileri; “Demografik bilgi formu”, “Aile Katılımı Engelleri Ölçeği Formu”, “Aile Katılımı Etkililik Ölçeğinin Değerlendirilmesi Formu”, “Öğretmenliğe İlişkin Tutum Ölçeği” ve “Öğretmen Öz yeterlik Ölçeği” ile toplanmıştır. Aile katılımı ile ilgili yapılan araştırmaların büyük bir çoğunluğu okul öncesi dönemi kapsamaktadır. Bu durumun en belirgin nedeni okul öncesi eğitimi bölümü öğrencilere aile katılımı dersin okutulmasıdır. İlkokul, okul öncesi dönemini takip eden bir süreç olduğundan lisans eğitimi döneminde sınıf öğretmenliği öğrencilerine de bu dersin okutulmasının yararlı olacağı düşünülmektedir. Böylece öğretmenlerin de hafta içerisinde aile katılımına ve veli etkinliklerine ayıracağı zamanla ilgili eğitimi üniversitede almış olacaklardır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİ TERCİH SEBEPLERİÖzet: Öğretmen yetiştirme sürecinde, öğretmen adaylarının öğrenme-öğretme becerilerinin üst düzeyde olmasının sağlanmasında adayların öğretmenliği tercih etme nedenlerinin belirlenmesi önem arz etmektedir. Öğretmenlik mesleği temel ve kapsayıcı özelliği olan, her meslek grubundan insanın yetiştirilmesinde rol alan bir meslektir. Bireylerin yaptıkları meslekleri tercih nedenleri, severek ve istekle yapmaları o meslekte etkin olabilmeleri adına oldukça önemlidir. Bu araştırmada öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğini tercih sebepleri incelenmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının mesleği tercih nedenleri cinsiyet ve bölüm değişkenine göre incelenmiştir. Bu araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseninde yapılmıştır. Durum çalışması, “nasıl” ve “niçin” sorularını temel alan, araştırmacının kontrol edemediği bir olgu ya da olayı derinlemesine incelemesine olanak veren bir araştırma yöntemidir. Araştırmaya 2019-2020 eğitim öğretim yılı güz döneminde bir devlet üniversitesinin eğitim fakültesi son sınıfında öğrenim görmekte olan öğretmen adayları katılmıştır. Araştırma verilerinin toplanmasında yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Bu formda öğretmen adaylarının cinsiyet ve bölümlerinin sorulduğu iki soru ve öğretmenlik mesleğini tercih etme nedeniniz nedir şeklinde bir tane açık uçlu soru yer almaktadır. Elde edilen verilerin analizinde nitel veri analizi yöntemlerinden içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmanın geçerlik ve güvenirliğini sağlamak için elde edilen veriler farklı uzmanlar tarafından kodlanarak kategorileştirilmiş ve uyuşum yüzdeleri hesaplanmış, öğretmen adaylarının görüşlerine doğrudan yer verilmiştir. Bulgular kısmında öğretmen adaylarının mesleği tercih nedenleri kategoriler halinde frekans değerleri verilerek sunulmuştur. Öğretmen adaylarının mesleği tercih etme nedenleri genel olarak çocukları ve öğretmeyi sevmek, yerleştirme puanlarının bu alana yetmesi, mesleğin çalışma koşulları, mesleği kendine uygun görme, topluma ve insanlara yardımcı olma isteği gibi nedenlerden oluşmaktadır. Araştırma verileri ışığında önerilere yer verilmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEK BİLGİSİ DERSLERİNİN ÖNEMİ VE BU DERSLERİN MESLEKİ YETERLİKLERİNE ETKİSİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Öğretmenlik, 1739 sayılı Milli Temel Kanunu ile özel bir uzmanlık mesleği olarak tanımlanmıştır. Öğretmen yetiştiren kurumlarda öğretmen adaylarına genel kültür, alan bilgisi ve öğretmenlik meslek bilgisi olmak üzere üç alanda eğitim verilmesi gerekmektedir. Öğretmen eğitiminde alan bilgisi ve öğretmenlik meslek bilgisi derslerinden hangisine ağırlık verilmesi gerektiği uzun yıllarca süren tartışmalardan biridir. Eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması ile Türkiye’de bütün eğitim fakültelerinde verilen eğitimin standartlaştırılması sağlanmıştır. Aynı zamanda bu yapılandırma ile alan derslerinin ağırlığı azaltılarak öğretmenlik meslek bilgisi derslerinin uygulama boyutuna önem verilmiştir. Öğretmenlik meslek bilgisi dersleriyle öğretmen adaylarına hem mesleğe yönelik bilgi ve becerilerin kazandırılması hem de öğretmenlik mesleğine yönelik olumlu tutumlar geliştirilmesi sağlanmaktadır. Dolayısıyla öğretmenlik meslek bilgisi dersleri öğretmenlerin sahip olması gereken genel ve özel alan yeterliklerin kazandırılmasının en temel yoludur. MEB yeterlik kavramını bir meslek alanına özgü görevlerin yapılabilmesi için gerekli mesleki bilgi, beceri ve tutumlara sahip olma olarak tanımlamıştır. Öğretmen yeterlikleri ise, öğretmende bulunması gereken yeterlik alanları, her bir alanın gerektirdiği alt yeterlikler ve bu yeterliklerin gözleneceği performans göstergelerinden oluşmaktadır. Öğretmenlik meslek bilgisi derslerinin öğretmen niteliğinin geliştirilmesi amacıyla yeterlik alanlarına yönelik olarak etkili ve verimli bir şekilde verilmesi gerekmektedir. Bu açıdan öğretmen adaylarının öğretmenlik meslek bilgisi derslerinin önemine ve mesleki yeterliklerinin gelişimine etkisinin incelenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu şekilde derslerin öğretim elemanları tarafından daha verimli bir şekilde verilmesi sağlanabilecektir. Bu araştırmanın amacı öğretmenlik meslek bilgisinin derslerinin önemi ve bu derslerin mesleki yeterliklerine etkisine ilişkin öğretmen adaylarının görüşlerinin incelenmesidir. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışması kullanıldı. Durum çalışması, tek bir kişinin, dokümanın, durumun ya da olayın derinlemesine incelenmesi, var olan sorunların ortaya konulması ve sorunların çözümüne yönelik önerilerin sunulması amacıyla yapılmaktadır. Araştırmanın örneklemini ölçüt örnekleme yoluyla seçilen bir eğitim fakültesinde öğrenim görmekte olan 103 öğretmen adayı oluşturdu. Örneklem seçiminde olarak öğretmen adaylarının Öğretmenlik Meslek Bilgisi derslerini almış olması ölçüt olarak belirlendi. Araştırmanın verileri literatür taraması sonunda oluşturulan açık uçlu görüşme formu ile toplandı. Araştırma kapsamında elde edilen verilen betimsel analiz tekniği ile analiz edildi. İlk olarak verilerin kodlaması yapıldı. Araştırmanın kavramsal çerçevesi bağlamında temalar ve alt temalar oluşturuldu. Verilerin analizi devam etmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUL DIŞI FEN ETKİNLİKLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Okul dışı öğrenme ortamları, öğrencilerin öğrendiklerini günlük yaşamla ilişkilendirmelerini sağlamak için önemli fırsatlar sunmaktadır. Fen Bilimleri derslerinin bu ortamlarda işlenebilmesi, öğretmen adaylarının okul dışı öğrenme ortamlarında etkinlikler ve uygulamalar yapmalarına bağlıdır. Bu araştırma, 2015-2016 öğretim yılının bahar döneminde “Fen Eğitiminde Okul Dışı Etkinlikler” seçmeli dersini alan 15 Fen Bilgisi Öğretmenliği ikinci sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması şeklinde desenlenen çalışmada veri toplama aracı olarak açık uçlu sorular ve yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veri toplama araçları araştırmacı tarafından hazırlanıp uzman görüşleri alınmış ve ön uygulamaları yapılarak geliştirilmişir. Altı açık uçlu soruyu, öğretmen adaylarının okul dışı etkinlikleri yapmadan ve etkinlik gezileri gerçekleştirildikten sonra yanıtlamaları istenmiştir. Açık uçlu sorular; botanik bahçeleri, herbaryum merkezleri, tabiat tarihi müzeleri ve doğal yaşam parklarının, öğrencilerin Fen konu ve kavramlarını öğrenmeleri ve çevre farkındalığı kazanmalarına ne gibi etkileri olacağına ilşkindir. Öğretmen adaylarıyla İzmir Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi, Herbaryum Merkezi, Tabiat Tarihi Müzesi ve Sasalı Doğal Yaşam Parkına ders gezi ve etkinlikleri gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın gerçekleştirildiği öğretmen adaylarından gönüllü altı kişiyle, yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu; yapılan gezi ve etkinliklere ilişkin düşünceler, okul dışı etkinliklerin yararları, en çok hoşlarına giden etkinlik ve buna ilişkin açıklamalar, Fen Bilimleri öğretmeni olduklarında hangi okul dışı ortamlara nasıl alan gezileri düzenlemek istedikleri, ileride öğrencileriyle birlikte gerçekleştirecekleri bu tür etkinliklerin onlara ne gibi yararları olacağı konusundaki görüşlere ilişkin sorular içermektedir. Uygulanan açık uçlu sorular ve gerçekleştirilen yarı yapılandırılmış görüşmelerin betimsel ve içerik analizleri yapılmış, bunlar tablolar halinde sunularak öğrenci ifadelerinden alıntılara da yer verilmiştir. Yapılan gezi ve etkinliklerden sonra öğretmen adaylarının okul dışı etkinliklerin Fen konu ve kavramlarını öğrenme ve çevre farkındalığı geliştirmeye ne gibi etkileri olacağına ilişkin yanıtlarının daha tatmin edici olduğu görülmektedir. Yapılan görüşmelerde, öğretmen adaylarının gezi ve etkinliklere ilişkin olumlu düşüncelere sahip oldukları, bu tür etkinliklerin yararlarına ve en çok hoşlarına giden etkinliğe ilişkin detaylı açıklamalar yapabildikleri görülmüştür. Öğretmen adayları, Fen Bilimleri öğretmeni olduklarında öğrencileriyle doğal yaşam parklarına, bilim fuarlarına, geridönüşüm tesislerine, mağaralara, meteoroloji istasyonlarına, tabiat tarihi müzelerine, kaplıcalara, uzay kamplarına, bilim merkezlerine, termik santrallere, rüzgar türbinlerine, akvaryumlara, botanik bahçelerine, peri bacalarına ve travertenlere okul dışı etkinlik gezileri gerçekleştirmek istediklerini ifade etmişlerdir. Geleceğin öğretmenleri olacak öğretmen adaylarıyla üniversite öğrenimleri sırasında farklı ortamlara yapılacak okul dışı etkinliklerin, öğrendiklerini günlük yaşamla ilişkilendirmelerini sağlayacağı ve ileride öğrencileriyle bu tür etkinlikler yapma konusunda onları cesaretlendireceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUMA ALIŞKANLIĞI VE TUTUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bireylerin yetiştirilmesinde en etkili araçlardan biri okumadır. Okuma; sözcükleri, cümleleri ve metni görmek ve seslendirmek eyleminin ötesinde, düşünsel bir çabayı anlamlandırmayı gerektiren bir düşünce sürecidir. Kitap okuma alışkanlığı; hayatımızda kitap okumaya alışmak demektir. Kitap hayatımızın bir parçası olmalı ve bir kitap bitmeden sonraki kitapları araştırmalıyız. Bilgi birikiminin hızlı bir şekilde arttığı, bilim ve teknolojinin insan hayatında sürekli değişimleri zorunlu kıldığı dünyada, yaşam boyu öğrenmenin de önemi bir kat daha artmaktadır. Bireyin yaşam boyu öğrenebilme becerisi kazanabilmesi için okuma alışkanlığına sahip olması gerekmektedir. Topluma yön verecek bireylerin yetiştirilmesi görevini üstlenen eğitim sisteminin en önemli öğelerinden biri olan öğretmenler, öğrencilerin okumaya karşı geliştirdikleri tutum üzerinde son derece önemli bir etkiye sahiptir. Öğretmen kişiliği, özellikle çocukların okuma alışanlığını ve okuma ilgilerini geliştirmede son derece önemlidir. Eğitim sisteminin her kademesinde yer alan öğretmenin öğrenciye her konuda iyi bir model ve rehber olması gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim gören 3. sınıf öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlıkları ile kitap okumaya ilişkin tutumlarını belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi 3. sınıf öğrencileri (sınıf öğretmenliği adayları, Türkçe öğretmenliği adayları, fen bilgisi öğretmen adayları ve sosyal bilgiler öğretmen adayları) oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak beşli Likert tipi ‘Kitap Okuma Alışkanlığına İlişkin Tutum Ölçeği’ kullanılmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUMA STRATEJİLERİ VE OKUMA MOTİVASYONLARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren eğitim ve öğretim etkinliklerinde verimliliği arttırmak amacıyla, çeşitli bilişsel ve yapılandırmacı öğrenme kuramları; davranışçı öğrenme yaklaşımına alternatif olarak, öğrenme-öğretme süreçleri çerçevesinde kullanılmaya başlanmıştır. Okuduğunu anlama becerisinin geliştirilmesi süreçlerinde, okuma etkinliği, sadece metindeki harflerden oluşan yazıyı algılama değildir. Zihnin işlevsel basamakları çerçevesinde, okuma faaliyetinin, algılama, anlamlandırma ve hatırlama gibi birbiriyle ilişkili pek çok boyutu vardır. Bu nedenle öğrenme ve öğretme süreçlerinde öğrencilerin öğrenme konularını anlamlı ve kalıcı öğrenmelerini sağlayan öğretim yöntem ve teknikleri kullanılmaktadır. Okuma-anlama süreçlerinde, öğrencilerin zihinsel belleklerinde kalıcılık durumları ile ilgili yapılan çalışmalarda, ilköğretim öğrencilerinin okudukları 100 kelimelik bir metnin 70 kelimesini anlamayıp ikinci kez okuma ihtiyacı duydukları tespit edilmiştir. Buna göre; lise öğrencilerinde, düzeylerine uygun 100 kelimelik bir metnin, 50 kelimesini; üniversite öğrencilerinin ise 35 kelimesini anlayamayıp tekrar okuma ihtiyacı duydukları belirlenmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen bilişim teknolojilerinin -internet, bilgisayar, dijital- online iletişim- öğrencilerin öğrenme, okuma-anlama süreçlerine etkileri, postmodern kültür kapsamında amaca uygun kullanma durumları sorgulanmaktadır. Bu nedenle okuduğunu anlama, düşüncelerini ifade etmede sorun yaşayan öğrencilerin sayısının gittikçe arttığı söylenebilir. Okuduğunu anlama, bir metinde okunan bilinmeyen kelimelerin anlamlarının farkına varılması değildir. Anlamak, metni bir bütün halinde kavramak demektir. Kavrama sürecinin en önemli belirtisi ise, metni değerlendirebilmek, ondaki bilgiyi özümseyebilmek ve onu yorumlayabilmektir. Yorum ise, öğrencinin alt ve üst bilişsel becerileri kullanarak, metnin anlam bütünlüğünde herhangi bir değişikliğe meydan vermeden, metni değişik yönleriyle yeniden ele almaktır. Düzenli eğitim kurumları olan okullarda, öğretimin temelini oluşturan Türkçe, bilgi dersi olmaktan çok, öğrencilerin duygularını, düşüncelerini doğru, düzgün ve etkili bir şekilde ifade etme aracı durumunda olan bir beceri dersidir. İyi bir Türkçe öğretimi, öğrencinin bilişsel ve duyuşsal gelişiminde önemli bir yere sahiptir ve diğer derslerle ölçülemeyecek kadar önemi büyüktür. Öğrencinin Türkçe derslerindeki anlama ve anlatma becerisinin gelişmesi, onun diğer derslerdeki başarısını da olumlu yönde etkileyecektir. Çünkü gerek sözel, gerekse sayısal bütün derslerde başarıyı yakalama, anlama ve anlatma becerisi bakımından yeterli donanıma sahip olmayı gerektirmektedir. Bu çalışmanın amacı, Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan sınıf, Türkçe ve müzik öğretmenliği anabilim dalı öğrencilerinin okuma stratejileri ile okuma motivasyonları arasında (varsa) ilişkiyi belirlemektir. Bunun yanı sıra eldeki araştırmanın bir diğer amacı okuma stratejileri ve okuma motivasyonlarını çeşitli değişkenler açısından incelemektir. Çalışmanın uygulama aşaması 2015-2016 öğretim yılı ba¬har döneminde; Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe, Sınıf ve Müzik Öğretmenliği anabilim dalı öğrencileri ve Denizli Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe, Sınıf ve Müzik Öğretmenliği anabilim dalı öğrencileri ile gerçekleştirilecektir. Araştırmanın çalışma evrenini iki üniversitede öğrenim görmekte olan birinci ve dördüncü sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Çalışma evreninin tamamına ulaşılmaya çalışılacaktır. Araştırmada Karatay (2007) tarafından geliştirilen Okuma Stratejileri Ölçeği ile Schutte ve Malouff (2007) tarafından geliştirilen ve Yıldız, Yıldırım, Ateş ve Çetinkaya (2013) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Yetişkin Okuma Motivasyonu Ölçeği uygulanacaktır. Araştırma sonuçları Sempozyumda sunulacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖRNEK SENARYOLARA DAYALI OLARAK BARIŞ ALGILARININ BELİRLENMESİÖzet: Günümüzde dünyanın birçok yerinde askeri çatışmaların yerini toplumsal ve kültürel çatışmalar almıştır. Küreselleşmenin de etkisiyle, toplumlarda farklı kültürler bir araya gelmeye ve çeşitlilikler artmaya başlamıştır. Kültürel farklılıklar; bireylerin düşünce, duygu, inanç ve davranışlarında farklılıklara yol açmıştır. Barış eğitimi öğrencilerin birbirlerine karşı duyarlı, saygılı ve hoşgörülü davrandıkları bir sınıf iklimi yaratabilmek için onlara gerekli olan beceri, tutum ve bilginin kazandırılmasını amaçlar. Sosyal Bilgiler dersi de amaçları ve içeriği göz önüne alındığında barış eğitimini gerçekleştirilebilmek için en uygun derslerden biridir. Barış değerini kazandırmada öğretmenin rolleri: Değerler ve yaşam boyu öğrenme konusunda model olmak; programı bilmek; öğrencileri, meslektaşları, veliler ve toplumdaki kişilerle cana yakın ilişkiler kurmak; güvenli, destekleyici bir sınıf ve okul ortamı yaratmak; etkili öğrenme ve değerlendirme stratejileri desenlemek; bağımsız öğrenme ve kendi potansiyelini kullanma konusunda öğrencileri teşvik etmek; disiplin sağlamada kararlı, adil ve istikrarlı olmak; yerel ve küresel toplumdaki rolünü fark etme ve anlamada öğrencilere yardımcı olmak biçiminde sıralanabilir. Bu bağlamda öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının barış değerini nasıl algıladığının belirlenmesi etkili bir barış eğitiminin gerçekleştirilebilmesi için önem taşımaktadır. Araştırma 2015-2016 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Afyon Kocatepe Üniversitesi Sınıf Eğitimi ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ana bilim dallarına devam etmekte olan toplam 180 öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen barış ile ilgili 5 örnek senaryodan oluşan form kullanılmıştır. Öğretmen adaylarından formda yer alan örnek olayları yorumlamaları ve devam ettirmeleri istenmiştir. Öğretmen adayları tarafından devam ettirilen ve yorumlanan örnek olaylar doküman incelemesi yoluyla incelenerek öğretmen adaylarının “barış” değeri algıları belirlenmeye çalışılmıştır. Bu araştırmanın temel amacı öğretmen adaylarının barış değeri algılarının örnek olay senaryolarına dayalı olarak incelenmesidir. Elde edilen bulgular temalar ve kategoriler biçiminde tablolaştırılacak; frekans ve yüzdeler biçiminde sunulacaktır. Bulgular öğretmen adaylarının oluşturduğu örnek olaylardan ve yorumlarından yapılan doğrudan alıntılarla desteklenecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ORTADOĞU ALGISININ KELİME İLİŞKİLENDİRME TESTİ ARACILIĞIYLA İNCELENMESİ (KİLİS VE NİĞDE ÖRNEĞİ)Özet: İnsanoğlunun herhangi bir olaya veya duruma karşı olan tutumlarını sahip oldukları algılar belirlemektedir. Bu bağlamda yapılan bu araştırmanın amacı alternatif bir ölçme değerlendirme tekniği olan Kelime İlişkilendirme Testinin (KİT) aracılığıyla eğitim fakültesi öğrencilerinin Ortadoğu’ya ilişkin bilişsel yapısını ortaya koymaktır. Araştırmada veri toplama aracı olarak KİT kullanılmıştır. Araştırmada Niğde üniversitesi ve Kilis 7 Aralık Üniversitesinde öğrenim gören 250’şer kişi toplamda 500 öğrenciye bu amaçla KİT uygulanmıştır. Öğrencilerin Ortadoğu kavramına ilişkin zihinsel algıları bu yolla ortaya konarak karşılaştırılmak istenmiştir. Araştırmada bu iki üniversitenin seçilmesinin nedeni, şu anda en fazla Suriyeli mülteciyle karşı karşıya olan Kilis ili ile nispeten mülteci sorununu daha az yaşayan Niğde illerindeki öğretmen adaylarının Ortadoğu kavramına ilişkin görüşleri arasında bir farklılık bulunup bulunmadığı kontrol etmektir. Araştırma sonucunda KİT sonuçlarını değerlendirmek amacıyla anahtar kavramlara verilen cevap kelimeler ayrıntılı bir şekilde incelenecektir. Hangi anahtar kavram için hangi kelimelerin ya da kavramların kaçar defa tekrarlandığını gösteren bir frekans tablosu oluşturulacak, oluşturulan bu frekans tablosu dikkate alınarak kavram ağı çizilecektir. Bilişsel yapıdaki kavramlar arasındaki ilişkileri net bir şekilde göstermesi amacıyla kavram ağının oluşturulmasında Bahar ve diğ. (1999) tarafından ortaya konulan kesme noktası (KN) tekniği kullanılacaktır. Araştırmada önce iki üniversite öğrencilerinin cevapları ayır ayrı değerlendirilecek farklılıklar ortaya konacak, daha sonra ise iki üniversitenin ortak değerlendirilmesi yapılarak benzerlikler üzerinde durulacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ OYUN VE OYUNCAK HİKÂYESİÖzet: Hayatımızın her döneminde oynadığımız oyunlar ve oyuncaklar kişisel gelişimimizde önemli bir role sahiptir. Çocukluk çağında oynanan oyunların ve sahip olduğumuz oyuncakların hikâyesi hayatımızda hiç unutulmayan izler bırakmıştır. Bu araştırmanın amacı, öğretmen adaylarının oyun ve oyuncak hikâyeleri ile mesleki tercihleri arasındaki ilişkiyi çeşitli değişkenlere göre incelemektir. Araştırma nitel ve nicel veri toplama yöntemlerinin birlikte kullanıldığı ilişkisel tarama modelinde gerçekleştirilmiş ve araştırmanın evrenini Türkiye’nin farklı illerindeki Eğitim Fakültelerinde öğrenim gören çoğunluğu Sosyal Bilgiler öğretmenliği, Fen Bilgisi öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği gibi çeşitli branştan oluşan 130 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından “Oyun ve Oyuncak Hikâyesi” anket formu hazırlanmıştır. Anket formu oluşturulurken oyun ve oyuncaklar kategorilere ayrılmış, seçmeli ve açık uçlu sorular hazırlanmıştır. Öğretmen adayları ile çevrimiçi erişim sağlanmış ve internet üzerinden anket formu uygulanmıştır. Öğretmen adaylarının kişisel oyun ve oyuncak geçmişinin araştırıldığı bu çalışmada öğretmen adaylarının kişisel gelişiminde oyun ve oyuncakların etkisi hakkında en çok hayal gücümüzü geliştirdiği ve psikomotor becerilerimizin gelişiminde etkili olduğu vurgulanmıştır. Oyun ve oyuncak hikâyelerinin öğretmen adaylarının mesleki tercihlerine etkisi hakkında öğretmen adayları birbirine yakın cevaplar vermiş olmalarına karşın, öğretmen adaylarının mesleki tercihleriyle oyun ve oyuncak hikâyeleri arasında güçlü bir ilişki bulunamamıştır. Fakat öğretmen adaylarının çoğunluğu çocukluktaki meslek beklentisinde öğretmen olmak istediklerini, oynadıkları oyun ve oyuncaklarının öğretmenlik mesleği ile ilişkili olduğunu belirtmişlerdir. Bu durumda öğretmen adaylarının oynadıkları oyun ve oyuncakların meslek tercihlerinde öğretmenlik mesleğini seçmelerinde etkisinin olduğunu göstermektedir. Araştırmada öğretmen adayları arkadaşları ile birlikte daha çok eğitsel oyunlar ile geleneksel oyunlar oynadıklarını belirtmiş ve evlerinde en çok bebek oyuncaklar ile pelüş oyuncaklara sahip olduklarını ifade etmişlerdir. Öğretmen adaylarının sosyalleşmelerinde geleneksel oyunlar ve bebek oyuncaklar en fazla katkıyı sağlayanlardır. Kişisel oyun-oyuncak hikâyeleri incelendiğinde günlük hayatla ilişkili olduğunu ve beceri gelişimi, dil gelişimi gibi alanlarda da etkisi olduğunu vurgulamışlardır. Yapılan bu çalışmada öğretmen adaylarının oyun ve oyuncak geçmişlerinin mesleki tercihlerinde yönlendirici etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ OYUN VE OYUNCAK KAVRAMINA YÖNELİK ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Özellikle 19. yy döneminde sanayi devrimi ile birlikte özellikle oyuncak sektöründe meydana gelen gelişmeler, pazarlama, politika, eğitim ve alanları başta olmak üzere bir çok farklı sektörün dikkatini çekmiştir. Oyun, kimilerine göre yaşam enerjisi fazlalığından kurtulmanın bir yolu kimilerine göre ise doğuştan gelen bir taklit eğiliminin hükmü altında bulunan canlının gevşeme ihtiyacını tatmin etme ya da hayatın ondan talep edeceği ciddi faaliyetlere hazırlık yapma eylemi olarak tanımlanmıştır (Huizinga, 2015, s.17). Oyunla birlikte onun doğal bir elamanı olan oyuncak özellikle 19. yy sanayi devrimi ile birlikte politika, pazarlama ve eğitim gibi topluma yön veren önemli sektörlerin de dikkatini çekmiştir. 21. yy geldiğimizde ise dijital teknolojilerin ve internet ağının gelişmesiyle birlikte oyun ve oyuncak çok farklı boyutlara ulaşmıştır. Bununla birlikte özellikle pazarlama ve eğitim sektöründe oyun ve oyuncak 19. yy edindiği konumu genişleterek devam ettirmektedir. 21. yy öğrenenlerini yetiştiren öğretmen adaylarının da oyun ve oyuncak hakkındaki görüşleri ve algıları eğitimde oyun ve oyuncağın yerini belirleyen önemli etkenlerden biri olduğu söylenebilir. Bu nedenle bu çalışmanın amacı Artvin Çoruh Üniveritesinde farklı branşlar öğrenim gören öğretmen adaylarının oyun ve oyuncak kavramına yönelik algılarını metaforlar aracılığıyla incelemektir. Bu amaç için katılımcılara önce sözlü olarak katılımcıların dikkatini çekeceği ve daha iyi anlayacakları düşünülen "öğretmen" kavramına yönelik örnek bir metafor paylaşılmıştır. Daha sonra üstünde “Oyun ... gibidir, çünkü ...”, oyuncak ... gibidir, çünkü ... cümlelerini tamamlayabilecekleri boş bir form verilmiştir ve onlardan bu ibareyi kullanarak ve sadece tek bir metafor üzerinde yoğunlaşarak düşüncelerini yazılı olarak dile getirmeleri istenmiştir. Öğretmen adaylarına yanıtlamaları için bir ders saati süre verilmiştir. Forma verilen yanıtlar içerik analiz yöntemiyle incelerek katılımcıların oyun ve oyuncak kavramlarına ilişkin sahip oldukları metaforları ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Verilerin analizinde nitel ve nicel yöntemler birlike kullanılmıştır. Katılımcıların geliştirdikleri metaforlar, öncelikle katılımcılar tarafından üretilen metaforların alfabetik sıraya göre geçici bir listesinin yapıldığı kodlama ve ayıklama aşaması, metaforun her biri için onu en iyi temsil ettiği varsayılan katılımcı metafor imgelerinin derlenmesiyle birlikte bir “örnek metafor listesi” oluşturulduğu örnek metafor imgesi derleme aşaması, “örnek metafor listesi” baz alınarak her metafor imgesinin oyun ve oyuncak olgusunu nasıl kavramsallaştırdığına bakıldığı kategori geliştirme aşaması, geçerlik ve güvenirliği sağlama aşaması ve nicel veri analizi için verileri SPSS paket programına aktarma aşaması olmak üzere beş aşamada analiz edilmiştir. En çok ortaya çıkan metafor oyun kavramı için "hayat", oyuncak kavramı için "arkadaş" metaforu olarak belirlenmiştir. Verilerin analizine devam edildiğinden bulgular ile ilgili daha detaylı bilgiler sunum aşamasında detaylı olarak açıklanacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖZYETERLİK, ÖĞRENME STİLİ VE ÖĞRENME STRATEJİSİ DÜZEYLERİ (ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)Özet: Son yıllarda eğitimin yapısında doğal bir değişmenin olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Artık, öğrencilerin öğrenme sürecinde etkin olmaları bilgi toplumunun önemli ve öncelikli gerekliliklerinden biri durumuna gelmiştir. Öğrenenin öğrenme-öğretme sürecine etkin katılımı üzerine yapılan araştırmalar, öğretimin etkililiğinin belli ölçüde öğrenenin özellikleri ile yakından ilişkilendirilmiştir. Öğrenenin özellikleri kavramı daha da daraltıldığında ortaya çıkan kavramlar arasında öğrenme stili ile öğrenme stratejisi ve özyeterlik kavramlarının oldukça önemli bir yeri bulunmaktadır. Özyeterlilik kavramı, Sosyal-Bilişsel Kuram kapsamında Bandura (1997) tarafından tanımlanmış ve daha sonra da bu kavramı ele alan pek çok araştırma yapılmıştır. Bandura özyeterliği, bireylerin olası durumlar ile başa çıkabilmek için gerekli olan eylemleri ne kadar iyi yapabildiklerine ilişkin yargıları olarak tanımlamaktadır. Öğrenme stili, öğrencilerin öğrenme çevresinde bilgiyi alma, bilgiyle etkileşme ve bilgiye karşılık verme sürecinde bilişsel, duyuşsal ve fiziksel davranışlara yönelik özellikler olarak tanımlanabilir (Felder ve Brent, 2005). Öğrenme stratejileri, öğrencilerin öğrenme anında gösterdikleri bilgiyi edinme, belleğe kodlama ve gerektiğinde ona yeniden ulaşma süreçlerini etkilemesi beklenen davranış ya da düşünceler olarak tanımlanabilir (Weinstein ve Mayer, 1986). Bu araştırma ile daha nitelikli öğretmenler yetişmesi açısından öğrenme sürecinin en önde olan kavramlarının birarada kullanılması sağlanarak kuramsal bir yapı oluşturulacaktır. Böylelikle özyeterlik, öğrenme stili ve öğrenme stratejisi kavramlarının gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında ortak yapıda vurgulanmasına yol açacaktır. En iyi eğitim ancak en iyi öğretmenlerle verilebilir. İyi öğretmenlerin yetiştirilebilmesi de yükseköğretim basamağındaki kaliteli programlarla gerçekleşebilmektedir. Bilgi çağının gerektirdiği değişimlerden belirtilen programların nasıl etkilendiği ön plana çıkarılarak, öğretim elemanlarının ve öğretmen adaylarının sorunlarının ortaya konulması açısından bu araştırmanın önemli bir araştırma olacağı varsayılmaktadır. Bu bağlamda araştırmanın amacı, öğretmen adaylarının özyeterlik algılarını, sahip oldukları öğrenme stillerini ve kullandıkları öğrenme stratejilerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırmada var olan durumu betimlemek amacıyla tekil ve ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır (Karasar, 2005). Araştırmanın çalışma evrenini Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesinde farklı öğretmenlik bölümlerinde okuyan ve farklı sınıf düzeylerine devam eden öğretmen adaylarından “uygun örnekleme” yöntemi ile belirlenen öğretmen adayları oluşturmaktadır. Yapılan bu çalışma sonunda Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde 12 programda öğrenim gören 855 öğretmen adayı araştırmanın örneklemi olarak belirlenmiştir. Araştırmanın verilerinin toplanmasında 3 değişik ölçme aracından yararlanılmıştır. Öğretmen adaylarının özyeterlik algılarını ölçmek amacıyla “Öğretmen Öz-yeterlik Ölçeği’, öğretmen adaylarının öğrenme stillerinin belirlenmesi amacıyla “Kolb Öğrenme Stilleri Envanteri III” ve öğretmen adaylarının kullandıkları öğrenme stratejilerinin belirlenmesi amacıyla da Öğrenme Stratejileri Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, öğretmen adaylarının özyeterlik algılarının her üç alt boyutta da “biraz yeterli” düzeyde olduğu, erkek öğretmen adaylarının özyeterlik algılarında cinsiyet değişkeni bağlamında genel düzeyde anlamlı bir fark bulunurken, öğrenci katılımını sağlama, öğretim stratejileri boyutlarında kadın öğretmen adaylarının lehine anlamlı bir fark görülmektedir. Ayrıca 1. Sınıf öğretmen adaylarının 3. Sınıf öğretmen adaylarına göre özyeterlik algılarının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Öğretmen adayları anlamlandırma, duyuşsal ve anlamayı izleme stratejilerini daha çok kullanırken, örgütleme ve yineleme stratejilerini daha az kullanmaktadırlar. Kadın öğretmen adaylarının yineleme stratejileri, anlamlandırma stratejileri ve örgütleme stratejilerini erkek öğretmen adaylarına göre daha çok kullandıkları, anlamayı izleme stratejilerini ve duyuşsal stratejileri ise kadın öğretmen adaylarının da erkek öğretmen adaylarının da birbirine benzer yoğunlukta kullandıkları söylenebilir. Öğretmen adaylarının kullandıkları öğrenme stratejilerinin öğrenim gördükleri bölümlere göre anlamlandırma ve duyuşsal stratejiler alt ölçeklerinde farklılık gösterdiği, anlamayı izleme, örgütleme ve yineleme stratejilerinde ise bir farklılık bulunmadığı söylenebilir. Öğretmen adaylarının büyük bir çoğunluğunun ayırt edici ve uyum sağlayıcı öğrenme stillerine sahipken, daha az bir bölümünün özümleyici ve dönüştürücü öğrenme stillerine sahip oldukları belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının cinsiyetlerine, devam ettikleri bölümlere ve sınıf düzeylerine göre sahip oldukları öğrenme stillerinin farklılık göstermediği söylenebilir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ PERSPEKTİFİNDEN BİR BİREY MODELİ: HOWARD GARDNER’IN DÜŞÜNCE EKSENİNDE BİR İNCELEMEÖzet: Değişimin süregelen varlığını ve bu değişim sürecine hiçbir unsurun kayıtsız kalamadığını, evrensel ve ulusal çerçevede meydana gelen gelişmeler bağlamında gözlemlemek mümkündür. Toplum varlığının en temel unsuru olan insan olgusu ise, bu sürecin ilk hitap kitlesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, bireylerin; mevcut değişim dinamiğine uyum sağlayabilmelerinde, en temel araçlardan biri olarak eğitimin ve bir diğer unsurun ise; sınıf içi eğitim-öğretim faaliyetleriyle, bir insanı eğitecek, onu birçok açıdan etkileyecek ve şekillendirecek kişi olarak, öğretmenlerin olacağı göz önünde tutulmalıdır. Bu noktada Gardner (2006), değişen koşulların yeni eğitimsel hedefleri gerektirdiğine vurgu yapmış ve geleceği şekillendirecek bireylerde bulunması gereken özellikleri, farklı zihin tiplerinde ele alarak ortaya koymaya çalışmıştır. Bu bağlamda geleceğin öğretmenleri olarak; sınıf öğretmeni adaylarının, eğitim-öğretim süreçleri ile geleceğe yönelik, nasıl bir birey profili oluşturulması gerektiği konusundaki görüşlerinin belirlenmesi ve bu görüşlerin Howard Gardner’ın perspektifinden değerlendirilmesi; geleceğe yön verecek kişilerin, bugünün öğretmen adayları tarafından eğitilecek olması gerçeği açısından ele alındığında, önemli ve gerekli bir araştırma boyutu olarak görülmüştür. Araştırma, nitel araştırma yaklaşımına uygun olarak tasarlanmıştır. Creswell (2014), nitel araştırmanın; sosyal ya da beşeri bir probleme bireylerin ya da grupların atfettiği anlamları keşfetme ve anlamaya yönelik bir yaklaşım olduğunu belirtmektedir. Araştırma, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde, Kırıkkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin Sınıf Öğretmenliği programında eğitimlerini sürdüren 72 lisans öğrencisinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın katılımcı grubunu, 40 kadın ve 32 erkek öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma grubunun belirlenmesinde, amaçlı örnekleme yaklaşımlarından biri olan ‘ölçüt örneklem’ yöntemi kullanılmıştır. Araştırma verileri, araştırmacılar tarafından hazırlanan ve açık uçlu sorulardan oluşan anket formu ve katılımcılar arasından seçilen 7 kişi ile gerçekleştirilen odak grup görüşmeleri ile elde edilmiştir. Patton da (2014), açık uçlu sorulara verilen cevapları toplamanın, araştırmacıya önceden belirlenmiş soru kategorilerinin sınırlandırmaları ve öngörüleri olmadan diğer insanların bakış açılarını yakalama ve anlama fırsatı sağladığına değinmiştir. Edinilen nitel veriler, içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Berg (1998), içerik analizinin; görüşmelerin, saha notlarının, çeşitli tiplerdeki dikkat çekmeyen verilerin ya da sıklıkla analize uygun gözükmeyen bilgilerin, yoğunlaştırılması ve sistematik olarak karşılaştırılabilir hale getirilerek aktarılmasına kadar ki süreç olduğunu belirtmiştir. Araştırma sonucunda, katılımcıların; geleceğe yönelik olarak, nasıl bir birey profilinin oluşturulması gerektiğine ilişkin görüşleri, farklı temalar altında toplanmış ve Howard Gardner’ın düşünce ekseninde tartışılmıştır. Kaynaklar Berg, L. B. (1998). Qualitative research methods for social sciences (Third Edition). Boston: Allyn & Bacon. Creswell, J. W. (2014). Araştırma deseni: Nitel, nicel ve karma yöntem yaklaşımları. Demir, S. B. (Çev. Ed.). Ankara: Eğiten Kitap. Gardner, H. (2006). Five minds for the future. Boston: Harvard Business School Press Patton, M. Q. (2014). Nitel araştırma ve değerlendirme yöntemleri. Bütün, M & Demir, S. B. (Çev. Ed.). Ankara: Pegem Yayıncılık. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SAHİP OLDUKLARI TEMEL DEĞERLER İLE AKADEMİK SAHTEKÂRLIK EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bilim ve teknolojideki hızlı değişim ve gelişim bir yandan bilgiye ulaşma yollarını kolaylaştırırken bir yandan da toplumsal yapı, akademik çevre ve iş dünyasında bireylerin sahip olması gereken bilgi, beceri ve niteliklerin artmasına sebep olmuştur. Bu hızlı dönüşüm insan davranışlarından kaynaklı bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. Akademik sahtekârlık davranışı bu sorunlardan biridir. Akademik sahtekârlığın ödev/araştırma/projelerde ve sınavlarda olmak üzere iki boyutu bulunmaktadır. Ödev, araştırma ve projelerde karşılaşılan akademik sahtekârlık; izin almadan ya da referans göstermeden kaynakları kullanmak, kaynaklardan metnin bir bölümünü alarak kendisi yazmış gibi göstermek veya uyarlamak, bir başkasının çalışmasını kendine aitmiş gibi göstermek, özen göstermeden alıntı yapmak davranışlarını kapsamaktadır. Sınavlarda ise kurallara aykırı olarak bir başkasının kâğıdına ya da bir kaynağa gizlice bakmak, kendi kâğıdına bakılmasına izin vermek, sınavı bir başkasına yaptırmak, sınavda başkasına yardım etmek gibi dürüst olmayan davranışlar akademik sahtekârlık davranışları kapsamında değerlendirilmektedir. Akademik sahtekârlık davranışı bireysel, kültürel, psikolojik ve teknolojik pek çok faktörle ilişkilendirilebilir. Bu faktörler bireyin sahip olduğu değerler çerçevesinde şekillenmektedir. Değerlerin ülkenin siyasi yapısını, eğitim sistemini, iş ahlakını, iş verimliliğini, sosyal refahı ve toplum huzurunu, insanlar arası ilişkileri etkilediği göz önünde bulundurulduğunda akademik sahtekârlık davranışının değerler ile doğrudan ilişkili olduğu söylenebilir. Çağdaş eğitim anlayışına göre öğretmen artık her şeyi bilen ve bilgilerini pasif konumdaki öğrenciye aktaran değil; bilgisini paylaşan, öğrenme merakı uyandıran ve öğrenmenin yollarını gösteren bir rehber ve model konumundadır. Bu anlayış her ne kadar öğretmeni değil öğrenciyi ön planda tutuyor olsa da öğretmenler değerleri, tutumları, davranışları, hayata bakış açıları, bilgi birikimleri ve duygusal yönleri ile öğrenme sürecinin en önemli parçalarından biridir. Bu bağlamda gelecek nesillerin yetiştirilmesi ve bireylerin toplumsallaştırılmasında öğretmen davranışlarının öğrenci davranışları üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulduğunda öğretmenlere büyük sorumluluk düşmektedir. Yapılan araştırmalar üniversitede dürüst olmayan davranışlar sergileyen öğrencilerin meslek yaşamlarında bu tür davranışlar sergileyebileceğini ya da bu davranışları göz ardı edebileceğine işaret etmektedir. Öğretmen adayları meslek hayatlarında doğruluk, dürüstlük gibi değerleri, bilimsel araştırma becerilerini ve etik davranışları öğrencilerine kazandıracağı ve bu konuda model olacağı için öğretmen adaylarının sahip oldukları değerler bağlamında akademik sahtekârlık eğilimlerini belirlemek alana katkı sağlayacaktır. Öğretmen adaylarının sahip oldukları temel değerler ile akademik sahtekârlık eğilimlerini incelemenin ve bu değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemenin amaçlandığı bu araştırma betimsel araştırma desenlerinden ilişkisel tarama modelindedir. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında çeşitli üniversitelerde öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluşturmaktadır. Çalışma grubunun belirlenmesinde kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Demirutku (2004) tarafından Türkçe ’ye uyarlanan “Portre Değerler Ölçeği” ve Eminoğlu ve Nartgün (2009) tarafından geliştirilen “Akademik Sahtekârlık Eğilimi Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS 21.0 paket programı kullanılacaktır. Öğretmen adaylarının sahip oldukları temel değerler ile akademik sahtekârlık eğilimlerinin belirlenmesinde betimleyici istatistiklerden yararlanılacaktır. Bu iki değişkenin cinsiyete, öğrenim yılına ve bölüme göre farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmesinde veri toplama araçları için faktörlerin skorlarının normal dağılım gösterip göstermediklerini belirlemek amacıyla çarpıklık (skewness) ve basıklık (kurtosis) değerlerine bakılacaktır. Bu değerler değişkenler için ±1 değerleri arasında ise verilerin normal dağılım gösterdiği söylenebilir (Tabachnick ve Fidell, 2000; Büyüköztürk, 2010). Skorların normal dağılım göstermesi durumunda t-testi ve Anova; normal olmaması durumunda ise Mann Whitney-u testi ve Kruskal Wallis H-testi kullanılacaktır. Öğretmen adaylarının sahip oldukları temel değerler ile akademik sahtekârlık eğilimleri arasındaki ilişkinin belirlenmesinde ise Pearson korelasyon katsayısından yararlanılacaktır. Araştırma sonuçları elde edilen bulgular ışığında tartışılacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SAHİP OLMASI GEREKEN DEĞERLERE İLİŞKİN ÖĞRETİM ELEMANLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Değerler demokratik vatandaşlık eğitiminin ayrılmaz bir parçasıdır. Alan yazında iki farklı alan gibi görünse de, uygulamada birbiri içine geçmiş olarak yer almaktadırlar (Althof and Berkowitz, 2006). Demokratik bir toplumda yaşayan bir bireyin öncelikle kendisini ve giderek genişleyen bir halka halinde sosyal ve fiziksel çevresini tanıması, bunlar hakkında edindiği bilgileri düşünme ve karar verme sürecinde kullanması gerekir Ayrıca bu bireyin kendisine, sosyal ve fiziksel çevresine karşı olumlu tutumlar geliştirmesi ve temel demokratik değerlerle donatılmış olması gerekir. Son olarak da bireyin, bildiklerini ve inanıp değer verdiklerini gerçekleştirmesi, yapması gerekir. Eğitimin bu boyutlardan birini ihmal etmesi, hem birey hem de toplum açısından önemli sorunlara neden olur (Martorella, 1996; Engle ve Ochoa, 1988; Doğanay ve Sarı, 2004). Gelecekte, ahlaki, dini, milli ve kültürel değerlerle donanmış ve bu değerlere sahip çıkan bireylerin yetiştirilmesi öğretmenlerimiz ile mümkün olacaktır. Öğretmenlerimizi yetiştiren akademisyenler bu noktada önemli bir yer teşkil etmektedirler. Bu bağlamda yaptığımız bu çalışma öğretmen adaylarının sahip olması gereken değerlere ilişkin öğretim elemanlarının görüşlerini almak amacı ile gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma nitel araştırma desenlerinden fenomonoloji (olgubilim) ile yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü’nde görev yapan ve öğretmen yetiştirme alanında uzmanlaşmış 5 öğretim elemanı oluşturmaktadır. Çalışmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış mülakat formu kullanılmıştır. Bu hazırlanan mülakat formunun güvenirlik ve geçerlik çalışması uzman görüşü alınarak yapılmıştır. Mülakat sırasında izin alınarak ses kaydı yapılmış ve yapılan ses kayıtları bilgisayar ortamında Microsoft Word programında yazılı hale getirilmiştir. Elde edilen verilerle NVIVO 9 programında kodlar, alt kodlar ve temalar oluşturulup okuyucu için anlamlı hale dönüştürülmüştür. Mülakat bulgularının analizine göre; değerler kavramının tanımında öğretim elemanlarının üçü toplumsal hayatı düzenleyen hedefler olduğu ifade etmişlerdir. Bireyde olması gereken temel değerlerin en fazla saygı ve sorumluluk olduğunu ifade etmişlerdir. Değerlerin birey ve toplum açısından önemine ilişkin öğretim elemanlarından iki tanesi birey toplumu üst seviyeye çıkaracağını, toplumsal refahı ve toplumsal düzeni sağlayacağını söylemişlerdir. Öğretmen eğitiminde değerlerin önemine ilişkin; öğretim elemanlarında üç tanesi programda teorik olarak varolan değerler eğitiminin uygulayıcısı olduğunu ifade etmişlerdir. Öğretmen adayının sahip olması gereken değere ilişkin; öğretim elemanlarından dört tanesi sevgi ve sorumluluk değerlerini ifade etmişlerdir. Değerler eğitimi dersinin öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin bütün bölümlerinde seçmeli ders olarak okutulmalıdır. Bu çalışma öğretmenlere yönelik olarak yapılmıştır, diğer meslek gruplarında da olması gereken değerlere ilişkin çalışmalar yapılabilir. KAYNAKLAR 1-Althof, W., & Berkowitz, M. W. (2006). Moral education and character education: their relationship and roles in citizenship education. Journal of Moral Education, 35( 4), 495–518. 2-Çepni,S. (2010). Araştırma Ve Proje Çalışmalarına Giriş.(5. Baskı). Trabzon: ISBN 975-417- 000-2. 3-Doğanay, A. (2012). Değerler eğitimi. Edit. C. Öztürk. Sosyal bilgiler öğretimi: Demokratik vatandaşlık eğitimi.Üçüncü Baskı.(s. 225-256). Ankara: Pegem Akademi. 4-Martorella, P. H. (1996). Teaching social studies in middle and secondary schools. Second Edition.EnglewoodCliffs, NJ: Prentice-Hall. 5-Tanrıöğen, A. (2012)Bilimsel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Anı Yayıncılık. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SCRATCH İLE GELİŞTİRDİKLERİ ÖĞRETİMSEL OYUNLARIN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı ortaokul matematik öğretmen adaylarının Scratch kodlama programını kullanarak geliştirdikleri öğretimsel oyunları incelemektir. Araştırmanın katılımcıları bir devlet üniversitesinde ilköğretim matematik öğretmenliği lisans programına kayıtlı olan ikisi erkek ve on üçü kız olan on beş öğretmen adayıdır. Katılımcı öğretmen adaylarına seçmeli ders kapsamında on dört haftalık Scratch eğitimi verilmiştir. Bu ders sürecinde katılımcılar hem Scratch programını kullanmada deneyim kazanmışlar hem de matematik öğretimini amaçlayan oyunlar geliştirerek matematik eğitiminde Scratch kullanımıyla ilgili deneyim kazanmışlardır. Bu çalışma öğretmen adaylarının matematik eğitimine Scratch kullanımı ile ilgili deneyimlerine ve geliştirdikleri oyunlara odaklandığından dolayı bir olgubilim çalışmasıdır. Her bir katılımcı öğretmen adayı iki oyun geliştirmiştir ve araştırmanın verileri katılımcıların geliştirdikleri toplam otuz oyundan oluşmaktadır. Araştırmanın verileri betimsel içerik analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmanın bulguları öğretmen adaylarının sayılar ve işlemler, cebir, geometri, ölçme, veri işleme ve olasılık öğrenme alanlarında yer alan çeşitli kazanımlarla ilgili oyunlar geliştirdiklerini göstermektedir. Oyunların büyük bir çoğunluğu 4., 5. ve 6. sınıf öğrencilerine hitap etmekle birlikte 7. ve 8. sınıf öğrencilerine yönelik de oyunlar geliştirildiği görülmektedir. İleriki araştırmalarda öğretmen adayları tarafından geliştirilen bu oyunların ilkokul ve ortaokul düzeyindeki öğrencilerin matematiği öğrenmelerinde ne derece etkili olduğu ortaya çıkarılabilir. Özel olarak bu oyunlar vasıtasıyla öğrencilerin matematiği eğlenerek öğrenip öğrenmedikleri ve oyunlarda yer alan bilgi yarışmalarıyla öğrenme düzeyleri belirlenebilir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SIK KARŞILAŞACAKLARI KAVRAMLARLA İLGİLİ METAFORLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Bu çalışmanın amacı Eğitim Fakültesi Sınıf Eğitimi alanında son sınıfta öğrenim gören ve Pedagojik Formasyon Kursuna devam eden Edebiyat ve Felsefe branşına sahip olan öğretmen adaylarının meslekleri ile ilgili en fazla sıklıkta karşılaşacakları kelimeler (öğretmen, ders, öğrenci, Pedagojik Formasyon ve Eğitim fakültesi) hakkında oluşturacakları metaforların analiz edilmesi ve karşılaştırılmasıdır. Araştırmaya Sınıf Eğitimi Anabilim Dalı son sınıf öğrencileri ve Pedagojik Formasyon Kursunun ilk dönemini bitirmek üzere olan öğrenciler dahil edilmiştir. Her iki grubun ortak özelliği aynı zamanlarda öğretmenlik mesleğine başlama potansiyeline sahip olmalarıdır. Farklı olan yönleri ise ilkokul ve lise düzeyindeki öğrencilere yönelik eğitim-öğretim hizmeti sunacak olmalarıdır. Farklı seviyelerdeki öğrencilere öğretmenlik yapacak olmaları ve mesleğe hazırlıkla ilgili farklı bir eğitime sahip olmalarının seçilen kavramlarla ilgili üretecekleri metaforlarda farklılıklara yol açıp açmayacağını görmek, onların mesleklerinde sıklıkla karşılaşacakları kavramları nasıl organize ettiklerini ve ilişkilendirdiklerini anlamamıza yardımcı olacaktır. Öğretmen adaylarına metaforlar ile ilgili kısa kuramsal bilgiler verilmekte ve ulusal literatürde daha önce yayımlanmış çalışmalarda üretilen örnek metafor cümleleri okunmaktadır. Veri toplamak amacıyla, seçilen her kavram cümlenin başında olacak şekilde, Öğrenci.............gibidir, çünkü............ formatına uygun cümleler öğretmen adaylarına dağıtılmakta ve boşlukları tamamlamaları istenmektedir. Veri toplama formları üzerinde katılımcıların cinsiyetleri, branşları ve yaşları ile ilgili kişisel bilgileri işaretleyebilecekleri alanlar da bulunmaktadır. Veriler kodlama ve kategori geliştirme ve nicel veri analizi ana başlıkları altında analiz edilecektir. Araştırma verilerinin toplanması çalışmalarına devam edilmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SINIF DİSİPLİN MODELLERİNE İLİŞKİN TERCİHLERİÖzet: Öğretmen ve öğrenci arasındaki etkileşime odaklanan disiplin, bütün öğretmenler için kazanılması gereken önemli bir beceriyi oluşturmaktadır. Temel anlamda disiplin, kişisel kontrol, sorumluluk ve karakter gelişimini sağlamaya çalışan konuların başında gelmektedir. Ayrıca disiplin, motivasyon, sınıf kuralları geliştirme ve uygulama, istenmeyen davranışlar ve bu davranışların yönetimi kavramlarıyla da ilişkili bir konudur. Öğretmenlerin, disiplinle ilgili ortak kabul ettiği üç görüş vardır: Birincisi öğretmen, sınıf kontrolünü sağlamakla görevlidir. İkincisi, öğretimden önce disiplini sağlamak gereklidir. Üçüncüsü ise, istenmeyen davranışların için yaptırımlar vardır. Öğretmenlerin etkili bir disiplin uygulamayabilmesi yöntem ve tekniğin yanında kalp, ruh ve pozitif enerjiyle de ilgilidir. Öğretmenlik yaşamı boyunca her öğretmen disiplin sorunlarıyla karşılaşabilirler. Bu sorun ne ilk ne de son olacaktır. Bu nedenle öğretmenlerin sınıfta disiplin modellerini bilmesi, uygulaması ve değerlendirmesi gerekebilir. Bu gerekçeye bağlı olarak öğretmen adaylarının sınıfta disiplin modellerine ilişkin tercihlerini ortaya koymak bu çalışmanın asıl amacı olacaktır. Öğretmen adaylarının bazı değişkenlere göre sınıf disiplin modellerine ilişkin tercihlerinin karşılaştırılması ve yorumlanması yapılacaktır. Bu çalışmanın yöntemi tarama modelindedir. Mevcut durum olduğu gibi betimlenmeye çalışılacaktır. Örneklem olarak bir eğitim fakültesindeki çeşitli branştaki öğretmen adaylarının amaçlı örnekleme tekniğiyle seçilmesiyle oluşturulacaktır. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilecek ölçekten yararlanılacaktır. Verilerin analizinde betimleyici ve karşılaştırmalı analizler kullanılacaktır. Çalışmanın sonunda, öğretmen adaylarının hangi sınıf disiplin modellerinden yararlanabilecekleri, branş ve cinsiyet boyutlarından farklılık olup olmadığı tespit edilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SOSYAL AĞLARI EĞİTSEL AMAÇLI KULLANIMIÖzet: Bu gün dünyanın en hızlı gelişen teknolojilerinden birisi internet teknolojileridir. Özellikle de ‘’web 2’’ olarak adlandırılan sosyal ağların kullanımı gün geçtikçe artmakta ve toplumları dahi önemli ölçüde etkilemektedir. Sosyal ağlar sadece kullanıcıları için anlık mesajlaşma değil aynı zamanda görsel, işitsel açıdan da pek çok veriye ulaşma imkânı sağlamaktadır. Kullanıcılar bu ağlar üzerinden istedikleri metinleri, fotoğrafları, videoları, müzikleri paylaşabilmekte hatta bunlar hakkında kişilerin görüşlerini alabilmektedirler. Veya her hangi bir konu hakkında tartışma platformları oluşturabilmekte, bir konu hakkında hızlı bir şekilde örgütlenebilmektedirler. Aynı zamanda bireyler sosyal medyayı eğitim amaçlı da kullanmaktadırlar. Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarının sosyal ağları eğitsel amaçlı kullanımını incelemektir. Araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli deseniyle oluşturulmuştur. Araştırmada çok sayıda elemandan oluşan bir evrende, evren hakkında genel bir yargıya varmak amacıyla tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın amacı doğrultusunda çalışma evreninin seçiminde söz konusu evrenden veri toplama kolaylığı ölçütü dikkate alınmıştır. Çalışma evrenini, 2015-2016 akademik güz yarıyılı içinde Bartın Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sosyal Bilgiler, Matematik ve Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında okuyan 214 öğretmen adayı oluşturmuştur. Çalışmada veri toplamak amacıyla ‘Kişisel Bilgi Formu’ ve Mazman (2009 ) tarafından geliştirilen ‘Facebook Eğitsel Kullanım Amacı Ölçeği’ kullanılmıştır. Ölçeğin uygulanmasından önce ölçek maddeleri ile ilgili uzman görüşleri alınmıştır ve ön inceleme yapılmıştır. Sonuç olarak ölçeğin uygulama için uygun olduğu belirlenmiştir. Elde edilen verilerin analizinde istatistiksel analiz yöntemi olarak SPSS 22 paket programı kullanılacaktır. Çalışma henüz devam eden bir çalışma olduğundan araştırmanın bulgularına tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE ÖĞRETİMİ ZOR OLAN SOYUT KAVRAMLARA İLİŞKİN BİLİŞSEL YAPILARININ İNCELENMESİÖzet: Kavramlar, ilkokul ve ortaokul çağındaki çocukların zihinlerindeki temel bilişsel yapıların oluşmasına ve yeni bilgileri anlamlı bir şekilde öğrenmelerine yardımcı olur. Kavramlar, bilgilerin temel yapı taşını; kavramlar arası ilişkiler de bilimsel ilkeleri oluşturur. Bireyler küçük yaştan itibaren düşüncenin birimleri olan kavramları öğrenir. Kavramları sınıflar, aralarındaki ilişkileri kurar ve böylece bilgilerine anlam kazandırırlar. Kavram öğrenmenin özellikle ilk ve orta öğretimde daha sonraki öğrenmelere temel hazırlayan önemli bir olgu olduğu kabul edilmektedir. Temel kavramları kazandırmadan öğrencilere daha ayrıntılı ve zor bilgileri öğretmek mümkün değildir. Öğretilseler de kalıcı olmazlar. İçerik ve yöntem açısından disiplinler arası yaklaşımla oluşturulmuş bir çalışma alanı olan sosyal bilgiler eğitimi; tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji ve ekonomi gibi sosyal bilimlere ait birçok kavramı içermektedir. Öğrencilerin sosyal bilgiler eğitiminden hedeflenen amaçlara ulaşabilmesi için farklı disiplinlere ait olan bu kavramları ve aralarındaki ilişkileri doğru olarak anlamaları gerekmektedir. Bu durum özellikle soyut kavramları içeren konuların öğretilmesinde önemlidir. Sosyal Bilgiler derslerinin ezberden kurtarılıp, yaşamı anlamlı bir bütün olarak algılamaya dayalı bir ders olarak görülebilmesi için, öğretiminin kavram ve genelleme odaklı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Sosyal bilgiler öğretiminde özellikle kavramların öğrenilmesini öğretimin odak noktası olarak belirlemenin birçok yararı bulunmaktadır. Örneğin; sosyal bilgiler öğretiminde kavram temelli öğretimin öğrencilerin akademik başarıları üzerinde olumlu etkilerinin olduğu saptanmıştır. Araştırmalardan ortaya çıkan önemli bir sonuç, kavram öğretimi temelli öğrenmelerin, ezbere ve hatırlamaya dayalı öğrenmelerden çok, üst düzey düşünmeye dayalı öğrenmeler gerçekleştirmeleridir. Bu bağlamda araştırmanın amacı; kelime ilişkilendirme testi tekniği kullanılarak öğretmen adaylarının sosyal bilgiler dersinde öğretimi zor olan soyut kavramlara ilişkin bilişsel yapılarının incelenmesidir. Çalışma nitel araştırma deseninde tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme çeşitlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde 2016-2017 akademik yılında öğrenim gören dördüncü sınıf sosyal bilgiler öğretmenliği programı öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın verilerinin toplanmasında; kelime ilişkilendirme testi kullanılmıştır. Kelime ilişkilendirme testi (KİT); insanların kavramlar arasında oluşturduğu ilişkileri ortaya çıkarmak için tasarlanan bir tekniktir. Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmış, elde edilen bulgular frekans tabloları ve kavram ağları ile sunulmuş olup bu tablolarda örnek cümleler verilmiş ve yorumlanmıştır. Analizin güvenirliğine yönelik tüm veriler ayrı ayrı araştırmacılar tarafından kodlanmıştır. Araştırmaya ilişkin yapılan ön uygulamada öğretmen adaylarının sosyal bilgiler dersinde öğretimi zor olan soyut kavramları belirlerken sosyal bilgiler dersinin içeriğini oluşturan sosyal bilim disiplinlerine göre ayrı ayrı ifade etme eğiliminde ve görüşünde oldukları görülmüştür. Bu nedenle araştırmanın asıl uygulamasında öğretmen adaylarına verilen kelime ilişkilendirme testi sosyal bilgiler dersi kapsamında sosyal bilim disiplinlerine (tarih, coğrafya, ekonomi, sosyoloji vb.) göre ayrı ayrı yapılmıştır. Araştırma sonucunda; çalışma grubundaki dördüncü sınıfta öğrenim gören öğretmen adaylarının sosyal bilgiler dersinde öğretimi zor olan soyut kavramlara yönelik görüşlerinde bir farklılığın olmadığı ve benzer cevaplar verdikleri tespit edilmiştir. Sosyal bilgiler dersinde öğretilmesi zor olan soyut kavramların sosyal bilim disiplinlerine göre şöyledir: Tarih, çağ ve kronoloji; coğrafya, paralel, meridyen ve konum; sosyoloji, toplum ve sivil toplum; hukuk, anayasa, kanun ve hak; arkeoloji, kalıntı, kazı ve sit alanı; psikoloji, empati ve kişilik; antropoloji, kültür, ırk ve etnik köken; ekonomi, arz ve talep, enflasyon; siyaset, yönetim şekilleri; felsefe, etik; din, mezhep ve ahlaktır. Araştırma sonucunda tespit edilen sosyal bilgiler dersinde öğretimi zor olan kavramların kazandırılmasına ilişkin uygun yöntem, teknik ve materyallerin belirlenmesine yönelik çalışmalar konusunda öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SOSYAL BİLGİLER DERSİNDEKİ MATEMATİK KAVRAMLARI İLE İLGİLİ ALAN BİLGİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Sosyal bilgiler dersi farklı disiplinleri kapsamaktadır. Bu ders doğrudan ilişkili olduğu tarih, coğrafya, ekonomi, sosyoloji, psikoloji vb. alanların yanında ders programında yer alan bazı kazanımları nedeniyle dolaylı olarak matematik kavramları ile ilişkilidir. Nitelikli bir eğitim yapmak isteyen sosyal bilgiler öğretmeninin bu kavramları bilmesi gereklidir. Örneğin grafik oluşturma veya grafik yorumlamayı bilmeyen bir öğretmenin, derslerinde yer alan grafikleri doğru olarak yorumlanmasını beklenemez. Literatür incelemesi sonucunda sosyal bilgiler dersi kapsamında matematik kavramları ile ilgili olarak sadece 7. sınıf öğrencilerinin grafik hazırlama ve yorumlama becerilerini inceleyen iki çalışma tespit edilmiştir. Bu çalışmalarda öğrencilerin grafik okuma ve hazırlama becerilerinin düşük olduğu, grafik okuma ve hazırlama becerileri cinsiyete göre anlamlı bir fark göstermediği, ancak grafik hazırlama becerisinde şehir merkezinde okuyan öğrencilerin köy okulu öğrencilerine göre anlamlı düzeyde başarılı oldukları tespit edilmiştir. Bu çalışmanın ülkemizdeki bu alandaki boşluğu doldurmaya katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarının 5., 6. ve 7. sınıf sosyal bilgiler ders öğretim programında yer alan kazanımlarla ilişkili olan matematik kavramlarına ait bilgilerini incelemektir. Araştırmada betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma grubu Karadeniz bölgesinde yer alan 2016-2017 akademik yılında bir devlet üniversitesinin 4. sınıfında öğrenim gören 46 sosyal bilgiler öğretmen adayından oluşmaktadır. Araştırmada öncelikle matematik kavramları ile ilişkili olan 5., 6. ve 7. sınıf sosyal bilgiler programındaki kazanımlar belirlenmiştir. Ardından her sınıf seviyesinden sosyal bilgiler ders kitapları incelenerek ilgili kazanımlar verilirken kullanılan matematik kavramları temel alınarak 28 açık uçlu sorudan oluşan bir anket hazırlanmıştır. Hazırlanan anket iki matematik eğitimi ve bir coğrafya eğitimi alan uzmanına inceletilmiş, pilot çalışma sonrası öğretmen adaylarından gelen dönütler ve alan uzmanlarının görüşleri doğrultusunda beş soru çıkartılmıştır. Son şekli verilerek 23 açık uçlu sorudan oluşturulan anket, 90 dakika süresince öğretmen adaylarına uygulanmıştır. Açık uçlu sorular ilgili olan matematik konularına göre dört gruba ayrılmıştır. Bunlar; veri işleme (grafik oluşturma ve yorumlama), oran orantı ve yüzde hesaplama, temel işlemler (dört işlem ve problem çözme) ve alan ölçümüdür. Veriler yüzde, frekans analizi ve kategorisel analiz yapılarak çözümlenmiştir. Kategorisel sınıflandırma dört aşamalı olarak yapılmıştır. Bunlar; doğru cevap, kısmen doğru, yanlış cevap ve cevap yok biçimindedir. Bir ay ara ile iki farklı zamanda aynı araştırmacı tarafından adayların cevapları analiz edilmiştir. Açık uçlu sorular için oluşturulan dört kavramsal başlık verilerin analizinde tema olarak belirlenmiştir. Bulgulara göre, öğretmen adaylarının temel işlem becerisi gerektiren dört soruyu doğru cevaplama yüzdeleri yüksek, grafik çizme ile ilgili soruları doğru cevaplama yüzdelerinin düşük (%17, %46 ve %54), grafik yorumlama ile ilgili doğru cevaplarının ise bir soru dışında oldukça yüksek, oran orantı ile ilgili soruları doğru cevaplama yüzdeleri %15 ile %74 arasında değişmekte, alan ölçüleri ile ilgili soruları doğru cevaplama yüzdelerinin oldukça düşük (%7 ve %28) olduğu belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının sorulara doğru cevap ve kısmen doğru cevap yazma ortalamaları birlikte düşünüldüğünde büyükten küçüğe doğru sırasıyla temel işlemler (%74+%4), grafik yorumlama (%61+%13), grafik çizme (%40 +%26), oran orantı ve yüzdeler (%46+%4) ve alan ölçüleri (%17+%2) şeklindedir. Öğretmen adaylarının bazılarının matematik kurallarının ezber olarak bildiği belirlenmiştir. Ancak kavramsal bilgiye sahip olmadıklarından doğru sonuçlara ulaşamamaktadırlar. Temel işlemleri yapmada ve grafik yorumlamada genel olarak sorun yaşamamaktadırlar. Ancak temel işlemler temasındaki bazı soruların düzeyinin çok düşük olması ve bu sorular da bile yanlış cevap veren öğretmen adaylarının olması beklenen bir durum değildir. Öğretmen adayları grafik çizme, oran-orantı ve yüzdeler konularında yetersiz olmakla birlikte alan ölçüleri ile ilgili çok ciddi bilgi eksikleri oldukları belirtilebilir. Sonuç olarak, sosyal bilgiler programında var olan ve ders kitaplarına yansıtılan matematik ile ilgili alan bilgilerinin öğretmen adaylarında istenen düzeyde olmadığı belirtilebilir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE MÜZE KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Yrd. Doç. Dr. Hatice MEMİŞOĞLU Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Bölümü memisoglu_h@ibu.edu.tr Samet KAMÇI Bilim Uzmanı sametkamcı88@gmail.com ÖZET Çalışmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının Sosyal Bilgiler öğretiminde müze kullanımına ilişkin görüşlerinin belirlenmesidir. Bu amacı gerçekleştirebilmek için, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının 1. Müzelerin Sosyal Bilgiler dersinde kullanımına, 2. Sosyal Bilgilerde müze eğitimi uygulamalarına, 3. Müze eğitimindeki öz yeterliliklerine, 4. Müze ve tarihi mekanların kullanımı dersine yönelik sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin görüşleri nelerdir? sorularına yanıt aranmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Abant İzzet Baysal Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalının 3. ve 4. sınıflarında öğrenim gören 39’u erkek 36’sı kadın olmak üzere toplamda 75 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Nitel araştırma yöntemiyle yürütülen çalışmada, veri toplama aracı olarak görüşme formu kullanılırken, verilerin analizinde ise betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, Sosyal Bilgiler öğretmen adayları müze kavramlarına ilişkin olarak; tarihi eser, tarih, kültür, kalıntı, sanat, geçmiş, tarihi mekan, kültürel miras, somut bilgiler, coğrafya, sınıf dışı etkinlikler şeklinde görüş bildirmişlerdir. Öğretmen adayları, müzelerde işlenecek konuların öğrenciye sağlayacağı yararlara en fazla, öğrenilenlerin kalıcılığına ve soyut bilgilerin somutlaştırılmasına katkı sağladığı yönünde görüşlerini ifade etmişlerdir. Sosyal Bilgiler dersinde müzelerde işlenecek konuların öğrenciye sağlayacağı yararlara ilişkin görüşleri incelendiğinde, yeterli bilgiye sahip oldukları anlaşılmıştır. Öğretmen adayları müze eğitimini gerekli görmekle birlikte müzelerin eğitime uygun olmadığı görüşünü belirtmişlerdir. Adayların büyük çoğunluğu müze ve tarihi mekanların kullanımı dersinin kendilerine kazandırdıkları veya kazandıracaklarına ilişkin olarak; müze hakkında teorik bilgi edinme, müze öncesi, müze gezi esnasında ve sonrasında yapılması gerekenleri öğrenme şeklinde ifade etmişlerdir. Adaylar çoğunlukla dersin teorik olarak işlendiği, uygulama kısmının göz ardı edildiği görüşünü belirtmişlerdir. Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının staj yaptıkları okullarda müze eğitimine yönelik uygulamaların olmadığı, yapılanların ise müze gezilerinden ibaret olduğu tespit edilmiştir. Öğretmen adaylarının büyük çoğunluğu müze gezileri planlamada kendilerini yeterli görmekle birlikte, uygulama safhasında kendilerini yetersiz gördükleri sonucuna ulaşılmıştır. Öğretmen adaylarının müze ve tarihi mekânların kullanımı dersindeki sorunlara ilişkin görüşlerine bakıldığında; dersin daha çok teorik işlenmesi, uygulama kısmının göz ardı edilmesi, müzelerin eğitime uygun olmaması, müze prosedürlerinin gereğinden fazla olması, müzelerin eğitim amaçlı kullanılmaması, zaman kısıtlaması, dersin daha çok sınıf ortamında verilmesi, maddi kaynağın bulunmaması, müzelere ulaşım problemi ve öğretim görevlilerinin dersle ilgili yeterli bilgi ve donanıma sahip olmaması şeklindedir. Araştırmada elde edilen bulgular neticesinde, müze ve tarihi mekanların kullanımı dersinin uygulamalı olarak verilmesi, öğretmen adaylarına bu konuda gereken bilgi, beceri, değerlerin kazandırılması ve müzelerin eğitimde etkin kullanılmasına yönelik önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR TÜKETİM DAVRANIŞ DÜZEYİNİN İNCELENMESİÖzet: Sürdürülebilirlik, tüketimin artmasına paralel olarak doğal çevreye zarar verilmeden ve gelecek nesillere yaşanılabilir ortam bırakma anlayışında ortaya çıkan bir kavramdır. Son yıllarda önemle üzerinde durulan sürdürülebilirlik anlayışı doğal çevre etrafında şekillense de ekolojik, ekonomik ve toplumsal boyutları da kapsamaktadır. Sürdürülebilirlik, gelecek nesillerin imkânlarını kısıtlamadan günümüz ihtiyaçlarının karşılanmaya çalışılmasıdır. Sürdürülebilirliği sağlamak için dönüştürülebilir tüketim anlayışı benimsenmelidir. Son yıllarda sürdürülebilir toplum ve çevre için çeşitli kurum ve kuruluşlar bu konu üzerine raporlar hazırlamıştır. UNESCO 2030 sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde ise eğitsel boyut ele alınmıştır. Sürdürülebilir kalkınma için eğitim anlayışında öncelikli olarak sürdürülebilir bilince sahip öğretmenlere ihtiyaç vardır. Bu öğretmenlerin yetiştirileceği üniversitelerde de bu anlayış temel alınmalıdır. Erken çocukluktan yükseköğretime kadar bireylerin sürdürülebilir tüketim davranışlarını benimsemesi ve uygulaması gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarının sürdürülebilir tüketim davranış boyutunun ne düzeyde olduğu ve çeşitli değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemektir. Araştırmada betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma grubu İstanbul ilindeki bir vakıf üniversitesinde öğrenim gören 297 öğretmen adayından oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak Doğan, Bulut ve Çımrın (2015) tarafından geliştirilen “Sürdürülebilir tüketim davranış ölçeği” kullanılmıştır. Sürdürülebilir tüketim davranış ölçeği çevre duyarlılığı, ihtiyaç dışı satın alma, tasarruf ve yeniden kullanılabilirlik alt boyutlarından oluşmaktadır. Araştırma kapsamında elde edilen nicel verilerin çözümlenmesi, SPSS programı ile gerçekleştirilmiştir. Verilerden elde edilen bulgulara göre öğretmen adaylarının cinsiyete göre ihtiyaç dışı satın alma alt boyutunda anlamlı farklılığın olduğu görülmüştür. Daha önce herhangi bir lisans programından mezun olma durumuna göre ihtiyaç dışı satın alma ve tasarruf alt boyutlarında anlamlı bir farklılığın olduğu görülmüştür. Çevre eğitimi dersi alma durumunun, ihtiyaç dışı satın alma ve yeniden kullanılabilirlik alt boyutuna göre anlamlı olduğu saptanmıştır. Bölüm değişkenine göre tasarruf ve yeniden kullanılabilirlik alt boyutlarında anlamlı farklılığın olduğu görülmüştür. Yaş değişkenine göre ihtiyaç dışı satın alma ve tasarruf alt boyutlarına göre anlamlı farklılık saptanmıştır. Öğretmenlik mesleğini yapmak isteme durumuna göre çevre duyarlılığı, yeniden kullanılabilirlik alt boyutları ile toplam ortalamaya göre anlamlı farklılığın olduğu görülmüştür. Lisansüstü eğitimi almak isteme durumuna göre tasarruf ve yeniden kullanılabilirlik alt boyutları ile toplam ortalamaya göre anlamlı farklılık saptanmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ TÜRKÇENİN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRETİMİ KONUSUNDAKİ YETERLİLİKLERİÖzet: Eğitim Fakültesi bünyesindeki lisans eğitiminde Türkçenin yabancı dil olarak eğitimi konusunda herhangi bir ders mevcut değildir. İlk okuma Yazma Öğretimi ve Türkçe Öğretimi gibi dersler de içerik olarak bunu sağlayacak mahiyette değildir. Ayrıca Türkçe Öğretmenliği bölümlerinde yer alan Yabancılara Türkçe Öğretimi dersi de sadece teorik olarak kalmakta ve uygulama konusundaki boşluğu dolduramamaktadır. Özellikle Türkiyenin doğu ve güney bölgelerinde ilkokul eğitimini düşündüğümüzde mezun olacak öğretmenlere Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminin verilmesi gerekmektedir. Bunun için lisans veya lisansüstü düzeyde seçmeli/zorunlu dersler konmalıdır. Çünkü son yıllarda ülkemizde birçok ülkeden gelen yabancı uyruklu insan yaşamaktadır. bunların çocukları da Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenmek zorunda kalmaktadır. Ancak öğretmenler bu öğrencilere de ana dili Türkçe olan öğrencilere verilen verilen eğitim vermektedir. Bu durum hem akademik olarak hem de Türkiyenin uluslararası tanınırlığı açısından olumsuzluklara neden olmaktadır. Bu araştırmada, öğretmen adaylarının -Sınıf, Matematik, Fen Bilgisi, Türkçe ve dili edebiyatı öğretmeni olacak adayların Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi konusundaki yeterlilikleri incelenecektir. Bunun için nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi kullanılacaktır. Farklı sınıf düzeylerinden seçilmiş 100 öğretmen adayına Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi konusunda açık uçlu sorular yöneltilecek ve bunlar değerlendirilerek öğrencilerin bu konuda yeterli olup olmadıkları tespit edilecektir. Araştırma sonuçlarına dayanarak eğitim fakültelerindeki öğretmenlik branşlarında Türkçenin Yabancı Dil Olarak öğretimi konusunda nasıl bir düzenleme yapılması gerektiği, hangi derslerin açılması gerektiği ve ders içeriklerinin nasıl olması gerektiği konusunda öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÜÇ AŞAMALI MATEMATİK MODELİ’NE GÖRE PROBLEM KURMA ÇALIŞMALARININ İNCELENMESİÖzet: Etkili bir matematik öğretimi, öğrencilerin öğrenmesinde onları motive edecek ve problem çözme yoluyla yeni matematik bilgileri inşa etmelerine yardımcı olacak problem veya etkinlik kullanmayı içerir (NCTM, 2015). Ulusal Matematik Öğretmenleri Konseyi [National Council of Teachers of Mathematics, NCTM]’in yayınladığı Prensiplerden Uygulamaya [Principles to Actions] dokümanında matematik öğretiminde kullanılan etkinlik ve problemlerle ilgili yayınlanan araştırmaların sonuçlarını şu şekilde özetlemektedir: 1. Her problem veya etkinlik öğrencilerin düşünmesi ve öğrenmesi için aynı fırsatı tanımaz (Hiebert et al. 1997; Stein et al. 2009). 2. Üst-düzey öğrenci düşünmesi ve muhakemesini düzenli olarak cesaretlendiren problem veya etkinliklerin uygulandığı sınıflarda öğrenci öğrenmesi en yüksek iken; rutin bir şekilde işlemsel yapıya sahip etkinlik ve problemlerin uygulandığı sınıflarda ise en düşüktür (Stein and Lane 1996). 3. En zor olan, üst-düzey problem veya etkinliklerin iyi bir şekilde uygulanmasıdır ve çoğu zaman bu problemler öğretim esnasında alt düzey problemlere dönüştürülür (Stigler and Hiebert 2004). Bu çalışmada yıllarca liselerde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra, ders kitaplarında yer alan matematik problemlerini daha üst düzey talep içerecek forma dönüştüren Dan Meyer’ın Üç Aşamalı Matematik Modeli [Three Act Math ] kullanılmıştır. Bu üç aşamalı modelin birinci aşamasında, problem durumunun kısa bir videosu çekilmiş; ikinci aşamasında problemin çözümü için gerekli bilgi veya fotoğrafların sunumu; ve son aşamasında ise problemin çözümü verilmiştir. Çalışmanın örneklemini Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği bölümü öğrencileri oluşturmaktadır. Öğrenciler 2015-2016 Güz Döneminde seçmeli bir ders kapsamında bir dönem boyunca matematiksel problem çözme ve kurma çalışmaları yapmışlardır. Her bir öğrenci ders kapsamında Dan Meyer’ın Üç Aşamalı Matematik Modeline göre problemler çözmüş ve kurmuşlardır. Çalışmanın amacı öğretmen adaylarının geliştirdikleri matematik problemlerinin matematiksel talep düzeylerini incelemektir. Öğretmen adaylarının geliştirdikleri problemler Smith ve Stein’in (1998) Dört Bilişsel Talep Düzeyinde Matematiksel Problemlerin Özellikleri çerçevesine ve Dan Meyer’ın 3-Aşamalı Matematik Modeline göre nitel olarak incelenecektir. KAYNAKLAR Hiebert, J., Carpenter,T.P., Fennema, E., Fuson, K.C., Wearne, D., Murray, H., Olivier, A. and Human, P. (1997). Making Sense: Teaching and Learning Mathematics with Understanding. Portsmouth, N.H.: Heinemann. Meyer, D. (2016). Dy/Dan Less Helpful. Retrieved on January 29, 2016 at http://blog.mrmeyer.com/ NCTM (2015). Principles to Actions: Ensuring Mathematical Success for All. Reston, VA: NCTM. Stein, M. K., and Lane, S. (1996). Instructional Tasks and the Development of Student Capacity to Think and Reason: An Analysis of the Relationship between Teaching and Learning in a Reform Mathematics Project. Educational Research and Evaluation, 2(1), 50-80. Stein, M. K., Smith, M.S.,Henningsen,M., and Silver, E.A. (2009). Implementing Standards-Based Mathematics Instruction: A Casebook for Professional Development. New York: Teachers College Press. Smith, M.S., and Stein, M.K. (1998). Selecting and Creating Mathematical Tasks: From Research to Practice. Mathematics Teaching in the Middle School,3 (5), 344–49. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÜSLÜ İFADELERİ MODELLEME DURUMLARIÖzet: İlkokulda öğrenim gören öğrenciler henüz somut işlemler dönemindedir. Somut işlemler dönemindeki öğrenciler için oluşturulacak öğrenme-öğretme sürecinin de çocukların seviyeleri göz önünde bulundurularak yapılması gerekmektedir. Sayı kavramı soyut bir kavramdır. Soyut bir kavramın somut işlemler dönemindeki çocuklar tarafından daha iyi kavranabilmesi için soyut gösterimlerden önce, somut gösterimlerin ve yarı-soyut gösterimlerin yapılması gerekir. İlkokuldan, ortaokula, ortaokuldan liseye, 2005 yılı itibari ile matematik programlarında yapılan değişiklikler öğretimde somut, yarı-soyut, soyut gösterimler şeklinde bir sıranın takip edilmesinin gerekliliğini vurgulamaktadır. İlkokulun birinci sınıfından başlayarak öğrettiğimiz sayı kümeleri birbirinden bağımsız değildir. Sayma sayılar ve doğal sayıların öğretimi ile başlayan öğretim süreci, kesirli sayılar, rasyonel sayılar, üslü sayılar, köklü sayılar şeklinde birbirinin üstüne inşaa edilerek devam etmektedir. Ancak okullarımızda bu süreç uygulamada bu şekliyle karşımıza çıkmamaktadır. Sanki, tamsayı ile kesirli sayı, kesirli sayı ile üslü sayı arasında hiçbir ilişki yokmuş gibi tahtada “Üslü Sayılar” şeklinde atılan bir başlıkla daha önceki öğrenilenlerle hiçbir ilişkilendirme yapılmadan, bağımsız bir konu işlermişçesine gerçekleştirilen bir öğrenme-öğretme süreci ile derslerin işlendiğini görmekteyiz. Oysa daha ilkokul dördüncü sınıfta kare ve küp kavramını öğretmek için doğal sayılardan hareketle öğretmeye başladığımız üslü sayılar, ortaokul seviyesinde farklı sayıların üslerini alma, lise seviyesinde de üssü pozitif ve negatif olan üslü sayılar ve kesirli sayıların üsleri şeklinde devam etmektedir. Orta öğrenimini tamamlayıp, yüzlerce soru çözerek lisans öğrenimine hak kazanan, eğitim fakültelerinin ilköğretim bölümlerinde öğrenim gören sınıf öğretmeni, matematik öğretmeni ve fen bilgisi öğretmeni adayları bu öğrenmelerini temel derslerde de tekrar etmektedirler. Verilen soruyu bir soru çözme makinesi gibi çözebilen öğretmen adaylarının üslü sayı kavramını ne kadar kavradıklarını görmek bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Bunu görmenin bir yolu da soyut, yarı-soyut, somut durumlarda verilen üslü ifadelerin nasıl modellendiğini görmek olacaktır. Bu araştırmanın amacı öğretmen adaylarının verilen üslü ifadeyi modelleyebilme durumunu teşhis etmektir. Bu amaç doğrultusunda öğretmen adaylarından, bir sayının pozitif ve negatif üssü şeklinde verilen ifadeleri somut materyallerle göstermeleri, yarı-soyut çizimlerle göstermeleri ve de soyut biçimde matematiksel notasyona uygun olarak ifade etmeleri istenmektedir. Araştırmanın katılımcıları, bölümlerinde derece yapması muhtemel olan akademik başarısı yüksek sınıf öğretmeni adayı, matematik öğretmeni adayı ve fen bilgisi öğretmeni adayı olmak üzere 3 öğretmen adayıdır. Çoklu bir durum çalışması olarak tasarlanan araştırmada katılımcılar, amaçlı örnekleme yöntemlerinden maximum çeşitlilik örneklemesi yoluyla belirlenmiştir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak yürütülmüştür. Tek bir öğretmen adayı üzerinde yapılan bir çalışma olarak tasarlanmış olup, bir kaç öretmen adayının çalışmaya dahil edilmesiyle çoklu durum haline dönüştürülmüştür. Verilerinin toplanmasında, görüşme, döküman incelemesi yöntemlerinden yararlanılmaktadır. Elde edilen bulgular içerik analizi ile analiz edilmektedir. Araştırma sonucunda, verilen üslü ifadeyi sınıf öğretmeni adayı her üç gösterim türünde de daha başarılı bir şekilde modellemiştir. Matematik ve fen bilgisi öğretmen adaylarının matematiksel notasyona uygun yazmada başarılı iken, somut ve yarı soyut gösterimler konusunda zorlandıkları ve zihinsel karmaşa yaşadıkları tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÜSLÜ SAYI KAVRAMINI AÇIKLAMA DURUMLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: ÖZET ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde matematiğin sorgulanmadan öğrenilen ve öğretilen konularından birisi de üslü sayılardır. Üslü sayılar öğretilirken genellikle üslü sayının a3, a4, a5 şeklinde bir sayı olduğu ve a3 = a.a.a veya a5 = a.a.a.a.a şeklinde verilen sayının üs olarak yazılan sayı kadar kendisiyle çarpımı olduğu vurgulanmaktadır. Bu şekilde bir öğretim üslü sayının içerdiği anlamlardan sadece üs-kuvvet anlamını vurgulamaktadır. Matematik öğretimine ilişkin literatür incelendiğinde dört işlemin anlamı tüm sayı kümeleri ile ilgili işlemleri yaparken aynıdır. Ancak, üslü sayılar öğretilirken bu anlamlar üzerinde durulmadan sadece işlem bilgisi ele alınarak, formulüze edilmiş bir öğretim yaygın hale gelmiştir. Ortaokul ve lise ögrenimi sırasında 54 = 5.5.5.5 = 625 sonucunu anlamak hemen hemen tüm öğrenciler için kolaydır. Fakat, 5-4 ‘ün ne ifade ettiği sorgulandığında birçok öğrenci burada üslü sayıya yüklenmesi gereken anlamı kavramadan 5-4 ‘ün 5-4= = = şeklinde bir işlem süreci ile sonuçlanacağını bilir. Ancak, “bu sayının nasıl bir çokluk ifade ettiğine ilişkin olarak” görüşlerini almak istediğinizde, bir çok öğrencinin fikir beyan edemediğini görülür. Dolayısıyla üslü sayı kavramından ne anladığımız, ne anlamamız gerektiği konusunda belirgin farklılıklar vardır. Bu araştırmanın amacı, ilköğretim bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarının üslü sayı kavramını açıklama durumlarını teşhis etmek ve karşılaştırmaktır. Araştırmanın katılımcıları, sınıf öğretmenliği, matematik öğretmenliği ve fen bilgisi öğretmenliği anabilim dallarında öğrenim gören 3 öğretmen adayıdır. Bu öğretmen adayları bölümlerinde derece yapması muhtemel olan akademik başarısı yüksek öğrencilerdir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak yürütülmüştür. Araştırma, tek bir birey (öğretmen adayı) üzerinde yapılan bir çalışma olarak tasarlanmış olup, bir kaç benzer bireyin çalışmaya dahil edilmesiyle çoklu durum haline dönüştürülmüştür. Araştırmanın katılımcıları, ilköğretim matematik, fen bilgisi ve sınıf öğretmeni adayları olup, araştırma çoklu durum çalışması olarak tasarlanmıştır. Araştırmada katılımcılar, amaçlı örnekleme yöntemlerinden maximum çeşitlilik örneklemesi yoluyla belirlenmiştir. Verilerinin toplanmasında, görüşme, döküman incelemesi yöntemleri ve “Sesli Düşünme Tekniği (Think Aloud)” kullanılmıştır. Ayrıca veri kaybını en aza indirmek ve daha sonra verilerin analizi sırasında farklı anlam çıkarma ve yorumlamaları ortadan kaldırmak amacıyla, video kaydı alınmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, öğretmen adaylarının üslü sayı kavramına ilişkin kavrayışlarının a3= a.a.a anlayışından çok öteye gitmediği görülmüştür. Farklı disiplinler açısından karşılaştırma yapıldığında fen bilgisi ve matematik öğretmen adaylarının açıklamaları arasında çok bir farklılık görülmemektedir. Sınıf öğretmeni adayının açıklamaları ise, daha belirgin bir açıklama içermiştir. Bu durum sınıf öğretmenlerinin olay, olgu ve durumlara daha ayrıntılı bakmasının getirdiği bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Araştırma sonucu, meslek hayatında matematiğin bir konusu olan üslü sayıları öğretmede rehberlik edecek olan matematik öğretmen adayının konuya ilişkin derinlemesine bir bilgiye sahip olmaması yönüyle düşündürücüdür. Yine aynı şekilde fen bilgisi öğretmen adayının, ileride öğretmen olarak öğrencileri ile üslü sayıları kullanmayı gerektiren birçok problemi çözeceği düşünüldüğünde, nasıl bir çoklukla uğraştığının farkında olmayan bir öğretmen olarak hareket ettiğini / edeceğini ortaya koyması yönüyle düşündürücüdür. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ UYGULAMA ÖĞRETMENİ YETERLİLİK ALGILARIÖzet: Eğitimin temellerinin atıldığı okullarımız öğrenciler için gerçek hayatın bir yansımasını içermelidir. Bu çerçeveden bakıldığında Öğretmenlik Uygulaması dersi de kapsam ve içerik yönünden öğretmen adayları için öğretmenlik mesleğinin provası olarak nitelendirilebilir. Öğretmen adayı bu derste lisans öğrenimi boyunca alan eğitimi dersinde almış olduğu bilgilerini kullanabilecek, mesleki bilgiler derslerinde edindiği bilgileri uygulayabilecek ve genel kültür derslerinde edindiği becerileri sergileyebilecektir. Öğretmen adayları nitelikli birer öğretmen olabilmek için akademik programlarında yer alan okul deneyimi dersi için belirlenen okullarda gözlemler yaparak kendi alan, pedagojik ve genel kültür bilgisini rehber öğretmeninin sorumluluğunda geliştirmektedirler. Daha sonra ise Öğretmenlik uygulaması dersi ile bu edindikleri bilgi, beceri ve yetkinlikleri sınıf ortamında deneme ve sınama imkanı bulmaktadırlar. Öğretmen adayının bu deneyimi yaşamayıp, hiçbir şey öğrenmeden gerçeklerle yüz yüze gelmesi birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Bu durumlarla karşılaşmamak için öğretmen adayları meslek öncesinde tecrübe kazanmalıdır. Usta çırak, yolcu-rehber ilişkisi ile öğretmenlik mesleği rol ve becerilerini uygulama öğretmenlerinin yanında tecrübe etmelidirler. Uygulama öğretmeninin, öğretmen adayına rol model olabilmesi ve gerekli öğretmen yeterliliklerine sahip olması gerekmektedir. Uygulama öğretmeninin bu aşamada birçok rolü ve sorumluluğu bulunmaktadır. Bu anlamda uygulama öğretmeni olmak birçok meslekî ve iletişim becerileri gerektirir. Bu araştırmanın amacı öğretmen adaylarının, öğretmenlik uygulaması dersi uygulama öğretmeninden beklentilerini ve bu beklentilerin ne düzeyde karşılandığını belirlemektir. Bu bağlamda çalışmada Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesinin son sınıflarında bulunan öğretmen adaylarına öğretmenlik uygulaması dersi uygulama öğretmenlerinden istekleri ve bu isteklerinin yerine getirilip getirilmediğini belirlemek amacıyla Kiraz (2003) tarafından geliştirilen Uygulama Öğretmen Yeterlilik Ölçeği kullanılmıştır. Sonuçlar tablolaştırılarak yorumlanmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ “SINIFTA DİSİPLİN SAĞLAMAK” KAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARININ BELİRLENMESİ: BİR METAFOR ANALİZİ ÇALIŞMASIÖzet: Metafor, son zamanlarda eğitimcilerin dikkatini yoğun bir şekilde çekmekte ve çeşitli kavramlara yönelik metafor çalışmaları öğrenci, öğretmen adayları ve öğretmenler gibi farklı grupların katılımıyla hazırlanmaktadır. Belli bir standardı olmayan ve kişiden kişiye göre değişebilen metaforlar, eğitimde soyut bir kavramı görselleştirmek, somut bir şekilde betimlemek ve açıklamak amacıyla kullanılabilmektedir. Metaforlar, analiz edilmek istenen kavramların nasıl algılandığını ortaya çıkarmaya katkı sağlamaktadır. Çünkü metafor bireyselliği ön plana çıkartan bir algı aracı ve temel bir düşünce kaynağıdır. Bu araştırmanın genel amacı, öğretmen adaylarının sınıfta disiplin sağlamak kavramıyla geliştirdikleri metaforları belirlemektir. Bu genel amaç çerçevesinde aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır: 1. Öğretmen adayları, sınıfta disiplin sağlamak kavramına ilişkin sahip oldukları algıları hangi metaforlar aracılığıyla açıklamaktadırlar? 2. Belirtilen bu metaforlar, ortak özellik bakımından, hangi kategoriler altın¬da toplanmaktadır? Araştırmada nitel araştırma modeli kullanılmıştır. Bu kapsamda olgubilim deseninin kullanımı tercih edilmiştir. Olgubilim deseni, farkında olduğumuz ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu toplam 115 öğretmen adayı oluşturmuştur. Bu öğretmen adayların seçiminde amaçlı örneklem yöntemi kullanılmış olup araştırmacıların katılımında gönüllülük esas alınmıştır. Araştırmada öğretmen adaylarının sınıfta disiplin sağlamak kavramıyla ilgili metaforları yarı yapılandırılmış bir formla belirlenmiştir. Bu formda öğretmen adaylarından “Sınıfta disiplin sağlamak ……. gibidir/benzer; Çünkü…….” cümlesini tamamlamaları istenmiştir. Bu çalışmada sosyal bilimlerdeki nitel araştırmalarda kullanılan veri değerlendirme yöntemlerinden içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmanın güvenirliği; [Görüş birliği / (Görüş birliği + Görüş ayrılığı) x 100] formülü kullanılarak hesaplanmıştır. Bu formülle kodlayıcılar arasındaki ortalama güvenirlik değeri % 98 olarak bulunmuştur. Verilerin analizinde NVivo9.3 nitel veri analizi programı kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin analizi sonunda; literatüre katkı sağlayacak oldukça etkileyici ve açıklayıcı veriler tespit edilmiştir. Araştırmada öğretmen adayları sınıfta disiplin sağlamak kavramıyla ilgili toplam 38 metafor geliştirmişlerdir. Belirtilen bu metaforlar analiz edildiğinde, öğretmen adaylarının sınıfta disiplin sağlamak kavramını birbirinden farklı metaforlarla ve bu metaforlara ait açıklamalarla ifade ettikleri belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının sınıfta disiplin sağlamak kavramıyla ilgili en fazla belirttikleri metaforların deveye hendek atlatmak, sürüyü gütmek, çobanlık, devlet yönetmek, askerlik, askeri kamp vb şeklinde belirttikleri metaforlar şeklinde sıralandığı tespit edilmiştir. Bu metaforlar ve açıklamaları yoğun olarak öğretmenin öğrencileri kontrol edebilme mekanizmasını vurgulamaktadırlar. Araştırmada vurgulanan bu metaforlar analizler sonunda toplam 4 farklı kategoride toplanmıştır. Bu kategoriler en fazla metafor kapsamaları bakımından “kontrol altında tutmak, zoraki bir şeyler yaptırmak, özel çaba harcamak, güç gösterisi yapmak” olarak sıralanmaktadır. Kontrol altında tutmak kategorisi en fazla metafor içeren kategori olarak tespit edilmiştir. Öğretmen adayları tarafından sınıfta disiplin sağlamak kavramı için canlı metaforlarda belirtilmesine rağmen genellikle cansız metaforların geliştirildiği belirlenmiştir. Öğretmen adayları sınıfta disiplin sağlamanın temel amacının sınıf yönetimini sağlamak olduğunu belirtmişlerdir. Bu noktada sınıfta disiplin sağlamanın çok zor olduğunu hemen hemen pek çok metafor açıklamasında ifade etmişlerdir. Öğretmen adayları sınıf yönetimi kavramına yönelik olarak olumsuz görüşlere sahiptirler. Ancak öğretmen adaylarının sınıfta disiplin sağlamaya yönelik olarak bu kadar olumsuz bakış açılarını belirtmelerine rağmen temel vurgu olarak düzeni sağlamak amacıyla disiplin sağlandığı yönünde görüşler belirtilmiştir. Sonuç olarak, öğretmen adaylarının sınıfta disiplin sağlamak kavramıyla ilgili geliştirdikleri metaforların, zengin, yaratıcı ve duyuşsal bakış açılarını oldukça anlamlı açıkladıklarını söylemek mümkündür. Çünkü öğretmen adayları konuyla ilgili pek çok sayıda metafor ifade etmişlerdir. Çalışma sonuçları literatürle tartışıldıktan sonra konuyla ilgili öneriler ifade edilmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ALGILARINA GÖRE OKUL MÜDÜRLERİNİN KULLANDIKLARI ÖRGÜTSEL GÜÇ KAYNAKLARIÖzet: Öğretmen Algılarına Göre Okul Müdürlerinin Kullandıkları Örgütsel Güç Kaynakları Suat BAŞDAĞ Amasya/Merzifon Atatürk İlkokulu Özet Güç, yaşamın her alanında var olan bir gerçekliktir. İnsanın varlık gösterdiği her alanda gizli veya açık gücün izlerini sürmek mümkündür. Güç iyi veya kötü yönde kullanılabilir. Bu nedenle, yöneticiler gücü etkili ve verimli kullanabilmek için; onu tam ve eksiksiz olarak anlamalıdırlar. Okul ortamında ise eğitim süreçlerinin lokomotifi konumunda olan okul müdürlerinin, öğretmenleri güdülemek ve örgütsel amaçlar etrafında birleştirmek için gücü tanımaları ve nasıl kullanmaları gerektiği bilmeleri önem taşımaktadır. Bu çalışma resmi ilkokul ve ortaokullarda yöneticilerin kullandıkları örgütsel güç kaynaklarını belirlemek amacıyla, 2013-2014 eğitim-öğretim yılında Amasya İli Merzifon İlçesinde görev yapmakta olan 20 öğretmenle görüşmeler yapılarak gerçekleştirilmiştir. İlkokul ve ortaokul öğretmenlerinin, okul müdürlerinin kullandıkları örgütsel güç kaynaklarının boyutlarına ilişkin görüşlerinin; okul türü, cinsiyet ve aynı okulda çalışma süresine göre okul müdürlerinin hangi güç kaynaklarını kullandıklarına dair düşüncelerinin neler olduğu sorularına cevap aranmıştır. Bu çalışmada, nitel araştırma tekniklerinden yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu, araştırmacı tarafından geliştirilen yedi açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Görüşme formu French ve Raven’in (1959) yaptığı sınıflamaya göre “yasal, ödüllendirici, zorlayıcı, uzmanlık ve karizmatik güç” kaynaklarını ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Araştırma sonucuna göre, ilkokul öğretmenleri okul müdürlerinin en çok ödüllendirme gücünü kullandığını; ortaokul öğretmenleri ise okul müdürlerinin en çok yasal gücü kullandığını ifade etmişlerdir. İlkokul öğretmenlerinin tümü okul müdürlerinin zorlayıcı gücü kullanmadığını ifade ederken; ortaokul öğretmenlerinin tümü ise okul müdürlerinin karizmatik güç ve uzmanlık gücünü kullanmadığını ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN BİLİŞİ ARAŞTIRMALARI VE KARMAŞIKLIK KURAMIÖzet: Eğitim programlarının işe koşulmasında ve başarısında öğretmenler en önemli değişkenler arasındadırlar. Bu açıdan bakıldığında, onların ne düşündüklerini, eğiteme ilişkin inançları ve programın uygulanış yolculuğunda onu nasıl şekillendirdiklerini anlamak son derece önemlidir. Öğretmen inancı, tutumu ve bilgisini kapsayan bir şemsiye başlık olarak öğretmen bilişi üzerine son otuz yılı aşkın süredir yapılan çalışmaların artarak devam etmesi de bu önemimin bir göstergesi olarak görülebilir. Bu alanda yapılacak çalışmalar hem programı iyileştirme çalışmalarında hem de öğretmen eğitiminde göz ardı edilemeyecek bir değer taşımaktadır. Öğretmen uygulamalarının altını dolduran farklı değişkenlerden söz edebiliriz; görüş, inanış, önceki öğrenme yaşantıları, öğretim deneyimleri ve bağlam gibi öğeler bunlar arasındadır. Bu öğeler ise statik değil, tam tersi dinamik, etkileşimli, karmaşık, çok değişik konuları barındıran, dinamik ve zamanla farklı koşularda değişimin söz konusu olduğu gerçeğinin göz ardı edilmeyeceği süreçlerdir. Karmaşıklık kuramı, esas olarak fizik, biyoloji gibi bilim dallarına ait bir kavram olarak ortaya çıkmakla birlikte, daha sonraları beşeri bilimlerde de kendine yer bulmuştur. Son zamanlarda öğretmen bilişi araştırmalarında uygulanmasına yönelik girişimler vardır. Kuram, farklı öğe ve etkenlerin farklı ve değişen bir şekilde birbirleriyle ilişkili ve etkileşim halinde olduğu temeli üzerine kuruludur. Karmaşıklık kuramı bu öğelerin ve etmenlerin doğrusal ve tahmin edilebilir olmadığını benimser. Farklı sistemlerin öğeleri arasındaki etkileşime ve bu etkileşimin sistemin bütünsel davranışını nasıl etkilediği üzerinde durur. Bu nedenle bir olguyu izole bir şekilde değil, onun etkileşim içerisinde olduğu diğer öğeler ve sistemler bağlamında ele almayı önerir. Dünya’da öğretmen bilişi üzerine yapılan çalışmaların 1970’li yıllara dayanmasına rağmen konunun karmaşıklık kuramı ile birlikte ele alınması son derece yeni bir girişimdir. Ülkemizde ise, alan yazın tarandığında, öğretmen bilişi üzerine çok az bir çalışma olduğu görülmektedir. Bu konunun, karmaşıklık kuramı ile bağlantılı olarak ele alınarak yapılan bir çalışmaya ise rastlanmamıştır. Bu anlamda eldeki çalışma, bu alanda yapılan ilk girişimlerden biri olmaktadır. Bildiride öğretmen bilişinin karmaşıklık kuramı açısından araştırılmasına yönelik farklı ülkelerde yapılan çalışmaların incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada öncelikle öğretmen bilişi çalışmaları araştırılmış, öğretmen bilişinin karmaşıklık kuramı açısından ele alınmasına yönelik çalışmalar incelenmiştir. Bu konuda farklı ülkelerde yapılan çalışmalar araştırılarak konunun ülkemizde tanınmasına katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda şu sorulara cevap aranmıştır: Öğretmen bilişinin karmaşıklık kuramı açısından değerlendirilmesine yönelik ne tür çalışmalar vardır ve bunların sonuçları nelerdir? Araştırma sonucunda elde edilecek bulguların, genelde öğretmen eğitimi ve program geliştirme çalışmalarına, özelde ise konunun ülkemiz akademik çevrelerine tanıtılmasına katkı sağlayacağı umulmaktadır. Ayrıca, öğretmenlerin ne düşündükleri, inançları ve uygulamaları hakkında daha derinlikli ve geniş çalışmalara temel oluşturma yönünde alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Öğretmen, öğretmen bilişi, karmaşıklık kuramı Yöntem Öğretmen bilişi araştırmalarını karmaşıklık kuramı açısından ele alan çalışmaları inceleyen bu bildiri, nitel araştırma modellerinden biri olan ve ‘’araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizine’’ dayanan bir modele izin vermesi nedeniyle doküman analizi (documentanalysis) ile desenlenmiştir. Araştırmada konu ile ilgili olarak Çin Halk Cumhuriyeti ve Yeni Zellanda’da yapılan iki çalışma incelenmiştir. Çalışmada elde edilen veriler, yöntem ve sonuçları açısından ele alınmıştır. Bulgular Çin Halk Cumhuriyeti ve Yeni Zellanda’da yapılan iki farklı çalışmanın incelenmesi sonucu elde edilen veriler, öğretmen bilişinin araştırılmasına yönelik çalışmalarda karmaşıklık kuramının uygulanmasının önemli veriler üretebileceğini göstermektedir. Bu verilere göre, sadece öğretmen görüşlerinin, inançlarının ve uygulamalarının ortaya konması değil, bunların altını dolduran nedenler ve bu öğeler arasındaki etkileşimi ortaya koymak da son derece önemlidir. Buna ulaşmada ise karmaşıklık kuramı araştırmacılara farklı ve özgün fırsatlar sunmaktadır. Bu şekilde yapılacak çalışmalar, hem öğretmen eğitimi hem de program iyileştirme çalışmalarında önemli katkılar sunması nedeniyle ülkemizde de bu alanda çalışmaların yapılması önerilmektedir. Kaynakça Borg, S. (2003). Teachercognition in languageteaching: A review of research on whatlanguageteachersthink, know, believe, and do. Language Teaching, 36 (2), 81–109. Borg, S.(2012). CurrentApproachesto Language TeacherCognitionResearch: A Methodological Analysis. RogerBarnard& Anne Burns(Ed.) Researching Language TeacherCognitionandPracticeiçinde (s. 11-29). Bristol: MultilingualMatters Bot, K. (2008). Introduction: secondlanguagedevelopment as a dynamic process. Modern Language Journal 92, 166-178 LarsenFreeman, D.,Cameron, D. (2008). Complex systems and Applied Linguistics. Oxford University Press: Oxford Levy, L. D. (2000). Applications and Limitations of Complexity Theory .Jack Rabin, Gerald J. Miller, W. BartleyHildreth (Ed.) Handbook of Strategic Management içinde (21-87). New York: Marcel Dekker, Inc. Feryok, A. (2010). Language teacher cognitions : complex Dynamics system? Systems, 38(2), 272-279 Doi: 10.1016/j. Systems.2010.02. 001 Öztürk, M. (2014). Efl Instructors’ Cognitions and Actions in Relation to Foreıgn language learning and teaching Processes.(Yayınlanmamış doktora tezi) Orta Doğu Teknik Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara Zheng, H. (2015). TeacherBeliefs as a ComplexSystem: English Language Teachers in China. New York: Springer Sözlü bildiri ÖĞRETMEN EĞİTİMİNDE MÜZAKERECİ YAKLAŞIM UYGULAMASININ TOLERANS, DİNLEME VE SOSYAL PROBLEM ÇÖZME BECERİSİNE ETKİSİÖzet: Müzakere (deliberative) terimi Latince kökenli bir kelime olup düşünme, tüm argümanları inceleyerek ve tartarak düşünme, tartışılacak konuya hemfikir ya da karşıt olarak yansıtma anlamına gelmektedir. Bu nedenle, müzakereci tartışma terimi, daha sonra değerlendirilip argümanlarla test edilen ve bilgi sunan bir tartışmayı ifade eder (Buljan & Kotlar, 2016). Ancak münazaranın aksine müzakerede ortak bir anlayış oluşturma çabası ve taraflarla işbirliği önemlidir. Birbirinin savını çürütmek yerine bir konunun güçlü yanlarının farklı açılardan görülmesine ve karşı tarafın fikirlerini dinleyip daha iyi çözüm yolları üretilmesine yardımcı olur. Amaç kazanmak değil, bir sorun için mümkün olan en iyi çözümü elde etmek için alternatiflerin değerlendirilmesidir bu sebeple de Avery (2010)a göre müzakere demokratik toplumlar yaratabilmek için öğretmen eğitim programlarının ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Doğası gereği, müzakereci bir pedagoji, geleneksel olarak nitelendirilen öğretmen merkezli öğretimden farklı olarak öğrenmeyi öğrenci merkezli bir süreç haline getirerek öğrencilerin bilgiyi zihinlerinde inşa etmeye yardımcı olması sebebiyle yapılandırmacıdır (Alfaro, 2008). Müzakereci yaklaşımda katılımcılar araştırdıkları konuları geniş bir perspektifle ve eleştirel gözle bakmayı öğrenirler. Böylece sonuç olarak işbirlikli öğrenme yoluyla sürece aktif katılarak sınıfta demokratik, birbirlerine karşı saygı ve hoşgörünün hakim olduğu öğrenme öğretme ortamlarının yaratılmasına katkıda bulunurlar. Türkiye’de temel eğitim kademesindeki öğretim programları dış değerlendirmeciler tarafından öğrenci ihtiyaçlarına uygun olarak sıklıkla revize edilse de yükseköğretim kademesindeki programlar için durum daha farklıdır. Geleceğin öğretmenlerini yetiştiren Eğitim Fakültelerinde verilen dersler ve bunlara ait AKTS kredileri YÖK tarafından yapılandırılsa da ders içerikleri ve öğretim üyelerinin öğrenme öğretme sürecinde kullandıkları yöntem ve teknikler bireysel özelliklere göre değişmektedir. Dolayısıyla öğretmen adaylarının mezun olduklarında sisteme adaptasyonlarının daha kolay sağlanabilmesi için eğitim fakültelerinin de çağın gerisinde kalmamaları, bu yenilikleri takip edip öğrenme öğretme süreçlerini düzenleyebilmeleri gerekmektedir. Bu çalışmada müzakereci pedagojinin Eğitime giriş dersi kapsamında Temel Eğitim Sınıf öğretmenliği bölümü öğrencilerinin iletişim becerisi, dinleme becerisi, tolerans ve problem çözme becerisine etkisini belirlemektir.Araştırmada eş zamanlı karma araştırma yönteminden yararlanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu 2018-2019 güz döneminde Türkiyede Ege bölgesinde bir üniversitede Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimine Giriş dersine kayıtlı Temel Eğitim Sınıf Öğretmenliği Bölümü 1. sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. İki şube olmak üzere toplamda 60 öğrenci çalışma grubunda yer almaktadır. Bu çalışmada üç veri toplama aracı kullanılmıştır. Bunlar Cihangir-Çankaya (2012) tarafından geliştirilen dinleme becerisi ölçeği, Ersanli (2014) tarafından geliştirilen Tolerans ölçeği ile Esgin ve Aycan (2009) tarafından geliştirilen Sosyal Sorun Çözme Envanteridir. Ek olarak öğrencilerin uygulama sonrasına ilişkin görüşleri 4 sorudan oluşan açık uçlu anket soruları ile alınmıştır. Elde edilen nitel bulgular öğrencilerin müzakereci öğretim uygulamalarına ilişkin olumlu tutum geliştirdiklerini ve diğer dersleri bu uygulama ile işlemek istedikleri yönünde olduğunu göstermektedir. Nicel ve nicel veri analizi süreci devam etmekte olup tüm sonuçlar kongrede sunulacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE ORTAOKUL MÜDÜRLERİNİN DERS DENETİM YETERLİLİKLERİÖzet: ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE ORTAOKUL MÜDÜRLERİNİN DERS DENETİM YETERLİLİKLERİ Sibel NAZLI DEMİRCİ MEB Öğretmen Prof. Dr. Ruhi SARPKAYA ADÜ Eğitim Fak. Eğitim Bilimleri Bölümü Bu araştırma, ortaokul müdürlerinin ders denetimleri ile ilgili öğretmen görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın hedef evrenini 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Aydın ili Efeler ilçesindeki 17 ortaokuldaki 780 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini “tabakalı örnekleme” yöntemi ile seçilen 322 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada verileri toplamak için Bige ve Sarpkaya (2014) tarafından oluşturulan ve faktör analizi yapılarak 32 madde ile son halini almış olan Ortaokul Müdürlerinin Ders Denetimleri İle İlgili Öğretmen Görüşleri Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi için SPSS 23 (Statistical Package Program for Social Sciences) programı kullanılmıştır. Verilerin analizinde frekans, yüzde, t-testi, Many Whitley U testi, tek yönlü varyans analizi teknikleri kullanılmıştır. Önemli farkları test etmek için Scheffe ve Tamhane’s T2 çoklu karşılaştırma testi kullanılmıştır. Katılımcıların görüşleri arasında anlamlı farklılık olup olmadığı .05 seviyesinde test edilmiştir. Araştırmanın önemli sonuçları aşağıda verilmiştir: • Ortaokul müdürlerinin ders denetimleri ile ilgili ölçeğin alt boyutlarına ilişkin öğretmen görüşleri, üç boyutta da katılıyorum düzeydedir. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da meslekteki toplam hizmet yıllarına göre anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da branşlarına göre anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da en son mezun oldukları eğitim kurumuna göre anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. • Cinsiyetlerine göre öğretmen görüşleri arasında sınıf içi etkinlikler ve öğrenciyi yönlendirme boyutunda anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Cinsiyetlerine göre öğretmen görüşleri arasında planlama ile sınıf yönetimi ve iletişimi boyutlarında anlamlı farklılık bulunmuştur. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da görev yaptıkları okullarının başarısına göre anlamlı bir farklılık bulunmuştur. • Ortaokul müdürlerinin branşına göre öğretmen görüşleri arasında sınıf içi etkinlikler ve öğrenciyi yönlendirme boyutunda anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Ortaokul müdürlerinin cinsiyetlerine göre öğretmen görüşleri arasında planlama ile sınıf yönetimi ve iletişimi boyutlarında anlamlı farklılık bulunmuştur. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da öğretmenlerin eğitim yönetimi denetimi dışında yükseklisans yapıp yapmamalarına göre anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. • Ortaokul müdürlerinin ders denetimleri ile ilgili öğretmen görüşleri, okul müdürlerinin okul müdürlerinin ders denetimi için iki dönemde ayırdığı süreye göre sınıf içi etkinlikler ve öğrenciyi yönlendirme boyutunda bir farklılık göstermezken, sınıf yönetimi ve iletişimi ile planlama boyutlarında anlamlı bir farklılık göstermektedir. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da denetim için iki dönemde ne kadar süre ayırması gerektiğine ilişkin anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. • Öğretmenlerin denetimden beklentileri tekrarlanma sıklığına göre ‘‘dönüt, öğretimin niteliğinin arttırılması, rehberlik, diğer, ödül, adalet, mesleki gelişim eksikliklerinin belirlenmesi, öğretim materyal yöntem ve tekniklerinin geliştirilmesi’’ olarak sıralanmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN VE YÖNETİCİLERİN TIMSS UYGULAMALARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ: ERZİNCAN İLİ ÖRNEĞİÖzet: Uluslararası araştırmaların en önemlilerinden birisi olan TIMSS (Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması), Uluslararası Eğitim Başarılarını Değerlendirme Kuruluşu’nun dört yılda bir kez düzenlediği ve 4. ile 8. sınıf öğrencilerine uygulanan bir tarama araştırmasıdır. Dünya genelinde 61 ülkenin katıldığı TIMSS 2015 uygulamasına Türkiye’den katılan sekizinci sınıf öğrencilerinin matematik ve fen ve teknoloji derslerindeki başarısızlığına neden olan durumların öğretmen ve yönetici görüşlerine dayalı olarak derinlemesine incelenmesi önemli görülmektedir. Yapılan araştırma ile bu uluslararası uygulamalar hakkında farkındalık yaratılarak, Türkiye’nin ilerleyen sınavlarda daha başarılı olmasına katkı sağlanacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda araştırmanın amacı; TIMSS uygulamasına katılmış olan okullardaki yöneticilerin ve matematik ile fen ve teknoloji dersi öğretmenlerinin TIMSS uygulamalarına ilişkin farkındalık düzeylerini belirlemek ve görüşlerini ortaya koymaktır. Araştırma nitel araştırma yaklaşımlarından olgu bilim modelinde yürütülmüştür. Bilgi açısından zengin durumlar seçilmesine ve derinlemesine bilgi elde edilmesine olanak sağlaması sebebiyle, araştırmada amaçlı örnekleme yöntemi kullanmış ve Mart 2015’teki TIMSS uygulamasına Erzincan ilinden katılmış olan bir ortaokuldaki Matematik ile Fen ve Teknoloji alanlarındaki beş öğretmen ile iki okul yöneticisi çalışma grubunu oluşturmuştur. Araştırmanın verileri uzman görüşlerine bağlı olarak geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formları kullanılarak elde edilmiş ve betimsel analiz ve içerik analizi ile NVivo 10 paket programı yardımıyla analiz edilmiştir. Sonuçlar incelendiğinde; ilk olarak öğretmen ve yöneticilerin TIMSS uygulamaları (sınavın içeriği, ölçme-değerlendirme, sınavın amacı, v.b) konusunda yeterli düzeyde bilgiye sahip olmadıkları, ancak sınav yapıldıktan sonra sınavla ilgili olarak birtakım genel bilgiler edindikleri görülmüştür. Araştırma kapsamında katılımcılar, bu uygulamalardaki öğrenci başarısızlığının nedeni olarak, merkezi sınavların daha çok ezbere dayalı olmasını ve bunun sonucunda öğrencilerin düşünme ve yorum yapma becerilerinin gelişmemesini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN YAPIMI SOSYAL BİLGİLER DERSİ SINAV SORULARININ YENİLENMİŞ BLOOM TAKSONOMİSİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Öğretim programında yer alan kazanımları öğrencilerin doğru ve eksiksiz bir şekilde öğrenebilmeleri sınavlarda sorulan soruların düzeyi ile doğrudan ilişkilidir. Öğrencilerin bilişsel alanlarda başarılarını belirlemek amacıyla öğretmenlerin sordukları soruların düzeylerini belirlemek için geliştirilen birçok sınıflandırma sistemi bulunmaktadır. Soru düzeylerinin sınıflandırılmasında en çok faydalanılan yaklaşım S. Benjamin Bloom tarafından geliştirilen ve Bloom Taksonomisi olarak isimlendirilen; bilgi, kavrama, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme basamaklarını içeren bilişsel alan basamaklarıdır. Dünyadaki gelişmeler ışığında, özellikle gelişim ve öğrenme psikolojisi, öğretim yöntem ve ölçme-değerlendirme ile ilgili çağdaş bilgilerin bu sınıflamayla birleştirilmesi ihtiyacı doğmuştur. Güncellenmiş sınıflamada yapılan önemli değişikliklerden birincisi Bloom’un altı ana kategorisinin isim halinden eylem haline dönüştürülmesidir. Diğer taraftan sözü edilen bu alt kategorilerin bütününe “bilişsel süreçler” nitelemesi yapılmıştır. Ayrıca Bloom’un orijinal sınıflamasındaki tek boyutluluk iki boyut olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu boyutlardan biri “bilişsel süreçler” diğeri ise “bilgi türü” olarak ele alınmıştır. Bilişsel süreç boyutunda hatırlamak, anlamak, uygulamak, analiz etmek, değerlendirmek ve yaratmak olarak adlandırılan zihinsel eylemler yer almaktadır. Bilgi boyutunda ise olgusal, kavramsal, işlemsel ve üst bilişsel bilgi olmak üzere dört kategori bulunmaktadır. Bu kategorilerin somuttan (olgusal) soyuta (üst bilişsel) doğru sıralandığı düşünülmektedir. Öğretmenler tarafından oluşturulan ölçme araçlarındaki soruların Yenilenmiş Bloom Taksonomisinin dikkate alınarak hazırlanması, öğrencilerin problem çözme, araştırma, eleştirel ve yaratıcı düşünme gibi üst düzey düşünme becerilerinin geliştirilmesi açısından önem arz etmektedir. Sosyal bilgiler dersi ölçme araçlarında kullanılan soruların, öğrencinin konuyla ilgili bilgi sahibi olup olmadığının ve üst düzey düşünmeler yapıp yapamadığının değerlendirilmesi önemli bir husustur. Bu araştırmanın amacı, öğretmen yapımı sosyal bilgiler dersi sınav sorularını Yenilenmiş Bloom Taksonomisinin Bilişsel Süreç Boyutu ve Bilgi Boyutu basamaklarına göre analiz etmektir. Araştırma, nitel bir araştırma olarak tasarlanmış ve betimsel tarama modeli kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma grubunu Sakarya ili Adapazarı, Akyazı, Arifiye, Hendek ve Ferizli ilçelerindeki 30 ortaokulda görev yapan 32 sosyal bilgiler öğretmeni oluşturmuştur. Sosyal bilgiler öğretmenlerinden beşinci sınıf düzeyinde 54, altıncı sınıf düzeyinde 69 ve yedinci sınıf düzeyinde 72 adet olmak üzere toplamda 195 adet sınav kâğıdı yani doküman toplanmış ve incelenmiştir. Araştırmada, “Bilişsel Süreç ve Bilgi Boyutu Soru İnceleme Formu” veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Bu form aracılığı ile sınav kâğıtlarındaki 6067 soru nitel analiz yöntemlerinden betimsel analiz yöntemi kullanılarak araştırmanın amacı ve alt amaçları bağlamında çözümlenmiştir. Soruların Yenilenmiş Bloom Taksonomisinin bilişsel süreç boyutu basamaklarına göre analizi neticesinde, sosyal bilgiler öğretmenleri tarafından sınavlarda sorulan soruların bilişsel seviyelerinin çoğunlukla hatırlama ve anlama basamaklarına karşılık geldiği, diğer taraftan öğretmenlerin yaratma basamağı ile ilgili sorulara ise hiç yer vermedikleri belirlenmiştir. Ayrıca Yenilenmiş Bloom Taksonomisinin bilgi boyutu basamaklarına göre yapılan analizler sonucunda sınav sorularının bilgi boyutu seviyesinin ise yüksek oranda olgusal bilgi boyutunda, ikinci olarak ise kavramsal bilgi boyutunda olduğu tespit edilmiştir. Araştırma sonuçları, sosyal bilgiler öğretmenlerinin sınavlarda çok yüksek oranda alt bilişsel düzeye karşılık gelen sorular sorduklarını, üst bilişsel düzeye karşılık gelen sorulara ise çok fazla yer vermediklerini göstermiştir. Öğretmenlerin taksonomideki basamakları bilmesi, sadece alt düzey değil aynı zamanda üst düzey basamaklara karşılık gelen sorular sorabilmesi ve öğretim programına uygun bir süreç planlaması; öğrencilerin bilişsel gelişimlerine katkıda bulunması, eleştirel ve yaratıcı düşünceleri gelişmiş bireyler haline gelmeleri ve kazandıkları bilgi, beceri ve değerleri günlük hayatlarında uygulayabilmeleri yönünde önem arz etmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN YETİŞTİRME POLİTİKALARI BAĞLAMINDA ÖĞRETMEN YETİŞTİRME KAYNAĞI OLARAK ÖĞRETMEN LİSELERİNİN DÖNÜŞÜMÜÖzet: Öğretmen Yetiştirme Politikaları Bağlamında Öğretmen Yetiştirme Kaynağı Olarak Öğretmen Liselerinin Dönüşümü Hasan Basri MEMDUHOĞLU , Suat AKTAN Giriş: Köy enstitülerinden öğretmen yetiştirmeye yönelik olarak orta öğretim düzeyinde kurulmuş Anadolu öğretmen liseleri, köklü bir geçmişe sahip eğitim kurumlarıdır. Öğretmenlik mesleğinin yanında birçok becerinin uygulamalı biçimde kazandırıldığı; yapıcı, yaratıcı, üretici, el işlerinde becerikli, özverili ve idealist öğretmenlerin yetiştirildiği köy enstitülerinin (Kartal, 2008) kapatılmasından sonra, ortaöğretim düzeyinde bu amaca hizmet etme yönünde önemli bir misyon üstlenen öğretmen liseleri; öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarına öğrenci hazırlamak, öğrencilerine; öğretmenlik mesleğini sevdirmek, öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği bilgi, beceri, tutum ve davranışları kazandırmak amacıyla kurulmuşlardır (MEB, 1998). Anadolu öğretmen lisesi mezunları öğretmenlik mesleğini tercih ettiği zaman ek puan almaya başlamıştır. Kartal’a (2011) göre öğretmen lisesi mezunlarının bu fakülteleri tercih etmeleri karşılığında ek puan verilmesi ve ilk sıralarda tercih edenlere burs verilmesi gibi özendirici tedbirlerle, öğretmen adaylarının hem nitelikli öğrenciler arasından hem de mesleğe ortaöğretim sıralarında motive olmuş öğrencilerin alınması amaçlanmıştır. Amaç: Bu araştırmanın amacı, öğretmen yetiştirme politikaları bağlamında öğretmen liselerinin dönüşümüne ilişkin eğitim yöneticileri, maarif müfettişleri, öğretmen lisesi mezunu öğretmenler ve akademisyenlerin görüşlerini belirlemektir. Yöntem: Araştırmada nitel yaklaşımla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu, üç eğitim yöneticisi, iki şube müdürü, iki maarif müfettişi, öğretmen lisesi mezunu üç öğretmen ve üç akademisyen olmak üzere toplam 13 kişiden oluşmaktadır. Katılımcılar amaçlı örneklem yoluyla belirlenmiştir. Çalışmanın verileri görüşme yoluyla toplanmıştır. Bunun için yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veriler betimsel analiz ile çözümlenmiştir. Bulgular: Bulgular, “öğretmen yetiştirme politikaları”, “öğretmen liselerindeki başarı”, “öğretmen liselerinin dönüşümü” başlıkları altında kategorilendirilerek sunulmuştur. Katılımcıların önemli bir kısmı, öğretmen liselerinin öğretmen adaylarının hem nitelikli hem de mesleğe ortaöğretim sıralarında motive olmuş öğrenciler arasından seçilmesini sağladığını, bu sayede nitelikli öğretmen yetiştirmede önemli bir misyon üstlendiği görüşünü paylaşmış; bu liselerin dönüştürülmesinin yanlış olduğunu belirtmiştir. Bazı katılımcılar son yıllarda öğrencilerinin tıp, eczacılık, mühendislik gibi alanları daha çok tercih ettiklerini, böylelikle bu liselerin asıl kuruluş amaçlarından saptığını, dolayısıyla dönüştürülmelerinin doğru olduğunu savunmuşlardır. Kaynakça MEB, (1998). Milli eğitim bakanlığı anadolu öğretmen liseleri yönetmeliği. Erişim tarihi: 20 haziran 2015. http://www.ilkokuma.com/mevzuat_files/dosya/158.htm Kartal, M. (2011). Türkiye’nin alan öğretmeni yetiştirme deneyimleri ve sürdürülebilir yeni model yaklaşımları. Buca Eğitim Fakültesi Dergisi. 29 Kartal, S. (2008). Toplum kalkınmasında farklı bir eğitim kurumu: Köy Enstitüleri. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. 4(1). 23-36. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN, ÖĞRENCİ VE VELİ NE BEKLER?Özet: Öğretmen, Öğrenci ve Veli Beklentileri Özet: Eğitim aile de başlayan ve okul ile davam eden süreçtir. Çocuğun evde ebeveynler ile kurduğu ilişki okul hayatında öğretmenle kurduğu ilişkiye de yansıyacaktır. Eğitim sisteminin temel öğeleri öğretmen, öğrenci ve velidir. Eğitimin etkili olabilmesi ve amaçlarını en üst düzeyde gerçekleştirebilmesi ise, bu öğeler arasındaki uyuma bağlıdır. Bu nedenle öğretmen, öğrenci ve veli beklentilerinin belirlenmesi eğitime fayda sağlayacağı düşünülmektedir. Çalışma öğrenci, öğretmen ve veli beklentilerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılının güz döneminde yapılmıştır. Çalışma Türkiyenin İzmir ilinde yer alan bir köy, bir ilçe, bir il okullarında yapılmıştır. Çalışmamız köy okulundan beş öğretmen on beş öğrenci ve on beş veli, ilçe okulundan beş öğretmen on beş öğrenci ve on beş veli, il okulundan beş öğretmen on beş öğrenci ve on beş veli örneklemine uygulanmıştır. Araştırma da kişisel sorular kısmında velilerin eğitim durumları sorulmuştur. Velilerin eğitim durumlarına göre beklentilerine bakılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada verileri toplamak amacıyla öğrencilere, öğretmenlere ve velilere on beş açık uçlu soru yöneltilmiş. Verilerin çözümlenmesinde betimsel istatistik tekniklerinden frekanstan yararlanılmıştır. Araştırmanın sonunda köy okulunda eğitim gören öğrenci, köy okulunda görev yapan öğretmen ve velinin beklentileri, ilçede eğitim gören öğrenci, görev yapan öğretmen ve velinin beklentileri ve ilde eğitim gören öğrenci, görev yapan öğretmen ve velinin beklentileri belirlenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ ÇATIŞMALARININ GİDERİLMESİNDE EBEVEYNLERİN ROLÜÖzet: Öğretmenlerle öğrenciler arasında oluşan çatışmaların kendi özellikleri vardır. Öğretmenler de, öğrenciler de bu çatışmalarda öznel bir tutum içindedirler. Bu tür zamanlarda sıkıntılar ortaya çıkar ve gergin duygusal karakter taşıyan hatta bazen stres kaynaklı faktörlere bağlı olarak sertleşen kişiler arası ihtilaf ortamında onlar birbirlerini anlayamaz. Çatışma yaşanırken, öğretmenler genellikle, öğrenciyi suçlu bulmakta: onu yerli yersiz azarlamakta, kötü muamele etmekte, onu çeşitli bahanelerle cezalandırmakta, ebeveynlere ondan şikayet etmektedir. Öğrenci ise bu çatışmayı kendi mantığı ile değerlendirmekte, çoğu zaman hocasını haksız saymaktadır. Çeşitli yollarla, açık veya gizli bir şekilde ona direnmeye başlamaktadır. Bazen ise nedense görünürde şartlara uysa da, içten içe öğretmene karşı olumsuz tutum içindedir .“Öğretmen-öğrenci” çatışmasında her iki taraf suçlu olsa da, bu durumda öğretmenin eksiği daha fazladır. Pedagoji taktiğini doğru seçen öğretmenler çatışmaların oluşmasına izin vermez. Fakat bazı öğretmenler öğrencilere karşı doğru yaklaşımlar sergileyememektedir. Bu durum öğretmenle öğrenci arasında çatışmanın ortaya çıkmasıyla sonuçlanmaktadır. Olağan koşullarda öğrenciyle ilişkisini düzgün kuramayan öğretmen çatışma ortamında daha çok hatalara sapmaktadır.Amaç: Öğretmen-ebeveyn ilişkilerinin düzgün kurulması yoluyla öğretmenle öğrenci arasında oluşan çatışmaların çözüm yollarını araştırmak.Araştırmada kullanılan yöntemler: mülakat, anket sorgusu, eski post facto, okul öğrencileri ile görüşme, pedagojik deney. Bizim araştırmamızda elde edilen bulgulara göre, öğretmenler böyle durumlarda daha çok subjektif yaklaşmaktadır, ödüllendirmeye nispeten cezalandırmaya 8 kat daha fazla başvurmaktadırlar. Cezalandırmanın psikolojik etkileri vardır. Öğretmen öğrenciyi cezalandırdıkça, onların ilişkilerinde, deyimi yerindeyse, siyah lekeler oluşur. Öğrenci yalan söylemeye, hocasını aldatmaya, ev ödevlerini yerine getirmemeye, hatta konuyu bilse de cevap vermemeye, derste gürültü yapmaya vb. başlamaktadır. Zor öğrencilerin, ergenlik çağına ermemiş suçluların ortaya çıkış nedenlerini öğretmen-öğrenci ilişkilerinin gerginleşmesinde aramak gerekir. Bu çatışmaların çözüm yolları vardır. Bunlardan biri öğretmen-ebeveyn ilişkileri ile doğrudan ilgilidir. Ebeveynlerin pozisyonuna bağlı olarak, bu çatışmaların etkili çözümü için her iki tarafın da tutumunu değiştirmesi zorunludur. Sözlü bildiri ÖĞRETMENİM BEN OKUYAMIYORUM !Özet: Okumak, yazının icat edilişinden itibaren var olan bir faaliyettir. Bu faaliyet bireyin hayattan zevk alması, bilgi edinmesi ve yaşama dair ipuçlarını yakalayabilmesi açısından oldukça önem arz etmektedir. Günümüz şartlarında ise okuma-yazma çok daha farklı bir boyut kazanmıştır. Hızla gelişen teknoloji hayatımıza her alanda yenilikler ve değişiklikler kazandırmıştır. Bu değişimleri takip edip kısa sürede yorumlayabilmek için okuma-yazma öğrenmek kaçınılmaz bir hal almıştır fakat okuma-yazmayı öğrenmede birtakım sorunlar karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunların neler olduğunu ve çözüm önerilerini bilmek okuma yazmayı öğrenmede ve öğretmede işimizi bir hayli kolaylaştıracaktır. Bu çalışmanın amacı da ilk okuma yazma öğretiminin önündeki engellerin tespiti ve bu engellerin ortadan kaldırılması konusunda çözüm önerileri geliştirmektir. Bu doğrultuda araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Siirt ilinde bulunan farklı okullarda görev yapmakta olan 1.sınıf öğretmenlerinden 10 kadın ve 10 erkek öğretmenle sınırlandırılmıştır. Bu çalışmada araştırmacı tarafından ilgili literatür taranarak oluşturulan kontrol listesinden yararlanılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlardan hareketle sınıf öğretmenlerinin çoğu okuma-yazma öğretiminin önündeki en büyük engellerin bölgesel anlayışla yetiştirilen çocukların okula adaptasyon sürecinde sıkıntılar yaşaması, öğrencinin derse karşı odaklanma sıkıntısı yaşaması, okul-veli arasındaki işbirliğinin yetersizliği, okullardaki teknik donanımın azlığı, yeterli donanıma sahip olmadan göreve başlayan öğretmenlerin varlığı olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca sınıf öğretmenlerinin önemli bir kısmı velilerin bütün yükümlülüğü öğretmenlerin sırtına yüklediği, sorumluluklardan ya kaçındıklarını ya da çok fazla sürece dahil olduklarını bu yüzden okuma-yazma öğretiminde sıkıntılar yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Bu sonuçlar doğrultusunda, öğretmenlerin okuma yazma öğretimi sırasında öğrencilerin ebeveynlerinin, algılarını da dikkate alarak okuma yazma öğretimi yapması gerektiği, okullardaki teknik donanım sıkıntılarının giderilmesi için gerekli merciilere ulaşılmasının gerekliliği, öğrencilerin dikkatlerini toplayabilecek etkinliklerin oluşturulması için gerekli çalışmaların yapılması ve bu çalışmaları yürütebilecek nitelikli öğretmenlerin artması gibi çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMENİM SENİN SORDUĞUNDAN DAHA ZORUNU SORAMAM Kİ!Özet: Öğrenme – öğretme sürecinde sıkça kullanılan öğretim ve değerlendirme araçlarından biri sorulardır. Sorular kimi zaman bir konuya öğrencinin dikkatini çekmek, kimi zaman onun ilgi ve merakını artırmak kimi zaman da konuyla ilgili öğrencinin ne bildiğini ya da ne kadar öğrendiğini görmek amacıyla kullanılabilmektedir. Öğretmenlerin sordukları sorular üzerine gerçekleştirilen araştırmalar genellikle soruların sorgulama ve değerlendirme amaçlı kullanıldığını göstermektedir. Bunun yanı sıra özellikle ilkokulda ister kılavuz kitaba bağlı kalınsın isterse kaynak dışı bağımsız sorular sorulsun öğretmenlerin genellikle düşük düzey sorulara yer verdiğini belirten araştırmalar da bulunmaktadır. Öğretim sürecinin zihinsel hazırlık aşamasından değerlendirme aşamasına kadar sorulan soruların niteliği sınıfta gerçekleşen öğrenme ve anlama düzeyinin de bir göstergesidir. Nitekim artık sorulara verilen cevapların niteliğinden ziyade sorulan soruların niteliğinin önemli olduğu ifade edilmekte, iyi soru sorabilme öğrenme ya da anlama düzeyinin bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Öğretmenlerin sordukları sorular gerektirdikleri zihinsel süreçler açısından ele alınmakta ve buna göre sınıflamalar yapılmaktadır. Literatürde öğretmen sorularına ya da metinlerle ilgili sorulara yönelik çalışmalar söz konusudur. Ancak öğrencilerin sordukları sorulara ve bunların öğretmen sorularıyla ilişkisine yönelik çalışmalar yetersizdir. Öğrenci sorularının öğretmen sorularıyla ilişkili olarak ele alınmasının soruların sınıflarda daha etkili kullanılması adına önemli bulgular sağlayacağı düşüncesinden hareketle bu çalışmada öğretmen ve öğrenci soruları gerektirdikleri zihinsel süreçler açısından birlikte değerlendirilmiştir. Bu amaçla üç sınıf öğretmeninin Türkçe derslerinde sormuş oldukları sorularla, öğrencilerinin metinlere yönelik sormuş oldukları sorular cevap kaynakları ve Barrett Taksonomisi esas alınarak analiz edilmiş ve gerektirdikleri zihinsel süreçler açısından karşılaştırılmıştır. Araştırmanın veri analiz süreci devam etmekte olup, elde edilen bulgular doğrultusunda sınıflarda soruların kullanımına yönelik önerilere yer verilecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENİM, HAYAT BİLGİSİ ÖĞRETİMİNDE SORUNUN MU VAR?Özet: Temel Eğitim kademesinde yer alan derslerin öğretimi, bir sonraki eğitim kademesine geçişte önemlidir. Ders içeriklerinin öğretiminde birinci derece sorumlu olan öğretmenlerdir. Öğretmen, dersin öğretimi sürecinde karşılaştığı sorunları detaylı bir şekilde belirleyebilir ve sorunun köküne inebilirse, çözüm için gerekli olan yöntemi, tekniği kolaylıkla bulabilir. Öğretmen, sorunu çözmek için kendi deneyimlerinden faydalanabilir. Sorunun ilişkili olduğu alanla ilgili yapılmış araştırmalardan yararlanabilir. Eğitim alanındaki araştırmacılar da öğretmen görüşlerine göre belirlenen, eğitimin içinden bir sorunu çözmek için çalışmalar yapabilir. Bu bağlamda ilkokul Hayat Bilgisi Dersi öğretimi alanında çalışmak isteyen bilim insanı da bu alanda karşılaşılan sorunların çözümüne yönelik çalışmalar yürütebilir. Bu nedenle bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin görüşlerine göre Hayat Bilgisi dersi konularının öğretiminde karşılaşılan sorunların belirlenmesidir. Sorunların belirlenmesine yönelik, araştırmaya katılan öğretmenlere demografik bilgilerini öğrenmenin yanında bir soru sorulmuştur. Araştırma sürecine, eğitim sistemi içinde bir şeylerin değişebileceğine inançları tam ve bu konuda samimi olanların katılımı şartı aranmıştır. Araştırma 2018-2019 eğitim öğretim yılı içinde yürütülmüştür. Veri toplama sürecinde Google form kullanılmıştır. Form, katılımcılara wattsapp ve mail yolu ile ulaştırılmıştır. Toplamda 161 katılımcı dönüt yapmıştır. Bunlar arasından 139 katılımcının verdiği cevaplar değerlendirmeye alınmıştır. 139 katılımcının 15 farklı ilden araştırmaya dahil olduğu görülmüştür. Araştırmanın verileri içerik analizi ile çözümlenmiştir. Çözümlenen verilerden elde edilen sonuca göre katılımcıların 114’ünün Hayat Bilgisi dersi konularının öğretiminde sorun yaşamadığı, 25’inin ise sorun yaşadığı belirlenmiştir. Hayat Bilgisi dersi konularının öğretimi sürecinde, öğretmenlerin okul dışı öğrenme ortamlarına ulaşmada, temel yaşam becerilerinin eğitiminde özellikle empati, hoşgörü, nezaket kurallarının öğretiminde, söz ve rol model olmanın etkisinin kalmadığı davranış değiştirmede sorun yaşadığı ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERDE SINIF İÇİ ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİ ALGI ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: İletişim, kaynak ve alıcı arasındaki ileti alışverişidir. Bireylerin hayatlarını devam ettirebilmeleri, mensubu bulundukları topluma katkı sağlayabilmeleri için iletişim becerilerinin kuvvetli olması gerekir. Kişiler arası sağlıklı iletişim, sağlıklı toplumların oluşmasında oldukça önemli bir faktördür. Günümüzde öğretmenlerden beklenen en önemli becerilerden biri de etkili iletişimdir. Etkili iletişim becerisini haiz öğretmenlerin eğitimin kalitesinin yükselmesini, eğitimde yaşanan birçok sorunun çözülmesini sağlayacağını, dolayısıyla sağlıklı toplumların oluşmasına katkıda bulunacağını söylemek mümkündür. Öğretmenlerin özellikle sınıf içinde sergileyecekleri etkili iletişim becerileri de öğrenmenin kalitesini yükseltecek, öğretmen-öğrenci ilişkilerinin gelişmesini sağlayacaktır. Buradan hareketle öğretmenlerin sınıf içi etkili iletişim becerilerinin hangi düzeyde olduğunun bilinmesinin önem arz ettiği, o hâlde öğretmenlerde sınıf içi etkili iletişim becerisinin düzeylerinin belirlenmesinde kullanılabilecek ölçeklere ihtiyaç duyulduğu ifade edilebilir. Bu çalışmanın amacı, öğretmenlerin sınıf içi etkili iletişim becerileri algılarının ölçülmesinde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir. Sınıf içi etkili iletişim becerilerine ilişkin bir algı ölçeğinin geliştirilmek istenmesinin sebebi ise bir beceri, bir eyleme ilişkin yeterlik algısıyla o becerinin, eylemin başarı düzeyi arasında ilişki olmasıdır. Öğretmenlerin sınıf içi etkili iletişim becerileri algılarının ölçülmesi amacıyla hazırlanan 5’li likert tipi denemelik ifadeler, açımlayıcı faktör analizi için 200 kişilik bir öğretmen grubuna, doğrulayıcı faktör analizi için yine 200 kişilik bir öğretmen grubuna uygulanacak ve elde edilen veriler analiz edilecektir. Yapılan faktör analizi çalışması sonunda ölçeğin tek faktörden ve toplam 25-30 maddeden oluşması beklenmektedir. Ayrıca madde-toplam korelasyonuna dayalı madde analizleri sonuçlarına göre deneme uygulamasına giren tüm maddelerin nihai ölçekte yer alabileceği ve madde toplam korelasyonlarına dayalı iç geçerlik katsayıları ile ölçeğin Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayı değerinin yüksek düzeyde olacağı öngörülmektedir. Bu koşulları sağlaması beklenen “Öğretmenlerde Sınıf İçi Etkili İletişim Becerileri Algı Ölçeği (ÖSİEİBAÖ)”nin, öğretmenlerin sınıf içi etkili iletişim becerileri algılarının ölçülmesinde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçek olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERDE WHİSTLEBLOWİNG (BİLGİ UÇURMA)Özet: Bu araştırmanın amacı, öğretmenlerin görüşlerinden yararlanarak, öğretmenlerin bilgi uçurma davranışı gösterebilme durumlarını anlamak ve öğretmenleri bilgi uçurma davranışında bulunmasını engelleyen faktörleri inceleyip birtakım öneriler geliştirmektir. Bu çalışma nitel araştırma yöntemini esas alan, olgubilim (fenomenoloji) araştırmasıdır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Ankara’da bulunan ilkokullarda görev yapan farklı branşlarda toplam 22 katılımcı oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan öğretmenler, amaçlı örnekleme yöntemlerinden kritik durum örneklemesi olarak nitelendirilen örneklem türü yardımıyla belirlenmiştir. Araştırmanın ilk aşamasında; “Whistleblowing nedir ve neden gerçekleştirilir ya da gerçekleştirilmez?” sorusuna cevap aramak amacıyla literatür taraması yapılmıştır. Daha sonra üç alan uzmanı tarafından incelenmiştir. Bunlara bağlı olarak araştırmada kullanılacak olan veri toplama aracı geliştirilmiştir. Bu çalışmada, “görüşme-standartlaştırılmış açık uçlu görüşme” tarzı kullanılmıştır. Görüşme tekniği kullanılarak verilere ulaşılmış bu araştırmada verilerin çözümlenmesinde içerik analizi ve betimsel analiz tekniği kullanılmış, bulgular uygun görülen ve gerekli olan yerlerde nicelleştirilerek (sayı kullanılarak) sunulmuştur. Katılımcılardan A’nın görüşü: “Evet, şahit oldum. Mesleğimin ilk yıllarında görev yaptığım köyde, 3.sınıf erkek öğrencilerin açık ve boş bir alanda birbirlerine taciz ettiğine şahit oldum. Evet, paylaştım. İlk önce okul müdürüne söyledim; bunların yörede doğal olduğunu söyledi. Daha sonra müfettişe söyledim; gerekenin yapılacağını belirtti. Daha sonra bir gün okula gelen bir yazıda okula düşük bir not verildiğinden okul müdürü beni uyardı.” Katılımcılardan T’nin görüşü: “Evet, şahit oldum. Ana sınıfındaki bir velim, çocuğuna kurallara uysun diye sesimi yükselttiğim için üzerime yürüdü, bağırıp çağırdı hatta beni dövmeye çalıştı. Evet, paylaştım. Müdüre hanım da veliyi uyardı ve çocuğunu okuldan alması gerektiğini söyledi. Müdüre hanım, beni velime karşı koruyup velinin bana zarar vermesini engelledi.” Araştırma sonucunda; okullarımızda birtakım etik dışı ve yasal olmayan durumların yaşandığı, bunların çoğunlukla açığa çıkarıldığı ve gerekli önlemlerin alındığına ulaşılmıştır. Bu sonuçlar incelendiğinde; bilgi uçuranların çoğunlukla olumlu tepkiler ile karşılaştıkları görülmüştür. Bilgi uçuma davranışında bulunmayanların, ciddiye alınmama, adil olunmama gibi birtakım sebepleri bulunmuştur. Ayrıca, karşılaşılan etik ve yasal olmayan davranışların yetkililerle paylaşılmasının önünde birtakım engellerin olduğu görülmüştür. Bu yüzden, bu gibi olumsuz davranışların paylaşılmasının önünü açıcı tavırların sergilenmesi ve atmosferin sağlanmasıyla örgütsel gelişime katkıda bulunulabilir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN ÇEVREYE YÖNELİK TUTUMLARI İLE ÇEVRE BİLİNCİNE YÖNELİK DAVRANIŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Çevre eğitimi; bireyin çevreye karşı tutumlarını olumlu yönde değiştiren, onları çevre sorunlarının çözümüne yönelik olarak “çevre vicdanı” na, “çevre bilinci” ne sahip bireyler haline getiren, bilgi, beceri ve deneyim kazandıran önemli bir eğitim sürecidir. Çevre eğitimi sayesinde bireylerin çevre değerlerine yönelik farkındalıkları artar, doğal, kültürel, değerlerin korunması konusunda duyarlı hale gelirler ve sorunların çözümünde kendi üzerlerine düşen görevleri yerine getirme çabası içerisinde olurlar. Uzun ve Sağlam (2006)’a göre “çevre sorunlarının çözümünde en etkili yol çevre konusunda bilinçli ve duyarlı bireylerin yetiştirilmesi, bireylerin çevre konusunda bilgilendirilmesi ve onlara olumlu tutumlar kazandırılmasıdır (Uzun ve Sağlam, 2006:240-250). Nitelikli çevre eğitimi ve öğretmeni sayesinde bireyler çevresel değerlere ilişkin sorumluluk sahibi olurlar, etik davranış sergilerler, kaynakları etkili-verimli kullanırlar, gerekli bilgi, beceri, bilinç ve tutumlara sahip olurlar / olmaları beklenir. Bu bağlamda yüksek çevre bilincine sahip bireylerin düşünsel, duygusal boyutları yönüyle çevresel ilkeleri kavraması, yorumlaması, çevresel değerlere saygılı olması, sorumluluklarının farkında olması; davranışsal boyutu yönüyle de kaynakları sürdürülebilir bir düzeyde kullanması ve etik davranışlar sergilemesi beklenir. Ayrıca, çevresel tutumlara sahip bireylerin çevrelerindeki nesnelere, olaylara, uyaranlara vb. yönelik olarak bilişsel, duygusal ve davranışsal düzeyde ortaya koyduğu tepkileri çevresel değerler lehine olumludur. Çünkü bu ilkelere, değerlere, uygun hareket ederler / etmeleri beklenir. Bu konudaki iç gözlemleri, inanç ve görüşleri de bahsedilen değerlerle örtüşür veya örtüşmesi beklenir. Tüm bu nedenlerden dolayı, sorumluluk sahibi, bilinçli bireylerin yetiştirilmesinde, bu yöndeki eğitim öğretim faaliyetlerinin başarıya ulaşmasında eğitimin ve öğretmenlerin niteliği yaşamsal öneme sahiptir. Karataş (2013)’a göre, “başarılı bir çevre eğitiminin temelinde öğretmen yer almaktadır. Öğretmenlerin çevre eğitimine yönelik olarak yeterince bilgi, beceri ve bağlılıkları yoksa çevre bilincinin öğrencilere kazandırılabilmesi de pek gerçekçi olmayacaktır. Doğayı ve canlıları sevmeyen, çevreyi umursamayan bir öğretmenin, onların sevgisini öğrencilerine verebileceği söylenemez (Karataş, 2013:23, 95). Erten (2005)’e göre ise “çevrenin korunması sadece çevrecilerin, çevre eğitiminin verilmesi de sadece çevre eğitimcilerinin görevi değildir. Çevrenin korunması hepimizin görevidir. Tüm derslerde söz konusu dersler ile çevrenin korunması arasında bir ilgi kurulmalıdır.” (Erten, 2005:92). Böylesine çok boyutlu, geniş-kapsamlı kavramların bireyin yaşamına geçirilmesi hiç kuşkusuz kolay değildir. Ancak bu noktada çevreye duyarlı, bilinçli ve olumlu tutuma sahip öğretmenler bireylerdeki bilinci, tutumu, sorumluluk duygusunu geliştirebilecek yeterliliğe sahip olabilirler ve bu konuda kilit rol oynayabilirler. Bu araştırmanın genel amacı, öğretmenlerin çevreye yönelik tutumları ile çevre bilincine yönelik davranışları arasındaki ilişkinin ortaya konulmasıdır. Bu genel amaca ulaşmak için şu sorulara yanıt aranmıştır. 1) Öğretmenlerin çevreye yönelik tutumları ne düzeydedir? Bu düzey öğretmenlerin cinsiyetleri, yaşları, eğitim düzeyi, mesleki kıdemleri, branşları, lisans eğitiminde çevre konulu ders alıp almaması, çevreye yönelik duyarlığına göre farklılaşmakta mıdır? 2) Öğretmenlerin çevre bilincine yönelik davranışları gösterme sıklıkları nedir? Bu düzey öğretmenlerin cinsiyetleri, yaşları, eğitim düzeyi, mesleki kıdemleri, branşları, lisans eğitiminde çevre konulu ders alıp almaması, çevreye yönelik duyarlığına göre farklılaşmakta mıdır? 3) Öğretmenlerin çevreye yönelik tutumları, çevre bilincine yönelik davranışlarını yordamakta mıdır? Öğretmenlerin çevreye yönelik tutumlarının çevre bilincine yönelik davranışlarını yordamasını ortaya koymak amacıyla ilişkisel tarama modeli (Fraenkel ve Wallen, 2009) kullanılmıştır. Fraenkel ve Wallen (2009) ilişkisel araştırmaları, iki ya da daha fazla değişkenin aralarındaki ilişkinin düzeyini ortaya koymayı amaçlayan araştırmalar için uygun olduğu şeklinde ifade etmişlerdir. Araştırmanın çalışma grubunu,Ege Bölgesi’nin kıyı ege bölümündeki bir şehirde 294’ü sınıf, 34’ü fen bilgisi branşından olmak üzere toplam öğretmen 342 oluşturmuştur. Araştırma kapsamında, Çevre Tutum Ölçeği (ÇTÖ) ve Çevre Bilinci Davranışları (ÇBD) ölçekleri kullanılmıştır. ÇTÖ, Akbaş (2007) tarafından geliştirilmiştir.Bu araştırma kapsamında yapılan analizlerde, ölçme aracı 6 boyuttan oluşmakta olup varyansın % 53.7’sini açıklamaktadır.ÇBD, Ören, Kıyıcı, Erdoğmuş ve Sevinç (2010) tarafından geliştirilmiş olup, bu araştırma kapsamında yapılan analizlerde ölçme aracının tek boyutlu olarak varyansın % 56’sını açıkladığı, Cronbach Alpha güvenirlik katsayısının ise .93 olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırmanın değişkenlerini oluşturan çevre tutum ölçeği ve çevre bilinci ölçeğine ilişkin betimsel istatistikler Tablo 1’de verilmiştir. Ölçekler Boyutlar SS Çevre Tutum Ölçeği (ÇTÖ) 1.Çevre sorunlarının çözümüne ilişkin öneriler 4,61 ,51 2. Çevre sorunlarına ilişkin önyargı 4,30 ,73 3. Çevre sorunlarının sebepleri 4,17 ,76 4.Çevre konusundaki önceliklere ilişkin farkındalık 3,95 ,84 5. Kaynakların verimli kullanılmasına ilişkin farkındalık 3,81 ,72 6. Çevre sorunlarının abartılması 4,20 ,70 ÇTÖ Toplam 4.21 ,40 Çevre Bilincine Yönelik Davranışlar (ÇBD) 4.46 ,47 Tablo 1’den görüleceği üzere, öğretmenlerin ÇBD’na ilişkin puanlarının ortalaması = 4.46 şeklinde; ÇTÖ ise =4.21 şeklinde ortaya çıkmıştır. Buna göre, hem öğretmenlerin çevre bilincine yönelik davranışlarının hem de çevreye yönelik tutumlarının oldukça olumlu / yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Öğretmenlerin çevreye yönelik tutumları ile çevre bilincine yönelik davranışları arasında rÇTÖ-ÇBD = .59şeklinde orta düzeyde pozitif yönlü bir ilişkinin olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sonuca göre, öğretmenlerin çevre bilincine yönelik tutumları arttıkça, çevre bilincine yönelik davranışları daha sık sergilediğini söylemek mümkündür. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN CEZA UYGULAMALARI HAKKINDA ÖĞRETMEN ADAYLARI DENEYİMLERİ: BİR DURUM SAPTAMASIÖzet: Bu araştırma ile öğretmenlerin öğrencilerine uyguladıkları ceza uygulamaları öğretmen adayı öğrenci deneyimlerine dayalı olarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırma ile okullarda öğretmenlerin öğrenci üzerinde önemli etkisi olan işe koşulmuş ceza türü davranışlarının ortaya çıkarılarak öğretmenlerin bu konuda öğretmenlerin ne yaptıklarının betimlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla öğretmenlerin istenmedik davranışları önlemek amacı ile işe koştukları en vurgulayıcı cezalandırma davranışlarının neler olduğunu ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Ayrıca araştırma bulguları ile öğretmen davranışları ve öğretmen eğitimine vurgu yapmayı hedeflemektedir. Araştırmada öğretmen adaylarından öğrenimlerinin bir kesitinde kendileri için en etkili olumsuzluk olarak ifade edebilecekleri uygulamanın neler olduğu örneğinden hareketle okullarda en çok işe koşulan cezalandırma türü hakkında genel bir duruma varmak amaçlanmıştır. Bu araştırma betimsel bir araştırma olup nitel veri toplama tekniklerinin kullanıldığı bir durum çalışmasıdır. Naturalistik, yorumlayıcı ya da nitel adlandırılan nitel araştırma (Merriam 2015) Van Maanen’e (1979) göre bir şemsiye terim olarak tanımlamaya, çözmeye, yorumlamaya ve anlamla ilgili terimlere ulaşan teknikleri kapsar (Akt. Merriam, 2015). Nitel araştırmaların özellikleri üzerine temel vurgu, süreç, anlayış ve anlam üzerinedir; araştırmacı, veri toplama ve analizinde temel belirleyicidir; süreç tümevarımsaldır; ürün etraflı ve zengin betimlenmelidir (Merriam 2015). Nitel durum çalışmasının en temel özelliği bir ya da birkaç durumun derinliğine araştırılmasıdır (Yıldırım & Şimşek, 2008, 2011). Bu çalışmada durum çalışması yaklaşımı benimsenmiş olup, literatür taraması ve görüşme yolu ile veri toplama işlemi gerçekleştirilmiştir. Örnek olay çalışması olarak ta bilinen durum çalışması, bir olayı meydana getiren ayrıntıları tanımlamak ve görmek, bir olaya ilişkin olası açıklamaları geliştirmek ve bir olayı değerlendirmek amacı ile kullanılır (Gall vd., 1996: akt. Büyüköztürk vd., 2013). Bu araştırmada nitel veriler görüşme tekniği ile elde edilmiştir. Görüşme, araştırılan konuda karşılıklı konuşma yoluyla sözel bilgi toplama tekniğidir ve çoğunlukla yüz yüze yapılır. Görüşme belirli bir araştırma konusu veya bir soru hakkında derinlemesine bilgi sağlar (Kıncal, 2015; Büyüköztürk vd., 2013). Bu araştırmada araştırmacı görüşmeci olarak araştırma verilerinin elde edilmesini sağlamıştır. Araştırma verileri X eğitim fakültesi farklı programlarında okuyan son sınıf öğrencileri ile yapılan yüz yüze görüşme tekniği ile yazılı olarak alınmıştır. Araştırma verileri 2015- 2016 güz yarılı Aralık ayında 20-30 dakika süren bir görüşmeye dayalı olarak, tek bir oturumda, yarı yapılandırılmış görüşme formu ile yazılı olarak alınmıştır. Verilerin elde edilmesinde araştırmacı tarafından katılımların araştırmaya ve katılıp katılmamaları ve bilgilerin gizliliği konusunda bilgilendirme yapılarak katılımcıların gönüllü katılımını sağlamıştır. Bu yönü ile katılımcıların görüşmeye yaklaşımları daha olumlu olmuştur. Nitel araştırmalarda Geçerlik/İnanırlık ve Güvenirlik/Tutarlılık sağlamasında, toplanan verilerin ayrıntılı olarak rapor edilmesi ve araştırmacının sonuçlara nasıl ulaştığını açıklaması nitel bir araştırmada geçerliğin önemli ölçütleri arasında yer almaktadır (Bilgin, 2000; Yıldırım ve Şimşek, 2008; Kumar, 2011; Sönmez, 2011; Merriam, 2015). Genellenebilirlik/Nakledilebilirlik sağlamak amacı ile zengin ve yoğun tanımlama, ortamın ve katılımcıların tanımlanması kadar, katılımcı görüşlerinden, araştırma notlarından ve dokümanlarından yapılan alıntılar biçiminde sunulan uygun kanıtlarla desteklenen bulguların detaylı tanımlanması, örneklemde azami çeşitlilik sağlanması anlamını taşıdığı belirtilmektedir (Merriam, 2015). Bu araştırmada görüşme formunun geliştirilmesi, görüşmenin yapılması, veri analiz ve raporlaştırma süreci yukarıda açıklandığı biçimde gerçekleştirilmiştir: Araştırma bulguları öğretmen adayı öğrencilerin kendileri için en olumsuz etkiyi yaptığını belirttikleri görüşleri analiz sonuçlarına dayalı olarak oluşturulacak olan temalar ve alt boyutları frekanslarına dayalı olarak açıklanıp, alan yazın bulguları ile tartışılacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN EĞİTSEL AMAÇLI SOSYAL AĞ KULLANIM DURUMLARININ İNCELENMESİ: FACEBOOK ÖRNEĞİÖzet: Eğitimcilerin gelişen teknolojiye eşlenik olarak kendilerini geliştirmeleri ve çağımıza uygun bir şekilde eğitsel süreçleri yürütmeleri büyük önem taşımaktadır. Eğitsel süreçlerde doğrudan ya da dolaylı olarak teknoloji ve web teknolojilerinin kullanılması öğrenci başarısı ve öğreticinin mesleki gelişimine büyük katkılar sağlamaktadır. Özellikle tüm öğrenci yaş gruplarının ilgisini çeken ve aktif kullanım gösterdikleri web teknolojileri ve sosyal ağların eğitsel süreçlere entegre edilmesi ve belli standartlar dahilinde kullanılması eğitim kalitesinin artmasına katkı sağlayabilecektir. Web teknolojileri ve sosyal ağların eğitsel süreçlerde kullanımı ile ilgili alanyazın incelendiğinde; öğrencilerin akademik başarılarının arttığı, hızlı ve rahat iletişim kurabildikleri, derse olan ilgilerinin arttığı, görsel kaynak ve materyallerin paylaşımına imkan verdiği ve işbirlikçi eğitime katkı sağladığı gibi birçok olumlu sonuçlara ulaşılmıştır. Bu bağlamda öğretmen ve öğretmen adaylarının eğitsel süreçlerde sosyal ağlar ve web teknolojilerini etkin kullanmaları eğitim hedeflerine ulaşılması adına gereklilik arz etmektedir. Bu araştırmada öğretmenlerin sosyal ağları eğitsel amaçlı kullanım düzeylerinin iletişim, işbirliği, kaynak ve materyal paylaşımı alt faktörleri bazında cinsiyet, yaş, öğrenim düzeyi, sürekli internet erişimine sahip olma durumu ve Facebook’a bağlanırken kullanılan cihaz değişkenleri açısından incelenmesi amaçlanmaktadır. Değişim sürecinde olan eğitim sisteminde öğretmenlerin teknoloji ve web teknolojilerini eğitsel süreçlerde kullanılmasının ehemmiyet arz etmesi ve yapılacak yeni araştırmalara yön vermesi durumu araştırmanın önemini arttırmaktadır. Öğretmenlerin sosyal ağları eğitsel amaçlı kullanım düzeylerinin incelendiği bu çalışma tarama modeline göre tasarlanmış betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu Facebook sosyal ağına üyeliği bulunan ve Google Doc altyapısıyla hazırlanan anketi tamamlayan 117 öğretmen oluşturmaktadır. Veri toplama aşamasında bir ölçek ve kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Öğretmenlerin eğitsel alanda sosyal ağ kullanım düzeylerini tespit etmek amacıyla Mazman (2009) tarafından yüksek lisans tezi kapsamında geliştirilmiş olan “Facebook Eğitsel Amaçlı Kullanım Ölçeği” ve katılımcıların demografik özelliklerini belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. 10’lu likert tipinde 11 maddeden oluşan Facebook Eğitsel Amaçlı Kullanım Ölçeğindeki her bir soru için katılımcılara; 1=”Hiç katılmıyorum” ve 10=”Tamamen katılıyorum” derecelerinde puan verilir. Anket sonucunda elde edilen minimum puan 11, maksimum puan 110’dur. Ölçeğin güvenirlik çalışmalarında Alpha değeri .92 olarak bulunmuştur. Puanın yüksekliği o bireyin Facebook’u eğitsel alanda verimli kullandığı, düşüklüğü ise bireyin Facebook’u eğitsel alanda verimli kullanmadığı anlamına gelmektedir. Araştırma sonuçlarına göre öğretmenlerin sosyal ağları eğitsel amaçlı kullanım düzeyleri ile cinsiyet, öğrenim düzeyi, internet erişimine sahip olma durumları, sosyal ağa bağlanırken kullanılan cihaz değişkenleri arasında anlamlı derecede farklılaşma olmadığı, yaş değişkenine göre ise anlamlı farklılaşma olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN ELEŞTİREL DÜŞÜNME BECERİLERİ İLE ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ TERCİHLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: ÖĞRETMENLERİN ELEŞTİREL DÜŞÜNME BECERİLERİ İLE ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ TERCİHLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ RELATIONS BETWEEN THE CRITICAL THINKING SKILLS OF TEACHERS AND TEACHING METHODS CHOICE Asiye ÇIĞRI YILDIRIM Düşünmeye dayalı eğitim, bilgiye dayalı eğitime oranla, önemli ölçüde farklı özellikler arz etmekte ve okula, öğretmene, öğrenciye ve ders programlarına farklı roller yüklemektedir. Böyle bir süreçte öğrencilerin, öğrendikleri üzerinde düşünmeleri, öğrendiklerini sorgulamaları, uygulamaları ve kendi öğrendiklerini diğerleriyle paylaşabilmeleri beklenmektedir “Yaşadığı topluma uyum sağlamada bireye destek olacağı kabul edilen eleştirel düşünme eğitim sürecinde öğretilebilir. Düşünmenin öğrenilmesinde, bireyin kendisine sunulan uyarıcıları kritik etmesi (eleştirmesi) önemli bir noktadır. Çünkü birey eleştiri yaparak uyarıcıları daha kolay algılayabilir, yorumlayabilir ve değerlendirebilir. Başka bir deyişle, kendisi için önemli olan ya da olmayan noktaları ortaya çıkararak uyarıcılara bir anlam vermede eleştirme önemli bir özelliktir” (Semerci, 2000,30-34). Bu araştırmada Türkçe ve Türk Dili Edebiyatı dersleri öğretmenlerinin sahip oldukları eleştirel düşünme beceri düzeyleri ve derslerinde uyguladıkları öğretim yöntemleri ile düşünme becerileri arasında bir ilişki olup olmadığı, bu ilişkinin niteliği ve düzeyininbelirlenmesi amaçlanmıştır. Çünkü ancak eleştirel düşünme niteliğine sahip bireyler bu alanda yol gösterici ve ortam sağlayıcı olabilirler. Bu araştırma mevcut durumu ortaya çıkarmayı hedeflediğinden betimsel bir çalışmadır. Veriler yapılandırılmış anket formundan elde edilmiş ve SPSS programından faydalanılarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmiştir: 1-Öğretmenlerin öğrenim durumu değişkenine göre eleştirel düşünme becerileri arasında yüksek lisans mezunu öğretmenler lehine anlamlı bir fark olduğu görülmüştür. 2-Cinsiyet değişkenine göre öğretim yöntemleri arasında kadın öğretmenler lehine anlamlı fark olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 3-Eleştirel düşünme becerisi ile öğretim yöntemleri tercihleri arasında yüksek düzeyde olumlu ve anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 4-Öğretim yöntemleri, cinsiyet, branş, mezun olduğu fakülte, öğrenim durumu, mesleki kıdem ve çalıştığı kurum değişkenlerinin eleştirel düşünme becerisini yordama gücünün anlamlı düzeyde ve en önemli yordayıcısının öğretim yöntemleri olduğu görülmüştür. Öğretim yöntemleri değişkenin, eleştirel düşünme becerisine ilişkin toplam varyansın .45 lik bölümünü tek başına açıkladığı için en önemli yordayıcı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 5- Eleştirel düşünme, cinsiyet, branş, mezun olduğu fakülte, öğrenim durumu, mesleki kıdem ve çalıştığı kurum değişkenlerinin, öğretim yöntemlerini yordama gücünün sonuçları Basamaklı Regresyon (Step-wise Regression) Analizi ile elde edilmiştir. Bu sonuç (p<0.01) ile yordama gücünün anlamlı düzeyde olduğunu göstermektedir. Bu analiz bulgusu, öğretim yöntemlerinin tek yordayıcı değişkeninin eleştirel düşünme becerisi olduğunu da göstermektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN GÖRÜŞLERİNE GÖRE İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DÖRT İŞLEMDE YAPTIKLARI HATALAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: İlkokulun temel amacı, bireyleri hayata ve üst öğrenime hazırlamaktır. Her ikisinin de gerçekleşmesi için, etkili akıl yürütme, eleştirici düşünme ve problem çözme önemli zihinsel becerilerdir. Bu becerilerin gerçekleşmesinde ilkokul programında yer alan derslerin her birinin rolleri vardır bunlar arasında matematiğin yeri hepsinden fazladır. Hemen her öğretim sisteminde, matematik anadil öğretiminden sonra ilk sırayı alır. Yeterli bir matematik eğitimi için matematik kavramlarının ilkokul sürecinde tam ve doğru olarak öğretilmesi ve öğrenilmesi son derece önemlidir. Matematik, yığılmalı bir disiplindir. Dolayısıyla bireyin eğitiminin ilk yıllarında matematik öğretimi sağlam temellere oturtulamazsa, ileri ki yıllarda o bireyden matematik öğrenimi alanında başarı beklenememektedir. Matematik eğitimindeki değişkenlerden biri olan matematiksel hatalar dünya çapında sıklıkla karşılaşılan bir olgudur. Eğitimciler ve psikologlar çok önceden beri bu konuyla ilgilenmişlerdir. Bu ilgi matematiksel hataların oluşumu ile ilgili birçok teorinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Ülkemizde matematikte dört işlem konusunun öğretimine ilkokuldan itibaren başlanmaktadır ve dört işlem konusu öğrencilerin öğrenim hayatları boyunca karşılaşacakları birçok konunun da temelini oluşturmaktadır. Bu konu ilköğretimden yüksek öğretime kadar matematik eğitiminin her kademesinde öğrenci başarısını etkilemektedir. Bu noktada öğrencilerin hatalarının, yanlış anlamlandırmalarının ve olası kavram yanılgılarının belirlenmesi, giderilmesi ve oluşumunu engelleyen öğretim şekillerinin araştırılması gerekmektedir. Buradan hareket ile bu araştırmanın amacı, öğrencilerin matematikte dört işlem ile ilgili yaptıkları hataların, öğretmen görüşleri doğrultusunda değerlendirilmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yoluyla seçilen 2015-2016 eğitim öğretim yılında İstanbul ilinde görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak uzman görüşleri alınarak araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formunda öğretmenlere; “toplama işleminde öğrencilerin yaptıkları hatalar nelerdir? Çıkarma işleminde öğrencilerin yaptıkları hatalar nelerdir? Çarpma işleminde öğrencilerin yaptıkları hatalar nelerdir? Bölme işleminde öğrencilerin yaptıkları hatalar nelerdir? Öğrencilerin yaptıkları hatalar neden kaynaklanmaktadır? Öğrencilerin yaptıkları bu hatalara ilişkin nasıl çözümler ürettiniz?” soruları yöneltilmiştir. Bu bağlamda araştırmanın alt problemleri şunlardır: -Öğretmen görüşlerine göre öğrencilerin toplama işleminde yaptıkları hatalar nelerdir? -Öğretmen görüşlerine göre öğrencilerin çıkarma işleminde yaptıkları hatalar nelerdir? -Öğretmen görüşlerine göre öğrencilerin çarpma işleminde yaptıkları hatalar nelerdir? -Öğretmen görüşlerine göre öğrencilerin bölme işleminde yaptıkları hatalar nelerdir? -Öğretmen görüşlerine göre öğrencilerin yaptıkları hatalar neden kaynaklanmaktadır? -Öğretmenler öğrencilerin yaptıkları bu hatalara ilişkin ürettikleri çözümler nelerdir? Araştırmada öğretmenlerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşme sonucu toplanan veriler içerik analizi yapılarak değerlendirilecektir. Araştırma sonucunda ortaya çıkacak sonuç doğrultusunda, dört işlemde yapılan öğrenci hataları tespit edilecek ve bu hatalara ilişkin çözüm önerilerinin neler olduğu sınıf öğretmenlerine önerilecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETMEN LİDERLİĞİNE İLİŞKİN ALGILARI VE BEKLENTİLERİ (AĞRI İLİ ÖRNEĞİ)Özet: Liderlik olgusu hayatın her alanında sürekli olarak tartışılmakta ve bilimsel araştırmalara konu olmaya devam etmektedir. Başkalarını bir hedef doğrultusunda harekete geçirme olarak tanımlanan liderliğin sorumluluklarının tek bir kişi üzerinde yığılmasına getirilen eleştirilere rağmen dünyanın her tarafındaki kuruluşlarda, örgütlerde bir liderlik beklentisi sözkonusudur. Ülkemizde resmi yönetim pozisyonlarında olmayan öğretmenlerin de liderlik rollerini üstlenebileceği ve üstlenmeleri gerektiği yönünde bir beklenti mevcuttur. Liderliğin eğitim açısından rolü incelendiğinde öğretmenlerin yönetici, arabulucu ve liderlik vasıflarına işaret edilmektedir. Ülkemizde eğitim ve öğretimde öğretmene sunulan şartlar değişmeye yüztutmuş olmakla beraber ( fakültede aldığı eğitim - teknik – donanım – yaşam boyu eğitim ) dikkate alındığında öğretmenlerin sınıf içinde üstlendiği rolün genellikle yönetici olarak öğretmen olduğu görülmektedir. Yönetici rolündeki öğretmen açıkça belirlenmiş özel öğretim amaçlarına yer verir, bunları kullanır.Sınıf içerisinde öğretmen aktif olarak yer alır. Öğretmen eğitim ortamında öğretme basamaklarını oluşturur. Halihazırda ülkemizde ilk ve ortaöğretimde çalışan öğretmenlerin çoğu yönetici öğretmen rolündedir. Arabulucu rolündeki öğretmenler ise öğrencinin düşüncesiyle bilgi arasında bağ kurarlar. Problem çözmede, yüksek düzeyde beceri oluşturmada, karmaşık kavramların açıklanmasında, öğrencilerin yeni bilgi ve becerilerini kazanmalarında etkili olmaktadır. Bu model daha çok üniversite düzeyinde tercih edilmektedir. Yönetici öğretmen ve arabulucu öğretmen modelleri günümüz şartlarında çok tercih edilmemektedir. Öğrencilerin edilgen ve bilgi depolanması gereken boş bir nesne olarak görülmediği yeni eğitim modellerinde eğitim kurumlarından beklentiler de değişim göstermiştir. Öğrenci özgür düşünebilen, bilgiyi kendisi inşa eden biri olarak konumlandılmaktadır. Bu durum klasik anlamdaki siyasi liderliğin aksine, öğretmenler arasında işbirliği ile işlevsel hale gelen ve müşterek bir liderlik olan öğretmen liderliğini ön plana çıkarmaktadır. Eğitimde öğretmen liderliği, okulun ilerlemesinde etkin rol alma, iyiye doğru değişim için vizyon, yön ve destek verme olarak önem arz etmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar okuldaki genel liderlik faaliyetlerinin sağlıklı bir öğrenme ortamının oluşturulmasını sağlayarak dolaylı ya da dolaysız yoldan öğrencilerin öğrenmelerini ve sınıftaki başarılarını olumlu yönde etkilediğini ortaya koymaktadır. Öğretmenin liderlik rolü, öğretimsel vizyonun geliştirilmesi, sınıf ve okul etkinliklerinin işlevsel olmasında etkilidir. Öğrencilerin öğrenme isteğinin canlandırılması ve karşılaştığı sorunlara karşı problem çözme becerilerinin geliştirilmesinde de katkı sağlamaktadır. Öğretmen liderliği daha çok eğitimsel konularla ilgili öğeler içerdiği için okul yöneticilerinin liderliğinden ayrı değerlendirilmektedir. Bir ihtiyacın eseri olarak ortaya çıkan öğretmen liderliği her açıdan öğrenciyi ve öğretmeyi etkilemektedir. Aynı şekilde okul ortamı ve öğrenciyi etkileyen öğretmen liderliği de bazı etkenlere bağlı olarak tezahür etmektedir. Okulda ortak bir öğrenme ortamının oluşturulması öğretmen liderliğini olumlu etkilemektedir. Öğretmenlerin birbirlerine yardımcı olmaları, okul idaresince karar alma mekanizmalarına dâhil edilmeleri ve kendilerinin liderlik potansiyellerini ortaya çıkaracak bir takım imkânların sunulması da geliştirici birer faktördür. Bu çalışmada Ağrı ilinde görev yapan ilkokul ve ortaokul öğretmenlerinin liderlik rollerine ilişkin algıları, beklentileri, algılar ile beklentiler arasındaki ilişkilerin varlığı ve düzeyi ile bu öğretmenlerin ne derece liderlik sergilediklerinin saptanması amaçlanmıştır. Cinsiyet, branş, kıdem, mezun olunan okul türü gibi değişkenlere göre algı ve beklentilerde farklılık olup olmadığı belirlenmye çalışılmıştır. Beycioğlu ve Aslan (2010) tarafından geliştirilen “Öğretmen Liderliği Ölçeği” ile veriler toplanmıştır. Katılımcılara uygulanan 1022 ölçek formundan elde edilen nicel veriler analiz edilmiştir. Bulgulara göre okullarda öğretmen liderliğinin belirli düzeylerde sergilendiği ve öğretmen liderliğine ilişkin beklentilerin algılardan daha yüksek olduğu saptanmıştır. Öğretmen liderliğine ilişkin beklenti ve algılarda branşa dayalı bir farklılaşma olup olmadığı araştırılmıştır. Kadın öğretmenlerin erkek öğretmenlere göre öğretmen liderliğine ilişkin algılarının ve beklentilerinin daha fazla olduğu saptandığı çalışma, öğretmen liderliğinin eğitim kurumlarımızdaki durumunun anlaşılması açısından önem arz etmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN OKULDA KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: Bu çalışmada ilkokul öğretmenleriyle okul yöneticilerinin okulda ve eğitim - öğretim sürecinde karşılaştığı sorunların ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Bu amaca bağlı olarak araştırmanın çalışma grubunu 2015 - 2016 eğitim öğretim yılı ikinci yarıyılında Manisa ili Demirci İlçesi’nde Cumhuriyet İlkokulu ile Kocaeli ili İzmit İlçesi’nde Çubuklu Osmaniye İlkokulu’nda görev yapmakta olan ve gönüllü olarak çalışmaya katılmak isteyen on yedi sınıf öğretmeni ve dört kurum yöneticisi olmak üzere yirmi bir öğretmen oluşturmaktadır. Çalışmaya katılan öğretmenlerin on yedisi erkek dördü kadın olmak üzere on yedisi lisans, ikisi eğitim yüksek okulu ve ikisi yüksek lisans mezuniyetine sahiptir. Çalışmada deneysel olmayan araştırma desenlerinden betimsel araştırma yöntemi kullanılacaktır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen ve uzman görüşü alınmış üç yarı yapılandırılmış sorudan oluşan görüşme formu kullanılacaktır. Öğretmen ve yöneticilerin görüşme sorularına verdikleri ifadeler paragraf, cümle ve kelime olarak dikkatle incelenecek, verilen cevaplarda okulda karşılaşılan sorunlara yüklenen anlam boyutunda kodlanarak sınıflanmaya çalışılacaktır. Sınıflama sonunda aynı anlamı içerdiği düşünülen ifadeler alt kategorilere ayrılacaktır. Araştırma sonucunda oluşan kategoriler, frekans ve yüzde ile ifade edilecektir. Çalışmada olası olarak öğretim sürecinden kaynaklanan, çalışma arkadaşlarından kaynaklanan, öğretim programlarından kaynaklanan, yönetim sürecinden kaynaklanan, okulun fiziki ortamından kaynaklanan, veli profilinden ve öğrenci profilinden kaynaklanan sorunlara yönelik bulgular beklenmektedir. Çalışma sonucunda elde edilen bulgulara göre öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN ÖRGÜTSEL ADALETE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ İLE MOTİVASYON DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Eğitim kurumlarında hem örgütsel adalet hem de motivasyon son derece önemli konulardır. Çünkü eğitim kurumları insanları hayata ve geleceğe hazırlar onların umutlarına, ideallerine ve başarılarına etki eder. Eğitim kurumlarının da aktörleri; öğretmenler, yöneticiler ve okuldur. Okul ortamında bireyler arası iletişim, motivasyonu olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Örgüt içi adaletin sağlanabildiği okullarda öğretmenlerin performansını ve motivasyonunu yüksek düzeyde görmek mümkündür. Bu da daha nitelikli öğrencilerin yetişmesini sağlar. Sağlıklı bir toplumun oluşması buna bağlıdır. Adalet mekanizması iyi işleyen okullarda örgütsel bağlılık ve güven de artar. Dolayısıyla okulun başarısının da artması beklenir. Bu bağlamda, bu çalışmanın amacı, Uşak ili merkez ilçesinde yer alan ilkokul ve ortaokullarda çalışan öğretmenlerin örgütsel adalete ilişkin görüşleri ile motivasyon düzeyleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Bu araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma evrenini Uşak ili merkezinde bulunan 54 ilkokul ile 38 ortaokulda görev yapan toplam 1763 öğretmen oluşturmaktadır. Örneklemi ise 393 öğretmenden oluşmaktadır. Araştırma verilerinin analiz ve çözümlenmesinde SPSS 17.0 İstatistik Programı kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde bağımsız gruplar için t-testi, tek yönlü ANOVA testi, anlamlı farkın bulunması durumunda gruplar arasındaki farkı belirlemek amacıyla Tukey HSD analizi yürütülmüştür. Ayrıca örgütsel adalet ölçeği ve motivasyon ölçeklerinin tümü ve alt boyutları arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla “Pearson Korelasyon” testi uygulanmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, öğretmenlerin örgütsel adalet ile ilgili görüşlerinin öğrenim durumu değişkenine göre anlamlı olarak farklılaştığı görülmüştür. Öğrenim durumu lisansüstü olan öğretmenlerin öğrenim durumu lisans ve ön lisans olan öğretmenlere göre, öğrenim durumu lisans olan öğretmenlerin ise öğrenim durumu ön lisans olan öğretmenlere göre örgütsel adalete ilişkin görüşlerinin daha olumlu olduğu tespit edilmiştir. Motivasyonlarının hizmet yılına göre anlamlı olarak farklılaştığı belirlenmiştir. Hizmet yılı 21 yıl ve üzeri olan öğretmenlerin hem genel motivasyon düzeyleri, hem de dışsal ve içsel motivasyon düzeyleri hizmet yılı 6-10 yıl ve 11-15 yıl olan öğretmenlere göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca öğretmenlerin örgütsel adalete ilişkin görüşlerinin motivasyonlarını orta düzeyde pozitif yönlü etkilediği sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN OYUNLARLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİÖzet: Oyun her yaş grubundan insanın keyif aldığı, ruhsal doyuma ulaştığı bir süreçtir. Oyun denildiğinde ilk olarak akla çocuklar gelmektedir. Oyun oynayan çocuk; ruhsal, bedensel ve moral açısından güçlü bir yapıya sahip olmaktadır. Oyun oynayan çocuk paylaşımcı, dışa dönük, olaylara farklı bakabilen bireyler olmaktadır. Oyun oynarken çocukta gözlenen en belirgin duygular mutluluk, coşku ve sevinçtir. Çocuk oyun ile hayata hazırlanır, dünyayı tanır. Oyun çocukluğun bitmesi ile sonlanmaz. İlerleyen yaşlarda da insanların oyun ihtiyaçları bitmez. Bunun en belirgin örnekleri sportif oyunlardır. İnsanlar kaç yaşına gelirlerse gelsinler sportif oyunların içinde en azından izleyici olarak yer almaktadırlar. Bunun yanında her yaş grubundan birçok insan zeka oyunları, kağıt oyunları ile vakit geçirmekten haz almaktadır. Son yıllarda hem ülkemizde, hem de dünyada eğitimde yaşanan reformlar eğitimde oyunun önemini tekrar ön plana çıkarmıştır. Birçok eğitimci klasik anlatım yöntemleri yerine farklı yöntemlerin arayışı içine girmişlerdir. Bu süreçte birçok öğretmenin son yıllarda eğitim sürecinde oyunu faal olarak kullandıkları gözlenmektedir. Birçok kurum ve kuruluş ile eğitmen bu konuda araştırmalar yapmakta, oyunun eğitimdeki önemi üzerine eğitimler vermektedir. Çalışmanın amacı, Farklı branşlardaki öğretmenlerin oyun kavramı ve eğitimde oyun hakkındaki düşüncelerinin belirlenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 eğitim yılında Bursa il merkezinde Çağdaş Drama Derneğinin farklı zaman dilimlerinde açtığı “Oyun ve Eğitim” atölyesine katılan 50 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada tarama modeli kullanılarak veri toplama yöntemi olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme tekniğine uygun olarak araştırmacı, farklı branşlardan öğretmenlere amaçlı ve kontrollü sözel iletişim biçimini kullanarak oyun kavramı ve eğitimde oyun ile ilgili görüşlerini öğrenmeyi hedefleyen sorular yöneltmiştir. Soruların cevapları atölye sürecini izleyen raportörler tarafından kayda alınmıştır. Verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nitel araştırma tekniği kullanılmıştır. Öğretmenlere sorulan soruların cevapları kâğıt üzerine dökülmüştür. Araştırmaya katılan öğretmenlerin görüşmelerinde kaydedilen konuşma metinleri ile desteklenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN SINIF YÖNETİMİNDE KULLANDIKLARI DİSİPLİN MODELLERİ İLE İŞ DOYUM DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Sınıf yönetimi; öğretmenlerin sınıfta etkili öğrenme ve öğretme ortamı oluşturmak amacı ile eldeki tüm kaynakları kullanılmasını gerektiren önemli bir süreçtir. Bu süreçte öğretmenin öğrencilerinin davranışlarını kontrol altına almak için disiplin modellerini bilmesi ve kullanması gerekmektedir. Böylece öğretmenler duruma uygun disiplin modelini kullanarak iş doyumlarını etkileyebilirler. Bu çalışmanın amacı da öğretmenin sınıf yönetiminde kullandığı disiplin modelleri ile iş doyum düzeyleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaktır. Araştırma ilişkisel tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu; 2015-2016 öğretim yılında Aydın ili Efeler merkez ilçesinde araştırmaya gönüllü katılan 152 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında; Kişisel Bilgi Formu, “Disiplin Modelleri Ölçeği” ve “İş Doyumu Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde; betimsel ve kanıtlamasal istatistiksel tekniklerden (frekans, yüzde, ortalama, standart sapma, korelasyon; t- testi ve ANOVA) yararlanılmıştır. Öğretmenlerin sınıf yönetiminde en fazla Öğretmen etkisiz eğitim disiplin modelini sonra sırası ile Akıl-Sonuç, Kounin, Davranış değişikliği, Glasser ve Canter modellerini kullandıkları tespit edilmiştir. Sınıf yönetiminde kadınların, erkeklerden; evli olanların, bekarlardan; 40 yaş ve üzerindekilerin, 39 yaş ve altındakilerden; 11 yıl ve üzeri kıdemi olanların, 10 yıl ve altında kıdemi olanlardan daha yüksek düzeyde sınıf disiplin modellerini kullandıkları tespit edilmiştir. 2 yıl ve altında aynı okulda görev yapanların, Glasser, Öğretmen etkisiz eğitim ve Akıl-Sonuç modellerini 3-5 yıl aynı okulda görev yapanlardan daha fazla kullandıkları ortaya çıkmıştır. Diğer fakültelerden mezun olan sınıf öğretmenlerinin, Akıl-Sonuç modelini eğitim fakültesinin sınıf öğretmenliği alanı dışındaki alanlardan mezun olmuş sınıf öğretmenlerinden daha fazla kullandıkları bulunmuştur. Birinci sınıf öğretmenlerinin davranış değişikliği modelini, dördüncü sınıf öğretmenlerinden daha fazla kullandıkları bulunmuş, sınıftaki öğrenci sayısına göre disiplin modelini kullanma düzeylerinde anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Öğretmenlerin içsel doyumlarının, dışsal doyumlarından daha yüksek, genel doyum düzeylerinin de ortalamadan görece yüksek olduğu bulunmuştur. İçsel, dışsal ve genelde kadınların iş doyumlarının erkeklerden; evli olanların, bekarlardan; 40 yaş ve üzerindekilerin, 39 yaş ve altındakilerden; 11 yıl ve üzeri kıdemi olanların, 10 yıl ve altında kıdemi olanlardan daha yüksek düzeyde olduğu bulunmuştur. Okuldaki çalışma süresi 2 yıl ve altındakilerin, içsel doyum düzeylerinin çalışma süresi 3-5 yıl olanlardan; diğer fakültelerden mezun olanların, eğitim fakültesi sınıf öğretmenliği alanı dışındakilerden daha yüksek olduğu bulunmuştur. Öğretmenlerin sınıftaki öğrenci sayısına ve sınıf düzeyine göre iş doyum düzeylerinde anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. İçsel ve genel doyumun, Öğretmen etkisiz eğitim modeli ile pozitif ve yüksek düzeyde; diğer disiplin modelleri ile pozitif ve orta düzeyde; dışsal doyumun tüm disiplin modelleri ile pozitif ve orta düzeyde anlamlı ilişkilerinin olduğu tespit edilmiştir. Disiplin modelleri arasında pozitif yönde orta ve yüksek düzeyde ilişkiler bulunmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN YETERLİLİKLERİ VE BİRLİKTE ÇALIŞMA YETERLİLİKLERİNİN, EMPATİK EĞİLİM VE DEĞERLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Öğretmenin niteliği ve yeterliliği, eğitim öğretim faaliyetinin başarıya ulaşmasında en önemli faktördür. Öğretmenden beklenen, görevlerini bilen, derslerini planlayabilen ve nasıl öğretebileceğini bilen, öğrencilerinin öğrendiklerini değerlendirebilen, öğrenci öğretmen ilişkilerini yönetebilen, okulda ve toplumdaki konum ve sorumluklarını bilen ve yerine getiren bir meslek elemanı olduğunun idrakinde olmasıdır (Büyükkaragöz, Mustafa, Yılmaz & Pilten 1998). Bandura’ya göre, yeterlik bireyin belli bir performansı göstermek için gerekli etkinlikleri organize edip başarılı olarak yapma kapasitesine ilişkin kendi yargısıdır (Senemoğlu, 1997). Ona göre yeterlik duygusu bilişsel mekanizmalar tarafından düzenlenen ve oluşturulan bir davranıştır (Leyser ve Wertheim, 2002). Birlikte çalışma yeterliği ise, bir grubun bireyleri tarafından paylaşılan yetenekler temelinde yeni bir ustalık ya da ilgi talep edilen durumlar için öznel olarak kişinin sahip olduğu, içinde bulunduğu gruba yönelik güven ve yeterlik duygusu olarak tanımlanmaktadır. (Schwarzer ve Schmitz, 1999). Empati bir kişin in kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, onun fenomenolojik dünyasına girerek, olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir (Rogers, 1983). Değer ise; bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet, yüksek ve yararlı nitelik olarak tanımlanmaktadır. Bu araştırmada amaç; öğretmenlerin yeterlilik ve birlikte çalışma yeterliliklerinin, empatik eğitim ve değerler açısından incelenmesidir. Araştırma 265 öğretmen üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin toplanmasında, Dilmaç & Arıcak değerler ölçeği (Dilmaç & Arıcak, 2012), Empatik eğitim ölçeği (Dökmen, 1988), Öğretmen yeterlik ölçeği (Sünbül & Arslan, 2006) ve öğretmenlerin birlikte çalışma yeterliği ölçeği (Arslan & Sünbül, 2006) kullanılmıştır. Araştırmanın istatistiksel analizlerinde Pearson momentler çarpım korelâsyonu tekniği ve çoklu regresyon analizi teknikleri kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, öğretmen yeterliliği ile empatik eğilim, toplumsal değerleri, kariyer değerleri, entelektüel değerler, maneviyat ve fütüvvet arasında pozitif yönde anlamlı düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca öğretmenlerin birlikte çalışma yeterlilikleri ile empatik eğilim, toplumsal değerleri, kariyer değerleri, entelektüel değerler, insan onuru, maneviyat ve fütüvvet arasında pozitif yönde anlamlı düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bununla birlikte yapılan çoklu regresyon sonucunda; empatik eğitim ve kariyer değerlerinin, öğretmenlerin yeterlilik ve birlikte çalışma yeterliliklerini anlamlı düzeyde açıkladığı bulunmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN, ÖĞRENCİNİN ÖĞRENMESİYLE İLGİLİ SÖYLEDİKLERİ VE UYGULADIKLARI ZİHİNSEL MODELLERİ KENDİ TEŞHİS ETMESİÖzet: Teknoloji bütünleşmesini verimli olabilmesi için öğretmenin kendi öğretim anlayışına göre bütünleştirme girişimimde bulunmasını daha uygun olacağı düşüncesine dayanarak, öğretmenleri kendi öğretim anlayışlarını kendilerince tanı koyabilmeleri için kullanabilecekleri çevrimiçi araçlar geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Bahis geçen araçlardan bir tanesi, öğretmenlerin öğrencinin aklına ve orada öğrenmenin nasıl gerçekleştiğine dair kendi zihinsel modellerini teşhis etmelerini hedeflemektedir. Öğretimlerin teknolojiyle verimli bütünleştirmek isteyen öğretmenlere, öğrencilerin aklı ve öğrenmelerine dair öğretimlerini etkileyen zihinsel modelleri kendilerine tespit ettirebilmek amacıyla bir çevrimiçi araç geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Bahsi geçen zihinsel modeller öğretmenin öğrencinin aklı ve nasıl öğrendiğine dair şahsi naif inanışlarını ortaya çıkarmakta ve öğrencinin öğrenmesiyle ilgili konuşurken ve öğretirken farklılıklar göstermektedir. İlgili çalışmalarda, öğretmenlerin, öğretecekleri her neyse onu bir tür öğrencinin aklına sokup kendi bildikleriyle bütünleştirmesini hedeflediklerini ifade ederek, genellikle öğretmeyi bir tür mühendislik problemi olarak formüle ettikleri görülmüş. İnsanların kendi aklında dünyayı kendine göre kurguladıkları ve kullanmayı hedefledikleri şeyleri kendi gözünden ve kendi yorumuyla nasıl işleyeceklerini kestirdikleri örtük ve söylenmeden anlaşılan bu zihinsel modellerin, öğretmenlerin öğretme çabasını önemli ölçüde etkilediği öne sürülmektedir. Ustalıkla ilgili çalışmalarda ustaların nasıl yaptıklarıyla yaptıklarını açıklamaları arasındaki farklardan, Söylenen ve Uygulanan modeller arasında fark olduğu bilinmektedir. Öğretmenler de, öğretimleri hakkında konuşurken öğretirken kullandıkları zihinsel modellerde farklılık göstermektedir. Ayrıca, konu bilgisi ve pedagojik bilginin öğretmenini zihinsel modelinde bir farklılığa yol açmadığı da görülmüş. Bu çalışmada farklı konularda ve tecrübe farkı gösteren öğretmenlerle çalışılarak bu fark göstermeme durumuna da bakılmaktadır. Söylenen (Espoused) ve Uygulanan (In-Action) olarak ifade edilen bu zihinsel modeller sekiz farklı konuda ikisi acemi on biri tecrübeli toplam on üç öğretmenle yapılan mülakatlar ve ders izlemesi sonucu tespit edilmiştir. Elde edilen verilerden üretilen kâğıt kalem bazlı sorularla bulunan modelin bu öğretmelerin üçte biri tarafından kendilerince tespit edilmesiyle sağlaması yapılmak üzere çalışma devam etmektedir. Elde edilecek soru ve değerlendirilecek vaka bazlı durumlar, öğretmenlere teknoloji bütünleştirmesinde yardımcı olacak bir çevrim içi aracın Zihinsel Modeller kısmının oluşturmasında temel teşkil edecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİNİN ÖRGÜTSEL ADALET İLE ÖRGÜTSEL SİNİZM ALGILARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: *Sinan GİRGİN, **Ali İlker GÜMÜŞELİ *Okan Üniversitesi Eğitim Yönetimi ve Denetimi Doktora Öğrencisi, İstanbul sinan.girgin@hotmail.com **Prof. Dr. Okan Üniversitesi Eğitim Fakültesi, İstanbul ilker.gumuseli@okan.edu.tr Örgüt, belli amaçlara ulaşmak için bir insan grubunun çabalarını düzenleyen insanlardan ve teknolojilerden oluşan ve insanların birbirlerine ya da işlerine karşı ilişkilerini düzenleyen, insanların önceden planladıkları, görev paylaşımı yaptıkları ve bu görevlendirmelerin yer aldığı, koordineli olarak çalıştıkları yapılar olarak tanımlanabilir. İnsan faktörü olmadan kurumların çalışabilmesi söz konusu değildir. Çalışanlar kurumun içerisinde bir bütünü oluştururlar ve kurumun, tüm işlevlerini yerine getirmesinde ortak paydada buluşurlar. Örgütlerin ortak payda altında insanların çalışma ortamlarında iş tatminini oluşturabilmesi için öncelikli şartlardan biri örgütsel adaleti sağlamaktır. Çalışanların örgüt içindeki yönetsel uygulamaların ne düzeyde adil olduğu ile ilgili değerlendirmeleri olarak tanımlanan örgütsel adalet literatürde genel olarak “dağıtım adaleti (distributive justice), prosedür adaleti (procedural justice) ve etkileşim adaleti (interactional justice)”olmak üzere üç boyutta incelenmektedir. Dağıtım adaleti, dağıtım kararlarıyla ilgili sonuçların adilliği üzerinde temellenirken, prosedür adaleti örgüt kaynaklarının dağılımını belirleyen prosedürlerin algısı üzerinde durmaktadır.Etkileşim adaleti ise kişilerarası davranışın (nezaket, saygı ve dürüstlük vb.) niteliğinin değerlendirilmesi ile ilgilidir. Örgütün rekabet ortamının yarattığı dirence karşı kuvvetlenmesi için geliştirdiği yenilikler ve değişimler örgütün rekabet gücünü artırabileceği gibi karşılaşılan olumsuz tepkiler de bu gücü olumsuz yönde etkileyebilir. Dış kaynaklar tarafından kendi varlığını sürdürdüğünün kanıtı olmasının yanı sıra iç kaynaklar tarafından, çalışanların değişimle karşılaşmaları çalışanları zorlayabilir. İç güçler örgütün amaçlarını gerçekleştirmek için eşgüdümlemeyi sürdürürken birlikteliğin kopması durumunda örgütün yaptığı değişim ve yeniliklere karşı inançsızlık ve örgüte karşı olumsuz tepkilerin gelişmesi şeklinde kendini gösterebilir. Bu durum örgütsel sinizm kavramının ortaya çıkmasına neden olabilir. Örgütsel sinisizm, bireyin çalıştığı örgüte karşı olumsuz tutumu olarak tanımlanmaktadır. Genel olarak örgütsel sinizim literatürde bilişsel, duyuşsal ve davranışsal sinizim olarak üç temel başlık altında incelenmektedir. Bilişsel boyut örgütün bütünlükten yoksun olduğuna dair inancı üzerinde temellenirken, duyuşsal boyut örgüte yönelik olumsuz duygu üzerinde durmaktadır. Davranışsal boyut ise örgüte yönelik aşağılayıcı ve eleştirel davranma eğilimi ile ilgilidir. Örgütlerin hedeflerini ve başarı seviyelerini belirleyen ana etkenler psikolojik yani duygusal etkenlerden meydana gelmektedir. Örgütsel davranışı etkileyen bu etkenlerden örgütsel adalet algısı ile örgütsel sinizim algısı bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu araştırmanın amacı, öğretmenlerinin örgütsel adalet algısı ile örgütsel sinizm algılarının ne düzeyde olduğu ve örgütsel adalet algılarıyla sinizm algıları arasında bir ilişkinin olup olmadığını ortaya koymaktır. Tarama modeline uygun olarak düzenlenen araştırmada aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır: 1. Öğretmenlerinin örgütsel adalet algısı ne düzeydedir? 2. Öğretmenlerin örgütsel sinizim algısı ne düzeydedir? 3. Öğretmenlerin örgütsel adalet ile örgütsel sinizm algısı arasında ilişki var mıdır ? Araştırma, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı İstanbul ili Bağcılar ilçesinde yer alan mesleki ve teknik anadolu liselerinde görev yapan seçkisiz örnekleme yoluyla seçilen 286 öğretmen ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, veri toplama aracı olarak öğretmenlerin okullarına ilişkin adalet algılarının belirlenmesi amacıyla Niehoff ve Moorman (1993) tarafından geliştirilen, Polat (2007) tarafından Türkçeye çevrilerek geçerlilik ve güvenirlilik çalışmaları yapılan “Örgütsel Adalet Ölçeği”, örgütsel sinizim algılarının belirlenmesi amacıyla ise Brandes, Dharwadkar ve Dean (1999) tarafından geliştirilen, Kalağan (2009) tarafından Türkçeye çevrilerek geçerlilik ve güvenirlilik çalışmaları yapılan “Örgütsel Sinizm Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen verilerin çözümlenmesinde SPSS paket programı kullanılarak, veriler üzerinde aritmetik ortalama, standart sapma, Pearson korelasyon analizi yapılmıştır. Veri analizi sonuçlarına göre öğretmenlerin genel örgütsel adalet ve örgütsel sinizm algılarının “orta” düzeyde olduğu görülmüştür. Öğretmenlerin örgütsel adalet ile örgütsel sinizm algıları arasında negatif yönlü “yüksek’’ düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Öğretmenlerin örgütsel adalet algısı arttıkça örgütsel sinizm algısı azalmaktadır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLİK KUMBARAM: OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE AİLE EĞİTİM ÇALIŞMALARI, ÖĞRENME ORTAMLARI VE ETKİNLİK ÖNERİLERİÖzet: Öğretmenlerin birbirlerinden güç almaya, deneyimlediklerini paylaşarak öğretmenlik becerilerini geliştirmeye ihtiyaçları vardır. Öğretmenler birbirlerinden güç alarak paylaşmaya devam ettiklerinde önce kendilerine sonra çocuklara ve ailelerine daha çok fayda sağlayacaklardır. Bu gerekçelerle yola çıkan Öğretmenlik Kumbaram; 15 yıllık sivil toplum ve 7 yıllık öğretmenlik birikiminden süzülen erken çocukluk eğitimine ilişkin projeleri, sınıf içi ve dışı eğitim uygulamalarını içermektedir. Okul öncesi eğitimde uygulanmış gönüllülük, sosyal fayda ve yenilikçilik ekseninde gerçekleştirilmiş çocuk odaklı proje çalışmalarının ve doğal materyallerle, doğada uygulanan deneyime dayalı etkinlik örneklerinin paylaşılarak öğretmenlerin mesleki gelişimlerini desteklemek amaçlanmıştır. Çalıştayın ilk bölümünde ‘Öğretmenlik Kumbaram’ açılarak okul öncesi eğitimde aile eğitim çalışmaları, teknoloji kullanımı, materyal seçimi, öğrenme ortamları, zümre etkileşimi konularında uygulanmış, sonuçları alınmış proje çalışmaları amaçları, uygulama adımları ve sonuçlarıyla birlikte paylaşılacaktır. Çalıştayın ikinci bölümünde ise erken çocukluk eğitiminde uygulanan alternatif yaklaşımlarla birlikte bir okul öncesi eğitim kurumundaki ideal öğrenme ikliminin nasıl olması gerektiği katılımcılarla birlikte tartışılacaktır. Çalıştayın son bölümünde Öğretmenlik Kumbaram da yer alan etkinlikler paylaşılacaktır. Katılımcıların doğada ve sınıflarında uygulayabilecekleri problem çözme, iş birliği ve yardımlaşma becerilerini destekleyen çocukların duyularını harekete geçirerek öğrenmenin kalıcılığını artıracak etkinlik fikirleriyle ayrılmaları hedeflenmektedir. Ayrıca teoriyle pratiğin harmanlandığı, uygulanmış, sonuçları alınmış proje ve etkinlik örneklerinin öğretmenlere sunulmasıyla öğretmen niteliğinin artırılması hedeflenmektedir. Şimdiye dek ‘Öğretmenlik Kumbaram’ 10 farklı şehirde toplamda 1120 öğretmen ve öğretmen adayıyla buluşmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ GENEL YETERLİKLERİNİN SINIF ÖĞRETMENLERİ VE İNGİLİZCE ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİNÖzet: 2006 yılında T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, bakanlığın temel hedeflerine katkı sağlamak amacı ile öğretmenlerin genel yeterlik ölçütlerini belirlemiştir. Bu noktada belirlenen ölçütler Genel Müdürlüğünce eğitim alanında hizmet veren tüm paydaşların eleştiri ve önerilerine açık tutulmuştur. Dolayısı ile hali hazırda görevlerini icra eden öğretmenlerin bu ölçütlere ilişkin fikirlerinin alınması gerek mesleğe yönelik motivasyon gerekse mesleğin kalitesine yönelik araştırma – geliştirme çalışmaları açısından büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, bu çalışma öğretmenlik mesleği genel yeterliklerinin Sınıf öğretmenleri ve İngilizce öğretmenlerinin görüşleri ışığında değerlendirilmesini yansıtma amacını taşımaktır. Hem sınıf öğretmenlerinin hem de branş öğretmenleri aracılığı ile toplanan verilerin çalışmanın niteliğini arttıracağına inanılmaktadır. Araştırmanın evrenini 2015 - 2016 eğitim-öğretim yılında Hatay ili Altınözü ilçesinde görev yapan Sınıf öğretmenleri ile İngilizce öğretmenleri oluşturmaktadır. Örneklem ise tabakalı örnekleme yöntemi ile belirlenmiş betimsel bir çalışma olup bu bağlamda araştırma için katılımcı olarak 50 Sınıf öğretmeni, 25 İngilizce öğretmeninin görüşlerine başvurulacaktır. Veri toplama aracı, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğünce yayınlanan “Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterlikleri”nin aslına uygun olarak Taşgın ve Sönmez (2012) tarafından hazırlanan beşli Likert tipi olarak hazırlanan anket formudur. Anketin güvenirlik ve geçerlik çalışmaları yapılmış ve Cronbach Alfa iç tutarlılık katsayısı 0.97 olarak hesaplanmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLİK UGULAMASI DERSİNİN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MESLEKİ YETERLİLİKLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada, eğitim fakültelerinde yer alan öğretmenlik uygulaması dersinin sınıf öğretmenlerinin mesleki yeterliliklerini tespit etmek amaçlanmıştır. Bu amaca yönelik olarak araştırma, bilimsel araştırma desenlerinden betimsel araştırma deseni kullanılarak yapılmış nitel bir araştırmadır. Araştırmanın çalışma grubu, Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan bir ilimizde, birleştirilmiş sınıflı ilkokullarda ve normal sınıflı ilkokullarda görev yapan toplam 35 öğretmen üzerinde yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak açık uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış test ile kişisel bilgiler formu kullanılmıştır. Öğretmenler il görüşmeler yaklaşık on dakika sürmüş ve görüşmeler kayıt altına alınmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemi ile değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçları incelendiğinde öğretmenlerin önemli bir kısmının öğretmenlik uygulaması dersi kapsamında gittikleri uygulama okullarının normal sınıflı ve merkezi okullar olduğu görülmüştür. Araştırma örneklemini oluşturulan öğretmenlerin 22’sinin birleştirilmiş sınıflı okullarda görev yaptığı düşünüldüğünde, öğretmenlik uygulaması dersinin birleştirilmiş sınıflı okulları görmezden geldiği sonucu ortaya çıkmıştır. Araştırmanın önemli sonuçlarını arasında öğretmenlerin öğretmenlik uygulaması dersi kapsamında; okulun örgütsel yapısı, resmi yazışmalar ve ders işleme süreçlerine ilişkin bilgi, beceri ve tutum geliştiremedikleri ve bunun sonucunda meleğin ilk yıllarında önemli ölçüde sıkıntı çektikleri görülmüştür. Araştırma sonucu eğitim fakültelerinde yer alan öğretmenlik uygulaması dersinin sınıf öğretmenlerinin mesleki yeterliliklerinin sağlanmasında etkin bir rol alamadığı görülmüştür. Araştırma sonunda öğretmenlik uygulaması dersinin etkililiğinin artırılmasını sağlamak amacıyla çeşitli öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLİK UYGULAMASI DERSİ KAPSAMINDA SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ UYGULAMA ÖRNEKLERİÖzet: Okul uygulamaları kapsamında sınıf öğretmeni adayları “Okul Deneyimi”, “Öğretmenlik Uygulaması” ve “Öğretmenlik Uygulaması II” olmak üzere üç ders almaktadırlar. Okul uygulamalarının amacı öğretmen adaylarının kazanmış oldukları alan bilgisi, mesleki bilgi ve becerilerini etkili, verimli, güvenli olarak uygulamaları ve geliştirmeleri için görev ve sorumlulukların eğitim fakültesi ile uygulama okulu arasında paylaşılmasını sağlamaktır. Bu amaçla öğretmen adayları haftada bir gün ya da yarım gün uygulama okulunda bulunarak sınıf içinde öğretme-öğrenme sürecini gerçekleştirmektedir. Öğretmen adaylarının sınıf içi uygulamalarında; sorumluluğundaki öğrencilerin güvenliğini sağlamak, öğrencilere açık ve anlaşılır yönergeler vermek, öğrencileri nesnel ölçütlerle değerlendirmek, dersin anlaşıldığından emin olmak, sınıf yönetiminde kararlı ve hoşgörülü olmak, öğrencileri işbirliği içinde çalışmaya yöneltmek, öğrencilerin verimli çalışma alışkanlıkları geliştirmelerine katkıda bulunmak ve öğrencilere önderlik yapabilmek gibi görevleri bulunmaktadır. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmen adaylarının “Öğretmenlik Uygulaması II Dersi” kapsamında gerçekleştirdikleri öğretim uygulamalarını incelemektir. Bu kapsamda 21 sınıf öğretmen adayının uygulamaları görüntülü olarak kaydedilmiş ve araştırmacılar tarafından yorumlanmıştır. Araştırma, nitel araştırma ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Doküman incelemesi, araştırması hedeflenen olgu ya da olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar. Dokümanlar; gerçek, kolay ulaşılabilir veri sağlamakta ve araştırmacıların sorunlara çözüm üretebilmelerine olanak tanımaktadır. Doküman sözcüğü bir şemsiye kavram olarak görsel ve fiziksel materyallere karşılık gelmektedir. Bu sözcük en geniş anlamda iletişim materyallerini içermektedir. Örneğin gazeteler, romanlar, anekdotlar, anılar ve günlükler bu kapsamda ele alınmaktadır. Bu araştırmada, toplam süresi 840 dakik olan videolar doküman olarak ele alınmıştır, Araştırmacılar birbirinden bağımsız bir biçimde videoları izlemiş ve hazırlanan kontrol listesi aracılığıyla videolar analiz edilmiştir. Bağımsız bir biçimde doldurulan kontrol listeleri karşılaştırılmış ve izlenen derslerin benzer sonuçları gösterdiği ortaya çıkmıştır. Böylece yapılan uygulama güvenilir olarak kabul edilmiştir. Verilerin analizinde betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Videolardan elde edilen veriler “Derse dikkat çekme”, “Öğretme-öğrenme süreci” ve “Ölçme-değerlendirme” bağlamında temalar altında bulgular biçiminde sunulmuştur. Araştırmada elde edilen bulgulara göre öğretmen adaylarının, dikkat çekmede daha çok konu ile ilgili video izlettikleri, konuya ilişkin öğrencilere sorular yönelttikleri yine konu ile ilgili öğrencilere anı, fıkra anlattıkları görülmüştür. Öğretmen adaylarının, öğretme-öğrenme sürecinde ise daha çok soru- cevap ve düz anlatım yöntemini kullandıkları bulgusuna ulaşılmıştır. Bunun yanında öğretmen adaylarının, altı şapkalı öğrenme yaklaşımını ve istasyon tekniğini kullandıkları ancak bu uygulamalarda hataların olduğu belirlenmiştir. İncelenen videolarda akran öğretimine, grup çalışmalarına yer verilmediği görülmüştür. Ölçme değerlendirme sürecinde sınıf öğretmeni adaylarının, daha çok açık uçlu soru sordukları ancak bu süreci oyunlaştırma çabası içinde oldukları belirlenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLİK UYGULAMASI DERSİNİN ETKİLİLİĞİNİ DEĞERLENDİRMEYE YÖNELİK NİTEL BİR ARAŞTIRMAÖzet: Öğretmenlik Uygulamaları öğretmenlik mesleğine hazırlık yapan sınıf öğretmenliği adayı öğrencilerinin, fakültede teorik olarak öğrendikleri bilgileri gerçek ortamda aktarabilmelerine, kendilerini mesleki yönden geliştirebilmek için daha çok pratik yapmalarına fırsat veren uygulamalardır. Öğretmenlik Uygulamaları dersi öğretmenlik mesleğine tam olarak giriş yapılması ve öğretmenliğin temel unsurlarından birisi olan öğrenciler ile etkileşim haline geçilmesi açısından da sınıf öğretmeni adayları için büyük önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim dalında okuyan dördüncü sınıf öğrencilerinin, Muğla ili Menteşe ilçesine bağlı bir ilkokulda ‘Öğretmenlik Uygulaması II’ dersi kapsamında yaptıkları çalışmaları değerlendirmektir. Araştırma öğrencilerin bu dersin amaçlarının ne kadar farkında olduklarını ve yaptıkları çalışmaların niteliğini değerlendirmeleri bakımından önemlidir. Nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik desenin kullanıldığı araştırma 8 öğrenciyle yürütülmüştür. Öğretmen adayları uygulama okullarına toplam 72 saat olmak üzere 12 hafta devam etmiş ve bu süre sonunda öğretmenlik uygulaması kapsamında yürütülen çalışmalar sınıf öğretmenleri ve öğretmen adayları ile birlikte değerlendirilmiştir. Öğrenim süreci boyunca 8 öğretmen adayı ve 2 uygulama öğretmeni yaptıkları gözlem sonuçlarını sürekli olarak adaylarla paylaşarak sürecin etkililiğini geliştirmeyi hedeflemiştir. Sürecin sonunda da sınıf öğretmeni ve öğretmen adaylarına yarı yapılandırılmış görüşme formunda bulunan 8 adet soru uygulanarak, öğretmen adaylarının yaptıkları çalışmaların niteliği ve etkililiğini değerlendirmeleri istenmiştir. Katılımcı görüşlerinden elde edilen verilerin çözümlenmesinde ‘içerik analizi ve betimsel analiz tekniği’ kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının ‘Öğretmenlik Uygulaması II’ kapsamında hazırladıkları ders planları incelendiğinde, yapılan çalışmaların her bir dersin amacına uygun olduğu (ders amaçları, yöntem, teknikler ile kullandıkları materyallerin uyumu, değerlendirme ölçütleri vs) anlaşılmıştır. Öğretmen adaylarının performanslarına yönelik bulgular değerlendirildiğinde, sınıf öğretmenlerinin öğretmen adaylarının ders anlatımlarında ders öncesi hazırlık sürecini layıkıyla yerine getirdiklerini, dönem süresince etkili ve farklı materyaller kullanmaya çalıştıklarını gözlemlediklerini belirttikleri anlaşılmıştır. Görüşmeler sırasında da öğretmen adaylarının farklı teknikleri denemeye çalıştıkları ve birçoğunda başarılı oldukları, sınıf yönetimi ve davranış kontrolünde ise ilk haftalarda sınıfa alışma hususunda sıkıntı yaşasalar da ilerleyen haftalarda uyum sürecini başarıyla atlattıkları noktasında ortak görüş bildirmişlerdir. Öğretmen adaylarının sürece yönelik değerlendirilmelerine bakıldığında ise; ders öncesi hazırlık sürecinde ders planı yaptıkları, yöntem-teknik ve materyalleri dersin içeriğine ve konunun bütünlüğüne göre seçtikleri, bu sayede dersin etkililiğini arttırdıklarını gözlemlenmiştir. Bu çalışmada öğretmen adaylarının ‘Öğretmenlik Uygulaması II’ dersinin amacının farkında oldukları, yaptıkları çalışmaların uygulama öğretmenleri ve kendileri tarafından nitelikli uygulamalar olarak değerlendirdikleri sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Öğretmenlik uygulaması, sınıf öğretmeni, öğretmen adayı. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLİK UYGULAMASI DERSİNİN SINIFÖĞRETMEN ADAYLARININ MATEMATİK ÖĞRETME YETERLİKLERİNE KATKISINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Sınıf öğretmenleri için kendi eğitimleri sırasında edindikleri tecrübeler eğitim fakültelerinin programlarında yer alan okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması dersleri ile sınırlıdır. Bu ön deneyimler diğer derslerde olduğu gibi onların nasıl matematik öğreteceklerini, teori ile pratik arasında nasıl bağ kuracaklarını (Moore, 2003) belirlemede önemli bir rol almaktadır. Ülkemizde pek çok çalışma (Gürses, Bayrak, Yalçın, Açıkyıldız ve Doğar, 2005; Yapıcı ve Yapıcı, 2004;Ören, Sevinç ve Erdoğmuş, 2009; Demircan, 2007; Kudu, Özbek ve Bindak, 2006) ile okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması derslerine ilişkin sorunlar, algılar ve tutumlar üzerine literatüre katkılar sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak bu derslerin sınıf öğretmen adaylarının matematik öğretme yeterlilikleri üzerine görüşlerini ortaya koymaya yönelik bir çalışmaya rastlanmamıştır. Araştırmada öğretmenlik uygulaması dersinin sınıf öğretmen adaylarının matematik öğretme yeterliliklerine katkısı hakkında öğretmen adaylarının görüşlerini belirlemek için bir görüş alma formu kullanılmıştır. Formdaki ilk sorular kişilerin matematiğe ilişkin tutumlarını, kendilerini matematik öğretmede nasıl algıladıklarını ortaya koymak için hazırlanmış maddelerden oluşmakta, ikinci kısım ise öğretmenlik uygulaması dersinin sınıf öğretmeni adaylarının matematik öğretme yeterliliklerine katkısı hakkında görüşlerini almak amacıyla oluşturulmuş sorulardan oluşmaktadır. Bu form 60 tane sınıf öğretmen adayına dağıtılarak veriler toplanmıştır. Sorular 1)Öğretmenlik uygulamasında matematik öğretmede karşılaştığımız güçlükler nelerdir? 2) Öğretmenlik uygulamasında matematik derslerinde bir öğretmen olarak size en çok etkileyen olumlu ve olumsuz deneyimler nelerdi? 3) Almış olduğunuz matematik öğretimi derslerinin öğretmenlik uygulamasında ne derece faydalı olduğunu düşünüyorsunuz? 4)Etkili bir matematik öğretimi yapılabilmesi için matematik öğretimi ve öğretmenlik uygulamasına ilişkin önerileriniz nelerdir? şeklindedir. Elde edilen verilerin ön değerlendirmeleri sonucunda, öğretmen adaylarının okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması derslerinin matematik öğretme yeterlilikleri bakımından çok yeterli bulmadıklarını, sürekli farklı dersleri gözlemeleri ve sürekli sınıf değiştirmelerinin bir konunun tümünün nasıl öğretilmesi gerektiği ile ilgili tam bir deneyim yaşamada sıkıntılar yarattığını belirtmişlerdir. Bununla birlikte öğretmen adayları bazı sıkıntıları gidermek için matematik öğretimine ilişkin deneyimlerin özellikle "Matematik Öğretimi I ve Matematik Öğretimi II " dersleri sırasında gerçek okullarda gözlem yapılarak giderilebileceğine ilişkin önerilerde bulunmuşlardır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLİK: BİR İŞ Mİ YOKSA MESLEK Mİ?Özet: Öğretmenliğin bir meslek olarak taşıdığı önemin temel kaynağını, eğitimin toplumlar için sahip olduğu kritik işlev oluşturmaktadır. Söylem olarak öğretmenlikten bir meslek olarak söz edilebiliyor olsa da, sosyal bilimcilerin iş ve meslek kavramlarına yönelik öne sürdükleri düşünceler, öğretmenliğin her yönüyle bir meslek olarak kabul edilebilmesini tartışmalı hale getirmektedir. Bu durum, toplumların meslek kavramına yönelik algılarının ve bu bağlamdaki toplumsal dinamiklerin yorumlanarak açıklığa kavuşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Bu noktada; eğitimin toplumsal işlevi nedeniyle öğretmenliğin taşıdığı önemin, toplumların ya da bu mesleği icra edenlerin öğretmenliği algılayışlarında hangi noktaya kadar belirleyici bir rol üstlenebildiği konusu, sosyal bilimcilerin gündemine oturmaktadır. Tıp ve hukuk disiplinlerinin meslek olarak elde ettiği tartışmasız konum, sağlık, adalet ve eğitim olgularının birbirlerine olan karşılıklı ve sıkı bağları düşünüldüğünde, öğretmenliğin toplumsal statü ve güç dağılımından hak ettiği payı alamadığına işaret etmektedir. Öğretmenlerin kendilerine, hukuk ve tıp gibi mesleklere yakın olabilecek derecede dahi güç ve özerklik sağlayamamalarının, meslek olarak kabul görmek için gerekli görülen ölçütler ve öğretim işinin doğasının göz önünde bulundurularak incelenmesi gereken bir konu olduğu düşünülmektedir. Nitekim bu bağlamda bir tartışmanın çıktıları, öğretmenin toplumsal statüsünden, öğretmen yetiştirme politikalarına kadar pek çok alana katkı sağlayabilecek ve öğretmenlerin gelişimine yönelik olası katkılarıyla en önemli etkisi, okullarda verilen eğitimin kalitesi üzerinde olabilecektir. Böyle bir gereksinimden yola çıkılarak desenlenen bu araştırmanın amacı, öğretmenliğin bir meslek olarak kabul görebilmesi için eğitim örgütlerinin yapısında ve öğretmen yetiştirme ve seçme süreçlerinde gerçekleştirilmesi gereken değişim ve dönüşümleri ortaya koyabilmektir. Araştırma tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırmanın sonuçları, alanyazında sosyal bilimlerdeki farklı disiplinlerin tarihsel süreç içerisinde konu ile ilgili yaptıkları değerlendirmeler kapsamında ele alınacak ve öğretmenliğin bir meslek olarak hak ettiği konumu elde edebilmesi için atılması gerektiği düşünülen adımlara yönelik öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri OKU-EŞLEŞ-PAYLAŞÖzet: Bu projenin amacı; okuduklarını iyi analiz etme ve sentezleyerek anlamayı derinleştirerek görünür kılmaktır. Öğrencilerin okuduklarını derinlemesine anlayarak, paragraftaki/metindeki esas vurgulanmak isteneni anlamaktır. Başlangıçta, paragraflardan başlayıp metin üzerinde çalışılabilir. Daha sonra da okunan kurgusal olan veya kurgusal olmayan kitaplarla çalışılabilir. Bu proje ikili gruplarla yapılır. Öğrencilere, farklı paragraflar verilir ve bunları bireysel okumaları istenir. Sahte kokteyl partisi ile herkes sınıf içinde ayağa kalkar. Kendi paragrafında olan birkaç kişiyle bu paragraftan anladığını sözel olarak birbirlerine anlatırlar. Okuduklarını derinlemesine anlamak ve düşünceyi görünür kılmak için bir usta okuyucu ile orta seviyedeki okuyucu kendi seçimleriyle aynı paragrafı okuyan kişiler birbiriyle eşleşir. (Birinin usta okuyucu olması önerilir) Paragrafı birbirlerine okurlar. Anladıklarını birbiriyle sözel olarak paylaşırlar. Okudukları paragraftaki ibareyi, paragrafın altındaki boşluğa yazarlar. Yazdıklarını birbiriyle paylaşırlar. Birbirleriyle paylaşırlar. Metni tekrar okuyup daha iyi bir cümle ile ibareyi tekrar yazarlar ve yine birbiriyle paylaşırlar. Aynı paragrafı çalışan kişiler bir araya gelerek “.Uzman gruplar” oluşturulur. Gruptaki diğer çalışmalar “Atlı karınca” etkinliği ile incelenir. Herkes birbirinin yazdıklarını okur ve yeni fikirler geliştirebilirler. Kendi çalışmaları, kendine geline kadar okuma işlemine devam edilir. Yazdığı ibare, yeniden gözden geçirilir. Altına yeni ibare tekrar yazılır. Böylece öğrencinin geçirdiği aşamayı kendinin de fark etmesi sağlanır. Bunun sonunda, okuduklarıyla ilgili düşüncelerini yazarak, görünür kılmaları sağlanarak, okuryazarlık konusunda ivme kazanmalarına fırsat verilir. Çalışmalarla, poster oluşturulur. Galeri yürüyüşüyle herkes birbirinin çalışmasını inceler. İstediği kişi ya da kişilere yazılı veya sözel geri bildirim verirler. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİNİN ÇOCUK HAKLARI KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Yaşamdaki hayati öneme sahip dönemlerden biri olarak adlandırılan okul öncesi dönem, bireyin gelişimi üzerinde en etkili dönemlerden birisidir. Bu dönemin etkili ve verimli geçirilebilmesi ailenin yanı sıra okul öncesi eğitim kurumlarına da büyük sorumluluklar düşmektedir. Okul öncesi öğretmenleri çocuklara rol model olmalı, onların gelişimlerini desteklemek için pedagojik bilgiler doğrultusunda onların gelişimine katkı sağlamalıdır. Özellikle çocukların kişilik gelişimleri, ahlak gelişimleri, sosyal ve duygusal gelişimlerini desteklemek için, çocuk haklarını da dikkate alarak eğitim yaşantıları kazandırmalıdır. Çocuklar öncelikle kendi haklarının bilincinde hareket ederek kendi haklarını korumalı, daha sonra da toplumdaki diğer bireylerin haklarına saygı duymalıdır. Okul öncesi öğretmenleri çocuklara ve ailelere eğitim hizmetleri sunarken çocuk haklarının da birer temsilcisi ve savunucusu olmak durumundadır. Bu araştırmada, okul öncesi öğretmenlerinin çocuk haklarına ilişkin görüşleri, çocuk hakları eğitimi uygulamaları ve uygulamalarında karşılaştıkları sorunların belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir bağımsız anaokulunda görev yapan 10 okul öncesi öğretmeni katılmıştır. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşme tekniğiyle gerçekleştirilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme formu uzman görüşleri doğrultusunda hazırlanmıştır. Görüşmelerde okul öncesi öğretmenlerine çocukların hangi hakları olduğu, çocukların bu haklardan hangisini bilip kullanabildikleri veya kullanamadıkları, çocuklara haklarının nasıl öğretilebileceği konusundaki görüşlerine, kendilerinin çocuklarla bu konuda konuşup konuşmadıkları, çocuklara çocuk hakları konusunda nasıl model oldukları, çocuk hakları konusundaki yaşadıkları sorunlar ve önerileri gibi konular ele alınmıştır. Elde edilen verilerinin çözümlenmesinde, betimsel analizden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda, okul öncesi öğretmenlerinin çocuk haklarına ilişkin bilgi düzeylerinin yetersiz düzeyde olduğu, çocuk haklarına ilişkin uygulamalara pek yer vermediği belirlenmiştir. Okul öncesi öğretmenlerinin çocuk haklarına ilişkin sorumlulukları konusunda okul öncesi öğretmenlerine farkındalık eğitimleri yapılması önerilmektedir. Sözlü bildiri OKUL DIŞI İNTERNET KULLANIMI: ULUSLARARASI BİR PERSPEKTİFÖzet: Okul Dışı İnternet Kullanımı: Uluslararası Bir Perspektif İçinde bulunduğumuz yirmi birinci yüzyılın en önemli özelliklerinden birisi, teknoloji çağı olmasıdır. Teknolojinin gelişmesi ve yaygınlaşması, hayatın birçok boyutunda kullanımını mümkün kılmaktadır. Günümüzde teknoloji giderek daha çok, sağlık, güvenlik, adalet, eğitim, ekonomik, politik ve sosyal hayatın önemli bir parçası haline gelmektedir. Bu bağlamda teknoloji ve bilgisayar teknolojisi, çocukların ve gençlerin dünyasında da önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çocuk ve gençlerin en yakın arkadaşı, bilgisayarlar olmuştur. Bilgisayar teknolojisine sahip olma ve kullanma, ülkelerin gelişmişliğinin ve çağdaşlaşmasının bir ölçütü olarak insan hayatını kolaylaştırmaktadır. Ancak bu olumlu katkısına rağmen bilgisayar ve internetin bilinçsiz kullanımı ise, dijital tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. Kontrolsüz bilgisayar ve internet kullanımı çocuğun ve gencin fiziksel, psikolojik, sosyal ve bilişsel gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu araştırmada, uluslararası perspektifte okuldan önce ve okuldan sonra olmak üzere okul dışında çocukların ne düzeyde internet kullandığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu amaç çerçevesinde, öğrencilerin özelliklerine (cinsiyet, sosyo-ekonomik durum) göre sosyal ağlar, online oyunlar ve chat programlarında günde ve haftada harcadıkları sürelerin belirlemesine çalışılmaktadır. Ek olarak, okul dışında internet kullanımının okula ait olma hissi arasındaki ilişkinin ortaya konması amaçlanmaktadır. Bu araştırmanın yöntemi, uluslararası perspektifte okul dışında çocukların ne düzeyde internet kullandığını ve okul dışında internet kullanımının okula ait olma hissi arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçladığından ilişkisel tarama modelindedir. Araştırmanın çalışma grubuna, OECD ülkeleri ile uluslararası sınavlarda en çok başarı gösteren beş ülke ile en az başarı gösteren beş ülke şeklinde toplamda kırk beş ülke seçilmiştir. Bu nedenle, araştırmada kullanılan örnekleme türü rastgele değil, amaçlı örneklemedir. Araştırmada veri kaynakları olarak, OECD örgütünün belgeleri ve PISA (2015) Raporu kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, OECD ülkeleri içinden Şili, İsveç, İngiltere ve Estonya haftada en çok okul dışında internet kullanan çocukların bulunduğu ülkelerdir. Ele alınan ülkelerde, haftada uzun süre (6 saaten fazla ) okul dışında internet kullanan çocukların bulunduğu ülkelerde, çocukların okula ait olma hissi azalmaktadır. Sözlü bildiri OKUL DIŞI ÖĞRENME ORTAMLARININ ÖĞRENCİLER ÜZERİNDEKİ YANSIMALARI: KÖYCEĞİZ ATIK SU ARITMA TESİSİ ÖRNEĞİÖzet: Okul dışı öğrenme ortamları, bizzat yaparak ve yaşayarak daha iyi kavrayabilen öğrenciler için veya öğrenme sürecini sınıf dışına taşıyarak doğa ile bizzat etkileşim içerisinde olacak şekilde daha iyi öğrenenler için önemli fırsatlar sunmaktadır. Doğa yürüyüşü, bilim ve doğa kampı, botanik bahçesi, doğa tarihi müzesi, doğal yaşam parkı, yenilenebilir enerji kaynakları müzesi, geri dönüşüm tesisi, çeşitli bilim merkezleri, ulusal hava ve uzay müzesi fen bilimleri eğitiminin çeşitli konularında okul dışı öğrenme ortamları olarak görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, “Evsel Atıklar ve Geri Dönüşüm” konusu kapsamında Köyceğiz Atık Su Arıtma Tesisine gerçekleştirilen alan gezisinin, 7. sınıf öğrencilerinin çevre bilgi düzeylerine ve çevreye olan bakış açılarına etkisini tespit etmektir. Araştırma, 2016-2017 öğretim yılının birinci döneminde deneysel desenli araştırmalardan tek grup ön test–son test modeli ile yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubu, Muğla il merkezindeki bir devlet ortaokulunda öğrenim gören 27 (17 kız, 10 erkek) yedinci sınıf öğrencisinden oluşmaktadır. Gezi öncesinde Köyceğiz Atık Su Arıtma Tesisi öğrencilere tanıtılmış ve ön test uygulamaları yapılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Avan (2011) tarafından geliştirilen 5’li likert tipinde 22 maddeden oluşan “Çevre Bilgi Testi (ÇBT)” ile araştırmacı tarafından geliştirilen ve 7 açık uçlu sorudan oluşan “Evsel Atıklar ve Geri Dönüşüm Açık Uçlu Sorular” kullanılmıştır. Gezi sırasında ise konuya ilişkin 3 farklı ders etkinliği uygulanmıştır. Bu etkinlikler “Kirli Suyu Süzme” ,“Geri Dönüştürülmüş Kâğıt Yapma” ve “Geri Dönüştürülebilir Malzemelerden Kullanışlı El İşleri” şeklinde sıralanabilir. Elde edilen analiz sonuçları, ön test ve son test puanları arasında son test lehine anlamlı farklılıklar olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan katılımcıların 8 açık uçlu sorudan 1, 3, 4, 6a ve 6b sorularına verdikleri yanıtların son test lehine anlamlı farklılık gösterdiği görülürken; 2, 5 ve 7. sorulara verilen yanıtlar son test yönünde daha yüksek çıkmış ancak anlamlı farklılık oluşturmadığı görülmüştür. Ulaşılan sonuçlar incelendiğinde, Evsel Atıklar ve Geri Dönüşüm konusu kapsamında yapılan alan gezisi ve uygulanan etkinliklerin, öğrencilerin hem bilgi düzeylerini hem de konuyu günlük yaşamla ilişkilendirmelerini olumlu yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Fen Bilimleri dersleri, dört duvar arasında günlük yaşamdan kopuk işlenmektense, öğrencilerin öğrendiklerini günlük yaşamla ilişkilendirmelerini destekleyecek şekilde farklı okul dışı öğrenme ortamlarında gerçekleştirilebilir. Sözlü bildiri OKUL DIŞI ORTAMLARDA DEĞERLER EĞİTİMİ: HASTANE ZİYARETİÖzet: Doç. Dr. Sevgi Coşkun Keskin Sakarya Üniversitesi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü scoskun@sakarya.edu.tr Öğretmen Hakan Bayırlı Gebze Adem Yavuz İlkokulu hakan.bayirli73@gmail.com ÖZET Değerler davranışlarımıza rehberlik ederler ve mutlu bir kişi olabilmenin en hayati unsurlardandır (Yılmaz, 2010). Değerler sayesinde mutlu olan bireyler mutlu toplumu meydana getirirler. Bu nedenden dolayı değerler bir toplumu meydana getiren ve sürekliliğini sağlayan en önemli yapı taşlarından biridir. Değerlerin fert ve toplum için bu kadar önemli olması onun sonraki kuşaklara öğretimini de önemli kılmaktadır. Bu nedenle öğrenim çağındaki her bireye uygun ahlaki kararları almasına ve davranışlar sergilemesine katkı sağlayacak değerleri ve becerileri kazandırmak okulların ana görevlerindendir (Ekşi, 2003). Okullarda yapılan bu çalışmaların günümüzdeki adı değerler eğitimidir. Değerler eğitiminde göz önünde bulundurulması gereken hususlardan biri ise düz anlatım yöntemiyle değerleri öğrenciye kazandırmaktır ama bunun için daha çok öğrencinin aktif olduğu öğretim yöntemlerini kullanmak daha etkili olacaktır (Aydın, 2010). Bu çalışma değerler eğitiminin okul dışında da uygulaması bağlamında, hasta ziyareti etkinliği üzerine yapılmıştır. Hasta olan birini ziyaret etmek yüzyıllardan beri toplumumuzda yaşayan değerlerden biridir. Özellikle Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra bu değer toplumda daha çok yaşanmaya başlamıştır çünkü İslam dini hasta ziyaretini sürekli teşvik etmektedir (Çolak, 2011). Literatür incelendiğinde daha önce hasta ziyaretiyle alakalı çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Fakat bu çalışmalar tıp ve hemşirelik alanlarında olup ziyaret edilen hastalar üzerinde bıraktığı etkiler incelenmiştir (Hisar, 1992, Alagöz 2010). Eğitim alanında hasta ziyareti ve hasta ziyareti yapan kişi üzerindeki etkileri üzerine herhangi bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Çalışmadaki ziyaretin amaçları şunlardır: a) Ziyareti yapan kişilerde bazı değerlerin sergilenmesini sağlama b) Hasta ziyaretini bir davranış haline getirme c) Hastalara moral verme, onlara destek olma d) Toplumsal dayanışma ve kaynaşmayı arttırma e) Bu tür ziyaretleri eğitimin bir parçası görme. Nitel araştırma desenlerinden eylem araştırmasıyla yapılan bu çalışmanın amacı ise okul dışında değerler eğitimi ortamı olarak hastaneleri kullanma durumunun sonuçlarını paylaşmak, alternatif bir değerler eğitimi ortamı sunmak ve kendisi de bir değer olan hasta ziyaretinden hareketle öğrencilerin sergiledikleri değerleri ortaya koymaktır. Kocaeli Darıca’da eğitim görmekte olan 16 ortaokul son sınıf öğrencisiyle Darıca Farabi Devlet Hastanesi göğüs hastalıkları servisinde yatmakta olan hastalara ziyarette bulunulmuştur. Öncelikle ziyaret için hastane yönetiminden ve öğrencilerin ailelerinden gerekli izinler alınmıştır. Ziyaret öncesinde öğrencilere ön çalışma formu dağıtılarak görüşleri alınmıştır. Ziyaret esnasında hastalara sorabilecekleri sorular önceden belirlenmiştir. Ziyaret sonrasında öğrencilerden ziyaret hakkındaki duygu ve düşüncelerini, ziyaret esnasında kendilerini etkileyen olayları, ziyaretten çıkardıkları dersleri ziyaret sonrası değerlendirme formuna yazmaları istenmiştir. Ziyaret esnasında öğrencilerin bazı hastalarla diyalogları video ile kayıt altına alınmıştır. Ziyaret öncesi ve sonrası formlar karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve analiz edilmiştir. Analiz sonucunda öğrenciler ziyaret öncesi hayattan beklentilerini klişe sözlerle ifade ederken, ziyaret sonrasındaki ifadelerinde sağlıklı bir ömür sürmenin ne kadar önemli olduğunu fark ettiklerini dile getirmişlerdir. Bunun için sağlıklı beslenme, kötü alışkanlıklardan uzak durma, yürüyüş ve spor yapma, sigara içilen ortamlarda durmamaya gayret göstereceklerini belirtmişlerdir. Bu bağlamda sağlıklı olmaya önem verme, spora önem verme, şükretme, merhamet etme, kendine karşı sorumluluklarını yerine getirme, sabırlı olma değerlerinin önemine vurgu yapmışlardır. Bunların dışında hastalarla empati kurarak onları anlamaya çalışmışlardır. Özellikle hastaların sağlıklarını korumadıkları için yaşadıkları “pişmanlık”lara dikkat çekmişlerdir. Hasta ziyaretinin aslında hastalar açısından ne kadar değerli olduğuna ve hastaların bu durumunda gösterdikleri sevincin onları oldukça mutlu ettiği düşüncesini sıklıkla vurgulamışlardır. Son olarak da hasta ziyaret etmeyi kendilerinde alışkanlık haline getireceklerini söylemişlerdir. Bu bulgulara dayalı olarak bir okul dışı öğrenme ortamı olarak hastanelerin değerler eğitiminde kullanılmasını ve bunun için öğretmene gerekli fırsat ve kolaylıkların (ulaşım, izin, imkân, vs.) sağlanması önerilebilir. Sözlü bildiri OKUL DIŞI STEM ETKİNLİKLERİ GELİŞTİRİLMESİ VE UYGULAMALARA İLİŞKİN ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİÖzet: Güncel bir yaklaşım olan STEM; fen, teknoloji, mühendislik ve matematik disiplinlerini bütüncül bir şekilde ele alarak öğrencilerin günlük yaşamlarında bu disiplinlerle ilgili karşılaşacakları zorluklara çözüm üretebilecek bireyler haline gelmelerini hedeflemektedir. Bu sebeple, günümüzde FeTeMM yaklaşımının okullarda kullanılmasının ve öğrencilere bu anlayışın benimsetilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu araştırmada, 7. sınıf “Evsel Atıklar ve Geri Dönüşüm” konularında okul dışı STEM etkinlikleri geliştirilip uygulanması ve öğrencilerin bu uygulamalara ilişkin görüşlerinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Araştırma, 2016-2017 öğretim yılında Muğla il merkezinde bulunan bir ortaokuldaki 24 (12 kız, 12 erkek) yedinci sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin okul dışı STEM uygulamalarına ilişkin görüşlerini ortaya koymak amacıyla nitel verilerin toplandığı durum çalışması nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Okul dışı Fen gezileri kapsamında Ortaca Kar Geri Dönüşüm Tesisi ve Köyceğiz Atık Su Arıtma Tesisine gidilmiş, bu tesisler uzman kişiler tarafından öğrencilere tanıtılmıştır. Araştırma için 2 adet etkinlik geliştirilmiştir. Bunlar; “Atıksumatik Yapalım” ile “Çöpleri Sıkıştıran Araba Yapalım” etkinlikleridir. Öğrenciler etkinlikleri dörder kişilik altı grup halinde yapmışlardır. Gruplara süre verilip etkinlik çalışma yapraklarını doldurmaları beklenmiştir. Etkinlik çalışma yapraklarında «Ne Yapalım», «Kullanacağımız Malzemeler», «Mini Tasarım», «Mini Tasarım Çizimi», «Nasıl Yapalım», «Tasarım Çizimimiz», «Tasarım Uygulamamız», «Uygulama Fotoğrafları», «Tasarımımızı Değerlendirelim» başlıkları yer almaktadır. Öğrencilerin gruplar halinde çalışarak zihinlerinde oluşturduklarına ilişkin önce mini tasarımlar yapmaları, daha sonra gerçek tasarımlarını çizerek istedikleri malzemeleri kullanıp uygulamaları istenmiştir. Etkinlik uygulamalarından sonra 12 (dört gruptan 2’şer, bir gruptan 1 ve diğer gruptan 3) öğrenciye hazırlanıp uzman görüşleri alınarak geliştirilen 6 sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşmenin amacı, öğrencilerin etkinlik uygulamalarına ilişkin görüşlerini ortaya koymaktır. Yapılan görüşmeler için öğrencilerin izniyle ses kaydı alınmış; bunlar yazılı hale getirilerek tema, alt temalar, kategoriler, kişi sayısı (f) ve öğrenci görüşleri kodlamalarıyla birlikte içerik analizi yapılmıştır. Araştırma sonucunda görüşme yapılan öğrenciler okul dışı STEM etkinliklerini diğer fen derslerinden farklı bulduklarını, kendilerini geliştirdiklerini, öğrendiklerini somut hale getirdiklerini, günlük yaşamla ilişkilendirdiklerini ifade etmişlerdir. Uygulamanın olumsuz yönleri olarak ise hırs yaptıklarını ve malzeme eksikliğinden kaynaklı problemler yaşadıklarını belirtmişlerdir. Öğrencilere ileride yapmak istedikleri meslekler sorulduğunda, Mühendis olmak isteyen öğrencilerin görüşme yapılan grubun büyük kısmına hitap etmekte olduğu görülmüştür. Derslerin yapılan etkinlikler gibi işlenmesini istemeye büyük bir çoğunluk katılırken; öğrenciler derslerin bu şekilde daha eğlenceli, zevkli, akılda kalıcı, kolay ve etkileyici olacağını ifade etmişlerdir. Görüşme sonucundan da anlaşıldığı gibi, öğrenciler Fen derslerinde STEM etkinlikleri yapmaya olumlu bakmaktadırlar. Araştırmayla ilgili olarak; öğretmenlerin farklı konularda STEM yaklaşımına ilişkin uygulamalı eğitimler almaları, derslerinde öğrencilerine STEM etkinlikleri yaptırmaları, farklı sınıf düzeyleri ve konularda okul dışı STEM araştırmaları yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri OKUL MÜDÜRLERİNİN ÖĞRETMENLERİ İKNA ETMEDE KULLANDIKLARI YOLLARÖzet: Bu çalışmanın amacı, okul müdürlerinin, öğretmenleri ikna etmede zorlandıkları konuları ve öğretmenleri ikna ederken başvurdukları yolları tespit etmektir. Bu amaca bağlı olarak elde edilen bulgulardan hareketle, ikna olgusu üzerine açıklamalar yapmak, çalışmanın bir diğer amacıdır. Bu bağlamda, araştırmada, nitel araştırma desenlerinden fenomenoloji yaklaşımı kullanılmıştır. Araştırma grubunda yer alan katılımcılar, amaçlı örneklem yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemi kullanılarak seçilmiştir. Araştırmada Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı temel eğitim kurumlarında görev yapan 162 okul müdürü yer almıştır. Bu müdürlerin 129’u ilkokulda (118 erkek - 11 kadın) 33’ü (17 erkek- 16 kadın) okul öncesi eğitim kurumunda görev yapmaktadır. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığı ile toplanmış ve içerik analizi tekniği ile incelenmiştir. Elde edilen ön bulgulara göre okul müdürlerinin öğretmenleri ikna etmede en çok zorlandıkları konular, eğitsel etkinlikler, idari işler ve veli ile iletişim başlıkları altında toplanmıştır. Okul müdürlerinin öğretmenleri ikna etmekte en çok zorlandıkları eğitsel etkinliklerin, eğitimdeki yenilikleri takip etmek, proje yazmak ve teknolojiyi verimli kullanmak olduğu anlaşılmıştır. Okul müdürlerinin idari işler ile ilgili açıklamaları incelendiğinde ise, öğretmenleri ikna etmekte en çok zorlandıkları konuların nöbet tutmak ve resmi evrakların takibi olduğu anlaşılmaktadır. Son olarak, okul müdürlerinin, öğretmenleri veliler ile etkin iletişim kurma konusunda ikna etmekte zorlandıkları ortaya çıkmıştır. Okul müdürlerinin öğretmenleri ikna etmede kullandıkları stratejiler incelendiğinde ise yanıtların iki başlık altında toplandığı görülmüştür. Bunlar, etkili iletişim kurma ve hukuki süreçlere başvurma olarak adlandırılmıştır. Etkili iletişim kurma sürecinde müdürler, öğretmenlerle empati kurduklarını ve onlara model olduklarını ifade ederken, hukuki süreçlere başvurma yolu olarak da yönetmeliği öğretmenlere tebliğ ettiklerini vurgulamışlardır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÇAĞDA ÇOCUĞU OLAN ANNELERİN ANNE-BABA-ÇOCUK ETKİLEŞİM DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİÖzet: Çocuğun bebeklik döneminden itibaren etkileşime girdiği en yakın çevresi ailesidir. Çocuk ailesi sayesinde bilgi ve beceriler edinir, sosyalleşir. Okul öncesi dönemde çocuğun dış dünyayla tanışması ailesi aracılığıyla gerçekleşir. Çocuğun gelişimini önemli ölçüde etkileyen aile, çocuğun hayatındaki ilk sosyal kurumdur. Ailenin yapısı, büyüklüğü ve işlevleri içinde yaşanan topluma ve zamana göre değişkenlik gösterse de çocuğun gelişiminde anne ve babanın etkisi bulunur. Anne ve babalar çocuklarının en etkili ve en önemli eğiticileri arasındadır. Bu yüzden erken çocukluk döneminde çocuk-aile etkileşimi ve iletişimi dikkatle araştırılan konular arasındadır. Anne baba etkileşim davranışları; anne babaların birbirleriyle olan iletişimi, birbirlerine ve çocuklarına yönelik tutum ve davranışları, eşinden beklentileri ve bu beklentilere uygun yaklaşımlarını kapsamaktadır. Anne babaların çocuk yetiştirirken annelik veya babalık rolleri geçişlerine izin veren veya engelleyen eşlerin birbirlerine karşı gösterdikleri etkileşim davranışlarıdır. Bu araştırmanın amacı, okul öncesi çağda çocuğu olan annelerin anne-baba-çocuk etkileşim davranışlarının incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda, annelerin çocuklarıyla ve eşleriyle algıladıkları etkileşim düzeyleri, çocuklarıyla etkileşimlerini etkileyen faktörler, benimsedikleri anne-babalık anlayışları, eşleriyle algıladıkları etkileşim türü ve eşleriyle daha iyi bir iletişim kurmak için beklentileri incelenmiştir. Bu çalışma nitel araştırma yöntemlerinden “Olgubilim (Fenomenoloji)” deseniyle tasarlanmıştır. Araştırmada İstanbul ili Avrupa ve Anadolu yakasından kolay ulaşılabilir örneklem yoluyla seçilen birer ilçeden (Gaziosmanpaşa ve Kadıköy) 2 okul öncesi eğitim kurumundan toplam 13 gönüllü katılımcıyla yüz yüze görüşülmüştür. Çalışmaya gönüllü katılan ve okul öncesi çağda çocuğu olan bu annelere araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış sorular yüz yüze yöneltilmiş, bazı durumlarda açıklamalar da istenmiştir. Verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz ve içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmanın nitel bulgularına göre; annelerin tamamına yakını çocuğuyla ve eşiyle etkileşiminden memnun olduğunu belirtmiştir. Annelere göre çocuklarıyla etkileşimini çocukla ilgili faktörler (çocuğun mizacı, cinsiyeti, sağlığı, davranışları), aile içi faktörlerden (anne babanın mizacı, çocukla iletişim, kaliteli zaman geçirme, baba katılımı) ve aile dışı faktörlerden (okul, teknoloji, gelenek ve görenekler, uzman ve kaynak desteği) etkilenmektedir. Annelerin çoğu kendi anne babalık anlayışını “eşitlikçi” olarak tanımlasa da ifade ettikleri anne babalık davranışları sözleriyle çelişmektedir. Verdikleri örnekler pek de “eşitlikçi” davranış göstermediklerini ortaya koymuştur. Annelerin çoğu eşleriyle iletişim türlerinin konuya göre değiştiğini ifade etmişler, çocuk ve ev ile ilgili konularda kendilerinin, maddi konularda ise eşlerinin daha baskın olduğunu belirtmişlerdir. Anneler eşleri ile daha iyi bir etkileşim kurmak için uzman ve kaynaklardan bilgi almanın yanı sıra eşinin daha katılımcı olmasını, iletişiminin daha güçlü olmasını ve çalışma koşullarının daha rahat olmasını beklemektedir. Elde edilen bulgular, ilgili literatür çerçevesinde tartışılmıştır. Bulguların anne-babalara yönelik eğitim çalışmalarına katkı sağlayacağı umulmaktadır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLAR İÇİN FEN MOTİVASYON ÖLÇEĞİ: TÜRKİYE UYARLAMA ÇALIŞMASIÖzet: Bu araştırmanın amacı, Oppermann, Brunner, Eccles, & Anders (2018) tarafından geliştirilmiş olan Okul Öncesi Çocuklar için Fen Motivasyon Ölçeği’nin Türkiye için uyarlama çalışmasını yaparak ölçeğin geçerlik ve güvenirlik analizlerini gerçekleştirmektir. Uyarlama sürecinin ilk basamağında dilsel eşdeğerlik çalışmaları gerçekleştirilmiştir. İlk adım olarak ölçek, kaynak dil olan İngilizce’den hedef dil olan Türkçe’ye çevrilmiştir. Okul öncesi alan uzmanlarının görüşlerine sunulan taslak form üzerinde uzmanlardan gelen değerlendirmeler dikkate alınarak gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Oluşturulan Türkçe formun dil ve anlatım bakımından uygunluğunun incelenmesi amacıyla Türkçe Eğitimi alanında çalışan bir öğretim üyesinin görüşüne sunulmuş ve uygunluğu değerlendirilen ölçeğin, 20 çocuk ile ön uygulaması gerçekleştirilmiştir. Ön uygulamalarda, ölçeğin yönerge ve maddelerinin uygulama sürecinde çocuklar tarafından anlaşılıp anlaşılmadığı değerlendirilmiştir. Son aşamada ise geri çeviri yöntemi kullanılmış ve ilk uygulamadan önceki son kontroller gerçekleştirilerek ölçeğe nihai şekli verilmiştir. Okul Öncesi Çocuklar için Fen Motivasyon Ölçeği’nin geçerlik-güvenirlik analizlerini gerçekleştirmek üzere araştırma verileri Adana ili merkez ilçelerinde okul öncesi eğitime devam eden 303 çocuktan elde edilmiştir. Elde edilen verilerin analizinde SPSS 21 ve AMOS 18 paket programları kullanılmıştır. Ölçeğin yapı geçerliğini test etmek üzere açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizleri yapılmıştır. Açımlayıcı faktör analizi neticesinde ölçeğin orijinal yapısı ile uyumlu olarak 28 maddeden oluşan iki faktörlü yapı tespit edilmiştir. Birinci faktörde yer alan 15 madde için faktör yük değerleri .43 ile .67 arasında değişirken ikinci faktördeki 13 madde için değerler .33 ile .68 arasında değişmektedir. Doğrulayıcı faktör analizi sonuçları iki faktörlü bu yapının genel olarak kabul edilebilir uyum gösterdiğini ortaya koymuştur (χ2=441.344; χ2/sd=1.25; RMSEA=.03; AGFI=.90; GFI=.92; NFI=.85; CFI=.97). Ölçeğin Türkçe formunun güvenirliğini belirlemek amacıyla Cronbach α iç tutarlılık katsayısı hesaplanmıştır. Yapılan analiz sonucunda birinci faktör için katsayı değeri .86 olarak hesaplanırken ikinci faktör için katsayı değeri .85 olarak hesaplanmıştır. Ölçeğin 28 madde için iç tutarlılık katsayısı .89 olarak saptanmıştır. Maddelerin ayırt ediciliklerini belirlemek amacıyla üst % 27 ve alt % 27’lik grupların madde ortalama puanları arasında yapılan t-testi sonuçları, ölçekteki maddelerin bireyleri ayırt etmede yeterli olduğunu göstermiştir. Son olarak ölçeğin belirlenen iki faktörüne yönelik ortalama ve standart sapma değerleri ile faktör puanları arasındaki korelasyon katsayıları hesaplanmış ve faktörlerin birbirinden bağımsız bir yapıda olduğu belirlenmiştir. Araştırma bulguları Okul Öncesi Çocuklar için Fen Motivasyon Ölçeği’nin Türkçe formunun geçerli ve güvenilir olduğuna işaret etmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLAR İÇİN HAZIRLANMIŞ OYUN YAZILIMLARINDAKİ KAVRAMLARIN İNCELENMESİÖzet: Gelişen teknoloji nedeniyle günümüzde anne babaların çocuklarıyla evde birlikte zaman geçirme etkinlikleri gözlemlendiğinde pek çok anne babanın çocuklarına telefon ve tabletlerden oyun oynamalarına izin verdikleri, bu oyunları eğitici buldukları, çoğu zamanda çocuklarını oyalamak için oyun yazılımlarını kullandıkları literatür araştırmalarıyla ortaya konmuştur. Anne babalar artık çocuklarını internetle, bilgisayarla ve telefon veya tabletle başbaşa bırakmakta , özellikle okul öncesi dönem çocukları oyunların içeriğinden, oyun sırasında karşılaşılan reklamlardan etkilenmkete, oyun üreticileri tarafndan birere tüketici olarak görülmekte ve gelecekteki tüketici rollerine hazırlanmaktadırlar. Bu araştırmanın amacı bu oyun yazılımlarının eğitici olup olmadıklarıyla ilgili somut bir görüş ortaya koymaktır. Araştırmayla ilgili en iyi sonuçlara ulaşabilmek amacıyla seçkili örneklem yöntemi yoluyla sanal mağaza üzerinde en çok indirilen oyun yazılımlarından 20 tanesi seçilmiştir. seçilen bu oyunlar 2013 MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) Okul Öncesi Eğitim Program Kitabında yer verilen kavramlardan oluşan bir kontrol listesi hazırlanarak tek tek oyunların her bölümü incelenmiş ve içerdikleri kavramlar belirlenmiştir. Araştırma bulgularına göre eğitici oyun yazılımlarında belli kavramlar üzerinde sıklıkla durulduğu, bazı kavramlara hiç yer verilmediği saptanmıştır. En çok yer verilen kavramlar renk, boyut, şekil kavramları olarak belirlenmiştir. Bu kavramların veriliş biçimlerinde genelde eşleştirme çalışmaları yöntemi kullanıldığı, kavramların isimlerinin seslendirilmediği de ortaya çıkan diğer bulgulardandır. Araştırmanın sonucunda oyunlarda yer verilen kavramların çeşitlendirilmesi gerektiği, kavramların sözel olarak isimlendirilmesi gerektiği, eğitici oyun adıyla piyasaya sürülen oyunlarda tüm kavramlara eşit düzeyde görsel ve işitsel düzeyde yer verilmesi gerektiği saptanmıştır. ayrıca eğitici oyunlarda olması gereken diğer özelliklerde ortaya konarak aile ve öğretmenlere rehber olacak sonuçlara ulaşılmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARDA OYUN VE OYUNCAK ALGISININ BAŞARI FAKTÖRLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ: BİR META ANALİZ ÇALIŞMASIÖzet: Çocukların doğumları ile başlayan oyun aktiviteleri, davranışlarının pekişmesinin yanında beceri gelişimine de destek sağlamaktadır. Çocuğun oyunlar ile destekledikleri ve gelişim sağladıkları beceriler; nesnel dünya ve insanlar hakkında bilgi edinmelerine, zihinsel açıdan birikmiş enerjinin dışa vurumu ile bedenin roller ve ritüeller üzerinden gerek sosyal ve gerekse iç dünyalarını çevreye yansıtarak dilsel gelişime yönelik beceriler açısından gruplandırmak mümkündür. Oyun ile alakalı bütün bu kuramsal yaklaşımlar, oyunun okul öncesi dönemde önemli bir yeri olduğunu göstermektedir. Uygun şekilde dizayn edilmemiş eğitim ortamlarında, çocukların gelişimsel açıdan olumsuzluklarla karşılaştığı, bundan farklı olarak uygun dizayn edilmiş eğitim ortamlarında, çocukların fiziksel ve duygusal gelişiminin olumlu yönde etkilendiği, zihinsel gelişimlerinin hızlandığı, eğitici roller açısından olumlu davranışların pekiştiği tespit edilmiştir. Bu çalışmanın amacı 2002-2019 yılları arasında okul öncesi çocuklarda oyun ve oyuncak algısının başarıya etkisini meta analiz yöntemi çerçevesinde genel etki büyüklüğünü hesaplamak, sosyal değişkenlerin bilişsel başarı ve fen bilimleri boyutlarında ele almaktır. Bu bağlamda konu ile ilgili yapılmış olan bilimsel çalışmalar ele alınarak belirlenen kriterler çerçevsinde 17 çalışma meta analiz yöntemi ile incelenmiştir. Bu çalışmada elde edilen meta analiz sonuçları değerlendirildiğinde Oyun ve oyuncak algısının okul öncesi çocukların başarıları üzerindeki etki büyüklüğü 0, 923 olarak hesap edilmiştir. Söz konusu etki etki büyüklüğü Cohen (1988) ve Thalheimer ve Cook (2002) tasnifine göre geniş düzey etki büyüklüğü olarak açıklanmaktadır. Oyun temelli öğrenmenme yönteminin okul öncesi çocukların fen bilimlerine yönelik tutumları üzerindeki etki büyüklüğü 0,560 olarak hesap edilmiştir. Söz konusu etki etki büyüklüğü Cohen (1988) ve Thalheimer ve Cook (2002) tasnifine göre orta düzey etki büyüklüğü olarak açıklanmaktadır. Sonuç olarak oyun ve oyuncak algısının, okul öncesi çocuklardaki akademik ve sosyal başarı açısından anlamlı bir etki göstermektedir. Oyun temelli öğrenmenin ise fen bilimlerine yönelik tutum üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Araştırma dahilindeki mevcut çalışmalarda ayrıca Oyun ve oyuncak kullanımının öğrenme alanlarına bölgesel algıya ve yaşa göre etki büyüklükleri kıyaslanarak hesaplanmıştır. Çalışmada elde eidlen sonuca göre Oyun ve oyuncak algısı, okul öncesi çocukların fen ve sosyal başarılarına ve tutum algılarına olumlu yönde etki etmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARIN DUYGU DÜZENLEME VE BENLİK ALGISI İLE OYUN BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Bu çalışmada okul öncesi dönem 5-6 yaş çocukların duygu düzenleme ve benlik algıları ile oyun becerileri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada nicel araştırma yöntemlerinden tarama modelinin kullanılmıştır. Çalışma Gaziantep il Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı bağımsız anaokullarından Şahinbey İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı 17 bağımsız anaokulu çalışmanın evrenini oluşturmuştur. Bu okullar arasından rastgele seçilen 9 okuldan 6 yaş 129 çocuk çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan çocuklara ilişkin demografik bilgilerin yer aldığı “Kişisel Bilgi Formu”, Shields ve Cicchetti (1997) tarafından geliştirilen Batum ve Yağmurlu (2007) tarafından Türkçe ‘ye uyarlanan “Duygu Düzenleme Ölçeği”, Demoulin (1995-1998) tarafından geliştirilen Turaşlı (2014) tarafından Türkçe ’ye uyarlanan “Demoulin Çocuklar için Benlik Algısı Ölçeği” ve Fazlıoğlu, Ilgaz ve Papatga (2013) tarafından geliştirilen “Oyun Becerileri Değerlendirme Ölçeği” kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 21 paket programı aracılığı ile analiz edilmiştir. Verilerin normal dağılmamasından dolayı gruplar arası karşılaştırmalarda Mann-Whitney U testi, değişkenler arasındaki ilişkiye ise korelasyon analizi ile bakılmıştır. Elde edilen sonuçlar literatür ile desteklenerek tartışılmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ALICI-İFADE EDİCİ KELİME BİLGİSİNİN YORDAYICISI OLARAK EV-İÇİ OKURYAZARLIK ORTAMININ İNCELENMESİÖzet: Okul öncesi dönem kelime bilgisi, çocukların sözel dil gelişiminin göstergesi olmakla birlikte gelecek okuma başarılarının da güçlü yordayıcılarından biridir (De-Jong ve Leseman, 2001; Muter, Hulme, Snowling, ve Stevenson, 2004; NELP, 2008; Storch ve Whitehurst, 2002). Kelime bilgisi çocukların çevreleri ile iletişim kurma, algılama, anlamlandırma ve kendilerini ifade etme süreçlerinde kullandıkları önemli bir araçtır. Aynı zamanda yazılı dilden anlam kurma süreci olan okuma becerisi için de temel unsurlardan biridir. Çocuklar hem akademik başarıları hem de sosyal yaşamları için önem taşıyan kelime bilgisini, yaşamlarının ilk yıllarından itibaren çevreleri ile etkileşimleri sonucu kazanmaya başlamaktadırlar (Bee, 2000; Pancsfor ve ark. 2008; Pikulski ve Templeten, 2004; Snow, 1977). Kelime kazanım sürecinde çocukların ilk çevreleri olan ev ortamları ve ilk etkileşim kurdukları ebeveynleri büyük rol oynamaktadır (Leseman ve Jong, 1998; Quiroz, Snow ve Zhao, 2010; Weizman ve Snow, 2001). Uluslararası alanyazında birçok araştırma çocukların kelime kazanımlarını destekleyen çocuk-ebeveyn etkileşimlerini ve ev-içi dil deneyimlerini ortaya koymaya çalışmaktadır (Akhtar, Dunham ve Dunham, 1991; Duursma ve ark. 2007; Frijters, Barron ve Brunello, 2000; Hoff, 2003). Ulusal alanyazında ise sınırlı sayıda çalışmanın (örn: Erdoğan, Şimşek-Bekir ve Aras, 2005; Kayılı, Koçyiğit ve Erbay, 2009; Yıldırım-Doğru, Konuk-Er ve Demiray, 2010) okul öncesi dönem kelime bilgisini ele aldığı görülmekle birlikte ev-içi okuryazarlık ortamı ile alıcı-ifade edici kelime bilgisi arasındaki ilişkiyi inceleyen basılı bir çalışmaya rastlanamamıştır. Uluslararası Okuma. Becerilerinde Gelişim Projesi (PIRLS, 2001) araştırma sonuçlarına göre Türkiye, ev-içi okuryazarlık ortamı indeks sıralaması açısından uluslararası ortalamanın gerisinde yer almaktadır. Uluslararası veriler kullanarak yapılan karşılaştırmalı araştırmalar, ev-içi okuryazarlık ortamının sadece sosyo-ekonomik düzey ile ilgili olmadığına, aynı zamanda toplumların okuryazarlık kültürleri ile de ilişkili olduğuna dikkat çekmektedir (Evans, Kelley, Sikora ve Treiman, 2010; Kelley, Evans ve Sikora, 2006). Bu çalışma kapsamında öncelikle Türkiye bağlamında okul öncesi dönem ev-içi okuryazarlık ortamının özelliklerinin araştırılması hedeflenmiştir. Bununla birlikte, okul öncesi dönem alıcı-ifade edici kelime bilgisi ile ev-içi okuryazarlık ortamı arasındaki ilişkinin incelenmesi ve kelime bilgisinin yordayıcısı olan ev-içi okuryazarlık deneyimlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın verileri Türkçe için özgün geliştirilmiş ve norm çalışması yapılmış Türkçe İfade Edici ve Alıcı Dil (TİFALDİ) Testi (Kazak-Berument ve Gül-Güven, 2013), Ev-İçi Okuryazarlık Ortamı Ölçeği (Marjanovic Umek, Podlesek ve Fekonja, 2005) ve aile bilgi formu ile toplanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Ankara’da okul öncesi eğitim kurumlarında öğrenim gören 5 yaş grubu 168 çocuk oluşturmaktadır. Araştırma verileri SPSS 22. istatistik programı kullanılarak analiz edilmiştir. Öncelikle, ev-içi okuryazarlık ortamı ve bazı demografik değişkenlere ilişkin betimsel analizler sunulmuştur. Çocukların cinsiyet, yaş ve kardeş sayısı gibi değişkenlere göre kelime bilgisi puanları arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığı tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile test edilmiştir. Okul öncesi dönem alıcı-ifade edici kelime bilgisinin yordayıcısı olan değişkenler çoklu regresyon analizi ile incelenmiştir. Sonuçlar ilgili alanyazın ışığında tartışılacaktır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUĞUNA SAHİP ANNE VE BABALARIN DUYGU SOSYALLEŞTİRME DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın temel amacı okul öncesi dönem çocuğuna sahip anne ve babaların duygu sosyalleştirme davranışlarının incelenmesidir. Bu temel amaç çerçevesinde anne ve babaların, çocuklarının duygularına verdikleri tepkiler karşılaştırılmıştır. Bunun yanında anne ve babaların çocukların duygularına verdikleri tepkilerin eğitim düzeylerine, yaşlarına, çalışma durumlarına ve yaşadıkları ilçeye göre anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığı araştırılmıştır. Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu çocukları 2018-2019 eğitim-öğretim yılında İstanbul ili Beşiktaş, Küçükçekmece ve Esenler ilçelerine bağlı resmi bağımsız anaokulları ve resmi anasınıflarında eğitim gören 357 baba ve 378 anne oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak; araştırmacılar tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu” ve O’neal ve Magai (2005) tarafından geliştirilen ve Ersay (2014) tarafından Türkçe’ye uyarlaması yapılan “Çocukların Duygularına Verilen Tepkiler Ölçeği (Ebeveyn Formu)” kullanılmıştır. Ölçek, 15 madde ve 5 alt ölçekten (ödüllendirme, cezalandırma, ihmal etme, dikkat dağıtma, büyütme) oluşmaktadır. Verilerin analizinde SPSS (The Statistical Packet for The Social Sciences) 25.0 paket programından yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda edinilen bulgulara göre; ödüllendirme ve büyütme tepkilerini anneler daha fazla kullanırken, ihmal etme tepkisini babalar daha fazla kullanmaktadır. Anne ve babaların eğitim düzeyi yükseldikçe ceza, büyütme ve avutma tepkilerini daha az kullandığı görülmüştür. Anneler yaşı ilerledikçe büyütme tepkisini daha az tercih etmektedir. Herhangi bir işte çalışmayan anneler çalışan annelere göre ceza, büyütme ve avutma tepkilerini daha çok kullanmaktadır. Sosyoekonomik düzeyi daha düşük ilçelerde yaşayan anneler, sosyoekonomik düzeyi daha yüksek ilçelerde yaşayan annelere kıyasla ceza ve avutma tepkilerini daha fazla tercih etmektedir. Sosyoekonomik düzeyi daha düşük ilçelerde yaşayan babalar, sosyoekonomik düzeyi daha yüksek ilçelerde yaşayan babalara kıyasla ceza, büyütme ve avutma tepkilerini daha fazla kullanmaktadır. Babaların yaşı ve çalışma durumları ile çocukların duygularına verdikleri tepkiler arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARINA YÖNELİK ÇOCUK KİTAPLARININ İNCELENMESİÖzet: Çocukların öğrenmesinin ve algılama hızlarının çok yüksek olduğu okul öncesi dönemde, çocukların farklı uyarıcılarla buluşmaları önemlidir. Bu uyarıcılardan biri olan çocuk kitapları çocuğun bilişsel, sosyal ve dil gelişimini desteklerken, çocuğun eğlenmesini sağlar. Çocuk edebiyatının önemini daha iyi anladığımız bu dönemde, çocuklara ulaşan eserlerin çocukların gelişimlerini destekleyen, onlara kitap okuma alışkanlığı kazandıran ve ilgi çekici olması gerekir. Bu çalışmanın amacı, okul öncesi dönem çocuklarına yönelik hazırlanan kitapların, bir çocuk kitabının taşıması gereken dış yapı ve iç yapı ölçütlerini ne ölçüde taşıdığını ortaya koymaktır. Bu kapsamda 2010-2015 yılları arasında basılmış çeşitli türlerde rastgele seçilmiş 80 çocuk kitabı araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Araştırmada kullanılan yöntem doküman incelemesi olup, nitel bir çalışmadır. Kitaplar araştırmacı tarafından hazırlanan, çocuk kitaplarının içerik ve fiziksel ölçütlerini saptamaya yarayan beş farklı araçla incelenmiştir. İçerik özelliklerinde dil ve anlatım, konu ve resimleme başlıkları incelenirken, dış yapı özelliklerinde kitabın tasarımı ve künyesi incelenmiştir. Verilerin analizinde frekans ve yüzde kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda; resimlemede çocukların ilgilerini çekebilecek renkler ve karakterler kullanıldığı tespit edilmiştir. Kitaplardaki kağıt kalitesinin önceki yıllarda yayınlanan kitaplara göre daha iyi olduğu görülmüştür. Ancak bazı kitap konularının çocukların gelişim düzeyine uygun olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca bazı kitaplarda dil bilgisi hatalarının olduğu, konu anlatımında bütünlüğün sağlanmadığı, kitabın künyesinin olmadığı, kahramanların olumlu özelliklerinin tam olarak vurgulanmadığı görülmüştür. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ ÇEVREYE YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, 60-72 aylık çocukların çevreye yönelik (ekosentrik veya antroposentrik) tutumlarını incelemektir. Doğanın var olan dengesini koruması ve sürdürebilmesi için çocukların doğayı korumaya yönelik uygun tutum ve davranış geliştirmeleri önemlidir. Okul öncesi, insan davranışlarının erken ve bilinçli bir şekilde şekillendirildiği bir dönem olup, çocukların bu tutum ve davranışları geliştirmesinde okul ve aileler olmak üzere sosyal çevreleri önemli bir rol oynarlar. Dolayısıyla çocukların çevreye karşı tutumları hakkında bilgi sahibi olmak, çevre eğitimi politikaları geliştirme açısından önemli olacaktır. Çalışmada çocukların çevreye yönelik tutumları cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey ve ailenin eğitim düzeyi gibi değişkenlere göre incelenmiştir. Çocuklarla yapılan görüşmelerde Musser & Diamond (1994) tarafından geliştirilip, Kahriman-Öztürk (2010) tarafından Türkçeye uyarlanan The Children’s Attitudes toward the Environment Scale-Preschool Version (CATES-PV) görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu; tüketim, çevreyi koruma, geri dönüşüm ve yaşam alışkanlıkları bakımından dört farklı çevresel konuyu temel almaktadır. Çalışmada şu sorulara yanıt bulunmaya çalışılmıştır: a)Okul öncesi dönem çocukları çevreye yönelik ekosentrik mi yoksa antroposentrik mi tutum göstermektedir? b) Okul öncesi dönem çocuklarının çevreye yönelik tutumlarında cinsiyetleri açısından farklılık var mıdır? c) Çocukların çevreye yönelik tutumları ailelerin sosyo-ekonomik düzeylerine ve eğitim düzeylerine göre farklılık göstermekte midir? Çalışmaya, İzmir il merkezinde yaşayan 60-72 aylık 40 çocuk katılmıştır. Veriler nicel araştırma yöntemi ile analiz edilmiştir. Çocuklarla yapılan görüşmelerde çevreye yönelik tutumlarının analizi için verilen cevaplara yönelik bir kodlama çerçevesi oluşturulup betimsel analiz kullanılmıştır. Çocukların çevreye yönelik göstermiş oldukları tutumların cinsiyet ve diğer değişkenler açısından incelenmesi için yapılan analizlerde SPSS 21 Programı kullanılmıştır. Bulguların analizi devam etmekle birlikte, ön analiz sonuçlarında, çocukların tüketim alışkanlıkları, geri dönüşüm ve yaşam alışkanlıkları konularına ilişkin çevresel tutumları ile ilgili sorulara cevapları ekosentrik olmakla birlikte, bu tutumlarının nedenleri ile ilgili sorulara cevapları incelendiğinde çoğunlukla antroposentrik tutuma sahip oldukları görülmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ DİJİTAL OYUN TERCİHİNİN EBEVEYN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ DİJİTAL OYUN TERCİHİNİN EBEVEYN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ THE ASSESMENT OF THE PREFERENCE OF THE DIGITAL MEDIA GAMES OF PREE-SCHOOL CHILDREN ACCORDING TO VIEW OF THE PARENTS Yazar1 Rumeysa ÇAPUK Yazar2 Gülten KOYUNCU Yazar3 Pınar BİCERİK Yazar4 Ayşe Nur EZER Yazar5 Mihriban ÖZCAN Çocuğun gelişiminde ve eğitiminde önemli bir unsur olan oyun; teknolojinin gelişmesiyle birlikte pek çok değişime uğramıştır. Gelişen teknoloji ile birlikte günümüzde her evde varlığını koruyan dijital medya unsurları- televizyon, bilgisayar, tablet ve akıllı telefonlar- çocukların kolay erişebildiği ve sıklıkla tercih ettiği araçlar haline gelmiştir. Çocukların dijital tercihi onların oyun kavramına bakışını da etkilemiştir. Yapılan çalışmalar incelendiğinde oyunun; şekil, biçim, oynanan ortam, oynanılacak kişi sayısı ve gerekli araç gereçler bakımından farklılaştığı görülmektedir. Önceden seksek, saklambaç, topaç, yakar top, beştaş, gibi oyunları oynayan çocukların günümüzde bu oyunları tercih etmedikleri onun yerine; dijital oyun platformlarındaki oyunları tercih ettikleri görülmektedir. Çocukların değişen oyun tercihlerinde sadece teknoloji faktörünün etkili olmadığı aynı zamanda içinde bulundukları çevre, aile ve yaşam koşullarının da etkisi göz önüne alınmalıdır. Çocuğun içinde bulunduğu sosyal çevrenin ve ebeveynlerin oyun kavramına yükledikleri anlamın çocuğun oyun tercihini etkilediği düşünülmektedir. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarının oynadıkları oyunlarla ilgili duygu, düşünce ve dijital oyuna bakış açıları önemli yer tutmaktadır. Okul öncesi dönem çocuklarının dijital oyun tercihlerinin ebeveyn görüşlerine göre değerlendirilmesi amacıyla yapılan bu çalışma nitel araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği ile gerçekleştirilmiştir. Görüşme için ebeveynlerin çocuklarının oynadıkları dijital oyunla ilgili düşüncelerini öğrenmek amacıyla araştırmacılar tarafından yarı yapılandırılmış soruların bulunduğu bir form hazırlanmıştır. Hazırlanan form ölçme ve değerlendirme, rehberlik ve psikolojik danışmanlık ve okul öncesi alanlarında uzman 3 kişi tarafından incelenmiş ve uzman görüşü alınmıştır. Uzman görüşü sonunda formda gerekli düzenlemeler yapılarak forma son hali verilmiştir. Yanlılığı önlemek amacıyla görüşmeler aynı araştırmacı tarafından yapılmıştır. Görüşmelerde veri kaybını önlemek amacıyla bir araştırmacı görüşme sorularını katılımcılara yöneltirken diğer araştırmacı tarafından görüşmeler yazı ile kayda alınmıştır. Görüşmeler bireysel olarak sessiz bir odada yapılmıştır. Görüşme sonunda katılımcılara verdikleri cevaplar gösterilmiş, onayları alınarak görüşme sonlandırılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu seçilirken kolay ulaşılabilir örneklem tercih edilmiştir. Araştırmanın veri toplama aşaması devam etmektedir. Veri toplama aşaması bitince toplanan verilere içerik analizi yapılacaktır. Elde edilen verilerle bulgular tartışılacaktır. Anahtar kelimeler: dijital oyun, okul öncesi dönem, ebeveyn keywords: digitalgame, preschool, parents Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ FEN İLE İLGİLİ MERAK ETTİĞİ KONULARA OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN PROGRAMLARINDA YER VERME DURUMUÖzet: Okul öncesi dönemde verilen fen eğitiminin çocukların tüm gelişim alanlarına olumlu katkıları olduğu yadsınılamaz bir gerçektir. Literatür incelendiği zaman, okul öncesi dönemde verilen fen eğitiminin, okul öncesi dönem çocukların merak duygusunu tatmin etmesinin yanında araştırma yapma, deneme yanılma, problemlere çözüm yolları bulma gibi üst biliş düzeylerini arttırmakta ve bilimsel süreç becerilerini desteklediği yönünde sonuçlar elde edilmiştir. Bu araştırmanın amacı, okul öncesi dönem çocuklarının merak ettiği fen ile ilgili konulara, okul öncesi öğretmenlerinin programlarında yer verme durumunu ortaya çıkarmaktır. Nitel bir araştırmadır. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 233 çocuğa fen ile ilgili merak ettikleri sorulmuştur. Çocukların vermiş olduğu cevapların listesi çıkarılmış ve frekansları tespit edilmiştir. Çocukların en çok merak ettiği beş konu ile ilgili okul öncesi öğretmenlerine yönelik görüşme soruları oluşturulmuştur. Okul öncesi öğretmenlerine yönelik oluşturulan görüşme formunda demografik bilgilere yer verilmiş ve çocukların merak ettiği beş fen konusuna programlarında nasıl verdiklerine yönelik sorular yer almaktadır. 30 okul öncesi öğretmeni ile yüz yüze görüşmeler yapılarak veri toplanmıştır. Katılımcıların izni dahilinde ses kaydı alınmıştır. Resmi ve özel kuruma devam eden 6 yaş okul öncesi çocuğu ile resmi ve devlete bağlı ana okullarında görev yapmakta olan okul öncesi öğretmenleri araştırmanın çalışma grubunu oluşturmaktadır. Veriler içerik analizi yapılarak çözümlenecektir. Veri toplama süreci sona ermiş, veri analizi halen devam etmektedir. Araştırmanın beklenen sonuçları arasında, okul öncesi dönem çocuklarının en çok merak ettiği fen konuları onlara yöneltilen sorular doğrultusunda tespit edilmiş ve öğretmenlerin bu konulara programlarında yer verip vermedikleri, hangi etkinliklere ne şekilde yer verdikleri değerlendirilmiştir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ İLKOKULA İLİŞKİN ALGILARIÖzet: Bu araştırma okul öncesi dönem çocuklarının ilkokulla ilgili fikir ve algılarını araştırmak amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2019-2020 eğitim öğretim yılı güz döneminde Kahramanmaraş Onikişubat ilçesinde resmi bağımsız bir anaokuluna yeni başlayan veya daha önce okul öncesi eğitim almış olan kayıt yaşı ilkokula da uygun olan 69 ay ve üzeri toplam 20 çocuk oluşturmaktadır. Araştırmada araştırmacılar tarafından geliştirilen ve çocukların demografik özelliklerine ilişkin bilgilerin de yer aldığı ‘Okul Öncesi Dönem Çocuklarının İlkokul Algısı Çocuk Görüşme Formu’ kullanılmıştır. Araştırma örneklemini oluşturan çocukların ilkokula ilişkin görüşlerini derinlemesine ele alabilmek için nitel araştırma yöntemlerinden biri olan görüşme tekniğinden yararlanılmış ve yapılan her bir görüşme ses kaydına altına alınmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler betimsel analiz tekniği kullanılarak incelenmiştir. Çalışmada öncelikle ‘İlkokul nedir?, ‘İlkokul denilince aklına ne geliyor?’ gibi sorularla çocukların ilkokulla ilgili görüşleri alınmıştır. Sonrasında müdür, öğrenci, defter, ödev, ders, karne, teneffüs ve kantin’ kavramlarıyla ilgili çocukların fikirleri sorulmuştur. Araştırma sonucunda çocukların genellikle ilkokulu birinci okul, ders yapılan yer olarak tanımladığı veya bilmediği; müdürü odasında oturan bir kişi ya da okulun sahibi olarak tanımladıkları; öğrenciyi okulla ilişkilendirip okula giden kişi olarak nitelendirdikleri; dersi matematik veya abla-abinin yaptığı şey olarak algıladıkları sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan analizler çocukların okula yönelik doğru bildiği kavramların olduğunu ancak eksik ifade ettiklerini ve çocukların aile içindeki yaşantılarının onların görüşlerinde etkili olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ OYUN ALGISIÖzet: OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ OYUN ALGISI THE SENSE OF GAME OF PREE-SCHOOL CHILDREN Yazar1 Pınar BİCERİK1 Yazar2 Mihriban ÖZCAN2 Çocuğun doğduğu günden temel eğitime başladığı güne kadar geçen yılları kapsayan ve çocukların daha sonraki yaşamlarında önemli rol oynayan; bedensel, psikomotor, sosyal-duygusal, zihin ve dil gelişimlerinin büyük ölçüde tamamlandığı, kişiliğin şekillendiği ve çocuğun devamlı olarak değiştiği bir süreç olan okul öncesi dönem çocuğun gelişiminde kritik bir öneme sahiptir. Bu dönemde çocuğun sağlıklı yönden gelişimi için barınma, beslenme, uyku sevgi, ait olma gibi birçok gereksinime ihtiyacı vardır. Bu gereksinimlerle birlikte çocukların oyun oynama ihtiyacı da vardır. Ek olarak çocuklar oyun aracılığıyla bu gereksinimlerinden bazılarını karşılayabilmektedir. Oyun, okul öncesi dönemdeki çocukların temel ihtiyaçlarındandır. Oyun, çocukların fiziksel, bilişsel, sosyal duygusal, dil gelişimi gibi birçok yönden çocuğu destekleyerek onların gelişimine önemli katkılar sağlamaktadır. Bu nedenle çocuğun gelişiminde büyük bir öneme sahip olan oyunun çocuklar tarafından nasıl algılandığının bilinmesi gerekmektedir. Bu amaçla yapılan bu çalışmada okul öncesi dönem çocuklarının oyun algılarını derinlemesine incelemeyi amaçlanmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseninde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Gaziantep İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı bağımsız anaokuluna devam eden 14 çocuk oluşturmaktadır. Çocukların araştırmacılara olan yabancılık sorununu ortadan kalkması için araştırmacıların farklı çalışmaları için daha önce geldikleri okul tercih edilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak çocukların yaptıkları resimler kullanılmıştır. Etkinliğe başlamadan önce araştırmacı okula giderek çocuklarla farklı etkinlikler yapmış, oyunla ilgili çocuklarla sohbet etmiş ve onları düşünmeye yönlendirmiştir. Sonrasında etkinliğe geçerek çocukların oyun algılarını öğrenmek için onlara yönergeler vermiş ve etkinliği gerçekleştirmiştir. Etkinlik sonunda çocukların birbirlerinden etkilenerek benzer cevapları vermelerini önlemek ve dikkatlerinin dağılmaması amacıyla görüşmeler bireysel olarak rehberlik servisinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmacı çocuklarla görüşme yaparken daha önceden hazırlamış olduğu yarı yapılandırılmış görüşme formunu kullanmıştır. Onlarla sohbet etmiş ve çocukların düşüncelerini not almıştır. Görüşmeler aynı kişi tarafından yapılmıştır. Görüşme sonucunda elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle analiz edilecektir. Veriler şuanda analiz aşamasındadır. Bulgular ve tartışma bildiri metnine eklenecektir. Anahtar kelimeler: oyun, algı, okul öncesi dönem, keywords: game, sense, preschool Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ OYUNLARINA BABA KATILIMIÖzet: Aile çocuğun gelişimi üzerinde etkili olan önemli yapılardan biri olarak gösterilmektedir. Çocuklar dünyaya geldikleri andan itibaren kendilerini aile ortamı içinde bulmakta, temel ve birincil hayat deneyimlerine bu ortamda başlamaktadır. Çocuğun ebeveynleri ile olan etkileşimi çocuğun zihinsel, fiziksel, sosyal, duygusal vb. tüm gelişim alanlarını etkilemektedir. Çocuğun gelişimi üzerinde ebeveynleri kadar etkili bir diğer unsur da oyundur. Çocuk üzerinde yadsınamaz etkisi olan oyun, çocuk için hem bir öğrenme aracı hem de gelişimini destekleyen, beslenme ve uyku kadar önemli bir ihtiyaç olan ve sevgiden sonra gelen en önemli ruhsal besin olarak kabul edilmektedir. Oyunun çocuğun bedensel, sosyal ve bilişsel yeteneklerini geliştirmede, ruhsal durumunu anlamlandırmada, kişiliğinin olumlu yönde geliştirilmesinde önemli bir işlevi bulunmaktadır. Okul öncesi dönemde çocuğun ilk oyun arkadaşları, anne ve babalar olarak gösterilmektedir. Yakın bir geçmişe kadar çocuğun bakımı, gelişimi, eğitimi ve birçok ihtiyacının sorumluluğu, ataerkil aile yapısının bir geleneği olarak annelere atfedilmekteydi. Hatta çocuğun bu sorumluluğun yanı sıra çocukla oyun oynama gibi aktiviteler de anneden beklenmekteydi. Babanın, çocuğun yaşamı ve gelişimi üzerindeki rolü ve önemine neredeyse hiç değinilmemekteydi. Babaların çocuğun yaşamı ve gelişimi üzerindeki etkilerine ilişkin bildiklerimiz ‘80’li yıllardan itibaren artmış, 90’lı yıllar babalık rollerinin yeniden tanımlanmaya başladığı çalışmalar ivme kazanmıştır. Bu durumun temel nedeni, kadınların eğitim hakkından daha fazla yaralanmaya başlamaları, çalışma hayatında daha fazla yer almaları sonucunda kadın erkek eşitliği ile ilgili söylem ve uygulamaların artışı gösterilebilir. Babanın çocuğun gelişimi üzerindeki öneminin fark edilmesiyle, ülkemizde Anne Çocuk Eğitim Vakfı’nın Baba Destek Programı ve İlk İş Babalık projesi kapsamında babaların, erken çocukluk döneminde çocuğun bakımı ve gelişiminde aktif rol almalarına yönelik çalışmalar uygulanmaya başlanmıştır. AÇEV yayımladığı rapora göre; babaların %78,5 oranla evde çocuklarıyla televizyon izleyerek vakit geçirdikleri gözlenmiştir. 4-10 yaş çocuklar için bu oran %86’ya kadar çıkmaktadır. Çocuğuyla birlikte kurmaca oyunlar oynayan babaların oranı ise yalnızca %43 oranında kalmaktadır. Babaların çocuklarıyla oyun oynama ilişkileri incelendiğinde; babaların erkek çocuklarıyla kız çocuklarına oranla daha fazla vakit geçirdikleri yapılan araştırmalar sonucu ortaya konmuştur. Tüm bu nedenlerle bu çalışma, babaların 3-4 yaşındaki okul öncesi eğitim kurumuna devam eden çocukları oyunlarını araştırmaya ihtiyaç duyulmuştur. Nitel araştırma türlerinden Durum çalışması olarak tasarlanan bu çalışma Diyarbakır ili Silvan ilçesindeki bir bağımsız anaokuluna devam eden 3-4 yaş çocukları ve bu çocukların babalarının katılımıyla yapılacaktır. Babalarla yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılacaktır. Bu görüşmelerde babalara çocukları ile ne tür oyunlar oynadıkları, oyunların içeriğinin neye göre değiştiği, oyunların kim/kimler tarafından seçildiği, hangi ortamlarda oyun oynamaya istekli oldukları, oyun materyalleri olarak neleri tercih ettikleri ve bu materyalleri neden tercih ettikleri gibi sorular sorulacaktır. Babaların yanı sıra çocuklarla da yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılarak evde en çok kiminle oyun oynadıkları, bir tercihte bulunsalardı anneleri ile mi babaları ile mi oynayacakları, tercih ettikleri ebeveyni tercih etme nedenleri sorulacaktır. Çocukların ve babaların görüşmeleri esnasında araştırmacılardan biri kayıt tutacaktır. Görüşmeler okul ortamında yapılacaktır. Elde edilen veriler nitel araştırma veri analizi yöntemlerinden betimsel analiz ve içerik analizine yoluyla analiz edilecektir. Araştırmada veri toplama süreci devam ettiğinden henüz bulgulara ulaşılamamıştır. Tüm veri toplama süreçleri tamamlandığında analizler tamamlanacak ve araştırma sonuçları diğer araştırma sonuçları ile tartışılacaktır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ PROSOSYAL DAVRANIŞLARI İLE ANNELERİNİN PROSOSYAL DAVRANIŞLARI VE TUTUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma 48-72 aylık çocukların prososyal davranışları ile annelerinin prososyal davranışları ve tutumları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla örneklemin demografik bilgilerinin yer aldığı “Kişisel Bilgi Formu”, Bağcı(2015) tarafından geliştirilen “Çocuk Prososyallik Ölçeği- Anne ve Öğretmen Formu”, “Yetişkin Prososyallik Ölçeği” ile Karabulut-Demir ve Şendil (2008) tarafından geliştirilen “Ebeveyn Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini Bursa ili merkez ilçelerindeki bağımsız anaokulları ve resmi anasınıflarında öğrenim görmekte olan 198 okul öncesi dönem çocuğu ile bu çocukların anneleri ve öğretmenleri oluşturmuştur. Araştırma ilişkisel tarama modeliyle yapılmıştır. Örneklem seçilirken “seçkisiz olmayan örnekleme” yöntemlerinden “uygun örnekleme” yaklaşımı esas alınmıştır. Okulöncesi dönem çocuklarının prososyal davranışlarının yaş, cinsiyet, okul öncesi eğitim süresi, kardeş sayısı, doğum sırası, anne baba eğitim durumu, anne baba yaşı ve sosyo-ekonomk düzeye göre anlamlı farklılık gösterip göstermediğine “Indepented Sample t-Test “ ve “One Way Anova” parametrik testleri kullanılarak bakılmıştır. Ayrıca okul öncesi dönem çocuklarının prososyal davranışları ile annelerinin prososyal davranışları arasındaki ilişki “Pearson Çarpım Momentler Korelasyon Katsayısı” belirlenmiştir. Ebeveyn tutumlarının ve yetişkin prososyalliğinin çocuk prososyalliği üzerindeki etkilerini saptamak amacıyla “Çoklu Hiyerarşik Regresyon” yapılmıştır. Araştırma bulguları okul öncesi dönem çocuklarının prososyal davranışlarının 60-72 ay grubu çocukların lehine farklılaştığını ortaya koymuştur. Yapılan korelasyon analizi sonucunda çocukların prososyal davranışları ile annelerinin prososyal davranışları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca ebeveyn tutumlarından otoriter tutumun çocuk prososyalliği üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ SAYI HİSLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Özet Son yirmi yılda sayı hissi uluslararası düzeyde matematik eğitiminin odak noktalarından bir tanesi haline gelmiştir. Sayı hissi sayıları ve işlemleri esnek bir şekilde kullanma becerisi şeklinde tanımlanabilir (Şengül ve Gülbağcı Dede, 2013). Sayı hissi erken çocuklukta çocukların kazanması gereken matematik becerilerinden biri olarak gösterilmektedir (Akkaya, 2019). Araştırmalar sosyo-ekonomik düzeyin sayı hissi üzerinde etkili bir faktör olduğunu ve düşük sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerden gelen çocukların sayı hissinin diğer akranlarına göre daha düşük olduğunu göstermektedir (Jordan, Kaplan, Olah ve Locuniak, 2006). Bu araştırmanın amacı sosyo ekonomik düzeyi orta ve düşük ailelerden gelen çocukların sayı hislerini çeşitli değişkenler açısından incelemektir. İlişkisel tarama yöntemine göre tasarlanan araştırmanın katılımcılarını, Denizli il merkezinde 3 resmi okul öncesi eğitim kurumunun 7 farklı sınıfından toplam 79 çocuk (43 kız, 36 erkek çocuk) oluşturmaktadır. Çocukların yaş ortalaması 66 ay olarak hesaplanmıştır. Verilerin toplanmasında Sayı Hissi Testi (Wakefield ve İvrendi, 2008) ve TEDİL (Seyhun ve Topbaş, 2009) testi kullanılmıştır. Araştırma sonuçları çocukların sayı hissi puanlarının cinsiyete göre anlamlı farklılık göstermediğini ortaya koymaktadır. Araştırmadan elde edilen bir diğer bulgu ise sayı hissi puanlarının yaşa göre ise anlamlı bir farklılık gösterdiği (F=4.69; p<.05) ve bu farklılığın yaşça büyük olan çocukların lehine olduğudur. Araştırma sonuçlarına göre, sayı hissi puanları ve alıcı dil puanları arasında (r=.35) ve sayı hissi puanları ve ifade edici dil arasında (r=.43) ve sayı hissi puanları ile genel dil puanları arasında orta düzeyde pozitif yönde ilişki bulunmaktadır. Anahtar kelimeler: okul öncesi, çocuk, matematik, sayı hissi, dil Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ UZAMSAL ALGI VE YARATICILIKLARININ SANAT ÇALIŞMASI PERFORMANSLARINA YANSIMALARIÖzet: Çalışmanın amacı; okul öncesi dönem çocukların uzamsal algılarının sanat çalışması performanslarına yansımalarının incelenmesidir. Nitel araştırma yöntemi ile yürütülen çalışmanın modeli görüşme ve okul öncesi matematik ölçme ve değerlendirme stratejilerinden “performans görevleri- güçlü kavrama”dır. Çalışma 2018-19 eğitim öğretim bahar döneminde seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden amaçlı örneklem olarak belirlenen bir devlet anaokulundaki amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme ile bir sınıftaki 15 çocuk ile gerçekleştirilmiştir. Buradaki ölçüt çocukların okul öncesi eğitim kurumuna devam etmesi ve 5 yaş grubunda olmasıdır. Veri toplama aracı çocuklara yöneltilen açık uçlu soru ve yönergeler ile çocukların resim çalışmalarıdır. Veriler çocukların uygulama öncesi ve uygulama sürecinde yöneltilen soru ve yönergelere verdikleri cevaplar, uygulama süreci ve ürünlerin değerlendirilmesi yoluyla elde edilmiştir. Çocukların cevapları kayıt edilerek içerik analizine tabi tutulmuştur. Cevaplar kodlanarak kategoriler oluşturulmuştur. Çocukların gelişimsel özellikleri göz önünde bulundurularak uygulama çalışması istasyon yöntemi ile çocukların üç ayrı gruba bölünmesi ve çocukların her birinin kendi uygulama sürecini yürütmesi şeklinde yapılandırılmıştır. Çalışma üç uygulayıcı ile yürütülmüştür. Çocuklar düşünme sürecinden sonra uzamsal algılarına yönelik bilgi ve deneyimlerini yaratıcılıkları ile birleştirerek çalışmaya yansıtmışlardır. Araştırma çocukların görüşleri, uygulama çalışması, uygulama süreci, uygulamanın çocuklar tarafından değerlendirilmesi şeklinde aşamalandırılmıştır. İki ayrı sanat – matematik (Elinin Altında- Ayağının Altında) etkinliğinin uygulandığı çalışmada çocuklara yaratıcı sorular yöneltilmiş ve yönergeler verilmiştir. Araştırmanın bulgularından bazıları; çocukların çalışmaya başlarken düşüncelerini sözel olarak ifade ettikleri, her birinin kendi bilgi ve düşüncelerini yansıttığı, kendi bedenleri ile ilgili gerçekleştirdikleri bireysel çalışmaya ilgi ve istekle katıldıkları, matematiksel alanlardan uzamsal algıları çalışma ve cevaplarına yansıdığı, çocukların yakın çevrelerindeki nesneleri ve mekânsal konumlarını belirlemenin yanında hayal güçlerini de kullandıkları ve büyük nesneleri ve varlıkları küçülterek konumlandırdıkları, uzaysal algılarının yanında sanatsal gelişimlerini de yansıttıkları, somut nesnelerden taşıyabildiklerinin gerçek boyutlarını değerlendirmede çocuklar arasında farklılıklar olduğu, sanat çalışmasından büyük zevk aldıkları şeklindedir. Bu araştırma uygulaması ile çocukların bildikleri-öğrendikleri nesne ve kavramlar ile soyut matematik kavramlarını yine soyut düşünce temsili resim çalışmasına aktararak eğlenceli somut öğrenme deneyimi sağlama fırsatı yaratmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM KIZ VE ERKEK ÇOCUKLARININ RESİM ÇALIŞMALARIÖzet: Bu çalışmanın amacı 60-72 aylık okul öncesi dönemdeki çocukların serbest resim çalışmalarında yaptıkları resimlerin kompozisyon (çocukların çizimlerinin kaynağı bir başka deyişle resimlerini temellendirdikleri konu), kullanılan renkler (sıcak ve soğuk renkler) ve resimde kullanılan özellikler (tamamlama, tekrar, espri) açılarından cinsiyetlerine göre farklılık gösterip göstermediğinin belirlenmesidir. Resim yapmak, gerek okulda gerek evde, çocukların hem en çok sevdiği aktivitelerden biri hem de duygu ve düşüncelerini ifade etmek için kullandıkları araçlardan biridir. Psikoloji, eğitim gibi birçok farklı alanın, çocuk resimlerini onları duygusal, bilişsel ve de sosyal açıdan anlamak için kullandığı bilinmektedir. Çocuklarda cinsiyet farkının resimlere nasıl yansıdığını görmek, okul öncesi dönem çocuklarını daha iyi anlamanıza ve onların eğitime nasıl katkıda bulunulması gerektiği konusunda yol göstermesi açısından önemlidir. Araştırmaya İzmir il merkezinde yaşayan 40 çocuk, veli izinleri doğrultusunda gönüllülük esasıyla katılmıştır. Araştırmada şu sorulara yanıt bulunmaya çalışılmıştır: a)Çocuklar resimlerde hangi konuları ele alıyor? b)Kız ve erkek çocukların resimlerde ele aldıkları konular nasıl farklılıklar gösteriyor? c) Çocuk resimlerinde renk kullanımı cinsiyet açısından nasıl farklılık gösteriyor? d) Çocuk resimlerinde, resim özellikleri(tamamlama, tekrar, espri) cinsiyet açısından nasıl farklılık gösteriyor? Veriler her bir çocuğun bireysel olarak yaptığı serbest resimlerden ve resimler hakkında yapılan yüz yüze görüşmelerden edilen konuşma kayıtlarından oluşmaktadır. Ayrıca, veliler tarafından doldurulan Demografik Bilgi Formu ile sosyo-ekonomik düzeyleri hakkında bilgi elde edilmiştir. Toplanılan veriler nitel araştırma yöntemi ile analiz edilmiştir. Verilerin analizi, 2 araştırmacı tarafından birbirinden bağımsız olarak gerçekleştirilmiş olup araştırmacılar arasındaki uyuşma % 87 olarak hesaplanmıştır. Veri analizleri devam etmekle birlikte, ön analizlerden ortaya çıkan sonuçlara göre, çocukların yaygın olarak günlük yaşam öğelerini resimledikleri görülmüştür. Kız ve erkeklerin resim kompozisyonların farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Kullanılan renklerin ise cinsiyete göre farklılık göstermediği görülmektedir. Resim özelliklerinden esprinin kız çocuklarının resimlerinde daha çok kullanıldığı, diğer özelliklerin kız ve erkekler resimlerinde farklı olmadığı görülmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE BİLİM FARKINDALIĞI : BİLİM ELÇİLERİ PROJESİÖzet: Okul öncesi dönem insan gelişiminde; biyolojik, psikolojik ve fiziksel olarak en yoğun gelişmenin yaşandığı dönemdir. Bu dönemde çocuğun, fiziksel, sosyal, duygusal, bilişsel ve dil gelişimi çok önemli hale gelmekte ve geleceğini tanımlamaktadır.(Uyanık ve Kandır,2010) Okul öncesi dönemde verilen eğitim çocuğun gelişimini bütünsel olarak desteklemektedir. Bu çalışma okul öncesi dönem eğitim sürecinde bulunan çocukların bilim ile tanışmaları, bilim yoluyla deneyimler kazanmalarını, bilim okuryazarı olmalarını ve deneyimlerini karşılaştığı farklı durumlarla ilişkilendirerek yaşam becerileri kazanmalarını, ebeveynlerin çocuklarının öğrenme süreçlerinde kaliteli ve aktif katılımlarını sağlamayı amaçlamıştır. Çalışmanın örneklemini 11 ülkeden 46 öğretmenin eğitim verdiği 824 okul öncesi dönem öğrencisi ve ebeveynleri oluşturmaktadır. Belirlenen 10 bilim dalında çocuklar öğretim yapmak istedikleri alanları ve konularını belirlediler. Ebeveynleri ile araştırma ve öğrenme kapsamını genişleterek hazırlıklarını tamamlayıp, sınıf içerisinde 5 ay boyunca bireysel sunumlarını gerçekleştirdiler. Süreçte çocukların hem öğrenen hem de öğreten rolünü üstlenerek, problem çözme, yaratıcılık, kendini ifade edebilme, özgüven, işbirliği, iletişim gibi 21.yy becerilerinin gelişimine, ailelerin de çocukları ile öğrenme sürecine katılmasına ve evde kaliteli vakit geçirmesine olanak sağladı. Çalışmaya katılım sağlayan tüm katılımcılar ile etik kurallar çerçevesinde Avrupa’daki okullar için oluşturulmuş olan e-twinning web portalı üzerinden iletişim sağlanmış ve süreç yönetilmiştir. Süreç sonunda ortaya çıkan ürünler e-book olarak düzenlenmiş ve katılımcıların öğretmenlik sürecinde kullanmaları için paylaşılmıştır. Tüm okullarda bilim şenlikleri düzenlenmiş ve çocuklar çalışmalarını meraklıları ile paylaşmıştır. Çocukların beceri gelişiminde önemli değişiklikler görülmüş ve bilim farkındalığı kazanmaları sağlanmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE ÇOCUĞU OLAN EBEVEYNLERİN ÖDÜL VE CEZA YAKLAŞIMLARININ İNCELENMESİÖzet: OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE ÇOCUĞU OLAN EBEVEYNLERİN ÖDÜL VE CEZA YAKLAŞIMLARININ İNCELENMESİ ÖZET Erken çocukluk döneminin son derece kritik bir dönem olmasından dolayı, bu dönem içerisinde çocuğa karşı uygulanan her yaklaşım son derece önemlidir. Ebeveynlerin çocukta davranış değişikliği kazandırma noktasında öncelikli olarak kullandıkları yöntem ödül ve ceza yöntemidir. Bu çalışmanın amacı; okul öncesi dönemde çocuğu olan ebeveynlerin ödül ve cezaya ilişkin görüşlerinin incelenmesidir. Araştırmanın örneklemi, okul öncesi dönemde çocuğu olan, Muğla ve Denizli illerinde yaşayan toplam 17 ebeveynden oluşmuştur. Örneklem, amaçlı örnekleme yöntemi kullanılarak oluşturulmuştur. Araştırma nitel desendedir ve ebeveynlerin görüşlerini öğrenmek için yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Elde edilen bulgular ışığında, ilgili alan yazınına katkı sağlamak ve daha sonraki araştırmalara destek olmak amacıyla önerilerde bulunulmuştur. Araştırmada genel olarak ebeveynlerin çocuk yetiştirme sürecinde kendi anne ve babalarından destek aldıkları, aynı zamanda ebeveynlerin gösterdikleri ödül ve ceza yaklaşımlarıyla kendi anne ve babalarının yaklaşımları arasında benzerlikler olduğu tespit edilmiştir. Okul öncesi dönemde çocuğu olan ebeveynlerin ceza yöntemindense ödül yöntemini daha sık kullandıkları, ödül yöntemini masum bulurken, ceza yöntemi hakkında olumsuz düşüncelere sahip oldukları görülmüştür. Araştırma sonuçları incelendiğinde anne ve babaların ödül ve ceza yaklaşımlarının kız ve erkek çocuklarına göre farklılık göstermediği tespit edilmiştir. Aynı zamanda okul öncesi dönemdeki çocukların ödül ve cezaya maruz kalma sıklığı ile ekran önünde geçirdikleri süre arasında doğru bir orantı olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE DÜŞÜNME BECERİLERİ; ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Çağımızdaki hızlı teknolojik değişimler, bilgi sahibi olmanın yanı sıra, bu bilginin farklı şekillerde, yeni ortamlara transfer edilmesini gerektirmektedir. Günümüz bilgi çağına ayak uydurabilmek, nitelikli iş sahibi olabilmek ve toplum olarak demokraside ileri düzeye ulaşabilmek için yaratıcı, kritik ve problem çözme gibi düşünme becerilerine sahip insanlar yetiştirmek gerekmektedir. Beyin araştırmaları, okul öncesi döneminin, öğrenmenin en hızlı olduğu dönem olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, erken çocukluk döneminde sunulacak doğru eğitim ortamı, çocukların düşünme becerilerinin geliştirilmesinde etkili bir rol oynayacaktır. Güvenli, geliştirici fiziksel ve sosyal okul öncesi sınıf ortamları çocukların bilişsel, sosyal ve duyusal gelişimleri gibi düşünme becerileri üzerinde de pozitif bir etki yaratacaktır. Öğretmenin, çocukların düşünme becerilerini geliştirmedeki rolü tartışılmazdır. Çocukların merakını artıran, onları düşünmeye ve sorgulamaya sevk eden sınıf ve öğrenme ortamları yaratmak, çocukların düşünme becerilerinin gelişmesi açısından önemli olacaktır. Alan yazım incelendiğinde, düşünme becerileri araştırmalarının genel olarak, ilk ve orta öğretim dönemindeki çocuk yaş gruplarıyla yapıldığı görülmektedir. Bu nedenle, yapılan araştırmanın özellikle okul öncesi dönemde düşünme becerilerinin öğretmenler tarafından nasıl anlaşıldığının ve geliştirmesi için uygun sınıf ortamlarının yaratılıp yaratılmadığının anlaşılasına yardımcı olması açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada, okul öncesi öğretmenlerinin, erken çocukluktaki düşünme becerileri hakkındaki görüşleri ve öğretmenlerin çocukların düşünme becerilerini geliştirmedeki rolü hakkındaki görüşlerinin anlaşılması amaçlanmaktadır. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden görüşme kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, gönüllülük esas alınarak belirlenen, alanda görev yapmakta olan 30 okul öncesi öğretmeni oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilmiş araştırma sorularını temel alan, açık uçlu sorulardan oluşan görüşme formu kullanılmıştır. Araştırma veri toplama aşamasında olup, sonuçların nitel araştırma yöntemleri ile analiz edilip kongrede tartışılması planlanmaktadır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE KİTAP SEVGİSİ AŞILAMAK İÇİN KULLANDIĞIM YÖNTEM VE TEKNİKLERÖzet: Victor HUGO nun Kitap okuma ihtiyacı barut gibidir bir kere tutuşunca sönmez sözünü ilke edinerek öğrencilerime kitap sevgisi aşılamak için Milli Eğitim Bakanlığımızın 2023 Eğitim Vizyonu ışığında gezi gözlem,atölye çalışmaları ile empati kurma,bilgi toplama,problem çözme ,neden sonuç ilişkisi kurarak kendilerini sözlü,resim ve yaratıcı yollarla ifade edebilme becerilerinin gelişmesini hedefledim.Hedefime ulaşabilmek için öncelikli olarak öğrencilerime sınıfta her gün kitap okuyarak rol model oldum.Kitap,kütüphane kavramlarına dikkatlerini çekebilmek için Milas İlçe Halk ve Çocuk Kütüphanesine gezi düzenlenmesine rehberlik ederek kütüphaneye üye olup,kütüphane gönüllüsü psikolog Aynur Öztürk rehberliğinde Kitapla Oyun ve Drama etkinliğine katılmalarını sağladım.Bilinçsiz teknoloji kullanımının hızla arttığı bu dönemde okuyan bir nesil için okuyan anne ve babaların olması gerekmektedir anlayışıyla velilerimin çocuklarıyla Milas İlçe Halk Kütüphanesinde Annem ve Babamla Okuyorum etkinliğine katılmalarına rehberlik ettim.Etkinlik kapsamında Kütüphane müdüresi Şerife Öztürk eşliğinde aileler kütüphaneyi gezdikten sonra çocuklarına kitap okuyarak ; kitap ayracı oluşturdular.Eğitim hayatına en az rol oynayan anneanneler,babaanneler,dedeler sınıfta hikaye kitabı okudular.Aile katılımı çalışmaları ile velilerim sınıfta hikaye kitabı okudular.Öğrencilerim ailelerinin okudukları hikaye kitaplarını aile katılımıyla hazırlanan kostümleri giyerek canlandırdılar.Bu sayede kitap,drama ve yaratıcı drama kavramlarının pekiştirilmesine rehberlik ettim.Okulumuz görsel sanatlar öğretmeni Aylin Şafakın katılımıyla velilerle beraber Ebru sanatı tanıtıldı,teknikler uygulamalı olarak gösterildi ve ailelerin çocuklarıyla beraber Ebru sanatından kitap ayraçları oluşturmasına rehberlik edildi..Bu etkinlikle sanat ve kitap kavramının pekiştirilmesi sağlanmış olundu.Öğrencilerimin kumbaralarında biriken paralarla hikaye kitabı almalarına rehberlik ederek ; alınmış olan hikaye kitaplarını,Ebru sanatından oluşturduğumuz kitap ayraçlarını PTT gezisi ile Kütahya Hediye Güral Anaokulu öğretmeni Ayşenur Mercan ın öğrencilerine karşılıklı olarak gönderdik.Gönderilerin ulaşması sonucunda öğrencilerin birbirlerine fotoğraf göndermesini sağladık.Bu etkinlikle kitap,iletişim ve ulaşım kavramlarını pekiştirilmesine rehberlik ettim.Okul öncesi dönem çocukları en iyi oyun yoluyla öğrenir,öğrendiklerini oyun yoluyla dışa vurur.Öğrencilerim sınıf içerisinde uygulamış olduğum öğrenci merkezli yaklaşımla hikaye kitaplarını oyunlarına aldılar. Birbirlerine kitap okuyormuş gibi yapıp ;serbest resimler çizerek özgün hikaye kitapları oluşturdular.Birbirlerine kendi hikaye kitaplarını anlattılar,incelediler.Bu sayede kitap ve yazarlık kavramları hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlayarak farkındalık kazanmalarına rehberlik ettim.Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğünce Milas Halk Eğitim Merkezinde açılmış olunan Eğitimde Oyun Etkinlikleri ve Sosyal Uyum Problemleri kurslarını , Hizmet İçi Eğitim Dairesi Başkanlığınca Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi tarafından açılmış olunan İlköğretimde Kaynaştırma ve Drama Kursunu, Çağdaş Drama Derneği Süreçsel Drama atölyesini başarıyla tamamlayarak kişisel gelişimime katkı sağlamış okul öncesi eğitim öğretmeni olarak velilerimle sınıf içi ve sınıf dışında eğitici ve öğretici oyunlar oynadım.Bu çalışmalarla velilerimi sene sonunda doğa,orman,ağaç ve hayvan sevgisini anlatan ORMANDAKİ APARTMAN adlı müzikli hikayeyi kostümlerle canlandırmaları için hazırlamış oldum.Öğrencilerim tavşan,kedi,aslan,ayı,kedi,uyuyan güzel ve fil kostümleriyle sahnede canlandırma yapan annelerini büyük bir keyif ve heyecanla izlediler.Sene sonunda okuduğumuz hikaye kitaplarını öğrencilerimde sosyal sorumluluk bilincinin gelişmesi için Milas İlçe ve Çocuk Kütüphanesinde bağladık.Sene içerisinde uygulamış olduğum yöntem ve tekniklerle öğrencilerime kitap okuma sevgisini aşılamış aynı zamanda kitap okumanın öğrenci ve velilerimin üzerindeki olumlu etkilerini gözlemlemiş bir öğretmen olarak Kitabım Kütüphanen Olsun adlı eTwinning projesini kurdum.Proje kapsamında 2019-2020 Eğitim öğretim yılı içerisinde 7 okul öncesi eğitim öğretmeni olarak fırsat eşitliğini sağlayabilmek amacıyla sınıflarımızda okuduğumuz hikaye kitaplarını kitap kumbaralarında biriktirerek Milas İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce belirlenmiş olunan üç köy okuluna kütüphane kurmayı hedefledik. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE OKUL-AİLE İŞBİRLİĞİ UYGULAMALARI İÇİNDE YER ALAN AİLE KATILIMI ÇALIŞMALARINA YÖNELİK EBEVEYN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Okul Öncesi Dönemde Okul-Aile İşbirliği Uygulamaları İçinde Yer Alan Aile Katılımı Çalışmalarına Yönelik Ebeveyn Görüşlerinin İncelenmesi Sevda ÇETİNKAYA¹ Serap İŞLEKYAY² Özet Okul öncesi dönemde çocuğun gelişimi eğitimi ve ilkokula hazırlanması sürecinde okul öncesi eğitim kurumları ve ailenin rölü büyüktür. Okul öncesi eğitim kurumları bu hazırlık sürecini sistematik olarak bir program dahilinde yürütme görevini üstlenmektedir. Aileler ise bu programın kimi zaman uygulama alanı kimi zaman hazırlık alanı kimi zaman da tekrarlayıcı olma durumu ile en önemli parçasıdır. Çocuğun eğitiminde, birbirinin tamamlayıcısı durumunda olan ailenin ve okulöncesi eğitim kurumlarının istenilen düzeyde başarıyı sağlaması, birbirleriyle işbirliği içinde olmalarına bağlıdır. Bu işbirliği sayesinde bir yandan çocuğun eğitimi ve gelişimi ile ilgili sorumluluk paylaşılacak diğer yandan çocuklar aileleriyle daha kaliteli zaman geçirebilecekler. Günümüzde babaların yanında annelerin de iş hayatında aktif olarak yer alması nedeniyle cocuğun ailesi ile geçirdiği zaman azalmakta ve ailelerin çocuklarının eğitiminde daha pasif kalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, okulöncesi eğitim kurumlarının aileleri, çocuk gelişimi ve eğitimi konularında bilinçlendirilerek okulöncesi eğitime katılımlarının sağlanması, büyük önem taşımaktadır. Aile katılımı çalışmaları, aileler açısından, çocuklarıyla birlikte olma fırsatını yakaladıkları, çocuklarının ilgi ve yeteneklerini keşfetmelerini ve geliştirmelerini gözlemleme şansı buldukları okulda yapılanlardan haberdar oldukları, ve çocuklarının gelişimlerine önemli katkılar yapmalarına olanak sağlayan çalışmalardır. Çocuklar açısından aileleriyle birlikte zaman geçirme, becerilerini sergileyebilecekleri ortamın oluşması, rol model oluşturma ve iletişim ve kendini ifade etme gibi becerileri geliştirebilecekleri güvenli bir liman özelliği taşımaktadır. Kurumlar açısından aile katılımı, bir program çerçevesinde eğitimin uygulama alanı ve en büyük destekçisidir. Bu çalışmada okul öncesi eğitim kurumlarında uygulanan aile katılım çalışmalarının ebeveyn görüşlerine göre incelenmesi amaçlanmıştır. Bu temel amaç çerçevesinde ailelerin sınıf içi çalışmalarına katılımı, evde öğrenmeye dayalı uygulamalara katılım ve kurum programına katılıma yönelik görüşleri değerlendirilmiştir. Araştırmada var olan bir durumu ortaya koymak için betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışmada veriler, yarı yapılandırılmış görüşme formu ve bu görüşmelere göre hazırlanan Veli Görüşleri Anketi, ile toplanmıştır. Çalışmanın birinci aşamasında 10 öğrenci ebeveyni görüşülmüştür. görüşme formundan elde edilen verilerin incelenmesinde betimsel analiz kullanılmıştır. Daha sonra anket maddeleri oluşturulmuş ve pilot uygulama gerçekleştirilmiştir. Uygulama sonrası işlevsiz maddeler elenmiş ve “Aile Katılımı Veli Görüşleri Anketi” oluşturularak velilere uygulanmıştır. ankete 2014-2015 eğitim öğretim yılında Hatay ili merkez ilçelerindeki okulöncesi eğitim kurumlarında çocuğu bulunan 33 öğrenci ebeveyni katılmıştır. Çalışmada okul öncesi eğitim kurumlarında ailelerin eğitim öğretim sürecine katılım konusunda istekli oldukları ve evde öğrenmeye dayalı etkinliklere, sınıf içi etkinliklerine ve kurum etkinliklerine katılım gösterdikleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ ÇOCUKLARIN ARTTIRILMIŞ GERÇEKLİK UYGULAMALARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: 21 yüzyılın gereklilikleri olarak adlandırılan yaratıcılık, eleştirel düşünme, iş birliği ve iletişim becerileri ve bu becerilere sahip bireyler yetiştirme gereksinimini okul öncesi eğitimin hedefleri arasında gösterilmektedir. Okul öncesi eğitim sürecini bu yönde desteklemek ve çocukların öğrenmelerini zenginleştirmek amacıyla, bilişim teknolojilerinin okul öncesi eğitime nasıl entegre edileceği sorusu, son yıllarda eğitim ve eğitim teknolojisi alanındaki çalışmalara yön vermektedir. Sanal dünya ile gerçek dünya ortamlarını dinamik olarak bütünleştirebilen Arttırılmış Gerçeklik (AG) teknolojisi, okul öncesi dönemdeki çocuklar için de öğrenme sürecini zenginleştirecek bir seçenek olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, bu araştırmanın amacı, okul öncesi dönemdeki çocukların AG teknolojisi entegre edilen öğrenme süreçleri hakkındaki görüşlerini belirlemektir. Bu çalışma nitel araştırma desenlerinden özel durum çalışması olarak planlanmış ve yürütülmüştür. Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı bir anaokulunda yürütülen bu çalışma kapsamında, AG teknolojisi, Milli Eğitim Bakanlığı Ulusal Okul Öncesi Eğitim Programına uygun bir şekilde, öğrenme süreçlerine entegre edilmiştir. Okulda görev yapan iki okul öncesi öğretmeni tarafından hazırlanan bu etkinliklerde “Meslekler, Dinozorlar, Uzay ve Hayvanlar” temalı 4 ayrı AG kart seti materyal olarak kullanılmıştır. Etkinlikleri hazırlayan ve uygulayan iki öğretmen, uygulama öncesi AG’nin okul öncesi eğitim programına entegrasyonu ile ilgili atölye çalışmalarına katılmışlardır. Araştırma grubunu, etkinlikleri uygulayan okul öncesi öğretmenlerin sınıfında bulunan 50 çocuk oluşturmaktadır. Çocukların ailelerinden gerekli izinler alındıktan sonra, çocuklardan yarı-yapılandırılmış görüşme formu aracılığı ile veri toplanmıştır. Çocuklarla yaklaşık 15 dakika süren görüşmelerde, etkinliklerden keyif alıp almadıklarını ve etkinlikler aracılığı ile neler öğrendiklerini ortaya koymayı amaçlayan sorular sorulmuştur. Veriler betimsel analiz yolu ile incelenmiştir. Bulgular, okul öncesi dönemdeki çocukların, AG teknolojisi kullanılarak uygulanan öğrenme süreçlerine karşı olumlu tutum geliştirdiklerini, bir başka deyişle, etkinlikler sırasında iyi hissettiklerini göstermiştir. Çocukların birçoğu, etkinliklerin çok keyifli olduğunu ve hiç sıkılmadıklarını ifade etmiştir. Bu araştırmada elde edilen bir diğer bulgu da çocukların öğrenme süreçlerinin AG teknolojisi ile zenginleşmesidir. Araştırmaya katılan çocuklarla ile yapılan görüşmeler incelendiğinde, Meslekler, Dinozorlar, Uzay ve Hayvanlar ile ilgili çok sayıda yeni kavram öğrendiklerini vurgulamak da mümkündür. Bu bulguların yanı sıra çocuklar, AG teknolojisi aracılığı ile uzay ve dinozor gibi deneyimlemeleri mümkün olmayan olguları, görsel olarak çok daha zengin bir öğrenme ortamında deneyimleme fırsatı yakalamışlardır. Sonuç olarak, AG teknolojisi uygun öğrenme yöntem ve teknikleri ile desteklenerek okul öncesi eğitim programına entegre edildiğinde, çocuklar için keyifli ve zengin içerikli öğrenme ortamları tasarlanabilir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ ÇOCUKLARIN GÖRSEL ALGI BECERİLERİ İLE GEOMETRİ BECERİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma, okul öncesi dönemdeki çocukların görsel algı becerileri ile geometri becerilerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın tasarımında, nicel araştırma modelleri içerisinde yer alan ilişkisel tarama modelinden faydalanılmıştır. Araştırmanın evrenini 2018-2019 eğitim öğretim yılı içerisinde Edirne il merkezinde bulunan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Bağımsız Anaokullarına ve resmi ilköğretim okullarında bulunan anasınıflarına devam eden okul öncesi dönemde bulunan çocuklar oluşturmaktadır. Evren içerisinden basit tesadüfi örnekleme tekniği ile okullar ve sınıflar belirlenmiştir. Araştırmaya toplam 151 öğrenci katılmış olup çocukların %68’i kız, %83’ü ise erkektir ve çocukların %80’i 60-66 ay, %71’i 67-72 ay aralığındadır. Araştırma verileri Beery-Buktenica Gelişimsel Görsel-Motor Koordinasyon, Görsel Algı Testi, Motor Koordinasyon Testi ile Erken Geometri Beceri Testiyle toplanmıştır. Verilerin analizinde Pearson Korelasyon Testi, Çoklu Regresyon Analizi, Tek Yönlü ANOVA testi kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlarına göre çocukların erken geometri becerileri ile görsel-motor koordinasyonu, görsel algı ve motor beceriler arasında anlamlı ilişki bulunmaktadır. Görsel-motor koordinasyon, görsel algı ve motor koordinasyon becerileri, erken geometri becerisinin anlamlı bir yordayıcısıdır. Cinsiyetin, yaşın görsel-motor koordinasyon, görsel algı, motor koordinasyon ve erken geometri becerileri üzerinde istatistiksel açıdan anlamlı bir fark yaratmadığı bulunmuştur. Daha önce okul öncesi eğitim alan çocukların görsel-motor koordinasyon, görsel algı, motor koordinasyon ve erken geometri becerilerinin okul öncesi eğitim almayanlardan anlamlı biçimde daha yüksek olduğu bulunmuştur. Eğitim düzeyi yüksek anne ve babaya sahip çocukların görsel-motor koordinasyon, görsel algı, motor koordinasyon ve erken geometri becerilerinin eğitim düzeyi düşük anne babaya sahip çocuklara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Sosyoekonomik durumu yüksek ailelerden gelen çocukların görsel-motor koordinasyon, görsel algı, motor koordinasyon ve erken geometri becerilerinin sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerden gelen çocuklara daha yüksek olduğu bulunmuştur. Sonuç olarak, okul öncesi eğitim alma, anne baba eğitimi, ailenin sosyo-ekonomik durumu çocukların görsel-motor koordinasyon, görsel algı, motor koordinasyon ve erken geometri becerilerini üzerinde etkili olduğu söylenebilir. *Bu bildiri Trakya Ünüversitesi sosyal bilimler enstitüsünde yüksek lisans tezi olarak sunulmuştur. * Bu çalışma birinci yazar tarafından ikinci yazar danışmanlığında Ana bilim dalında hazırlamıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ ÇOCUKLARIN MİZAÇ ÖZELLİKLERİ İLE DUYGU DÜZENLEME BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Araştırmanın amacı okul öncesi dönemdeki çocukların mizaç özellikleri ile duygu düzenleme becerileri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu genel amaca ek olarak çocukların mizaç özellikleri ve duygu düzenleme becerileri cinsiyet ve anne-baba öğrenim durumu değişkenleri açısından da incelenmiştir. İlişkisel tarama modelinde tasarlanan araştırmanın çalışma grubu, 2016-2017 eğitim öğretim yılında Bolu il merkezindeki okul öncesi eğitim kurumları arasından, kolay ulaşılabilirlik ilkesi doğrultusunda belirlenen kurumlara devam eden 79’u kız, 90’ı erkek 60-72 aylık 169 çocuk ve araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden annelerinden oluşmaktadır. Araştırmada “Kişisel Bilgi Formu”, “Çocuklar için Kısa Mizaç Ölçeği” ve “Duygu Düzenleme Ölçeği” olmak üzere üç veri toplama aracı kullanılmıştır. Veri toplama araçları araştırmanın hedef kitlesi olan çocukların anneleri tarafından değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda Çocuklar için Kısa Mizaç Ölçeği’nin “Sıcakkanlılık-Utangaçlık” ve “Sebatkarlık” alt boyut puan ortalamaları ile Duygu Düzenleme Ölçeği’nin “Duygu Düzenleme” alt boyut puan ortalamaları arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki olduğu saptanmıştır. Ayrıca Çocuklar için Kısa Mizaç Ölçeği’nin “Ritmiklik” ve “Tepkisellik” alt boyut puan ortalamaları ile Duygu Düzenleme Ölçeği’nin “Değişkenlik-Olumsuzluk” alt boyut puan ortalamaları arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki olduğu bulunmuştur. Çalışma sonucunda Çocuklar için Kısa Mizaç Ölçeği’nin “Sebatkarlık” ve “Ritmiklik” alt boyut puan ortalamalarının çocukların cinsiyet değişkenine göre anlamlı farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Buna göre ölçeğin alt boyut puan ortalamaları incelendiğinde kız çocukların “Sebatkarlık” alt boyutu puan ortalamaları, erkek çocuklardan daha yüksekken; “Ritmiklik” alt boyutunda ise erkek çocukların puan ortalamalarının, kız çocukların puan ortalamalarından daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Çocukların duygu düzenleme becerilerinin ise cinsiyet değişkenine göre farklılaşmadığı saptanmıştır. Elde edilen bulgular incelendiğinde çocukların mizaç özelliklerinin anne-baba öğrenim durumu değişkenine göre anlamlı farklılık göstermediği görülmüştür. Ancak Duygu Düzenleme Ölçeği’nin “Duygu Düzenleme” alt boyut puan ortalamalarının anne öğrenim durumu değişkenine göre farklılaştığı ve bu farklılığın yükseköğretim mezunu annelerin çocukları lehine olduğu belirlenmiştir. Bunun yanı sıra çocukların duygu düzenleme becerilerinin baba öğrenim durumu değişkenine göre anlamlı farklılık göstermediği saptanmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ ÇOCUKLARIN MİZAÇ ÖZELLİKLERİ İLE SOSYAL PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Araştırmanın amacı okul öncesi dönemdeki çocukların mizaç özellikleri ile sosyal problem çözme becerileri arasındaki ilişkinin incelenmesi ve bu amaç çerçevesinde çocukların mizaç özellikleri ve sosyal problem çözme becerilerinin cinsiyet değişkeni açısından incelenmesidir. İlişkisel tarama modelinde tasarlanan araştırmanın çalışma grubu, 2018-2019 eğitim öğretim yılında İstanbul Anadolu yakasındaki rastlantısal küme örnekleme yöntemiyle belirlenen dört bağımsız anaokuluna devam eden ve ebeveynlerinin onayı ile çalışmaya katılan 48-70 aylık 238 çocuktan oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen Kişisel Bilgi Formu; Prior, Sanson ve Oberklaid tarafından geliştirilen ve Türkçe uyarlaması Yağmurlu ve Sanson (2009) tarafından yapılan Çocuklar İçin Kısa Mizaç Ölçeği; Yılmaz, Ural ve Güven (2018) tarafından geliştirilen Sosyal Problem Çözme Becerileri Ölçeği olmak üzere üç veri toplama aracı kullanılmıştır. Elde edilen veriler istatistik paket programına kaydedilmiş ve araştırmaya katılan çocukların mizaç özellikleri ile sosyal problem çözme becerileri arasındaki ilişkinin test edilmesi amacıyla Spearman Korelasyon analizi kullanmıştır. Buna ek olarak çocukların mizaç özelliklerinin ve sosyal problem çözme becerilerinin cinsiyet değişkenine göre farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmesinde Bağımsız Gruplar t Testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda çocukların sosyal problem çözme becerileri ile Çocuklar İçin Kısa Mizaç Ölçeği’nin Sıcakkanlılık ve Ritmiklik alt boyutları arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki olduğu saptanmıştır. Buna ek olarak çocukların mizaç özellikleri ve sosyal problem çözme becerilerinin cinsiyet değişkenine göre anlamlı farklılık göstermediği belirlenmiştir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMLARINDA KALİTE VE OKUL OLGUNLUĞU ARASINDA İLİŞKİÖzet: Bu araştırmada Aydın il merkezinde bulunan resmi anaokullarındaki kalitelerinin belirlenmesi ve kalite düzeyleri ile bu kurumlarda eğitim alan 60-72 aylık çocukların okul olgunluğu arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Çevresel Koşullar (ECERS) ölçeğine göre belirlenen kalite düzeyi ve kalite alt boyutlarının (kişisel bakım rutinleri, dil ve kavram deneyimleri, büyük ve küçük kas gelişimi etkinlikleri, yaratıcı etkinlikler, sosyal gelişim ve yetişkin ihtiyaçları) çocukların (60-72 aylık) okul olgunluğuyla ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmiştir. Bu araştırma nicel araştırma yöntemi, korelasyonel-ilişkisel tarama deseninde hazırlanmıştır. Araştırmada okul öncesi eğitim kurumlarında kalite düzeyi ve kalite alt boyutları (kişisel bakım rutinleri, dil ve kavram deneyimleri, büyük ve küçük kas gelişimi etkinlikleri, yaratıcı etkinlikler, sosyal gelişim ve yetişkin ihtiyaçları ) ile okul olgunluğu arasında ilişki tespit edilmiştir. Araştırmanın evrenini; 2018-2019 eğitim öğretim yılında Aydın ilinde Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı resmi anaokulları (N=7) ve bu okullara devam eden 60-72 ay arasındaki çocuklar oluşturmuştur (N=858). Araştırmanın örneklemini ise Aydın ili merkez ilçede Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı 7 resmi anaokulu ve bu okullara devam eden ve normal gelişim gösteren 60-72 aylık çocuklardan (N=145) tesadüfî örnekleme formülü kullanılarak belirlenmiş 145 çocuk oluşturmuştur. Araştırma kapsamında iki ayrı veri toplama aracı kullanılmıştır. Belirlenen örneklem üzerinde Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Çevresel Koşullar Ölçeği (ECERS) ve Metropolitan Olgunluk Testi (Metropolitan Readiness Test) uygulanmıştır. Toplanan verilerin analizi SSPS programında uygun istatistiksel işlemler yapılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma çerçevesinde incelenen okul öncesi eğitim kurumlarının çevresel koşullar, okul öncesi eğitim kurumlarının kalite düzeyi ve boyutları görece yüksek ve çok yüksek düzeyde bulunmuştur. Araştırma kapsamında incelenen okul öncesi eğitim kurumlarındaki çocukların Metropolitan Olgunluk Testi genel hazırlık puan ortalaması orta olgunluk seviyesinde bulunmuştur. Araştırma kapsamında incelenen okul öncesi eğitim kurumlarının kalite düzeyleri ile okul olgunluğu düzeyleri arasındaki ilişkiye yönelik yüksek düzeyde ve pozitif yönde anlamlı ilişkilerinin bulunmuştur. Ayrıca araştırma kapsamında incelenen boyutlar arasında yukarıda sayılanlar dışında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki tespit edilememiştir. Bulgular ışığında öğretmenlere, ilgili kurum ve kuruluşlara gerekli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMLARINDA KALİTE VE OKUL OLGUNLUĞU ARASINDA İLİŞKİÖzet: Bu araştırmada Aydın il merkezinde bulunan resmi anaokullarındaki kalitelerinin belirlenmesi ve kalite düzeyleri ile bu kurumlarda eğitim alan 60-72 aylık çocukların okul olgunluğu arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Çevresel Koşullar (ECERS) ölçeğine göre belirlenen kalite düzeyi ve kalite alt boyutlarının (kişisel bakım rutinleri, dil ve kavram deneyimleri, büyük ve küçük kas gelişimi etkinlikleri, yaratıcı etkinlikler, sosyal gelişim ve yetişkin ihtiyaçları) çocukların (60-72 aylık) okul olgunluğuyla ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmiştir. Bu araştırma nicel araştırma yöntemi, korelasyonel-ilişkisel deseninde hazırlanmıştır. Araştırmada okul öncesi eğitim kurumlarında kalite düzeyi ve kalite alt boyutları (kişisel bakım rutinleri, dil ve kavram deneyimleri, büyük ve küçük kas gelişimi etkinlikleri, yaratıcı etkinlikler, sosyal gelişim ve yetişkin ihtiyaçları ) ile okul olgunluğu arasında ilişki tespit edilmiştir. Araştırmanın evrenini; 2018-2019 eğitim öğretim yılında Aydın ilinde Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı resmi anaokulları (N=7) ve bu okullara devam eden 60-72 ay arasındaki çocuklar oluşturmuştur (N=858). Araştırmanın örneklemini ise Aydın ili merkez ilçede Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı 7 resmi anaokulu ve bu okullara devam eden ve normal gelişim gösteren 60-72 aylık çocuklardan (N=145) tesadüfî örnekleme formülü kullanılarak belirlenmiş 145 çocuk oluşturmuştur. Araştırma kapsamında iki ayrı veri toplama aracı kullanılmıştır. Belirlenen örneklem üzerinde Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Çevresel Koşullar (ECERS) ve Metropolitan Olgunluk Testi (Metropolitan Rea¬diness Test).Toplanan verilerin analizi SSPS programında uygun istatistiksel işlemler yapılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma çerçevesinde incelenen okul öncesi eğitim kurumlarının çevresel koşullar, okul öncesi eğitim kurumlarının kalite düzeyi ve boyutları görece yüksek ve çok yüksek düzeyde bulunmuştur. Araştırma kapsamında incelenen okul öncesi eğitim kurumlarındaki çocukların Metropolitan olgunluk testi genel hazırlık puan ortalaması orta olgunluk seviyesinde bulunmuştur. Araştırmaya kapsamında incelenen okul öncesi eğitim kurumlarının kalite düzeyleri ile okul olgunluğu düzeyleri arasındaki ilişkiye yönelik yüksek düzeyde ve pozitif yönde anlamlı ilişkilerinin bulunmuştur. Ayrıca araştırma kapsamında incelenen boyutlar arasında yukarıda sayılanlar dışında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki tespit edilememiştir. Bulgular ışığında öğretmenlere, ilgili kurum ve kuruluşlara gerekli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMLARINDA YAPILAN BESLENME FAALİYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Eğitimin ilk basamağını oluşturan okul öncesi eğitim, gömleğin ilk düğmesi gibidir; doğru iliklenmesi daha sonraki eğitim aşamalarının yolunda gitmesi için önemlidir. Okul öncesi eğitim döneminde çocuklar ilköğretime hazırlanırken paylaşmayı, dayanışmayı, sosyalleşmeyi ve birlikte çalışmayı öğrenirler. Özellikle girişimcilik, özerklik ve temel güven gibi bazı duygu ve davranışları kazanmaları için desteklenirler. Bu dönem çocuklarının sağlıklı ve düzenli bir gelişim gösterebilmesi için ebeveynleri tarafından sevgi ve şefkat ihtiyaçlarının karşılanması kadar sağlıklı ve dengeli beslenmeleri de önemlidir. Okul öncesi dönemdeki çocuklarda hızlı büyüme ve gelişme nedeniyle pek çok besin öğesine olan gereksinim yaşamının diğer dönemlerine oranla daha fazladır. Bu nedenle bu dönemde yeterli ve dengeli beslenme kadar, doğru beslenme alışkanlıkları kazanmak da önemlidir. Çünkü sağlıklı beslenme çocuğun bedensel, sosyal ve duygusal gelişimi ve davranışları üzerinde önemli bir rol oynamaktadır. Yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarının okulda kazandırılması olumlu beslenme alışkanlıklarının gelişmesini sağladığı gibi kısa ya da uzun vadede ortaya çıkabilecek hastalıkların önlenmesini de sağlamaktadır. Beslenme alışkanlıklarının temeli atıldığından çocukluk dönemi beslenme alışkanlıklarının kazandırılmasında kritik bir öneme sahiptir. Çünkü çocukluk döneminde edinilen beslenme alışkanlıkları yetişkinlik döneminde de devam etmektedir. Buradan hareketle, okul öncesi eğitim kurumlarında çocuklara sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılması amacıyla beslenme uygulamaları yapılmaktadır. Ancak, okul öncesi eğitimde niteliğin arttırılması açısından söz konusu bu uygulamaların hedeflenen amaçlara uygunluğunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu araştırmada okul öncesi eğitim kurumlarında yapılmakta olan beslenme uygulamalarının amacına uygunluğunu değerlendirmek ve bu etkinliklerin niteliğini arttırmaya yönelik öneriler geliştirmek hedeflenmiştir. Araştırma betimsel bir durum çalışması olarak tasarlanmış olup, çalışmaya Muğla ili Menteşe ilçesinde görev yapmakta olan okul öncesi öğretmenlerinden gönüllü olanlar dâhil edilmiştir. Çalışmada verilerin yarı yapılandırılmış görüşme formları ve öğretmenlerin hazırlamış olduğu dokümanlardan (aylık beslenme çizelgelerinden) elde edilmesi planlanmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılacak olup, araştırma verilerin toplanması aşamasında devam etmektedir. Poster bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMLARINDA YAŞ GRUPLARINDAKİ FARKLILIKLARIN ÖĞRENCİLERİN SOSYAL BECERİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİÖzet: 2005-2006 eğitim öğretim yılında Türkiye’de uygulanmaya başlayan yapılandırmacı yaklaşımla birlikte eğitime başlama yaşında, kullanılan yöntemlerde, ölçme ve değerlendirme araçlarında vb. birçok değişikliğe gidilmiştir. En önemli değişikliklerden biri; büyüme, olgunlaşma ve hazır bulunuşluğun eğitim üzerindeki etkileri göz önünde bulundurulduğunda, eğitime başlama yaşı denilebilir. Eğitime başlama yaşının düşmesiyle birlikte özellikle de okul öncesi eğitim kurumlarında farklı yaş grubundaki öğrenciler aynı sınıfta eğitim görmeye başlamıştır. Öğrenciler arasındaki yaş farkı da öğrencilerin akademik, sosyal vb. becerilerini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bireyin yaşamında önemli bir yeri olan sosyal becerilerin de çocukluk çağında edinildiği söylenebilir. Bu çalışmanın amacı, okul öncesi eğitim kurumlarında yaş gruplarındaki farklılıkların sosyal beceriler üzerindeki etkisine ilişkin öğretmen görüşlerinin incelenmesidir. Bu çalışma okul öncesi öğretmenlerinin farklı yaş gruplarında yaşadıkları sorunlara çözüm bulma ve sınıflarda farklı yaş gruplarının yer almasının avantaj ve dezavantajlarını ortaya koyması bakımından önemlidir. Araştırma kapsamında, Erzurum ili, Pasinler ilçesinde görev yapan 14 okul öncesi öğretmeniyle görüşülmüştür. Çalışma grubunda yer alan 14 okul öncesi öğretmenine araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Tarama deseninde yapılandırılan bu çalışmada elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda, okul öncesi öğretmenleri farklı yaş gruplarından öğrencilerin aynı sınıfta bulunmasına ilişkin olumsuz sonuçlarının; oyun kurma da anlaşmazlık, küçük yaş gruplarına sözlü şiddet, küçük yaş gruplarının özgüven eksikliği, yaş grupları arasında gruplaşmalar, büyük yaş gruplarının sosyal ortamlarda baskınlığı şeklinde belirtmişlerdir. Olumlu sonuçları olarak da; akran eğitiminin etkin kullanıldığı, olumlu davranışların model alındığı ve liderlik özelliğini kazandırdığı, çocuklarda dil ve iletişim becerilerini geliştirdiği yönünde görüş belirtmişlerdir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMLARINDAKİ ÖĞRENME MERKEZLERİ VE OYUN MATERYALLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Yaşadığımız fiziki çevrenin davranışlarımızı, duygu ve düşüncelerimizi yönlendirdiği ve biçimlendirdiği bilinmektedir. İnsan beyninin en kritik gelişim dönemi olarak kabul edilen ve okul öncesi dönem olarak adlandırılan 3-6 yaş döneminde çocuklar günün büyük bir bölümünü okulda geçirmektedir. Bu nedenle bir okul öncesi eğitimi kurumunun, çocukların eğitim gereksinimlerini karşılar nitelikte düzenlenmiş olması önemlidir. İyi düzenlenmiş eğitim ortamları çocukların etkin öğrenmelerini destekler ve problem çözme becerilerini geliştirir. Bir eğitim programının amacına uygun şekilde planlanabilmesi ve uygulanabilmesi için eğitim ortamlarının öğrenme merkezlerini içerecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Öğrenme merkezleri, çocukların serbest oyun oynama gereksinimlerini karşılamak için düzenlenmiş, günlük eğitim akışında yer alan etkinliklerde ele alınan kazanım ve göstergeler doğrultusunda seçilmiş farklı materyalleri de barındıran, çeşitli malzemelerle birbirinden ayrılmış olan oyun alanlarıdır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, okul öncesi eğitim kurumlarında geçen zamanın birinci sınıflara dönüştüğünü, öğrenme merkezlerinin fiziksel imkanların yetersizliği, materyal eksiklikleri gibi nedenlerle etkili bir şekilde kullanılmadığını ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda bu araştırmada, okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğrenme merkezlerinin ve oyun materyallerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması desenine uygun olarak yürütülmüştür. Araştırmanın verileri Nevşehir il merkezinde yer alan MEB’e bağlı yedi bağımsız anaokulundaki sınıf ortamları, öğrenme merkezleri ve oyun materyallerinin yapılandırılmış “Öğrenme Merkezleri Gözlem Formu” kullanılarak gözlemlenmesi ile toplanmış, elde edilen veriler içerik analizi yöntemi ile analiz edilerek değerlendirilmiştir. Araştırma sonunda, okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğrenme merkezlerinin ve bu merkezlerdeki oyun materyallerinin yeterli olmadığı belirlenmiştir. Araştırma bulguları doğrultusunda, okul öncesi eğitim kurumlarında sınıf ortamı ve öğrenme merkezlerinin çeşitli düzenlemeler yapılarak farklı oyun materyalleri ile zenginleştirilmesi, öğrenme merkezleri ve oyun materyalleri için kalite standartlarının geliştirilerek uygulanması, günlük programda çocukların yapılandırılmamış oyun ortamlarında serbest oyun oynanmasının sağlanması ve çocukların oyun oynama haklarını koruyacak tüm tedbirlerin alınmasının oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİM VE MATEMATİKÖzet: Okul öncesi dönem çocuğun hayatında en önemli zaman dilimlerinden biridir. Okul öncesi dönemi çocuğun 0-5 yaş aralığını kapsamaktadır. Bu süreçte çocuk kavramlarla ilişki kurmayı, sebep sonuç nedenselliğini oluşturmayı, dış dünya ile iletişime girmeyi, sosyal, kinetiksel, bilişsel ve dil gelişimi gibi alanlarda da kendisini geliştirmeyi öğrenmektedir. Çocuğu ilkokula hazırlamak için çok önemli bir basamak olan okul öncesi eğitim matematik alanında da öğrenciye kazanımlar sağlamaktadır. Bu kazanımların planlı, çocuğa göre ve onları eğlendirerek öğretmeye eğilimli olması önemlidir. Bu bilinç ile beraber okullara, öğretmenlere ve ebeveynlere çok önemli görevler düşmektedir. Bu amaç ile yön verilen çalışmada öğrencilerin matematik becerilerini geliştirmek ve iyileştirmek adına öğretmenlere tavsiyeler verilmektedir. Gerek sınıf içi gerek sınıf dışı etkinlikler ile okul öncesinde matematik bilincini oluşturarak matematiğe karşı ılımlı bir tavır bir üst öğrenim kademesine devam edecek öğrenciye iyi bir matematik alt yapısı kazandırmak amaçlanmıştır. Okul öncesi döneminde matematik öğretimi; öğrenci, öğretmen, program ve matematik bileşeninden meydana gelmektedir. Matematik eğitimi yapılırken bu öğeler sürekli etkileşim içindedirler. Bu yolda en önemli görev öğretmenlere düşmektedir. Okul öncesi öğretmenlerine sınıf içi ve sınıf dışında olmak üzere matematik etkinlikleri ve matematik öğretimini kolaylaştırarak zevkli hale getirecek etkinlikler çeşitlendirerek sunulmuştur. Matematik soyut kavramlardan oluşmaktadır. Çocukların soyut düşünerek matematiği anlayabilmeleri için öğretmenler somut ve deneyim edinmeye yönelik etkinlikleri kullanmalıdır. Nesneleri yönlendirerek, farklı nesneler ile gruplar kurarak matematiğe dair kavramları öğretilebilir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE FİNANSAL OKURYAZARLIK: MEVCUT DURUM ANALİZİÖzet: Finansal kavramlar ve riskler bilgi ve anlayışına sahip olmak, bu bilgi ve anlayışı finansal iyi olma halini geliştirmek ve ekonomik hayata katılımı sağlamak için kullanma becerisi, motivasyonu ve güveni şeklinde tanımlanan finansal okuryazarlık (FO) 21. yüzyılın temel yaşam becerilerinden birisi olarak görülmektedir. FO yalnızca bireyin kendi yaşantısı ile sınırlı değil, genel olarak toplumun ekonomik ve finansal gelişimi ve istikrarı ile de ilgilidir.Bunun farkında olan ülkeler FO becerilerinin kazandırılmasını bireylere bırakarak risk almak yerine,her bireye bu becerilerin örgün veya yaygın eğitimde kazandırılmasına yönelmişlerdir. OECD Finansal Eğitimde Uluslararası İşbirliği Örgütü FO eğitiminin örgün eğitimde, erken yaşlarda başlatılmasını önermektedir. Çünkü erken çocukluk döneminde kazanılan beceri ve yetenekler sonraki öğrenmeleri, onlar da bireyin okul ve hayat başarısını etkilemektedir. Türkiye’deFO ile ilgili çalışmalar daha çok farkındalık kazandırmaya yönelik ve hedef kitlesi yetişkinler ile sınırlı çalışmalardır. Okullarda FO eğitimi üzerine çalışmalar ilk, orta ve lise programların incelenmesi aşamasında olup okul öncesi eğitimde FOeğitimi ile ilgili çalışmalar bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu araştırmada okul öncesi eğitimde FOeğitiminin mevcut durumunun incelenmesi hedeflenmiştir. Bu kapsamda aşağıdaki araştırma sorularına cevap aranmıştır. 1. Okul öncesi eğitim programında FO ile ilgili kavram, kazanım ve göstergeler nelerdir? 2. Okul öncesi öğretmenlerinin FO, okul öncesindeFO eğitimi, okul öncesi eğitim programındaki kavram ve hedefler ve FO becerilerinin kazandırılmasına yönelikyaptıkları etkinliklere ilişkin görüşleri nelerdir? 3. Okul öncesi öğretmenlerinin okul öncesi eğitimde FO becerilerinin kazandırılmasına yönelik önerileri nelerdir Nitel yöntemin temel alındığı araştırmanın ilk aşamasında doküman analizi yapılmıştır. Bu kapsamda 2013 Okul Öncesi Eğitim Programı finansal okuryazarlığı desteklerliği bakımından incelenmiştir. İkinci aşamada ise okul öncesi öğretmenlerinin görüş ve önerilerini saptamaküzere yüz yüze bireysel görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunu 2018-2019 okul yılında Türkiye’nin batı illerinden birisinde görev yapmakta olan gönüllü 20 okul öncesi öğretmeni oluşturmaktadır. Veriler doküman analizi ve yüz yüze görüşmeler ile toplanmıştır. Doküman analizi ile uygulamada olan okul öncesi eğitim programında FO becerilerinin kazandırılmasına yönelik kavramlar, kazanımlar ve göstergeler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Yüz yüze bireysel olarak yapılan görüşmeler ile finansal okuryazarlığın okul öncesi öğretmenlerine ne anlam ifade ettiği, okul öncesi eğitimdeFO eğitimi ile ilgili görüşleri veyaptıklarıuygulamalar ve okul öncesi eğitimde FO eğitimine yönelik önerileri tespit edilmiştir. Araştırmanın ilk aşamasında elde edilen veriler betimsel analize tabi tutulmuştur.Önceden belirlenen temalara göre verilerin özetlenip ve yorumlandığı betimsel analiz sürecinde, “kavramlar, kazanımlar ve göstergeler” temaları temel alınmıştır. İkinci aşamada elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. Betimsel analiz sonuçları 2013 okul öncesi eğitim programında sadece para, tutumluluk kavramlarının yer aldığını, FO becerisi ile ilgili kazanımların çok sınırlı olduğunu göstermiştir. İçerik analizi sonuçları ise, okul öncesi öğretmenlerinin FO kavramına ilişkin bilgilerigelir-gider dengesini kurma, yatırım yapma ve tutumluluk temaları ile sınırlı olduğunu veFO kavramını etkinliklerinde dolaylı olarak ele aldıklarını göstermiştir. Kumbara yapma ve para biriktirme, alış veriş etkinlikleriFO becerilerinin kazandırılmasına yönelik yaptırdıkları başlıca uygulamalardır. Okul öncesi öğretmenleri okul öncesi eğitim programının FO eğitimini destekleyecek şekilde güncellenmesini ve çocuklardan önce kendilerineFO eğitiminin verilmesini önermektedirler. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE KODLAMA ETKİNLİKLERİÖzet: Pek çok ülke, öğrencilerinin bilgisayar programlama ve kodlama becerilerini geliştirmek için eğitim programlarında kodlama eğitimine yer vermektedir. Türkiye’de de Milli Eğitim Bakanlığı, 2012-2013 öğretim yılından itibaren 5. sınıflardan başlayarak ve kademeli olarak uygulanmak üzere “Bilişim Teknolojileri ve Yazılım Dersi” programlara eklenmiştir. Günümüzde oldukça popüler bir konu olan ve gerek akademik metinlerde, politika belgelerinde, eğitim raporlarında çokça geçen 21. yüzyıl becerilerinin, öğrencilere birçok yolla kazandırılması mümkündür. Bu yollardan biri de kodlama eğitimidir. Kodlama eğitimi günümüzde okulun türüne göre değişmekle birlikte okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar hemen hemen tüm kademlerde verilmektedir. Özellikle son yıllarda projelerde kodlama, robotik kodlama konularıyla karşılaşma sıklığımız artmıştır. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı ’da desteğini sürdürmekte, kodlama eğitimi konusunda farkındalığın ve uygulamaların artmasını teşvik etmektedir. Son dönemlerde çok popüler bir yaklaşım olarak karşımıza çıkan kodlama eğitiminde eğitimin içeriği ile birlikte üzerinde önemle durulması gereken bir konu bu eğitimin farklı yaş gruplarında nasıl ve hangi araçlarla uygulanması gerektiğidir. Bu bağlamda araştırmanın amacı, okul öncesi dönemdeki çocuklara kodlama eğitimi verilmesi konusu ve kodlama eğitimi vermek için kullanılan ya da kullanılması mümkün olan bir takım etkinlikleri açıklamaktır. Bu çalışma da nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmıştır. Akademik metinler, strateji belgeleri, raporlar, konu ile ilgili kitaplar irdelenmiş, EBA’da yer alan okul öncesi eğitimde kodlama içerikli görseller incelenmiştir. Ayrıca araştırmacının sınıfında yapılan kodlama etkinlikleri de göz önünde bulundurulmuştur. Bu çalışmada kodlama nedir? Okul öncesi eğitimde kodlama eğitimi nasıl verilir? Okul öncesi eğitimde kodlama eğitiminde ne tür etkinlikler uygulanmalıdır? Sorularına cevap aranmaya çalışılmıştır. Kodlama eğitiminde genel eğilime bakıldığında, okul öncesi eğitim almakta olan öğrencilerin okuma yazma bilmemeleri kodlama eğitimi için bir dezavantaj olsa da, bu eğitimin küçük yaşlarda da verilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Okul öncesi eğitimde verilen kodlama eğitimleri oyunlaştırılarak gerçekleştirilen temel problem çözme becerileri, mantıksal düşünme becerilerinin gelişimini hedefleyen etkinlik temelli uygulamalardır. Burada önemli olan çocuğun seviyesine inebilmek ve ilgi, dikkat ve konsantrasyonunu aktifleştirecek etkinliklere yönelterek, eğitimi sürdürebilmektir. Üst düzey becerilerin gelişiminden ziyade temel becerilerin gelişimi hedeflenen bu etkinlikler dikkat süresi oldukça kısa olan bir anasınıfı öğrencisini motive edebilmelidir. Bu bağlamda etkinliklerde mümkünse robotlar kullanılması, oyunlar kapsamında görselliğin ön plana çıkarılması önemlidir. Sonuç olarak, okul öncesinde verilen kodlama eğitimindeki en temel amaçlardan biri çocuklara bilimsel düşünme becerilerini kazandırmaktır. Bu amaçla verilen problemlerde çözüme ulaştıran süreçlerin nasıl tasarlandığı ve deneyimlendiği ön plana çıkmaktadır. Araştırma bu bağlamda soyut düşünme becerileri henüz gelişmemiş okul öncesi öğrencilerine yönelik temel kodlama etkinlikleri de ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE MİLLî ÇOCUK OYUNLARINA YÖNELİK ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Okul öncesinde oyun, çocuğun kendini ve çevresini keşfetmesini sağlayan en etkili öğrenme yoludur. İnsanlık tarihi kadar eski olan oyunlar, aynı zamanda geçmişten günümüze kültürün taşıyıcılığı görevini görmektedir. Çocuklar, kendi kültürlerinin değerlerini taşıyan oyunları oynadıklarında, yaşadığı toplumun bir bireyi olarak kimlik kazanmaktadır. Bu bağlamda millî oyunların toplumların devamını sağlayacak olan çocuklara öğretilmesi, onların hem millî bilince sahip olmalarını, hem de kültürel mirasımız olan oyunların unutulmamasını sağlama açılarından oldukça önemlidir. Çocuklara ebeveynlerin yanı sıra kültürel aktarımı yapacak olan öğretmenlerin millî oyunları bilmesi ve eğitim programında aktarabilmesi araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Öğretmenlerin bu bilgi ve beceriyi kazanmalarının en etkili yolu ise lisans programında bu beceriyi uygulamalı olarak deneyimlemeleridir. Araştırmanın amacı okul öncesi eğitimde millî çocuk oyunlarına yönelik öğretmen adaylarının görüşlerini ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda öğretmen adaylarının millî oyunların (i) okul öncesinde verilmesine, (ii) etkinliklerinin uygulamasına, (iii) çocukların gelişimleri üzerindeki etkilerine ve (iv) başka hangi yollarla kazandırılabileceğine yönelik görüşlerinin ortaya konulması alt amaçları oluşturmaktadır. Nitel araştırma çeşitlerinden işbirlikçi eylem araştırması yapılmıştır. İşbirlikçi eylem araştırması yeni bir uygulamanın gerçekleştirilmesi ve bu uygulamaya ilişkin değerlendirmenin yapılması sürecini kapsamaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2013). Bu araştırmada da öğretmen adaylarına “Millî Çocuk Oyunları” dersi verilmiş, ders kapsamında öğretmen adaylarının millî oyunları materyalleriyle kendilerinin oynaması sağlanmış, sonrasında oyunların çocukların hangi gelişim alanlarını desteklediği yönünde amaç kazanımlar incelenmiş, incelemeden sonra öğretmen adayları belirledikleri dört oyun için bütünleştirilmiş etkinlik planları hazırlamış, bu planları anaokullarında sınıftaki her bir çocuk için materyaller hazırlayarak uygulamış, uygulamaların video çekimleri birlikte izlenerek oyunların uygulanışı değerlendirilmiş ve dönem sonunda öğretmen adayların okul öncesi eğitim programı kapsamında millî çocuk oyunlarına yönelik görüşleri alınmıştır. Araştırmaya 15 kız, 3 erkek olmak üzere 18 öğretmen adayı katılmıştır. Millî oyun etkinliklerinin uygulanması sonrasında, dört açık uçlu soru öğretmen adaylarına sorulmuş ve ortalama 15-20 dk. aralığında görüşme yapılmıştır. Elde edilen veriler doküman haline getirilmiş ve içerik analizi yapılmıştır. İçerik analizi ile veriler bir başka uzmandan da destek alınarak iki araştırmacı tarafından ayrı ayrı kodlanmış ve temalar ve alt temalar oluşturulmuştur. Ortaya çıkan temaların frekans ve yüzdeleri hesaplanmıştır. Görüşme dokümanı üzerinde araştırmacılar tarafından ayrı ayrı yapılan kodlamaların uyumuna bakılmış, kodlama güvenirliği, [Görüş Birliği / (Görüş Birliği + Görüş Ayrılığı)] (Miles ve Huberman, 1994) formülüne göre hesaplanmış ve 0,87 yüksek güvenirlik katsayısı değeri bulunmuştur. Uyuşmayan kodlamalara tekrar bakılmış ve kodlar üzerinde uzlaşma sağlanmıştır. Araştırmanın sonucunda öğretmen adayları, millî çocuk oyunlarının okul öncesinde verilmesinin en fazla kültürel aktarım (%72) açısından önemli olduğunu, millî oyun etkinliklerinin uygulama sürecini sıklıkla eğlenceli (%83) olarak değerlendirdikleri, millî oyunların çocukların yüksek oranda kültürel gelişimlerini desteklediğini (%72) ifade etmiştir. Millî oyunların çocuklara kazandırılmasına yönelik elde edilen bulgulara bakıldığında, başta aile katılımı (%72) olmak üzere dokuz farklı temanın ortaya çıktığı görülmüştür. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE MÜZİK VE SANAT EĞİTİMİÖzet: Projenin Amacı: Sanat (plastik sanatlar) ve müzik eğitimi uygulamalarını okul öncesi eğitimde eser ve teknik çözümlemesi yöntemini kullanarak çocukların sanata duydukları ilgiyi beslemek, yaratıcılıklarını geliştirmek ve tüm gelişim alanlarını desteklemektir. Yaş grubu: 60-66 ay Uygulama süresi: 13 hafta Müzik eğitiminde Bach, Vivaldi, Beethoven, Mozart, Handel, İdil Biret gibi sanatçıları önce yaşamlarıyla çocuklara tanıtabilmek için çocukların dikkati bu noktaya çekilmiştir. Bu sanatçıların eserlerini sınıfta karşılama ve serbest zamanda bilgisayardan açarak çocukların dikkati çekilmiştir. Güne başlama zamanında çocuklardan gelen sorular doğrultusunda müziğin türünü ve eserlerin detayına hiç girmeden neler hissettikleri sorulmuştur. Sorular doğrultusunda ilk basamak olarak notaların tanıtımı ve yazı farkındalığında yaptığımız gibi, nota farkındalığı oluşturmak olmuştur. Tek tek semboller tanıtılmıştır. Tek tek sol anahtarını, notaları ve ses kalınlıklarını, es işaretini vb. temel terimlerini temel düzeyde anlatılıp bilgisayardan internet yoluyla araştırmalar çocuklarla yapılmıştır. Bir sanatçıya günde yarım ya da bir saat-ilgilerine göre değişiklik gösteren sürelerde- zaman ayrılarak bir hafta boyunca yer verilmiştir. Beethoven’i tanırken özellikle işitme engelinin olduğundan ve beste yapmaya devam etmiş olduğundan bahsedilmesi üzerine nota kavramının da araştırılmasıyla aslında hiçbir fiziksel engelin yapmak istediklerimize engel olmadığı çocuklara farkındalık yaşatmıştır. Tüm tanışılan sanatçılarda ortak aşama olarak gözler kapalı olarak eserler tekrar dinlenip hissettikleri üzerine tekrar konuşulmuştur. Duygularını ifade edebilecekleri farklı etkinliklerle değerlendirmeler yapılmıştır. Örneğin; duyguları resimle ifade etme, besteler eşliğinde yaratıcı dans, bestelerin hissettirdiği duygulardan yola çıkarak özgün hikaye oluşturma. Böylece hissettiklerini somutlaştırarak anlamlandırmışlardır. Plastik sanatlar konusunda da pek çok ressam ve heykeltıraş incelenmiştir. Picasso, Salvador Dali, Claude Monet, Michelangelo, Donatello, Bernini, Rodin gibi pek çok ressam ve heykeltıraş. Bu sanatçılara çocukların ilgisini çekebilmek için sanat merkezine bazı eserlerin yazıcıdan kopyaları yerleştirilmiştir. Dikkatli incelemeleri doğrultusunda, çocuklar, resimleri kimin yapmış olduğunu merak ederek sorular sormuşlardır. Çocukların ilgileri doğrultusunda her birine müzisyenleri tanıdığımız gibi zaman ayrılmıştır. Onların da öncesinde evde aileleri ile araştırma yapmalarını tavsiye edilmiştir. Picasso ile başlanan çalışmalarda, sanatçıların hayatı ve eserleri ile ilgili videolar ve sanatçıların resim yaparken çekilen videoları sunulmuştur. Figürlerin, gerçek halleri ile resimlerdeki görünümleri arasındaki farklara dikkat çekilmiştir. Tek tek bazı eserlerini incelenmiştir. Onların resimde algıladıkları not edilmiştir. Notlarımızla resmin aslını kıyaslanmıştır. Kağıda bastığımız resimleri tekrar inceleyerek çizimlerin renkleri, bölümleri çocuklar tarafından incelenmiş, öğretmen tarafından da notlar alınmıştır (Baş, gövde, kollar, bacaklar, gözler, ağız, kulaklar, burun vs. bütün parçalar nerede nasıl ve kaç tane?). Sonra neden bu şekilde resim yapmış olabilecekleri tartışılmıştır. Neleri böyle resmetmek istediklerini sorulmuştur. Hayvanları, insanları, tabakları, arabaları ve daha bir sürü şeyi yapmak istedikleri doğrultusunda cevaplar alınmıştır. Çeşitli boyalar (pastel, akrilik, kalem boya) ve boş kağıtlarla kendi özgün resimlerini öğrendikleri teknikleri kullanarak yapmışlardır. Teknik olarak çok doğru kullanımlar ve yaratıcı resimler ortaya çıkmıştır. Kendilerinin de bir gün ressam olabileceklerini, resmin kurallarını öğrenip daha sonra bu kuralları değiştirerek de yepyeni şeyler yapabileceklerinin farkındalığını edinmişlerdir. Heykeltıraşlarda da aynı inceleme sırası izlenmiştir. Bu sefer sanatın nasıl yapıldığını öğrendiğimiz okullara (Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine) gezi düzenlenmiştir. Resim, heykel, grafik, seramik, kumaş tasarımı ve sürpriz olarak müzik bölümüne ziyaretler düzenlenmiştir. Gezinin sonunda doğal kilden kendi heykellerini yapmışlardır. Edindikleri izlenimlerin değerlendirmeleriyle çalışmalar sonlandırılmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE OKUMA YAZMA HAZIRLIK ÇALIŞMALARINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN TUTUMLARI: ESKİŞEHİR İL ÖRNEĞİÖzet: Yapılan araştırmada, Eskişehir ili merkez ilçelerinde Millî Eğitim Bakanlığına bağlı anaokulu ve ilkokullarda görevli ana sınıfı öğretmenlerinin ilk okuma yazmaya hazırlık çalışmalarına ilişkin tutumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bununla birlikte öğretmenlerin tutumlarının kıdem, mezun oldukları okul ve görev yaptıkları okul türüne göre farlılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Araştırma evrenini, Eskişehir ili merkez ilçelerinde anaokulu ve ilkokul bünyesinde ana sınıfı öğretmeni olarak görev yapan öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmada Bay (2008) tarafından geliştirilen ve geçerlilik güvenirlilik çalışması yapılmış olan “Okuma Yazmaya Hazırlık Çalışmalarında Öğretmen Yeterlilik Algılarını Belirleme Ölçeği” kullanılmıştır. Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğünden iki merkez ilçede yer alan tüm bağımsız anaokulları ve ilkokullarda görev yapan ana sınıfı öğretmenlerine anket uygulanma izin talebinde bulunulmuştur. Örneklemin evreni temsil etmesi amacıyla, okulların bulunduğu bölgelerin sosyo-ekonomik düzeyine (düşük, orta, yüksek) göre her ilçeden 1 anaokulu, 1 ilkokul olmak üzere toplam 12 okul belirlenmiştir. Okulların bulunduğu bölgelerin sosyo-ekonomik düzeylerinin belirlenmesinde İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinden ve Rehberlik Araştırma Merkezlerinden bilgi alınmıştır. Araştırma sürecinde bu okullarda görev yapan ana sınıfı öğretmenlerine ölçek uygulanmıştır. Elde edilen veriler 0.05 anlamlılık düzeyi esas alınarak yorumlanmıştır. Araştırmada anaokullarında ve ilkokullarda görev yapan ana sınıfı öğretmenlerinin okuma yazma hazırlık çalışmalarına ilişkin tutumlarının kıdem, mezun oldukları okul ve görev yaptıkları okul türüne göre (P>0.05) anlamlı farklılık olup olup olmadığı incelenmiştir. Elde edilen veriler tatlılaştırılarak yorumlanmıştır. Elde edilen bulgular dikkate alınarak ana sınıfı öğretmenlerinin okuma yazma hazırlık çalışmalarına ilişkin tutumlarında olumlu yönde gelişme kaydedilebilmesi için öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE YAPILAN OKUMA YAZMAYA HAZIRLIK ÇALIŞMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Çocuğun sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi ve gelişebilmesi, öğrenmeye karşı olumlu tutumlar geliştirebilmesi için nitelikli bilişsel uyarıcıların, zengin dil etkileşimlerinin, olumlu sosyal-duygusal deneyimlerin çocuğa sunulduğu ve çocuğun bağımsızlığının desteklendiği bir çevrenin yaratılması gerekmektedir. Bu ise ancak sağlıklı bir aile ortamı ve nitelikli bir okul öncesi eğitimi ile mümkündür. Buradan hareketle ülkemizdeki okul öncesi eğitimin amaçları şu şekilde tanımlanmıştır: 1. Çocukların beden, zihin ve duygu gelişmesini ve iyi alışkanlıklar kazanmasını sağlamak, 2. Onları ilkokula hazırlamak, 3. Şartları elverişsiz çevrelerden ve ailelerden gelen çocuklar için ortak bir yetiştirme ortamı yaratmak, 4. Çocukların Türkçe’yi doğru ve güzel konuşmalarını sağlamak. Söz edilen amaçlar doğrultusunda 2013 yılında okul öncesi eğitim programı güncellenmiş ve uygulamaya konulmuştur. 2013 okul öncesi eğitim programında ilköğretime hazırlık çalışmaları; okul öncesi eğitime devam eden çocukların sosyal-duygusal, fiziksel, bilişsel, dil ve öz bakım becerileri gibi bütün alanlarda eşit şekilde desteklenmesini hedefleyen ve birbiri üzerine eklenerek gitmesi gereken çalışmaların tamamı olarak tanımlanmaktadır. Okul öncesi dönem okuma yazma becerilerinin gelişimi için çok önemli bir dönemdir. Okul öncesi dönemde yapılan okuma yazmaya hazırlık çalışmaları ilköğretime hazırlık çalışmaları kapsamında yer alan ve çocukların ilkokula geçişini kolaylaştırmak, hazırbulunuşluk düzeylerini arttırmak amacıyla yapılan etkinliklerdir. 2013 okul öncesi eğitim programında da belirtildiği gibi kesinlikle okuma ya da yazmayı öğretmeye yönelik etkinlikler değildir. Amaç; çocukların okuma ve yazmayı öğrenmesini kolaylaştıracak ve çabuklaştıracak ön becerileri kazandırmaktır. Çocukların öncelikle, okuma yazmanın gerekliliği ve gerçek yaşam ile ilişkisini anlamaları dolayısıyla okuma yazmaya ve okula karşı olumlu tutum geliştirmeleri hedeflenmektedir. Okul öncesi dönemde yapılan okuma yazmaya hazırlık çalışmalarının sadece kitap/kavram/çizgi çalışmaları ile değil sanat, drama, müzik oyun gibi birçok farklı etkinlik türü ile gerçekleştirilmesi beklenmektedir. Söz konusu bu etkinliklerle çocukların aynı zamanda verilen yönergelere uygun hareket etme, bir etkinliği belli bir süre ile sürdürebilme ve etkinliğin sonucuna varabilme gibi davranışları da kazanmaları hedeflenmektedir. Okuma yazma becerileri çocukların sonraki öğrenim yaşantısındaki başarılarını önemli ölçüde etkilemektedir. Okuma yazma becerilerinin temeli olan; sözel dil becerisi, yazı farkındalığı, alfabe bilgisi ve yazı yazma öncesi becerilerinin temeli okul öncesi dönemde atılmaktadır. Bu temel becerilerin kazandırılması tesadüflere bırakılmayacak kadar önemlidir. Bu konuda program geliştirme uzmanlarına, okul öncesi ve sınıf öğretmenlerine büyük görevler düşmektedir. Bu doğrultuda bu araştırmada okul öncesi eğitim kurumlarında yapılan okuma yazmaya hazırlık çalışmaları incelenmiş, okul öncesi ve ilkokul birinci sınıf öğretmenlerinin görüş ve önerileri ortaya konulmuştur. Araştırma betimsel bir durum çalışması şeklinde tasarlanmış olup çalışmaya Muğla ili Menteşe ilçesinde görev yapmakta olan okul öncesi öğretmenleri ve birinci sınıf öğretmenleri dâhil edilmiştir. Çalışmada veri toplama amacı ile yarı yapılandırılmış görüşmelerden ve öğretmenlere ait dokümanlardan faydalanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin analiz süreci devam etmekte olup araştırma sorularına uygun çözümlemeler gerçekleştirilecektir. Buna ek olarak elde edilen sonuçlara uygun hem araştırmacılara hem de uygulayıcılara önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİME DEVAM EDEN ÇOCUKLARIN SOSYAL DAVRANIŞLARI İLE DAVRANIŞ PROBLEMLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı Okul Öncesi Eğitime devam eden 3-5 yaş arasındaki çocukların sosyal davranışları ile davranış problemleri arasındaki ilişkiyi, çocukların sosyal davranışlarının davranış problemlerini yordayıp yordamadığını, çocukların sosyal davranış ve problem davranışlarının çocukların demografik özelliklerine göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemektir. Araştırma tarama modellerinden ilişkisel tarama yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemi amaçlı örneklem yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. Ölçüt olarak 3-5 yaş grubunda olma, okul öncesi eğitim kurumuna devam etme, gelişimsel problemi olmama alınmıştır. Araştırmada kullanılan ölçekler, okul öncesi eğitime devam eden 3-5 yaş grubu çocukların öğretmenleri tarafından sınıfındaki çocukları gözlemleyerek doldurulmuştur. Araştırmanın örneklemini okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-5 yaş grubu 157 çocuk oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu; Yenilenmiş Davranış Problemleri Kontrol Listesi, Okul Öncesi Sosyal Davranış Ölçeği- Öğretmen Formu Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 21.0 programı kullanılmıştır. Veriler analiz edilmeden önce, dağılımların normal olup olmadığı Kolmogorov – Smirnov Testi ile incelenmiştir. Kolmogorov- Smirnov testi verilerin normal dağıldığını göstermiştir. Bu nedenle veriler pearson korelasyon katsayısı, t testi, One Way Anova ve çoklu regresyon analizi ile sınanmıştır. Araştırmanın sonucunda çocukların sosyal davranışları alt boyutları ile problem davranışları alt boyutları arasında anlamlı düzeyde ilişki bulunmuştur. Ayrıca sosyal davranış alt boyutlarının problem davranış alt boyutlarını anlamı düzeyde yordadığı bulunmuştur. Araştırmada çocukların sosyal davranış ve problemlerini alt boyutlarının çocukların yaşına, anne eğitim durumuna, baba eğitim durumuna, ailenin gelir durumuna göre ve daha önce okul öncesi eğitime gitme durumlarına göre farklılaştığı bulunmuştur. Ancak araştırmada çocukların sosyal davranış ve problem davranışlarının çocuğun cinsiyetine göre farklılaşmadığı bulunmuştur. Araştırmanın sonucuna dayalı olarak öğretmen ve ebeveynlere öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİME DEVAM EDEN TÜRK VE GÖÇMEN (SURİYELİ) ÇOCUKLARIN SOSYAL BECERİ DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, okul öncesi eğitime devam eden Türk ve göçmen (Suriyeli) çocukları sosyal becerileri düzeylerini belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2019-2020 eğitim öğretim yılında Balıkesir ilinde okul öncesi eğitime devam eden 98 Türk ve 98 Suriyeli göçmen çocuk ve aileleri oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak, Avcıoğlu (2007) tarafından geliştirilen “Sosyal Becerileri Değerlendirme Ölçeği (4-6 yaş)” ile “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Sosyal Becerileri Değerlendirme Ölçeği; Dinleme Becerileri (5 m), Kişiler Arası Beceriler (15 m), Sözel Açıklama Becerileri (7 m), Kızgınlık Davranışlarını Kontrol Etme ve Değişiklere uyum Sağlama Becerileri (11 m), Akran Baskısı İle Başa Çıkma Beceresi (10 m), Kendini Kontrol Etme Becerisi (4 m), Görevlerini Tamamlama Becerileri (3 m), Sonuçlarını Kabul Etme Becerileri (4 m), Amaç Oluşturma Becerileri (3 m) olmak üzere 9 alt boyut 62 maddeden oluşmaktadır. Veri analizinde ilk olarak, Kolmogorov Smirnov testi yardımıyla normallik incelemesi gerçekleştirilmiştir. Bunun yanı sıra veri setine ilişkin betimsel istatistikler hesaplanarak çalışma grubu tanımlanmıştır. Normallik incelemeleri sonucunda dağılımın normalliğine göre araştırma amacı kapsamında Sperman Brown Rho korelasyon katsayısı hesaplanmıştır. Ölçek geçerliklerine ait α katsayıları .91’in üzerindedir. Verilerin analizinde tek yönlü varyans analizi ve bağımsız örneklemler T testi kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre çalışma grubundaki Türk çocukların sosyal beceri düzeylerini göçmen çocuklara göre yüksek bulunmuştur. Grupları arasında en büyük farklılık Sosyal beceri ölçeğinin alt boyutlarından biri olan “Sonuçları Kabul Etme Becerisi” olarak bulunmuştur. Sosyo ekonomik düzeyini orta olarak belirten Türk katılımcıların sosyal becerileri daha yüksek bulunmuştur. Araştırma verilerine dayanarak okul öncesi eğitim içerisinde özellikle göçmen çocukların sosyal becerilerini destekleyecek önlemler alınması yaralı olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ ALAN VE ALMAYAN 1. SINIF ÖĞRENCİLERİN İLK OKUMA YAZMAYI ÖĞRENME SÜREÇLERİNİN İNCELENMESİ: ÖRNEK OLAY ÇALIŞMASIÖzet: Okul öncesi eğitim çocuğun tüm gelişim alanlarını en üst düzeyde desteklemeyi amaçlar. Özellikle okuma, yazma ve dil gelişimi açısından bu dönem oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Bu eğitim özellikle anadili Türkçe olmayan ve Türkçe dil becerileri bakımından yetersizlik yaşanan bölgelerde daha da önemlidir. İki dilli çocuklar üzerinde yapılan bir çalışmada ilk okuma yazmaya hazırlık devresinde en çok karşılaşılan güçlüklerin, genel olarak çocukların okulöncesi eğitim almamış olmalarından ve ailelerinin eğitim düzeylerinin düşük olmasından kaynaklandığı belirtilmiştir. Bu araştırma Kars Digor ilçesi Hisarönü Köyünde 1. Sınıfta okuyan ve okul öncesi eğitimi almayan öğrencilerin, okul öncesi eğitimi alan öğrencilere göre ilk okuma yazmayı öğrenme süreçlerindeki benzerlik ve farklılıklarını incelemek amacıyla yapılmış örnek olay(durum) çalışmasıdır. Durum çalışması, güncel bir olguyu kendi doğal ortamında detaylı bir şekilde anlamak için kullanılan bir araştırma yöntemidir. Bununla birlikte araştırmanın temel amacı Digor ilçesine bağlı bir köy okulundaki öğrencilerin aynı sosyoekonomik düzeyde olmasına rağmen okul öncesi eğitimi alıp almamalarının öğrencilerin ilk okuma yazmayı öğrenme süreçlerine bir farklılık katıp katmadığını saptamak ve öğrencilerin ilk okuma yazmayı öğrenme sürecinde karşılaştıkları güçlükleri belirlemektir. Araştırmanın katılımcıları 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Kars ili Digor İlçesi Hisarönü İlkokulunda okuyan birinci sınıf öğrencileri ve birinci sınıf öğretmenidir. Çalışmada veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu, doküman analizi ve günlük kullanılmıştır. Durum çalışmalarında dikkat edilmesi gereken bir nokta, araştırmacının verileri toplarken, mümkün olduğu ölçüde birden fazla veri toplama yöntemi kullanmasıdır. Bu bağlamda önce kişisel bilgi formu aracılığıyla ürünleri karşılaştırılmak üzere okul öncesi eğitimi almayan öğrencilerin profillerine en yakın öğrenciler belirlendi. Bu öğrencilerin öğrenci ürün dosyaları incelenerek günlükteki veriler ile birlikte raporlaştırıldı. Elde edilen veriler için betimsel analiz yapılmıştır. Bu yaklaşıma göre, elde edilen veriler daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve yorumlanır. Böylece söz konusu köydeki okul öncesi eğitimi almamış öğrencilerin ilk okuma yazma süreçlerinde okul öncesi eğitimi alan öğrencilere göre boyama ve çizgi çalışmalarını doğru tamamlayabilme, sesi hissetme ve tanıma, sesi okuma ve yazma, seslerden heceler, hecelerden kelimeler,kelimelerden cümleler okuma ve yazma becerilerinde zorluklar yaşadıkları saptanırken, kalem tutma becerilerinde herhangi bir farklılık saptanmamıştır. Bu bağlamda aynı sosyoekonomik düzeye sahip olunması durumunda bile okul öncesi eğitimi almayan 1. Sınıf öğrencilerin okul öncesi eğitimi alan öğrencilere göre ilk okuma yazmayı öğrenme süreçlerinde bazı güçlüklerle karşılaştıkları sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ BÜNYESİNDEKİ FARKLI KURUMLARDA YER ALAN ANASINIFLARINDA AİLE KATILIMI ÇALIŞMALARININ EBEVEYN VE ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma ile okul öncesi eğitimi bünyesindeki farklı kurumlarda yer alan ana sınıflarında aile katılımı çalışmalarının ebeveyn ve öğretmen görüşlerine göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, nicel ve nitel yöntemlerin bir arada kullanıldığı karma yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016-2017 eğitim öğretim yılında, Mersin İli Akdeniz ilçesinde, düşük sosyo-kültürel ve ekonomik yapıya sahip ailelerin çocuklarının eğitim gördüğü Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Anaokulu bünyesindeki ana sınıfları ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı İlkokul bünyesindeki ana sınıflarında eğitim gören toplam 240 öğrenci ebeveyni ile bu okullarda görev yapmakta olan toplam 20 okul öncesi öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, velilere yönelik olarak Fantuzzo, Tighe ve Childs tarafından (2000) orijinal olarak geliştirilen, Gürşimşek (2003) tarafından geçerlik güvenirlik çalışması ile ülkemiz koşullarına adaptasyonu yapılan Aile Katılım Ölçeği uygulanmıştır. Aile Katılım Ölçeği (AKÖ) 21 maddeden oluşmaktadır. AKÖ’ni okul temelli katılım, ev temelli katılım, okul-aile işbirliği temelli katılım olmak üzere üç temel boyut oluşturmakta olup, beşli likert tipli bir ölçektir. Ayrıca okul öncesi öğretmenlerinin aile katılımı çalışmalarına yönelik düşüncelerini tespit etmek amacıyla araştırmacılar ve alan uzmanı öğretmenlerden görüş alınarak hazırlanan 5 açık uçlu sorudan oluşan aile katılımı anketi uygulanmıştır. Okul öncesi eğitimi alan çocukların ebeveynlerinin aile katılımı çalışmalarına ilişkin görüş düzeylerini belirlemek amacıyla betimsel analiz (descriptive statistics) uygulanmıştır. Ebeveynlerin aile katılımı çalışmalarına ilişkin görüş düzeylerini çeşitli değişkenlere göre incelemek amacıyla bağımsız iki örneklem grubu için “t” testi analizi kullanılmıştır. Okul öncesi öğretmenlerinin görüşlerini belirlemek amacıyla içerik analizi yapılmıştır. Araştırma sonucuna göre ebeveynlerin aile katılımı çalışmalarına ilişkin görüş düzeyleri ‘’yüksek’’ düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Ebeveynlerin aile katılımı çalışmalarına yönelik görüş düzeyleri okul türlerine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Okul öncesi öğretmenleri ise aile katılımı çalışmalarına ilişkin olarak, aile katılımı çalışmalarına sınıf içi etkinliği olarak yer verdikleri, aile katılımı çalışmalarının çocukların sosyal-duygusal gelişimlerine katkı sağlayacağı, aile katılımı çalışmaları uygulama sürecinde daha çok velilerle sorunlar yaşandığı, aile katılımı çalışmalarının arttırılmasına yönelik olarak ebeveynlerin aile katılımı çalışmaları uygulama sürecine dair eğitim almaları gerektiği ve ebeveynlerin bu eğitimi almadan aile katılımı çalışmalarının amacına ulaşamayacağına dair ortak görüş belirttikleri tespit edilmiştir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİNİN AİLE KATILIMINDA WHATSAPP UYGULAMASININ KULLANIMININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Çocukların ilkokul çağına kadar bilişsel, psiko-motor ve sosyal duygusal becerilerinin sistematik olarak geliştirildiği, doğru davranış kalıplarının öğretildiği, öğrenme biçimlerinin ortaya çıkarıldığı, temel eğitime hazırlayan bir eğitim süreci olarak tanımlanan (Taner Derman ve Başal, 2005) okul öncesi eğitimde öğretmen- veli iletişimi oldukça önemlidir. Ebeveynler öğretmen ile kurdukları kaliteli iletişim sonucunda, erken çocukluk eğitimine ilişkin bilgilendirildiklerinde, çocuklarıyla kurdukları iletişimin kalitesi artmakta, bu dönemde çocuklarına verdikleri destek anlam bulmakta ve onları bir üst eğitim kademesine sağlıklı bir şekilde hazırlamaktadır (Başal, 2010). Günümüzde dijital dünyanın da etkisi ile değişen çocukları tanıyabilmek, anlayabilmek ve iletişimi sağlayabilmek için ebeveynlerin kendilerini yenilemeleri, öğretmen ve okul kaynakların iletişimi güçlü tutarak, destek almaları gerekmektedir. Etkili aile öğretmen iletişimi çocukların öğrenmelerini desteklemeye ve çok önemli olan okul aile işbirliğinin büyüyerek gelişmesine yardım etmektedir (Atabey ve Tezel-Şahin, 2011). Ebeveyn, öğretmen ve çocuk arasındaki başarılı ilişki tüm taraflar okul ortamında bir araya geldiklerinde gelişmekte, dolayısıyla okul öncesi eğitimde ebeveynlerin sınıf içi ve dışı etkinliklere katılımlarının sağlanması gerekmektedir. Ebeveynlerin etkinliklere katılımı için öğretmen ile iletişime geçmesi gerekmektedir. Öğretmen-veli iletişimi bültenler, bilgilendirici broşürler, telefon görüşmeleri, toplantılar vb. pek çok kanalla gerçekleştirilebilir. Ek olarak, dijital ortamlarda Whatsapp gibi uygulamalar aracılığı ile de anlık mesajlar yoluyla iletişim kurulması mümkün olabilmektedir. Sürekli artan akıllı telefon kullanımı ile birlikte hayatımıza çarçabuk adapte olan bir uygulama olan Whatsapp aracılığıyla öğretmenler sınıfta yapılan etkinlikler ile ilgili görseller, bilgiler de paylaşarak veliyi günlük akıştan ve çeşitli ilerlemelerden haberdar edebilmektedir. Kendi içerisinde pek çok fırsatlar barındıran bu dijital uygulamalar, zaman zaman öğretmen- veli iletişimini sekteye uğratacak bir takım sorunlara da yol açabilmektedir. Bu bilgilerden hareketle bu araştırmanın amacı, öğretmenler ve veli arasında iletişim sürecinde kullanılan Whatsapp uygulamasının, okul öncesi eğitimde aile katılımı boyutuyla öğretmenlerin bakış açısından, avantajları, dezavantajları ve tüm yönleriyle değerlendirilmesi ve bu uygulamanın uygun kullanımına ilişkin öneriler geliştirilmesidir. Bu araştırma nitel, betimsel bir durum çalışmasıdır. Araştırmanın katılımcı grubunu okul öncesi eğitimi öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bu araştırmada temel ölçüt araştırma kapsamında yer alan tüm katılımcıların velileri ile iletişimlerinde whatsapp uygulamasını kullanıyor olmalarıdır. Araştırmada veri toplama aracı olarak toplamda 9 sorudan oluşan online bir form kullanılmıştır. Formu doldurarak araştırmaya toplamda 50 okul öncesi eğitimi öğretmeni katılmıştır. Betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmekte olan araştırma verilerine dayalı olarak okul öncesi öğretmenlerinin aile katılımı bağlamında Whatsapp uygulamasının kullanımına ilişkin olumlu ve olumsuz görüş, düşünce ve önerileri temalar altında raporlaştırılacak ve doğrudan alıntılarla desteklenecektir. Verilerin analizinde sürekli karşılaştırma tekniğine başvurulmaktadır. Araştırma sonucunda okullarda sıklıkla kullanılan ve önemli sorunları da beraberinde getiren Whatsapp uygulamasının kullanımına ilişkin önemli bulgulara ulaşılması ve uygulayıcılara öneriler sunulması beklenmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİNİN OKUL YÖNETİMİ İLE YAŞADIKLARI SORUNLARÖzet: Bu çalışma, okul öncesi eğitimi öğretmenlerinin okul yönetimi ile yaşadıkları sorunları ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Aydın ili Efeler ilçesinde bulunan 15 okul öncesi eğitimi öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada amaçlı örnekleme çeşitlerinden biri olan maksimum çeşitlilik örneklemesi kullanılarak; anasınıfı, anaokulu ve uygulama sınıflarından beşer katılımcı alınmasına karar verilmiştir. Bu sınıfların olduğu okullar ise tesadüfü örnekleme yöntemi ve katılımcı öğretmenler ise gönüllülük esası ile belirlenmiştir. Verilerin toplanmasında uzman görüşleri alınarak oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Çalışma grubundan elde edilen veriler nitel araştırma teknikleri (betimsel ve içerik analizi) kullanarak incelenmiştir. Araştırma sonucunda öğretmenlerin yönetim işlevleri alt başlıklarının tamamında bazı sorunlar yaşadıkları görülmüştür. En çok karşılaşılan sorunların sırası ile personel hizmetleri, genel hizmetler, denetimle ilgili yaşadıkları sorunlar, bütçe hizmetleri, öğrenci hizmetleri ve eğitim programları olduğu saptanmıştır. Personel hizmetlerine ilişkin yaşanan sorunların sırası ile; yardımcı personel, ödül, ceza, güdüleme, mesai saatleri olduğu tespit edilmiştir. Genel hizmetler yönetimine ilişkin yaşanan sorunların sırası ile; okul bahçesi, sınıf alanları, okulun/ sınıfın fiziki durumu olduğu tespit edilmiştir. Denetim hizmetleri yönetimine ilişkin yaşanan sorunların sırası ile; denetmenle ilgili, okul müdürünün denetlemesi ile ilgili olduğu tespit edilmiştir. Bütçe hizmetleri yönetimine ilişkin yaşanan sorunların sırası ile okul bütçesinin kullanımı ve okul aidatı ile ilgili olduğu tespit edilmiştir. Öğrenci hizmetleri yönetimine ilişkin yaşanan sorunların sırası ile; öğrenci sayıları ve öğrencileri kazanımlara ulaştırma ile ilgili olduğu tespit edilmiştir. Eğitim programlarının yönetimine ilişkin yaşanan sorunların ise planlama ve program ile ilgili olduğu tespit edilmiştir. Elde edilen bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri sunulmuştur. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİNDE GÖRSEL SANAT ETKİNLİKLERİNİN ÇOCUĞUN GÖRSEL ALGI VE YARATICILIK GELİŞİMİNE ETKİSİÖzet: Geleceğimizin yarınları olarak gördüğümüz çocukların en verimli yöntemlerle yetiştirilmesi kuşkusuz büyük öneme sahiptir.Bu sebeple günümüzde yaratıcı çocukların yetiştirilmesine de önem verilmektedir. Dolayısıyla gelişmiş toplumlarda okul öncesi eğitim faaliyetlerinin verimli ve planlı bir şekilde yürütülmesine özen gösterilmektedir. Genellikle aileden sonra çocuğun sistemli biçimde ilk eğitimi okul öncesinde gerçekleşmektedir. Bu yüzden okul öncesi eğitimin verimli, yenilikçi, yaratıcı, bağımsız karar verebilen çocuklar yetiştirmeye yönelik yöntemleri kapsayıcı nitelikte olması gerekmektedir. Çocuğun kendisini özgür hissettiği bir ortamda yaptığı materyal etkinlikleri, kişilik gelişimine önemli katkı sağlamaktadır. Bu etkinlikler sırasında çocuk,aynı zamanda çevresiyle, özellikle de arkadaşlarıyla etkileşim içerisine girmektedir. Bu etkileşim, aktif öğrenme olarak kabul edilmektedir. Çocuğun çevresindeki farklı malzemelerle temas haline geçmesinin görsel algı gelişimine olumlu katkıları vardır. Okul öncesi öğretmenlerine düşen en büyük görevlerden biri, çocukların kendilerini ifade edebilecekleri özgür ortamların sağlanmasıdır. Sanatsal etkinlik olarak görülen bu çalışmalarda kumaş parçaları, kâğıtlar, pet şişeler ve plastik bardaklar gibi sıradan nesneler materyal olarak kullanılabilir. Çocukların kâğıtları farklı şekillerde kesmeleri, istedikleri renkleri seçmeleri ve onları yapıştırarak bir ürün haline dönüştürmeleri yaratıcılıklarının gelişmesine yardımcı olacaktır. Nitekim bu çalışmada, okul öncesi öğretmenlerine ve öğretmen adaylarına çocuğu anlamak adına uygulayabilecekleri yöntemler konusunda öneriler sunulacaktır. Bunun yanında çocuğun yaratıcılığını geliştirmede materyal çalışmalarının önemi vurgulanacak ve çocuğun görsel algı yeteneklerine katkıda bulunma konusunda yaklaşımlar ortaya konacaktır. Poster bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİNİN ÖĞRENCİLERİN YAZI YAZMA BECERİLERİNE ETKİSİNE İLİŞKİN NİTEL BİR ARAŞTIRMAÖzet: Nitelikli bir yazı eğitimi için öğrenci büyüme, olgunlaşma ve hazırbulunuşluk gibi birtakım ön koşullara sahip olmalıdır. Hazırbulunuşluğun önemine bakıldığında öğrencinin daha önceki yaşantılarının önemi ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmenlerinin okul öncesi eğitiminde yazı yazmaya hazırlık amacı ile yaptıkları oyun hamuru ile oynama, boyama çalışmaları, çizgi çalışmaları vb. etkinliklerin öğrencilerin birinci sınıftaki yazı becerilerine etkisini öğretmen görüşlerine göre incelemektir. Bu çalışma okul öncesi eğitim olan ve olmayan okullarda öğrencilerin ilkokuldaki yazı becerileri etkilerini ortaya koyması bakımından önemlidir. Araştırma kapsamında Erzurum ili Pasinler ilçesinde köy okullarında görev yapan 17 sınıf öğretmeniyle görüşülmüştür. Çalışma verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formuyla toplanmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda okul öncesi eğitiminde yazı yazma etkinlikleri adı altında yapılan çalışmaların, öğrencilerin birinci sınıfta yazı yazmaya hazırlık sürecinde kazandırılması gereken kalem tutma, çizgi çizme, defter kullanma, sesleri tanıma ve yazma gibi etkinliklerde daha başarılı oldukları sonucu ortaya çıkmıştır. Öğretmenler genel olarak birinci sınıfta okul öncesi eğitimi alan öğrencilerin okul öncesi eğitim almayan öğrencilere göre yazı yazma konusunda daha başarılı oldukları yönünde görüş belirtmişlerdir. Çalışma sonucunda genel olarak okul öncesi eğitimin öğrencilerin yazı becerileri üzerinde olumlu etkisi olduğu ortaya çıkmış ve okul öncesi eğitimin zorunlu olması gerektiği, okul öncesi öğretmenlerinin çocukların küçük kas becerilerini geliştirmeye yönelik daha fazla etkinlik yapması gerektiği gibi önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ FEN EĞİTİMİ ALANINDA YAPILAN ÇALIŞMALARIN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma, 2016-2019 yılları arasında okul öncesi fen eğitimi alanında Türkiye’de yapılmış olan çalışmaların kapsamlı bir şekilde incelenmesi amacıyla yürütülmüştür. Bu amaç doğrultusunda çalışmanın yöntemi betimsel araştırma yöntemlerinden tarama modeli olarak belirlenmiştir. Çalışma kapsamında DergiPark veri tabanlarınında dizinlenen ve eğitim, eğitim araştırmaları alanında makale yayınlayan dergiler incelenmiştir. Tarama yapılırken, çalışmaların 2016 ve 2019 yılları arasında yapılmış olması temel kriter olarak belirlenmiştir. Taramalar yapılırken; okul öncesi, erken çocukluk, fen, bilim, çevre, sürdürülebilir, doğa, STEM, FeTeMM ifadelerinin başlık, öz ve anahtar kelimelerde yer alması ikinci kriter olarak göz önünde bulundurulmuştur. Yapılan taramalar neticesinde, belirlenen ölçütleri sağlayan makalelerin çözümlenmesinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. İncelenen çalışmaların künye bilgileri olarak; yayımlandığı dergi, derginin indeks türü ve yayımlandığı yıl bakımından dağılımları belirlenmiştir. Çalışmaya dahil edilen makalelerin içerik özellikleri; çalışmanın amacı, yöntem, örneklem/çalışma grubu, veri toplama araçları, sonuç ve öneriler bakımından analiz edilmiştir. İçerik analizi sürecinde çalışmaların incelenen içerik özellikleri kodlanmış ve bu kodlar bir araya getirilerek kategoriler oluşturulmuştur. Elde edilen kod ve kategorilere ilişkin frekans ve yüzde değerleri hesaplanmıştır. Elde edilen sonuçlar, okul öncesi fen eğitimi alanında yapılan araştırmaların çoğunlukla tarama çalışmaları olduğunu göstermektedir. Ancak bununla birlikte, araştırmacılar tarafından sunulan önerilerin yine çoğunlukla uygulamaya dönük çalışmaların yapılması olduğu göze çarpmaktadır. Okul öncesi fen eğitimi alanında yapılmış olan araştırmaların çözümlenerek bütüncül olarak sunulduğu bu çalışmanın, araştırmacıların çalışma yapılmayan amaç, konu ve yöntemlere yönelmesinde yol gösterici olması bakımından önemli olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ HİKAYE KİTAPLARININ CİNSİYET KAVRAMINI ELE ALMA BİÇİMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma, okul öncesi dönemi hikaye kitaplarının cinsiyet kavramını ele alma biçimlerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden döküman analizi tekniği ile gerçekleştirilmiştir. Seçilen 10 adet okul öncesi dönemi hikaye kitabı araştırmanın analiz birimini oluşturmaktadır. Seçilen hikaye kitaplarının isimleri şu şekildedir: Ayaklı Şeker Kavanozu, Yavru Ahtapot Olmak Çok Zor, Vınnn, Söz Vermiştin Ama Anne, Peynirli Börek, Arkadaşım Papi, Annemin Ayakkabıları, Hain Bitler, Komşu Teyze, Biricik Takıma Katılıyor. Seçilen hikaye kitaplarının incelenmesi ile ilgili araştırmanın tematik çerçevesi alt problemler çerçevesinde oluşturulmuş olup; meslek seçimi, mekan, sorumluluklar, aile rolleri, kıyafet özellikleri, oyun ve oyuncak tercihleri ve kapak özellikleri başlıklarından oluşmaktadır. Bu başlıklar seçilen kitapların metin ve görsellerinde incelenmiştir. Araştırma verilerinin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Kodlama süreci araştırmacılar tarafından gerçekleştirildikten sonra araştırmacılar bir araya gelerek yapmış oldukları analizleri karşılaştırmış, görüş birliği ve görüş ayrılığı olan maddeleri belirlemişlerdir. Araştırmadan elde edilen temel sonuçlara göre; ele alınan hikaye kitaplarında en çok anne rolünün vurgulandığı sonucuna ulaşılmıştır. Baba rolü ise anne rolünden sonra en çok vurgulanan roldür. Yine hikaye kitaplarında kadın figürünün daha çok anne ve ev hanımı olarak yansıtıldığı, ev işinden ve çocuğun bakımından en çok annenin sorumlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca kadınlar kıyafetlerinde en fazla elbise tercih ederken, kıyafet renklerine bakıldığında kadınlar en çok pembe, erkeklerin ise mavi rengini tercih ettikleri ulaşılan sonuçlar arasındadır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ KURUMLARA DEVAM EDEN 60-72 AY ARASINDAKİ ÇOCUKLARIN YAPTIKLARI RESİMLERDE EV ÇİZİMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: özet • Çocuklar için kendilerini ifade etmenin en önemli ve etkili yollarından biri resim çizmektir. • Çocuk, günlük yaşamıyla ilgili deneyimlerini, duygusal yoğunluklarını sözcüklerle ifade etmek istemeyebilirler. • Ama resim yoluyla duygu ve düşüncelerini, korkularını ve sevinçlerini daha kolay ifade edebilir hale gelebilirler. • Çocukların iç dünyalarının bir yansıması olan resimlerle onların; kişilere, nesnelere ve yaşadıkları olaylara yükledikleri anlamlar hakkında fikir sahibi olabilmek mümkündür. • Ebeveyn-çocuk, kardeş-çocuk gibi aile içi ilişkilerin seyrini anlamaya yönelik ipuçları sağlaması açısından resimler çocukların değerlendirme süreçlerinde de göz önünde bulundurulacak önemli unsurlardandır. Çalışmanın önemi Araştırmaya katılan 60/72 aylık çocukların yaptıkları resimlerde aile yaşantılarına sosyal yaşantılarına duygusal süreçlerine dair bilgi edinme durumu göz önünde bulundurulmuştur. Çoğu zaman açıklamakta sorun yaşadıkları içsel çatışma durumlarının da bu yolla ortaya çıkartılması durumu hedeflenmiştir. Yöntem: Çalışma bağlamında araştırmanın güvenirliğini ve verilerin geçerliğini, anlamlılığını sağlamak adına nitel araştırma yöntemlerinden “doküman analizi” ve “durum çalışması” desenleri birlikte kullanılmıştır. Bulgular: Araştırma, Aydın il merkezinde bulunan Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı özel bir anaokulunda 60-72 ay arasındaki toplam 43 çocukla yürütülmüştür. Ancak anne-babaya ait bilgilere ulaşılamayan çocuklardan 4’ü bu çalışmadan çıkarılarak toplam 39 çocukla çalışma sonuçlandırılmıştır. Bu verilere bağlı olarak; Kendisini evin içinde çizen çocukların resimlerinde görsel çeşitlilik sıkıntısı olduğu görülmüştür. Çizilen resimlerin birçoğunda hayali ögelerin var olduğu durumuna ulaşılmıştır. Çizilen ev ortamı resmi bulgularına bakıldığında anne,baba,kardeş ögelerine az rastlandığı görülmüştür. Çizilen oyuncak savaş arabaları, gemiler bilgisayar tablet resimlerine bakıldığında ise;çocukların izledikleri yayınlara daha dikkatli olunması gerekliliği durumu ortaya çıkmıştır sonuç: Sonuç olarak; çocukların rutin yaşamlarına ilişkin bilgiler elde edilmiştir. Ev çizimlerinde evin içini, dışını, hem içini hem dışını çizme oranları arasında farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Bu durumun olası nedenlerinin çocukların oyun ve yaşam alanlarında değişimler olabileceği düşünülmektedir. Kendini evin içinde çizen çocukların resimleri incelendiğinde görsel çeşitliliği kısıtlı resimler karşımıza çıkmıştır. Kendini evin dışında çizen çocukların resimlerinin incelenmesi sonucunda resimlerin ayrıntılarla, olaylarla ve hayali öğelerle yüklenmiş olduğu görülmüştür. Çocukların ev ortamı resimlerinin bulguları incelendiğinde anne-baba ve aile bireylerine çok az rastlandığı görülmüştür. Bu bağlamda; ebeveyn-çocuk, özellikle baba çocuk ilişkilerinin geliştirilmesi, etkileşimli ve paylaşımlı etkinlikler ve oyunlar oynanması, çocukların televizyonda izledikleri programlara ve oynadıkları oyunlara dikkat edilmesi çocuğun resim gelişimini olumlu etkileyeceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GIDA VE BESLENME OKURYAZARLIĞININ İNCELENMESİÖzet: Bireylerin sağlıklı olabilmek için bilinçli besin tercihleri ve uygulamaları yapmaları gerekmektedir. Yetersiz ve aşırı beslenme, obezite, diyabet ve diğer kronik hastalıkların artmasına katkıda bulunan önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple yaşam boyu beslenme alışkanlıklarının oluştuğu erken çocukluk yıllarından itibaren bireyde sağlıklı beslenme davranışlarının kazandırılması önemlidir. Gıda ve beslenme okuryazarlığı, bireyin kendi beslenme davranışları üzerindeki kontrollerini artırarak sağlıklı beslenme alışkanlıkları geliştirmelerine yardımcı olmanın yollarından biridir. Toplum sağlığı açısından önemli bir yere sahip olan gıda ve beslenme okuryazarlığının kazandırılmasında ve okula dayalı sağlıklı beslenme alışkanlığı uygulamalarının yürütülmesinde öğretmenler temel önemdeki aktörlerden bir tanesidir. Bu doğrultuda, beslenme eğitimi kapsamında istendik uygulamalarının yürütülebilmesi açısından konu hakkında yeterli bilgi, tutum, beceri ve davranışlara sahip öğretmenlere ihtiyaç vardır. Nicel araştırma yöntemlerinden tarama yönteminin kullanıldığı bu çalışmada, okul öncesi öğretmen adaylarının beslenme okuryazarlığının çeşitli değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma grubunu Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan 262 öğretmen adayının oluşturmuştur. Çalışmada veriler, sosyodemografik özelliklerin belirlenmesi amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu ve beslenme okuryazarlığını değerlendirmek amacıyla Cesur, Koçoğlu ve Sümer (2015) tarafından geliştirilen “Yetişkinlerde Beslenme Okuryazarlığı Değerlendirme Aracı” ile toplanmıştır. Çalışma grubundan alınan veriler analiz aşamasındadır. Yapılan analizlerden elde edilen bulgular doğrultusunda sonuç ve önerilere yer verilecektir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ AÇIK ALAN FEN EĞİTİMİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Okul öncesi dönemini en üst düzeyde verimli ve nitelikli bir eğitim ile tamamlamak büyük önem taşımaktadır. Bu dönem eğitiminde klasik yöntemlerin kullanılması yetersiz kalacaktır. Erken dönem eğitim sürecinde yaratıcı, doğal ve çocukları merkeze alan öğretim yöntemlerinin de kullanılması gerekmektedir. Okul öncesi çağdaki çocukların hem enerjilerini harcama hem de tüm bedenlerini kullanarak öğrenme özellikleri bu dönemde açık alanda eğitimin önemini ortaya koymaktadır. Smith’e göre açık alan eğitimi (Smith’den aktaran Priest, 1986) bazı şeyler için sınıf dışındaki en iyi öğrenme ortamıdır. Açık alan eğitimi, dört duvar ile sınırlandırılmış bir eğitim ortamının, felsefi temellerinin dayandığı yapılandırmacı anlayışa uygun olmadığını kabul etmektedir. Ayrıca açık alan eğitimi süreç temelli, duyularla öğrenme yolunu izleyen bir öğretim metodudur. Son yıllarda büyük şehirlerde yaşayan, doğal çevreden uzakta olan çocuklar için okul öncesi eğitim kurumlarındaki açık alan eğitimi gittikçe daha büyük bir önem kazanmaktadır. Açık alan fen eğitimi sınıf dışına uzanan, çocuklara incelemeler yapma ve fiziksel çevrelerini yakından tanıma olanağı sağlayan, onlara gerçek yaşam deneyimleri kazandıran ve çocukların kendi özgün bilgilerini yapılandırabilecekleri bir eğitim ortamı sunmaktadır. Bu görüşlerden hareketle okul öncesi öğretmenlerin açık alanda fen eğitimi konusunda bilgi ve deneyim sahibi olmalarının önem taşıdığı düşünülmektedir. Çalışmanın amacı, okul öncesi öğretmen adaylarının açık alan fen eğitimine yönelik görüşlerinin incelenmesidir. Bu araştırma nitel bir çalışmadır. Araştırmanın verileri, soruları araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak elde edilmiştir. Araştırma Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 2016-2017 öğretim yılında okul öncesi öğretmenliği eğitimi lisans programına devam eden 4. sınıftan 60 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada elde edilen verilerin analizi devam etmektedir. Elde edilen bulgular ışığında sonuçlar tartışılacak ve önerilerde bulunulacaktır Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ BEBEKLİK DÖNEMİ HAKKINDA BİLGİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bebeklik dönemi yaşam boyu en hızlı büyüyüp, gelişim gösterilen zamanları kapsamaktadır. Uzmanlar tarafından gerçekleştirilen gözlem ve çalışmalar bebeklerde gelişim evrelerine özgü ortak davranış kalıplarının ve eğilimlerin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ortak niteliklerin bilinmesi çocuk gelişimi ve eğitiminde izlenecek yöntemi belirleme açısından önemlidir. Eğitim psikologları, gelişim alanı ile ilgili bilgi sahibi olmanın etkili bir öğretim ortamının sağlanmasındaki önemini özellikle vurgulamaktadırlar. Bu nedenle, çocukların gelişimsel özellikleri hakkında eğitimcilerin bilgi sahibi olmalarının, etkili bir öğrenme ortamını oluşturmalarını kolaylaştıracağı düşünülmektedir. Bu çalışma, öğretmen adaylarının bebeklik dönemi hakkında bilgilerinin incelenmesini planlayan karma metot bir araştırmadır. Araştırmanın çalışma grubunu, 1. 2. 3. ve 4. sınıf okul öncesi öğretmen adayları oluşturmuştur. Araştırmanın nicel boyutunda 217 öğretmen adayına ulaşılmış, nitel boyutunda ise 40 öğretmen adayı ile görüşülmüştür. Veri toplama aracı olarak nicel boyutta, öğretmen adaylarının bebeklik dönemi ile ilgili neler bildiklerini ortaya koymayı amaçlayan bir anket kullanılmıştır. Nitel boyutta ise yarı yapılandırılmış görüşme sorularından yararlanılmıştır. Görüşme soruları, okulöncesi öğretmen adaylarının bebekliğe bakış açılarını, bebeklerin temel gereksinimleri konusunda neler düşündüklerini, bebeklik dönemi gelişim özellikleri hakkındaki bilgilerini ve bebeklerle çalışmanın zorlukları ve avantajlarını belirlemeyi içermektedir. Verilerin analizinde; nitel veriler, içerik analizi yöntemi ile nicel veriler ise frekans analizi ile yorumlanmıştır. Sonuç olarak; nitel çalışmaya katılan öğretmen adaylarının; bebeklik anlayışları sorusunda “ebeveyne muhtaç ihtiyaçlarını karşılayamayan”, “sevimli” sıfatını daha çok tercih ettikleri görülmektedir. Bir gün içerisinde bebekle yapılabilecekler sorusunda “temel gereksinimlerini karşılamak”; bebeğin temel gereksinimleri sorusunda ise “beslenme” ile “sevgi hissettirme” cevapları daha fazla tercih edilmiş ve böylelikle bebek imajlarındaki tercihleri ile benzer görüşler ifade ettikleri görülmüştür. Bebeklerle çalışmanın avantajı sorusuna “sevgiyi hissettirir” yanıtı daha fazla tercih edilirken dezavantajlarında “konuşamadıkları için dertlerini anlayamayız” yanıtı öne çıkmaktadır. Ayrıca avantajları sorusuna verilen “sevgiyi hissettirir” cevabı ile temel gereksinimleri sorusuna verilen “sevgi hissettirme” cevaplarının benzer olması dikkat çekmektedir. Dezavantajları sorusuna verilen “konuşmadıkları için dertlerini anlayamayız” cevabı ise bebeklik anlayışları sorusuna verilen “ebeveyne muhtaç, ihtiyaçlarını karşılayamayan” cevabı arasında da paralellik olduğu görülmektedir. 0-3 yaş dönemi özelliklerini bilmenin 3-6 yaşa etkilerinde ise “ileriki gelişimi hakkında bilgi verir” kanısı yaygındır. Nicel çalışmada ise çalışmaya katılan 217 okul öncesi öğretmen adayının; bebeklik dönemi temel bilgileri ve bebeklerin gelişim dönemi bilgilerinin birbirine benzerlik gösterdiği belirlenmiştir. Gelişim dönemi özelliklerinde doğru cevapların düşüklüğü dikkat çekmektedir. Nitel ve nicel çalışma verileri birlikte değerlendirildiğinde yapılan görüşmelerde okul öncesi öğretmen adaylarının 0-3 yaş hakkında bilgi sahibi olmanın önemini vurgularken 0-3 yaşa dair bilgileri yetersiz bulunmaktadır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİLİMİN DOĞASINA YÖNELİK BİLGİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bilim, ilk defa on bin yıl önce, belki daha da evvel insanın günlük yaşamına fayda sağlayacak bilgileri toplamaya başlamasıyla doğmuş özellikle son altmış yılda meydana gelen hızlı değişim ve gelişimle sürekli artış gösteren bir ivme kazanmıştır. Özellikle son altmış yılda meydana gelen hızlı değişim ve gelişim bilime sürekli artış gösteren bir ivme kazandırmıştır. Bilim alanında meydana gelen değişim bilimsel araştırmaları anlayabilme, bilimsel okuryazarlık ve bilimin doğası gibi kavramların eğitim alanında tartışılmasına neden olmuştur. Bilimin doğası kavramı eğitim alanına fen eğitimine bilimin doğasını dahil etme düşüncesiyle katılmış, bilmenin yolu, bilimsel bilgiye aktarılan değerler ve inanışlar ve bilimsel bilginin gelişimi, bilimin nasıl işlediğini anlama olarak tanımlanmıştır. Bilimsel bilgiyi anlayabilmenin yolu bilimsel açıklama tipleri arasındaki farkı iyi bilmekten geçmektedir. Hipotez, teori, kanun ve olgu gibi bilimsel bilginin temelinin oluşturan kavramlar ilköğretimden üniversiteye kadar ders kitaplarında olmasına rağmen yapılan araştırmalar öğrencilerin bu konuda birçok yanlış ve eksik bilgiye sahip olduklarını göstermektedir. Bilimsel bilginin temelini oluşturan bu kavramların fen bilgisi, matematik, sınıf öğretmenliği gibi alanlarda birçok ders içerisinde yer aldığı, okul öncesi öğretmenliği bölümünde nispeten daha az değinildiği göze çarpmaktadır. Eğitimin ilk basamağı olan okul öncesi eğitimi verecek olan öğretmen adaylarının bilimsel bilginin temel kavramları hakkında bilgi düzeylerine katkı sağlayacak dersler olarak Fen eğitimi ve bilimsel araştırma yöntemleri dersleri lisans düzeyinde üniversitelerde verilmektedir. Bu araştırmanın amacı bilimsel araştırma yönetmeleri dersi alan öğrenciler ile bilimsel araştırma yöntemleri dersi almamış okul öncesi öğretmen adaylarının bilimsel bilginin doğasında yer alan temel kavramlar hakkındaki bilişsel yapılarını incelemektir. Bu amaçla eğitim araştırmalarında mevcut durumu tespit etmek amacıyla örneklemin herhangi bir andaki durumunu betimlemek amacıyla kullanılan tarama araştırma yöntemlerinden kesitsel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma 2016–2017 öğretim yılı bahar döneminde Bülent Ecevit Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören 65 ikinci sınıf ve 70 dördüncü sınıf öğretmen adayı olmak üzere 135 öğretmen adayıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Kelime İlişkilendirme Testi (KİT) kullanılmıştır. Anahtar kavramların seçiminde literatürde bilimin doğasına yönelik kullanılmış olan farklı anketler dikkate alınmıştır. Bu anketlerde en sık olarak kullanılan kavramlar olan bilim, bilim insanı, deney, gözlem, olgu, hipotez, teori ve yasa kavramları anahtar kavramlar olarak seçilmiştir. KİT’ in uygulanması aşamasında öğretmen adaylarına verilen anahtar kavramların zihinlerinde canlandırdıkları ilk 5 kelimeyi 45 saniye süresi içerisinde yazmaları ve bu kelimelerle ilgili bir cümle kurmaları istenmiştir. Verilerin analizinde Johnstone ve Sutcliffe (1999), tarafından ortaya konulan kesme noktası (KN) tekniği ve kavram ağı kullanılmıştır. Bu amaçla hangi anahtar kavram için hangi cevap kelime ya da sözcüklerin kaçar defa tekrarlandığını gösteren frekans tabloları oluşturulmuştur. İkinci sınıf öğretmen adaylarından elde edilen frekans tablosuyla oluşturulan kavram ağlarında hipotez-deney, bilim-bilim insanı, deney-gözlem arasında öğrencilerin sıkı bir bağlantı kurdukları ancak olgu kavramını diğer kavramlarla ilişkilendiremeyip düşünme kelimesi ile diğer kavramlarla ilişkilendirdikleri görülmüştür. Fakat seçilen anahtar kavramlardan biri olan yasa kavramını öğretmen adayları hiçbir noktada diğer kavramlarla ilişkilendirememişler ve bu konuda yasa kelimesini bilimin doğasından ayrı bir noktada ele almışlardır. Kesme noktaları düşürüldüğünde (10-14) kavramlar arasında daha fazla ilişkinin olduğu görülmüş, fakat bu ilişki zayıf düzeydedir. Bilimsel araştırma yöntemleri dersini alan öğretmen adaylarının ise bilim-bilim insanı-deney ve hipotez-teori-yasa arasında daha yüksek düzeyde ilişkilendirme yaptıkları, olguyu diğerleriyle ilişkilendirmekte eksik kaldıkları görülmüştür. İkinci sınıf öğrencilerinin yazılan kavramlardan özellikle yasayı bilimsel bir bilgi olarak değerlendirmezken dördüncü sınıf öğrencilerinin ilişkilendirmesi bu konuda daha fazla deneyimlerinin olduğunu göstermektedir. Ayrıca dördüncü sınıf öğrencilerinin ikinci sınıf öğrencilerine nazaran anahtar kavramlara karşılık daha fazla kelime kullandıkları ve kullanılan kelimelerin daha bilimsel olduğu görülmüştür. İki sınıf karşılaştırıldığında dördüncü sınıf öğretmen adaylarının kullandığı kavramlar daha bilimsel olsa da kurulan ilişkiler yeterli düzeyde değildir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK TUTUMLARININ FARKLI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma ile okul öncesi öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, tarama yöntemlerinden ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında, Mersin il merkezinde bulunan, Mersin Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü Okul Öncesi Öğretmenliği Ana bilim Dalında öğrenim gören toplam 170 okul öncesi öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak, Aşkar ve Erden (1987) tarafından geliştirilen Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği 24 olumlu madde, 10 olumsuz madde olmak üzere toplam 34 maddeden oluşmakta ve beşli likert tipli bir ölçektir. Ayrıca, öğretmen adaylarının hem kişisel hem de öğretmenlik mesleğini seçmelerinde etkisi olduğu düşünülen özelliklerini belirlemek amacıyla araştırmacı ve alan uzmanları tarafından hazırlanan 14 maddenin yer aldığı kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarını belirlemek amacıyla betimsel analiz (descriptive statistics) uygulanmıştır. Öğretmen adaylarının kişisel özelliklerini belirlemek amacıyla frekans ve yüzdeler, standart sapma uygulanmıştır. Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutum puanlarını çeşitli değişkenlere göre incelemek amacıyla bağımsız iki örneklem grubu için “t” testi, ikiden çok bağımsız örneklem grubu için tek yönlü varyans analizi ve anlamlı farkı yaratan örneklem gruplarını belirlemek amacıyla Asgari Önemli Fark (LSD) tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonucuna göre, okul öncesi öğretmen adaylarının, öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının ‘’çok yüksek’’ düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Okul öncesi öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutum puanları; cinsiyet, yaşadıkları yer, sınıf düzeyleri, tercih sıraları, mezun oldukları lise türü ve ailelerinde öğretmen bulunma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermezken, tercihlerine etki eden faktörler, tercihlerine etki eden kişiler, alandan memnuniyet durumuna göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ OYUN KAVRAMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bireylerin hayat boyu devam eden gelişim dönemlerinde çocukluk evresi oldukça önemlidir. Çocuklar birçok temel becerilerini bu dönemde alarak hızlı bir biçimde gelişirler. Özellikle bu dönmede çocukların gelişimlerini etkileyen bir takım nedenler bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi de çocukların oyun oynama isteğidir. Dolayısıyla çocukluk döneminde oyun kavramının çocukların gelişimi açısından önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bu çalışmanın amacı okul öncesi öğretmen adaylarının oyun kavramına ilişkin görüşlerinin değerlendirilmesini ortaya koymaktır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen açık uçlu sorular okul öncesi öğretmen adaylarına sunulmuştur. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan mülakat yöntemi kullanılarak, okul öncesi eğitimi bölümünde öğrenim görmekte olan 20 okul öncesi öğretmen adayından elde edilen veriler, içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda öğretmen adayları kendilerine göre oyunun, kişiye mutluluk ve keyif verdiği, bireylerin kendilerini oyun sayesinde tanıdığını ve oyun etkinlikleri ile öğrenme ortamının daha etkili olduğunu belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan öğretmen adayları çocuklara göre oyunun, eğlence, özgürlük, hayal dünyası, gerçeklik, öğrenme ve gelişimleri açısından oyunu vazgeçilmez bir öğe olarak gördükleri ifade edilmektedir. Ayrıca araştırma grubu oyun çocuklar üzerindeki etkileri ile ilgili olarak; derslerin daha aktif ve eğlenceliği olduğunu, görev ve sorumluluk özelliklerinin geliştiğini belirtmişlerdir. Bunun yanında oyun sayesinde çocukların kişiliğinin geliştiğini, toplumsal değerleri benimsediklerini, yaratıcılık özelliklerinin geliştiğini ve iletişim becerinin geliştiğini ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ PROBLEM ÇÖZME İLE KARAR VERME BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BELİRLENMESİÖzet: Günlük hayatta pek çok problemle karşı karşıya kalınmaktadır. Bu problemleri kimisi hızlı karar verme becerisini kullanarak çözer, kimisi ise karar vermede ve dolayısıyla problemi çözmede zorlanır. Problem çözmede zorlanan kişiler, hayatı kendisine zorlaştırır, mutlu ve verimli bireyler olarak hayatlarını sürdüremezler (Adair, 2017). Geleceğin yetişkin bireylerinin hayatının altın çağı dediğimiz 0-6 yaş dönemine “Okul Öncesi Öğretmenleri“ dokunacağı için okul öncesi öğretmen adaylarının problem çözme ve karar verme becerilerinde yeterli olmaları gerekir. Aynı zamanda öğretmenin mesleğini sürdürürken bu becerileri etkin bir şekilde kullanması hem öğrencilere örnek olması açısından hem de eğitimin daha kaliteli olması açısından oldukça önemlidir (Haktanır, 2015). Okul öncesi öğretmenlerinin geleceğin yetişkinlerinin hayatlarında çok önemli bir yere sahip oldukları göz önünde bulundurulursa okul öncesi öğretmenlerinin her anlamda kendilerini çok iyi geliştirmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu nedenle, okul öncesi öğretmen adaylarının yaşamlarında karşılaştıkları problemleri ne ölçüde çözebildiklerinin ve karar vermede ne derece başarılı olduklarının; problem çözme ve karar verme becerileri arasında nasıl bir ilişki olduğunun bilinmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Okul öncesi öğretmen adayları yetiştirilirken problem çözebilen ve doğru kararlar verebilen öğretmenler yetiştirilmesine ve ileride okul öncesi öğretmeni olduklarında çocukların karşılaştığı problemleri de çözüme kavuşturabilen, bu bağlamda çocuğa da rol model olabilen öğretmenler yetiştirilmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda bu araştırmanın öğretmen adaylarının mesleki gelişimlerinde etkili olması hedeflenmektedir. Bu araştırmanın amacı; okul öncesi öğretmen adaylarının problem çözme, karar verme beceri düzeylerinin ve aralarındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: • Okul öncesi öğretmen adaylarının problem çözme becerileri cinsiyete, sınıf düzeyine, barınma durumlarına, büyüdüğü yerleşim yeri türüne göre farklılaşmakta mıdır? • Okul öncesi öğretmen adaylarının karar verme becerileri cinsiyete, sınıf düzeyine, barınma durumlarına, büyüdüğü yerleşim yeri türüne göre farklılaşmakta mıdır? • Okul öncesi öğretmen adaylarının problem çözme ve karar verme becerileri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki var mıdır? Bu araştırma betimsel nitelikte ilişkisel tarama modelinde yürütülmüştür. Araştırmanın örneklemi, evrenden seçkisiz bir şekilde belirlenen 2018-2019 eğitim-öğretim yılında Bursa Uludağ Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı 2. 3. ve 4. sınıflarda öğrenim görmekte olan 159’u kız, 30’u erkek olmak üzere toplam 189 öğretmen adayından oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak Heppner ve Petersan (1982) tarafından geliştirilen “Problem Çözme Envanteri“ ve Mann ve diğerleri (1998) tarafından geliştirilen ve Deniz (2004) tarafından Türkçeye uyarlanan “Melbourne Karar Verme Ölçeği“ kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde t Testi , Pearson Korelasyon Analizi ve Tek Yönlü Varyans Analizi(ANOVA) kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, okul öncesi öğretmen adaylarının karar verme becerilerinde büyüdükleri yer, okuduğu sınıf ve cinsiyet faktörünün anlamlı farklılıklar oluşturmadığı; sadece yaşadığı yer faktörlerinden evde aile/akraba ile kalanların dikkatli karar vermede diğerlerine göre daha başarılı olduğu belirlenmiştir. Problem çözme becerisine yönelik ise cinsiyet, barınma durumu, büyüdüğü yer değişkenlerinin anlamlı bir farklılık oluşturmadığı bulunmuştur. Fakat okuduğu sınıf değişkenine baktığımızda, 2. sınıf öğrencilerinin problem çözme becerisinin 3 ve 4. sınıf öğrencilerine göre daha düşük olduğu sonucuna varılmıştır. Problem çözme ve karar verme becerisi arasındaki ilişkisi incelendiğinde ise özsaygı puanları yüksek olan öğrencilerin dikkatli karar verme konusunda başarılı oldukları; kaçıngan ve panik karar verme durumundaki öğrencilerin problem çözme becerilerinde de başarısız olduğu sonucu bulunmuştur. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLER TARAFINDAN ÇOCUKLARIN OKUMA YAZMAYA HAZIRLIK BECERİLERİNİ DESTEKLEMEYE YÖNELİK GERÇEKLEŞTİRİLEN UYGULAMALAR (TEKSAS EYALETİ ÖRNEĞİ)Özet: Çalışmanın amacı okul öncesi öğretmenlerinin okul öncesi dönem çocukların okuma yazmaya hazırlık becerilerini desteklemeye yönelik yaptıkları uygulamaları belirlemektir. “Sınıfınızda gerçekleştirdiğiniz okuma yazmaya hazırlık etkinlikleri nelerdir, okuma yazma becerilerini desteklemek amacıyla kullandığınız yöntem ve teknikler nelerdir, sınıf çevresini zenginleştirmek amacıyla yaptığınız düzenlemeler nelerdir, sınıfınızda kullandığınız okuma yazma materyalleri nelerdir, okuma yazma etkinliklerinin önemi hakkında aileleri bilgilendirme yollarınız nelerdir?” sorularına cevap aramak için nitel araştırma yöntemlerinden görüşme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu A.B.D. nin Teksas eyaleti Denton şehrininin okul öncesi eğitim kurumlarında görev yapan 20 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırma niteliksel araştırma yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Niteliksel araştırmalar herhangi bir konu üzerinde derinleşmesine veri toplanmasına olanak sağlayan bir araştırma modelidir (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Araştırmada öğretmenlerin uygulamaları araştırmacı tarafından hazırlanmış yarı yapılandırılmış görüşme soruları aracılığıyla toplanmıştır. Araştırma sonucunda görüşme yapılan öğretmenlerin çocukların okuma yazmaya hazırlık becerilerini desteklemek için yaptıkları uygulamalar belirlenmiştir. Öğretmenlerin sınıf içinde uyguladıkları etkinlikler, yaptıkları sınıf çevresi düzenlemeleri, çocuklara sundukları materyaller, kullandıkları teknik yöntemler ve aileleri bilgilendirme yollarına yönelik gerçekleştirdikleri uygulamalar belirlenerek kategoriler halinde verilmiştir. Okuma yazmaya hazırlık becerileri; çocuğun ileri dönemlerdeki akademik ve sosyal başarılarında etkili olan becerilerdir. (Morton, 2014; Lonigan, Burgess ve Anthony, 2000). Yapılan çalışmalarda okul öncesi dönemde kazanılan bu becerilerin ilkokul becerileri üzerinde önemli etkilerinin olduğu görülmektedir (Pinto, Bigozzi, Gamannossi ve Vezzani, 2012; Piasta, Justice, McGinty ve Kaderavek, 2012). Öğretmenlerin çocukların dil ve okuma yazma gelişimi üzerindeki etkisini bilmek önemli bir konudur. Okul öncesi sınıflarda uygulanan dil ve okuma yazma uygulamaları çocukların okul hazırlığında kritik bir öneme sahiptir (Hindman ve Wasik 2008). Sınıflarda yapılan okuma yazma etkinlikleri çocukların erken okuma yazma becerilerini etkiler (Dickinson ve Caswell, 2007). Öğretmenlerin çocukların okuma yazma kazanımında önemli bir rol oynadıkları göz önünde bulundurulduğunda, yaptıkları uygulamaların belirlenmesi ve değerlendirilmesi oldukça önemlidir. Çalışma, okul öncesi kurumlarında çocukların okuma yazmaya hazırlık becerilerini desteklemek amacıyla öğretmenler tarafından gerçekleştirilen okuma yazmaya hazırlık uygulamalarının belirlenmesi için yapılmıştır. Yapılan bu çalışma öğretmenler tarafından gerçekleştirilen uygulamaların belirlenmesi, öğretmen, aile ve araştırmacılara zengin örnekler sunması ve rehber olması bakımından önemlidir. Araştırmanın okuma yazmayı desteklemeye yönelik zengin örnekler sunması bakımından önemli olduğu ve alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir. KAYNAKÇA Dickinson, D. K., and Caswell, L. (2007). Building support for language and early literacy in preschool classrooms through in-service professional development. Early Childhood Research Quarterly 22, 243–260. Hindman, A., and Wasik, B. (2008). Head Start teachers’ beliefs about language and literacy instruction. Early Childhood Research Quarterly, 23, 479–492. Lonigan, C. J., Burgess, S. R., and Anthony, J. L. (2000). Development of emergent literacy and early reading skills in preschool children: Evidence from a latent-variable longitudinal study. Developmental Psychology, 36, 596-613. Morton, T. (2014). Paired books: Literature connections for emergent learners. The Journal of the Texas Association for the Education of Young Children, 35(4), 24-28. Piasta, S.B., Justice, L. M., McGinty , A. S, and Kaderavek, J.N. (2012). Increasing young children’s contact with print during shared reading: Longitudinal effects on literacy achievement. Child Development, 83(3),810–82. Pinto, G., Bigozzi, G., Gamannossi, and B. A. Vezzani, C. (2012). Emergent literacy and early writing skills. The Journal of Genetic Psychology, 173(3), 330–354. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİ VE FEN EĞİTİMİ: YETERLİLİKLER-ETKİNLİKLER-YÖNTEM VE TEKNİKLER-GÜÇLÜKLER (KİLİS ÖRNEĞİ)Özet: Okul öncesi eğitim; doğumdan zorunlu eğitim yaşına kadar, çocukların gelişim özellikleri, bireysel farklılıkları ve yetenekleri göz önüne alınarak, çocukların sağlıklı bir biçimde fiziksel, duygusal, dil, sosyal ve zihinsel yönden gelişimlerini sağlayıcı, çocukların kendilerine güven duymalarının sağlandığı, ebeveyn ve eğitimcilerin etkin olduğu sistemli bir eğitimdir (MEB, 2013). Çocuğun yaşamı için gerekli olabilecek bilimsel beceri ve fen gelişiminin temelini oluşturan kavramlar ve beceriler okul öncesi dönemde gelişmeye başlar (Kallery ve Psillos, 2001). Çocuklarda fen kavramının gelişimi onların doğayı ve çevrelerini anlama çabalarıyla başlar ve daha sonra bu süreci öğretmen ve çevresindekilerin yardımıyla temel süreç becerilerinin kazanılması izler. Çocukların okul öncesi dönemde fen etkinliklerine etkin bir şekilde katılmaları ve fenle ilgili kavramları öğrenmeye istekli olmaları fen kavramlarının gelişim sürecini olumlu etkilemektedir. Fen eğitiminin temelini oluşturan okul öncesi dönemdeki fen etkinlikleri uygulamaları sırasında çocuklara sorgulama yapabilecekleri herhangi bir konu hakkında fikrini söyleyerek tahmin yapabilecekleri, merak duygularını giderebilecekleri, olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurabilecekleri gibi fırsatlar sunabilen ortamlar oluşturulmalıdır (Uğraş, Uğraş ve Çil, 2013). Öğrencilerde fen eğitiminin temelini oluşturan fen kavramlarının etkili bir şekilde kazandırılması öğretmenin etkinlikler sırasında fen doğa etkinliklerini doğru bir şekilde planlayıp uygulamasıyla gerçekleşecektir (Özbek, 2009). Bu çalışmanın amacı anasınıfı ve anaokullarında görev yapan okul öncesi öğretmenlerinin fen etkinliklerini gerçekleştirmedeki yeterlilikleri, yaptıkları fen etkinlikleri, kullandıkları yöntem ve teknikler ile fen etkinliklerini gerçekleştirirken karşılaştıkları problemlere ilişkin görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Bu çalışma, nitel araştırma metodolojisi içerisinde sıklıkla kullanılan durum çalışması desenine göre gerçekleştirilmiştir. Araştırmada çalışma grubu kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Bu yöntemde araştırmacı yakın olan ve erişilmesi kolay olan bir durumu seçer. Kolay ulaşılabilir durum örneklemesi nitel araştırmalarda yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir (Yıldırım ve Şimşek, 2011). Bu çalışmada Kilis ilindeki anasınıfları ve anaokullarında görev yapan 32 okul öncesi öğretmeni ile çalışılmıştır. Veri toplamak amacıyla alan uzmanları tarafından oluşturulan görüşme formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde nitel araştırmalarda kullanılan betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Betimsel analizde veriler, daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve yorumlanır (Yıldırım ve Şimşek, 2011). Bu çalışmada da temalar araştırma soruları çerçevesinde ele alınmıştır. Veriler iki araştırmacı tarafından tekrar tekrar okunarak verilerdeki ifadeler kodlamalar için işaretlenerek belirlenmiştir. Araştırmacılar tarafından ayrı ayrı yapılan kodlamalar daha sonra karşılaştırılarak farklı düşünülen kodlamalar üzerinde uzlaşılmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre, öğretmenlerin %50’si fen eğitiminde kendini yeterli bulurken, %31,25’i ise kendini kısmen yeterli olarak görmekte, %18,75’i ise kendini fen eğitimi konusunda yetersiz olarak görmektedir. Öğretmenlerin fen eğitimi ortamıyla ilgili görüşlerine bakıldığında, öğretmenlerin %53,13’ü fen ortamlarının donanımlı laboratuvar imkânı ve doğal ortam içermesi gerektiğini, %31,25’i materyal bakımından zengin olması gerektiğini, %9,38’i deney ve gözleme dayalı olması gerektiğini, %6,25’i modern, akılcı ve bilgi içerikli olması gerektiğini ifade eden düşünceler belirtmişlerdir. Öğretmenlerin %56,25’i fen ile ilgili kavramlarının yaparak-yaşayarak, %25,00’i görsel materyaller ile %15,63’ü basit etkinlikler ile %3,13’ü kitap ve fen materyalleri ile çocuklara daha iyi öğretilebileceğine ilişkin düşünceler ortaya koymuşlardır. Okul öncesi öğretmenlerinin tamamı yaptıkları fen etkinlikleri ile çocuklara bilimsel süreç becerilerini kazandırmaya çalıştığını belirtmektedir. Öğretmenlerin %100’ü fen etkinliklerini gerçekleştirirken yaygın fen materyallerini (büyüteç, mıknatıs, maketler, terazi, küre, atık malzemeler vb.) kullandıklarını, %21,88’i hayvanlar ve bitkileri kullandıklarını, %25,00’ı ise doğal malzemeler kullandıklarını belirtmişleridir. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu (%87,50) fen etkinliklerinde spontane/doğal etkinliklere yer verdiklerini belirtmişlerdir. Öğretmenlerin %62,50’si fen etkinliklerini gerçekleştirirken grup çalışmalarına yer verdiğini, %25,00’ı hem grup hem de bireysel çalışmalara yer verdiğini, % 12,50’si de sadece bireysel çalışmalara yer verdiğini belirtmiştir. Öğretmenlerin %65,63’ü haftada bir fen etkinliklerine yer verirken, %25’i iki haftada bir, %9,37’si iki hafta üzeri sürede bir fen etkinliklerine yer vermektedir. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu (%62,50) fen etkinliklerinin verimli olabilmesi için sınıftaki çocuk sayısının 10-15 arasında olması gerektiğini belirtmişlerdir. Fen etkinlikleri gerçekleştirilirken kullanılan yöntem ve teknikler arasında en fazla deney (%25,00), gözlem (%21,74), gösterip yaptırma (%13,04) gelmektedir. Fen etkinliklerinde kullanılan yöntem ve tekniklerden çocukların en çok hoşuna giden deney (%53,85), gösterip yaptırma (23,07) ve gözlem (%12,82)’dir. Fen etkinliklerini gerçekleştirme sürecinde öğretmenlere kolaylık sağlayan yöntem teknikler arasında sırasıyla en fazla deney (%28,95), gözlem (%23,68) ve gösterip yaptırma (%18,42) gelmektedir. Öğretmenler fen etkinliklerini gerçekleştirirken en çok materyal malzeme (%36,92) temin etme problemi ile karşılaşmaktadırlar. Sınıfların kalabalık (%24,62) olması, sınıfların fiziki yetersizliği (%13,85) ve ailelerin ilgisizliği (%12,30) de öğretmenler tarafından önemli problemler olarak görülmektedir. Öğretmenlerin fen etkinliklerini gerçekleştirirken karşılaştığı problemlerin kaynakların başında okul (%27,09) ve sınıf ortamı (%27,09) gelmektedir. Yine aileler (%16,66) ve materyal malzeme (%12,50) de problemlerin kaynakları arasında önemli bir yer tutmaktadır. Karşılaşılan güçlüklerin üstesinden gelme konusunda öğretmenlerin %62,50’si kendisini yeterli bulduğu, %9,38’inin yetersiz, %28,13’ünün kısmen yeterli bulduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİN SINIFLARINDAKİ GELİŞİM YETERSİZLİĞİ OLAN VE OLMAYAN ÖĞRENCİLERLE ETKİLEŞİM DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı okul öncesi öğretmenlerin gelişimsel yetersizliği olan ve olmayan öğrencilerle etkileşim davranışlarının incelenmesidir. Çalışmada öğretmenlerin etkileşim davranışlarının sıklığı, etkileşim davranışlarının sıklığının gelişim yetersizliği olup olma durumuna göre farklılaşıp farklılaşmadığı ve öğretmenler ile öğrencilerin demografik özelliklerine göre değişip değişmediği araştırılmıştır. Çalışmaya Ankara’nın Altındağ ve Çubuk ilçesinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bağımsız anaokulları ve anasınıflarında bulunan 14 okul öncesi öğretmeni ve gelişim yetersizliği olan ve olmayan 32 öğrenci katılmıştır. Araştırma nicel araştırma deseninin kullanıldığı betimsel bir çalışmadır. Araştırma verilerini toplamada gözlem tekniği kullanılmıştır. Gözlemler masa başı ve oyun zamanında, önceden belirlenen etkinlikler süresince gerçekleştirilmiştir. Öğretmenlerin etkileşim davranışlarına ilişkin verileri değerlendirmede “Öğretmen Etkileşim Davranışları Gözlem Formu”, demografik özelliklere ilişkin veriler için de “Öğretmen-Öğrenci Bilgi Formu” kullanılmıştır. Çalışmada elde edilen veriler SPSS 23 bilgisayar programına göre analiz edilmiştir. Öğretmenlerin etkileşim davranışları sıklığını öğrencilerin gelişim yetersizliği olup olmama durumu ve öğretmen-öğrenci demografik özelliklerine göre karşılaştırmada parametrik olmayan testlerden Mann Whitney-U Testi kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda öğretmenlerin gelişim yetersizliği olan ve olmayan öğrencilerle genel etkileşim davranışlarında anlamlı bir farklılık ortaya çıkmazken, bu davranışların bazı alt boyutlarında gelişim yetersizliği olup olmama durumuna göre anlamlı bir fark bulunmuştur. Öğretmenlerin gelişim yetersizliği olan öğrencilerle daha sık etkileşim davranışlarını kullandığı anlaşılmıştır. Demografik özelliklere ilişkin sonuçlarda öğretmenlerin yaşları ve çalışma süreleri bakımından anlamlı bir fark olmadığı ortaya çıkmıştır. Ancak etkileşim davranışlarının alt boyutlarında bazı davranışlarda öğretmenlerin yaşları ve çalışma süreleri bakımından gelişim yetersizliği olmayan öğrencilerle etkileşim davranışları sıklığında anlamlı bir fark ortaya çıkmıştır. Öğrencilerin yaş ve cinsiyeti bakımında öğretmenlerin gelişim yetersizliği olan ve olmayan öğrencilerle etkileşim davranışları sıklığında anlamlı bir fark bulunmazken, gelişim yetersizliği olan öğrencilerle etkileşim davranışlarının alt boyutlarında cinsiyet bakımından anlamlı fark ortaya çıkmıştır. Araştırmadan elde edilen bu bulgular ilgili alan yazın ve uygulamalar açısından tartışılmış, öneriler getirilmiştir. Anahtar Kelimeler:Öğretmen-öğrenci etkileşim davranışları, gelişimsel yetersizlik, okul öncesi öğretmenleri, okul öncesi eğitim, kaynaştırma. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN DUYGUSAL İHMAL VE İSTİSMAR KONUSUNDAKİ BİLGİ VE FARKINDALIKLARININ İNCELENMESİÖzet: Çocuğa çevresindeki yetişkinler tarafından psikolojik olarak kötü muameleyi içeren duygusal istismar, özellikle erken dönemde görüldüğünde çocukların yaşamında onarılmaz sonuçlara yol açabilmektedir. Araştırmanın temel amacı Hatay ilinde görev yapmakta olan okul öncesi öğretmenlerinin çocukların duygusal ihmal ve istismarı konusundaki bilgi ve farkındalıklarını incelemektir. Araştırma nicel olup tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmada verilerin toplanmasında okul öncesi öğretmenlerinin istismara yönelik anılarının ve kişisel bilgilerinin belirlendiği “Kişisel Bilgi Formu” ile Kanak (2015)’ ın geliştirdiği geçerlik ve güvenirliğini yaptığı “Duygusal İhmal ve İstismara Yönelik Bilgi ve Farkındalık Ölçme Aracı” (DİBFA) kullanılmıştır. Ölme aracı 38 madde ile reddetme ve görmezden gelme, aşağılama ve çocuğu şiddete tanık etme, yalnız bırakma ve tehdit etme, karşılaştırma ve ayrımcılık yapma olmak üzere dört alt boyuttan oluşmuştur. Araştırmanın örneklemini Hatay ilinde bulunan Antakya, Altınözü, Arsuz, Defne, Dörtyol, Hassa, İskenderun, Kırıkhan, Reyhanlı ve Samandağ ilçelerinden çalışmaya dahil edilen 323 okul öncesi öğretmeni oluşturmuştur. İlçelerdeki öğretmen sayıları ağırlıklı örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. Verilerin analizinde kullanım ve dağılım durumuna göre parametrik ya da parametrik olmayan analiz yaklaşımları kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre çalışmaya katılan okul öncesi öğretmenlerinin duygusal istismar ve ihmale ilişkin farkındalıkları yüksek bulunmuştur. Okul öncesi öğretmenlerinin yaş, kıdem ve görev yaptıkları ilçe değişkenlerine göre duygusal ihmal ve istismar farkındalığı açısından farkın olduğu görülmüştür. Ölçeğin karşılaştırma ve ayrım yapma boyutunda çocuk sahibi olan okul öncesi öğretmenlerinin duygusal istismar ve ihmale yönelik farkındalıkları yüksek bulunmuştur. Okul öncesi öğretmenlerinin öğrenim durumu, medeni durumu, daha önce konu ile ilgili eğitim alma durumu ve geçmiş öyküsü olma durumuna göre duygusal istismar ve ihmal farkındalığı açısından önemli bir farkın olmadığı görülmüştür. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN FEN ETKİNLİKLERİNİ UYGULAMA SÜREÇLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bireylerin eğitim süreci ailede başlamakta ve daha sonra okul öncesin dönemde devam etmektedir. Okul öncesi dönemde çocuklara çeşitli beceriler kazandırılması ve anasınıflarında çocuklara gelişimin gerektirdiği özelliklere bağlı olarak temel eğitime hazırlık amaçlanmaktadır. Bu dönemde çeşitli etkinlikler çocukların bilişsel ve psiko-motor gelişimlerini desteklemekte ve okula hazırlamaktadır. Fen eğitimi de okul öncesi eğitim müfredatının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Okul öncesi dönem fen etkinlikleri çocukların düzeyine uygun deney ve gözlem çalışmalarını içermektedir. Fen eğitiminin amacı çocuklara yaparak yaşayarak öğrenme, el becerisi geliştirme, merak etme ve soru sormaya yönelik olmaktadır. Bu çalışmada Afyonkarahisar ilinde görev yapmakta olan 15 okul öncesi öğretmeninin okul öncesi dönemde fen etkinliklerinin kullanımına ilişkin görüşleri incelenmiştir. Çalışma grubundaki öğretmenler amaçlı örnekleme yöntemi ile 5 lisans mezunu, 5 ön lisans mezunu ve 5 çocuk gelişimi mezunu olarak seçilmiştir. Araştırmada katılımcıların eğitim düzeyleri ve kıdem yıllarında çeşitlilik sağlanarak zengin bir veri kaynağı oluşturulması amaçlanmıştır. Çalışma grubundaki öğretmenlere yarı yapılandırılmış görüşme formları ile fen etkinliklerinin kullanımına ilişkin sorular sorulmuş ve görüşleri yazıya dökülmüştür. Yarı-yapılandırılmış görüşmeler çerçevesinde katılımcıların görüşlerini sınırlandırmadan ifade etmeleri aynı zamanda belirli bir çerçeve dahilinde görüş bildirmeleri hedeflenmiştir. Daha sonra bu görüşler betimsel analiz ve içerik analiz kullanılarak değerlendirilmiştir. Betimsel analiz ve içerik analizi süreçlerinde veriler derinlemesine analiz edilerek katılımcı görüşleri temalar ve alt-temalar çerçevesinde sunulmuştur. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN KULLANDIKLARI ÖĞRETİM STRATEJİLERİNİN ÇOCUKLARIN KATILIM HAKKI AÇISINDAN İNCELENMESİ VE KATILIM BASAMAKLARININ BELİRLENMESİÖzet: Bireylerin okul ve sınıf ortamında öğrenme süreçlerinin etkili bir şekilde devam etmesi için öğretmenin sınıf içi etkileşimde duyarlı davranması, çocukların öğrenmelerini desteklemesi ve öğrenme süreçlerinin etkili bir şekilde düzenlenmesi önemlidir. Bu süreçlerin planlanmasında ve sunulmasında birçok faktör etkilidir. Öğretmenlerin sınıf içindeki uygulamalarını etkileyen faktörlerden biri ise çocukluk dönemine ve çocuklara bakış açılarıdır. Çocukluk dönemi ve çocuklara bakış açıları, pasif ve muhtaç çocuk yönünde ise, çocuğun hakları ve istekleri görmezden gelinmektedir. Çocuğu; bir birey ve öğrenme sürecinin aktif katılımcısı olarak görülmemesi, sınıf içindeki bütün uygulamalara yansımaktadır. Ancak öğretmenlerin aktif çocuk imajı güçlü ise, çocuk öğrenme süreçlerinde bir birey olarak tanınır ve değer verilir. Çocuğun aktif rol aldığı uygulamalarda, çocukların katılımları en üst seviyededir ve kullanılan öğrenme stratejileri bu yönde seçilir. Bu çalışmanın amacı; öğretmenlerin, öğretim stratejilerinin uygulanmasında çocukların katılım haklarına yer verme açısından ne kadar özenli olduklarını araştırmaktır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden durum çalışması türünde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın katılımcılarını; maksimum çeşitlilik örnekleme yoluyla seçilen, ikisi bağımsız anaokulunda, ikisi kurum anaokulunda, diğer ikisi de ilkokul bünyesindeki anasınıfında görev yapmakta olan altı öğretmen oluşturmaktadır. Her öğretmen iki yarım gün gözlemlenerek, kullandıkları stratejiler ve sınıf ortamında çocukların katılım durumları belirlenmiştir. Ayrıca öğretmenlerle görüşme yapılarak, kullandıklarını düşündükleri stratejiler ve çocuk katılımı hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Elde edilen bulgular betimsel analiz yöntemiyle çözümlenmiştir. Yapılan görüşmelerde öğretmenler; sunuş yolu öğretim stratejisi, buluş yolu öğretim stratejisi ve araştırma-inceleme yolu öğretim stratejisi kullandıklarını belirtmişlerdir. Ancak yapılan gözlemlerde öğretmenlerin hepsinin sunuş yolu öğretim stratejisini tercih ettikleri belirlenmiştir. Sınıf içi uygulamalarında çocukların aktif katılımlarına önem verdiklerini belirten öğretmenlerin uygulamalarının büyük çoğunluğunun katılım karşıtı basamaklarda kaldığı görülmüştür. Gözlemlenen 12 etkinliğin sadece bir tanesinin katılım basamağına çıkabildiği belirlenmiştir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN MATEMATİK ETKİNLİKLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Okul öncesi dönemde verilen matematik eğitiminin niteliği, çocukların ilerleyen yıllardaki matematik başarısını etkilemektedir. Bu araştırmanın amacı, okul öncesi öğretmenlerinin, matematik etkinliklerine yönelik görüşlerinin “planlanma” “uygulama, “değerlendirme” ve “aile katılımı” boyutları altında incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunun oluşturulmasında uygun örnekleme yöntemi tercih edilmiştir. Buna göre çalışma grubunu; Aksaray İlinde MEB’e bağlı bağımsız anaokulları ve anasınıflarında görev yapmakta olan 13 okul öncesi öğretmeni oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilmiş olan “demografik bilgi formu” ve “matematik etkinliklerine ilişkin görüş belirleme formu” kullanılmıştır. Görüş belirleme formu, 12 sorudan oluşan yarı yapılandırılmış bir formdur. Araştırma verileri, her öğretmen ile gerçekleştirilen birebir görüşmeler ile toplanmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Elde edilen bulgulara göre okul öncesi öğretmenleri matematik etkinliklerinin amacını bilişsel gelişime katkı sağlamak (n=6), çocukları matematikle tanıştırmak (n=3), çocukları ilkokula hazırlamak (n=3), temel matematik kavram ve becerilerini öğretmek (n=3) ), matematiği günlük yaşamda kullanmaya yardımcı olmak (n=2), sayıların görsel okunuşunu öğretmek (n=1), 1’den 10’a kadar sayıları yazmak (n=1) olarak bildirmişlerdir. Öğretmenlerin günlük plan akışı içerisinde matematik etkinliklerine yer verme durumlarına bakıldığında, 15-30 dk. arasında (n=9), 15 dk. daha az (n=2) ve 30 dk.- 1saat arası (n=2) olarak görüş bildirdikleri belirlenmiştir. Bununla birlikte öğretmenler matematik etkinliklerinde materyal olarak online kaynakları (n=10), hazır materyalleri (n=9), kendi hazırladıkları materyalleri (n=8) ve bilgisayar yazılımlarını (n=7) tercih ettiklerini ifade etmişlerdir. Öğretmenler matematik etkinliği planlarken; çocukların yaş grubunu (n=11), çocukların ilgi ve isteklerini (n=10), sınıftaki çocuk sayısını (n=9) ve sınıfın büyüklüğünü (n=9) göz önünde bulundurduklarını vurgulamışlardır. Okul öncesi dönemde çocuklara kazandırılması gereken matematik becerileri için ise ritmik sayma/sayma (n=10), temel düzeyde toplama ve çıkarma yapma (n=9), rakamları tanıtma (n=7),zıt kavramları öğretme (n=4), geometrik şekilleri tanıtma (n=4) yönünde fikir beyan etmişlerdir. Bu sonuçla ilişkili olarak, planladıkları matematik etkinliklerinde yer verdikleri içerik becerilerinin çoğunlukla; işlem (n=13), rakamları tanıma (n=5), ritmik sayma (n=4), rakamları yazma (n=3), birebir eşleştirme yapma (n=3), sayma (n=3), geometrik şekiller (n=3), matematiksel kavramlar (n=3) ve örüntü (n=2) olduğunu ifade etmişlerdir. Bununla birlikte matematik etkinliği planlama ve uygulamada çoğunlukla süreyi ayarlama (n=5) ve kazanım–gösterge seçme (n=4) noktasında zorlandıklarını belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin tümü (n=3) etkinlik sonrasına değerlendirme yaptıklarını; matematik etkinliklerini değerlendirme yöntemi olarak “soru sorma (n=3), yıldız, puan, gülen yüz verme (n=2) kullandıklarını belirtmişlerdir. Matematik eğitiminde aile katılımının önemi ve gerekliliğine inanan okul öncesi öğretmenleri aile katılımını sağlama noktasında çoğunlukla eve çalışma sayfası göndermeyi (n=13) tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Çalışmadan elde edilen ön bulgular doğrultusunda; okul öncesi öğretmenlerinin matematik etkinliklerini planlama, uygulama ve etkinliklere aile katılımını sağlama noktasında bilgi ve deneyim eksiklikleri olduğu düşünülmektedir. Çalışmadan elde edilen sonuçlar ilgili literatür ışığında tartışılacaktır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN OKUMA YAZMAYA HAZIRLIK ÇALIŞMALARINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİ VE UYGULAMA ÖRNEKLERİÖzet: Çalışmada, okul öncesi öğretmenlerinin okuma yazmaya hazırlık etkinlikleri hakkındaki görüşleri ve öğretmenlerin planlamış olduğu okuma yazmaya hazırlık etkinlikleri incelenmiştir. Araştırma kapsamında, Uşak İli Millli Eğitim Bakanlığına bağlı anaokulu ve anasınıflarında görev yapmakta olan 50 okul öncesi öğretmeni ile görüşülmüştür. Araştırmada nitel araştırma modeli yöntemlerinden görüşme yöntemi kullanılmıştır. Nitel araştırmalarda veri toplama bölümünde görüşme sıklıkla başvurulan bir tekniktir. Katılımcıların kendini ifade edebilmesi, katılımcıların konuyla alakalı içinde bulunduğu anlam dünyası, duygu ve düşüncelerini, tecrübelerini birinci elden ifade edebilme fırsatı verir (Tekin, 2006). Araştırma verilerini toplamak amacıyla yarı yapılandırılmış görüşme yöntemi uygulanmıştır. Öğretmenlere sorulması için 4 açık uçlu soru oluşturulmuştur. Kapsam geçerliliğinin sağlanması için görüşme soruları hazırlanırken 3 alan uzmanının görüşleri alınmıştır. Uzmanlardan alınan görüşler doğrultusunda sorular tekrar düzenlenmiştir. Veriler katılımcılarla ortalama 20 dk görüşme yapılarak toplanmıştır. Yapılan görüşmelerde alınan ses kayıtları araştırmacılar tarafından doküman haline getirilmiştir. Yazılı dokümanlar katılımcılara sunulmuş ve katılımcı teyidi alınmıştır. Araştırmada verilerin çözümlenmesinde, nitel veri analizleri tekniklerinden betimsel analiz kullanılmıştır. Araştırmada, okul öncesi öğretmen adaylarından oluşan bir araştırma grubu oluşturulmuştur. Bu öğretmen adayları okuma yazmaya hazırlık lisans dersini almakta olan, gönüllü öğretmen adayları arasından seçilmiştir. Araştırma grubuna katılan 10 öğretmen adayı ile birlikte, okul öncesi öğretmenleri ile planlanan görüşmeler yapılmıştır. Öğretmenler ile yapılan görüşmeler sonucunda elde edilen bulgular araştırma soruları doğrultusunda düzenlenmiştir. Doküman haline getirilen veriler ilgili alan yazında yer alan kavramlar doğrultusunda temalar altında kodlanmıştır. Öğretmenler, Ö1, Ö2, …Ö12 şeklinde kodlanmıştır. Araştırmanın sonuçlarının kongrede paylaşılması planlanmaktadır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN OKUMA YAZMAYA HAZIRLIK ETKİNLİKLERİNE OLAN BAKIŞ AÇILARI VE UYGULAMALARA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Çocuğun tüm eğitim hayatını etkileyecek olan okuma yazma becerisinin ilk adımları okul öncesi dönemde atılmaktadır. Dolayısıyla okuma yazmaya hazırlık okul öncesi dönemin temel amaçlarından biridir. Çocukların bilişsel ve motor gelişimlerine katkı sağlayan okuma yazmaya hazırlık çalışmaları öğretmene çocukların okuma yazmaya hazır olup olmadıkları yönünde de fikir verebilmektedir. Bu araştırmanın amacı okul öncesi öğretmenlerinin okuma-yazmaya hazırlık etkinliklerine olan bakış açılarını ve bu alandaki uygulamalara yönelik görüşlerini incelemektir. Amaç doğrultusunda araştırmanın problem cümlesi ise Okul öncesi öğretmenlerinin okuma yazmaya hazırlık etkinlerine olan bakış açıları nelerdir ve bakış açılarının uygulamalarına olan yansıması nasıldır? olarak belirlenmiştir. Çalışmada öğretmenlerin okuma yazmaya hazırlık etkinlikleri ile ilgili yaşantılarını, algılarını ve bunlara yükledikleri anlamları ortaya çıkarmak hedeflendiği için olgu bilim (fenomenoloji/phenomenology) deseni kullanılmıştır. Çalışmanın katılımcıları ise amaçlı örnekleme yöntemlerinden tipik durum örneklemesi esas alınarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı bir bağımsız anaokulunda görev yapan 7 öğretmen çalışma grubunu oluşturmuştur. Çalışmada katılımcıların okuma yazmaya hazırlık etkinlikleri ile ilgili görüşlerini derinlemesine incelemek ve uygulamalarını saptamak amacıyla görüşme tekniği kullanılmıştır. Görüşmelerde 8 i demografik sorular olmak üzere toplam 23 sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Çalışmada elde edilen verilerin analizi nitel yöntemde sıkça kullanılan içerik analizi ile yapılmıştır. Verilerin her biri oluşturulan temalar ve kodlarla ilişkilendirilerek veri örgütlemesi gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda katılımcıların, çocuğu birçok alanda geliştirdiğini savundukları okuma yazmaya hazırlık etkinliklerinin okul öncesi eğitimin her anında uygulanabilir olduğunu savundukları saptanmıştır. Katılımcılar ilkokula hazırlık olarak ifade ettikleri okuma yazmaya hazırlık etkinliklerini tüm etkinlikler ile birlikte uygulanabilir olarak tanımlamışlardır. Katılımcıların ifade ettikleri bu görüşlere rağmen okuma yazmaya hazırlık etkinliklerini masa başı etkinlik olarak uyguladıklarını sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN SINIF ORTAMINDA GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ GEOMETRİK ŞEKİLLERİ İÇEREN ETKİNLİKLERİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada bağımsız anaokullarında ve ilkokul, ortaokul bünyesinde bulunan anasınıflarında görev yapan okul öncesi öğretmenlerinin sınıf ortamında gerçekleştirdikleri geometrik şekilleri içeren etkinliklerin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nitel araştırmadır. Araştırmada deseni olarak nitel araştırma desenlerinden durum çalışması belirlenmiştir. Araştırmada Denizli il merkezinde bağımsız anaokullarında ve ilkokul, ortaokul bünyesinde bulunan anasınıflarında görev yapan okul öncesi öğretmenleri amaçlı örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. Veri toplama süreci sonunda 3 okulda, 7 öğretmenden 16 sınıf içi etkinlik gözlemi elde edilmiştir. Araştırmada veriler gözlem tekniği kullanılarak toplanmıştır. Gözlem sürecinde verilerin kaydedilmesinde, araştırmacılar tarafından oluşturulmuş olan “Okul öncesi çocuklarının geometrik şekilleri algılamalarını destekleyici etkinlikler gözlem formu” kullanılmıştır. Gözlem formunda etkinlik adına, etkinliğe ayrılan süreye, geometrik şekillerden hangisine ya da hangilerine yer verildiğine, öğrenme sürecine, geometrik şekilleri içeren sorulara ilişkin maddeler bulunmaktadır. Gözlemler sonucunda elde edilen veriler araştırmacı ve ikinci bir kodlayıcı tarafından kodlanmış, kodlamalar karşılaştırılmıştır. Etkinliklerin analizi sonucunda etkinlik süresinin 25 ile 55 dakika arasında değiştiği, ortalama 36, 87 olduğu; yer verilen geometrik şekillere baktığımızda daire, üçgen, kare, dikdörtgen, çember, elips ve küpü içerdiği gözlenmiştir. Etkinlik türlerine baktığımızda yapılan 16 etkinliğin 4’ünün matematik-sanat etkinliği, 1’inin matematik-müzik etkinliği, 3’ünün matematik-hareket etkinliği, 3’ünün matematik- okuma yazmaya hazırlık etkinliği, 1’inin matematik-sanat- okuma yazmaya hazırlık etkinliği, 1’inin matematik-sanat-hareket etkinliği türlerinde bütünleştirilmiş etkinlikler olduğu, 3’ünün matematik etkinliği olduğu gözlenmiştir. Sözel ve görsel olarak 2 kategoriye ayrılan kodlar ve dağılımları şu şekildedir; sözel kategori altında yer alan karşılaştırmaya 6, gruplara ayırmaya 2, cevabı onaylama/güven vermeye 11, sözel olarak benzetmeye 6, kenar/köşe ayrıntılarına yer vermeye 14, kenar/köşe ile ilgili soru sormaya 11, saymaya 5, adlandırma temelli soru sormaya 15, şeklin kullanımına/amacına ilişkin soru sormaya 3 etkinlikte yer verilmiştir. Görsel kategori altındaki kodlarda teknoloji kullanımına 1, somut nesne/görsel kullanımına 11, farklı boyutta/basıklıkta/çarpıklıkta şekillere yer vermeye 7, somut olarak benzetmeye 7, şekillerden yeni ürünler ortaya koymaya 4 etkinlikte yer verilmiştir. Araştırmada öğretmenlerin çocuklara geometrik şekillerin öğretimini yaparken özellikle adlandırma temelli soru sormaya, kenar/köşe ile ilgili soru sormaya, kenar/köşe ayrıntılarına yer vermeye, somut nesne/görsel kullanımına, çocukların verdikleri cevapları onaylamaya yer verdikleri etkinlikler gerçekleştirdikleri ortaya konulmuştur. Öğretmenlerin neredeyse tamamının adlandırma temelli soru sormaya, kenar/köşe ile ilgili soru sormaya ve kenar/köşe ayrıntılarına yer vermeleri, somut nesne/görsel kullanımına yer vermeleri okul öncesi eğitim programında yer alan geometrik şekilleri tanır kazanımını (gösterilen geometrik şeklin ismini söyleme, geometrik şekillerin özelliklerini söyleme, geometrik şekillere benzeyen nesneleri gösterme) desteklemeleri ile ilişkilendirilebilir. Sayma, karşılaştırma, gruplara ayırma kodları okul öncesi öğretmenlerinin geometrik şekillerin öğretimini yaparken matematik becerilerinden yararlandığını ortaya koymaktadır. Öğrenme sürecinde öğretmenlerin çoğunlukla somut nesne/görsel kullanımına yer verdikleri, teknolojiyi kullanıma 1 öğretmenin yer verdiği gözlenmiştir. Böylelikle öğretmenlerin kullanmış oldukları somut nesne/görseller çocukların görme, işitme, dokunma duyularına; teknoloji kullanımı da görme ve işitme duyularına hitap etmektedir. Şeklin kullanımına/amacına ilişkin soru sorma, şekillerden yeni ürünler ortaya koyma ise çocukların yaratıcılıklarını destekler niteliktedir. Son olarak, 2 öğretmenin farklı boyutta/basıklıkta/çarpıklıkta olan şekillere yer verdiği gözlenmiştir. Farklı boyutta/basıklıkta/çarpıklıkta şekillere yer verme çocukların standart geometrik şekiller haricindeki şekilleri tanımalarında önemli rol oynamaktadır. Farklı boyutta/basıklıkta/çarpıklıkta olan şekillerle karşılaşmamış olan okul öncesi dönem çocukları, bu şekilleri tanımakta güçlük çekmektedirler. Okul öncesi öğretmenlerinin geometrik şekilleri öğretme sürecine bu ayrıntıyı sürece dâhil etmeleri önem taşımaktadır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN VELİLERE YÖNELİK KAYGI DURUMLARIÖzet: Bu araştırmada, okul öncesi öğretmenlerinin velilere yönelik kaygılarının hangi durum veya davranışlarda öne çıktığının ortaya çıkartılması amaçlanmaktadır. Tarama deseni ile yürütülen araştırmada evren Kocaeli ilinde görev yapan okul öncesi öğretmenleri olarak belirlenmiş, örneklem olarak Kocaeli’nin İzmit ilçesinden uygun örnekleme yöntemi ile 19’u anasınıfında, 64’ü anaokulunda görev yapan 83 okul öncesi öğretmeni seçilmiştir. Verilerin toplanması için araştırma kapsamında Velilere Yönelik Kaygı Ölçeği geliştirilmiştir. Thurstone tarafından ortaya koyulan ardışık aralıklar yöntemi kullanılarak hazırlanan ölçek için 25 madde yazılmış, yazılan bu kaygı maddeleri iki psikolojik danışma ve rehberlik bölümü uzmanının görüşüne sunularak düzenlenmiş, ardından bir ölçme ve değerlendirme uzmanı görüşü alınarak ölçeğin son halinde 15 maddeye yer verilmiştir. Verilerin analizi için ardışık aralıklar yönteminde kullanılan ölçek değeri hesaplama yönteminden yararlanılmıştır. Hazırlanan tablolar ile yapılan hesaplama neticesinde elde edilen ölçek değerlerine göre ölçekteki maddelerden bir sıralama elde edilmiş, veriler oluşan bu sıralamaya göre yorumlanmıştır. Yapılan yorumlarla elde edilen bulgulara göre okul öncesi öğretmenlerinin en fazla velilerle yapılan görüşmeler esnasında kaygı yaşadığı ve bu yüzden veli görüşmelerinden kaçınmaya yatkın olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun yanında öğrencilerin gelişimi söz konusu olan veli ziyareti, veli bilgilendirme gibi durumlarda yaşanan bu kaygının öğretmenler tarafından arka plana atıldığı sonucuna varılmıştır. Öğretmenler özel hayatlarında veliler ile iletişim kurmaktan kaçınırken öğrencileri ile veliler hakkında konuşma konusunda bir problem yaşamamakta, ayrıca olumlu geçen veli görüşmeleri bu kaygıları azaltmaktadır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ LİSANS PROGRAMININ YETERLİLİKLERİNİN ANALİZİÖzet: Bu çalışmanın amacı Okul Öncesi Öğretmenliği Lisans Programı’nın lisans öğrencileri, öğretmenler ve öğretim elemanları görüşleri doğrultusunda meslek bilgisi, genel kültür ve alan bilgisi dersleri açısından yeterliliklerinin analizidir. Araştırma 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminde, Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği 3. ve 4. Sınıf öğrencileri, Sakarya ilinde çalışan okul öncesi öğretmenleri ve Sakarya Üniversitesi ile Marmara Üniversitesi Okul Öncesi Eğitim Ana Bilim Dalında görev yapan öğretim elemanları ile yürütülmüştür. Araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli olup, betimsel bir nitelik arz etmektedir. Araştırmanın veri toplama aracı olarak uzman görüşü alınarak araştırmacı tarafından geliştirilen “Okul Öncesi Öğretmenliği Lisans Programı Yeterliliklerini Değerlendirme Ölçeği” kullanılmıştır. Bu araştırmada ayrıca niteliksel araştırma yöntemlerinden biri olan ve bir veya daha fazla durumla ilgili ayrıntılı bilgi edinmek amacıyla (Türkdoğan, 2014) durum çalışması kullanılarak lisans öğrencilerinin görüşleri görüşme tekniğine başvurularak alınmıştır. Elde edilen veriler SPSS 20.0 ile analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, öğretim elemanlarının okul öncesi öğretmenliği lisans programı hakkındaki görüşlerinin, öğretmen adayları ve öğretmenlere göre daha olumsuz olduğu söylenebilir. Yani 3. ve 4. sınıflara uygulanan mevcut programın çok fazla yeterli olmadığı görüşünü belirtmişlerdir. Öğretmen adaylarının okul öncesi öğretmenliği lisans programı hakkındaki görüşleri ise öğretmenlerin okul öncesi öğretmenliği lisans programı hakkındaki görüşlerine göre daha olumlu olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMINA DEVAM EDEN LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN ARTIK YILA KALMA NEDENLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, okul öncesi öğretmenliği programında öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarının artık yıla kalma nedenlerini ortaya koymak ve bu doğrultuda öğretmen adaylarının artık yıla kalmadan normal öğrenim sürelerinde öğrenimlerini tamamlamaları için öneriler geliştirmektir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden olgubilim deseninde kurgulanmıştır. Bu kapsamda çalışmada yükseköğretimde öğrenci ve öğretim elemanlarının bir şekilde farkında oldukları ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadıkları “öğretmen adaylarının artık yıla kalmaları (‘okulu uzatma’)” olgusu ele alınmıştır. Çalışma grubu, 2016-2017 eğitim öğretim yılında bir devlet üniversitesinin okul öncesi öğretmenliği programına devam eden ve artık yıla (mezuniyeti 9. ve üstü yarıyıla) kalan sekiz gönüllü öğretmen adayından oluşmaktadır. Verileri toplamak için, araştırmacı tarafından geliştirilen, demografik özellikler ve artık yıla kalma nedenleri ve çözüm önerileri ile ilgili görüş ve önerilere yönelik açık uçlu soruları kapsayan görüşme formu kullanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. İçerik analizi sonunda artık yıla kalan öğrencilerin okul öncesi öğretmenliği programını istihdam açısından avantajlı güzel bir program olmasına rağmen, aile veya yakın çevresinin baskısı ve gelecek kaygısıyla tercih eden bu nedenle tekrar tercih hakkı olsa bu programı tercih etmeyi düşünmeyen öğretmen adayları olduğu ortaya çıkmıştır. Artık yıla kalan okul öncesi öğretmeni adayları kendilerini; düzenli ders çalışma alışkanlığı olmayan, sorumluluklarını yerine getirmeyen, derslere devam etme güçlükleri yaşayan ve 1. Sınıfta kendilerine verilen uyum eğitiminden yararlanamayan öğrenciler olarak tanımlamışlardır. Öğretmen adayları, artık yıla kalmalarında sosyal çevrelerinin çok etkisinin olduğunu, kısmen ekonomik zorlukların ve üniversitenin lisans eğitim öğretim yönetmeliğini anlayamamış olmalarının etkili olduğunu ifade etmişlerdir. Öğretmen adaylarının artık yıla kalmamaları için; derslere devam ve düzenli çalışılması gerektiğini, artık yıla kalma durumunda ailelerin bu durumdan haberdar edilmesi gerektiğini ve akademik danışmanlardan daha fazla destek almaları gerektiğini ifade etmişlerdir. Bunun için üniversiteye yeni başlayan öğrencilere verilen uyum eğitiminin kapsamının eğitim öğretim mevzuatı ile daha da derinleştirilerek, süreç içinde bu eğitimlerin devamının sağlanmasına olan ihtiyacı dile getirmişlerdir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ SINIFLARDA ÖĞRENME MERKEZLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışma okul öncesi sınıflarda öğrenme merkezlerini öğretmen görüşleri doğrultusunda incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 eğitim öğretim yılında okul öncesi eğitim kurumlarında görev yapan 38 öğretmen oluşturmuştur. Çalışma genel tarama modelinde olup veriler Genel Bilgi Formu ve Öğrenme Merkezi Değerlendirme Öğretmen Formu aracılığı ile toplanmıştır. Araştırmanın amacı doğrultusunda elde edilen verilerin analizinde frekans ve yüzde dağılımları kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, okul öncesi sınıfların tamamına yakınında öğrenme merkezlerinin bulunduğu, okul öncesi sınıflarda görev yapan öğretmenlerin öğrenme merkezlerini okul idaresinden destek alarak oluşturduğu, öğretmenlerin çoğunun bu merkezleri yeterli bulmadığı ve merkezlerden güne başlama zamanı ile merkezlerle uyumlu etkinlikler sırasında yararlandıkları, öğretmenlerin merkezleri dönemde bir kez düzenlediği, erkek çocukların büyük çoğunluğunun blok merkezini tercih ettikleri, kitap, dramatik oyun, sanat ve müzik merkezini tercih etmedikleri; kız çocukların çoğunluğunun dramatik oyun merkezini tercih ettikleri blok, fen, müzik, kitap ve sanat merkezini tercih etmedikleri saptanmıştır. Ayrıca kız çocukların erkek çocuklara göre kitap ve sanat merkezini daha fazla tercih ettikleri; erkek çocukların ise kız çocuklarına göre fen merkezini daha fazla tercih ettikleri, müzik merkezine ise kız ve erkek çocukların yaklaşık oranlarda ve düşük düzeyde ilgi gösterdikleri belirlenmiştir. Bunlara ek olarak öğretmenlerin yarıdan fazlası öğrenme merkezlerine çocukların ilgisini çekebilmek için yeni materyaller ile merkezleri güncellediklerini bildirmişlerdir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ SINIFLARININ GELİŞTİRİLMESİ: KÜLTÜR MERKEZLERİÖzet: Okul öncesi eğitim etkinliklerinin gerçekleştirildiği sınıflar çocukların gelişim alanlarını desteklemeye yönelik merkezler olarak düzenlenmektedir. Okul öncesi eğitim programının merkezlerin düzenlenmesinde sınıfların büyüklük durumuna göre öncelik verdiği merkezler içerisinde fen, sanat, blok gibi merkezler yer almaktadır. Bu merkezlerin yanı sıra çocukların ilgi ve merakları doğrultusunda ilgi merkezleri de oluşturulabilmektedir. Bu kapsamda çocukların kültürel gelişimlerine destek vermek amacıyla 12 sınıfı bulunan bir anaokulunda sınıfların içerisinde kültür merkezleri oluşturulmuş, merkezin içerisinde kültürel malzemeler yerleştirilmiştir. Gerçekleştirilen bu uygulamanın çocuklar üzerinde etkisini görebilmek amacıyla nitel araştırma yöntemlerinden gözlem ve görüşme yöntemleri kullanılmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından oluşturulan “Görüşme Formu” ile toplanmış ve 10 öğretmenle kültür merkezinin kullanımı ve çocuklar üzerindeki etkisine yönelik görüşme yapılmıştır. Kültür merkezinin çocuklar tarafından kullanımının ayrıntılı olarak betimlemesinin yapılabilmesi için araştırmacı tarafından geliştirilen gözlem formu iki ay süresince çocukların serbest bir şekilde merkezlerde etkinlik yaptıkları oyun etkinliği sırasında uygulanmıştır. Bir saat süren oyun etkinliği için her sınıfta öğretmenler tarafından 14 saat gözlem yapılmış ve toplamda 140 oyun saatinin gözlemi kayıt altına alınmıştır. Öğretmen görüşmelerinin ve gözlem kayıtlarının analizi yapılarak sınıflarda kültür merkezi uygulamasının değerlendirmesi yapılmıştır. Araştırmanın, öğretmenlerin çocukların gelişimlerini desteklemek amacıyla sınıf ortamlarını geliştirmeleri yönünde farkındalık oluşturacağı ve çocukların kültürel değerleri kazanmasında kültür merkezi uygulamasının örnek teşkil edeceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ VE SINIF EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ERKEN OKURYAZARLIK HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı okul öncesi ve sınıf eğitimi öğretmen adaylarının erken okuryazarlık hakkındaki görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırmada nitel yöntem kullanılmıştır. Veriler, okul öncesi ve sınıf eğitimi öğretmen adaylarından her iki grup için ayrı hazırlanmış yarı-yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Araştırmaya 78 okul öncesi öğretmen adayı, 80 sınıf eğitimi öğretmen adayı dahil edilmiştir. Yarı-yapılandırılmış görüşme tekniği ile toplanan veriler Nvivo 12 paket programı ile içerik analizi yapılarak hesaplanmıştır. Araştırma sonucunda okul öncesi öğretmen adaylarının ve sınıf eğitimi öğretmen adaylarının erken okuryazarlık kavramına ilişkin görüşlerine bakıldığında sınıf eğitimi öğretmen adaylarından çoğunluğu erken okur-yazarlığı, “erken yaşta okuma ve yazmayı öğrenme” olarak tanımlarken okul öncesi öğretmen adayları ise “harfleri tanıma ve seslendirme” olarak tanımlamışlardır. Öğretmen adaylarının erken okuryazarlık becerilerine ilişkin görüşlerine bakıldığında, okul öncesi öğretmen adayları çoğunlukla “harfleri tanıma ve sesbilgisel farkındalık” olarak görüş belirtmişken sınıf eğitimi öğretmen adayları ise “harf-alfabe bilgisi ve okuma-yazmayı öğrenme” olarak görüş belirtmişlerdir. Erken okuryazarlığın önemine ilişkin görüşlerine başvurulduğunda ise hem okul öncesi hem de sınıf eğitimi öğretmen adayları erken okur-yazarlığın çocukların ilkokula geçişteki hazır bulunuşlukları açısından ve ilkokulda daha kolay okuma ve yazma öğrenmesi açısından önemli olduğuna vurgu yapmışlardır. Çocuklara erken okur-yazarlık becerilerinin kazandırılmasında birincil faktörün aile olduğunu belirten öğretmen adayları diğer önemli bir faktörün ise öğretmen olduğunu belirtmişlerdir. Son olarak öğretmen adaylarının birinci sınıfa başlayacak olan çocukta okuma-yazmaya için okul öncesi dönem kazanmış olması beklenen beceriler sorulduğunda harf-alfabe bilgisi, kalem tutabilme, sesbilgisel farkındalık ve rakamları tanıma ve yazma becerilerine sahip olmaları gerektiğini belirtmişlerdir. Öğretmen adaylarının ilkokula geçiş sürecinde anne-babalardan beklentilerine ilişkin görüşleri ise ebeveynlerin çocuklarına evde bol bol kitap okumaları, okuma-yazma etkinlikleri ile çocukların gelişimlerine destek olmaları ve çocuklarına ilgi göstermeleri ve iyi bir iletişim kurmaları halinde çocukların ilkokula geçişte daha kolay uyum sağlayabileceği yönündedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİNDE ERKEN ELEŞTİREL OKURYAZARLIK ETKİNLİKLERİÖzet: Yapılan araştırmalar; insanların, sosyal ağlar, web siteleri gibi sanal gerçeklik ortamları ve medya ile tanışma yaşının psikoloji ve eğitim bilimi gibi disiplinlerin beklediğinden daha erken olduğunu ve bu ortamlarda gün geçtikçe daha fazla zaman harcadıklarını ortaya koymaktadır. Ancak tartışmaya açık olan bu konu televizyonun ya da internet tabanlı uygulamaların kullanılırlığını ve onlara olan ilgiyi azaltmamaktadır. Gerek televizyon gerek internet ortamında çocuklar için yararlı, gelişimi destekleyecek metinlerin yanı sıra bilimsel dayanağı olmayan ya da doğruluğu farklı kaynaklarca desteklenmeye çalışılmamış metinler ile yanlı, belirli çıkarlara hizmet eden metinler, iletiler ya da onların gelişim basamaklarına uygun olmayan içerikler yer alabilmektedir. Buradan hareketle çocuklara, okurken kod çözmenin ötesinde beceriler kazandırmak önemlidir. Bu beceriler arasında sayılabilecek eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi gerekliliği, Okul Öncesi Eğitimin Temel İlkeleri arasında yer almaktadır. Televizyon ve internetten bireye doğru; yararlı ya da zararlı, doğru ya da yanlış yönlendirici çeşitli içeriklerle gerçekleşen yoğun bilgi akışına karşı bireyi güçlendiren ve eleştirel farkındalığını arttırmayı amaçlayan yaklaşımlardan biri eleştirel okuryazarlıktır (Dal & Öztep, 2016). Eleştirel okuryazarlık; dil, okuryazarlık ve “güç” arasındaki ilişkiyi ele alan, metinlerin kimi güç odaklarına hizmet edip kimi dezavantajlı ya da sesi duyulmayan gruplara hizmet etmediği konusunda farkındalığı olan okuyucular yaratmaya odaklanmış bir okuryazarlık yaklaşımı olarak tanımlanabilir. Bir beceri olarak ise; insan ilişkilerindeki gücü, eşitsizliği ve adaletsizliği daha iyi anlayabilmek için metinler yoluyla kendine sunulanı olduğu gibi kabul etmek yerine metinleri sorgulayıcı bir tutumla okuyabilme, bu metinleri yeniden oluşturabilme ve metin bağlamından yola çıkarak kendi ve başkalarının bağlamını dönüştürebilme yeteneği olduğu söylenebilir. Çocukların gelişim düzeylerine uygun biçimde düzenlenmiş eleştirel okuryazarlık uygulamaları ile okulöncesinde çocukların dili ve metinleri kullanma becerisinin desteklendiği çalışmalara yurt dışındaki alanyazında ulaşılmıştır (Felderman, Wood ve Vasquez, 2013; Stribling, 2014; Vasquez, 2007; Wood, 2005; Wood & Vasquez, 2012; Akt. Dal & Öztep, 2016). Bu çalışmaların ortak özelliğinin; metinlerin çoğunlukla ideolojik yollarla kendi dünyalarını, kültürlerini ve kimliklerini nasıl oluşturduğunu görebilen ve tüm bunları yeniden yapılandırabilmek için yine metinleri sosyal bir araç olarak kullanan öğretmenlerin ve öğrencilerin birlikte çalıştığı bir sınıf ortamı oluşturmak olduğu görülmüştür (Dal & Öztep, 2016). Eleştirel düşünme, sosyal ve kültürel farklılıklara saygı duyma, empati geliştirebilme gibi beceri ve tutumlar Okul Öncesi Eğitimin Programı (OÖEP)’nın da amaçları ve öğrenci kazanımları arasında yer almasına karşın Türkçe alanyazında okul öncesi dönem için eleştirel okuryazarlık konulu bir çalışmaya rastlanmamıştır. Okul öncesi dönemdeki çocukların sorgulama, eleştirel düşünme ve “kelime ve dünyayı okuma” becerilerini geliştirmek için hazırlanan etkinliklerle desteklenmiş olan bu çalışmanın, okul öncesi öğretmen adaylarına ve öğretmenlerine, sınıf öğretmenlerine, bu konuda çalışma yapacak okul öncesi eğitimi ve sınıf eğitimi lisansüstü öğrencilerine erken eleştirel okuryazarlık yaklaşımını temel alan etkinlikler geliştirebilme ve uygulayabilme konusunda katkı sağlayacağı düşünülmektedir Çalışma için öncelikle yurtdışında erken çocukluk eleştirel okuryazarlık çalışmalarından sınıf içi ve dışı uygulama örnekleri ortaya konmuş daha sonra OÖEP’nda yer alan kazanım ve göstergeler ile erken eleştirel okuryazarlık becerileri göz önünde bulundurularak çeşitli etkinlikten oluşan bir modül tasarlanmıştır. Örnek etkinliklere ilişkin uzman görüşü alınmıştır. Öneriler doğrultusunda etkinliklere son biçimi verilmiştir. Erken eleştirel okuryazarlık becerilerini desteklemek için hazırlanmış olan bu etkinliklerin, okul öncesi eğitimi ve sınıf öğretmenleri ile bu konuda çalışma yapacak araştırmacılara ilham kaynağı olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİNDE MİLLî OYUN VE OYUNCAKLARÖzet: Okul öncesi dönem çocuğun kimlik ve kişilik kazanımının yapılanmaya başladığı kritik bir dönemdir. Bu dönemde çocukta algı, ilgi ve beğenilerinin şekillenmeye başlaması, seçme, değer verme ve uyum sağlama süreçlerinin aktif olarak uygulanması gibi birçok gelişimsel beceri kritik olarak, yani telafisi sonradan çok zor olan hatta bazı durumlarda mümkün olmayan gelişimsel süreçler olarak değerlendirilmektedir. Çocuğun geliştirdiği bu beceriler, dönemin en etkili öğrenme yolu olan oyun ile gerçekleşmektedir. Çocuklar oyun içerisinde kendine uygun olan davranışları seçer, kabul eder ve uygular, rollere girer, paylaşır, işbirliği yapar ve daha birçok davranış oyun yolu ile kazanmaya başlar ve kendilerini bu sayede hayata hazırlar. Bu süreçte oyunlarda kazanılan değer ve davranışlar sonucunda çocuğun kendine özgü iç yapısı oluşmaktadır. Burada sorgulanması gereken, kazanılan davranışlarla gelişen bu iç yapının bireyin içerisinde yaşadığı toplum tarafından kabul görmesi durumudur. Bir diğer ifade ile, “Çocuk, kendi milletinin kültürü ile örtüşen millî bir kimlik kazanmakta mıdır?” sorgulamasının yapılmasıdır. Bu üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Milletlerinin tarih içerisinde devam edebilmeleri, ancak gelecek nesillerin var olan değerleri kazanmalarıyla mümkün olmaktadır. Tarihini, kültürünü bilmeyen ve devam ettiremeyen toplumlar geçmişte yok olmuşlardır. Bu bağlamda toplumların geleceğini oluşturacak olan çocukların, millî değerlerini bilmesi ve sürdürebilmesi açısından davranış geliştirmesi gerekmektedir. Millî değerlerin taşıyıcılığını yapan millî oyunlar, kültürün önemli bir unsurunu oluşturmaktadır. Türk tarihi içerisinde binlerce yıllık geçmişe sahip ve millî değerlerimizi içeren oyun ve oyuncaklarımız, özellikle okul öncesi dönemde oyunun işlevi yönünden değerlendirildiğinde paha biçilmez bir öneme sahiptir. Okul öncesi dönemde oyunla öğrenen çocuğun millî oyunları oynaması, iç yapısını oluştururken millî değerleri içeren bir kimlik inşa etmesini sağlayacaktır. Bu nedenle Türk milletinin geleceği olan çocukları, atalarının mirası olan oyun ve oyuncaklarla buluşturmalı ve çocuklara millî ruh kazandırılmalıdır. Bu bağlamda, millî oyun ve oyuncakların okul öncesi dönemde önemi ve oyun temelli olan okul öncesi eğitim programı içerisinde nasıl kazandırılabileceği tartışılacaktır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİNDE SORGULAMA TEMELLİ MATEMATİK: ÖĞRETMEN VE EBEVEYN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmada; 60-72 aylık çocukların matematiksel becerilerini desteklemeyi esas alarak geliştirilen, çocukların sorgulama becerilerini aktif bir şekilde kullanarak kendi öğrenmelerini yapılandırmalarına olanak sağlayan bütünleştirilmiş çocuk merkezli etkinliklerden oluşan Sorgulama Temelli Matematik Etkinlikleri Modülü (STMEM) ‘in çocuklar üzerindeki etkisi; öğretmen ve ebeveyn görüşlerinin yanı sıra uzun süreli gözlemlerle irdelenmeye çalışılmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden fenomenoloji deseninin kullanıldığı araştırma, amacı dikkate alınarak 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Ankara ili Sincan ilçesine bağlı bir anaokulunda görev yapan bir okul öncesi öğretmeni ve o sınıfta eğitim-öğretimlerine devam eden çocukların ebeveynleri ile gerçekleştirilmiştir. Sorgulama temelli matematik etkinlikleri uygulanan sınıfın öğretmeniyle, uygulama sonrası süreci değerlendirmek, matematiğe ve matematik eğitimine olan bakış açısındaki değişimi anlamak, STMEM’ in çocukların matematiksel becerilerine etkisi ve sınıfta meydana gelen değişimlere ilişkin görüş almak amacıyla yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Uygulamaya katılan çocukların gönüllü ebeveynleriyle ise; farklı tarihlerde çocuklarda meydana gelen değişikleri ev boyutuyla da değerlendirmek için görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Ardından görüşme sonuçlarını desteklemek amacıyla katılımsız ve yapılandırılmış gözlemlerle, STMEM uygulanan öğretmenin sınıfında belirlenen tarihlerde haftada iki kez olmak kaydıyla dört ay süreyle araştırmacı tarafından incelemeler gerçekleştirilmiş ve her gözlem; anlık saha notları ve videolar ile kaydedilmiştir. Elde edilen verilerin çözümlenmesinde tümevarımsal içerik analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda öğretmen ve ebeveynlerin bakış açısından tüm yönleriyle değerlendirilen STMEM’in; çocukların motivasyonunu artıran eğlenceli eğitim durumları yaratarak bütün gelişim alanlarına destek verdiği anlaşılmıştır. Aktif katılımın farklı bakış açılarıyla desteklendiği belirtilen modülde, daha kalıcı öğrenmeler gerçekleştiren çocukların bilimsel süreç becerilerini daha sık kullanmaya başladıkları fark edilmiştir. Ayrıca ebeveynlerin çocuklardaki bu olumlu değişimleri fark ederek geleceğe daha umutlu baktığı ulaşılan sonuçlar arasındadır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİNE YÖNELİK MOBİL OYUNLARIN ÖZELLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE KARŞILAŞTIRILMASI.Özet: Günümüzde okul öncesi çağdaki çocuklar mobil oyunlara ilgi duymakta ve mobil oyun oynayarak vakit geçirmektedirler. Dünya çapında mobil oyunların kullanımının bu artışı ve kullanım alanının okul öncesine kayması nedeniyle bu oyunları değerlendirme ihtiyacı doğmuştur. Ülkemizde, okul öncesine yönelik mobil oyunları değerlendirme kriterleri tam belirlenememiş ve yaygınlaşamamıştır (Aile ve Toplum, 2011). Bu araştırmanın amacı ülkemizde yoğun talep gören mobil oyunlar ile yurt dışında yoğun talep gören oyun uygulamalarını karşılaştırmaktır. Araştırmanın örneklemini, iki farklı oyun üreticisinin tesadüfi olarak seçilen beş yaş ve altına yönelik olduğu belirtilmiş 12 mobil oyunu oluşturmaktadır. Farklı sitelerdeki oyunlar içerik açısından incelenmiş ve karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak ; özellikle ülkemizde kullanılan oyunların görsellik, dil kullanımı, ilerleme, fırsat eşitliği, yaşa uygunluk ve çocuğun ilgisini çekme gibi konularda yetersiz olduğu ve diğer sitedeki oyunların bu konularda nispeten daha iyi olduğu söylenebilir. Araştırmada mobil oyunların okul öncesi çağdaki çocuklar için nasıl olması gerektiği konusunda önerilerde de bulunulmuştur. Sözlü bildiri OKUL SOSYAL HİZMETİÖzet: Eğitim; bireyin yaşantısı boyunca istekli bir şekilde davranış değişikliği oluşturma sürecidir. Bu süreçte bireyler sosyal yaşam becerileri kazanır. Okullarda gerek sınıf öğretmeni gerekse rehber öğretmeni öğrenciye destek sağlamalıdır. Öğretmenlerin destek sağlayamadığı durumlarda da sosyal hizmet kavramı sorunlara çözüm sağlayabilmektedir. Toplumumuzun huzur ve refahı aynı çatı altında toplaması sosyal hizmet çalışmalarıyla gerçekleşecektir. Sosyal hizmetin en önemli amacı; maddi manevi ebeveynlerine muhtaç yaşlarda bulunan bu çocukların eksikliklerini giderebilmektir. Sosyal hizmet; çocukların gelişmesine ve her çocuğun toplumun faydalı bir parçası olmasına destek sağlar. Her çocuğun maddi ve manevi desteğe ihtiyaç duyduğu durumlar olabilir. Bu sebeple din, dil ve ırk gözetmeksizin maddi ve manevi her türlü desteği sınıf öğretmenleri veya okul rehber öğretmenlerinin yönlendirmesiyle okul sosyal hizmeti verebilecektir. İlkokul çağlarında bir çocuğun yaşadığı sorunlar tüm hayatını olumsuz etkileyebileceği için büyük bir titizlikle yaklaşılmalıdır. Maddi veya manevi anlamda yaşadığı yetersizlik çocuğu akranları içinde farklılaştırabileceği için çocuğun kendini eksik hissetmemesi adına verilen desteğin akranlarından gizli tutulması gerekmektedir. Geleceğimizin mimarı olan ilkokul çağındaki çocuklarımızın yüzünün her daim gülmesi için okul sosyal hizmeti büyük destekçimizdir. Sonuç olarak okul sosyal hizmetin destek vermiş olduğu bir çocuk ile geleceğin toplumuna ışık tutmuş oluruz. Sınıf öğretmeni olarak bu konuda sosyal hizmet desteğini gerektiğinde kullanmalıyız. Sınıflarımızda destek bekleyen öğrencilerimizi yönlendirmeyi unutmamalıyız. Sözlü bildiri OKUL VE ÖĞRETMEN İÇERİKLİ SİNEMA FİLMLERİ TEMELİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN “DÖNÜŞÜMLÜ ELEŞTİREL DÜŞÜNME UYGULAMASI”NIN SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ELEŞTİREL DÜŞÜNME BECERİLERİ ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Eğitimde kalite farklı boyutlarıyla ve eğitim sistemini bütüncül kılan farklı unsurlar üzerinden tartışılması gereken çok yönlü bir konudur. Örneğin; eğitime ayrılan bütçe, okulların ve dersliklerin fiziksel koşulları, eğitimle ilgili kanunlar ve yönetmelikler, öğretmenler, idari yapılanma, müfredat, ölçme ve değerlendirme yöntemleri vb. gibi unsurlar bazen tek başlarına bazen de kolektif bir biçimde okullarda verilen eğitimin kalitesini belirleyebilmektedir. Ne var ki, eğitimin kalitesini belirleyen en önemli etkenlerden biri, eğitim sisteminin temel dinamiklerinden olan öğretmenlerdir. Fiziksel koşulların ve eğitsel kaynakların gayet elverişli, öğrencilerin ise öğrenmeye oldukça istekli olduğu bir eğitim sisteminde dahi bu imkanları değerlendirecek bilgi ve becerilerden yoksun, niteliksiz öğretmenlerle kaliteli bir eğitim beklenemez (Özoğlu, 2010). Geleceği kazanmanın bilgi teknolojisine sahip olmaktan geçtiği günümüzde değişime inanan, değişimi olumlu karşılayan ve ömür boyu öğrenme faaliyetlerinde yer alan öğretmenlerin geleceğin nesillerini oluşturacağı görülmektedir. Gelecekte bireylerden inisiyatif alma, kuvvetli yargılara sahip olma, yaratıcı problem çözme becerilerine sahip olma, mantıklı kararlar alabilme gibi yeteneklere daha fazla ihtiyaç duyulacaktır (Rose ve Nicoll, 1997). Geleceğin okullarında öğrenciler teknolojiye erişim ile birlikte milyonlarca bilgiye diledikleri zaman ulaşabilecekler ve istedikleri ihtiyaç duydukları kadar öğreneceklerdir. Bu noktada başarılı öğrenciler analiz yeteneğine sahip, değerlendiren, imkanları keşfeden eleştirel düşünürler olmaya başlayacaklardır. Aynı zamanda öğrencilerin seçimlerinde ise bir takım etik standartların oluşturulmasına ihtiyaç duyulacaktır. Bu noktada geleceğin öğretmen yetiştirme süreci düşünüldüğünde yapılması gereken çok şey olduğu ve şimdiden önlem almak gerektiği görülmektedir. Öğretmen yetiştirme süreci ile 21. yy’ın öğretmenlerini hazırlarken ne tür niteliklere sahip öğretmenler yetiştirmemiz gerektiği üzerine düşünmenin önemi yadsınamaz bir gerçektir. 21.yy’ın öğretmenlerinin karşılaşacakları zorluklarla başa çıkabilmeleri için düşünsel ahlaki ve özellikle eleştirel düşünme yeteneklerine sahip olmaları gerektiği ifade edilmektedir (Yost, Forlenza-Bailey, & Shaw, 1999). Öğretmenlerin özellikle çeşitli yansıtıcı etkinliklerde yer almasının gerekliliği, gerçek veya gerçekleşmesi muhtemel durumlar üzerinden sorgulamalar gerçekleştirerek kendi teorilerini geliştirebilmelerine fırsat verilmesinin gerekliliğinden bahsedilmektedir Bu noktada yapılandırmacı uygulamalar, yazma etkinlikleri, tartışma süreçleri ve eylem araştırması gibi uygulamalara yer verilmektedir (Yost, Forlenza-Bailey, & Shaw, 1999). Bu süreci destekleyeceği düşünülen uygulamalardan bir diğeri ise filmlerle desteklenen “Dönüşümlü Eleştirel Düşünme Uygulaması” sürecidir. Bu noktada gerçekleştirilen araştırmanın öğretmen yetiştirme sürecinde eleştirel düşünme becerilerini vurgulaması, medya unsurlarının (film, dizi, belgesel vb.) temele alındığı bir öğretim süreci (DEDU) ile bir eğitim durumu önermesi, bu sürecin uygulanması ile öğretmen adaylarının eleştirel düşünme becerilerinde bir takım değişiklikleri gerçekleştirmeyi hedeflemesi açılarından önemli olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda araştırmada sinema filmlerinin “Dönüşümlü Eleştirel Uygulaması” (DEDU) ile birlikte kullanıldığı öğrenme ortamlarında, sınıf öğretmeni adaylarının eleştirel düşünme becerisini üzerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda araştırma 2015-2016 Öğretim Yılı Bahar Döneminde Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğrenim gören 33 öğretmen adayı ile gerçekleştirilmektedir. Nicel ve nitel yaklaşımlarından bir arada ele alındığı araştırma sürecinde verilerin elde edilmesinde “California Eleştirel Düşünme Eğilimi Ölçeği” kullanılacaktır. Nitel verilerin elde edilmesi sürecinde ise araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen uygulamaya ait dokümanlardan yararlanılacaktır. Araştırmanın veri toplama süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri OKUL YÖNETİCİLERİNİN ETİK LİDERLİK DAVRANIŞLARI İLE ÖĞRETMEN MOTİVASYONU ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Yirmi birinci yüzyıl içerisinde yaşadığımız günümüzde, bir ülkenin kalkınmasında okulların ve eğitimin önemi her geçen gün artarak devam etmektedir. Eğitim siteminin en önemli ögelerinden bazıları da şüphesiz eğitim yöneticileri ve öğretmenlerdir. Eğitim sistemimizde önemli bir yer tutan öğretmen ve okul yöneticilerinin, iş verimliliğini doğrudan etkileyen en önemli faktörlerinden biri de liderlik stili işgörenlerin iş doyum düzeyleri, performansları ve yaptıkları işin kalitesiyle doğrudan ilişkilidir. Öğretmenlerin ve okul yöneticilerin motivasyonunun ve iş doyumunun arttırılması, yeni nesillerimizin yetişmesinde doğrudan etki yaratacağı ortadadır. Bu araştırmada, Denizli ili Çivril ilçesindeki ilkokullarda görev yapan öğretmenlerin görüşlerine göre, okul yöneticilerinin etik liderlik davranışları ile öğretmen motivasyonu arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmada “ilişkisel tarama modeli” kullanılmış olup araştırmanın evrenini 2015–2016 eğitim-öğretim yılı Denizli ili Çivril ilçesinde görev yapan ilkokul öğretmenleri oluşturmaktadır. Öğretmenlerin tamamına ölçek verilmiş olup geri dönüşü sağlanan 189 ölçek değerlendirilmiştir. Araştırmada kullanılan veri toplama araçları; “Etik Liderlik Ölçeği (ELÖ)” ve “İş Motivasyon Ölçeği (İMÖ)” ölçekleridir. ELÖ Ölçeğinin Cronbach Alpha değeri 0,963 ve İMÖ Ölçeğinin Alpha değeri 0, 924 olarak bulunmuştur. Elde edilen bulgulara göre okul yöneticilerinin etik liderlik davranışlarının ne derece sergilediklerine ilişkin öğretmen görüşlerinin “Katılıyorum” düzeyinde olduğu tespit edilmiştir. Okul yöneticilerinin etik liderlik davranışlarını göstermelerine ilişkin öğretmen görüşleri cinsiyet, mesleki kıdem ve çalışılan okuldaki öğretmen sayısı değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterirken öğrenim düzeyi değişkenine göre farklılık göstermemektedir. Öğretmenlerin iş motivasyon düzeyinin “Kısmen memnunum” düzeyinde olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin iş motivasyon düzeyleri cinsiyet ve öğrenim durumu değişkenine göre anlamlı farklılık göstermezken mesleki kıdem ve çalışılan okuldaki öğretmen sayısı değişkenlerine göre anlamlı farklılık göstermektedir. İlkokullarda çalışan öğretmenlerin görüşlerine göre okul yöneticilerinin etik liderlik davranışları göstermeleri ile öğretmenlerin iş motivasyonu arasında istatistiksel olarak pozitif, doğru orantılı, orta düzeyde bir ilişkinin olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri OKUL YÖNETİCİLERİNİN KULLANDIKLARI ETKİLEME TAKTİKLERİNİN İNCELENMESİ (YOZGAT İLİ ÖRNEĞİ)Özet: Bir organizasyonun işleyişinin temelinde etkileme olayı bulunmaktadır. Yönetici kendisine verilen sorumluluğu, başkalarını etkileyerek, onların belirli davranışları göstermelerini sağlayarak yerine getirmektedir. Yani yöneticilik, insanları belirli davranışlara sevk edebilme sanatıdır (Koçel:2005) Okul yöneticileri; öğretmenleri güdülemek, örgütsel amaçlar etrafında birleştirmek, eğitim-öğretim sürecini geliştirmek için etkilerini kullanmalıdırlar. Yönetim süreçleri içerisinde özel bir önem taşıyan, yönetimin merkezinde de yer alan ve liderliğin özünde bulunan etkileme süreci, eğitim yönetiminde çok önemli bir yere sahiptir(Aydın:2007). Etkilemede başarılı bir yönetici olmak için yöneticilerin isteklerinin yerine getirilmesi, önerilerinin desteklenmesi ve kararlarının uygulanması gerekmektedir. Bunun için de iş görenlerin etkilenmesi gerekmektedir (Yamaguchi: 2009; Yukl:2010). Bu çalışmanın amacı, okul yöneticilerinin kullandıkları etkileme taktiklerini belirlemektir. Çalışma tarama modelinde tasarlanmıştır. Çalışmanın evrenini, Yozgat ilinde bulunan anaokulu, ilkokullar, ortaokullar ve liselerde bulunan okul yöneticileri oluşturmaktadır. İl merkezindeki tüm okul yöneticileri araştırmanın çalışma grubunu oluşturmaktadır. Bu kapsamda tam sayım yapılacaktır. 2015-2016 Eğitim Öğretim Yılında Yozgat ili merkez ilçe sınırlarında 4 anaokulu, 19 ilkokul,14 ortaokul ve 17 lise ve bu okullarda 101 müdür yardımcısı ile 48 okul müdürü bulunmaktadır. Veri toplama aracı olarak 2 bölümden oluşan ölçek kullanılacaktır. Birinci bölümde demografik bilgiler yer almaktadır. İkinci bölümde ise etki ve ikna taktiklerin kullanım sıklığının belirlenmesine yönelik olarak Yukl, Seifert ve Chavez (2008) tarafından hazırlanan bir 44 madde ve 11 boyuttan oluşan Etki Taktikleri Kullanım Ölçeği yer almaktadır. Veriler SPSS paket programı kullanılarak analiz edilecektir. Araştırmaya katılan yöneticilerin demografik özelliklerine göre (cinsiyet, kıdem, görev unvanı, okul türü) etkileme taktiklerinin farklılaşıp farklılaşmadığı ortaya konulmak istenmektedir. Verilen analizinde etkileme aritmetik ortalama, standart sapma, cinsiyet ve görev ünvanı değişkenleri için t-testi, kıdem ,okul türü ve okuldaki öğretmen sayıları değişkenleri için tek yönlü varyans analizi (ANOVA) teknikleri kullanılacaktır. Araştırma veri analizi aşamasındadır. Veri analizi tamamlandıktan sonra tartışma bölümünde yöneticilerin ,cinsiyet, kıdem, görev unvanı okul türü ve okuldaki öğretmen sayısına göre hangi etkileme taktiklerini kullandıkları tartışılacaktır. Sözlü bildiri OKUL YÖNETİCİLERİNİN SOSYAL ADALET LİDERLİĞİ DAVRANIŞLARI İLE YILDIRMA ARASINDAKİ İLİŞKİ VE BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışları ile öğretmenlere yönelik işyeri yıldırması (workplace bullying) arasındaki ilişki ve bazı değişkenlere göre saptamaktır. Araştırmanın örneklemini, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Ankara’nın Sincan ilçesinde random tekniği ile seçilen devlete bağlı 15 ilk ve ortaokulda görev yapan toplam 375 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını belirlemek için Sosyal Adalet Liderliği Ölçeği; Yıldırma davranışlarına maruz kalma durumunu belirlemek için, olumsuz davranış sorularını içeren Negative Acts Questionnaire (NAQ) kullanılmıştır. Verilerin hesaplanmasında Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı ve Çoklu Regrasyon Analizi tekniklerinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını gerçekleştirme düzeyleri hakkında daha olumsuz görüşe sahip oldukları, ayrıca okulda erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre daha fazla yıldırma (bullying, mobbing) mağduru olduğu; sosyal adalet liderliği ile yıldırma arasında pozitif yönde düşük düzeyde bir ilişki olduğu; okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışları azaldıkça, yıldırma davranışlarında artma yaşandığı sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan regresyon analizi sonucunda; sosyal adalet liderliğinin sadece eleştirel bilinç alt boyutunun yıldırmanın görev ve sosyal ilişkiler alt boyutları üzerinde anlamlı bir yordayıcı olduğu görülmektedir. Erkek öğretmenler, branş öğretmenleri, ‘51 ve üstü’ yaşa sahip öğretmenler, ön lisans mezunu öğretmenler, bekar öğretmenler ve ‘31 ve üstü’ kıdeme sahip öğretmenler, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını daha az yerine getirdiklerini vurgulamıştır. Okul yöneticileri, erkek öğretmenlere, sınıf öğretmenlerine, ‘51 ve üstü’ yaşa sahip öğretmenlere, ön lisans mezunu öğretmenlere, dul/boşanmış olan öğretmenlere ve ’31 ve üstü’ kıdeme sahip öğretmenlere yıldırma davranışını daha fazla uygulamıştır. Sosyal adalet liderliği becerilerinin okul yöneticilerine kazandırılması, sistemdeki öğretmenlerin örgütsel bağlılıklarının arttırılması ve öğretmenlerin yıldırma yaşama düzeylerinin azaltılması amacıyla katılımcı, adil bir liderlik tarzı olan Sosyal adalet liderliği anlayışı okul yöneticilerine benimsetilebilir. Okullarda yıldırma kaynaklı enerji ve zaman kaybını minimuma indirecek gerekli tedbirler alınarak; bu yönde bilinçlendirme çalışmaları yapılabilir. Okul yönetimi ve öğretmenler arasındaki iletişim güçlendirilerek; okulda görevler ve iş yükü adil şekilde dağıtılabilir. Sözlü bildiri OKUL YÖNETİCİLERİNİN SOSYAL ADALET LİDERLİĞİ DAVRANIŞLARI İLE YILDIRMA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışları ile öğretmenlere yönelik işyeri yıldırması (workplace bullying) arasındaki ilişkiyi bazı değişkenlere göre saptamaktır. Araştırmanın örneklemini, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Ankara’nın Sincan ilçesinde random tekniği ile seçilen devlete bağlı 15 ilk ve ortaokulda görev yapan toplam 375 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını belirlemek için Sosyal Adalet Liderliği Ölçeği; Yıldırma davranışlarına maruz kalma durumunu belirlemek için, olumsuz davranış sorularını içeren Negative Acts Questionnaire (NAQ) kullanılmıştır. Verilerin hesaplanmasında Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı ve Çoklu Regrasyon Analizi tekniklerinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını gerçekleştirme düzeyleri hakkında daha olumsuz görüşe sahip oldukları, ayrıca okulda erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre daha fazla yıldırma (bullying, mobbing) mağduru olduğu; sosyal adalet liderliği ile yıldırma arasında pozitif yönde düşük düzeyde bir ilişki olduğu; okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışları azaldıkça, yıldırma davranışlarında artma yaşandığı sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan regresyon analizi sonucunda; sosyal adalet liderliğinin sadece eleştirel bilinç alt boyutunun yıldırmanın görev ve sosyal ilişkiler alt boyutları üzerinde anlamlı bir yordayıcı olduğu görülmektedir. Erkek öğretmenler, branş öğretmenleri, ‘51 ve üstü’ yaşa sahip öğretmenler, ön lisans mezunu öğretmenler, bekar öğretmenler ve ‘31 ve üstü’ kıdeme sahip öğretmenler, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını daha az yerine getirdiklerini vurgulamıştır. Okul yöneticileri, erkek öğretmenlere, sınıf öğretmenlerine, ‘51 ve üstü’ yaşa sahip öğretmenlere, ön lisans mezunu öğretmenlere, dul/boşanmış olan öğretmenlere ve ’31 ve üstü’ kıdeme sahip öğretmenlere yıldırma davranışını daha fazla uygulamıştır. Sosyal adalet liderliği becerilerinin okul yöneticilerine kazandırılması, sistemdeki öğretmenlerin örgütsel bağlılıklarının arttırılması ve öğretmenlerin yıldırma yaşama düzeylerinin azaltılması amacıyla katılımcı, adil bir liderlik tarzı olan Sosyal adalet liderliği anlayışı okul yöneticilerine benimsetilebilir. Okullarda yıldırma kaynaklı enerji ve zaman kaybını minimuma indirecek gerekli tedbirler alınarak; bu yönde bilinçlendirme çalışmaları yapılabilir. Okul yönetimi ve öğretmenler arasındaki iletişim güçlendirilerek; okulda görevler ve iş yükü adil şekilde dağıtılabilir. Sözlü bildiri OKUL-ÜNİVERSİTE İŞBİRLİĞİNE ÖRNEKLERÖzet: Bu çalışma üniversite ve okul arasında yapılmış ve yapılacak olan işbirliklerini paylaşmak amacıyla hazırlanmıştır. Yaklaşık iki yıldır ortak birçok proje üretilmiş bunların bir kısmı başarıyla gerçekleşmiş (Ağaç dikme, soru çözme stratejileri, drama gösterimleri, zeka soruları günleri, sürdürülebilir bilim şenliği) ve bazıları da hazırlık aşamasında (çöp dönüşümü, seminer haftası, kitap yazımı, kütüphane geliştirme projesi, okul müzesi)bulunmaktadır. Bahsedilen projelerin dışında yapılabilecek proje fikirlerinden de bahsedilecek olan bu çalışmadaki projeler üç temel dala ayrılmıştır. Birinci grup projeler okulun üniversiteye katkı sağlayacağı projelerdir. Bu projelere örnek drama projemizdir ki üniversite öğrencilerinin notu okuldaki öğrencilerin desteğiyle verilmiştir. İkinci tip projeler ise üniversitenin destek olduğu projelerdir ki buna örnek ağaç dikme verilebilir. Üçüncü grup etkileşim biçimi iki yönlü desteğin oluştuğu projelerdir ki bunlara sürdürülebilir bilim şenliği örnek olarak gösterilebilir. Öğretmen adaylarının son sınıfa gelmeden önce okulla tanışma süresini öne çekebilecek ve arttıracak fikirlerin paylaşılacağı bildirimizde programda yer alan derslerin nasıl okul işbirliğine dönüşebileceğine dair uygulanmış ve/veya uygulanması mümkün projeler katılımcılara sunulacaktır. Öğretmen yetiştirme politikalarına farklı bir bakış getirecek olan örneklerimizi hizmet öncesi ve hizmet içi olarak da sınıflandırıp uygulama kısmına yönelik faydalı tecrübelerden bahsedilecektir. Bu çalışmanın sonunda öğrenci başarılarında meydana gelen şaşırtıcı nicel sonuçlarda paylaşılacaktır. Nitelik olarak bir gelişmenin hedeflendiği çalışmalarımızda nicelikteki olumlu gelişmeler de bu etkileşimlerin gerekliliğini göstermektedir. Sözlü bildiri OKULA UYUM ÖLÇEĞİ’NİN TÜRK KÜLTÜRÜNE UYARLANMASIÖzet: Springer, McQueen, Quintanilla, Arrivillaga ve Ross (2009), “Salvador’da Gençliğin Sağlığı ve Sağlıklı Yaşamı” adlı bir araştırma için ortaokul öğrencilerinin okul sosyal çevresi ve sağlıkla ilgili riskli davranışları algılayışlarını değerlendirmek amacıyla 66 maddelik bir ölçek geliştirmişlerdir. Ölçeğin 10 maddesi özellikle öğrenci-okul bağlılığı ve okula uyum hakkındaki öğrenci algılarını değerlendirmektedir. Araştırmacılar öğrencilerin okula uyumunu içeren 10 maddelik bölümün geçerlik ve güvenirliğini ayrıca yapmışlardır. Bu çalışmada da öğrencilerin okula uyumları hakkındaki algılarını değerlendirebilmek amacıyla 10 maddelik bölümün uyarlaması yapılmıştır. Ölçekte “Bir sorunum olduğunda okuldaki insanlara güvenebilirim”, “Öğretmenim okulda yaptığım işleri önemser”, Öğrenciler bu okuldaki öğretmenlere karşı kendilerini yakın hissederler gibi ifadeler yer almaktadır. Ölçek, açımlayıcı faktör analizi (AFA) için 311 öğrenciye, doğrulayıcı faktör analizi (DFA) için farklı 220 öğrenciye uygulanmıştır. Analizler sonucunda, uyarlanan ölçek maddelerinin faktör boyutundaki dağılımlarında özgün hali ile karşılaştırıldığında farklılık olduğu tespit edilmiştir. Ölçeğin orijinal hali üç faktörlü yapı göstermektedir. AFA’dan elde edilen bulgular, uyarlanan ölçeğin iki faktörden oluştuğunu ve faktör yapısının kabul edilebilir düzeyde olduğunu göstermektedir. Uyarlanan ölçeğin iki faktörlü yapısına “öğrenci-okul bağlılığı ve öğrenci-öğretmen bağlılığı” isimleri verilmiştir. Güvenirlik çalışması kapsamında iç tutarlık katsayısı .87 olarak hesaplanmıştır. Test–tekrar test güvenirlik çalışması için hesaplanan Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısının anlamlı olduğu belirlenmiştir. DFA’dan elde edilen bulgular, AFA’da oluşan yapının kabul edilebilir düzeyde olduğunu göstermiştir. Uyarlanan ölçek 10 maddeden oluşmaktadır ve 5’li Likert tipindedir. Ölçek Türk kültüründe kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir araçtır. Bu ölçek kullanılarak yapılacak çalışmaların sonucunda; okullarda düşük okul uyumluluğu tespit edilen öğrenciler üzerinde, yasa dışı uyuşturucu kullanımı, alkol bağımlılığı, fiziksel kavga gibi olumsuz davranışların rapor edilmesine yönelik değerlendirmeler elde edilebilir. Sözlü bildiri OKULLARDA ÇOCUK VE DOĞA HAREKETİÖzet: Doğadaki Son Çocuk ve Erken Çocukluk Döneminde Çevre Eğitimi ve Sürdürülebilirlik adlı kitaplardan etkilenerek betonlarla, taşlarla çevrili okullarımızda çocuklarla doğayı nasıl buluşturabiliriz sorusu üzerine ders programlarımızda doğa aktiviteleri, çevre farkındalığı eğitimi, kaynakların etkili kullanımı vb. konulara daha çok yer vermemiz gerektiğini fark ettik ve bu doğrultuda doğa aktiviteleri başlıklı etkinlikleri ders planlarımıza ekledik. Richard Louvun da dediği gibi Çocuk ve doğa hareketi şu temel fikirden güç alıyor: Doğadaki çocuk, soyu tehlike altında olan bir türdür ve çocukların sağlığı ile yeryüzünün sağlığı birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.” Çocuklarımızdan doğayı esirgediğimizde onlardan güzelliği de esirgemiş oluruz. Okullarda Doğa Hareketi başlatmak kapsamında ilkokul üçüncü sınıf öğrencileriyle yapılması ve sempozyumda sunulması planlanan çalışmalar / etkinlikler şunlardır: Elma, nane, kekik, kivi, muz, dut, incir vb. meyve ve sebzeleri kurutma, Güneş ışığından ve hayvan figürlerinden yararlanarak hayvanlar gününde çizim yapmak, Atık malzemeleri sanata çevirmek, Çeşitli atıkları toprağa gömerek çürüme sürelerini gözlemlemek, Kış çanı yapmak (kurumuş yaprakları asmak ve yaprakların sesini dinlemek), Çeşitli nesne ve yiyecekleri tadarak dokunarak koklayarak tanımak, Gökyüzünü gözlemlemek, Meyve kabuklarıyla sanatsal çalışmalar yapmak, Nesli tükenen hayvanlarla ilgili harita etkinliği yapmak, Geri dönüşüm kutusu yapmak ve kullanmak, Bitki yetiştirme, Ağaç yapraklarını tanıma ve kil kullanarak sanat çalışmaları yapma, Su arıtma sistemi yapma, Okul dışarıda gününe katilma, Çöp toplama etkinliği yapmak. Bildiride yukarıdaki etkinliklerin görselleri, videoları ve etkinlikler sonrasındaki değerlendirmeler paylaşılacaktır. Sözlü bildiri OKULLARDA KAPSAYICILIK KÜLTÜRÜNÜN GELİŞMESİNDE OYUNUN ROLÜ: OYUN KARDEŞLİĞİÖzet: Eğitimin en temel amaçlarından birisi çocukların sosyalleşmesidir. Gittikçe yalnızlaşan kendi içine kapanan, bir şey paylaşmadan büyüyen bir neslin kendi toplumu ve başka toplumlarla sağlıklı ilişki yürütmesi beklenemez. Bu açıdan bakıldığında oyun, farklı kültürlerden gelen çocukları birleştirirken aynı zamanda kültürler arası köprü kuran bir içeriğe de sahiptir. Ülkemizde yabancı uyruklu öğrencilerin sayısının günden güne artmasıyla eğitimde kültürler arası etkileşim ve iletişim gelişmeye başlamıştır. Ancak, bu çocuklar buradaki Türk arkadaşlarıyla uyum sağlamakta zorluk çekmektedir. Bu çocuklara yönelik yapılan kapsayıcı eğitim çalışmaları öğretmen ve yöneticileri içermektedir. Çocukları ve çocukların algı ve görüşlerini içeren deneysel bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı, Türk çocuklarının mülteci çocuklar hakkındaki görüşlerini ve algılarını tespit edip geleneksel oyunlarımız vasıtasıyla Türk çocukların mülteci çocuklar hakkındaki görüşlerinin ve algılarının değişip değişmediğini araştırmaktır. Araştırmada ön test ve son test olmak üzere tek gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Ordu Durugöl ortaokulu yedinci sınıf düzeyinde 5 kız;5 erkek olmak üzere gönüllülük esasına göre seçilmiş 10 öğrenci oluşturmaktadır. Katılımcıların korunması ve kimliklerinin gizlenmesi için katılımcılar A….- İ olmak üzere kodlanmıştır. Veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından oluşturulan anket form kullanılmıştır. Öncelikle anket form Türk öğrencilere uygulanmış ve bu uygulamalar yaklaşık 40 dakika sürmüştür. Anket forma ek olarak, Türk öğrencilerden Mülteci çocuk denilince aklınıza ne geliyor? sorusundan yola çıkarak zihinlerinde oluşan duygu ve düşünceleri resimle ya da imgeyle ifade etmeleri istenmiştir. Bu çalışma da yaklaşık 40 dakika sürmüştür. Öğrencilere Geleneksel oyunlarımız olan “Balık Ağı, Sırt Sırta Top Taşıma, Elden Ele, Ebe Tura 1.2.3” oyunları bir ders saati süresince oynatılmıştır. Bu oyunlar iki hafta boyunca toplam dört defa (40 dak.x4) oynatılmıştır. Son test olarak anket formunun uygulanmasıyla çalışma tamamlanmıştır. Verilerin analizinde nitel analiz yöntemiyle kategoriler oluşturularak ön test ve son testler kavram ağı şeklinde kategorilendirilmiştir Araştırmanın sonuçlarına göre; Türk çocuklarının mülteci çocuklar hakkındaki görüşlerinin ve algılarının oynatılan geleneksel oyunlarımız sayesinde olumlu yönde değiştiği tespit edilmiştir. Çocuklarının görüşleri ve algıları belirlenen kategorilere göre yorumlanmıştır. Önceden mültecilere karşı tek taraflı bir bakış, söylem söz konusuyken oyunlar bir diyalog ortamı oluşturmuş; dolayısıyla ön yargılarda azalma olmuştur. Türk çocuklarında benlik algısı artarak empati duyguları gelişmiştir. Oyun oynattırmadan önceki olumsuz duyguların yerini ön yargıyı yenen bakış açısı almıştır. Sözlü bildiri OKULÖNCESİ DÖNEMDE YABANCI DİL OLARAK İNGİLİZCE’NİN ÖĞRETİM VE ÖĞRENİMİNDE OYUN ETKİNLİKLERİÖzet: Her bireyin en belirgin özelliklerinden biri, kendine özgü öğrenme biçiminin olmasıdır. Tek bir doğru ya da yanlış öğrenme tarzı yoktur. Her birey kendine özgü biçimde öğrenir. Bu nedenle öğretim, her zaman öğrenmenin bireyselleştirilmesi sürecidir. Öğretici öğrenene öğrenmeyi, kendine özgü öğrenme özelliklerini keşfetmeyi öğretmelidir. Öğrenci üzerine odaklaşma, bir başka deyişle; öğrenci merkezli öğretim tutarlı bir öğretimin olmazsa olmaz koşuludur. Öğrenme ve öğretim etkinlikleriyle ilgili olarak, kullanılan yöntemin etkili olması, her şeyden önce dil ve dilin işleyişinden çok, öğrenen üzerine yani çocuk üzerine odaklanmasına ve çocuğun ilgi alanlarını, motivasyonlarını ve kapasitesini dikkate almasına bağlıdır. Gerek derslikte, anaokulunda, evde çocuk bahçesinde gerekse tatilde veya bunların dışında kalan diğer anlarda çocukların günlük etkinliklerinin birçoğu oyun biçimindedir. Bu oyun evreni, çocukların yetişkinleri gözlemleyerek öykünmeye çalıştıkları bir oyun evrenidir. Şu halde, erken yaşta yabancı dil öğretimini, bu öykünme ve oyun etkinliklerinin bir devamı gibi tasarlamak gerekir. Çocuk için ana dilini edinmesi son derece karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte, çocuk çok karmaşık simgesel bir dizgenin özümsenmesi ve anlaşılmasıyla yüz yüzedir. Dolayısıyla, ikinci bir simgesel dizgenin edinilmesi ancak birincinin iyice edinilmesinden, yani dört veya beş yaşından itibaren gerçekleşebilir. Bu sunumda, okulöncesi dönemde yabancı dil öğretimi sürecinde, sözcüksel ve dilbilgisel araçların seçimi, iletişim etkinlikleri alıştırmaları ve görsel öğelerin özel önemi konuları üzerinde durulacaktır. 5 yaş grubu çocuklara, yabancı dil olarak İngilizce öğretim ve öğrenim etkinliklerinden ilgili sınıf-içi öğretici-çocuk ve çocuk-çocuk etkileşim kesitleri örnek olarak sunulacaktır. Sözlü bildiri OKULÖNCESİ DÖNEMİ ÇOCUKLARINA YÖNELİK HAZIRLANAN MASAL VE ÖYKÜ KİTAPLARINDA GEÇEN İLETİŞİM ENGELLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, okulöncesi dönemi çocuklarına yönelik hazırlanan masal ve öykü kitaplarında geçen iletişim engellerini incelemektir. Günümüzde çocuk edebiyatı ile ilgili birçok araştırma yapılmaktadır. Yapılmış olan bu çalışma ile çocuk edebiyatının ürünü olan masal ve hikâye kitaplarında geçen iletişim engellerinin çocuğun gelişim düzeyi ile uygunluğu değerlendirilmekte ve öneriler sunulmaktadır. Bu araştırma nitel araştırma yöntemi desenlerinden doküman inceleme deseninde tasarlanmıştır. Araştırmanın evrenini, okulöncesi çocuklarına yönelik hazırlanan masal ve öykü kitapları oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini evrenden ulaşılabilen hikâye ve masal kitaplarının içinden, rastgele örnekleme yöntemi ile seçilmiş kırk dört masal, elli altı öykü kitabı oluşturmaktadır. Araştırmanın başında çocuk edebiyatı ve iletişim ile ilgili alanyazın taraması yapılmıştır. Çalışmada veri toplama sürecinde doküman analizi aşamalarına uyulmuştur. 1) Analize konu olan veriden örneklem seçme: Öncelikle seçkisiz örnekleme tekniğiyle masal ve hikâye kitapları belirlenmiştir. 2) Kategorilerin geliştirilmesi: Bu çalışmada, iletişim engelleri alt amaçlara dayalı olarak, emir vermek, alay etmek-küçümsemek, ad takmak, eleştirmek-suçlamak, tehdit etmek- gözdağı vermek başlıkları altında kategorilendirilmiştir. 3) Analiz birimini saptama: “İçerik” analiz birimi olarak seçilmiştir. 4) Sayısallaştırma: Çalışmada elde edilen veriler doğrudan alınıp betimlenerek düzyazı şeklinde raporlaştırılmıştır. Zorunlu olmadığı için sayısallaştırmaya gidilmemiştir. Çalışmanın başında örnekleme alınan yüz kitaptan otuz tanesi iki uzman ve araştırmacı tarafından ayrı yerlerde ve zamanlarda oluşturulan kategorilere göre incelenmiştir. Uzmanlar bu başlıklara uygun buldukları tanımları değerlendirip araştırmacıya geri bildirimde bulunmuşlardır. Uzmanlar ve araştırmacı tarafından elde edilen tanımlar karşılaştırılmış; aralarındaki korelasyon .98 oranında tutarlı bulunmuştur. İncelemenin sonunda okulöncesi çocuklarına yönelik hazırlanan masal ve öykü kitaplarında geçen iletişim engelleri, kitaplardan doğrudan alıntı yapılarak listelenip, bu ifadelerin çocukların içinde bulunduğu dönemin gelişim özelliklerine uygun olup olmadığı yorumlanmıştır. Bulguların bazıları şunlardır: İncelenen kitaplarda en çok emir vermek ifadelerinin kullanıldığı görülmüştür. Üst sınıfı temsil eden güç ile (padişah,kral ve kraliçe), alt kesim (halk, köle, hizmetçi, işçi) arasında “Çabuk bu yaramaz arıyı kovandan atın! Bir daha bu kovana girmeyecek. Onu gözüm görmesin, götürün!”, “Hükümdar hemen bahçıvanın boynunun vurulmasını emretmiş.” gibi emir cümleleri kullanılarak iletişim kurulduğu görülmüştür. Alay etmek, küçümsemek iletişim engelinin, büyüğün küçük olanı ezmeye çalışması, kahramanın kendisini olayda geçen kahramanlardan en üstünü olarak kabul etmesi gibi benlik imgesi üzerinde yıkıcı etkiler yapan örneklere rastlanmıştır. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda önlemler alındığında, ebeveynlerin, öğretmenlerin ve yazarların çocuklara karşı daha bilinçli davranacakları ümit edilmektedir. Anne-babalar ve öğretmenler çocukların gelişim alanlarını dikkate alarak, onların yaşlarına uygun, ilgilerini çekecek, eğitici ve öğretici birçok uyarıcının bulunduğu ortamlar sunmalı ve onları geliştirici kitaplar seçmelidirler. Böylece çocukların gelişim düzeyine uygun kitapları kullanarak dünyaları ve yakın çevreleriyle olan ilişkileri hakkında bilgi edinilerek, gelişimlerini daha sağlıklı tamamlamalarına yardımcı olunabilecektir. Sözlü bildiri OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİ ROBOKOD ATÖLYESİÖzet: Okul öncesi öğretmenlerine yönelik Eğlenirken öğrenme ilkesine göre hazırlanmış oyun destekli Robotik Kodlama eğitimi ile öğretmenler, 4-7 yaş grubu öğrencileri ile beraber elektronik dünyasının dili kodlama yapmayı öğreneceklerdir. Robotik ve kodlamada; okulöncesi öğretmenlerin sınıf ortamını nasıl düzenlenmeleri gerektiği, basılı materyaller ile algoritma mantığı-etkinlikleri ile çocukları kodlama ile nasıl tanıştırabilecekleri konusunda bilgi verilecek ve örnek uygulamalar yapılacaktır. Sonrasında okulöncesi öğretim için tüm dünyada kullanılmakta olan kodlama programları tanıtılacak ( Code.org, CodeMonkey, Scratch jr. vb. ) ve online veya çevrimdışı programlar üzerinden örnek projeler geliştirilecektir. Code.org uygulamasının mantığı ile akış şemaların gösterilmesi, CodeMonkey uygulamasının mantığı ile akış şemaların gösterilmesi, döngülerin gösterilmesi, Scratch Jr. kullanımı ve örnek proje geliştirme etkinlikleri yapılacaktır. Tabletteki kodlama uygulamalarının tanıtımı yapılacak ve örnek etkinlikler gerçekleştirilecektir(Turtle, Lightbot, Code Karts, Kidbot, Box Island). En yaygın olarak kullanılan Bee-bot ve Cubetto robotik etkinlikleri ile çocuklara daha küçük yaşlardan itibaren karşılaştıkları problemlere çok yönlü çözümler sunma, sistemli düşünme, olayları ilişkilendirme, farklı ve yaratıcı düşünme, takım halinde çalışabilme gibi becerilerin kazandırılması hedeflenecektir. Kazandırılacak olan beceriler; onların hem zeka gelişimlerine destek olacak ve hem de akademik başarılarına katkı sağlayacaktır. Çocuklar hareketlendirdikleri robotlar ile kendi hayal ettikleri etkinlikleri gerçekleştirecekler ve bu süreçte mühendislik algıları oluşacaktır. BeeBot tanıtımı ve kullanımı, Bee-bot robotun hazır matlarını kullanarak görevlerin gerçekleştirilmesi ile Cubetto tanıtımı ve kullanımı, Cubetto Robotunun hazır haritasının ve hikaye kitabını kullanarak görevlerin gerçekleştirilmesi ile çalıştay son bulacaktır. Sözlü bildiri OKULÖNCESİ VE SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ DEMOKRATİK DEĞER ALGILARI İLE TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNE BAKIŞ AÇILARIÖzet: Toplumların gelişmişlik düzeyleri, o toplumu oluşturan bireylerin gerek gelişimsel gerekse karakteristik özellikleriyle doğru orantılıdır. Kendini etkili biçimde ifade edebilen, farklılıklara saygı duyan, eşitlik, adalet ve hoşgörü gibi evrensel değerleri içselleştirmiş bireyler, toplumun gereksinim duyduğu ve kalkınmasına olanak sağlayan nitelikteki bireylerin özelliklerindendir. Fertlerinde söz konusu özellikleri barındıran toplumlarda refah ve mutluluğun gelişmesi, beraberinde demokratik yaşam biçiminin benimsenmesini de getirmektedir. Demokratikliğin dayanaklarından olan her türlü farklılığa saygı, hak ve eşitlik anlayışları, aynı zamanda sosyal yaşamda kadın ve erkeğin konumu belirlemek için kullanılan toplumsal cinsiyet kavramıyla da yakından ilişkilidir. Kadına ve erkeğe yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri toplumun, saygı, eşitlik ve sosyal adalete bakış açısını da ortaya koymaktadır. Bu açıdan düşünüldüğünde bir toplumda kadın ve erkeklerin eşit hak ve özgürlüklere sahip olması toplumun benimsediği demokratik anlayışla ilgili ipuçları sunmaktadır. Demokratik yaşam biçimin gerektirdiği demokratik değerlerin kazandırılması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında okulöncesi dönemden yükseköğretime kadar tüm eğitim düzeylerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Özellikle temel bilgi, beceri ve değerlerin erken çocukluk ve ilkokul döneminde edinildiği göz önünde bulundurulduğunda, bu dönemlerde demokratik sınıf atmosferinin oluşturulması, bireyin gelecekte demokratik değerleri benimsemiş, cinsiyet ayrımı yapmaksızın farklılıklara saygı duyan ve toplumun gereksinim duyduğu birey özelliklerine sahip olacak nitelikte yetişmesi bakımlarından oldukça önemlidir. Bu araştırmanın genel amacı, okulöncesi ve sınıf öğretmeni adaylarının demokratik değer algıları ile toplumsal cinsiyet rollerine bakış açıları arasındaki ilişkilerin belirlenmesidir. Bu genel amaç doğrultusunda araştırmada aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: • Okulöncesi ve sınıf öğretmeni adaylarının demokratik değer algıları ve toplumsal cinsiyete bakışaçıları ne düzeydedir? • Okulöncesi ve sınıf öğretmeni adaylarının demokratik değer algıları ve toplumsal cinsiyete bakışaçıları arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? • Okulöncesi ve sınıf öğretmeni adaylarının demokratik değer algıları toplumsal cinsiyete bakışaçılarının anlamlı bir yordayıcısı mıdır? Okulöncesi ve sınıf öğretmeni adaylarının demokratik değer algıları ve toplumsal cinsiyete bakış açıları arasındaki ilişkilerin belirlendiği bu araştırma, tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubu, Uşak Üniversitesi’nde 2018-2019 öğretim yılı bahar döneminde öğrenimine birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflarda devam eden 349 öğretmen adayından oluşmuştur. Araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının demokratik değer algılarının ölçülmesi için Selvi (2006) tarafından geliştirilen “Öğretmen Adayları Demokratik Değerleri Ölçeği”, toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlarının ölçülmesi için ise Zeyneloğlu (2008) tarafından geliştirilen “Öğretmen Adayları Toplumsal Cinsiyet Rollerine İlişkin Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Birinci araştırma sorusunun test edilmesinde aritmetik ortalama ve standart sapma gibi betimsel istatistiklerden; ikinci araştırma sorusunda değişkenler arasındaki ilişkinin belirlenmesi için Pearson korelasyon katsayısından ve üçüncü araştırma sorusunda ise çoklu regresyon tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırma bulguları analiz aşamasındadır. Sözlü bildiri OKUMA GÜÇLÜĞÜ PROBLEMİ YAŞAYAN BİR ÖĞRENCİNİN OKUMA BECERİSİNİN GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK BİR ÇALIŞMAÖzet: Bu araştırmada ilkokul üçüncü sınıfa devam eden bir öğrencinin okuma ve okuduğunu anlama problemlerinin giderilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan eylem araştırması deseni kullanılmıştır. Öğrencinin araştırmaya dahil edilmesinde herhangi bir zihinsel, görsel ve işitsel probleminin olmaması şartı aranmıştır. Araştırmada öncelikle öğrencinin okuma ve anlama düzeyi, okuma hataları ve bu hataların giderilmesine yönelik uygulanacak yöntemler ön test yapılarak öğrencinin endişe düzeyinde olduğu tespit edilmiştir. Veri toplamı aracı olarak “Yanlış Analizi Envanteri”, “Okuma Metinleri” ve “Okuma Metinleri Ses Kayıtları” kullanılmıştır. Öğrencinin metni okurken oldukça yavaş okuduğu, akıcı okuyamadığı, heceleme hataları yaptığı, eklemeler yaptığı, yanlış okuduğu, atlayıp geçtiği ve okurken uygun oturuş pozisyonunda olmadığı tespit edilmiştir. Öğrencinin okuma becerisi dikkate alınarak bir bireyselleştirilmiş okuma programı geliştirilmiştir. 30 saatlik bir süreyi kapsayan ve her bir oturumun bir saat sürdüğü bu program iki bölümden oluşmaktadır. İlk 15 saatlik dersi kapsayan süreçte ses, hece ve kelime üzerinde durulmuştur. Ayrıca bu süreçte öğrencinin öğrendiği hece ve kelimeleri yazması sağlanmıştır. İkinci 15 saatlik dersi kapsayan süreçte ise öğrencinin okuma akıcılığı geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu süreçte öğrencinin bir alt sınıf düzeyinden uygun metinler seçilerek çalışılmıştır. Ayrıca öğrencinin motivasyonunu sağlamak için araştırmacılardan biri tarafından öğrencinin kişisel özellik ve günlük yaşantısına uygun olan metinler kaleme alınmıştır. Öğrencinin okuma alanındaki yetersizliklerini ortadan kaldırmak için “Eşli Okuma Yöntemi” ve “Tekrarlı Okuma Yöntemi” seçilmiş olup çalışmalar bu yöntemler ile yürütülmüştür. Çalışmanın sonunda araştırmacılar tarafından son test yapılarak öğrencinin okuma ve anlama düzeyinin endişe düzeyinden öğretim düzeyine yükseldiği belirlenmiştir. Sözlü bildiri OKUMA GÜÇLÜĞÜ YAŞAYAN ÖĞRENCİNİN SESLİ OKUMA HATALARINI GİDERMEDE AÇIK HECE YÖNTEMİÖzet: Bu araştırma açık hece yönteminin kavratılmasıyla okuma güçlüğü yaşayan bir öğrencinin giderilmesi sesli okuma hatalarını açık hece yöntemini kullanarak gidermek amacıyla yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden eylem araştırması yöntemiyle desenlenmiştir. Araştırmada teknik/bilimsel işbirlikçi eylem araştırması tekniği kullanılmıştır.Yapılacak çalışmayla ilgili 2017-2018 öğretim yılında Uşak ili merkez ilkokullarında görev yapan sınıf öğretmenleri ve rehber öğretmenlerle ön görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler sonucunda Uşak il merkezindeki bir ilkokulda öğrenim gören bir üçüncü sınıf öğrencisi belirlenmiştir. Öğrencinin okuma hatalarını tespit etmede şiir metinleri ve öğrencinin metin okuma sırasındaki ses kayıtları ailesinden ve öğretmeninden izin alınarak kullanılmıştır. Öğrencininsesli okuma esnasında yaptığı hatalar sınıf öğretmeni ve alan uzmanıyla birlikte belirlenmiştir. Öğrencinin harfleri tanımakta güçlük çekmediği ancak okuma esnasında kelimeleri heceleyerek okuduğu, kelimeleri kapalı hecelere ayırdığı (bak-ı-yor-um, uç-ar-ken, at-a-tü-rk vb.) tespit edilmiştir. Aynı zamanda öğrencinin okuma esnasında bazı kelimelerin son hecesini atlayarak veya son heceyi değiştirerek okuduğu görülmüştür. Öğrencinin okuma esnasında hatalı okuduğu bu kelimeler listelenmiştir. Öğrenciye açık hece yöntemi kavratılmaya çalışılarak hata yaptığı kelimeleri Türkçenin fonolojik yapısına uygun olarak hecelerine ayırması sağlanılmaya çalışılmıştır.Öğrenciyle yapılan çalışmalarda önce öğrencinin şemasında yer alan güncel yaşamına doğrudan etki eden kelimeler seçilmiştir. Açık hece yönteminin kavratılmasıyla heceleme sorunun ortadan kalktığı tespit edilmiştir. Aynı zamanda açık hece yönteminin kavratılması esnasında öğrenci dikkatini kelimeye yoğunlaştırarak düzgün bir biçimde hecelerine ayırmaya çalıştığı için yaptığı diğer okuma hatalarında azalma olduğu görülmüştür. Sonuç olarak açık hece yönteminin kavratılmasıyla heceleme sorunun ve diğer hece hatalarının giderildiği tespit edilmiştir. Sözlü bildiri OKUMA GÜÇLÜKLERİÖzet: Okuma, yazılı veya basılı işaretleri, belli kurallara uyarak seslendirmektir. Okumasını bilmek, yazılı bir parçanın gizlediği fikir. Duygu ve düşünceleri kavramaktır. Şu halde okumak, basit bir çözümleme tekniği değil, tüm organizmayı harekete geçiren bir öğrenme çabasıdır. Tüm organizma derken, okuma sırasında görme, işitme fonksiyonlarının ve zihinsel yeteneklerini faaliyete geçtiğini biliyoruz, bunlar da bize okumanın ne kadar karmaşık, bir süreç olduğunu kanıtlamaktadır. Çocuğun bu karmaşık süreci kazanmaya hazır olması, yani okuma öğrenebilmesi, sağlık durumuna, nörolojik ve fizyolojik yapısına, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimi ile içinde yaşadığı çevresel koşutlara bağlıdır. (http://www.egitim.aku.edu.tr/norma1.htm) İnsanların anlama yeteneği, okuma ve dinleme becerilerinden meydana gelir. Bunlar aynı zamanda yeni bilgilere ulaşmanın da yollarıdır. Okuma da bir bakıma gördüğünü anlama faaliyeti olup fiziksel ve zihinsel öğelerin birlikte kullanıldığı karmaşık bir dil becerisidir (Özbay, 2009). Kalemden çok bilgisayar tuşlarının, kitaplardan çok ekranların kullanıldığı ve bildiğimiz okur-yazarlık kavramının çok ileri bir düzeyi olan bilgisayar okuryazarlığının, her geçen gün biraz daha önem kazandığı günümüzde, çocuklarımıza ilk okuma-yazma öğretme konusu ciddi bir şekilde önemini korumaya devam etmektedir. (Sarı, 2007) Okuma güçlükleri gelişimsel nörobiyolojik bir bozukluktur. Ailevi yönü kuvvetli olmakla beraber çevresel faktörler de kolaylaştırabilir. Nedeni henüz bilinmemektedir. Beyinde bazı yapısal anomaliler ile beraberdir. Sağlıklı kişilerde işitme ve konuşma merkezlerinin bulunduğu temporal lobunun planum temporale bölümü karşı beyin yarısına göre daha büyüktür. Okuma güçlüğüsi olan kişilerde ise fizyolojik olan bu asimetri kaybolmuştur. Ayrıca sol temporal lob, beyincik ve iki taraflı temporo-parieto-oksipital bileşke, frontal (ön beyin ) lob ve bazı olgularda tüm beyin ve gri cevherde azalma saptanmıştır. Bu bulgular, bilginin işlemlenmesinde bir aksaklık olduğunu desteklemektedir. Kelimelerin ve bazen de simgelerin kullanımında güçlük ilk bulgudur. Kelimelerin içinden sesleri ayırt etmekte zorluk olduğundan %60 kişide fonolojik sorun yani seslerin telafuzunda bozukluk vardır. İlkokula başlandığında okuma güçlüğü ile birlikte yazma ve seslendirme hataları belirginleşir. (http://www.dilsadturkdogan.com/ogrenme_guclugu.htm). İşte bu çalışma da okuma güçlükleri konusunda kuramsal bir çalışma olup, okuma güçlükleri araştırılmıştır. Sonuç olarak da okuma güçlüklerinin sebepleri ortaya konmuştur. Sözlü bildiri OKUMA KÜLTÜRÜ: ÖĞRENCİLER NE DÜŞÜNÜYOR?Özet: Okuma kültürü, bireyin kültürel, sosyal, bilişsel ve duyuşsal yönden gelişimini destekler. Okuma kültürünün oluşumunun en güçlü olduğu ortam okuldur. Okul ortamı ile birlikte aile-akran desteği, ve okuma sürecinde kullanılan materyallerin niteliği de önemlidir. Bu anlamda öğrencilerin okuma kültürüne yönelik tercihlerinin oluşumunda etkili olan durumların belirlenmesi okuma kültürü oluşumu tasarımı için önemli bir aşamadır. Bu bağlamda araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin okuma kültürüne yönelik görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırma nitel yöntem ile yürütülmüştür. Araştırma, 2017-2018 eğitim öğretim yılında Bursa ilinde iki farklı resmi ortaokulda öğrenim gören 7 ve 8. Sınıfa devam eden 94 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin toplanması sürecinde gerekli literatür taraması sonucunda oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmanın verileri içerik analizi ile çözümlenmiştir. Araştırmanın verilerinden elde edilen sonuca göre kitap okumayı sevenlerin 49, kısmen sevenlerin 28, çok sevenlerin 5, bazen ve az sevenlerin 9, kitap okumayı sevmeyenlerin 3 olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin tercih ettiği kitapların özelliklerine baktığımızda ağırlıklı olarak 101-200 sayfa aralığındaki kitapların öncelikli olduğu, içerik olarak macera ve aksiyonun ön planda olduğu, resimli kitapların daha çok 7. Sınıfta okunduğu görülmüştür. Aile kitap okuma saati durumuna bakıldığında ise 94 öğrenciden 3 öğrencinin evinde ailece okuma saatinin olduğu ortaya çıkmıştır. Öğrencilere okuma kültürünün yaygınlaşması için neler yapılabileceğine bakıldığında aileleri veya öğretmenleri tarafından çocukların sevdiği kitapların alınması, her bir kitap bittiğinde ödüllendirilmesinin etkili olacağı belirtilmiştir. Sözlü bildiri OKUMA SAATLERİ UYGULAMASININ BETİMLENMESİ:İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIFLAR ÖRNEĞİÖzet: Okuma becerisi temel akademik becerilerden biridir. Öğrencilerin akademik başarısını arttırmada, okuma ve okuduğunu anlama becerisine sahip olması önemli bir kazanımdır. Öğrenci okumayı öğrendikten sonra okuduğunu anlamanın ve okuma hızının gelişmesi için öğrencinin kitap okuması gerekmektedir. Kitap okuma, hafızayı yeni bilgilerle beslediği için hafızayı güçlendirir. Kitap okuma alışkanlığına sahip olan öğrencilerin kelime hazinesi gelişir. Buna dayalı olarak düşünme ve düşündüklerini ifade edebilme becerisi gelişir. Okuma alışkanlığının kazanılmasında aile ve öğretmen önemli rol modellerdendir. Okuma alışkanlığının temelleri ilkokulda atılır. Okullarda okuma saatleri uygulaması, öğrencilerin hem okumasını hem de okumayı sevmesini sağlamak için yapılan çalışmalardan biridir. İlkokul, ortaokul ve liselerde günün ilk ders saatinin tamamında ya da birinci ders saatinin ilk yarım saatinde okuma çalışması yapılmaktadır. Öğretmen rehberliğinde yapılan çalışmada, kitapları öğrenciler seçmektedir. Öğrencilerin okuduklarını paylaşım süreci ya da okudukları ile ilgili yaptıkları çalışmalar öğretmenden öğretmene değişebilmektedir. Çalışmanın amacı okuma saatleri çalışması yapan bir ilkokulda, ilkokul dördüncü sınıflara dair uygulamayı betimlemek ve öğretmen, öğrenci ve velilerin görüşlerini almaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması türlerinden keşfedici durum çalışması kullanılmıştır. Araştırmada gözlem formu, öğretmen-öğrenci-veli görüşme formu kullanılmıştır. Sınıflardaki kitaplıklarda ve okul kitaplığında yer alan kitapların sayıları belirlenmiştir. Öğrencilerin yaptıkları okuma çalışması ile ilgili e-okul kayıtları incelenmiştir. Araştırmanın sonuçlarına göre öğrenciler büyük oranda okuma saatlerinde kitap okumaktadır. Bu uygulama okudukları kitap sayısını da arttırmaktadır. Sözlü bildiri OKUMA SEVGİSİÖzet: Öğrencilere okuma alışkanlığı ve sevgisi kazandırmak için bu etkinliği yapıyorum. Etkinlik çok basit ve eğlenceli .öğrenciler okudukları bir hikayedeki karekteri canlandiriyorlar.Sevdikleri karakter olması onların tercihine bırakıliyor.Böylelikle öğrenci kendi seçtiği ve sevdiği karakterin yerine girip okuduklarını pekiştiriyor. Öğrencilerin ilgisini ve severek katılımını sağliyor. İsteyen ögrenci kostümlü veya kostüm süz canlandırma yapabilir.Ogretmen etkinlikte sadece rehberlik yapıyor. Tamamen ögrenci etkinlikte etkin durumda.Hikaye okuma alışkanlığı kazandırmanın yani sira okumayı sevme kazanımi ni da öğrenci edinmiş oluyor.Butun öğrencilerin dikkatini çeken bir etkinlik.Öğretmen ,öğrencilerin okuduklarını anlayıp yorumlama durumlarını gözlemleyebilir bu etkinlikle.çocuklarin sosyalleşme sini de sağlıyor. Topluluk önünde kendini ifade etme olanağı sağlıyor. Çocukta özgüven, empati yapma vs.edinimler kazandırır. Her öğretmenin yapmasını tavsiye ettiğim bir etkinliktir.umarim meslektaşlarım da bu etkinliğini derslerde kullanırlar. Okuldaki okuma saatleri dışında evde de okuma saatleri yapıyor öğrenciler. Bitirdiklerirhikayeleri okula getiren öğrencilerimizle etkinliği yapıyoruz.Okumaya ilkokul 1.sinifa geçen öğrencilere bu okuma alışkanlığını kazandırmak çok önemli. Bu devamlılığı severek kazandırmak da öğretmen ve velilere düşüyor. Genelde okumaya geçen öğrenciler sonraki yıllarda hikaye okumayı ikinci plana bırakıyorlar. Edindiğimiz örneklerde çocukların bunu bi zorunluluk olarak gösteren öğretmen ve velilerden dolayı devam ettirmediklerini görüyoruz.Okumanin onlara farklı bi dünyaya götürdüğünü somut bi şekilde göstermek ve yaşatmak için gereken biz öğretmenleri etkili etkinlikler araştırmaya ve denemeye açık olmalıyız. Sözlü bildiri OKUMA VE OKUMA GÜÇLÜKLERİ: NÖROGÖRÜNTÜLEME TEKNİKLERİÖzet: Nörogörüntüleme yöntemlerinin gelişmesi, düşünce, algı, dil gibi bilişsel süreçlerin nöral yapılarını anlamaya olanak tanımıştır (Easton ve Emery, 2005). Nasıl düşündüğümüz, nasıl hissettiğimiz, nasıl algıladığımız ve beynin bu esnada nasıl çalıştığını açıklamaya yönelik birçok uygulama ve yöntem mevcuttur. Nörobilim araştırmalarından elde edilen sonuçlar; okuma için gerekli olan grafik, ses bilimi, semantik ve söz dizimsel süreçlerin beynin çeşitli bölgelerinde gerçekleştiğini göstermektedir (Schunk, 2010). Okumanın nasıl gerçekleştiğinin nöral görüntüleme araçlarıyla incelenmesi okuma sürecinin değerlendirilmesi için tamamen yeni yollar keşfedilmesini sağlamaktadır. MRG, DTG, fMRG ve BOLD beyin görüntüleme yöntemleriyle birlikte yürütülen çalışmalar okuma güçlüğü olan bireyler için yeni çözüm yollarının olduğuna işaret etmektedir. Bu çalıştay kapsamında, okuma güçlüklerinin kapsamı, okuma güçlüklerinin tanılanması, okuma güçlükleri müdahale programları, beyin görüntüleme teknikleri, okuma güçlüklerine yönelik yapılan nörogörüntüleme çalışmaları, nörogörüntüleme çalışmalarında etik konularında farkındalık oluşturmak, okuma güçlükleri ve nörogörüntüleme konularında yapılacak çalışmalara bir bakış açısı kazandırmak amaçlanmıştır. Bu çalıştay özellikle okuma güçlüğü ve nörogörüntüleme konusunda yapılacak disiplinlerarası çalışmalara bir bakış açısı kazandırmakla birlikte, mevcut durumun ortaya konulması, farkındalık oluşturması ve gelecekte yapılması gerekenlere ilişkin bir dinamik oluşturması bakımından önem taşımaktadır. Bu bakış açısıyla çalıştayın içeriği, - Okuma ve okuma güçlükleri - Okuma güçlüklerinin tanılanması - Okuma güçlüklerini giderme programları - Nörogörüntüleme teknikleri - Disiplinlerarası araştırmalar: Okuma, okuma güçlükleri ve nörogörüntüleme - Uygulama: okuma güçlükleri tanılama ve nörogörüntüleme paradigmaları hazırlamadır. Sözlü bildiri OKUMA-YAZMA GÜÇLÜKLERİNİN ÇOK YÖNLÜ OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Öğrenme yönünden herhangi bir özel gereksinimi olmamasına rağmen dünya genelinde %18-30 arasında okuma-yazma güçlüğü yasayan birçok öğrenci olduğu bilinmektedir. Buna karşın özellikle de ülkemizde bu konuda yapılan çalışmalar çok sınırlıdır. Araştırma sonuçları okuma-yazma güçlüğü yasayan öğrencilere yönelik birebir uygulamaların daha etkili olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada Bursa’da iki farklı ilkokulda öğrenim gören ikinci sınıf öğrencilerinin okuma-yazma güçlüklerinin çok yönlü olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla öğrencilerin okula başlama yaşı (yıl-ay-gün), cinsiyet, erken çocukluk eğitimi alma durumu, 1 ve 2.sınıf Türkçe ders notları, okuma-yazma güçlüklerinin düzeyi, anne-baba öğrenim durumu, öğretmen görüşleri belirlenmiştir. Öğrencilerin okuma ve anlama hatalarının tespiti ve “Yanlış Analizi Envanteri” (Ekwall ve Shanker (1988)’den uyarlayan Akyol, (2003) ve yazılarının okunaklılığı Yıldız ve Ateş (2010) tarafından geliştirilen Çok Boyutlu Okunaklılık Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler, hem öğrencilerin okuma-yazma güçlüklerinin nedenlerinin belirlenmesini sağlayacak hem de aile-öğretmene yapılabilecekler hakkında fikir edinmelerini sağlayacaktır. Onlara verilecek desteklerle de olabildiğince bağımsız okuryazarlar olması amaçlanmaktadır. Bu aşamaya kadar okullardan birinde yapılan değerlendirmeler sonucunda %3,8’si okulöncesi eğitim almış, %57,7’si erkek, %42,3’i kız olmak üzere 26 öğrenci ile çalışılmıştır. Bu öğrencilerin annelerinin %19,2’sinin okur-yazar olmadığı, %73,1’nin ilkokul ve %3,8’inin ortaokul mezunu olduğu; babaların ise %65,4 ilkokul ve %23,1’nin ortaokul mezunu olduğu, öğretmenlerin ise %92,3’nün lisans, %7,7 ‘sin yüksek lisans mezunu olduğu ve öğrencilerin %46,2’sinin 3-5 kardeşinin, %11,5’nin ise 5’ten fazla kardeşinin olduğu belirlenmiştir. Ayrıca öğrencilerin %7,7’sin 60-66 ay arası ilkokula başladığı, %76,9’nun 73 ay ve üstünde ilkokula başladıkları tespit edilmiştir. Yanlış Analizi Envanterinden elde edilen sonuçlara göre öğrencilerin tamamının okuduğunu anlama düzeylerinin endişe düzeyinde olduğu fakat kızların (39,7) ortalama ile erkeklere (35,5) göre nispeten daha fazla okuma-anlama güçlüğü yaşadığı söylenebilir. Fakat yazım hatalarında ise erkeklerin (12,4) ortalama ile kızlara (7,18) göre daha çok yazım hatası yaptıkları tespit edilmiştir. Bu sonuçlar, ilkokul ikinci sınıf öğrencisi olup herhangi bir özel gereksinimi olmayan öğrencilerin önemli derecede okuma-yazma güçlükleri yaşadıklarını göstermektedir. Okul yaşamının daha başında öğrencilerin bu sorunları yaşamasının uzun vadede okumaya olan isteklerini azaltabileceği ve bu durumun da öğrenme sürecine olumsuz etki edeceği düşünülmektedir. Bu yönüyle okuma-yazma güçlüklerinin olabildiğince erken dönemde tespiti ve bunun çözümüne yönelik çabalar hayati önem taşımaktadır. Sözlü bildiri OKUMA-YAZMA ÖĞRETİMİNDE ÇOCUK ŞARKILARINDAN YARARLANILMASINA YÖNELİK DİSİPLİNLERARASI BİR YAKLAŞIMÖzet: Müzik eğitiminde önemli bir yeri olan şarkılar, çocuğun dil gelişiminde etkili olan unsurlardan biridir. Çocuğun çok erken dönemden itibaren dinleyip söylediği özellikle nitelikli çocuk şarkıları, başta kavram gelişimi olmak üzere gelişimin tüm alanlarını etkilemektedir. Söylediği şarkılarla bir yandan günlük yaşamdaki sesleri tanımakta, diğer yandan da benzer sesler çıkarmaya çalışmakta ve bu şekilde yaşantısıyla bağlar kurabilmektedir. Özellikle ilköğretim döneminde, müzik eğitiminin bir parçası olan şarkı öğretimi yoluyla bazı derslerdeki kavramların daha kolay öğretilebileceği ve öğrenilenlerin daha kalıcı olmasını sağlayabileceği için şarkı ve tekerlemelerden diğer derslerde de bir araç olarak yararlanılabileceği söylenebilir. Bu derslerden biri de ilkokul 1.sınıf düzeyinde okuma-yazma öğretimidir. PISA 2003 sonuçlarına dayanarak ilköğretim programında yapılan köklü değişimlerden biri de okuma-yazma öğretim yönteminin değiştirilerek Ses Temelli Cümle Yöntemi’ne geçilmesidir. Yöntem bireşime (sentez) dayalıdır ve belli aşamalardan oluşmaktadır. Bu aşamalardan biri, sesi hissetme ve tanıma aşamasıdır. Bu aşamada yapılacak çalışmalarda, sesin günlük yaşamla ilişkilendirilmesi büyük önem taşımaktadır (Akyol ve Temur, 2008). Burada günlük yaşamla ilişkinin yanı sıra öğrencilerin ön bilgilerinin de açığa çıkarılması amaçlanmaktadır. Yöntemin bu aşaması öncelikle öğrencinin zihninde anlamlı bir bütün oluşturma çabası olarak değerlendirilmektedir. Bu süreçle öğrencilerin dinleme ve görsel okuma yolu ile sesi hissetmesi, kavraması ve duyduğu bir kelimede sesin olup olmadığının tespiti yapılması gerekmektedir. Okuma-yazma öğretiminde sesi hissettirme ve tanıma evresinde yapılacak uygulamalar arasında İlköğretim Programı (2005:259)’nda, alfabede yer alan 29 harften sadece “i” sesi için bir şarkı örneğine yer verildiği belirlenmiştir. Oysa tek bir örneğin öğretmenler açısından bu noktada duyulan gereksinimi karşılamakta yeterli olmadığı düşünülmektedir. Bu düşünceden yola çıkılarak Türkiye’de çocuklar için şarkılar yazan ve televizyonda birçok çocuk programına şarkıları ile konuk olan “Grup Şurup” adlı müzik topluluğuna ait çocuk şarkılarının bu evre için etkililiğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda gruba ait 18 çocuk şarkısı değerlendirmeye alınmıştır. Şarkı sözleri, sesi hissettirme ve tanıma evresinde “sesiz harfler” ve “sesli harfler”in seslerinin hissettirilmesine uygunlukları ve günlük yaşamla ilişkileri bakımından çözümlenmiştir. Sözlü bildiri OKUMADA GÜÇLÜK YAŞAYAN ÖĞRENCİLERİN OKUMA PERFORMANSLARININ BELİRLENMESİÖzet: Okuma bireylerin günümüz dünyasına uyum sağlayabilmesi için önemlidir. Bireylerin kişisel bağımsızlığını kazanabilmesi için okuma gereklidir. Okumanın formal olarak öğrenildiği yer olan okullarda okuma becerisinin yeterli düzeyde kazandırılması bireylerin hem sosyal hem de akademik yönlerinin gelişimi için oldukça önem arz etmektedir. Okuma becerileri bir çok öğrenme alanında ön koşul olduğu için bu alandaki başarısızlık, öğrencileri bir çok yönden olumsuz etkilemektedir. Bu bağlamda çalışmada, okuma becerilerini olması gereken sınıf düzeyinde kazanamamış 2., 3. ve 4. sınıf öğrencilerinin okuma performanslarını değerlendirmek amaçlanmıştır. Çalışma tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırma sınıf öğretmenleri tarafından okuma problemleri olduğu bildirilen 2., 3. ve 4. sınıf öğrencileri ile gerçekleştirilecektir. Öğrencilerin doğru okuma oranları, okuma hızları, okuma hataları sınıf düzeylerine uygun bir hikaye edici metin okutularak incelenecektir. Metinler MEB tarafından okullara dağıtılan kitaplardan ve öğrencilerin daha önce okumadıkları metinlerden seçilecektir. Araştırmada öğrencilerin okuma performanslarına ilişkin veri toplamak amacıyla okuma güçlüğü tanılamaya yönelik Yanlış Analiz Envanteri kullanılacaktır. Yanlış Analiz Envanteri okuyucuların bireysel olarak okuma seviyesini belirlemede kullanılır. Ayrıca sınıflarında okuma güçlüğü yaşayan öğrenciler bulunan öğretmenlerin okuma güçlüğü ile ilgili düşüncelerini ortaya koymak amacıyla görüşme yapılacaktır. Araştırmanın bu kısmına ait veriler araştırmacı tarafından hazırlanan açık uçlu sorulardan oluşan bir form aracılığıyla toplanacaktır. Çalışma sonuçlarının okuma güçlüğü yaşayan öğrencilerin tespiti ve bu güçlüğün giderilmesi için gerekli uygulamalara temel olacağı, ayrıca sınıfında okuma güçlüğü yaşayan öğretmenlerin sorunlarını ve önerilerini aktarmak açısından önemli olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri OLAĞANÜSTÜ (AFET) DURUMLARDA ETİK YAKLAŞIMÖzet: Olağanüstü durum (afet) toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, sosyal, ekonomik ve çevresel kayıplara neden olan, insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplum yaşantısını bozan doğal veya insan kaynaklı olaylar olarak tanımlanmaktadır. Yangınlar, seller, fırtınalar, tsunamiler, depremler, nükleer ve biyolojik saldırılar, terrorist saldırılar, uçak, gemi ve tren kazaları, epidemiler, pandemiler vb. durumlar olağanüstü durumlar kapsamında yer almaktadır. Afet bölgelerinde, insan hakları ihlallerini arttırabilecek birçok durumlar gelişmekte, özellikle olağan düzende bozulma, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için yardıma ihtiyaç duyma, aile parçalanması ve ciddi nüfus hareketleri meydana gelebilmektedir. Olağanüstü durum doğru zamanda doğru yerde ulaşımı, tıbbi yardım, su ,besin, taşımatı içeren gerekli rahatlamayı sağlayan multidisipliner koordinasyonu gerektirir. Meydana gelen afet türü her ne kadar toplumun tamamını etkilese de, en fazla risk altında olan gruplar çocuklar, engelliler ve yaşlılar olup, özellikle çocuklar afet sırasında ve sonrasında en fazla etkilen, en fazla can kaybına ve psiko- sosyal travmaya maruz kalan bireylerdir. Afet döneminde bir takım etik sorunlarla karşılaşılabilmektedir. Afet mağduru bireyin fiziki güvenliğinin sağlanması, beslenme, sağlık ve barınma hizmetlerinin verilmesi en temel ihtiyaçlarındandır. Bu anlamda afet sırasında toplumdaki bireylerin haklarına ve mahremiyetine saygı duyulmalı, afet anı ve afet sonrası dönemlerde afetzedelere cinsiyet, yaş, cinsel yönelim, ırk, dil, din, sosyo-ekonomik durum ve siyasal tercihler ayrımcılığı yapmaksızın yürütülen hizmetlerin etik ilkeler göz önünde bulundurularak eşit olarak verilmesine dikkat edilmelidir. Kaynaklar Ashton H. (2008). Legal and Ethical Aspects of First Medical Response to Disasters – Background Paper, International Workshop, Rome 11-12, December, 2008. Ekşi A. (2015). Afet Yönetiminde İçsel Denetim Aracı Olarak Etik, Uluslararası İktisadi ve İdari İncelemeler Dergisi, 8 (15), 1307-9832. Geale S. K. (2012) .The ethics of disaster management, Disaster Prevention and Management: An International Journal, 21 (4): 445-462 Tel H. (2016). Olağanüstü Durumlar ve Hemşirelik, Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 19:4 Sözlü bildiri OLUMLU BİR ÖĞRENME ORTAMI OLUŞTURMADA ÖĞRETMENLERİN SOSYAL VE DUYGUSAL BECERİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Eğitim sürecinde öğrencilere sağlanan olumlu öğrenme ortamlarının öğrenci başarısındaki rolü dikkatleri çekmektedir. Etkili öğrenmeyi sağlayacak fiziksel, sosyal ve kültürel değişkenler öğrenme ortamlarını olumlu yönde etkileyebilmektedir. Diğer taraftan olumlu öğrenme ortamları oluşturmada ve öğrencilerin sosyo-psikolojik gelişimlerinde, öğretmenlerin sahip olduğu yeterlikler ve iletişim becerileri büyük önem taşımaktadır. Bilginin üretildiği ve toplumsal değişimin yoğun bir şekilde yaşandığı eğitim kurumlarında, öğretmenlerin sosyal ve duygusal becerileri oldukça önemlidir. Öğrencilerin öğrenme ihtiyaçlarının iyi bir şekilde analiz edilmesi, öğrencilerin çok yönlü tanınması ve bireysel yeterliklerinin ortaya çıkarılması, etkili bir rehberlik ve yönlendirme sürecini içermektedir. Bu durum ise, öğretmenlerin sosyal ve duygusal becerileri yakından ilişkilidir. Toplumsal ilişkilerin yoğun yaşandığı okullarda öğretmenlerin kişiler arası ilişkileri sağlıklı bir şekilde yürütebilmeleri ve olumlu öğrenme ortamları oluşturabilmeleri için sosyal ve duygusal becerilerini etkili bir şekilde kullanabilmeleri gerekmektedir. Bu becerilere sahip öğretmenler, öğrencileriyle sağlıklı iletişim kurarak onların başarı ve tatmin olma duygularına katkı sağlayabilirler. Ayrıca öğrencilerin benlik algısını destekleyebilir ve toplumsal anlamda bir kimlik oluşturmasına yardımcı olabilirler. Bu doğrultuda bu çalışmanın amacı, ilköğretim okulu öğretmenlerinin olumlu öğrenme ortamı oluşturmada onların sosyal ve duygusal becerilerinin rolünü incelemektir. Bu temel amaç doğrultusunda öğretmenlerin; (i) öğrenme ortamını zenginleştirmek için hangi yollara başvurdukları, (ii) okul paydaşları ve öğrencilerle nasıl sosyal ilişkiler kurdukları, (iii) sosyal çevreye nasıl uyum sağladıkları, (iv) öğretmenlik mesleğine yönelik tutum ve davranışlarının ne düzeyde olduğu ve (v) sosyal ve duygusal becerilerin öğrenme ortamını nasıl etkilediği araştırılmaktadır. Bu araştırma, nitel bir çalışmadır. Nitel araştırmanın amacı, insanların hayatlarını nasıl anlamlandırdıklarıyla ilgili bir anlayış geliştirmek, anlamlandırma sürecinin ana hatlarını çizmek ve insanların deneyim yaşadığı şeyleri nasıl yorumladıklarını tarif etmektir. Araştırmanın çalışma grubu maksimum çeşitlilik örnekleme yöntemine göre seçilecek ilkokul ve ortaokul öğretmenleri oluşturacaktır. Bu yönüyle çalışma grubu farklı demografik özelliklere (cinsiyet, medeni durum vs.), branşlara (sınıf, branş öğretmenleri vs.) ve eğitim kademelerine (ilkokul, ortaokul) göre farklı niteliklere sahip öğretmenlere ulaşılarak maksimum çeşitlilik sağlamak amaçlanmaktadır. Araştırmada, araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Araştırma verileri, betimsel ve içerik analizi birlikte kullanılarak analiz edilecektir. Sözlü bildiri OLUMLU SÖYLEM ORTAMININ MATEMATİK BAŞARISINA ETKİSİÖzet: Not: Bu çalışma Prof. Dr. Ali Rıza ERDEM danışmanlığında yürütülen “İlkokul Matematik Derslerinde Olumlu Bir Söylem Ortamının Etkisinin Söylem Analizi Yöntemiyle İncelenmesi” başlıklı doktora tez çalışmasından çıkarılmıştır. Sınıflarda öğrencilerin rahatça düşüncelerini ifade edecekleri, matematiksel kavramları yapılandırabilecekleri ve öğrencilerin bilgilerini daha rahat paylaştıkları ortamlar olumlu söylem ortamlarıdır. Olumlu söylem ortamıyla kurulan güven ortamı, sağlıklı iletişime de olanak tanımaktadır. Sınıf ortamının öğrenmeye uygun özellikler göstermesi, öğretilecek olan bilgiden daha ön planda tutulmalıdır. Çünkü öğrencilerin bilgiyi yapılandırması için gereken esnek etkileşimli bir sosyal iletişim ağının kurulması şarttır. Bu sebeple öğrenciler, kendi istekleri ile dâhil olmak isteyecekleri etkin katılım alanına yönlendirilmelidir. Bu durum da olumlu söylem ortamı ile sağlanabilir. Buna göre çalışmada 4. Sınıf ondalık sayılar konusunda olumlu bir söylem ortamının oluşturulmasının öğrenci başarısına etkisi araştırılmıştır. Araştırmada, yarı deneysel desen uygulanmış olup, ön-test ve son-test kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Bu nedenle, araştırmada deney ve kontrol grubunun seçiminde rasgele atama yapılmamış ve grupların eşitliği üzerinde durulmuştur. Araştırmada, Ondalık Sayılar konusunda olumlu bir söylem ortamının etkililiğini belirlemek için 4. Sınıflardan bir deney ve bir kontrol grubu oluşturulmuştur. Deney grubunda Ondalık sayılar konusuna başlamadan önce öğretmene araştırmacı tarafından olumlu bir söylem ortamının yaratılması ve yapılması gerekenlerle ilgili bilgi verilmiştir. Oluşturulan matematiksel söylem modülü detaylı bir şekilde deney grubu ders öğretmenine anlatılmıştır. Öğrencilerin ondalık sayılar konusundaki bilgilerini ölçmek için başarı testi hazırlanmıştır. Araştırmada deney ve kontrol gruplarına aynı başarı testi ön test, son test ve kalıcılık testi olarak uygulanmıştır. Araştırmada deney ve kontrol grubuna uygulanan ondalık sayılar başarı ön testi sonuçlarına göre deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin öğretim öncesi konuyla ilgili ön bilgilerinin denk olduğu ve başarı yönünden iki grup arasında herhangi bir fark olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada deneysel işlem sonrası gruplar arasındaki puanların, ortalamalar farkının anlamlı olup olmadığını belirlemek amacıyla tekrarlı ölçümler için tek faktörlü kovaryans analizi(ANCOVA) kullanılmıştır. Yapılan tek yönlü kovaryans analizi sonucuna göre grupların öntest ortalama puanlarına göre düzeltilmiş sontest ve kalıcılık testi puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Bunun yanında grupların kendi ölçümleri arasında anlamlı bir farklılığın olup olmadığını bulmak amacıyla tekrarlı ölçümler için tek faktörlü ANOVA testi yapılmıştır. Deney grubundaki öğrencilerin uygulama öncesinde matematiksel başarı öntest puanları, uygulama sonrası sontest ve kalıcılık puanları arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Deney grubu öğrencilerinin başarı öntest ile sontest puanı ve ön test ile kalıcılık puanı arasında istastistiksel anlamda farklılık saptanmıştır. Ön test ve son test puanları arasında son test lehine bulunan anlamlı fark, matematik dersi ondalık kesirler konusunun olumlu söylem ortamı ile işlenmesinin öğrencilerin başarılarında artış olduğunu göstermektedir. Sontest ve kalıcılık arasında anlamlı bir farklılığın olmaması durumu ise kalıcılığın devam ettiğini göstermektedir. Kontrol grubundaki öğrencilerin uygulama öncesinde matematiksel başarı öntest puanları, uygulama sonrası sontest ve kalıcılık puanları arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Kontrol grubu öğrencilerinin başarı öntest ile sontest puanı ve ön test ile kalıcılık puanı arasında istastistiksel anlamda farklılık saptanmıştır. Ön test ve son test puanları arasında son test lehine bulunan anlamlı fark, matematik dersi ondalık kesirler konusunun işlenmesinin öğrencilerin başarılarında artış olduğunu göstermektedir. Sontest ve kalıcılık arasında anlamlı bir farklılığın olmaması durumu ise kalıcılığın devam ettiğini göstermektedir. Sözlü bildiri ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ ÖRNEKLEMİNDE SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINA YÖNELİK TUTUMLARININ ANALİZLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik tutumlarının tespiti ve bu tutumlarının farklı değişkenler açısından incelenmesidir. Bilinmektedir ki, 18. Yüzyıldan itibaren sanayinin gelişmesiyle birlikte çevre sorunları hızla artmaya başlamıştır. Günümüzde çevre sorunları tüm canlı hayatını olumsuz yönde etkilemektedir (Türkmen 2008; UNESCO, 2005; Yıldız vd., 2008).Dünyanın herhangi bir yerinde çevreye ciddi boyutlarda verilen zararların bütün insanları tehdit ettiği varsayımından yola çıkılarak etkili önlemler alınması gerektiği de açıktır (Peter Drucker,; akt. Aktan, 2003: 278). Bu olumsuzlukları asgari düzeye indirilmesini sağlamak amacıyla alınabilecek önlemlerden biri alternatif enerji kaynaklarına olan yönelimin artırılmasıdır. Alınabilecek bir diğer önlem ise yenilenebilir enerji kaynakları hakkında toplumumuzun bireylerinin bilinçlendirilmesidir. Alınabilecek bir diğer önlem ise yenilenebilir enerji kaynakları hakkında toplumumuzun bireylerinin bilinçlendirilmesidir. Dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Dört mevsimi bir arada yaşayan ülkemiz yenilenebilir enerji kaynaklarından yegâne faydalanabilecek bir durumdadır. Ülkemiz yenilenebilir enerji kaynaklarına önem vererek kullanımını artırmak istemektedir. Nitekim coğrafi konumu itibarıyla ülkemiz farklı yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanabilecek kapasiteye sahiptir. Ancak bu kapasitenin kullanımı çok boyutlu olup, eğitim boyutunun da mutlaka göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Eğitim boyutunda, okul öncesi dönemden başlayarak yükseköğretime kadar tüm derslerde yenilenebilir enerji kaynakları ve çevre konularının ayrıntılı olarak verilmesi oldukça önem arz etmektedir (Gökçe, 2009).Toplumumuzun bireylerinin, okul öncesi dönemden itibaren enerji kaynakları ve çevre konusunda bilinçlendirilmesi, onların enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimlerini artırmak, yeni nesile yaşanabilir bir çevre bırakmak ve ülke ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunmak açısından önemlidir. Öğretmenler bu kaynaklarla ilgili ne kadar çok bilgi sahibi olurlarsa öğrencilerin bu konuda bilgi, değer ve davranış kazanmalarında o kadar etkili olurlar. Yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili bilgi sahibi olan öğretmenler, öğrencilere bu kaynakları günlük yaşamlarında kullanabilecekleri uygun yeterlilikleri kazandırmada rehber olabilirler (Liarakou, Gavrilakis ve Flouri, 2009).Bu araştırmada da ülkemizin hem ekonomik hem de toplumsal açıdan iyileştirilmesini öngören kazanımların yer aldığı Sosyal Bilgiler dersi için bu konunun önemi vurgulanmıştır. Sosyal Bilgiler öğretim programına bakıldığında yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili olarak birtakım kazanımların olduğu görülmektedir. Etkili vatandaşlık ve duyarlı bir toplum oluşturmada önemi büyük olan Sosyal Bilgiler öğretim programına bakıldığında yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili 6. Sınıf öğretim programında Ülkemizin Kaynakları ve Elektronik Yüzyıl ünitelerinin bazı kazanımlarının yenilenebilir enerji kaynakları ile doğrudan veya dolaylı ilişkili olduğu görülmektedir (MEB, 2007). Sosyal Bilgiler dersi kazanımlarının öğretimini gerçekleştirecek olan Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili farkındalık durumları oldukça önemlidir. Bu yüzden araştırmada öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili tutumları tespit edilerek, sahip oldukları tutumlar çeşitli değişkenler açısından incelenmiştir. Araştırma, tarama modelinin kullanıldığı betimsel nitelikte bir araştırmadır. Araştırmada kullanılan veri toplama aracı Güneş v.d. (2013) tarafından geliştirilmiş olan 26 maddelik “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına Yönelik Tutum Ölçeğidir. Ölçeğin araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen veri setinin KMO değeri .87’dir.Yapılan faktör analizi sonucunda ölçek, uygulama isteği‚ eğitimin önemi, ülke çıkarları, çevre bilinci ve yatırımlar adlarında dört faktörden oluşmaktadır. Ölçeğin güvenirliği .87 ve faktörlerin güvenirliği aynı sıra ile 97, .80, .78 ve. 72’dir.Yapılan istatistikî analizler, yenilenebilir enerjiye yönelik bu tutum ölçeğinin geçerli ve güvenilir bir veri toplama aracı olduğunu göstermektedir. Bu araştırmada ise sözü edilen ölçek, Ömer Halisdemir Üniversitesi’nin Eğitim Fakültesinde öğrenim gören 1., 2., 3., ve 4. Sınıf Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarına uygulanmıştır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS programı kullanılmıştır. Verilerin analizinde yüzde, frekans ve aritmetik ortalamanın yanında grupların ortalama karşılaştırması yapılabilmesi amacıyla t-testi ve tek yönlü varyans analizi teknikleri kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara dayalı olarak, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik tutumlarının olumlu düzeyde olduğu, tutumlarının cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir farklılık göstermediği, sınıf düzeyi değişkenine göre ise 1. ve 2. sınıf düzeyi arasında anlamlı bir farklılık olmakla birlikte, diğer sınıf düzeylerinde ise bir farklılık olmadığı görülmüştür. Yaş değişkenine göre yenilenebilir enerji kaynakları hakkındaki tutumlarda anlamlı bir farklılık görülmektedir. Bu farklılık özellikle 22-27 yaş aralığındaki öğretmen adaylarının lehine olarak bulunmuştur. Poster bildiri ORGANINI TANIÖzet: Bu çalışmanın amacı ortaokul 6. sınıf fen bilgisi dersi laboratuvar çalışmasında, Vücudumuzda Sistemler Ünitesi bağlamında geliştirilen oyun yoluyla öğretiminin etkililiğinin değerlendirilmesidir. Bu amaçla “Organını Tanı” oyunu hazırlanmış, öğretim sürecinde uygulanmış ve öğrenci ve öğretmen görüşlerine dayanılarak değerlendirilmiştir.Organını Tanı oyununda; öğrencilerin dikkatini çekecek organ kartları hazırlanmıştır. Öğrencilerin vücutlarındaki organları , görevlerini ve ilgili organın-sistemin sağlığını korumak amaçlı neler yapması gerektiğini öğrenmek amaçlı uygulanan bir oyun. Öğrenci karılmış organ kartlarından birini seçerek bu organın hangi sisteme ait olduğu ve organın işlevi hakkında bildiklerini anlatır.Öğrenci takıldığı yerde 3 arkadaşından yardım alma hakkına sahiptir ve organ kartını boynuna asarak sınıfta gezer . Bu 3 arkadaşı da çekiliş usulü ile seçebilmektedir. Eksik veya yanlış yerlerde öğretmen gerekli düzeltmeleri ve tamamlamaları yapar.. Yarı deneysel modelde tasarlanan çalışmanın bulguları öğrenci ve öğretmenlerden elde edilen görüşme kayıtları üzerinden yapılan betimsel analizle gerçekleştirilmiştir. Uygulama süresince ve uygulama sonrasında katılımcılara yarı yapılandırılmış görüşme soruları yöneltilmiş ve yanıtlar analiz edilmiştir. Ayrıca uygulayıcı öğretmenler hedeflenen kazanımları 1 hafta sonra yapılan izleme çalışması ile değerlendirmişlerdir. Çalışmanın sonuçları uygulayıcı bulguları doğrultusunda; keşfetme(buluş) yolu ile öğretme stratejisi, araştırma-incele yolu ile öğretme stratejisi, görsel zekayı destekleme, dikkat çekme, ilgi uyandırma, bilgileri tekrar etme ve öğrenmeyi pekiştirme yöntemlerini içerdiği yönünde olmuştur. Sonuçlar uygulamanın katılımcısı olan öğrenci görüşlerine göre değerlendirildiğinde ise; eğlenceli olduğu, kalıcı öğrenmeyi sağladığı bulguları elde edilmiştir. İzleme çalışmasında uygulanan kazanım testi de kazanımların kalıcı olduğunu göstermiştir. Sözlü bildiri ÖRGÜT KAVRAMI ÜZERİNE KURAMSAL BİR ANALİZ VE METAFORİK BİR TASARIM: MUTLU ÖRGÜT OLARAK OKULÖzet: Özet Bu çalışma, örgüt olgusunu genel olarak analiz etme ve yeni bir örgüt tasarımı olarak “mutlu örgüt” kavramını okul örgütü bağlamında tartışmaya açma çabasındadır. Mutluluk merkezli bir anlayışla tasarlanan mutlu okulda, çalışanlar, öğrenciler ve yöneticilerin hep birlikte mutlu olduğu bir mutluluk sarmalı hedeflenmektedir. Bu sarmalda çalışanların mutluluğu boyutu Hawthorne çalışmalarından bugüne yönetim ve örgütsel davranış alanyazınında yoğun olarak işlenen, mutlu çalışanların örgütsel verimliliği artırdığına (Zelenski, Murphy ve Jenkins, 2008; Wright ve Staw, 1999; Staw, 1986) ilişkin ampirik çalışmalar temelinde ele alınmaktadır (Quick ve Quick, 2004). Diğer bir boyut olarak yöneticilerdeki mutluluğunun çalışanların performansına, dolayısıyla örgütsel amaçların başarılmasına olumlu katkıları olduğuna ilişkin yazın incelenmiştir (Visser, Knippenberg, Kleef ve Wisse, 2013; Sullivan ve Masters, 1988). Mutluluk sarmalında üçüncü boyut olarak düşünülen öğrenci (müşteri) mutluluğu zaten herkesçe kabul edilen, bütün örgütler için olmazsa olmaz bir hedeftir. Çünkü öğrenci okul örgütünün oluş nedenidir (Eroğlu, 2005; Fornell, 1992). Öğrenci yoksa ne okulun ne çalışanların ne de yöneticilerin varlığı söz konusudur. Genel olarak örgüt yazını incelendiğinde mutlu çalışanlar, mutlu yöneticiler ve mutlu öğrencileri üçlü bir sarmal içerisinde ele alan bir çalışmaya rastlanamamıştır. Bu bağlamda öğrenciler, çalışanlar ve yöneticilerin birlikte mutlu olmalarıyla “etkin” aynı zamanda örgütsel amaçların gerçekleştirilmesiyle “etkili” (Barnard, 1968,60) olarak tasarlanan mutlu örgütler olarak okul bu çalışmanın temel vurgusudur. Mutluluk yaşamın da eğitimin de çok temel bir amacı aynı zamanda yapılan her şeyi ölçüsüne vurabileceğimiz bir mihenk taşı (Noddings, 2006,11) olarak bu metaforda özenle seçilmiş ve kullanılmaktadır. Kaynaklar Barnard, Ç. I. (1968). The function of executive. (Thirtieth Anniversary Edition). Massachusetts: Harvard University Press Eroğlu, E. (2005). Müşteri memnuniyeti ölçüm modeli. İ.Ü. İşletme Fakültesi İşletme Dergisi, (34)1, 7-25 Fornell, C. (1992). A National Customer Satisfaction Barometer: The Swedish Experience. Journal of Marketing, (56)1, 6-21 Noddings, N. (2006). Eğitim ve mutluluk. (Çev: Zuhal Bilgin). İstanbul: Kitap Yayınevi Quick, J. C., Quick, J. D. (2004). Healthy, happy, productive work: a leadership challenge. Organizational Dynamics, (33)4, 329-337 Staw, B. M. (1986). Organizational psychology and the pursuit of the happy/productive worker. California Management Review, (28) 4, 40-54 Sullivan, D. G., Masters, R. D. (1988). “Happy warriors: Leaders facial displays, viewers emotions, and political support. American Journal of Political Science, (32)2, 345-368 Sözlü bildiri ÖRGÜTSEL SESSİZLİK ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇEYE UYARLANMASI: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Bu çalışmanın amacı Örgütsel Sessizlik Ölçeği’nin (Dyne, Ang ve Botero, 2003) Türkçeye uyarlanmasıdır. Orijinal ölçek 30 maddeden ve altı faktörden oluşmaktadır. Ölçeğin her boyutunda beş madde bulunmaktadır. Uyarlama sürecinde ilk olarak ölçek araştırmacılar tarafından ayrı ayrı Türkçeye çevrilmiştir. Daha sonra araştırmacılar bir araya gelerek yapılan çevirilerin dil, anlam ve kültürel uygunluğu üzerinde uzlaşıya varmışlardır. Sonraki süreçte ölçek yabancı dil alanında uzman kişiler tarafından tekrar Türkçeden İngilizceye çevrilmiştir. Orijinal ölçek ile Türkçeden İngilizceye çevrilen ölçek arasında anlam bütünlüğü olduğu görülmüştür. Ölçek anlaşılabilirlik açısından 15 öğretim elemanından oluşan bir grubun görüşüne sunulmuştur. Gelen öneriler doğrultusunda ölçeğe son hali verilerek 310 öğretim elemanından oluşan bir örneklem üzerinde uygulanmıştır. Ölçeğin altı faktörlü yapısının incelenmesi için doğrulayıcı faktör analizi (DFA) yapılmıştır. Analiz sonucunda ölçekten madde çıkarılmamıştır. DFA sonucunda χ2/sd oranı (769.82/387) 1.98 bulunmuştur. DFA ile hesaplanan diğer uyum iyiliği değerleri şöyledir: GFI = .86, AGFI = .83, RMSEA = .06, RMR = .03, SRMR = .05, CFI = .98, NFI = .96, NNFI = .98. Elde edilen sonuçlar, ölçeğin altı faktörlü ve 30 maddelik yapısının orijinal ölçekte olduğu gibi doğrulandığını göstermektedir. Ölçeğin güvenirlik analizi için Cronbach’s Alfa iç tutarlılık katsayıları hesaplanmıştır. Cronbach’s Alfa iç tutarlılık katsayıları Kabullenici Sessizlik faktörü için .83, Kabullenici Seslilik için .85, Savunma Amaçlı Sessizlik için .90, Savunma Amaçlı Seslilik için .86, Kurum Yararına Sessizlik için .89 ve Kurum Yararına Seslilik için .84 olarak hesaplanmıştır. Türkçeye uyarlanan Örgütsel Sessizlik Ölçeği’nin öğretim elemanlarının örgütsel sessizliklerini belirlemede kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu belirlenmiştir. Kaynakça Dyne, L. V., Ang, S., & Botero, I. C. (2003). Conceptualizing employee silence and employee voice as multidimensional constructs. Journal of management studies, 40(6), 1359-1392. Sözlü bildiri ORMAN OKULUÖzet: ORMAN OKULLARI Müzeyyen KARDAŞ KOÇAK Nilüfer Anaokulu muzeyyenkardas@hotmail.com Sinem ERENER ÜNAL Bahçeşehir Anaokulu erenersinem@gmail.com Sümeyra Büşra SÖZBİLİR Bahçeşehir Anaokulu bsoezbilir2000@yahoo.com Derya DEMİR Bahçeşehir Anaokulu derya_iron79@hotmail.com ÖZET Orman okulu, ormanda ya da ağaçlık alanda aktif katılımlı öğrenme yöntemlerinin uygulandığı, tüm öğrencilerin kendilerine güven ve öz saygı geliştirebilecekleri bir ortam sunan ilham verici bir metodudur. Bu öğrenci merkezli yaklaşım, doğal yaşamın devamlı değişim göstermesi, doğanın mucizesi ve değişen mevsimlerle ortaya çıkan zorluklarla iç içedir. Bu da orman okulunun tüm dönemlerini birbirinden farklı şekilde ve keşif dolu tamamlamasını sağlar. Orman okulu, açık hava ve ormanlık alanda eğitim (woodland education) kapsamında yer alırken bu anlayışları daha da zenginleştiren özel bir öğrenme yaklaşımıdır. Yapılan araştırmalar, Orman okullarında uygulanan eğitimler çocukların yaşam becerilerinin, çevre bilincinin ve yaşamsal kalitelerini olumlu etkilediğini göstermektedir. Çocuklar açık havada birlikte oynarken bire bir etkileşime girer, birlikte oyunlar yaratır, kendilerine taraf seçip insan ilişkilerini ve ‘sosyal’ becerilerini geliştirmektedirler. Çocuklar oynarken hayal güçlerini, yaratıcılık ve keşfetme becerilerini, dışarı çıkmayan çocuklardan daha fazla kullanmaktadırlar. Orman Okulu eğitimi alan çocukların öfke kontrolüne sahip, birlikte çalışma alışkanlığı kazanmış, işbirliğine açık, okulu daha çok seven, okulu eğlenceli bulan, sosyal becerileri yüksek, öz güveni ve öz saygısı yüksek, yüksek konsantrasyon becerisine sahip, kendini iyi ifade edebilme becerisine sahip olduklarını ortaya koymuştur. Orman Okulları ile Doğada Öğreniyorum” projesi okul öncesi eğitim çağında bulunun 5-6 yaş grubu 100 çocuk ile gerçekleştirilmiştir. Okul bahçemizde “Orman Okulu” eğitimi için gerekli eğitsel mekan oluşturulmuş ve “Orman Okulu” ile ilgili uygulama çalışmaları yapılmıştır. Uygulama sonrasında ailelere “Orman Okulları ile Doğada Öğreniyorum Değerlendirme Anketi” uygulanmıştır ve sonuçlar analiz edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Orman, doğa, eğitim, açık alan Sözlü bildiri ÖRNEK DERS VİDEOSU YARDIMIYLA ÖĞRETMEN ADAYLARININ PEDAGOJİK ALAN BİLGİLERİNİN ARAŞTIRILMASIÖzet: Cebir, öğretim programlarında önemli yer tutan, matematiğin temel alanlarından birisidir. Literatürde, cebir öğretimine ve cebirsel düşünmenin gelişimine yönelik çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Çalışmaların pek çoğunda matematiğin diğer alanlarında olduğu gibi, cebir öğrenme alanında da öğrencilerin karşılaştığı çok sayıda güçlükten ve kavram yanılgısından söz edilmekte ve bunların giderilmesi için çeşitli önerilere yer verilmektedir. Karşılaşılan güçlüklerin giderilmesi için, öncelikle bu güçlüklerin neler olduğu ve öğretmen ve öğretmen adaylarının bu alandaki pedagojik alan bilgileri belirlenmelidir. Başlangıç için, hali hazırda görevde olan öğretmenlerin yanında, henüz öğretmenliğe adım atmamış öğretmen adaylarının da pedagojik alan bilgilerinin ne düzeyde olduğunun belirlenmesi büyük önem taşır. Literatürde cebir öğretimine ilişkin çok sayıda çalışma olmasına rağmen, öğretmenlerin öğrenci bilgisi üzerine fazla yoğunlaşılmamıştır (Baş, Erbaş, Çetinkaya, 2011). Bu yönü ile araştırmanın alana katkı sağlaması umulmaktadır. Bu çalışmada, örnek bir ders videosunun analizi yardımı ile öğretmen adaylarının cebir alanına yönelik pedagojik alan bilgileri araştırılmıştır. Derslerde örnek video kaydı kullanımı, öğretmen eğitiminde popülaritesi gittikçe artan bir yaklaşımdır (Jilk, 2016). Çalışma 2015-2016 yılı eğitim-öğretim yılında bir devlet üniversitesinde yürütülmüştür. Çalışmanın katılımcıları, ilköğretim matematik öğretmenliğinde okumakta olan 35 matematik öğretmen adayından oluşmaktadır. Durum çalışması kullanılan araştırmada, veriler nitel araştırma yöntemlerine göre analiz edilecektir. Literatürde pedagojik alan bilgisinin belirlenmesine yönelik olarak oluşturulmuş kriterlerden yararlanılarak(Jones ve Moreland, 2004; Kulm ve Wu, 2004; McDuffy, 2004; Sánchez ve Llinares, 2003; Penso, 2002), katılımcı yanıtları farklı kategoriler altında toplanacaktır. Çalışma sonunda, öğretmen adaylarının öğrenci bilgilerinin ne düzeyde olduğunun konu ve örnek öğrenci yanıtları bağlamında belirlenmesi beklenmektedir. Analiz süreci devam eden çalışma neticesinde örnek ders video kayıtlarının öğretmen eğitiminde nasıl daha etkin biçimde kullanılacağına dair önerilere ulaşılması beklenmektedir. Poster bildiri ÖRNEKLERİYLE LAZ KÜLTÜRÜNDE ÇOCUK OYUNLARI CHILDREN’S GAMES IN LAZ CULTURE WITH EXAMPLESÖzet: Kültür, bir topluluk tarafından öğrenilmiş, okul, aile, eğitim ve toplum içerisinde paylaşılmış, onların maddi ve manevi yaşam tarzlarını etkileyen, tarih boyunca gelişmiş, değerler, tutumlar ve anlamlar bütünüdür (Tayeb, 1992; Yeşil, 2013). Kültürün oyun biçimleri altında ve oyun ortamında geliştiğini düşünen Huizinga (2017), toplumun hayatı ve dünyayı yorumlama biçimlerini oyunlarda ifade ettiğini dile getirmektedir. Yapısal özellikleri açısından geleneğe bağlı kalmakla birlikte sürekli değişim içerisinde olan oyunlarda, çocuklar, yaşadıkları toplumun sosyo-kültürel unsurlarına yer vererek sosyalleşirler ve kültürel açıdan sürekliliğin sağlanmasına katkıda bulunurlar. Günümüzde modern yaşam koşulları, şehirleşme ve teknolojiye bağlı olarak değişen şartlar geleneksel kültürler gibi bu kültürlere özgü oyunların da unutulmasına yol açmış, yerlerini özellikle bilgisayar ve internete bağlı oyunlara bırakmıştır (https://karadeniz.gov.tr/eglence-unsurlari-2/#nesne3-sub3). Laz kültüründe de durum benzerlik göstermektedir. Dilleri, kültürleri ve tarihleriyle Kafkasyalılık özelliği taşıyan Lazlar, günümüzde Türkiye ile Gürcistan sınırları içinde kalan Doğu Karadeniz ve Güney Batı Kafkasya coğrafyasının en eski ve yerli halklarındandır (Avcı, 2002; Aksamaz, 2013). Fıkraları, yerel müzikleri, dansları ilk akla gelen kültürel esintileri olsa da atmacacılık ve çay tarımı bölgenin vazgeçilmezleri arasında yer alır. Kültüre özgü çocuk oyunları da gerek dilsel özellikleri gerekse oynanış şekilleri açısından farklılıklar barındırmaktadır. Konuyla ilgili yazılı kaynak eksikliği de dikkate alınarak planlanan bu çalışmada amaç, etnik kimliğe odaklanmadan Laz kültüründe çocuk oyunlarının niteliklerini, oynanış şekillerini, oyunlarda kullanılan oyuncakları/araç-gereçleri örnekleriyle detaylandırmak ve konuyla ilgilenenlere yazılı bir kaynak oluşturmaktır. Kaynakça/References Aksamaz, A. İ. (2013). Dil, tarih, kültür ve gelenekleriyle Lazlar (2. Baskı). İstanbul: Belge Uluslararası Yayıncılık. Avcı, İ. (2002). Lazlarda sosyokültürel değişim. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Huizinga, J. (2017). Homo ludens: Oyunun toplumsal işlevi üzerine bir deneme (6. Baskı). (M. A. Kılıçbay, Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 1955) Rize Halk Kültürü. (b.t.). 19.08.2019, https://karadeniz.gov.tr/eglence-unsurlari-2/#nesne3-sub3 Tayeb, M. H. (1992). The global business environment, London: Sage Publications. Yeşil, S. (2013). Kültür ve kültürel farklılıklar: Liderlik açısından teorik bir değerlendirme. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 12(44), 52-81. Sözlü bildiri ORTA ASYA İLK TÜRK DEVLETLERİ KONULARININ ÖĞRETİMİNE UYGUN ALTERNATİF ETKİNLİK ÖNERİSİ: KAVRAM BULMACALARIÖzet: Genel anlamda kavram, insan zihninde anlamlanan, farklı obje ve olguların değişebilen ortak özelliklerini temsil eden bir bilgi formu/yapısıdır; bir sözcükle ifade edilir (Ülgen, 2004:107). Kavram, olgudan yola çıkarak “geliştirilen” bir zihinsel yapıdır. Bu çerçevede, nesnelerin, insanların, duyguların ya da fikirlerin ortak özelliklerini tanımlayan ve dil ile ifade edilebilen bir yapı olarak da tanımlanabilir. Kavramlar insan düşüncesinin temel taşlarıdır. Nesne yada olayların hem doğrudan hem de dolaylı olarak gözlenebilen özelliklerinden oluşurlar. Zihinsel bir sınıflama oldukları için gerçek dünyada değil, düşüncelerimizde vardır. Gerçek dünyada, ancak kavramları örnekleyen olgular bulunabilir. Yeni deneyimlerle kavramların özellikleri nitelik ve nicelik açısından değişirler. Böylece kavramlar sürekli yeniden tanımlanabilirler (Tosun ve Doğan, 2005:1). Kavram öğretiminde kullanılacak araçlardan birisi de kavram bulmacalarıdır. Bulmaca, Türk dil kurumuna göre çeşitli biçimlerde düzenlenen düşündürerek ve aratarak buldurmayı amaç edinen oyunlardır Bu çalışmanın amacı; özellikle sosyal bilgiler öğretmenleri ile öğretmen adaylarının kullanımına uygun Orta Asya ilk Türk devletleri konularının öğretimine yönelik alternatif bir etkinlik olarak kavram bulmacaları geliştirmektir. Çalışmada bu amaçla araştırmacı tarafından üç adet kavram bulmacası hazırlanmıştır. Bunlardan iki tanesi çengel bir tanesi ise kelime avı bulmacasıdır. Çengel bulmalardan birisi İlk türk devletlerinin genel özellikleri ile ilgiliyken diğer ise ilk Türk devleri kültür ve uyarlığına yönelik hazırlanmıştır. Kelime avı bulmaca ise şifreli hazırlanmış olup. Tüm soruların cevapları bulunduğunda cevaplar haricinde kelimeler bir şifre oluşturmaktadır. Eğitimde bulmaca kullanımının bir çok faydası olmasına rağmen Türkiye’de eğitimde bulmaca kullanımı konusunda araştırmalar oldukça az sayıdadır. Özellikle ilköğretim kademesi kavram öğretimine temel teşkil ettiğinden sosyal bilgilere ait kavramların ilköğretim kademesinde önemle ele alınması gerekir. Kavram öğretimi yeniden hazırlanan sosyal bilgiler programlarının vizyonlarından birini oluşturmakta ve programın genel hedeflerinde de üzerinde önemle durulmaktadır. Yenilenen sosyal bilgiler programında 3 temel boyut kavram, beceri ve değer öğretimidir. Bu bakımdan belirlenen kavramların kazanılması çok önemlidir. Bu çalışmanın ayrıca eğitimde kavram bulmacası kullanmayı tasarlayan araştırmacılara da kaynaklık etmesi düşünülmüştür. Sözlü bildiri ORTA ASYA’DAKİ STRATEJİK DENGE ARAYIŞLARINDA ÇİNİN YÜKSELİŞİ VE TÜRK DÜNYASI’NA YANSIMALARIÖzet: Geçtiğimiz yüzyılda “Uyuyan Bir Ejderha” olarak nitelendirilen Çin, SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni jeopolitik düzende (YDD-Yeni Dünya Düzeni) Orta Asya bölgesinin nüfuz paylaşımı hususunda ABD ve Rusya ile beraber kilit üç aktörden birisi olmuştur. Bu çalışma Çin’in Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ı kapsayan ve Orta Asya bölgesinde etkili olmak için izlediği politikaları Neorealist perspektif açısından incelemektedir. Hem enerji kaynakları hem de ulaşım hatları yönünden gün geçtikçe önem kazanan ve süper güçlerin yeni paylaşım-çatışma noktası olacağı öngörülen Asya jeopolitiği, Çin için aynı zamanda tarihi, siyasi ve güvenlik gerekçelerden dolayı Uluslar arası İlişkiler pratiğinde hayati önem arz etmektedir. Çin, ŞİÖ(Şangay İşbirliği Örgütü) vasıtasıyla bir yandan güvenlik sorunlarını çözmeye çalışırken bir yandan da ekonomik olarak örgüte getirdiği tekliflerle Orta Asya bölgesinde, kendi malları için pazar ve hammadde sağlamaya çalışmıştır. Bu atılımların perde arkasındaki stratejik yayılma hedefi güç dengesinin diğer ucundaki Rusya tarafından hoş karşılanmamıştır. Küresel çapta ise Rusya’ya karşı Çin’i müttefik olarak yanına çekmek isteyen ABD politikaları yerini Çin’e karşı Rusya’yı müttefik olarak yanına çekmek isteyen stratejilere bırakmıştır zira Rusya tarihten beri komşusu Çin’e karşı ihtiyatlı politikalar izlemiş, yakınlaşma olsa bile belli sınırlar çizmeyi göz ardı etmemiştir. Öte yandan Çin’in Türk Dünyası ile yaşadığı en büyük probleme ve kendi sınır güvenliği için endişe etmesine sebep olan yer “Doğu Türkistan’dır. Aynı zamanda ABD için de bir baskı noktası olan Doğu Türkistan, ŞİÖ çerçevesinde bilhassa Türkmenistan ve Kazakistan’ın enerji kaynaklarına ulaşmak isteyen Çin için çok hassas bir konumundadır. Her şeyden öte hali hazırda dünyada var olan Çin Tehdidi algısı gün geçtikçe yayılma alanı bulmaktadır ve Çin hükümetinin resmi göç politikası “Demografik Emperyalizm” tartışmalarına neden olmaktadır. Çin’in nüfusunun büyüklüğünden endişe duyan ülkelerin başında şüphesiz ki Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri gelmektedir zira bu cumhuriyetlerin hepsinin toplam nüfusu Çin nüfusunun %5 ‘inden bile azdır. Bu bakımdan söz konusu ülkeler, ‘’konvansiyonel caydırıcılık ve güç kullanımı’’ konusunda hiçbir taviz vermeyen, yeri geldiğinde uluslar arası antlaşmaları bile tanımayan Pragmatist Çin’in her anlamda rakibi ve tehdidi altında olduğu açıktır. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BARIŞ DEĞER ALGILARININ KARİKATÜR YOLUYLA BELİRLENMESİÖzet: Küreselleşen dünyada artık eğitim-öğretim faaliyetleri modern yöntem ve teknikler göz önüne alınarak yürütülmektedir. Yaşanan gelişmeler neticesinde geleneksel öğretim yerini yapılandırmacı yaklaşıma, pasif öğrenci ise yerini aktif olan öğrenciye bırakmıştır. Günümüz karar alıcıları, öğrencilerin ders süreci içerisinde daha fazla aktif bir şekilde yer almalarını sağlamak adına özellikle etkili sınıf ortamlarının oluşturulması gerektiğine işaret etmektedirler. Bunun için de bilhassa eğitim alanında şuan kullanılmakta olan ve öğrencilerin yoğun bir şekilde ilgi gösterdikleri öğretim materyallerinin sınıf ortamlarına taşınması gerekmektedir. Özellikle motivasyonu üst düzeye çıkarmada ve öğrencilerin herhangi bir konuya karşı ilgilerini uyandırmada kavram karikatürlerinin çok önemli bir misyon üstlendikleri söylenebilir. Son yıllarda birey algılarının belirlenmesinde karikatürler farklı bir yaklaşım olarak yaygın biçimde kullanılmaktadır. Bu araştırmanın temel amacı da ortaöğretim 7. Sınıf öğrencilerinin, “Barış” değerlerine ilişkin algılarının karikatürler yoluyla saptanmasıdır. Nitel araştırma deseninde bir durum çalışması olarak yürütülen çalışmanın katılımcılarını Niğde ilindeki 4 ortaöğretim kurumundan 200 gönüllü öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın verileri dört karikatür ve karikatürlere ilişkin 3 açık uçlu 1 çoktan seçmeli dört soruluk bir çalışma yaprağıyla toplanmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi tekniğinden yararlanılmış ve bu doğrultuda her soruya ilişkin temalar belirlenmiştir. Bulguların yorumlanmasında frekanslar kullanılmıştır. Araştırma bulguları, katılımcıların büyük çoğunluğunun karikatürdeki mesajı doğru algıladığını ortaya koymuştur. Sonuç olarak, karikatürlerin uygun ve doğru kullanıldığında alternatif bir öğretim aracı olarak kullanılabileceğini göstermiştir. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM BİYOLOJİ DERS KİTAPLARINDA YER ALAN ETKİNLİKLERİN ELEŞTİREL DÜŞÜNME BECERİLERİ AÇISINDAN ANALİZİÖzet: Düşünme, sistematik ya da rastlantısal olarak düşünce (fikir) üretimi ile sonuçlanan zihinsel bir süreçtir. Düşünmenin insan hayatında önemli bir yere sahip olduğu eski zamanlardan beri bilinmektedir. Bu nedenle eski Yunan uygarlığından bu yana düşünme ile ilgili filozoflar ve bilim adamları bu yönde birçok görüş ortaya koymuşlardır. Düşünmeyi geliştirmeye ilişkin bu arayışlar zaman içinde eğitim anlayışlarına da yansımıştır. Eğitimin önemli amaçlarından biri de öğrencilerin düşünme becerilerini geliştirmektir. Öğrencilere kazandırılması hedeflenen davranışlar eğitim programları aracılığı ile gerçekleştirilir. Demirel (2011) okullardaki eğitimin, ülkenin eğitim politikasını uygulamaya dönüştürme amacına hizmet etme rolü üstlendirilmiş programlarla gerçekleştirileceğini, böyle bir rolü üstlenmiş olan programların, birbirleriyle dinamik ilişkileri olan amaç, içerik, öğrenme-öğretme süreci ve değerlendirme ögelerinden oluştuğunu ifade etmektedir. Genel anlamda içerik ögesi, hazırlanacak programda ne öğretelim sorusuna işaret eder. Programın içeriği ise, amaçları dikkate alınarak hazırlanmış ders kitaplarına işaret eder. ). Programlardaki hedefleri en iyi ve en somut bir şekilde yansıtan materyallerin ders kitapları olması, programla ders kitabının arasındaki ilişkiyi ve doğrudan da programın önemli gördüğü eleştirel düşünme becerisi ile ders kitabı arasındaki ilişkiyi görmek açısından yararlı olacaktır. Bu çalışmanın amacı, Ortaöğretim Biyoloji ders kitaplarındaki etkinliklerin öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirme düzeyleri yönünden incelenmesidir. Bu amaca yönelik aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır. • 9. sınıf biyoloji ders kitaplarındaki etkinliklerin eleştirel düşünme becerileri açısından dağılımı nasıldır? • 10. sınıf biyoloji ders kitaplarındaki etkinliklerin eleştirel düşünme becerileri açısından dağılımı nasıldır? • 11. sınıf biyoloji ders kitaplarındaki etkinliklerin eleştirel düşünme becerileri açısından dağılımı nasıldır? • 12. sınıf biyoloji ders kitaplarındaki etkinliklerin eleştirel düşünme becerileri açısından dağılımı nasıldır? • 9., 10., 11., ve 12. sınıf biyoloji ders kitaplarındaki etkinliklerin eleştirel düşünme becerileri açısından dağılımının karşılaştırılması nasıldır? Araştırmada nitel modellerden tarama deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışmanın grubunu 2013 yılı öğretim programına göre farklı yayınevleri ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan 9.,10., 11. ve 12.sınıf biyoloji ders kitaplarında yer alan etkinlikler oluşturmaktadır. Söz konusu ders kitaplarından 10.sınıf biyoloji ders kitabı MEB tarafından diğerleri ise özel yayınevleri tarafından hazırlanmıştır. Çalışmada araştırmacılar tarafından geliştirilen veri toplama aracı kullanılmıştır. Veri toplama aracında, eleştirel düşünme becerileri ve bu boyutlarda aranacak kavramlar yer almaktadır. Veri toplama aracı oluşturulurken; literatür taraması yapılmıştır. Eleştirel düşünme becerileri ile ilgili yapılan çalışmalar ve bu çalışmalarda kullanılan veri toplama araçları incelenmiştir. İlgili literatürün taranmasından sonra eleştirel düşünme becerileri madde havuzu oluşturulmuştur. Oluşturulan bu havuzdan uzman görüşleri sonrasında elemeler yapılarak eleştirel düşünme becerileri listesi elde edilmiştir. Elde edilen bu listeye göre de her bir beceriyi temsil edebilecek kavramlar üretilmiştir. Araştırmada verilerin analizi için içerik analizinden yararlanılmıştır. Veri analizinin güvenirliği; [Görüş birliği / (Görüş birliği + Görüş ayrılığı) x 100] formülü kullanılarak hesaplanmıştır. 9., 10., 11. ve 12. sınıf biyoloji ders kitabında yer alan etkinlikler iki araştırmacı tarafından birbirlerinden bağımsız olarak incelenerek eleştirel düşünme becerilerinin hangi boyutuna uyuyorsa o bölüme kodlanmıştır. Bireysel çalışma sonrası araştırmacılar bir araya gelerek kodlamaları karşılaştırmış ve tartışarak ortak bir sonuca varmışlardır. Araştırmacıların bağımsız olarak sınıflandırdığı etkinliklerin %95’i birbiriyle tutarlılık göstermektedir. Çalışmada elde edilen bulgulara göre; en fazla temsil edilen ve geliştirilmesi hedeflenen becerilerin; karşılaştırmalar yapma, verileri açıklama ve değerlendirme, sebep-sonuç ilişkilerini bulma eleştirel düşünme becerilerinin olduğu anlaşılmıştır. Eleştirel dinleme, bilgi kaynağının güvenirliğini sorgulama, kendi düşünme sürecini değerlendirme, değerlendirme için ölçüt geliştirme ve soru sorma eleştirel düşünme becerileri ise etkinliklerde çok az temsil edilmiştir. Sonuç olarak; ortaöğretim 9.,10., 11., ve 12. sınıf biyoloji ders kitaplarında yer alan etkinliklerin öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmesi açısından yetersiz olduğu tespit edilmiştir. Çalışma sonuçları literatürle tartışıldıktan sonra konuyla ilgili öneriler belirtilmiştir. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ İLE FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİYOLOJİ KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: Öğrencilerin kavramlar arasında ilişkiler kurabilmeleri için, ilk olarak kavramları zihinlerinde canlandırabilmeleri gerekmektedir. Fen eğitiminde “metaforik düşünme ve öğrenme” soyut kavramların somutlaştırılması ve zihinde canlandırılması için kullanılan tekniklerden biridir (Afacan, 2011). Kavram olarak metafor; bir olayı, durumu başka bir olay ve duruma göre anlamlandırmak ve tecrübe etmektir (Lakoff ve Johnson, 2005). Bu özelliklerden hareketle iyi bir metafor, düşüncelerin gerçekleştirilmesine katkı sağlar. Bir düşünceyi daha canlı, anlaşılabilir, açık ve aydınlatıcı hale getirir (Çelikten, 2006). Metaforlar var olan durumları ve olayları yeniden anlamlandırmada ve yapılandırmada teşvik edici bir unsur olarak kullanılabilir (Arslan ve Bayrakçı, 2006). İlgili alan yazın incelendiğinde; farklı çalışma gruplarının çeşitli kavramlara ilişkin metaforik algılarının incelendiği araştırmalara rastlanılmaktadır (Afacan, 2011; Alabdulkareem, 2012; Çakmak, 2006; Gökmen, 2012; Güneş vd., 2013; Kaya, 2001; Sarıoğlan, 2015; Demir vd., 2011). Buna karşın biyoloji kavramının nasıl algılandığına ilişkin yapılan metafor çalışmalarına ise sınırlı sayıda rastlanılmaktadır (Yalmancı ve Aydın, 2013; Yapıcı, 2015). Bu çalışmada, ortaöğretim öğrencileri ile fen bilgisi öğretmen adaylarının biyoloji kavramına ilişkin metaforlarını belirlemek amaçlanmıştır. Nitel bir araştırma olan bu çalışmada olgubilim deseni kullanılmıştır. Olgubilim (fenomenoloji) deseni farkında olduğumuz ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2008). Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim öğretim yılında Türkiye’nin batı bölgesindeki bir ilin ortaöğretim kurumlarında öğrenim görmekte olan ortaöğretim öğrencileri ile aynı ildeki bir üniversitenin Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan fen bilgisi öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan ortaöğretim öğrencilerinin ve fen bilgisi öğretmen adaylarının biyoloji kavramına ilişkin metaforik algılarını belirlemek için her bir öğrenciye “Biyoloji…………………gibidir, çünkü…………………” yazılı olan yarı yapılandırılmış formlar verilmiş ve burada yazılanlar araştırmanın temel veri kaynağını oluşturmuştur. Verilerin analizinde içerik analizi tekniğinden yararlanılmıştır. İçerik analizi yapılırken birçok araştırmacı (Saban, 2008; Aydın ve Ünaldı, 2010; Çapan, 2010; Yapıcı, 2015) tarafından kullanılan beş aşamalı değerlendirme süreci dikkate alınmıştır. Bunlar sırasıyla: (1) kodlama / eleme aşaması, (2) tasnif aşaması, (3) kategori geliştirme aşaması, (4) geçerlik ve güvenirliği sağlama aşaması ve (5) verileri bilgisayar ortamına aktarma aşamasıdır. İçerik analizi sonucunda, ortaöğretim öğrencilerinin ve fen bilgisi öğretmen adaylarının biyoloji kavramına ilişkin oluşturdukları metaforlar belirlenmiş ve elde edilen bulgular doğrultusunda önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN ÇOCUK HAKLARI ALGILARININ KARİKATÜR YOLUYLA BELİRLENMESİÖzet: Günümüz eğitim-öğretim etkinliklerinin daha başarılı bir şekilde yürütülebilmesi için öncelikli olarak etkili bir sınıf atmosferinin oluşturulması gerekmektedir. Bu olumlu sınıf atmosferinin oluşturulmasında ise öncelikli olarak ders öğretmenlerinin ardında ise sınıf içerisine taşınan materyallerin büyük bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Etkili sınıf atmosferinin oluşturulmasında günümüzde öğretmenlerin birçok farklı görsel öğretim materyalini değişik boyutlarda sınıf ortamına taşıdıkları bilinmektedir. Bu materyaller içerisinde çizgi filmler, animasyonlar, slaytlar, çizgi romanlar ve karikatürler sayılabilir. Özellikle son yıllarda birçok farklı ders ve alanda etkililiği çalışılan karikatürlerin ders içi etkililiği arttırmada ve özellikle öğrenci motivasyonunu üst düzeye çıkarma noktasında olumlu bir etkiye sahip olduğu farklı çalışmalarla ortaya konmuştur. Bu araştırmanın temel amacı da ortaöğretim öğrencilerinin, temel çocuk haklarından yaşam, eğitimi ve çalışmama hakkı konusundaki algılarının karikatürler yoluyla saptanmasıdır. Nitel araştırma deseninde bir durum çalışması olarak yürütülen çalışmanın katılımcılarını Niğde ilindeki 5 ortaöğretim kurumundan 250 gönüllü öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın verileri her çocuk hakkı için verilen 2 karikatür toplam 8 karikatüre ilişkin 3 açık uçlu soruluk bir çalışma yaprağıyla toplanmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi tekniğinden yararlanılmış ve bu doğrultuda her soruya ilişkin temalar belirlenmiştir. Bulguların yorumlanmasında frekanslar kullanılmıştır. Araştırma bulguları, katılımcıların büyük çoğunluğunun karikatürdeki mesajı doğru algıladığını ortaya koymuştur. Sonuç olarak, karikatürlerin uygun ve doğru kullanıldığında alternatif bir öğretim aracı olarak kullanılabileceğini göstermiştir. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN DERS DIŞI SPORTİF FAALİYETLERE KATILIM DÜZEYLERİ VE SORUNLARIÖzet: Bu araştırmada, ortaöğretim öğrencilerinin ders dışı sportif faaliyetlere katılım düzeylerinin ve sorunlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya Denizli, Isparta ve Burdur illerinde öğrenci olan 835 ortaöğretim öğrencisi katılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizlerinde SPSS 15.0 programı kullanılmıştır. Veri toplama aracında yer alan tüm sorulara verilen cevapların yüzdesel dağılımlarının belirlenmesinde frekans analizinden yararlanılmıştır. Araştırma problemlerini test etmek ve değişkenler arasındaki farklılıkların belirlenmesinde ise ki-kare analizinden faydalanılmıştır. Araştırma verilerinin toplanmasında Selçuk (2006) tarafından geliştirilen ve toplam 19 sorudan oluşan anket kullanılmıştır. Ankette yer alan ilk 10 soru ile katılımcıların sahip oldukları bazı demografik özelliklerin (cinsiyet, sınıf, anne mesleği, baba mesleği, spora başlama yaşı, ailedeki birey sayısı, ailenin ekonomik durumu, ailenin spor yapma konusundaki teşvik durumu, öğrencilerin ders dışında katıldıkları spor türü) belirlenmesi amaçlanmaktadır. Ankette yer alan diğer sorular ile öğrencilerin ders dışı spor etkinliklerine katılma amaçları, ders dışı spor etkinliklerine katılımı teşvik eden unsurlar ve ders dışı spor etkinliklerine katılımı engelleyen unsurların belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın sonunda, öğrencileri ders dışı spor etkinliklerine teşvik eden bireylerin başında ailenin ve beden eğitimi öğretmeninin geldiği tespit edilmiştir. Öğrencilerin ders dışı spor etkinliklerinde en fazla karşılaştıkları sorunların başında okuldan izin alamama, ailelerin derslere önem vermeleri ve çocuklarını spora yönlendirmemeleri, spor saha ve malzemelerinin yetersiz olmasının geldiği tespit edilmiştir. Öğrencilerin ders dışı spor etkinliklerine katılımlarında baba mesleği, ailedeki birey sayısı ve öğrencilerin cinsiyetlerinin anlamlı birer belirleyici oldukları tespit edilmiştir. Buna karşılık, anne mesleği ve sınıf değişkenlerinin ders dışı spor etkinliklerine katılım üzerinde anlamlı bir etkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak, bazı sosyo-demografik değişkenlerin ortaöğretim öğrencilerinin ders dışı spor etkinliklerine katılım düzeylerini, beklentilerini ve amaçlarını etkileyen bir unsur olduğu bulunmuştur. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN ELEKTRONİK YAZMA ALIŞKANLIKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: 21. yüzyıl öğrencilerin eğitim ortamlarında elektronik kaynaklardan yararlanarak öğrenmeyi gerçekleştirdikleri bir dönemdir. Bu dönemde öğrenciler sınıf içi veya dışında farklı öğrenme ortamlarında çeşitli elektronik kaynakları aktif olarak kullanabilmektedirler. Özellikle cep telefonu, tablet ve bilgisayar ortamlarındaki farklı uygulamalar ile eğitim-öğretim imkânları oldukça genişlemektedir. Öğrencilerin hem sosyalleşme imkânı bulup hem de öğrenme ortamına sahip olduğu bu kaynaklar zamanla daha da gelişerek niteliklerini arttırmaktadır. Teknolojinin hayatımızın her alanına etki ettiği bu yüzyılda özellikle eğitim ortamlarında elektronik kaynakların hızla yaygınlaşması okullardaki imkanları da kolaylaştırmıştır. Türkiye’de ilk ve ortaöğretim okullarında yürütülen FATİH (Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) projesi kapsamında öğrenciler etkileşimli tahta ve tablet uygulamalarıyla elektronik ortamlarda Türkçe ve Türk dili ve edebiyatı eğitimi alabilmekte ve modern çağın gereklerine uygun ders materyallerini kullanabilmektedirler. Özellikle elektronik yazma ve okuma etkinlikleri ile bu tür eğitimler daha aktif bir hale gelebilmektedir. Bu amaçla EBA (Eğitim Bilişim Ağı) altyapılı ders içerikleri öğrencilerin beğeni ve dikkatini çekerek e-yazma ve e-okuma gibi alışkanlıklarını geliştirmelerine fırsat vermektedir. Bu çalışmanın amacı ortaöğretim öğrencilerinin elektronik yazma (e-yazma) alışkanlıklarını değerlendirmektir. Araştırmada betimsel tarama modeli kullanılarak öğrencilerin e-yazma alışkanlıkları konusundaki var olan durumları gözlemlenmiştir. Bu amaçla araştırmanın örneklemini Giresun ilinde öğrenim gören 1248 ortaöğretim öğrencisi oluşturmaktadır. Bu araştırmada veri toplama aracı olarak e-yazma alışkanlıkları ölçeği uygulanmıştır. Bu ölçek alan yazın taramasından hareketle öğrencilerin yazma becerileri göz önüne alınarak özgün bir şekilde hazırlanmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre, ortaöğretim öğrencilerinin e-yazma alışkanlıklarının olumlu düzeyde artış gösterdiği gözlemlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre; öğrencilerin derslerde e-yazma etkinliklerinde bulunurken daha aktif olmaları önemli sonuçlardan biridir. Ayrıca e-yazma etkinlikleri gerçekleştirirken yazım ve noktalama kurallarına dikkat etmeleri de e-yazma alışkanlıklarını destekleyen önemli bir sonuçtur. Öğrencilerin e-yazma etkinliklerine karşı olan bu olumlu tutumu onların yazma becerilerini teknolojik gelişmeler altında gerçekleştirmesinden kaynaklanmaktadır. Öğrencilerin günlük hayatta e-yazma etkinliklerinde bulunma ihtiyacı da onların bu gereksinimi sürdürmek istemelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerin e-yazma alışkanlıklarının değerlendirildiği bu çalışmada öğrencilerin bu tür becerilere sahip olmasının hayat boyu öğrenme sürecinde önemli bir ölçüt olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN SUNUM VE HİTABET YETENEKLERİNİN ÖZGÜVEN, MOTİVASYON-YARATICILIKLARI AÇISINDAN ÖNEMİ: FELSEFE VE İLETİŞİM BOYUTLARIYLA GENEL BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: 21. yüzyılın 2.yarısından sonra kitle iletişim araçlarında meydana gelen gelişmeler insanlar arası iletişim şekillerini de etkileyerek, dönüştürmüştür. Sürecin yansımaları eğitim alanında da görülmüştür. Teknolojik gelişmeler, değişen sınav sistemleriyle öğrenme yöntemleri öğrencilerin, kendilerini ders içi ve dışı ifade edebilmelerini, derse katılım, görev ve sorumluluklarını değiştirmiştir. Daha çok ezber bilgiye dayalı test tipi sınav değerlendirmesi öğrencinin analiz ve sentez yapabilmesini ve ayrıca yorum yeteneğini de etkilemiş, sözel olarak da öğrencilerin kendilerini ifade edebilmelerinde sorunlar gözlenmiştir. Bu süreçlerle birlikte sosyal medyanın hayatımıza girmesi kişilerin iletişim konusunu çoğunlukla öğrenilmesi gereken “ teknik bir konu” gibi algılamasına neden olmaktadır. Özellikle çocuk ve gençlerin sosyal medyanın en önemli ve aktif kullanıcıları olması, öğrenme süreçleri açısından önemlidir. Kuşkusuz iletişimin öğrenilebilecek teknik bir yanının bulunabilmesiyle birlikte, eğitim felsefesi açısından iletişim asla bir tekniğe indirgenerek değerlendirilemez. Aristoteles iyi bir iletişimcinin “ iyi” biri olmasını çağlar öncesinden ortaya koymuştur. Buradaki “iyi “ içinde tüm erdemlerin barındığı bir kavram olmasıyla,“Varlık amacını” ustalıkla gerçekleştirmektir. İletişim kurma açısından sunum ve hitabet yetenekleri bir insanın kendini ifade edebilmesi, yaratıcılığı ve yorum yapabilmesi kişinin özgüven ve motivasyonunu da etkilemektedir. İletişim, Hitabet ve sunum açısından önemli noktalardan biri de;Ne söyleniyor?, Nasıl söyleniyor?, Kim söylüyor?, sorularını düşünmemizdir. Bunları ilk olarak ahlaki açıdan, ikinci olarak; varlık amacı “ Arete” olarak düşünebiliriz. İletişimde ki “iyi” gerçekleştirildiğinde öğrenimde ustalık boyutu da gerçekleşecektir. Bu çalışmadaki temel argümanlardan birisi Aristotelesçi bir kavram geliştirmenin, çağımızda iletişim kavramına etkisi ve öneminin sorgulanmasıdır. Bu amaç ile öncelikle Aristoteles’in sofistlere eleştirisinde gizli “iyi” ‘nin ilk anlamına sonra da Aristoteles’te ki “iyi”’nin diğer anlamlarını göstermek olacaktır. Aristoteles ikna’ ya indirgenmiş bir iletişimin, hakikatle ilişkisinin koparılmasından söz etmektedir. Aristoteles ilk olarak; Nesnel hakikati anlamanın ve anlatmanın, iyi iletişimcideki ilk iyinin erdem olduğunu vurgulamaktadır. İkinci olarak ise; bir iletişim sürecinin başarılı olması için bahsettiğimiz üzere “ Ne söyleniyor ?”,“ Nasıl söyleniyor ?”sorularına cevap aramaktadır. Ne söyleniyor sorusu bizi retorik, sunum ve hitabetin nasıl yapılması gerektiği bilgisine götürmektedir… Üçüncü sorunsalımız ve üzerinde duracağımız diğer husus “ Kimin söylediği? Olacaktır. Ortaöğretim öğrencilerinin bu süreçlerde günümüz Türk Milli Eğitim sistemi içinde geldiği nokta, ezbere dayalı bir eğitim sistemi, test usulü ölçme ve değerlendirme, teknolojik etkenler vb. nin sunum ve hitabet üzerine olan etkisi, olumsuz olabilecek değişimler ve dönüşümler, öğrenci özgüven ve motivasyon süreçlerinde kırılma veya doyum açısından sınırlılıklar değerlendirilecek, hem felsefi hem iletişim bilimleri açısından özellikle dersler açısından bazı teknik ve içerik önerileri geliştirilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN “TÜRK DÜNYASI” ALGISIÖzet: Türk Dünyası olarak tanımladığımız coğrafya, Avrasya olarak adlandırılan Avrupa ve Asya kıtalarının neredeyse merkezi kısmını oluşturmaktadır. Ana hatları ile Batıda Balkanlardan, Doğuda Büyük Okyanus’a, kuzeyde Kuzey Buz Denizinden, Güneyde Tibet’e kadar olan saha, Dünya üzerinde Türklerin yoğun olarak yaşadığı coğrafya olarak kabul edilmektedir. Görüldüğü gibi Türk dünyası geniş coğrafyaya yayılmış bir alandır. Türk dünyası algısının gelecek kuşaklara aktarılması önemlidir ve üzerinde durulması gereken bir durumdur. Özellikle ilkokuldan başlayıp yükseköğretime kadar devam edecek eğitim sürecinde öğrencilerde Türk dünyası algısı oluşması önemlidir. Bu algının oluşmasında eğitimcilere büyük sorumluluklar düşmektedir. Özellikle ders kitaplarının arkasında yer alan Türk dünyası haritaları gerçekten idrak edilmelidir. Öğrencilerin Türk dünyasından haberdar olmaları ve Türksoyundan gelen toplulukları tanıması ileride belki de resmi olarak kurulacak olan Türk dünyası vatandaşlığına önemli bir yapı taşı olacaktır. İşte tamda bu noktada bu araştırmada ortaöğretim öğrencilerinin Türk Dünyası’na ilişkin algıları ve bilgi düzeyleri incelenecektir. Çalışma Tokat merkez 15 Temmuz Şehitler Anadolu lisesinde gönüllü 20 öğrenci ile gerçekleştirilecektir. Araştırma verileri araştırmacı tarafından geliştirilmiş açık uçlu soru formu yardımı ile toplanacaktır. Formdaki sorular “Türk Dünyası deyince aklınıza ne geliyor?”, Türk dünyası ile ilgili kitap okudunuz mu? İsmini yazabilirmisiniz? Bağımsız Türk devletlerinden bildiklerinizi yazınız?, Sizce Türk Dünyası Vatandaşlığı nedir? Böyle bir vatandaşlık oluşturulabilir mi?, Türk Dünyasının sorunları nelerdir?, Türk Dünyasından en çok hangi ülkelere gitmek istersiniz neden? şeklinde oluşturulmuştur. Tarama türünde desenlenen bu araştırma betimsel bir çalışmadır. Elde dilen veriler tümevarım yöntemi ile bir araya getirilecektir. Katılımcıların sorulara verdiği cevaplardan bazıları, açıklamalarda kullanmak için doğrudan alıntılar şeklinde verilecektir. Böylece katılımcıların Türk dünyası algısı yansıtılmaya çalışılacaktır Sözlü bildiri ORTAOKUL 2. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN MÜZE, KÜLTÜR, TARİH ALAN BİLGİSİ VE BİLİNÇ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ: KARS İLİ ÖRNEĞİÖzet: Küreselleşme ile birlikte sürekli değişen ve gelişen dünyamızda birçok alanda olduğu gibi, eğitim, tarih ve sosyo-kültürel alanlarda da gelişme ve bilinçlenme zorunlu hale gelmiştir. Bu gelişim ve bilinçlenme kültürel ve tarihi değerlerin korunması ve sahiplenilmesi açısından önemlidir. Bilinç ve gelişim düzeyi, çocukluk yaşlardan başlayarak kazanıldığı için ortaokul öğrencilerinde bu bilinç ve gelişim, gerek okulda gerekse aile ortamında oluşturulmalıdır. Demokratik toplumların ihtiyaç duyduğu elzem, tahir ve muktedir insan modelini yetiştirmeyi amaç edinen Sosyal Bilgiler dersinin en önemli özelliği disiplinler arası bir ders olmasıdır. Bu özelliğiyle ilişkilendirebileceğimiz yeni bir eğitim kavramı ise ‘‘müze-kültür eğitim ve öğretimi’’dir. Müze eğitimi çalışma örneklerindeki temel amaç disiplinler arası bir yaklaşımla, müzelerin demokratik toplum bilincine, milli ve kültürel değerler bilincine sahip bireylerin yetiştirilmesinde işe koşulmasıdır. Son yıllarda bireyi yetiştirme ve donatma açısından önemi anlaşılmaya başlanan müzeler ve müze eğitimi kavramı öğretmenlere bireyi yetiştirmede büyük ufuklar açmış değişik ve etkili öğretim ortamları sunmuştur. Çünkü müzeler, eğitim ve öğretimi; görsel ve yaşayarak öğrenmeyi sağlayabilecek en etkili yöntemlerden birisidir. Ülkemizde örgün eğitim ve öğretimde, müze-okul işbirliğine ağırlık verilerek müzelerin çeşitli okul kademelerinde işe koşulması gerçekleştirilmeli, bu yöntemle kültürel mirasın korunarak sahiplenilmesi, geçmişi yorumlama ve bugünün anlaşılması da sağlanabileceği göz ardı edilmemelidir. Anlaşılacağı üzere bu denli etkili ve öğretici eğitim ortamı; okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise kademelerinde oldukça kullanışlıdır. Yukarıdaki cümleden hareketle hazırlanan bu araştırmada ortaokul öğrencilerinin müze-kültür, tarih alan bilgisi ve bilinçlilik düzeylerinin belirlenmesi doğrultusunda öğrenci görüşleri alınıp değerlendirilmiş, bu yolla öğrencilerin müze-kültür, tarih alan bilgisi ve bilinçlilik düzeylerinin belirlenmesi hedef alınmıştır. Çalışmanın temel amacını ise ülkemizde özellikle ortaokul sosyal bilgiler derslerinde, eğitim öğretim gören öğrencilere adı geçen ders kapsamında; müze ve kültürün ulusal düzeyde işlevini, etkinliğini, yerel örnekler ve kıyaslamalarla açıklamaktır. Aynı şekilde müzelerin varlığını, kültürün önemini hissettirmek ve müze ziyaretleri konusunda öğrencilerde algı oluşturmaktır. Bu gibi uygulamalarla öğrencilerde kültür konusunda farkındalık oluşturulmasına ve müzelerin eğitim öğretim amaçlı olarak işe koşulmasına katkı sağlamak hedeflenmiştir. Ayrıca öğrencilere müzelerle ilgili alışılmışın dışında, farklı bir bakış açısı kazandırılmak istenmiştir. Bu şekilde Sosyal Bilgiler dersinin ulusal boyuttaki hedeflerinden birkaçına da ulaşılmaya çalışılmıştır. Söz konusu çalışma, ortaokul 2. sınıf öğrencilerinin, Kars ilinin müze ve tarihi-kültürel yerleri ile ilgili alan bilgisi ve bilinçlilik düzeylerinin belirlenmesine yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca yapılan bu araştırmanın ortaokul öğrencilerinin müze, kültür, tarih alan bilgi ve bilinçlilik düzeylerinin belirlenmesine yönelik, öğrenci görüşlerinden hareketle ortak bir anlayış çerçevesinde olası eksikleri tespit etmek ve çözüm önerileri ortaya koymak açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Araştırma Kars ili merkezindeki değişik lokasyonlarda bulunan yedi okul, üç yüz elli üç ortaokul 2. sınıf öğrencisine 30 maddelik 5’li likert türü bir ölçek uygulanarak hazırlanmıştır. Anket uygulaması sonucunda elde edilen veriler istatistiksel olarak SPSS 18 programında değerlendirilmiş ve yorumlanarak sonuçlar ortaya konulmuştur. Araştırmada elde edilen verilere göre, öğrencilerin Kars ili hakkında, tarihi ve kültürel kaynaklar bakımından ciddi bir farkındalık düzeyine sahip oldukları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte ortaokul öğrencilerinin gözüyle genel olarak şu şekilde dile getirilebilir; Kars ilinin müze, kültür ve tarihi mekânlar bakımından potansiyelinin yüksek olduğu ancak bu öğelerin kullanılması adına tanıtım, yatırım, eğitim gibi konulardaki eksiklerin giderilmesinin gerekliliği üzerine vurgu yaptıkları görülmektedir. Aynı şekilde halkın bilinç düzeyinin de düşük olduğunu belirtmişlerdir. Şayet eksik olan bu gibi etmenlerin tamamlanmasıyla daha da iyi duruma geleceği şeklinde bulgulara ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ORTAOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GÖK BİLİMCİ (ASTRONOM) İLE İLGİLİ ZİHİNSEL MODELLERİÖzet: Genç nesile gök bilimi eğitimi verilmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü gök bilimi eğitimi yaşadığımız dünyayı daha iyi anlayabilmemizi, merak ettiğimiz soruların (Evren-Dünya nasıl oluştu-Gezegenlerin yapısı-Kara delikler-Dünya dışı yaşam var mı?) cevabını alabilmemizi sağlamaktadır. Halen uygulamada olan 2013 Fen Bilimleri Öğretim Programı incelendiğinde; “Biyoloji, Fizik, Kimya, Yer, Gök ve Çevre Bilimleri, Sağlık ve Doğal Afetler hakkında temel bilgiler kazandırmak ve Fen Bilimleri ile ilgili kariyer bilinci geliştirmek” programın amaçları arasında yer almaktadır. Bu durum dikkate alınarak çalışmada ortaokul 4. sınıf öğrencilerinin Gök bilimci (Astronom) kavramına ait zihinsel modellerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Çalışma betimsel bir çalışma olup özel durum yöntemi ile yürütülmüştür. Çalışmanın örneklemini Muğla İli merkez ilçede bulunan bir devlet okulunda öğrenim görmekte olan toplam 77 ortaokul 4. sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Çalışmanın amacına uygun olarak 4 açık uçlu sorudan oluşan bir veri toplama aracı geliştirilmiştir. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre; ortaokul 4. sınıf öğrencilerinin gök bilimci (astronom) ile ilgili sahip oldukları zihinsel modellerin; bilimsel model, astronot modeli ve gök cisimleri modeli olduğu söylenebilir. Çalışmaya katılan öğrencilerin geneli gök bilimci (astronom) kavramını meslek olarak ifade ederken, bilim dalı olarak ta ifade eden öğrencilerin olduğu gözlenmiştir. Ayrıca çalışma kapsamında öğrencilerin gök bilimci (astronom) kavramına ilişkin merak ettiği noktalarında var olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin en çok merak ettiği noktalar arasında; gök bilimcilerin çalışma ortamları, çalışmalarını nasıl gerçekleştirdikleri, neden bu mesleği tercih ettikleri ve diğer insanlardan gizledikleri bilgilerin olup olmadığı şeklindedir. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre, öğrencilerin sahip olduğu zihinsel modellerin oluşmasında İnternet ve belgesellerin çok önemli bir yer tuttuğu söylenebilir. Sözlü bildiri ORTAOKUL 5. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OYUN TERCİHLERİÖzet: Oyun çocukların doğasında vardır. Oyunlar; çocukların duygusal, bilişsel ve sosyal olarak gelişim göstermesinin ve hayatta deneyim kazanmasının baş aktörüdür. Öğrencilerin okulda, sokakta, evde, yalnızken ve arkadaşlarıyla hangi oyunları oynadığını bilmemiz eğitimcilere, ebeveynlere, araştırmacılara ve öğrencilere fayda sağlayacaktır. Bu çalışma; ortaokul 5. Sınıf öğrencilerinin okulda, sokakta, evde, arkadaşlarıyla ve yalnızken hangi oyunları oynadığını, neden bu oyunları oyunları oynadığını, oynadığı oyunlarda heyecanlandıkları bölümleri, oynayamadığı oyunların var olup olmadığını, oyun sonunda kazanınca ve kaybedince neler hissettiğini belirlemek amacıyla 2018-2019 eğitim öğretim yılında Manisa İli Turgutlu ilçesinde ki dört farklı devlet ortaokulunda öğrenim gören 191 beşinci sınıf öğrencisi ile yapılmıştır. Veriler 5 farklı açık uçlu soru içeren anket yöntemiyle toplanmıştır. Elde edilen veriler yüzde, frekans ve nitel yöntem ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda verilerden elde edilen bulgulara göre öğrencilerin oyun tercihleri cinsiyete, oturduğu evin tipine, evde bahçe olup olmadığına, evin yakınlarındaki park ve oyun alanlarının mevcudiyetine, evde bilgisayar, internet ve cep telefonu sahipliğine göre belirlenmiştir. Sözlü bildiri ORTAOKUL 6 VE 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BİLİMSEL EPİSTEMOLOJİK İNANÇ DÜZEYİÖzet: Bilgi nedir? Nasıl oluşturulur? gibi bu tür sorularla ilgilenen felsefe dalı epistemolojidir. Ortaokul öğrencileri açısından bakıldığında ise öğrencilerin bilimsel bilgiye ilişkin görüşlerinin ne olduğu sorusu önem kazanmaktadır. Bu da bilimsel epistemolojik inançlar olarak ifade edilmektedir. Bilimsel epistemolojik inançlar, bilimin ve geçerli-güvenilir bilimsel bilginin ne olduğu, nasıl üretildiği ve nasıl paylaşıldığı gibi konularda bireylerin felsefi anlayışlarını yansıtmaktadır. Bu çalışmanın amacı ortaokul 6 ve 7. Sınıf öğrencilerinin Bilimsel Epistemolojik İnançlarını tespit etmektir. Bu doğrultuda 2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı Bahar Yarıyılında Milli Eğitim Bakanlığı Muğla İl Merkezindeki iki ortaokulda öğrenim görmekte olan 149 kız öğrenci ve 136 erkek öğrenci olmak üzere toplam 285 öğrenci (12-13 yaş) araştırmanın örneklem grubunu oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Acat, Tüken ve Karadağ tarafından geliştirilen “Bilimsel Epistemolojik İnançlar Ölçeği” kullanılmıştır. Bilimsel Epistemolojik İnançlar Ölçeği, Otorite ve Doğruluk, Bilgi Üretme Süreci, Bilginin Kaynağı, Akıl yürütme ve Bilginin Değişirliği, alt boyutlarından oluşan 5’li likert tipinde toplam 25 maddeden oluşan bir ölçme aracıdır. Araştırma kapsamında 6 ve 7. sınıf öğrencilerinin hem Bilimsel Epistemolojik İnançlarının hem de Bilimsel Epistemolojik İnançları oluşturan alt boyutlarının cinsiyet, sınıf düzeyi ve 1. dönem fen bilimleri dersi karne notu değişkenlerine göre nasıl farklılık oluşturduğu sınanmıştır. Cinsiyet ve sınıf düzeyi değişkenlerinin anlamlı farklılık oluşturup oluşturmadığı Bağımsız gruplar t-testi ile 1. dönem fen bilimleri dersi karne notu değişkenlerine göre anlamlı farklılık oluşturup oluşturmadığı Tek Yönlü Varyans Analizi ile test edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre kız öğrencilerinin erkek öğrencilere göre, 6. sınıf öğrencilerinin ise 7. sınıf öğrencilerine göre Bilimsel Epistemolojik İnançları daha yüksek bulunmuştur. Diğer taraftan örneklemde yer alan öğrencilerin 1. dönem fen bilimleri dersi karne notu Bilimsel Epistemolojik İnançlarının bazı alt boyutlarında anlamlı farklılıklar oluşturmaktadır. Sözlü bildiri ORTAOKUL 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN “DEVLET” KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARININ BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ. DİYARBAKIR İL ÖRNEĞİÖzet: Diyarbakır merkez sınırları içerisinde yer alan dört farklı Ortaokul 7. Sınıf Öğrencilerinin “Devlet” kavramına İlişkin metaforik algılarının bazı değişkenler ( Cinsiyet, Memleket, Anne Eğitim Durumu, Baba Eğitim Durumu, Aile Gelir Düzeyi. ) açısından İncelenmesinin. amaçlandığı bu çalışma betimsel bir nitelik arz etmektedir. Giriş Devlet, belirli bir toprak parçası üzerinde temelde siyasal açıdan olmak üzere birçok alanda örgütlenmiş millet ya da milletler topluluğunun oluşturmuş olduğu tüzel bir varlık olarak tanımlanabilir. Araştırmanın Amacı Bu çalışmanın amacı, ortaokul 7.sınıf öğrencilerinin “Devlet” kavramına ilişkin düşüncelerini metaforlar yoluyla belirlemeye çalışmaktır. Araştırmanın amacı doğrultusunda aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır. 1. Öğrencilerin ‘’Devlet’’ kavramına ilişkin ortaya koydukları metaforlar nelerdir? 2. Öğrenciler tarafından ortaya konan metaforlar ortak özellikleri bakımından hangi kavramsal kategoriler altında toplanabilir? 3. Öğrencilerin oluşturmuş oldukları metafor kategorileri Cinsiyet değişkenine göre değişmekte midir? 4. Öğrencilerin oluşturmuş oldukları metafor kategorileri Memleket değişkenine göre değişmekte midir? 5. Öğrencilerin oluşturmuş oldukları metafor kategorileri Aile Gelir Düzeyi değişkenine göre değişmekte midir? 6. Öğrencilerin oluşturmuş oldukları metafor kategorileri Anne - Baba Eğitim Durumu değişkenine göre değişmekte midir? Araştırmanın Yöntemi Araştırma, var olan durumun olduğu gibi ortaya konulmasını amaçladığı için betimsel bir nitelik taşımaktadır. Araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nitel ve nicel araştırma yöntemleri birlikte kullanılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim (Fenomenoloji) deseni kullanılmıştır. Çalışma Grubu Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim öğretim bahar yarıyılında Diyarbakır il merkezinde yer alan 4 farklı ortaokulun 7. Sınıfında öğrenim gören toplam 112 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmaya katılmada gönüllülük esası dikkate alınmıştır. Verilerin Toplanması ve Analizi Araştırmada veriler, “Devlet”………….ya / ye benzer; Çünkü………… ‘’ biçiminde yarım bırakılmış bir cümlenin bulunduğu formlar ve öğrencilere ait kişisel bilgilerin yer aldığı anket formu aracılığıyla toplanmıştır. Araştırmanın başlangıcında toplam 187 öğrenciye ulaşılmıştır. Verilerin çözümlenme işi araştırmacılar tarafından yapılmıştır. Verilerin analiz edilmesinin ilk basamağında her bir öğrencinin kağıdı okunmuş ve her kağıda sırayla birer numara verilmiştir. Numara verme işlemi sonucunda bazı öğrencilerin formları dikkate alınmamıştır. Bunun gerekçeleri şöyle sıralanabilir. 1. Kavramla ilgisi olmayan metaforların yazıldığı görülmüştür 2. Argo, Küfür gibi kötü metaforların üretilmiş olması 3. Bazı öğrencelerin devlet kavramına ilişkin sahip oldukları metaforu belirttikleri fakat açıklama kısmına benzetme yönüne, orijinal, özgün anlam katacak bir açıklama yazmadıkları görülmüştür 4. Bir grup öğrencinin ise sorulan kavramla ilgili açıklama kısmına ya hiçbir şey yazmadıkları ya da gereksiz uzun cümlelerle konudan uzaklaştıkları görülmüştür. Yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı 75 öğrencinin kağıdı değerlendirmeye alınmamıştır. Elde edilen veriler ışığında öğrencilerin “Devlet” kavramına ilişkin 42 geçerli metafor ürettikleri tespit edilmiştir. Öğrencilerden elde edilen bu veriler nitel (içerik analizi) veri çözümleme tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Analiz sonucunda belirlenen metaforlar ile bunlara bağlı oluşturulan kategorilerin doğruluğunun belirlenebilmesi amacıyla metafor ve kategori listeleri, çalışma alanında uzman 2 öğretim üyesi ile paylaşılmıştır. Uzman görüşleri sonrasında, ilgisiz metaforlar üzerinde tartışılarak çalışmada kullanılan metafor ve kategorilere son şekli verilmiştir. Öğrencilerin devlet kavramına ilişkin geliştirdikleri metaforların çeşitli değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediği ise uygun istatistiksel yöntemler kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen veriler SPSS 21. programıyla analiz edilmiştir Bulgular ve Sonuç Çalışma sonucunda “Devlet” kavramına ilişkin 6 ayrı kavramsal kategori elde edilmiştir. Bunlar: Koruma, Yaşamı Kolaylaştırma, Yönetme, Bütünlük, Güç, Olumsuzluk şeklinde adlandırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre öğrencilerin devlet kavramına ilişkin algılarının Cinsiyet, Memleket, Ailenin Gelir Düzeyi, Anne Baba Eğitim Durumu değişkenlerine göre istatistiksel olarak anlamlı farklılaşmaya yol açmadığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Devlet, Metafor, Kategori Sözlü bildiri ORTAOKUL 8. SINIF ÖĞRENCİLERİN TEOG SINAVINA YÖNELİK ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: Eğitim alanında çalışan uzmanlar eğitim öğretim faaliyetlerinin ortak amaçlarından birinin bireyleri hayatta bulundukları noktadan daha üst seviyelere taşımak olduğu konusunda hemfikirdirler. Bu amaca ulaşılıp ulaşılamadığını belirlemek için pek çok çalışma yapılmakta ve elde edilen veriler eğitim politikalarının şekillendirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Ülkemizde bu değerlendirmeler genel olarak dönem içerisinde hedeflenen konuların bitiminde yazılı veya çoktan seçmeli sınavlar şeklinde yapılırken zaman zaman farklı ölçme ve değerlendirme teknikleri de kullanılmaktadır. Bu sınavlar bir yandan öğrencilerin mevcut durumlarını değerlendirmede önemli veri kaynakları olurken diğer taraftan da öğrenciler üzerinde baskı unsuru olarak görülmektedir. Çünkü ilkokul seviyesinden üniversite seviyesine kadar öğrencilerin karşılaştıkları sınavlar yalnızca dönem içerisinde yapılan sınavlarla sınırlı kalmamakta, öğrencilerin geleceğini önemli ölçüde şekillendiren merkezi sınavlar da öğrencilerin yaşantısında önemli bir yer tutmaktadır. Merkezi sınavlarda öğrenciler kendi aralarında bir rekabete girmekte ve istedikleri okula gidebilmek için yeterli puanı almaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla bu süreçte yaşananlar ve sınavların kendisi öğrenciler için önemli stres kaynaklarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İlköğretimden ortaöğretime geçişteki okul değişikliği aşamasında da girilen sınavlar, geçmişte LGS, OKS, SBS gibi farklı isimler ve farklı içeriklerle yapılırken 2013 yılı itibarıyla TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) ismini almıştır. Sınavların ismi veya uygulanma şekli nasıl olursa olsun öğrenciler üzerinde yarattığı etki değişmemiş, her zaman için sınavlar öğrenciler üzerinde önemli bir baskı unsuru olarak karşımıza çıkmıştır. Bu sınavlara giren öğrencilerin hissettikleri baskıyı etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Bu faktörler başta aile, daha sonra öğrencilerin sosyal çevreleri ve öğretmenleri olabilmektedir. Aileler, çevre ve öğretmenler öğrencilere sınavda başarılı olmaları için telkinlerde bulunurlarken zaman zaman öğrencilere gereğinden fazla yüklendiklerini fark edememekte, bu durum öğrencileri başarılı olmak yerine başarısızlığa sürükleyebilmektedir. Öğrencilerin zihinsel, bedensel ve ruhsal gelişimlerinin önemli bir evresinde girdikleri bu sınavlar, sağlıklarını da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu gibi durumların neticesinde akademik açıdan başarılı olsa da zihinsel, bedensel ve ruhsal açıdan sağlıksız bireylerle karşı karşıya kalınabilmektedir. Literatüre bakıldığında TEOG ve benzeri nitelikteki sınavlara yönelik çalışmaların çok sayıda olmadığı saptanmıştır. Dolayısıyla bu gibi sınavların öğrencilerin zihinlerinde nasıl şekillendiği de ortaya konulamamıştır. Bu çalışmada 8. sınıfta TEOG sınavı ile karşı karşıya kalan öğrencilerin bu sınava hangi anlamları yüklediklerini ve bu sınava yönelik zihinlerinde hangi şemaları oluşturduklarını ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Bu amaçla öğrencilere TEOG sınavı ile ilgili zihinlerinde geliştirdikleri metaforları yazabilecekleri birer form dağıtılmıştır. Bu formda öğrencilere öncelikle “TEOG denilince aklınıza gelen ilk ifadeyi aşağıdaki boşluğa yazar mısınız?” sorusu yöneltilmiş ardından “TEOG benim için……..benzer. Çünkü………..” şeklinde zihinlerinde TEOG sınavına yönelik geliştirdikleri metaforu nedeni ile belirtmelerini sağlamaya dönük bir cümle kalıbı verilmiştir. Öğrencilere formu doldururken nelere dikkat etmeleri gerektiği ile ilgili açıklamalar yapılmıştır. Çalışma grubu Samsun ilinde, 2016-2017 eğitim öğretim yılında 8. sınıf seviyesinde olan, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 4 ortaokulda okuyan 179 öğrenciden oluşmaktadır. Bu çalışmada öğrencilerin zihinlerindeki TEOG kavramı ile ilgili metaforların (mecazların) ortaya konulması amaçlandığı için nitel araştırma tekniklerinden mecazlar yoluyla veri toplama kullanılmıştır. Bu teknik, bir veya birkaç açık uçlu soru ile araştırılan konuda görüşülen kişilerden çok zengin mecazlar elde edilebilmesini sağlaması nedeniyle tercih edilmiştir. Çünkü elde edilen verilerin çeşitliliği bir metafor çalışması için oldukça önemli görülmektedir. Çalışma kapsamında elde edilen verilerin değerlendirilmesinde bir nitel araştırma tekniği olan içerik analizi seçilmiştir. Çalışmanın analizi devam ettiği için sonuçlar ve öneriler araştırmanın bitiminde paylaşılacaktır. Sözlü bildiri ORTAOKUL 8.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN DEMOKRASİKAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFORLAR ARACILIĞIYLA BELİRLENMESİÖzet: ORTAOKUL 8.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN DEMOKRASİKAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFORLAR ARACILIĞIYLA BELİRLENMESİ Prof. Dr. Mehmet Ali ÇAKMAK Ebru ÇETİNKAYA Özet Sosyal bilgiler dersi tarih coğrafya sosyoloji, siyaset bilimi, psikoloji gibi sosyal disiplinlerden elde edilmiş bilgilerin disiplinler arası bir yaklaşımla seçilip yoğrularak ilk ve ortaokul düyeyindeki çocukların algılama düzeylerine uygun duruma getirildiği bir derstir. Sosyal bilgiler dersi ile öğrencilerin,farklı kültürel özelliklere sahip demokratik toplumlarda karşılıklı dayanışma içerisinde yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli yetenekleri geliştirilir.Bu nedenle, sosyal bilgiler dersi sadece sosyal bilimlerin öğretim alanı değil aynı zamanda bireylerin sosyal yeterlikleri kazandığı bir derstir.Sosyal yeterliklerin geliştirilmesi için sosyal bilgiler eğitimi, anlamlı, bütünleştirici, değer temelli, zorlayıcı ve etkin olmalıdır (Ersoy ve Kaya,2009:72). Sosyal bilgiler programlarının ana hedefi, içerisinde yaşamış olduğumuz demokratik,laik, sosyal, hukuk devletinde ‘’sorumlu vatandaş’’ olarak adlandırabileceğimiz şekilde öğrencilere bilgi, beceri ve tutumları kazandırarak iyi vatandaş yetiştirme idealinin gerçekleştirilmesidir(Avşar ve Alkış,2007:198).Demokrasi halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimidir(TDK). Metafor bir sözcüğün alışılmış anlamı dışında kalan bir anlamda kullanılmasıdır (Aristoteles,2012:215). Algı ise üç boyutlu dış dünyada üretilen bilgiyi hafızada düzenleme ve yorumlama sürecidir (APA,2013). Dewey (2010:237) demokrasi ve eğitim arasındaki ilişkiyi, karşılıklı ve müşterek bir ilişki olarak tanımlamaktadır. Demokrasinin kendisinin bir eğitim ilkesi, eğitsel bir önlem ve bir eğitim politikası olduğunu ifade etmektedir.Dewey’in eğitimle ilgili bütün düşünceleri demokrasi ve demokratik eğitim düşüncesini yansıtır (Bakır,2012:48). Gömleksiz (1993:4) eğitim sistemlerinin en önemli işlevinin demokratik bireyler yetiştirmek olduğunu ifade ederek,demokrasinin ancak demokrasiyi davranış biçimi olarak özümsemiş ve demokrasi ilkelerini günlük hayatında uygulayabilmiş insanlardan oluşan toplumlarda yaşanacağını ve gelişeceğini belirtmiştir.Demokrasiyi yaşatmanın, demokratik değerleri benimsemiş bireyleri yetiştirmekle mümkün olacağını ifade etmiştir. Demokrasi kavramı ile ilgili konular 5.sınıf, 6.sınıf, 7.sınıf Sosyal bilgiler ve 8.sınıf T.C İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi ile birlikte verilen Vatandaşlık ve Demokrasi Eğitimi öğretim programlarında yer almaktadır. Demokrasi kavramına yönelik konular 5.sınıf Sosyal bilgiler öğretim programı’nda ‘’Birey ve Toplum’’ öğrenme alanında ‘’Haklarımı Öğreniyorum’’ ünitesinde; 6.sınıf ‘’Güç, Yönetim ve Toplum’’öğrenme alanı ‘’Demokrasi Serüveni’’ ünitesinde; 7.sınıf ‘’Güç,Yönetim ve Toplum’’ öğrenme alanı ‘’Yaşayan Demokrasi’’ ünitesinde 8.sınıf T.C İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi ile birlikte verilen Vatandaşlık ve Demokrasi Eğitimi dersi bütününde verilmektedir. Bu araştırmanın amacı, T.C İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 8.sınıf öğrencilerinin demokrasi kavramına ilişkin algılarını metafor analizi yoluyla belirlemektedir.Çalışma grubunun 8.sınıf öğrencilerinin seçilme nedeni 5.sınıf’’ Birey ve Toplum’’ öğrenme alanı, 6.sınıf ve 7.sınıf Sosyal Bilgiler derslerinde ‘’Güç, Yönetim ve Toplum’’ öğrenme alanında verilen demokrasi kavramının 8.sınıf Vatandaşlık ve Demokrasi Eğitimiyle pekişmesi sonucu ile öğrencilerde demokrasi algısının ölçülmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada 8.sınıf öğrencilerinin,Sosyal Bilgiler 5. 6. Ve 7. Sınıf öğretim programında yer alan demokrasi kavramını nasıl algıladıklarını belirlemek amacıyla; mecazlar yoluyla veri toplama, döküman analizinden oluşan nitel araştırma teknikleri birlikte kullanılmıştır.Çalışmanın bu yönüyle üçgenleme (metot üçgenlemesi) şeklinde veri toplamaya uygun olduğu söylenebilir.Guion’a (2002) göre metot üçgenlemesi, çalışma için farklı metotların kullanımını içerir. Araştırma nitel araştırma deseninde tarama modelinde gerçekleştirilmiştir.Tarama modeli, bir grubun özelliklerini belirlemek ya da geçmişte veya halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımıdır.Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları herhangi bir şekilde değiştirme,etkileme çabası gösterilmez(Karasar,2010). Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Ankara iline bağlı 30 Ağustos Ortaokulunda öğrenim gören 111’i kız ve 104’ü erkek olmak üzere toplam 215 sekizinci sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Bu araştırmadan elde edilen bulgulara göre,çalışma grubunda 8.sınıf kız (111) ve erkek (104) öğrencileri ‘’demokrasi’’ kavramına yönelik olarak geçerli 55 farklı metafor üretmiştir. Metaforlardan 29 tanesi kız öğrenciler, geriye kalan 26 metafor ise erkek öğrenciler tarafından üretilmiştir.Çalışma sonucuna göre kız öğrencilerinin demokrasi kavramına yönelik metafor yazma sürecinde erkek öğrencilere oranla daha başarılı olduğu görülmüştür.Bu bulguyu Girmen (2007) tarafından yapılan çalışmanın sonucuda desteklemektedir.Girmen 82007:99) ortaokul öğrencilerinin konuşma ve yazma sürecinde metafor kullanma durumlarını belirlemeyi amaçladığı çalışmasında metafor yazma sürecinde kız öğrencilerin erkek öğrencilere oranla daha çok metafor oluşturduğu sonucuna ulaşmıştır. Demokrasi öğrencilere bir kavram, tanım şeklinde verilmesinden ziyade birebir demokrasiyi yaşayabilecekleri bir sınıf ortamının oluşturulması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Sosyal bilgiler, Demokrasi,Metafor,Algı,Tarama Modeli Yüksek Lisans Öğrencisi Gazi Üniversitesi ebru.ctnky06@hotmail.com Sözlü bildiri ORTAOKUL DERS KİTAPLARINDA AFETLER VE AFET EĞİTİMİ İÇERİĞİNE İLİŞKİN BİR ANALİZÖzet: Problem Durumu Dünya oluşum ve şekillenme süreciyle dikkate alındığında, afet kavramı içerisinde değerlendirdiğimiz olaylarla oluşmuş ve şekillenmiştir. Bu oluşum ve şekillenme süreci ise kesintisiz olarak devam etmektedir. Afet kavramı oluşturan olaylardan kesin olarak kurtulmamızda mümkün değildir. Ancak insan faaliyetlerinin ve canlılığın sürdürülebilmesi için afet olgusu bilinmeli, çeşitleri tahlil edilerek hayati korunma tedbirleri alınmalı ve yaşam becerileri geliştirilmelidir. Günümüz bilim çevrelerince afet kavramı, insanlar ve insan yerleşmeleri üzerinde fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel kayıplara neden olan, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen doğal, teknolojik ve insan kökenli olayların sonuçları olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda afet kavramı, doğal ve beşeri olarak kategorileştirilmektedir. Doğal afetlerin oluşumunda doğa olayları baskındır ancak insan etkisi yoktur demekte mümkün değildir. Doğal afetler oluşumlarına göre jeolojik, klimatolojik, hidrografik ve biyolojik türdedir. Jeolojik afetlerin kaynağı yer kabuğu ve daha derininde meydana gelen olaylardır. Bunlar karşımıza genellikle deprem, yanardağ patlaması, tsunami, heyelan, kaya düşmesi şeklinde çıkmaktadır. Klimatolojik olarak adlandırılan doğal afetlerin güç kaynağı güneş ve oluştuğu yer atmosferdir. Kasırga, hortum, aşırı yağış, kuraklık bu afet grubunun baskın olaylarıdır. Hidrografik türde yaşanan afetlerin özneleri ise yer altı suları, akarsular, göller, denizler ve okyanuslardır. Genellikle bu alanın afet biçimi taşkın ve kirlilik olarak vuku bulur. Biyolojik afetler ise toprak, bitki ve yaban hayvanlarının yarattığı zararların ifade edildiği gruptur. Beşeri unsurlara dayanan afetler sosyal afet ve teknolojik afet alt başlıklarıyla değerlendirilir. Sosyal afet tanımlamasında insanın günlük yaşam koşullarından hız alan olaylar sayılabilir. Bunlar genellikle karşımıza göç, savaş, kıtlık, bulaşıcı hastalıklar, ekonomik krizler olarak çıkar. Modern dünyanın getirdiği ve beşeri grupta değerlendirilen bir diğer afet türü ise teknolojik kökenli afetlerdir. Genellikle kontrolsüz ve yanlış teknolojik uygulamalardan doğmaktadırlar. Sanayi atıkları, kimyasal ve biyolojik atıklar, ulaşım sektöründe yaşanan aksamalar bu grup içerisinde değerlendirilmektedir. Ülkemiz özelinde doğal ve beşeri afetler değerlendirildiğinde risk arz eden bir yapının oluştuğu tartışmasız bir gerçektir. Türkiye’nin coğrafi konumundan, yeryüzü şekillerinin ve iklimin çeşitliliğinden kaynaklı ekstrem durumlar yaşanmaktadır. Sıcak çatışma bölgelerinin arasında kalan konumu, beşeri afetlerin ülkemizi etkilemesine sebep olmaktadır. Bu durumlar karşısında afet eğitiminin ve afet bilincinin yeterli olmaması afetlerin yıkıcılığını arttırmakta ve toplum hayatında travmalar yaratmasına sebebiyet vermektedir. Afet durumlarına insan yaşamının uyarlanması ise eğitim sayesinde olacaktır. Bu sebeple ders kitaplarında afet kavramına dönük içeriğin varlığı afet eğitimi açısından önemlidir. Bu eğitim içeriğiyle; çevresini tanıyan, sorumluluklarının ve sınırlılıklarının farkında olan, doğal ve beşeri afet bilincine sahip bireylerin yetişmesi hedeflenmektedir. Araştırmanın Amacı Bu araştırma ile ortaokul Sosyal Bilgiler, Türkçe ve Fen Bilimleri ders kitaplarında afet ve afet eğitimi içeriği nasıl verildiğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Ders kitaplarının içeriğinde hangi olayların afet olarak tanımlandığı, afet eğitimine ilişkin verilen içeriğin hangi boyutta olduğu ve içeriğin sunulmasında kullanılan görsel ve yazılı metinler arasındaki ilişkisine bakılmıştır. Yöntem Araştırma tarama yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Veriler, araştırma da veri kaynağı olarak belirlenen ders kitaplarının içerik analizi yapılarak toplanmıştır. Bulgular Ortaokul Sosyal Bilgiler ders kitapları içeriğinde doğal afet kavramının tanımı yapılmıştır. Doğal afetlerden, deprem, sel, heyelan, erozyon, çığ ve orman yangını, tsunami, kuraklık, fırtına, bulaşıcı hastalıklar doğal afet ismi olarak ders kitaplarında yer almıştır. Bunlardan bazılarına ilişkin tanımlamalar yapılmıştır(deprem, sel, heyelan vb.). Bazıları ise tanımlanmamıştır ve süreçleri de açıklanmamıştır (tsunami, kuraklık,vb.). Sosyal Bilgiler ders kitaplarında afetler konusu daha yoğun olarak 5. Sınıfta daha yoğun olarak işlenmiştir. Ortaokul Fen Bilimleri ders kitaplarında afet kavramının tanımı yapılmamıştır. Afetlerden fırtına, dolu, deprem, sis, kırağı, erozyon, küresel iklim değişikliği, hava kirliliği, toprak kirliliği ve su kirliliği afet ismi olarak ders kitaplarında yer almıştır. Bunlardan bazılarına ilişkin tanımlamalar yapılmıştır. (fırtına, dolu, sis vb.) Bazıları ise tanımlanmamıştır ve süreçleri açıklanmamıştır(hava kirliliği, su kirliliği vb.). Fen Bilimleri ders kitaplarında afetler konusu 8. Sınıfta daha yoğun olarak işlenmiştir. Ortaokul Türkçe ders kitaplarında afet kavramının tanımı yapılmamıştır. Afetlerden, orman tahribatı, çevre kirliliği, hava kirliliği ve su kirliliği doğal afet ismi olarak ders kitaplarında yer almıştır. Yer alan kavramlarla ilgili hiçbir tanıma rastlanılmamıştır. Türkçe ders kitaplarında afetler konusu yoğun olarak işlenilmemiştir. Kavramlara metin içerisinde yer verilmiştir. Afet eğitimi olarak tanımlanabilecek içerik daha çok sosyal bilgiler ders kitaplarında yer almaktadır. Sosyal bilgiler 5. Sınıf ders kitabında afet eğitimi olarak tanımlanabilecek içerik 5. Sınıf ders kitabında afet öncesi, esnasında ve sonrasında yapılacaklara ilişkin açıklamalar yapılmıştır. Fakat bu açıklamalar sadece depremle ilgilidir. Diğer afetlere ilişkin eğitici içeriğin yetersiz olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri ORTAOKUL FEN BİLGİSİ DERSİ ÖĞRENCİLERİNİN AKADEMİK DUYGULARI VE FEN DERSİ ALGISININ İNCELENMESİ ÜZERİNE KARMA BİR ARAŞTIRMAÖzet: Yapılan çalışmalarda duygularının insan yaşamının odak noktası olduğu ve göz ardı edilemeyeceği görülmektedir (Goleman, 1995). Bu yüzden yaşamımızın her noktasında bizi etkileyen duygular okul ortamında da önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin fen bilimleri dersine yönelik olan akademik duygularını belirlemek ve akademik duyguların öğrencilerin fen bilimlerini öğrenmelerine olan etkisinin incelenmesidir. Araştırmanın örneklemini Muğla ili Menteşe ilçesinde bir ortaokulda 2017- 2018 eğitim öğretim yılı bahar döneminde eğitim gören 190 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır. Bu çalışmada var olan durumu ortaya koymak için açımlayıcı karma araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın nitel kısmını oluşturan yapılandırılmış görüşme formunun incelenmesinde ise içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın nicel sonuçları öğrencilerin olumlu duygular içinde en yüksek övünç, olumsuz duygular içinde ise umutsuzluk ve sıkılma duygusuna sahip olduğunu göstermektedir. Nitel çalışmanın sonuçlarında ise üst grubun fen öğrenmeyi bilgi sahibi olmak olarak tanımlarken alt grubun sayısal bir alan olduğu yönünde düşünceler mevcuttur. Üst grup öğrencilerin fen dersini kolay ve eğlenceli bulduğu alt grup öğrenciler ise konuyu ya da kavramı öğrendiklerinde feni sevebildiklerini söylemişlerdir. Her iki grubunda dersi daha çok laboratuvar ve deneyle işlemeyi sevdiği, not tutturulmasından hoşlanmadıkları da sonuçlar arasında yer almaktadır. Sonuçlardan da anlaşılacağı gibi fen dersine yönelik akademik duygu sonuçları görüşmeler ile açıklanabilmektedir. Sözlü bildiri ORTAOKUL MATEMATİK ÖĞRETMEN ADAYLARININ SCRATCH PROGRAMIYLA İLGİLİ YAŞADIKLARI DENEYİMLERÖzet: Bu çalışmanın amacı ortaokul matematik öğretmen adaylarının Scratch kodlama programını matematik eğitiminde kullanmaya yönelik görüşlerini incelemektir. Araştırmanın katılımcıları bir devlet üniversitesinde ilköğretim matematik öğretmenliği lisans programına kayıtlı olan ikisi erkek ve on üçü kız olan on beş öğretmen adayıdır. Katılımcı öğretmen adaylarına araştırmacılar tarafından seçmeli ders kapsamında on dört haftalık Scratch ile kodlama eğitimi verilmiştir. Bu ders sürecinde katılımcılar hem Scratch programını kullanmada deneyim kazanmışlar hem de matematiği öğretmeyi amaçlayan uygulamalar yaparak matematik eğitiminde Scratch kullanımıyla ilgili deneyim kazanmışlardır. Daha basit bir ifadeyle katılımcılar ortaokul matematik konularının öğretimini amaçlayan oyunlar tasarlamışlarıdır. Bu çalışma öğretmen adaylarının matematik eğitiminde Scratch kullanımıyla ilgili deneyimlerine odaklandığından dolayı bir olgubilim çalışmasıdır. Araştırmanın verileri öğretmen adaylarının Scratch ile ilgili görüşlerini ve deneyimlerini belirlemek amacıyla hazırlanan açık uçlu sorulardan oluşan bir test yardımıyla elde edilmiştir. Ayrıca öğretmen adayları ile bu testteki sorulara yönelik görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Testte yer alan sorular genel olarak matematik eğitiminde Scratch kullanmanın faydaları ve sınırlılıkları, Scratch kullanırken dikkat edilecek noktalar ve oyun tasarımında elde ettikleri deneyimler gibi hususlara odaklanmaktadır. Araştırmaya katılan öğretmen adayları matematik eğitiminde Scratch kullanmanın oldukça faydalı olduğunu ifade etmişlerdir. Örneğin, katılımcılar Scratch programının derse dikkat çekme, kavramları görselleştirme, konuyu basitleştirme ve öğrenmeyi kalıcı hale getirmede etkili olacağını ifade etmişlerdir. Fakat katılımcılar Scratch ile ders hazırlamanın öğretmenlerin çok vaktini alabileceğini ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri ORTAOKUL MATEMATİK ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KESİRLERİN ANLAMLARINA YÖNELİK ALAN BİLGİLERİNİN DİJİTAL ÖYKÜLERLE BELİRLENMESİÖzet: Kesirler konusu matematik eğitimine yer alan önemli konulardan biridir. Kesirlerin çeşitli anlamları bulunmaktadır. Bu anlamlar şöyledir; oran, işlemci, bölme, ölçme ve parça-bütündür. Kesirlerin anlamlarını bilme özellikle kesirlerle ilgili dört işlem yapmada büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Öğretmen adaylarının ileride öğretmen olduklarında etkili öğretim yapabilmeleri için, öğretimini yapacakları konulara yönelik konu alan bilgilerinin tam ve doğru olması gerekmektedir. Konu alan bilgisi konu alanına ilişkin kuram, ilke ve kavramları anlaşılabilir biçimde öğretebilmeyi gerektirmektedir. Özellikle öğretmen adaylarının konu alanı bilgilerini ortaya çıkarmanın çeşitli yolları bulunmaktadır. Bu yollardan biri de öğretmen adaylarına teknoloji temelli özgün materyaller hazırlanmalarına olanak veren dijital öyküleme yöntemidir. Dijital öyküler, görsel ve işitsel öğeleri içermekte olup, bireylerin özgün ve yaratıcı senaryolar oluşturmasına olanak sağlayan bilgisayar destekli bir materyaldir. Dijital öyküler hazırlanırken önce bir konu belirlenir, bu konuya uygun senaryo yazılır ve daha sonra bu senaryoya uygun görsel ve işitsel öğeler seçilir ve en son olarak da senaryo ve bu seçilen öğelerin eşleştirmesi bilgisayar ortamında yapılarak ortaya bilgisayar ortamında görsel ve işitsel öğelerle desteklenmiş öyküler çıkmaktadır. Dijital öyküleme yönteminin öğretmen adaylarının konu alanı bilgilerini incelemede etkili bir yöntem olduğu düşünüldüğünden, bu çalışmada ortaokul matematik öğretmenlerinin kesirlerin anlamlarına yönelik konu alan bilgileri dijital öykülerle ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Öğretmen adaylarına kesirlerin anlamlarına yönelik birer dijital öykü oluşturmaları istenmiştir. Bu dijital öykü oluşturma süreçlerinde neler yaşadıkları ise yazılı olarak alınmıştır. Araştırmaya toplam 64 matematik öğretmen adayı katılmış olup, öğretmen adaylarının hepsi özel öğretim yöntemleri I dersini almış ve özel öğretim yöntemleri II dersini ise almakta olan öğrencilerdir. Araştırmadan elde edilen bulgulara bakıldığında katılımcıların kesirlerin belli anlamlarına daha çok yer verdikleri görülmektedir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNDE BİTKİLERİN CANLI OLARAK ALGILANMA DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASIÖzet: Bu çalışmada ortaokul öğrencilerinde bitkilerin canlı olarak algılanmasında ortaya çıkan kavram yanılgıları araştırılmıştır. Fen eğitimi alanında yapılan çalışmalar öğrencilerin fikirlerinde bir takım inançlar ve sezgiler geliştirip bunlara inanmakta olduklarını yansıtmaktadır. Bu kavram yanılgıları Fen Bilimleri dersi için oldukça fazladır. Bu dersin konularında ki yanlış algılar öğrencileri istenmedik durumlara itebilmektedir. Canlılar aleminden bitkilerin işlevi tüm canlılığın devam etmesi ve enerji akışının sağlanması açısından çok önemlidir. İnsan yaşamı için en önemli unsurlar oksijen, su ve besin gibi temel ihtiyaçlardır. Bütün maddelerin yeryüzündeki dengesini sağlayan en önemli faktör de yine bitkilerdir: Yeryüzündeki ısı kontrolünün sağlanması, atmosferdeki gazların dengesinin korunması gibi sadece insanlar için değil bütün canlılar için büyük önem taşıyan bitkiler yaşamsal faaliyetlerin devam etmesi için de şarttır. Tüm bu etkenler göz önünde bulundurulduğunda bitkilerin canlı olarak görülmemesi Fen konularını gereği kadar anlamada sorunlara yol açmaktadır. Bu çalışmamız da Ortaokul öğrencilerinin, bitkilerin canlı olarak algılanmasında bir kavram yanılgısına sahip olup olmadıklarını tespit etmek ve bunun düzeyini ölçmek amacıyla uygulanmıştır. Araştırmamızı, İstanbul ili Bahçelievler ilçesinde Vali Recep Yazıcıoğlu Ortaokulunda bulunan 5. ve 6. sınıflarda öğrenim gören toplam 300 öğrenci oluşturmaktadır. İstanbul”un kozmopolit yapısı araştırmamızın amacına ulaşması açısından titizlikle seçilmiştir. Öğrencilere çalışmanın amacı hakkında hiçbir bilgi verilmemiştir. Araştırmanın başlangıcında öğrencilere Fen e karşı tutumanketi, ardından bitkilerin canlı olarak algılanmasında ortaya çıkan kavram yanılgısını belirlemek amacıyla 30 maddelik anket uygulanmıştır. Anket formunun İlk on maddesi Canlı, ikinci on maddesi Hayvan ve üçüncü on maddesi Bitki öznesiyle başlamakta ve şu şekilde devam etmektedir; erkek ve dişi üreme hücreleri olur, kendilerine benzeyen bireyler oluştururlar, genetik bozukluklar olabilir, farklı görevler yapan organları olur, solunum yapar, enerji kazanmak için besin tüketir, besin taşıyan dolaşım sıvısı olur, çevreden gelen etkilere tepki verir, mikroplardan etkilenerek hasta olabilirler, ihtiyaçlarını karşılamak için uygun alanlar seçerler. Anket formundan elde edilen veriler bilgisayar ortamında SPSS 22 paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Verilerin analizinde Cronbach Alfa tekniği sonuçları yorumlamak amacıyla kullanılmıştır. Anket formunda Likert tipi ölçek kullanılmıştır. Araştırma modelimiz nicel araştırma modeli olarak düzenlenmiştir. Analiz sonucunda canlı ve hayvan kavramının daha çok özdeşleştirildiği fakat bitkilerin diğer canlılar özellikle de hayvanlar kadar "canlı" olarak kabul edilmediği tespit edilmiştir. Öğretmenler, bu yanılgıları tespit etmek için uzmanlar tarafından geliştirilen güvenirliği hesaplanmış testleri sınıflarında uygulayabilirler, öğrencileriyle karşılıklı görüşmeler yoluyla açık uçlu sorular yönelterek düşüncelerini öğrenebilirler. Kavram yanılgılarını belirledikten sonra bu yanılgıları gidermeye yönelik değişik öğretim metotları uygulanabilmektedir. Geleneksel öğretim yöntemlerinden daha etkili olan kavramsal değişim metinleri ve kavram karikatürleri kullanılarak Fen Bilimleri dersinin Biyoloji konularında kavramlar arası doğru bağlantılar kurulabilir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNE EKOLOJİK AYAK İZİ KAVRAMI HAKKINDA FARKINDALIK VE OLUMLU TUTUM KAZANDIRMA; 5E ÖĞRETİM MODELİ ÖRNEĞİÖzet: Ulaşım, enerji tüketimi, barınma, beslenme, kişisel bakım v.b. gündelik hayatımızda rutin şekilde gerçekleştirdiğimiz faaliyetler doğayı olumsuz şekilde etkilemektedir. Ekolojik ayak izi kavramı, insanın doğa üzerinde yarattığı etkinin büyüklüğünü ifade etmektedir. Gündelik hayatta oluşturulan ekolojik ayak izinin büyüklüğü çeşitli materyallerle pratik şekilde hesaplanabilmektedir. Buradan hareketle araştırmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin ekolojik ayak izi kavramı ile ilgili farkındalık kazanmaları ve ekolojik ayak izini küçültmeye yönelik olumlu tutum edinmelerini sağlamaktır. Bu amaçla, 2015-2016 Eğitim-Öğretim döneminde Muğla-Seydikemer İlçesinde Arsa Ortaokulu 8. Sınıf öğrencileri üzerinde 5E öğrenme modeline göre ekolojik ayak izi ile ilgili etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veriler, ‘karbon ayak izi envanteri’ ve “çalışma yaprakları” ile toplanmıştır. Envanter bireylerin, “evsel elektrik enerjisi tüketimi”, “evsel ısı enerjisi tüketimi”, “gıda tüketimi”, “ulaşım”, “giyim” olmak beş farklı alandaki tüketim alışkanlıklarını içermektedir. Çalışma yapraklarında ise, öğrencilerin ekolojik ayak izlerini nasıl küçültebilecekleri ve buna ne oranda hazır olduklarıyla ilgili açık uçlu sorular yöneltilmiştir. Araştırmada veriler, geliştirilen kodlama anahtarına göre betimsel analiz teknikleriyle çözümlenmiş ve yorumlanmıştır. Araştırmanın, genç nesillerin çevre duyarlıklarının artması ve çevre dostu alışkanlıklara yönelmeleri üzerinde etkili olması beklenmektedir. Bu araştırma ile ekolojik ayak izi farkındalığı belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma sonucunda, uygulamaya katılan öğrencilerin insanın doğa üzerinde yarattığı ekolojik ayak izinin farkına vardıkları ve bireysel ekolojik ayak izlerini küçültme yönünde olumlu tutum kazandıkları belirlenmiştir. Ancak bir konunun farkında olmak, o konu hakkında uygun davranışlar gösterildiği anlamını taşımamaktadır. Bu nedenle ekolojik ayak izi azaltma konusunda davranış ölçen bir ölçme aracı geliştirilmelidir. Öğrencilerin ekolojik ayak izlerini küçültmeye yönelik olarak proje hazırlamaları, böylelikle çevre sorunlarına yönelik çözümler bulmaya teşvikleri sağlanmalıdır. Yalnızca öğrenciler değil, tüm kamuoyu bu konuda bilinçlendirilmelidir. İnsanların ihtiyaçlarını karşılayacak tek bir dünya olduğuna göre ekolojik ayak izi azaltmak tüm insanların görevidir. Ülkemizde ekolojik ayak izi konusunda gerekli önlemler alınmazsa ekolojik darboğaza girilerek diğer ülkelere bağımlılığı artıracaktır. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN AHLAKİ GELİŞİM DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ (AHLAKİ MUHAKEME YÖNTEMİ)Özet: Bir öğretim programını oluşturan temel unsurlardan biri de değerlerdir. Değer, toplumun geneli tarafından kabul görmüş ahlaki yasalardır. Değerler okullarda farklı şekillerde öğretilebilmektedir. Bu nedenle değer öğretiminde farklı yaklaşımlar kullanılmaktadır. Bu yaklaşımlar sosyal bilgiler öğretim programında Değer açıklama, Ahlaki Muhakeme, Değer Analizi ve Gözlem Yoluyla Değer Analizi şeklinde sıralanmaktadır. Ahlaki muhakeme yaklaşımı Kohlberg tarafından geliştirilmiştir. Bu yaklaşımda amaç, öğrencilerin değerlerine rehberlik edecek bazı öğeler geliştirmelerine temel oluşturmaktır. Kohlberg ahlaki gelişimi üç dönem ve altı düzey olarak tanımlamaktadır. Bunlar gelenek öncesi dönem, geleneksel dönem ve gelenek ötesi dönem olarak belirtilmektedir. Gelenek öncesi dönemde genel olarak ceza ve itaat eğilimi mevcutken, geleneksel dönemde kanunlara uyma, gelenek ötesi dönemde ise evrensel ahlak ilkelerine uyma görülmektedir. Bu araştırmada, ortaokul öğrencilerinin ahlaki gelişim düzeylerinin saptanması amaçlanmaktadır. Araştırma, Elazığ il merkezinde bulunan bir ortaokulun 6. ve 7. Sınıf öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Öğrencilerin 27’si 7. sınıf öğrencisi, 28’i ise 6. Sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden, araştırmanın doğasına uygun olarak durum analizi deseni kullanılmıştır. Buna dayanarak araştırmada Kohlberg’den uyarlanan ahlaki ikilem içeren bir hikaye öğrencilere sunulmuştur. Hikayenin sonunda öğrencilerin verdiği cevaplar içerik analizi yapılarak betimlenmiştir. Yapılan analiz sonucunda 6. Sınıf öğrencilerinin % 68’inin Gelenek öncesi düzeyde olduğu; 7. Sınıf öğrencilerinin ise % 67’sinin geleneksel düzeyde olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ALGILADIKLARI EVRENSEL DEĞERLERİN BİR YORDAYICISI OLARAK OKUL İKLİMİÖzet: Bu araştırmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin okul ikimi algılarının evrensel değerleri yordama düzeyini belirlemektir. Okuldaki örgütsel iklim öğrenciyi doğrudan etkileyen ve onun davranışlarına yön veren önemli faktörlerden biridir (Akman, 2010). Okullardan beklenen temel işlevlerden biri, etkili bir öğrenme gerçekleştirilmesidir. Bunun için de öncelikle okulda olumlu bir öğrenme ve okul ikliminin oluşturulması gerekir (Şişman ve Turan, 2004). Olumlu bir okul ikliminde akademik gelişime ve öğrenmeye önem verilir; öğrenciler ve öğretmenler arasında olumlu ilişkiler vardır; okul toplumunun tüm üyeleri birbirine saygı duyar; adil ve tutarlı bir disiplin politikası izlenir; aile desteği ve katılımı önemsenir. Bu nedenle, öğrencilerin okula bağlılık göstermesi, okul iklimi ve okuldan memnuniyet ile ilişkilidir (Özdemir vd. 2010). Okul, değerler üzerine inşa edilmiş bir yaşam ve öğrenme alanıdır. Her bireyin ve toplumun olduğu gibi her okulun da kendine özgü değerleri vardır veya her okul zamanla bu değerleri oluşturur. Bireyler kendisine ve çevresine ait değerlerle örülü bir yaşama alanına sahiptir (Turan ve Aktan, 2008). Bu kapsamda okulların önemli görevi, kültür aktarımında okul programında açık olarak belirtilen veya belirtilmeyen değerleri öğretmek, öğrencileri belirlenen kurallar doğrultusunda disipline etmek, ahlaki gelişimine katkıda bulunmak, karakterini ve benlik algısını olumlu yönde etkilemektir (Akbaş, 2007; Çubukçu, 2012). Okul iklimi okul üyelerinin okulun genel çalışma çevresiyle ilgili algılamalarını, üyelerin kişiliklerini ve bunu etkileyen örgütsel liderliği kapsayan oldukça geniş bir terimdir. Bir okulu diğerlerinden ayıran ve okulun her bir üyesinin davranışları üzerinde etkili olan okul-içi özellikler okulun iklimini oluşturmaktadır (Hoy & Miskel, 2010). Toplumsal kültürü oluşturan inançlar, fikirler ve normlar sisteminin her biri, birer değer olarak nitelendirilmektedir (Tural, 1992). Ortak değerler, sosyal dayanışmayı yaratan ve sürekli kılan en önemli faktörlerdendir (Fichter, 1994). Temelde sosyal değerler, tüm insanları ilgilendirmesi bakımından evrenseldir. İnsan, son derece gelişmiş bir canlı olmakla birlikte onu asıl önemli yapan özellik ortaya koyduğu değerler bütünüdür (Bolat, 2013). Değer, insanı diğer canlılardan ayıran temel özellikleri içinde barındıran ve insanların davranışlarına yön veren inançlar bütünü olarak tanımlanabilir (Ulusoy ve Dilmaç, 2012). Bu bağlamda değerlerin nesilden nesile aktarılması her toplum için oldukça önemlidir. Sonuç olarak özellikle okul iklimi ile ilgili olarak yapılan araştırmalar incelendiğinde (Evans ve Günbayı, 2007; Özdemir, Sezgin, Şirin, Karip ve Erkan, 2010; Plucker, 1998; Turan, 2002) çok fazla sayıda ve farklı değişkenler ile arasındaki ilişkinin çalışıldığı görülmektedir. Okul iklimiyle öğrencilerin sahip oldukları değerler arasındaki ilişkinin incelendiği araştırmaların ise oldukça sınırlı olduğu görülmektedir (Bektaş, Nalçacı ve Karadağ, 2014). Bu düşünce ve açıklamalardan hareketle, bu araştırmada öğrencilerin okul iklimi algılarının sahip oldukları evrensel değerleri ne düzeyde yordadığının incelenmesi amaçlanmıştır. Nicel araştırma yöntemi ve ilişkisel tarama modelinde tasarlanan mevcut araştırmaya Karabük’te bulunan orta okullarda öğrenim gören öğrenciler katılacaktır. Araştırmada veriler Okul İklimi Ölçeği (Çalık & Kurt, 2010) ve Evrensel Değerler Ölçeği (Demir ve Koç, 2009) kullanılarak elde edilecektir. Araştırma verilerinin analizinde değişkenler arasındaki ilişkinin belirlenmesi için Pearson Çarpım Momentler Korelâsyon hesaplanacak ve öğrencilerin okul iklimi algılarının evrelsel değerleri ne düzeyde yordadığını belirlemek için de Çoklu Doğrusal Regresyon analizi yapılacaktır. Araştırma sonucu ortaya konan sonuçlar ilgili alan yazınla ilişkili bir biçimde tartışılacaktır. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ALGILANAN ÖZ-DÜZENLEMELERİ VE AKADEMİK ÖZ-YETERLİKLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Baker’in; “Bilmiyorsun, bilmediğini de bilmiyorsun ve bilmediğini bilmeyi de istemiyorsun.” sözü öğrenmeyle ilişkilidir. Zaman ilerledikçe, öğrenmelerin, düzenleme ve değişikliğe ihtiyaç duyduğu bilinmektedir. Canlının içinde bulunduğu çağa uyum sağlayıp, hedeflerine ulaşabilmesi için kendi öğrenmeleri üzerinde değişim yapması ve kendi becerilerinin farkında olması gereklidir. Öz düzenleme, bireyin kendi öğrenme hedeflerini belirlediği, üst biliş, isteklendirme açısından aktif ve yapıcı bir süreç olarak tanımlanmaktadır (Arslan ve Gelişli, 2015). Bireylerin motivasyonlarını arttırmaya yönelik stratejileri, duygularını ve çevreyi kontrol etmeye yönelik stratejileri aktif bir şekilde kullanmaları sonucunda başarılı bir öz düzenleme sürecini gerçekleştirecekleri düşünülebilir (Yıldızlı, 2015). Öğrenme ihtiyaçlarını, ders içindeki hedeflerini belirleyip, belirlediği hedef doğrultusunda ilerleyen öğrencinin öz-yeterlik algısında değişiklik olabilecektir. Akademik öz-yeterlik, bireyin verilen bir akademik görevi belirlenmiş olan bir başarı seviyesinde yapabileceği konusundaki algısıdır (Ekici,2012). Buradan hareketle bu çalışmada, ortaokul öğrencilerinin algılanan öz-düzenlemeleri ve akademik öz-yeterlik algılarının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma tarama modelinde betimsel bir araştırma olarak desenlenmiştir. Çalışmaya toplam 801 ortaokul öğrencisi katılmıştır. Veri toplama aracı olarak Arslan ve Gelişli (2015) tarafından geliştirilen “Algılanan Öz-düzenleme Ölçeği”, Öncü (2012) tarafından Türkçe uyarlaması yapılan “Akademik Öz-yeterlik Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen bulgular katılımcıların, cinsiyet, öğrenim gördükleri sınıf düzeyi, anne- baba tutumuna göre değerlendirilmiştir. Veriler SPSS 21.0 paket programı ile analiz edilmiş ve verilerin analizinde hangi istatistiksel testlerin yapılacağına karar vermek amacı ile verilerin normal dağılım gösterip göstermediği incelenmiştir. İki ölçek arasında ilişki olup olmadığı belirlemek için Pearson korelasyon analizi uygulanmıştır. Cinsiyet, sınıf düzeyi ve anne- baba tutumunun değişken olarak ele alındığı araştırmadan elde edilen bulgular doğrultusunda ortaokul öğrencilerinin algılanan öz-düzenleme düzeyleri ve akademik öz-yeterlikleri konularında öneriler getirilecektir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ATIK NESNELERE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Tüketim kültürünün, 21. yy da giderek daha da yaygınlaştığı görülmektedir. Bilinçsizce ve gereğinden fazla tüketim hem doğal ortama hem de içinde yaşayan canlılara zarar vermektedir. Bu konuya yönelik her ülkede farklı çalışmalar yapılmakta ve önlemler alınmaktadır. Bu çalışmalardan biri ise atık nesnelere yönelik olandır. Atık nesneleri kullanarak ihtiyaç duyulan kaynakları, geri dönüşüm yoluyla karşılamak ve atıkların kullanımıyla var olan problemlere dikkat çekmek mümkündür. Hayatımızın neredeyse her alanında yer alan atıklar daha bilinçli tüketim, doğanın korunması ve geri dönüşüm gibi düşüncelerin toplumda yer bulmasında yani toplumun bilinçlendirilmesinde bir araç olarak kullanılır. Bu bilinçlendirme çalışmalarının en önemli basamağı ise hiç kuşkusuz eğitim yoluyla olanıdır. Bu yüzden, eğitim kurumlarında farklı derslerde atık nesnelerin kullanıldığı programlar hazırlanmakta ve bunlar uygulanmaktadır. Bu programların hazırlanmasında ve uygulanmasında atık nesnelerle ilgili görüşlerin biliniyor olması, bu konuda verilecek eğitimin şekillenmesi bakımından önemlidir. Bu çalışmanın amacı ortaokul öğrencilerinin atık nesnelere kullanımına yönelik tutumlarını ölçmektir. Ölçme aracı olarak Atık Nesnelere Yönelik Görüş Ölçeği (Sağlam, Yurdabakan, 2016) kullanılmıştır. 24 sorudan oluşan bu ölçek, beşli likert tipi bir ölçektir. Çalışma İzmir ili Buca ilçesinde bulunan İsmail Şekip Uyal Ortaokulu’nda 5. 6. 7. 8. sınıfta öğrenim gören öğrenciler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunu 242 (%51) kadın, 229 (%49) erkek olmak üzere toplamda 471 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır. Analizler SPSS 24 paket programı kullanılarak yapılmış, aritmetik ortalama, standart sapma gibi betimsel istatistikler hesaplanmış, ele alınan değişkenlere göre veriler t testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılarak analiz edilmiştir. Öğrencilerinin atık nesnelere yönelik tutumlarının, sınıf ve cinsiyete göre farklılaşıp farklılaşmadığına bakılmıştır. Bu çalışmanın sonucuna göre ortaokul öğrencilerinin atık nesnelere yönelik görüşlerinin cinsiyetlere göre anlamlı bir farklılık gösterdiği ve sınıflara göre ise ölçeğin yarar alt boyutunda anlamlı bir farklılık gösterdiği görülmüştür. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ATIK NESNELERE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ: İZMİR İLİ ÖRNEĞİÖzet: Tüketim kültürünün, 21. yy da giderek daha da yaygınlaştığı görülmektedir. Bilinçsizce ve gereğinden fazla tüketim hem doğal ortama hem de içinde yaşayan canlılara zarar vermektedir. Bu konuya yönelik her ülkede farklı çalışmalar yapılmakta ve önlemler alınmaktadır. Bu çalışmalardan biri ise atık nesnelere yönelik olandır. Atık nesneleri kullanarak ihtiyaç duyulan kaynakları, geri dönüşüm yoluyla karşılamak ve atıkların kullanımıyla var olan problemlere dikkat çekmek mümkündür. Hayatımızın neredeyse her alanında yer almaya başlayan atıklar, daha bilinçli tüketim, doğanın korunması ve geri dönüşüm gibi düşüncelerin toplumda yer bulmasında yani toplumun bilinçlendirilmesinde bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu bilinçlendirme çalışmalarının en önemli basamaklarından biri hiç kuşkusuz eğitim yoluyla olanıdır. Farklı kademelerdeki eğitim kurumlarında, atık nesnelerin dahil edildiği programlar hazırlanmakta ve uygulanmaktadır. Bu programların hazırlanmasında ve uygulanmasında, atık nesnelerle ilgili görüşlerin biliniyor olmasının önemli bir durum arz ettiği düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı ortaokul öğrencilerinin atık nesnelerin kullanımına yönelik görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Ölçme aracı olarak Atık Nesnelere Yönelik Görüş Ölçeği (Sağlam, Yurdabakan, 2016) kullanılmıştır. 24 soru ve üç alt boyuttan oluşan bu ölçek, beşli likert tipi bir ölçektir. Alfa güvenilirlik katsayısı alt boyutlar için 0.75 ile 0.82 arasında değişmektedir. Çalışma, 2016 yılında, İzmir ilinde bulunan bir ortaokulda öğrenim gören 5. 6. 7. 8. sınıf öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunu 242 (%51) kadın, 229 (%49) erkek olmak üzere toplamda 471 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır. Analizler SPSS 24 paket programı kullanılarak yapılmıştır. Aritmetik ortalama, standart sapma gibi betimsel istatistikler hesaplanmıştır. Ele alınan değişkenlere göre veriler t testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmanın bulgularına göre, ortaokul öğrencilerinin atık nesnelere yönelik görüşlerinin cinsiyetlere göre anlamlı bir farklılık gösterdiği ve sınıflara göre ise ölçeğin sadece yarar alt boyutunda anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ATIK NESNELERİN GÖRSEL SANATLAR DERSİNDE KULLANIMINA YÖNELİK TUTUMLARIÖzet: Atık nesnelerin sanat alanında kullanılması, bu nesnelerin görsel sanatlar dersinde yer almasında önemli rol oynamıştır. Görsel sanatlar dersi atık nesnelere yönelik farkındalığı sanat yoluyla kazandırmayı hedefler. Düşüncede kötü, kullanılmaz işlevini kaybetmiş, olan atıkların sanat nesnesine yani estetik objelere dönüşmesi onlarla ilgili olumlu tutum oluşturulması bakımından önemlidir. Atık nesneler ile yapılan iki boyutlu ve üç boyutlu çalışmalar, geri dönüşüm algısını ve doğa bilincini arttırma ile çevreci bir etki yaratırken, oluşturulan estetik nesneler ile yaratıcılık özelliğinin geliştiği bilinmektedir. Atık nesnelerin bu çok yönlü etkisi düşünüldüğünde, öğrencilerin atık nesnelerin görsel sanatlar dersinde kullanımına yönelik tutumlarının incelenmesi önemli bir hal alır. Mevcut durumun tespit edilmesi hem eğitimciler hem de eğitim ve öğretim programlarının yapılmasında görev alan kişilere, atık nesnelerin sanat eğitiminde kullanılması ile ilgili programların oluşturulması ve bunların yürütülmesinde izlenecek yolun ne olacağı konusunda yardımcı olacaktır. Bu çalışmanın amacı ortaokul öğrencilerinin atık nesnelerin görsel sanatlar dersinde kullanımına yönelik tutumlarını ölçmektir. Ölçme aracı olarak Atık Nesnelerin Görsel Sanatlar Dersinde Kullanımına Yönelik Tutum Ölçeği (Sağlam, Yurdabakan, 2016) kullanılmıştır. 20 sorudan oluşan bu ölçek beşli likert tipi ölçektir. Çalışma İzmir ili Buca ilçesinde bulunan bir ortaokulda 5. 6. 7. 8. sınıfta öğrenim gören öğrenciler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunu 240 (%51) kadın, 227 (%49) erkek olmak üzere toplamda 467 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada nicel veri toplama ve analiz yöntemleri kullanılmıştır. Analizler SPSS paket programı kullanılarak yapılmıştır. Aritmetik ortalama, standart sapma gibi betimsel istatistikler hesaplanmıştır. Ele alınan değişkenlere göre veriler t testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre ortaokul öğrencilerinin atık nesnelerin görsel sanatlar dersinde kullanımına yönelik görüşlerinin cinsiyetlere göre anlamlı bir farklılık gösterdiği; sınıflara göre ise anlamlı bir farklılık göstermediği bulunmuştur Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BİLGİ-İŞLEMSEL DÜŞÜNME BECERİLERİ, PROBLEM ÇÖZMEYE YÖNELİK YANSITICI DÜŞÜNME BECERİLERİ VE AKADEMİK BAŞARILARININ İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın temel amacı ortaokul öğrencilerinin bilgi-işlemsel düşünme becerileri, problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerileri ve akademik başarılarının ilişkisini incelemektir. Bu kapsamda araştırmada yer alan bilgi-işlemsel düşünme değişkeninin öğrencilerin problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme ve akademik başarı gibi değişkenleri yordadığı düşünülmektedir. Araştırma tarama modeline göre tasarlanmıştır. Örneklem grubumuz 142 kız 146 erkek olmak üzere toplamda 288 ortaokul öğrencisinden oluşmaktadır. Bu araştırmada ortaokul öğrencilerinin seçilmesinin temel nedenlerinden biri, 21. yüzyıl düşünme becerileri arasında yer alan dijital bilgi okuryazarlığının bu yaş grubu öğrencileri için önemli olmasıdır. Bu çalışma Muğla ilindeki 2 devlet okulunda gerçekleştirilecektir. Araştırma kapsamında gerekli yasal izinler alınacaktır. Bu çalışma kapsamında öğrencilerin bilgi-işlemsel düşünme beceri düzeylerini ölçmek amacıyla, Korkmaz, Çakır ve Özden (2015) tarafından ortaokul düzeyine uyarlanan Bilgisayarca Düşünme Becerileri Düzeyi (BDBD) ölçeği, öğrencilerin problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme beceri düzeylerini ölçmek amacıyla, Kızılkaya ve Aşkar (2009) tarafından geliştirilen Problem Çözmeye Yönelik Yansıtıcı Düşünme Becerileri Ölçeği ve öğrencilerin akademik başarı puanları için karne notlarından yararlanılacaktır. Verilerin toplanması sırasında etik ilkeler göz önüne alınarak gerekli hassasiyetler gösterilecektir. Elde edilecek veriler araştırmacılar tarafından elektronik ortama kaydedilecektir. Daha sonra veriler SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) paket programına aktarılarak değişkenler arasındaki ilişkinin tespit edilmesi amacıyla ilgili analizler yapılacaktır. Verilerin yorumlanmasında öğrencilerin bilgi-işlemsel düşünme becerileri, problem çözmeye yönelik yansıtıcı düşünme becerileri ve akademik başarıları gibi araştırmanın temelini oluşturan değişken dikkate alınarak istatistiki yorumlar yapılacaktır. Daha sonra elde edilen bulgular ışığında mevcut literatür ile tartışılarak öğrencilerin bilgi, beceri ve yetkinliklerinin arttırılmasına yönelik tespit edilen önerilerde bulunulacaktır. Bu çalışmanın ülkemizde kullanılan öğretim programlarının bilgi-işlemsel düşünme becerileri açısından kullanılabilmesi açısından önemli bulgular ortaya koyacağı düşünülmektedir. Ayrıca mevcut literatür incelendiğinde ülkemizde bu tarz çalışmaların az olduğu görülmektedir. Bu bakımdan araştırma önemli görülmektedir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BİLGİSAYAR OYUN BAĞIMLILIĞI VE GELENEKSEL OYUN OYNAMA ALIŞKANLIKLARIÖzet: Teknolojinin gelişimi çocuktan yaşlıya tüm bireylerin yaşamını değiştirmiştir. Çocukların değişim geçiren yaşam ögelerinden biri de oyun alışkanlıklarıdır. Çünkü teknoloji, çocukların oynadıkları oyun ve oyuncakları, şekil, ortam, kullanılan araçlar ve oynanılan kişi sayısı bakımından değişikliğe uğratmıştır. Günümüzde çocuklar özellikle ipad, cep telefonu ve bilgisayar gibi teknolojik ürünleri kullanarak, sanal ortamlarda, sanal kişilerle eğlenmek, dinlenmek ve içinde bulunulan durumdan uzaklaşmak amacıyla oyun oynamaktadırlar. Bu duruma ebeveynlerin katkısı da yadsınamaz. Çünkü artık ebeveynler, çocuklarını daha sessiz, sorun çıkarmadan durmaları için UNESCO (2006) tarafından elektronik büyükanne olarak da adlandırılan bu teknolojik ürünlerle baş başa bırakmaktadır. Çocuklar ise bu teknolojik ürünlerindeki oyunlarla ilk karşılaştıklarında adeta hipnoz olmakta daha sonra da daha fazla vakit geçirmekte ve daha sonrasında adeta bir sigara, alkol veya uyuşturucu bağımlısı gibi bu ürünlerden uzak kalamamaktadır. Böylece çocukların oyun çağları teknoloji ekranları ile ödevler arasında geçip gitmektedir. Hâlbuki oyun, çocuğun hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü oyun çocuğun yeteneklerinin ve kişiliğinin gelişmesine katkıda bulunarak onu geleceğe hazırlar. Oyun, çocuğun kendini farklı durumlara uyarlamasına katkı sağlayarak çocuğa yaşam deneyimi kazandırır. Dünyanın her yerinde çocuklar oyun oynamakta ve bazı oyunlar nesilden nesile aktarılmaktadır. Ancak yapılan araştırmalar (Başal, 2007; Esen, 2008) göstermektedir ki dünyada olduğu gibi ülkemizde de kültürümüz yansıtan bu geleneksel çocuk oyunları unutulmaya yüz tutmaktadır. Literatürde (Cesarone, 1994; Horzum, 2011) bilgisayar oyunu oynamanın bilgisayar okuryazarlığı becerisi edinme, el göz koordinasyonu sağlama gibi yararları bulunmaktadır. Fakat bağımlılık durumunda sosyal çevre ile iletişim problemi, agresif davranışlar, öğrenme bozuklukları, akademik başarının azalması, hiperaktivite, sağlık problemleri gibi çok önemli zararları da bulunmaktadır (Toker, Baturay, 2016). Yani bağımlılık hem davranışları hem de beyni etkileyen bir rahatsızlıktır. Ancak bağımlılık birden bire değil belirli bir sürecin sonunda oluşur. Bu nedenle erken önlem almak son derece önemlidir. Bu çalışmada var olan durumu ortaya koymak amacıyla ortaokul öğrencilerinin bilgisayar oyun bağımlılıkları ve geleneksel oyun oynama (saklambaç, körebe, birdirbir, sek sek, çelik çomak, mendil kapmaca, istop vb.) alışkanlıkları araştırılmıştır. Yapılan araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Elazığ il merkezindeki bir devlet ortaokulunda bulunan 101 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmaya 60 erkek, 41 kız öğrenci katılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Horzum, Ayas ve Balta (2008) tarafından geliştirilen ve 21 maddeden oluşan çocuklar için bilgisayar oyun bağımlılığı ölçeği kullanılmıştır. Ölçeğin 21 maddesinin toplam varyansın %45’ini açıkladığı ve güvenirlik katsayısının 0,85 olduğu bulunmuştur. Ayrıca öğrencilere geleneksel oyun oynayıp oynamadıkları, ne kadar sıklıkta geleneksel oyun oynadıkları ve hangi geleneksel oyunları nerede oynadıkları da sorulmuştur. Verilerin analizinde frekans, yüzde, ortalama gibi betimsel ve t-testi, anova gibi ilişkisel analizler yapılmıştır. Araştırma sonucunda cinsiyet ile oyun bağımlılığı arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Yani erkek öğrenciler kız öğrencilere göre daha fazla oyun bağımlısıdır. Genel olarak çocukların çok fazla geleneksel oyunları oynamadığı bununla birlikte kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha fazla geleneksel oyunları oynadığı ve çoğunlukla kapalı ve sanal ortamlarda oynadıkları belirlenmiştir. Araştırma sonunda ebeveynlere kültürel mirasımızı korumak ve nesilden nesile aktarmak için çocuklarını daha fazla geleneksel oyun oynamaya teşvik etmeleri önerilmektedir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BİLGİSAYAR OYUN BAĞIMLILIK DÜZEYLERİ İLE İLETİŞİM BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Bu araştırmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin bilgisayar oyun bağımlılık düzeyleri ile iletişim becerileri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Araştırmanın örneklemini Denizli merkez ortaokullarında 5, 6 ve 7. sınıfta öğrenim gören 678 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma verilerini toplamak için Çocuklar İçin Bilgisayar Oyun Bağımlılığı Ölçeği (Horzum, Ayas ve Balta 2008), İletişim Becerileri Değerlendirme Ölçeği (İBDÖ) ve Sosyo-Ekonomik Düzey Ölçeği (SEDÖ; Bacanlı, 1997) kullanılmıştır. Araştırma, var olan durumu tespit etmeye yönelik olduğundan ‘tarama’ modellerinden “ilişkisel tarama modeli”ndedir. Verilerin analizinde ortalama, Kruskal Wallis, Mann-Whitney U testi, korelasyon analizi kullanılmıştır. Araştırmada; araştırmaya katılan ortaokul öğrencilerinin %16’sının risksiz, %67’sinin riskli, %17’sinin de bağımlı düzeyde oyun bağımlısı oldukları bulunmuştur. Ortaokul öğrencilerinin cinsiyet, SED değişkenine göre oyun bağımlılık toplam puanı arasında anlamlı fark bulunmuş, yaş, sınıf, bilgisayara ve internet bağlantısına sahip olup olmama değişkenlerine göre anlamlı fark bulunamamıştır. Ortaokul öğrencilerinin bilgisayar oyun bağımlılık toplam puanı ve oyunu bırakamama, oyunu hayatla ilişkilendirme, oyundan dolayı görevi aksatma ve oyunu başka etkinliklere tercih etme alt boyutlarında; erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre ortalama puanlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur. Ortaokul öğrencilerinin SED’e göre bilgisayar oyun bağımlılığı düzeyleri, oyunu hayatla ilişkilendirme, oyundan dolayı görevi aksatma, oyunu başka etkinliklere tercih alt boyutlarındaki puanları arasında anlamlı bir fark bulunmuştur. Düşük ve orta SED’dengelen öğrencilerin yüksek SED’deki öğrencilere göre bilgisayar oyun bağımlılık düzeyleri daha yüksektir. Ortaokul öğrencilerinin yaş, sınıf ve internet bağlantısına sahip olup olmama değişkenlerine göre bilgisayar oyun bağımlılık düzeyi ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Ortaokul öğrencilerinin cinsiyet,yaş, sınıf ve SED değişkenine göre iletişim beceri düzeyleri arasında anlamlı fark bulunmuştur. Araştırmada kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha yüksek iletişim becerisine sahip oldukları görülmektedir. Yaş değişkenine göre 11 yaşındaki öğrenciler 13 yaşındaki öğrencilerden, 12 yaşındaki öğrenciler 13 yaşındaki öğrencilerden iletişim beceri düzeyleri daha yüksektir.Sınıf düzeyine göre, 5. sınıf öğrencileri 7. sınıf öğrencilerinden, 6. sınıf öğrencileri 7. sınıf öğrencilerinden daha yüksek iletişim becerisi puanına sahiptir. Ortaokul öğrencilerinin düşük SED’de olan öğrenciler ile orta SED’de olan öğrencilerde orta SED lehine; düşük SED’de olan öğrenciler ile yüksek SED’de olan öğrencilerde yüksek SED’de olan öğrenciler lehine, orta SED’de olan öğrenciler ile yüksek SED’de olan öğrenciler arasında yüksek SED’de olan öğrenciler lehine anlamlı farklılık belirlenmiştir. Bilgisayar oyun bağımlılık düzeyi ile iletişim becerileri arasında negatif yönlü ve düşük düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur. Aynı ilişki oyun bağımlılık düzeyinin alt boyutlarından olan Oyundan Dolayı Görevi Aksatma, Oyunu Başka Etkinliklere Tercih Etme alt boyutlarında da gözlenmektedir. Oyunu Bırakamama, Oyunu Hayatla İlişkilendirme alt boyutları ile iletişim becerisi arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Araştırma sonucunda ortaokul öğrencileri bilgisayar oyunu bağımlılık düzeyi açısından riskli grupta yer aldığı görülmüştür. Bilgisayar oyun bağımlılığı ile sosyoekonomik düzey (SED) ve cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık olduğu; yaş, sınıf düzeyi, bilgisayarı olma ve internet bağlantısına sahip olma bakımından anlamlı bir farklılık olmadığı bulunmuştur. Ortaokul öğrencilerinin iletişim beceri düzeylerinin ise yüksek olduğu; iletişim becerileri ile cinsiyet, yaş, sınıf düzeyi ve SED arasında anlamlı bir farklılık olduğu bulunmuştur. Bilgisayar oyun bağımlılığı ile iletişim becerileri arasındaki negatif yönlü ve düşük düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur. 1.Bu çalışma, Pamukkale Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından 2012EĞBE002 nolu Yüksek Lisans tez projesi olarak desteklenmiştir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ÇEVRE KAVRAMINA İLİŞKİN BİLİŞSEL YAPILARININ KELİME İLİŞKİLENDİRME TESTİ İLE BELİRLENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı ortaokulda öğrenim görmekte olan öğrencilerin çevre kavramına ve çevre ile ilişkili kavramlara yönelik bilişsel yapılarının belirlenmesidir. Yaşanılabilir bir çevre için çevre konusunda bilinçli bireylerin yetiştirilmesi önemli bir gerçektir. Bu nedenle çevre eğitiminin önemi ortaya çıkmaktadır. 3-8. sınıf fen bilimleri dersi öğretim programı incelendiğinde programın özel amaçları arasında Doğanın keşfedilmesi ve insan-çevre arasındaki ilişkinin anlaşılması sürecinde, bilimsel süreç becerileri ve bilimsel araştırma yaklaşımını benimseyip bu alanlarda karşılaşılan sorunlara çözüm üretmek; Birey, çevre ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşimi fark ettirmek; toplum, ekonomi ve doğal kaynaklara ilişkin sürdürülebilir kalkınma bilincini geliştirmek yer almaktadır. Bu çalışmada öğrencilerin çevre kavramına yönelik bilişsel yapılarının belirlenebilmesi ve farkındalık düzeylerinin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda Muğla ili Menteşe ilçesinde öğrenim görmekte olan 5, 6, 7, 8. sınıf öğrencilerinde rastgele örnekleme yoluyla seçilen 100 öğrenciye kelime ilişkilendirme testi uygulanmıştır. Kelime ilişkilendirme testinde çevre sorunu, temiz çevre, kirli çevre ve çevre bilinci anahtar kavramlarına yer verilmiştir. Testin uygulanmasında öğrencilerden 30 saniye içerisinde anahtar kavramların akıllarına getirdiği ilgili kavramları yazmaları istenmiştir. Verilerin analizi için kelime ilişkilendirme testinde anahtar kavramlara verilen cevap kelimeler ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Hangi anahtar kavrama hangi kelime veya kavramların kaç kez tekrarlandığını gösteren ayrıntılı frekans tablosu hazırlanmıştır. Bu frekans tablosundan yararlanılarak kavram ağı oluşturulmuştur. Kavram ağı oluşturma işleminde kesme noktası tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda ortaokul öğrencilerinin çevre kavramına yönelik bilişsel yapıları ortaya çıkarılmış ve çevre eğitimine yönelik önerilere yer verilmiştir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ÇEVRE KONULARIYLA İLE İLGİLİ ÇİZİMLERİNE YÖNELİK BİR İNCELEMEÖzet: Bu çalışmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin çevre konusunda çizdikleri resimlerle çevreye yönelik düşüncelerini belirlemektir. Bu amaçla, Bayburt İl merkezinde iki ortaokul seçilmiştir. Seçilen ortaokullardaki birinci sınıflardan 50, ikinci sınıflardan 50, üçüncü sınıflardan 50 ve dördüncü sınıflardan 50 olmak üzere toplam 200 öğrenci çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Çalışmada öğrencilerden, “Çevre kirliliği” ve “Çevreyi koruma” kavramlarıyla ilgili ayrı ayrı resimler çizmeleri istenmiştir. Öğrencilerle yapılan görüşmeler ile çizdikleri resimleri açıklamaları ve “Çevre kirliliği ne anlama gelir?”, “Çevre kirliliğinin insanların sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nelerdir?”, “İnsan faaliyetleri sonucunda gelecekte oluşabilecek çevre sorunları nelerdir?”, “Çevreyi korumak ve güzelleştirmek için neler yapmalıyız” gibi soruları cevaplamaları istenmiştir. Öğrencilerin çevre konuları ile ilgili çizimleri yarı yapılandırılmış görüşmelerle desteklenerek analiz edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda tüm sınıflardaki çizimlerde evsel atıklardan olan “çöp” kavramına en yaygın çevre kirliliği olarak yer verildiği görülmüştür. Bunun dışında, öğrencilerin çoğunlukla, hava kirliliğine yönelik çizimler yaptıkları belirlenmiştir. Ayrıca bu iki çevre kirliliği dışında daha az öğrencinin toprak kirliliğine ilişkin çizimler yaptığı tespit edilmiştir. Işık kirliliği, Görüntü kirliliği ve Gürültü kirliliği gibi çevre kirliliği çeşitlerine resimlerde hiç yer verilmemiştir. Öğrenciler çevreyi koruma kavramı hakkında çöplerin olmadığı, su kaynakları ve yeşil alanların olduğu çizimler yapmışlardır. Sonuç olarak, ortaokul öğrencilerinin çevre konuları hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları, çevre kirliliğini çoğunlukla çöplerle özdeşleştirdikleri ve çevreyi korumanın yeşil alanları arttırmakla sağlanacağını düşündükleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ÇEVRE OKURYAZARLIĞININ İNCELENMESİ: DAVRANIŞSAL BOYUTÖzet: Araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin çevre okuryazarlığı durumunu davranışsal boyut olarak ortaya koymaktır. Çalışma, Muğla ilinde iki ayrı ortaokulda 2018-2019 eğitim öğretim yılında öğrenim görmekte olan öğrenciler ( N: 111) üzerinde gerçekleştirilmiştir. Örneklem seçiminde seçkisiz olmayan örneklem yöntemlerinden uygun örneklem yöntemi kullanılmıştır. Veriler ilgili alan yazın ve uzman görüşü doğrultusunda araştırmacılar tarafından geliştirilen “Çevre Okuryazarlığı Ölçeği: Davranışsal Boyut” adlı ölçek ile toplanmıştır. Ölçek örnekleme ait demografik bilgilerden ve çevre okuryazarlığının davranışsal boyutuna karşılık gelen 18 adet üçlü likert tipi maddeden oluşmaktadır. Çalışma ilişkisel tarama modeli niteliğindedir. Veriler, SPSS ortamında girilmiş ve uygun istatistiksel teknikler ile analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda ortaokul öğrencilerinin çevre okuryazarlığının davranış boyutunun orta denilebilecek seviyede olduğu görülmüştür. Bunun yanında, üst sınıfta öğrenim görmekte olan öğrencilerin çevre okuryazarlığı davranışsal boyutunun alt sınıftakilere göre daha düşük düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Okul türünün ise çevre okuryazarlığı davranışsal boyutu üzerinde fark yaratmadığı anlaşılmıştır. Annenin ve babanın gelir durumu ile çevre okuryazarlığının davranışsal boyutu arasında ilişki bulunamamıştır. Ayrıca annenin eğitim durumu ile katılımcıların çevre okuryazarlığı davranışsal boyutu arasında bir ilişki bulunamamıştır. Öte yandan babası yüksek eğitimli katılımcıların çevre okuryazarlığı davranışsal boyut düzeyinin babası daha düşük eğitimli olanlara göre daha yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Araştırma sonuçları, çevre okuryazarlığının özellikle davranışsal olarak kazandırılması açısından yol gösterici niteliktedir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ÇİZDİKLERİ KARİKATÜRLERDE TOPLUMDA VAR OLAN SORUNLARÖzet: ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ÇİZDİKLERİ KARİKATÜRLERDE TOPLUMDA VAR OLAN SORUNLAR Özge TARHAN Nurgül KIZILAY ÖZET Sosyal bilgiler dersi bünyesinde tarih, coğrafya, vatandaşlık, arkeoloji gibi bilim alanlarını içeren, bireyin geçmişini, kültürünü, yaşadığı toplumu, toplumda var olan sorunları tanımasını ve çevresinde gerçekleşen olay ve durumlara karşı bakış açısını ve algısını ortaya koymayı amaçlayan disiplinler arası bir derstir. Sosyal bilgiler dersinin içeriğinde diğer bilim alanlarına ilaveten toplumsal sorunlar da mevcuttur. Bu nedenle sosyal bilgiler dersinin amaçlarından biri de öğrencilerin çevresinde var olan sosyal sorunları tespit etmesi ve bu sorunların çözümüne yönelik araştırma ve problem çözme becerilerine sahip olmasıdır. Sosyal bilgiler ile hedeflenen beceri ve değerlerin kazandırılması ve sosyal konu ve sorunların belirlenmesi çeşitli öğretim yaklaşımları, yöntem-teknik ve materyaller ile mümkündür. Sosyal bilgilerin amaçlarına ve yapılandırmacı yaklaşıma uygun olarak sınıfta kullanılabilecek etkili materyallerden birisi de karikatürlerdir. Karikatürler öğrencilerde düşünme becerilerini, kendini ifade edebilme becerilerini, araştırma ve problem çözme becerilerini geliştirme açısından etkili materyallerden biridir. Ayrıca karikatürlerin kullanıldığı öğrenme ortamlarında öğrencilerin sosyal etkileşimi ve aktif katılımı artmakta ve kavram yanılgılarının belirlenmesinde etkili olmaktadır. Sosyal sorunların tespitinde ve yaşanılan toplumun ve kültürün tanınmasında da katkısı olan karikatürlerin eğitimde ve özellikle de sosyal bilgiler dersinde kullanımı akademik başarı, tutum ve konu ile ilgili algı ve bakış açılarının belirlenmesi açısından da etkilidir. Karikatürler, öğrencide ilgiyi toplayacak özellikte olduğundan (Nichol, 1996, s.14) çizildikleri döneme ait sosyal ve politik yaşamla ilgili kuvvetli ipuçları verirler. (Heinzelmann, 2004, s.9). Ortaokul öğrencilerinin toplumsal sorunları ve bu sorunlara yönelik algı ve bakış açılarını öğrencilerin karikatür çizimleri üzerinden belirlemeyi amaçlayan bu çalışmanın problem cümlesi “Ortaokul 7. Sınıf öğrencilerinin toplumsal sorunlara ve çözümüne yönelik algısı çizdikleri karikatürlere nasıl yansımaktadır?” olmaktadır. Buna göre belirlenen problem cümlesi çerçevesinde ortaokul öğrencilerinin toplumsal sorunlara yönelik bakış açıları öğrencilerin çizdikleri karikatürler ile belirlenmektedir. Böylece, farklı illerde yaşayan öğrencilerin çevrelerindeki sorunların neler olduğu, bu sorunları nasıl algıladıkları, bu sorunlara ilişkin duygu ve düşünceleri ile öğretmenlerin karikatürden yararlanarak Sosyal Bilgiler öğretimini nasıl düzenleyeceğine ilişkin bilgiler elde edilebilecektir. Öğrencilerin toplumda var olan sorunlara ilişkin algılarını ortaya koymayı amaçlayan bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemeye başvurulacaktır. Aynı zamanda karikatürlerin incelenmesinde sanat temelli araştırma yaklaşımından yararlanılacaktır. Bu yaklaşım ile öğrencilerin çizimlerinden toplumsal sorun, olay ve durumlara ilişkin öğrenci algıları ve bakış açıları öğrencilerin çizimlerinin bilimsel açıdan analiz edilmesiyle ortaya konulmaya çalışılacaktır. Araştırmanın örneklemini Adıyaman’da 22 ve Denizli’de 23 olmak üzere toplam 45 ortaokul 7. Sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri öğrencilerin toplumsal sorunlar hakkında bakış açılarını ortaya koyan karikatürlerin yer aldığı çizim kâğıtlarından ve bu karikatürleri detaylı açıkladıkları açık uçlu soruların yer aldığı formlardan elde edilmektedir. Öğrencilerin toplumsal sorunlara yönelik algılarını belirlemek amacıyla kendi yaratıcılıklarını yansıtacakları ve üst düzey düşünme becerilerini ortaya koyacakları karikatürleri kendilerinin çizmeleri istenmiştir. Ardından öğrencilerin kişisel bilgileri ve çizdikleri karikatürde anlatmak istedikleri sorun hakkında sorular ile toplumsal soruna ilişkin olası çözüm önerilerinin sorulduğu yarı yapılandırılmış görüş formları uygulanmıştır. Çizilen karikatürlerden ve formda açıklanan bilgilerden elde edilen veriler analiz edilmiştir. Benzer toplumsal sorunlara ait karikatürler aynı temalar altında toplanmış ve tablolar haline getirilmiştir. Tablolara ilişkin açıklama ve yorumlara yer verilmiştir. Araştırmanın bulgularından elde edilecek sonuçların bölgesel farklılıklar da dikkate alınarak değerlendirilmesi ve sosyal bilgiler öğretimine olumlu yansıması temenni edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Toplumsal Sorunlar, Ortaokul, Karikatür, Sanat Temelli Araştırma. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DEMOKRASİ KAVRAMI İLE İLGİLİ ALGILARI: METAFORİK BİR ÇALIŞMAÖzet: Demokrasi kavramı, Yunanca “demos” halk ve “kratos” yönetmek sözcüklerinin birleştirilmesi ile ortaya çıkan bir kavramdır (Dahl, 2001). En yaygın bilinen demokrasi tanımları da halkın yönetimi ile ilgili içeriklere dayanmaktadır (Aktaş, 2015). Dolayısıyla demokrasi, kısaca halk iktidarı olarak tanımlanabilir (Ural, 1999; Türk Dil Kurumu, 2017). Demokrasi, bireylerin karakterlerinin biçimlenmesinde ve onlara temel ahlaki ilkeleri ve değerleri kazandırmada önem taşımaktadır. Demokrasi, demokrasiyi yaşatacak bireylerin varlığı ile toplumsal hayata yerleşip güçlenecektir (Hotaman, 2010). Demokrasinin toplumsal anlamda özümsenebilmesi için demokrasi anlayışını benimseyerek davranışa dönüştürmüş bireylere ihtiyaç vardır. Bireyler eğitim ve öğretim sistemleri içerisinde ortaya konulan tutum, beceri ve değerler ile demokratik anlayışı kazanacaklardır. Bu bağlamda bireylerin yetiştirilmesi ve toplumsal hayatta rol almalarında önemli katkıları bulunan eğitim-öğretim sistemlerinin demokrasinin kazanılmasında önemli katkıları olduğu görülmektedir. Bu nedenle bu araştırmada geleceğin vatandaşları olacak 5, 6, 7 ve 8. sınıfta öğrenim görmekte olan ortaokul öğrencilerinin demokrasi kavramı ile ilgili algılarının nasıl olduğunun ortaya konulmasını amaçlanmaktadır. Araştırma geleceğin vatandaşları olacak ortaokul öğrencilerinin demokrasi kavramı ile ilgili algılarını ortaya koyması bakımından önemlidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Nitel araştırma, insanın kendi sırlarını çözmek ve keşfetmek üzere geliştirdiği yöntemdir (Özdemir, 2010). Bu araştırmada araştırmanın doğası gereği nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Olgu bilim (fenomenoloji), bir olguyu kişi ya da kişilerin nasıl deneyimledikleri ile ilgili çalışılan nitel araştırma modelidir (Sart, 2015). Araştırmada ortaokul öğrencileri deneyimlerinden yararlanarak araştırma sorusunu cevapladıkları için olgu bilim deseni tercih edilmiştir. 5, 6, 7 ve 8. sınıf ortaokul öğrencilerinin demokrasi kavramı ile ilgili algılarının incelendiği araştırma metaforik bir çalışmadır. Metafor, bir fenomenin ya da bir kavramın daha tanıdık ve bilinen başka kelimelerle tanımlanması olarak ifade edilir (Arslan ve Bayrakcı, 2006). Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılı bahar yarıyılı döneminde Şanlıurfa ilinde 5, 6, 7 ve 8. sınıfta öğrenim görmekte olan ve araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi, olasılık temelli olmayan örnekleme yöntemlerinden uygun örneklemedir. Amaçlı örnekleme, araştırmanın amacına hizmet edecek özellikleri taşıyan örneklemin seçilmesi durumudur (Özen ve Gül, 2007). Araştırmada 5, 6, 7 ve 8. sınıfların seçilmesinin nedeni öğrencilerin Sosyal Bilgiler dersini ile demokrasi kavramına ilişkin algılarının oluşmuş olmasının düşünülmesidir. Araştırmada veriler 5, 6, 7 ve 8. sınıfta öğrenim görmekte olan öğrencilere “Demokrasi …. gibidir. Çünkü …. .” biçimindeki eksik bırakılmış bir cümlenin yer aldığı bir form kullanılmıştır. Bu sayede öğrencilerin hem demokrasi kavramına ilişkin algılarını hangi metaforlarla ortaya koydukları hem de ortaya çıkan metaforların ortak özellikleri belirlenmeye çalışılmıştır. Veriler betimsel analiz yolu ile çözümlenmiştir. Betimsel analiz, çeşitli veri toplama teknikleri kullanılarak elde edilen verilerin daha önceden belirlenmiş temalara göre yorumlanması durumu olarak ifade edilir (Özdemir, 2010). Araştırmada elde edilen veriler benzerlikleri ve farklılıklarına göre sınıflandırılarak analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre 5, 6, 7 ve 8. sınıfta öğrenim görmekte olan öğrenciler demokrasiyi en çok özgürlük, eşitlik, adalet, bağımsızlık, hayat ve farklı unsurları içeren kavramlara benzettikleri görülmektedir. 5, 6, 7 ve 8. sınıfta öğrenim görmekte olan öğrencilerin demokrasiyi algılayış biçimine ilişkin olarak yaptıkları yorumlar demokrasinin bireylerin toplumda eşit haklara sahip olmalarını sağlama, bireylere yönetime katılım ve kendilerini ifade etme haklarının verilmesi ile ilgili özelliklerine vurgu yaptıkları görülmektedir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DERS DIŞI SERBEST ZAMAN TERCİHLERİNİN SOSYO-EKONOMİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Yapılan bu araştırmada ortaokul öğrencilerinin ders dışı zamanlarında tercih ettikleri serbest zaman etkinlikleri üzerinde sosyo-ekonomik özelliklerin etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya 2015-2016 eğitim ve öğretim yılında Tarsus Ortaokulu’nda öğrenim görmekte olan 77 kadın ve 74 erkek olmak üzere toplam 151 öğrenci katılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin ders dışı serbest zaman etkinlik tercihlerinin belirlenmesinde Tel (2007) tarafından geliştirilen anket kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizlerinde SPSS 22.0 veri analiz programında Frekans ve Ki-Kare analizleri kullanılmıştır. Araştırmanın sonunda öğrencilerin serbest zamanlarında tercih ettikleri dinlenme, kitap, dergi ve gazete okuma, müzik dinleme, TV veya video izleme, çarşı-pazar gezme ve alışveriş yapma, spor yapma ve spor yarışmaları izleme, sosyal ve kültürel faaliyetlere katılma, komşu veya akraba ziyaretlerine gitme, arkadaşları ile gezme, kafeteryaya gitme, ava gitme ve internette vakit geçirme sıklıklarının sosyo-ekonomik durumlarına göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermediği tespit edilmiştir (p>0.05).Buna karşılık öğrencilerin serbest zamanlarında sinema ve tiyatroya gitme, aile ile vakit geçirme ve hobileri (sevdiği işlerle) ile ilgilenme düzeylerinin sosyo-ekonomik özelliklerine göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (p>0.05). Elde edilen bulgulara göre sosyo-ekonomik durumu yüksek olan öğrencilerin serbest zamanlarında sinema ve tiyatroya gitme, aile ile vakit geçirme ve hobileri (sevdiği işlerle) ile ilgilenme düzeylerinin sosyo-ekonomik durumu düşük olan öğrencilere kıyasla daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak, ortaokul öğrencilerinde sosyo-ekonomik özellikler serbest zaman tercihlerini düşük düzeyde de olsa etkilediği söylenebilir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ETKİN YURTTAŞLIK VE HUKUK KURALLARI KAVRAMLARINA YÖNELİK METAFORİK ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Toplum ve devlet arasındaki sözleşme ile ortaya hukuk kuralları çıkmıştır. Hukuk kuralları toplumsal hayatta düzeni ve adaleti sağlamak açısından insan yaşantısının en önemli unsurlarıdır. Özellikle demokratik toplumlarda, yöneticilerin insanların toplum yaşamındaki düzenini sağlamada başvurdukları birincil kaynaklar hukuk kurallarının bütününden oluşan anayasalardır. Anayasalardaki hukuk kuralları ile kendisi, ailesi, ülkesi ve dünya için çalışan, üreten bireylerin yetişmesi ve toplumdaki sayısının artması amaçlanır. Bu özellikte bireyler, kendi haklarının farkında olup, haksızlık karşısında meşru yollarla hem kendisini hem de mağdur ve bilinçsiz diğer bireyler için rehber olur. Özellikle ülke ve toplumların kalkınmasında bu nitelikte bireylere ihtiyaç duyulur. Özellikle “etkin yurttaş” veya “etkin vatandaş” olarak isimlendirilen bu bireyler, hukukun üstünlüğüne inanır, toplum sözleşmesinden oluşan hukuk kurallarına aykırı hareket ettiğinde kendisi için verilebilecek cezanın farkında olup, yaşantısında meşru yollar dışında hareket etmemeye çalışır. Özellikle günlük yaşamdaki birçok olumsuz durumda insanların hukuku yok sayarak suçlu gördükleri kişileri kendi kurallarına göre cezalandırma yoluna etkin yurttaşlar başvurmaz. Bunun yerine haklarını hukuki yollardan ara. Bu özellikleriyle etkin yurttaşlar, çalışan, üreten niteliklerinin yanında hukukun üstünlüğünü tanıdıklarından kendi ülkelerinin gelişmesine de büyük katkı sağlamış olurlar. Dolayısıyla etkin yurttaşlık toplumların geleceği ve ülkelerin kalkınması açısından çok önemli olup, bireylerin bu konuda eğitilmeleri ve onlarda küçük yaşlardan itibaren farkındalık oluşturmasının önemli olduğu kendini hissettirmektedir. Bu araştırmanın amacı da ortaokul öğrencilerinin “etkin yurttaş” ve “hukuk kuralları” kavramlarına ilişkin algılarını metaforlar aracılığıyla ortaya çıkarmaktır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016--2017 eğitim öğretim yılında İstanbul’daki bir ortaokulun 7. Sınıfında eğitim gören 129 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemleri kullanılmıştır.“Nitel araştırma insanların yaşam tarzlarını, öykülerini, davranışlarını, örgütsel yapıları ve toplumsal değişmeyi anlamaya dönük bilgi üretme sürecidir” (Strauss ve Corbin, 1990,82). İnsan ve toplum davranışlarının incelendiği psikoloji, sosyoloji, antropoloji, eğitim gibi sosyal bilim alanlarında davranışları sayılarla açıklamak zordur. Nicel çalışmalarda elde edilen sonuçlar, insanların nasıl davrandıklarının sayısını verirken “niçin?” sorusuna cevap vermekte çoğu zaman yetersiz kalması bu boşluğu dolduracak başka yollar gerektirmiştir. İşte insan ve grup davranışlarının “niçin”ini anlamaya yönelik araştırmalara nitel (qualitative) araştırma denir (Ergün, 2005). Dolayısıyla bu araştırmanın ruhuna en uygun yönetemin nitel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeli olduğu düşünülmüştür. Araştırma verileri, “Etkin Yurttaş …… gibidir, çünkü ……” ve “Hukuk kuralları …… gibidir, çünkü ….” cümlelerini içeren bir form aracılığıyla toplanmıştır. Verilerin analizi ve yorumlanmasında içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre; öğrenciler “etkin yurttaşlık” kavramına yönelik 60 farklı metafor geliştirmiş olup, bunlar “değerli ve yaşam kaynağı, koruyucu ve mücadeleci, üretim ve çalışmanın kaynağı, yırtıcı ve güçlü, rehber ve yol gösteren şeklinde beş farklı kategoride adlandırılmıştır. Aynı şekilde “hukuk kuralları” kavramına yönelik de 62 farklı metafor çıkmış olup, bunlar da “koruyucu, yol gösteren, olağanüstü güç kaynağı ve kahraman, hayat veren, adalet ve dengenin kaynağı şeklinde farklı beş kategoriye ayrılmıştır. Etkin yurttaşlık kavramına yönelik öğrencilerden en çok sırasıyla “Karınca, arı, inek, aslan, tavuk ve kartal” metaforları geliştirilirken; hukuk kuralları kavramına yönelik ise, “baba, anne, Kur’anı Kerim, ağaç, öğretmen, terazi, yara bandı” şeklinde metaforlar ön plana çıkmıştır. Etkin yurttaşlık kavramına ilişkin metaforların “üretim ve çalışmanın kaynağı” kategorisinde, hukuk kuralları kavramının ise, “koruyucu” kategorisinde daha fazla yer aldığı görülmüştür. Dolayısıyla ortaokul öğrencileri etkin yurttaşı ülkesi için üreten çalışan faydalı olan bir birey olarak görürken, hukuk Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN HAYALLERİNDEKİ SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİÖzet: Eğitimin niteliğini etkileyen temel unsurlarından biri öğretmenlerdir. Öğretmenler, ailelerden sonra öğrencilerinin kişiliklerinin şekillenmesinde önemli bir yere sahiptir. Çeşitli araştırma sonuçlarında öğretmenini seven öğrencilerin derse yönelik tutumunun olumlu olduğu, ders başarısının yüksek olduğu ve öğrencilerin öğretmeni model aldığı bulgularının yer aldığı görülmüştür. Bu araştırmada ortaokul beşinci sınıf öğrencilerinin hayallerindeki sosyal bilgiler öğretmeni algılarını ortaya çıkarmak istenmektedir. Bu araştırmanın amacı beşinci sınıf öğrencilerinin, hayallerindeki sosyal bilgiler öğretmeni algısını çizdikleri resimler aracılığıyla belirlemeye çalışmaktır. Bu amaca yönelik olarak araştırmanın problemi “Beşinci sınıf öğrencileri hayallerindeki sosyal bilgiler öğretmeni algısını resimlerine nasıl yansıtmaktadır?” sorusundan oluşmaktadır. Öğrencilerin hayallerindeki sosyal bilgiler öğretmeni algısının resimler aracılığıyla belirlenmeye çalışıldığı bu araştırmada temel nitel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Temel nitel araştırmalarda asıl amaç insanların yaşamlarını nasıl yorumladığı, dünyalarını nasıl inşa ettikleri ve deneyimlerine ne anlam kattıklarını anlamaya çalışmaktadır (Merriam, 2015, s. 22). Araştırma katılımcılarının belirlenmesinde maksimum çeşitlilik ölçütü benimsenmiştir. Maksimum çeşitlilik kriterleri öğrencilerin okudukları okulların sosyo-ekonomik düzeyleridir. Araştırmanın katılımcıları Eskişehir il merkezinde yer alan alt, orta ve üst sosyoekonomik düzeye sahip okullarda öğrenim gören beşinci sınıf öğrencileri arasından seçilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak öğrenci dokümanları kullanılmıştır. Öğrencilerden “Sizce bir sosyal bilgiler öğretmeni nasıl olmalıdır?” sorusunu yaptıkları resimlerle açıklamaları istenmiştir. Öğrencilerin birbirinden etkilenmemesi ve öğrencileri zaman olarak sınırlandırmamak için resimler ev ödevi olarak verilmiştir. Daha sonra resimler toplanmış ve daha zengin veri elde etmek amacıyla öğrencilerin çizdikleri resimlerinin arkasına resimlerinde anlatmak istediklerini yazmaları istenmiştir. Bu süreçte araştırmacılar öğrencilere rehberlik etmiş ve araştırmanın amacı doğrultusunda gerekli açıklamalarda bulunmuşlardır. Araştırmanın verileri içerik analizi tekniği ile analiz edilmektedir. İçerik analizinin temel amacı, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktadır. İçerik analizinde temelde yapılan işlem birbirlerine benzeyen verileri belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirmek ve bunları okuyucunun anlayabileceği bir şekilde düzenleyerek yorumlamaktır. İçerik analizinde öncelikle veriler kodlanır. Bu aşamada araştırmacı, elde ettiği verileri bir sözcük veya bir cümle olarak isimlendirir, başka bir deyişle kodlar. Kodlanan veriler, bir araya getirilerek ortak yönleri bulunmaya çalışılır ve temalara ulaşmaya çalışılır. Bir sonraki aşamada ise araştırmacı, kodları ve temaları düzenlemeye çalışır. Böylece elde edilen veriler yorumlamaya hazır hale gelir. Son olarak da kodlardan ve temalardan yola çıkarak elde edilen bulgular yorumlanır (Yıldırım ve Şimşek, 2013). Araştırmanın verileri makro olarak analiz edilmiş olup, mikro analizi devam etmektedir. Makro olarak gerçekleştirilen içerik analizinde veriler genel hatları ile analiz edilir. Mikro analizlerde ise veriler daha detaylı ve karşılaştırmalı olarak analiz edilir. Araştırma veri analizlerinin inandırıcılığını arttırmak için mikro analizlerden sonra verilerin bir bölümünün bağımsız bir araştırmacı tarafından analiz edilmesi istenecek ve analizler üzerinden fikir birliğine varılana kadar tartışılacaktır. Gerekli görüldüğü takdirde araştırmanın verileri fikir birliğine varılan tartışmalar ışığında tekrar analiz edilecektir. Araştırmanın makro analizlerine göre beşinci sınıf öğrencileri sosyal bilgiler öğretmenlerinin cinsiyet, fiziksel özellikler ve dış görünüş gibi kişisel özelliklerini; sevgi dolu, anlayışlı, sakin, mutlu, dikkatli, esprili, ilgili, güler yüzlü, yardımsever, disiplinli, nazik ve neşeli olma gibi davranış özelliklerini vurgulamışlardır. Beşinci sınıf öğrencilerinden elde edilen verilerde sosyal bilgiler öğretmenlerinin öğretme-öğrenme sürecinde başvurmalarını istediği bir takım yaklaşım, strateji, yöntem ve tekniklere vurgu yaptıkları görülmüştür. Ayrıca katılımcı beşinci sınıf öğrencilerinden elde edilen verilerde sosyal bilgiler dersinin içeriğine ilişkin öğeler de bulunmaktadır. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN KELİME ÖĞRENME STRATEJİLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER BAKIMINDAN İNCELENMESİÖzet: Küreselleşmenin arttığı, uluslararası düzeyde iletişim kurmanın öneminin gün geçtikçe katlandığı günümüzde yabancı bir dil öğrenmenin değeri çok fazladır. İleride sahip olunması düşünülen kariyerle ilgili eğitimin bir ülkede alındığı, kariyerin ise bir başka ülkede yapıldığı, başka ülkelerde iş sahibi olunduğu bir çağda yaşamaktayız. Ülkemizde de yabancı dil eğitimine büyük önem verilmekle birlikte, yabancı dil eğitimindeki başarının istenen düzeyde olmaması tartışılmaktadır. Dil eğitimi üzerine birçok araştırma yapılmaktadır. Bir dili öğrenirken, dille ilgili dört dil becerisinin (dinleme, okuma, yazma, konuşma) geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Dört dil becerisinin tümünde birden başarı sağlamada rolü olan bir faktör hedef dildeki kelime haznesine sahip olmaktır. Hedef dilde ne kadar çok kelime biliyorsanız dili başarı ile kullanma olasılığını da o derece yükselecektir. Bu çalışmada İngilizce öğreniminde öğrencilerin kullandıkları kelime öğrenme stratejilerinin cinsiyet, anne-baba eğitim düzeyi, öğrencinin seviyesine uygun kitapları en son ne zaman kitap okunduğu ve İngilizce dersi başarı gibi değişkenler bakımından incelenmesi amaçlanmıştır. Bu araştırmanın amacı Ankara ili, Keçiören ilçesinde ortaokulda öğrenim gören öğrencilerin yabancı dilde kelime öğrenme stratejilerini kullanma düzeylerinin belirlenmesi, öğrencilerin akademik başarıları ile yabancı dilde kelime öğrenme stratejileri arasındaki ilişkinin belirlenmesi ve yabancı dilde kelime öğrenme stratejilerini kullanma düzeylerinin çeşitli değişkenler bağlamında incelenmesidir.Araştırma betimsel türde bir araştırmadır. Araştırmada Ankara ilinde bulunan, veri toplaması kolay, gönüllülük ilkesiyle araştırmaya katılan 368 ortaokul öğrencisi araştırma grubunu oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak yabancı dilde kelime öğrenme stratejileri ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde IBM-SPSS 22 programı kullanılmıştır. Verilerin normal dağılım göstermemesi nedeniyle analizler Spearman Brown Sıra Farkları Korelasyon Katsayısı, Mann Whitney U Test, Kruskal Wallis Test gibi nonparametrik teknikler ile yapılmıştır. Araştırma bulguları incelendiğinde, katılımcıların bellek ve tamamlayıcı stratejilerini düşük oranda kullandığı, bilişsel, üst bilişsel duyuşsal ve sosyal stratejilerin ise daha yoğun kullanıldığı belirlenmiştir. İngilizce dersi başarısı ile kelime öğrenme stratejileri arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir. Cinsiyete göre yalnızca bilişsel stratejilerin kullanımında anlamlı farklılık olduğu, diğer alt boyutların hiçbirinde anlamlı farklılık olmadığı, anne ve baba eğitim düzeylerine göre yabancı dil öğrenme stratejilerinde herhangi bir farklılık olmadığı, öğrencilerin seviyelerine göre ingilizce hikâye kitabı okuma durumlarına göre yabancı dil öğrenme stratejilerinde anlamlı farklılık olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARINI KULLANMA DURUMLARIÖzet: Bilgi ya da teknoloji çağı dediğimiz 21. yüzyılda kitle iletişim araçlarının çeşidi artmış, kullanımı yaygınlaşmıştır. Bu hızlı gelişim ve değişim, eğitim ve öğretim üzerinde de etkisini göstermektedir. Özellikle de akıllı tahtaların okullarda kullanılmasıyla birlikte kitle iletişim araçlarının önemi artmıştır. Bu nedenle çalışmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin kitle iletişim araçlarına yönelik görüşlerinin tespit edilmesidir. Kastamonu il merkezinde yer alan ve başarı ortalamalarına göre seçilen üç ortaokulda öğrenim gören 7.sınıf öğrencileri çalışma grubunu oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Demirkaya-Gedik (2008) tarafından geliştirilen “İlköğretim sosyal bilgiler öğrencilerinin kitle iletişim araçlarını kullanma durumu ve güncel olaylara ilişkin farkındalık düzeyleri anketi” uygulanmıştır. Anket sonuçları SPSS paket programı tarafından analiz edilmiştir. Çözümlenen verilerin analiz aşamasında frekans, ortalama, bağımsız gruplarda t-testi, ANOVA testleri yapılmıştır. Analiz sonucunda öğrencilerin interneti sık kullandıkları, televizyonu gün içerisinde uzun süre izledikleri tespit edilirken, gazete okuma oranlarının çok düşük olduğu görülmüştür. Ayrıca öğrencilerin kitle iletişim araçlarını kullanma durumları cinsiyet, annenin eğitimi, annenin mesleği, babanın eğitimi ve ailenin aylık gelirine göre farklılık gösterirken baba meslek durumuna göre farklılık göstermemektedir. Öğrenciler, güncel olayları öğrenmenin gerekli olduğunu savunurken televizyonda güncel olayların tartışıldığı haber programlarını seyretmediklerini ifade etmektedir. Aynı zamanda öğrencilerin radyo ve dergi gibi iletişim kaynaklarını kullanmadıkları görülmektedir. Ortaya çıkan sonuçlara göre öğrencilere internetin kullanımı hakkında eğitsel faaliyetler aracılığıyla internetin olumlu yönü gösterilebilir. Güncel olaylara yönelik araştırmalar derslerde görev olarak verilip öğrencilerin güncel olaylara yönelik farkındalıkları artırılabilir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK ÖZ BİLDİRİMLERİ İLE GÖRSEL MATEMATİK OKURYAZARLIĞI ÖZYETERLİK ALGILARIÖzet: Matematik körlerin dokunarak tanımlamaya çalıştıkları fil gibi kimine göre kuralları belli bir satranç oyunu; kimine göre sayı türünden nesneleri konu alan bir bilim; kimine göre ise günlük hayat için basit hesaplama tekniğidir (Yıldırım, 1996). Matematik herkes için farklı nedenlerle gereklidir diyebiliriz. Matematiğin bir gereklilik olduğu düşünüldüğünde, matematik alanında başarılı olmanın önemli olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Başarılı olmak eğitim alanında yapılan yatırımların önemli hedefidir. Türkiye’de ve dünyada binlerce öğrencinin matematik dersini sevmediği, matematik ile ilgili kaygılarının olduğu ya da matematikten korktuğu bilinmektedir (Işık, Çiltaş ve Bekdemir, 2008). Matematik dersinde yeterli olabilmenin, korkmamanın matematiği doğru anlamak ve anladığını doğru ifade edebilmekle ile ilgili olduğu düşünülebilir. Matematik her ne kadar soyut ve karmaşık olursa olsun görsel olarak ifade edilebildiği müddetçe öğrenci için daha somut, daha anlaşılır ve daha sevilir hale gelecektir (Işık ve Konyalıoğlu, 2005). Model, şekil, resim gibi çoklu temsillerin kullanımı, matematiksel düşüncelerin ifade edilmesine yardımcı olabilir. Kendi düşüncelerini istediği biçimde ifade edebilen bireylerin, öz-bildirimlerinin yeterli düzeyde olduğu düşünülebilir. Çünkü öz bildirim bireyin kendi yeterlikleri ve öğrenmeye ilişkin özellikleri hakkında görüşlerini belirtmesidir (Akın, 2011). Buradan hareketle bu çalışmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin matematik öz bildirim düzeyleri ve görsel matematik okuryazarlığı özyeterlik algılarını belirlemektir. Çalışmaya toplam 1521 ortaokul öğrencisi katılmıştır. Araştırmada verilerin toplanmasında Akın (2011) tarafından geliştirilen “Matematik Öz Bildirim Envanteri”, Duran (2011) tarafından geliştirilen “Görsel Matematik Okuryazarlığı Özyeterlik Algısı Ölçeği” ve araştırmacılar tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Elde edilen bulgular katılımcıların, cinsiyet, öğrenim gördükleri sınıf düzeyi, öğrenci ders notu, matematik öğretmeni tutumu ve anne-baba tutumuna göre değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda, ortaokul öğrencilerinin matematik öz bildirim ve görsel matematik okuryazarlığı özyeterlik algısı düzeylerinin, incelenen değişkenlere göre sırasıyla; kız öğrencilerin, alt sınıfların, ders notu yüksek olanların, demokratik öğretmen ve demokratik anne-babaların lehine anlamlı olarak farklılaştığı belirlenmiştir. Araştırmada matematik öz bildirim düzeyi ve görsel matematik okuryazarlığı özyeterlik algısı arasında pozitif yönde orta düzeyde bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN MİLLÎ KİMLİK ALGILARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN MİLLÎ KİMLİK ALGILARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ Bülent AKSOY Sadettin ERBAŞ Özet: Bu araştırma ortaokul öğrencilerinin millî kimlik algılarını çeşitli değişkenler açısından incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Gelişli (2014) tarafından geliştirilen millî kimlik algısı ölçeği kullanılmıştır. Ölçek millî kimlik ve değerler ile millî kimlik ve din olmak üzere iki faktörden oluşmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu İstanbul, Ankara, Yozgat ve Ağrı illerinde ortaokul düzeyinde öğrenim gören toplam 374 öğrenci oluşturmaktadır. Verilerin analizi SPSS 22 istatistik programı kullanılarak yapılmıştır. Verilerin analizinde; betimsel istatistik, ilişkisiz örneklemler için t-testi ve ilişkisiz örneklem için tek yönlü varyans analizi (One Way Anova) teknikleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda ortaokul öğrencilerinin millî kimlik algısı ölçeği; millî kimlik ve değerler boyutuna ilişkin görüşleri ortalamasının tamamen katılıyorum düzeyinde olumlu olduğu belirlenmiştir. Yine öğrencilerin millî kimlik ve din boyutuna ilişkin görüşlerinin ortalaması tamamen katılıyorum düzeyinde belirlenmiştir. Araştırmaya katılan ortaokul öğrencilerinin millî kimlik ve değerler ile millî kimlik ve din algısı alt boyutlarına ilişkin görüşleri; cinsiyet, yaşanılan şehir, sınıf ve aile gelir durumu değişkenlerine göre benzer bulunmuştur. Bu bulgulara göre, sınıf düzeyine göre öğrencilerin millî kimlik algısının benzer bulunması sosyal bilgiler derslerinde işlenen kazanım beceri ve değerlerin öğrencilerin millî kimlik algılarında yeterince farklılaşma oluşturmadığı sonucuna ulaşılabilir. Bu sonuca göre sosyal bilgiler programındaki kazanım beceri ve değerlerin öğrencilerin millî kimlik algısını geliştirecek şekilde organize edilerek verilmesi gerektiği önerilmektedir. Anahtar kelimeler: Millî kimlik algısı, millî değerler, din AN ANALYSIS OF NATIONAL IDENTITY PERCEPTIONS OF MIDDLE SCHOOL STUDENTS REGARDING DIFFERENT VARIABLES Abstract This research was done to analyse the perceptions of middle school students regarding different variables. The research was realized using the screening method. The National Identity Perception Scale by Gelişli (2014) was used as the data collection tool. The scale consists of two factors: national identity and values and national identity and religion. Research sample consists of 374 students studying in the cities of Istanbul, Ankara, Yozgat and Agri at the middle school level. The data was analysed using the SPSS 22 statistical software. Desciptive statistics, unrelated samples t-test and one-way analysis of variance for unrelated samples (One Way Anova) methods were used in data analysis. The results of the research shows that the national identity perception scale of the middle school students was positive and the average of the students views was at level of Totally Agreed in regards to national identity and values. The average of students views regarding national identity and religion was also at the level of Totally Agreed The views of research participants regarding national identity and values and national identity and religion sub-levels were similar despite different variables such as gender, city, class and family income level. Within the frames of these findings, the results showing that students from different grades have similar perceptions of national identity point to the conclusion that achivements, abilities and values taught in social studies classes do not cause much of a change in students perception of national identity. The achieved results prove that achievements, abilities and values within the program of social studies classes should be reorganized to enhance students national identity perception. Keywords: Perception of national identity, national values, religion Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN NÜKLEER SANTRAL ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: Günümüzde ekonomiler geliştikçe beraberinde gelen enerji ihtiyacı da her geçen gün artmaktadır. Buna bağlı olarak, bir ülkenin veya toplumun gelişmişlik düzeyinde, tüketilen enerji miktarının boyutu da hesaplamalara dahil edilmektedir. Enerji ihtiyacının karşılanması içinse çeşitli yöntemler izlenmektedir ancak her bir yöntemin kendi içinde sosyal, çevresel ve ekonomik olarak masrafları ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de de artmakta olan enerji talebini karşılamak adına yapılan çalışmalardan birisi olan Mersin Akkuyu Nükleer Santral projesi de kuşkusuz ortaya çıkması muhtemel masraflarıyla birlikte incelenmesi gerekir. Zira nükleer enerji kullanılmaya başlandığı ilk günlerden itibaren tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Nükleer teknolojinin askeri amaçlara yönlendirilme ihtimali, nükleer santral atıklarının geleceği ve en son Fukushima Daichi nükleer santralinde yaşanan kazadan itibaren artan tedirginlik ve güvensizlik tablosu tartışmaların odağında yer almaktadır. Tüm bunlara karşın nükleer santrallerin karbon emisyonunu azaltan ve enerji masrafları fosil yakıtlara oranla daha sabit olan yönüyle savunulmaktadır. Bu çerçevede son 50 yıldır çeşitli dönemlerde Türkiye’nin gündemine gelen nükleer santral projesi olan Mersin Akkuyu Nükleer Santral Projesi değişen yoğunluklarda ülke gündemine de gelmektedir. Ancak uzun yıllar boyu üzerinde tartışılan bir kavram hakkında Sosyal Bilgiler perspektifi içinde bir çalışma yer almamaktadır. 1979 yılında Three Mile Adası, 1986 yılında Çernobil ve son olarak 2011 Fukushima Daichi kazaları, birçok ülkenin enerji politikalarını değiştirmelerine ve toplumların nükleer santrallere karşı bakışını etkilemiştir. Dolayısıyla yaşanan son olaylar ışığında insanların algılarını öğrenmek önemli bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı ise, Türkiye’nin sıkça gündemine gelen nükleer santral projesine dair ortaokul 6-7 ve 8.sınıf öğrencilerinin görüşlerini metaforlar yoluyla tespit etmektir. Bu kapsamda öğrencilerin nükleer santrale yönelik yaklaşımlarını öğrenmek, çevrelerinde gelişen önemli olaylar hakkında fikirlerini almak ve katılımlarını sağlamak, Sosyal Bilgilerin amaçları içinde görülmektedir. Söz konusu amacı gerçekleştirmek için nükleer santral kurulması planlanan Sinop, Mersin’de üçer ve Ankara’dan da üç olmak üzere toplam dokuz okulda yüz yüze yürütülen çalışmanın, çalışma grubunda 417 öğrenci bulunmaktadır. Çalışmaya dahil edilen öğrencilere ise “nükleer santral … gibidir. Çünkü …” şeklinde ucu açık soru sorulmuştur. Amaçlı örneklem yöntemlerinden ölçüt örnekleme ile seçilen şehirlerdeki okullar, rastgele belirlenmiştir. Tarama yöntemi ile yürütülen çalışmanın verileri betimsel analiz yaklaşımıyla incelenmiştir. Analiz yapılırken üretilen metaforun konusu, kaynağı ve metaforun konusu ve kaynağı arasındaki ilişki incelenmek üzere üç basamakta cevaplar incelenmiştir. Buna göre incelenen veriler ise 5 kategori altında toplanmıştır. Ortaya çıkan kategorilerin dağılımlarına bakıldığında;161 öğrencinin nükleer santralleri patlayıcılarla ilişkilendirdiği, 85’inin konuya endişeyle yaklaştığını, 70’inin nükleer santralleri zehirle ilişkilendirdiği, 56’sının nükleer santrali inşa edilmesi gerekli bir yapı olarak ve son olarak 45’inin nükleer santrallere temkinle yaklaşılması gerektiğini ortaya koymuş oldukları bulunmuştur. Nükleer santrallerin kurulmasını gerekli gören öğrencilerin şehirlere göre dağılımına bakıldığında ise Ankara’daki öğrencilerin %37,39’unun bu kategori altında toplandığı bulunmuştur. Ancak buna karşılık aynı kategori Mersin’de %5,35, Sinop’ta ise %3,68 oranlarıyla dramatik bir düşüş yaşandığı tespit edilmiştir. Nükleer santrallerin kurulması planlanan şehirlerdeki öğrencilerin nükleer santralleri; daha çok patlayıcılar, ölümcül sonuçlar doğuran ve zehir saçan kavramlarla metaforlarını oluşturdukları bulunmuştur. Ankara’da öğrenciler nükleer santralleri; fabrika gibi üretkenlik, güneş gibi büyük bir enerji kaynağı ile ilişkilendirdikleri görülmüştür. Tüm bu verilere bakılarak, denilebilir ki nükleer santrallerin kurulması planlanan şehirlerde öğrenciler inşaata şiddetle karşı çıkarken, santralin uzakta kalacağı şehir olan Ankara’da itirazlar büyük oranda azalmaktadır. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OKUMA KAYGILARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER BAKIMINDAN İNCELENMESİÖzet: Okumaya karşı bir tepki olarak gelişen okuma kaygısı, okuma becerisinin alışkanlığa dönüştürülmesini güçleştiren faktörlerden biridir. Bu nedenle ortaokul öğrencilerinin okuma kaygısına sahip olup olmadığının belirlenmesi ve okuma kaygı düzeyini etkileyen değişkenlerin belirlenmesi gerekir.Bu araştırmanın amacı Ankara ili, Keçiören ilçesinde ortaokulda öğrenim gören öğrencilerin okuma kaygılarının çeşitli değişkenler bağlamında incelenmesidir. Araştırma betimsel araştırma türlerinden ilişkisel tarama deseninde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada Ankara ili Keçiören ilçesinde bulunan okullarda öğrenim gören, veri toplaması kolay, gönüllülük ilkesiyle araştırmaya katılan 368 ortaokul öğrencisi araştırma grubunu oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak okuma kaygısı ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde IBM-SPSS 22 programı kullanılmıştır. Verilerin normal dağılım göstermemesi nedeniyle analizler Spearman Brown Sıra Farkları Korelasyon Katsayısı, Mann Whitney U Test, Kruskal Wallis Test gibi nonparametrik teknikler ile yapılmıştır. Araştırma bulguları incelendiğinde, katılımcıların okuma kaygısı ölçeği alt boyutları incelendiğinde katılımcıların okuma sürecini planlama ve okumayı destekleyen unsurlar alt boyutlarında düşük puanlara yığıldıkları okuduğunu anlama ve çözeümleme boyutunda ise ortanın üzerinde puan aldıkları belirlenmiştir. Türkçe dersi akademik başarı düzeyi ile gerek okuma kaygısı ölçeğinin toplam puanı ve gerekse alt boyutlarının hiçbiri ile anlamlı bir ilişki olmadığı belirlenmiştir. Araştırma bulgularına dayalı olarak cinsiyete, aile gelir düzeyine ve öğrencilerin en son ne zaman kitap okuduğuna göre okuma kaygısının boyutlarında anlamlı farklılık olmadığı belirlenmiştir. Hem anne ve hem de baba eğitim durumuna göre göre okuma kaygısı ölçeğinin sadece “okuduğunu anlama ve çözümleme” alt boyutunda anlamlı farklılık tespit edilmiş olup, diğer boyutlarda anne ve baba eğitim düzeyine göre anlamlı farklılık belirlenmemiştir. Anne ve babanın evde kitap okuma durumuna göre okuma sürecini planlama, okuduğunu anlama ve çözümleme boyutlarında anlamlı bir farklılık belirlenmiş olup, okumayı destekleyen unsurlar alt boyutu ile okuma kaygısı toplam puanlarında anlamlı farklılık belirlenmemiştir.Araştırma bulgularına dayalı olarak öğrencilerin okuma kaygılarını azaltmaya yönelik deneysel araştırmaların yapılması, öğrencilere ve öğrenci ebeveynlerine yönelik okuma kaygısını azaltmaya yönelik eğitsel çalışmalar düzenlenmesi ve rehberlik yapılması önerilmiştir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OKUMAYA YÖNELİK KAYGILARI İLE AKADEMİK ÖZ-YETERLİKLERİNİN İNCELENMESİÖzet: ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OKUMAYA YÖNELİK KAYGILARI İLE AKADEMİK ÖZ-YETERLİKLERİNİN İNCELENMESİ Yusuf KIZILTAŞ Problem Durumu Açık bir şekilde okuma önemli bir beceridir. (Cain, 2010). Okuma, yazma, dinleme ve konuşma gibi dil becerileri içerisinde okuma becerisi en çok çalışma yapılan alanlardan birisidir (Çeliktürk, Yamaç, 2015). Şüphesiz bu beceriler üzerinde etkili olan çeşitli faktörler de okuma becerisine etki edebilir. Nitekim Melanlıoğlu (2014) da bu faktörler bağlamında, okuma kaygısı kavramına dikkate çekerek okuma kaygısını, öğrencinin okuma becerisinin her aşamasında etkilediğini ve kaygı düzeyi arttıkça öğrencinin okuma etkinliklerinden kaçındığını ifade etmektedir. Okuma faaliyetleri ve dersler üzerinde başka faktörlerin de etkili olduğu söylenebilir. Okuduğunu anlamlandırabilen ve yorumlayabilen öğrencilerin okumaya ilişkin alışkanlıkları ve okuduğunu anlamaya dair kendilerine olan güvenleri de, okuduğunu anlama öz yeterlik algılarını geliştirmektedir (Epçaçan, Demirel, 2011). Bandura (1997)’ ya göre öz-yeterlik “bireyin, belli bir performansı göstermek için gerekli etkinlikleri organize edip, başarılı olarak yapma kapasitesi hakkında kendine ilişkin yargısı” dır (Akt. Aşkar ve Umay, 2001). Bu çerçevede okuma, okuma kaygısı ve akademik öz-yeterliğin bir birleri ile etkileşim içerisinde oldukları söylenebilir. Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin okuma kaygıları ile akademik öz-yeterliklerini incelemektir. Bu amaç kapsamında, ortaokul öğrencilerinin okuma kaygıları ile akademik öz-yeterliklerinin ne düzeyde olduğu, ortaokul öğrencilerinin okuma kaygıları ile akademik öz-yeterliklerinin sınıf, cinsiyet ve sosyo –ekonomik değişkenlere göre anlamlı düzeyde farklılık gösterip göstermediği incelenecektir. Yöntem Araştırma Modeli Araştırma, tarama modelinde betimsel bir çalışma olacaktır. Var olan durum betimlenmeye çalışılmakta ve bu duruma bağlı olarak değişkenlerin birbirleriyle ne düzeyde ilişkili olduğu incelenmektedir. Kaptan (1995: 59)’a göre bu yöntem olayların, objelerin, varlıkların, kurumların, grupların ve çeşitli alanların “ne” olduğunu betimlemeye çalışır. Çalışma Grubu 2015-2016 öğretim yılı güz döneminde Van il merkezinde eğitim veren ortaokulların 5, 6, 7 ve 8. sınıflarında öğrenim gören öğrencileri, çalışmanın örneklemini oluşturacaktır. Çalışma grubu tabakalı örnekleme yöntemiyle belirlenecektir. Tabakalı örnekleme, sınırları belirlenmiş bir evrende alt tabakalar veya alt birim gruplarının var olduğu durumlarda kullanılır (Yıldırım ve Şimşek, 2005:105). Veri toplama araçları Araştırma kapsamında iki adet ölçek kullanılacaktır. Çeliktürk ve Yamaç (2015) tarafından geliştirilen Okuma Kaygısı Ölçeği (OKÖ), beş dereceli likert tipinde olup 29 maddeden oluşmaktadır. Morgan ve Jinks (2003) tarafından geliştirilen ve Öncü (2012) tarafından Türkçeye uyarlanan Akademik Öz-Yeterlik ölçeği de dört dereceli likert tipinde olup 21 maddeden ve üç alt boyuttan oluşmaktadır. KAYNAKLAR Aşkar, P., Umay, A. (2001). İlköğretim Matematik Öğretmenliği Öğrencilerinin Bilgisayarla İlgili Öz-Yeterlik Algısı. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 21: 1-8. Cain, K. (2010). Reading Development and Dıffıcultıes. Bps Blackwell, İndia. Çeliktürk, Z., & Yamaç, A. (2015). İlkokul ve Ortaokul Öğrencileri İçin Okuma Kaygısı Ölçeğinin Geliştirilmesi: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. İlköğretim Online, 14(1). 97‐107 Epçaçan,C., Demirel, Ö. (2011). Okuduğunu Anlama Öz-Yeterlik Algısı Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (The Journal of International Social Research), Sayı:2, 120-128 pp., 2011 , ISSN:1307-9581 Kaptan, S. (1995). Bilimsel Araştırma ve İstatistik Teknikleri. 10. Baskı. Ankara: Rehber Yayınevi. Melanlıoğlu, D. (2014). Okuma Kaygısı Ölçeğinin Psikometrik Özelliklerinin Belirlenmesi. Türk Eğitim Derneği 39(17695-105), 95-105. Öncü, H. (2012). Akademik Öz-Yeterlik Ölçeğinin Türkçeye Uyarlanması. Ahi Evran Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi (KEFAD) Cilt 13, Sayı 1, Nisan 2012, Sayfa 183-206 Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2005), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Seçkin Yayıncılık. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ORGAN BAĞIŞINA İLİŞKİN ALGILARIÖzet: Organ bağışı yaşamsal öneme sahip bir konu olmakla birlikte aynı zamanda, toplumsal, kültürel, hukuksal, dini ve ekonomik yönleri ile çok boyutludur. Gelişmiş ülkelerde yüksek oranlarda gerçekleşen organ bağışının Türkiye’de çok yetersiz olduğu bilinmektedir. Türkiye’de organ bağışı ve nakli, 3 Haziran 1979 tarih ve 2238 sayılı “Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkındaki Kanun” ile yapılmaktadır. Bu yasa çerçevesinde organ bağışı, ya kişinin hayatta iken organ bağışı yaptığını “organ bağış kartı” edinerek yasallaştırması ya da kişinin tıbben ölümünün tespitinden sonra, hastanın yakınlarının organ bağışında bulunması ile gerçekleştirilmektedir. Ancak gelinen noktada, hem Türkiye’de organ bağışı yeterli seviyede olmadığından hem de tamamen gönüllüğe dayalı olduğundan istenilen düzeyde başarı elde edilemediği tespit edilmektedir. Bu da bireylerin bilgi yetersizliği, dini inançları, algıları, deneyimleri, korkuları ve kişilik özellikleri gibi çeşitli nedenlere dayandırılmaktadır. Bu bağlamda konuya dikkat çekilmesinin bireylere farkındalık kazandırmak açısından oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. Sağlık Bakanlığı organ bağışı konusundaki çalışmalarını Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içerisinde yürütmektedir. Bu kapsamda Türkiye genelinde ilk ve ortaöğretim okullarında öğrenim gören tüm öğrencilerin bilinçlendirilmesi ve daha duyarlı hale getirilmesi amacıyla eğitim programları düzenlemekte, 3-9 Kasım Organ Nakli Haftasında okullarda çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte okullarda özellikle Fen Bilgisi ve Sosyal Bilgiler derslerinin öğretim programlarında organ bağışı konusuna yer verilmektedir. Fen Bilgisi dersinde, 7. sınıf düzeyinde “Vücudumuzda Sistemler/ Canlılar ve Hayat” ünitesinde, organ bağışı ve organ nakli konusu işlenmektedir. Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı’nda ise; 6. sınıf düzeyinde “Bilim, Teknoloji ve Toplum” öğrenme alanı, “Elektronik Yüzyıl” ünitesinde “Doku ve Organ Bağışı” konusu işlenmektedir. Bu konuyla ilgili olarak programda “tıp alanındaki buluş ve gelişmelerle insan hayatı ve toplumsal dayanışma arasındaki ilişkiyi ifade eder” kazanımı yer almaktadır. Bu kazanımı gerçekleştirmek için de önerilen etkinlik; “Bir Hayat Kurtarmak (Bağışladığı organ ile birkaç insanın hayatını değiştiren kişilerin öyküsü ve organ nakli konusu ele alınır.)” biçimindedir. Farklı derslerin öğretim programlarında yer verilen kazanım ve etkinliklerin öğrencilerin organ bağışı konusundaki algılarını ne kadar etkilediğinin araştırmaya değer bir konu olduğu ve yapılan eğitim çalışmalarının değerlendirilmesine yönelik bir fikir vereceği düşünülmektedir. Bu nedenlerle araştırma ortaokul öğrencilerinin organ bağışına ilişkin algılarının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu kapsamda öğrencilerin organ bağışına ilişkin algılarını belirlemeye yardımcı olacak “Organ bağışı...gibidir, çünkü…” ifadesinin yer aldığı yarı yapılandırılmış bir form hazırlanmıştır. Çünkü metaforlar; insanların hayatı, çevreyi, olayları ve nesneleri nasıl gördüklerini, farklı benzetmeler kullanarak açıklamaya çalışırken kullandıkları bir araç olarak düşünülmekte ve bireylerin dünyayı ve kendilerini algılama biçimlerini göstermektedir. Hazırlanan bu form önceden gerekli izinlerin alındığı Eskişehir’de Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı bir devlet ortaokulunda 7. ve 8. sınıf ta öğrenim gören 109 öğrenciye uygulanmıştır. Öğrencilerden formda verilen cümleyi tamamlamaları istenmiştir. Aynı zamanda öğrencilerden organ bağışının ne olduğunu anlatan bir resim çizmeleri istenmiştir. Formla toplanan veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Metafor ilişkisinde, en az üç temel öğenin varlığından söz edilmesi gerekmektedir. Bunlar; metaforun konusu, metaforun kaynağı ve metaforun kaynağından metaforun konusuna atfedilmesi düşünülen özelliklerdir. Dolayısıyla, herhangi bir metafor ilişkisinde; metaforun kaynağının, metaforun konusunu farklı bir bakış açısıyla anlamada süzgeç görevi görmesi beklenmektedir. Öğrencilerin organ bağışı ile ilgili “hayat, ambulans, kardeş, bağış, hızır, umut, sevinç, hediye” gibi çok sayıda geçerli metafor ürettikleri görülmüştür. Bu metaforlar, ortak özellikleri bakımından irdelenerek farklı kavramsal kategorilerde toplanmıştır. Öğrencilerin çizdikleri resimlerin analiz süreci ise devam etmektedir. Sonuç olarak ortaokul öğrencilerinin organ bağışına ilişkin algılarının ortaya çıkarılmasının yapılan eğitim çalışmalarının değerlendirmesine olanak tanıdığı ve yapılacak çalışmalara yön vereceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SINIF-İÇİ DEĞERLENDİRME ORTAMINA İLİŞKİN ALGILARIÖzet: Öğretim programlarının temel öğesi ve öğretim sürecinin ayrılmaz bir parçası olan ölçme ve değerlendirme faaliyetleri (Linn, 1990) öğrencilerin öğrenme ürünleri ve duyuşsal özellikleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir (Black ve William, 1998; Brookhart ve DeVoge, 1999). Öğretim sürecinin bütünleyici bir parçası olan ölçme ve değerlendirme faaliyetleri sınıf içerisinde öğretmenlerin kontrolündeki uygulamalar ile yürütülmektedir (Buldur ve Doğan, 2014).Öğretmenlerin yürüttükleri bu ölçme ve değerlendirme faaliyetleri yoluyla da her sınıf için bir sınıf-içi değerlendirme ortamı oluşmaktadır (Brookhart, 1997). Öğretmenlerin değerlendirme uygulamaları ile öğrenciler tarafından farklı türde sınıf-içi değerlendirme ortamları algılanmaktadır. Genel olarak sınıf-içi değerlendirme ortamının “öğrenmeye yönelimli” ve “performansa yönelimli” olmak üzere iki türde toplandığı söylenebilir (Alkharusi, 2011). Öğrencilerin algıladıkları sınıf-içi değerlendirme ortamı türleri onların başarı amaç oryantasyonu, öğrenme yaklaşımları gibi birçok motivasyonel özellik hakkında önemli bir etkiye sahip olduğundan dolayı bu algıların belirlenmesi önemlidir. Bu bağlamda araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin fen ve teknoloji dersine ilişkin sınıf-içi değerlendirme ortamına yönelik algılarını belirlemek ve bu algılarının cinsiyet ve sınıf düzeyi değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemektir. İlişkisel tarama deseninin esas alındığı bu araştırmanın örneklemini 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar döneminde bir ilin merkez ilçesinde bulunan devlet ortaokullarının 6,7 ve 8. sınıflarında öğrenim gören 492 öğrenci oluşturmaktadır. Örneklemin seçiminde kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi esas alınmıştır. Araştırmanın verileri Alkharusi(2011) tarafından geliştirilen ve Türkçeye uyarlama çalışması Buldur ve Doğan(2014) tarafından yapılan “Fen ve Teknoloji Dersinde Öğrencilerin Sınıf-içi Değerlendirme Ortamına İlişkin Algıları Ölçeği” ile toplanmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde çoklu değişken testlerinden MANOVA (multivariate ANOVA) esas alınmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin sınıf-içi değerlendirme ortamına ilişkin algılarının cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaştığı, farklılığın performansa yönelimli değerlendirme ortamı algılarında erkekler lehine olduğu tespit edilmiştir.Diğer yandan öğrencilerin sınıf-içi değerlendirme ortamına ilişkin algılarının sınıf düzeyine göre anlamlı olarak farklılık göstermediği tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda ilgili alan yazın ışığında çeşitli önerilerde bulunulmuştur Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASA YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN KÜLTÜREL MİRASA DUYARLILIK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: UNESCO (2003) somut olmayan kültürel mirası (SOKÜM), toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekânlar olarak tanımlamaktadır. Eğitim kurumları, bu kültürü genç kuşağa aktarmak ve bu yolla toplumun devamını sağlamak üzere kullanılan en etkin araçtır. Türk milli eğitiminin temel amaçlarından birisi de Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren bireylerin yetiştirilmesidir. İlköğretim düzeyinde verilmekte olan sosyal bilgiler dersi SOKÜM konularını içermesi bakımından en zengin derslerden birisidir. Bu dersin öğrenciler üzerinde ne kadar etkili olduğunun bilinmesi öncelikle öğrencilerin SOKÜM öğelerine yönelik bir farkındalık kazanması ile mümkündür. SOKÜM öğelerine yönelik yeterli bilince sahip öğrencilerin bu öğelerin korunması ve yaşatılması için gereken çabayı göstermesi beklenebilir. Öğrencilerde kültürel duyarlılık kazandırmaya yönelik ilköğretim programları arasında en etkin olarak kullanılan programın sosyal bilgiler programı olduğu görülmektedir. Türkiye’de 2004 Sosyal Bilgiler Eğitimi Programında güncellemeye gidilmiş, bununla birlikte kültür konularına verilen önem artmış ve programda yer alan kültür ile ilgili konular “Kültür ve Miras” öğrenme alanında toplanmaya çalışılmıştır. Bu öğrenme alanında öğrencilerin, Türk kültürünü oluşturan temel öğeleri tanıması, ulusal bilincin oluşmasını sağlayan kültürün korunması ve geliştirilmesi gerektiğini benimsemesi amaçlanmaktadır (MEB, 2009). Bu öğrenme alanına yönelik somut kültür öğeleri yanı sıra somut olmayan kültürel öğelere de yer verilmiştir. Böylelikle ders kapsamında verilmesi gereken ‘’kültürel mirasa duyarlılık’’ değerinin öğrenciler tarafından kazanılması hedeflenmektedir. Bu değerin öğrencilere ne kadar kazandırıldığının bilinmesi öğrencilerin kültürel miras öğelerine yönelik farkındalıklarının bilinmesi ile anlaşılabilir. Bu çalışmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin sosyal bilgiler programında yer alan SOKÜM öğelerine ilişkin görüşlerini belirlemek, varsa çevrelerinde bulunan bu öğelere yönelik farkındalıklarını ortaya koymaktır. Nitel araştırma yöntemine bağlı olarak gerçekleştirilen bu çalışma olgubilim deseninde yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma gurubunu, Bartın il merkezi ve köy okullarında öğrenim gören 52 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme formları ile elde edilmiştir. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, öğrencilerin SOKÜM kavramını daha çok yakınlarında bulunan öğelerden örneklerle açıkladığı görülmüştür. Özellikle öğrenciler, ebru, tel kırma, iğne oyasını el sanatları geleneğine örnek olarak vermiştir. Türk kahvesi geleneği, güreş, düğünler, türküler, çocuk oyunları, geleneksel kıyafet ve yöresel yemekler, çocukların SOKÜM’ü açıklamak için en çok kullandıkları kültürel miras ürünleridir. Çalışmaya katılan öğrenciler, Amasra kalesi, Kuş Kayası, Tavşanlı Ada ve Barış Akarsu gibi tanınmış kişi veya somut kültür öğelerini SOKÜM’ü açıklamak için kullanmışlardır. Araştırma kapsamında, öğrencilerden SOKÜM kavramından ne anladıklarına dair bir resim çizmeleri istenmiştir. Öğrenciler daha çok gösteri sanatlarından halay, horon ve Bartın çiftetellisi; Sözlü geleneklerden âşıklık geleneği; gösteri sanatlarından topaç, okçuluk, cirit; doğa ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalardan Türk kahvesi; el sanatları geleneğinden ebru, el oyası, tel kırma ve bastonculuk ile ilgili resimler çizmişlerdir. Araştırmada, öğrencilerin geleneksel el sanatlarından birine ilgi duymalarında, o sanatı tecrübe etmelerinin veya yakınlarından birinin o sanatı yapmış olmasının etkili olduğu görülmüştür. Bir başka bulguda ise, öğrencilerin geleneksel çocuk oyunlarından topaç, saklambaç, çelik çomak, beştaş ve dokuztaş oyunlarına ilgi duydukları ve günümüzde bile bu oyunları oynadıkları belirlenmiştir. Çalışmada ortaokul öğrencilerinin SOKÜM öğelerine ilgi duymalarına ve bunların yaşatılmasına yönelik duyarlı olmalarına rağmen, bilgi düzeylerinin ve farkındalıklarının yeterli olmadığı ve bu alanda farkındalık eğitimi verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgu ve sonuçların tamamına tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE SÖZLÜK KULLANIMINA YÖNELİK ALGILARIÖzet: Eğitim bir insanın davranışında kasıtlı olarak istendik davranışlar kazandırmaya yönelik süreçtir (Ertürk 1972: 9). Öğretim programı ise bu durum bireyin istenen, hedeflenen davranışı kazandırmaya yönelik yapılan etkinliklerin tamamıdır. Sosyal bilgiler dersi iyi bir vatandaş yetiştirmek, bireyi hayata hazırlamak, karşılaştığı problemlerde çözüm üretebilen bireyler yetiştirmek gibi görevler üstlenmiştir. Bireyin problem yaratan değil çözen olması, mantık çerçevesinde hareket etmesi, vatanına bağlı ve faydalı bireylerin yetiştirilmesi için sosyal bilgiler ders amaçlarının tam anlamıyla anlaşılmış olması ve bunun öğrencilere tam anlamıyla aktarılması gerekmektedir. Atatürk tarafından öğretmenlere emanet edilen yeni neslin bilgiyi üreten geliştiren ve kendisini her daim bilginin yolunda bulmak isteyen bireyler olması gerekmektedir. Sosyal Bilgiler dersi çok yönlü bir ders olduğu içinde birçok kavram barındırır. Bu kavramlar çocukların günlük hayatta çok sık kullanmadığı fakat gerekli yerlerde kendilerini ifade etmelerinde büyük fayda sağlayacak kavramlardır. Sosyal bilgiler dersini anlamalarında, yorumlamalarında bu kavramların büyük önemi vardır. Eğer bu kavramlar bireyler tarafından tam öğrenilmezse çocukların derse karşı tutumları olumsuz etki yaratabilir. Sosyal Bilgiler dersinde çocukların dersi daha iyi anlayabilmesi daha iyi yorumlayabilmesi için bu kavramların tam manasıyla öğrenilmesi gerekir. Bu kavramların birçoğunu bireylerin öğretmenlerinden öğrenmesi zor olabilir. Bu yüzden bu kavramlara çocukların direk ulaşabileceği bir kaynak olmalıdır. İşte bu kaynaklar arsında sözlükler önemli yer tutmaktadır. Sosyal bilgiler dersinde sözlük kullanmanın öğrencinin yaşantılarındaki kavram anlamlılığı açısından ayrıca önemi vardır. Gelişen teknolojiyle birlikte okul çağındaki çocukların derslerinde araştırma görevlerinde kitap, sözlük, gazete, ansiklopedi vb. kaynaklara eskiye nazaran daha az başvurdukları hatta hiç başvurmadıkları aşikârdır. Bundan kaynaklı olarak bireylerin bildiklerini geniş kelimelerle değil de kısa tek kelimelik cümlelerle ifade etmeye başlamaları dil gelişimi açısından sıkıntı yaratmaya başlamıştır. Bildiklerini kısır bir dil yapısı içerisinde dile aktarmaya gitme çabası kelimelerin anlaşılırlığını da kısıtlamış bireyleri tanımını bilmediği kelimeler kullanmaya mahkûm etmiştir. Sosyal bilgiler dersi ülkemizde demokratik toplumda yaşayan sorumluluk sahibi vatandaşların türeten, türetilen bilginin içeriğini sosyal bilimlerin temel çerçevesinden alan ve yaşam boyu kullanacağı vatandaşlık becerilerini hayatının her anında kullanmaya çalışarak pekiştirme gayreti içerisinde olan temel bir eğitim programıdır. Sosyal bilgiler programının içeriği, tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, felsefe, antropoloji vb. disiplinlerin bir arada verilerek üretilen bilgilerden yapılan seçmelerdir. Sosyal bilgiler dersi tek bir disiplin değil, disiplinlerin bir arada bulunduğu bir çalışma alanıdır (Tanrıöğen vb. 2007: 13). Bu yüzden sosyal bilgiler dersinde bireylere verilecek her türlü bilgide esas olan kavramların tam olarak öğretilerek bu bilginin kalıcı hale getirilmesidir. Bunun için de sosyal bilgiler dersinde öğrencilerin sözlük kullanımı konusu, verilen bilgiyi içselleştirmeleri açısından önem arz etmektedir. Sözlük, “Bir dilin bütün veya belli bir çağda kullanılmış kelime ve deyimlerini alfabe sırasına göre alarak tanımlarını yapan, açıklayan, başka dillerdeki karşılıklarını veren eser” şeklinde tanımlanmaktadır (TS, 2005). Sözlük bireylerin kullandığı dilin ortak kaynağıdır. Bu kaynak o topluluğun bir hazinesidir. Bu kaynak ile toplumlar yeni dünya karşısında unutulmaya yüz tutmuş kelimeleri korur. Bu kelimeler gelecek kuşaklara güvenilir bir şekilde aktarılır. Ayrıca sözlükler bir toplumun kültürünü oluşturur. O toplumdaki değerleri içinde barındırır. “Sözlük kullanmak, öğrenciler için zevkli bir iştir; bilmediğini öğreneceği bir kaynağı kullanabilmekten güven de duyar” (Göğüş, 1978: 368). Güven duygusu zamanla sözlük kullanma alışkanlığına katkıda bulunur. “Sözlük kullanımı, öğrenciye bağlamdan hareketle kelimenin anlamını bulamadığı durumlarda kaynak olma özelliği taşıdığı gibi kelime öğrenimini ders dışında da sürdürme açısından özerklik taşımaktadır” (Gairns ve Redman, 1986: 79; aktaran Yaman, 2010: 737). Bir dilde sahip olunan kelimelerin, bu kelimelerin oluşturduğu farklı anlamların ve kelime kullanım değerlerinin mevcut olduğu sözlükler doğrultusunda geliştirilen olumlu veya olumsuz tutumlar, sözlük kullanma alışkanlığını etkileme özelliğine sahip önemli kavramlardan biridir. Öğrencilerin ihtiyaçları ve kendilerini geliştirmeleri doğrultusunda sözlüklere yönelik oluşturacakları olumlu veya olumsuz tutumlar, sözlük kullanma davranışlarını ve duruma bağlı olarak sözlük kullanarak kendilerini çoğu konuda geliştirebilecekleri alışkanlıklarını etkileyebilecektir. Sosyal bilgiler dersi için öğrencilerin sözlüklere yönelik tutumlarını ve sözlük kullanma sıklıklarını tespit etmek ve çıkan sonuç doğrultusunda iyileştirme ya da mevcut istenilen seviyeyi yükseltme adına faydalı bir adım olacaktır. Bu araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin sosyal bilgiler dersindeki sözlük kullanımının hangi aşamada olduğunu eksiklerini gidermede ve kendilerini geliştirmek adına ilgili kaynaklardan biri olan sözlüğe karşı algılarını saptamaktır. Araştırmanın yöntemi karma yöntemdir. Nicel araştırma tekniklerinden tarama yöntemi kullanılmıştır. Nicel bölümde Ortaokul öğrencilerinin sosyal bilgiler dersinde sözlük kullanımları incelenmiştir. Nitel araştırma desenlerinden olgu bilim kullanılmıştır. Nitel bölümde ise Öğrencilerden sözlük kullanımına ilişkin ölçeği doldurmaları istenmiş ve ölçek sonrasında yöneltilen tek soruluk nitel soruyla da ölçekte verdikleri cevaplar karşılaştırılmıştır. Araştırmanın örneklemini Nevşehir’de öğrenim gören 200 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır. Ölçek kullanılarak ve nitel soru sorularak yapılan bu araştırmanın sonucunda öğrencilerin sözlük kullanımıyla ilgili eksiklikleri görülmüş özellikle sorulan nitel soruda kelimelerin tam manasıyla açıklanamadığı görülmüştür. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL BİLGİLER DERSİNE İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: Bu çalışmanın amacı ortaokul öğrencilerinin sosyal bilgiler dersine ilişkin algılarının metaforlar yardımıyla belirlenmesidir. Metafor sözcüğü kelime itibari ile eğretileme, benzetme, istiare, mecaz anlamlarına gelmekle beraber pek çok farklı tanımı bulunmaktadır. Metafor, bir söz sanatı olarak benzetme türlerinin içerisine dahil edilebilir; ancak benzetmeden farklı olarak onu üretenin ve dinleyenin zihinsel kavrayış zenginliğine daha geniş bir alan bırakır. Metaforlar insanoğlunun kendi dünyasını anlama, ifade etme, kurma ve düzenlemeye yönelik geliştirmiş olduğu temel araçlardan biridir. Sosyal bilgiler dersi ortaokullarda okutulan mihver derslerden biri olarak içeriği bakımından önemli bir yer tutmaktadır. Bireysel, kültürel ve toplumsal pek çok amacı bulunan Sosyal Bilgilerin, yapısı ve işlevi gereği bireyleri hayata hazırlamada önemli bir rolü bulunmaktadır. Bu bakımdan öğrencilerin bu derse yönelik algılarının belirlenmesi önemli görülmektedir. Bu araştırmada nitel araştırma desenlerinden “olgubilim” kullanılmıştır. Olgubilim (fenomenoloji) deseni, farkında olduğumuz ama derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Araştırmaya 2019-2020 eğitim öğretim yılında Afyon ilinde devlet okullarında öğrenim görmekte olan ortaokul 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileri katılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin sosyal bilgiler dersine ilişkin sahip oldukları metaforları ortaya çıkarmak için, Sosyal Bilgiler .... gibidir; çünkü ....... ifadesinin yazılı olduğu açık uçlu sorudan oluşan form kullanılmıştır. Verilerin analizinde kodlama, temaların bulunması, verilerin kod ve temalara göre örgütlenmesi aşamalarından oluşan içerik analizi kullanılmıştır. İçerik analizi araştırmanın kuramsal olarak çok açık ifade edilemediği veya daha derinlemesine bir analize gereksinim duyulduğu durumlarda gerçekleştirilmektedir. Elde edilen veriler kategoriler halinde, kategorinin içerdiği metafor adları ve frekans değerleri ile sunulmuştur. Öğrencilerin kullanmış oldukları metaforlara karşın yazdıkları nedenlere de doğrudan alıntılar yapılarak bulgular bölümünde yer verilmiştir. Araştırma sonucunda öğrencilerin sosyal bilgiler dersine ilişkin algıları belirlenmiş ve bu bulgular doğrultusunda önerilere yer verilmiştir. Öğrencilerin genel olarak sosyal bilgiler dersini hayat, kitap, Atatürk, tarih, Ankara gibi kavramlarla ilişkilendirdiği görülmüştür. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN VATAN KAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA BELİRLENMESİÖzet: Vatan, bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturan toprak parçasıdır. Bu topraklarda yaşayan insanlar ise vatandaş olarak adlandırılmaktadır. Bir ülkenin gelişmişlik seviyesi iyi yetişmiş vatandaşlara sahip olmasına bağlıdır. Ulusal ve uluslararası gelişmelerden etkilenen vatan algısı üzerine farklı toplumlar tarafından yapılacak çalışmalar, etkili ve iyi vatandaşlar yetiştirilmesi açısından önem taşımaktadır. Türkiyenin Asya ve Avrupa kültürlerinin gelişme noktasında yer alması, dışarıya açık bir konumda bulunması, dış siyasette etkin olmaya çalışması vatan algısı ve değerlerinin değişimine neden olmaktadır. Bu sebeple gelişen ve değişen Türkiyede etkili ve iyi vatandaşların yetiştirilmesinde vatandaşlık eğitimi önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır (Ersoy ve Öztürk, 2015). Ülkemizde vatandaşlık eğitimi Türk eğitim sisteminin genel amaçları arasında yer almaktadır ve sosyal bilgiler ders programlarında öğretilmesi gereken temel değerlerden biridir. Öğrencilere bu değer kazandırılmadan önce onların sahip oldukları algıları ortaya çıkarmak verilecek eğitim açısından önemli görülmektedir. Bu algının ortaya çıkarılmasında önemli kabul edilen metaforlar öğrencilerin duygularını, düşüncelerini ve inançlarını yansıtmaktadır. İnsanların hayatı, çevreyi, olayları ve nesneleri nasıl gördüklerini; farklı benzetmeler kullanarak açıklamaya çalışan metaforlar; bireyin düşünce ve eylemlerine yön veren yapılardır. Alanyazında, öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının vatan algısını belirlemeye yönelik çalışmalar (Yazıcı ve Yazıcı, 2010; Ersoy ve Öztürk, 2015; Wagnid, 2009) olmasına karşın ortaokul öğrencilerinin vatan algısı üzerine sınırlı sayıda çalışmaya rastlanmıştır. Bu sebeple, sosyal bilgiler öğretim programında yer alan vatanseverlik değeriyle ilgili kazanımlar öğrencilere kazandırılmaya çalışılmadan önce öğrencilerin vatan algısını belirlemeye gereksinim vardır. Bu çalışmanın amacı ortaokul öğrencilerinin vatan kavramına ilişkin algılarını metaforlar yoluyla ortaya koymaktır. Araştırma 2016-2017 eğitim öğretim yılında Kütahya ilinde öğrenim gören 227 ortaokul öğrencisiyle gerçekleştirilmiştir. Ortaokul öğrencilerinin vatan kavramına ilişkin sahip oldukları metaforları ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma, tarama modelinde nitel araştırma yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunda yer alan öğrencilerin 74ü 5. sınıfta, 73ü 6. sınıfta, 59u 7. sınıfta, 12si 8. sınıfta öğrenim görmektedir. Öğrencilerin 143ü kız, 84ü ise erkektir. Araştırma grubunun seçimi, seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden amaçlı örnekleme yöntemine uygun olarak yapılmıştır. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmaya katılan öğrencilerin vatan kavramına ilişkin sahip oldukları düşünceleri ortaya çıkarmak için açık uçlu bir anket formu hazırlanmış; anket formunda öğrencilerden vatan....................gibidir; çünkü.................... cümlesini tamamlamaları istenmiştir. Katılımın gönüllük esasına dayandığı araştırmada eksik ve amacına uygun olmayan 23 anket formu değerlendirme dışı bırakılmış ve toplam 204 form geçerli sayılarak analiz gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonunda elde edilen veriler içerik analizine uygun bir şekilde çözümlenmiştir. İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek ilişkilere ulaşmaktır. Bu amaçla toplanan veriler önce kavramsallaştırılır, daha sonra bu kavramlar mantıklı bir biçimde düzenlenir ve bunlara göre verileri açıklayan durumlar temalaştırılır. Elde edilen veriler ışığında öğrencilerden vatan kavramına ilişkin 78 geçerli metafor ürettikleri tespit edilmiştir. Analiz sonucunda belirlenen metaforlar ve bunlara dayalı olarak oluşturulan kategorilerin doğruluğunun tespit edilebilmesi için 2 öğretim üyesiyle paylaşılmış ve kategoriler arasında eşleştirme yapması istenmiştir. Alınan uzman görüşlerinden sonra uyuşmayan metaforlar tartışılarak kategorileri oluşturan metaforlara son biçimi verilmiştir. Çalışma sonucunda vatan kavramına ilişkin 12 kategori elde edilmiştir. Bunlar Barınacak Yer, Toprak Parçası, Topluluk, Bağımsızlık, Güç, Kahraman, Yaşam Kaynağı, Emanet, Zenginlik, İstikrar, Güven Veren, Değerli olarak adlandırılmıştır. Sonuç olarak öğrencilerin vatan kavramına ilişkin algılarının olumlu olduğu, vatanın öneminin farkında oldukları ortaya çıkmıştır. Anahtar Sözcükler: Ortaokul Öğrencisi, Vatan, Metafor. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN YER-YÖN BULMA VE HARİTA OKURYAZARLIK BECERİLERİNE İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: Sosyal bilgiler dersi bireyin yakın çevresinden başlayarak yaşadığı dünyayı algılama kavrama ve yorumlama çabasını içerir. Disiplinlerarası olma özelliği nedeniyle sosyal bilgiler dersi coğrafya ile birebir ilişki içerisindedir. Bireyin çok yönlü gelişim sürecine katkı sunması açısından öğrencilerin coğrafi bilgi düzeylerinin temelini oluşturan yer-yön bulma becerisi ve bununla birlikte harita okuryazarlık becerileri de önemli bir yer teşkil etmektedir. Bir yönüyle coğrafya okuryazarlığının da temelini teşkil eden bu becerilerin ortaokul öğrencilerinde yer edinip edinmediği ve bu bilgileri ne ölçüde kullanabildiklerinin ortaya çıkarılması düşüncesinden hareketle bu çalışmanın yapılmasına karar verilmiştir. Bu çalışmayla birlikte ortaokul 7. sınıf öğrencilerinin araştırma konusu ile ilgili yeterli bilgiye sahip olup olmadıkları, sosyal bilgiler dersi öğretim programının öğrencilerde yer yön bulma ve harita okuryazarlığı becerisi konusunda yeterli olup olmadığı, programda bu becerilerle ilgili kazanımlara yer verilip verilmediği sorularına da cevap aranmış olacaktır. 7. sınıf öğrencilerinin yer yön bulma ve harita okuryazarlık becerilerinin değerlendirildiği bu çalışma, nitel araştırma yöntemlerinden özel durum çalışması desenine sahiptir. Araştırmanın çalışma grubu Adıyaman il merkezinde bulunan üç ortaokulda kolay ulaşılabilir durum örneklemesine uygun olarak seçilen 7. sınıfta öğrenim gören 96 öğrenciden oluşmaktadır. Çalışma grubunda yer alan okulların sosyo-ekonomik açıdan farklı düzeylerde olmasına dikkat edilmiştir. Bu amaçla Adıyaman merkezde sosyo-ekonomik olarak üst düzeyde yer alan bir ortaokul, orta düzeyde yer alan bir ortaokul ve alt düzeyde yer alan bir ortaokul belirlenmiştir. Çalışmada 7. sınıf öğrencilerinin seçilmesinin gerekçesi ise sosyal bilgiler dersinin en son bu sınıf düzeyinde görülüyor olması ve 7. sınıfta öğrenim gören öğrencilerin sosyal bilgiler dersinin tüm kazanımlarını ve araştırma konusunu ilgilendiren tüm becerilere sahip olduklarının düşünülmesidir. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen açık uçlu sorulardan oluşan bir form kullanılmıştır. Sorular ortaokul sosyal bilgiler öğretim programı ve dersin kazanımları dikkate alınarak hazırlanmıştır. Soruların öğrencilerin yer-yön bulma becerisi ve harita okuryazarlık becerileriyle ilişkili olmasına özen gösterilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen verilerin analiz çalışmaları devam etmekle birlikte elde edilen bulgular ortaokul 7. sınıf öğrencilerinin yer ve yön bulma becerilerinin yeterince gelişmediğini göstermektedir. Öğrencilerin harita okuryazarlık düzeylerinin de istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir. Öğrencilerin sınıfta öğrendikleri bilgileri sadece ezberledikleri pratikte çok fazla kullanmamaları nedeniyle temel coğrafi bilgilere sahip olmadıkları düşünülmektedir. Dersin öğretim programında da araştırma konusuyla ilgili yeterli düzeyde kazanımın yer almaması da eksiklik olarak değerlendirilmektedir. Ortaokul sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitaplarında yer-yön becerisinin geliştirilmesi ve harita okuryazarlığı konusunda yeterli sayıda etkinliklere yer verilmemesinin de bu bilgi ve beceri eksikliğine olumsuz katkı sunduğu söylenebilir. Çalışmanın bu alanda yapılacak araştırmalar için önemli bir veri kaynağı olacağı düşünülmektedir. Sosyal bilgiler ders kitaplarında yer yön bulma becerisi ve harita okuryazarlığının geliştirilmesiyle ilgili içerikler artırılabilir. Öğrenci çalışma kitaplarında bu konuyla ilişkili etkinliklere daha fazla yer verilebilir. Sosyal bilgiler kitaplarına daha ilgi çekici ve daha fazla sayıda haritalar eklenebilir. Sosyal bilgiler öğretmenleri 5.,6 ve 7.sınıflarda yer-yön becerisi ve harita okuryazarlığı ile ilişkili konular işlenirken farklı etkinlik ve materyallerle öğrencilerde bu becerilerin daha fazla gelişmesini sağlayabilirler. Okul koridorlarında veya sınıflarda harita köşeleri oluşturabilir. Öğrencilere sorumluluk verilirken harita çizme ödevleri verilebilir. Sınıflarda bulunan etkileşimli tahtalardaki çeşitli harita uygulamalarından faydalanılarak öğrencilerde yer-yön ve harita okuryazarlık becerisi geliştirilebilir. Öğretmenler yer-yön becerisinin geliştirilmesi ve harita okuryazarlığı konusuna daha fazla zaman ayırabilir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN “VATAN, ORDU, BAYRAK, İSTİKLAL MARŞI” ÜZERİNE METAFORİK ALGILARIÖzet: Türk Milli Eğitimin genel ve önemli amaçlarından biriside bireyi, milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren aynı zamanda vatanını, milletini seven ve koruyan yurttaşlar olarak yetiştirmektir. Eğitim yolu ile kazandırılmak istenen kimlik ve milli değerler milli ruhun oluşmasına önemli katkı sağlar. Yetiştirilmek istenen iyi insan, iyi vatandaşta milli ruhun oluşturulmasında bilginin etkili ve kalıcı hale gelmesinde kullanılan etkinliklerden birisi de metaforlardır. Metafor söylenmek isteneni daha az sözcük ile daha etkili ve kalıcı bir şekilde söylemenin sanatı olarakta nitelendirilebilir. Bu doğrultuda çalışmanın amacı ortaokul sekizinci sınıf öğrencilerinin “Vatan, Ordu, Bayrak ve İstiklal Marşı”na ilişkin metaforik algılarını ortaya koymaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2018-2019 eğitim-öğretim döneminde Antalya ili merkezinde bulunan üç farklı ortaokulun sekizinci sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Çalışma grubu belirlenirken kolay ulaşılabilir ölçüt örneklem yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada öğrencilerin ‘Vatan, Ordu, Bayrak ve İstiklal Marşı’na yönelik algılarını belirleyebilmek amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanmış soru formu kullanılmıştır. Çalışma grubundan elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi ile çözümlenmiştir. Araştırmanın sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde, ortaokul sekizinci sınıf öğrencilerinin milli kimlik ve milli ruha yeterli düzeyde sahip olduğu, yöneltilen sorularda ise öğrencilerin verdikleri cevaplar doğrultusuna ‘Vatan, Ordu, Bayrak ve İstiklal Marşı’na yönelik metaforik algılarının olumlu yönde olduğunu söylemek mümkündür. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN, VELİLERİN VE SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN ÖDEV KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Ödev konusu gerek ulusal gerekse uluslararası eğitim camiasında sürekli tartışma konusu olmuştur. Özelikle yirminci yüzyılın başı ödev konusuna ilişkin ciddi tartışmaların başladığı bir dönem olmuştur. 1900’lü yılların başında, ödeve karşı olumlu bir tutum sergilenerek ödevin; öğrencilerin zihinsel ve duyuşsal gelişimine olumlu etkilerinin olduğu görüşü hâkim olmuştur. 1940’lı yıllarda ise ödevin işlevinin bahsedildiği kadar etkili olmadığı görüşü egemen olmaya başlamıştır. Bu tartışma konusu günümüze kadar süregelmiştir. Basit bir anlatımla ödev; öğretmenlerin öğrencilerine okul dışında yapmaları için verdikleri çalışmalar şeklinde tanımlanmaktadır. Okuldaki kısıtlı zaman diliminde yoğun bir şekilde verilmeye çalışılan bilgi, beceri ve değer öğretim süreci pek çok kez sınıf dışı uygulamalarla tamamlanmaya çalışılmaktadır. Fakat ödevlerin kimi zaman öğrencinin yaşı ve hazırbulunuşluğu dikkate alınmadan verilmesi kimi zaman da ödevin bir ceza aracı olarak kullanılması tartışmaların odağı haline gelmesine neden olmuştur. Tüm bu tartışmalara rağmen eğitim sistemleri içinde hala yoğun bir şekilde kullanılmaya devam etmektedir. Ödevi savunanlar ile ödeve karşı olanlar arasındaki tartışmanın dayanakları birçok bilimsel çalışmaya da temel teşkil etmiştir. Ödev konusuna ilişkin sosyal bilgiler derslerinin gözlemlenmesi; öğretmen, öğrenci ve velilerin ödevin işlevi ile kullanım durumlarına yönelik görüşlerinin alınması araştırmaya değer bir konu olarak düşünülmüştür. Bu çalışma kapsamında öncelikle, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda görev yapmakta olan sosyal bilgiler öğretmenleri ile yine Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda öğrenim gören ortaokul öğrencilerinin ve bu öğrenci velilerinin ödev konusundaki görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca on yedi farklı sosyal bilgiler dersi gözlemlenerek öğrencilere verilen ödevlerin niteliğinin incelenmesi de hedeflenmiştir. Bu çalışma nitel araştırma yaklaşımına göre tasarlanmıştır. Öğretmenlerin, ortaokul öğrencilerinin ve öğrenci velilerinin ödev konusundaki görüşlerini belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından yarı yapılandırılmış bir görüşme formu oluşturulmuştur. Görüşmelerde yer alabilecek sorular, literatür taraması ile hazırlanmış ve oluşturulan görüşme formları uzman görüşlerine göre düzenlenmiştir. Yine sosyal bilgiler derslerinde gerçekleştirilmek istenen gözlem için alt amaçlar belirlenerek bir gözlem formu hazırlanmış ve bu form için de uzman görüşüne başvurulmuştur. Hazırlanan görüşme sorularının açık ve anlaşılır olup olmadığını test etmek için üç sosyal bilgiler öğretmeni, on iki ortaokul öğrencisi ve bu ortaokul öğrencilerinin velileri ( f= 12) ile pilot bir çalışma yapılmıştır. Soruların açık ve anlaşılır olduğu anlaşıldıktan sonra asıl uygulamaya geçilmiştir. Asıl uygulama 2016-2017 öğretim yılında Ankara ilinin farklı ilçelerinde on ortaokulda öğrenim gören otuz iki öğrenci, bu öğrencilerin velileri (f= 32) ve Ankara ilinin farklı ilçelerinde görev yapan yirmi bir sosyal bilgiler öğretmeni ile yapılmıştır. Ayrıca on yedi farklı sosyal bilgiler dersi de gözlemlenmiştir. Araştırmada elde edilen veriler içerik analizine göre incelenmiştir. Veriler araştırmacı ve eğitim bilimleri alanında uzman başka bir araştırmacı tarafından birbirinden bağımsız olarak analiz edilmiştir. Araştırma verilerinin güvenirliği için Miles ve Huberman (1994) tarafından geliştirilen güvenirlik formülü (Güvenirlik : Görüş Birliği / Görüş Ayrılığı + Görüş Birliği) kullanılmıştır. Her iki analiz sonuçları bu formülü göre incelenmiştir. Kodlamalardaki tutarlılık %93 olarak tespit edilmiştir. Öğretmenlerin verdikleri cevaplara göre ödevler, öğrencilerin öğrenme sürecine katkı sağlamaktadır. Yine öğretmenlere göre öğrenilenlerin pekiştirilmesi açısından da ödevler son derece önemlidir. Araştırmaya katılan öğrencilere göre ise ödevlerin öğrenme üzerine etkisi bulunmamaktadır. Ödev konusunda veli görüşlerinin okulun bulunduğu sosyo-ekonomik çevreye göre farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Araştırmada gerçekleştirilen gözlem sonuçlarına göre öğretmenler ödevleri en fazla öğrenilenlerin pekiştirilmesi ve tamamlanması amacı ile kullanmaktadır. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİ’NİN ADALET KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: Günümüz eğitim programları içerisinde yer alan sosyal bilgiler; sosyal ve beşeri bilim dallarından yararlanarak, bireyin sosyal ve fiziki çevresiyle ilişkisine odaklanan, zamanı ve mekânı algılayan, etkin vatandaş tanımına uygun bireyler yetiştirmeyi hedefleyen bir çalışma alanıdır. Bu bağlamda sosyal bilgiler dersine, bireylere, çağın niteliklerine uygun bilgi ve becerileri kazandırmanın yanı sıra demokratik değer, tutum ve inanç kazandırma sorumluluğu da yüklenmiştir. Bahsi geçen değerlere, öğretim programı içerisinde her ünite de farklı olmak koşulu ile doğrudan verilecek değer şeklinde yer verilmiştir. Programda yer alan 20 değerden birisi de adil olma değeridir. 7. sınıf düzeyinde yaşayan demokrasi ünitesinde yer verilen adil olma (adalet kavramı) değeri, sosyal yaşamla ilişkilendirilebilecek, kişiler arasında farklı aidiyet anlamları yaratacak ve hatta insanların birlikte yaşama iradesini ayakta tutacak en önemli değerlerdendir. Adalet kavramına, hakkın hukuka uygun olarak eşitlik prensibince haklıya teslim edilmesi şeklinde bir bakışla yaklaşılabilir. Adalet kavramı hayatımızın her alanında tartışmaya açık ve belirli durumlarda yaşam öznesi olarak değerlendirilebilecek boyuttadır. Adaletin genelliği ve algılanışında oluşan kişiye özelliği kavrama yüklenen anlamları çeşitlendirmiştir. Ortaya çıkan çeşitlilik ise kanunların işleyişinde, cezaların uygulanmasında, gelirlerin paylaşımında ve insan ilişkilerinde adalet kavramını sorgulattırmakta ve ona çeşitli anlamlar yüklenmesine sebep olarak, bireylerin birlikte yaşama iradesini yani toplumsal yapının bütünlüğünü tehdit eden bir hale bürünmesini olası hale getirmektedir. Dolayısıyla, bireylerin adalet kavramına yükledikleri anlamların tespit edilmesi, formal eğitim ortamlarında oluşturulacak planlar yoluyla anlamların ortaklaştırılabilmesi açısından önemli görülerek, bu araştırma planlanmıştır. Araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin adalet kavramına ilişkin oluşturdukları metaforların tespit edilmesidir. Bu amaca bağlı olarak, adalet kavramı ile ilgili ortaokul öğrencilerinin; metaforları nelerdir? Sahip oldukları metaforlar hangi kavram kategorileri altında toplanmaktadır? Frekans dağılımı nasıldır? Sorularına cevap aranmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Denizli ili Bekilli ilçesinde bir devlet okulunda 2016-2017 eğitim-öğretim yılında 5, 6, 7 ve 8. Sınıfta öğrenim görmekte olan toplam 210 öğrenci oluşturmaktadır. Nitel araştırma desenlerinden “olgu bilim” kullanılarak yürütülen araştırmada, veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan “Adalet…….. benzer. Çünkü…….” cümlesini tamamlayacakları form kullanılmıştır. Uygulanmaya başlamadan önce gerekli yasal izinler alınmıştır. Toplanan veriler içerisinden okunamayan 12 öğrenciye ait veriler analiz dışı bırakılarak, geçerli sayılan 198 öğrenciye ait veri, nitel araştırma yöntemine uygun olarak içerik analizine tabi tutulmuştur. Yapılan analiz sonucunda, adalet kavramına ilişkin ortaokul öğrencilerinin 76 adet metafor ürettiği belirlenmiştir. İlk üç sırada yer alan metaforlar sırasıyla Terazi (%15), İnsan (%14) ve Eşitliktir (%8). Öğrenciler tarafından üretilen metaforlar ortak özellikleri bakımından 4 farklı kavramsal kategori altında toplanmıştır. Kavram kategorilerinin ayrılmasında oluşturdukları metaforlar için kullandıkları açıklamalar dikkate alınmıştır. Buna göre öğrencilerin % 36sının (71 öğrenci) adalet kavramını eşitlik imgesi olarak, % 30unun (60 öğrenci) hak-hukuk imgesi olarak, % 22sinin (44 öğrenci) yaşam imgesi olarak ve % 12sinin (24 öğrenci) yargı-ceza imgesi olarak gördükleri ortaya çıkmıştır. Araştırma sonucunda sosyal bilgiler öğretmenlerine adalet ve eşitlik kavramının farklarının belirginleştirilmesine yönelik öğretim gerçekleştirilmesi önerilebilir. Diğer taraftan, araştırmacılara, ilgili kavramların daha iyi öğrenilmesini sağlamak için eylem araştırması yapılması, öğrenci zihninde ilgili kavrama yönelik metaforların benzerlikleri ve farklılıklarını belirlemek için ise çok boyutlu ölçekleme (Multi Dimensional Scaling) tekniği ile araştırmalar yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRETMENLERİNİN DEMOKRATİK DAVRANIŞ EĞİLİMLERİÖzet: Dünyada son dönemlerde yaygınlaşan küresel terör, iç savaşlarla beraberinde gelen mülteci sorunu ve farklı dini ve etnik kültürdeki insanlara karşı artan tahammülsüzlük demokrasi eğitimini önemli hale getirmektedir. Bu tür bir eğitim küresel ve bölgesel bir huzuru ve barışı oluşturma çabalarında demokratik tutum ve değerler sahip bireylerin yetiştirilmesinde iskele görevi üstlenmektedir. Demokrasinin egemen olduğu devletler vatandaşlarını eğiterek sorumluklarını yerine getiren, demokratik değerlere sahip, haklarını ve özgürlüklerini koruyan bireyler yetiştirmeyi amaçlar. Nitekim demokrasinin iyileştirilmesine yönelik çabalara karşı eğitimde halen sorunların devam ettiğini görmek mümkündür. Bu sorunlara neden olan faktörlerin ortaya çıkarılmasına yönelik yapılan araştırmalarda demokrasinin programlarda amaç, davranış ve konu bakımından tam olarak ifade edilmediği, programın sınıflarda uygulamaya dönüştürülmediği; bu tür bir eğitimi geliştirmeye yönelik ders saatinin yetersizliği, okulda araç ve gereçlerin gerekli eğitimin ihtiyaçlarını karşılamada eksikliği, okul içindeki gözlenebilecek demokratik tutum eksikliği ve okul–aile işbirliğinin yeterli olmaması öne çıkmıştır. Görüldüğü gibi demokrasi eğitimi birçok faktörden oluşan bir bileşendir. Bu faktörlerden herhangi birinde sorun yaşandığında, demokratik olmayan davranışlara çözüm getirme olasılığı mümkün değildir. Bu doğrultuda araştırmanın amacı demokratik bir eğitim ortamı oluşturulmasında ortaokul öğretmenlerinin demokratik davranış eğilimlerini belirlemektir. Araştırmada Sinop’un Ayancık ilçesinde Kuzeyin Güçlü Kızları Projesi çerçevesinde belirlenen 6 ortaokulda görev yapan “Demokrasi Eğitim” başlıklı hizmet içi eğitimine katılan 42 öğretmen örneklem grubuna alınmıştır. Örneklem grubu çeşitli branşlardan ve farklı kıdeme sahip öğretmenlerden oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak Genç (2006) tarafından geliştirilen 24 maddelik bir anket kullanılmıştır. Anket 3’li Likert tipinde bir ölçme aracıdır. Eşit aralıklı ölçek yapısına uygun olduğu varsayılan bu ölçme aracının aralıkları da; Her Zaman (1), Ara Sıra (2), Hiçbir Zaman (3)’dır. Elde edilen verilerin istatistiksel çözümlemesinde SPSS 21.0 (Statistical Package for The Social Sciences) paket programından yararlanılmıştır. Veriler frekans ve yüzde kullanılarak analiz edilmiştir ve elde edilen bulgular tablolaştırılarak yorumlanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre; öğretmenlerin anket maddelerinde yer alan durumları yapma sıklıkları değişiklik göstermektedir. Anket maddelerine öğretmenlerin verdikleri cevaplar incelendiğinde; cevapların genel olarak her zaman ve ara sıra seçeneklerinde yoğunlaştığı söylenebilir. 24 maddenin 13’ünde hiçbir zaman seçeneğini işaretleyen öğretmenin bulunmaması ise dikkat çekmektedir. Öğretmenlerin hiçbir zaman seçeneğini işaretlemediği maddeler öğretmenlerin sınıfta demokratik ortamlar oluşturma, sınıfta demokratik eğitim ortamı oluşturma konusunda yaşanan problemleri gidermeye çalışma, bireysel ve kültürel farklılıklar olabileceğini kavratma, öğrencilerine demokratik yaşamla ilgili model olma, demokratik tavırlar sergileyen öğrencileri teşvik etme, sınıfta demokratik ortam oluşturmak için öğrencilerle işbirliği halinde olma, sınıf yönetiminde öğrencileri kararlara dahil etme, demokratik tutum ve davranışların gelişmesi için çeşitli etkinliklerin düzenleme ifadelerinden oluşan maddelerdir. Ayrıca araştırmaya katılan öğretmenlerin tamamının her zaman seçeneğini işaretlediği bir madde yer almaktadır ve bu madde öğretmenlerin öğrencilerin fikirlerine ve ürettiklerine değer vermesi ile ilgilidir. Buna göre; öğretmenlerin demokratik tutum ve davranışları geliştirmek için farklı yöntemlere başvurduğu ve bu yöntemleri farklı sıklık derecelerinde uyguladıkları söylenebilir. Araştırmaya katılan yaklaşık her 3 öğretmenden birinin demokrasi eğitimi ile ilgili seminer ve toplantılara katılmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Öğretmenlerin belirtilen seminer ve toplantılara katılmaları için MEB, il/ilçe milli eğitim müdürlükleri ya da okullar tarafından teşvik edici uygulamalar sunulabilir. Öğretmelerin demokratik ortam oluşturmaya yönelik etkinlik ve uygulamaları okul yöneticileri tarafından desteklenmelidir. Ayrıca farklı kurum ve kuruluşlara ve sivil toplum örgütlerine demokrasi eğitiminde okullarda aktif roller verilmelidir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRETMENLERİNİN TERCİH ETTİKLERİ 21. YÜZYIL BECERİLERİÖzet: Gelişen teknolojinin, toplumların yapısında ve bireylerin yaşamlarında bazı değişim ve dönüşümleri beraberinde getirdiği görülmektedir. Değişen toplum yapısı, bireylerin bazı bilgi ve beceriler kazanmasını ve bazı özelliklere sahip olmasını gerekli hale getirmiştir. Bireylere hayatın değişen koşullarına uyum sağlamanın yollarını kazandırmak, teknolojinin fırsatlarını sunup faydalanma yollarını göstermek, çağın temel bilgi ve berilerini öğrenmelerini sağlamak öğretmenlerin görevleri arasındadır. Bu nedenle 21. yüzyıl becerilerinin öğrencilere kazandırılması günümüzde önemli hale gelmiştir. 21. yüzyıl becerileri “Öğrenme ve Yenilikçilik Becerileri”, “Bilgi, Medya ve Teknoloji Becerileri”, “Yaşam ve Kariyer Becerileri” olmak üzere 3 ana başlık altında 13 beceri olarak ele alınmaktadır. Bu araştırmada öğretmenlerin öğrencilerinde geliştirmeyi tercih ettikleri 21. Yüzyıl becerilerinin neler olduğunu belirlenmek amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini, 2019-2020 eğitim öğretim yılında ortaokullarda görev yapan 136 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırma tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırmaya 136 ortaokul öğretmeni katılmıştır. Araştırmada veri toplamama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen açık uçlu sorulardan oluşan bir anket formu kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde içerik ve frekans analizi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre ortaokul öğretmenlerinin geliştirilmesine öncelik verdikleri 21. Yüzyıl becerisinin öğrenme ve yenilenme becerilerinden, yaratıcılık ve yenilenme becerisine öncelik verdikleri bu beceriyi bilgi, medya ve teknoloji becerileri, yaşam ve meslek becerilerinin takip ettiği sonuçlarına ulaşılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; ortaokul öğretmenlerinin öğrencilerde 21.yüzyıl becerilerinin geliştirilmesine ve yeni yapılacak araştırmalara ilişkin önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ORTAOKUL SOSYAL BİLGİLER DERS KİTABININ ENGELLİLER AÇISINDAN YETERLİLİĞİÖzet: İnsan biyolojik, psikolojik ve sosyolojik nitelikleri ile hem bireysel hem de toplumsal bir varlıktırlar. İnsan ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel, psikolojik ve fiziksel olarak birbirlerinden farklıdır. Ayrıca bazı insanlar yaşanın farklı evrelerinde farklı gelişebilirler. Bu bireyler toplumda engelli bireyler olarak tanımlanmaktadır. Şayet toplumda farklı gelişen bireylere yönelik toplumsal zemin normalcı anlayış merkezli ise normalde sapan ya da farklı gelişen bireylerin topluma tutunabilmesi veya ortak zeminde hareket edebilmesi zor olacaktır. Böylece bireyler sahip oldukları nitelikleri bakımından toplumsal zeminde meşruiyet kazanmakta ya da kazanamamaktadırlar. Yani toplumun geneliyle olan bağlarında eksiklikler olacak ve toplumsal bütünleşmeye, bu eksikliğe yol açan nitelikleri çerçevesinde tam olarak katılamayacaklardır. 2002 Türkiye Özürlüler araştırmasının verilerine göre, Türkiye nüfusunun %12.29 engellidir. Dolayısıyla, Türkiye’de son yıllarda engellilere yönelik çalışmalar artmıştır. Bu çalışmalar hem akademik hem de sivil toplum hareketleri tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu çalışma da engellilik konusunun ders kitaplarında ele alınışına odaklanmıştır. Ders kitapları, gerek metinleri gerekse görselleriyle, erken yaşlardan itibaren insanların bilgilerini, algılarını ve hayal güçlerini şekillendiren en önemli kaynaklardan biridir. 2015-2016 istatistik verilerine bakıldığında Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bulunan ortaokullarda yaklaşık 5.211.506 öğrencinin eğitim aldığı görülmektedir. Ülkemizde Sosyal Bilgiler Dersi ortaokul 5., 6. ve 7. Sınıflarda okutulmaktadır. Dolayısıyla araştırmanın kapsamı sadece ortaokul 5., 6. ve 7. Sınıflar Sosyal Bilgiler Ders kitabının içeriği ile sınırlıdır. Türkiye’de ortaokullarda yeni müfredat programı 2005’te 5. Sınıflarda, 2006’da 6. Sınıflarda ve 2007’de ise 7. Sınıflarda uygulanmaya başlandı. 2008’den itibaren ise yeni müfredat ortaokul 5., 6. ve 7. Sınıflarda kesintisiz uygulanmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı, ortaokul Sosyal Bilgiler ders kitaplarının içeriğinin engelliler açısından yeterli olup olmadığını tespit etmektir. Ayrıca engelliliğin ders kitaplarında ne şekilde, kaç kez ve hangi bağlamlarda ele alındığını saptamaktır. Çalışmada 2016-2017 eğitim öğretim yılında okutulan 5., 6. ve 7. Sınıfların Sosyal Bilgiler ders ve öğrenci çalışma kitabı incelenmiştir. Kitaplar, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) web sayfasına yüklenen PDF dosyalar üzerinden taranmıştır. Ayrıca matbu ya da basılı kitaba da ulaşılmış ve kitap hem içerik açısında hem de görseller açısından detaylı olarak incelenmiştir. Ortaokul Sosyal Bilgiler Ders kitabı toplamda dokuz öğrenme alanında oluşmaktadır. Bunlar sırasıyla “Birey ve Toplum; Kültür ve Miras; İnsanlar, Yerler ve Çevreler; Üretim, Dağıtım ve Tüketim; Zaman, Süreklilik ve Değişim; Bilim, Teknoloji ve Toplum; Gruplar, Kurumlar ve Sosyal Örgütler; Güç, Yönetim ve Toplum; Küresel Bağlantılar” öğrenme alanlarıdır. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Araştırmanın verileri doküman incelemesi yoluyla elde edilmiş ve elde edilen veriler doküman incelemesi aşamalarına uygun içerik analizi tekniğiyle incelenmiştir. Ders kitabında engellilik konusundaki temel örüntüler tespit edilmeye çalışılmıştır. Kitap ayrıca engellilik ile ilgili görseller açısından da incelenmiştir. Araştırma sonucu genel olarak değerlendirildiğinde; “Birey ve Toplum; Kültür ve Miras; İnsanlar, Yerler ve Çevreler; Üretim, Dağıtım ve Tüketim; Zaman, Süreklilik ve Değişim; Bilim, Teknoloji ve Toplum; Gruplar, Kurumlar ve Sosyal Örgütler; Güç, Yönetim ve Toplum; Küresel Bağlantılar adlı 9 öğrenme alanlarında dezavantajlı gruplara yönelik her hangi bir kazanıma, beceri ifadesine, kavrama ve değer ifadesine yer verilmemiştir. Dolayısıyla ortaokul 5., 6. ve 7. Sınıflar Sosyal Bilgiler Ders kitaplarının içeriğinde engellilere yönelik herhangi bir bulguya rastlanılmamıştır. Ulaşılan bu sonuç ortaokul Sosyal Bilgiler ders kitabının engellilere yönelik herhangi bir farkındalık oluşturma noktasında yetersiz olduğunu söylemek mümkündür. Sözlü bildiri ORTAOKUL SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDA KULLANILAN GÖRSELLERİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Ders kitaplarının eğitim – öğretim ortamında kullanılan vazgeçilmez kaynaklardan biri olduğu bilinmektedir. Bu denli öneme sahip olan ders kitaplarının nitelikli bir şekilde hazırlanması oldukça önem taşımaktadır. Bu hazırlanma sürecinde dikkat edilmesi gereken unsurların başında görseller gelmektedir. Ders kitaplarında kullanılan görsellerin içerikteki mesajı etkili ve verimli bir şekilde iletme, karmaşık konuları basitleştirme, bilginin daha uzun süre hatırlanmasını kolaylaştırma, içerikteki bilgileri doğrulama vb. önemli işlevleri vardır. Özellikle Sosyal Bilgiler ders kitaplarında içeriğin etkili bir şekilde sunulmasında görsellerin katkısı daha da öne çıkmaktadır. Bu yüzden Sosyal Bilgiler ders kitaplarındaki görsellerin niteliğinin mevcut durumunun ortaya konulması gerekmektedir. Bu çalışmada İstanbul ilinde 2015-2016 eğitim-öğretim yılında okutulan ortaokul 5, 6 ve 7.sınıf sosyal bilgiler ders kitaplarında kullanılan görsellerin eğitim-öğretim açısından niteliği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmada betimsel yöntem ve doküman incelemesi birlikte kullanılmıştır. Çalışmada kullanılmak için “Ders Kitaplarındaki Görselleri Değerlendirme Anketi” ve “Ders Kitapları Görselleri Değerlendirme Görüşme Formu”, ilgili literatür taranarak iki ölçme değerlendirme uzmanı, dört sosyal bilgiler alan uzmanı, iki Türkçe alan uzmanından yardım alınarak geliştirilmiştir. Anket hazırlama aşamasında literatür doğrultusunda 40 maddelik bir havuz oluşturulmuştur. Ancak uzmanların görüşleri doğrultusunda bazı maddeler uygun bulunmayarak anketten çıkarılmıştır ve madde sayısı 19 olarak belirlenmiştir. Görüşme soruları da anketten yola çıkılarak hazırlanmıştır. Hazırlanan anket İstanbul ili Bağcılar, Esenler ve Fatih ilçelerinde belirlenen ortaokullarda görev yapan 5, 6 ve 7.sınıf Sosyal Bilgiler derslerine giren her sınıf düzeyinde 50 öğretmen olmak üzere toplam 150 sosyal bilgiler öğretmenine uygulanmıştır. Anket sonunda her sınıf düzeyi için “En olumlu bulduğunuz iki görsel” ve “En olumsuz bulduğunuz iki görsel” maddelerine verilen cevaplardan yola çıkılarak her sınıf düzeyi için bir olumlu ve bir olumsuz görsel belirlenmiştir. Anket çalışması aşaması bittikten sonra her sınıf düzeyinden 10 Sosyal Bilgiler öğretmeni ile anket aracılığıyla belirlenen bir olumlu ve bir olumsuz görsel üzerine görüşme yapılmıştır. Anket çalışmasından ve görüşmelerden elde edilen veriler doğrultusunda sosyal bilgiler ders kitaplarındaki görseller “anlam”, “biçim ve içerik” ve “gerçekçilik” yönünden değerlendirilmiştir. Anket çalışmasından elde edilen bulgular incelendiğinde araştırmaya katılan Sosyal Bilgiler öğretmenleri 5, 6 ve 7. sınıf Sosyal Bilgiler ders kitaplarındaki görselleri “anlam ”, “biçim ve içerik” ve “gerçekçilik” yönünden karşılaştırdıklarında “gerçekçilik” yönünden diğerlerine göre daha yeterli bulmuşlardır. Katılımcılar ilgili ders kitaplarındaki görselleri 5 ve 6.sınıf düzeylerinde “biçim ve içerik yönünden”, 7.sınıf düzeyinde ise “anlam yönünden” diğer alanlara göre daha zayıf bulmuşlardır. Katılımcıların ortalama sadece %36’lık (5.sınıf %36; 6.sınıf %38 ve 7.sınıf %32) bir kesimi sosyal bilgiler ders kitaplarındaki görsellerin öğrenciyi düşündürücü özelliğe sahip olduğunu değerlendirmektedir. Buna karşın geriye kalan yaklaşık üçte ikilik (%64 ) gibi büyük çoğunluk ders kitaplarındaki görsellerin öğrenciyi düşündürücü özelliğe yeterince sahip olmadığını değerlendirmektedir. Ayrıca katılımcıların ortalama %50’si görsellerin boyutlandırılmasını yeterli bulurken (5.sınıf %52, 6.sınıf %42 ve 7.sınıf %58) diğer yarısı ise yeterli bulmamıştır. Benzer şekilde katılımcıların ortalama %55’inin görselleri güncel bulmuş olması (5.sınıf %44; 6.sınıf %62 ve 7.sınıf %60) ders kitaplarındaki görsellerin güncellik yönünden oldukça yetersiz kaldığını göstermiştir. Sosyal Bilgiler gibi görselliğin özellikle büyük öneme sahip olduğu bir ders için 5, 6 ve 7.sınıf ders kitaplarındaki görsellerin eğitim-öğretim için gereken niteliklerden uzak olduğu görülmüştür. Bu nedenle okullarda okutulacak ders kitaplarının seçiminde görsellerin kalitesine dikkat edilmeli ve gerekli nitelikleri sağlamayan ders kitaplarının özellikle görselliğin önemli olduğu ilkokul ve ortaokul düzeyindeki eğitim-öğretim ortamlarında kullanılmasına izin verilmemelidir. Sözlü bildiri ORTAOKUL SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDA MESLEK BİLİNCİNİN İNCELENMESİÖzet: Meslek, bireylerin yaşamlarını devam ettirebilmesi amacıyla gerekli olan maddi ve manevi imkânları elde etmek için yaptıkları faaliyetler olarak tanımlanabilir. Bireylerin kendi ilgi ve becerilerine uygun doğru mesleki faaliyetlerde bulunmaları, mesleki başarının yanı sıra psikolojik olarak sağlıklı bir yaşam sürmesi ile de doğru orantılıdır. Ayrıca meslek, kişilerin yaşam tarzları, saygınlıkları ve kendini gerçekleştirme düzeylerini doğrudan etkilemektedir. Bireylerin kendilerine uygun meslek tercihinde bulunma durumları; kendilerini tanıma, meslekleri tanıma ve kendilerini mesleklerle ilişkilendirmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu ilişkilendirme sağlıklı olarak gerçekleştirildiği taktirde bireyler doğru tercihlerde bulunacaklardır. Bu durum sonucunda bireyler, hem kendilerine hem de ülke ekonomisine olumlu katkılar sağlayacaktır. Eğitimin genel amaçlarından biriside bireyleri ilgi, yetenek ve kabiliyetleri doğrultusunda geliştirerek onları hayata hazırlamak, kendilerinin ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunabileceği bir meslek edindirmektir. Ayrıca meslekleri tanıtarak, çalışmanın toplumsal yaşamdaki önemine ve mesleğin gerekli olduğuna inandırmak Sosyal Bilgiler dersinin genel amaçlarından birisidir. Bu amaçlar doğrultusunda Sosyal Bilgiler dersi kapsamında mesleki bilinç oluşturmaya yönelik içerikler bulunmaktadır. Bu içerikler bireylerin meslek bilinci oluşturmalarını destekleyici niteliktedir. Doğru meslek seçimi küçük yaşlarda aile ve okul tarafından sunulan mesleki bilinç oluşturma eğitimleri sayesinde mümkündür. Ortaokul düzeyinde bireylerde oluşturulması gereken meslek bilinci, bireylerin ilerleyen süreçlerde doğru meslek seçimi yapmalarında etkili olmaktadır. Bireylerin meslek seçiminde yapacakları tercihler; aile, okul, sosyal yaşam gibi faktörlerden etkilenmektedir. Bireylerin meslek tercihinde bulunurken doğru kararlar verebilmeleri gelecekteki yaşantılarını da etkileyecektir. Meslek bilinci edinilmeden yapılan tercihler, bireylerin uzun vadede olumsuz durumlarla karşılaşmasına neden olmaktadır. Bu tercihler, genellikle heves ve özenme sonucunda oluşan bilinçsiz tercihler olmaktadır. Bireyin bu evrede yapabileceği hatalar, muhtemel olarak yanlış bir lise, yanlış bir üniversite, yanlış bir bölüm veya yanlış bir meslek seçimi ile sonuçlanacaktır. Dolayısıyla birey yaşamı boyunca mesleki doygunluk ve mutluluğa ulaşamayarak mesleki başarı elde edemeyecektir. Bu yüzden meslek bilinci eğitimi ilköğretim kademesinden başlayarak meslek seçimine karar verme aşamasına kadar sürdürülmelidir. Bu araştırmanın amacı, ortaokul Sosyal Bilgiler 5, 6 ve 7. sınıf ders kitaplarında meslekler ve meslek bilinci oluşturma konularının nasıl ele alındığını belirlemektir. Ders kitaplarının içeriğinde meslek kavramının tanımlanması, mesleki faaliyetlerin ele alınma biçimi ve bireylerde meslek bilinci oluşturma boyutu incelenmiştir. Mesleki faaliyet kolları yazılı ve görsel olarak ilişkilendirilmiştir. Bu araştırmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırma verileri, Sosyal Bilgiler 5., 6. ve 7. sınıf ders kitaplarından yararlanılarak doküman incelemesi yoluyla elde edilmiştir. Veriler, betimsel analiz kullanarak çözümlenmiştir. Sosyal bilgiler ders kitaplarında, üretim dağıtım ve tüketim öğrenme alanlarında meslek kavramının tanımı sadece 7.sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabında bulunmaktadır. Ekonomik faaliyetler kapsamında; sanayi, tarım, madencilik, turizm, ormancılık, hayvancılık ve balıkçılık gibi faaliyetlere yer verilmiştir. Bu faaliyetler, tekstil fabrikası, otomotiv fabrikası, termik santral, seracılık gibi alt başlıklar altında incelenmiştir. Hayvancılık faaliyetleri içerisinde; balıkçılık, arıcılık, büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık, kümes hayvancılığı, ipek böcekçiliği faaliyetleri yazılı ve görsel olarak yer almaktadır. Ayrıca bu faaliyetlerin yoğun olarak yapıldığı bölgelerin coğrafi konum, iklim, bitki örtüsü ve doğal kaynaklar vb. özelliklerine göre açıklamaları yapılmıştır. Ekonomik faaliyetler kapsamındaki meslek kollarına ilişkin örnekler çiftçi, ziraat mühendisi, aşçı, işçi vb. şeklinde görsel olarak düzenlenmiştir. Sosyal Bilgiler ders kitaplarında bireylerin kişilik özellikleri ve becerilerine uygun mesleki seçim yapmalarına yönelik bilgiler bulunmaktadır. Mesleklerin önemi, insanlığa sağladığı katkıların vurgulanması, mesleklerinde önemli aşamalar kaydetmiş tanınan kişilere yer verilmesi ise özdeşim kurulması açısından önemlidir. Eğitimin meslek kazandırılmasındaki işlevine ve meslek seçilirken dikkat edilmesi gereken hususlara da değinildiği görülmektedir. Sözlü bildiri ORTAOKUL SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARININ DİJİTAL VATANDAŞLIK VE ALT BOYUTLARI BAKIMINDAN YETERLİLİĞİÖzet: Teknolojik gelişmelerin hayatımızın tüm alanlarını etkilediği bir çağda yaşamaktayız. Gelişen teknoloji ile birlikte, vatandaş ve vatandaşlık gibi kavramların dijital bir form aldığını görmekteyiz. Teknolojiyi yakından takip eden ve dijital ortamlarda ne yapması gerektiğini bilen nitelikli vatandaşlar (öğrenciler, öğretmenler, anneler, babalar vb.) dijital vatandaşlık kavramının ortaya çıkmasına öncülük etmişlerdir. Dijital vatandaşlık, teknolojiyi doğru bir biçimde kullanmaları için öğrencilerin, çocukların, gençlerin neleri bilmeye ihtiyaçları oldukları konusunda öğretmenlere, teknoloji liderlerine ve ailelerine rehberlik eden bir kavramdır. Dijital vatandaşlık, dijital bir makinenin nasıl kullanılacağını öğretmenin ötesinde, kişiyi topluluk temelli bir teknolojiye hazırlayan bir yöntemdir de aynı zamanda (digitalcitizenship.net, 2016). Dijital vatandaşlık konusunda kapsamlı bir yapıyı Ribble (2011) ortaya koymuştur. Dijital vatandaşlığın karmaşık yapısı ve teknolojinin yanlış ve kötü kullanımından dolayı, Ribble dijital vatandaşlığın dokuz alt boyutundan söz etmektedir: 1. Dijital Erişim: Ful elektronik katılım; 2. Dijital Ticaret: Çevrimiçi ürün satma ve alma; 3. Dijital İletişim: Elektronik bilgi alışverişi; 4. Dijital Okuryazarlık: Teknoloji ile ilgili öğrenme ve öğretme süreci ve teknolojinin kullanımı; 5. Dijital Adap: Davranış standartları ve online yöntemler; 6. Dijital Kanunlar: Online prosedürlerin ve eylemlerin sorumluluğu; 7. Dijital Güvenlik: Öğrenenlerin, personelin ve kuruluşların korunması için elektronik önlemler; 8. Dijital Sağlık ve Sıhhat: Dijital dünyada fiziksel ve psikolojik iyi olma hali; 9. Dijital Haklar ve Sorumluluklar: Dijital dünyaya kadar uzanan özgürlükler (Alberta, 2012). Ders kitaplarının çağdaş eğitim kavramlarını göz önüne alarak, dijital vatandaşlık ve alt boyutlarını okuldaki öğrencilere kazandırması oldukça önemlidir. Çünkü, ders kitapları hala okullarda en çok kullanılan öğretim materyalleridir. Bu çalışmada 2016-2017 eğitim öğretim yılında okutulan 5., 6. ve 7. Sınıfların Sosyal Bilgiler ders ve öğrenci çalışma kitapları dijital vatandaşlık ve alt boyutları bakımından incelenmiştir. Kitaplar, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) web sayfasına yüklenen PDF dosyalar üzerinden taranmıştır. Ayrıca matbu ya da basılı kitaba da ulaşılmış ve kitap hem içerik açısında hem de görseller açısından detaylı olarak incelenmiştir. Nitel araştırma yaklaşımı benimsenerek gerçekleştirilen araştırmanın verileri doküman incelemesi yoluyla elde edilmiştir. Araştırmadan elde edilen veriler doküman incelemesi aşamalarına göre analiz edilmiştir.Araştırma sonucu genel olarak değerlendirildiğinde ilkokul sosyal bilgiler programında yer alan Birey ve Toplum, Kültür ve Miras; İnsanlar, Yerler ve Çevreler;Üretim, Dağıtım ve Tüketim; Gruplar, Kurumlar ve Sosyal Örgütler; Güç, Yönetim ve Toplum; Küresel Bağlantılar gibi öğrenme alanlarında ve ilişkili ünitelerde dijital vatandaşlık alt boyutlarına (dijital erişim, dijital ticaret, dijital iletişim, dijital okuryazarlık, dijital adap, dijital kanun, dijital güvenlik, dijital sağlık, dijital hak ve sorumluluk) yeterli düzeyde değinilmediği görülmektedir.Ders kitapları içinde teknoloji konularının en yoğun olduğu öğrenme alanı “Bilim, Teknoloji ve Toplum” öğrenme alanıdır. Bu öğrenme alanında genel olarak buluşlar ve teknolojik gelişmeler arasındaki ilişkilere, teknolojik ürünlerin hayatı nasıl kolaylaştırdığına, buluş yapan insanların ortak özelliklerine, Atatürk’ün bilim ve teknolojiye verdiği öneme, yaptığı çalışmalarda kaynak göstermenin önemine, sosyal bilimlerin toplum hayatına olan etkilerine, Tıp alanındaki gelişmelere, telif ve patent hakları gibi konulara, eski uygarlıkların bilim ve teknolojiye olan katkılarına, yazının kullanım alanlarına, 15. yy ve 19. yy arasında Avrupada meydana gelen bilimsel faaliyetlerin günümüz bilim anlayışına olan etkileri gibi konulara yer verilmiştir. Yine “Bilim, Teknoloji ve Toplum” öğrenme alanındaki görsellerin ilgili olduğu konuları, kazanımları destekleyici türden olduğu ama dijital vatandaşlık ve alt boyutları ile çok da alakalı olmadığı görülmektedir. Sözlü bildiri ORTAOKUL SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMINDA KAZANDIRILMASI HEDEFLENEN ORTAK VE DERSE ÖZGÜ BECERİLERİN KAZANIM VE ETKİNLİKLERDE YER ALMA DÜZEYİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bu araştırma, 2005-2006 öğretim yılında uygulamaya konulan Ortaokul Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programında kazandırılması hedeflenen ortak ve derse özgü becerilerin, programda yer alan kazanım ve etkinliklerde ne düzeyde yer aldığını belirlemek amacıyla yapılmış, nitel bir araştırmadır. Araştırma Ortaokul Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programında yer alan beceri, kazanım ve etkinliklerin doküman incelenmesi yöntemi ile taranması şeklinde yapılmıştır. Doküman incelemesi “araştırılması amaçlanan olay veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar. Doküman incelemesi tek başına bir veri toplama yöntemi olabileceği gibi diğer veri toplama yöntemleri ile birlikte de kullanılabilir” Yıldırım ve Şimşek (2013). Araştırmanın çalışma grubunu Ortaokul Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programında yer alan ortak beceriler, derse özgü beceriler, kazanımlar ve etkinlikler oluşturmaktadır. Ortaokul Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı içerisinde öğrencilere kazandırılması hedeflenen ortak becerilere ve derse özgü becerilere ait alt beceriler bir araya getirilerek “Beceri Kontrol Listesi” oluşturulmuştur. Beceri kontrol listesinden yararlanarak Ortaokul Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programında kazandırılması hedeflenen ortak becerilerin ve Sosyal Bilgiler dersine özgü becerilerin programda yer alan kazanım ve etkinliklerde ne düzeyde yer aldığı belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmanın sonucuna göre; kazanım ve etkinliklerde en fazla yer alan becerilerin “Eleştirel Düşünme” becerisi ile “Araştırma” becerisi olduğu gözlenmiştir. Etkinlik boyutunda hiç yer alamayan becerinin “Empati” becerisi olduğu, kazanım boyutunda ise hiç yer almayan becerilerin “Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanma” becerisi ile “Zaman ve Kronoloji Algılama “ becerisinin olduğu tespit edilmiştir. Kazanım ve etkinlik boyutunda en az yer alan becerilerin Sosyal Bilgiler dersine özgü becerilerin olduğu, en fazla yer alan becerilerin ise ortak beceriler olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri ORTAOKUL SOSYAL BİLGİLER PROGRAMINA YÖNELİK NİTEL BİR DEĞERLENDİRME (KARABÜK ÖRNEĞİ)Özet: Eğitim programları uygulayıcıları için birer kılavuz niteliğindedir. Ülkemizde 2005 yılından itibaren uygulanmakta olan Sosyal Bilgiler ders programının amacına ulaştırılmasında ve uygulanmasında bölgelere, illere ve yörelere göre çeşitli farklılıkların olduğu tahmin edilmektedir. Eğitim programlarının amacına ulaştırılamamasında öğretmenden, öğretim programından, eğitim ortamlarından, öğrencilerden ve velilerden kaynaklanan sorunlarda yer almaktadır. Bu farklılığa etki eden sebeplerin araştırılmasında ve karşılaşılan sorunlara çözüm önerileri sunulmasında öğretmen görüşleri önem arz etmektedir. Araştırmanın problemi “Karabük ilinde görev yapan ortaokul Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin Sosyal Bilgiler 5., 6. ve 7. sınıf öğretim programına ve uygulanmasına yönelik görüşleri nasıldır? ” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda araştırmanın amacı, Karabük ilinde görev yapan Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin Sosyal Bilgiler 5., 6. ve 7. sınıf öğretim programına ve uygulanmasına yönelik görüşlerini tespit etmek ve değerlendirmektir. Yüksek lisans tezi kapsamında yapılan bu çalışmada öğretmenlere Sosyal Bilgiler programına, eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesini etkileyen faktörlere, bu süreçte karşılaştıkları sorunlara ve çözüm önerilerine yönelik sorular yöneltilmiştir. Araştırma modeli, temel amacının bütüncül bir yaklaşımla aydınlatılabilmesi için nitel araştırma yöntemidir. Nitel araştırma gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin izlendiği araştırma yaklaşımıdır. Araştırmanın deseni, Ortaokul Sosyal Bilgiler Öğretim Programına yönelik öğretmen görüşlerinin neler olduğunu tespit etmek, var olan durumun derinlemesine araştırılmasını sağlamak amacıyla durum çalışması olarak belirlenmiştir. Çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemi ile belirlenmiş Karabük ili merkez ilçesindeki ortaokullarda görev yapan Sosyal Bilgiler dersi öğretmenlerinden oluşmaktadır. Araştırmada kullanılan veri toplama teknikleri nitel yaklaşıma uygun olarak belirlenmiştir. Bu araştırmada, Ortaokul Sosyal Bilgiler Öğretim Programına yönelik öğretmen görüşlerinin neler olduğu derinlemesine bir şekilde elde edilmek istendiğinden nitel veri toplama tekniklerinden, görüşme tekniği kullanılmıştır. Veri toplama işleminde yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. 2014-2015 eğitim-öğretim bahar döneminde, Karabük il merkezine bağlı devlet okullarında görev yapan 11 kadın, 14 erkek toplam 25 Sosyal Bilgiler öğretmeni ile okulda ve müsait oldukları vakitlerde gönüllülük esasına dayalı olarak görüşmeler yapılmıştır. Öğretmenler çalışma hakkında bilgilendirilmiş, verecekleri bilgilerin ses kayıt cihazı ile kayıt altına alınacağı, sonrasında araştırmacı tarafından yazıya aktarılacağı, kişisel bilgilerine araştırmada asla yer verilmeyeceği beyan edilmiştir. Ses kayıt cihazı ile görüşme kaydının yapılmasını istemeyen iki öğretmenin görüşme kayıtları araştırmacı tarafından yazılı olarak alınmıştır. Katılımcılara görüşme formundaki sorular yöneltilmiş, fikir beyan etmek istemedikleri sorular geçilmiştir. Sonuç olarak toplam 25 adet görüşme formu verisi elde edilmiştir. Toplanan veriler araştırmacı tarafından yazıya aktarılmıştır. Araştırma verileri içerik analizi kullanılarak karşılaştırmalı olarak incelenmektedir. İçerik analizinde amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır. İçerik analizinde yapılan işlem ise birbirine benzeyen verileri belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirmek ve bunları okuyucunun anlayabileceği bir biçimde düzenleyerek yorumlamaktır. Görüşmelerden elde edilen verilerinin içerik analizinde, görüşme metinlerinden seçilen kelime ve kelime öbekleri hem katılımcıların ifadesiyle kodlanmış hem de araştırmacı tarafından ifade edilmek istenilen durumu en iyi anlatan kavramlarla kodlanmıştır. Veri kodlaması aşamasında veriler birbiriyle sürekli olarak karşılaştırılmaktadır. Görüşme verilerinin sistematik kodlanması yapıldıktan sonra, kodlar arasındaki benzerlik ve farklılıklar esas alınarak kategoriler oluşturulmuş ve temalara ulaşılmıştır. Benzer görüşler bir tema altında birleştirilerek frekans değerleri elde edilmiş ve tablolaştırılmıştır. Araştırmanın bulguları elde edildiği ancak değerlendirme süreci tamamlanmadığı için sonuç kısmı daha sonra düzenlenecektir. Araştırmanın bulguları doğrultusunda tartışma yapılacak ve öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri ORTAOKUL YEDİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN DERSLERDE FEN SORUSU SORMAYA YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Milli Eğitim Bakanlığı ortaokul fen bilimleri programları konuların öğretiminde araştırma ve sorgulamaya dayalı stratejilerin uygulanmasını öngörmektedir (MEB 2013). Fen bilimleri dersleri gözlenebilen veya gözlenemeyen somut fiziksel olayların kavranması ve problem çözümüne dayalı hedef ve kazanımlar üzerine program edilmektedir. Öğretmen rehberliğinin öne çıktığı geleneksel olmayan yaklaşımlar öğrencilere öğretim süreçlerinde aktif rol verilmesi ya da öğrencilerin bu rollerin bazılarını doğal olarak getireceklerini öngörmektedir. Öğretmen yönlendirmesi ve rehberliği için öğrencinin de sürece aktif katılımı gereklidir. Bu da fen derslerinde öğrencilerin soru sorması ve merak etmesi ile mümkündür. Bu çalışmada ortaokul öğrencilerin derslerinde fenle ilgili soru sormaya yönelik istek ve tutumları incelendi. Fen öğrenmede önemli bir yere sahip olan soru sorma becerisini öğrencilerin ne ölçüde sınıf ortamında tecrübe ettikleri ve bunu olumsuz yönde etkileyen faktörler belirlenmeye çalışıldı. Bu perspektiften MEB hedefleri doğrultusunda ne ölçüde yapılandırmacı bir fen sınıfının var 9olduğu sergilenmek istendi. Bu amaçla 33 ifadeden oluşan bir anket kullanıldı. Anket öğrencilerin soru sormaya yönelik ilgi, eğilim, neden soru sormaya ihtiyaç duydukları, soru sormanın önemi hakkındaki düşünceleri ve soru sorma isteklerini etkileyen nedenleri belirlemektir. Okuyucu katılıyorum ya da katılmıyorum seçeneklerinden birini seçerek düşüncesini ifade etmiştir. Anketin güvenilirliği Crounbach alpha değeri .83 bulunmuştur. Öğrencilerin fen derslerinde soru sorma isteğinde kendi öz değerlendirmelerini, ders öğretmenin etkisi ve akranlarının nasıl rol bir oynadığını belirlemeye yönelik ifadeler ankette yer almıştır. Ölçek 296 ortaokul yedinci sınıf öğrencisine uygulandı. Öğrenci görüşleri betimsel istatistik ile yüzde ve frekans değerlerine dönüştürüldü. Elde edilen bulgular şunlardır. Öğrencilerin yarıya yakın bir kısmı fen derslerine günlük yaşamda tanık oldukları durumlar hakkında sorular ile geldiklerini ancak sormadıklarını beyan etmişleridir. Yine derslerde öğrencilerin yarısı öğretmenin anlattığı konuyu duyamama ya da anlamama durumunda soru sormadıklarını belirtmişlerdir. Öğrenciler konuyu anlamadıkları düşünüleceği, öğretmenin sorularını tam olarak cevaplamayacağı, arkadaşları tarafından eleştirileceklerini düşünerek soru sormadıkları görülmüştür. Öğrencilerin beşte birlik bir kısmı dersi dinlerken akıllarına hiçbir soru gelmediğini belirtmişlerdir. Yine öğrencilerin yarıya yakın bir kısmı benzer konuları bir sonraki yıllarda öğreneceklerini düşünerek bazen soru sormayı ertelemeyi tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Yapılan analiz bazı durumlarda cinsiyetin soru sormaya yönelik tutum ve isteklerde fark yarattığını ve bu farkın kız öğrenciler lehine olduğunu göstermiştir. Çalışmada öğrencilerin büyük çoğunluğunun fen bilimleri derslerinde soru sormaya istekli oldukları anlaşıldı. Diğer taraftan bu soruların büyük kısmının öğrenme sürecinde ortaya çıkmadığı görüldü. Öğretmen, akran ve dersin yapısı üzerine düşüncelerden dolayı öğrenci soru sorma düzeyinin azaldığı anlaşılmaktadır. Öğrencinin öğrenme ortamında aktif olmaktan uzak olduğu, sınıf içi öğrenme ortamlarının fikirlerin paylaşıldığı bir yapıda olmadığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır. MEB Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programı. (2013) Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı, Ankara. Sözlü bildiri ORTAOKULDA ÖZEL EĞİTİM VE TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİÖzet: Özel eğitim, insanları kategorize eden ve sınıflandıran “normal” ve “anormal” gibi sınırlayıcı ifadelerin yerine bireyin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş “özel eğitim” ifadelerini koyarak kişisel dönüşüm ve değişime olanak sağlamıştır. Yetersizlik ve engelleri nedeniyle özel gereksinimlere sahip olan bireylerin sosyal yaşama uyum sağlaması, bağımsız yaşam becerilerini kazanması, duygusal sıkıntılar karşısında ihtiyacı olan desteği alabilmesi ve içinde yer aldığı toplumun değerli bir üyesi olarak kabul görmesi için özel eğitim, eğitim yaşantılarının en değerli alanlarından biridir. Özel gereksinimli bireyler hem nicel hem de nitel olarak insanlık nüfusunda önemli bir yere sahiptirler. Ayrıca özel gereksinimli bireylerin ihtiyaç duydukları eğitimi almaları sadece onların yaşamını değil onlara refakat eden ailelerinin ve genel düzeyde tüm toplumun huzur ve mutluluğu için önem taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde 1940’larda küçük adımlarla başlamış olan “özel eğitim” düzenlemeleri günümüzde halâ istenen düzeye ulaşılamamış olmasına karşılık gelişmeye devam etmektedir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi yapılarak Türkiye’deki özel eğitimin gelişimi ve günümüzdeki durumu sorgulanmıştır. Özel eğitim alanında gerçekleştirilen çalışmalar, ortaokullardaki özel eğitim düzenlemelerinin mevcut durumları, çıkarılan yasa, genelge ve yönetmelikler ile bilimsel çalışmalar incelenmiştir. Aynı zamanda ortaokulda özel tanılı çocukları olan ailelerle yüz yüze görüşmeler yapılarak mevcut sıkıntıları tespit edilmiştir. Türkiye’de özel eğitim alanında hem akademik, hem eğitim alanında halâ eksiklikler olduğu; özel gereksinimli bireyler kadar ailelerin de bu eksikliklerden etkilendiği tespit edilmiştir. Çalışma Türkiye bazında özel eğitim çalışmalarının genel bir tablosunun çizilmesinin sağlanması ile özel eğitim düzenlemeleri ve uygulamalarına katkı sağlamayı amaçlaması açısından önem arz etmektedir. Sözlü bildiri ORTAOKULLARDA COĞRAFYA ÖĞRETİMİNDE ARAÇ, GEREÇ, MATERYAL KULLANIMI VE ÖNEMİ THE IMPORTENCE AND USAGE OF EDUCATIONAL TECHNOLOGY DEVICES AND MATERIALS IN GEOGRAPHY TEACHING IN MIDDLE SCHOOLÖzet: Eğitim, öğretim sürecinde görme duyusunun öğrenmeye etkisinin fazla olduğu bilinmektedir. Bu yüzden coğrafya öğretiminde de etkin öğrenme için bazı coğrafi olayların yerinde incelenmesinin yanında sınıf ortamında çeşitli araç, gereç ve materyallerin kullanımı zorunludur. Bu araştırmada ortaokullarda coğrafya öğretiminde kullanılan araç, gereç ve materyaller ile kullanım sıklığı belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre sadece fiziki haritaların gerekli olan her derste % 40lik bir oran ile kullanılmadığı, diğer araç, gereç ve materyallerin ise yeterince kullanılmadığı görülmüştür. Coğrafya öğretiminde öğrenmeyi kolaylaştırmanın en iyi yollarından biri araç, gereç ve materyalleri gerekli olan her derste kullanmak olduğu gibi, bunların öğrenciler tarafından kolayca görülebileceği bir yerde bulundurulmaları daha uygun olacaktır. Bunu sağlamanın en güzel yolu okullarda coğrafya dersliklerinin oluşturulmasıdır. ABSTRACT In educational and instructional processes, visual sense has great effect on leaming. Therefore, addition to the examination of the geographical phenemenons in the field, use of different educational materials is a must for the effective geography education. In this study, it is investigated that what kind of educational materials have been used in geography courses in middle school. Usage frequency of these materials in the courses are also questioned. According to the results, phsical maps are used by the half of the participants. However, other materials are not used sufficiently. Using the technology, devices and materials provides effective geography education. In addition to this, these materials should be kept in the accesable area, for the students. The best way to do this is establishing separate geography classes of the schools. Sözlü bildiri ORTAOKULLARDA KARŞILAŞILAN SOSYAL SORUNLARÖzet: Toplumsal ve açık bir sistem olan eğitim kurumları, eğitim-öğretim faaliyetlerini hedeflerine uygun ve başarılı bir biçimde gerçekleştirmek için, içinde bulunduğu çevreyle sürekli ve düzenli ilişkiler geliştirmek zorundadırlar. Eğitim faaliyetleri gerçekleşirken ulaşılmak ve öğrencilere kazandırılmak istenen hedefle, süreç içerisinde işleyiş arasında bazen istenmeye durumlar yaşanabilmektedir. Öğrencilerin eğitim ortamındaki gelişiminde en temel hedeflerden birisi, öğretmenlerin, öğrencilerin, okul yöneticilerinin ve velilerinin bu süreçte hep birlikte yer almasıdır. Öğrencilerin okul ortamında kazandıkları becerilerin pekişmesi ve gerçek yaşama aktarılması son derece önemlidir. Okulda yer alan ve ortaya çıkan sorunlar sadece bir olguyu değil öğretmen, veli, okul yönetimi ve öğrenciyi ilgilendiren bir boyuta ulaşabilmektedir. Okullarda eğitim ve öğretim faaliyetleri öğretmenler tarafından verildiğinden, öğretmenlerin öğretim süreci boyunca karşılaştıkları istenmeyen durumlar ortaya çıkabilmektedir. Okullarda ortaya çıkan istenmeye durumlar öğretmenlerin kazandırmak istedikleri hedeflere ket vurmaktadır. Böylece ortaokullarda karşılaşılan sosyal sorunlar eğitim sürecinin tam anlamıyla gerçekleştirilememesine neden olmaktadır. Bu araştırmanın amacı öğretmenlerin ortaokullarda yaşadığı ve karşılaştığı sorunların belirlenmesi ve ortaya çıkan bu sorunların öğrenci, veli ve okul açısından değerlendirilmesidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim (fenomenoloji) deseninden yararlanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılında ortaokullarda farklı branşlarda görev yapan 38 gönüllü öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan öğretmen adaylarının seçiminde kolay/ulaşılabilir örnekleme yaklaşımı kullanılmıştır. Bu çalışmada ölçüt olarak ortaokulda öğretmen olma şartı aranmıştır. Araştırmada öğretmenlerin öğrenci, veli ve okul ile ilgili karşılaştıkları sorunları tespit etmek amacıyla yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Görüşme verilerinin çözümlenmesinde tümevarımsal içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen görüşme metinleri ortak özelliklerine göre belirlenen kategoriler altında kodlanmıştır. Belirlenen kodlar sayılarak kategorinin frekansı ortaya çıkarılmıştır. Kodlamalar görüşme metinlerindeki cümlelere en uygun kelime/kavramlar olarak belirlenmiştir. Verilerin analizinden sonra öğretmenlerin öğrencilerle karşılaştıkları sorunlar alt problemi altında dört farklı kategori (bireysel sorunlar, değer yoksunluğu, eğitim-öğretim sürecindeki sorunlar ve aile kaynaklı sorunlar), öğretmenlerin velilerle karşılaştıkları sorunlar alt problemi altında iki kategori (ailesel sorunlar ve eğitim-öğretim ile ilgili sorunlar) ve öğretmenlerin okul ile karşılaştıkları sorunlar alt problemi altında iki kategori (okuldan kaynaklı sorunlar ve okul çevresinden kaynaklı sorunlar) elde edilmiştir. Araştırmanın bulgularına göre, öğretmenlerin ortaokullarda öğrencilerle karşılaştıkları sorunlara bakıldığında 50 farklı sorun ortaya konulmuş ve bu sorunlar 193 defa tekrarlanmıştır. Öğretmelerin öğrencilerle karşılaştıkları en büyük sorunlar; temizlik, sorumluluk, çalışkanlık, ödev yapmama, devamsızlık, saygısızlık ve hoşgörü eksikliği olduğu belirlenmiştir. Öğretmenlerin veliler ile karşılaştıkları sorunlara bakıldığında toplam 16 farklı sorun öğretmenler tarafından belirtilmiş ve bu sorunlar toplam 100 defa tekrar edilmiştir. Öğretmenlerin velilerle en çok karşılaştıkları sorunlar; velilerin eğitime destek olmaması, ilgisizliği ve dil sorunu-iletişim sorunu olarak belirlenmiştir. Öğretmenlerin okul ile karşılaştıkları sorunlara bakıldığında toplam 15 farklı sorun belirlemiş ve bu sorunlar 50 defa tekrar etmiştir. Öğretmelerin okuldan kaynaklı en çok karşılaştıkları sorunlar; öğrencilerin sigara içmesi, sosyal faaliyet azlığı ve idare-öğretmen uyumsuzluğu olarak belirlenmiştir. Araştırmada yapılan görüşmeler ve elde edilen bulgular sonucunda, öğretmenlerin; öğrenci, veli ve okul ile ilgili karşılaştıkları problemlerin temelin oluşturulan kategoriler incelendiğinde değer eğitiminden ve aileden kaynaklı oluşan boşlukların yer aldığı belirlenmiştir. Okullarda her yıl yapılacak olan veli, öğrenci eğitim programları ve etkin bir değerler eğitimi verilmesi karşılaşılan bu problemleri en asgari düzeye indirecektir. Ayrıca velilere öğrencilerin yaş ve gelişim düzeylerie uygun eğitimler verilmesi, çocuklarının davranışlarına vnasıl karşılık vermekleri gerektiği ile ilgili eğitim programları oluşturulması eğitim-öğretim sürecinin daha sağlıklı ilerlemesine olanak sağlayacaktır. Sözlü bildiri ORTAOKULLARDAKİ BİLGİSAYAR LABORATUARLARININ ETKİLİ KULLANIMINA YÖNELİK ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı; ortaöğretim kurumlarında kullanılan Bilgi Teknolojileri Sınıflarına (BTS) ilişkin öğretmen ve öğrencilerin görüşlerini belirlemek ve kurulu olan BTS’lerin genel durumunu bu görüşler ışığında ortaya koymaktır. BTS’ler, 1998 yılından itibaren kurulmaya başlanmıştır ve günümüzde birçok okulda bulunmaktadır. Bilgi teknolojisi sınıflarının olmadığı okullarda ise sınıfların kurulumuna yönelik çalışmalar devam etmektedir (İşman ve Canan, 2009). Acaba yıllardır büyük bir titizlikle kurulmuş olan ve kurulumlarına devam edilen “Mevcut BTS’ler, kuruluşlarındaki amaçlarının gerçekleştirilmesi için yeterli midir?”, MEB tarafından kurulan BTS’lerin genel durumları nasıldır?” Alan yazına bakıldığında bilgi teknolojileri sınıfları ile ilgili çeşitli çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Ancak sayı ve içerik olarak bu tür çalışmalara çok sık rastlanmamaktadır. Bu çalışma, tarama modelinde gerçekleştirilmiş betimsel bir araştırmadır. Betimsel araştırmalar, genelde verilen bir durumu aydınlatmak, standartlar doğrultusunda değerlendirmeler yapmak ve bunun yanı sıra mevcut olaylar arasındaki olası ilişkileri ortaya çıkarmak için yürütülür. Betimsel araştırmalarda asıl amaç; incelenen durumu etraflıca tanımlamak ve açıklamaktır (Çepni, 2007, s.34). Çalışmada nitel ve nicel araştırma teknikleri bir arada kullanılacaktır. Çalışmada veri toplama aracı olarak öğrencilere ve öğretmenlere 25-30 sorudan oluşan bir anket ve ayrıca öğretmenlere 5-6 sorudan oluşan yarı yapılandırılmış bir görüşme formu uygulanacaktır. Anket hazırlanırken; Bilişim Teknolojileri ders müfredatındaki konuların gerektirdiği donanımlar, MEB tarafından kullanılması istenilen eğitim portallarının gerektirdiği çevre donanım birimleri, internet alt yapı ihtiyaçları ve çalışmada sebep teşkil eden alt problemler dikkate alınacaktır. Çalışmadan elde edilen verilerin çözümlenmesi ve yorumlanması nicel ve nitel analiz tekniğiyle gerçekleşecektir. Öğretmen ve öğrencilerin cevapları, aynı fikirde oldukları veya olmadıkları noktalar tespit edilerek kategoriler düzenlenecektir. Kategoriler oluşturulduktan sonra ilişkili olan ifadeler aynı başlık altında toplanarak araştırma sorusu etrafında; benzerliklerine göre gruplandırılacak ve analiz edilecektir. Ayrıca betimsel istatistik tekniklerinden yararlanılarak frekans ve yüzdeler hesaplanacak, böylece oranlama yoluyla sonuçlar yorumlanacaktır. Öğretmen ve öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığını belirlemek için t-testi ve varyans analizi teknikleri kullanılacaktır. BT sınıflarının Öğretmen ve öğrenciler tarafından aktif olarak kullanılmadığı ders materyallerinin hazırlanması açısından öğretmen bilgi okur yazarlığının yaş grubu yüksek olan öğretmenlerde daha az olduğu teknolojik malzemelerin bozulması ve yenilenebilmesi ayağında okulların bakanlığının yeterli bütçeye sahip olmadığı bulgularına ulaşılmıştır.Ayrıca her sınıfın bilgisayarının olması BT sınıflarının aktif kullanımını azalttığı gözlemlenmiştir. Sonuçlar ve alana getirdiği katkı açısından bulgular tartışılacaktır. Sözlü bildiri OSMANLI DEVLETİ’NİN SON YILLARINDA AKIL EĞİTİMİNE BİR ÖRNEK: TERBİYE-İ DİMAĞİYE YAHUD USUL-U TERBİYEÖzet: Osmanlı Devleti’nde çağı yakalama kaygısı pek çok eğitim kurumunun hayat bulmasını sağlarken düşüncenin gittiği yolu da farklılaştırmıştır. Dönemin söz sahibi düşünürleri ve pedagogları için önem arz eden konulardan birisi de çocuğun zihninin, aklının nasıl eğitilebileceği olmuştur. Hezergradlı Mehmet Refet tarafından yazılıp 1312 (1896) yılında İstanbul Alim Matbaası tarafından basılan “Terbiye-i Dimağiye Yahut Usul-u Terbiye” adlı eser, akıl eğitiminin niteliğine dair küçük bir örnek vermektedir. “Maarif Nezaret-i Celiliyesinin Ruhsatına Haizdir” çerçeve yazısı ile çıkan eser, 32 sayfadan oluşmakta olup herhangi bir bölüm başlığına sahip değildir. Ağdalı bir Osmanlıca ile kaleme alınan çalışmada yer yer maddeleştiren yer yer ise önemli düşünürlerden örnekler veren bir anlatım tercih edilmiştir Bu bildirinin amacı 1312 (1896) yılında Hezergradlı Mehmet Refet tarafından kaleme alınan “Terbiye-i Dimağiye Yahut Usul-u Terbiye” adlı eserin Osmanlıcadan transkripsiyonunu yaparak çocuğun akli eğitimi ile ilgili dönemin bakış açısına dair farklı eserlerle karşılaştırılabilir bir birikim ortaya çıkartmaktır. Bildiride yöntem olarak tarama modeli kullanılmıştır. Bildiriye ilişkin veriler tarama modeli ile elde edilmiştir. Çalışmanın evreni Hezergradlı Mehmet Refet’in 1312 (1896) Terbiye-i Dimağiyye Yahut Usul-i Terbiye adlı eseridir. Söz konusu eserin transkripsiyonu yapıldıktan sonra eserin zihin eğitimi ile ilişkisi açığa çıkartılmıştır. Çocuğun akli gelişiminin sürekliliğine dikkat çeken Mehmet Refet, beynin kendi haline bırakılmasının gelişime sekte vuracağına işaret edip sağlıklı bir zihnin sağlıklı bir bedenle mümkün olduğuna işaret eder. Elbette ki zihnin tembelliğe sürüklenmesi kadar tehlikeli bir durum daha vardır ki o da zihne gereğinden fazla yüklenilmesidir. Mehmet Refet’in söylemi ile makineyi işler hale getireceğim derken kızağı zedelemek doğru değildir. Çocuğun zihni eğitiminde yapılan en önemli yanlış ise daha ilk yaşlardan itibaren verilen korku hissidir. Çocuklar anneleri tarafından verilen korku ve dehşet hislerinden ürktükleri gibi dış dünyanın etkileri sebebiyle de ölünceye kadar süren alışkanlıklar geliştirirler. İşte bu etkilerin idare edilmesini sağlayan eğitimdir. Bu nedenle çocuğu haksız yere azarlamak ona baskı uygulamak kişiliğinin zedelenmesine yol açar. Mehmet Refet’e göre tam bu noktada çocuğun akıl eğitiminin belirleyici unsurları ortaya çıkar ki bunlar sevgi ve güvendir. Çocuklarda iyilik ve doğruluk ile yürütülmüş hareketler güzel ve doğru hisler meydana getirir. Bu bağlamda tıpkı beden kuvvette olduğu gibi manevi kuvvetteki kudret ve iyi ahlakta onları heyecanlandırır. Yeni dünyaya gelmiş bir çocuğun hipnoz edilmiş bir insana benzediğini anlatan Mehmet Refet, taklidin çocukların akıl eğitimine etki eden önemli unsurlarından birisi olduğunu hatırlatmaktadır. Çocuk etrafında bulunan insanlara bakarak hareketlerini yürüttüğünden ahlaklı hareketleri ona göstermek istenen, hoş tavırların doğmasını sağlayacaktır. Çocuğun doğal arzularını, şevklerini kırmamalı, yalnızca ailenin arzuları ile mücadeleyi ortadan kaldırmalı yani onda arzuyu baskının yerine tercih etmelidir. Çocuğa hayatı bir oyunmuş gibi öğretmenin de yanlış olduğunu savunan yazar, hayatın çelik çomaktan ibaret olmadığının da çocuklara gösterilmesi gerektiğini savunmaktadır. Şöyle ki çocuk hayatın zevkini eğitim sürecinde kendisine verilenler paralelinde toplumsal görevlerini yerine getirirken tatmalıdır. Hezergradlı Mehmet Refet tarafından yayımlanmış olan Terbiye-i Dimağiyye Yahut Usul-u Terbiye adlı eser kısa bir metin olmakla beraber dönemin eğitim gelişmelerine ve çocuğun zihni eğitimine özellikle sevgiden hareketle dikkat çeken önemli bir metindir. Çocuğun eğitiminde dönemin çağdaş bakış açısının kullanılması gerektiğini salık veren bu eser kısa bir anlatıma sahip olmakla beraber konu ile ilgilenen eğitimcilerin analizler yapabilmelerini sağlayacak kıymetli verilerle iç içedir. Eğitim tarihçilerinin bu metne benzer eserler üzerinde yoğunlaşmaları şüphesiz ki eğitim düşüncesinin kökenlerini belirginleştirecektir. Sözlü bildiri OSMANLI EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİNDE DRAMA YÖNTEMİNİN YERİÖzet: II. Mahmud ile birlikte Osmanlı’da sivillerin eğitimine yönelik ciddi atılımlar başlatılmıştır. Eğitimin modernleştirilmesi adına İstanbul ve taşrada birçok sivil okul açılmıştır. Böylelikle Osmanlı eğitiminde ve eğitimcilerinin anlayışında değişmeler gerçekleşmiştir. Bu değişimlerin bir yansıması olarak Osmanlı eğitimcilerinin öğretim yöntemleri ve pedagoji üzerine eserler yazmaya başladıkları anlaşılmaktadır. Özellikle Satı Bey ve Muallim Cevdet gibi eğitimciler Tedrisat-ı İbtidaiye Mecmuasında eğitim-öğretim yöntemleri ile ilgili birçok makale yazmışlardır. Yazılmış olan eserler ve makaleler de Osmanlı eğitimcilerinin günümüzde de geçerliliğini koruyan buluş yoluyla öğrenmeden haberdar olduklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca oyunlarla öğretme ve drama yöntemleri de Osmanlı eğitimcilerinin üzerinde durdukları konulardır. Hatta Tedrisat-ı İbtidaiye Kanun-ı Muvakkatine (1913) dayandırılarak hazırlanmış olan ibtidai (ilkokul) programlarında Tarih-i Temsil adı altında bir ders konulmuştur. Tedrisat-ı İbtidaiye kanunundan sonra Maarif-i Umumiye Nezareti tarafından Mektep Temsillerinin Usul-i Tedrisi adı ile bir kitapçık basılmıştır. Bu kitapçıkta mektep temsillerinin amacı, temsillerden beklenen eğitimsel faydalar, temsillerin çocuklara sağladığı bedensel faydalar, temsillerin çocukların konuşması üzerine etkisi, temsillerin nasıl yaptırılacağı, temsilleri kimlerin yaptıracağı gibi konular hakkında bilgiler verilmiştir. Kitapçık incelendiğinde görülmektedir ki mektep temsilleri diye adlandırılan faaliyetler günümüz drama yönteminden başka bir şey değildir. Bu çalışma da ise Mektep Temsillerinin Usul-i Tedrisi adlı kitapçıkta drama yönteminin nasıl ele alındığı incelenecektir. Yöntem olarak ise nitel araştırma yöntemlerinden olan doküman analizi kullanılmıştır. Sözlü bildiri OSMANLILARIN ÜSKÜP SİYASETİ, ÜSKÜP SOSYA EKONOMİSİNE ETKİSİÖzet: Üsküp, Balkan yarımadasının tam ortasında olup bölgenin siyasî, iktisadî ve kültürel hayatında her devirde önemli yer tutmuştur. Yıldırım Bayezit döneminde Osmanlı hâkimiyetine alınmış ve XV. yüzyıl ortalarında bölgenin idarî merkezi haline gelmiştir. 1463’ten sonra Paşa sancağına bağlı bir “kaza”ya dönüştürülmüş, 1550’de de sancak statüsüne kavuşmuştur. Tanzimat sonrası dönemde eyalet statüsünde olan Üsküp, 1869 yılında Prizren vilayetine bağlı bir sancak konumundadır. Manastır’ın vilayet olarak düzenlenmesinden sonra bu vilayete bağlanmıştır. 1875-76 yıllarında Manastır vilayetine bağlı Üsküp sancağı; merkez kaza Üsküp, Kumanova, İştip, Palanka, Radovişte, Koçana ve Kratova olmak üzere yedi kazayı havidir. 1877 yılında Kosova Vilayeti kurulunca, Üsküp sancağı bu vilayete dâhil edilmiştir. Üsküp,1888 yılında ise Kosova vilayetinin merkezi yapılmıştır Osmanlıların uyguladığı politikalarla Selanik, Kosova ve Arnavutluk arasında stratejik bir mevkide önemli hale gelen Üsküp, ticaret, ziraat ve bayındırlık bakımından Rumeli şehirlerinin önde gelenlerinden biri haline gelmiştir. Osmanlı Hükümdarları’nın Balkanlara verdiği önem ve izlediği Balkan politikasının sonucu olarak Üsküp’ün vilayet merkezi haline gelmesi ve bölgede stratejik bir konuma sahip bulunması bu faaliyetlerden öncelikli olarak yararlanmasında kuşkusuz etkili olmuştur. Bu bildiride, Osmanlı Devleti’nin Üsküp Politikalarının Üsküp şehrinin soysa ekonomisine yansımaları örnekler verilerek değerlendirilmeye çalışılacaktır. Anahtar kelimeler: Osmanlılar, Üsküp, Politikalar, Sosya ekonomi Sözlü bildiri ÖTEKİ MAHALLE: DİNAR DERE MAHALLESİ ROMANLARI MÜZİK KÜLTÜRÜÖzet: Türkiye’nin hemen her bölgesinde göçebe, yarı göçebe ve yerleşik olarak romanlar yaşamaktadır. Bununla birlikte romanlar üzerinde genelde sosyolojik ve sosyo-psikolojik özelde ise müzik kültürleri üzerinde yeterli çalışmaların yapıldığı söylenemez. Özellikle müzik bilimi işiyle uğraşanların ilgi azlığı son derece dikkat çekicidir. Bu durumda romanların kapalı bir hayat yaşamayı tercih etmeleri de etkilidir. Kendilerine özgü yaşantıları, hayata bakış açıları, inançları, algıları ile farklı olarak görülen romanlar, müziğin hemen her türünde ama özellikle popüler müzik türünde etkin olarak yer edinmişlerdir. Çalışmanın amacı; “Dünya’nın ilk müzik yarışmasının yapıldığı yer olan “Dinar’da yaşayan romanların müzik yaşantılarına bakmak ve müzik kültürlerini ele almaktır. Çalışma Dinar ilçesi Dere/Tekke Mahallesi romanları ile sınırlandırılmıştır. Çalışmada; tarama modeli esas alınmış, yerinde gözlem, görüşme, içerik analizi gibi alan araştırmasına yönelik yöntem ve tekniklerden yararlanılmış, elde edilen bulgular nitel araştırma yöntem ve tekniklerine göre analiz edilmiş ve yorumlanmıştır. Araştırmada kılavuz/kaynak kişiler içinde yaşadıkları toplumu temsil edecek özellikte olmalarına dikkat edilmiştir. Araştırmacılar; gözlemci ve görüşmeci rollerini benimsemiş ve süreçte aktif olarak yer almışlardır. Araştırma süreci şu şekilde gerçekleşmiştir. Araştırmanın ve görüşmenin teması belirlenmiş, Araştırma tasarlanmış, Gözlemler ve görüşmeler yapılmış, Gözlemler ve görüşmeler yazıya dökülmüş Elde edilen veriler analiz edilmiş, Kılavuz/kaynak kişiler ile tekrar görüşülerek veriler denetlenmiş, Araştırma sonuçları rapor haline getirilmiştir. Araştırma ile Dinar dere mahallesi sakinlerinin; Dinar’a geliş tarihleri, Nüfus ve hareket durumları, Meslekleri, Şikâyet ve beklentileri, Mutlulukları, Irk-din ve sosyal hayat söylemleri, Müziğe olan tutkunlukları, Müzik yaşantılarındaki değişim ve dönüşümler betimlenmeye çalışılmıştır. Çalışmanın müzik ve sosyoloji, müzik ve sosyal-psikoloji, kültür, roman müziği, demokrasi ve insan hakları, güzel sanatlar eğitimi, değerler ve sevgi eğitimi gibi konularda araştırma yapmak isteyenlere kaynak teşkil edeceği ve özgün olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri OTİZİMLİ ÇOCUKLARA KURALLI OYUNLARIN ÖĞRETİMİNDE AŞAMALI YARDIMLA ÖĞRETİM YÖNTEMİNİN ETKİLİLİĞİÖzet: Normal gelişim gösteren birçok çocuk pek çok şeyi sokakta diğer çocuklarla oyun oynayarak veya kendi başına öğrenebilirken, otizmli çocuklar daha çok yalnız kalmayı tercih ettikleri ve gözleyerek öğrenemedikleri yani diğerlerini model alarak taklit edemedikleri bilinmektedir. Bu yüzden; otizmli çocuklar oyun gelişimleri, normal akranlarına kıyasla oldukça yavaş ilerleme kaydetmektedir. Özellikle düşük sosyo-ekonomik gelire sahip otizmli çocukların içinde yaşadıkları doğal ortamlarda (örneğin; sokak, mahalle, okul bahçesi), doğal materyaller (örneğin; taş, sopa vb.) kullanarak kurallı oyunları rahatlıkla oynayabilecekleri ve bu yolla akranlarıyla sosyal etkileşime/iletişime geçebilecekleri umulmaktadır. Bilimsel dayanaklı uygulamalar kullanılarak, otizmli çocuklara kurallı oyunların öğretimi büyük önem taşımaktadır. Bu araştırmada otizmli çocuklara aşamalı yardımla kurallı oyunların öğretilmesi hedeflenmektedir. Araştırmada tek denekli araştırma yöntemleri arasında yer alan çoklu yoklama modellerinden katılımcılar arası yoklama evreli çoklu yoklama modeli kullanılarak 6-7 yaş arası otizm tanısı almış 4 çocuk araştırmanın örneklemini oluşturacaktır. Denekler, Rehberlik ve Araştırma Merkezince incelemesi yapılıp Otizm tanısı ile destek özel eğitim hizmetlerinden yararlanan çocuklar arasından seçilecektir. Araştırmanın, İstanbul’un Kadıköy ilçesine bağlı bir Eğitim Uygulama Okulunda yürütülmesi planlanmaktadır. Araştırma ile ilgili verilerin kayıt edilebilmesi için beceri analizi veri kayıt formu kullanılacaktır. Burada belirlenen kurallı oyunlar analiz edilerek, beceri basamakları oluşturulacaktır. Ayrıca, başlama, uygulama, yoklama, izleme, genelleme oturumlarını kayıt edebilmek için video kamera kullanılacaktır. Veriler kayıt formuna kayıt edildikten sonra grafiğe aktarılarak görsel analiz ile analiz edilecektir. Görsel analiz yapılırken verilerin eğim, düzey ve değişkenliğine bakılacaktır. Eğimde veri yollarının artan mı, azalan mı yoksa durağan mı olduğu; düzeyde başlama düzeyi verilerindeki son nokta ile uygulama verilerinin ilk noktası arasındaki artış; değişkenlikte de veri noktalarının kararlılığı analiz edilecektir. Bu çalışma ile otizmli öğrencilerin kurallı oyunları öğrenmeleri yanında sosyal etkileşim / iletişim becerilerinin geliştirilerek kaynaştırma ortamlarına geçişlerinin de kolaylaştırması hedeflenmektedir. Çalışma devam ettiğinden bulgular ve sonuç bölümü tam metinde çalışmanın sonuçlarına göre hazırlanıp elde edilen bulgular doğrultusunda öğretmenlere ve araştırmacılara öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri OTİZMLİ ÇOCUKLARIN EĞİTSEL YERLEŞTİRİLMESİ, KAYNAŞTIRILMASI VE BÜTÜNLEŞTİRİLMESİNDE ÖĞRETMENLERLE İLGİLİ DEĞİŞKENLERİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada otizmli çocukların eğitsel yerleştirilmesi, kaynaştırılması ve bütünleştirilmesinde öğretmenlerle ilgili değişkenlerin incelenmesi amaçlanmıştır. İlişkisel tarama modelindeki araştırma verileri Edirne il ve ilçelerindeki resmi ve özel ilkokullarda görev yapan toplam 674 sınıf öğretmeninden toplanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Segall ve Campbell (2007) tarafından Otizm Kaynaştırma Ölçeği (Autism Inclusion Questionnaire - AIQ) olarak geliştirilen Segall (2011) tarafından yeniden yapılandırılan, altı senaryo ve 10 bölümden oluşan, Yerleştirme ve Hizmet Anketi (YHA - PASS) kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde t testi, ANOVA, Pearson Korelasyon testleri kullanılmıştır. Analizlerden elde edilen sonuçlara göre sınıf öğretmenlerinin tüm senaryolarda yer alan çocukların (Akman) durumlarına göre mevcut yerleştirme ortamlarına ne düzeyde uygun oldukları konusundaki görüşleri senaryolara, bilişsel seviyelerine, tanılarına göre değişkenlik göstermektedir. Ayrıca otizmi olan çocukların tanılarının olup olmaması ve bilişsel seviyelerinin sınıf öğretmenlerinin kaynaştırmaya ilişkin görüşlerini anlamlı düzeyde etkilediği tespit edilmiştir. Senaryolarda yer alan çocuğun en az kısıtlayıcı eğitim ortamı olan kaynaştırma/bütünleştirme yoluyla eğitim uygulamalarına yerleştirilmesi ile ilgi öğretmen görüşlerinin olumsuz olduğu görülmüştür. Ayrıca öğretmenlerin otizmi olan çocuklara yönelik his, tutum, görüş, öz yeterlik, sınıf içi rahatsız edici davranışlardan rahatsız olma, otizm bilgi düzeyleri, otizm konusundaki yöntemlere yönelik farkındalıkları, başarılı kaynaştırmayı tanımlayan ifadelerin ne kadar önemli olduğunu değerlendirmeleri ve başarılı bir kaynaştırmayı etkileyen faktörlere ilişkin görüşleri arasında anlamlı düzeyde bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. *Bu bildiri; Birinci yazar tarafından ikinci yazar danışmanlığında hazırlanan doktora tezinden üretilmiştir. Sözlü bildiri OTİZMLİ ÖĞRENCİLERE OKUMA YAZMA ÖĞRETME KONUSUNDA ÖZEL EĞİTİM UYGULAMA MERKEZİ BİRİNCİ KADEME ÖZEL EĞİTİM SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: Okuma yazma, bireyin gerek sosyal yaşamında gerekse okul yaşamındaki başarısında oldukça önemli bir beceridir. Okuma yazma becerisinin kazandırılması ilköğretim birinci sınıfta başlamakta; becerinin kullanılması ve geliştirilmesi ise yaşam boyu devam etmektedir. Eğitim ve öğretim sürecini ele aldığımızda da öğrencinin okuma yazma bilmesi akademik becerilerin kazandırılması sürecinin hızlı ve verimli olmasını sağlar. Normal gelişim gösteren bireyler için bu becerinin kazanılması ne kadar gerekliyse, otizmi olan bireyler için de o kadar gereklidir. Okuma yazma becerisi otizmli bireyin yaşamını kolaylaştırmakla birlikte, bireyin bağımsız yaşam becerilerini kazanmasını kolaylaştırarak yaşam kalitesini yükseltmektedir. Okuma yazma otizmli bireylere kazandırılan akademik becerilerin öğrenciler için anlamlı ve kullanılabilir olmasını sağlar. Bu becerinin öğretiminde farklı pek çok yöntemin varlığından söz etmek mümkündür. Otizmli çocuklara okuma yazma öğretiminde öğretmenler denedikleri yöntemlerle okuma yazma öğretmede zorluk yaşadıklarında farklı yöntemlerle bu çocuklara okuma yazma öğretme yoluna gitmektedirler. Bu çalışmanın amacı otizmli çocuklara okuma yazma eğitimi veren öğretmenlerin karşılaştıkları zorlukları, hangi çocuklarda hangi yöntemle başarıya ulaştıkları ve öğretmenlerin hangi okuma yazma yöntemiyle ne kadar sürede otizmli çocuklara okuma yazma öğrettiklerini inceleyip değerlendirmektir. Çalışmanın araştırma modeli; nitel yöntemlerden görüşme tekniğidir. Çalışmanın örneklemi İstanbul ilinde 2 özel eğitim ve uygulama merkezinde görevli 10 Özel Eğitim Sınıf Öğretmeni’nden oluşmaktadır. Araştırma verileri toplanmasında öğretmenlerle yüz yüze görüşme yapıp ses kaydı alınarak ses kayıtları analiz edilecektir. Araştırma sonucunda farklı okuma yazma yöntemlerinin otizmli çocuklara okuma yazma becerileri kazandırmadaki etkisi ortaya koyulacaktır. Sözlü bildiri OYUN BAĞIMLILIĞI VE YENİ BİR BAĞIMLILIK TÜRÜ OLARAK HİKİKOMORİÖzet: 2000’li yıllardan sonra internetin toplumsal hayatımızın içerisine hızla dahil olması ile birlikte pek çok toplumsal kurum “yeni” diye tabir edilen alan içerisinde değerlendirilmeye başlamıştır. Ekonomi, eğitim, siyaset, boş zamanlar gibi kurumlar internet tabanlı uygulamalar ile yeni ekonomi, yeni siyaset, yeni sanat, yeni boş zaman kurumları gibi yeni toplumsal alanlarla daha farklı hale gelmiş ve bu hali ile daha fazla görünür olmuştur. Özellikle internetin ve mobil cihazların yaygınlaşması ile birlikte çevrim içi olma, karşılıklı iletişime imkan verebilme, her an ulaşılabilme, oldukça ucuz hatta ücretsiz bir şekilde kullanabilme ve çok farklı alanlarda içerik sunma gibi özellikler bu mecralarda pek çok insanın daha fazla bulunmasına neden olmuştur. İnternetin form olarak değiştirdiği toplumsal kurumlardan birisi de boş zamanları değerlendirme kurumudur. Boş zamanlar kurumu kişinin işinden arta kalan zamanları nasıl değerlendirdiğine dair bir toplumsal kurumdur. Bu kurum içerisinde insanlar eğlenir, dinlenir ve vaktini hoşça geçirmeye çalışır. Boş zaman alışkanlıklarından biri olan oyun da geçmişten günümüze tüm toplumlarda önemli bir boş zaman aktivitesi olarak görülmektedir. Özellikle son dönemde interaktif bir şekilde gerçekleşen internet tabanlı oyunlar yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda oyun oynamanın çokça avantajı bulunmasına rağmen dezavantajları da bulunabilmektedir. Yoğun kullanım sonucu ortaya çıkan ve bir tür davranış bağımlılığına dönüşen oyun bağımlılığı son dönemde oldukça dikkat çekmektedir. Oyun bağımlılığının son zamanlarda özellikle uzak doğu ülkelerinde Hikikomori denilen bir davranış bağımlığına dönüştü görülmektedir. Zamanla pek çok ülkeye yayılan bu bağımlılık türü ülkemizde de rastlanabilmektedir. Hikikomori Japonca “elini ayağını çekmek” demektedir. Oyun bağımlılığı sonucunda pek çok insan evlerine kapanmakta ve dahası bir odada yaşamlarını sürdürebilmektedir. Böylece hem bireysel hem de sosyal pek çok problemin yaşanması kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu çalışmada Hikikomori davranış bağımlılığı ekseninde oyun bağımlılığı değerlendirilmektedir. Sözlü bildiri OYUN COĞRAFYALARI: İSTANBUL’DAKİ İNTERNET KAFELERÖzet: Modern toplumlarda çalışma görevi olmayan çocukluğun vakti de kapitalist üretim tarzının önemli bir hedef tahtasıdır. Söz konusu üretim tarzlarından biri olan bilgisayar oyunları, 21. yüzyılda kreatif endüstrinin seri üretimine dahil olarak çocukların günlük yaşamının en çok tercih edilen eğlencesi haline gelmiştir. Bu eğlence çocukların coğrafi deneyimlerinde ciddi değişimlere neden olmuştur. Günlük yaşamlarını kamusal mekânlarda geçiren çocukluk bir anda kendisini çeşitli oyunların bir arada sunulduğu internet kafe işletmelerinde bulmaya başladı. İnternet kafeler özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde çocukların bilgisayar oyunları ile tanışmasını sağlayan yegane coğrafya karakterine büründü. İnternet kafe sayıları özellikle İstanbul gibi metropollerde katlanarak artmaya başladı. Refahın artması ve bilişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla beraber evlerde ve akıllı telefonlarda çoğalmaya başlayan bilgisayar oyunları internet kafe modasını yavaşlatmıştır. Fakat internet kafeler bazı yerlerde halen varlıklarını önemli derecede sürdürmektedir. Bu çalışmada İstanbul’daki internet kafeler haritalanarak merkez-çeper ilişkisi kurulmuştur. Bunun sonucunda da işçi sınıfı semtlerinde internet kafelerinin ciddi bir yoğunluk oluşturduğu gözlemlenmiştir. Bu semtlerde internet kafelerde hakim olan sanal dünya coğrafyaları, çocukların yerel coğrafyalarına yabancılaşmasına etki etmektedir. Buna ek olarak son yıllarda toplumsal bir sorun haline gelen Suriyeli göçmenlerin çocukları için de internet kafeler bir oyun adresi haline gelmiştir. Bu internet kafelerde en çok tercih edilen oyunların çocuklara sunduğu sanal dünyaların suç ve şiddet, cinsellik, cinsiyet sorunları gibi içeriklerle dolu olması oyun coğrafyaları incelemesini gerekli kılmaktadır. Sonuç olarak bu mekanlar iktidarsız karnaval havasıyla çocukların en özgür toplumsal coğrafyası niteliğine sahiptir. Sözlü bildiri OYUN GELİŞTİRİCİLERİN DİJİTAL EĞİTSEL OYUN GELİŞTİRME ÖZ-YETERLİKLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Eğitimde teknoloji entegrasyonun önem kazanmasıyla birlikte alternatif öğretim yöntem ve yaklaşımları 21. yüzyıl öğrenme ortamlarına dahil olmuştur. Bunlardan birisi de dijital oyun tabanlı öğrenme yöntemidir. Bu yöntemde öğrenme ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen kazanımlar dijital eğitsel oyunlar yoluyla aktarılarak öğrenme gerçekleşmektedir. Bu noktada dijital eğitsel oyunların geliştirilmesi süreci ve oyun geliştiricilerin sahip olması gereken beceriler ön plana çıkmaktadır. Türkiye yükseköğretim sistemi göz önünde bulundurulduğunda Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi (BÖTE) bölümü öğrenci ve mezunlarının potansiyel dijital eğitsel oyun geliştiriciler oldukları söylenebilir. Belirtilen bilgiler ışığında, bu çalışmanın amacı BÖTE bölümü öğrencileri ve mezunlarının dijital eğitsel oyun geliştirme öz-yeterliklerinin (DEOGÖ) belirlenmesi ve çeşitli değişkenler açısından (cinsiyet, oyun geliştirme deneyimi, oyun geliştirme aracı türü) incelenmesidir. Çalışmada nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Çalışmanın katılımcılarını 159 BÖTE öğrencisi ve mezunu oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Kelleci ve Kulaksız (2019) tarafından geliştirilen, 24 maddeden oluşan iki faktörlü beşli likert tipinde Dijital Eğitsel Oyun Geliştirme Öz-Yeterlik Ölçeği (DEOGÖÖ) kullanılmıştır. Ölçekten alınabilecek en düşük puan 24, en yüksek puan ise 120’dir. DEOGÖÖ’nin Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısı .973 olarak hesaplanmıştır. Buna ek olarak katılımcıların demografik bilgilerini elde etmek maksadıyla Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistik, bağımsız grup t-testi ve Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre katılımcıların DEOGÖ’leri ölçeğin eğitim faktörü için 22.14 puan ile “yüksek”, oyun geliştirme faktörü için 62.79 puan ile “orta” ve ölçekten toplamı için 84.93 puan ile “orta” düzeyinde oldukları görülmektedir. Katılımcıların önceden oyun geliştirme ve dijital eğitsel oyun eğitimi alma durumlarına DEOGÖ puanları deneyimli katılımcıların lehine hem ölçeğin alt boyutlarında hem de ölçekten alınan toplam puana göre anlamlı farklılık göstermektedir. Deneyimli katılımcıların DEOGÖ puanları oyun geliştirme aracı türüne (oyun motoru-diğer) göre incelendiğinde ise katılımcıların DEOGÖ puanları anlamlı farklılık göstermemektedir. Bununla birlikte katılımcıların DEOGÖ puanları hem ölçeğin alt boyutlarından alınan hem de ölçeğin tamamından alınan puanlar katılımcıların cinsiyetlerine göre anlamlı farklılık göstermemektedir. İleriki çalışmalarda ölçeğin farklı bağımsız değişkenler ile ilişkilerinin incelenmesi ve oyun geliştiricilerin DEOGÖ’lerinin ve oyun geliştirme becerilerinin geliştirilmesine yönelik çalışmaların yürütülmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri OYUN VE ETKİNLİKLER İLE MATEMATİK ÖĞRETİMİNİN İLKOKUL İKİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN SAYI YUVARLAMA VE TAHMİN KONUSUNDAKİ BAŞARISINA ETKİSİÖzet: Bilgi çağının önemli özelliklerinden biri de her bireyin belli bir düzeyde matematik bilgi ve becerilerine sahip olması gerekliliğidir. Bu denli öneme sahip olan matematiğin gerekliliği, kullanım alanları, bireylerin yaşamına sağladığı katkılar konusunda toplumsal bir görüş birliği olmasına rağmen ülkemizde matematik başarısının düşük olması, varolan sorunlara kalıcı çözüm arama çabalarının çıkış noktasını oluşturmaktadır. Öğrencilerin matematiği öğrenememesinin, olumsuz tutum geliştirmesinin nedenlerinden biri de öğretim yöntemlerinin yanlış seçilmesi ya da doğru bilinen yöntemlerin yanlış uygulanmasıdır. Bu da matematik öğretiminin hedeflerine ulaşılmasını engellemektedir. Matematik öğretiminde öğrencilerin aktif olması, yaparak-yaşayarak öğrenmesi gerektiği ilkesinden yola çıkılarak, matematik öğretiminde yer verilmesi önerilen yöntemlerden biri de oyunlardır. Özellikle ilkokul öğrencilerinin oyun çağında olması ve buna rağmen öğretim durumlarında oyuna yeterince yer verilmemesi bu çalışmanın temel problemini oluşturmaktadır. Bu araştırmanın amacı ilkokul ikinci sınıf matematik dersinin ‘sayı yuvarlama ve tahmin’ konusuna yönelik olarak geliştirilen oyun ve etkinliklerin öğrencilerin başarısı ve matematik dersine yönelik tutumlarına etkisini incelemektir. Bu amaçla çalışmada, ‘sayı yuvarlama ve tahmin’ konusuyla ilgili olarak günlük hayattaki çeşitli oyunlardan esinlenerek tasarlanan ‘Top Hangi Onluğa Gider’, ‘İl Plaka Kartları’ ve ‘Çizgi Film Yuvarlama’ isimli üç etkinlik ve ‘Arkadaşına Yuvarlan’,’Kızma Birader’, ’Sayıları Yuvarla’ ve ‘Tahmin yap-bozu’ isimli dört oyun uygulanmıştır. Öğrencilerin matematik dersine ilişkin tutumlarını belirlemek için uygulanan matematiğe yönelik tutum ölçeği, başarı durumlarını ölçmek için ön-test, son-test şeklinde uygulanan başarı testi, gözlem ve yarı yapılandırılmış görüşme formları ile video kayıtları; yarı deneysel desenle tasarlanan çalışmanın veri toplama araçlarını oluşturmaktadır. Geliştirilen etkinlik ve oyunlar ile veri toplama araçları; Şanlıurfa ili, Siverek ilçesindeki bir ilkokulda öğrenim gören 120 öğrenciye (kontrol grubu: 59, deney grubu:61) uygulanmıştır. Elde edilen veriler ilişkisel olarak analiz edilerek uygulanan yöntemin etkiliği incelenmiştir. Hazırlanan oyun ve etkinliklerin öğrencilerin matematik dersine yönelik başarı, motivasyon ve tutumlarını geliştirmelerine yardımcı olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri OYUN VE ŞARKILARLA RİTMİK SAYIYORUMÖzet: Yıldırım Bayazıt İlkokulu öğretmenleri olarak öğrencilerin öğrenmekte zorlandıkları matematik derslerini korkmadan, eğlenerek öğrenebilmeleri için değişik öğretim yöntemleri, şarkı ve oyunlar kullanıyoruz. Bu yıl Muğla’da yapılacak olan 15.Uluslararası Sınıf Öğretmenliği Eğitim Sempozyumunda bulunarak matematik öğretiminin daha da zevkli bir hale nasıl getirilebileceğini göstermek istiyorum. Bunun için kullandığımız yöntemlerden her sınıf düzeyinde (1. ,2,3 ve 4. sınıflarda) birer örnek sunum hazırladım. Bu sunumlar aşağıda bilgilerinize sunulmuştur. Birinci ve ikinci sınıflarda ‘YARIŞARAK RİTMİK SAYMALARI ÖĞRENİYORUM’ başlıklı etkinliği kullanmaktayım .Eğitimde Yarışma ve hızlı olmak temel hedeflerden biridir. Hedefler sınıf ortamında sınıf içi rekabeti ve işbirliğini sağlamaya yönelik olmalıdır. Hedeflerin en kısa surede tamamlanması gerekir. Öncelikle gruplar oluşturulur grupların oluşturulmasında öncelikli konuyu geç kavrayan öğrenciler seçilmelidir. Sınıf içinde önceden hazırlanan ritmik sayma kartları karışık olarak dağıtılır ve öğrencilere ritmik saymaları tutturmaları için onlara çamaşır maşası verilir. Daha sonra sınıf tahtasına ip gerdirilerek öğretmen tarafından oyunun kuralları açıklanır(kaçar ritmik sayma olduğu ,ileriye mi geriye doğru gibi.) Öğrenci kaçar ritmik sayma verilmişse o ritmik sayma kartlarını ipe kuralına uygun olarak asar, önce asana öğrenci kazanır. Bu yaptığım etkinlik öğrencilerin zorluklarla baş ederken doğru karar verme yetisinin gelişmesinde, hızlı ve yaratıcı düşünme becerisinin gelişmesinde yardımcı olmuştur Üç ve dördüncü sınıflarda ‘ŞARKILARLA SAYIYORUM başlıklı etkinliğimizi kullanmaktayız. Öğrencilerim sınıf düzeyine uygun ritmik saymaları bildiği halde soru çözerken bu konuda dikkat hataları yaptıkları ve bazen karıştırdıklarını gözlemledim. Bunun üzerine Şarkılarla Sayıyorum isimli oyunumuzu planladık. Bu oyunda çocuklar daha önce müzik dersinde öğrendikleri okul şarkılarından İzmir’in dağlarında Çiçekler Açar şarkısını 6 şar ritmik sayma için, Ata barı şarkısını 7 şer ritmik sayma için,8 er ritmik sayma içinse Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa şarkısı kullanılarak şarkının sözleri ritmik sayma sözleri olarak kullandılar.. Böylece öğrenciler hem eğlendi hem de bazen karıştırdıkları saymaları iyice kavramış oldular. Sonuç olarak öğrenciler aslında matematiğin bir sayılar oyunu olduğunu anladılar ve matematikten korkmak yerine keyifli hale nasıl getirilebileceğini öğrendiler. Sözlü bildiri OYUNCAĞIMI PAYLAŞIYORUM,OYUNLA ÖĞRENİYORUMÖzet: Projemizin amacı, oyuncağı olan öğrencilerin en sevdikleri oyuncaklarını 1 ders saati boyunca oyuncağı olmayan arkadaşları ile eğitsel oyun çerçevesinde paylaşması öğrencinin paylaşma duygusu sosyal, bilişsel,duygusal gelişimleri sağlamaktır. Oyun ile paylaşmalarını,sosyal ve bilişsel ve duygusal yönden gelişim sağlamalarını gaye edindik.Maddi anlamda denk olmayan öğrencilerimiz arasında fırsat ve imkan eşitliği yaratmayı planladık.Oyunla öğrenmenin,eğitimde etkin kullanılmasını tema edindik.Oyun somut ve kalıcı öğrenmedir ve eğlenerek öğrenir.Projemiz süresince oyuncak paylaşma,mandala,Quiver,oyuncak dolabı etkinleri yaptık,etwinning günü,oyuncak paylaşımı ve oyun sözleri de diğer çalışmalarımız oldu.Final ürünü olarak sergi ve oyuncak dolabı oluşturduk.Yaş seviyeleri itibariyle henüz oyun çağında oldukları için oyun ve öğrenme birlikteliği ile birçok kazanımı sağlamış oldum.Projemiz ile hızlı düşünen, yaratılık seviyesi yüksek, sorunlara çözüm odaklı, paylaşımcı, üretken, el becerisi gelişmiş ve çalışmalarını titizlikle yapan bireyler yetiştirme imkanım oldu.Öğrenciye bilgiyi direkt vermek yerine oyunla hissettirme yöntemini kullandım ve öğrenmeyi daha eğlenceli ve kalıcı hale getirdim.İmkanları iyi olmayan öğrencilerim için hem bu proje hem de oyuncaklarla ders işleme yöntemi çok zevkli oldu kalıcı öğrenmenin en yüksek seviyesine geldiler.Sınıf ortamı daha renkli ve pedogojik açıdan eğitim öğretime daha uygun bir hava sağladık. Klasik sınıf ortamından uzak sevilerek ve istenerek gelinen bir sınıf ortamı yarattık. Derslerden bunalan ve eve gitmek için an kollayan öğrenciler, bu proje sayesinde sınıf ortamından ayrılmak istemediler. En önemlisi de devamsızlık oranımız yok denecek kadar azaldı.Bu da beraberinde yüksek başarıyı getirdi.Öğrenciler okula büyük bir istek ve heyecanla gelir oldu. Velilerimizde bu durumdan çok mutlu oldular.Öğrencilerin hayal güçlerinde mükemmel bir artış sağladık.Kullandığımız web2 araçları ile ufku açık, teknolojiyi olumlu yönde kullanan, özgüveni yüksek, doğru düşünme stratejileri geliştirebilen bir sınıf topluluğu oluşturduk.Yaptığımız yaygınlaştırma faaliyetleri ve sergimizle okulumuz ve sınıfımız adından ilçede söz ettirdi.Teknolojiyi amaçlarına uygun ve güvenli kullanan bireyler haline geldiler. Öğrencilerime farklı öğretim yöntemleri sundum geleneksel yöntemlerden farklı olarak ,oyun yoluyla kalıcı öğrenmeyi sağladım.İlçe bazında ses getiren projemiz, diğer okullara örnek teşkil etti.Projemiz sonucunda sınıfımıza oyuncak dolabı kazandırdık. Poster bildiri OYUNCAK KÜTÜPHANESİ-PAYLAŞALIM OYNAYALIM: BİR OLGUBİLİM ARAŞTIRMASIÖzet: Araştırmanın amacı, oyuncak ve kütüphane anlayışını bir araya getiren ve sayıları her geçen gün artan “Oyuncak Kütüphanelerinin” açılış sürecini ve alana katkılarını incelemektir. Dezavantajlı gruplara ödünç oyuncak verme esasına dayanan sistemin ilki, 1935’te ABD’de Los Angeles’ta açılmış, 1978’de İngiltere’de ilk konferansın ardından zamanla yaygınlaşmaya başlamıştır. Türkiye’de de sayıları her geçen gün artan bu oluşuma, Merzifon Halk Kütüphanesi bünyesinde sosyal sorumluluk projesi olarak planlanan oyuncak kütüphanesi eklenmiştir. Çocukların gelişiminde büyük bir rolü olan oyuncaklara ücretsiz ulaşımı sağlamak, kütüphane ve kitaba yönelik pozitif bir algı oluşturmak amacıyla hayata geçirilen “Merzifon Oyuncak Kütüphanesinin” açılış ve işleyiş sürecinin, halk kütüphanesine katkılarının ve kütüphaneden faydalanan çocukların ebeveynlerin görüşlerinin betimlendiği bu çalışma, bir olgubilim araştırmasıdır. Araştırmada veriler, kütüphaneye üyelik sırasında tutulan kişisel bilgi formu ve veli görüşme formu ile elde edilmiştir. Verilerin 12 ayda elde edildiği araştırma sürecinde oyuncak kütüphanesinden, 134 okul öncesi, 172 ilkokul düzeyinde toplam 306 çocuk ve bunların ebeveynleri yararlanmıştır. Katılımcılardan uygun örnekleme yöntemi ile 48 ebeveynle yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiş ve görüşmeler izin dâhilinde kayda alınmıştır. Görüşme kayıtları, içerik analizi ile ele alınmış, katılımcılara K1, K2... K48 gibi kodlar verilmiştir. Katılımcıların cevapları incelenerek görüşlere ilişkin kodlar oluşturulmuş, buradan hareketle temalar belirlenmiştir. Araştırma neticesinde oyuncak kütüphanesinin; çocukların oyuncak ihtiyacını karşıladığı, kişilik gelişimlerini ve sosyal ihtiyaçlarını geliştirdiği, halk kütüphanesinin işleyişine olumlu katkı sağladığı görülmüştür. Halk kütüphanesi bünyesinde açılan oyuncak kütüphanesinin açılış ve işleyiş süreci ile alana katkılarının açıklandığı bu araştırmanın, açılması planlanan kütüphanelere referans olması umulmaktadır. Sözlü bildiri OYUNLA MATEMATİK EĞİTİMİÖzet: 21. yyda matematik öğrenimi gereklilik değil zorunlu hale gelmiştir. Ancak matematiğe karşı korku, ön yargı, öğrenme isteğinin azalması, yapamayacağım duygusu, ilginin azalması ve öğrenmenin bir işe yaramayacağı düşüncesi söz konusudur. Matematik derslerinde ön yargının oluşmasının temel nedenlerinden biride hazır kuralların verilip ezberlenmesi istenilmesi ya da tek düze eğitimle öğrenciden matematiği öğrenmesinin beklenmesidir. Bu yöntemlerle matematiğin keşfedilebilir dünyasının kapıları kapatılmaktadır. Oysa matematik her birey için keşfedilmeye değer bir bilimdir. Poisson matematiğin önemini vurgulamak için ”Hayatta yaşamaya değer iki şey vardır; matematiği keşfetme ve matematiği öğretme.” demiştir.Bu yolda oyunla öğretimi seçme sebebimiz, oyunun sadece eğlenceden ibaret olmadığı kişinin kendi kendine öğrenme yetisinin kazandığı ve farklı stratejiler, düşünme yolları geliştirmeye olanak sağlamasıdır. Aynı zamanda oyunda gönüllülükte esastır. Bu şekilde öğrenme zorunluluk değil gönüllülük esasına dayanılır. Bununla beraber oyunla matematik eğitimindeki problemlerden birinin önüne geçilmiş olacaktır.Bu çalışmada matematiği keşfetme. öğrenme oyun yolu ile gerçekleştirilmiştir. Kurallar ders içinde hazır olarak öğrenilmesinden ziyade oyun içinde keşfedilerek öğrenilmesi sağlanmıştır. Oyun ile öğrenme yöntemi kullanarak matematikte sayılar arasındaki gizem fark ettirmeye ve öğrenmeyi kalıcı hale getirmeye çalışılmıştır. Bir çok kazanımı içine alan farklı tarz oyunlarla matematik eğitimine yeni bir boyut katma hedeflendi.Oyunlarla aynı zamanda geri bildirim ve değerlendirme süreçleri de değerlendirilip örnekler sunuldu. Öğretmenlere birer örnek, eğitim materyali sunabilme ve fikir alış verişinde bulunabilme amaçlanmıştır. Sözlü bildiri OYUNLA ÖĞRETİM YÖNTEMİNİN KAZANIMLARA ULAŞILMA DÜZEYLERİNE VE ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİNE ETKİSİ: DİSİPLİNLER ARASI UYGULAMA ÖRNEĞİÖzet: Eğitim öğretim sürecinin amaçları arasında bilgiyi nitelik ve nicelik açısından geliştirmek ve arttırmak yer almaktadır. Kesişen bilgiler ağı olarak tanımlanan disiplinler arası yaklaşım ise, doğası gereği bilginin bütünsel olarak nitelik ve nicelik yönünden gelişmesini sağlayan bir yapıya sahiptir. Disiplinler arası yaklaşım farklı disiplinlere ait kazanımların birlikte kullanılarak bir bütün haline getirilmesidir. Ancak bu anlayış parçaların bir araya getirilmesi değil parçalar arasındaki ilişkinin belirli bir sistemle oluşturulmasıdır. Böylece bütünün parçalardan büyük olduğunun gösterilmesi sağlanacaktır. Öğretim sürecinde ise bu anlayış, öğrenciye çok yönlü bir bakış açısı ve düşünme biçimi kazandırmaktadır. Disiplinler arası öğretim, öğrencinin eleştirel ve yaratıcı düşünebilme, karar verebilme süreçlerinde, değişik alanlardaki bilgileri bütünleştirebilme becerisi sağlaması yönünden önemli görülmektedir. Öğretim süreci içerisinde öğrencilerin öğretim programları çerçevesinde öğrendikleri birçok konunun disiplinler arası bir niteliği vardır. Öğrenilen konular Matematik, Sosyal Bilgiler ve Türkçe gibi tek bir ders içerisinde ele alındığı zaman öğrenme anlamlı olmayabilir. Dünyayı algılayış biçimleri bütüncül olan ilkokul öğrencilerinin öğrendikleri kavramların günlük hayatla ve birbiriyle olan ilişkilerini kavramaları önemlidir. Oyun çağında olan ve oyun oynayarak öğrenen ilkokul öğrencilerine sunulan öğretim ortamı bu anlayışın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde şekillendirilmelidir. Disipliner öğretime katkısı olduğu bilinen disiplinler arası yaklaşım, disiplinlere özgü yöntemlerin, bilgi ve becerilerin birbirlerini bütünleyici bir biçimde karşılaşılan problemlerin çözümüne yönelik olarak daha etkili bir biçimde kullanılmasına yardımcı olmaktadır. Bu çalışmanın amacı, ilköğretim 4. Sınıf öğrencilerinin oyunla öğrenme yöntemi çerçevesinde farklı disiplinlere ait kazanımlara ulaşma düzeyini ve öğretim sürecine yönelik görüşlerini belirlemektir. Bu amaçla İlköğretim 4. Sınıf Türkçe, Matematik ve sosyal bilgiler dersleri kapsamında belirlenen kazanımlar doğrultusunda oyunla öğrenme yöntemi çerçevesinde tasarlanan bir problem durumu öğrencilere sunulmuştur. Oyunla öğretim yöntemi kullanılarak verilen problem durumunu çözüme ulaştırma sürecinde belirlenen disiplin alanlarına ait kavram ve kazanımların etkili bir biçimde bütünleştirilmesi amaçlanmıştır. İlköğretim 4. Sınıf Türkçe dersi kapsamında sözlü İletişim öğrenme alanında yer alan “Farklı türdeki metinleri dramatize eder. Dinlediklerini zihninde canlandırarak olayın nasıl gelişeceğini ve sonucunu tahmin eder”; Matematik dersi kapsamında Sayılar ve işlemler öğrenme alanı Kesirler konusunda yer alan “Basit, bileşik ve tam sayılı kesri tanır ve modellerle gösterir”; Sosyal Bilgiler dersi kapsamında İnsanlar, Yerler ve Çevreler öğrenme alanında yer alan “Çevresindeki bir yerin krokisini çizer” kazanımları bütünleştirilerek oyunla öğrenme yöntemi çerçevesinde bir öğrenme ortamı oluşturulmuştur. Araştırma ön-test son-test tek gruplu deneysel desen modelinde tasarlanmıştır. Çalışma Balıkesir ili Altıeylül ilçesinden rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen A ilköğretim okulunda öğrenim gören 35 dördüncü sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak Sosyal Bilgiler, Matematik, Türkçe öğretim programlarından belirlenen kazanımlar çerçevesinde öğrencilerin kavramsal boyutta açıklamalar yapmasını gerektiren açık uçlu sorulardan oluşan bir test geliştirilmiştir. Geçerliliği dört uzman görüşü ile sağlanan ölçeğin güvenirliği için yapılan hesaplamada Cronbach Alpha katsayısı .81 olarak belirlenmiştir. Ayrıca öğrencilerin öğretim sürecine yönelik görüşleri geliştirilen yapılandırılmış görüşme formu ile belirlenmiştir. Verilerin analizi için ilişkili örneklemler için t-testi kullanılmıştır. Belirlenen görüşler betimsel olarak incelenmiştir. Ön ve son test uygulanan ölçek sonuçlarına yönelik yapılan analizler öğrencilerin belirlenen kazanımlara ulaşma düzeylerinin anlamlı şekilde son test lehine arttığını göstermiştir. Sözlü bildiri OYUNLARLA MATEMATİK ÖĞRETİMİ MÜMKÜNÖzet: 21.yy değişen ve sürekli kendini yenileyen nesilde tek düze eğitim izlenilmesi yanlıştır. Farklı görüş açıları olan farklı bakan çocuklarımızın düşüncelerini sığılaştırmak değil düşüncelerini ve bakış açılarını sergileyebileceği ortamlar yaratmak gerekli hale gelmiştir. Bu kimi zaman bir hikaye oluşturmayla, kimi zaman teknolojiyle yada oyunla ve daha birçok metot kullanarak yapılabilmesi mümkündür. Oyunla öğretimininin matematik üzerindeki etkisi incelendi. Bunun için matematik dersinde Bir bölünebilme kuralları kazanımı seçildi. Özellikle derslerde direk kuralları verilen bölünebilme kuralları ezberletilerek öğretilmektedir. Karşımıza direk kural olarak çıktığı için ilgi çekici gelmemekte ve öğrenilmesi zor bir durum haline gelmektedir. Bu projede hedeflenen bölünebilme kurallarının öğrenilmesini ve sayılar arasındaki gizemin farkını varılmasını sağlamaktır. Bunun için bir oyun tasarlandı. Oyunda birçok sayı verildi ve bunlardan 2, 3, 5, 9 sayılarından hangilerine tam böldüğünü bulunması istendi. En hızlı bulanın kazandığı oyunda, oyuna başlamadan önce tablolar halinde verilen sayı katlarının arasındaki bağlantılarla oluşturulan kuralların pratik yöntemleri keşfedildi. (Örneğin 2nin katlarının birler basamağının 0,2,4,6,8 olduğu yani çift olduğu, 5in katları olan sayıların birler basamağının 0 ve 5 olduğu verilen tablolarla fark ettirildi.) Eğlenceli bir şekilde öğrenilen kuralların kalıcı ve ilgi çekici hale geldiği gözlemlenmiştir. Oyun öncesi ve sonrasında gruplara test uygulandı ve öğrenmenin %93 seviyelerine çıktığı gözlemlendi.Oyunla matematik öğretiminin mümkün ve etkili bir yöntem olduğu tespit edildi. Sözlü bildiri OYUNLAŞTIRILMIŞ MATEMATİK DERSİ TASARIMINDA HİKAYE UNSURUÖzet: “Oyun olmayan ortamlarda oyun unsurlarının kullanımı” olarak tanımlanan oyunlaştırma, öğrenenler için çeşitli öğrenme imkânları sunmaktadır (Deterding, Dixon, Khaled ve Nacke, 2011; Kim, 2013; Kapp, 2013). Yapılan çalışmalar oyunlaştırılmış bir öğrenme ortamında öğrenenlerin daha motive olduklarını, derse bağlılıklarının ve akademik başarılarının daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur (Buckley ve Doyle, 2016; Kapp, 2013). Alan yazın her oyun ya da oyunlaştırmada hikayeye yer verilmesede, hikayelerin oyuna dalma seviyesini güçlendirmesi, macera, fantezi ve eğlenceli deneyimleri sunması nedeniyle oyunlaştırmada yer verilmesi gereken unsurlardan olduğunu vurgulamaktadır (Kapp,2013; Rouse, 2014). Kapp (2013) öğretimin hedeflendiği oyunlaştırma tasarımlarında, hikayelerin hedefe dayalı senaryolardan oluşması ve hikayelerin durum, hedef, metrikler gibi unsurları içermesi gerektiğini ifade etmiştir. Mevcut çalışmada, ortaokul matematik öğretmen adaylarından matematik dersi için oyunlaştırılmış bir ders içeriği tasarlamaları istenecek, tasarımlarda hikaye unsurunu nasıl ele aldıklaı ve hikaye için Kapp (2013) tarafından tanımlanan unsurların hangilerine ne şekilde yer verdikleri incelenecektir. Mevcut çalışmada araştırma yöntemi olarak durum çalışması kullanılması planlanmaktadır. Araştırmada katılımcılar amaçlı örnekleme yöntemi ile seçilecek, bir devlet üniversitesinin 4.sınıf öğrencisi olan öğretmen adaylarından gönüllülük esasına dayanılarak 8 öğretmen adayı araştırma grubunu oluşturacaktır. Çalışmada öğretmen adaylarına oyunlaştırma eğitimi verilecek, ardından bir tasarım süreci yürütülecektir. Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulacaktır. Kapp (2013) öğretimde hedefler temeline oturtulmuş bir hikâyeye sahip oyunlaştırma tasarımının öğrencilerin “Bunu öğrenmem neden önemlidir?”, “Bu problemin üstesinden gelmek için hangi bilgilerimi kullanabilirim?”, “Nerede yanlış yaptım, bunu nasıl düzeltebilirim?” gibi sorulara cevap olabileceğini ifade etmektedir. Mevcut araştırmada da öğretmen adaylarının tasarımlarındaki hikaye unsurlarının benzer sorulara cevap verecek nitelikte olması beklenmektedir. Kaynaklar Buckley, P., & Doyle, E. (2016). Gamification and student motivation. Interactive learning environments, 24(6), 1162-1175. Kapp, K. M. (2013). The gamification of learning and instruction fieldbook: Ideas into practice. John Wiley & Sons. Kim, S. (2013). Effects of the gamified class in engineering education environments. Journal of Convergence Information Technology, 8(13), 253. Sözlü bildiri OYUNLAŞTIRMANIN ÖĞRENCİLERİN KELİME GELİŞİMİNE KATKISIÖzet: Kelime öğrenimi dil öğreniminin en önemli ve en zorlayıcı kısımlarından biridir. Oyunlaştırmaysa farklı disiplinlerde kullanılan ve son dönmelerde popülerlik kazanan bir kavramdır. Oyunlaştırma oyun ögeleri kullanarak sıkıcı aktiviteleri daha eğlenceli hale getirdiği için hem öğrencileri hem de öğretmenleri sıkan geleneksel yöntemler yerine ve sınıflardaki sıkıcı atmosferi dağıtmak için kullanılabilir. Bu çalışmada, oyunlaştırmanın öğrencilerin İngilizce kelime gelişimine etkisi Türkiyedeki bir devlet üniversitesinin mühendislik fakültesinde yarı-deneysel araştırma deseniyle incelemektedir. Veri toplamada kullanılan araçlar ön-test, son-test ve yarı yapılandırılmış görüşmeler olup toplam katılımcı sayısı 48dir. Oyunlaştırma 4 farklı oyunla 8 haftalık bir süreç boyunca uygulanmıştır. Çalışmanın sonuçları deney grubundaki öğrencilerin kontrol grubundaki öğrencilere göre önemli derecede daha başarılı olduklarını ve oyunlaştırmanın öğrencilerin kelime bilgisine katkı sağladığını göstermiştir. Dahası, deney grubu öğrencileri de görüşmeler esnasında oyunlaştırmanın kelime gelişimlerine önemli katkıları olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda, oyunlaştırmanın dil sınıfında kelime öğreniminde etkili bir araç olduğunu ve öğrencilerin eğlenerek, yaşayarak ve yaparak daha etkili öğrendiklerisonucu çıkarılabilir. Sözlü bildiri OYUNMUŞ GİBİ YAPMA: OYUNLAŞTIRMA TASARIM MODELLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Oyun oynama, insanlık tarihinin başlangıcından beri var olan eylemlerden biridir. İnsanlar geçmişten günümüze sürekli yeni oyunlar icat etmiş ve onu zaman geçirme, eğlenme ve eğitime kadar uzanan farklı amaçlarla kullanmışlardır. Günümüzde oyun, bilgisayar destekli teknolojilerin gelişimine paralel olarak bir rekreasyon aracı olmanın ötesine geçmiştir. Oyunlar eğitim, tanıtım, ticaret veya sosyal farkındalık gibi konularda kullanılabilen bir araç haline dönüşmüştür. Oyunun bu işlevleri oyunlaştırma adı verilen bir yaklaşımın gelişmesine zemin hazırlamıştır. Zaman içinde oyunlaştırma ile ilgili alan yazın arttıkça oyunlaştırma üzerine çalışan akademisyenler ve araştırmacılar, oyunlaştırma tasarım modelleri geliştirmeye başlamıştır. Bu çalışmada tez, makale ve kitap düzeyinde ulaşılabilmiş 18 oyunlaştırma tasarım modeli incelenmiştir. Bunların hangi psikolojik unsurlar ve kavramlar çerçevesinde şekillendiği ve oyunlaştırma bileşenlerini en genel anlamda sınıflandırdığı düşünülen Werbach ve Hunter (2015)’ın oyunlaştırma bileşenleri ile kurduğu ilişki biçimleri incelenmeye çalışılmıştır. Bu araştırma sonuçlarına göre bu model önerilerinin iki ana grupta değerlendirilebileceği görülmüştür. İlki, bir amacın aşama aşama oyunlaştırılmasını ele alan doğrudan bir yol haritası niteliğinde, ikincisi ise oyunlaştırma tasarımında dikkate alınacak kavramların incelenmesi şeklindedir. Aynı zamanda bazı modeller tamamen sayısal ortam üzerinden oyunlaştırma tasarımına yönelik ilerlerken bazı modeller gerçek dünyayı ön planda tutup ona sayısalı ortamı eklemlemektedir. İçerik açısından bazı modeller eğitim veya ticaret gibi sadece özel bir alan üzerine yoğunlaşırken bazıları her içeriğe uyum sağlayabilecek genel bir oyunlaştırma çerçevesi çizmektedir. Oyunlaştırma bileşenleri açısından modellerin büyük kısmının oyunlaştırma dinamiklerini, mekaniklerini ve bileşenlerini kullandıklarını ancak ana oyunlaştırma bileşenleri olan puan, rozet ve liderlik tablosundan en az birine modellerinde sürekli yer verdikleri belirlenmiştir. Oyunlaştırma modellerinin şekillendiği psikolojik unsurlar açısından motivasyon ve bağlılık yaratmanın ön plana çıktığı görülmüştür. Modellerin bir kısmı oyunlaştırma tasarımlarını, oyun oynanmaya hazır hale geldiğinde sonlandırırken, bazı modeller oyunun oynanma sürecini ve oyunculardan oyun sonunda veri toplama aşamasını da model tasarımlarına dahil etmişlerdir. Oyunlaştırma tasarımının amacına ulaşıp ulaşamadığını anlayabilmek için veri toplama ve veri değerlendirme aşamalarının model tasarımlarında önemli olduğu düşünülmektedir. Genel olarak oyunlaştırma tasarımlarının kullanıcı (oyuncu) merkezli bir yaklaşımla şekillendirildiği görülmüştür. Çalışma sonunda elde edilen sonuçların, oyunlaştırma tasarım modellerinin gelişimine katkı sağlayabileceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖZ DÜZENLEME VE PROBLEM DAVRANIŞIN ÇOCUKLARIN OYUN DAVRANIŞINI YORDAMA DURUMUNUN İNCELENMESİÖzet: Oyun belli özellikleri olan, çocuğun kendi kendini motive etmesine olanak sağlayan, kendine has ve özgür seçimler yapabildiği, aktif katılım sağladığı, eğlenebildiği sembolik bir deneyim olarak tanımlanabilir. Oyun çocuklara keşfetmeleri, gelişmeleri ve günlük yaşamda olmasını istediklerini kurgulayabilmeleri için olanaklar sağlar (Hirsh, 2004)Okul öncesi dönemdeki çocuğun bir anlamda sosyalleşmesine etki eden ilk adımlardan biri oyundur. Bu araştırmada problem davranış ve öz düzenlemenin oyun davranışını yordamadaki gücünün incelemesi amaçlanmıştır. İlişkisel tarama modelinde uygun olarak tasarlanan araştırma, 2018-2019 eğitim öğretim yılında Denizli il merkezinde okulöncesi eğitim kurumlarına devam eden 150 çocuk ve öğretmenleri ile yürütülmüştür. Araştırmanın verileri Anaokulu ve Anasınıfı Davranış Ölçeği” Problem Davranış formu (Özbey ve Alisinanoğlu, 2009), 4-6 yaş Çocuklarına Yönelik Öz-düzenleme Becerileri Öğretmen formu (İvrendi ve Erol, 2018) ve Penn Etkileşimli Akran Oyun Ölçeği- (Ahmetoğlu, Acar ve Aral, 2016) ile toplanmıştır. Regresyon analizi ile değerlendirilmesi planlanan verilerden elde edilecek bulgular problem davranış ve öz düzenlemenin oyunun bozulmasına etki eden diğer değişkenler açısından tartışılacaktır. Sözlü bildiri ÖZDÜZENLEME BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK DENEYSEL BİR ÇALIŞMAÖzet: Bu çalışmada, matematik dersine entegre edilmiş özdüzenlemeli öğrenme etkinliklerinin altıncı sınıf öğrencilerinin özdüzenleme becerilerine etkisi incelemek amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2014-2015 öğretim yılında Nevşehir ili TOKİ 125. Yıl Ortaokulunda bulunan altıncı sınıflar oluşturmuştur. Denk olan iki şube arasından yansız atama sonucu 6B sınıfı deney grubu (22 öğrenci), 6C sınıfı ise kontrol grubu (23 öğrenci) olarak belirlenmiştir. Karma yöntemde yürütülen bu araştırmada nicel ve nitel araştırma yaklaşımları birlikte kullanılmıştır. Araştırmanın nicel boyutunda deneysel araştırma modellerinden olan öntest-sontest eşleştirilmiş kontrol gruplu desen kullanılmıştır. Deneysel işlem 12 hafta sürmüştür. Doğrudan ve dolaylı yöntemlerin birlikte kullanıldığı bu araştırmada; uygulama aşaması, haftada beş ders saati olmak üzere Zimmerman’ın (2002) özdüzenlemeli öğrenme modeline göre düzenlenen ders içi ve ders dışı etkinlikleri kapsayacak şekilde 12 hafta sürmüştür. Doğrudan öğretimde, uygulama başlamadan önce bazı özdüzenlemeli öğrenme stratejilerinin (hedef belirleme, plan yapma, özyeterlik, hedef yönelimi, çevreyi şekillendirme, sosyal destek alma, özdeğerlendirme, özsonuçlandırma) kullanılmasına, önemine ve farkındalık oluşturma durumlarına ilişkin çeşitli öğretim senaryoları ve gerçek hayat hikâyelerinden yola çıkılarak odak grup görüşmeleri yapılmıştır. Bu sayede öğrenciler stratejiler noktasında bilgilendirilmiş ve öğrencilerin bu stratejileri derslerde, ödevlerde nasıl kullanacağı ile ilgili ders içi etkinliklerle ve ödev günlükleri-ödev kontrol listeleri ile aktif olarak uygulamaları sağlanmıştır. Öğrencilerin özdüzenlemeli öğrenme beceri düzeylerini belirlemek için Haşlaman (2011) tarafından (ortaokul ve lise düzeylerindeki öğrencilerin özdüzenleme becerilerini ortaya çıkarmak amacıyla) geliştirilen “Özdüzenleyici Öğrenme Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçekte öngörü evresi, uygulama evresi ve özyansıtma evresi olmak üzere üç ana faktör bulunmakta ve uygulama evresi kendi içinde kontrol ve izleme olarak iki alt faktöre ayrılmaktadır. Ölçek toplam dört faktör olarak geliştirilmiştir. Ölçek Zimmerman’nın (2002) özdüzenlemeli öğrenme modeli olan öngörü, performans ve özyansıtma olmak üzere üçlü döngüsel modeline göre geliştirilmiştir. Araştırma bulgularına göre deney grubunda uygulanan özdüzenlemeli öğrenme etkinliklerinin kontrol grubunda uygulanan MEB’in programına dayalı öğretim etkinliklerine göre öğrencilerin özdüzenlemeli öğrenme becerilerini olumlu yönde etkilediğini göstermiştir. Deney grubundaki öğrencilerin öngörü evresi, performans evresi (kontrol ve izleme), özyansıtma evresinde kontrol grubuna göre daha yüksek ortalamaya sahip oldukları görülmektedir. Araştırmanın nitel boyutunda; öğrencilerle yapılan görüşmeler sonucunda da, konunun başında konunun kazanımlarına yönelik hedef belirlemenin öğrencilerin konunun bütününü görmelerini sağladığını, ne öğreneceklerini bilmenin kendilerini rahatlattığını, konuya yönelik daha detaylı hedefler belirlemenin gidecekleri yolu göstermesinden dolayı kendilerine olan güvenlerini arttırdığını, kendilerini daha iyi motive ettiğini, karşılaşılan zorluklarda daha dirençli ve mücadeleci olmayı sağladığını, daha düzenli ve bilinçli çalışmayı öğrendiklerini belirtmişlerdir. Öğrenciler ayrıca ödevlerine yönelik hedefler belirlemenin ödevlerinde daha bilinçli olmalarını, bireysel çalışmalarında eksikliklerini daha iyi görmelerini sağladığını ve yaptıkları çalışmalara yönelik memnuniyetlerinin arttığını belirtmişlerdir. Bu doğrultuda hedef belirlemenin özdüzenlemeli öğrenmenin diğer döngülerini de etkilediği ve bilinçli olarak hedef belirlemenin döngünün sağlıklı bir şekilde ilerlemesine olanak sağladığı görülmüştür. Bulgular doğrultusunda alana katkı sağlayacak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ÖZDÜZENLEMELİ ÖĞRENME STRATEJİLERİNİN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN FEN BİLİMLERİ DERSİNDEKİ AKADEMİK KAYGI DÜZEYLERİNE VE DERS BAŞARILARINA ETKİSİÖzet: Özdüzenlemeli öğrenme stratejileri bireyin yaşam boyu öğrenme sürecini kolaylaştıran ve bireysel sorumluluk bilincini geliştiren stratejilerdir. Bu araştırmanın amacı, özdüzenlemeli öğrenme stratejileri kullanılarak işlenen ilkokul dördüncü sınıf Fen Bilimleri dersi Maddeyi Tanıyalım ünitesinin öğrencilerin akademik kaygı ve ders başarıları üzerindeki etkilerini incelemektir. Bu araştırmada ön test- son test kontrol gruplu yarı deneysel deneme modeli ve yarı yapılandırılmış görüşme formlarının betimsel analizini içeren karma desen kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu 2017-2018 eğitim öğretim yılında İstanbul ili Gaziosmanpaşa ilçesindeki özel bir ilkokulun dördüncü sınıfında okuyan 39 öğrenciden oluşmuştur. Deney grubunu oluşturan 20 öğrenci özdüzenlemeli öğrenme stratejilerinden hedef belirleme ve planlama, not tutma ve izleme ve özdeğerlendirme stratejileri ile öğrenim görürken, kontrol grubunda bulunan 19 öğrenci ise yürürlükteki müfredata uygun olarak öğrenimlerine devam etmiştir. Uygulama Maddeyi Tanıyalım ünitesinde gerçekleşmiştir. Deney grubu öğrencilerine özdüzenlemeli öğrenme stratejileri her birine iki hafta süre ayrılarak sekiz hafta süreyle Fen Bilimleri dersi içerisinde hazırlanan etkinliklerle aktarılmıştır. Araştırmada nicel verilerin toplanmasında Kağıtçı ve Kurbanoğlu (2013) tarafından geliştirilen Fen Bilimleri Dersine Yönelik Kaygı Ölçeği ve Üçüncü (2017) tarafından geliştirilen Maddeyi Tanıyalım ünitesi Akademik Başarı Testi kullanılmıştır. Nitel verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veri analizinde gruplararası ve gruplar içi ön, son ve kalıcılık testi analizlerinde 2x2 Split-plot ANOVA kullanılmıştır. Nitel veriler betimsel analiz tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda akademik kaygı puanlarının deney grubu lehine negatif yönde farklılaştığı [Wilk’s λ = .84, F(5,18) = 6.85, p = .01 ]; akademik başarı puanlarının ise deney grubu lehine pozitif yönde farklılaştığı tespit edilmiştir [Wilk’s λ = .39, F(11,9) = 34.50, p < .001 ]. Ayrıca yarı yapılandırılmış görüşmelere ilişkin analizler de nicel analizleri destekler nitelikte olup öğrencilerin başarısızlık karşısında duyduğu kaygının azaldığı ve özdüzenlemeli öğrenme stratejilerine ilişkin olumlu görüşler ortaya koyduğu görülmüştür. Araştırma sonucunda ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin özdüzenlemeli öğrenme stratejileri kullanmalarının fen derslerinde akademik kaygı düzeylerinin azalmasında ve başarı düzeylerinin artmasında olumlu etkileri olduğu bulunmuştur. Kaynakça Kağıtçı, B. ve Kurbanoğlu, N. İ. (2013). Fen ve teknoloji dersine yönelik kaygı ölçeğinin geliştirilmesi: güvenirlik ve geçerlik çalışması. Türk Fen Eğitimi Dergisi, 10(3), 95-107. Üçüncü, G. (2017). Dördüncü sınıf fen bilimleri dersinde beyin temelli öğrenme modelinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi (Yayımlanmamış doktora tezi). Marmara Üniversitesi, İstanbul. Sözlü bildiri ÖZEL ÇOCUKLARI EĞİTİM DIŞINA İTEN NEDEN: AKRAN TUTUMLARIÖzet: Giriş/Amaç: Engelliliğin karmaşık ve çok boyutlu yapısı nedeniyle engelliliği anlamak ve anlamlandırmak kadar engelliliğin kesin bir tanımını yapmak da oldukça zordur. Artan ülke ve dünya nüfusu ile birlikte engelli birey sayısı da artmaktadır. Ancak, engelli bireylerin oranlarının dünyada ve Türkiye’de oldukça yüksek olmasına rağmen, engelli bireyler başta eğitim olmak üzere birçok alanda sorunlar yaşamaktadırlar. Bu çalışma, engelli çocukların eğitim dışı kalmasının en önemli nedenlerinden olan engelli çocuklara yönelik akran tutumlarına ve değiştirilmesinin önemine dikkat çekmek amacıyla hazırlanmıştır. Yöntem: Güncel literartür bilgileri taranarak hazırlanmıştır. Bulgular: Okul çağında olduğu halde eğitimden faydalanamayan engelli çocukların olduğu, okul dışı çocuklar olarak belirtildiği UNICEF raporunda yer almaktadır. Bu raporun verilerine göre engelli olan çocukların okula devam etme oranlarının düşük olduğu ve eğitim dışı kaldıkları belirtilmektedir. Mili Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı son raporda milli eğitim bakanlığına kayıtlı özel eğitim ihtiyacı olan 288.489 öğrenci bulunmaktadır. TUİK (2010) verilerine göre de engellilerde okur yazar olmayanların oranı %41.6 olarak belirlenmiştir. Yapılan birçok araştırmada engelli çocuklarla normal gelişim gösteren çocukların birlikte zaman geçirmesinin ve birlikte eğitim almasının olumlu tutumlar geliştirilmesine yol açtığı belirtilmiştir. Yine bu çalışmalara göre kaynaştırma sınıfında olan öğrencilerin sosyal katılımlarının ve başarılarının özel sınıflarda eğitim alanlardan daha yüksek olduğu ifade edilmiştir. Özel sınıflarda eğitim alan engelli çocukların, engelli veya engelli olmayan çocuklarla arasındaki etkileşimi kendiliğinden arttırma ihtimalinin düşük olduğu belirtilmektedir. Sonuç: Bu verilerden anlaşıldığı gibi ülkemizde engelliler temel eğitimleri eksik kalmaktadır. Bu durum da onların hayatları boyunca hem maddi hem de sosyal olarak başkalarına bağımlı olmalarına yol açmaktadır. Bu duruma yol açan, engelliler ve engellilik önündeki en önemli etken toplumsal boyutta yaratılan ve yaşanılan tutumlardır. Engelli çocukların hayata katılımlarının desteklenmesinde akranlarının onlar için düşüncelerinin ve tutumlarının önemi büyüktür. Bu nedenle engellilere yönelik tutumların belirlenmesi son derece önem taşımaktadır. Engelli çocukların akranlarıyla arkadaşlıklarının ve aralarında ilişki kurulmasının desteklenmesi gerekmektedir. Akranlarının sergiledikleri tutumlar engelli çocukların normal sınıflarda eğitim almalarını etkilemektedir. Bu doğrultuda pozitif tutumların geliştirilmesi engelli çocukların kapsayıcı programlardan faydalanmalarına da olanak sağlayacaktır. Bununla birlikte, kapsayıcı uygulamaları teşvik eden eğitim politikalarının uygulanmasına yönelik çabalara rağmen, normal gelişimi olan öğrencilerin halen engelli akranlarına yönelik olumsuz tutumları desteklediği görülmektedir. Negatif akran tutumları, genel olarak, engelli çocuklar ve gençler için okulda sosyal katılımın bir engeli olarak görülmektedir. Tutumların değiştirilebilir ve kazandırılabilir olduğu düşünüldüğünde, ilköğretim çağındaki çocukların tutumlarının belirlenmesi ve bu yönde olumlu tutumların geliştirilmesi oldukça önem taşımaktadır. Sözlü bildiri ÖZEL EĞİTİM ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇOKLU ZEKA ALANLARININ BELİRLENMESİÖzet: Çoklu Zeka Kuramı (ÇZK) ezberciliği savunan geleneksel eğitim anlayışının aksine bireylerin farklı öğrenme biçimlerinin, algılarının ve hızlarının olduğunu savunmaktadır. Zekaya çok boyutlu bir bakış açısı getiren kuram, öğrencilerin farklı düzeylerde bütün zeka alanlarına sahip oldukları gerçeğinden hareketle öğrenci merkezli bir eğitim anlayışını gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, öğrencilerin sözel-dilsel ve mantıksal-matematiksel zekalarının esas alınarak tembel ya da çalışkan olarak nitelendirilemeyeceği düşüncesi ortaya çıkmıştır. Öğrencilerin hangi zeka alanlarının daha güçlü veya baskın olduğunun belirlenmesi öğrencilerde var olan potansiyellerin açığa çıkarılması açısından önemlidir. Öğrencilerin çoklu zeka alanlarının keşfedilmesi ve bireysel farklılıklarına dikkat edilerek eğitim programlarının oluşturulması öğretmenlerin veya öğretmen adaylarının ÇZK’yi doğru anlamasına ve özümsemesine bağlıdır. Gelecekte birer öğretmen olacak adayların öğrencilerin zeka alanlarının gelişiminde etkili olacakları düşünüldüğünde öğrencileri tanıyabilmeleri ve öğrencilerin zeka alanlarına göre eğitim verebilmeleri de yine kuramla ilgili bilgi sahibi olmalarına bağlıdır. Bununla birlikte, öğretmen adaylarının kuramı anlamlandırmaları için öncelikli olarak kendi baskın yönlerinin farkında olmaları ve kendilerini tanımaları gerekmektedir. Öğretmen adaylarının zeka alanlarının farkında olmaları ise kendi güçlü yönlerini nasıl kullanacaklarını belirlemelerine yardımcı olmakla birlikte zayıf oldukları yönlerini geliştirmelerine katkıda bulunacaktır. Dolayısıyla, öğretmen adaylarının mesleğe başladıklarında sunacakları öğretimin niteliğinin ortaya çıkarılması için çoklu zeka alanlarının belirlenmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı, özel eğitim öğretmen adaylarının çoklu zeka alanlarının belirlenmesidir. Araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 211 özel eğitim öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin toplanmasında Teele Çoklu Zeka Envanteri (TIMI) kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS 18.0 paket programı ile analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuca göre, öğretmen adaylarının en fazla kişilerarası- sosyal zekayı kullanmayı tercih ettikleri ortaya çıkmıştır. Ayrıca öğretmen adaylarının bedensel-kinestetik zeka ve sözel-dilsel zeka alanlarının ön planda olduğu ve en az mantıksal-matematiksel zekayı kullanmayı tercih ettikleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri ÖZEL GEREKSİNİMİ OLAN ÖĞRENCİLERİN EĞİTİMİNDE KANIT TEMELLİ UYGULAMALARÖzet: Milli Eğitim Bakanlığı 573 nolu Kanun Hükmünde Kararnamede Özel eğitim gerektiren birey, “çeşitli nedenlerle, bireysel özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından beklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren birey” olarak tanımlanmaktadır. Özel eğitim gerektiren öğrenciler olarak birlikte ve ayrı eğitim ortamlarında eğitim almaktadırlar. Çeşitli değerlendirmeler sonucunda durumları ayrı eğitim gerektiren bireyler ayrı özel eğitim kurumlarına yerleştirilmektedir. Birlikte eğitim kararı olan öğrenciler için ise kaynaştırma eğitimi önerilmekte ve bu öğrenciler bütünleşme uygulamaları kapsamında öğrenim gördükleri sınıflarda alınacak ek önlemlerle eğitimlerine devam etmektedirler. Sınıfında kaynaştırma öğrencisi bulunan öğretmenlerin yaşadıkları sorunlar iki alanda yoğunlaşmaktadır. Bunlar öğrenci davranışlarının yönetimi ve ikincisi öğretim uyarlamalarıdır. Kaynaştırma öğrencisi olan sınıf ve branş öğretmenlerinin sınıflarındaki öğrencilerin davranış sorunlarına yönelik önlemler alması ve çeşitli öğretim uyarlamaları yapmalarına gereksinim bulunmaktadır. Öğretim uyarlamalarını gerçekleştirebilmek için öncelikle her bir öğrencinin bireyselleştirilmiş eğitim programlarının hazırlanması gerekmektedir. Daha sonra uygun ve etkili öğretim yöntemlerinin seçilerek öğretimde kullanılması önemlidir. Öğretmenlerin bu önlem ve uyarlamaları için ise özel eğitimde etkililiği bilimsel çalışmalarla ortaya konmuş uygulamalar konusunda desteklenmesi gereklidir. Bu uygulamalar bilimsel dayanaklı uygulamalar ya da kanıt temelli uygulamalar olarak adlandırılmaktadır. Kanıt temelli uygulamalar davranışsal yaklaşıma dayalı uygulamalı davranış analizi ilkeleri doğrultusunda geliştirilmiş uygulamalardır. Bu uygulamalardan pek çoğu bilimsel dayanakları oluşmuş uygulamalar olmakla birlikte, kendine özgü uygulamalar ve deneysel olarak desteklenen uygulamalar olarak sınıflanabilmektedir. Bilimsel dayanakları oluşmuş uygulamalardan bazıları beceri öğretimi, pekiştirme, akran aracılı öğretim, sosyal beceri öğretimi, sosyal öyküler, teknoloji destekli öğretim, video modelle öğretim, bilişsel davranışsal vb. uygulamalardır. Bu sunumda öncelikle bilimsel dayanaklı uygulamaların kullanıldığı araştırma sonuçları tartışılacak, Daha sonra sınıflarında kaynaştırma öğrencisi bulunan öğretmenlerin sınıflarındaki özel gereksinimli öğrencilerinin eğitim ortamlarından en üst düzeyde yararlanabilmeleri için kullanabilecekleri bilimsel dayanaklı uygulamalar örneklerle sunulacaktır. Sözlü bildiri ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULUNDA ÖĞRENİM GÖREN 3. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN SERBEST ZAMAN ETKİNLİKLERİNDEN BEKLENTİLERİ (DENİZLİ İLİ ÖRNEĞİ)Özet: Serbest zaman etkinlikleri kişisel gelişim sağlamada önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle ilkokul pogramlarında serbest etkinliklere ders olarak da yer verilmiştir. Bu bağlamda araştırmada Denizli ili merkezde bulunan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Geliştirme Vakfı Özel Okulları’nda öğrenim gören ilkokul 3. Sınıf öğrencilerinin, “okullarda yapılan serbest zaman etkinlikleri hakkındaki beklentilerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma tekniği ile yapılmıştır. Verilerin toplama sürecinde öğrencilere uzman görüşleri alınmış olan form uygulanmıştır. Araştırma 2016–2017 Eğitim-Öğretim yılı bahar döneminde Denizli ili, merkez ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Denizli Okulları’nda ki 3. Sınıf öğrencilerine uygulanmıştır. Araştırmaya 3. sınıfta öğrenim gören toplam 60 öğrenci katılmıştır. Araştırmanın örneklemini ise 31 kız ve 29 erkek öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan öğrencilere serbest zaman etkinlikleri ile ilgili görüşlerini belirlemek amacı ile uzman görüşleri doğrultusunda geliştirilmiş Serbest Zaman Etkinlikleri Görüş Formu kullanılmıştır.. Öğrencilerden bu görüş formlarında bulunan açık uçlu 9 soruyu cevaplamaları istenmiş ve bununla ilgili bilgilendirme yapılmıştır. Bulgular ise veriler toplandıktan sonra tek tek değerlendirilip bunlardan içerik analizi ile elde edilmiştir. Yapılan araştırmada serbest zaman etkinlikleri denildiğinde öğrencilerin akıllarına ilk olarak eğlenceli etkinlikler gelmektedir. Ayrıca Serbest zaman etkinliklerinin amaçları incelendiğinde ise öğrencilerin akıllarına gelen eğlenceli etkinlik kavramı ile serbest zaman etkinliklerinin amaçlarıyla ilişkili olduğu görülmektedir. Öğrencilerden serbest zaman etkinliklerini basitçe bir kelime ile açıklamaları istendiğinde büyük bir çoğunluğunun eğlence kavramının üzerinde durduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında öğrencilerin okullarda yapılan serbest zaman etkinliklerinde çoğunlukla sanatsal ve sportif faaliyetler yapmayı seçtikleri belirlenmiştir. Sonuç olarak öğrencilerin okul zamanlarının dışında da serbest zaman etkinlikleri yaptıkları tespit edilmiştir. Bu bağlamda öğrencilerin serbest zaman etkinliklerini bilinçli olarak gerçekleştirilmesinin sağlanası gerektiği söylenebilir. Sözlü bildiri ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ YAŞAYAN ÖĞRENCİLERİN AİLELERİNİN KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Türkiye nüfusunun büyük bir kısmını oluşturan pek çok özel gereksinimli çocuk vardır. Son yıllarda, genel eğitim sınıflarına özel gereksinimli öğrencilerin de dahil edilmesiyle kaynaştırma eğitimi uygulanmaktadır. Özel öğrenme güçlüğü, Amerikan Psikiyatri Birliğinin (APA 2001) tanımına göre zekâsı normal ya da normalin üstünde olan bireylerin, standart testlere göre yaş, zekâ düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda okuma, matematik ve yazılı anlatım düzeyinin beklenenin önemli ölçüde altında olmasıyla tanısı konulan bir bozukluktur.(MEB, 2008) Kaynaştırma eğitiminde yer alan özel öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencilerin aile görüşleri ele alınarak, kaynaştırma eğitimine yönelik ailelerin algılarının incelenmesi bu çalışmanın konusunu oluşturacaktır.Bu araştırmanın amacı özel öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencilerin ailelerin görüş ve beklentilerini belirlemek, varsa sorunları tespit etmek ve çözüm önerileri getirmektir. Bu araştırmada, İstanbul ili Küçükçekmece ilçesinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde özel öğrenme güçlüğü yaşayan 5 öğrencinin aileleriyle yürütülmüştür. Kaynaştırma uygulamalarına devam eden özel öğrenme güçlüğü yaşayan ailelerin görüşlerinin ve beklentilerinin “neler” olduğunu belirlemek amaçlandığından nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak katılımcılara yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Alanında uzman akademisyenlerin görüşleri alınarak geçerlilik ve güvenirlik sağlanmıştır. Elde edilen veriler sürekli karşılaştırmalı metot ile analiz edilmiştir. Araştırmada özel öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencilerin tanılama süreci, ailelerin kaynaştırma eğitimi algıları, çocuklarına nasıl bir eğitim programı uygulandığı, çocuklarına yönelik bireysel eğitim programı hazırlanıp hazırlanmadığı, sınıf öğretmeninin çocuklarına karşı tutumu, sınıf arkadaşlarının çocuklarına yönelik tutumları, diğer velilerin çocuklarına karşı olan tutumu, ailelerin kaynaştırma eğitiminden beklentileri incelenmeye çalışılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, öğretmenlerinin çocuklarını fark etmesiyle tanılama sürecinin başladığını, buna rağmen öğretmenlerinin çocuklarına yönelik özel bir program uygulamadığını ve çocuklarıyla yeterince ilgilenmediklerini belirtmişlerdir. Ancak kaynaştırma eğitimi sayesinde çocuklarının daha önce içine kapanık olmasına rağmen artık sosyalleştiğini ve akranlarıyla sorun yaşamadıklarını, iyi anlaştıklarını ve sınıftaki diğer velilerinde çocuklarını kendi çocukları gibi normal gördüklerini belirtmişlerdir. Özel öğrenme güçlüğü tanısının erken konulmasıyla ve öğretmenlerin özel öğrenme güçlüğü yaşayan öğrenciye yönelik özel bir eğitim program hazırlamasıyla kaynaştırma eğitiminin daha etkili olacağı sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARINDA ÇALIŞAN İLK VE ORTAOKUL ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMEN LİDERLİĞİ DAVRANIŞLARI VE SINIF YÖNETİMİ EĞİLİMLERİÖzet: Günümüzün en önemli öğretmen yeterliklerinden biri etkili sınıf yönetimi becerisine sahip olmaktır. Öğrenmenin en üst düzeyde gerçekleştiği bir sınıf ortamının oluşturulmasında sınıf yönetimi becerileri, öğretmenlerin en önemli araçlarındadır. Eğitim örgütlerinde liderlik, arz ettiği önem doğrultusunda oldukça üzerinde durulan konulardan biridir. Liderliğin eğitim örgütlerinde kullanımı genel olarak eğitim yöneticileri ile sınırlandırılmaktayken günümüzde öğretmenin de liderliğinden söz etmek mümkündür. Bu çalışmanın başlıca amacı özel öğretim kurumlarında çalışan ilk ve ortaokul öğretmenlerinin öğretmen liderliği davranışları ve sınıf yönetimi eğilimleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Bu amaç kapsamında araştırmada şu alt problemlere yanıt aranmaktadır: 1. Özel öğretim kurumlarında çalışan ilk ve ortaokul öğretmenlerinin öğretmen liderliği davranış ve sınıf yönetimi eğilimlerine ilişkin görüşleri nelerdir? 2. Özel öğretim kurumlarında çalışan ilk ve ortaokul öğretmenlerinin öğretmen liderliği davranış ve sınıf yönetimi eğilimleri arasında ilişki var mıdır? 3. Özel öğretim kurumlarında çalışan ilk ve ortaokul öğretmenlerinin öğretmen liderliği davranışları, sınıf yönetimi eğilimlerinin bir yordayıcısı mıdır? Araştırma ilişkisel tarama modelindedir. İlişkisel tarama modeli, iki ve daha çok sayıdaki değişken arasında birlikte değişim varlığını veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir (Karasar, 1999). Araştırmada veriler 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Ankara ilindeki beş özel öğretim kurumunda görev yapmakta olan öğretmenlerden toplanmaktadır. Araştırmada veriler Beycioğlu ve Aslan (2010) tarafından geliştirilmiş, üç boyut (kurumsal gelişme, mesleki gelişim ve meslektaşlarla işbirliği) ve 25 maddeden oluşan Öğretmen Liderliği Ölçeği ve Sivri’nin (2012) geliştirdiği beş boyut (plan-program etkinlikleri, ilişki düzenlemeleri, sınıfın fiziki yapısı, zaman yönetimi ve davranış yönetimi) ve 47 maddeden oluşan Sınıf Yönetimi Eğilimleri Ölçeği kullanılmaktadır. Verilerin analizinde aritmetik ortalama ( x ), standart sapma (S), frekans (f), yüzde (%), Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı (r) ve Çoklu Regresyon Analizi tekniklerinden yararlanılacaktır. Sözlü bildiri ÖZEL OKULLARDA GÖREV YAPMAKTA OLAN İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN TEKNOLOJİ KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ (SAMSUN İLİ ÖRNEĞİ)Özet: Teknolojinin hızla ilerlemesi ile birlikte toplumlar her geçen gün teknolojiye daha çok ihtiyaç duymakta ve teknolojik gereksinimlerini artırmaktadırlar. Bilişim teknolojileri hızlı bir şekilde hayatımıza girmeye devam etmekte ve kullanım alanları yaygınlaşmaktadır. Teknolojinin kullanımı diğer yaşam alanlarında olduğu gibi eğitimde de her geçen gün artış göstermektedir. Özellikle internetin bu denli gelişmiş olması hem bilginin çok hızlı yayılmasını hem de sanal eğitim materyallerinin paylaşılmasını sağlamaktadır. Tüm bunlar göz önüne alındığında öğretmenlerin teknolojiye ve teknolojiyi sınıf ortamında kullanmaya yönelik geliştirdikleri tutumun önemi ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, Samsun ilindeki özel okullarda görev yapmakta olan ilkokul öğretmenlerinin teknoloji kullanımına yönelik görüşlerinin ortaya çalışılması amaçlanmıştır. Samsun il merkezindeki özel okullarda görev yapmakta olan 28 gönüllü öğretmen ile nitel araştırma yöntemlerinden yarı-yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Görüşmelerde öğretmenlerin verdikleri yanıtlar ses kaydı olarak alınmış ve daha sonra bu kayıtların dökümü çıkarılarak verilerin analizinin yapılması sağlanmıştır. Verilerin analizi aşamasında Miles ve Huberman tarafından önerilen birbirini takip eden üç aşamalı nitel veri analiz sürecinden geçilmiştir. Ayıklama, özetleme ve dönüştürme işlemlerinden oluşan verilerin indirgenmesi (data reduction) aşaması, verilen belirli sonuçlar çıkarmaya yönelik bir biçimde örülmesi işleminden oluşan verilerin görsel hale getirilmesi aşaması ve toplanan tüm verilerin ne anlama geldiği sonuca ulaşma ve teyit etme aşamalarından geçilmiştir. Araştırma süreci devam ettiği için araştırma sonucu verilememiş olup, bu süreç tamamlandığında araştırma sonucu çalışmaya eklenecektir. Sözlü bildiri ÖZEL VE DEVLET OKULLARINDA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN OKUL AİLE BİRLİĞİ ALGILARIÖzet: Okul aile birlikleri genel anlamda okul ve aile arasında işbirliğini, iletişimi, bütünleşmeyi sağlamayı amaçlayan örgütlerdir. Bu örgütler hem özel hem de devlet okullarında her eğitim kademesinde bulunmaktadır. Okul aile işbirliği hem okullarda eğitimin kalitesinin artmasına hem de eğitim öğretim süreci ve faaliyetlerinin denetlenmesine de imkan vermektedir. Okul aile birliği sayesinde okullarda hem toplumun beklentilerinin hem de Milli Eğitimin amaçlarının dikkate alınması ve mümkün olduğunca yerine getirilmesi sağlanmaktadır. Bu araştırmada özel okullarda ve devlet okullarında görev yapan sınıf öğretmenlerinin okul aile işbirliğine ilişkin düşünceleri incelenmiştir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin, okul aile birliğinin işleyişinden ne düzeyde etkilendiğini, sınıf öğretmenlerinin bu etkileşim hakkında ne düşündüklerini ortaya koymaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 2019-2020 eğitim öğretim yılında Kahramanmaraş il merkezinde bir özel bir de devlet okulunda görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktır. Araştırmanın örneklem grubu amaçsal örnekleme yöntemlerinden tipik durum örneklemesine göre seçilmiş 64 sınıf öğretmeninden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanmış ve alan uzmanları tarafından düzenlemiş yapılandırılmış görüşme soruları kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, sınıf öğretmenleri devlet okullarında okul aile birliğinin sadece imza attığını düşünürken, özel okullarda kendilerine destek olduğunu düşündükleri görülmektedir. Ayrıca özel okullarda okul aile birlikleri iletişime, bütünleşmeye katkı sağlarken devlet okullarında okul aile birliklerinin yeterli olmadığı düşüncesi görülmektedir. Sözlü bildiri ÖZEL YETENEK İLE UYUMLU EĞİTİMİN AKADEMİK BAŞARIYA ETKİSİÖzet: Günümüz modern eğitim sistemlerinin temel hedefi öğrencilere bilgileri yüklemek, dolaylı ya da doğrudan aktarmaktan çok onlara bilgiye ulaşma yollarını ve bu yolda kullanacakları becerileri kazandırmak olarak görülmektedir. Bu sayede öğrenenler, pasif alıcılar konumundan çıkıp, aktif yaratıcılar ve uygulayıcılar konumuna geçmektedir. Öğrenme yaklaşımlarından Etkinlik Temelli Öğrenme ve Proje Temelli Öğrenme yaklaşımları üzerinde birçok çalışma yapılmış ve bu yaklaşımların etkililiği ortaya koymaya çalışılmıştır. Erdem ve Akkoyunlu (2002), Proje Tabanlı Öğrenmeyi, tasarı geliştirme, hayal etme, planlama ve kurgulamaya dayalı bir öğrenme anlayışı olarak tanımlamış ve öğrenenlerin belirli hedeflere yönelik bireysel ya da grup olarak kendi öğrenme süreçlerini planladıkları, araştırma, işbirliği içerisinde çalışma, sorumluluk alma, bilgi toplama, toplanan bilgileri örgütleme becerilerini geliştirmeye yönelik süreci vurgulayan bir ifade olduğunu belirtmişlerdir. Öğrencilerin zevk alacakları bir öğrenme ortamı oluşturulması öğrencileri derse karşı motive edecektir. Bu araştırmada özel yetenekli öğrencinin kendi yeteneği ile uyumlu bir eğitim ile başarısının artıp artmadığı araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemini resim alanında tanılanmış Gaziantep Bilsemdeki 12-15 yaş aralığında bulunan 10 öğrenci ile Gaziantep Bilsemde görev yapan 5 öğretmen oluşturmuştur. Dil Sanatları(Türkçe ve İngilizce), Bilişim Teknolojileri ve Matematik alanlarında seçilen kazanımların bulunduğu başarı testleri ön test ve son testler hazırlanıp uygulanmıştır. Uygulanan testler sonunda derecelendirilmiş rubrikler ile sınav değerlendirmeleri yapılmıştır. Değerlendirmeler sonucu derse katılan öğretmenler yarı yapılandırılmış grup görüşmesi yapmış ve öğrenciler hakkındaki görüşlerini bildirmişlerdir. Bilişim Teknolojileri alanında görselleştirilmiş etkinlikler ile eğitim sonrası öğrenciler bilgisayar programlarının fonksiyonlarını daha rahat kavrayabilmekte ve orta güçlük düzeyindeki excel formüllerini kısa sürede öğrenebilmektedir. Matematik alanında görselleştirilmiş etkinlikler, kavram karikatürleri ve öğrenilen bilgileri resmetme etkinlikleri görsel sanat öğrencilerinin matematik dersindeki başarısını arttırmıştır. Özellikle geometrik şekillerin özellikleri, açılar ve temel çizimler konusunda kavram imajlarının ve sezgilerinin çok güçlü olduğu ortaya çıkmıştır. İngilizce dersinde öğrenilen kelimelerin resmedilmesi etkinliği ile öğrencilerin kelime ezber performansında ciddi düzeyde bir artış görülmüştür. Resmetme etkinlikleri bir derste etkin olarak öğrenilen ve ders sonunda akılda kalan kelime sayısını ortalama olarak 7den 13e çıkarmıştır. Yapılan birçok araştırmanın sonuçlarına paralel bulgular elde edilmesi bu çalışmanın bulgularını güvenilir kılmıştır. (Bkz.Proje Tabanlı Öğrenme Yaklaşımının Öğrencilerin Akademik Başarı Ve Tutumlarına Etkisi: Bir Meta-Analiz Çalışması, Kaşarcı, 2013). Sözlü bildiri ÖZEL YETENEKLİ BİREYLERİN ÖĞRETMENLERİ İÇİN HAZIRLANAN HİZMETİÇİ EĞİTİM PROGRAMININ ETKİLİLİĞİÖzet: Çeşitli alanlarda yaşıtlarına, çevresine ve deneyimine göre daha üst potansiyel, performans ya da başarı gösteren çocuk/bireyler olarak tanımlanan özel yetenekli bireyler bulunmaktadır. Üstün zekalı ve yetenekli öğrenciler olarak da adlandırılan özel yetekenli öğrenciler özel eğitim kapsamındadır. Var olan yasalar ve yönetmeliklerin koruması altında, özel yetenekli öğrenciler hem genel eğitim okullarında yaşıtları ile birlikte eğitim almakta hem de Milli Eğitim kurumlaırnca sağlanan çeşitli destek hizmetlerden faydalanmaktadırlar. Bu öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarının karşılanması için eğitimlerinin farklılaştırılması gerekmektedir. Eğitimin farklılaştırılması ve öğrencilerin gereksinimlerinin karşılanması için gereken özel eğitimin sağlanması ise bu öğrenciler ile birlikte çalışan öğretmenlerin sorumluluğundadır. Bununla birlikte, görev yapmakta olan öğretmenlerin bu öğrenciler ve eğitimlerine ilişkin bilgi ve yeterlilik düzeyi son derece düşüktür. Öğretmenlerin bu konudaki bilgi düzeylerini arttırmak ve becerilerini geliştirmek için hizmetiçi eğitimlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmanın amacı, özel yetenekli bireylerin öğretmenleri için hazırlanan hizmetiçi eğitim programının etkililiğini belirlemektir. Çalışma, 2017 Bahar döneminde, Muğla Merkez ilçede gerçekleştirilmiştir. Çalışma karma desende gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde katılımcıların gereksinimlerini belirlemek için nitel veriler toplanmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde, uygulama öncesi ve sonrası nicel veriler ve uygulama sonrası nitel veriler toplanmıştır. Nitel veriler açık uçlu anketleri, nicel veriler ise Öğretmen Yeterlilikleri ölçeği ve Üstün Yetenekli Eğitime Yönelik Tutum Ölçeği ile toplanmıştır. Çalışma katılımcıları Muğlada görev yapmakta olan 20 öğretmendir. Öğretmenler gerçekleştirilen duyuru sonrasında, gönüllülük esası ile çalışmaya katılmıştır. Katılımcılar, Muğla Bilim Sanat Merkezi öğretmenleri ve özel yetenekli öğrencileri bulunan, ilköğretim okullarında görev yapmakta olan, çeşitli banşlardan öğretmenlerden oluşmaktadır. Ortaya çıkan gereksinimlere göre hazırlanan 10 oturum ile uygulama toplam 30 saatlik, haftada bir gerçekleşen öğretmen eğitimlerini kapsamaktadır. Poster bildiri ÖZEL YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN FARKLILAŞTIRILMIŞ EĞİTİM VE KURUM İHTİYAÇLARIÖzet: Üstün Yetenekli Çocuk/Öğrenci: Zekâ, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya özel akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösterdiği uzmanlar tarafından belirlenen çocuk/öğrencileri ifade eder (Bilsem Yönerge 2007: madde4,j). Üstün yeteneklilik ortalamanın üzerinde bir kabiliyet, yaratıcı düşünme ve görev sorumluluğunun bileşkesi olarak tanımlanmaktadır. Üstün yetenekli öğrencilerde bu üç özellik mutlaka bulunmak zorundadır. Üstün yetenekli çocuklar yukarıda belirtilen özelliklere ve bunları geliştirebilecek potansiyele sahip bireylerdir. Bu çocuklar normal programlar yolu ile sağlanamayan geniş kapsamlı eğitim olanaklarına ihtiyaç duyarlar (Renzulli & Reis, 1985). Çalışmamızda örgün eğitim kurumlarında eğitim ve öğretimine devam etmekte olan özel yetenekli öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal öğrenmelerini destekleyip zenginleştirmek amacıyla kurulmuş olan Bilim ve Sanat Merkezlerini ve süreci incelemeyi amaçladık. Halihazırda Bilim ve Sanat Merkezlerinde çalışmakta olan meslektaşlarımız ve öğrencilerimizin deneyimlerinden faydalandık. Bilim ve Sanat Merkezlerinde eğitim alan her bir öğrencinin kurumda deneyimlediği süreci, edindikleri kazanımları araştırdık ve devam ettiği örgün eğitim kurumundaki kazanımlarıyla karşılaştırdık. Bunların sonucunda ilkokulda eğitim ve öğretimine devam etmekte olan özel yetenekli öğrencilerin bilgi ve kavrama basamaklarının daha üstünde bulunan analiz ve sentez basamaklarına Bilim ve Sanat Merkezlerinde yapmış oldukları çalışmalar ile ulaşabildiklerini fark ettik. Dahası akranlarının arasında sosyal problemler yaşamaya yatkın olabilen özel yetenekli öğrencilerin, bu kurumda benzerleri ile daha sosyal ve gelişime daha açık olduklarını gözlemledik. Öğrencilerin katıldığı etkinliklerin eleştirel bakış açısı ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirmeye yönelik temellere oturtulduğu Bilim ve Sanat Merkezlerinde özel yetenekli öğrencilerin kuruma ve çalışmalara pozitif tutum sergilediklerini saptadık. Sözlü bildiri ÖZEL YETENEKLİ ÖĞRENCİLERLE GERÇEKÇİ MATEMATİK EĞİTİMİÖzet: Araştırmanın temel amacı, disiplinler arası yaklaşımla ve tümevarımsal yöntemlerle çözümlenebilecek gerçek matematik problemlerinin yer aldığı bir eğitim ortamı oluşturmak ve bu ortamın özel yetenekli öğrencilerin matematikleştirmeye ilişkin beceri ve bakış açılarında oluşturduğu değişikliği incelemektir. Çalışma Kayseri İlinde TÜBİTAK 4004 Doğa ve Bilim Okulu programı kapsamında desteklenen “Doğada ve Yapılarda Yaşam Bulan Matematik” adlı proje ile gerçekleştirilmiştir. 2017-2018 eğitim öğretim yılında, lise 9. ve 10. sınıf seviyesinde, Ankara ilinde bilim ve sanat merkezinde (BİLSEM) proje eğitimine devam eden 35 (22 erkek, 13 kız) özel yetenekli öğrenci çalışma grubunu oluşturmuştur. Çalışma kapsamında, beş günlük uygulama sürecinde beş farklı uygulamaya yer verilmiştir. Her bir uygulamada farklı bir tarihî alan için; gözlem, veri toplama, veri analizi, analiz sonuçlarını değerlendirme döngüsü tamamlanmıştır. Bu uygulamalarda öğrencilere; üç matematik öğretmeni, bir fizik öğretmeni, bir tarih öğretmeni, matematik eğitimi alanından bir akademisyen, bir mimar, bir sanat tarihçisi ve bir sosyolog rehberlik etmiştir. Bu çalışmada doğa kampı öncesi ve sonrası kampa katılan öğrencilerin görüşlerini ayrıntılı olarak incelemek amacıyla, nitel araştırma yaklaşımlarından biri olan durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada kampa katılan öğrencilerle, doğa kampı öncesi yarı yapılandırılmış görüşme formu ile ön görüşme ve doğa kampı sonrası son görüşme yapılmış, öğrencilerin durumdan nasıl etkilendiğine yönelik veriler elde edilerek analiz edilmiştir. Uygulama sonrasında öğrencilerin matematik ile diğer disiplinleri ve gerçek yaşamı ilişkilendirebilmelerine katkı sağladığına yönelik bulgulara ulaşılmıştır. İnformal öğrenme ortamlarında gerçekleştirilen bilimsel etkinliklerin, bilim kampına katılan öğrencilerin bilime karşı tutumlarının kamp sonrasında, kamp öncesine göre anlamlı düzeyde yükseldiği ve öğrencilerin, bilime, bilimsel bilgiye ve bilimsel ortamlara olan bakış açılarında olumlu yönde değişiklikler gerçekleştiği sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri ÖZÜ BULMA VE TEMA İLİŞKİSİÖzet: Türkçe eğitiminde Türkçe Öğretim Programında yer alan dört temel dil becerisini geliştirmeye yönelik yöntem ve teknikler, okullarda öğretmenler tarafından uygulanmaya çalışılmakta, ancak bu temel dil becerilerinden olan ve okunan bir metnin içeriğinin veya dinlenen bir konuşmanın mesajının algılanması olarak tanımlanan anlama becerisinin ön plana çıkarılması ise ayrı bir arz etmektedir. Calp’a göre (2010:73) anlama, yorumlamaya da zemin hazırlar. Bu, bir bakıma dinlenen ve okunanlardan yararlanmak yani onları faydalı hâle getirmek; hatta onları yeniden inşa etmek, zihinde yapılandırmak demektir. Okuyucu-metin ilişkisinde, okuyucu, metinlerden yani duygu, düşünce ve hayal kaynaklarından hareketle birtakım çıkarımlar yapar; böylece ana düşünceyi, iç ve dış ilişkiler kurabilmesini sağlayacak derindeki özü veya özleri bulabilir (Coşkun ve Çetin, 2016:166). Özü bulma; öğrencilere yüzeyden derine inme, cümle ve cümle gruplarının kodlamalarını tespit etme, bu kodlamalardan hareketle derinden yüzeye çıkma, kodlamalarla açılımlı yüzey ilişkisi kurarak özü ifade eden anlamlı cümle oluşturma, metindeki özden hareketle empati kurarak iç ilişkilendirmeler ve toplum-metin ilişkisi çerçevesinde dış ilişkilendirmeler yapabilme, dış dünyadaki varlıkları, imgeleri, şekilleri vb. okuma ve anlamlandırabilme, görünmeyeni görebilme gibi becerileri kazandırabilmesi yönüyle önem arz etmektedir. Özetleme ve ana fikri belirlemeyi de içeren ancak yazarla okurun ortak alanını da kapsayan yapılandırmacı yaklaşıma da uygun bir yöntem olan özü bulma ve ilişkilendirme basamakları şu şekilde sıralanabilir: 1. Kodlamaların tespiti; 2. Kodlamaların birbirleriyle ilişkilendirilmeleri; 3. Özün oluşturulması; 4. Okuyucunun empati kurarak metnin özünü kendi yaşantı ve tecrübeleriyle ilişkilendirmesi; 5. Okuyucunun metnin özünü dış dünya (toplum, çevre, doğa vb.) ile ilişkilendirmesi; 6. Değerlendirme; 7. Özdeki ve diğer basamaktaki sorunlara ilişkin çözüm önerileri geliştirme; 8. Metnin özüne yönelik etkinlik, ürün oluşturulmasıdır. Bu basamaklara göre özü bulma çalışmasıyla yazarın ve okurun ortak alanı önemsenmekte ve o alan üzerine yoğunlaşılmaktadır. Bu nedenle Türkçe ders kitaplarında yer alan metinlerin özü ve tema ilişkisi de önem arz etmektedir. Çalışmada MEB 6. Sınıf Türkçe Ders Kitabı’nda Toplum Hayatı temasında yer alan metinler araştırma yöntemlerinden nitel araştırma tekniği ile tarama modeli kullanılarak metnin özünü bulma basamaklarına göre incelenmiş ve böylece metinlerin özleri ile tema ilişkilerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİ İLGİ VE YETENEKLERİNE GÖRE EĞİTİM ÖĞRETİM PROGRAMININ DÜZENLENMESİÖzet: Eğitimin ana temel unsuru insandır. İnsana başarmak zorunda olduklarından ibaret bir varlık olarak yaklaşmak doğru değildir. Eğitimde, kalite ve disiplin ne kadar önemli ise öğrencinin ilgi ve yeteneklerine göre eğitilmesi de o kadar önem arz etmektedir. Bu yolda yapılacak çalışmalar, atılacak adımlar devlet tarafından desteklenerek çocukların gelişimi sağlanmalıdır. Eğitim Öğretim programının öğrencilerin ilgi ve yetenekleri baz alınarak esnek ve uygulamalı bir sistem halinde dönüştürülmesi önemlidir. Bu anlamda temel derslerde daha etkili bir sistem içinde olunacak olup bunun yanında uygulama etkinlikleri ile öğrencilerin ilgi ve yetenekleri ön plana çıkmış olacaktır. Ancak bakıldığında her öğrencinin ilgi ve yetenekleri farklı olduğundan dolayı hazırlanacak olan programlar bu farklılıkları ortadan kaldırmaya ve hepsini birbirine benzetmekle uğraşacak yerde, aksine her bireye kendi ihtiyaç ve özelliklerine uygun gelişim imkanları sağlamalıdır. Yapılan bu çalışmada öğrenci ilgi ve yeteneklerinin göz önünde olarak bir eğitim programının düzenlenmesi imkanı ele alınmıştır. Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre Eğitim öğretim programının düzenlenmesi hususunda ortaya çıkan durumları belirlemeyi amaçlayan bu araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre eğitim öğretim programının düzenlenmesinde ortaya çıkan olayların örgüt içerisinde bulunan sorulardan yola çıkılarak; “Eğitim Öğretim programları üzerinde yapılan çalışmaların öğrenciler üzerindeki etkileri”, “Öğrencilerin ilgi ve yetenekleri üzerinde ne kadar durulduğu”, “Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre oluşabilecek eğitim ve öğretim programları”, “Eğitim ve Öğretim programlarının revizyonu”, temaları altında görüşler incelenmiştir. Bakıldığında öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre eğitim ve öğretim programının düzenlenmesinin analiz edilmesi ve bu analizlerin bir sonuca bağlanması ile birlikte bundan sonraki süreçte oluşturulacak eğitim öğretim programlarının bu analizler doğrultusunda oluşturulması önemlidir. Bu bulgular sonucunda eğitim ve öğretim programının oluşturulmasında ve sistemde iyileştirmeler yapılması, eğitimin öğrencinin ilgi ve yetenekleri etrafında yönlendirilmesi, öğrencilerle daha fazla çalışmalar yapılması gereklidir. Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre hazırlanacak eğitim ve öğretim programlarının öğrenciler, öğretmenler ve yöneticiler üzerinde önemli bir etki bıraktığı görülmüştür. Yine bakıldığında bu bağlamda yaşanacak olan gelişmeler yeni eğitim ve öğretim programlarının oluşmasında temel olacaktır. Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerinin keşfedilmesine yönelik programlar oluşturulup öğrenciler daha hızlı ve etkin bir şekilde keşfedilmelidir. Yetenekli öğrencilere özel program tasarlanarak öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre eğitim ve öğretim programının oluşturulması sağlanacaktır. Sözlü bildiri PARÇALANMIŞ AİLELERDEKİ ÇOCUKLARIN PSİKOLOJİK DURUMLARININ ÖĞRENME ORTAMLARINA YANSIMALARIÖzet: Son yıllarda toplumumuzda meydana gelen sosyal, kültürel ve ekonomik değişiklikler aile yapısında da bazı değişikliklere neden olmuştur. Gün geçtikçe parçalanan ailelerin sayısında hızlı bir artış görülmektedir. Günümüzde anne ya da babasız çocuklar kanıksanmış bir durum haline gelmiştir. Yapılan araştırmalarda da; boşanmış aile çocuklarında, evli aile çocuklarına göre daha fazla problemler yaşandığı görülmektedir. Çocuklar cinsiyetlerine, yaşlarına, duygusal durumlarına bağlı olarak farklı tepkiler verebilirler. Boşanmaya karşı çocukların tepkilerinin varlığının farkında oluşun artmasıyla bu konuda yapılan araştırmaların önemi artmaktadır. Bu çalışma, parçalanmış ailelerdeki çocukların psikolojik durumlarının öğrenme ortamlarına ne gibi yansımalarının olduğunu tespit etmek amacıyla yürütülmüştür. Bu çalışma, anne babası ayrılmış öğrencilerin öğrenme ortamlarına ne gibi yansımalarının olduğunu araştırmaya yönelik nitel bir çalışmadır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırma, Samsun ili Canik ve İlkadım ilçelerinde 21 öğretmenle gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan ve 4 adet açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış mülakat formuyla elde edilmiştir. Toplanan bu veriler NVİVO 10.0 programı kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışma grubunda yer alan öğretmenler, anne babası ayrılmış öğrencilerde içe kapanıklık, çekingenlik, dikkat dağınıklığı, korkak olma, kıskançlık, özgüven eksikliği, mutsuzluk, şiddet eğilimli ve düzen bozucu davranışlar geliştirme gibi özellikler görülmüştür. Bu öğrencilerin, akademik başarılarının da diğer öğrencilere göre daha düşük olduğu görülmüştür. Akademik başarılarının düşük olma nedenleri arasında ise veli ilgisizliği, ailesinin durumu, derslere ilgisizlik, dikkat dağınıklığı, devamsızlık, ödev alışkanlıklarının olmayışı, özgüven eksikliği ve şiddet gibi özellikler olduğu saptanmıştır. Öğretmenler, veliyle ilişkiler, ilgisizlik, psikolojik nedenler ve dikkat dağınıklığı gibi nedenlerden dolayı bu öğrencilerin eğitiminde zorlandıklarını dile getirmişlerdir. Öğretmenlerin, bu öğrencilerin sorunlarını çözerken ben dili ile konuşma, empati kurma, sevgi ve ilgi gösterme, ebeveyn konularında konuşurken daha dikkatli olma, rehberlik yardımı ve veli görüşmeleri gibi yolları kullandıkları tespit edilmiştir. Bu araştırmadan elde edilen bulgular sonucunda anne babası ayrılmış çocukların psikolojik yönden olumsuz etkilendiği görülmüştür. Psikolojik yönde oluşan bu olumsuz etkinin, çocuğun akademik başarısını da olumsuz etkilediği sonucuna varılmıştır. Anne babasının durumlarına çok fazla kafa yoran çocukların, derslerine odaklanmakta güçlük çektiklerinden, çoğu kez akademik anlamda da başarısızlığa uğradıkları anlaşılmaktadır. Öğretmenler çocuğun psikolojik durumundan kaynaklanan durumları ortadan kaldırmayı farklı yollarla deneseler de, aile desteğinin yoksunluğu öğretmenlerin uğraşlarının etkisinin yok denecek kadar az olduğu sonucunu göstermiştir. Sözlü bildiri PASS TEORİSİNE DAYALI ÖĞRETİM UYGULAMALARININ İLKOKUL 1.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKUL OLGUNLUĞUNA ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, çocukların bilişsel işlem örüntülerini belirlemek için Naglieri ve arkadaşları (1994) tarafından Luria (1972)’nın görüşleri dikkate alınarak geliştirilmiş olan PASS Teorisi’ne (Planning, Attention, Simultaneous, Successful-PASS) dayalı gerçekleştirilen öğretim uygulamalarının ana okuldan ilkokul 1.sınıfa başlayacak öğrencilerin okul olgunluğuna etkisinin incelenmesidir. Bu çalışmada ön-son test tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma 2014-2015 yıllarında gerçekleştirilmiştir. İstanbul’da bulunan bir özel ilkokuldaki 120 öğrenciye PASS Teorisi’ne göre geliştirilmiş olan CAS Testi’nin 5-7 yaş bataryası uygulanmıştır. Cognitive Assessment System- CAS (Bilişsel Değerlendirme Sistemi) 5-17 yaşları arasındaki çocukların bilişsel işlemlerini değerlendirmek için yapılandırılmıştır. CAS, PASS Teorisi’nden türetilmiştir. CAS’ in kullanım alanları; (a) öğrenmede güçlü ve zayıf olunan bilişsel işlem alanlarının tespit edilmesi, sınıflandırma (öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği, zihinsel engel, üstünlük vb.), eğitim ve sağaltım programlarının değerlendirilmesi olarak özetlenebilir. CAS’i oluşturan dört ölçek, bu işlem alanlarıyla ilgilidir (Naglieri ve Das, 1997). Cas Testinden çıkan sonuçlara göre öğrenciler gruplara ayrılmıştır. 85-115 puan normal aralıkta değerlendirilirken,115’in üstü üst grup, 85’in altı ise alt grup olarak değerlendirilmektedir. Alt grupta kalan ana sınıfı 5-7 yaş aralığındaki 20 öğrencinin ihtiyacına göre “Planlama, Eş Zamanlılık, Dikkat, Ardıllık” çalışmaları yapılmıştır. Gruplar ile haftada 2 saat toplamda 40 oturum çalışılmıştır. Ayrıca öğrencilerin ince ve kaba motor becerilerinin geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yapılıp gözlem formları doldurulmuştur. Verilerin analizinde, güvenirlik çalışmaları için test-tekrar test güvenirlik katsayıları, iç tutarlılık katsayıları ve ölç¬menin standart hata değerleri belirlenmiştir. Bu uygulamaların sonucunda en az 6 ay zaman geçmesi suretiyle CAS Testi son test olarak uygulanmıştır. Ön test ve son test sonuçları karşılaştırıldığında öğrencilerin “Planlama, Eş Zamanlılık, Dikkat, Ardıllık” alanlarında artışlar olduğu tespit edilmiştir. Özellikle dikkat alanının alt basamakları olan, ifadesel dikkat, algısal dikkat ve seçici dikkat alanlarında farklar görülmüştür. Öğrencilerin ince motor becerilerinde gelişme gözlendiği, sınıf ortamına etkin katılım, ders içi performanslarında ilerleme olduğu öğretmenleri tarafından gözlenip kayıt altına alınmıştır. Bu çalışmalar öğrencilerin önemli bilgiye odaklanma, ilginin dağılmasını engelleme, dikkatin uzun süre devam ettirilmesi, stratejilerin oluşturulması, geri bildirimde bulunma, aynı anda birden fazla şeyi görme, ardışık bir serideki birbirinden bağımsız seslerin doğru telaffuz edilmesi, kelimelerin anlamsız olarak dizilimlerini kavrama, ardışık uyaranları anlama, kelimeler arasındaki ilişkileri anlama becerileri geliştirmek amacıyla farklı yöntem ve teknikler denenerek de planlanabilir. Sözlü bildiri PAYDAŞLARIN İLKOKUMA YAZMAYA AİLE KATILIMINDAN BEKLENTİLERİ: BİR İHTİYAÇ BELİRLEME ÇALIŞMASIÖzet: Okulöncesi dönemde aile ve eğitim kurumlarının desteğiyle erken okuryazarlık becerilerini kazanan çocuklar, daha formal bir eğitim kurumu olan ilkokula başlamaları ile birlikte başta ilkokuma yazma olmak üzere birçok bilgi ve beceri kazanacakları bir öğrenme sürecine dahil olmaktadırlar. Güdülenmelerinin sağlanması ve devam ettirilmesi için ailelerin çocuklarına süreçte yanında olduklarını hissettirmeleri ve onların öğrenme sorumluluklarına ortak olarak yaşadıkları sorunlara kalıcı çözüm üretmeleri, etkin aile katılımı ile mümkün olabilmektedir. İlkokuma yazma sürecinde kazanılan temel okuma ve yazma becerilerinin sonraki öğrenmelere ve okuma yazma alışkanlıklarına yön verdiği de göz önüne alındığında, ilkokuma yazma sürecinde aile katılımının gerekliliği bir kez daha gün yüzüne çıkmaktadır. Özellikle okulda Ses Esaslı Cümle Yöntemi aracılığıyla sesten okuma temelli olarak gerçekleştirilen ilkokuma yazma öğretim süreci, evde aileler tarafından harften okuma temelli olarak desteklenmeye çalışıldığında, farklı kalem tutuş sitilleri ve farklı harf formlarıyla yazma alıştırmaları yapıldığında, geriye dönüşü pek de mümkün olmayan hatalar yapılmakta ve okul öğrenmelerinin devamlılığı sekteye uğramaktadır. Bu kapsamda, ailelerin ilkokuma yazma öğretim sürecine sadece katılım göstermeleri yetmemekte; katılımın istendik yön ve sıklıkta, öğretmenleri engellemek yerine onlara destek sağlayacak bir şekilde, okul öğrenmelerinin paralelinde olması önemli ve gerekli görülmektedir. Okul öğrenmelerini destekleyici bir aile katılımı sadece öğrenme süreç ve ürünlerini geliştirmekle kalmamakta, ailenin çocuğunun öğrenme ihtiyaçlarını ve öğretmeninin ondan beklentilerini, öğretmenin de ailenin çocuğundan ve kendisinden beklentisini fark etmelerini sağlayarak, paydaşları ilkokuma yazma sürecine güdüleyip eşgüdümleyebilmektedir. Söz konusu paydaşların sürece güdülenip eşgüdümlenebilmelerinin yolu; aile, sınıf öğretmeni ve alanında çalışan uzman gibi paydaşların ilkokuma yazmaya aile katılımına ilişkin ihtiyaçlarının ortaya çıkarılmasından geçmektedir. Bu doğrultuda, araştırmanın genel amacı, ilkokuma yazma öğretimine ilişkin aile katılım ihtiyaçlarının ortaya çıkarılması olarak belirlenmiş ve şu sorulara cevap aranmıştır: 1. Sınıf öğretmenlerinin ilkokuma yazmaya aile katılımına ilişkin ihtiyaçları nelerdir? 2. Aileler ilkokuma yazmaya katılımda nelere ihtiyaç duymaktadırlar? 3. Alanda çalışan uzmanların ilkokuma yazmaya aile katılımına ilişkin ihtiyaçları nelerdir? Araştırma, temel nitel araştırmaya göre desenlenip gerçekleştirilmiştir. Uygun ulaşılabilir, ölçüt ve tabakalı örnekleme yöntemleri kullanılarak sekiz sınıf öğretmeni, altı veli ve beş uzman olmak üzere toplamda 19 katılımcıdan görüş alınmıştır. Örnekleme ölçütü doğrultusunda, birinci sınıf velilerine ve birinci sınıfı okutan öğretmenlere ulaşılmış, öğretmenler üst, orta ve alt sosyoekonomik okullardan seçilmiştir. Öğretmen ve uzman görüşleri yarı-yapılandırılmış bireysel görüşmelerle, veli görüşleri ise odak grup görüşmesiyle elde edilmiştir. Görüşmelerden elde edilen veriler, betimsel analiz yoluyla çözümlenmiştir. Birincil kodlamadan elde edilen kodlar, ikincil kodlama aşamasında yeniden düzenlenmiş, ardından da oluşturulan alt tema ve temaların altına yerleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular; katılımcıları aile katılımına ilişkin genel görüşleri, katılım deneyimleri, aile katılım hataları ve katılımda yaşanan güçlükler, aile katılım ihtiyaçları, ailelerin ilkokuma yazma sürecine ilişkin bilgilendirilmeleri ve katılıma ilişkin öneriler konuları kapsamında irdelenmiştir. Sözlü bildiri PEÇİÇ OYNUYORUZÖzet: Peçiç Oynuyoruz! Amaç: Eskide kalmış, unutulmaya yüz tutmuş hatta çoğu kişinin adını ilk kez duyduğu bu oyunu gün yüzüne çıkarmak, çocuklarımızın daha güzel vakit geçirmelerini sağlamak, birbirleriyle iletişim halinde olmalarını sağlamak. Günümüzde çocuklarımızın teknoloji bağımlısı olduğunu, zamanlarının çoğunu bilgisayar başında, bilgisayar oyunları oynayarak geçirdiğini görmekteyiz. Bu durum her eğitimciyi olduğu gibi beni de oldukça endişelendirmeye başladı. Bunun için ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Eğer çocuklarımızın gerçekten keyif aldığı, heyecan duyduğu ve arkadaşlarıyla birlikte oynayabileceği bir oyun olsaydı bilgisayar başında bu kadar fazla kalmazlardı diye düşündüm. Nöbetçi olduğum günlerde bahçede ve sınıflarda öğrencileri gözlemledim. “Acaba çocuklar vakitlerini nasıl geçiriyorlar?” diye bir süre onları izledim. Durum şu ki çocuklar amaçsız bir şekilde oradan oraya koşuyor, birbirleriyle savaş oyunları oynuyor ya da birbirlerine vurup kaçıyorlar. Bu durum çeşitli sorunları da beraberinde getiriyor. Biz çocukken neler oynardık diye düşünürken aklıma çocukluğumda hemen hemen her gün oynadığımız, bana da annemin öğrettiği, anneme de anneannemin öğrettiği bir oyun geldi: Peçiç. Bu oyun bir strateji oyun. Hem eğlenceli hem de oynarken bir sonraki adımı düşündürmesi ile merak uyandırıyor. Oyunun son anına kadar kazanının kim olacağının belli olmaması ise oyuna heyecan katıyor. Bu oyunu öğrencilerime öğretmeye karar verdim. Öncelikle bu oyun hakkında bilgi topladım. Oyunun tarihçesini ve kurallarını bilgisayar ortamında düzenledim. Daha sonra kendi diktiğim peçiç oyununu ve bu bilgileri öğretmen arkadaşlarımla paylaştım. Oyunun kurallarıyla birlikte öğrenilmesi 10 dakika gibi kısa bir zaman almaktadır. Öğretmen arkadaşlarıma bu oyunu anlattıktan sonra herkese oyun kurallarını anlatan dokümanları teslim ettim. İlk olarak kendi sınıfıma oyun hakkında bilgi verdim. Onlara yeni bir oyun öğreneceklerini bu oyunu benim de onlar kadarken oynadığımı hatta şimdilerde bile ailece oynadığımızı anlattım. Bu onların daha da ilgisini çekti. Velilerimin de yardımıyla bu oyundan 7 tane çoğalttık. Oyunun taşlarını temin ettik. Öğrenciler kısa sürede oyunun kurallarını anladılar ve 4’er kişilik 7 grup halinde bu oyunu oynamaya başladılar. Bu aşama her sınıf için aynı şekilde ilerledi. Bu süre boyunca öğrencilerimizin hemen her teneffüste peçiç oynadıklarını gördük. Birbirlerine öğretmeye çalışıyorlar, taktik veriyorlardır. Her bir öğrenci peçiç oyununu sırayla evine götürüp evdekilere öğretmekle de görevliydi. Böylelikle evdeki boş vakitlerinde aileleriyle oynayabilecekleri bir etkinlik bulmuş oldular. Öğrenciler dört ay boyunca öğretmenleriyle ve arkadaşlarıyla bu oyunu oynadılar. Önce sınıf içinde yarışmalar yapıldı. Her sınıfın en iyi iki öğrencisi seçildi. Bu öğrenciler sınıflar arası düzenlenen peçiç turnuvasına katılmaya hak kazandılar. Sözlü bildiri PEDAGOJİK ALAN BİLGİSİ (PAB) GELİŞİMİNDE ALTERNATİF BOYUTLAR: ÖĞRETMENLERİN ENTELEKTÜEL BİRİKİMİ VE DUYGUSAL ÖZELLİKLERİÖzet: Bu çalışmanın amacı, farklı öğretim deneyimindeki fen öğretmenlerinin asitler-bazların öğretilmesinde pedagojik alan bilgilerinin (PAB) gelişiminin incelenmesi ve öğretmenlerin entelektüel birikimleri ile duygusal özelliklerinin pedagojik alan bilgisi gelişimine etkisinin araştırılmasıdır. Araştırmada çoklu durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Araştırma farklı öğretim deneyimine sahip altı fen öğretmeninin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların seçiminde, asitler-bazlar konusunu en az bir, üç ve on kez anlatmış olma ve çalışmaya katılmada istekli bulunma ölçütleri aranmıştır. Yüz yüze görüşme, video gözlem, pedagojik alan bilgisi değerlendirme formu, ders içi gözlem formu, entelektüel birikim ve duygusal özellik belirleme formu çalışmada kullanılan ölçme araçlarıdır. Nitel verilerden elde edilen bulgularla fen öğretmenlerinin pedagojik alan bilgilerine öğretim deneyimlerinin olumlu bir etkisi olduğu, entelektüel birikimlerinin ve pozitif duygusal özelliklerinin önemli katkısı olduğu tespit edilmiştir. Deneyimli öğretmenlerin yeni öğretmenlere göre öğrencileri tanıma ve sınıf içi iletişim becerilerinde daha iyi düzeye sahip oldukları belirlenmiştir. Entelektüel birikimleri yeterli düzeyde olan, pozitif duygusal özellikleri ile etkin öğrenme ortamı oluşturan öğretmenlerin pedagojik alan bilgilerinin daha gelişmiş ve nitelikli olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuca göre öğretmenin entelektüel niteliği ve pozitif duygusal özelliklere sahip olması pedagojik alan bilgisinin bilişenleri arasında değerlendirilmesi gerektiği önerilmiştir. Bu çalışmada incelenen öğretmenin sahip olması gereken iki yeni boyut olan entelektüel birikim ve bu birikimle kazanılan entelektüel öğretme faaliyeti ile öğretmenin pozitif duygusal özelliklerinin sınıf ortamına yansıması ile oluşan sınıf içinde oluşan duygusal enerji, PAB bileşenleri; alan bilgisi, pedagojik bilgi, ölçme değerlendirme bilgisi, müfredat bilgisi ve bağlam bilgisi ile dinamik ve çevrimsel bir etkileşim içerisinde olduğu belirlenmiştir. Park & Oliver’in (2008) PAB için önerdikleri beşgen (pentagon) yapı bu çalışma ile altıgen (hekzagon) bir yapıda olabileceği önerilmektedir. Çalışmadan elde edilen bulgularla; öğretmen yetiştiren kurumların öğretim programları, alan eğitimi araştırmacıları, okul yöneticiler ve eğitim politikasına yön verenler için somut öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri PEDAGOJİK FORMASYON DESTEKLİ SPOR BİLİMLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRENME STİLLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmada, Spor bilimleri fakültesi öğrencilerinden pedagojik formasyon programına katılan ve beden eğitimi ve spor öğretmenliği programına devam eden öğretmen adaylarının öğrenme stillerine yönelik görüşleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma genel tarama modelinde yapılmış betimsel bir araştırmadır. Araştırmada “Vermunt öğrenme stilleri ölçeği (VÖSÖ)” kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu 2016-2017 eğitim –öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi pedagojik formasyon programına katılan ve spor bilimleri fakültesi beden eğitimi ve spor öğretmenliği bölümünde öğrenim gören, son sınıf öğrencilerinden, random yoluyla seçilen ve araştırmaya gönüllü olarak katılmak isteyen öğrencilerden oluşmaktadır. Öğrencilerin 72’si ( %35,8) kadın, 129’i (%64,2) erkek olmak üzere toplam 201 öğrenci katılmıştır. Farklı öğrenmelerin nasıl oluştuğunu bilmek, öğrenenlerin nasıl başarılı olacağını belirler. Spor bilimleri alanındaki öğretmen adaylarının, öğrenme stillerinin nasıl tanınacağını bilmek, onlara nasıl öğretilebileceği konusu önemli olmaktadır. Günümüz öğretmen yetiştirme anlayışında öğretmen adaylarının öğrenmeye yönelik tercihleri ve yönelimleri onların öğrenme stilleri olarak anlaşılmaktadır. Spor bilimleri öğrencilerinin özel yeteneklerini geliştirici, teori ve uygulama destekli öğrenme stilleri oluşturularak eğitilmeleri sağlanmaktadır. Elde edilen bulgular, Spor bilimleri öğretmen adaylarının çalışma aktiviteleri( bilgiyi işleme süreci ve düzenleme süreci) ve çalışma güdüleri ( öğrenmedeki zihinsel model ve öğrenme yönelimleri) ile cinsiyet, yaş, lisans, branş, antrenör belgesi olup olmama, bir işte çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Bölüm ( antrenörlük, spor yönetimi, rekreasyon, beden eğitimi ve spor öğretmenliği) ve akademik not başarılarına göre ise anlamlı bir farklılık göstermektedirler. Beden eğitimi ve spor öğretmenliği alanındaki öğrencilerin çalışmaya(öğrenme yönelimleri) yönelik görüşlerinin, spor yönetimi, antrenörlük ve rekreasyon alanlarından daha farklı olduğu söylenebilir. Öğretmenlik mesleğinde, fakülteye girişteki tercih, bireysel ilgiler ve mesleki yönelimler etkili olmaktadır. Ayrıca akademik başarısı yüksek olan öğrencilerin çalışma aktiviteleri ve çalışmaya yönelik görüşleri daha olumlu görülmektedir. Öğrencilerle yapılan görüşmelerde spor bilimleri öğrencilerinin herhangi bir kurumda öğretmen/ eğitmen olarak çalışmak istedikleri önem kazanmaktadır. Sözlü bildiri PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ ALAN COĞRAFYA BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN “ÖZEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ” DERSİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERÖzet: Özel Öğretim Yöntemleri dersi öğretmen yetiştirme sürecinde önemli bir yere sahiptir. Bu ders ile öğretmeni adayları için gerekli olan mesleki bilgi ve yeterliliklerin kazanması amaçlanmaktadır. Bu ders kapsamında konuların öğrenme ortamlarında öğrenciye nasıl ve ne şekilde aktarılacağı, hangi yöntem, teknik ve stratejilerin kullanılacağı ve kazanımlara uygun öğretim materyallerinin seçiminde nelere dikkat edilmesi gerektiği gibi konular kuramdan uygulamaya verilmektedir. Böylece pedagojik formasyon alan coğrafya bölümü öğrencilerinin bu ders kapsamında elde ettikleri bilgi ve birikimlerini daha da geliştirerek meslek yaşantılarında kullanabilecekleri beklenmektedir. Bu çalışmanın amacı, formasyon eğitimi alan coğrafya bölümü öğrencilerinin Özel Öğretim Yöntemleri dersine ilişkin görüşlerini belirlemek ve bu derslerden elde edecekleri verimin artırılması için öneriler ortaya koymaktır. Çalışmada nitel araştırma tekniklerinden yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmaya 2016-2017 Güz yarıyılında Karabük Üniversitesinde öğrenim gören ve Özel Öğretim Yöntemleri dersinin almış toplam 122 coğrafya bölümü öğrencisi katılmıştır. Çalışmada kullanılan yarı yapılandırılmış görüşme formu 7 sorudan oluşmaktadır. Görüşme formunda yer alan sorular aşağıda belirtilmiştir: 1. “Özel Öğretim Yöntemleri” derslerinde edindiğiniz bilgi ve becerilerin meslek yaşamınıza katkıları olacağını düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız bunlar nelerdir? Açıklayınız. 2. Özel Öğretim Yöntemleri dersinin coğrafya öğretimindeki yeri sizce nedir? 3. Bu derslere ayrılan süre sizce yeterli midir? Nedenini açıklayınız. 4. “Özel Öğretim Yöntemleri” derslerinin işlenişinde kurama ve uygulamaya ayrılan süreleri nasıl değerlendirirsiniz? Size bu konuda bir seçenek sunulsa, kuram süresinin mi yoksa uygulama süresinin mi artırılmasını isterdiniz? Neden? Açıklayınız. 5. Bu ders sürecinde hangi konu/konuların üzerinde daha fazla durulması gerektiğini düşünüyorsunuz? Neden? Açıklayınız. 6. Bu dersleri almadan önceki beklentileriniz nelerdi? Dersleri aldıktan sonra hangi beklentilerinizin karşılandığını/karşılanmadığını düşünüyorsunuz? Açıklayınız. 7. Etkili bir coğrafya öğretiminin sağlanması için özel öğretim yöntemleri dersinde geliştirilmesi gereken yönler sizce nelerdir? Özel öğretim yöntemleri dersi sizce nasıl düzenlenmelidir? Araştırma sonucunda elde edilen bulgular şunlardır: Coğrafya bölümü öğrencilerinin çoğunluğu, Özel Öğretim Yöntemleri derslerinden edindikleri bilgi ve becerilerin öğretmenlik yaşamlarında katkısı olacağını düşünmektedirler. Katılımcıların çoğunluğu sürenin yetersiz olduğunu ifade etmiştir. Çalışmaya katılan öğrencilerin bu ders kapsamında uygulama saatlerinin arttırılması gerektiğini ve sınıf içinde daha fazla uygulama yapmak istediklerini ancak ders saatinin yetersiz olduğunu belirtmişlerdir. Katılımcılar bu ders sürecinde yöntem ve tekniklerin coğrafya derslerinde nasıl kullanılacağı üzerinde daha fazla durulması gerektiğini ifade etmişlerdir. Öğrencilerin önemli bir bölümü bu dersi almadan önce bir beklentilerinin ve bir fikirlerinin olmadığını ancak bu dersi aldıktan sonra coğrafya dersinin sınıfta ve sınıf dışı öğrenme ortamlarında daha zevkli hale nasıl getirilebileceğini öğrendiklerini ve beklentilerini karşıladığını belirtmişlerdir. Etkili bir coğrafya öğretiminin sağlanması için özel öğretim yöntemleri dersinde geliştirilmesi gereken yönlerine ilişkin coğrafya bölümü öğrencileri süre ve uygulamanın arttırılması gerektiğini ön plana çıkarmışlardır. Yukarıdaki sonuçlar doğrultusunda şu öneriler sıralanabilir: 1) Katılımcılardan alınan görüşler doğrultusunda, bu dersleri veren öğretim elemanlarının dersin başında öğrencileri içeriğe yönelik bilgilendirmesi gerektiği söylenebilir. 2) Özel Öğretim Yöntemleri derslerine ayrılan sürenin kuram ve uygulama boyutu yeniden düzenlenmeli, uygulamaya ayrılan süre artırılmalıdır. 3) Çalışma grubunun genişletilmesi, daha fazla katılımcı görüşlerinin alınması; “Özel Öğretim Yöntemleri” derslerini yürüten akademisyenlere daha sağlıklı dönüt sunulması ve derslerin daha verimli biçime getirilmesi açısından yararlı olabilir. 4) Programda yer alan diğer derslere ilişkin de katılımcı görüşlerinin belirlenmesi, derslerin daha verimli biçimde işlenmesini sağlayabilir. Bu nedenle benzer çalışmaların diğer dersler için de yapılması önerilebilir. . . . Sözlü bildiri PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ ALAN SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRETME MOTİVASYON EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, pedagojik formasyon programına katılan spor bilimleri fakültesi öğretmen adaylarının öğretme motivasyonlarına yönelik görüşlerini incelemektir. Araştırma genel tarama modelinde yapılmış betimsel bir araştırmadır. Araştırmanın çalışma grubu 2016-2017 eğitim –öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi pedagojik formasyon programına devam eden spor bilimleri fakültesi öğrencilerinden oluşmaktadır. Çalışmaya, 29’u ( %26,1) kadın, 82’si (%73,9) erkek olmak üzere toplam 111 öğrenci, gönüllü olarak katılmıştır. Verilerin toplanmasında “ öğretme motivasyonu ölçeği(ÖMÖ)” kullanılmıştır. Öğrenme ve öğretmenin, öğretiminde motivasyon özel bir konu olarak yer almaktadır. Her alanda olduğu gibi spor bilimleri alanında da motivasyon, mesleki gelişimde, eğitim çalışmalarında, öğrenenin daha kolay öğrenmesinde etkili olmaktadır. Öğretmen adaylarının, öğretme motivasyonu yönünden eğitilmeleri, onların öğretim uygulamalarını yerine getirmede ve psikolojik iyi olmalarında daha verimli ve başarılı olmalarını sağlamaktadır. Spor bilimleri öğrencilerinin bireysel ve takım oyunlarında, öğretme motivasyonundan en üst düzeyde yararlandıkları bilinmektedir. Araştırma bulgularına göre spor bilimleri öğretmen adaylarının öğretme motivasyonlarının ortanın üzerinde bir düzeyde olduğu söylenebilir. Öğretmen adaylarının içsel isteklendirme ortalamaları dışsal motivasyon ortalamalarına göre daha yüksek bulunmuştur. Bu durumda öğretmen adaylarının öğretme motivasyonlarının içsel odaklı oldukları söylenebilir. Erkek öğretmen adayları “ öğretmenliğin kendisinin bir ödül” olduğunu, kadın öğretmen adaylarına göre daha güçlü bir düzeyde hissettiklerini belirtmişlerdir. Rekreasyon bölümü öğrencileri, spor yöneticiliği öğrencilerine göre öğretmenlik mesleğini “sağladığı olanaklar iyi olduğu için” seçtiklerini belirtmişlerdir.İçsel güdülenmiş öğretmen adayları gelecekte mesleki görevlerini yerine getirirken öğretme-öğrenme sürecinde yaptıkları etkinliklerin hissettirdiği olumlu duygularla daha istekli ve verimli olma yolunda avantajlı olabilecekleri anlaşılmaktadır.Spor bilimleri alanındaki öğretmen adaylarının içsel motivasyonel yönlerinin yüksek olması, öğretme eylemlerine zevk alarak ve anlamlı bularak katılmalarından kaynaklandığını göstermektedir. Sözlü bildiri PEDAGOJİK FORMASYON ÖĞRENCİLERİ İLE EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRETMEN KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: Günümüzde bazı kavramları ifade etmek için kelimeler yetersiz kalmaktadır. Bu aşamada metaforlar ve benzetmeler kullanılır. Metaforlar ve benzetmelerin neyi açıklamak için kullanıldıkları önemli olduğu kadar, karşı tarafa nasıl aktarıldığı, karşı tarafta nasıl bir etki bıraktığı da önemlidir. Bu çalışmanın amacı, pedagojik formasyon öğrencileri ile eğitim fakültesi öğrencilerinin öğretmenlik algılarını metaforlar aracılığıyla ortaya koymaktır. Bu amaçla katılımcıların “öğretmen” kavramına ilişkin algılarını saptayabilmek için metaforlar üretmeleri istenmiş, üretilen metaforlar kategorilere ayrılmıştır. Bununla birlikte katılımcıların öğretmenlik mesleğini seçme nedenleri de araştırılıp karşılaştırılmıştır. Çalışma grubu, Pamukkale Üniversitesi’nde eğitim görmekte olan pedagojik formasyon öğrencileri ve eğitim fakültesi son sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Çalışmaya 302 pedagojik formasyon öğrencisi, 594 eğitim fakültesi öğrencisi olmak üzere toplam 896 öğretmen adayı katılmıştır. Bu çalışma, karma desenli bir çalışmasıdır. Çalışmanın nicel verileri, araştırmacılar tarafından geliştirilen bir veri toplama aracıyla elde edilmiştir. Katılımcıların cinsiyeti, eğitim durumları ve öğretmenliği seçme nedenleri de araştırma kapsamına dahil edilmiştir. Araştırmanın nitel bölümünde “Öğretmen ………. gibidir, çünkü ……………………” cümlesini tamamlamaları istenmiştir. Verilerin analiz edilmesi ve yorumlanmasında içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Pedagojik formasyon öğrencileri ile eğitim fakültesi öğrencilerinin ürettikleri metaforlar ve bu metaforlara ilişkin yaptıkları açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde öğretmenlik algıları dokuz kategoriye ayrılmış, bu dokuz kategoriye girmeyen metaforlar da “diğer” kategorisi altında değerlendirilmiştir. Araştırmanın sonuçlarına bakıldığında, katılımcıların öğretmenlik mesleğini en fazla manevi nedenlerle, ardından maddi nedenlerle ve son olarak da diğer nedenlerle seçtiklerini ifade etmişlerdir. Araştırmaya katılan formasyon öğrencileri ve eğitim fakültesi son sınıf öğrencileri toplam 248 adet metafor üretmişlerdir. En çok ifade ettikleri metafor % 9,82 oranında 84 kişinin belirttiği “güneş” metaforudur. Güneş metaforunu “ışık” (%8,19) ve “mum” (%8,19) metaforları takip etmektedir. Daha sonra “rehber” (%4,44) ile “pusula” (%3,74) metaforları gelmektedir. Pedagojik formasyon öğrencileri de eğitim fakültesi öğrencileri de öğretmen kavramını bir çok farklı metaforla ifade etmişlerdir. Bu kadar çok farklı metaforun kullanılması öğretmenin çok farklı şekillerde algılandığından veya öğretmen adaylarının meslekten çok farklı beklentilerinin olmasından kaynaklanabilir. Çalışmaya katılan öğrencilerin ürettikleri metaforların çoğunluğu (425 kişi, %49,71) öğretmeni; rehberlik eden, yol gösteren ve öğrencinin yetişmesinde yardımcı olduğunu düşünerek “yetiştirici ve yol gösterici” kategorisinde değerlendirmişlerdir. Formasyon öğrencilerinin %50,34’ü ki yarısından fazlası, eğitim fakültesi öğrencilerinin ise %49,38’i neredeyse yarısı öğretmeni bu şekilde algıladıkları görülmektedir. Ardından, “bilgi kaynağı ve aktarıcısı” kategorisine giren metaforlar (137 kişi, %16,02) gelmektedir. Formasyon öğrencilerinin %16,55’inin, eğitim fakültesi öğrencilerinin ise %15,75’inin öğretmeni bu şekilde algıladıkları görülmektedir. Sonuç olarak farklı öğretmen yetiştirme sistemlerinden yetişen öğretmen adaylarının öğretmenlik algıları arasında çok fazla bir değişiklik olmadığı söylenebilir. Daha önce yapılan çalışmalarda öğretmen bilgi kaynağı olarak görülürken, bu çalışmada yol gösterici olarak görüldüğü ortaya çıkmıştır. Bu da eğitim sistemimizin daha çok yapılandırmacı yaklaşıma uygun olarak geliştiğinden kaynaklanıyor olabilir. Pedagojik formasyon öğrencilerinin, daha çok mesleği manevi nedenlerden dolayı tercih ettiklerinden mesleği daha bir sahiplenerek icra edecekleri söylenebilir. Eğitim fakültesi öğrencilerinin de mesleği icra ederken biraz zorlanacakları düşünülebilir. Sözlü bildiri PEER INTERACTİONS İN STORY WRİTİNG ACTİVİTİES : LEARNER REFLECTİONSÖzet: The quality of students’ relationships with peers is a fundamental element for the development of academic engagement and achievement. The importance of interaction in SLA according to SCT is that interaction is a necessary tool for working within a ZPD (zone of proximal development) of a particular learner. Drawing from this sociocultural framework, this study investigated learner reflections on peer interactions in a story writing activity. Though many researchers have theorized about the process of children attaining knowledge from peers and the connection between cognitive development and social interaction, we do not know enough about young learners’ ideas and attitudes on story writing activities in an EFL context. We felt it was important to know whether and how they can support each other in order to complete their tasks in ways that would be beneficial to each individual learner. Therefore, this study reports on a study that explored a sample of 14 fourth grade students’ reflections on story writing activities and peer interactions. The data were mainly comprised of the written reflections of the participants during a 10-week period, and they were analyzed through content analysis. The story writing tasks were mainly wordless picture books, where students had to create their own stories collaboratively. The findings of the study suggest that young learners had positive attitudes towards story writing activities and benefited from collaborative learning. It also shows to what extent such assistance may promote learners independence in writing. Consequently, young learners can be taught writing through such kind of alternative ways, which enhances both their creative writing skills and peer interactions. Sözlü bildiri PERCEPTIONS OF TEACHERS ON AN ENGLISH COURSEBOOK: A PRIMARY SCHOOL CASEÖzet: The purpose of this study is to find out the EFL teachers’ views on the new 2nd grade English coursebook distributed by the Ministry of Education (MoNE) in terms of the adequacy and quality of the activities and supporting materials. The data were collected from 14 English teachers working at primary state schools in Menteşe district of Muğla in 2018-2019 education year. In this study a mixed method research design was used. Among the types of mixed method research design, convergent parallel design was used in which both quantitative and qualitative data were collected simultaneously in order to increase the strength and to get a more complete understanding of the research problem. The data were collected through the questionnaire including 19 statements consisting of coursebook evaluation criteria and 3 open ended questions. The quantitative data gathered from the responses of the participants were analyzed by calculating the frequency counts and percentages, and the qualitative data obtained from three open ended questions were examined through the content analysis method. The results of the study showed that the teachers were not satisfied with the new English coursebook in terms of inadequacy of the amount and varieties of the activities. The majority of the participants also criticized that the book was not motivating, attractive, and entertaining for students. However, they stated that it was prepared based on the target learning outcomes and matched the purposes of the new curriculum. Sözlü bildiri PERİ MASALLARI ÜZERİNE METİNLERARASI YAZMA ÇALIŞMALARIÖzet: Erken çocukluk döneminde tanışılan ve eğitim hayatı boyunca öğrencilerin zihnine kazınan klasik masallar tüm dünya çocuklarının anlam kurma şemalarında ortak mirasa dönüşmüştür. Peri masallarının olağanüstü içerikleri her nesil için yaratıcı ve ders verici olmasının yanı sıra sözlü ve yazılı kültürde aktarılması gelenekselleşmiştir. Son yıllarda peri masallarının Walt Disney tarafından aksiyon filmlerinin çekilmiş olması bu masalların görsel bir şölene dönüşmesini sağlamıştır. Bu araştırmada Walt Disney’in peri masalı filmlerini izleyen eğitim fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin metinlerarası yazma becerisini nasıl kullandıklarını ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır: (1)Öğrenciler, Sindirella filmini izledikten sonra hangi metinlerarası bağlantıları kurarak yaratıcı yazma çalışmaları yapmışlardır? (2)Öğrenciler, Uyuyan Güzel’in Kötü Perisi Malefiz filmini izledikten sonra hangi metinlerarası bağlantıları kurarak yaratıcı yazma çalışmaları yapmışlardır? Araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nitel araştırma yöntemi kullanılacaktır. Araştırma, seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden uygun (elverişli) örnekleme yöntemiyle seçilmiş üniversite birinci sınıf öğrencileriyle ve 2015-2016 Bahar Dönemi “Yaratıcı Yazma Teknikleri” dersinde yürütülecek etkinliklerle sınırlıdır. Araştırmada veriler nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizine dayalı olarak toplanacaktır. İncelenecek dokümanlar Walt Disney filmleri; Sindirella ve Malefiz’dir. Aynı zamanda öğrencilerin bu filmler doğrultusunda yazdıkları yaratıcı yazılardır. Veriler toplandıktan sonra öğrencilerin yazdıkları yazılar içerik analizi yöntemiyle analiz edilecektir. Araştırma bulgularının peri masalı filmlerinin metinlerarasılık açısından kullanımı ve yazma becerisini işe koşması açısından orijinal örnekler sunacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri PERİTEXTUAL OKUMA VE RESİMLİ ÇOCUK KİTAPLARIÖzet: Çalıştayın amacı, öğretmenlerin öğrencilerine kitap okumasının onların okuryazarlıklarını artıracağını göstermektir. İlkokuma yazma eğitimine ilişkin literatür incelendiğinde, çocuklara sesli kitap okuma üzerine çok sayıda çalışma karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmaların ortak yönü, çocuklara kitap okumanın, onların tüm okuryazarlık becerileri üzerinde güçlü bir etkisinin olduğudur. Bu etkinin; okumaya ilişkin olumlu tutum geliştirme, yazılı ve sözlü dil arasındaki farkı anlama, kitapların işlevlerinin farkına varma, hikâyelere ve hikâye yapısına ilişkin anlayış geliştirme gibi konular üzerinde olduğu görülmektedir. Sesli kitap okumanın ayrıca, kelime bilgisi, dinlediğini anlama ve genel olarak bağımsız okuma ve yazma becerilerinin gelişimi üzerinde de olumlu etkileri olduğu ifade edilmektedir. Resimli hikâye kitapları çocukların hayal gücü ile okuduğu metin arasında ilişki kurmasını ve üst düzey yorumlamalar yapmasını sağlamaktadır. Çocukların resimler üzerinden yapacakları çıkarımlar zihin haritalarını ve olaylara bakış açılarını bütünsel bir şekilde ortaya koyacaktır. Resimli çocuk kitapları ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken diğer bir husus da çocukların hikâye içerisinde sorgulama yapmasını (eleştirel okuma) sağlamasıdır. Bu çerçevede çalıştay da, öncelikle çocuk edebiyatı ürünlerinin, özellikle de resimli çocuk kitaplarının öğretim sürecinde kullanımına dikkat çekmek amaçlanmıştır. Ardından literatür bilgilerinden hareketle resimli çocuk kitapları aracılığıyla düşük düzey becerilerden (peritextual okuma) üst düzey becerilere (metinler arası ve eleştirel okuma) okuma sürecinin nasıl yapılandırılabileceği ve çocukların okuryazarlık becerilerinin nasıl geliştirilebileceği üzerinde durulacaktır. Resimli kitapların kılıfı, ön ve arka kapakları, ön kapaktan sonra ve arka kapaktan önce yer alan boş sayfalar, iç kapak, başlık sayfası, yayıncı, resimleyen (illustrator) ve editör bilgilerinin yer aldığı sayfalar ve ithaf sayfası gibi unsurlar peritext olarak ifade edilerek öğretmen ve öğretmen adaylarında resimli çocuk kitaplarına karşı farkındalık oluşturulmaya çalışılacaktır. Sözlü bildiri PERMÜTASYON VE OLASILIK KONULARININ ÖĞRETİMİNDE APARTMAN SUDOKU OYUNUNUN KULLANILMASIÖzet: Soyut olan matematik konularını somutlaştırarak ya da günlük yaşam problemlerine uyarlayarak öğrencilere öğretilmesi, öğrencilerin bu konu ne işimize yarayacak? ya da matematiği neden öğreniyoruz? sorularına kısmen cevap olabilir. Bu bağlamda oyunlar eğitimde etkin olarak kullanılabilir. Oyun oynarken öğrenciler hem eğlenirler hem de akıl yürütme becerisini kullanırlar. Bu çalışmada 10.sınıf müfredatında yer alan faktöriyel, permütasyon ve olasılık kavramlarının öğretiminde apartman sudoku oyunu kullanılmaktadır. Bu oyunlar yardımıyla soyut olan bir matematiksel kavramı günlük yaşam problemi gibi ele alarak öğrencilerin kalıcı öğrenmeleri hedeflenmektedir. Ayrıca istenen bir diğer durum da öğrencilere matematiği sevdirebilmek ve ön yargılarını kısmen de olsa yok edebilmektir. Çalışma kapsamında Muğla ili Yatağan ilçesindeki bir mesleki ve teknik Anadolu lisesi seçilmiştir. 10. sınıflarından iki şube 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılı yıl sonu matematik başarı notları arasında fark olmayan sınıflardan bir başarı testi uygulanarak biri deney grubu diğeri kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Deney grubuna geleneksel öğretimle beraber apartman sudoku oyunu ile oluşturulmuş faktöriyel, permütasyon ve olasılık konularını içeren üç farklı etkinlik uygulanmıştır. Kontrol grubunda ise geleneksel öğretim ortamı aynen devam etmektedir. Deney grubu öğrencilerinin süreç içinde tutum ve akademik başarılarındaki değişimleri ölçmek için tutum ve başarı ölçekleri kullanılmıştır. Çalışmada yöntem olarak yarı-deneysel yöntem kullanılmıştır. Bu çalışma sonunda tutum ve başarı ölçekleri son test olarak uygulanmış ve sonuçlar SPSS ile analiz edilmiştir. Sözlü bildiri PISA OKUMA-ANLAMA BECERİSİ VE EĞİTİM PROGRAMLARINDA GÖRSEL OKUMA: DÜNYADAN ÖRNEKLERÖzet: Görsel okuma, pek çok eğitim programında ayrı bir öğrenme alanı olarak ele alınmaktadır. Ülkemizde 2005 Türkçe Dersi 1-5. Sınıflar Öğretim Programı’nda “Görsel Okuma ve Görsel Sunu” ile birlikte verilmiştir. Bu öğrenme alanı şekil, sembol, resim, grafik, tablo, beden dili, doğa ve sosyal olaylar gibi görselleri okuma, anlama ve yorumlamayı kapsamaktadır (MEB, 2005). Güncellenen Türkçe Programında (1.-8. Sınıflar) ise görsel okumaya ayrı bir öğrenme alanı olarak yer verilmez. Görsel okuma becerileri PISA ve PIRLS gibi uluslararası araştırmalarda ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. Örneğin 2006 PISA Araştırmasında “Çad Gölü” başlıklı bir tablo verilmiş, tabloda Çad Gölü’nün derinliği, su seviyesi ve sıcaklığındaki değişimler vb. gösterilmiştir. Yine Afrika’da on ülkeye ait eğitim, sağlık ve beslenme istatistiklerini gösteren bir tablo verilmiş, hangi ülkenin daha fakir olduğu, eğitimde ilerlediği ve sağlık yönüyle hızlı gelişmeler gösterdiği gibi tablo okumaya yönelik sorular sorulmuştur. Beynimizin görsel bilgileri işlemesi ve görsel okuma becerilerinin geliştirilmesi üç yaklaşımla açıklanmaktadır. Bunlar geleneksel ya da semiyolojik yaklaşım, bilişsel yaklaşım ve psikofizyolojik ya da yapılandırıcı yaklaşım olarak sıralanmaktadır (Güneş, 2013). Bu çalışmada dünyada PISA okuma anlama becerileri, başarılı / kısmen başarılı / başarısız olarak belirlenen üç ülkedeki (Finlandiya, ABD, Türkiye) görsel okumanın eğitim programlarındaki yerleri betimlenecektir. Bu bağlamda, görsel okumanın PISA okuma anlama başarısındaki yeri belirlenecektir. Görsel okumayı etkin biçimde programlarında işleyen eğitim sistemleri (Finlandiya) PISA okuma anlama becerilerinden de başarıyı yakalamıştır. Finlandiya eğitim sisteminde, görsel sanatlar adı altında yoğun biçimde eğitim sunulmaktadır. ABDde görsel okuma genel olarak verilmekte iken, Türkiyede (ülkemizde) 2005de ayrı bir öğrenme alanı olarak sunulan görsel okuma, şu anki programda Sosyal Bilgiler dersinde ve Türkçe derslerinde yalnızca kazanımlarda yer alır; ayrı bir öğrenme alanı olarak biçimlendirilmez. Sözlü bildiri PORTFOLYONUN BİLİŞSEL STRATEJİLERİN GELİŞTİRİLMESİ ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Geleneksel öğretim yerine yapılandırmacı öğretimin önem kazandığı ülkemizde bilgiye ulaşılması ve kullanılması konusunda değişiklikler meydana gelmiştir. Bu doğrultuda bilgiyi doğrudan alan, pasif ve katılımdan uzak öğrenciler yerine öğrenen merkezli, öğrenmesini kendi belirleyen bireylerin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Diğer bir ifade ile öğrencilerden kendi öğrenmelerinin sorumluluğunu almasını, neleri, ne zaman, nasıl ve hangi sırayla öğreneceğini bilmesi beklemektedir. Birey kendi öğrenmesinden sorumlu hale gelmeli, kendi öğrenme sürecinde belli düzenlemeler yapabilmelidir. Bireyin öğrenmelerinde ihtiyaç duyduğu düzenleme becerisi eğitim alanındaki öz düzenleme ve öz düzenlemeli öğrenme konusu ile içi içedir. Pintrich’in (1991) modelinde öz düzenlemeli öğrenme becerisine sahip olan bireylerin bilişsel (tekrarlama, detaylandırma, örgütleme ve eleştirel düşünme) ve üst bilişsel stratejilere sahip olmaları gerektiği vurgulamaktadır. Bu araştırmanın amacı biyoloji öğretmenliği öğretmen adaylarının bilişsel stratejileri kullanma becerilerine portfolyo kullanımının etkisini incelemektir. Araştırmada nicel ya da nitel yöntemler arasından seçim yapmak yerine iki yöntem birlikte kullanarak araştırmanın güvenirliğinin arttırıldığı karma yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını 2012-2013 eğitim öğretim yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde Biyoloji Öğretmenliği 4. sınıfta öğrenim gören ölçme değerlendirme dersini alan 30 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Altun ve Erden (2006) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan Pintrich ve diğ. (1991)’nin geliştirmiş olduğu ‘Öğrenmede Motive Edici Stratejiler Ölçeği’ (ÖMSÖ) ön test- son test olarak kullanılmıştır. Ayrıca 12 hafta boyunca öğretmen adayları portfolyo hazırlamışlardır. Portfolyo içerisine her hafta işlenen dersin konusuna yönelik olarak Ne öğrendim? Ne öğrenemedim? Öğrenemediklerimi gidermek için ne yaptım? sorularına cevap yazarak bunlara ilişkin yapmış oldukları araştırmalar ve çalışmaları eklenmiştir. İlk hafta yansıtıcı yazı ile ilgili uygulamalar yapılarak sonraki haftalarda düzenli olarak portfolyolara dönütler verilmiştir. Ölçekten elde edilen verilerin analizinde SPSS 15 programı kapsamında ilişkili örneklemler için t-testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda ölçekten elde edilen puanlar portfolyonun tekrarlama, ayrıntılandırma ve örgütleme stratejilerinin geliştirilmesine istatistiki anlamda katkı sağlamadığı belirlenmiştir. Bunların aksine eleştirel düşünme stratejisine istatistiksel olarak anlamlı bir katkı sağladığı görülmüştür. Ayrıntılandırma, tekrarlama ve örgütleme stratejileri ile ilgili puan ortalamaları anlamlı değişim olmadığını gösterse de portfolyolar özellikle tekrarlama ve örgütleme stratejilerine katkı sağladığını göstermektedir. Tekrarlamada önemli kavramları, ders notlarını ve ders kitabını tekrar tekrar okuma konusunda katkı sağladığı görülmüştür. Bunların her hafta yapılması zorunluluğu ister istemez bir örgütleme çabasına girmelerine neden olduğu görülmüştür. Ayrıntılandırmada, ne öğrenemedim ve öğrenemediklerimi giderme konusunda ne yaptım soruları kitaplardan okudukları, derste anlatılanlar ve derste yapılan tartışmalar gibi farklı kaynakları bir araya getirerek hem bu sorulara cevap verme hem de sahip olduğu bilgilerle ilişki kurma noktasında katkı sağladığı görülmüştür. Ayrıca düşüncelerini, ders konularını ve ders notlarını belli bir düzen içerisinde muhafaza etme zorunluluğunun örgütleme becerisine katkı sağladığını göstermektedir. Eleştirel düşünmede özellikle öğrendikleri ile kendi düşünceleri arasında ilişki kurdukları ve kendilerine has fikirler üretme yoluna gittikleri görülmüştür. Bu araştırmanın sonucunda eleştirel bir bakış açısıyla yazılan portfolyoların bilişsel stratejileri geliştirmede bir teknik olarak kullanılabileceği görülmüştür. Literatüre bakıldığında portfolyonun birçok farklı kullanım alanı olduğu görülmektedir. Bu araştırmanın etkili olmasının nedeni olarak içerisinde sorulan üç soru ile yapılandırılan portfolyoların etkililiğinin arttığı düşünülmektedir. Ayrıca her hafta verilen dönütler sürekliliği sağlama açısında katkı sağlamıştır. Ölçekten çıkan sonuçlar ile portfolardan elde edilen bulguların farklılık göstermesinin bir nedeni öğrencilerin bu sorulara verecekleri cevaplardan not alacakları kaygısına girmeleri olabilir. Sözlü bildiri POSTMODERNİST PSİKOLOJİK DANIŞMA/PSİKOTERAPİ SÜRECİNDE SORU SORMAÖzet: Bu çalışmada psikolojik danışma ve psikoterapi alanında çalışan (psikolojik danışman, psikolog, psikiyatrist vb.) uzmanların uygulamalarda sıklıkla kullandıkları müdahale tekniklerinden biri olan soruları etkili bir biçimde kullanmalarına yardımcı olacak bilgileri sunmak amaçlanmıştır. Psikolojik danışmada sorular çeşitli amaçlarla kullanılmakla birlikte öncelikle danışanların durumlarıyla ilgili bir şeyler öğrenmek ve onları daha iyi anlamak için sunulmaktadır. Bir başka ifadeyle sorular danışanları, yaşantılarını paylaşmaya davet eder. Bunun yanı sıra psikolojik danışma uygulamalarında müdahale etmeye yönelik olarak da kullanılan bir tekniktir. Özellikle doğru zamanda doğru soru sormak danışma süreci içerisinde önemli bir yere sahiptir. Bu çerçevede sorular danışanların var olan bakış açılarını gözden geçirmelerini sağlayabilir veya onları yeni bakış açıları oluşturmaya sevk edebilir. Danışma ve terapi uygulamaları konusunda derinlemesine çalışan uzmanlardan biri olan Tomm’a (1988) göre, danışma uygulamalarında sorular doğrusal, döngüsel, stratejik ve dönüşlü olmak üzere dörde ayrılmaktadır. Bunlardan ilki olan doğrusal sorular, yöneltildiği olayı neden sonuç çerçevesi içerisinde açıklamaya çalışmaktadır. Bu tip sorular araştırıcı niteliktedir. Eğer danışman incelenen olayın doğrudan sebep sonuç ilişkisine dayandığına karar verirse doğrusal soruları kullanmalıdır. Bu soruların arkasındaki niyet baskın olarak araştırmadır. İkincisi olan döngüsel sorularda yöneltildiği olayı ya da durumu dolaylı olarak açıklamaya çalışmaktadır. Bu sorularda danışanın bakış açısının ortaya çıkmasına yardımcı olmaktadır. Bu tip soruların arkasındaki niyet baskın olarak problemi keşfetmedir. Bu soruları kullanan uzman daha ziyade bir bilim insanı gibi davranmaktadır. Üçüncü soru türü olan stratejik sorular ise, danışanı değişim için cesaretlendirmeye yönelik olarak kullanılmaktadır. Bu tür sorularla danışman danışanda neyin değiştirilmesi gerektiği konusunda nettir ve danışanın işlevsel olmayan davranış örüntülerini değiştirmesine yardımcı olur. Bu soruların arkasındaki niyet, danışanı eğitici ve bilgilendirici olmasıdır. Sonuncusu ise dönüşlü sorular olup bu sorularda danışanın kendi davranışlarını düşünmelerine yardım etmek için kullanılmaktadır. Bu soruların arkasındaki niyet ise, danışanın kendi problem çözme kaynaklarını harekete geçirmesine yardımcı olarak danışanların kendi problemlerine ilişkin sorun çözme yollarını üretmelerini sağlamaktır. Dolayısıyla bu dört tip soru türü kuramsal olarak farklı perspektife ve danışanlar üzerinde de farklı etkilere sahiptir. Bu çalışmada danışmanlık alanında kullanılan soru gruplarının ayrımları yapılarak uygulayıcılara bir çerçeve sunulmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede psikolojik danışma alanında çalışan kişilerin ne tür sorular sorabileceklerine karar vermelerinde yardımcı olmak amaçlanmıştır. Psikolojik danışma ve psikoterapi alanında çalışan uzmanların psikolojik danışma ya da psikoterapi uygulamalarında kullanılan soru türlerine ilişkin farkındalık kazanması ve ne tür sorular sorabilecekleri konusunda karar vermesi danışma uygulamalarında terapötik başarıyı elde etme açısından da oldukça önemlidir. Sözlü bildiri PRE-SERVICE PRIMARY SCHOOL TEACHERS GAME PREFERENCES IN SCIENCE TEACHINGÖzet: The aim of this study is to determine the pre-service primary teachers level of game usage and their game preferences in science teaching. The study was conducted in the spring semester of 2017-18 and 2018-19 academic year in Science and Technology Teaching Lesson 2. 126 third grade pre-service primary school teacher participated the study. Qualitative research methods of document analysis was used in the research. Research datas were obtained by the researcher course evaluation documents during pre-service teachers’ lesson presentations and their lesson plans. It was found in the study that most of the pre-service teachers preferred to use games in science teaching course. And when the game preferences of the teacher candidates are examined, they include interactive games rather than digital games, they largely prefer to use some known games in line with their goals rather than designing their own games, aim to learn while having fun, prefer group and individual games in similar percentages. It was also find , when the games designed by the pre-service teachers, the rules of the games were not able to planned completely or accurately or not to define correctly to the class. Sözlü bildiri PRE-SERVİCE TEACHERS PERCEPTİONS OF A WİTHİN-SCHOOL RESEARCH CONVENTİONÖzet: As theories of learning change, the role of the teacher also keeps changing. The teacher is not seen as a mere transmitter of knowledge who acts according to imposed theories any more. Rather, new roles such as facilitating the construction of knowledge, making autonomous decisions, and creating his/her own professional knowledge through teacher research are being attributed to the teacher. The teachers education, therefore, should be adjusted for preparing them for these new roles. Especially, the teachers are encouraged to practice action research. In that respect, for this study, the pre-service teachers were provided an experience in which they can practice the aforementioned new roles. Their perceptions of a within-school research convention were sought. The research convention was held among 98 senior year students who prepared and presented their research in oral presentation, workshop, or poster presentation form. The students submitted their research proposal to a board which was chosen from among the students. The board evaluated the submissions and accepted or provided feedback for revision. The students work were shared in a one-day research convention. The event was scheduled and arranged by the students themselves. The students were asked open ended questions about the procedure before and after the event. In addition, selected students kept reflection journals during the process. The results yielded information about how their expectations structured the experience and how their experiences altered their expectations. This information can be used in the development of teacher training procedures which are more compatible with the contemporary epistemological theories. Sözlü bildiri PRİMARY SCHOOL STUDENTS OF 1980S TURKEY: OUR GAMESÖzet: Primary School Students of 1980s’ Turkey: Our Games Abstract. This study aims at discovering the games that the primary school students of 1980s were playing within their own words. As the basic elements of education, the students’ educational experiences scarcely take place in the scientific studies. The games they play and their feelings about them can only become meaningful only if their narratives about them are taken into consideration. With oral history which is also the method of this study, presenting the experiences of primary school students about the games they played is to be something meaningful. Including two trial interviews, totally 32 interviews have been performed covering 15 women and 17 men. Being primary school students at different cities of Turkey was cared as much as possible. Each person to be interviewed was reached via snowball method. To fulfill the interviews, the appointments were taken from them previously. Before starting the interviews, a document called oral history data document including some information about the interviewee was filled. All the interviews were recorded by a recording device. After the interviews, an oral history story that reveals how the interview has been was written for each interview. The narratives have been used in the text where necessary by keeping their originalities. During the interviews, the interviewees were asked what sort of games they had been playing and if they had been playing games with the girls and the boys. According to their narratives, it has been understood that particularly those who were primary school students in the cities have remembered more various games than those who were in the rural areas where they had been playing more limited games. Also, we can comprehend that unlike those who were in the cities, a few of those who were in the rural areas could not play with boys and girls. Sözlü bildiri PROBLEM KURALIM… PEKİ YA NEREDE BENİM DEĞERLENDİRME KURALIM?Özet: Bu çalıştayın amacı; sınıf öğretmenlerinin, sınıf eğitimi lisans ve lisansüstü öğrencilerinin İlkokul Matematik Dersi Öğretim Programında yer alan; öğrencilerin problem kurma becerilerinin artırılmasına yönelik etkinlikleri etkileşimli atölye çalışması ile sunmaktır. Çalıştayda, katılımcıların problem kurma etkinlikleri konusunda bilgi kazanmaları ve öğrencileri tarafından kurulan problemleri değerlendirebilecek deneyime sahip olmaları amaçlanmaktadır. Hedef kitlesi “Sınıf Öğretmenleri, Sınıf Eğitimi Lisans ve Lisansüstü Öğrencileri” olarak belirlenen çalıştay matematik eğitimcileri ve öğretmenlerine de açık olup toplam “120 dakika” sürecek şekilde planlanmıştır. Çalıştay grup çalışmasına uygun, U oturma düzeninde düzenlenmiş masaları olan bir salonda karşılıklı iletişime ve etkileşime dayalı bir biçimde gerçekleştirilecektir. Problem kurma, ilkokulda matematik öğretiminde problem çözme ile birlikte yer alan ve kazanımlarda da yer verilen önemli bir beceridir. Öğretim programı ile uyumlu biçimde ders kitaplarında da problem kurma etkinliklerine yer verilmekte olup, öğretmenlerin sınıf içinde kendi matematik problemlerini kuran ve öğrencilerin de problem kurmalarını sağlayan özellikte olmaları istenmektedir. Buna karşılık öğretmenlerin çoğunluğu sınıf içi uygulamalarda problem kurma etkinliklerinin nasıl gerçekleştirileceği ve kurulan problemlerin nasıl değerlendirileceği konusunda bilgi sahibi değillerdir. Amacı, katılımcılara, uygulamalı bir biçimde bilgi ve deneyim kazandırmak olan bu çalıştay Bilgi, Oluşturma, Analiz ve Değerlendirme olmak üzere dört aşamada gerçekleştirilecektir. Her bir aşama ve içeriklerine ilişkin bilgilere aşağıda yer verilmiştir. Birinci Aşama: Problem, problem kurma konusuna ve problem kurma türlerine genel bir bakış sağlamak ve problem kurma becerisinin temel eğitimdeki önemi ve çocukların akademik gelişimi üzerindeki etkilerini ele almak içeriği ile katılımcıların görüşlerini de alarak videolar ve çeşitli etkinlikler ile birlikte problem kurma konusunda genel bir giriş yapmaktır. İkinci Aşama: Hikaye kartları, hikaye oluşturma küpleri gibi esnek malzemeler; alışveriş, restoran, tur gibi broşürler ve grafik, tablo, görsel gibi temsiller kullanılarak küçük gruplarla “serbest, yarı yapılandırılmış ve yapılandırılmış problem kurma” etkinliklerini içermektedir. Üçüncü Aşama: Kurulan problemlerin farklı gruplar tarafından problem kurma ve yaratıcılık bağlamında kriterler belirlenerek değerlendirilmesi, sonrasında ise her bir grubun problem kurma ve değerlendirme tecrübesini katılımcılarla paylaşması içeriğinden oluşmaktadır. Dördüncü Aşama: Katılımcılar tarafından kurulan problemlerin değerlendirilmesine yönelik ortak bir çerçeve ortaya konulması, alanyazında problem kurma değerlendirme çerçevelerinin uygun örnekler eşliğinde sunulması planlanmıştır. Yukarıda verildiği biçimde dört aşamada gerçekleştirilecek çalıştayın sınıf içinde problem kurma etkinlikleri gerçekleştirmek ve kurulan problemlerin değerlendirilmesi konusunda bilgi sahibi olmak isteyen katılımcılara faydalı olması beklenmektedir. Sözlü bildiri PROJE TABANLI FEN ÖĞRENMENİN YEDİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ELEKTRİK DEVRELERİNE İLİŞKİN KAVRAMSAL ANLAMALARINA ETKİSİ VE ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİÖzet: Bilim ve teknolojideki hızlı değişim, öğrenme ortamlarının çağın gereklerine uygun olarak düzenlenmesini; günümüz öğrencilerinin anlamlı öğrenmelerini ve farklı becerilere sahip olmalarını gerektirmektedir. Gerçek yaşam problemlerinin çözülmesine rehberlik eden proje tabanlı öğrenme etkinlikleri, öğrencilerin farklı yaşam becerilerini kapsayan bir dünya görüşüne sahip olmalarına yardımcı olabilir. Proje tabanlı öğrenme sayesinde öğrenciler, gerçek yaşamda karşılaşabilecekleri problemlere ilişkin sorgulama yaparak, araştırarak, tartışarak, öngörülerde bulunarak, ürün ve deneyler tasarlayarak uygun çözüm yolları geliştirebilirler. Bu sürecin sonunda, öğretim programında belirlenen kazanımlara uygun bir anlayış edinmenin yanında 21. Yüzyıl becerileri olarak ifade edilen becerileri de kazanma imkanına kavuşabilirler. Bunlara ek olarak, proje tabanlı öğrenme belirlenen konuya ait kavramların doğru bir şekilde öğrenilmesine de katkı sağlayabilir. Proje tabanlı öğrenme sürecinde öğrenciler, konuya ait kavramları gerçek yaşam bağlamında yaparak ve yaşayarak öğrenme imkanına sahip olurlar. Bu öğrenme sürecinde öğrenciler sahip oldukları yanlış kavramları yeni kavramlar ile değiştirebilirler. Araştırmanın problemi; proje tabanlı fen öğrenme, öğrencilerin "Elektrik Devreleri” ünitesindeki Ampullerin Bağlanma Şekilleri konusundaki kavramsal anlamalarını nasıl etkiler?" ve öğrencilerin yapılan uygulamalara ilişkin görüşleri nelerdir? " şeklinde ifade edilebilir. 2018-2019 öğretim yılının ikinci döneminde programda konuya ayrılan iki haftalık (8 ders saatlik) sürede gerçekleştirilen bu çalışmadaki nicel veriler ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılarak elde edilmiştir. Araştırma, Muğla il merkezindeki bir devlet ortaokulunda yansız atama ile biri deney grubu (n=23) diğeri kontrol grubu (n=18) olarak belirlenen iki yedinci sınıf şubesindeki toplam 41 öğrenci ile yürütülmüştür. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan açık uçlu sorulardan oluşan kavramsal anlama testi ve yarı yapılandırılmış görüşme soruları kullanılmıştır. Ölçme araçları hazırlandıktan sonra Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesindeki Fen Eğitimi alanında çalışmakta olan üç öğretim üyesinden uzman görüşleri alınmıştır. Kavramsal anlama testi deney ve kontrol gruplarına başlangıçta ön test olarak uygulanmıştır. Deney grubunda dersler proje tabanlı öğrenmeye uygun bir biçimde grup çalışmaları ile işlenmiş; kontrol grubunda ise, ders kitabında belirtilen etkinliklere göre öğretim gerçekleştirilmiştir. Deneysel süreç tamamlandıktan sonra kavramsal anlama testi öğrencilere son test olarak uygulanmıştır. Araştırmada elde edilen nitel veriler için içerik analizi yapılmıştır. Araştırmada, öğrencilerin "Ampullerin Bağlanma Şekilleri" konusuna ilişkin kavramsal anlama düzeylerinin, proje tabanlı öğrenme etkinliklerinin uygulandığı deney grubundaki öğrenciler lehine arttığı görülmüştür. Yapılan görüşmelerde öğrenciler, proje tabanlı öğrenme uygulamalarından memnun olduklarını; fakat proje tasarlama sürecinde öğretmen diğer gruplarla ilgilenirken, ondan rehberlik almada zorlandıklarını ifade etmişlerdir. Bunun yanında, öğrenciler proje çalışmalarının tasarım aşamasında ve tasarıma karar verme konusunda zorluklar yaşadıklarını belirtmişler; proje çalışmalarında zamanın en büyük sınırlılık olduğunu söylemişlerdir. Karşılaşılan bu sorunlara çözüm bulunması durumunda, proje tabanlı fen etkinlikleri sayesinde daha yüksek düzeyde kavramsal öğrenme gerçekleşebilir. Farklı sınıf seviyelerindeki fen konuları için de proje tabanlı öğrenme uygulamalarının yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri PROJE TABANLI ÖĞRENME YAKLAŞIMININ YAŞAMIMIZDAKİ ELEKTRİK ÜNİTESİNDE İLKOKUL. 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN KAVRAMSAL ANLAMALARINA ETKİSİÖzet: Bu araştırma, ilkokul 4. Sınıf öğrencilerinde proje tabanlı öğrenme yaklaşımının yaşamımızdaki elektrik ünitesinde öğrencilerin kavramsal anlamaları, kavramsal yanılgıların giderilmesi üzerine etkisini ölçmek amacı ile yapıldı. Araştırmada karma araştırma yöntemlerinden açıklayıcı desen kullanıldı Araştırmanın nicel kısmında ön test son test eşitlenmemiş kontrol gruplu yarı deneysel desen, nitel analizlerde ise, nicel yoldan elde edilen bulguların sebeplerinin anlaşılması noktasında katılımcılara kavram testi kullanıldı. Araştırmanın evrenini Sivas ilindeki ilkokul 4. sınıf öğrencileri, araştırma grubunu ise Sivas ilindeki bir ilkokulun 4. Sınıflarından seçkisiz yöntemle belirlenen iki farklı şubedeki öğrenciler oluşturdu. Çalışmanın ilk aşamasında deney ve kontrol grubu oluşturularak her iki gruba da Yaşamımızdaki Elektrik Başarı Testi uygulandı. Testin güvenirliliği ,83 olarak hesaplandı. Kavramsal anlamalarını tespit etmek için de açık uçlu sorulardan oluşan Yaşamımızdaki Elektrik Kavram Testi kullanıldı. Her iki test için uygulama süresi 40 dakika olarak belirlendi. Deney grubu öğrencilerine fen ve teknoloji dersi yaşamımızdaki elektrik konusunda proje tabanlı öğrenme modeli, kontrol grubunda ise geleneksel öğretim modeli uygulandı. Deney grubunda bulunan 22 öğrenciden 5 grup oluşturuldu. Her bir gruba istekleri de göz önünde bulundurularak deneysel, araştırma ve keşif türünden biri olacak biçimde birer proje konusu verildi. Projelerin gruplara dağıtılması ve hazırlık aşaması üniteye başlamadan 4 hafta önce yapıldı. Her hafta öğrencilerin çalışma süreci görüşmelerle takip edildi. Projelerdeki konuların dağılımına ve planlanan süreye göre yaşamımızdaki elektrik ünitesinde dersler, konuların sunumu, sınıf içi tartışmalar, soru-cevap ve proje tabanlı öğrenme modeline göre yürütüldü. Bu süreçte fen bilgisi dersi yıllık planına göre gruplar, öğretmen ve araştırmacı ile birlikte projelerin içeriği oluşturuldu, bilgiler örgütlendi, daha sonra gruplar tarafından projeler raporlaştırıldı ve sunuldu. Ünite tamamlandıktan sonra projelerin hedeflere ulaşıp ulaşmadığı, grupların projenin başlangıcından sunumuna kadar işbirliği halinde çalışıp çalışmadığı, sunumların görselliği, anlaşılırlığı, içeriği ve hazırlanan raporlar bakımından öğretmen, araştırmacı ve gruplar tarafından ortak bir değerlendirme yapıldı. Çalışmalar 8 haftada tamamlandı Uygulama sonrasında proje tabanlı öğrenme yaklaşımı ile öğrenim gören öğrencilerin son test puanlarının ortalaması = 27.55 iken geleneksel öğretim yöntemi ile öğrenim gören öğrencilerin puan ortalaması = 23.27 olarak tespit edildi. İki grubun puan ortalamalarına bakıldığında proje tabanlı öğrenme yaklaşımıyla öğrenim gören deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretim yöntemiyle öğretim gören kontrol grubu öğrencilerin kavramsal anlamaları arasında deney grubu öğrencilerinin lehine istatistiksel olarak anlamlı fark (t21= 4.32; p<.05) olduğu görüldü. Ayrıca proje tabanlı öğrenme yaklaşımının öğrencilerin kavramsal anlamaları, yanlış kavramaları ve bu kavram yanılgılarının giderilmesi üzerine etkisini daha detaylı incelemek için araştırmanın başlangıcında ve sonunda her iki gruptaki tüm öğrencilere Yaşamımızdaki Elektrik Kavram Testi uygulandı. Öğrenci cevapları araştırmacı ve bir fen eğitimi uzmanının ortak görüşleri doğrultusunda nitel olarak analiz edildi. Her iki gruptaki öğrencilerin öğretim sonunda kavramsal anlamalarında bir gelişme olduğu ancak bu gelişmenin deney grubu öğrencilerinde daha fazla olduğu görüldü. Araştırma süresince proje tabanlı öğrenme yaklaşımının öğrenmeyi zevkli hale getirdiği, öğrenci motivasyonunu artırdığı, öğrenci başarısı üzerinde olumlu yönde etkili olduğu ve bilgileri kalıcı hale getirdiği saptandı. Sözlü bildiri PROJE TEMELLİ EKOLOJİK BESLENME EĞİTİMİNİN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BESİN SEÇİMLERİ ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Son yıllarda artan sağlık sorunları ile bireyler günlük besin tüketim faaliyetlerini sorgulamaya başlamışlardır. Bireylerin besin seçimleri yalnız insan sağlığı bakımından değil çevre sağlığı ile sosyo-ekonomik açıdan da “tarladan sofraya” şeklinde betimlenen gıda zincirinin sürdürülebilirliğini önemli ölçüde tehdit etmektedir. Bu açıdan, ekolojik beslenme doğanın sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Bu araştırmanın amacı, proje temelli ekolojik beslenme eğitiminin ortaokul öğrencilerinin besin seçimleri üzerine etkisinin incelenmesidir. Bunun yanında, proje temelli ekolojik beslenme konusunda geliştirilen ve uygulamadan geçirilen örnek bir eğitim modelinin araştırmacılara tanıtılması amaçlanmaktadır. Gıda da tedarik zinciri tarımsal mamullerin üretimi ile başlar ve gıdanın tüketilmesi ile biter. Bu iki aşama arasında hammaddenin ekilmesi, toplanıp işlenmesi, ambalajlanması, sevkiyatı ve son tüketiciye ulaşmasına kadar geçen her sürecin sürdürülebilir olması, sürdürülebilir bir gıda tedarik sistemi oluşturur. Gıda zincirinde sürdürülebilirlik, gıdanın yaşam döngüsünde yer alan herkesin bu sorumluluğu paylaşması ile sağlanabilir. Bu zinciri optimize ederek, gelecek nesillere daha sağlıklı, güvenli, besin değerleri yüksek ve yeterli miktarda gıda bırakılabilir.. Türkiye’deki Hayat Bilgisi ve Fen bilimleri dersi programları incelendiğinde de doğru beslenme eğitiminin insan sağlığı ile sınırlı görüldüğü anlaşılmaktadır. Gıda tedarik sisteminin işleyişi ve çok yönlü etkileriyle ilgili bir kazanım bulunmamaktadır. Ayrıca alan yazında ekolojik beslenme programı ile ilgili bir uygulamaya rastlanmamıştır. Bu da hassas tüketici grubunda yer alan öğrencilerin tarladan sofraya gıda zincirini tanımaları ve beslenme sisteminin çok yönlü etkilerinden kaçınmalarında yetersiz kalmaktadır. Araştırmada, Özdemir (2012) tarafından Almanya da uygulamaya geçirilen “Ekolojik beslenme eğitimi” modeli esas alınmıştır. Araştırma ön test- son test deneysel modele dayalı olarak desenlenmiştir. Deneysel desende bağımsız değişken ‘’Ekolojik beslenme etkinlikleri’’, bağımlı değişken ise ‘Besin seçimi’’ olarak belirlenmiştir. Araştırma Muğla ili Marmaris İlçesi Aksaz Turgutreis Ortaokulunda öğrenim görmekte olan 6. sınıf öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Amaçlı örnekleme yoluyla 6. sınıfta öğrenim görmekte olan bütün öğrenciler (n:26) araştırmaya dahil edilmiştir. Araştırmada, proje temelli ekolojik beslenme etkinlikleri uygulama geçirilmiş ve bunun öğrencilerin besin seçimi üzerine etkisi nicel ve nitel veri toplama araçlarıyla çözümlenmiştir. Alan yazın ve uzman görüşleri doğrultusunda araştırmacı tarafından geliştirilen ‘’beslenme bilgi düzeyi testi”, “beslenme eğilimi ölçeği” ve uygulamanın etkisi hakkında derinlemesine bilgi toplayabilmek için süreç boyunca “Çalışma yaprakları, gözlem ve görüşme formları’’ kullanılmıştır. Araştırma sonunda, öğrencilerin, insan ve çevre sağlığını korumak için ekolojik tarzda tüketim anlayışına yöneldikleri, dolayısıyla daha bilinçli beslenme davranış eğilimine girdikleri sonucuna varılmıştır. Bunun yanında, uygulama sonunda öğrencilerin besin seçimlerinde besin adaletini de gözettikleri anlaşılmıştır. Sözlü bildiri PSİKOLOJİK DANIŞMANLARIN SOSYAL ADALET ALGILARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Son yıllarda sosyal adalet ve hak savunuculuğu kavramlarının, psikolojik danışma alanına bütünleştirilmesine; alandaki uygulamaların ve araştırmaların bir parçası olmasına yönelik güçlü çağrılar, talepler dikkat çekmektedir (Arthur, Collins,McMahon ve Marshall, 2009; Burnes ve Singh, 2010; Collins, Marshall ve McMahon, 2013; Singh ve diğ., 2010; Speight ve Vera, 2008; Toporek, Lewis ve Crethar, 2009). Vera ve Speight (2003) psikolojik danışma alanın çok kültürlülüğe dair sorumluluklarıyla birlikte sosyal adalete yönelik sorumlulukları içermesi gerektiğine işaret ederler; “sosyal adalet perspektifi; eşitlik, öz belirleme ve sosyal sorumluluk gibi toplumsal endişelere odaklanmaktadır”. Aslında psikolojik danışma alanın tarihsel gelişimine bakıldığında, ruhsal hastalıkların uygun bakımla tedavisine ön ayak olan Clifford Beers; göçmenlerin çalışma yaşamına yardımcı olmaya yönelik çabalarıyla mesleki danışmanlığın babası kabul edilen Frank Parsons alandaki öncü sosyal adalet savunucuları olarak kabul edilirler (Fouad, 2006;Hartung ve Blustein, 2002; Kiselica ve Robinson, 2001). Ancak zamanla, alandaki sosyal adalet yaklaşımının yerini daha birey odaklı yaklaşımlara bıraktığı açıktır. Goodman ve ark. (2004) psikolojik danışmanların sosyal adalete ilişkin çalışmalarını; toplumsal değerleri, yapıları, politikaları ve uygulamaları değiştirmeye yönelik faaliyetler/etkinlikler olarak kavramsallaştırmıştır; değişime yönelik bu faaliyetler/etkinlikler ile dezavantajlı grupların öz belirleme araçlarına ulaşımı artacaktır. Bu çalışmayla psikolojik danışmanların sosyal adalet algılarının çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya katılan psikolojik danışmanlar, yurt içi ve yurt dışından yoğun göç alan İzmir’in Bayraklı ve Bornova ilçelerinde görev yapmaktadırlar. Araştırmaya 125’ i kadın, 53’ ü erkek toplam 178 psikolojik danışman katılmıştır. Psikolojik danışmanların yaşları 22 ila 55 yaş arasında değişmekte olup yaş ortalamaları 39’ dur. Araştırmada veri toplama aracı olarak Torres-Harding ve ark. (2012) tarafından geliştirilen ve Cırık (2015) tarafından Türkçe’ ye Sosyal Adalet Ölçeği ile kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre psikolojik danışmanların ölçek puanlarının; cinsiyet, yaş, öğrenim düzeyi, mezun olunan lisans programı, görev süresi, çalışılan okul/kurum türü ve kültüre duyarlı psikolojik danışma konusunda eğitim alma durumu değişkenlerine göre farklılaşmadığı belirlenmiştir. Ayrıca psikolojik danışmanların ölçekten elde ettikleri puanların oldukça yüksek olduğu dikkat çekmektedir. King ve Bruner (2000) katılımcıların araştırmalarda kendilerini geçerli sosyal normlara uyumlu yansıtma eğiliminde olabildiğini savunurken, bu durumu sosyal beğenirlik kavramı ile tanımlamaktadırlar. Sosyal normlarla uyumlu özellikler içeren maddeler kabul edilerek yüksek puanlarla yanıtlanabilmektedir (Dickson,1997). Özellikle psikolojik danışmanlar gibi hangi tepkilerin normatif anlamda daha uygun olduğuna dair farkındalığın yüksek olduğu gruplarda bu eğilimin daha yüksek olabileceği düşünülmektedir. Psikolojik danışmanların sosyal adalete ilişkin algıları ile ilişkili değişkenlerin bulunabilmesi için farklı değişkenleri içeren yeni araştırmalar yapılması önerilmektedir. Sözlü bildiri PSYCHOANALYTIC VIEW OF PLAY BETWEEN PARENT AND CHILDÖzet: ABSTRACT Diagnosis pathology on child condition in the modern world is challenging, therefore this topic has been seriously taken into consideration in many various academic disciplines. In this context, this study focuses on studying the concepts of ‘parenting’ and ‘playing’. The purpose is to find out the condition in parents who are Turkish origin nations (e.g. Turkey, Azerbaijan, etc.) about parenting and playing that take place in the community and the rise of psychopathology in children. We will use qualitative data from psychoanalytic object relations literature and other relative disciplines in the last ten years that have psychoanalytic view in common through applying critical discourse analysis model. Anthropology, sociology, social psychology beside psychoanalysis will be considered. The information obtained from these disciplines differed in universal and specific topics about parenting and making it obvious that how cultural shifts influence the psychoanalytic view of the parents’ role and play between the parent and the child. The study will argue a chart depicted the maturity of the parent on the child while playing with the findings that there was a need in society and psychoanalytic contribution to make future parents and caretakers ready. It is estimated that parents’ roles would require; 1) Being ready in terms of psychology and helping the child when he meets difficulties throughout the period of being an individual and critical rapprochement period, 2) the capacity to include the individual’s anxieties and sharing the play with a younger child and the child’s misunderstanding of control which is an essential stage while building ego. The study shall then finalise relative literature and more recent challenges. Sözlü bildiri RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ELEMANLARININ DEĞER YANSIMALARIÖzet: Türkiye’de değer algılamalarına yönelik araştırmalar, 2000’li yıllardan itibaren öğretmen adaylarını da içerecek şekilde artmaya başlamıştır. Bu çalışmalarda, öğretmen adaylarının değer tercihleri farklı değişkenler açısından incelenmiştir. Bu bağlamda, yapılan çalışmalarda değer yansımalarının adayların mezun oldukları okul türüne göre farklılaştığı (Başçiftçi, Güleç, Akdoğan ve Koç, 2011); en çok evrenselcilik, yardımseverlik ve güvenlik değerine katıldıkları (Oğuz, 2012; Dündar, 2013; Yıldız, Dilmaç ve Demir, 2013); cinsiyete göre değer eğilimlerinin, iyilikseverlik, uyarılım, uyma ve güvenlik boyutunda; sınıf düzeyi ve değer eğilimleri arasındaki ilişkide ise güç, hazcılık ve uyarılım boyutlarındaki farklılaştığı (Bulut Sarıcı, 2012); benimsenen değer ile sınıf, cinsiyet ve öğretim türüne göre anlamlı farklılık olmadığı (Özkan ve Soylu, 2014) şeklinde önemli sonuçlara ulaşılmıştır. Bununla birlikte konu alanıyla ilgili literatürde, öğretmenlerin değer yansımalarına yönelik çalışmaların da yer aldığı görülmektedir (İmamoğlu ve Aygün-Karakitaboğlu, 1999; Voltar-Acar, Yıldırım ve Ergene, 1996; Bacanlı, 2000; Kuzgun ve Sevim, 2004; Aktay, 2008, Bacanlı, 2000; Sağnak, 2003; Kuzgun ve Sevim, 2004; Sarı, 2005; Yılmaz, 2005; Demirutku, 2007; Aktay, 2008; Fırat ve Açıkgöz, 2012, Dilmaç ve Ekşi, 2012). Diğer taraftan, öğretmenlerin değer yansımalarına yönelik olarak yapılan araştırmaların yanında öğretmenleri yetiştiren kurumlardaki öğretim elemanlarının değer yansımasına yönelik çalışmalar ise sınırlıdır. Literatür incelendiğinde eğitim fakültesi öğretim elemanlarını konu alan çalışmalarda; öğretim elemanlarının yeterlikleri ve eğitim ihtiyaçları (Kavak, 1986), ideal bir öğretim elemanının özellikleri (Ergün, 1999; Tunca, Alkın Şahin, Oğuz ve Bahar Güner, 2015), etkili öğretim özellikleri (Şen ve Erişen, 2002), akademik etik (Örnek-Büken, 2006; Arıkan ve Yılmaz Demir, 2009) ile öğretim elemanlarının iletişim becerileri (Keçeci ve Taşocak, 2009) incelenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de öğretmen yetiştiren kurumlardaki öğretim elemanlarının değer yansımaları ve bu değerlerin öğretmen adayları üzerindeki yansımalarının ölçüldüğü çalışmalar yetersizdir. Buna karşın, değer çalışmalarında öğrencilerin öğretmenlerini rol model aldıkları ve doğrudan ya da dolaylı olarak yansıtılan değerlerden etkilendikleri bilinmektedir. Üniversitelerde eğitime yön veren ve sahip olduğu değerleri davranışları yoluyla öğrenciye ve topluma yansıtan öğretmenleri yetiştiren öğretim elemanlarının değerlerinin, öğretmen adaylarına ve öğretim ortamlarına yansımasında önemli bir etken olduğuna inanılmakladır. Bu araştırmanın amacı; eğitim fakültesi öğretim elemanlarının değerlerinin yansımasını ortaya koymaktır. Bu araştırmada öğretim elemanlarının değerlerinin yansımasını ortaya koyabilmek amacıyla Schwart tarafından geliştirilen ve Kürşad tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Schwart Değerler Ölçeği” kullanılacaktır. Tarama modelinde yürütülecek çalışmanın katılımcıları, 2015-2016 akademik yılında Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev yapan öğretim elemanlarıdır. Veriler, SPSS 20 paket programında analiz edilecektir. Veri toplama süreci halen devam etmektedir. Sözlü bildiri REFLECTİONS AND PREFERENCES OF PREP SCHOOL EFL INSTRUCTORS İN FOSTERİNG LEARNER AUTONOMYÖzet: Developing a sense of learner autonomy in students has gained importance both for teachers and researchers in the last couple of decades. The aim of this research was to explore the reflections of EFL Instructors in a prep school in a Turkish university context in fostering learner autonomy. In order to fulfil this aim, only one research question was asked to 22 Prep School EFL Instructors employed at Pamukkale University School of Foreign Languages. Qualitative data were used in this study and they were collected through the written reflections of the instructors. Then, the data were analysed through content analysis under a set of predetermined categories, such as use of grammar / use of language, watching / listening comprehension skills, speaking skills, reading comprehension skills, writing skills, pronunciation and vocabulary. For content analysis, each written reflection provided by the instructors was read by the researcher and the second coder, and each opinion was grouped under specific themes within each predetermined category. The findings revealed that instructors used different activities, tasks and assignments to be done outside the classroom by the students on their own and benefited from technology and a variety of internet-based resources in order to foster learner autonomy. Various tasks to be done by students as assignments can be considered as beneficial out-of-class tasks, and can provide extra practice for learners outside the class. Instructor opinions indicated that some alternative tools were used to foster learner autonomy, such as blogs, diaries, oral reports, project works, video recordings, extra-curricular activities as well as use of portfolio in writing classes. It seems that vocabulary notebooks are regarded as vital components in fostering learner autonomy through vocabulary learning. A great majority of the instructors reflected that they benefited from vocabulary notebooks and the different usages of them. The data also revealed that some skills are emphasized more than others to foster learner autonomy outside the classroom as an outreach of in-class language learning activities. Only a few instructors reflected on fostering learner autonomy through assigning homework on pronunciation. Sözlü bildiri REHBERLİ ARAŞTIRMA-SORGULAMAYA DAYALI LABORATUVAR ETKİNLİĞİNİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ MİKROORGANİZMA FARKINDALIĞI ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Mikroorganizmaların günlük yaşamın her alanına girmiş olan temel ve endüstriyel yararları yanında insan, hayvan ve bitkilerde neden olduğu hastalıklar bu küçük canlıların önemini artırmıştır. Yaşamımızla bu kadar iç içe olan mikroorganizmalara yönelik farkındalığın temeli ilköğretim 4. sınıfta “Canlılar ve Hayat” konu alanında “Mikroskobik Canlılar ve Çevremiz” ünitesiyle, fen bilimleri dersinde atılmaktadır (MEB, 2013). Ayrıca 2017 yılında askıya çıkartılan Fen Bilimleri taslak öğretim programında ise 5. sınıfta “Canlılar ve Yaşam” konu alanında “Canlıları Tanıyalım” konusu kapsamında ele alınmıştır. Yaşamamızın erken evrelerinde mikroorganizma kavramıyla tanışmamıza rağmen yapılan çalışmalar okul öncesi düzeyde (Pavol, Fancovicova ve Krajcovicova, 2016), ilköğretim düzeyinde (Karadon ve Şahin, 2012; Hürcan Gürler ve Önder, 2014) ve lisans düzeyinde (Eser, vd., 2015; Şahin, 2015) olmak üzere her seviyede öğrencilerin mikroorganizmalar hakkında kavram yanılgılarının olduğunu göstermektedir. Mikroorganizmalar gözle görülemeyecek kadar küçük canlılar olduğundan, öğrenciler açısından mikroorganizma kavramı yeterince somut değildir. Öğrencilerin büyük çoğunluğu, mikroorganizmaların gıda üretimi ve biyoteknolojik uygulamaları gibi endüstriyel öneminin farkında değildirler (Şahin, Şen ve Öztürk, 2012). Mikroorganizmalar ile ilgili kavram yanılgılarının ortadan kaldırılması ve farkındalığının arttırılması için bu konuların öğretimine yönelik çeşitli etkinliklerin geliştirilmesi yararlı olacaktır. Bu çalışmada Fen Bilgisi öğretmen adaylarının çevresel mikroorganizmalara yönelik farkındalıklarını artırmak ve mevcut bilgilerini geliştirmek için rehberli araştırma-sorgulamaya dayalı bir laboratuvar etkinliğinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak desenlenmiştir. Çalışma grubu belirlenirken amaçlı örnekleme yöntemi tercih edilmiştir. Çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Türkiye’deki bir devlet üniversitesinde üçüncü sınıfta öğrenim görmekte olan Fen Bilgisi Öğretmenliği lisans öğrencileri (n=6) oluşturmaktadır. Etkinliğin giriş kısmında öğretmen adaylarına “Mikroorganizma ya da mikrop denildiğinde ne anlıyorsunuz?” sorusu yöneltilerek mikroorganizma kavramına yönelik ön bilgileri belirlenmiştir ve “Mikroorganizmalar nerelerde bulunur?” sorusu sorularak sınıf içinde tartışılmıştır. Daha sonra etkinlik öğretmen adaylarının bireysel olarak çevresel kaynaklardan (toprak, su, bitki vb.) örnekler alıp mikroorganizmaları gelişimlerine uygun besiyeri ortamlarında gözlemlemeleri şeklinde devam etmiştir. Etkinlik mikroorganizmaların biyoteknolojideki kullanım alanlarının tartışılması ve öneriler getirilmesi ile sona ermiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak deney çalışma yaprağı, deney raporu, gözlem formu ve öz değerlendirme formu kullanılmıştır. Çalışma yaprağı ve deney raporlarının değerlendirilmesinde rubrik kullanılmıştır. Gözlem formu ve öz değerlendirme formundan elde edilen nitel verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Etkinlik öncesinde öğretmen adaylarının mikroorganizmalar ile ilgili belli bir farkındalığının olduğu, etkinliğin bu farkındalığa katkıda bulunduğu tespit edilmiştir. Etkinliğin uygulanmasında, araştırma-sorgulamaya dayalı geliştirilen çalışma yaprağı, etkinlik boyunca öğrencilere rehberlik ederek konu ile ilgili kavramsal çerçeve oluşturmasını sağladığı gözlemlenmiştir. Ayrıca öğrenciler deneysel süreçte kendileri bizzat uygulama yaptıkları için laboratuvar ekipmanlarının kullanımına yönelik teknik becerileri üzerinde gelişme gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri REINFORCING FEEDBACK: DOES IT MATTER?Özet: The purpose of the study is to examine the feedback sequences of student-teacher interaction in young learner (five year old students) classroom. Of the qualitative research designs case study is chosen as the design of the study. Case study in general aims at investigating a current manner with the real-life ties in depth (Yin, 2009). With this micro analytic approach to the study, conversation analytic way of analysis is adapted for in depth analysis of sequences in real-time classroom interaction between students and teacher in young learners classroom. The participants of the study consist of 14 (nine girls and five boys) five year-old young learners studying at a private education institution (2 years of studentship) in Muğla and a native English speaking teacher of English. The native teacher of English has been working for the institution for 3 years, and the young learners have been the students of that teacher for 2 years. After administrative and ethical permission procedures, consent forms were gathered from parents of those children. Data collection period began after those periods and the process took two months. Each week a lesson of the participants’ classroom was recorded through two video cameras which were placed at two opposite perspectives. At the final phase there were eight classroom hours of dataset. The gathered dataset was uploaded on ‘Transana Software (3.01)’ for decoding of the recordings. Transcriptions were done through conventions proposed by Schegloff (2007). In the data analysis of the transcriptions, two representative lessons’ transcriptions were taken under investigation. Student and the teacher’s turn takings were analysed and feedback sequences were revealed. The patterns of feedback sequences subjected to analysis and it has been induced that teacher displays reinforcing tokens following to the feedback sequences as, confirmation/acknowledgement, corrective, diagnostic, explorative/elaborative, elicitation and recasts. On the other hand, when the children’s sequences were analysed, children deploy “poor” responses (reputation based responses) to teacher’s initiation. Hence, it can be implicated that teacher’s explorative/elaborative feedbacks need to be suggested instead of confirmation/acknowledgement and corrective types of feedback. It can also be implicated that reinforcing sequences displayed by teacher as a native speaker were generally embraced with the intention of comprehension check to reinforce the feedback given. To promote quality of instruction and interaction inside young learner classroom, scaffolding methods can be explicitly exposed in-service and pre-service teacher training, besides explorative/elaborative, elicitation and recasts need to be suggested. Sözlü bildiri RELEVANZ VON GESPRäCHSPARTİKELN BEİ DER VERMİTTLUNG DES DEUTSCHEN ALS FREMDSPRACHEÖzet: Im Fremdsprachenunterricht Deutsch ist eines der obersten Ziele, die Lernenden an das aktuell gesprochene Deutsch heranzuführen und sie dazu zu befähigen, Gespräche im Deutschen alltagstauglich und komplikationslos zu bewältigen. Dazu werden allerdings oftmals Lehrwerke herangezogen, die überwiegend auf geschriebener Sprache basieren und gesprochene Sprache meist nur stereotypisch wiedergeben. Ein wesentlicher Bestandteil der gesprochenen Sprache, die sogenannten Gesprächspartikeln, werden dabei (wenn überhaupt) nur am Rande erwähnt, wobei auf ihre besonderen systemlinguistischen Merkmale und kommunikativen Funktionen meist nicht näher eingegangen wird. Doch was genau sind Gesprächspartikeln? Wie sind sie von den anderen Subklassen von Partikeln im Deutschen abzugrenzen? Welche besonderen systemlinguistischen Merkmale weisen sie auf? Welche kommunikativen Funktionen erfüllen sie? Und welche Relevanz haben sie damit insgesamt gesehen für den Fremdsprachenunterricht Deutsch? Ziel des vorliegenden Beitrags ist es, Antworten auf diese Fragen zu geben und damit einen Beitrag zur Erforschung von Gesprächspartikeln und zur Vermittlung des Deutschen als Fremdsprache zu leisten. Dabei soll in einem ersten Schritt zunächst auf die Bedingungen und Besonderheiten der gesprochenen Sprache eingegangen werden, um hieraus die besondere Relevanz von Gesprächspartikeln in der gesprochenen Sprache ableiten zu können. In einem nächsten Schritt werden die Gesprächspartikeln einer näheren Betrachtung unterzogen und von den anderen Subklassen von Partikeln im Deutschen abgegrenzt, wobei hier insbesondere die spezifischen systemlinguistischen Merkmale sowie die unterschiedlichen kommunikativen Funktionen der Gesprächspartikeln im Vordergrund der Betrachtung stehen sollen. In einem letzten Schritt soll schließlich anhand einiger exemplarischer Gesprächspartikeln des Deutschen (im Vergleich zum Türkischen) die Relevanz für den Fremdsprachenunterricht Deutsch aufgezeigt und im Plenum gemeinsam diskutiert werden. Sözlü bildiri RENKLERLE DOĞRU DAVRANIŞLAR KAZANIYORUZÖzet: Kuralların çocuklar üzerindeki bunaltıcı etkisi hepimiz tarafından bilinen bir geçektir. Oysa toplumu oluşturan en küçük yapı taşı olan ailelerimizin en değerli varlıklarını emanet ettikleri biz öğretmenler, kuralları eğlenceli ve doğru yöntemlerle öğretip, gerekliliklerinin öğrencilerimiz tarafından içselleştirmelerini sağlarsak, büyüyen nesillerin toplumdaki kuralları da önemseyerek daha da aydınlatacağına inanırsak geleceğimize daha aydınlık yarınlar bırakabiliriz. Bu amaçla, kurallarında renkleneceğini düşünerek hazırladığım Doğru Davranış Kazandırma etkinlikleri ile, kurallar öğrenciler için kabus olmaktan çıkacak, bununla birlikte öğrenciler kurallara uyuyor-muş gibi davranmak yerine içselleştirecek ve biz öğretmenler de onlara güzel şeyler öğretmenin haklı gururunu yaşayacağız. Kazan - Kazan çatışması şeklinde ilerleyen bu etkinlik 1. sınıflar için sadece resim ve sembollerden, 2., 3., ve 4., sınıf öğrencileri için ise resim ve yazı şeklinde tasarlanan küçük kartlardan oluşmaktadır. Öğretmen, sınıfın atmosferine ya da öğrencilerine kazandırmak istediği sınıf ve okul kurallarını ( isteğe göre içerisine toplum kuralları da koyulabilir.) belirleyerek, büyük görsellerle öğrencilerine anlatarak sınıfında belirlediği kurallar köşesine asarak uygulamayı başlatır. Öğrenciler için aynı kartların küçük boyları da yapılarak, davranışların somutlaştırılmasını sağlamak amacıyla doğru davranışı uygulayan öğrencilere verilerek pekiştirme sağlanır. Ceza kavramı sesli olarak vurgulanmıyor ancak davranışı uygulamayan öğrenciler sık sık olumlu ve sözsüz mesajlarla uyarılıyor. Bu etkinlik ile amaçlanan sonucun somut olarak gözlenmesi için kullanılan kartlar sınıf seviyesine göre belirlenen sıklıklarla ödüllendirilir. Ödüllendirme aşaması tüm sınıfa yapılır. Sınıfta ya da okulda beklenen atmosfer oluşuncaya kadar etkinlik devam ettirilir. Etkinliği tüm sınıf düzeylerinde uygulayarak, olumlu ve olumsuz çıkarımlar elde ederek geliştirmeye çalıştım. Elde ettiğim en büyük kazanımsa, ortaokula ayrılan öğrencilerimden bu sisteme bağlı kalmaksızın sınıf, okul ve toplum kurallarını içselleştirerek sağlıklı öğrenme gerçekleştirdiklerini görmek oldu. Sözlü bildiri RESFEBE ZEKA SORULARININ GENEL İZLENİMLE VE DERECELİ PUANLAMA ANAHTARI İLE DEĞERLENDİRİLMESİNDE PUANLAYICILAR ARASI GÜVENİRLİĞİN İNCELENMESİÖzet: Resim, harf, kelime, sembol, simge ve imgelerin rengi, duruşu, sayısı, konumu, büyüklüğü küçüklüğü vb. gibi birçok özelliğini göz önünde bulundurarak bir kelimenin, kelime öbeğinin veya cümlenin anlatılmasına dayalı zeka sorularına resfebe denilmektedir. Resfebe kelimesi resim ve alfabe kelimelerinden türetilmiştir. Günümüzde Türkiye’de resfebelerle ilgili pek çok etkinlik ve yarışma düzenlenmektedir. Bu yarışma ve etkinlikleri düzenleyen komisyonlarla yapılan görüşmeler sonucunda üretilen resfebe çalışmalarının değerlendirilmesinde komisyonların çoğunlukla genel izlenime dayalı veya nadiren ölçüt listesinden yararlanarak resfebe çalışmalarını değerlendirdiği belirlenmiştir. Resfebe çalışmalarının değerlendirilmesinde kullanılan genel izlenime dayalı ve dereceli puanlama anahtarı ile değerlendirme yöntemlerinin puanlayıcılar arası tutarlılığına dayalı alanyazında herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Ayrıca resfebe çalışmalarının puanlanıp değerlendirilmesine yönelik herhangi bir dereceli puanlama anahtarına rastlanmamıştır. Bu açıdan yapılan araştırmanın alanyazına katkı sağlaması ve alanyazındaki bir boşluğu doldurması yönüyle önemli olduğu düşünülmektedir. Bu araştırmada resfebe zeka sorularının genel izlenimle ve bütünsel dereceli puanlama anahtarı ile değerlendirilmesinde klasik test kuramı çerçevesinde sınıf içi korelasyon ve krippendorf alfa katsayılarının karşılaştırılması ve hangi yöntemle puanlamanın daha yüksek puanlayıcılar arası güvenirliğe yol açacağının incelenmesi amaçlanmıştır. Betimsel araştırmada ortaokul öğrencilerinin oluşturduğu 121 resfebe zeka sorusunun 4 öğretmen tarafından öncelikle genel izlenimle ve yapmış oldukları puanlamaların ardından unutma süreleri göz önünde bulundurularak araştırmacılar tarafından geliştirilen bütünsel dereceli puanlama anahtarı ile puanlamaları sonucu elde edilen verilerin klasik test kuramına dayalı olarak analizleri yapılarak karşılaştırmalar yapılmıştır. Araştırma sonucunda genel izlenimle puanlama için sınıf içi korelasyon katsayısı ve krippendorf katsayısı bulunmuştur. Dereceli puanlama anahtarıyla puanlama için de sınıf içi korelasyon katsayısı ve krippendorf katsayısı bulunmuştur. Bu katsayılar incelendiğinde dereceli puanlama anahtarı kullanımının puanlayıcılar arası tutarlılığı arttırdığı sonucuna varılmıştır. Değerlendiricilere genel izlenimle puanlama yapmak yerine dereceli puanlama anahtarı geliştirerek puanlama yapmaları önerilmektedir. Sözlü bildiri RESİMLİ ÇOCUK KİTAPLARINDA YER ALAN OYUNCAK KAVRAMININ İNCELENMESİÖzet: Çocukların yükledikleri anlamlara göre farklı değerler kazanan oyuncaklar, çocuklar tarafından oyun aracı olarak kullanılmakta ve çocuğun zihinsel duygusal, fiziksel gelişimleri katkı sağlamaktadır. Oyuncaklar çocukların çeşitli beceriler kazanmasına yardımcı olmakta ve yaratıcı düşüncelerini geliştirmektedir. Diğer taraftan okul öncesi dönemde kitaplar da çocukların özellikle sosyal, duygusal ve düşünsel yönden desteklenmelerini sağlayan önemli araçlardan biridir ve kitaplarla çocukların arasında kuvvetli bir bağ oluşmaktadır. Kitap kahramanlarının çocuklara rol model olması, çocukların kahramanlarla özdeşim kurması sebebiyle oyuncaklara, çocuk kitaplarının hem resim hem de metin kısımlarında yer verilmesi ve kitaplarda kahramanların tercih ettikleri oyun ve oyuncakların, konunun, çocukların gelişim alanlarına uygunluğu ve çocukların gelişimlerine olan katkısı göz ardı edilemeyecek kadar değerlidir. Bu bağlamda söz konusu araştırma, resimli çocuk kitaplarında yer verilen oyuncak kavramını incelemeyi amaçladığından nitel araştırma metodolojisi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu ölçüt örnekleme yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Çalışma grubu, 2008-2017 yılları arasında yayımlanmış Muğla Menteşe ilçesinde bulunan Muğla Şehbal Baydur Çocuk Kütüphanesindeki künye bilgileri tam, oyuncak kavramına ilişkin ifadeler veya resimler içeren ve Türkçe basılmış 55 çocuk kitabından oluşmaktadır. Çocuk kitaplarının resim ve metin kısımlarında oyuncak kavramına nasıl ve ne sıklıkla yer verildiğini incelemek amacıyla, araştırmacılar tarafından geliştirilen ve ikisi okul öncesi biri ölçme ve değerlendirme alanında uzman olan kişilerin rehberliğinde son hali verilen ‘Kitap Gözlem Formu’ kullanılmıştır. Kitap Gözlem Formu iki bölümden oluşmakta olup ilk bölümde kitap künye bilgileri, ikinci bölümde kitabın resim ve metin kısımlarında yer verilen oyuncak kavramına ilişkin unsurlar yer almaktadır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi kullanılarak çözümlenmiştir. Kitap İnceleme Formu’nun güvenirliğine ilişkin olarak nitel araştırmalarda ölçümlerin güvenilir olduğuna dair kanıt sunmak amacıyla kodlayıcılar arası güvenirlik katsayısı hesaplanmıştır. Bununla birlikte araştırmanın dış geçerliğini arttırmak amacıyla çalışmada ayrıntılı betimlemelere yer verilecektir. İncelenen 55 resimli çocuk kitabın metin kısımlarının %1,6’sında oyuncak kavramına yer verildiği ve bu kitaplardaki cümlelerin %47,6’sında oyuncaklara doğrudan, %33,3’ünde dolaylı ve %19’unda ise hem dolaylı hem de doğrudan yer verildiği belirlenmiştir. Ayrıca resimli çocuk kitaplarındaki metinlerde, en sık ‘araba’ (%28,5) ve ‘peluş’ (%23,8) oyuncaklarına yer aldığı; kitapların resim kısımları dikkate alındığında % 32,8’inde oyuncağa ilişkin unsurlar bulunduğu ve çizimlerde en sık (%60) ‘peluş’ oyuncaklara ve ‘top’a (%50,9) yer verildiği ortaya çıkmıştır. Ayrıca kitapların çizim kısmında oyuncakların en sık olarak (%54,5) çocuk odasında ve (%34,5) evin içinde resmedildiği ve resimlerin %61,8’inde oyuncakların arka planda yer aldığı belirlenmiştir. İncelenen kitapların yarısında yer alan resimlerde hikayenin ana kahramanı oyuncak ile oyun oynarken diğer yarısında kahraman ile oyuncak arasında herhangi bir etkileşim olmadığı görülmüştür. Çizimlerde oyun oynayan ana kahraman incelendiğinde kitapların yarısında çocukların tek başına oynadığı, sadece bir kitapta kahramanın ailesiyle birlikte oyun oynadığı gözlenmiştir. Bu bağlamda incelenen çocuk kitaplarında ‘oyuncak’ kavramına genellikle resimlerde yer verildiği ve daha çok hikayenin arka planında yer aldıkları sonucuna ulaşılmıştır. Çocukları etkileme gücü yüksek olan resimli çocuk kitapları hazırlanırken çocukların gelişimini tek yönlü destekleyen oyuncaklardan ziyade, eğitici ve eğlendirici yönü yüksek, gelişimlerini ve yaratıcı düşüncelerini destekleyecek oyuncaklara hem metinlerde hem de çizimlerde daha sık yer verilmesine dikkat edilmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri RESİMLİ ÇOCUK KİTAPLARININ BİRİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİ HİKÂYE YAZMA BECERİLERİNİN GELİŞİMİNE ETKİSİÖzet: Okuryazarlık becerileri bugünün toplumlarında en önemli becerilerden biridir. Türkçe okuma yazma eğitimi okullarda öğretim programına göre hazırlanmış kitap setleri aracılığıyla verilmektedir. Tarihi süreç içerisinde pek çok farklı yöntemle Türkçe okuma yazma eğitimi yapılmış ve belirli düzeylerde başarılar elde edilmiştir. Ancak sadece ders kitapları ya da yöntemlere dayalı olarak gerçekleştirilen öğretimin dil becerilerini geliştirme açısından yeterli olmadığı düşünülmekte; çocuk literatürünün çocukların sözlü ve yazılı dil becerilerini, kelime hazinelerini, dili aktif kullanımlarını ve okuduğunu anlama becerilerini geliştirdiğine yönelik araştırmalarsa bu düşünceyi desteklemektedir. Farklı araştırmacılara göre çocuklar kitapları karıştırmalı, okunanları dinlemeli, başkalarına okumalı, onlar hakkında yazmalı, çizmeli, onları karşılaştırmalı, kritik etmeli, kendi yaşamlarına transfer etmeli; yetişkinlerse bu süreçte mutlaka çocuklarla işbirliği içerisinde olmalı, model oluşturmalı, onlara rehberlik ve destek sağlamalıdır. Çocukların okuma zevk ve alışkanlığını edinmeleri ve okuryazarlık kültürüne sahip olmaları büyük ölçüde erken yaşlardan itibaren kitap(lar)la olan deneyimlerine bağlıdır. Çocukların erken dönemlerden itibaren kitap(lar)la deneyim sahibi olmaları ise onların akademik, sosyal, duygusal, estetik ve kültürel gelişimlerinin yanı sıra dil gelişimleri açısından büyük önem arz etmektedir. Hikâyeleri dinleyen çocuklarda bir hikâye hissi gelişir. Onların hikâye yapısına ilişkin farkındalık geliştirmeleri daha karmaşık yapıdaki hikâyeleri anlamalarına zemin hazırlar. Anlatım sonrası hikâyeye ve sunuma ilişkin yapılan tartışmalar, hikâyenin yeniden anlatımı ve yeniden oluşturulması gibi çalışmalar öğrencilerin sözlü ve yazılı dil becerilerini geliştirir. Bu araştırmada da birinci sınıf öğrencilerine okunan hikayelerin çocukların yazma becerilerine etkisi incelenmiştir. Araştırma 2016-2017 öğretim yılında Ankara’da bir ilkokulda öğrenim gören toplam 28 birinci sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin 15’i deney grubunu, diğer 13’ü ise kontrol grubunu oluşturmuştur. Deney grubunda normal okuma ve yazma etkinlikleri yanında farklı resimli çocuk kitapları okunmuş, kontrol grubunda ise programın gerektirdiği okuma ve yazma etkinlikleri gerçekleştirilmiştir. Deney ve kontrol grubu öğrencilerinden uygulama sonrasında yazma becerilerine ilişkin veriler toplanmış ve araştırma soruları bağlamında ilgili analizler gerçekleştirilmiştir. Elde edilen bulgular ilgili bilimsel literatür bağlamında tartışılmış ve resimli çocuk kitaplarının yazma becerisinin kazandırılması sürecine nasıl entegre edileceğine yönelik önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri RESME GİR-DOLAŞ-ÇIKÖzet: İnsanlar yaşam boyu karşılaştıkları çeşitli olaylara karşı verdikleri tepkileri, duyguları, düşünceleri ifade etmekte zorlanırlar. Bazen birçok şeye baktığımızı hatta gördüğümüzü sanırız. Oysa gözümüzden kaçan ince ayrıntılar bazen bir fotoğraf karesinin içinde saklı olabiliyor. Resme Gir-Dolaş- Çık tekniği ile herhangi bir fotoğrafın karşısına geçip, onu inceleyip çıkarımlar yapmak, görsel sunuların içeriklerini duygularla keşfetmek, öğrencilere farklı bir deneyim katarak bilginin kalıcılığını sağlar. Örneğin; Doğal Afetler konusunu öğrenciye aktarmadan önce deprem, sel, erozyon, heyelan, çığ vb. gibi olaylarla ilgili büyük boyutta fotoğraf kareleri tahtaya asılır. Herhangi bir bilgi verilmeden öğrencilere bu fotoğraflar içerisinde seyahat etmeleri söylenir. Her fotoğraf için Ne duyuyorsun?, Ne hissediyorsun?, Ne kokluyorsun? ve Ne görüyorsun? sorularına cevap bulmaları beklenir. Bulunan cevaplar dörde bölünmüş bir kağıt içerisinde bir diyagrama yerleştirilir. Öğrencilerin kendi aralarında paylaşım yapmaları sağlanır. Daha sonra uzman gruplar oluşturularak bu fotoğraf karelerinin bizi hangi konuya taşıdığı ile ilgili grup içerisinde paylaşımlar yaparak kitapçık oluşturmaları istenir. Oluşturulan kitapçıklar sunum yoluyla öğrenciler tarafından sunulur ve bu kitapçıkların bize doğal afetler ile ilgili genel bir bakış açısı kazandırdığını görebiliriz. Kapsamlı bir araştırma sonucunda kitapçıklarına eklemeler yaparlar. Böylece ortaya çıkan doğal afetler kitapçığı öğrencilerin ön bilgilerinden yola çıkarak görsel okuma ve duygularını ifade edebilme becerilerini, empati yaparak yaratıcılıklarını geliştirmelerini, bilgiye kendilerinin ulaşarak bilgiyi düzenlemelerini ve bilginin kalıcılığını sağlar. Sözlü bildiri ROMAN ÇOCUKLARIN OKUL DOYUMU DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmada Roman ilkokul öğrencilerinin okul doyumu düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Roman çocukların ekonomik ve sosyal olmak üzere çeşitli değişkenlerin etki ettiği okul devamsızlığı, akademik başarı düşüklüğü gibi eğitime ilişkin çeşitli sorunlar yaşadıkları bilinmektedir. Bununla birlikte roman çocukların okul doyumu düzeylerinin de mevcut problemlere etki ettiği düşünülmektedir. Bu noktadan hareketle Roman öğrencilerin okul doyumu düzeylerinin çeşitli değişkenlerle ilişki olduğu düşünülerek, öğrencilerin okul doyumu düzeylerinin başarı duygusu, algıladıkları sosyal destek düzeyleri, algılanan öğretmen tutumu ve cinsiyet değişkenleri açısından incelenmesi planlanmaktadır. Araştırmanın örneklemi Samsun iline bağlı ilkokullarda okuyan Roman 4. Sınıf öğrencileri arasından oluşturulacaktır. Araştırmanın okul doyumu düzeylerine ilişkin verileri Randolph, Kangas, Ruokamo (2009) tarafından geliştirilen Telef (2014) tarafından Türkçe’ye uyarlama çalışması yapılan Çocuklar için Kapsamlı Okul Doyumu Ölçeği ile toplanacaktır. Başarı duygusu değişkenine ilişkin veriler Lichtenfeld ve arkadaşları (2012) tarafından geliştirilen Hacıömeroğlu, Bilgen ve Tabuk (2013) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Başarı Duygusu Ölçeği ile, algılanan sosyal destek değişkenine ilişkin veriler Malecki, Demaray ve Elliott (2004) tarafından geliştirilen ve Cırık, Oktay ve Fer (2011) tarafından Türkçeye uyarlanan Çocuk ve Ergenler İçin Sosyal Destek Ölçeği, Algılanan Öğretmen Tutumu değişkenine ilişkin veriler ise Erdoğdu (2013) tarafından geliştirilen Algılanan Öğretmen Davranışları Ölçeği ile toplanacaktır. Verilerin analizi ise SPSS 22 İstatistik paket programı ile yapılacaktır. Araştırma devam etmekte olup, araştırma sonuçlarına daha sonra değinilecektir. Sözlü bildiri RUMELİ TÜRKÜLERİNDE BEDENİN METAFORİK TASVİRİÖzet: Türküler, bir toplumunun en önemli kültürel değerlerindendir. Çünkü türküler bir milletin bütün sosyal yaşamı içinde barındırırlar. Türkülerin konuları genellikle aşk, özlem ve vatan üzerinedir. Konusu aşk üzerine olan türküler diğerlerine göre daha fazladır. Türkülerde sevgililer birbirlerine olan sevgilerini ve beğenilerini açıkça aşikâr edemedikleri için birtakım benzetmelerden yararlanarak dile getirmektedirler. Anadolu sahasındaki pek çok türküde hatta divan edebiyatı şiirlerinde dahi sevgilinin bedeninin çeşitli benzetmeler ile anlatıldığı bilinmektedir. Rumeli’de söylenen türküler, konu bakımında da Türkiye’de söylenen türküler ile büyük oranda örtüşmektedir. Bu bağlamda evrensel bir duygu olan beğenme, sevme ve sevilme hisleri Rumeli türkülerinde de görülmektedir. Sevgilinin saçı, boyu, elleri, yüzü vb. beden unsurları benzetmeler kullanılarak tasvir edilmektedir. Sevgili bir yandan al pembe yanaklı iken diğer taraftan taş yürekli olarak betimlenmektedir. Saçı kıvırcık olan da, saçı iki kat örgülü olan da Rumeli türkülerinde görülebilir. Türkülerde sadece kadının beden tasvirlerine değil erkeklerin de beden tasvirlerine yer verilmiştir. Siyah perçemli veya kare kaşlı erkek beden tasvirlerine de rastlanılmaktadır. Türkülerdeki kadın ve erkek imajları zaman zaman düz anlatım ile aktarılırken zaman zaman her edebî yaratmanın taşıdığı estetik kaygıyla metaforlar aracılığı ile aktarılmıştır. Bahsi geçen tasvirlere Türkiye’deki türkülerde de rastlamak mümkündür. Ortaklıkların olması kültürlerin içe içe geçmiş olmasından dolayı tabii görülebilir. Bu çalışmada Türk Halk Müziği Sözlü Eserler Antolojisi adlı 3 ciltlik çalışmada TRT Türk Halk Müziği repertuarına kayıtlı Rumeli Türküleri başlıklı yaklaşık 350 türkü ile Hamdi Hasan’ın Makedonya Türklerince Söylenen Türküler adlı çalışmasında geçen türkülerdeki kadın ve erkek sevgilinin beden tasvirlerinde kullanılan benzetme unsurları incelenecektir. Aynı zamanda bu çalışmada benzer kültürlerin türkülerindeki ortaklıklar da tespit edilmiş olacaktır. Sözlü bildiri SAAT 20 DE 20 DAKİKAÖzet: Başta öğrencilerimiz olmak üzere,tüm aile fertleri saat 20 de kitap okumasını amaçladık. Ailesiyle okuyan bir nesil amaçladık.Bizde belirli bir zaman diliminde birlikte okumayı amaç edinerek,saat 20 de 20 dakika tüm aile bireylerini okumaya davet ettik.Topyekün bir okuma seferberliğini amaçladık.Her akşam 20 de tv,tablet, telefonlar kapatılıp,birlikte okuma yaptık.Okuyan,anlamlandıran,okuduğunu zihninde canlandıran ve okuma hızı artmış,ailesiyle sosyal yönden verimli vakit geçiren bireyler amaçladık.Çocuklarımız birlikte okumanın keyfini yaşadılar.Hikaye yazma,drama,kitap ayracı gibi birçok etkinlinlik yaptık.Projemiz süresince ve hala da saat 20 de kitap okuma bir gelenek halini aldı. Proje sürecinde proje tabanlı öğrenme, canlandırma, soru-cevap beyin fırtınası gibi birçok tekniği uyguladık. Kitap okmak üzerine beyin fırtınası yaptık. Nerde ne tür kitaplar, kimlerle gibi fikirlerini öğrencilerimiz özgürce yazdık.Öğrencilerimiz evde okurken gönderdikleri videoları sınıf ortamında hep birlikte izledik ve tek tek hepsini alkışladık. Bu da onlara mükemmel bir özgüven aşıladı.Projemizin uygulama süresinde aylık en çok okuyan öğrencilerimize belge ve hediyeler verdik. Bu şekilde daha çok okumaya teşvik ettik. Yaratıcılıklarını kullanarak kitap ayracı tasarladılar ve bunları aile bireylerine, arkadaşlarına hediye ettiler.Drama etkinliğimiz ile içeriğini kendileri oluşturdukları dramayı canlandırıp grup çalışması, yaratıcı drama,rol alma ve özgüven becerilerini geliştirdiler. Projeye ilgilerini çekme amacıyla sınıfımıza okuma köşesi yaptık. Her fırsatta okumalarımızı orada icra ettik. Sınıf kitaplığımızı her daim canlı tuttuk. Okuduğumuz hikayeleri sınıf ortamında canlandırdık ve bu görevi üstlenmek için her daha çok kitap okuduk. Milli Eğitim Müdürümüzün okuma köşemizi ziyareti ve öğrencilerle birlikte kitap okuması onlar için unutulmaz,çok önemli bir teşvik oldu ve kendileri de projemize dahil olup bizlere ailesiyle okuma resimlerini gönderdiler. Bu proje okumaya yeni geçen öğrencilerime en büyük hediyemdi.Heceleme ile başlayan süreçte , her akşam evde okulda kitap okuyun demek yerine ‘’hep birlikte kitap okuyalım’’ anahtar kelimemiz oldu. Projemiz ile hep birlikte okumayı alışkanlık haline getirmeyi amaçlıyorduk ve biz bunu kesinlikle başardık. Sadece okuyan değil, teknolojiyi kullanan, özgüveni yüksek,diksiyonu düzgün,kelime dağarcığı zengin bireyler oldular.Proje ile aile bireyleri birlikte okuma alışkanlığı kazandı. Öğrencilerin hayal güçlerinde olağan üstü bir artış sağladık. Kullandığımız web2 araçları ile ufku açık, teknolojiyi olumlu yönde kullanan, özgüveni yüksek, doğru düşünme stratejileri geliştirebilen bir sınıf topluluğu oluşturduk. Her gün ailesiyle okuduğu kitabı anlatmak istemeleri, canlandırmasını zevkle yapmaları, anne ya da babasıyla geçen okuma vaktini büyük bir heyacanla anlatmaları benim en büyük mutluluğum oldu. . Bu proje sayesinde çok defa yerel basına konu olduk ve bu öğrencilerime özgüven ve popülerlik kazandırdı. Aynı zamanda okulumuza da prestij kattı. İlçemizde projemizle adımızdan çok kez söz ettirdik. İlçe milli eğitim müdürümüz proje sergimize katıldı ve beğenilerini sundu. Bizlerle okuma köşemizde kitap okuması okumaya aşık öğrencilerim için motivasyon kaynağı oldu .Velilerimizle yaptığımız röportaj etkinliğimizle gördük ki, her konuda projemizden hoşnut olduk.Ortaklarımızla proje sonunda değerlendirme yaptık ve gördük ki çok önemli kazanımlar sağladık. İlçe bazında ses getiren projemiz, diğer okullara örnek teşkil etti.Bizler de her alanda projemizin yaygınlaşması için çaba sarfettik. Artık saat 20 de kitapla buluşuyor, hep birlikte okuma yapıyoruz. Sözlü bildiri SADRETTİN CELAL ANTEL’İN TÜRK EĞİTİM TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİÖzet: Bu araştırmanın amacı Cumhuriyet Dönemi eğitimcilerimizden Sadrettin Celal Antel’in Türk eğitim tarihindeki yeri ve önemi hakkında bilgi vermektir. Bu amaç çerçevesinde kütüphane ve internet ortamında araştırma yapılmış, makale, tez ve kitaplar incelenmiştir. Amaca uygun bulunan tez, makale ve kitaplar içerik olarak analiz edilmiştir. Araştırmanın yöntemi, nitel araştırma yöntemlerinden birisi olan tarihsel araştırmadır. Araştırmanın deseni ise durum çalışmasıdır. Çalışma kapsamında yer alan belge ve dokümanlar, betimsel analiz yaklaşımına göre incelenmiştir. Araştırma sonunda Sadrettin Celal Antel’in hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiş, gerek yurt dışı eğitimsel geliştirmeler konusunda yapmış olduğu çalışmalar ve de gerekse Türkiye’de eğitim hayatına yapmış olduğu katkılar değerlendirilmiştir. Çağdaş eğitim akımlarının önemli temsilcilerinden birisi de O. Decroly’dür. Onun öğrenme konusunda katkılarının başında şüphesiz Decoly metodunun öncüsü olması gelmektedir. Bu metodun Türkiye’ye girişi 1926 sonrasına rastlamaktadır. Decroly metodunun Türkiye’de tanıtılması ve ülkemize mal edilmesi konusunda Sadrettin Celal Antel’in büyük katkısı olmuştur. Özellikle yöntemin tanıtılması ve uygulanmasında büyük katkısı olmuştur. Derste öğrencilerin etkinliğine önem veren Antel, Decroly metodundan esinlenerek oyundan çok fazla yararlanmış, derslerin çocuklar için ilginç olmasına özen göstermiştir. Antel, sadece bununla yetinmemiş İstanbul Sultanahmet’te etkin okulun bir örneği olarak bir okul kurmuş ve bu okuldan aldığı sonuçları uluslararası kongrelerde sunmuştur. Öğrenme ve öğretme konularında çok sayıda makale ve kitap çalışması bulunan Antel, nitelikli öğretmen yetiştirilmesine katkıda bulunmak amacıyla yaklaşık iki yıl süreyle Muallimler Mecmuası adlı bir dergi çıkarmıştır. O aynı zamanda çocuklar için de on beş günde bir çıkan Bizim Mecmua adlı bir de çocuk dergisi yayınlamıştır. Bu derginin yaklaşık iki yıl yayın hayatına devam ettiği görülmektedir. Sadrettin Celal Antel ilkokul dönemine ilişkin Sevimli Kıraat, Bizim Alfabe ve Cumhuriyet Çocukları, Tarihin Küçük Kızları, Faydalı Bilgiler, En Güzel Hikâyeler, Bir Muhteremin İlk Adımları isimli kitapları yazarak Türk eğitim hayatına katkıda bulunmuştur. Okullarda derslerin daha etkili bir şekilde işlenmesi ve derslerin çekiciliğinin arttırılması için Avrupa ülkelerinden ve Amerika’dan faydalanarak ders materyalleri hazırlamıştır. Sadrettin Celal Antel, iş okulu akımının önde gelen temsilcileri olan J. Dewey, G. Kerschensteiner ve A. Ferriere gibi eğitimcileri yakından takip etmiş ve bu kişilerin düşüncelerinin Türkiye’ye tanıtılmasında önemli katkılar sağlamıştır. Onun kitaplarına, makalelerine, yazılarına ve yapmış olduğu çalışmalara bakıldığında ülkenin kalkınmasında eğitimin önemini çok iyi gördüğü, bu konuda öğretmenin önemini çok iyi anladığı ve bunun için de nitelikli öğretmelerin yetiştirilmesinin gerekliliğine inandığı görülmektedir. Antel, sadece ülke kalkınmasında eğitimin önemine işaret etmekle kalmamış, aynı zamanda ulaşabildiği her kaynağa el atmış, eğitim alanında görmüş olduğu yenilikleri okullara transfer etmekten geri kalmamıştır. Önceleri babasının isteği ile hukuk okuyan Antel, bir yıl sonra devlet bursu ile Louis-Le-Grand lisesinde Fransızca öğrenmiş ve sonrasında da Saint Cloud’a gitmiştir. Dönüşünde de zamanın en önemli eğitim kaynaklarının incelemiştir. Jean Jack Rousseau Enstitüsü yayınları ve bu enstitünün kurucularından olan Dr. E. Claparede eserleri incelediği başlıca eserler arasında bulunmaktadır. Antel, eğitime yapmış olduğu bu katkılar yanında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Pedagoji Enstitüsü kuruluşunda da önemli katkıda bulunmuştur. Prof. Sadrettin Celal Antel 1954 yılında Fakültedeki çalışma odasında kalp krizi sonucu yaşamını yitirmiştir. Çeşitli okullarda müdürlük ve kız meslek okullarında Çocuk Eğitimi konusunda dersler okutması yanında öğretmen okullarında ve farklı liselerde müdürlük görevlerinde de bulunmuştur. Antel ayrıca bazı okullarda Fransızca öğretmenliği de yapmıştır. Sözlü bildiri SAĞLIK ALANINDA KLİNİK UYGULAMA HAKKINDA SON SINIF ÖĞRENCİLERİ NE DÜŞÜNÜYOR?Özet: Giriş: Fizyoterapistlik 20. yüzyılın ilk dönemlerinde savaşlardaki yaralanmaları tedavi edebilmek amacıyla geliştirilmiş, genel sağlığın kazanılması ve sürdürülmesinde önemli bir yere sahip olan meslektir. Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere temel sağlık ekibinde yer alan, pozitif bilime katkı sağlayan alanlardan biridir. İdeal fizyoterapi eğitiminin teorik ve pratik olmak üzere iki önemli komponenti vardır. Teorik ve pratik dersler birlikte işlenerek öğrenciye mezun olmadan önce gerekli olan becerileri kazandırmayı amaçlar. Son sınıfta öğrencilere elde edilen bilgi birikimini uygulama deneyimleri ile sürdürme imkanı tanınırken, farklı kurum ve ortamlardaki tedavi yaklaşımları ile öğrenme deneyimi kazandırılır. Amaç: Çalışmanın amacı son sınıf fizyoterapi öğrencilerinin Klinik Çalışma I ve II dersi kapsamında, dönem içinde yaptıkları mesleki uygulamalarına dair düşüncelerini incelemektir. Metot ve Bulgular: Araştırmacılar tarafından hazırlanan 17 maddeden oluşan ‘hiç memnun değilim- memnun değilim- memnunum- çok memnunum- son derece memnunum’ şeklinde 5’li likert tipteki anket yardımıyla öğrencilerin dönem içi uygulamaya dair görüşleri sorgulanmıştır. Çalışmaya 38’i kız (%59.37), 26’sı erkek (%40.63) 64 gönüllü öğrenci katılmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 22.78 ± 2.03’ tür. Anket sonuçları incelendiğinde öğrencilerin %46.9’unun stajların mesleki ve bireysel gelişimlerini artıracak yönde katkı sağlamadığını, %42.2’si mesleğe ilişkin beklentilerini karşılamadığını ve %46.9’u teorik derslerde öğrendikleri bilgileri uygulamaya döküp pekiştiremediğini belirtmiştir. Öğrencilerin %53.1’i dönem içi uygulamayla meslektaşlarının çalışma koşullarını gözlemleme fırsatı bulduğunu vurgulamıştır. Tartışma: Fizyoterapi mesleğinin yetkin bir şekilde sürdürülmesinde klinik ortamın ideal şartlarda olması öğrencinin uygulama performansı üzerinde olumlu etki yaratmaktadır. Bu anlamda uygulamalı eğitimlerde kalite standartlarının oluşturulması ve eğitim sürecinin belirlenen standartlara uygun yürütülmesi eğitim öğretimde başarının temeli niteliğindedir. Çünkü eğitim programlarının sadece öğrencilerin sınavlardaki başarı düzeyleri ile değerlendirilmesi yeterli değildir. Eğitim programları ile ilgili yapılan değerlendirmeler, programın niteliği ve program çıktılarının ölçülmesine ait bilgileri de kapsamalı ki beklenmeyen durumlar için strateji geliştirmeye ve değişen şartlara uyum sağlamaya yönelik konularda yol gösterici olsun. Özellikle klinik uygulama, öğrencilere fizyoterapist olmadan önce alan seçimi için yardımcı olmaktadır. Klinik öğretme ve süpervizörlük kavramları üzerinde de durulmalıdır. Bu kavramlarda başarıya ulaşma, klinik karar vermede problem çözme modelinin anlaşılması ile sağlanabilir. Dolayısıyla öğrencilerin mezun olmadan önce aldıkları klinik uygulama dersleri ile yeterliliklerinin sağlanması, teorik bilginin pratiğe dönüştürülme tecrübesinin kazanılması ve eğitimin optimal düzeyde standardizasyonun belirlenmesi ile hem öğrenci memnuniyetini artacak hem de mesleki otonomiye ulaşmada yardımcı olacaktır. Sözlü bildiri SAĞLIK ALANINDA ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRENCİLERİN ELEŞTİREL DÜŞÜNME BECERİLERİ İLE YAŞAM KALİTELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Bilim ve teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler, değişmeler öğrencilerin gerekli beceriler ile donanımlı olmasını zorunlu hale getirmiştir. Sağlık alanındaki öğrencilerin toplumun gereksinimlerine yanıt verebilmesi için bilgiyi araması, sorgulaması, eleştirel düşünebilmesi, sorunlara çözüm getirebilmesi, toplumsal duyarlılığa sahip olması gerekmektedir. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde üst düzey düşünme becerilerinin, lisans ve yüksek lisans düzeyinde öğretilmesi önemli olarak görülmektedir. Diğer yandan, sağlık hizmeti veren ekip üyeleri için yaşam kalitesi kavramı hem hizmet götürdükleri bireyin yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen bir amaç, hem de sağlık hizmeti alan bireyin optimal sağlık düzeyini ölçebilmek için bir araçtır. Bu amaçla yapılan yaşam kalitesi ölçümüne yönelik araştırmalar bireyin gerçek yaşamında veya tedavi ve bakım yöntemlerinin nasıl etkili olduğunu görme olanağı tanır. Yani sağlık ekibinde görevli her eleman gerek hizmet verirken gerek verdiği hizmeti değerlendirirken yaşam kalitesi kavramı ile iç içe olmak zorundadır. Bu çalışmanın amacı sağlık alanında eğitim alan öğrencilerin eleştirel düşünme becerileri ile yaşam kaliteleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın genel amacına ulaşmak amacıyla tarama modeli kullanılmıştır. Bu araştırmanın örneklemini 2015-2016 yılında sağlık alanında (beslenme ve diyetetik bölümü, psikoloji, eczacılık, hemşirelik bölümü, fizyoterapi bölümü, diş hekimliği, tıp) eğitim alan 200 lisans fakültesi öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada, veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen kişisel bilgi anketi, Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Değerlendirme Ölçeği ve California Eleştirel Düşünme Eğilim Ölçeği uygulanmıştır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS 17.0 programı ile analiz edilmiştir. Çalışmanın sonuçları, sağlık alanında eğitim alan öğrencilerin yaşam kaliteleri ile eleştirel düşünme becerilerinin genel olarak yüksek olduğunu ve bu düzeylerin cinsiyet ve bölümlere göre farklılaşmadığını göstermiştir. Ayrıca öğrencilerin yaşam kaliteleri ile eleştirel düşünme becerisi düzeyleri arasında orta düzeyde bir ilişki olduğunu göstermiştir. Sözlü bildiri SAĞLIK BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN TESTİS KANSERİ RİSKLERİ VE BU KONUDAKİ FARKINDALIKLARIÖzet: Giriş:Testis kanseri sıklıkla15-35 yaş arası erkeklerde görülmekte ve giderek artmaktadır.En yaygın belirtisi skrotumdaki tek taraflı ağrısız şişliktir.Kendi kendine testis muayenesinin(KKTM) yapılmaması geç fark edilmesine, ayrıntılı, pahalı tetkik ve tedavi süreçlerine ve hastalığın prognozunun kötüleşmesine neden olmaktadır.Basit bir muayene ile erken saptanabilen,tedavi şansı yüksek bir kanserdir.Yapılan çalışmalar,kanserden korunma ve erken tanıya yönelik uygulamaların öğrencilik döneminde kazanıldığını göstermektedir.Toplum sağlığı hemşireleri,özellikle risk grubunda olan 15-35 yaş grubu erkekleri KKTM konusunda bilgilendirerek erken teşhisine ve tedavisine katkı sağlayabilirler.Çalışmamızda,Sağlık Bilimleri Fakültesi erkek öğrencilerinin testis kanseri risk durumlarının, bilgilerininve KKTM uygulamalarının belirlemesi amaçlanmıştır. Yöntem:Kesitsel tipteki araştırmanın çalışma grubunu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde 2015-2016 döneminde öğrenim gören 752 erkek öğrenciden gönüllü 367’si oluşturmuştur.Veriler,araştırmacılar tarafından geliştirilen anket kullanılarak toplanmıştır.Ankette öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerini,testis kanseri risk durumlarını, testis kanseri ve KKTM konusunda bilgi ve uygulamalarını değerlendiren 41 soru sorulmuştur.Veriler,SPSS 20.00 paket programında ki-kare, sayı ve yüzdelik kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırma için etik kurul,kurum ve öğrencilerden yazılı izin alınmıştır. Bulgular:Sağlık bölümü öğrencilerinin %35,1’i 18-20,%52,9’u 21-23 ve %12,0’si 24 yaş ve üzerindedir.Öğrencilerin %43,32’si hemşirelik,%45,8’i fizik tedavi ve rehabilitasyon,% 5,2’si beslenme ve diyetetik,% 5,7’si ise sağlık yönetimi bölümündedir. % 19,9’u birinci,% 39,2’si ikinci,%22,9’u üçüncü ve %18’i dördüncü sınıftadır.Öğrencilerin;%48’i ilde,%34,6’sı ilçede,%17,4’ü köyde yaşamaktadır.%79,3’ünün testis kanserini duyduğu,yalnızca %29,8’inin bilgi aldığı belirlenmiştir.%14,4’ü sık görüldüğü yaş aralığını,%29,2’si bulgularını ve %45,2’si testis kanserinin risk faktörlerini bilmektedir.Yüzde % 18’inin KKTM’nin ne sıklıkta yapılması gerektiğini,%7,4’ünün ne zaman yapılması gerektiğini bildiği belirlenmiştir.Testis kanseri risk durumlarına bakıldığında;%3,5’inin ailesinde testis kanseri olduğu,testis muayenesi olan öğrencilerin oranı %13,6 olup,% 4,1’inde testislerle ilgili patoloji saptanmıştır.Bu patolojiler baktığımızda 3 kişide inmemiş testis,2 kişide infertilite,1 kişide Klinefelter Sendromu,1 kişide de HIV mevcuttur.Öğrencilerin yalnızca %9,3’ü KKTM yapmakta,yapanların %91,2’si yanlış yapmaktadır. Bölümlere ve sınıflara göre testis kanserini duyma,bilgi alma,KKTM’ni duyma ve bilme durumları arasındaki istatistiksel karşılaştırmalarda hemşirelik bölümü,üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri lehine anlamlı fark bulunmuştur(p<0,05).Testis kanseri risk faktörlerini bilme ve testis kanserinin sık görüldüğü yaşı bilme bakımından bölümler arasında hemşirelik öğrencileri lehine anlamlı bir fark varken,sınıflar arasında fark bulunmamıştır.Anne eğitimi ve gelir düzeyi ile testis kanseri ve KKTM ile ilgili bilgi ve uygulamalar arasında yapılan karşılaştırmalarda anlamlı bir sonuç çıkmamıştır(p>0,005). Sonuç:Araştırma sonucunda sağlık bölümündeki erkek öğrencilerin testis kanserine ilişkin farkındalıkları ve KKTM uygulamaları yetersiz bulunmuştur.Bu sonuçlar doğrultusunda erkek adölesanların 15 yaşından itibaren halk sağlığı hemşireleri ve aile sağlığı elemanları tarafından testis kanseri ve KKTM konusunda bilgilendirilmesi,birinci sınıftan itibaren öğrencilerin bu konudaki farkındalıklarının artırılması,özellikle riskli öğrenciler başta olmak üzere tüm öğrencilerin KKTM yapmaları için bilgi ve uygulamalarının desteklenmesi gibi önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU ÖĞRENCİLERİNİN İLKYARDIM EĞİTİMİ ÖNCESİ BİLGİ VE YETERLİLİK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Nüfusun artmasıyla birlikte kazalar ve hastalıkların oranı da artmakta ve ilk yardım uygulaması gerektiren durumlarla karşılaşma ihtimali yükselmektedir. Acil yardım ekipleri olay yerine gelene kadar hasta yada yaralının çevresinde bulunan kişilerin müdahaleleri hayat kurtarıcı olabildiği gibi eğitim almamış kişiler tarafından uygulandığında olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Bu nedenle ilk yardım uygulayacak olan kişilerin doğru uygulamalarda bulunmaları son derece önemlidir. Bu araştırmada amacımız; önlisans müfredatına göre ilk yardım eğitimi alacak öğrencilerin, eğitim öncesi ilk yardım bilgi düzeylerini belirlemek ve ilk yardım eğitimi sırasında daha fonksiyonel olabilecek bakış açıları geliştirmektir. Kesitsel ve tanımlayıcı türde yapılan bu araştırmanın örneklemini 2016-2017 eğitim-öğretim yılında, İnönü Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda öğrenim gören ve önlisans eğitimindeki ders müfredatına göre henüz ilk yardım eğitimi almamış olan 432 öğrenci oluşturdu. Araştırmanın uygulanmasına başlamadan önce gerekli kurumlardan yazılı ve öğrencilerden gönüllülük esasına dayanarak sözlü izinler alındı. Araştırmada; araştırmacılar tarafından literatür bilgilerinden yararlanılarak hazırlanan anket formu kullanıldı. Veriler güz dönemi başında, anket uygulama yöntemi ile toplandı. Elde edilen verilerin istatistiksel çözümlemeleri bilgisayar ortamında SPSS 17.0 paket programı kullanılarak, tanımlayıcı istatistik (sayı, yüzde, ortalama, standart sapma) ve kikare analizi ile yapıldı. Sonuçlar %95lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalamaları 19.85 ± 2.84’ dir. Öğrencilerin %48.1 ‘i daha önce ilk yardım eğitimi aldığını, kurs alanların %74.4’ü bu eğitimi meslek lisesinden, %47.4’ü toplamda 10 saatten daha az süre aldıklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerin %45.4’ü daha önce ilk yardım gerektiren bir olayla en az bir kez karşılaştığını, %68.3’ü müdahale etmediklerini, %75.9 ‘u kendisini ilk yardım konusunda yeterli görmediklerini ifade etmişlerdir. Daha önce ilk yardım eğitimi alan ve 20 saatten fazla süre alanların kendilerini yeterli hissetme oranları diğer gruplara göre daha yüksek oranda ve istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Kendini yeterli hissetme ile ilk yardım müdahalesinde bulunma durumları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Kendini yeterli hissetmeyenlerin müdahalede bulunmadıkları belirlendi. Temel yaşam desteğine yönelik uygulama sorularına verilen doğru cevaplar kurs alanlarda, almayanlara göre daha yüksek oranda ve istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Sonuç olarak; sağlık hizmetleri meslek yüksekokulu öğrencilerinin ilk yardım konusunda kendilerini yeterli hissetmedikleri ve eğitim alma durumu, eğitimin süresi gibi faktörlerin öğrencilerin kendilerini yeterli hissetme durumunu etkilediği görüldü. Doğru ilk yardım müdahaleleri hasta yada yaralının hem şansı hem de ihtiyacıdır. Bu nedenle toplumun ilk yardım konusunda bilinçlendirilmesi ve özellikle gençlerin ilk yardım hakkında bilgi sahibi olması gerekmektedir. Sözlü bildiri SAHNEDE ANNELER İZLESİN MİNİKLERÖzet: Bu proje, aileyi özellikle de anneleri eğitime dahil ederek değişen dünyada gelişen bir ülke olma yolunda ilerleyerek teknolojinin olumsuz etkilerinden çocukları uzaklaştırıp, kitap sevgisi aşılamak adına yapılmıştır. Yaşadığımız zaman sebebiyle anneler gerek çalışma hayatında gerek ev hayatında aktif rol almaktadır. Bu da anneleri yormakta ve bazen farkında olmadan telefon ve tablete yönlendirmektedir. Ama bu proje ile drama eğitimi alan anneler hem kendilerini motive etmiş, hem çocuklarına yaklaşımları olumlu yönde gelişmiştir. Son olarak değerlendirme bölümünde sahnede bir oyun sahnelemek, hem annelere hem de çocuklara unutamayacakları bir anı bırakmış olmakla birlikte hiçbir şey için geç kalınamayacağını göstermektedir. Sahnelenen oyun farklı yaş ve meslek sahiplerinden oluşan katılımcılarla birlikte planlanmış, yazılmış ve sahnelenmiştir. Oyunda tablet bağımlısı çocuğun, tablet bağımlılığından kurtulup, kitaplarla tanışması, sevmesi konu alınmaktadır. Proje için 6 ay boyunca aktif olarak katılımcılarla birlikte drama workshopları yapılmıştır. Proje sonunda geri dönütler annelerin kendilerine olan güvenlerinin arttığını ve çocuklarına karşı daha sabırlı davranıp, kitaplara yönlendirdiklerini göstermektedir. Araştırma sırasında bu şekilde annelere eğitim verilerek, oyun sahneledikleri bir projeye rastlanmamıştır. Gerek projeyi yöneten öğretmen, gerekse katılımcılar yaşamlarından çocuklarından sorumluluklarından vakit ayırarak, hafta içi hafta sonu demeden aktif olarak eğitime katılmışlar ve büyük emek harcamışlardır. Eğitimde ailenin önemi yadsınamaz bir gerçek. Biz de bu gerçeği en doğru şekilde kullanarak örnek olmaya çalıştık. Yeni gelen eğitimci arkadaşlara da örnek olması adına aile eğitime dahil olmuyor! Yanılgısını kırmak adına da bu projeyi meslektaşlarımla paylaşmak isterim. Biz aileye kendimizi ne kadar doğru anlatırsak ve çocuklarını ya da kendilerini yargılamak yerine anlamaya çalışırsak bir bütün olup, ilerleyebiliriz. Burda en önemli rol de öğretmen arkadaşlarıma düşmektedir. Vazgeçmeden, inanarak ve çalışarak geleceğin yetişkinlerini doğru şekilde rol model olabileceğimizi düşünüyorum. Sözlü bildiri SANAT TEMELLİ SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİÖzet: Sanat kendi çağındaki insanlar arasında olduğu kadar, tarihi süreçte farklı dönemlerde yaşayan insanlar arasında da bir köprü kurar. Bazen sanat eserleri o andaki uygarlık sözcüklerini sonraki kuşaklara ulaştıran tanıklardır. Sosyal bilgiler öğretiminde resim, minyatür ve fotoğraf gibi sanat eserlerinden yararlanılarak öğrencilerin sosyal bilgiler dersine karşı olumlu tutum geliştirmeleri ve derse aktif katılımları sağlanabilir. Öğrenciler sanatçı ve sanat eseri incelemeleri ile; eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, iletişim, araştırma, bilgi teknolojileri kullanma, girişimcilik, sosyal katılım, empati, mekanı algılama, zaman ve kronolojiyi algılama, değişim ve sürekliliği algılama ve Türkçe’yi doğru, güzel ve etkili kullanma gibi becerileri geliştirebilirler. Ayrıca bu çalışmalar kapsamında estetik değeri de öğrencilere kazandırılabilir. Bu bağlamda sosyal bilgiler dersinde sanattan yararlanmanın geçmiş, bugün ve gelecek arasında bağ kurma bağlamında öğrencilere katkı sağlayacağı; bunun yanı sıra entelektüel gelişimleri açısından da katkılar getireceği söylenebilir. Sanat temelli olarak işlenen sosyal bilgiler dersinin ilkokul öğrencilerinin görüşlerine dayalı olarak değerlendirilmesini amaçlayan bu nitel araştırma Afyon İl Merkezi’nde yer alan bir devlet ilkokulunun 4. sınıfına devam etmekte olan 12’si kadın 14’ü erkek olmak üzere toplam 26 öğrenci ile gerçekleştirilecektir. Uygulama süreci başlamadan önce 1 hafta süre ile ilkokul öğrencilerine bir sanat eserinde bulunması gereken özellikler, sanat eserlerini yorumlama, çeşitli sanatçılar ve yaşam öyküleri gibi konularda atölye çalışmaları gerçekleştirilecektir. Uygulama sürecinde ise sosyal bilgiler dersinin farklı öğrenme alanlarındaki kazanımlarla dünyaca tanınmış sanatçıların tabloları, minyatürleri ve heykellerinin görselleri ile ilişkilendirilerek 4 hafta süre ile sanat temelli sosyal bilgiler öğretimi gerçekleştirilecektir. Derslerde sanat eserleri kazanımlar bağlamında yorumlanacak; sanatsal bağlamda yorumlanacak; tablolardan yola çıkarak ilkokul öğrencilerinin şiir, öykü gibi yollarla duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri sağlanacaktır. Bunun yanı sıra her dersin sonunda ilkokul öğrencilerinden sosyal bilgiler günlükleri yazmaları istenecektir. Sosyal bilgiler günlükleri ve ilkokul öğrencilerinin yazmış olduğu öykü, şiir..vb yazılı ürünler doküman analizi yoluyla incelenecek; tümevarım analizi yoluyla çözümlenecektir. Tümevarım analizi, verileri tanımlama, kodlama ve sınıflandırma sürecidir. Tümevarım analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır. Araştırmada, tümevarım analizi kapsamında verilerin kodlanması, temaların bulunması, verilerin kodlara ve temalara göre düzenlenmesi ve tanımlanması, bulguların yorumlanması aşamaları izlenecektir. Tümevarım analizi kapsamında ilkokul öğrencilerinin yazmış olduğu günlüklere ve yazılı ürünlere sayfa ve satır numarası verilecektir. Tüm bölümler araştırmacılar tarafından birlikte doldurulacaktır. Araştırma sonunda elde edilen verilerin sanat temelli sosyal bilgiler öğretimi bağlamında araştırmacılara ve uygulayıcılara ışık tutması umulmaktadır. Sanat eserlerinin hangi kazanım ve değerlerle ilişkilendirildiği de tablo biçiminde verilerek 4. Sınıf düzeyinde sanat temelli sosyal bilgiler öğretimi konusunda kaynak olarak kullanılması amaçlanmaktadır. İlkokul öğrencilerinin sanat temelli sosyal bilgiler dersini ilgi çekici ve eğlenceli bulduğu araştırmada beklenen sonuçlar arasındadır. Bunun yanı sıra ilkokul öğrencilerinin işlenen derslerin kendilerine akademik, sosyal, duyuşsal ve psikomotor boyutlarda sağladığı katkılara ilişkin görüşlerinin yapılacak uygulamalara ışık tutması beklenmektedir. İlkokul öğrencilerinin temalar altında toplanan görüşleri tablolaştırılarak verilecek bunun yanı sıra ilkokul öğrencilerinin görüşlerinden yapılan doğrudan alıntılarla desteklenecektir. Uygulama sürecinde yaşanan sorunlara ilişkin olarak ilkokul öğrencilerinin günlüklerinde belirttikleri görüşlerin etkili uygulamalara zemin sağlaması beklenmektedir. Bu araştırmanın farklı ders, konu, değer, beceri ya da ara disiplinler bağlamında ve hatta disiplinler arası düzeyde gerçekleştirilecek araştırmalara ışık tutması umulmaktadır. Yapılan alan yazın taraması sonucunda sanat temelli sosyal bilgiler öğretimine yönelik gerçekleştirilen bir uygulama ya da nitel bir araştırmaya rastlanmamıştır. Bu bağlamda araştırmanın alan yazındaki boşluğu doldurması umulmaktadır. Sözlü bildiri SANSÜRÜN PEŞİNDE: TARİH DERS KİTAPLARINDA HASSAS KONULAR, KAYGILAR VE YAKLAŞIMLARÖzet: Bu araştırmanın amacı, II. Abdülhamid ve II. Meşrutiyet Dönemlerinde iptidai mekteplerinde okutulan Tarih ders kitaplarında bazı Osmanlı Sultanlarının akıl sağlıkları ve vefat şekillerine yönelik açıklamalarda benimsenen yaklaşımları ve bu yaklaşımların altında yatan temel kaygıları karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir. Araştırmanın ana kaynaklarını bahsi geçen Tarih ders kitapları, arşiv belgeleri, süreli yayınlar ve mevcut literatür oluşturmaktadır. Bu bağlamda bulguların elde edilmesinde, doküman incelemesi yöntemine başvurulmuştur. Okul, siyasal iktidarların hemen her dönemde yakından ilgilendikleri önemli bir eğitim kurumu olmuştur. Çünkü okul vasıtasıyla gelecek nesillerin, çerçevesi belirlenmiş birtakım değerler, inançlar yahut resmî ideoloji doğrultusunda yetişmesi sağlanmaktadır. Böylece çocuklar, ana sınıfından itibaren her sınıfta bahsi geçen unsurlara uygun bilgilerle donatılmaya ve bunlara aykırı sayılabilecek açıklama ya da ifadelerden uzak tutulmaya çalışılmıştır. Bu durum, hiç şüphesiz eğitim-öğretim sürecinde merkezi rol oynayan pek çok unsurun egemen irade tarafından dikkatle izlenmesini ve denetlenmesini de beraberinde getirmiştir. Burada kastedilen unsurların en önemlisi kuşkusuz ders kitaplarıdır. Ders kitapları, özellikle de Tarih ders kitapları, egemen otoritenin kendisini hissettirdiği vazgeçilmez eğitim materyallerinin başında gelmektedir. Siyasal iktidarlar, ders kitaplarının kendi otoritelerini sarsacak ya da siyasal sistemlerinin meşruiyetine halel getirecek birtakım açıklamalar içermesine müsamaha göstermezlerdi. Öyle ki ülkenin gelişmesi adına eğitime ve eğitim kurumlarına büyük bir önem atfeden son dönem Osmanlı yönetimi de bu bağlamda ders kitaplarını ihmal etmemiştir. Okullarda, Maarif Nezaretine bağlı kurulların denetiminden geçen ve böylece resmen uygun görülen ders kitaplarının okutulması özellikle önemsenen ve dikkat edilen bir husus halini almıştır. Ders kitaplarının denetimi konusunda gösterilen bu ihtiyatlı yaklaşımın izlerini, II. Abdülhamid Döneminde iptidailerde okutulan Tarih ders kitaplarında görmek mümkündür. Abdülhamid yönetimi, birçok konu hakkında olduğu gibi ehliyetsiz yahut akıl sağlıklarında sorun olan, tahttan indirilerek öldürülen veya intihar yoluyla hayatına son verdiği ileri sürülen sultanlar hakkında, tarih ders kitaplarında bilgi verilmesini, bazı istisnalar olmakla birlikte, anılan kaygılardan ötürü hoş karşılamamaktaydı. Bu tip kaygılar, özellikle ders kitaplarının okutulacağı okulların düzeyi dikkate alındığında daha da anlam kazanmaktadır. Bu bağlamda söz konusu bilgilerin, eğitim hayatının henüz başında olan küçük zihinlere nakledilmesinin önüne geçmek için iptidai mekteplerinde okutulan Tarih ders kitaplarına ciddi bir sansür uygulanmıştır. Bu sayede mevcut yönetimin otoritesi korunmaya ve çocukların zihin dünyasında büyük bir imparatorluğun geçmişi hakkında, bu eksende oluşabilecek olumsuz bir imajın önüne geçilmeye çalışılmıştır. II. Meşrutiyet Dönemine gelindiğinde ise dönemin önemli aktörlerini teşkil eden İttihatçılar, bir taraftan tesis ettikleri yeni rejim ile çöküşün eşiğine gelmiş olan devleti kurtarma gayreti sergilerken; diğer taraftan eski rejimi ve başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere, onun bazı temsilcilerini açıkça yermekten geri durmamışlardır. Bu bağlamda, ders kitapları onların da vazgeçilmez bir meşruiyet kaynağı olmuştur. İttihatçıların ders kitaplarını denetleme konusundaki tavrı, Abdülhamid yönetiminden pek de farklı değildi. Ancak iptidailerde okutulan tarih ders kitaplarında bazı Osmanlı sultanlarının akıl sağlıkları ve vefat şekilleri konusunda, Abdülhamid yönetimi kadar hassas davranmamışlardır. Nitekim bahse konu olan sultanlar, hafif akıllıydı, fikren rahatsızdı, aklen zayıfdı, akılsız idi, meczûbdu gibi ifadelerle çocuklara öğretilmeye çalışılmıştır. Benzer bir yaklaşım ise sultanların vefatları konusunda sergilenmiştir. Sonuç olarak yukarıda da işaret edildiği üzere ders kitaplarında, ülkenin geleceği olarak telakki edilen çocukların zihin dünyasında derin izler bırakabilecek bu gibi hassas konularda benimsenen farklı yaklaşımlar, hiç şüphesiz farklı kaygıların ya da faklı ideolojik yaklaşımların bir göstergesiydi. Sözlü bildiri SAYI KAVRAMINA İLİŞKİN ÖĞRENME YÖRÜNGELERİNİN DESTEKLENMESİ: DİJİTAL OYUNLARÖzet: Çocuklar erken yaşlardan itibaren güçlü matematiksel fikirlere sahip olup günlük hayatlarını anlamlandırmak için bu fikirlerini geliştirirler ve kullanırlar. Yapılan araştırmalar, çocukların etkili ve verimli bir şekilde öğrenmesini desteklemek için öğrenme süreçlerine ilişkin yol haritalarının geliştirilmesi gerektiğini ve öğretmenlerin de öğretim sürecini planlarken bu yol haritalarına bağlı olarak öğretim tasarımlarını oluşturmaları gerektiğini belirtmektedir Sarama ve Clements (2009) öğrenme yörüngeleri olarak adlandırdıkları teorik çerçeve ile bu düşünceyi modellemişlerdir. Bu teorik çerçeveye göre matematik öğrenme yörüngeleri üç bölümden oluşmaktadır: matematiksel amaç, gelişimsel yol, öğretimsel etkinlikler. Amaçlar matematiğe ilişkin büyük fikirleri ve çocukların öğrenmeleri gereken matematiksel alanı içermektedir. Çocukların belli bir matematik konusunda beceri ve kavrayış geliştirmek için takip ettiği öğrenme rotası gelişimsel yol olarak tanımlanmaktadır. Öğretimsel etkinlikler ise gelişimsel süreçte her bir düşünme düzeyiyle eşleşen etkinlik setlerini içermektedir. Bu etkinlikler çocukların yeni fikirleri öğrenmelerini ve o düzeyde yetkinleşmek için gerekli becerileri uygulamalarını sağlar. Erken çocukluk döneminden itibaren, öğrenme yörüngelerinin desteklenmesi için planlanan öğretimsel tasarımlarda hem fiziksel hem de sanal manipülatiflerden yararlanılabileceği belirtilmiştir. Yapılan araştırmalarda gerek sanal manipülatiflerin gerekse eğitsel dijital oyunların öğrencilerin matematiksel gelişimini olumlu yönde desteklediği görülmektedir. Ancak bu süreçte öğretmenlerin öğretim sürecinde kullanacakları eğitsel oyunları ve sanal manipülatifleri öğretim sürecinin amaçlarına uygun şekilde belirlemeleri oldukça önemlidir. Öğrenme yörüngeleri bir matematiksel becerinin kazandırılması sürecinde takip edilmesi gereken rotayı belirtmektedir. Öğretmenlerin öğrenme yörüngelerini bilmesi çocuğun gelişimsel sürecinde bir düzeyden diğerine geçişini desteklemesi açısından önemlidir. Öğrenme yörüngelerine göre düzenlemiş dijital oyunlar ile öğretmenler hem müfredata hem de her bir çocuğun gelişim düzeyine uygun oyunları belirleme fırsatına sahip olabilir. Bu çalışmanın amacı ABCya (https://www.abcya.com/) isimli eğitsel oyun uygulamasında yer alan oyunları sayı kavramının gelişimine yönelik öğrenme yörüngelerine göre incelemektir. Bu amaçla, ABCya eğitsel oyun uygulamasında yer alan oyunların sayı kavramına ilişkin hangi öğrenme yörüngesini ve gelişim düzeyini desteklediği incelenmiştir. İncelenen oyunların genellikle “sayı tanılama ve şipşak sayılama” ve “sözel ve nesne sayma” yörügelerindeki yaklaşık 4-6 yaş aralığındaki öğrencilerin gelişimsel sürecini desteklemeye yönelik olduğu görülmektedir. “Karşılaştırma, sıralama ve tahmin” yörüngesinde algısal ve sayarak karşılaştırma ve sıra sayıları açısından destekleyici oyunlar bulunurken tahmin becerilerinin gelişimini destekleyen sadece bir oyun bulunmaktadır. Özellikle sayının göreceli büyüklüğünü, konumunu ve diğer sayılara olan yakınlıklarını/uzaklıklarını kavramayı destekleyici oyunlara yer verilmesi bu öğrenme yörüngesinin gelişimi için oldukça önemlidir. Ortaya çıkan sonuçların çocukların bulundukları gelişim düzeyinden bir üst aşamaya geçişini desteklemek için dijital oyunlardan yararlanma konusunda eğitimcilere ve ailelere rehberlik edeceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri SCHWARTZIN DEĞERLER SİSTEMİNE GÖRE ÖĞRETMEN ADAYLARININ MESLEKİ DEĞERLERİNİN İNCELENMESİÖzet: 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başı dünyada sosyal ve eğitim alanında önemli değişikliklere sahne olmuştur. Dewey ve Durkheim, farklı kıtalarda eğitim ve okulun rolü ile ilgili benzer görüşleri savunmuşlardır. Hem bireyselciliğin artması hem de sanayileşmenin üst noktalara ulaşması ile birlikte bireyin toplumdaki rollerinde değişiklikler meydana gelmiştir. Bu nedenle toplamsal yaşamda bir bütünlük oluşturabilmek için okullarda sadece akademik konular yanında hak ve özgürlüklerin eğitimi ile birlikte değerlerin de yer alması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Dewey (1997), değerlerin sosyal hayatın bir parçası olduğunu dolayısıyla değerlerin toplum içinde yaşayarak kazanılacağını belirtir. Değerler toplumdaki bireylerin birbirleriyle etkileşimi sonucunda oluşur ve birbirleriyle olan iletişimini belirler. Kısacası davranışın sosyal ve ahlaki yanı aynıdır, arada herhangi bir fark yoktur. Bu nedenle okul, sosyal yapı içerinde değerlerin oluşup kazanıldığı yerdir. Okulun en önemli sorumluluğu bireyleri değer yargıları kazandırarak onları topluma hazırlamaktır. Durkheim (1961) ise herhangi bir yaşantı olmadan toplumla bir hareket etmek için gözlemlerine dayanarak değerlerin özümsendiğini savunur. Eğer kişi ahlaklı olmak istiyorsa kendi çıkarları dışında hareket etmelidir.Kültürlerarası yaptığı araştırmalarla tanınan Schwartz ise değeri, davranışların ve eylemlerin açıklanmasında sosyal bir aktör olarak görmektedir. Her insanın hayatta farklı değerlere sahip olabileceği gibi birden fazla değere de sahip olunabileceğini söyleyen Schwartz, kimi insanlar için önemli olan değerlerin bir başkası için önemli olmayacağını belirtmektedir. Değerler hayatımızda bizim için neyin önemli olduğunu ifade etmektedir. Schwartz, kültürler arasındaki farkları göz önüne alarak bireysel değerleri 10 grupta incelemiştir. Bunlar: Güç, başarı, hazcılık (hedonizim), özyönelim, evrensellik, iyilikseverlik, geleneksellik, uyarılma, uygunluk ve güvenliktir. Öğretmen adaylarının mesleki değerlerini incelemek amacıyla yapılan bu çalışmada Schwartzın kategorileri kullanılmıştır. Bu araştırmada okulöncesi ve sınıf öğretmeni adaylarının sahip olduğu mesleki değerler incelenmiştir. Veriler okulöncesi ve sınıf öğretmenliği bölümlerinde okuyan toplam 60 öğrenciden toplanmıştır. Araştırmada veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Görüşme formunun içeriği, değer verme, hoşgörülü, sevgi dolu, adaletli, alçakgönüllü, güvenilir, empatik, huzurlu, cesaretli ve kararlı olmayı içeren mesleki değerlerle ilgili örnek olay ve durumlardan oluşmaktadır. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının mesleki değerlere farklı oranlarda sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Öğretmen adaylarının cesaretli olma, öğrenciye değer verme, öğrencilere karşı sevgi dolu, hoşgörülü, adaletli olmaları gibi mesleki değerleri yüksektir. Buna karşın öğretmen adayları empatik olma yönünde herhangi olumlu bir görüş bildirmemişlerdir. Öğretmen adaylarının sahip olduğu en yüksek değerler ile Schwartz (1992, 1994)’ın bireysel değerlerine göre eşleşenler evrensellik, uyarılma ve iyilikseverliktir. Sözlü bildiri SEÇMELİ OKUMA BECERİLERİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ YENİLENMİŞ BLOOM TAKSONOMİSİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ THE EVALUATİON OF THE CURRİCULUM OF THE SELECTİVE READİNG SKİLLS ACCORDİNG TO REVİSED BLOOM’S TAXONOMYÖzet: Dil, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalar sistemi olup insanlar arasında anlaşmayı sağlayan canlı bir varlıktır. Bir toplumda dil, dört temel beceri alanı olan okuma, dinleme, konuşma ve yazma becerileri üzerine kuruludur. İnsanlar arası iletişimin olabilmesi anlamanın varlığına bağlıdır. Bir anlama becerisi olarak okuma, ana dil öğretiminde vazgeçilmez bir beceri alanı olarak karşımıza çıkar. Okuma, eğitim sistemi içerisinde temel eğitimden başlayarak Türkçe Öğretim Programı’nda önemli bir beceri alanı olarak yerini almıştır. Bunun yanı sıra okuma becerileri dersi 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır ve ortaokul düzeyinde seçmeli ders olarak yürütülmektedir. Bu araştırmanın amacı, Seçmeli Okuma Becerileri dersi öğretim programının dört öğesinin (kazanım, içerik, eğitim durumları ve değerlendirme) Yenilenmiş Bloom Taksonomisine göre değerlendirilmesidir. Yenilenmiş Bloom Taksonomisi, Anderson, Krathwohl ve arkadaşları tarafından geliştirilerek bilişsel süreçler, bilgi ve kavrama olarak düşük bilişsel becerilerden; uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme gibi daha karmaşık üst düzey bilişsel becerilere doğru hiyerarşik bir yapıda ifade edilmiştir. Nitel araştırma yöntemi doğrultusunda tasarlanmış bu araştırmada, doküman incelemesinden yararlanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan bir değerlendirme formu kullanılmıştır. Araştırma verilerinin çözümlenmesinde betimsel analiz uygulanmıştır. Araştırmada nitel araştırmaya özgü geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. Araştırmanın veri analiz süreci devam ettiği için bulgular, yorum, sonuç ve öneriler sempozyumda sunulacaktır. Sözlü bildiri SECOND GRADE STUDENTS’ INTUITIVE MODELS OF DIVISIONÖzet: Division is introduced in Turkey right after instruction of multiplication in the second grade as in many countries (MoNE, 2018). Although it is suggested that multiplication and division should be introduced together by using multiple models (Confrey et al., 2012, Sherin & Fuson, 2015), division is taught as if it is a new concept or operation. Moreover, several studies emphasized the importance of childrens development of mathematical concepts and processes as the evidence of childrens informal or intuitive strategies (Mulligan, 1992). Related studies have indicated that children can solve variety of problems by using informal strategies prior to instruction (Kouba, 1989, Mulligan, 1992). Even after formal instruction, students may continue to use these informal strategies (Fischbein, Deri, Nello & Merino, 1985; Hart, 1981). After students experience formal instruction, they may not link their prior strategies to those encouraged by instruction (Mulligan, 1992). In this sense, it is believed that these informal strategies may play a crucial role to construct formal instruction on. Through this idea, the purpose of this study is to investigate second grade students’ informal strategies while solving partitive and quotitive division problems. Through this purpose, we aimed to answer the following research question: -Which intuitive models do second grade students use while solving division word problems? The participants were six second-grade students enrolled in a public elementary school in Ankara. At the time of the data collection, students learnt multiplication and solving one-step word problems on multiplication. Data were collected through one-to-one semi-structured interviews. During interviews, students were given paper and pencil to solve the following problems (Mulligan & Mitchelmore, 1997): “ Six drinks were shared equally among 3 children. How many drinks did they each have? (Partition Problem) Twelve marbles are shared equally among the children. If each had 3 marbles, how many children were there? (Measurement Problem)” Students were expected to solve the problems via using alternative strategies and intuitive models. While analyzing the data, we used coding and clustering methods (Miles & Huberman, 1994). Students’ strategies were coded as direct counting (DC), repeated subtraction (RS), repeated addition (RA), and multiplicative operation (MO) based on their approaches. Findings revealed that five students could solve partition problem, while all the six students could solve the measurement problem. While solving partition problem, all four intuitive models were observed as direct counting (two students), repeated subtraction (two students), repeated addition (one student), and multiplicative operation (one student). However, while solving measurement problem, students used only repeated subtraction (one student) and repeated addition (five students). All in all, we can conclude that students used various strategies and could find the correct solution. This might stem from the real life context of the problems and their prior knowledge of equal group concept they developed while learning multiplication. It can be claimed that students have rich informal knowledge of division so that teachers can help them to link these strategies to formal division instruction. Sözlü bildiri SELF-ASSESSMENT AS A LEARNING SKILL IN PRIMARY SCHOOLÖzet: The present paper analyses self-assessment as a skill within learning process in primary school. Three types of self-assessment depending on availability of standards are presented: attention-based self-assessment as checking with the key or algorithm, self-assessment as analyzing conditions and expected results prior action, self-assessment as analyzing the results of trials in case of changing conditions. These types of self-assessment are correlated with the processes of “discovery” and practice. The analysis of learning as an activity has led to identifying the aspects of this process that primary schoolchildren can self-assess. These include solving a particular task (the process and the result), solving a particular type of tasks (a skill), learning skills obtained, education results achieved and the process of learning itself. Finally, self-assessment was analyzed in the framework of activity theory and its steps were described and presented as an algorithm for primary school pupils. As a result, possible tools that primary school pupils can use for self-assessment have been suggested and presented in a form of “Self-assessment” portfolio with the following structure: “I assess myself” (goals and benefits of self-assessment, steps of self-assessment), “I fight mistakes” (rules, instructions, common mistakes and ways to avoid them), “I am making progress” (formal criteria, personal goals in education, checklists), “I am learning to learn” (steps of learning process, tips for better learning). Sözlü bildiri SEMPOZYUM WEBSİTESİ YÖNETİM PANELİÖzet: Türkiye’de ve dünyada gerçekleştirilmekte olan eğitsel sempozyumlar farklı kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenmekte ve organize edilmektedir. Bu sempozyumlarda kullanıcılarla etkileşime geçmek ve bildirilerin gönderilmesi, düzenlenmesi, güncellenmesi ya da silinmesi gibi süreçler için farklı yollar izlenmektedir. Bu izlenen yollardan biri sempozyum bildirilerinin gönderilmesi ve diğer süreçleri için eposta vb. yolları tercih etmeleridir. Eposta sistemi ile bildirilerin yollandığı sempozyum etkinlikleri, kişi sayısı ve bildiri sayısının artması doğrultusunda giderek kontrolü zorlaşmakta ve işgücü de artmaktadır. Ayrıca, sempozyumu organize eden kişiler bu bildirileri bulma, düzenleme ya da tasnif etme gibi boyutlarda zorlanabilmektedir. Bu bağlamda, sempozyum katılımcılarının bildirilerini kolaylıkla yükleyebilecekleri, gerektiğinde silebilecekleri ya da güncelleyebilecekleri sempozyum websitesi yönetim panelinin kullanılması bir gereksinim haline gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi tarafından düzenlenen 15. Uluslararası Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Sempozyumu (USOS 2016) bağlamında gerçekleştirilmiş olan sempozyum websitesi yönetim panelinin tanıtılmasıdır. Sempozyum yönetim panelinin oluşturulmasında, PHP programlama dili ve MySQL veritabanı yönetim sisteminin kullanılmıştır. Yönetim paneli, açık kaynak kodlu ve ücretsiz bir CSS framework olan Bootstrap ile ücretsiz yönetim paneli teması olan AdminLTE altyapısı üzerine kurulmuştur. Yönetim panelinin genelinde kullanım kolaylığı için sayfayı yeniden yüklemeye gerek kalmadan sayfada değişiklikler yapmayı sağlayan AJAX kullanılmıştır. Sempozyum yönetim paneli kullanarak sempozyum katılımcıları bildiri yükleme, güncelleme ve silme gibi işlemlerini kolaylıkla yapabilmekte, bildirilerinin hakem süreci vb. hangi aşamada olduklarını görebilmektedir. Bunun yanı sıra, sempozyumu düzenleyen kişiler yönetim paneli üzerinden yüklenmiş olan bildirilerin toplam ne kadar olduğunu, hangi alanlara ne kadar bildiri yüklendiğini ve bu alanlardaki bildirileri görebilmektedir. Ayrıca kaydolan katılımcıları kolaylıkla görmek, harf, kayıt tarihi ya da gönderdikleri bildiri sayısı gibi özelliklere göre sıralamak da olanaklıdır. Son olarak, yönetim paneli üzerinden editör ve hakem ataması yapmak, bildirilere arzu edildiği kadar hakem atayarak süreci kolaylıkla yönetmek gibi özellikler de yer almaktadır. Sözlü bildiri SENARYO TEMELLİ ÖĞRETİMLE BİRLİKTE UYGULANAN YARATICI DRAMA YÖNTEMİNİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖZ-YETERLİK ALGILARINA, ÖZ- DÜZENLEYİCİ ÖĞRENME BECERİLERİNE, AKADEMİK BAŞARILARINA VE ÖĞRENMENİN KALICILIĞINA ETKİSİÖzet: Bu çalışmanın amacı senaryo temelli öğretim ile birlikte uygulanan yaratıcı drama yönteminin öğretmen adaylarının öz-yeterlik algılarına ve öz düzenleyici öğrenme becerilerine etkisini saptamaktır. Çalışmada senaryo temelli öğretim ile birlikte uygulanan yaratıcı drama yönteminin kullanıldığı deney grubu ile geleneksel öğretim yönteminin kullanıldığı kontrol grubu arasındaki farkı tespit etmek amacıyla gerçek deneme modellerinden ön test-son test-kalıcılık testi kontrol gruplu deneysel model kullanılmıştır. Çalışma 2014-2015 eğitim-öğretim yılı bahar yarıyılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nde öğrenim görmekte olup Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı dersini alan İngilizce Öğretmenliği Bölümünde öğrenim görmekte olan 20’si deney 20’si kontrol grubu olmak üzere toplam 40 öğrenci ile yürütülmüştür. Araştırmada deneysel uygulama öncesinde ve sonrasında deney grubu ile kontrol grubu arasındaki farkı tespit etmek amacıyla Öğretmen Öz-Yeterlik Ölçeği (Çapa, Çakıroğlu ve Sarıkaya, 2005), Öz-düzenleyici Öğrenme Becerileri (ÖDÖB) Ölçeği (Turan, 2009) ve araştırmacı tarafından geliştirilen akademik başarı testi kullanılmıştır. Deneysel uygulama öncesinde deney ve kontrol gruplarına başarı testi ön test olarak uygulanarak grupların birbirine denk olup olmadığı kontrol edilmiştir. Deney ve kontrol gruplarının başarı testinden aldıkları puan ortalamalarına göre belirlenmesinden sonra, ölçekler de ön test olarak uygulanmış ve deneysel uygulamaya başlanmıştır. Deneysel uygulama sürecinde deney grubunda dersler işlenirken senaryo temelli öğretim ile birlikte yaratıcı drama yöntemi kullanırken kontrol grubunda ise anlatım, soru- cevap ve sunuş yoluyla öğretim yöntemlerini içeren geleneksel yöntem kullanılmıştır. Deneysel işlemin bitiminde başarı testi ve ölçekler deney ve kontrol gruplarına uygulanmıştır. Deneysel işlemin bitiminden 15 gün sonra da kalıcılığı test etmek amacıyla her iki gruba da başarı testi uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analizinde Shapiro-Wilks testi, aritmetik ortalama, standart sapma, bağımlı gruplar t-testi ve bağımsız gruplar t-testi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin hem akademik başarılarında hem de öz-düzenleyici öğrenme becerilerinde ve öğretmen öz yeterliklerinde deneysel işlem öncesi ön test puanlarında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Bununla birlikte aynı ölçekler ve başarı testinin son test olarak uygulanması ile elde edilen sonuçlara göre, öğrencilerin hem akademik başarılarında hem de öğretmen öz yeterliklerinde ve öz-düzenleyici öğrenme becerilerinde deney grubu lehine anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Başarı testinin deneysel işlemin bitiminden 15 gün sonra uygulanması ile elde edilen kalıcılık testi puanlarına göre de deney grubunun kalıcılık düzeyinin kontrol grubundan yüksek olduğu sonucunda ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SERBEST ETKİNLİK ÇALIŞMALARI DERSİNE YÖNELİK DİSİPLİNLER ARASI PROGRAM ÖNERİSİ: OKUL BAHÇESİ PROGRAMIÖzet: Yapılan çalışmanın amacı, Serbest Etkinlik Çalışmaları Dersi (SEÇD)’ne yönelik geliştirilen fen temelli ve disiplinler arası Okul Bahçesi Programı (OBP)’nın tanıtımını yapmak ve programın sınıf öğretmenleri tarafından kullanılmasını teşvik etmektir. OBP, kökeni bahçe temelli öğrenmeye dayanan, öğrencilerin kendilerinin tasarlayarak oluşturduğu, okul sahası içerisinde yer alan ve üzerinde çeşitli ürünlerin yetiştirildiği planlı ve programlı bahçe tarımı faaliyetleri şeklinde tanımlanabilir. Bu program aracılığıyla, öğrenciler SEÇD kapsamında bir yandan bulundukları çevreye uygun bitkilerin ekim-dikim ve bakım faaliyetlerini yürütürken, bir yandan da yapmış oldukları çalışmaları fen ve teknoloji dersindeki ilgili konularla ilişkilendirmektedirler. Öğrenciler, okul bahçesinin oluşturulma aşamasından ürün elde edilmesine kadar geçen süreçte yapılan etkinliklere aktif olarak katılabilmektedirler. Bu süreçte öğrenciler Fen ve Teknoloji dersine ait uygulamaların merkeze alındığı Türkçe, Matematik ve Sosyal Bilgiler gibi ders uygulamalarının ise bunun etrafına serpiştirildiği disiplinler arası bir programa tabi tutulmaktadırlar. Öğrenciler program dahilinde oluşturulan okul bahçesinde yöresel bitkiler yetiştirirken fen ve teknoloji dersinin içeriklerinden “besinlerimiz ve beslenme” ve “bitkiler” konularına ait kazanımlara ulaşabilmektedirler. Öğrenciler, fen kökenli bu etkinlikleri yaparken yer yer ölçümler, tablolar, şemalar ve grafikler oluşturarak matematiksel uygulamalara; okuma metinleri, şiirler ve akrostişler üzerinden 5N1K etkinlikleri ile hikâye unsurlarını belirleyerek Türkçe dersi uygulamalarına; bölgemizin ekonomisine katkıda bulanan ve bölgemizde yetişen ürünleri ve bunlarla uğraşan meslek gruplarını belirleyip yetiştirdikleri ürünü pazara çıkararak Sosyal Bilgiler derslerine ait uygulamalara başvurmaktadırlar. Yapılan tüm bu uygulamaların hedef alındığı içerik ve kazanımlar, ilgili derslere ait mevcut öğretim programları dikkate alınarak belirlenmiştir. Programda özellikle ilgili derslere yönelik 3-4. sınıf öğretim programları dikkate alınmıştır. OBP ile öğrencilerin derslere ait kazanımlara ulaşmalarının yanında yaparak ve yaşayarak ilk elden deneyimler yoluyla bir takım sosyal ve bireysel beceriler geliştirmeleri de hedeflenmiştir. Sınıf içi uygulamaların yanında sınıf dışı uygulamalarla öğrencilerden iletişim kurma, sorumluluk alma, okula ve arkadaşlarına uyum sağlama, eleştirel ve yaratıcı düşünme gibi becerileri de informal olarak geliştirmeleri beklenmektedir. Program çerçevesinde okul bahçesi uygulamaları için öğretmen ve öğrencilerin yanında veliler, ilgili çalışma alanındaki uzmanlar (çiftçi, ziraat mühendisi, peyzaj mimarı, diyetisyen vb.), kamu kurum ve kuruluşları (belediyeler, il/ilçe tarım müdürlüğü vb.) ve sivil toplum örgütleri (ÇEVKOR, TEMA vb.) de çalışma sürecine katılabilmektedirler. Özellikle uzman desteğinin varsa velilerden sağlanması veli katılımı açısından programın önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca çalışma sürecinin alt yapı ve araç-gereç desteği için kamu ya da özel kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütleri ile iletişime geçilmesi öğrencilerin bazı informal becerilere ulaşmaları açısından önemlidir. OBP, özellikle öğretmenlerin müfredatın önemi nedeniyle üzerinde çok fazla duramadıkları ara disiplin ilişkilendirmelerinden afetten korunma ve güvenli yaşam, girişimcilik, sağlık kültürü ve çevre ve kariyer bilinci gibi kazanımların oluşmasında da önemli bir işleyişe sahiptir. Sözlü bildiri SEREBRAL PALSİLİ BİR ÖĞRENCİNİN EĞİTSEL DURUMUNUN İNCELENMESİ: VAKA ÇALIŞMASIÖzet: Serebral Palsi (SP) merkezi sinir sistemindeki zedelenmeler sonucunda motor fonksiyonlardaki bozuklukların ön planda olduğu birçok hastalığı içine alan bir durumdur. Ortopedik yetersizliklerden biri olan SP, doğuştan olabileceği gibi yaşamın ilk yıllarında da oluşabilir. SP’li çocuklarda hareket ve duruş bozuklukları veya kasılmalar görülmektedir. Ayrıca, SP’li çocuklarda aşırı kas zayıflığı, el-göz ve ayak-göz koordinasyonu bozukluğu, denge bozukluğu, motor işlevlerde çeşitli derecelerde bozukluklar, algı ve duyu bozuklukları, işitme-görme-konuşma ile ilgili problemler, öğrenme güçlüğü ve dikkat dağınıklığı vardır. Bu nedenle, SP’li çocukların hem öğrenmeleri buna bağlı olarak hem de sosyalleşmeleri güçleşmektedir. Toplumla bütünleşmenin sağlanması bu becerilerin kazandırılması ile mümkün hale gelmektedir. SP’li çocukların topluma kazandırılmasında, ailelerin ve öğretmenlerin bu çocuklara sağlanan eğitime ilişkin görüşleri oldukça önemlidir. Ülkemizde, SP’li öğrencilerin eğitsel durumlarının incelenmesine yönelik sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu araştırmanın amacı SP’li bir öğrencinin eğitsel durumunun derinliğine vaka çalışması yöntemi ile değerlendirilmesidir. Araştırmanın modeli vaka çalışması olarak desenlenmiştir. Araştırma grubunu SP’li bir öğrenci, öğrencinin annesi ve öğretmeni olmak üzere üç kişi oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin toplanmasında yarı yapılandırılmış görüşme ve gözlem teknikleri kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, SP’li öğrencinin eğitim aldığı okulda fiziksel şartların uygun olmayışı öğrencinin sorun yaşamasına neden olmaktadır. Okul açısından değerlendirildiğinde ise, SP’li bir öğrenciye uygun olarak eğitim ortamının düzenlenmesinde ciddi yetersizliklerin olduğu görülmektedir. Öğrencinin hem fiziksel olarak hem de iletişim kurma açısından güçlükler yaşıyor olması kaynaştırma eğitimi aldığı sınıf ortamında normal gelişim gösteren akranlarının öğrenciyi yetersiz görmesine ve daha çok acıyarak hareket etmelerine neden olmaktadır. Ayrıca SP’li öğrencinin eğitim olanaklarından yeterli ölçüde yararlanamadığı ve kaynaştırma uygulamasının başarı ile sonuçlanmadığı ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri SES TEMELLİ CÜMLE YÖNTEMİNDE OLUŞTURULAN METİNLERİN ÖĞRENCİLERİN BİLİŞSEL GELİŞİMİNE UYGUNLUĞUNUN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: SES TEMELLİ CÜMLE YÖNTEMİNDE OLUŞTURULAN METİNLERİN ÖĞRENCİLERİN BİLİŞSEL GELİŞİMİNE UYGUNLUĞUNUN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ Yeliz Kılınç Şahin , Birsen Doğan Özet : İlkokuma yazma öğretiminin temel ilkelerinden biri okuma yazma öğretiminin çocuğun dünyasına uygun olarak yürütülmesidir. Yapılan bu araştırmada da Ses Temelli Cümle Yöntemi’nde oluşturulan metinlerin öğrencilerin bilişsel gelişimine uygun olup olmadığını, öğretmen görüşleri doğrultusunda ortaya koymaktır. Araştırma, var olan durumu tespit etmeye yönelik olduğundan “tarama” modelinin kullanıldığı betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, 2014- 2015 eğitim öğretim yılında Denizli Merkez Efendi ve Pamukkale ilçelerinde bulunan ilkokullarda görev yapan 1.sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Öğretmenlerin Ses Temelli Cümle Yöntemi’nde oluşturulan metinlerin 1.sınıf öğrencilerinin bilişsel gelişimine uygunluğunu değerlendirmek amacıyla araştırmacılar tarafından “Metinlerin Bilişsel Gelişime Uygunluğunu Belirleme” ölçeği geliştirilmiştir. Geliştirilen ölçeğin iç tutarlık katsayısı .98 olarak bulunmuştur. “Üst Düzey Bilişsel Becerileri Geliştirme” , “Öğrenme İlkelerine Uygunluk” ve “Anlamlandırma” olmak üzere üç boyuttan oluşan ölçek 29 maddeyi içermektedir. Ölçeğin “Üst Düzey Bilişsel Becerileri Geliştirme” boyutunun güvenirliği .91; “Öğrenme İlkelerine Uygunluk” boyutunun .93 ; “Anlamlandırma” boyutunun ise .94 olarak hesaplanmıştır. Veri analizlerinde SPSS 20.0 (Statistical Package for Social Sciences ) programı kullanılmıştır. Öğretmenlerin metinlerin bilişsel süreçlere uygunluğuna dair görüşlerinin istatistik değerlerinin ortalaması “ 1.80-2.59 = katılmıyorum” aralığında yer aldığından, öğretmenlerin Ses Temelli Cümle Yöntemi’nde oluşturulan metinlerin öğrencilerin bilişsel gelişimine uygun olduğuna katılmadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SES TEMELLİ CÜMLE YÖNTEMİNİN OKUL ÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMINA KATKISI: SESBİLGİSEL FARKINDALIKÖzet: Sesbilgisel farkındalık kelimelerin anlamının aksine seslerine odaklanabilme becerisini kapsayan geniş bir terim olup bir kelimedeki sesler hakkında düşünmeyi ve o seslerle zihinsel işlemler yürütebilmeyi kapsamaktadır. Sesbilgisel farkındalık becerisinin okuma ve okumaya başlangıçta temel bir beceri olduğu ve okul öncesi dönemde yeterli sesbilgisel farkındalık düzeyine ulaşmış çocukların, okuma becerilerinde çok daha başarılı oldukları ortaya konulmuştur. Ayrıca yapılan araştırmalar sesbilgisel farkındalık ile okuma başarısı arasındaki bu güçlü ilişkinin okul hayatı boyunca devam ettiğini göstermektedir. Ayrıca yapılan deneysel çalışmalarda sesbilgisel farkındalık eğitiminin çocukların okuma ve heceleme gelişimlerini kolaylaştırdığı sonucuna da varılmıştır. Bu durum okul öncesi dönemde sesbilgisel farkındalık becerisinin kazandırılmasının ve bu beceri kazanımının eğitim programlarında yer almasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu çalışma ile 2002 yılından bu yana Türkiye’de uygulanan okulöncesi eğitim programlarının sesbilgisel farkındalığın geliştirilmesi yönünden incelenmesi amaçlanmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı okul öncesi eğitim progragramlarında yer alan veriler içerik analizi yöntemiyle toplanmıştır. 2006 programının öncesine kadar “sesbilgisi farkındalığı”na yönelik kazanım veya gösterge ifadelerinin okulöncesi eğitim programlarında yer almadığı belirlenmiştir. Bir başka ifadeyle 2005 Türkçe Dersi (1-5. Sınıflar) Öğretim Programında Ses Temelli Cümle Yöntemi ile ilkokuma-yazma öğretimine geçilmesinin ardından okulöncesi eğitim programlarına da sesbilgisel farkındalık ile ilgili kazanım veya göstergelerin eklendiği görülmüştür. Bu durum ilköğretim programındaki değişimlerin okul öncesi eğitim programına da yansıdığını göstermektedir. Ancak 2013 programında yer alan kazanıma ait açıklamada ses çalışmalarıyla ilgili sadece “Bu etkinliklerde sesli harflerle çalışmak öncelikli olmalıdır.” ifadesi yer almıştır. Göstergelerin gerçekleşebilmesi için ne tür etkinlikler yapılması gerektiğine ise yer verilmemiştir. Ayrıca 2013 yılında yayınlanmış olan etkinlik kitabında da bu kazanımı destekleyecek hiçbir örneğe yer verilmediği görülmektedir. Bunun yanında 2006 yılından bu yana programda yer alan bu kazanım için örneğe ilk defa 2019 yılında yayınlanmış olan “Okul Öncesi Eğitimi Etkinlik Havuzu” kitabında 6 etkinlikle yer verildiği belirlenmiştir. 2006 programı ile birlikte programda eğitim etkinliklerinin çeşitleri ve açıklamaları ile ilgili bölüm yer aldığı görülmektedir. 2006 programında “Okuma-Yazmaya Hazırlık Çalışmaları”, 2013 programlarında ise “Okuma Yazmaya Hazırlık Etkinliği” başlığı altında işitsel algı (fonolojik duyarlılık) çalışmalarına yer verildiği belirlenmiştir. 2006 programında İşitsel algı çalışmaları; “dinleme”, “konuşma”, “sesleri ayırt etme”,” Seslerle nesneleri ya da nesne resimlerini eşleştirme” olarak tanımlanırken, 2013 programında “dinleme, konuşma, sesleri hissetme, ayırt etme, aynı sesle başlayan ve biten kelimeler üretme vb.” şeklinde tanımlandığı “seslerle nesneleri ya da nesne resimlerini eşleştirme” ifadesine yer verilmediği ancak “vb” kullanılarak yoruma açık bırakıldığı görülmektedir. Bunun yanında ses ile ilgili çalışmalar 2006 programında müzik etkinliği içerisinde “Ses dinleme ve ayırt etme çalışmaları” olarak yer alırken, 2013 programında Türkçe etkinliğinde; “sesleri çıkarabilme”, “ses tonunu ayarlama”, Müzik etkinliğinde ise “Ses ve müzik dinleme ve ayırt etme çalışmaları”, “nefes ve ses çalışmaları”nın bulunduğu görülmüştür. Sonuç olarak mevcut araştırma bulguları, yayınlanan okul öncesi eğitim program kitaplarında sesbilgisel farkındalığın kazandırılmasına yönelik yeterli açıklama ve örneğe yer verilmediğini göstermektedir. Bu bağlamda okuryazarlığın temelleri bakımından bu kadar önemli olan bir becerinin okul öncesi eğitim sürecinde kazandırılması için etkinliklere gereksinim olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri SEVGİ EVLERİNDE KALAN ÖĞRENCİLERİN EĞİTİMİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Sevgi evleri, 10-12 yaş grubu korunmaya muhtaç çocukların barınıp yaşamlarını sürdürebileceği temel gereksinimlerinin karşılanabileceği, toplu yaşamın olumsuzluklarını deneyimlemeden yetişebilecekleri aile ortamına benzer yapılar ve ilişki sistemi içinde çocukların yetişebileceği yatılı sosyal kuruluşlardır. Bu evler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan çocuk evleri koordinasyon merkezine bağlıdır. Bu araştırma sınıflarında sevgi evlerinde kalan öğrenciler bulunan öğretmenlerin bu çocukların eğitim-öğretimine yönelik görüşlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma nitel araştırma yaklaşımı kapsamında yürütülmüş olup, araştırmada ‘özel durum çalışması’ yöntemi benimsenmiştir. Araştırma, Ordu il merkezinde sevgi evlerinde barınan çocukların devam ettiği bir ilköğretim kurumunun I. ve II. kademesinde görev yapan 8 öğretmen ve 2 idari amirle yürütülmüştür. Bu çalışmada veri toplama aracı olarak nitel araştırma yaklaşımında sıklıkla kullanılan yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada öğretmenlerin sevgi evlerinde kalan öğrencilere yaklaşımı, bu öğrencilerin okul içerisindeki durumları ve bu öğrencilerle ilgili yaşanan sorunlar ve sorunların çözümlerine yönelik öğretmenlerin görüş ve düşünceleri incelenmeye çalışılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde nitel araştırma yaklaşımında sıkça kullanılan ‘sürekli karşılaştırmalı analiz’ yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre genel olarak sevgi evlerinde kalan öğrencilerin okula uyum konusunda ve okul davranışlarında sorunlar yaşadıkları tespit edilmiştir. Öğretmenlere göre bu öğrencilerde sevgi ve ilgi eksikliği olduğu, sevgi evlerinde kalan öğrencilerin gelecekten bir beklentisi olmadığı, uygulanan öğretim programlarında bu öğrencilerin eğitimine yönelik bir uygulama bulunmadığı dile getirilmiştir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda sevgi evlerinde kalan öğrencilerin eğitimi ve okul hayatının iyileştirilmesine yönelik öğretmenlere ve okul yöneticilerine çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SEVGİNİN DOKUNUŞUÖzet: Farklı sebeplerden dolayı bazı öğrenciler öğrenme güçlüğü çekiyor. Bazılarında ise davranış problemleri var. Öğrencilerin ve öğretmenin rahat ettiği sakin bir ortamda dersi kolayca ve kalıcı bir şekilde öğretebilmek, davranışlarında olumlu gelişmeler kaydedebilmekti amacım. Okuduklarım ve aldığım eğitimlerden öğrendiklerimi kendi üzerimde uyguluyordum.Ben yapabiliyorsam öğrenciler de yapabilir dedim ve farklı bir teknik oluşturdum.Beynimizin sol lobu; Matematik, Türkçe, dil, mantık, listeleme yaparken, sağ lob; hayal, renk, ses, ritm, koku ve bütüne odaklı çalışmaktadır. Bizler beynimizin sağ ve sol lobunu dengeli kullanmayı başarabilirsek başarımız katlanarak artıyor, yaratıcılığımız gelişiyor.Beynimizi dört ayrı frekansta titreşiyor. Alfa beyin frekansı uykuya dalma anı ve öğrenci bu beyin frekansında kolay öğreniyor. Hafif bir müzik eşliğinde ve nefesle ve gözler kapalı öğrenciler alfa beyin frekansına giriyorlar. Nasıl rahat ediyorlarsa öyle oturuyorlar.Onlar alfa frekansında iken sağ ve sol lob dengeleme çalışması yaptırıyorum. Zihinlerinde kendilerini güvende hissettikleri yere gitmelerini istiyorum. Ondan sonra yumuşak bir ses tonuyla onlara ; değerlisin , güvendesin. Sen çok özel bir çocuksun. Seninle gurur duyuyorum...gibi olumlu cümleler söylüyorum. Dersi dikkatle dinlediklerini ve öğrendiklerini planlı ve programlı çalıştıklarını ,sorumluluk sahibi ve başarılı olduklarını imgelemelerini istiyorum. Onlar alfa frekansındayken daha önce klasik yöntemle anlattığım dersi bir de alfada (zihinlerinde imgelettirerek) anlatıyorum. Bu teknikleri kullanarak öğrencilerin hem davranışlarında hem de akademik başarılarında olumlu gelişmeler kaydettim. Planlı ve programlı çalışma alışkanlığı kazanıyorlar.Severek ve isteyerek çalışıyorlar.Kendilerine olan güven duyguları artıyor.Elde edilen başarıları grafiklerle belgeledim. Sözlü bildiri SİBER ZORBALIK VE SİBER MAĞDURİYET DÜZEYLERİNİN EMPATİK EĞİLİM DÜZEYİ VE ÇEŞİTLİ SOSYODEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Amaç: Bu çalışmada, araştırmaya bireylerin empatik eğilim düzeyleri ile siber zorbalık/mağduriyet düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırmanın örneklemini, 175 kadın 128 erkek olmak üzere toplam 303 katılımcı oluşturmaktadır. Çalışmada, araştırmacı tarafından hazırlanan Sosyodemografik Bilgi Formu, Empatik Eğilim Ölçeği ve Siber Zorbalık ve Mağduriyet Ölçeği kullanılmıştır. Tüm istatistiksel değerlendirmeler için SPSS 23 yazılım programı kullanıldı. Bulgular: Siber zorbalık ve siber mağduriyet ile Empatik Eğilim Ölçeği puanlarının cinsiyet açısından farklılık gösterip göstermediğini incelemek için Bağımsız (ilişkisiz) Gruplar t testi yapılmıştır. Yapılan analiz sonucunda siber zorbalık (p=0.000), siber mağduriyet (p=0.000) ve toplam EEÖ (p=0.038) puanlarının cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdiği görülmüştür. Bu sonuçlara göre Kadınların, siber mağduriyet puanlarının erkeklerin ortalama puanlarından daha yüksek olduğu ve erkeklerin siber zorbalık puanlarının kadınların ortalama puanlarından daha yüksek olduğu saptanmıştır. Yaş ile siber zorbalık ve siber mağduriyet arasında bir ilişki olup olmadığını belirlemek için Pearson korelasyon analizi yapılmıştır. Pearson Korelasyon analizi sonuçlarına göre yaş ile hem siber zorbalık puanları, hem de siber mağduriyet puanları arasında zıt yönlü bir ilişki saptanmasına rağmen, bu ilişki anlamlı düzeyde bulunmamıştır (r=-0.50 ve p=-0.66, sırasıyla). Bireylerin siber zorbalık yapması ya da siber zorbalığa maruz kalmasının onların empatik eğilim puanları açısından farklılık gösterip göstermediği incelemek için Tek Yönlü ANOVA testi yapılmıştır. Kategorik empatik eğilim gruplarına göre siber zorbalık puanlarının anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği bulunmuştur (F (2, 300)=4.329, p<0.05). Sonuç: Araştırma sonuçlarına göre erkekler kadınlara oranla siber ortamda daha çok zorba davranışlar sergilerken, kadınlar daha çok bu davranışlara maruz kalmaktadır. Yaş artıkça kişilerin siber zorbalık yapma ya da siber zorbalığa maruz kalma durumu azalırken, düşük empatik eğilim düzeyine sahip kişilerin daha çok siber zorbalık davranışları sergilediği görülmüştür. Ancak empatik düzeyin yüksek olması kişilerin siber zorbalığa maruz kalmasına engel olamamaktadır. Sözlü bildiri SİBER ZORBALIKLA BAŞA ÇIKMA YOLLARININ YORDAYICILARI OLARAK ERGEN-EBEVEYN İLİŞKİSİ, ALGILANAN SOSYAL DESTEK VE GENEL ÖZ YETERLİKÖzet: Bu araştırmanın amacı, ebeveyn-ergen ilişkisi, çok boyutlu algılanan sosyal destek ve genel öz yeterliğin siber zorbalıkla başa çıkma davranışlarını ne kadar yordadığını belirlemektir. Araştırma, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı altı farklı lisede 184 kız 127 erkek olmak üzere 311 ergen ile yürütülmüştür. Veriler sosyo demografik bilgi formu, siber zorbalıkla başa çıkma stratejileri ölçeği, anne-baba-ergen ilişki envanteri, çok boyutlu algılanan sosyal destek ölçeği ve genel öz yeterlik ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Siber zorbalıkla başa çıkma davranışları puanlarının okul türü, sosyal medya hesabına sahip olma ve cinsiyet açısından farklılık gösterip göstermediğini incelemek için bağımsız örneklemler için t-testi, siber zorbalıkla başa çıkma davranışları puanlarının akademik başarı, günlük internet kullanımı, sınıf düzeyi, anne-baba tutumu ve ebeveyn eğitim durumu açısından farklılık gösterip göstermediğini incelemek için tek faktörlü ANOVA ve ebeveyn-ergen ilişkisi, çok boyutlu algılanan sosyal destek ve genel öz yeterliğin siber zorbalıkla başa çıkma davranışlarını ne kadar yordadığını incelemek için hiyerarşik çoklu regresyon analizi yapılmıştır. Araştırma sonucunda, siber zorbalıkla başa çıkma davranışları ile cinsiyet, sınıf düzeyi ve anne baba tutumlarına göre anlamlı farklılık görülmektedir. Cinsiyet açısından kızların siber zorbalıkla başa çıkma puanları (50.48) erkeklerin başa çıkma (45.40) puanlarından daha yüksek çıkmıştır. Sınıf düzeyi açısından 9.sınıfların siber zorbalıkla başa çıkma puan ortalaması (50.00) 11. Sınıfların puan ortalamasından (44.00) daha yüksek, 12. Sınıfların siber zorbalıkla başa çıkma puan ortalaması (50.37) ise 11. Sınıfların puan ortalamasından (44.00) daha yüksek çıkmıştır. Ayrıca, anne- baba tutumları açısından demokratik- hoşgörülü ebeveynlere sahip olan bireylerin siber zorbalıkla başa çıkma puan ortalaması (50.90), otoriter-baskıcı (43.56) ve tutarsız-dengesiz (43.94) ebeveynlere sahip olan bireylerin puan ortalamasından daha yüksek çıkmıştır. Ancak, sosyal medya hesabına sahip olma, okul türü, akademik başarı, günlük internet kullanımı, baba eğitim durumu ve anne eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık görülmemektedir. Ebeveyn-ergen ilişkisi, çok boyutlu algılanan sosyal destek ve genel öz yeterliğin siber zorbalıkla başa çıkma davranışlarının %32’sini açıkladığı görülmektedir. Sözlü bildiri ŞİFALI BİTKİLERİ ÖGRENİYORUM SAĞLIKLI YAŞIYORUMÖzet: İnsanlar yazılı tarih öncesinde bitkileri yiyecek olarak ve tedavi amacıyla kullanmaktadır. İnsanlar zaman içerisinde deneme yanılma yolu ile bazı bitkilerin hastalıkları iyileştirmede yardımcı olduğunu keşfetmiştir. Yurdumuzda bulunan bitki türü sayısının 10.000’e yakın olduğu bilinmektedir. Bu rakam, ülkemizin bitki çeşitliliği açısından ne derece zengin olduğunu açıkça göstermektedir. Anadolu halkının yabani bitkileri tıbbi amaçla kullanması çok eski yıllardan günümüze kadar uzanmaktadır. Anadolu’yu her yönüyle konu alan çalışmalar Cumhuriyet döneminde güncellik kazanarak öne çıkmış ve bu alanda araştırmalar ve yayınlar başlamıştır. Kırsal bölgelerde, hastalıkları tedavi etmek için genellikle çevrede yetişen veya yetiştirilen bitkiler kullanılmaktadır. Şehirlerde ise eczane ve beslenme desteği satan mağazalar veya aktarlardan sağlanmaktadır. Öğrencilerinin çoğunluğunun şifalı bitkileri tanıdıkları ancak daha az kullanılan bitkiler olan çiriş otu, gül hatmi ve pelin otu bitkilerini daha az bildikleri görülmektedir. Bu bitkilerin tedavi edici pek çok özelliği de bulunmaktadır. Gençlerin bilinen bitkiler dışında da ülkemizde yetişen ve bilinmeyen şifalı bitkileri tanımaları sağlanmalıdır. Bu amaçla onları eğitici, bilgi sahibi olmalarını sağlayıcı eğitim programları yapılarak farkındalık oluşturmalıyız. Bu atölye çalışmamızda okul bahçelerinin yaşam alanlarına nasıl dönüştürülebileceği ile ilgili Zeytinburnu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğümüzün , Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi ile birlikte yürüttüğü Şifalı Bitkileri Öğreniyorum Sağlıklı Yaşıyorum projesi çalışmaları çıktıları paylaşılacaktır. Okul Öncesi, İlköğretim ve orta eğitim kurumlarında uygulanabilecek örnek çalışmalar atölye kapsamında gerçekleştirilecektir. Atölyede, Şifalı Bitkileri Öğreniyorum Sağlıklı Yaşıyorum projesinin hayata geçirilme aşamasıyla ilgili giriş yapılacaktır. Daha sonra birbirinden farklı eğitim- öğretim kademelerinde ve farklı branşlarda uygulanacak ders planları paylaşılıp üzerinde tartışılacaktır. Son bölümde ise katılımcılar 5 er kişilik gruplar halinde örnek ders planı hazırlama aşamasını tamamlayacaklardır. Sözlü bildiri ŞİİRLER HEDİYEYE DÖNÜŞTÜÖzet: 2014-2015 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDA ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİMİZLE TÜRKÇE DERSİ SINIF İÇİ ETKİNLİKLERİMİZDE O KADAR SAF , SIMSICAK, İÇTEN VE SEVİYELERİNDEN BEKLENMEDİK ŞİİRLER ORTAYA ÇIKTI Kİ, BU ŞİİRLERİN SAYFALAR ARASINDA UNUTULMASINA GÖNLÜM RAZI OLMADI. ÇÜNKÜ BU ŞİİRLER MİNİK YÜREKLERİNİN SESİYDİ. BU ETKİNLİKLERİ KİTAP HALİNE GETİRMEK, ÖĞRENCİLERİMİ YÜREKLENDİRMEK VE ONLARI YAZMAYA TEŞVİK ETMEK AÇISINDAN BU ETKİNLİKLERİ KİTAP HALİNE GETİRDİK. BU ÇALIŞMAYI 3. SINIFTA YAPMAMIN BİR BAŞKA SEBEBİ DE BÜYÜYEN İNSANIN HIZLA DOĞALLIKTAN UZAKLAŞIYOR OLMASIYDI. ÇOCUKLARIMIZDAKİ DOĞALLIĞIN HAZIRLADIĞIMIZ BU KİTAPTA KALICI OLMASINI İSTEDİM... BU YILA AİT HATIRA BİR ÇALIŞMA OLMASI BAKIMINDAN DA AYRI BİR DEĞER TAŞIYORDU. DÖRDÜNCÜ SINIFA GEÇTİĞİMİZDE ,KENDİ ŞİİRLERİMİZİ OKUYACAĞIMIZ BİR ŞİİR DİNLETİSİ DÜZENLEDİK.İSTEDİK Kİ ŞİİR DİNLETİMİZ BİR AMACA HİZMET ETSİN .BU NEDENLE ÖĞRENCİLERİMLE İSMİNİ OY ÇOKLUĞU İLE BELİRLEDİĞİMİZ ‘’ÇORBADA TUZUM OLSUN’’SOSYAL SORUMLULUK PROJEMİZİ BAŞLATTIK.ŞİİR DİNLETİMİZİN BİLETLERİNDEN ELDE EDİLEN GELİRLE CBÜ’DE TEDAVİ GÖREN 12 LÖSEMİLİ ÇOCUĞUN , ÇOCUKÇA İSTEKLERİNİ KARŞILADIK.TEDAVİ GÖREN HASTA ÇOCUKLARIMIZIN İSTEKLERİNİN NE OLDUĞUNU BİR VELİMİZ ARACILIĞI İLE SORDUK.ELDE EDİLEN GELİRLE, 4 YAŞINDAKİ …….. ‘E ,BEBEK,8 YAŞINDAKİ ………’E ARABA ,15 YAŞINDAKİ ……, ‘E EDEBİYAT KLASİKLERİ... ONLARIN GÖZÜNDE MUTLULUK IŞIĞINI YAKABİLDİYSEK ,NE MUTLU ÖĞRENCİLERİME … ÇOCUKLARIM ,YEREL VE ULUSAL BASINDA YAPTIKLARI ÇALIŞMA İLE YER ALDILAR.KENDİLERİ İLE GURUR DUYUYORLAR.KÜÇÜK YAŞTA BÜYÜK İŞLERE İMZA ATTILAR. Sözlü bildiri ŞİİRLER HEDİYEYE DÖNÜŞTÜÖzet: GİRİŞ 2014-2015 Eğitim öğretim yılında üçüncü sınıf öğrencilerimle Türkçe ve Hayat Bilgisi derslerinde sınıf içi etkinliklerimizde o kadar saf, sımsıcak, içten ve seviyelerinden beklenmedik şiirler ortaya çıktı ki, bu şiirlerin sayfalar arasında unutulmasına gönlüm razı olmadı. Çünkü bu şiirleri onların yüreklerinin sesiydi. Bu etkinlikleri bir araya getirmek ve onları yazmaya teşvik etmek açısından kitap haline getirdik. Bu çalışmayı 3. Sınıfta yapmamın bir başka sebebi de büyüyen insanın hızla doğallıktan uzaklaşıyor olmasıydı. Çocuklarımızdaki doğallığın hazırladığımız bu kitapta kalıcı olmasını istedim .Bu yıla ait hatıra bir çalışma olması da ayrı bir değer taşıyordu.Dördüncü sınıfa geçtiğimizde kendi şiirlerimizi okuyacağımız bir şiir dinletisi düzenlemeye karar verdik. İstedik ki şiir dinletimiz bir amaca hizmet etsin. Bu nedenle öğrencilerimle ismini oy birliği ile belirlediğimiz ‘’Çorbada Tuzum Olsun’’ sosyal sorumluluk projemizi başlattık. Şiir dinletimizden elde edilen gelirle ilimizde bulunan araştırma hastanesinde lösemi tedavisi gören 1 ve 15 yaşlarında 12 çocuğun çocukça isteklerini karşıladık. PROBLEM DURUMU Yardımlaşma ve dayanışma toplum fertlerinin sahip olması gereken en güzel özelliklerdendir. Bir arada yaşayan insanlar sürekli yardımlaşma içerisinde olursa hem daha mutlu hem de daha huzurlu olurlar. Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte insanlar sanal bir dünyada yaşamaya başlamış, sosyal ilişkileri gitgide zayıf bir hal almıştır. Ancak hem bireysel hem toplumsal olarak yardımlaşma önemini kaybetmemiştir. “Yardımlaşma ve dayanışma duygusunun küçük yaşta hazzını tatmak ve geliştirebilmek için yazdığımız şiirlerle ne yapabiliriz?” sorusuna cevap aranmıştır. Öğrencilerle birlikte beyin fırtınası yapılmış problem durumu ve çözüm yollarına karar verilmiştir. ÇALIŞMANIN AMACI 1. Öğrencilerin kendini tanıması, yeteneklerini keşfetmesi ,bu yeteneklerini hayatında doğru ve faydalı bir şekilde kullanması sağlamak 2. Milli ve manevi değerlerimize sahip çıkarak farkındalık oluşturmak ve bu değerleri öğrencilerimizin davranış biçimine dönüştürmelerini sağlamak. Öğrencilerimizi, sorumluluk, yardımseverlik, sevgi ,saygı, dostluk ,merhamet duygularını ve değerlerini yaşayarak öğrenmelerine yardımcı olmak YÖNTEM Çalışma kapsamında beyin fırtınası, öğrencilere uygulanan ön test -son test, velilere uygulanan sonuç anketi yöntemlerinden yararlanılmıştır. Beyin fırtınası ile projemizin adı belirlendi. Ön test - son test ile öğrencilerin projeden önce ve sonrası değerlendirildi. Velilere uygulanan Sonuç Anketi ile veli ve öğrencilere ilişkin proje sonuçları değerlendirilmiştir. SONUÇLAR Sonuç olarak öğrencilerimize bu çalışmamızın başında uyguladığımız ön testimiz ile çalışmalarımız tamamlandıktan sonra uyguladığımız son testimiz incelendiğinde ;öğrencilerimizle uyguladığımız etkinliklerimizin yardımseverlik ,duyarlılık, sosyal sorumluluk alanlarında farkındalıklarının ,bilgi düzeylerinin anlamlı ölçüde arttığını gözlemledik. Yaptığımız bu çalışma ilimizde ses getirmiştir bunun sonucunda 23Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda uydu yayını yapan yerel bir televizyon kanalında projemize iki buçuk saatlik bir zaman ayrılmış ,projemiz canlı yayında anlatılmış ve çocukların şiirlerini okumalarına fırsat verilmiştir. Olumlu sonuçlar üzerine çalışmamız sürdürülebilir olarak değerlendirilebilir. Sözlü bildiri SİNCAN KADIN KAPALI CEZAEVİNDE ÇOCUKLARIYLA KALAN ANNELERE VE ÇOCUKLARINA YÖNELİK PSİKOSOSYAL DESTEK PROJESİÖzet: Nisan 2017 tarihi itibariyle Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde çocuklarıyla kalan kadınlara ve çocuklara yönelik gerçekleştirdiğimiz psikososyal destek içerikli projede, bir psikolojik danışman, bir sosyal hizmet elemanı, iki okul öncesi eğitimi öğretmeni ve bir hukuk uzlaştırıcı elemanı görev almıştır. Proje haftada bir gün 3 saat uygulama ve bir saat değerlendirme aşamalarını içeren 80 seanstan oluşmuş, haziran 2019 da sona ermiştir. Amaç, suç işlemiş kadınların kendilerine yönelik benlik algısı, özdeğerlendirme konularında öngörü geliştirirken, yaşamlarının devamında farklı bir yönelimle, yeni bir hayat olabilir, imajını kazanmaları ve bu hayata yönelik kararlar vermeleri için psikososyal bir ortam hazırlamaktır. Hapishane ortamında doğmuş ve büyümekte olan çocuklarının gelişimlerine yönelik iyilestirmeler ve sorumluluklarına ilişkin bilgilendirme ve uygulama süreçlerini içeren proje, grup çalışması ve psikoterapotik ve psikodramatik unsurları esas alan yöntem ve tekniklerle, resim, çamur, tiyatral sanat unsurlarının kullanımıyla zenginleştirilmiş bir içerikle somut anlaşılır hale getirilmiştir. Yaşam amacı ve hayatı yaşarken verilen kararlar arasındaki bağ üzerinde durularak kişilerin yeni bir yaşam tasarımı geliştirerek, kendilerinde varolan potansiyele vurgu yapılarak, kişisel varoluşlarındaki gücü harekete geçirmeleri esas alınmıştır. Vicdan, eylem ve yaşama bakış konusunda evrensel doğruları esas alan bir vizyon geliştirmeleri hedeflenerek yapılan çalışmalarla bu hedefe yaklaşılması amaçlanmıştır. Süreç analizi ve katılımcıların geribildirimleri ve çalışmaya katılıma yönelik talepleri ile kendilerinde gerçekleşen dönüşüm projenin çıktıları olarak izlenmiştir. Proje uygulaması sırasında ön çalışmalarla proje uygulama ekibine tarafımdan ön grup çalışması uygulanmış, grubun psikolojik ön hazırlığı gerçekleştirilerek ekip çalışması için birlikte hareket kabiliyeti ve ortak bir bilinç oluşumu için gerekli hazırlık yapılmıştır. Her çalışmanın ardından süreç değerlendirilerek gönüllülük esasıyla çalışan katılımcıların duygu, düşünce değişimlerinin değerlendirilmesi gerçekleştirilmiştir. Her seans bir öncekinde beliren ihtiyaçlara ve amaca göre yeniden planlanmış ve uygulama sürecinde beliren zorluk ya da pratiğe göre çalışma sürekli değerlendirilerek dinamik bir yapı içinde hayata geçirilmiştir. Katılımcılar çalışmaya 0-6yaş araliğindaki çocuklarıyla birlikte gelmişler ve süreç olağan ve beklenen bir grup sürecine göre daha zorlayıcı bir yolda ilerlemiştir. Çocuklar 2 yıllık zaman dilimi içinde proje ekibi ile yakınlaşarak anneleriyle geliştirdikleri simbiyotik bağın dışında farklı kişilerle de yeni, güvenli ilişkileri deneyimlemiş, dil, sosyoduygusal ve zihinsel gelişimlerine katkı sağlanmıştır. Çocuklar taleplerini iletebilir ve kendilerini ifade edebilir biçimde ilişki alanlarını geliştirmişlerdir. Anneler çalışma, iş yaşamı konusunda bir vizyona sahip olmuş, çocuklarının gelişimlerine katkı sağlama sorumluluğunu fark ederek uygulayacakları yöntemler ve pratik uygulamalar konusunda vizyon kazanmışlardır. Annelere, çoğu okul çağında ve dışarda olan çocukları ile ilişkileri konusunda destek sunulmuş, doğru iletişim ve psikolojik telafi mekanizmaları geliştirmeleri konusunda desteklenmişlerdir. Hapishane yönetimi zaman zaman ihtiyaçları konusunda bilgilendirilmiş ve ortamdaki ihtiyaçların bu şekilde telafisi için çalışma hizmet alanı işlevselleştirilmiştir. Proje kapsamı ikinci aşamada geliştirilerek yeni bir uygulama ile devamı öngörülmektedir. Proje uygulama alanı, gelişim ve dönüşümü esas alan bilimsel yöntemin pratiğe uygulanması ile hayat bulan kendine özgü bir nitelik taşımaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ VE FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ELEŞTİREL DÜŞÜNME VE ÖĞRENME STİLLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Dr. Mustafa TAHİROĞLU, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, mtahiroglu@nevsehir.edu.tr Özge METİN, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, ozgemetinn1@gmail.com Meltem KORKUT, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi mltmkrkt@gmail.com 21. yüzyılda eleştirel ve yaratıcı düşünebilen, araştıran, sorgulayan, girişimci, derin öğrenme yaklaşımlarına hakim ve öğrenme stillerini kavrayıp bu özelliklerin tümünü öğrencilerine aktarabilen öğretmenlerin gerekliliği inkar edilemez bir gerçektir. Birçok araştırmada, eleştirel düşünme ve öğretim sürecinin öğrencilerin öğrenme stillerine uygun bir şekilde yürütülmesinin öğrenci başarısıyla doğrudan ilişkili olduğu kanıtlanmıştır. Eleştirel düşünme; akıl yürütme, analiz ve değerlendirme gibi zihinsel süreçlerden oluşan bir düşünme biçimidir. Bu beceri bireyin, düşünme becerisine, yargılama becerisine, akıl yürütme becerisine, inançlarının şekillenmesine, doğru ve geçerli eylemlerde bulunmasına vb. pek çok özelliğine önemli katkılar sağlar. Öğrenme stili ise öğrencinin öğrenmeye hazırlanması, öğrenme ve hatırlama aşamalarında diğerlerinden farklı yollar kullanmasıdır. Temele bakıldığında eleştirel düşünen ve öğrenme sitillerini tanıyan bireyleri sorunların nedenlerini derinlemesine ve farklı açılardan inceleyebilen, anlamak için çabalayan, olayları değerlendirebilen, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırma becerilerine sahip bireyler olarak tanımlayabiliriz. Bu açılardan bakıldığında öğretmen adaylarının sahip oldukları eleştirel düşünme becerileri ve öğrenme stilleri, onların yaratıcı, katılımcı, kendine güvenen ve problemlere eleştirel yaklaşabilen kişilik özelliklerine sahip bir şekilde yetişmeleri açısından önem arz etmektedir. Bu nedenle eleştirel düşünme becerisi ve öğrenme sitilleri fen bilgisi ve sınıf öğretmeni adayları için iki önemli nokta olarak değerlendirilebilir. Özellikle fen bilgisi ve sınıf öğretmeni adaylarının eleştirel düşünme eğilimleri ve öğrenme stillerinin araştırılması, konuya yönelik öneriler getirilmesi ile yetiştirilmek istenen bireylere istendik özellikler kazandırmanın yollarının aranmasına ışık tutabilecektir. Yukarda yapılan açıklamalarda göz önünde bulundurularak araştırmamızın amacı; eleştirel düşünme becerisi ve öğrenme stilleri arasındaki ilişkinin sınıf ve fen bilgisi öğretmeni adayları arasında farklılık gösterip göstermediğini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda araştırma Nevşehir Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ve Fen Bilgisi Öğretmenliği bölümlerinde öğrenim gören öğretmen adayları ile yürütülmüştür. Araştırmada veri toplama aracı olarak Aşkar ve Akkoyunlu (1993) tarafından Türkçe ye çevrilmiş olan Kolb Öğrenme Stilleri Envanteri ve Kökdemir (2003) tarafından Türkçe ye çevrilmiş olan California Eleştirel Düşünme Eğilimi Ölçeği (CCTDI) kullanılmıştır. Bu süreçten elde edilen veriler SPSS programı yardımı ile tek yönlü varyans analizine tabii tutulacak ve sonuçlar doğrultusunda diğer gerekli analizler yapılacaktır. Çalışma sonucunda sınıf öğretmeni ve fen bilgisi öğretmeni adayları eleştirel düşünme ve öğrenme stilleri açısından değerlendirilecek ve konu ile ilgili çeşitli öneriler sunulacaktır. Veri analizi süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ETKİLİ İLETİŞİME İLİŞKİN GELİŞTİRDİKLERİ METAFORLARIN İNCELENMESİÖzet: İletişim hayatın vazgeçilmez bir ögesidir. İnsanların birbiriyle etkileşime geçe bilmesi için iletişim olmazsa olmazdır. Günlük yaşamda anlatmaya çalıştığınız bir çok şeye sahibiz ancak bu anlatacaklarımızı muhatabımıza ne derece aktarıyoruz. Aktardığımız mesajlar istediğimiz etkiyi her zaman uyandırmıyor. Etkili iletişim ise problemlere farklı açılardan bakabilme , ters düşen durumları yönetme gibi yetilerin yanı sıra düşüncelerini anlatabilme ve karşındakini anlayabilmek gibi becerileri kapsamakta ve öğretmen yeterlilikleri arasında bulunmaktadır. Bundan dolayı öğretmenlerin eğitim ortamında etkili iletişim kurabilmeleri eğitim kalitesi ve işlevi açısından önemlidir. Buradan hareketle bu araştırma Sınıf Öğretmenliği Programında öğrenim gören etkili iletişim dersi alan ve almayan Sınıf Öğretmeni Adaylarının “Etkili İletişim “ ile ilgili algılarını oluşturdukları metaforlar aracıyla belirlemek ve bu bağlamda bir karşılaştırma yapmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu 2019-2020 eğitim öğretim yılı güz döneminde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde eğitim gören etkili iletişim dersi alan ve almayan Sınıf Öğretmeni Adayları oluşturmaktadır. Verilerin toplanması aşamasında öğretmen adaylarına bir form aracılığıyla “ Bir öğretmen için etkili iletişim ............. gibidir ; çünkü ...........” ifadesi yöneltilmiş ve katılımcılardan cümleyi tamamlamaları istenmiştir. Çalışmada katılımcıların görüşleri nitel yaklaşım ile betimlenmeye çalışılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde içerik analizi tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda etkili iletişim dersi alan ve almayan Sınıf Öğretmeni Adayları tarafından oluşturulan metaforlar kategoriler halinde karşılaştırmalı olarak incelenerek; incelemeler doğrultusunda ilgili literatür çerçevesinde önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN DERSLERDE HANGİ ÖĞRETİM- YÖNTEM VE TEKNİKLERİNİ DAHA ÇOK KULLANDIKLARI ÜZERİNE ÇALIŞMAÖzet: Öğretme - öğrenme süreci düzenlenirken hedeflerin belirlenmesinin ardından, belirlenmesi gereken en önemli öge öğretim strateji, yöntem ve teknikleridir (ÖYT). Öğretmenlerin belirledikleri yaklaşımların, stratejilerin, yöntemlerin ve tekniklerin öğrenmeyi etkilerini ve bu ÖYT leri uygularken nelere dikkat edileceğini bilmeleri, nitelikli öğrenme - öğretme süreci oluşturulması açısından çok önemlidir. Öğretme - öğretim stratejileri ve bu strateji çerçevesinde seçilen yöntem, teknik ve taktikler öğrenme-öğretme süreçlerinin en kritik değişkenlerinden birisidir.Eğitim hedeflerinin gerçekleşmesi uygun bir ÖYT nin seçilmesiyle sağlanabilir. Bu nedenle her ders için tek bir ÖYT değil, çok farklı ÖYT kullanılması söz konusu olmaktadır. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin hangi derste hangi Öğretim - Yöntem ve Tekniklerini, hangi derste kullandıklarını belirlemeye çalışılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Muğla ilinde bulunan farklı okullar da görev yapan ilköğretim 3 ve 4. sınıf öğretmenlerinden seçilen 6 kişi ile sınırlandırılmıştır. Bu araştırmada araştırmacı tarafından gözlem formu oluşturularak yapılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlardan hareketle sınıf öğretmenlerinin çoğunun derslerin başlangıcında öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeylerini tespit etmek amacıyla soru sorma,konuyla ilgili anahtar kelimeleri sorma,beyin fırtınası,kavram haritası tekniklerini kullandıkları gözlemlenmiştir.Ayrıca sınıf öğretmenlerinin önemli bir kısmı derste düz anlatımı mutlaka kullandığı, buna ek olarak deney, gösterip-yaptırma, eğitsel oyun, tartışma, örnek olay gibi tekniklerle destekledikleri gözlemlenmiştir.Ancak öğretmenlerin işbirlikçi öğretim, bilgisayar tabanlı öğrenme, proje, drama gibi yöntemlerden yararlanmadıkları belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MATEMATİK DERSİNDE VÜCUTLARINI MATERYAL OLARAK KULLANDIKLARI KONULARIN VE KULLANIM ŞEKİLLERİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Matematik kendi içinde somut ve soyut konuları kapsamaktadır. Matematik öğretiminin etkili bir şekilde gerçekleşebilmesi için düşünsel süreçlerine işletebilmelerine , öğrendikleri konularda kalıcılığı sağlayabilmek adına uygun ortam ve fırsatın oluşturulması gereklidir. Bu uygun ortam ve fırsatın sağlanması için öncelikli olarak materyal kullanılmalı somut konular işlevlendirilmeli, soyut konular ise somutlaştırılmalıdır. Materyal, Eğitim öğretime ve bu süreç içerisinde hem öğretmene hem de öğrenciye yardımcı olan, hazır olan ve hazırlanan bir öğretim aracıdır. Öğretim materyali, en genel anlamıyla, eğitim-öğretim sürecini etkili kılmak için kullanılan her türlü malzemedir. Materyalin kullanılış amacı, kimi zaman öğretilecek konuyla ilgili alt konular arasındaki ilişkileri modellemek olabileceği gibi, kimi zaman öğreneni etkili kılmak, kimi zaman da anlaşılması güç konuları somutlaştırmak, resmetmek olabilir. Dolayısıyla öğretimi etkinleştirmek, verimliliği arttırmak ana amacına dönük her türlü destekleyici nesne-obje öğretim materyali olarak adlandırılabilir (Yıldız, 2004). Bu bağlamda anlamlı öğrenmeler gerçekleştirebilmek için doğru öğretim yöntemlerle birlikte doğru materyal kullanımına önem verilmesi etkili öğrenmeler sağlayabilir. Materyal gerek soyut konuları somutlaştırmada, gerek ise somut konularda kalıcı öğrenmeleri artırmak için önemli bir öğretim aracıdır. Materyal kullanımını olumlu etkisi çeşitli araştırmalarda kanıtlansa da öğretmenler materyalleri yeterli düzeyde kullanamamaktadır. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu, ne yazık ki, öğretim aracı ile neyin kastedildiğini bilmemektedirler. Birçok gelişmekte olan ülkede, öğretmenler, öğretim araçlarını gelişmiş ülkelerden ithal edilen öğretim malzemesi olarak düşünmektedir. Bunların kendileri tarafından yapılabileceğini görmekte başarısız kalmaktadırlar (Tuncer, 2008). Vücudumuzu materyal olarak kullanma bu bağlamda öğretmenler için ulaşılması ve hazırlanması en kolay olan materyallerden biridir. Aynı zamanda vücudun materyal olarak kullanılması materyalin işlevselliğini artıracaktır. Ekonomik ve ulaşılabilir olması ise kullanışlılığını artıracaktır. Bu bağlamda çalışmamızda 3. Sınıf öğretmenlerinin vücutlarının materyal olarak kullandıkları konuları ve kullanım şekillerinin belirlenmesi amacıyla yapılacaktır. Araştırma İç Anadolu bölgesinde Ankara ilinde rastgele seçilen üç özel ilköğretim okulunda uygulanacaktır. Verilerin toplanması için sınıf öğretmenlerine nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışmasında bireysel görüşme tekniğinden (mülakat) yararlanılacaktır. Bireysel görüşmede yarı yapılandırılmış mülakat soruları yönlendirilecektir. Verilerin oluşturulmasında içerik analizinden yararlanılacaktır. Sözlü bildiri SINIF DIŞI OYUN TABANLI ÖĞRENMENİN ÖĞRENCİ BAŞARISI ÜZERİNE OLUMLU ETKİLERİÖzet: SINIF DIŞI OYUN TABANLI ÖĞRENMENİN ÖĞRENCİ BAŞARISI ÜZERİNE OLUMLU ETKİLERİ Fatma Şebnem ŞEN AKSOY Öğretmenin liderliğinde geleneksel sınıf ortamının z kuşağı öğrencilerinin öğrenme ihtiyaçlarını karşılamadığı gittikçe artan bir görüştür. Diana Oblinger (2006), ‘Mekanların özünde değişim vardır. Değiştirilen alanlar uygulamayı değiştirir.’ demiştir. Oblinger (2006), yirmi veya otuz yıl önce tasarlanan alanların bugünün çocuklarının ihtiyaçlarını gideremeyeceğini düşünmektedir. Karar alıcılar, öğretmenler ve araştırmacılar grup içinde çalışma, sınıf dışında diğer kişilerle işbirliğinde bulunma fırsatlarının geleneksel öğretim ve öğrenim yöntemine meydan okuduğunu fark etmiştir. Oyun-tabanlı öğrenme ortamları hem öğreticilere hem de öğrenenlere önemli avantajlar sunmaktadır. Öğreticiler, her yaş grubundaki bireyde olan, özellikle çocuklarda baskın olan oyun oynama güdüsünü eğitsel amaçlara ulaşmada bir araç olarak kullanabilir (Taşdemir, 2007). Bu tür bir öğrenme ortamı öğrencilerin becerilerini geliştirirken aynı zamanda onlara iyi vakit geçirme olanağı sunar (Akın ve Atıcı, 2015). Araştırmalar etkili kullanıldığında oyun-tabanlı öğrenme ortamlarının, öğrenme, motivasyon ve öz-yeterliliği arttırdığını; stres ve kaygı düzeyini ise azalttığını ortaya koymaktadır (Hung, Huang, & Hwang, 2014; Liu & Chen,2013; Papastergiou, 2009; Wang, Shang & Briody, 2011; Yien, Hung, Hwang & Lin, 2011). Tüm bunlardan yola çıkarak bu çalışmanın amacı ; sınıf dışında gerçek öğrenme ortamının oyun alanı haline getirildiği durumlarda öğrencilerin öğrenme düzeyindeki farklılık, derse olan ilgisinin artması ,farklı yeteneklerini tanımasına katkı, grup içinde kendini ifade etme, alınan kararlarda sorumluluk alma gibi özellikleri üzerinde ne derece etkili olduğunu tespit etmek ,uygulamalarda karşılaşılacak sorunları tespit etmek, çözüm önerileri geliştirmektir. Okul dışında oyunlaştırılmış bir yöntemle öğrenme ortamı yaratılmasının öğrenciler üzerinde etkisini araştırmak için bir örneklem çalışma grubu oluşturulmuştur. Çalışmaya Özel Bornova Ortaokulu 5-A sınıfı katılmıştır. Öğrencilerin gruplar halinde okul bahçesine çıkmalarına izin verilmiştir. Öğrencilerin fotoğraf çekmelerine izin verilmiştir. Gruplara çalışacakları konuları gösteren kağıt verilmiştir. İlk bölümde bir binanın önüne giderek grup fotoğrafı çekmeleri istenmiştir. STEAM bölümünde bahçeden 10 farklı bitki türünü bulmaları, isimlerini araştırıp bulmaları istenmiştir. Bu bitkilerin herhangi bir sanat eserini hatırlatıp hatırlatmadığı sorulmuştur. Bitki figürleri olan sanat eserlerini araştırmaları istenmiştir. Tarih-Hikaye anlatıcılığı bölümünde ise daha önce sınıfça gezi yapılarak ziyaret edilen Yeşilova Höyüğü’nde günümüzden 5 bin yıl önce yaşayan insanların yaşayışlarını hikayeleştirmeleri istenmiştir. Bu hikaye sınıfta drama yöntemiyle canlandırılmıştır. Bu uygulamasının sonunda değerlendirme formu ile öğrencilerin görüşleri alınmış öğrencilerin çok eğlendiği, öğrenmenin tam gerçekleştiği görülmüştür. Bu çalışma Öğrencilerin sınıf dışında öğretmenleri başlarında olmadan da disiplin içinde hareket edebildiklerini, işbirliği içinde öğrenme sorumluluklarını yerine getirdiğini göstermiştir. Öğrenciler oyunlaştırılmış öğrenme ortamı ile sınıf dışında kitaplarında okuyarak öğrenebilecekleri bilgilere yaşayarak, görerek ulaşmışlardır. Anahtar kelimeler: Oyuna dayalı öğrenme, sınıf dışı öğrenme, yaparak-yaşayarak öğrenme Sözlü bildiri SINIF EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI LİSANS VE LİSANÜSTÜ PROGRAMLARININ SAYILARLA TÜRKİYEDEKİ MEVCUT DURUMU VE GELECEĞE DÖNÜK ÖNERİLERÖzet: Ülkemizde devlet üniversitelerine bağlı olarak 72 eğitim fakültesinin sınıf eğitimi anabilim dalı bulunmaktadır. Bu kapsamda bu çalışma ile ülkemizde sınıf eğitimi ana bilim dalının durumunu resmi sayılarla ortaya koymak amaçlanmaktadır. Çalışmada veriler Yükseköğretim Kurulu, ÖSYM, MEB ve Üniversitelerin ilgili web siteleri üzerinden veriler elde edilmiş ve mevcut durum ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışma bilimsel araştırma yöntemlerinden “tarama” yöntemiyle yapılandırılmıştır. ÖSYM verilerine göre 2015 yılı KPSS ÖABT’ne başvuran Sınıf Öğretmeni sayısı 27.606’dır . Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre aynı yıl ilk atama sayısı 4.157, yeniden atama ve kurumlar arası yeniden atama sayısı 32 olup, toplam atanan sınıf öğretmeni sayısı 4.189’dur . Mevcut duruma göre 23.417 atanamamış sınıf öğretmeni bulunmaktadır. Özel okul, dershane, etüt merkezi, kurumlarda memur vb. çalışan tahmini sınıf öğretmeni sayısı en iyimser olasılıkla 8.000 civarı kabul edildiği durumda bile atanamamış sınıf öğretmeni sayısı 15.417 civarındadır. İkinci öğretimin kapalı olduğu durumda bile sınıf eğitimi ana bilim dalına (2015-2016 ÖSYM verilerine göre) 5.466 öğrenci adayı ilanına çıkılmıştır. 2015-2016 eğitim-öğretim yılı itibarı ile sınıf eğitimi alanında mevcut durum budur. 07.12.2015 tarihinde Yükseköğretim Kurulu’nun istatistik sayfasından alınan veriler ışığında devlet üniversitelerinde unvanlarına göre öğretim üyesi sayıları ve ÖSYM’nin yayımladığı 2015-2016 eğitim-öğretim yılı öğrenci alım ilanına göre öğrenci adayı sayıları öncelikli olarak ortaya konulmuştur. Daha sonra Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalında görev yapan öğretim üyelerinin doktora ve doçentlik alanlarına göre dağılımı ve bu duruma göre 2016-2017 eğitim-öğretim yılından itibaren tahmini öğrenci sayıları ortaya konulmuş ve mevcut durum üzerinde yorum yapılmaya çalışılmıştır. İlisansüstü programlarda ise yine 07.12.2015 tarihinde Yükseköğretim Kurulu’nun istatistik sayfasından alınan veriler ışığında devlet üniversitelerinde unvanlarına göre öğretim üyesi sayıları ve Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalı Lisansüstü Programlarının durumlarına yer verilmiştir. daha sonra ise Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalında görev yapan öğretim üyelerinin doktora ve doçentlik alanlarına göre dağılımı ve lisansüstü eğitim durumuna yer verilmiş ve durum yorumlanlamaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri SINIF EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ SANAL SINIFA YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Hızla ilerleyen teknolojik gelişmeler, eğitimde de kendini göstermekte ve eğitim teknolojilerin geldiği noktada sanal sınıfların kullanımı artış göstermektedir. Bu artış özellikle yurtdışında yapılan bilimsel çalışmalarda karşımıza çıkmakta, ülkemizde de son yıllarda bu tür çalışmaların artışta olduğu görülmektedir. Gerek IOS, gerek Windows gerekse Android işletim sistemlerine uygun olan onlarca hatta yüzlerce sanal sınıf uygulamasının uygulama merkezlerinde yerini aldığı görülmektedir. Eğitimde teknoloji kullanımı ve sanal sınıf uygulamaları, günümüz öğrencilerini ifade etmek için kullanılan “z nesli”, “dijital nesil”, “dijital yerliler” gibi kavramlara son derece uygun düşmektedir. Harmanlanmış öğrenmenin (Blended Learning) sanal boyutunda ya da uzaktan öğretim ile işlenen derslerin bir kısmında uygulanarak, bir sınıfta yapılabilen neredeyse bütün uygulamalar (ders materyali paylaşımı, tartışma ortamları, sanal sınav yapabilme, not panosu, sınıf kütüphanesi vs) sanal ortamda yapılabilmekte ve literatürde bu durumun derslerde vakit kaybını en aza indirdiği, zaman ve kağıt israfını önemli ölçüde azalttığı ve öğrencilerin istediği anda materyallere ulaşabilme kolaylığı sağladığı ifade edilmektedir. Bu çalışmada Sınıf Eğitimi Anabilim Dalı 3. Sınıfta öğrenim gören öğretmen adayları ile (30 kişi) nitel bir çalışma yürütülmekte olup, yapılan görüşmeler ve sınıf içi gözlemler ile öğretmen adaylarının sanal sınıf uygulaması hakkındaki görüşleri ortaya konmaya çalışılacaktır. Çalışma henüz devam etmekte olup, sonuçları kongre tarihinde sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ DEĞERLERE VE İLKOKUL PROGRAMLARINDA YER ALAN DEĞERLERE BAKIŞ AÇISIÖzet: Araştırmanın amacı, sınıf eğitimi öğretmen adaylarının değerlere ve ilkokul programlarında yer alan değerlere yönelik bakış açısını tespit etmektir. Araştırma, bir devlet üniversitesinin eğitim fakültesi sınıf eğitimi ana bilim dalı 3. sınıfında öğrenim gören toplam 68 (kadın, 51; erkek, 17) gönüllü öğretmen adayı ile yürütülmüştür. Durum çalışması olarak düzenlenen araştırmada veri toplama aracı olarak, araştırmacılar tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu ve değer eğitimi görüş formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde içerik ve betimsel analiz birlikte kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular; öğretmen adaylarının değer eğitimi ve değer öğretimi kavramları arasında tercihlerini değer eğitimi yönünde kullandıkları tespit edilmiştir. Öğretmen adayları, genel değer eğitimi yaklaşımları arasında en fazla ahlaki muhakeme yaklaşımını, değer öğretimi hareketleri arasında ise karakter eğitimi yaklaşımını ve diğer değer eğitimi yaklaşımları arasından ise eylem öğrenme yaklaşımını önemsediklerini göstermiştir. belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının büyük bir bölümü tüm derslerde değer öğretiminin kullanılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bunun yanı sıra öğretmen adayları hayat bilgisi, Türkçe ve sosyal bilgiler derslerinde de değer öğretiminin yer almasının önemine farklı gerekçelerle vurgu yapmışlardır. Sınıf eğitimi öğretmen adayları öğretim programlarına eklenmesi için on yedi farklı ifade kullanmıştır. Frekansı en yüksek olan değerler ise; hoşgörü, merhamet, saygı, vefa ve dayanışma olarak belirlenmiştir. Ayrıca öğretim programlarından çıkarılması gereken değer olmadığını ifade eden ve programdaki değerlerin yeterli olduğunu düşünen öğretmen adaylarının olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgular ışığında, öğretmen adaylarının değer eğitimi ve yaklaşımları konusunda belirli bir bilgi düzeyine sahip olduğu ve bu konularda bazı önerilerde bulundukları sonucuna ulaşılmıştır. Ancak uygulamaya dönük yapabileceklerinin neler olduğunu görebilmek adına daha detaylı çalışmaların yapılması önerilmektedir. Sözlü bildiri SINIF EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ İNTERNET İÇİN ELEŞTİREL OKURYAZARLIK DURUMLARIÖzet: İnternet yoluyla insanlar sürekli olarak çeşitli biçim ve içeriklerde mesajlar ile karşılaş(tırıl)maktadır. Dolayısıyla kullanıcıların internet üzerinde rastladıkları içerikleri ve bu içeriklerin mesajlarını olduğu gibi kabul etmeden, eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirme becerilerini geliştirmek önemlidir. Bu beceriyi geliştirme yollarından biri de eleştirel okuryazarlık yaklaşımıdır. İnternetin ekonomi, sosyal-kültürel ilişkiler ve siyaset başta olmak üzere birçok konuda dünyayı yönlendiren hatta dolaylı da olsa yöneten bir güç olduğu düşünüldüğünde eğitim sistemine düşen önemli görevlerden biri eleştirel okuryazar bireylerin yetiştirilmesidir İlköğretimin ilk sınıflarından başlayarak kazandırılması olanaklı olan eleştirel okuryazarlık yoluyla, öğrencinin okuduklarını sorgulayarak, kendisine sunulanın ötesinde farklı anlamları görmeleri, farklı bakış açıları geliştirmeleri ve anlamı kendilerinin yapılandırmaları amaçlanır. Kuşkusuz bu becerinin kazandırılması için uygun öğrenme öğretme süreçleri desenlemesi ve geliştirmesi beklenen sınıf öğretmenlerinin eleştirel okuryazarlık becerisi de önemlidir. Bu araştırma sınıf eğitimi öğretmen adaylarının çeşitli değişkenlere göre internet için eleştirel okuryazarlık durumlarını belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Tarama modelinde desenlenen bu araştırmanın verileri 2014-2015 eğitim öğretim yılının bahar yarıyılında Türkiye’deki üç üniversitede eğitim gören sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarına (n=1186) “İnternet İçin Eleştirel Okuryazarlık Ölçeği” uygulanarak toplanmıştır. Araştırmacılar tarafından geliştirilen bu ölçek için yapılan Açımlayıcı Faktör Analizi sonucunda, ölçeğin 27 madde ve tek faktörden oluşan bir yapıya sahip olduğu belirlenmiştir. Ölçeğin Cronbach Alfa iç tutarlılık katsayısı 0,95 olarak hesaplanmıştır. Bunun yanı sıra öğretmen adaylarının sınıf, akademik başarı düzeyi, yılda okunulan kitap sayısı, bilgisayar becerisi, günlük internette geçirilen zamana yönelik durumlarını belirlemek için araştırmacılar tarafından geliştirilen “Genel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Araştırmanın verilerinin çözümlenmesinde frekans, yüzde ve aritmetik ortalamanın yanı sıra gruplar arası ortalama karşılaştırması için “bağımsız gruplar arası t-testi” ve “tek yönlü varyans analizi (Anova) testi” kullanılmıştır. Varyans analizi sonrasında yapılan ikili karşılaştırmalarda ortaya çıkan istatistiksel farkın hangi gruplar arasında oluştuğunu belirlemek amacıyla (PostHoc) Tukey HSD testi kullanılmıştır. Araştırmada ulaşılan kimi sonuçlar: Araştırmaya katılan öğretmen adaylarının sınıf düzeyleri arttıkça internet ortamında daha eleştirel okuryazarlık durumlarına sahip oldukları söylenebilir. Yılda 11 kitap ve üstü okuyan öğretmen adaylarının, yılda 6 - 10 kitap okuyanlar ile yılda 5 kitap ve altı okuyanlara göre daha eleştirel okuryazarlık durumlarına sahip oldukları belirlenmiştir. İyi düzeyde bilgisayar becerisine sahip öğretmen adaylarının orta düzeydekiler ile düşük düzeydekilere göre internet için daha iyi eleştirel okuryazarlık puanına sahip olduğu görülmüştür. Bilgisayar becerisi arttıkça, sınıf eğitimi öğretmen adaylarının internet için daha eleştirel okuryazarlık durumlarına sahip oldukları söylenebilir. Öte yandan öğretmen adaylarının internette geçirdikleri zamanın eleştirel okuryazarlık düzeylerine anlamlı bir etkisi olmadığı söylenebilir. Sözlü bildiri SINIF EĞİTİMİ VE SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARINA GÖRE ÖĞRETİM ELEMANLARININ SAHİP OLDUKLARI MORAL ERDEMLERİN BELİRLENMESİÖzet: Ahlak eğitiminin amacı, ahlaki bilgi, ahlaki duygu ve ahlaki davranışa sahip erdemli bireyler yetiştirmektir. Erdemli birey yetiştirme ailede başlamakla birlikte okulda devam etmektedir. Okullar öğrencilere saygı, adalet, dürüstlük ve sorumluluk gibi temel değerleri kazandırarak karakterli ve ahlaklı bireylerin yetişmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu nedenle ahlaki erdemlerin kazanılmasında ve ahlaki olgunluğun edinilmesinde ilkokul ve ortaokul dönemleri önemli bir süreci teşkil etmektedir. Bu dönemlerde okullardaki eğitim-öğretim faaliyetlerini gerçekleştirmekte olan öğretmenler ahlaki model olma ve ahlaki davranış kazandırma noktasında önemli bir misyonu üstlenmektedir. Bu bağlamda geleceğin sınıf öğretmeni ve sosyal bilgiler öğretmeni olacak öğretmen adaylarını mesleğe hazırlamakta olan öğretim elemanlarına da model olma ve ahlaki davranış kazandırma noktasında önemli görevler düşmektedir. Bu doğrultuda araştırmada sınıf eğitimi ve sosyal bilgiler eğitimi öğretmen adaylarına göre öğretim elemanlarının sahip oldukları moral erdemlerin farklı değişkenler açısından (cinsiyet, sınıf ve öğrenim görülen lisans programı) belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma verilerinin 2015-2016 eğitim-öğretim yılında bir devlet üniversitesinin Sınıf Eğitimi ve Sosyal Bilgiler Eğitimi Ana Bilim Dallarında öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarından elde edilmesi amaçlanmaktadır. Betimsel tarama yönteminin kullanılacağı araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından oluşturulan “Kişisel Bilgi Formu” ve Balay (2011) tarafından geliştirilmiş olan “Moral Erdemler Ölçeği” kullanılacaktır. Araştırma verileri IBM SPSS 21.0 programı vasıtasıyla gerekli istatistiksel teknikler kullanılarak analiz edilecektir. İlgili öğretmen adaylarına göre öğretim elemanlarının sahip oldukları moral erdemler, saygı, adalet, sadakat, cesaret, dürüstlük, zarafet ve güven alt boyutlarıyla ayrıntılı olarak incelenerek karşılaştırılmaya tabi tutulacaktır. Sözlü bildiri SINIF EĞİTİMİ VE SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖLÇME VE DEĞERLENDİRMEYE YÖNELİK YETERLİK ALGILARIÖzet: Öğretim programlarında belirlenen bilgi, beceri ve değerlerin ne kadarının öğrenciler tarafından elde edildiğinin tespit edilmesi aşamasında ölçme ve değerlendirme yöntem-tekniklerine başvurulmaktadır. Bu noktada geleceğin öğretmenleri olacak olan öğretmen adayların ölçme ve değerlendirmeye yönelik sahip oldukları yeterlilik düzeyleri, gelecekte meslek yaşantıları sırasında ölçme ve değerlendirmeye yönelik işlemleri doğru biçimde yapabilmeleri ile ilişkilidir. İlgili literatürde sıkça ifade edilen tutum/ algıların davranışa neden olan itici bir güç olma özellikleri dikkate alındında, gerçekleştirilecek olan bu çalışma ile öğretmen adaylarının ölçme ve değerlendirmeye yönelik yeterliliklerine yönelik algı düzeyleri çeşitli değişkenler açısından (öğrenim görülen üniversite, anabilim dalı, cinsiyet, yaş) incelemeye tabi tutulacaktır. Bu genel amaç doğrultusunda çalışma grubunu çeşitli devlet üniversitelerinin, eğitim fakültelerinde sınıf eğitimi ve sosyal bilgiler eğitimi anabilim dallarında 4. sınıfta öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmada karma yöntemin kullanılması planlanmaktadır. Bu bağlamda araştırmanın nicel boyutuna ilişkin veriler, Nartgün (2008) tarafından oluşturulan “Öğretmen Adayları İçin Ölçme ve Değerlendirme Genel Yeterlik Algısı Ölçeği”nden, nitel boyuta ait veriler ise araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı-yapılandırılmış görüşme formu ile elde edilecektir. Nicel verilerin toplanacağı ölçek 24 maddeden oluşmaktadır. Söz konusu ölçeğin iç tutarlılık güvenirlik katsayısı .87 olarak tespit edilmiştir. Ölçekler likert tipi beşli derecelendirme ölçeği formatında hazırlanmıştır. Araştırmada “Öğretmen Adayları İçin Ölçme ve Değerlendirme Genel Yeterlik Algısı Ölçeği”nden, elde edilen verilerle yarı-yapılandırılmış görüşme formundan edinenler ilişkilendirilecektir. Sözlü bildiri SINIF İÇİ DEĞERLENDİRMEDE TEKNOLOJİ KULLANIMIÖzet: Günümüzde öğrenciler günlük hayatlarında teknolojiyle iççice bir hayat sürmektedirler. Teknolojinin ve internetin hayatımıza girmesiyle birlikte öğrenme şeklimizde değişmeye başladı (Jahnke, 2016). Öğretmenler de hızla teknolojiyi sınıflarına entegre etmeye çalışmaktadırlar. Eğitimde teknolojiyi anlamlı bir şekilde sınıfa entegre etmek, öğretme ve öğrenmede temel değişim ve dönüşümü sağlayabilecek bir potansiyele sahiptir (Manuguerra &Petocz, 2011). Bu potansiyellerden biri de teknolojiyi sınıf içi değerlendirmeleri dönüştürme ve iyileştirmek için kullanma fırsatını sunmasıdır. Bu çalıştayın amacı öğretmenlerin teknolojiyi sınıflarında öğrenme, öğretme ve özellikle değerlendirme açısından fark yaratmada kullanmalarında yardımcı olmaktır. Öğretmenler sınıf içi değerlendirme yaparlarken çeşitli problemlerle karşılaşmaktadırlar. Sınıfta değerlendirme için yeterli zamana sahip olmamak, yerinde ve zamanında geri dönüt verememek bu sorunlardan bazılarıdır. Bu noktada teknolojiden yararlanmak öğretmenlerimizin sorunlarını çözmeye yardımcı olurken aynı zamanda teknoloji sınıflarda öğrenmeyi, öğretmeyi ve değerlendirmeyi dönüştürecek ve iyileştirecek şekilde kullanılmış olacaktır. Bu çalıştayda ilk olarak sınıf öğretmenlerimize sınıflarında kullanabilecekleri teknoloji araçlarını (uygulamalar, web-siteleri, vs) tanıtılacaktır. Ayrıca öğretmenlerin kendi sınıflarında hangi teknoloji aracını nasıl kullandığı hakkında tüm katılımcıların katkısıyla konuşulacaktır. Ardından sınıf içi değerlendirme yöntemleri, farklılıkları, benzerlikleri ve amaçları anlatılacaktır. Tanıtılan teknoloji araçlarının sınıf içinde değerlendirme amacına uygun olarak kullanımıyla ilgili örnekler paylaşılacaktır. Ardından öğretmenlerden küçük gruplara ayrılarak teknoloji araçlarını kendi sınıflarında değerlendirme amacıyla nasıl kullanabilecekleri tartışmaları istenecek ve sonunda grup içi konuşulanların tüm katılımcılarla paylaşılması beklenecektir. Sözlü bildiri SINIF İÇİ KONUŞMALARIN BİR ANALİZİ: DİYALOJİK Mİ MONOLOJİK Mİ?Özet: Öğrenmenin gerçekleşmesinde sınıfta kullanılan dilin karakteri oldukça önemlidir. Diğer bir ifade ile ‘öğretmen – öğrenci’ ve ‘öğrenci – öğrenci’ arasında gerçekleşen diyalog süreci öğrenmenin niteliğini belirleyen en önemli değişkenlerdendir. Bu düşüncenin sosyal yapılandırmacı öğrenme (Vygotsky, 1978), diyaloğa dayalı öğretim (Brown ve Palincsar, 1985) ve okuyucu tepki teorisi (Rosenblatt, 1982, 2004) gibi pek çok teorik temeli bulunmaktadır. Son yıllarda sıkça gündeme gelen ve pek çok araştırmaya konu olan bir başka yaklaşım ise ‘diyalojik öğretim’dir (Reznitskaya, 2012). Araştırmacılar üst düzey düşünmenin gelişiminde dilin önemli bir rolü olduğunu vurgulamakta ve arzulanan kazanımların gerçekleşmesi için sınıflardaki dilin daha diyalojik bir karakterinin olması gerektiğini belirtmektedirler. Literatürde diyalojik yaklaşımın önemli öğrenme çıktılarıyla ilişkili olduğuna yönelik teorik görüşlerin yapılan deneysel çalışmalarla da kanıtlandığı görülmektedir. Öte yandan pedagojik potansiyelinin bilinmesine rağmen bugünün okullarında diyalojik öğrenmenin nadiren gerçekleştiği yönünde araştırma bulguları da bulunmaktadır. Sınıflarda gerçekleştirilen konuşmaların diyalojik analizleri için araştırmacılar çeşitli göstergeler belirlemişledir. Bu alanda çok sayıda çalışması olan Reznitskaya (2012) bu göstergeleri otorite, sorular, geri bildirim, üst-düzey tepkiler, açıklama ve işbirliği şeklinde ifade etmiştir. Tartışma süreç ve içeriğine ilişkin sorumluluğu kimin üstlendiğine, bu süreçte sorulan soruların yapısına ve hedeflediği zihinsel süreçlere, verilen geri bildirimlerin türlerine ve işlevlerine, süreçte ileri sürülen fikirlerin diğerlerinin düşünceleriyle ilişkilendirilip ilişkilendirilmemesine, tartışma konusu üzerinde kişisel duruşlar sergilenip sergilenmemesine ve ileri sürülen fikirlerin nedenler ve örneklerle desteklenip desteklenmemesine bağlı olarak sınıfta yapılandırmacı anlayış temelinde diyalojik ya da davranışçı yaklaşım esaslarına dayalı monolojik bir dilin hakim olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye’de sınıf içi konuşmaların analizine yönelik çalışmaların yaygın olduğunu söylemek güçtür. Diyalojik analiz açısından konuyla ilgili sınırlı sayıda çalışmaya ulaşılabilmiştir. Bu çalışmalardan bazıları Akış (2012), Baykal (2014) ve Şimseş ve Erdoğan’ın (2015) çalışmalarıdır. Diğer taraftan uluslararası literatürde 2-3 yaşlarından itibaren çocuklarla diyalojik yaklaşıma dayalı paylaşımların nasıl yapılacağına ilişkin uygulama temelli pek çok çalışma olduğu görülmekte, bu çalışmalar önemli öğrenme çıktılarıyla ilişkilendirilmektedir. Bu çerçevede araştırmanın temel amacı iki binli yılların başlarından itibaren gerek program, gerekse öğretim materyalleri açısından yapılandırmacı yaklaşım çerçevesinde değişikliklerin gerçekleştirildiği sınıflarda bütün bu değişikliklerin merkezinde bulunan öğretmenlerin sınıflarında nasıl bir dil kullandıklarını diyalojik öğretim açısından analiz etmektir. Bu amaçla kolay ulaşılabilir örneklem tekniğiyle gönüllü olarak araştırmaya katılan sınıf öğretmenlerinin sınıf içi konuşmaları kayıt altına alınmıştır. Söz konusu kayıtların yazıya aktarılma süreci devam etmekte olup, aktarılan içerik üzerinde betimsel analizler gerçekleştirilecektir. Analiz sonrasında araştırmanın amacı doğrultusunda sonuç ve önerilere yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF İÇİ LİDER ÖĞRETMENLİK DAVRANIŞLARI YETERLİK ALGISI ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Günümüzde öğretmenlerden beklenen en önemli rol liderliktir. Öğretmenlerde liderlik rolünün varlığı, liderlik davranışlarının varlığına bağlıdır. Bir başka ifadeyle öğretmenlerde liderlik, sergiledikleri liderlik davranışlarıyla görünür hâle gelir. Liderlik davranışlarını sergileyen öğretmenlerin eğitimin kalitesini yükseltebilecek, eğitimde yaşanan sorunları çözebilecek en önemli faktör olduğu düşünülmektedir. Öğretmenlerin liderlik davranışlarını sınıf içi ve sınıf dışı davranışlar olarak ayırmak mümkündür. Sınıf içi lider öğretmenlik davranışları, öğretimi geliştirmeye yöneliktir. Amacına ulaşan, nitelikli bir öğretim, kaliteli bir eğitimin en önemli göstergesidir. Nitelikli öğretimin gerçekleşmesinde en önemli faktörün sınıf içi lider öğretmenlik davranışlarında yeterli olan öğretmen olduğu söylenebilir. O hâlde sınıf içi lider öğretmenlik davranışları yeterlik düzeyinin belirlenmesinde kullanılabilecek ölçeklere ihtiyaç olduğu söylenebilir. Bu çalışmanın amacı, sınıf içi lider öğretmenlik davranışları yeterliklerinin ölçülmesinde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir. Sınıf içi lider öğretmenlik davranışları yeterliklerinin ölçülmesinde kullanılabilecek bir algı ölçeğinin geliştirilmek istenmesinin sebebi ise bir beceri, bir eyleme ilişkin yeterlik algısıyla o becerinin, eylemin başarı düzeyi arasında ilişki olmasıdır. Sınıf içi lider öğretmenlik davranışları yeterlik algılarının ölçülmesi amacıyla hazırlanan 5’li likert tipi denemelik ifadeler açımlayıcı faktör analizi için 350 kişilik bir öğretmen grubuna, doğrulayıcı faktör analizi için yine 300 kişilik bir öğretmen grubuna uygulanacak ve elde edilen veriler analiz edilecektir. Yapılan faktör analizi çalışması sonunda ölçeğin “sınıf içi lider öğretmenlik davranışları” olarak adlandırılacak tek alt boyuttan (faktörden) ve toplam 30-35 maddeden oluşması beklenmektedir. Ayrıca madde-toplam korelasyonuna dayalı madde analizleri sonuçlarına göre deneme uygulamasına giren tüm maddelerin nihai ölçekte yer alabilecek nitelikte olacağı ve madde toplam korelasyonlarına dayalı iç geçerlik katsayıları ile ölçeğin Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayı değerinin yüksek düzeyde olacağı öngörülmektedir. Bu koşulları sağlaması beklenen “Sınıf İçi Lider Öğretmenlik Davranışları Yeterlik Algısı Ölçeği (SİLÖDYAÖ)”nin sınıf içi lider öğretmenlik davranışları yeterliğinin ölçülmesinde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçek olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETEMNLERİNDE ALGILANAN STRES VE MESLEKİ TÜKENMİŞLİK ARASINDAKİ İLİŞKİDE ÖĞRETMEN YETKİNLİĞİNİN ARACI ROLÜÖzet: Kişisel ve mesleki birçok beklentiyi karşılamak zorunda olan sınıf öğretmenleri bu beklentilere karşılık verebilme sürecinde ister istemez birçok stres kaynağı ile yüz yüze kalabilmektedirler. Bu kaynaklarla çok sık karşılaşmak ise öğretmende strese bağlı tükenmişliğin ortaya çıkabilmesine neden olmaktadır. Ancak, yaşanan olumsuz süreçler tüm öğretmenlerde tükenmişliğe nede olmamaktadır. Uzun süre stres kaynakları ile karşı karşıya kaldığı halde tükenmişlik yaşamayan öğretmenler de bu durumun ortaya çıkmasına neden olan psikolojik faktörlerin neler olduğu birçok araştırmaya konu olmuştur. Bandura’ya (1986) göre, mesleki yetkinlik inancı öğretmenlerin stres durumlarında tükenmişlik yaşamamalarında önleyici/koruyucu bir faktördür. Bundan dolayı gerçekleştirilen araştırmanın amacı, halen aktif görevde bulunan sınıf öğretmenlerinin algıladıkları stres ile yaşadıkları mesleki tükenmişlikleri arasında öğretmen yetkinliğinin aracı rol oynayıp oynamadığını ortaya koymaktır. Bu amaçla, 228’i kadın, 114’ü erkek toplam 342 sınıf öğretmeninden veri toplanmıştır. Bu öğretmenlerin yaşlarının ortalaması 37.15 (9.69)’dir. Kıdemlerine göre bakıldığında 66’sı 1-5 yıl, 96’sı 6-10 yıl, 66’sı 11-15 yıl, 42’si 16-20 ve 72’si 20+ yıl kıdeme sahipken; 276’sı köyde, 24’ü kasabada ve 42’si il merkezinde çalışmaktadır. Araştırmanın verileri Maslach Tükenmişlik Envanteri-Öğretmen Formu, Algılanan Stres Ölçeği ve Ohio Öğretmen Yetkinlik Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde korelasyon (r) ve aşamalı regresyon analizi kullanılmıştır. Elde edilen verilere göre öğretmenlerin algıladıkları stresleri ile mesleki tükenmişlikleri (r=.20), ve mesleki yetkilikleri arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (r=.23). Benzer bir biçimde, mesleki tükenmişlik ile mesleki yetkinlik arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (r=.45). Mesleki yetkinliğin algılanan stres ile mesleki tükenmişlik arasındaki ilişkideki aracılık rolüne bakıldığında ise mesleki yetkinliğin kısmı aracılık rolü üstlendiği görülmüştür. Bulgular alan yazını ışığında tartışılmış ve yorumlanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMEN ADAYLARININ DEĞER YANSIMALARININ İNCELENMESİÖzet: Konu alanıyla ilgili literatür incelendiğinde, farklı değer sınıflandırmalarına rastlamaktadır. Bu alanda yaygın kabul edilen Spranger (1928) sınıflandırmasında değerler; kuramsal, ekonomik, estetik, sosyal, politik ve dini olmak üzere altı grupta incelenirken; (Stewart, 1998), APA ise değerler sistemini; ahlaki, sosyal, estetik, ekonomik ve dini olarak sınıflandırılmıştır. Kahle (1983) ait olma, kendine saygı duyma, güvende olma, hayattan zevk alma, yakın ilişkiler kurma, başkalarından saygı görme, başarılı olmak, kişisel gelişim sağlama değerleri olmak üzere değer listesini geliştirmiştir. Schwartz (1992) 65’ten fazla kültürde geçerli “güç”, “başarı”, “hazcılık”, “uyarılım”, “özyönelim”, “iyilikseverlik”, geleneksellik”, “uyma/itaat”, “evrensellik” ve “güvenlik” olmak üzere 10 temel değer olduğuna işaret etmiştir. Güç, sosyal statü ve saygınlık elde edip, insanların ve kaynakların üzerinde kontrol ve baskınlık kurmayı; başarı, sosyal standartlara göre kişisel yeterlilik göstermeyi; hazcılık, zevk ve duyumsal doyum sağlamayı; uyarılım, heyecan, yenilik arayışını; özyönelim, seçim yaparken, araştırırken, yaratırken bağımsız düşünmeyi ve hareket etmeyi; iyilikseverlik, bireyin hayatındaki kişilerin iyiliğini gözetmesini; geleneksellik, geleneksel kültür ve dinin sunduğu alışkanlık ve fikirlere saygı ve bağlılığı, uyma, toplumun sosyal beklentilerine ve kurallarına zarar verecek hareket ve eğilimleri kısıtlamayı; evrensellik, bütün insanların ve doğanın iyiliğini gözetmek için anlayışlı, toleranslı, korumacı olmayı; güvenlik ise, toplum, ilişkiler ve bireyin kendisinin güvenli, dengeli ve istikrarlı olmasını ifade eder. Türkiye’de değer yansımalarına yönelik araştırmalar 2000’li yıllarda ağırlık kazanmış ve bu araştırmalar daha çok üniversite öğrencileriyle gerçekleştirilmiştir. Sosyoloji ve psikoloji alanında literatürde son yıllarda bireylerin değerlerinin ölçülmesinde, değerlerin işe koşulduğu çok sayıda çalışma yer almaktadır. Buna karşın eğitim alanında öğretmen adayları ile ilgili değerlerin incelendiği araştırma sayısı sınırlı kalmıştır. Bu alandaki çalışmalara incelendiğinde; öğretmen adaylarının değer tercihlerinin yaş ve mezun oldukları okul türüne göre farklılaştığı (Başçiftçi, Güleç, Akdoğan ve Koç, 2011); en çok evrenselcilik, yardımseverlik ve güvenlik değerine katıldıkları (Oğuz, 2012); cinsiyete göre değer eğilimlerinin, iyilikseverlik, uyarılım, uyma ve güvenlik boyutunda; sınıf düzeyi ve değer eğilimleri arasındaki ilişkide ise güç, hazcılık ve uyarılım boyutlarındaki farklılaştığı (Bulut Sarıcı, 2012); en fazla önem yükledikleri değerin; iyilikseverlik en az önem yükledikleri değerin ise güç değeri olduğu (Dündar, 2013); en çok evrenselcilik, yardımseverlik ve güvenlik değer tiplerine katıldıkları görül¬mektedir (Yıldız, Dilmaç ve Demir, 2013). Bir diğer çalışma da ise, 1, 2, 3 ve 4. Sınıflarda okuyan öğretmen adaylarının benimsedikleri değer ile sınıf, cinsiyet ve öğretim türüne göre anlamlı farklılık olmadığı ortaya çıkmıştır (Özkan ve Soylu, 2014). Bu çalışmalarda ulaşılan sonuçlardan hareketle, öğretmen adaylarının hizmet öncesi öğretmen eğitimi programları boyunca sahip olduğu değerlerin, öğretmen olduklarında öğrencilere kazandıracakları değerlerin yordanması açısından önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, değer eğitimi konu alanındaki araştırmaların sayısının arttırılmasına ihtiyaç vardır. Bu araştırmanın amacı, Doğu Karadeniz bölgesindeki dört eğitim fakültesinde öğrenim gören sınıf öğretmen adaylarının değer yansımalarını ortaya koymaktır. Katılımcılar, 2015-2016 akademik yılında Recep Tayyip Erdoğan, Artvin Çoruh, Bayburt ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültelerinin sınıf öğretmenliği lisans programlarının son sınıfında okuyan öğrencilerden oluşmaktadır. Tarama modelinin kullanılacağı araştırmanın verileri, Schwart tarafından geliştirilen ve Kürşad tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Schwart Değerler Ölçeği” kullanılarak toplanacaktır. Elde edilecek verilerin analizi SPSS 20 paket programında yapılacaktır. Veri toplama süreci halen devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMEN ADAYLARININ FEN LABORATUVAR ÇALIŞMALARINA YÖNELİK YETERLİKLERİNİN İNCELENMESİÖzet: İlk topluluklardan günümüz gelişmiş toplumlarına kadar önemini kaybetmemiş olguların başında eğitim gelmektedir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, geçmişte halklarına sundukları eğitimle doğru orantılıdır. Eğitimde en önemli etkenlerin başında öğretmen gelmektedir. Öğretmen bilimsel, toplumsal, sosyal ve eğitsel yönden ne kadar yetkin ise yetiştireceği öğrenciler de gelecekte o kadar nitelikli olacaktır. Tüm eğitim kademelerinin önemi yadsınamaz bir değerde olsa da tüm eğitim hayatının temel bilgi ve becerileri ilkokulda kazandırıldığından sınıf öğretmenleri eğitim zincirinin baş halkalarındandır. Bu sebeplerden dolayı sınıf öğretmen adaylarımızın eğitimi ve öğretimi daha çok önem taşımaktadır. Sınıf öğretmen adaylarımıza verilen dersler kapsamında fen derslerindeki konular daha karmaşık, daha soyut ve daha çok zihinsel faaliyet gerektirdiği için, öğretmen adaylarımızın bu derslerde zorlandığı görülmektedir. Öğretmen adaylarımızın zorlandıkları fen konularının yaparak yaşayarak öğrenmelerinin sağlandığı fen laboratuvarlarında gerçekleştirilmesinin daha uygun olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple fen laboratuvar dersleri, öğretmen adaylarının fen eğitimleri konusunda önemli yer tutmaktadır. Ayrıca fen laboratuvar uygulamaları öğretmen adayları tarafından ne kadar iyi öğrenilir, eğlenceli görülür ve sevilirse, başta fen dersleri olmak üzere diğer birçok derslerde de öğretmen adaylarına başarı, motivasyon ve güdülenme bakımından o kadar katkı sağlayacaktır. Öğretmen adaylarının bunları başarabilmesi için de fen laboratuvar uygulamalarına yönelik yeterlikleri yüksek olması gerekmektedir. Bu bağlamda bu araştırmada, sınıf öğretmen adaylarının fen laboratuvar çalışmalarına yönelik yeterliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma verileri, Pamukkale Üniversitesinde 2015-2016 eğitim öğretim yılında öğrenim gören ve fen laboratuvar uygulamaları dersini almış sınıf öğretmeni adaylarından toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak ”Laboratuvar Çalışmalarına Yönelik Yeterlik Anketi” kullanılmıştır. Anket beşli likert tipi 18 sorudan oluşmaktadır. Sınıf öğretmen adaylarının fen laboratuvar çalışmalarına yönelik yeterlik konusunda verdikleri yanıtlar frekans, yüzde ve aritmetik ortalamalardan elde edilen sonuçlar incelenerek yorumlanacak, ilgili alan yazınla tartışılacak ve uygun önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMEN ADAYLARININ FENE, FEN EĞİTİMİNE VE TEKNOLOJİYE KARŞI TUTUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Ülkelerin gelişmesi ve kalkınmasında eğitim ve öğretim ne kadar önemli ise sınıf öğretmenlerinin de eğitimdeki önemi o kadar fazladır. Gelecek nesiller hayatları boyunca alacakları eğitim ve öğretimin temelini ilkokulda ve sınıf öğretmenlerinden almaktadır. Sınıf öğretmenliği alanında hayat bilgisi, matematik, Türkçe, ilk okuma yazma ve sosyal bilgiler öğretimi gibi alanlar ne kadar önemli ise, fen öğretimi de o kadar önemlidir. Yeni değiştirilen eğitim öğretim programlarına göre ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıfın programı değiştirilmiş ve fen dersi eklenmiştir. Bu bağlamda sınıf öğretmenleri ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıf fen derslerine girmeye başlamışlardır. Mevcut sınıf öğretmenlerinin ve geleceğin öğretmeni olacak olan öğretmen adaylarımızın fene yönelik tutumları ne kadar olumlu olursa, yetiştirecekleri öğrencilerin de fene karşı olumlu tutum kazanmalarını ve fen derslerinde başarılı olmalarını sağlayacaklardır. Bu bağlamda bu araştırmanın amacı sınıf öğretmen adaylarının fene, fen eğitimine ve teknolojiye karşı tutumlarını belirlemektir. Araştırma verileri, Pamukkale Üniversitesinde 2015-2016 eğitim öğretim yılında öğrenim gören sınıf öğretmeni adaylarından toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak “Bilim Hakkında Görüşler Anketi”nden faydalanılarak geliştirilen “Fene, Fen Eğitimine ve Teknolojiye Karşı Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek, beşli likert tipi 45 maddeden oluşmaktadır. Öğretmen adaylarının fene, fen eğitimine ve teknolojiye karşı tutum konusundaki verdikleri yanıtlar frekans, yüzde ve aritmetik ortalamalardan elde edilen sonuçlar incelenerek yorumlanacak, ilgili alan yazınla tartışılacak ve uygun önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMEN ADAYLARININ İSTATİSTİKSEL MUHAKEME BECERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Günümüzde istatistiksel bilgilerin günlük yaşamda kullanımının artması, çeşitli alanlarda bilgilerin tablo ve grafiklerle sunulması, geleceğe dönük tahminlerde bulunmak ve karar verme sürecinde istatistiksel bilginin daha fazla kullanılması istatistik eğitimini önemli hale getirmiştir. Bu önemi nedeniyle son yıllarda ön plana çıkan istatistik eğitiminin önemli kavramlarından biri de istatistiksel muhakemedir. İstatistiksel muhakeme, bir bireyin istatistiksel bilgiden anlam çıkarması ve istatistiksel fikirler ile mantık yürütmesidir. İstatistiksel muhakeme, istatistiksel süreçleri anlama ve açıklamanın yanı sıra, istatistiksel sonuçları tam olarak yorumlayabilmeyi içerir. İstatistiksel muhakemenin temelinde dağılım, merkez, yayılım ölçümleri, ilişki, belirsizlik, tesadüfi ve örneklem gibi önemli kavramların, kavramsal anlaşılması yer alır (Wang, Wang ve Chen, 2009). İstatistiksel muhakeme araştırma verilerine dayanmaktadır (Chance, 2002) ve genelde bir bağlam içerisinde ele alınmaktadır (Cobb & Moore, 1997; Moore, 1998; Pfannkuch & Wild, 2000; Wild & Pfannkuch, 1999). Birey araştırma verilerini ve bağlamı düşünerek sonuçların neden üretildiğini gösterebilir ve bu sonuçlara göre bir çıkarım yapabilir. Bu çıkarımın neden haklı olduğunu açıklayabilen kişi, istatistiksel muhakeme yapmış olur. İstatiksel muhakeme aynı zamanda, seçilen bir modelin belirli bir bağlama uygun olup olmadığını kontrol etmek üzere test edildiğinde de ortaya çıkar. İstatistik muhakeme becerilerinin bireylere eğitim süreci içerisinde kazandırılması için öncelikle öğretmenlerin ve dolayısıyla da öğretmen adaylarının bu becerilere sahip olması gerekmektedir. Öğretmen adaylarının istatistiksel muhakeme becerilerinin farkında olmaları ve bu becerilerinin incelenerek geliştirilmesi öğretmenlik mesleğinde öğrencilerin istatistiksel muhakeme becerilerinin gelişmesine ve öğretilmesine katkıda bulunmalarını kolaylaştıracaktır. Bu çalışmada, sınıf öğretmen adaylarının istatistiksel muhakeme beceri düzeyleri ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Bu amaçla aşağıdaki araştırma problemlerine cevap aranacaktır. 1- Sınıf öğretmen adaylarının istatistiksel muhakeme beceri düzeyleri nasıldır? 2- Sınıf öğretmen adaylarının istatistiksel muhakeme beceri düzeyleri cinsiyete göre farklılaşmakta mıdır? 3- Sınıf öğretmen adaylarının istatistiksel muhakeme beceri düzeyleri sınıf düzeylerine göre farklılaşmakta mıdır? Bu çalışmada, betimsel araştırma yöntemlerinden genel tarama modeli kullanarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya 2013-2014 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Batı Karadeniz bölgesinde yer alan orta büyüklükte bir devlet üniversitesinde öğrenim gören 181 sınıf öğretmen adayı katılmıştır. Bu öğretmen adaylarının 140’ i kız, 41’i erkektir. Bu çalışmanın verileri, Garfield ve Konold (1990) tarafından geliştirilen ve araştırmacı tarafından Türkçe’ ye uyarlanan “İstatistiksel Muhakeme Becerileri Ölçeği (İMBÖ)” kullanılmıştır. Ölçek 20 çoktan seçmeli maddeden oluşmaktadır. Ölçek 8 doğru muhakeme boyutu ve 8 kavram yanılgı boyutu olmak üzere 16 boyuttan oluşmaktadır. Verilerin toplanma sürecinde sınıf öğretmen adaylarının İMBÖ tamamlamaları için 45 dakika süre verilmiştir. Yapılan uygulama sonucunda elde edilen veriler bir paket program aracılığı ile analiz edilmiştir Bu çalışmanın verileri incelendiğinde sınıf öğretmen adaylarının olasılık kavramını, ikili tabloları ve geniş örneklemin önemini anladıkları belirlenmiştir. Diğer taraftan olasılık hesaplama ve bağımsız değişken gibi kavramları anlamada zorlandıkları belirlenmiştir. Ayrıca sınıf öğretmen adaylarının olasılık ve istatistiksel kavramlarla ilgili i) Aynı büyüklükteki gruplar karşılaştırılabilir ii) İyi örneklem yüksek örneklem yüzdesine sahip olmalıdır gibi kavram yanılgılarına sahip oldukları tespit edilmiştir. Bu bulgular Tempelaar (2004) ve Wang ve ark. (2009) yaptıkları araştırma bulguları ile benzerlik göstermektedir. Çalışmanın verilerini cinsiyet açısından değerlendirildiğinde kız ve erkek sınıf öğretmen adaylarının istatistiksel muhakeme beceri düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİTİŞİK EĞİK EL YAZISINA ALTERNATİF HARF VE HARF GRUBU ÖNERİLERİÖzet: Yazma, bilginin elde edilmesi ve bilginin ifade edilmesi ile ilgili süreçlerden oluşan bir beceridir. Yazının bulunuşu ile; bilgi, duygu, düşünce ve isteklerin tam olarak saklanması ve aktarılması mümkün olmuştur. İletişim kolaylaşmış, duygu ve düşünce alışverişi hızlanmıştır. Ayrıca yazı insanın iradesini kuvvetlendirmiş ve kendi kendine yetiştirmesine katkıda bulunmuştur. Bitişik eğik el yazısının gelişimi, okunaklık ve yazma hızı olmak üzere iki ölçüte dayanır. El yazısı okunaklığı, yazmanın mekanik yönüyle ilgilidir. Bu kapsamda okunaklık; harflerin, harfler arasındaki bağlantıların, harflerin uzantılarının doğru yapılmasını içermektedir. Yazma hızı ise; belirli zamanda doğru bir şekilde yazılabilen harf sayısını içerir. Araştırmalara göre bitişik eğik yazı, sürekli ve hızlı yazılmaktadır. Bitişik eğik yazıdaki süreklilik ve hız, düşüncenin sürekliliği ve hızı ile birleşmekte ve birbirinin gelişimini desteklemektedir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının bitişik eğik el yazısına alternatif harf önerilerini ve harf grubu önerilerini tespit etmektir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 eğitim öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında 3. ve 4. Sınıfta öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarından rastgele seçilen 100 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Bu araştırma durum çalışması şeklinde planlanmıştır. Bu durum çalışmasında sınıf öğretmeni adaylarının alternatif harf önerilerini ve harf grubu önerilerini yazmaları, eğer harfleri ve harf gruplarını uygun buluyorlarsa harfin yanına şu an kullandığımız harfi ve harf grubunu yazmaları istenmektedir. Sonuç olarak; sınıf öğretmeni adaylarının çoğu şu an kullandığımız harfleri ve harf gruplarını uygun bulmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYININ FEN VE MATEMATİK DERSLERİNDEKİ PROBLEM ÇÖZME SÜREÇLERİNE YÖNELİK DURUM ÇALIŞMASIÖzet: Problem çözme becerisi öğrencilerin öğretim sürecinde kazanmaları hedeflenen en önemli becerilerden biridir. Bu becerilerin öğretmen adayları tarafından kazanılmış olması, öğretmen olarak atandıklarında, bunları kendi öğrencilerine aktarabilmeleri bakımından önem arz etmektedir. Problem çözme süreci, problemi anlama, plan hazırlama, planı uygulama ve geriye bakma olmak üzere dört temel aşamada incelenmektedir. Çalışmada, sınıf öğretmeni adayının matematik ve fen dersindeki problem çözme sürecine ilişkin gerekli aşamaları uygulaması, sürecin ayrıntılı ve bütüncül olarak incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu nedenle, nitel araştırma desenlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Çalışmada kriterler doğrultusunda belirlenen ve durum olarak seçilen öğretmen adayı sınıf öğretmenliği dördüncü sınıf öğrencisidir. Araştırma verileri 12 haftalık öğretmenlik uygulamaları dersinde bu öğrencinin ders anlatımlarında çekilen videoların dökümlerinden, araştırmacı tarafından geliştirilen gözlem ve yarı yapılandırılmış görüşme formlarından elde edilmiştir. Nitel verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Bulguları yorumlama da, problemi anlama, plan yapma, planı uygulama ve geriye bakma başlıkları kendi içinde ayrı ayrı tema olarak belirlenmiş, bu temalar problem çözme aşamalarına yönelik kodlanmıştır. Veri eldesi, veri, bulgu ve sonuçlara yönelik geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. Öğretmen adayının derslerinde problemi anlama sürecinde matematik derslerinde daha çok problemi tahtaya yazma fen ve teknoloji dersinde ise okumayla yetindiği ve her iki derste de problemlerin çoğu kez öğrencilere ne anladığı sorulmadan çözüme başladığı tespit edilmiştir. Öğretmen adayının problemin çözümü için bir plana ihtiyaç duymadığı ve doğrudan problemi çözmeye başladığı gözlenmiştir. Planı uygulama sürecinde, öğrencilere problemi çözmeleri için yeterli süre verilmiş ve genel olarak bir öğrenci tahtaya kaldırılarak işlem yaptırılmıştır. Geriye bakma basamağında, öğretmen adayı yaptığı çözümlerden kavramsal ve mantıksal çıkarımlar yapmak yerine öğrencilerin yaptığı işlemleri tekrar etme ve işlemlerin sağlamalarını yapma davranışlarıyla sınırlı kaldığı belirlenmiştir. Bu çalışma MEHMET AKİF ERSOY Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından desteklenmiştir.(Proje No: 0250-DR-14) Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARI İÇİN DEĞERLER DEĞERLİ Mİ?Özet: Günümüz eğitiminde en çok tartışılan konulardan biri “Değerler eğitimi”dir. Değerler eğitimi üzerine birçok araştırma yapılmakta, değerler eğitimi konulu kurslar, seminerler düzenlenmekte, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretim programları içerisine öğrencilere kazandırılacak olan değerler listesi eklenmektedir. Fakat “Değerler bireyler için ne anlama gelmektedir?, Gerçekten değer eğitimine ihtiyaç var mı?, Okullarda yapılmaya çalışılan değerler eğitimi etkinlikleri ne düzeyde amacına ulaşmakta?, Değer eğitimi sadece okulda mı yapılmalı? Değerler Türkiye gerçeğine ne kadar uygun? Değer eğitimi yapılınca ne olacak? Bireyler değer kazanınca ne fayda görecek?” vb. sorularının cevabı verilememektedir. Bu soruların cevabını vermek, değerler eğitimi sürecinde daha etkili ve daha verimli olacaktır. Buradan hareketle bu araştırmanın amacı; Değerlerin değeri üzerine sınıf öğretmeni adaylarının görüşlerini belirlemektir. Bu genel amaç doğrultusunda belirlenen “Sınıf öğretmeni adayları için değerli görülen ilk üç değer nedir?, Bu değerlerin sınıf öğretmeni adaylarındaki değer kazanım düzeyi nedir?, Değerli görülen ilk üç değerin kazanım ölçütleri nelerdir?, Belirlenen ilk üç değer ilkokulda neden kazandırılmalıdır?, İyi bir vatandaşlık bilinci için ilkokulda kazandırılması uygun görülen değerler nelerdir?” sorulara cevap aranmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemi ile desenlenmiştir. Araştırma 2015-2016 eğitim öğretim yılında yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ve Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği anabilim dalında öğrenim gören 175 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında uzman görüşü alınarak hazırlanan açık uçlu ve kısa cevaplı yedi maddeden oluşan anket formu kullanılmıştır. Veriler, betimsel analiz yöntemi ile çözümlenmiştir. Araştırma değerler eğitimi alanına yeni bir yön vermesi bakımından önemli görülmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARI VE DİKSİYONÖzet: Doğru ve güzel konuşma becerisi, iletişimin temelini oluşturmaktadır. Küçük yaşlardan itibaren ana dilini doğru ve güzel konuşabilme, aile yaşamının dışında okul ortamında şekillenen ve öğretmenlerin rol model olduğu bir beceridir. İlkokulda sınıf öğretmenleri tarafından verilen derslerde, Türkçenin yazıldığı gibi okunan bir dil olmadığının, bu doğrultuda okuma ve konuşma sırasında farklı sesletimlerin yapılması gerektiğinin öğretilmesi, öğrencilerin yazı ve konuşma dilini etkili bir biçimde kullanan bireyler olarak yetiştirilmesi bakımından önemlidir. Bu nedenle, sınıf öğretmenlerinin ve sınıf öğretmeni adaylarının diksiyon konusunda özenli ve yeterli olması gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı; sınıf öğretmeni adaylarının diksiyon konusundaki durumlarını belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda sınıf öğretmeni adaylarının, diksiyona ilişkin farkındalıkları, gereksinimleri, okuma ve konuşma sırasında yaptıkları yanlışlar belirlenmiştir. Betimsel modelde gerçekleştirilen araştırmada veriler anket yoluyla toplanmıştır. Anket iki bölümden oluşmaktadır. Anketin ilk bölümünde öğretmen adaylarının kişisel özelliklerini belirlemeye yarayan sorular yer almakta; ikinci bölümde ise diksiyonla ilgili açık uçlu ve kapalı uçlu sorular bulunmaktadır. Anket formunun geçerliği için uzman görüşüne başvurulmuş ve 5 öğretmen adayı ile ön denemesi yapılmıştır. Uzman görüşleri ve ön deneme sonuçlarına göre anket yeniden düzenlenmiş ve uygulamaya hazır duruma getirilmiştir. Araştırmaya 2015-2016 öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Programında öğrenim gören öğretmen adayları katılmıştır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmen adaylarının, ilkokul öğrencilerine yönelik dil öğretimi konusunda bilimsel bilgileri edinmiş olmaları önemli görüldüğünden, Türkçe Öğretimi dersini almış olmaları temel ölçüt olarak benimsenmiştir. Bu nedenle araştırmaya 3. sınıfa devam eden öğretmen adayları katılmıştır. Araştırma verileri betimsel analiz yoluyla çözümlenmiştir. Araştırmada elde edilen bulgular araştırmanın amaçları doğrultusunda incelenmiş ve sistematik bir biçimde sunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARIN KARŞILAŞTIKLARI ŞİDDET TÜRLERİ VE SIKLIKLARININ İNCELENMESİÖzet: Şiddet gündelik hayatımızda çok sık karşılaşılan bir olgu haline gelmiştir. Bireyler, okulda, işyerinde, sokakta ve aile içinde farklı şiddet türlerine maruz kalmaktadır. Basılı ve görsel medyada şiddet haberleri çok sık bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Benzer şekilde eğitim kurumlarında yaşanan şiddette araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Son yıllarda okullarda görülen şiddet ve akran zorbalığı çok araştırılan popüler bir konu olmuştur. Fakat ne yazık ki araştırmalar ilköğretim ve orta öğretime odaklanmış ve yükseköğretim de gözlenen ve yaşanan şiddet ve zorbalık olayları hiç araştırılmamıştır. Eğitim kurumlarında ilköğretim seviyesinde daha çok fiziksel şiddet yaygınken, bu ortaokul ve lise seviyesinde yerini daha çok psikolojik, duygusal ve sosyal şiddete bırakmaktadır. Genel olarak kız öğrenciler dışlama, grup dışına itme gibi sosyal şiddet kullanırken, erkek öğrenciler daha çok fiziksel ve cinsel şiddete başvurmaktadırlar. Fakat yükseköğretimdeki şiddetin türleri ve sıklığı hakkında bir bulguya hastalanmamıştır. Bu çalışmada sınıf öğretmenliği son sınıfta okuyan 87 öğrenciye Olweus’tan esinlenerek hazırlanan Psikolojik, Fiziksel, Duygusal, Sosyal Şiddet, Kötü Davranma ve Zorbalık Anketi uygulanmıştır. Ankette ayrıca öğrencilerin maruz kalmış olabilecekleri Cinsel ve Siber Şiddet türlerinde sorular sorulmuştur. Sonuçlar kız ve erkek öğrencilerin en çok maruz kalmış olabilecekleri türler açısından ve şiddet türlerinin yaygınlıkları açısından karşılaştırılmıştır. Bu çalışmanın diğer bir amacı da sınıf öğretmeni adaylarında bu çalışmayı yaparak onlarda şiddet türleri hakkında farkındalık oluşturmak ve ilerideki profesyonel yaşamlarında buna dikkat etmelerini sağlamaktır. Ayrıca yakın zamanda aktif olarak öğretmenlik mesleğine başladıklarında öğrencileri arasında olabilecek zorbalık davranışlarına karşı dolaylı bir farkındalık oluşturmak amaçlanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARIN YAŞADIKLARI STRES KAYNAKLARIÖzet: Ülkemizdeki Eğitim Fakültelerinde yüksek öğrenim ortalama dört yıl sürmektedir. Oldukça stresli bir sınav döneminden sonra yerleştikleri yükseköğrenim programlarında da öğrenciler stres yaşamaya devam edebilmektedirler. Öğrencilik hayatındaki evden uzakta kalma, ekonomik zorluklar, duygusal ihtiyaçlardan kaynaklı sorunlar hali hazırda üniversite öğrencileri için önemli stres kaynakları olarak yer almaktadır. Bu durum genel olarak tüm öğrencileri kapsarken eğitim fakültesi Sınıf Öğretmenliği programına devam eden öğrenciler de ilave stres kaynakları yer almaktadır. Son yıllarda oluşan sınıf öğretmeni mezununun fazlalığı ve yeni eğitim sistemindeki ilkokul döneminin dört yıla düşürülmesi Milli Eğitim Bakanlığının sınıf öğretmeni alımını sınırlandırmasında önemli bir rol oynamıştır. Özellikle sınıf öğretmenliği son sınıf öğrencileri Milli Eğitim Bakanlığındaki bu kısıtlı atamalardan dolayı çok yoğun bir atanma kaygısı yaşamaktadırlar. Sınıf öğretmenlerinin son sınıfı oldukça yoğun geçmektedir. Son sınıfta staj, uygulama gibi derslerin yanında bir de özel dershanelere giderek, KPSS sınavına hazırlanmaktadırlar. Kadrolardaki kısıtlılık sınıf öğretmeni adayları böylesi bir temponun içine sokmaktadır. Bu çalışma da da sınıf öğretmeni adayların yoğun programlarından ötürü ve atanma kaygısından dolayı yaşamış oldukları sorunların taranması amaçlanmıştır. Bu amaçla sınıf öğretmeni adaylarına SCL-90 Semptom Tarama Envanteri verilerek, öğrencilerin yaşamış olabileceği düşünülen kaygı, depresyon, öfke, kişiler arası ilişkiler, fobi, paranoya gibi alanlarda tarama yapılmıştır. Öğrencilerin özellikle belli alanlarda sorunlar yaşadıkları, gündelik yaşamda zaman zaman zorluklar yaşadığı ve yoğun bir atanma kaygısı yaşadıkları tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARINA GÖRE DOĞANIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNE ENTROPİK YAKLAŞIM VE ÇEVRE EĞİTİMİNİN ÖNEMİÖzet: Doğanın sistematiğini ortaya koyan en önemli keşif entropinin bulunmasıdır. Termodinamiğin ikinci yasası olan entropiyi kainattaki her şeyin minimum enerji ve maksimum düzensizliğe doğru gidişi olarak tanımlamak mümkündür. Düzeni sürdürmek ve daha düzenli hale getirmek daha çok enerji gerektirirken, düzensizlik daha az enerji isteyecektir. Birkaç örnek entropinin daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir: Mesela, bir kaba sıkıştırılan gaz kendini dışarı atmak ister, çünkü dış ortamdaki gazlar daha düzensizdir; sınıfta düzene sokulmak istenen öğrenciler en küçük fırsatta düzeni bozarlar; baskı altındaki toplumlar ilk fırsatta düzeni bozmak isterler. Sürdürülebilirlik ve entropi kavramları arasında zıt ilişki vardır. Sürdürülebilirlik için maksimum enerjiye ihtiyaç vardır. Sürdürülebilirlik daimi olma yeteneği, mevcut olanı sürdürme ve daha iyi hale getirme isteği vardır. Sürdürülebilirliğin ekoloji bilimindeki anlamı ise çeşitliliğin ve üretkenliğin devamının sağlanmasıdır. Birleşmiş milletler çevre ve kalkınma komisyonu ise şöyle tanımlar: İnsanlık, gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir. Doğal kaynakların binlerce yıl boyunca insanlığın emrine verilmiş sonu gelmez ve bitmez kaynaklar olduğu düşüncesinin 1900’lü yılların ikinci yarısından itibaren geçerliliğini yitirmesiyle sürdürülebilirlik, yeşil enerji, yenilenebilir enerji vs. birçok kavramları dünya gündemine girmiş, eğitim programlarında yer almaya başlamıştır. Sınıf öğretmenliği programında yer alan ‘Çevre Eğitimi’ dersi de sürdürülebilirliğin küçük yaşlardan itibaren farkındalık kazandırılmasına yönelik olarak verilmektedir. Bu araştırmada sınıf öğretmeni adaylarına göre doğanın sürdürülebilirliğinde entropik yaklaşım ve çevre eğitiminin öneminin ortaya konulması amaçlanmıştır. Araştırmanın katılımcıları 2018-2019 eğitim-öğretim yılı içerisinde Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı 2. Sınıfta yer alan 32 öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışmasından yararlanılmıştır. Verilerin toplanmasında yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunda öğrencilerin sürdürülebilirlik, çevre eğitimi ve entropi kavramları çerçevesinde doğanın sürdürülebilirliğini ortaya koyacak nitelikteki sorular yer almıştır. Araştırmada elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle çözümlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARINA YÖNELİK ARGÜMANTASYON GÖRÜŞ ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİÖzet: Özet Bu araştırmada, sınıf öğretmeni adaylarının argümantasyona ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla likert tipi Argümantasyon Görüş Ölçeğini geliştirmek amaçlanmıştır. Bu amaçla, ilgili literatür incelenerek argümantasyon görüşünü yansıtan cümle ifadeleri oluşturulmuştur. Buradan toplam 72 maddelik bir madde havuzu oluşturulmuştur. Bu maddeler, iki sınıf eğitimi ve bir fen eğitimi (argümantasyon çalışan) alanından üç uzmanın görüşüne sunulmuştur. Ayrıca, cümlelerin anlam bakımından değerlendirilmesi için bunlar sınıf eğitimi programının 3 ve 4. sınıfında öğrenim gören üçer öğretmen adayına inceletilmiştir. Argümantasyon görüşlerini yansıtmayan, anlam bakımından uygun olmadığı düşünülen ve birbirini tekrar eden cümleler tespit edilerek madde havuzundan çıkarılmıştır. Ayrıca, sınıf öğretmeni adaylarının tespit ettiği hatalı ifadeler yeniden düzenlenmiştir. Böylece 22 madde, madde havuzundan çıkarılmış ve 50 madde ile taslak bir ölçme aracı oluşturulmuştur. Bu taslak ölçme aracı, 2015-2016 öğretim yılında sınıf eğitimi programının 3 ve 4. sınıfında öğrenim gören 250 öğretmen adayına uygulanmıştır. Bu yolla toplanan veriler, ölçeğin boyutlarının ve geçerliğinin belirlenmesi amacıyla faktör analizine tabi tutulmuştur. Faktör analizi, açımlayıcı ve doğrulayıcı olmak üzere iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Açımlayıcı faktör analizinde, benzer özellikleri ölçen maddelerin bir faktör altında toplanmasına ve maddelerin madde güçlüğünün ,30’un üzerinde olmasına dikkat edilmiştir. Bu kurala uymayan 26 madde ölçekten çıkarılmış; ölçme aracının 24 madde ve üç boyutlu bir yapıda olduğu belirlenmiştir. Ardından, yapılan doğrulayıcı faktör analizinde, ölçeğin uyum değerlerinin yüksek çıkmasından dolayı herhangi bir madde elemesine gerek görülmemiş ve ölçeğin üç boyutlu olarak kullanılabileceğine karar verilmiştir. Böylece ölçeğin yapı geçerliği sağlanmıştır. Buna göre boyutlar; Planlama ve Uygulama Düzeyi, Nitelikli Argüman Geliştirme Düzeyi ve Beceri Düzeyi olarak isimlendirilmiştir. Ölçeğin güvenirliğini belirlemek amacıyla Cronbach α katsayısı hesaplanmıştır. Ölçeğin genel güvenirlik katsayısı ,92 olarak belirlenmiştir. Planlama ve Uygulama Süreci faktörünün güvenirlik katsayısı ,90; Nitelikli Argüman Geliştirme Düzeyi faktörünün güvenirlik katsayısı ,88 ve Beceri Düzeyi faktörünün güvenirlik katsayısı ,70 olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak; üç faktör ve 24 maddeden oluşan likert tipi Argümantasyon Görüş Ölçeği geliştirilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ “ÇOK DİLLİ SINIFLARDA ÖĞRETİM” DERSİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin kültürel yapısı ve son yıllarda Türkiye’nin aldığı dış göçler düşünüldüğünde iki dillilik ve çok dillilik Türkiye’de daha da önem kazanmıştır. Araştırmanın problem durumu sınıf öğretmeni adaylarının “çok dilli sınıflarda öğretim” dersine yönelik algılarıdır. Sınıf öğretmeni adaylarının çok dilli sınıflarda öğretim dersine yönelik görüşlerinin belirlenmesini amaçlayan bu araştırmada nitel araştırma yönteminden yararlanılmıştır. Çalışma grubu 2018-2019 öğretim yılı bahar döneminde Harran Üniversitesi Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalı dördüncü sınıfta öğrenim gören ve çok dilli sınıflarda öğretim dersini almış olan 50 öğrencidir. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme tekniği ile toplanmış ve toplanan veriler betimsel analiz tekniği ile çözümlenmiştir. Bu araştırmanın verileri 5 sorudan alınan cevaplardan oluşmaktadır. Bu sorular “Çok dilli sınıflarda öğretim dersi sizce gerekli bir ders midir?”;“Çok dilli sınıflarda öğretim (seçmeli) dersinin diğer alan öğretimi derslerinize ne gibi katkıları oldu?”;“Çok dilli sınıflarda öğretim dersinin “alan öğretimi” dersi olarak daha ayrıntılı bir şekilde verilmeli mi?;“Çok dilli sınıflarda öğretim dersinin uygulama (okul deneyimi) dersine faydaları nelerdir?”;“Çok dilli sınıflarda öğretim dersinin diğer üniversitelerde de ders olarak verilmesi gerekir mi? şeklindedir. 50 öğrenciden birinci soruya f=43 ikinci soruya f=39, üçüncü soruya f=38, dördüncü soruya f=36 ve beşinci soruya f=42 öğrenci olumlu cevap vermiştir. Araştırmanın sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının “çok dilli sınıflarda öğretim (seçmeli ders) dersinin” alan öğretimi derslerine fayda sağladığını ifade ettiği anlaşılmıştır. Sınıf öğretmeni adaylarının “çok dilli sınıflarda öğretim dersinin” ilk okuma ve yazma öğretimi dersi ile aynı dönemde almasının öğrencilere fayda sağladığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca okul deneyimi dersi kapsamında olan uygulama okullarındaki sınıfların çok dilli bir yapıya sahip olması, öğrencilerin bu dersin gerekliliği yönündeki düşüncelerine katkı sağladığı görülmüştür. Araştırmanın sonucunda birçok öğrenci ise çok dilli sınıflarda öğretim dersinin alan öğretimi dersi olarak daha ayrıntılı işlenmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ AKADEMİK BAŞARILARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Akademik başarının bireylerin hayatını önemli bir düzeyde etkileyen bir kavram olduğu nitelendirilmektedir. Öğretmen adaylarının akademik başarı düzeyleri doğrudan eğitim fakültelerinin kalitelerini ortaya koyabilmektedir. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının akademik başarılarını etkileyen faktörlere ilişkin görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının akademik başarılarını etkileyen faktörler sınıf düzeyi, cinsiyet ve üniversite değişkenlerine göre incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Fırat, Erciyes, Ağrı İbrahim Çeçen ve Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültelerinde öğrenim görmekte olan Sınıf Öğretmenliği anabilim dalı 1., 2., 3. ve 4. Sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırma evreninin tamamına ulaşmak hedeflendiğinden, ölçek tüm öğrencilere uygulanmış ayrıca örneklem seçimine gidilmemiştir. Araştırmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Batman ve Yiğit (2016) tarafından geliştirilen “Öğretmen Adaylarının Akademik Başarılarını Etkileyen Faktörleri Belirleme Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek beşli likert tipindedir. Ölçek “Kişisel özellikler ve Motivasyon” faktörüne ait 16 ve “Öğrenme Ortamı ve Öğretim Elemanına Bağlı Faktörler” altında 7 madde olmak üzere toplam 23 maddeden oluşmaktadır. Ölçeğin bu faktörlerdeki maddelerin faktör yük değerlerinin 0.42 ile 0.78 arasında değiştiği belirlenmiştir. Ayrıca Ölçeğin Cronbach-Alfa iç tutarlık katsayısı 0,889 olarak hesaplanmıştır. Ölçekte bulunan maddelerin derecelenmesi “tamamen katılıyorum” (1)’den başlayarak “kesinlikle katılmıyorum” (5)’a gidecek şekilde puanlanmıştır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS paket program kullanılarak analiz edilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde bağımsız gruplar t testi, tek yönlü varyans analizi, levene testi, MWU test ile Kruskal Wallis-H testleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının akademik başarılarını etkileyen faktörlere ilişkin görüşlerinin anlamlı biçimde farklılaştığı belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak çeşitli önerilerde bulunulmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ AKADEMİK ÖZ-YETERLİK ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Bireylerin herhangi bir duruma yönelik eyleme geçmelerinin temelinde, yeterliliklerine olan inançları, önemli bir role sahiptir. Bandura’ya göre öz yeterlik, bireyin performansa yönelik gerekli olan etkinliği başarılı biçimde sergileme ve organize etme kapasitesine duyduğu inancı ifade etmektedir. Buna göre öz yeterlik inancı bireyin nasıl düşündüğünü, hissettiğini, kendini motive ettiğini ve davranış biçimini etkilemektedir. Akademik öz yeterlik ise, akademik başarının sağlanmasında bireyin duyuşsal özelliklerine vurgu yapan bir kavramdır. Akademik öz yeterlik öğrencinin öğrenim gördüğü akademik alandaki işleri başarabileceğine yönelik inancı olarak tanımlanmaktadır. Öğrencinin akademik bir işi başarabileceğine ilişkin inancı, onun başarılı olmasının ön koşullarından biri olarak görülmektedir. 21. yüzyılda gereksinim duyulan birey özelliklerinde bakıldığında öğrenenlerin, kendi öğrenme sorumluluğunu üstlenebilen, yaratıcı, eleştirel, yansıtıcı ve yenilikçi düşünen, sorgulayan ve araştıran bireyler olmaları hedeflenmektedir. Öğrencilere söz konusu özellikleri edinmelerinde öğretmen performansı, oldukça önemli görülmektedir. Sınıf öğretmeninin akademik öz yeterliği ne kadar yüksek olursa, etkili bir öğretme-öğrenme süreci tasarlamada ve dolayısıyla beklenen birey özelliklerine uygun öğrenciler yetiştirmede o kadar başarılı olacağı söylenebilmektedir. Sınıf öğretmeni adaylarının akademik öz yeterlik algılarının belirlenmesi, onların öğrenme süreçlerine yönelik fikir sahibi olunması, bu süreçteki davranışlarının belirlenmesi ve geliştirme olanağının sağlanması, eksik kalınan noktaların belirlenmesi ve bunlara yönelik önlemlerin alınması ve öğretmen yetiştiren kurumlara öğretmenlerin öğrenme özelliklerine ve gereksinimlerine yönelik bilgi sağlaması bakımından önemli görülmektedir. Alanyazında öğretmen adaylarının akademik öz yeterlik inançlarını belirlemeye ve akademik öz yeterliğin farklı değişkenlerle ilişkisini ortaya koymaya yönelik olarak gerçekleştirilen araştırmalar bulunmaktadır. Ancak, sınıf öğretmenlerinin sahip oldukları akademik öz yeterlik inançlarının ölçek yoluyla belirlenmesinin yanında; onların akademik öz yeterliklerine yönelik görüşlerinin de ortaya konması, akademik öz yeterliğin daha kapsamlı biçimde ele alınmasını sağlayacaktır. Aynı zamanda nicel verilerin nitel verilerle desteklenmesi, araştırma bulgularının doğruluğunu da arttıracaktır. Bu araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının akademik öz yeterlik algılarının belirlenmesi ve akademik öz yeterlik algılarına yönelik görüşlerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Bu genel amaç doğrultusunda araştırmada şu sorulara yanıt aranmıştır: • Sınıf öğretmeni adaylarının akademik öz yeterlik algıları nedir? • Sınıf öğretmeni adaylarının akademik öz yeterlik algılarına yönelik görüşleri nelerdir? Nitel ve nicel veri toplama tekniklerinin kullanıldığı araştırma karma yöntem ile desenlenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını bir devlet üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıfta öğrenim gören toplam 248 sınıf öğretmeni adayı oluşturmuştur. Nicel verilerin toplanmasında Ekici (2012) tarafından geliştirilen Akademik Öz Yeterlik Algıları Ölçeği kullanılmış; nitel verilerin toplanmasında ise 12 sınıf öğretmeni adayı ile odak grup görüşmeleri gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen nicel ve nitel veriler analiz aşamasındadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ AKILLI TELEFON ÖZ-YETERLİKLERİÖzet: Gelişen teknoloji yardımıyla elde taşınabilen, cebe sığabilen ve hatta programlar yüklenebilen bilgisayarlar tasarlanmış ve bunlar mobil cihazlar olarak isimlendirilmiştir. Modern akıllı telefonları e-posta yollama, web sitelerini inceleme, fotoğraf ve video çekimi, mp3 ve video oynatma gibi dahili uygulamaları barındırdığı gibi bu telefonlara ücretli ve ücretsiz uygulamalar da kurulabilmekte ve çalıştırılabilmektedir. Akıllı telefonlar birçok farklı görevi yapmaya olanak tanıdığı için yaşamı önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır. Bireylerin internette gereksinim duyduğu bilgilere kolayca ulaşması, hotspot aktif ederek internetini diğer cihazlarla ve insanlarla paylaşma, uzaktaki birisiyle görüntülü görüşme, dokümanların fotoğrafını çekerek hızlıca kaydetme, bulunduğu konumu paylaşma, önemli bilgileri not alma gibi özellikler akıllı telefonların sağladığı kolaylıklardan yalnızca birkaçıdır. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının akıllı telefon öz-yeterliklerini ortaya koymaktır. Araştırma nicel bir çalışma olup tarama niteliğindedir. Bu doğrultuda veri toplamak amacıyla Aktay (2018) tarafından geliştirilmiş olan Akıllı Telefon Öz-Yeterlik Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma 2019 - 2020 eğitim öğretim yılının güz yarıyılında gerçekleştirilmiştir. Araştırma Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi 1., 2., 3. ve 4. sınıf öğretmen adaylarıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen veriler istatisiksel işlemler yapmayı sağlayan SPSS paket programı yardımıyla analiz edilmiştir. Bu bağlamda yüzde ve frekansın yanı sıra grup karşılaştırmalarını yapmayı sağlayan testler de gerçekleştirilmiştir. Sonrasında, araştırma bulguları araştırmanın amacına uygun olarak sistematik bir biçimde sunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ AKRAN VE ÖZ DEĞERLENDİRMEYLE YETERLİKLERİNİN YORDANMASI: BİR SÖYLEM ANALİZİ ÇALIŞMASIÖzet: Sınıf öğretmenliği bilindiği üzere birçok alanda bilgi ve beceri sahibi olmayı gerektiren bir meslektir.2004 yılında yapılan çalıştaylar sonucunda sınıf öğretmenliği özel alan yeterlikleri bakanlığımızca “Kişisel ve Meslekî Değerler - Meslekî Gelişim, Öğrenciyi Tanıma, Öğrenme ve Öğretme Süreci, Öğrenmeyi- Gelişimi İzleme ve Değerlendirme, Okul-Aile ve Toplum İlişkileri, Program ve İçerik Bilgisi“ olmak üzere 6 ana yeterlik alanı, bu yeterliklere ilişkin 31 alt yeterlik ve 233 performans göstergesi şeklinde belirlenmiştir. Bu yeterlik alanları yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı- Sınıf Öğretmenliği Alan Sınavı ile değerlendirilerek öğretmen adaylarının atamaları yapılmaktadır. Çalışma sürecinde öğrencilerin bu yeterlik alanlarında kendilerini ve akranlarını genel olarak değerlendirmeleri amaçlanmıştır. Öğretmen adaylarının akranlarıyla daha rahat bir iletişim kurabilecekleri düşünülerek çalışma araştırmacıların da birer öğrencisi olduğu sınıf öğretmenliği lisans programının 3. Sınıfında yürütülmüştür. Çalışma grubunu sınıfta gönüllü olarak katılımcı olan 30 kişi oluşturmaktadır. Veri toplama sürecinde “Mesleğin neresindeyiz?” konulu sınıf içi 30’ar dakikalık üç oturum yapılarak video kayıtları alınmıştır. Oturumlar çalışmacılarca yönetilmiştir. Öncesinde hazırlanan odak noktalara değinilmesi için sorularla yönlendirmeler yapılmıştır. Herkesin fikrini açıkça belirtebileceği bir tartışma ortamı için gerekli önlemler alınmıştır. Çalışma yürütülmüş ve veriler toplanmıştır. Verilerin analizinde nitel bir yöntem olan söylem analizi tekniği kullanılacaktır. Söylem analizi, bireylerin başkaları ile sohbet ederken meydana gelen özneler arası zihin bileşenleri üzerine odaklanan gerçek bir sosyal metottur (Elliot, 1996). Kim nasıl ve niçin konuşuyor? Kim nasıl dinliyor ya da susuyor? Kim nasıl yazıyor veya nasıl okuyor gibi sorularla başlayan söylem analizi varsayımlardan değil belirsizliklerden hareket eder. Ayrıntılara odaklanan söylem analizini pragmatiktir. Yani, dili kullanan insanların dille ne yaptıkları sorusuna cevaben bir söylemdeki linguistik özellikler onların ne yaptıklarını anlamak amacıyla inceler (Sözen, 1999). Bu nedenlerle çalışmada sözlü- sözsüz tüm boyutlar ele alınıp söylem analizi tekniği kullanılarak değerlendirme amaçlanmıştır. Araştırma analiz sürecindedir bu nedenle bulgu ve öneriler çalışma sunumu ve tam metninde sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİLGİLENDİRİCİ METİN TÜRLERİNE YÖNELİK SORU SORMA BECERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Türkçe dersi öğretim programında (2015), öyküleyici, bilgilendirici ve şiir olmak üzere üç metin türünden bahsedilmektedir. İlköğretimde gerçekleştirilen Türkçe dersleri de bu metinler aracılığı ile öğrencilere birtakım becerilerin kazandırılmasına yönelik olarak yapılandırılmıştır. Dolayısıyla Türkçe derslerinde metne yönelik anlam kurma ve anlamı zihinde yapılandırma için sorulan soruların niteliği büyük önem arz etmektedir. Öğretmenlerin nitelikli soru sormaları öğrencilerin anlamı zihinde yapılandırmalarına olanak sağladığı gibi eleştirel ve yaratıcı düşünmelerini geliştirmelerine de yardımcı olacaktır. Bu araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının bilgilendirici metin türlerine yönelik soru sorma becerilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 akademik yılı bahar döneminde Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf eğitimi 3. Sınıfta öğrenim gören 45 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak öğrencilere 1-4.sınıf Türkçe ders kitaplarından seçilmiş bilgilendirici metinler verilmiş ve öğrencilerden bu metinlere yönelik soru hazırlamaları istenmiştir. Çalışmada nitel araştırma tekniklerinden, doküman analizi, verileri yorumlanmasında ise içerik analizi kullanılacaktır. Öğretmen adaylarının hazırladıkları sorular yenilenen Bloom taksonomisinin bilişsel alan basamakları (hatırlama, anlama, uygulama, analiz etme, değerlendirme ve yaratma) esas alınarak sınıflandırılacaktır. “hatırlama ve anlama” basamaklarında hazırlanan sorular, hatırlama, ezberleme, karşılaştırma gibi alt düzey düşünme becerilerine yöneliktir. “analiz, değerlendirme ve yaratma” düzeyindeki sorular ise; konuyu derinliğine anlama, bir sonuca varma, parçalara ayırma, senteze varma, kendine mal etme ve kendi görüşlerini yansıtma gibi üst düzey düşünme becerilerini yansıtmaktadır. Buna göre öğretmen adaylarının hazırladıkları soruların, üst düzey düşünme becerilerini yansıtacak nitelikte olması beklenmektedir. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının hazırladıkları soruların sınıflandırılmasına yönelik bulgular, tablolar hâlinde sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİLGİSAYAR OKURYAZARLIK DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİLGİSAYAR OKURYAZARLIK DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ Yeliz AKSOY Ali Oktay AZGIN ÖZET Öğretmenlik mesleğini etkili ve verimli bir şekilde yerine getirebilmeleri için öğretmen adaylarının bazı yeterliliklere sahip olunması gerekmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen bu yeterliliklerden de teknoloji okuryazarlığıdır. Teknoloji gibi engin bir denizin içerisinde bilgisayarların öneminin büyük olduğu görülmüştür. Bilginin yanı sıra eğlence ve oyun oynama gibi diğer kullanım amaçlarının yanında internet ile birlikte bilgisayarların iletişim amaçlı kullanımının da oldukça yaygınlaşması gibi birçok sebep, geleneksel okuryazarlık anlayışının yanına bilgisayar okuryazarlığının da eklenmesine sebep olmuştur. Bu kapsamda günümüzde her bireyin hayatının büyük bir parçası haline gelen ve eğitimdeki yeri yadsınamayacak kadar önemli olduğu anlaşılmış olan bilgisayarların, öğretmenler tarafından etkili ve verimli kullanılabilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının bilgisayar okuryazarlık düzeylerini belirlemektir. Araştırmanın örneklemini, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde öğrenim görmekte olan sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Araştırmada nicel araştırma yöntemi olan tarama (survey) yöntemi kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak Kay (1990) tarafından geliştirilen ve Kılınç ve Salman (2006) tarafından Türkçeye çevrilen “Bilgisayar Okuryazarlığı Ölçeği” ve kişisel bilgi formu kullanılacaktır. Bilgisayar Okuryazarlığı Ölçeği, her birinde altı adet tutum cümlesi bulunan “temel beceriler”, “yazılım becerilerine başvurma”, “programlama” ve “bilgisayar farkındalığı” olmak üzere toplam dört bölümden oluşmaktadır. Veriler PASW 21.00 paket programı kullanılarak analiz edilecektir. Analiz sonucunda elde edilen bulgular ışığında önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİLİM VE SANAT MERKEZİ’NE YÖNELİK ANALOJİLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının Bilim ve Sanat Merkezi’ne yönelik analojilerini görmek ve bu kuruma yönelik algılarını ortaya çıkarmaktır. Analojiler kavram ve ilkeler arasındaki bazı yönlerin birbirine benzemesi durumudur. Analoji,kavram ve ilkelerin benzer olan özellikleri arasında yapılan bir haritalama biçimidir. Analoji yeni bir bilginin öğrenilmesinde, anlaşılmasında kullanılan bir çeşit betimleme türüdür. Bireyler için iyi düzeyde öğrenilmiş ve uzun süreli bellekte yer alan bilgilerin yeni öğrenilecek olanlar için kullanılmasında önemli bir rolü vardır. Kavramsal olarak analojiler farklı olan iki durum arasındaki benzerliklerden hareket ederek çıkarımda bulunulmasını sağlamaktadır. Araştırmanın örneklemini, 2019–2020 Eğitim-Öğretim yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü Sınıf Eğitimi Anabilim dalına devam eden 112 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi yapılarak çözümlenmiştir. Araştırmanın verileri, öğretmen adaylarının Bilim ve Sanat Merkezi’ne (BİLSEM) yönelik ne tür analojiler kullandıklarını ortaya çıkarmak için araştırmacılar tarafından hazırlanan “BİLSEM mekânlardan/ kıyafetlerden/ mesleklerden /şehirlerden/iletişim araçlarından/ulaşım araçlarından/bilim insanlarından/sportif oyunlardan/mevsimlerden/duygulardan… gibidir. Çünkü…” şeklinde ayrı ayrı 10 sorudan oluşan form kullanılmıştır. Bulgularda sınıf öğretmeni adaylarının üstün yetenekli bireylerin öğrenimlerini sürdürdükleri BİLSEM’ e yönelik analojilerinde genellikle olumlu, iyi ve üstün olan özellikleri kullandıkları görülmüştür. Araştırma üstün yetenekli öğrencilerin tanılanmasında tarama sürecinde önemli rolü olan sınıf öğretmeni adaylarının BİLSEM’ e yönelik analojilerinde bu kurumun yapısı ve işleyişi hakkında sahip olduğu bilgileri yansıtması nedeniyle oldukça önemlidir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİLİMSEL ARAŞTIRMA YAPMA BECERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Milli eğitim sistemimizde devlet okullarında görev yapan öğretmenlerimizin yaklaşık %34’ünü sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Ülkemizdeki eğitim fakültelerin sınıf öğretmenliği anabilim dallarından ise her yıl yaklaşık olarak 7 bin öğretmen adayı mezun olmaktadır. Mesleğe yeni başlayacak olan bir sınıf öğretmeni adayının içerisinde bulunduğu dönemi okuyup-anlaması eğitim ve öğretim vereceği öğrencilerin geleceklerinin yapılandırılması bakımından büyük öneme sahiptir. Bunu yapabilmesi içinde öğretmen adayının araştırma yapabilme becerisinin iyi olması gerekir. Bilimsel araştırma yöntemini bilen, uygulayan ve sonuçları değerlendirebilen bir öğretmen adayı, profesyonel meslek yaşamında eğitim ve öğretimini etkileyen sorunları daha bilimsel teşhis ederek, sınıf içinde veya dışında karşılaştığı problemleri çözebilecektir. Bu şekilde öğretmen adayı sadece kendi bilimsel okuryazarlığına katkıda bulunmayacak aynı zamanda öğretiminin daha etkili olmasına ve dolayısıyla da öğrencilerinin bilimsel süreç becerilerinin ve akademik seviyelerinin gelişmesine katkıda bulunabilecektir. Bu amaçların gerçekleşmesi ise öğretmen adaylarının lisans eğitimlerinde araştırma yöntemlerine yönelik alacakları derslere ve alan çalışmalarının bağlı olacaktır. Bu çalışmada sınıf öğretmeni adaylarının bilimsel araştırma yapma becerileri değerlendirilmiştir. Çalışmanın örneklemini sınıf öğretmenliği programında son sınıfta okuyan 45 öğrenci oluşturmaktadır. Bir dönem sürecinde toplam 14 hafta uygulama süreci olmuş ve ‘Alan Çalışması’ dersi kapsamında sınıf öğretmeni adaylarının bilimsel araştırma yürütme becerileri gözlemlenmiş ve uygulama sonucunda ortaya konulan raporlar içerik analizine tabi tutulmuştur. Örneklemdeki öğrenciler kendi aralarında 2-5 kişilik gruplar oluşturarak çalışmalarını yürütmüşlerdir. Her hafta 2 saat olmak üzere toplam 28 saat boyunca araştırmacı tarafından öğrencilere rehberlik yapılmış ve sorularına ve sorunlarına birlikte çözümler üretilerek sürecin sağlıklı şekilde tamamlanması sağlamıştır. Sınıf öğretmeni adaylarının hazırladığı araştırma raporları içerik analizine tabi tutularak bir araştırmada yer alan başlıklar (Çalışmanın adı, özet, giriş, yöntem, bulgular, vb.) altında incelenmiştir. Çalışma sonunda elde edilen bulgulara göre öğretmen adayları ilköğretime yönelik farklı örneklem gruplarını içeren 15 farklı çalışma yürütmüş ve çalışmaların %80 ini nicel veriler üzerine odaklanmıştır. Çalışmaların analizinde genellikle frekanslama ve % hesabı tercih edilmiş olup sadece 2 çalışmada SPSS analizi kullanılmıştır. Veri toplama araçlarının tamamı Türkçe kaynaklardan oluşmakta ve %90’nı hazır ölçme araçlarından oluşmaktadır. İçerik analizine bütün olarak bakıldığında sınıf öğretmeni adaylarının 14 hafta sonunda bilimsel araştırma yapmaya yönelik beceriler kazandıkları, özgüvenlerinin arttığı ve kendilerini bilim insanı gibi hissettiklerini ifade etmişlerdir. Elde edilen diğer veriler araştırmanın raporu sunumu esnasında katılımcılarla paylaşılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİNE İLİŞKİN FARKINDALIK DÜZEYLERİÖzet: Günümüzde eğitim yaklaşımlarındaki değişim sonucu, öğrenci merkezli, aktif öğrenmeye dayalı, sorgulayan, problem çözen, proje tabanlı öğrenmenin önem kazandığı bir eğitim anlayışı ön plana çıkmaktadır. Bu özelliklerin öğrencilere ne kadar erken yaşta kazandırıldığı da, onların kalıcı olması ve kolay edinilmesini etkilemektedir. Bu nedenle bilimsel süreç becerilerinin çocuklara erken yaşta kazandırılması sonraki yıllarda çocukların yukarıda eğitimsel süreçte daha etkin olmalarına yardımcı olabilmektedir. Literatür incelendiğinde, çeşitli öğretim yöntem ve tekniklerinin bilimsel süreç becerilerinin gelişimine olan etkilerinin araştırıldığı görülmekle birlikte sınıf öğretmeni adaylarının, gelecekte küçük yaştaki öğrencilere bilimsel süreç becerilerini nasıl kazandıracakları veya bu konudaki eğitim arka planlarının ne olduğu da önem taşımaktadır. Buradan hareketle bu araştırma sınıf öğretmeni adaylarının bilimsel süreç becerilerini tanıma ve onlara karşı olan farkındalık düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmaktadır. Bu amaçla problem durumlar öğretmen öğrenci diyaloglarından oluşan senaryolar halinde öğrencilere dağıtılmış ve senaryolarda kullanılan bilimsel süreç becerilerini belirlemeleri istenmiştir. Araştırma problemi sınıf öğretmenleri adaylarının bilimsel süreç becerileri farkındalık düzeyleri arasında sınıf seviyeleri bakımından anlamlı fark var mıdır? Öğretmen adaylarının bilimsel süreç becerileri alt becerileri farkındalık düzeyleri nasıldır? olarak belirlenmiştir. Elde edilen veriler 2015-2016 akademik yılı bahar yarı döneminde Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliğinde öğrenim görmekte olan 1. Sınıf (N=98), 2.sınıf (N=69), 3. Sınıf (N=38) toplamda 205 öğretmen adayından toplanmıştır. Bu öğretmen adayları amaçlı örnekleme metodu ile seçilmiştir. Bu araştırma karma yöntem araştırmasıdır. Nitel verilerin analizinde içerik analizi, nicel veri analizinde ise öğretmen adayları tarafından doğu tanımlanan alt beceriler için 1 puan verilmiştir. Nicel veri analizinde gruplar arası sıralama farkını belirlemek amacı ile Kruskal-Wallis Testi kullanılmıştır. Analizler sonucunda sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının sıralama ortalamaları 1. Sınıflar için 81.99, 2.sınıflar için 114.18, 3. Sınıflar için 136.87 hesaplanmıştır. Sınıf öğretmenliği 1,2 ve 3. Sınıfta öğrenim gören öğretmen adaylarının bilimsel süreç becerilerini tanımlama düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olduğu belirlenmiştir (X2 (2)=27.421; p=.00; p<.05). 3. Sınıf öğretmen adaylarının bilimsel süreç becerilerini tanımlama düzeylerinin 2. Sınıf öğretmen adaylarının bilimsel süreç becerilerini tanımlama düzeylerinden daha yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca 2. Sınıf öğretmen adaylarının bilimsel süreç becerilerini tanımlamada 1. Sınıf öğretmen adaylarına göre daha başarılı oldukları ifade edilebilir. Araştırmadan elde edilen bulgular ışığında öğretmen adaylarının tamamına yakınının senaryolarda ifade edilen gözlem becerisini tanıladığı görülmüştür. Yine elde edilen önemli bir bulgu da öğretmen adaylarının çıkarım becerisi, sonuç çıkarma ve sınıflama alt becerilerini tanımlamada zorlandıkları tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak Sınıf Öğretmenliği Anabilim dalında bulunan “Öğretim İlke ve Yöntemleri”, “Fen ve Teknoloji Laboratuvar Uygulamaları І ve ІІ”, “Fen ve Teknoloji Öğretimi І ve ІІ” derslerinde bilimsel süreç becerileri üzerinde önemle durulmalı ve bilimsel süreç becerilerini geliştirici etkinlikler düzenlenmelidir. Sınıf öğretmenliği öğretmen adayları da kendilerini bu konuya yönelik kişisel olarak geliştirmelidir. Bir başka öneri olarak araştırma örneklemi genişletilip çalışılabilinir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİLİMSEL YAYINLARI TAKİP ETMEYE YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Öğrenmelerin zihindeki bir yapılandırma sonucu oluşturulmasına dayanan yapılandırmacılık, bireylerin öğrenme sürecinde daha fazla sorumluluk almalarını ve etkin olmalarını gerektirir (Balım vd. 2008:191). Bilgi ve anlayışların, anlamların aktif olarak kazanılması anlamına gelen aktif öğrenmede öğrenenler sadece dinleme ve rutin uygulamalarla çalışma yerine tartışırlar, hipotezler oluştururlar, incelemeler yaparlar ve farklı bakış açıları kazanırlar (Taş, 2006). Bilginin aktif olarak yapılandırılmasının önkoşullarından birisi öğrenenin araştırma motivasyonuna sahip olmasıdır. Seferoğlu (2004), okullardaki başarı grafiğinin, nitelikli öğretmenler olmadan önemli düzeyde yükseltilemeyeceği görüşündedir. Öğretmenler araştırma yapmaya teşvik edilmelidir. Bunun için öğretmen adayları lisans eğitimlerini tamamlandığında hem öğretmen hem de bir araştırmacı olarak mezun olmalıdır. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının araştırmacı rolü kazanmalarında önemli faktörlerden birisi olan bilimsel yayınları takip etme eğilimlerini belirlemektir. Nitel araştırma yöntemi ile gerçekleştirilen bu araştırma, betimsel bir nitelik taşımaktadır. Çalışma, 2015-2016 akademik yılında Adnan Menderes Üniversitesi’nde öğrenim gören Sınıf öğretmeni adayları arasından ve her sınıf düzeyinden genel başarı ortalamalarına göre aşırı ve aykırı durum örneklemesi yoluyla seçilen öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Veriler görüşme yöntemi ile elde edilmiştir. Verilerin toplanması için görüşme sorularından oluşan yarı yapılandırılmış bir görüşme formu kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının bilimsel yayınlara ilişkin farkındalıklarını ve onları takip etme eğilimlerini belirlemeye yardımcı olan sorular katılımcılara yöneltilmiş ve görüşme verileri içerik analizi tekniği ile çözümlenmiştir. Öğretmen adaylarının görüşmede kendilerine yöneltilen sorulara verdikleri yanıtlar temalaştırılarak yorumlanmıştır. Çalışmada, öğretmen adaylarının bilimsel yayınları takip etme eğilimleri ve farkındalıklarına yönelik görüşleri belirlenmiş ve elde edilen ilk bulgulara göre bu görüşlerin farklılaştığı sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİR ÖĞRETMENDE BULUNMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNDÜKLERİ LİDERLİK ÖZELLİKLERİÖzet: SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİR ÖĞRETMENDE BULUNMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNDÜKLERİ LİDERLİK ÖZELLİKLERİ GÜRCANİYE ŞANLI Özet Liderlik rolü günümüzde öğretmenlerin değişen profiline eklenen yeni niteliklerden biri olarak algılanmaktadır. Liderlik yolundaki kişinin öncelikle kendine inanarak başlaması, kendine güvenmesi ve başka kişilerin tecrübelerinden yararlanması gerekmektedir. Kendine güvenme ve kendini etkileme, liderlik gelişiminde tecrübelerin temelini ortaya çıkarmaktadır. Yeni eğitim anlayışına göre öğretmenler, bilgiyi aktarmaktan çok öğrenciye yol gösteren kişilerdir. Meslektaşlarına öğrenmede yön veren, bireysel ve toplumsal gelişiminde öncülük eden lider öğretmen modeli değer kazanmaktadır. Bu doğrultuda araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının bir öğretmende bulunması gereken liderlik özellikleri hakkındaki görüşlerini belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubu 2015-2016 eğitim öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği 3. ve 4. Sınıfta öğrenim gören 90 öğrenciyle gerçekleştirilmiştir. Nitel araştırma yöntemlerinden tarama tekniğiyle gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen 2 maddelik anket formu kullanılmıştır. Formun geliştirilmesinde ilgili literatür taranarak 4 açık uçlu soru belirlenmiş. Belirlenmiş sorular konu alanı uzman görüşlerine sunulmuş ve bu doğrultuda 2 maddeye düşürülmüştür. Anket formunda bulunan açık uçlu sorular araştırmacı tarafından geliştirilmiştir ve geçerliliği için uzman görüşü alınmıştır. Anketin güvenirliği için konu bakımından homojen olan sorular seçilmiştir. Buna yönelik olarak alt problem soruları azaltılmış ve sınıf öğretmeni adaylarının bu konu hakkında bilgileri 2 tane açık uçlu soruluk anket formuyla değerlendirilmiştir. Nitel verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar literatür çerçevesinde tartışılarak önerilerde bulunulmuştur Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIF İLE İLGİLİ KAYGI VE KORKULARIÖzet: Bu araştırmanın hedefi birleştirilmiş sınıf uygulamasında görev alan öğretmenlerle görüşülüp birleştirilmiş sınıf uygulaması ile ilgili sorunları saptamaktır.Köy ilköğretim okullarında uygulanan günümüzde öğrenci azlığından kaynaklanan birleştirilmiş sınıf uygulaması sınıf öğretmeni adaylarının kaygı ve korkularından biridir.İlköğretimde birden fazla sınıfın birleştirilip bir öğretmen eşliğinde tek derslikte dersin işlenmesi birleştirilmiş sınıf uygulamasıdır.Bundan dolayı sınıf öğretmeni adaylarının ilk atanmış olacakları köy ilköğretim okullarında uygulanan birleştirilmiş sınıf uygulaması, adayları endişelendirmektedir.Öğretmen, öğrenci ve derslik sayılarının yetersizliği Türkiyede birleştirilmiş sınıf uygulamasını tetikler ve kaçınılmaz hale getirir.Fakat bunun asıl sebebi köydeki öğrenci sayısının azlığıdır.Birleştirilmiş sınıf uygulaması öğretmenlerin mesleki olarak olumsuz etkilenmelerine sebebiyet vermiştir.Bunun bazı nedenleri ise ulaşım, barınma ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanamaması olarak görülmektedir.Bu durumu gören aday sınıf öğretmenlerinin henüz mesleğe başlamadan motivasyon ve heyecanları zedelenmiş; kaygı, endişe ve korkuları artmıştır. Araştırma 2015-2016 eğitim-öğretim yılı Mardin-Midyat Pelitli İlkokulunda birleştirilmiş sınıflarda görev alan öğretmenlere anket yoluyla uygulanmıştır.Bu sonuçları göz önüne alan sınıf öğretmenleri adaylarına göre birleştirilmiş sınıflarda öğretim sorunları; Materyal ve fiziki koşulların yetersizliği, Bireysel farklılıkların göz önünde bulundurulmaması, Aynı ders saatinde öğretmenin birden fazla sınıfla ilgilenmesi, Öğrencilerle pekiştirme çalışmalarının yapılamaması, Öğretmenlerin birleştirilmiş sınıf ile ilgili bilgi yetersizlikleri, Öğretmenlerin okulda aynı zamanda hem öğretmen hem de müdür olmalarından dolayı görevlerine adapte olamamaları, Ailelerin eğitim konusunda bilinçsiz olmalarıdır. Birleştirilmiş sınıflarda görev yapan öğretmenler, genellikle mesleklerinin ilk yıllarında buralarda çalışmaktadırlar.Öğretmenlerin öğrenmiş oldukları bilgilerin yetersizliği, yaşadıkları tecrübelerin azlığı birleştirilmiş sınıf öğretimindeki sorunları daha da arttırmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİTİŞİK EĞİK YAZI DENEYİMLERİÖzet: Temel beceri olan okuma ve yazma öğretimi bireyin yaşamında diğer becerileri edinmesinde bir araç işlevi görmektedir. Bireyin örgün eğitim sürecinde yaşadığı ilk deneyim olan okuma ve yazma sürecinin başarısının sonraki eğitim hayatını etkilediği düşünülmektedir. İlkokuma yazma öğretiminde üzerinde durulan öğrenme alanlarından biri olan yazma, düşüncelerimizi ifade edebilmek için gerekli sembol ve işaretleri motorsal olarak üretebilmektir (Akyol, 2018, s. 49). Yazma öğretimi sadece yazma becerilerini değil, okuma, görsel sunu ve becerilerini etkilemekte; dil becerilerinin bütün olarak gelişmesine yardım etmektedir (Güneş, 2019, s. 179). Diğer taraftan sözel anlamayı geliştirmek için etkili bir yazı öğretimi büyük önem taşımaktadır (Akyol ve Yıldız, 2018 s. 90). Erikson’a göre ilkokul çocuğu başarıya karşı aşağılık döneminde olup okula başlayan birey; okuma, yazma ve diğer konulardaki becerilerinde başarılı olması için belirli yetkinlikler geliştirip onay kazanmalıdır. Aksi takdirde aşağılık duygusu kazanabilmektedir (Bee&Boyd, 2009, s. 524). Türkiye’de ortak bir yazı modelini uygulamak amacıyla 2005 yılından itibaren ilkokuma yazma sürecinde “Bitişik Eğik Yazı” öğretimine geçilmiştir. Ancak yapılan araştırmalarda bitişik eğik yazının olumsuz yönlerini (Çatak, 2008; Aktürk ve Taş, 2011; Güven, 2011; Erdoğan, 2012; Uysal, 2013; Aktaş ve Baki, 2014; Bayat, 2014; Durmuşçelebi ve Avcı, 2014; Sıcak, Arslan ve Ayan, 2016; Tosunoğlu, 2010) vurgulayan araştırmaların yanı sıra olumlu yönleri (Yıldırım ve Ateş, 2010)’ne dair araştırmalar da bulunmaktadır. Bununla birlikte günümüz yetişkini olan ve ilkokuma yazma sürecinde bitişik eğik yazı ile eğitim alan sınıf öğretmeni adaylarının bu konudaki deneyimlerini inceleyen bir araştırmaya alan yazında rastlanmamıştır. Öğretmenin deneyimlerinin sınıf ortamına yansıdığı düşünüldüğünde, öğretmen adaylarının bu konuda deneyimleri ve tutumları önem kazanmaktadır. Bu kapsamda araştırmanın genel amacı, sınıf öğretmeni adaylarının ilkokuma ve yazma öğretiminde edindikleri bitişik eğik yazıya yönelik deneyimlerini incelemektir. Araştırmada olgu bilim deseni kullanılmıştır. Olgu bilim (fenemonoloji), insanların yaşadığı olaylar ya da durumlarla ile ilgili oluşturdukları deneyimleri inceleyen bir nitel araştırma desenidir (Lester, 1999). Bu kapsamda, 2005 yılı öğretim programında bitişik yazı ile eğitim alan sınıf öğretmeni adaylarının bu süreçte yaşadıklarını incelemek amacıyla amaçlı örneklem yöntemi kullanılmıştır. Hakkâri Üniversitesi’nde 2019-2020 öğretim yılının ekim ayında sınıf öğretmenliği anabilim dalında 2. ve 3. sınıfta öğrenim gören 15 sınıf öğretmeni adayı ile yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde içerik analiz kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının bitişik eğik yazma konusunda genel olarak olumsuz bir tutuma sahip oldukları, ilkokul eğitimi boyunca bitişik eğik yazı yazmada zorlandıkları, dik yazı yazarken yazılarının çirkin olduğunu düşündükleri görülmüştür. Ayrıca yazı yazarken çabuk yorulduklarını ve yazı yazma sürecinde günlük tutmak durumunda kaldıklarını belirtmektedirler. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİTİŞİK EĞİK YAZIYA İLİŞKİN TUTUMLARI VE YAZMA YETERLİLİKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ (İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)Özet: Yazı, insan aklının en önemli buluşlarından birisidir. Bu sayede binlerce yıllık kültür, sanat ve bilim alanında elde edilen bilgi ve bulgular sonraki kuşaklara iletilebilmiştir(Calp, 2010: 435). Yangın’a (2012: 116) göre yazma, duygu, düşünce ve isteklerin yazılı işaretlerle iletilmesidir. El ve göz koordinasyonun birlikte gerçekleşmesi gereken ve uzun bir alıştırma süreci sonucunda oluşan yazma becerisi insan zekâsının üretip geliştirdiği kazanımların en önemlilerinden birisi olarak kabul edilebilir(Gündüz ve Şimşek, 2012: 19). Özcan’a (2000: 82) göre ilk okuma ve yazma öğretiminin genel amacı hayatı boyunca kullanacağı okuma-yazma temel becerilerini çocuğa kazandırmaktır. Yazma becerisi çocuğun hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir. En çok kullanılan iletişim araçlarından biri olan yazı aynı zamanda bilgi ve deneyimlerimiz sonucu oluşan her türlü etkinliği gelecek kuşaklara aktarmamızı sağlayan bir araçtır(Gündüz ve Şimşek, 2012: 39). Yalçın’a(2006: 44) göre 6-15 yaş arası dil eğitiminde öğretmen yazma eğitimine oldukça önem vermelidir. Çocuğun yaşantısı boyunca düzgün, okunaklı ve eksiksiz yazabilmesi için el yazısı eğitiminin bitişik eğik yazı eğitimi şeklinde olmalıdır. Çocuğa yazma becerisinin kazandırılması okul öncesi dönemde yazmaya hazırlık çalışmaları ile birlikte başlamaktadır. Yazma becerisinin ilkokul 1. Sınıfta kazandırılması amaçlanmaktadır. Yazma becerisinin kazandırılmasında, öğretmenlerinin yazmaya ilişkin tutumları ve yazma yeterliliklerinin, oldukça önemli olduğu söylenebilir. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmeni adalarının bitişik eğik yazı ya ilişkin tutumlarının ve yazma yeterliliklerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi ve sınıf öğretmeni adalarının bitişik eğik yazı ya ilişkin tutumlarının ve yazma yeterliliklerinin arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Araştırmada nicel araştırma metodu benimsenmiş olup ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Bu araştırmada, sınıf öğretmeni adaylarının bitişik eğik yazıya ilişkin tutumlarının ve yazma yeterliliklerinin çeşitli değişkenlere göre belirlenmesinde tarama modeli kullanılmıştır. Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Diğer taraftan sınıf öğretmeni adaylarının bitişik eğik yazıya ilişkin tutumları ve sınıf öğretmeni adaylarının bitişik eğik yazı yazma yeterlilikleri arasındaki ilişkiyi, bir başka ifadeyle tutum ile yeterliliğin birlikte değişip değişmediğini, birlikte bir değişim varsa bunun da ne şekilde olduğu tespit etmeye çalışırken ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. İlişkisel tarama modelleri, iki veya daha çok sayıdaki değişken arasında birlikte değişim varlığını ve/veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir( Karasar, 2011: 77-86). Araştırmanın evrenini 2014-2015 eğitim-öğretim yılında bahar döneminde Sınıf Öğretmenliği Programı’na devam eden sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Bu araştırmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılmıştır. Bu araştırmada ölçüt öğretmen adaylarının Güzel Yazı Teknikleri dersini almış olmalarıdır. Güzel Yazı Teknikleri dersini almış 2. , 3. ve 4. sınıf öğretmen adayları araştırmanın çalışma grubunu oluşturmaktadır. Öğretmen adaylarının bitişik eğik yazıya ilişkin tutumlarını belirlemek amacıyla Karadağ (2012) tarafından geliştirilen “Bitişik Eğik Yazıya İlişkin Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Sınıf öğretmeni adaylarının bitişik eğik yazı yeterliliklerini belirlemek için araştırmacılar tarafından geliştirilen “Sınıf Öğretmeni Adaylarının Bitişik Eğik Yazı Yazma Becerilerini Değerlendirme Kontrol Listesi” kullanılmıştır. Araştırmanın bulgu, sonuç ve önerilerine daha sonra tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÇEVRE FARKINDALIKLARI VE ÇEVRE TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Yirminci yüzyıl ile birlikte toplumsal yaşamın odağında gelişen bilim ve teknoloji olduğu kadar çevre sorunları da yerini almıştır. Böylelikle çevre eğitimi kavramı da uluslar arası alanda bir gereklilik olarak ön plana çıkmış ve bireyin çevre ve çevreyle ilgili problemlerin farkında olmasını, çevre konusunda bilgi beceri sahibi olarak oluşan çevre sorunlarına çözüm üretmeye ve yenilerinin oluşmasını önlemeye yönelik tutum ve motivasyona sahip olmasını, kısacası çevre okuryazarı bir birey yetiştirmek amaçlanmıştır. Bu noktada sınıf öğretmenlerinin çevre konusunda farkındalık ve olumlu tutum sahibi olmaları yetiştirecekleri öğrencilere doğru rol modeller olmaları için önem arz etmektedir. Buradan hareketle betimsel nitelikte tarama türünde gerçekleştirilmiş olan araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının çevre farkındalıklarını ve çevre tutumlarını incelemektir. Araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim öğretim yılında ege bölgesinde farklı üniversitelerde öğrenim görmekte olan sınıf öğretmeni adayları oluştururken örneklemini evrenden basit seçkisiz örnekleme yöntemiyle belirlenmiş sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Okur – Berberoğlu ve Uygun’un (2012) geçerlik ve güvenirlik çalışmalarıyla geliştirdikleri ‘Çevre Farkındalık Ölçeği (ÇFÖ)’ ve ‘Çevre Tutum Ölçeği (ÇTÖ)’ kullanılmıştır. ÇFÖ 18 madde, ÇTÖ ise 22 madde olup 5’li likert tipindedir. Verilerin analizinde SPSS 20’den yararlanılmış olup betimsel istatistiklere yer verilmiş, t-testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Pearson Momentler Çarpımı korelasyonu analizlerinden yararlanılmıştır. Elde edilen sonuçlar tartışılarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÇEVRE SORUNLARINA YÖNELİK FARKINDALIKLARIÖzet: Son yıllarda teknolojinin ve sanayinin artarak ve hızlanarak gelişmesi, nüfusun artması, plansız endüstrileşme ve insan kaynaklı sorunlar gibi nedenlerle çevre sorunları giderek artmaktadır. Günümüzde hava kirliliği, ses kirliliği, küresel ısınma, kimyasal atıklar gibi birçok çevre sorunu yaşanmaktadır. Çevre sorunlarının önlenmesi ya da azaltılması bağlamında insanların bu konudaki farkındalıkları ve tutumları önem arz etmektedir. Dolayısıyla ilkokul çağından itibaren öğretmenlerin bu konuda öğrencileri eğitmesi ile bireylerin çevre konusunda daha duyarlı kişiler olacakları varsayılabilir. Ancak öncelikle sınıf öğretmenlerinin bu konuda farkındalık ve duyarlık düzeylerinin gelişmiş olması gerekmektedir. Sınıf öğretmeni adaylarının gelecek nesillerin öğretmenleri oldukları düşünüldüğünde, sınıf öğretmeni adaylarının bu konuda farkındalıklarının yüksek olması da önemlidir. Bu nedenle çalışmada, sınıf öğretmeni adaylarının çevre sorunlarına yönelik farkındalıklarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Çalışma verilerinin toplanmasında Ezgi Güven ve Mustafa Aydoğdu tarafından geliştirilmiş olan “Çevre Sorunlarına Yönelik Farkındalık Ölçeği” kullanılmıştır. Çalışma 2015-2016 eğitim öğretim yılında yapılmıştır. Çalışmanın yöntemi betimsel yöntem olarak belirlenmiştir. Betimsel yöntemle var olan durum derinlemesine nicelik olarak tespit edilmiştir. Bu doğrultuda Türkiye’deki sınıf öğretmenliği programları 2015 OSYM puanlarına göre en çok tercih edilme bakımından incelenmiş ve üst, orta ve alt gruptan bir üniversite olmak üzere üç üniversitenin 1., 2., 3. ve 4. sınıf öğrencileri araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Araştırmanın verileri SPSS programı yardımıyla analiz edilmiş ve araştırmanın bulguları amaçlarına uygun bir biçimde sunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÇOCUK SEVME DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Küreselleşen dünya düzeninde yeniden yapılanmalar oluştukça, toplumların da bu hızlı değişime uyum sağlaması gerekmektedir. Bireylerin bu yapılanmalara uyum sağlayabilmesi nitelikli eğitim sistemleriyle gerçekleşebilmektedir. Kaliteli ve nitelikli insan gücü yetiştirmeyi amaçlayan her toplumun eğitim sisteminin en temel yapı taşı da öğretmenlerdir. Temel eğitim yıllarında kurulacak sağlıklı ilişkilerin, çocuğun ileriki dönemlerde diğer öğretmenleriyle olan ilişkilerini de belirleyebildiği, üst düzey sosyal beceriler kazandırmanın yanı sıra akademik başarılarına da önemli ölçüde katkılar sağladığı ifade edilmektedir. Her çocuk geleceğin büyüğüdür; onlar da sonraki yılların anne babaları, belki de öğretmenleridir. Dolayısıyla öğretmenlerdeki çocuk sevgisi, bir milletin geleceğini etkileyebilir. Öğrenme ve öğretme sürecinin en temel üyesi olan öğretmen, çocuklarla sürekli iletişim halinde olma, çocukların farklı bireysel özelliklerini destekleme, ilgi ve gereksinimlerini karşılama, programlar hazırlayıp uygulayabilme ve tüm bu çalışmaları değerlendirme gibi özelliklere sahip olmalıdır. Ayrıca öğretmenin çocuklara olan sevgisi, kaliteli ve başarılı eğitimin en önemli unsurlarından biri olacaktır. Çocukların haklarını savunmak, onları her türlü istismara karşı korumak öğretmenin görevidir. Çocuk sevgisi, doğuştan gelen bir duygu, düşünce ve davranış olmasının yanında kazanılabilen bir tutumdur. Öğrencilerin toplumsal yaşama katılmaları konusunda gerekli bilgi ve beceriyi kazandırmada öğretmenlere büyük sorumluluk düşmektedir. Öğretmenler işbirliğine açık, derinlemesine analiz edebilen, çok yönlü, öğrenmeye istekli, iyi iletişim kurabilen, yaratıcı, mizah duygusu gelişmiş bireyler olmalıdır. Öğretmenler çocuklara sevgi ile yaklaştıkları zaman öğrencilerin akademik başarıları yükselmekte ve onların okul ortamlarında disiplin problemlerinin de azaldığı belirtilmektedir. Yapılan bu araştırma “sınıf öğretmeni adaylarının çocuk sevme düzeylerini” araştırmayı amaçlamaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılı Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde öğrenim gören tesadüfi seçilen sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan sınıf öğretmeni adaylarına “Kişisel Bilgi Formu” ve “Barnett Çocuk Sevme Ölçeği” uygulanarak araştırmanın verileri toplanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK ALGISINA YÖNELİK BİR ÖLÇME ARACI: GEÇERLİLİK GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının çok kültürlülüğe ilişkin tutumlarını tespit etmek amacıyla geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir. Araştırmanın çalışma grubunu Uşak Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Öğrenim gören görmekte olan 201 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Öğretmen adaylarının % 30’u kadın, % 70 ise erkektir. Ölçme aracının grliştirilmesi amacıyla Öncelikle ilgili literatür incelenmiş ve çok kültürlülükle ilgili özellikler tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu özellikler maddeleştirilmiş ve bir madde havuzunda toplanmıştır. Ardından literatürde çok kültürlülükle ilgili ulaşılan ölçekler incelenmiş ve havuzda yer almamış fakat önemli görülen maddeler de madde havuzuna eklenmiştir. Bu haliyle madde havuzunda 71 madde oluşmuştur. 71 maddelik taslak alanda uzman olan iki öğretim üyesi tarafından incelenmiş, gelen eleştiri ve öneriler doğrultusunda maddelerde gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre kriterleri karşılayan maddeler elenmiş, 32 maddeli bir ölçek elde edilmiştir. Yapılan açımlayıcı faktör analizinde ortaya çıkan boyutlar doğrulayıcı faktör analizi ile test edilmiş ve iki ana boyuta bağlı toplam 6 boyutlu bir ölçek elde edilmiştir. Boyutlar toplam varyansın %69 unu açıklamaktadır. Doğrulayıcı Faktör Analizi [DFA] sonuçlarına göre modelin ki kare uyum değerleri, χ² = 909,6; df=545; p<.00; χ²/df= 1.669’dir. Bu değer modelin uyumluluğu konusunda ortaya konulan standart değere [ <.3] göre düşüktür. DFA uyum indislerine bakıldığında bu değerlerin nispeten modeli doğruladığını göstermektedir [GFI=.813; AGFI=.784; CFI=.904; IFI=.905; RMSEA=.57]. Bu değerler arasında GFI ve AGFI standart katsayının altında değerleri gösterse de CFI ve IFI değerleri bu katsayıların üzerindedir. Standart katsayılara göre bulunan değerler, .85 ve .90’ın üzerindeyse modelin iyi uyum gösterdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca RMSEA katsayısı, .08-06 arasında ise iyi uyum; .06-.00 arasında ise mükemmel uyumu göstermektedir. Bu çalışmada ise RMSEA değerinin mükemmel uyum gösterdiği saptanmıştır. Buna bağlı olarak ortaya konulan ölçeğin büyük oranda geçerli ve güvenilir olduğu görülmektedir. Ayrıca yapılan güvenilirlik analizi sonuçlarına bakıldığında ölçeğin alt boyutları ve ölçeğin tümü için hesaplanan Cronbach Alpha katsayılarının oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Dolayısıyla ölçeğin güvenilir olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ DİJİTAL OKURYAZARLIĞA İLİŞKİN ALGILARININ METAFOR ANALİZİ İLE İNCELENMESİÖzet: Okuryazarlığın değişken doğası yirmi birinci yüzyılın getirdiği yenilik ve teknoloji ile birlikte yeniden şekillenmeye başlamıştır. Özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerindeki sürekli ve hızlı gelişmeye dayalı bir şekilde okuryazarlığın kapsamına farklı kavramlar da dahil olmaya başlamıştır. Böylelikle elektronik ve dijital tabanlı uygulamalar da okuryazarlığın kapsamına girmiştir. Böylelikle yirmi birinci yüzyılda ortaya çıkan yeni bir okuryazarlık paradigması da dijital okuryazarlıktır. Gelişen teknoloji ile birlikte gelişmelere ayak uydurabilen, yeniliklere açık ve aktif katılım gösteren, değişimleri yapılandırabilen bireylere ihtiyaç vardır. Bu nedenle teknolojinin eğitim-öğretimle bütünleşmesi bu çağın bir gereksinimidir. Yapılacak olan eğitim ve öğretim faaliyetlerinde teknolojinin kullanımı bir zorunluluk olarak yerini alırken faydaları ve zararları göz önünde bulundurularak bilinçli bir şekilde kullanımı büyük öneme sahiptir. Bu çalışmanın amacı da yeni yüzyılın sınıf öğretmeni adaylarının dijital okuryazarlık kavramına ilişkin algılarının metaforlar yoluyla incelenmesidir. Bu amaçla 2015-2016 eğitim öğretim yılında Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan sınıf öğretmeni adaylarıyla çalışılacaktır. Çalışma grubunu oluşturacak öğretmen adayları tesadüfi örnekleme yoluyla seçilecektir. Çalışmada öğretmen adaylarından dijital okuryazarlığa ilişkin kavramları metaforlarla ifade etmeleri istenecektir. Öğretmen adaylarına “Dijital okuryazarlık….. gibidir. Çünkü………” şeklinde açık uçlu sorular yöneltilecektir. Verilerin analizinde içerik analizinden faydalanılacaktır. Veriler kategorik bir yaklaşımla analiz edilerek birbirine benzer metafor ve açıklamalar aynı kategoriler altında sunulacaktır. Verilerin analizinde frekans (f) değerlerine bakılacaktır. Çalışma devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ DİJİTAL TEKNOLOJİLERİ KULLANMA DURUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Gelişen teknoloji ile dijital okuryazarlık hayatın kaçınılmaz bir parçası olmuştur. Bilgi internet ortamlarında sunulmakta, bireyler tek tuşla bilgiye ulaşabilmektedir. Elde edilen bilgilerin sınıflandırılması, bütünleştirilmesi ve yeni bilgilerin üretilmesi için dijital okuryazarlık becerileri ihmal edilmemelidir. Dijital okuryazarlık becerisi, farklı teknolojileri doğru kullanabilme, internet ortamlarında doğru bilgiye ulaşma ve eğitim öğretim sürecinde dijital teknolojileri etkili bir şekilde kullanabilme becerisidir. Bireyler özellikle de öğretmenler, dijital teknolojileri amacına uygun olarak etkili bir şekilde kullanabilmelidir. Bu doğrultuda araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının dijital teknolojileri kullanma durumlarını incelemek olarak belirlenmiştir. Araştırma, tarama modelinde betimsel bir araştırmadır. Bu araştırma ile sınıf öğretmeni adaylarının dijital teknolojileri kullanma durumları incelendiğinden, betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Çünkü tarama modeli, geçmişte ya da o anda var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimleyen, tanımlamayı amaçlayan araştırma yaklaşımıdır. Araştırmaya konu olan her neyse onları değiştirme ve etkileme çabası yoktur bu modelde bilinmek istenen şey meydandadır. Amaç o şeyi doğru bir şekilde gözlemleyip belirleyebilmektir. Asıl amaç değiştirmeye kalkmadan gözlemektir (Karasar,1984,79). Araştırmanın çalışma grubunu Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde öğrenim gören 164 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen “Dijital Teknolojileri Kullanma Durumları Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde betimsel istatistik (frekans, yüzde, aritmetik ortalama) kullanılmış, çapraz tablolardan yararlanılmıştır. Dijital teknolojileri kullanma durumlarının sınıf seviyeleri ve cinsiyete göre farklılığını belirlemek için Ki-Kare testi yapılmıştır. Sonuç olarak sınıf öğretmeni adaylarının dijital teknolojileri kullanma durumları tablolar halinde sunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE TANIMA YETERLİKLERİÖzet: İlkokula devam eden öğrencilerin %3-%5’inde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DE/HB) görülmektedir (DSM-IV, 2000) . Yapılan araştırmalara göre DE/HB’li öğrencilerin sayısı gün geçtikçe arttığı belirtilmektedir (Göl ve Bayık, 2013). Sınıf öğretmeni adaylarının görev yapacakları okullarda DE/HB’li bireyle karşılaşma olasılığı göz önünde bulundurulduğunda, DE/HB’li öğrencilerin ayırıcı özelliklerini bilmesi kritik önem taşımaktadır. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının DE/HB tanıma yeterliklerinin incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda araştırma tarama modeliyle yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu, Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Lisans programı dördüncü sınıfa devam eden 183 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Almacıoğlu (2007) tarafından geliştirilen DE/HB tanıma yeterlikleri ölçeği ve sınıf öğretmeni adaylarının tanıma yeterliklerinin derinlemesine ortaya çıkarılması amacıyla, yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Tanıma yeterlikleri ölçeği iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda gönüllü katılım beyanı ve kişisel bilgiler, ikinci kısımda ise DE/HB ile ilgili on yedi tane önerme yer almaktadır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu ise sınıf öğretmeni adaylarının tanıma yeterliklerini belirlemek amacıyla altı açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Nicel veri analizinde araştırmanın amacına uygun olarak, yüzde, bağımsız gruplar t-testi gibi istatistik test teknikleri kullanılmıştır. Nitel verilerin analizinde ise betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, sınıf öğretmeni adaylarının DE/HB tanıma yeterliklerinin yeterli düzeyde olmadığını söylemek mümkündür. Bununla birlikte, sınıf öğretmeni adaylarının DE/HB tanıma yeterliklerinin cinsiyete ve DE/HB’li bireylerle karşılaşma durumuna göre farklılaşmadığı ancak DE/HB’ye yönelik ders alma ve DE/HB’ye yönelik kaynak okuma durumlarına göre farklılaştığı görülmüştür. Kaynakça Almacıoğlu, D. (2007). Yönetsel Bir Sorun Olarak Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Olan Öğrencilerin Sınıf ve Psikolojik Danışma ve Rehberlik Öğretmenleri Tarafından Tanınma Yeterliliklerinin İncelenmesi. Gaziantep Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep. DSM-IV (2000).Diagnosticand Statistical Manual of MentalDisorders, FourthEdition, TextRevision (DSM-IV-TR). AmericanPsychiatricAssociation. Göl, İ. ve Bayık, A. (2013). İlköğretim Sınıf Öğretmenlerinin Çocuklarda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunu Tanıma Yeterlilikleri., Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Elektronik Dergisi, 6 (4), 207-213. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ DİKSİYONA İLİŞKİN GELİŞTİRDİKLERİ METAFORLARIN İNCELENMESİÖzet: İletişim bireylerin ilişkilerinin olmazsa olmazı, hayatı devam ettirebilmenin vazgeçilmez aracıdır. İletişim için en önemli unsurlardan birisi diksiyondur. Güzel konuşma yani ‘diksiyon’ bir sanattır denilebilir. Konuşmak genel anlamda belirli bir olgunluğa, yeterliliğe ulaşıldıktan sonra normaldir ancak diksiyon konuşmanın, kendini ifadenin belirli kurallara da tabi tutularak ahenk içinde kendini ifade edebilme sanatıdır. İletişim hayatımızın her yerindedir bireyin iş hayatında da önemli bir yeri vardır. Bu yüzden iletişim gerektiren ve iletişimin çok fazla işe yaradığı mesleklerde, diksiyon önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar. Bu mesleklerden birisi de iletişimin çok önemli olduğu öğretmenlik mesleğidir. Öğretmen topluma yön verecek olan kişi olmanın yanında diksiyon konusunda verimli, kendini ifade edebilme ve öğretecekleri kazanımları öğrencilere ulaştırabilme yeteneğine sahip olmalıdır. Ders programının içerisinde yer alan becerileri öğrencilerine kazandırmak isteyen, öğrencilerinin kendini ifade edebilmesini amaçlayan bir öğretmenin diksiyonunun düzgün olması çok önemlidir. Öğretmen öğrencilerine örnek olabilmelidir. Çünkü Öğrenciler kendilerine örnek alabileceği rol ve model olarak öğretmenlerini seçerler. Bu yüzden bir öğretmenin doğru, etkin ve düzgün konuşması yani diksiyonunun düzgün olması gerekir. Buradan hareketle bu araştırma sınıf öğretmenliği programında öğrenim gören diksiyon eğitimi alan ve almayan sınıf öğretmeni adaylarının “diksiyon ” ile ilgili algılarını oluşturdukları metaforlar aracılığıyla belirlemek ve bu bağlamda bir karşılaştırma yapmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunu, 2019–2020 eğitim öğretim yılı güz döneminde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi eğitim gören diksiyon eğitimi alan ve almayan sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Verilerin toplanması aşamasında öğretmen adaylarına bir form aracılığıyla “ Bir öğretmen için diksiyon ……..……gibi; çünkü……….” ifadesi yöneltilmiş ve katılımcılardan cümleyi tamamlamaları istenmiştir. Çalışmada katılımcıların görüşleri nitel yaklaşım ile betimlenmeye çalışılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde içerik analizi tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda diksiyon eğitimi alan ve almayan sınıf öğretmeni adayları tarafından oluşturulan metaforlar kategoriler halinde karşılaştırmalı olarak incelenerek; incelemeler doğrultusunda ilgili literatür çerçevesinde önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ DÖNÜŞÜM GEOMETRİSİNDE KULLANDIĞI STRATEJİLERİN İNCELENMESİÖzet: Dönüşüm geometrisi uzamsal yeteneği geliştirilen önemli bir geometri konusudur ve objelerin veya şekillerin belirli dönüşümler geçirmesi sonucu ortaya çıkan yeni görünümlerini ve dönüşümlerini incelemektedir. Bu dönüşümler cisimlerin ötelenmesi, dönmesi ve yansımalarının alınması şeklinde sıralanabilir. Yansıma, öteleme ve dönme simetrileri doğada birçok oluşumda, sanat eserlerinde ve matematiksel süreçlerin içinde de olmak üzere hemen hemen tüm yaşantımızda yer almaktadır. Bu nedenle öğretilmesi ve incelenmesi önemlidir. Öğrencilerin geometrik düşünme becerisi ilköğretim çağında aldıkları geometri öğretimi ile yakından ilişkilidir. Alınan eğitimin en önemli aktörü ise öğretmendir. Dolayısı ile öğretmenlerin ilgili konuya dair bilgi, beceri ve tutumları öğrencilerin de o konuda donanımlı olabilmesinin nedenlerindendir. Bu nedenle öğretmenlerin iyi yetişmiş ve gerekli bilgi ile donatılmış olması gerekmektedir. Bu araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının dönüşüm geometrisi konusundaki başarıları ve belirli başarı durumundaki öğretmen adaylarının dönüşüm geometrisi sorularına yaklaşımları kullandıkları stratejiler incelenecektir. Bu amaca yönelik olarak Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde Sınıf Öğretmenliği 3.sınıfta okuyan 37 öğretmen adayı araştırmacının katılımcıları olarak uygunluk örneklemi kapsamında seçilmiştir. Bu öğrencilere başka bir araştırmacı tarafından hazırlanan 20 sorudan oluşan Dönüşüm Geometrisi Başarı Testi kullanılmıştır. Uygulanan testten başarı yüzdeleri oldukça düşük olan 5 soru (soru 3 için %16, Soru 9 için %64, soru 14 için %73, Soru 18 için %45 ve soru 19 için %64) seçilmiştir. Öğretmen adayları 4 kategoride derecelendirilmiştir. Bu derecelendirme 20 sorudan 16 ve üstü doğru yapanlar çok başarılı, 15- 13 tane soruyu doğru cevaplayanlar başarılı, 12-10 tane doğru cevap verenler orta başarılı ve 10 aşağısı doğru cevap verenler başarısız olarak sınıflandırılmıştır. Başarı sıralamasında çok başarılı, başarılı, orta ve başarısız olarak belirlenen 4 öğretmen adayına seçilen 5 soru yeniden yöneltilerek bu sorularda kullandıkları stratejiler ve çözüm yolları incelenmiştir. Yapılan görüşmeler ses kaydına alınmış ve bu ses kaydı sonradan yazıya dökülerek içerik analizi yapılmıştır. Elde edilen bulgulara göre öğretmen adayların uygulanan testte 20 puan üzerinden x ⃛=15,35 ve SD=2,5 olmak üzere orta düzeyde başarılı olduğu söylenebilir. Görüşme yapılan öğretmen adaylarının ortaya koyduğu stratejilere göre ise soruları zihinde canlandırma ve referans nokta/figür seçme en sık başvurdukları strateji olarak ortaya çıkmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ DRAMA DERSİNE İLİŞKİN TUTUMLARININ BELİRLENMESİÖzet: Drama, lider ve katılımcıların atölye ortamında rol oynama, doğaçlama gibi tiyatro tekniklerini kullanarak bir olayı, anıyı, kavramı, konuyu, düşünceyi canlandırması olarak ifade edilebilir. Çağdaş insanı yetiştirmede, etkili, kalıcı, ilgi çekici ve verimli bir öğretim yöntemi olarak kullanılan drama yönteminin, gelişim ve öğrenme dersinde öğrencilerin grupla bir işi yapma ve yürütme becerileri, ilişkiyi başlatma ve sürdürme becerileri ile kendini kontrol etme becerileri üzerinde etkili olduğu ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda araştırmanın amacı sınıf öğretmenliği adaylarının drama dersine yönelik tutumlarının çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Nicel araştırma desenlerinden tarama modelinde betimsel nitelikli bu araştırmanın evrenini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı öğrencileri oluştururken, örneklemini amaçlı örnekleme ve basit seçkisiz örnekleme yöntemleri kullanılarak belirlenen sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Araştırmanın amaçlı örnekleme tarafını drama dersi almış olan öğrencilerin seçilmesi oluşturmuştur. Bu nedenle basit seçkisiz örnekleme drama dersini aldıkları için 3. ve 4. Sınıf sınıf öğretmeni adayları alınmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak; Doğan ve Özberk (2013) tarafından geliştirilen “Tiyatro ve Drama Dersi Tutum Ölçeği (TDUTÖ)” kullanılmıştır. Ölçeğin Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı 0,98 olarak bulunmuştur. Ölçeğin kullanılmasında ifadelerin sadece drama dersi olarak ifade edilmesi nedeniyle tekrardan uzman görüşü ve geçerlik güvenirlik işlemleri yapılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 20 paket programı kullanılmıştır. Betimsel istatistiklerden yüzde ve frekans dağılımları verilmiş, anlamlı farklılıkların incelenmesi için t-testi ve anova testi yapılmıştır. Elde edilen bilgiler yorumlanarak literatür çerçevesinde önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ EĞİTİM İNANÇLARIÖzet: İnançlar, bireylerin davranışları ile doğrudan ilişkilidir. Eğitimcilerin sahip oldukları eğitim inancının temelini eğitim felsefeleri oluşturmaktadır. Çünkü felsefe bireylerin eğitim inançlarının farkında olmasına yardımcı olmaktadır. Öğretmen davranışlarının anlaşılmasında eğitim inançlarının incelenmesi önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmada eğitim fakültesinde öğrenim gören sınıf öğretmeni adaylarının eğitim inançlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda sınıf öğretmenliği bölümü öğrencilerinin eğitimsel inançları cinsiyet, sınıf düzeyi ve üniversite değişkenlerine göre incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Fırat, Erciyes, İbrahim Çeçen ve Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültelerinde öğrenim görmekte olan Sınıf Öğretmenliği anabilim dalı 1., 2., 3. ve 4. Sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırma evreninin tamamına ulaşmak hedeflendiğinden, ölçek tüm öğrencilere uygulanmış ayrıca örneklem seçimine gidilmemiştir. Araştırmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak Yılmaz, Yalınkurt ve Çokluk (2011) tarafından geliştirilen “Eğitim İnançları Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek beşli Likert tipindedir ve toplam 40 maddeden oluşmaktadır. Ölçekte beş faktör yer almaktadır. Ölçeğin faktörleri daimicilik, esasicilik, ilerlemecilik yeniden kurmacılık ve varoluşçu eğitim boyutlarından oluşmaktadır. Eğitim İnançları Ölçeğinin alt boyutlarına ait maddelerin faktör yük değerleri 0.42 ile 0.74; madde toplam korelasyonları 0.22 ile 0.90; güvenirlik katsayıları ise 0.70 ile 0.91 arasında değişmektedir. Ölçekte bulunan maddelerin derecelenmesi “kesinlikle katılmıyorum” (1)’den başlayarak “kesinlikle katılı¬yorum” (5) biçiminde puanlanmıştır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS paket program kullanılarak analiz edilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde bağımsız gruplar t testi, tek yönlü varyans analizi, levene testi, MWU test ile Kruskal Wallis-H testleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının eğitim inancının anlamlı biçimde farklılaştığı belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak çeşitli önerilerde bulunulmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ EĞİTİMDE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRMEYE YÖNELİK TUTUMLARININ FARKLI BOYUTLAR AÇISINDAN İNCELENMESİ: ÇANAKKALE VE SİNOP ÖRNEĞİÖzet: ÖZET Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının ölçme-değerlendirmeye yönelik tutumlarının farklı boyutlar açısından belirlenmesini sağlamaktır. Çalışmada nicel araştırma modellerinden tarama modeli kullanılmıştır. Veriler Ogan-Bekiroglu (2009) tarafından geliştirilen 69 maddeden oluşan Likert-tipi ölçek ile toplanmıştır. Eğitimde Ölçme ve Değerlendirmeye Yönelik Tutum Ölçeği; değerlendirme kriterleri (16 madde), ölçme yöntemleri (14 madde), ölçümlerin bilişsel seviyesi (4 madde), zorluklar (15 madde), öğretim yöntemleri (10 madde) ve özdeğerlendirme (10 madde) olmak üzere altı alt boyuttan oluşmaktadır. Kullanılan veri toplama aracının güvenirlik düzeyinin belirlenmesi amacıyla ölçeğin bütünü ve tek tek faktörler için Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı hesaplanmıştır. Veri toplama aracının bütününün Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı 0.92, birinci alt boyutunun 0.76, ikinci alt boyutunun 0.82, üçüncü alt boyutunun 0.79, dördüncü alt boyutunun 0.95, beşinci alt boyutunun 0.79 ve altıncı boyutunun 0.87 olarak hesaplanmıştır. Araştırmanın evrenini Sınıf Eğitimi Anabilim Dalında hizmet-öncesi eğitim alan öğretmen adayları; örneklemini ise Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ve Sinop Üniversitesi’nde 2015-2016 eğitim-öğretim yılı, güz yarıyılı itibariyle “Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme” dersini almış olan 306 öğretmen adayı (222 kadın, 84 erkek; 166 üçüncü sınıf, 140 dördüncü sınıf; 91 Sinop Üniversitesi, 215 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi) oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin analizinde betimsel istatistikten faydalanılmıştır. Kullanılan veri toplama aracından elde edilen bulgular doğrultusunda; araştırmaya katılan öğretmen adaylarının ölçme-değerlendirmeye yönelik tutum düzeylerinin yapılandırmacı yaklaşımda olduğu ortaya çıkmıştır ( = 3.50; ss = 0.35). Araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının ölçeğin alt boyutlarındaki ifadeler için verdikleri cevaplar detaylı olarak incelenmiştir. Adayların ölçme ve değerlendirmeye ilişkin tutumlarının cinsiyetlerine ve öğrenim gördükleri sınıf düzeylerine göre istatiksel karşılaştırması yapılmıştır. Araştırma sonuçları, kadın öğretmen adaylarının erkeklere oranla ölçme ve değerlendirmeye ilişkin tutumlarının daha olumlu olduğu ortaya çıkmıştır. Öğrenim gördükleri sınıf düzeylerine göre karşılaştırıldığında ise, dördüncü sınıf öğretmen adaylarının üçüncü sınıftakilere göre tutum düzeylerinin daha gelişmiş olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ EMPATİ KURMA DÜZEYLERİNİN FARKLI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Empati; bir kişinin kendisini başkasının yerine koyup olayları onun bakış açısıyla inceleyerek, o kişinin duygu ve düşüncelerini doğrudan anlamaya çalışması durumudur. Peki sınıf öğretmeni için empati kurmak neden önemlidir? Çünkü; eğitim sürecinin etkili olabilmesi için bu sürecin ana karakteri olan öğretmen ve öğrenci arasında bir bağ oluşturulması gerekir. Bu bağ sadece empati ile oluşturulur. Empatik düşünce sınıf öğretmenin öğrencilerine değer veren bir eğitimci olduğunu gösterir. Sınıf öğretmeni kendisini öğrencilerinin yerine koyarak onların içinde bulunduğu ortamı ve durumu anlar. Öğrencilerde sınıf öğretmenlerinin kendilerini anlamaya çalıştığını, kendilerini sevdiğini anlayınca hem sınıf öğretmenlerini daha çok sever hem de okul başarılarında yükselme olur. Sınıf öğretmenleri empatik yaklaşımları ile ilgili davranışlarıyla öğrenciye bir model olması, öğrencilerin empati kurma becerilerini öğrenmesini sağlar. Bu nedenle sınıf öğretmeninin empati kurma düzeylerinin bilinmesi büyük bir önem arz eder. Bu araştırmanın amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği adayı öğrencilerinin empati kurma düzeylerinin bazı değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediğini belirlemektir. Nicel yöntemlerden tarama modelinde olan bu araştırmanın evrenini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği ana bilim dalında öğrenim gören öğrenciler oluştururken, örneklemi evrenden random olarak belirlenmiş öğretmen adayları oluşturur. Araştırmada veri toplama aracı olarak Dökmen tarafından (1998) geliştirilen 20 maddelik likert tipi empatik eğilim ölçeği kullanılmış olup güvenirlik katsayısı 0,91 dir. Verilerin analizinde istatiksel analiz programı kullanılarak aritmetik ortalama, standart sapma, ranj, maksimum ve minimum puanların hesaplanması, T testi ve ANOVA gibi istatiksel analizler yapılmıştır. Elde edilen bulgular yorumlanarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ERKEN CEBİRE YÖNELİK FARKINDALIKLARININ SAPTANMASIÖzet: Günümüz bilgi ve teknoloji çağında matematiğin hayatımızdaki yeri ve önemi giderek artmaktadır. Matematik bireylerin hayata farklı açılardan bakabilmelerine, karşılaştıkları problemlere farklı çözümler üretebilmelerine, olaylar ve olgular arasında ilişki kurup çıkarımlarda bulunabilmelerine yardımcı olan bir araçtır. Matematiği anlamlandırabilen ve yapabilen bireylerin geleceğe dair plan yaparken daha fazla alternatife sahip oldukları söylenebilir (MEB, 2009). Cebir matematiğin önemli alanlarından biridir. Kieran (1992) cebiri sembollerle sayıların simgelendiği, sayılar arası ilişkilerin gösterildiği ve hesaplamanın yapıldığı bir araç olarak tanımlar. Cebir sembollerin anlamlarını bilmeyi, sembolleri kullanarak ilişkiler kurmayı ve buna bağlı olarak da sonuçlar çıkarmayı amaçlar. Temel cebir kavramlarını öğrenmek ileri matematik öğrenimini kolaylaştırırken aksi gelecekte kariyer yapmaya engel olur (Lacampagne, 1995). Cebir doğası gereği soyutlama yapmayı gerektirir. Bu nedenle cebir öğretiminin hangi sınıf düzeyinde başlayacağı ülkelere göre farklılıklar göstermektedir. National Council of Teacher of Mathematics (NCTM), her öğrencinin okulöncesinden itibaren liseyi bitirinceye kadar cebiri yeterince öğrenmesi gerektiğini savunur (NCTM, 2000). Ülkemizde cebir öğretimi ilkokul matematik öğretim programında yer alan örüntüler ve süslemeler alt öğrenme alanının devamı şeklinde sürdürülmektedir. Bunun yanı sıra sayılar öğrenme alanı içerisinde erken cebirle ilişkili kazanımlar bulunmaktadır (MEB, 2009). Talim Terbiye Kurulu tarafından 2015 yılında yayınlanan ve 2016-2017 eğitim öğretim yılından itibaren kademeli olarak uygulamaya konulan ilkokul matematik dersi öğretim programında da cebire geçiş adı altında alt öğrenme alanı yer almaktadır. Cebir öğretiminin istenen seviyede gerçekleştirilebilmesinde aritmetikten cebire geçiş süreci önemlidir. Kieran (1991), öğrencilerin aritmetik deneyimleriyle cebirin temelini oluşturduğu bu süreci cebir öncesi (erken cebir) olarak adlandırmıştır. Erken cebir süreci öğrencilerin sahip oldukları aritmetik yetersizliklerinin belirlenip giderilmesi ve cebire temel oluşturulması bakımından önemlidir (Kieran, 1991; Kieran ve Chalouh, 1993; Sfard, 1995). Cebirle ilgili ön kavramlar bu süreçte temellendirilir ve bu durum cebir öğretimini kolaylaştırır (Linchevski,1995). Etkili ve kaliteli bir erken cebir süreci öğrencilerin cebire geçişini kolaylaştırarak matematiksel gelişimlerine olumlu katkıda bulunabilir. Bu araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının erken cebire yönelik farkındalıklarının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Araştırmada betimsel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu farklı üniversitelerin eğitim fakülteleri sınıf öğretmenliği bölümünde öğrenim görmekte olan ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırma verileri erken cebir farkındalık ölçeği aracılığıyla toplanmıştır. Bu ölçek araştırmacının halen sürmekte olan doktora tezi kapsamında araştırmacı tarafından sınıf öğretmenlerine uygulanmak amacıyla geliştirilmiştir. 37 maddeden oluşan dört faktörlü ölçeğin Cronbach Alfa iç tutarlılık katsayısı .94’tür. Maddelerin bulundukları faktörlerdeki yük değerlerinin alt sınırı .35 olarak belirlenmiştir. Ölçek beşli likert biçiminde tasarlanmıştır. Ayrıca ölçekte üç adet açık uçlu soru yer almaktadır. Araştırmadan elde edilen veriler betimsel ve yordamsal istatistiksel tekniklerle analiz edilip bulgular yorumlanacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bireyin bilgi birikimlerini, duygu ve düşüncelerini karşısındaki kişiye aktarmasına iletişim denir. İletmiş olduğumuz anlamların kaynağın ve alıcının beklenen hedeflerini karşılayabilmesi olarak etkili iletişimi tanımlamak mümkündür. İletişim olumlu bir kavram gibi anlaşılsa da kurulan her iletişim olumlu sonuçlar ortaya çıkarmaz. Hayatımızda gerçekleşen yanlış anlaşılmalar, tartışmalar gibi birçok olumsuz durum etkili iletişim kurmamaktan ortaya çıkar. İletişim kurarken olumlu sonucu ortaya çıkarabilmek için kurulan iletişimin etkili olması gerekir. Bireyin hayatında iletişim kurmak temel ihtiyaçları arasında görülebilir. Aile, okul, iş, arkadaş, eş, kurumlar vb. yerler bireyin iletişime ihtiyaç duyduğu birimler arasındadır. Bireylerin sosyal hayatlarında etkili iletişim kurabilmeleri önemli bir yer kapladığı kadar iş hayatında da önemli bir yer tutmaktadır. İletişim tüm mesleklerde önemlidir. İletişimin çok önemli olduğu mesleklerden biriside öğretmenliktir. Bir öğretmenin de eğitim ortamında başarısını etkileyen ve öğretmenin sahip olması gereken özelliklerden biride etkili iletişim becerisidir. Öğrencilerin rol model olarak örnek aldıkları öğretmenlerin iletişim kurarken çok daha dikkatli olmaları etkili iletişim kurabilmesi gerekir. Etkili öğretmenlerin rolleriyle ilgili olarak sahip olmaları gereken beceriler arasında, iletişimde netlik, beklenileni tam olarak açıklama, öğrenci ve diğer personelle iyi iletişim kurabilme duyuşsal ve sosyal yönden anlatımcı ve duyarlı olma becerileri yer almaktadır. (Yüksel,2006 Akt: Alper,2007). Buradan hareketle bu araştırma sınıf öğretmeni adaylarının etkili iletişim becerileri ile cinsiyetin bu becerileri ile cinsiyetin bu becerilere etkisi incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2019–2020 eğitim öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalı, Sınıf Öğretmenliği programında öğrenim görmekte olan farklı sınıf düzeylerindeki sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri, Kişisel Bilgi Formu ve (Buluş, Atan ve Sarıkaya, 2017)Etkili İletişim Becerileri Ölçeği İle elde edilmiştir. Araştırma veri analiz süreci sürmekte olup elde edilen bulgular doğrultusunda önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ FARKLI METİN TÜRLERİNE YÖNELİK SORU SORMA BECERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: 2015 yılında yenilenen Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda Türkçe öğretiminin yanında; öğrencilerin düşünme, anlama, sıralama, sınıflama, sorgulama, ilişki kurma, eleştirme, analiz-sentez yapma, değerlendirme gibi zihinsel becerilerinin geliştirilmesi de amaçlanmıştır. Türkçe dersinin bu amaca hizmet etmesi için hem ders kitaplarındaki soruların hem de öğretmenlerin ders ortamlarında ve sınavlarda sordukları soruların öğrencilerin üst düzey düşünme becerilerini geliştirecek biçimde hazırlanması gerekmektedir. Öğrencilerin yaratıcı, yansıtıcı ve eleştirel düşünme yeteneklerini geliştirmeyi amaçlayacak şekilde yeniden düzenlenen program, bu açıdan soru sorma faaliyetini anlamlı ve değerli kılmaktadır. Nitekim soru sorma, eğitimde düşünmeyi harekete geçiren, dolayısıyla; öğrenmeyi sağlayan bir etkinlik olarak kabul edilmektedir. Türkçe dersi de “sözlü iletişim”, “okuma” ve “yazma” öğrenme alanlarındaki kazanımlarla farklı türlerden metinler üzerinde çalışmalar yaparak öğrencilerin anlama, anlamlandırma, değerlendirme ve sentezleme becerilerini geliştirmeye odaklanmıştır. Öğrencilerin çeşitli türdeki metinleri çözümlemesi ve anlamı zihinlerinde yapılandırması için nitelikli sorularla karşı karşıya gelmesi gerekmektedir. Ayrıca öğrencilerin farklı metin türlerine yönelik düzeyine uygun sorular sorabilmesi de kendisine yöneltilen soruların niteliğiyle yakından ilişkilidir. Dolayısıyla öğrencilerin düşünme becerilerini geliştirmek için Türkçe derslerinde çeşitli metin türlerine yönelik olarak hazırlanan soruların nitelikli olması gerekmektedir. Çünkü Türkçe dersinde yürütülen bütün etkinlikler (dinleme, konuşma, okuma, yazma, dil bilgisi, görsel okuma ve sunu) metin bağlamı içerisinde ele alınmaktadır. Etkinliklerin merkezinde yer alan metinler, Türkçe dersi öğretim programında (2015) hikâye edici, bilgilendirici ve şiir olmak üzere üç grupta değerlendirilmektedir. Bu çalışmada sınıf öğretmeni adaylarının farklı metin türlerine (dilin sanatsal işlevinin ön planda tutulduğu şiir ve hikâye edici metin türlerine) yönelik soru sorma becerilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 akademik yılı bahar yarıyılında Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Eğitimi bölümünde öğrenim gören 90 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmada veri toplama aracı olarak 2 farklı metin türü (şiir ve hikâye) dağıtılmış ve öğrencilerden bu metinlere yönelik ‘metin içi anlam kurma’ soruları hazırlamaları istenmiştir. Veri toplama aracı olarak kullanılan metinler, geçmiş yıllarda TTKB’nin (Talim Terbiye Kurulu Başkanlığının) onayladığı 1-4.sınıf Türkçe ders kitaplarından alınmıştır. Çalışmada nitel araştırma tekniklerinden doküman analizi kullanılmıştır. Verilerin yorumlanmasında ise içerik analizinden yararlanılmıştır. Öğretmen adaylarının hazırladıkları sorular, yenilenen Bloom taksonominin bilişsel alan basamakları olan “hatırlama, anlama, uygulama, analiz etme, değerlendirme ve yaratma” düzeyleri esas alınarak incelenmiştir. Bu sınıflandırmada alt düzey düşünme becerileri “hatırlama, anlama ve uygulama” iken üst düzey düşünme becerileri; “analiz, değerlendirme ve yaratma”dır. Yapılan analiz sonucunda öğretmen adaylarının hazırladıkları sorular, Bloom taksonomisine göre alt ve üst düzey düşünme becerilerini geliştirici nitelikte tasnif edilmiştir. Bulgular, içerik analizi tekniklerinden yüzde ve frekans analizleri kullanılarak tablolaştırılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ FATİH PROJESİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ: FARKINDALIK, ÖNGÖRÜ VE BEKLENTİLERÖzet: Türkiye’de eğitim öğretim teknolojileri alanında yapılan büyük projelerden biri olan “Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH)” projesi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hayata geçirilmiştir. Geliştirilen teknolojik sınıf ve eğitim-öğretim materyallerinin yanı sıra uygulayıcılar olan öğretmenlerinde hazır bulunurlukları da önemlidir. Bu amaç doğrultusunda eğitim öğretim basamaklarının ilk sırasında yer alan sınıf öğretmeni adaylarının FATİH projesine yönelik farkındalık, öngörü ve beklentileri incelenmiştir. Çalışma Kilis 7 Aralık Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf öğretmenliği bölümünde öğrenim gören ve tesadüfi örnekleme yöntemi ile seçilen, 120 kadın, 46 erkek olmak üzere toplam 166 öğretmen adayını kapsamıştır. Çalışma ilişkisel tarama modeliyle gerçekleştirilmiştir. Öğretmen adaylarının görüşlerini saptamak için Karal ve ark. (2013) tarafından geliştirilen “FATİH Projesine Yönelik Görüş Değerlendirme Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçeği oluşturan alt boyutlardan, farkındalık alt boyutu ile öğretmen adaylarının Fatih projesinin amacı ve içeriği hakkındaki görüşlerini içermektedir. Öngörü alt boyu ile çalışma ortamlarının fiziki alt yapıları, sistemin işleyişi ve öğrenci profilleri hakkında bilgi sahibi olan öğretmen adaylarının proje sonuçlarına yönelik düşüncelerine yer verilmiştir. Ölçeğin beklenti alt boyutu ile de öğretmen adaylarının kendi yeterlilikleri ve alt yapı eksikliklerinin giderilmesine yönelik önerilerini içermektedir. Çalışma ile sınıf öğretmeni adaylarının fatih projesine yönelik her yönü ile bakış açıları değerlendirilmiş olacaktır. Elde edilen veriler gönüllülük esasına göre yüz yüze anket yoluyla toplanmıştır. Çalışmanın Cronbach-alpha güvenirlik katsayısı 0.937 olarak saptanmıştır. Öğretmen adaylarının demografik bilgileri kişisel bilgi formu ile elde edilmiştir. Çalışmada elde edilen veriler SPSS 18 istatistik programı ile analiz edilmiştir. Verilerin analizi için frekans ve yüzdelik tablosu, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), bağımsız gruplar t-testi ve Tukey testi istatistiksel yöntemlerinden yararlanılmıştır. Farkındalık alt boyutu incelendiğinde X=81.55 ortalama değeri, ölçeğin 22 ile 110 aralığında ki değer aralığına göre sınıf öğretmeni adaylarının proje ile sağlanacak teknolojik faydalar konusunda yüksek farkındalığa sahip oldukları görülmektedir. Öngörü alt boyutu puan ortalaması X=42.14, ölçeğin 14 ile 70 puan aralığındaki değere göre iyi olması, katılımcıların FATİH projesinin yürütülmesinde olumlu yönde olduklarını ancak sınıflardaki öğrenci yoğunluğu, teknoloji bağımlılığı ve sürecin uzun zaman alabilmesine yönelik düşük tutum gösterdikleri görülmüştür. Beklenti alt boyu incelendiğinde X=53.00 puan ortalaması, ölçeğin 13 ile 65 puan aralık değerine göre yüksek olması öğretmen adaylarının projenin başarıya ulaşma beklentilerinin yüksek olduğunu göstermektedir. Projeye olumlu tutum gösteren sınıf öğretmeni adaylarının en büyük kaygılarının başında gelen sınıflardaki öğrenci yoğunluğu ve alt yapı süreçlerinin çözümü maddi olanaklar dahilinde çözülebilecek bir sorundur. Ancak öğrenci ve öğretmenlerde oluşacak sanal ortam bağımlığının eğitim kalitesi üzerindeki etkilerinin süreç tamamlanmadan araştırılması ve buna yönelik çözümler üretilmesi gerekmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ FEN BİLİMLERİ DERSİNDE DÜŞÜNME BECERİLERİNİ KAZANDIRMA YETERLİLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: İletişimin gelişmesi ve bilgi patlamasıyla birlikte, değişen ve gelişen dünyada, etkili, düşünen, verimli ve fen okuryazarı vatandaşlar yetiştirmeyi amaç edinen Fen Bilimleri Dersinin iki kapak ve dört duvar arasında bilginin aktarımı olarak değil; öğrencinin bilgiyi elde etmesi, bilimsel ve sistematik düşünme becerilerini kazanması olarak öğretilmesi gerekmektedir. Fen bilimleri dersinde öğrencilere düşünme boyutlarının kazandırılmasıyla; bireylerin hayat boyu ihtiyaç duyacakları soru sorma, problem çözme, karar verme, eleştirel ve yaratıcı düşünme becerileri ile donanmış, dersin amacı doğrultusunda etkili ve etkileyen vatandaşlar yetiştirilmiş olacaktır.Bu araştırmada Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde okuyan adayların fen bilimleri dersinde problem çözme, karar verme, soru sorma, eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerini kazandırma yeterlilikleri değerlendirilmiştir. Araştırmanın temel amacı bu düşünme becerilerinin öğrencilere kazandırılıp kazandırılamayacağını betimlemek ve öğretmen adaylarının sınıf mevcudu, sosyoekonomik durumu ve cinsiyetlerinin bu yeterliliklerin kazandırılmasında farklılık yaratıp yaratmadığını saptamaktır.Araştırma genel tarama türünde betimsel bir çalışma olmuştur. Araştırmada Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde okuyan 90 öğretmen adayına uygulanan anket, veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının, sınıfta düşünmeyi geliştirici etkinlikleri uygulama düzeyini belirlemek amacıyla geliştirilen anket formları birbirine paralel 6 alt bölümden oluşmuştur. Bu formların I.Bölümünde öğretmen adaylarının kişisel bilgileri II. Bölümde problem çözme, karar verme, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme ve soru sorma becerilerine ait toplam 29 madde ile beceriler betimlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ FEN ÖĞRENİMİ BEKLENTİLERİ VE EPİTOMOLOJİK İNANÇLARININ İNCELENMESİÖzet: Felsefenin bir alanı olarak epistemoloji insan bilgisinin doğasıyla ilgilenmektedir. İnsan bilgisinin kökeni, sınırlılıkları, metodolojisi gibi konular epistemolojinin çalışma alanlarıdır. Epistemolojik inanç kavramı ise bireydeki bilginin doğasıyla ilgili inançlarını ifade eder. Bilgiyle ilgili kaynak, yapı ve edinim gibi konularla ilgili inançlardır. Öğrenme öğretme sürecinde öğrencinin epistemolojik inançlarının öğrenme beklentileri üzerinde etkili olacağı düşünülebilir. Araştırma tarama modelinde desenlenmiş olup sınıf öğretmeni adaylarının fen öğrenimi beklentileriyle, epistemolojik inançlarını betimlemeyi amaçlamaktadır. Araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim öğretim yılında üç üniversitenin eğitim fakültesi ilköğretim bölümü sınıf öğretmenliği anabilim dalında öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluştururken örneklemini evren içerisinden tesadüfî örnekleme yöntemiyle seçilmiş olan öğretmen adayları oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Deryakulu ve Büyüköztürk (2002) tarafından Türkçeye uyarlanan “Epistemolojik İnanç Ölçeği”ile Demirci ve diğerleri (2010) tarafından Türkçeye Redish ve diğ. (1998) tarafından geliştirilen “Maryland Fizik Beklenti Anketinden” uyarlanan ”Fen Beklenti Anketi (FBA)” kullanılmıştır. Epistemolojik İnanç Ölçeği; öğrenmenin çabaya bağlı olduğuna, yeteneğe bağlı olduğuna inanç ve tek bir doğrunun var olduğuna inanç olmak üzere üç faktörden oluşmakta olup ölçekte 17 olumsuz, 18 olumlu 35 madde bulunmaktadır. FBA’nın maddeleri Redish ve diğerlerinin (1998) kullandığı gibi bağımsız, tutarlı, kavramsal, gerçek hayatla ilişkili, matematiğe dayalı, çaba gösterme olarak altı boyut 34 maddeden oluşmaktadır. Araştırma kapsamında elde edilen verilerin çözümlemesinde SPSS 20 programından yararlanılmış, sınıf öğretmeni adaylarının epistemolojik inanç ve fen beklenti durumlarının tanımlanmasında betimsel istatistiklerden, farkların ortaya konmasında t-testi ve tek yönlü varyans analizinden (ANOVA); ilişkilerin ortaya konulması için ise Pearson Momentler Çarpımı korelasyonu ve regresyon analizlerinden yararlanılmıştır. İstatistik sonuçları tablolaştırılarak yorumlanmış ve araştırmacı ve eğitimcilere önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ FEN ÖĞRENME BECERİLERİNİN FARKLI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Günümüzde yaşanan ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişmeler yaşam şeklimizi önemli ölçüde değiştirmekte ve bu gelişmeler yaşadığımız dünyayı sürekli olarak yönlendirmektedir. Artık ülkeler dünyaya hakim olmak ve birbirleriyle rekabet edebilmek için güçlü ordulara değil, güçlü bilim insanlarına ihtiyaçları olduğunun farkına varmışlardır. Bu gelişmeler ışığı altında da Dünya’da neredeyse tüm ülkeler eğitim programlarını bu değişime adapte edecek yönde çalışmalar yürütmekte ve uygulamaya koymaktadır. Bu ülkelerin eğitim programları üzerinde yaptıkları çalışmalarının içeriğine bakıldığında; en önemli amaçlarından birinin fen okuryazarı bireyler yetiştirmek olduğu görülmektedir. Fen okuryazarlığı ile ilgili OECD tarafından yürütülen uluslararası öğrenci değerlendirme programı (PISA) çalışmasında fen okuryazarlığını “doğal dünyayı ve insan aktiviteleri ile bu dünyada meydana gelen değişimleri anlama ve bu konularda karar vermeye yardımcı olmada bilimsel bilgiyi kullanma, soruları teşhis etme ve kanıta dayalı sonuçlar çıkartabilme yeteneği” olarak tanımlanmıştır (OECD, 2002, akt. Çavaş, 2009). Ulusal Araştırma Merkezi (NRC) fen okuryazarlığını, bilimsel süreçlere ve kavramlara ilişkin bilgi sahibi olmak ve bunları anlamlandırabilmek olarak tanımlamaktadır (NRC, 1996). Ülkemizde de 2005 yılında uygulamaya konulan Fen ve Teknoloji öğretim programı ile 2013 yılında uygulamaya konulan Fen Bilimleri öğretim programında fen okuryazarı bireyler yetiştirmek programın vizyon ifadesi olarak tanımlanmıştır (MEB, 2005; MEB, 2013). Bu programlara göre fen okuryazarı bireyler; bilginin değişen yapısına uyum sağlayabilen, karşılaştığı problemlere akılcı çözümler üretebilen, değişik fikirler oluşturma konusunda kritik edebilen ve en önemlisi de araştıran-sorgulayan bireyler olmalıdırlar. Fen Bilimleri öğretim programında, özellikle öğrencilerde araştırma-sorgulama becerilerinin geliştirilmesine önem verilmiş ve öğretmenlerden sınıf içi etkinliklerinde araştırmaya dayalı yöntemleri kullanarak bu becerilerin gelişimine katkı vermeleri beklenmiştir. Sorgulamaya dayalı öğrenme, problemleri teşhis etme, deney tasarlama, alternatif fikirler üretme, araştırmalar yürütme, bilgiye ulaşma yollarını keşfetme, modeller oluşturma, tartışma ve uygun argümanlar oluşturma gibi süreçleri içeren bir yaklaşımdır (Linn, Davis and Bell, 2004). Bu becerilerin kazanılmasında öğretmenlerin kullanacakları öğretim yöntem ve teknikleri oldukça önemli olmakla birlikte, öğretmenlerin sınıf içi iletişim becerileri de bu becerilerin kazanılmasında büyük bir rol oynamaktadır. Öğrencilerin ulaştığı bilgileri analiz etmesi, yorumlaması ve diğer kişilerle paylaşması için iletişim becerilerinin de gelişmiş olması gerekmektedir. İletişim becerisi sadece sözel ya da yazılı iletişimi değil aynı zamanda bulgu, sonuç gibi bilgileri karşı tarafa aktarmada kullanılan matematiksel semboller, grafikler, tablolar ve şekilleri içermektedir (Senler, 2014). Bu araştırmanın amacı; sınıf öğretmeni adaylarının fen öğrenme becerilerinin cinsiyetlerine, sınıf düzeylerine ve mezun oldukları okul türüne göre incelenmesidir. Araştırmada nicel araştırma modellerinden tarama modeli kullanılacaktır. Bu çalışmanın evrenini, Eğitim Fakülteleri’nin İlköğretim bölümü Sınıf Eğitimi programında öğrenim gören 1. ,2. , 3. ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise 2015-2016 öğretim yılında İzmir ilinde bulunan Ege Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Eğitimi programlarının 1., 2., 3. ve 4. da okuyan 625 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Chang ve ark. (2011) tarafından geliştirilen ve Şenler (2014) tarafından Türkçe’ye uyarlanan 29 maddelik likert tipi ölçek kullanılmıştır. Bu araştırma sınıf öğretmeni adaylarının fen öğrenme becerilerinin, sorgulamaya dayalı öğrenme ve iletişim becerisi değişkenleri açısından ortaya koyması nedeniyle oldukça önemlidir. Araştırma kapsamında ulaşılması hedeflenilen verilerin bir kısmı halen toplama aşamasında olup, bu verilerin hepsine ulaşıldığında analiz etme ve sonuçlandırma kısımları da bildiriye eklenecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ FEN VE TEKNOLOJİ OKURYAZARI BİREYLERİN YETİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Fen okuryazarlığı toplumdaki tüm insanların temel anlamda bilimsel kavramları, olguları ve teknolojik gelişmeleri izleyip günlük hayatta kullanabilme becerisine sahip olabilmesidir. Bu beceriye sahip olabilmiş bireyler bilgiye ulaşmada, kullanmada ve problemleri çözmede daha etkin olabilmektedir. Bunu sağlayabilmenin temel koşulu da Fen ve Teknoloji Okuryazarı bireyler yetiştirmektir. Bu bilgilerden hareketle araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının fen ve teknoloji okuryazarı bireylerin yetiştirilmesi bağlamında yapılması gerekenlere ilişkin görüşlerini belirlemektir. Araştırma nicel araştırma yöntemiyle gerçekleştirilen genel tarama türünde betimsel bir çalışmadır. Betimsel çalışmalar genelde verilen bir durumu aydınlatmak, standartlar doğrultusunda değerlendirmeler yapmak ve olaylar arasında olası ilişkileri ortaya çıkarmak için yürütülür. Bu tür araştırmalarda asıl amaç incelenen durumu etraflıca tanımlamak ve açıklamaktır. Araştırmanın evrenini, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluştururken örneklemini ise evrenden rastlantısal örnekleme tekniğiyle belirlenmiş olan 3. ve 4. sınıf öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmacı tarafından geliştirilen ölçme aracı bilimsel süreç becerilerini ve sınıf öğretmeni adaylarının fen ve teknoloji okuryazarı bireylerin yetiştirilmesi bağlamında yapılması gerekenlere ilişkin görüşleri ölçmeye yöneliktir. Araştırmada elde edilen bulgular yorumlanarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ FETEMM EĞİTİMİ VE UYGULANABİLİRLİĞİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Son zamanlarda alan eğitimi çalışmaların odağında yer alan FeTeMM eğitimi, fen, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarına odaklanarak bireylere problemlere ilişkin olarak disiplinler arası bakış açısı kazandırmayı hedeflemektedir (Lacey ve Wright, 2009). Bireylerin FeTeMM ile ilgili olarak etkinliklere erken yaşlarda katılmaları bu alanların kariyer tercihi olarak seçilmesinde önemli bir yer tutmaktadır (Buxton, 2001). Öğrencilerin fen bilimleri, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarına olan ilgilerin gelişmesinde öğretmenlerin bu etkinliklere yönelik olumlu ve olumsuz yaklaşımları bakış açıları önemlidir. FeTeMM alanlarına ilişkin olarak öğrencilerin kariyer tercihlerinin temelleri ilkokul düzeyinde oluşturulmaya başlandığı söylenebilir. İlkokul düzeyinde, matematik ve fen bilimleri dersleri FeTeMM alanlarına yönelik çalışmaların temel yapı taşını oluşturmaktadır. Bu düzeyde, sınıf öğretmenleri ve öğretmen adayları öğrencilerin FeTeMM alanlarına yönlendirilmesinde gelecekte bu alanlarda mesleki tercihlerde bulunmalarında en önemli görevi üstlenmektedir. Bu sebeple, öğretmenlerin ve öğretmen adayların hizmetçi eğitim kapsamında ve alacakları derslerde FeTeMM alanlarına ilişkin becerilerinin geliştirilmesi önemlidir (Akgündüz ve diğerleri, 2015). Bu çalışma nitel paradigmaya sahip olup FeTeMM hakkında öğretmen adaylarının görüşlerini derinlemesine inceleyen durum çalışması desenine sahiptir. Veri toplama aracı olarak detaylı ve betimsel (Merriam, 2009) veri toplanmasını sağlayan açık uçlu soru sorma tekniği kullanılmıştır. Marmara bölgesinde yer alan bir devlet üniversitesinin Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf eğitimi anabilim dalı 3. sınıfında öğrenim gören öğretmen adaylarına araştırmanın amacı hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra ise gönüllülük esasına göre 45 sınıf öğretmeni adayı ile bu çalışma yürütülmüştür. Adaylara “ FeTeMM eğitiminin ilkokul düzeyinde önemli olduğunu düşünüyor musunuz? Neden? Açıklayınız” şeklinde bir açık uçlu soru yazılı olarak yöneltilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi ile değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular, sınıf öğretmeni adaylarının FeTeMM eğitimine ilişkin olarak olumlu görüşlerinin olduğunu ancak uygulanmasının farklı disiplin ve öğretmen İşbirliği düşünüldüğünde zaman ve vakit alacağı hususunda endişelerini dile getirmiştir. Bu sebeple bazı adayların disiplinler arası dersleri işlemek yerine bağımsız ele alınmasının daha uygun olduğunu vurgulamaktadır. Sonuç olarak FeTeMM kabul görülmesi zor yeni bir kavram olarak ifade edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ GENEL ÖZYETERLİKLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ GENEL ÖZ-YETERLİKLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ AYÇA İREM ADALI ÖZET Bir toplumun geleceğini yönlendiren en önemli mesleklerden biri öğretmenliktir. Toplumun refah bir düzeye ulaşabilmesi için iyi bir eğitim görmesi gerekir. Bu iyi eğitim ancak iyi bir öğretmenle sağlanabilir. İyi bir öğretmenin yetiştirilmesinde de öğretmen yetiştiren kurumlara büyük sorumluluklar düşmektedir. Yetiştirilen öğretmenlerin istenilen nitelikte olması için bazı standartlar gerekmektedir. Bu standartları sağlayacak niteliklerde öğretmen yeterlikleridir. Bu yeterliliklerden bazıları; öğrenciyi tanıma ve anlama, kişisel gelişimleri sağlama, mesleki gelişimleri izleme, okul ve aile ilişkileri, öğrenme süreci ve değerlendirme, program bilgisi şeklinde sıralanabilir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik genel öz-yeterliklerini cinsiyet, öğrenim türü, mezun olunan lise türü ve sınıf düzeyi değişkenleri bakımından incelemektir. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden tarama tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmeni adayları oluşturmaktayken örneklemini ise evrenden rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen 3. Ve 4. Sınıf öğretmen adayları oluşturmaktadır. Veri toplama aracı Sherer ve arkadaşları (1982) tarafından geliştirilen Yıldırım ve İlhan (2010) tarafından Türk kültürüne uyarlanan” Genel Öz Yeterlik Ölçeği”dir. Genel Öz-Yeterlik Ölçeği Sherer ve arkadaşları (1982) tarafından 23 madde olarak oluşturulmuştur. Sosyal Öz-yeterlik ve özgül bir davranış alanına işaret etmeyen Genel Öz-Yeterlik olmak üzere iki faktörlü bir yapıdan oluşan ölçek özgün haliyle 14 derecelidir. Ölçek Sherer & Adams (1983) tarafından yapılan bir araştırma ile 5’ li likert tipi ölçeğe çevrilmiş olup ölçekte puanların artması öz-yeterliğin artması anlamına gelmektedir. Araştırmada elde edilen verilerin geçerlik ve güvenirliğini belirlemek amacıyla cronbach alfa katsayısı hesaplanmış ve açımlayıcı faktör analizi yapılmıştır. Betimsel analizlerden yüzde ve frekans değerleri hesaplanmış değişkenlerin anlamlı farklılık oluşturup oluşturmadığı ise t testi ve anova testi analizleriyle tespit edilmiştir. Sonuçlar ilgili literatürler çevresinde tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ GİRİŞİMCİLİK BECERİSİNE İLİŞKİN YETERLİK ALGILARIÖzet: Bilgi toplumunda bireylerin sahip olması beklenilen 21. yüzyıl becerileri arasında yer alan girişimcilik; gerekli olan zamanı ve parayı harcayarak ve bir takım riskleri de üstlenerek ekonomik değeri olan yeni bir şey oluşturma süreci olarak ifade edilebilir. Toplumların gelişmişlik düzeylerini arttırmada önemli unsurlardan biri olan girişimcilik becerisine sahip bireyler; mal ve hizmet üretmek amacıyla pazardaki fırsatları değerlendiren, sermaye, doğal kaynaklar ve emek gibi üretim faktörlerini bir araya getirerek riski üstlenirler. Bu bağlamda, eğitim programlarında hem yaşam becerileri hem de 21. yüzyıl becerilerinin altında yer verilen “Girişimcilik” becerilerine sahip bireylerin yetiştirilmesi hemen hemen tüm ülkelerin eğitimlerinde amaçlanmaktadır. Eğitim yoluyla öğrencilerin girişimci özelliklerinin geliştirilmesini sağlamak için ilkokul öğretim programlarından başlanarak öğrencilere girişimciliğin yararları fark ettirilmeli ve girişimci özellikler öğretilmelidir. Bu gerekçe ile girişimcilik kültürünün erken çocukluktan itibaren okullarda kazandırılması gerektiği düşünülerek farklı ülkelerin eğitim programlarında girişimcilik becerisine yer verilmiştir. 2004 yılından itibaren ülkemizde yeni ilköğretim programlarında yapılandırmacı anlayış benimsenmiştir. Bu temel anlayış çerçevesinde öğrencilerin; eleştirel ve yaratıcı düşünme, iletişim, araştırma-sorgulama, problem çözme, bilgi teknolojilerini kullanma, girişimcilik ve Türkçeyi doğru, etkili ve güzel kullanma becerilerini geliştirilmesi amaçlanmıştır. 2013 yılından itibaren yenilenen ilkokul programlarında da girişimcilik becerisi yaşam becerisi altında ele alınmıştır. İlkokul öğretim programlarında yer verilen girişimcilik kavramının kapsadığı özelliklerin, okullarımızda öğrencilere kazandırılması için öncelikle öğretmen adaylarına ve öğretmenlere bu becerinin kazandırılması ve bu konuda bilgi ve deneyim sahibi olmalarının sağlanması gerektiği söylenebilir. Bu da ancak Eğitim Fakülteleri’nde öğretmen adaylarına verilen eğitim ile sağlanabilir. Bu araştırmada, sınıf öğretmeni adaylarının “girişimcilik” becerisine ilişkin görüşlerinin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik yaklaşıma dayalı olarak desenlenmiştir. Araştırmaya Sınıf Öğretmenliği dördüncü sınıfta öğrenim gören 14 sınıf öğretmen adayı katılmıştır. Veriler yarı-yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz tekniğinden yararlanılacaktır. Betimsel analizde öncelikle araştırma soruları çerçevesinde hareket ederek veri analizi için bir çerçeve oluşturulacaktır. Böylece verilerin hangi temalar altında düzenleneceği ve sunulacağı belirlenecektir. Araştırmacılar daha önce oluşturmuş oldukları çerçeveye dayalı olarak eldeki verileri düzenleyip, verileri anlamlı ve mantıklı bir biçimde bir araya getirecektir. Bunun için gerekli yerlerde doğrudan alıntılara da yer verip tanımlamış oldukları bulguları açıklayarak, ilişkilendirip anlamlandıracaklardır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular daha sonra paylaşılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ GÖZÜNDEN ÖĞRETİM DERSLERİNİN İŞLEVSELLİĞİ VE GEREKLİLİĞİÖzet: Öğretmen yetiştirme sistemlerinde öğretim programları önemli bir yere sahiptir. Öğretim programlarının nitelikleri, programların çıktılarını doğrudan etkileyen değişkenlerden birisidir. Yürürlükteki sınıf öğretmenliği eğitimi programı 2006 yılında uygulamaya konulmuştur. Uygulanmakta olan programın işlevsel olması, öğretmen adaylarını mesleğe hazırlamada önemli bir etkendir. Bununla birlikte programda yer alan derslerin gerekliliğine ilişkin öğretmen adaylarının algıları da dikkate alınması gereken bir değişkendir. Bu sebeple programın niteliklerine ilişkin, öğretmen adaylarının görüşlerinin de belirlenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Karma yöntem araştırmalarından, açımlayıcı sıralı desende yürütülen bu araştırmanın amacı; sınıf öğretmeni adaylarının, sınıf öğretmenliği lisans programındaki öğretim derslerinin işlevselliği ve gerekliliğine ilişkin görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırmanın amacı doğrultusunda Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Lisans Programı öğrencilerinden veri toplanmıştır. Araştırmanın çalışma evreni Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Lisans Programı öğrencileridir. Örneklemini ise çalışma evreninde yer alan 100 dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmanın nicel aşamasında öğrencilerin, sınıf öğretmenliği lisans programında yer alan öğretim derslerinin işlevselliği ve gerekliliğine ilişkin görüşlerinin belirlenmesini amaçlayan ve araştırmacılar tarafından geliştirilen bir anket ile veri toplanmıştır. Anket; sınıf öğretmenliği lisans programında yer alan 12 öğretim dersini, ayrı ayrı ele almaktadır. Araştırmanın nitel aşamasında ise; toplanan nicel verilerden elde edilen bulgular doğrultusunda öğrencilerle görüşmeler yapılmıştır. Görüşme verileri tematik olarak analiz edilmiştir. Araştırmaya ilişkin bulgular tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ GÖZÜNDEN SINIF ÖĞRETMENİNİN DERS İŞLEME SÜRECİÖzet: Araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin ders işleme sürecini nasıl gerçekleştirdiklerini belirlemektir. Araştırmada nitel araştırma yöntemleri kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminde eğitim faaliyeti yürüten üç devlet okulundaki üç öğretmen oluşturmaktadır. Gözleme dayalı olarak gerçekleştirilen araştırmada gözlem formu kullanılmıştır. Hazırlanan gözlem formları, oluşturulurken dersin yönetimi ve sınıf kontrolü, öğretim yöntem ve teknikleri, derslerin gözlenmesi, soru sorma alıştırmaları, araç-gereç ve yazılı kaynak olmak üzere beş kriterlerden meydana gelmektedir. Gözlem formları, sınıf öğretmenliği programında yer alan “Okul Deneyimi” dersini alan üç sınıf öğretmeni adayı tarafından gerçekleştirilmiştir. Gözlemler yapılırken her kriter için bir günlük süre ayrılmış ve gözlemler sınıf içerisinde forma işlenmiştir. Elde edilen gözlem formları kriterler doğrultusunda analiz edilmiştir. Dersin yönetimi ve sınıf kontrolü kriterinde öğretmenlerin sınıfta otoriter bir davranış sergiledikleri, öğretim yöntem ve teknikleri kriterinde büyük çoğunluğun farklı yöntem ve teknik kullanmadığı belirlenmiştir. Sınıf öğretmenleri derslerini sunuş yoluyla sundukları, soru sormaya değil sorulan sorulara yönelttiği görülmektedir. Sınıf öğretmenlerinin ders araçlarını kısıtlı kullandığı ve fazla etkinliklere yer vermediği, bir kısmının ise ders araç gereçlerini aktif kullandığı görülmüştür. Elde edilen bulgular sonucunda sınıf öğretmenlerinin öğrencilere teorik bilgileri öğrettikleri fakat bu süreçte farklı öğretim yöntemlerini kullanmadıkları, araç gereçlerin aktif kullanmadıkları, öğrencileri soru sormaya değil de sorulan sorulara cevap vermeye yönelttikleri, çok fazla etkinlik kullanmadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuçlar doğrultusunda öğrencilerde bilginin kalıcılığının azaldığı, öğretmenlerin kendilerini yeniliklere kapattığı ve geleneksel ders işleme sürecinin devam etmekte olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ HAYAT BİLGİSİ DERSİ PROGRAMINDA YER ALAN TEMEL YAŞAM BECERİLERİNE İLİŞKİN ALGILARININ BELİRLENMESİÖzet: İlkokul eğitim programları içerisinde yer alan Hayat Bilgisi dersi öğretim programı; temel yaşam becerilerine sahip, kendini tanıyan, araştıran, üreten ve ülkesini seven bireyler yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Bu amacın gerçekleştirilmesinde programın uygulayıcısı olan sınıf öğretmenlerinin temel yaşam becerilerine ilişkin bilgi birikimine sahip olmaları ve bunları aktarabilmeleri gerekir. Temel yaşam becerilerine ilişkin bilgi birikimi ve aktarımının kazanılacağı yer ise daha çok lisans eğitimi sürecinde gerçekleşmektedir. Sınıf öğretmeni adayları Sınıf Eğitimi lisans programında eğitim süreçlerini gerçekleştirirken bu becerilerin kazandırılmasına yönelik olarak “Hayat Bilgisi Öğretimi” dersini almaktadırlar. İlkokul programını uygulayacak olan ve bu dersi alarak eğitim süreçlerini devam ettiren sınıf öğretmeni adaylarının temel yaşam becerilerine ilişkin algılarını belirlemek, yetiştirecekleri öğrencilerde bu becerileri geliştirme durumlarını belirlemede bir bakış açısı kazandıracaktır. Buradan hareketle bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının Hayat Bilgisi dersi programında yer alan temel yaşam becerilerine ilişkin algılarını belirlemektir. Araştırmanın amacını gerçekleştirmek için nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Marmara Bölgesinde yer alan bir devlet üniversitesinin Sınıf Eğitimi anabilim dalında öğrenim gören “Hayat Bilgisi Öğretimi” dersini almış 119 sınıf öğretmeni adayı oluşturmuştur. Araştırmada sınıf öğretmeni adaylarından temel yaşam becerilerine ilişkin algılarını belirlemek amacıyla “metafor” oluşturmaları istenmiştir. Metafor kullanılmasındaki neden soyut kavramların somutlaştırılarak yaşantısından örneklerle yeni bilgilerin anlamlandırılmasında sembolleri kullanmak, ilişkilendirme yapabilmektir. Bu ilişkilendirme sayesinde kavram hakkındaki algının ortaya konulması amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda metafor kullanımına yönelik temel yaşam becerilerini içeren veri toplama aracı oluşturulmuştur. Veri toplama aracında yer alan sorulara ilişkin “Araştırma, ……………… benzer; çünkü, ………………………….”cümlesinin tamamlanmasına ilişkin temel yaşam becerisi örneği verilebilir. Sınıf öğretmeni adaylarının temel yaşam becerilerine ilişkin metaforlar kullanılarak elde edilen algıların analizinde içerik analizi kullanılıyor olup veri analiz süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ HAYAT BİLGİSİ ÖĞRETİMİNDE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı Sınıf Öğretmeni adaylarının Hayat Bilgisi Öğretiminde karşılaştıkları sorunların ve bu bağlamda ortaya çıkarılan sonuç ve önerilerin incelenmesidir. Öğretmenlik Uygulaması dersi kapsamında sınıf öğretmeni adaylarının uygulama kullarında yürütmüş oldukları Hayat Bilgisi öğretimine yönelik görüşleri nitel araştırma yaklaşımı çerçevesinde ve özel durum yöntemi doğrultusunda derinlemesine incelenmeye çalışılmıştır. Araştırma 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz yarıyılı sonunda yürütülmüştür. Araştırma Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi İlköğretim Sınıf Eğitimi programında öğrenimine devam eden ve araştırmaya gönüllü olarak katılan toplam 10 dördüncü sınıf öğrencileri ile yapılmıştır. Rastgele örnekleme yoluyla seçilen öğretmen adayları ile yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Bu görüşmelerden önce öğretmen adaylarına yöneltilecek sorular için yarı-yapılandırılmış mülakat soruları hazırlanmıştır. Hazırlanan soruların geçerliği için alandan iki uzmanın görüşüne başvurulmuştur. Alan uzmanlarının görüşleri doğrultusunda yeniden düzenlenen görüşme sorularını sınamak amacıyla araştırmaya dahil edilmeyen iki öğretmen adayı ile pilot görüşmeler gerçekleştirilmiş, görüşülen adaylardan alınan dönütlerle yarı yapılandırılmış mülakat formuna son şekli verilmiştir. Katılımcı öğretmen adaylarıyla yapılan yüz-yüze görüşmeler, ses kayıt cihazına kaydedilmiş ve bu kayıtlar daha sonra yazıya geçirilerek doküman haline dönüştürülmüştür. Elde edilen verilerin değerlendirilme aşamasında görüşmeler sırasındaki katılımsız gözlemler de göz önünde tutulmuştur. Yapılan araştırmanın analizinde ‘sürekli karşılaştırmalı analiz’ metodu kullanılmıştır. Sürekli karşılaştırmalı analiz metoduna göre verilerdeki benzer ve farklı olan yönler belirlenir ve buna bağlı olarak da kategoriler oluşturulur. Katılımcıların görüşmelerindeki benzer ve farklılıklardan yola çıkılarak temalar ve kategoriler oluşturulmuş, elde edilen bulgular tablolar halında sunulmuş ve bu bulgular katılımcıların konuşmalarından doğrudan alıntılarla desteklenmiştir. Araştırma sonucunda sınıf öğretmenliği bölümünde okuyan öğretmen adaylarının ve ilköğretim birinci kademedeki öğrencilerin hayat bilgisi dersine karşı olumsuz tutum sergiledikleri sonucuna ulaşılmıştır. Buna ek olarak sınıf öğretmeni adaylarının, hayat bilgisi dersi öğretimine yönelik yeteri kadar teorik bilgiye sahip olmamaları ve bu ders için gerektiği kadar uygulama yapmamaları en çok karşılaşılan sorun olarak tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda; öğretmen adaylarına uygulama yapmaları için daha fazla zaman verilmesi, okullarda öğrencilerin uygulama yapabileceği uygulama alanları oluşturulması ve gezi-gözlem, inceleme gibi yöntem ve tekniklere yer verilerek, gerçek nesne ve objelerin yerinde incelenmesi ve gözlemlenmesine fırsat yaratarak bireyin gerçek ortamlarda öğrenim görmesine olanak sağlanması öneriler arasında yer almaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ HAYAT BİLGİSİ VE TÜRKÇE DERSLERİNİN ÖĞRETİMİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Öğrenmede kalitenin artması ve verimliliğin sağlanmasının en temel kriterlerinden biri de derslerde gerçekleştirilen öğretimin niteliğidir. Dolayısıyla derslerin işleniş niteliği başarıyı etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda geleceğin öğretmenlerinin derslerin işlenişine yönelik görüş ve önerilerini belirlemek, bu derslerin planlanması ve uygulanmasına yön vermede büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle çalışmada, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği programı 4. sınıfta öğrenim gören öğretmen adaylarının ilkokullardaki hayat bilgisi ve Türkçe derslerinin işleniş niteliği hakkındaki görüşlerini belirlemek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda öğretmen adaylarının bir sınıf öğretmeni olarak bu derslerin işleniş niteliğini artırmak için neler yapabileceklerine ve ilkokullarda bu derslerin daha etkin ve verimli bir şekilde işlenmesi için eğitim fakültelerinde adı geçen derslerin öğretimi sürecinde neler yapılabileceğine yönelik görüşleri de incelenmiştir. Nitel araştırmaya örnek oluşturan çalışmada, elde edilen bulguları genelleme kaygısı taşınmadığı için evrenden örneklem seçme yoluna gidilmemiş, araştırmanın amacına ulaşabilmesine olanak tanıyan bir çalışma grubu oluşturularak veriler toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak açık uçlu sorulardan oluşan anket ve yarı yapılandırılmış görüşme formunun kullanıldığı çalışmada sınıf öğretmenliği programı 4. sınıfta öğrenim gören 32 öğretmen adayına anket uygulanmış ve veriler analiz edilerek görüşleri daha ayrıntılı olarak ele alınmak istenen 10 öğrenciyle görüşme yapılmıştır. Anket ve görüşmelerden elde edilen veriler içerik analizi yöntemi kullanılarak çözümlenecek ve içerik analizinde güvenirliğin sağlanması için araştırmacılar tarafından kodlayıcılar arası güvenirlik çalışması yapılarak kodlamalar arasındaki tutarlılık katsayısı hesaplanacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ İLETİŞİM, İŞBİRLİĞİ VE KARAR VERME BECERİLERİNE İLİŞKİN BİLİŞSEL YAPILARININ KELİME İLİŞKİLENDİRME TESTİ İLE BELİRLENMESİÖzet: Eğitimde yenileme çalışmaları her geçen gün artmaktadır. Yenilenen programlar ile birlikte farklı öğrenme yaklaşımları ortaya çıkmış ve bununla birlikte alternatif ölçme değerlendirme anlayışları da farklılaşmıştır. Kavram haritası, portfolyo, dallanmış ağaç, zihin haritası, kelime ilişkilendirme testi (KİT) alternatif ölçme değerlendirme tekniklerinden bazılarıdır. Kelime ilişkilendirme Testi, bilişsel yapıları ortaya çıkarma, kavram yanılgılarını tespit etme, kavramsal değişimleri belirleme gibi farklı amaçları olan alternatif ölçme değerlendirme tekniklerinden biridir. Bilişsel yapı ise belleğimizdeki kavramlar arasında kurulan ilişkileri betimlemeye yardımcı olan ağdır. Anlamlı öğrenmenin gerçekleşebilmesi için bireyin bilişsel yapısında yeni bilgiler ile var olan bilgilerin ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Kelime ilişkilendirme testi de bireyin karşılaştığı kavramlar ile bilişsel yapısındaki kavramlar arasındaki bağları araştırmak ve ilişkilendirmek amacıyla kullanılmaktadır. Temel yaşam becerileri içerisinde yer alan ve bireylerin hayatlarında önemli bir yere sahip olan iletişim, işbirliği ve karar verme becerilerinin bilişsel yapıdaki bağlarını belirlemek bu becerilerin geliştirilme sürecinde önemlidir. Buradan hareketle araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının Hayat Bilgisi dersi öğretim programında yer alan temel yaşam becerilerinden olan iletişim, işbirliği ve karar verme becerilerine ilişkin bilişsel yapılarını belirlemektir. Araştırma nitel araştırma yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Marmara Bölgesinde yer alan bir devlet üniversitesinin Sınıf Eğitimi Ana Bilim dalında öğrenim gören “Hayat Bilgisi Öğretimi” dersini almış 111 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak her bir beceriye ilişkin hazırlanmış olan kelime ilişkilendirme testi kullanılmıştır. Kelime İlişkilendirme testinde, temel yaşam becerilerinden iletişim, işbirliği ve karar verme becerileri seçilmiş olup öğretmen adaylarından bu üç beceri ile ilgili bir dakikada akıllarına gelen ilk on kelimeyi doldurmaları ve daha sonra bu kelimeler ile bir cümle kurmaları istenmiştir. Öğretmen adaylarının bu üç beceriye vermiş oldukları kelimeler ayrıntılı bir şekilde incelenerek kavramların kaçar kez tekrarlandığını belirten frekans tablosu hazırlanmış ve kesme noktaları doğrultusunda kavram ağları oluşturulmuştur. Araştırmada veri analiz süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ İLKOKUMA VE YAZMA ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN ÖZ YETERLİK İNANÇLARININ BELİRLENMEÖzet: Yazma ‘’düşünce gücüne sahip olanların görüş, fikir ve duygularıyla gözlem, deney ve tecrübelerini, seçilen konuyla ilgisi ölçüsünde planlayıp dilin kurallarına uygun biçimde anlatması’’ olarak tanımlanabilir. Yazı, insanların duygu ve düşüncelerini kendi çağlarındaki insanlara aktarmanın yanı sıra kendisinden sonraki nesillere aktarma gibi önemli bir göreve sahiptir. Okuma ise bir yazıdaki harf, kelime ve cümleleri tanıma, bunları anlamlandırma ve yorumlama etkinliğidir. Okuma ve yazma üst düzey düşünme becerilerini gerekli kılar. İyi eğitilmiş bir zihinde okuma ve yazma kendiliğinden kalıcı bir yer bulur. Okuma ve yazma becerilerinin kazanılması temel eğitimin ilk hedefleri arasındadır. Bilgi edinimi ve aktarımı büyük ölçüde okuma ve yazmaya dayanmaktadır. Bu konuda sınıf öğretmenlerine büyük görevler düşmektedir. Sınıf öğretmenlerinin ilkokuma ve yazma öğretiminde kendilerine öz güven duymaları ya da kendilerini yeterli görmeleri oldukça önemlidir. Öğrencilerin okuma ve yazma konusunda üst düzey bir başarı isteniyorsa sınıf öğretmenleri, ilkokuma ve yazma öğretimine gerekli önemi vermeli ve özen göstermelidir. Bu araştırma sınıf öğretmenleri adaylarının ilkokuma ve yazma öğretimine ilişkin öz yeterlik inançlarını belirlemeyi amaçlamaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılı Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde öğrenim gören sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Araştırma nicel araştırma yöntemlerinden olan tarama yöntemiyle yapılmıştır. Araştırma verileri ‘’İlkokuma-Yazma Öz Yeterlilik Ölçeği’’ ile toplanmıştır. Elde edilen veriler istatistik analiz yöntemleriyle analiz edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ İNTERNET KULLANIMLARINA YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: İçinde bulunduğumuz çağ bilgi çağı olarak adlandırılmaktadır. Günümüzde ise bilgiyi hazırlamanın, bilgiye ulaşmanın en kolay yolu teknolojiyi kullanmaktan geçmektedir. Artık bilim deyince aklımıza teknoloji gelmektedir. Teknolojinin hızla gelişmesi, toplumları, yaşantıları, düşünceleri ve bunların yanında bilgiyi ve bilmenin yollarını da geliştirmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle internet kullanımı doğmuştur, bununla birlikte insanlar ulaşmak istedikleri bilgiye tek tıkla ulaşır hale gelmişlerdir. Teknoloji ve internet eğitsel yönde kullanıldığında bireylere çok faydalı olabilirken, oyun, eğlence v.b amaçlarla kullanıldığında da bireyleri tembelliğe itmekte, çalışmaktan soyutlamakta, hatta aşırı derecede internet kullanan bireyleri asosyalliğe ve internet bağımlılığına sürüklemektedir. İnterneti doğru yönde kullanan bireylerde ise internet bu bireylerin hayatlarını olağanüstü derecede kolaylaştırmaktadır. Teknolojinin ve internetin böyle etkiler bıraktığı günümüzde; bu olumlu ve olumsuz gelişmelerden dolayı toplumun ihtiyacı olan birey tipleri de değişmekte bu da bireylerin yetişmesinde en önemli unsurlardan biri olan eğitimi etkilemektedir. İçinde bulunduğumuz çağda topluma fayda sağlayacak bireyleri yetiştirmek için eğitim-öğretim yapılan her yerde teknolojiyi ve interneti kullanmak zorunlu hale gelmiştir. Eğitim-öğretim gören bireylerin interneti bu yönde kullanmaları akademik başarıyı arttırmakta, bireyi okumaya itmekte, daha rahat öğrenme ortamı yaratmakta dolayısıyla öğrenme-öğretme sürecinin de verimliliğini arttırmaktadır. Bu doğrultuda yapılan çalışmanın amacı; Sınıf öğretmeni adaylarının internet kullanımına yönelik tutumlarının belirlenmesidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan betimsel analiz yöntemi kullanılmış, verilerin toplanmasında Tavşancıl ve Keser(2002) tarafından geliştirilen “İnternet Kullanımına Yönelik Tutum Ölçeği” ‘nden yararlanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler frekans ve yüzde bakımından analiz edilmiş, farklı değişkenlerin etkileri t testi kullanılarak saptanmıştır. Araştırma sonucu bulgular ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve sonuçlar yorumlanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KAYNAŞTIRMA ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK ÖZ YETERLİK İNANÇLARININ BELİRLENMESİÖzet: Sosyal bir varlık olan insan, sağlık durumuna ve engeline bakılmaksızın bağlı bulunduğu toplumda özgürce yaşama hakkına sahiptir. Toplumu oluşturan her birey sağlık yönünden eşit koşullara sahip olmayabilir. Ancak bu durum onların yaşıtlarıyla aynı ortamda öğrenim görmelerine engel teşkil etmemelidir. Bu noktada öğretmenlerin, özellikle de sınıf öğretmenlerinin rolü büyüktür. Sınıflarında pozitif bir sınıf iklimi yaratarak; sınıfta tam bir kaynaşma ve hoşgörü ortamı sağlayarak her bireyin eğitim hakkından en iyi şekilde faydalanmasını sağlayabilirler. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının, öğretmenlik mesleğine başladıkları zaman sınıflarında bulunan kaynaştırma öğrencileri ile ilgili öz yeterlik inançlarını belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda çalışma, 2015-2016 akademik yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümünde öğrenim gören 3. ve 4. sınıf öğrencileriyle yürütülmüştür. Araştırmada elde edilen verilen toplanması, analizi ve yorumlanmasında nicel ve nitel araştırma yöntemlerinden oluşan karma yöntem kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarını nitel verilerle desteklemek için örneklem grubundan ölçüt örnekleme yöntemiyle seçilen 10 öğretmen adayı ile mülakat yapılmıştır. Araştırma verileri Aksüt, M., Battal, D. ve Yaldız F. (2005)’in geliştirdikleri Kaynaştırma Eğitimi Anketi ve yarı yapılandırılmış mülakat formu ile toplanmıştır. Araştırmada elde edilen nicel veriler SPSS paket programı kullanılarak; nicel verileri desteklemek için kullanılması amaçlanan nitel veriler ise sürekli karşılaştırmalı analiz metodu ile analiz edilmiştir. Araştırmaya dair bulgular ve yorum sözlü sunum esnasında paylaşılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KESİRLERDE TOPLAMA İŞLEMİNE YÖNELİK OLARAK DİJİTAL ÖYKÜLEME YOLUYLA KURDUKLARI PROBLEMLERİN İNCELENMESİÖzet: Problem kurma matematik eğitiminde önemli bir yere sahiptir. Problem kurma sayesinde bireylerin eleştirel ve yaratıcı düşünebilme, akıl yürütme, problem çözme gibi becerilerinin geliştiği ifade edilmektedir. Problem kurma çeşitli yollarla yapılabilmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda problem kurmada teknoloji kullanımına yer verilmesi gerektiği yönünde vurgu yapıldığı görülmektedir. Okullarda etkili bir problem kurma çalışmalarının yapılabilmesi hiç kuşkusuz bu konuda donanımlı öğretmenlerin olması gerekmektedir. Bu nedenle eğitim fakültelerinde yetişecek olan sınıf öğretmeni adaylarının teknoloji temelli problem kurma çalışmalarında yer alması kaçınılmazdır. Dijital öyküleme teknoloji temelli bir yöntem olup, birçok alanda rahatlıkla kullanılmaktadır. Dijital öykü sözel, görsel ve işitsel öğelerle destekli bilgisayar ortamında hazırlanabilmektedir. Dijital öyküde önce bir senaryo oluşturulur, daha sonra bu senaryolara uygun görsel öğeler seçilir ve istenirse müzik eklenir. Problem kurma sürecinde ise birey bir konu, bağlam, işlem ya da görsel öğelere dayalı olarak metinler oluşturur. Bu anlamda dijital öyküleme yönteminin problem kurmada kullanılabilecek etkili bir yöntem olduğu söylenebilir. Bu çalışmada sınıf öğretmeni adaylarından kesirlerde toplama işlemine uygun olarak dijital öyküleme yöntemi ile problem kurmaları istenmiştir. Çalışmaya, lisans üçüncü sınıfta olan ve matematik öğretimi I dersini almış olan toplam 69 öğrenci katılmış olup, bu öğrencilerden 44’ü kız 25 ise erkek öğrencidir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara bakıldığında katılımcıların dijital öyküleme yöntemini kullanarak kesirlerde toplama işlemine yönelik olarak problem kurabildikleri ve bu problemleri kurarken de çeşitli görsel ve işitsel öğelerden yararlandıkları görülmektedir. Yazılı görüş alınan katılımcılar dijital öykü oluştururken eğlendiklerini, konuya olan ilgilerinin ve internet kullanma becerilerinin artığını da ifade etmişlerdir. Çalışmada ayrıca katılımcılardan bazıları dijital öyküleri planlamada, hazırlamada ve oluşturmada bazen matematiksel bazen de teknik anlamda sorunlar yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞINA YÖNELİK TUTUMLARININ BELİRLENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı; sınıf öğretmeni adaylarının kitap okuma alışkanlıklarına yönelik tutumlarını belirlemektir. Araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Bu model çerçevesinde araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında karma yöntemin çeşitleme deseninden yararlanılmıştır. Araştırmanın nicel boyutunda araştırma evrenini, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği lisans programına kayıtlı olan, seçkisiz örnekleme yoluyla seçilen 1-4. Sınıflardaki 200 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Nitel boyutunda ise çalışma grubunu, gönüllü ve kolay ulaşılabilir durum örneklemesiyle seçilen 20 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmanın nicel boyutunda öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlıklarına yönelik tutumlarını belirlemek için Susar Kırmızı (2012) tarafından geliştirilen “Kitap Okuma Alışkanlığına Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Otuz dört maddeden oluşan ölçeğin alt boyutları öğrenme gereksiniminin karşılanması ve eğlenme, kitap okuma alışkanlığının anlamı ve vazgeçilmezliği, kitap okuma alışkanlığının geliştirilmesi olarak belirlenmiştir. Araştırmada öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlığına yönelik tutumları ve bu tutumlarının cinsiyete, sınıf düzeyine, mezun olunan lise türüne ve akademik başarı durumuna göre farklılık gösterip göstermediği uygun istatistiksel teknikler kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmanın nitel boyutunda ise öğretmen adaylarıyla kitap okuma alışkanlıklarına yönelik yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veriler, betimsel analiz tekniğiyle analiz edilecektir. Araştırmanın veri analiz süreci devam etmekte olup; araştırma sonucunda elde edilen veriler ışığında, öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlıklarını geliştirmeye yönelik öneriler getirilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KÜLTÜREL DEĞER ALGISIÖzet: Kültür, dünya üzerinde varlığını sürdüren tüm toplum ve toplulukların sahip olduğu toplumların kendilerine özgü değerler bütünüdür. Toplum içinde yaşayan bireyleri birbirlerine bağlayan ve toplumun devamını sağlayan ögelerin en başında değerler gelmektedir. Değerler, sosyal dayanışma oluşturarak toplumda uyulması gereken ortak davranış kalıplarını tanımlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında kültür değerleri, değerler de kültürü etkilemektedir. Toplumun ortak davranışlarındaki değişme ya da farklılaşma toplumun kültürüne ve toplumun kendine ait olan kültürel değerlerine de yansımaktadır. Bu değişme farklılaşmalar toplumların işbirliği içinde yaşayabilmesi için eğitim sistemine yansımaktadır. Aynı zamanda toplumların bir arada uyum içinde yaşamaları için eğitimde kültürel değerlerin öğretimine de önem vermek gerekmektedir. Bu bağlamda gelecekte özellikle değer öğretimi açısından kritik dönemde olan ilkokul öğrencilerini yetiştirecek olan sınıf öğretmeni adaylarının bu konudaki algılarını belirlemek önemlidir. Sözü edilen önem kapsamında, araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının kültürel değer algılarını ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu kapsamda araştırmanın verileri Anadolu Üniversitesi ve İnönü Üniversitesi’nde öğrenim gören sınıf öğretmeni adaylarından toplanacaktır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen açık uçlu anket kullanılacaktır. Anket öğretmen adaylarının kişisel bilgilerini içeren kapalı uçlu sorular ve öğretmen adaylarının kültürel değer algılarını ortaya koyan açık uçlu sorular olmak üzere iki bölümden oluşacaktır. Elde edilen nitel verilerin çözümlenmesinde tümden gelim analizi kullanılacaktır. Araştırma bulgularının sunumunda sınıf öğretmeni adaylarından doğrudan alıntılar yapılarak araştırma bulguları desteklenecektir. Ayrıca araştırmada çıkan sonuçlar doğrultusunda öneriler ortaya konacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KÜLTÜRLERARASI DUYARLILIK BECERİLERİNİN YORDAYICISI OLARAK EMPATİ BECERİSİ VE BAZI KÜLTÜREL ÖZELLİKLERÖzet: Son yıllarda iletişim ve bilgi teknolojilerinde meydana gelen devrim niteliğindeki gelişmeler sayesinde farklı kültürel özelliklere sahip insanlar birbirleri ile farklı yollardan ve kanallardan oldukça rahat bir şekilde etkileşime geçebilmektedir. Bu etkileşim sürecinin sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için insanların bir takım becerilere sahip olması gerekmektedir. Farklılıklara ilişkin duyarlılık, anlayış, hoşgörü, saygı ve empati gibi beceriler bu becerilerden bazılarıdır. Tüm bu becerileri kapsayan kültürlerarası iletişim becerisi küreselleşen dünyada bireylerin sahip olması gereken bir beceridir. Bu becerinin bir boyutu kültürlerarası duyarlılık becerisidir. Kültürler arası duyarlılık becerisi, farklı kültürel özelliklere sahip insanlara anlayış gösterme, onların gelenek-göreneklerini anlama ve bu farklılıklara hoşgörü gösterme becerisi olarak ifade edilebilir. Bu beceri farklı kültürel özelliklere sahip insanlar arasındaki iletişim sürecinde oluşabilecek problemleri ortadan kaldırabilecek önemli bir beceridir. İletişim sürecinde oluşabilecek problemleri ortadan kaldırabilecek bir diğer beceri ise empatidir. Empatik eğilimi üst seviyede olan bireylerin iletişim becerilerinin de yüksek olduğu çeşitli çalışmalarda görülmektedir. Empatik eğilimin iletişim becerileriyle ilişki içerisinde olduğu ve kültürlerarası duyarlılığın da iletişim biçimlerinden biri olan kültürlerarası iletişimin bir boyutu olduğu düşünülünce; empatik eğilimin kültürlerarası duyarlılığı etkileyebileceği düşünülmektedir. Ancak kültürlerarası duyarlılığı etkileyebilecek tek değişken empatik eğilim değildir. Bunun yanı sıra kültürlerarası duyarlılık, bireylerin farklı kültürel özelliklerinden de etkilenmektedir. Dolayısıyla empatik eğilim ve bazı kültürel özelliklerin bir araya gelerek, kültürlerarası duyarlılığı belirli bir ölçüde yordayabileceği ön görülmektedir. Bu nedenle araştırmada empatik eğilim ile bazı kültürel özelliklerin sınıf öğretmeni adaylarının kültürlerarası duyarlılık düzeylerini ne derece yordadığı belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmada sınıf öğretmeni adaylarının tercih edilmesinin nedeni, Türkiye’nin farklı bölgelerinde yetişmelerine ve eğitim görmelerine rağmen, sınıf öğretmenlerinin genel anlamda, kültürel özellikler açısından diğer bölgelerden farklılaşan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde istihdam edilmeleridir. Nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeline uygun olarak yapılandırılan çalışmada Kişisel Bilgi Formu, Kültürlerarası Duyarlılık Ölçeği ile Empatik Eğilim Ölçeği veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesi için hiyerarşik çoklu regresyon analizi yapılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre sınıf öğretmeni adaylarının empatik eğilimleri ile bazı kültürel özellikleri, kültürler arası duyarlılık düzeylerini anlamlı bir şekilde yordayabilmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KÜTÜPHANE KULLANMA ALIŞKANLIĞININ İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, geleceğin mimarı olan sınıf öğretmeni adaylarının kütüphane kullanma alışkanlıklarının incelenmesidir. Araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Bu model çerçevesinde araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanması sürecinde karma yöntemin çeşitleme deseninden yararlanılmıştır. Araştırmanın nicel boyutunda araştırma evrenini, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği lisans programına kayıtlı olan, seçkisiz örnekleme yoluyla seçilen 1-4. Sınıflardaki 200 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Nitel boyutunda ise çalışma grubunu, gönüllü ve kolay ulaşılabilir durum örneklemesiyle seçilen 20 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmanın nicel boyutunda Canbulat (2012) tarafından geliştirilen, “Kütüphane Kullanma Alışkanlığına İlişkin Tutum Ölçeği” ile elde edilen verilere, bağımsız gruplara t-testi ve tek yönlü varyans analizi uygulanmıştır. Araştırmanın nitel boyutunda ise öğretmen adaylarıyla kütüphane kullanma alışkanlıklarına ilişkin yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veriler, betimsel analiz tekniğiyle analiz edilmiştir. Araştırmanın bulgularına göre, sınıf öğretmenlerinin kütüphane kullanma alışkanlığında cinsiyet, mezun olunan lise türü, sınıf düzeyi ve başarı durumuna göre anlamlı farklılıklar oluşmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmen adaylarının çoğu fakülte kütüphanesini, ders çalışmak için ya da ödev araştırmak için kullandıklarını belirtmiş olup, kütüphaneyi yararlı buldukları nesnelere benzetmişlerdir. Kütüphaneye gitmeyen öğretmen adaylarıysa kütüphaneyi kullanmama nedenlerini; ihtiyaç duymama, internet ortamından daha hızlı bilgiye ulaşma, derslerden vakit bulamama şeklinde ifade edip, benzetmelerini de bu yönde olumsuz aktarmışlardır. Bu sonuçlar ışığında, etkin kütüphane kullanımının sağlanabilmesi için; oryantasyon programları düzenlenerek öğrencilere kütüphaneler tanıtılmalı, kütüphane kullanımına yönelik ödevlerle kütüphaneye yönlendirmeler sağlanmalı, kütüphane kaynakları nitelik ve nicelik yönünden arttırılmalı vb. şeklinde öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ LABORATUVAR KAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFOR YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: Eğitim sistemimizin en önemli ögesi olan öğretmenler, fen bilimlerini (fizik, kimya ve biyoloji) yeni kuşaklara aktararak topluma yön verecek ve faydalı bireyler yetiştirme görevini üstlenen kimselerdir. İyi bir fen eğitimi verebilmek için iyi bir Fen Eğitimi de almış olmak gerektiği, çocuklarımıza Fen Eğitimi verecek, Fen Bilimlerini sevdirecek, Fenden yararlanmayı öğretecek olan öğretmen adaylarının bu konuda çok önemli bir konumda olduğu bir gerçektir. İlkokul sürecinde çocuğun çevresini, doğal olayları, bilimsel gelişmeleri, temel kavramlarla öğrendiği; bilimsel yöntem sürecini kullanarak problem çözme becerilerini kazandığı derslerin başında fen ve teknoloji dersi gelmektedir. Sınıf öğretmenleri fen ve teknoloji derslerine ilkokul 3.sınıftan itibaren girmektedir. İlkokul öğrencileri fen öğretimini ilk önce sınıf öğretmenlerinden almaktadır. Çocuklarda kalıcı öğrenmeyi sağlamak için Fen ve Teknoloji’nin uygulamaya dökülmesi laboratuvar sayesinde olmaktadır. Bu araştırma, Sınıf Öğretmeni adaylarının “Laboratuvar” kavramına ilişkin sahip oldukları metaforları belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmaya 2015-2016 eğitim- öğretim yılında, Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi”nde, 1., 2., 3. ve 4. sınıfta öğrenim gören toplam 140 sınıf öğretmeni adayı katılmıştır. Araştırmanın verileri, üniversite öğrencilerinin “Laboratuvar… gibidir; çünkü…” cümlesini tamamlamasıyla elde edilmiştir. Toplanan veriler içerik analizi tekniği ile analiz edilip yorumlanmıştır. Çalışmanın sonucu değerlendirilme aşamasındadır. Metaforla ilgili literatür incelemesi sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının laboratuvar kavramına ilişkin algılarının metafor yoluyla yapan fazla bir araştırmaya rastlanamamıştır. Mevcut çalışmalarda ise daha çok öğretmen adayları, ilköğretim öğrencileri, öğretmenler ya da lisansüstü öğrencileri ile çalışılmış ve farklı kavramlara yönelik metaforlar araştırılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ LİSANSÜSTÜ EĞİTİME YÖNELİK TUTUMLARIÖzet: Lisansüstü eğitim , bireyin eğitim aldığı alanda uzmanlaşması ve bu durumu bir makale ile ispat etmesidir. Geçmişte lisansüstü eğitim kariyere giden yolda bir basamaktı ve kariyerine akademik hayatta devam etmek isteyenlerin tercihiydi. Günümüzde ise lisans mezunu olmak yetmemektedir. Bazıları eğitim hayatına devam etmek ve branşında uzmanlaşmak bazıları da iş hayatında yükselmek için lisansüstü eğitim almayı hedeflemektedir. Sınıf öğretmenliği alanında lisansüstü eğitim programının amacı ; derslerin nasıl öğretileceği konusunda uzmanlaşmış, öğrenmeyi yönlendirebilen, çözüm önerileri geliştirebilen, öğrendiklerini etkili biçimde aktarabilen ve en önemlisi de yaşam boyu öğrenme bilinci, isteği aşılayabilen eğitimciler yetiştirmektir. Araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının lisansüstü eğitime yönelik tutumlarını incelemektir. Bu amaç doğrultusunda nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modelinde olan bu araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının lisansüstü eğitime yönelik tutumlarının ‘cinsiyet, maddi durum, sınıf, meslek sevgisi ve alan tercih sırası’ değişkenleri açısından anlamlı farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören sınıf öğretmeni adayları oluştururken, örneklemini ise seçkisiz örnekleme yöntemlerinde rastlantısal örnekleme kullanılarak belirlenen sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak “Kişisel Bilgi Formu” ve İlter ve Ünal (2010) tarafından geliştirilen “Lisansüstü Eğitime Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. 5’li likert tipi ölçeğin İlter ve Ünal tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmış olup Alpha güvenirlik katsayısı 0.95, KMO değeri 0.92 bulunmuştur. Verilerin analizinde SPSS paket programından yararlanılmış; frekans, yüzde, aritmetik ortalama , standart sapma, bağımsız gruplar için t-testi , tek yönlü varyans analizi (ANOVA) işlemleri yapılmıştır. Elde edilen bulgular neticesinde literatür çerçevesinde tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MATEMATİK ÖĞRETİMİ DERSİ KAPSAMINDA YÜRÜTTÜKLERİ ETKİNLİK TEMELLİ ÖĞRETİM SÜRECİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Matematik dersleri kimi zaman kolay anlaşılmayan bir ders olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle ilkokul döneminde matematiğin zor olduğu yönündeki bu algı ortadan kaldırılmazsa, ilerleyen dönemde büyük bir problem olarak tekrar karşımıza çıkabilmektedir. Bu yüzden yapılması gereken en önemli şey ilkokul döneminden itibaren matematik derslerini çocuklara sevdirerek öğretmeye çalışmaktır. Matematiği hem eğlenceli hem de kalıcı öğrenme haline getirmenin en önemli yöntemlerinden biri de etkinlikler aracılığıyla öğretmektir. Etkinlik temelli matematik öğretiminde, matematikte yer alan soyut kavramları somutlaştırmak ve öğretimi daha etkili bir şekilde sürdürmek gerekmektedir (Gürbüz, Çatlıoğlu, Birgin ve Erdem; 2010; Olkun, Toluk Uçar; 2014). Dolayısıyla bu şekilde öğretimde öğrencilerin matematiksel yapılar arasında ilişki kurmasını kolaylaştırarak, matematiksel bilginin inşa edilmesini sağlayan sözel bilgiler görselleştirilmiş olacaktır (Moyer, Bolyard & Spikell, 2002). Öğrencilerin ileriki yıllarda sahip olduğu matematik bilgilerini aktif kullanabilmeleri için, çocukluk dönemindeki matematik algısını sağlam temellere oturtabilmesi gerekir. Bu aşamada etkinlik temelli öğretim gerçekleştirecek olan ilkokul öğretmenlerinin ve hatta öğretmen adaylarının da matematiği öğretme bilgilerinin de sağlam olması gerekir. Dolayısıyla bu çalışmada sınıf öğretmeni adaylarının derste uyguladıkları etkinlik temelli öğretim sürecinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda özel durum çalışması yöntemi kapsamında yürütülen çalışmanın verileri 2018-2019 eğitim öğretim yılında Ege’de bulunan bir devlet üniversitesinin sınıf öğretmenliği bölümü 3. Sınıfta öğrenim gören 90 öğrenci ile toplanmıştır. Verilerin toplanma sürecinde öğretmen adaylarından 6’şarlı grup oluşturmaları istenmiştir. Her grup seçtikleri kazanımlara göre etkinlikler tasarlayıp 1 ders saati sürecinde bu etkinliklerini sınıfa uygulamışlardır. Uygulamaya katılmayan adaylar ise yürütülen etkinlikleri “Etkinliğin amacı, Etkinliğin kazanıma uygunluğu, Öğrencilerin aktif katılımı ve Ölçme ve değerlendirme yöntemi” kriterlerine göre puanlama yapmışlardır (Puanlama sistemi en kötü 1 en iyi 5 olacak şekildedir). Yapılan betimsel analizler sonucunda öğretmen adaylarının seçtiği kazanımlar “Basamak değerleri, eşitlik, kesirler, simetri, paydaları eşit kesirler, örüntü, açılar, sütun grafiği, tek ve çift sayılar, toplama, çarpma” şeklinde olduğu gözlenmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının en iyi “toplamları 20’ye kadar olan sayıları toplar” kazanımına ait etkinlikleri yaptığı ve öğretim sürecini en iyi şekilde yönettiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu durum aslında günlük hayatta sıkça rastlanan toplama işleminin etkinlik temelli yaklaşımda uygulamanın daha kolay olduğu ile ilişkilendirilebilir. Çalışmada yer yer söz konusu kazanımlara yönelik yapılan etkinliklere ait detaylı yer verilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MATEMATİK ÖĞRETİMİ I VE II DERSLERİNE İLİŞKİN BEKLENTİ, TUTUM VE GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, Sınıf Öğretmenliği lisans programı 2. sınıfta okumakta olan öğretmen adaylarının 3. sınıfta yer alan Matematik Öğretimi I ve Matematik Öğretimi II derslerine yönelik beklenti, tutum ve görüşlerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda, araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemi 2015-2016 öğretim yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Sınıf Öğretmenliği lisans programında 2. sınıfta okumakta olan 15 öğretmen adayı olarak belirlenmiştir. Araştırmanın amaç ve örnekleminin bu şekilde belirlenmesinin sebebi, Sınıf Öğretmenliği lisans programındaki tek matematik alan eğitimi dersi olan Matematik Öğretimi I ve II derslerini henüz almamış olan öğretmen adaylarının bu derslerle ilgili beklenti, tutum ve görüşlerinin incelenerek bu derslerin daha verimli ve faydalı olmasını sağlayabilecek öneriler geliştirmektir. Çalışmada veri toplama aracı olarak çalışmanın amacı doğrultusunda oluşturulan görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunda öğretmen adaylarına söz konusu derslerle ilgili beklenti ve tutumlarına yönelik sorulara yer verilmiştir. Bu görüşme formu kullanılarak öğretmen adaylarıyla yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Toplanan veriler içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar sınıf öğretmeni adaylarının Matematik Öğretimi I ve II derslerine yönelik genel düşünceleri ile ilgili bilgiler sunmaktadır. Böylece ilkokul düzeyinde etkili bir matematik eğitimi verilebilmesi için önemli bir yeri olan Matematik Öğretimi I ve II derslerinin lisans eğitiminde daha verimli işlenmesine yönelik önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MATEMATİK ÖĞRETİMİNE YÖNELİK GELİŞİM DÜZEYLERİ İLE KAYGI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının matematik öğretimine ilişkin pedagojik gelişim düzeyleri ile matematik öğretimine yönelik kaygı düzeylerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda sınıf öğretmeni adaylarının matematik öğretimine ilişkin pedagojik gelişim düzeyleri ile matematik öğretimine yönelik kaygı düzeylerinin cinsiyet ve öğrenim gördükleri üniversiteye göre farklılık gösterip göstermediği ve arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığı belirlenmeye çalışılacaktır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Amaçlı örneklemin amacı, araştırmada çalışılan soruları aydınlığa kavuşturacak zengin bilgi içeren durumları seçmektir. Araştırmanın örneklemini 3 devlet üniversitesinin son sınıfında öğrenim gören öğretmen adayları oluşturacaktır. Araştırmanın yapılacağı üniversiteler belirlenirken, üniversitelere giriş için belirlenen taban puanları esas alınmış ve bu üniversitelerden iyi, orta ve düşük puanda öğrenci alan üç üniversite seçilmiştir. Araştırmaya son sınıf öğrencilerinin seçilmesinin sebebi ise Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Anabilim Dalında matematik öğretimi dersinin 3. sınıf programında yer almasıdır. Araştırmanın verileri toplanırken, Öğretmen Adaylarının Pedagojik Gelişimini İnceleme Ölçeği, Matematik Öğretimi Kaygı Ölçeği ve Kişisel Bilgi Formu kullanılacaktır. Veri toplama araçlarından elde edilecek veriler SPSS 21 paket programında analiz edilecektir. Verilerin analizinde verilerin normal dağılım göstermesi durumunda parametrik testler, normal dağılım göstermemesi durumunda ise non-parametrik testler kullanılacaktır. Araştırma sonucunda, sınıf öğretmeni adaylarının matematik öğretimine yönelik pedagojik gelişimleri ile kaygı düzeyleri arasında anlamı bir ilişki çıkması, matematik öğretimine yönelik pedagojik gelişimleri ile kaygı düzeylerinin öğrenim gördükleri üniversitelere göre farklılık göstermesi beklenmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MATEMATİK VE İLK OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİ ÖZYETERLİK İNANÇLARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının matematik ve ilk okuma yazma öğretimi özyeterlik inançları arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Araştırmada yöntem olarak ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evreni Kocaeli, Marmara, Sakarya, Uludağ ve Yıldız Teknik Üniversiteleri Sınıf Eğitimi anabilim dallarında öğrenim gören tüm öğretmen adayları, örneklemi ise aynı evrenden ölçüt örnekleme yoluyla seçilen 1. ve 4. sınıf 484 öğretmen adayından oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Delican (2016) tarafından geliştirilen İlk Okuma Yazma Öğretimine Yönelik Özyeterlik Ölçeği ile Enoch ve arkadaşları (2000) tarafından geliştirilen Matematik Öğretimi Yeterlik İnanç Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistiksel tekniklerin yanısıra öğretmen adaylarının özyeterlik inançlarının cinsiyet, bölüm tercih sebebi ve sınıf düzeylerine göre farklılık gösterip göstermediğinin belirlenmesi amacıyla bağımsız grup t-testi; İlk okuma yazma öğretimi ve Matematik öğretimine ilişkin inançları arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla ise Pearson Çarpım Moment Korelasyon analizi kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS 13.00 kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, sınıf öğretmeni adaylarının İlk Okuma Yazma öğretimi ve Matematik öğretimi özyeterlik inançlarının yüksek olduğu, cinsiyete göre anlamlı farklılık göstermediği, 4. sınıf öğrencilerinin Matematik öğretimi özyeterlik inançlarının yüksek olduğu, kendi isteği ile mesleğini seçen sınıf öğretmeni adaylarının Matematik öğretimi özyeterlik inançları daha yüksek olduğu ve ilk okuma yazma öğretimi ile matematik öğretimi öz yeterlik inançları arasında pozitif yönde orta düzeyde ilişki olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MATEMATİK VE İLK OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİ ÖZYETERLİK İNANÇLARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının matematik ve ilk okuma yazma öğretimi özyeterlik inançları arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Araştırmada yöntem olarak ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evreni Kocaeli, Marmara, Sakarya, Uludağ ve Yıldız Teknik Üniversiteleri Sınıf Eğitimi anabilim dallarında öğrenim gören tüm öğretmen adayları, örneklemi ise aynı evrenden ölçüt örnekleme yoluyla seçilen 1. ve 4. sınıf 484 öğretmen adayından oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Delican (2016) tarafından geliştirilen İlk Okuma Yazma Öğretimine Yönelik Özyeterlik Ölçeği ile Enoch ve arkadaşları (2000) tarafından geliştirilen Matematik Öğretimi Yeterlik İnanç Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistiksel tekniklerin yanısıra öğretmen adaylarının özyeterlik inançlarının cinsiyet, bölüm tercih sebebi ve sınıf düzeylerine göre farklılık gösterip göstermediğinin belirlenmesi amacıyla bağımsız grup t-testi; İlk okuma yazma öğretimi ve Matematik öğretimine ilişkin inançları arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla ise Pearson Çarpım Moment Korelasyon analizi kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS 13.00 kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, sınıf öğretmeni adaylarının İlk Okuma Yazma öğretimi ve Matematik öğretimi özyeterlik inançlarının yüksek olduğu, cinsiyete göre anlamlı farklılık göstermediği, 4. sınıf öğrencilerinin Matematik öğretimi özyeterlik inançlarının yüksek olduğu, kendi isteği ile mesleğini seçen sınıf öğretmeni adaylarının Matematik öğretimi özyeterlik inançları daha yüksek olduğu ve ilk okuma yazma öğretimi ile matematik öğretimi öz yeterlik inançları arasında pozitif yönde orta düzeyde ilişki olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MATEMATİK VE MATEMATİK ÖĞRETİMİNE YÖNELİK OLUŞTURDUKLARI METAFORLARÖzet: Araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının matematik ve matematik öğretimine yönelik algılarını oluşturdukları metaforlar aracılığıyla incelemek ve birinci sınıf ile dördüncü sınıf öğretmen adaylarının algılarını karşılaştırmaktır. Araştırmanın modeli, nitel araştırma desenlerinden olgubilim deseninde bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubuna 2019-2020 akademik yılında bir devlet üniversitesinin Sınıf Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan 40 birinci ve 52 dördüncü sınıf öğrencisi dahil edilmiştir. Veri toplanmasında öğretmen adaylarına “Matematik …… benzer, çünkü …...” ve “Matematik öğretimi …… benzer, çünkü …...” cümlelerini tamamlamaları istenmiştir. Sınıf öğretmeni adayları matematik ve matematik öğretimi hakkında metaforlar geliştirmiş ve bu metaforları gerekçeleri ile açıklamışlardır. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Ortaya çıkan sonuçlara göre sınıf öğretmeni adayları matematik kavramına yönelik hayat, bulmaca, evren, mantık metaforlarını, matematik öğretimi kavramına yönelik ise yaşam hazırlığı, yemek yapmak, çiçek büyütmek, oyun oynamak, bebek yetiştirme metaforlarını daha çok ifade etmişlerdir. Birinci sınıf ve dördüncü sınıf öğretmen adaylarının oluşturdukları metaforlar karşılaştırıldığında matematik kavramı için bulmaca, hayat, evren, karışmış yumak, yapboz, ve mantık metaforlarının, matematik öğretimi için ise somutlaştırma, bahçıvan, yemek yapma, çiçek yetiştirme, zihin gücü/hayal farkındalığı metaforlarının her iki grup için de oluşturulan ortak metaforlar olduğu belirlenmiştir. Ayrıca matematik kavramı için birinci sınıf öğretmen adayları en çok bulmaca metaforunu ifade ederken, dördüncü sınıf öğretmen adayları ise hayat metaforunu kullanmışlardır. Matematik öğretimine yönelik metaforlarda da birinci sınıf öğretmen adayları yemek yapma metaforunu, dördüncü sınıf öğretmen adayları yaşam hazırlığı metaforunu en çok ifade etmişlerdir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda hem birinci hem de dördüncü sınıf öğretmen adaylarının matematiği hayatla eş tuttukları fakat aynı zamanda karışık ya da zorlu buldukları söylenebilir. Matematik öğretimi açısından birinci sınıf öğretmen adayları kavrama matematik alanında yetiştirme olarak bakarken, dördüncü sınıf öğretmen adaylarının ise yaşamın her alanında kullanılacak bir yapı olarak bakmaktadırlar. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MATEMATİKSEL MODELLEME BECERİLERİNİN İNCELENMESİ: BÜYÜK AYAK PROBLEMİÖzet: Bireylerin değişen dünyaya ayak uydurmak için kendisini sürekli yenilemesi gerekmektedir. Bu yüzden eğitim alanında yapılan yeniliklerin önemi oldukça büyüktür. Verilen eğitimin şekillenmesini sağlayan öğretim programlarının yenilenmesi bu anlamda büyük adımlardan biri olarak kabul edilebilir. Matematiksel modelleme becerisinin yenilenen matematik öğretim programının amaçlarını gerçekleştirmede etkili bir araç olacağı düşünülmektedir. Matematiksel modelleme problemleri matematiğin günlük yaşam ve diğer bilim dalları ile ilişkilendirilmesine imkan sağaldığı için matematik dışında tıp, mimarlık, mühendislik gibi diğer alanlarda da uygulamalarına rastlanmaktadır. Matematiksel modelleme problemleri, yapısındaki kesin ve tek sonucunun olmaması, açık uçlu olması ve birden fazla çözüme sahip olması gibi özellikleri ile öğrencilerin Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi’nin iletişim, matematiksel yetkinlik, dijital yetkinlik ve öğrenmeyi öğrenme yetkinliği gibi yetkinlikleri kazanmasında etkili olacaktır. Matematiksel modelleme problemleri her yaş düzeyindeki öğrencilere uygulanabilir. Matematiksel modellemenin okul öncesi dönemde de uygulamaları bulunmaktadır. Erken yaşlarda matematiksel modelleme uygulamalarına başlanması öğrencinin daha sonraki yaşamını olumlu etkileri olacaktır. Öğrencilerin formal anlamda matematikle tanıştığı ve öğrencileri geleceğe hazırlayacak sınıf öğretmenlerinin dolayısıyla sınıf öğretmeni adaylarının matematiksel modelleme becerilerinin ortaya çıkarılması önemli hale gelmiştir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının matematiksel modelleme becerilerini incelemektir. Çalışmada nitel araştırma yöntemleri içerinde yer alan durum çalışması deseni kullanılmıştır. Çalışma İlkokulda Temel Matematik dersi kapsamında öğrenim gören sınıf öğretmeni adayları ile yürütülmüştür. Katılımcılar gönüllülük esasına göre belirlenmiştir. Ders kapsamında matematiksel modelleme ile ilgili teorik bilgilendirme yapılmış. Sınıf öğretmeni adaylarının alan yazında yer alan Büyük Ayak Problemi’ne verdikleri çözümler araştırmanın verileri olarak kullanılmıştır. Elde edilen veriler doğrultusunda sınıf öğretmeni adaylarının matematiksel modelleme becerileri belirlenmeye çalışılmıştır. Bulgular tablolaştırılıp yorumlanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MATEMATİKSEL PROBLEM ÇÖZMEYE İLİŞKİN İNANÇLARIÖzet: İlkokulda Matematik öğretimi öğrencilerin günlük yaşamda ihtiyaç duydukları birçok beceriyi kapsamaktadır. Bunlardan biri de problem çözme becerisidir. Öğrencilerde bu becerinin geliştirilmesi için öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının da bu beceriye sahip olması ve en önemlisi bu beceri konusunda kendisine güvenmesi gerekmektedir. Sınıf öğretmeni ve sınıf öğretmeni adaylarının problem çözmede kendine güveni ve inancı ile problem çözmeye karşı tutumu oldukça önemlidir. Böylece öğretmenin öğrenme öğretme süreci, alan bilgisi, mesleki bilgi ve becerisinin artacağı düşünülmektedir. Bu durumun da öğrencilerin derse karşı tutumunda ve akademik başarısında etkili bir rol oynayacağı düşünülmektedir. Öğretmen adaylarının öğrenim yaşamları boyunca sahip oldukları inanışları hem bu süreçte hem de mesleki hayatları boyunca değişebilir ya da gelişebilir. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının matematiksel problem çözmeye ilişkin inançlarının belirlenmesidir. Araştırmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın araştırma grubunu bir devlet üniversitesinin Sınıf Öğretmenliği Lisans Programında okuyan öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Kloosterman ve Stage (1992) tarafından geliştirilen ve Türkçeye uyarlama çalışmaları Hacıömeroğlu (2011) tarafından yapılan “Matematiksel Problem Çözmeye İlişkin İnanç Ölçeği” kullanılmıştır. Hacıömeroğlu (2011) tarafından yapılan çalışmada ölçeğin faktör yapısının kabul edilebilir düzeyde olduğu belirlenmiş ve güvenirliği 0.77 olarak hesaplanmıştır. Elde edilen verilerle sınıf öğretmeni adaylarının matematiksel problem çözmeye ilişkin inanç düzeyleri ile inanç düzeylerinin demografik özelliklerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı belirlenmiştir. Sonuçlar tablolaştırılıp yorumlanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MATEMATİKSEL PROBLEM ÇÖZMEYE İLİŞKİN İNANÇLARI VE ÜSTBİLİŞSEL FARKINDALIKLARIÖzet: Matematik alanında problem çözme konusu uzun yıllar boyunca bilişsel süreçlerin ve faaliyetlerin merkezde olduğu değerlendirme durumlarına göre analiz edilmiştir. Bununla birlikte çoğu matematik eğitimci zamanla sadece biliş ve bilişsel süreçler üzerine yoğunlaşmanın problem çözmeye yönelik beceri ve tutumları artırmaya yönelik yeterli katkıyı vermediğinin farkına varmışlardır (Artzt ve Armour-Thomas, 1992; Garofalo ve Lester, 1985; Goos, Galbraith, ve Renshaw, 2000; Schoenfeld, 1985, 1992). Çoğu öğrencinin eksikliği olan düzenleme, izleme ve değerlendirme becerileri bireyin problem çözme sürecindeki performansını etkileyen anahtar bileşenlerdir ve problem çözmenin bu bileşenleri, genel olarak “üstbiliş (metacognition)” olarak ifade edilmektedir. Lester (1994), iyi problem çözücüler ile problem çözme konusunda genelde başarısız olanlar arasındaki belirleyici farkın izleme ve düzenleme gibi becerilerin kullanımından kaynaklandığını ifade etmektedir. Öte yandan Artzt ve Armour-Thomas (1992), Lester, Garofalo ve Kroll (1989) ve Schoenfeld (1992) gibi araştırmacılar problem çözmeyi biliş ve üstbiliş arasındaki karşılıklı etkileşimin olduğu karmaşık bir süreç olarak görmektedir. Bu araştırmada esas olarak sınıf öğretmeni adaylarının matematiksel problem çözmeye ilişkin inanç düzeyleri ile üstbilişsel farkındalık düzeyleri arasındaki ilişki düzeyi tespit edilmek istenmiştir. Bu paralelde araştırma ilişkisel tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Kastamonu Üniversitesi sınıf öğretmenliği anabilim dalında öğrenim gören 151 üçüncü sınıf, 124 dördüncü sınıf olmak üzere toplam 275 öğretmen adayı araştırmanın çalışma grubunu oluşturmaktadır. Araştırmada iki temel veri toplama aracı kullanılmıştır. Bunlardan ilki Kloosterman ve Stage (1992) tarafından geliştirilen ve Türkçe’ ye uyarlaması Hacıömeroğlu (2011) tarafından gerçekleştirilen “Matematiksel Problem Çözmeye İlişkin İnanç Ölçeği” iken diğeri Schraw ve Dennison (1994) tarafından geliştirilen ve Akın, Abacı ve Çetin (2007) tarafından Türkçe formunun geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan “Bilişötesi Farkındalık Envanteri” dir. Verilerin analizinde aritmetik ortalama, t-testi, korelasyon ve regresyon analizi teknikleri işe koşulmaktadır. Verilerin analizine devam edilmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MEDYA OKURYAZARLIK DÜZEYLERİÖzet: medya; gazete, dergi, radyo, televizyon, internet gibi kitle iletişim araçlarının tümünü kapsayan genel bir terim olarak kullanılmaktadır. Bu anlamda medya kitle iletişiminde gerekli araçlarla bu hizmeti sunan yapının bütününü ifade ettiği gibi bu iletişimin gerçekleştiği ortamın kendisini de ifade etmektedir.Gelişim süreci içerisinde kitle iletişim araçları öncelikle haber alma ihtiyacına dayanarak ortaya çıkmış olduğundan medyanın da genel olarak bu yönde şekillendiğinden bahsetmek mümkündür. Bununla birlikte özellikle edebiyat, sanat, spor, bilim-teknik gibi dergilerin ortaya çıkması haberin yanında görsel veya sanatsal bilgilinin aktarılması açısından medya teriminin anlamsal alanını genişletmiştir. Bugün için de medyanın yine haber verme/haber alma ekseninde geliştiği söylenebilirse de artık medya bir bilgi alışveriş ve eğlence alanı olma özelliğini de kazanmıştır. Medyanın çoklu ortam biçemine sahip olması çok sayıda bilgiyi aynı anda aktarabilmesi gibi sağladığı olanakların yanı sıra medyanın artan çeşitliliği ve gücü medya okuryazarlığı kavramını ortaya çıkarmıştır.Araştırmanın amacı sınıf öğretmenliği anabilim dalında öğrenim görmekte olan dördüncü sınıf öğretmen adaylarının medya okuryazarlık düzeylerini belirlemektir.Araştırma 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz döneminde Muğla ilinde bulunan bir devlet üniversitesinin sınıf öğretmenliği anabilim dalında yapılmıştır.Araştırmanın örneklemini dördüncü sınıf 80 öğretmen adayı oluşturmaktadır.Araştırmada verilerin toplanması için Korkmaz ve Yeşil(2011) tarafından geliştirilen “Medya ve Televizyon Okuryazarlık Düzeyleri Ölçeği” kullanılmıştır.Araştırma sonucunda elde edilen veriler analiz edilmiş ve öğretmen adaylarının medya okuryazarlık düzeyleri belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MESLEKİ DEĞERLERİ VE MEMNUNİYETLERİÖzet: Bireylerin sahip olduğu değerler ile meslek seçimleri arasında ilişki vardır. Bireyler değerlerinin karşılanabileceği iş ve mesleklerde çalışmak isterler. Sahip olunan değerler aynı zamanda mesleki memnuniyet ile de ilişkilidir. Mesleki değerlerin meslek seçimi ve mesleki tatmindeki yerini inceleyen Birey-Çevre Uyum Teorisi’ne göre bireylerin mesleki yaşantılarına ilişkin değerler; başarı, rahatlık, statü, diğergamlık, emniyet ve özerklik olarak altı kategoride altında toplanmaktadır. Teoriye göre bireylerin sahip olduğu değerler ile çalışılan çevrenin özellikleri arasındaki uyum mesleki tatmin düzeyini yüksek olmasını sağlamaktadır. Bu çalışmanın amacı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda öğrenim görmekte olan sınıf öğretmeni adaylarının Dawis’in Birey- Çevre Uyum Teorisi bağlamında mesleki değerleriyle bölüm tatminleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu bağlamda ayrıca; “Sınıf öğretmenliği anabilim dalı öğrencileri bölümlerinde okumaktan memnunlar mıdır?” , “Sınıf öğretmeni adayları mesleklerinde en çok neye ihtiyaç duymaktadır?”, “Sınıf öğretmenliği öğrencileri hangi mesleki değerlere önem vermektedir?”, “Birey-çevre uyum teorisi sınıf öğretmen adaylarının bölüm memnuniyetini anlamada faydalı bir bakış açısı sunmakta mıdır?” soruları cevaplandırılmaya çalışılacaktır. İlişkisel tarama modelinde betimsel bir araştırma olarak yapılan çalışmada veri toplama aracı olarak “Mesleki Önem Ölçeği” ve “Memnuniyet Ölçeği” kullanılmıştır. Katılımcıların meslek hayatında en çok neye önem verdikleri ve sınıf öğretmenliği anabilim dalında okumaktan memnun olup olmadıkları, betimsel istatistiklerle; frekans ve yüzdeleri hesaplanarak belirlenmiştir. Sınıf öğretmeni adaylarının ölçeğin alt boyutlarında aldıkları puanlar ölçeğin puanlanış şekline uygun olarak matris tabloları kullanılarak hesaplanmış ve sonuçlar tablo ve grafik ile ifade edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MESLEKİ KİMLİKLERİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ: BİR METAFORİK ÇALIŞMAÖzet: Sınıf Öğretmeni Adaylarının Mesleki Kimliklerine Yönelik Görüşleri: Bir Metaforik Çalışma Doç. Dr. Çavuş ŞAHİN* Derya GİRGİN** Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının mesleki kimliklerine yönelik algılarını metaforlar aracılığıyla belirlemektir. Genelde öğretmenlerin, özelde de sınıf öğretmeni adaylarının mesleki kimliklerinden kast edilen, hem kendilerinin (deneyim ve bilgileri ışığında) kim olduğuna hem de diğerlerinin öğretmen ve öğretmen grubu olarak onun/onların kim/kimler olduklarına ilişkin görüşleridir (Sachs, 1999: 39-42).Öğretmenlerin mesleki kimliklerini konu alan çalışmalar genel olarak öğretmenlerin kendi seslerini duymayı amaçlayan çalışmalardır. Bu araştırmalarda metaforlar sıklıkla kullanılan bir araştırma türüdür (Saban, 2004; Saban, Koçbeker ve Saban; 2006, Cerit, 2008). Sönmez’e (1993) göre benzetişim, benzeşme, andırış, andırma anlamına gelen metafor, kısaca, bir varlığın başka bir varlık olarak ifade edilmesi olarak tanımlanabilir. Metaforlar, yeni bilginin daha önceden bilinen eski bilgilerle benzerliklerini bularak ilişkiler kurulmasını sağlar ve böylece, yeni bilginin somut olarak açıklanmasına yardım ederler (Senemoğlu, 2007: 564). Araştırmanın verileri 2015 bahar döneminde Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda öğrenimlerini sürdüren sınıf öğretmeni adaylarından elde edilecektir. Araştırma verileri açık uçlu sorulardan oluşan formlar aracılığıyla toplanacaktır. Sınıf öğretmeni adaylarına mesleki kimlik………………. gibidir. Çünkü;………………… ifadesinin yer aldığı yarı yapılandırılmış form dağıtılarak yalnızca bir metafor üzerinde yoğunlaşarak düşüncelerini aktarmaları istenecektir. Araştırma verilerinin analizinde nitel araştırma tekniklerinden biri olan betimsel analiz tekniğinden yararlanılacaktır. Katılımcıların geliştirdikleri metaforlar: (1) kodlama ve ayıklama, (2) metaforları adlandırma, (3) kategori oluşturma, (4) İnandırcılık ve kanıtlanabilirlik olmak üzere dört aşamada gerçekleştirilecektir. Sınıf öğretmeni adaylarının mesleki kimliklerine yönelik oluşturdukları metaforlar ortak özellikleri bakımından değerlendirilerek temalar altında toplanacaktır. Araştırma sonuçlarına bağlı olarak Mesleki Kimliğe ilişkin çeşitli önerilerde bulunulacaktır. Araştırmaya yönelik çalışmalar devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ METİN OLUŞTURMADAKİ SORUNLARININ BELİRLENMESİÖzet: Aybala ÇAYIR Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ABD aybalacayir@gmail.com ÖZET Türkçe öğretim programında temel öğrenme alanlarından biri olan yazma becerisi, bireyin duygu ve düşüncelerini somut bir biçimde ifade etmesini sağlar. Ancak bu beceri, diğer dil becerilerine kıyasla daha karmaşık ve uzun bir eğitim sonucunda kazanılır. İlkokul düzeyinde Türkçe derslerinde kazandırılacak olan yazma becerileri, belli bir amaç doğrultusunda, dil bilgisi kurallarına uyma, noktalama işaretlerini doğru biçimde kullanma, sözcükleri doğru biçimde kullanma, doğru ve anlaşılır cümleler kurma, belli bir konudaki düşünceleri planlı ve tutarlı biçimde örgütleyip yazma biçiminde sıralanabilir (Demirel, 1999: 248). Eğitim almış bir bireyin ötesinde öğretmenden yazma kabiliyet ve becerisini kazanmış olması, yazı türünün özelliklerini zihninde yerleştirmiş olması, duygu, düşünce, istek ve hayallerini yazılı ifade ile doğru ve eksiksiz biçimde aktarabilecek düzeye ulaşmış olması beklenmektedir (Sulak, Çevik ve Sönmez, 2015). Yazma becerisinin geliştirilmesi için temel araç ise metinlerdir. Metin oluşturma özellikle ilk okuma yazma ve Türkçe öğretimi dersleri için önem taşımaktadır. Bu doğrultuda araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının metin oluşturma becerilerini incelemektir. Araştırma, betimsel tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın evrenini, Aksaray Üniversitesi 2016- 2017 eğitim-öğretim yılı eğitim fakültesi sınıf öğretmenliği bölümü 3. sınıfta öğrenim gören 56 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemini ise araştırmaya gönüllü olarak katılan 54 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen “Yazılı Anlatım Hata Envanteri” ve “Yazma beceri Formu” kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre metinlerde sıklıkla rastlanan sorunların, “Dil bilgisi kurallarına uymama” (%90,74), “Açık ve anlaşılır cümle kurmama” (%85,18) ve “cümleler arası tutarlı bağ kurmama”(% 83,33) olduğu görülmektedir. En az rastlanan sorunların ise, “Harflerin biçimce doğru ve okunaklı yazılmaması” (%11,11) ve “Kelimelerin yazım kurallarına uygun yazılmaması” olduğu belirlenmiştir (%7,40). KAYNAKÇA Demirel, Ö. (1999). Kuramdan Uygulamaya Eğitimde Program Geliştirme. Ankara: Pegem Yayıncılık. s.92. Güneş, F. (2007). Türkçe Öğretimi ve Zihinsel Yapılandırma. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Sulak, S&Çevik, A&Sönmez, Y. (2015). Sınıf Öğretmenlerinin Hikâye Yazma Becerilerinin İncelenmesi, Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi XIV. Uluslararası Katılımlı Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Sempozyumu (21-23 Mayıs 2015) Özel Sayısı s. 306 - 317. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MÜZİK DERSLERİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada, Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde öğrenimine devam etmekte olan lisans öğrencilerinin, 2. sınıf lisans programında alan dersi olarak yer alan, 1.dönem müzik, 2. dönem ise müzik öğretimi adı ile geçen derslere yönelik görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. İlkokul öğrencilerinin eğitiminde önemli bir yeri olan müzik eğitiminin temelleri sınıf öğretmenleri tarafından atılmaktadır. Bu nedenle Sınıf öğretmenlerinin aldıkları müzik eğitimi ve bu eğitime bakış açısı büyük önem taşımaktadır. Öğrencilerin akademik hayatta karşılaştıkları ilk müzik eğitimlerini aldıkları sınıf öğretmenlerinin müzik eğitimine yönelik görüşleri ve bu dersle ilgili donanımları öğrencilerin müzik eğitimine bakış açılarını şekillendirmektedir. Bu nedenle sınıf öğretmeni adaylarının müzik derslerine yönelik görüşleri de bir kez daha önem kazanmaktadır. Betimsel nitelik taşıyan bu çalışmada bir grubun belirli özelliklerini belirlemek için verilerin toplanmasını amaçlayan tarama (survey) modeli kullanılmıştır. Çalışmaya ait veriler araştırmacı tarafından konuya yönelik olarak hazırlanan anket aracılığı ile toplanmıştır. Anket iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde kişisel bilgiler yer alırken ikinci bölümde ise Müzik ve Müzik Öğretimi derslerine yönelik sorular yer almıştır. Hazırlanan anket, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Programında öğrenimine devam etmekte olan lisans öğrencilerine uygulanmıştır. Çalışmadan elde edilen veriler SPSS 16 paket programı ile değerlendirilerek tablolar halinde sunulmuştur. Çalışma sonucunda anlamlı bulgulara ulaşılmış ve araştırmacı tarafından çeşitli öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MÜZİK DİNLEME ALIŞKANLIKLARININ İNCELENMESİÖzet: Toplumun yaşam kalitesinin arttırılmasının, bireylerin, kendi öz kültürü ve dinamikler ile dünyaya uyum sağlamasının en kestirme yolunun sanat ve alt dallarından müzik ile gerçekleşebileceği düşülmektedir. Müzik, bireysel, toplumsal, kültürel, ekonomik ve eğitimsel işlevleri bünyesinde barındıran evrensel bir değerdir. Müziğin aile, yaş, eğitim, maddi manevi kültürel değerler vb. birbiriyle ilişkili değişkenler sonucu önce bireyler, sonrasında toplum ve ülkeler genelinde birleştirici benzer, farklı estetik beğenileri geliştiği bilinmektedir. Müzik dinleme alışkanlığı aile ile başlayıp özellikle yakın arkadaş çevresi ve popüler bazı unsurlar ile şekillenen bir etkinliktir. Eğitim ve içeriğinin bu alışkanlığın oluşum, değişim ve gelişiminde önemli etkisi olduğu düşünülmektedir. Bu bakımdan geleceğin öğretmenlerinin “öğretmen adaylarının” müzik dinleme alışkanlıklarının incelenmesi gelecek kuşakların nasıl bir müziksel yaşantıya yöneleceğine ışık tutacaktır. Ülkemizin farklı bölgelerinden gelip üniversitelerin eğitim fakültelerinde hayatlarının belli dönemini geçirmekte olan öğretmen adaylarının müziksel yaşantılarını incelemek aynı zamanda genç nüfusun belli bir yaş grubunun da müzik yaşantısı hakkında fikir sahibi olunmasına imkân sağlayacaktır. Araştırma, 2015-16 eğitim yılı güz dönemi Kütahya DPÜ eğitim fakültesi öğrencilerini kapsamaktadır. Araştırma sonucuna göre; adaylar yerli pop müziği dinlemeyi tercih etmekte, bunu Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği izlemektedir. Adaylar, günlerini çoğu zaman interneti kullanarak müzik dinleyerek geçirmekte, Türk Halk Müzigi bilgilerinin ise orta düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MÜZİK ÖĞRETİMİ ÖZ YETERLİKLERİNİN VE MÜZİK KAVRAMINA YÖNELİK METAFORLARININ İNCELENMESİÖzet: Sınıf öğretmeni, ilköğretim 1.kademenin en önemli müzik öğreticisidir. Öğrenciler, temel müzik eğitiminin başlangıcını sınıf öğretmenleri ile öğrenmekte ve 1. Kademe süreci boyunca onlar aracılığı ile geliştirmektedir. Sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik algılarının yüksek olması, meslek yaşantılarında yetiştirecekleri öğrencilerin müzik eğitimi başarıları için büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, sınıf öğretmeni adaylarının sahip oldukları müzik öğretimi öz yeterlik algılarının ve müzik kavramına yükledikleri metaforların, müzik öğretimi düzeylerine ulaşılmasında büyük bir önem taşıdığı düşünülmektedir. Yapılan literatür taraması sonucunda, Türkiye’de sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik algılarının ve müzik kavramına yönelik metaforlarının birlikte incelendiği bir araştırmaya rastlanılmamıştır. Bu özelliğinden dolayı araştırma özgün bir araştırmadır. Araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik algılarını ve müzik kavramına ilişkin metaforlarını ortaya koymak ve gelecekte bu konuda araştırma yapacaklar için öneriler geliştirmektir. Yapılan araştırma tarama (survey) yöntemine dayanmakta olup betimsel bir çalışmadır. Nitel ve nicel veriler toplanarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 2016-2017 öğretim yılında üç farklı devlet üniversitesinin sınıf öğretmenliği bölümünde okuyan, 2. 3. ve 4. sınıf öğrencilerinden 445 öğrenci katılmıştır. Araştırma da veri toplamak için bilgiler formu, müzik öğretimi öz yeterlik ölçeği, yazılı ve görsel metaforik algı formu kullanılmıştır. Bilgiler formu, örneklemi tanımlayabilmek amacıyla araştırmacı tarafından oluşturulmuştur. Araştırmada kullanılan müzik öğretimi öz yeterlik ölçeği, Afacan (2007) tarafından, sınıf öğretmeni adaylarına yönelik geliştirilmiştir. Sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik düzeylerinin nasıl olduğunu ortaya koyabilmek için betimsel analiz uygulanmıştır. Adayların, müzik öğretimi öz yeterlik düzeyleri, çeşitli değişkenlere göre incelenmiş, bağımsız iki örneklem grubu için t-testi (independent samples t-test); ikiden çok bağımsız örneklem grubu için tek yönlü varyans analizi (one-way anova) yapılmıştır. Ölçme aracının ölçme güvenirliği için yapılan analiz sonucunda Cronbach Alpha iç tutarlık katsayısı 0, 777 olarak bulunmuştur. Araştırmada nitel veri olarak kullanılan yazılı ve görsel metaforik algı formu, araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir. Nitel verilerin analizinde kodlayıcıların kodlama güvenirliği Miles ve Huberman’ın formülü kullanılarak hesaplanmış ve kodlayıcılar arasında % 90,265 oranında güvenirlik sağlanmıştır. Araştırma sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik algılarının orta düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik algılarında, “müzik dinlemeyi sevme, müzik dinleme sıklığı, müzik etkinliklerine dinleyici olarak katılma, müzik etkinliğinde yer alma, müzik eğitimi alma, enstruman çalma, yetenek” değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Yazılı metaforlar olarak en çok ilaç(32), hayat/yaşam(19), ruh(19) metaforlarının; görsel metafor olarak ta “sol anahtarı” imgesinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda sınıf öğretmeni adaylarının “müzik” kavramı ile ilgili ürettikleri yazılı ve görsel metaforların duyuşsal kazanımlar olduğu belirtilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MÜZİK ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: İlköğretim dönemi bireyin yaşantısında önemli bir yer tutar.Bu dönemde kazanılan alışkanlıklar, olumlu ve olumsuz davranışlar hayat boyu öğrenciyle birlikte yaşayacaktır.Bununla beraber çocuğun yaşamında sınıf öğretmeni ; okulu ve öğretmenliği temsil eden bir bireydir. Sınıf öğretmeni çocuğun ilk iletişimini oluşturmasında önemli bir rol oynar. Ayrıca çocuğu bilim,sanat ve diğer farklı disiplinlerle tanışmasını sağlar.Müzik de sanatın önemli kollarından birini oluşturur. Sınıf öğretmenlerinin temel bilgi ve becerileri,müzik öğretimi ile ilgili çağdaş yöntem ve yaklaşımlarına yönelik tutumları;etkili ,kalıcı, nitelikli bir müzik eğitiminin gerçekleşebilmesi açısından önemlidir.Ayrıca sınıf öğretmenlerinin hedeflenen nitelikte müzik eğitimi verebilmesi için derse öğretmeye ilişkin oluşturduğu olumlu ve olumsuz tutumlar dikkate alınmalıdır.Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimine ilişkin tutumlarını çeşitli değişkenler açısından belirlemektir.Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılının güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinin İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluşturmaktadır.Araştırmada veri toplama aracı olarak Şeker ve Saygı (2013) tarafından geliştirilen ‘ Müzik Öğretimine İlişkin Tutum Ölçeği’ kullanılmıştır.Sınıf öğretmenliği adaylarının müzik öğretimine ilişkin tutumlarını ölçmeye yönelik bu araştırma tarama modelidir.Araştırmadan elde edilen veriler nicel analiz yöntemlerinden t-testi ve ANOVA (varyans analizi) kullanılarak analiz edilmiştir.Öğretmen adaylarının müzik öğretimine ilişkin tutumlarının cinsiyete , müzik notuna ve sınıfına göre farklılaşıp farklılaşmadığına bakılmıştır.Analizler sonucunda elde edilen bulgular ilgili literatür kapsamında tartışılmış ve bir takım önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖĞRETİM ETKİNLİĞİ ALGILARIÖzet: 2005 yılında değişen programlarla birlikte etkinlik kavramının yoğun bir şekilde kullanıldığını söyleyebiliriz. Literatür incelendiğinde etkinlik kavramının araştırmacılar tarafından farklı şekillerde tanımlandığından bahsedebiliriz. Doyle (1988) çalışmasında etkinliklerden, akademik görevler (academic tasks) olarak bahsetmiş ve şu dört genel bileşenle tanımlanabileceğini iddia etmiştir: 1. Ürün (örneğin bir grup test sorusuna verilen cevaplar, sınıf içerisinde sözel ifadeler vs.) 2. Ürünü elde etmek için gerekli işlemler ( önceki derslerden cevabı hatırlamak, doğru seçeneği seçmek için bir kural uygulamak, bir problemi çözmek için orijinal bir algoritma formüle etmek vs.) 3. Kaynaklar ( ders notları, ders kitabındaki bilgiler, diğer öğrencilerle görüşmeler vs.) 4. Önem ya da not ağırlığı (örneğin bir ısınma alıştırması günlük not olarak değerlendirilebilirken, ünite testi dönem notunun %30’unu oluşturabilir.) Özmantar, Bozkurt, Demir, Bingölbali ve Açıl (2010), etkinliği tanımlarken; öğrencilerin sorumluluklar üstlenerek aktif katılımlarını gerektiren araç ve kaynak kullanarak eylem yapmayı içeren, sonuçta belirli kazanım ya da kazanımlara yönelik bir ürün ortaya koymayı amaçlayan, ilgi çekici ve merak uyandırıcı eğitsel çalışmalar şeklinde tanımlamaktadırlar. Bozkurt (2012), matematiksel etkinliği “herhangi bir matematiksel kazanıma yönelik gerçekleştirilmesi mümkün olan bir görevin, öğrencilere sorumluluk verilerek ve birtakım araç-gereçler kullanılarak, uygulamaya geçirilmesi sonucu belirli bir ürün ortaya koymaktır” tanımını vermektedir. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının genel anlamda öğretim etkinliği algılarını özel anlamda matematik öğretim etkinliği algılarını ortaya çıkarmaktır. Bu amaçla 50 sınıf öğretmeni adayına etkinliğin tanımına yönelik açık uçlu soru yöneltilecek ve bu soruya verdikleri cevaba binaen ikinci bir soruda onlardan matematik dersi için örnek bir etkinlik tasarlamaları istenecektir. Öğretmen adaylarının vermiş oldukları cevaplar içerik analizine tabi tutulacak ve öğretmen adaylarının vermiş olduğu cevaplar literatürde geçerli olan etkinlik tanımıyla ne derece uyumlu olduğu ve tasarlamış oldukları etkinliklerin ne derece geçerli etkinlikler oldukları tespit edilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK KİMLİĞİ ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Öğretmenlik mesleği birçok mesleğin aksine iş başında iken değil daha önce aidiyet hissedilmesi gereken bir meslektir. Eğitim fakültelerinde verilen eğitim akademik bilginin yanı sıra mesleğe ait aidiyeti ve kimliği de kazandırmalıdır. Bu araştırmada eğitim fakültesinde öğrenim gören sınıf öğretmenliği öğrencilerinin meslek öncesi öğretmen kimliğine dair bakış açıları incelenmiştir. Araştırmanın amacı henüz mesleğe başlamamış sınıf öğretmeni adaylarının öğretmenlik kimliğini ne düzeyde benimsediği ve farklı değişkenlere göre aralarında farklılık olup olmadığını tespit etmektir. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini 2018-2019 eğitim öğretim yılında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında tüm sınıf düzeylerinde öğrenim gören öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi basit seçkisiz örnekleme yöntemi ile seçilmiş 244 sınıf öğretmeni adayından oluşmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla Friesen &Besley (2013) tarafından geliştirilen ve Arpacı ve Bardakçı (2015) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Meslek Öncesi Öğretmen Kimliği Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, sınıf öğretmeni adaylarının cinsiyetlerine göre aralarında anlamlı farklılık tespit edilememiştir. Benzer şekilde sınıf düzeylerine göre de öğretmen adayları arasında anlamlı farklılık tespit edilememiştir. Öğretmen adaylarının not ortalamalarına göre ise düşük not ortalamasına sahip adaylar ile yüksek not ortalamasına sahip adaylar arasında notu yüksek olanların lehine anlamlı farklılık olduğu görülmüştür. Genel sonuç olarak öğretmen adaylarının meslek kimliğine ait düşüncelerinin yüksek olduğu görülmektedir. Fakültelerinde almış oldukları eğitimin, isteyerek sürece dahil olmalarının ve buna benzer sebeplerin sonuca etki ettiği düşünülmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK TUTUMLARIÖzet: Öğretmen eğitim sisteminin vazgeçilmez bir unsurudur. Bir sınıf ortamındaki öğretmen davranışları ile öğrenci davranışları yakından ilişkilidir. Öğretmenle öğrenci arasında karşılıklı bir beklentinin söz konusu olması her iki tarafında davranışlarını etkilemektedir. Bu sebeple davranışların belirleyicilerinden biri olan tutumlar araştırma ve incelemeye değer görülmektedir. Tutum, insanların iç ve dış dünyasındaki olay ve nesnelere karşı geçmişindeki tecrübeler sonucu kazandığı, kendine ait bir bakış açısıdır. Bu bakış açısı; onun duygu, düşünce ve davranışlarının olumlu veya olumsuz olmasını hazırlayan nedenlerden biridir. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının, öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarını cinsiyet, sınıf, üniversite tercih sırası, annenin eğitim durumu, babanın eğitim durumu, ailede öğretmen varlığı ve ailenin aylık geliri değişkenleri açısından incelemektir. Bu çalışma nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeline göre tasarlanmıştır. 2015-2016 öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının katılımıyla gerçekleşmiştir. Araştırmaya katılanların seçiminde kolay ulaşılabilirlik ilkesi esas alınmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Üstüner (2006) tarafından geliştirilen 34 maddelik ‘Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği’ kullanılmıştır. Bu ölçeğin geçerlik, güvenirlik çalışması Üstüner tarafından yapılmış ve Cronbach Alpha değeri .93 olarak hesaplanmıştır. Ölçek 5’li likert türünde düzenlenmiştir. Araştırmada t-testi ve Anova analiz teknikleri kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS istatistik programından yararlanılmıştır. Elde edilen veriler tablolaştırılarak sunulmuştur. Sonuçlar ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve bu doğrultuda önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDANÖzet: Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında yer alabilmesi için iyi yetişmiş, nitelikli insan kaynağına sahip olması büyük önem taşır. Nitelikli insan kaynaklarını yönlendirecek yetiştirecek kişiler yine öğretmenlerimizdir. Öğretmen adayları yaptıkları bu önemli işin ne derece farkında olurlarsa gelecek nesilde o derece nitelikli ve entelektüel olur. Öğretmen adaylarının mesleğe karşı geliştirecekleri olumlu tutum her anlamda öğrencilere de olumlu olarak yansıyacaktır. Öğretmen adaylarının sahip olacakları etkili öğretmenlik nitelikleri içerisinde neyi ve nasıl öğreteceklerinin haritasını doğru çizmeleri yanında ne zaman öğretecekleri gibi stratejik bilgileri de bünyelerinde barındırmaları gereklidir. Öğretmen adaylarının davranışlarının nasıl olacağının belirlenmesinde önemli bir boyut onların ilgili konu ya da durum hakkında tutumlarının ne olduğunun bilinmesidir. Bu nedenle çalışmanın amacı, Sınıf Öğretmenliği programında öğrenim gören öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının incelenmesidir. Nicel yöntemle tarama modelinde gerçekleştirilmiş olan araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adayları oluştururken örneklemini ise evrenden seçkisiz yöntemlerden rastlantısal örnekleme tekniğiyle belirlenmiş 100 öğretmen adayı oluşturur. Araştırmanın veri toplama aracı olarak Üstüner (2006) tarafından geliştirilen 34 maddelik Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeğin iç güvenirlik kat sayıyı 93 olmakla birlikte tek boyutlu likert tipi bir tutum ölçeğidir. Verilerin analizinde SPSS paket programından yararlanılarak, yüzde frekans, t-testi ve tek yönlü varyans analizi istatistiksel işlemleri kullanılmıştır. Elde edilen bulgular tablolaştırılmış ve literatür çerçevesinde tartışılarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK UYGULAMASI DERSİNDEN BEKLENTİLERİ VE BU BEKLENTİLERİN KARŞILANMA DÜZEYİ (MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)Özet: Bu araştırma sınıf öğretmeni adaylarının öğretmenlik uygulaması dersinden beklentilerini ve bu beklentilerin karşılanma düzeyini belirlemek amacıyla tasarlanmıştır. Bu temel amaç doğrultusunda sınıf öğretmeni adaylarının; öğretmenlik uygulaması dersinin sorumlu öğretim üyesinden, sınıfında derslere girdikleri sorumlu sınıf öğretmeninden, fakülte yönetimlerinden, öğretmenlik uygulamasına gittikleri okul yönetiminden ve mesleki gelişim açısından kendilerine yönelik beklentileri ve bu beklentilerin karşılanma düzeylerini nasıl değerlendirdiklerine ilişkin görüşleri saptanmıştır. Bu amaca yönelik olarak çalışma grubunu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında 2015-2016 eğitim öğretim yılı Güz Yarıyılında, 4. Sınıf düzeyinde öğrenim görmekte olan 35 sınıf öğretmeni adayı oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen iki adet görüş alma formu kullanılmıştır. Verilerin toplanması sürecinde 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz yarıyılının başında öğretmenlik uygulaması dersi başlamadan önce öğretmen adaylarının beklentilerini belirlemek amacıyla geliştirilen 7 maddelik form kullanılmıştır. Dersin tamamlanmasıyla birlikte dönem sonunda ise öğretmen adaylarının beklentilerinin karşılanma düzeylerini belirlemek amacıyla yine 7 maddeden oluşan ikinci bir form kullanılmıştır. Elde edilen görüşler nitel yaklaşımla betimlenmiş ve içerik analizi tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonuçları değerlendirildiğinde sınıf öğretmeni adaylarının öğretmenlik uygulaması dersinin sorumlu öğretim üyesinden beklentilerinin kendilerine rehberlik etmesi, bunu da sorunlarına yardımcı olarak, problemlerini çözerek ve sürece dahil olarak yapması gerektiği boyutunda sıklık gösterdiği bulunmuştur. Yine öğretmen adaylarının sınıfında derse girdikleri sınıf öğretmeninden beklentilerinin deneyimlerini paylaşması ve model olması boyutunda, fakülte yönetiminden beklentilerinin uzak okullara yapılan ulaşım masraflarına yardımcı olunması boyutunda, öğretmenlik uygulamasına gidilen okul yönetiminden beklentilerinin okul hakkında detaylı bilgilendirme yapılması ve idari işlerle ilgili bilgi verilmesi boyutunda ve mesleki gelişim açısından kendilerine yönelik beklentilerin ise öğretmenliğe başlanıldığında belli bir deneyimi bu derste kazanmış olma boyutunda sıklık gösterdiği görülmüştür. Öğretmen adaylarının bu beklentilerinin karşılanma düzeyleri değerlendirildiğinde ise bütün boyutlarda beklentilerinin büyük oranda gerçekleşmediği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ OKUDUĞUNU ANLAMA STRATEJİLERİNİ ÖĞRETİM ORTAMINA YANSITMA DURUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Okuduğunu anlama temeli ilkokul yıllarında atılan ve süreç dâhilinde geliştirilebilen bir beceridir. Bu süreçte sınıf öğretmenlerinin kritik bir rolü bulunmaktadır. Öğrencilerin ailelerinden sonra rol model aldığı sınıf öğretmenleri öğrencilerin nitelikli bir okur olmasında da ilk adımların atılmasını sağlamaktadır. Öğrencilerin okuduğunu en sağlıklı şekilde anlamalarını sağlamak için öğretmenlere çeşitli strateji, yöntem ya da teknikler önerilmektedir. Çünkü okuduğunu anlama stratejileri, öğrencilerin hem bilgi düzeyini hem de bilişsel düzeyini geliştirmektedir. Bu açıdan bakıldığında okuduğunu anlamada strateji kullanımı öğrencilerin bütün derslerindeki başarılarını etkileyebilecek bir öneme sahiptir. Yukarıda önemi belirtilen okuduğunu anlamada strateji kullanımı sınıf öğretmenleri tarafından başarılı şekilde uygulanabiliniyor olması gerekmektedir. Bu uygulamaların nasıl kullanılacağının öğretimi öğretmenlerin lisans eğitimi sırasında verilmektedir. Öğretmen adaylarının bu stratejilerin öğretimini içselleştirme düzeyleri onların öğretmenlik yaşantılarında büyük katkılar sağlayacaktır. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının okuduğunu anlama becerisini kazandırırken uygun olarak değerlendikleri okuduğunu anlama stratejileri ile bu stratejilere ilişkin uygulamaya yönelik tasarımlarının; metne uygun strateji seçimi, stratejiyi doğru tanımlama, stratejiyi okuma sürecinde (okuma öncesi, okuma sırası, okuma sonrası, okuma sürecinin tümü) tam ve doğru kullanma bakımlarından literatürde tanımlanan kavramsal çerçeveye bağlı olarak incelenmesidir. Araştırmanın modeli nitel araştırma desenlerinden betimleyici durum çalışması olarak belirlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu ise Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği A.B.D.’da eğitim gören 140 dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu oluşturmada amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Verilerin toplanması sırasında öğretmen adaylarına ilkokul dördüncü sınıf düzeyine uygun hikâye edici ve bilgi verici birer metin iki farklı oturumda verilerek, bu metinlerin ilkokul dördüncü sınıf öğrencileri tarafından okuduğunda en iyi düzeyde anlamasını sağlanması için hangi strateji ya da stratejileri nasıl kullanacaklarını açıklamaları istenmektedir. Bu amaçla aday öğretmenlerden kendilerine sunulan metin için uygun buldukları okuduğunu anlama stratejisini kullanacakları bir ders tasarım geliştirmeleri istenmiştir. Metinler araştırmacılar tarafından seçilmiştir. Araştırmanın veri analiz sürecinde seçilen stratejinin verilen metne uygunluğunun; ders tasarımının seçilen stratejiyi yansıtma durumunun; seçilen stratejinin okuma sürecinde kullanılma durumunun ortaya konulması amacıyla, öğretmen adayları tarafından hazırlanmış olan uygulamaya dönük ders tasarımları üzerinde betimsel analiz yapılması planlanmaktadır. (Not: Veri analiz süreci devam etmektedir.) Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ OKUMA YAZMA ÖĞRETMEK VE OKUMA YAZMA ÖĞRENEN ÇOCUĞA YÖNELİK METAFORLARIÖzet: Öz.Bu çalışmada sınıf öğretmeni adaylarının okuma yazma öğretmeye ve okuma yazma öğrenen çocuğa yönelik algılarının metaforlar yolu ile ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 yılında Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğrenim gören 178 öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırma nitel araştırma modeli olup araştırmada elde edilen veriler; “Okuma yazma öğretmek ………. gibidir. Çünkü ……….” ve “Okuma yazma öğrenen çocuk ………. gibidir. Çünkü ……….” şeklinde ifadelerin yazılı olduğu bir form aracılığıyla toplanmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden biri olan olgubilim yaklaşımı ile gerçekleştirilen bu araştırmanın verileri içerik analizi tekniği ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının okuma yazma öğretmek için ürettikleri geçerli 127 metafor ortak özellikleri ve kullanım gerekçelerine dayalı olarak oluşturulan gruplama sonucunda 11 kavramsal kategori altında toplanmıştır. Sınıf öğretmeni adaylarının okuma yazma öğretmeyi; emek gerektiren bir süreç, değişim/gelişimi sağlayan bir süreç, temel bir ihtiyacı karşılamak,yeni bir dünyaya açılım süreci, bireye ve topluma yarar sağlayan bir süreç, eğitimin temeli, yol gösterici bir süreç, temel bir beceriyi öğretmek olarak algıladıkları görülmüştür. Bununla birlikte bir sınıf öğretmeni adayının okuma yazma öğretmeyi “kitap okumak” metaforuyla çocuk için sıkıcı bir süreç olarak algıladığı, bir sınıf öğretmeni adayının ise sürece çocuk açısından değil de kendi açısından bakarak “yaşamı yeniden öğrenmek” metaforuyla öğrenciye sevgi ve saygı ile yaklaşmayı öğrenmek olarak algıladığı tespit edilmiştir. Yine bir sınıf öğretmeni adayının “puzzle yapmak” metaforu ile okuma yazma öğretim yöntemine ilişkin algısını yansıttığı belirlenmiştir. Sınıf öğretmeni adaylarının okuma yazma öğrenen çocuk için ürettikleri geçerli 128 metafor da ortak özellikleri ve kullanım gerekçelerine dayalı oluşturulan gruplama sonucunda dokuz kavramsal kategori altında toplanmıştır. Sınıf öğretmeni adaylarının okuma yazma öğrenen çocuğu; değişime/gelişime açık birey, yaşamını yönlendirebilen birey, çevresine yararlı birey, bilgiyi yayan birey, bir ürün, desteğe ihtiyacı olan birey, yeni bir başlangıç yapan birey, temel ihtiyacı karşılanan birey, zorlu bir süreci aşan birey olarak algıladıkları görülmüştür. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ORANTISAL DURUMLARI ORANTISAL OLMAYAN DURUMLARDAN AYIRT EDEBİLME BECERİLERİÖzet: Orantısal akıl yürütme, orantı ile ilgili problemleri çözebilme, orantısal ve orantısal olmayan durumları ayırt edebilme ve özellikle çarpmaya dayalı orantı problemlerindeki matematiksel ilişkileri anlayabilmeyi içermektedir (Cramer, Post & Currier, 1993). Bu özelliklerinden dolayı, orantısal akıl yürütme oldukça karmaşık ve zor bir beceridir (Cramer ve diğ. 1993; Pittalis, Christou, & Papageorgiou, 2003). Sriraman ve Lesh (2006), temel matematiksel düşüncelerden bir tanesinin orantısal akıl yürütme olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, bu beceri ilkokul ve ortaokul matematik programlarının odak noktalarından bir tanesidir. Dolayısıyla öğretmen eğitiminde de üzerinde durulması gereken bir beceridir. Fakat alan yazın incelendiğinde, ilkokul, ortaokul öğretmenleri ve öğretmen adaylarının orantısal akıl yürütmede derinlemesine anlayış geliştirme noktasında eksikliklerinin olduğu ve sahip oldukları anlayışların daha çok işlemsel anlamaya bağlı oldukları belirtilmiştir (Lobato, Orrill, Druken & Jacobson, 2011). Bu durumdan hareketle, eldeki çalışmada sınıf öğretmeni adaylarının orantısal ve orantısal olmayan problemleri çözmek için problemlerinde kullandıkları stratejilerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Öğretmen adaylarının kullanmış olduğu stratejilerin incelenmesi adayların orantısal durumlardan orantısal olmayan durumları ayırt edebilme becerileri ve dolayısıyla orantısal akıl yürütme becerileri hakkında bir fikir verebileceği düşünülmektedir. Nitel araştırma paradigmasının benimsendiği bu çalışmanın katılımcılarını, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında bir devlet üniversitesinde İlköğretim Matematik Öğretmenliği programında öğrenimine devam eden 1., 2., 3. ve 4. sınıf öğretmen adayları olmak üzere toplam 150 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Öğretmen adaylarının orantısal ve orantısal olmayan problem durumlarında kullandıkları stratejileri belirlemek amacıyla açık uçlu 4 soru hazırlanmıştır. Bu sorular, alan yazın taramasının sonucunda ilgili kaynaklardan (Ben-Chaim, Fey, Fıtzgerald, Benedetto & Miller, 1998; Fernandez, Llinares & Valls, 2011) alınarak Türkçeye çevrilmiştir. Sorulardan iki tanesi toplamsal durumu içerirken (orantısal olmayan), 2 tanesi ise çarpımsal durumu (orantısal) içermektedir. Araştırmadan elde edilen veriler, iki aşamada analiz edilmiştir. Birinci aşamada, öğrencilerin kullandıkları stratejilerin çarpımsal ve toplamsal olmalarına göre kategorize edilmiştir. İkinci aşamada ise, adayların kullandıkları stratejilere bakılarak, akıl yürütme becerilerinin genel profili çıkarılmaya çalışılmıştır. Araştırma bulgularında, öğretmen adaylarının orantısal ve orantısal olmayan problemlerdeki çözümlerinde, adayların doğru strateji kullanma durumunun orantısal problemlerde daha fazla olduğu görülmüştür. Toplamsal strateji kullanımı gerektiren problemlerde, öğretmen adayları uygun stratejileri kullanmışlardır ancak bu oranın beklenenin altında olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanı sıra, 1, 3. ve 4. sınıflar arasında doğru stratejiyi kullanan adaylar arasında doğrusal bir artış gözlemlenirken, 2. sınıflar da ise oranın düştüğü tespit edilmiştir. Orantısal problem durumlarında ise, öğrencilerin birçoğu doğru strateji olan çarpımsal stratejiyi kullanmışlardır ve sınıf seviyelerine göre bakıldığında doğru strateji kullanan öğrencilerin sayısının birbirine yakın olduğu görülmüştür. Öğretmen adaylarının genel profiline bakıldığında, adaylarının çok az bir kısmının tüm soruları doğru stratejiyi kullanarak çözdüğü bulgusu elde edilmiştir. Elde edilen bulgular, alan yazındaki ilgili araştırmalar ile karşılaştırılacak ve ileriye dönük neler yapılabileceği ile ilgili önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ OSMANLI DEVLETİ ALGISI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: Tarih bir milletin hafızasıdır. Bu hafızanın canlı tutulmasını sağlayan en önemli şey tarih eğitimidir. Bu eğitim sayesinde toplumların geçmişiyle bugünü arasında bağlantı kurulmakta ve gelecek için sağlam adımlar atılmaktadır. Tarihimizin önemli bir bölümünü kapsayan Osmanlı Devleti hakkında bilgi sahibi olmak buna bir örnektir. Bu doğrultuda bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden önce varlık sürdüren, Türk tarihi içerisinde önemli bir yere sahip olan, Osmanlı Devleti hakkındaki bilgi birikim düzeylerinin ortaya çıkarılmasını sağlamaktır. Bu genel amaç doğrultusunda hedeflenen alt amaçlar; Osmanlı Devleti’ne ilişkin algıları ve bilgi düzeyleri üzerine görüşlerini, geçmişe dair ilgi ve meraklarının ne derecede olduğunu belirlemek ve adayların Osmanlı Devleti’ne olan bakış açılarını tespit etmektir. Çalışma Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz dönemi içerisinde, 1.sınıfta öğrenim görmekte olan 50 sınıf öğretmeni adayı öğrenci ile yürütülmüştür. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma verileri, araştırmacılar tarafından geliştirilmiş olan tam yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Çalışma sırasında öğretmen adaylarının vermiş olduğu cevapları derinlemesine incelemek için bilgi soruları ile birlikte tutum sorularına da yer verilmiştir. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi kullanılarak çözümlenmiştir. Araştırmanın verilerinden elde edilen sonuca göre sınıf öğretmeni adaylarının büyük çoğunluğunun Osmanlı Devleti hakkında yeterli ve ayrıntılı bilgiye sahip olmadıkları; fakat adayların bu devlete ilişkin olumlu tutumlar sergiledikleri görülmüştür. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ OYUNCAK KİTAP KAVRAMINA İLİŞKİN METAFOR ALGILARIÖzet: Çocukların kitaplarla erken yaşlarda tanıştırılması okuma alışkanlığının kazandırılmasında önemli bir etkendir. Çocuk yayınları içerisinde yer alan oyuncak kitaplar erken çocukluk döneminde en çok yararlanabilecek yayınlardan birisidir. Oyuncak kitaplar; çıkartmalı, eşleştirmeli, dokunmaya uygun, hareketli nesne vb. özellikleri taşıyan farklı malzemelerden oluşturulabilen kitaplardır. Çocuğun erken yaşlarda kitapla tanışmaması, tanıştırılsa bile olumlu tutum geliştirilmemesi ve hatta hiçbir olumsuz durum yokken bile çocuğun sadece eğlenebilmesi ve yaşantı oluşturabilmesi için ilkokul öğrencileri oyuncak kitaplarla tanıştırılmalıdır. Bu sebeple çocukları ilkokulda oyuncak kitaplarla tanıştıracak olan sınıf öğretmeni adaylarının oyuncak kitap kavramını nasıl algıladıkları önemlidir. Araştırmanın katılımcıları 2018-2019 akademik yılı bahar döneminde Kafkas Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören ve çocuk edebiyatı dersini almış olan sınıf öğretmeni adaylarından (n=70) oluşmaktadır. Sınıf öğretmeni adaylarının oyuncak kitap ile ilgili algılarının belirlenmesi amacıyla nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri “oyuncak kitap…….benzer; çünkü…….” şeklinde eksik bırakılmış bir cümlenin bulunduğu görüşme formuyla toplanmıştır. Verileri analiz etmek için içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Veriler araştırmacı ve bir uzman tarafından ayrıntılı bir şekilde analiz edilerek metaforlar belirlenmiş ve ilişkili metaforlardan kategorilere ulaşılmıştır. Bu araştırmada elde edilen bulgulara göre sınıf öğretmeni adayları oyuncak kitap kavramına ilişkin olarak toplam 56 adet metafor üretmiştir. Oyuncak kitap kavramına ilişkin bu araştırmada üretilen metaforlardan 7 kategori oluşturulmuştur. Oluşturulan kategoriler ve kategorileri temsil eden metafor sayıları şunlardır: • Farklı Özellikleri İçinde Barındırma Aracı Olarak Oyuncak Kitap (15 metafor) • Eğlence Aracı Olarak Oyuncak Kitap (11 metafor) • Gelişimi Destekleme Aracı Olarak Oyuncak Kitap (8 metafor) • Kitap Okuma İsteği Oluşturma Aracı Olarak Oyuncak Kitap (6 metafor) • Keşfetme Aracı Olarak Oyuncak Kitap (6 metafor) • Hayal Gücü Geliştirme Aracı Olarak Oyuncak Kitap (6 metafor) • Bireysel Farklılıkları Dikkate Alma Aracı Olarak Oyuncak Kitap (4 metafor) Araştırmaya katılan sınıf öğretmeni adaylarının farklı özellikleri içinde barındırma aracı olarak oyuncak kitap kategorisinde daha fazla metafor ürettikleri görülmektedir. Sınıf öğretmeni adaylarının oyuncak kitaplarda bulunması gerekli olan çıkartmalı, yapıştırmalı, eksik parçayı tamamlamalı, eşleştirmeli, müzikli vb. özelliklerinden dolayı oyuncak kitabı eğlence aracı olarak algıladıkları söylenebilir. Çocukların ilkokula başladığı ilk yıllarda oyuncak kitaplarla tanıştırılması çocuklarda kitap okuma isteğini artırabilir. Bu sebeple öğretmen adaylarının kitap okuma isteği oluşturma aracı olarak oyuncak kitap kategorisinde ürettikleri metaforlar oldukça önemlidir. Öğretmen adaylarının bireysel farklılıkları dikkate alma aracı olarak oyuncak kitap kategorisinde az sayıda metafor ürettikleri görülmektedir. Bu kategoride üretilen metaforlara ilişkin örnek bir alıntı: "Oyuncak kitap bahçeye benzer; çünkü içerisinde türlü türlü çiçek vardır. Çocuk hangisini beğenirse ona yönelir ve onu koklar (okur)" (ÖA5). Bu kategoride az sayıda metafor üretilse de üretilen metaforlar; oyuncak kitabın bireysel farklılıklara hitap edeceğinin ifade edilmesi açısından önemlidir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖZ YETERLİK ALGILARININ BELİRLENMESİÖzet: Eğitim kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. Eğitim sayesinde insan, doğuştan sahip olduğu özellikleri geliştirerek kendisini bulunduğu noktadan başka bir noktaya taşır, ilerler ve gelişir. Her birey eğitim sonucu geliştirdiği, edindiği bilgi ve becerileri kullanarak içinde bulunduğu toplumun çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmasına yardımcı olur. Toplumlar eğitim alanında yaptıkları yatırımlar derecesinde kalkınmışlık düzeylerini belirler ve bu düzeylerini korumaya çalışırlar. Eğitimin böylesine önemli bir kavram haline gelmiş olmasıyla öğretmenlerin rolleri de değişmektedir. Eğitimin planlanmasında, hazırlanmasında, uygulanmasında ve değerlendirilmesinde büyük rol oynayan öğretmenlerin günümüzde geleneksel rollerinin yanında değişme ve gelişmeleri yakından takip eden, problem çözebilen, bilgiye ulaşma yollarını bilen, bilgiyi üretebilen, yaratıcı, esnek, teknolojiden faydalanabilen, takım çalışması yapabilen rollere de sahip insanlar olarak yetiştirilmesi önem arz etmektedir. Öğretmenlerin bu nitelikler konusunda kendilerini yeterli hissedip hissetmeme durumları artık daha çok “öz yeterlik inancı”, “öz yeterlik algısı” kavramlarıyla ifade edilmektedir. Öz yeterlik “bireyin, belli bir performansı göstermek için gerekli etkinlikleri organize edip, başarılı olarak yapma kapasitesi hakkında kendine ilişkin yargısı” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu doğrultuda yapılan araştırmanın amacı; Sınıf öğretmeni adaylarının öz yeterlik algılarının belirlenmesidir. Araştırma 2015-2016 yılı Güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda 1, 2, 3 ve 4. Sınıflarda öğrenim gören 200 Öğrenciyle birlikte yürütülmüştür. Araştırmada tarama modelinde bir araştırmadır. Veri toplama aracı olarak orijinali Tschannen-Moran ve Hoy (1998) tarafından geliştirilen, Türkçe ’ye uyarlaması ile Çapa, Çakıroğlu ve Sarıkaya(2005) tarafından yapılan “Öğretmen öz yeterlik ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen veriler ve farklı değişkenlere göre değerlendirilmiş, verilerin analizinde SPSS paket program kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda elde edilen bulgular tablolaştırılarak literatür çerçevesinde tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖZ-DÜZENLEME BECERİLERİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Yapılandırmacı eğitim anlayışı ile ilgili en önemli kavramlardan biri öz-düzenlemedir. Öğrencinin kendi öğrenme hedefleri doğrultusunda davranışlarını düzenlemesini sağlayan öz-düzenleme becerilerinin öğrenme ortamlarında, sınıf öğretmenlerinin uyguladığı tutum ve davranışlar neticesinde geliştirilebildiği görülmüştür. Yine yapılan çalışmalarda sınıf öğretmenlerinin öz-düzenleme ile ilgili bilgilerinin yetersiz olduğu bulunmuştur. Bu durumu değerlendirebilmek için sınıf öğretmeni yetiştiren kurumlarda öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarının öz-düzenleme ile ilgili bilgilerinin öğrenilmesi önem taşımaktadır. Bu sebeple bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının öz-düzenleme ile ilgili görüşlerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda öz-düzenleme kavramının eğitim fakültelerinin öğretim uygulamaları içindeki yerini belirlemek araştırmanın alt amacı olarak belirlenmiştir. Bunun için 2015 - 2016 öğretim yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Lisans Programında öğrenim görmekte olan 15 öğrenci örneklem olarak seçilmiştir. Araştırmanın veri toplama aşamasında nitel araştırma yöntemlerinin kullanılmasının uygun olduğu düşünülmüştür. Bu nedenle araştırmacılar tarafından hazırlanan görüşme formu kullanılarak yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler sırasında ses kayıt cihazı kullanılmıştır. Katılımda gönüllülük esas alınarak yapılan görüşmelerden elde edilen veriler deşifre edilerek bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular değerlendirildiğinde sınıf öğretmeni adaylarının öz-düzenleme kavramı ile ilgili bilgilerinin yetersiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte katılımcılar öğretmen yetiştiren kurumların öğretim programlarının öz-düzenleme ile ilgili bilgi, tutum ve becerileri kazandırmaya yönelik herhangi bir içeriğe sahip olmadığı yönünde izlenimlerini aktardıkları görülmüştür. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖZEL EĞİTİME YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Eğitim toplumdaki her birey için vazgeçilmez bir süreç olarak hayatımızın önemli bir bölümünü kapsamaktadır. Bu nedenle toplumda özel gereksinimi olan insanların da bu sürece katılabilmeleri için özel eğitim kavramı ortaya atılmış ve bu konuda geçmişten günümüze kadar birçok çalışma ve düzenlemeler yapılmıştır. Meyen(1996)’e göre özel eğitim, akranlarına göre farklı zorluklar yaşayan bebek ve çocuklar için planlanmış eğitim etkinliklerinin tamamını kapsayan eğitim şeklidir. Normal insanlardan farklı olarak özel ihtiyaçları olan insanlar toplumun her kesiminde görülmektedir. Bu insanlar da diğer insanlarla aynı hak ve hürriyete sahip olmalıdırlar (Engin, Tösten, Kaya ve Köselioğlu, 2014). Özel eğitim uygulamaları 1983 yılında yürürlüğe giren 2916 sayılı “Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar” yasasıyla Türk eğitim sisteminde ilk kez gündeme gelmiştir. Özel eğitime muhtaç bireylerin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla eğitim yönetmeliklerinde çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’ne göre “özel eğitim, özel eğitim gerektiren bireylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri ile onların özür ve özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitimdir.” (Milli Eğitim Bakanlığı [MEB], 2007). Özel eğitimde niteliğin geliştirilebilmesi için başta öğretmenler olmak üzere, idareciler, özel eğitime muhtaç öğrenci ve ailesi, özellikle de rehber öğretmen gibi okulda çalışan diğer personellerin işbirliği yapmaları gerekmektedir (Batu ve Kırcaali-İftar, 2007; Sucuoğlu ve Kargın, 2006; Kwapy, 2004). Özel eğitime muhtaç çocukların toplumsallaşmaları ve kendi kendilerine yetebilmelerini sağlayacak yaşam becerilerine sahip olabilmeleri için özel eğitim hizmetlerinin başarıyla yürütülmesi gerekir. Bu bağlamda öğretmenlerinin özel eğitim hizmetlerine yönelik tutumları önemli bir faktördür (Orel, Zerey ve Töret, 2004). Kaynaştırma eğitiminde başarıyı yakalayabilmek için aile, öğretmenler ve okul idaresinin işbirliği içinde olması ve kaynaştırma eğitimine yönelik tutumlarının olumlu olması gerekir (Kayhan ve Şengül, 2012). Araştırmalar, özel eğitimin Türkiye’deki uygulamalarında istenilen başarının elde edilemediğini göstermekte; bunun en büyük gerekçelerinden birinin öğretmenlerin özel eğitime muhtaç çocuklara yönelik tutumlarından kaynaklandığını ortaya koymaktadır (Diken ve Sucuoğlu, 1999; Kaner, 2010; Gökdere, 2012). Ülkemizdeki öğretmen yetiştiren kurumlar olarak Eğitim Fakültelerinde önceden seçmeli ders olarak müfredatta bulunan “Özel Eğitim” dersi, 2009 yılından bu yana zorunlu verilmeye başlanmıştır. Buna bağlı olarak bu dersi seçmeli olarak alan öğretmenler ile zorunlu olarak alan öğretmenler arasında özel eğitim konusundaki bilgi düzeyleri açısından fark olduğu bu nedenle yeni programa göre eğitim alan öğretmenlerin tutumlarının diğer öğretmenlere göre daha olumlu olacağı öngörülmektedir (Gökdere, 2012). Bu bağlamda çalışmada, sınıf öğretmen adaylarının özel eğitimle ilgili algı ve görüşlerini ortaya koymak amacıyla nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu geliştirilmiştir. Çalışmanın örneklemini Amasya Üniversitesi’nde öğrenim gören 3. ve 4. sınıf öğretmen adayları oluşturmuştur. Araştırma verileri NVIVO programı kullanılarak analiz edilmiştir. Veriler analizi sonuçlarında öğrencilerin özel eğitime yönelik görüşleri sınıf düzeyi ve başarı puanına göre karşılaştırıldığında farklılıklar tespit edilmiştir. Özel eğitim dersi alan öğrencilerin konuyu daha derinlemesine ele alabildiği anlaşılırken özel eğitim dersi almayan öğrencilerde özel eğitim kavramıyla ilgili eksik veya yanlış bilgiler olduğu anlaşılmıştır. Çalışmada özel eğitim dersinin lisans programlarında yer verilmesinin önemini ortaya konulmuş, özel eğitime ayrılan ders saatinin artırılması ve uygulamaya yönelik etkinliklere yer verilmesi önerilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖZYETERLİK İNANÇLARININ ÖĞRETMENLİK UYGULAMASI-I DERSİ ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Eğitim, bireyin yeteneklerini ve becerilerini ortaya çıkararak toplumsal yaşamda bir yer edinmesini sağlayan, bu açıdan da insan yaşamına yön veren bir süreçtir. Bu uzun ve kapsamlı süreç; öğretmen, öğrenci, öğrenme ortamı ve program ögelerinden oluşmaktadır. Eğitim, uygulanma biçimleri açısından toplumlara göre farklılıklar gösterse de; esas olan, eğitimin her toplum için vazgeçilmez olduğudur. Günümüzde eğitimin niteliğinin artırılmasında; araştıran, sorgulayan, eleştirel düşünebilen, yaratıcı, problem çözme becerileri gelişmiş, yaşam boyu öğrenme becerisine sahip öğretmenlerin yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu becerilerin geliştirilmesinde öğrencilerin kişisel yeterliklerinin yanı sıra lisans eğitimlerinde alacakları derslerin de önemli bir katkısı bulunmaktadır. Bu çerçevede öğretmen yetiştirme programları teorik derslerin yanı sıra bunların gerçek öğretmenlik deneyimlerine aktarılacağı uygulamaya yönelik dersleri de kapsamaktadır. Uygulamaya yönelik derslerin arasında özellikle Okul Deneyimi ile Öğretmenlik Uygulaması I ve II dersleri, öğretmenlik becerilerinin gelişmesi açısından önemli bir yer tutmaktadır. Uygulamaya yönelik derslerin arasında özellikle Okul Deneyimi ile Öğretmenlik Uygulaması I ve II dersleri, öğretmenlik becerilerinin gelişmesi açısından önemli bir yer tutmaktadır. Öğretmen adaylarının eğitimleri sırasında aldıkları dersler, onların öğretmenlik mesleği ile ilgili görev ve sorumluluklarını yerine getirebileceklerine olan inançları ile de yakından ilgilidir. Bireylerin hedeflenen ve istenen sonuçları ortaya çıkarmak için kendi becerilerini organize etme ve uygulamasına ilişkin algısı olarak tanımlanan özyeterlik inancı, öğretmenlerin sınıf içi uygulamalarını ve öğrencilerin bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor becerilerini de doğrudan etkilemektedir (Öksüz ve Coşkun, 2012). Özyeterlik inancı, Tschannen-Moran ve Woolfolk Hoy (2001: 783) tarafından “öğrencilerin yeterince güdülenmediği durumlarda bile öğretmenlerin, arzu edilen sonuçları elde edebileceğine yönelik inançları” olarak tanımlanmıştır. İçinde bulunduğumuz çağın ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikli öğretmen adaylarının yetiştirilmesinde, özyeterlik inançlarının belirlenmesi önem kazanmaktadır. Bu çerçevede çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği adaylarının özyeterlik inançlarının Öğretmenlik Uygulaması-I dersi çerçevesinde değerlendirilmesidir. Çalışma nitel ve nicel araştırma yöntemlerinin birlikte kullanıldığı karma desen modelindedir. Araştırmanın örneklemini, Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Eğitimi Anabilim Dalı’nda dördüncü sınıfa devam etmekte olan 37 kadın, 7 erkek olmak üzere 44 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmanın amacı doğrultusunda Tschannen-Moran ve Woolfolk Hoy (2001) tarafından geliştirilen ve Çapa, Çakıroğlu ve Sarıkaya (2005) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Öğretmen Özyeterlik” ölçeği ile öğretmen adayları tarafından oluşturulan öz değerlendirme raporları ve adayların kişisel bilgi formları kullanılmıştır. Öz değerlendirme raporlarının analiz edilmesinde araştırmacılar özyeterlik inancının alt boyutları olan “katılım”, “öğretim stratejileri” ve “sınıf yönetimi” kategorilerini kullanmışlar ve sonuçları bu kategoriler ışığı altında değerlendirmişlerdir. Nitel verilerin analizi devam etmekte olup, ölçekten elde nicel verilerin sonuçlarıyla birlikte yorumlanacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ PARALELKENAR İLE DİKDÖRTGENİN ÇEVRE VE ALANINI BULMAYA DAİR DÜŞÜNCELERİÖzet: Geometri, günlük hayatın her anında ve alanında karşılaşılan bilim dalı olmasına rağmen korku, kaygı gibi olumsuz tutumların beslendiği de bir alandır. Hızarcı (2004) tarafından bireyin düşünmesini, şekilleri zihninde canlandırarak çözüme ulaşmasını sağlayan bir bilim dalı olarak tanımlanan geometri; bireyin düşünmesinde, geometri problemlerini çözmek için geometrik şekiller, kavramlar ve prensipler arasında ilişki kurmayı ön plana alır (Van de Walle, Karp & Bay-Williams, 2007). Geometrik bir şeklin iki ya da üç boyutlu uzayda zihinden oluşturulabilmesi ya da değişik açılardan bakılabilmesi geometrik düşünmenin en önemli bileşenlerinden biridir (Driscoll, 2007). Bu bağlamda, ilkokul matematik dersi öğretim programında geometri kazanımları arasında yer alması nedeniyle okul matematiğinde öğrencilerin en sık karşılaştığı geometrik şekiller olan dörtgenlerin, yapısı itibariyle kavranması zor bir kavram olan alan (Piaget, 1960) ve çevre hesaplarının incelenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada sınıf eğitimi birinci sınıf öğrencilerinin paralelkenar ile dikdörtgenin çevreleri ile alanlarını bulmaya dair görüşlerinin bir tür geometrik düşünme olan zihnin geometrik alışkanlıklarından ilişkilendirme ve genelleme bileşenlerine göre incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma Karadeniz Bölgesi’nde yer alan bir devlet üniversitesinin sınıf eğitimi birinci sınıfına devam eden 63 öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın veri toplama sürecinde nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma kapsamında öğretmen adaylarına çevre ve alan ile ilgili toplam üç soru yöneltilmiştir. Elde edilen veriler zihnin geometrik alışkanlıklarının ilişkilendirme ve genelleme bileşenlerine göre incelenecek olup, betimsel analiz tekniğinden yararlanılacaktır. Elde edilen bulguların yorumlanması suretiyle çeşitli sonuçlara ulaşılacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ PROBLEM ÇÖZME STRATEJİLERİ HAKKINDA BİLGİ VE KULLANIM DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Günümüzde okul öncesinden üniversiteye ve hatta daha sonrasına kadar bireylerin bilgiyi ne kadar edinebildiği, üretebildiği ve bu teorik bilgiyi günlük hayatında ne kadar kullanabildiği; toplumu, bilimi ve teknolojiyi ne kadar yönlendirebildiği ile ölçülmektedir. Nitelikli bir eğitim programının “problem çözebilen” bireyler yetiştirmesi beklenir. Eğitim programları, problem çözmeyi bir süreç olarak ele almakta, problem çözme becerilerinin problem çözme stratejilerinin öğrenilmesi yoluyla geliştirilebileceği belirtilmektedir. Ancak ilkokul öğrencilerinin stratejiler hakkında bilgilendirilmeden problem çözme becerilerinin incelenmesi önerilmektedir. Böylece yaratıcı çözümler ortaya koymaları yada özgün çözümler geliştirmeleri beklenmektedir. Literatür incelendiğinde öğrencilerin bu konuda bir eğitim almamış olmalarına rağmen bazı problem çözme stratejilerini informal olarak kullandıkları ortaya konmaktadır. “Problem çözebilen” bireyler yetiştirmesi beklenen sınıf öğretmeni adaylarının kendilerinin de problem çözme süreci(problemi tanımlama, çözüm planı geliştirme, planı uygulama, çözümün doğruluğunu kontrol etme) hakkında bilgi sahibi olması ve bunu kendi hayatında karşılaştığı problem durumlarına uygulayabilmesi önemli görülmektedir. Bu durumun sınıf öğretmeni adaylarının yetiştireceği öğrencilerin akademik başarılarını olumlu yönde etkileyebileceği düşünülmektedir. Bu çalışmada şu sorulara yanıt aranmıştır? Sınıf öğretmen adaylarının, problem çözme ile ilgili herhangi bir eğitim verilmeden önce, problem ve problem çözme stratejileri hakkında bilgi düzeyleri nasıldır? Sınıf öğretmen adayları, problem çözme ile ilgili herhangi bir eğitim verilmeden önce, hangi problem çözme stratejilerini etkin olarak kullanabilmektedirler? Nitel araştırma deseninin benimsendiği çalışmaya Balıkesir üniversitesi Necatibey eğitim fakültesinde öğrenim gören sınıf öğretmen adayları katılmıştır. Lisans programında problem çözme stratejileri kullanılarak rutin olmayan problemlerin çözümüne yönelik doğrudan bir ders bulunmamakta, ancak matematik öğretimi dersi kapsamında problem çözümleri yapılmaktadır. Çalışmada sınıf öğretmeni adaylarının problem çözme becerilerini incelemek amacıyla yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Formda öğretmen adaylarına problem çözme stratejileri hakkında bilgi sahibi olup olmadıkları, problem çözme süreçlerinde strateji kullanıp kullanmadıkları ya da geliştirdikleri çözümler hakkında fikir sahibi olmak amacıyla açık uçlu sorular yöneltilmiştir. Bu bağlamda yerli ve yabancı literatürden rutin olmayan problemler ve bunların çözümünde kullanılan stratejiler taranmıştır. Bu tarama sonucunda kaynaklarda en sık rastlanan altı problem çözme stratejisinin çalışılması belirlenmiştir. Bunlar tahmin ve kontrol, şekil çizme, bağıntı bulma, problemi basitleştirme, sistematik liste yapma ve geriye doğru çalışma stratejileridir. Bu stratejilerin kullanılabileceği problemler çalışmada veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Nitel veriler betimsel analiz tekniği kullanılarak incelenmiştir. Bulgulara tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ PSİKO SOSYAL ÖZELLİKLERİ, DERS ÇALIŞMA YAKLAŞIMLARI VE AKADEMİK ÖZSAYGI DÜZEYLERİÖzet: ÖZET Bu çalışmada öğrencilerin sınıf öğretmen adaylarının psiko sosyal özellikleri, ders çalışma yaklaşımları ve akademik özsaygı düzeyleri incelenmektedir. Öğrencilerde kalıcı öğrenmeyi sağlamak, tüm eğitim programlarında olduğu gibi yükseköğretimin de temel hedefidir. Bu nedenle araştırma, öğrencilerin hangi öğrenme yaklaşımını tercih ettikleri, bu tercihlerini etkileyen değişkenlerin neler olduğu ve akademik özsaygı düzeylerinin belirlenebilmesi bakımından önemlidir. Araştırma betimsel –ilişkisel tarama modelindedir(Karasar, 2004; Büyüköztürk,2013). Çalışmanın evrenini, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesinde 2015-1016 eğitim öğretim yılında sınıf öğretmenliği anabilim dalı birinci ve dördüncü sınıflarında okuyan öğrenciler oluşturmaktadır. Çalışma grubu, evrenin tamamını oluşturan toplam 250 öğretmen adayından oluşmaktadır. Araştırmada veriler bireysel durum formu, Ders çalışma yaklaşımını ölçmek için, “Ders Çalışma Yaklaşımı Ölçeği” ve Akademik özsaygı düzeyini ölçmek için “Coopersmith Özsaygı Envanteri” kullanılmıştır. Ders Çalışma Yaklaşımı Ölçeği Biggs (1987) tarafından geliştirilen derin ve yüzeysel yaklaşım olmak üzere de iki boyutlu toplam 20 maddelik bir ölçektir. Yılmaz ve Orhan (2011) tarafından Türkçe geçerlik ve güvenirliği yapılmıştır. Öğrenme yaklaşımı, hangi yaklaşımdan daha yüksek puan aldığına ilişkin olarak belirlenmektedir. Coopersmith(1967) tarafından geliştirilen Özsaygı Envanteri, kişinin çeşitli alanlarda kendisi hakkındaki tutumunu değerlendirmede kullanılan bir ölçme aracıdır. Pişkin (1997) güvenirlik çalışması yapmıştır. Bu çalışmada envanterin “akademik özsaygı” alt boyutu kullanılmıştır. Veriler Pearson korelasyon katsayısı, tek yönlü varyans analizi f ve t testleri ve regresyon ile analiz edilmiştir. Bu çalışmada; öğrencilerin kaçıncı sınıf olduğu, cinsiyet, yaş, kardeş sayısı ve sırası, yaşam yeri, başarı algısı, , geleceğe ilişkin beklentileri ve sosyal destek algılarına göre ders çalışma yaklaşımı ve akademik özsaygısı!nın farklılaşıp farklılaşmadığı araştırılmıştır ve yordayıcı değişkenlerin belirlenmesi öngörülmektedir. Bulgular sınıf eğitimi programların temelinde tartışılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARININ BELİRLENMESİÖzet: ÖZET Üniversite yaşamı bireylerin yaşamında önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Üniversite eğitimi mesleki eğitimin yanı sıra kişilik gelişiminde, bireysel yaşamda ve sağlık davranışlarında da değişimlere neden olmaktadır. Gençlik dönemine rastlayan üniversite yıllarında öğrenciler, alıştıkları aile ortamından ayrılmaları, dış etkilere açık hale gelmeleri ve kendi özgür seçimlerini belirgin biçimde yapıyor olmaları nedeniyle sağlıklarını olumsuz yönde etkileyecek yaşam biçimi geliştirebilir. Gençlerin bu yaşam biçimini üniversite öğrenimi sonrasına taşımaları da olasıdır. Toplumların sağlık düzeyi, toplumda sağlıklı bireylerin çoğunlukta olması ile ölçülür. Günümüz sağlık anlayışı; birey, aile ve toplumun sağlığını koruyan, sürdüren ve geliştiren sağlık merkezli bakım yaklaşımını öngörmektedir. Bu anlayış; bireyin iyilik halini koruyacak, sürdürecek ve geliştirecek davranışlar kazanması ve kendi sağlığı ile ilgili doğru kararlar almasını sağlamak üzerine dayandırılmıştır. Bu araştırma, sınıf öğretmenliği öğrencilerinin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak gerçekleştirildi. Araştırmanın evrenini; 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar yarı yılında Muğla’da Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinin ,Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde okuyan öğrenciler , örneklemi ise bu öğrencilerden basit rastgele örneklem seçim yöntemiyle seçilen 150 öğrenci oluşturdu. Verilerin toplanmasında,BOZHÜYÜK(2010) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış,52 sorudan ve 4lü likert tipinden oluşan,alfa değeri yeterli düzeyde olan Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği (SYBDÖ) kullanıldı. Veriler bilgisayar ortamında yüzdelik, Anova ve student t testi kullanılarak değerlendirildi. Elde edilen bulgular literatür çerçevesinde yorumlanarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ SEÇİLMİŞ KİŞİSEL YÖNELİMLERİ İLE ÖĞRETİM STİLLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının seçilmiş kişisel yönelimleri ile öğretim stilleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Araştırma ilişkisel tarama modeline göre desenlemiştir. Araştırmaya farklı üniversitelerden 4. Sınıfta öğrenim gören 350 sınıf öğretmeni adayı katılmıştır. Araştırmada veri toplamak amacıyla kişisel yönelim ve öğretim stilleri ölçekleri kullanılmıştır. Baykal (2010) tarafından geliştirilen, “Kişisel Yönelim Ölçeği” sekiz alt boyutu kapsamaktadır: Çalışkanlık, Sokulganlık, Bilimsellik, İyimserlik, Bağdaştırma, Yaratıcılık, Sezgisellik, Sorgulama. Çalışkanlık ve Sokulganlık boyutları genel kişilik kuramlarına, diğerleri ise Edward de Bono’nun 6 Şapkalı Düşünme Tekniği’ne dayanılarak geliştirilmiştir. KYB bir tutum, tercih ve eğilim ölçeğidir. İşlevi bireylerin, özellikle eğitimcilerin kişisel yönelim profilini ortaya koymaktır. Bireysel yönelim bildiren 80 olumlu önerme biçiminde hazırlanan Likert türünde 80 madde sözü edilen 8 alt boyuta onar onar eşlenmiştir. Katılımcıdan her önermenin kendisini ne kadar tanımladığını 1-9 sınırları içinde derecelendirmeleri istenmektedir. “1” önermenin kendisine hiç uymadığı, “9” ise tam olarak tanımladığı anlamındadır. Sınıf öğretmenlerinin öğretim stilleri tercihlerini belirlemek amacıyla Grasha (1996) tarafından geliştirilen, Bilgin ve arkadaşları (2002) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması ile ülkemiz koşullarına adapte edilmiş olan Öğretim Stili Envanteri (Teching Style Survey) kullanılmıştır. Ölçeğin kullanımı sırasında bireyler ölçekte yer alan her bir ifadeye ilişkin katılma düzeylerini, kesinlikle katılmıyorum (1), bu dersin öğretimine benim yaklaşımım çok uygun görünmüyor (2), katılmıyorum (3), kararsızım (4), katılıyorum (5), bu dersin öğretimine benim anlatımım çok uygun görünüyor (6), kesinlikle katılıyorum (7) arasında değişen Likert tipi yedili derecelendirme ölçeği üzerinde işaretlemektedirler. Veri analiz süreci tamamlandığında araştırma sonuçlarının öğretmen yetiştirme alanına ve bu alanda yapılan program geliştirme çalışmalarına katkı sağlaması beklenmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ SINIF İÇERİSİNDE OLUMLU ORTAM OLUŞUMUNA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Sınıf ortamında öğretmenin en önemli rolü eğitim sisteminin hedeflerini doğrultusunda öğrencilere istendik davranışları kazandırmaktır. Bu istendik davranışların kazandırılması için sınıf içerisinde olumlu bir eğitim ortamı oluşturulmalıdır. Bu olumlu ortamın sağlanması için; öğrencilerin öz güveninin artırılması, sınıf içi iletişim ve etkileşimin sağlanması, öğretim için en uygun materyalin bulunması, öğretim için gerekli planlamanın yapılması, sınıfın fiziksel düzenlemelerinin belirlenmesi, sınıf içerisinde güven ortamı oluşturması, öğretimde öğrenci merkezli stratejiler benimsemesi gerekmektedir. Öğretmen gücünü; öğrencilerle açık, içten, dürüst olarak, yanılabileceğini kabul ederek, iyi ilişkiler kurarak, sınıfın havasını sosyal açıdan iyi yapılandırarak kullanmalıdır. Yetkeci ve savunmacı olmadan öğrencileri ilgi ile dinlemeli, kazanan kaybeden çatışmasına girmemeli, öğrencilere saygılı ve sevgili olmalı, bazen lider bazen de üye rolü oynamalıdır. Böylece sınıf içinde ortaya çıkabilecek pek çok sorunun kısa zamanda çözülmesine yardımcı olabilir. Bu araştırmanın temel amacı sınıf öğretmeni adaylarının sınıf içerisinde olumlu ortam oluşumuna yönelik görüşlerini saptamaktır. Araştırmanın 2015-2016 eğitim ve öğretim yılı güz yarı yılında yapılmaktadır. Araştırma da nitel araştırma tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu Muğla, Aydın, Sakarya, Kocaeli şehirlerinde öğrenim gören sınıf öğretmenliği öğrencileridir. Araştırmada veriler görüşme formu ile toplanmış, veriler yaş ve cinsiyet yönünden analiz edilmiştir. Görüşme formu olumlu ortam oluşturmak için önerileri kapsayan bir ölçme aracından oluşmuştur. Araştırma da betimsel analiz sonucu elde edilen bulgular yorumlanarak öğretmenlere önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMINDA YER ALAN ÇEVRE EĞİTİMİ DERSİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Çevre tüm canlıların yaşamında önemli bir yeri olan çevre, içinde bulunduğumuz zamanda, sanayileşmenin her geçen gün artması, dünya nüfusunun her geçen gün biraz daha artışı, yaşanan göçler dolayısıyla şehirlerin sınırlarının her geçen gün genişlemesi, gibi faktörler nedeniyle kirlenmektedir. Son yıllarda artan bu kirlilik dünyayı tehdit eder bir nitelik kazanmıştır. Çevre sorunlarının artması çevre kirliliğinin boyutlarını katı atık kirliliği olarak şekillenen yerel kirlilikten, asit yağmurları olarak şekillenen bölgesel kirliliğe ve küresel ısınma ve ozon tabakasının delinmesi olarak ortaya çıkan küresel kirlenmeye genişletmiştir. Bu nedenle geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünya gündemini işgal eden en önemli sorunlardan biri olmuştur. Kuşkusuz bu çevre sorunlarının daha önce var olmadığı anlamına gelmemektedir. Nüfusun artışı, kentleşme ve sanayileşmenin hızlanması gibi faktörler dolayısıyla çevreye bırakılan atıkların gerek miktarı gerekse türlerinde artış olmuştur. Çevre kirliliği başlıca hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği ve gürültü kirliliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Önlem alınmadığı takdirde tüm canlıların sağlığı ya da hayatı büyük bir tehdit altındadır. Bu nedenle ülkeler bu sorunun üzerine daha fazla eğilmekte, ortak toplantılar, planlar ve projeler gerçekleştirmektedir. Bu yapılan çalışmaların en önemlilerinden biri de insanları çevre konusunda bilinçli ve duyarlı hale getirmektir. Bu amaçla sınıf öğretmenliği anabilim dalı ders programında yer alan çevre eğitimi dersinin içeriği genel hatlarıyla; “temel ekolojik kavram ve ilkeler, ekosistemler, besin zincirleri, besin ağı, habitat, rekabet; ortak yaşam ve karşılıklı yaşama, yaşamın devamı, toprak biomeları, enerji akışı, maddenin dolaşımı, nüfus artışı, ekolojik etki, erozyon, ormanların yok olması, kentsel çevreler, davranış kirliliği, çevre kirlenmesi, bataklıklar ve atık su, duyarlı insanların tepkisi, çevreyle ilgili karar verme, toprak ve su kaynakları ve bunların yönetimi, koruma, kültür ve ilkel yaşam, global bakış, ekolojik konu ve sorunlar, çevre duyarlılığı, dünyada çevre duyarlılığıyla ilgili yapılan çalışmalar, kurum ve kuruluşlardır.” Yapılan bu çalışmada da sınıf öğretmenli anabilim dalı ders programında yer alan çevre eğitimi dersinin etkililiği ve işlenişine ilişkin sınıf öğretmeni adayların görüşlerini ortaya koymaktır. Bu amaçla farklı üniversitelerde okuyan 15 sınıf öğretmeni adayı ile görüşmeler yapılmış ve çevre eğitimi dersi çeşitli açılardan ele alınmıştır. Çalışma nitel bir çalışmadır. Verilerin analizinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ SINIFTA Kİ İSTENMEYEN DAVRANIŞLARIN ÇÖZÜM YOLLARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: ÖZET Okulda eğitsel çabaları engelleyen her türlü davranış istenmeyen davranış olarak adlandırılır. Sınıfta istenmeyen davranışlar öğrenme ve öğretme sürecini zaman yönetimini, öğretmeni, sınıfın tümünü olumsuz etkiler. Sınıf düzenini, sınıftaki eylemleri bozar, amaçlara ulaşmayı engeller. İstenmeyen davranışlar; sınıf kurallarına uymama, küfürlü konuşma, derste izinsiz konuşma, çekingenlik , hiperaktivite ve dikkat eksikliği, arkadaşlarını tehdit etme, yalan söyleme, kopya çekme, hırsızlık, otoriteye meydan okuma,öğretmenin istediklerine karşı çıkma, yüksek sesle konuşma, bağırma, sınıf içinde amaçsızca dolaşma, verilen görevi yapmama, fiziksel ve sözlü saldırı sorunlarıdır. Bu istenmeyen davranış nedenleri; sınıfın fiziksel özelliğinin yetersizliği, öğretmenin sınıf yönetme becerisi, öğrencilere sorumluluk verme biçimi, öğrenciden kaynaklanan sebepler, öğretim etkinliklerinin planlanmaması, sınıfta özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilerin bulunması, öğrencilerin birbiriyle ilişkisi, gelişim özelliğine bağlı değişikliklerdir. Bu araştırmanın temel amacı sınıf öğretmeni adaylarının sınıf ortamında karşılaşılan istenmeyen davranışlar karşısında getirilen çözüm önerileri saptamaktır. Araştırmanın çalışma grubu 2015-2016 eğitim ve öğretim yılı güz yarı yılında yapılmaktadır. Araştırma da nitel araştırma tekniği kullanılmıştır. Araştırma grubu Muğla, Aydın, Sakarya, Kocaeli şehirlerinde öğrenim gören sınıf öğretmenliği öğrencileridir . Araştırmada veriler görüşme formu ile toplanmış, veriler yaş ve cinsiyet yönünden analiz edilmiştir. Görüş formu istenmeyen davranışlara bulunacak çözüm yollarını kapsayan bir ölçme aracından oluşmuştur. Araştırma da betimsel analiz sonucu elde edilen bulgular yorumlanarak öğretmenlere önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ SORGULAMA TEMELLİ MATEMATİK ÖĞRETİMİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Bu çalışmaya 2015-2016 öğretim yılı güz yarıyılında sınıf öğretmenliği programında okuyan ve temel matematik 1 dersini alan 58 öğretmen adayı katılmıştır. Araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının üniversiteye kadarki eğitim sürecinde aldığı matematik eğitimini, matematik bilgi seviyesini ve alacağı temel matematik dersinden beklentilerini belirlemek, daha sonra gördüğü Sorgulama Temelli Temel Matematik Dersi ile ilgili görüşlerini belirlemektir. Bu amaçla öğretmen adaylarına dersi almadan ve aldıktan sonra açık uçlu sorulardan oluşan bir ölçme araçları uygulanmıştır. Öğretmen adaylarının sorulara verdikleri cevaplar nitel veri analizi tekniklerinden içerik analizine tabi tutulmuş ve cevapların benzerlik ve farklılıklarına göre tematik olarak sınıflandırılarak analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre öğretmen adaylarının üniversite öncesi aldıkları matematik eğitimlerinden memnun olmadıkları, ezberci bir yaklaşım kullanılarak öğretimin yapıldığı; temel matematik dersinden beklentiler arasında en çok vurgulanan beklentinin zevkli, ezberden uzak, daha çok ygs konularının olacağı ve kolay geçebilecekleri bir dersin olması olmuştur. Ders sonrası belirttikleri görüşler de ise farklı, ezberden uzak, olması gereken bir öğretim süreci geçirdikleri; daha önceki gördükleri matematik derslerinden farklı olarak sorgulatan, düşündüren, somutlaştıran bir ders ile karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Yönteme yabancı olduklarından derse adapte olmakta zorlandıklarını ancak zamanla derse adapte olduklarını ve ileride öğretmen olduklarında öğrencilerine anlatacakları matematik derslerinin de bu şekilde olacağı şeklinde görüşlerini dile getirmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ STEM FARKINDALIKLARIÖzet: Bilim ve teknolojideki hızlı değişimler bilgiye ulaşım olanaklarını geliştirerek geleneksel eğitim anlayışını değiştirmiştir. Güncel eğitim anlayışları, öğrencilerin gözlenen ilgi ve yetenekleri doğrultusunda farklılıklara cevap veren ve kendi içinde çeşitliliğe gidebilen esnek programların uygulanmasını gerektirmektedir. Sınıf öğretmeni adaylarının STEM farkındalık düzeylerinin ortaya çıkarılmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Dolaysıyla bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının STEM farkındalık düzeylerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda şu sorulara cevap aranmıştır. Sınıf Öğretmeni adaylarının STEM farkındalıkları cinsiyetlerine göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir? Sınıf Öğretmeni adaylarının STEM farkındalıkları sınıf düzeylerine göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir? Sınıf Öğretmeni adaylarının STEM farkındalıkları bilimsel bir yayın takip edip etmemeleri durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir? Bu amaçla nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırma 2018-2019 eğitim öğretim yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümünde lisans eğitimi alan 88 kadın 65 erkek toplam 153 öğretmen adayından veri toplanarak yapılmıştır. Veriler veri analiz programı kullanılarak analiz edilmiştir. Cinsiyet ve bilimsel yayın takip edip etmeme durumu T testi kullanılarak, sınıf düzeyleri ise Anova testi kullanılarak analiz edilmiştir. Veri toplama aracı olarak Buyruk ve Korkmaz (2014) tarafından geliştirilen STEM farkındalık ölçeği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda cinsiyet ve sınıf düzeylerine göre anlamlı bir fark olmamasına karşın bilimsel yayın takip edip etmeme durumuna göre bakıldığında bilimsel yayın takip etme lehine anlamlı fark olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ STEM YAKLAŞIMINA YÖNELİK FARKINDALIKLARININ BELİRLENMESİÖzet: STEM eğitimi; geleceğin dünyasına, sorun çözebilen, hayal gücünü etkili kullanabilen topluma yararlı bireyler yetiştirmektir. 21. yüzyılda dünyadaki en önemli paradigmalardan birisi olan STEM eğitimi teorik bilgilerin ürüne dönüştürülmesi ve 21.yy becerilerinin kazanılması açısından büyük önem teşkil etmektedir. Aynı zamanda, ekonomik olarak ilerlemeyi, bilgi ve bilişim çağını yakalamış yaratıcı liderler yetiştirmeyi amaçlamaktadır.Bu bağlamda sınıf öğretmenlerinin Stem yaklaşımına yönelik tutumları büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının STEM yaklaşımına yönelik farkındalık seviyelerini belirlemek ve cinsiyet ile sınıf düzeyi değişkenlerine göre incelemektir. Çalışma, nicel araştırma desenlerinden tarama yöntemi kullanılarak hazırlanmıştır. Çalışma grubunu Ege Bölgesi’nde yer alan bir devlet üniversitesinde öğrenim görmekte olan 111 kız ve 45 erkek olmak üzere toplamda 156 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Çalışmada sınıf öğretmeni adaylarının STEM yaklaşımına yönelik farkındalık seviyelerini belirlemek amacıyla Çevik (2017) tarafından geliştirilen “FeTeMM Farkındalık Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek üç alt boyuttan (öğrenciye etki, derse etki, öğretmene etki) ve 15 maddeden oluşan 5’li likert tipi bir ölçektir. Çalışmada elde edilen veriler bilgisayar ortamında istatistik paket programı kullanılarak bağımsız t-testleri ile analiz edilmiştir. Çalışmanın sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının STEM farkındalık seviyelerinin öğrenciye etki ve derse etki alt boyutlarında cinsiyete göre farklılaştığı saptanmıştır. Diğer yandan sınıf öğretmeni adaylarının STEM farkındalık seviyelerinin tüm alt boyutlarda sınıf düzeyine göre farklılaşmadığı tespit edilmiştir. Bu sonuçlar ışığında önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ TEKNOLOJİK YETERLİKLERİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİÖzet: Günümüzde çocuklar cep telefonları, tabletler ve televizyonda eğitim amaçlı yayınlanan videolara maruz kalmakta, çocukların teknolojiye olan ilgileri ve teknoloji kullanma durumları geçmiş yıllara göre artış göstermektedir. Bu sebeple çocuklar teknolojiye alışkın bir şekilde öğrenim hayatlarına başlamakta ve ilkokul çağındaki öğrencilerin teknolojiye ilgisini okul ortamında avantaja çevirebilmek gerekmektedir. Bu durumda öğrenme öğretme sürecinde öğretmenlerin teknolojiyi etkin bir şekilde kullanmaları önemli bir amaç haline gelmektedir. Bu durum sınıf öğretmenlerinin teknolojik olarak yeterli olmalarını gerekli kılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığının yayınladığı öğretmenlik mesleği genel yeterliklerinde altı ana yeterlik alanı, 31 alt yeterlik alanı, 221 performans göstergeleri bulunmaktadır. Altı ana yeterlik alanının dördü, 31 alt yeterlik alanının onu ve 221 performans göstergesinin on dördü öğretmenlerin teknolojik yeterlikleri ile ilgilidir. Teknolojik yeterlikle ilgili olan performans göstergelerine göre sınıf öğretmeni adaylarının hizmet öncesi süreçte teknolojik olarak yeterliklerini belirlemek amacıyla bu çalışma yürütülmüştür. Araştırmanın katılımcıları Kafkas Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalından 2019 yılında mezun olan sınıf öğretmeni adaylarından (n=40) oluşmaktadır. Sınıf öğretmeni adaylarının teknolojik yeterliklerinin belirlenmesi amacıyla nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan teknolojik yeterlilik performans göstergelerine göre yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanmış olup sınıf öğretmeni adaylarıyla görüşmeler yapılmıştır. Verileri analiz etmek için betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından kodlanmış ve kategoriler oluşturulmuştur. Verilerden elde edilen bulgulara göre sınıf öğretmeni adaylarının; • Öğrenme öğretme sürecinde bilgi teknolojilerinden en çok akıllı tahtayı kullanacaklarını, • Öğrenme öğretme sürecinde iletişim teknolojilerinden en çok YouTube kullanacaklarını, • Etkili bir öğrenme ortamı oluşturmada bilgi-iletişim teknolojilerinden akıllı tahtadan video (doğal afet vs.), simülasyon ve 3 boyutlu materyallerden yararlanacaklarını, • İnternet üzerinden erişilebilen bir öğrenme ortamı olarak Kahoot ve EBA (Eğitim Bilişim Ağı) gibi ortamlardan yararlanacaklarını, • Ders planı hazırlarken özellikle dikkat çekme kısmında teknolojiyi kullanacaklarını, • Materyal hazırlarken çoğunlukla teknolojik ortamlardan PowerPoint kullanacaklarını, • Öğrenci farklılıklarını dikkate alarak -özellikle ilgi grubuna göre- etkinlikler tasarlamada teknolojik ortamından yararlanacaklarını, • Mesleki ve verimlilik açısından güncel gelişmeleri takip etme ve mevcut eğitim materyallerinden yararlanma amacıyla internet ortamından yararlanacaklarını ifade ettikleri görülmüştür. Araştırmanın bulgularına göre 30 sınıf öğretmeni adayının teknolojiyi dâhil edebilecekleri bir ders planı yazabileceklerini, ancak 10 sınıf öğretmeni adayının teknolojiyi dâhil edebilecekleri bir ders planı yazamayacaklarını belirttikleri görülmüştür. Ayrıca 9 sınıf öğretmeni adayının etkili bir öğrenme ortamı oluşturmada bilgi-iletişim teknolojilerinden yararlanma durumunda cevap veremedikleri görülmektedir. Öğretmen adaylarının teknolojik yeterlikleri ile ilgili ifadelerine bakıldığında maruz kaldıkları programları kullanma eğiliminde oldukları görülmüştür. Bu sebeple öğretmen adaylarının üniversitede aldıkları eğitim içerisinde onlara model olması açısından bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanılması ve kullanım amaçlı örneklerinin zenginleştirilmesi gerekmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ TEMEL EMPATİ DÜZEYLERİ İLE YAŞAM DOYUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Empati; bir kişinin kendini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısı ile bakması, o kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması ve bu durumu iletmesi süreci olarak tanımlanmaktadır (Dökmen, 1995). Empati sağlıklı iletişimin temel koşullarından biridir ve özellikle eğitim ortamlarında çok önemlidir. İlkokul döneminde öğrencilerin okula, öğrenmeye yönelik olumlu tutum geliştirmelerinde ve sosyal çevreleri ile uyumlu olmalarında en önemli faktörlerden biri sınıf öğretmenleridir. Sınıf öğretmeninin empatik, farklılıklara saygılı ve hoşgörülü olması, öğrencinin kendini tanımasında, kabul etmesinde, temel akademik becerileri ve yaşam becerilerini geliştirmesinde önemlidir. Ayrıca sınıf öğretmenlerinin empatik olması öğrencilerin saldırgan ve antisosyal davranışlarının azalmasında da rol oynamaktadır. Empati becerisi yüksek kişilerin benlik saygısı yüksek, sevecen, hoşgörülü, olumlu ve olumsuz tarafları ile kendini olduğu gibi kabul eden bireyler olduğu gözlenmektedir. Benzer kişilik özellikleri yaşam doyumu yüksek bireylerde de görülmektedir. Yaşam doyumu bireyin bir bütün olarak kendi yaşamının kalitesine ilişkin sahip olduğu öznel yargı ve değerlendirmeler olarak tanımlanmaktadır (Diener ve ark.1985). Diğer bir ifade ile bireyin hayatından, sahip olduklarından hoşnut olmasıdır. Yaşam doyumu, mutlu ve huzurlu olma kavramlarını da kapsamaktadır. Yapılan çalışmalar incelendiğinde yaşam doyumu ile benlik saygısı arasında, benlik saygısı ile de empati arasında ilişki olduğu tespit edilmektedir. Bu bilgiler doğrultusunda yaşam doyumu ve empatinin birbirleri ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin amaçlarından birisi de bireylerin empati becerilerini geliştirmektir. Empati becerisi yüksek öğrenciler yetiştirmede en önemli sorumluluklardan birisi ise rol model olarak görülen öğretmenlere yüklenmektedir. Bu sebeple sınıf öğretmeni adaylarının empati düzeylerini etkileyen faktörleri incelemek önem arz etmektedir. Bu çalışmanın temel amacı sınıf öğretmeni adaylarının temel empati düzeyleri ile yaşam doyumları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bunun yanı sıra temel empati düzeyleri ve yaşam doyumları cinsiyet, sınıf düzeyi, kardeş sayısı, ve doğum sırası demografik değişkenleri açısından da incelenecektir. Verilerin toplanmasında Temel Empati Ölçeği (Topçu, Erdur-Baker, Çapa-Aydın, 2010), Yaşam Doyumu Ölçeği (Köker, 1991) ve demografik bilgi formu kullanılacaktır. Araştırma nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel araştırma deseni kullanılarak yürütülecektir. Elde edilen bulgular doğrultusunda sınıf öğretmeni adaylarının temel empati düzeyleri ile yaşam doyumları arasındaki ilişki, literatür çerçevesinde tartışılacak ve öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNE İLİŞKİN ALGILARIÖzet: Cinsiyet, bireyin kadın ya da erkek olarak mevcut genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikleri olarak tanımlanırken, toplumsal cinsiyet ise, farklı kültürlerde, farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen roller ve sorumlulukları ifade eder (Mason, 1997, s:158). Başka bir değişle her sosyal sistem kadın ve erkeklere özgü davranışlar üretmekte, kadın ve erkekler arasında iş bölümü ve sorumluluklar tayin etmektedir. Sınıf öğretmeni adaylarının toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin algılarını ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma nitel bir çalışmadır ve bu kapsamda çalışma için olgubilim deseni benimsenmiştir. Olgubilim deseni farkında olduğumuz ancak ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmak için kullanılmakta, araştırmada ortaya çıkan veriler, yaşantıları ve bunlara yüklenen anlamları ortaya çıkarmak için betimlenmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2006, 72, 75). Bu desen için veriler iki aşamada toplanacaktır. Birinci aşamada, 2015 güz döneminde Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Programı birinci sınıfında öğrenimlerini sürdüren bir grup sınıf öğretmeni adayından (N=119) yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığı ile yazılı olarak, “Toplumsal cinsiyet eşitliğini tanımlamaları” ve kendilerine göre “…cinsler arasında eşitsizliği üreten durumlar…” ve “… eşitsizlik durumlarını üreten etmenlerin neler olduğu..” sorularına yanıt vermeleri istenmiştir. Araştırmanın bu aşamasında yazılı elde edilen verilere literatür taramasından elde edilen tanımlarda yer alan temalar doğrultusunda betimsel analiz yapılmıştır. Bu kapsamda elde edilen veriler iki incelemeci tarafından dökülmüş, iki incelemeci arasındaki uzlaşma oranı Holst’un Yöntemi ile değerlendirilmiştir. Yönteme göre iki kodlayıcı arasındaki uzlaşma oranı sıfır ile bir arasındadır (.52) böylece güvenilirliğin sağlandığı anlaşılmıştır (Neuendorf, 2002, 108). Daha önceden belirlenen temalara göre verilerin özetlenip yorumlandığı bir araştırma yaklaşımı olan betimsel analizden (Yıldırım, Şimşek, 2006, 227, 224) elde edilen ilk sonuçlar, sınıf öğretmeni adaylarının toplumsal cinsiyet eşitliğini “kadın” ve “erkek” cinsiyetine bağlı olarak açıkladıkları, tanımlamada “ eşit haklar”, “eşit değer”, “bir olma”, “üstün ya da tabi olmama”, “eşit muamele”, “her türlü haktan eşit yararlanma”, “hak ve sorumlulukların denkleşmesi” temalarını sıkça kullandıklarını, -cinsler arasında eşitsizliği üreten durumlar- için erkeğin “fiziksel olarak kadından güçlü olması”, “kadının “kırılgan”, “narin”, “duygusal” olması gibi erkeğin fizyolojik, kadının ise duygusal süreçlerine vurgu yaparak açıkladıkları; -eşitsizlik durumlarını üreten etmenlerin neler olduğu – hususunda ise “aile içi iş bölümü=ataerkillik”ği, “önyargılar”ı, “biyolojik ve fizyolojik farklılıklar”ı, “dini inançlar”ı, “adetler”i, “geçmiş yaşantı ve deneyimleri”, “medyanın kadını ve erkeği ele alış biçimi”ni adres gösterdikleri anlaşılmıştır. Araştırmanın ikinci bölümünde gönüllü öğrencilerle odak grup görüşmesi tekniği ile derinlemesine mülakat yapılması planlanmıştır. Böylece, araştırma sonuçları araştırmaya katılan öğretmen adaylarının bu güne kadar geçtikleri öğrenim basamaklarında toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında örtük olarak neler öğrendiklerini ortaya koyacağından, hem de öğretmenlerin toplumsal cinsiyete ilişkin kabullerinin kendi öğretim ortamlarını düzenleme de etkili olacağı/olduğu bilindiğinden (Sadker ve Sadker, 1994; Saltzman, 1994; Kleinfeld, 1998; Lewin, 1998; Sommers, 2000; Sadker; 2002; Caldarella, Shatzer, Richardson, Shen, Zhang ve Zhang, 2009; Chapman, 2002; Chronaki, 2012; Duffy, Warren and Walsh, 2001; Kokkinos, Panayiotou ve Davazoglou, 2004; Sayılan, 2012; Shepardson ve Pizzini, 1992; Tan, Ecevit ve Üşür, 2000; Akbaba-Altun ve Apaydın, 2013; Aslan, 2015) önemli olacağı öngörülmüştür. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNE YÖNELİK ALGILARIÖzet: Toplumsal cinsiyet, toplumun bireyden beklentilerini sosyolojik temele dayandıran ve cinsiyet farklılıklarının kültürel boyutuna işaret eden bir kavramdır. En genel tanımıyla toplumsal cinsiyet, toplumun kadın ve erkek olmaya yüklediği sosyal ve kültürel anlamları içeren, toplumun kendisi tarafından belirlenen ve toplumdan topluma değişen cinsiyet rollerini açıklamaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri, söz söylemede genel otorite olarak kabul gören toplumsal düzenin bireye yüklediği kadınsılık ve erkeksilik rollerini içerir. Salt cinsiyet kadın ve erkek olmanın biyolojik ve değişmez boyutunu açıklarken; toplumsal cinsiyet kimilerine göre biyolojik boyutun yanında kimilerine göre ise biyolojik özelliklerden bağımsız olan sosyal ve kültürel dayatmalar veya yüklemeler olarak açıklanmaktadır. Cinsiyet rollerinin biçimlenmesi, çocuğun ilk toplumsallaştığı kurum olan ailede başlar ve ileriki yaşamında girdiği her toplulukta, kadına ve erkeğe yüklenen roller pekiştirilir. Dolayısıyla çocuk yetişkinlik çağına geldiğinde kendini toplumun dayattığı cinsiyet rollerinin içinde bulur. Toplum tarafından dayatılan bu roller çoğunlukla kadınlar için olmakla birlikte hem kadın hem de erkekler için bazı dezavantajlar doğurabilir. Kadına yüklenen sakinlik, ev işlerdeki sorumluluk, annelik görevi gibi özellikler onun gerçek yaşamda var olamamasına, istediğini mesleği yapamamasına, potansiyelinin ve yeteneklerinin farkına varamamasına yol açabilmektedir. Kadın ve erkek rollerindeki farklılıklar açısından dünya genelinde yapılan araştırmaların sonuçlarının özellikle aile, sosyo-ekonomik düzey, özgürlük ve insan hakları alanlarında genel olarak kadınlar aleyhine olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet bakımından kadınlara ve erkeklere yüklenen rollerin neler olduğunun belirlenmesi, rollerin eşitliğine yönelik öneriler geliştirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik dikkat çekmesi bakımlarından önemlidir. Özellikle topluma nitelikli bireyler yetiştirmekle sorumlu tutulan öğretmen adaylarının toplumsal cinsiyet rollerine yönelik algıları ve farkındalıkları, yetiştirecekleri nesillerde bu rollere yönelik eşitliğin sağlanması ve kadınlar ile erkeklerin yaşamın tüm olanaklarından eşit biçimde yararlanmasının desteklenmesi açısından önemli görülmektedir. Bu bağlamda araştırmada sınıf öğretmen adaylarının toplumsal cinsiyet rollerine yönelik algılarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda alternatif ölçme-değerlendirme tekniklerinden Kelime İlişkilendirme Testi (KİT) ve Çizim tekniği yoluyla veriler toplanmıştır. KİT’in uygulanması sürecinde, anahtar kavram olarak seçilen Kadın, Erkek, Cinsiyet ve Toplum kavramlarının her biri ayrı ayrı sayfalarda alt alta gelecek şekilde öğretmen adaylarına sunulmuştur. Her bir kavram için 45 saniye süre verilmiş ve anahtar kavramların zihinlerinde çağrıştırdığı sözcükleri yanlarındaki boşluklara yazmaları istenmiştir. Çizim tekniğinde ise, iki farklı çizim formu öğretmen adaylarına sunulmuştur. Bu formlardan ilkine zihinlerindeki kadın imajını çizmeleri, diğerine ise zihinlerindeki erkek imajını çizmeleri istenmiştir. Her çizimin altındaki boşluğa ise çizimlerinde neleri anlatmak istediklerini sözel olarak yazmaları istenmiştir. Verilerin analiz süreci devam etmektedir. Elde edilen bulgular alan yazındaki benzer çalışmalar ışığında tartışmaya açılarak spesifik önerilere yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI YETERLİLİK DÜZEYLERİÖzet: Öğretim programı, belli bir öğretim basamağında genel amaçları, işlenecek konuları, derslerin sürelerini, derslerde kullanılacak araç gereçleri, derslere uygun yöntem ve teknikler ile değerlendirme durumlarını gösteren bir programdır. Çağın gereklerine uygun olarak bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelerin yansıdığı bu programlar, Türkiye’de Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanmaktadır. Bu bağlamda birincisi 1924’te hazırlanan Türkçe programı, son olarak 2015 yılında yenilenmiştir. Türkçe Dersi Öğretim Programı (2015), öğrencilerin hayat boyu kullanabilecekleri sözlü iletişim, okuma ve yazma ile ilgili dil becerilerini ve zihinsel becerileri kazanmaları, bu becerileri kullanarak kendilerini bireysel ve sosyal yönden geliştirmeleri, etkili iletişim kurmaları, Türkçe sevgisiyle istek duyarak okuma ve yazma alışkanlığı edinmelerini sağlayacak şekilde bilgi, beceri ve değerleri içeren bir bütünlük içinde yapılandırılmıştır. Türkçe Dersi Öğretim Programı; dil becerilerinin ve yeterliliklerinin geliştirilmesini, diğer tüm alanlarda öğrenme, kişisel ve sosyal gelişme ile mesleki becerileri edinmenin ön şartı olarak kabul etmektedir. Bu açıklamalar, Türkçe Dersi Öğretim Programı’nın bütünlük temeline dayandığını ve bütün alanlara ilişkin yeterliliklerin vazgeçilmez ögelerini taşıdığını göstermektedir. Sözü edilen bu yeterliliklere ise öncelikle öğretmen adayları sahip olmalıdır. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının Türkçe Dersi Öğretim Programı’na (2015) yönelik bilgi ve beceri düzeylerini belirlemektir. Araştırma, betimsel nitelikte bir alan araştırmasıdır. Araştırmanın evrenini, üniversitelerin sınıf öğretmenliği son sınıf öğrencileri, örneklemini ise Karadeniz Bölgesi’nde bir üniversitenin eğitim fakültesi ikinci sınıfında öğrenim gören 105 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Sınıf öğretmeni adaylarının Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda belirtilen temel yaklaşım, genel amaç, yapı, öğrenme alanları, metinlerin nitelikleri, ilk okuma yazma süreci, ölçme ve değerlendirme ile 1-4. sınıf kazanımlarına yönelik yeterlilik düzeylerinin belirlenmesi amacını taşıyan bu araştırma, iki aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada sınıf öğretmeni adaylarının Türkçe Dersi Öğretim Programı alan bilgileri, geliştirilen “Türkçe Dersi Öğretim Programı Başarı Testi” ile belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmanın ikinci aşamasında ise sınırlandırmaya gidilmiş ve katılımcıların yazma becerilerinin yeterlilik düzeyleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla adaylara yazılı anlatım etkinliği yaptırılmıştır. Sınıf öğretmeni adaylarının yazılı anlatım beceri düzeylerinin belirlenmesi için uzman görüşleri doğrultusunda geliştirilen “Yazılı Anlatım Değerlendirme Ölçeği” kullanılmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda adaylar Türkçe Dersi Öğretim Programı Başarı Testi’nde %62, yazılı anlatım beceri düzeyinde ise %55’lik bir başarı göstermişlerdir. Araştırmanın bu sonuçları, yakın geleceğin sınıf öğretmenlerinin sağlam bir akademik temele ve yazma becerileri bakımından da beklenen yeterliliğe sahip olamadıklarını göstermektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÜSTBİLİŞ DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: En basit anlamda, Downing vd, (2007)’nin düşünme hakkında düşünme olarak tanımladığı üstbiliş, Livingston, (1997)’e göre, neyi bildiğimizi ya da neyi bilmediğimizi anlama yeteneğimizdir. Semerci ve Elaldı (2011)’e göre göre ise ihtiyaçtan doğan bilgiyi üretmek için bir strateji planlama, problem çözme basamaklarının ve stratejilerinin farkında olma, bireyin kendi düşünme üretkenliğini yansıtma ve değerlendirme yeteneğidir. Bireylerin kendi öğrenmelerinin kontrolünü kapsaması nedeniyle bireyin kendi düşünme süreçlerinin farkında olması ve bu süreçleri kontrol edebilmesidir (Brown, 1978; Flavell, 1979; Son,2007). Öğretmenlerin ve öğrencilerin, yeni bilgileri öğrenip anlayabilmeleri ve bununla problemlere çözüm üretebilmeleri için önemli ölçüde ön bilgiyi akıllarında tutmaları gerekir. Ancak, ön bilgiler bazen çok iyi hatırlanamayabilir ya da ilk öğrenilirken tam olarak öğrenilmemiş ya da içselleştirilmemiş olabilir. Ne bildiğini ve ne bilmediğini doğru olarak fark edebilen öğrenciler, açıklarını kapatmak için eksik bilgilerini doğru değerlendiremeyenlere göre daha avantajlı duruma gelebilirler (Everson ve Tobias, 1998). Bu nedenle, öğrenme ortamlarını ihtiyaca uygun olarak düzenlemek amacıyla üstbilişe etki eden faktörlerin incelenmesi önemlidir. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının çeşitli değişkenler açısından (cinsiyet, sınıf düzeyi, genel akademik başarıları, mezun olunan lise, ebeveyn eğitim durumu gibi) üstbilişsel inançların beş boyutu olan olumlu inançlar, kontrol edilemezlik ve tehlike, bilişsel güven, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve bilişsel farkındalık boyutları açısından incelenmiştir. Tarama yönteminin kullanıldığı bu çalışma 400 sınıf öğretmeni adayı ile gerçekleştirilmiştir. Veri toplama amacıyla demografik bilgiler anketi ve 5 alt boyuttan oluşan üstbiliş ölçeği kullanılmıştır. Veriler, ikili karşılaştırmalarda bağımsız t-testi, çoklu karşılaştırmalarda ANOVA ile analiz edilmiştir. Çalışma sonunda sınıf öğretmeni adaylarının genel akademik başarıları ile üst biliş ölçeğinin düşünceleri kontrol ihtiyacı ve kontrol edilemezlik ve tehlike alt boyutlarında ortalaması 4.00 üzerinden 1.00-2.00 arasında olanlar lehine anlamlı farklılık bulunmuştur. Cinsiyet, sınıf düzeyi, anne baba eğitim durumu, yaşanılan yer, kitap okuma sayısı değişkenlerinde anlamlı farklılık tespit edilememiştir. Yapılan önceki çalışma bulguları temelinde bulgular tartışılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ YARATICI DRAMA YÖNTEMİNİ KULLANMAYA YÖNELİK ÖZYETERLİKLERİÖzet: ÖZET: Yaratıcı drama birçok oyun ve oyun türünün hareket etkinliklerini içeren yaratıcı oyunların bir şekli, insan için gerekli tümel bir sanat ve doğaçlamadır. Gelişmiş ülkelerde yaratıcı drama eğitim-öğretim sürecinin her kademesinde büyük önem kazanmıştır. Ülkemizde 2004-2005 eğitim-öğretim yılında yapılandırmacı yaklaşım felsefesini temel alan yeni öğretim programları hazırlanmış ve uygulanmaya başlanmıştır. Bu değişiklikle beraber, ilkokul kademesinde dramaya ilişkin ders, yöntem ve tekniklere önem verilmeye başlanmıştır. Öğretmen adayları öğretimde kullanacakları çeşitli yöntem ve teknikler hakkında bilgi sahibi olmalarına rağmen, gelecekte derslerinde bu yöntem ve teknikleri uygulamaları için özyeterliliklerinin yüksek olması gerektiği düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının yaratıcı drama yöntemini kullanmaya yönelik özyeterliliklerini çeşitli değişkenler açısından incelemektir. Araştırmada betimsel araştırma yöntemlerinden tarama yöntemine başvurulmuştur. Araştırmanın evrenini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi sınıf öğretmenliği öğrencileri oluşturmakta olup, örneklemini 2015-2016 öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, sınıf öğretmenliği lisans programına devam etmekte olan, drama dersi almış 3. ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmada verilerin elde edilmesinde Yaratıcı Drama Yöntemini Kullanmaya Yönelik Özyeterlik Ölçeği ve Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Ölçek Can ve Cantürk Günhan (2009) tarafından geliştirilmiş olup, 46 sorudan oluşan 5li likert tipinden oluşmaktadır. Geliştirilen ölçeğin güvenirlik ve geçerlik çalışması yapılmıştır. Alpha güvenirlik katsayısı 0.96 olarak bulunmuştur. Verilerin analizinde SPSS 20 istatistik programından yararlanılarak betim-sel ve t-testi, anova testi analizlerine başvurulmuştur. Bulgular doğrultusunda elde edilen sonuçlar tartışılarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ YAŞAM DOYUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Yaşamı anlamlı kılma ve mutlu olma, birçok insan için yaşamdaki temel amaçlardan birisidir. Mutluluk çalışmaları incelendiğinde dikkat çeken en önemli kavramlardan birisi de yaşam doyumudur. Yaşam doyumu, bireyin bir bütün olarak kendi yaşamının kalitesine ilişkin sahip olduğu öznel yargı ve değerlendirmeler olarak tanımlanmaktadır (Diener ve ark., 1985). Bir başka deyişle, bireyin sürdürmekte olduğu yaşamından hoşnutluk düzeyidir. Yaşam doyumu pek çok değişkenden etkilenmekte ve pek çok değişkeni etkilemektedir. Yapılan çalışmalarda iyimserlik, öz yeterlik, başa çıkma stilleri, öz saygı gibi kişiliği açıklamada kullanılan değişkenlerin yaşam doyumu ile ilişkili olduğu görülmektedir. Yaşam doyumu ile ilişkili olan bir diğer kavram da bilişsel esnekliktir. Bilişsel esneklik, değişen çevresel koşullara ve problem durumlarına karşı alternatif yolların farkında olma, esnek olma ve yetkin hissetme olarak tanımlanmaktadır (Martin ve Rubin, 1995). Literatürde bilişsel esnekliğin olumsuz düşünmeyi azalttığı ve olumlu düşünmeye katkı sağladığı belirtilmektedir. Ayrıca bilişsel esnekliği yüksek olan kişiler sosyal hayata uyumda ve kişilerarası ilişkilerde daha başarılıdırlar. Bu özellikler dikkate alındığında bilişsel esnekliğin bireyin yaşam doyumu ve olumlu değerlendirmelerine etki edeceği düşünülmektedir. Yaşam doyumu bireyler için önemli olmasının yanı sıra toplumsal açıdan da fiziksel ve ruhsal sağlığı artırması, üretkenliği etkilemesi noktasında son derece önemli bir role sahiptir. Bir toplumda bireylerin yaşam memnuniyetlerinin yüksek olması o toplumdaki eğitim ve sağlık hizmetleri ile yakından ilişkilidir. Bireylerin yaşam doyumunu arttırmanın eğitimin amaçları arasında yer almasının gerekliliği alanyazında belirtilmektedir. Eğitim hizmetlerinin sunulmasında görev alan temel paydaşlardan birisi de sınıf öğretmenleridir. Öğrencileri için birer rol model olan sınıf öğretmenlerinin yaşam doyumlarını yordamada etkili olabilecek faktörlerin incelenmesi bu nedenle önemlidir. Bu kapsamda araştırmada demografik değişkenler ve bilişsel esneklik yordayıcı değişkenler, yaşam doyumu ise yordanan değişken olarak alınmıştır. Verilerin toplanmasında Yaşam Doyumu Ölçeği (Köker, 1991), Bilişsel Esneklik Envanteri (Sapmaz ve Doğan, 2013) ve demografik bilgi formu kullanılmıştır. Araştırma nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel araştırma deseni kullanılarak yürütülecektir. Verilerin analizinde çoklu regresyon yöntemi kullanılacaktır. Elde edilen bulgular ile sınıf öğretmeni adaylarının yaşam doyumlarını yordamada demografik değişkenler ile bilişsel esnekliğin rolü alanyazını çerçevesinde tartışılacak ve öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ YAZMA KAYGISI DURUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Güncellenen Türkçe Dersi(1-8.Sınıflar) Öğretim Programı’nda öğrenme alanları sözlü iletişim, okuma ve yazma olmak üzere üç ana başlık altında düzenlenmiştir. Öğretmenlik mesleğini yapacak olan kişilerin, diğer birçok alanda olduğu gibi üç temel öğrenme alanından biri olan yazma alanında da olabildiğince gelişmiş olması beklenmektedir. Hayatımızın her noktasında yer alan duygu durumlarının ise yazma becerisinin gelişimini etkilediği bilinmektedir. Yapılan herhangi bir işte birey, kendini eksik ve yetersiz hissediyorsa bu yetersizlik hissi, kaygıya ve o işi yapmak istememeye sebep olabilmektedir. Buna benzer olarak yazma becerisi bakımından da bireyde oluşan yetersizlik hissi, yazma kaygısına ve dolayısıyla yazmaktan kaçınmaya sebep olabilir. Bu bağlamda öğretmen adaylarının yazma becerilerinin gelişiminde etkili bir rolü olan kaygı durumunun incelenmesi önem kazanmaktadır. Bu çalışmada, sınıf öğretmeni adaylarının yazma kaygı durumlarının cinsiyet, aylık gelir düzeyi, bir dönemde okunan kitap sayısı, yazma sıklığı gibi değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmaktadır. Çalışma grubunu Bozok Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Bu araştırmada, nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Veriler Karakaya ve Ülper (2011) tarafından geliştirilen Yazma Kaygısı Ölçeği ve kişisel bilgi formu ile toplanmıştır. Verilerin analizi için SPSS 20.00 paket programı kullanılarak betimsel ve karşılaştırmalı istatistiksel tekniklerden yararlanılmıştır. Çalışma devam etmekte olup ulaşılan sonuçların tablolar eşliğinde sunulması planlanmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ YÜKSEKÖĞRETİMDE KALİTE ALGILARIÖzet: 21. Yüzyılda tüm dünya eğitim sistemlerinde çeşitli şekilde araştırılan temel konulardan biri, bu kurumların nasıl daha etkili biçimde bilgi üretimine katkıda bulunacakları ve bilginin yayılmasının nasıl daha iyi sağlanacağı konusudur. Buna bağlı olarak da kalite arayışları ve akreditasyon kaçınılmaz süreçler olarak ortaya çıkmaktadır. Çağdaş bir eğitim ortamı olarak üniversite, eskisiyle kıyaslandığında çok yönlü işlevleri yerine getirmektedir. Çağdaş eğitimi gerçekleştirebilecek üniversite, öğretim elemanı, öğrencisi, fizikî ortamı ve sosyal atmosferi ile bir bütünlük oluşturmak durumundadır. Bu bütünlük içinde öğrencinin ve öğretim üyelerinin çok yönlü katılımı esastır. Çağdaş üniversite yalnız kendi içinde değil, üniversitelerarası koordinasyon ve işbirliği fırsatları çerçevesinde de gelişmeli; üniversitenin yönetiminde ve koordinasyon kurullarının oluşumunda üniversiteleri bilen, tanıyan elemanlar yer almalıdır. Bu katılım, öğrencinin derslerin işlenmesi sırasındaki aktifliğinden, üniversite içindeki çeşitli sosyal faaliyetlere katılımına, ortak araştırmalara, programların hazırlanması ve yönetim gibi alanlar ile ilgili çok geniş bir yelpaze içinde düşünülmelidir. Yükseköğretimde kalite yönetimi, eğitimin her aşamasında ve eğitimi etkileyen tüm alanlarda sağlanırsa kaliteli insan gücü yetiştirilebilir. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının yükseköğretimde kalite algılarını belirlemektir. Bu araştırma, sınıf öğretmeni adaylarının görüşlerini belirlemeye yönelik nitel bir çalışmadır. Bu bağlamda araştırma durum saptamaya yönelik betimsel bir çalışma olup, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak desenlemiştir. Araştırmanın örneklemini, Sakarya Üniversitesi ve Kırıkkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda öğrenim gören öğrenciler oluşturacaktır. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilecek yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Elde edilen veriler betimsel analiz teknikleri kullanılarak çözümlenecektir. Elde edilen veriler diğer araştırma bulgularıyla tartışılacak, bu bağlamda öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ZİHİN ENGELLİ ÖĞRENCİLER İÇİN HAZIRLADIKLARI TÜRKÇE DİL ETKİNLİK ÖRNEKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Kaynaştırma/bütünleştirme uygulamalarının başarıyla yürütülmesi ve özel öğrencilerin eğitimsel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için sınıf öğretmeni adaylarına lisans düzeyinde verilen kaynaştırma eğitimi dersinin teorik ve uygulamalı işlenmesi gerekir. Bu süreçte özel eğitim ve kaynaştırma eğitimi konusunda öğretmen adaylarının bilgi sahibi olmasına özen gösterilirken, farklı gereksinimleri olan özel öğrenciler için farklı derslerde ne tür etkinlikler hazırlayacakları konusunda mesleki yeterliliklerini geliştirecekleri uygulamalı eğitimlerin verilmesi yararlı olabilir. Türkçe dersinin diğer derslere temel oluşturduğu düşünülürse farklı gereksinimleri olan özel öğrenciler için öncelikle Türkçe ders etkinliklerinin nasıl hazırlanacağı ile ilgili öğretmen adaylarına gerekli eğitimlerin verilmesinde yarar vardır. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarına ilkokulda farklı sınıf düzeylerinde zihin engelli öğrencilerin dilsel becerilerini geliştirebilmek için ne tür etkinlikler yapılabileceği konusunda yeterlilikler kazandırmaktır. Çalışma kapsamında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim dalında okuyan dördüncü sınıf öğrencilerine, 2014 ve 2018 öğretim yılları arasında ‘Kaynaştırma Eğitimi’ dersi kapsamında ‘Zihin Engelliler İçin Türkçe Eğitimi Etkinlik Örneklerini’ nasıl tasarlayacakları konusunda uygulamalı eğitim verilmiştir. Öğretmen adayları ilkokul Türkçe programını inceleyip, zihin engelli öğrenci özelliklerini araştırdıktan sonra ders öğretim elemanın rehberliğinde 1.2.3. ve 4. sınıf düzeylerine uygun olarak ‘Türkçe Eğitimi Etkinlik Örnekleri’ geliştirmiştir. Nitel araştırma yaklaşımının kullanıldığı bu araştırmada doküman inceleme yöntemine başvurularak öğretmen adaylarının hazırladıkları çalışmalar incelenmiştir.Bulgular iki temada sunulurken öncelikle ders öğretim elemanının öğretmen adaylarına Türkçe ders etkinlikleri kapsamında ne tür yönlendirmeler yaptığı anlatılmıştır. İkinci temada ise öğretmen adaylarının ‘Kaynaştırma Eğitimi’ dersinde geliştirdikleri Türkçe ders planlarının değerlendirmesi yapılmıştır. Bu temada öğretmen adaylarının geliştirdikleri beş örnek ders planı da incelenirken planların hangi ölçütler bakımından nitelikli olduğuna vurgu yapılmıştır. İnceleme sonunda öğretmen adaylarının, zihin engelli öğrencilerin özelliklerini göz önünde bulundurarak, zihin engelli öğrencilerin dil gelişimlerini destekleyecek nitelikte planlar hazırlamaya çalıştıkları anlaşılmıştır. Ayrıca hazırlanan bu planların ‘ders amacı, yöntem- teknik, materyal ve değerlendirme’ ölçütleri bakımından yeterli olduğu tespit edilmiştir. Bu bulguya dayanarak sınıf öğretmeni adaylarının zihin engelli çocukların dilsel gelişimlerini destekleyebilecek nitelikte ders planları hazırlayabildikleri sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ “ÇEVRE” VE “ÇEVRE SORUNLARINA” İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: Çevre, en basit tabiri ile insan yaşamını koşullandıran doğal ve yapay öğelerin tümü olarak tanımlanabilir. Çevre sorunlarının günümüzün en önemli sorunlarından biri olduğunu söylemek mümkündür. İnsanlık bu yegâne dünyaya mahkûmdur ve yeryüzünde kendi faaliyetlerinin yaptığı etkilerin sonuçlarından kaçamaz. Çevre ve çevre sorunları konusunda gelecek nesillerin bilinçli yetişebilmesinde sınıf öğretmenlerinin önemli görevleri olduğu gerçeğinden yola çıkarak sınıf öğretmeni adaylarının “Çevre” ve “Çevre Sorunları” kavramlarına yönelik algılarının ortaya çıkarılması önem arz etmektedir. Bu araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının “Çevre” ve “Çevre Sorunları” hakkındaki algılarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden fenomenolojik (olgubilim) yaklaşım benimsenmiştir. Fenomenoloji, katılımcıların deneyimlerini nasıl anlamlandırdıkları ve yorumladıklarını, yine katılımcıların algı ve açıklamalarına dayalı olarak, anlamaya çalışan nitel bir araştırma desenidir. Araştırmanın çalışma gurubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında bir üniversitenin sınıf öğretmenliği lisans programında 1. 2. 3. ve 4. sınıflarda öğrenim gören 170 öğrenci oluşturmaktadır. Sınıf öğretmeni adaylarının çevre ve çevre sorunlarına yönelik algılarının belirlenmesi için “Çevre .......... gibidir. Çünkü .........” ve “Çevre sorunları” ......... gibidir. Çünkü .........” şeklindeki formu doldurmaları istenmiştir. Formda ayrıca öğrencilerin “cinsiyetleri, sınıf düzeyleri, anne-baba eğitim düzeyleri, kardeş sayıları, aile gelir düzeyleri ve en uzun süre yaşadıkları yer” bilgilerini içeren kişisel bilgi formunu doldurmaları istenmiştir. Çevre ve çevre sorunlarını bir kavrama benzetmeleri sonrasında ise açıklama yapmaları istenmiştir. Öğrencileri “Çevre” ve “Çevre sorunları” algıları ile “sınıf düzeyleri, aile eğitim düzeyleri, kardeş sayıları, aile gelir düzeyleri ve en uzun süre yaşadıkları yer” arasındaki ilişki ilişkisel analiz ile tespit edilecektir. Çalışma sonunda elde edilen “Çevre” ve “Çevre sorunları” na yönelik algılar içerik analizi ile analiz edilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ VATANSEVERLİK DEĞERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Kişinin doğup büyüdüğü, yaşadığı ve hayatını geçirdiği memleket, toprak parçası, ülke anlamına gelen vatan, insanların kendilerinde aidiyet hissettikleri yer olarak belirtilebilir. Vatanseverlik ise doğduğu, büyüdüğü, okuduğu, yaşadığı, evini, semtini, kasabasını, köyünü, şehrini müstakil devlet sınırları içerisinde sevmektir (Türk Dil Kurumu [TDK]). Vatan sevgisinin şiddeti, kapsamı ve boyutu kültürden kültüre farklılık gösterse de dünya üzerinde yaşayan her insanın kendi öz vatanına bir sevgi ve bağlılık hissettiği herkesçe bilinen bir gerçektir. İnsanların yaşadıkları yerlerdeki anıları, geçmişleri, ataları o yerin vatan olmasında önemli etkenler olarak sıralanabilir. Ülkemizde de vatanseverlik bir amaç, değer veya kazanım olarak özellikle II. Meşrutiyetle birlikte eğitim sistemimizde ve Cumhuriyet’le birlikte de hazırlanan ilk, ortaokul, lise ders programlarının amaçlarında, kazanımlarında ve değerlerinde yerini almıştır. Değerler; bir toplumda yaşayan kişilerin birbirlerine, gruplara, örgütlere, kurumlara karşı davranış ve yaklaşımlarını ve bunun yanında da kişilerin davranışlarının ölçüsünü belirleyen, toplumun genelince kabul görmüş ilke ve inançlardır. Değerler eğitimi öğrencilerin toplumun yargılarını, yönelimlerini, önem atfettiklerini, benimsediklerini içselleştirerek topluma uyum sağlamada ve toplumun geleceğini oluşturmada önemli görülerek hemen her dersin programında yer almaktadır. 4+4+4 sistemiyle birlikte ülkemizde sınıf öğretmenliği 1-4. sınıfları kapsayan bir dönemi içermektedir. Sınıf öğretmenleri okulla yeni tanışan öğrencilerin zihinsel, sosyal olarak yetişmesinde rehberlik etmektedir. Dolayısıyla öğrenciler okul hayatına sınıf öğretmenlerinin rehberliğinde başlamakta ve daha karmaşık konu ve durumlara hazırlanmaktadırlar. Bu nedenle de sınıf öğretmenlerinin öğrencilerde vatanseverlik bilincinin oluşmasında önemli rolünün olduğu görülmektedir. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının vatanseverlik değerine ilişkin görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Araştırmada, nitel araştırma türlerinden biri olan fenomonoloji yöntemi kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının vatanseverlik görüşünü belirlemek için Tarhan(2019)’ın geliştirmiş olduğu “Vatanseverlik Görüşme Formu” uygulanmıştır. Araştırmanın çalışma grubu 2019-2020 sonbahar döneminde Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf öğretmenliği bölümü 4. sınıfta öğrenim gören öğrencilerden oluşmaktadır. Çalışma grubu belirlenirken amaçlı örneklem kullanılmıştır. Verilerin toplanması devam etmektedir. Veriler içerik analizi yöntemiyle incelenecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRME PROGRAMLARININ ETKİLİLİĞİ ÜZERİNE SINIF ÖĞRETMENLERİ VE ÖĞRETİM ELEMANLARI GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Topluma yararlı bireylerin yetiştirilmesinde aileden sonra en önemli görev sınıf öğretmenine düşmektedir. Öğretmen yetiştirme programları ve izledikleri modeller ülkelerin eğitim sistemlerinin başarısında önemli yer tutmaktadır. Sınıf öğretmeni yetiştirme programında yer alan dersler; alan eğitimi, meslek bilgisi ve genel kültür dersleridir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni yetiştirme programlarının etkililiği üzerine sınıf öğretmenleri ve sınıf öğretmenliği anabilim dalı öğretim elemanlarının görüşlerini değerlendirmektedir. Bu amaç doğrultusunda sınıf öğretmenleri ve öğretim elemanlarının sınıf öğretmeni yetiştirme programındaki derslere yönelik görüşleri, bu derslerin etkililik düzeylerine yönelik görüşleri, sınıf öğretmeni yetiştirme programında yer alması ve almaması gerektiğini düşündükleri derslere yönelik görüşleri ve sınıf öğretmeni yetiştirme programın genel yeterliliğine yönelik görüşleri belirlenmeye çalışılacaktır. Bu çalışma sınıf öğretmenleri ve öğretim elemanlarının görüş ve değerlendirmelerini tespit etmek amacıyla yapılmış nitel bir çalışmadır. Araştırmanın örneklemini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında görev yapan öğretim elemanları ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf öğretmenliği bölümünden mezun olmuş sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından hazırlanacak sorular doğrultusunda yarı yapılandırılmış görüşme yapılacaktır. Verilerin analizinde içerik analizi tekniği kullanılacaktır. Yarı yapılandırılmış görüşme sırasında görüşmeler ses kayıt cihazı ile kaydedilecek ve verilerin analizinde veriler transkript haline getirilecektir. Daha sonra araştırmacı tarafından transkriptlerde yazılı olan veriler ayrı ayrı analiz edilerek tematik kodlar oluşturulacaktır. Araştırma sonunda elde edilen bulgular ışığında sınıf öğretmeni yetiştirme programlarının eksik yönlerinin ve programda yer alan sorunlara yönelik çözüm önerilerinin tespit edilmesi beklenilmektedir. Sınıf öğretmenliği eğitimi alanında uygulanan programın, programın uygulayıcısı olan öğretim elemanları ve programın uygulandığı sınıf öğretmenleri tarafından değerlendirilmesi açısından bu çalışmanın alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRME SÜRECİNDE MATEMATİKSEL PROBLEM ÇÖZME BECERİSİNİN GELİŞİMİNE İLİŞKİN ÇIKARIMLARÖzet: Problem çözme matematik eğitimi alanında ağırlığı ve önemi yakın bir dönemde artan bir başlıktır. Dünyada gerçekleşen pek çok eğitim reformunda olduğu gibi Türkiye’de de gerçekleşen program değişikliklerinde öğretim sürecinde problem çözmeye daha fazla önem verilmeye başlanmıştır. Problem çözme, ilkokul matematik dersi öğretim programında geliştirilmesi gereken temel matematik becerilerinden birisi olarak ele alınırken, “matematiksel bir bilginin pekiştirilmesi kadar, matematiksel bilgiyi genişleten ve derinleştiren, anlamlı bir öğrenme süreci” olarak ifade edilmektedir (MEB, 2015, s. 6). Problem çözme, işlenilen konunun sonunda, konu anlatımının hemen ardından ele alınan bir soru çözme aktivitesi olmanın çok ötesine geçmiştir. Artık problem çözme, öğrenme sürecinin önemli bir bileşeni olarak, tüm matematik konularına entegre edilmesi önerilen, öğrenmenin gerçekleştiği anlar olarak ele alınmaktadır. Problem çözme ile öğretim (Van de Wale, 2010) olarak ele alacağımız bu yaklaşım geleneksel, öğretmen merkezli ders izlencesinden çok farklı bir sınıf içi aktivite gerektirmektedir. Bu aktivite sürecinde öğretmenin rolü, öğrencide problem çözme becerisinin gelişimi açısından önemlidir. Bu bağlamda ön plana çıkan öğretmenlerin problem çözmeye ilişkin pedagojik alan bilgileri, öğretmen yetiştirme programlarında dikkate alınması gereken önemli bir başlıktır. Öğretmenlerin yeterliğinin öğrencilerin öğrenmelerinde önemli rol oynadığı bilinmektedir (Çakan, 2004; Demir & Bozkurt, 2011). Ayrıca, öğretmenin pedagojik alan ve alan bilgilerinin etkili bir öğretim gerçekleştirebilmesinde etkili olduğu da birçok çalışmada vurgulanmıştır (Ball, 1990; Hill, Rowan & Ball, 2005; Shulman, 1987). Peki, şu anki sınıf öğretmeni yetiştirme programı bünyesinde yer alan asgari dersler kapsamında öğretmen adaylarının problem çözmeye ilişkin pedagojik alan bilgileri ne oranda geliştirilebilmektedir? Sınıf öğretmeni adaylarının problem çözmeye ilişkin pedagojik alan bilgilerinin betimlenmeye çalışılacağı bu bildiride, ulaşılan bulgular öğretmen yetiştirme programının yeterlik düzeyi kapsamında ele alınmaya çalışılacaktır. Bu amaç doğrultusunda araştırma, Ankara ilinde bir üniversitenin, 15 adet 4. sınıf, sınıf öğretmeni adayları ile gerçekleştirilmiştir. Bir durum çalışması olarak gerçekleştirilen bu araştırmada veri toplama araçları olarak öğrencilerle gerçekleştirilen yarı yapılandırılmış görüşme, öğrencilerin Öğretmenlik Uygulaması I dersinde gerçekleştirdikleri gözlem sürecinde sınıf öğretmenine ilişkin doldurdukları problem çözme gözlem formu ve Öğretmenlik Uygulaması II dersinde gerçekleştirdikleri ders anlatım uygulamasına ilişkin araştırmacının video kaydı ile de gerçekleştireceği gözlemi kullanılacaktır. Bu araştırmada öğretmen adaylarının problem çözmeye dair pedagojik alan bilgileri hem teorik hem de uygulama ortamlarında incelenmeye çalışılacaktır. Elde edilen bulgular ışığında öğretmen yetiştirme programına ilişkin çıkarımlarda bulunularak, öneriler geliştirilmeye çalışılacaktır. Kaynakça Ball, D. L. (1990). The mathematical understandings that prospective teachers bring to teacher education. Elementary School Journal, 90, 449–466. Çakan, M. (2004). Öğretmenlerin ölçme-değerlendirme uygulamaları ve yeterlik düzeyleri: ilk ve ortaöğretim. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 37(2), 99-114. Demir, S., & Bozkurt, A. (2011). İlköğretim matematik öğretmenlerinin teknoloji entegrasyonundaki öğretmen yeterliklerine ilişkin görüşleri. İlköğretim Online, 10(3), 850-860. Hill, H. C., Rowan, B., & Ball, D. L. (2005). Effects of teachers’ mathematical knowledge for teaching on student achievement. American Educational Research Journal, 42(2), 371–406. MEB (2015). İlkokul matematik dersi öğretim programı. T.C. Milli Eğitim Bakanlığı. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, Ankara. Shulman, L. S. (1987). Knowledge and teaching: Foundation of the new reform. Harvard Educational Review, 57(1), 1-22. Van de Walle, J. A., Karp, K. S. & Bay Williams, J. M. (2010). Elementary and Middle School Mathematics: Teaching Developmentally. (7 ed.) New York, NY: Pearson Education. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRMEDE ÖZGÜN MODEL: KÖY ENSTİTÜLERİÖzet: ÖZET Uluslararası sınavlar, ulusal YGS sınav sonuçları, değişik kuruluşların hazırladığı eğitim raporları Türk eğitim sisteminin her basamağında nitelik kaybına işaret etmektedir. İlgili çalışmalar irdelendiğinde bu nitelik kaybının en önemli unsuru olarak Türkiye’nin nitelikli öğretmen yetiştiremediği savları öne çıkmaktadır. Öğretmen niteliği ve toplumsallığı anlamında eğitim tarihimizin özgün kazanımı olan Köy Enstitüleri sistemi özellikle sınıf öğretmeni yetiştirme anlamında çok değerli pedagojik bir zenginliktir, deneyimdir. Aldığı öğrenci niteliği, özgün öğrenme yöntemleri, ürettiği demokratik-katılımcı okul kültürü, ulusaldan evrensele yarattığı sanat eğitimi kültürü ve öğrenci merkezli okul iklimi ile öğretmen adaylarının bilişsel-duyuşsal gelişimleri çok yönlü olarak geliştirilmiştir. Bu araştırmada amaç; 1937-1954 yılları arasında eğitim tarihimizde nitelikli sınıf öğretmeni yetiştirme deneyimini başarıyla üreten Köy Enstitüleri eğitim sisteminin günümüzde de eğitim fakültelerinde sınıf öğretmeni yetiştirmede yararlanabileceğimiz önemli bir kaynak olduğu savını ortaya koymak ve bu konuda öneriler geliştirmektir. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Araştırmanın verileri yazılı kaynak ve dökümanlardan elde edilerek içerik analizine tabi tutulmuştur. Çalışmanın sonucu Köy Enstitüleri eğitim sisteminin birçok farklı değişkenler açısından günümüzde sınıf öğretmeni yetiştirmede yararlanılabilecek zengin bir kazanım olduğunu ortaya koymaktadır. Köy enstitüleri eğitim programları, öğrenme ve öğretme süreçleri, öğrenci nitelikleri, uygulamalı parasız yatılı eğitim, öğrenilen bilginin işe ve beceriye yansıma , hayatın gerçek problemleri üzerinden öğrenmeyi gerçekleştirmek, yaratıcı iş ve sanat eğitimi gibi kazanımlar günümüz sınıf öğretmeni yetiştirme programlarına kolaylıkla entegre edilebilecek kazanımlardır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİ İLE SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MATEMATİK ÖĞRETİMİNE YÖNELİK ÖZ YETERLİLİK İNANÇLARININ İNCELENMESİÖzet: Matematiğin temelleri ilkokulda atıldığı için sınıf öğretmenlerimize büyük bir sorumluluk verilmektedir. Sınıf öğretmenlerinin matematik dersini öğrenciye sevdirmesi ve matematik dersini anlamlı hale getirmesi gerekmektedir. Sınıf öğretmenlerinin matematik bilgilerinin yeterli olması ve bu dersi öğretebileceklerine yönelik inançlarının tam olması gereklidir. Bunun için lisansta aldıkları dersler ve kendilerini alanlarında geliştirmeleri oldukça önemlidir. Araştırmanın amacı sınıf öğretmeni ve sınıf öğretmeni adaylarının matematik öğretimine yönelik öz yeterlik inançlarını belirlemektir. Amaç doğrultusunda araştırma tarama modeli özelliğindedir. Araştırmada uygun örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemeni Giresun ve Kilis il merkezinde görev yapan 146 sınıf öğretmeni ile Giresun ve Kilis 7 Aralık Üniversiteleri Sınıf Eğitimi programının dördüncü sınıfında öğrenim gören 171 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Bu araştırmada veri toplama aracı olarak, Aksu (2008) tarafından geliştirilen “Matematik Öğretimi Öz-yeterlik İnancı Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin analizi istatistiksel tekniklerle gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın sonucuna göre; sınıf öğretmenlerinin matematik öğretimi öz yeterlik inanç düzeyi ile görev yapılan il ve matematik öğretimi ile ilgili eğitime katılma durumu değişkenleri açısından grup ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunmuştur. Sınıf öğretmeni adaylarının matematik öğretimi öz yeterlik inancı düzeyleri ile öğrenim görülen üniversite, yaş ve matematik öğretimi dersi faydası değişkenleri açısından grupların ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Sınıf öğretmenlerinin öz yeterlik inancı boyutundan aldıkları puan öğretmen adaylarına göre yüksek çıkmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİ VE SURİYELİ ÖĞRENCİLERÖzet: Türkiye’de kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı yaklaşık 2,6 milyondur. Bu nüfusun %54,2’si 18 yaşın altındaki yani çocukluk dönemindeki bireylerden oluşmaktadır. Hem savaş hem göç travması yaşayan bu çocuklar sağlık, barınma vb. temel ihtiyaçlarının yanında eğitimle ilgili de büyük sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu sorunlardan eğitim boyutu ele alındığında Suriyeli çocukların 2014/21 Yabancılara Yönelik Eğitim Öğretim Hizmetleri Genelgesi ile geçici eğitim merkezlerinde ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda eğitim alabilecekleri belirtilmiştir. İlgili çalışmalarda kamplarda iyi olanaklara sahip eğitim aldıkları görülmektedir. Fakat Suriyeli mültecilerin -buna bağlı olarak Suriyeli çocukların- büyük bir çoğunluğu kamp dışında yaşamını devam ettirmeye çalışmakta ve kamp dışında eğitim almak durumunda kalmaktadır. Kamp dışındakilerin okullaşma oranları düşük düzeydedir. Suriyeli çocukların bu okullaşma oranlarına ve eğitim sorunlarına yönelik çalışmalar mevcuttur. Ancak Milli eğitim bakanlığına bağlı bir okulda görev yapan ve sınıfında Suriyeli öğrencileri olan öğretmenlere yönelik çalışma yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Bu eksikliğin giderilmesinin önemli olacağı düşünülmektedir. Bunlara bağlı olarak bu araştırmanın amacı sınıflarında Suriyeli öğrenci bulunan sınıf öğretmenlerinin Suriyeli öğrencilerin eğitimlerinde karşılaştıkları durumlara ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan durum çalışması deseni uygulanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Mardin Merkez İlçesi’ne bağlı ilkokullarda görev yapan ve sen az bir Suriyeli öğrencisi bulunan 10 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Kartopu örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme ile toplanmıştır. Toplanan veriler üzerinde betimsel analiz tekniği uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda sınıf öğretmenlerinin Suriyeli öğrencilerin eğitiminde çeşitli sorunlar yaşadıkları ve bu sorunlardan bazılarına çözümler buldukları bulgulamıştır. Bu bulgular ışığında öğretmenlerin yaşadıkları problemler ve çözümlerine ilişkin önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİN 21. YÜZYIL BECERİLERİ YETERLİLİK ALGILARIÖzet: 21. yüzyılda küreselleşme olgusu ile birlikte ekonomi, teknoloji ve bilim alanındaki değişim ve gelişmeler, toplumları ve toplumları oluşturan bireyleri de etkilemektedir. İletişimin yaygınlaşması ile bir yandan ekonomik, siyasal ve kültürel bakımdan dünya toplumları iç içe geçmekte, diğer yandan bilgi hızla üretilip hızla yayılmakta ve geniş kitlelere ulaşmaktadır. Bu nedenle bulunduğumuz yüzyılda bilgi, en önemli olgu haline gelmekte ve bu dönemin toplumu, bilgi toplumu olarak nitelendirilmektedir. Bilgi toplumunda bireylerden, karmaşıklaşan ekonomik ve toplumsal yapıya uyum sağlayabilmeleri, hızla değişen ve gelişen teknolojiyi yakalayabilmeleri, hızla üretilen bilgi yığınları arasında bilgiyi seçerek, analiz ederek ve değerlendirerek elde etmeleri, elde ettikleri bilgiyi günlük yaşamlarında kullanabilmeleri ve ürüne dönüştürebilmeleri için temel becerilerinin yanı sıra üst düzey beceri ve yeterliliklere sahip olması gerekmektedir. Bilgi toplumunda bireylerin sahip olması gereken bu beceri ve yeterlilikler 21. yüzyıl becerileri olarak adlandırılmaktadır. 21. yüzyıl becerilerinde, yaratıcılığa, eleştirel düşünmeye, işbirliği içinde çalışmaya ve problem çözmeye vurgu vardır. 21. yüzyıl becerileri; bilgiyi bilmeyi değil bilgiye ulaşmayı ve bilgiyi kullanmayı, farklı kültürlere saygı ve farklı kültürlerle bir arada yaşamayı kapsar. 21. yüzyıl becerilerinde iyi bir vatandaş yerine etkin bir vatandaş vurgusu vardır. Teknolojik araçları kullanabilme ve okuryazarlıklar (bilgi, medya, digital çağ ) önemlidir. Bu becerilere sahip olan bireyler yaşamlarını daha nitelikli ve üretken sürdürürler. Bireylerin bu becerilere sahip olmaları ilkokulda aldıkları eğitime bağlıdır. Dolayısıyla ilkokulda öğrencilerin bu becerileri edinmeleri öğretmenlerin niteliklerine bağlıdır. Öğrencilerine 21. yüzyıl becerilerini edinmelerini sağlayan öğretmenlerin de bu becerilere sahip olması beklenir. Bu araştırmada sınıf öğretmenlerin 21. yüzyıl becerileri yeterlilik algıları düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, tarama modelinde gerçekleştirilecektir. Araştırmaya Eskişehir il merkezinde ilkokullarda görev yapan ve rastlantısal olarak seçilen sınıf öğretmenlerin katılması düşünülmektedir. Araştırmada, Anagün, Atalay, Kılıç ve Yaşar (2014) tarafından geliştirilen “21. Yüzyıl Becerileri Yeterlilik Algıları” ölçeği veri toplama aracı olarak kullanılacaktır. Ölçek, öğrenme ve yenilenme becerileri, yaşam ve kariyer becerileri, bilgi medya ve teknoloji becerileri olmak üzere üç alt boyut ve 42 maddeden oluşmaktadır. Araştırmaya 2015–2016 eğitim ve öğretim yılında, Eskişehir il merkezinde görev yapan sınıf öğretmenleri katılacaktır. Ölçekten elde edilen verilerin analizinde aritmetik ortalama ( ), dan yararlanılıp bulgular ortaya konulacaktır. Ayrıca öğretmenlerin 21. Yüzyıl becerileri yeterlilik algıları farklı değişkenler (cinsiyet, kıdem, mezun olduğu okul türü, okuttuğu sınıf düzeyi, görev yaptığı okulun sosyo-ekonomik düzeyi) açısından da incelenecektir. Araştırma bulguları ve sonuçları daha sonra paylaşılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNDE İŞ BECERİKLİLİĞİ İLE ÖĞRETİM DOYUMU ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BAZI DEĞİŞKENLER İLE İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada sınıf öğretmenlerinin iş becerikliliği ile öğretim doyumları arasındaki ilişkisi incelemek amaçlanmıştır. Bu amaçla Diyarbakır ilinde çalışan 450 sınıf öğretmenine kişisel bilgi formu, iş becerikliliği ölçeği ve öğretim doyum ölçeği uygulanmıştır. Çalışma nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama tekniği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Verilerin analizinde veriler parametrik olduğu için t-testi, tek yönlü ANOVA kullanılmış olup; ayrıca değişkenler arası ilişkinin kalitesini göstermek için Yapısal Eşitlik Modellemesi uygulanmıştır. Araştırma sonuçları öğretmenlerin iş becerikliliği ve öğretim doyum düzeylerinin cinsiyete, kıdem durumuna, okulun bulunduğu yere (kentsel-kırsal), okul türüne (Devlet- özel) göre farklılaştığı görülmüştür. Ayrıca Yapısal Eşitlik Modellemesinde öğretmenlerin iş becerikliliği ve öğretim doyum düzeyleri arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir.İş Becerikliliği Kavramı İş becerikliliği kavramı(JCM), ilk kez Wrzesniewski ve Dutton (2001) tarafından önerilmiştir. Yazarlar, ‘’…insanların işteki görevleri ya da ilişkisel sınırlarını değiştirmek için yaptıkları değişiklikleri’’ tanımlamak için iş becerikliliği terimini kullanmışlardır (Wrzesniewski ve Dutton, 2001: 179). Diğer bir ifade ile iş becerikliliği bir işteki değişikliğe karşı davranış geliştirme veya bu değişikliğe cevap verme değil, yapılan işte bir yaratıcılık veya yeni bir şeyi başlatma anlamında kullanılmaktadır. Yani kısaca iş becerikliliği çalışanların yapılan işteki sınırları proaktif olarak değiştirmesidir (Grant & Ashford, 2008). Literatürde geçen iş doyumu kavramı eğitim alanında “öğretim doyumu” olarak tanımlanmaktadır. Öğretmenlerde öğretim doyumu kavramı öğretmenlerin yapılan işle ilgili ihtiyaçlarının karşılanması algısı ile tanımlanmaktadır (Evans, 1997). İş doyumunu etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bunlardan ilki iş doyumunu etkileyen çevresel faktörlerdir. Bunlar ise sırasıyla görev kimliği, görevin özelliği, otonomi, beceri çeşitliliği ve geri bildirimdir. Sayılan bu beş unsurun varlığı işte iş memnuniyetini ve diğer kurumsal sonuçları meydana getirir (Hackman & Oldham, 1980). İş doyumunu etkileyen diğer bir unsur ise kişilikle ilgili durumdur. Bunlar sırasıyla nevroz, insaflı olabilme, makuliyet, dışa dönüklük ve pozitif-negatif etki edebilirliktir (Judge, Heller, & Mount, 2002). Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNE GÖRE SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE YARARLANILAN TOPLUMSAL, KÜLTÜREL VE TEKNOLOJİK KAYNAKLARÖzet: Sosyal Bilgiler dersi, amaçları ve içeriği göz önüne alındığında sınıf içi ve özellikle de sınıf dışı etkinliklerle, kaynaklarla öğrencinin yaparak yaşayarak öğrenmesini sağlayan bir derstir. Birçok disiplinin bir araya gelmesinden dolayı, dersin tekdüze etkinliklerle işlenmesi mümkün değildir. Bu derste öğretmenler çeşitli uzmanlardan, kurum ve kuruluşlardan, sivil toplum kuruluşlarından, sınıf dışı mekanlardan, gezilerden, kültürel ve sosyal kaynaklardan ve teknolojiden yararlanarak öğrencilerin sorumluluklarını bilen aktif vatandaş olmalarını sağlayabilirler. Bu bağlamda, sınıf öğretmenlerinin Sosyal Bilgiler dersinde farklı alanlarda yararlandıkları kaynakların ve bu kaynaklara derslerinde ne kadar sıklıkla yer verdiklerinin belirlenmesi önemli görülmektedir. Bu araştırmada sınıf öğretmenlerinin Sosyal Bilgiler dersinde yararlandıkları toplumsal , kültürel ve teknolojik kaynakların neler olduğu ve bu kaynaklardan hangi sıklıkla yararlandıkları belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmada, karma yöntem metodolojisi kullanılmıştır. Karma yöntem araştırması, araştırmada nicel ve nitel verilerin veya tekniklerinin birleştirildiği veya karıştırıldığı araştırma yaklaşımıdır. Bu araştırmada nicel ve nitel yöntemler birbirinin tamamlayıcısı olduğu ve bir tek araştırma çalışmasında birlikte kullanılabileceği fikrine dayanır. Bu araştırmada; karma yöntem desenlerinden yakınsayan paralel desen kullanılmıştır. Bu nedenle sınıf öğretmenlerinin sosyal bilgiler dersinde farklı alanlarda yararlandıkları kaynakların ve bu kaynaklara derslerinde ne kadar sıklıkla yer verdiklerinin belirlenmesi önemli görülmektedir. Araştırmanın nicel boyutunda tarama modelinde genellikle tercih edilen anket tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın nitel boyutunda ise, nitel araştırma desenlerinden olgubilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Afyonkarahisar il merkezindeki ilkokullarda görev yapan 305 sınıf öğretmeni; nitel veriler için çalışma grubunu ise 4. sınıfları okutan 9 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmanın nicel verileri “Sosyal Bilgiler dersinde yararlanılan toplumsal, kültürel ve teknolojik kaynaklar ölçeği” aracılığıyla; nitel veriler ise altı açık uçlu sorudan oluşan görüşme formu kullanılarak toplanmıştır. Sınıf öğretmenlerinin Sosyal Bilgiler dersinde yararlandıkları toplumsal, kültürel ve teknolojik kaynakların ne seviyede olduğu aritmetik ortalama ve standart sapma değerleriyle verilmiştir. Verilerin analizinde gerekli istatistiksel yöntemin belirlenmesi için gruba ilişkin verilerin normal dağılıma uygunluğunun sınanması amacıyla Shapiro-Wilk testleri uygulanmıştır. Değişkenler normal dağılım göstermediği için Mann Whitney U ve Kruskal Wallis-H Testlerinden yararlanılmıştır. Nitel verilerin analizinde ise içerik analiz tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, sınıf öğretmenlerinin sosyal bilgiler dersinde en çok kitle iletişim, teknolojik kaynaklar ve edebi ürünlerden yararlandığı belirlenmiştir. Okul dışı mekânlardan ve kaynak kişiden nadiren yararlandıkları sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNE GÖSTERİLECEK 5 ÖNEMLİ ÖZEL EĞİTİM UYGULAMASIÖzet: Bu çalışma sınıf öğretmenliği okuyan ve özel eğitim dersi alan öğretmen adaylarının ders süresince en çok beğendiği ve faydalı olduğunu belirttiği etkinliği içermektedir. Bu bildirinin sadece ilgili ders ile ilişkili olduğu düşünülmemektedir. Örneklerden ilki öğretilen ile öğrenilen arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Bir öğrenci seçilir ve diğer öğrencilerin gözleri kapatılır (arka tarafa da gidebilirsiniz). Öğrencinin eline tuhaf bir cisim verilir ve diğer arkadaşlarına anlatması istenir. Başarılı olunmayınca bir defter üzerine kalemle vurarak şarkı çalması istenir. Diğer öğrencilerin bunu bulması beklenir. Sadece görmek ya da sadece duymak yeterli değildir. Bu etkinlik öğretmenin öğrettiğini sandığı şeylerin ne kadarının öğrenilmiş olduğu gerçeği ile öğrenciyi yüzleştirir. İkinci etkinlik değişen roller ile ilgilidir. Bir abaküs gösterilir ve çocukken kimlerin bu abaküsü kullandığı sorulur. Öğrencilerin büyük bir kısmı kullandığını söyleyince bu malzemenin görme engellilerin temel matematik öğrenme aracı olduğu söylenir. Navigasyonların da sesli yön gösterme aracı olarak ilk defa görme engelliler için üretildiğini ama görenlerin arabada işini kolaylaştırdığı söylenerek rollerin değişebileceği vurgulanır. Üçüncü olarak, öğrenci ile yapılacak her etkileşimin değerli olduğu ‘imzalık’ etkinliğiyle gösterilir. Bir karton çerçeve görme engelliye imza atacağı yeri gösterebilir. Dördüncü olarak gören ve görmeyen öğrenci arasında tercih yapmak zorunda olmadığı çeşitli deney malzemelerine yapılan basit adaptasyonlarla gösterilir. Son olarak her bir öğrenmenin biricik olduğu, görme engellilerle ilgili genellemelerin yanlış olduğu ortak özelliklerinin sadece göremiyor olmak olduğu gerçeğinden yola çıkarak ihtiyaç duyulan bilgi ve becerinin engelli öğrenci ile kurulacak samimi bir etkileşim süresince kendiliğinden oluşacağı vurgulanmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN 2015 HAYAT BİLGİSİ ÖĞRETİM PROGRAMINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Vizyonu “temel yaşam becerilerine sahip, kendini tanıyan, sağlıklı ve güvenli bir yaşam süren, doğaya ve çevreye duyarlı, araştıran, özgüveni yüksek, çevresi ve kendisiyle barışık, milli ve manevi değerleri içselleştirilmiş bireyler yetiştirmek” (TTKB, 2015) olan Hayat Bilgisi (HB) Öğretim Programı’nın ilkokul öğrencilerinin gelişiminde önemli rol oynadığı görülmektedir. Öğrencilerden kendini tanıması, iş birliği ve sosyal katılım becerilerini çok yönlü geliştirmesi, kişisel bakım, zaman yönetimi, kaynakları verimli kullanma, güvenlik, bilişim, sağlık ve beslenme beceri ve alışkanlıklarını geliştirmesi; aynı zamanda okul ilişkileri, aile değerleri, milli ve manevi değerler ve doğayı koruma- temiz tutma becerilerine yönelik amaçları olan öğretim programı 29.07.2015 tarihli kararla değişmiştir. Hızlı bir değişim ve dönüşüm içerisinde olan dünyaya uyum sağlayan, yeterli donanıma ve değere sahip bireyler oluşturmada öğretmenlerin etkili role sahip olduğu bilinmektedir. Öğretmenlerin Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programı’nın değişimine yönelik görüşlerin alınmasının, 2016-2017 eğitim öğretim yılı itibariyle 1. Sınıftan itibaren kademeli olarak okutulacak olan yeni programın etkili bir şekilde uygulanmasına yönelik katkılarının olacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı hizmet sürecindeki sınıf öğretmenlerinin Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programı’na ve diğer programlarla benzerlik, farklılık ve karşılaştırılmalarına yönelik görüşlerini incelemektir. Bu çalışma henüz uygulamaya geçmemiş olan Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programı’na yönelik bakış açılarını ve olası etkileri açıklama girişiminde bulunmuştur. 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Trabzon ilinde farklı sınıf seviyelerinde öğretmenlik yapan 21 sınıf öğretmenine 1 hafta incelemeleri için 2015 Hayat Bilgisi programı verilmiştir. Nitel bir çalışma olan bu araştırmada uzman görüşleri alınarak oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak öğretmenlerin görüşleri sözlü olarak alınmış, yazıya dökülerek çalışma için veri sağlanmıştır. Sürekli karşılaştırma metodu ile analiz edilen verilerle yanıtlar temalara ayrılarak tablolar elde edilmiştir. Tablolara ilişkin olarak katılımcı görüşlerine de yer verilerek temalar ve kategoriler desteklenmiştir. Çalışma sonunda öğretmenlerin bir kısmının 2015 HB Öğretim Programının temaların üniteye dönüştürülmesinden ve kazanım sürelerinden memnun oldukları bulgusuna ulaşılmıştır. Ayrıca çalışmada, bazı konu ve kazanımların tekrar etmesinin öğrenci ve öğretmenin sıkılmasına sebebiyet vermesi, çalışma kitaplarında yer alan etkinliklerin öğrenci seviyesini yansıtmadığına ilişkin görüşler de ortaya çıkmıştır. Çalışmanın sonunda HB Öğretim Programı’nın uygulamasına yönelik çeşitli öğretmen önerileri yer almaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN ENTEGRASYONUNA YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Dünya çapında birçok ülkede, 21.yüzyılın teknoloji çağındaki değişimlerine ayak uydurmak için her alanda yenilikler yapılmaktadır. Eğitim alanı da değişime ihtiyaç duyulan alanların en başında gelmektedir.Eğitim alanında teknolojinin kullanımı eğitimde teknoloji entegrasyonu olarak tanımlanır.Bilgi ve iletişim teknolojilerinin eğitim alanına entegrasyonu bilgi toplumunun temel esaslarından birisi olarak kabul edilir. Teknoloji entegrasyonunda birinci derecede değişimin temsilcileri olarak öğretmenler kabul edilmektedir (Demetriadis ve diğerleri,2003; Herzig,2004; Usluel,Mumcu,Demirarslan,2007). Bu yüzden teknoloji entegrasyonun sağlıklı bir şekilde yapılması, öğretmenlerin teknolojinin ders esnasında kullanılmasının faydalarına inanmasına, öğrencilerin öğrenme ihtiyaçlarına uygun materyal yazılımı seçmelerine, öğretimi teknoloji ile uyumlu bir şekilde planlamalarına, yeni öğretim metodları geliştirmelerine ve bunları yaparken karşılaşılabilecek herhangi bir sorun ile sınıf içerisinde otoritesini kaybetmeden çözüm üretebilmelerine bağlı olduğu vurgulanmıştır. (Becker,2001;Herzig,2004; Usluel,Mumcu,Demirarslan,2007). Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin bilgi ve iletişim teknolojilerinin entegrasyonuna yönelik tutumlarının belirlenmesidir. Araştırma nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeline göre desenlenmiştir. Örneklemin belirlenmesinde ise uygun örnekleme yöntemi kullanılmış ve 184 öğretmen araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Entegrasyonuna Yönelik Tutum Ölçeğinin kullanılmıştır. Verilerin cinsiyet ve hizmet içi eğitimlere katılma durumları değişkenleri açısından karşılaştırılması amacıyla bağımsız örneklemler için t-testi, mesleki tecrübe ve bilgisayar kullanma süresi değişkenleri açısından karşılaştırılmasında ise tek yönlü varyans analizi teknikleri kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda cinsiyet, bilgisayar kullanma süresi ve hizmet içi eğitimlere katılma değişkenleri ele alındığında katılımcıların bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelik tutumlarında anlamlı farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİLGİSAYAR DESTEKLİ İLKOKUMA YAZMA ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Gelişmiş bir okuma-yazma becerisine sahip olmak, uygar toplumlarda bireyin amaçları doğrultusunda ilerleyip kendini gerçekleştirmesi için önemli bir role sahiptir. İlkokulda okuma–yazma becerilerini uygun şekilde kazanıp yeterince geliştiremeyenlerin daha sonraki öğrenim hayatlarında ve diğer alanlarda başarısız olabileceği bilinmektedir. Bu yüzden yaşam için anahtar rolü oynayan okuma-yazma becerisinin öğretiminde öğretme-öğrenme ortamları etkili hale getirilmeli, öğrencilerin uyarıcı zenginliği ile derse katılmaları sağlanmalı ve farklı öğrenme stillerine hitap edecek ortamların oluşturularak materyallerin kullanılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda çocukların hayatları boyunca öğrenme yaşantılarını etkileyecek ilkokuma- yazma deneyimlerini daha verimli kılmak için bilgi teknolojilerinden planlı bir biçimde yararlanılması bir gerekliliktir. Bilgisayar ve projeksiyon gibi teknolojilerin de içinde bulunduğu bilgi teknolojileri ilkokuma-yazma öğrenmede hem görsel hem de işitsel olarak öğrencilere hitap etmesi; sınıftaki öğrenme havasını daha eğlenceli kılması; güdülenmişlik düzeyini arttırması; aynı anda tüm sınıfa hitap ederek eğitimde fırsat ve imkan eşitliğini sağlaması gibi birçok nedenle ilkokuma yazma öğretiminde önemli bir öğrenme aracıdır. Bilgisayar destekli öğretim(BDÖ), okuma yazmaya yeni başlayan henüz somut kavramları anlayabilen ve oyun çağında olan öğrencilerin öğrenmeye karşı merakını artırır ve ilgilerini çeker. Günümüzün çağdaş teknolojilerini oluşturan yeni bilgi teknolojilerinin, her ne kadar eğitim sürecindeki önemi ve işlevi büyükse de “eğitime anlam ve ruh veren, onu işlevsel, etkili ve verimli kılan temel unsur öğretmendir. Öğretme-öğrenme sürecinde önemli rol oynayan öğretmenlerin yeni teknolojilere özellikle de bilgisayara karşı sergiledikleri yaklaşımın mutlak surette öğretme-öğrenme sürecine yansıdığı bilinmektedir. Buradan hareketle bu çalışmada bilgisayar destekli ilkokuma-yazma öğretimine yönelik sınıf öğretmenlerinin görüşleri alınarak, ilkokuma-yazma öğretiminde bilgisayar destekli öğretimin etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bunun için “Sınıf Öğretmenlerinin Bilgisayar Destekli İlkokuma-Yazma Öğretimine İlişkin Görüşlerinin Belirlenmesi” adlı anket kullanılmıştır. Her bir maddeye verilen tepkilerin ortalama değerleri: Evet ( 3.00-2.34 ), Kısmen Katılıyorum ( 2.33-1.68) ve Hayır (1.67-1.00) olarak belirlenmiştir. Araştırmaya Bursa’nın üç ilçesindeki %57’si kadın , %43’ü erkek, yarısından fazlası 22-45 yaş arası 230 sınıf öğretmeni katılmıştır ve bu öğretmenlerin %93’ü daha önce birinci sınıf okutmuştur. Araştırma sonuçları aritmetik ortalamalara göre incelendiğinde; sınıf öğretmenlerinin ilkokuma-yazma öğretiminde; İlkokuma-yazmayı öğretmek için bilgisayarı kullandığı ( =2.67), BDÖ’in gerçekleştirilebilmesi için öğretmenlerin bilgisayar eğitimine ihtiyacı olduğu ( =2.58), ilkokuma yazma-öğretiminde bilgisayarı kullanmakta kendilerini yeterli gördükleri ( =2.62), BDÖ yöntemini kullanarak anlamada güçlük çeken bazı öğrencileri kazandıklarına inandıkları ( =2.61), BDÖ’in kullanılmasının öğretimi somutlaştırdığı ( =2.54), BDÖ yönteminin kullanılmasıyla öğretmen geri plana düşmeyeceği ( =1.26) ve ilkokuma-yazma öğretiminde bilgisayar destekli öğretim yönteminin kullanılması ile öğrencilerin her şeyi hazır almalarına neden olacağı ( =1,87) sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuçlar sınıf öğretmenlerinin ilkokuma-yazma öğretiminde BDÖ’e yönelik olumlu görüşlere sahip olduğu ve bunun gelecek açısından umut verici olduğu şeklinde yorumlanabilir. Çünkü öğretmenlik tanımı geçmişe oranla değişmiş her yönüyle çağın eğitim anlayışının gerektirdiği bilgi ve becerilerle donanmış, yeteneklerini üst düzeyde kullanabilen ve geliştirebilen çok yönlü öğretmen profili ön plana çıkmıştır. Bilgi toplumu olma yolunda değişen dünya koşullarına ayak uydurabilecek nesiller yetiştirilmesinde teknolojinin okullarda kullanımı kaçınılmazdır. Bunun için de öğretmenlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİLGİSAYAR VE İNTERNET KULLANMA İLE YAPILANDIRMACI ÖĞRENME ORTAMI OLUŞTURMA ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Yapılandırmacı eğitim programlarının hedeflerinden biri, bireylerin bilgiyi yapılandırma sürecinde teknolojiyi kullanma becerilerinin geliştirmesidir. öğretme-öğrenme sürecine rehberlik eden öğretmenlere hizmet öncesi ya da hizmetiçi egitim süreçlerinde soz konusu beceriler kazandırılmalidir. Öğretmenlerin sahip oldukları yeterliklerin yanisira bu yeterlikleri ogretme ogrenme surecine yansitabileceklerine olan inançları da önemlidir. Sınıf öğretmenlerinin, eğitim sürecinin temel taşlarını oluşturmadaki rolleri düşünüldüğünde yapilandirmaci öğrenme ortamı oluşturma ve teknoloji kullanma yeterliklerinin incelenmesi, hizmetoncesi ve hizmetiçi öğretmen eğitimi program gelistirme süreçlerine veri sağlayacaktır. Bu gereksinimden hareketle calışmanın amacı sınıf öğretmenlerinin bilgisayar ve internet kullanımı öz yeterlik algıları ile yapılandırmacı öğrenme ortamı oluşturma düzeylerinin incelenmesi ve bu iki faktör arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını belirlenmesi olarak belirlenmiştir. Calışmada karma araştırma yöntemi kullanılmış olup, bu yöntem açımlayıcı sıralı karma yöntemler olarak desenlenmiştir. Çalışmanın nitel kısmında yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Nicel kısmında ise Tenenbaum, Naidu, Jegede ve Austin (2001) tarafından geliştirilen, Fer ve Cırık (2006) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Yapılandırmacı Öğrenme Ortamı Ölçeği” ile Şad ve Demir (2015) tarafından geliştirilen “Sınıf Öğretmenleri İçin Bilgisayar ve İnternet Kullanımı Özyeterlik Algısı Ölçeği” uygulanmıştır. Çalışmanın nitel verilerinin analizinde N Vivo 08 programı, nicel verilerin analizinde ise SPSS 17.0 programı kullanılmıştır. Çalışmada sınıf öğretmenlerinin bilgisayar ve internet kullanımı özyeterliklerinin ve yapılandırmacı öğrenme ortamı becerilerinin çeşitli değişkenler açısından farklılaştığı görülmüştür. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİREYSEL YENİLİKÇİ PROFİLİÖzet: Hızla gelişen teknolojik gelişmeler ve hızlı tüketim yeniliği ve yenilikçiliği zorunlu hale getirmektedir. Bir ürünün veya bir fikrin değer kazanması için de yenilikçiliğe sahip olması gerekir. Değişen ve gelişen dünyada çağa uyum sağlamak adına öncelikle bireyler ve içinde bulundukları toplumlar yeniliklere yönelir.Yenilikler yaratıcı bir şekilde düşünmenin ürünüdür. Farklı ve yaratıcı düşünen toplumlar yenilikler ile şekillenir. Toplumu şekillendirmek ileriye taşımak ise öncelikle eğitim ile başlar.Toplumda meydana gelecek uzun vadeli bir değişim ve yenilik için önce sınıf öğretmenlerinin yenilikçi ve yaratıcı olması gerekir. Bir sınıf öğretmeninin yaratıcı fikirleri , yeniliklere verdiği önem ve yenilikçi düzeyi içinde bulunduğu toplumunda ne kadar yenilikçi olacağını belirler. Bu bağlamda araştırma, toplumu şekillendiren sınıf öğretmenlerinin bireysel yenilikçi profillerinin ve yenilikçiliğin önünde engel olarak algıladıkları durumların belirlenmesi için yapılmıştır. Çalışma evrenini Ankara ili Çankaya , Mamak ve Sincan ilçelerinde bulunan ilköğretim kurumu çalışanı 300 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında sınıf öğretmenlerinin bireysel yenilikçi profillerini belirlemeye ilişkin Hurt vd., (1977) tarafından geliştirilen Individual Innovativeness(II) ölçeğinin Kılıçer ve Odabaşı (2010) tarafından Türkçeye uyarlaması yapılmış, geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları yapılmış hali sadece III. Bölüm (yenilikçiliğin önündeki engeller) deki 10. sorunun çıkartılması ile kullanılmıştır. Bu araştırma, tarama ve ilişkisel araştırma modeli kullanılarak yapılmıştır.Verilerin toplanmasında anket tekniğinden yararlanılmıştır.Araştırmanın analizi devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİTİŞİK EĞİK EL YAZISINA ALTERNATİF HARF ÖNERİLERİÖzet: Ülkemizde 2005’te yürürlüğe konulan Ses Temelli Cümle Yöntemiyle birlikte bitişik eğik el yazının (BEEY) kullanılması ön görülmüştür. Okula yeni başlayan öğrencilerin etkili ve güzel yazı öğrenimi çocuk yaşta öğrenildiği için bu beceriler bireyin hayatı boyunca sürmektedir. BEEY’ le, sürekli ve hızlı yazılmaktadır. Dik temel yazıda her harften sonra durulduğu için yazı yazma süreci sık sık kesilmekte ve yavaşlamaktadır. Bu durum düşünme sürecini de etkilemektedir. Okuma ve yazma karşılıklı olarak birbirini etkiler ve geliştirir. Bu nedenle BEEY ile kazanılan süreklilik, akıcılık, ve dikkat, okumaya da yansımakta ve öğrencilerin okuma becerilerini de geliştirmektedir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin BEEY’ na alternatif harf önerilerini tespit etmektir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 eğitim öğretim yılında Muğla ilinde bulunan ilköğretim sınıf öğretmenlerinden seçilen 35 kişi ile sınırlandırılmış olup ve en az 5 senedir öğretmenlik yapan sınıf öğretmenleriyle sınırlandırılmıştır. Bu araştırmada durum çalışması yapılmıştır. Bu durum çalışmasında sınıf öğretmenlerinin alternatif harf önerilerini yazmaları istenmektedir. Uygun buldukları harflerin yanına aynısını yazmaları, uygun bulmadıkları ve değiştirilmesi gerektiğini düşündüğü harflerin yanına, yazılış yönü belirterek yazmaları istenmektedir. Araştırmadan elde edilen sonuçlardan hareketle ilköğretim sınıf öğretmenlerinin, ilköğretim (1,2,3,4.sınıflar) öğrencilerinin harfleri daha iyi kavrama, algılama ve öğrencilerin yazmalarını kolaylaştırması için uygun buldukları BEEY’ de küçük ve büyük harfler ile birlikte tavsiyelerde bulunmuşlar ve önerdikleri BEEY’ i belirtmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİTİŞİK EĞİK YAZI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Bir ülkenin gelişiminde ve geleceğinde eğitim çok büyük bir paya sahiptir. Gelişmeyi hedefleyen her ülkenin öncelikli olarak eğitime yatırım yapması bunun en büyük kanıtıdır. Eğitime etki eden pek çok etken mevcuttur. Şüphesiz ki bu etkenlerin en başında öğretmen gelir. Çünkü öğretmen, eğitimi şekillendiren, eğitime yön veren, doğru bilgiye doğru şekilde ulaşılmasını sağlayan bir yol gösterici ve rehberdir. 2005 yılında Türkçe Öğretim Programının değişmesi ile ses temelli cümle yöntemi benimsenmiş, bunun yanında yazı öğretiminde birinci sınıftan itibaren bitişik eğik yazıyla başlanması ve bütün yazı çalışmalarının bitişik eğik yazı harfleriyle yapılması gerekli görülmüştür. Bitişik eğik yazıyla öğretim yapılması bazı öğretmenler tarafından olumlu karşılanırken bazıları tarafından uygun görülmemiştir. Bu anlamda okuma yazma öğretimi sürecinin rehberi olarak sınıf öğretmenlerinin kullanılan bitişik eğik yazının hakkındaki düşüncelerinin araştırılması, bu konuda yaşanılan sorunların tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin değerlendirilmesi önemlidir. Buradan hareketle bu çalışma sınıf öğretmenlerinin bitişik eğik yazı hakkındaki görüşlerini belirlemek amacıyla tasarlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda araştırma, 2015-2016 eğitim öğretim yılı birinci döneminde, Muğla ili Menteşe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı 4 farklı ilkokulda görev yapmakta olan sınıf öğretmenleriyle gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 10’u erkek, 15’i kadın olmak üzere toplamda 25 sınıf öğretmeni katılmıştır. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması yöntemiyle desenlenmiştir. Verilerin toplanması amacıyla görüşme tekniğinde kullanılmak üzere araştırmacılar tarafından ilgili literatür taraması yapılmış ve görüşme formu uzman görüşlerine sunulmuştur. Uzman görüşleri doğrultusunda araştırmada kullanılmak üzere yarı yapılandırılmış görüşme formu oluşturulmuştur. Formun içeriğinde katılımcıların bazı demografik özelliklerini belirlemeye yönelik 3 soru, katılımcıların görüşlerini belirlemeye yönelik ise 8 soru bulunmaktadır. Verilerin analizinde nitel araştırma analiz yöntemlerinden betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Analiz sürecinde 3 araştırmacı görüşme kayıtlarını ayrı ayrı analiz etmişler daha sonrasında bir araya gelerek analizlerini karşılaştırmak suretiyle tutarlılık sağlamışlardır. Elde edilen veriler değerlendirildiğinde araştırma sonunda sınıf öğretmenlerinin genel olarak, el yazısında zaman zaman zorlandıkları, günlük yaşantılarında dik temel harfleri kullanma eğiliminde oldukları, bitişik eğik yazı öğretiminde kendilerini yeterli gördükleri ancak el yazısı öğretiminin gerekli olmadığı yönünde görüş bildirdikleri bulunmuştur. Sonuçlar ilgili literatür çerçevesinde tartışılıp önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİTİŞİK EĞİK YAZIYA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ VE BİTİŞİK EĞİK YAZI ÖĞRETİMİNDE KARŞILAŞTIKLARI GÜÇLÜKLERÖzet: Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin ilkokuma yazma öğretimi sürecinde bitişik eğik yazı ve dik temel yazı ile yapılan eğitim hakkındaki görüşlerini saptamak ve bitişik eğik yazı öğretiminde karşılaştıkları güçlükleri belirleyerek çözüm önerileri sunmaktır. Araştırma kapsamında, Çorum ili merkez ve ilçe ilkokullarında görev yapan, daha önce bitişik eğik yazı ile ilkokuma yazma öğretimi yapmış gönüllü 30 sınıf öğretmeninin görüşüne başvurulmuştur. Araştırma için gerekli olan veriler; kişisel bilgileri belirlemek için 8 sorudan oluşan Kişisel Bilgi Formu ve sınıf öğretmenlerinin görüşlerinin tespitine yönelik hazırlanmış 12 açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış Görüşme Formu ile elde edilmiştir. Araştırma sürecinde tüm görüşmeler ses kayıt cihazıyla kayıt altına alınmıştır. Araştırma kapsamında yer alan katılımcıların görüşleri kod isimler kullanılarak belirtilmiş ve görüşme verilerinin yorumlanması sürecinde betimsel analiz ve içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre, görüşme yapılan öğretmenlerin çoğu dik temel harflerle ilkokuma yazma öğretiminin daha kolay olduğunu belirtmiştir. Öğrencilerin bitişik eğik el yazısında zorlandıkları ve pek çok yazım hatası yaptıkları tespit edilmiştir. Öğrencilerin; F, G, Z, V, H, T, N, L ve P büyük harfleri ile j, r, n, l, f, v, z ve s küçük harflerinin yazımında daha çok hata yaptıkları, harfleri yönlerine uygun ve doğru yazmada sorun yaşadıkları, ayrı yazılan büyük harfleri kendinden sonra gelen küçük harflerle birleştirdikleri, harflerin bağlantı şekillerini uygun yapmadıkları, kılavuz çizgilerini dikkate almadıkları ve yazı yazarken boşlukları iyi ayarlayamadıkları belirlenmiştir. Bitişik eğik el yazısıyla ilkokuma yazma öğretme konusunda öğretmenlerin çoğunun kendini yeterli bulduğu fakat bazı öğretmenlerin bitişik eğil el yazısı ile ilgili hizmetiçi eğitime ihtiyaç duyduğu dikkat çekmiştir. Ulaşılan başka sonuç ise, bitişik eğik el yazısıyla okuma yazma öğretiminin okunaklılığa, okuma çalışmalarına ve okuma alışkanlığına olumsuz etkisinin olduğu görüşüdür. Bu durum, bitişik eğik yazının birinci sınıf okuma kitapları dışında okullarda kullanılmamasına ve hayatın her alanında dik temel yazının sembolü olan harflerin kullanılmasına bağlanmıştır. Görüşme yapılan bazı öğretmenler ise bitişik eğik yazının çocuğun zihinsel ve psikomotor gelişimine katkı sağladığını belirterek; bitişik eğik el yazısının hızlı yazıldığını ve çocuklarda estetik duyguların gelişmesine katkı sağladığını savunmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÇATIŞMA ÇÖZME BECERİLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma; sınıf öğretmenlerinin çatışma çözme becerileri ile demografik özellikleri arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığını var ise yönünü ortaya koymayı amaçlayan bir çalışmadır. Araştırmanın modeli; ilişkisel tarama modellerinden karşılaştırma türü ilişkisel tarama modelidir. Araştırma yedi coğrafi bölgede bulunan 14 ilkokulda görev yapan 191 ilkokul öğretmenini kapsamaktadır. Bu araştırmada, çatışma çözme becerilerini belirlemek için Rahim tarafından geliştirilen ve Gümüşeli tarafından Türkçeye uyarlanan Çatışma Çözme Becerileri ölçeği uygulanmıştır. Araştırma için evreni temsil edeceği düşünülen ve örneklemi oluşturan öğretmenler random (rastgele) yöntemiyle seçilerek ölçekler uygulanmıştır. Verilerin analizi aşamasında, istatistik paket programı aracılığı ile verilerin analizinde ihtiyaç durumuna göre frekans, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapma verileri ile birlikte; faktörlerin demografik özelliklerle olan farklılıklarını ve yönünü ortaya çıkarmak için ise ANOVA testi ve bağımsız t testleri uygulanmıştır. Öğretmenlerin çatışma çözme becerilerinin demografik özellikleriyle olan ilişkileri incelediğinde; yaş ve hizmet süresi bağımsız değişkenleri ile ödün verme yaklaşımı arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Buradan yola çıkıldığında 34-39 yaş aralığında bulunan öğretmenlerin diğer yaş gruplarında bulunan öğretmenlere, 21 yıl ve üzeri hizmeti bulunan öğretmenlerin de diğer hizmet sürelerinde görev yapan öğretmenlere göre ödün verme yaklaşımına daha fazla eğilim içinde oldukları sonucuna varılabilmektedir. Araştırma sonuçlarının da gösterdiği üzere çatışma çözme yöntemlerinden tümleştirme ve uzlaşma yaklaşımlarından maksimum verimi elde edebilmenin yolunun iletişimden geçtiği unutulmamalı ve eğitim kurumlarında her çeşit sosyal iletişimin arttırılması sağlanmalı, bürokratik düzenlemelerin izin verdiği çerçevede sosyalleşmenin önünün açılması daha huzurlu ortamların oluşmasına olanak sağlayacağı unutulmamalıdır. Yöneticiler tarafından benimsenen açık kapı politikaları, öğretmenlerin kafalarında oluşan en ufak bir karışıklıkta yöneticileri ile temasa geçmelerine imkân sağlayacağından dolayı büyük önem arz etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÇEVRE OKURYAZARLIK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ VE BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Çevre insan yaşamının en önemli ve vazgeçilmez öğesidir. İnsanın bir parçası olduğu çevrenin korunması yaşamın devamı için oldukça önemlidir. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar dünyamızdaki doğal kaynakları tarih boyunca görülmemiş bir hızla tükettiğimizi ve doğal ekosistemleri yok ettiğimizi göstermektedir. Hızla artan çevre sorunlarına çözüm üretilebilmesi ve çevremizin korunabilmesi için öncelikle tüm bireylerin çevreye karşı olan tutum ve düşüncelerinin sorgulanmasına ihtiyaç vardır. Bu noktada geleceğin çevreci nesillerini yetiştirecek olan sınıf öğretmenlerine önemli görevler düşmektedir. İnsanın kendisinde olmayan bir özelliği başkasına aktarması da güçtür. Bu nedenle geleceğin nesillerini yetiştirecek olan sınıf öğretmenlerinin ne düzeyde çevre okuryazarı olduğu merak konusu olmuştur. Bu amaçla çalışmamızda sınıf öğretmenlerinin çevre okuryazarlık düzeyleri incelenmiş ve bazı değişkenler açısından bir değerlendirmesi yapılmıştır. Bu amaç doğrultusunda 2015-2016 eğitim-öğretim yılı Hatay merkez ve merkeze bağlı ilçe ve köylerdeki okullarda görev yapan 132 sınıf öğretmenine çevre okuryazarlığı ölçeği uygulanmıştır. Kışoğlu (2009) tarafından geliştirilen çevre okuryazarlığı ölçeği; kişisel bilgi formu ve “bilgi”, “tutum”, “davranış” ve “algı” alt boyutlarından oluşmaktadır. Çalışmamızda araştırma modeli olarak genel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; • Sınıf öğretmenlerinin çevresel bilgi, tutum, algı ve çevre okuryazarlık düzeylerinin yüksek, çevresel davranış düzeylerinin ise orta düzeyde olduğu, • Sınıf öğretmenlerinin cinsiyetlerine göre çevresel bilgi, tutum, davranış, algı ve çevre okuryazarlık düzeylerinde farklılık olmadığı, • Çevre eğitimi dersini alma durumu değişkenine göre; çevre eğitimi dersini almayan sınıf öğretmenlerinin çevresel davranış, algı ve çevre okuryazarlık düzeylerinin çevre eğitimi dersini alanlara göre yüksek olduğu, çevresel bilgi ve tutum düzeyleri açısından anlamlı farklılık olmadığı, • Hizmet yılı değişkenine göre; hizmet yılı 16 yıl ve üstü olan sınıf öğretmenlerinin çevresel bilgi düzeyi hizmet yılı 11-15 yıl olanlara göre, hizmet yılı 16 yıl ve üstü olan sınıf öğretmenlerinin çevresel davranış düzeyi hizmet yılı 0-5 ve 6-10 yıl olanlara göre, hizmet yılı 16 yıl ve üstü olan sınıf öğretmenlerinin çevresel algı ve çevre okuryazarlık düzeyi hizmet yılı 0-5, 6-10 ve 11-15 yıl olanlara göre yüksek olduğu, çevresel tutum açısından anlamlı farklılık olmadığı, • Okulun bulunduğu yerleşim birimi değişkenine göre; il ve ilçede görev yapan sınıf öğretmenlerinin çevresel bilgi ve algı düzeylerinin köyde görev yapan öğretmenlere göre yüksek olduğu, çevresel tutum, davranış ve çevre okuryazarlık düzeyleri açısından anlamlı farklılık olmadığı, • Sınıf öğretmenlerinin çevreyle ilgili bilgileri elde ettiği yer değişkenine göre çevresel bilgi, tutum, algı ve çevre okuryazarlık düzeylerinde anlamlı farklılık olmadığı, tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ HİZMET İÇİ EĞİTİM KURSU’NA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: 04-06 Mart 2014 tarihinde Eskişehir’de Çocuk İhmalini ve İstismarını Önleme Çalıştayı düzenlendi. Çalıştaya çocuk alanında çalışan 102 uzman katıldı. Çalıştayda geliştirilen önerilerin sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla protokol düzenlendi. Protokol; yerel 21 kurum, kuruluş ve yönetimin katılımıyla imzalandı. Protokolde; Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 23 yükümlülüğü bulunmaktadır. Bunlardan birisi de “ Çocuk istismarı ve ihmali üzerine öğretmenlere, çocuklara ve velilere yönelik eğitim çalışmaları planlamak, düzenlemek ve uygulamaktır.” Bu amaçla; öncelikli olarak ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenleri olmak üzere; 30 saatlik bir hafta süreyle Çocuk İstismarı ve İhmali Kursu düzenlendi. Kurs 3 oturumda aynı eğitim programı ile eş zamanlı yürütüldü. Çalışmanın amacı; kursa katılan öğretmenlerin; kursun etkililiğini değerlendirmelerini sağlamaktır. Araştırmamızda tarama yöntemi kullanılmıştır. Kursa katılan öğretmenlere, kursun sonunda doldurmak üzere 6 bölüm (Kişisel Bilgiler, Eğitimin Planlaması ve Programı, Eğitimcilerin Değerlendirilmesi, Eğitim Sonu Kazanımlar, Genel Değerlendirme, Görüş ve Öneriler), 32 maddeden oluşan anket uygulanmıştır. Anket Ankara Üniversitesi EBF öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Cem Babadoğan tarafından incelendikten sonra uygulama aşamasına geçilmiştir. Anketin eğitimin planlaması ve programı, eğitimcilerin değerlendirilmesi, eğitim sonu kazanımlar, genel değerlendirme bölümleri beşli likert tipi ölçek, görüş ve öneriler bölümü ise açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Anket, 200 sınıf öğretmenine kursun bitiminde uygulanmıştır. Araştırma bulgularına baktığımızda; öğretmenlerin genel olarak kursu faydalı ve güncel buldukları saptanmıştır. Eğitim planlaması ve programlamada eğitimin süresi dışında olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Bir grup öğretmenin süreyi az, bir grup öğretmenin ise fazla bulduğu saptanmıştır. Eğiticilerin değerlendirilmesinde genel olarak iyi ve çok iyi şeklinde değerlendirmeler yapılmıştır. Kazanımlar açısından incelendiğinde mesleki ve kişisel gelişime olumlu katkılar sağladığı, günlük hayatta kullanılabilecek bilgiler elde ettiklerini belirtmişlerdir. Genel değerlendirmede de kursu iyi bulduklarını ama buna benzer diğer faaliyetlere konunun can yakıcı olmasından dolayı katılmak istemediklerini belirtmişlerdir. Öğretmenler görüş ve öneriler bölümünde, üniversitede ya da mesleğin başında bu eğitimin verilmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Kullanılan yöntemlerin katılımcı olmasının klasik hizmet içi eğitim anlayışının dışında verilmesinden memnun olduklarını dile getirmişlerdir. Konu ile ilgili farkındalıklarının artması sebebiyle toplumsal yargı, etiket ve kalıpların dışına çıkamadıklarından dolayı belirli konuları göz ardı ettiklerini belirtmişlerdir. Bu çalışmadan; öğretmenlere aktif olabilecekleri yöntemlerle amacına uygun eğitimler düzenlenirse, isteklerinin artabileceği, aktif katılabilecekleri çalışmaların verimli olabileceği sonucuna ulaştık. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÇOCUKLARIN KARŞILAŞTIĞI ÇEVRİMİÇİ RİSKLERE YÖNELİK ALGILARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin çocukların karşılaştıkları çevrimiçi risklere yönelik algılarının farklı değişkenler açısından incelenmesidir. Bu araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu 2018-2019 öğretim yılı Ankara İli Keçiören İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ilkokullarda görev yapan 100 ilkokul öğretmeni oluşturmaktadır. Çalışma grubunun seçiminde amaçlı örnekleme yönteminin türlerinden biri olan maksimum çeşitlilik örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada veri toplama aracı olarak Onur Dönmez, (2015) Çocuk ve ergenlerin karşılaştığı internet risklerine yönelik algı ölçeği kullanılmıştır. Ölçek 6 alt faktör ve likert tipi 20 maddeden oluşmaktadır. Uygulanan ölçekle elde edilen veriler ikili karşılaştırmalarda t-testi üçlü ve daha fazla karşılaştırmalarda tek yönlü ANOVA kullanılmıştır. Araştırma sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde: Kadın sınıf öğretmenlerinin çocukların karşılaştıkları çevrimiçi risklere yönelik algılarının erkek sınıf öğretmenlerine oranla daha yüksek olduğu görülmüştür. Alt boyutlar özelinde gerçekleştirilen incelemelerde ise, tüm alt boyutlarda kadın sınıf öğretmenleri risk algılarının erkek sınıf öğretmenlerinin risk algılarından daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Ayrıca çevresinde internet kaynaklı bir sorun yaşayan öğretmenlerin çocukların karşılaştıkları çevrimiçi risklere yönelik algılarının internet kaynaklı bir sorun yaşamayan öğretmenlere oranla daha yüksek olduğu görülmüştür. Alt boyutlar özelinde gerçekleştirilen incelemelerde, çevresinde internet kaynaklı bir sorun yaşayan öğretmenlerin çocukların karşılaştıkları çevrimiçi risklere yönelik algılarının internet kaynaklı bir sorun yaşamayan öğretmenlere göre risk algılarının daha yüksek olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Sonuç olarak, kadın ve erkek öğretmenlerin çocuklara yönelik çevrim içi risk algılarının yüksek olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN COĞRAFYA İLE İLGİLİ TARTIŞMALI KONULARA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Bu çalışmada, sınıf öğretmenlerinin coğrafyayı ilgilendiren tartışmalı konular hakkındaki görüşleri araştırılmaya çalışılmıştır. Bir problem durumu hakkında akla ve mantığa uygun ancak birbirine zıt fikirler ileri sürülebiliyorsa o mesele tartışmalıdır (Dearden, 1981). Tartışmalı konuların verilebileceği disiplinlerden biriside coğrafyadır. Bu bağlamda, coğrafya, öğrencilerin yaşadığı alanı ve dünyayı anlamalarını ve anlamlandırmalarını sağlayan bir içeriğe sahip olmasından dolayı önemli bir disiplindir. Çünkü insanların mekânsal algıları, yaşadıkları alanın konum özellikleri ile doğrudan ilgilidir. 21. Yüzyıl Türk insanının siyasal, ekonomik ve kültürel sistem ile ekolojik gelişmeleri anlaması, bunlarla etkileşiminde uyumlu ve bilinçli adımlar atabilmesi için coğrafya eğitimine ihtiyaç vardır (MEB, 2011). Sınıf öğretmenlerinin coğrafya ile ilgili tartışmalı konuları sınıfa getirmesi, öğrencilerde eleştirel düşünebilme ve sorgulayabilme, problem çözme, bilinç kazanma, olaylara çok yönlü bakabilme ve tartışabilme gibi birçok beceriyi kazandırabilir. Bu yönüyle sınıf öğretmenlerine çocuğun çok yönlü düşünme, eleştirme ve sorgulama becerilerini geliştirmek adına önemli görevler düşmektedir. Bu araştırma nitel olarak desenlenmiş ve fenomenoloji (olgubilim) yöntemi kullanılmıştır. Verilerin toplanması sürecinde araştırmacı tarafından oluşturulan, yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Öğretmenlerle yapılan görüşmeler sonucunda elde edilen veriler, betimsel ve içerik analizi teknikleri kullanılarak analiz edilmiştir. Öğretmenlerin görüşlerine göre, tartışmalı konuların başında göç (mülteci ve beyin göçü gibi) çevre kirliliği, açlık ve kıtlık, küresel ısınma, hidroelektrik santraller, yeşil alanların yerleşime açılması, doğal afetler, nükleer santraller, tarım ve hayvancılığa yönelik politikalar gelmektedir. Ancak öğretmenlerin bu konuları sınıfa getirmekten çekindikleri sonucuna ulaşılmıştır. Çalışma, sınıf öğretmenlerinin tartışmalı konulara ilişkin görüşlerini ve bu konuların veriliş tarzını açığa çıkarmak açısından önemlidir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMALARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bireyler öncelikle ailelerinde ve yakın çevrelerinde daha sonra ise eğitim hayatında bir takım değerleri kazanırlar. Özellikle de eğitim hayatına başladıklarında, bir plan ve program çerçevesinde toplumun beklediği bilgi, beceri, tutum ve davranışları edinirler. Araştırmalar düşünceli, saygılı, güvenilir, adil, sorumlu, kısacası iyi insanların yaşamda daha başarılı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle okullarda temel derslerin öğretiminin yanı sıra önemli olan bir diğer nokta da değerler eğitiminin öğrencilere kazandırılmasıdır… 1.1.Çocuklarda Ahlaki Gelişim Çocuklar 3-5 yaşları arasında iletişim kurarken benmerkezci bir yaklaşım sergilerler. Piaget’nin de gözlemlediği gibi, çocuklar bu yaşlarda oyunlarını da benmerkezci bir eğilimle oynamaktadırlar. Çocuklar bu dönemde oynadıkları oyunda kazanmak için, nadir olarak diğerleriyle uyum ya da işbirliği içinde oynamaktadırlar. 7-8 yaşlarında çocukların, aynı oyunu birbirinden oldukça farklı biçimde oynadıkları gözlemlenmiştir. Bu yaşlarda çocuklar, oyunu kurallara göre oynarlar ve diğerlerinden de aynısını beklerler. Arkadaşlarıyla bir takım olarak birlikte hareket ederler ve diğer takımı yenip kazanmak için işbirliği yaparlar. Kurallara harfi harfine uyarlar. Belirli durumun gereklilikleri için, nadir olarak bilinçli biçimde kuralları gereksinimlere adapte ederler. 11-12 yaşlarında çocuklar, kurallarla oyun oynarlar. Kuralların neden olması gerektiğini, onlara nasıl uymaları gerektiğini bilirler. Diğer yandan kuralların değiştirilebileceğinin de farkındadırlar. 1.2. Değerler Eğitimi ve Öğretmen Dewey’ e göre eğitimin amacı, hem zihinsel hem de ahlaki olarak büyüme ve gelişmedir. Etik ve psikolojik ilkeler, güçlü ve özgür bir karakter oluşturmada okullara yardım edebilir. Sadece kural/düzen bilgisi ve psikolojik gelişmedeki aşamaların iletişimi bunu sağlayabilir. Veugelers’e göre (2000akt. İşcan, 2007) öğretmenler, pedagojik görevlerinin bir parçası olarak belirli değerler için öğrencileri özendirmelidir; fakat aynı zamanda öğrencilerin kendine saygı duygusunu, kültürel farklılıklarını göz önüne alarak onların görüşlerine saygı göstermelidirler. Araştırmanın Amacı Araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin değerler eğitimi uygulamalarına yönelik görüşlerinin saptanması ve değerlendirilmesidir. Bu amaç doğrultusunda şu sorulara cevap aranmaktadır: 1. Sınıf öğretmenleri değerler eğitimi uygulamalarını kullanmakta mıdır? 2. Sınıf öğretmenlerinin değerler eğitimine verdikleri önem nedir? 3. Sınıf öğretmenlerinin değer eğitimini uygulamaya yönelik yeterlilikleri nedir Araştırmanın Yöntemi Nitel araştırma yöntemleri, araştırmanın gerçekleştirildiği doğal ortamı anlamaya, tanımaya ve sonuçlara olan etkilerini açıklamaya duyarlı olduğundan eğitsel gerçekleri çok boyutlu olarak ortaya koyma imkânı tanır. Bu yönleri ile de eğitim araştırmalarında zenginlik katar (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Bu nedenle çalışmamızda nitel araştırma desenlerinden görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmaya İstanbul’un Ümraniye ilçesindeki bir okulda görev yapan 20 sınıf öğretmeninin görüşleri dâhil edilmiştir. Katılımcıların 16’sı kadın, 4’ü erkektir. Katılımcıların 10 tanesi 5-10 yıllık, 5 tanesi 11-15 yıllık 4 tanesi 15-20 yıllık ve 1 tanesi 20-25 yıllık kıdeme sahip öğretmenlerdir. Araştırmada kadınlar K1,K2; erkekler E1, E2 gibi kodlarla gösterilmiştir. Veri toplama aracı olarak hazırlanan görüşme formu araştırmanın alt problemlerini kapsayacak şekilde 5 tane sorudan oluşmaktadır. Araştırmacı tarafından daha ayrıntılı ve derinlemesine bilgi elde etmek amacıyla geliştirilen görüşme formu uygulanmadan önce dört uzmanın görüşüne başvurulmuştur. Uzman kişilerin görüşme formuna ilişkin görüşleri alındıktan sonra gerekli düzeltmeler yapılarak forma son hali verilmiştir. Görüşme için önceden belirlenen tarihlerde öğretmenlerden randevu alınmıştır. Her biri 30-40 dakika süren görüşmeler ses kayıt cihazı ile kaydedilmiş daha sonra ses kayıtları yazılı metne aktarılarak derinlemesine bir içerik analizine tabi tutulmuştur. Bulgular, Sonuç ve Tartışma Araştırma şu sıralar devam etmektedir. Ön görülen bitirme tarihi mart ayının sonudur. Bu nedenle bu bölüme yer verilememiştir. Bildirinin kabulü halinde tam metin gönderilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN DÜŞÜNME BECERİLERİ EĞİTİMİNDE KENDİLERİNİ YETERLİ BULMA DÜZEYİÖzet: Dünyadaki eğitim sistemleri gibi Türk eğitim sistemi de çağın gereklerine uygun olarak farklılaştırılmıştır. Eğitimin amaçları arasına düşünme becerilerini geliştirmeye hizmet edecek amaçlar eklenmiş ve program buna göre yeniden belirlenmiştir. 2005 yılında uygulamaya konulan yeni programda düşünme becerileri maddeler halinde verilmiş ve içerik bu becerileri kazandırmaya yönelik olarak geliştirilmiştir. Yenilenen eğitim programının temelinde, birçok davranışın bir araya gelmesinden oluşan, yapılandırılmış ve karmaşık üst düzey düşünme becerilerini kazandırma amacı güdülmüştür. Bu amaç doğrultusunda tek yönlü düşünme; hızla değişen, çok kültürlü ve küreselleşen bir dünyada, geleceği görebilmek için yeterli olmamaktadır. Hızla değişen dünyada bugünün ve yarının gereksinimlerine yanıt vermesi gereken öğretmenin rolü de değişmiştir. OECD (1994) öğretimin kalitesinin nasıl artırılacağı üzerinde yaptığı araştırmada, öğretmenlerin önce kendilerinin düşünmeyi öğrenmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Düşünme becerileri eğitimi verecek öğretmenlerin bu becerileri kazanmış olmaları önemlidir. Bu şekilde öğretmenlerin düşünme becerilerini mesleki yaşantılarına daha kolay uygulamaları mümkündür. Bu görüşlerden hareket ederek öğretmenlerin kendilerini düşünme becerileri eğitiminde ne derece yeterli gördükleri konusunda araştırma yapılması ihtiyacı hissedilmiştir. Araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin düşünme becerileri eğitiminde kendilerini yeterli bulma düzeylerini belirlemektir. Araştırma tarama modeli ile desenlenmiştir. Öğretmenlerin görüşlerini belirlemek amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan anket kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini İstanbul ilindeki devlet okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Örneklemini ise İstanbul ili Anadolu Yakası’ndaki devlet okullarında görev yapan ulaşılabilir örnekleme yoluyla seçilen 300 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Anket güvenirliği için cronbach alfa katsayısı hesaplanacak olup, analizler için aritmetik ortalama ve standart sapma hesaplanacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN E-ÖĞRENMEYE İLİŞKİN HAZIRBULUNUŞLUK DÜZEYİ (MERZİFON ÖRNEĞİ)Özet: Çağımızın en önemli icatlarından biri olan internet, hayatın her alanını etkilemiş, insanların vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Bilgiye ulaşma ve bilgi paylaşma hızının son derece arttığı günümüzde, eğitim anlayışları da bu hızlı değişimden etkilenmiş, teknolojiyi eğitimde kullanmak zorunluluk haline gelmiştir. Bu doğrultuda Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye genelinde öncelikli liseler olmak üzere eğitimde teknolojiden yararlanmak için “Fatih Projesi” ile sınıflara akıllı tahta uygulamaları, öğretmen ve öğrencilere tabletler, e-içerik programları, e- doküman ve e-kurslar gibi çalışmalarla eğitim bilişim ağı kurmuştur. Paylaşım sitelerinin, wikipedilerin, sosyal ağların ve blogların etkin kullanılmasını gerektiren bu süreçte, bireylerin teknolojiyi etkin kullanmalarını sağlamak, eğitim sürecine zenginlik katmak hedeflenmiştir. E-öğrenme olarak tanımlanan bu etkileşim süreci, bireyin elektronik ortamda sosyal etkileşim içerisine girmesini, hazır web sistemlerinin içeriğine müdahale edebilmesini ve bilgi paylaşımında bulunabilmesini sağlamaktadır. Ancak uygulamada önemli bir rolü olan öğretmenlerin alışa geldikleri davranış kalıpları, konuya ilişkin yeterlilikleri ve kabul düzeyleri, bilgi ve tecrübeleri, kendine güvenleri, kısaca hazırbulunuşluk düzeyleri farklılık göstermektedir. Buradan hareketle araştırmada sınıf öğretmenlerinin e-öğrenme hakkındaki hazırbulunuşluk düzeylerini ortaya koymak hedeflenmiştir. İlişkisel araştırma modeline dayalı olarak gerçekleştirilmiş olan araştırma evrenini, 2015-2016 eğitim öğretim yılında Merzifon Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı okullarda görev yapan 232 sınıf öğretmeni oluşturmuştur. Araştırma verileri kişisel bilgiler formu ve “E-öğrenme Hazırbulunuşluk Ölçeği” ile elde edilmiştir. Araştırmada istatiksel verilerin analizinde, frekans, yüzde, ortalama ve standart sapma ile verilerin normal dağıldığı durumlarda t testi ve pearson momentler çarpım korelasyon katsayısı, dağılımın normal olmadığı durumlarda ise Mann-Whitney U ve Spearman sıra farkları korelasyon katsayısı kullanılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN EĞİTİM TEKNOLOJİLERİ AÇISINDAN YETERLİLİK DÜZEYLERİÖzet: Bireyin kişilik gelişiminde öğretmenlerin, özellikle sınıf öğretmenlerinin etkisi büyüktür. Toplumun ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirecek olan öğretmenlerin, çağdaş öğretmen standartlarına göre yetiştirilmiş olması gerekmektedir. Toplumun ihtiyaçlarının gelişen bilim ve teknolojiye bağlı olarak değişmesi, öğretmenleri bu değişime ayak uydurmada zorunlu hale getirmiştir. Çağdaş eğitim sisteminin hedefi; bilgiye ulaşma yollarını araştıran, öğrendiği bilgiyi nerede ve nasıl kullanacağını bilen, eleştirel düşünceye sahip bireyler yetiştirmektir. Bu da gelişen bilim ve teknolojiye bağlı olarak kendini daima yenileyen nitelikli öğretmenlerle mümkündür. Bu çalışma, sınıf öğretmenlerinin öğretim faaliyetleri sırasında teknolojik araç ve gereçlerden ne derecede yararlandıklarını ortaya koyan, bir çalışmadır. Göz ardı edilemeyecek olan bu durum, eğitim kurumları dahil, iş dünyası ile eğitim dünyası arasındaki iletişimin yeterince kurulamadığını göstermektedir. O halde bütün meslek sahipleri birden fazla öğretmen tarafından yetiştirildiğine göre yaşadığımız bu yüzyılda öğretmenin yükleneceği misyon ne olmalıdır, bu misyona sahip olması için öğretmenler günümüz eğitim ve öğretim sistemi içinde nasıl yetiştirilmelidir. Bu düşünceden hareketle bu araştırmada; öğretmen yetiştirmede ve öğretmenlik mesleğindeki genel sorunlar literatüre dayalı olarak araştırıldı ve öğretmen yetiştirmede temel noktalar belirtilerek önerilerde bulunuldu. Araştırmanın evrenini, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Muğla ili Milli Eğitim Müdürlüğü`ne bağlı ilköğretim okullarının 1. kademesinde görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise Muğla ili ve ilçeler olmak üzere özel ve devlet okulunda görev yapan 100 sınıf öğretmeni oluşturmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ENGELLİ ÖĞRENCİLER AÇISINDAN OYUN VE FİZİKİ ETKİNLİKLER DERSİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Ülkelerin hızla gelişen ve değişen yaşamıyla çocuklar ister istemez yeri geldiği zaman bir takım olumsuz olgularla karşı karşıya kalmaktadırlar. Çocukların bu yaş dönemlerinde oyun kavramı önem kazanmaktadır. Genellikle toplumdan soyutlanmış olarak yaşayan ve öz bakımlarında yetersiz kalan engelli çocuklar için kapsamlı bir eğitim verilmesi önem taşımaktadır. Engelli olmak bir anlamda yaşamın tümünü engelle birlikte yaşamaktır. Engelli ebeveyne ve öğretmene çok büyük görevler düşmektedir. Bu gelişmelerin etkisi altında çocuk temel eğitiminde önemli bir yeri olan oyun ve fiziki etkinlikler dersi özel ihtiyaçları olan çocukların eğitiminde de oldukça etkili ve önemli hale gelmiştir. Bu derslerde yer alan etkinliklerin; normal çocukların gelişiminin yanında engelli çocukların gelişiminde ve kendini topluma kabul ettirmesinde olumlu yararlar sağlamaktadır. Bu çalışma, sınıf öğretmenlerinin engelli öğrenciler açısından oyun ve fiziki etkinlikler dersine yönelik görüşlerini tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan mülakat yöntemi kullanılarak, Gaziantep ilinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi okullarda görev yapan 20 öğretmenden elde edilen veriler içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Sonuç olarak, öğretmenlerin çoğunluğunun derslerde engelli öğrencilerin eğitimine yönelik olarak kullanılan araç-gereçlere ulaşma konusunda bir takım problemlerle karşılaştıkları, engellilere yönelik olarak daha önce herhangi bir eğitim almadıklarını ve bundan dolayı yapılan etkinliklerin verimsiz geçtiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca çalışmaya katılan öğretmenler oyun ve fiziki etkinlikler dersinin engellilere dönük olarak, daha etkili ve verimli olabilmesi için; ders araç-gereçlerinin temini konusunda okullara destek olunması, fiziki ve çevre şartlarının giderilmesi, engelliler için özel oyun alanlarının açılması, dersin daha verimli hale getirilmesi için bu derse beden eğitimi öğretmenlerinin ya da özel eğitim uzmanlarının girmesi, sınıf öğretmenlerinin konuyla alakalı hizmeti içi eğitim kursları alması, engellilere yönelik yapılan etkinliklerin çeşitlendirilmesi ve engellilere yönelik olarak oyun kitaplarının müfredatta olması gerektiği yönünde görüş belirtmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ERTELEME DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı ve erteleme davranışının bazı değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç kapsamında şu sorulara cevap aranacaktır: a) Sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı ne düzeydedir? b) Sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı cinsiyetine, medeni durumuna, görev yapılan yerleşim yerine, kıdemine, okuttuğu sınıf düzeyine ve okuttuğu sınıf mevcuduna göre farklılaşmakta mıdır? Araştırmada sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı var olduğu şekliyle betimlenmeye çalışılacağından araştırmanın modeli tarama modelidir. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılı ikinci döneminde Tokat ili Erbaa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ilkokullarda görev yapan 230 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak öğretmen adaylarının demografik özelliklerine ilişkin bilgileri saptamak için araştırmacılar tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu ile Uzun Özer (2014) tarafından geliştirilen “Yetişkin Erteleme Ölçeği” kullanılmıştır. Veriler SPSS 20 paket programı ile analiz edilmiştir. Erteleme davranışı puanlarının aritmetik ortalamaları ve standart sapmaları hesaplanmıştır. Araştırmada verilerin çözümünde T-testi, ANOVA ve Tukey testi kullanılmıştır. Ayrıca frekans ve yüzde hesaplamaları da yapılmıştır. Araştırmada anlamlılık düzeyi 0.05 olarak alınmıştır. Veri analizi sonuçlarına göre sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı düşük düzeydedir. Sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı medeni durum, görev yapılan yerleşim yeri, kıdem ve okuttuğu sınıf mevcuduna göre istatistiksel açıdan anlamlı olarak farklılaşırken; cinsiyet ve okuttuğu sınıf düzeyine göre istatistiksel açıdan anlamlı olarak farklılaşmamıştır. Sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışları ilgili literatür çerçevesinde yorumlanarak önerilerde bulunulacak ve ilgililerle paylaşımı sağlanacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN FATİH PROJESİNE YÖNELİK KAYGILARIÖzet: Dünyada bilgi birikimi son derece hızlı bir biçimde artmakta ve gelişmiş ülkeler de politikalarını bu yönde oluşturmaya çalışmaktadırlar. Türkiye bu bağlamda bilgi toplumuna dönüşüm vizyonunu şu şekilde ifade etmektedir “Bilim ve teknoloji üretiminde odak noktası haline gelmiş, bilgi ve teknolojiyi etkin bir araç olarak kullanan, bilgiye dayalı karar alma süreçleriyle daha fazla değer üreten, küresel rekabette başarılı ve refah düzeyi yüksek bir ülke olmak” (DPT, 2006). Bu amaç doğrultusunda birçok alanda bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımına yönelik projeler geliştirilmiştir ve geliştirilmeye devam etmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde görülen hızlı gelişmeler diğer alanları etkilediği gibi eğitim alanını da etkilemektedir. 2010 yılında gündeme gelen FATİH (Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi ise, eğitim alanında köklü değişimler yapmayı hedefleyen bir projedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerini eğitim ile bütünleştirmeyi hedefleyen bu proje ile eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması amaçlanmıştır. Proje kapsamında 17 ilde ve 52 okulda pilot uygulama olarak 2011-2012 öğretim yılında proje hayata geçirilmiş ve daha sonraki yıllarda yaygınlaştırılarak devam etmiştir. Önümüzdeki yıllardan itibaren de ilkokullara yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı FATİH Projesini, eğitim ve öğretimde okullarda teknolojiyi iyileştirmek amacıyla BİT (Bilgi ve iletişim teknolojileri) araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek şekilde düzenlenmesi amacıyla yürürlüğe koyduğunu belirtmektedir. FATİH projesi liselerde ve ortaokullarda uygulamış ve birtakım güçlüklerle karşılaşılmıştır. Karşılaşılan bu güçlüklerin ilkokul öğretmenlerinde birtakım kaygılar oluşturduğu düşünülmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, FATİH projesi kapsamında öğretmenlerin kaygılarını ortaya koymak ve bu kaygıların giderilmesine yönelik çözüm önerileri sunmaktır. Çalışma, nitel verilerin kullanıldığı betimsel bir araştırmadır. Çalışmada araştırmanın amacına uygun olarak hazırlanmış yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanacaktır. Yarı yapılandırılmış görüşme tekniği, önceden düşünülmeyen ve görüşme sırasında ortaya çıkabilen yeni durumlarda görüşmede bazı değişmeler yapmaya olanak tanıyan bir yöntemdir (Özgüven, 2004). Görüşme sorularının belirlenmesi için bir öğretmenle ön görüşme yapılmıştır. Bu görüşmelerden hareketle ve ilgili alanyazın ve belgeler taranarak görüşme formu düzenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Çanakkale İli’ndeki ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Elde edilecek veriler içerik analizi yapılarak çözümlenecek ve yorumlanacaktır. Araştırma görüşmelerin yapılması aşamasında olup, bulgulara ve sonuçlara bildiride yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN FEN BİLİMLERİ DERSİNDE YAŞADIĞI SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: İlkokul, programlı öğrenmenin başladığı temel eğitim kademesidir. Bu nedenle ilkokulda öğrenmenin temelleri etkili gerçekleştirilirse ,öğrencinin sonraki öğrenim hayatında başarı, olması gereken önemli bir sonuçtur. İlkokul üçüncü ve dördüncü sınıf, öğrencilerinin Fen Bilimleri dersiyle tanıştığı, doğayı tanıma ,anlama ,gözlem yapma, merak etme duyularının geliştiği bir süreçtir. Fen Bilimleri dersine karşı geliştirilen olumlu tutumlar öğrencilerin fen okuryazarı olması yönünde de etkili olacaktır. Fen Bilimleri dersinin görsellerle ,etkinliklerle ve deneylerle desteklenmesi ,öğrencilerin yaparak yaşayarak öğrenmesi bilgilerin kalıcı olmasını ve konuların içselleştirilebilmesini sağlamaktadır. Bütün bunların gerçekleştirilebilmesi için Sınıf Öğretmenine düşen görev ve sorumluluklar büyüktür. İlkokulda mihver ders olan Fen Bilimleri dersinin etkili öğrenme ortamlarında gerçekleştirilebilmesi çok önemlidir. Bu nedenle araştırmanın amacı ilkokulda görev yapan sınıf öğretmenlerinin Fen Bilimleri dersinde yaşadığı sorunları belirlemek ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri getirmektedir. Araştırma 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Muğla ilinin Menteşe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ilkokullarda görev yapan Sınıf Öğretmenleriyle yapılmıştır. Araştırmanın yöntemi nitel araştırma yöntemlerinden olan durum çalışmasıdır. Durum çalışması yöntemiyle var olan durum ayrıntılı bir biçimde incelenmiştir. Araştırmada verilerin toplanması için ilgili literatürler tarandıktan sonra , alan uzmanlarının görüşleri alınarak oluşturulmuş açık uçlu sorulardan oluşan tam yapılandırılmış ölçme aracı kullanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Analiz sonucunda elde edilen veriler yorumlanmış ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN FEN BİLİMLERİ HAYAT BİLGİSİ VE SOSYAL BİLGİLER DERSLERİNDEKİ YÖNTEM VE TEKNİK KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Eğitim ortamları yaşamla okulu birleştiren uygulamaları içermelidir. Kullanılacak olan farklı yöntem ve teknikler yaşam ve okulu birbiri ile bütünleşik hale getirir ve öğrencileri çevresine, hayata uyumlu hale getiren beceriler kazanmasını sağlar. Hayat Bilgisi dersi ile okulun kapıları hayata açılmakta, Fen Bilimleri dersi ile evrende gerçekleşen olayların nedenleri ve sonuçlarını keşfetmeye ilişkin bilgiler edinilmektedir. Sosyal Bilgiler dersi ile de öğrenciye toplumsal kişilik kazandırılmaktadır. Bu sebeple ilkokul düzeyinde verilen bu derslerin öğretim sürecinde yapılan uygulamaların önemine vurgu yapmak gerekmektedir. Çünkü her bir dersin amaçlarına ulaşmak ve öğrencilerin gerekli becerileri kazanması doğru zamanda seçilen etkili öğretim yöntem ve teknikleri kullanmakla mümkündür. Ayrıca dönem dönem yenilenen öğretim programları sayesinde çağı yakalayan, bilgiyi hazır almaktan çok bilgiyi aktif bir şekilde kullanabilen bireyler yetiştirmek amaçlanmıştır. Bu yüzden öğrencilerin hazır bilgiyi aldıkları uygulamalar değil, edindikleri bilgileri kullanabilecekleri farklı yöntem ve tekniklere ihtiyaç duyulmaktadır. Sınıf öğretmenlerinin derslerde kullandıkları farklı yöntem ve teknikler olumlu sınıf ortamı oluşturma, öğrencilerin akademik başarılarını artırma, öğrenciler ve öğretmenler arasında iletişimi artırma gibi özelliklere sahiptir. Öğretmenler kullandıkları yöntem ve tekniklere ilişkin sorunları ve çözüm önerilerini uzman paydaşlar ile paylaştıklarında sınıf içerisinde yapılan öğretiminin kalitesinin de artacağı düşünülmektedir. Bu sebeple yapılan bu araştırmanın amacı Sınıf öğretmenlerinin Fen Bilimleri, Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler derslerinde kullandıkları, kullanmak istedikleri yöntem ve teknikleri ortaya çıkarmak, aynı zamanda belirtilen derslerde kullanılan yöntem ve tekniklere ilişkin görüşlerini ortaya koymaktır. Literatürde öğretmenlerin bu çalışmaya konu olan derslerde kullandıkları yöntem ve tekniklere ilişkin yapılmış çalışma sonuçlarına rastlamak mümkündür. Yapılan çalışma ile öğretmenlerin kullandıkları yöntemleri neden tercih ettiklerini, eğer farklı yöntem ve teknik uygulamıyorlarsa sebeplerinin neler olduğunu derinlemesine araştırarak ortaya koymak amaçlanmıştır. Belirlenen amaç doğrultusunda çalışmanın problem cümlesi “Sınıf öğretmenlerinin Fen Bilimleri, Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler derslerinde kullandıkları yöntem ve teknikler nelerdir? şeklinde oluşturulmuştur. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş olup durum çalışması desenine göre yapılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını Tokat merkezde görev yapan 50 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada kullanılacak olan veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme soruları ile elde edilmiştir. Görüşme soruları araştırmacılar tarafından geliştirildikten sonra bir okulda ön uygulaması yapılmıştır. Ön uygulama yapıldıktan sonra amaca hizmet etmediği düşünülen sorular formdan çıkarılmış ve veri toplama aracına son hali verilmiştir. Görüşmeler her okulda belirlenen öğretmen grupları ile odak grup görüşmeleri yoluyla elde edilmiştir. Elde edilen veriler Nvivo programında araştırmacılar tarafından analiz edilerek model oluşturulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GEOMETRİK CİSİMLER İLE İLGİLİ KONU ALAN BİLGİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Öğretmen bilgisi son 20 yıldır üzerinde durulan yeni bir konu olmakla birlikte doğası ve gelişimi, öğretim ve öğretmen eğitimi üzerine yapılan araştırmaların yıllar içerisinde artması ile anlaşılmaya başlanmıştır. Öğretmen bilgisinin farklı bileşenlerden oluştuğunu belirten çeşitli öğretmen bilgisi çatıları bulunmaktadır (Shulman,1986; Grossman,1990, Leinhardt ve Greeno, 1986;Peterson,1988). Tüm bu çatıların ortak özelliği ise öğretmen konu alan bilgisinin öğretimin önemli ve mutlak bir parçası olmasıdır. Konu alan bilgisi, öğretmenlerin zihinlerinde var olan bilgilerin miktarı ve organizasyonudur (Shulman, 1986) ve bu tanım her derste olduğu gibi ilkokul matematik dersleri için sınıf öğretmenleri adına da geçerli olmaktadır. Shulman (1986) ve Grossman (1990) modellerinden yola çıkarak genelde iyi bir matematik öğretimi, özelde de iyi bir geometri öğretimi için sadece konu alan bilgisinin niteliği veya niceliğinin değil, matematik ve geometri bilgisinin organize edilebilmesinin ve kullanılabilmesinin de önemli olduğu belirtilebilir. Geometri, eğitim ve öğretimin bütün kademelerinde (ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim) yer alan, tanımların kritik rol oynadığı teorik bir sistem olan matematiğin, şekiller ve uzayın çalışıldığı önemli bir dalıdır. Geometrik şekil ve cisimler ise öğrencilerin günlük hayatta ve eğitim öğretimin her kademesinde karşılarına sıkça çıkmaktadır. Öğrencilerin tanımlamada ve örneklendirmede yaşadıkları problemleri giderecek olan kişilerden biri sınıf öğretmenidir. Bir kavramı öğretecek olan sınıf öğretmeninin, öğrenenlerin zihninde kavram yanılgısı veya kavram kargaşası oluşmaması için kavramı kendisinin doğru olarak bilmesi gerekmektedir. Bu bakış açısıyla tanımlar ve örnekler ile öğrencileri ilk tanıştıran kişi olan sınıf öğretmenlerinin geometrik şekil ve cisimlerle ilgili konu alan bilgilerinin araştırılması önem kazanmaktadır. Bu çalışmada da matematiksel kavramların tanımlanması, altında yatan yapıları, tanım yapma işlemi ve tanımları örneklendirmeleri sınıf öğretmenlerinin konu alan bilgilerinin temelinde incelenmiş ve sınıf öğretmenlerinin geometrik şekil ve cisimler ile ilgili konu alan bilgilerini ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Çalışmada veri toplama aracı olarak ilköğretim Matematik Dersi (1-5) Öğretim Programı (2009) göz önünde bulundurularak araştırmacılar tarafından hazırlanan ve açık uçlu sorulardan oluşan değerlendirme formu kullanılmıştır. Değerlendirme formunda geometrik şekil ve cisimlere ait tanımları yapma, örnek verme, verilen şekil/cisimlerin isim ve özelliklerini belirtme, adı ve tanımı verilen geometrik şekil/cisimleri çizebilme gibi sorular yer almaktadır. Uzman görüşü ve pilot uygulama sonrası son şeklini alan değerlendirme formu Kırıkkale il merkezinde görev yapmakta olan rastgele olmayan örneklem tekniklerinden ulaşılabilir örneklem yolu ile 50 sınıf öğretmenine uygulanmıştır. Verilerin analizi araştırmacılar tarafından içerik analizi ile analiz edilmekte olup veri analiz süreci devam etmektedir. Elde edilen bulgular literatür ışığında tartışılacak ve gelecek çalışmalar için öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GEOMETRİK CİSİMLERE İLİŞKİN ALAN BİLGİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Matematik öğretimini gerçekleştirirken öğretmenlerin sahip olması gereken bilgi bileşenlerinden birisi de konu alan bilgisidir. Çünkü öğretmenin bir kavramın öğrenilmesinde öğrencilerine yardımcı olurken konuya ilişkin eksik bilgisinin olmaması gerekir. Öğrencilerin zihninde kavram yanılgısına ve kavram kargaşasına sebep vermemek için kavramlara ait doğru tanımlamaların, örneklerin, ters örneklerin ve farklı temsillerin öğretmenler tarafından iyi bilinmesi gerekir. Bu nedenle öğretmenin öğrencilerin zihninde doğru temsiller oluşturmaları öncelikli olarak alan bilgilerine bağlıdır. Matematik dersi gibi ön-şart oluş ilkesi bakımından güçlü bir derste öğrencilerin öğrendikleri yanlış bir kavram sonraki öğrenmelerini doğal olarak etkileyecektir. Özellikle geometri gibi soyut bir derste öğretmenin konuya ilişkin alan bilgisinin sınırlı olması etkili geometri öğreniminin ve öğretiminin önünde büyük engel oluşturabilir. Bu çerçevede mevcut araştırmada sınıf öğretmenlerinin ilkokul matematik öğretim programında bulunan geometrik cisimlere (küp, üçgen prizma, kare prizma, dikdörtgen prizma, silindir, koni) ilişkin alan bilgilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışması ile yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Nevşehir ilinde bulunan çeşitli ilkokullardaki sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Çalışma grubu amaçlı örnekleme yönteminin bir çeşidi olan ölçüt örnekleme yöntemi (sınıf öğretmenlerinin kıdemlerine göre farklılık göstermesi ölçütü göz önünde bulundurularak) kullanılarak belirlenmiştir. Araştırmanın verileri görüşme ve doküman analizi yöntemleri kullanılarak toplanmıştır. Öğretmenlerle birlikte araştırmacılar tarafından hazırlanan yapılandırılmış görüşme formuyla veriler toplanarak betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Ayrıca öğretmenlerin alan bilgilerini yine kendilerinin değerlendirmeleri için açık uçlu sorular sorularak derinlemesine bilgi toplanmaya çalışılmıştır. Elde edilen veriler literatür ışığında yorumlanarak alana katkı sağlayacak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA FİLMLERİN ÖĞRENME ORTAMLARINA KATKISININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Bu çalışma sınıf öğretmenlerinin filmlerin öğrenme ortamlarına katkısına yönelik görüşlerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışması deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu ise 2018 - 2019 eğitim öğretim yılında Aydın ili Bozdoğan ilçesinde görev yapmakta olan ve araştırmacı tarafından kolay ulaşılabileceği düşünülerek seçilen on bir sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri konuyla ilgili hazırlanmış olan yarı yapılandırılmış görüşme formundan yararlanarak toplanmıştır. Öğretmenlerle tek tek ve yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma bulgularına göre öğretmenler çok sık film izlemeseler de öğrencilere konuyla ilgili kısa film ve animasyonlar oldukça izletmektedirler. Öğretmenler genellikle Hint filmlerini tercih etmektedirler. ‘Her Çocuk Özeldir’ filmini hemen hemen tüm öğretmenler izlediklerini ifade etmişlerdir. Öğretmenler eğitim içerikli filmleri değerlendirirken sinema filmlerinin çocukların yaşına uygun olmadığını, çizgi filmlerin de kahramanları yönünden kimi sakıncaları olduğunu belirtmişlerdir. Öğretmenlerin eğitim ortamında eğitim içerikli filmleri tercih etme sebepleri olarak öğrencilerin derste dikkatlerini çekmesi, derse güdülenmelerini sağlaması ve işlenen konuyu pekiştirmesi en önemli nedenler olarak belirtilmiştir. Sınıf öğretmenleri filmleri sınıfa izletmeden önce belli bir hazırlık yaptıklarını ve filmi aralarda durdurup sınıfın konu hakkında görüşleri aldıklarını, filmin sonunda da filmi tek bir cümleyle özetlediklerini ifade etmişlerdir. Öğretmenlerin görüşleri doğrultusunda araştırmaya ilişkin çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖZÜNDEN MESLEKİ GELİŞİM: ALGILAR, BEKLENTİLER VE İHTİYAÇLARÖzet: Eğitim bilimleri alanındaki gelişmeler ve değişmeler, öğrencilerin öğrenme süreçlerindeki farklılıklar, bilimde yaşanan gelişmelere paralel olarak öğretim teknolojileri ve yöntemlerindeki yenilikler, velilerin eğitime bakış açısının değişmesi ve toplumun eğitimden beklentileri bağlamında öğretmenlerin hizmet içinde de eğitilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Mesleki gelişim kavramıyla açıklanan bu durum yaşam boyu öğrenme bağlamında da değerlendirilmelidir. Mesleki gelişim Milli Eğitim Bakanlığı (MEB, 2017) tarafından “birey, grup ve okulun doğrudan veya dolaylı olarak faydasına olmayı hedefleyen ve sınıf içindeki eğitimin kalitesine katkıda bulunacak bilinçli ve planlı faaliyetler ile doğal öğrenme tecrübelerinin tümünün toplamı” biçiminde tanımlanmaktadır. Öğretmenlerin mesleki gereksinimleri doğrultusunda hazırlanan programlar hem öğretmene hem okula hem de sınıf içi ilişkilere büyük katkı sağlamaktadır. Ancak öğretmenlerin mesleki gelişimine yönelik yapılan araştırmalar, öğretmenlerin mesleki gelişimi kapsamında gerçekleştirilen etkinliklerin öğretmenlerin ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmadığını, ihtiyaç analizi sürecinde öğretmenlerin istek ve beklentilerinin dikkate alınmadığını, mesleki gelişim eğitimi kapsamında yürütülen çalışmaların öğretmenlere katkı sağlamadığını, sunulan mesleki gelişim faaliyetlerinin uygulamaya dönük olmadığını ve öğretmenlerin mesleki gelişimine yalnızca teorik düzeyde katkı sağladığını ortaya koymaktadır. Bu kapsamda bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin mesleki gelişim algılarını, mesleki gelişimden beklentilerini ve meslek gelişim ihtiyaçlarını incelemektir. Araştırmada karma yöntem kullanılmıştır. Araştırma, karma yöntem desenlerinden ardışık keşfedici desenle gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda köy, ilçe ve il merkezinde çalışan, maksimum çeşitlilik örnekleme tekniği ile seçilen öğretmenlerle odak grup görüşmesi yapılmıştır. Daha sonra odak grup görüşmesinden elde edilen veriler ankete dönüştürülmüş; yine köy, ilçe ve merkezden seçkisiz yolla seçilen sınıf öğretmenlerine uygulanmıştır. Bu kapsamda verilerin analiz süreci devam etmektedir. Bu çalışma, 118K080 nolu Sınıf Öğretmenlerinin Mesleki Gelişiminde Üniversite-Okul İşbirliği Modeli başlıklı TÜBİTAK projesinden üretilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖZÜNDEN ÖĞRENCİLERİN TEKNOLOJİ KULLANIMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: 20. yüzyılın başlarında teknoloji denilen akla gelen ilk araçlar radyo ve telgraf iken, içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılın başlarında teknoloji denilince aklımıza belki de ilk önce internet gelir ve ikinci olarak ne diyeceğimizi düşünürüz. Çünkü teknolojik gelişmelerdeki hız o kadar artmış durumdadır ki insanoğlu bu hıza yetişemez olmuştur. 2000’li yılların başında bir teknolojik aracın popülerlik ömrü 18 ay iken şimdiler 6 aydan bile fazla sürmemektedir. Bu hızlı gelişme araştırmacılarında dikkatini çekmiştir. Gittikçe artan bir şekilde teknoloji kullanımı ve özellikle sosyal ağların kullanımı ve kişilik özellikleri ve akademik başarı üzerine çalışmaların arttığını görmekteyiz. Teknoloji kullanımı ilk çıktığında sadece yetişkinlerin ilgi alanındayken son yıllarda kullanım yaşı oldukça düşmüştür. Bunun yanında FATİH projesinin yaygınlaşması ile birlikte teknoloji kullanımı eğitim-öğretim hayatımızın neredeyse ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Şehirleşmenin artması, çocuklar için vakit geçirecekleri tek yer olarak okul bahçelerinin kaldığı günümüzde çocukların vakit geçirmek için teknolojik cihazlara yönelmesi hiç birimizi şaşırtmamıştır. Bu görüşlerden yola çıkarak bu çalışmada ilkokul öğrencilerinin teknoloji kullanımlarının sınıf öğretmenleri gözünden belirlenmesi amaçlanmıştır. Öğrencilerin neredeyse aileleri kadar vakit geçirdikleri kişi sınıf öğretmenleridir. Bunun yanında teknolojinin eğer bir etkisi var ise bunu gözlemleyebilecek en etkin kişiler sınıf öğretmenleri olacağı düşünülmüştür. Bu sebeple Muğla ili Menteşe ilçesindeki çeşitli ilkokullarda çalışmakta olan öğretmenler ile araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu ile görüşmeler yapılmıştır. Çalışmaya başlamadan önce öğretmenlere çalışmanın amacı anlatılmış ve gönüllülük esasına göre çalışmaya devam edilmiştir. Öğretmenlerin sınıf içerisinde teknolojinin kullanımını gözlemlemedikleri, çünkü okulda teknolojik cihazların kullanımına yönelik kesin kurallar koydukları sadece ders aralarında etkileşimli tahtalar ile vakit geçirmelerine izin verdikleri görülmüştür. Öğretmenlerin çoğunun öğrencilerin teknoloji kullanımlarını problemli olarak algıladıkları hatta bu durumun bağımlılık boyutuna vardığını söylemişlerdir. Eğer ailelerin teknoloji kullanımında denetimi tam anlamı ile sağlayabilirlerse yani televizyon, tablet, bilgisayar kullanımında kesin kuralları olursa herhangi bir problem yaşamadıklarını belirtmişlerdir. Bu problemli kullanımın sınıf içerisine yansıyan en önemli etkisinin ise öğrencilerin konuşmalarının bozulması olarak görmektedirler. Bu problemli kullanımın en önemli nedeni ise ailelerin bu kullanım için kurallarının olmaması ve öğrencilerin küçülen şehirlerde vakit geçirecek başka bir etkinlik bulamamaları olarak vurgulamaktadırlar. Bulgular literatür ışığında tartışılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖZÜNDEN REHBERLİK HİZMETLERİÖzet: Okullarda verilen psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri bireylerin kendini daha iyi tanıması, isteklerini, ilgilerini, yeteneklerini bilebilmesi, geleceğinde alacağı kararları en doğru şekilde verebilmesi, kısaca kendini gerçekleştirebilmesi için yürütülen hizmetler olduğunda Türk Eğitim Sistemi için temel yapı taşlarından biridir. Bunun için bu hizmetlerin yürütülmesinde konunun uzmanı olan bir okul psikolojik danışmanı/rehber öğretmeni gereklidir ancak okullardaki diğer paydaşlar ile işbirliği içinde olunmadan yürütülen hizmetler hem öğrenci hem de eğitimin verimi açısından sorun teşkil etmektedir. Bu yüzden yürütülecek hizmetlerde birlikte çalışmak önemlidir. Özellikle örgün eğitimin başlangıcı olan ilkokullarda neredeyse ailesi kadar gün içerisinde birey ile vakit geçiren sınıf öğretmeniyle yapılması gereken ortak çalışmalar zorunluluktur. Yıllar geçtikçe zorlukların artması eğitimi de karmaşık bir yapıya büründürmüştür ve bu yapı hem öğrencide hem de okulun diğer bileşenleri üzerindeki baskıyı arttırmaktadır. Yaşanan ekonomik sorunlar, göç, sosyal çalkantılar bireyin çevresini ve ailelerini etkilediği kadar kendisini de etkilemiştir. Bu sebeplerden dolayı şimdi ve geleceği için alacağı kararlarda zorlanmakta, uyum ve davranış problemleri gösterebilmektedir. Okullarda bu tip sorunlara çözüm getirebilmek psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleriyle mümkün olabilir. Bu durumdan hareketle, çalışmanın amacı ilköğretim kademesindeki, okullarında okul psikolojik danışmanı/rehber öğretmeni olmayan sınıf öğretmenlerinin gözünden rehberlik hizmetlerinin, yaşanan sorunların incelenmesi ve ihtiyaç alanlarının belirlenmesidir. Okul psikolojik danışmanı/rehber öğretmeni olan okullardaki sınıf öğretmenleri ile yapılan görüşmelerde; rehberlik hizmetlerinde herhangi bir aksama görülmediği eksik olarak hissedilen yerlerde ya da ihtiyaç anında okul psikolojik danışmanı/rehber öğretmeni bu eksikliği ya da ihtiyacı giderdiği görülmüştür. Araştırmacılar tarafından araştırma için okullarında okul psikolojik danışmanı/rehber öğretmeni olmayan sınıf öğretmenleri ile görüşmeye yapılmaya başlanılmıştır. Araştırmada veriler yarı yapılandırmış görüşme formu kullanılarak görüşme yoluyla toplanmıştır. Verilerin analizinde Nvivo 11 programı kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda okullardaki sorunlarda sınıf öğretmenlerin kendilerini tek başına yeterli görmedikleri, yanlarında okul psikolojik danışmanı/rehber öğretmeni olmadan yalnız kaldıkları ve yetersiz hissettiklerini belirtmişlerdir. Yapılan görüşmelerde sınıf öğretmenleri okullarda öğrenci sayısına bakılmaksızın bir okul psikolojik danışmanı/rehber öğretmeni olması gerektiğini ve eş güdümlü olarak öğrencilerin ihtiyaçlarına karşılık verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖZÜYLE SANAL MÜZE UYGULAMALARININ DERSLERDE KULLANILABİLİRLİĞİÖzet: Yeni teknolojiler aracılığıyla müzelere gitmeden yalnızca sanal müze verileri kullanılarak öğrencilere sınıfta daha kapsamlı müze deneyimi yaşatmak günümüz koşullarında mümkün hâle gelmiştir. Nitekim sanal müze uygulamalarıyla insanlar, en ücra yerlerde yaşasalar dahi gidip görme imkânı bulamadıkları müzelere, zamandan ve mekândan bağımsız olarak ulaşabilirler. Bu araştırmanın amacı ise sınıf öğretmenlerinin görüşleri doğrultusunda sanal müze uygulamalarının hayat bilgisi derslerindeki kullanma durumlarını tespit etmek ve derslerde nasıl kullandıklarını belirlemektir. Araştırma nitel araştırma yöntemine uygun bir şekilde tasarlanmış ve bu doğrultuda olgubilim modeli esas alınmıştır. Malatya ilinde, daha önce en az bir kere derslerde sanal müze uygulaması deneyimi yaşayan 12 sınıf öğretmeni araştırmanın çalışma grubunu oluşturmuştur. Bu doğrultuda araştırma verileri 2018-2019 eğitim-öğretim yılı bahar dönemi Mart ayı içerisinde araştırmacı tarafından geliştirilen standartlaştırılmış görüşme formu aracılığıyla yazılı olarak elde edilmiştir. Verilerin araştırma sorularının ortaya koyduğu temalara göre organize edilmesine ve formda kullanılan soruların dikkate alınarak sunulmasına imkân sağlaması sebebiyle araştırmada betimsel analiz tekniği tercih edilmiştir. Araştırmanın sonunda sınıf öğretmenlerinin hayat bilgisi derslerinde sanal müze gezilerini önemli bir uygulama olarak gördükleri ancak müfredattaki her konunun bu uygulamayı yapmaya elverişli olmadığı ve en fazla ise ilkokul 3. sınıfta sanal müze gezisini yaptırdıkları tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcılar çalışma sonunda sanal müzelerin etkin bir şekilde kullanımına yönelik çeşitli öneriler geliştirmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN HAYAT BİLGİSİ DERSİ ÖĞRETİM SÜRECİNDE KULLANDIKLARI ÖĞRETİM YÖNTEM VE TEKNİKLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Bir öğrencinin okula ilk başladığında içinde bulunduğu yaşama ilişkin bilgi edinmesini ve yaşam hakkında bir takım olumlu yönde davranışlar kazanmasını sağlayan ilk ders Hayat Bilgisi dersi olarak düşünülebilir. Hayat Bilgisi dersi sürecinde çoğunlukla öğrencilere içinde bulundukları doğal ve toplumsal çevre inceletilerek; başta kendisini olmak üzere, çevresini, içinde bulunduğu toplumu, tanıması ve bu çevrelerde meydana gelen olayları anlaması beklenir. Öğrenci bunların yanında, Hayat Bilgisi dersi öğretim süreci boyunca, Atatürk’ü tanıma, toplum olmanın önemini kavrama, toplum tarafından istendik yönde olan davranışlar edinme gibi olumlu davranışlar geliştirir. Öğrencinin toplum ve çevre bilincinin önemini kavraması açısından aldığı ilk ders olan Hayat Bilgisi dersi, öğrenciyi gelecek yaşamında topluma faydalı bir birey olarak hazırlama yönünde en önemli derslerden biridir. Bir dersin öğrenme ve öğretme süreci düzenlenirken en önemli faktör hedeflerdir denebilir. Hedeflerin belirlenmesinin ardından ise en önemli olan unsur öğretim yöntem ve tekniklerinin belirlenmesidir. Hedeflere uygun yönde belirlenen yöntem ve teknikler, nitelikli bir öğretme-öğrenme ortamı hazırlar. Bu nedenle dersi veren öğretmenin ders sürecinde, dersin hedeflerine, öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeylerine, öğretim yapılacak konunun özelliğine göre en uygun yöntem ve teknikleri kullanması, dersin hem öğretmen hem de öğrenci açısından verimli geçmesi için son derece önemlidir. Derse uygun yöntem ve tekniklerin kullanılması belirtilen olumlu yönlerin yanında, zaman, ekonomiklik, anlaşılırlık gibi yönlerden de öğretim sürecine katkı sağlar. Bu bağlamda yapılan araştırmanın amacı; sınıf öğretmenlerinin Hayat Bilgisi dersi sürecinde ve süreç içerisindeki etkinlikleri uygularken hangi öğretim yöntem ve tekniklerini kullandıklarını belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla ili Menteşe ilçe merkezinde bulunan okullarda görev yapmakta olan ve rastgele yöntemle belirlenmiş 40 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden olan betimsel türde bir araştırma olup, araştırmada veriler; yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla toplanmıştır. Veriler; betimsel analiz yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlar ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve yorumlanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN HAYAT BİLGİSİ DERSİNDE KULLANDIKLARI ÖĞRETİM STRATEJİ, YÖNTEM VE TEKNİKLERİN ÜÖzet: Bu araştırmada, Hayat Bilgisi dersinde, sınıf öğretmenlerinin, öğretimsel stratejilere , yöntemlere ve tekniklere ilişkin görüşleri , hem literatür açısından (kavramların netliği) hem de kendi uygulamaları açısından (uygulama sıklığı, zorlukları ve önerileri) incelenecektir. Bu sayede, öğretim programında benimsenen yaklaşımın,uygulamadaki yansıması hakkında bilgi edinmek amaçlanmıştır. Bu çalışma nitel araştırma paradigmasına uygun olarak tasarlanmış betimsel bir çalışmadır. Araştırmada , amaçlı örneklem türü çerçevesinde hareket edilerek, 3 farklı ilköğretim okulundan 10 sınıf öğretmeninin hayat bilgisi dersine katılımcı olarak girileceği belirlenmiştir. Kullanılan bu teknik veri toplama yöntemi olarak, yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yöntemi tercih etme nedenleri, sınıf öğretmenlerinin düz anlatım yöntemi, soru cevap, problem çözme, gösterip yaptırma yöntemi , proje, örnek olay inceleme, tartışma, benzetim, bilgisayar destekli eğitim, özel ders gözlem, eğitsel oyunlar, işbirlikçi öğretim, beyin fırtınası, gezi, yansıtma yöntemlerini, ekip öğretimi, deney ve gözlem yöntemi, rol oynama, mikro öğretim tekniği, demeç, söylev, görüşme, sergi, drama, konferans, münazara, seminer, panel, altı şapkalı düşünme tekniği, forum ve zıt panel, yöntemlerini sınıf içinde kullanılıp kullanılmadığına ders içi gözlem sırasında gözlenecektir. Ayrıca sınıf öğretmenlerinin bu yöntem, strateji ve tekniklerin, eğitim-öğretim sistemine sağladığı katkıları ya da kullanımında oluşturabildiği sorunları da gözlemleyecek olmasıdır. Böylece, eğitim- öğretim sistemimizin değerlendirmesi için bir geri dönüt sağlanmış olacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İÇERİK ALANI OKUMA ÖĞRETİMİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİÖzet: Sınıf öğretmenleri ilkokulun ilk yıllarında ses tanıma, akıcılık, okuduğunu anlama gibi temel okuma becerileri üzerinde durmaktadırlar. Bu beceriler geliştirilirken daha çok yazınsal metinler, kısa tekerleme ve şiirlerden yararlanılmaktadır. Daha sonraki yıllarda ise ders kitaplarında yer alan metinler üzerinden okuduğunu anlama çalışmaları yapılmaktadır. İlkokul üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçen öğrencileri zorlu bir yıl beklemektedir. Çünkü artık farklı içerik alanlarında okuma yapmaları gerekecektir. Bu içerik alanlarında ise ilk üç yılda fazla alışık olmadıkları bilgilendirici metinler kullanılmaktadır. İlkokulun ilk yıllarında daha çok yazınsal metinler üzerinde çalışan, bilgilendirici metinleri çok az kullanan öğrencilerden, dördüncü sınıf itibari ile farklı içerik alanları ile ilgili metinleri okuyup bilgiye ulaşmaları istenmektedir. İçerik alanı okuma, sosyal bilgiler, fen bilimleri, matematik gibi farklı disiplinlerdeki okuma faaliyetlerini içermektedir. Bir nevi bu derslerde verilen yeni içeriği kazanabilmek için gerekli olan okuma becerisi olarak tanımlanabilmektedir. “Her öğretmen bir okuma öğretmenidir.” sözünden hareketle her ders bir anlamda okuma dersidir, denilebilir. Bunun için her derste öğrencilerin okuduğunu anlama becerisini geliştirmek için çalışmaların yapılması bir zorunluluk haline gelmektedir. Alan öğretmenlerinin daha çok öğrencilerin alan bilgisi üzerinde durmaları, kendilerini okuma öğretmeni olarak görmemeleri ve bu alanda eğitim de almamaları, sınıf öğretmenlerinin içerik alanlarında yaptıkları okuma uygulamalarını daha önemli hale getirmektedir. Bu nedenle bu araştırmada sınıf öğretmenlerinin Türkçe dersi dışında diğer derslerde okuma öğretimi ile ilgili neler yaptıklarının ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Araştırma 2015-2016 eğitim-öğretim yılında, Samsun ilinde görev yapan ve tipik örnekleme yolu ile belirlenen 20 öğretmen ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden görüşme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri araştırmacı tarafından ilgili alanyazın incelenerek oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Nitel verilerin analizinde ise betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda sınıf öğretmenlerinin; içerik alanlarındaki metinleri nasıl kullandıkları, öğrencilerin bu metinleri anlama durumlarının nasıl olduğu, bu metinlerin daha iyi anlaşılması için sınıfta yapılan uygulamaların neler olduğu, öğrencilerin bu metinleri okurken uyguladıkları okuma stratejilerinin neler olduğu ile ilgili görüşleri detaylı bir şekilde ortaya konulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLK OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİNDE İNTERNET SİTELERİNİ KULLANMA DURUMLARIÖzet: Gündelik hayatın bir parçası haline gelen teknolojik gelişmeler, eğitim kurumlarının da teknolojiyi daha fazla kullanmalarını kaçınılmaz hale getirmiştir. Teknoloji eğitim öğretim alanında bilgisayar kullanımıyla artmış, internetin yaygınlaşmasıyla farklı şekillenmiştir. Bu kullanım alanlarından bir tanesi de internet siteleridir. Teknolojinin eğitim ve öğretimle bütünleşmesi öğretim teknolojisinin gelişmesini sağladığı gibi bireylerin eğitimde teknolojik araçları etkin bir şekilde kullanmalarını, ihtiyaç duyacakları temel bilgi ve becerileri öğrenmelerini ve toplumun gelişimine katkı sunan bireyler olmalarını sağlamaktadır. Bu araştırmada, ilkokul birinci sınıfı okutan sınıf öğretmenlerinin okuma yazma öğretiminde kullandıkları internet sitelerinin önemine ve kullanılan internet sitelerinin içerik, biçimsel uygunluk, çocuğun seviyesine ve öğretmenin kullanılabilirliğine uygunluk açısından düşüncelerini öğrenmek amaçlanmıştır. Çalışmada karma araştırma yöntemlerinden açıklayıcı ardışık desen kullanılmıştır. Kullanılan araştırma deseni içerisinde veriler, İlkokuma Yazma Öğretiminde Kullanılan Eğitim Yazılımlarının Değerlendirilmesi Ölçeği ve yarı-yapılandırılmış görüşmeler yoluyla toplanmıştır. Öğretmenlerin ilkokuma yazma öğretiminde kullanılan internet siteleri hakkındaki görüşlerini belirlemek için betimsel istatistik yöntemleri kullanılmıştır. Verilerin analizi için sınıf öğretmenlerinin ilkokuma yazma öğretiminde kullanılan internet sitelerine ilişkin görüşleri cinsiyetlerine, mesleki kıdem, mezun olunan okul türüne ve sınıf mevcuduna göre tanımlayıcı istatistiksel analizler teknikleri kullanılmıştır. Nitel veri çözümlemesi için ise, nitel veri analiz yöntemlerinden içerik analizi seçilmiştir. Araştırmanın alt problemlerinde nicel ve birinci alt probleme ait nitel bulgular ayrı ayrı ele alınıp, analiz edilmiştir. Daha sonra birinci alt probleme yönelik nitel veriler analiz edilerek elde edilen bulgular araştırmanın sonunda birleştirilmiş ve tartışılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKUL MÜFREDATINDAKİ DÜŞÜNME BECERİLERİ ETKİNLİKLERİNİ YETERLİ BULMA DÜZEYİÖzet: Düşünme, geliştirilebilir bir beceridir. Her insan düşünme yetisiyle dünyaya gelir, bunun geliştirilmesinde büyük önem arz eden kurumlar okullardır. Bu nedenle eğitim sistemleri düşünme becerileri eğitimine müfredatlarında yer vermektedir. Bir çok düşünme becerisinin tanımlanmış olmasının yanında ulusal ve uluslararası literatürde 4 becerinin üzerinde durulmaktadır. Eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcı düşünme ve karar verme düşünme becerileri olarak kabul gören becerilerdir. Türk eğitim sisteminde yer alan düşünme becerilerinin kazandırılması için devlet okullarında kullanılan ders kitaplarındaki etkinliklerin yeterlik düzeyi tartışma konusudur. Programın uygulayıcıları olan öğretmenlerin ders kitaplarındaki etkinlikleri düşünme becerilerini kazandırmadaki yeterliği açısından değerlendirmelerinin gerekliliği böyle bir araştırma yapılması ihtiyacını hissettirmiştir. Araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin ilkokullarda okutulan ders ve çalışma kitaplarında yer alan etkinliklerin düşünme becerilerini kazandırmadaki yeterlik düzeyi hakkındaki görüşlerini belirlemektir. Öğretmenlerin görüşlerini belirlemek amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan anket kullanılmıştır. Anket, kendi koşulları içinde uygulandığı ve sonuçlar olduğu gibi tanımlanmaya çalışıldığı için araştırma genel tarama modelli olarak sürdürülmüştür. Anketin kapsam geçerliği için uzman görüşleri alınmıştır. Anketin güvenirliği için Cronbach Alfa katsayısı hesaplanması uygun görülmüştür.. Araştırmanın evrenini İstanbul ilindeki devlet okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise İstanbul ili Anadolu Yakası’ndaki devlet okullarında görev yapan ulaşılabilir örnekleme yoluyla seçilen 350 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Elde edilen verilerin analizi çözümlenme aşamasındadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKUL MÜZİK DERS KİTAPLARI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİÖzet: Müzik eğitimi, her yaştan bireyin öğrenim hayatında önemli bir yere sahip olan ve öğrenmeyi olumlu yönde etkileyen bir unsurdur. Bu unsur erken yaşlarda öğrenim hayatına dâhil edildiğinde diğer öğrenim alanlarını da doğru orantılı olarak etki etmektedir. Bu sebepten dolayı ilkokul döneminde uygulanacak doğru müzik eğitim yöntemleri ve derslerde kullanılan materyaller bireylerin gelecekteki yaşantılarına katkıda bulanacak ve pozitif kazanımlar elde etmesini sağlayacaktır. Bu araştırmada ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin müzik dersini uygulama durumları, müzik kitabını kullanım durumları ve müzik kitabı hakkındaki görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Gerekli müzik eğitiminin ilkokullarda uygulanması ve müzik öğretim programında yer alan kazanımların müzik kitabı aracılığıyla müzik dersinde kazandırılması açısından da önem taşımaktadır. Araştırmanın evrenini Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde görev yapan öğretmenler, örneklemini ise ilkokul 1., 2., 3. ve 4.sınıfları okutan 76 öğretmen oluşturmaktadır. Sınıf öğretmenlerinin müzik dersinde kullanılan ilkokul müzik ders kitapları ile ilgili görüşlerinin tespit edilmesi için betimsel araştırma yöntemi ve veri toplama aracı olarak anket kullanılmıştır. Anket formunun ilk bölümünde kişisel bilgiler ve müzik dersini uygulama durumları, ikinci bölümünde ise müzik kitabıyla ilgili sorular yöneltilmiştir. Sınıf öğretmenlerinin müzik kitabı hakkındaki görüşlerini belirlemek amacıyla müzik öğretim programında yer alan kazanımlar doğrultusunda sorular hazırlanarak 3’lü likert ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen veriler frekans (f) ve % (yüzde) değerleri belirlenerek çözümlenmiştir. Bulgular yorumlanarak müzik dersinin ilkokullarda uygulanma durumu, müzik kitabının sınıf öğretmenleri tarafından derste kullanım durumu, müzik öğretim programında yer alan kazanımların müzik dersinde kazandırılması açısından önemi ve müzik dersinin uygulanabilirliğini iyileştirmeye yönelik öneriler sunmak hedeflenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKUL TÜRKÇE VE MATEMATİK DERSLERİ ÖĞRETİM PROGRAMLARINA İLİŞKİN ALGI VE FARKINDALIK DURUMLARIÖzet: Okullarda yapılan eğitim ve öğretim faaliyetlerinin kalitesine ve başarısına etki eden en önemli iki faktör iyi bir öğretim programı ve nitelikli öğretmenlerdir. Öğretim programları; o derse ait genel ve özel hedeflere, hangi içerikle, hangi yöntem ve tekniklerle, nasıl ulaşılabileceğini ve tüm bunların sonucunda öğrenci ilerlemelerinin nasıl ölçümleneceğini gösteren yazılı ve görsel çerçeve bir kılavuzdur. Ancak her programın başarıya ulaşmak için ihtiyacı olan en önemli unsur kuşkusuz onu sahada hayata geçirecek uygulayıcılar olan öğretmenlerdir. Öğretmenlerin program hakkındaki bilgileri ve tutumları yani programa ilişkin algı ve farkındalıkları programı uygulamada ve başarılı olmalarında önemli birer etkendir. Bu araştırma; Sınıf Öğretmenlerinin İlkokul Türkçe ve Matematik Dersleri öğretim programlarına ilişkin algı ve farkındalık durumlarını betimlenmeye çalışan nitel bir araştırmadır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden olgubilim deseniyle gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın katılımcıları amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılarak belirlenmiştir. Araştırmaya Aksaray ve Ordu İllerinde çalışan 20 Sınıf Öğretmeni katılmıştır. Veri toplama aracı olarak öğretmenlerin Türkçe ve Matematik Dersi Öğretim programları ile ilgili algı ve farkındalıklarını betimleyebilecek açık uçlu sorulardan oluşturulmuş yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle açıklanmış ve yorumlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre Sınıf Öğretmenlerinin genel olarak Türkçe ve Matematik programlarına ilişkin olumsuz denebilecek bir algıya sahip oldukları ve bu ders programlarına ilişkin farkındalık durumlarının ise düşük düzeyde olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKUL ÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ SINIF FEN BİLİMLERİ ÖĞRETİM PROGRAMI KAZANIMLARININ 21. YÜZYIL BECERİLERİNE UYUMLULUĞU HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Günümüz dünyasında başarılı olabilmek, temel bilgi ve becerilerin yanı sıra eleştirel ve yaratıcı düşünme, problem çözme, işbirliği, sorumluluk alma, girişimci olma, üretkenlik ve liderlik gibi becerilere sahip olmayı zorunlu hale getirmektedir. Bu beceriler literatürde 21. yüzyıl becerileri olarak tanımlanmaktadır. Eğitim dünyasında çağın hedeflerinden biri bu becerilere sahip bireyler yetiştirmektir. Bu nedenle, tüm öğretim programları öğrencilerin bu becerileri kazanmalarına yönelik revize edilmektedir (Tekerek, Karakaya, Tekerek, 2018). Bu çalışmada, ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıf fen bilimleri öğretim programı kazanımlarının belirtilen becerileri ne düzeyde yansıttığına yönelik öğretmen görüşlerinin alınması amaçlanmıştır. Araştırmanın yöntemi nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak tasarlanmıştır. Çalışmaya Türkiye’nin farklı şehirlerinde görev yapan 20 sınıf öğretmeni katılmıştır. Veri toplama aracı olarak, araştırmacıların hazırladığı yapılandırılmış bir işaretleme tablosu kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda sınıf öğretmenleri ilkokul üçüncü sınıf fen bilimleri öğretim programında yer alan 36 kazanımın 21. yüzyıl becerileri ile uyumuna ilişkin şu görüşleri bildirmişlerdir: Program en çok bilgi okur yazarlığı (%23.6) ile eleştirel düşünme ve problem çözme becerilerini (%20.7) içermekte, bu iki beceriden sonra iletişim (%12.1), yaratıcı düşünme (%10.4), üretkenlik ve sorumluluk alma (%10) becerileri gelmekte, işbirliği (%3.4), medya okuryazarlığı (%1.9), bilgi ve iletişim teknolojileri okuryazarlığı (%2.7), esneklik (%3.4), girişimcilik (%6), sosyal (%2.3) ve lider olma becerileri (%2.8) ise diğer becerilere kıyasla daha az yer almaktadır. Benzer sonuçlar ilkokul dördüncü sınıf fen bilimleri programı için de elde edilmiştir. Bu programda yer alan 40 kazanımın 21. yüzyıl becerileri ile uyumuna ilişkin sınıf öğretmenlerinin görüşleri şu şekildedir: Program en çok bilgi okur yazarlığı (%24.8) ile eleştirel ve problem çözme becerilerini (%20.2) içermekte, bu becerileri takiben üretkenlik ve sorumluluk alma (%10.6), iletişim (%10.2), yaratıcı düşünme (%9.8) becerileri gelmekte, işbirliği (%2.3) ,medya okuryazarlığı (%2.8), bilgi ve iletişim teknolojileri okuryazarlığı (% 3.4), esneklik (%3.6), girişimcilik (%5.6), sosyal (%3.1) ve lider olma becerileri (%3.1) diğer becerilerle karşılaştırıldığında daha az yer almaktadır. Kaynakça: Tekerek, B.; Karakaya, F.; Tekerek, M. (2018). Öğretmen yetiştirme lisans programlarının 21. Yüzyıl becerileri açısından incelenmesi: ilköğretim matematik ve fen bilgisi örneği. EDUCCON, Education 4.0 Studies Kongresi, 27-28 Eylül 2018, Ankara Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKUMA-YAZMA ÖĞRETİMİNDE BİLGİSAYAR KULLANMA İMKAN VE BECERİLERİÖzet: Günümüzde değişik öğrenme stillerine hitap edebilecek heterojen ortamlar oluşturularak öğrenmede kalıcılığın sağlanmasının ve tekdüzelikten vazgeçilerek değişik ders sunumlarının hazırlanması eğitimin bir parçası haline gelmiştir. Geleneksel öğretim ortamlarında öğrenciler ders süresinin önemli bir kısmını öğretmenin sözel açıklamalarını, tartışmaları, diğer öğrencilerin soru ve açıklamalarını dinleyerek geçirirler. Oysaki öğretimde kullanılan araç-gereç sayısı arttıkça, her bir öğrencinin bireysel öğrenme ihtiyaçlarına uygun bir öğretim kanalının bulunması ihtimalide artar. Durum böyle olunca, bilgilerin görsel/işitsel araç-gereçler yoluyla sunulması sonucu ortaya çıkan göreceli yenilik, öğrencilerin dikkatini çekecek, duygusal tepkiler yaratarak motive edecektir. Eğitim alanında yapılmış olan araştırmalar, teknolojik araç-gereçlerin görsel ve işitsel özellikleri sayesinde öğrenme sürecini etkilediğini göstermektedir. Bu yolla sınıftaki öğrenme havası daha eğlenceli hale gelmekte ve öğrencilerin öğrenme istekleri artmaktadır. Birey için yaşamsal önemi olan becerilerden okuma-yazma becerisinin kazanıldığı öğrenme sürecinde çocuklar bilişsel gelişim olarak somut işlemler basamağında bulundukları için birden fazla duyu organına hitap eden materyallerin kullanımı ayrı bir önem taşımaktadır. Bu noktada öğretim sürecinde birden çok duyu organına hitap etme özelliği ile en çok yararlanılan teknolojik araç-gereçlerden birinin bilgisayarlar olduğu söylenebilir. Sınıf öğretmenlerinin ilkokuma-yazma öğretimi sürecindeki hayati rolleri göz önüne alın¬dığında ve ülkemizde devlet kurumlarında kadrolu olarak görev yapan 267.171 sınıf öğ¬retmenin varlığı düşünüldüğünde bu kadar öğretmenin eğitim teknolojilerinden ve bilgisayarlardan ne derecede faydalandıkları önemli görülmektedir. Ancak Türkiye’ de yapı¬lan çalışmalar incelendiğinde ilkokuma-yazma öğretimi sürecinde eğitim teknolojilerinin kullanımına ilişkin çok az çalışmaya rastlanılmıştır. Bu nedenlerle ilkokuma-yazma sürecinde sınıf öğretmenlerinin bilgisayarları kullanma imkan ve becerilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bunun için “Sınıf Öğretmenlerinin Bilgisayar Destekli İlkokuma-Yazma Öğretimine İlişkin Görüşlerinin Belirlenmesi” adlı anket kullanılmıştır. Araştırmaya Bursa’nın üç ilçesine bağlı %57’si kadın , %43’ü erkek, 230 sınıf öğretmeni katılmıştır ve bu öğretmenlerin %93’ü daha önce birinci sınıf okutmuştur. Araştırma sonuçları, sınıf öğretmenlerinin yarıdan fazlasının bilgisayar kullanma becerisinin orta düzeyde olduğu ve ilkokuma-yazma öğretiminde BDÖ yöntemiyle görsel okuma becerilerini geliştirdiği, %16,5’nin sesi hissetme ve tanıma aşamasında, %58,7’sinin ilkokuma-yazma öğretiminin tüm aşamalarında BDÖ’i uygulamaya geçirdiği; %40,4’nün ilkokuma-yazma öğretiminde BDÖ’i gerçekleştirememe nedeni olarak yazılım, cd ve program olmamasını, %31,7’si BDÖ’i gerçekleştirememe nedeni olarak bilgisayar laboratuarının bulunmamasını göstermektedir. Bu sonuçlar sınıf öğretmenlerinin BDÖ’i kullanmaya istekli olduklarını göstermektedir. Ancak BDÖ’in yazılım ve donanım boyutunda ise sorunlar yaşadıkları görülmektedir. Bilişim çağı olarak adlandırabileceğimiz bu zamanda öğretmenleri¬mizin sınıf içerisinde BDÖ’den yazılım ve donanım kaynaklı olarak istenilen şekilde faydalanamamalarının oldukça dikkat çekici olduğu söylenebilir. Sınıf öğretmenlerinin derslerinde teknolojiyi aktif olarak kullanmaya çalıştıkları fakat gelişen teknolojileri takip etmek ve bu yenilikleri etkin bir şekilde kullanmak için desteğe ve hizmet içi eğitime ihtiyaç duyduklarını da söylemek mümkündür. Materyal zenginliğinin öğrenmeyi kolaylaştırıcı etkisi göz önüne alındığında öğretmenlerin bu materyalleri kullanmayı ve bu materyallerle derslerini işlemelerinin birçok becerinin kazanılmasında ve özellikle ilkokuma-yazma öğretiminin yapıldığı yaş döneminde belirlenen hedeflere ulaşmada ol¬dukça etkili olacağı tahmin edilmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KARİYER ENGELLERİNE YÖNELİK NİTEL BİR ARAŞTIRMAÖzet: SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KARİYER ENGELLERİNE YÖNELİK NİTEL BİR ARAŞTIRMA ÖZET Günümüzde bütün örgütler varlıklarını devam ettirmek, yeteneklerini korumak ve büyümelerini sürdürebilmek için sürekli olarak birbirleriyle rekabet etme zorunluluğu duymaktadır. Rekabetin yoğun olarak yaşandığı bu ortamda, insan sermayesi, dünya çapında rekabete uyum sağlayabilmek için önemli bir kaynak olarak görülmekte (Gardner, 2002) ve çağdaş yönetim örgütlerinde etkili insan kaynaklarının, örgütsel rekabet avantajlarına yol açtığı yaygın olarak kabul edilmektedir (Stavrou-Costea, 2002; Wang & Shyu, 2008; Zhao & Du, 2012). Dolayısıyla çağdaş yönetim anlayışında insan boyutu giderek çok daha fazla önem kazanmaktadır. Eğitim örgütleri açısından düşünüldüğünde okulun en önemli öğesi öğretmendir. Okulun açık sistem özelliği taşıması ve uğraşı alanının da insan olması aynı zamanda bir örgüt olan okulun insan boyutunu daha da önemli kılmaktadır (Kayıkçı, 2013: 238). Eğitimde insan kaynaklarının nihai amaçlarından biri, eğitim örgütlerinde görev yapan çalışanlardan en çok faydayı sağlamaktır. Bu süreçte eğitim çalışanlarının sahip oldukları bilgi ve becerinin, eğitim örgütünün başarmak istediği amaç doğrultusunda harekete geçirilmesi önem taşımaktadır (Çetin ve Özcan, 2013: 3-4). Kariyer geliştirme işlevi açısından değerlendirildiğinde, insan öğesinin önemli olduğu eğitim örgütlerinde sürekli öğrenmeye, gelişmeye ve yenileşmeye açık bir örgüt kültürünün oluşturulması önemlidir. Bu bağlamda öğretmenlere kariyer olanaklarının sunulması hem öğretmenlerin kendini gerçekleştirmesi ve hem de entelektüel gelişimlerine katkı sağlanması bakımından gereklidir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenliği mezunu öğretmenlerin, mezuniyet sonrası kariyer engellerini belirlemeye çalışmaktır. Bu amaç için araştırmacılar nitel bir araştırma deseni olan fenemonolojik araştırma deseninden yararlanmışlardır. Çalışma grubu ‘kartopu’ örnekleme yöntemiyle belirlenmiş; 2015-2016 öğretim yılında MEB’de sınıf öğretmeni kadrosunda çalışan Muğla ilinden (12), Aydın’dan (3), İstanbul’dan (1) ve Antalya’dan (1) olmak üzere 17 genç öğretmen çalışmaya katılmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan 9 açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla toplanmıştır. Her bir katılımcı ile ayrı ayrı yüz yüze görüşme yapılmıştır. Katılımcılardan da izin alınarak, görüşlerin ses kaydı alınmıştır. Bu süreçte arkadaşça bir açılış ile başlangıç yapmaya, soruları konuşma tarzında sormaya, görüşme yapılan kişileri dikkatle dinlemeye özen gösterilerek, yansız ve empatik olmaya özen gösterilmiştir. Görüşmeler yaklaşık olarak 15 ile 45 dakika arasında sürmüş, uzun süren görüşmelerde araştırmacılar mola verilmesine ve katılımcının düşüncelerini toparlamasına önem vermişlerdir. Ayrıca görüşmeyi tamamlarken kritik konuların ya da yanlış anlaşılan noktaların aydınlatılmasına önem veren araştırmacılar, görüşme bitiminde son olarak katılımcılara eklemek istedikleri bir şey olup olmadığını sormuşlardır. Görüşme verileri bilgisayar ortamına aktarılarak içerik analiz yapılmıştır. İçerik analiziyle, olguyu anlamaya yardımcı olacak tema, konu ve içerikler belirlenerek anlam örüntüleri çıkarılmaya çalışılmış ve bulgular alan yazından da yararlanılarak yorumlanmıştır. Ayrıca, sonuçlar sunulurken, betimsel bir anlatım kullanılarak, katılımcıların doğrudan ifadelerine de yer verilmiştir. Yaptıkları analiz sonucunda araştırmacılar, katılımcıların farklı biçimlerde de olsa, ‘bireysel, kurumsal ve sosyal’ açıdan kariyer engelleriyle karşı karşıya kaldıkları ve bu durumun her katılımcıyı duygusal açıdan etkilediği bulgusuna ulaşmışlardır. Anahtar kelimeler: kariyer, kariyer engelleri, sınıf öğretmenleri Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KARŞILAŞTIKLARI OKUMA GÜÇLÜKLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: Okuma yazılı bir metindeki sözcükleri tanıyıp bunları anlamaya denir. Okuma işleminin gerçekleşmesi için, bir harf görüldüğünde, işitme ve görmeye ait merkezlerle hafızanın devrede olması ve bu harfin beyinde tanındıktan sonra da ses olarak dışa vurulması gerekir. Ancak okuma işleminin gerçekleşmesi sırasında bazı hatalar meydana gelir ve bunlar okuma güçlüğüne sebep olur. Okuma güçlüğü belli bir zekâ seviyesine rağmen kişinin zekâsını okuma yönünde kullanamaması olarak kabul edilir. Okuma güçlüğünün, zekâ geriliğine veya noksanlığına bağlı bir durum olmadığı düşünülmektedir. Okuma güçlüğünün; sol elini kullananlarda, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olanlar ile anne veya babası bu tür zorluk yaşayanlarda daha sık olduğu görülmüştür. Ayrıca Okuma güçlüğü (zayıflığı) disleksi ile karıştırılmaktadır. Ancak bu ikisi birbirinden farklıdır. Disleksinin kişiye algılamada hata yaptırdığı ve okuma da güçlük yaşattığı gözlemlenirken okuma güçlüğünde ise kişinin doğru algıladığı ancak yanlış yaptığı gözlemlenmiştir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin karşılaştıkları okuma güçlüklerini ve bu güçlükleri gidermek için kullandıkları uygulamaları belirlemektir. Çalışma nitel araştırmalarda kullanılan görüşme yöntemiyle yürütülmüştür. Çalışma 2015-2016 Eğitim Öğretim yılı güz döneminde yapılmıştır. Çalışma grubu Muğla ili Menteşe bölgesinde görev yapan sınıf öğretmenleri olarak belirlenmiştir. Çalışma grubu rastgele yöntemle belirlenmiştir. Veriler temel düzey ve içerik analizi ile analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular ilgili literatürlerde bulunmuş sınıf öğretmenlerinin birçok okuma güçlüğüyle karşılaştığı ve bunları gidermek için çeşitli uygulamalara başvurdukları belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KAYGILARINI BELİRLEMEYE YÖNELİK ÖLÇEK GELİŞTİRME ÇALIŞMASI: GEÇERLİLİK VE GÜVENİRLİKÖzet: Sınıf öğretmenliği mesleği sabır, fedakârlık, anlayış, çalışkanlık ve üretkenlik gerektiren kutsal bir meslektir. Bu kutsal mesleği icra eden sınıf öğretmenlerimizin de yaşayacağı ders içi veya ders dışı kaygıları bulunmaktadır. Yapılan literatür taramasında sınıf öğretmenliği alanında bir çok ölçek çalışmasının yapıldığı görülmüştür fakat sınıf öğretmenlerinin kaygılarınına yönelik bir ölçek çalışmasının yapılmadığı görülmüştür. Bu sebeple yapılan bu çalışmanın alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin ders içi ve ders dışı kaygılarını ölçmek amacıyla geçerli ve güvenilir bir kaygı ölçeği geliştirmektir. Araştırmanın amacı doğrultusunda literatür taraması yapılmıştır. Yapılan literatür taraması sonucunda araştırmanın kuramsal çerçevesi oluşturulmuştur. Araştırmanın kuramsal çerçevesi oturtulduktan sonra 94 maddelik madde havuzu oluşturulmuştur. Yapılan yüzey geçerliliği sonucunda madde sayısı 75 madde olmuştur. Oluşturulan aday ölçek formu uzman görüşlerine sunulmuştur. Uzman görüşleri sonucunda aday ölçeğin kapsam geçerlilik oranı lawshe tekniği kullanılarak belirlenmiştir. Kapsam geçerlilik oranı 0.62 olarak belirlenmiş olup belirlenen oranının üzerinde değer alan maddeler taslak ölçek formuna alınmış olup belirtilen oranın altında kalan maddeler elenmiştir. Yapılan kapsam geçerliliği sonucunda taslak ölçek formu 42 maddeden oluşmuştur. Taslak ölçek 349 sınıf öğretmenine uygulanmıştır. Ölçeğin yapı geçerliliği için açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır. Yapılan güvenilirlik çalışması sonucunda ölçeğin güvenilirlik oranı 0.941 olarak tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre ölçeğin güvenilir bir ölçek olduğunu söylemek mümkündür. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KAYNAŞTIRMA EĞİTİM YETERLİLİKLERİÖzet: Toplumun üyesi her birey birbirinden farklıdır.Bazı bireyler doğuştan ya da sonradan oluşan bir özre sahiptir.Böyle bir özrü olan bireyler özel eğitime muhtaçtır.Kaynaştırma, özel eğitime muhtaç öğrencilerin, normal gelişim gösteren yaşıtlarıyla aynı eğitim sınıfında eğitim görmelerini esas alan bir yaklaşımdır.Bu araştırma, sınıf öğretmenlerinin kaynaştırma eğitimine yönelik tutumlarını incelemek için yapılmıştır.Kaynaştırma eğitimde sınıf öğretmenine çok büyük sorumluluk düşmektedir.Sınıf ortamını ve öğretim programını sınıflarındaki öğrencilerin gereksinimlerine göre düzenleme becerilerine sahip olmalıdır.Ayrıca özel eğitim öğretmeni, rehber öğretmen gibi diğer personellerle iletişim kurabilmeli ve işbirliği içinde olmalıdır.Yeterli bilgi ve beceriye sahip sınıf öğretmenleri tüm bunları bir arada yürütebilir.Fakat Türkiyede yapılan araştırmalara bakıldığında bu konuda yeterli olmadıklarını görüyoruz.Çalışma grubunu Burdur il merkezindeki ilköğretim okullarında çalışan 40 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır.Araştırma tarama modelindedir.Araştırma verileri,öğretmen görüşlerinin ortaya çıkarılması amacıyla nitel araştırma veri toplama yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşme ile toplanmıştır.Görüşme formunda, yarı yapılandırılmış ve açık uçlu olmak üzere toplam 7 soru bulunmaktadır.Elde edilen veriler içerik analizi ile analiz edilmiştir.Çalışma sonucunda, sınıf öğretmenlerinin çoğunun kaynaştırma ile ilgili herhangi bir eğitim almadığı ve kaynaştırma eğitimi konusunda kendilerini yetersiz gördüğü sonucuna ulaşılmıştır.Bu alanda yeterli öğretmenlerin yetiştirilmesiyle özel gereksinimli öğrenci, özel gereksinimi olmayan akranlarıyla birlikte yaşamayı ve arkadaşlık kurmayı daha iyi öğrenir.Toplum içinde yaşamaya hazırlık olacak nitelikte gerçek yaşam deneyimleri kazanırlar.Özel gereksinimi olmayan öğrenciler de kendilerinden farklı olan bireyleri kabul etmeyi, kendilerini başkalarının yerine koymayı ve onları anlamayı öğrenirler. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ UYGULAMALARINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Doğuştan ya da sonradan bir bireyde oluşan engel onu, toplumdaki diğer insanlardan farklı kılar. Fakat, bu farklılık bizlerin sahip olduğu becerilerin, duyguların onlarda daha azını barındırdığını göstermez. Engelsiz her bireyde olduğu gibi, engelli bireylerin de sosyal hayatta aktif olmak, iş hayatına atılmak, çevresi tarafından saygı, sevgi ve değer görmek, kimseye muhtaç olmadan yaşamını sürdürmek ve ayrıştırılmadan yaşıtlarıyla aynı ortamda bulunmak, vakit geçirmek en büyük haklarıdır. Bu noktada kaynaştırma eğitimi, bu özelliklere sahip öğrencileri yetersizliği olmayan akranlarıyla buluşturan önemli bir uygulamadır. Kaynaştırma sınıfındaki her bireyi toplumun bir parçası hâline getirebilmek için ise sınıf öğretmenlerinin bu konudaki görüşleri önemlidir. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmenlerinin kaynaştırma eğitimi uygulamalarına yönelik görüşlerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda çalışmada sınıf öğretmenlerinin kaynaştırma eğitimi uygulamalarına yönelik görüşleri cinsiyet, mesleki kıdem, sınıftaki kaynaştırma öğrencisi sayısı, sınıfın seviyesi gibi demografik özellikler çerçevesinde incelenmiştir. Araştırma nitel betimsel bir araştırmadır. Çalışma 2015–2016 eğitim–öğretim yılında, Muğla ili Menteşe ilçe merkezinde bulunan ilkokullardaki, sınıfında kaynaştırma öğrencisi olan 10 sınıf öğretmeninin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilmiş yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunun geliştirilmesinde literatür incelenerek sınıf öğretmenlerinin görüşlerini açığa çıkartacak sorular belirlenmiş, formun güvenirliği ve geçerliği için uzman görüşlerinden yararlanılmıştır. Verilerin analizi için içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Elde edilen bulgular değerlendirilerek birtakım sonuç ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KAYNAŞTIRMA ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİMİNE İLİŞKİN DENEYİMLERİÖzet: Bu araştırma sınıf öğretmenlerinin kaynaştırma öğrencilerinin eğitimine yönelik deneyimlerini kendi anlatılarına dayalı olarak ortaya koymayı amaçlamaktadır. Kaynaştırma öğrencilerinin eğitimi olgusu, bu olguyu doğrudan etkileyen ve olgudan etkilenen sınıf öğretmenlerinin deneyimleri, duyguları ve olguya yükledikleri anlamlar derinlemesine betimlenmeye çalışılacaktır. Nitel araştırma geleneğinde yapılacak çalışmanın veri toplama ve yorumlama aşamalarında nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni kullanılacaktır. Araştırmaya katılacak olan öğretmenlerin seçiminde çok aşamalı örnekleme yöntemi benimsenmiştir. İlk aşamada amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılacaktır. Bu çalışmada sınıf öğretmenlerinden en az 1 yıl aynı kaynaştırma öğrenci/öğrencilerine eğitim vermesi ölçütü benimsenmiştir. İkinci aşamada ise araştırma amacına ilişkin zengin bilgi kaynağı olabilecek durumların saptanmasında etkili olan kartopu örnekleme yöntemi kullanılacaktır. Bu amaçla 2015-2016 eğitim öğretim dönemimde Ankara ili Çubuk ilçesinde yer alan ilkokul dördüncü sınıf öğretmenlerinden araştırmacının da yakından tanıdığı sınıf öğretmeni ile veri toplama sürecine başlanacaktır. Sınıf öğretmeninden araştırma amacına uygun, gönüllü bilgi verebilecek bireyler önermeleri istenecektir. Yapılan tespitten sonra okullara ve öğretmenlere ulaşılması planlanmaktadır. Kaynaştırma öğrencilerinin eğitimine ilişkin veriler çerçevesinde yarı yapılandırılmış görüşme ve doküman incelemesi teknikleri ile toplanacaktır. Araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı-yapılandırılmış görüşme formu ile görüşmeler gerçekleştirilecektir. Doküman incelemesi aşamasında ise kaynaştırma öğrencilerine yönelik geliştirilen Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP), Bireyselleştirilmiş Öğretim Programı (BÖP) ve öğrenci çalışmaları incelenecektir. Katılımcıların görüşleri ve ulaşılan dokümanlar içerik analizi ile bütünsel olarak incelenecek, karşılaştırılacak, ortak temalar bulunacaktır. Araştırmanın güvenirlik çalışmaları kapsamında kodlayıcı güvenirliği ve yöntem çeşitlemesi çalışmaları kullanılacaktır. Ulaşılan sonuçlar literatür çerçevesinde tartışılacak ve öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN LİDERLİK ALGILARI VE OKUL YÖNETİCİLERİNDEN BEKLEDİKLERİ LİDERLİK DAVRANIŞLARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Okul yöneticilerinin liderlik davranışları okul için önemli bir etkendir. Son yıllarda eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler ve farklı uygulamalara gidilmesi yönetim anlayışlarında da yeni düşüncelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu anlamda sınıf öğretmenlerinin okul yöneticilerinden beklentileri de değişikliğe uğramıştır. Sınıf öğretmenlerinin liderlik algıları ve okul yöneticilerinden bekledikleri liderlik davranışlarına yönelik görüşlerinin değişikliğe uğraması politika yapıcıları, araştırmacıları ve eğitimcileri yakından ilgilendirmiştir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin liderlik algıları ve okul yöneticilerinden bekledikleri liderlik davranışlarına ilişkin görüşlerini derinlemesine incelemektir. Nitel araştırma yaklaşımı çerçevesinde gerçekleştirilen bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Çalışma gurubunda yer alacak öğretmenlerin belirlenmesinde ise amaca hizmet etmesi açısından amaçlı örneklem seçim yöntemi kullanılmıştır. Bu bağlamda araştırmada, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Samsun ili Atakum ve İlkadım ilçelerinde görev yapan 12 sınıf öğretmeni ile görüşülerek veriler elde edilmiştir. Araştırmanın verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan ve 9 açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış mülakat formuyla toplanmıştır. Toplanan bu veriler NVİVO 10.0 programı kullanılarak analiz edilmiştir.. Araştırmaya katılan öğretmenlerin liderlik kavramına yönelik verdiği cevaplara bakıldığında liderliği; öncülük etme, kitleleri arkasından sürükleyebilme, yönlendirme ve yol gösterme olarak tanımlandıkları görülmektedir. Yöneticilik kavramı ile ilgili ise daha çok yasalar ve kurallar çerçevesinde yönetme, idare ve organize etme işi olarak tanımlamalar yapıldığı görülmüştür. Liderlik ve yöneticiliğin arasında farkların olduğunu dile getiren öğretmenler, bu farklılıkların sebebi olarak yöneticilerin sadece bağlı bulundukları kurumu yönetirlerken, liderlerin tüm topluma hitap ettiklerini; yöneticilerin bazı kural ve yasalara göre hareket etme zorunlulukları olduğu halde, liderlerin insiyatif alabilme güçlerinin daha çok olduğunu; yöneticiliğin bir meslek olarak yapılmasına karşın liderliğin bir adanmışlık olduğunu ve her yöneticinin iyi bir lider olmadığı ancak iyi bir liderin aynı zamanda iyi bir lider olabileceği anlayışlarını ortaya koymuşlardır. Bu bağlamda, araştırmaya katılan öğretmenlerin büyük kısmının okul yöneticilerinin bir lider olmasını daha çok tercih ettikleri görülmektedir. Öğretmenler, etkili liderlik özelliklerini sıralarken çalışkan, girişimci, adaletli, güvenilir, empati yeteneği gelişmiş, ikna kabiliyeti yüksek, hitabet gücü gelişmiş, ön yargılardan arınmış, güdüleyici, karizmatik, politik, özgünlüğe açık olma, ileri görüşlü, hedeflere yönelik yol gösterme ve çalışanlarının arkasında durma gibi özellikleri vurgulamışlardır. Öğretmenlerin okul müdürlerinden bekledikleri liderlik davranışları; rahat bir çalışma ortamı sunma, yansız olma, insiyatif alabilme, alınacak kararlarda öğretmenlere danışma, öğretmenini onure etme, maddi ve manevi pekiştireçlerle öğretmeni güdüleme olduğu tespit edilmiştir. Okul müdürlerinden beklenen yöneticilik davranışları ise işleyişi takip etme, planlı olma, kural ve yönetmeliği adaletli bir şekilde uygulama, çevre-okul ilişkisini iyi kurabilme, kurumun ve öğretmenin sorunlarına yönelme gibi davranışlar olduğu görülmektedir. Elde edilen bulgular neticesinde çalışmaya katılan öğretmenlerin hem liderlik hem de okul yöneticilik kavramları ile ilgili birtakım algılarının olduğu sonucu elde edilmiştir. Bu bağlamda öğretmenler etkili lider ve adil yönetici kavramları üzerinde durdukları anlaşılmaktadır. Öğretmenler; liderlikte daha çok sosyal ilişkilere yer verirlerken yöneticilikte işleyişle ilgili özelliklere yer vermişlerdir. Ayrıca çalışmaya katılan öğretmenlerin okul yöneticilerinden beklentilerinin daha çok lider olmaları yönünde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. NOT: Bu araştırma Nurcihan ZEHİR GÜLEBİ’nin “Sınıf Öğretmenlerinin Liderlik Algıları ve Okul Yöneticilerinden Bekledikleri Liderlik Davranışlarına İlişkin Görüşleri” konulu tez çalışmasında elde edilen verilerden türetilmiştir.* Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN LİSANSTA ALMIŞ OLDUKLARI MÜZİK EĞİTİMİNE YÖNELİK BİR ANALİZÖzet: Müzik öğretimi içsel bir süreç ve ürün olan müziksel öğrenmeleri destekleyen ve sağlayan dışsal olayların planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi sürecidir (Yıldız, 2002: 14). Ülkemizde bu sürecin yaşandığı kurumsal yapılardan birisi de ilkokullardır. İlkokullarda müzik öğretimini sağlayan kişi sınıf öğretmenidir. Sınıf öğretmenlerinin, ilköğretim düzeyindeki öğrencilerin ihtiyacı olan genel müzik eğitimi sürecini sürdürebilecek boyutta müzik bilgisine, gerektiğinde çalma ve söyleme becerisine, müzik üretiminde kullanılabilecek yöntem ve tekniklere hâkim ve bu etkinlikleri gerçekleştirecek nitelikte yetişmiş olması gereklidir (Kurtuldu 2009). Bu bağlamda sınıf öğretmenlerinin lisansta almış oldukları müzik eğitimi büyük bir önem taşımaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar incelendiğinde sınıf öğretmenlerinin, müzik öğretimi sırasında sorunlarla karşılaştığı ve kendilerini müzik öğretimi için yeterli bulmadıkları görülmektedir. Bu nedenle sınıf öğretmenlerinin lisans döneminde almış oldukları müzik dersine yönelik derinlemesine görüşlerine başvurmanın, yaşanan sorunların sebeplerini belirleme ve çözüm önerileri geliştirebilme açısından büyük bir önem taşıdığı düşünülmektedir. Araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin lisans döneminde almış oldukları müzik eğitimi ve uygulamaya yansımaları hakkındaki görüşlerini belirleyip, lisans döneminde verilen müzik eğitimi ve meslek hayatlarındaki müzik öğretim programının iyileştirilmesine yönelik öneriler geliştirmektir. Araştırma durum araştırması şeklinde tasarlanmış olup, 2016-2017 öğretim yılında Mersin ilinde 1 devlet okulunda görev yapmakta olan 28 sınıf öğretmeni içerisinden 5 sınıf öğretmenin gönüllü katılımı ile odak grup görüşmesi yapılarak gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından odak grup görüşme formu hazırlanmıştır. Verilerin sunumunda görüşmeye katılan öğretmenlerin ifadeleri olduğu gibi verilmiştir. Odak grup görüşmelerinde bulguların içerik analizine tabi tutularak frekans ve yüzdeyle sunulması alan yazında tercih edilmediğinden bu yönteme başvurulmuştur. Araştırma sonucunda sınıf öğretmenlerinin lisans döneminde almış oldukları müzik eğitiminin; dönem süresi, bilişsel-duyuşsal-psikomotor öğrenme alanları ve meslek hayatında uygulanabilirlik unsurları bakımından yetersiz olduğu, bu nedenle ilkokulda müzik dersine branş öğretmenlerinin girmesinin daha etkili olabileceği görüşü katılımcılar tarafından belirtilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MATEMATİK DİLİ KULLANIMLARININ İNCELENMESİÖzet: Matematik günümüzde vazgeçilmez değerdedir. Her bireyin matematiği anlaması ve kendi düşüncelerini ifade edebilmesi, çağı yakalaması açısından önemlidir. Matematiği anlamak, ilkokul matematik öğretim programının temel ilkesi doğrultusunda, her çocuktan beklenmektedir. Bunun desteklenmesi için de matematik öğretiminde matematik dili kullanılmalı ve kullanılan dil, evrensel olmalıdır. Çünkü matematik bir disiplin ve bir düşünce biçimidir, kendine özgü, sembolik bir dili vardır. Ayrıca bu dilin doğru kullanılması da oldukça önemlidir. Çünkü İlkokul Matematik Öğretim Programı, çağı yakalayan, problem çözme becerisi gelişmiş, varsayımlarını matematik diliyle ifade edebilen bireyler yetiştirmeyi desteklemektedir. Matematik Öğretim Programının bu beklentilerinin öğrencilerde gerçekleşmesinde, sınıf öğretmenlerinin oldukça önemli bir yeri olduğu düşünülmektedir. Sınıf öğretmeni, matematik dersi içinde matematik dilini doğru kullanması yoluyla, öğrencilerine matematik okuryazarı olmaları konusunda rehberlik eder. Bu nedenle öğrencinin matematiksel düşünmelerinde oldukça önemli bir yere sahip olan sınıf öğretmenlerinin, matematik dili kullanımlarının incelenmesi bu araştırmanın temel amacını oluşturmaktadır. Araştırma, Muğla İli’nde görev yapmakta olan farklı cinsiyet ve kıdeme sahip dört sınıf öğretmeniyle gerçekleştirilmiş, nitel bir çalışmadır. Araştırma kapsamında veriler, görüşme ve sınıf içi gözlemler ile elde edilmiş, veri toplama aracı olarak ise yarı-yapılandırılmış görüşme formu ve gözlem formu kullanılmış, elde edilen verilerin analizinde tematik analiz yapılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda, sınıf öğretmenlerinin matematik dili kullanımları hakkında öneriler getirilmiştir. Araştırma sonuçlarının matematik dili kullanımı hakkında yapılacak diğer araştırmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MATEMATİK ÖĞRETİMİNDE TEKNOLOJİ KULLANIMINA İLİŞKİN ALGILARININ İNCELENMESİ: EFELER İLÇE ÖRNEĞİÖzet: Bu çalışmanın amacı; sınıf öğretmenlerinin matematik öğretiminde teknoloji kullanımına ilişkin algılarını belirlemek ve bu algıların çeşitli değişkenlere göre değişip değişmediğini belirlemektir. Öğretmenlerin günümüzde öğretim yöntem ve teknikleri kullanmanın yanında teknolojik gelişmelere de ayak uydurmaları gerekmektedir. Etkili eğitim öğretimin olabilmesi için sınıflara temin edilecek teknolojik araç gereçlerinin kullanım bilgi ve becerileri öğretmenlerde bulunmalıdır. Öğretmenler araç gereçleri kullanma becerilerine sahip değillerse bunları sınıf ortamında kullanmaktan çekinirler. Bu çekinme yüzünden sınıf yönetimlerinde bazı zafiyetler meydana gelmektedir. Bu sebeple öğretmenler öğretim yöntem ve tekniklerin yanı sıra teknolojik araç ve gereçleri kullanım bilgi ve becerilerine sahip olmalıdır. Bu araştırma ile öğretmenlerin teknolojik araç gereçleri matematik öğretiminde kullanıp kullanmama durumları, nedenleri ile ele alınmıştır. Çalışmada nitel ve nicel araştırma desenlerinin bir arada kullanıldığı karma araştırma yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim- öğretim yılında Aydın ili Efeler ilçesindeki ilkokullarda görev yapan 299 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Katılımcıların görüşlerini belirlemek amacıyla Öksüz, Ak ve Uça, (2009) tarafından geliştirilen 3 alt boyut ve 73 maddeden oluşan 5‟li ölçeklendirmeli “ilköğretim matematik öğretiminde teknoloji kullanımına ilişkin algı ölçeği (TKAÖ)” kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarını derinleştirmek amacıyla 17 sınıf öğretmeni ile yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Nicel verilerin analizinde Statistical Package for the Social Sciences (SPSS 20.0) programı kullanılmıştır. Verilerin parametrik veya parametrik olmadığını belirlemek için verilere Kolmogorov Smirnov Testi uygulanmıştır. Test değerleri 0,05’ten küçük olduğu için parametrik olmayan test yöntemleri kullanılmıştır. Dolayısıyla parametrik olmayan iki grup değişkenlerin aralarındaki ilişkiyi incelemek için veriler Mann-Whitney U testi ile birden fazla grup değişkenlerinde Kruskal Wallis H ile analiz edilmiştir. Nitel veriler betimsel analiz kullanılarak çözümlenmiştir. Çalışma sonunda öğretmenlerin teknoloji kullanım algılarının olumlu yönde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MATEMATİK OKURYAZARLIĞINA BAKIŞ AÇILARIÖzet: Okuryazarlık kavramı, bireyin bilgi ve becerilerini geliştirip içinde bulunduğu topluma daha etkili bir şekilde katılım ve katkıda bulunmasını sağlamak için yazılı kaynakları bulma, kullanma, anlama, özümseme ve değerlendirmesi olarak açıklanmaktadır. Matematik okuryazarlığı, “bireyin düşünen, üreten ve eleştiren bir vatandaş olarak bugün ve gelecekte karşılaşacağı sorunların çözümünde matematiksel düşünme ve karar verme süreçlerini kullanarak çevresindeki dünyada matematiğin oynadığı rolü anlama ve tanıma kapasitesidir” olarak tanımlanabilir. Bu tanıma göre matematik okuryazarı olan kişiler, matematiğin günlük yaşamdaki önemini, matematiksel becerileri geliştirmeyi, sayısal ve uzamsal düşünmeyi, problem kurabilmeyi ve çözebilmeyi anlayan kişilerdir. İlkokuldaki matematik derslerinde yer alan kavramlar, kurallar ve işlem bilgileri, her birey için gerekli ve önemli olduğundan bu konularda herkesin okuryazar olması; matematik becerilerini geliştirmesi gerekmektedir. Matematik okuryazarlığı becerilerinin bireylere eğitim sürecinde kazandırılması için öğretmenlerin becerilere sahip olması gerekmektedir. Öğretmenler matematik okuryazarlığı öz yeterliklerinin farkında olursa öğrencilerin matematik okuryazarlığı beceri ve süreçlerinin gelişmesine katkıda bulunurlar. Bu bilgiler ışığında yapılan bu çalışma ile ilköğretim matematik öğretmeni adaylarının öğretmenlik mesleğinde öğrencilerin matematik okuryazarlığı becerilerinin gelişmesinde etkili olacak olan matematik okuryazarlığı özyeterlik algılarını belirlemek, bazı değişkenler açısından incelemek amaçlanmıştır. Ayrıca öğretmenlerle yapılan görüşmeler doğrultusunda matematik okuryazarlıkları konusundaki görüşleri yorumlanmıştır. Belirtilen amaç doğrultusunda araştırmanın problemi “sınıf öğretmenlerinin matematik okuryazarlığı özyeterlikleri nasıldır, bu konudaki görüşleri nasıldır” şeklindedir. Araştırmada, Özgen ve Bindak (2008) tarafından geliştirilen “Matematik Okuryazarlığı Öz Yeterlik Ölçeği” kullanılmıştır. Matematik okuryazarlığına yönelik öz yeterlik inançlarını ölçmeyi amaçlayan 4’ü olumsuz toplam 25 maddeden oluşan beşli likert tipindeki ölçek formu “Tamamen katılıyorum”, “Katılıyorum”, “Kararsızım”, “Katılmıyorum” ve “Tamamen katılmıyorum” seçeneklerini içermektedir. Araştırmada yöntem olarak karma yöntem kullanılmıştır. Verilerin analizi sonucunda elde edilen bulgular, bu konudaki farklı araştırmalar ile birlikte tartışılmıştır. Sınıf öğretmenlerinin matematik okuryazarlılığı konusundaki bilgileri, bu becerileri derslerinde destekleyip desteklemedikleri, bu konuda yaptığı etkinlikler, sınıf ortamları, sınıf içindeki rolleri gibi konulardaki görüşleri doğrultusunda öğretmenlere matematik okuryazarı olmaları ve bunu öğrencilerine aktarabilmelerine yönelik yapacakları çalışmalar konusunda önerilere yer verilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MATEMATİKSEL PROBLEM KURMA ETKİNLİKLERİNDE KARŞILAŞTIKLARI GÜÇLÜKLERE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERİÖzet: Problem çözmenin bir boyutu olan problem kurma, yeni problemler üretme ya da verilen bir problemi yeniden oluşturma anlamına gelmektedir. Problem kurma hangi düzeyde olursa olsun matematik yapabilmekten daha çok şeyi ve matematiksel kavramları anlamayı içermektedir. Matematiksel problem kurma çalışmalarının öğrencilerin başarı ve tutumları üzerinde olumlu etkileri olduğu, öğrencilere matematiksel muhakemeyi öğrettiği, matematiksel durumları keşfetme ve matematiksel durumları düzgün bir şekilde sözlü veya yazılı olarak ifade edebilme özelliği kazandırdığı, yaratıcılık ve problem kurma çalışmaları arasında bir ilişki olduğu, daha çeşitli ve esnek düşünen bireylerin gelişimine katkı sağladığı, problem çözme becerilerini geliştirdiği ve matematik ile ilgili olan algılarını genişletme ve temel kavramları birleştirdiği, eleştirel düşünme becerilerini geliştiren ve genişleten bir araç olduğu ve öğretmenlerin öğrencilerinin matematiksel anlamalarını değerlendirmede bir araç olduğu ifade edilmektedir (Kılıç, 2013). Bu çalışmanın amacı, yukarıda da ifade edildiği gibi literatürde matematik öğretiminin temel ve etkili bir aracı olarak kabul edilen problem kurma sürecinde, ilkokul düzeyinde karşılaşılan güçlüklerin öğretmen görüşleri doğrultusunda belirlenmesidir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak desenlenmiştir. Problem kurmada karşılaşılan güçlükler araştırılacak olan durumu ifade etmektedir. Araştırmanın çalışma grubunda yer alan her bir öğretmen ise analiz birimini oluşturmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunda 115 sınıf öğretmeni yer almaktadır. Öğretmenlerin seçiminde maksimum çeşitlilik örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Çeşitliliğin sağlanmasında göz önüne alınan kriterler ise cinsiyet, mesleki deneyim, okutulan sınıf ( 1-4), mezun olunan okul türü ve okutulan sınıf öğrencilerinin sosyo-ekonomik durumları olarak belirlenmiştir. Araştırmada veri toplama sürecinde görüşme tekniği kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak ilgili literatür incelendikten sonra araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Oluşturulan görüşme formunda öğretmenlere süreçte karşılaştıkları genel sorunlar sorulduktan sonra literatüre dayalı bazı sondaj soruları sorulmuştur. Bunlardan bazıları şu şekildedir; Serbest-Yapılandırılmış-Yarı Yapılandırılmış problem kurma etkinliklerinde karşılaştığınız güçlükler nelerdir?; Çözümü farklı stratejiler gerektiren problem kurma etkinliklerinde karşılaştığınız güçlükler nelerdir? Araştırmanın taslak görüşme formu uzman görüşleri doğrultusunda düzenlendikten sonra uygulanmıştır. Araştırmanın veri toplama süreci belirtilen öğretmenlerle 2 aylık bir süre içerisinde tamamlanmıştır. Elde edilen verilerin analizi sürecinde betimsel analiz yöntemi benimsenmiş ve bu süreç halen devam etmektedir. Veri analizi sürecinin Mart, 2016’da tamamlanması planlanmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MESLEĞİN İLK YILLARINDA KARŞILAŞTIKLARI ZORLUKLARA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Öğretmenlik mesleği son derece önemli bir meslektir. Çünkü bir ülkedeki eğitimin kalitesi öğretmen kalitesiyle eşdeğerdir. Bu nedenle öğretmenlik mesleğini tercih eden adayların iyi bir hizmet öncesi eğitim almaları oldukça önemli bir konudur. Öğretmen adaylarının hizmet öncesi eğitimde teorik ve uygulamalı eğitim almaları ve bu konuda donanımlı bir şekilde yetiştirilmeleri eğitimin niteliğini doğrudan etkiler. Öğretmen adaylarının mesleğe adım atma sürecinde kendilerini mesleki anlamda yeterli hissetmeleri, kendilerine bu konuda güvenmeleri meslekte karşılaştıkları zorlukları aşmalarına yardımcı olacaktır. Bu durum doğrudan öğretmen adaylarının hizmet öncesinde aldıkları eğitimin etkili ve verimli olmasına bağlıdır. Bu noktadan hareketle “sınıf öğretmenlerinin mesleğin ilk yıllarında karşılaştıkları zorluklara ilişkin görüşleri” nin belirlenmesi araştırmanın konusunu oluşturmuştur. Araştırma tarama modelinde gerçekleştirilmiş nitel bir araştırmadır. Veriler araştırmacı tarafından hazırlanan açık uçlu sorulardan oluşan anket ile elde edilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu sosyal paylaşım sitesi aracılığıyla ulaşılan Türkiye’nin farklı illerinde çalışan ve araştırmaya gönüllü olarak katılan 80 sınıf öğretmeni oluşturmuştur. Öğretmenlere açık uçlu 6 sorudan oluşan veri toplama aracı uygulanmıştır. Bu araştırmada öğretmenlerin görüşleri açık uçlu sorulardan oluşan anket ile yazılı olarak alındığı için, verilerin analizinde bir nitel araştırma tekniği olan “betimsel analiz” yöntemi ile nicel araştırma tekniklerinden olan yüzde (%) ve frekanslar kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre öğretmenlerin tamamına yakını mesleklerini severek yaptıklarını belirtmişlerdir. Mesleğe atandıktan sonra güçlüklerle karşılaştıklarını ifade etmişlerdir. Okulda aldıkları eğitimin uygulamada yetersiz kaldığını, hizmet öncesinde daha fazla uygulama yapmaları gerektiğini belirtmişlerdir. Karşılaştıkları güçlüklerin başında köy ortamına uyum sağlamada güçlük, birleştirilmiş sınıflarda çalışmakta yaşanan deneyimsizlik ve İdari işleri yapmada ki bilgi ve uygulama eksikliği geldiğini ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MESLEKİ GELİŞİMLERİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENEMESİÖzet: Bu çalışmada, sınıf öğretmenlerinin mesleki gelişmelerine yönelik görüşlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Karma yöntemin kullanıldığı bu çalışmanın örneklemini, Muğla ili merkez ve ilçelerinde görev yapan 4. sınıf düzeyindeki 108 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Sınıf öğretmenlerinin mesleki gelişmelerine yönelik görüşleri incelemek için Şeker, Görgen ve Deniz (2004) tarafından geliştirilen “Mesleki Yeterlilik Ölçeği” kullanılmıştır. Ayrıca örneklemden, 4. Sınıfları okutan öğretmenler arasından random yoluyla seçilen 20 sınıf öğretmeni ile yarı-yapılandırılmış görüşme tekniği ile veriler toplanmıştır. Elde edilen bulgular, sınıf öğretmenlerinin öğretmenlik yeterlilikleri ile cinsiyet ,mesleki kıdem, okuttukları sınıflardaki öğrenci sayılarına göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Ancak sınıf öğretmenleri “mesleki alan gelişmeleri” ile sınıftaki öğrenci sayısı arasında anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Sınıf öğretmenlerinin mesleki yeterlilik görüşleri, nitel sorularla ölçüldüğünde genel olarak mesleki yönden kendilerini genel olarak yeterli gördükleri anlaşılmaktadır. Sınıf öğretmenlerinin mesleki gelişmelerinde çok farklı ihtiyaçları oldukları yönünde istekleri olduğu anlaşılmaktadır. Bu görüşmelerin sonucunda mesleki kariyer gelişmelerine destek olacak, hizmet içi eğitim programlarına ihtiyaç duydukları görüşü öne çıkmaktadır. Ancak hizmet içi programların hazırlanmasında ve uygulanmasında kendi istek ve önerilerinin dikkate alınmadığını, herhangi bir ihtiyaç analizi çalışması yapılmadığı ifade edilmektedir. Mesleki gelişmelerini verimli kılacak, bölgesel ve yerel koşullar dikkate alınarak, hazırlanan programlarla desteklenmesine önem verilmesi istenmektedir. Bazı deneyimli sınıf öğretmenlerinin ise yapılan hizmet içi eğitim programlarından istedikleri beklentileri karşılayamadıkları yönünde kaygılı oldukları görülmektedir. Kent merkezine yakın okullarda çalışan sınıf öğretmenlerinin mesleki gelişme alanında kendilerini daha yeterli gördükleri söylenebilir. Mesleki gelişmenin sürekliliğinin öğretmenlere kazandırılması için mesleki gelişme boyutunda zaman, imkân ve şartların belirlenmesinde öğretmen imkânlarının da göz önünde bulundurulması yönünde isteklerinin olduğu görülmektedir. Özellikle Tekno–pedagojik farklılık bir problem olarak düşünülmektedir. Mesleki gelişme sürecinin farkındalık oluşturmasında öğretmenlerin gelişme odaklı olmaları gerektiği izlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MESLEKLERİYLE İLGİLİ ÖZ-YETERLİK ALGI DÜZEYLERİ (MERSİN İLİ ÖRNEĞİ)Özet: Demokratik değerlerin bireylere kazandırılması ancak bireylerin erken yaşlarda doğru eğitim almaları ile mümkün hale gelir. Bireylerin ilerideki yaşamlarını biçimlendirmeleri açısından erken yaşlardaki bütün kazanımları yaşamsal öneme sahiptir. Bu nedenle aile çevresi, okul öncesi eğitimi ile ilkokul yılları bireylerin kişiliklerinin şekillenmesinde çok büyük öneme sahiptir. Anne-babaların yanı sıra temel eğitimde görev yapan eğitimcilerin de bu nedenle çok bilinçli olmaları gerekir. Eğitimcilerin her şeyden önce meslek yeterliğine sahip uzmanlar olmaları önkoşul olarak görülebilir. Meslek yeterliği koşulunu yerine getiren öğretmenler, çocukların diğer gelişimlerini de izleyebilme, onları doğru bir şekilde yönlendirebilme gücüne sahip olacaklardır. Bu düşüncelerle yola çıkılarak hazırlanan eldeki çalışmanın hedefi, sınıf öğretmenlerinin meslekleriyle ilgili öz-yeterlik algılarını değerlendirmektir. Çalışma grubunu Mersin ilinde 2016-17 eğitim-öğretim yılında görev yapan 74’ü kadın, 78’i erkek toplam 152 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Bu öğretmenlerden 20’sinin görev süresi10 yıldan daha azken, 132’isinin görev süresi 10 yıl ve üzerindedir. Veriler, Kahyaoğlu ve Yangın (2007)’ın hazırladıkları öğetmenlik mesleğine ilişkin öz-yeterlik değerlendirme ölçeği ile toplanmıştır. 5’li Likert tipi derecelendirme ölçeği ile elde edilen veriler, eldeki çalışma kapsamında tekrar SPSS yardımı ile güvenirlik analizinden geçirilmiş ve Chronbach Alpha değeri 0,920 olarak bulunmuştur. Elde edilen bulgulara göre cinsiyet değişkenine göre kadın sınıf öğretmenlerin (N=74) öz-yeterlik algılarına ilişkin puan ortalamaları 4,26’yken erkeklerin (N=78) ortalamaları 4,18’dir. İki grup arasındaki puan farkının t-testi sonuçlarına bakıldığında (p=3,13; p>0,05) istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı görülmektedir. Sonuç olarak, örneklemi oluşturan gruba ait verilerden hareketle, öğretmenlerin kendi meslekleri ile ilgili olarak öz-yeterlik algı düzeylerinin yüksek olduğu görülmektedir. Ancak, bu bulgulardan elde edilen bu yüksek düzeyin gerçekle örtüşüp örtüşmediği, yeni çalışmalarla, örneğin yüz yüze görüşme tekniği ile yapılacak olan nitel çalışmalarla incelenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MÜZİK ÖĞRETİMİNDE YETERLİLİĞİÖzet: Bir bilim ve sanat dalı olarak MÜZİK, besteleme, icra etme ve dinleme boyutlarıyla; bireysel, toplumsal, ekonomik, kültürel ve eğitimsel işlevleriyle geçmişten günümüze her insanı ve toplumu yakından ilgilendirmiştir. Ülkemizde, müzik eğitimi okul öncesinden başlayıp, ilköğretim, orta öğretim ve yüksek öğretim programlarını da içine alacak şekilde uygulanmaktadır. İlköğretim kurumları, örgün eğitimin temelini teşkil etmesi nedeniyle, müzik eğitiminin de başlangıç aşamasıdır. İstenilen nitelikteki müzik eğitimi sayesinde sağlanabilir. İlköğretim kurumlarındaki sınıf öğretmenleri, müzik eğitimi derslerini de verdikleri için, sınıf öğretmenliği bölümlerindeki müzik eğitimi, öğretmenlerin niteliğini belirlemektedir. (Küçüköncü, 2000) Ancak ilköğretim kurumlarında müzik eğitiminin de yeterli olmadığı gözlemlenmektedir. Araştırmanın amacı Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının müzik dersi ile ilgili bilgilerini belirlemektir. Araştırma 2015-2016 Eğitim-Öğretim Yılı Güz Döneminde yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubuna Muğla ilinde bulunan üniversitenin Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırma nitel araştırma yönteminin durum çalışması yöntemiyle yapılmıştır. Araştırmada veri toplamak için müzik öğretiminde kullanılması gereken yöntemlerden oluşan bir açık uçlu sorudan oluşmuştur. Ölçme aracı kullanılmıştır. Toplanan verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen veriler analiz edildiğinde öğretmen adaylarının müzik öğretimine yönelik tutumları belirlenmiştir. İlköğretim kurumlarındaki müzik derslerinin etkisi, müzik öğretmenlerinin plan ve uygulama aşamasında sınıf öğretmenlerine yardım etmesi ve rehber olması, hatta bazı uygulamaları üstlenmesiyle artacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENCİ VELİLERİ İLE OLAN İLİŞKİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Çocuklar, bütün toplumların geleceğidir. Gelecek üzerine hesap yapanlar, öncelikle çocuklardan ve okullardan işe başlar. Adına eğitim dediğimiz bu önemli yaşantı, aynı zamanda ilgili toplumun geleceğini belirleyen yol haritasıdır. Bu yol haritasında hem insanın, hem de o toplumun geleceğine dair şifreler gizlidir. Böylesine önemli bir yapılandırma sürecinde, ülkeyi yönetenler kadar, anne baba ve öğretmenlere de önemli görevler düşmektedir. Sürecin, sağlıklı ve çocuk yararına işlemesi, paydaşların işbirliği yapmasıyla mümkündür. Bu anlamda anne, baba ve öğretmen birlikteliğinde ortak payda her zaman öğrenci olmalıdır. Her türlü davranış, her türlü yaklaşım öğrencinin gelişimi ve hayata hazırlanması dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu sebeple bu araştırmada sınıf öğretmenlerinin öğrenci velileri ile olan ilişkilerine dair görüş ve tutumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma grubu olarak 2015-2016 Muğla ilindeki Atatürk ilköğretim okulu, Kocamustafa Efendi ilköğretim okulu, Dumlupınar ilköğretim okulu ele alınacak. Her okuldan 4 sınıf öğretmeni ile toplamda 12 sınıf öğretmeni ile görüşülecektir Bu çalışmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından hazırlanan 10 soruluk yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Görüşme formu oluşturulurken ilgili literatür taranacak ve uzman görüşü alınacaktır. Elde edilen veriler betimsel içerik analizi yöntemi ile nitel olarak değerlendirilecektir. Araştırma sonucunda öğretmen-veli işbirliğinin öğrencinin başarısını nasıl etkilediği, öğrenci ile ilgilenen ve ilgilenmeyen veliye karşı öğretmenin tutumunun nasıl olduğu hakkında veriler elde edilmesi beklenmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENCİLERE SUNDUKLARI SÖZEL PROBLEM TÜRLERİÖzet: İlköğretim Matematik öğretim programı; problem çözebilen, çözümlerini ve fikirlerini başkalarıyla paylaşabilen, matematiğe ilişkin olumlu tutum ve algı geliştiren bireyler yetiştirilmesini hedeflemektedir (Milli Eğitim Bakanlığı, [MEB], 2011). Bireylerin matematiği daha iyi anlayabilmeleri ve matematiksel becerileri kazanabilmeleri için problem çözme önemli bir rol oynamaktadır (Yaman & Dede, 2005). Çocukların sözel problem türlerini çözmede başarılı olabilmeleri için, sözel problem türlerinin hepsinin (birleştirme, ayırma, parça-parça-bütün, karşılaştırma) çocuklara sunulması gerekmektedir (Sperry Smith, 2001; Nures & Brgant, 2008; Van De Walle, 2016). Alan yazın incelendiğinde ders kitaplarında yer alan sözel problem türlerine ilişkin çalışmalar (Olkun & Toluk, 2002; Parmjit, 2006; Parmjit & Teoh, 2010; Despina & Herikleia, 2014) olmasına rağmen ülkemizde ilkokul düzeyinde sözel problem türlerinin öğretmenler tarafından çocuklara sunuluşunun incelendiği çalışmalara rastlanmamış olduğu görülmektedir. Bu nedenle yapılacak olan çalışmanın literatüre destek sağlayacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda çalışmamızın amacı, sınıf öğretmenlerinin öğrencilere sundukları sözel problem türlerini belirlemektir. Bu çalışmanın araştırma sorusu aşağıdaki gibi belirlenmiştir. • Sınıf öğretmenlerinin toplama, çıkarma, çarpma ve bölme İşlemlerine yönelik öğrencilere sundukları sözel problem türleri nelerdir? Bu çalışmada, genel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Adana ilinde farklı okullarda görev yapan 104 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak anket formu kullanılmıştır. Formda, toplama ve çıkarmaya ilişkin 11; çarpma ve bölmeye ilişkin 9 adet sözel problem türünden oluşan sorular yer almaktadır. Ayrıca öğretmenlerin çocuklara sundukları sözel problem türlerini sunma/sunmama nedenlerine ilişkin açık uçlu sorular da bulunmaktadır. Verilerin çözümlenmesinde frekans ve yüzde teknikleri kullanılmıştır. Sınıf öğretmenlerinin matematik etkinliklerinde, toplama ve çıkarmaya ilişkin en fazla yer verdikleri problem türlerinin; birleştirme/sonuç bilinmeyen, ayırma/sonuç bilinmeyen, parça-parça-bütün/parçası bilinmeyen, karşılaştırma/fark bilinmeyen problem türleri olduğu saptanmıştır. Öğretmenler tarafından çocuklara en az sunulan sözel problem türlerinin ise birleştirme/başlangıç bilinmeyenli; ayırma/başlangıç bilinmeyen; karşılaştırma/küçük bilinmeyen problem türleri olduğu belirlenmiştir. Sınıf öğretmenlerinin matematik etkinliklerinde çocuklara sundukları çarpma ve bölmeye ilişkin en fazla sunulan problem türlerinin; parçalamalı bölme/grup büyüklüğünün bilinmediği durumlar (adil paylaşım); karşılaştırma/çarpma; çarpma/tekrarlı toplama; ölçüm bölmesi/grup sayısının bilinmediği durumlar (tekrarlı çıkarma) türü problemler olduğu saptanmıştır. Öğretmenler tarafından çocuklara en az sunulan sözel problem türlerinin ise ölçüm bölmesi/grup sayısının bilinmediği durumlar (oran); karşılaştırma/ölçüm bölmesi; parçalamalı bölme/grup büyüklüğünün bilinmediği durumlar (oran); karşılaştırma/parçalamalı bölme problem türleri olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENCİLERİ MOTİVE ETME DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Çalışmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin öğrencileri motive etme düzeylerinin çeşitli değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediğini ortaya çıkarmaktır. Çalışmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Muğla İli Menteşe ilçesinde görev yapakta olan sınıf öğretmenleri oluştururken, örneklemi de tesadüfi örnekleme tekniğiyle belirlenmiş olup 150 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırma verileri Sünbül, Kesici ve Bozgeyikli tarafından (2003) geliştirilen Öğretmenlerin Öğrencileri Motive Etme Ölçeği (ÖÖME) ve demografik bilgi formu kullanılarak elde edilmiştir. Analizler sonucunda, sınıf öğretmenlerinin cinsiyete göre öğrencileri motive etme düzeylerinde, yüksek düzeyde kontrol (YDK ) ve orta düzeyde kontrol (ODK) alt boyutlarında erkek öğretmenlerin lehine anlamlı farklılık olduğu belirlenmiştir. Yaş grupları arasında anlamlı fark olup olmadığını tespit etmek amacıyla yapılan analiz sonucunda, YDK alt boyutunda, 41 yaş ve üzerinde olan öğretmenler ile diğer tüm yaş grubunda yer alan öğretmenler arasında anlamlı farklılık olduğu görülmektedir. ODK alt boyutunda, 26-30 yaş grubu ile 31-40 yaş gurubu, 41 ve üstü yaş grubu ile 25 ve altı yaş grubu ve 31-40 yaş grubunda yer alan öğretmenler arasında anlamlı farklılık bulunmuştur. Orta düzeyde özerklik desteği alt boyutunda 25 ve altı yas grubu ile 26-30 yaş grubu öğretmenleri arasında ve 41 yaş ve üzerinde olan öğretmenler ile diğer tüm yaş grubunda yer alan öğretmenler arasında anlamlı farklılık bulunmuştur. Sınıf öğretmenlerinin maaşı yeterli bulma durumlarına göre öğrencileri motive etme düzeyleri ise YDK, ODK ve YDÖ alt boyutlarında maaşından memnun olan öğretmenlerin lehine anlamlı farklılık olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla motivasyon eğitim-öğretim ortamının ayrılmaz bir parçasıdır. Öğretmenlerin, öğrencileri motive etme düzeyleri iyi olursa, eğitim-öğretim de verimli olacağını söylemek olasıdır. Bu doğrultuda bu konu üzerinde daha geniş kapsamlı araştırmalar yapılmalı, öğretmenlerin motive etme düzeylerinin arttırmak amacı ile hizmet içi eğitimler de verilmelidir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENME ÖĞRETME SÜRECİNDE ÖĞRETİM MATERYALLERİNİ KULLANMAYA YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik yönde davranış değişikliği meydana getirme sürecidir. Bu süreç içerisinde öğretilen bilginin kalıcı olmasını, dersin daha eğlenceli ve daha verimli geçmesini sağlamak için bazı materyallerden yararlanılır. Öğrencilerde bilgi, beceri, tutum ve değerleri geliştirmede kullanılan tüm araç, gereç ve kaynaklara öğretim materyalleri denir. Eğitim-öğretim sürecinde öğretim materyallerinden yararlanmak çoklu öğrenme ortamı yaratmaya yardımcı olur, öğrencilerin dikkatinin öğretim yapılacak konu üzerine çekilmesini ve yapılan öğretimin daha kalıcı olmasını sağlar. Öğrencilerin derse olan istek ve ilgileri artar, derse olan katılım oranının yükselmesine yardımcı olur. Eğitim-öğretim sürecinin canlı ve açık bir hal almasına olanak sağlar. Bu araştırma sınıf öğretmenlerinin eğitim-öğretim sürecinde öğretim materyallerini kullanma hakkında ne düşündüklerini, öğretim materyalleri hazırlarken ve kullanırken nelere dikkat ettiklerini, hangi öğretim materyallerini nasıl kullandıklarını belirlemek amaçları doğrultusunda yapılmıştır. Bu kapsamda yapılan araştırma bir durum çalışmasıdır. Çalışmanın evrenini sınıf öğretmenleri, örneklemini ise Muğla ili Menteşe ilçe merkezinde görev yapan 50 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Karamustafaoğlu (2006) tarafından geliştirilen, 14 maddeden oluşan 5 likertli “Materyal Kullanımına Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS paket program kullanılmış, örneklemi oluşturan öğretmenlerin cinsiyet, meslek yılı, ve yaş gibi değişkenlerinin etkileri t testi yardımıyla incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve araştırmanın sonuçlarına yansıtılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETİM PROGRAMLARINA BAĞLILIK DÜZEYLERİ VE BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, ilkokullarda görev yapmakta olan sınıf öğretmenlerinin öğretim programlarına bağlılık düzeylerine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda araştırmada Yaşaroğlu ve Manav (2015) tarafından geliştirilen “Öğretim Programlarına Bağlılık Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek 16’sı olumlu, 4’ü olumsuz olmak üzere 20 maddeden oluşan beşli likert tipi bir ölçektir. Nicel araştırma yönteminin kullanıldığı çalışma; tarama modelinde, betimsel nitelikte bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Nevşehir il merkezindeki ilkokullarda görev yapmakta olan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Örneklem seçiminde tesadüfi örnekleme dikkate alınmıştır. Ölçekten elde edilen veriler SPPS 16.0 programında analiz edilmiştir. Verilerin analizinde öğretmenlerin kişisel bilgilerine ait bulgularda frekans ve yüzde, ölçek maddelerine katılma oranlarını belirlemede aritmetik ortalama ve standart sapmaları kullanılmıştır. Ayrıca veriler, cinsiyet ve kıdem değişkenlerine göre karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Verilerin cinsiyet değişkenine ilişkin analizinde t-testi, kıdem değişkenine ilişkin karşılaştırmalarında ise tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda öğretmenlerin programa bağlılık düzeylerinin genel olarak yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Öğretmenler ölçekte yer alan “Ders etkinliklerini planlarken, öğretim programındaki etkinlik örneklerinden yararlanırım” ve “Dönemin başında, okutacağım dersin öğretim programını incelerim” maddelerine en yüksek düzeyde görüş belirtirken; “Öğretim programında yer alan sembollerin hangi anlama geldiğini bilirim.” ve “Dönemin başında, okutulacak dersin öğretim programının incelenmesine gerek yoktur.” maddelerine en düşük düzeyde görüş belirtmişlerdir. Ayrıca cinsiyet değişkenine göre erkek öğretmenler lehine anlamlı farklılık tespit edilmiş, kıdem değişkenine ilişkin olarak öğretmen görüşleri arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETİM STİLLERİÖzet: Öğrencilerin şekillenmesinde en önemli rollerden biri kuşkusuz öğretmenlerdir. Öğretmenlerin davranış, tutum ve yaklaşımları öğrencilerin geleceğinin çizilmesinde bir rol haritası görevindedir. Miron, üniversite öğrencileri ile yapmış olduğu bir çalışmasında iyi bir öğretmenin sahip olması gereken özelliklerini şu şeklide sıralamıştır: 1. Dersin sunuş biçimi (açık, anlaşılır açıklama, dersi somutlaştırma, uygun öğretim yöntemlerini kullanma, düşünce gelişimi sağlama), 2. Yardım (bilgi iletimi, güdüleme, yaratıcı düşünmeyi geliştirme) 3. Danışmanlık, öğretmen-öğrenci arasındaki duygusal ve sosyal etkileşimin niteliği (dönüt sağlama, ilgi ve teşvik etme, esnek, samimi, hoşgörülü, içten, dürüst ve yardımsever), 4. Kişisel nitelikler (dış görünüm, espri anlayışı, zeki, bilgili ve araştırmacı olma) (Miron, 1983 akt. Özabacı & Acat, 2005). Garsha ise, öğretmenlerin davranışlarında yola çıkarak öğretmenlerin tercih ettiği öğretim stillerini beş kategori altında toplamıştır. Bu kategoriler; uzman, otoriter, kişisel model, yol gösterici ve temsilci şeklindedir. Aslında sınıf ortamında, öğretmenler bu öğretim sitillerinin hepsini zaman zaman taşımak zorunda kalabilirler. Ancak her öğretmen için tercih edecekleri bir öğretim stili ağır basacaktır. Bu bakımdan, öğretmenlerin öğretim stilleri tercihlerinin belirlenmesi ve bu stillerin olumlu ve olumsuz yönlerinin bilinmesi öğretmenlerin sınıf içerisinde öğretim yaklaşımlarına katkı sağlayacaktır. Bu araştırma, sınıf öğretmenlerinin tercih ettikleri öğretim stillerinin belirlenmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın modeli tarama modeli olarak belirlenmiştir. Tarama araştırmalarının amacı var olan durumun fotoğrafını çekerek bir betimleme yapmaktır (Büyüköztürk, Çakmak, Akgün, Karadeniz & Demirel, 2008). Araştırmanın verileri 40 maddeden oluşan Grasha Öğretim Stilleri Envanteri aracılığıyla toplanacaktır. Araştırma, Ankara ilinde görev yapan 380 sınıf öğretmeninden alınan veriler doğrultusunda yapılacaktır. Araştırmanın veri toplama aşaması devam ettiğinden bulgular, sonuçlar ve yorumlar kısımları daha sonra paylaşılacaktır. Kaynakça Büyüköztürk, Ş., Kılıç Çakmak, E., Akgün, Ö.E., Karadeniz, Ş. & Demirel, F. (2012). Bilimsel araştırma yöntemleri. Ankara: Pegem Yayınları. Özabacı, N ve Acat, M. B. (2005). Öğretmen Adaylarının Kendi Özellikleriyle İdeal Öğretmen Özelliklerine Dönük Algılarının Karşılaştırılması. Kuramdan Uygulamaya Eğitim Yönetimi, 11(42), 211-236. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETİMİN BİREYSELLEŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: İçinde yaşadığımız yüzyılda küreselleşme olgusu ile birlikte, iletişimin yaygınlaşması ile bir yandan ekonomik, siyasal ve kültürel bakımdan dünya toplumları iç içe geçmekte, diğer yandan bilgi hızla üretilip hızla yayılmakta ve geniş kitlelere ulaşmaktadır. Bu nedenle bulunduğumuz yüzyılda bilgi, en önemli olgu haline gelmekte ve bu dönemin toplumu, bilgi toplumu olarak nitelendirilmektedir. Bilgi toplumu, bilginin sermaye, hammadde, enerji ve insan gücü gibi üretim unsurlarından biri haline dönüştüğü, herkes tarafından paylaşıldığı ve toplum içerisinde kültürel bir değer olarak kabul edildiği ve bilgi teknolojilerinin her alanda kullanılmaya başladığı toplum yapısı olarak tanımlanabilir. Bilgi toplumunda bireylerden beklenenler, farklılıklar göstermeye başlamasıyla birlikte öğretmenlere düşen görev ve sorumluluklarda da farklılıklar meydana gelmeye başlamıştır. Öğretmenlerin bu sorumluklarından biri de ulusal ve evrensel değerlere sahip, toplumun gereksinimlerine yanıt verebilecek nitelikte bireyler yetiştirebilmek olarak görülmektedir. Öğretmenlerin bu sorumluluklarını yerine getirebilmesi ise büyük ölçüde eğitimdeki çağdaş yaklaşımları uygulamasına bağlıdır. Bu çağdaş yaklaşımlardan birisi de öğretimin bireyselleştirilmesidir. Bireyselleştirilmiş öğretim, her bir öğrencinin öğretimsel gereksinimini karşılamak için uyarılanmış bir öğretimsel ya da öğrencilerin bireysel farklılıklarına, ilgi ve gereksinimlerine dikkate alarak öğrenme çevresi oluşturmaya yönelik bir uygulama olarak tanımlanmıştır. Bireyselleştirilmiş öğretimde birey ön plandadır ve bireyin bireysel farklılıkları, ilgileri ve gereksinimleri öğretme-öğrenme sürecini etkilemektedir. Bireyselleştirilmiş öğretim ortamlarının özelliklerini şöyle açıklamaktadır: • Öğrencilerin öğrenmesi ne kadar zamanda öğrendiğinden daha önemlidir. • Bütün öğrenciler, başarılı öğrenenler olabilir, • Öğrenciler, en iyi güvenli ve düzenli bir öğrenme çevresinde öğrenirler, • Öğrenme, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Bireyselleştirilmiş öğretim, öğrenciye yöneliktir ve öğretme-öğrenme sürecinde öğrencinin etkin katılımını gerektirmektedir. Eğitim anlayışı, geleneksel öğretmen merkezli eğitimden farklı olarak öğrenci merkezlidir. Bu bağlamda sınıf öğretmenlerinin bireyselleştirilmiş öğretime yönelik görüşlerini, hangi uygulamaları yaptıklarını, karşılaştıkları sorunları ve geliştirdikleri çözüm önerilerini belirlemek, yapılandırmacı anlayış doğrultusunda öğretimin bireyselleştirilmesinin daha başarılı olmasını sağlaması bakımından önemli olduğu düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı da sınıf öğretmenlerinin öğretimin bireyselleştirilmesine yönelik görüşlerini ortaya koymaktır. Bu amaçla aşağıdaki sorulara yanıt aranacaktır: • Öğretmenlerin bireyselleştirilmiş öğretime ilişkin tanımları nelerdir? • Öğretmenlerin öğretimin bireyselleştirilmesine ilişkin hangi yöntem ve teknikler kullanmaktadırlar? • Öğretmenler, öğretimin bireyselleştirilmesini nasıl planlamaktadırlar? • Öğretmenler, öğretimin bireyselleştirilmesinin öğrencilere katkıları konusunda ne düşünmektedirler? • Öğretmenler, öğretimin bireyselleştirilmesine ilişkin ne tür zorluklar karşılaşmaktadırlar? • Öğretmenler, öğretimin bireyselleştirilmesinin daha etkili olabilmesi için neler önermektedirler? Öğretimin bireyselleştirilmesine yönelik sınıf öğretmenlerinin görüşlerini belirlemeyi amaçlayan bu araştırma nitel yöntemle gerçekleştirilmiştir. Nitel araştırmalar, gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı araştırmalardır. Bu çalışmada veriler, nitel araştırma tekniklerinden görüşme ile toplanmıştır. Araştırmaya, Eskişehir il merkezindeki sosyo-ekonomik düzeyleri farklı ilkokullarda görev yapan toplam 12 sınıf öğretmenleri katılmıştır. Araştırma verilerinin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Betimsel analizde, elde edilen veriler, daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve yorumlanır. Görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara yer verilir. Araştırmada, her bir soruya verilen yanıtların dökümü yapılmış ve sınıf öğretmenlerinin yanıtları yorumlanmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre sınıf öğretmenlerinin bireyselleştirilmiş öğretimi, öğrenci merkezli öğretim, öğrenciye hak verilmesi, öğrencilerin seviyelerine uygun çalışma biçiminde tanımladıkları, derslerde altı şapka tekniği, grup çalışması gibi yöntem ve tekniklerden yararlandıkları sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETME ÖĞRENME ANLAYIŞLARIÖzet: Yapılandırmacılık kuramının kökenleri daha eskiye dayanmakla birlikte 20.yyın ikinci yarısından itibaren yapılan çalışmalarla gelişme göstermiş ve temellendirilmiştir. Ülkemizde ise yapılandırmacılık kuramı ve onun yansımaları sonucu program geliştirme çalışmaları tekrar gözden geçirilerek 2004 yılı yeni ilköğretim programları yapılandırmacı yaklaşıma göre hazırlanmış ve 2005-2006 eğitim öğretim yılında uygulamaya konulmuştur. Temellerini Piaget ve Vygostskynin kuramlarından alan bu kuram öğretmen ve öğrenci rollerini yeniden tanımlamaktadır. Geleneksel yaklaşımda öğretmen bilginin kaynağı ve temel aktarıcısı olarak görülürken, öğrenci bilginin pasif alıcısıdır. Yapılandırmacı kuramda öğrenci bilgiyi yapılandıran, öğretmen ise bu süreci destekleyici öğrenme ortamlarını düzenleyen, öğrenenin bilgiye ulaşmasını sağlayan bir rehber olarak tanımlanmaktadır. Yapılandırmacı kuram öğretmeni geleneksel öğreten rolünden çıkarıp öğrenme sürecinin merkezine öğrenciyi koymaktadır. Öğrenme içsel bir süreçtir ve bireyin kendi zihinsel anlamlandırmaları ile oluşur. Bu süreçte öğretmen ve öğrencinin birlikte öğrendikleri ve bilgiyi paylaştıkları bir öğrenme çevresinin oluşturulması öngörülmektedir. Öğrenme ortamının önemli değişkenlerinden biriside öğretmendir. Öğretmenin öğrenme öğretme süreçlerine ilişkin bakış açısı, onun sınıf içi uygulamalarının çerçevesini belirleyecektir. İlkokul yıllarının insan yaşamındaki yeri düşünüldüğünde sınıf öğretmenlerinin eğitimsel yaklaşımları daha da önem kazanmaktadır. Yapılandırmacı kuram ve ilkelerinin günümüz eğitim programlarına anlayış olarak daha temelli yerleşmesiyle birlikte sistemdeki öğretmenlerin geleneksel rollerinden ne kadar uzaklaştığı, bireye öğrenmeye öğrenme ortamlarının düzenlememesine ilişkin öğrenen merkezli uygulamaları ne kadar gerçekleştirdikleri merak ve tartışma konusudur. Buradan hareketle bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin öğretme-öğrenme anlayışlarının belirlenmesi ve bazı değişkenlere göre karşılaştırılması olarak tasarlanmıştır. Araştırma tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini Muğla ili merkez ilçesi Menteşede bulunan ilkokullarda çalışan mevcut sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri Chan ve Elliot (2004) tarafından geliştirilen ve Aypay (2011) tarafından Türkçe uyarlaması yapılan Öğretme-Öğrenme Anlayışları Ölçeğinin uygulanması ile elde edilecektir. Elde edilen verilerin analizinde uygun istatistiksel işlemler işe koşulaşacaktır. Araştırma henüz sonuçlanmamış olup, veri toplama süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMEN KILAVUZ KİTAPLARINA YÖNELİK GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİÖzet: Milli Eğitim Bakanlığı, 2015 yılında yayınlanan Millî Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmelik değişikliğinde öğretmen kılavuz kitabını, “ilgili eğitim ve öğretim programlarında yer alan kazanım ve açıklamalar doğrultusunda ders kitabının daha etkili kullanımını sağlayacak çeşitli örnek, alıştırma, işlenen ünite, konu, tema, öğrenme alanlarıyla ilgili internet adresleri, okuma kaynakları ve diğer etkinlikleri kapsayan, öğretmenlerin yararlanması için hazırlanan basılı/PDF formatında eser.” şeklinde tanımlamaktadır. Öğretmen kılavuz kitapları öğretmenlere yenilenen öğretim programlarını tanıtması ve bu programların uygulamasında öğretmenlere yol göstermesi açısından önemli bir yere sahiptir. Öğretmenler için bu kadar öneme sahip olan öğretmen kılavuz kitapları ilk olarak Fen Bilimleri, Oyun ve Fizikî Etkinlikler derslerinden kaldırılırken, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı itibari ile kademeli olarak Matematik ve Hayat Bilgisi derslerinden de kaldırılacaktır. Bu uygulama bazı derslerin öğretmen kılavuz kitabı varken bazı derslerin öğretmen kılavuz kitabının olmaması durumunu ortaya çıkarmıştır. İlkokul öğretim programlarında değişikliğin yapıldığı bu dönemde, öğretmen kılavuz kitaplarına yönelik öğretmen görüşlerinin belirlenmesi araştırmayı güncel ve önemli hale getirmektedir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin öğretmen kılavuz kitaplarına yönelik görüş ve önerilerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır. Sınıf öğretmenlerinin; • Görüşlerine göre öğretmen kılavuz kitabı nedir? • Öğretmen kılavuz kitaplarının olmasını gerekli gördüğü dersler hangileridir? • Öğretmen kılavuz kitaplarının olmasını gerekli görme gerekçeleri nelerdir? • Öğretmen kılavuz kitaplarının olmasını gerekli görmediği dersler hangileridir? • Öğretmen kılavuz kitaplarının olmasını gerekli görmeme gerekçeleri nelerdir? • Öğretmen kılavuz kitaplarının kaldırılmasına yönelik alternatif fikirleri nelerdir? Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılacaktır. Çalışma grubunda kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemine göre seçilecek sınıf öğretmenleri yer alacaktır. Veri toplama aracı olarak yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Sınıf öğretmenlerinin görüşlerinden elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenecektir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMEN YETİŞTİRME PROGRAMINDAKİ DERSLERİN GEREKLİLİĞİ VE İŞE VURUKLUK DÜZEYLERİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Öğretmen eğitiminin niteliğinin gerçek göstergesi, bu programlardan mezun olan öğretmenlerin, bizzat uygulama içinde, ne kadar etkili olduklarının belirlenmesi ile ortaya konabilir. Bu önemden hareketle araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerin algılarına göre, sınıf öğretmeni yetiştirme programında yer alan derslerin gereklilik ve işe vurukluk düzeylerini belirlemektir. Araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Bu model çerçevesinde araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanması sürecinde karma yöntemin açıklayıcı deseninden yararlanılmıştır. Araştırmanın nicel boyutunda araştırma evrenini, seçkisiz örnekleme yoluyla seçilen 100 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Nitel boyutunda ise çalışma grubunu, gönüllü ve kolay ulaşılabilir durum örneklemesiyle seçilen 10 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmanın nicel boyutunda ölçme aracı, Süral (2015) tarafından iki uzman görüşü alınarak hazırlanmış ölçme aracı kullanılarak elde edilmiştir. Ölçme aracı, eğitim fakültelerinin 2005 yılında yeniden yapılandırılmasından sonra, programdaki derslerin tümünü (59 ders) içermektedir. Sınıf öğretmenlerinin, programdaki derslerin öğretim elemanlarından bağımsız olarak düşünerek, bu dersler kapsamında öğrendiklerinin öğretmenlik mesleği için ne düzeyde gerekli olduğu ve ne düzeyde işe vuruk olduğu ile ilgili görüşlerini belirtmeleri istenmiştir. Araştırmanın nitel boyutunda ise öğretmenlerin programdaki dersler kapsamında öğrendiklerinin ne düzeyde gerekli olduğu ve ne düzeyde işe vuruk olduğunun ya da olmadığının nedenini belirlemeye yönelik yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veriler, betimsel analiz tekniğiyle analiz edilecektir. Araştırmanın veri analiz süreci devam etmektedir. Araştırma sonucunda elde edilen veriler ışığında, öğretmen yetiştirme programını geliştirmeye yönelik öneriler getirilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMENLİK UYGULAMASI DERSİNE YÖNELİK TUTUMUÖzet: Gelecek nesillerin daha çağdaş ve verimli bir dünyada yaşayabilmeleri için gereken önlemlerin alınması ve yirmi birinci yüzyılın ihtiyaçlarını karşılayabilen nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesi gerekir. Öğretmenlerin geliştirilmesi her ülkenin eğitim sistemlerinin gelişmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu sebeple ülkeler öğretmenlik uygulaması ile öğretmen adaylarının mesleki deneyim kazanmasına büyük bir önem vermektedir. Öğretmen adayının uygulama okulundaki çalışmalarında kendisine mesleki rehberlik yapmak üzere öğretmenler arasından belirli özelliklere sahip bir uygulama öğretmeni görevlendirilir. Öğretmen adaylarının mesleki gelişimlerine olumlu katkıda bulunması açısından, görev ve sorumluluklarını doğru algılaması ve kendisinden beklenilenlerin farkında olan uygulama öğretmenleri ile iletişimde olması bakımından günümüzde nitelikli uygulama öğretmenlerinin seçimi ve aday öğretmenlerinin sınıflara gönderilmesi gerekli olan bir uygulamadır. Becerilerin sergilendiği uygulama öğretmenliğinde öğretmenlerle etkileşimde bulunan öğretmen adaylarının ise mesleki anlamda birtakım sorunlarla karşılaşması kaçınılmazdır. Öğretmenlik Uygulaması, öğretmen adayının mesleki yeterliliklerine sahip olup olmama konusunda karar verme bakımından da oldukça kritik bir konumda bulunmaktadır. Bu çalışma, sınıf öğretmenlerinin öğretmenlik uygulaması dersine yönelik tutumlarını belirtmek amacıyla yapılmaktadır. Araştırma betimsel tarama modelinden yararlanarak gerçekleştirilmektedir. Betimsel tarama, sonuçların genellenebilirliğini sağlamak için, araştırılan alanda mümkün olduğunca uygun makaleyi tarama ve analiz etme yöntemi olarak açıklanabilir. Araştırmanın evren ve örneklemini 2018-2019 öğretim yılında, Çanakkale ili merkez ilköğretim okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Çalışmada Çevik,C. & Alat,K.(2012) geliştirmiş olduğu Sınıf Öğretmenlerinin Öğretmenlik Uygulaması Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Bulgular ve sonuçlar devam ettiği için sempozyumda sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDEN BEKLENTİLERİ VE OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİ İLE İLETİŞİME GEÇME DURUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Çağdaş eğitim sistemlerinde okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim şeklinde kademelendirilen aşamalardan her biri, bir sonraki aşamaya uyum için hazırlık aşaması olarak kabul edilmektedir. Okul öncesi eğitim bu kademelerin başında yer almakta ve çocukları ilkokula hazırlamak temel amaçları arasında gösterilmektedir. Bu amaç doğrultusunda okul öncesi eğitim çocukların, okuma-yazmaya hazırlık becerilerini, matematik becerilerini, fen becerilerini, motor becerilerini, sanatsal becerilerini, sosyal ve duygusal becerilerini ve özbakım becerilerini geliştirerek çocukları ilkokula hazırlamaktadır. Bu araştırma sınıf öğretmenlerinin birinci sınıfta okutulacak dersleri dikkate alarak okul öncesi öğretmenlerinden beklentilerini belirlemek ve okul öncesi öğretmeni ile olan iletişimini ortaya koymak amacı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma temel nitel araştırma yöntemi kullanılarak yapılmıştır. Araştırmaya Kütahya il merkezinde görev yapan 79 birinci sınıf öğretmeni katılmıştır. Araştırmada veriler görüşme yolu ile toplanmıştır. Elde edilen verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına bakıldığında sınıf öğretmenlerinin en çok, Türkçe dersi için çocukların kalem tutma becerilerinin gelişmesini, matematik dersi için rakamların bilinmesi gerektiğini, hayat bilgisi dersi için kuralların öğrenilmiş olmasını, görsel sanatlar dersi için çizim becerisinin gelişmesini, beden eğitimi için manipülatif becerilerini, müzik dersi için ritim duygusunun geliştirilmiş olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Araştırma sonucunda ulaşılan bir başka sonuç ise sınıf öğretmenlerinin okul öncesi eğitim hakkındaki bilgi kaynağının aynı okulda görev yapan okul öncesi öğretmeni olduğu, okul öncesi öğretmeni ile iletişime ilk hafta geçtikleri ve problem davranış sergileyen öğrenciler hakkında görüştükleri belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖLÇMEYE İLİŞKİN ALAN BİLGİLERİNİN GELİŞİMİNDE MESLEKİ GELİŞİM ÇALIŞMASININ ROLÜÖzet: Öğretim için daha fazla matematiksel bilgiye sahip olmak, matematik öğretimi sürecinin daha kaliteli geçmesini sağlamakta olup öğretmenlerin, öğrencilerin ortaya koydukları matematiksel ürünlere karşılık verme ve onları yorumlama becerilerini desteklemektedir. Çünkü öğretmenin alan bilgisinin artması sınıf içi çalışmalardaki matematiksel unsurların desteklenmesiyle ve öğrencilerin matematiksel çıktılarıyla yakından ilişkilidir. Yapılan araştırmalar sınıf öğretmenlerinin matematiksel bilgilerinde eksiklikler olduğunu ve matematiksel işlemlere yönelik kavramsal açıklama yapmakta zorlandıklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca sınıf öğretmenlerin alan bilgisindeki eksikliklerin sınıf içi etkinliklere yansıdığı ve alan bilgisi eksik öğretmenlerin öğrencilere yeterince öğrenme fırsatı sunamadığı görülmektedir. Bu konuda araştırmacılar matematiği bilen, matematiğe ilişkin kavramsal anlayışı gerçekleşmiş ve öğretim programını tanıyan öğretmenlere sahip olabilmek için mesleki gelişim çalışmalarının gerekliliğine vurgu yapmışlardır. Bu çalışma kapsamında hazırlanan mesleki gelişim çalışmasında öğretmenlere ölçme, ölçmenin doğası, uzunluk ölçme, çevre ölçme ve alan ölçme konularında tartışabilecekleri bir öğrenme ortamı sunulmuştur. Bu süreçte öğretmenlere gerek örnek etkinliklerin yer aldığı durumlar üzerinde gerekse kendilerinin hazırlayıp uyguladıkları etkinlikler üzerinde tartışma olanağı sağlanmıştır. Mesleki gelişim çalışmasının öğretmenlerin ölçmeye ilişkin alan bilgilerini nasıl desteklediğinin anlaşılabilmesi için öğrenme grubunun özelliklerinin incelenmesi ve ortaya konulması önemlidir. Bu çalışmanın amacı, mesleki gelişim çalışması kapsamında oluşturulan öğrenme grubunun sınıf öğretmenlerinin ölçmeye ilişkin alan bilgilerini nasıl desteklediğinin incelenmesidir. Nitel araştırma desenlerinden durum çalışması deseni benimsenmiş olup belirlenen duruma ilişkin derinlemesine anlayış kazanılması hedeflenmiştir. Katılımcıların belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılmıştır. Belirlenen ölçütler mesleki gelişime önem verme, matematik eğitiminde yeniliğe açık olma, kamera kaydına izin verme ve mesleki gelişim programı kapsamında hazırlanan oturumlara katılma ve çalışma yükümlülüklerini yerine getirmedir. Bu ölçütler çerçevesinde çalışmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 3 sınıf öğretmeni çalışmaya dahil edilmiştir. Veri toplama aşamasında mesleki gelişim çalışmasının oturumlarını kapsayan video kayıtlarından ve bu oturumlarda yer alan odak grup görüşmelerden, sınıf içi gözlemlerden, gözlemci notlarından ve öğretmen ürünlerinden yararlanılmıştır. Elde edilen veriler, mesleki gelişim çalışmasının öğretmenlerin ölçmeye ilişkin alan bilgilerini nasıl desteklediğini detaylı bir şekilde ortaya koymak için betimsel analiz yoluyla incelenmiş ve öğrenme grubunun özellikleri tanımlanmıştır. Mesleki gelişim süresinde öğretmenlerin öğrenmelerini desteklediği düşünülen grup özellikleri, paylaşılmış amaçlar, paylaşılmış liderlik, destekleyici koşullar, birlikte öğrenme ve kişisel deneyimlerin paylaşılması olmak üzere beş boyutta incelenmiştir. Öğretmenler mesleki gelişim çalışması boyunca ölçme alanına yönelik matematiksel kavramlar ve bu kavramların etkili bir şekilde öğretiminin nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda tartışmalar yapmışlardır. Ölçme öğrenme alanında yer alan kazanımların kazandırılması sürecinde yaşadıkları sıkıntıları paylaşmışlardır. Öğretim sürecinde yaşanan sıkıntılar ve çözüm olabilecek durumlar üzerinde derinlemesine yapılan paylaşımlar öğretmenlerin birbirlerine fikir vermesini sağlamıştır. Mesleki gelişim çalışması kapsamında gerçekleşen öğrenme ortamının öğretmenlerin fikirlerini paylaşmalarına ve savunmalarına zemin hazırlayacak nitelikte olmasına dikkat edilmiştir. Bu nedenle öğretmenlere tartışılan fikirlerin ve bilgilerin doğruluğuna ya da yanlışlığına ilişkin dönütler vermek yerine kendi fikirlerini paylaşmaları konusunda cesaretlendirmeler yapılmıştır. Genel olarak bakıldığında, yapılan paylaşımların hem öğretmenlerin öğrenmelerini desteklediği hem de yapılan uygulamalara anlam kazandırdığı söylenebilir. Öğrenme grubu içerisinde yapılan paylaşımlar öğretmenlerin sınıf içi uygulamalarda yaşadıkları sorunlar için de bir destek oluşturmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN OYUN VE FİZİKSEL ETKİNLİKLER DERSİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BU DERSTEN BEKLENTİLERİÖzet: Bu araştırma ile, 2012 -2013 Eğitim-Öğretim yılından itibaren uygulanmaya başlayan Oyun ve Fizikî Etkinlikler dersinin verimliliğini arttırmaya yönelik, öğretmen görüşleri ve bu dersten beklentilerinin neler olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini, 2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılı Güz Döneminde Denizli’de farklı imkanlara sahip ilkokullarda görev yapan gönüllü on bir sınıf öğretmeni oluşturmuştur. Araştırma verilerine, araştırmaya katılan öğretmenlere sorulan yarı yapılandırılmış sorulara verilen cevaplar ses kaydı yapılarak elde edilmiştir. Elde edilen ses kaydındaki cümleler değiştirilmeden word belgesi olarak yazılmıştır. Daha sonra içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. İçerik analizinde temelde yapılan işlem, birbirine benzeyen verileri belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirmek ve bunları okuyucunun anlayabileceği bir biçimde düzenleyerek yorumlamaktır. Bulguları; Öğretmenlerin, Oyun Ve Fiziki Etkinlikler Dersi Öğretim Programının kazanımları ve etkinlikleri ile ilgili bilgilerinin yetersiz olduğu öğretmen görüşlerinden belirlenmiştir. Okul bahçelerinin alan olarak yetersiz olduğu, Oyun Ve Fiziki Etkinlikler Dersinde diğer derslere yer verildiği yine öğretmen görüşlerinden anlaşılmıştır. Sınıf öğretmenlerinin bu dersten beklentileri; spor salonlarının yapılması, oyun ve fizikî etkinlikler dersine ilişkin araç-gereç ve malzemenin sağlanması, ilkokul 1-4 sınıflara sınıf öğretmeni yerine bu derse beden eğitimi ve oyun öğretimi branş öğretmenlerinin girmesi, bu derse sınıf öğretmenlerinin girmeye devam etmesi durumunda ise öğretmenlerin bu derse yönelik seminer ve hizmet içi eğitim kursları ile iyi bir eğitimden geçirilmesi, öğretmenlerin bu dersten beklentileri arasındadır. Üç yıldır uygulanmakta olan Oyun ve Fiziki Etkinlikler dersinin kazanımlarına uygun olarak işlenmediği, alt yapı hazırlanmadan böyle bir dersin uygulanmaya başlandığı ve halen derse yönelik araç- gereç eksikliğinin devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN OYUNLA ÖĞRETİM HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Oyunun bireylerin gelişimi üzerinde büyük önemi bulunmaktadır. Çocuklar, oyun ile öğrendikleri tüm bilgi ve becerilerini günlük yaşamında uygulayarak yaşantısına yön verirler. Çocuk çevresini oyun ile tanır ve akranlarıyla olan ilişkilerini böylece devam ettirir. Böylece bir takım ihtiyaçlarını oyunla giderme yoluna gider. Bu çalışma, Sınıf öğretmenlerinin oyunla öğretim hakkındaki görüşlerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada sınıf öğretmenlerinin oyunla öğretim hakkındaki genel düşünceleri, oyun ile öğretim yapıp yapmadıkları, oyunun öğrenme üzerindeki etkileri, öğretimde kullanmış oldukları oyun çeşitleri, oyununun okuma alışkanlığı kazandırmadaki etkileri ve öğretmenlerin oyunla öğretim hakkındaki önerilerinin neler olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan mülakat yöntemi kullanılarak Gaziantep il sınırları içerisindeki ilkokullarda görevli 50 sınıf öğretmeninden elde edilen veriler, içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Araştırma grubu, çoğunlukla diğer derslerin de oyunla öğretilmesi yönünde görüş bildirmişlerdir. Ayrıca çalışmaya katılan sınıf öğretmenleri, programın yeniden düzenlenmesi, hizmet içi eğitim kurslarının verilmesi, ders araç-gereci temin edilmesi, fiziki şartların sağlanması, etkinliklerin öğretime uygun olması, oyunla ilgili ders materyallerinin verilmesi biçiminde temalarının ön planda tutulması gerektiği yönünde görüş belirtmişlerdir. Sonuç olarak araştırmaya katılan sınıf öğretmenleri oyunun çocukların gelişimi üzerinde önemli etkileri olduğunu belirtirken, oyunun derste öğrencilerin verimini arttırdığını, öğrenmenin hızlı ve kolay olduğunu ve oyunun çocukların derse karşı ilgisini arttırdığını ve tüm derslerde oyunla öğretim tekniğini kullandığı yönünde görüş ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖZEL ALAN YETERLİKLERİ HAKKINDAKİ ÖZ DEĞERLENDİRMELERİÖzet: Sınıf öğretmenlerinin niteliği, yetiştireceği öğrenciler üzerinde doğrudan etkili olacaktır. Bu niteliğin sağlanabilmesi için öncelikle sınıf öğretmenlerinin branşıyla ilgili hangi yeterliklere sahip olması gerektiği tespit edilmelidir. Sınıf öğretmenlerinin girdikleri dersler göz önünde bulundurulduğunda farklı branşların öğretmenlerinden yeterlikler bağlamında ayrılmaktadır. Öğretmenlerin sahip olması gereken yeterlikleri konusunda araştırmacıların yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da farklı çalışmalar yapılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığının en son 2008 yılında yaptığı çalışma ile sınıf öğretmenlerinin sahip olması gereken özel alan yeterlikleri belirlenmiştir. Sınıf Öğretmenliği Özel Alan Yeterlikleri 8 Yeterlik Alanı, 39 yeterlik ve bu yeterliklere ait 214 performans göstergesinden oluşmaktadır. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geliştirilen “sınıf öğretmenliği özel alan yeterlikleri” hakkındaki öz değerlendirmelerini incelemektir. Bu amaç doğrultusunda sınıf öğretmenlerine 8 yeterlik alanı (Öğrenme-Öğretme Ortamı ve Gelişim, İzleme ve Değerlendirme, Bireysel ve Mesleki Gelişim-Toplum İle İlişkiler, Sanat ve Estetik, Dil Becerilerini Geliştirme, Bilimsel ve Teknolojik Gelişim, Bireysel Sorumluluk ve Sosyalleşme, Beden Eğitimi ve Güvenlik) içinde yer alan 39 yeterlikle ilişkili A2 düzeyindeki 73 performans göstergesine ne düzeyde sahip olup olmadıkları sorulacaktır. Betimsel tarama yöntemiyle yürütülecek olan bu araştırmanın sonuçlarıyla sınıf öğretmenlerinin kendilerini yeterli ve yetersiz hissettikleri durumlar ortaya çıkarılacak, geliştirilmesi gereken özel alan yeterlikleri tespit edilecek ve böylece hem öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerine hem de hizmet içi eğitim program hazırlayıcılarına önemli veriler sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN PERFORMANS DEĞERLENDİRME SÜRECİ HAKKINDAKİ YETERLİLİKLERİ VE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARÖzet: ÖZET Oluşturulan yeni müfredatta yapılandırmacı yaklaşım temel alınarak eğitim sürecinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi amacı ile öğrenci gelişiminin izlenilmesini sağlayan ölçme ve değerlendirme sürecinde de bir takım değişiklikler meydana gelmiştir. Bu yeni süreç içerisinde bu aktif olan bir öğrencinin değerlendirilebilmesi için yalnızca çoktan seçmeli, kısa cevaplı vb. testler kullanılması elbette ki uygun olmayacaktır; bu tür ölçme ve değerlendirmeler, öğrencinin değerlendirilmesinde sonuç odaklıdır, öğrencinin tüm yıl boyunca sergilemiş olduğu performansını izlemek yerine çoktan seçmeli ya da klasik tipte bir sınavla başarısı ölçülmektedir. Öğrencinin her yönden sahip olduğu becerileri ortaya çıkarmak ve değerlendirebilmek için farklı yapıda ölçme araçlarının kullanılması gerekir böylelikle öğrenci öğretmen ve hatta veliler çocuk üzerindeki eksikleri tespit ettiği gibi farklı alanlara olan eğilimlerini de gözlemleyebilmektedirler. İşte yapılandırmacı anlayışa uygun yeni programın ölçme ve değerlendirme boyutunda öğretmene sunulan araçlar, öğrencinin çok yönlü değerlendirilmesine olanak sağlayan, tüm süreçte yapmış olduğu çalışmaları, göstermiş olduğu performansı dikkate alan, öğrencinin neden ve ne ile değerlendirildiğinin farkında olduğu, farklı zekâ alanlarını ortaya çıkaran ve değerlendiren araçlardır. Buna rağmen yapılan birçok araştırma göstermektedir ki, öğretmenler tamamlayıcı ölçme ve değerlendirme araçlarının kullanımı esnasında bazı sorunlar yaşamakta, kendilerini yetersiz hissetmekte ve bu ölçme ve değerlendirme araçlarını(alternatif ölçme değerlendirme araçları) sürece dâhil etmekten çekinmektedirler. Bu problemlerin tam olarak tespiti ve çözüm önerilerinin sunulabilmesi için ancak öğretmenlerden elde edilebilecek bilgiler doğrultusunda belirli bir sonuca ve çözüme varılır. Bu araştırmada, ilköğretim birinci kademe öğretmenlerinin yeni ilköğretim programında yer alan ölçme değerlendirme yöntemleri ve performans değerlendirmeye yönelik görüşleri ve kullanabilme yeterliklerini tespit etmek amaçlanmaktadır. Araştırmada var olan durumun ortaya konması amaçlandığından araştırma türü, betimsel bir araştırmadır. Bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmada nitel araştırma yöntemleri kullanılmıştır .Araştırmanın verileri için üç bölümden oluşan bir anket geliştirilmiş. Araştırmanın sonucunda elde edilen bulgular tablolaştırılarak literatür çerçevesinde tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN PERFORMANS DEĞERLENDİRME SÜRECİ HAKKINDAKİ YETERLİLİKLERİ VE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARÖzet: Oluşturulan yeni müfredatta yapılandırmacı yaklaşım temel alınarak eğitim sürecinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi amacı ile öğrenci gelişiminin izlenilmesini sağlayan ölçme ve değerlendirme sürecinde de bir takım değişiklikler meydana gelmiştir. Bu yeni süreç içerisinde bu aktif olan bir öğrencinin değerlendirilebilmesi için yalnızca çoktan seçmeli, kısa cevaplı vb. testler kullanılması elbette ki uygun olmayacaktır; bu tür ölçme ve değerlendirmeler, öğrencinin değerlendirilmesinde sonuç odaklıdır, öğrencinin tüm yıl boyunca sergilemiş olduğu performansını izlemek yerine çoktan seçmeli ya da klasik tipte bir sınavla başarısı ölçülmektedir. Öğrencinin her yönden sahip olduğu becerileri ortaya çıkarmak ve değerlendirebilmek için farklı yapıda ölçme araçlarının kullanılması gerekir İşte yapılandırmacı anlayışa uygun yeni programın ölçme ve değerlendirme boyutunda öğretmene sunulan araçlar, öğrencinin çok yönlü değerlendirilmesine olanak sağlayan, tüm süreçte yapmış olduğu çalışmaları, göstermiş olduğu performansı dikkate alan, öğrencinin neden ve ne ile değerlendirildiğinin farkında olduğu, farklı zekâ alanlarını ortaya çıkaran ve değerlendiren araçlardır. Buna rağmen yapılan birçok araştırma göstermektedir ki, öğretmenler tamamlayıcı ölçme ve değerlendirme araçlarının kullanımı esnasında bazı sorunlar yaşamakta, kendilerini yetersiz hissetmekte ve bu ölçme ve değerlendirme araçlarını(alternatif ölçme değerlendirme araçları) sürece dâhil etmekten çekinmektedirler. Bu araştırmada, ilköğretim birinci kademe öğretmenlerinin yeni ilköğretim programında yer alan ölçme değerlendirme yöntemleri ve performans değerlendirmeye yönelik görüşleri ve kullanabilme yeterliklerini tespit etmek amaçlanmaktadır. Araştırmada var olan durumun ortaya konması amaçlandığından araştırma türü, betimsel bir araştırmadır. Bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmada nitel araştırma yöntemleri kullanılmıştır .Araştırmanın verileri için üç bölümden oluşan bir anket geliştirilmiş. Araştırmanın sonucunda elde edilen bulgular tablolaştırılarak literatür çerçevesinde tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SAYI DUYUSUNA SAHİP OLMA DÜZEYLERİ (DENİZLİ İLİ ÖRNEĞİ)Özet: Özet: İçinde yaşadığımız dünya çok hızlı gelişmektedir. Bu hızlı değişim bilgi dünyasını da hızla yenilemekte ve bilgiye yüklenen anlam değişmektedir. Artık önemli olan sadece bilgiyi ezberlemek değil, bilgi üretmek ve bu bilgiyi farklı ortamlara aktarıp kullanabilmektir. Bu gelişmeler tüm alanları etkilediği gibi matematik alanı üzerinde de önemli bir etkiye sahiptir. Artık günlük yaşamda matematiği kullanabilme ve anlayabilme gereksinimi önem kazanmakta ve hızla artmaktadır. Bu bağlamda öğrencilerin doğru cevabı vermesinin, matematiksel kavramları anlamış durumda olduklarının yeterli bir kanıt olmadığı düşünülmektedir (Ghazali, Othman, Alias ve Saleh, 2010). Bu nedenle öğrencilere adım adım yazılı hesaplamaları öğretmekten ziyade öğrencilerin kendi stratejilerini oluşturmalarına, günlük yaşam problemleri ile matematiksel gösterimi arasında ilişki kurmasının teşvik edilmesi gerektiğini vurgulanmaktadır. Bu durumların gerçekleşmesini sağlayabilmenin en temel yollarından biri öğrencilerde sayı duyusunun gelişimini sağlamaktır. Sayı duyusu; kişilerin sayıları ve işlemleri anlaması ve sayıları içeren günlük yaşam durumlarını ele alma yeteneğine işaret etmektedir. Bu yetenek, kullanışlı, esnek ve verimli stratejilerin sayısal problemleri ele almak için geliştirilmesini içermektedir (Markovits ve Sowder, 1994; McIntosh, Reys, R., Reys, B., Emanuelsson, Johansson, Yang, 1999; Yang, 2003). Öğrencilerin sayı duyularının gelişimini sağlanmasında ise öğretmenler en önemli etkenlerden biri olarak görülmektedir. Öğrencilerde matematikte sayı duyusunu geliştirmek, matematiksel düşünceyi arttırmak için öncelikli olarak öğretmenlerde sayı duyusunun var olup olmadığını ve aktarıp aktarmadığını bilmek gerekmektedir (Van De Walle, Karp, Bay-Williams, 2012). Fakat yurt içi literatür incelendiğinde sınıf öğretmenlerinin sayı duyuları ile ilgili bir araştırmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle bu araştırma sınıf öğretmenlerinin sayı duyusuna sahip olma düzeylerini belirlemek amacıyla yapılacaktır. Bu amaç doğrultusunda A) Sınıf öğretmenlerinin sayı duyusuna sahip olma durumları ne düzeydedir? B) Sınıf öğretmenlerinin sayı duyusuna sahip olma durumları a)Cinsiyet b)Mezun olunan program c)Deneyim yılına göre nasıl değişmektedir? Sorularına cevap aranacaktır. Araştırmanın evrenini 2015-2016 yılında Denizli ilinde görev yapmakta olan sınıf öğretmenleri oluşturacaktır. Araştırma, sınıf öğretmenlerinin sayı duyusuna sahip olma düzeyleri ile ilgili durumlarını ortaya koymayı amaçladığından araştırmanın türü betimsel araştırma olarak belirlenmiştir. Veri toplama aracı olarak Mesture Kayhan Altay (2010) tarafından geliştirilen 17 soruluk sayı duyusu testi kullanılacaktır. Sayı duyusu testinden elde edilen veriler nicel araştırma yöntemlerine uygun olarak kodlanacaktır. Verilerin analizinde nicel araştırma yöntemi kullanılarak SPSS paket programında analiz edilecektir. Sınıf öğretmenlerinin sayı duyusuna sahip olma düzeylerinin; cinsiyet, mezun olunan program ve deneyim yılına göre farklılıklarının anlamlılığını test etmek üzere t-testi ve varyans analizi yönteminden yararlanılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SERBEST ETKİNLİKLER DERSİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Çağın gerektirdiği niteliklere sahip bireyleri yetiştirmek şüphesiz bireyi tüm yönleriyle geliştirmekle mümkün olacaktır. Bu yönlerden birini de sosyal beceriler oluşturmaktadır. İlkokul programında bu beceriyi geliştirmek amacıyla serbest etkinlikler dersine yer verilmiştir.Programda yer alan serbest etkinlikler dersinin amacını (MEB,2010a) ‘’ öğretici ve eğlendirici uygulamalar yoluyla öğrencilerin okulu daha çok sevmelerini,bir aile ortamı gibi benimsemelerini , okulda kendilerini rahat ifade edebilmelerini, güvende hissetmelerini, daha mutlu olmalarını sağlamak , diğer öğrencilerle etkileşimi artırarak sosyalleşmelerine yardımcı olmak; zihinsel,fiziksel,sosyal ve kültürel gelişimlerine katkı sağlamaktır’’şeklinde ifade etmiştir. Programda bütünsel gelişimi ve sosyalleşmeyi sağlamaya yönelik bilişsel, duyuşsal ve psikomotor alanlara yönelik birçok kazanıma yer verilmiştir. Öğrencinin bir bütün olarak gelişimine katkı sağlayacak olan bu dersten verim alınabilmesi şüphesiz öğretmenlerin derse ilişkin görüşleriyle doğru orantılıdır. Bu düşünceden hareketle bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin serbest etkinlikler dersine yönelik görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırmada nitel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmaya kolay ulaşılabilir durum örneklemesiyle seçilmiş Konya il merkezinde görev yapan 1. 2. 3. Sınıf öğretmeni 28 sınıf öğretmeni katılmıştır. Veriler açık uçlu anket formuyla toplanmıştır.8 sorudan oluşan formda yer alan sorulardan 3’ü kişisel, 5’i araştırma konusuyla ilgilidir. Araştırmada katılımcılara ‘’serbest etkinlikler dersinin tanımı, bu derste yer verilen etkinlikler, karşılaşılan zorluklar, dersin diğer derslerle olan ilişkisi ve dersin daha işlevsel olmasına yönelik öneriler’’ sorulmuştur. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre serbest etkinlikler dersi çocuğun sosyalleşmesini sağlayan,eksik kazanımları tamamlamaya hizmet eden, stres atılan bir derstir.Bu derse yönelik sorunların çözümünde kılavuz kitaba yer verilmesi, farklı materyaller geliştirilmesi, özgün kazanımların oluşturulması, özel çalışma ortamının sağlanması gibi öneriler ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Sınıf Öğretmeni, Serbest Etkinlik, Nitel Araştırma Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SERBEST ZAMAN ETKİNLİK UYGULAMASI OLARAK OYUNUN, ÖĞRENCİLERE DEĞERLERİN KAZANDIRILMASINDAKİ ROLÜNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ (MALATYA ÖRNEĞİ)Özet: “Serbest zaman bireyin özgürce meşgul olduğu, herhangi bir sınırlandırma olmadan zevk alarak gerçekleştirdiği etkinlik, iş, ödev veya yükümlülüklerdir” (Bozak, Apaydın ve Demirtaş, 2012: 521). Mansuroğlu’na (2002) göre ise serbest zaman, bireylerin sosyal çerçevede sürdürdükleri yaşamlarının kaliteli devamlılıkları için zorunlu olarak yaptıkları eylem ve yönelimleri dışında isteğe bağlı olarak gerçekleştirdikleri faaliyetlere ayırdıkları zaman dilimidir. “2010-2011 eğitim-öğretim akademik yılından itibaren ilköğretim 1. Kademe programına konulan serbest etkinlik dersi ile hem ilköğretimde zorunlu ders yükünü azaltmak hem de öğrencilerin çeşitli sosyal, kültürel, sanatsal ve eğitsel faaliyetlerde bulunarak hayat becerileri kazanmaları, olumlu kişilik ve ahlaki özelliklere sahip olmaları hedeflenmiştir” (Kazu ve Aslan: 2013). Serbest zaman etkinlik uygulamalarından biri olan “oyun yoluyla çocuk, en derin duygu ve gereksinmelerini ifade olanağı bulmakta ve sorunlarını kendi kendine çözebilmektedir” (Yavuzer, 2001: 176-177). Bu araştırmanın amacı, serbest zaman etkinlik uygulaması olarak oyunun, öğrencilere değerlerin kazandırılmasındaki rolüne ilişkin görüşlerini belirlemektir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş olup, araştırma olgu bilim deseni çerçevesinde yürütülecektir. Araştırma, Malatya ili Battalgazi ilçesinde kamu eğitim kurumlarında görev yapmakta olan, 2015-2016 Eğitim- Öğretim yılı bahar döneminde görev yapmakta olan ve serbest etkinlik uygulamalarını yürüten sınıf öğretmenleri arasından belirlenecektir. Bu araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme formu yoluyla elde edilecektir. Verilerin analizinde ise içerik analiz tekniği kullanılması hedeflenmektedir. Araştırmanın bulgu, sonuç ve önerilerine daha sonra tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SINIF ORTAMLARINDA KULLANDIKLARI İLETİŞİM YAKLAŞIMLARIÖzet: İletişim tüm bilim alanının ortak noktası olduğundan farklı tanımlamaları var olsa da asıl olan karşıdakine anlatılmak istenen mesajın karşı taraftan doğru olarak anlaşılmasıdır (Staton,1988). Etkili bir iletişimin de özü budur. Eğitim kişiler arası etkileşim sürecini içermektedir. Formal yollarla okul çatısı altında bir araya toplanan öğrenci ve öğretmenler karşılıklı iletişim içerisindedirler. Eğitim öğretim programının aksamaması için verici konumda bulunan öğretmenin alıcı konumundaki öğrencilere bilgiyi doğru aktarması gerekmektedir. Bu süreci sekteye uğratmadan sürdürebilmenin yolu da etkili iletişim becerilerinden geçer. Allred(1992) iletişim becerilerini; içtenlik, konuşma, samimiyet, empati, saygı, düşünceyi açığa vurma, anlamaya çalışma, işbirliği yapma, taahhütte bulunma, cesaret verme, öğretme ve duyguları açığa vurma olarak belirtmiştir (Akt: Şahin-Yüksel,1997). Mortimer ve Scott, (2003) “Meaning Making in Secondary Science Classrooms” isimli kitaplarında ortaöğretim fen sınıflarında öğretmen ve öğrenciler arasındaki farklı etkileşim türlerine odaklanarak bu etkileşim türlerinin anlam oluşturma sürecinde nasıl rol oynadığını açıklamışlardır. Bu süreçte sınıf içi söylemlerin iki boyutundan bahsedilir. İlk boyut söylemin otoriter ya da diyalojik olmasından bahsederken diğer boyutta konuşmaların etkileşimli ya da etkileşimsiz gerçekleşmesi ele alınmaktadır. Yapılan bu çalışmada sınıf öğretmenlerinin sınıf ortamlarında kullandıkları iletişim yaklaşımlarının tespiti amaçlanmıştır. Derinlemesine araştırma yapabilmek için nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Görüşme ile yürütülen veri toplama süreci veri çeşitlemesi sağlayabilmek için gözlem ile desteklenmiştir. Çalışmanın geçerliği ve güvenirliği için ikinci kodlayıcı kullanılmış uyum analizi hesaplanmıştır. Amaç dahilinde 6 sınıf öğretmeni ile görüşmeler yapılmış ve bu öğretmenlerin sınıf içi söylemleri gözlenmiştir. Gözlemde kullanılan rubrik ve görüşme için hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu araştırmacılar tarafından hazırlanmış uzman görüşü ile geçerlikleri sağlanmıştır. Araştırmanın geçerlik ve güvenirliğine etki edebilecek tehditler belirlenerek çalışma öncesinde ve çalışma sürecinde kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Çalışmada veri toplama süreci tamamlanmış analizler yapılmaktadır. Analizler sonucunda bulgular eşliğinde gerekli sonuç ve öneriler çalışma sunum ve tam metninde sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SINIFIN FİZİKSEL DEĞİŞKENLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNEYÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: İnsanların çevreye uyum sağlaması gereksinimlerini karşılayabilmesi gelişerek ve büyüyerek gelecek kuşaklara bilgilerini aktarabilmesi öğrenmeyle olmaktadır (Kaya,2002).Öğrenme değişik ortamlarda ya da kurumlarda planlı ya da plansız olarak gerçekleşmektedir. Öğrenmenin sağlıklı olarak belirlenen hedeflere göre yapıldığı yer okul ya da en küçük birimi dikkate alındığında sınıflardır.Bu nedenle sınıfları dolayısıyla okulları olumlu öğrenme ortamları haline getirmemiz gerekir.Sınıf eğitim-öğretim faaliyetlerini gerçekleştirildiği bir yaşama alanıdır. Sınıflar öğretme ve öğrenme durumlarının gerçekleştiği, öğretmen ve öğrencinin yüz yüze bulunduğu ortamlardır. Öğretmen sınıf içinde gerçekleşen davranışların ders amaçlarına uygun hale getirilmesinden ve öğrenme yaşantılarının düzenlenmesinden sorumludur (Başar, 2000). Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin sınıfın fiziksel değişkenlerinin değerlendirilmesine yönelik görüşlerini belirlemektir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden durum çalışması deseninde yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu, 2018-2019 öğretim yılında Çorum ili Osmancık ilçesinde bulunan devlet ilkokulunda görev yapan 5 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin toplanmasında mülakat tekniği tercih edilmiş ve veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu geliştirilerek kullanılmıştır. Verilerin analiz edilmesinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Çalışmada öncelikle sınıf yönetimi üzerine kısa bilgi verilmiş,daha sonra sınıf içindeki fiziksel değişkenler açıklanmaya çalışılmıştır Araştırmanın sonucunda Öğrenme ortamının üretken olabilmesi için sınıftaki; ısı, ışık, renk,oturma düzeni, öğrenci sayısı, görünüm gibi fiziksel değişkenlerin eldeki olanaklar ölçüsünde güdüleyici, öğretici ve ilgi çekici bir biçimde düzenlenmesi yapılan öğretimin kalitesini artıracağı sonucuna varılmıştır. Bunun yanı sıra 2008 öncesi yapılan ilköğretim okullarının fiziksel ve donanımsal olarak yetersiz olduğu gibi sorunlar olduğu ortaya konmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SINIFTA KARŞILAŞTIKLARI İSTENMEYEN ÖĞRENCİ DAVRANIŞLARI VE BU DAVRANIŞLARLA İLGİLİ ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: Sınıf, eğitim amaçlarının gerçekleştirilmesi için düzenlenmiş özel bir çevredir. Öğretmen ve öğrenciler bu ortamın içerisinde birlikte yaşar ve öğrenme faaliyetlerini gerçekleştirirler. Ancak zaman zaman öğrencilerin her birinin farklı bir birey olmasının da doğal sonucu olarak, sınıf ortamında düzeni bozan öğrenci davranışlarıyla karşılaşılabilir. Bu durum da sınıf etkinliklerinin akışını ve sistematiğini bozarak, öğrencilerin öğrenmelerini ve öğrenilenlerin kalıcılığını olumsuz yönde etkiler. Hangi davranışın sorun olarak algılanacağı biraz da öğretmenlerin bakış açıları ile ilgilidir. Bu nedenle bu çalışmada genel olarak öğretmenlerin hangi davranışları sorun olarak algıladıkları tespit edilmeye çalışılacaktır. Bu araştırma, ilkokulun tüm sınıf düzeylerinde istenmeyen öğrenci davranışlarıyla ilgili sınıf öğretmenlerinin karşılaştıkları sorunları ve bu sorunları sınıflarında nasıl çözdüklerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 öğretim yılında Kırşehir ili merkez ilçesi sınırlarında bulunan ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenlerinden gönüllü olarak bu araştırmaya katılan 60 sınıf öğretmeni oluşturmuştur. Araştırmanın verileri, araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formları aracılığıyla elde edilmiştir. Görüşme, nitel çalışmaların en önemli veri toplama kaynaklarından birisidir. Araştırmada toplanan veriler özgün formuna sadık kalınarak betimlenecek ve içerik analizi ili gruplanılarak yorumlanacaktır. Öğretmenlerin kıdemleri, cinsiyetleri, mezun oldukları okullar, okuttukları sınıf seviyesine göre görüşlerinin farklılaşıp farklılaşmadığı da çalışmanın kapsamındadır. Araştırma sonuçlandığında, elde edilecek bulguların sınıfta istenmeyen öğrenci davranışlarının engellenebilmesi veya en aza indirgenmesinde öğretmenlere yol göstereceğine inanılmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SOSYAL BİLGİLER DERSİ KAPSAMINDA ÇEVRE OLANAKLARINDAN YARARLANABİLME DÜZEYLERİ: TARSUS İLÇESİ ÖRNEĞİÖzet: Özet Sosyal bilgiler dersinin temel amacı çocuğu ileride üyesi olabileceği topluma hazırlamaktır. Bu nedenle sosyal bilgiler dersi sınıfın sınırlarını aşmalıdır. Öğrencilerin okulda ve sınıf içinde de aktif olarak öğrenmesi sağlanabilir, ancak okul ortamı dışında çocukların unutamayacakları tecrübeler yaşamaları onların öğrenmelerini pekiştirir. Çocuklar eğitim-öğretim etkinlikleriyle ait oldukları topluma ve sosyal yaşama öğrenci olarak katıldıklarında sorumluluklarının bilincine daha fazla varabilirler. Her okul çevresinde öğretmenlerin işine yarayacak kaynaklar vardır. O yüzden öğretmen öncelikle yakın çevresinde bulunan kaynakların neler olduğunun bilincinde olmalıdır. Bu bilince sahip olan öğretmen, konuları öğretim ilkelerine uygun olarak basitten karmaşığa, kolaydan zora, somuttan soyuta, yakın çevre ve zamandan uzağa doğru işlemelidir. Öğretmelerin başarılı olabilmesi işbirliğinin (veliler, toplumsal çevre, diğer öğretmeler, okul yönetimi, diğer personel ve daha geniş çerçevede okul dışındaki meslektaşları) sağlanması için çaba gösterilmelidir. Bu çalışma sınıf öğretmenlerinin bulundukları çevreyi tanıma ve sosyal bilgiler dersinde bulundukları çevrenin doğal, sosyo-kültürel ve ekonomik imkânlarından yararlanabilme düzeylerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma nicel araştırma yöntemlerinden biri olan tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırmanın örneklemini, 2018-2019 eğitim-öğretim yılında Mersin ili Tarsus ilçesinde ilkokullarda görev yapmakta olan 349 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Öğretmenlerin Çevre Olanaklarından Yararlanabilme Düzeylerini Belirleme Anketi kullanılmıştır. Toplanan veriler neticesinde elde edilen bulgular doğrultusunda, sınıf öğretmenlerinin sosyal bilgiler dersi kapsamında çevre olanaklarından yararlanmak için çevreyi daha çok tanıdıkları, resmi kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaptıkları, planlama yaparken doğal ve kültürel çevrenin özelliklerini daha çok dikkate aldıkları ve yerel kaynaklara önem verdikleri sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE KARİYER BİLİNCİ GELİŞTİRMEYE YÖNELİK GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ UYGULAMALARÖzet: Bu araştırmanın temel amacı sınıf öğretmenlerinin sosyal bilgiler dersinde kariyer bilinci geliştirme ara disiplini kapsamında gerçekleştirdikleri uygulamaları belirlemektir. Çalışma, nitel araştırma yöntemine göre desenlenmiş bir durum çalışmasıdır. Veriler görüşme tekniğiyle toplanmıştır. Araştırma 2015-2016 öğretim yılı güz döneminde Afyon ili merkezinde alt, orta ve üst sosyo-ekonomik düzeyde yer alan 3 devlet ilkokulunda görev yapmakta olan 20 sınıf öğretmeni ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda sınıf öğretmenlerinin kariyer bilinci geliştirme konusunda kendilerini yeterli (%50), orta düzeyde yeterli (%10) ve yetersiz (%40) olarak değerlendirdikleri; sınıf öğretmenlerinin kariyer bilinci geliştirmeye yönelik olarak başarı hikâyeleri, bilgilendirici metin, drama, örnek olay, video, uzman kişi daveti, gözlem, proje, gazete haberleri, spor ve sanat etkinliklerinden yararlandıkları; ilgi envanterleri gibi çeşitli envanterler kullandıkları; meslek tanıtım günleri, alan gezileri, veli toplantıları ve çeşitli materyaller geliştirme yoluyla da kariyer bilinci geliştirmeye yönelik uygulamalar gerçekleştirdikleri belirlenmiştir. Sınıf öğretmenleri kariyer bilinci geliştirme konusunda yaşanan sorunlara ve bu sorunların sebeplerine ilişkin olarak: Kurum ve kuruluşlarla iletişimde yaşadıkları sorunları, hizmet öncesinde ve hizmet içi eğitimde bu konuda yeterince donanımlı hale getirilmemiş olmalarını, ailelerin kariyer gelişimindeki baskıcı tutumunu, ailelerin yeterince çocuklarını tanımıyor olmasını, rehberlik hizmetinin sorunlu ve yetersiz olmasını, eğitimde okul dışı kaynak, kurum ve kişilerden yeterince yararlanılmamasını belirtmişlerdir. Yapılan uygulamalar okulun yer aldığı sosyo-ekonomik düzey açısından incelendiğinde ise alt sosyo ekonomik düzeyde yer alan okullarda sınıf içinde gerçekleştirilen uygulamaların daha fazla olduğu; orta ve üst sosyo-ekonomik düzeyde yer alan okullarda okul dışı kaynak, kurum ve kişilerden yararlanmaya yönelik uygulamaların daha fazla olduğu belirlenmiştir. Sonuçlar ışığında sınıf öğretmenlerine kariyer bilinci geliştirme ile ilgili hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim yoluyla yeterlilik kazandırmaya yönelik çeşitli uygulamalar yapılması, kariyer bilimci geliştirmede okul dışı kaynaklardan daha sık yararlanmaya yönelik çeşitli düzenlemeler yapılması, ailelerin çocuklarını tanıma ve iletişim kurma, bunun yanı sıra kariyer bilinci ile ilgili verilecek çeşitli seminerler ile bilgilendirilmesi önerilebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SOSYAL ETKİNLİKLERE VE SOSYAL ETKİNLİK MODÜLÜNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Öğretim programlarının yanında bilimsel, sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif alanlarda öğrenci kulübü ve toplum hizmeti ile bu kapsamdaki diğer çalışmalar sosyal etkinlik olarak kabul edilmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı, “Türk Millî Eğitiminin Genel ve Özel Amaçları” doğrultusunda öğrencilerin kişisel gelişimlerini sağlamalarını ayrıca edindikleri bilgi ve becerileri topluma faydalı olacak şekilde paylaşmalarını hedeflemektedir. Bu doğrultuda 08/06/2017 tarih ve 30090 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği gereği, öğrencilerin millî, manevî, ahlaki, insanî ve kültürel değerleri kazanmasına yönelik bilimsel, sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif etkinlikler ile toplum hizmeti çalışmalarını kayıt altına almak için e-Okul Yönetim Bilgi Sistemi içerisinde Sosyal Etkinlik Modülü oluşturulmuştur(MEB, 2019). Öğrencilere sosyal etkinlikler aracılığıyla beceri kazandırılmasında sınıf öğretmenleri önemli rol oynamaktadırlar. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmenlerinin sosyal etkinliklere ve sosyal etkinlik modülüne ilişkin görüşlerini tespit etmektir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın verileri görüşme yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak toplanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2019-2020 eğitim öğretim yılı güz döneminde Malatya ilinde devlet okullarında çalışan 21 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak kullanılan yarı-yapılandırılmış görüşme formu araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir. Veri analizi için betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Nitel verilerin analizinin güvenirliği için Miles ve Huberman (1994) tarafından geliştirilen güvenirlik formülü (Güvenirlik: Görüş Birliği / Görüş Birliği+Görüş Ayrılığı) kullanılmıştır. Araştırmanın raporlaştırılması devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SOSYAL SORUMLULUĞA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu çalışma, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin sosyal sorumlulukla ilgili görüş ve uygulamalarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Sosyal sorumluk kavramının giderek önem kazandığı 21. yüzyılda, bireyleri toplumsal hayata hazırlamakla yükümlü olan öğretmenlerin sosyal sorumluk duygu ve bilincine sahip olması gerekmektedir. Nitekim sosyal sorumluk anlayışını benimsememiş öğretmenlerin bireyleri sosyal sorumluluk bilinciyle donatması mümkün gözükmemektedir. Öğretmenler okul içinde, okul dışında veya en etkili oldukları sınıf içinde konum itibariyle sosyal sorumluluğa ilişkin değerleri aktarmada etkili bir lider durumundadırlar. Bu açıdan öğrencilere ailelerinden sonra sosyal sorumluluğun gerektirdiği bilgi, beceri, tutum, davranış ve değerleri kazandıracak en etkili kişilerin öğretmenler olduğu söylenebilir. Bu bağlamda kendilerine önemli görev ve sorumluluklar düşen öğretmenler okul içinde veya okul dışında sosyal sorumluluğa uygun tutum ve davranışlar sergilemek zorundadır. Sınıf içinde veya sınıf dışında sosyal sorumluğa uygun davranışlar sergilemeyen öğretmenlerin, öğrencilere sosyal sorumluluğun yaşanılabilir toplum için gerekli olduğuna inandırması mümkün değildir. Öğretmenliğin sosyal sorumluluk taşıyan bir meslek olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, çocuk yaştaki bireyleri sosyal hayata hazırlama görevini üstlenmiş sınıf öğretmenlerinin sosyal sorumlulukla ilgili görüş ve uygulamalarının belirlenmesi önem arz etmektedir. Çalışmada nicel araştırma desenlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Tarama modeli Geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımı olarak tanımlanmaktadır (Karasar, 2012). Araştırmanın ulaşılabilir evrenini Manisa ‘da görev yapan 350 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri Ercan (2009) tarafından geliştirilen sosyal sorumluluk ölçeği ile toplanacaktır. Verilerin analizinde betimsel istatistiklerden yararlanılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN STRESLE BAŞA ÇIKMA YÖNTEMLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma; sınıf öğretmenlerinin stresle başa çıkma yöntemleri ile demografik özellikleri arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığını var ise yönünü ortaya koymayı amaçlayan bir çalışmadır. Araştırmanın modeli; ilişkisel tarama modellerinden karşılaştırma türü ilişkisel tarama modelidir. Araştırma yedi coğrafi bölgede bulunan 14 ilkokulda görev yapan 191 ilkokul öğretmenini kapsamaktadır. Bu araştırmada, stresle başa çıkma yöntemlerini belirlemek için Folkman ve Lazarus tarafından geliştirilen “Ways of Coping Inventory” ölçeğinden Türkçe’ye Aydın tarafından uyarlanan ve Eğitim Yönetiminde Stres Kaynakları adlı doktora tezinde uyguladığı Stresle Başa Çıkma Yöntemleri ölçeği kullanılmıştır. Araştırma için evreni temsil edeceği düşünülen ve örneklemi oluşturan öğretmenler random (rastgele) yöntemiyle seçilerek ölçekler uygulanmıştır. Verilerin analizi aşamasında, istatistik paket programı aracılığı ile verilerin analizinde ihtiyaç durumuna göre frekans, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapma verileri ile birlikte; faktörlerin kişisel özelliklerle olan farklılıklarını ve yönünü ortaya çıkarmak için ise ANOVA testi ve bağımsız t testleri uygulanmıştır. Öğretmenlerin stres ile başa çıkma yöntemlerinin demografik özelliklerine göre anlamlı bir farklılık sergileyip sergilemediğine bakıldığında; medeni durum değişkeni ile çaresizlik yaklaşımı arasında, cinsiyet ve yaş değişkenleri ile iyimserlik yaklaşımı arasında, hizmet süresi ile boyun eğici yaklaşım arasında, çalışılan coğrafi bölge ile çaresizlik yaklaşımı arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Farklılıkların oluştuğu cevapların aritmetik ortalamaları incelendiğinde; evli öğretmenlerin bekarlara kıyasla stresle başa çıkarken daha fazla çaresizlik yaklaşımını tercih etme eğiliminde oldukları, erkek ve 46 ve üzeri yaş aralığında bulunan öğretmenlerin, kadın ve diğer yaş gruplarındaki öğretmenlere göre daha fazla iyimser yaklaşımı tercih ettikleri, 21 yıl ve üzeri hizmet süresi bulunan öğretmenlerin boyun eğici yaklaşıma yöneldikleri, Güney Doğu Anadolu bölgesinde görev yapan öğretmenlerin, diğer bölgelerde çalışan meslektaşlarına göre çaresizlik yaklaşımını daha fazla tercih ettikleri tespit edilmiştir. Meslekleri gereği gerek mesai saatlerinde gerekse mesai sonrası büyük bir stres altında bulunan öğretmenler, stres ile başa çıkma konusunda profesyonel olarak bilinçlendirilmelidir. Okullarda öğrenciler için hizmet veren psikolojik danışma servislerinin kurum çalışanlarına da yönelik programlar hazırlaması konunun farkındalığı açısından önem arz etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN TASLAK SOSYAL BİLGİLER VE İNSAN HAKLARI YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSLERİ ÖĞRETİM PROGRAMLARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Vatandaş ya da diğer ifadesiyle yurttaş, kısaca herhangi bir bireyin, bir devlete olan bağını ifade kavramlardır. Günümüzde birçok devlet, sınırları içinde yaşayan bireylere, vatandaş kimliği ve sorumluluğu kazandırmak için eğitimi bir araç olarak kullanmaktadır. Bilindiği üzere özellikle son yıllarda ülkemizde etkili vatandaş yetiştirme misyonu çoğunlukla sosyal bilgiler dersine yüklenmiştir. Karar vericiler bazen de bu misyonu vatandaşlık eğitimini temel alan ve adında vatandaşlık ya da yurttaşlık ifadesinin geçtiği ayrı bir derse yükleme yönünde eğilim göstermiştir. Bu yönde oluşan eğilimin nedenleri olarak toplumsal değişimler, teknolojik gelişmeler, çağa ayak uydurma isteği ve ihtiyaçların farklılaşması gösterilebilir. Diğer bir ifadeyle dünyadaki, toplumdaki değişimler ve yönelimler eğitim alanında da yeni düzenlemelere gidilme ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Bir ülkede eğitim sistemine yön veren ise öğretim programlarında yapılan köklü değişikliler veya düzenlemelerdir. Sosyal bilgiler eğitimi alanında, yürürlükte olan 2005 sosyal bilgiler öğretim programı ve uygulamalarında, son birkaç yıldır farklı düzenlemeler yapılmaya çalışılmaktadır. Bilindiği üzere sosyal bilgiler dersi ilkokul 4. Sınıf; ortaokulda ise 5. 6. ve 7. Sınıf düzeylerinde okutulan bir derstir. 2015-2016 eğitim-öğretim yılından itibaren daha önce 8. Sınıflara zorunlu/seçmeli olarak okutulan, insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi dersi 4. sınıflarda okutulmaya başlanmıştır. 2017 yılının başında ise önümüzdeki senelerde uygulanmak istenen taslak sosyal bilgiler öğretimi programı ile güncellenen insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi dersi taslak öğretim programı yayınlanmıştır. 4. Sınıflarda okutulan bu iki ders bilindiği üzere sınıf öğretmenleri tarafından öğretilmektedir. Yapılan değişikliklerin uygulayıcısı olan öğretmenlerin görüşleri, taslak üzerinde görülmeyen fakat uygulamada ortaya çıkan eksikliklerin ve sorunların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek en önemli unsurdur. Bu nedenle öğretmenlerin yapılan değişiklikler üzerindeki görüşlerinin ortaya konması bu araştırmanın konusu olarak belirlenmiştir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin taslak sosyal bilgiler ve insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi öğretimi programları hakkındaki görüşlerinin incelenmesidir. Alanyazında Dinç ve Doğan (2010); Doğan (2016); Çalışkan (2014); Sağlam (2014); Fettahoğlu (2011); Başoğlu (2009); Akdağ (2008); Yazar (2008); Altunöz (2008); Uslu (2007); Okumuş (2007) ve Ece (2007) tarafından yapılan çalışmalar sosyal bilgiler öğretim programının öğretmen görüşleri çerçevesinde değerlendirilmesini; Gürel (2016); Ersoy, Balbağ ve Gürdoğan Bayır (2016); Sağlam ve Hayal (2015); Güven, Tertemiz ve Bulut (2015); Er, Ünal ve Özmen (2013); Kılıç (2013) ve Başaran (2007) tarafından yapılan çalışmalar ise öğretmenlerin insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi dersi ile ilgili görüşlerini ele alan bazı çalışmalardır. Bu alanda yapılan çalışmaların sınırlı olduğu ve yapılacak olan çalışmaların alanyazına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışması ile yapılandırılmıştır. Durum çalışması desenini Creswell (2013), “araştırmacının gerçek yaşam, güncel sınırlı bir sitem (bir durum) ya da belli bir zaman içerisindeki çoklu sınırlandırılmış sistemler (durumlar) hakkında çoklu bilgi kaynakları (örneğin gözlemler, mülakatlar, görsel ve işitsel materyaller ve dokümanlar-raporlar) aracılığıyla detaylı ve derinlemesine bilgi topladığı, bir durum betimlemesi ya da durumla ilgili temaları ortaya koyduğu nitel yaklaşımdır” şeklinde tanımlamıştır. Araştırmada, amaçlı örneklem türlerinden kolay ulaşılabilir örnekleme (Patton, 2014: 244) türü kullanılmıştır. Araştırma grubunu, araştırmacılardan birinin görev yaptığı ilçede, farklı okullarda görev yapan on beş sınıf öğretmeni oluşturmuştur. Araştırma verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan bir yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığı ile toplanacak ve betimsel olarak analiz edilecektir. Araştırma sonucunda sınıf öğretmenlerinin sosyal bilgiler dersi taslak programından ne kadar haberdar oldukları, ilgili taslak program hakkındaki görüşleri, insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi dersi öğretim programı ile bu programda yapılan güncellemeler hakkındaki görüşleri ve sosyal bilgiler ile insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi derslerinin aynı sınıf düzeyinde ayrı dersler olarak okutulması hakkındaki görüşlerinin ortaya çıkarılması beklenmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN TEMEL YAŞAM BECERİLERİNE İLİŞKİN ZİHİNSEL ŞEMALARI: HAKKARİ İLİ ÖRNEĞİÖzet: Temel yaşam becerileri, 2004-2005 öğretim yılından beri ilkokullarda hayat bilgisi dersi kapsamında ele alınan beceriler olarak ele alınmaktadır. Programın vizyonu şu şekilde açıklanmıştır (MEB, 2005): “Öğrenmekten keyif alan, kendisiyle, toplumsal çevresiyle ve doğa ile barışık, kendini, milletini, vatanını ve doğayı tanıyan, koruyan ve geliştiren, gündelik yaşamda gereksinim duyulan temel bilgilere, yaşam becerilerine ve çağın gerektirdiği donanıma sahip, değişikliklere dinamik bir biçimde uyum sağlayabilecek kadar esnek, mutlu bireyler yetiştirmektir.” Bu vizyon çerçevesinde oluşturulan programın çatısına temel yaşam becerileri yerleştirilmiştir. Daha sonra 2009, 2015 ve son olarak 2018 hayat bilgisi öğretim programlarında da öğrencilerin temel yaşam becerileri kazanması amaçlanmıştır. Yine 2018 yılında fen bilimleri programında 3 beceri alanından biri yaşam becerileridir. 2023 Eğitim vizyonunda okulların bir amacının çocuklara yaşam becerileri kazandırmak olarak açıklanmıştır. Görüldüğü üzere son 15 yılda uygulanan hayat bilgisi programında ve diğer programlarda yaşam becerilerine vurgu yapılmaktadır. Ancak öğrencilerin bu becerileri kazanmasında programları uygulayan öğretmenlerin rolü yadsınamaz. Bu bağlamda öğretmenlerin yaşam becerileri ile ilgili bilgi sahibi olması da önemlidir. Yapılan bu araştırma ile öğretmenlerin temel yaşam becerilerine yönelik zihinsel şemaları incelenmiştir. Bu kapsamda Hakkari ili merkezinden görev yapan sınıf öğretmenlerine açık uçlu sorulardan oluşan bir anket 2018-2019 öğretim yılında mart-nisan aylarında uygulanmış ve verilen cevaplar betimsel olarak analiz edilmiştir. Veriler frekans analizi yapılmıştır. Sınıf öğretmenlerine dağıtılan 77 anketten 61’ine cevap verilmiştir. Öğretmenlerden büyük bir kısmı daha önce yaşam becerilerini duymamış ve bir ise cevap vermemiştir. Temel yaşam becerileri kavramını duyanların ise çoğunlukla üniversitede ve eğitim derslerinde duyduğunu belirtmektedir. Temel yaşam becerileri genel olarak hayatı devam ettirmek için gerekli becerileriler olarak tanımlamaktadır. Temel yaşam becerilerini genel olarak “yeme-içme, kişisel bakım, tuvalet eğitimi, iletişim, sorumluluk kendini koruyabilme, zaman yönetimi, kendini ifade etme” gibi belirtmişlerdir. Ayrıca öğretmenler öğretmenlik yaptıkları –bölge için bireylerin “kendini ifade etmesi, iletişim, kişisel bakım, dil ve konuşma becerisi” kazanması gerektiğini belirtmektedir. Öğretmenleri hepsi yaşam becerilerinin gerekli olduğunu belirtirken “hayatı devam ettirmek”, “yaşamak için” ve “hayata tutunan sağlam bir birey olması” gibi nedenler belirtilmiştir. Ayrıca yaşam becerilerin genel de evde başlayıp okulda kazandırıldığı veya ev-okul-sosyal çevre etkileşimine dayalı kazandırılabileceği belirtilmektedir. Bu sonuçlar çerçevesinde öğretmenlerin uyguladıkları programları uygularken okumadıkları söylenebilir; ancak temel yaşam beceri kavramından yola çıkarak tanımlar ve içerikler belirttikleri görülmektedir. Bu kapsamda sınıf öğretmenlerinin hizmetiçi seminerleri düzenlenerek bu konuda bilgi verilmesi ve yaşam becerileri kazandırılmasında rolü vurgulanarak yaşam becerilerinin neler olduğu ve nasıl kazandırılması gerektiğine eğitimler, seminerler düzenlenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMINDAKİ (2015) İLK OKUMA VE YAZMA ÖĞRETİMİ SÜRECİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: İlk okuma ve yazma öğrenimi, bireyin dinleme ve konuşma becerilerinden sonra edindiği, temel iki dil becerisinin birlikte öğrenildiği oldukça güç bir süreçtir. Bu sürecin başarıyla ve kolaylıkla ilerleyebilmesi, uygulanan yöntem ve tekniklerin dilin yapısına uygun olması, çocuğun gelişim özelliklerini dikkate alması ve öğretmenlerin bu yöntem ve teknikleri doğru uygulayabilmesi ile yakından ilişkilidir. İlk okuma ve yazma öğretimi 2005-2006 eğitim ve öğretim yılından itibaren Ses Temelli Cümle Yöntemi ile öğretilmeye başlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın 05.08.2015 tarih ve 71 sayılı kararı ile ilk okuma ve yazma öğretimini de kapsayan İlköğretim Türkçe Dersi (1-8. Sınıflar) Öğretim Programı değiştirilmiş ve 2016-2017 eğitim ve öğretim yılından itibaren birinci sınıf ve beşinci sınıflarda başlamak üzere uygulanması kararlaştırılmıştır. Yenilenen öğretim programında da Ses Temelli Cümle Yöntemi ile ilk okuma yazma öğretimi yapılacağı belirtilmektedir. Ancak öğretim sürecinde önceki öğretim programına göre önemli ölçüde farklılıklar yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı, 2015 yılında hazırlanan 2016-2017 eğitim ve öğretim yılından itibaren yürürlüğe girecek olan Türkçe Dersi Öğretim Programı (1-8. Sınıflar) ile değişen ilk okuma yazma öğretim süreci hakkında sınıf öğretmenlerinin görüşlerini almaktır. Bu araştırma, sınıf öğretmelerinin görüşlerini belirlemeye yönelik nitel bir çalışmadır. Bu bağlamda araştırma durum saptamaya yönelik betimsel bir çalışma olup, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak desenlemiştir. Araştırmanın örneklemini, Sakarya ili ilkokullarında görev yapmakta olan birinci sınıf düzeyinde öğretmenlik yapan sınıf öğretmenleri oluşturacaktır. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Elde edilen veriler betimsel analiz teknikleri kullanılarak çözümlenecektir. Elde edilen veriler diğer araştırma bulgularıyla tartışılacak, bu bağlamda öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİMİNDE DİJİTAL AKICILIKLARININ İNCELENMESİÖzet: Teknoloji değiştikçe bireylerin yeni durumlara uyum sağlamaları beklenmektedir. Formal eğitimi boyunca yeterli eğitimi alan bireyler, mezun olduktan sonra da beceri kazanımına devam etmek zorunda kalmaktadır. Bu noktada üst düzey yeterlilikleri ifade etme amacıyla dijital okuryazarlık kavramı yerine dijital akıcılık kavramı tercih edilmektedir Dijital akıcılık, daha etkili iletişim kurmamızı sağlamakta, öğrenmeyi ve bağlantı kurmayı zenginleştirmekte, daha güçlü bir kültür ve bağlılık ortamı oluşturmaktadır. Gelecekte öngörülen beceri ihtiyacı tahmin edilen hızda artarsa bireylerin yaşam boyu öğrenme gereksinimlerinin artacağı düşünülmektedir. Bu durumda sınıflarda yer alması gereken etkili teknoloji entegrasyonu teknolojik anlamda yeterlilik ve kendine güven gerektirmektedir. Öğretmenlerin öğrencileri hızla değişen dünyada yeni zorluklara hazırlayacağı öngörüldüğünde eğitim sisteminin kalitesinin öğretmen kalitesine bağlı olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. ). Dijital akıcılık, sadece sosyal medya ve sosyal ağ uygulamalarını kullanarak paylaşımda bulunmak değil; kimlik yönetimi ve dijital katılım gibi karmaşık meseleleri de anlayabilmektir. Öğretmenlerin dijital dünyanın içerisinde doğan yeni nesli eğitirken öğretme süreçlerine dijital teknolojiyi başarılı bir biçimde entegre etmesi gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı öğretmenlerin dijital akıcılıklarını incelemektir. Bu amaç doğrultusunda, tarama araştırma yönteminden yararlanılmıştır. Araştırma evrenini, 2019-2020 eğitim dönemi itibariyle, Adana ilinde çalışan öğretmenler oluşturmuştur. Öğretmen adaylarının dijital akıcılıklarını ölçebilmek amacıyla Demir (2018) tarafından geliştirilen Dijital Akıcılık Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre öğretmenlerin dijital akıcılıklarının iyi düzeyde olduğu sonucu elde edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN TÜRKÇE DERSİNDE YARATICI DRAMAYI KULLANMA DURUMLARIÖzet: ÖZET Yaratıcı drama bir grubu oluşturan üyelerin yaşam deneyimlerinden yola çıkarak bir amacın, düşüncenin doğaçlama, rol oynama ve benzeri tekniklerden yararlanılarak canlandırılmasıdır (Adıgüzel,2006). Bu anlamda yaratıcı drama tüm kademelerde bir öğretim yöntemi olarak kullanılabilir. Özellikle bir ifade dersi olarak Türkçe derslerinde yaratıcı drama yönteminin kullanılıyor olması çocukların ifade gücüne katkı sağlayacaktır. Çünkü çocuğun dil becerisi kazanımı çoğunlukla doğaçlama bir hiyerarşik süreç olarak betimlenmektedir.Bu bağlamda özellikle dil gelişiminin kritik dönemlerinden olan ilkokul dönemlerinde sınıf öğretmenlerinin yaratıcı drama yöntemini kullanım durumları incelenmesi gereken bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmanın amacı da sınıf öğretmenlerinin yaratıcı drama yöntemini Türkçe derslerinde kullanma durumlarını incelemektir. Bu amaç doğrultusunda araştırmanın çalışma grubunu araştırmacıların da kolay ulaşabildikleri Adana, Denizli ve Muğla illerinde ve bu illere bağlı çeşitli ilçelerde görev yapmakta olan 17 sınıf öğretmenden oluşmaktadır. Nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması desenine göre planlanan araştırmada verilerin toplanması amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen ve uzman görüşleri doğrultusunda revize edilen, 9 sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşmeler 2019 yılı yaz döneminde öğretmenlerle yüz yüze gelerek gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi kullanılarak analiz edilmiş ve sunulmuştur. Araştırma sonucunda çalışma grubundaki sınıf öğretmenlerinin yaratıcı drama yöntemini sıklıkla dramatizasyon ve tiyatro ile karıştırdıkları ve Türkçe derslerinde yöntem boyutuyla yeterli düzeyde uygulamada aksaklıklar yaşadıkları tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN TÜRKÇE DERSLERİNDE ÖĞRENCİLERİNDE ÜST BİLİŞSEL OKUMA STRATEJİLERİ GELİŞTİRMELERİNİ SAĞLAYAN UYGULAMALARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ, BİR GEÇERLİLİK VE GÜVENİLİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Üst biliş bireylerin kendi bilişsel süreçlerini fark etmesini, izlemesi, denetlemesi ve düzenlenmesini sağlayan işlemleri ifade eder. Hatta üst biliş literatür anlamıyla “büyük düşünme” anlamına gelir (Fountas ve Pinnell, 2000). Öğrenen, neyi niçin öğrendiğini, niçin konuştuğunu, yazdığını, okuduğunu bilmelidir. Bu nedenle, her öğrenme durumu ile ilgili hedefler, amaçlar ve stratejiler geliştirilmelidir (Kana, 2014, 101). Üst bilişsel farkındalık, öğrencilerin okuma süreçlerini bizatihi kendilerinin izlemelerini ve kontrol etmelerini kolaylaştırarak ve sağlayarak, kendi okuma süreçlerini düzenleme şansı tanır. Üst bilişsel farkındalıkları arttırmak ve okuma stratejilerini geliştirmek, öğretmenlerce sınıflarda desteklenmelidir. İyi okuyucular okuma esnasında kendi kavramalarını izleyebilir (monitor), ancak özellikle ilköğretim düzeyinde bunu yapabilmeleri için sınıf öğretmenlerinden talimat almaları gerekir. Okuyucunun kendi kavramasını izleyebilmesi için, bağlantı kurmak, tahminde bulunma, çıkarım yapmak, bağlam ipuçları kullanmak, metnin özelliklerini kullanmak, metnin yapısını tanımak, metne ilişkin bilgilere ulaşabilmek için grafik düzenleyicilerden faydalanmak, kendi kendine sorular sormak ya da notlar almak starateji olarak okuyucu tarafından kullanılabilirken (http://www.benchmarkeducation.com/best-practices-library/metacognitive-strategies.html), Tovani (2000), bu süreçte okuyucunun dikkatinin dağılmasının, konunun okuyucunun ilgisini çekmemesinin, karekter(lere) ilişkin bilgileri unutmasının, ne okuduğunu hatırlamamasının, kendi sorularına yanıt bulamasının okuma ve kavrama kalitesini bozabileceğini dile getirmektedir. Öğretmenlerin üst bilişsel okuma stratejilerini öğretmesi -ki en iyi yöntem literatürde model olma olarak gösterilmektedir- (Wilhelm, 2001; Kana, 2014, 113) geleceğe yatırım olup, yetiştirilen neslin nitelikleri açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda en büyük görev sınıf öğretmenlerine düşmektedir (Dilci ve Kaya, 2012). Bu açıdan bakıldığında hem alanda çalışan öğretmenlerin hem de öğretmen adaylarının üst bilişsel okuma stratejilerini hem kendilerini etkin kullanmaları (Kana, 2014, 113), hem de model olarak öğrencilerine kullanmayı öğretmeleri gerekir. Bu güne kadar alanda yapılan hemen tüm çalışmalarda okuyucu olarak öğretmenlerin, öğretmen adaylarının ya da öğrenenlerin üst bilişsel okuma stratejilerini ne ölçüde kullandıkları ortaya konulmasına rağmen (Çeçen, Alver, 2011; Kana, 2014”; Kızılay, 2011; Sucu, 2009; Muhtar, 2006,Başaran, 2013; Saraç, 2010; Ateş, 2013; Ataalkın, 2012; Kanmaz, 2002; Bozkurt, 2013; Çakıroğlu, 2007, Babacan, 2012, Dilci, Kaya, 2012; Özcan, 2007), bu konuda ne ölçüde model olduklarına ilişkin görüşlerini içeren bir alan çalışmasına rastlanmamıştır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, alanda farklı çalışmalarda da kullanılabilecek özgün, sınıf öğretmenlerinin üst bilişsel okuma stratejileri öğretimine yönelik görüşlerini içeren güvenilir ve geçerli bir ölçme aracı geliştirmektir. Alan uzmanlarının ve literatür taraması doğrultusunda geliştirilecek ölçeğin geçerlilik güvenilirlik çalışmasının 2015-2016 eğitim-öğretim yılının bahar döneminde Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ve yakın alan olan Türkçe Öğretmenliği Programlarına devam eden üçüncü ve dördüncü sınıf aday öğretmenler üzerinden tamamlanması planlanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN UZAKTAN EĞİTİM TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMINDAN YARARLANMALARINA İLİŞKİN MEMNUNİYETLERİÖzet: Uzaktan eğitim, geniş kitlelere eğitim hizmeti götürebilmek, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayabilmek amacıyla farklı fiziksel mekânlardaki öğretmen ve öğrencilerin, çeşitli iletişim teknolojileri yardımıyla etkileşimde bulundukları, öğretme-öğrenme faaliyetlerini gerçekleştirdiği bir sistem (Yalın, 2001) olarak tanımlanmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle ve bilgiye ulaşım aracı olarak internetin kullanımının yaygınlaşması üzerine ülkemizde de uzaktan eğitim yoluyla ön lisans, lisans ve yüksek lisans faaliyetleri yürütülmeye başlanmıştır. Bu faaliyetlerden farklı gerekçelerle yararlanan bireylerin aldıkları eğitimden memnun kalmaları önem taşımaktadır. Memnuniyet, kişilerin beklentilerinin karşılanması veya beklentilerinin üstüne çıkılması olarak ifade edilebilir. Giderek artan uzaktan eğitim uygulamalarına talep eden kişilerin bu eğitime yönelik görüşleri, tutumları ve memnuniyetlerinin ortaya konulması programların devamlılığı ve yeniliklerin olabilmesi için önemlidir. Bu çalışma ile uzaktan eğitimle tezsiz yüksek lisans programından faydalanan sınıf öğretmenlerinin aldıkları eğitime yönelik memnuniyet algılarının incelenmesi amaçlanmıştır. Veri toplama aracı olarak, öğrencilerin uzaktan eğitimle ilgili görüş ve memnuniyetlerini belirlemek üzere geliştirilmiş memnuniyet anketi kullanılmıştır. Anket, Eygü ve Karaman (2013) tarafından geliştirilmiş ve Cronbach’s alpha katsayısı 0,93 olarak hesaplanmıştır. Araştırma betimsel bir yaklaşımla yapılmış ve bu doğrultuda sınıf öğretmenliği eğitiminde uzaktan eğitim yoluyla tezsiz yüksek lisans dersleri alan gönüllü 22 sınıf öğretmenine anket uygulanmıştır. Sınıf öğretmenlerinin memnuniyet algıları 8 başlıkta (kişisel uygunluk, etkililik, öğrenme, programın değerlendirilmesi, teknoloji, materyal, değerlendirme ve destek hizmetleri) incelenmiştir. Araştırmanın bulgularına göre, sınıf öğretmenleri en fazla uzaktan eğitimin kendilerine yer esnekliği ve zaman tasarrufu sağladığı (ort: 4.59) ve evden eğitim alabilme rahatlığı elde ettikleri (ort: 4.59) için memnun olduklarını ifade etmişlerdir. Aynı zamanda uzaktan eğitim programının açılmasını kendileri için büyük bir fırsat (ort: 4,59) olarak değerlendirmişlerdir. Ancak öğretmenler en düşük ortalama ile uzaktan eğitimin maliyetinin düşük olduğunu (ort: 2.90) kabul etmemişlerdir. Ayrıca yine düşük ortalama ile sisteme erişimde problemler yaşadıklarını (ort: 2.95) belirtmişlerdir. Genel olarak memnuniyet algıları değerlendirildiğinde sınıf öğretmenleri aldıkları eğitimden en çok kişisel uygunluk boyutunda en az ise teknoloji boyutunda memnun kalmışlardır. Sonuç olarak, sınıf öğretmenlerin uzaktan eğitimle aldıkları tezsiz yüksek lisans eğitiminden yüksek ortalama ile memnun oldukları tespit edilmiştir. Bu doğrultuda, öğretmenlerin hem kişisel hem de mesleki gelişimlerine katkı sağlamaya yönelik benzer uygulamalara devam edilmesi önerilebilir. Teknik sorunların çözülmesi durumunda öğretmenlerin aldıkları eğitime yönelik memnuniyet düzeylerinin yükseleceği görülmektedir. Dolayısıyla uzaktan eğitim sürecinde yaşanan teknik sorunların tespitine ve çözümüne yönelik girişimler zaman kaybetmeden arttırılmalıdır. Kaynakça Yalın, H. İ. (2001). Öğretim teknolojileri ve materyal geliştirme. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Eygü, H. ve Karaman, S. (2013). Uzaktan Eğitim Öğrencilerinin Memnuniyet Algıları Üzerine Bir Araştırma, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 3(1), 36-59. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN VE ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİR MESLEK OLARAK SINIF ÖĞRETMENLİĞİNE İLİŞKİN METAFORİK ALGILARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Bu araştırma sınıf öğretmenlerinin ve sınıf öğretmeni adaylarının bir meslek olarak sınıf öğretmenliğine ilişkin algılarını oluşturdukları metaforlar aracılığıyla belirlemek ve bir karşılaştırma yapmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu amaç kapsamında araştırmanın çalışma grubunu Muğla ilinde yer alan bir devlet üniversitesinde 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar yarıyılında öğrenim görmekte olan 120 sınıf öğretmeni adayı ve yine aynı eğitim öğretim döneminde Muğla ilinde yer alan resmi okullarda görev yapmakta olan 40 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin toplanabilmesi için sınıf öğretmenlerine ve sınıf öğretmeni adaylarına yönelik ayrı ayrı hazırlanan iki kullanılmıştır. Formlarda sınıf öğretmenlerinin ve öğretmen adaylarının demografik özelliklerini belirlemeye yönelik sorular bulunmaktadır. Ayrıca her iki formda da katılımcıların “Sahip olduğu özellikler düşünüldüğünde bir meslek olarak sınıf öğretmenliğini …………………’ya benzetirim; çünkü ………………..” cümlesini tamamlamaları istenmiştir. Araştırmada sınıf öğretmenlerinin ve öğretmen adaylarının görüşleri nitel yaklaşımla betimlenmiştir. Bu amaçla elde edilen veriler nitel analiz tekniklerinden betimsel analiz tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Veriler NVIVO 11 programına aktarılmış ve frekans dağılımları gösterilerek sunulmuştur. Verilerin analiz edilmesi ve yorumlanması sürecinde metaforik algıların belirlenmesi, elde edilen metaforların sınıflandırılması, metaforlara yönelik kategorilerin oluşturulması, kodlayıcı güvenirliğinin sağlanması ve bulguların yorumlanması aşamaları gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonunda sınıf öğretmenleri ile öğretmen adaylarının oluşturdukları metaforlar karşılaştırılmış ve yorumlanmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlar tablolaştırılarak sunulmuş ve ilgili literatür çerçevesinde tartışılmıştır. Poster bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN VE ÖĞRETMEN ADAYLARININ OTİZM HAKKINDAKİ BİLGİ VE GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Otizm spektrum bozukluğu, yaşamın ilk üç yaşında ortaya çıkan ve genellikle ömür boyu süren, bireyin sosyal ilişki ve iletişim becerilerini olumsuz yönde etkileyen, sınırlı ilgi ve tekrarlanan davranışlara neden olan gelişimsel bir özel gereksinim türüdür. Otizmin beynin ve merkezi sinir sisteminin yapısındaki organik farklılık ya da bozukluklardan kaynaklandığı ve nörolojik temelli olduğu düşünülmektedir (Autism Society of America, 2014). Otizm, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda adı çok sık duyulan bir özel gereksinim türüdür. Son yirmi yılda otizm tanısı konulan çocukların sayısında önemli bir artış görülmüştür (Baiao ve diğerleri, 2014)). Bu artışa paralel olarak, daha çok sayıda otizmli çocuk yaygın eğitim sistemi içinde öğrenim görmeye başlamıştır. Ögretmenlerin otizmli çocukların tespitinde, yapacakları sınıf içi değerlendirmelerde ve uyarlamalarda başarıya ulaşmaları bilgi düzeyleri ile doğru orantılıdır. Öğretmenlerin, hizmet öncesinde, otizm ile ilgili olarak sahip oldukları bilgi düzeylerinin, öğretmen oldukları sınıflarda yapacakları uygulamalarda farklılık yaratacağı yapılan araştırmalarla desteklenmektedir. Bu çalışmada, sınıf öğretmenlerinin ve öğretmen adaylarının otizm ve otizmli çocuklara yönelik bilgi düzeyleri anket yöntemi kullanılarak belirlemektir. Çalışmaya toplam 105 sınıf öğretmeni ile 130 sınıf öğretmeni adayı katılmıştır. Araştırma bulguları, sınıf öğretmenlerinin ve öğretmen adaylarının otizmin karakteristik özellikleri konusunda yeterli bilgiye sahip olmalarına rağmen, otizmin tanılanması ve otizmli çocukların eğitsel ihtiyaçları konularında sınırlı bilgiye sahip olduklarını ortaya koymuştur. Sunum sırasında veriler ayrıntılı olarak paylaşılacak ve bulguların gelecekte yapılacak uygulama, araştırmalara ve öğretmen yetiştirme programlarının tasarlanmasına yönelik yansımaları tartışılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN VE OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN ÇOK KÜLTÜRLÜLÜĞE VE MÜLTECİ ÖĞRENCİLERE YÖNELİK TUTUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: MEB Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterliklerinde , öğretmenlerin bireysel ve kültürel farklılıklara saygı duyması, her öğrenciye insan ve birey olarak değer vermesi, Öğrencilerin milli ve manevi değerlere saygılı, evrensel değerlere açık bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunması, Öğrencilerin bireysel farklılıklarını ve sosyokültürel özelliklerini dikkate alarak esnek öğretim planları hazırlaması gibi çok kültürlük kavramını vurgulayan mesleki yeterlilikler yer almaktadır(MEB, 2017). Okullardaki mülteci öğrenci sayılarının artmasıyla birlikte çok kültürlülük önemi her geçen gün artan bir konu haline gelmektedir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin ve okul öncesi öğretmenlerinin çok kültürlülüğe ve mülteci öğrencilere yönelik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Araştırmada nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Nicel araştırma yöntemlerinden ise ilişkisel taramadan yararlanılmıştır. Tarama modeli, var olan bir durum veya olayı olduğu şekilde betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımıdır (Karasar, 2009). İlişkisel tarama modeli ise, iki ya da daha fazla değişken arasında birlikte gerçekleşen bir değişimin varlığını belirlemeyi amaçlayan tarama yaklaşımıdır. İlişkisel tarama modeli ile değişkenler arasındaki ilişkinin neden sonuç ilişkisinden ziyade, bir değişkendeki herhangi bir durumun bilinmesi halinde diğer değişkenin kestirilmesinin sağlanmasında kullanılır (Karasar, 2005). Araştırmanın evrenini 2019- 2020 eğitim-öğretim yılında Malatya İli Battalgazi ve Yeşilyurt İlçelerinde görev yapan sınıf öğretmenleri ve okul öncesi öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmada seçkisiz örnekleme yöntemlerinden basit seçkisiz örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Demografik Bilgi Formu , Öğretmenlerin Çokkültürlü Tutum Ölçeği ve Mülteci Öğrenci Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmaya katılan sınıf öğretmenlerinin ve okul öncesi öğretmenlerinin araştırmaya katılımı için gönüllülük esas alınmıştır. Her bir öğretmene ölçeklerden önce onam formu verilmiş ve çalışmaya katılmak istediklerine dair onam formu imzalatılmıştır. Araştırmanın raporlaştırılması devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN VE ORTAOKUL BRANŞ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENEN ÖZERKLİĞİNİ DESTEKLEME DAVRANIŞLARI: KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEMEÖzet: Öğrenen özerkliği kavramı, öğrencilerin bağımsız çalışabilme becerilerini yansıtmakla birlikte, ihtiyaç ve hedef belirleme, öğrenmeyi düzenleme ve değerlendirme gibi süreçleri içerir. Öğretmenlerin öğrencilerinin öğrenmeleri ile ilgili olarak, özerklik konusundaki desteği ise öğrenme-öğretme sürecinde yadsınamayacak kadar önemlidir. Bu önem düzeyi ise öğretmenlerin öğrenen özerkliğini destekleme davranışları ve bunu desteklemeye ilişkin görüşlerinin ortaya konması ihtiyacını beraberinde getirmektedir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin ve ortaokul branş öğretmenlerinin öğrenen özerkliğini destekleme davranışlarının karşılaştırmalı olarak incelenmesidir. Araştırma tarama türünde ve betimsel bir araştırmadır. Çalışmada sınıf öğretmenlerinin ve ortaokul branş öğretmenlerinin öğrenen özerkliğini destekleme davranışları karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Araştırmanın evrenini Denizli ilinde görev yapan sınıf öğretmenleri ve ortaokul branş öğretmenleri; araştırmanın örneklemini ise Denizli ili merkez ilçelerinde görev yapan sınıf öğretmenleri ve ortaokul branş öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmanın verilerini toplamak amacıyla Oğuz (2013) tarafından geliştirilen “Öğrenen Özerkliğini Destekleme Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek uygulamalarına, Denizli ili merkez ilçelerinde görev yapan sınıf öğretmenleri ve ortaokul branş öğretmenleri katılmıştır. Toplanan veriler, SPSS programı aracılığıyla analiz edilmiştir. Cinsiyet değişkeni için bağımsız gruplar t-testi, görev yapılan öğretim kademesi değişkeni için bağımsız gruplar t-testi ve branş değişkeni için ise tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmıştır. Veriler, değişkenlere göre karşılaştırmalar yapılarak analiz edilmiştir. Araştırmanın amaçları doğrultusunda, örneklemde bulunan öğretmenlerin öğrenen özerkliğinin desteklenmesine ilişkin görüşleri ve öğrenen özerkliğini destekleme davranışları konusunda, öğretmenlerin cinsiyetlerine, görev yaptıkları öğretim kademesine ve branşlarına göre farklılıklar bulunduğu belirlenmiştir. Çalışmada elde edilen bulgularla ilgili çeşitli tartışma, sonuç ve öneriler geliştirilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN VELİ MÜDAHALESİ HAKKINDA GÖRÜŞLERİÖzet: Eğitim öğretim faaliyetlerinin verimli bir şekilde yürümesi sürecin paydaşlarının işbirliği içinde olmasına dayalıdır. Bu bağlamda paydaşlardan özellikle öğretmen-veli işbirliği faaliyetleri organize etme ve yönlendirme açısından oldukça önemlidir. Eğitim öğretim sürecinin tüm unsurlarıyla birlikte bir bütünü oluşturduğunu düşündüğümüzde, öğrenci velilerinin de bu bütünün birer parçası olduğunu unutmamak gerekir. Bu yüzden veli tutumları, doğrudan öğretmenleri ve öğrencileri etkileyebilmektedir. Velilerin öğretmenlerle olan etkileşiminde ne tür davranışlar sergiledikleri ve bunların öğretmenler tarafından nasıl anlaşılıp yorumlandığı hususu araştırılması gereken bir konudur. Bu araştırmanın amacı da sınıf öğretmenlerinin veli müdahaleleri hakkında görüşlerini belirlemektir. Bu kapsamda 2018 - 2019 eğitim öğretim yılında Antalya ve Muğla illerindeki devlet okullarında görev yapmakta olan, 17 sınıf öğretmeni ile çalışılmıştır. Çalışma grubunun belirlenmesinde kolay ulaşılabilir olmasına dikkat edilmiş, araştırmacıların erişebildikleri öğretmenlerle çalışılmıştır. Nitel araştırma yaklaşımlarından durum çalışmasına uygun olarak tasarlanan araştırmada sınıf öğretmenleri ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerde yine araştırmacılar tarafından hazırlanan ve uzman görüşüne sunulduktan sonra son hali verilen, 6 maddenin yer aldığı yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Bu kapsamda tüm görüşmeler sınıf öğretmenleri ile bir araya gelerek yüz yüze ve yalnız yapılmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmanın bulgularına göre sınıf öğretmenlerinin genel olarak velilerin sınıf içinde öğretim yöntem ve tekniklerine sıklıkla müdahale ettiklerini belirttikleri sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN WEB SİTESİ KULLANIMINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Gelişen bilgisayar ve internet teknolojileri hayatın her alanında olduğu gibi eğitimde de etkisini arttırmaktadır. Öyle ki bilgisayar ve internet eğitim ve öğretim süreçlerinin daimi bir ögesi olma yolunda gün geçtikçe değer kazanmaktadır. Eğitim sürecinin en önemli ögelerinden biri olan öğretmenler de internetin sağladığı imkanlardan faydalanabilmektedir. Alanyazın incelendiğinde de eğitim ve öğretimde Web sitelerinden faydalanmaya ilişkin çalışmalara yer verildiği görülmektedir. Bu çalışmanın da amacı eğitimin daimi ögelerinden biri olan ve öğretmenlik mesleği içerisinde özel bir ihtisas alanı olarak kabul edilen sınıf öğretmenlerinin web sitesi kullanımına yönelik görüşlerini belirlemektir. Bu amaçla sınıf öğretmenlerinin meslekleri ile ilişkili olmak kaydıyla hangi web sitelerini kullanıp kullanmama durumları, hangi web sitelerini sıklıkla kullandıkları, web sitelerini kullanma amaçları ve eğitim ve öğretimde web sitesi kullanımına ilişkin görüşleri araştırmacılar tarafından alanyazından hareketle hazırlanan açık uçlu sorularla tespit edilecektir. Hazırlanan sorular alanında uzman kişilerden alınan görüşler doğrultusunda son şekli verilerek çalışma grubuna uygulanacaktır. Tarama niteliğinde olan bu çalışmada, çalışma grubunu Ağrı ilinde görev yapan sınıf öğretmenlerinden seçkisiz örnekleme ile belirlenen sınıf öğretmenleri oluşturacaktır. Çalışmada elde edilen verilerin analizinde betimsel analiz kullanılacaktır. Bulguların sunumunda frekans ve yüzde değerlerinin de verileceği tablolardan faydalanılacaktır. Ayrıca öğretmenlerin cevaplarından seçilen bazı örneklere de aslına müdahale edilmeksizin çalışmada yer verilecektir. Yapılacak bu çalışmayla sınıf öğretmeni yetiştirme programlarına da değinilecektir. Çalışmanın bu yönüyle alanyazına katkı sağlayacağına inanılmaktadır. Çalışma devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN YARATICI DRAMA YÖNTEMİNE KARŞI TUTUMLARI VE HAYAT BİLGİSİ DERSİNDE KULLANMA ÖZYETERLİKLERİÖzet: Yaşadığımız süreçte meydana gelen teknik ve teknolojik gelişme, yaşam tarzı ve olanakların değişmesi ile öğrenme ihtiyacı da giderek artmaktadır. Bu artan ihtiyaç, sınıflarda yeni ve çeşitli öğrenme yöntemlerinin kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Diğer öğrenme yöntemleri gibi drama yöntemi de daha etkili bir öğrenmenin gerçekleşmesi için izlenen öğretim yöntemlerinden birisidir. Dramanın temel amaçlarından birisi, kişinin kendini başkasının yerine koyması, böylelikle kendisini ve çevresini daha rahat tanıyabilmesi ve anlayabilmesidir. İlköğretimde yaratıcı dramanın kullanılması öğrencilerin kendilerini tanımalarına, özgüvenlerinin oluşmasında etkin bir rol oynayacağına ve çocukların yaratıcılıklarını artıracağına katkı sağlaması açısından önemlidir. Bu çalışmanın amacı; sınıf öğretmenlerinin yaratıcı drama yöntemine karşı tutumlarını ve Hayat Bilgisi dersleri kapsamında yaratıcı drama yöntemini kullanma özyeterliklerini belirlemektir. Araştırma 2013-2014 öğretim yılında Kırşehir İlinin Merkez ilçesinde bulunan ilkokullarda toplam 101 sınıf öğretmeni üzerinde yürütülmüştür. Bu çalışmada, sınıf öğretmenlerinin yaratıcı dramaya yönelik tutumlarını ölçmek için, Okvuran (2000) tarafından geliştirilmiş olan “Yaratıcı Drama Tutum Ölçeği ” ve Can ve Günhan (2004) tarafından geliştirilmiş olan “Yaratıcı Drama Yöntemini Kullanmaya Yönelik Özyeterlik Algısı Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmada istatistiksel analizler SPSS 17 programı kullanılarak yapılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre; sınıf öğretmenlerinin çoğunluğu hayat bilgisi derslerinde, yaratıcı drama yöntemini kullanmakta ve yaratıcı drama yönteminin öğrenmeyi kolaylaştırdığına inanmaktadır. Sınıf öğretmenlerinin yaratıcı drama yöntemine karşı tutum algıları ile özyeterlik algıları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişkinin olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN YAZILI SINAVLARDA SORDUKLARI METNE DAYALI ANLAMA SORULARININ İNCELENMESİÖzet: Son yıllarda okuma teori ve modellerinin yapısal olarak değişikliğe uğramış ve okuma, metinden okuyucuya aktarılan bir süreçten ziyade metin ve okuyucu arasındaki etkileşime dayalı bir süreç olarak görülmeye başlanmıştır. Aktif bir süreç olarak okuma okuyucu, ortam ve metin arasındaki etkileşimle açıklanmaya çalışılmıştır. Bu noktada okuyucunun metinle etkileşimini sağlayan en önemli araçlardan biri elbette ki iyi tasarlanmış anlamaya yönelik sorulardır. Sokrates ve Platon’dan bu yana sorular eğitim sürecinde öğrencileri düşündürmek ve öğrenmelerini sağlamak için kullanılan en önemli öğretim araçlarından biri olmuştur. Öğretmenlerin sınıflarda oluşturdukları ve kullandıkları soru türleri öğrencilerin akademik başarılarını ve derse katılım şekillerini etkileyebilmektedir. Hatta konuyla ilgili bazı araştırmalar öğretmenlerin oluşturdukları soruların niteliğiyle öğrenci başarısı arasında bir ilişkinin olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte, öğrencilere iyi hazırlanmış sorular yoluyla okuduklarından anlam oluşturma ve yapılandırmalarına yardımcı olma okumanın etkin bir anlam kurma süreci olduğu dikkate alındığında, öğretmenlere düşen en önemli görevlerin başında gelmektedir. Bu doğrultuda yapılan bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin Türkçe dersinde sınavlarda sormuş oldukları metne dayalı anlama sorularını çeşitli yönlerden incelemektir. Betimsel bir durum saptaması niteliğinde olan bu araştırmada veriler doküman incelemesi yöntemiyle elde edilmiştir. Araştırmanın örneklemini, 2014-2015 öğretim yılında bahar döneminde Bartın ili ve ilçelerindeki 16 ilkokulda yer alan 35 dördüncü sınıf öğretmeninin hazırladığı Türkçe dersi yazılı kağıtları oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında 169 adet metne dayalı okuduğunu anlama sorusu analiz edilmiştir. Elde edilen veriler anlama süreci boyutunda beş kategoriden oluşan (basit anlama, yeniden organize etme, çıkarımsal anlama, değerlendirme ve memnuniyet) Barett Taksonomisi ile incelenmiştir. Ayrıca anlam kurma sürecinde başvurulan cevap kaynağı (metin içi, metin dışı veya metinler arası), soru türü (yazılı yoklama veya çoktan seçmeli) ve kullanılan metin türü (öyküleyici veya bilgilendirici) açısından değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda, sınıf öğretmenlerinin hazırladıkları soruların önemli bir bölümünün basit anlamayı içerdiği yani metinde verilen bilgiyi hatırlamaya dönük basit bilişsel bir işlevi gerektirdiği ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte öğretmenlerin çoğunlukla öyküleyici metinleri kullandıkları, soru türü olarak yazılı yoklamaları tercih ettikleri ve hazırladıkları soruların cevap kaynağı bakımından ağırlıklı olarak metin içi anlam kurmaya dayalı olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ZEKA OYUNLARININ MATEMATİK ÖĞRETİMİNDE KULLANILMASINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Karmaşık sorunları çözme, yaratıcılık, muhakeme ve karar verme Dünya Ekonomik Forumunun 2020 yılına ait bireylerde gelişmesini beklediği beceriler arasındadır. Zeka oyunları öğrencileri problemlerle karşı karşıya bırakırken aynı zamanda düşünme becerilerinin gelişmesini sağlamaktadır. Öğrencilerin gelişimlerini desteklemek amacıyla 2013–2014 eğitim-öğretim yılından itibaren 5.ve 6’ıncı sınıflardan başlanarak seçmeli zeka oyunları dersi ortaokul programı içerisinde yer almaktadır ancak öğrenciler soyut düşünme becerilerini ilkokulun son yıllarından itibaren kazanmaya başlamaktadır, bu bağlamda sınıf öğretmenlerinin zeka oyunlarına ilişkin görüşleri önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmenlerini MEB 2023 Eğitim Vizyonu kapsamında önemi vurgulanan zeka oyunlarının matematik dersinde kullanılmasına ilişkin görüşlerini tespit etmektir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın verileri görüşme yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak toplanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2019-2020 eğitim öğretim yılı güz döneminde devlet okullarında çalışan 30 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak kullanılan yarı-yapılandırılmış görüşme formu araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir. Veri analizi için içerik analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın raporlaştırılması devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ DİSLEKSİYE YÖNELİK BİLGİLERİÖzet: Disleksi;dinleme,konuşma,okuma,yazma,akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren bir öğrenme bozukluğudur. İlk kez 1881 yılında tanımlanan bu bozukluk,Dünya Nöroloji Federasyonu tarafından geleneksel eğitim ortamında,yeterli zekaya ve sosyokültürel fırsata sahip olmasına rağmen,okumayı öğrenme güçlüğü ile kendini gösteren bir bozukluk olarak tanımlanmıştır. Disleksi zeka düzeyi yüksek çocuklarda da görülmektedir. Fakat bazen hastalık fark edilmeyebilir. Disleksi hastaları,zeka düzeyleri düşük olmadığı gibi özel yeteneklere de sahip olabilirler. Yapılan çalışmalar disleksinin okul çağındaki çocuklarda görülme oranının %5 ile 10 arasında değişkenlik gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu tabloya göre neredeyse her 10 çocuktan birinde disleksi görülmektedir. Disleksinin yaygınlığı da %5 oranındadır ve erkeklerde kızlara oranla yaklaşık iki kat daha fazla görüldüğü belirtilmektedir. Bu çalışmaya göre Türkiyede ki disleksi oranı azımsanmayacak kadar çoktur. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenliği adaylarının disleksi hakkında bilgilerini tespit etmektir. Bu amaç doğrultusunda Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Ana bilim dalında öğrenim görmekte olan öğretmen adayları seçilmiştir. Araştırma nicel araştırma yöntemlerinden durum tespiti deseninde tasarlanmıştır. Veri toplama aracı Fatma ALTUNTAŞ tarafından geliştirilen ve uzman görüşleri doğrultusunda hazırlanan 20 maddelik Disleksiye yönelik Bilgi Testi kullanılmıştır. Testte ayrıca katılımcıların bazı özelliklerini belirlemek için 5 maddelik demografik özellik bölümü yer almaktadır. Verilerin analizinde MSW Excel programı kullanılmış ve doğru cevap sayılarının dağılımı hesaplanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ ELEŞTİREL DÜŞÜNME EĞİLİMLERİÖzet: Günümüzde bilgiden de önemli olan artık bilgileri sorgusuz kabulenmemek ,bilginin doğruluğunu araştırmaktır. Çağımız bilgi toplumu olarak da bilinmektedir. Toplumun amacı; neyi, niçin, nasıl öğrenmesi gerektiğini ve öğrendiği bilgileri kullanan, yeni bilgiler üreten bireylerin yetiştirilmesidir. Eleştirel düşünen bir nesil yetiştirmesi beklenen öğretmen adaylarının da eleştirel düşünmeyi benimsemiş olmaları gerekir. Eleştirel düşünme , akıl yürütme ,analiz ve değerlendirme gibi zihinsel süreçlerden oluşan bir düşünme biçimidir.Eleştirel düşünürler tüm duyulardan, yazılı veya sözlü ifadelerden, gözlem, deney ve akıl yürütmeden elde ettikleri bilgileri bir araya getirir ve yorumlarlar. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının eleştirel düşünme eğilimlerini incelemektir.Araştırmada betimsel araştırma yöntemlerinden tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi sınıf öğretmenliği lisans programına devam etmekte olan öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırma verileri Kökdemir (2003) tarafından geliştirilmiş ve Türkçeye çevrilmiş 51 sorudan oluşan 6lı likert tipinden oluşan California Eleştirel Düşünme Ölçeği (CCTDI) ile toplanmıştır . Geliştirilen ölçeğin gerekli faktör, güvenirlik ve geçerlik çalışması yapılmıştır. Ölçeğin iç tutarlılık katsayısı 0,88dir.Verilerin analizinde SPSS 20 istatistik programından yararlanılmıştır.Toplanan veriler üzerinde frekans, yüzde, aritmetik ortalama, t-testi, varyans analizi, anova ve Scheffe testleri yapılarak elde edilen sonuçlar yorumlanmıştır. Araştırma sonucu elde edilen bulgulara göre sınıf öğretmenliği adaylarının eleştirel düşünme eğilimleri orta derecede olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ ELEŞTİREL DÜŞÜNME STANDARTLARININ BELİRLENMESİÖzet: ”Bilgi toplumu” bireylerin birçok niteliğe sahip olmalarını gerektirmektedir. Bilgi toplumu olma aşamasında, üst düzey düşünme becerilerinden biri olan eleştirel düşünme sayesinde bireyler bir sorunla karşılaştığında çok yönlü düşünerek çok daha kolay bir şekilde problemlere çözüm bulabilmektedir. Bu nedenle, ilköğretimden hatta okul öncesinden üniversiteye kadar tüm eğitim kademelerinde öğrencilere eleştirel düşünme becerileri kazandırılması önem arz etmektedir. Eleştirel düşünme becerilerinin öğrencilere kazandırılabilmesi için öncelikli olarak öğretmenlerin bu düşünme becerilerine sahip olması gerekmektedir. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, onların öğretmenleri olacak sınıf öğretmen adaylarının eleştirel düşünme standartlarının belirlenmesidir. Araştırmanın örneklemini; 2015-2016 eğitim-öğretim yılında İstanbulda bir devlet üniversitesinde öğrenim gören 202 sınıf öğretmenliği öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırma tarama türünde olup betimsel yöntem kullanılmıştır. Ana amaç doğrultusunda veri toplama aracı olarak; araştırmacı tarafından geliştirilen ‘Kişisel Bilgi Formu’ ve aynı zamanda Aybek, Aslan, Dinçer ve Coşkun Arısoy (2015) tarafından geliştirilen ‘Öğretmen Adaylarına Yönelik Eleştirel Düşünme Standartları Ölçeği’ kullanılmıştır. Öğretmen Adaylarına Yönelik Eleştirel Düşünme Standartları Ölçeği; “derinlik, genişlik ve yeterlilik”, kesinlik ve doğruluk” ve “önem, alaka ve açıklık” gibi 3 alt boyutu içeren toplam 42 maddeden oluşmaktadır. Bu ölçeğin üç boyuta ait iç tutarlık katsayıları sırasıyla .89, .78, .63 ve ölçeğin geneli için .75’dir. Araştırmanın alt problemleri doğrultusunda analizler yapılacak, sonuçlar ilgili literatür doğrultusunda tartışılarak alan yazınına önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ FİZİKSEL AKTİVİTE DÜZEYLERİÖzet: Günümüzde insanlar kilo vermenin veya sağlıklı olmanın yollarını fiziksel aktivitelerin dışındaki alanlarda aramaktadır. Halbuki düzenli fiziksel aktivitenin günlük yaşantıda alışkanlık haline getirilip hayat boyu devam ettirilmesi öncelikle birey, sonra da toplum sağlığı açısından son derece önemli bir konudur. Son yıllarda yapılan araştırmalar, gelişen teknoloji ile birlikte bireylerin fiziksel aktivite düzeyinin azaldığına ve buna bağlı olarak obezite, diabet, kalp ve dolaşım sistemi rahatsızlıkları gibi pek çok hastalığın arttığına işaret etmektedir. Bunlara ek olarak, sağlıksız beslenme ilköğretim düzeyinde bile tehlikeli boyutlara ulaştığından, ilgili kurumlar dünya genelinde fast food ve snack denilen çabuk ve ayakta yenilen besinleri ve bisküvi, cips gibi atıştırma ürünlerini okullarda yasaklamaya başlamıştır. Yapılan araştırma sonuçları çocukluk ve ergenlik yıllarında yapılan yüksek düzeyde fiziksel aktivite ile yetişkinlikteki aktivite düzeyi arasında olumlu bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Fiziksel aktivite alışkanlığı nasıl sonraki yıllara taşınıyorsa, sedanter yaşam tarzı da çocuklukta benimsendiğinde, yetişkinlikte de kendini göstermektedir. Bundan dolayı, düzenli fiziksel aktivite biçimleri gösteremeyen çocukların, yetişkinliklerinde de sedanter bireyler olma riski taşıyacakları bir gerçektir. Dünya ile birlikte ülkemizde de konuya ilişkin projeler geliştirilmekte ve fiziksel aktivitenin önemi vurgulanarak yaygınlaştırılmasına gayret edilmektedir. İlkokullar ve ortaokullar haftalık ders çizelgesinde Oyun ve Fiziki Etkinlikler dersine ilk 3 sınıfta 5 ders saati ayrılması da konuya ilişkin hassasiyetin göstergelerindendir. Sürecin başarılı olması sınıf öğretmenlerinin derse ilişkin donanımları ve gereken önemin verilmesi ile doğrudan bağlantılıdır. Bülent Ecevit Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı öğretmen adayları ile gerçekleştirilecek çalışmanın amacı Sınıf öğretmeni adaylarının fiziksel aktivite düzeylerini belirlemektir. Öğretmen adaylarına sorulacak açık uçlu sorulara verilen cevaplarda belirtilen aktivitelerin MET değerleri bulunarak harcadıkları kalori hesaplanarak ile fiziksel aktivite durumları belirlenecek ve konuya ilişkin öneriler getirilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Öğretmenlik mesleğini seçen adayların öğretmenlik mesleğine yönelik olan görüşlerinin bilinmesi, öğretim etkinliklerinin düzenlenmesindeki önemli kriterlerden biri olarak düşünülmektedir. Günümüz öğretmenlerinin sahip olmaları gereken en önemli öğretmenlik kriterleri arasında, öğrencilere öğrenme konusunda gerekli rehberliği yapabilme becerisi gelmektedir. Bu kriter ise bireylerin öğretmenlik mesleğini “neden seçtikleri” ve öğretmenlik mesleğini “nasıl gördükleri” düşüncesiyle yakından ilgilidir. Bu düşünce öğretmenliğin sıradan bir meslek olmadığını, hemen her aşamada üzerinde ciddiyet ve önemle durulması gereken bir meslek olduğu gerçeğini ortaya koyar. Bu nedenle bu çalışmanın amacı, Eğitim Fakültesinde öğrenim gören Sınıf Öğretmenliği adaylarının, öğretmenlik mesleğine yönelik görüşlerinin cinsiyet ve sınıf değişkenlerine göre anlamlı farklılık taşıyıp taşımadığını belirlemektir. Araştırma nicel betimsel bir çalışma olup tarama tekniğinden yararlanılmış; 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz döneminde Muğla ili Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan rastgele örnekleme tekniğiyle belirlenen sınıf öğretmenliği adayları üzerinde uygulanmıştır. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilmiş “Kişisel Bilgi Formu” ile Özbek, Kahyaoğlu ve Özgen’in (2007) ‘Öğretmen Adaylarının Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Görüşlerinin Maddelere Göre Değerlendirilmesi’ başlıklı araştırmalarında kullandıkları, alpha güvenirlik kat sayısı 0.74 olarak bulunan ölçek kullanılmıştır. Beş dereceli likert tipi ölçek 15 sorudan oluşmaktadır. Ölçekten elde edilen veriler SPSS paket programı kullanılarak betimsel istatistikler ve t-testi analizleri yapılmıştır. Elde edilen bulgular ilgili literatür çerçevesinde tartışılarak öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ ÖZETLEME BECERİLERİÖzet: Okuduğunu anlamanın en önemli göstergelerinden birisi okunan metni sözlü veya yazılı olarak özetleyebilmektir. Özetleme; bir metinde, işlenen konu ve ana düşünceyi destekleyen temel yapıların özünü sözlü ve yazılı anlatabilme becerisi olarak tanımlanabilir. Özetleme, bununla birlikte, söz konusu edilen materyalden temellenmelidir. Orjinal anlamına bağlı kalması için, özet yazarı özetin; neleri içereceği, bilginin yeniden nasıl yapılandırılacak, hangi kelimelerin kullanılacağı ve en önemlisi bunun nasıl garanti edileceği konularında karar vermelidir. Özetlemenin, öğrencilere öğretimi çok önemli bir çabadır. Özetleme, öğrencinin metni anlamasına ve bununla birlikte anlamı açık olmayan, bir konunun belirgin olmasına yardım edebilir. Buna ek olarak, özetlerken ana fikirleri belirleme çabası, öğrencilerin bu fikirleri anımsamasına yardım eder. Araştırmanın amacı, Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının hikaye özetleme becerilerini gelişimini belirlemektir. Araştırma 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz döneminde yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla ilinde bulunan üniversitenin büyük Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırma nitel araştırma yönteminin durum çalışması yöntemiyle yapılmıştır. Araştırmada veri toplamak için hikaye türünde bir metin ve hikayenin özetlenmesine yönelik bir açık uçlu sorudan oluşan ,ölçme aracı kullanılmıştır. Toplanan verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen veriler analiz edildiğinde öğretmen adaylarının hikaye türü metinleri özetleme durumları belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ YABANCI DİL ÖĞRENME VE ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Türkiye’de yabancı dil öğretimi konusunda istenen düzeyde başarılı olunamadığı sıklıkla dile getirilen bir husustur. Bu sorunun birçok nedeni vardır. Bunlardan birisi de, bireylerin yabancı dil öğretimine bakış açısıdır. Yabancı dil öğrenmeyle ilgili tutum, yaşantı ve görüşler, öğrencilerin yabancı dil öğrenme süreçleri üzerinde oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Ayrıca öğretmenler de yabancı dil öğrenimi ve öğretiminde etkili bir faktördür. Öğretmenlerin yabancı dil öğrenme ve öğretme hakkındaki düşüncelerinin, hem kendilerini hem de öğrencilerini etkileyeceğini söylemek mümkündür. Bu bağlamda yabancı dil öğretme sürecinin, öğretmen yetiştirme sürecinden itibaren ele alınması ve öncelikle öğretmen adaylarının bu sürece bakış açılarının nasıl olduğunun belirlenmesi gerektiği söylenebilir. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının yabancı dil öğrenimi ve öğretimine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda nitel bir araştırma desenlenmiş ve sınıf öğretmenliği bölümünde okuyan her sınıf düzeyindeki öğrencilerle yapılandırılmış ve yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 eğitim öğretim yılında Sinop Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak yapılandırılmış ve yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Sınıf öğretmeni adaylarından elde edilen veriler betimsel analize tabi tutulmuş ve elde edilen verilerden temalara ve alt temalara ulaşılmıştır. Verilerin analizinde NVivo programı kullanılmış ve analiz sonucunda elde edilen modeller şekiller halinde sunulmuştur. Araştırmanın bulguları, yabancı dil öğretimi üzerine daha önceden yapılmış araştırmalarla karşılaştırılmış ve öğretmen eğitimine ilişkin önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ “SOSYAL BİLGİLER” KAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFORLAR YARDIMIYLA ANALİZİÖzet: Metaforlar, bir kişinin bir kavramı ya da olguyu kendi algıladığı biçimde, farklı benzetmeler yardımı ile ifade etmesidir (Lakoff ve Johnson 2005). Metaforlar, anlamak istediğimiz nesneyi veya olguyu, başka bir anlam alanına ait olan kavramlarla ilişki kurmak koşu ile yeniden kavramlaştırmamızı, farklı bakış açıları ile görmemizi ve gözden kaçırmış olduğumuz farklı yönlerini ortaya koyma noktasında yol gösterici bir özelliğe sahiptir (Taylor, 1984). Metaforlar düşünceleri daha somut hale getirdikleri için soyut kavramların açık bir biçimde anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Sosyal bilgiler dersinin temel amacına baktığımızda, demokratik bir ülkede vatandaşlık görevlerini yerine getirebilmek için, öğrencilerin sahip olması gereken bilgi, beceri ve davranış gibi farklı özellikleri içerisinde barındıran vatandaşlık yeterliliklerini arttırıp; bütün bireyleri bu vazifelerin farkında ve vatandaşlık görevlerini etkin bir biçimde kullanabilme yeterliliğine sahip hale getirmektir. ( Kılınç, E. 2013) Bu açıdan bakıldığında sosyal bilgiler kavramının iyi anlaşılması bireysel ve toplumsal açıdan son derece önemlidir. Sınıf Öğretmenliği adaylarının Sosyal Bilgiler kavramına ilişkin algılarının ne yönde olduğunu ve bu algılarını hangi metaforlarla açıkladıklarını incelemeyi amaçlayan bu çalışma, nitel araştırma yöntemine uygun olarak tasarlanan betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 öğretim yılında sınıf öğretmenliği bölümünde öğrenim gören 200 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Veriler, araştırmacı tarafından geliştirilen “Sosyal Bilgiler Kavramın Yönelik Öğrenci Metaforları Anketi” aracılığıyla toplanmıştır. Araştırmada olgubilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın verileri öğretmen adaylarının Sosyal Bilgiler ….. gibidir; çünkü …… Cümlesini tamamlamasıyla elde edilmiştir. Verilerin analizinde içerik analizi çözümleme tekniği kullanılacaktır. Araştırmanın analiz çalışmaları devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI ÖĞRENCİLERİNİN SALDIRGANLIK ALGILARIÖzet: Bu araştırmanın amacı; Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı öğrencilerinin Saldırganlık algılarını saptamaktır. Araştırmada öğrencilerin saldırganlık algıları çeşitli değişkenlere (cinsiyet, sınıf, yaş, anne ve babanın hayatta oluşu, anne ve babanın birlikte yada ayrı yaşaması, ailenin ekonomik durumu, öğrencinin aylık harcaması v.b.) göre incelenmiştir. Araştırma Betimsel tarama modelindedir. Araştırmanın çalışma evrenini, 2015-2016 öğretim yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı öğrencileri oluşturmaktadır. Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında toplam olarak 505 öğrenci öğrenim görmektedir. Araştırmada çalışma evrenin tamamına ulaşılacağından dolayı evrenden örneklem alma yoluna gidilmemiştir. Araştırmanın yapıldığı tarihlerde tüm öğrencilere ölçek uygulanmış (devamsız, yanlış dolduran, eksik doldurulan ölçekler elendikten sonra) toplam 431 öğrenci çalışmanın evrenin oluşturmuştur. Araştırma verileri, ölçekle toplanmıştır. Araştırma verileri, Buss ve Perry (1992) tarafından geliştirilen Türkçe uyarlanması, geçerlik ve güvenirlik çalışmaları Can (2002) tarafından yapılan Saldırganlık Ölçeği (Aggression Questionnaire) ile toplanmıştır. Saldırganlık ölçeği, yapılan faktör analizleri sonucunda “fiziksel saldırganlık”, “sözel Saldırganlık”, “öfke”, “düşmanlık” ve “dolaylı saldırganlık” olmak üzere beş alt Ölçekten meydana getirilmiştir. Bu araştırmada ölçeğin güvenirlik analizinde ölçeğin tamamı için güvenirlik Cronbach’s Alpha katsayısı .88 çıkmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilerin demografik özelliklerine ilişkin frekans ve yüzde dağılımlarına bakılmıştır. Araştırmada öğrencilerin Genel Saldırganlık ölçeği ve alt boyutlarına ait değişkenlere ilişkin algı düzeylerini saptamak için frekans, yüzde ve standart sapma, saldırganlık algılarının çeşitli değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını tespit etmek için t-testi, tek yönlü varyans analizi gibi istatistiksel analizler yapılmıştır. Araştırmada öğrencilerin genel saldırganlık düzeyleri düşük düzeydedir. Saldırganlık ölçeğinin alt boyutlarından öğrencilerin “Öfke” ve “Sözel Saldırganlık” boyutlarında orta, diğer boyutlarında düşük düzeyde saldırganlık algılarına sahip oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerin Saldırganlık algıları; Cinsiyet, Sınıf, Yaş, Ailenin Ekonomik Durumu değişkenlerine göre anlamlı farklılar olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Poster bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ BİTİŞİK EL YAZISINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN VE ÖNERİLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Yaygın olarak kullanılan iki tür yazı vardır.Bunlar dik temel yazı ve bitişik eğik el yazısıdır. Bitişik eğik el yazısından bahsetmek gerekirse ; bitişik eğik el yazı , harflerin birbirine bağlanarak kelimeler oluşturulan ve yetmiş derece sağa eğik yazılan bir yazıdır.Milli Eğitim Bakanlığı,2004 yılından itibaren ilköğretimden başlayarak program geliştirme çalışmaları içerine girmiş ve 2005-2006 eğitim öğretim yılından itibaren de 1-4. sınıflar düzeyinde yeni geliştirilen programları uygulamaya sunmuşturBitişik eğik yazı sürekli bağlantılar yapılarak yazılan bir yazı olduğu için öğrencinin bilgileri zihninde bütünleştirerek yapılandırmasına katkı getirmektedir.Bu nedenle çoğu araştırmacı bitişik eğik yazının yapılandırmacı yaklaşıma uygun olduğunu,çocuğun zihinsel ve bedensel gelişimini önemli katkılar getirildiğini belirtmektedir.Bu doğrultuda yapılan araştırmada, ilkokulda İlk Okuma Yazma dersini yürüten öğretmenlerinin bitişik eğik yazısına karşı tutumları, çeşitli değişkenlere göre değerlendirilmiştir.Araştırmacının amacı doğrultusunda; 2015-2016 eğitim öğretim yıllı güz-bahar döneminde Muğla ili Menteşe ilçe merkezinde bulunan ilkokullarda görev yapmakta olan sınıf öğretmenleri ve okumakta olan sınıf öğretmenleri adaylarıyla yürütülmüştür.Öğretmenlerin ve adayların bitişik eğik el yazısına yönelik tutumlarını ölçmek amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır.Veri toplama aracı araştırmacı tarafından uzman görüşlerinde geliştirilmektedir.Literatür merkezinde madde havuzu oluşturulmuş ve oluşturulan madde havuzu alanı uzmanlarına gösterilerek değerlendirilmeleri istenmiştir.Uzman görüşü doğrultusunda havuza son hali verilmiştir.Verilenlerin analizinde yüzde ve frekans dağılımları tablo kullanılarak sunulmuştur. Literatür çerçevesinde elde edilen sonuçlar tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN KENDİ MESLEKİ GELİŞİMLERİYLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırma; Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümü üçüncü sınıf öğrencilerinin kendi mesleki gelişimleriyle ilgili görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın örneklemi için ise Çukurova Üniversitesi sınıf öğretmenliği üçüncü sınıf öğrencileri seçilmiştir. Veriler, araştırma kapsamında geliştirilen 10 sorudan oluşan anket uygulanmasını kapsamaktadır. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde bet imsel istatistikler kullanılmıştır. Genel amaç doğrultusunda öğretmen adaylarının üniversitede yapılan eğitimi alan bilgisi ve genel kültür bilgisi konusunda yeterli bulmadıkları sonucuna varılmıştır. Materyal kaynaklarını etkin bir biçimde kullanarak bu konudaki mesleki gelişim ihtiyacını okul ortamında karşılayabilen öğretmen adaylarının oranı ile okuldaki öğretim elemanlarının deneyim ve uzmanlığından yeterince yararlandığını söyleyen öğretmen adaylarının oranı düşüktür. Mesleki gelişim açısından panel, seminer, konferans gibi etkinliklere katılan öğretmen adaylarının oranı oldukça düşük bulunmuştur. Mesleki gelişim açısından herhangi bir konuda araştırma yapma ve proje geliştirme çalışmalarının içinde olmak isteyen öğretmen adaylarının oranı yüksek bulunmuştur. Mesleki gelişim açısından kendini öğretim teknolojileri ve materyal tasarımı konusunda yeterli gören öğretmen adaylarının oranı düşük bulunmuştur. Okullarda yapılan sunu tarzı konu anlatımlarının mesleki gelişim açısından sınıf yönetimi konusunda yararlı olduğunu düşünen öğretmen adayları çoğunluktadır. Mesleki gelişim açısından çocuk gelişimi konusundaki bilgilerinin eksik olduğunu düşünen ve bu konuda programa daha çok ders konulmasını isteyen öğretmen adaylarının sayısı çoğunluktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımının öğrenilmesi ve öğrenme-öğretme sürecine uygulanmalı açısından okulda verilen eğitimi yeterli görmeyerek derslerde bilgi ve iletişim teknolojilerinden daha çok yararlanılmasını isteyen öğretmen adayları çoğunluktadır. Öğretmen adaylarının üniversitedeki aldıkları derslerin uygulanmasında materyal kullanımını yeterli bulmadıkları ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: sınıf öğretmeni adayı, meslek, eğitim, mesleki gelişim, materyal, genel kültür, yeterlilik Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ BRİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN TASARRUF SORUNLARINA YÖNELİK TUTUMLARIÖzet: IAyçin ÇAĞLAYAN aycincaglayan@posta.mu.edu.tr Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı ÖZET İnsanlar ve diğer canlılar yaşadığı ortamda eşit durumlarla karşı karşıyadır. Yaşamın devam etmesinde, insanların ve diğer canlıların kullandığı, vazgeçilmez olan maddelerin tüketiminde dikkatli davranma, gereği kadar kullanma, idareli tüketmeye tasarruf denir. Üzerinde yaşadığımız dünyada,insanların ve diğer canlıların yaşamsal olarak kullandıkları,bütün kaynakların, tükenen cinsten kaynaklar olduğunu, düşünecek olursak,bu yaşamsal kaynakların bir gün tükeneceği kaçınılmaz bir sondur. İnsanlık görülen ve hiçte uzak olmayan bir tehlike ile karşı karşıya bulunmaktadır.insanlığı tehdit eden tehlikeye karşı, dünyanın ortak malı olan bazı tüketim maddelerinin bilinçsizce tüketilmesi insanlığı ortak tavır almaya zorlamaktadır.Ortak tavır alınabilmesi için insanlara, eğitim yolu ile tasarruf yapma,bilinçli tüketicilik,dünyanın ortak malı olan bazı tüketim maddelerine sahip çıkma,gibi istendik davranışların kazandırılması gerekmektedir. İnsanların da bu davranışları ilokul seviyelerinde edinmesinin daha kalıcı olması bakımından Sınıf Öğretmelerinin bu konuda daha bilinçli olması gerekmektedir. Bu nedenle araştırmanın amacı üniversite birinci sınıf öğrencilerinin tasarruf sorunlarına yönelik tutumlarını belirlemektir. Nicel araştırma 2015-2016 Eğitim Öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan Sınıf Öğretmenliği birinci sınıf 100 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Araştırmada öğrencilerin tasarruf sorunlarına yönelik tutumlarını belirlemek için 5’li likert tipi 45 maddeden oluşan tutum ölçeği uygulanmıştır. Ölçme aracının geçerlik ve güvenirlilik çalışmaları yapılmıştır. Ölçme aracından elde edilen veriler incelendiğinde öğrencilerin tasarruf sorunlarına yönelik tutumlarda olumlu görüş belirttikleri gözlemlenmiştir. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı 1.Sınıf Öğrencilerinin tasarrufa karşı ilgilerinin olumlu oldukları tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Tasarruf, tutum, öğrenci, sorun. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ EĞİTİMİ ALANINDA OKUDUĞUNU ANLAMAYA YÖNELİK LİSANSÜSTÜ TEZLERİNDE NELER OLMUŞ?Özet: Eğitim alanında yaşanan gelişmelere paralel olarak yapılan bilimsel araştırmaların sayısında da kayda değer bir artış görülmektedir. Yaşanan bu artış ortaya konulan çalışmaların niteliğinin değerlendirilmesi konusunu gündeme getirmektedir. Bu araştırmanın amacı, 2000-2015 yılları arasında sınıf öğretmenliği alanında yapılmış okuduğunu anlamaya yönelik lisansüstü tez araştırmalarının meta analizini yapmaktır. Bu amaç doğrultusunda bazı sorulara yanıt aranmıştır. Bunlar: Türkiye’de uygulanan okuduğunu anlama stratejileri öğrencilerin okuduğunu anlamalarını nasıl etkilemiştir? Öğrencilerde okuduğunu anlamayı artırmak için hangi stratejiler kullanılmıştır? En fazla etkili olan okuduğunu anlama stratejileri nelerdir? Okuduğunu anlamada yıllara, tez türlerine, örneklemdeki öğrencilerin öğrenim düzeylerine ve uygulanan toplam öğretim sürelerine göre farklılaşma var mıdır? Bu soruları cevaplamak için YÖK Ulusal Tez Merkezinden ilgili araştırmalar taranmıştır. Ulaşılan 115 adet tez arasından özellikle dördüncü ve beşinci sınıflarda yapılan, öntest-sontest uygulanan, örneklem büyüklüğü, standart sapması, ortalamaları ve gruplar arasında karşılaştırma yapılan 24 deneysel çalışma meta-analiz için seçilmiştir. Bu araştırmaların bulguları okuduğunu anlama stratejilerinin etkililiği üzerine genel yargılara ulaşılabilmesi ve yapılacak çalışmalara yeni bir bakış açısı getirmesi bakımından önemlidir. Araştırmada verilerin analizinde Comprehensive Meta Analysis (CMA) programından yararlanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, okuduğunu anlamada kullanılan stratejilerin okuduğunu anlamaya olan etki büyüklüğü ES=1,120 olarak belirlenmiştir. Bu değerin, Cohen’s d ve Hedges’s g’ ye göre çok geniş düzeyde etkiye sahip olduğu görülmüştür. Çalışmalarda okuduğunu anlamada en fazla çoklu zeka kuramının ele alındığı görülmüştür. Yıllara göre ve örneklemdeki öğrencilerin öğrenim düzeylerine göre anlamlı farklılık bulunmazken tez türlerine ve uygulanan toplam öğretim sürelerine göre anlamlı farklılığa rastlanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ EĞİTİMİ ANABİLİM DALI ÖĞRENCİLERİNİN “SPORA” YÖNELİK TUTUMLARININ DEĞİŞİK FAKTÖRLERCE BELİRLENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenliği eğitimi öğretmen adaylarının “Spora” yönelik tutumlarını belirlemede; sınıf, cinsiyet, geçmişte spor yapma, spor yapmadılarsa nedeni, düzenli olarak spor yapma, sporla ilgilenme durumları ve ailede spor yanların olmasının etkisini bu değişkenler açısından belirlemektir. Araştırmanının evrenini 2015-2016 akademik yılında Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğrenim gören sınıf öğretmeni adayları oluşmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise, yukarıda belirtilen Üniversitenin ilgili bölümünde öğrenim gören öğrencilerden seçkisiz olmayan amaç örnekleme metodu ile belirlenen 380 öğretmen adayından oluşturmuştur. Bu çalışmada, ilgili literatür taranmış ve uzman görüşü alınarak araştırmacı tarafından geliştirilmiş olan “Sınıf Öğretmeni Adaylarının Spora Yönelik Tutum Ölçeği” (SÖASYTÖ) kullanılmıştır. Bu araştırmada, kişisel bilgilere yönelik 7, Spora yönelik tutumlarını belirmek için 27, toplamda 34 sorudan oluşan likert tipi anket uygulanmıştır. Sınıf öğretmeni adaylarının “Spora” yönelik tutumlarını değişik faktörlerce belirleme ölçeğinin güvenirlik katsayısı (Cronbach alpha) .92 olarak bulunmuştur.. Ölçek faktör analizine tabi tutulduğunda KMO katsayısı 0.92, Bartlett Testi 4694,420 olarak hesaplanmış ve bu sonuç 0,000 düzeyinde anlamlı bulunmuştur. Buradan hareketle ölçeğin güvenirliğinin oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Sınıf öğretmenliği eğitimi öğretmen adaylarının “Spora” yönelik tutumlarında, cinsiyete göre spor tutumuna yönelik bağımsız grup t-testi incelendiğinde sınıf öğretmeni adaylarının cinsiyete bağlı olarak spora yönelik tutumlarına bakıldığında kadınların lehine istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu anlaşılmaktadır. Sınıf düzeyine göre spora yönelik tutumların tek yönlü varyans analizi incelendiğinde, sınıf öğretmeni adaylarının spora yönelik tutumları ile okudukları sınıf düzeyleri arasındaki farkı belirlemek amacıyla yapılan varyans analizi sonucunda, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu farklılığın kaynağını belirlemek amacıyla yapılan Tukey Testi sonucunda, birinci sınıf öğrencilerinin tutumları, ikinci sınıf öğrencilerinin tutumlarına göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Sınıf öğretmenliği eğitimi öğretmen adaylarının geçmişte spor yapmaya göre spora yönelik tutumların tek yönlü varyans analizi incelendiğinde, sınıf öğretmeni adaylarının spora yönelik tutumları ile geçmişte spor yapma durumları arasındaki farkı belirlemek amacıyla yapılan varyans analizi sonucunda, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu farklılığın kaynağını belirlemek amacıyla yapılan Tukey Testi sonucunda, geçmişte hiç spor yapmayan öğrencilerin tutumları bazen ara sıra ve her zaman yapan öğrencilerin tutumlarına göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Spor yapmama, düzenli olarak spor yapma, sporla ilgilenme durumlarına göre, ailenin spor yapma durumlarına göre, spora yönelik tutumların tek yönlü varyans analizi incelendiğinde sınıf öğretmenliği eğitimi öğretmen adaylarının spora yönelik tutumları arasındaki farkı belirlemek amacıyla yapılan varyans analizi sonucunda, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ MİKRO ÖĞRETİM UYGULAMALARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ VE MİKRO ÖĞRETİM UYGULAMALARINDAKİ BAŞARI DÜZEYİÖzet: Eğitim programları, eğitim-öğretim araçları, eğitime harcanan para, öğrenci nitelikleri gibi birçok unsurun eğitimin kalitesini etkilerken bu unsurlardan en önemlisinin öğretmen olduğu söylenebilir. En donanımlı okullar, en iyi hazırlanmış programlar da olsa bunları eğitim-öğretim ortamında işe koşacak olanlar öğretmenlerdir. Bu nedenle nitelikli öğretmenler olmadan eğitimde kaliteyi yakalamak mümkün olmayacaktır. Bugün, Türkiye’de öğretmen yetişmedeki rolü üstlenen eğitim fakültelerinde teorik derslerin yanı sıra uygulamaya yönelik etkinliklerle de öğretmenlerin mesleki yönden geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Öğretmen yetiştirme programlarında gerçekleştirilen uygulamalı etkinlikler, öğretmen adaylarına kuramı uygulamaya dönüştürme olanağı sunarak öğretmen adaylarının öğretim becerilerinin geliştirilmesine katkı sağlamaktadır. Bu uygulamalara olanak sağlayan öğretim uygulamalarından biri de mikro öğretimdir. Mikro öğretim; öğrencilere kazandırılmak istenen hedeflerin öğretmen adayları tarafından konu, zaman (5-20 dk.), beceri bakımlarından mikro düzeye indirilmiş şekilde öğretim etkinliklerini sunmaları ve sunumlarının video kaydı yapılarak öğretim üyesi ve dersi dinleyen öğrencilerle değerlendirilmesine dayanan bir yöntemdir (Demirel, 1999; Hesapçıoğlu, 1998; Küçükahmet, 2009). Bu araştırmanın amacı Sınıf Öğretmenliği Eğitimi anabilim dalı öğretmen adaylarının İlkokuma Yazma Öğretimi dersinde mikro öğretim başarı düzeylerini ve öğretmen adaylarının mikro öğretim uygulamalarına ilişkin görüşlerini belirlemektir. Araştırmada nitel ve nicel verilerin analizine dayalı karma yöntem kullanılmıştır. Nitel veriler gözlem yoluyla, nicel veriler anket yoluyla elde edilmiştir. Araştırma Ordu Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Eğitimi anabilim dalında öğrenim gören 42 öğretmen adayı üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada öğretim üyesi tarafından ilkokuma yazma dersinin öğretimine ilişkin teorik konuların anlatılmasından sonra ilkokuma yazma programındaki kazanımlara ilişkin öğretmen adaylarından ders planı hazırlayarak 20 dk. süre içerisinde ders sunumumu yapmaları istenmiştir. Ders sunumları iki uzman tarafından ders saati içinde gözlemlenerek puanlanmıştır. Sunum sonunda uzmanlar ve dersi izleyen öğretmen adayları ile değerlendirme yapılmıştır. Öğretmen adaylarının mikro öğretim uygulamaları başarı düzeyini belirlemek için “Mikro Öğretim Değerlendirme Ölçme Aracı” geliştirilmiştir. Ölçme aracında yer alacak maddeler literatürdeki (Semerci, 2011, Gürses ve diğ., 2005; YÖK/Dünya Bankası, 1998; Güney, 2008) benzer çalışmalardan yararlanılarak oluşturulduktan sonra Program geliştirme uzmanı, Türkçe Öğretimi Alan Uzmanı ve Sınıf Öğretmenliği Eğitimi alan uzmanlarının görüşleri alınarak düzenlenmiştir. Ölçme aracının öncelikle çalışma grubu dışında mikro öğretim uygulaması yapan başka bir grupta iki farklı araştırmacı tarafından puanlanarak ön uygulaması yapılmıştır. Ön uygulama sonrasında iki uzmanın ortak kararı ile ölçme aracında yer alan maddelerde bir değişiklik yapılmamıştır. İlkokuma yazma dersinde mikro öğretim uygulaması yapan öğretmen adayları iki uzman tarafından gözlenerek birbirinden bağımsız olarak puanlamıştır. Gözlem verilerinden elde edilen sonuçlarına göre iki uzmanın puanlamalara ilişkin uyum yüzdesi .86’dir. Puanlayıcılar arası veya puanlayıcılar içi güvenirliği tespit etmek için kullanılan uyum yüzdesinin %70’den daha yüksek olması beklenir (Tavşancıl ve Aslan, 2001: 81). Uyum sağlamayan kodlamalar tekrar gözden geçirilmiş ve ortak bir karar alınarak puanlanmıştır. Sonuç olarak, puanlama güvenirliğinin kabul edilebilir düzeyde sağlandığı söylenebilir. Öğretmen adaylarının Mikro Öğretim uygulamalarının etkisine ilişkin görüşlerini belirlemek için Altuk, Kaya ve Bahçeci (2012) tarafından geliştirilen ölçekten yararlanılmıştır. 5’li likert tipi ölçek; kesinlikle katılmıyorum(1), katılmıyorum(2), kararsızım(3),katılıyorum(4), kesinlikle katılıyorum(5) şeklinde puanlanmaktadır. Ölçek 33 madde ve dört faktörden oluşmaktadır (KMO=0,936, Barlett= 3604.251 ve α=.88). Araştırma sonucunda sınıf öğretmenliği eğitimi öğretmen adaylarının mikro öğretim uygulamaları başarı düzeylerinin yeterli olduğu ve öğretmen adaylarının mikro öğretim uygulamalarının; pedagojik alan, deneyim, performans ve mesleki farkındalığa katkı sağladığı görüşünde oldukları sonucu elde edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ EĞİTİMİ PROGRAMLARINDAKİ SEÇMELİ DERSLERÖzet: Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Anabilim Dalı programındaki seçmeli derslerin incelenmesi, havuzdaki derslerin çeşitliliği ve bu derslerin çağdaş ve ideal sınıf öğretmeni yetiştirmedeki katkıları konusunda yapılan çalışmalar halen devam etmektedir. Araştırmada, söz konusu çalışmanın ön bilgileri ile yapılmakta olanlar değerlendirmeye çalışılmıştır. Bu minvalde 60 civarında (58) üniversitenin güncel ders bilgi paketlerine ulaşmış ve toplanan verilerden üniversitelerin öğretmen adaylarına sunduğu seçmeli derslerin ortak olanları da belirlenmiştir. Veriler değerlendirildiğinde 58 üniversite arasında 16 üniversitede Program Geliştirme, İnsan Hakları ve Demokrasi dersleri %27,58 oranıyla en çok okutulan dersler olduğu tespit edildi.İkinci sırada %22,41 oranıyla (13 üniversite) Diksiyon dersi, üçüncü sırada %18,96 oranıyla (11 üniversite)Medya Okuryazarlığı dersinin olduğu görüldü. Belirtilen dersleri takiben, Değerler Eğitimi%15,51(9 üniversite), Yetişkin Eğitimi ve Karşılaştırmalı Eğitim dersleri %13,79 (8 üniversite), Sosyal Beceri Eğitimi, İlköğretimde Bilgisayar Destekli Öğretim, Çocuk Ruh Sağlığı ve Toplam Kalite Yönetimi dersleri %10,34 (6 üniversite), İlköğretimde Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Eğitim Felsefesi ve Çevre Eğitimi dersleri %8,62 oranla (5 üniversite) öğretmen adaylarına sunulmaktadır. Bunların yanı sıra Ülkeler Coğrafyası, Eğitimde Proje Geliştirme, Müze Eğitimi, Mesleki İngilizce, Aile ve Çocuk Eğitimi ve İşaret Dili gibi derslerde bulunmaktadır. Kuşkusuz seçmeli derslerin öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimlerine katkı sağlaması gereklidir. Bu sebeple seçmeli dersler de en az zorunlu dersler kadar önem taşır. Seçmeli derslerin her alana hitap edecek sayıda ve seviyede olması, kendi içinde yeterli bilgi ve birikimi barındırması da önemlidir. İncelenen programlarda öğretmen adaylarına okutulan seçmeli ders çeşitliliğinin fazla olmaması dikkat çekicidir. Sınıf öğretmenliği programında yer alan seçmeli derslerin daha güncel, her alana hitap edecek şekilde geliştirilerek sunulması öğretmen adayları ve eğitim-öğretim kalitesi bakımından olumlu olacaktır. Ayrıca seçmeli ders sayısının artırılması ve çeşitlendirilmesi kadar öğretmen adaylarının merak ve ilgilerine uygun olması da önemlidir. Bunun sağlanmasının en etkili yollarından biri üniversiteler kapsamında, içinde öğretmen adaylarının da olduğu komisyonlar kurulabilir. Bunun yanı sıra derslerin öğretim elemanına göre değil de öğretmen adaylarının istek ve ihtiyaçlarına göre programlarda yer almasına özen gösterilebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ EĞİTİMİ SEMPOZYUMU İÇİN DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLERÖzet: Sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumları, 1994 yılından günümüze kadar süregelen bir biçimde gerçekleştirilmektedir. İlk yıllarda olmasa da, 2006 yılından itibaren Sınıf öğretmenliği sempozyumları düzenli olarak her yıl yapılmıştır. Sempozyumlar her yıl farklı üniversiteler tarafından ve o yıl içinde uygun olan zaman diliminde gerçekleştirilmektedir. İlk yıllarda Haziran, Mayıs ya da Ekim gibi tarihlerde gerçekleştirilmiş olsa da, 2008 yılından itibaren Mayıs aylarında gerçekleştirilmektedir. Sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumları genellikle ulusal olarak yapılmasına karşın son yıllarda uluslararası katılımlı ya da uluslararası bir yapı da kazanmaya başlamıştır. Bu çalışmanın amacı, artık geleneksel hale gelmiş olan sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumlarının niteliğinin arttırılması için daha nelerin yapılabileceğini ortaya koymaktır. Bu bağlamda, sempozyumlarda sağlanması gereken yeterlikler, sunulması gereken özellikler gibi noktalara odaklanılmıştır. Çalışma nitel bir araştırma olup, veri toplama aracı olarak yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcıları için ölçüt örnekleme kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını belirlerken, farklı üniversitelerde Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında görev yapan ve sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumlarına en az bir kez katılmış öğretim elemanları seçilmiştir. Ayrıca, araştırmacılara erişim sorununu ortadan kaldırmak ve daha fazla kişiye ulaşabilmek için görüşmeler yazılı formatta oluşturulmuş, görüşmeciler görüşlerini yine yazılı formatta teslim etmişlerdir. Görüşmelerden elde edilen veriler bilgisayar ortamına girilmiş ve araştırma verilerinin çözümlenmesinde betimsel analiz kullanılmıştır. Elde edilen veriler temalar biçiminde düzenlenmiştir. Araştırmanın verilerinden elde edilen sonuçlar araştırma amaçlarına uygun bir biçimde sunulmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN AİT OLMA VE ALGILADIKLARI ÖĞRETİM ELEMANLARININ MESLEKİ YETERLİLİKLERİNİN AKADEMİK MOTİVASYONLARINI YORDAMA DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın temel amacı, sınıf öğretmenliği öğrencilerinin ait olma ve algıladıkları öğretim elemanlarının mesleki yeterliliklerinin, akademik motivasyonlarını anlamlı bir şekilde yordayıp yordamadığını ortaya koymaktır. Araştırma, sınıf öğretmenliği öğrencilerinin akademik motivasyon düzeylerini etkileyen özelliklerinin saptanması ve bunların birbirleriyle etkileşimlerinin belirlenmesini amaçlayan ilişkisel tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırma, 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde okumakta olan öğrencilerle gerçekleştirilmiştir. Araştırmada örneklem seçilmeyip evrenin tamamına ulaşılmaya çalışılmıştır. Veri toplama araçları olarak “Akademik Motivasyon Ölçeği”, “Ait Olma Ölçeği”, “ Öğretim Elemanları Mesleki Yeterlik Envanteri ” ile “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkeni olan “ Akademik Motivasyon ” ile araştırmanın bağımsız değişkenleri olan “Ait Olma”, “ Öğretim Elemanlarının Mesleki Yeterlilikleri” ve demografik değişkenler arasındaki ilişkiler , t testi, tek yönlü varyans analizi, korelasyon ve çoklu regresyon analizi yöntemiyle incelenmiştir. Bulgular cinsiyete göre değerlendirildiğinde; Ait Olma değişkeninde, “Aileye ait olma” ve “Mesleğe ait olma” alt boyutlarında, kız öğrencilerin ait olma düzeyleri erkek öğrencilere göre daha yüksek bulunmuştur. Akademik motivasyon değişkeninde,” Motivasyonsuzluk” alt boyutunda, erkek öğrencilerin, kızlardan daha düşük bir motivasyona sahip oldukları belirlenmiştir. Öğretim Elemanlarının Mesleki Yeterlilikleri değişkeninde “Öğretim İlke ve Yöntemleri” alt boyutunda, kız öğrenciler öğretim elemanlarının yeterliliklerini, erkeklere göre daha yüksek bir düzeyde algılamışlardır. Sınıf düzeyi değişkenine göre ise “Mesleğe ait olma” alt boyutunda dördüncü sınıf öğrencilerinin ait olma düzeyi diğer sınıflardaki öğrencilerden daha yüksek bulunmuştur. Akademik motivasyon değişkeninde, “Dışsal motivasyon düzenleme” alt boyutunda birinci sınıf öğrencilerinin lehine anlamlı bir sonuç çıkmıştır. Öğretim Elemanlarının Mesleki Yeterlilikleri değişkeninde, “Program ve içerik”, “Sınıf yönetimi”, “Öğretim süreci etkinlikleri” ile “Öğretim İlke ve Yöntemleri” alt boyutlarında, birinci sınıf öğrencileri öğretim elemanlarının yeterliliklerini diğer sınıftakilere göre daha yüksek bir düzeyde algılamışlardır. Regresyon analizleri sonucunda “Akademik Motivasyon” değişkeninin alt boyutlara göre en önemli yordayıcılarının; “İçsel Motivasyon”da, mesleğe ait olma, program ve içerik ile aileye ait olma; “İçsel Motivasyon Başarma”da, mesleğe ait olma ile program ve içerik; “İçsel Motivasyon Hareket”de, mesleğe ait olma ile öğretim ilke ve yöntemleri; “Dışsal Motivasyon Tanıma”da mesleğe ait olma, program ve içerik ile aileye ait olma; “Dışsal Motivasyon Kendini İspat” ile “Dışsal Motivasyon Düzenleme” de, program ve içerik; “Motivasyonsuzlık”da, mesleğe ait olma, arkadaş grubuna ait olma değişkenlerinin olduğu anlaşılmıştır. Sonuçlar, “mesleğe ait olma” değişkeninin sınıf öğretmenliği öğrencilerinin akademik motivasyonlarını etkileyen en önemli değişken olduğunu göstermiştir. Bu nedenle bu bölüme gelen öğrencilerin mesleği sevmeleri ve mesleki bağlılıklarını arttırmak için yapılacak etkinliklere daha fazla yer verilmesi önem kazanmaktadır. Ayrıca sonuçlar erkeklerin ait olma düzeylerinin kızlara göre daha düşük olduğunu göstermiştir. Bu da sınıf öğretmenliğinin geçmişten beri gelen “kadın” mesleği olduğu algısının hala sürdüğüne işaret etmektedir. Erkek öğrencilerin de bu alanda başarılı olabileceklerine ilişkin algılarının geliştirilmesine yönelik çalışmalara öncelik verilmelidir. Son sınıf öğrencileri, birinci sınıf öğrencilerine göre öğretim elemanlarını daha yetersiz algılamaktadır. Bunun nedeni son sınıfta KPSS’ye (Kamu Personeli Seçme Sınavı) hazırlanmaları nedeniyle tüm derslerin sınav sistemine göre anlatılmasına ilişkin beklentileri olabilir. Bu beklentilerin belirlenip ders içeriklerinde değişiklikler yapılması yararlı olabilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN BİLİMİN DOĞASI VE ÖĞRETİMİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİN GELİŞTİRİLMESİÖzet: Bilimsel bilginin gün geçtikçe artması, teknolojinin hızla ilerlemesi fen bilimleri öğretiminin önemini artırmaktadır. İlköğretim birinci kademesinde öğrencileri fen dersleriyle tanıştırma ve bu süreçteki en büyük görev ilk olarak sınıf öğretmenlerine düşmektedir. Bilimin doğasını anlama uzun yıllardır fen okuryazarlığın en önemli bileşenlerinden birisi olarak görülmesine rağmen yapılan araştırmalarda; öğrencilerin, öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin bilimin doğası ile ilgili yeterli anlayışa sahip olmadığı belirlenmiştir. Sınıf öğretmeni adaylarının bilimsel bilginin doğası hakkındaki görüşleri etkili ve verimli fen eğitimi vermelerinde önemlidir. Bu nedenle bu çalışmada sınıf öğretmeni adaylarının bilimin doğası ve öğretimi ile ilgili görüşlerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu 2014-2015 eğitim öğretim yılı güz döneminde Ankara’daki bir üniversitenin İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı 3. Sınıfta okumakta olan 65 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Bilimin doğası ile ilgili görüşlerinin karma yaklaşımla geliştirme amaçlı bir öğretim planı geliştirilmiştir ve bu öğretim planının öğretmen adaylarının bilimin doğası ile ilgili görüşlerine etkisi incelenmiştir. Öğretim planı çercevesinde tarihsel yaklaşım, jenerik etkinlikler, doğrudan-yansıtıcı yaklaşım etkinlikleri ve gazete haberlerini inceleme etkinliklerini içeren karma yaklaşım haftalık 3 saat olmak üzere 9 hafta boyunca uygulanmıştır. Durum çalışması yöntemi kullanılan bu araştırmada nitel ve nicel veriler toplanmıştır. Nitel veri toplama aracı olarak; görüşme, gözlem ve doküman inceleme, nicel veri toplama aracı olarak ise, Bilimin Doğası Üzerine Görüşler Anketi (VNOS- Form-D) ve Bilimin Doğası Bilimsel Bilgi Testi kullanılmıştır. Çalışma grubunun belirlenmesinde kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen nicel ve nitel bulgulara göre, uygulama öncesinde öğretmen adaylarının bilimin doğasına yönelik görüşlerinin yetersiz olduğu ve bazı kavram yanılgılarına sahip oldukları belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının daha çok pozitivist bilim anlayışını benimsedikleri, yani teori ve yasa arasında hiyerarşinin olduğunu, bilimin sadece deney ve gözlem sonucu elde edilen veriye dayandığı hayal gücü ve yaratıcılığın göz ardı edildiği, bilimsel bilginin mutlak ve değişmez olduğu, nesnel olduğu görüşlerine sahip oldukları belirlenmiştir. Bilimin doğası öğretiminde karma yaklaşım etkinlik uygulamaları sonrasında ise öğretmen adaylarının bilimin doğası görüşlerinin olumlu yönde geliştiği, daha post modern bir bilim anlayışını benimsedikleri sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak bilimin doğası anlayışlarının değişmesi için uzun bir sürece ihtiyaç olduğu ve farklı türden etkinlikler uygulanmasının bu amaç için etkili bir yaklaşım olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMINA İLİŞKİN TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: 21. yüzyılın öğretmenin taşıması gereken özelliklerden biri de teknolojik bilgi ve teknolojiyi kullanma becerisi olarak düşünülebilir çünkü çağımızda hem eğitim teknolojisi hem de eğitimde teknoloji kullanımı büyük ölçüde artmıştır. Bu nedenle eğitim veren öğretmenlerin de teknoloji ile yakından ilgilenmesi gerekir. Öğretmen öğrencilere yeni bilgiyi öğretirken teknolojiden yararlanması ile daha etkili bir eğitim vermiş olur. Ayrıca öğrencinin ne kadar fazla duyusuna hitap edilebilirse öğrenmenin o derece kalıcı olduğu araştırmalar tarafından ortaya konulmuş bir gerçektir. Teknoloji sayesinde öğretmen öğrencilerinin farklı duyularına hitap edecek ortamları daha kolay hazırlayabilir. Bu nedenle bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği adaylarının eğitimde teknoloji kullanımına yönelik tutumlarını belirlemek ve cinsiyet, sınıf ile teknoloji yeterlilik durumları açısından tutumlarının farklılık taşıyıp taşımadığını belirlemektir. Araştırma nicel betimsel bir çalışma olup tarama tekniğinden yararlanılmış; 2015-2016 Öğretim yılı güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan sınıf öğretmeni adayları üzerinde uygulanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Öztürk (2006) tarafından geliştirilen, öğretmenlerin eğitimde teknoloji kullanımına yönelik tutumlarını ölçmeyi amaçlayan üç boyut barındıran ve otuz dokuz maddeden oluşan likert tipi, beş dereceli; geçerlilik, güvenirlik analizleri yapılmış “Teknoloji Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçekten elde edilen veriler SPSS paket programı kullanılarak betimleyici analizlerden yüzde frekans analizleri ile t-testi ve anova testi analizleri yapılmıştır. Elde edilen bulgular ilgili literatür çerçevesinde tartışılarak öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN İNTERNET BAĞIMLILIĞI DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bilgi ve iletişim çağı olarak kabul edilen günümüzde başta gençler olmak üzere tüm bireyler yoğun bir şekilde teknolojik araçları kullanmaktadırlar. Özellikle iletişim kurma ve bilgiye ulaşma konusundaki kolaylıkları nedeniyle bilgi ve iletişim araçları insan hayatına önemli faydalar getirmektedir. Ancak bu araçların bilinçsiz ve kontrolsüz kullanımı bir takım riskleri de beraberinde getirmektedir. Bu risklerden birisi de internet bağımlılığıdır. Son yıllarda akıllı telefon kullanımının yaygınlaşması ile birlikte internet bağımlılığı yeni bir perspektif kazanmış ve literatürde akıllı telefon bağımlılığı diye bir kavram çalışılmaya başlanmıştır. Temel dinamizm olarak benzer olan akıllı telefon ve internet bağımlılığındaki temel belirtiler şöyle özetlenebilir; Bu araçlara ulaşamadığında gerginlik hissetme, bir süreliğine ayrı kalındığında yoksunluk hissi, uzun süre bu araçları kullanma ve bu araçlarla geçirdiği zaman ya da enerjiden ötürü günlük rutinlerini aksatma şeklindedir. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmenliği bölümü öğrencilerin internet ve akıllı telefon bağımlılığı düzeylerini cinsiyet, bilgi iletişim teknolojileri kullanım sıklığı, sosyal medya araçlarını kullanma alışkanlıkları gibi değişkenler açısından incelemektir. Ayrıca akıllı telefon bağımlılığı ile internet bağımlılığı arasındaki ilişki araştırılmıştır. Çalışmaya Abant İzzet Baysal Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümüne devam eden 294 öğrenci katılmıştır.. Veri toplama aracı olarak İnternet bağımlılığı ölçeği ve Akıllı telefon Bağımlılığı ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde Spearman Brown, Kruskal Wallis ve Mann Whitney-U gibi non-parametrik tekniklerle betimsel istatistikler kullanılmıştır. Elde edilen bulgular sınıf öğretmenliği ve internet ve akıllı telefon bağımlılığı literatürü kapsamında tartışılmıştır Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN KARİYER TERCİHLERİ VE GELECEK BEKLENTİLERİÖzet: SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN KARİYER TERCİHLERİ VE GELECEK BEKLENTİLERİ İnsan kaynakları açısından değerlendirildiğinde okuldaki önemli unsurlardan birisi de öğretmenlerdir. İlkokul dönemi için düşünmek gerekirse, sınıf öğretmenlerinin okul çağı çocuklarının geleceğinin biçimlendirilmesinde ve çocuklara sağlıklı bir kişilik kazandırılmasında büyük rolü vardır. Çünkü çocuklara ilk yıllarda verilen eğitimin niteliği, onların gelecekteki başarılarını ve tutumlarını etkileyebilmektedir. Bu gün Türkiye’de sınıf öğretmenliği en çok tercih edilen branşlardan biridir. Kariyer tercihi bakımından değerlendirildiğinde, gençlerin öğretmenlik mesleğini algılayış biçimi, öğretmenlik mesleğini seçme nedenleri ve meslekle ilgili taleplerinin bilinmesi önemlidir. Çünkü bütün bunlar gençlerin gelecekle ilgili beklentilerine yön vererek, ileride mesleki yaşamlarında verimliliklerini, motivasyonlarını, tutumlarını olumlu ya da olumsuz etkileyebilmektedir. Bu nedenle öğretmen adaylarının iyi yetiştirilmesi kadar, öğretmenlik mesleğinin güçlü bir kariyer arzusu uyandıracak bir meslek haline dönüştürülmesi ve öğretmenlik mesleğinin standartlarının geliştirilmesi gerekir. Bu çalışmanın amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim dalı 4. Sınıf öğrencilerinin kariyer tercihlerini, kariyer tercih sebeplerini ve öğretmenlik mesleği ile ilgili beklentilerini anlamaya çalışmaktadır. Bu amaç için, nitel bir araştırma yöntemlerinden fenemolojik araştırma yaklaşımından yararlanılmıştır. Çalışmaya 2015-2016 yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim 4. Sınıf öğrencilerinden mezuniyet aşamasında olan 19 Erkek (E) ve 23 Kız (K) olmak üzere toplam 42 öğrenci katılmıştır. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu ile elde edilmiştir. Her biri farklı tarihlerde olmak üzere iki kez görüşme yapılmıştır. İlk tur görüşmelerde katılımcıların öğretmenlik mesleği konusundaki düşüncelerini, mesleği seçme nedenlerini ortaya koyabilmek için 3 açık uçlu soruya yazılı olarak cevap vermeleri istenmiştir. İkinci tur görüşmelerde ise katılımcıları, daha iyi tanıyabilmek ve mesleki hedefleri hakkında daha kapsamlı bilgiler toplayabilmek için, otobiyografilerini yazmaları, ayrıca ‘arzu listesi’nde yer alan 4 soruya cevap vermeleri istenmiştir. Toplanan veriler içerik analizi ve betimsel analiz yöntemleriyle analiz edilmiş, kodlar ve temalar halinde görüşler ortaya konurken, katılımcı görüşlerinden alıntılar yapılmıştır. Bu çalışmada öğrenciler, ‘bireysel, mesleki, sosyal’ tercihlerden dolayı, öğretmenlik mesleğini tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Büyük bir çoğunluğu, KPSS sınavının kalkması gerektiğini ifade ederken, bazı öğrenciler kendilerine daha iyi eğitim imkânlarının sağlanmasını talep etmişlerdir. Bazı öğrenciler hayallerini gerçekleştirmek, topluma katkı sağlamak, maddi ve manevi doyum sağlamak amacıyla öğretmenlik mesleğini tercih etmek istediklerini belirtmişlerdir. Bazı öğrenciler öğretmenlik mesleğinin daha cazip hale getirilmesi için mesleki standartların iyileştirilmesini istemişlerdir. Bu çerçevede, öğrencilerin bir kısmı eğitim sisteminin aksayan yönlerinin olduğunu, örgüt kültürünün daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulabilmesi için öğretmen ve yönetici rollerinin değişmesini gerektiğinin altını çizmiştir. Bazıları ise öğretmen imkânlarının (eğitim ortamı, maddi) geliştirilmesini ve öğretmene değer verilmesini isterken, belirsizlikten arınmış bir eğitim sistemini arzuladıklarını da ifade etmişlerdir. Sonuç olarak, bu çalışmayla hem kız ve hem de erkek öğrencilerin Türkiye’de, öğretmenlik mesleğinin standartlarının iyileştirilmesi ve öğretmen niteliklerinin geliştirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmasını istedikleri anlaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK ÖZ YETERLİK İNANÇLARIÖzet: Öz yeterlilik,insanın ilerde karşılaşacağı durumları idare edebilmek için gereken hamlelerin kaynaklarını düzenleyip hayata geçirebilme yolunda kendi kapasitesine olan inancıdır.Hedefe ulaşmak için gerekli kişisel aktiviteleri etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Öz yeterlik inancı insan davranışlarını etkiler.İnsan davranışları,gerçekte doğru olandan çok insanların neyin doğru olduğu yolundaki inancına dayanır.Öğretme/Öğretmen yeterliği ise öğretmenlerin,öğrencilerin performanslarını ve başarılarını etkileme yeteneklerine olan inançları şeklinde tanımlanır ve öğretmenin etkililiği ile yakından ilişkilidir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenliği öğrencilerinin öğretmenlik mesleğine yönelik öz yeterlik inançlarının cinsiyet,sınıf düzeyi,öğretim şekli,mezun olunan okul türü,akademik başarı düzeyi ve lisans üstü eğitim isteyip istememe durumları açısından anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini ortaya koymaktır. Bu amaçla araştırma 2015-2016 eğitim öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi,Eğitim Fakültesi İlköğretim Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalında öğrenim görmekte olan öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu ile orijinal Tschannen-Moran ve Hoy(2001) tarafından geliştirilen,Türkçeye uyarlaması ise Çapa, Çakıroğlu ve Sarıkaya(2005) tarafından yapılan Öğretmen Öz Yeterlik Ölçeği kullanılmıştır. İki bölümden oluşan ölçeğin birinci bölümünde;kişisel bilgi formu olarak hazırlanmış sorular yer almaktadır.İkinci bölümde ise sınıf öğretmenliği bölümü öğrencilerinin öğretmenlik mesleğine yönelik öz yeterlik inançlarını belirlemek amacıyla 24 madde soru ve 5li likert ölçeği bulunmaktadır. Öz yeterlik ölçeği doğrultusunda elde edilen veriler analiz edilmiştir.Öğretmen adaylarının öz yeterlik durumları belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK TUTUMLARI İLE MOTİVASYON DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Öğretmenlik mesleği, yalnızca öğretme eylemiyle sınırlandırılamaması nedeniyle farklı sorumluluklar içermektedir. Öğrencilere eğitim-öğretim çerçevesinde kazandırılacak her davranıştan sorumlu olan öğretmenler, bu eğitim-öğretim süreçlerini tasarlamakla da yükümlüdürler. Öğretmenlerin toplumları yönlendirme ve ahlaki gelişime rehberlik etme gibi sorumluluklarının da olması bu mesleği icra edecek olan adayların öğretmenlik mesleğine hazırlık sürecinde de bu sorumlulukların bilincinde olmaları gerekmektedir. Bu bağlamda öğretmen adaylarının mesleğe yönelik tutumları ön plana çıkmaktadır. Tutum, bireylerin ön eğilim gösterdikleri konuyla ilgili daha sonraki davranışlarını da göstermesi nedeniyle eğitim-öğretim sürecinde önemli bir yere sahiptir ( Bağçeci ve ark., 2015). Özellikle sınıf öğretmenliği gibi ders yükünün ve sorumluluğunun fazla olduğu bir branşta öğrenim gören öğretmen adaylarının, mesleğe başlamadan önce öğretmenliğe yönelik tutumları onların eğitim ortamındaki başarılarının belirleyicilerinden biri olarak düşünülebilir. Öğretmenlik mesleğine yönelik bir başka önemli kavram ise motivasyondur. Bir eğitim kurumunda nitelikli bir eğitimin sağlanabilmesi için öğrenenler kadar öğretmenlerin de motivasyon düzeylerinin yüksek olması gerekmektedir. Yüksek motivasyon düzeyine sahip öğretmen adaylarının eğitim sürecinde daha ilgili olabilecekleri ve dolayısıyla meslek yaşantılarında da daha verimli olabilecekleri düşüncesinden hareketle bu çalışmada tutum ve motivasyon birlikte değerlendirilecektir. Bu çalışmanın amacı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda öğrenim görmekte olan öğrencilerin öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları ile motivasyon düzeyleri arasındaki ilişki düzeyini tanımlamaktır. Tarama modeli ile gerçekleştirilen bu araştırmada ölçme aracı olarak Üstüner (2006) tarafından geliştirilen “Öğretmenlik mesleğine yönelik tutum ölçeği” ve Acat ve Yenilmez’in (2004) eğitim fakültesi öğrencilerine yönelik olarak yeniden düzenlediği Yabancı Dil Öğrenen Öğrencilerin Motivasyon Kaynakları ve Sorunları Anketi (Acat ve Demiral, 2002) kullanılmıştır. Araştırma neticesinde elde edilen bulgular araştırma örnekleminde bulunan bireylerin demografik özelliklerine göre tablolaştırılacak ve aralarındaki ilişkiyi betimlemek için karşılaştırılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇOCUK HAKLARINA İLİŞKİN TUTUMLARIÖzet: Çocukluğun bir toplumda geçerli olan norm ve değerlere göre belirlenen toplumsal bir kavram olduğu ileri sürülebilir(Tan, 1989, 71, 72). Tarihsel olarak çocuk, yetişkinin daha küçük, daha zayıf, daha az zeki olan biçiminden fazlası değildi ve niteliksel olarak yetişkinlerden farklı görülmediği gibi herhangi bir özel ihtiyacı olduğu ya da gelişimine katkıda bulunulduğu da görülmüyordu. 20. yüzyılın başlarındaki teknolojik ve sosyo-ekonomik değişikliklerin sonucunda ve çocukluk algısının değişerek çocukluğun insan hayatının özgün ve önemli bir dönemi olarak kabul edilmesiyle, çocukları korumaya yönelik pek çok sosyal hareket ortaya çıkmıştır. Ayrıca çocuklarla ilgili konuların toplumsal reformun odak noktası haline gelmesiyle, toplumun açık bir şekilde çocuğa karşı yükümlülüklerini belirtmesi zorunluluğu doğmuştur(Ruck ve Horn, 2008, 688-699). Çocuk kavramına olumlu bir anlamın yüklenmesi beraberinde çocukların da hakları olabileceği tartışmalarını başlatmıştır. 1970’lerde çocuk hakları ihlallerine yönelik Dünya çapında artan bir ilginin olması, sonunda çocuk haklarını güvence altına alan ve taraf devletlere yükümlülükler getiren bir hukuksal düzenleme yapılması yönünde yetkilileri harekete geçirmiş ve 1989’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) tasarısı kabul edilmiş ve 1990’da yürürlüğe girmiştir(Fortin, 1998, 35 vd.; Akyüz, 2010, 35). ÇHS, çocuk haklarıyla ilgili ilk evrensel, ayrıntılı, kapsayıcı ve hukuki bağlayıcılığı olan ilk uluslararası belgedir(Hodgson, 1993; Kilkelly, 2008, 188). Çocuklar, sadece küçük veya gelişmemiş yetişkinler ya da sadece bir ailenin üyesi değil, yetişkinlerden belirli bir yaşla ayrılmış sosyal bir grubun üyesidir. Dolayısıyla tüm insanlara tanınan temel hak ve özgürlüklerden ve uluslararası normların korumalarından yararlanabilirler(King, 1996, 36; Akyüz, 2010, 3). Bu bağlamda çocuk hakları, “çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve ahlaki bakımlardan özgürlük ve saygınlık içinde, sağlıklı ve normal biçimde gelişebilmesi için hukuk kuralları ile korunan yararlarıdır”(Akyüz, 2010, 3). ÇHS, çocuk haklarını bütüncül yaklaşımla düzenleyen hukuki bir metindir. ÇHS’de genel olarak insan haklarıyla bağlantılı bütün hakları tanımıştır. Ancak sözleşmenin konusu çocuklar olunca, bütün insanlara uygulanacak standartlar yükseltilmiştir (Akyüz, 2010, 45). Bu araştırmanın temel amacı, sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının çocuk haklarına ilişkin tutumlarını cinsiyete, sınıf düzeyine, göre incelemektir. Çalışmanın ikincil amacı, sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının anılan tutumlarının Almanca öğretmenliği, okul öncesi öğretmenliği, sosyal bilgiler öğretmenliği ve beden eğitimi öğretmenliği öğretmen adaylarının tutumlarından farklılaşıp farklılaşmadığını test etmektir. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nin sınıf öğretmenliği lisans programına devam eden ve araştırmaya katılmaya istekli öğrencilerden oluşacaktır. Ayrıca karşılaştırma yapabilmek amacıyla, aynı Fakültelerin Almanca öğretmenliği, okul öncesi öğretmenliği, sosyal bilgiler öğretmenliği ve beden eğitimi öğretmenliği lisans programlarına kayıtlı araştırmaya katılmaya istekli öğrenciler de araştırmada yer alacaktır. Araştırma Deseni: Sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının çocuk haklarına ilişkin tutumlarını belirlemek belirlemeye yönelik bu araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmada toplanan veriler Karaman-Kepenekci tarafından geliştirilen “Çocuk Hakları Tutum Ölçeği” Ankara Üniversitesi ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde öğrenim gören öğrencilere uygulanarak elde edilecektir. Beklenen Bulgular ve Sonuçlar: Günümüzde çocukların ve yetişkinlerin çocuk haklarını bilmeleri ve korumaları toplum düzeni için önemlidir. Bu nedenle ÇHS’nin mümkün olan tüm yollarla işler hale gelmesi, Taraf Devletlerin görevidir. Özellikle öğretmenlerin çocuk haklarının etkili bir şekilde gerçekleşmesini gözetmeleri gerekmektedir. Bu çalışmayla öğretmen adaylarının çocuk hakları konusundaki görüşlerini ortaya konarak, eksiklerinin saptanması, öğretmen adaylarının eğitim programına çocuk hakları konusunda yapılabilecek katkıların belirlenmesi hedeflenmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ COĞRAFİ BİLGİ KAYNAKLARI VE ZİHİN HARİTALARINDAKİ DÜNYA İMAJLARIÖzet: Bireylerin yakın çevrelerinden küresel çevreye ilişkin mekansal algılamaları, deneyimlerine dayalı olarak zihinlerinde oluşturdukları bilişsel yapılara bağlı olarak oluşur ve farklılık gösterir. Dünya coğrafyasıyla ilgili oluşturulan bilişsel yapıların ortaya çıkarılmasında kullanılan tekniklerden biri de zihin haritalarıdır. Zihin haritaları, bireylere yaşadıkları mekansal çevre hakkındaki bilgilerini; edinme, depolama, kodlama, hatırlama ve değişiklik yapma imkanı sağlayan bilişsel süreçleri kapsayan bir yapıdır. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının coğrafyaya ilişkin bilgi kaynakları neler olduğunu ve dünyaya ilişkin çizdikleri zihin haritaları aracılığıyla dünya coğrafyasına ilişkin imajlarını tespit etmektir. Çalışmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmaya katılan örneklemin dünya imajları ve coğrafi bilgi kaynaklarının tespiti ile ilgili bir durum tespiti amaçlandığından bu yöntemin kullanılmasının uygun olacağı düşünülmüştür. Araştırmanın örneklemi, KTÜ, Fatih Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ABD öğrenim gören 4. sınıf öğrencileri arasından seçilmiştir. Öğretmen adaylarının coğrafi bilgi kaynakları ile ilgili veriler hazırlanan anket formu ile; dünya coğrafyasına ile ilgi imajları ise öğrencilere taslak olarak çizdirilen dünya haritalarından oluşan zihin haritaları ile elde edilmiştir. Öğretmen adaylarının zihin haritaları, literatürden yararlanılarak hazırlanan kategorilere göre analiz edilmiş ve puanlamıştır. Anket sonuçları ve zihin haritalarında elde edilen puanların farklı değişkenlere göre analizinde ise SPSS paket programı kullanılmıştır. Araştırma sonunda, sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının zihin haritalarındaki dünya coğrafyasına ilişkin sahip oldukları bilişsel yapıları ve bunların bilimsel gerekçelere göre doğruluk düzeyi belirlenmiş ve coğrafi bilgilerinin geliştirilmesine ilişkin önerilere yer verilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ KUVVET VE HAREKET KONUSUNDAKİ KAVRAM YANILGILARININ ONTOLOJİK AÇIDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmada, Ortaokul yedinci sınıf öğretim programında yer alan “Kuvvet ve Hareket” konusunda yer alan kuvvet, sürtünme kuvveti, iş, enerjinin korunumu, mekanik enerji, kinetik enerji, potansiyel enerji, yayların depoladığı enerji gibi temel Fizik kavramları ilgili sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarında bulunan kavram yanılgılarını ortaya çıkarmak ve bulunan yanılgıları ontolojik açıdan değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Öğretmen adaylarının “Kuvvet ve Hareket” konusunda belirlenen kavramlarla ilgili kavram yanılgılarının ontolojik temellere dayandırılmasını amaçlayan Kuvvet ve Hareket Konusu Kavram Testi, iki aşamalı sorulardan oluşan bir test olarak araştırmacı tarafından hazırlanmış, geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. Sorular, bu kavram yanılgıları ve bunlardan yola çıkarak oluşabilecek başka kavram yanılgılarını açığa çıkarabilecek şekilde düzenlenmiştir. Soruların geliştirilmesinde ontolojik kategoriler esas alınmıştır. Kuvvet ve Hareket Konusu Kavram Testi için Cronbach’s Alpha değeri 0,710, KR-20 katsayısı 0,704 olarak bulunmuştur. Yapılan bu araştırma betimsel bir çalışma niteliği taşımaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu, İstanbul İlinde bir Vakıf Üniversitesinde 2013-2014 eğitim-öğretim yılında iki farklı grupta öğrenim gören öğrenciler oluşturmuştur. Çalışma grubu 60 kız, 10 erkek olmak üzere, 2. Sınıf, Sınıf Öğretmenliği 70 öğretmen adayından oluşmaktadır. Kuvvet ve Hareket Konusu ile ilgili belirlenmiş temel Fizik kavramları ontolojik olarak incelenip kategorileştirdikten sonra, öğretmen adaylarının uygulamadan önce üst kategoriye yerleştirmeden kaynaklanan 318 kavram yanılgısı, yanal kategoriye yerleştirmeden kaynaklanan 150 kavram yanılgısı tespit edilmiştir. Tespit edilen bu kategorilerin, kategorisel özelliklerine göre de öğrencilerin yanlış anlamalarının nedenleri ortaya konulmuş ve tartışmaya açılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ MATEMATİK LABARATUVARI VE UYGULAMALARINA YÖNELİK TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ BOYUTLARADA İNCELENMESİÖzet: SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ MATEMATİK LABARATUVARI VE UYGULAMALARINA YÖNELİK TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ BOYUTLARADA İNCELENMESİ INVESTIGATION OF ATTİTUDES OF CLASSROOM TEACHER TOWARDS MATHEMATICS LABORATORY AND LABORATORY PRACTİCES Cemil İNAN* ÖZET: 2003 yılında 46 ülkedeki, 4. ve 8. sınıf öğrencilerinin matematikteki başarısını standart testlerle ölçen uluslararası bir araştırma, çocukların başarı ortalamasının %50’ nin altında olduğunu göstermiştir. Bu kimilerine göre yeterli derecede başarı sayılabilir. Bu fikri savunurken de herkesin matematiği öğrenmesine gerek yoktur gibi bir öneri getirebilirler. Bir kısım eğitim teorisyenleri de Gardner’in (1993) ‘çoklu zekâ’ teorisinden yola çıkarak, her öğrencinin matematikte başarılı olması gerekmez diye bir iddiada bulunabilirler. Bu fikirlerin aksine, Poisson (1781–1840) matematiğin önemini vurgulamak için ”Hayatta yaşamaya değer iki şey vardır; matematiği keşfetme ve matematiği öğretme.” demiştir. (1991). Bu fikre paralel görüşler günümüzde egemen olmaya başlamıştır. Bu nedenle, matematik disiplini her öğrenciye kazandırılmalıdır görüşü geçerliliğini korumaktadır. Bunun nedeni ise baş döndürücü teknolojik gelişmelerin devam edebilmesi ve bunların kullanılabilmesi için gerekenlerin matematik bilgisine ihtiyaç duymasıdır. Bu nedenle, çocuklarımıza en azından temel matematiksel bilgi sunulması hala geçerliliğini korumaktadır. Günümüzde matematik Laboratuvar çalışmaları öğrencilerin kavramsal öğrenmelerini ve doğasını anlamalarını sağlamak için bütün dünyada yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Laboratuvar etkinliklerinin çoğu, dersle ilgili bilgiyi tanıtma ve kavramsal öğrenmeyi sağlama temeline dayanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının matematik laboratuvarı ve uygulamalarına yönelik tutumlarının belirlenmesidir. Çalışmada tarama modeli kullanılarak Sınıf Öğretmenliği öğretmen adaylarına sekiz alt boyuttan oluşan 69 maddelik likert tipi “Laboratuvar Uygulamalarına Yönelik Tutum Ölçeği” uygulanmıştır. Öğretmen adaylarının matematik laboratuvar uygulamalarına ilişkin görüşlerini açık üçlü sorularla alınmıştır.. Çalışmanın örneklemini 156 öğretmen adayı oluşturmuştur. Toplanan veriler betimsel olarak incelenmiş, bunun yanında veriler ile değişkenler arasındaki ilişkiler için t-Testi kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının laboratuvar uygulamalarına yönelik tutumları genel olarak olumlu bulunmuştur(%86).Cinsiyet değişkenine göre anlamlı fark bulunmamıştır. Ölçeğin alt boyutları ve açık uçlu sorular incelendiğinde laboratuvar uygulamalarının genel amaçlarına, kullanılan materyallerin öğretimin kalitesini yükseltme ve kalıcılığı sağlamaya yönelik tutumların yüksek olduğu görülmüştür. Ancak laboratuvar uygulamalarının hazırlıklarına, kılavuzlarına, işlenişine ve fiziki koşullarına yönelik tutumlar daha düşük bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Matematik, Laboratuvar, materyal, tutum, başarı ve kalıcılık *Department of Primary Education, Ziya Gökalp Education Faculty, Dicle University cinan@dicle.edu.tr Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMI ÖĞRENCİLERİNİN BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULLANIM TUTUMLARI VE BECERİLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER YÖNÜNDEN İNCELENMESİÖzet: Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından hazırlanan Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (2015-2018) raporunda Bilişim Teknolojilerinin (BİT) eğitim sistemimizde kullanımıyla ilgili olarak, BİT’lerin eğitim sürecinin temel unsurlarından birinin olması ve eğitim kurumlarının eğitim kadrosunun ve öğrencilerin bu teknolojileri etkin kullanımının sağlanması hedefi yer almaktadır. Bu kapsamda bilgi toplumuna dönüşüm ülkemizin öncelikli olarak gündem maddelerinden biri olarak değerlendirilmiş, bu alana yönelik politikaların etkin bir biçimde uygulanması, takip edilmesi ve eğitim gibi kamu hizmetlerinde BİT kullanımının esas alınması hedeflenmiştir. Bu hedeften hareketle öğretmen ve öğrencilerin BİT kullanım yetkinliklerine sahip olması arzu edilen bir durumdur. Ne var ki BİT’lerin kullanım yoğunluğu ve niteliği açısından bölgeler ve ülkeler arasında belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Bireylerin BİT’e erişiminde eşitsizliğini ifade eden ve cinsiyet, yaş grubu, engel durumu, gelir düzeyi, eğitim seviyesi, ikamet edilen coğrafi bölge gibi demografik ve bireyin sosyo-ekonomik özelliklerine ilişkin değişkenler itibarıyla farklılık gösteren dijital (sayısal) bölünme (uçurum), BİT kullanımının önündeki engellerin en belirgin sonucudur. Bu bağlamda yürütülen çalışmada, Sınıf Öğretmenliği programı öğrencilerinin bazı değişkenler yönünden BİT’lere yönelik tutumlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma tarama yönteminde olup veri toplama aracı olarak Günbatar (2014) tarafından geliştirilen “Bilgi ve İletişim Teknolojileri Tutum Ölçeği” ve araştırmacı tarafından hazırlanan “Demografik Bilgi Formu” kullanılmıştır. Çalışma nicel veriler üzerine kurgulanmış olup, bulgular ve betimleyici analizler istatistik paket programı ile sınanmıştır. Gerçekleştirilen çalışmada, katılımcıların genel BİT eğilimlerine bakıldığında genellikle yüksek değerlere rastlanırken, özellikle bilgisayar donanımı ve yazılımı alanlarında düşük değerlere rastlandığı bu alanlarda tutumlarının daha olumsuz olduğu görülmektedir. Bunun yanında, katılımcıların genel ortalamalarına bakıldığında BİT’lere yönelik tutumlarının olumlu olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMI ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİKSEL ALAN BİLGİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: İlköğretimin birinci kademesi, çocuğun ileri ki yaşamına hazırlanmasına temel oluşturur ve bu yıllarda kazanılan bilgi ve beceriler üst kademelerde kazandırılacak bilgi ve beceriler için alt yapı niteliği taşır (Gürkan, 1993). Aynı zamanda ilkokul 1-4 düzeyi, diğer tüm dersler için olduğu gibi matematik dersi için de, kavramlarla ilgili algıların şekillenmeye başladığı bir dönemdir (Güveli, İpek, Atasoy ve Güveli, 2011). Öğrencilerin matematiği öğrenmesini etkileyen en önemli faktörün de öğretmen yeterliği olduğu düşünülürse (NCTM, 2000); bu yeterliklerin içinde yer alan, alan bilgisinin (Shulman, 1987), ilk kademede görev alan sınıf öğretmenleri için önemi ortaya çıkmaktadır. Bu düşünceden hareketle yapılan çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği programı öğrencilerinin matematiksel bilgileri ve matematik ile ilgili yaşadıkları zorlukları ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda bu çalışma; 2015-2016 öğretim yılının ilk yarıyılında, Orta Anadolu da bir üniversitenin Eğitim Fakültesi’nin Sınıf Öğretmenliği Programı’na devam eden 140 birinci sınıf öğrencisi ile yürütülmüştür. Bu öğrencilere, içeriği 2007 yılında Yüksek Öğretim Kurulu tarafından sunulan “Temel Matematik I” dersi kapsamında, bir dönem boyunca öğretim yapılmıştır. Çalışmanın verileri, üç farklı zamanda uygulanan, birbirinden farklı açık uçlu testlerden elde edilmiştir. Bu testler, “Temel Matematik I” dersinin içeriği doğrultusunda araştırmacılar tarafından hazırlanmış olup, her biri beş açık uçlu sorudan oluşmaktadır. İlgili testlerin hazırlanması sürecinde uzman görüşüne başvurulmuştur. Veriler nitel olarak toplanmış, betimsel analiz tekniği kullanılarak analiz edilmektedir. Çalışmanın analiz aşaması devam ettiğinden bulgulara yer verilememiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMI ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNE GÖRE PROGRAM DERSLERİNE GİREN ÖĞRETİM ELEMANLARININ PEDAGOJİK PRATİKLERİÖzet: İlkokul sınıf öğretmenlerinin lisans eğitim süreci sonunda, meslek alanına özgü görevlerini yapabilmesi için gerekli olan mesleki bilgi, beceri ve tutumlara sahip olması beklenir. Program öğretmen adaylarına alan bilgisi, genel kültür ve pedagojik formasyonu nihayetinde bu alanda uzman öğretim elemanları ile edindirmeye çalışır. Sınıf öğretmenliği programına kadar ortalama on iki yıllık bir öğretmen öğrenci ilişkisi ve birçok öğretmen modeline şahit olan öğretmen adayları lisans eğitimi sonunda kendi öğretmen modellerini keşfederek öğrencilere sunmak üzere mezun olurlar. Hiç şüphesiz öğretme sürecinin tamamında en önemli unsur öğretmenin pedagojik davranışları ve eylemleridir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenliği programı öğretmen adaylarının görüşlerine göre derslerine giren öğretim elemanlarının teorik bilgisini verdikleri öğretmenlik mesleğine ilişkin olarak öğretme öğrenme sürecinde sergiledikleri pedagojik pratiklerin neler olduğunu ortay koymaktır. Bu gelecekte ilkokul eğitiminde öğrencilerine iyi rol modeli olacak öğretmen adaylarının lisans eğitiminde iyi rol modellere sahip olmuş olması bakımından önemlidir. Bu araştırmada, öğretim elemanlarının pedagojik pratiklerin neler olduğunu ortaya koymak için, Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen yeterlilikleri ve literatür taramasına dayalı olarak “öğretim elemanlarının pedagojik pratikleri” adlı bir anket geliştirilmiştir. Anket öğretim elemanları derslerini bitirdikten hemen sonra her ders için uygulanacaktır. Araştırmanın örneklemini Adıyaman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Programı 150, 3 ve 4. Sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Tarama modelinde yapılan bu araştırma için anket yoluyla toplanan veriler üzerinde, öğretmen adaylarının okudukları sınıf ve cinsiyet değişkenlerine göre Bağımsız Gruplar t-testi uygulanacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ SON SINIF ADAYLARININ TÜRKÇE EĞİTİMİ KONUSUNDA YETERLİLİKLERİÖzet: SINIF ÖĞRETMENLİĞİ SON SINIF ADAYLARININ TÜRKÇE EĞİTİMİ KONUSUNDA YETERLİLİKLERİ ÖZET Programlı eğitim içinde , Türkçe öğretimi , bireyin anlama ve anlatmaya dayalı dil becerilerini ve Türkçe ders kitaplarında yer alan metinler aracılığı ile kişinin duygu, düşünce , ve değerlerini yani kişiliğini geliştirmek amaçlanır. Bireyler, ailesinden ve yakın çevresinden öğrendiği ana dili aracılığı ile içinde yaşadığı toplumun kültürel değerlerini öğrenir ve çevresiyle etkileşim kurar. Ülkemizde de ana dili olarak Türkçe , Cumhuriyetle birlikte gerçekleştirilen Türk Dil Devrimi ile eğitim ve bilim dili olarak kabul edilerek öğretimine de büyük önem verilmeye başlandı. Türk eğitim sistemi içinde Türkçe öğretimi tüm dersler vasıtası ile yapılsa da asıl sorumluluğun Türkçe derslerinde olduğu görülmektedir. Türkçe öğretiminin etkili ve işlevsel olması ilkokulda sınıf öğretmenlerinin sorumluluğundadır. Bu sebeple sınıf öğretmenlerinin ve adaylarının bu konuda mükemmel olmaları oldukça gereklidir. Bu araştırmamın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının Türkçe öğretim yeterliklerine ilişkin görüşlerini belirtmektir. Araştırmamı , 2015-2016 öğretim yılında, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Ana Bilim Dalları’nda öğrenim görmekte olan son sınıf öğrencileri üzerinde yapılacaktır. Araştırmanın verilerini , anket ile elde edeceğim. Araştırma bulguları tahminlere göre , sınıf öğretmeni adaylarının fakültedeki Türkçe öğretimi dersini işlevsel bulduklarında , Türkçe öğretimi yaparken dil bilgisi konularının öğretiminde güçlük çekebileceklerinden fakat Türkçe öğretimi konusunda kendilerini yeterli gördüklerinden yana olabileceği düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: Yeterlik , Türkçe öğretimi yeterliği , sınıf öğretmeni adayı, Türkçe öğretimi yeterliliği ,ana dili öğretimi , yeterlilik algısı Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN TÜRKÇE ÖĞRETİMİ KONUSUNDAKİ YETERLİLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Sınıf öğretmeni adaylarının lisans öğrenimleri sürecinde Türkçe öğretimi konusunda kendilerini ne derece yeterli bulduklarının belirlenmesi, öğretmen adaylarının kendi eksikliklerinin farkına varıp bu eksiklikleri giderme konusunda yapabilecekleri hakkında fikir verebilecektir. Bu nedenle araştırmanın amacı, sınıf öğretmenliği son sınıf öğrencilerinin Türkçe öğretimi konusundaki yeterliliklerini belirlemek ve yeterlilik düzeylerinin akademik başarı, bir yılda okunan kitap sayısı ve sınıf öğretmenliği programına isteyerek yerleşip yerleşmeme gibi değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediğini tespit etmektir. Nicel araştırma modelinde desenlenmiş olan tarama türündeki araştırmanın evrenini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İlköğretim Bölümü sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı öğrencileri oluştururken, örneklemini ise evrenden ulaşılabilirlik ilkesine dayalı olarak seçkisiz örnekleme yöntemlerinden rastgele örnekleme tekniğiyle belirlenmiş Sınıf Öğretmenliği son sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Yapılan araştırmada sınıf öğretmenliği son sınıf öğrencilerine uygulanacak üç soruluk kişisel bilgi formuna yer verilmiştir..Bu kişisel bilgi formundan sonra ise altmış sorudan oluşan 5li likert tipi ankete yer verilmişir.Araştırmanın verileri Yeşiloğlu (2015) tarafından geliştirilen “Türkçe Öğretimi Yeterlilik Ölçeği” ile elde edilmiştir. Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışmaları Yeşiloğlu tarafından gerçekleştirilmiş olup alpha güvenirlik katsayısı 0,98 olarak bulmuştur. Verilerin analizinde SPSS 20 paket programından yararlanılmış. Betimsel istatistiklerden yüzde ve frekans hesaplamaları yapılmış, incelenen değişkenlerin anlamlı farklılık barındırıp barındırmadığını tespit etmek için ise t testi ve anova testi analizleri yapılmıştır. Elde edilen bulgular yorumlanarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ VE SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRENME STİLLERİÖzet: Öğrenme, bireyin çevresiyle etkileşimi ve bu etkileşim sonucunda yeni davranışlar kazanması, eski davranışlarının değişmesi olarak ifade edilebilir. Birey öğrenme aşamasında, bireysel farklılıklar ve kendine özgü öğrenme stilleri sergilemektedir. Sergilenen bireysel farklılıklar, öğrenme sürecini düzenlerken bireylerin farklı yollar izlemelerini sağlamaktadır. Her bir bireyin öğrenme durumunda var olan bilgiyi elde etmek için sergilemiş oldukları bireysel çabalar, yollar o bireyin öğrenme stilini ifade etmektedir. Öğrenme stilleri olarak adlandırılan bu bireysel öğrenme aktiviteleri, öğrenmeyi etkileyen temel faktörlerden biridir. Bireylerin kendi öğrenme stilleri dahilinde kendi yaşantıları ve deneyimleri neticesinde öğrendikleri bilgiler daha güvenilir sonuçlar doğuracaktır. Bu sebeple bireylerin öğrenme stillerinin nasıl olduğunun bilinmesi ve buna yönelik faaliyetlerde bulunulması eğitimde istenilen kalite ve başarının sağlanması açısından oldukça önemli görülmektedir. Yapılan bu çalışmada öğrencilerin öğrenme sürecinde öğrenme stillerinden hangilerini tercih ettikleri ve bu stillerde nasıl bir fark olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışma tarama modeli özelliği göstermektedir. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılında Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören birinci ve dördüncü sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Çalışma grubu amaçlı örnekleme ile seçilmiş 120 birinci sınıf, 120 dördüncü sınıf öğretmen adayından oluşmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla “Kolb Öğrenme Stilleri Envanteri” kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde SPSS 15 paket programı kullanılacaktır. Araştırmanın verilerinin analiz süreci devam ettiğinden dolayı araştırmanın bulgular, sonuç ve tartışma bölümlerine tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRTMENİ ADAYLARININ BİLİMSEL ARAŞTIRMA SÜRECİNE İLİŞKİN TUTUM VE GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının bilimsel araştırma yapmaya yönelik görüş ve tutumlarının belirlenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Kastamonu, Erciyes ve Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde 1. ve 4. sınıflarda eğitimlerine devam etmekte olan Sınıf öğretmenliği öğrencileri oluşturmaktadır. Çalışma grubu belirlenirken amaçsal örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Amaçsal örnekleme, çalışmanın amacına bağlı olarak bilgi açısından zengin durumların seçilip araştırma imkânı yapılmasını sağlamaktadır. Araştırmada nicel ve nitel araştırma desenlerinin bir arada bulunduğu karma araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bu araştırmada oluşturulan amaç doğrultusunda olgubilim araştırma deseni kullanılmıştır. Öğrencilerin bilimsel araştırma yapmaya yönelik tutumlarını belirlemek için Korkmaz, Şahin ve Yeşil (2011) tarafından geliştirilen “Bilimsel Araştırmaya Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Beşli Likert tipinde olan ölçek dört faktör ve 30 maddeden oluşmaktadır. Ölçeğin alt faktörlerinin Cronbach Alpha güvenirlik katsayıları sırasıyla; Faktör-1 için 0,85; Faktör-2 için 0,81; Faktör-3 için 0,80; Faktör-4 için 0,76 olarak hesaplanmıştır. Nitel verilerin toplanmasında görüşme tekniği kullanılmıştır Nitel araştırmada kullanılan en yaygın veri toplama araçlarından biri olan görüşme iletişimin en yaygın biçimi olan konuşmayı ele aldığı için bireylerin görüşlerini, deneyimlerini ve duygularını açığa vuran güçlü bir araçtır. Görüşme yöntemi belli aşamalara göre şekillendirilir. Çalışma kapsamında hazırlanan görüşme formu tüm bu ilkeler dikkate alınarak hazırlanmıştır. Görüşme soruları hazırlanmadan önce, araştırma konusu ile ilgili ulusal ve uluslararası alan yazın taraması yapılmıştır. Yapılan tarama sonucunda lisansüstü öğrencilerinin bilimsel araştırma yapmaya yönelik algılarını ortaya koyacağı düşünülen yarı yapılandırılmış görüşme formu geliştirilmiştir. Soruların, kolayca anlaşılabilecek açık uçlu sorular olmasına dikkat edilmiştir. Görüşme formlarının kapsam açısından geçerliliğini sağlamak için oluşturulan sorular uzman görüşü kontrolünden geçirilerek gerekli düzenlemeler yapılmış ve formlar hazırlanmıştır Verilerin analizinde ise içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın nicel ve nitel verileri birbirini desteklemektedir. Araştırma sonucunda araştırmanın amaçlarına uygun olarak elde edilen nicel ve nitel bulgulara ve bu bulgulara dayalı yapılan yorumlara yer verilmektedir. Araştırma ile ulaşılan sonuçlar doğrultusunda çeşitli önerilerde bulunulmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ORTAMININ ETKİLİ DÜZENLENMESİNİN ÖĞRETİME ETKİSİNE YÖNELİK ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: ÖZET Eğitim-öğretim sürecini etkileyen değişkenler mevcuttur. Bunların başında sınıf yönetimi gelmektedir. Buna bağlı olarak sınıfın fiziksel ortamının etkili düzenlenmesi eğitim öğretim sürecinin başarılı olmasında temel etkenlerden biridir. Sınıf ortamının düzenlenmesinde en önemli rol öğretmenlerin ve yöneticilerindir. Öğretmenlerin ve yöneticilerin, sınıf ortamının etkilerini dikkate alarak düzenleme yapması eğitim-öğretimin etkinliğini arttırmaktadır. Bu araştırma sınıftaki fiziksel değişkenlerin, olumlu öğrenme ortamı oluşturmadaki ve öğrencilerin öğretim hedeflerine ulaşmasındaki önemini vurgulamaktadır. Anahtar Kelimeler: Sınıf ortamı, fiziksel değişkenler, etkili öğretim Sözlü bildiri SINIF VE FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇÖZÜNME-ERİME KONUSUNDAKİ ALTERNATİF FİKİRLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Kavramlar, yaşamımız boyunca öğrendiklerimizden ve deneyimlerimizden yola çıkarak bunlardan yararlanmayı etkili kılan, böylece ilişkilerimizdeki güçlükleri ortadan kaldıran öğrenme ürünleridir (Şimşek, 2006). Farklı obje ve olguların değişebilen ortak özelliklerini kişilerin zihninde anlamlandırdığı şekliyle yansıtan bir bilgi formudur (Ülgen, 2004). Modern öğrenme kuramları daha sonraki öğrenmeleri kolaylaştırması bakımından temel bilimsel kavramların gelişmesinin önemli olduğunu belirtmektedir (Ayas, 2011). Bu kapsamda Fen eğitiminin amaçlarından biri öğrencilerin kavramları ezberleme yerine anlamlı öğrenmelerini sağlayarak bu kavramları gerçek yaşamlarında ihtiyaçları doğrultusunda kullanmalarını sağlamaktır (Yürük ve Çakır, 2000). Öğrenciler, öğrenme sürecinde yeni bilgileri önceki bilgilerinin üzerine yapılandırırlar. Ön bilgilerinden kaynaklı olarak bazı durumlarda yeni kavramlara ilişkin yanlış öğrenmeler gerçekleştirebilirler. Öğrenci, bir problemi çözme, bir görevi yapma sürecini daha önceki bilgi ve deneyimlerine uygun olarak gerçekleştirebilir. Ancak bu durum problem çözümü ya da işlem basamaklarının gerçekleştirilmesi bakımından bilimsel olarak doğru olmayabilir. Böylece alternatif fikirlerinin gelişmesinden söz edilebilir (Yağbasan ve Gülçiçek, 2003). Literatürde farklı alanlarda çeşitli örneklemlerde alternatif fikirlerini belirlemeye, gidermeye yönelik çalışmalar yer almaktadır. Mevcut çalışmanın odağını çözünme ve erime kavramları oluşturmaktadır. Bu kavramlara ilişkin çalışmalara literatürde rastlanmaktadır (Abraham, Grzybowski, Renner ve Marek, 1992; Akgün ve Aydın, 2009; Çalık, Ayas ve Ünal, 2006; Goodwin, 2002; Şen ve Yılmaz, 2012). Fen Bilimleri dersiyle birlikte öğrenciler, 3. sınıftan itibaren Madde ve Değişim konu alanıyla birlikte bu kavramların temelini oluşturan konu ve kavramları görmektedirler. Öğretmenlerin, öğrencilerin alternatif fikirlerinin oluşmasında payı düşünüldüğünde burada sınıf öğretmenleri ve fen bilgisi öğretmenleri kritik noktada görülmektedir. Bu açıdan geleceğin öğretmenlerinin araştırmanın odağındaki çözünme ve erime konusunda alternatif fikirlerinin olup olmadığının belirlenmesi önemli görülmektedir. Araştırmada fen ve sınıf öğretmen adaylarının çözünme ve erime konularına yönelik alternatif fikirlerini belirlemek amaçlanmıştır. Çalışmada betimsel yöntem kullanılmıştır. Araştırma, Batı Karadeniz Bölgesinde yer alan bir üniversitede öğrenim görmekte olan fen bilgisi ve sınıf öğretmeni adaylarıyla gerçekleştirilmiştir. Veriler Ünal (2010) tarafından geliştirilen Çözünme-Erime Kavram Testi ile elde edilmiştir ve SPSS 22 Paket Programı kullanılarak bazı değişkenler açısından analiz edilecektir. Sözlü bildiri SINIF VE SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKUL 4. SINIF İNSAN HAKLARI, YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSİNE YÖNELİK YETERLİKLERİNİN KARŞILIKLI OLARAK İNCELENMESİÖzet: Eğitim bireyin davranışlarında istenilen yönde değişim gerçekleştirmeyi amaçlar. Bunu yaparken bireyi kişisel, sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda gerekli bilgi ve donanıma sahip olarak yetişmeyi de hedefler. 14/09/2010 tarihli ve 126 sayılı kararıyla kabul edilen İlköğretim Vatandaşlık ve Demokrasi Eğitimi Dersi (8.sınıf) kaldırılmış ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından alınan 25/06/2012 tarih ve 69 sayılı kararla İlkokul İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi Dersi Öğretim Programı adı altında 2015-2016 yılından itibaren ilkokul 4.sınıfta verilmeye başlanmıştır. Bu ders kapsamında 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda ifade edildiği üzere ; insani değerleri benimseyen, hak, özgürlük ve sorumluluk bakımlarından çocuk olmanın ayrıcalıklarını keşfeden, hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesi için sorumluluk üstlenen, insan hakları ve demokrasinin geliştirilmesi için insanlara eşit ve adil davranan, iş birliğine dayalı ve demokratik kararlar alan, ortak yaşama ilişkin sorunların çözümünde uzlaşı arayan, kurallara uyararak hak ve özgürlüklerin korunmasına ve geliştirilmesine destek olan, birlikte yaşama koşullarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için sorumluluk üstlenen bireyler yetiştirmeyi amaçlamaktadır (MEB, 2015). Bilinçli yurttaşlar yetiştirme Antik Yunandan günümüze kadar devletlerin en temel görevlerinden biri olmuştur. Günümüzde siyasi, ekonomik ve teknolojik değişimlerin yanı sıra küreselleşme olgusu, etnik ve bölgesel çatışmalar, mültecilik, çevre sorunları ve ırkçı söylemler vatandaşlık eğitiminin güncel çalışma alanlarından biri olmasında etkili olmuştur. Aktif, haklarını ve sorumluluklarını bilen, çevreye duyarlı, bölgesel ve küresel olayların farkında olan yurttaşların yetiştirilmesi öncelikle bu yeterliklere sahip, bilinçli öğretmenlerle mümkün olacaktır. Bu çalışmanın amacı, ilkokul 4. sınıfta verilmekte olan İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi Dersine yönelik sınıf ve sosyal bilgiler öğretmenlerinin yeterliklerine ilişkin görüşlerini almak ve dersin 4. sınıfta verilmesine yönelik alınan görüşleri karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir. Araştırma, nitel bir araştırma olup tarama modelindedir. Öğretmenlerin yeterlikleri ve görüşleri var olan şekliyle betimlenmeye çalışılmıştır. Araştırmada veriler, doküman incelemesi ve öğretmen adayları ile yapılacak yarı yapılandırılmış görüşmeler ile elde edilmiştir. Araştırmanın bulguları elde edilen verilerin içerik analizi ile analiz edilip değerlendirmesi sonucu ortaya konulacaktır. Araştırma, henüz tamamlanamamış olduğundan bulgulara tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF VE TÜRKÇE ÖĞRETMEN ADAYLARININ DRAMA YÖNTEMİNİ KULLANMAYA YÖNELİK ÖZ YETERLİK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Öğrencilerin bilişsel, duyuşsal ve psikomotor becerilerini en üst seviyeye çıkarmak, onları hayata her yönüyle hazırlamak günümüz eğitim programlarında sürekli vurgulanmaktadır. Bu yönüyle sınıf içerisinde öğrencilerin öğrenmenin merkezinde olmaları ve süreçte aktif olarak yer almaları önemli görülmektedir. Öğrencilerin derslerde aktif olmalarını sağlayacak en önemli yöntemlerden birisi de dramadır. Drama, doğaçlama, rol oynama vb. tiyatro ya da drama tekniklerinden yararlanılarak, bir grup çalışması içinde, bireylerin bir yaşantıyı, bir olayı, bir fikri, kimi zaman da soyut bir kavramı ya da davranışı, eski bilişsel örüntülerin yeniden düzenlenmesi yoluyla ve gözlem, deneyim, yaşantıların gözden geçirildiği “oyunsu” süreçlerde anlamlandırılması, canlandırılmasıdır. Bu araştırmada Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin Sınıf Eğitimi ve Türkçe Eğitimi 4. sınıflarında okuyan ve drama içerikli dersi almış öğretmen adaylarının drama yöntemine ilişkin öz yeterlik düzeylerinin ortaya konulması ve cinsiyet ve öğrenim görülen bölüm değişkenleri açısından yeterlilik düzeylerinin farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmisi amaçlanmıştır. Araştırma var olan durumun olduğu gibi ortaya konulmaya çalışıldığı betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın verileri araştırmacı tarafından oluşturulmuş bir anket aracılığıyla ile toplanmıştır. Araştırma tamamlandığında ulaşılacak sonuçların ışıgında oluşturulacak önerilerin öğretmen adaylarının drama yöntemi ile ilgili ulaştıkları yeterliklerinin ortaya konulmasına ve öğretmen olduklarında drama yöntemini daha etkin kullanabilmelerine rehberlik edeceğine inanılmaktadır. Ayrıca ders içeriklerinin düzenlenmesi sürecinde yetkililere referans olması beklenmektedir. Sözlü bildiri SINIF YÖNETİMİ DERSİNİN SINIF ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMI DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ (ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)Özet: Öğretmen Yetiştirme (ÖY) Alan Bilgisi (AB), Öğretmenlik Meslek Bilgisi (ÖMB) ve Genel Kültür (GK) alanlarında yetiştirilmesini kapsar. Türkiye’de ÖY’nin ÖMB dersleri ile ilgili süreçler eğitim bilimleri bölümleri tarafından yerine getirilmektedir. ÖMB dersleri bir bakıma her meslek grubunun öğretmen olabilmesinin ‘gerek’ şartlarından biridir ve kritik boyuttur. ÖMB dersleri öğretmen adayının öğretmen olmasını sağlayan davranışlarının edinimlerini amaçlayan eğitim süreçlerini içerir. Değişik dönemlerde 1997 ve 2007 yapılandırma çalışmaları ile göreceli kimi yeni uygulamalar ortaya konulmuştur. Bu yapılanma döneminde Sınıf Yönetimi (SY) dersi haftalık 2 saat teorik 2 saat uygulamalı olmak üzere haftada 4 saat olarak okutulmaya başlanılmıştır. Buna karşılık gerek özelde SY genelde ÖMB dersleri ve pedagojik formasyon uygulamaları ile ilgili eleştiriler akademik kamuoyu ile medyada sık sık eleştiri ve değerlendirme konusu edilmektedir. Özellikle ÖMB derslerinin alınıp alınmaması durumunda farklılığın ne olacağı gibi kimi “uç olumsuz” eleştirilerle birlikte; ÖMB derslerinin “önemli” ve işlevsel olduğunu ifade eden görüşler de bulunmaktadır. ÖMB derslerinin etkililiği, pratikte öğretmenlik mesleğinin gereksindiği davranışları kazandırma açısından ne derece yararlı olduğu tartışmalı bir alandır. Bunun yanında SY dersi gerek işlevselliği gerekse öğretmenliğe katkısı bakımından bir gözden geçirilmeye ve yeniden yapılandırma gereksinimi göstermektedir. SY dersi amaç, içerik, öğretme öğrenme süreci ile ölçme ve değerlendirmenin nasıl olduğu önemli bir sorun alanıdır. SY derslerinde öğretmenin gereksinim duyduğu davranışların ne derece ve nasıl kazandırıldığına ilişkin öğretmen adaylarının görüşleri önem taşımaktadır. Yapılan araştırmalar (Yüksel, 2007; Ekici, 2008; Çetin, 2009; Atik Kara ve Sağlam, 2014) genelde ÖMB derslerine ilişkin önemli derecede pozitif bir algı ve görüşün olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte kimi araştırmalarda (Kumral ve Saraçoğlu, 2007; Eldemir, 2011; Erdem, 2012) ÖMB derslerine ilişkin olumsuz görüşlere yer verilmektedir. Örneğin ders amaç ve içeriklerin yetersizliği, öğretmen süreçlerinin pratikten yoksun olduğu, ölçme süreçlerinin basit ve geçersiz; değerlendirmelerin ise öznel olduğuna ilişkin kimi görüşler bulunmaktadır. Amaç Çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği programı 4. sınıf öğrencilerinin görüşlerine dayalı olarak SY dersini amaç, içerik, öğretme öğrenme süreçleri, ölçme değerlendirme, işlevsellikleri ve sorunları bağlamında değerlendirilmektir. Alt amaçlar 1) Öğrencilerin SY dersini a) amaç b) içerik, c) öğrenme öğretme süreçleri, d) ölçme değerlendirme boyutlarına ilişkin görüşleri nasıldır? 2) Öğrencilerin SY dersini işlevselliği ve sorunları ile sorunlara çözüme ilişkin görüşleri nasıldır? 3) Öğrencilerin SY dersini ilişkin görüşleri nasıl bir eğilim göstermektedir? Yöntem: Araştırma betimsel nitel bir araştırmadır. Veriler açık uçlu altı sorudan oluşan yarı-yapılandırılmış görüşme yoluyla elde edilmiştir. Çalışma alanı: Çalışma kapsamında hedef kitleden amaçlı olarak fakülte 8. yarıyıl öğrencilerinden akademik başarılarına göre alt (2.00-260), orta (2.61- 3.20) iyi ve (3.21 ve üzeri) çok iyi biçiminde sınıflandırılarak ana kütle toplam yirmibir öğrenci alınmıştır. Araştırma, değerlendirme formu kurumdan ve öğretim elemanlarından izin alınarak ders dışında özel randevuyla gerçekleştirilmiştir. Ölçme veri aracı ve analizi Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. İçerik analizin birbiriyle benzeşiklik gösteren veriler belirli kavram ve temalar çerçevesinde bir araya toplanıp düzenlenerek yorumlamaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2006). Veriler iki farklı araştırmacı tarafından okunup kodlanarak ortak kategoriler altında toplanmıştır. Bulgulara bağlı olarak da yorumlar yapılmıştır. Bulgular ve Yorum: Çalışma devam ediyor Sonuç Tartışma ve Öneriler Sözlü bildiri SINIF YÖNETİMİ İLE İLGİLİ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Sınıf yönetimi, sınıf içi etkinlikleri etkili bir biçimde düzenleyip sürdürebilme ve öğrenci davranışlarına rehberlik edebilme becerisi olarak tanımlanır. Önceleri sınıf yönetimi istenmeyen öğrenci davranışları üzerinde kontrolü ifade etmekteydi. Dolayısıyla öğretmenler zamanlarının çoğunu sınıf disiplinine ayırıyorlardı ve öğretme zamanı bulamamaktan şikâyet ediyorlardı. Günümüzde ise sınıf yönetimi öğrenmeyi sağlayıcı sınıf ortamının hazırlanması olarak açıklanmaktadır. Sınıfın düzenini bozan davranışları önleyici yöntemler, öğretmenlerin istenmeyen veya sınıf düzenini bozucu davranışlar meydana gelmeden önce aldıkları önlemlerdir. Öğrenci davranışlarını denetleme yöntemleri; hiçbir tepki göstermemekten, fazla süre ve çaba gerektiren büyük müdahalelere kadar değişmektedir. Sınıf yönetiminin kilit kavramlarından biri olan motivasyon, davranışı başlatan, ona yön veren, onu devam ettiren veya belli bir davranışın tercih edilmesini sağlayan güç anlamında kullanılır. Bu çalışmanın amacı 135 sınıf öğretmeninin (97 kadın ve 38 erkek) istenmeyen davranışı nasıl tanımladığını, bu davranışların nedenler olarak neleri ifade ettiklerini, en sık karşılaştıkları davranış problemlerinin neler olduğunu, onları nasıl çözdüklerini ve son olarak da öğrencileri motive etmek için neler yaptıklarını incelemektir. Çalışmanın verileri öğretmenlere verilen ve açık uçlu sorulardan oluşan bir anket aracılığıyla toplanmıştır. Anket soruları araştırmacı tarafından alan taramasına ve uzman görüşlerine bağlı olarak hazırlanmış ve uygulamadan önce son halini almıştır. Öğretmenlerin çoğunun cinsiyeti kadın olarak belilenmiştir. Öğretmenlerin meslekteki kıdemleri 1 yıl ile 40 yıl arasında değişmektedir. Sekiz öğretmen istenmeyen davranışı tanımlamamış, 10 öğretmen ise ilgisiz yanıt vermiştir. Istenmeyen davranışın tanımlanmasında 20 farklı cevap verilirken bunların içinde en popüler olanları dersin akışını bozan ve öğrenmeyi engelleyen davranışlar (51) ve sınıf kurallarına aykırı olan davranışlardır (25). Istenmeyen davranışların nedenlerinin neler olabileceği sorulduğunda 7 öğretmen soruyu boş bırakmış 1 öğretmen ise ilgisiz cevap vermiştir. Bu soru ile ilgili 50’nin üzerinde sebep listelenirken bunların içinde en sık bahsedilen nedenler aileden kaynaklanan nedenler (54) ve öğrencilerin derse ilgi duymamasıdır (29). Öğretmenlerin en sık karşılaştıkları davranış problemlerinin neler olduğu (en sık karşılaştıkları 10 tane istenmeyen davranış) sorusuna verdikleri cevaplar 70’in üzerinde istenmeyen örneği listelemektedir. Bu soruyu 14 öğretmen boş bırakırken öğretmenlerin listeledikleri örneklerden 64’ü konuyla ilgil olmadığı için ilgisiz kategorisinde kodlanmıştır. En sık karşılaşılan istenmeyen davranışlar öğretmenin ders anlatırken öğrencilerin sürekli ya da zamansız-yersiz konuşmaları (75) ve söz almadan konuşmalarıdır (42). Deneyimledikleri sorunları nasıl çözdükleri sorusunu 15 öğretmen yanıtlamazken geriye kalan öğretmenlerin cevaplarındaki çeşitlilik 70’in üzerindedir. Öğretmenlerin cevaplarındaki sıklıklara bakıldığında en çok kullandıkları yöntemler öğrencilerle birebir görüşme (41) ve sınıf kurallarını hatırlatma ya da beraber kural oluşturmadır (25). Aynı zamanda öğretmenlerin %10’u davranışçı yaklaşımın önerdiği ödül ve ceza yöntemini kullandıklarını ifade etmişlerdir. Son olarak öğretmenlerden öğrencilerini motive etmek için neler yaptıklarını listelemeleri istenmiştir. 14 öğretmen bu soruyu boş bırakmış 8 öğretmen ise ilgisiz yanıtlar vermiştir. Öğrencileri motive etmek için öğretmenler tarafından en sık kullanılan yöntemler gene davranışçı yaklaşım tarafından önerilen ödül verme (41) ve övmedir (29). Bunun yerine teşvik etme hiç kullanılmazken model olmaya çalışma (1), dönüt verme (2), adil olma (1), güvenli bir öğrenme ortamı sağlama (1), beden dilini etkili kullanma (1), öğrencilere güvenmek (1), empati kurmak (1), öğrencilerin fikirlerine değer vermek (1) ve demokratik bir sınıf ortamı oluşturma (1) gibi daha çağdaş ve etkili yöntemler çok az öğretmen tarafından listelenmiştir. Sözlü bildiri SINIF YÖNETİMİNDE “AKIŞ VE RİTMİN SÜREKLİĞİ”Özet: Bir orkestrada orkestra şefinin en önemli görevi, zamanlamaya sadık kalmak ve tempoyu korumaktır. Tempo, olması gerekenden ne çok yavaş ne de çok hızlı olmalıdır. Benzer şekilde öğretmenin en önemli görevlerinden biri de, öğrenme sürecindeki akış ve ritmin sürekliliğini sağlamaktır. Greenwood, Horton, & Utley (2002), ilköğretim okulu öğrencileri ile ilgili yaptıkları araştırmada, öğrencilerin okulda geçirdikleri zamanın %42’sinin pasif bir şekilde öğretmene bakarak veya bekleyerek harcadıklarını ortaya çıkarmıştır. Öğrencilerin ilgisini çekme konusunda başarılı olamayan öğrenme ortamlarında bazı disiplin problemlerinin oluşması kaçınılmazdır. Pasif öğrenme ortamları, motivasyonun düşmesine ve sınıf içi davranış problemlerine sebep olur (Berryman, 1993). Bu nedenle, dersteki akış ve ritmin sürekliliğini sağlayacak etkinliklerin iyi planlanması ve uygulanması çok büyük bir öneme sahiptir. Bu çalıştayda öğretmenlerin derslerini öğrencilerini daha aktif hale getirecek biçimde nasıl tasarlayabilecekleri konusunda deneyim kazanmaları hedeflenmektedir. Öğrenme akışı, eğitimci yazar Joseph Cornell tarafından geliştirilmiş dört aşamalı bir süreçtir. Bütün sınıfın enerjisini kullanarak çalışmanın basit ve etkili yoludur. Öğrenme akışı, öğrencilerin ilgisini dersin en başından itibaren yakalamanıza ve sürdürmenize yardımcı olur. Böylelikle sınıf içindeki disiplin problemlerinin azaltılmasına veya tamamen ortadan kaldırılmasına olanak sağlar. Dört aşamadan oluşan bu süreç, bütün derslerin planlama ve uygulama adımlarına uyarlanabilir. Öğrenme akışında dört aşama şöyle sıralanır: Aşama 1: Merak Uyandırma Öğrencilerin, öğrenmeye ilgi duymalarını sağlama ve dikkatlerini artırma. Aşama 2: İlgiyi Odaklama Öğrencilerin, dikkatini işlenecek konuya / içeriğe odaklama. Aşama 3: Öğrenme Deneyimi Öğrencilerin, işlenecek konuyu / içeriği derinlemesine deneyimlemesini sağlama. Aşama 4: Deneyimin Paylaşımı Öğrencilere, öğrendiklerini anlamlı bir şekilde ifade etme / yansıtma fırsatı sağlama. “Sınıf Yönetiminde Akış ve Ritmin Sürekliği” çalıştayı Öğretmen Akademisi Vakfı tarafından yürütülen “Öğrenen Lider Öğretmen” programının konu başlıklarından biridir. Programın bütününde İletişim Becerileri, Sınıf Yönetimi ve Ölçme Değerlendirme konuları yer almaktadır. Bu çalıştayda öğretmenler derslerindeki akış ve ritmin sürekliliğini sağlamada kullanabilecekleri yöntemleri deneyimleyecek ve kendi ders tasarımlarını yapacaklardır. Sözlü bildiri SINIF-DIŞI ÖĞRENME ORTAMINDA FEN ÖĞRENİMİ: UZAY KAMPI-TÜRKİYE GEZİSİÖzet: Ülkemizde, Uzay Kampı-Türkiye gibi sınıf-dışı öğrenme ortamlarından yeteri kadar yararlanılmadığı görülmektedir. Bunun başlıca nedenleri bu tür yerlerin çok yaygın olarak bulunmaması ve öğretmenlerimizin öğrencileri sınıf-dışına yeterince çıkaramamasıdır. Özellikle ilköğretim öğrencilerinin temel astronomi kavramlarını anlama düzeylerini ve ilgili yanılgıları birçok araştırmacılar ile belirlenmiştir. Kurnaz (2007) ve Sağlam Arslan (2009, 2010), Türkmen (2010, 2015) çalışmalarında vurguladıkları gibi öğrencilerin öğrenme eksiklikleri veya yanlış algılamaları bir nedeni de öğrenme ortamından kaynaklanır. Dünyada sadece Amerika, Kanada ve Türkiye’de var olan uzay kampının 4. Sınıf öğrencilerin dünya, güneş, ay, uzay gibi temel kavramlar hakkındaki bilgi düzeyine etkisini ve bu tür ortamlar hakkında öğrenenler olarak neler düşündüklerini belirlemek amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Çalışmaya 90 ilkokul 4. sınıf öğrencisi katılmıştır. Çalışmada basit astronomi kavramları ile ilgili 12 açık uçlu soru gezi öncesi ve sonrası uygulanmıştır. Elde edilen verilerin analizinde kategorileme sistemi kullanılmıştır. Birinci adımda her bir soruya ait tam doğru yanıtın uzman görüşü alarak belirlenmesi yani önceden belli olan analiz yöntemi (nomothetic approach) tercih edilmiştir. Buna göre öğrenci yanıtları belirlenen bu tam doğru yanıta göre “Bilimsel olarak kabul edilebilir” ve “Bilimsel olarak kabul edilemez” gibi iki büyük kategoride toplanmıştır. İkinci adımda ise bilimsel olarak kabul edilemeyecek öğrenci yanıtları her bir yanıtın içeriğine göre kâğıtlar okunduktan sonra önceden belli olmayan analiz yöntemi (idiographic approach) ile kategorilere ayrılmıştır. Ayrıca gezi sonrası öğrencilerin uzay kampını öğrenme ortamı olarak kullanılması hakkında 4 açık uçlu soru ile düşünceleri ve 10 soruluk başarı testi ile akademik başarıları ölçülmüştür. Sonuç olarak uzay kampı öğrencilerin temel bilgilerinde önemli bir artışa neden olmuştur. Akademik başarı testinde %83 başarı sağlanmıştır. Öğrenme ortamı olarak kullanılması hakkında öğrenciler pozitif duygu ve düşüncelere sahip olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SINIFLARDA PSİKODRAMA UYGULAMALARIÖzet: Psikodrama, Avusturyalı hekim ve psikiyatri uzmanı Jacob Levy Moreno tarafından, 20. yüzyılın başlarında geliştirilmiş olan bir psikoterapi kuramı ve yöntemidir. Bireyin grup içinde gelişmesini ve iyileştirilmesini hedefleyen bir teknik ve yöntemlerden bütünüdür. Bu özelliği sınıflarda uygulamak açısından bu yöntemi öne çıkarmaktadır. Psikodrama, kişilerin ilişkilerini, bu ilişkilerde yaşadıkları sorunları, çatışmaları ve kendi iç dünyalarını spontan bir biçimde, bir oyunun içinde rol alarak incelemelerini ve farkındalığa ulaşmalarını sağlamaya çalışır. Bir psikodrama oturumu 3 safhadan oluşur. Isınma, oyun, paylaşım. Isınma: Grubun ve protogonistin yapılacak çalışmaya hazır ve istekli olması. Oyun: Çalışmanın yapılması. Paylaşım: Çalışma sonucunda tüm üyelerin bir araya gelerek yapılan çalışmayla ilgili geribildirimde bulunmasıdır. Psikodrama da kullanılan üç önemli temel teknik ise; “eşleme” “rol değiştirme” ve “ayna”dır. Bu üç temel teknik hemen her çalışmada mutlaka kullanılır. Çocuklar gelişim sürecinin bir özelliği olarak çoğunlukla aktiftirler. Bu nedenle psikodrama uygulamaları çoğu zaman çocuklarla oldukça kolaydır. Psikodrama, birbirleriyle ilk kez tanışan gruplarda, farklı grupların birleştiği sınıflarda, sınıflardaki çatışmayı çözmek için ya da yaratıcılığı geliştirmek için kullanılabilir. Bir psikodrama tekniği olarak sosyometri sayesinde ise sınıflardaki arkadaş örüntülerini, sınıftaki alt grupları, yalnızları, sınıfın en çok sevilen öğrencisini, lider öğrencisini saptamak mümkündür. Bu çalışmada amaç, öğretmenlerin bahsedilen bu teknikleri kendi üzerlerinde deneyimleyerek öğrenmelerini ve bazı teknikleri kullanarak sınıflarında var olan problemleri çözme ya da önleme becerisini kazanmalarını sağlamaktır. Sözlü bildiri SINIFTA BAŞARIYI ARTIRMA VE AİLELERLE BİRLİKTE DAVRANIŞ GELİŞTİRME PROJESİÖzet: ÖZET: İlkokul ikinci sınıf öğrencileriyle yapmış olduğum bu çalışmada amaç, öğrencilerin derslerindeki başarılarını artırmanın yanında velilerle işbirliği içerisinde öğrencilere davranış kazandırmaktır. Uygulamada, davranış geliştirme ve başarıyı artırma, bir ödül sistemine bağlı olarak iç içe geçmiş durumdadır. Başarıyı artırma uygulaması için sınıfta neler yapılmaktadır? Sınıf kapısı bizim sınıf için sadece bir kapı demek değildir. Kapının üzerinde her öğrencinin isminin yazılı olduğu, artı (+), eksi (-) tablosu, başarı kartları ve ödül kazanım şartnamesi bulunmaktadır. Başarı kartı kazanmak öğrenciye ne kazandırır? Sınıfımızda 2/A Sınıfı Ödül Kutusu ve küçük bir akvaryum ile içinde iki adet balık, başarı kartı kazanan öğrencileri beklemektedir. Ödül kutusunun içinde satranç takımı, futbol topu, kalemlikler, solo test vb. yaklaşık yirmi çeşit ödül bulunmaktadır. Artı (+), eksi(-) tablosu ne işe yaramaktadır ? Öğrenciler yapmış oldukları her iyi davranış için, o anki sınıfta sorulan bir soru için artı alabilirler. Velilerle birlikte oluşturmuş olduğumuz 2/A sınıf Ev takip Formu bulunmaktadır. Bu form sekiz davranıştan oluşmaktadır ve haftanın yedi günü veli tarafından, her bir davranış için imzalanmaktadır. Bu formda hangi davranışlar bulunmaktadır ? Odasını topladı, düzgün bıraktı mı? Aile bireylerine karşı saygılı mı? Bir kısmını sesli olmak üzere, evde kitap okudu mu? Büyüklerine karşı saygılı yardımcı olur şekilde miydi? Bunlara benzer sekiz davranış bulunmaktadır. Bunların dışında velinin çocuğu ile ilgili bir sorun yaşadığı durum olursa o konu da o öğrenci için tabloya eklenmektedir. Eğer öğrenci belirtilen davranışı evde yapmışsa veli evde imza atmakta ve öğrenci okula geldiği zaman her bir imza için bir artı kazanmaktadır. Öğrenci davranışı yapmamışsa veli imza atmamakta ve öğrenci artı kazanamamaktadır. Öğrencinin kazandığı artılar ne işe yaramaktadır? 10 tane artı kazanan öğrenci bir adet Günün Öğrencisi Kartı almaktadır. Sınıfımızda Türkçe Başarı Kartı, Matematik Başarı Kartı, Kitap Kurdu Kartı, Çok Güzel yazıyorsun Kartı, Sınıfın Yıldızı Kartı, Sınıfın En Temiz Öğrencisi Kartı, Arkadaşlarına Karşı Çok Duyarlısın Kartı, An English Star Kartı, Ödevlerini Zamanında ve Özenli Yapıyorsun Kartı ve Günün Öğrencisi Kartı bulunmaktadır. Öğrenciler diğer kartları nasıl kazanabilir? Örneğin Türkçe Başarı Kartı kazanmak için öğrenci kendisine verilmiş olan bir dakikada yanlışsız ve hızlı okuma hedefini tutturması gerekmektedir. Her hafta sınıfta sesli okuma çalışması yapılmakta ve her öğrencinin önceden bildiği hedefi bulunmaktadır. Hedefini tutturan öğrenci bir adet Türkçe başarı kartı kazanmakta, hedefini 10 kelime geçen öğrenci ise 2 adet Türkçe Başarı Kartı kazanmaktadır. Diğer kartlar içinde benzer şartlar bulunmaktadır. Öğrencilerin kazanmış olduğu bu kartlar ne işe yaramaktadır? Sınıfımızdaki şartnamede kaç kart kazanan öğrencinin ödül kutusuna gidebileceği veya akvaryumu alacağı yazmaktadır. Örneğin beş adet günün öğrencisi kartı kazanan öğrenci ödül kutusuna gidebilir. Sekiz adet matematik başarı kartı kazanan öğrenci ödül kutusuna gidebilir. Karışık olarak altı kart kazanan öğrenci ödül kutusuna gidebilir. 15 adet kart kazanan öğrenci akvaryumu balıklarıyla birlikte kazanır. Sözlü bildiri SINIFTA MATEMATİKSEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNE SAHİP BİR ÖĞRENCİÖzet: Bu çalışmada, matematiksel öğrenme güçlüğüne sahip bir öğrencinin soruları çözerken nasıl akıl yürüttüğü, bunun yanı sıra bulunduğu sınıfta hissettikleri, derse yönelik düşünceleri, başarısız olma sebepleri olarak gördüklerinin anlaşılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda üst sosyoekonomik düzeyde bulunan bir ilkokulda matematiksel öğrenme güçlüğü çeken bir öğrenci gözlemlenmiş ve klinik görüşmeler yapılmıştır. Kendisiyle klinik görüşme yapılan öğrencinin zekâ düzeyi, sınıf ortalamasından farklılık göstermemektedir. Bu görüşmelerde öğrencinin matematiksel işlemleri yaparken nasıl bir sıra izlediğine bakılmış, görüşmelerde ise bulunduğu sınıfta matematik dersi işlenirken öğretmenin sınıf yönetimini nasıl sağladığı, sınıf iklimini nasıl oluşturduğu sorgulanmış, bu öğrencinin sınıf iklimini nasıl etkilediği video ile kayıt alınarak gözlemlenmiştir. Elde edilen veriler analiz edilmiş, öğrencinin soruları çözerken mantık yürütemedikleri, buna rağmen arkadaşlarıyla birlikte daha iyi öğrendiği bulgusuna ulaşılmıştır. Matematiksel öğrenme güçlüğüne sahip öğrenciye öğretmen tarafından sınıf içinde aynı ödevlerin verilmesi de gözden kaçmamıştır. Ayrıca ilginç bir şekilde derste öğretmenin kendisine daha basit düzeyde sorular yaptırmasından sıkıldığı da yorumlanmaya değer bulundu. Bu öğrenme güçlüğüne sahip çocuğun sınıf iklimini ve sınıf yönetimini olumsuz bir şekilde etkilemediği, sınıf iklimini oluşturmada ve öğrenmenin sağlanabilmesi için sınıfta yönetimi sağlamada asıl belirleyicinin öğretmen olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak öğretmenin matematiksel öğrenme güçlüğüne sahip öğrencinin bulunduğu bir sınıfta iklimi oluşturmada ve olumlu hale getirmede özel bir çaba harcanmamıştır. Öğretim yaparken kullanılan yöntem ve teknik çeşitliliğine de dikkat edilmemiştir. Sözlü bildiri SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINDA İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ EĞİTİMİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA: İZMİR İLİ ÖRNEĞİÖzet: ÖZET Sivil toplum kuruluşları günümüz dünyasında, artan bir önemi olan, özel ve kamu sektörleri dışında üçüncü sektör kabul edildiği söylenebilir. Bir baskı unsuru olarak sivil toplum kuruluşlarının ulusal ve uluslararası boyutta önem teşkil ettiği belirtilebilir. Sivil toplum kuruluşları akla gelebilecek her türlü alanda faaliyet gösterebilmektedir. Çevreden sağlığa, temizlikten spora, eğitimden insan hakları ve demokrasiye kadar bir çok alanda sivil toplum kuruluşları faaliyet gösterebilmektedir. Bu çalışmada ise hangi temel konuda faaliyet gösterirse göstersin, bir sivil toplum kuruluşunun üyesine insan hakları ve demokrasi konusunda farkındalık eğitimleri verip vermediğini, bu konu ile ilgili ne düzeyde bir algı var olduğu tespit edilmeye çalışıldı. Bu kapsamda İzmir ili sınırları içerisinde faaliyet gösterebilmekte olan 24 sivil toplum kuruluşlarının 67 üyesine(46 yönetici, 21 üye) hazırlanan anket formu uygulanmıştır. Yarı yapılandırılmış anket formu bizzat katılımcılara doldurmak suretiyle anket gerçekleştirilmiştir. Elde edilen anket formları SPSS programında işlenerek t testi ve korelasyon analizi yapılarak yorumlamalarda bulunulmuştur. Sonuç olarak ise, sivil toplum kuruluşlarında demokrasi ve insan hakları eğitimleri verilmesinin son derece önemli olduğu ancak yeterli düzeyde bu farkındalığın sağlanamadığı ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda demokrasi ve insan hakları eğitimlerinin son derece önemli olduğunu belirten sivil toplum kuruluşları gönüllülerine, paydaşları (üniversiteler, belediyeler, ilgili stklar ve İzka) bir araya getirmek suretiyle İzmir ili içerisinde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına yönelik demokrasi ve insan hakları eğitimleri verilmesi önerilmiştir. Çünkü sivil toplum kuruluşları bu alanın önemine değindiği ancak bu konu ile ilgili gerekli adımların atılmadığı görülmüştür. İzmirde bu alanda yapılmış bir çalışmanın bulunmuyor olması, pratik anlamda sahada önemli bir deneyim ve literatüre önemli bir katkı sunacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SOCİAL AND EMOTİONAL LEARNİNG SKİLLS OF 10-12 YEARS OLDS CHİLDREN İN RELATİON TO THEİR LEVEL OF SPORT COURAGEÖzet: Abstract Objective/Purpose: There is limited research about social-emotional learning skills and sport courage of children in relation to their sport participation and a number of individual variables such as, gender, age, body mass index, education, reasons of exercise and sport participation. Therefore, the purpose of this study was to examine; “social and emotional learning skills of 10-12 years olds children in relation to their level of sport courage and individual variables”. Method: Data were collected from 10-12 years old children (377 children; M=10.73 ± 0.73, 169 male, 200 female and 8 unstated) taking physical education and sport classes at state schools in İzmir/Turkey. Children were given the “Revised Version of Sport Courage Scale for Children-RSCS 28” and the adapted Turkish version of the “Social and Emotional Learning Scale-SELS” along with an individual information form. RSCS-28 comprises 5 factors (Mastery, Determination, Assertiveness, Venturesome and Self-Sacrifice Behavior) with good psychometrics results including validity and reliability scores. Results of the Confirmatory Factor Analyses (CFA) indicated good results for RSCS-28 (χ2 (340) = 511.55, p < .01, CFI = .94, TLI = .94, RMSEA = .03, SRMR = .04) and Croanbach Reliability Coefficient of the RSCS-28 range between .0.68 and 0.76 (Mastery 0.76, Determination 0.75, Assertiveness 0.71, Venturesome 0.75 and Sacrificial Behavior 0.68). Results of language equivalency of the Turkish adapted version of the SELS showed that the correlations between Turkish and English items were ranging from .72 to .95. Confirmatory Factor Analysis of the Turkish adapted version of the SELS demonstrated that the three-dimensional model (Task Articulation, Peer Relationships and Self-Regulation) was well fit (RMSEA=.049, NFI=.96, CFI=.98, IFI=.98, RFI=.95, GFI=.92, AGFI=.90). The internal consistency coefficient of the scale was .90. Also the three-week interval test-retest reliability coefficient of the scale was .71. Collected data was analyzed by Pearson Correlations, Normality Tests, One-Way ANOVA, Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U and t-tests. Results: Results indicated that; a) children with higher points of Mastery have also significantly higher points of the SELS factors; Task Articulation, Peer Relationships and Self-Regulation than children with lower points of Mastery, b) children with higher points of, Determination have also significantly higher points of the SELS factors; Task Articulation, Peer Relationships and Self-Regulation than children with lower points of Determination, c) children with higher points of Assertiveness have also significantly higher points of the Task Articulation than children with lower points of Assertiveness, d) there was no significance between Venturesome and any factor of the SELS, e) children with higher points of Sacrifice Behavior have also significantly higher points of the Task Articulation than children with lower points of Sacrifice Behavior. Conclusion: Results indicate that SELS related to RSCS-28 seems to be positively correlated and statistically significant with the most factors especially Mastery (all the factors), Determination (all the factors), Assertiveness (just Task Articulation), Sacrifice Behavior (just task articulation) and Total RSCS-28. Future research could concentrate on the sport courage education of children in relation to their social emotional learning skills including various individual and social variables. Sözlü bildiri SON DÖNEM OSMANLI MATEMATİK METİNLERİ - İNCELEME VE DEĞERLENDİRMEÖzet: Çalıştayın amacı: Bu çalıştayda ilgili olan öğretmenlerimizle Son Dönemde Salih Zeki tarafından yazılmış Osmanlıca Matematik Kitaplarını inceleyecek ve 100 yıl önceki Matematik Kitaplarındaki Matematik Terimlerini ve İlk/Orta Okul Matematik Müfredatı hakkında fikir sahibi olacağız. Salih Zeki, önde gelen son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendir. İkdam, Darüşşafaka ve İktisadiyat gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız katkıda bulunmuştur. Dönemin ünlü bilginleriyle matematik ve fen bilimleri konusunda yazılı tartışmalara girdi ve bu konularda bir kısmı ders kitabı olmak üzere çok sayıda yapıt vermiştir. Arap Alfabesini bilen Matematiğe ilgi duyan herkes çalıştaya katılabilir. Toplamda 20 kişiyle gerçekleştirilecek olan çalışmada 4er kişilik gruplar halince çalışma yapılacaktır. Bu şekilde çalışılabilecek herhangi bir sınıf ortamında çalışma gerçekleştirilebilir. Öncelikle Osmanlıca dilinin genel mantığının çözebileceğimiz bir MATEMATİK CÜMLESİni analiz ederek yola çıkacağız. Daha sonra katılımcılarla birlikte her grup için çalışma ortamında mevcut bulunan Orijinal Osmanlıca Matematik Kitaplarını inceleyerek Künyelerini ve İçerikleri belirleyeceğiz (Yazım yılı, okutulduğu sınıflar, yazar, baskı yeri ve içindekiler). Eserin içindekilerden hareketle genel olarak Son Dönem Osmanlı Matematik Metinlerinden örnek okumalar yaparak Osmanlı Medreselerinde verilen eğitim öğretim yöntem ve teknikler hakkında genel bir değerlendirme ve tartışma ortamı oluşturmak. Ç a l ı ş t a y S ü r e s i : 2 g ü n 2 ş e r s a a t . Sözlü bildiri SON DÖNEM TÜRKÇE ÖĞRETİM PROGRAMLARI ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEMEÖzet: Toplum hayatında meydana gelen değişikliklerden etkilenen birçok unsur vardır. Bunların başında “eğitim ve öğretim” süreci gelmektedir. Nitelikli bireyler yetiştirmek için eğitim ve öğretim alanında doğru stratejilerin belirlenmesi gerekir. Belirlenen stratejilerin hayata geçirileceği en önemli yer okuldur. Okullarda verilen eğitim, ülkemizin millî ve uluslararası hedeflerinin gerçekleştirilmesinde önemli bir yere sahiptir. Öğretim programları ise belirlenen hedeflere ulaşmada yol gösterici niteliktedir. Geçmişten bugüne Türkçe eğitimi alanında önemli çalışmalar yapılmış, daha nitelikli bir öğretim için farklı öğretim programları hazırlanmıştır. Bu çalışmada, Türkçe öğretimi sürecinin iskeleti olarak nitelenebilecek Türkçe öğretim programlarından 2005 ve şu an pilot okullarda uygulanan 2015 (taslak) Türkçe Öğretim Programlarının karşılaştırmalı olarak betimlenmesi amaçlanmaktadır. Doküman incelemesi yöntemiyle yürütülen çalışmada ilkin geçmişten günümüze Türkçe öğretim programları incelenmiştir. Ardından söz konusu iki program genel amaçlar, öğrenme alanları, metin türleri, temalar, ölçme ve değerlendirme, kazanımlar başlıkları altında karşılaştırılarak betimlenmiştir. Bu çalışma sonucunda 2005 Türkçe Öğretim Programı ile 2015 (taslak) Türkçe Öğretim Programının yapı, genel amaçlar, kazanımlar, öğrenme alanları, metin türleri, temalar, ölçme ve değerlendirme yönünden farklılar gösterdiği belirlenmiştir. Bunlardan yapı özelliklerine ilişkin olarak 2015 programında etkinlikler, ara disiplinler ve Atatürkçülük konularının 2005 programına göre daha yüzeysel ele alındığı; genel amaçların günümüz gelişmeleri dikkate alınarak güncellendiği; öğrenme alanlarının farklı şekilde tasnif edildiği; metin türlerinin daha ayrıntılı olarak verildiği; temaların metin türleriyle birlikte alındığı; ölçme değerlendirmenin 2015 programında etkinliklerin bir parçası olarak ele alındığı; kazanımların ise sınıf seviyelerine göre ayrı ayrı ele alındığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SONSUZ GEN’İ KEŞFETMEKÖzet: Matematik ve geometri hayatımızın birçok alanında olmasına rağmen maalesef toplumumuz tarafından farkedelememiştir. “Matematik ne işimize yarayacak?” söylemiyle bizi baş başa bırakmıştır. Eğitimdeki temelde olan yoksunluk gelecek nesilde ciddi yaralara yol açmaktadır. Farklı düşünen kabına sığamayan düşünceleri sığılaştırarak tek kalıba sokup ezberci eğitimle yeni nesil körelebilmektedir. Değişen dünyanın gerisinde kalan yerinde sayan eğitim yerine kendini yenileyen ufku gelişen nesiller için yaş sınırları beklenilmesi yerine bazı kavramları çocuklarımızın yaşına indirgeyerek geometriyi matematiği fark etme matematiksel düşünme becerisi kazanılması hedeflenmiştir. Bu hedef doğrultusunda sonsuz gen kavramı seçilmiş ve güzel bir oyunla farkettirilmiştir. Bilindiği gibi okul öncesinde geometri eğitimi çizgilerle başlar aslında sonra üçgen, kare dikdörtgen kavramı verilmektedir ancak biz bu kavramlarla çocuklarımızın yetinmeyeceğini düşündük sınıfta büyük bir alanda ahşap bloklar çalışma yapıldı. Sınıf içinde okul öncesi öğretmeni ve matematik öğretmeni işbirliği ile çalışma yürütüldü. Sırayla üçgenler, dörtgenler oluşturuldu. Ahşap blok sayısınca geometrik şekli elde ettikleri farkettirildi. “Beşgen olur mu?” sorusu soruldu öğrenciler cevap olarak oluşturdukları beşgenleri gösterdiler. Sırayla altıgen, yedigen en büyük gen oyunları oynayarak öğrencilerin “Sonsuz kadar gider çok çok gen var öğretmenim” demeleri sağlanıldı. Aslında çok ileride öğreneceği bilgiyi oyunla somutlaştırıp sorgulaması ve keşfetmesi sağlanıldı. Kendi bulduğu bir icat ve fikir olduğunu düşüncesi ile yaratıcılıkları geliştirildi. Geometrik düşünme becerisi kazanıldı. Çevreye karşı bakış açıları değiştiği ve bir çok şekli geometrik şekillere benzettikleri gözlemlendi. Oyunla matematik eğitimine farklı bakış açısı kazanıldı. Sözlü bildiri SORGULAMA BECERİSİNE DAYALI GEZİ GÖZLEM ETKİNLİKLERİNİN SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE BİLİNCİ VE DUYARLILIKLARI ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Bilim ve teknolojide meydana gelen gelişmeler, önce sanayide ardından diğer ekonomik faaliyet alanlarında büyük ilerlemelere yol açmıştır. Bu ilerleme insan çevre etkileşiminde insanı çevre üzerinde daha fazla etki yapar hale getirmiştir. Bu etkinin büyüklüğü 19. Yüzyıldan beri giderek artan çevre sorunlarını ortaya çıkarmaktadır. Küresel boyuta ulaşmış bu sorunlar, yaşadığı ortamın bir parçası olan insanı da doğrudan etkiler niteliktedir. Bu sorunların çözümünde ise bireylerin çevre ve çevre sorunlarına karşı geliştirdikleri duyarlılıkları ve bilinçleri önemli etkiye sahiptir. Çevresel duyarlılık ve bilinç geliştirmede öğretim programları arasında Sosyal Bilgiler gerek beceri gerekse değerler kapsamında önemli görev üstlenmektedir. Sosyal Bilgiler dersinin bu görevini yapabilmesinde ise öğretmen ve öğretmen adaylarının etkili öğretim tekniklerini kullanabilmelerinin etkisi büyüktür. Dolayısıyla bu araştırmada, sorgulama becerisine dayalı gezi gözlem etkinliklerinin Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının çevresel bilinç ve duyarlılıkları üzerindeki etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Araştırma Afyon Kocatepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören 75 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Karma araştırma yöntemlerinden keşfedici ardışık desen ile yürütülen araştırmada deney grubuna sorgulama becerisi geliştirmeye yönelik gezi gözlem etkinliği, kontrol grubuna ise öğretmen merkezli yöntemlerle çevre sorunları ve çözüm önerileri konulu ders uygulanmıştır. Araştırmada öğretmen adaylarının çevresel bilinç ve duyarlılığını ölçmek için biri nicel diğeri nitel olmak üzere iki ölçme aracı ön test ve son test olarak kullanılmıştır. Nicel ölçme aracı beş düzeyli likert tipi Öğretmen Adaylarının Çevre Bilinci ve Çevresel Duyarlılığı Ölçeğidir. Nitel ölçme aracı ise araştırmacılar tarafından hazırlanan 13 yarı yapılandırılmış sorudan oluşan görüşme formudur. Araştırma bulgularına göre sorgulama becerisine dayalı gezi gözlem etkinliği uygulanan grubun çevresel bilinç ve duyarlılık düzeylerinin kontrol grubuna göre deneysel işlem sonrasında daha fazla artış gösterdiği ve elde edilen nitel bulguların ise nicel bulguları desteklediği belirlenmiştir. Sözlü bildiri SORGULAMA TEMELLİ ÇEVRİMİÇİ İŞBİRLİKLİ ÖĞRENME YÖNTEMİNİN ÖĞRENCİLERİN BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİNE VE FENE KARŞI ÖZ YETERLİKLERİNE ETKİSİÖzet: Günümüzde teknolojik alanlarda hızlı gelişimler yaşanmaktadır. Teknolojide meydana gelen bu hızlı gelişmelere; sanayi, iş alanları, bilimsel alanlar, hizmet kolları ile birlikte eğitim alanı da kayıtsız kalmamış ve bu gelişmelere ayak uydurmaya çalışmıştır. Bu bağlamda teknolojik gelişmeler eğitim-öğretim alanını da etkilemiş ve teknoloji eğitim-öğretim faaliyetleriyle harmanlanmaya başlamıştır. Bununla beraber öğretim faaliyetlerinin daha anlamlı ve kalıcı olabilmesi için teknolojik araçlarla birçok öğretim yöntemi birlikte kullanılmaya çalışılmıştır. Burada önemli olan bu yöntemlerin üstün yönlerini ve sınırlılıklarını farkında olarak bu yöntemin teknolojiyle entegrasyonunu sağlayarak öğretim faaliyetlerinin kalitesini artırmaktır. Son zamanlarda yaygın olarak çevrim içi öğrenme, sorgulama temelli öğrenme, işbirlikli öğrenme, bilgisayar destekli öğrenme gibi öğrenme yöntemleri ön plana çıkmaktadır. Öğretim faaliyetlerine kullanılan bilgisayar destekli yöntemlerin başında çevrim içi öğrenme yöntemi gelmektedir. Teknolojik imkan ve altyapıların hızlı gelişimi sonucunda çevrim içi öğrenme birçok öğretim yöntemini destekleyecek şekilde onlara entegre edilerek kullanılmaya başlandığını ve uygulamanın öğrencilerin başarısını arttırdığı görülmektedir. Literatürde sorgulama temelli öğrenme, çevrim içi öğrenme ve işbirlikli öğrenme yöntemleri ile ilgili yapılan çalışmalara bakıldığı zaman bu yöntemlerin; öğrenci bilimsel süreç becerilerine ve öz yeterliliklerine olumlu katkı sağladığı görülmüştür. Fakat literatürde sorgulama temelli çevrim içi işbirlikli öğrenme yönteminin birlikte kullanılmasının öğrencilerin bilimsel süreç becerilerini ve öz yeterliliklerini arttırmada nasıl bir etkisinin olacağını araştıran çalışmalarla sıklıkla karşılaşılmamaktadır. Bu bakımdan sorgulama temelli çevrim içi işbirlikli öğrenme yönteminin uygulanması; öğrencinin bilimsel süreç becerilerini ve öz yeterliliklerini arttırmada nasıl etkili olacağını belirlemek için böyle bir çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yüzden çalışmanın literatüre önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı 7.Sınıf “Kimyasal Bağlar” konusunda sorgulama temelli çevrim içi işbirlikli öğrenme yönteminin kullanılmasının öğrencilerin bilimsel süreç becerilerine ve fene yönelik öz yeterliliğine etkisinin belirlenmesidir. Nicel araştırma yaklaşımının yarı deneysel yönteminin tercih edildiği bu çalışmada; ön test- son test deney gruplu deseni kullanılmıştır. Araştırma 2014-2015 eğitim öğretim yılında Yozgat İli Merkez Cumhuriyet Ortaokulunda okuyan 7. sınıf öğrencilerinden gönüllülük esasına dayalı olarak ve rasgele seçilen 35 kişinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışmada uygulamaya başlamadan önce, 7.sınıf düzeyine uygun olarak Öztürk (2008) tarafından geliştirilen 26 maddelik bilimsel süreç becerileri testi ve Tatar, Yıldız, Akpınar & Ergin (2009) tarafından geliştirilen 27 maddelik fene yönelik öz yeterlilik ölçeği ön test olarak uygulanmıştır. Daha sonra örneklem grubundaki 35 öğrenciye sorgulama temelli çevrim içi işbirlikli öğrenme yöntemi kullanılarak altı haftalık bir ders uygulaması yapılmıştır. Aynı bilimsel süreç becerileri testi ve öz yeterlilik ölçeği, uygulamalar bittikten sonra tekrar öğrencilere uygulanarak son test sonuçları elde edilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde öğrencilerin her bir testten aldığı puanların aritmetik ortalaması belirlenmiştir. Öğrencilerin bilimsel süreç becerileri ile öz yeterlilik düzeylerinde herhangi bir farklılaşma olup olmadığını p=0.05 anlamlılık düzeyinde bağımlı t testi kullanılarak tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda ön test ve son testten alınan puanlara bakıldığında bu iki test puanları arasında bilimsel süreç becerileri testinde anlamlı bir farklılık görülürken, öz yeterlilik ölçeği sonuçlarında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Sonuç olarak sorgulama temelli çevrim içi işbirlikli öğrenme yönteminin öğrencilerin bilimsel süreç becerilerine olumlu katkı yaptığı ve öğrencilerin fene yönelik öz yeterliliklerine olumlu yönde bir gelişme olsa da bu gelişmenin istatistiksel olarak anlamlı bir katkı sağlamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SORUMLULUĞUN AKADEMİK GÜDÜLENME VE OKULA BAĞLILIK İLE İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Sorumluluk kişinin benliğini güçlendirmeye, kişisel gücünü ve içsel denetimini artırmaya yönelik bir çabadır. Kişisel sorumluluk ise, kişinin gelecek için sorumluluk almak, geleceği planlamak, zorluklarla mücadele etmek, hataları kabul edip düzeltmek için çaba sarf etmek ve içsel denetimi artırmak olarak tanımlanmaktadır. Doğrudan benlik sistemi ile bağlantılı olarak kabul edilen sorumluluk, anlık bir durum değil bir süreç olduğu, kişilerin sorumluluk sahibi ve sorumsuz gibi iki kategoriye ayrılamayacağı, bunun yerine sorumluğun bir derece sorunu olarak algılanmaması gerektiği kabul edilmektedir. Yine sorumluluk sadece kişinin içsel süreçleriyle bağlantılı bir nitelik değildir. Kötü yaşam koşulları, yoksulluk, ırksal ayrımcılık, yetersiz beslenme, yetersiz ve uygun olmayan eğitim gibi olumsuz şartlar kişinin kendi yaşamıyla ilgili yeterince etkili bir şekilde kişisel sorumluluklarını yüklenmesini engeller. Bu durumda öğrencilerin içinde bulunduğu yaşam koşullarının uygunsuzluğu ya da kısıtlayıcılığı da, sorumluluklarını almasını engellemektedir. Diğer taraftan, sorumluluk ve akademik başarı arasında anlamlı bir bağ olduğu, sorumluluk duygusu yüksek olan öğrencilerin aynı zamanda daha yüksek akademik başarı puanına sahip olduğu bilinmektedir. Gerçekte okul psikolojik danışmanlarının en önemli vurgusunun da, öğrencilerin, gelişme ve değişmeleri için kişisel sorumluluklarını üstlenmeleri ve bu doğrultuda yaşamları üzerinde daha güçlü bir içsel denetime sahip olmalarını sağlamaktır. Bu sayede öğrencilerin geleceği planlamaları ve geleceklerine yön verebilmeleri mümkün olacaktır. Sorumluluğun akademik başarının güçlü bir yordayıcısı olduğu yönündeki bu bilgiler, sorumluluk ile bağlantılı olan ya da sorumluluğu arttırabileceği düşünülen yönlerin araştırılmasını gerektirmektedir. Bu çalışmada, sorumluluk ile bağlantılı olduğu düşünülen akademik güdülenme ve okula bağlılığın, sorumluluk ile olan bağının ortaya konulmasını amaçlamaktadır. Bu amaçla, Muğla Turgutreis Anadolu lisesi ve Muğla Zübeyde Hanım Kız Mesleki ve Teknik Anadolu lisesine devam etmekte olan 512 öğrenci katılmıştır. Araştırmanın verileri 2014-2015 bahar döneminde toplanmış ve veri toplama araçları olarak Kişisel Bilgi Formu, toplam bir sorumluluk puanı da veren Sosyal ve Kişisel Sorumluluk Ölçeği, Akademik güdülenme Ölçeği ve Okula Bağlılık Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma sonuçları literatür bulguları eşliğinde değerlendirilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL AĞ TABANLI ÖĞRENMEÖzet: Eğitimde teknoloji kullanımının öneminin artmasıyla birlikte eğitsel uygulama ve öğretmenlerin niteliklerinin de değiştirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Eğitsel süreçlerde teknoloji ve web teknolojilerinin kullanılması işbirlikçi eğitimi desteklemekte, öğrenci motivasyonunu arttırmakta, akademik başarılarının yükselmesine ve iletişimlerinin kolaylaşmasına katkı sağlamaktadır. Sosyal ağ tabanlı öğrenme ortamları sosyal ağların paylaşım yapma, yorum yapma, paylaşımları beğenme gibi özelliklerini barındırmasının yanında; sınav, ödev, veri paylaşımı, tartışma ve öğrenci istatistikleri gibi özellikleri de barındırarak daha etkileşimli bir ortam sunmaktadır. Bu çalıştayın amacı katılımcıların sosyal ağ tabanlı öğrenme ortamlarına yönelik farkındalıklarını arttırmak ve öğretim süreçlerinde kullanmalarına yönelik bilgileri içermektedir. Bu bağlamda uygulama sürecinde Edmodo eğitsel sosyal ağı kullanılacaktır. Facebook sosyal ağı ile işleyiş ve yapı bakımından benzerlik gösteren Edmodo eğitsel sosyal ağı öğrenciler ve öğretmenler tarafından kolaylıkla kullanılabilmektedir. Edmodo eğitsel sosyal ağı sistemine kolay erişilebilmesi, ücretsiz ve mobil uygulamasının olmasından dolayı en popüler eğitsel sosyal ağlar arasında yer almaktadır. Sisteme kayıt olunarak başlayan bu öğrenme süreci, öğretmenlerin ders oluşturması ve derse ait grup kodunun öğrencilerle paylaşmasının ardından öğrencilerin sisteme girmesiyle hazır hale gelmektedir. Eğitsel süreçlerde öğreticilerin teknolojiyi aktif bir şekilde kullanmaları, derse hazırlık yapması, bu ortamlara yönelik oyunlaştırma unsurlarını içeren içeriklerle dersleri işlemesi, öğretimi düzenlemesi, öğrencilerle iletişim kurması ve öğrencileri eğitsel amaçlar doğrultusunda teknoloji kullanmaya yöneltmesi eğitim kalitesinin artmasını sağlayacaktır. Bu çalıştayda da öncelikle katılımcılara sosyal ağ tabanlı öğrenme hakkında teorik bilgiler verilecektir. Öğrencilerin isteklendirmesini arttıran, işbirlikçi eğitim unsurlarını içeren, ödev, duyuru ve farklı aktivitelerin yapıldığı sosyal ağ tabanlı öğrenme ortamı olan Edmodo’nun araştırmacı tarafından hazırlanan eğitsel süreçte kullanımına yönelik sunum ve etkinlikler gerçekleştirilecektir. Çalıştay sonrasında öğreticilerin bu ortamları kullanarak aktif ve etkili bir şekilde ders süreçlerini gerçekleştirmeleri beklenmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER 5. SINIF DERS KİTAPLARININ DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIM AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: SOSYAL BİLGİLER 5. SINIF DERS KİTAPLARININ DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIM AÇISINDAN İNCELENMESİ Elif Aladağ Doç. Dr. ,Adnan Menderes Üniversitesi, Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü - Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü,Sosyal BilgilerEğitimi Anabilim Dalı,Aydın E-posta: ealadag@adu.edu.tr Cansu Sert Adnan Menderes Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü,Sosyal Bilgiler Eğitimi,Yüksek Lisans E-posta: iklim0424@hotmail.com ÖZET Sosyal bilgiler, içinde birden fazla disiplini barındıran geniş alan tasarımı ile oluşturulmuş bir derstir. Tarih, coğrafya, siyaset bilimi, antropoloji gibi sosyal bilimlerin öğrenci yaş grubuna uygun içerik haline getirilerek aktarılan bir derstir. Bu ders öğrenme alanlarının bir ünite ya da tema altında birleştirilmesini içeren toplu öğretim anlayışından hareketle oluşturulmuştur. Yani birden fazla sosyal bilim disiplininin benzer konularını bir araya getirerek anlamlı öğrenme sağlamak amaçlanmıştır. Sosyal bilgiler dersinde yer alan bu bilim dalları kendine ait kavram ve yöntemler barındırırlar. Bilimler birbirlerinin kavram ve yöntemlerinden faydalanarak kendi bilgilerini üretirler. Sadece sosyal bilimler değil diğer tüm bilim alanları da doğada bir bütün halinde yer almaktadır. Öğrenciler öğrenim hayatlarının ilk dönemlerinde doğaya bütüncül bakmaktadır. Henüz bir bilimin ayrıntılı olarak içeriğini öğrenecek gelişimsel dönemde değildir. Bunun yanında yaşadığımız dönemde karşımıza çıkan birçok problem oldukça karmaşıktır ve farklı alanlardan yararlanmayı gerekli kılar. Bu sebeple dersler arasında ilişki kurulması ve disiplinlerarası süreçle derslerin işlenmesi önemlidir. Öğrencilerin doğadaki bu bütünlüğü birlikte kavramaları, öğrendiklerini transfer edebilmesi ve anlamlı öğrenebilmesi açısından ilişkilendirmeler önem taşımaktadır. Sosyal bilgiler dersinin de disiplinlerarası süreçle işlenebilmesi için bazı kaynak, materyal ve yöntemlere gerek duyulmaktadır. Derste kullanılan en temel materyal olan ders kitapları, sosyal bilgiler dersinde öğrenciye kazandırılacak bilgi, beceri ve kazanımların en önemli kaynağıdır. Türkiye’de farklı dönemlerde yeni ihtiyaçlar doğrultusunda öğretim programları değişerek bu doğrultuda yeni kazanımlar, etkinlikler, beceriler ve ders kitapları oluşturulmuştur. Ders kitapları programda yer alan kazanımlara bağlı olarak içeriği, kavramları, bilgi, beceri ve değerleri verecek şekilde hazırlanmaktadır. Bugün uygulanmakta olan 2005 sosyal bilgiler öğretim programında ders içi, dersler arası ve ara disiplinlerle olmak üzere üç tür ilişkilendirme bulunmaktadır. Aynı zamanda bu ilişkilendirmeler ders kitaplarında yerlerini alarak öğrencilerin öğrendiği bilgileri hayata transfer edebilmesinde önemlidir. Sosyal bilgiler ve diğer derslerin öğretim programları incelendiğinde diğer derslerle ilişkilendirmelerin kazanımlar üzerinden ve eş zamanlılık esas alınarak yapıldığı dikkati çekmektedir. Öğretmenler derslerinde kullandığı yöntem ve teknikler, materyaller verdiği örneklerle dersler arası bağlantılar kurabilir; fakat bunun yanında öğrencilerin kendi bireysel çalışmalarında onlara rehberlik eden ve temel materyalleri olan ders kitaplarında da disiplinlerarası unsurların olması önemlidir. Bu çalışmanın amacı 5. sınıf ders kitabı, öğrenci çalışma kitabı ve öğretmen kılavuz kitaplarının disiplinlerarası ilişkiler açısından incelenmesidir. Sosyal bilgilerin (5-7sınıf )tüm sınıf düzeylerine ait öğretim programları incelenerek en fazla ilişkilendirmenin kurulduğu sınıf düzeyinin 5. sınıf olduğu belirlendiği için 5. sınıf kitapları çalışma kapsamına alınmıştır. 5. sınıfta diğer derslerle ilişki kurulmuş olan kazanımların bulunduğu konular ele alınarak, ilişkilendirmelerin diğer derslerden hangileri ile ne şekilde (görsel,metin vb…) kurulduğu incelenmektedir. Her öğrencide temel kaynak olarak bulunan ders kitapları ve öğrencilerin öğrendiklerin pekiştirecekleri bir etkinlik kitabı olan çalışma kitaplarında yer alan alıştırmalarda bu ilişkilendirmelerin yansıması yer almalıdır. Ders kitaplarında yer alan sorular öğrencilerin konu hakkında düşünmesini, o konuya yönelik ilgisini uyandırması ve eleştirel düşünmesini sağlamaya yönelik olmalıdır. Bu sebeple tek bir bilimin ya da sadece sosyal bilimlerin bilgilerini içeren sorular öğrencinin istenen şekilde düşünmesini sağlayamayacaktır. Özellikle öğrenci çalışma kitapları diğer derslerle ilişkili etkinlikler yapılması açısından önemlidir. Öğrencilerin bilgiyi keşfetmesi ve farklı bilimlerin veri ve yöntemlerini de öğrenmesi, farklı konular arası bağlantılar kurmasını sağlayacak etkinliklerin yer alması önemlidir. Bu sebeple ders kitapları ve çalışma kitaplarını araştırmaya dahil edilmiştir. Öğretim programlarında yer alan dersler arası ilişkilendirmeler öğretmenlerin konuyu diğer derslerle ne şekilde ilişkilendireceğine açık olarak vermemektedir. Bu durum öğretmen kılavuz kitaplarının da araştırma kapsamına alınmasına neden olmuştur.Araştırmada nitel araştırma yaklaşımı kullanılacak olup, veriler doküman inceleme yoluyla toplanacaktır Veriler betimsel analiz yoluyla çözümlenecektir. Çalışmanın analizleri devam etmektedir. Türkiye’de yeni hazırlanmakta olan öğretim programları ve geçilmesi planlanan yeni sistem STEM ile dersler arasında bağlantılar kurulması eğitim sistemimizde önemli değişiklilere yol açacağı düşüncesi bu çalışmanın yapılmasında etkilidir. Yeni hazırlanacak program ve kitaplarda disiplinlerarası ilişkinin yansıması önemlidir. Sosyal bilgiler ders kitaplarının farklı konular açısından incelemelerinin literatürde yer aldığı bilinmektedir. Programda yer alan ilişkilendirmelerin öğrencilerin verimli öğrenmeleri açısından önemli olduğu gibi ders kitaplarında bunun nasıl yer aldığının incelenmesinin de literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DEĞERLER EĞİTİMİNDE CUMHURBAŞKANLARIMIZÖzet: Değer, bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamı sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlardır. Değerler, sadece günlük eylem ve davranışlarımıza rehberlik eden ilke ve ölçütler olmaları bakımından değil, genel yaşam tarzımızı ve yönünü etkileme, belirleme açısından da önemlidir. Bu belirleme, seçeceğimiz meslekten, ülkemiz veya dünyamız için özveride bulunmaya, nasıl bir anne baba olacağımıza kadar geniş ve önemli bir alanı kapsar. Bizim için bu kadar mühim olan değerlerin öğretimi ise daha ehemmiyetlidir. Peki nedir bu değerler eğitimi. Değerler eğitimi, bütün insanların özellikle geleceğimiz olan evlatlarımızın, daha karakterli bir hayat sürmesi ve hayatından memnun kalmasını sağlamak ve öncelikle içinde yaşadıkları toplumun sonra da insanlığın iyiliğine katkıda bulunmalarını sağlamaktır. Değer eğitimi sosyal bilgiler dersinin de genel amaçlarından biridir. Değerler eğitimi sosyal bilgiler öğretim programında kapsamlı bir şekilde ele alınmış ve öğrencilere hangi değerlerin kazandırılacağı, hangi öğrenme alanında hangi değerlerin doğrudan verileceği belirtilmiştir. Sosyal bilgiler programının kazandırmayı hedeflediği 20 adet değer bulunmaktadır. Bu değerler; adil olma, aile birliğine önem verme, bağımsızlık, barış, bilimsellik, dayanışma, duyarlılık, dürüstlük, estetik, hoşgörü, misafirperverlik, özgürlük, sağlıklı olmaya önem verme, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik, yardımseverlik değerleridir. Yine sosyal bilgiler programında kazandırmayı hedeflediği bu 20 değerin nasıl öğretileceği konusuna da değinilmiştir. Sosyal bilgiler programı, değer öğretiminde kullanılabilecek üç yaklaşımdan bahsetmiştir. Bu yaklaşımlar; değer açıklama, ahlaki muhakeme ve değer analizi yaklaşımlarıdır. Derslerde bu yaklaşımlardan birini veya birkaçını kullanıp kullanmama inisiyatifi ise öğretmenlere bırakılmıştır. Öğretmenler değerler eğitiminde bu yaklaşımların yanı sıra alternatif yaklaşımlar da kullanabilirler. Bu çalışmanın amacı ise değerler eğitiminde, cumhurbaşkanlarımızın hayatlarından ve karakteristik özelliklerinden yararlanabileceği düşüncesidir. Cumhurbaşkanı, cumhuriyet ile yönetilen bizim gibi ülkelerde devlet başkanına verilen sıfattır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Yani cumhurbaşkanı adında da bulunan ve idarecisi olduğu halkın devletteki tecellisidir. Reis-i cumhur, halkının karakteristik özelliklerini yansıtmasının yanı sıra yönettiği halka rol model de olmalıdır. Yaşantısıyla, konuşmasıyla, girişim ve atılımlarıyla, uygulamalarıyla, çalışmalarıyla kısacası her şeyiyle milletine öğretmenlik yapmalıdır. Bu çalışma sosyal bilgilerde, Mustafa Kemal ATATÜRK ile başlayıp bugüne kadar görev yapmış 10 cumhurbaşkanımız ve halen milletine hizmet etme sürecine devam etmekte olan cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, hayatlarından yararlanarak değerler eğitimi gerçekleştirilebileceği düşüncesi ile yapılmıştır. Bu amaçla 11 reis-i cumhurun hayatı ve dönemlerinde gerçekleştirdikleri atılımlar ve icraatlar incelenip, sosyal bilgiler programının kazandırmayı hedeflediği 20 adet değer baz alınarak, her cumhurbaşkanının şahsiyetinde barındığı değerler tespit edilmiştir. Bir nevi cumhurbaşkanı değer eşleştirilmesi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara kısaca değinecek olursak örneğin, ilk cumhurbaşkanımız ve devletimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün şahsiyetinde, özgürlük, vatanseverlik, bağımsızlık, barış ve çalışkanlık gibi değerlerin bulunduğu tespit edilmiştir. Yine elde edilen bulgulara göre, 12. cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ise, dayanışma, estetik, vatanseverlik, çalışkanlık, dürüstlük, hoşgörü ve aile birliğine önem verme gibi değerleri önemsediği ve kişilik haline getirdiği sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmada bütün cumhurbaşkanlarımızın hayatları itina ile incelenmiş, şahsiyetlerinde barındırdıkları isnat edilen değerler titizlikle ve tarafsız bir şekilde belirlenmiştir. Yukarıda değerlerin ve değer eğitiminin öneminden bahsetmiştik. Bu çalışma özetle, değerler eğitiminde klasik yaklaşımlara alternatif olabilecek, cumhurbaşkanları gibi reel şahsiyetlerin özelliklerinin ve hayatlarının incelenmesi hasebiyle, değerler eğitimde yararlanılabilecek daha somut ve daha gerçekçi bir yöntemdir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTABININ DÜŞÜNCE EĞİTİMİ AÇISINDAN İNCELENMESİ: ZAMAN İÇİNDE BİLİM ÜNİTESİ ÖRNEĞİÖzet: Düşünce eğitimi bireyin içinde bulunduğu farklı koşulları ve kendisini sorgulayarak en uygun kararları vermesini ve buna uygun davranış sergilemesini amaçlamaktadır. Düşünce eğitimine program çerçevesinden bakıldığında bazı kavram ve becerileri geliştirmeyi, genelleme yapma, empati kurma, yaratıcı düşünme, önem ve öncelikleri belirleme, neden sonuç ilişki kurabilmeyi hedeflemektedir. Düşünce eğitim öğretim programı, öğrencilerin düşünme becerilerini geliştirmekle kalmayıp yaşam koşulları içerisinde var oluşunun anlamını ve nedenlerini fark etmesini ve kendi geleceğini belirleyebilmesine imkân vermektedir. Bu açıdan eğitim, öğrencileri hayata ve geleceğe hazırlayarak onların başarılı olmasını istiyorsa düşünce eğitimine yer vermesi bir zorunluluktur. Bu sebeple eğitim sistemi öğrencilerin düşünme becerilerini kazandırma amacı çerçevesinde ders programlarına eklenilen kazanım ve becerilere yer verilmesinin yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı düşünme eğitimi dersinin okutulmasına karar vermiştir. Düşünme eğitimi, bilgiyi anlamlandırma, işleme, yapılandırma ve yeniden üretme becerisine yaptığı katkı ile diğer bütün eğitimlerin temelini oluşturur. Eğitim ve öğretim faaliyeti, bu sayede, basit bir bilgi aktarımı olmaktan çıkarak, bireyin yetenek ve potansiyelini aktif hale getiren, farkındalık düzeyini artıran, kendilik bilincini geliştiren yaratıcı bir sürece dönüşür. Bu sürece dönüştürme hedefini üç temel düşünme becerisi olan eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme ve özenli düşünme üzerine temellendirilerek ele alınmıştır. Eğitim sisteminde ilköğretim düzeyindeki düşünme eğitimi ile ilgili konu-lara yer veren dersler bulunmaktadır bu derslerden bir tanesi Sosyal Bilgiler dersidir. Sosyal Bilgiler değişen ülke koşullarında her türlü bilgiyi alan, eleştirel bakış açısıyla süzgeçten geçirerek düzenleyen, problem çözme becerisine sahip vatandaş yetiştirmek amacıyla, sosyal ve beşeri bilimlerden aldığı bilgileri kullanan bir öğretim programıdır. Düşünme eğitimi dersi öğretim programı vizyonuna bakıldığında farklı bakış açılarını deneyebilen, başka görüşlere açık, kendine özgü bir perspektif oluşturabilen; insanlığın sanatsal, felsefi ve bilimsel birikimine karşı ilgili; gelişmeleri anlama ve yorumlama yetisine sahip; empati ve duyarlılık gücü olan; karşılaştığı sorunlar karşısında alternatif çözümler üretebilen; yaşadığı kültür ve değer ortamı konusunda farkındalığı bulunan ve nihayetinde bütün bu yeterlilikleri gösterecek şekilde eleştirel, yaratıcı, analitik ve yansıtıcı düşünebilen bireylerin yetişmesine katkı sağlayacak bir anlayış oluşturabilmeyi hedeflediği görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında disiplinlerarası bir yaklaşımla bireyin toplumsal var oluşunun gerçekleştirilmesine yardımcı olan Sosyal Bilgiler dersi, düşünme becerilerini geliştirmekle kalmayıp kişinin yaşam koşulları içinde var oluşunun anlamını ve nedenin fark etmesini sağlayan düşünme eğitimiyle iç içe olduğu buradan da anlaşılmaktadır. Ders kitapları eğitim programlarındaki belli amaçlar doğrultusunda gerekli bilgi ve becerilerin öğrencilere kazandırılmasına hizmet eden öğretim materyalleridir. Öğrencilerin hedeflenen davranışları kazandırma ve hayal dünyalarının gelişmesine katkı sağlayan ders kitapları en yaygın kullanılan ders materyallerinin başında gelmektedir. Öğrenci ve öğretmenlere ders konusunda rehberlik eden ders kitaplarının öğrencilerin ilgi, merak ve gerekli becerilerini geliştirebilecek tarzda olması gerekmektedir. Günümüz eğitim anlayışında da araştıran, sorgulayan ve eleştirebilen bireylerin yetişebilmesi için ders kitaplarının düşünme becerilerini geliştirebilecek ve öğrencilerin düşünme eğitimine katkı sağlayacak şekilde hazırlanması önemlidir. Çalışmanın amacı İlköğretim 7. Sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabı ve öğrenci çalışma kitabının düşünce eğitimi açısından incelenmesidir. Çalışma nitel araştırma şeklinde planlanmıştır. 2016-2017 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanmış olan İlköğretim 7. Sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabı ve öğrenci çalışma kitabı incelenecektir. Yapılacak olan bu çalışmada düşünme eğitimi becerilerinin özelliklerini ayrıntılı ve derinlemesine inceleyebilmek amacıyla tesadüfi örneklem yoluyla tek bir ünite seçilmiştir. Bu amaçlar çerçevesinde “Zaman İçinde Bilim” ünitesinde başlıklar, yazılı unsurlar, görsel ögeler, ölçme değerlendirme soruları (ünite içi, ünite sonrası) Milli Eğitim Bakanlığı’nın düşünce eğitimi ders programında belirlediği üç temel düşünme becerisi olan eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme ve özenli düşünme açısından incelenecektir. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki alt amaçları belir¬ten sorulara cevap aranmıştır: 1. Eleştirel düşünme Sosyal Bilgiler 7. Sınıf Zaman İçinde Bilim ünitesinde nasıl yer almaktadır? 2. Yaratıcı düşünme Sosyal Bilgiler 7. Sınıf Zaman İçinde Bilim ünitesinde nasıl yer almaktadır? 3. Özenli düşünme Sosyal Bilgiler 7. Sınıf Zaman İçinde Bilim ünitesinde nasıl yer almaktadır? Araştırmanın veri analizi devam etmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDA ANTROPOLOJİ VE SOSYOLOJİ DİSİPLİNLERİNE AİT KAVRAMLARIN İNCELENMESİÖzet: Geçmişten günümüze insanın toplumla, devletle ve kendisiyle olan ilişkilerini inceleyen birçok bilim ortaya çıkmıştır. Bu bilimler zaman içerisinde sistemli bir şekilde birleştirilerek Sosyal Bilgiler adı altında toplanmış ve okullarda öğrencilere sunulmuştur. 2005 yılında uygulamaya konan Sosyal Bilgiler programı ile Sosyal Bilgilerin kapsamı ve içeriği genişlemiş ve disiplinler arası etkileşimin önü açılmıştır. Antropoloji’ ve Sosyoloji de bu programla birlikte Sosyal Bilgiler öğretiminde yerini almıştır. Antropoloji ve sosyoloji genel olarak insanla, toplumla ilişkili olarak ortaya çıkmış ve zaman içerisinde sistemli birer bilim halini almıştır. Bu çalışmada Sosyoloji ve Antropoloji disiplinlerinin Sosyal Bilgiler dersiyle olan ilişkisinden yola çıkılarak yeni programla değişen Sosyal Bilgiler ders kitaplarında Antropoloji ve Sosyoloji disiplinine ait kavramların incelenerek bu kavramların Sosyal Bilgiler ders kitaplarındaki yerlerini ortaya koymak amaçlanmıştır. Özellikle 2005 programı ile birlikte disiplinler arası bir ders halini alan Sosyal Bilgiler alanında yapılan çalışmalar incelendiğinde antropoloji ve sosyoloji ara disiplinleri ile ilişkisini ortaya koyacak çalışmanın yapılmaması bu çalışmanın yapılmasını gerekli kılmıştır. Bu incelemenin yapılması için nitel veri toplama yöntemlerinden doküman inceleme kullanılmıştır. Görüşme, gözlem yapmadan bilgilere doğrudan ulaşmak ve zamandan tasarruf etmek amaçlanmıştır. Veri kaynağı olarak da Milli Eğitim Bakanlığından onaylı olan tüm 4, 5, 6 ve 7. Sınıflara ait ders kitapları incelenmiştir. Sosyal Bilgiler ait bu farklı ders kitapları öğrenme alanları bazında incelenmiştir. Bu öğrenme alanları yalnızca araştırma konusuna dahil olanlardan bahsedilmiştir. Antropoloji disipline ait kavramlarının olduğu ilgili öğrenme alanları 4.ve 5. sınıf kitaplarında Birey ve Toplum, Kültür ve Miras, Gruplar, Kurumlar ve Sosyal Örgütler ve Küresel Bağlantılar; 6.ve 7. Sınıf kitaplarında İnsanlar, Yerler ve Çevreler, Kültür ve Miras ve Küresel Bağlantılar’dır. Sosyoloji disiplinine ait kavramlarının olduğu öğrenme alanları ise 4. ve 5.sınıf kitaplarında Kültür ve Miras, Bilim Teknoloji ve Toplum, Gruplar Kurumlar ve Sosyal Örgütler ve Küresel Bağlantılar; 6. sınıf kitaplarında Kültür ve Miras, Küresel Bağlantılar, Bilim, Teknoloji ve Toplum; 7. Sınıf kitaplarında ise sadece Kültür ve Miras’dır. Elde edilen verilerin analiz edilmesi içerik analizi yoluyla sağlanmıştır. Antropoloji ve Sosyolojiye ait kavramlar tespit edilmiş ve bu analizle elde edilen bilgiler özetlenip aktarılmıştır. Yapılan analizlerde Antropoloji disiplini ile ilişkilendirilen öğrenme alanları ve bu öğrenme alanlarının verildiği ünitelerin kazanımları genel olarak antropolojinin ve onun bir alt disiplini olan kültürel antropolojinin tanımı ve kapsamı temel alınarak ilişkilendirilmiştir. Bu yüzdende özellikle Kültür ve Miras öğrenme alanında Sosyolojiyle iç içe oldukları fark edilmiştir. Okullarda kullanılan kitapların genelinde Antropoloji ve Sosyoloji disiplinlerinin tarih ve coğrafya nispeten daha zayıf kaldığı görülmektedir. Ders kitaplarında doğrudan Sosyoloji ve Antropolojiye ait kavramların pekiştirilmesi ile ilgili bir kazanım bulunmamıştır. 4, 5, 6 ve 7. Sınıf Sosyal bilgiler ders kitaplarında Antropoloji ve Sosyoloji ile ilişkilendirilen öğrenme alanlarında bulunan etkinliklerde bu disiplinlere ait kavramlara yeterince yer verilmemiştir. Antropoloji disiplini ile ilişkili konular, özellikle Kültürel Antropoloji alanına giren öğrenme alanı hedef kazanım beceri ve değerlerinde değinilirken etkinliklerde daha çok tarihle bağdaştırılarak ele alındığı görülmüştür. Sosyolojiyle ilişikli durumlara bakıldığında Sosyal bilgiler dersi amaçlarında, becerilerinde ve değerlerinde sosyolojiyle ilgili hedefler daha fazla iken bunların kazanımlarda yeterince görülemediği söylenebilir. Sosyal bilgiler dersinden beklenen birey(öğrenci)-toplum uyumunu sağlamak, iyi bir vatandaş yetiştirme, topluma duyarlı olma gibi kazanımları sağlamak için ders kitaplarında sosyolojiden daha fazla yararlanılması gerektiği söylenilebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDA ATASÖZLERİMİZÖzet: Bir toplumun millet olma düşüncesiyle hareket etmesinde en önemli etkenlerden bir tanesi kültürel değerlerdir. Bu değerler milletin aynı ülkü etrafında hareket etme ve millet olma bilinci noktasında en kıymetli varlığıdır. Bu değerlerin korunması, geliştirilmesi ve sonraki kuşaklara aktarılması, yaşatılması gerekir. Büyük millet olmanın en önemli göstergesi, oluşturulan kültür ve medeniyettir. Halk edebiyatı, bu değerlerin binlerce yılda karmaşık şekilde oluşan sebeplerini, işlevlerini, sonuçlarını ve içeriğini ortaya koymayı amaçlar. Bu değerlerin önemli unsurlarından bir tanesi ise atasözleridir. Göktürk Kitabelerinden günümüze yazılı metinlerde, sözlü metinlerde, toplumun her seviyesinde, tüm kesimlerinde, günlük hayatın her noktasında atasözleri kendine yer edinmiştir. Atasözleri sözlü kültür geleneği içerisinde doğup gelişen ürünlerdir. Bilişim çağı ile birlikte dünyada sözlü kültür geleneğimiz hızla yok olmaktadır. Atasözlerinin yok olması kültürel kimliğimizin bir parçasının yok olması anlamına gelmektedir. Atasözleri bilimsel olarak araştırılmalı ve öğretilmelidir. Bu kıymetli, köklü ve kapsamlı kültür varlıklarımız hakkında çok değişik dönemlerde, değişik açılardan pek çok araştırma yapılmıştır. Sosyal bilgilerin en önemli amaçlarından bir tanesi olan kültürel değerlerin aktarımı, millet olma bilinci gibi işlevleri göz önünde bulundurulduğunda atasözlerinin önemini artırmaktadır. Ders kitapları Günümüz eğitim sisteminde merkezi ve önem bakımından yerini koruyan işlevsel bir özelliğe sahiptir. Ders kitapları bilgi ve değerleri geniş kitlelere Aktarmada ucuz ve kullanışlı eğitim ve öğretim Araçlarının Başından Gelmektedir. bir dizi bilgi ve değeri geniş kitlelere aktırabilmenin en ucuz ve en kullanışlı araçları olması sebebiyle milletin kültürel değerlerini yansıtan atasözlerini sonraki kuşaklara aktarılması açısından önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada İlköğretim 4.5.6.7. sınıf sosyal bilgiler ders kitabında yer alan atasözlerin ünitelerde dağılımları ayrıntılı bir şekilde ele incelenmiştir. Çalışmanın yöntemi nitel araştırma veri toplama yöntemlerinden “doküman incelemesi yöntemi” kullanılmıştır. Veri analizi çalışmaları devam etmektedir Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDA GÖÇ KAVRAMININ İNCELENMESİÖzet: SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDA GÖÇ KAVRAMININ İNCELENMESİ Doç. Dr. Cemil Cahit Yeşilbursa Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği AnaBilim Dalı ccyesilbursa@gmail.com Filiz Arzu Yalın Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü, Sosyal Bilgiler Yüksek Lisans Öğrencisi arzuyalin02@gmail.com Özet İnsanlık tarihi boyunca, birçok toplum siyasi, sosyal, ekonomik sorunlar, silahlı çatışmalar ve doğal afetler gibi nedenlerle doğup yaşamını sürdürdüğü toprakları geride bırakarak başka topraklara intikal etmek zorunda kalmıştır. Göçleri oluşturan güçler, kimi zaman iklim değişikliklerine bağlı olarak kıtlık ve hayvan otlaklarının azalmasının gibi vahim sonuçları nedeniyle olurken; kimi zaman da siyasi, toplumsal gerginlikler, iç savaşların ciddi sonuçları nedeniyle oluşmuştur. Göç, günümüzün dinamik, çok boyutlu problemlerinden biridir. Dünyada ve Türkiye’de yaşanan kitlesel göçler ve bu göçlerin insan yaşamını felakete dönüştürebilecek etkiye sahip sonuçları nedeniyle önem verilmesi gereken mevzulardandır. Ayrıca küreselleşmeyle birlikte kitle iletişim araçları ve teknolojilerinin hızla gelişmesi göçe eğilimlerinin artmasına, yaşadığımız çağın “göç çağı” olarak kabul edilmesine neden olmuştur. Son yıllarda yaşanan Suriye göçü tarihin en büyük kitlesel göçü olarak kabul edilmiştir. Türkiye başta olmak üzere, Suriye’nin komşu ülkeleri, Avrupa, ABD ve Kanada gibi göç edilen ülkelerin iç ve dış politikalarına önemli etkisi olmuştur. Bu durumdan en çok etkilenen ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin Mart 2011’den beri Suriyelilere uyguladığı açık kapı politikası, yaklaşık 3 milyon Suriyelinin Türkiye’ye göç etmesine neden olmuştur. Türkiye’de kamp içinde ve dışında yaklaşık 3 milyon Suriyelinin bulunması kamp dışında Türk toplumuyla birlikte yaşamaları göç konusunun Türkiye için önemini daha çok arttırmıştır. Geçici Koruma Altındaki Suriyelilere yönelik birçok alanda göç politikaları üretilmiştir. Bu durum göçün eğitim boyutuyla ele alınmasını gerekli kılmış ve göç kavramının önemini artırmıştır. Eğitimin özellikle sosyal bilgiler dersinin, göçle ortaya çıkabilecek sorunlara yaklaşımında, toplumsal huzurun, uyumun ve kabulun sağlanmasında etkili olacağı düşünülmektedir. Eğitim ve öğretimde, etkin vatandaşlık amacı ile sosyal bilgiler dersi bu konuda belirleyici rolü üstlenebileceği düşünülmektedir. Eğitim ve öğretim sürecinde en sık kullanılan başvuru kaynakları ders kitaplarıdır. Ders kitapları öğretim programlarının amaçlarını yansıtmadaki en temel araçlardan, öğretmen ve öğrencilerin en sık başvurduğu kaynaklardan biridir. Bu çalışma, 5. 6. ve 7. sınıf sosyal bilgiler ders kitaplarında yer alan göç kavramını incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma sosyal bilgiler ders kitaplarında çeşitli ünitelerde, farklı konu başlıkları altında işlenen ‘göç’ kavramını incelemeye dayalı olan nitel bir araştırmadır. Araştırmada, doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın veri kaynaklarını, Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulunun 16.12.2014 tarih ve 106 sayılı kurul kararı ile 2015-2016 öğretim yılından beş yıl süre ile ders kitabı olarak kabul edilen sosyal bilgiler 5. 6. ve 7. sınıf ders kitapları oluşturmuştur. Verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Çalışmada, göç konusu başlığı altında göç sebepleri ve göç sonuçları ana kategoriler ve bu kategorilere bağlı alt kategorilerde incelenmiş ve ders kitaplarında yer alma oranları tespit edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen verilere göre incelenen ders kitaplarında 5. sınıf ders kitabında göç sebepleri ve göç sonuçları kategorileri ve bu kategorilere bağlı alt kategoriler ile göç konusu yalnızca bir ünitede %1.5, oranında yer aldığı tespit edilmiştir. 6. Sınıf ders kitabında, bir ünitede %5.4 oranında tespit edilmiştir. 7. Sınıf ders kitabında iki ünitede, birinde % 33 diğerinde ise %5.3 oranında yer aldığı tespit edilmiştir. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre göç konusunun sosyal bilgiler ders kitaplarında yer alma oranının yeterli olmadığı düşünülmektedir. Buna göre Sosyal bilgiler ders kitaplarında göç konusunun, öğrencilerin gelişim ve öğrenme özellikleri, güncel olaylar, sosyal bilgiler etkin vatandaşlık ve değer eğitimi amaçları göz önünde bulundurularak geliştirilmesi tavsiye edilebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDA TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNE İLİŞKİN BETİMLEMELERÖzet: Sosyal Bilgiler dersi tarih başta olmak üzere coğrafya, antropoloji, arkeoloji, ekonomi, hukuk, felsefe, psikoloji ve sosyoloji gibi bir çok disiplinden şekillenerek öğrencilere insan ilişkileri ve vatandaşlık yeterlilikleri kazandırmayı hedeflemektedir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde toplumun ihtiyaçları ve öğrenci yaşantıları da program kazanımlarının belirlenmesinde ve buna bağlı olarak ders içeriklerinin oluşturulmasında etkili olmaktadır. 4. Sınıftan itibaren ders programlarında yer almaya başlayan sosyal bilgiler dersi gelişimsel dönem açısından son çocukluk döneminden ergenlik dönemine geçişe rastlamaktadır. Ergenlik döneminde fiziksel gelişim başta olmak üzere birçok gelişim alanında değişimler yaşanmaktadır. Bu alanlardan birisi de ergenlerin cinsiyet özelliklerinin belirginleşmeye başlaması ile kendi cinsiyetlerine uygun rolleri kendi kimlikleri ile örtüştürme zorunluluğu ile karşı karşıya kalmalarıdır. Toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlar temelinde kadın ve erkeklere tanımlanan farklı rollerin ve kişilik özelliklerinin, ergenlerin iş ve eğitim yaşamlarına dair heveslerini, yönelimlerini ve kararlarını etkilediği bilinmektedir. Bu bağlamda bu araştırmanın amacı 4 – 7. sınıfta okutulan Sosyal Bilgiler ders kitaplarında kadınlar ve erkekler için yapılan betimlemelerin toplumsal cinsiyet rolleri açısından incelenmesidir. Araştırma yöntemi olarak nitel araştırma desenlerinden biri olan doküman incelemesi kullanılmıştır. Doküman incelemesi var olan dokümanlardan yola çıkarak içeriğin anlaşılmasını ya da bilginin altında yatan derin anlamların ortaya konmasını amaçlamaktadır. Buna göre geleneksel cinsiyet rollerine göre kadınlara ve erkeklere uygun görülen kişilik özellikleri araştırmacılar tarafından belirlenmiştir. Ardından da belirlenen kriterlere göre kodlamalar bir öğretim üyesi ve iki Sosyal Bilgiler Bölümü öğrencisi olmak üzere üç kişi tarafından ayrı ayrı yapılmıştır. Kodlamalarda %92 oranında benzerlik bulunmuş, örtüşmeyen kodlamalar tekrar değerlendirilerek kodlama işlemi tamamlanmıştır. Kişilik özellikleri açısından kadınlar için en sıklıkla yinelenen özellik işbirliği yapma (f = 19) sosyallik (f = 15) ve yardımseverlik (f = 15) iken ardından kibarlık (f = 10), yaratıcılık (f = 10), iyimserlik ( f = 9), güçlü-kuvvetli olma ( f = 6), baskın olma ( f = 4), cesaret ( f = 3), analitik düşünme ( f = 2), duygusallık ( f = 2), sempatik olma ( f = 1), sözel becerisi yüksek olma (f = 2) gelmektedir. Erkekler için ise en sıklıkla yinelenen özellikler güçlü-kuvvetli olma ( f = 62), yaratıcı olma (f = 42), cesur olma (f = 42) ve yardımseverlik ( f = 41) iken ardından işbirliği yapma (f = 38), araştırmacı/meraklı olma (f = 29), dominant olma (f = 13), analitik olma (f = 10), maceraperest olma (f = 7), duygusal ( f = 5) ve sinirli/öfkeli olma (f = 3) gelmektedir. Ders kitapları sınıf seviyelerine göre değerlendirildiğinde ise özellikle 7. Sınıf ders kitabından kadınlara ilişkin tanımlamaların erkeklere göre tanımlamalara göre çok daha az olduğu belirlenmiştir. Araştırmada elde edilen bulgular 4 -7. Sınıf ders kitapları için bir bütün olarak değerlendirildiğinde erkeklerin kadınlara göre daha fazla özellikle tanımlandığı, benzer tanımlanan kişilik özelliklerinde erkeklerde bu özelliklerin yinelenme sıklığının kadınlara göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Alan yazında da belirtildiği gibi aileler, akranlar ve/veya öğretmenler gibi sosyalleşme sürecindeki ajanlar, geleneksel toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişkili beklentilere ve davranışlara uymaları için ergenler üzerinde baskı kurabilmektedirler. Ancak geleneksel rollerin doğrudan içselleştirilmesi ergenlerin algıladıkları akademik yeterliliklerini, duygusal ifade tarzlarını ve sosyal gelişimlerini sınırlayabilmektedir. Bu bilgiler özellikle ders kitaplarının içeriğinde eşitlikçi rollere vurgu yapılamasının neden önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bulgulara dayanarak ders içeriklerinin hazırlanmasında eşitlikçi rollere vurgu yapılmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDA YAPILANDIRMACI YAKLAŞIM ÇERÇEVESİNDE KADIN EĞİTİMİÖzet: “Sosyal Bilgiler Ders Kitaplarında Yapılandırmacı Yaklaşım Çerçevesinde Kadın Eğitimi ” adlı çalışma 2005’ten sonra eğitimdeki “Yapılandırmacılık, Sosyal Bilgilerde Yapılandırmacılık, Türk Kadını ve Sosyal Bilgiler Ders Kitapları olmak üzere dört bölüm şeklinde incelenmeye çalışılmıştır. Sürekli değişen ve gelişen toplumlarda sorumluluk alabilen, yeniliklere açık, yaratıcı fikre sahip bireylere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda bilgiyi sorgulamadan kabul eden kişiler değil, onu şekillendiren ve değişik biçimlerde kullanabilenler günümüz dünyasında kabul görmektedir. Bilginin aktarılmasıyla ilgili modern yaklaşımlardan olan yapılandırmacılık; kişiyi öğrenmede aktif kılan, düşündüren, yorumlayan ve bilgiyi transfer edip kullanabilen bireyler kılma yönünden önem taşıyan bir kuramdır. Bu kuram öğrencileri mümkün olduğunca yapılan etkinliğin içine katmak için eğitimciler tarafından tercih edilmektedir. Yapılandırmacı yaklaşımda öğrenme, öğrencinin öğrenme ortamına uyum sağlamasıyla gerçekleşir. Birey yaşadığı ortama uyum sağladığı sürece öğrenmeye karşı daha istekli hale gelir. Önceki bilgileriyle yeni öğrenme ortamında karşılaştığı bilgiler arasında bağlantı kurar. Tüm derslerde olduğu gibi sosyal bilgiler dersinde de yapılandırmacı eğitimle işlenen derslerin önemi büyüktür ve öğrenci başarısının artmasında etkilidir. Bu bağlamda ders kitapları da bu sisteme göre hazırlanıp öğrenciye kendi kendine öğrenme fırsatı verecek şekilde değiştirilmiştir. Yalnız günümüz eğitim programlarında ve ders kitaplarında kadın eğitimine ve öğretimine yeterince yer ayrılmadığı görülmüştür. Oysaki ilk Türk devletlerinden Cumhuriyet dönemine kadar olan süreçte kız ve erkek çocuklarının eğitiminde bir farklılık olmamıştır. Yenilenen sosyal bilgiler müfredatıyla öğrencilere saygı, sevgi, hoşgörü, katılımcılık vb. gibi bu tutum ve değerleri kazandırmak esas alınmıştır. Çalışma nitel bir araştırma olup doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. “Doküman incelemesi, araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar”. Bu çalışmada da 4-5-6 ve 7.sınıf ders kitapları ana materyal olarak kullanılmıştır. Çalışmanın bulgular bölümünde ilköğretim 4.5.6.7. sınıf Sosyal Bilgiler ders kitaplarındaki ünitelerde kadınların geçmişten günümüze toplum hayatındaki statüsü, kız çocuklarının eğitimi, eğitim-öğretim hakkı vb. konulara yeterince değinilip değinilmediği incelenmiştir. Çalışmanın sonuç ve öneriler bölümünde ders kitaplarında Türk kadınının yeri hususunda elde edilen sonuçlar ile bu sonuçlara dayanılarak çıkarım yapılan öneriler yer almıştır. Kitaplarda kadınların siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan fazla yer almadığı tespit edilmiştir. Kadınların konumunu aktaran çok fazla resim ve konu yer almamıştır. Ünitelerdeki konularda kız çocuklarının eğitimi, toplum hayatındaki yeri, kadının anne olarak konumu, meslek yaşamına çok fazla yer ayrılmadığı görülmüştür. Mesleklerin nasıl seçileceğinin ve meslek öneminin anlatıldığı konularda eğitim kurumlarından bahsederken kız çocukları için açılan eğitim kurumlarına yer verilmemiştir. Toplumda öne çıkmış kadınların ders kitaplarında yok denecek kadar az olduğu görülmüştür. 4. Sınıf ders kitabında Milli Mücadelede kadının rolüne değinilmiş, bir resimle desteklenmiştir. 5. Sınıf kitabında ise kız çocuklarının okumasına destek sağlayan bir kampanyadan söz edilmiştir. Bu kampanya çocukların fırsat eşitliği açısından da güzel bir alıntı olmuştur. Öneri olarak ise şunlara değinilmiştir: Kadınların ders kitaplarında daha fazla yer alması için dünyada ve Türkiye’de kadının gelişimini anlatan bir ünite eklenebilir. Cumhuriyetten sonra kadın haklarının gelişimine konularda daha sık yer verilmelidir. Öğretmenler toplumsal cinsiyet eşitliğini göz önüne almalıdır. Geçmişten günümüze her alanda öne çıkmış kadınlarımızın hayatlarından kesitlere yer verilerek kız çocuklarının kendilerine olan güveni desteklenmelidir. Türk toplumunda çok eski zamanlardan beri kadının statüsünün çok yüksek olduğu göz önüne alındığında ortaokulda geçmişe ve geleceğe vurgu yapan önemli bir ders olan Sosyal Bilgiler ders kitaplarında kadının konumunu içeren kazanımlara da yer verilmelidir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDA YER ALAN HARİTALARIN İNCELENMESİÖzet: Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programını oluşturan temel ögeler içinde beceriler yer almaktadır. Bilgi gerektiren ve performans içeren karmaşık bir eylem olarak tanımlanan beceriler, öğrencilerde, öğrenme süreci içerisinde kazanılması, geliştirilmesi ve yaşama aktarılması tasarlanan kabiliyetlerdir. Programda yer alan becerilerden biri de mekânı algılama becerileridir. Bu becerilerin öğrencilere kazandırılmasında haritalar büyük öneme sahiptir. Sosyal bilgiler dersinde mekânı algılama becerileri ile öğrencilerin mekânla ilgili çizimleri okuyabilmesi, mekâna ait bilgileri kullanarak kâğıt üzerinde çeşitli çizimler yapabilmesi, bir yeri, kâğıt üzerine çizilmiş hali ile karşılaştırabilmesi istenmektedir. Ayrıca öğrencilerin kendi seviyelerine uygun harita türlerini okuyabilmeleri, bunun yanında yine kendi seviyelerine uygun haritalar üzerinde çalışabilmeleri önemli görülmektedir. Böylece öğrencilerin varlıklar arasındaki ilişkiyi daha kolay kavrayabilmesi; buna bağlı olarak da coğrafî kavramları algılaması, bunlar arasındaki ilişkilerle, bunların sebep ve sonuçlarını açıklayabilmesi beklenmektedir. Yeryüzü şekillerinden yeryüzündeki farklı kültürlere kadar mekânla ilişkilendirilen her konu harita üzerine aktarılabildiğinden, Sosyal Bilgiler dersi disiplinlerinin hemen tümü için, temel anlamda harita becerisi gereklidir. Haritalar karmaşık yapıda olduklarından ve soyut ifadeler barındırdıklarından, harita becerileri kazandırılırken öğrencilerin gelişimsel özelliklerinin dikkate alınması gerekmektedir. Bu yüzden ilköğretim öğrencileri için bu becerinin basamaklandırılarak verilmesi, bütüne ulaşmak konusunda acele edilmemesi önemlidir. Bundan dolayı programda 4. ve 5. sınıflarda basit şekiller ve kroki çizme, sembol kullanma ve bu sembolleri açıklayan bir bölüm oluşturma becerileri üzerinde durulmuştur. Soyut düşünme becerisinin geliştiği 6. ve 7. sınıflarda ise haritaların diğer öğeleri üzerinde durularak ölçek ve değişen ayrıntılar, harita çeşitlerini tanıma, harita üzerinde verilen bilgiyi okuma-anlama ve yeni bilgiler aktarma üzerinde durulmaktadır. Haritalar, üzerinde bulundurdukları işaret, sembol ve açıklamalar sayesinde anlaşılır oldukları için güncel ve doğru hazırlanmış olmaları gerekmektedir. Ayrıca bu beceriler kazandırılırken kullanılan haritaların öğrencilerin günlük hayatlarında karşılaşabilecekleri ve pratik olarak kullanabilecekleri türden olmaları önemlidir. Bunlarla birlikte haritalar, öğretmenlere dersi işlerken yardımcı olmalı, konuların somutlaştırılmasını sağlamalı, pekiştirmeli, akılda kalmayı kolaylaştırmalı, öğrencilerde ilgi ve öğrenmeyi arttırmalıdır. Tüm bu nedenlerle sosyal bilgiler ders kitaplarında yer alan haritaların sayılan özelliklere uygun olması gerekmektedir. Alan yazın incelendiğinde Sosyal Bilgiler eğitiminde haritaların önemini ve ders kitaplarında yer alan haritaları değerlendiren farklı araştırmalar dikkat çekmektedir. Ancak Sosyal Bilgiler ders kitaplarında yer alan haritaların tüm sınıf düzeylerinde, haritalarda bulunması gereken özellikler, Sosyal Bilgiler dersinin içerik ve kazanımlarına uygunluğu ve öğrencilerin gelişimsel özelliklerini içine alan pedagojik uygunluğu açısından değerlendirilmediği görülmektedir. Bu araştırmada 2016-2017 eğitim öğretim döneminde Eskişehir’de okullarda kullanılmakta olan 4, 5, 6 ve 7. sınıflardaki Sosyal Bilgiler ders kitapları farklı boyutlar göz önünde bulundurularak incelenmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş ve doküman analizi yapılmıştır. Araştırmacılar tarafından Sosyal Bilgiler ders kitaplarında yer alan haritaları değerlendirmeye yönelik bir ölçme aracı geliştirilmiştir. Bunun için hem alan yazına hem de sosyal bilgiler öğretmenleri ile bu konularda çalışan akademisyenlerden oluşan uzman bir grubun görüşlerine başvurulmuştur. Ölçme aracında yer alan maddelerin haritalarla ilgili değerlendirilmek istenen tüm konuları kapsaması sağlanmıştır. Ders kitaplarındaki haritalar, ölçme aracındaki 24 maddede Evet, Hayır ve Kısmen seçeneklerine göre araştırmacılar, sosyal bilgiler öğretmenleri ve akademisyenler tarafından ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Araştırmada Sosyal Bilgiler ders kitaplarında, 4. sınıf düzeyinde 13; 5. sınıf düzeyinde 7; 6. sınıf düzeyinde 28; 7. sınıf düzeyinde 23 harita incelenmiştir. Güvenirlik çalışması yapılırken Huberman’ın (1994) Güvenirlik = Görüş Birliği / (Görüş Birliği + Görüş Ayrılığı) formülü kullanılmıştır. Her sınıf düzeyinde ayrı ayrı hesaplanan güvenirlik yüzdeleri alan yazında kabul gören %70 değerinin üstünde bulunmuştur. Araştırmada elde edilen bulgular, hem frekans ve yüzdelerin yer aldığı tablolar hem de ders kitaplarından alınan örnekler ile sunulmuş ve yorumlanmıştır. Araştırmanın sonunda, Sosyal Bilgiler ders kitaplarında yer alan haritaların fiziksel (biçimsel) özellikleri, Sosyal Bilgiler dersinin içerik ve kazanımları ile pedagojik uygunluğuna ilişkin çeşitli sonuçlara ulaşılmıştır. Sosyal Bilgiler ders kitaplarında yer alan haritaların 4. ve 5. sınıf düzeylerinde diğer sınıflara göre daha az sayıda olduğu, haritaların bazılarında yön oku, çerçeve gibi fiziki özelliklerin bulunmadığı, lejantlarının öğrencilerin gelişimsel düzeylerine uygun olmadığı, çeşitli baskı hatalarının olduğu görülmüştür. Genelde ders kitaplarındaki haritalar, Sosyal Bilgiler dersinin konu ve kazanımlarına uygun olmakla birlikte kimi konularda öğrencileri aktif kılacak etkinliklere yer verilmediği tespit edilmiştir. Bazı konularda da kullanılması gerektiği halde haritaların ya da haritayı destekleyecek görsel ögelerin olmadığı gibi sonuçlara ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDAKİ ÇEVRE BİLİNCİ EĞİLİMİÖzet: Günümüz dünyasında çevre sorunları canlı ve cansız bütün varlıklar için giderek daha büyük bir tehlike arz etmektedir. Dünya her geçen gün büyük bir hızla kirlenmekte, doğal kaynaklar bilinçsiz tüketim sonucunda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Çevre sorunları, sanayi devrimi ile birlikte makinelerin dünyaya hâkim olması sonucunda gün geçtikçe artış göstermeye başlamıştır. Çevre sorunlarının tehlikeli boyutlara varmasının neticesi olarak uluslararası konferanslar ve toplantılar düzenlenerek çevre sorunlarının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Nitekim Avrupa Birliği, Çevre Ajansına göre, Avrupa Birliği üye ülkelerinin 2012 yılı geri dönüşüm oranı ortalama olarak %39’dur. Buna karşılık Türkiye’deki geri dönüşüm oranı aynı yıl itibariyle sadece %1 olup 2004 yılında beri de bu oran hiç değişmemiştir. Büyük çoğunluğu insandan kaynaklanan bu sorunların asgari seviyeye indirilmesi için bireylere kazandırılacak “çevre bilinci”nin niteliği oldukça önem arz etmektedir. Özellikle 1972 yılında Stockholm’de ve 1977’de Tiflis’teki konferanslar ve toplantılar sonrasında çevre eğitiminin önemine vurgu yapılmış ve çevre sorunlarının çözümüne ilişkin önemli bir dönüm noktası kabul edilen çeşitli kararlar alınmıştır. Bu konferanslar ve toplantılar sonucunda çevre sorunlarını gidermek için çeşitli çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Dünya ülkeleri karşı karşıya kaldıkları çevre sorunlarından haberdar olan ve bu sorunların nasıl çözülebileceğini bilen çevre eğitimi alan ve çevre okuryazarı bireyler yetiştirmeyi amaçlamanın yanında, bireylere çevre eğitiminin verilmesinin önemli olduğunun farkına varmışlardır. Ders kitapları öğrencilerin öğretmenden sonra en çok başvurdukları temel eğitim aracıdır. Ders kitaplarında çevre sorunlarına ilişkin konuların nasıl ele alındığı ve öğrencilere sunulduğu onların «çevre bilinci» kazanmasında oldukça önemli bir etkendir. Çünkü «Çevre Bilinci»nin erken yaşlarda kazanılması ise daha etkili sonuçlar doğurması açısından önem taşımaktadır. Bu noktada çevre eğitimi çevre bilincine hizmet ediyor mu? Sorusu önem kazanmaktadır. Çevre Bilinci, doğayı, ona zarar vermeden nasıl kullanabileceğine ilişkin değil, onunla uyum içinde nasıl yaşayabileceğine ilişkin bir «bilinç»tir. Özellikle çocukluk çağında ve genç yaşta oluşan değer yargıları ve tutumlar, erken yaslarda doğayla olan ilişkilerde empatinin gelişmesi ve doğaya karsı sevginin oluşmasında oldukça önemlidir. 3. Çevre sorunlarının günümüzün en önemli sorunlarından biri olduğunu söylemek mümkündür. Mevcut sorunların en aza indirilmesi ve gelecek nesillerin sağlıklı bir ortamda yaşamlarını sürdürebilmeleri için eğitimcilere ve ürettikleri materyallere de büyük rol düşmektedir. Çünkü öğrencilere erken yaşta çevre bilincinin kazandırılması nda sınıf öğretmenlerine de önemli görevler düşmektedir. 4. Bu nedenlerle bu çalışmanın amacı, Sosyal Bilgiler dersi öğretim programına göre 7. Sınıf ders ve öğrenci çalışma kitaplarının «çevre bilinci» oluşturma konusundaki eğilim ve niteliklerinin nasıl olduğunu araştırmaktır. Dolayısıyla bu araştırmada, nitel bir araştırma olup, içerik analizine dayalı «doküman incelemesi» yöntemi kullanılmıştır. Çalışma Grubunu Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2016 yılında okutulmak üzere yayınlanmış olan Sosyal Bilgiler ders ve öğrenci çalışma kitapları ile Sosyal Bilgiler Öğretim Programı oluşturmaktadır. 5. Elde edilen bulgulara göre, Sosyal Bilgiler dersi öğretim programındaki kazanımların çoğunluğu «uygulamalı bilinç» geliştirmek yerine teorik «çevre eğitimi» ne dayalı bir özellik taşımaktadır. Bu ilişki programda da muğlak ve soyut olduğu için inisiyatif öğretmene bırakılmış gözükmektedir. Bunun sonucu olarak özellikle çevre bilinci açısından «değişim ve gelişim» in sosyal bilgiler ders kitapları eliyle yansıtıldığını söylemek zordur. 6. Buna göre kazanımların sınırlı içerik ama uygulamalı perspektife göre ele alınarak yeniden düzenlenmesi, ders kitaplarının da bu perspektife göre güncellenmesi, öğrenci çalışma kitaplarındaki etkinliklerin «çıktı» odaklı tasarlanması önerilmektedir. Ayrıca farklı programlar ve ders kitapları arasında bu tür ilişkileri araştıran çalışmalar yapılabilir. Örneğin Sosyal Bilgiler dersinin bu anlamda lise coğrafya öğretim programına temel teşkil etme kapasitesinin incelenmesi önerilebilir. Bu şekilde çevre eğitiminin uygulamalı ve doğru bir trend dahilinde erken yaştaki öğrencilere kazandırılmasına yardımcı olunabilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARININ SANAT TARİHİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Azize AKTAŞ YASAa Rıdvan GENÇER b aYrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,Temel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi, azizeyasa@mynet.com bSakarya Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Anabilim Dalı, Sosyal Bilgiler Eğitimi Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı, Hendek/SAKARYA gencerrdvan@gmail.com Sosyal bilgiler dersi disiplinler arası bir bakış açısıyla bütün sosyal bilimleri tek çatı altında toplayan ve bu disiplinlerin öğretilmesini sağlayan bütüncül bir alandır. Sosyal bilimler ise, merkezinde insan ve insan pratikleri sonucu meydana gelen toplumsal yapıların yer aldığı, insanların birbiriyle ve çevreleriyle kurmuş oldukları ilişkileri inceleyip anlamaya çalışan, zaman ve mekân bağlamında insandoğasını anlamlandırma çabası etrafında şekillenen bir disiplinler topluluğudur. Sosyal bilgiler, sosyal bilimlerin temellendirdiği bilgiyi öğrencilere aktarmayı hedefleyen çabalar bütünüdür. Sosyal bilimlerin içinde tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, felsefe, siyaset, ekonomi, arkeoloji, sanat tarihi, antropoloji ve hukuk gibi alanlar bir arada yer almaktadır. Bütün bu disiplinlerin ortak amacı insanın deneyimsel öğrenme döngüsü içerisindeki konumunu göz önünde bulundurarak bilgi, beceri, tutum ve değerlerin aktarılmasını ve daha iyi bir toplumsal yaşam içinde tarihsel tecrübenin öğretilmesini sağlamaktır. Sosyal bilgiler dersi, içinde barındırdığı bilgi, tecrübe ve deneyimler sayesinde bireyin bütün yaşamında ona yol gösteren bir rehber konumundadır. Sosyal bilgiler dersi, bu önemli işlevi sebebiyle Türkiye’de vatandaş yetiştirme anlayışı içerisinde üzerinde önemle durulan bir alandır. Zamanı yakalamak ve gerektiği yönde dönüşüm içinde olmak sosyal bilgiler dersinin en temel özelliğidir. Yapı, içerik, konu tema ve ünite bağlamında sosyal bilgiler dersi sürekli olarak dönüşmektedir. Bu dönüşüm beraberinde yeni alanlar konular temalar ve yaklaşımlar getirmektedir. Bu dönüşümün merkezinde yer alan materyal ise sosyal bilgiler ders kitaplardır. Sosyal bilgiler ders kitapları hazırlanırken zamanın ruhuna uygun olarak yeni anlayış ve bakış açılarına göre içerik hazırlanmaktadır. Farklı disiplinlerin farklı yoğunlukta yer aldığı ders kitapları sınıflar bakımından da farklılık göstermektedir. Tarih, coğrafya ve vatandaşlık gibi alanların ağırlıkta olduğu ders kitaplarında bazı önemli alanlar eksik kalmaktadır. Bu alanlardan biri de sanat tarihidir. İnsanın ortaya çıkışı ile birlikte var olan sanat, insanlığın kendisini bilmesi ve ifade edebilmesinin yollarından biridir. Sanat tarihi tarihsel süreçte insanların bir ifade biçimi olarak kullandıkları sanatın serüvenini inceleyen alandır. Sanat tarihini bilmek insanlara yeni bakış açılarının kapılarını aralayıp dünyayı daha iyi yorumlamalarını sağlar. Sanat birey ve toplum için bir özgürleşme yolu ve biçimidir. İnsanlığın en yaratıcı ifadesidir. Yaratıcı düşünme ve kendini ifade etme de sosyal bilgilerin amaçladığı becerilerden biridir. Bu becerinin bireylere kazandırılması için sanat tarihi sosyal bilgiler dersi içeriğinde daha ağırlıklı olarak ele alınmalıdır. Bu bildiride,Sanat Tarihi kapsamına giren konuların sosyal bilgiler ders kitaplarında hangi üniteler ve konular kapsamında ele alındığı ve bunun yeterli olup olmadığı incelenecektir. Araştırma, doküman incelenmesi yöntemi ile gerçekleştirilecektir. Doküman incelemesi; araştırılmasıistenilen herhangi bir konu veya olgu hakkında yazılı kaynakların amaçlanan çerçevede incelenmesidir. Bu araştırmada sosyal bilgiler ders kitaplarının içeriği hazırlanırken sanat tarihi konuları hangi disiplinin alt boyutları olarak ele alınmıştır, sanat ve sanat tarihi bağlamında bütün sosyal bilgiler ders kitaplarında bütüncül bir anlayış var mıdır, sanat tarihi üniteler bazında nasıl bir içeriğe sahiptir, hangi konular içerisinde verilmektedir ve sanat tarihi konularının içerik bağlamında kapsadığı alan diğer konulara oranla nedir sorularına cevap aranmıştır. Buna göre 2016-2017 eğitim öğretim yılında 4,5, 6, 7 ve 8. sınıflarda sosyal bilgiler ders kitabı olarak okutulan ders kitapları araştırmanın veri(doküman) kaynağını oluşturmaktadır. Araştırma verileri sosyal bilimlerde sıkça kullanılan içerik analizi yöntemi kullanılarak çözümlenecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARININ SANAT TARİHİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Azize AKTAŞ YASAa Rıdvan GENÇER b aYrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,Temel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi, azizeyasa@mynet.com bSakarya Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Anabilim Dalı, Sosyal Bilgiler Eğitimi Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı, Hendek/SAKARYA gencerrdvan@gmail.com Sosyal bilgiler dersi disiplinler arası bir bakış açısıyla bütün sosyal bilimleri tek çatı altında toplayan ve bu disiplinlerin öğretilmesini sağlayan bütüncül bir alandır. Sosyal bilimler ise, merkezinde insan ve insan pratikleri sonucu meydana gelen toplumsal yapıların yer aldığı, insanların birbiriyle ve çevreleriyle kurmuş oldukları ilişkileri inceleyip anlamaya çalışan, zaman ve mekân bağlamında insandoğasını anlamlandırma çabası etrafında şekillenen bir disiplinler topluluğudur. Sosyal bilgiler, sosyal bilimlerin temellendirdiği bilgiyi öğrencilere aktarmayı hedefleyen çabalar bütünüdür. Sosyal bilimlerin içinde tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, felsefe, siyaset, ekonomi, arkeoloji, sanat tarihi, antropoloji ve hukuk gibi alanlar bir arada yer almaktadır. Bütün bu disiplinlerin ortak amacı insanın deneyimsel öğrenme döngüsü içerisindeki konumunu göz önünde bulundurarak bilgi, beceri, tutum ve değerlerin aktarılmasını ve daha iyi bir toplumsal yaşam içinde tarihsel tecrübenin öğretilmesini sağlamaktır. Sosyal bilgiler dersi, içinde barındırdığı bilgi, tecrübe ve deneyimler sayesinde bireyin bütün yaşamında ona yol gösteren bir rehber konumundadır. Sosyal bilgiler dersi, bu önemli işlevi sebebiyle Türkiye’de vatandaş yetiştirme anlayışı içerisinde üzerinde önemle durulan bir alandır. Zamanı yakalamak ve gerektiği yönde dönüşüm içinde olmak sosyal bilgiler dersinin en temel özelliğidir. Yapı, içerik, konu tema ve ünite bağlamında sosyal bilgiler dersi sürekli olarak dönüşmektedir. Bu dönüşüm beraberinde yeni alanlar konular temalar ve yaklaşımlar getirmektedir. Bu dönüşümün merkezinde yer alan materyal ise sosyal bilgiler ders kitaplardır. Sosyal bilgiler ders kitapları hazırlanırken zamanın ruhuna uygun olarak yeni anlayış ve bakış açılarına göre içerik hazırlanmaktadır. Farklı disiplinlerin farklı yoğunlukta yer aldığı ders kitapları sınıflar bakımından da farklılık göstermektedir. Tarih, coğrafya ve vatandaşlık gibi alanların ağırlıkta olduğu ders kitaplarında bazı önemli alanlar eksik kalmaktadır. Bu alanlardan biri de sanat tarihidir. İnsanın ortaya çıkışı ile birlikte var olan sanat, insanlığın kendisini bilmesi ve ifade edebilmesinin yollarından biridir. Sanat tarihi tarihsel süreçte insanların bir ifade biçimi olarak kullandıkları sanatın serüvenini inceleyen alandır. Sanat tarihini bilmek insanlara yeni bakış açılarının kapılarını aralayıp dünyayı daha iyi yorumlamalarını sağlar. Sanat birey ve toplum için bir özgürleşme yolu ve biçimidir. İnsanlığın en yaratıcı ifadesidir. Yaratıcı düşünme ve kendini ifade etme de sosyal bilgilerin amaçladığı becerilerden biridir. Bu becerinin bireylere kazandırılması için sanat tarihi sosyal bilgiler dersi içeriğinde daha ağırlıklı olarak ele alınmalıdır. Bu bildiride,Sanat Tarihi kapsamına giren konuların sosyal bilgiler ders kitaplarında hangi üniteler ve konular kapsamında ele alındığı ve bunun yeterli olup olmadığı incelenecektir. Araştırma, doküman incelenmesi yöntemi ile gerçekleştirilecektir. Doküman incelemesi; araştırılmasıistenilen herhangi bir konu veya olgu hakkında yazılı kaynakların amaçlanan çerçevede incelenmesidir. Bu araştırmada sosyal bilgiler ders kitaplarının içeriği hazırlanırken sanat tarihi konuları hangi disiplinin alt boyutları olarak ele alınmıştır, sanat ve sanat tarihi bağlamında bütün sosyal bilgiler ders kitaplarında bütüncül bir anlayış var mıdır, sanat tarihi üniteler bazında nasıl bir içeriğe sahiptir, hangi konular içerisinde verilmektedir ve sanat tarihi konularının içerik bağlamında kapsadığı alan diğer konulara oranla nedir sorularına cevap aranmıştır. Buna göre 2016-2017 eğitim öğretim yılında 4,5, 6, 7 ve 8. sınıflarda sosyal bilgiler ders kitabı olarak okutulan ders kitapları araştırmanın veri(doküman) kaynağını oluşturmaktadır. Araştırma verileri sosyal bilimlerde sıkça kullanılan içerik analizi yöntemi kullanılarak çözümlenecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS MATERYALLERİNİN TEKNOLOJİ TABANLI İNFOGRAFİK TASARLANMASI: BİR EYLEM ARAŞTIRMASIÖzet: İnsanlık tarihi boyunca teknoloji, sürekli artan bir hızla gelişme göstermektedir. Oldukça hızlı bir gelişme gösteren teknoloji insan ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmiş ve gündelik hayata entegre olmuştur. Bu doğrultuda toplum yapıları da değişmektedir. Değişen toplum yapılarının içinde bulunan bireylerin farklı becerileri kazanmaları gerekmektedir. Bu becerileri kazandırma, eğitimcilerin ve eğitim sistemlerinin en temel görevidir. Dijital çağ olarak adlandırılan günümüzde, 21. Yüzyıl becerileri ön plana çıkmaktadır. 21. Yüzyıl becerileri, yaratıcılık ve yenilenme, eleştirel düşünme ve problem çözme, iletişim ve işbirliği, bilgi, medya ve teknoloji becerileri ile birlikte üretkenlik ve sorumluluk gibi becerileri kapsamaktadır (21. Yüzyıl becerileri için ortaklık oluşumu). 21. yüzyılın bilgi ve iletişim teknolojileri, bireylerin pek çok alanda daha deneyimli ve bilinçli olmaları yönünde bir dinamizm meydana getirdiği için günümüz bireyleri, artık bilgiyi doğrudan alan değil; araştıran, analiz eden, eleştirel düşünen, yorumlayarak bilgiyi yapılandıran ve bunu yaşamları boyunca sürdürerek etkin roller üstlenmeye başlamışlardır. (Som ve Kurt, 2012 ). Dijital yerliler olarak adlandırılan dijital çağ çocukları için bu durum bir zorunluluk haline gelmiştir. Değişen birçok ortam ve araç gibi, bireyler artık farklı öğrenme ve paylaşım ortamlarında gerçek ve dijital yaşamı harmanlamaktadır (Günüç, Odabaşı & Kuzu, 2013). Bu doğrultuda eğitimde teknoloji kullanımı oldukça önemli hale gelmektedir. İletişimin gelişmesi ve bilgi patlamasıyla birlikte, değişen ve gelişen dünyada, etkili ve verimli vatandaşlar yetiştirmeyi amaç edinen Sosyal Bilgiler Dersinin iki kapak ve dört duvar arasında bilginin aktarımı olarak değil; öğrencinin bilgiyi elde etmesi, bilimsel ve sistematik düşünme becerilerini kazanması olarak öğretilmesi gerekmektedir(Gelen, 2002). Bilinçli vatandaş yetiştirmede en kilit noktada bulunan sosyal bilgiler dersi demokrasi bilinci kazandırmada da aktif rol oynamaktadır. Demokrasiye sahip çıkmak ve onun önemini kavramak günümüzde çok daha büyük bir önem arz etmektedir. Çocuklarımıza demokrasi bilincinin ve kavramlarının kalıcı bir şekilde öğretilmesi gerekmektedir. Bu noktada teknoloji ile olan işbirliği kesinlikle sağlanmalıdır. İnfografik tasarlama ile demokratikleşme sürecini çocuklar kendileri içselleştirerek ve kendi çalışmalarını yaparak, kavramları infografik olarak tasarlayıp, sürecin içinde bizzat yer alarak soyut olan kavramları somutlaştırarak demokrasinin önemini çok daha iyi kavrayabilmektedirler. Çünkü günümüzde ihtiyacımız olan demokrasi bilincini içselleştirilmiş nesillerdir. Bu noktada ise teknoloji vazgeçilmezdir. Eğitimde teknoloji kullanımına uygun olarak kullanılan bir çok arayüz ve program mevcutken bu çalışmada işlevselliği ile ön plana çıkan Web 2.0 araçlarından faydalanılacaktır. Web2.0 kavramı; katılımlı bir ortam ve yapı oluşturmaya imkan sağlayan bir dizi yeni uygulama ve hizmeti içermektedir (O’Reilly, 2005). Web 2.0 genel bir kavramdır ve içerisinde bir çok uygulamayı barındırmaktadır. Bu uygulamalardan infografik materyal tasarımını ön plana çıkartan çevrimiçi piktochart uygulaması kullanılacaktır. İnfografikler, en temel anlamda bilgi görselleridir. Bilgi, eğlenceli görsellerle anlatılır ve ilgi çekici olması sağlanır. Böylece bilginin eğlenceli bir materyalle aktarılarak kalıcı olması sağlanmış olur. İnfografikler üzerinde bilginin özeti ve sayısal olarak dikkat çekici yerleri anlatılacağı için infografik tasarlarken bazı noktalara dikkat edilmelidir. Öncelikle bir konu veya hikaye belirlenmelidir. Konunun ilgi çekici olmasına dikkat edilmelidir. İkinci adım olarak seçilen konu içerisinde önemli noktalar belirlenip infografik için ilginç gelebilecek veriler seçilir. Sonraki adımda tasarım aşamasında grafiklerin basit ve kaliteli olması, görsellerin iyi çözünürlükte olması infografiğin okunabilirliği ve kalitesini arttırır. İnfografik için iyi bir konu, iyi bir araştırma ve iyi bir tasarım gerekmektedir. Sonrasında tasarımı pictochart programı ile uygulamaya geçilecektir. Böylelikle öğrenciler eğlenerek öğrenmeyi kalıcı hale getireceklerdir. Çalışmayı 2016-2017 öğretim yılında Özel Milas Özge Okulları’nda 6. sınıfta öğrenim gören 20’si kız ve 23’ü erkek olmak üzere toplam 43 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın modeli eylem araştırması olarak tasarlanmıştır. Bu çalışmada eylemsel süreç şu aşamalarda gerçekleşmiştir. Öncelikle Sosyal bilgiler dersinde “Demokrasi Serüveni” adlı ünite ile ilgili temel bilgiler aktarılmıştır. Daha sonra Bilişim Teknolojileri dersinde ise infografik kavramı örnekler ile açıklanmıştır. Son olarak Piktochart arayüzünün kullanımına yönelik teknik bilgiler verilmiştir. Öğrenciler örnek tasarımlar ile proje sürecini aktif hale getirip asıl konular üzerinde çalışmaya başlamışlardır. Veri toplama aracı olarak görüşme formu ve araştırmacılar tarafından oluşturulan rubrikler kullanılmıştır. Rubrikler oluşturulurken ilgili literatür incelenmiş ve demokrasi serüveni ile ilgili temel kazanımlar belirlenmiştir. Daha sonra infografik tasarım unsurları da hazırlanıp rubrikler bu doğrultuda hazırlanmıştır. Oluşturulan rubrikler için uzman görüşü alınmış ve kapsam geçerliliği sağlandıktan sonra gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Sonuç olarak öğrencilerin derslerde piktochart uygulaması ile infografik ders materyali tasarlama etkinliğine olumlu yaklaştığı ve teknoloji tabanlı öğrenmeyi geleneksel ve ezbere dayalı öğrenme yöntemlerine tercih ettikleri görülmüştür. Süreç içerisinde eğitim ortamını, proje ile birlikte ortaya ürün koydukları ve aynı zamanda eğlenerek öğrenme sağladıkları bir ortama dönüştürdükleri görülmüştür. Bu çalışmada öğrencilerin Sosyal Bilgiler dersine yönelik motivasyonlarında artış meydana gelmiştir. Dahası öğrenciler sevmedikleri diğer derslerde de bu tür ortamların kullanılmasını istediklerini belirtmişlerdir. Bu çalışmanın ilgili literatüre katkı sağlayacağı ve Türkçe, Matematik ve Fen Bilimleri gibi dersler ile kullanılmasının da faydalı olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMLARINDAKİ (YÜRÜRLÜKTE OLAN VE TASLAK) DEĞERLER EĞİTİMİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, yürürlükte olan sosyal bilgiler dersi öğretim programı ve taslak programda yer alan değerler ve değerler eğitimi sürecine ilişkin sosyal bilgiler dersi öğretmenlerinin görüşlerini incelemektir. Araştırma olgubilim deseninin kullanıldığı nitel bir araştırmadır. Araştırmanın çalışma grubu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında görev yapan sosyal bilgiler öğretmenleri oluşturmaktadır. Çalışma iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada Bursa ili İnegöl ilçe merkezi ve köylerinde görev yapmakta olan 15 sosyal bilgiler öğretmeni ile yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Araştırmanın ikinci aşamasında ise başta Bursa olmak üzere Türkiye’nin farklı yerlerinde görev yapan sosyal bilgiler öğretmenlerine görüşme formu yazılı hale getirilerek internet üzerinden gönderilmiştir. Bu şekilde 30 öğretmene daha ulaşılmış ve araştırmaya dahil edilmiştir. Çalışmaya katılan öğretmenlerin 28’i erkek, 17’si bayan olmak üzere toplam 45’dir. Bu öğretmenlerden 30’u sosyal bilgiler öğretmenliği, 9’u tarih öğretmenliği, 4’ü coğrafya öğretmenliği ve 2’si ise sınıf öğretmenliği mezunudur. Yine çalışmaya katılan öğretmenlerden 15’i 5 yılın altında, 12’si 6-10 yıl arasında, 7’si 11-15 yıl arasında, 7’si 16-20 yıl arasında, 3’ü 21-25 yıl arasında ve 1’i ise 26 yıldan daha fazla süredir bu meslekte görev yapmaktadır. Araştırmada verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından yapılandırılmış ve alan uzmanlarının görüşleri doğrultusunda son hali verilmiş olan yedi betimsel olmak üzere toplam sondalarla birlikte 15 sorudan oluşan yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Bu araç ile gerek yüz yüze gerekse yazılı olarak toplanan veriler gerekli işlemler yapıldıktan sonra betimsel analiz yaklaşımı kullanılarak çözümlenmiştir. Yapılan çözümlemeler neticesinde, çalışmaya katılan öğretmenlerden 33’ünün yürürlükteki programı incelediğini, 12’sinin ise incelemediğini ifade etmiştir. Yine çalışmaya katılan öğretmenlerden 24’ü programda var olan değerler ve değerler eğitimini incelediğini, geri kalan 21 öğretmen ise incelemediğini bildirmiştir. Ayrıca çalışmaya katılan öğretmenlerden 7’si değerler eğitimi alanında yapılan akademik çalışmaları takip ettikleri, geri kalan 38’i ise takip etmediklerini beyan etmiştir. Akademik çalışmaları takip eden öğretmenlere hangi çalışmaları takip ettikleri sorulduğunda dergi ve kitaplar olarak cevap vermişlerdir. Çalışmada dikkat çeken betimsel sonuçlardan birisi ise öğretmenlik yaptığı süreç içerisinde sadece 3 öğretmenin değerler eğitimine yönelik bir eğitim (Kurs, Seminer, Hizmet içi eğitim) aldıkları, 42 öğretmenin ise herhangi bir eğitim almadığıdır. Yine öğretmenlere değerler eğitimine yönelik lisans döneminde bir ders alıp almadıkları sorulmuş ve sadece 1 öğretmen lisans sürecinde dolaylı olarak değerler eğitimi içerikli bir ders aldığını ifade ederken 44 öğretmen almadıklarını ifade etmişlerdir. Sonuç olarak çalışmaya katılan bütün öğretmenler değerler eğitiminin gerekli olduğunu belirtmiş ve önemine vurgu yapmışlardır. Sadece kâğıt üzerinde yapılan işlemlerden ibaret bir değerler eğitimi değil ciddi bir şekilde yapılan değerler eğitiminin gerekliliğinden bahsetmişlerdir. Şuan kullanılmakta olan programı inceleyen öğretmenlere programdaki değerler eğitiminin yeterli olup olmadığı sorulmuş ve yeterli olduğunu ifade eden öğretmenlerle birlikte eksikliklerin olduğunu belirtenlerde olmuştur. Yapılan çalışmada öğretmenlerin derslerinde değerler eğitimine yönelik olarak, kısa film izletme, hikâye okuma ve anlatma, sınıfa örnek olay getirme gibi telkin yöntemine uygun çalışmalar yaptıklarını belirtmişler, etkinlik temelli değerler eğitimi için yetince zamanlarının olmadıklarını ifade etmişlerdir. Sosyal bilgiler taslak programını öğretmenlerin incelemediği ve nasıl bir değerler eğitimi olsun sorusuna da ahlaki ve manevi değerlerin verileceği bir değerler eğitimin yapılması gerektiğini belirtmişlerdir. Programda var olan değerlerin yetersiz olduğu belirtilmiş ve yeni programda etkinliklerin fazla olduğu öğrencilerin yaparak yaşayarak öğrenebilecekleri bir değerler eğitimi programının yapılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Çalışmaya katılan öğretmenlerden bazıları sosyal bilgiler dersinin bir değerler eğitim dersi olduğunu ve değerler eğitiminin en güzel yapılabileceği disiplinlerden biri olduğunu ifade etmişlerdir. Üstelik sosyal bilgiler dersinin değerler eğitimi için fırsatlar sunduğu öğretmenler tarafından ifade edilmiştir. Elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucu öğretmenlerin değerler eğitimi konusunda bilgilendirilmesi, lisans düzeyinde verilen dersler arasına değerler eğitimi ile ilgili derslerin konulması ve öğretmenlere sınıflarda alternatif etkinlikler uygulaması için eğitimlerin düzenlenmesi tavsiye edilmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM SÜRECİNDE HANGİ YÖNTEMLERİN ETKİLİ OLDUĞUNU BELİRLEMEYE YÖNELİK BİR META ANALİZ ÇALIŞMASIÖzet: Sosyal Bilgiler dersi, öğrencilerin farklı disiplinlere ait sistematik bilgilerle ilk kez karşılaştıkları, Milli Eğitim Sistemi’nin ilke, amaç ve vizyon açısından öğrencilerin sosyal bilgiler şuurunu kazanmalarında ve iyi birer vatandaş olmalarını sağlayan ve içerdikleri disiplinler arası yaklaşımların öğrencilerin hedeflenen bilgi, beceri ve değerleri kazanmalarındaki önemi açısından ayrı bir önem arz etmektedir. Eğitim alanında yaşanan gelişmelere paralel olarak yapılan bilimsel araştırmaların sayısında kayda değer bir artış görülmektedir. Yaşanan bu artış ortaya konulan çalışmaların niteliğinin değerlendirilmesi konusunu gündeme getirmektedir. Bu çalışmanın amacı Sosyal Bilgiler dersine yönelik yapılmış çalışmaların etkililiğini araştırmaktadır. Bu doğrultuda 2000 ve 2016 yılları arasında yapılmış yüksek lisans ve doktora tezleri YÖK Ulusal Tez Merkezinden incelenmiştir. Ulaşılan tezler arasından özellikle dördüncü ve beşinci sınıflarda yapılan, öntest - sontest uygulanan, örneklem büyüklüğü, standart sapması, ortalamaları, gruplar arasında karşılaştırma yapılan ve Sosyal Bilgiler dersiyle ilgili olan deneysel çalışmalar meta-analiz için seçilmiştir. Bu araştırmaların bulguları Sosyal Bilgiler dersinde akademik başarıyı arttırmada yardımcı olan öğretim yöntemlerin etkililiği üzerine genel yargılara ulaşılabilmesi ve yapılacak çalışmalara yeni bir bakış açısı getirmesi bakımından önemlidir. Araştırmada verilerin analizinde Comprehensive Meta Analysis (CMA) programından yararlanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, Sosyal Bilgiler dersinde kullanılan stratejilerin etki büyüklüğü belirlenmiştir. Araştırmada elde edilen sonuçlar Sosyal Bilgiler dersinde öğretim sürecinde kullanılan öğrenci merkezli yaklaşım, yöntem, teknik ve materyallerin öğrenci başarısını artırdığını ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİMİNDE YARATICI DRAMA YÖNTEMİNİN ETKİLİLİĞİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Bireyler arasında doğrudan etkileşimi sağlayan bir yöntemdir. Drama, Yunancada “yapmak, Yunanca “Dramenon”daki seyirlik olarak benzetme olgusuna dayalıdır ve eylem anlamını taşır. Halk arasında kullanılan dram sözcüğü de bu kökten gelmektedir ve acıklı durumları ifade etmek için kullanılmaktadır. Drama sözcüğünün bu kullanım ile anlam açısından ilgisi yoktur. Genel tanımıyla drama; bir sözcüğü, bir kavramı, bir davranışı, bir tümceyi, bir fikri ya da bir yaşantıyı bir olayı, tiyatro tekniklerinden yararlanarak oyun veya oyunlarla canlandırmaktır. Drama, yaşamın provasıdır; oyuna katılarak, yaşayarak, tartışarak türlü şekillerde hayatıortaya koymaktır. Bu yolla, öğrenmeye ve tecrübeleri zenginleştirmeye de olanak sağlar. Drama kişiyi etkinleştiren ve geliştiren bir alandır. Drama çalışmalarında kullanılan rol oynama, doğaçlama, pantomim vb. yöntemlerle, kişinin kendini ve başkalarınıtanıması kolaylaşır. Başkalarıyla iletişim ve etkileşim içerisinde olan kişi, toplumun bireyi olduğu bilincine varır. Drama, yaratıcılığın ortaya çıkmasını ve geliştirilmesini sağlar. Resim, müzik, tiyatro, dans, şiir, edebiyat gibi ifade becerilerinin geliştirilmesinde, eğitimde, psikolojide bir öğretim ve kendini tanıma, becerilerinin kullanımını geliştirme yöntemi olarak kullanılabilir. Drama; güven ve kendine saygı duymayı, problem çözme ve iletişim becerilerini, durağan olma yerine etkin ve katılımcı olmayı, bağımlı olma yerine bağımsız olmayı, karar verebilmeyi, etkinleşmeyi, demokratikleşmeyi vb. nitelikleri kazandırır. Animasyonun amacı, eğlence ve aktivite etmek, eylemek” anlamına gelen “DRAN” dan türetilmiştir. Bugünkü anlamına yakın biçimde zenginliği ile konukların hoşça vakit geçirmelerini sağlamaktır. Bu amacı gerçekleştirebilmek, konuklara hareket ve canlılık kazandırmak konuklarla olumlu iletişim kurabilmek için, animatörün yararlanabileceği en önemli kaynak, drama oyunlarıdır. Yaratıcı drama, bireylerin yaratıcılıklarını geliştirmek için dramanın kullanılmasıdır. Yaratıcı drama doğaldır, yazılı bir metni yoktur ve sahneleme gerektirmez. Bir liderin rehberliğinde katılımcılar, yaşadıkları ve hayal ettikleri durumları, yaratıcı drama şeklinde yansıtırlar. Yaratıcıdramada hiçbir zaman, bir şeyi, olduğu gibi kabul etme söz konusu değildir Yaratıcıdrama uygulamalarını, tiyatro gösterisi gibi algılamamak gerekir. Tiyatro tekniklerinden yararlanılır, ancak bir metin, senaryo zorunluluğu yoktur. Önceden planlama yapılsada,katılımcılarlabirlikteanındaoluşturabilmeolanağıdavardır. Tiyatroda ise metin dışına çıkılmaz. Yaratıcı drama uygulamaları, iyi bir tasarımla hemen her yerde, her ortamda uygulanabilir. Birsahnedeyapılabileceğigibi,sınıfta,kütüphanede,müzede,turistik tesislerde; havuz başında, plajda vb. alanlarda da gerçekleştirilebilir. Yaratıcı drama etkinlikleri provasızdır ve anında yaratılan uygulamalardır. Oysa tiyatro gösterisi için bir sahne ve defalarca prova gereklidir. Yaratıcı drama uygulamalarında; kostüm, aksesuar, dekor, ışıklandırma kullanılsa da, bu öğeler olmadan da uygulama yapılabilir. Tiyatroda ise, bu öğeler mutlaka olmalıdır. Mevcut çalışma, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının Sosyal Bilgiler dersinde yaratıcı dramanın bir öğretim yöntemi olarak kullanımına ilişkin görüşlerinin ortaya konulmasını amaçlamaktadır. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016-2017 eğitim öğretim yılında Malatya İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler ve Türkçe Öğretmenliği Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim dalında eğitim gören 14 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada öğretmen adaylarının görüşlerini almak için araştırmacı tarafından geliştirilen açık uçlu sorulardan oluşan anket uygulanmıştır. Verilerin analizinde ve temaların oluşturulup yorumlanmasında betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre öğretmen adaylarının önemli bir kısmı Sosyal Bilgiler dersinde yaratıcı drama yönteminin kullanılmasının yararlı olacağı görüşündedir. Aynı zamanda öğretmen adayları meslek hayatlarına başladıklarında bu yöntemi kullanmak istediklerini belirtmişlerdir. Çalışmadan elde edilen başka bir sonuçta Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının yaratıcı drama yöntemi konusunda aldıkları eğitimi yeterli görmemesidir. Aynı zamanda adaylar drama yöntemini meslek hayatlarında uygularken yaşayacakları sorunlara çözüm üretme konusunda kendini yetersiz bulduğunu da belirtmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİ PENCERESİNDEN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN “MODERN KADIN” ALGISINA BAKMAKÖzet: Çocukları gündelik hayatın gereklerine hazırlamak amacıyla ilk ve ortaokul öğretim programlarında yer alan Sosyal Bilgiler dersi, geçmişten günümüze ve hatta geleceğe yönelik olarak insanın toplumsal hayatına ilişkin çeşitli boyutları içermektedir. Genel olarak üzerinde söz birliğine varılmış belirli bir tanımı olmamasına rağmen Sosyal Bilgiler, ister vatandaşlık eğitimi amacıyla kültürel aktarımı gerçekleştirsin, ister bilim insanı bakışı kazandırmak için sosyal bilimlerin yöntem ve kavramlarıyla çalışmayı esas alsın, ister çocuğu topluma hazırlamak maksadıyla problem çözme becerileri kazandırmayı hedeflesin ya da daha sofistike ideallere sahip olsun, nihai olarak sosyal hayat ve bu hayatın içinde yaşamak için gerekli bilgi beceri ve değerleri bireylere edindirmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla Sosyal Bilgiler, gündelik hayatın toplumsal inşası ile yakından ilgilidir. Yorumlayıcı anlayışa göre toplumsal hayatın gerçekliği bireysel eylemlerin bir ürünü olarak var olmaktadır. Birey toplumsal yapıyı oluştururken, diğer yandan bu yapıdan etkilenmektedir. Gündelik hayatın inşasında birey, dışsallaştırma, nesnelleşme ve içselleştirme olarak üç önemli döngüsel aşamayla karşı karşıya kalmaktadır. Birey eylemlerini icra ettiğinde dışsallaştırma, bu dışsallaştırma eylemi sık sık tekrarlandığında kurumsallaşma ortaya çıkmaktadır. Kurumsallaşma, dışsallaştırılan eylemin nesnelleşmesidir. Böylece eylemin birey tarafından icra edildiği ve değiştirilebilirliği unutulur ve doğa yasası gibi kabul görür. Nesnelleşen bu değer ve eylemler toplumsallaşma sırasında yeni nesiller tarafından içselleştirilir ve bu döngü, gündelik hayatın gerçekliği haline gelir. Eylemin kurumsallaşmasıyla birlikte roller doğar. Tarihsel, kültürel, siyasal ve ekonomik bir geçmişe sahip olan toplumsal roller, toplumlar tarafından yeniden üretilmekte ve böylece onların doğal ve normal olduğu algısı güçlenmektedir. Birey kendisine atfedilen bu rolleri yerine getirmek için toplumsal hayata katılım gösterir. Bu katılım kimlik kavramını da beraberinde getirmektedir. Kimlikler de günlük hayat içerisinde üretilmekte, dışsallaştırılmakta, nesnelleşmekte ve içselleşmektedir. Bu kimlik örneklerinden birisi kadın kimliğidir. Bir annenin dışsallaştırma aracılığıyla icra ettiği kadın rolü, kızı tarafından içselleştirilmektedir. Bu içselleştirme sırasında kız çocuğu, bir yandan kendi kimliğini kazanırken, diğer yandan kız çocuğunun nasıl kadın olarak, oğlan çocuğunun da nasıl erkek olarak yetiştirileceğini öğrenir ve kendisi bir anne olduğunda da toplumun kendisinden beklediği kimliğine ait rolü yerine getirir. Sosyal Bilgiler dersinin gündelik hayatın toplumsal inşası üzerindeki yeri düşünüldüğünde, toplumsal cinsiyet açısından “modern kadın” algısının sorgulanmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler dersinin penceresinden ortaokul öğrencilerinin “modern kadın” algılarını anlamak ve medyada sunulan modern kadın algısıyla karşılaştırma yapmaktır. Araştırmanın amacı bağlamında yöntem, göstergebilimsel analiz olarak tasarlanmıştır. Çalışmaya 7. ve 8. Sınıfa devam eden toplam 60 öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin modern kadın algılarını tespit edebilmek için resimsel anlatılar ortaya koymaları istenmiş, daha sonra hikâyeleştirme tekniğini kullanarak bu resimsel anlatılarına yükledikleri anlamları dile getirmeleri beklenmiştir. Öğrencilerin resimsel anlatıları ve hikâyeleştirmeleri göstergebilim analiz tekniklerinden Charles Sanders Peirce’in çözümleme modeli (belirti, ikon, simge) ile Ferdinand de Saussure’nin dizisel ve dizimsel çözümleme teknikleri birlikte kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular analiz edildiğinde kız öğrencilerin modern kadın algısının annelerinin toplumsal rolüne bağlı olarak oluşabildiğinin yanı sıra medyanın yönlendirdiği güzel, şık, modayı takip eden modern kadın algısının da söz konusu olduğu ortaya çıkmaktadır. Bir başka ifadeyle modern kadın söylemleri altında kadının gücünü, bir hediye paketinin ışıltılı yüzeyi gibi görünüşüyle kazanabileceğini savunan bir bakış açısı söz konusudur. Bu bakış açısının erkek öğrencilerin de algılarına yansıdığı görülmektedir. Bu da medyanın özellikle televizyon ve internet araçlarının öğrencilerin gündelik hayatın toplumsal inşasında ne kadar etkili olduğunun kanıtı olarak sunulabilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİ ZÜMRE TOPLANTILARINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Bir okulda uygulanan eğitim ve öğretim faaliyetlerinin başarılı olmasında veya olmamasında en büyük sorumluluk öğretmenlere aittir. Bu nedenle, bireysel çabalardan çok katılımcı çabaların uygulanma ve başarılı olma şansı daha yüksek olan okullarımızda, eğitimde verimliliğin arttırılmasının ilk ve belki de en önemli adımını, aynı okulda çalışan öğretmenler arasında kurulabilecek ve katılımcılığı-ortak çalışmayı-teşvik eden ilişkilerin ve yardımlaşma etkinliklerinin arttırılması oluşturmaktadır (Çepni ve Küçük, 2003). Bu amaçla, okullardaki branş öğretmenlerinin öğretim programının uygulanma ve eğitim faaliyetlerinin yürütülme sürecine yönelik birlikte karar alacakları ve sahip oldukları deneyimleri paylaşacakları birtakım toplantılar (Zümre Öğretmenler Kurulu Toplantısı) okullarımızda bazı aralıklarla düzenlenmektedir. Zümre Öğretmenler Kurulu, İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin (İlköğretim Kurumları Yönetmeliği, 2008) 95. maddesine göre 6,7 ve 8. sınıflarda branş öğretmenlerinden oluşur. Bu toplantılarda, programların ve derslerin birbirine paralel olarak yürütülmesi, ders araçlarından, laboratuvar, spor salonu, kütüphane ve işliklerden planlı bir şekilde yararlanılması, öğrenci ödevleri ve derslerin değerlendirilmesi, derslerde izlenecek yöntem ve tekniklerin belirlenmesi gibi konularda kararlar alınır. Kurullarda alman kararların öğretmenlerce uygulamaya dönüştürülmesinin, okullarda eğitim-öğretim çalışmalarının etkililiğini belirleyen önemli bir değişken olduğu söylenebilir. Okuldaki en önemli grup dinamiklerinden biri olan zümre öğretmenleri çalışmaları, aynı şubeleri okutan öğretmenlerin bir araya gelerek yıl boyunca yürütecekleri ortak çalışmaları planladıkları toplantılar ve bu toplantılarda alınan kararların uygulanma süreci olarak ele alınmaktadır. Sosyal bilgiler dersi öğretmenleri, Sosyal bilgiler dersi zümre öğretmenler kurulunu oluştururlar. Bu kurulda Sosyal bilgiler dersinin programla paralel yürütülürken ders için gerekli olan araç-gereçlerden, kütüphaneden, hatta varsa laboratuvardan planlı bir şekilde yararlanılması; öğrenci performans ve projelerinin hangi kriterlere göre verileceği, ders içinde izlenecek yöntem ve tekniklerin belirlenmesi, ders içi performans ödevlerinin nasıl verileceği ve ortak sınavların ne zaman yapılacağı gibi konularda kararlar alınır. Bu kararların, Sosyal bilgiler dersi eğitim-öğretim çalışmalarının daha başarılı sonuçlara ulaşabilmesi için önemli bir etken olduğu söylenebilir. ZÖK çalışmalarının etkili bir şekilde yürütülmesi önemlidir. Çünkü sosyal bir örgüt olan okullarımızda niteliğin artması bu kurulların etkin çalışması ile sağlanacaktır. ZÖK’lerin etkililiği ise çalışmalarında yönetim süreçlerinin etkili bir şekilde gerçekleştirme düzeyine bağlıdır.Bu toplantılarda alınan kararların öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayıcı ve onlara olumlu davranışlar kazandırıcı, eğitim ve öğretim etkinliklerini yönlendirici nitelikte olması durumunda, öğrencilerin sergiledikleri akademik başarının artması için önemli bir araç olarak kullanılabileceğine inanılmaktadır. Bunun yanında, zümre toplantılarında branş öğretmenleri arasında kurulabilecek iletişim ve iş birliğinin aynı şekilde öğrencilere de yansıma olasılığı vardır. Literatürde karşılaşılan birçok çalışmada, okul içindeki bu tür organizasyonların eğitim çıktılarını artırdığını belirtmektedir (Louis, Febey,veSchroeder, 2005; Fernández, 2010). Bu amaçla bu toplantıların uygulama düzeyinin araştırılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu araştırmada, sosyal bilgiler dersi zümre toplantılarına yönelik sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma gurubunu 2016-2017 eğitim öğretim yılının bahar döneminde Karabük İli merkez ilçesinde bulunan ortaokullardan random yoluyla seçilecek okullarda görev yapan sosyal bilgiler öğretmenleri oluşturacaktır. Nitel araştırma deseninde gerçekleştirilecek olan çalışmada tarama modeli kullanılacaktır. Araştırmada veriler, araştırmacılar tarafından uzman görüşlerine de başvurularak hazırlanacak olan yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanacaktır. Uygulama sonrasında katılımcılardan elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenecektir. Araştırma sonucunda, sosyal bilgiler dersi zümre toplantılarının öğretmenlerce ne anlam ifade ettiği ile ilgili sonuçlar hakkında değerlendirme yapılacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE 5E MODELİNİN KULLANIMININ ÖĞRENCİLERİN AKADEMİK BAŞARISINA ETKİSİ VE ÖĞRENCİLERİN UYGULAMAYA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Bu çalışmada 7. Sınıf Sosyal Bilgiler dersinde 5E modeli kullanımının öğrencilerin akademik başarısına etkisi ve öğrencilerin uygulamaya yönelik görüşleri incelenmiştir. 5E modeli Bilim, Teknoloji ve Toplum öğrenme alanında yer alan Zaman İçinde Bilim ünitesindeki bilim ve teknoloji konularına uygulanmıştır. 5E modeli yapılandırmacı yaklaşımda ön plana çıkan bir modeldir. Bu model ismini İngilizcede “e” harfiyle başlayan beş kelimenin baş harflerinin kısaltmasıyla oluşmaktadır. 5E modelinin öğrenciyi aktif hale getirerek derse katması ve farklı aşamalarla konuyu zenginleştirmesi, konuların öğrenilmesini kolaylaştırmaktadır. 5E modeli yapılandırmacı yaklaşımın temel gerekliliklerini, dikkate alarak konunun öğrenciler tarafından keşfedilmesini ve öğrendikleri kavramları açıklamalarını sağlar. Araştırmada nicel ve nitel yöntemlerin birlikte kullanıldığı karma yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın nicel kısmında deneysel desenlerden yarı deneysel desen kullanılmıştır. Araştırmanın nitel kısmında ise görüşme türlerinden yarı yapılandırılmış görüşme formu öğrencilere uygulanmıştır. Bu araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılında Van iline bağlı Çaldıran ilçesinde yer alan bir ortaokulunda okuyan 57(29 deney grubu, 28 kontrol grubu) 7. Sınıf Sosyal Bilgiler öğrencileri oluşturmaktadır. Bu ortaokulunda okuyan 7/b sınıfı deney grubu, 7/a grubu ise kontrol grubu seçkisiz olarak belirlenmiştir. Gruplara ön test ve son test uygulamaları yapılmıştır. Elde edilen verilere SPSS 22. paket programında t-testi yapılmıştır. Elde edilen nitel veriler içerik analiziyle analiz edilmiştir. Bu araştırmanın nicel sonucunda deney ve kontrol gruplarına ayrı ayrı uygulan her iki öğretimde hem deney hem de kontrol gruplarında ön test akademik başarı puanları arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Bu durum uygulama öncesinde deney ve kontrol gruplarının ön test puanlarının eşit olduğu şeklinde yorumlanabilir. Araştırmada 7. Sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabına dayalı olarak geleneksel yöntemlerle ders işlenen kontrol grubundaki öğrencilerin ön test ve son test puan ortalamaları karşılaştırıldığında bilim ve teknoloji konularına yönelik akademik başarılarında anlamlı bir artış olmadığı görülmektedir. Bu sonuca göre geleneksel yöntemlere dayalı olarak işlenen dersin akademik başarıyı arttırmada etkili olmadığı söylenebilir. Araştırma sonucuna göre 5E modeli etkinlikleriyle ders işlenen deney grubu öğrencilerinin ön test ve son test puan ortalamaları karşılaştırıldığın da akademik başarı puanlarında önemli bir artış olduğu görülmektedir. Buna sonuca göre, deney grubunda 5E modeliyle yapılan etkinliklerin öğrencilerin bilim ve teknoloji konularına yönelik akademik başarılarını arttırdığı şeklinde bir yorum yapılabilir. Araştırmanın nitel sonucunda öğrencilere 5E modeliyle yapılan etkinliklerin yeterli oldu mu? Sorusu yöneltilmiştir. Bu soruya bazı öğrenciler 5E modeli ile işlenen dersin eğlenceli olduğunu, resim veya başka etkinliklerin öğretici olduğunu ve yeni şeyler öğrendiklerini belirtmişlerdir. Araştırmada öğrencilere sizce 5E modeli nasıl daha iyi anlatılabilir? Sorusu yöneltilmiştir. Bu soruya bazı öğrenciler 5E modeli etkinliklerinin tahtaya yansıtılarak anlatılmasını, 5E modelinin farklı alanlarda kullanılması gerektiğini, öğrencileri daha çok derse katmak gerektiğini, öğrencilere daha fazla soru sorulması gerektiğini ve videolar izletildikten sonra tiyatro gibi etkinliklere yer verilmesi gerektiği hakkında görüş belirtmişlerdir. Bazı öğrencilerde 5E modelinin eksik yönü olarak zamanının kısıtlı olmasını, uygulanan etkinliklerin daha canlı olması gerektiğini ve etkinliklerin daha fazla bilim adamı hakkında bilgi vermesi gerektiğini belirtmişlerdir. Araştırmanın nicel bulgularına göre 5E modeli etkinlikleriyle ders işlenen deney grubu öğrencilerin ön test ve son test puanları arasında anlamlı bir fark olduğu bulunmuştur. Bu göre de 5E modelinin akademik başarı arttırmada başarı olduğu söylenebilir. Diğer taraftan nitel bulgulara bakılacak olursa öğrencilerin 5E modeliyle yapılan etkinliklerin eğlenceli olduğunu ve konularının öğrenilmesini kolaylaştırdığını söylemişlerdir. Bu açıdan söylenebilir ki 5E modeli hakkında öğrenciler olumlu ifadelere kullanmışlardır. Sonuç olarak nitel verilerin nicel verileri destekler nitelikte olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE ÇEVRESEL VATANDAŞLIK EĞİTİMİ: TÜRK VE AMERİKAN ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Çevreye yönelik sorunların ve bu doğrultudaki endişelerin artışı çözüme dönük yeni yaklaşım ve çabaları da beraberinde getirmiştir. Bu çalışmaların sonunda çevre eğitimi öncelikli alanlar içinde tanımlanmış ve vatandaşlık olgusu içinde bireysel çevresel bilgi, tutum ve davranışları şekillendiren “çevresel vatandaşlık” gibi yeni yaklaşımlar sunulmuştur. Kısaca, çevresel vatandaşlık, bireyi çevresindeki dünyanın diğer üyeleriyle birleştiren etik sorumlulukları tanımlamaya yarayan bir yoldur (Wall, 2007). Buna göre çevresel vatandaşlar, çevresel sorunlara yönelik içten gelen bir kaygıya ve sorumluluk bilincine sahip bireylerdir. Çevresel vatandaşlar, bugünün ve yarının bireylerinin aynı çevresel koşullardan yararlanmaya hakkı olduğunu düşünmekte ve çevrenin sürdürülebilirliğine yönelik üstüne düşen görevleri ulusal ve uluslararası bir vatandaş olarak benimseyerek yerine getirmektedir. Bu kapsamda her bireyde böyle bir vatandaşlık bilincinin geliştirilmesi çevresel sorunların çözüme yönelik davranış değişikliği ihtiyacını karşılamada etkili bir yol olarak görülebilir. Sosyal bilgiler dersi ise vatandaşlık eğitimindeki yaygın kabul gören işleviyle çevresel vatandaşlık eğitimin önemli bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda bu dersin öğretiminden sorumlu öğretmen adaylarının hizmet öncesinde çevresel vatandaşlık eğitimine ilişkin görüş ve yeterliklerinin belirlenmesi önem taşımaktadır. Bu araştırmada Türk ve Amerikan öğretmen adaylarının sosyal bilgiler dersinde çevresel vatandaşlık eğitimine yönelik görüşlerini ortaya koymak ve karşılaştırmak amaçlanmıştır. Bu genel amaca dayalı olarak iki ülkenin öğretmen adaylarının sosyal bilgiler dersinin çevresel vatandaşlık eğitimindeki yerine ve çevresel vatandaşlık eğitiminde etkili olan yöntem, teknik ve materyallere ilişkin görüşleri belirlenmiştir. Ayrıca Türk ve Amerikan öğretmen adaylarının sosyal bilgiler derslerinde çevresel vatandaşlık eğitimine ilişkin kendilerini ne düzeyde yeterli gördükleri de belirlenmeye çalışılmıştır. Tarama modelinde desenlenen bu araştırmanın katılımcılarını 2014-2015 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Texas A&M Üniversitesi, Eğitim ve İnsan Gelişimi Fakültesi, Öğrenme, Öğretme ve Kültür Bölümü’nde sosyal bilgiler öğretimi derslerine kayıtlı 84 öğretmen adayı ile Dumlupınar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği programına kayıtlı 88 son sınıf öğretmen adayı oluşturmuştur. Veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen açık uçlu ve likert tipi sorulardan oluşan bir online anket yardımıyla toplanmıştır. Açık uçlu sorulardan elde edilen veriler içerik analizi tekniğiyle çözümlenmiştir. Likert tipi maddelerden elde edilen veriler ise frekans, yüzde, aritmetik ortalama ve bağımsız örneklemler t-testi gibi istatiksel analiz teknikleri kullanılarak çözümlenmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, Amerikan öğretmen adayları en iyi çevresel vatandaşlık eğitiminin bir dersin bütünleşik bir parçası olarak verilebileceğini düşünmektedir. Türk öğretmen adaylarına göre ise en iyi çevresel vatandaşlık eğitimi okul dışı veya ders dışı aktiviteler yoluyla yapılabilir. Bu kapsamda her iki gruba göre de çevresel vatandaşlığın en iyi öğretilebileceği ders sosyal bilgiler dersidir. Bu durum iki grup tarafından da sosyal bilgilerin vatandaşlık eğitimindeki rolü ile açıklanmıştır. Yine her iki grup da sosyal bilgiler derslerinde etkili bir çevresel vatandaşlık eğitimi için yaparak-yaşayarak öğrenme uygulamalarına vurgu yapmıştır. Amerikan öğretmen adayları bu süreçte en etkili olabilecek materyalleri bitkiler, alan gezileri ve gerçek yaşam örnekleri gibi yaparak-yaşayarak öğrenme materyalleri olarak belirlerken, Türk öğretmen adayları görsel materyaller ve medya araçlarını ön plana çıkarmıştır. Son olarak, hem Türk hem de Amerikan öğretmen adaylarının sosyal bilgiler dersinde çevresel vatandaşlık eğitimi yeterliklerine ilişkin tüm maddelerde yüksek yeterlik algılarına sahip oldukları belirlenmiştir. Not: Bu araştırma TÜBİTAK 2219/Yurt Dışı Doktora Sonrası Araştırma Burs Programı kapsamında yapılan araştırmanın bir bölümünü oluşturmaktadır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE COĞRAFYA ÖĞRETİMİNİN AKADEMİSYENLER VE ÖĞRETMENLERİN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Sosyal bilgiler, bireyin toplumda var oluşunu gerçekleştirebilmesine yardımcı olmak amacıyla farklı disiplinlerin bir araya gelmesiyle şekillenmiş disiplinlerarası bir ilköğretim dersidir. Sosyal bilgiler dersi, somut tecrübe ve konulara dayanılarak hazırlanan Hayat Bilgisi programından farklıdır. Öğrenci hazırbulunuşluğuna göre soyut konuları da içeren Sosyal bilgiler, özellikle ortaokul çağındaki çocukların ilgisini çeken, sosyal bilim konularının çocuğu ilgilendiren yönlerinden faydalanarak etkin vatandaşlık eğitimi veren bir derstir. Sosyal bilgiler kapsamında, coğrafya, tarih, psikoloji, sosyoloji, siyaset, ahlak, antropoloji, hukuk, uluslararası ilişkiler, vb. sosyal bilimler kapsamına giren bütün dersleri bulmak mümkündür. İlköğretim çağındaki öğrencilerin, sosyal olay ve olguları toplu olarak görüp anladıkları düşünülerek sosyal bilim dallarının Sosyal bilgiler konularında bütünleşmiş olarak öğretilmesi amaçlanmıştır. Farklı disiplinleri bir ders içinde işlemekteki amaç tüm bilimlerden bir ders saati içinde faydalanılmasını sağlamaktır. Sosyal bilgileri oluşturan disiplinlerden biri olan coğrafya, ilk ve ortaokul düzeylerinde çoğunlukla Sosyal bilgiler dersi içerisinde öğrencilere verilmektedir. Disiplinlerarası yaklaşım ile hazırlanan Sosyal bilgiler dersi öğretim programında coğrafya dersine ait üniteler ders konularına göre değil karışık bir sira ile verilmiştir. Bu araştırma, sosyal bilgiler dersinde coğrafya konularının öğretiminin akademisyenler ve öğretmenlerin görüşleri doğrultusunda incelenmesi ve tesbit edilen problemlere çözüm önerileri sunmak amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2014-2015 yılları arasında Türkiye’de görev yapmakta olan sosyal bilgiler öğretmenleri ve sosyal bilgiler eğitimcileri oluşturmaktadır. Bu araştırmada, örnekleme yöntemi olarak Amaçlı veya Olasılık Dışı Örnekleme yöntemlerinden olan Maksimum Çeşitlilik Örneklemesi kullanılmıştır. Araştırma üç oturumda tamamlanan bir delphi çalışmasıdır. Delphi çalışmaları; aynı anketin bir uzman grubuna birden fazla gönderildiği, her oturum sonunda uzmanların yapılan değerlendirmeler konusunda bilgilendirildiği ve değerlendirilen maddeler üzerinde bir uzlaşmaya varılmasını amaçlayan çalışmalardır. Araştırmanın birinci turunda uzman görüşü alınarak hazırlanan açık uçlu sorulardan oluşan anket, 38’i öğretmen, 14’ü akademisyen olmak üzere toplamda 52 kişiye uygulanmıştır. Katılımcıların sorulara verdikleri cevapların içerik analizi yapılmış ve ikinci tur delphi anketi oluşturulmuştur. Bu anket 7’li likert ölçeğine göre hazırlanmış ve birinci tur delphi anketini değerlendiren katılımcılara gönderilmiştir. Toplamda 29 katılımcı geri dönüş yapmıştır. İkinci tur delphi anketinin maddelerinin her birinin birinci çeyrek, üçüncü çeyrek, medyan ve genişlik değerleri hesaplanmıştır. Bu şekilde üçüncü anket oluşturulmuştur. Bu anket katılımcılara tekrar gönderilerek değerlendirmeleri sağlanmıştır. Toplamda 21 katılımcı geri dönüş yapmıştır. Üçüncü anket sonuçlarına göre katılımcılar arasında büyük oranda görüş birliği sağlandığı gözlenmiş ve çalışma sonlandırılmıştır. Yapılan araştırma sonucunda Sosyal Bilgiler Öğretmenleri ve Sosyal Bilgiler Eğitimcileri Türkiye’de Coğrafya eğitimini kısmen yeterli ve yetersiz bulmakta ve bunun nedenleri olarak da gezi gözlem tekniğinin, uygun görsel ve işitsel materyallerin kullanılmaması, öğretmen merkezli uygulamaların tercih edilmesi, konuların somutlaştırılamaması ve ezberci eğitim anlayışının olması, kullanılan yöntem ve tekniklerin yetersiz oluşu ve Coğrafya programının uluslararası boyuttan ve günlük hayattan kopuk olması olarak belirlenmiştir. Bu bulgular ışığında Sosyal Bilgiler dersi kapsamında öğretilen Coğrafya öğretim programında yer alacak konular belirlenirken ve öğretimi yapılırken belirlenen bu problemlerin göz önünde bulundurulması önemli bir gerekliliktir. Sosyal Bilgiler dersinde Coğrafya öğretimi ile ilgili; Sosyal bilgiler programındaki coğrafya konularının öğretiminde çağdaş öğretim yöntemleri mümkün olduğunca kullanılması, okulun imkanları dahilinde alan gezileri yapılması, ders yılı başında okulda bulunmayan materyaller temin edilmesi, ilçe ve il milli eğitim müdürlükleri bünyesinde materyal havuzları oluşturulması, öğretmenlerin, öğrencilerin hazırbulunuşluğuna ve işlenen konuya göre en uygun yöntem ve tekniği kullanması önerilebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE KANITLARI KULLANMAK: ÖĞRENCİLER “KÜÇÜK SOSYAL BİLİMCİ/EKONOMİST” OLUYORLARÖzet: Günümüzde öğrencilerin bilgi kaynaklarına ulaşma imkanları oldukça çeşitlendi ve kolaylaştı. Oluşan bu şartlarda, öğrencilerin bilgiye ulaşması ile birlikte bu bilgi yığını içerisinden onu doğru sonuca götürecek bilgiyi seçebilmesi ve zihinsel süzgecinden geçirebilmesi önem arz etmektedir. Dolayısıyla öğrencinin becerilerine yönelik bir öğrenme sürecinin tasarlanması gerekliliktir. Sosyal Bilgiler Öğretim yaklaşımlarından birisi olarak karşımıza çıkan “sosyal bilimler olarak sosyal bilgiler”, becerilerin daha çok ön plana alındığı ve öğrencinin “küçük bir bilim insanı” olarak kabul edildiği bir yaklaşımdır. Bu anlayışla tasarlanan öğrenme süreci öğrencinin ihtiyacı olan becerileri kazandıracaktır. Bu yaklaşıma uygun öğretim yöntemlerinden birisi de “Kanıt Temelli Öğrenme” yöntemidir. Bu öğrenme yönteminde en genelde öğrencilerin farklı tür ve içerikteki kanıtları inceleyerek bireysel görüşlerini ifade etmeleri beklenmektedir. Sosyal Bilimlerde kesin bilgiden, kesin doğrulardan söz edilemez. Bu durum da Sosyal Bilimlerde bireysel bilgiyi ön plana çıkarır. Öğrenci, Sosyal Bilgiler dersini oluşturan bu disiplinlerde ifade edilen bilgilerin göreceliğinin farkına varmalıdır ve bu kişisel bilginin/görüşün oluşum aşamalarını fark etmelidir. Bu anlamda farklı türde ve içerikte kanıtları inceleyerek, bu kanıtları kendi zihinsel süzgecinden geçirerek kendi kişisel bilgisine/görüşüne ulaşacaktır. Kanıta dayalı akıl yürütme becerileri Sosyal Bilgiler Öğretim programında da, yeni hazırlanan taslak programda da doğrudan verilecek beceriler arasında ifade edilmektedir. Kanıt Temelli Öğrenme yaklaşımıyla ilgili farklı stratejiler bulunsa da temelde öğrencilerin kanıtlardan olguları çıkarmaları, çıkarımda bulunmaları, kanıtlardaki kişisel bilgilerle olguları ayırt etmeleri, kanıtların güvenirliğini sorgulamaları, farklı türde ve farklı görüşteki kanıtları değerlendirmeye almaları ve birden fazla kanıttan yola çıkarak kendi görüşlerini/bakış açılarını ifade etmeleri beklenmektedir. Günümüz ders kitapları 2005 yılında değişen programla birlikte birçok gelişme gösterdi ve hala bu gelişme devam ediyor. Nitekim ders kitaplarında daha çok görsel, gazete haberi, tablo-grafik, kişisel görüşler ifade ediliyor. Fakat kanıta yönelik akıl yürütme becerilerinin geliştirilebilmesi için ders kitaplarında geçen farklı içeriklerin birer kanıt olarak düşünülmesi ve öğretim sürecinin bu becerileri geliştirebilecek nitelikte düzenlenmesi gerekmektedir. Sosyal Bilgiler, temelini Sosyal Bilimlerden alan çerçeve bir derstir ve Sosyal Bilimler için bahsettiğimiz bilginin göreceliği, Sosyal Bilimlerin tüm alanlarında da geçerlidir. Bu düşünceden hareketle Kanıt Temelli Öğrenme tarih konuları için düşünüleceği gibi Sosyal Bilimlerin diğer alanları için de işe koşulmalıdır. Bu çalışmada 4. Sınıf Sosyal Bilgiler dersi ekonomi konularıyla ilişkili olan “Üretim, Dağıtım ve Tüketim” öğrenme alanı, “Üretimden Tüketime” ünitesi konuları Kanıt Temelli Öğrenme yaklaşımıyla işlenmiş ve öğrencilerin kanıta dayalı akıl yürütme becerileri sorgulanmıştır. Araştırma nitel bir çalışma olup eylem araştırmasıdır. “Üretimden Tüketime” ünitesinin kazanımları dikkate alınarak, Kanıt Temelli Öğrenme yöntemine göre hazırlanan etkinlikler ve çalışma yapraklarıyla ünite işlenmiştir. Çalışma yaprakları, ilgili 6 akademisyen, 6 öğretmenden oluşan 12 kişilik uzman tarafından gözden geçirilmiştir. İstanbul ili Ümraniye ilçesinde bulunan bir ilkokulda 39 kişilik bir sınıfta uygulanan öğretim sürecinde işlenen ders gözlemlenmiş, geliştirilen etkinliklere ve çalışma yaprakları ile elde edilen veriler içerik analizi yoluyla incelenmiş ve ortaya çıkan ifadeler tablo haline getirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre öğrenciler kanıta dayalı akıl yürütme beceriler kapsamında kabul edilen olguların çıkarılması, çıkarımda bulunma, kanıtı özetleyebilme ve birden fazla kanıttan yola çıkarak ürün oluşturma becerilerini görece ortaya koydukları görülmüştür. Öğrencilerin üst düzey kanıt kullanma becerileri olarak düşünülen kanıtı kendi içerisinde sorgulama, kanıtın güvenirliğinin sorgulanması, kanıtın edindiği diğer bilgilerle sorgulanması becerilerini ifade edemedikleri görülmüştür. Kanıt Temelli Öğrenme yöntemi ile öğrencilerin kanıta dayalı akıl yürütme becerilerinin bazılarını ortaya koydukları, öğretim aşamasında görüşlerini ifade ederken kanıtlara başvurdukları ve bir konuya ilişkin farklı yargıları ve farklı bakış açılarını ifade ettikleri görülmüştür. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE MÜZE İLE EĞİTİM KAPSAMINDA YOZGAT’IN DOĞAL VE KÜLTÜREL DEĞERLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Müze, doğal ve kültürel varlıkları bünyesinde barındıran, çeşitli eserlerin sergilendiği yer olarak tanımlanabilir. Müzelerin bireyler üzerinde pek çok olumlu etkisi bulunmaktadır. Müzeler, doğal ve kültürel mirasın korunması yönündeki bilincin gelişmesini sağlamanın yanı sıra bireylerin çok yönlü düşünmelerinin gelişmesine de olumlu yönde katkı sağlamaktadır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, zengin kültür ve doğal varlıkları barındıran müzelerin eğitim ortamında kullanılması öğrencinin anlamlı öğrenmesine, öğretmenin etkili sınıf yönetimine ve öğrenme sürecinin etkili olması bakımından önemli derecede katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda, müze ile eğitim; öğrenmenin kalıcı ve anlamlı olmasını, öğrencilerin derse motivasyonu ile ilgisinin artırmasını sağlar ve öğrencide hoşgörü, çok yönlü düşünme gibi çeşitli becerileri de kazandırabilir. Bu doğrultuda Sosyal Bilgiler öğretim programı incelendiğinde; dersin içeriği, sahip olduğu kazanım, kavram, beceri ve değerleri müze ile eğitime uygun olduğu görülmektedir. Müze ile eğitim kapsamında incelenen, İç Anadolu bölgesinde yer alan Yozgat ili, sahip olduğu tabiat ve kültür varlıkları ile Sosyal Bilgiler dersinde sınıf dışı etkinlik olarak kullanılabilecek potansiyele sahiptir. Bu doğrultuda yapılan araştırmanın amacı, Yozgat’ın sahip olduğu doğal ve kültürel değerlerin, Sosyal Bilgiler dersinde müze ile eğitim kapsamında incelenmesidir. Araştırmada, Yozgat ilinin sahip olduğu doğal ve kültürel değerlerin incelenmesi ve müze ile eğitim kapsamında Sosyal Bilgiler dersinde kullanımının tespit edilmesine uygun olacağı düşünülerek nitel model kullanılmıştır. Durum çalışması olarak tasarlanan araştırmada, Sosyal Bilgiler dersi öğretim programı ve Yozgat ilinin doğal ve kültürel değerleri araştırmacı tarafından çeşitli veri toplama araçlarıyla incelenmiştir. Araştırma, 2017 yılı içerisinde Yozgat ilinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın amacına uygun olarak doküman incelemesi veri toplama aracı olarak seçilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu ise, seçkisiz olmayan örnekleme grubundan amaçlı örnekleme yöntemi içerisinde yer alan ölçüt örneklemesine göre seçilmiş olan, Sosyal Bilgiler dersi öğretim programında yer alan 4. Sınıf Geçmişimi Öğreniyorum ünitesi, 5. Sınıf Adım Adım Türkiye ünitesi, 6. Sınıf Yeryüzünde Yaşam ünitesi ve 7. Sınıf Türk Tarihinde Yolculuk ünitesi ile Yozgat İl Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan elde edilen Yozgat Kent Tarihi ve Yozgat Yıllığı oluşturmaktadır. Yapılan araştırmanın verileri, 2017 yılının Ocak ayında toplanmaya başlanmıştır. Araştırmanın analizinde ise, kategori ve kodlar araştırmacı tarafından oluşturulduğu için, içerik analizi yapılmıştır. Araştırmanın geçerliğini artırmak için, veri toplarken veri çeşitlemesi yöntemi kullanılmış ve bunun yanı sıra uzman görüşü alınmıştır. Araştırmanın güvenirliğini artırmak için ise, uzman görüşü ve araştırmacının oluşturduğu kategori ve kodlar karşılaştırılmıştır. Yapılan karşılaştırma, Miles ve Huberman (1994)’ın formülü kullanılarak hesaplanmıştır. Hesaplama sonucunda güvenirlik oranı yüzde 92 çıkmıştır. Elde edilen bulgular sonucunda Yozgat ili sahip olduğu tabiat ve kültür varlıkları, Sosyal Bilgiler dersinde müze ile eğitim kapsamında kullanılabileceği ortaya çıkmıştır. Araştırmanın sonucunda ise, Sosyal Bilgiler dersi öğretiminde Yozgat ilinin sahip olduğu tabiat ve kültür varlıkları müze eğitimi kapsamında Sosyal Bilgiler dersi öğretim programında yer alan ilgili kazanımların, becerilerin ve değerlerin verilmesi kullanılabilir. Etkili bir müze ile eğitimin gerçekleşebilmesi için Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarına lisans ders düzeyinde bununla ilgili eğitim verilebilir. Sosyal Bilgiler öğretmenleri, Sosyal Bilgiler derslerini müze ile eğitim kapsamında işlerken, müzeye gitmeden önce, müzeye gidildiğinde ve müze ile eğitim sona erdiğinde etkili öğrenmenin gerçekleşebilmesi için mutlaka öğrencilerle değerlendirmesi yapılmalıdır. Sonuç olarak, Türkiye’nin sahip olduğu zengin doğal ve kültürel mirasın eğitim ortamında özellikle sınıf dışı etkinlik olarak kullanılması öğrenmenin kalıcı olmasını sağlayabilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE YARATICI DRAMANIN KULLANILMASI ÖĞRENCİLERDE İLETİŞİM BECERİLERİN KAZANDIRILMASINDA ETKİSİÖzet: Bu çalışmanın amacı sosyal bilgiler dersinde yaratıcı dramanın kullanılmasının iletişim becerilerine etkisini tespit etmektir. Bu amaç doğrultusunda 7. Sınıf öğrencileri üzerinde yapılan bir uygulamayla sosyal bilgiler ders programında yer alan “Birey ve Toplum” ünitesindeki kazanımların öğretilmesi ve bu ünitede yer verilen iletişim becerilerinin geliştirilmesinde drama yönteminin etkisi belirlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmanın örneklem grubunu, Ankara’da bir devlet ortaokulunun 7. Sınıflarının iki şubesinde öğrenim gören 60 öğrenci oluşturmuştur. Ön test son test kontrol gruplu yarı deneysel desende tasarlanan bu araştırmada çalışma grubuna deney öncesinde ve sonrasında “Başarı Testi” ve “İletişim Becerileri Envanteri” uygulanmıştır. Deney grubuna uygulanan yaratıcı drama etkinlikleri, “Birey ve Toplum” öğrenme alanına yönelik dört kazanıma göre planlanmıştır. Kontrol grubunda ise, dersler Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programındaki ilkeler ışığında gerçekleştirilmiştir. İletişim becerileri ve başarı puanları bakımından grupların karşılaştırılması amacıyla ön test ve son testlerden elde edilen puanlar bağımsız gruplar için t testi ile değerlendirilmiştir. Deney grubunda, iletişim becerileri puanlarının ve başarı testi puanının ön test-son test karşılaştırmasının analiz edilmesi amacıyla yapılan bağımlı gruplar t testi sonuçlarına bakıldığında, deney grubundaki öğrencilerin Zihinsel İletişim Becerisinde, Duygusal İletişim Becerisinde, Davranışsal İletişim Becerisinde ve İletişim Becerisi puanlarında deney öncesinden sonrasına artış görülmüştür. Deney grubunun ön test-son test başarı puanlarına ilişkin bağımlı gruplar için t test sonuçları grubun son test puanlarında artış olduğunu ortaya koymaktadır. Kontrol grubunda, iletişim becerileri puanlarının ve başarı testi puanının ön test-son test karşılaştırmasının analiz edilmesi amacıyla yapılan bağımlı gruplar t testi sonuçlarına bakıldığında Zihinsel İletişim Becerisinde, Duygusal İletişim Becerisinde, Davranışsal İletişim Becerisinde ve İletişim Becerisi ön test son test puanları karşılaştırıldığında aralarında anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır. Yapılan araştırma sonucunda sosyal bilgiler dersinin yaratıcı drama yöntemi uygulanarak işlenmesinin öğrencilerde iletişim becerilerini artırdığı tespit edilmiştir. Bu çalışma yüksek lisans tezinden üretilmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE YER ALAN TARİH KONULARINA DRAMAYI UYARLAMAK: BİR EYLEM ARAŞTIRMASIÖzet: Günümüz eğitim anlayışında geleneksel öğretim yöntemleri yerini öğrencinin eğitim-öğretim sürecinde daha aktif olduğu, kendisini daha iyi ifade edebildiği yöntem ve tekniklere bırakmıştır. Drama, öğrencinin eğitim-öğretim sürecinde etkin şekilde katılımını sağlayan, öğretimi daha etkili kılan yöntemlerden biridir. Okulun en büyük amaçlarından biri öğrencinin akademik başarısını arttırmaktır. Ancak son yıllarda bunun yanında öğrencinin sosyalleşmesi, bilgilerinin günlük yaşamla ilişkilendirilmesi, öğretim faaliyetlerinin bireysel farklılıklara göre düzenlenmesi gibi kavramlar oldukça önem kazanmıştır. Çağdaş eğitim anlayışına göre, öğrenilen bilgileri kalıcı hale getirmek, bunların günlük hayata aktarılması ve hayatta etkin olarak kullanılması eğitimin etkililiğini göstermektedir. Drama yöntemi birçok araştırmacı tarafından bu amaca hizmet eden en etkili öğretim yöntemlerinden biri olarak görülmekte ve yine bu araştırmacılar tarafından bütün eğitim kademelerinde bu yönteme yer verilmesi gerekliliği belirtilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı öğretmen kılavuz kitaplarında da drama yöntemine sık sık yer verdiği görülmektedir. Drama tekniği, birçok soyut kavramın bulunduğu sosyal bilgiler dersinde başarı sağlamada önemli bir etkiye sahiptir. İstediğimiz zaman veya istediğimiz her an sosyal hayattaki olayları dramayla yeniden canlandırmak olasıdır. Ayrıca, bu teknik, öğrencilerin düşünme, değerlendirme, algılama, dinleme ve konuşma yetenekleri üzerinde olumlu etkilere sahiptir. Drama, öğrencilerin sosyal bilimler dersi gibi olmasına büyük önem vermektedir. Öğrencilere sosyal bilgiler dersini sevdirme açısından da drama oldukça büyük bir öneme sahiptir. Araştırma kapsamında Sosyal Bilgiler dersinde yer alan tarih konularının öğretiminde drama kullanımının yeri, önemi ve etkililiği saptanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada, İlköğretim 6.sınıf Sosyal Bilgiler dersinde yer alan Tarih konularında Drama yönteminin kullanımı ile ilgili bir eylem araştırması uygulanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu İzmir ilinin Torbalı ilçesinde yer alan Ayrancılar Ortaokulu 6-E sınıfı öğrencileri oluşturmaktadır. Çalışma grubuna, öğrenci velileri ve okulun diğer Sosyal Bilgiler öğretmenleri de dahil edilmiştir. Veriler, ön algı anketi-son algı anketi, drama çalışması değerlendirme formları, öğrenci günlüğü, araştırmacı günlüğü, görüşme formları, veli anketi, video ve ses kayıtları /fotoğraflar ve öğrenci yapımı ürünler aracılığıyla temin edilmiştir. Araştırmada drama yöntemi ile işlenen derslerin uygulama süreci, verimliliği, öğrenci üzerindeki etkileri incelenmiştir. Drama yönteminin sosyal bilgiler dersinde tarih konularının öğretiminde verimli ve etkili olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNDEKİ MEDYA OKURYAZARLIĞI EĞİTİMİ AÇISINDAN İLETİŞİM VE İNSAN İLİŞKİLERİ ÜNİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Yüzyıllar içerisinde iletişim biçimlerinde kaydedilen değişme ve gelişmelerle birlikte medya da insanların hayatlarında yerini almaya başlamıştır. Başlangıçta gazete ve dergi gibi basılı medya araçları ile işleyen bu sürece zamanla radyo, televizyon, internet gibi medya araçları da dahil olmuştur. Medya araçlarında var olan çeşitlilik, bu araçların sunduğu içeriklerde de kendini göstermektedir. Bu çeşitlilik ve medyadan her gün milyonlarca mesajın bireylere aktarılması karşısında medyanın ve bireylerin ayrı ayrı sorumluluklar üstlenmesi ve bu sorumluluklara uygun davranması gerekmiştir. Çünkü medya, olumlu içeriklerin yanında pek çok olumsuz içeriği de bireylere iletebilmektedir. Bireyin medya iletilerinin içeriklerini olumlu, olumsuz, doğru, yanlış, taraflı, tarafsız, genel ahlaka uygun ya da aykırı olup olmaması boyutlarında değerlendirebilmesi için medya okuryazarlığı becerisine sahip olması oldukça önemlidir. Medya okuryazarlığı özellikle doğru yanlış ayrımına varmakta güçlük yaşayan çocuklar için önem arz etmektedir. Çünkü çizgi filmlerden reklamlara, dizilerden bilgisayar oyunlarına kadar uzanan medya iletilerinin pek çoğu çocuklar için oldukça olumsuz içeriklere sahip olmaktadır. Çocuklar, medya dünyasının da kendi iç dünyaları kadar saf olduğundan hareketle bu iletileri normal kabul edebilmekte, zaman zaman günlük hayatlarında medyada gördükleri şekillerde davranışlar sergileyebilmektedirler. Bu durum akran zorbalığından, psikolojik şiddete, medyanın yanlış kullanımından doğan pek çok soruna kapı aralamaktadır. Bu sorunların hiç yaşanmaması ve önüne geçilmesi için de çocuklara medya okuryazarlığı becerilerinin kazandırılması büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla okullarda müfredata medya okuryazarlığı dersi konulmuş, çocukların medya karşısında bilinçli alıcılar olmalarının yolu açılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada Sosyal Bilgiler dersi 7. sınıf 1. ünitesi olan İletişim ve İnsan İlişkileri ünitesi, medya okuryazarlığı eğitimi açısından incelenmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda, ünitenin medya okuryazarlığı becerilerini öğrencilere kazandırmak noktasında ne seviyede olduğu değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu değerlendirmeyi yapabilmek için literatür ışığında bir değerlendirme formu geliştirilmiş, bu formda ilgili ünitenin medya okuryazarlığı becerilerini kazandırabilmek bakımından ne seviyede olduğunu ortaya koymaya yönelik ölçütler yer almıştır. Kitaplar incelenirken belirlenen ölçütlerin karşılanıp karşılanmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Her iki kitap incelendiğinde kişiler arası iletişime katkı sağlaması bakımından önemli görülebilecek olan empati kurma, iyi bir dinleyici olma, ön yargılı olmama gibi belli başlı insani niteliklerin öğrenciye kavratılmaya çalışıldığı saptanmıştır. Ardından kitle iletişim araçları ve bu araçların temel görevleri öğrencilere tanıtılmıştır. Böylelikle öğrencilerin kişiler arası iletişim konusunda bilgilenmeleri ve medya karşısında belli bir farkındalık düzeyine erişebilmeleri sağlanmaya çalışılmıştır. Öğrencileri belli bir farkındalık düzeyine getirebilmek için medyanın ve bireylerin birbirlerine karşı sorumlu oldukları konular ele alınmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalar doğrultusunda kitle iletişim özgürlüğü, doğru bilgi alma hakkı, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü gibi kavramlara ünitede yer verilmiş ve bu farkındalığın yükseltilmesi amaçlanmıştır. Öğrenci çalışma kitabında ise sen dili, ben dili gibi kişiler arası iletişimde önemli yeri olan etkinliklere ve medya okuryazarlığı becerilerini kazandırmaya yönelik çalışmalara yer verilmiştir. Bu çalışmalar bizim ekranımız, medya, özgür basın ve insan, gizlilik kareleri, Atatürk ve iletişim gibi medya okuryazarlığı becerilerinin kazanılması noktasında öğrencilere önemli ölçüde katkı sağlayabilecek olan çalışmalardır. Medya okuryazarlığı eğitiminin asıl amacının öğrencilere medyayı kontrollü kullanabilmeyi öğretmek olduğu bilinmektedir. Bu bilgiden hareketle özellikle bizim ekranımız etkinliğinde yer verilen akıllı işaretlerin, öğrencilerin televizyon programlarını yaş seviyelerine uygunluğu bakımından denetleyebilmesi için etkili olabileceği düşünülmektedir. Elde edilen tüm bulgular ışığında program geliştiricilere, ders kitabı yazarlarına, öğretmenlere ve araştırmacılara çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNİN DİSİPLİNLER ARASI UYGULANMASINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Sosyal Bilgiler Dersinin Disiplinler Arası Uygulanmasına İlişkin Öğretmen Görüşleri Pelin TOPUZ Anadolu Üniversitesi Aslıhan Hayteoğlu Anadolu Üniversitesi Günümüzde Milli Eğitim Bakanlığının hazırlamış ve uygulamaya koymuş olduğu öğretim programının içerisinde Sosyal Bilgiler Dersi disiplinler arası ders olarak geçmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı uygulamaya koyduğu öğretim programına uygun ders kitabı, öğrenci çalışma kitabı ve öğretmen kılavuz kitabı hazırlanmıştır. Öğretmenler derslerde bakanlığa ait ders ve yardımcı kitaplarla öğretim programını uygulamaktadır. Sınıf öğretmenleri Sosyal Bilgiler Dersini diğer zorunlu derslerinde disiplinler arası ders olarak kullanabilmek için tüm derslerin öğrenme alanlarını ve kazanımlarını iyi bilmek zorundadır. Milli Eğitim Bakanlığının uygulamaya koymuş olduğu öğretim programı öğrencilere bilgi kazandırmanın yanı sıra, öğrencileri kişisel ve sosyal yönlerden geliştirerek günlük ve toplumsal yaşama hazırlama, etkin vatandaş olarak yetiştirme gibi amaçları gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu yüzden de programda Sosyal Bilgiler Dersinin öğrenim alanları ve kazanımları disiplinler arası ders kapsamında verilmektedir. Sosyal Bilgiler Dersinde kazandırılmaya çalışılan en önemli öğretimlerden biri de değer öğretimidir. Değer, kültürden bağımsız olarak düşünülemez. Kültür ise paylaşılan değerler, simgeler, ideolojiler, inançlar ve yaşananların bütünüdür. İlkokuldaki tüm zorunlu derslerin kültürü ve kültüre bağlı olarak değerleri vardır ve bu değerlerin ortak bir paydası kazanımlarda kesişir. Sosyal Bilgiler Dersi disiplinler arası kullanılarak değer ve kültür paylaşımı arttırılır. Etkili bir Sosyal Bilgiler öğretimi ile bu dersten elde edilen başarı, akademik başarıdan daha çok yaşam ile ilgili başarı gibi daha hayatın içerisinden bir anlam ifade etmektedir. Öğretim programında yer alan Sosyal Bilgiler Dersinde disiplinler arası olarak kullanılacak olan öğrenme alanları ve kazanımları ne ölçüde kullanıldığı anket analizi ile büyük ölçüde anlaşılabilir. Amaç Amacımız öğretim programının ön gördüğü, öğretmenlerin Sosyal Bilgiler Dersini öğrenme alanları ve kazanımları bakımından ne ölçüde disiplinler arası ders olarak kullanıp kullanmadıklarını tespit etmektir. Sınıf öğretmenlerinin Sosyal Bilgiler Dersini disiplinler arası ders olarak görüp görmediklerini yine aynı yolla tespit etmek. Sınıf öğretmenlerinin cinsiyetine göre Sosyal Bilgiler Dersini disiplinler arası ders olarak ne ölçütte uyguladıklarını tespit etmek. Öğretim programına uygun Sosyal Bilgiler Dersinin nasıl disiplinler arası kullanacakları konusunda fikirler vermek. Yöntem/ Desen Araştırmamızda saha tarama modeli kullanılmış ve öğretmenlerin Sosyal Bilgiler Dersini disiplinler arası olarak kullanıp kullanmadığı ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır. Bu araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden olan anket ile yapılmıştır. Öğretmenlerin, Sosyal Bilgiler Dersi öğrenme alanlarını ve kazanımlarını ne ölçüde disiplinler arası ders olarak kullandıklarını ankete verdikleri cevaplar ile analiz edilmiştir. Bu doğrultuda 4 okul ve 150 farklı sınıf öğretmeni ile görüşülmüştür. Kullanılan Ölçme Araçları Araştırmamızda kullanılan ölçme aracı ankettir. Anket cevapları tek tek okunarak cevapların yüzdelik oranları hesaplanacaktır. Evren ve Örneklem Araştırmamızın evreni Eskişehir Milli Eğitim Bakanlığına bağlı İlköğretim okullarında tüm sınıf öğretmenleri tarafından 4. Sınıf Sosyal Bilgiler Dersinin disiplinler arası öğrenme alanları ve kazanımlarının hepsidir. Örneklemimiz ise Eskişehir Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı 4 tane ilköğretim okulunun tüm sınıf öğretmenleridir. Örneklemin evreni yansıtması için okullar ve öğretmenler özenle seçilmiştir. Şehir merkezinde ekonomik durumu iyi olan insanların bulunduğu ilköğretim okullarından ve kenar mahallede bulunan ilköğretim okullarından anketler toplanmıştır. Anket çalışması yapılan öğretmenlerin hizmet yılı 10 ila 30 yıl arasında değişiklik göstermektedir. İstatistiksel Teknikler Araştırmamızda bilgi sorularının bir anketteki yüzdelik dağılımı hesap edilecek sonrasında bu rakamlar toplanıp ortalamalar alınacaktır. Bulgular Yapılan anketlerin analizi devam etmektedir. Ancak şu ana kadar yapılan analizler göstermiştir ki öğretmenler Sosyal Bilgiler Dersini disiplinler arası ders olarak işlemekte sorunlar yaşamaktadır. Sonuçlar Araştırmamız henüz tam olarak sonuçlanmamıştır. pelintopuz@outlook.com aslihanhayteoglu@gmail.com Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNİN İÇERİĞİ VE AMAÇLARI ÇERÇEVESİNDE 1968 İLKOKUL PROGRAMIÖzet: Sosyal bilgilerin neliği ve bu kavramın tanımlanmasına yönelik çabalar yanında sosyal bilgilerin amaçlarının ne olması gerektiği son yıllarda ülkemizde tartışılan konulardan birisidir. Sosyal bilgiler kavramının disiplinler arası yapısından dolayı tanımlanması ve içeriğine ilişkin açıklamalar farklılaşabilmektedir. Sosyal bilgiler kavramının tanımlanmasında ülkemizde ilk kez 1968 yılında ilkokul kademesinde “sosyal bilgiler” adı altında bir dersin ilkokul programlarımıza girmesi önemli bir referans noktası olmuştur. Kavramın tanımlanmasındaki bu referans noktasını da tarih, coğrafya ve vatandaşlık bilgisi eksenli temellendirme oluşturmuştur. Her ne kadar daha önceleri bu dersin kapsamındaki konular başka disiplinler altında okullarımızda ders olarak okutulsa da 1968 İlkokul Programında “tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi” adı altında okutulan konuların “sosyal bilgiler” adı altında bir bütün haline getirilmesi, doğrudan bu ders adı ile ilgili olarak ele alındığı için önemlidir. Bu durum da “doğrudan” sosyal bilgiler dersinin tanımı ve kapsamı içerisine giren konular yanında sosyal bilgiler öğretimindeki temel amacı da belirlemiştir. Dolayısıyla 1968 İlkokul Programında yer alan sosyal bilgiler kavramın tanımlanması yanında ülkemizdeki sosyal bilgiler derslerinin tarihi açısından da önemli bir yere sahiptir. Bu araştırma, sosyal bilgiler dersi içeriğine giren konuların ayrı ayrı disiplin olmaktan çıkıp doğrudan sosyal bilgiler dersi adıyla programa konulduğu 1968 İlkokul Programında sosyal bilgiler dersinin yerini belirlemeye ilişkin tarihsel bir araştırma niteliği taşımaktadır. Bu araştırmanın amacı 1968 İlkokul Programında yer alan sosyal bilgiler dersinin yerini kavram, içerik ve amaçlar açısından belirlemektir. Bu amacı gerçekleştirmek için 1968 İlkokul Programında sosyal bilgiler dersinin yeri kavram, içerik (alanlar) ve amaçlar açısından değerlendirilmiştir. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme yaklaşımı kullanılmıştır. Araştırmanın verileri birinci elden kaynak olan 1968 İlkokul Programı incelenerek elde edilmiştir. Verilerin analizinde tarihsel yöntem içinde yer alan doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Veri içeriğinin analiz edilmesinde araştırma soruları doğrultusunda kategoriler oluşturulmuş ve yorumlamalar yapılmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre, 1968 İlkokul Programında sosyal bilgiler dersinin mantığını tarih, coğrafya ve yurttaşlık bilgisi derslerinin yakın ilişkileri ve çocuğa uygunluğu ile öğrenciye bilgi ve uygulama becerisi kazandırma oluşturmuştur. 1968 İlkokul Programında Sosyal Bilgiler dersinin amaçları, dört ana başlık altında toplam yirmi sekiz maddeden oluşmuştur. 1968 İlkokul Programı ile öğrencilerin sosyal bilgiler dersini öğrenmesinde “yurttaşlık görev ve sorumluluğu kazanma, toplumda insanlar arası ilişki öğrenip benimseme, çevre ile yurt ve dünyayı tanıma yeteneği kazanma ve ekonomik yaşama fikri ile yeteneklerini geliştirme” amaçlanmıştır. Programda belirlenen bu ana başlıkların alt başlıkları içerik analizine tabi tutulduğunda ise sosyal bilgiler eğitimi amaçlarının “Milli birlik ve şuur kazandırma, Bireysel değerler, toplumsal değerler, zihinsel süreç kazanımı (bilgi ve anlama) ile beceri ve yetenek kazandırma” temalarına yoğunlaştığı görülmektedir. Milli birlik ve şuur kazandırma temasında “şerefli bir geçmiş, Türk milletinin özellikleri, millet ve yurt işini her şeyden üstün tutma, uygarlıkta Türk milletinin hizmeti” kavramları öne çıkmıştır. Araştırmadan elde edilen bir diğer sonuç da 1968 İlkokul Programında sosyal bilgiler dersi için belirlenen 31 maddeden oluşan “Açıklamalar” bölümünde, sosyal bilgiler öğretiminden amaçlananlardır. Buna göre, sosyal bilgiler dersi ile “bireylerin milli problemlere karşı ilgilerini çekme, millete karşı güven ve takdir duygularını geliştirme vb.” şeklindeki milli şuur kazandırmaya yönelik sosyal amaçlar yanında “her işte hürriyet havası içinde disiplinli ve karakterli yetişme, yaşadığı toplumda demokratik vatandaş özelliği kazanma ve çocuğun özel görüşüne önem verilmesi” şeklinde bireysel gelişime yönelik amaçlar yer almıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNİN ÖĞRENCİLERDE GİRİŞİMCİLİK BECERİSİNİN GELİŞİMİNE ETKİSİ ÜZERİNE ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, ortaokul 5, 6 ve 7. Sosyal Bilgiler dersinin öğrencilerin girişimcilik becerileri üzerine etkisine dair Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin görüşlerini ortaya koymaktır. Teknolojik gelişmenin hızla yayıldığı 21. yüzyılda toplumun sosyal ve ekonomik olarak gelişmesinde girişimci bireylere ihtiyaç vardır. Gelişmiş ülkeler; teknolojide, eğitimde, sanayi de hep bir adım önde olmuşlardır. Gelişmiş bir ülkenin bireyleri hali hazırdaki kaynaklara bağlı kalmadan sürekli fırsatları kovalayan, ihtiyaçları yeniliklerle karşılamaya çalışır. Girişimci bir bireyin yetişmesinde şüphesiz ki okullar önemli bir yer tutar. Sosyal bilgiler dersinde öğrencilere kazandırılması hedeflenen becerilerin biri de girişimciliktir. Sosyal Bilgiler öğretim programında yer alan girişimcilik becerisinin öğrencilerin kazanabilmesi için de öğretmenlerin büyük bir sorumluluğu vardır. Çünkü programda yer alan kazanım ve beceriler teorikte kalmamalı, öğrencilerin etkin katılımıyla uygulamalı olarak öğrencilerin bu becerileri kazanması sağlanmalıdır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemi temel alınarak olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmada katılımcılar amaçlı örnekleme yöntemlerinden maksimum çeşitlilik örneklemi ile seçilmiştir. Katılımcı olarak resmi ortaokullarda görev yapan 8 Sosyal Bilgiler öğretmeninin görüşüne başvurulmuştur. Araştırmada, nitel araştırma veri toplama yöntemlerinden olan ve açık uçlu sorulardan oluşan “Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu” kullanılmıştır. Araştırma boyunca katılımcılarla yapılan yüz yüze görüşmelerin tamamı, ses kayıt cihazı yardımıyla, kayıt altına alınmıştır. Görüşmelerin ardından kaydedilen ham veriler Microsoft Word programında metin haline dönüştürülmüştür. Dökümleri yapılan veriler iki araştırmacı tarafından okunarak, araştırma amacı etrafında katılımcıların önemle üzerinde durdukları konular saptanmıştır. Bu konular için belirli temalar oluşturularak katılımcıların bu temalara ait görüşleri doğrultusunda kelime kodları belirlenmiştir. Betimsel analiz ve içerik analizi tekniği kullanılarak görüşme verileri yorumlanmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNİN ÖĞRETİMİNDE EDEBİ ÜRÜNLERİN KULLANILMASIÖzet: Bu araştırmanın amacı, sosyal bilgiler dersinin öğretimi yapılırken edebi ürünlerden ne kadar yararlanıldığını ortaya çıkarmaktır. Edebi ürünlerin sosyal bilgiler dersinin öğretiminde kullanılmasının okuma becerisini geliştirmede, kavram ve beceri öğretmede, eleştirel düşünme becerisini kazandırma ve geliştirmede, değer eğitimine katkı sağlamada ve kültür aktarımına yardımcı olmada yarar sağlayacağı dile getirilmektedir. Bu sebeple sosyal bilgiler dersinin öğretiminde edebi ürünlerin ne kadar kullanıldığını ortaya çıkarmak amacıyla Türkiye’de yapılmış olan lisansüstü tezler incelenmiştir. Sosyal Bilgiler Eğitimi alanında yapılan tezler incelenmiş ve öğretim yöntemi olarak edebi ürünleri ve edebiyatı kullanan tezler bu araştırma için seçilmiştir. Tarama modeline göre modellenen ve nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesinin yapıldığı bu araştırmanın verilerinin analizinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. İçerik analizinin yapılmasında bir nitel veri analiz programından yararlanılmıştır. Araştırmanın örneklemi, ölçüt örneklem yöntemine göre belirlenmiştir. “Sosyal bilgiler ve Edebi ürün”, “Sosyal bilgiler ve Edebiyat” şeklinde ikili anahtar kelimeler ile YÖK Tez veri tabanı taranmış ve ölçütleri sağlayan 77 tez çalışma için seçilmiştir. Sosyal bilgiler eğitiminde edebi ürünleri ve edebiyatı kullanan bu tezler; edebi ürünlerin daha çok hangi öğrenme alanları ve konularda kullanıldığı, hangi sınıf düzeyinde yoğunlaştığı, hangi lisansüstü programlarında daha çok yer aldığı, hangi edebi ürünlerden daha çok yararlanıldığı ve öğrenme düzeyine etki edip etmediği başlıkları altında incelenmiştir. İncelenen tezlerden elde edilen bulgular sonucunda sosyal bilgiler öğretiminde edebi ürün kullanımının çoğunlukla sosyal bilgiler eğitimi yüksek lisans ve doktora programlarında yoğunlaştığı, 6. ve 7. sınıf öğrencileriyle çalışıldığı ve edebi ürünlerden hikâye ve romanlardan yararlanıldığı ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSLERİNDE DEĞİŞİM VE SÜREKLİLİĞİN ALGILANMASINDA GÖRSEL OKUMANIN ETKİLİLİĞİ: BİR EYLEM ARAŞTIRMASIÖzet: Yücel KABAPINAR* - Ahmet SAĞLAMGÖNCÜ** * Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı E-posta: ykabapinar@marmara.edu.tr **Anadolu Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü E-posta: ahmetsaglamgoncu@gmail.com Dünyamız tarihsel süreç içerisinde doğa ve insanın kendisi de dahil olmak üzere sürekli olarak bir değişim içerisindedir. Yaşanan bu değişimin öğrenciler tarafından geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında algılanması onların kendilerini, çevresini, dünyayı, tarihi, sosyal bilgileri, kısacası hayatı anlamlandırmaları noktasında oldukça önemli görülmektedir. Bu doğrultuda 2005 yılı Sosyal Bilgiler Öğretim Programı’nda değişim ve sürekliliğin öğrenciler tarafından algılanabilmesine yönelik “Zaman, Süreklilik ve Değişim” adı altında bir öğrenme alanına yer verilmiştir. Sosyal Bilgiler derslerinde öğrencilerin değişim ve sürekliliğe ilişkin bakış açıları oluşturabilmeleri, geliştirebilmeleri adına öğretim süreçleri planlanıp ele alınmalıdır. Bu doğrultuda görsel okumanın düşünme, anlama, öğrenme ve bilgi edinmedeki işlevselliği göz önünde bulundurulduğunda öğretmenlerin öğrenme ve öğretme süreçlerinde görsel verilerden sıklıkla yararlanmaları gerekmektedir. Eğitimde kullanılan görseller soyut bir konuyu somutlaştırmak, sözel dille anlatılması güç bir konuyu daha etkili bir şekilde anlatabilmek, öğrencilerin ilgisini çekmek, eski bilgilerini harekete geçirmek, onları güdülemek için kullanılabilir. Bu bağlamda Sosyal Bilgiler derslerinde görsel okuma temelli bir öğretim süreci öğrencilerin değişim ve sürekliliği algılamasında oldukça somut veriler ortaya çıkarmaktadır. Bu doğrultuda araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler dersi öğrenme ve öğretme sürecinde değişim ve sürekliliğin algılanması boyutunda görsel materyalleri ve görsel okumayı merkeze alan bir öğretim süreci planlamak, uygulamak ve uygulamanın etkili olup olmadığını irdelemektir. Araştırma, nitel temelli bir araştırma olup eylem araştırması deseni kullanılarak planlanıp uygulamaya koyulmuştur. Araştırmanın çalışma grubunu, Adana ilinin Seyhan ilçesinde, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında bir devlet okulunun 5. sınıfına devam eden 12’si erkek, 10’u kız olmak üzere toplam 22 kişilik bir öğrenci grubu oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak, “değişim ve sürekliliğe dair görsel okuma etkinlikleri ve çalışma yaprakları”, “öğrencilerle yapılan odak grup görüşmesi” ve “video kayıtları” kullanılmıştır. Araştırma kapsamında araştırmacılar tarafından hazırlanan veri toplama araçlarından elde edilen verilerin değerlendirilmesinde nitel veri analiz yöntemlerinden içerik analizi kullanılmıştır. Bu kapsamda her bir soru tekrar tekrar okunmuş, bu çerçevede kategoriler oluşturulmuş ve öğrencilerin vermiş oldukları cevaplar, niteliklerine göre ilgili oldukları kategorilere ayrılmıştır. Bunun ardından da verilen yanıtlar nicelleştirilerek tablolar halinde sunulmuştur. Araştırma kapsamında 5. sınıf “Bilim Teknoloji ve Toplum” Öğrenme Alanında yer alan “Gerçekleşen Düşler” Ünitesine ait dört kazanım belirlenmiştir. Tüm bu kazanımlara yönelik olarak görsel okuma temelinde hazırlanmış etkinlikler ve her bir etkinliğin sonunda yine görsel okuma temelinde oluşturulan çalışma yaprakları, öğrencilerin görsel okuma niteliklerini ortaya çıkarmada birer veri toplama kaynağı olarak kullanılmıştır. Her bir çalışma yaprağı için ayrı ayrı değerlendirme ölçütleri (rubrik) de hazırlanmıştır. Araştırmanın temel bulguları; değişim ve sürekliliği algılamada görsel okumaya ilişkin sınıfta uygulanan etkinliklerin öğrenciler tarafından oldukça ilgi çektiğini göstermektedir. Öğrencilerin büyük bölümü sınıfta uygulanan tüm görsel okuma etkinliklerinde derse katılmışlar; değişim ve sürekliliğe ilişkin fikir yürütebilmişlerdir. Öğrenciler değişim ve sürekliliğe dair hazırlanan etkinliklerdeki görseller üzerinden tartışmalarda bulunabilmişler, çalışma yapraklarında bu etkinliklere yönelik çıkarımlarını ifade edebilmişler ve bir ürün (resim çizme, slogan yazma vb.) ortaya çıkarabilmişlerdir. Öğrencilerin sınıf içerisinde görselleri inceleyerek vermiş oldukları cevaplar ile çalışma yapraklarındaki sorulara vermiş oldukları cevaplar göz önüne alınarak yapılan değerlendirmelerde öğrencilerin genel olarak görece başarılı oldukları görülmektedir. Öğrenciler görsel okuma temelli öğretim sürecinde mutlu oldukları, dersi daha iyi anladıkları, daha hızlı öğrenebildikleri, görsel okumanın öğrenmelerini kolaylaştırdığı, derse daha fazla katıldıkları ve görselden anlam çıkarmada artık daha iyi olduklarını ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSLERİNDE ÖĞRENCİ MERKEZLİ ÖĞRETİM YAKLAŞIMLARINI TEMEL ALMANIN SINIF YÖNETİMİNE KATKILARI ADIYAMAN İLİ ÖRNEĞİÖzet: (Özet) Problem Durumu: Eğitim sistemlerinin değiştiği günümüzde, öğretim yaklaşımlarının değişimi de kaçınılmazdır. Klasik eğitim yaklaşımında ders kitaplarında bulunan bilginin aktarıcısı konumunda olan klasik öğretmen anlayışı yerini öğrencinin bilgiyi kaynağından kendisinin edindiği ve öğretmenin daha çok rehberlik ve motivasyon görevlerini üstlendiği yeni eğitim anlayışına bırakmıştır. Günümüz çağdaş eğitim sistemlerinde, öğretim programları, ölçme değerlendirme sistemleri, ders kitabı temaları gibi temel sistem öğeleri öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarına göre şekillenmiştir. Eğitim sisteminin ana unsuru olan öğretmenlerin öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarını temel almaları, sınıf yönetimi sürecine ciddi katkılarda sağlayacaktır. Öğrenen odaklı sınıf yönetimi yaklaşımı, sınıf içi etkinliklerde istenmeyen olayların meydana gelme sıklığını ciddi oranda azaltacaktır. Bu araştırmada sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşlerinden hareketle, öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarının çağdaş sınıf yönetimi sürecine katkıları çalışılmıştır. Araştırmanın Amacı: Bu araştırmanın amacı, öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarının, çağdaş sınıf yönetimine katkılarını, ortaokullarda görev yapan sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşleri temelinde incelemektir. Araştırmada, Adıyaman ilinde bulunan ortaokullarda görev yapan sosyal bilgiler öğretmenlerinin, yıllık ve günlük ders planları yaparken öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarını ne düzeyde temel almaktadırlar? Sosyal bilgiler öğretmenlerinin, sınıf içi etkinlikleri öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarına göre işleme durumları nedir? Sosyal bilgiler öğretmenlerinin, girdikleri derslerin sınavlarını öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarına göre planlama ve uygulama durumu nedir? Sosyal bilgiler derslerinde öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarını temel almanın sınıf içi istenmeyen davranışları önleme sürecine katkıları nelerdir? Sorularına yanıt aranmıştır. Araştırmanın Yöntemi: Araştırmada görüşme yöntemi temel alınmıştır. Araştırmada, yapılan görüşmelerden ortaya çıkan kavramlar, anlamlar ve ilişkiler ayrıntılı bir biçimde incelendiğinden araştırma nitel bir çalışma olarak değerlendirilebilir. Çalışma Adıyaman özelinde yapıldığından araştırma deseni bir durum çalışması olarak görülebilir. Araştırmanın evrenini, 2016–2017 eğitim-öğretim yılında Adıyaman il merkezinde bulunan 10 ortaokulda görev yapan toplam 25 öğretmen oluşturmaktadır. Örneklem ise, ilgili evrenden görüşmeyi kabul eden 15 gönüllü öğretmenden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşlerinden hareketle, öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarının çağdaş sınıf yönetimi sürecine katkılarını belirlemek amacıyla yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunun kapsam geçerliliği için alan uzmanlarının görüşlerine başvurulmuştur. Görüşme formu hazırlama sürecinde araştırmaya katılmayan üç sosyal bilgiler öğretmeni ile ön görüşmeler yapılarak, görüşme formundaki soruların anlaşılır olup olmadığı kontrol edilmiş ve görüşme sorularının bazı yerlerinde çeşitli düzeltmeler yapılmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Görüşmelerden elde edilen verilerin analizi için, öncelikle bireylerin fikir birliğine vardığı veya varamadığı noktalar belirlenerek, birbirleriyle ilişkili olan ifadelerin aynı grup altında toplanması çalışmaları yapılmıştır. Verilerin analizi sürecinde ortaya çıkan anlama göre çeşitli kodlar oluşturmuştur. Veriler bütünleştirici yönde analize tabi tutulması sonucu oluşan kavramların ortak yönleri daha üst düzey olan kategorilere dönüştürülmüştür. Katılımcılar belirlenirken çalışmaya katılmak için gönüllü olmaları ve görevinde en az 5 yıl görev yapmış olmaları esas alınmıştır. Veri toplama sürecinde, sunulan görüşlerin gizli tutulacağı ve sadece araştırma amaçlı kullanılacağı güvencesi verilmeye çalışılmıştır. Bu süreçte çalışma grubundaki kişilerin kimliklerini gizli tutmak amacıyla; öğretmenlere; Ö1, Ö2, Ö3, şeklinde kodlar verilmiştir. Araştırmanın Sonuçları: Araştırmada elde edilen verilerin analizi sonucunda, sosyal bilgiler öğretmenlerin öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarını teorik olarak bildikleri ancak bu yaklaşımları eğitim-öğretim ve ölçeme-değerlendirme sürecine tam olarak yansıtamadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada sosyal bilgiler öğretmenlerinin, eğitim-öğretim sürecinde, öğrenci merkezli yaklaşımları temel almanın, sınıf içi istenmeyen davranışlara etkilerinin farkında olmadıkları görülmüştür. Araştırmanın Önerileri: Elde edilen sonuçlardan hareketle öğretmen yetiştirme ve hizmet içi eğitimi sürecinde öğrenci merkezli öğretim yaklaşımlarına ve bu yaklaşımların sınıf yönetimi sürecine katkıları konularına daha fazla ağırlık vermeleri önerilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİ HAKKINDA BİR NCSS BELGESİ: C3 FRAMEWORKÖzet: Bu çalışmada Amerika Birleşik Devletlerinde yayınlanmış olan C3 Framework adlı belgeyi tanıtmayı amaçlamaktadır. Sosyal bilgiler dersinin ilk çıktığı yer olması dolayısıyla Amerika Birleşik devletleri ve Amerikan Sosyal Bilgiler Eğitimi Ulusal Konseyi (NCSS) ülkemiz sosyal bilgiler öğretim programını da etkilemeyi sürdürmektedir. NCSS tarafından yayınlanmış olan bu belgenin amacı hem eyalet standartlarının oluşturulmasına yardımcı olmak hem de okullara, sosyal bilgiler öğretmenlerine ve öğretim programı yapıcılara olarak belirtilmiştir. NCSS Belgenin üç temel hedefi olduğu bildirmektedir. Bu hedefler a) sosyal bilimler disiplinlerinin daha sağlam öğrenilmesini sağlamak b) eleştirel düşünme, problem çözme ve vatandaşlık için katılımcılık becerilerini geliştirmek ve c) sosyal bilgiler standartları ile dil, ve tarih ve sosyal bilgiler okuryazarlığı standartları arasında bir uyum sağlamak. NCSS’nin Türkiye sosyal bilgiler öğretimi öğretim programı üzerinde son derece etkili olmasına rağmen bu önemli belge henüz Türkçe’ ye çevrilmemiştir. Bu belge hakkında Türk sosyal bilgiler eğitimcilerine bilgi veren ve belgeyi tanıtan bir yayına da bu çalışmanın yazarı tarafından rastlanmamıştır. Dolayısıyla çalışmanın önemli olduğu düşünülmektedir. Çalışmada söz konusu belgenin soru sormak araştırmalar planlayabilmek, disiplin temelli kavramları ve araçları kullanabilmek, kaynakları kullanabilmek ve kanıt kullanmak ve sonuçları duyurabilmek ve bilgiye dayalı eylemlerde bulunabilmek şeklinde dört boyut üzerine bina edildiği anlaşılmıştır. Bu dört boyutun bütün sınıflarda dil ve tarih ve sosyal bilgiler okuryazarlıkları ile ilişkilendirilmesi önerilmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİ LİSANS PROGRAMI AÇISINDAN GEZİ-GÖZLEM YÖNTEMİNE BİR ÖRNEK: NİZİP EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖRNEĞİÖzet: Eğitim öğretim faaliyetlerinin daha etkili ve verimli olabilmesi adına birçok yöntem ve teknik kullanılmaktadır. Her programın ya da dersin sıklıkla kullandığı belli başlı yöntemler vardır. Özellikle sosyal alanlarda önemli bir yeri olan yöntemlerden bir tanesi de gezi-gözlemdir. Gezi-gözlem yönteminin zaman, maliyet ve prosedürler konusunda eğiticileri endişelendiren yönleri olsa da ders etkinliklerinin sadece okul içinde değil, (sınıfta veya okulun diğer alanlarında) okul dışı bir etkinlik çerçevesinde değerlendirilmesi, kalıcılığı artırması açısından önemli olduğu söylenebilir. Gerek öğretim faaliyetlerinde gerekse diğer alanlarda kullanılan bu yöntem kullanılmadan önce belirli bir plan dâhilinde yapılması gerektiği söylenebilir. Öğretimde gezinin ayrı gözlemin ayrı bir yöntem olduğu dikkate alınmalı, ikisinin bir arada bir bütün olarak kullanılmasının daha etkili olacağı dikkate alınmalıdır. Eğitim öğretim etkinliklerinde geziler, plânlı ve programlı faaliyetlerinden olup, öğrencinin bütün duyu organlarını aktif olarak kullanabileceği için kalıcı öğrenmeleri sağlamada çok etkilidir. Yapılması planlanan bir gezide, hangi dersle ve konuyla ilgili olduğu, amacı, konusu, yeri, süresi, hedef kitle (geziye kimlerin katılacağı), gidiş-dönüşünde kullanılacak güzergâh ve çıkması muhtemel aksaklıklar için alınacak tedbirler, yapılacak faaliyetler ile gezi sonrası yapılacak değerlendirme kısmı bulunur. Yöntem olarak yapılması düşünülen bir gezi için yukarıda belirtilen planlama dışında belli başlı resmi prosedürlerin de yerine getirilmesi gerekmektedir. Öğretim faaliyetleri açısından il içi ya da dışı yapılması düşünülen bir gezi için gerekli izinlerin alınması gerekmektedir. Bunun yanında öğrencilere hayatın gerçeklerini öğretmek amacıyla, bir olayı oluşu esnasında incelettirme faaliyeti olarak tanımlanan gözlem yöntemi, her çocukta var olan araştırmaya eğiliminin değerlendirilmesi olarak ortaya çıkmıştır. Eğitim-öğretimde gözlem, varlık ve olayların kendi tabiî ortamlarında plânlı ve amaçlı olarak incelenmesi olarak belirtilmektedir (Ergün&Özdaş,1997). Öğrencilerin çevreyi tanımaları, bilgileri asıl kaynağından temin etmeleri, gerçek yaşam içinde bulunmaları, öğretimde tüm duyu organlarını kullanmaları için gezi-gözlem yöntemi ile dersler yapılması gerektiği söylenebilir. Öğretim kademelerinin her dönemi için farklılıklar olsa da değerlendirilebilir nitelikte olmasının yanında öğretmenlerin/öğretmen adaylarının da bu yöntemi sistematik olarak bilmesi/uygulaması gerektiği ifade edilebilir. Bu yöntemle öğrenciler olguları/olayları yerinde gözler, araştırır, ilişkilendirir, değerlendirir ve sonuçlandırır. Ayrıca gezi -gözlem yönteminin diğer öğretim yöntemleriyle bir arada kullanılması ile pekiştiren bir üstünlüğü olduğu da söylenebilir. Bu yöntem kısa ya da uzun süreli olması ve yakın çevreyi konu alan araştırma gezilerinin, öğretmen ve öğrenci grubu üzerinde önemli fayda ve katkılar sağladığı bilinmektedir. Söz konusu yöntemin öğretmen yetiştirme programlarında da kullanılmasının öneminin vurgulanmasının yanında gezi-gözlem yönteminin öğretmen adayları tarafından değerlendirilmesi gerekliliği de ortaya çıkmaktadır. Araştırmamız kapsamında da Gaziantep Üniversitesi Nizip Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü Sosyal Bilgiler öğretmenliği programında öğrenim gören öğretmen adayları ile yapılmış olan gerek yerel gerekse il dışı gezilerin sonuçlarının alınarak gezi-gözlem yönteminin etkililiği ortaya konmaya çalışılmıştır. Özellikle söz konusu fakültenin bulunduğu yer olan Nizip ilçesi tarihi yapısı ve Zeugma antik kentinin hemen yakınında olması büyük bir avantajdır. Bunun yanında Ankara, Konya, Nevşehir, Trabzon ve Rize gezileri de öğrenciler açısından son derece önemli ve etkili olduğu söylenebilir. Bu çalışma ile sosyal bilgiler öğretmenliği lisans programında öğrenim gören öğretmen adaylarının söz konusu gezileri nasıl değerlendirdikleri ve gezi-gözlem yöntemi hakkındaki görüşleri alınmaya çalışılmıştır. Araştırma için nitel araştırma yöntemlerinde sıklıkla kullanılan yarı yapılandırılmış açık-uçlu soru formu tekniği ile hazırlanan veri toplama aracı öğretmen adaylarına uygulanmış ve elde edilen veriler içerik analizi ile değerlendirilmiştir. Ortaya çıkan sonuçlar neticesinde de öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİ LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİLERİNİN LİSANSÜSTÜ EĞİTİMDE YAŞANAN SORUNLARA YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Yükseköğretim; lisans süreci ve lisans sonrası aşamaları olan bir eğitim kademesidir. Yüksek lisans ve doktora eğitimi nitelik ve uzmanlık olarak lisans eğitiminden ayrılır. Lisansüstü eğitim yükseköğretimin en önemli can damarlarından birini teşkil etmektedir. Eğitim konusunda yaşanan sıkıntılardan ciddi anlamda etkilenen lisansüstü eğitim, günümüzde hem nitelik hem de nicelik açısından sorunlar yaşamaktadır. Bu sorunlara neden olan farklı değişkenler bulunmaktadır. Çeşitli alanlarda lisansüstü eğitim gören öğrencilerin benzer veya farklı sorunları olabileceği düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı, sosyal bilgiler eğitimi alanında yüksek lisans yapan lisansüstü öğrencilerinin eğitim sorunlarını ortaya koymak ve çözüm önerileri üretmektir. Çalışma, nitel araştırma yöntemi ve durum çalışması deseni kullanılarak yürütülmüştür. Araştırma, 7 kadın, 7 erkek lisansüstü öğrencisiyle yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Görüşmeye katılan lisansüstü eğitim öğrencilerinin 4’ü tez aşamasında, 10’u ise ders aşamasındadır. Görüşmeler, katılımcıların onayı ile ses kayıt cihazları kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler neticesinde elde edilen ham veriler yazılı olarak bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz ve içerik analizi yoluyla bulgulara dönüştürülmüştür. Bulguların oluşturulması sürecinde geçerliğin ve güvenirliğin sağlanabilmesi için veriler farklı bir uzman tarafından da incelenmiştir. Sonuçların anlamlı oranda bir farklılığa sahip olmadığı görülmüştür. Araştırmada cevap aranan sorular şu şekildedir; 1. Sosyal Bilgiler Eğitimi alanında lisansüstü eğitim alan öğrencilerin eğitim sorunları nelerdir? 2. Sosyal Bilgiler Eğitimi alanında lisansüstü eğitim alan öğrencilerin eğitim sorunları hangi başlıklar altında toplanabilir? 3. Sosyal Bilgiler Eğitimi alanında lisansüstü eğitim alan öğrencilerin eğitim sorunlarını çözmek için hangi öneriler sunulabilir? Analizi yapılan verilerden lisansüstü eğitim gören öğrencilerin yaşadığı sorunlar şu şekilde çıkarılmıştır; Barınma, ulaşım, eğitim masrafları, iletişim sorunları, bilimsel araştırma derslerindeki eksiklik, teorik derslerin fazlalığı ve uygulamalı derslerin yetersizliği, danışmana bağımlılık, birebir ilgilinin eksikliği, bilimsel faaliyet yetersizliği, teknolojik altyapı yetersizliği, enstitü kararları, izin problemleri. Lisansüstü öğrencilerinin yaşadığı bu sorunlar; ekonomik, eğitim-öğretim, kişisel ve kurumsal sorunlar başlıklarında toplanmıştır. Öğrenciler tarafından ifade edilen bu sorunlar, lisansüstü eğitimi bırakmaya varacak kadar ciddi kararların alınmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda öğrenciler tarafından yapılan çözüm önerileri de dikkate alınmalıdır. Lisansüstü öğrenciler ilk olarak ekonomik açıdan sorun yaşanan öğrencilerin karşılıksız burs ile lisansüstü eğitimlerini daha rahat devam ettireceklerini düşünmektedirler. Öğretim üyelerinin danışmanlık ve uzmanlık alan gibi ders saatlerini, yönlendirme ve sürecin kontrolü açısından daha verimli kullanmaları gerektiği dile getirilmektedir. Bu noktada tez yazımı veya bilimsel aktivitelere katılım, lisansüstü öğrencilerin asıl dile getirdiği konulardır. Enstitülerin öğrencilerin işlerini zorlaştırmak yerine, kolaylaştırması gerektiği lisansüstü öğrenciler tarafından ifade edilmektedir. Özellikle ders programları, çalışma izinlerinin alınma süresi ve etik kurul raporlarının değerlendirilmesi süresi gibi hususlarda öğrenciler daha pratik olunması gerektiğini düşünüyorlar. Lisansüstü eğitimi, belirli vatandaşlık görevlerinden kaçınmak veya çalışma ücretlerini iyileştirmek adına yapanların da lisansüstü eğitime nitelik kazandırmayacağını ve öğrenci alımlarında daha dikkatli olunması gerektiği belirtiliyor. Lisansüstü eğitimde yaşanan sorunların, temel birkaç sebep etrafında toplandığı, bu araştırma örneklemi açısından ifade edilebilir. Lisansüstü öğrencilerle yürütülen bu çalışmanın öğretim üyeleri ve enstitü yetkilileri ile de yapılması araştırmanın bütünlüğü açısından faydalı olacaktır. Bu çalışmada belirtilen sorunların öğretim üyeleri ve enstitü yetkililerince de onaylanması çözüm için daha kararlı adımların atılmasını sağlayabilir. Yükseköğretimde yaşanan sorunların çözümü, paydaşların birlikte hareket etmesine ve empati becerilerine bağlıdır. Lisansüstü öğrencilerinin ifade ettikleri sorunlar ivedilikle çözümlenmelidir. Lisansüstü eğitimden beklenen niteliğin sağlanmasında bu sorunların çözümlenmesi ilk adım olarak düşünülebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN BAKIŞIYLA COĞRAFİ BİLİNÇÖzet: Yerin tasviri ile başlayan coğrafya algısı zamanla değişime uğramıştır. Doğanın hakim güç olduğu algısından doğa ile mücadele eden güçlü insan algısına dönüşmüştür. Sonraları hakim paradigma insan ile doğa arasındaki karşılıklı etkileşim üzerinde durmuştur. Zamanla farklı biçimde algılanan coğrafya tanımlama sürecinde de bu algısal değişimi yaşamıştır. Farklı coğrafya tanımları kurulabileceği gibi tanımların ortak noktaları da bulunmaktadır. Bu orta noktalardan hareketle bir coğrafya tanımı yapmak gerekirse coğrafya; doğa ile insan arasındaki karşılıklı etkileşim ile bu etkileşim sonucu oluşan süreçleri nedensellik, ilgi ve dağılış prensipleri çerçevesinde inceleyerek ortaya koyan bilimdir. Yeryüzünün tamamının veya bir parçasının fiziksel, beşeri, ekonomik ve siyasi varoluşu coğrafyadır. Coğrafya bilimi ile elde edilen bilgiler eğitim aracılığıyla bireylere aktarılır. Coğrafya eğitiminin en temel amaçları arasında ise coğrafi bilinç kazandırma yer alır. Peki coğrafi bilinç nedir? Yaşadığı evreni, dünyayı kendisinin varlığı ile birlikte algılamaya, anlamaya ve değerlendirmeye çabalayan insanoğlu coğrafya bilgisi sayesinde günümüz dünyasının farkına varmaya çalışır. Bu farkındalık coğrafi bilincin de ilk adımını oluşturur. Doğa ve insana ait sistem, süreç ve dokulara ait coğrafi bilgi ile farkındalığa ulaşmış birey bu sistem, süreç ve dokulara hakim olma ve onları yönetme ile de coğrafi bilince erişmiş olur. Öyleyse coğrafi bilinç; insan ve doğa etkileşimiyle oluşmuş yerel, ulusal ve küresel ölçekte coğrafi bilgiye sahip, bu bilgi ile coğrafi süreç ve sistemleri koruyup yön verebilme durumudur. Öyleyse coğrafi bilinç sahibi bir bireyin içinde bulunduğu mekânı sahiplenmesi, kullanması, düzenlemesi, planlaması, koruması ve geleceğe aktarması beklenir. Bu çalışma da sosyal bilgiler eğitimi alanında yüksek lisans eğitimi yapan öğrencilerin coğrafi bilinç kavramına yönelik görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmış nitel bir araştırmadır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgu bilim kullanılmıştır. Bir olgu ya da olaya atfedilen anlamlara ilişkin problemlerin derinlemesine incelendiği araştırmalara nitel araştırma denir (Creswell, 2013). Bir nitel araştırma deseni olan olgu bilim ise olguya ait yaşantı, algı ve bunlara yüklenen anlamların açığa çıkarılmasını içerir (Yıldırım ve Şimşek, 2013). Bu çalışmada da olgu bilim deseninin, sosyal bilgiler eğitimi yüksek lisans öğrencilerinin coğrafi bilinç kavramı hakkındaki görüşlerini derinlemesine değerlendirme olanağı sağlayacağı düşünülmüştür. Araştırma 2016-2017 eğitim öğretim yılı bahar döneminde yapılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilgiler Eğitimi Bilim Dalında yüksek lisans öğrenimi gören 13’ü erkek 10’u kadın olmak üzere 23 yüksek lisans öğrencisi oluşturmaktadır. Sosyal bilgiler eğitimi yüksek lisans öğrencilerinin coğrafi bilinç kavramına yönelik görüşlerini belirlemek amacıyla görüşme formu kullanılmıştır. Veriler araştırmacı tarafından oluşturulmuş 6 açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Toplanan veriler nitel veri analizi tekniklerinden içerik analizine tabi tutularak değerlendirilmiştir. Yapılan nitel analiz sonucunda; yüksek lisans öğrencilerinin coğrafi bilinci daha çok coğrafi bilgileri günlük hayatla kullanma düzeyi olarak algıladıkları söylenebilir. İkinci hakim görüş ise coğrafi bilincin mekanı kullanma-mekana uyum becerisi olarak ifade eden görüştür. Bu görüşe göre coğrafi bilinç insanın yaşadığı yerdeki coğrafi kavramlarla örüntülüdür. Ve oradaki coğrafi bilinci bu kavramlar şekillendirir. Yapılan en önemli vurgu ise her iki durumda da genel olarak coğrafi bilginin herkeste var olabileceği fakat coğrafi bilinç kavramının duyuşsal bir yönü olduğudur. Dolayısıyla yüksek lisans öğrencilerinde her coğrafya bilgisine sahip kişi coğrafi bilinç sahibidir denemeyeceği kanısı hakimdir. Katılımcılar coğrafi bilincin hayatımızın devamlılığı, hayatımızın kolaylaşması ve çevremizin tanınması açısından önemli olduğunu düşünmektedirler. Katılımcılar coğrafi bilinç kazandırmak için bilgi aktarımının ön koşul olduğunu ifade etmekle birlikte günlük yaşamla ilişkili örnekleme, ters beyin fırtınası, nedensellik, benzerliklerden yararlanmanın kullanılabileceğini ifade etmişlerdir. Ek olarak yüksek lisans öğrencilerine göre coğrafi bilince sahip bireyler yaşadıkları mekânı kullanır, korur, geliştirir, değiştirir, düzenler ve geleceğe aktarır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE 3 BOYUTLU YAZICILARIN KULLANIMIÖzet: Sosyal Bilgiler Eğitiminde 3 Boyutlu Yazıcıların Kullanımı Üç boyutlu yazdırma işlemi sanal olarak tasarlanmış olan dijital objelerin farklı türden materyaller üzerine katı hale dönüştürülebilmesi işlemidir (Balcıoğlu, 2014). Bu işlem sayesinde dijital objelerin gerçekliğe dönüşümü sağlanmış olmaktadır. Böyle bir işlemi gerçekleştiren makineler, kâğıt üzerine yazı aktaran ve azami iki boyuta kadar ulaşabilen klasik makinelerden farklı olarak cisimleri fiziksel gerçeklikleri ile hayata aktarabilmesinden dolayı üç boyutlu yazıcılar olarak adlandırılmaktadır. 3 boyutlu yazdırma, dijital tasarımlardan fiziksel nesneler oluşturmak için kullanılan bir yöntem olarak (Hoy, 2013) son yıllarda özellikle tıp, mühendislik, sanat, eğitim gibi pek çok alanda kullanılmaya başlanmıştır. The Economist 2011 yılındaki sayısında 3 boyutlu yazdırma teknolojisinden “dünyayı değiştirecek üretim teknolojisi” olarak bahsetmektedir ve bu teknolojinin yakın gelecekte buhar motoru, atom enerjisi, mikroçipler ve internet gibi devrimsel bir değişime yol açacağı öngörülmektedir (Campbell ve diğerleri, 2011). 3 boyutlu yazdırma teknolojisinin etkilediği alanlardan bir de eğitimdir. Öğrencilere 3 boyutlu yazıcılar gibi yenilikçi teknolojileri sunmak, 21. yüzyıl becerilerini kazanma ve uygulama fırsatı vermenin etkili yollarından biri olarak görülmektedir. Bilgiyi aktarmak ve kavramları öğretmek için doğrusal, iki boyutlu öğretim yöntemleri kullanmak yerine, elle tutulan üç boyutlu modeller sunarak öğrencilerin öğrenme deneyimlerini güçlendirmektedir. 3 boyutlu yazıcılardan elde edilecek modellerin sosyal bilgiler eğitimi açısından da önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. 3 boyutlu yazdırma sosyal bilgiler eğitimine STEM eğitimini entegre etmek amacıyla etkili bir yol olarak görülmektedir. 3B modelleme ve baskı sosyal bilgiler dersinde, öğrencilerde eleştirel düşünme, problem çözme ve yaratıcılık becerilerini geliştirmek için yeni olanaklar sunabilecek, dinamik ve ilgi çekici eğitim deneyimleri için katalizör olabilecektir (Cano, 2015). Bu yazıcılar yeni öğrenme materyalleri oluşturulmasında öğretmenlere katkı sağlayacağı gibi öğrencilerin kendi modellerini oluşturarak yazdırmalarını sağlayabilecek ve böylelikle teknolojiyi etkili kullanma becerilerinin gelişimine de katkı sunabilecektir. Ayrıca sosyal bilgiler dersinde çeşitli disiplinlerin öğretiminde 3 boyutlu yazıcılar yeni araçlar sağlayabilecektir. Örneğin sanal müze gezilerine alternatif olarak öğrenciler, geçmişten gelen fosiller, aletler ve diğer eserlerin baskısını yaparak sınıflarında inceleyebileceklerdir. Öğrenciler icat ve buluşları, nesli tükenmiş canlıları, savaş alanlarını tasarlayarak veya internetten bularak yazdırabilecek ve daha somut öğrenmeler gerçekleştirebileceklerdir. Öğrenciler coğrafya konularında dünyadaki herhangi bir alanın 3 boyutlu modellerini oluşturup yazdırabileceklerdir. 3 boyutlu yazıcıların bu avantajlarının yanı sıra, öğrenme-öğretme ortamlarında uygun biçimde kullanılabilmesi için teknik destek, yönetsel destek, yazılım ve donanım erişimi gibi okullara ait altyapı faktörlerinin uygun olması; öğretmen ve öğrencilerin bu teknolojiyi deneyimleme imkânına sahip olması ve bu konuda uzman bir ekip tarafından yerel desteğin sağlanıyor olması gerekmektedir (Demir ve diğerleri, 2016). Bu kapsamda, bildirinin amacı sosyal bilgiler dersinde 3 boyutlu yazıcıların kullanımını desteklemeye yönelik olarak, sosyal bilgiler öğretmenlerine, öğretmen adaylarına ve alan uzmanlarına 3 boyutlu yazıcıları tanıtmak, 3 boyutlu yazıcıların sosyal bilgiler eğitimindeki kullanım alanlarını belirlemek, bu kullanım alanlarına ilişkin örnekler sunmak ve 3 boyutlu yazıcıların sosyal bilgiler dersinde kullanımını teşvik etmektir. Bu kapsamda bildiri içerisinde öncelikle 3 boyutlu yazdırma ve bu kavram altında yer alan 3B yazıcılar, 3B modelleme yazılımları, 3B tarayıcılar ve 3B mürekkep (filament) hakkında bilgi verilerek bunların kullanım aşama ve süreçlerine değinilecektir. Ayrıca, 3 boyutlu yazıcıların sosyal bilgiler dersi içerisinde çeşitli disiplinlerin (tarih, coğrafya, ekonomi, antrololoji vb.) öğretimine, müze eğitimine, kavram öğretimine ne tür katkılar sağlayabileceği açıklanacaktır. Bu açıklamalara ilişkin örnekler ile web siteleri üzerinden öğretmenlerin, öğretmen adaylarının ve alan uzmanlarının bilgilenmeleri sağlanacaktır. KAYNAKÇA Balcıoğlu, Y. S. (2014). 3 Boyutlu Yazıcı ve Sinemada Kullanımı. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Yaşar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir. Campbell, T., Williams, C., Ivanova, O., & Garrett, B. (2011). Could 3D printing change the world. Technologies, Potential, and Implications of Additive Manufacturing, Atlantic Council, Washington, DC. Cano, L. M. (2015). 3D Printing: A Powerful New Curriculum Tool for Your School Library: A Powerful New Curriculum Tool for Your School Library. ABC-CLIO. Demir, E. B. K., Çaka, C., Tuğtekin, U., Demir, K., İslamoğlu, H., & Kuzu, A. (2016). Üç Boyutlu Yazdırma Teknolojilerinin Eğitim Alanında Kullanımı: Türkiye’deki Uygulamalar. Ege Eğitim Dergisi, 2(17), 481-503. Hoy, M. B. (2013). 3D printing: making things at the library. Medical reference services quarterly, 32(1), 93-99. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE BİYOGRAFİLERLE GİRİŞİMCİLİK BECERİSİNİN KAZANDIRILMASINA İLİŞKİN BİR ENVANTER ÇALIŞMASIÖzet: Ülkemiz üretim ve tüketim noktasında bir takım zorluklarla yüz yüzedir. Ancak, yeniliğe açık, hayatta ne olursa olsun pes etmeyen, ruh ve merakla yeni yollar arayan, cesaretli, sorunlara uyum sağlayan girişimci bireylerle bu zorlukların üstesinden gelinebilir. Dahası ülkenin kalkınması ve refah düzeyinin artması, dinamik bir ekonomi, yenilikçi ve yaratıcı mesleklerin oluşabilmesi için, başarılı bir şekilde kendi ticari ve sosyal girişimlerini gerçekleştirecek, girişimci olmaya istekli genç insanların sayılarının fazla olması gerekmektedir. Girişimcilik Eğitimi’ni tanıyıp ilköğretime dâhil eden birçok ülkelerde genellikle cross-curricular, yani disiplinler arası yaklaşım kullanılmaktadır. Bu yaklaşıma göre, girişimcilik eğitiminin amaçları, açık bir şekilde belirli bir konunun bir parçası olmasından ziyade müfredat içerisinde programlar arası ya da yatay ve çapraz olarak ifade edilir. Bütün konular ve müfredat çalışmaları süresince geliştirilen değer ve yeterlilikler bu yaklaşımın önemli bir parçasıdır. Girişimcilik Eğitimi’nin ilköğretimde sosyal bilgiler derslerinde etkili bir şekilde öğrencilere aktarılması ve girişimcilik becerilerinin kazandırılmasında biyografilerin kullanımı önemli bir noktadır. Çünkü örnek girişimcilerin biyografileri ile öğrencilerin güdülenmesi sağlanabilir. Diğer bir ifade ile kendi yaşadıkları coğrafyadan ya da milletlerden önemli girişimlere imza atmış kişilerin hayatları, öğrencilerin başarma arzusunu ve cesaret duygularını olumlu yönde geliştirebilir. Bu çalışma nitel bir araştırma olarak gerçekleştirilmiştir. Nitel araştırma gözlem, görüşme ve Doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin izlendiği araştırma olarak tanımlanabilir. Verilerin toplanmasında doküman incelemesine başvurulmuştur. Doküman incelemesi, araştırılması amaçlanan olgu veya olgular hakkında bilgi veren yazılı materyallerin analizini içermektedir. Verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Betimsel analiz türünde araştırmacı görüştüğü ya da gözlemiş olduğu bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtabilmek amacıyla doğrudan alıntılara sık sık yer verebilmektedir. Bu analiz türünde temel amaç elde edilmiş olan bulguların okuyucuya özetlenmiş ve yorumlanmış bir biçimde sunulmasıdır. Araştırma kapsamını “Sosyal Bilgiler Eğitimi” alanı, “Girişimcilik Eğitimi” konusu ve örnek girişimcilerin biyografilerinden oluşmuştur. Bu çalışmada sosyal bilgiler dersinde öğrenme alanlarında kazanım, beceri ve değerler doğrultusunda girişimcilik becerisini geliştirmeye yönelik örnek girişimci biyografileri belirlenmiş ve örnek olarak sunulmuştur. Bu çalışma ile sosyal bilgiler eğitimi alanında ilk ve ortaokul kademelerinde sosyal bilgiler dersini alan öğrencilerin Girişimcilik Eğitimi kapsamında, öğrenme alanları, değer, beceri ve kazanımlar doğrultusunda örnek biyografileri kullanarak girişimcilik becerilerini ve milli girişimcilik ruhunu kazandırılması düşünülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE ÇEVRİMİÇİ BİR UYGULAMA ÖRNEĞİ: PLİCKERSÖzet: 21. Yüzyılda teknoloji çok hızlı bir şekilde gelişmektedir. Gelişen teknoloji kullanımı her alanda olduğu gibi eğitim alanında da kendini göstermektedir. Günümüzde hemen hemen herkes bir akıllı telefona sahip ve günlük rutin işlerimizin birçoğunu artık akıllı telefonlara indirdiğimiz uygulamalar sayesinde yapmaktayız. Değişen ve gelişen sadece teknoloji değil elbette, öğretmen ve öğrencilerin 21. Yüzyıl becerilerine sahip olabilmesi için kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir. Bu konuda Selçuk (2013); “Biz 19. yüzyılın binalarında 20. yüzyılın öğretmenleriyle 21. yüzyılın çocuklarını eğitmeye çalışarak bu pedagojiyi sürdüremeyiz.” demiştir. Öğrenenler, geçmişe nazaran günümüzde öğrenmeye odaklanma ve motivasyon sorunu yaşamaktadırlar. Öğrenenlerin dikkatini dağıtabilecek çevrelerinde onlarca çevresel faktör bulunmaktadır. Bunun da en önemli sebebi teknolojinin gelişmesi ve ulaşılabilir olmasından kaynaklanmaktadır. Öğretmenler ise bu dezavantajı, teknolojiyi eğitim süreçlerinde daha aktif bir şekilde kullanarak avantaja çevirebilirler. Son yıllarda, teknolojinin çocuklara ve eğitimdeki etkisi çok büyük olmuştur. Eğitim bir zamanlar para ile eşitlenmekteydi, ancak işler değişti. Çocuklar için büyük eğitim artık bir rüya değil. Ortalama aileler bile, uygulamaların indirilebileceği bir cep telefonunu satın alabilir. Uygulama mağazasında bulunan birçok uygulama bulunurken, çocuğunuz için doğru olanı seçmek öğrenme sürecine bakış şeklini değiştirebilir. Eğitim uygulamaları çocukların anlamalarını kolaylaştırıyor. Kitaplar genellikle çocuklar için yorucu ve sıkıcı olarak bulunurken eğitimde teknoloji kullanımı, tablet ve akıllı telefon kullanımı öğrenenler için eğlenceli öğrenmeyi sağlayabilir (Fleming, 2017). Teknolojiye erişimin kolaylaşması ile birlikte Y ve Z nesli (1985 sonrası doğumlu) ya da sayısal yerliler olarak isimlendirilen günümüz öğrencileri anaokulundan başlayarak üniversite ve iş yaşamı dâhil olmak üzere teknolojiyle büyüyen ilk nesil olma özelliğini taşımaktadırlar. Beklentileri öğrenme ortamlarının etkileşimli olması yönündedir. Dolayısıyla, öğrenme ortamlarının gözden geçirilerek bir dönüşüme gidilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu dönüşüm, teknolojinin sağladığı olanakları eğitim süreçlerine uyarlarken çağa uygun, tüketen değil üreten öğrenci profilleri göz önünde bulundurularak sağlanabilir (Gündüz ve Akkoyunlu, 2016:237). Bu çalışma ile çevrimiçi uygulamaların eğitim süreçlerinde uygulanarak öğrenenlerin derse karşı motivasyonlarını artırıp, öğrenenlere anında geri dönüt vererek bilgilerin daha kalıcı hale getirilmesi ve öğrenenlerin akıllı telefonlarda geçirdikleri niteliksiz zamanı aza indirmek amaçlanmıştır. Böylece öğretmen ve öğrenenlerin, çevrimiçi uygulamaların öğrenme ortamı içinde veya dışında kullanmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Yapılan çalışmada “tanımlayıcı/betimleyici” araştırma tasarımı kullanılmıştır. Tanımlayıcı/betimleyici tasarımda “tanımlayıcı” kavramı, bir durumun, koşulun, insanın, ilişkinin, örgütlü faaliyetin, iletişim sürecinin, uygulanan politikanın “ne olduğu” tasvir, tarif ve açıklığa kavuşturma anlamına gelir (Erdoğan, 2003:138). Öğrenenlerin eğitim-öğretim süreçlerine aktif katılım sağlamaları, bu süreçlerin daha eğlenceli ve verimli hale getirilmesi amacıyla çevrimiçi bir uygulama olan “Plickers” kullanılmıştır. Bu uygulama öğretmenin işlediği bir ünite sonunda uygulanmıştır. Öğretmen çevrim içi uygulama olan Plickers’ta daha önceden hazırladığı ünite ile ilgili soruları yüklemiştir. Gerekli materyaller öğrenme ortamında öğrenenlere dağıtıldıktan sonra çevrimiçi uygulama ile ilgili bilgiler verilmiştir. Bir ders boyunca (40 dakika) ünite ile ilgili sorular çevrimiçi olarak akıllı tahtadan öğrenenlere yansıtılarak cevaplatılmıştır. Cevaplanan sorular anından akıllı telefon ile taranarak çevrimiçi olan uygulamada analizleri öğrenenlere sunulmuştur. Çalışmanın öğrenen açısından sonuçlarına baktığımızda; öğrenenlerin çevrimiçi uygulama olan “Plickers” ile soru çözmekten çok hoşlandıkları, dersin daha eğlenceli hale geldiği, cevaplanan sorulardan elde edilen geri dönütlerin öğrencileri heyecanlandırdığı, bu çevrimiçi uygulamayı tekrar kullanmak istedikleri ve öğrenme ortamındaki her öğrenenin ders boyunca aktif olduğu gözlenmiştir. Öğretmen açısından baktığımızda ise; zamandan ve kağıttan tasarruf sağlamıştır. Çevrimiçi uygulama ile zengin bir öğrenme ortamı oluşturmuştur. Böyle bir ortamda öğrenenlerin derse karşı ilgi ve isteklerinin artması sağlanmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE KANIT TEMELLİ ÖĞRENME UYGULAMALARIÖzet: Problem Durumu: Sosyal Bilgiler öğretimi araştırmaları üzerine yapılan literatür taramasında, öğrencilerde üst düzey düşünmeyi geliştirmeye yönelik sınırlılıklar olduğu tespit edilmiştir. Bu sınırlılıklar altı başlık altında toplanmıştır; bilgi aktarımı olarak öğretim, müfredatın kapsamı, öğrencilerin öğretmen algıları, kalabalık sınıflar, planlama zamanı eksikliği ve öğretmen izolasyonu kültürü. Bu belirtilen her bir sınırlılık, öğrencilerin üst düzey düşünme becerilerinin teşvik edilmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle, bu çalışmada bu sınırlılıkların üstesinden gelmek ve öğrencilere entelektüel potansiyellerini keşfetme imkânı sağlamak için Kanıt Temelli Öğrenme yönteminin kullanılmasına karar verilmiştir. Kanıt Temelli Öğrenme, öğretmenler tarafından öncelikle öğrencilerin eleştirel ve üst düzey düşünce becerileri edinmelerine, önceki öğrenmeden edindikleri bilgileri düşünmelerine ve işlemelerine yardımcı olmak için kullanılmaktadır. Bu çalışmanın temel yaklaşımı, multi disipliner yapıdaki bu derste sosyal bilimlerin metodolojisini ve bilgiyi üretme sistematiğini ortaya çıkararak öğrencide bu sürece yönelik eleştirel ve üst düzey düşünce becerileri geliştirmektir. Böylece, öğrencilerin bilginin sosyal bilgiler öğretiminde amaç olmadığını, ancak sosyal bilgiler dersine özgü becerilerin geliştirilmesine yönelik bir araç olduğunu kavramaları hedeflenmektedir. Araşırmanın Amacı: Bu çalışmanın amacı, kanıt temelli öğrenmenin öğretmen adaylarında sosyal bilgiler dersine özgü becerilerin geliştirilmesine etkisini ortaya koymaktır. Bu çalışmada iki olgu vurgulanmaya çalışılmıştır; Birincisi öğrencilerin sosyal bilgiler dersine özgü becerilerin kanıta dayalı öğrenme stratejileri ile nasıl geliştirilebileceğini göstermek. İkincisi ve belki de daha da önemlisi, öğretmen adaylarına sosyal bilgilerin ne olduğunu ve bu bilginin gelecekteki öğrencilerine nasıl aktarılabileceğini deneyimleme imkanı sunmaktır. Bu çalışmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarına dönem boyunca kanıtların sunulması ve onların kanıt temelli etkinlikler yapması çalışmanın kilit yaklaşımıdır. Böylece çalışmaya katılan öğretmen adaylarına, sosyal bilimcilerin araştırma, analiz ve yorumlama süreçlerinin tanıtılması ve onlarda bu süreçlere ilişkin deneyim ve becerilerin oluşturulması hedeflenmiştir. Ayrıca öğretmen adayları, sosyal bilgiler derslerinde yer alan tartışmalı konuları inceleyecek, farklı bakış açılarını tanıyarak mutlak doğrunun bu bilimlerde yeri olmadığını görecektir. Bakış açıları, değer yargıları, inanç ve ideolojik tutumdan kaynaklanan muhtemel önyargıları anlayarak güvenirliklerini sorgulaması gerektiğini kavrayacaktır. Araştırmanın Yöntemi: Nitel araştırma metodolojisinin desenlerinden biri olan eylem araştırması yöntemiyle gerçekleştirilen araştırmanın çalışma grubunu, bir devlet üniversitesinde 2016-2017 eğitim-öğretim yılı içinde “Özel Öğretim Yöntemleri” dersini almakta olan 90 sosyal bilgiler öğretmen adayından rastgele örneklem yoluyla seçilen 18 öğretmen adayı oluşturmuştur. Çalışmanın örneklemi, sınıf listesinden her beşinci öğretmen adayının seçilmesiyle belirlenmiştir. Bu nitel çalışmanın verileri araştırmacı tarafından geliştirilen 3 açık uçlu soru ile toplanmıştır. Araştıra Bulguları: Bulgular, kanıt temelli öğrenme ile öğretmen adaylarında “neden sonuç ilişkisi kurma” “kanıta dayalı akıl yürütme”, “değişim ve sürekliliği algılama”, “iletişim”, “karar verme”, “eleştirel düşünme”, üst düzey düşünme”, “empati” becerilerinin geliştirilebileceğini göstermiştir. Ayrıca bu çalışma sırasında “kanıttaki sınırlılıkları” gündeme getiren etkinlikler yapılarak kanıtların bilgi ve bakış açısı üretimindeki rolü ve kanıtın güvenilirliğinin altı çizilmiştir. Ayrıca öğretmen adayları aynı kanıtlar kullanılsa da farklı bakış açılarının olabileceğini, kabul etmediği görüşün içerisinde de bazı haklı boyutlar görebilmeyi ve daha hoşgörülü ve demoktatik bir sınıf atmosferi yarattığını ifade etmişlerdir. Araştırmanın sonuçları ayrıca, kanıta dayalı öğrenme uygulamasının eğitimciye geleneksel rol ve sınıf ortamından daha öğrenci merkezli yaklaşımlar ve daha demokratik sınıf atmosferi benimsemesine yardımcı olduğuna işaret etmiştir. Araştırmanın Sonuç ve Önerileri: Kanıt temelli sosyal bilgiler öğretimi, öğretmen adaylarının kimlik ve değer yargılarının gelişiminde kişisel anlam yaratacak, kişisel tavır alışları cesaretlendirecek bir etkinlik olarak görülebilir. Bu çalışma sürecindeki sosyal bilgiler derslerinde öğrencilerin edilgen birer alıcı konumuna indirgeyen sosyal bilgilerin ezberlenmesine gerek kalmayacak, öğretmen adayları birer sosyal bilimci gibi bilgi ve yorum üretme sürecine etkin katılarak bu bilimlerin metodolojisini kavrayacaktır. Ayrıca öğretmen adayları bu çalışmaların sonunda karşılaşacakları sorunlara farklı bakış açıları ile yaklaşabilme perspektifini kazanacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE KAVRAM ÖĞRETİMİ ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALARA YÖNELİK BETİMSEL İÇERİK ANALİZİÖzet: Sosyal bilgiler, sosyal bilimlerin disiplinler arası ve bütünleştirilmiş bir eğitim programı olarak ele alınmasıyla oluşturulmuş bir derstir. Bu açıdan bakıldığında Sosyal bilgiler ders içeriği, sosyal bilimler temel alınarak oluşturulduğu için kavramlar açısından oldukça zengin bir yapıdadır. Sosyal Bilgiler derslerinde öğrenciler tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, ekonomi, vatandaşlık bilgisi gibi sosyal bilimlerin sosyal hayatta sıkça kullanılan kavramlarıyla karşılaşmaktadırlar. Öğrencilerin günlük hayatta karşılaştıkları problemleri çözmelerinde ve toplumsal yaşama ayak uydurmaları konusunda sorun yaşamamaları için temel kavramları iyi bir şekilde anlamaları ve kavramaları gerekmektedir. Bu doğrultuda düşünülecek olursa evrene ve içinde bulunduğumuz topluma ait temel kavram bilgisi olmadan, yaşadığımız dünyayı anlamlandırmamız genel olarak sınırlı kalacaktır. Bu açıdan bakıldığında kavram öğretiminin önemi karşımıza çıkmaktadır. Kavram öğretimi küçük yaşlarda başlamaktadır. Bu sebeple öğrencilerin eğitim öğretim hayatlarında ilk karşılaştıkları derslerden biri olan sosyal bilgiler, kavram öğretimi bakımından oldukça büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda Sosyal Bilgiler eğitimi alanında yapılan birçok kavram öğretimi çalışması bulunmaktadır. Literatür incelendiğinde Sosyal Bilgiler eğitiminde yapılan kavram öğretimi çalışmalarının seyrine yönelik genel bir çalışmanın bulunmadığı gözlenmektedir. Bu çalışma, Türkiye’de Sosyal Bilgiler Eğitiminde yapılan kavram öğretimi çalışmalarının betimsel içerik analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmesi ve Sosyal Bilgiler eğitiminde kavram öğretimine yönelik nasıl bir eğilimin olduğunu ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Betimsel içerik analizi araştırmaları; belirli bir konu üzerinde yapılan çalışmaları ele alarak bu çalışmaların eğilimlerinin ve araştırma sonuçlarının değerlendirilmesini kapsayan çalışmalardır. Bu çalışmalarda birbirinden bağımsız olarak yapılan nitel ve nicel çalışmalar incelenip düzenlenmekte ve ilgili alandaki genel eğilimler belirlenmektedir. Böylece belirli bir alanda/konuda yapılacak olan çalışmalara genel eğilimin ne yönde olduğu gösterilmeye çalışılmaktadır. Araştırmada 2000-2016 yılları arasında çalışılan ve amaçlı örnekleme stratejilerinden ölçüt örnekleme yöntemine göre belirlenen 52 tez 37 makale olmak üzere toplam 89 çalışma incelenmiştir. Araştırmaya dahil edilen çalışmalar, YÖK Ulusal Tez Merkezi, Google Akademik, ULAKBİM Ulusal Veritabanı, Dergi Park, Academic Search Complete (EBSCO), ve ERIC veri tabanları aracılığıyla elde edilmiştir. Veri tabanlarında yapılan incelemeler “Sosyal Bilgiler”, “Kavram”, “Kavram Öğretimi” “Kavram Yanılgıları” anahtar kelimeleri kullanılarak yapılmıştır. Çalışmada elde edilen veriler, Sosyal Bilgiler eğitimi kapsamında kavram öğretiminde hangi kavramların çalışıldığı, hangi amaçla yapıldığı, hangi yöntemlerin kullanıldığı, hangi örneklem düzeyinin tercih edildiği, hangi veri toplama araçlarının kullanıldığı, hangi veri analiz yöntemlerinin kullanıldığı ve araştırmada hangi sonuçlara ulaşılarak hangi önerilere yer verildiği kriterleri doğrultusunda değerlendirilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi yoluyla değerlendirilmiş, çalışmalar frekans ve tablolar yardımıyla yorumlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; çalışılan kavram kriteri bakımından en fazla Coğrafya alanındaki kavramlara yönelik çalışmalar yapılmıştır. Çalışmanın hangi amaçla yapıldığı kriteri doğrultusunda incelendiğinde çalışmaların, kavram anlama düzeyinin belirlenmesi, kavram yanılgılarının belirlenmesi ve giderilmesi ve kavram öğretiminde kullanılan yöntemlerin etkililiği konularında yoğunlaştığı görülmektedir. Çalışmalarda nicel araştırma yöntemleri ile ilgili olarak en fazla deneysel desen, nitel araştırmalarda kullanılan yöntemlerden en fazla içerik analizi kullanılmıştır. Çalışmalarda örneklem olarak, daha çok ilkokul ya da ortaokulda öğrenim gören farklı sınıf düzeyindeki öğrenciler tercih edilmiştir. Araştırmalarda sonuç olarak genel eğilim öğrencilerin sosyal bilgiler derslerine yönelik kavramlarla ilgili büyük oranda kavram yanılgıları bulunduğu yönünde olmuştur. Kavram yanılgılarını gidermede ve kavram öğretiminde etkisi araştırılan yöntemlerin büyük oranda pozitif yönde etkili olduğu ve akademik başarıyı arttırmada da etkisinin bulunduğu ortaya çıkan sonuçlar arasındadır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE KULLANILAN EĞLENCELİ ETKİNLİKLERİN VE KİTAPLARIN DERS BAŞARISINA KATKISIÖzet: Bu çalışmanın amacı Sosyal Bilgiler dersinde kullanılan eğlenceli yöntemlerin ve kitapların dersin kavranmasına olan katkısıdır. Ders için yapılan etkinliklere dayanarak yapılan çalışmaların sonuçları nitel olarak ortaya konulmuş, öğrencinin derse olan ilgisi, başarısı ders öncesinde ve etkinlik kullanımı sonrasında karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak, özellikle Sosyal Bilgiler 5-6-7. Sınıfta kullanılan etkinliklerin, iyi planlanması, zamanın etkili kullanılması ve içeriğine göre eğitim-öğretim sürecine ciddi anlamda katkıda bulunduğu görülmüştür. Bununla birlikte dersi destekleyici kitapların da ders dışı zamanda ders konularını desteklemekte etkili olduğu gözlemlenmiştir. Tüm bu durumların öğrencilerin derse bakış açısında da ciddi anlamda değişiklik meydana getirdiği gözlemlenmiştir. Sosyal Bilgiler dersi sahip olduğu müfredat yapısı; tarih, coğrafya, vatandaşlık dersini içine alması, sarmal formatı, ders saatlerinin azlığı ve kazanım yoğunluğu nedeniyle zaman ve kavrama sorunu yaşanan derslerden birisidir. Her ne kadar 2005 yılında güncellenen müfredatta “yapılandırmacı” bir yapıya sahip olsa ve 2017 Ocak-Şubat ayında taslak müfredat bu süreçte iyileştirmeler gözükse de; öğrenci merkezli eğitimde öğretmenin ders sürecini olumlu düzeyde etkileyecek eğitim materyallerine de ihtiyaç duyulmaktadır. İçine espri katılan, öğrenciyi merkeze alan, esnek bir dil kullanılan, öğrencinin öğretmeni ve ailesi tarafından hiçbir yardım almadan anlayabileceğini eserler, dersin anlaşılma düzeyini artırdığı gibi eğitim sürecini de daha eğlenceli hale getirmektedir. Öğrenme-öğretme sürecinde; beşinci sınıflarda kabartma harita yapımı, oyun hamurundan yüzey şekilleri, bölgemizin yüzey şekillerini boyayarak öğreniyoruz; 6. Sınıflarda Kavimler Göçü, Ben Kimim oyunu, 7 sınıflarda ise RTÜK’ü arıyoruz, Osmanlıyı kuruyoruz, 8. Sınıflar Mustafa Kemal’in izlediği yolu takip ediyoruz etkinlikleri temel olarak alınmıştır. Etkinlik öncesinden ve sonrasında öğrencilerin öncül bilgileri ölçülmüş ve sonrasında ise anket ve test uygulaması ile süreç akışı kontrol edilmiştir. Eğlenceli Tarih kitaplarıda Sosyal Bilgiler dersi için önemli kaynaklardan… Serinin her bir kitabı yazılırken öncelikle o kitabın hitap ettiği sınıf seviyesi, dersi ve kazanımları dikkate alınıyor. Tüm bunlar; bir ders kitabı gibi değil, öğrencilerin hoşlanacağı esnek bir metinle; eğlenceli bir metin içerisinde sunuluyor. Müfredat ilintili bölümler mutlaka metin içerisinde vurgulanıyor. Metin, görseller, eğlenceli karikatürler ile destekleniyor. Özellikle eğlenceli testler ile öğrenciler, bilgilerini sınav stresi yaşamadan zevkle ölçebiliyor. Örneğin, “Hocam Sağolsun: İmza Padişah” kitabında padişah hocaları anlatılırken, metin içerisine 7. Sınıf Sosyal Bilgiler müfredatında geçen kazanımlar ve bağlı kavramlar verilirken; “Ocağına Düştüm Yeniçeri” kitabı ile sadece Yeniçeriler ile ilgili bilgi verilmiyor; dönemin padişahları, siyasi olayları da katılarak çok boyutlu; sadece bir sınıfa değil, müfredatın “sarmal yapısı” sayesinde genele hitap eden bir kazanç elde ediliyor. 5. sınıfta “Osman Gazi: Büyük Kurucu” kitabını okuyan bir öğrenci elde ettiği bilgileri diğer sınıflarda rahatlıkla kullanabiliyor. Her şeyden önemlisi de genel kültür kazanarak genel bir tarih bilgisine ulaşıyor. En önemlisi de kullanılan dil ve teknik sayesinde kitabı bitiren birisi anlatılan bilgileri rahatlıkla başkasına anlatabilecek düzeyde bir bilgiye erişiyor. Sadece Sosyal Bilgiler dersi değil; Türkçe dersleri için de Eğlenceli Tarih serisi öğretmenler için çok iyi bir kitap okuma önerisi oluyor. Yazıma karar verildikten sonra; titiz bir süreç başlıyor. Başlangıçta kaynak taraması büyük bir dikkatle yapılıyor. O alandaki en yetkin kaynakların tamamına ulaşılıyor. Kaynak taraması yapılırken bir yandan da yazım planı oluşturuluyor. En önemli kriter Sosyal Bilgiler müfredatına uyumlu olması… Bu yüzden Planlama“şaşırtmak” “eğlendirmek” “öğretmek” çerçevesinde oluyor. Eğlenceli Tarih kitaplarındaki tüm bilgiler kaynaklara dayanıyor. Bununla birlikte kitaplarda “eğlenceli” sıfatını koruması ve akademik bir kitap havası taşımaması için kaynakça yer almıyor. Yazım sırasında edebî kıstaslara riayet ediliyor; cümleler eğilip, bükülüyor, okurların yaş seviyesi dikkate alınarak kısa cümleler kuruluyor. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE MİLLİYETÇİLİK BAĞLAM VE ARAŞTIRMALARIÖzet: Amaç Bu araştırma, bilimsel makale düzeyinde sosyal bilgiler eğitimi literatürünü (2010-2017), milliyetçilik kavramı bakımından incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma sosyal bilgiler literatürünü, milliyetçilik kavramına yönelik bağlam ve kavramsallaştırma bakımından incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırmacılar, 29 akademik ve hakemli dergide son 7 yılda yayınlanan bilimsel makaleleri incelemektedir. Aşağıdaki soruların cevaplanması amaçlanmaktadır: a. Seçilen çalışmalarda milliyetçilik kavramı nasıl inşa edilmiştir (construct)? b. Seçilen çalışmalarda kavramın ele alınma biçimi ile milliyetçilik teorilerinin ilişkisi nasıldır? Kavramsal Çerçeve Eğitim araştırmacıları, bir olay, durum veya probleme yönelik betimleme yapmak veya çözüm önerisi sunmak için araştırma yapmaktadırlar. Konuya yönelik daha iyi bir bakış açısı kazanmak eğitim araştırmalarının diğer bir amacıdır. (Creswell, 2012). Literatür bilgisinin, araştırmacılara alan hakkında belirli bir anlayış sunduğu dile getirilmiştir. Başka bir anlatımla literatür bilgisi araştırmacıya alanının “fotoğrafını” göstermektedir. Literatür araştırmaları bu bakımdan önemlidir. Benzer anlayışlarla yapılan literatür araştırmaları bulunmaktadır (Şahin, Göğebakan Yıldız & Duman, 2011; Erdem, 2011; Selçuk, Palancı, Kandemir & Dündar, 2014; Yücel-Toy, 2015, Yaşar, Çengelci Köse, Göz, Gürdoğan Bayır, 2015). Özellikle sosyal bilgiler eğitimine yönelik literatür araştırmaları, yüksek lisans ve doktora araştırmalarının belirli alanlara yoğunlaştığını göstermektedir (Şahin, Göğebakan Yıldız & Duman, 2011). İlgili araştırmaların somut olarak, “öğretim yöntem ve tekniklerine” odaklandığı ifade edilmiştir. Insan hakları ve vatandaşlık konularında ise “demokrasi eğitimi” ve “program değerlendirme” temalı çalışmalar daha çok ilgi çekmektedir. Sosyal bilgiler ve vatandaşlık eğitimini konu alan yüksek lisans ve doktora tezlerini inceleyen kimi çalışmalar bulunmaktadır. Sosyal bilgiler eğitiminde belirli temaları yakından inceleyen literatür (bilimsel makale düzeyinde) çalışmaları da bulunmaktadır (Günay & Aydın, 2015; Yaşar et al. 2015). Buna karşın sosyal bilgiler eğitiminde milliyetçilik kavramının nasıl ele alındığını inceleyen çalışmalar sayıca sınırlı görünmektedir. Bu çalışma, milliyetçilik kavramının araştırmalarda hangi bağlam ve kavramsallaştırmalar ile ele alındığına odaklanarak literatürü milliyetçilik açısından anlamaya yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Yöntem Milliyetçilikle ilgili son 7 yılda yayımlanan bilimsel araştırma makalelerine odaklanan bu çalışmada tarama modeli uygulanmıştır. Akademik ve hakemli 29 dergi, ölçüt örnekleme yoluyla belirlenmiştir. Dergiler, konu alanı (scope), veritabanı, yayın tarihi gibi kriterler gözetilerek incelenmiştir. Sonuç olarak 29 akademik ve hakemli dergi araştırmaya dahil edilmiştir. İlgili dergilerdeki yayınlar, insan hakları, vatandaşlık, demokrasi, çocuk hakları gibi anahtar kelimelerle taranmıştır. İlk aşamada 69 araştırma makalesi örnekleme alınmıştır. 2010-2017 yılları arasında yayımlanan 69 makale, belirli temalar ışığında değerlendirilmiştir. Bu çalışmaya benzer nitelikte, belirli temaları gözeten (Erdem, 2011), çok kültürlü eğitim temasını inceleyen (Günay & Aydın, 2015), öğrenci merkezli öğretim merkezli öğretim süreçlerine odaklanan (Yaşar, Çengelci Köse, Göz & Gürdoğan Bayır, 2015), öğretmen eğitimi veya bir dergide yayınlanan makalelerin örüntüleri inceleyen (Yücel-Toy, 2015) literatür araştırmaları bulunmaktadır. Bu araştırmada da benzer bir analiz süreci takip edilmektedir. Çalışmada takip edilen analiz süreci temel olarak, incelenen makalelerde milliyetçiliğin hangi bağlamlarda ele alındığına, milliyetçiliğin nasıl kavramsallaştırıldığına, kavramsallaştırmanın milliyetçilik teorileriyle ilişkisine odaklanmaktadır. Beklenen Sonuçlar Sosyal bilgiler literatürünü milliyetçilik kavramı bakımından inceleyen bu çalışmanın analiz süreci devam etmektedir. Bu çalışmanın, paydaşlar için önemli bulgular sunması beklenmektedir. Ulusal düzeyde milliyetçilik kavramına odaklanan araştırmaların genel bir fotoğrafını sunmanın yanında, bu çalışma son 7 yılda yayınlanan makalelerde milliyetçilik kavramının nasıl ele alındığını, kavramın hangi bağlamlar gözetilerek veya hangi bağlamlar ihmal edilerek değerlendirildiğini inceleyecektir. Sonuç olarak bu çalışma, dolaylı olarak gözlenen ama doğrudan bir çalışmanın bulunmadığı bir konuda literatüre yönelik bir bakış açısı geliştirmeyi deneyecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE ÖĞRENME/ÖĞRETME GÜÇLÜĞÜ ÇEKİLEN KONULAR, NEDENLERİ VE ÇÖZÜM YOLLARIÖzet: Sosyal Bilgiler dersi, bir vatandaşlık eğitim programı olarak yaklaşık bir asırdır öğretim programlarındaki yerini korumaktadır. Günümüzde, başta A.B.D. olmak üzere dünya coğrafyasının pek çok ülkesinde ilk ve/veya ortaöğretim kademesinde bu derse yer verilmektedir. Türkiye’de bu kapsamda öğretim programlarında Sosyal Bilgiler dersine yer veren ülkelerden biridir. İlkokul 4.sınıftan itibaren 4 sene boyunca öğrencilere bu ders kapsamındaki bilgi, beceri ve değerler kazandırılmaya çalışılmaktadır. Öğretim programlarının etkili ve nitelikli bir şekilde okullarda hayat bulabilmesi için sürekli program geliştirme çalışmalarının yapılması kaçınılmazdır. Sosyal Bilgiler dersinin de daha etkili bir şekilde yürütülmesi, yürütülmesinde karşılaşılan sorunların çözümüne ve bu kapsamda uygulama alanından gelecek önerilerin işlerlik kazanması ile mümkün olabilecektir. Çünkü öğretim programları, teorik anlamda derse ilişkin perspektif sunmakta, temel anlamda derse ilişkin bilgi, beceri ve değer boyutlarındaki kazanım hedeflerini ortaya koymakta ancak dersin ete kemiğe bürünme süreci sınıfta öğretmen ve öğrenci etkileşimi ile mümkün olabilmektedir. Bu yüzden Sosyal Bilgiler öğretim programının geliştirilmesi, güncelleştirilmesi ve iyileştirilmesi adına dersin yürütücüsü konumunda bulunan Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin ve dersin hedef kitlesi olan öğrencilerin deneyim ve görüşlerinin tespit edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu araştırmanın temel amacı, ortaöğretim sosyal bilgiler eğitiminde öğrenme ve öğretme güçlüğü çekilen konuların neler olduğunun tespit edilmesi, tespit edilen zorlukların nedenleri ve bu kapsamda da çözüm önerilerinin ortaya konmasıdır. Tarama modelinde yürütülmekte olan bu çalışmada, veri toplama aracı olarak açık uçlu bilgi formları kullanılmıştır. Bilgi formu, öğretmen ve öğrenciler için iki farklı formatta hazırlanmış olup öğretmenlere yönelik hazırlanan form, öğretime dayalı başlıkları içerirken; öğrencilere yönelik hazırlanan form ise öğrenmeye yönelik hedef soruları içermektedir. Bilgi formlarının hazırlanmasında, öncelikle ilgili alan yazın taraması yapılmış ve Sosyal Bilgiler öğretim programının yapısı, niteliği ve geliştirilmesine dönük şimdiye kadar yapılan araştırmalar gözden geçirilmiştir. Yapılan bu alan yazın taramasının ardından Sosyal Bilgiler dersinde öğretmenlerin öğrencilere kazandırmakta zorlandıkları bilgi, beceri ve değerlerin neler olduğu ve öğretim sürecinde karşılaşılan bu güçlüklerin öğretmenlerin deneyim ve görüşlerinden hareketle neden kaynaklandığının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Son olarak ise bu iki tespitten hareketle, daha nitelikli bir sosyal bilgiler dersinin ve bu kapsamda da zor konuların daha rahat öğrencilere kazandırılmasına yönelik öğretmenlerin önerileri alınmıştır. Araştırmanın, zor öğrenilen konular başlığına yönelik olarak öğrencilere uygulanmak için geliştirilen bilgi formu ise öğrenme sürecine odaklanmaktadır. Sosyal Bilgiler dersi kapsamındaki öğrenme sürecinde öğrenciler en çok hangi konularda zorlanmaktadır? Ortaya çıkan bu zorlukların nedenleri ve öğrenciler açısından çözüm önerileri nelerdir? Sorularına cevap aranmıştır. Araştırma, tarama modelinde tasarlanmış ve yürütülmüştür. Çalışmanın katılımcılarını İstanbul’da görev yapmakta olan 15 sosyal bilgiler öğretmeni ve yine bu şehirde 3 farklı okulda öğrenim görmekte olan 500 7.sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. 7. Sınıf öğrencilerinin seçilme nedeni, sosyal bilgiler dersinin öğretim programları içerisindeki konumlandırılmasıyla ilişkilidir. Bilindiği üzere, sosyal bilgiler dersi 4.sınıftan 7.sınıfa kadar okutulmakta bu seneden sonra artık öğretim programlarında ilgili derse yer verilmemektedir. Dolayısıyla 7.sınıfa gelen bir öğrenci, sosyal bilgiler dersi kapsamında öğretim programında ön görülen tüm bilgi, beceri ve değer kazanım süreçlerini yaşamış olma ihtimali diğer sınıf düzeylerine göre daha yüksektir. Bu yüzden öğrenci boyutunda araştırmanın katılımcı grubu 7.sınıf öğrencileri arasından seçilmiştir. Katılımcıların seçiminde rastgele örneklem tekniği gönüllülük esası çerçevesinde kullanılmıştır. Araştırma kapsamında, açık uçlu bilgi formları ile elde edilen veriler, betimsel analize tabi tutulacak ve her bir araştırma sorusuna yönelik katılımcıların vermiş olduğu cevaplar frekans değerleriyle birlikte değerlendirilecektir. Araştırmanın veri toplama ve analiz süreci devam etmekte olduğundan bulgular ve sonuç kısmı henüz tamamlanamamıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNİN TARİHSEL TEMELİ OLARAK BÜYÜK SELÇUKLU DÖNEMİNDEKİ EĞİTİM SEFERBERLİĞİNİN YERİ VE ÖNEMİÖzet: SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNİN TARİHSEL TEMELİ OLARAK BÜYÜK SELÇUKLU DÖNEMİNDEKİ EĞİTİM SEFERBERLİĞİNİN YERİ VE ÖNEMİ Nadir BAŞTÜRK Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü/Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı, Araştırma Görevlisi. nadirbasturk@gmail.com Özet Sosyal bilgiler eğitiminin ne zaman ve nerede başladığı kesin olarak bilinmemektir. Lâkin insanoğlu var olduğu andan itibaren sosyal bilimler eğitimine başladığı görüşü ağır basmaktadır. Çünkü insan toplumsal ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, toplumdaki bazı ilkeleri öğrenmek zorunda kalmıştır. Sosyal bilgiler çok disiplinli bir alan ve tüm sosyal bilimlerin kesiştiği yer olmasının yanında, temel amaçlarından biri vatandaşlık yeterlilikleri kazandırmaktır. Bu nedenle ülkemizde Sosyal bilgiler, iyi sorumlu vatandaşlar yetiştirmek amacıyla, sosyal bilim disiplinlerinden seçilmiş bilgilere dayalı olarak, öğrencilere toplumsal yaşam ile ilgili temel bilgi, beceri, tutum ve değerlerin kazandırıldığı bir çalışma alanı olarak tanımlanır. Büyük Selçuklularda eğitim denince devlet adamlarının eğitim ve bilim severliği, örgün ve yaygın eğitim kurumları akla gelmektedir. Selçuklu eğitim kurumları dünya eğitim tarihine büyük yenilikler getirmiştir. Bu yeniliklerin başında, eğitim-öğretim faaliyetlerinin bir sisteme bağlanması ve devletin himayesine alınması, eğitimde fırsat eşitliği, eğitime sağlanan devlet desteğinin yanında vakıfların da katkısıyla, öğretmenlere ücret ve öğrencilere burs verilmesidir. Ayrıca ders verilen dersliklerin olduğu binadan başka, öğretmenlerin odaları, öğrencilerin kaldığı yurt, kütüphane, mescit, yemekhane, spor mekânları, gezi yerleri, hamamlar ve diğer sosyal tesisler açısından dönemin en ileri eğitim kurumları olmuştur. Böylece fakir öğrencilerin okumalarını sağlanmış ve yetenekli öğrenciler topluma kazandırılarak pek çok şöhretli âlim yetiştirilmiştir. Öyle ki Selçuklu eğitim kurumlarından mezun olan gençler, her yerde itibar görmüş ve memleketin salahiyetli kimseleri olarak önemli makamları işgal etmiştir. Selçuklu eğitim kurumlarının kurulma amaçları ile günümüzdeki Sosyal bilgiler eğitiminin amaçları arasında paralellik olduğu görülmektedir. Sosyal bilgilerin temelinde yer alan “iyi bir vatandaş” yetiştirme düşüncesi, Selçuklu eğitim kurumlarının da temel amaçları arasındadır. Toplumu tehdit eden düşüncelere karşı halkın zihninde hür düşünceyi yerleştirmek, fikir kargaşasını ve çatışmasını asgari düzeye indirmek, ilmi himaye etmek ve yüceltmek, devletin ihtiyaç duyduğu çeşitli kademelerde çalışacak güvenilir, yetenekli idarecileri ve memurları yetiştirilmesi amaçlar arasında yer almaktadır. Selçuklu eğitim kurumları sadece bilgi öğretmekle yetinmediler, bunun yanında öğrenciye geçmiş milletlerin ve muasır milletlerin tecrübelerinden istifade ederek yeni fikirler üretme ufkunu vermeye çalışmıştır. Geçmiş tecrübelerden haberdar olan öğrenciler, bu kültürel mirasa kendileri de yeterli tecrübeler katarak medeniyete hizmette bulunmuşlardır. Selçuklular döneminde dini ve ahlâki esasların yanında toplumsal örf, adet ve törelere ait kurallar öğrencilere aktarılmaya çalışılmıştır. Bu amaçlar göz önünde bulundurularak Selçuklu eğitim kurumlarının sayesinde ortak bir akıl ve dil oluşturulmuştur. Ortak bir bilgi paradigması yaratılarak, bilginin kurumsallaşması sağlanmıştır. Çalışmada Nitel Araştırma Desenleri’nden biri olan, Durum Çalışması (Case Studies) kullanılacaktır. Bu yöntem, bilimsel sorulara cevap aramada kullanılan ayırt edici bir yaklaşım olarak görülmektedir. Durum çalışmaları bir ya da birden fazla olayın, ortamın, programın, sosyal grubun ya da bir birine bağlı sistemlerin derinlemesine incelendiği yöntem olarak tanımlanmaktadır. Durum çalışmaları, bir varlığın mekâna ve zamana bağlı tanımlandığı ve özelleştirildiği araştırmadır. Durum çalışmasının alt türleri olan, tarihsel örgütleme (historical organizational), hayat hikayesi (life history), durum analizi (situation analysis), çoklu durum (multicase), çoklu alan (multisite) türleri kullanılacaktır. Bu çalışmamızda Sosyal bilgiler eğitiminin amaçlarından yola çıkarak, Selçuklu eğitim felsefesi temelinde Sosyal bilgiler eğitiminin tarihsel, yerli ve milli temellendirilmesi amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Sosyal Bilgiler Eğitimi, Büyük Selçuklar’da Eğitim, Tarihsel Kökler. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİ’NDE GİRİŞİMCİLİK BECERİSİNİN KAZANDIRILMASINA YÖNELİK KULLANILABİLECEK KAYNAKLAR BİBLİYOGRAFYASIÖzet: Bireye girişimcilik becerisinin kazandırılmasında girişimcilik eğitiminin erken yaşlara başlatılmasının önemli bir yeri bulunmaktadır. Girişimcilik eğitimi genç bireylerin düşüncelerini değiştirmek ve girişimci bir kültürün oluşması açısından vazgeçilmez bir unsurdur. Girişimcilik becerisinin kazandırıldığı bireyler, sosyal yaşam içerisinde sosyal bir girişimci olarak yer alacaklar ya da yenilikçi organizasyonlar içerisinde bulunacaklardır. Girişimcilik becerisinin ilkokuldan itibaren kazandırılması genellikle memur yetiştirmeye odaklanmış eğitim sistemimizin aynı derecede girişimci bireyler yetiştirerek kendilerine güven duyan ve üreten bir toplumun inşasında önemli olacaktır. Çünkü öğrenimini tamamlayan insanlar ortalama 22-28 yaşlarında yükseköğretimden mezun olmaktadırlar. Bu yaşlar girişimcilik becerisinin kazandırılması açısında oldukça geç kalınmış yaşlardır. Sonuç olarak memurluk sınavlarında başarılı olamayan insanlar serbest mesleklere girmek zorunda kalmaktadırlar. Bu insanların gerekli kabiliyet ve bilgilere sahip olmamaları girişimlerinde zorluklarla karşılaşmalarına neden olmaktadır. Dolayısıyla başarısız girişimciliklerle karşılaşmak ta kaçınılmazdır. Bu nedenle ilkokuldan itibaren öğrencilerin ilgilerini becerileri doğrultusunda desteklemek, istedikleri meslekle ya da faaliyet alanı ile ilgili beceri kazanmalarını sağlamak onların gelecekte yaşantılarına şekil vererek, kendilerine güven duygusunu aşılayabilir ve kendilerini gelecek kaygısından kurtarabilir. Dolayısıyla toplumsal ve bireysel anlamda üreten, kendine güvenen, sorumluluk duyan ve gelecek kaygısı taşımayan değerleri kazanmış oluruz. ABD ve Kanada’nın 20.yy. sonlarında, Hollanda’nın 2000, İngiltere’nin 2004, Danimarka’nın 2009, Belçika’nın 2011 yıllarında çalışmalara başladığı girişimcilik eğitimi ülkemizde kapsamlı bir şekilde ele alınmamaktadır. Bu anlamda en kapsamlı çalışma, 2009 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan girişimcilik dersi öğretim programıdır. Ancak bu program orta öğretim kademesinde verilen girişimcilik dersi için hazırlanmıştır. Girişimcilik dersi, girişimcilik eğitiminin bir parçası olup tümüyle girişimcilik eğitimini kapsamamaktadır. Girişimcilik eğitimi ilk, orta ve yükseköğretim kademelerinde sürekliliği olan kapsamlı bir programdır. Bu nedenle projenin en önemli hedeflerinden birisi girişimcilik eğitiminin kavramsal çerçevesinin oluşturularak, biyografiler yoluyla ilk ve orta öğretim sosyal bilgiler derslerinde girişimcilik becerisini ve girişimcilik ruhunu kazandıracak örnek çalışma ve kaynakları içermektedir. Yapılan çalışmada nitel bir araştırma olarak planlanmıştır. Nitel araştırma gözlem, görüşme ve Doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin izlendiği araştırma olarak tanımlanabilir. Verilerin toplanmasında doküman incelemesine başvurulmuştur. Doküman incelemesi, araştırılması amaçlanan olgu veya olgular hakkında bilgi veren yazılı materyallerin analizini içermektedir. Verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Betimsel analiz türünde araştırmacı görüştüğü ya da gözlemiş olduğu bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtabilmek amacıyla doğrudan alıntılara sık sık yer verebilmektedir. Bu analiz türünde temel amaç elde edilmiş olan bulguların okuyucuya özetlenmiş ve yorumlanmış bir biçimde sunulmasıdır. Sosyal bilgiler dersi girişimcilik becerilerinin kazandırılmasında en önemli fonksiyonları barındırmaktadır. Sosyal Bilgiler Dersinin amacı milli, manevi ve evrensel değerlerin aktarımı ve ideal vatandaşlığın yanı sıra üreten bireylerin toplumda yer almasını sağlamaktır. Bu çalışmanın amacı, girişimcilik eğitimi alanında yapılan ulusal ve uluslararası kitap, makale ve tezden oluşan kaynakları tarayarak bu alanda yapılmış olan çalışmaların bir bibliyografyasını ortaya çıkartmak olacaktır. Bu alanda yeterli biyografik çalışma olmadığı için çalışma alan yazınına önemli katkıda bulunacağı umulmaktadır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER İÇERİĞİNİN ANLAŞILIRLIĞINI ARTIRMADA ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETİM UYGULAMALARI VE OKUDUĞUNU ANLAMA STRATEJİLERİNE İLİŞKİN ALGILARIÖzet: Okulda verilen eğitimin amaçlarından biri de özgür öğrencileri ortaya çıkarmaktır. Bu durum, içerik alanı sınıflarında okuma eğitimi programı (kelime hazinesi, akıcılık ve okuduğunu anlama) için de geçerlidir (Vacca ve Vacca, 2002). Öğrencilerin yeteneklerinin bir önemi olmaksızın üzerinde çalışılan belirli bir konu hakkında bilgi ve anlayış geliştirebilmesi için içerik metinlerini okuyabilecek olması ve bu okumalardan yeni anlamlar inşa edebilmesi tüm öğretmenler için ortak bir beklentidir (Billmeyer ve Barton, 1998). Buna göre öğrencilere okuduğunu anlama stratejilerini öğretmek için mantıklı yer öğrencilerin içerik bilgisi kazanırken nasıl stratejik okuyucular olacaklarını öğrendiği sosyal bilgiler gibi içerik alanı sınıflarıdır (Hedrick, Harmon ve Linerode, 2004). Ancak içerik alanı öğretmenleri genellikle bu becerileri öğrencilere kazandırmaktan çok öğrenciler tarafından bunların daha önceden kazanılmasını ve etkin biçimde kullanılmasını beklemektedirler. Oysaki günümüzde disiplinlerarası etkileşim ve öğrenme için içerik alanı sınıflarında okuduğunu anlama stratejileri önemli bir konudur. Bir içerik alanı olarak sosyal bilgilerde okuma, diğer alanlardan farklıdır (Ciardiello, 2002; Dieker ve Little, 2005). Çünkü sosyal bilgilerde okuma, çeşitli metin türlerini, metin yapılarını, materyalleri kucakladığı için öğrencilerin daha fazla okuma ve alt okuma becerilerini kullanmasını zorunlu kılar. Sosyal bilgiler; doğası gereği tarih, coğrafya, ekonomi gibi birçok disiplinle bütünleştiği için okuma daha fazla gelişmiş anlama becerilerini kullanmayı gerektirir. Ancak sosyal bilgiler derslerindeki başarı öğrencilerin bu becerileri kullanmalarına bağlıdır (Amerikan Ulusal Sosyal Bilgiler Konseyi, [NCSS], 1994). Bugün, okuduğunu anlamayla ilgili problemlerin nedenlerinden birkaçı öğrencilerin düşük düzeyli anlama stratejilerine ve zayıf kelime bilgisine sahip olmasıdır (Vacca, Vacca ve Mraz, 2011). Alexander ve Jetton’a (2000) göre zayıf okuyucular uzman okuyucularla kıyaslandığında daha az üstbilişsel bilince sahiptiler. Oysaki bu bilince sahip bir öğrenci metni okurken karşılaştığı anlama sorunlarının üstesinden gelmek için kendi anlamasını izleyerek performansını değerlendirir, okuma sırasında sorunları saptar ve bunları çözmek için bilişötesi stratejileri kullanır. Öğrenciler için okuma becerilerinin sınıf seviyeleri artıkça gelişmeye devam etmesi için öğretmenlerin öğretimlerinde yürüttükleri okuma uygulamalarının araştırılması önemlidir. Ayıca içerik alanı sınıflarında okuma stratejilerinin kullanımıyla ilgili literatürü incelemek de gerekir. İçerik alanı sınıflarında okuma ve kelime öğretimiyle birlikte okuduğunu anlama stratejilerinin kullanımına dair çalışmalar yeterli olmayabilir (Barry, 2002; Burke, 2012; Ulusoy ve Dedeman, 2011) fakat bu stratejilerin sınıfta nasıl uygulandığını, öğretildiğini ve uygun materyal ve dönütlerle nasıl desteklendiğini incelemek daha önemlidir. Araştırmacılar, öğrencilerin aktif olarak metinle etkileşim kurmasını böylece ondan anlam çıkarmasını gerektiren stratejik bir süreç olduğunu vurguladıkları için içerik alanlarında okuma eğitimi son derece mühimdir (Martorella, Beasl ve Bolicj, 2005). İçerik alanlarında öğretmen algılarının önemini vurgulamak için Hairrell (2008) tarafından yapılan açıklamayı da dikkate almak önemlidir. Hairrell, okuma becerilerini desteklemede içerik alanı sınıflarında planlanan uygulamaların, temel alınan inançların derecesini, niteliğini ve güncelliğini anlamanın ve bunları yapılan çalışmalar ışığında tartışmanın önemli olduğunu vurgulamıştır. Literatürde sosyal bilgiler gibi çoğunlukla metin temelli içerik alanı sınıflarında okuduğunu anlamada öğrenci başarısı için olumlu sonuçlar düşünüldüğünde okuduğunu anlamayı geliştirmede öğretmen etkinliğinin önemli bir faktör olduğu belirlenmiştir (Marzano, Pickering ve Pollock, 2001). Bu noktada sosyal bilgiler öğretmenleri okuduğunu anlama uygulamalarıyla ilgili daha iyi bir anlayışa sahip olurlarsa öğrencilerin sınıf düzeyleri ilerledikçe karşılarına çıkan akademik talepleri daha az sıkıntıyla karşılanabilir ve bütün öğrencilerin okumayla birlikte içerik öğrenme deneyimleri de güçlenebilir. Bu sayede çeşitli metin türlerine ve kavramlara maruz kalan öğrenciler insanların, toplumsal olayların, coğrafi mekânların bilgisini veya geçmişin anlayışlarını zenginleştirerek birden fazla bakış açısı kazanabilirler (Massey ve Heafner, 2004). Nitel bir yaklaşım olarak bu çalışmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmenlerinin sosyal bilgiler dersiyle ilişkili içeriğin anlaşılırlığını artırmaya yönelik öğretim uygulamaları hakkında algılarını ve sınıflarında kullandıklarını belirttikleri okuduğunu anlama stratejileri incelemektir. Çalışmaya katılımda kapsam ölçütleri 5, 6, 7 ve 8. sınıflara sosyal bilgiler öğretimini vermek ve en az 3-yıllık öğretmenlik deneyimine (uygulamalardaki algıyı ortaya çıkarmak için) sahip olmak olarak tanımlanmıştır. Buna göre kapsam kriterlerini sağlayan ve çalışmada yer almayı istediklerini belirten 16 sosyal bilgiler öğretmeni bu araştırmanın katılımcılarını oluşturmaktadır. Öğretmenlerin algılarını ve okuduğunu anlama stratejilerini keşfetmek için yarı-yapılandırılmış görüşmelerden ve tutulan özlü notlardan yararlanılmıştır. Elde edilen sonuçlar, öğretmenlerin çoğunluğunun düşük düzeyli okuma stratejilerini kullandığını öğrencilerin okuduğunu anlama becerilerinin gelişimine yeteri kadar odaklanmadığını göstermiştir. Öğretmenler tarafından bildirilen görüşlerin büyük bir kısmında öğretmenlerin okuduğunu anlama stratejisi eğitimi konusunda nitelikli ve sorumlu olmadığı ve daha çok düşük düzeyli okuma becerilerine yer vererek öğrencilerin içeriği anlamalarını desteklediği belirlenmiştir. Bu sonuçların aksine öğretmenlerden bir kısmı öğrencilerini içeriği anlama konusunda harekete geçirmek için araştırma tabanlı uygulamalara ve okuduğunu anlamayı teşvik edici stratejilere yer verdiğini bildirmiştir. Bu öğretmenler okuduğunu anlamayla ilgili temel okuma, anlama ve geleneksel kelime öğretimi gibi sadece düşük seviyeli stratejiler üzerinde duran sınıf çalışmalarını yapmak yerine daha yüksek seviyeli stratejileri kullandığını açıklamıştır. Ayrıca iki öğretmen içeriğe ilişkin öğrencilerinin anlama engellerini aşmalarına yardımcı olmak ve okuduğunu anlama becerilerini geliştirmek için öğretimlerinde bilişsel strateji eğitimi örneği olarak RAP [Oku-Kedine sor-Açıkla] açımlama stratejisine yer verdiklerini bildirmiştir Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER İLE HALKLA İLİŞKİLER OLGUSUNUN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: İnsanlık tarihi süresince değişen ve gelişen dünya koşulları çerçevesinde insanoğlu da sürekli zamana ve şartlara göre kendini güncellemeye çalışmış, çoğunlukla da başarılı olmuştur diyebiliriz. Siyasi, sosyal, ekonomik, sosyolojik, teknolojik, askeri, eğitim, kültür vb. alanlarda sürekli bir değişim ve gelişim görülmektedir. İnsanların birbiri ile hızlı ve etkili iletişim içerisinde olması toplumsal sorunların çözümünde sistematik ünitelerin halkla ilişkiler konusunda daha işlevsel yaklaşmasını da zorunlu kılmaktadır. Halkla ilişkileri bir uzmanlık alanı olarak görme ve buna göre belirli kurallarının oluşturulması da kaçınılmaz olmuştur. Kurumsal olarak da değerlendirebileceğimiz halkla ilişkiler konusu toplumsal konularda da kullanılmaya başlanmıştır. Devletlerin devamlılığını sağlama konusunda her alan, bir araç olarak belirlenmiştir. Bu araçlardan biri de şüphesiz ki eğitim-öğretim faaliyetleridir. Eğitimin kurumsal olarak işlediği okullarda teknik altyapı, hizmet modülleri, insan kaynakları vb. konularda uzman düzeyinde destek alabilmektedir. Türkiye’de son yıllarda eğitim öğretim faaliyetlerinde de okul toplum ilişkisi veya daha özel de okul aile işbirliği gibi konuların önem kazanması görülmektedir. Okullarda rehberlik servisleri ve okul aile birlikleri ile bu ilişkiler düzenlenmekte ancak sadece veli ekseninde değerlendirilebilmektedir. İçeriği itibari ile sosyal bilgiler dersi konularının okul – toplum bütünleşmesi açısından halkla ilişkiler çerçevesinde ele alınmasının önemli olacağı söylenebilir. Özellikle okullarda kurulacak ayrı birimlerin etkili olacağı söylenebilir. Araştırmamız kapsamında da söz konusu temalara yönelik olarak sosyal bilgiler öğretmenlerinin halkla ilişkiler konusundaki görüşlerinin alınmasının önemli olacağı belirtilebilinir. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden açık-uçlu soru formu tekniği kullanılacaktır. Araştırma Gaziantep İli Nizip İlçesinde görevli sosyal bilgiler öğretmenlerinden oluşan 38 kişilik çalışma grubu ile gerçekleştirilecektir. Veriler içerik analizi ile değerlendirilecek ve elde edilen sonuçlar neticesinde de öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN YARATICILIK DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırma, sosyal bilgiler lisans öğrencilerinin yaratıcılık düzeylerini çeşitli değişkenler açısından incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi Ana Bilim Dalı’nda öğrenim gören 200 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Wetton & Cameron tarafından geliştirilen ve Aksoy (2004) tarafından Türkçe’ye çevrilen ve geçerlik-güvenirlik çalışması yapılan How Creative Are You? (Ne Kadar Yaratıcısınız?) isimli yaratıcılık ölçeği kullanılmıştır. Ölçek 40 maddeden oluşmaktadır. Ölçekte öğrencilerin yaratıcılık özelliklerini belirlemeye yönelik her bir ifade için A) katılıyorum B) kararsızım C) katılmıyorum seçenekleri sunulmuş ve araştırmaya katılan öğrencilerden kendileri için en uygun olan seçeneği işaretlemeleri istenmiştir. Ölçekte yer alan her bir maddenin puanlaması farklı olmuştur. İlk 39 maddenin sahip olduğu en düşük puan (-2), en yüksek puan ise 4 olmuştur. Buna karşılık 40. Maddede yaratıcılıkla ilgili 54 tane sıfat verilmiş ve 10 tanesini işaretlemeleri istenmiştir. Bu sıfatların ölçekteki puan değerleri 0 ile 2 arasında değişmektedir. Ölçekten elde edilen toplam puanlara göre yaratıcılık düzeyi için altı kategori belirlenmiştir. Bunlar; yaratıcılığı olmayan (10’dan az), ortanın altında yaratıcı (10-19), orta düzeyde yaratıcı (20-39), ortanın üzerinde yaratıcı (40-64), oldukça yaratıcı (65-94) ve olağanüstü yaratıcı (95-116) kategorilerinden oluşmaktadır. Verilerin analizi Social Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) 22.0 istatistik paket programı kullanılarak yapılmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistik teknikleri kullanılmış; ilişkisiz örneklem için t-testi ve ilişkisiz örneklem için tek yönlü varyans analizi (One Way Anova) teknikleri uygulanmıştır. Araştırma bulguları, sosyal bilgiler programında öğrenim gören lisans öğrencilerinin yaratıcılık ölçeğinden elde edilen puanlara göre yaratıcılık düzeyleri ortalaması 46,15 (ortanın üzerinde yaratıcı) olarak hesaplanmıştır. Bununla birlikte araştırmaya katılan sosyal bilgiler lisans öğrencilerinin ¼’ünden biraz fazlası orta düzeyde, 2/3’ünden fazlası ortanın üzerinde yaratıcılık düzeyine sahip iken yalnızca %3’ü oldukça yaratıcı kategorisinde yer almaktadır. Araştırmaya katılan sosyal bilgiler lisans öğrencilerinin yaratıcılık ölçeği toplam puanları cinsiyet değişkenine göre erkek öğrenciler lehine anlamlı farklılık göstermiştir. Başka bir anlatımla erkek öğrencilerin yaratıcılık düzeyi kadın öğrencilere göre daha yüksek olarak belirlenmiştir. Sosyal bilgiler lisans öğrencilerinin yaratıcılık ölçeği toplam puanları sınıf değişkenine göre benzer bulunmuştur. Sosyal bilgiler lisans öğrencilerinin yaratıcılık ölçeği toplam puanları yenilikçi fikirlere açık olma değişkenine göre; yenilikçi fikirlere her zaman açık olan öğrenciler ile bazen ve çoğunlukla açık olan öğrenciler arasında her zaman açık olan öğrenciler lehine anlamlı bulunmuştur. Sosyal bilgiler lisans öğrencilerinin yaratıcılık ölçeği toplam puanları problem çözme becerisi değişkenine göre; karşılaştığı problemleri her zaman çözebilen öğrenciler ile bazen çözebilen öğrenciler arasında her zaman çözebilen öğrenciler lehine anlamlı bulunmuştur. Başka bir anlatımla problem çözme becerilerinin yüksek olduğunu düşünen öğrencilerin yaratıcılık düzeylerinin de yüksek olduğu belirlenmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre sosyal bilgiler lisans öğrencilerinin birinci sınıftan son sınıfa kadar yaratıcılık düzeylerinde herhangi bir değişimin olmadığı görülmektedir. Buna karşılık yenilikçi fikirlere daha fazla açık olanlar ile karşılaştığı problemleri çözmede daha başarılı olan öğrencilerin yaratıcılık düzeyinin de yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Buna göre sosyal bilgiler programında yer alan derslerden özellikle seçmeli olanların öğrencilerin alanda ve genel olarak bilimsel gelişmelerde meydana gelen yenilikleri takip edebileceği dersler olması gerektiği önerilmektedir. Bunun yanında özellikle programdaki derslerin ve bu derslerde kullanılan yaklaşım, yöntem ve tekniklerin öğrencilerin problem çözme becerisini geliştirecek nitelikte düzenlenmesi gerektiği önerilmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMI PROGRAM GELİŞTİRME SÜRECİNİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Doç. Dr. Necati Tomal O.M.Ü Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı necatitomal@gmail.com Yüksek Lisans Öğrencisi Tunç Gökalp Yılmaz O.M.Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü tuncgokalp@gmail.com Yüksek Lisans Öğrencisi Burcu Çelenk O.M.Ü Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Öğrencisi Fatih Diken O.M.Ü Eğitim Bilimleri Enstitüsü Özet Ortaokullarda uygulanan sosyal bilgiler öğretim programı pilot uygulamanın ardından 2005-2006 öğretim yılında kullanılmaya başlanmıştır. Yaklaşık 10 yıldır yürürlüktedir. Daha önceki programlardan hem nicelik hem de nitelik olarak çok farklıdır. Öğrenci merkezli bu program yapılandırmacılık öğrenme kuramına dayanır. Araştırmamızın esas amacı, yaklaşık 10 yıldır yürürlükte olan bu programda “program geliştirme süreci nasıl işlemiştir” sorusuna cevap aramaktır. Bir programın kağıt üzerinde iyi olması belli bir noktaya kadar önemlidir. Ancak tek başına yetmez. Programın amacına ulaşabilmesinde; öğretmenlerin ve öğrencilerin durumu, sınıf mevcutları ve materyal gibi okulların fiziki kapasitesi gibi pek çok iç ve dış faktör etkilidir. Bu faktörler, öğretmen ve öğrencilerden gelen dönütler dikkate alınarak programda zaman içinde bir takım değişikliklerin yapılması gerekir. Ancak bu şekilde program geliştirme süreci sağlıklı işlemiş ve program daha iyi bir hale gelmiş olur. Ülkemizde program geliştirme sürecinin sağlıklı işlemesini sağlayacak zümre toplantıları gibi pek çok araç vardır. Ancak bunların ne kadar kullanıldığı tartışmalıdır. Çalışmada nitel yaklaşımda veri toplama tekniği olan görüşme kullanılmıştır. Görüşme yapılacak olan öğretmenler belirlenirken özellikle şu noktaya dikkat edilmiştir. Programdaki eksikliklerin zaman içinde giderilip giderilmediğinin daha iyi ortaya koyulabilmesi için en az programın yürürlüğe girdiği 2005 tarihinden itibaren görev yapan öğretmenlerden örneklem oluşturulmuştur. Örneklemin farklı sınıflarda ve okullarda görev yapan, cinsiyetleri ve kıdemleri farklı öğretmenler olmasına dikkat edilmiş ve 15 öğretmen örneklem olarak seçilmiştir. Önce programın ilk yürürlüğe girdiği yıllardaki eksiklikler ve yanlışlıklar öğretmenlere soru olarak yöneltilmiş daha sonra ise bu eksiklerin zaman içinde ne ölçüde giderilip giderilmediği ile ilgili sorular yöneltilmiştir. Verilen cevaplar analiz edilerek programla ilgili eksiklerin ne ölçüde giderildiği, yanlışların ne ölçüde düzeltildiği dolayısıyla program geliştirme sürecinin sağlıklı işleyip işlemediği ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Program ilk yürürlüğe girdiğinde, programın uygulanması ile ilgili en önemli sınırlılığın sınıfların öğrenci sayılarının fazlası olarak belirtilmiştir. Bu sorunun çözülemediğini öğretmenler dile getirmiştir. Sınıf mevcudu programdaki pek çok unsur ile ilgilidir. Öğretim programında önerilen değerlendirme ve öğretim teknikleri zaman alır ve kalabalık sınıflarda uygulanabilirlikleri güçtür. Kazanımlar ve konular için haftalık ders saatinin yetersiz olması, program ilk yürürlüğe girdiğinde öğretmenlerin pek çoğu tarafından dile getirilen önemli bir sorundur. Bu soruna da zaman içinde çözüm getirilemediği öğretmenler tarafından belirtilmiştir. Bu sorunun çözümü için kazanımlar azaltılabilir. Ancak kazanım azaltıldığında içerik daraltılacağı için liseye hazırlık noktasında sorunlar yaşanabilir. Kazanımlar için haftalık ders saatinin yetmemesi sorunun en uygun çözümü haftalık ders saatinin artırılmasıdır. Ancak programdaki diğer dersler de düşünüldüğünde bu öneriye pek çok yönetici ve karar verici sıcak bakmamaktadır. Öğretmenlerin programa hazır olmaması programla ilgili öğretmenler tarafından dikkat çekilen bir başka önemli sorundur. Bu sorunun giderilmesi noktasında öğretmelere hizmet için eğitimlerin düzenlendiğini ancak bu eğitimlerin niteliğinin düşük olmasından dolayı belirtilen sorunun tam olarak giderilemediğini öğretmenler dile getirmektedir. Tabi bu sorunun çözümünde, üniversitelerdeki öğretmen yetiştirme programlarının durumu da önem arz ediyor. Öğretmen adaylarına programla ilgili özel öğretim ve materyal geliştirme derslerinde sosyal bilgiler öğretim programına uyumu sağlayacak bilgiler verilmeye çalışılmalıdır. Mevcut program öğrencilerin bilgiyi keşfetmesini öneriyor ve istiyor. Ancak bu bilgiyi pek çok öğrencinin; bazı okulların internet ve kütüphanelerinin yetersiz olması, öğrencilerin bir kısmının evlerinde internetin bulunmaması nedenleri ile bulmasının güç olduğunu pek çok öğretmen dile getirmektedir. Program yürürlüğe girdiğinde zorunlu olan performans ödevlerinin zaman içinde zorunluluk olmaktan çıkartılması, öğretmenlerin büyük bir kısmı tarafından program geliştirme adına olumlu bir süreç olarak görülmektedir. İlk yürürlüğe girdiği zamandan günümüze sosyal bilgiler öğretim programında ve programın başarısında etkili olan öğretmen ve teknolojik durum gibi bir takım başlıklarda iyileştirmeler yapılsa da istenilen düzeyde olmadığı öğretmen görüşlerinden anlaşılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Sosyal bilgiler öğretimi, program geliştirme süreci, sosyal bilgiler öğretmeni, öğretim programı, yapılandırmacılık Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMINDAKİ DEĞERLERİN ATASÖZÜ KARŞILIKLARININ BELİRLENMESİÖzet: Sosyal Bilgiler Öğretim Programı’nın temel ögeleri; beceriler, kavramlar, değerler ve genel amaçlar olarak belirlenmiştir. Dört sacayağı bulunan bu programın en önemli ögesi bize göre değer eğitimi, değer öğretimi veya değer aktarımıdır. Çünkü doğru ve etkili bir değer eğitimi, değer öğretimi veya değer aktarımı, gelecek kuşakların bu topraklar üzerinde tutunabilmesinin sigortasıdır. Değer’in neliğine dair tartışmaların oldukça uzun sayılabilecek bir geçmişi vardır. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru yanlış gibi kavramlar etrafında yoğunlaşan tartışmalar, “değerler felsefesi” terimini ortaya çıkarmıştır. Değer, meydana gelmesi beklenen, arzu edilen, ideal olan ve gereken üzerinde yoğunlaşır. Bu özelliği sebebiyle o teorik değil, pratik bir yöne sahiptir. Terim olarak ele alındığında değer, temelde iyi olarak kabul edilen eylemleri, davranışlara yön veren pozitif inançları ve prensipleri ifade etmektedir. Sevgi, eşitlik, özgürlük, adalet, mutluluk, samimiyet, hoşgörü ve güven gibi kavramlar, değerlere örnek olarak gösterilebilir. Sosyal Bilgiler Öğretim Programında öğrenciye kazandırılması gereken yirmi adat değerden söz edilmektedir. Bunlar; aile birliğine önem verme, adil olma, bağımsızlık, barış, özgürlük, bilimsellik, çalışkanlık, dayanışma, duyarlılık, dürüstlük, estetik, hoşgörü, misafirperverlik, sağlıklı olmaya önem verme, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik ve yardımseverlik değerleridir. Bu değerlerin öğretilmesinde çeşitli görsel, işitsel ve matbu materyallerin kullanılması zaruriyeti bulunmaktadır. Bunlara ilaveten değer aktarımında Atasözlerinden de yoğun bir şekilde faydalanılabilir. Çünkü sözlü ve yazılı kültürümüzde önemli bir yere sahip olan Atasözlerimizin her birinin değerlerle bezenmiş olduğu aşikârdır. Atasözleri ise; söyleyeni belli olmayan, nesiller boyunca dilden dile dolaşan, az cümle ile gerçekleri özetleyen özlü sözlerdir. Toplumun ananelerini, kimliğini, yaşam biçimini ve tecrübelere dayalı dünya algısını yansıtırlar. Yüz yıllardır Türk toplumunda, Atasözleri kullanılarak informal bir şekilde aile içi değer eğitimi yapılmaktadır. Bu eğitim sistematik değildir. Ebeveynler, yeri geldikçe çocuklarını Atasözleri ile terbiye etmeye çalışırlar. Eğitimin küçük yaşlarda başladığını anlatmak için “Ağaç yaşken eğilir”, birikimin ve tasarrufun önemini anlatmak için “Damlaya damlaya göl olur”, şuan için işe yaramayan bir alet veya eşyanın günü geldiğinde işe yarayacağını anlatmak için “Sakla samanı gelir zamanı” gibi Atasözleri, Anadolu’da ebeveynlerin sıklıkla kullandıkları Atasözlerindendir. Aile için bu eğitimin formal bir boyut kazanması için öğretim programlarında yer alması gerekmektedir. Bu amaç doğrultusunda, Sosyal Bilgiler dersinde değer öğretimi yapılırken kullanılabilecek Atasözleri tespit edilmeli ve bu Atasözlerine eğitim süresince sıklıkla yer verilmelidir. Bu amaç doğrultusunda yürütülen bu araştırma, nitel araştırma desenlerinden biri olan doküman incelemesi yöntemi ile oluşturulmuştur. Doküman incelemesi, araştırma kapsamında incelenen konuyla ilgili bilgi içeren yazılı belgelerin analiz edilmesini kapsar. Tek başına bir veri toplama yöntemi olarak kullanılabileceği gibi, diğer yöntemlere yardımcı olarak da kullanılabilir. Hangi dokümanların önemli olduğu ve veri kaynağı olarak kullanılabileceği araştırma problemi ile yakından ilgilidir. Yani eğitim alanında çalışılıyorsa eğitimle ilgili materyaller, tıp alanında çalışılıyorsa tıp literatürü, tarih alanında çalışılıyorsa tarihsel içeriği olan materyaller doküman analizine tabi tutulabilir. Bu tür araştırmalarda araştırmacı, ihtiyacı olan veriyi, gözlem veya görüşme yapmaya gerek kalmadan elde edebilir. Bu anlamda doküman incelemesi araştırmacıya, zaman ve para tasarrufu anlamında katkıda bulunur. Bu çalışmada doküman incelemesi başlı başına bir yöntem olarak kullanılmış, diğer yöntemler işe koşulmamıştır. Doküman analizinde araştırma konusuyla ilgili raporlar, kitaplar, arşiv dosyaları, video ve ses kayıtları, fotoğraflar gibi belgeler özgünlüğü kontrol edilerek sistematik bir şekilde analiz edilmelidir. Bu çalışmanın temel konusunu teşkil eden Sosyal Bilgiler Öğretim Programı’ndaki değerlerin Atasözlerindeki karşılıklarını tespit etmek amacıyla da çeşitli kitap, makale vb. kaynaklar araştırmanın amacına uygun olarak analiz edilmiştir. Muhtelif yazarların muhtelif yayın evlerinden basarak piyasaya sürdükleri Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü kitapları, eğitim bilimleri alanında Atasözleri üzerine yapılmış akademik makaleler ile Talim Terbiye Kurulunun oluşturduğu öğretim programları, bu çalışma sürecinde analiz edilen başlıca kaynaklardır. Sosyal Bilgiler Öğretim Programında öğrenciye kazandırılması gereken yirmi adet değer tema olarak kullanılmış ve bu değerleri işaret eden Atasözleri taranıp bulunarak makale içerisinde gösterilmiştir. Atasözleri içerisinde sosyal bilgiler öğretim programında yer alan değerlerle örtüşen birden fazla atasözü tespit edilmiştir. Sosyal Bilgiler öğretiminde değer kazandırmak için kullanılabilecek olan bu Atasözleri, derlenmiş bir halde eğitimcilerin kullanımına sunulmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMININ TANINMA YETERLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar eğitim-öğretim alanında birçok kez değişikliklere ve yeniliklere gidilmiştir. Öğretim programları boyutuna bakıldığında Sosyal Bilgiler dersi ile ilgili en anlamlı değişiklik 1968 yılında yapılmıştır. 1968 yılında ilk kez dersin ‘Sosyal Bilgiler’ adıyla anılmasıyla (Erden, 1998 ve Sönmez, 1998) başlanılan değişiklik dersin içeriğinin de yeniden yapılandırılmasını sağlamıştır. 1997 yılında ilköğretimde zorunlu sekiz yıllık eğitime geçilmesi de 1998 yılında Sosyal Bilgiler dersi programının yeniden düzenlenmesini zorunlu hale getirmiştir. 1998 programı, 1968 programının odağından fazla uzaklaşmadan küçük değişikliklere giden bir programdır (Özdemir, 2009). Bu yüzden 1998 yılında yapılandırılan Sosyal Bilgiler programı da gerek görülen eksiklikler (Doğanay, 2004) gerekse yeni anlayışa uygun düzenlemelere duyulan ihtiyaçtan dolayı 2005 yılında yeniden şekil almıştır. Yapılandırmacı anlayış çerçevesinde öğreneni ön plana alan 2005 Sosyal Bilgiler dersi programı, ülkemizdeki ve dünyadaki gelişim ve değişimleri dikkate almaya çalışmıştır. Bu bağlamda Sosyal Bilgiler dersiyle bir taraftan öğrenme-öğretme sürecinin yeni bilgi ve teknolojileri dikkate alması diğer taraftan öğrencilerin, öğrenmeyi öğrenme, sorun çözme ve karar verme becerilerini geliştirmeleri amaç edinmiştir (MEB, 2005). Ülkemizde 2012 yılı ile birlikte eğitim sisteminde değişikliğe gidilerek 4+4+4 eğitim sistemine geçilmiştir. Böylece daha önce 5+3 şeklinde aynı çatı altında yürütülen süreç, ilkokul 4 sınıf ve ortaokul 4 sınıf şeklinde ayrılarak ayrı binalarda yürütülmeye başlanmıştır. Bu sistem kapsamında 5. sınıf öğrencileri ortaokul bünyesine dâhil edilmiştir. Ancak 2005 Sosyal Bilgiler programında sistem ile birlikte değişikliğe gidilmemiş ve günümüze kadar uygulanması sürmüştür. 4+4+4 eğitim sisteminin uygulanmasıyla birlikte alanda da bu konuda çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Branş öğretmenleri gözünden 4+4+4 eğitim sisteminin değerlendirildiği çalışmada (Demir, Doğan ve Pınar, 2013) sistemin Sosyal Bilgiler dersine yansımasına da dikkat edilmiştir. Programın 5. sınıfta branş öğretmenlerince uygulanmasında ciddi sıkıntılar olduğunun ortaya çıktığı bu çalışmada, öğretmenlerin hizmet içi eğitim ile desteklenmesi ihtiyacı da vurgulanmıştır. Karadeniz ve Ulusoy’un (2015) çalışmalarında da görüldüğü gibi bu yeni sistemin uygulanmaya başlanılması ile birlikte Sosyal Bilgiler dersinin 5. sınıfta yürütülmesinde zorluklar tespit edilmiştir. Çalışmada öğretmen görüşlerinden elde edilen sonuçlara göre; 5. sınıfa başlayan öğrencilerin uyum sorunu yaşaması, ders saatinin azlığı, programın yeni sisteme uyum sağlayamaması gibi sorunların olduğu ortaya çıkmıştır. Bu belirtilen durumların sonucunda ister istemez öğretim programlarının güncellenmesini zorunlu hale getirmiştir. Alan yazın incelendiğinde 2005 Sosyal Bilgiler dersi programı ile ilgili çeşitli çalışmaların olduğu görülmektedir. Bu çalışmalarda; hâlihazırda görev yapan öğretmenlerin Sosyal Bilgiler dersi programını değerlendirmelerine ilişkin görüşlerinin alındığı (Doğanay ve Sarı, 2008; Memişoğlu, 2012); programın uygulamadaki etkililiğinin araştırıldığı (Gömleksiz ve Bulut, 2006; Bulut ve Arslan, 2010); programın öğrenme-öğretme sürecinin öğrenci görüşlerine ve öğretmen görüşlerine göre değerlendirildiği (Bulut, 2008 ve Ayva, 2010) görülmektedir. Aynı şekilde yeni sistemin Sosyal Bilgiler dersi programının yürütülmesine yansımasının değerlendirildiği çalışmaların (Demir, vd, 2013; Karadeniz ve Ulusoy, 2015 ve Potur ve Demir, 2015) olduğu da görülmektedir. Belirtilen bu çalışmaların genel sonuçları incelendiğinde; yeni sistem ile birlikte Sosyal Bilgiler dersi programın yeniden gözden geçirilmesi gerektiği söylenebilir. Ancak yine çalışmaların sonuçlarından hareketle öğretmenlerin 2005 Sosyal Bilgiler dersi programını beklenilen düzeyde tanıyamadıkları dolayısıyla istenilen nitelikte uygulamaları gerçekleştiremedikleri de söylenebilir. Tarman, Ergür ve Eryıldız’ın (2012) Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı’nın (EARGED) 2006 yılında Sosyal Bilgiler dersi programı ile ilgili yaptığı değerlendirme sonuçları ile kendi çalışma grubundan elde ettikleri çalışmanın sonuçları da bu durumu ciddi anlamda desteklemektedir. 2017-2018 eğitim-öğretim yılı ile birlikte Sosyal Bilgiler dersi programı düzenlenmiş yeni haliyle uygulanmaya başlayacaktır. Mevcut programın uygulamadaki sorunları dikkate alındığında ve bu sorunların ana kaynağının programın tanınmasındaki yetersizlik olabileceği düşünüldüğünde programın tanınma durumunun belirlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yüzden bu çalışmada mevcut Sosyal Bilgiler dersi programının ne kadar tanındığı araştırılacaktır. Bu alandaki çalışmalar incelendiğinde araştırmaların büyük çoğunluğunun öğretmenler ile yapıldığı görülmektedir. Hizmet öncesinde lisans eğitimi düzeyinde öğretim programlarının yeterli düzeyde tanınmasının hizmet anına katkısının olacağı kesindir. Bunun için bu çalışma ile öğretmen adaylarının Sosyal Bilgiler dersi öğretim programını tanıma yeterlikleri incelenmiştir. Tarama modeline uygun olarak desenlendirilen bu çalışmanın örneklemini Sınıf Eğitimi ve Sosyal Bilgiler Eğitimi Bölümü öğrencileri oluşturmaktadır. Amaçlı örneklemeye göre belirlenen gruptaki öğrencilerin Sosyal Bilgiler Öğretimi ve Özel Öğretim derslerini almış olmalarına dikkat edilmiştir. Veri toplama aracı olarak Gürbüz (2013) tarafından geliştirilen “Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin Sosyal Bilgiler Öğretim Programlarını Tanıma Yeterliklerinin Değerlendirilmesi” anketi kullanılmıştır. Verilerin analizinin devam ettiği bu çalışma ile aday öğretmenlerin mevcut programı hangi düzeyde tanıdıklarının ortaya çıkarılmasının yanında alan öğretimi derslerinin öğrencilere katkısının da değerlendirilmesi sağlanmış olacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMININ KAPSAYICI EĞİTİM ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİÖzet: Kapsayıcı eğitim, tüm öğrencilerin farklı gereksinimlerine yanıt veren ve ayrımcılığın söz konusu olmadığı bir süreç olarak ifade edilebilir. Daha adaletli ve barışçıl bir toplumun sağlanmasında kapsayıcı eğitimden faydalanmak gerekmektedir. Sınıflar, tüm çocukları farklılıklarıyla birlikte eşit biçimde kapsamalı ve aynı paydada buluşturmalıdır. Tüm çocuklar derken; öğrenme güçlüğü yaşayan, bedensel engeli bulunan, mülteci olan; dil, din, etnik köken, cinsel yönelim gibi açılardan her türlü farklılığı taşıyanların tamamını anlamalıyız. Bu anlayışı eğitim ortamlarına taşımak için öncelikle ders müfredatlarında değişikliklere gidilmesi gerekmektedir. Gerekli güncellemeler yapıldıktan sonra müfredatların okul ortamında uygulanmasında sorumlu olan öğretmenlere büyük görev düşmektedir. Öğretmenler öğrencilerin akademik, sosyal, psikolojik ve kültürel gelişimleri üzerinde etkilidirler. Buradan hareketle öğretmenlerin dezavantajlı ve özel gereksinime ihtiyaç duyan öğrencilere yönelik olumlu tutum sergilemesi hem o öğrencilerin eğitim ortamına dahil edilmesi üzerinde hem de sınıftaki herhangi bir dezavantaj durumu veya engeli olmayan öğrencilerin arkadaşlarını okul ve sınıf ortamında kabul edecek tutum sergilemeleri üzerinde olumlu etki bırakacaktır. Sosyal bilgiler dersi, amaçları doğrultusunda öğrencileri hayata hazırlamaya çalışırken, bulunduğu ülke veya çevrede de iyi vatandaş olmayı hep hedef olarak koymuştur. Bu nedenle sosyal bilgiler öğretmenlerinin, sosyal bilgilerin misyonu gereği, farklı branşlardaki öğretmenlerden daha çok dezavantajlı ve özel gereksinime ihtiyaç duyan öğrenciler üzerinden etkili olacağı düşünülmektedir. Bu doğrultuda bu çalışma; sosyal bilgiler öğretim programında kapsayıcı eğitim anlayışına yönelik mevcut durumu ortaya koyarak alanyazına katkı sağlamayı hedeflemektedir. Inclusive education can be expressed as a process that responds to the different needs of all students and does not involve discrimination. In providing a more fair and peaceful society, it is necessary to benefit from inclusive education. Classes should comprise all children equally with their differences and bring them together in a common ground. By saying all children; we should include all of them with differences with language, religion, enthnic origin, sexual orientation et.c; the ones who are suffering from learning difficulties, physically disabled ones, refugees. In order to move this understanding to educational fields, it is necessary to make changes in course curriculums. After the necessary updates are made, the teachers who are responsible for the implementation of the curriculum in schools have a great responsibility. Teachers are influential on students academic, social, psychological and cultural development. From this point of view, the positive attitude of teachers towards disadvantaged and needy students will have a positive effect on on the inclusion of those students to the educational environment as well as the attitute of non-disabled students n their disable friends both in school and classroom environment. The social studies course, in accordance with its purpose always aims to prepare the students to life, while making them a good citizens in the country or environment they are in. For this reason, it is thought that social studies teachers will be more effective (which are required by the mission of social studies) for the students who are disadvantaged or in special needs, than the teachers in different branches. In this direction; this study aims to contribute to the literature by presenting the current situation regarding the concept of inclusive education in the social studies curriculum. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMININ TEMEL ALDIĞI ÇOKKÜLTÜRLÜ EĞİTİM İLKELERİ VE BU İLKELERİN UYGULAMA DÜZEYİNİN İNCELENMESİÖzet: Çevresiyle etkileşimi sonucunda biçimlenen insanı ve toplumu konu alan sosyal bilgiler programlarının insanın içinde yaşadığı topluma ilişkin değişkenleri dikkate alması gereklidir. Sahip olduğu toplumsal ve kültürel özelliklere bağlı olarak bireylerin okul ya da toplumda dezavantajlı duruma düşmemesi gerektiği ilkesinden hareketle ortaya çıkan çok kültürlü eğitim yaklaşımının sosyal bilgiler öğretimi ve sosyal bilgiler programlarındaki yeri ve önemi açıktır. Sosyal bilgiler öğretim programlarının temel yapısının çokkültürlülüğe dayandırılması gerekmektedir. Bununla birlikte, öğretmenler çokkültürlü yapıya dayalı sınıflarda öğrencilere çokkültürlülüğe ilişkin bilgi, beceri, tutum ve değerleri kazandırılabileceği öğrenme öğretme süreçlerini oluşturmalıdır. Öğrenme öğretme süreçlerinin tüm boyutları arasında bütünlük sağlanmalıdır. Ülkemizde öğrenme öğretme süreçlerindeki durumu belirlemeye yönelik araştırmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle böyle bir araştırmanın yapılmasına gereksinim duyulmuştur. Araştırmanın ülkemizdeki çokkültürlü eğitime yönelik alan yazına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu görüşlerden hareketle sosyal bilgiler programlarının çokkültürlü eğitimin ilkelerine dayandırılması ve buna yönelik durumun belirlenmesi önemli görülmektedir. Bu doğrultuda araştırmanın amacı, “Sosyal bilgiler öğretim programının temel aldığı çokkültürlü eğitim ilkeleri ve bu ilkelerin uygulama düzeyinin belirlenmesidir.” Bu doğrultuda; Alt amaçlar 1. Sosyal bilgiler programlarının temel aldığı çokkültürlülük ilkeleri nelerdir? 2. Öğretmenlerin sosyal bilgiler dersinde bu ilkeleri uygulama düzeyi nedir? YÖNTEM Araştırma nitel veri veri analizi yöntemlerine dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Programın çokkültürlülük ilkelerine uygunluğunun belirlenmesinde doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Yıldırım ve Şimşek’e (2011) göre, doküman incelemesi araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsayan bir yöntemdir. Bu araştırmada altıncı sınıf sosyal bilgiler öğretim programında yer alan küresel bağlantılar öğrenme alanı analiz edilmiştir. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin programda yer alan çokkültürlülük ilkelerini uygulama düzeyinin belirlemesi durum çalışması yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Durum çalışması, araştırmacının olaylar üzerindeki kontrolünün düşük, araştırma odağının gerçek yaşam durumlarındaki güncel bir olgunun olduğu durumlarda tercih edilen ve araştırmanın nasıl ya da neden soruları etrafında yapılandırıldığı bir nitel araştırma stratejidir (Yin, 2003, s.1). Bu çalışmada durum sosyal bilgiler öğretmenlerinin sosyal bilgiler programlarında yer alan çokkültürlülük ilkelerini uygulama düzeyleridir. Bu bağlamda altıncı sınıf sosyal bilgiler programında yer alan küresel bağlantılar öğrenme alanında, programın dayandığı çokkültürlülük ilkelerinin uygulama düzeyi belirlenmeye çalışılmıştır. Her iki yöntemle elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Programın ve videoların analizinde tümdengelimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Tümdengelimsel analizde veriler, var olan çerçeveler (teorik ve kavramsal), temalar veya kodlara göre analiz edilir (Patton, 2002; 483). Bu araştırmanın çalışma grubunu Türkiye’nin güney illerinden birinde bulunan resmi bir ortaokuldaki iki sınıf oluşturmaktadır. Araştırmada çalışma grubu, olasılıklı olmayan örnekleme yöntemlerinden (nonrandom sampling methods) elverişli durum örneklemesiyle (convenience sampling) belirlenmiştir. Elverişli durum örneklemesi, mevcut ve erişilebilir durumda olan kişilerin çalışmaya dahil edilmesidir (Fraenkel ve Wallen, 2009, s.98). Yakın olan ve erişilmesi kolay durumu seçmek, araştırmaya hız ve pratiklik kazandırır (Yıldırım ve Şimşek, 2011). Verilerin Toplanması Araştırmada veriler video kayıt cihazı ile toplanmıştır. Video kaydı yapmadan önce öğretmenlerden kayda ilişkin izin alınmış ve öğretmenlerin sosyal bilgiler derslerinin 4 saati kayıt altına alınmıştır. Kaydın ilk iki saatleri öğretmen ve öğrencilerin video cihazına alışmaları için çekilmiş ve analize dahil edilmemiştir. Verilerin Analizi Araştırmada altıncı sınıf sosyal bilgiler programında yer alan küresel bağlantılar öğrenme alanı dayandığı çokkültürlülük ilkeleri açısından analiz edilmiştir. Diğer taraftan bu öğrenme alanında iki öğretmenin yürüttüğü dersler kaydedilmiştir. Her bir öğretmenin 2 sosyal bilgiler ders saati analize dahil edilmiştir. Verilerin analizi sürmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMLARINDA GELECEK (FÜTÜRİZM) VURGUSU: GEÇMİŞ, BUGÜN VE GELECEKÖzet: Adnan ALTUN Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı aaltun@ibu.edu.tr Sosyal bilgiler dersinin tarihsel süreç içerisinde özellikle amaç ve içerik boyutlarında yeni perspektiflerle gelişmeye devam ettiği görülmektedir. Bu bakış açıları doğrudan sosyal bilgiler öğretim programına yansımakta ve dolayısıyla sosyal bilgiler dersinin değişimin bilimi olarak adlandırılmasının da temel sebeplerinden biri olmaktadır. Süreç içerisinde ortaya çıkan bu bakış açıları şöyle özetlenebilir: “geçmiş-bugün-gelecek boyutu, küresel duyarlılık, yerel-bölgesel-ulusal-evrensel dengesi, bilgi-değer-beceri dengesi, çoğulculuk (farklılıkların uyumu), güncel olayların ele alınması, tartışmalı konuların ele alınması, konuların derinliğine incelenmesi, üst düzey düşünme becerilerine odaklanma, toplumsal katılım, topluma hizmet yoluyla öğrenme, insan haklarına vurgu, barış eğitimi ve çatışmaların çözümü gibi.” Bu bakış açılarından “geçmiş-bugün-gelecek boyutu” Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2005 yılında uygulanmaya başlanan sosyal bilgiler dersi öğretim programında da vurgulanan bakış açılarından biridir: “Sosyal bilgiler, bireyin toplumsal var oluşunu gerçekleştirebilmesine yardımcı olması amacıyla; tarih, coğrafya, ekonomi, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, felsefe, siyaset bilimi, ve hukuk gibi sosyal bilimleri ve vatandaşlık bilgisi konularını yansıtan; öğrenme alanlarının bir ünite ya da tema altında birleştirilmesini içeren; insanın sosyal ve fiziki çevresiyle etkileşiminin geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında incelendiği; toplu öğretim anlayışından hareketle oluşturulmuş bir ilköğretim dersidir.” Bu tanımda ve daha birçok sosyal bilgiler tanımında “geçmiş-bugün-gelecek” bağlamı yer almaktadır ki buradan hareketle “geçmiş-bugün-gelecek” bağlamının sosyal bilgilerin en önemli temel bakış açılarından biri olduğu ileri sürülebilir. Özellikle sosyal bilgiler derslerinin içeriğinde yer alan olguların (birey, aile, iletişim, ulaşım, yaşam, geçim, meslek, bilim, teknoloji, mekân, güç, yönetim, toplum, ticaret gibi) geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında ele alındığı; başka bir ifadeyle geçmiş-bugün-gelecek ilişkisinin kurulmasına özen gösterildiği görülmektedir. Geçmiş boyutunun doğrudan tarih içeriği ile ve dolaylı olarak da coğrafya, sosyoloji, psikoloji, felsefe, siyaset bilimi, ekonomi, hukuk ve benzeri sosyal bilim dallarının içeriğinin tarihsel değişimi ve gelişimi noktasında sosyal bilgiler derslerinde yoğun olarak ele alındığı görülmektedir. Bugün boyutu ise özellikle “güncel olayların öğretimi, tartışmalı konuların öğretimi” gibi içerik güncelleme alanlarıyla ve “yansıtıcı inceleme alanı olarak sosyal bilgiler öğretimi” yaklaşımı doğrultusunda problem çözmeye odaklanan bir bakış açısıyla işe koşulmaktadır. Geçmiş ve bugün boyutları sosyal bilgiler öğretim programında yoğun bir şekilde ele alınmaya çalışılırken gelecek boyutunun ise çoğu zaman yüzeysel ele alındığı ileri sürülebilir. Bu ihmal alan yazında yapılan kısa bir inceleme de bile göze çarpmaktadır. Bu bağlamda çalışmanın amacı Türkiye ve çeşitli ülkelerdeki sosyal bilgiler öğretim programlarında “gelecek” vurgusunun ne oranda yer aldığını, nasıl ele alındığını ve hangi boyutlarda yapıldığını ortaya koymak olarak ifade edilebilir. Bu amaca ulaşmak için nitel bir araştırma olarak planlanan çalışmada veriler doküman incelemesi yoluyla elde edilmiştir. Çalışmanın ilk aşamasında kavramsal çerçevenin oluşturulmasına yönelik tarama çalışmaları yapılmış, ulaşılan çalışmalar incelenmiş ve terminolojik bir çerçeve oluşturulmuştur. Bu çerçevede “gelecek, gelecekçilik (Fütürizm), ütopya, eutopya, distopya, eskigelecek (paleofuture), bilim kurgu vb.” kavramlar incelemede esas alınmıştır. Genel olarak edebiyat, sinema teknoloji vizyonları üzerinden ilerleyen gelecek düşünceleri sosyal bilgiler programında ağırlıklı olarak “geçmiş-bugün-gelecek bakış açısının bir boyutu olarak ve ayrıca yaratıcı düşünme becerisinin geliştirilmesinin bir aracı olarak ele alınmaktadır. Sosyal Bilgiler öğretim programlarında yer alan gelecek vurgularına dayalı yapılan inceleme sonucunda elde edilen boyutlarla bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çerçeve oluşturulurken eğitim alan yazınındaki gelecek vurgulamaları da sosyal bilgilerin amaçları ölçüt alınarak eklenmiştir: Duke Üniversitesi profesörlerinden Cathy N. Davidson’un “Dünyada bu yıl (2011) ilkokula başlayan çocukların %65’i, daha icat edilmemiş işlerde çalışacak” öngörüsünde yer alan meslek vurgusu gibi. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMLARINDA ÖĞRENME ALANLARI VE NCSSÖzet: Bu çalışmanın amacı Amerika Birleşik Devletlerinde yer alan National Council for the Social Studies (NCSS) isimli kuruluşun dünyadaki ve Türkiye’deki sosyal bilgiler öğretim programları üzerindeki etkisini değerlendirmektir. Türkiye’deki mevcut öğretim programı 2005 yılında NCSS temaları çerçevesinde yapılmıştır. 2015 yılında kamuoyuna açıklanan taslak öğretim programı ve 2017 yılında açıklanan ikinci bir öğretim programı taslağı da yine NCSS temalarına dayanmaktadır. Bu durumda şu sorular akla gelmektedir: . Peki NCSS gerçekten otorite midir? Dünyada öğretim programları NCSS’nin önerilerine göre mi hazırlanmaktadır? Sosyal bilgiler öğretim programları öğrenme alanlarına göre hazırlanmak zorunda mıdır? Eğer öyleyse bu temalar hangileri olmalıdır? Bu çalışmanın temel amacı bu sorulara cevap aramaktır. Çeşitli ülkelerin sosyal bilgiler programlarındaki öğrenme alanlarına bakılacak, bu öğrenme alanları NCSS önerileri ile karşılaştırılacak ve nihayet yeni bir sosyal bilgiler öğretim programının nasıl olması gerektiğine ilişkin bazı görüşler paylaşılacaktır. Çalışmada nitel araştırma tekniklerinden birisi olan içerik analizi tekniği kullanılmıştır. İçeriğin analizi için çalışma öncesinde herhangi kategori oluşturulmamıştır. Ancak içeriğin incelenmesi sırasında tematik, disipliner ve tematik/disipliner şekilde üç kategorinin bulunduğu anlaşılmış ve incelenen öğretim programları bu kategorilerden birisine yerleştirilmiştir. Disiplin temelli öğrenme alanları doğal olarak NCSS’nin tematik yaklaşımın dışında olduğu için tematik ve tematik/disipliner temelli öğrenme alanlarına tekrar bakılmış ve bu öğrenme alanları üzerinde NCSS’nin ne derece etkili olduğu değerlendirilmiştir. Ülkelerin seçimi sırasında hem bağımsız kuruluşlarca yapılan sıralamalarda en üst sıralarda gösterilen ülkelerin dâhil edilmesine hem de coğrafik ve kültürel olarak farklı ülkelerin seçilmesine gayret edilmiştir. Örneğin PISA, TIMMS ve PIRLS sonuçlarını harmanlayarak hangi ülkelerin eğitimde daha iyi olduğunu belirlemeye çalışan Pearson Learning Curve indeksine bakılmıştır. Bu indekste birinci sırada yer alan Güney Kore, üçüncü sırada bulunan Singapur, dördüncü sırada bulunan Hong Kong ve beşinci sırada bulunan Finlandiya (Pearson, 2014) sosyal bilgiler öğretim programları incelenmiştir. İkinci sırada bulunan Japonya’nın öğretim programına ise İngilizce olarak erişilemediği, erişilen Japonca nüshası da İngilizceye veya Türkçeye çevrilemediği için bu program incelenememiştir. Kuzey Amerika’dan Texas ve Ontario; Kuzey Avrupa’dan İngiltere ve Finlandiya; Okyanusya’dan Avustralya ve Yeni Zelanda; Güney Amerika’dan Kosta Rika; Karayiplerden Jamaika; Afrika’dan Güney Afrika; Güney Asya’dan Maldivler; Akdeniz’den Yunanistan ve Uzakdoğu’dan da Singapur, Güney Kore ve Japonya; Türk ve eski Sovyet dünyasından Azerbaycan incelenmiş böylece mümkün olduğunca coğrafi ve kültürel farklılık oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak dil bariyerine ve bu ülkelerin öğretim programlarını İngilizce olarak internet ortamında yayımlamamalarına bağlı olarak Ortadoğu’dan bir ülke dâhil edilememiştir. Sonuç olarak sosyal bilgiler öğretim programlarının tematik/öğrenme alanlarına göre hazırlanmasının bütün dünya ülkeleri tarafından benimsenmiş bir uygulama olmadığı anlaşılmaktadır. Türkiye, Kosta Rika, Maldivler, Singapur, Jamaika ve Hong Kong sosyal bilgiler öğretim programları temalar veya öğrenme alanları etrafında yapılandırılmıştır. Yunanistan’da sosyal bilgiler adıyla bir ders bulunmamaktadır. Ancak bu ülkedeki “sosyal ve siyasal eğitim” dersinin içeriği itibariyle sosyal bilgiler dersinin yerini tutmakta olduğu düşünüldüğünden Yunanistan da öğretim programını öğrenme alanları /temalar etrafında yapılandırmış ülkeler arasında yer alabilir. Güney Afrika sosyal bilimler dersi öğretim programını ve Güney Kore de sosyal bilgiler dersi öğretim programını tamamen disiplin temelli bir yaklaşımla yapılandırmıştır. Disiplin temelli yaklaşımın daha katı bir uygulaması sosyal bilgiler adıyla bir dersin mevcut olmadığı İngiltere’de görülmektedir. Bu ülkede tarih, coğrafya ve vatandaşlık dersleri verilmekte olup “sosyal bilgiler” veya “sosyal bilimler” ibaresine ne ders adı olarak ne de bir şemsiye kavram olarak yer verilmemektedir. Texas, Ontario, Avustralya, Azerbaycan, Finlandiya ve Yeni Zelanda sosyal bilgiler öğretim programları ise tematik /öğrenme alanı temelli ve disiplin temelli yaklaşımları bir araya getirin bir anlayışla hazırlanmıştır. Çalışmada ortaya çıkan bir başka sonuç ise, incelenen programlardan anlaşıldığı kadarı ile sosyal bilgiler öğrenme alanlarının belirlenmesinde NCSS standartlarının beklenildiği kadar etkili olmadığıdır. İncelenen programlar arasında, öğrenme alanlarını NCSS standartlarına göre belirleyen sadece iki ülke bulunmaktadır. Bu ülkeler ise Türkiye ve Maldivler’dir Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİ İÇİN SOSYAL MEDYANIN MOBİL CİHAZLARDA ETKİN KULLANIMINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN ADAYI GÖRÜŞLERİÖzet: İçinde bulunduğumuz zaman diliminde bilgi öylesine çabuk üretilmektedir ki, bu hıza yetişmek neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Bu nedenle üretilen bilginin en kısa zamanda en etkili şekilde kullanılması gerekmektedir. Bu gereklilik üretilen bilginin eskimesi ihtimalinden kaynaklanmaktadır. Bunun dışında böylesine büyük oranda üretilen bilginin paylaşımı sorunu da ortaya çıkmaktadır. Bu denli çok bilginin kullanımı ve paylaşımı ister istemez insanlarda, paylaşım ve kullanımdaki imkânsızlıklarla ilgili bazı kaygılara yol açmaktadır. Meydana gelen bu kaygıların giderilmesi için üretilen bilginin kullanımı ve paylaşımı için üretilecek bazı araçlara ihtiyaç vardır. Bu açıdan bakıldığında bilgisayarın, internetin ve sosyal medyanın üretilen bilgilerin güncelliğini yitirmeden kullanılmasında ve paylaşımın yaygınlaştırılmasında bir araç olarak kullanılabilmesinin mümkün olduğu düşünülebilir. Sosyal medyanın temelleri 1979 yılında Duke Üniversitesi’nde Tom Truscott and Jim Ellis tarafından kurulan Usenet’in halka açık mesajlar sayesinde dünya çapında tartışma ortamı yaratması ile atılmıştır denebilir. Ancak sosyal medya karakteristiklerini büyük oranda yansıtan ilk site, çevrimiçi günlük yazarlarını bir platformda toplamayı başardığı için Open Diary (Açık Günlük) olmuştur. Birkaç yıl sonra weblog ve bloglar oluşturulmuş ve bireyler internet ortamında kendilerini sosyal olarak daha çok göstermişlerdir. 2003 yılında MySpace, 2004 yılında ise Facebook kurulunca sosyal medya günümüzdeki anlamıyla karakteristiklerini kazanmıştır. Sosyal medyanın birçok tanımını yapmak mümkündür. Belli bir tanım yapabilmek için öncelikle Web 2.0 kavramına bakmak gerekmektedir. 2004 yılında kullanıma sunulan Web 2.0 en temel şekliyle Web 1.0’de sadece kaynak sağlayıcıların içerik üretimine izin vermesi durumunu ortadan kaldırmış ve kullanıcıların da ağda içerik üretebilmesine izin vermiştir. Sosyal medya sitelerinde insanlar diğer insanlarla buluşabilir ve iletişimde bulunabilirler. Bireyler kendi sorularını sorabilirler ve sorularına cevap bulabilirler. Öte yandan insanlar birbirlerine yardım edebilirler, hiç tanımadıkları bireylerden yardım isteyebilirler. Bireyler bilgi, görüş, haber, fotoğraf ve video paylaşabilirler. Bu açıdan bakıldığında sosyal medyaya informal eğitim yollarından bir tanesidir denebilir. Günümüzde aktif yahut pasif olarak hemen hemen tüm internet kullanıcıları tablet, akıllı telefon gibi mobil cihazlarında sosyal medyayı kullanmaktadırlar. Bireylerin hayatında en önemli noktalardan biri olan eğitimin de sosyal medya ile ilişkilendirilmesi aşikâr bir durumdur. Farklı bir ifade ile sosyal medya ve eğitim gibi oldukça iç içe olunan iki farklı kavramın bir biri ile ilişkilendirilmesi doğal bir sonuçtur. Sosyal medya kendi yapısında birçok yenilik barındırmaktadır. Bu yeniliklerden pozitif katkı sağlayanlar yanında negatif katkı sağlayanlar da mevcuttur. Ancak eğitim süreçlerinde sosyal medyanın sağladığı pozitif yeniliklerden yararlanılmalıdır. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı sosyal bilgiler öğretimi için mobil cihazlarda etkin kullanımına ilişkin öğretmen adayı görüşlerini incelemektir. Bu amaçla nitel desende kurgulanan çalışma için araştırmacılar tarafından açık uçlu bir soru formu oluşturulmuştur. Bir eğitim fakültesinde öğrenim gören 30 öğretmen adayı çalışma grubunu oluşturmuştur. Katılımcılardan elde edilen veriler; içerik analizi yoluyla kodlanmıştır. Nitel verilerin sayısallaştırılması amacıyla frekans tekniği kullanılmış ve veriler tablolar şeklinde sunulmuş ve yüzdelik dağılımları verilmiştir. Ayrıca rakamların anlamlı şekilde yorumlanabilmesi için katılımcıların görüşlerinden direkt alıntılara da yer verilmiştir. Çalışma neticesinde öne çıkan ilk üç kod şu şekildedir: [1] Fotoğraf ve video gibi görsel materyaller kullanılarak (f=15), [2] Konu anlatımlı soru-cevap içeren uygulamalar kullanılarak (f=3), [3] Sosyal bilgilere yönelik uygulamalar yükleyerek (f=3). Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının görüşlerine göre sosyal bilgiler öğretimi için sosyal medyayı, mobil cihazlarda etkin şekilde kullanmak için görsel, işitsel imkânlar ve uygulama imkânları ön plana çıkmaktadır. Bu durum da öğretmen adaylarının hem sosyal medyanın hem de mobil cihazların imkânlarının birlikte kullanılması gerektiğini görüşünde olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK UYGULAMASI: AURASMAÖzet: Günümüzde teknoloji eğitimin değişmez bir parçası haline gelmiştir. Şimdiye kadar eğitim sektörüne entegre edilen birçok teknolojik donanım vardır. Son zamanlarda ise eğitim alanında kullanılmaya başlanan artırılmış gerçeklik teknolojisi ilgi çekici bir teknoloji, yaparak-yaşayarak ve eğlendirerek öğreten bir teknoloji, öğrenme motivasyonunu artıran bir teknoloji ve yaratıcılık gibi bir beceriyi geliştiren bir teknoloji haline gelmiştir. Artırılmış gerçeklik denilen kavram bilgisayar ortamında gerçek dünya görüntüsü üzerine sanal nesnelerin eklenmesiyle oluşturulan ve gerçek hayatta olmayan deneyimleri sunabilen, öğrenme sürecini zenginleştirebilen yeni bir teknolojidir. Bu teknoloji üzerine hazırlanmış birçok yazılım bulunmaktadır. Bu yazılımlardan biri Aurasma’dır. Aurasma, hem mobil cihaz destekli hem de bilgisayar destekli bir artırılmış gerçeklik uygulamasıdır. Aurasma’da artırılmış gerçeklikle donatılmış materyal hazırlamak için öncelikle Aurasma hesabı oluşturmamız gerekmektedir. Bu çalışmanın öncelikli amacı ise artırılmış gerçeklik uygulaması olan Aurasma’nın tanıtımını yapmak ve bu yazılımın nasıl kullanılabildiğini bir örnek üzerinden açıklamaktır. Bir başka amaç ise Aurasma yazılımını tanıtırken Sosyal Bilgiler öğretimindeki herhangi bir konuyu materyale ilişkilendirerek Sosyal Bilgiler öğretiminde de bu teknolojinin kullanılabileceğini göstermektir. Bu amaçlar doğrultusunda Sosyal Bilgiler 5. sınıf ders kitabından bir ünite belirlenmiştir. Belirlenen ünitenin adı Adım Adım Türkiye adlı ünitedir. Ders kitabı 2016-2017 eğitim-öğretim yılında kullanılmakta olan ve Berkay Yayıncılık tarafından çıkarılan ders kitabıdır. Aurasma’da örnek bir materyal hazırlarken bu ders kitabında Adım Adım Türkiye ünitesinde olan görsellerden yararlanılmıştır. Öncelikle kitaptaki görsellerin fotoğrafları çekilmiştir, bu fotoğraflar gerçek dünya görüntüsünü oluşturmaktadır. Bilgisayar ortamında Aurasma aracılığıyla ünitedeki fotoğrafları çekilen görsellere sanal nesneler eklenmiştir. Sanal nesneler dediğimiz şeyler; video, fotoğraf, ses, GIF, 3D görüntülerden oluşmaktadır. Materyal hazırlarken görseller üzerine konuya ilişkin ve özellikle kazanımlara ilişkin çoğunlukla videolar ve fotoğraflar eklenmiştir. Teknik bilginin yetersizliğinden 3D görüntüler eklenmemiştir. 3D görüntüler oluşturabilmek için bu uzantıya ilişkin yazılımlar kullanılmalıdır. Buna rağmen tabletten ya da telefondan Aurasma uygulamasını indirip, mobil cihazımızı ders kitabındaki fotoğrafını çektiğimiz görsele tuttuğumuz zaman artırılmış gerçeklik uygulaması çalışmaktadır. Görseller üzerinde video oynamaya başlamaktadır ya da fotoğraflar karşımıza çıkmaktadır. Böylelikle öğrenci, bu teknoloji sayesinde hem gerçek dünya ile hem de sanal dünya ile aynı anda etkileşim sağlayabilmektedir. Ayrıca bu çalışmada Aurasma’da nasıl Aura oluşturulacağı görseller eklenerek tarif edilmiştir. Çünkü yazılımın arayüzü İngilizce dilindedir ve bu yazılımı kullanacak olan kişiyi zorlayabilmektedir. Ayrıca Aura denilen şey bu yazılımda hazırlanabilen artırılmış gerçeklik uygulamasının taslağıdır. Bu taslak herkese açık şekilde yayınlandığı zaman, başka kişilerce uygulama görüntülenmektedir. Bu teknoloji ile ilgili daha iyi çalışmalar yapmak için teknik bilgiyi öğrenmek gerekmektedir. Bundan daha önemlisi artırılmış gerçeklik uygulamalarına dair Türkçe arayüz yazılımlar geliştirilmelidir. Bu teknolojiyle ilgili Sosyal Bilgiler konularıyla ilişkili içerikler hazırlanabilirse, Sosyal Bilgiler öğretimi daha güçlü olacaktır. Sosyal Bilgiler öğretimindeki beceriler olan görsel kanıt kullanma, yaratıcılık, zaman ve kronoloji algılama, grafik hazırlama ve mekanı algılama artırılmış gerçeklik teknolojisi aracılığıyla kazandırılabilir. Yine Sosyal Bilgiler ders kitapları artırılmış gerçeklik teknolojisiyle donatılarak teorik bilgiden ziyade kitaplar daha işlevsel olabilir. Bununla birlikte bu teknolojiyle donatılmış görsel materyaller sınıf panolarına asılabilir. Bunun yanında bu teknolojiden öğrencilerin yararlanması için sınıfların teknolojik donanımlı olması gerekmektedir. Ayrıca öğretmenin bu teknolojiyi tanıması gerekmektedir. Her ne kadar FATİH projesiyle okullara tablet dağıtımı yapılsa da birçok okulda tablet bulunmamaktadır. Bu uygulamayı çalıştırırken tabletler ya da telefonlar en gerekli araçlar olacaktır. Bu araçlar olmadığı zaman bu teknolojiden istenilen şekilde yararlanılamaz. Sonuç olarak artırılmış gerçeklik teknolojisi eğitim sektöründe yeni bir teknolojidir. Sosyal Bilgilerle ilgili uygun içerikli materyaller hazırlandığında ve bu teknoloji Sosyal Bilgiler öğretim sürecinde uygulandığı zaman öğrenme daha başarılı bir şekilde olacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE EDEBÎ ÜRÜNLERİN KULLANIMI VE DEĞER AKTARIMINDAKİ KATKILARINA YÖNELİK ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Hacer Özer Prof. Dr. Emine Kolaç Sosyal Bilgiler toplumsal olaylara duyarlı, insan haklarına bağlı, eleştirel düşünen, karşılaştığı sorunlara karşı çözüm yolları üreten, ulusal, çağdaş değerleri yansıtan, sosyal çevresine uyum sağlayabilen, toplum içerisinde yeterli bilgi, beceri ve değerlere sahip bireyler yetiştirmeyi amaçlayan bir çalışma alanıdır. Sürekli değişen çağın koşullarına uyum sağlayabilecek bireylerin yetiştirilmesinde bilişsel ve duyuşsal anlamda nitelikli bir eğitime gereksinim vardır. Bireyin sosyal çevresine uyum sağlayabilmesi için ezber bilgilerden ziyaden duyuşsal becerilerin gelişimini destekleyecek nitelikte bir eğitim-öğretim süreci geçirmesi gerekir. Bu nedenle edebi ürünler, öğrenme sürecinde en kolay yararlanılacak, sınıf ortamına taşınabilecek ve bireylere duyuşsal becerilerin kazandırılması için önemli kaynaklardandır. Toplumda yaşanan olayları, toplumların kültürel değerlerini gelecek nesillere aktarmada köprü konumunda olan, insana özgü nitelik ve değerlerin benimsenmesine olanak sağlayan metinlere edebi ürün denir. Kültür ve değerlerin aktarımında önemli bir rol oynayan edebi ürünler pek çok derste kullanılabilir. Bu derslerden biri de Sosyal Bilgilerdir. Edebi ürünlerin Sosyal Bilgiler dersinde kullanımı, disiplinler arası yapıda bir materyal olarak kullanılmasına dayanmaktadır. Bu süreçte en büyük görev öğretmenlere düşmektedir. Edebî ürünlerin etkili ve işlevsel kullanımı, edebî ürünlerin önemini kavramış bunların işlevsel olarak nasıl kullanılacağı konusunda yeterince bilgi ve birikime sahip iyi yetişmiş öğretmenlerle mümkündür. Bu nedenle öğretmen adaylarının mesleğe başlamadan önce gerekli olan beceri ve değerleri kazanabilecekleri bir eğitim alması gerekmektedir. Bu bağlamda araştırmanın amacı Sosyal Bilgiler öğretiminde edebî ürünlerin kullanımı ve bu ürünlerin değer aktarımındaki katkılarına yönelik öğretmen adaylarının görüşlerinin belirlenmesidir. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı araştırmada, 2015 - 2016 eğitim-öğretim yılı Bahar Döneminde “Sosyal Bilgilerde Sözlü ve Yazılı Edebiyat İncelemeleri” dersini alan 21 öğretmen adayı ile yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiş ve ders kapsamında yaptıkları 72 ders planı doküman incelemesi tekniği ile analiz edilmiştir. Verilerin analizinde, NVivo11 paket programı kullanılmıştır. Araştırmanın inandırıcılığı için verilerin %20’si başka bir araştırmacı tarafından kodlanmış ve daha sonra iki araştırmacının kodları karşılaştırılıp fikir birliğine varılmıştır. Araştırmanın sonucunda, öğretmen adaylarının genel olarak çeşitli edebî ürünleri okumayı sevdikleri ve okumaya zaman ayırdıkları; ancak bazılarının sosyal medyada fazla zaman geçirdiklerinden dolayı okumayı ihmal ettikleri görülmektedir. Ayrıca öğretmen adaylarının edebî ürünlere ilişkin tam bir tanım yapamadıkları ve çoğunlukla edebî ürünlerin tanımını yaparken çeşitli edebî türlere örnekler vererek ya da edebî ürünlerin özelliklerine değinerek tanım oluşturmaya çalıştıkları araştırmanın sonuçlarındandır. Öğretmen adaylarının Sosyal Bilgiler dersi içinde yer alan tarih, coğrafya, vatandaşlık, ekonomi, vb. pek çok konuda edebî ürünlerin kullanılabileceğini ifade ettikleri, öğretmen adaylarının çoğu Sosyal Bilgiler Öğretim Programında edebî ürünlerle olan ilişkilendirmelerin yetersiz olduğunu belirttikleri araştırmanın sonuçlarındandır. Adayların en çok 7. sınıf düzeyinde, şiir, öykü ve fıkra türlerinden faydalanarak ders planları hazırladıkları ve duyarlılık, vatanseverlik ve saygı gibi değerler ile ilişkilendirmelere gittikleri tespit edilmiştir. Araştırmada sürecinde elde edilen sonuçlardan hareketle: Sosyal Bilgiler Öğretim Programında sözlü ve yazılı edebî ürünlere ve değer ilişkisine daha fazla yer verilmesi ve edebi ürünlerin programda tüm öğrenme alanlarıyla ilişkilendirilerek düzenlenmesi gerektiğine ilişkin öneriler getirilmiştir. Bu araştırma, Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı’nda yüksek lisans tez çalışması olarak sunulmuş ve 1509E619 proje numarası ile Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Proje Birimi tarafından desteklenmiştir. Doktora Öğrencisi, Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı,hacer.ozr@gmail.com Prof. Dr., Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümü, ekolac@anadolu.edu.tr Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE GRAFİK ÇİZME VE YORUMLAMA BECERİSİNİ GELİŞTİRMEYE YÖNELİK OLUŞTURULAN BECERİ KONTROL LİSTESİNİN KAPSAM GEÇERLİK ÇALIŞMASIÖzet: Bu araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretiminde grafik çizme ve yorumlama becerisini geliştirmeye yönelik bir ölçme aracı olarak oluşturulan grafik çizme ve yorumlama beceri kontrol listesinin kapsam geçerlik çalışmasını yapmaktır. Araştırmada beceri kontrol listesi oluşturulurken araştırma konusu ile ilgili ilgili alan yazın taraması yapılmış ve ölçek geliştirme çalışmalarında deneme uygulamasının olmadığı durumlarda kapsam geçerlik oranları (kgo) ve kapsam geçerlik indeksleri (kgi) yardımıyla uzman görüşlerine dayalı olarak yapılan nitel çalışmaları istatiksel nicel çalışmalara dönüştüren nitel yöntemlerden olan Davis tekniği kullanılmıştır (Davis, 1992). Bu amaçla Davis tekniğine uygun olarak alan uzmanları grubunun oluşturulması (en az 3 en fazla 20 kişi), aday ölçek formlarının hazırlanması, uzman görüşlerinin değerlendirilmesi, maddelere ilişkin kapsam geçerlik indekslerinin bulunması ve kapsam geçerlik indekslerine göre nihai formun oluşturulması aşamaları sıralamaya uygun olarak takip edilmiştir. Araştırmanın veri toplama aşamasında öncelikle beceri kontrol listesinde yer alması beklenen maddelerden oluşan ölçek formları hazırlanmış ve beceri kontrol listesinde yer alan toplam 17 madde değerlendirme için konu alanında uzman 10 akademisyen, 2 araştırma görevlisi ve 3 öğretmenin görüşlerine sunulmuştur. Bu amaçla uzmanlara yönelik olarak hazırlanan formda çalışmanın amacı belirtilmiş ve maddelerin değerlendirilmesi için her bir maddenin ‘‘yeterli, yararlı/yetersiz, gereksiz’ seçeneklerine uygun olanla işaretlenmesi, gereksiz ve yetersiz görülen maddelerde gerek görüldüğü takdirde görüş veren uzman tarafından maddenin neden gereksiz ve yetersiz görüldüğüne ilişkin açıklamanın da yazılması istenmiştir. Görüşlerin değerlendirilmesi aşamasında araştırmaya katılan bütün uzmanlardan alınan uzman görüş formları birleştirilmiş ve ‘’ a)madde özelliği temsil ediyor, b) maddenin biraz düzeltilmeye ihtiyacı var, c) maddenin oldukça düzeltilmeye ihtiyacı var, d) madde özelliği temsil etmez’’ kriterlerine uygun şekilde dörtlü olarak derecelendirilmiş ve Davis tekniğine göre kapsam geçerlik indeksi a ve b kriterlerinin toplamının toplam uzman sayısına bölünerek elde edilmesi sonucu oluşan kapsam geçerlik indeksi değerine göre 0.80’den (kgo<0.80) düşük olan bir madde elenmiş ve grafik çizme ve yorumlama beceri kontrol listesi kapsam geçerlik indeksi 0.80’den büyük olan (kgi>0.80) toplam 16 maddeden oluşturulmuştur. Araştırmanın maddeler bazında kapsam geçerlik indeksleri kgi1 :1, kgi2 :1, kgi3 :1, kgi4: 1, kgi5 :1, kgi6 :0.80, kgi7: 1, kgi7: 1, kgi8: 1, kgi9:0.93, kgi10: 0.93, kgi11: 0.93, kgi12: 1, kgi13: 0.80, kgi14: 0.93, kgi15: 1, kgi16: 0.53, kgi17: 0.86 olarak gerçekleşmiştir. Bu bulgulardan hareketle kapsam geçerlik indeksi 0.80’den düşük olan (kgi<0.80) 16. madde nihai formdan çıkarılmıştır. Formda yer alan maddelerden sadece elenen 16. maddeye ilişkin olarak neden gereksiz olduğu konusunda açıklama yazılmıştır. Kontrol listesindeki bütün maddelerin geneline ilişkin olarak ise ölçeğin kapsam geçerlik indeksi 0.95 olarak gerçekleşmiştir. Veneziano ve Hooper (1997) tarafından oluşturulan hesaplama kolaylığı açsından p=0.05 anlamlılık düzeyinde kapsam geçerlik oranlarına ait minimum değerlerde 15 kişiden oluşan uzman grubunun minimum değeri 0.49’a denk geldiğinden (N15: 0.49) beceri kontrol listesinin kapsam geçerlik indeksine göre geçerli olduğu görülmüştür. Araştırmada elde edilen bulgulara göre sonuçlar alan yazınla ilişkili bir biçimde daha önce yapılmış çalışmaların sonuçları da değerlendirmeye alınarak karşılaştırmalı olarak tartışılmıştır. Araştırmanın özellikle de son yıllarda Türkiye’den katılan öğrencilerin iyi skorlar elde edemediği PISA (Program for International Student Assessment) ve TIMSS (Trends in International Mathematics and Science Study) gibi uluslararası beceri ve yeterlilik ölçen sınavların grafik yorumlama becerisi ile ilgili sorularında mevcut olan olumsuz durumu iyileştirmeye yönelik bir katkı sunmasının beklendiği ifade edilmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE SANAT YOLUYLA “BARIŞ” DEĞERİNİN GELİŞTİRİLMESİÖzet: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE SANAT YOLUYLA “BARIŞ” DEĞERİNİN GELİŞTİRİLMESİ Besime Arzu GÜNGÖR AKINCI Bülent Ecevit Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi besimearzu@gmail.com ÖZET Savaşlar, görsel sanatları doğrudan ya da dolaylı biçimde etkilemiştir. Çanakkale Savaşları olmasa Şişli Atölyesi, Napolyon olmasa Goya olmazdı. Önemli bir erdem olan cesaret, sosyal bir değer olan kahramanlığı yaratır. Uluslar ise kahramanlarıyla yaşar ve ulusal tarihler, birer kahramanlık tarihidir. Her ulusun sanatı da, bu kahramanlık öykülerinden etkilenir. Savaşın, en eski ve ilkel kavimlerden, günümüzün en uygar uluslarına kadar daima bir üst değer olarak kabul edildiğini görmekteyiz. Başlarda, kavimlerin ve halkların yaşama güdüsüyle başvurdukları savaş, giderek ulusların hiç bir ahlâksal, hukuksal ve yaşamsal dayanağı olmayan emperyalist savaşlarına dönüşebilmiştir. Tunalı (2003), “Ne kadar pozitif bakarsak bakalım, savaşların gelecekte de var olacağını, yine kahramanlar ortaya çıkacağını ve bu kahramanlar için yine heykeller dikilip, resimler yapılacağını söyleyebiliriz” der. Ulusların tarihine baktığımızda “savaşlar” önemli bir yer tutmakta ve savaşların son bulması da mümkün görülmemektedir. Savaş, barışa oranla tarihin oluşumunda çok daha etkileyici bir güç olmuştur. Dünyada ve ülkemizde “barış” değerini yükseltme çabaları ise savaş yanlısı düşünceleri azaltmada etkili olabilir. Bu araştırmada, “barış” değerini geliştirmek amacıyla, 7. sınıf sosyal bilgiler programı “Küresel Bağlantılar” öğrenme alanında yer alan “Ülkeler Arası Köprüler” ünitesinde, “Düşünce, sanat ve edebiyat ürünlerinin, doğal varlıkların ve tarihi çevrelerin ortak miras öğesi olarak yaşatılmasında insanlığın sorumluluğunun farkına varır” kazanımı esas alınarak, sosyal bilgiler öğrencileriyle etkinlikler yapılmıştır. Değerler bir sosyal grup ya da toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlâkî ilke ya da inançlar olarak kabul edilmektedir. Değerler, toplum ya da bireyler tarafından benimsenen birleştirici olgulardır. Yüzyıllar boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Anadolu topraklarında farklı dinlerden ve kültürlerden insanlar huzur ve barış içinde bir arada yaşayabilmiştir. Günümüzde, özellikle bölgemizde en hassas konu olan “barış” değerini yükseltmek amacıyla, insanlığın ortak dili olan sanattan yararlanabiliriz. Dünya barışına çalışmaları ve eserleriyle katkıda bulunan insanları tanımak ve insanlığın ortak miras değerlerinin korunup yaşatılması “barış” değerinin geliştirilmesinde etkili bir yol olarak anlam kazanabilir. Bu çalışmanın amacı da, öğrencilerin “savaş” ve “barış” temalı resimleri incelemeleri yoluyla; savaşın insanî boyutunu ve barışın önemini değerlendirebilmelerini sağlamaktır. Araştırmamız, “eylem araştırması” olarak desenlenmiş ve nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi ve görüşme yöntemlerine başvurulmuştur. McMillan (2004; Akt. Saban ve Ersoy, 2016), eylem araştırmasını, sınıfta veya okulda belirli bir problemi çözmek, uygulamaları geliştirmek ya da önemli bir karara dayanak oluşturmak amacıyla sorunlara odaklanma süreci biçiminde tanımlamıştır. Eylem araştırmasının temel amacı, bir öğretmenin, daha kaliteli bir eğitim-öğretim süreci yürütmesine yönelik mesleki bir bakış açısı geliştirmesi ve uygulamaların niteliğinin artırılmasıdır (Saban ve Ersoy, 2016). Bu bağlamda çalışmamız, değişim ve gelişimi esas alarak, sistematik bir biçimde verilerin toplanıp sorgulanmasına ve bu tespitler ışığında yeni eylem planları hazırlanıp uygulanmasına dayanmaktadır. Öğrencilerin “barış” değerini geliştirmeye yönelik etkinliklere katılımları ve kendilerine sunulan resimlerle ilgili sorulara vermiş oldukları yazılı cevaplardan oluşan dokümanlar ve öğrencilerin “barış” değerine yönelik görüşlerini tespit etmeye yönelik açık uçlu sorulardan oluşan görüşme kayıtları, araştırmamızın veri setini oluşturmaktadır. Doküman incelemesi, araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsarken; yapılandırılmamış görüşme ise önceden hazırlanmış sorular ve görüşme esnasında gerekli görülen ek sorulara verilen cevapların analizini kapsamaktadır. Bu doğrultuda toplanan verilerin, betimsel analizi ve içerik analizi yapılacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE TARİHİ ROMAN KULLANIMININ ÖĞRENCİLERİN TARİHİ KAVRAM VE TERİMLERİ KAZANMASINA ETKİSİÖzet: Anlamlı bir öğrenme için, kavramların eğitim basamaklarında tam ve doğru olarak öğretilmesi son derece önemlidir. Kavramların öğrenilme düzeyi öğrencilerin daha sonra karşılaşacağı olay ve olguları anlamada temel rol oynamaktadır. Bu durumla bağlantılı olarak sosyal bilgiler dersinde yer alan tarihi kavramların doğru ve etkili öğretilmesi de, tarih konularının öğrenimi ve anlaşılmasını sağlayan önemli etkenlerden biri olmaktadır. İyi bir kavram öğretimi için kavramın tanım ve özelliklerinin yanı sıra kavrama ait çok sayıda örneklerin verilmesi gerekmektedir. Ancak sosyal bilgiler dersinde zaman sınırlı, ele alınması gereken olay ve olgular fazla olduğu için ders içinde tarihi kavramlara yönelik yeterli örnek verilememektedir. Bu durum tarihi romanların öğrencilere tarihi kavramların kazandırılmasında kullanılması düşüncesini akla getirmektedir. Tarihi romanlar, soyut kavramları somutlaştıran anlatımlar sunmakta ve tarihi kavramlar için gerekli örnekleri içerebilmektedir. Bu araştırmada sosyal bilgiler dersi kapsamında yer alan tarih konularının öğretiminde tarihi roman kullanılmasının öğrencilerin tarihi kavram ve terimleri kazanma durumlarına etkisi incelenmiştir. Araştırmada yöntem olarak kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 öğretim yılında Kütahya ili merkezde öğrenim gören bir ortaokulun 7. sınıfları içinden iki şube oluşturmuştur. Araştırma 7. Sınıf Sosyal Bilgiler Dersi içinde yer alan “Türk Tarihine Yolculuk” ünitesi üzerinde yapılmış, araştırma verileri araştırmacı tarafından geliştirilen “Sosyal Bilgiler Kavram ve Terim Ölçeği” ile elde edilmiştir. Araştırma sonucunda deney ve kontrol grubu arasında, deney grubunda doğru kavramsal anlamayı gerçekleştiren öğrenci sayısının daha fazla olduğu ve öğrencilerin bazı tarihi kavramları o dönemde ifade ettiği anlam ve kullanım biçimiyle değil de günümüzdeki anlam ve kullanım biçimiyle öğrenerek kavram yanılgısına düşmüş oldukları sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARI İLE DİĞER BÖLÜMLERDE ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRETMEN ADAYLARININ ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARINA İLİŞKİN TUTUMLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türkiye hızlı bir kimlik kazanma, kalkınma ve modernleşme hareketi başlatmıştır. Devletin dahil olduğu her alanda ve toplumsal hayatta köklü bir çok yenilik hayata geçirilmiş ve bu sayede toplumun dönüştürülmesi amaçlanmıştır. Edilgen ve demokratik düşünceden yoksun vatandaş tipinden etkili, etkin, insan haklarına saygılı ve demokratik becerilere sahip vatandaş profilini oluşturabilmeyi ancak yenilikçi, modern ve çağdaş bir eğitim anlayışıyla mümkün gören Atatürk başta olmak üzere cumhuriyetin kurucu kadrolarının inkılap çabalarının temel ayaklarından birini belirtilen nedenlerle eğitim düzenlemeleri oluşturmuştur. Cumhuriyet Türkiye’sinin cumhuriyetle birlikte eğitimi modernleştirme ve inkılap çabalarının kilometre taşlarından birisini ise Atatürk ilke ve inkılapları teşkil etmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze değin eğitimle alakalı yapılan hemen hemen her düzenlemede Atatürk ilke ve inkılaplarına değinilmiş ve içerdiği fikir ve değerler nedeniyle bu ilke ve inkılaplar eğitimde modernleşmenin kılavuzu olarak değerlendirilmiştir. Bu kapsamda eğitim programlarında Atatürk ilke ve inkılapları ile alakalı konulara sürekli olarak yer verilmiş, bugün de dahil olmak üzere zaman zaman, bizzat bu konuları içeren ve adını söz konusu ilke ve inkılaplardan alan dersler programda kendisine yer bulmuştur. Günümüzde de cumhuriyetin kuruluş programı, var oluş felsefesi ve temel ilkeleri ile Atatürk’ün fikirlerini öğretmeyi amaçlayan “ Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük “ dersi ortaokulların 8. sınıf programlarında yer almaktadır. Bu ders 8. Sınıf öğrencilerine sosyal bilgiler öğretmenleri tarafından verilmektedir. Türk Milli Eğitiminin genel amaçlarında da önemli yer tutan Atatürk ilke ve inkılaplarına; Türkiye Cumhuriyet İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin genel amaçlarında Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmesindeki yerinin kavratılması amacında kullanılması gerektiği vurgusuyla yer verilmiştir. Bu kapsamda söz konusu Türkiye Cumhuriyet İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersini ve bu konuları içeren sosyal bilgiler derslerini verecek olan sosyal bilgiler öğretmen adaylarının Türk milli eğitiminin şekillendirilmesinde asli unsurlardan biri olarak kabul edilen Atatürk ilke ve inkılaplarına yönelik tutumlarının anlaşılması önem kazanmaktadır. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının Atatürk ilke ve inkılaplarına yönelik tutumları yeterli düzeyde olumlu olmadığı takdirde Türkiye Cumhuriyet İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersleri ile sosyal bilgiler derslerinden sağlanmak istenen olumlu sonuçların elde edilemeyeceği açıktır. Yine Türk Milli Eğitiminin Atatürk ilke ve inkılaplarına yönelik amaçlarının gerçekleştirilebilmesinde sosyal bilgiler dışındaki öğretmenlerin de sorumlu olduğu açıktır. Bu konuya ilişkin olarak tasarlanan bu araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adayları ile diğer öğretmen adaylarının Atatürk ilke ve inkılaplarına yönelik tutumlarının incelenmesi ve karşılaştırılmasıdır. Araştırma nicel araştırma yöntemlerine uygun olarak yürütülmüştür. Araştırmanın deseni betimsel tarama desenidir. Araştırmanın örneklemi Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Eğitim Fakültesinde öğrenim gören 280 öğretmen adayından ibarettir. Araştırmanın veri toplama aşamasında ölçme aracı olarak sorumlu yazar tarafından geliştirilmiş ve geçerlilik – güvenilirlik çalışması yapılmış olan “ Atatürk İlke ve İnkılâplarına ilişkin tutum ölçeği ” kullanılmıştır. Örneklemde yer alan öğrencilere uygulanan Atatürk İlke ve İnkılaplarına ilişkin tutum ölçeği ile elde edilen veriler bir istatistiksel analiz programına girilmiştir. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının ve diğer branşlardaki öğretmen adaylarının Atatürk İlke ve İnkılâplarına ilişkin tutumları öncelikle çeşitli değişkenler bakımından analiz edilmiş, sonrasında ise sosyal bilgiler öğretmen adaylarının tutumları ile diğer bölüm öğretmen adaylarının aynı konudaki tutumları karşılaştırılmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARINA ARAZİ ÇALIŞMALARI İLE COĞRAFİ SORGULAMA BECERİSİ KAZANDIRILMASININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Teknoloji ne denli gelişmiş olursa olsun, onun kullanılacağı çevre doğal ve sosyal şartlarıyla bir bütün olarak tanınmazsa, teknolojinin nimetlerinden de faydalanmak mümkün değildir. Bu bakımdan coğrafya öğrenmek, insan ve mekân arasındaki ilişkiyi anlamak ve anlamlandırmak birtakım coğrafi becerilerin kazanılması ile mümkündür. Coğrafya dersi öğretim programında yer alan ve coğrafya dersinin özelliğinden kaynaklanan temel coğrafî beceriler, harita becerisi, gözlem becerisi, arazi çalışma becerisi, coğrafî sorgulama becerisi, tablo, grafik, diyagram hazırlama ve yorumlama becerisi, zamanı algılama becerisi, değişim ve sürekliliği algılama becerisi ve kanıt kullanma becerisi olarak ele alınmaktadır. Bu araştırmada ele alınan coğrafi sorgulama becerisi, coğrafya öğretiminin en temel becerilerinden birisidir. Öğrencilerin çevrelerindeki olay ve nesnelerin coğrafya bilimin temel bakış açısı ve ilkelerine göre ele alınması, anlamlandırılması, problemlerin coğrafi yöntem ve araç gereçlerle çözüm önerileri getirilmesini gerektirir. Coğrafya öğretiminde sorgulama sürecini kullanan öğrencilerin fiziksel ve beşeri mekanların özelliklerini ve bu mekanlara ilişkin olgu ve olayları öğrenmeleri beklenir. Coğrafi sorgulama becerisinin kazandırılması ve geliştirilmesi amacıyla coğrafya dersi öğretim programında yer alan aşamaların kavratılmasına yönelik olarak ne, nerede, ne zaman, niçin, nasıl, kim gibi sorular sorulmalı ve öğrencilerin kavramaları sağlanmalıdır. Bu araştırmada Kastamonu iline yapılan ve Valla Kanyonu, Ilıca Şelalesi, Çatak Kanyonu ile Azdavay ve Pınarbaşı’nda görülen fiziki ve beşeri unsurların gözlemlenmesine yönelik olarak yapılan arazi çalışması ile sosyal bilgiler öğretmen adaylarının coğrafi sorgulama becerisi kazanmalarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması modeli ile yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim öğretim yılında Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği 2. Sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Örnekleme yöntemi olarak amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bu araştırmanın ölçütü öğretmen adaylarının 2016 yılı Kasım ayında gerçekleştirilen Kastamonu ili Azdavay ve Pınarbaşı ilçelerinde gerçekleştirilen arazi çalışmasına katılmış olmalarıdır. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Çalışmanın ilk aşamasında, konu ile ilgili literatür taranarak kuramsal temel oluşturulmuş ve literatür bilgilerinden yararlanılarak yarı yapılandırılmış bir görüşme formu geliştirilmiştir. Hazırlanan sorular amaç doğrultusunda cevaba ulaşmaya yönelik olup uzman görüşü alınarak tamamlanmıştır. Form iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölüm kişisel bilgilerin elde edilmesi; ikinci bölüm ise; öğretmen adaylarının coğrafi sorgulama becerisinin değerlendirilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Araştırmada toplanan nitel verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Betimsel analizde, görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık sık yer verilmiştir. Araştırmada öğretmen adayları, genel gözlem, jeolojik ve jeomorfolojik yapı, iklim, bitki örtüsü, toprak, nüfus ve yerleşme, ekonomik yapı, yapılaşma ve kültür ile ilgili genel anlamda coğrafi sorgulama becerisi kazandığı sonucuna ulaşılmıştır. Öğretmen adaylarına coğrafi sorgulama becerisi kazandırmak için planlı arazi gezileri yapılmasının ve bu çalışmalarda etkinlikler geliştirilmesinin önemi vurgulanarak öğretmen adaylarının bu çalışmalara katılmaya özendirilmesinin önemli olduğunun vurgulanması önerilebilir. Öğretmen adaylarına coğrafi sorgulama becerisi kazandırmak için planlı arazi gezileri yapılmasının ve bu çalışmalarda etkinlikler geliştirilmesinin önemi vurgulanarak öğretmen adaylarının bu çalışmalara katılmaya özendirilmesinin önemli olduğunun vurgulanması önerilebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARINA EMPATİ BECERİSİ VE FARKLILIKLARA SAYGILI OLMA DEĞERİNİN KAZANDIRILMASINDA STORYLİNE YÖNTEMİNİN ETKİSİÖzet: Arş. Gör.İsmail Hakkı ÇATLAK Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü ismailhakkicatlak@ibu.edu.tr Doç. Dr. Emine Özlem YİĞİT Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, ozlem1406@hotmail.com Bu araştırmanın genel amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarına çokkültürlülük bağlamında empati becerisinin ve farklılıklara saygılı olma değerinin kazandırılmasında storyline yönteminin etkisinin incelenmesidir. Deneysel olarak yapılan bu araştırma, 2015–2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda öğrenim görmekte olan 3.sınıf öğretmen adaylarından değerler eğitimi dersini seçmeli olarak alan 20 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler, seçkisiz örnekleme yöntemlerinden basit seçkisiz örnekleme yöntemi kullanılarak SPSS programı aracılığıyla 10’u deney grubuna, 10’u kontrol grubuna olmak üzere atanmıştır. Storyline yönteminin empati becerisinin ve farklılıklara saygı değerinin kazandırılması üzerindeki etkisini incelemek amacıyla deney grubuna storyline yöntemine uygun düzenlenen öğretim programı uygulanmış olup kontrol grubuna ise farklı yöntemler (sunuş yolu, rol oynama ve soru cevap) aracılığı ile öğretim uygulanmıştır. Araştırmada, katılımcıların empati becerisine ve farklılıklara saygı değerine sahip olma düzeylerinin belirlenmesi amacıyla Dökmen (1988) tarafından geliştirilen Empati Becerileri Ölçeği B-Formu (EBÖ) ile Öksüz ve Demir (2012) tarafından geliştirilen Farklılıklara Saygı Ölçeği ön test-son test olarak uygulanmıştır. Araştırmada, deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin Empati Beceri Ölçeği-B formundan ve Farklılıklara Saygı Ölçeğinden aldıkları ön test ve son test puanları hesaplanmıştır. Bu kapsamda elde edilen veriler SPSS. 20 paket programı kullanılarak Man Whitney U testi ve Wilcoxon İşaretli Sıralar Testtlerine tabi tutulmuştur. Araştırmada ulaşılan sonuçlar şu şekilde özetlenebilir: Man Whitney U son test sonuçlarına göre: • Storyline yöntemi ile empati kurabilme becerisinin kazandırılmasında deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. • Storyline yöntemi ile farklılıklara saygı değerinin kazandırılmasında deney grubu ve kontrol grupları arasında anlamlı bir fark bulunmamasına rağmen deney grubunda yer alan öğretmen adaylarının farklılıklara saygı ölçeğinden aldıkları puanlarda artışlar olduğu görülmüştür. Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçlarına göre: • Storyline yöntemi ile empati becerisinin ve farklılıklara saygı değerinin kazandırılmasında deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARINA YÖNELİK HUKUK OKURYAZARLIK ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİLİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Demokrasiyi benimsemiş devletlerde hukuk, devletin yönetim biçiminden ayrı düşünülemez. Demokrasi ve hukukun gelişmesi ise etkin vatandaşların var olması ile doğru orantılıdır. Bu bağlamda etkin vatandaşların yetiştirilmesi için okullara önemli görevler düşmektedir. Özellikle küçük yaşlardan itibaren başlayan etkin vatandaşlık eğitimi, sosyal bilgiler dersinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü öğrencilere hak ve sorumluluklarını öğreten, demokrasiyi ve hukuku benimsetecek olanlar sosyal bilgiler öğretmenleridir. Bu bağlamda sosyal bilgiler öğretmenlerinin hukuk okuryazarlık düzeylerinin yüksek olması gerekmektedir. Araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarına yönelik hukuk okuryazarlık ölçeği geliştirmektir. Araştırmacılar tarafından ilgili literatür tarandıktan ve sosyal bilgiler öğretmen adaylarının hukuk ile alakalı yazmış oldukları kompozisyonlar incelendikten sonra ölçekle ilgili 110 maddelik bir havuz oluşturulmuştur. Madde havuzunda yer alan maddeler iki ayrı araştırmacı tarafından incelenmiş ve ön eleme ile madde sayısı 57’ye düşürülmüştür. Daha sonra ölçeğin kapsam geçerliliğinin sağlanması adına hukuk okuryazarlığına ait 57 madde için; ikisi ölçme değerlendirme alanında, ikisi hukuk alanında, üçü sosyal bilgiler eğitimi alanında ve biri Türkçe eğitimi alanında olmak üzere toplam 8 alan uzmanının görüşlerine başvurulmuştur. Elde edilen görüşler doğrultusunda 4 madde çıkarılmış ve yerine 2 madde eklenmiştir. Hukuk okuryazarlık ölçeğinin pilot uygulama öncesi madde sayısı 55 olarak belirlenmiştir. Kapsam geçerliliği sağlandıktan sonra, yapı geçerliliğinin sağlanması için hukuk okuryazarlık ölçeği, pilot uygulama için hazır hale getirilmiştir. Açımlayıcı faktör analizini yapmak için Batı Anadolu’da yer alan iki üniversitede öğrenim gören toplam 375 sosyal bilgiler öğretmen adayı ile pilot uygulama gerçekleştirilmiştir. Pilot uygulama gerçekleştirildikten sonra veri setinin açımlayıcı faktör analizi için uygun olup olmadığını belirlemek amacıyla analize geçmeden önce veri setinin faktör analizi için uygunluğunu belirlemek için Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) katsayısı ve Bartlett küresellik testi yapılmıştır. Yapılan analiz sonucunda KMO değeri .858 olarak hesaplanmıştır. Elde edilen bu değer, faktör analizi için örneklem büyüklüğünün uygun olduğunu göstermektedir. Bartlett testi ki-kare değerinin ise 7719,427 olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca elde edilen ki-kare (X2) değerinin .01 düzeyinde anlamlı olduğu göze çarpmaktadır. Elde edilen bu sonuçlar doğrultusunda veri setinin çok değişkenli, normal dağılımdan geldiği ve faktör analizi için uygun olduğu söylenebilir. Veri setinin açımlayıcı faktör analizi için uygunluğu ortaya çıkarıldıktan sonra, hukuk okuryazarlık ölçeği “Temel Bileşenler Analizi” (Principal Component)” yöntemi ile analize tabi tutulmuştur. Yapılan analizler sonucunda .10’un altında bir değere sahip olan maddenin olmadığı göze çarpmaktadır. Bu bağlamda maddelerin ölçeğin bütünü ile uyum sağladığı söylenebilir. Ancak ortak varyans tablosu tek başına maddelerin uygunluğu hakkında kesin bilgi vermekte yeterli olamayacağından dolayı, ölçeğin faktör yapısını ortaya çıkaran “Açıklanan Toplam Varyans Tablosu” ve “Yamaç-Birikinti Grafiği” incelenmiştir. Hukuk okuryazarlık ölçeğinin faktör desenini ortaya çıkarmak için yapılan analizde ise faktör yük değerleri için kabul düzeyi .32 olarak belirlenmiştir. İlk aşamada ölçekte bulunan her madde için bileşenler matrisi (component matrix) ile madde faktör yük değerlerine bakılmıştır. Yapılan analiz sonucunda 10 madde faktör yük değerlerinin kabul düzeyi olan .32’nin altında kalmasından dolayı ölçekten çıkarılmıştır. Hukuk okuryazarlık ölçeği için yapılan bir diğer analiz eksen döndürmesidir. Hukuk okuryazarlığı ölçeğinin eksen döndörmesinde varimax döndürme tekniği kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucu, madde yük değerinin düşük olmasından kaynaklı çıkarılan 10 maddenin yanı sıra, birden fazla faktörde kabul düzeyinden yüksek değere sahip olan ve iki farklı faktörde yük değeri arasındaki fark .1’den küçük olan 16 madde hukuk okuryazarlık ölçeğinden çıkarılmıştır. Açımlayıcı faktör analizi sonucu hukuk okuryazarlık ölçeğinin; birinci faktörde 6(hukuka güven), ikinci faktörde dört(hukuku kullanma), üçüncü faktörde 5(kuralsızlık), dördüncü faktörde 5(hukuka ilgi), beşinci faktörde 3(hukuki sorumluluk), altıncı faktörde 3 (günlük hayat ile ilişkilendirme) ve yedinci faktörde 3(hukuki yaptırım) olmak üzere toplam 29 maddeden oluştuğu görülmektedir. Her bir maddenin faktör yük değeri incelendiğinde, değerlerin “iyi” ve “mükemmel” olarak değerlendirilebileceği söylenebilir. Açımlayıcı faktör analizinden sonra oluşturulan yedi faktörlü hukuk okuryazarlık ölçeği, doğrulayıcı faktör analizinin yapılabilmesi için 258 öğretmen adayına uygulanmıştır. Elde edilen veri seti SPSS programına girilmiş ve ardından LISREL 8.80 programına tanıtılmıştır. Daha sonra açımlayıcı faktör analizinde belirlenen yedi örtük değişken ve her bir değişkene ait maddeler programa tanıtılmıştır. Alt boyutların hukuk okuryazarlığı olarak adlandırılan bir yapının bileşenleri olduğu ve bunların birlikte bir üst yapıyı oluşturduğu yapılan analizler sonucunda doğrulanmıştır. Modelin uyum iyiliği indekslerinin oldukça yüksek olduğu belirlenmiştir. Doğrulayıcı Faktör Analizi de AFA sonuçlarını doğrulamıştır. Hukuk okuryazarlık ölçeğinin güvenilirlik değerini hesaplamak için ise cronbach alpha güvenilirlik testi yapılmıştır. Hukuk okuryazarlık ölçeğinin toplam cronbach alpha güvenilirlik katsayısının ,815 olduğu görülmektedir. Elde edilen sonuçlara göre ölçeğin geçerli ve güvenilir olmasından dolayı kullanılması uygun görülmüştür. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ AFYONKARAHİSAR TURİZMİ HAKKINDAKİ ALGILARIÖzet: ÖZET Sosyal Bilgiler öğretim programı içerisinde turizme ait konuların önemli bir yeri vardır. Öyle ki programda yer alan sekiz öğrenme alanının üçü, öğrencilere kazandırılmak istenen becerilerden altısı, değerlerin ise sekiz tanesi doğrudan ve ya dolaylı olarak turizm ve turistik varlıklar ile ilgilidir. Yine 5, 6 ve 7.sınıf Sosyal Bilgiler Dersi müfredatındaki kazanım sayısı 128dir ve bunlardan 55 tanesi turizm bilincini sosyal bilimlerinçeşitli disiplinlerine ait bilgi içeriğiyle öğrencilere kazandırmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının turizm hakkındaki algılarının belirlenmesi, meslek hayatları boyunca sıklıkla kullanmaları gereken bilgi ve becerileri, öğrenim süresi boyunca nasıl edinecekleri konusunda alan eğitimcilerine fikir verecektir. Bu sebeple çalışmanın amacı; Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının yaşadıkları çevrenin turizmi ve turistik varlıkları hakkındaki düşüncelerini ve algılarını ortaya çıkarmak olarak belirlenmiştir. Ayrıca bu çalışmada daimi ikamet, cinsiyet ve sınıf düzeyi değişkenlerinin katılımcılar üzerindeki etkisi incelenmiştir. Araştırmaya Afyon Kocatepe Üniversitesinde öğrenim gören 207 Sosyal Bilgiler öğretmen adayı katılmıştır. Katılımcıların Afyonkarahisar turizmi hakkındaki görüşlerini öğrenmek için araştırmacılar tarafından hazırlanan Likert tipi anketin KMO değeri ,888 olarak bulunmuş ve Barlett bütünlük testinin ise ,00 olduğu belirlenmiştir. 19 madde ve iki boyuttan oluşan anketin güvenilirlik katsayısının 0,88 olduğu tespit edilmiştir. Yapılan güvenilirlik ve faktör analizi sonuçlarına göre anket maddelerinin ortak faktörler altında toplandığı ve yapı bakımından güvenilir olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Uygulanan anket sonucunda elde edilen veriler, istatistik program kullanılarak çözümlenmiştir. Anketten elde edilen verilere uygulanan normallik testlerine göre anketten elde edilen verilerin dağılımı normaldir. Yapılan testler doğrultusunda elde edilen veriler ilişkisiz örneklem t-testi ve tek yönlü varyans analizi ile çözümlenmiştir. Araştırmanın amaçlarına uygun olarak, araştırmaya katılan öğretmen adaylarının kişisel bilgileri, yorumları ve görüşlerini betimlemek için frekans (f), yüzde (%) ve puanların aritmetik ortalamaları ( ) kullanılmıştır. Araştırmaya katılan Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarına göre Afyonkarahisardaki turizm faaliyetleri orta düzeyde gelişme göstermiştir. Bu durum tesis ve tanıtımın yetersiz olduğunu düşünmelerinden kaynaklanmaktadır.Bununla birlikte katılımcılar Afyonkarahisarın turizm açısından önemli kaynaklarının olduğunu da belirtmektedirler. Sosyal Bilgiler öğretmen adayları Afyonkarahisar turizmi hakkında genel olarak olumlu bir algıya sahiptir. Fakat bu değerlendirme daha çok turizmin ildeki ekonomik öneminden kaynaklanmaktadır. Çünkü katılımcılar Afyonkarahisarda turistik açıdan değerlendirilebilecek önemli potansiyel kaynaklar olduğu ancak henüz bu kaynakların yeterince değerlendirilemediği düşüncesindedirler. Daimi ikametgâhı Afyonkarahisar olan öğrencilerin Afyonkarahisar turizmi hakkındaki algıları belirgin şekilde daha olumludur.Bu sonuç yerel halkın yaşadığı çevredeki turistik unsurları daha iyi tanımasından kaynaklı olabilir. Cinsiyet değişkeninde de kız öğrencilerin erkeklere göre daha olumlu görüşe sahip olduğu belirlenmiştir. Sınıf düzeyi değişkeninde ise sınıflar arasında katılımcı görüşleri farklılaşmamaktadır. Etkili bir eğitim için öğrenenlerin yaparak ve yaşayarak öğrenmesi mevcut öğretim programlarının temel ilkeleri arasında yer aldığı gibi Sosyal Bilgiler ve turizm eğitiminde de bir gereklilik olarak görülmektedir (Çınar, 2013; Keçe, 2015). Bu yüzden birinci sınıftaki öğrencilere yaşadıkları şehri tanıtacak geziler düzenlenmesi aynı zamanda turizm bilinci gelişimine de katkı sağlayacaktır. Çünkü bu geziler aynı zamanda turistik değer taşıyan mekânları da kapsamaktadır. Gezilerin organizasyon ve finansmanının fakülteler tarafından yapılması da bu tür etkinliklere katılımın artmasına ve katılımcıların yaşadıkları çevre hakkında daha doğru, ilk elden bilgiye ulaşmasına aynı zamanda olumlu tutum geliştirmesine de katkı sağlayacaktır. Organizasyonun fakülteler tarafından yapılamadığı durumlarda öğretim elemanlarının planlamasıyla bağımsız küçük grup gezileri de faydalı olacaktır. Bu küçük gruplarda fakültenin bulunduğu ilde ikamet eden öğrencilerin bulunması da uygulamada kolaylık sağlayacaktır. Her iki durumda da öğrencilerin gezi öncesi araştırma yapması ve gezi sonrası gözlem raporları hazırlaması amaca ulaşmakta etkili olacaktır. Araştırmadan elde edilen bir diğer sonuç ise katılımcıların başkalarına Afyonkarahisar turizmi hakkında üst düzey bilgi verebilecek donanıma sahip olduklarını düşünmeleridir. Bu sonuç öğretmen adaylarının öğrendikleri bilgileri uygulama alanına geçirmekte kendilerine güvendiklerini göstermektedir ki bu durum bilginin bilince dönüştüğü üst düzey düşünme becerileriyle tanımlanır (Demirkaya, 2015). Bununla birlikte bireyin kendi bilinç düzeyi hakkında olumlu fikre sahip olması gerçekte böyle olduğu anlamına gelmez (Keçe, 2015). Dolayısıyla katılımcıların Afyonkarahisar turizmi hakkındaki değerlendirmelerini nesnel ölçütlere göre yapıp yapmadığı da önem taşır. Bunun için öğretmen adaylarının Afyonkarahisar turizmi hakkındaki bilgi düzeyleri, bilgi kaynaklarının geçerliliği, sorunlar ve bu sorunlara getirdikleri çözüm önerilerini belirleyerek, öğretmen adaylarının konu hakkındaki farkındalıklarını ölçen ileri bir araştırma önerilebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ KONUŞMA ÖZ YETERLİKLERİÖzet: Toplumsal yaşamda iletişim kurma yollarından biri olan konuşma, dinleme ile birlikte gelişen bir beceridir. Konuşma, bireylerin kendini ifade etmelerine yardımcı olan ve beden dili, jest, mimik ve ses organlarının etkili bir biçimde kullanılmasını gerektiren dil becerisidir. Küçük yaşlardan itibaren ana dilinin özelliklerini tanıyarak, o dilin sözcüklerini kullanarak gerçekleşen konuşma, aile ve okul ortamında sürekli kullanılan ve etkileşim gerektiren bir beceridir. Aile ortamında ebeveynler ve çocukları arasında gerçekleşen konuşma, okul ortamında farklı kaynaklar arasında gerçekleşmektedir. Okul ortamında, konuşmayla oluşan iletişimin ana kaynağını öğretmenler ve öğrenciler oluşturmaktadır. Öğretmenlerin velileriyle iletişimi, öğrencilerin birbirleriyle iletişimi ve öğretmenler ile öğrenciler arasındaki iletişim, konuşmanın etkileşimli bir süreç olduğunu gösteren durumlardır. Özellikle öğrencilerine rol model olan öğretmenlerin etkili ve güzel konuşması, anlatacağı konuyu anlaşılır bir biçimde aktarabilmesi açısından oldukça önemlidir. Sözlü ifadelere dayalı, özelikle tarih gibi kronolojik olaylar içeren konuların aktarıldığı Sosyal Bilgiler dersinde, öğretmenlerin doğru vurgu ve tonlama yapma ile doğru telaffuz gibi noktalara dikkat ederek ders anlatması, öğrencilerin daha anlaşılır ve kalıcı bilgiler edinmelerini sağlayacaktır. Bunun yanı sıra, ilkokul ve ortaokul düzeyinde ele alınan Sosyal Bilgiler dersinde toplumsal konuların, gündemin, coğrafi olayların ve bunların insanlara yansımasının yorumlama gerektirdiği durumlarda konuşma becerisinin etkili bir biçimde gerçekleşebilmesi için Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin konuşma alanında kendilerini yetiştirmeleri gerekmektedir. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin konuşmayla ilgili istenen özelliklere sahip olabilmesi için henüz öğretmen adayı iken konuşma becerisini geliştirmeleri ve buna ilişkin öz yeterliklerinin farkına varmaları önem taşımaktadır. Öğretmen adaylarının, kimi zaman yöresel bir ağızla konuşmaları kimi zaman da ebeveynlerinin günlük yaşamda kullandıkları kelime sayısının yetersiz kalması gibi nedenlerle etkili konuşamadıkları görülebilmektedir. Bu durum çoğu zaman sınıf içi sunumlarda öğretmen adaylarının kendilerine olan güveni etkilemekte ve olumsuz öz yeterlik algısına neden olabilmektedir. Bandura’nin Sosyal Bilişsel Kuramı’nda önemli bir yeri olan öz yeterlik, bireylerin belli bir görevi başarmak için kendilerine ait yargılarını içeren içsel bir süreçtir. Başarılı olup olmama ya da bu süreçte yaşayacağı durumlarla başa çıkma konusunda kendisine yönelik inancıyla ilişkili olan öz yeterlik, öğretmen adaylarının yansıtıcı düşünme yoluyla gerçekleştirebilecekleri ve ileriki meslek yaşamlarında kullanabilecekleri bir kavramdır. Öğretmen adaylarının konuşma becerisi ve bu beceriye ilişkin öz yeterlikleri, mesleki gelişimleri açısından geliştirilmesi gereken ve olumlu algıya dönüştürülmesi beklenen bir durumdur. Bu bağlamda gerçekleştirilecek olan araştırmada, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının konuşmaya ilişkin öz yeterliklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: • Öğretmen adaylarının öz yeterlikleri cinsiyete göre farklılık göstermekte midir? • Öğretmen adaylarının öz yeterlikleri akademik başarıya göre farklılık göstermekte midir? • Öğretmen adaylarının öz yeterlikleri ailenin eğitim durumuna göre farklılık göstermekte midir? • Öğretmen adaylarının öz yeterlikleri yaşadıkları şehirlerin bulunduğu bölgelere göre farklılık göstermekte midir? Tarama modelinde desenlenen araştırmada, Katrancı ve Melanlıoğlu (2013) tarafından geliştirilen “Öğretmen Adaylarına Yönelik Konuşma Öz Yeterlik Ölçeği” kullanılmıştır. Beş faktörde toplanan ölçek; Topluluk Önünde Konuşma, Etkili Konuşma, Konuşma Kurallarını Uygulama, Konuşma İçeriğini Düzenleme ve Konuşmasını Değerlendirme olarak adlandırılmıştır. Araştırmanın örneklemini, bir devlet üniversitesinin Sosyal Bilgiler Öğretmenliğinde öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Verilerin çözümlenmesinde t-testi ve Anova kullanılarak istatistiksel analiz yapılmıştır. Araştırmanın bulguları Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının konuşma öz yeterlikleri kapsamında verdikleri yanıtların; cinsiyet, akademik başarı, ailenin eğitim durumu ve yaşadıkları bölgeye göre incelenmesiyle elde edilmiştir. Araştırma bulgularına ve araştırmadan ortaya çıkan sonuçlara göre çeşitli öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ VATANDAŞLIK KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE SOSYAL KATILIMA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ VATANDAŞLIK KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE SOSYAL KATILIMA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ Deniz COŞKUN*-Tahir KODAL** Özet Problem Durumu: Toplumların eğitim aracılığıyla gerçekleştirmek istediği en önemli amaçlarından birisi üyelerini, hem kendilerine hem de çevresindeki kişilere değer veren, doğayı seven ve koruyan, sadece kendi ülkesinin değil dünyanın bir parçası olarak görüp bu büyük topluma katkıda bulunabilme istek ve bilincine sahip bireyler olarak yetiştirmektir. Bu amaç doğal olarak bireylerin toplumsal düzenin farklı alanlarına aktif katılımlarını gerektirmektedir. Toplum içinde bir arada yaşayan insanlar, kendilerini, dolaylı olarak da kendilerinin de ortağı oldukları toplumu ilgilendiren her durumla ilgili olmak durumundadırlar. Bu durum bütün ortakları (vatandaşları) hem sorumluluk ve görevler bakımından, hem de beklenti, ihtiyaç ve istekler yönünden sürekli ve bilinçli bir eylem içerisinde olmaya, katılıma yönelik davranışlar sergilemeye yönlendirmektedir. Katılım kelimesi, Türkçe sözlükte, ortaklık, ortak olma, paydaşlık olarak geçmektedir. O halde, toplum içinde bir arada yaşayan insanlar, kendilerini, dolaylı olarak da kendilerinin de ortağı oldukları toplumu ilgilendiren her durumla ilgili olmak durumundadırlar. Bu durum bütün ortakları (vatandaşları) hem sorumluluk ve görevler bakımından, hem de beklenti, ihtiyaç ve istekler yönünden sürekli ve bilinçli bir eylem içerisinde olmaya yönlendirmektedirler. Katılımın yapılan tercihleri etkilemek amacıyla karar alma ve uygulama süreçlerine müdahil olma şeklinde (Higgs vd., 2008:596) veya vatandaşlara yönetsel kararlara veya planlama sürecine müdahil olabileceği olanaklar sağlanması olarak (Maier, 2001: 709) tanımladığı da görülmektedir. Parlak ve Sobacı (2010: 76) ise katılımı, vatandaşların ilgi, ihtiyaç ve değerlerinin siyasa yapım süreçlerinin içerisine monte edilebileceği bir süreç olarak değerlendirmektedir (akt. Karkın, 2012:44). Katılım kavramı, literatürde politik katılım ve sosyal katılım şeklinde sınıflandırılmaktadır. Politik katılım demokratik süreçlerle ilgili politik alanlara dahil olmayı, sosyal katılım ise gönüllülük çalışmaları ve toplum hizmetlerine dahil olmak gibi sosyal vatandaşlığı gerektirmektedir (Kıncal ve Kartal, 2015: 236). Sosyal katılım bir beceri olarak, öğrencileri etkin vatandaşlar idealinde yetiştirmeyi amaçlayan sosyal bilgiler öğretim programında da yer almaktadır. Sosyal bilgiler dersinin yürütücüsü olacak olan sosyal bilgiler öğretmen adaylarının sosyal katılıma ilişkin görüşleri, onların sosyal katılım davranışını nasıl gösterdiklerinin belirlenmesi, bu becerinin kazandırılmasında etkili olacağı düşünüldüğünden konu ile ilgili yapılacak tespitler önem taşımaktadır. Bu amaçla çalışmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının sosyal katılıma yönelik düşünce ve davranışları kapsam dahilinde araştırılacaktır. Araştırmanın Amacı: Bu araştırma, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarının sosyal katılıma ilişkin görüşlerini belirleme amacıyla yapılmıştır. Araştırmada çalışma grubuna dahil edilen öğretmen adaylarının sosyal katılıma yönelik görüşleri ile sosyal katılım davranışlarını nasıl gösterdikleri belirlenmeye çalışılacaktır. Araştırmanın Yöntemi: Araştırma, temel nitel araştırma yöntemine uygun olarak desenlendirilmiştir. Öğretmen adaylarının görüşlerinden elde edilen veriler doğrultusunda kod ve temalar üretilecektir. Kod ve temaların belirlenmesinde içerik analizinden yararlanılacaktır. Veri Toplama Aracı: Katılımcılara sosyal katılım davranışına yönelik görüşleri belirlemek üzere yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanacaktır. Çalışma Grubu: Katılımcıların belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Katılımcılar topluma hizmet uygulamaları ile sosyal proje geliştirme dersini almış ve/veya derse devam etmekte kişiler arasından seçilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 öğretim yılında Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği’nde öğrenim gören dördüncü sınıfa devam eden toplam 10 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Bulgular: Araştırmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesine ilişkin süreç devam ettiğinden bulgular, yorum ve öneriler ilerleyen zamanda ortaya konulacaktır. Anahtar sözcükler: Vatandaşlık, Sosyal Bilgiler, Katılım, Sosyal Katılım Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ 2017 SOSYAL BİLGİLER TASLAK PROGRAMINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Türkiye’de 1997 yılında 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim-öğretime geçilmiştir. Buna göre de, 1998 yılında 4–5–6 ve 7. sınıflarında sosyal bilgiler dersinin okutulmaya başlanması bu dersi okutacak öğretmen ihtiyacını gündeme getirmiş ve eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılmasına gidilmiştir. Böylece, eğitim fakültelerinde sosyal bilgiler öğretmenliği lisans programları açılmaya başlanmıştır. Eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması sürecinin etkileri ve 2003 yılında Milli Eğitim Bakanlığının büyük bir eğitim reformu başlatarak yapılandırmacı yaklaşıma göre yeni eğitim programları hazırlatması sosyal bilgiler programını da etkilemiştir. Bu gelişmeler neticesinde, yeni sosyal bilgiler programı, 2004-2005 öğretim yılında pilot seçilen ilköğretim okullarında uygulandıktan sonra, 2005-2006 öğretim yılında tüm 4. ve 5. Sınıflarda uygulamaya konulmuştur. 2006-2007 öğretim yılından itibaren de 6. ve 7. sınıflarda sosyal bilgiler programı aşamalı olarak uygulamaya konulmuştur. 2005 sosyal bilgiler programının en önemli özelliklerinden biri 1998 programında yer alan davranışçı anlayıştan vazgeçilerek yapılandırmacı öğrenme yaklaşımını benimsenmesi olmuştur. 2005 sosyal bilgiler programında program değişikliğine gidilmesinin nedenleri; “Dünyada bireysel, toplumsal ve ekonomik alanda yaşanmakta olan değişimi ve gelişimi; ülkemizde de demografik yapıda, ailenin niteliğinde, yaşam biçimlerinde, üretim ve tüketim kalıplarında, bilimsellik anlayışında, toplumsal cinsiyet alanında, bilgi teknolojisinde, iş ilişkileri ve iş gücünün niteliğinde, yerelleşme ve küreselleşme süreçlerinde görmek mümkündür. Tüm bu değişim ve gelişimleri eğitim sistemimize ve programlarımıza yansıtmak bir zorunluluk hâline gelmiştir.” şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca, programın, “dünyada yaşanan tüm bu değişimler ve gelişmelerle birlikte, Avrupa Birliği normlarını ve eğitim anlayışını, mevcut programların değerlendirmelerine ilişkin sonuçları ve ihtiyaç analizlerini dikkate aldığı” belirtilmiştir. 2017 Ocak ayında yayınlanan taslak sosyal bilgiler öğretim programında ise program değişikliğinin gerekçesi; “öğretim programları bireysel, toplumsal, ekonomik ve bilimsel alanlarda yaşanmakta olan değişim ve gelişime bağlı olarak belirli aralıklarla güncellenmektedir. Bireyin var olan deneyimlerini dikkate alan, yaşama etkin katılımını, doğru karar vermesini, sorun çözmesini destekleyici ve geliştirici bir bakış doğrultusunda öğrenci merkezli yaklaşımlar ön plana çıkarmaktır. Geçen süre zarfında program uygulamaları ve sonuçları ile bu uygulamalara yönelik yapılan araştırmalar sosyal bilgiler dersi öğretim programında güncelleme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu çalışmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarının 2017 taslak sosyal bilgiler öğretim programına yönelik görüşlerini ortaya koymaktır. Bu amaçla şu sorulara cevap aranmıştır: Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının; 1. Taslak programdaki ders saatine yönelik görüşleri, 2. taslak programın içerik yoğunluğuna yönelik görüşleri, 3. Taslak programın içerik yoğunluğuna yönelik görüşleri, 4. Taslak programın ölçme-değerlendirme yaklaşımına yönelik görüşleri, 5. Taslak programda yer alan öğretim strateji, yöntem ve tekniklere yönelik görüşleri ve 6. Talka programla ilgili olarak eklemek istedikleri şeylere yönelik görüşleri nelerdir? Öğretmen adaylarının görüşlerini ortaya koyabilmek amacıyla bu alışmada, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Çalışmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir örneklem kullanılmıştır. Buna göre çalışma grubunda büyük bir üniversitenin sosyal bilgiler lisans programında okuyan 30 üçüncü sınıf öğrencisi yer almıştır. Özel öğretim Yöntemleri – I dersinde çalışma grubunda yer alan öğrencilerle 2 hafta süresince 2005 ve 2017 taslak sosyal bilgiler öğretim programları incelenmiştir. Çalışma grubunda yer alan öğrencilerle önce 1 hafta 2005 sosyal bilgiler programı incelenmiştir. Daha sonra 1 hafta 2017 taslak programı incelenmiştir. Veri toplama aracı olarak altı adet açık uçlu sorunun yer aldığı görüş formu kullanılmıştır. Öğrencilerin 2017 taslak programını göz önüne alarak görüş formunu doldurmaları istenmiştir. Verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Çalışmanın verileri analiz aşamasında olduğundan bulgular, sonuçlar ve önerilere sözlü sunum sırasında yer verilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ 5E ÖĞRENME MODELİNE UYGUN DERS TASARIMI GELİŞTİRME VE UYGULAMAYA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Uygulanmakta olan Sosyal Bilgiler dersi öğretim programlarında yapılandırmacı yaklaşım felsefesi temele alınmıştır. Yapılandırmacı yaklaşımda bilgi, birey tarafından yapılandırılmaktadır. Bilginin yapılandırılmasında öğrencilerin hazır bulunuşlukları ve ön bilgileri önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle öğretim programlarındaki kazanımların gerçekleştirilebilmesi için öğretmenlerin yapılandırmacı yaklaşıma uygun ders tasarımları hazırlamaları ve uygulamaları gerekmektedir. Yapılandırmacı yaklaşıma uygun ders tasarım modellerinden biri de Bybee tarafından geliştirilen 5E modelidir. Bu modelin adı beş aşamaların İngilizce adlarının ilk harflerinden oluşmaktadır (Engage/Giriş, Exploration/Keşfetme, Explaination/Açıklama, Elaboration/Derinleştirme ve Evaluation/Değerlendirme). Bu modelin Giriş aşamasında öğretmen tarafından öğrencilerin dikkatleri çekilmeye çalışılmakta ve önbilgileri belirlenmektedir. Keşfetme aşamasında, öğrencilerin ön bilgilerini kullanarak yeni bilgiyi keşfetmeleri amaçlanmaktadır. Açıklama aşamasında, öğrenci ön bilgileri ile yeni bilgiyi yapılandırır varsa kavram yanılgıları ve yanlış anlamlandırmaları öğretmenin desteği ile düzeltilir. Derinleştirme aşamasında, öğrenciden yapılandırdığı yeni bilgiyi farklı bir durumda kullanması, problem çözmesi beklenmektedir. Değerlendirme aşamasında, ise yeni bilginin ya da yeni bilgiye dayalı kazanımın gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin karar verilmektedir. 2005 yılında uygulamaya konulan ve halen uygulanmakta olan Sosyal bilgiler dersi öğretim programlarında yapılandırmacı yaklaşımın temele alınmış olması nedeniyle öğretmen adaylarına yaklaşıma uygun ders modellerine yönelik eğitimlerin gerekmektedir. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliğinde öğrenim gören öğretmen adayları Özel Öğretim Yöntemleri I ve II dersleri kapsamında 5E modeline uygun ders tasarlama eğitimleri almışlardır. Öğretmenlik Uygulaması dersi kapsamında da öğretmen adaylarından her hafta 5E modeline dayalı ders tasarımı yapmaları ve bu tasarımlarını gerçek sınıf ortamlarında uygulamaları istenmiştir. Bu çalışmanın amacı Öğretmenlik Uygulaması dersi kapsamında sosyal bilgiler öğretmen adaylarının 5E modeline uygun ders tasarımı hazırlama ve uygulamaya ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu araştırma 5E modelinin Sosyal Bilgiler eğitiminde kullanılabilirliğine ilişkin bir görüş oluşturması açısından önemlidir. Araştırmada öğretmen adaylarının bir olguya ilişkin deneyimlerinin ortaya konulması amaçlandığı için araştırma nitel araştırma yöntemlerinden yorumlayıcı nitel araştırma desenine uygun tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunun oluşturulmasında amaçlı örnekleme tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Sosyal Bilgiler öğretmenliğinde öğrenim gören 12 öğretmen adayından oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama amacıyla dörder kişilik üç farklı odak grup görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Odak grup görüşmelerinde elde edilen ses kayıtları elektronik ortama aktarılmış ve görüşülen öğrencilerle paylaşılmıştır. Öğrencilerin onayı alındıktan sonra görüşme notları iki uzman tarafından içerik analize tabi tutulmuştur. Analiz sonuçlarına göre öğretmen adayları Sosyal bilgiler dersinde 5E modeline uygun ders tasarımı yapmanın gerekli olduğunu düşündüklerini belirtmişlerdir. Ancak Sosyal Bilgiler dersi öğretim programlarında yer alan bazı kazanımların yapılandırmacı yaklaşıma uygun olmadığı düşünmektedirler. Öğretmen adayları 5E modelinin keşfetme aşamasını tasarlamada ve uygulamada, bilgiyi derinleştirme aşamasında uygun yöntem ve teknik bulmakta zorlandıklarını belirtmişlerdir. Bu durumun nedeni olarak da öğrencilerin aktif öğretim yöntem ve tekniklerine aşina olmadıklarını göstermişlerdir. Örneğin; öğretmen adayları, grup çalışmalarına dayalı bir yöntem ve teknik uygulamak istediklerinde, öğrencilerin grup olmada zorluk çıkardıklarını, grup içi sorumluluk alma ve işbirliği becerilerinin düşük olduğunu, dersin öğretmeni olmadıkları için disiplini sağlayamadıklarını aktarmışlardır. Ayrıca öğretmen adayları, modelin değerlendirme aşamasına yeterli zaman kalmadığını, bu nedenle bu aşamayı planlamada ve uygulamada sıkıntı yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Öğretmen adaylarının zaman yetersizliği nedeniyle değerlendirme çalışmalarını genelde ev ödevi olarak verme eğiliminde olmaları dikkat çekicidir. Sosyal bilgiler dersinde 5E modeline uygun ders tasarımı hazırlamada ve uygulamada öğretmen adaylarının karşılaştıkları sorunların ortadan kaldırılması için bazı kazanımlarda modelin derinleştirme ve değerlendirme aşamaları birleştirilerek uygulanabilir. Ayrıca öğretmen adaylarının paylaşımlarına göre sınıflarda anlatıma dayalı ve davranışçı yaklaşıma göre uygulamalar yapıldığı görülmektedir. Bu durum uygulanmakta olan Sosyal Bilgiler dersi öğretim programının felsefesi ile örtüşmemektedir. Görev yapmakta olan öğretmenlerin, sosyal bilgiler dersi öğretim programının yapılandırmacı yaklaşım felsefesine uygun olarak aktif öğretim yöntem ve tekniklerini uygulamaları gerekmektedir. Bu noktada öğretmenlerin varsa eğitim ihtiyaçlarının belirlenerek gerekli hizmet içi eğitimlerin verilmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİLİMİN DOĞASINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Bilimin doğasının ne olduğu sorusu cevaplanmaya çalışıldığında genellikle, bilmenin bir yolu olarak bilim, bilimsel bilginin kökeninde yer alan değer ve inançlar veya bilimsel bilginin gelişimi olarak ifade edilmektedir. Literatür incelendiğinde bilimin doğası ile bilimsel okuryazarlık arasında yakın bir ilişki olduğu görülmektedir. Çünkü bilimsel okuryazar bireyin en önemli özelliğinin bilimin doğası hakkında yeterli anlayışa sahip olunması olduğu kabul edilmektedir(Çepni, 2011). Bilimin doğasını anlama, öğrencilere ve halka bilinçli bilim tüketiciliği ve bilimsel iddia ve bilgiler konusunda bilinçli kararlar verebilme yeteneği sağlar (Lederman, 1999). Birçok ülkenin ders programlarının vizyonuna bakıldığında bilimsel okuryazarlığa ve bilimsel okuryazar birey yetiştirilmesine önem verildiği görülmektedir. Bilimsel okuryazarlık, demokratik toplum için iyi vatandaş yetiştirmek bağlamında sosyal bilgiler için üzerinde durulması gereken bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal bilgilerin genel amacı etkili, demokratik vatandaş yetiştirmektir. Buna bağlı olarak yetiştirilen vatandaşların insan ve yaşam bilgilerini anlaması kadar bilimsel bir bakış açısı kazanması ve bu sayede yaşamı anlamlandırabilmesi gerekmektedir. Eğitimin de amaçlarından biri olan bilimsel okuryazar bireyler yetiştirmek için sosyal bilgiler dersinin önemi büyüktür. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bilimin doğasına yönelik görüşlerini belirlemek aynı zamanda onların bilimsel okuryazarlıkları hakkında fikir sahibi olmayı da bize sağlayacaktır. İleride sosyal bilgiler dersini verecek ve eğitim-öğretim faaliyetleri açısından etkin bir rol oynayacak sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bilimin doğasına yönelik görüşleri bu anlamda önem taşımaktadır. Bu araştırmada, Sosyal Bilgiler Öğretmen adaylarının Bilimin Doğasına yönelik görüşlerinin bazı değişkenlere göre (cinsiyet, sınıf, mezun olunan lise türü, akademik başarı) incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, genel tarama modeli kullanılmıştır. Bilindiği üzere tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır ve araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır (Karasar, 2009). Model uyarınca, veri toplamak amacıyla, 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılı bahar döneminde iki devlet üniversitesi, Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünde okuyan lisans öğrencilerine Özgelen (2013) tarafından geliştirilen “Bilimin Doğası” ölçeği veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Veri toplama aracı, 5 alt boyutta (bilimsel bilginin ve bilim insanının özellikleri, değişime açık olma, bilimde öznellik ve teknoloji, sosyal kültürel yapı, bilimde teorilerin yeri) ve 19 maddeden oluşan 4’lü likert tipi (Tamamen Katılıyorum, Çoğunlukla Katılıyorum, Kısmen Katılıyorum, Hiç Katılmıyorum) bir ölçektir. Ölçeğin tümü için Cronbach alfa değeri .83 tür. Alt faktörler için Cronbach’s Alpha değerleri faktör 1 için .82, faktör 2 için .63, faktör 3 için .50, faktör 4 için .53 ve faktör 5 için .43 tür. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bilimin doğasına yönelik görüşlerinin bazı değişkenlere göre incelendiği bu araştırmada öğrencilerin bilimin doğasına yönelik görüşlerinin belirlenen değişkenlerine göre farklılık gösterip göstermediğine bakılacak, elde edilen bulgular incelenerek, literatür ile ilişkilendirilip değerlendirilecektir. Araştırmanın verileri toplanmaktadır. Veri toplama aracı ile elde edilen veriler SPSS paket programı yardımıyla bilgisayarda çözümlenecek, yorumlanacak ve ulaşılan sonuçlar doğrultusunda öneriler geliştirilecektir. Araştırmadan elde edilecek bulgulara bağlı olarak ortaya çıkan sonuçlar doğrultusunda değerlendirmeler yapılarak somut bir şekilde tartışmalara yer verilecektir. Elde edilen sonuçlar literatür ile ilişkilendirilecektir. Araştırma sonuçları literatür ile de desteklenecek benzer yada farklı tarafları ortaya konulacak, konu ile ilgili oluşan olumlu yada olumsuz durumlar değerlendirilecektir. Bu anlamda yapılan bu çalışma sosyal bilgiler eğitimine katkı sağlayacak, bilimin doğasına yönelik veri sağlama ve yorum getirme açısından önemli olacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇALIŞKANLIK DEĞERİNE İLİŞKİN ETKİNLİK SÜREÇLERİÖzet: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇALIŞKANLIK DEĞERİNE İLİŞKİN ETKİNLİK SÜREÇLERİ Çağrı ÖZTÜRK DEMİRBAŞ ᵃ Cansu TEKİNARSLAN ŞAHİNER ᵇ ᵃ Doç. Dr., Ahi Evran Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü, KIRŞEHİR/ cozturk@ahievran.edu.tr ᵇYüksek Lisans Öğrencisi,Gençlik Lideri, Kırşehir Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü Kırşehir Gençlik Merkezi,KIRŞEHİR/ tek.cansu@gmail.com Değerler eğitimi son yıllarda ülkemizde üzerine fazlaca düşünülüp yayın yapılan konuların başında gelmektedir. Sözlük anlamı olarak kıymet, bir şeyin önemini ortaya koyan ölçü olarak (TDK, 2009) karşımıza çıkan değer, davranışlarımıza yön veren anlayış ve kalıplar bütünüdür. Diğer bir deyişle yaşamımızın gayeler silsilesidir (Güngör, 2010: 84). Yaşam içindeki görgü kuralları, örf ve adetler, gelenekler, inançlarımız, dini ve ahlaki tutumlarımız değerlerimizi hem oluşturur hem de onlara yön verir. Yaşamımızda neyin doğru neyin yanlış olduğuna ilişkin geliştirdiğimiz inançlarımız olan değerler yaşamı daha saygın ve yaşanılır kılmak için oluşturduğumuz yargılardır (Robbins, 1993; Halstead& Taylor, 2000). Etkin bir vatandaş yetiştirmeyi hedef edinen sosyal bilgiler eğitimi ise karakter eğitimi kapsamında öğrencilere farklı değerleri aktarmaya çalışır. Beceri, bilgi ve değerlerin harmanlanarak kültürleme ile birlikte bireye aktarıldığı toplumsallaşmayı sağlayan sosyal bilgiler dersi (Allen& Stevens, 1998) öğretim programı incelendiğinde öğretilmesi hedeflenen 20 değer görülmektedir (MEB, 2005: 89). Bu çalışmada çalışkanlık değeri ele alınarak eylem araştırması kullanılmıştır. Eylem araştırması; eğitim alanında eğitimcilerin uygulamalarının aksaklıklarının tespit edilerek iyileştirilmesi ve bilgilendirilmesi amaçlı sistemli ve sürekli biçimde yürütülen araştırmadır (Calhoun, 2002). Eylem araştırmasının asıl amacı var olan uygulama sürecinin iyileştirilmesidir. Bu bağlamda eylem araştırmasında uygulamayı birebir yapan ve muhatap olan bireyler araştırma sürecine doğrudan dahil edilirler (Aksoy, 2003). Eğitim kurumlarındaki çalışanlar sınıf içindeki bir problemi çözmek için ya da müfredata yönelik eylem araştırması yapılabilirler. Eylem araştırması problemin tanımlanması(1), veri toplama(2), veri analizi(2), eylem planının hazırlanması(3), sonuçların değerlendirilmesi(4) ve sonraki eylem planının hazırlanması(5) olmak üzere dairesel bir döngüde 5 aşamadan oluşur (Beyhan, 2013). Bu çalışmada da değer öğretimine ilişkin öğretmen adaylarının kendilerini yetersiz görmeleri ve uygulamada neler yapacaklarını bilmeme gibi sorunlar üzerine problem tanımlaması yapılmış, çalışkanlık değerine ilişkin öğretmen adaylarının bilişsel yapısını ortaya koymak amaçlı veri toplamak için kelime ilişkilendirme testi uygulanmıştır. Ek olarak bu değeri öğretmek için sınıf içi, sınıf dışı ve aile işbirliği ile neler yapabilecekleri öğrencilere sorulmuştur. Ön uygulamada elde edilen verilerin analizinden sonra eylem planının yapılması aşamasına geçilmiş ve literatür taraması sonucunda çalışkanlık değerine ilişkin sosyal bilgiler öğretmen adayları ile dört (4) hafta boyunca Ben Kimim?, Çalışkanlık Sembolümü Seçiyorum, Çalışkanlık Kısa Film Yarışması, Atasözlerini Oynuyorum, Çalışkanlık İçin Sınıfiçi Aktivite Tasarlama, Çalışkanlık İçin Sınıfdışı Aktivite Tasarlama, Çalışkanlık İçin Aile İşbirliği Tasarlama gibi uygulamalar yapılmıştır. Değerlendirme aşamasında 32 sosyal bilgiler öğretmen adayına yeniden ölçme aracı uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar doküman incelemesine tabi tutularak analiz edilmiştir. Bulgulardan yola çıkılarak daha sonraki uygulamalar için eylem planı tasarısı ile çalışma sonlandırılmıştır. Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının öğretim programında yer alan doğrudan verilecek değerler arasında yer alan çalışkanlık değerine yönelik etkinlik süreçlerinin sonunda çalışkanlık kavramı bilişsel yapısındaki değişim ve çalışkanlık değerine ilişkin etkinlik tasarlama süreçlerinin gelişiminin kontrolünün amaçlandığı bu araştırma öğretmen adaylarının çalışkanlık kavramına ilişkin bilişsel yapılarının geliştiği ortaya konulmuştur. Sosyal bilgiler öğretmenleri genel olarak çalışkanlık kavramını en çok başarı ile ilişkilendirmektedirler. Uygulama öncesi çalışmaya katılan 32 öğretmen adayından Kendinizi değerler eğitimi yapabilme konusunda yeterli görüyor musunuz? sorusuna %53’ü kısmen, %31 yetersiz ve %16’sı yeterli gördüğünü belirtmiştir. Uygulama sonrasında görüşülen öğretmen adaylarının yeterli ve kısmen yeterli görme durumları artmıştır. Uygulama öncesinde öğretmen adaylarının değerler eğitimi hakkında sınıf içi ve sınıf dışı etkinlik oluşturma konusunda zorlandıkları, okulda öğrencilere değerleri öğretmede ailelerle işbirliği sağlanılması gerektiği düşündükleri tespit edilmiştir. Uygulama sonrasında ise hem okul içi hem de okul dışı aktivite planlamada farklı fikirler ileri sürdükleri ortaya konulmuştur. KAYNAKLAR Beyhan, A. (2013). Eğitim örgütlerinde eylem araştırması. Bilgisayar ve Eğitim Araştırması Dergisi. Cilt:1, Sayı:2. Sayfa: 65-89. Aksoy, N. (2003). Eylem araştırması: Eğitimsel uygulamaları iyileştirme ve değiştirmede kullanılacak bir yöntem. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi Dergisi. Güz, 2003, Sayı: 36, Sayfa:474-489. Allen, M. G. and Stevens, R. L. (1998). Middle grades social studies: teaching and learning for active and responsible citizenship. Allynand Bacon: Boston. Calhoun, E. F. (2002). ActianResearchforSchool Improvement. EducationaLeadership, Vol: 59, Nu.6, March, p. 18-24. Güngör, E. (2010). Değerler psikolojisi üzerinde araştırmalar. Ötüken Neşriyat A.Ş. Ankara Halstead, J. M.,& Taylor, J. M. (2000). Learning and teaching about values: A review of recent research. Cambridge Journal of Education, 30(2), 169-202. MEB, (2005). İlköğretim sosyal bilgiler dersi 6. – 7. sınıf öğretim programı ve kılavuzu. T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Bakanlığı. Devlet KitaplığıMüdürlüğü: Ankara. Robbins, A. (1993). Sınırsız güç (Çev: M. Değirmenci). İnkılâp Kitabevi Yayını. İstanbul. TDK. (2009). Türkçe Sözlük. Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE EĞİTİMİNE YÖNELİK ÖZ-YETERLİLİK ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: Çevre eğitimi, bireylerin çevreyle ilgili konularda bilinçli ve mevcut çevresel problemlerin çözümüne katkı sağlayan, gelecek kuşaklar için çevre ve çevresel sorunları çözmeye yönelik bilgi, beceri, değer, tutum ve deneyim kazanmalarını hedefleyen sürekli bir öğrenme sürecidir (Moseley, 2000; Vaughan, Gack, Solorazano ve Ray, 2003). Nitelikli bir çevre eğitimi için öğretmenlere büyük görevler düşmektedir. Öğretmenlerin çevre eğitimine yönelik öz-yeterlik algıları, çevre eğitimin kalitesinde ve belirtilen hedeflere ulaşılmasında belirleyici bir rol oynamaktadır. Öz-yeterlik algısı olumlu olan öğretmenlerin, öğrencilerle daha yakından ilgilendikleri, etkili öğretim için çeşitli yaklaşımlar kullandıkları, öğrencilerin öğrenmeleri için daha çok çaba ve zaman harcadıkları ve programın gerektirdiklerini daha iyi yerine getirdikleri belirtilmektedir (Friedman ve Kass, 2001; Tschannen-Moren ve Woolfolk, 2001; Pajares, 1992). Bu çalışmanın amacı, öğretmen adaylarının çevre eğitimine yönelik öz-yeterlik algılarının çeşitli değişkenler açısından incelemektir. Betimsel tarama modeli kullanılan araştırmanın verileri, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında toplanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Afyon Kocatepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan 90 üçüncü ve dördüncü sınıf öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırmanın verileri Özdemir, Aydın ve Akar-Vural (2009) tarafından geliştirilen çevre eğitimi öz-yeterlik algısı ölçeğiyle toplanmıştır. 5’li likert tipinde 15 maddeden oluşan ölçeğin dört alt boyutu (“Akademik Yetkinlik Algısı”, “Sorumluluk Algısı”, “Öğretici Yetkinlik Algısı” ve Yönlendirebilme Algısı”) bulunmaktadır. Veri toplama aracının öğretmen adaylarına uygulanmasından sonra elde edilen veriler bilgisayar ortamına aktarılarak gerekli analizlerin yapılması sağlanmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVREYE YÖNELİK DUYUŞSAL EĞİLİMLERİÖzet: Bu araştırma sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çevreye yönelik duyuşsal eğilimlerinin çeşitli değişkenler açısından ele alınıp incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden biri olan betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Afyon Kocatepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise, her sınıf düzeyinden tesadüfî yöntemle seçilen 1, 2, 3 ve 4. sınıfta öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Öğretmen adaylarının çevreye yönelik duyuşsal eğilimlerinin ölçülebilmesi amacıyla Erdoğan (2009) tarafından geliştirilen “Çevreye Yönelik Duyuşsal Eğilimler” ölçeği kullanılmıştır. Veri toplama aracının öğretmen adaylarına uygulanmasından sonra elde edilen veriler bilgisayar ortamına aktarılarak gerekli analizlerin yapılması sağlanmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, öğretmen adaylarının çevre ve doğa ile ilgili yazıları pek okumadıkları ortaya çıkmıştır. Çevre problemlerinin çözümü için bu konuda çalışan insanlara yardım etme, doğal kaynakları korumak için yaşam tarzında değişiklik yapma ve televizyonda doğa ve çevre ile ilgili programları izleme davranışlarına karşı kısmen olumlu duyuşsal özelliğe sahip oldukları söylenebilir. Araştırmadan elde edilen diğer sonuçlara göre sosyal bilgiler öğretmen adayları insanların çevreye önem vermeleri gerektiğini, kendilerinin çevreye karşı duyarlı olduklarını düşündükleri, doğal kaynakların dikkatli bir şekilde kullanılması ve yeşil alanların arttırılması gerektiğine inandıkları, doğada bulunan hayvanların ve bitkilerin yaşam alanlarının tehdit edilmemesini düşündükleri ve çevre sorunlarının engellenmesine yönelik tedbirler alabilecekleri ortaya çıkmıştır. Genel olarak bir değerlendirme yapıldığında, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çevreye yönelik duyuşsal eğilimlerinin olumlu olduğu söylenebilir. Sınıf düzeyi ve cinsiyet değişkenleri açısından sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çevreye yönelik duyuşsal eğilimleri incelendiğinde, bu değişkenlerin öğretmen adaylarının çevreye ilişkin duyuşsal eğilimlerinde anlamlı bir farklılaşmaya neden olmadığı ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇOKKÜLTÜRLÜ EĞİTİM TUTUMLARI VE EMPATİ DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Bireydeki önyargı toplumların ve kişilerin birbirlerini yeterince tanımamalarından, anlamamalarından ya da yanlış anlamalarından kaynaklanmaktadır. Çokkültürlülük farklı insanlar arasındaki farklılıklar kadar benzerlikleri de açığa çıkararak doğal ya da rastlantısal özelliklerimiz ne olursa olsun, insanları her şeyden önce insan kimliğimizle görmemizi sağlar. Ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkla mücadele için okul öncesinden başlayarak herkesin farklılıkları, benzerlikleri ve fikirleriyle eşit olduğu oyun, drama, dans, ritim ve müzik gibi sanat etkinliklerinden yararlanılarak çokkültürlü eğitim yapılması gerekiyor. Çokkültürlülük olgusunun eğitim boyutunu ifade eden çokkültürlü eğitim; farklı ırk, etnik yapı ve sosyal gruplardan gelen tüm öğrenciler için eğitim fırsatları oluşturma, okul ortamını değiştirme, geliştirme ve yeniden düzenlemeyi amaçlayan bir eğitim yaklaşımıdır. İnsanın gelişmesinde ve sosyalleşmesinde etkili olan kurumların başında önce aile, sonra da okul gelir. Öğretmenler, öğretim programları ve öğrenme-öğretme materyallerindeki cinsiyetçi yaklaşımlar ve ifadelere dikkat ederek öğrencilerine eşitlikçi bir bakış açısı kazandırmaya çalışmalılar. Çokkültürlü eğitim bu alanda sorunlarla yüzleşme ve onu tartışma ortamına taşıma açısından çok önemli bir rol oynar. Değerleri ve tutumları açıklama, farklı kültürlere ait olan bireylerin değerlerini ve tutumlarını açıklayarak diğer bireylerin bu kültürleri tanımalarını ve saygı duymalarını sağlamak çokkültürlü eğitimin en önemli amaçlarındandır. Çokkültürlü eğitimde en önemli husus öğrenme ortamlarında çokkültürlü eğitim etkinliklerine yer verilirken, bireyin farklı kültürleri tanımasının yanında kendi kültürüne de yabancılaşmamasını sağlamaktır. Empati ise bir kişinin kendisini karşısındaki insanın bulunduğu durumdaymış gibi düşünmesi ve bu bakış açısıyla ona karşı davranış şeklidir. Çünkü karşıdaki bireyin duygu ve düşüncelerini, kendisini onun yerine koyma yöntemi ile daha iyi anlar. Böylelikle de daha anlayışlı davranılması söz konusu olur. Ayrıca empati, iletişimin gerçekleşmesinde en önemli temel duygulardan biridir. Empati sahibi olmak daha iyi ilişkiler kurmaya destek olurken, dünyayı daha zengin bir bakış açısıyla görmeye de yardımcı olmaktadır. Başkalarının neyi, neden yaptığını anlamayı sağlayan empati, bireydeki farklı duyguları da tetiklemektedir. Bireyin çokkültürlülüğe bakış açısı ile empati düzeyi arasında bir bağlantı olduğu düşünülmektedir. Bu sebepten çalışmada amaç; sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çokkültürlü eğitim tutumları ve empati düzeyleri arasındaki ilişkiyi açıklamaktır. Bu doğrultuda öğretmen adaylarına “Çokkültürlü Eğitim Tutum Ölçeği” ve “Empati Düzeyi Belirleme Ölçeği” uygulanmıştır. Aynı örneklemlere uygulanan bu ölçekler istatistik programları sayesinde ilişkilendirilerek sonuca ulaşılmıştır. 5’li likert tipindeki Çokkültürlü eğitim tutum ölçeğinin maddeleri için öğrenci aritmetik ortalaması değerleri 1.00–1.79 aralığında Hiç Katılmıyorum, 1.80–2.59 Katılmıyorum, 2.60−3.39 Kararsızım, 3.40– 4.19 Katılıyorum ve 4.20−5.00 Tamamen Katılıyorum şeklinde yorumlanmıştır. Negatif maddeler ters puanlandıktan sonra her birey için toplam puan alınmıştır. Buna göre yüksek değerler çokkültürlü eğitime karşı olumlu tutumu belirtirken, düşük değerler olumsuz tutumu ifade etmektedir. Aynı şekilde 5’li likert tipindeki empati düzeyi belirleme ölçeğinin maddeleri için öğrenci aritmetik ortalaması değerleri de 1.00–1.79 aralığında Hiç Katılmıyorum, 1.80–2.59 Katılmıyorum, 2.60−3.39 Kararsızım, 3.40– 4.19 Katılıyorum ve 4.20−5.00 Tamamen Katılıyorum şeklinde yorumlanmıştır. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarına uygulanan bu ölçeklerden elde edilen veriler doğrultusunda analizler yapılmış olup, sonuç olarak da sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çokkültürlü eğitim tutumları ve empati düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇOKKÜLTÜRLÜ KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ: KÜTAHYA ÖRNEĞİÖzet: Çokkültürlülük, ırk, etnik yapı, dil, din, sosyal sınıf, eğitim, cinsiyet, yaş ve diğer kültürel farklılıklar temelinde birlik idealine dayanan bir kavramdır. Genel olarak bir toplumdaki farklılıkları önyargısız biçimde kabul etmeyi ve tüm kültür ve farklılıkların uyum ve huzur içinde yaşamasını içerir. Çokkültürlülük fikrinin toplumdaki tüm bireyler tarafından kabulünde eğitim en önemli araçlardan biridir. Öte yandan eğitim ortamları da çoğu zaman toplumun birer küçük örneği olduğundan çokkültürlü özellikler gösterir. Bu durum çokkültürlü eğitim kavramını da beraberinde getirmiştir. Çokkültürlülük eğitimi ırksal, etnik, sosyal sınıf, cinsiyet ve diğer kültürel farklılıklara bakılmaksızın bütün öğrencilere eşit fırsatlar verilmesi olarak ifade edilebilir. Bu bakış acısıyla çokkültürlü eğitim çokkültürlülüğü oluşturan farklılıkları bir zenginlik olarak ele alır, çatışma ve önyargıları ortadan kaldırmayı amaçlar. Bilindiği üzere ülkemiz geçmişten günümüze belli bölgelerde süregelen çokkültürlü bir kimliğe sahiptir. Ayrıca Türkiye’nin jeopolitik konumu, Orta Doğu ülkelerindeki gelişmeler ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nden gelen göçmenler ülkemizdeki çok kültürlü yapının genişlemesini sağlamıştır. Bu kültürel çeşitliliğin yanı sıra modern dünyanın getirdiği yeni özellikler toplumdaki diğer çeşitliliklerinde çoğalması sonucunu doğurmuştur. Sürecin sağlıklı biçimde yönetilmesi ve toplumsal uyum ve barışın sağlanması ihtiyacı çokkültürlü eğitim kavramını da ön plana çıkarmaktadır. Özellikle bu uyumun sağlanmasında kuşkusuz çokkültürlü sınıflarda eğitim yapan öğretmenlere görev düşmektedir. Öte yandan sosyal bilgiler dersi kapsamında doğrudan kazandırılan hoşgörü, farklılıklara saygı gibi değerler çokkültürlülüğe yönelik olumlu tutumlar kazandırılmasında sosyal bilgiler dersinin önemini arttırmaktadır. Dolayısıyla gelecekteki olası çokkültürlü sınıf ortamlarına sosyal bilgiler öğretmen adaylarının hazır olup olmadığını belirlemek önemlidir. Bu kapsamda araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çok kültürlü kişilik özelliklerini incelemek olarak belirlenmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının çokkültürlü kişiliğe sahip olma durumlarının cinsiyet, sınıf, başarı düzeyi, anne-babanın eğitim durumu, gelir düzeyi, yaşadığı yer gibi değişkenlere göre anlamlı farklılık gösterip göstermediğini incelemek amaçlanmıştır. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeli işe koşulmuştur. Araştırmanın çalışma evrenini 2016-2017 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı tüm sınıf düzeylerinde öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmada tüm çalışma evrenine ulaşılmasının kolaylığı nedeniyle örneklem alma yoluna gidilmemiş ve veri toplama aracı tüm öğretmen adaylarına gönüllülük esas alınarak uygulanmaktadır. Araştırma verilerini toplamak için Van der Zee, Van Oudenhoven, Ponterotto ve Fietzer’in (2013) geliştirdiği ve Sarıçam’ın (2014) Türkçe’ye uyarladığı Çok Kültürlü Kişilik Ölçeği Kısa Formu kullanılmaktadır. 40 maddeden oluşan ve beşli likert biçiminde hazırlanan bu ölçekten alınabilecek en yüksek puan 200, en düşük puan ise 40’tır. Orijinal ölçekteki gibi 5 alt faktörlü yapıyı sınamak için uygulanan doğrulayıcı faktör analizi sonucu uyum indeksi değerleri, RMSEA= .076, GFI= .90, CFI= .90, NFI= .91, RFI= .89, IFI= .88 ve SRMR= .054 olarak belirlenmiştir. Ölçeğin bütünü için Cronbach alfa iç tutarlık güvenirlik katsayısı.84 olarak hesaplanmıştır. Ölçeğin düzeltilmiş madde toplam korelasyonları ise .24 ile .61 arasında değişmektedir. Ölçekte çokkültürlü kişilik; kültürel empati, esneklik, sosyal girişkenlik, açık görüşlülük ve duygusal denge olmak üzere beş faktörde ele alınmaktadır. Araştırmada veri toplama süreci devam etmektedir. Sürecin sonunda elde edilen veriler öncelikle frekans, yüzde ve aritmetik ortalama gibi betimsel istatistiksel teknikler kullanılarak analiz edilecektir. Gruplar arası karşılaştırmalar için ise parametrik ve non-parametrik istatiksel tekniklere ilişkin normal dağılım gibi sayıltıların sınanmasının ardından uygun istatiksel teknikler seçilecektir. Araştırma bulguları öğretmen adayların çokkültürlü kişilik düzeyleri ve öğretmen adaylarının değişkenlere göre çok kültürlü kişilik özellikleri olmak üzere iki ana başlık altında sunulacaktır. Ulaşılan araştırma sonuçları alanyazındaki diğer araştırma sonuçları ile karşılaştırılarak tartışılacaktır. Son olarak araştırma sonuçları kapsamında uygulamaya ve yapılabilecek diğer araştırmalara dönük öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ DİJİTAL YERLİLİK DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Yeniçağın öğreneni tanımlamak için birçok kavram kullanılmaktadır. Bu kavramlardan biri olan “Dijital Yerli” kavramı, günümüz öğrencilerinin teknoloji çağında doğmaları nedeniyle, bilgisayar, tablet, akıllı telefonlar, sosyal ağlar, web tabanlı uygulamalar gibi birçok dijital araç tarafından zenginleştirilen bir dil kullanmalarına vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda yeniçağın öğrenenlerinin sadece yaşları değil, öğreneme karakteristikleri de “Dijital Göçmen”lerden farklıdır. Dijital göçmenler, teknolojiyle sonradan tanıştıkları için teknoloji kabul ve kullanımlarında sorunlar yaşamaktadırlar. Teknoloji kullanımını bir risk olarak görmektedirler. Dijital yerlilerin ise bilgisayar ve internetle çevrili bir ortamda büyüdükleri için yeni teknolojilere uyum sağlamakta ve kullanmakta doğal bir yetenek kazandıkları ifade edilmektedir. Benzer şekilde “Y kuşağı”, “Z” kuşağı, “Net Generation”, “Millenials” gibi kavramlar da yeniçağın öğreneni tanımlamaktadır. Bu kavramların ortak noktaları, yeniçağın öğrenenlerinin teknoloji odaklı bir öğrenen karakteristiğine sahip olduğunu vurgulamalarıdır. Alanyazında dijital yerlilerin eş zamanlı birçok iş yapabildikleri, metinlerdense grafik kullanmayı tercih ettikleri, sonuca hızlı ulaşmayı istedikleri ve ciddi işlerdense oyunları tercih ettiklerini belirtilmektedir. Bununla birlikte yeniçağın tüm öğrenenlerinin bilgisayar ve internet gibi bilgi ve iletişim teknolojilerine yüksek oranda erişim imkânına sahip olmadığı söylenebilir. Bu noktada bilgi ve iletişim teknolojisi araçlarına sahip olmamanın ve internete erişememenin dijital yerli olmanın önündeki en önemli engellerden biri oldukları ifade edilebilir. Ayrıca öğrencilerin öğrenim görmekte olduğu bölümlere göre de teknoloji kullanım durumlarının değişebileceği ifade edilmektedir. Örneğin fen bilimlerinde öğrenim gören öğrencilerin, sosyal bilimlerdeki öğrencilerden daha fazla teknoloji kullandıkları belirtilmektedir. Bu kapsamda sosyal bilimlerde öğrenim gören öğrencilerin teknoloji kullanımlarına ve öğrenen özelliklerine ilişkin daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Her geçen gün dijitalleşmekte olan toplumda, vatandaş yetiştirmede büyük sorumlulukları bulunan sosyal bilgiler öğretmenlerinin ve öğretmen adaylarının, çağı ve toplumu anlamak adına bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanmaları önem arz etmektedir. Toplumun gelecekteki görünümü ile sosyal bilgiler eğitiminin etkililiği arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. Dijital vatandaşları sosyal bilgiler öğretmenleri yetiştirmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının dijital yerlilik düzeylerinin incelenmesidir. Toplamda 103 öğretmen adayının katılımıyla gerçekleşen bu çalışma, genel tarama modellerinden tekil tarama modeline göre desenlenmiştir. Bu model belirli bir kitlenin (grup, kurum vb.) belirli bir konu hakkındaki düşüncelerini öğrenmek, onların içinde bulundukları koşulları betimlemek için kullanılmaktadır. Veriler bir devlet üniversitesinin sosyal bilgiler eğitimi bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarının katılımıyla toplanmıştır. Çalışmada Teo (2013) tarafından geliştirilen ve Türkçe uyarlama çalışması Teo, Kabakçı Yurdakul ve Ursavaş (2016) tarafından gerçekleştirilen Dijital Yerli Değerlendirme Ölçeği (DNAS) kullanılmaktadır. Yedili likert yapısının kullanıldığı ölçekte, 21 madde ve dört faktör bulunmaktadır. Bu faktörler, “teknolojiyle beraber büyüme”, “çoklu görevlerde rahatlık”, “iletişim sırasında grafiklere bağlı kalma”, “anlık ödüllerle başarma”dır. Ölçekle beraber, katılımcılardan sınıf, yaş, cinsiyet, not ortalaması ve günlük internet kullanım sürelerine ilişkin demografik bilgilerde toplanmıştır. Veri toplama süreci sonunda elde edilen veriler, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının dijital yerlilik düzeylerine ilişkin bulgular madde ve faktörlere göre betimsel olarak (frekans, ortalama vb.) incelenmiştir. Ayrıca sınıf, yaş, cinsiyet, not ortalaması ve günlük internet kullanım süreleri gibi değişkenler aracılığıyla t-testi ve anova testleri işe koşularak çoklu karşılaştırmalarda bulunulmuştur. Çalışmanın sonuçlarının sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanma durumları yansıtması ve bununla beraber dijitalleşme sürecinde meydana gelen öğrenen özelliklerini betimleyecek olması açısından alanyazına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının teknoloji kabul ve kullanımlarına yönelik gelecek çalışmalar için uygulama önerilerinden bulunulacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ DÜNYA MİRASINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Dünya mirası; insanlığın ortak malı olarak kabul edilen, kültürel ve doğal varlıklar şeklinde tanımlanmaktadır. Yeryüzündeki doğal ve kültürel miraslara yönelik yıkım, tahribat ve yok olma tehlikesinin artması ile Birleşmiş Milletler (BM), insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen bu varlıkların dünyaya tanıtılması, korunması ve gelecek nesillerde gerekli bilincin oluşması amacıyla çeşitli girişimleri olmuştur. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 17 Ekim- 21 Kasım 1972 tarihleri arasında Paris’te toplanarak Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşmeyi kabul etmiştir. Söz konusu Sözleşme metnin 1982 yılında Bakanlar Kurulu tarafından onaylanması ve 1983 yılında da Resmi Gazete de yayınlanması ile Sözleşme, ülkemizde yürürlüğe girmiştir. Bu Sözleşme, ülkelerin miras envanterlerinin çıkartılarak evrensel kriterlere göre değerlendirilmesi ile bir liste oluşturulmasını öngörmektedir. Dünya Kültürel ve Doğal Miras Listesi olarak adlandırılan bu liste, devletlerin sahip olduğu doğal ve kültürel miras ürünlerinin uluslararası boyutta tanıtılması, bu varlıkların onarımı ve korunması için gerekli finansal kaynakların uluslararası fonlardan karşılanması gibi nedenlerle önemli bulunmaktadır. 2016 yılı verilerine göre dünya genelinde UNESCO Dünya Miras Listesinde 1052 kültürel ve doğal miras varlığı bulunmaktadır. Günümüzde ülkemizden; İstanbul’un Tarihi Alanları, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas), Hattuşa (Boğazköy) (Çorum), Nemrut Dağı (Adıyaman), Xanthos-Letoon (Antalya- Muğla), Safranbolu Şehri (Karabük), Troya Antik Kenti (Çanakkale), Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne), Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya), Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı (İzmir), Cumalıkızık (Bursa), Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri (Diyarbakır), Efes (İzmir), Ani Arkeolojik Alanı (Kars), Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (Nevşehir) ve Pamukkale-Hierapolis (Denizli) olmak üzere 16 mirasımız UNESCO’nun Dünya Miras Listesinde yer almaktadır. Kültürel ve doğal miras ürünlerinin yeni nesillere aktarılmasında eğitim kurumlarına önemli görevler düşmektedir. Geleceğin öğretmeni olan, öğretmen adaylarının hem bu miras listesinde yer alan eserlere hem de bu mirasların önemine yönelik görüşlerinin alınması önemli görülmüştür. Bu çalışma, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının dünya mirasına yönelik görüşlerini belirlemek amacı ile yapılmıştır. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı çalışmada veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Yarı yapılandırmış görüşme formu, araştırmacılar tarafından geliştirilmiş ve uzman görüşüne sunulmuştur. Araştırmanın pilot çalışması 5 sosyal bilgiler öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın asıl uygulaması, 2016- 2017 öğretim yılı bahar döneminde Ankara ve Aydın illerinde bulunan iki farklı üniversitenin sosyal bilgiler öğretmenliği anabilim dalında eğitim gören 80 öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Verilerin analizinde içerik ve betimsel analiz yöntemleri kullanılmıştır. Veriler iki farklı araştırmacı tarafından analiz edilmiştir. Verilerin analizinde Miles ve Huberman (1994)’ın geliştirdiği güvenirlik formülü (Güvenirlik : Görüş Birliği / Görüş Ayrılığı + Görüş Birliği) kullanılmıştır. Her iki araştırmacının analiz sonuçları bu formülü göre incelenmiştir. Araştırmacıların analizlerindeki tutarlılık %91 olarak tespit edilmiştir. Verilerin analizine göre sosyal bilgiler öğretmen adaylarının dünya mirasını daha çok ‘tarihi eserler’ şeklinde tanımladıkları görülmüştür. Öğretmen adaylarının Dünya Kültürel ve Doğal Mirası Listesinde yer alan eserlere yönelik dünya genelinde en çok Mısır Piramitleri ile Çin Seddini dile getirdikleri görülmüştür. Ülkemizden ise Kapadokya, Alacahöyük, Çatalhöyük, Safranbolu ve İstanbul’un Tarihi Alanları dile getirilmiştir. Öğretmen adayları Dünya Kültürel ve Doğal Mirasına ilişkin bilgileri en fazla okul (dersler) ve televizyon aracılığı ile edindiklerini ifade etmişlerdir. Yine öğretmen adaylarına göre Dünya Kültürel ve Doğal Miras Listesi, geçmişten devralınan bilgi ve değerlerin gelecek nesillere aktarılması açısından önemli olarak görülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ EĞİTSEL İNTERNET KULLANIMINA YÖNELİK ÖZ-YETERLİK İNANÇLARININ BELİRLENMESİÖzet: Eğitim-öğretim alanında yaşanan gelişmeler her çağda bir önceki çağa göre nitelik ve nicelik açısından farklılık göstermekle birlikte 21.yüzyıl, bu alanda tam anlamıyla bir dönüşümün yaşandığı zaman dilimini oluşturması açısından önem arz etmektedir. Öyle ki bu zaman diliminden önce yapılan yenilikler ekseriyetle farklı öğretim yöntem ve tekniklerinin eğitim-öğretim sürecinde kullanılması olarak algılanmakta iken, bu yüzyılda teknolojinin insan hayatında kapladığı rol, eğitim alanında da karşılığını bulmuştur. Bilgi ve iletişim teknolojileri alanında baş döndürücü gelişmelerin yaşanmakta olduğu çağımızda, bilgiye hızla ve kolayca ulaşmak mümkün hale gelmiştir. Teknolojik alanda meydana gelen bu gelişmeler neticesinde, teknoloji ile eğitim arasındaki ilişkinin ele alındığı çalışmalarda ekseriyetle öğretmenlerin ve öğrencilerin öğrenme-öğretme sürecinde bilgisayar ve interneti daha verimli nasıl kullanabilecekleri hususunda yoğunlaşılmasına yol açmıştır. Bir kişinin verilen bir işi yapabilmeye yönelik inancının o işin gerçekleştirilmesinde belirleyici ölçütler arasında yer alması, öğretmenlerin ve geleceğin öğretmenleri olacak öğretmen adaylarının eğitsel internet kullanıma yönelik inançlarının tespit edilmesini ve bu doğrultuda öğrenim sürecinin planlanmasını önemli hale getirmektedir. Günümüzde milli eğitim politikası gereği okulların mümkün olduğu derecede daha fazla bilgisayar ve internet kullanımına önem verilmesi gündeme gelmektedir. Bu durum teknolojiyi tanıyan ve aktif kullanabilen nesillerin yetişmesinin sağlanması konusunda öğretmenlere daha fazla sorumluluk yüklenmesine yol açmaktadır. Elbette eğitsel internet kullanımının öğrencilere aktarıcısı öğretmenler olacaktır. Bu noktada mesleğe başlamadan önce öğretmen adaylarının eğitsel internet kullanımı konusunda kendilerini ne derece yeterli hissettiğini tespit etmek ve eksikliklerini giderme konusunda planlı bir eğitim gerçekleştirmek konuları önem taşımaktadır. Bu doğrultuda çalışmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının eğitsel internet kullanımı öz-yeterlik inançlarının çeşitli değişkenler açısından (cinsiyet, kişisel bilgisayara sahip olma, internet kullanım süresi, internetin güvenli olup olmadığı, sürekli internet bağlantısına sahip olma, barınma ve internete girmek için en fazla kullanılan cihaz türü) incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Ömer Halisdemir Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü, Sosyal Bilgiler Eğitimi Ana Bilim Dalında öğrenim gören öğretmen adayları üzerinden gerçekleştirilmiştir. Gönüllülük esasının dikkate alındığı bu çalışma 195 öğrencinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Katılan öğretmen adaylarının 101’i kadın iken 94’ü ise erkektir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Şahin (2009) tarafından geliştirilen “Eğitsel İnternet Kullanım Öz-Yeterliği İnançları Ölçeği” ile araştırmacılar tarafından geliştirilen ve katılan öğretmen adaylarının demografik özelliklerinin tespit edilmesinin amaçlandığı kişisel bilgi forumuna kullanılmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda sosyal bilgiler öğretmen adaylarının günlük internet kullanım süreleri ile sürekli bir internet bağlantısına sahip olma durumları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık tespit edilmiş olup, çalışmada ön görülen diğer değişkenler açısından yapılan analizlerde istatistiksel açıdan herhangi bir anlamlı farklılık tespit edilmemiştir. Bilgi çağı olarak ifade edilen çağımızda öğretmenlerin internet ve teknoloji temelli uygulamalara karşı bakış açıları ve öz- yeterlik inançları bir bakıma onların eğitim-öğretim sürecinde interneti kullanıp kullanmama durumlarını tespit etmede belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle bu konuda yapılan çalışmaların hem nitelik hem de nicelik açısından ele alınmasının konunun önemine binaen faydalı olacağı görüşü dile getirilebilir. Ayrıca gerek eğitim fakültesinde farklı alanlarda öğrenim gören öğretmen adaylarının gerekse de lisans eğitimi alanında farklı fakültelerde öğrenim gören öğrencilerin eğitsel internet kullanımı ile ilgili çalışmaların yapılması alana özgü değişikliklerin tespit edilmesi aşamasında faydalı olacaktır. Bu aşamada öğretmen adaylarının eğitsel internet kullanımı aşamasında gerekli olan becerileri elde edebilmeleri için lisans eğitimleri boyunca alacakları derslerin içeriklerinde eğitsel internet kullanımı konusunda hem teorik hem de pratik açıdan donanımlı bireyler olarak yetiştirilmeleri önem arz etmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ FARKLILIK ALGISI VE FARKLILIKLARA SAYGI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ: KÜTAHYA ÖRNEĞİÖzet: İçinde yaşadığımız gruplar pek çok farklılığı içinde barındırmaktadır. Öte yandan modernizasyon süreci ve küreselleşmeye paralel olarak toplumlardaki farklılıklar daha da belirgin hale gelmiştir. Hatta bu farklılıklar kimi zaman toplumdaki sorun ve çatışmaların kaynağı, bir ayrışma unsuru, dayatma ve baskı aracı olabilmektedir. Oysaki farklılıklar toplumları geliştiren ve zenginleştiren unsurlar olarak ele alınmalı, toplumun her bireyi çevresindeki farklıkları doğal olarak karşılayıp, bu farklılıklara sahip bireylere saygı duymalıdır. Bu kapsamda farklılıklara saygı insanı belli bir özelliğine göre yargılamamak, fikirlerine, kültürüne, yaşam tarzına, dünyaya bakış açısına saygı göstermek olarak tanımlanabilir. Farklılıklara saygı duyulması toplumda iç huzuru ve barışı inşa ettiği gibi insanların uyum içerisinde yaşamasını sağlar. Demokrasinin de temel unsurlarından biri olan farklılıklara saygı bir demokratik değer olarak bireylere çeşitli yollarla kazandırılmalıdır. Bu süreçte okulların önemi ve katkısı yadsınamaz. Gerek doğrudan gerek örtük yolla tüm derslerde bu değerin öğrencilere kazandırılması gerekmekle birlikte özellikle Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler derslerinin öğretim programlarında bu değer somut olarak görülebilmektedir. Öte yandan demokrasi bilincinin kazandırılmasında yeri herkes tarafından kabul edilen Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programında farklılıklara saygı öğrencilere doğrudan verilmesi gereken bir değer olarak da yer almıştır. Bu nedenle sosyal bilgiler dersi ve öğretmenlerinin farklılıklara saygı eğitimindeki önemi artmaktadır. Bilindiği üzere model alma değer öğretiminde kullanılan etkin bir yaklaşımdır. Öğretmenler bu yaklaşım çerçevesinde pek çok değerin kazandırılmasında kullandıkları etkinliklerin yanında bir model olarak da katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla farklılıklara saygı eğitimi açısından öğretmenlerin de bu değeri içselleştirmesi ve bir model olarak sergilemesi gerekir. Bu nedenle öğretmenlerin ve geleceğin birey öğretmeni sayılabilecek olan öğretmen adaylarının farklılıklara saygı duymaya dair mevcut özelliklerinin belirlenmesi önem taşır. Bu kapsamda araştırmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının farklılık kavramına yönelik algıları ve farklılıklara saygı düzeylerini incelemek amaçlanmıştır. Bu genel amaç doğrultusunda araştırmada ilk olarak öğretmen adaylarının farklılık algısı incelenecek, ardından farklılıklara saygı düzeyleri belirlenecektir. Ayrıca öğretmen adaylarının farklılıklara saygı düzeylerinin yaş, cinsiyet, sınıf, akademik başarı, yaşanılan yer vb. değişkenlere göre anlamlı farklılık gösterip göstermediği incelenecektir. Bu bağlamda araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeli işe koşulmuştur. Araştırmanın çalışma evrenini 2016-2017 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı tüm sınıf düzeylerinde öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmada tüm çalışma evrenine ulaşılmasının kolaylığı nedeniyle örneklem alma yoluna gidilmemiş ve veri toplama aracı tüm öğretmen adaylarına gönüllülük esas alınarak uygulanmıştır. Araştırma verilerini toplamak için Öksüz ve Güven (2012) tarafından geliştirilen “Farklılıklara Saygı Ölçeği” kullanılmaktadır. 30 maddeden oluşan ölçek, faktör analizi bulgularına göre toplam varyansın %59.249’ unu açıklamaktadır. Düzeltilmiş madde toplam korelasyonları 0,30 ile 0,83 arasında değişmektedir. Ölçeğin bütünü için Cronbach alfa iç tutarlık güvenirlik katsayısı .94, benzer ölçekler korelasyonu ise 0,70 olarak hesaplanmıştır. “Bilgiye dayalı farklılıklar”, “sosyal kategori farklılıkları” ve “değer farklılıkları” olmak üzere üç faktörlü bir yapıya sahiptir. Araştırmada veri toplama süreci devam etmektedir. Sürecin sonunda elde edilen veriler öncelikle frekans, yüzde ve aritmetik ortalama gibi betimsel istatistiksel teknikler kullanılarak analiz edilecektir. Gruplar arası karşılaştırmalar için ise parametrik ve non-parametrik istatiksel tekniklere ilişkin normal dağılım gibi sayıltıların sınanmasının ardından uygun istatiksel teknikler seçilecektir. Elde edilen bulgular öğretmen adayların farklılık algısı, öğretmen adaylarının farklılıklara saygı düzeyi ve öğretmen adaylarının değişkenlere göre farklılıklara saygı düzeyleri olmak üzere üç ana başlık altında sunulacaktır. Ulaşılan araştırma sonuçları alanyazındaki diğer araştırma sonuçları ile karşılaştırılarak tartışılacaktır. Son olarak araştırma sonuçları kapsamında uygulamaya ve yapılabilecek diğer araştırmalara dönük öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ GİRİŞİMCİLİK ÖZELLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Gülsün ŞAHAN Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi gulsunsahan@hotmail.com Üniversitelerin görevi gençleri geleceğe hazırlayarak onları hem kendilerine hem aile ve topluma yararlı birer yurttaş haline getirmektir. Eğitim alan bireyin önce kendisine, sonra ailesine ve topluma yararlı çalışmalar yapması beklenmektedir. Kendini gerçekleştiren birey topluma ve dünyaya katkı sunabilecektir. 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununda açıklanan görevler arasında öğrencileri ilgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranış ve genel kültürüne sahip, vatandaşlar olarak yetiştirmek, Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak, refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunacak ve hızlandıracak programlar uygulayarak, çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı haline gelmesini sağlamak görevi de yer almaktadır. Avrupa ortalamasına göre üniversite mezunu oranı %37 iken Türkiye’de bu oran %11 düzeyindedir. Üniversite mezunu sayısının arttırılması gerektiği söylenebilir. Ayrıca Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri incelendiğinde Ağustos 2015 itibarıyla 6 milyon 373 bin üniversite mezununun 774 bininin işsiz olduğu görülmektedir. Türkiyenin genel işsizlik oranı ise yüzde 10,1 iken üniversite mezunu işsizlik oranının yüzde 12,1 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Toplam işsiz sayısının 3 milyon 58 bin olduğu hesaba katıldığında her 4 işsizden biri üniversite mezunu. İş bulamayan üniversite mezununun iş bulamama nedenleri arasında bir çok faktör yer alırken mezunların girişimcilik özelliklerinin de yeterli olmadığı, yenilikçi fikirler geliştiremedikleri de söylenebilir. 10. Kalkınma Planı 2018 yılı hedefleri arasında Yükseköğretim kurumlarının sanayi ile işbirliği içerisinde teknoloji üretimine önem veren, çıktı odaklı bir yapıya dönüştürülmesinin teşvik edileceği, girişimci faaliyetler ile gelir kaynaklarının çeşitlendirileceği belirtilmektedir. Günümüzün hızla değişen, bilim ve teknolojide sürekli değişen ve gelişen dünyada yetişen gençler tüm dünya gençleri ile rekabet etme başarısını yakalamalıdır. Dünyanın önde gelen şirketlerinin kurucuları arasında üniversiteli gençlerin olduğu bilinmektedir. Üniversitelerde yer almaya başlayan Girişimcilik ve Yenilikçilik dersleri öğrencileri girişimci olmaya, yaratıcılıklarını ortaya koymaya, risk almaya ilişkin bakış açılarını geliştirmeye çalışmaktadır. Bu çalışmanın amacı Girişimcilik ve yenilikçilik dersini alan Sosyal Bilgiler Öğretmeni adaylarının girişimcilik düzeylerini belirlemek, girişimcilerde bulunması gereken özelliklere ilişkin görüşlerini değerlendirmektir. Bu çalışmada nicel ve nitel araştırma teknikleri kullanılmıştır. Karma yöntem olarak anılan bu yöntemler her iki türdeki yöntemleri, fikirleri bir araya getirir. Bu nedenle öğrencilere hem ölçek uygulanmış, hem de açık uçlu sorularla görüşleri alınarak çalışma verileri farklı yöntemlerle toplanmıştır. Öğrencilerinin girişimcilik düzeyleri Yılmaz ve Sünbül, (2009) tarafından geliştirilen “Girişimcilik Ölçeği” ile belirlenmeye çalışılmış, ayrıca girişimcilerde bulunması gereken özellikler açık uçlu sorularla ortaya konulmuştur. Çalışma grubunda Karadeniz bölgesindeki bir eğitim fakültesinde Girişimcilik ve Yenilikçilik dersini alan 53 Sosyal Bilgiler Öğretmenliği öğrencisine belirtilen ölçek uygulanmış, 13 öğrenci ile yüz yüze görüşme yapılmıştır. Girişimcilik ve yenilikçilik dersi kapsamında yer alan konulardan girişimcilerde bulunması gereken özellikler açık uçlu soru olarak yöneltilmiş, bu dersi seçmeli olarak alan 13 öğrenciden cevaplamaları istenmiştir. Açık uçlu görüşme soruları içerik analizi ile incelenmiştir. Ölçek ile elde edilen verilerin yüzde ve frekansları alınmıştır. Bu çalışma sonucunda girişimcilik ve yenilikçilik dersleri alan öğrencilerin bu dersi aldıktan sonra daha girişimci ve yenilikçi düşüncelere sahip oldukları, bu dersin tüm üniversite öğrencilere zorunlu olması gerektiği gibi sonuçlara ulaşılacağı beklenmektedir. Devam etmekte olan bu çalışma sonucunda elde edilen bulgular değerlendirilecek daha sonra önerilere yer verilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖLGE OYUNU KARAGÖZ VE HACİVAT’ A İLİŞKİN ANLAMLANDIRMALARININ İNCELENMESİÖzet: Sosyal Bilgiler dersi doğası gereği pek çok sosyal bilim disiplini barındırır. Bu hem öğretmen hem de öğrenci açısından öğrenme-öğretme sürecine zenginlik sağlar. Öğrenme-öğretme sürecinde kullanılabilecek ürünlerden birisi de edebi eserlerdir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, Sosyal Bilgiler dersinde edebi eserlerin kullanımı öğrenme-öğretme sürecine olumlu katkı sağlamıştır. Genel anlamda bu edebi ürünleri n destan, seyahatname, gölge oyunu, efsane, şiir, biyografi, masal ve fıkra gibi pek çok edebi çeşidi bulunmaktadır. Gölge oyunu “Karagöz ve Hacivat”, Türk kültür ve sosyal hayatını anlatan en güzel edebi ürünlerden bir tanesidir. Sosyal Bilim disiplinlerinin birleşiminden oluşan Sosyal Bilgiler dersi öğretiminde gölge oyunu Karagöz ve Hacivat’ ın kullanımı öğretim sürecinin çeşitlenmesini sağlar. Kültürel değerlerin korunması yönündeki bilincin oluşmasını sağlamak içinde, Sosyal Bilgiler dersi öğretiminde Gölge Oyunu Karagöz ve Hacivat kullanılabilir. Bunların yanı sıra öğrencilerde Türkçe’yi doğru, güzel ve etkili kullanma becerisi gölge oyunu Karagöz ve Hacivat kullanılarak çeşitli etkinliklerle kazandırılabilir. Bu doğrultuda araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının Gölge Oyunu Karagöz ve Hacivat’a yükledikleri anlamlandırmalarının incelenmesidir. Araştırmada, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının Gölge Oyunu Karagöz ve Hacivat’a ilişkin anlamlandırmalarını tespit etmek amacıyla nitel model kullanılmıştır. Durum çalışması olarak tasarlanan bu araştırmada, Bozok Üniversitesi’nde eğitim gören Sosyal Bilgiler Öğretmen adaylarının gölge oyunu Karagöz ve Hacivat’a yükledikleri anlamlandırmalar veri toplama aracı ile incelenmiştir ve araştırma, 2017 yılı içerisinde Yozgat Bozok Üniversitesi’nde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın amacına uygun olarak, araştırmacı tarafından oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme içerisinde yer alan dört soruluk açık uçlu görüşme formu veri toplama aracı olarak seçilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu ise amaçlı örnekleme yöntemi içerisinde yer alan kolay ulaşılabilir durum örneklemesine göre seçilmiş olan, Yozgat Bozok Üniversitesi Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda birinci sınıfta eğitim gören 10 u erkek, 27’si kadın toplam 37 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri 2017 yılının Ocak ayında toplanmaya başlanmıştır. Araştırmanın analizinde araştırmacı tarafından kategori ve kodlar oluşturulmuştur ve bu doğrultuda içerik analizi yapılmıştır. Araştırmanın geçerliğini artırmak için, Miles ve Huberman (1994)’ın dış geçerlik ve iç geçerlik soruları araştırmacı tarafından cevaplandırılmıştır. Bunun sonucunda, geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmanın güvenirliğini artırmak için, uzman görüşü alınmış ve uzman ile araştırmacının oluşturduğu kategori ve kodlar karşılaştırılmıştır. Karşılaştırmada, Miles ve Huberman (1994)’ın Güvenirlik = Görüş Birliği / (Görüş Birliği + Görüş Ayrılığı) şeklindeki güvenirlik formülü kullanılmıştır. Yapılan hesaplama sonucunda kategori ve kodlamaların güvenirliği yüzde 95 olarak hesaplanmış ve araştırmanın analizinin güvenilir olduğu kabul edilmiştir. Elde edilen bulgular sonucunda, Gölge Oyunu Karagöz ve Hacivat’a ilişkin Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının bilgisinin olduğu ve bu doğrultuda çeşitli anlamlar yükledikleri ortaya çıkmıştır. Araştırmanın sonucunda, Sosyal Bilgiler dersi öğretiminde önemli kültürel eser olan Gölge Oyunu Hacivat ve Karagöz, Sosyal Bilgiler dersi öğretim programında yer alan kazanım, değer ve becerilere göre yer almalıdır. Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarına, kültürel miras olan Gölge Oyunu Karagöz ve Hacivat’ın ilgili derslerde Sosyal Bilgiler öğretim programında yer alan kazanım, değer ve becerilerle ilişkilendirilerek anlatılmalıdır ve onlara bu konuyla ilgili etkinlik hazırlamaları teşvik edilmelidir. Sosyal Bilgiler öğretmenleri de, Sosyal Bilgiler derslerinde çeşitli öğretim, yöntem ve teknikleri ilişkilendirerek derste kullanmalıdır. Böylelikle, hem kültürel mirasın nesilden nesile aktarılması sağlanır hem de Sosyal Bilgiler dersi öğretim çeşitliliğiyle amacını gerçekleştirmiş olur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNDE BİLİM İNSANLARININ YERİÖzet: Günümüz dünyasında gelişmiş bir ülke olmanın kriterlerinden biri de bilim ve teknoloji üretmektir. Ülkeler, bilim ve teknolojiyi geliştirmek ve üretmenin yanında bilim ve bilim insanlarının öğretimine önem vermektedirler. Bu bağlamda, ülkeler, kendi vatandaşlarını bilim insanları hakkında bilinçlendirmek amacıyla okul eğitimine önem vermektedirler. Sosyal bilgiler ve fen ve teknoloji dersleri gibi derslerde bilim ve bilim insanlarına yönelik çeşitli etkinlikler yer almaktadır. Ülkemizde de bilim inanlarına önceki programlara göre daha kapsamlı bir şekilde 2005 sosyal bilgiler öğretim programında yer verilmiştir. 2005 sosyal bilgiler öğretim programındaki öğrenme alanlarından birisi de bilim, teknoloji ve toplumdur. Aynı öğrenme alanı 2017 Ocak ayında yayınlanan taslak sosyal bilgiler öğretim programında da yer almaktadır. Bu da göstermektedir ki bilim ve bilim insanlarına yönelik bilgi, beceri ve tutum kazandırma işi sosyal bilgiler dersi kapsamında da ele alınmıştır. Bu çalışmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bilim insanlarına yönelik görüşlerini incelemektir. Öğretmen adaylarının sahip oldukları bilgi, beceri ve tutumlar onların öğretmenlik yaşamlarını da etkileyeceklerdir. Dolayısı ile onların bilim insanlarına yönelik bakışları öğretmenlik hayatlarını da etkileyecektir. Sahip oldukları bilgi, beceri ve tutumlarla genç nesilleri yetiştireceklerdir. Bu nedenle, onların görüşlerini de incelemenin alan yazına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki araştırma sorularına cevap aranacaktır: 1. Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının bilim insanlarına yönelik görüşleri nelerdir? 2. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bilim insanlarına yönelik bilgi durumları nasıldır? 3. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bilim insanlarına yönelik bilgi kaynakları nelerdir? 4. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bilim insanlarının çalışma alanlarına yönelik görüşleri nelerdir? 5. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bilim insanlarının tanıtılmasına yönelik görüşleri nelerdir? 6. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının sosyal bilgiler dersinde bilim insanlarının öğretimine yönelik görüşleri nasıldır? 7. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bilim insanlarının etkili öğretimine yönelik görüşleri nelerdir? Bu araştırma sorularına cevap bulabilmek için genel tarama yöntemi kullanılacaktır. Bir konuya ya da olaya ilişkin katılımcıların görüşlerinin ya da ilgi, beceri, yetenek, tutum vb. özelliklerinin belirlendiği genellikle yapılan araştırmalara göre daha büyük örneklemler üzerinde yapılan araştırmalara tarama araştırmaları denir (Büyüköztürk vd., 2008). Araştırmada genelleme amacı güdülmediğinden amaçlı örnekleme yönetmelerinden ölçüt örnekleme kullanılacaktır. Ölçüt örnekleme, bir araştırmada gözlem birimlerinin belli niteliklere sahip kişiler, olaylar, nesneler ya da durumlardan oluşturulmasıdır. Bu durumda örneklem için belirlenen ölçütü karşılayan birimler (nesneler, olaylar vb.) örnekleme alınırlar (Büyüköztürk vd., 2008). Bu kapsamda, Bilim, Teknoloji ve Sosyal Değişme, Özel Öğretim Yöntemleri –I ve II ve Sosyal Bilgiler Ders Kitabı İncelemeleri derslerini almış olan 4. Sınıf öğrencileri çalışma grubunda yer alacaktır. Katılımcılar, Ankara’da büyük bir üniversitede sosyal bilgiler öğretmenliğinde okuyan son sınıf öğrencileri olacaktır. Verilerin toplanmasında yedi adet açık uçlu sorunun yer aldığı görüş formu kullanılacaktır. Verilerin analiz edilmesinde betimsel analiz kullanılacaktır. Yıldırım ve Şimşek’e (2006) göre betimsel analizde, “görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sıklıkla yer verilir. Bu tür analizde amaç, elde edilen bulguları düzenlenmiş ve yorumlanmış bir biçimde okuyucuya sunmaktır” (s.224). Bu çerçevede araştırmada elde edilen veriler, araştırma soruları kapsamındaki kategorilere göre kodlanıp ve analizleri yapılacaktır. Katılımcıların görüşlerine doğrudan alıntılarla yer verilecek ve aynı zamanda nitel veriler basit yüzde ve frekans hesaplamaları ile sayısallaştırılacaktır. Verilerin analiz süreci devam ettiği için bulgular, sonuçlar ve tartışma ile öneriler kısmına sözlü sunum sırasında yer verilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ IŞIK KİRLİLİĞİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Günümüzde insan sağlığını tehdit eden birçok kirlilik çeşidi vardır. Bunlar hava, su, toprak, radyoaktif, gürültü ve ışık kirlilikleridir. Bu kirlilik çeşitlerinden üzerinde en az durulanlardan birisi de ışık kirliliğidir. Son yıllarda ışık kirliliğine dikkat çekmek için birçok etkinlik yapılmaktadır. UNEP tarafından 2015 yılı ışık kirliliği ve ışık yılı olarak seçilmiş, ışık kirliliği hakkında farkındalık oluşturmak için birçok etkinlik yapılmıştır. Bütün bu etkinliklerin insanlarda çevresel farkındalık oluşturmak için yapıldığı göz önüne alındığında gelecek nesilleri yetiştirecek öğretmen adaylarının ışık kirliliği hakkındaki bilgi ve farkındalıklarını belirlemek önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı da Sosyal Bilgiler öğretmeni adaylarının ışık kirliliği hakkındaki görüşlerini belirlemektir. Bu araştırma nitel araştırma yöntemine göre tasarlanmıştır. Nitel araştırma, sosyal ya da beşeri bir probleme bireylerin ya da grupların atfettiği anlamları keşfetme ve anlamaya yönelik bir yaklaşımdır. Araştırma süreci soruların ve işlem basamaklarının geliştirilmesi, genellikle katılımcıların kendi ortamlarından veri toplanması, özel durumlardan genel temalara ulaşılarak tümevarımsal veri analizi yapılması ve araştırmacının verilerin anlamını yorumlama aşamalarını kapsamaktadır. Nitel araştırma, gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin izlendiği araştırma olarak tanımlanabilir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Olgu bilim deseni, özellikle eğitimcilerin ve öğrencilerin kazandıkları deneyimler ile oluşturdukları anlamları öğretme, öğrenme ve yönetimle ilgili olguları analiz etmede zengin bir bakış açısı sunan bir araştırma çeşididir. Çalışmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi kullanılmıştır. Kolay ulaşılabilir durum örneklemesinin araştırmaya hız ve pratiklik kazandırması açısından faydalı bir yöntem olduğu söylenebilir. Çünkü bu yöntemde araştırmacı, yakın olan ve erişilmesi kolay olan bir durumu seçer.Çalışmada, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünde 1., 2., 3. ve 4. sınıflardan oluşan toplam 60 öğrenci yer almıştır. Verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından geliştirilen 6 açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunda yer alacak sorular hazırlandıktan sonra uzman görüşüne başvurulmuştur. Uzman görüşü alındıktan sonra sorular tekrar düzenlenerek 20 öğretmen adayı üzerinde pilot uygulama yapılmıştır. Pilot uygulaması yapılan görüşme formu düzenlenerek uzman görüşüne tekrar sunulmuştur. Uzmanlardan gelen geri dönüt alındıktan sonra görüşme formuna son şekli verilip 2016-2017 eğitim-öğretim yılının bahar yarıyılında uygulanmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Betimsel analiz veya tümdengelimsel kodlama yaklaşımı, çalışma sorularına, literatürü göz önüne alarak önceden belirlenmiş kuramsal çerçeve veya görüşme ve gözlemde bulunan değişkenlerden yola çıkarak elde edilen taslak veya geçici kod şeması göz önünde bulundurularak verilerin analiz edilmesidir. Çalışmanın sonucunda, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının genel olarak ışık kirliliği hakkında bilgi sahibi oldukları fakat bazı öğretmen adaylarının konu hakkında bilgi sahibi olmadıkları tespit edilmiştir. Sosyal Bilgiler Öğretmen adayları kirliliğin genel olarak canlı ve cansız varlıklara zarar verdiğini, ışık kirliliğinin kirlilik çeşitleri arasında yer aldığını belirmişlerdir. Işık kirliliğinin sebepleri arasında aşırı ışık kullanımı, evlerden ve binalardan taşan ışıklar, doğru ışık kullanımının yapılmamasını gösteren öğretmen adayları, ışık kirliliğinin hem insanlar hem de canlı ve cansız çevre üzerinde önemli olumsuz etkilere neden olduğunu belirtmişlerdir. Öğretmen adayları ışık kirliliğinin etkilerini azaltmak için insanların bilinçlendirilmesi gerektiği konusunda görüş belirtmiştir. Bazı öğretmen adaylarının ise bu konuda bilgi sahibi olmamaları dikkat çekici bir sonuçtur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ KAMU HİZMETİ MOTİVASYONU ALGILARI VE SOSYAL ADALET İDEALLERİÖzet: Bu çalışmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kamu hizmeti motivasyonu algıları ve sosyal adalet ideallerini incelemektir. Çalışmanın temel odağını sosyal adalet ve bireylere sunulan kamu hizmetlerinin kavranmasında önemli bir rolü olan sosyal bilgiler öğretmen adayları oluşturmaktadır. Bu bağlamda çalışma kapsamında sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kamu hizmeti motivasyonu algıları ile sosyal adalet algı ve idealleri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu konulara odaklanılmasındaki temel amaç öğretmen adaylarının eğitim-öğretim ortamlarında ve günlük hayatta karşılaştıkları eşitsizliklerin ve hizmet kalitesinin öğrenme ve öğretme niteliği üzerindeki etkisini ortaya koyarak bireyler için oluşturulacak öğrenme ortamlarının niteliğinin artırılmasına katkı sağlamaktır. Araştırmaya Türkiye’nin güneyinde bulunan büyük bir il merkezinde yer alan devlet üniversitesinin eğitim fakültesi sosyal bilgiler öğretmenliği anabilim dalında öğrenim gören 85 öğretmen adayı katılmıştır. Bu araştırmanın genel amacına ulaşabilmek için karma yöntem tercih edilmiştir. Karma yöntem araştırmaları (mixed method researches) şeklinde tanımlanan bu yöntem hem nicel hem de nitel verilerin tek bir çalışma içinde derlenmesi ve analiz edilerek sunulmasına odaklanmaktadır. Bu yolla nicel ve nitel veri setlerinin karışımı; sentez, çeşitleme ve bütünleştirme stratejileri vasıtasıyla daha kapsamlı ve zengin hale getirilmektedir. Böylece özellikle sosyal olguların karmaşık yapısı, çeşitli yöntemlerin bir araya getirilip incelenmesi ve tartışılmasıyla ortadan kaldırılmakta ve bu durum olgunun en iyi tarzda anlaşılmasına olanak vermektedir (Creswell, 2003). Karma yöntem kullanılan bu araştırmanın nicel boyutunda betimsel istatistik yöntem nitel boyutunda ise görüşme tekniği kullanılmıştır. Çalışma kapsamında katılımcıların kamu hizmeti motivasyonu algılarını belirlerken Perry (1996) tarafından geliştirilen ve 24 maddeden oluşan ‘Kamu Hizmetleri Motivasyon Ölçeği’nin, Kim (2009) tarafından Güney Kore’de uygulanarak 14 madde altında revize edilmiş hali kullanılmıştır. Bu ölçek 5’li Likert-tipinde olup, maddeler (1: Kesinlikle Katılmıyorum ile 5: Kesinlikle Katılıyorum) arasında puanlanmıştır. Nicel verilerin analizinde betimsel istatistik ve ilişkisel istatistik teknikleri kullanılmıştır. Çalışma kapsamında katılımcıların sosyal adalet algı ve ideallerini belirlerken araştırmacılar tarafından uzman görüşleri de alınarak hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşmede katılımcılara ‘sosyal adalet kavramını nasıl tanımlarsınız?’ ve ‘sosyal adaleti teşvik etmeyi düşündüğünüz herhangi bir etkinliğin içerisinde yer alsaydınız ya da sosyal adaletsizliği ele alan bir konuyu araştırmak isteseydiniz, bunlar neler olurdu? soruları yöneltilmiştir. Kaydedilen verilerin yazıya dönüştürülmesine betimsel kayıt sistemi temel oluşturmuştur. Görüşme kayıtları yazıya dökülerek irdelenmiştir. Öğretmen adaylarından toplanan verilerin çözümlenmesinde içerik analizi kullanılmıştır. İçerik analizi, derlenen ham verilerin anlamlandırılarak belirli bir çerçeve oluşturulması ve beliren durum netlik kazandıktan sonra düzenlenerek kod ve kategorilerin ortaya çıkarak somutlaşmasını sağlamaktadır. İçerik analizi yaklaşımı, nitel mülakat verilerinin ve açık uçlu soruların çözümlenmesinde sık sık başvurulan bir yöntemdir. Bu araştırmada içerik analizi çeşitlerinden “kategorisel analiz” kullanılmıştır. Kategorisel analiz, genel olarak belirli bir mesajın önce birimlere bölünmesi ve ardından bu birimlerin önceden saptanmış ölçütlere göre kategoriler hâlinde gruplandırılmasıdır (Tavşancıl ve Aslan, 2001). Yapılan içerik analizi sonucunda sosyal bilgiler öğretmen adaylarının sosyal adalet algılarının dört kategori altında toplanmıştır. Bunlar; eşitlik, adil yönetim, ütopya ve insanların ortak amaç doğrultusunda huzurlu şekilde yaşamasıdır. İşsizlik kategorisinin alt kategorileri; fırsat eşitliği, herhangi bir ayrım yapmaksızın herkesin eşit muamele görmesi, eşitsizliklerin giderilmesi ve insanların birbirini eşit olarak görebilmesidir. Adil yönetim kategorisinin alt kategorileri; hakların eşit dağıtımı ve kullandırılması, adaletin herkes için uygulanması, adaletsizliklerin ortadan kaldırılması, hak sahiplerine haklarının adil şekilde dağıtılması ve adalet dağıtıcıların vicdanına bağlı olmasıdır. Ütopya kategorisi, var olduğu düşünülen ama aslında olmayan bir hayal olarak ifade edilmiştir. İnsanların ortak amaç doğrultusunda huzurlu bir şekilde yaşaması kategorisi ise iyi olana ulaşabilmek amacıyla insanların ortak hareket etmesi şeklinde tanımlanmıştır. Katılımcıların sosyal adaleti teşvik etmeyi düşündükleri bir etkinliğin içerisinde yer alsaydınız ya da sosyal adaletsizliği ele alan bir konuyu araştırmak isteseydiniz, bunlar neler olurdu? Sorusuna verdikleri cevapların içerik analizi sonucunda iki kategori ortaya çıkmıştır. Bunlar; sosyal adaletsizlik ve sosyal adaletin teşvikine yönelik etkinliklerdir. Sosyal adaletsizlik kategorisi; kişi hak ve özgürlükleri, eşitsizlik ve ayrımcılık ile adaletsizlik ve adalet alt kategorilerinden oluşmaktadır. Sosyal adaletin teşviki için etkinlikler kategorisi ise; kültürler arası kaynaşma etkinlikleri, eşitlik ve empati eğitimi, hak sahiplerinin haklarını elde edebilmesi yapılan etkinlikler ve çeşitli projeler alt kategorilerinden oluşmaktadır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ KONTROL ODAKLARI İLE SİYASAL KATILIMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Ayşegül Tural, Fadime Seçgin Bartın Üniversitesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi atural@bartin.edu.tr, fadime.secgin@gop.edu.tr Sosyal bilgiler programının önemli amaçlarından birisi yaşadığı toplumun ve dünyanın bir parçası olarak kendine güvenen, topluma katkıda bulunabilme bilincine sahip, toplumsal olaylara ilgi duyan, sorunların farkında olan, gerektiğinde hem kendileri hem de başkalarının iyiliği için harekete geçebilen, hem sosyal hem de siyasal yönü olan aktif katılımcı bireyler yetiştirmektir. Sosyal bilgiler, öğrencilerin aktif vatandaşlar olmalarına imkân tanıyan, katılımcı beceriler geliştirdikleri ve siyasi sisteme yönelik çeşitli görüşler oluşturdukları bir ders olarak görülmektedir. Bu bağlamda katılımcı sosyal bir birey olabilmek, günümüzde çağdaş eğitimden beklenen en temel amaçlardan biridir. Sosyal bir birey olma yolunda kişinin kendini tanıması, karşılaştığı durum ve olayları yorumlarken sahip olduğu tavır ve inançları oldukça değerlidir. Bu nedenle bireyin kendisini ve karşılaştığı olumlu ya da olumsuz durumları nasıl karşıladığı, olaylarla ilgili kontrol kaynağını algılaması ve doğru şekilde yorumlaması konusunda ileri sürülen önemli kavramlardan birisi kontrol odağı kavramıdır. Kontrol odağı kavramı en temelde, bireylerin karşılaşılan olumlu ya da olumsuz bir durumu yorumlarken kendilerini ve çevrelerini değerlendirmedeki baskın inançlarıdır. Bu inançlar ise karşılaşılan durumların nedenlerini ele alırken ve sonuçlarını değerlendirirken açığa çıkmaktadır. Bireylerin olayları değerlendirirken bağlı oldukları inançları ile ortaya çıkan Kontrol Odağı kavramı, iç kontrol ve dış kontrol olarak iki ana grupta değerlendirilmektedir. Bireyler karşılaştıkları durumları yorumlarken olayın neden ya da sonucunda kendi içsel özellik ya da alışkanlıklarının etkili olduğunu düşündükleri takdirde ‘İç Kontrol Odaklı’, çevrelerinden kaynaklandığını veya kadar, şans gibi bireylerin etkisi dışında ortaya çıkan durumlarla şekillendiğini düşündükleri takdirde ise ‘Dış Kontrol Odaklı’ olarak nitelendirilmektedirler. Günümüzde bireylerden beklenen toplumsal bilinç ve duyarlılıklarının yüksek olmasıdır. Bireyler çevrelerine duyarlı ve sosyal olursa, sosyal ve siyasal katılımlarının gelişeceği, demokrasi bilinci ve demokratik tutumlarının olumlu etkileneceği, etkin ve aktif vatandaş bilincine sahip olacakları düşünülmektedir. Bu araştırmada Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının sahip oldukları kontrol odakları ile siyasal katılımları arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak amaçlanmaktadır. Bu amaçla öncelikle öğretmen adaylarının kontrol odakları ve siyasal katılım düzeyleri belirlenecek ve aralarındaki ilişki incelenecektir. Araştırmada Rotter (1966) tarafından geliştirilen ve Türkçe’ye uyarlaması Dağ (1991) tarafından yapılan “Rotterin İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği” ile Çuhadar (2006) tarafından geliştirilen “Üniversite Öğrencilerinin Siyasal Katılımcılık Anketi”nden yararlanılmıştır. Rotter tarafından geliştirilen Denetim Odağı Ölçeği iki seçenekli durumların verildiği bir ölçektir. Ölçek maddelerinde doğru-yanlış diye bir durum yoktur. Bireyler hangi seçeneği kendilerine yakın buluyor ise onu işaretleyecektir. Verilen her iki ifadeden yalnızca biri seçilip işaretlenecek şekilde ölçek tasarlanmıştır. Çuhadar’a ait olan Siyasal Katılım Anketi ise bireylerin siyasal katılımcılık düzeylerini belirlemeye dönük ifadelerden oluşmaktadır. Her bir ifadeye ilişkin ‘Her zaman-Hiçbir zaman’ şeklinde beşli likert tipinde seçenekler bulunmaktadır. Öğretmen adaylarının kendilerine en yakın olan seçenekleri işaretlemeleri sonrasında siyasal katılım düzeyleri ortaya çıkacaktır. Bu araştırmada Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının Kontrol odakları ile Siyasal Katılımları arasındaki ilişkiyi belirleyebilmek amacı ile İlişkisel Tarama Modeli uygun yöntem olarak seçilmiştir. Bu yönüyle araştırma betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu bir devlet üniversitesinde Sosyal Bilgiler Öğretmenliği programı 1-4. sınıf düzeyinde halen öğrenimlerine devam eden Sosyal Bilgiler Öğretmen Adayları oluşturmaktadır. Araştırma süresince gönüllülük ilkesi temel alınmıştır. Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının katılımı ile elde edilen bulgular SPSS Analiz programı aracılığı ile analiz edilecektir. Araştırma süreci devam ettiğinden sonuçlara tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ KREDİ KARTI KULLANIM DURUMLARI VE KREDİ KARTINA YÖNELİK TUTUMLARIÖzet: Giriş Kredi kartı, kişilerin nakit para taşımaksızın kaydi para ile mal ve hizmet satın almalarına olanak tanıyan bir ödeme aracıdır. (Uzgören vd. 2014). Kredi kartı kavramı ile 1968 yılında tanışan ülkemizde bu ödeme aracının kullanımı, 1980’li yıllarda dünyada otomasyon alanında yaşanan gelişmelerin de etkisiyle daha çok önem kazanmıştır (Çeker, 1997; Çavuş, 2006). Türkiye ve dünyada kredi kartı kullanımının artışı ile birlikte kredi kartına karsı tutumların analizi ve ölçümü önemli bir konu haline gelmiştir. Nitekim, 1990’lı yılların ortalarından itibaren kredi kartına karsı olan tutumları da ölçen çalışmalara ağırlık verilmiştir (Girginer vd.,2008). Dünyada olduğu gibi ülkemizde de, gerek genç yetişkinlerin gerekse üniversite öğrencilerinin giderek aratan kredi kartı kullanımları beraberinde bu kullanımdan kaynaklı kredi kartı borcu sorununu da beraberinde getirmektedir. Diğer taraftan yapılan birçok çalışmada bireylerin finansal konulardaki bilgi ve okuryazarlık düzeyleri ile kredi kartı kullanımları arasında anlamlı bir ilişkinin varlığından söz edildiği görülmektedir (Jones (2005) Borden vd.(2008) Robb ve Sharpe (2009). Buradan hareketle genç yetişkin düzeyinde olan üniversiteli bireylerin doğru kredi kartı kullanım davranışları ortaya koyabilmeleri için finansal konularda bilgi düzeylerinin iyileştirilmesine yönelik eğitim faaliyetlerinin artırılması da oldukça önemli olacaktır. Amaç Bu çalışmada Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının kredi kartı kullanım durumları ve kredi kartına yönelik tutumlarının ortaya konulması amaçlanmaktadır. Ayrıca elde edilen bu bulguların öğretmen adaylarının cinsiyet, sınıf düzeyi, kullanılan kredi kartı sayısı, finansal konularda eğitim alıp almadıkları ve finansal konularda bilgi düzeylerine yönelik inançları gibi değişkenler ile olan istatistiksel ilişkisi de incelenerek ortaya konulmaya çalışılacaktır. Burada belirtilen amaç çerçevesinde aşağıdaki beş temel soruya cevap aranacaktır: 1. Araştırma örneklemini oluşturan sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kredi kartı kullanım istatistikleri nedir? 2. Araştırma örneklemini oluşturan sosyal bilgiler öğretmen adayları kredi kartı kullanımı ile ilgili bir sorun yaşamakta mıdırlar? 3. Araştırma örneklemini oluşturan sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kredi kartına yönelik tutumları nasıldır? 4. Araştırma örneklemini oluşturan sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kredi kartına yönelik tutumları ile kredi kartı kullanma tercihleri arasında istatistiksel bir ilişki var mıdır? 5. Araştırma örnekleminin oluşturan sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kredi kartına yönelik tutumları ile cinsiyet, sınıf düzeyi, kullanılan kredi kartı sayısı, finansal konularda eğitim alıp almadıkları ve finansal konularda bilgi düzeylerine yönelik inançları arasında istatistiksel bir ilişki var mıdır? Yöntem: Bu çalışma betimsel tarama modeline göre tasarlanmıştır. Bu kapsamda geçmişte veya hâlen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan tekil tarama araştırma yaklaşımına başvurulacaktır. Bu araştırma yaklaşımında araştırmaya konu olan kişi, olay, olgu, durum veya nesne kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya, betimlenmeye çalışılır (Karasar, 2011). Çalışmanın örneklemini Gazi Üniversitesi Sosyal Bilgiler Eğitimi’nde öğrenim gören 250 öğretmen adayının oluşturması düşünülmektedir. Çalışmanın verileri 2016 yılının bahar döneminde öğrenim gören 1., 2., 3, ve 4. sınıfta okuyan sosyal bilgiler öğretmen adaylarının görüşlerinden yola çıkılarak elde edilecektir. Bu çalışmada veri toplama aracı olarak Girginer ve arkadaşlarının (2008), Hayhoe ve ekibi (1999) tarafından geliştirilmiş olan “Kredi Kartı Tutum Ölçeği”ni temel alarak Türkiye’deki yükseköğretim öğrencileri için uygulanabilecek şekilde revize ettikleri ve geçerlik ve güvenirlik çalışmasını yaptıkları “Kredi Kartı Tutum Ölçeği” kullanılacaktır. Çalışmadan elde edilen veriler SPSS programı ile analize tabi tutulacaktır. Çalışma halen devam etmekte olduğu için çalışmadan elde edilen bulgu sonuçlar tam metinde detaylı olarak paylaşılacaktır. Çalışmanın gerek alanyazına gerekse daha sonra ortaya konacak benzer içerikteki araştırmalara önemli bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ KÜLTÜR KAVRAMINA YÖNELİK ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: Kültür kavramı karmaşık bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Tartışılmaya başlandığı tarihten bu yana iki yüzden fazla tanımının yapılmış olması aslında karmaşık bir kavram olduğunun kanıtıdır. Bu tarz karmaşık kavramlar hakkında insanların ne düşündüğü, alan çalışmaları açısından önemlidir. Günümüzde net bir tanımı yapılamayan kavramlar için metafor tekniğini kullanmak oldukça mantıklı görünmektedir. Bu sebeple, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı öğrencilerinin “Kültür” kavramına yönelik algılarının, metaforlar yoluyla incelemek bu çalışmanın ana amacını oluşturmaktadır. Araştırma, sosyal olguları bağlı bulundukları çevre içerisinde araştırmayı ve anlamayı ön plana alan nitel araştırma yaklaşımı çerçevesinde tasarlanmış olup olgubilim deseni kullanılarak yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu, Erzincan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalında, 2015-2016 eğitim- öğretim yılı bahar yarıyılında eğitim gören 266 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemiyle örneklem seçimine gidilmiştir. Araştırmada aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır: Sosyal Bilgiler Öğretmen adayları, “Kültür” kavramına yönelik algılarını hangi metaforlar yoluyla açıklamaktadırlar? Sosyal Bilgiler Öğretmen adaylarının, “Kültür” kavramına yönelik metaforları hangi kavramsal kategoriler altında toplanmaktadır? Araştırmaya katılan sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının, kültür kavramına ilişkin sahip oldukları metaforları ortaya çıkarmak amacıyla her birinden “Kültür ..... benzer, çünkü .......cümlesini tamamlamaları istenilmiştir. Verilerin analizinde betimsel ve içerik analizi birlikte kullanılmıştır. Bu kapsamda katılımcıların geliştirdikleri metaforların analiz edilmesi ve yorumlanması süreci; (1) metaforların adlandırılması (2) metaforları tasnif etme (eleme) (3) metaforları yeniden organize etme (4) kategori geliştirme (5)geçerlik ve güvenirliği sağlama olarak beş aşamada gerçekleşmiştir. Araştırmanın bulgularına göre, sosyal bilgiler öğretmen adayları kültür kavramıyla ilgili 92 geçerli metafor (insan, aile, su, kimlik, akarsu, yaşam, miras, ağaç, toprak, ışık ve tanrı) üretmişlerdir. Anlam ve açıklama olarak uyuşmayan 84 benzetme metafor olarak değerlendirmeye alınmamıştır. Elde edilen 92 metafor 6 farklı kategoride toplanmıştır. 1. Yansıtıcı olarak kültür 2. Birikim (aktarılabilirlik) olarak kültür 3. Yönlendirici olarak kültür 4. Birleştirici olarak kültür 5. Yüklenen öneme göre kültür 6. Oluşumuna göre kültür. Öğretmen adaylarının kültür kavramına ilişkin metaforlarının teorik, pratik, canlı, cansız, doğal, yapay özelliklere sahip kavramlar olduğu görülmüştür. Metaforun farklı tarzda düşünme ve ifade etme şekli olduğunu kabul edersek öğretmen adaylarının kültür kavramıyla ilgili zengin bir açıklama gücüne sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ancak raporlaştırma sürecinde bulgulara dahil edilmeyen veya gerekçesi belirtilemeyen metaforların sayısı da öğretmen adaylarımızın bakış açısı hakkında ciddi bilgiler vermektedir. Kültür kavramına yönelik üretilen metaforların, kültürü açıklayabilme gücünün yeterli bulunmasındaki bir diğer sebep ise oluşan 6 farklı kategoridir. Öğretmen adaylarının kültür kavramını açıklamak için kullandığı metaforlar kültürü; birikim, miras, yansıtıcı bir ayna, şekillendiren ve yön veren bir anayasa, bir arada tutan bir maya, yaşayan bir canlı, su veya toprak gibi bir zorunluluk ve hayatilik olarak göstermektedir. Sosyal bilgiler öğretmen adayları açısından metafor kullanmak aslında bir öğretim tekniğini kullanmak anlamına da gelmektedir. Bu sebeple öğretmen adaylarıyla bu tarz çalışmaların yapılması mesleki deneyime de fayda sağlayabilir. Ayrıca kültür kavramının sosyal bilgiler müfredatındaki yeri düşünüldüğünde bu kavramla ilgili uygulamalar arttırılmalıdır. Öğretmen adayları tarafından tanımlama ve açıklama güçlüğü çekilen kritik kavramların öğretiminde farklı çalışmalar yapılabilir. Çokkültürlülük, öğrenci merkezlilik, rehber öğretmen, yapılandırmacılık bu kritik kavramlara örnek olarak gösterilebilir. Kavram öğretimi sosyal bilgiler programının en önemli unsurlarından birini oluşturmaktadır. Lisans düzeyinde yapılacak bu tarz uygulamalar, teorik derslerden daha faydalı olacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ KÜRESEL VATANDAŞLIK İLE FARKLILIKLARA SAYGI DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Günümüzde değişim ve gelişimlere ayak uydurabilecek bireylere gereksinim duyulmaktadır. Artık teknolojinin de hayatımızın her alanında olmasıyla birlikte dünyanın diğer ucunda olan olaylardan anında etkilenmekte ve bunun sonucunda bireyler ülkelerindeki gelişmeler ve sorunların yanı sıra dünyada olan olaylar ve sorunlarla karşı karşıya gelmektedir. Dolasıyla bireylerin artık toplum içinde uyumlu bir şekilde yaşayabilmeleri ve farklı din, dil, ırk vb. özelliklere sahip, insanlara saygılı ve hoşgörülü olabilmeleri için artık yeni vatandaşlık kavramları ortaya çıkmıştır. Küresel vatandaşlık kavramı yeryüzündeki ulusların birlikteliğinin kabulü ile başlar ve çeşitlilik içinde birliği ifade eder. Küreselleşmenin etkisi ile ortaya çıkan küresel vatandaşların, geniş sınırların kalktığı dünyada yaşadığının farkında olması, farklılıklara değer verip saygı duyması ve farklılıkların zenginlik olduğunu benimsemesi gerekmektedir. Farklılıklar herhangi bir grup, topluluk veya örgüt içinde insanların farklı kimlik, coğrafi ve etnik köken, arka plan, deneyim, inanç değer yargıları, yaş cinsiyet, demografik yapı, iş deneyimi, fiziksel yeterlik, eğitim durumu, aile durumu, kişilik, yaşam stili ve benzerlerinin karışımı olarak nitelendirilmektedir. Farklılıklara saygı hem içsel huzurun hem de toplumsal düzenin sürdürülmesinde ihtiyaç duyulan bir tutum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda farklılıklara saygı duyan küresel vatandaşların yetiştirilmesine ihtiyaç duyulmasıyla, vatandaşlık eğitimi anlayışının da değişmesine sebep olmuştur. Artık vatandaşlık eğitimiyle bireylerin sadece bulundukları topluma uyumlu olması değil aynı zamanda değişen dünya şartlarına ayak uydurabilen, farkındalıkları yüksek, farklılıklara saygılı, küresel düzeyde katılım becerisine sahip, eşit ve barışçıl bir dünya yaratmak için sorumluluklar alabilen bireyler yetiştirmek amaçlanır. Ülkemizde, çocukları değişen koşullara ve farklılıklara uyum sağlayabilen, etkin ve üretken vatandaşlar olarak yetiştirme amacının önemli bir kısmını Sosyal Bilgiler dersi üstlenmektedir. Dolasıyla Sosyal Bilgiler eğitimi vermekle yükümlü öğretmen adaylarının Küresel vatandaşlık ve farklılıklara saygı düzeylerinin ortaya koyulması büyük önem taşımaktadır. Alanyazında öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık ve farklılıklara saygı düzeylerini ortaya çıkarmaya yönelik ayrı ayrı çalışmalar gerçekleştirildiği görülmektedir. Fakat ikisinin ilişkisin incelendiği herhangi bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu bağlamda bu çalışma alanyazında yer alan bir eksikliği kapatacağı düşünülmektedir. Bu araştırmanın temel amacı; öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık ile farklılıklara saygı düzeyleri arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Bu genel amaç doğrultusunda araştırmada şu sorulara yanıt aranmıştır: 1. Öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık düzeyleri nedir? 2. Öğretmen adaylarının farklılıklara saygı düzeyleri nedir? 3. Öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık ve farklılıklara saygı düzeyleri cinsiyet, üniversite, öğrenim gördükleri sınıf düzeyi, anne- baba eğitim durumu, yaşamlarının büyük bir kısmını geçirdikleri yerleşim yerleri, yurdışına çıkma durumlarına göre farklılık göstermekte midir? 4. Öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık ve farklılıklara saygı düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmakta mıdır? Öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık ile farklılıklara saygı düzeyleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaya yönelik bu çalışma ilişkisel tarama modelinde desenlenmiştir. Bu araştırma iki devlet üniversitesinin eğitim fakültesi Sosyal Bilgiler öğretmenliği bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin toplanmasında tarafından geliştirilen Şahin ve Çermik (2014) tarafından Türkçe’ye uyarlanan ‘Küresel Vatandaşlık Ölçeği’ ve Öksüz ve Güven (2012) tarafından hazırlanan ‘Farklılıklara Saygı Ölçeği’ kullanılmıştır. Küresel vatandaşlık düzeylerini belirlemeye yönelik uyarlanan ölçek 30 maddeden oluşmuş ve 3 faktörlü yapıya sahiptir. Bu boyutlar; ‘Sosyal Sorumluluk’, ‘Küresel Yetkinlik’ ve ‘Küresel Sivil Katılım’ şeklindedir. Farklılara saygı düzeylerini belirlemeye yönelik hazırlanan ölçek ise 30 maddeden oluşmuş ve 3 faktörlü yapıya sahiptir. Bu boyutlar: ‘Bilgiye Dayalı Farklılıklar”, “ Sosyal Kategori Farklılıkları” ve “ Değer Farklılıkları” şeklindedir. Verilerin analizinde korelasyon, t testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Kruskall Wallis H Testi analizleri kullanılmıştır. Verilerin analizi halen devam etmekle birlikte yapılan analizler sonucunda öğretmen adaylarının yüksek düzeyde küresel vatandaşlık özelliklerine sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca öğretmen adaylarının cinsiyetleri ile küresel vatandaşlık düzeyleri arasında kadınlar lehine anlamlı bir farklılık bulunmaktadır. Küresel vatandaşlık düzeyleri ile farklılıklara saygı düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ KURTULUŞ SAVAŞINA YÖNELİK METAFOR ALGILARIÖzet: Metafor bir kavramı, olayı, veya anlaşılması güç olguların daha bilindik ve tanıdık ifadelerle anlatılmasıdır. Metafor, son yıllarda eğitimde sıkça başvurulan öğretim teknikleri arasında yer almaktadır ve insanların geçmiş yaşantılarıyla ilgilidir. Bu yüzden özellikle tarihi olayların öğretiminde metafor tekniği önemli bir yere sahiptir. Bir olayı, kişiyi veya olguyu anlamak, anlatmak ve öğrencilerin algılamalarına yardımcı olmak herkesten önce eğitimle uğraşan insanlara düşmektedir. Etkili bir tarih eğitimi için öğrencilerin mevcut düşünceleri oldukça önemlidir. Bu düşüncelerin ortaya çıkarılmasında kullanılan yöntemlerden birisi de metafor olmaktadır. Sosyal bilimler içerisinde önemli bir yere sahip olan tarihin görevi, toplumların geçmişi ile geleceği arasında bağ kurmalarını sağlamaktır.Günümüzde tarih eğitiminin karşılaştığı en önemli sorunlardan birisi öğrenciyi doğrudan ezber yöntemi ile karşı karşıya bırakmaktır. Ezber yöntemi ile sağlanan bilgiler kalıcı olmamakta ve bir süre sonra tekrar edilmezse unutulmaktadır. Ayrıca ezberle karşı karşıya kalan öğrencinin dersi sevmesi ve ilgi göstermesi azalmaktadır. Metafor yöntemi ile öğrencilerin kendi yaşantıları üzerinden yola çıkarak tarihi olay ve olguları öğretmek kalıcığı sağlamaya yardımcı olacaktır. Günümüz dünyasında çok kullanılan bir söz olan ‘Tarih Tekerrürden ibarettir’ sözü bizim çıkış noktamız olmalıdır. Büyük bir tarihi geçmişe sahip olan Türk milleti için bu tür faaliyet ve uygulamalar büyük bir önem taşımaktadır. Ülkemiz bulunduğu konum itibari ile tarih boyunca ele geçirilmek istenmiştir. Birinci Dünya Savaş’ından yenilen Osmanlı Devleti toprakları İtilaf Devletleri tarafından işgale girişilmiştir. Kurtuluş Savaşı, İstiklâl Harbi ya da Millî Mücadele olarak adlandırılan Türk Kurtuluş Savaşı; ülke bütünlüğünü korumak, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak için tüm ulusca girişilen, çok cepheli bir savaştır. Kurtuluş Savaşı; Osmanlı Devleti’ni yok eden, Türklere yaşam hakkı tanımayan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonucu Türk milletinin bir ölüm-kalım mücadelesi olarak başlamıştır. 1919-1922 yılları arasında gerçekleşmiş ve 11 Ekim 1922de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen, 24 Temmuz 1923te imzalanan Lozan Antlaşması ile resmen sona ermiştir. Bu çalışmanın amacı Tokat ilinde öğrenim gören sosyal bilgiler öğretmen adaylarının “Kurtuluş Savaşı” kavramı üzerine oluşturdukları metaforları belirlemeye çalışmaktır. Bu amaç doğrultusunda araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören toplam 113 öğrenci oluşturmaktadır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi ile yürütülen araştırmanın verilerini elde etmek için araştırmacılar tarafından görüşme formu oluşturulmuştur. Araştırmaya katılan öğretmen adaylarına “Kurtuluş Savaşı” kavramına ilişkin sahip oldukları metaforları ortaya çıkarmak için, öğrencilerin her birinden “Kurtuluş Savaşı … gibidir; çünkü …” ibaresinin yazılı olduğu boş bir kağıt verilmiştir. Öğrencilerden bu ibareyi kullanarak ve sadece tek bir metafor üzerinde yoğunlaşarak, düşüncelerini dile getirmeleri istenmiştir. Öğrencilere vermiş oldukları cevapların bilimsel amaçlı kullanılacağı belirtilmiş ve öğrencilerin metafor kavramını anlamalarına dönük açıklamalar yapılmıştır. Bu çalışmada, elde edilen verilerin değerlendirilmesinde “içerik analizi” tekniği kullanılmıştır. İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramalara ve ilişkilere ulaşmaktır. Betimsel analizde özetlenen ve yorumlanan veriler, içerik analizinde daha derin bir işleme tabi tutulur ve betimsel yaklaşımla fark edilemeyen kavram ve temalar bu analiz sonucu keşfedilebilir. Sonuç olarak öğretmen adaylarının Kurtuluş Savaşı ile ilgili metaforları şu temalarda toplanmıştır. Başta “Kahramanlık” olmak üzere, ‘‘Mücadele’’ “Yeniden Doğuş” “Milli Birlik” ve “Tarihten Ders Alma” temaları altında öğretmen adayları metaforlar oluşturmuşlardır. Çalışma sonunda çeşitli önerilere yer verilmiştir. Bu çalışmanın ilerde yapılacak diğer bilimsel çalışmalara kaynaklık edeceği beklenmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖGRETMEN ADAYLARININ KUT’ÜL AMARE SAVAŞINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA ANALİZİÖzet: SOSYAL BİLGİLER ÖGRETMEN ADAYLARININ KUT’ÜL AMARE SAVAŞINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFORLAR YOLUYLA ANALİZİ Dr. Celal MUTLUER ÖZET Tarih dersleri, eğitim ve öğretimin mihver derslerindendir (Candan ve Koçer, 2013). Dünyanın neresinde olursa olsun her ülke, kendi eğitim sisteminin elverdiği ölçüde tarih dersini belli amaçlar doğrultusunda işlemeye ve geliştirmeye çalışır. Geçmişten kaçmanın olanaksız olduğu günümüzde insanın dünyanın bugünkü hali ve şartları ile değişik toplumları, günümüz ile geçmiş arasındaki bağlantıları iyi bir şekilde anlamaları için geçmişi en iyi şekilde öğrenmeleri gerekmektedir (Dinç, 2006). Tarih eğitimi sürecinde edinilen bilgilerin pekiştirilmesi, bilgilerin kullanılması ile mümkün hale gelir. Bunun için bireyin edindiği bilgileri kavramlara dönüştürmesi gerekir. Öğretimi yapılan alan ilgili temel kavramların bilinememesi durumunda sağlıklı öğrenmelerin oluşması mümkün değildir (Demircioğlu,2010). Tarihsel olayların belli kavramlarla ifade edilmesi zorunluluğu, onların içerdikleri düşünceyi kavrayabilmenin ilk şartı olarak görülmektedir (Candan, 2009). Tarih derslerinde geçmişin ve bu günün öğrenilebilmesi için, tarihle ilgili temel kavramların bilinmesi zorunludur. Bu çerçevede, öğrencilerin tarihsel düşünce ve anlayışlarının şekillenmesi ve gelişmesinde tarihi kavramlar belirleyici rol oynar (Akınoğlu ve Arslan, 2007). Dilek’e (2007) göre kavramsal anlama tarih derslerinde üzerinde en çok durulması gereken noktalardan birisi olarak belirtilmiştir. Bu çalışmanın amacı; sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kut’ül amare savaşına ilişkin algılarını metafor analizi yoluyla incelemektir. Araştırma verileri sosyal bilgiler programına devam eden 150 (1., 2. 3. ve 4. sınıf ) öğretmen adaylarından toplanmıştır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış açık uçlu soru formu aracılığıyla toplanmıştır. Katılımcılardan “Kut’ül Amare savaşı…. gibidir. Çünkü ….” ifadesini metafor kullanarak doldurmaları istenmiştir. Katılımcıların Kut’ül amare savaşı kavramına ilişkin ürettikleri metaforlar ve mantıksal dayanakları araştırmanın temel veri kaynağını oluşturmuştur. Öğretmen adaylarından elde edilen bu verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz ve içerik analizi tekniği birlikte kullanılmıştır. Üretilen tüm metaforlar ve gerekçeleri incelenerek ortak özellikleri tespit edilmiş ve bunları temsil edebileceği düşünülen temalar oluşturulmuştur. Elde edilen veriler ışığında sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kutül amare savaşı kavramına ilişkin 61 geçerli metafor geliştirdikleri anlaşılmıştır. Bu metaforlar 6 tema çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bunlar; “kazanılan büyük zafer olarak kutül amare savaşı”, “bağımsız yaşama arzusu olarak kut’ül amare savaşı”, “mücadele olarak kut’ül amare savaşı”, “geçmişin bilgisi olarak kut’ül amare savaşı”, “yıkım olarak kut’ül amare savaşı”, “umut olarak kut’ül amare savaşı” dır. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının Kut’ül Amare savaşı kavramına yönelik ürettikleri metaforların “kazanılan büyük zafer” teması altında yoğunlaştığı görülmüştür. Araştırmaya katılan 143 öğretmen adayından 46’sı ürettiği 15 metafor ile kutül amare savaşını kazanılan büyük zafer olarak gördüğünü ifade etmiştir. Kazanılan büyük zafer olarak kutül amare teması altında en çok zafer (%9,7) metaforu üretilmiştir. Mücadele olarak Kut’ül Amare savaşı teması metafor sayısı bakımından ikinci sıradadır. Sosyal bilgiler öğretmen adayları tarafından oluşturulan, kaplan, futbol maçı, boksör, para, ekmek, yıldız, hayat, araba yarışı, kılıç, sınav, deniz ve survivor metaforları ve açıklamalarından Kut’ül Amare savaşının mücadele olduğu ortaya çıkmaktadır. Bağımsız yaşama arzusu olarak Kut’ül Amare savaşı temasını sosyal bilgiler öğretmen adayları, kurt, Çanakkale, bayrak, vatan, ezan, nefes, istiklal savaşı ve Türk askeri metaforlarıyla açıklamıştır. Öğretmen adaylarının metaforlar ile ilgili açıklamaları dikkatlice incelendiğinde Kut’ül Amare savaşının bağımsız yaşamak için önemli olduğu anlaşılmaktadır. Çalışma bulgularına göre geliştirilen metaforların %16,4’i geçmişin bilgisi olarak Kut’ül Amare teması ile ilgilidir. Sosyal bilgiler öğretmen adayları, ders kitabı, tozlu raf, yaşlı insan, antika araba, sandık, sahaf, dikiz aynası, mektup, hikâye ve masal metaforları ile Kut’ül Amare savaşının geçmişin bilgisi olduğuna vurgu yapmıştır. Sosyal bilgiler öğretmen adayları tarafından yıkım olarak Kut’ül Amare savaşı kategorisinde; deprem, ölüm, kan, kazma, dozer, ateş, karanlık ve kesilmiş sakal metaforları üretilmiştir. Öğretmen adayları tarafından üretilen bu metafor ve gerekçelerden Kut’ül Amare savaşını yıkım ile ilişkilendirdikleri söylenebilir. Çalışmada dikkat çeken bir diğer sonuç ise sosyal bilgiler öğretmen adaylarının Kut’ül Amare savaşını umut olarak açıklamasıdır. Öğretmen adayları Kut’ül Amare savaşını, dolunay, umut ışığı, gökyüzü, rüya, susuzluk, hastalığı yenme, maçın ilk dakikaları ve bahar metaforları ile açıklayarak Kut’ül Amare savaşını umutun bir parçası olarak gördüklerini ifade etmişlerdir. Öğretmen adaylarının ağırlıklı olarak bu temaya ilişkin metafor oluşturmuş olmaları, onların Kut’ül Amare savaşını kazanılan büyük bir zafer olarak gördüklerinin sonucudur. Kullanılan metaforların fazlalığı ve metaforların birbirinden farklı olması öğrencilerin kut’ül amare savaşı kavramına ilişkin algısının gelişmiş olduğunun bir sonucudur. Kut’ül Amare savaşı üzerine her hangi bir metafor araştırması yapılmamış olmaması, bu araştırma bulgularının benzer başka bir araştırma sonuçları ile karşılaştırılamamasına sebep olmuştur. Bu bakımdan ileride Kut’ül Amare savaşı ile ilgili metafor çalışmalarının sayısında artış olduğunda, çalışmaların sonuçları bir birleriyle karşılaştırılabilir ve sağlıklı değerlendirmeler yapılabilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ MALAZGİRT SAVAŞINA YÖNELİK METAFOR ALGILARIÖzet: Bir olayı veya olguyu anlamak, anlatmak ve öğrencilerin algılamalarına yardımcı olmak herkesten önce eğitimle uğraşan insanların görevidir. Metafor bir kavramı, olayı veya anlaşılması güç olguların daha bilindik ve tanıdık ifadelerle anlatılmasıdır. Metafor son yıllarda eğitimde sıkça başvurulan öğretim teknikleri arasında yer almaktadır ve insanların geçmiş yaşantılarıyla ilgilidir. Bu yüzden özellikle tarihi olayların öğretiminde metafor tekniği önemli bir yere sahiptir. Sosyal bilimler içerisinde önemli bir yere sahip olan tarihin görevi, toplumların geçmişi ile geleceği arasında bağ kurmalarını sağlamaktır. Dün, bugün ve gelecek arasında ki ilişkiyi gösteren tarih bilimi toplumun bilinç kazanması için gereklidir. Günümüzde tarih eğitimi ezberle sınırlı kalmaktadır. Bu durum öğrencilerin tarih dersini sevmeme nedenlerinden birisidir. Etkili bir tarih eğitimi için öğrencilerin düşünceleri son derece önem arz etmektedir. Bu düşüncelerin ortaya çıkarılmasında kullanılan yöntemlerden birisi de metafordur. Benzetişim, andırma anlamına gelen metaforlar kısaca bir olayın, olgunun veya varlığın daha tanıdık ifadelerle anlatılmasıdır. Öğrencilerin geçmişte yaşanmış bir olayı kendi yaşamlarından yola çıkarak oluşturdukları metaforlarla öğrenmeleri daha kalıcı olmaktadır. Üzerinde yaşadığımız ve vatan bildiğimiz bu toprakların kazanılmasında Malazgirt Savaşı’nın ayrı bir yeri vardır. Tüm dünya tarihi için büyük bir dönüm noktası niteliğinde olan bu savaşın bütün ayrıntısıyla anlatılması gelecek dönemler için büyük bir önem taşımaktadır. Tarihimizde gerçekleşmiş olan bu olayı anlatırken Sultan Alparslan’ı görmezden gelemeyiz. Malazgirt Savaşı ortaya koyduğu sonuçları itibariyle Türk ve dünya tarihi açısından çok büyük önem arz etmektedir. Sonuçları itibariyle Anadolu’nun kapılarının Türklere açılmış, Türk tarih ve coğrafyasını şekillendirmiş, Anadolu’da İslamiyet’in yayılmasında etkili olmuş, çağ açıp çağ kapatan olaylar silsilesinin temeli olmuş çok önemli bir tarihi olaydır. Bütün bu sonuçlar Türklerin Malazgirt Savaşından zaferle ayrılmasıyla gerçekleşmiştir. Günümüzde Malazgirt Savaşı çeşitli görsel filmler ve faaliyetlerle aktarılmaya çalışılmaktadır. Şuan Kütahya’da çekilmekte olan ‘Malazgirt 1071’ filmi buna örnek teşkil etmektedir. Bu tür uygulamaların günümüzde çeşitli kanallarda yapılan filmlerle desteklenmeye çalışıldığı görülmektedir. Toplumdan gelen geri bildirimlerde bu tür faaliyetlerin toplum tarafından beğenildiğini ve teşvik edildiğini görmekteyiz. Bu tür faaliyetler toplumda ortak tarih şuuru oluşturmada çok önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmanın amacı Tokat ilinde öğrenim gören sosyal bilgiler öğretmen adaylarının “Malazgirt Savaşı” kavramı üzerine oluşturdukları metaforları belirlemeye çalışmaktır. Bu amaç doğrultusunda araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören toplam 113 öğrenci oluşturmaktadır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi ile yürütülen araştırmanın verilerini elde etmek için araştırmacılar tarafından görüşme formu oluşturulmuştur. Araştırmaya katılan öğretmen adaylarına “Malazgirt Savaşı” kavramına ilişkin sahip oldukları metaforları ortaya çıkarmak için, öğrencilerin her birinden “Malazgirt Savaşı … gibidir; çünkü …” ibaresinin yazılı olduğu boş bir kağıt verilmiştir. Öğrencilerden bu ibareyi kullanarak ve sadece tek bir metafor üzerinde yoğunlaşarak, düşüncelerini dile getirmeleri istenmiştir. Öğrencilere vermiş oldukları cevapların bilimsel amaçlı kullanılacağı belirtilmiş ve öğrencilerin metafor kavramını anlamalarına dönük açıklamalar yapılmıştır. Bu çalışmada, elde edilen verilerin değerlendirilmesinde “içerik analizi” tekniği kullanılmıştır. İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramalara ve ilişkilere ulaşmaktır. Sonuç olarak öğretmen adaylarının Malazgirt Savaşı ile ilgili metaforları şu temalarda toplanmıştır: Başta “Anadolu’nun Kapısı” olmak üzere “Anadolu”, “Mücadele”, “Zafer” ve “Tarihten Ders Alma” temaları altında öğretmen adayları metaforlar oluşturmuşlardır. Çalışma sonunda çeşitli önerilere yer verilmiştir. Bu çalışmanın ilerde yapılması düşünülen diğer bilimsel araştırmalara kaynaklık etmesi beklenmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ MATEMATİK KAYGI DÜZEYLERİNİN FARKLI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Tarihi çağlardan günümüze farklı kültürlerde yaşayan insanların ortak dili olarak kabul edilen matematik, hayatımızın her anında kullana geldiğimiz bilgilerdendir. Öyle ki -en basit anlatımla- değişen hayat şartlarına uyum sağlamada bilinmesi gereken başat bilgilerden olduğunu ileri sürmek yanlış olmayacaktır. Zira, neredeyse tüm bilimlerin kaynağı ve temeli olarak gösterilmektedir. Dahası, matematik ile ilişkili olmayan bir bilim alanı düşünülemeyeceği gibi, matematik bilgisinden bağımsız bir sosyal hayatın da var olmayacağı söylenebilir. İnsan yaşamını çevreleyen bu bilgi türünün, yeni yetişen nesillere kazandırılması bireyin yaşanılan çağa uyum sağlayabilmesi açısından önem taşımaktadır. Bu yönüyle matematik bir eğitim olgusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim kademelerinin neredeyse tamamında öğretile gelen matematik, aynı zamanda diğer derslerle yakından ilişkilidir. Ülkemizde 2005 yılında yapılan sosyal bilgiler öğretim programında da bu ilişkilerden bahsedilmiştir. İlkokul 4. sınıftan başlayarak, ortaokul 5, 6 ve 7. sınıf düzeyine okutulan sosyal bilgiler dersinin sınıf düzeyi ayırmaksızın toplam 12 ünitesinde yer alan kazanımların 13 matematik alt öğrenme alanı ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Bu durum, gelecekte sosyal bilgiler öğretmeni olacak adayların en azından ilişkisi bahsedilen matematik alt öğrenme alanlarının bilgisine sahip olması gerekliliğini ortaya çıkarır. Ayrıca, iyi yetişmiş sosyal bilgiler öğretmeni olabilmenin bir koşulu da yine matematik bilmeye bağlanabilir. Zira, lisans programında yer alan ekonomi ve ölçme ve değerlendirme derslerinden başarılı olabilmek matematiksel işlemleri bilmeyle de alakalıdır. Ancak, yapılan gözlem ve edinilen deneyimlerden hareketle sosyal bilgiler öğretmen adaylarının matematik öğrenme konusunda çeşitli zorluklar yaşadığı, dahası matematik öğrenmeye ilişkin çeşitli önyargılar geliştirdiği söylenebilir. İncelenen literatürde kaygı gibi duyuşsal faktörlerin matematik öğrenme de oldukça etkili olduğu dile getirilmektedir. Bireyin matematik öğrenmesini güçleştiren kaygı durumlarının tespit edilmesi ve bu sonuca bağlı bir öğretimin planlanmasının matematik öğrenmeyi kolaylaştıracağı bilgisinden hareketle bu araştırma planlanmıştır. Buradan hareketle araştırmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kaygı düzeylerinin tespit edilerek, farklı değişkenler açısından incelenmesi olarak belirlemiştir. Tarama modelinde desenlenen araştırmanın çalışma grubunu, bir devlet üniversitesinde 2015 - 2016 eğitim öğretim yılında sosyal bilgiler öğretmenliğinde öğrenim gören 102 öğretmen adayı oluşturmuştur. Veriler, Bai, Wang, Pan ve Frey (2009) tarafından geliştirilen, Akçakın, Cebesoy ve İnel (2015) tarafından Türkçeye uyarlaması yapılan Matematik Kaygı Ölçeği aracılığı ile toplanmıştır. Araştırmanın bağımsız değişkenlerini, cinsiyet, sınıf düzeyi, anne - baba eğitim düzeyi, aile gelir durumu, üniversite giriş sınavındaki matematik neti ve matematik kursu alma durumları olarak belirlenmiştir. Verilerin çözümlenmesinde betimsel istatistikler, t-testi, korelasyon ve iki faktörlü Anova istatistikleri uygulanmıştır. Araştırmada, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının orta düzeyde matematik kaygısına sahip oldukları, cinsiyet ve sınıf değişkenine ve her iki değişkenin etkileşimli etkisine göre matematik kaygı düzeylerinin farklılaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte özel ders alıp almama durumu, anne ve baba eğitim durumu, kardeş sayısı ve son olarak gelir durumuna göre de sosyal bilgiler öğretmen adaylarının kaygı düzeylerinin farklılaşmadığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Ayrıca, öğretmen adaylarının üniversiteye giriş sınavlarında ki matematik netleriyle matematik kaygı düzeyleri arasında orta düzeyde anlamlı bir pozitif ilişki olduğu görülmüştür. Bu sonuçlardan hareketle ve orta düzeyde bir kaygıya sahip olmanın başarı açısından istenilen bir durum olduğu düşünüldüğünde, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının matematik kaygı düzeylerinin derinlemesine incelenmesi önerilebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ MEKÂNSAL DÜŞÜNME BECERİ DÜZEYLERİÖzet: Mekânsal düşünme disiplinler arası bir beceri olması nedeniyle bu beceriye sahip bireylerden beklenen yeterlilikler konusunda ve kuramsal çerçevesi ile tam bir uzlaşama sağlanamamıştır. Bu konuda en çok kabul gören tanım, National Research Council (NRC) tarafından 2006 yılında “Learning to Think Spatially” adlı eserde yapılmıştır. Buna göre mekânsal düşünme; mekânsal kavramları bilmek, mekan mekânsal veriyi temsil etmek için gerekli araçları kullanmak; ve mekânsal veri ya da olay hakkında sorgulama yapabilme becerileri olarak tanımlanmaktadır. Mekansal düşünme, oda ya da ofisin tasarımından, zihnimizde kıta ve ülkelerin dağılışına; evden okula veya iş yerine giderken rota belirlemeden başka ülke veya kıtlara yapılacak yolculukların planlamasına kadar geniş bir alanda hayatın bir parçası olarak karşımız çıkmaktadır. Geniş bir kapsama sahip olması nedeniyle mekânsal düşünme, müzikten fizik ve biyolojiye kadar oldukça fazla disiplin içinde kendine yer bulmaktadır. Ancak mekânsal düşünmenin en etkin bir şeklide kullanıldığı alan ise, insan-mekan arasındaki karşılıklı etkileşimi inceleyen coğrafyadır. Mekân üzerinde düşünme coğrafya ve mekânsal düşünmenin ortak paydasıdır. Coğrafya, mekânı inceleme metotları, coğrafi düşünme yolları ve mekânsal verileri sunma araçları ile mekânsal düşünmeyi geliştirmede diğer disiplinlere göre daha fazla imkan sunmaktadır. İnsanların mekâna bağlı birçok faaliyetlerini etkin, hızlı ve amaca uygun gerçekleştirilmesinde mekansal düşünme becerisine sahip olmaları oldukça önemlidir. Bu nedenle mekânsal düşünme becerisinin öğretim programlarında yer alması ve bu beceriyi destekleyen etkinlik ve aktivitelere öğretim tasarımlarında yer verilmesi gereklidir. Bu konuda ilk olarak 2005 SBÖP(Sosyal Bilgiler Öğretim Programı)’da mekânsal algılama becerisi ile mekânsal düşünmeye yer verilmiştir. Mekânı algılama ya da mekânsal düşünme becerisi, SBÖP’da genel anlamda nesnelerin bulundukları konum, çevreleriyle ilişkisi, bulunduğu şekil, hareket ettiği yol, yön gibi faktörlere göre düşünme becerisi olarak açıklanmıştır. Ayrıca 21. yy becerileri arasında da gösterilen mekânsal düşünme becerisi ile ilgili olarak, SBÖP’da birçok kazanımda insanın yaşadığı mekânı doğru algılamasını vurgulanmaktadır. Öğrencilere kazandırılması hedeflenen mekânsal düşünme becerisi ve mekânsal okur-yazarlık için öncelikle öğretim programlarının uygulayıcıları olan öğretmenlerin mekânsal düşünme becerilerinin yeterli bir düzeyde olması gerekmektedir. Literatür incelendiğinde öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının mekânsal düşünme beceri düzeylerini ölçmeye yönelik ülkemizde herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Literatürde görülen bu eksiklik bu çalışmanın hazırlanmasında zemin oluşturmuştur. Bu araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarının mekânsal düşünme düzeylerinin araştırılmasıdır. Araştırmanın amacı doğrultusunda öğretmen adaylarının mekânsal düşünme düzeyleri belirlenmeye çalışıldığından araştırmanın yöntemi betimsel tarama olarak belirlenmiştir. Betimsel araştırma genel olarak, yaşanan bir durumun, olayın açıklanıp betimlenerek ortaya koyulması olarak ifade edilebilir. Tarama modeli, bir konu hakkında ya da bir duruma yönelik araştırmaya katılanların görüşlerinin alınması ya da ilgi, beceri, yetenek, tutum gibi özelliklerini ortaya koymak amacıyla yapılan araştırma modelidir. Araştırmanın çalışma grubunu 2016–2017eğitim öğretim yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümü 3. Sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Öğrencilerin mekânsal düşünme düzeylerini belirlemek için araştırmacılar tarafından geliştirilen Mekânsal Düşünme Beceri Testi (MEDBET) kullanılmıştır. Uygulanan test öğretmen adaylarının, mekânsal görüntüleme, yön bulma, mekânsal bilgiyi ifade etme, mekândaki dağılış ve örüntüleri ilişkilendirme gibi becerilerini ölçmeye yönelik sorulardan oluşmaktadır. MEDBET, görsel açıdan zenginliği ve görsellerin daha iyi bir şekilde yansıtılması açısından online şekilde uygulanmıştır. Toplanan verilerin analizi için IBM SPSS Statistics 22 paket programı kullanılarak betimsel istatistiksel ve bağımsız örneklemler için t testi analizleri yapılmıştır. Verilerin analizi tamamlandığında araştırma sonuçlarına ilişkin bulgular, tablolar halinde sunulacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ MESLEKÎ TERCİHİNİ ETKİLEYEN ÖĞRETMEN NİTELİKLERİÖzet: Eğitim öğretimin temel unsurlarından biri öğretmendir. Öğretmen, sahip olduğu bilgi birikimi, ahlâkî değerleri, tutum ve davranışlarıyla, öğrencilerinin hayatında önemli etkilere sahip olabilmektedir. Öyle ki bir öğretmenin derste veya ders dışında öğrenciye olumlu veya olumsuz yansıyan bir niteliği, öğrencinin hayatında ömür boyu etkili olabilecek izler bırakabilmektedir. Bireyin öğrencilik hayatından kalan izler, onun gelecek ideallerini, kişiliğini ve mesleki tercihlerini derinden etkileyebilmektedir. Bu etkinin yönü, gönüllere girmeyi başarabilen nitelikli öğretmenlere sahip bir öğrencinin hayatında pozitif iken, öğrenci kişiliğinin zedelenmesine neden olan öğretmenlere sahip bir öğrencinin hayatında negatif olabilmektedir. Nitelikli ve sevilen bir öğretmenin dersi de sevilmekte, öğrenci onu kendine rol model alabilmekte ve dolayısıyla onun gibi bir öğretmen olma ideali besleyen öğrencilerin sayısı artmaktadır. Aksi bir etkileşim durumunda ise, öğretmenlerin tutum ve davranışlarının, öğrencilerin dersi sevmemesine neden olduğu, hatta öğretmenlik mesleğine yönelik yeteneği olduğu halde öğrencilerin bu mesleği tercih etme fikrinden uzaklaştığı görülmektedir. Sonuç olarak öğretmenlik mesleği, insan hayatında önemli ve hassas bir meslektir. Bu mesleğin mensuplarının, yaptığı işin kısa ve uzun vadeli etkilerinin farkında, mesleki yeterliliklere sahip, etik ilkeler konusunda oldukça dikkatli, öğrenciyi tanıma, keşfetme ve yönlendirme konusunda uzman olmaları gerekmektedir. Milli Eğitim Temel Kanunu’nda öğretmenlik; “devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan bir ihtisas mesleği” olarak tanımlanmaktadır. Yani öğretmenlik mesleği eğitimin amaçlarına ulaşması açısından oldukça önemli, uzmanlık gerektiren, bir insan yetiştirme mesleğidir. Devletin eğitim politikalarının hayat bulması, eğitimin vizyon ve misyonun toplumla buluşması öğretmenin niteliğiyle doğrudan ilintilidir. Zira insan, çok boyutlu bir canlıdır. Bilişsel, duyuşsal ve davranışsal anlamda, bir birey olarak gelişimini tamamlamaya ve sosyalleşerek topluma katılmaya gereksinim duymaktadır. Onun nitelikli eğitimi; sınıfında yer alan öğrencilerin doğuştan getirdiği birtakım melekelerinin eğitimle geliştirilmesinde, toplumun kültürünün ve değerlerinin yeni nesillere kavratılmasında, yeni nesillerin gerekli bilgi ve becerilerle donatılmasında uzman, nitelikli bir öğretmen ile mümkündür. Bireyin sahip olduğu yeteneklerin keşfedilmesi, mutlu olabileceği bir mesleğe yönlendirilmesi gibi daha pek çok konu da yine öğretmen niteliğiyle ilgili olarak değişebilmektedir. Meslek seçimi, bireyin kişisel imkan, istek ve yetenek durumu bir uzman tarafından bilinçli bir şekilde titizlikle yapılması gereken bir eylemdir. Meslek seçimi, bu bağlamda bir süreç işi olduğu gerçeği ile karşımıza gelmektedir. Ne var ki, pek çok insan ya üniversite giriş puanları tuttuğu için veya bir öğretmeninin söylem ve eyleminden etkilenerek meslek seçmektedir. Yukarıda bahsedildiği üzere, öğretmenlik mesleğinin birey, devlet ve toplum açısından yeterince hassas, üzerinde durulması gereken bir meslek olduğu açıktır. Özellikle, misyon ve vizyonu gereği, insan hayatında bu derece önemli olan bir öğretmenlik branşı da sosyal bilgiler öğretmenliğidir. Sosyal bilgiler öğretmenliğini tercih etmiş bireyler; branşın amaç ve içeriği itibariyle öğrencilerin hayata hazırlanmasında, etkin bir vatandaş olarak topluma katılmasında, bir değerler sistemi oluşturmasında oldukça aktif, etkili ve önemli bir eğitim sürecinin uygulayıcılarıdır. Peki, bu branşta öğretmen adayları, öğretmenlik mesleğini kendi yetenek ve yeterlikleri dahilinde, bilinçli bir mesleki yönlendirme ile mi seçmişlerdir? Bu sorunun yanıtı; “hayır” olmuştur. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının mesleki tercihlerinin temelinde, bir öğretmenin olumlu veya olumsuz niteliği bulunduğu tespit edilmiştir. Bu tespit nedeniyle, insan hayatının önemli dönüm noktalarından biri olan meslek seçimini etkileyen öğretmen nitelikleri araştırmanın merak konusunu oluşturmuştur. Dolayısıyla araştırmanın problem cümlesi şöyledir: Öğretmen adaylarının mesleki tercihlerinde etkili olan öğretmen nitelikleri nelerdir? Bu çalışmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının mesleki tercihlerinde etkili olan öğretmen niteliklerini tespit etmeye çalışmaktır. Çalışma süreci iki aşamadan oluşmaktadır. Başlangıç aşaması, çalışma fikrinin oluştuğu, problem durumunun tespit edildiği aşamadır. Eğitim fakültesi sosyal bilgiler öğretmenliğinde, 2015-2016 akademik yılında, eğitimine devam eden tüm sınıf kademelerindeki gönüllü 80 öğretmen adayından –bir başka çalışma ile bağlantılı olarak- kişiliklerinde önemli etkileri bulunan öğretmenlerini yazarak anlatmaları istenmiştir. Ancak ortaya çıkan bulgular, çalışmanın tamamen bağımsız ele alınabilecek ikinci aşamasına geçilmesine ilham olmuştur. Buna göre; öğretmen adaylarının mesleki tercihlerinde olumlu ve olumsuz öğretmen niteliklerinin etkili olduğu olgusu dikkat çekmiştir. Var olan bu olgu, bir problem olarak ele alınmış ve çalışmaya dahil edilecek katılımcıların -problem durumuna uygun olarak- amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemeye göre seçilmesine karar verilmiştir. Bu bağlamda, katılımcıların, sosyal bilgiler öğretmenliğini bir öğretmenin davranışından etkilenerek seçmiş olması, temel ölçüt olarak kabul edilmiştir. Mesleki tercihinde bir öğretmenin olumlu veya olumsuz bir davranışından etkilenmiş olan öğretmen adayları çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışma nitel araştırma prosedürüne uygun yürütülmüştür. Çalışma verileri, yazılı olarak toplanmıştır. Veriler, içerik analizine tabi tutulmuş ve bulgular doğrudan alıntılarla desteklenmiştir. Çalışma sonucunda; sosyal bilgiler öğretmen adaylarının mesleki tercihlerini belirleyen öğretmen nitelikleri arasında; onun gibi bir öğretmen olma ideali oluşturan bazı olumlu nitelikler ve onun gibi bir öğretmen olmamak için öğretmen olma ideali oluşturan bazı olumsuz nitelikler tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ MİKROÖĞRETİM UYGULAMALARINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan sosyal bilgiler özel alan yeterliklerinde öğretmenlerin; öğretim sürecini planlayabilme, öğrenme ortamlarını düzenleyebilme, öğretim sürecine uygun materyaller ve kaynaklar kullanabilme ile ölçme ve değerlendirme araç ve yöntemlerini kullanabilme gibi birtakım becerilere sahip olmaları istenmektedir. Bu becerilerin kazandırılma yolunun önemli bir bölümü ise hizmet-öncesi öğretmen eğitiminden geçmektedir. Bu kapsamda Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi Lisans Programlarında Öğretim İlke ve Yöntemleri, Ölçme ve Değerlendirme, Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı ile Özel Öğretim Yöntemleri I (Sosyal Bilgiler Öğretimi I) ve Özel Öğretim Yöntemleri II (Sosyal Bilgiler Öğretimi II) gibi dersler okutulmaktadır. Söz konusu dersler içerisinde öğretmen adaylarının öğretmenlik becerilerini geliştirme adına mikroöğretim uygulamalarına da değinilebilmekte ve öğretmen adaylarına mikroöğretim uygulamaları yaptırılabilmektedir. Bu araştırmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının lisans eğitimi sürecinde gerçekleştirdikleri mikroöğretim uygulamalarına yönelik görüşlerini ortaya koymaktır. Nitel yaklaşımın esas alındığı araştırmada fenomenolojik yöntem kullanılmıştır. 2014-2015 akademik yılı bahar yarıyılında gerçekleştirilen araştırmada Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fatih Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı 4. sınıfta öğrenim gören toplam 30 öğretmen adayının görüşlerine başvurulmuştur. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış mülakatın kullanıldığı araştırmada toplanan veriler içerik analizi yardımıyla çözümlenmiştir. Araştırma bulgularına bakıldığında öğretmen adayları genel olarak mikroöğretimi; ders anlatımlarının video ile kayıt altına alındığı, bu vesileyle kendilerini değerlendirme fırsatı buldukları ve eksikliklerini giderip mesleki deneyim kazandıkları bir süreç olarak değerlendirmişlerdir. Ayrıca öğretmen adayları, öz değerlendirme fırsatı vermesi, doğrularını veya eksiklerini/yanlışlarını daha iyi tespit ederek öğretmenlik mesleğine ilişkin deneyim kazanmalarını sağlaması gibi gerekçelerle mikroöğretim uygulamalarının kendileri için büyük oranda olumlu yönde sonuçları olduğunu ifade etmişlerdir. Buna karşın öğretmen adaylarının bazıları mikroöğretim uygulamalarının sadece bir ders saatiyle sınırlı olmasının ve daha önce böyle bir deneyim yaşamadan mikroöğretim uygulaması yapılmasının kendileri açısından olumsuz sonuçlara neden olduğunu belirtmişlerdir. Öte yandan öğretmen adaylarının neredeyse tamamı mikroöğretim uygulamalarında bazı zorluklarla karşılaştıklarını da ifade etmişlerdir. Dersin kayıt altına alınmasının başlı başına bir stres kaynağı olmasının yanında, uygulama esnasında yaşanılan heyecan, sınıfın kalabalık olması ve bu durumun sınıf kontrolünü güçleştirmesi, ortamı hazırlamanın zaman alması ve dersin süresi içerisinde tamamlanamaması gibi sorunlar öğretmen adaylarını süreçte zorlamıştır. Öğretmen adayları, mikroöğretim uygulamalarının daha etkili şekilde gerçekleştirilebilmesine yönelik birtakım önerilerde de bulunmuşlardır. Buna göre uygulamaların gerçekleştirilmesi için gerekli araç-gerecin temin edilmesi, uygulamaların yalnızca bir defa ile sınırlı kalmaması, daha fazla tekrarlar yapma ve zaman ayırma ile uygulamaların ağırlıklı olarak etkinlikler üzerinden yürütülmesi öğretmen adayları tarafından önerilmektedir. Ayrıca öğretmen adayları sınıfta kayıt yapılması münasebetiyle uygulamanın nasıl gerçekleştirileceği ve katkıları ile ilgili olarak da kendilerine bilgi verilmesinin gerekliliği üzerinde durmuşlardır. Son olarak öğretmen adayları, uygulamanın kalabalık sınıflarda yapılmaması ve iyi bir planlamayla gerçekleştirilmesi tavsiyesinde bulunmuşlardır. Araştırma sonucunda mikroöğretim uygulamalarının özellikle mesleki deneyim kazanma, öz değerlendirme yapma ve eksik yönlerini fark etme gibi konular bağlamında öğretmen adaylarını olumlu yönde etkilediği ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte öğretmen adayları mikroöğretim uygulaması sürecinde, araç-gereç temini ve kullanımı ile tecrübesizlikten kaynaklanan sorunlar da yaşamışlardır. Bu sonuçlara dayanarak özellikle öğretmen adayları için yararları dikkate alındığında; mikroöğretim uygulamasının Sosyal Bilgiler Öğretimi I, Sosyal Bilgiler Öğretimi II ve Okul Deneyimi ile Öğretmenlik Uygulaması derslerinin tamamında veya bir kısmında kullanılmasının, nitelikli öğretmenler yetiştirilmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Buna ilaveten, mikroöğretim uygulamasının nasıl yapılacağı konusunda öğretmen adaylarına daha ayrıntılı bilgi verilmesi ile öğretmen adaylarına gerekli yardımın ve danışmanlığın yapılması gerektiği düşünülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ MÜZE EĞİTİMİNE YÖNELİK ÖZ-YETERLİK İNANÇLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Müzelerin en önemli görevlerinden birisi eğitimdir. Müzeler ve tarihî çevreler okul programları içinde birçok dersle doğrudan ilişkilidir. Ait olduğu toplum için büyük bir öneme sahip olan müzeler, pek çok dersin somut örneklerinin ve bu dersler ile ilgili nesnelerin bulunduğu mekânlardır. Müzeler, sosyal etkileşimi kullanıp kültürle ilgili çeşitli belgeleri tanıtarak, genç kuşaklara o toplumun bir bireyi olduklarını anlamalarını, kişilik ve özgüvenlerinin gelişimi için temeller atılmasını sağlar. Çocukların müze etkinliklerine katılımı süresince; birbirleriyle, müze çalışanlarıyla ve öğretmenleriyle olan etkileşiminin çocukların öğrenmesinde önemli katkılar sağlayacaktır. Bu mekânların eğitim öğretim amaçlı kullanılması, öğretmenlerin, yeniliklere açık olması, farklı etkinlikler kullanabilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda öğretmenlerin müze eğitimine ilişkin görüşleri, öğrencilerin müzeye olan bakış açısını etkilemektedir. Bu çalışmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının müze eğitimine yönelik öz-yeterlik inançlarını çeşitli değişkenler açısından incelemektir. Betimsel tarama modeli kullanılan araştırmanın verileri, 2019-2020 eğitim-öğretim yılında toplanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Afyon Kocatepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Ana Bilim Dalında öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri Yeşilbursa ve Uslu (2014)) tarafından geliştirilen Müze Eğitimine Yönelik Öz-Yeterlik İnançları ölçeğiyle toplanmıştır. Ölçek 5’li likert tipinde 24 maddeden oluşmaktadır. Veri toplama aracının öğretmen adaylarına uygulanmasından sonra elde edilen veriler bilgisayar ortamına aktarılarak gerekli analizlerin yapılması sağlanmıştır. Anahtar kelimeler: Müze eğitimi, öz-yeterlik, sosyal bilgiler Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ODAK GRUP GÖRÜŞMELERİNE YANSIYAN SÖZLÜ TARİH YAPMAKLA İLGİLİ DENEYİMLERİÖzet: Yerel tarih araştırmalarında sözlü tarih çalışmaları, kaynağı doğrudan insan olan, geçmişi yaşamış kişilerin tanıklıklarını ele alır. Bu şekilde resmi kayıtlarda pek bahsedilmeyen yaşantılar ve tarihin gizli kalmış ayrıntıları, olayları yaşamış insanların gözünden gün yüzüne çıkar. Araştırmacılar tarafından sözlü tarih çalışmaları; tarihin az bilinen ya da bilinmeyen kadın, çocuk ve göç gibi tarihsel olgu ve olayları ortaya koymak amaçlı kullanılır. Akademik alanda devam eden sözlü tarih çalışmalarına bakıldığında görece yakın bir tarihte yenilenen sosyal bilgiler öğretim programlarında da yerini aldığı görülmüştür. Bu yeni öğretim programlarının beceri öğretimi içerisinde yer alan araştırma becerisinin geliştirilmesine yönelik kaynak olarak toplumu kullanma ve bireylerle görüşmeler yapma önerisi yer almıştır. Bu bağlamda sözlü tarih becerilerinin kazandırılması bakımından sosyal bilgiler dersleri elverişli bir alan oluşturur. Görüşme sürecini tasarlama, görüşme yapma, görüşmelerden elde edilen verileri kullanılabilir biçimlerde planlama ve yazma ve bunun için de kanıta dayalı akıl yürütme becerilerini işe koşma bu süreçte kazandırılabilecek öğrenme yaşantılarından bazılarıdır. Sözlü tarih çalışmaları, öğrencileri bir tarihçi gibi sürece dâhil etme ve tarih yapma becerileri kazandırmada son derece önemli bir noktada durmaktadır. Tarih disiplininin yöntemleri ve doğası hakkında farkındalık geliştiren öğrenciler öte yandan tarihsel empatinin de içkin olduğu tarihsel düşünme becerilerini de geliştirir. Öğrencinin kendi tarihinden yola çıkarak, aile, semt, yaşadığı coğrafya, ülke ve dünya tarihi hakkında bilgi sahibi olmasını hedefleyen sosyal bilgiler öğretim programlarında sözlü tarih uygulamaları işlevsel bir yöntem olarak da dikkat çekmektedir. Yöntemin başarıyla uygulanmasında öğretmenin rolü rehber olarak etkilidir. Dolayısıyla sosyal bilgiler öğretmen adaylarının sözlü tarih yöntemini bizzat uygulayarak yapıp öğrenmeleri, bu anlamda önem taşımaktadır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, sözlü ve yerel tarih çalışmalarıyla meşgul olan bir grup sosyal bilgiler öğretmen adayının tarih yapmakla ilgili deneyimlerini, tarihsel anlamalarını, görüş ve bakış açılarını derinlemesine ve çok boyutlu olarak ortaya koymaktır. Araştırmanın çalışma grubu “kolay ulaşılabilir durum örneklemesi” ile belirlenmiştir. Çalışma grubu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Sinop Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi Lisans Programında öğrenim gören ve tarih öğretim yöntemleri dersi almakta olan üçüncü sınıf sekiz öğretmen adayından oluşmuştur. Bu kişilerden dörderli iki ayrı grup belirlenmiştir. Araştırma konusu olarak gruplardan birine “Sinoplu Mübadiller” diğerine “Amerikan Radar Üssü” verilmiştir. Sinop Mübadilerini çalışan adaylar, Sinop il Merkezi ve Erfelek İlçesine bağlı bir mübadil köyü olan Karacaköy’de yaşayan mübadiller ile görüşme yapmıştır. Amerikan Radar Üssü’nü araştıran öğrenciler ise sözlü tarih görüşmelerini o dönemde radarda görev almış kişiler ve Sinoplu esnaflar ile yapmıştır. Öğretmen adaylarından 1924 yılı göçünün, göçün mübadil aileler üzerindeki etkisini/Amerikan Radar Üssü’nün Sinop’a siyasi, sosyal ve ekonomik etkilerini, sözlü görüşmelerdeki anlatılar doğrultusunda, ilgili tarihsel bağlamlar ekseninde ortaya çıkarmaları istenmiştir. Araştırma sürecini bitiren adayların, görüşmeler ile birlikte diğer yazılı ve görsel kanıtlardan elde ettikleri bulguları, sınıfta arkadaşlarına sunmaları sağlanmıştır. Öğretmen adaylarının sözlü tarih çalışmalarının tüm süreci araştırmacı tarafından bizzat takip edilmiştir. Çalışmanın verileri, sözlü tarih yöntemini kullanarak araştırmalarını tamamlayan sekiz öğretmen adayıyla yapılan odak grup görüşmeleri yoluyla toplanmıştır. Görüşmede sözlü tarihin ne olduğu, sözlü tarih kaynaklarının güvenirliği, görüşmeleri sonucunda neler öğrendikleri ve elde edilen kanıtların güvenirliğinin nasıl arttırılacağına dair sorular yöneltilmiştir. Görüşmeden elde edilen veriler ses kayıt cihazı yoluyla kayıt altına alınmıştır. Çözümleme aşamasında olan veriler içerik analiz tekniği kullanılarak uygun başlık ve temalar altında analiz edilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETİM ELEMANLARININ TEKNOLOJİ ENTEGRASYONU YETERLİĞİNE YÖNELİK ALGILARIÖzet: Teknolojinin eğitim öğretim ortamlarında kullanımının neredeyse bir zorunluluk haline geldiği günümüzde teknolojiden aktif bir şekilde faydalanmak öğrencinin nitelikli bir biçimde yetişmelerine yardımcı olacaktır. Bu durum öğretim elemanlarının ve öğretmenlerin içerik ve pedagoji bilgisinin yanında yeterli derecede teknoloji bilgisine de sahip olmaları ve bu bilgiye derste aktif bir şekilde kullanmaları gerektiğini göstermektedir. Fakat sınıf ortamında kullanılan her teknolojik araç gereç ya da uygulama teknolojilerinin eğitimde etkili bir şekilde entegre edildiği anlamına gelmemektedir. Teknoloji entegrasyonu gerçekleştirilirken, bu duruma sadece teknoloji açısından yaklaşmanın ve entegrasyonu teknolojinin kullanılması olarak düşünmenin teknoloji entegrasyonunu gerçekleştirmeyeceği bilinmelidir. Teknolojinin eğitim öğretim ortamlarına entegrasyonunda öğretmenlerin sahip oldukları teknolojik bilgi ve becerileri ile teknoloji kullanım becerileri tek başına yeterli olmamaktadır. Teknoloji entegrasyonunda başarı sağlamada, öğretmenlerin sınıflarda teknolojinin pedagojik kullanımı noktasında verecekleri kararlar oldukça önemlidir. Yani pedagojik etkenlere yer vermeden gerçekleştirilen entegrasyon, sürece katkı sağlamamaktadır Bu çalışmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının öğretim elemanlarının teknoloji entegrasyonu yeterliğine yönelik algılarını çeşitli değişkenler açısından incelemektir. Betimsel tarama modeli kullanılan araştırmanın verileri, 2019-2020 eğitim-öğretim yılında toplanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Afyon Kocatepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Ana Bilim Dalında öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri Artun ve Güneç (2016) tarafından geliştirilen Öğretim Elemanlarının Teknoloji Entegrasyonu Yeterliğine Yönelik Öğrenci Algısı Ölçeği ile toplanmıştır. Ölçek 5’li likert tipinde 25 madde ve iki faktörden oluşmaktadır. Veri toplama aracının öğretmen adaylarına uygulanmasından sonra elde edilen veriler bilgisayar ortamına aktarılarak gerekli analizlerin yapılması sağlanmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETİM TEKNOLOJİSİ VE MATERYAL TASARIMI DERSİNE VE UYGULAMALARINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: İletişim imkânlarının arttığı ve teknolojinin hızlı bir şekilde geliştiği günümüz dünyasında insanların birbirinden etkilenmesi ve birbirini etkilemesi kaçınılmaz bir hâl almıştır. Bu durum toplumun her alanına sirayet ettiği gibi, insan yaşamını etkileyen etkileşimli ve dinamik bir yapı olan eğitim-öğretim sürecine de yansımıştır. Eğitim-öğretim sürecinde önemli bir noktayı teşkil eden öğretmenlerin, öğretmen adayı olarak yetiştirildiği dönemde okullarda yeni teknolojileri kullanılabilmesi ile ilgili özel yeterliliklere sahip olması istenmektedir. Bu ihtiyacın karşılanması da öğretmen eğitimi lisans programında “öğretim teknolojileri ve materyal tasarımı” dersi ile sağlanmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu dersin genel amacı; öğretim materyalleri yoluyla, öğrencilerin dikkatini çekerek onları öğrenmeye güdülemek, öğrenmeyi somutlaştırarak kolaylaştırmak ve öğrencilerin derse katılımını arttırarak, etkili bir öğretim sağlamak olduğu şeklinde belirtilmektedir. Araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlarda, farklı alanlardaki ders içeriklerinin, farklı öğretim teknoloji ve materyalleriyle zenginleştirilmesi ile öğretim ortamlarının olumlu yönde ilerlemesi öğrenmenin çeşitliliğini ve kalıcılığını arttırdığı ifade edilmektedir. Sosyal bilimlere ilişkin farklı disiplinlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş sosyal bilgiler eğitimi; alan itibariyle sosyal bilim dallarına ilişkin anlaşılması güç birçok soyut kavram ve konuyu içermektedir. Bu kavram ve konuların somutlaştırılarak, öğrenci düzeyine uygun ve kalıcılığı arttıracak bir şekilde öğretimi, öğretim teknolojileri ve materyal tasarımı dersini sosyal bilgiler eğitiminde daha da önemli kılmaktadır. Bu doğrultuda araştırmanın amacı; geliştirilen görüşme formu aracılığıyla sosyal bilgiler öğretmen adaylarının “öğretim teknolojisi ve materyal tasarımı” dersine ve uygulamalarına yönelik görüşlerinin incelenmesidir. Çalışma nitel araştırma deseninde tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme çeşitlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde 2016-2017 akademik yılında öğrenim gören üçüncü sınıf sosyal bilgiler öğretmenliği programı öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın verilerinin toplanmasında; sosyal bilgiler öğretmen adaylarının “öğretim teknolojisi ve materyal tasarımı” dersine ve uygulamalarına yönelik görüşlerine ilişkin değerlendirme formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmış, elde edilen bulgular frekans tabloları ile sunulmuş olup bu tablolarda örnek cümleler verilmiş ve yorumlanmıştır. Analizin güvenirliğine yönelik tüm veriler ayrı ayrı araştırmacılar tarafından kodlanmıştır. Araştırmaya ilişkin yapılan uygulama sonucunda; sosyal bilgiler öğretmen adaylarının öğretim teknolojisi ve materyal tasarımı dersinin amaçlarına ilişkin; soyut konuları somutlaştırma, konuyu kavramayı kolaylaştırma ve öğretimde üretkenliği ve çeşitliliği arttırma görüşleri ön plana çıkmıştır. Öğretim teknolojisi ve materyal tasarımı dersinin öğretmenlik programlarındaki yeri ve gerekliliğine ilişkin; yararlı olması ve gelişim sağlaması, önemli ve gerekli olması ve öğretim sürecini zenginleştirmesi görüşleri belirtilmiştir. Öğretim teknolojisi ve materyal tasarımı dersinin öğretmenlik meslek yaşantısına ne tür katkılar sağlayacağına ilişkin; öğretmenin kendini geliştirmesi ve yenilemesi, öğretimi kolaylaştırıcı etkisi ve derse olan dikkati ve ilgiyi arttırması görüşleri araştırmanın önemli sonuçlarındandır. Öğretim teknolojisi ve materyal tasarımı dersinde geliştirilen öğretim materyallerinin sosyal bilgiler dersinin amaçlarına hizmet ettiğine ilişkin; öğretimi zor konuları kolaylaştırması, konuları somutlaştırması ve tamamlayıcı nitelikte olması ve bilgide kalıcılığı arttırması görüşleri ifade edilmiştir. Materyal tasarım ve geliştirme sürecinde en kolay aşamaların sırasıyla; uygulama ve geliştirme, materyal malzemesi bulmak/temin etmek ve düşünme ve tasarlama aşamaları olduğu tespit edilmiştir. Materyal tasarım ve geliştirme sürecinde en zor aşamanın hangisi olduğuna ilişkin; fikir üretme/karar verme, tasarımı gerçekleştirme/uygulama ve materyalin amacına hizmet etme düşüncesi ön plana çıkmıştır. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının “öğretim teknolojisi ve materyal tasarımı” dersine ve uygulamalarına yönelik ortaya çıkan görüşleri doğrultusunda; özellikle yaratıcılık becerisini kullanarak fikir üretme/karar verme ve materyal tasarımı yapma, materyali kullanmaya yönelik uygulamaların her aşamasında öğretmen adaylarına rehberlik yapılmalıdır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMEN, ÖĞRENCİ, OKUMA VE KİTAP KAVRAMLARINA YÖNELİK METAFORİK ALGILARIÖzet: Bu araştırmanın temel amacı, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği öğrencilerinin öğretmen, öğrenci, okuma ve kitap kavramlarına ilişkin algılarını, metaforlar aracılığıyla ortaya çıkarmaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde 2016-2017 eğitim-öğretim yılında güz döneminde 2. sınıfta ve 3. sınıfta öğrenim gören Sosyal Bilgiler Öğretmenliği öğrencileri oluşturmaktadır. Çalışma grubunu oluşturan öğrenciler rastgele seçilmiş ve rastgele seçilen 92 öğrenciden veriler elde edilmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerden 41 tanesi kız öğrenci, 51 tanesi ise erkek öğrencidir. Araştırmaya katılan Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının öğretmen, öğrenci, okuma ve kitap kavramlarına ilişkin sahip oldukları algıları ortaya çıkarmak amacıyla örneğin, “Öğretmen …….. gibidir. Çünkü …….. ” şeklinde anket formu hazırlanmıştır. Anket formu hazırlama sürecinde uzman görüşüne başvurulmuş, alt problemler doğrultusunda kavramlarla ilgili 4 ayrı cümle anket formunda yer almıştır. Anket formunda ilaveten Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının cinsiyet ve sınıf düzeyi gibi demografik bilgileri de yer almıştır. Araştırmanın veri kaynağı böylelikle oluşturulmuştur. Anket formu hazırlandıktan sonra 5 Aralık 2016 tarihinde Sosyal Bilgiler Öğretmenliği 2. sınıf öğrencilerine anket formu uygulanmıştır. 8 Aralık 2016 tarihinde ise Sosyal Bilgiler Öğretmenliği 3. sınıf öğrencilerine anket formu uygulanmıştır. Öğretmen adayları gönüllülük esası ile anket formlarını kendi el yazılarıyla doldurmuşlardır. Ortalama 12-15 dakika içerisinde anket formları doldurulmuştur. Daha sonra doldurulmuş olan anket formları toplanarak uzmanlarla beraber değerlendirme sürecine alınmıştır. Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının kendi el yazılarıyla geliştirdikleri metaforlar, beş ardışık aşamada analiz edilmiştir. İlk olarak kodlama ve ayıklama aşamasında, Sosyal Bilgiler öğretmen adayları tarafından açık bir şekilde ifade edilen metaforlar kodlanmış ve metafor imgesi bulunmayan ya da boş bırakılan kağıtlar elenerek kapsam dışı bırakılmıştır. İkinci aşamada metafor imgesi toplama aşamasında öğretmen adaylarının yazılı cevapları uygunluk açısından incelenerek numaralandırılmıştır. Öğretmen kavramı ile ilgili 60 farklı metafor imgesi, öğrenci kavramı ile ilgili 64 farklı metafor imgesi, okuma kavramı ile ilgili 73 farklı metafor imgesi, kitap kavramı ile ilgili 58 farklı metafor imgesi toplanmıştır. Üçüncü olarak kategori geliştirme aşamasında Sosyal Bilgiler öğretmen adayları tarafından üretilen metafor imgeleri sahip oldukları özellikler bakımından incelenerek belirli temalar altında gruplandırılmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda öğretmen kavramı ile ilgili 7 kategori, öğrenci kavramı ile ilgili 6 kategori, okuma kavramı ile ilgili 7 kategori ve kitap kavramı ile ilgili 6 kategori oluşturulmuştur. Dördüncü aşamada geçerliliği ve güvenirliği sağlama aşamasında tüm veriler ayrıntılı olarak rapor edilmiş ve uzman görüşüne danışılmıştır. Son aşamada ise tüm verilerin frekansı ve yüzdesi hesaplanmıştır. Bulgular kısmında öğretmen kavramı ile ilgili “bilgili ve haberli olarak öğretmen” kategorisinin (n=14; %23,3) yüksekliği dikkat çekmektedir. Öğrenci kavramı ile ilgili “yüklenilen ve ağırlaşan olarak öğrenci” kategorisinin (n=19; %30) yüksekliği dikkat çekmektedir. Okuma kavramı ile ilgili “kâşif ve keşif olarak okuma” kategorisinin (n=16; %22) ile “süreklilik ve gereklilik olarak okuma” kategorisinin (n=16; %22) yüksekliği dikkat çekmektedir. Kitap kavramı ile ilgili “keşif ve gizem olarak kitap” kategorisinin (n=14; %24) yüksekliği dikkat çekmektedir. Sonuç olarak Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının öğretmen, okuma ve kitap kavramlarına ilişkin olumlu metaforlar oluşturduğu ama öğrenci kavramına dair ise olumsuz metaforlar oluşturduğu tespit edilmiştir. Ayrıca öğretmen ve öğrenci kavramına ilişkin yapılan başka çalışmaların sonuçlarıyla bu çalışmanın sonuçlarında benzerlik söz konusudur. Öneri olarak Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının öğrenci kavramına karşı çoğunlukla geliştirmiş olduğu olumsuz metaforlar üzerine düşünülebilir, bunun üzerine araştırmalar yapılabilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Toplumların yaşamlarını sürdürmeleri ve ilerleme kaydedebilmeleri eğitime verdikleri önemle doğru orantılı olan bir durumdur. Dünyanın neresinde gelişmiş toplumlar varsa ülkelerinde köklü ve iyi planlanmış eğitim politikalarıyla statü kazanmışlardır. Eğitimin bireylere kazandırılmasında okulların dolayısıyla öğretmenlerin önemli bir rolü vardır. Bu rol bireyin ahlaki gelişim ve tutumundan bilişsel bilgiye kadar uzanan önemli bir süreçtir. 21. yy. da öğretim niteliğinin arttırılmasında nitelikli öğretmenlerin rolü oldukça büyüktür. Bu nedenle, son yıllarda birçok araştırmacı “Nitelikli bir öğretmenin sahip olması gereken bilgi ne olmalıdır?” sorusuna odaklanmıştır. Bu konuda farklı görüşler belirtilmekle birlikte üzerinde hemfikir olunan görüş, nitelikli bir öğretmenin hem çok iyi bir konu alan bilgisine sahip olması hem de bu bilgiyi öğrencilerin en iyi anlayacağı şekle sınıf ortamında nasıl dönüştüreceğini bilmesi gerektiğidir. Öğretmen niteliğinin seviyesi, öğrencilerin öğrenmesini belirleyecektir. Öğretmen ne kadar yeterli ise, öğrencilerin öğrenmelerinin kalıcılığı da o kadar artacaktır. Bu bağlamda, öğretmenlerin istenilen nitelikte olabilmeleri belirli standartların olmasına bağlıdır. Bu standartları sağlayacak yollardan birisi öğretmen mesleği yeterlikleridir. Öğretmen adaylarının mesleklerine yönelik düşüncelerini ortaya çıkarmak, mesleki davranışlarının en güçlü yönlerinden birisi olması nedeniyle onların mesleği algılayış biçimini yansıtır. Bu nedenle öğretmen adaylarının öğrencilik yıllarındaki öğrenme yaşantıları ve bu yaşantıları doğrultusundaki düşünceleri, ilerde meslek anlayışlarına temel teşkil etmektedir. Bu yaşantıların mesleğe karşı olumlu tutumlar kazandıracak şekilde düzenlenmesi gerekir. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının olumlu ve yüksek düzeyde olması öğretmenlik mesleği açısından önemlidir. Nitelikli öğretmenleri yetiştirmek ve öğretmen adaylarının, bu mesleğe yönelik tutumlarını olumlu yönde geliştirmek için eğitim programları üzerinden yapılacak değişiklikler önem arz etmektedir. Öğretmen adaylarının beklentileri ve ihtiyaçları dikkate alınmalı ve özellikle öğretmen yetiştirme programları geliştirilirken, bireyler arasındaki görüş farklılıkları göz önüne alınarak öğretmenlik mesleğine yönelik farklılıklar en aza indirilmelidir. Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin olumlu tutum geliştirebilmeleri kuşkusuz pek çok değişkene bağlıdır. Bu değişkenlerden birisi öğretmenlik mesleğini neden seçmiş olmaları ve öğretmen mesleğini seçmede etkili olan faktörleri ortaya çıkarmaktır. Bu çalışmanın amacı Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının öğretmenlik mesleğini nasıl gördüklerini ve nasıl değerlendirdiklerini belirlemeye çalışmaktır. Bu kapsamda toplam 30 sosyal bilgiler öğretmen adayı ile çalışılmıştır. Öğretmen adayları birinci sınıf ve dördüncü sınıftan gönüllük esası gözetilerek seçilmiş ve görüş formunun da aynı ciddiyetle doldurulması sağlanmıştır. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden durum analizi deseni kullanılmıştır. Veriler Kartal ve Taşdemir (2013) tarafından geliştirilmiş olan Yarı Yapılandırılmış Öğretmenlik Mesleği Görüş Formu (YÖMGF)” ndan uyarlanarak toplanmıştır. Bu sorular kapsamında sosyal bilgiler öğretmen adaylarında şu sorular yöneltilmiştir. 1. Neden sosyal bilgiler öğretmenliği tercihinde bulundunuz, bu kararı vermede etkili olan faktörler nelerdir? 2. Size göre etkili bir öğretmeni tanımlayınız. 3. Öğretmenlik mesleği için almış olduğunuz eğitimde, alan bilgisinin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? 4. Öğretmenlik mesleği için almış olduğunuz eğitimde, pedagojik bilginin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? 5. Öğretmen yetiştiren bir kurumun başında yetkili biri olsanız, geleceğin öğretmenlerinde hangi özelliklerin olmasını istersiniz? Soruları sorulmuştur. Elde edilen veriler içerik analizine tabi tutularak sosyal bilgiler öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine olan bakış açıları değerlendirilmeye çalışılmıştır. Eğitim sistemimizin nihai amaçlarından olan nitelikli insan yetiştirmede önemli pay sahibi olan Sosyal Bilgiler dersini öğretecek öğretmenlerin de öğretmenlik mesleğine yönelik düşüncelerini bilmek ve öğretmenlik bilincine ulaşma yolunda onları araştırma sonuçları ışığında yönlendirmek, şüphesiz büyük önem arz etmektedir. Bu yönüyle araştırmanın literatüre de katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUMA ALIŞKANLIKLARININ BELİRLENMESİÖzet: Okuma, kişinin bilgilenmesini, gelişmesini ve eğlenmesini sağlayan eylemdir. Okuma alışkanlığı ise okumayı öğrendikten sonra bu eylemi istekli olarak sürekli hale getirme becerisi olarak tanımlanmaktadır. Okuma alışkanlığı; çocuk yaşlarda başlar, ailede ve eğitim ortamlarında gelişir, ilgi ve deneyimlerle çeşitlenir. Bireylerde uzun bir süreç içerisinde değişim ve gelişim göstermesi beklenen okuma alışkanlığı, bu yönüyle yaşam boyu öğrenme ürünü özelliği taşımaktadır. Bireyin yaşam boyu öğrenen bir kişi olabilmesi için okuma eylemini ömür boyu düzenli olarak gerçekleştirmesi gerekmektedir. Okuma eyleminin yaşam boyunca bilinçli ve sürekli bir şekilde gerçekleştirilmesi, bireysel ve toplumsal gelişim açısından son derece önemlidir. Özellikle çocukluk ve gençlik döneminde okuma alışkanlığının kazanılmasında ailenin yanı sıra öğretmenlerin de çok büyük etkisi vardır. Okuma alışkanlığına sahip öğretmenler, öğrencilerine bu konuda model olacaktır. Okuma alışkanlığı pek çok becerinin temelini oluşturmaktadır. Sosyal bilgiler öğretim programında yer alan eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, iletişim, araştırma, problem çözme, karar verme gibi becerilerin temelinde okuma alışkanlığının olduğu söylenebilir. Ortaokul öğrencilerinde geliştirilmesi hedeflenen bu beceriler için öğretmenlerin de yeterli donanıma sahip olmaları gerekir. Bu noktada öğretmen adaylarının, mesleğe başlamadan önce söz konusu becerilerdeki ve bu becerilerin temelini oluşturan okuma alışkanlığı konusundaki mevcut durumlarının ortaya konması önemlidir. Bu doğrultuda araştırmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının okuma alışkanlıklarının belirlemesidir. Araştırmanın çalışma grubu, Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilimdalı 3. Sınıfta öğrenim görmekte olan 55 öğretmen adayından oluşmaktadır. Araştırmanın verileri, yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Çalışma grubundan elde edilen veriler, betimsel analiz ile çözümlenmiştir. Betimsel analizde edilen veriler, daha önceden belirlenen temalara göre özetlenmiş ve yorumlanmıştır. Elde edilen nitel verilerin sayısallaştırılması yoluna gidilerek veriler frekanslarla birlikte sunulmuştur. Bulguların sunumunda öğrencilerin görüşlerinden doğrudan alıntılar yapılmıştır. Betimsel analizde amaç, elde edilen bulguları düzenlenmiş ve yorumlanmış bir biçimde okuyucuya sunmaktır. Araştırmada ayrıca çalışma grubundaki her öğretmen adayına bir numara ve cinsiyetine göre bir kod (K: Kadın, E: Erkek şeklinde) verilmiş ve bulgularda alıntı yapılan öğretmen 1K, 2K, 1E, 2E… şeklinde gösterilmiştir. Araştırmada elde edilen bulgulara göre; öğretmen adaylarının bir yılda okudukları kitap sayısı 8 – 13 arasında değişmektedir. Öğretmen adayları, en çok tarih alanındaki kitapları tercih ederken, kitap seçimlerinde en çok etkili olan faktörün kitap içeriği olduğunu belirtmişlerdir. Öğretmen adaylarının büyük çoğunluğunun takip ettiği bir süreli yayın bulunmamakta ve kütüphaneyi nadiren kullandığı görülmektedir. Öğretmen adaylarının büyük çoğunluğu daha önce elektronik kitap okumadığını belirtmiş, okuduğunu söyleyenler ise bundan fazla keyif almadıklarını ifade etmişlerdir. Öğretmen adaylarının tamamına yakını kitap okumanın mesleki gelişim için gerekli olduğunu düşünmektedirler. Bunun yanı sıra okudukları bölümün kitap okuma alışkanlıklarını ve kitap tercihlerini de etkilediğini ve değiştirdiğini belirtmektedirler. Araştırıma sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde; öğretmen adaylarının kitap seçimlerinde ve kitap okuma alışkanlıklarının gelişiminde, eğitim görmekte oldukları bölümün etkili olduğu söylenebilir. Ancak kitap tercihlerinde eğitim alanındaki kitapların ilk sıralarda yer almaması düşündürücü bir sonuçtur. Ayrıca internet aracılığıyla araştırma/ödev yapmanın daha az emek ve zaman alması nedeniyle kütüphaneyi nadiren kullandıkları görülmektedir. Alan bilgisi, kişisel ve mesleki gelişim için kitap okumanın gerekliliğine inanmakta ama bu konuda kendilerini henüz yeterli görmemektedirler. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak, öğretmen adaylarının kitap okuma alışkanlıklarının geliştirilmesi için, bölüm içerisinde okuma etkinlikleri düzenlenebilir. Özellikle eğitim alanındaki kitapları okumalarının mesleki gelişimleri açısından gerekli olduğu vurgulanmalıdır. Uygulamalı dersler kapsamında kitap inceleme ve eleştirilerine yönelik ödevler ve proje görevleri verilebilir. Öğretmen adaylarını okumaya teşvik etmek için fakülte kapsamında yazar söyleşileri, imza günleri, edebiyat günleri, şiir yarışmaları gibi etkinlikler düzenlenebilir. Öğretmen olduklarında, öğrencilerine her konuda olduğu gibi okuma konusunda da model olacakları düşüncesi mutlaka kazandırılmalıdır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUMA KÜLTÜRLERİ ÜZERİNE NİTEL BİR ARAŞTIRMAÖzet: Okuma pratiği, yazılı metinlerden anlam çıkarma, metinleri yorumlama, analiz edip değerlendirme ve yazılanları zihinde yeniden yapılandırarak anlamlar kurma sürecidir. Kitap okuma, diğer günlük etkinliklere kıyasla içselleştirildiğinde okuma anlam kazanmaya başlar. Dolayısıyla okuma bir boş zaman geçirme etkinliği değil, bir yaşam biçimi olarak algılanmalıdır. Birey ya da toplumun okuma eylemi ile ilişkilerinin düzeyi ve niteliği olarak adlandırılan okuma kültürünün de en önemli göstergesi okumanın günlük yaşam içinde yer almasıdır. Alan yazında “okuma alışkanlığı” ve “okuma kültürü” kavramları yaygın olarak kullanılmakla birlikte okuma kültürü, okuma alışkanlığının üst basamağı olan eleştirel okuma yazma becerisini edinmeyi gerektirir. Diğer bir ifadeyle okuma kültürünün toplum içinde yaygınlaşabilmesi için kişilerin temel okuma yazma becerilerinin okuma alışkanlığı ve eleştirel okuma becerisine dönüştürebilmeleri gerekir. İdeal olan bireylerin erken çocukluk döneminden başlayarak kitaplarla etkileşime geçmeleri, okuma alışkanlığı edinmeleri ve okuma kültürüne sahip olmalarıdır. Ebeveynlerin yanı sıra özellikle her sınıf düzeyinden öğretmenler bu konuda rol model olmaktadırlar. Okuma kültürünün önündeki pek çok engele rağmen öğretmenler, öğrencilerin okuma becerilerini geliştirmede, okuma alışkanlığı kazandırmada etkili unsur olmayı sürdürmektedirler. Böylece öğretmenlerin okuma kültürleri öğrencilerin okumaya yaklaşımlarını da etkilemektedir. Bu araştırmada geleceğin sosyal bilgiler öğretmenleri olan öğretmen adaylarının okuma kültürlerini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim (fenomenolojik) desenine uygun olarak yürütülmüştür. Bilindiği gibi olgubilim çalışmaları kaynağını günlük yaşamdan, deneyimlerden almaktadır. Bu araştırmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının okuma kültürüne ilişkin deneyimleri kitap tercihleri, kitap tercihlerini etkileyen faktörler, etkilendikleri kitaplar, popüler kitaplar, kitap bütçeleri kitaba ulaşma yolları, kitaptan uyarlanan filmler, kitap tavsiyeleri, kitap tartışmaları bağlamında incelenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme göre belirlenmiştir. Buna göre 2016-2017 Akademik yılı bahar döneminde Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi programına devam eden her sınıf düzeyinden 5’er kız ve 5’er erkek öğrenci olmak üzere 40 öğretmen adayı araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Katılımcıları oluşturan bu öğretmen adaylarının “orta düzey okuyan” ve “çok okuyan” okur tipi olmalarına dikkat edilmiştir. Öğretmen adaylarından yılda okuduğu kitap sayısı 6-11 arasında orta düzeyde okuyanlar ve 12 kitabı aşan çok okuyan okurlardan seçilmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veriler betimsel analize tabi tutularak değerlendirilmiştir. Araştırma çerçevesinde 9 tema oluşturulmuştur. Bu temalar Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının; 1. Tercih ettikleri kitap türleri. 2.Kitap seçimlerini etkileyen faktörler 3. Etkisi altında kaldıkları kitaplar. 4. Popüler kitaplara ilişkin düşünceleri 5. Bütçelerinden kitap satın almaya yer verme durumları 6. Satın alma dışında kitaplara ulaşma yolları 7. Kitaplardan uyarlanan film/dizi hakkındaki görüşleri 8. Kitap tavsiye etme ve tavsiye alma durumları 9. Bulundukları ortamlarda okumadıkları bir kitap tartışıldığındaki duygularıdır. Elde edilen bulgulara göre Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının tercih ettikleri kitap türleri yoğun olarak araştırma kitapları ve romanlardır. Etkisi altında kaldıkları kitaplar daha çok karakterlerin ön plana çıktığı romanlardır. Kitap tercihlerinde kitabın türü, yazarı ve konusu etkili olmaktadır. Sosyal Bilgiler öğretmen adayları kitap tercihlerinde popüler kültürün etkisinin olmadığını belirtmişlerdir. Ancak güncel kitaplardan örnekler vermişlerdir. Öğretmen adaylarının kitap satın almak için bütçelerinden düzenli olarak miktar ayırmaları kendi kütüphanelerini oluşturma istekleri de dikkat çekicidir. Satın alma dışında kitaplara kütüphane, ödünç alma, online kitap olarak ulaşmaktadırlar. Önceden okudukları kitapların filme uyarlanmış halinde genellikle hayal kırıklığına uğradıklarını söylemektedirler. Bu durum kitapları ne kadar içselleştirdiklerini de göstermesi açısından önemlidir. Öğretmen adaylarının yakın çevrelerinden kitap seçiminde tavsiye aldıkları ve beğendikleri kitapları arkadaşlarına tavsiye ettikleri görülmektedir. Bulundukları ortamlarda okumadıkları bir kitap tartışıldığında ise öğretmen adayları kendilerini eksik, yabancı ve meraklı hissettiklerini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUMA KÜLTÜRLERİ ÜZERİNE NİTEL BİR ARAŞTIRMAÖzet: Okuma pratiği, yazılı metinlerden anlam çıkarma, metinleri yorumlama, analiz edip değerlendirme ve yazılanları zihinde yeniden yapılandırarak anlamlar kurma sürecidir. Kitap okuma, diğer günlük etkinliklere kıyasla içselleştirildiğinde okuma anlam kazanmaya başlar. Dolayısıyla okuma bir boş zaman geçirme etkinliği değil, bir yaşam biçimi olarak algılanmalıdır. Birey ya da toplumun okuma eylemi ile ilişkilerinin düzeyi ve niteliği olarak adlandırılan okuma kültürünün de en önemli göstergesi okumanın günlük yaşam içinde yer almasıdır. Alan yazında “okuma alışkanlığı” ve “okuma kültürü” kavramları yaygın olarak kullanılmakla birlikte okuma kültürü, okuma alışkanlığının üst basamağı olan eleştirel okuma yazma becerisini edinmeyi gerektirir. Diğer bir ifadeyle okuma kültürünün toplum içinde yaygınlaşabilmesi için kişilerin temel okuma yazma becerilerinin okuma alışkanlığı ve eleştirel okuma becerisine dönüştürebilmeleri gerekir. İdeal olan bireylerin erken çocukluk döneminden başlayarak kitaplarla etkileşime geçmeleri, okuma alışkanlığı edinmeleri ve okuma kültürüne sahip olmalarıdır. Ebeveynlerin yanı sıra özellikle her sınıf düzeyinden öğretmenler bu konuda rol model olmaktadırlar. Okuma kültürünün önündeki pek çok engele rağmen öğretmenler, öğrencilerin okuma becerilerini geliştirmede, okuma alışkanlığı kazandırmada etkili unsur olmayı sürdürmektedirler. Böylece öğretmenlerin okuma kültürleri öğrencilerin okumaya yaklaşımlarını da etkilemektedir. Bu araştırmada geleceğin sosyal bilgiler öğretmenleri olan öğretmen adaylarının okuma kültürlerini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim (fenomenolojik) desenine uygun olarak yürütülmüştür. Bilindiği gibi olgubilim çalışmaları kaynağını günlük yaşamdan, deneyimlerden almaktadır. Bu araştırmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının okuma kültürüne ilişkin deneyimleri kitap tercihleri, kitap tercihlerini etkileyen faktörler, etkilendikleri kitaplar, popüler kitaplar, kitap bütçeleri kitaba ulaşma yolları, kitaptan uyarlanan filmler, kitap tavsiyeleri, kitap tartışmaları bağlamında incelenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme göre belirlenmiştir. Buna göre 2016-2017 Akademik yılı bahar döneminde Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi programına devam eden her sınıf düzeyinden 5’er kız ve 5’er erkek öğrenci olmak üzere 40 öğretmen adayı araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Katılımcıları oluşturan bu öğretmen adaylarının “orta düzey okuyan” ve “çok okuyan” okur tipi olmalarına dikkat edilmiştir. Öğretmen adaylarından yılda okuduğu kitap sayısı 6-11 arasında orta düzeyde okuyanlar ve 12 kitabı aşan çok okuyan okurlardan seçilmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veriler betimsel analize tabi tutularak değerlendirilmiştir. Araştırma çerçevesinde 9 tema oluşturulmuştur. Bu temalar Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının; 1. Tercih ettikleri kitap türleri. 2.Kitap seçimlerini etkileyen faktörler 3. Etkisi altında kaldıkları kitaplar. 4. Popüler kitaplara ilişkin düşünceleri 5. Bütçelerinden kitap satın almaya yer verme durumları 6. Satın alma dışında kitaplara ulaşma yolları 7. Kitaplardan uyarlanan film/dizi hakkındaki görüşleri 8. Kitap tavsiye etme ve tavsiye alma durumları 9. Bulundukları ortamlarda okumadıkları bir kitap tartışıldığındaki duygularıdır. Elde edilen bulgulara göre Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının tercih ettikleri kitap türleri yoğun olarak araştırma kitapları ve romanlardır. Etkisi altında kaldıkları kitaplar daha çok karakterlerin ön plana çıktığı romanlardır. Kitap tercihlerinde kitabın türü, yazarı ve konusu etkili olmaktadır. Sosyal Bilgiler öğretmen adayları kitap tercihlerinde popüler kültürün etkisinin olmadığını belirtmişlerdir. Ancak güncel kitaplardan örnekler vermişlerdir. Öğretmen adaylarının kitap satın almak için bütçelerinden düzenli olarak miktar ayırmaları kendi kütüphanelerini oluşturma istekleri de dikkat çekicidir. Satın alma dışında kitaplara kütüphane, ödünç alma, online kitap olarak ulaşmaktadırlar. Önceden okudukları kitapların filme uyarlanmış halinde genellikle hayal kırıklığına uğradıklarını söylemektedirler. Bu durum kitapları ne kadar içselleştirdiklerini de göstermesi açısından önemlidir. Öğretmen adaylarının yakın çevrelerinden kitap seçiminde tavsiye aldıkları ve beğendikleri kitapları arkadaşlarına tavsiye ettikleri görülmektedir. Bulundukları ortamlarda okumadıkları bir kitap tartışıldığında ise öğretmen adayları kendilerini eksik, yabancı ve meraklı hissettiklerini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUMA KÜLTÜRLERİ ÜZERİNE NİTEL BİR ARAŞTIRMAÖzet: Okuma pratiği, yazılı metinlerden anlam çıkarma, metinleri yorumlama, analiz edip değerlendirme ve yazılanları zihinde yeniden yapılandırarak anlamlar kurma sürecidir. Kitap okuma, diğer günlük etkinliklere kıyasla içselleştirildiğinde okuma anlam kazanmaya başlar. Dolayısıyla okuma bir boş zaman geçirme etkinliği değil, bir yaşam biçimi olarak algılanmalıdır. Birey ya da toplumun okuma eylemi ile ilişkilerinin düzeyi ve niteliği olarak adlandırılan okuma kültürünün de en önemli göstergesi okumanın günlük yaşam içinde yer almasıdır. Alan yazında “okuma alışkanlığı” ve “okuma kültürü” kavramları yaygın olarak kullanılmakla birlikte okuma kültürü, okuma alışkanlığının üst basamağı olan eleştirel okuma yazma becerisini edinmeyi gerektirir. Diğer bir ifadeyle okuma kültürünün toplum içinde yaygınlaşabilmesi için kişilerin temel okuma yazma becerilerinin okuma alışkanlığı ve eleştirel okuma becerisine dönüştürebilmeleri gerekir. İdeal olan bireylerin erken çocukluk döneminden başlayarak kitaplarla etkileşime geçmeleri, okuma alışkanlığı edinmeleri ve okuma kültürüne sahip olmalarıdır. Ebeveynlerin yanı sıra özellikle her sınıf düzeyinden öğretmenler bu konuda rol model olmaktadırlar. Okuma kültürünün önündeki pek çok engele rağmen öğretmenler, öğrencilerin okuma becerilerini geliştirmede, okuma alışkanlığı kazandırmada etkili unsur olmayı sürdürmektedirler. Böylece öğretmenlerin okuma kültürleri öğrencilerin okumaya yaklaşımlarını da etkilemektedir. Bu araştırmada geleceğin sosyal bilgiler öğretmenleri olan öğretmen adaylarının okuma kültürlerini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim (fenomenolojik) desenine uygun olarak yürütülmüştür. Bilindiği gibi olgubilim çalışmaları kaynağını günlük yaşamdan, deneyimlerden almaktadır. Bu araştırmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının okuma kültürüne ilişkin deneyimleri kitap tercihleri, kitap tercihlerini etkileyen faktörler, etkilendikleri kitaplar, popüler kitaplar, kitap bütçeleri kitaba ulaşma yolları, kitaptan uyarlanan filmler, kitap tavsiyeleri, kitap tartışmaları bağlamında incelenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme göre belirlenmiştir. Buna göre 2016-2017 Akademik yılı bahar döneminde Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi programına devam eden her sınıf düzeyinden 5’er kız ve 5’er erkek öğrenci olmak üzere 40 öğretmen adayı araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Katılımcıları oluşturan bu öğretmen adaylarının “orta düzey okuyan” ve “çok okuyan” okur tipi olmalarına dikkat edilmiştir. Öğretmen adaylarından yılda okuduğu kitap sayısı 6-11 arasında orta düzeyde okuyanlar ve 12 kitabı aşan çok okuyan okurlardan seçilmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veriler betimsel analize tabi tutularak değerlendirilmiştir. Araştırma çerçevesinde 9 tema oluşturulmuştur. Bu temalar Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının; 1. Tercih ettikleri kitap türleri. 2.Kitap seçimlerini etkileyen faktörler 3. Etkisi altında kaldıkları kitaplar. 4. Popüler kitaplara ilişkin düşünceleri 5. Bütçelerinden kitap satın almaya yer verme durumları 6. Satın alma dışında kitaplara ulaşma yolları 7. Kitaplardan uyarlanan film/dizi hakkındaki görüşleri 8. Kitap tavsiye etme ve tavsiye alma durumları 9. Bulundukları ortamlarda okumadıkları bir kitap tartışıldığındaki duygularıdır. Elde edilen bulgulara göre Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının tercih ettikleri kitap türleri yoğun olarak araştırma kitapları ve romanlardır. Etkisi altında kaldıkları kitaplar daha çok karakterlerin ön plana çıktığı romanlardır. Kitap tercihlerinde kitabın türü, yazarı ve konusu etkili olmaktadır. Sosyal Bilgiler öğretmen adayları kitap tercihlerinde popüler kültürün etkisinin olmadığını belirtmişlerdir. Ancak güncel kitaplardan örnekler vermişlerdir. Öğretmen adaylarının kitap satın almak için bütçelerinden düzenli olarak miktar ayırmaları kendi kütüphanelerini oluşturma istekleri de dikkat çekicidir. Satın alma dışında kitaplara kütüphane, ödünç alma, online kitap olarak ulaşmaktadırlar. Önceden okudukları kitapların filme uyarlanmış halinde genellikle hayal kırıklığına uğradıklarını söylemektedirler. Bu durum kitapları ne kadar içselleştirdiklerini de göstermesi açısından önemlidir. Öğretmen adaylarının yakın çevrelerinden kitap seçiminde tavsiye aldıkları ve beğendikleri kitapları arkadaşlarına tavsiye ettikleri görülmektedir. Bulundukları ortamlarda okumadıkları bir kitap tartışıldığında ise öğretmen adayları kendilerini eksik, yabancı ve meraklı hissettiklerini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖZ DEĞERLENDİRMELERİNİN YANSITICI DÜŞÜNME BECERİLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Yansıtıcı düşünme, öğrenme sürecinin ve öğrenme sürecine dair yapılan uygulamaların etkililiğinin anlaşılması açısından önemli beceriler arasında yer almaktadır. İşte bu çalışmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının yansıtıcı düşünme yeteneklerini orta çağ dersinde yazmış oldukları öz değerlendirme formundaki ifadelere göre incelemektir. Araştırmanın deseni durum (case study) olarak tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubu oluşturulurken amaçlı örneklem yöntemi kullanılmıştır. Araştırma, 2019-2020 eğitim-öğretim yılında yürütülmüştür. Bu bağlamda araştırmanın çalışma grubu Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi bölümü üçüncü sınıf 23 öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmada 23 sosyal bilgiler öğretmenine 23 adet öz değerlendirme formu (10 soru) verilmiştir. Araştırmada verilerin analizinde betimsel analiz ve içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmanın geçerlik ve güvenirliği, alanda çalışan uzman görüşleri ve kodlayıcılar arası uyum ile sağlanmıştır. Ayrıca öğrencilerin verdiği cevaplardan doğrudan alıntılar yapılarak araştırmanın güvenirliği ve geçerliği arttırılmaya çalışmıştır. Bayburt Üniversitesi Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının öz değerlendirme formuna verdikleri cevaplar belli temalara göre frekans ve yüzde olarak sunulmuştur. Araştırma sonucunda sosyal bilgiler öğretmen adaylarının öz değerlendirme formuna verdikleri cevaplar teknik alanda eleştirel düşünme yeteneği, uygulama alanında yansıtıcı düşünme yeteneği ve eleştirel alanda yansıtıcı düşünme yeteneği bağlamında değerlendirilmiştir. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre yansıtıcı düşünme becerilerinin geliştirilmesine dönük bazı öneriler getirilmiştir. Bu öneriler; öğretim süreci, sınıf içi etkinlikler, bireysel çalışma, ölçme-değerlendirme ve öğretmen uygulamalarından müteşekkildir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ SOSYAL BİLGİLER DERSİNİN PROGRAM YAPISI VE ÖĞRETİMİN TOPLULAŞTIRILMASI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının Sosyal Bilgiler Dersinin Program Yapısı ve Öğretimin Toplulaştırılması Hakkındaki Görüşleri Dünyada, 20. yüzyılın başlarında ağırlıklı olarak ABD’de gerçekleştirilen çalışmalarla birlikte güçlenen toplu öğretim anlayışı, kısaca birbirinden bağımsız disiplinlerin ve uygulamaların olmadığı, konuların ve sorunların çok boyutlu ve bütüncül olarak ele alındığı bir eğitim-öğretim sistemi olarak tanımlanmaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 20. yüzyılın başlarında toplu öğretim sistemine geçilmiştir. Ancak kağıt üzerindeki geçişin, uygulamaya pek de yansıtılamadığını söylemek mümkündür. Bunda öğretmen eğitiminden kaynaklanan çeşitli eksikliklerin de etkili olduğu söylenebilir. Bu bağlamda ne yazık ki öğretmenlerin toplu öğretim sistemini uygulamaya yönelik olarak yetiştirilmemelerinin de etkili olduğu düşünülmektedir. Toplu öğretime geçişin önemli göstergelerinden biri Sosyal Bilgiler dersidir. Toplu öğretim anlayışı konusunda dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri ise toplu öğretim sisteminin bir ders içinde biraz coğrafya, biraz tarih ya da biraz kimya, biraz da biyoloji işlemek şeklinde algılanmaması gerektiğidir. Çünkü böylesi bir anlayış sadece farklı disiplinlerin art arda sıralanması olarak kalacaktır. Oysaki toplulaştırmadan anlaşılması gereken asıl şey, öğretimin tamamının kavramlar ya da problemler etrafında organize edilmesi ve işleniş esnasında değişik alanlardan bilgilerin etkili bir şekilde bütünleştirilmesidir. Bu nedenle toplu öğretim anlayışıyla oluşturulan derslerin amaçlarına ulaşabilmesi konusunda, dersin uygulayıcılarının toplu öğretim anlayışı ve ilkelerinin farkında olmaları gerekmektedir. Bir toplu öğretim dersi olan Sosyal Bilgilerin de amaçlarına ulaşabilmesi için öğretmen adaylarının da bu doğrultuda bir eğitim almaları ve toplu öğretim derslerinin uygulanışı konusunda gerekli yeterliklere sahip olmaları beklenmektedir. Buna karşın öğretimin toplulaştırılması konusunda öğretmen adaylarının yeterliklerini ortaya koymayı amaçlayan araştırmalara alanyazında pek yer verilmediği görülmektedir. Araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının Sosyal Bilgiler dersinin program yapısı ve öğretimin toplulaştırılması hakkındaki görüşlerini belirlemektir. Araştırmada bu amaca bağlı olarak yanıt aranacak sorular ise şunlardır: 1. Sosyal Bilgiler öğretmen adayları Sosyal Bilgiler dersinin program yapısı hakkında neler düşünmektedirler? 2. Sosyal Bilgiler öğretmen adayları öğretimin toplulaştırılması konusunda neler düşünmektedirler? Araştırma Yöntem ve Deseni; Öğretmen adaylarının Sosyal Bilgiler dersi program yapısı ve öğretimin toplulaştırılması hakkındaki görüşlerini belirleme amacını taşıyan araştırma, nitel araştırma yaklaşımına uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Nitel araştırmalar, bireylerin bir olay, olgu veya kavramla ilgili görüş, algı ve deneyimlerinin derinlemesine bir şekilde irdelenmesinde etkili olmaktadır. Bu nedenle nitel araştırma yaklaşımlarından olan olgubilim deseninden yararlanılmıştır. Katılımcıların Belirlenmesi; Araştırmanın katılımcıları belirlenirken, nitel araştırma yaklaşımına uygun olarak amaçlı örnekleme yönteminden yararlanılmıştır. Araştırmada veri doygunluğu hedeflenerek baştan öğretmen adaylarına sayı sınırlılığı getirilmemiştir. Bu bağlamda araştırmacılar, Sosyal Bilgiler öğretmenliği lisans programındaki toplu öğretime ilişkin öğeleri belirlemek üzere son sınıf öğretmen adaylarının görüşlerine başvurmuşlardır. Verilerin Toplanması ve Analizi; Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşmelerle elde edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşmelerde kullanılan form, araştırmacı tarafından alanyazından yola çıkılarak oluşturulmuş ve bir alan uzmanı tarafından değerlendirilmiştir. Bunun ardından iki öğretmen adayı ile pilot görüşme gerçekleştirilerek forma son şekli verilmiştir. Görüşmeler sessiz bir ortam ve ses kayıt cihazı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Veriler, analiz edilirken tümevarımsal bir yol izlenmiş kodlamalar yapılmış ve temalar belirlenerek anlamlı bir bütün oluşturulmaya çalışılmıştır. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının çoğunluğu ilköğretim düzeyinde ayrık (disipliner) öğretimden çok toplu öğretimin yapılması gerektiğini savunmuşlardır. Ancak varolan Sosyal Bilgiler programında üniteler arası bağ kurma probleminin varlığına vurgu yapmışlardır. Sosyal Bilgiler öğretmenliği programındaki derslerin çoğunlukla disipliner olduğu, toplulaştırmayı öğrenecekleri yeterli derslerinin bulunmadığını belirtmişlerdir. Akademisyenlerin de toplu öğretim konusunda birer model olması gerektiğini önermişlerdir. Anahtar Sözcükler: Sosyal Bilgiler dersi, Sosyal Bilgiler programı, Sosyal Bilgiler öğretmen adayı. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK UYGULAMASINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Türkiye’de öğretmen atamalarında geçmişten günümüze gelene kadar farklı atama usulleri uygulanmıştır. Özellikle son yıllarda öğretmen atamalarında yeni yöntemler uygulanmaya başlanmıştır. Ağustos 2016’da yayımlanan “sözleşmeli öğretmen istihdamına ilişkin yönetmelik” ile öğretmen atamalarında yine değişikliğe gidilmiştir. Bu yönetmelik kapsamında öğretmen adaylarının atanabilmek için Kamu Personeli Seçme Sınavı ve Öğretmenlik Alan Bilgisi Testinden başarılı olmaları gerektiği gibi sözlü sınavdan da başarılı olmaları gerekmektedir. Bu sınavlardan başarılı olup atanmaya hak kazanan adayların atamaları ise çeşitli yükümlülükleri beraberinde getiren yeni yönetmeliğe göre yapılmaktadır. Bu yükümlülükler arasında mecburi hizmet süresi ve öğretmenliğin statüsü gibi önemli yenilikler ön plana çıkmaktadır. Bu araştırma, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına ve sözleşmeli öğretmen alımında uygulanan sözlü sınav (mülakat) yöntemine yönelik görüşlerinin incelenmesi amacıyla hazırlanmıştır. Araştırma kapsamında öğretmen adaylarının görüşlerinin incelenmesi amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen ve uzman görüşü alınan görüşme formu hazırlanmıştır. Görüşme formunda öğretmen adaylarına; “Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına yönelik görüşleriniz nelerdir?”, “Sözleşmeli öğretmen seçiminde uygulanan sözlü sınav (mülakat) yöntemine ilişkin görüşleriniz nelerdir?” ve “Size göre öğretmen atamalarında dikkate alınması gereken ölçütler nelerdir?” soruları yöneltilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Akdeniz Üniversitesi sosyal bilgiler öğretmenliği bölümünde eğitim-öğretim gören 51 adet öğretmen adayı oluşturmaktadır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Verilerin analiz edilmesinde betimsel analiz ve içerik analizi teknikleri kullanılmıştır. Verilerin analiz edilmesi sonucunda elde edilen bulgulardan çeşitli kategoriler oluşturulmuştur. Öğretmen adaylarının sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına yönelik görüşleri olumlu ve olumsuz olarak iki kategori altında toplanmıştır. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasını olumsuz bir uygulama olarak değerlendiren öğretmen adaylarının verdiği cevaplar beş alt kategoride toplanırken sözleşmeli öğretmenlik uygulamasını olumlu bir uygulama olarak değerlendiren öğretmen adaylarının verdiği cevaplar üç alt kategoride toplanmıştır. Öğretmen adaylarının öğretmen atamalarında uygulanan sözlü sınav yöntemine ilişkin görüşleri ise sözlü sınavın faydalı olduğu ve sözlü sınavın faydalı olmadığı şeklinde iki kategoride değerlendirilmiştir. Sözlü sınavın faydalı olduğunu düşünen öğretmen adaylarının cevapları dört alt kategoride, faydalı olduğunu düşünen öğretmen adaylarının görüşleri ise üç alt kategoride değerlendirilmiştir. Öğretmen adaylarının, “Size göre öğretmen atamalarında dikkate alınması gereken ölçütler nelerdir?” sorusuna verdikleri cevaplar; öğretmen adayının sahip olması gereken özellikler bağlamında ve öğretmen atama usulü bağlamında olmak üzere iki farklı kategoride değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda; sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çoğunluğu sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına yönelik olumsuz görüş bildirmiştir. Yine sosyal bilgiler öğretmen adayları genel olarak sözlü sınav yönteminin çeşitli sebeplerden dolayı yararlı bir uygulama olmadığını düşünmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ TARTIŞMALI KONULARA YÖNELİK TUTUMLARI VE GÖRÜŞLERİÖzet: Türk eğitiminin genel amaçları ve temel ilkelerinde demokrasi ve demokratik eğitim vurguları önemli bir yer tutmaktadır. Cumhuriyetin ilanından bu yana demokrasi kavramı eğitim programlarında sıklıkla yer almaktadır. Bu kapsamda Türk milli eğitiminin genel amaçlarında demokrasi vurgusu yapılmakta, yine Türk milli eğitiminin genel ilkelerinde demokratik eğitime yer verilmektedir. Demokrasinin okullarda öğrenciler tarafından içselleştirilmesi hususunda en büyük yükü üstlenen ders sosyal bilgiler dersleridir. Gerek sosyal bilgiler dersinin genel amaçlarında gerekse sosyal bilgiler öğretim programının uygulanması ile ilgili açıklamalarda birçok noktada demokrasi ve demokrasi eğitimine değinilmektedir. Demokratik rejimlerin gelişimi teorisyen ya da yönetenlerin tek taraflı uygulamaya koyduğu kanunlardan ziyade toplumun farklı kesimlerinin görüşleri ile sağlanmaktadır. Demokrasiler fikirlerin bazı sınırlar dahilinde özgürce tartışıldığı rejimlerdir. Bu nedenle demokrasilerde karşıt görüşlere saygılı, kendi görüşünü demokratik sınırlar dahilinde öne sürme ve geliştirme becerisine sahip vatandaşlar yetiştirilmesi demokrasinin devamlılığı için elzem bir husustur. Bu nedenle temel amacı iyi ve etkin vatandaşlar yetiştirmek olan sosyal bilgiler dersini yürütecek olan öğretmenlerin demokratik bir eğitim anlayışına haiz olmaları ve derslerini bu yönde yürütmeleri, ülkede demokrasi anlayışının gelişmesi için büyük önem arz etmektedir. Demokrasi anlayışının öğrencilere kazandırılmasının ve demokratik anlayışın sınıfa taşınmasının bir yolu gerek sosyal bilgiler derslerinde gerekse sosyal bilgiler öğretmenliği programındaki derslerde öğrencilerin fikirlerini öne sürebilecekleri tartışmalı konulara yer verilmesidir. Tartışma becerilerine sahip olmayan bir öğretmenin meslek hayatında derslerde tartışmalı konulara yer vermesi ve öğrencilerinin tartışmalı konularda fikirlerini öne sürmelerini sağlaması olanaksız bir durumdur. Bu nedenle sosyal bilgiler öğretmen adaylarının tartışmalı konulara yönelik tutumları ve bu tutumların altında yatan nedenler demokrasi eğitimi açısından önem arz etmektedir. Bu araştırmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının tartışmalı konulara ve bu konulara derste yer verilmesine yönelik tutumlarını ölçmek ve bu tutumların altında yatan nedenleri derinlemesine incelemek amaçlanmıştır. Araştırma karma yöntem araştırma paradigmalarına uygun olarak tasarlanmıştır. Araştırmanın deseni ise önce nicel verilerin toplandığı, sonrasında ise sonuçların nitel verilerle yorumlandığı yaklaşım olan açımlayıcı sıralı karma desendir. Araştırmanın nicel aşamasında örneklem Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği programında öğrenim gören 120 öğrenciden oluşturulmuştur. Araştırmanın nicel aşamasında belirlenen örnekleme Sosyal Bilgiler Öğretmeni Adaylarına Yönelik Tartışmalı Konular Ölçeği uygulanmıştır. Toplanan veriler bir istatistiksel analiz programına girilerek betimsel istatistiksel analizler gerçekleştirilmiştir. Nicel verilerin analizi sırasında farklı bağımsız değişkenler açısından sosyal bilgiler öğretmen adaylarının tartışmalı konulara yönelik tutumları incelenmiştir. Araştırmanın nitel aşamasında ise nicel verilerin analiz edilmesi sonucunda amaçlı örneklem belirleme yöntemlerine uygun olarak maksimum çeşitliliği sağlayabilmek amacıyla farklı değişkenler gözetilerek belirlenen dört öğrenci nitel katılımcı grubuna dahil edilmiştir. Araştırmanın nitel veri toplama aşamasında belirlenen katılımcı grubu ile araştırmacılar yüz yüze görüşmeler gerçekleştirmiştir. Katılımcılarla yapılan görüşmelerde yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formunun hazırlanması aşamasında araştırmacıların öznel değerlendirmeleri kapsam dışında bırakılarak sadece nicel veri analizi sonucunda elde edilen bulgulardan yararlanılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu 5 adet alan uzmanına sunularak uygunluğu sorulmuştur. Alan uzmanlarının olumlu görüşleri sonucunda yarı yapılandırılmış görüşme formu ile katılımcılarla mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Söz konusu bu mülakatlar ile elde edilen veriler nitel veri analiz programları ile kodlara, kategorilere ve temalara ayrılmak suretiyle analiz edilmiştir. Bu sayede sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının tartışmalı konulara yönelik tutumlarının altında yatan nedenler derinlemesine incelenmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ TARTIŞMALI KONULARIN ÖĞRETİMİNE YÖNELİK EĞİTİM ALMA DURUMLARIÖzet: Tartışmalı konuların sosyal bilgiler dersinde ele alınması, öğrencilerin sosyal bilimlerin doğasının farkına varabilmeleri için önemli olanaklar sunmaktadır. Çünkü tartışmalı konuların öğretiminde kanıt kullanımı çok önemlidir. Öğretmenler sınıflarda bu konuları ele alırken sosyal bilgiler müfredatında yer alan diğer konuların öğretimine göre kanıt temelli etkinliklere daha fazla yer vermek zorundadırlar. Sınıflarda bu şekilde kanıt temelli etkinliklere yer verilmesi öğrencilerin sosyal bilimcilerin çalışma usullerini dolayısıyla bu bilimlerin doğasını anlamalarını sağlayacaktır. Ayrıca bu konuların öğretimi, öğrencilerin aktif vatandaşlık ve eleştirel düşünme gibi günümüz demokrasileri için önemli olarak görülen becerileri kazanabilmeleri açısından da önemlidir. Üstelik öğrencilerin okul ortamında kazanacağı eleştirel becerileri günlük hayata aktarabileceğini düşünürsek bu konuların ne derece önemli olduğu daha iyi anlaşılabilecektir. Öğrenciler bu sayede izlediği bir diziye/filme, dinlediği bir siyasinin konuşmasına, okuduğu bir kitaba, çevresinden edindiği bir bilgiye de eleştirel gözle bakabilme becerisini kazanabilecektir. Öğrencilerin söz konusu becerileri elde edebilmeleri için sosyal bilgiler öğretmenlerinin lisans eğitimleri sırasında bu konuların öğretimine yönelik eğitim almaları çok önemli bir gerekliliktir. Bu nedenden dolayı araştırmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının tartışmalı konuların öğretimine yönelik eğitim alma durumları hakkında bilgi edinilmek istenmiştir. Nitel bir anlayışla gerçekleştirilen araştırmanın verileri açık uçlu anket formu ile toplanmış ve içerik analizi ile çözümlenmiştir. Araştırma, 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılında Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda okuyan 50 son sınıf öğrencisi ile yürütülmüştür. Araştırmada öncellikle sosyal bilgiler öğretmen adaylarının tartışmalı konularla ilgili bilgi seviyeleri hakkında bilgi edinilmek istenmiş ve buna yönelik sorular yönetilmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarına tartışmalı konularla ilgili herhangi bir eğitim alıp almadıkları, bu konuların öğretimi için en uygun yöntem, teknik veya yaklaşımın hangisi olduğu ve bu konuları ele alan bir öğretmenin sınıfta hangi rolü benimsemesi gerektiğine yönelik sorular yöneltilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular, öğretmen adaylarının tartışmalı konuları literatürde yer alan tanımlarına yakın olarak ifade ettiklerini ortaya koymaktadır. Öğretmen adaylarının tartışmalı konularla ilgili olarak en sık dile getirdikleri düşünce üzerinde farklı görüşlerin olduğu konu olmuştur. Sosyal bilgiler öğretmen adayları daha çok ülke gündeminde yer alan güncel siyasi konuları tartışmalı olarak gördüklerini belirtmişlerdir. Öğretmen adaylarının bu konularla ilgili herhangi bir eğitim almadıkları da elde edilen diğer bir önemli bulgu olmuştur. Araştırmanın çalışma grubunda yer alan bazı öğretmen adayları özellikle güncel tartışmalı konularla ilgili konuşmalar yaptıklarını belirtmişler, bazı öğretmen adayları da bu konularla ilgili sınıfta tartışmalar gerçekleştiğini ifade etmiş olsalar da genel anlamda öğretmen adaylarının bu konularla ilgili yeterli bir eğitim almadıkları görülmüştür. Sosyal bilgiler öğretmen adayları bu konuların sınıf ortamında en iyi şekilde tartışma ve beyin fırtınası ile ele alınacağına inanmaktadırlar. Ancak azımsanmayacak sayıda öğretmen adayı bu konuda herhangi bir görüş belirtmemiştir. Üstelik öğretmen adaylarının tartışmalı konuların öğretimi için en uygun yaklaşımlardan biri olan kanıt temelli yaklaşım hakkında bilgi sahibi olmamaları da bu konulardaki eğitim eksikliklerini ortaya koyan diğer bir bulgu olarak ön plana çıkmıştır. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarına çalışma kapsamında yöneltilen bir diğer soru da sınıf ortamında bu türden konuları ele alan bir sosyal bilgiler öğretmeninin hangi rolleri benimsemesi gerektiğine yönelik olmuştur. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarına göre sınıfta tartışmalı bir konuyu ele alan bir öğretmen öncelikle tarafsız olmalıdır. Öğretmenin bu konuların öğretiminde rehber olması, bütün görüşlere karşı açık olması, kendi görüşünü açıklamaması bu konuda ön plana çıkan diğer önemli görüşler olmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ TEKNOLOJİ KABUL VE KULLANIM DURUMLARININ İNCELENMESİÖzet: Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki (BİT) gelişmelerin etkisi yaşamın birçok alanında, özellikle de eğitim alanında görülmektedir. BİT’leri eğitim amaçlı kullanmanın (a) öğrenci başarısını arttırma, (b) üst düzey düşünme becerileri kazandırma, (c) işbirlikli çalışma ve problem çözme becerilerini geliştirme, (d) sınıf ortamında gerçekleştirilmesi maliyetli ya da tehlikeli etkinlikleri düzenleme, (e) sanal katılımcılarla iletişim kurma ve (f) fırsat eşitliği sağlama gibi yararları bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar, BİT’lerin eğitim ortamlarında kullanımının eğitim açısından pozitif etki yaptığını göstermektedir. Alanyazında BİT entegrasyonu, öğrenci başarısını arttırmak için her türlü teknolojinin öğretmenler tarafından sınıfta kullanılması olarak tanımlanmaktadır. ISTE tarafından yapılan tanıma göre teknoloji entegrasyonu, belli bir içerik alanında ya da disiplinler arası bir bağlamda öğrenmenin arttırılması için teknolojinin sürece dahil edilmesi, öğretimle ilgili işlevlerin bir parçası haline getirilerek erişilebilir olmasıdır. BİT’lerin eğitim ortamlarında etkin kullanımını sağlamak amacıyla çeşitli teknoloji entegrasyonu projeleri gerçekleştirilmektedir. Türkiye’de gerçekleştirilen bir teknoloji entegrasyonu projesi olan FATİH Projesi, eğitim ve öğretimde fırsat eşitliğini sağlamayı ve okullardaki teknolojiyi iyileştirmeyi amaçlamaktadır. FATİH Projesi’nin beş ana bileşeni vardır. Bunlar; donanım ve yazılım altyapısının sağlanması, eğitsel e-içeriğin sağlanması ve yönetilmesi, öğretim programlarında etkin BT kullanılması, öğretmenlerin hizmetiçi eğitimi ve bilinçli, güvenli, yönetilebilir ve ölçülebilir BT kullanımının sağlanmasıdır. Bu doğrultuda, yalnızca BİT araçlarının eğitim ortamlarına dahil edilmesi şeklinde gerçekleştirilen bir entegrasyon, yalnızca altyapı bileşeninin sağlanması boyutunda kalmış olacaktır. BİT araçlarının eğitim ortamlarında etkin bir şekilde kullanılabilmesi için geleceğin öğretmenleri olan öğretmen adaylarına büyük sorumluluk düşmektedir. Öğretmen adaylarının teknoloji kabul ve kullanımları cinsiyet, teknoloji deneyimi, alan gibi değişkenlere bağlı olarak farklılaşmaktadır. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı sosyal bilgiler alanındaki öğretmen adaylarının teknoloji kabul ve kullanım durumlarının incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda gerçekleştirilen çalışma tarama modelinde desenlenmiştir. Çalışmanın verileri 2016-2017 eğitim-öğretim döneminde bir devlet üniversitesinin Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı’nda eğitim gören 116 öğretmen adayından elde edilmiştir. Çalışmaya 62 kadın, 54 erkek öğretmen adayı katılmıştır. Çalışmada veri toplama aracı olarak “Öğretmen Adaylarının Teknoloji Kabul ve Kullanımları Ölçeği” kullanılmıştır. Veriler yüzde, frekans ve ortalama gibi betimsel istatistikler ile analiz edilmiştir. Öğretmen adaylarının %60’a yakını BİT’leri günde 3-4 saat ve üzerinde kullanmaktadır. Ancak öğretmen adaylarının %85 gibi büyük bir çoğunluğu etkileşimli tahta kullanmadığını belirtmiştir. Sosyal bilgiler öğretiminde kullanılabilecek bir ortam olan üç boyutlu sanal dünyalar uygulamalarının sosyal bilgiler öğretmen adayları tarafından tercih edilmediği (%99) görülmektedir. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarına uygulanan ölçekte öğretmen adaylarının teknoloji kabul ve kullanım durumları yedi boyut açısından değerlendirilmiştir. Buna göre sosyal bilgiler öğretmen adaylarının teknoloji kabul ve kullanım düzeylerinin en yüksek performans beklentisi boyutunda, en düşük ise çaba beklentisi boyutunda olduğu görülmüştür. Buna bağlı olarak çalışmada uygulamaya ve gelecekte yapılacak çalışmalara yönelik öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARI DERSİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ: ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: Değişen dünya düzeninde yaşanan gelişmeler, beraberinde sürekli yeni gelişmeleri getirmektedir. Toplumların en önemli kurumları olan üniversiteler, yaşanan bu gelişmeleri yakından takip ederek kendilerini sürekli bu yeni gelişmelere karşı revize etmektedir. Çünkü üniversitelerin asli görevlerinden biri bulunduğu yerdeki sosyal toplumu etkileme, dönüştürme ve günün şartlarına göre donatmaktır. Bu bağlamda üniversiteler, özellikle halktan kopuk olmamalı ve o halkın ihtiyaçlarına çok değişik türden çözüm önerilerini getirmelidir. Eğer yaşanan gelişmelere karşı üniversiteler toplumu bilgilendirmeyip sadece akademik çalışmalar üzerine yoğunluk gösterirse bu durum neticesinde halktan kopuk bir üniversite modeli ortaya çıkar. Nitekim ülkemizde şuan üniversitelerin geçmişe oranla halkla daha etkin bir şekilde iletişim halinde olduğu görülmektedir. Özellikle 2006-2007 yılından itibaren başlayan ve üniversitelerde teorik olarak okutulmakta olan derslerin yanında bir de uygulama dersi olarak Topluma Hizmet Uygulaması dersinin konulması kararlaştırılmış ve akabinde bu derslerin aktif bir şekilde uygulanması yönünde direktiflerde bulunulmuştur. Topluma Hizmet Uygulaması dersi, toplumda meydana gelen ve güncel olan sorunların çözümüne yönelik öğretmen adaylarının proje veya belli başlı etkinlikleri yapma, yine bu sorunlara yönelik panel, konferans, sempozyum ve daha bir çok farklı bilimsel etkinliğe katılarak yaşanan sorunlara karşı çözüm önerilerini geliştirmeye çalışmaktadırlar. İlgili literatür derinlemesine bir şekilde incelendiğinde bu dersin amaçlarının çok geniş bir yelpazeye sahip olduğu görülmektedir. Bu dersin amaçlarının daha etkili bir şekilde yerine getirilmesinde ve bu derse yönelik gelişmeleri daha istendik bir noktaya taşımak adına yapılacak olan çalışmaların bu hassasiyetleri göz önüne alınarak yapılmasını zaruri kılmaktadır. Nitekim birey üniversite işbirliğini daha etkili bir şekilde entegre edebilmek adına yapılacak olan bu çalışmaların hem öğretmen yeterliliğini hem de üniversite toplum işbirliğini ziyadesiyle güçlendireceği unutulmamalıdır. Bu dersin amaçları genel manada öğretmen adaylarını daha nitelikli öğrenciler haline getirirken iyi ve sorumlu yurttaş olarak yetiştirilmelerini de sağlamaktadır. Bunun yanında yaptığı iş ve etkinliklerden zevk alan, kendisine karşı özsaygısı olan, mesleki başarıyı ön plana alan, öğrencileri hakkında derin bilgilere sahip olan, meslek yaşamında olabildiğince esnek bir şekilde hareket edebilen, farklı görüşlere karşı saygılı olan, var olan mesleki ve alan bilgisini dürüst bir şekilde değerlendirebilen bireylerin yetiştirilmesini sağlamaktadır. Tüm bu amaçların yanında bu ders aracılığıyla öğretmen adaylarının yaşanan toplumsal sorunlara karşı duyarlı olmaları ve diğer insanlarla birlikte işbirliği içerisinde hareket ederek bu sorunların üstesinden gelebilme mantalitesini kazandırabilmektir. Toplumsal varoluş ve sosyal hayatın daha düzgün ve sorunsuz bir şekilde devam edebilmesi için üniversite ve toplumun birlikte hareket edebilmesi açısından bu dersin çok önemli bir misyona sahip olduğunu yapılan akademik çalışmalar teferruatlı bir şekilde oraya koymaktadır. Bundan dolayı bu dersin içeriğinin daha üst düzeye çekilebilmesi adına yapılan bu çalışmanın ilgili literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarının topluma hizmet uygulamaları dersine yönelik görüşlerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden olgusal çalışma yönteminde desenlenmiştir. Çalışmanın örneklemini, 2013-2014 akademik yılının bahar yarıyılında Artvin Çoruh Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler programında öğrenim gören 24 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme yolu ile elde edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme forumundan elde edilen veriler, içerik analizi ile analiz edilmiştir. Veri analizi sonucunda sosyal bilgiler öğretmen adaylarının topluma hizmet uygulamaları kapsamında yapmış oldukları etkinliklerden mutluluk duydukları, uygulamaları başlamak için gerekli yasal izinleri almada zorluk yaşadıkları, sosyal sorunlara yönelik duyarlılık geliştirdikleri, sosyal sorunlar hakkında birinci elden bilgi aldıkları sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARIYLA “YARDIMSEVERLİK DEĞERİ” HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARIYLA “YARDIMSEVERLİK DEĞERİ” HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ aCihan KARA bİbrahim Ferat KAYA ÖZET “Değer” (Wert, Value, Valeur, Kıymet) kavramı Bir sosyal grubun veya toplumun bütününün kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak için üyelerinin çoğunluğu tarafından uygun ve gerekli oldukları kabul edilen, onların ortak duygu, düşünce, amaç ve çıkarlarını yansıtan doğru olanı ve olmayanı belirleyen temel standartlardır. (Özlem, 2002)Bireyin kendisini, toplumun ise bireyi kontrol etmesini sağlayan unsurların başında değerler gelmektedir. (Kalın, 2017)Küreselleşmeyle birlikte dünya genelinde ortaya çıkan intihar saldırıları, cinayet, gasp, hırsızlık gibi suçların nedenlerinden birinin değer eksikliği olduğuna dair fikir birliği vardır. (Ulusoy, Dimaç, 2012; Tillman, 2000; Deveci, Ay, 2009) Değerlerin zayıf olduğu toplumlarda bunalımların çıkması kaçınılmazdır. Çünkü değerler, bireylerin hayata bakış açısını ve amaçlarını belirleyen, aldığı kararları etkileyen, inançlarını yansıtan ve davranış ölçülerini oluşturan bir tercihtir. Değerler tutum ve davranışların olması gereken şekli hakkındaki inançlar bütünüdür. Cüceloğlu (2016)’nunda vurguladığı gibi “İnsan davranışlarını yönlendiren değerler toplumsal baskıya gerek kalmaksızın davranışa dönüşürler. Davranışlar ya zorunlu uyma davranışı, yani dış disiplin yoluyla olur ya da içselleştirilerek kişinin kendine mal ettiği değerler vasıtasıyla olur. Onurlu bir yaşam için insan davranışlarını yönlendiren korku ve disiplin değil, değerler olmalıdır. Korkudan kaynaklanan disiplin, korku kaynağı ortadan kalktığı zaman kaybolur. Değerlerden kaynaklanan iç disiplin ise, değer değişmediği sürece devam eder.” Bu bağlamda az çok kalıcı davranış değişikliği oluşturma süreci olarak tanımlanan eğitim sahasının davranış değiştirme ve oluşturmaya yönelik olarak değerleri hesaba katmaması büyük eksiklik olacaktır. Değerler eğitimine önem verildiğinde ise meseleye genellikle bilişsel olarak yaklaşılmış ve duyuşsal alan ihmal edilmiştir. Hâlbuki değerler duyuşsal alan içerisinde yer alan düşünce ve eylemlerimizi etkileyen, onlara yön veren ölçütlerdir. Sinirbilimci Canan (2017)’ın da vurguladığı gibi beyin duygusal bağlantı kurmadığı ve önem atfetmediği hiçbir şeyi ilânihaye kaydetmez. 2016 Güz Yarıyılında Artvin Çoruh Üniversitesi Eğitim Fakültesi Topluma Hizmet Uygulamaları (THU) dersinde Ardanuç ilçesinde yaşayan Açıköğretim Fakültesi öğrencisi bir görme engelliye sesli versiyonu mevcut olmayan ders kitabı 13 Sosyal bilgiler öğretmen adayı tarafından okunarak sesli kitap oluşturulmuştur. Araştırmacılardan İ.F. Kaya’nın da içinde yer aldığı bu uygulamanın öğretmen adaylarının yardımseverlik değerine ilişkin görüşlerinde meydana getirdiği değişmeler tespit edilmeye çalışılmaktadır. Çalışmada nitel araştırma modeli kullanılmış nitel araştırmanın olgu bilim türüne göre yapılmıştır. Bu yöntem, durumu ya da olayı derinlemesine betimlemeye fırsat tanıması, verilerin bütün derinlik ve zenginliği ile değerlendirilmesi, araştırmacıya olay ve olguları yakından izleme imkânı vermesi (Balcı, 2006) anlamayı, yorumlamayı esas aldığı için içeriden gözlemi, empati ile görüşmeyi ve yeniden inşa edilen bilginin araştırmacı tarafından yorumla zenginleştirilmesini öngörmesi nedeniyle tercih edilmiştir. (Bal, 2013). Sonuç olarak “THU insanın yardımseverlik yönünün daha çok artmasına sebep oluyor. Başka insanlara yardımcı olmak çok güzel bir duygu bunu yaşadım” ; “ Daha öncede yardımseverlik konusunda bir şeyler yapıyordum fakat tam anlamıyla oturmamıştı. Bu çalışmayla bu değeri tam olarak kazandım.” Gibi dönütlerle THU ve benzer etkinliklerle değerlerin duyuşsal alana hitap ederek içselleştirilmesine ve davranış hale getirilmesinde büyük öneme sahip olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar sözcükler: Yardımseverlik değeri, Topluma Hizmet Uygulamaları, Sosyal Bilgiler a Yrd. Doç. Dr. Artvin Çoruh Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bilim Dalı , E-Posta: cihankara@artvin.edu.tr b Artvin Çoruh Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Lisans Öğrencisi, E-Posta: ibrahimferatkaya@gmail.com Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNE İLİŞKİN ALGILARI İLE GİRİŞİMCİLİK DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Fadime Seçgin, Ayşegül Tural Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Bartın Üniversitesi fadime.secgin@gop.edu.tr, atural@bartin.edu.tr İçinde bulunduğumuz çağ, bilgi teknolojilerindeki gelişmeler ışığında yeni bir boyut ve vizyon kazanmıştır. Bu yeni ve modern vizyon temelinde, öğretim programları da zaman zaman değişmekte ve revize edilmektedir. Sosyal Bilgiler programı da toplumda meydana gelen değişimlerden etkilenmekte ve gelişmelere uyum sağlayabilmek adına yenilenmektedir. Sosyal Bilgiler dersi doğası gereği, bireyleri içinde yaşadıkları topluma uyum sağlamaları noktasında çok yönlü olarak destekleyen, disiplinler arası özellikte bir derstir. Yapısı bakımından sosyal bilgiler dersinin öğrencilerin gelişimi ve sosyalleşmesi adına destekleyici özellikte temel becerileri bulunmaktadır. Bu becerilerden biri de girişimciliktir. Girişimcilik özünde bireyleri sosyal bir birey olarak daha aktif kılmayı gerektirir. Hayatın her alanında her dönem kendine yer bulabilecek olan girişimcilik, bireyler açısından hayatın içindeki uygun fırsatları yakalamayı, değerlendirmeyi ve bir amaç doğrultusunda harekete geçmeyi sağlayıcı eylemleri içermektedir. Bu aşamada, eğitim-öğretim açısından amaç etkili öğrenmeyi sağlama, süreci dinamik ve verimli kılma yolundaki çabalardır. Ancak her bireyin sahip olduğu girişimcilik düzeyi değişkenlik gösterebilmektedir. Yani bireylerin sahip oldukları girişimcilik becerilerini ortaya çıkarma düzeyleri değişebilmektedir. Uygun ortam oluştuğunda girişimcilik düzeyi yüksek olan bireyler, girişimcilik düzeyleri düşük olan bireylerden daha başarılı sonuçlar elde edebilmektedir. Girişimci etkinliklerle gelen başarılarda zaman zaman toplumun bireylere atfettiği cinsiyet rolleri de rol oynamaktadır. Çünkü toplumsal cinsiyet kavramı toplumun kadın-erkek olarak bireylere yüklediği sorumluluğu ve kültürel birikimi temel almaktadır. Bireylerin kadın ve erkek olarak toplumdaki yeri ve rolü ise toplumsal cinsiyet algısını oluşturmuştur. Toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde, toplumun kültürel geçmişi ve özellikleri bağlamında, bireylerden cinsiyetlerine göre farklı davranmaları beklenmektedir. Toplumsal cinsiyet rolüne ilişkin bu farklı bakış açısı eğitimden iş hayatına kadar her alanda kendini gösterebilmektedir. Örneğin eğitimde kadınların çoğunlukla, sanatsal ve daha çok sözel beceriler ağırlıklı alanlara; erkeklerin ise topluma yön vermeyi sağlayan daha yüksek statülü alanlara yönlendirildikleri görülmektedir. Buna benzer olarak iş hayatında da cinsiyete göre bir bakış açısı farklılığı zaman zaman oluşabilmektedir. Toplumsal cinsiyet ve girişimcilik ilişkisi içinde yaşadığımız toplumun kültürel geçmişinden, geçmişten bugüne taşınan değerlerinden etkilenmektedir. Bu noktada ailenin de önemli bir yönlendirici etkisi bulunmaktadır. Aile tarafından desteklenen kız ve erkek çocukları iş hayatına daha aktif olarak katılabilmekte ve girişimci taraflarını geliştirebilmektedir. İş hayatı içinde, erkeklerin daha girişken bireyler olarak dikkat çekmesi, girişimcilik konusunun toplumsal cinsiyet algısı ile ilişkili olduğunu düşündürmektedir Bu araştırmada Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin algıları ile girişimcilik düzeyleri arasındaki ilişkisini ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda araştırmada Zeyneloğlu (2008) tarafından geliştirilen “Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum” ölçeği ile Yılmaz ve Sünbül (2009) tarafından geliştirilen “Üniversite Öğrencileri İçin Girişimcilik Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma ilişkisel tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu bir devlet üniversitesinin Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Programında halen öğrenimlerine devam etmekte olan 1. -4. Sınıf Sosyal Bilgiler Öğretmen Adayları oluşturmaktadır. Araştırma süresine katılımda gönüllülük esası temel alınmıştır. Araştırmanın Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin algıları ile girişimcilik düzeyleri arasındaki ilişkiyi gösterebilmesi bakımından önemli ve güncel olduğu düşünülmektedir. İlgili literatüre bakıldığında ise araştırmanın güncelliği bakımından konuya ilgi duyan araştırmacılara örnek olabileceğine inanılmaktadır. Araştırma sürecinden elde edilen bulgular SPSS Analiz programında analiz edilecektir. Çalışma süreci henüz tamamlanmadığından araştırmanın sonuçlarına ilişkin detaylı bilgilere çalışmanın tam metninde yer verilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ VE ÖĞRETMENLERİNİN VATANDAŞLIK EĞİTİMİ KAPSAMINDAKİ BAZI KAVRAMLARA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Günümüz dünyasının en önemli olgularından birisi vatandaşlık terimidir. Vatandaşlık terimi zaman içerisinde anlam olarak değişime uğramıştır. Bu değişim gerek 21. yüzyılın teknoloji çağı gerekse değişen toplum algısı sonucunda gerçekleşmiştir. Marshall (1950) vatandaşlığı toplumun tam olarak üyesi olduğunu ve bu üyelerin eşit sivil, siyasi ve sosyal haklara ve görevlere sahip olduğunu belirtmiştir. Vatandaşlığın zaman içerisinde değişmesi vatandaşlık eğitimini gerekli kılmıştır. Buradan yola çıkarak vatandaşlık eğitimin ne olduğu açıklanmalıdır. Scott ve Lawson (2001)’a göre vatandaşlık eğitimi bireydeki vatandaşlık bilgisinin artırılmasını, bireyin toplumda aktif ve topluma karşı hak ve sorumluluklarını bilmesini, bireysel ve toplumsal ahlak kazanmasını içermektedir. Vatandaşlık eğitiminin en önemli özelliği vatandaş olmayı sağlayan niteliklerin gelişmesinde eğitime destek vermesidir(Cogan,1998). Vatandaşlık eğitiminin tüm programlarının önemli amaçlarından birisi, toplumu iyileştirerek sivil ve siyasi hayat konusunda bilinçli bireyler yetiştirmektir (Heater ve Gillespie, 1981). Etkili bir vatandaşlık eğitimin gerçekleştirilebilmesi için gönüllülük, çeşitlilik ve sosyal ve ahlaki sorumluluk, toplumsam katılım gibi kavramlar önemlidir. Bu çalışmada bu kavramlara değinilecektir. Sosyal ve ahlaki sorumluluk kavramını açıklayacak olursak; çocukların ilk olarak kendine güvenmesini, sınıf içinde ve dışında hem otoriteye hem de birbirlerine karşı sosyal ve ahlaki sorumluluk duymasını ifade eder (Advisory Group on Citizenship, 1998, s. 40). Bu öğrenme sadece okul içinde ve dışında değil öğrencinin çalıştığı, oynadığı grubun içinde ya da kendi yaşadığı toplumunun işlerine katıldığında gelişmelidir (Advisory Group on Citizenship, 1998, s. 11). Vatandaşlık eğitiminde etkili olan bir başka öğe ise gönüllülüktür. Dünyada, gençler eğitimden sağlığa çok çeşitli alanlarda gönüllü̈ faaliyetlere katılırlar. Gönüllülük kavramı, toplumların sosyo-ekonomik ve kültürel özelliklerine göre farklı anlamlar taşımakta ve bu durum da gönüllülükle ilgili farklı tanımları karşımıza çıkarmaktadır. Gönüllülük, bireyin maddi karşılık beklemeden ya da başka bir çıkar beklentisi içinde olmadan toplumun yararına olduğu düşünülen bir hedefe ulaşmak için, içinden gelerek ve doğru olduğuna inanarak, bir toplumsal girişime ya da bir sivil toplum kuruluşu bünyesindeki etkinliklere destek olmasıdır (Güder, 2006; İnce ve Balaban, 2015). Bunun yanında iyi bir vatandaş olmak için bir başka kavram olan çeşitlilik kavramıdır. Çeşitlilik de zaman içerisinde değişen ve gelişen bir kavramdır. Bu terim birey, içerik ve toplumsal yapı üzerine odaklanmaktadır. Bir toplumun parçaları arasındaki farklılık, mozaik yapıyı açıklamak için kullanılır(Moore, 1999; Tsui, Egan,&O’Reilly, 1992 ). Çeşitlilik, insanlar arasındaki yaş, sınıf, etnik köken, ırk, cinsiyet gibi farklılıkları kabul etme, değer verme ve anlamaktır(Esty, Griffin&Schorr-Hirsh. 1995). Çeşitlilik hoşgörü fikrinin ötesinde farklılığı içten bir saygı ve anlayışla karşılama takdir fikrine doğru geçişi ifade etmektedir. Çoğulculuk ve çok-kültürlülük fikrinin odak noktasıdır ve dolayısıyla demokratik vatandaşlık eğitimi için önemlidir(O’shea, 2016). Çeşitlilik; genel olarak biyolojik bir terim olarak kullanılsa da, insanları ve grupları birbirinden ayırt etmek için de kullanılır(Damgacı, 2013). Bu üç kavramın yanında iyi bir vatandaş olmak için bir başka kavram olan toplumsal katılım kavramı karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal katılım, öğrencilerin hayat içinde yardımsever olmayı öğrendikleri, hizmet yoluyla öğrenme dâhil kendi toplumlarına ilişkin endişe duymayaları ve toplum yararına düşünmeleri anlamına gelmektedir (Advisory Group on Citizenship, 1998, s. 40). Çalışmada bu dört kavram üzerinde durulacaktır. Bireyin içinde bulunduğu topluma aidiyet hissetmesi gerekir. Bu aidiyet bireyin o toplumun vatandaşı olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Birey öncelikle bulunduğu toplumun refahı için gönüllü faaliyetlerde bulunmalı ve akabinde de sorumluluk duymalıdır. Bir toplumun parçası olurken her bir parçaya saygılı olması da vatandaşlığın çeşitlilik kavramıyla ilişkilidir. Çalışmanın, çalışma grubunu 3 sosyal bilgiler öğretmeni ve 3 son sınıf sosyal bilgiler öğretmen adayı oluşturmaktadır. Katılımcılarla görüşme yapılmış ve görüşmede bireylerin sosyal ve ahlaki sorumluluğa, çeşitlilik, gönüllük ve toplumsal katılıma nasıl baktıkları, bu kavramlardan ne anladıkları, bunlarla ilgili neler yaptıkları sorulmuş böylelikle onların bakış açısı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışma grubu seçilirken amaçlı örnekleme türlerinden ölçüt örnekleme türü seçilmiştir. Öğretmen adayları seçilirken vatandaşlık bilgisi dersinden yüksek not alanlardan ve öğretmenlerin ise vatandaşlık seçmeli dersini alanlardan belirlenmesidir. Çünkü şu an vatandaşlık eğitimini öğreten ve öğretecek olan sosyal bilgiler öğretmenleri ve öğretmen adaylarıdır. Ölçüt örneklemesinin mantığı, önceden belirlenmiş bazı kriterleri karşılayan tüm vakaları incelemektir(Patton, 1990: 176). Çalışmada yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Bu teknikte araştırmacı soruları içeren görüşme protokolünü hazırlar. Fakat süreç içinde görüşmeyi etkileyebilir, kişinin cevaplarını daha ayrıntılı hale getirmesine yardımcı olabilir. Bu tekniğin en önemli artısı sorular daha önceden hazırlandığı için daha sistemli ve karşılaştırılabilir olmasıdır(Yıldırım ve Şimşek, 2013, s.172). Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışmasıyla tekniği ile yapılmıştır. Durum çalışması, bireysel yaşam döngüleri, organizasyonel ve yönetsel süreçler, mahalle değişimi, uluslararası ilişkiler ve endüstrilerin olgunlaşması gibi gerçek yaşam olaylarının bütünsel ve anlamlı özelliklerini korumak için bir soruşturma yapılmasına izin veren bir yöntemdir(Yin, 2008). Çalışmadan elde edilen bulgular nitel analiz yöntemlerinden betimsel analiz yöntemiyle kategori ve temalarla ortaya konulmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ YAŞAM BOYU ÖĞRENME EĞİLİMLERİ VE ÖĞRETMEN ÖZYETERLİKLERİÖzet: Öğrenme süreci insanın doğumuyla başlayan ve ölümüne kadar devam eden bir süreçtir. Bu süreçte pek çok etken bireyin yaşamını anlamlı hale getirmesine imkân sağlar. Doğumla başlayan bu anlamlandırma süreci, çoğu kez istemsiz bir biçimde gerçekleşir. Bu aşamada toplumsal yapının sağlıklı bir şekilde işleyişinin gerçekleşmesi için öğrenme sürecinin kontrol altında tutulması gerekir. Bu kontrol toplumsal refahın artırılmasına katkı sağlayarak ülkelerin gelişmişlik düzeyinin de artırılmasında önemli bir rol oynar. Eğitimin her ne kadar planlı bir şekilde çoğu kez formal eğitim kurumlarında gerçekleştirildiği dile getirilmekle birlikte, okul ortamıyla sınırlı olmayan öğrenmenin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için öğretmen konumunda bulunan ve topluma yol gösteren kişilerce genç kuşaklara sistematik bir biçimde aktarılması gerekir. Yaşam boyu öğrenme kişisel ve mesleki gelişimi içerisinde barındıran bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yapının hem öğretmenlerin kendi gelişimleri hem de gelecek kuşakların kişisel gelişimlerinde etkide bulunduğu dile getirilmektedir. Geleceğin öğretmen adaylarının yetiştirildiği kurumlar olarak eğitim fakülteleri yaşam boyu öğrenmenin planlanmasından uygulanmasına kadar pek çok boyutta etkin bir rol oynamaktadır. Bu aşamada vatandaşlık yeterliliklerinin yapılandırılmasını odak noktasına alan sosyal bilgiler dersi ve onun formal eğitim kurumlarında yapılandırılmasını sağlayan öğretmen adayları, gelecek nesillerin öğrenme sürecinin daha nitelikli olması aşamasında önemli rol ifa ederler. Gerçekleştirilen bu çalışma ile sosyal bilgiler öğretmen adaylarının yaşam boyu öğrenme eğilimleri ile öğretmen özyeterliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Ömer Halisdemir Üniversitesi birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıfta öğrenim gören sosyal bilgiler öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırma tarama modellerinden ilişkisel tarama modelinde yapılandırılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Diker Çoşkun (2009) tarafından geliştirilen “Yaşam Boyu Öğrenme Eğilimleri Ölçeği”, Çapa, Çakıroğlu ve Sarıkaya (2005) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Öğretmen Özyeterlik Ölçeği” ve araştırmacılar tarafından hazırlanan cinsiyet, sınıf, anne eğitim durumu, baba eğitim durumu, lisansüstü eğitim yapma isteği ve kişisel ve mesleki gelişimle ilgili eğitim alma durumu değişkenlerinden oluşan Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde regresyon analizinden yararlanılmıştır. Veriler SPSS 24 istatistik paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının yaşam boyu öğrenme eğilimlerinin öğretmen özyeterlik düzeylerini yordama düzeylerine ilişkin regresyon analizi sonuçları incelendiğinde; varyans analizi sonucunun (F=34.485, p< .01) anlamlı olduğu görülmüştür. Bu bulgu regresyon modelinin istatistiksel olarak anlamlı olduğunu göstermektedir. Standardize edilmiş regresyon katsayıları (β) ve regresyon katsayılarının anlamlılığına ilişkin t-testi sonuçları incelendiğinde, öğretmen adaylarının yaşam boyu öğrenme becerileri üzerinde öğretmen özyeterlik düzeylerinin anlamlı birer yordayıcı olduğu (p<0.05) görülmektedir. Bu değişken öğretmen adaylarının yaşam boyu öğrenme becerileri ile düşük düzeyde ve anlamlı bir ilişki vermektedir (R=0.319). Ayrıca öğretmen özyeterlik düzeylerinin yaşam boyu öğrenme puanlarındaki değişkenliğin (varyansın) yaklaşık olarak % 10’unu açıkladığı görülmektedir (R2 =0.10. p< .01). Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının yaşam boyu öğrenme eğilimleri ile öğretmen özyeterlik düzeyleri bağımsız değişkenler açısından incelendiğinde: Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının yaşam boyu öğrenme eğilimleri ile öğretmen özyeterlik düzeylerinin cinsiyet, anne eğitim durumu ve lisansüstü eğitim yapma isteği değişkenleri açısından istatistiksel açıdan anlamlı farklılık göstermediği; sınıf değişkeninin yaşam boyu öğrenme eğilimleri açısından istatistiksel açıdan anlamlı farklılık gösterdiği, öğretmen özyeterlik düzeyleri açısından anlamlı farklılık yaratmadığı; baba eğitim düzeyi ve kişisel ve mesleki gelişimle ilgili eğitim alma durumu değişkenleri açısından öğretmen özyeterlik düzeylerinin istatistiksel açıdan anlamlı farklılık gösterdiği, yaşam boyu öğrenme eğilimleri açısından anlamlı farklılık yaratmadığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ “DARBE” KAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFOR ARACILIĞIYLA BELİRLENMESİÖzet: Yrd. Doç. Dr. Hatice MEMİŞOĞLU Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Bölümü memisoglu_h@ ibu.edu.tr Gökhan GÜÇİN Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü gokhangucin13@gmail.com ÖZET Çalışmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının darbe algılarını metafor yoluyla belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi sosyal bilgiler öğretmenliği 4. Sınıf (35) ile Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi sosyal bilgiler öğretmenliği 3. sınıf (21) ve 4. sınıf (34) öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmaya 90 öğretmen adayı katılmıştır. Araştırmanın yöntemi olarak nitel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın deseni ise olgubilim (fenomenoloji/phenomology) desenidir. Bu çalışmaya katılan sosyal bilgiler öğretmen adaylarından “darbe …………. gibidir; çünkü……………. cümlesini tamamlamaları istenmiştir. Araştırmada elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Elde edilen metaforların aynı olanları gruplanmış ve numaralandırılmıştır. Ardından metaforlar 9 kategoriye ayrılarak değerlendirilmiştir. Bulgulara göre araştırmaya katılan 90 öğrenci toplam 65 metafor geliştirmiştir. En sık kullanılan, “iç savaş” metaforu olmuştur. Bunun dışında “savaş, ihanet, deprem, kaos, hastalık, isyan” sıkça kullanılan metaforlardır. Bu metaforlar 9 kategoride toplanmaktadır. Bu kategorilerden ilk 7’si tüm metaforların %94.44’ünü temsil etmektedir. Bu kategoriler “Zarar Vermek ve Yok Etmek”, “Toplumsal Sorunlar”, “Belirsizlik”, “Hayvan”, “Doğadaki Olaylar”, “Hastalık”, “Yasak ve Hapis”tir. “Zarar Vermek ve Yok Etmek” kategorisi kapsamında oluşturulan metaforlar; ayak, balyoz, bıçak, kurşun, zincir, ateş, çekiç, silgi, yok olmak, yumruk, kuyruklu yıldız, silah, tank, saatli bomba olarak belirlenmiş ve en fazla metafor oluşturulan kategori olarak görülmüştür. “Toplumsal Sorunlar” kategorisinde darbe, iç savaş, savaş, ihanet, kaos, isyan, yıkım, şiddet, intihar, işgal, saldırı, terörizm metaforları ile ifade edilmiştir. “Belirsizlik” kategorisinde darbe boşluk, dipsiz bir kuyu, hafıza kaybı, bozuk uçak, kırık kol, batan gemi, delik bir gemi, gece ve karanlık olarak tanımlanmıştır. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının oluşturdukları “Hayvan-tehlike” kategorisinde darbe kurt, canavar, örümcek, çakal, böcek, ejderha olarak belirlenmiştir. “Doğadaki Olaylar” kategorisinde oluşturulan metaforlar deprem, doğal afet, tsunami, gök gürültüsü olarak belirlenmiştir. “Hastalık” kategorisinde oluşturulan metaforlar hastalık, kanser, virüs olarak belirlenmiştir. “Yasak ve Hapis” kategorisinde darbe kafes, tutsak, kelepçe, band, zincir olarak belirlenmiştir. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının bu kategorilerdeki darbe algısı olumsuzdur. “Değişim” kategorisinde darbe, radikal değişiklik, yeni bir oluşum, üvey baba olarak belirlenmiştir. “Değişim” kategorisinde öğretmen adayları darbenin yeni bir oluşum getireceği yönünde görüş bildirmişlerdir. Bu öğretmen adayları darbe kavramını olumlu ve olumsuz olarak açıklamamış, sadece değişiklik meydana getirebileceklerini beyan etmişlerdir. Diğer kategori olan “Rekabet” kategorisinde, darbe bir öğretmen adayı tarafından yarışa benzetilmiştir. Öğretmen adayları tarafından darbe ile ilgili herhangi bir olumlu görüş ise ifade edilmemiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÇEVRE EĞİTİMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Gülsün Şahan*& Fatma Tutsak** Bir Kızılderili atasözüne göre Doğa bize dedelerimizden kalan bir miras değil, torunlarımıza bırakacağımız bir emanettir. Her alandan bilim insanları çevre ve çevrecilik düşüncesine katkı vermeye ve insanları çevrenin sahibi değil bir parçası olduklarını anlamalarını sağlamaya çalışmaktadır. İnsanların öncelikle çevrenin yöneticisi olmadığını, çevreye zarar vererek onu kirlettiğini, gelecek kuşaklara yaşanmayacak düzeyde bir çevre bırakacağının farkına varması gereklidir. Ekolojik dengenin sürdürülebilirliğinin temeli bu denklemin korunmasına bağlıdır. Bu denklemin çözümü ise çevrenin korunması fikrinin ve çevreci akımların anlaşılması ile sağlanır. Çevreci akımların ilki insan merkezci etik, çevrenin insan için iyi ve yaralı olduğu için korunması gerektiğine inanır. Canlı merkezci yaklaşım ise canlı yaşamını temel alan bir yaklaşımı sergiler. Çevre merkezci yaklaşım ise ekosistemi oluşturan canlı ve cansız tüm varlıkları temel alan bir bakış açısıdır. Gelecekçi yaklaşım için ise bu güne yapılan yatırımlar geleceğe yapılan yatırımlardır ve geleceği düşünmeden hiçbir eylemde bulunmamalıyız der. Sonuç olarak çevreci akımlarda insanoğlunun tutumları öneli rol oynamaktadır ve gelişerek daha kapsamlı hale gelen çevreci akımların çevrecilik konusunda bilinçlenmeye yol açtığı ve çevrecilik ile ilgili eylemlere neden olduğu söylenebilir. Çevreyi koruma, ona zarar vermeden kullanma küçük yaşta öğrenmemiz gereken önemli davranışlar arasında yer alır. Eğitim ailede başlar okulda devam eder. Çevre eğitimi dersi ilk okulda hayat bilgisi, fen bilimleri ve sosyal bilgiler dersleri içinde verilmekte olup Talim ve Terbiye Kurulunun 18/07/2016 tarih ve 51 sayılı kararı ile Çevre Eğitimi dersinin Fen Bilimleri/Fen ve Teknoloji dersi öğretmenleri tarafından okutulacağı belirtilmiştir. Sosyal Bilgiler Öğretim programı incelendiğinde ise 17 genel amaçtan 4’ünün çevre konusuna yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Programda belirtilen çevre içerikli amaçların çevreyi tanıma ve anlama, çevre ve insan arasındaki etkileşimi anlama ve çevre ile ilgili konulara duyarlı olma konularında yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. Bu bilgiler ışığında çevre eğitiminin Sosyal Bilgiler programlarında yetersiz kaldığı söylenebilir. Ancak sosyal bilgiler öğretmenlerinin çevre konusunun alan dışında kaldığı, fen bilimlerinin alanı olduğu yanılgısına kapılmaması gerekir. Sosyal bilgiler alanı toplumu, toplum içinde insan davranışını tarihsel süreç içinde inceleyen bir bilim dalı olması nedeniyle sosyal bilgiler öğretmenleri çevre konusuna dikkatle eğilmeli, öğrencilere çevre koruma, çevreye karşı duyarlı olma becerileri konusunda kendilerini geliştirmeleri gerektiği söylenebilir. Tarihi kalıntıların toplumun geçmişten günümüze aktarıldığı yazılı sözlü bilgi kaynakları olduğu, çevreyi korurken onu tahrip etmeden, geleceğe çevreyi bulduğu gibi bırakan bireyler olarak bırakılması gerektiği bilinci öğrencilere kazandırılmalıdır. Bu çalışmanın amacı Sosyal Bilgiler Öğretmenliği öğrencilerinin çevre sorunlarına ilişkin görüşlerini ortaya koymak ve sorunlara ilişkin çözüm önerileri geliştirmektir. Araştırmada nitel ve nicel araştırma yöntemleri birlikte kullanılmıştır. İl sırada Sosyal Bilgiler Öğretmenliği 3. Sınıf öğrencisi 19 erkek, 15 kadın, toplam 34 öğrenciye Güven (2013) tarafından geliştirilen” Çevre Sorunlarına Yönelik Tutum Ölçeği” uygulanmıştır. 45 soruluk ölçekte cevaplar üçlü likert tarzı oluşturulmuş katılıyorum, kararsızım, katılmıyorum şeklinde düzenlenmiştir. Elde edilecek sonuçlara göre öğretmen adaylarının çevre sorunlarına ilişkin tutumlarının ne düzeyde olduğu ortaya konulmaya çalışılacaktır. Ayrıca kolay ulaşılabilir örneklem yöntemi ile Sosyal Bilgiler Öğretmenliği 2. Sınıf öğrencisi 8 erkek, 5 kadın öğrenciye oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formları ile çevre sorunlarının neler olduğu, ne gibi çözüm önerileri geliştirdiklerine ilişkin görüşleri alınmış, elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Sonuç olarak öğrenciler en fazla hava, su, gürültü, toprak ve görüntü kirliği, çöp sorunu, orman tahribi, çarpık kentleşme, tarihi yapıların korunmaması gibi sorunlarla karşılaşıldığı belirtilmektedir. Üniversite öğrencisi olarak çevre sorunlarının çözümüne ilişkin farklı çalışmaların yapılması gerektiğini, belirterek çeşitli çözüm önerileri geliştirilmiştir. *Bartın ÜniversitesiEğitim Fakültesi **Bartın Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsü-Yaşamboyu Öğrenme Yüksek Lisans Öğrencisi Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KİŞİSEL VE AİLE ÖZELLİKLERİ İLE ÖĞRENİM GÖRDÜKLERİ PROGRAM, ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ VE YAŞAMA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KİŞİSEL VE AİLE ÖZELLİKLERİ İLE ÖĞRENİM GÖRDÜKLERİ PROGRAM, ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ VE YAŞAMA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ Prof. Dr. Mehmet GÜLTEKİN Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü mgulteki@anadolu.edu.tr Arş. Gör. Ecmel YAŞAR Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü ecmelyasar@anadolu.edu.tr Arş. Gör. Mediha GÜNER Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü medihaguner@anadolu.edu.tr Özet Sosyal bilimler, insanlar arası ilişkileri inceleyen ve genel olarak insan davranışlarıyla ilgilenen disiplinler bütünüdür. Sosyal bilimlerin tüm bulgularını bütünleştirip öğrencilerin düzeyine göre basitleştiren sosyal bilgiler, bu bulguları kullanarak öğrencilere, sosyal yaşama uyum sağlamada ve sosyal sorunlara çözüm üretmede ihtiyaç duyacakları bilgi, beceri, tutum ve değerleri kazandırmayı amaçlayan bir yurttaşlık eğitim programıdır. Disiplinler arası bir yapıya sahip olan sosyal bilgilerin genel amacı vatandaşlık eğitimidir. Bu yüzden sosyal bilgiler öğretimi bireylerin etkin birer birey ve/veya yurttaş olarak yetiştirilmelerinde en önemli alanlardan biridir. Sosyal bilgiler, sosyal bilimlere dayalı içeriklerden oluşur ve sosyal olan pek çok şeyi konu edinir. Bu özelliğiyle sosyal bilgiler, günlük yaşamda öğrencilerin kullanacağı bilgi, beceri ve değerleri içeren bir ders olarak ilkokul programlarında önemli bir yere sahiptir. İlkokul programında sosyal bilgiler, doğrudan vatandaşlık eğitimi üzerine odaklanmış tek ders olma özelliğine sahiptir. Bu yönüyle Türkiye’de 1968’den beri ilkokullarda ve ortaokullarda egemen olan sosyal bilgiler anlayışı öğretmenlere büyük sorumluluklar yüklemektedir. Ülkemizde sosyal bilgiler eğitiminin geliştirilmesi; bu alanda öğrenim gören öğretmen adaylarının kişisel bilgilerinin, sosyo-ekonomik durumlarının, eğitim süreçlerinin ve alanı tercih nedenlerinin saptanması ve gerekli bilgilerin edinilmesinden sonra gerçekleştirilebilir. Öğretmen adaylarının uygulanan sosyal bilgiler öğretim programındaki ve sosyal bilgiler öğretimindeki başarısı belli düzeyde; geldiği çevreye, eğitim gördüğü ilk ve ortaöğretim kurumlarına, ailelerinin ekonomik durumu ve öğrenim düzeyine, tercih sırasına, alanı tercih nedenine, öğrenim gördükleri program, öğretmenlik mesleği ve yaşama yönelik görüşlerine bağlı görünmektedir. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmenliği programı öğretmen adaylarının kişisel ve aile özellikleri ile öğrenim gördükleri program, öğretmenlik mesleği ve yaşama yönelik görüşlerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda şu sorulara cevap aranacaktır: 1. Sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının kişisel özellikleri nelerdir? 2. Sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının aileleriyle ilgili özellikleri nelerdir? 3. Sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının öğrenim gördükleri programa yönelik görüşleri nelerdir? 4. Sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik görüşleri nelerdir? 5. Sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutum düzeyleri nedir? 6. Sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının yaşama yönelik görüşleri nelerdir? 7. Sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının yaşam doyum düzeyleri nedir? Nicel araştırma yöntemlerinden genel tarama modeli benimsenerek gerçekleştirilen araştırmanın örneklemini 2016-2017 eğitim-öğretim yılında on beş farklı üniversitenin eğitim fakülteleri Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Programında öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmuştur. Araştırmanın verileri, araştırmacılar tarafından hazırlanan Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Öğretmen Adayı Bilgi Anketi, Aşkar ve Erden (1987) tarafından geliştirilen Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği ve Diener, Emmons, Laresen ve Griffin (1985) tarafından geliştirilen, Türkçe ’ye uyarlaması Köker (1991) tarafından yapılan Yaşam Doyumu Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 22.0 paket programından yararlanılarak analiz edilecektir. Araştırmadan elde edilen verilerin çözümlenmesinde frekans ve yüzde betimleyici istatistiklerinden yararlanılacaktır. Ayrıca öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleği ve yaşama ilişkin görüşlerinin cinsiyete ve öğrenim yılına göre farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmesinde ilgili veri toplama araçları için faktörlerin skorlarının normal dağılım gösterip göstermediklerini belirlemek amacıyla çarpıklık (skewness) ve basıklık (kurtosis) değerlerine bakılacaktır. Verilerin çarpıklık ve basıklık değerlerinin normal olması durumunda parametrik testlerden yararlanılarak verilerin analizinde ilişkisiz örneklem ortalamaları arasındaki farkın anlamlı olup olmadığını test eden ilişkisiz örneklemler için t testinden (Büyüköztürk, 2010) ve Anovadan, normal olmaması durumunda ise Mann Whitney-u ve Kruskal Wallis testlerinden yararlanılacaktır. Anahtar Kelimeler: Sosyal bilgiler öğretmenliği, öğretmen adayları, öğretmenlik mesleği. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ ADAYLARININ TÜRK BAYRAĞI ALGISI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: Milletlerin ve devletlerin bağımsızlık simgesi bayraktır. Belki de insanlığın en eski ve en değerli milli duygusu bayrak sevgisidir. Türk milleti de tarih boyunca değişik zamanlarda, farklı ve geniş alanlarda birçok devlet kurmuş; ayak bastığı toprakları kendi kültür, medeniyet ve duyguları ile vatanlaştırmış, dolayısıyla Avarlar, Hunlar, Hazarlar, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Osmanlılardan bugüne birçok farklı bayrak ve sancak kullanmıştır. Bağımsızlığın sembolü olan bayrağın aynı zamanda kutsal bir değerinin olduğuna inanılmıştır. Milli Mücadele sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde de ay yıldızlı al bayrak olan Türk Bayrağı milli bayrak olarak kabul edilmiştir. Bu çalışmada da sosyal bilgiler öğretmen adaylarının Türk Bayrağı algısı üzerine görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Programı’nda, 2016–2017 eğitim-öğretim yılı, bahar dönemi içerisinde dördüncü sınıfta öğrenim görmekte olan 40 sosyal bilgiler öğretmen adayı öğrenci ile yürütülmüştür. Araştırma verileri, araştırmacı tarafından geliştirilmiş açık uçlu soru formu yardımı ile toplanmıştır. Elde edilen veriler değerlendirildiğinde, araştırmaya katılan sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının Türk Bayrağı üzerine oldukça duyarlı, sahiplenici ve ilgili oldukları gözlemlenmiştir. Öğretmen adaylarının Türk Bayrağı ile ilgili dile getirdikleri içerisinde ön plana çıkanlar; vatan sevgisi, Atatürk sevgisi, bağımsızlık, birlik-beraberlik simgesi, şan, şeref, bir ülkenin tapusu, bir milletin namusu, bir milletin duygularının sembole dönüşmüş hali şeklinde ortaya çıkmıştır. Öğretmen adaylarının Türk Bayrağı üzerine vurgularının ise bu bayrağın Türk milletinin ve devletinin en önemli bağımsızlık sembolü olduğu, ona sıkı sıkıya sahip çıkılması gerektiği, bu vatan üzerinde yaşayan herkesin bu şuur ve hissiyatı taşıması gerekliliği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli bayrağı olarak milli birlik ve beraberliğin vazgeçilmezi olduğu şeklinde belirlenmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ ADAYLARININ TÜRK EĞİTİM TARİHİ DERSİNE YÖNELİK DÜŞÜNCELERİNİN BELİRLENMESİÖzet: Türk Eğitim Tarihi dersi, öğrencilere eğitimin farklı konularına ilişkin tarihsel düşünme ve geçmişteki eğitim anlayışları ve uygulamaları ile ilgili yorumlar yapabilme becerisini kazandırma yanında öğrencilerin günümüzün eğitimsel gelişmelerine tarihsel süreklilik açısından bakabilmelerine katkılar sağlayan bir derstir. Bir öğretmenin temel eğitimsel kavramları değerlendirebilmesi ve bu değerlendirme ışığında karşılaştığı eğitimsel durumları yorumlayabilmesi için yeterli seviyede eğitim tarihi bilgisine sahip olması gereklidir. Dolayısıyla Türk Eğitim Tarihi dersi ülkemizdeki öğretmen eğitimi programlarının önemli bir parçası olarak görülmektedir. Öğretmen yetiştiren kurumlarımızda okutulmakta olan bu ders ile Türk eğitim tarihinin farklı dönemlerindeki eğitim anlayışları çeşitli açılardan ele alınmaktadır. Sosyal bilgiler öğretmeni yetiştirme programından istenilen verimin alınabilmesi için ise dersten amaçlananlar yanında derse ilişkin görüşler, dersin içerik, öğrenme-öğretme süreci ve değerlendirme boyutlarının sürekli olarak etkililiğinin arttırılması gerekir. Bu araştırma, sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının Türk Eğitim Tarihi dersine ilişkin düşüncelerinin ortaya çıkarılmasına ilişkin durum belirleme niteliği taşımaktadır. Bu araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarının Türk Eğitim Tarihi dersine yönelik düşüncelerinin belirlenmesidir. Çalışma nitel araştırma desenlerinden durum çalışması kullanılarak yürütülmüştür. Araştırmanın katılımcı grubunu bir devlet üniversitesi eğitim fakültesinde öğrenim gören ve amaçlı örneklem yöntemi ile seçilen 42 sosyal bilgiler öğretmen adayı oluşturmaktadır. Katılımcıların belirlenmesinde gönüllülük esasına göre hareket edilmiştir. Verilerin toplanmasında uzman görüşleri alınarak hazırlanan “Sosyal Bilgiler Öğretmeni Yetiştirme Programlarında Türk Eğitim Tarihi Dersine İlişkin Görüşme Formu” kullanılmıştır. Bu veri toplama aracı araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış bir görüşme formudur. Sözü edilen “Türk Eğitim Tarihi Dersine İlişkin Görüşme Formu” sosyal bilgiler öğretmen adaylarının Türk eğitim tarihine yüklediği anlamlar, Türk eğitim tarihinin konuları ve dersin yararlılığı hakkında düşüncelerini belirlemeye yöneliktir. Her bir öğrenci ile yapılan görüşme kaydedilmiş ve kâğıda aktarılmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz ve içerik analizi yaklaşımları ile çözümlenmiştir. Araştırmanın güvenilirliğini sağlamak için araştırmada elde edilen bulgular iki farklı araştırmacı tarafından ayrı ayrı değerlendirilerek, kodlar ve temalar belirlenmiştir. İçerik analizleri sonucunda oluşturulan temalar, sosyal bilgiler öğretmeni adaylarından elde edilen verilerle doğrudan alıntılar yapılarak desteklenmiştir. Araştırmada elde edilen bulgular sosyal bilgiler öğretmen adaylarının, Türk Eğitim Tarihi Dersine yükledikleri anlamlar, Türk Eğitim Tarihi dersinde gerekli buldukları konular ve sosyal bilgiler öğretmeni yetiştirme programında Türk Eğitim Tarihi dersinin olmasını yararlı bulma durumları olmak üzere üç başlık altında ele alınmıştır. Elde edilen sonuçlara göre Türk Eğitim Tarihi dersi sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çoğu için önemli bir ders olarak görülmektedir. Katılımcıların görüşlerine göre dersin konularına ilişkin akla ilk gelenler, kurumlar olarak “medrese ve Enderun”, kişiler olarak “Farabi ve İbn-i Sina” uygulamalar olarak da “Türklerde eğitim sistemleri (İslamiyet’ten önce ve sonra)” olmuştur. Araştırmada elde edilen bir diğer sonuç ise araştırmaya katılan sosyal bilgiler öğretmen adaylarının tamamına yakını eğitimini aldıkları sosyal bilgiler öğretmenliği lisans programlarında Türk Eğitim Tarihi dersi olmasını yararlı görmeleridir. Katılımcıların dersi yararlı bulma ile ilgili gerekçelerinde ise üst sıralarda “tarihimizdeki eğitim hakkında bilgi sahibi olma, geçmişteki eğitimciler hakkında bilgi sahibi olma, bilim ve eğitim ile ilgili tarihimizdeki uygulamalar hakkında bilgi sahibi olma, eğitim politikalarının devlet için önemi, geçmişteki eğitim kurumlarımız ve eğitimdeki güncel uygulamaların kavranması” ifadeleri yer almıştır. Araştırmada elde edilen bir diğer sonuç da çalışmaya katılan sosyal bilgiler öğretmen adaylarına göre, sosyal bilgiler öğretmeni yetiştirme programında Türk Eğitim Tarihi dersi müfredatı içinde sosyal bilgilerin tarihi ile ilgili konulara da yer verilmesi görüşünün dile getirilmesidir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİ İÇİN TARİHSEL EYLEMLİLİK İLKESİ İLE HAZIRLANMIŞ BİR ÇİZGİ ROMAN ÖRNEĞİ: NEZİHE MUHİTTİNÖzet: Bu çalışmanın amacı sosyal bilgiler öğretmenlerinin tarih konularının öğretiminde etkililiğini sağlayacak üst düzey düşünme kavramlarından birisi olan tarihsel eylemlilik kavramı ile bir çizgi roman örneği oluşturmaktır. Sosyal bilgiler öğretim programında da belirtildiği üzere sosyal bilgiler dersinin amacı; vatanını seven, eleştirel düşünebilen ve karşılaştığı problemlere karşı çözüm yolları üretebilen etkin vatandaşlar yetiştirmektir. Tarihsel eylemlilik kavramı bu amacı gerçekleştirilmesinde önemlidir. Kuşkusuz sosyal bilgiler dersi kapsamında tarih öğretimi önemli bir yere sahiptir. Geçmişte meydana gelmiş olay ve olgulardan yola çıkarak tarih öğretimi; çocukların zihinsel, analitik ve eleştirel düşüncelerini geliştirmeyi amaçlar. Bu sayede çocuklar geçmiş ile içinde yaşadıkları toplum ile bağ kurarak, yaşanan süreçleri ve içinde bulundukları durumları daha anlamlı kavrayabilirler. 2005 yılı itibariyle yapılandırmacı eğitim anlayışına geçildikten sonra, tarih öğretimi de belirli dönüşümler geçirmiştir. İlgili literatür incelendiğinde anlatım tekniğinden materyal geliştirmeye kadar birçok farklı alanda tarih öğretimini geliştirmeye yönelik çalışmaların yapıldığı göze çarpmaktadır. İlgili araştırmada da tarihsel eylemlilik kavramına dayalı olarak bir çizgi roman örneği oluşturulmuştur. Eylemlilik, bireyin yaşamının yö¬nüne ilişkin sorumluluk duygusu, yaşamı için so¬rumluluk alması, kişinin yaşamı ile ilgili kararları kontrol edebilme ve bunların sorumluluğunu alma konusundaki inancı ve yaşamdaki problemlerle baş etmedeki ve seçtiği yaşam yönünde ilerlemeye iliş¬kin güveni olarak tanımlanabilir. Tarihsel eylemlilik ise varlığın tarihin çıkış kanallarının gelişimini etkileme kabiliyetidir. Bu eylemlilik, tüm tarihsel karakterlere özgü değildir ve aynı zamanda insanlarla sınırlı değildir; Dernekler, organizasyonlar, fikirler, kurgusal karakterler ve gelgitler bile tarihin failleri olarak tanımlanabilir. İşte buradan hareketle tarih ve sosyal bilgiler derslerinin geçmişte insanların farklılık yaratabildiğini gözler önüne sermesiyle tarihsel eylemlilik kavramının kazanımı önem kazanmaktadır. Tarihsel eylemlilik tarihsel düşüncenin önemli bir yönü olarak tanımlanır. Çünkü tarihsel anlayışın en önemli yönlerinden biri geçmişi mantıklı kılmak için öğrencilerin, meydana gelen olaylardan kimin sorumlu olduğunu değerlendirmesi ve yaşanan olayların yanı sıra, bu olayları sınırlandıran toplumsal faktörleri anlamak veya insanların hareket edebilme yeteneğini anlamalarını sağlamaktır. Çalışmada eğitsel araç olarak çizgi roman kullanılmıştır. Literatür incelendiğinde çizgi romanların eğitsel bir araç olarak kullanıldığı göze çarpmaktadır. Çizgi romanlar metin ile resmi birlikte sunarak öğrencilerin hem okuma alışkanlığını hem de derse olan ilgisini olumlu yönde etkilemektedir. Çizgi romanın baş karakteri tarihsel faillik yönü ile Nezihe Muhittin’dir. Nezihe Muhittin II. Meşrutiyetten Cumhuriyet Dönemi’ne kadar Türk kadınlarının siyasal yaşama geçmeleri yönünde önemli çalışmalar yapmış ve bu yönde dernekler kurmuştur. Yaşadığı dönem itibariyle belirli zorluklara maruz kalmış fakat mücadelesinde eylemlilik yönünü devam ettirmiştir. Kadınların siyasal haklarını elde etmelerinde önemli bir yere sahiptir. Çalışmada ilk önce Nezihe Muhittin’in hayatı, arşivden ve literatürden yararlanılarak tarihsel eylemlilik kavramına dayalı olarak hikaye haline getirilmiştir. Daha sonra iki tarih öğretimi, iki sosyal bilgiler eğitimi ve bir Türkçe eğitimi alanında olmak üzere toplam beş uzmanın görüşüne başvurulmuştur. Hikayede yer alan bazı konuşmalar çocukların anlamalarını kolaylaştırmak adına sadeleştirilmiştir. Hikaye metni son şeklini aldıktan sonra Pixton çizgi roman programı kullanılarak hikaye çizgi roman haline getirilmiştir. Çizgi roman oluşturulurken Nezihe Muhittin’in fotoğrafları göz önünde bulundurulmuştur. Çizgi roman oluşturulduktan sonra iki tarih öğretimi, iki sosyal bilgiler eğitimi ve bir resim-iş eğitiminde olmak üzere toplam beş uzmanın görüşüne başvurulmuştur. Görüşler doğrultusunda çizgi romana uymadığı düşünülen bir karakter çıkarılmış ve çizgi romana son şekli verilmiştir. Son olarak çizgi roman, tarihsel eylemlilik ile ilgili bilgi verildikten sonra iki sosyal bilgiler öğretmeni ve üç sosyal bilgiler öğretmen adayının görüşüne sunulmuştur. Sosyal bilgiler öğretmenleri ve sosyal bilgiler öğretmen adayları görüş birliği ile oluşturulan çizgi romanın sosyal bilgiler dersinde kullanılabileceği görüşünü dile getirmişlerdir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİ VE ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK VE ÇOKKÜLTÜRLÜ EĞİTİME YÖNELİK ALGI VE FARKINDALIKLARI (KOCAELİ ÖRNEĞİÖzet: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİ VE ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK VE ÇOKKÜLTÜRLÜ EĞİTİME YÖNELİK ALGI VE FARKINDALIKLARI (KOCAELİ ÖRNEĞİ) Yrd. Doç. Dr. Hatice MEMİŞOĞLU Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Sosyal bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü memisoglu_h@ibu.edu.tr Serkan ATEŞ MEB, Öğretmen serkan.ates90@gmail.com Çokkültürlülük, son yıllarda dünyada öne çıkan bir kavramdır. Siyaset, hukuk, eğitim gibi alanlarda önemi gün geçtikçe artmaktadır. Küreselleşme ile birlikte sınırların daraldığı, yoğun göç dalgaları ile farklı kültürlerin bir arada yaşamak durumunda kaldığı günümüzde çokkültürlülük kritik bir sorunun çözümünde devletlere yardımcı olmaktadır. Farklı kültürlerin, dinlerin, kimliklerin bir arada adaletli, hoşgörülü ve önyargısız varlıklarını sürdürmesini benimseyen bir felsefeye sahip olan çokkültürlülük, insan haklarına yaraşır bir toplumsal hayat için devlet politikalarına dahil edilmektedir. Özellikle çokkültürlü bir yapıya sahip olan demokratik devletlerde, eğitim ortamında ayrım olmaksızın eşit bir eğitim sunmak ve farklı kültürlere sahip öğrencilerin kendi kültürlerini korumalarını sağlamak için çokkültürlü eğitim uygulanmaktadır. Çokkültürlü eğitim ile öğrencilerin önce kültürünü ve kendisini tanıması hedeflenmektedir Çokkültürlü eğitimin en önemli amaçları; eğitim ortamında gerek eğitimcilerin gerek öğrencilerin açısından ön yargıların azaltılması, farklılıklara saygı duyulması, empati kurulması, demokratik tutumlar, eylemler ve inanışlar edinmelerine yardımcı olunmasıdır. Çokkültürlü eğitim konusunda en büyük görev sosyal bilgiler dersine; dolayısıyla sosyal bilgiler öğretmenlerine düşmektedir. Bundan dolayı sosyal bilgiler öğretmenlerinin çokkültürlülük ve çokkültürlü eğitime yönelik algılarının nasıl olduğu oldukça önemli bir noktadır. Bu araştırmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin çokkültürlülük algı ve farkındalıklarını; sosyal bilgiler öğretmenlerinin ise çokkültürlü eğitim algılarının belirlenmesidir. Kocaeli ilindeki ortaokullarda öğrenim gören 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerine “Çokkültürlü Vatandaşlık Algı ve Farkındalıkları” ölçeği; sosyal bilgiler öğretmenlerine ise “Çokkültürlü Eğitim Algı Ölçeği” uygulanmıştır. Araştırmanın örneklemini uygun örnekleme yöntemi ile belirlenen 1222 ortaokul öğrencisi ve 355 sosyal bilgiler öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeli uygulanmıştır. Öğretmenler için kullanılan ölçme aracının Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı 0,91; öğrenciler için kullanılan ölçme aracının Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı 0.94 olarak bulunmuştur. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS istatistik programı kullanılarak analiz edilmiştir. Verilerin analizinde frekans, yüzde, aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri hesaplanmıştır. Ortaokul öğrencilerinin çokkültürlülük algı ve farkındalıklarında çeşitli değişkenler açısından anlamlı bir farklılık olup olmadığını belirlemek için Mann-Whitney ve Kruskal Wallis testleri uygulanmıştır. Ayrıca sosyal bilgiler öğretmenlerinin çokkültürlü eğitim algılarında çeşitli değişkenler açısından anlamlı bir farklılık olup olmadığını belirlemek için Mann-Whitney ve Kruskal Wallis testleri uygulanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre, ortaokul öğrencilerinin çokkültürlülüğe yönelik algıları olumlu yönde yüksek bulunmuştur. Ayrıca çokkültürlülük algı ve farkındalıklarında cinsiyet, sınıf düzeyi, anne ve baba eğitim düzeyi, ailenin aylık geliri ve farklı kültürlerden arkadaşlık durumu değişkenleri açısından anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Öğrencilerin öğrenme ve bilgi kaynağı değişkenleri ile çokkültürlü vatandaşlık algı ve farkındalıkları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Araştırma sonucuna göre sosyal bilgiler öğretmenlerinin çokkültürlü eğitim algıları yüksek derecede olumlu bulunmuştur. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin çokkültürlü eğitim algıları ile cinsiyet, yaş, mezun olunan bölüm, eğitim durumu, kıdem ve yaşamını geçirdiği bölge değişkenleri açısından anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Ayrıca sosyal bilgiler öğretmenlerinin çokkültürlü eğitimin müfredata aktarılmasının en önemli getirisi olarak olayların çok yönlü değerlerlendirilmesini sağlaması ve evrensel değerlerin ön plana çıkmasını sağlaması olarak gördükleri tespit edilmiştir. Sosyal bilgiler öğretmenlerine göre çokkültürlü eğitimin en büyük dezavantajı ise ülkemizde suistimale açık bir konu olmasıdır. Anahtar Kelimeler: Çokkültürlülük, Çokkültürlü Eğitim, Algı ve Farkındalık, Öğrenci ve Öğretmen Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN ORTAOKUL SOSYAL BİLGİLER DERSİ TASLAK ÖĞRETİM PROGRAMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: İlköğretimden ortaöğretime kadar okullarımızda 2005-2006 eğitim öğretim yılından beri yapılandırmacı eğitim yaklaşımıyla benimsenen öğretim programları uygulanmaktadır. Bu öğretim programları Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2009 yılında tekrar düzenlenmiştir. 2017 yılı ocak ayında Milli Eğitim Bakanlığı yeni taslak öğretim programları yayımlamış ve bunu kamuoyuna sunmuştur. Bakanlık çeşitli kesimlerin bu taslak öğretim programlarına ilişkin görüşlerini ve değerlendirmelerini İnternet ortamında toplamıştır. Yeni öğretim programları 2017-2018 eğitim-öğretim yılında ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lisede dokuzuncu sınıftan başlayarak kademeli olarak uygulanacaktır. Bu çalışma ülkemizde 2016-2017 eğitim öğretim yılı ocak ayında kamuoyuna açıklanan ortaokul sosyal bilgiler taslak öğretim programını (OSBTÖP) sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşleri çerçevesinde değerlendirmeyi amaçlamıştır. Ayrıca bu çalışmayla OSBTÖP’nin hangi konularda ne düzeyde yararlı olduğunu tespit etmek, OSBTÖP’de bulunan eksiklikleri belirlemek ve elde edilen öneriler doğrultusunda OSBTÖP’nin daha etkili bir biçimde planlanmasına ve uygulanmasına yönelik çözüm önerilerinin geliştirilmesine katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Bu çalışma nitel bir araştırma olarak yürütülmüştür. Veri toplamada nitel araştırmalar için uygun olan yapılandırılmış görüşme tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim öğretim yılı bahar yarıyılında Diyarbakır ilindeki ortaokullarda görevli olan 10 sosyal bilgiler öğretmeni (Beş kadın ve beş erkek) oluşturmaktadır. Araştırmacı görüşme yapılacak kişilere öncelikle, OSBTÖP’yi okumaları ve incelemeleri için göndermiştir. Katılımcılar, OSBTÖP’yi okuduktan ve inceledikten sonra, araştırmacının hazırladığı görüşme formunu kendileri doldurmuştur. Verilerin güvenirliğinin sağlanması için görüşme formu bizzat katılımcılar tarafından okunup, değerlendirilmiş ve doldurulmuştur. Çalışmada, yapılandırılmış görüşme formunda yer alan açık uçlu sorular yardımıyla toplanan nitel veriler, “betimsel analiz” yöntemine göre analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre; katılımcıların tamamı (10 kişi) OSBTÖP’nin felsefesini ve genel amaçlarını olumlu bulduklarını belirtmiştir. Katılımcıların tamamı OSBTÖP’de belirlenen temel becerilerin uygun olduğunu belirtmiştir ancak iki katılımcı bilim okuryazarlığı ve öğrencinin kendini tanıma becerisinin taslak öğretim programında eksik olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların tamamı OSBTÖP’de belirlenen değerlerin uygun olduğunu belirtmiştir ancak iki katılımcı adaletli olma ve düşünme eğitimi değerlerinin taslak öğretim programında yer almamasının bir eksiklik olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların %70’i OSBTÖP’de belirlenen rehberlik ilkesini faydalı bulduklarını belirtmiştir ancak katılımcıların %30’u taslak öğretim programında belirlenen rehberliğin nasıl ve ne şekilde yapılacağı hususunun muğlak kaldığını belirtmiştir. Katılımcıların %90’ı OSBTÖP’de belirlenen ölçme ve değerlendirme ilkesinin oldukça faydalı olabileceğini belirtmiştir ancak katılımcıların %10’u ise öğrenciyi düşündürmeye sevk edebilecek klasik sınavların ölçme ve değerlendirmede ağırlıkta olması gerektiğini belirtmiştir. Katılımcıların tamamı OSBTÖP’de belirlenen uygulama esaslarının faydalı olduğunu belirtmiştir ancak katılımcıların %40’ı ise belirlenen uygulama esaslarında bazı eksiklikler olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların tamamı OSBTÖP’nin ortaokul öğrencilerinin seviyesine uygun olduğunu belirtmiştir ancak katılımcıların %20’si öğretim programının uygulayıcılarına (öğretmenler) bu süreçte büyük görevler düştüğünü belirtmiştir. Katılımcıların %70’i OSBTÖP’de belirlenen kazanımları yeterli bulduğunu belirtmiş ancak katılımcıların %30’u ise özellikle yedinci sınıftaki ünite kazanımlarının daha net ve somut olması gerektiğini belirtmiştir. Katılımcıların %80’i OSBTÖP’de belirlenen ünitelerin, konuların ve kazanımların ders saatinin yeterli olduğunu belirtmiştir ancak katılımcıların %20’si ise ortaokul sosyal bilgiler ders saatinin artırılması gerektiğini belirtmiştir. Sonuç olarak OSBTÖP’nin felsefesi, genel amaçları, temel becerileri, değerleri ve rehberlik anlayışının günümüz şartlarına uygun olduğu anlaşılmaktadır. OSBTÖP’de belirlenen ölçme ve değerlendirme ilkeleri çok yönlü olduğundan elverişli bir ölçme-değerlendirmeye sahiptir. OSBTÖP’de belirlenen uygulama esasları faydalıdır ancak belirlenen uygulama esaslarında iyileştirmeler yapılması gerekir. OSBTÖP’nin ortaokul öğrencilerinin seviyesine uygun olduğu anlaşılmaktadır. OSBTÖP’de belirlenen ders kazanımları yeterlidir ancak özellikle yedinci sınıf düzeyinde ders kazanımlarının düzenlenmesi gerekir. OSBTÖP’de belirlenen ünitelerin, konuların ve ders kazanımlarının taslak öğretim programında belirlenen ders saatine uygun olduğu anlaşılmaktadır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN AHLAKİ İKİLEM İÇEREN KISA ÖYKÜ OLUŞTURMA SÜREÇLERİÖzet: Eski çağlardan beri toplumlar, değerlerini nesilden nesile aktarmak ve bireylerine benimsetmek için değerler eğitimine önem vermiştir. Değerler eğitiminin okula yüklenen bir sorumluluk olmasıyla birlikte, bu eğitimin nasıl verileceği, hangi değerlerin okulda verilmesi gerektiği gibi sorular gündeme gelmeye başlamıştır. Bunun üzerine düşünen psikologlar, araştırmacılar, eğitimciler olmuştur. Sonuçta bir çok fikir, bir çok yaklaşım öne sürülmüş ve uygulanmaya çabalanmıştır. Bu yöntemlerden en eskisi telkin etmedir. Otorite kabul edilen öğretmenden sınıf içinde veya dışında öğrenciye toplumun değerlerini aşılaması beklenir. Bu yaklaşım, hangi değerler sorusuna, toplumun benimsediği değerler yanıtını verir ve doğal olarak gelenekseldir. Ancak telkin etmenin değişen dünyada geçersiz olduğunu savunan düşünürler, bireysel değerlerin farkındalığına önem vermiş ve bu noktada, öğrencilerin bir birey olarak değerlerini açıkça ifade ettiği, değerlerinin farkında olduğu değer yaklaşımları öne sürmüşlerdir. 1960’lardan itibaren başlayan bu akımlar, 1990’lara kadar etkisini tüm dünya ülkelerinde hissettirmiştir. Ancak bu akımlarda eleştirilerden kurtulamamışlardır. Günümüzde hala eleştirilere maruz kalsalar da, geleneksel olandan bireyci yaklaşıma kadar var olan bu yaklaşımlar, öğretim programlarında önerilmekte veya araştırmalara konu olabilmektedir. Bu bireyci yaklaşımlardan birisi de adını Kohlberg ile günümüze taşıyan Ahlaki Muhakeme yaklaşımıdır. Ahlaki Muhakeme, ilk kez John Dewey tarafından ortaya atılmıştır. Dewey, ahlaki yargıları üç seviyeye ayırmış, sonrasında bu teori Kohlberg tarafından geliştirilerek ahlaki yargı seviyeleri altıya çıkarılmıştır. Bu yaklaşımda, verilen örnek durum üzerinde kişinin seçmiş olduğu yargı ve seçme sebebi, ahlaki yargı dönemlerine göre ayrılmaktadır. Bu yaklaşımın odağı, kişinin ahlaki yargısını oluşturan nedenlerin ortaya çıkarılmasıdır. Burada önemli olan iki nokta vardır. Bunlar birisi, ikilem yani bireyde çatışma oluşturacak, yaşanmış veya yaşanması olası kısa bir hikaye veya durum örneklemesidir. İkincisi ise, ikileme yönelik yapılan tercihin nedenidir. Yaklaşımda ortaya çıkan her cevap, belli nedenlerle desteklenir ve bu nedenler kişinin ahlaki yargı sistemini yansıtır. Söz konusu yaklaşımla ilgili literatürde çalışmalar mevcuttur. Literatürde, yapılan çalışmaların genellikle teorik ağırlıklı olduğu, uygulama kısımlarının yeterli olmadığı görülmüştür. Uygulamalı çalışmalarda kullanılan öykülerin ise genellikle Kohlberg veya onun takipçileri tarafından oluşturulduğu söylenebilir. Ahlaki muhakeme yoluyla değerler eğitimi üzerine çalışan araştırmacılar, farklı kültürlerde uygulanacak çalışmalarda öykülerin kültüre uygunluğunu önemle vurgulamaktadırlar. Bu noktada iki sorun göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki, kültürümüze uyarlanmış geçerli öykülerin oluşturulmamış veya yeterince tanıtılmamış olması; diğeri ise değerler eğitiminde ahlaki muhakeme yaklaşımını benimseyen öğretmenlerin, görev yaptığı yerel kültürü de dikkate alarak ikilem içeren kısa öyküleri oluşturabilme becerisini kazanıp kazanmaması sorunudur. Ülkemizde değerler eğitiminin doğrudan sorumluluk olarak yüklendiği ders ise Sosyal Bilgiler dersidir. Bu nedenle, özellikle Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin değerler eğitimi yaklaşımlarını bilmesi ve uygulamalarında etkili olarak kullanması önem arz etmektedir. Buradan hareketle, bu çalışmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının, ahlaki ikilem içeren kısa öykü yazma sürecinde kullandığı stratejileri belirlemek ve tanımlamaktır. Amaca uygun olarak, çalışma, nitel araştırma modellerinden durum çalışması deseniyle tasarlanmıştır. Çalışma grubu, ölçüt örnekleme yöntemiyle seçilen altı öğretmen adayıdır. Öğretmen adaylarının hali hazırda öğretmenlik uygulamasına devam eden ve akademik başarı durumlarında her düzeyi temsil eden kişilerden oluşturulması, ölçüt olarak kabul edilmiştir. Çalışmada, veri toplama aracı olarak gözlem ve görüşme teknikleri tercih edilmiştir. Uygulama toplam üç haftada sekiz saat olarak planlanmıştır. Katılımcılara, ilk hafta ahlaki muhakeme yaklaşımı anlatılmış ve önceden geliştirilmiş ahlaki ikilem içeren öyküler tanıtılmıştır. Uygulama hala devam etmektedir. Elde edilen bulgular, literatür ışığında tartışılacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ UYGULAMALARINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Ülkelerin eğitim politikaları, ekonomik, sosyal ve siyasal gelişimlerini şekillenmektedir. Bu açıdan ülkelerin gelişimini etkileyen önemli unsurlardan biri uygulanan eğitim politikalarıdır. Sürekli bilginin artması eğitim sistemlerinin zamana ve bilgi birikimine uygun olarak düzenlenmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu duruma bağlı olarak ülkeler çağın gereklerine uygun donanımlı öğretmeler yetiştirilmekte ve okullar düzenlenmekte ve yeni teknolojiler kullanılmaktadır. Teknolojik imkânların ilerlemesiyle birlikte artan bilgi birikiminin öğrencilere ne şekilde ulaştırılacağı ve öğretimin nasıl yapılacağı konusunda yeni uygulamalar geliştirilmektedir. Günümüzde Sosyal Bilgiler derslerinde kullanılan uygulamalardan birisi de coğrafi bilgi sistemleri uygulamalarıdır. Kısaca CBS olarak isimlendirilen coğrafi bilgi sistemleri uygulamaları, konuma dayalı işlemlerle elde edilen grafik ve grafik olmayan verilerin toplanması, saklanması, analizi ve kullanıcıya sunulması işlevlerini bir bütünlük içerisinde gerçekleştiren bir bilgi sistemidir (Yomralıoğlu, 2002). CBS, öğrencileri sınıfta daha etkin konuma getiren ve onları araştırma yapmaya sevk eden, onları problem oluşturmaya ve çözmeye yönlendiren; böylece bilgiyi keşfedebilmeyi sağlayarak kullanımını kolaylaştıran bir uygulamadır. Bu nedenle, bilgisayar ortamında ve aktif öğretme teknikleri ile öğretmelerine yardımcı olan, aynı zamanda öğrencide bilgi kaynaklarına ulaşma, araştırma, analiz ve sentez, mekânı algılama, harita, grafik yapma ve yorumlama becerilerinin gelişmelerine olanak tanıyan CBS’nin Sosyal Bilgiler derslerinde önemi büyüktür. Çalışmada, Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin görüşlerine göre CBS’nin derslerde kullanılıp kullanılmadığı ortaya konularak avantaj ve dezavantajlarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Nicel araştırma, elde edilen bulguların sayısal değerlerle ifade edilmesi ya da ölçülmesi durumudur (Ekiz, 2013). Bu araştırma bulgular sayısal değerlerle ifade edilmiştir. Tarama modeli ise, geçmişte ya da hala var olan bir durumu olduğu biçimiyle ortaya koymayı amaçlayan araştırma modeli olarak ifade edilmektedir (Karasar, 2011). Araştırmanın doğası gereği bu yöntem ve model tercih edilmiştir. Araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Kastamonu il merkezinde bulunan ve 26 resmi ortaokulda görev yapan 72 Sosyal Bilgiler öğretmeni oluşturmuştur. Buna göre araştırmanın örneklemi olasılığa dayalı örnekleme türlerinden biri olan rastgele örneklemedir. Rastgele örnekleme, evrenden araştırma için katılımcıların rastgele seçildiği örnekleme türüdür (Ekiz, 2013). Sosyal Bilgiler öğretmenlerinden 60’ı cevap vererek araştırmaya katılmış ve analizler bu sayı temel alınarak yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre; Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin CBS uygulamalarına yönelik olarak görüşlerinde cinsiyet, mezun oldukları okul türü, eğitim durumları, mesleki kıdemleri ve ortalama sınıf mevcutları durumu boyutlarında istatiksel olarak anlamlı bir farklılaşma bulunmadığı tespit edilmiştir. Araştırmaya katılanların çoğunluğunu Eğitim Fakültesi mezunu olan ve 11 ile 15 yıl arasında görev yapan Sosyal Bilgiler öğretmenlerinden oluştuğu görülmektedir. CBS uygulamalarını derslerinde kullanan Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin sayısının, kullanmayan öğretmenlere göre daha fazla olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Sosyal Bilgiler öğretmenleri ortak görüş olarak CBS uygulamalarının öğrencilerin derse olan ilgisini ve motivasyonunu daha çok artırdığına yönelik görüşler ileri sürmüştür . Bu araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda bazı öneriler ifade edilebilir. Bunlardan birisi, Milli Eğitim Bakanlığınca Sosyal Bilgiler öğretmenlerine yönelik CBS uygulamaları seminerlerinin düzenlenmesi yapılabilir. Böylece Sosyal Bilgiler öğretmenleri arasında bu programın daha fazla kullanılabilirliği artırılarak CBS uygulamalarının etkin olarak kullanılmasının teşvik edilmesi sağlanacaktır. Bununla birlikte, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Lisans Programı içerisinde CBS’ye yönelik seçmeli dersler ya da Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı gibi derslerin içeriğine CBS uygulamaları yerleştirilmelidir. Böylece, alandaki eğitimin verimi ve kalitesi artarak dersler daha zevkli geçecek ve öğrenimde kalıcılık ve daha fazla bilgi birikimi sağlanabilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN DERSLERİNDE EDEBİ ÜRÜN KULLANMA DURUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ: BARTIN ÖRNEĞİÖzet: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN DERSLERİNDE EDEBİ ÜRÜN KULLANMA DURUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ: BARTIN ÖRNEĞİ Harun ER Bartın Üniversitesi Selahattin KAYMAKCI Kastamonu Üniversitesi Özet En genel anlamıyla edebiyat, insanların duygu, düşünce ve hayallerini dil aracılığıyla sözlü ve yazılı olarak ifade ettikleri sanat olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir anlatımla edebiyat insanların gerek bireysel ve millet olarak gerekse dünya toplumu olarak geçmişten günümüze yaşamış olduğu ve yaşamak istediği durumların anlatıldığı sanat dalıdır. Doğası gereği sosyal bilimler, matematik ve doğa bilimlerini içeriğinde barındıran sosyal bilgilerin yararlandığı çalışma alanlardan biri de edebiyattır. Sosyal bilgiler dersi içerisinde edebiyat hikâye, özdeyiş, biyografi, anı, gezi yazısı, siyasetname, söylev, şiir, destan, mektup, fıkra, günlük, atasözü, kompozisyon, makale, marş, menkıbe, roman, şarkı/türkü, deyim, efsane, mani, masal ve tiyatro gibi türleriyle yer almaktadır. Öte yandan 2005 sosyal bilgiler öğretim programının programın uygulanmasıyla ilgili açıklamalar kısmında sosyal bilgiler dersi öğretilirken öğretmenlerin edebi ürün kullanmalarının teşvik edildiği görülmektedir. Bu bağlamda sosyal bilgiler öğretmenlerinin derslerinde edebi ürünlere yer verme durumlarının ne olduğunun tespit edilmesi önem arz etmektedir. Bu araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmenlerinin derslerinde edebi ürün kullanım durumlarını ortaya koymaktır. Araştırmada nitel metodoloji kapsamında olgubilim yönteminden faydalanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Bartın il merkezindeki resmi kurumlarda görev yapan toplam 32 sosyal bilgiler öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış mülakat kullanılmıştır. Araştırmada toplanan veriler içerik analizi yardımıyla çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda sosyal bilgiler öğretmenlerinin çoğunluğunun derslerinde edebi ürün kullandıkları ancak mevcut ders kitaplarında edebi ürün kullanımını nitelik ve nicelik açısından yetersiz buldukları ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN DERSLERİNDE SÖZLÜ VE YAZILI EDEBİ ÜRÜNLERİ KULLANMALARI DURUMUÖzet: İnsanoğlu geçmişten günümüze, kendisini ve/veya toplumu etkileyen olayları farklı şekillerde ifade etme çabası içinde olmuştur. Yazının henüz icat edilmediği dönemlerde, duvarlara çizilen resim ve şekiller kullanılmıştır. İnsanları sosyal ya da tarihi yönden önemli ölçüde etkileyen ayrılık, hasret, aşk, sevgi, göç, savaş ve barış gibi olay, durum ve duyguların, sonraki nesillere aktarılmasını sağlayabilmek için yazılı olmayan edebi ürünlerden faydalanılmıştır. Yazının icat edilmesinin ardından sözlü edebi ürünlerinin de yazıya aktarılmasıyla yazılı edebi ürünler de kültür aktarımında aktif rol üstlenmiş ve arka planda duyulan ve düşünülen sözcüklerin dışa vurulması sağlanmıştır. Eğitim – öğretim sürecinde bir ders materyali olarak kullanılan sözlü ve yazılı edebi ürünler Sosyal Bilgiler dersinde de son zamanlarda yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Anı, biyografi, destan, efsane, gezi yazısı, günlük, hikâye, makale, masal, mektup, menkıbe, atasözü, roman, siyasetname, mani, şarkı-türkü, tekerleme, fıkra, söylev, şiir ve tiyatro gibi türler sosyal bilgiler öğretimi esnasında, öğretmenin başvurabileceği edebi ürünler arasında gösterilebilir. Destan, efsane, öykü, türkü gibi edebi ürünlerin Sosyal Bilgiler dersinde kullanılmasıyla, öğrencilerin yakın çevresini tanıması, geçmişten günümüze insanlığın ürettiklerinin farkına varması ve toplumsal yaşama uyum sağlaması ile ilgili temel bilgi ve becerileri kazanmasına yardımcı olunabilir. Sosyal Bilgiler, doğası gereği geçmişle günümüz arasında bir köprü görevi üstlenmektedir. Bu dersin içeriğini oluşturan alt disiplinlerden biri olan tarih konularının öğretimi sırasında, öğretmenlerin sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerinden faydalanmaları, öğrencilerin dönemin toplumsal ve kültürel yapısı hakkında bilgi sahibi olmalarına katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda kalıcı öğrenmeyi sağlama, öğrencilerin derse olan ilgi ve dikkatlerini artırma, öğretim ortamını farklı araçlar kullanarak zenginleştirme, dersi daha eğlenceli ve konuyu daha anlaşılır hale getirme gibi etkileri de bulunmaktadır. Sosyal Bilgiler dersinin amacına paralel olarak; öğrencilerin farklı mekân ve zamanlardaki toplumsal, kültürel, siyasal, sosyal, ekonomik etkileşimin ve zaman içinde meydana gelen değişimlerin farkına varmasının yanı sıra, öğrencilerin üst düzey düşünme becerilerinin gelişmesinin sağlanması, yorum becerilerinin arttırılması ve insani, kültürel ve evrensel değerlerin aktarılmasında sözlü ve yazılı edebi ürünlerin kullanılması önemli bir rol oynayacaktır. Sosyal Bilgiler dersi ile öğrencilerin, geçmişte yaşanan olayları, durumları, yaşantıları ve süreçleri o dönemin şartlarında değerlendirebilmeleri için geçmişe tanıklık etmiş ve günümüze kadar ulaşmış olan ve incelenen dönemi yansıtan sözlü ve yazılı edebi türlerden faydalanılabilir. Gerek sözlü gerek yazılı edebi ürünlerin Sosyal Bilgiler dersinde kullanılmasının faydaları göz önünde bulundurulacak olursa Sosyal Bilgiler Öğretim Programında (2005) sözlü ve yazılı edebi ürünlerin kullanılmasıyla ilgili kazanımlara yer verilmesindeki sebep daha anlaşılır hale gelecektir. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin derslerinde, tarih konularının öğretimi sırasında sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerinden faydalanmaları durumunu incelemek amacıyla yapılan bu araştırma nitel bir çalışmadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Kars ili merkez ortaokullarında görev yapan 10 Sosyal Bilgiler öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada çalışma grubu belirlenirken araştırmanın alt problemlerine uygun olması açısından, sosyo-ekonomik durumuna göre okul çeşitliliği sağlamak amacıyla, amaçlı örnekleme yoluna gidilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunda Sosyal Bilgiler öğretmenlerine, pilot çalışması yapıldıktan sonra gerekli görülen düzeltmelerin ardından yeniden şekil verilen gözlem formunda yer alan sorular yöneltilmiştir. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Çalışma analiz aşamasındadır. Çalışmaya ait bulgular, tartışma ve sonuçlar analizler yapıldıktan sonra ifade edilecektir. Elde edilen sonuçlar ışığında önerilerde bulunulması planlanmaktadır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSLARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmenlerinin Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı destekleme ve yetiştirme kursları hakkındaki görüşlerini ortaya koymaktır. Bu araştırma da öğretmenlerin; destekleme ve yetiştirme kurslarının faydaları, kursların verimli olup olmadığı, kursta karşılaşılan sıkıntılar ve aksaklıklar, kursların daha faydalı olması ile ilgili görüşleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırma nitel yaklaşım ile yürütülmüştür. Araştırmanın evrenini Kayseri’de görev yapan sosyal bilgiler öğretmenleri, çalışma grubunu ise, bu evrenden tesadüfî yöntemle seçilmiş 17 sosyal bilgiler öğretmeni oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak, yarı yapılandırılmış görüşme formu tekniği kullanılmıştır. Görüşme yapılan sosyal bilgiler öğretmenlerinin büyük bir kısmının (%76) destekleme ve yetiştirme kurslarını olumlu gördüğü, kursların en çok ders tekrarı, konuları pekiştirme, eksik konuların tamamlanması, öğrenci motivasyonu, disiplinli ve düzenli çalışma, sınava yönelik test tekniği kazandırma açısından etkili olduğun, olumsuz görüş olarak kaynak ve materyal yetersizliği, kurslarda öğrenci ile yeterince ilgilenilmediği, kurs ve ders öğretmenlerinin aynı olduğunu, zamanla kurslarda devamsızlık ve düzensizliğin arttığı, hafta içi ve hafta sonu kurslarının öğrencilerde yorgunluğa yol açtığı, öğrencilerin sosyal etkinliklerden yoksun kaldığı ayrıca öğrencilerin ve velilerin kursa yeterince önem vermedikleri sonucu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte katılımcıların çoğunun materyal ve kaynak eksikliğinin giderilmesinin kurslardaki verimliliği arttıracağı görüşünde birleştikleri görülmüştür. Bunların yanı sıra katılımcıların az bir kısmı da aileleri ve öğrencileri kurs hakkında bilgilendirmenin, kurs ve ders öğretmenin ayrı olmasının kurstaki verimi arttıracağını belirtmişlerdir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSLARINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Yapılan pek çok çalışmada, öğretmenlerin eğitim-öğretim sürecinde zaman sorunu yaşadığı, müfredat konularını dönem içinde yetiştiremedikleri vurgulanmaktadır. Dolayısıyla, öğretim programlarında yer alan kazanımların öğrencilere kazandırılması sürecinde ek eğitimlere ihtiyaç duyulabildiği bir gerçektir. Bu durumun destekleme ve yetiştirme kurslarının açılması ve bu kurslardan bütün öğrencilerin ücretsiz olarak faydalanabilmesi ile bir nebze olsun azaltıldığını söylemek mümkün. Eğitimde fırsat eşitliğinin yakalanmasında bir engel olan dershanelerin kaldırılmasıyla birlikte, 2014-2015 eğitim-öğretim yılından itibaren resmi ve örgün eğitim kurumlarında destekleme ve yetiştirme kursları (DYK) açılmaktadır. Okullarımızdaki akademik başarının arttırılmasında, öğretim programlarındaki kazanımların öğrencilere kazandırılmasında ve üreten, araştıran, sorgulayan, çağın gerektirdiği bilgi, beceri ve değerlerle donanmış bireylerin yetiştirilmesinde destekleme ve yetiştirme kurslarının önemi yapılan çalışmalarda ortaya konmuştur. Bu bağlamda öğrenciler tarafından yoğun talep gören, sonuçları ile öğrenci, veli ve öğretmenleri etkileyen, bu uygulamanın araştırılması önem arz etmektedir. Bu araştırma, ortaokullarında görev yapan Sosyal Bilgiler öğretmenlerin Destekleme ve Yetiştirme Kurslarına yönelik görüşlerini ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını 2019-2020 eğitim öğretim yılında Afyonkarahisar merkeze bağlı ortaokullarda görevli 21 Sosyal Bilgiler öğretmeni oluşturmaktadır. Öğretmenlerin destekleme ve yetiştirme kurslarına ilişkin görüşleri, araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme ile toplanmış ve veriler içerik analizi yoluyla çözümlenmiştir. Bu araştırma doğrultusunda elde edilen bulgular ışığında birtakım önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN DUYGUSAL ZEKA YETERLİKLERİNİ MESLEĞİNDE KULLANMA DÜZEYLERİ İLE BENİMSEDİKLERİ SINIF YÖNETİMİ MODELLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Duygusal zeka, bireyin kendi duygularını tanıma, doğru ifade edebilme ve yönetebilmesinin yanında insanlarla ilişkilerinde başkalarının duygularını anlayabilme, empati kurabilme ve uyum sağlayabilme gibi becerileri kapsar. Duygularını kontrol edebilen insanlar günlük yaşamlarında daha mutlu, sosyal ve başarılı olabilirken duygularını yönetmede başarısız olan insanlar ise yaptığı işe odaklanamama, stres durumları ile başa çıkamama gibi sorunlar nedeniyle daha mutsuz olabilmektedirler. İnsanların duygusal zeka ile ilgili becerilere sahip olma düzeyleri kişisel yaşamlarını etkilediği kadar yaptıkları işin kalitesini de etkilemektedir. Bu araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin duygusal zeka yeterliklerini mesleğinde kullanma düzeyleri ile benimsedikleri sınıf yönetimi modelleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Çalışmada ayrıca Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin duygusal zeka yeterliklerini mesleğinde kullanma düzeyleri ve sınıflarında kullandıkları sınıf yönetimi modellerinin cinsiyet, yaş, kıdem değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Araştırma, ilişkisel tarama modelinde, nicel bir araştırmadır. Araştırmanın örneklemini, 2015–2016 öğretim yılında Ankara ili Keçiören ilçesinde bulunan ortaokullarda görev yapan 100 Sosyal Bilgiler öğretmeni oluşturmaktadır. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin duygusal zeka yeterliklerini mesleğinde kullanma düzeylerini ölçmek için Titrek (2004)’in “Öğretim Üyelerinin Duygusal Zeka Yeterliklerini İş Yaşamında Kullanma Sıklığı Ölçeği”, benimsedikleri sınıf yönetim modellerini belirlemek için Şentürk (2006) tarafından geliştirilen “Öğretmenlerin Kullandıkları Sınıf Yönetim Modelleri Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin analizinde ortalama, standart sapma, t –testi, tek yönlü varyans analizi ve Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Araştırmadan elde dilen verilerin analiz çalışmaları devam etmekte olup elde edilecek sonuçların, sınıf yönetimine ilişkin yapılacak çalışmalara ışık tutacağı öngörülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN GÖÇMEN ÖĞRENCİLERLE DENEYİMLERİÖzet: Dünyada her yıl pek çok kişi demografik, siyasi, ekonomik problemler, çevre şartlarındaki bozulmalar, eğitim şartlarındaki yetersizlikler, savaşlar vb. sebeplerden ötürü kendi ülkelerinden ayrılır ve başka ülkelerde yeni bir yaşama başlar. Son yıllarda dünya genelinde meydana gelen göçlerle ülkelerin nüfuslarında büyük değişimler olmuş ve farklı kültürlerden insanlar bir arada yaşamaya başlamışlardır. Bu nedenle bireylerin karşılıklı etkileşimde ve iletişimde bulunmaları önemli bir konu haline gelmiştir. Birbirleriyle etkileşimde ve iletişimde bulunan bireylerin bir arada uyum içinde yaşamalarını kolaylaştırmak için ülkeler siyasi güç, eğitim ve barınma gibi pek çok alanda değişim ve dönüşümü gereklilik olarak görmüşlerdir. Farklı kültürlerden gelen bireylerin bir arada yaşamalarını kolaylaştırmada ve bireylerin yaşadıkları topluma daha kolay uyum sağlayabilmesinde en önemli araçlardan biri de eğitimdir. Uygun ve etkili eğitim stratejileri sayesinde bireylerin yaşayacakları yeni yerlere uyum sürecini zorlaştıran dil problemi başta olmak üzere pek çok sorun giderilmektedir. Ancak bu sorunların giderilmesi için iyi hazırlanmış bir öğretim programı, ders kitapları ve iyi yetiştirilmiş öğretmenlere ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’de Dünya genelinde yaşanan sosyal, siyasi ve ekonomik gelişmeler sonucunda son zamanlarda yoğun göçle karşılaşan ülkelerden biri olmuştur. Meydana gelen göçler nedeniyle günümüzde pek çok sınıfta etnik, dini inanç ve ırksal açıdan farklı öğrenciler bulunmaktadır. Bu sınıflarda eğitim veren öğretmenlerin öğrencilere bu farklılıklarla birlikte yaşamayı öğretecek kadar yeterli bilgiye sahip olmadıkları yapılan araştırmalarda tespit edilmiştir. Nitekim, söz konusu özelliklerin bireye verilebilmesi için öncelikle bu özelliklerin onlara eğitim veren öğretmenlerde bulunması gerekmektedir. Bu çalışma, Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin sınıflarındaki farklı kültürlerden gelen çocuklara ilişkin yaşamış oldukları deneyimlerini anlamlandırmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda araştırmada şu sorulara cevap aranmıştır: 1. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin farklı kültürlere bakışı nasıldır? 2. Sosyal Bilgiler öğretmenleri farklı kültür kavramını nasıl tanımlıyor? 3. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin farklı kültürlerden gelen öğrencilerle deneyimleri nasıldır? 4. Sosyal Bilgiler öğretmenleri farklı kültürlerden gelen öğrencilere Sosyal Bilgiler dersinin amaçlarını kazandırmada kendilerini nasıl değerlendirmektedir? Araştırma verilerinin toplanmasında, nitel araştırma yöntemlerinden fenomenoloji (olgu bilim) deseni kullanılmıştır. Fenomenoloji, bireyin bir olgu ya da kavramı, nasıl algıladığı, nasıl anlamlandırdığı, nasıl ifade ettiği ve o kavram ya da olgunun sebep ve sonuçları hakkında ne hissettiğine odaklanan araştırma yaklaşımıdır. Bu çalışmada, öğretmenlerin farklı kültürlerden gelen öğrencilere ilişkin algılarını, yaşantılarını ve deneyimlerini anlamlandırmak amaçlandığından, katılımcıların farklı kültürlerden gelen öğrenciler ile daha önceden edindikleri deneyimlerine yer vermeleri gerekmektedir. Bu nedenle, fenomenoloji bu çalışmanın doğasına uygun bulunmuştur. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin sınıflarındaki farklı kültürlerden gelen çocuklara ilişkin yaşamış oldukları deneyimlerini anlamlandırmayı amaçlayan bu araştırmanın katılımcı profilini, farklı devlet okullarında görev yapan sekiz Sosyal Bilgiler öğretmeni oluşturmuştur. Olayı derinlemesine incelemek için, araştırmacılar bilgi açısından zengin örnekler bulmayı amaçlamışlardır. Bu zenginliği sağlayabilmek için çalışmada derinlemesine bilgi edinilebilmek amacıyla sınıflarında farklı kültürlerden gelen öğrenciler bulunan öğretmenler gönüllülük esas alınarak katılımcı olarak belirlenmiştir. Fenomenoloji çalışmalarında bireyin verilen olgu ya da kavrama ilişkin deneyimlerini ve düşüncelerini ortaya çıkarmak için kullanılabilecek başlıca veri toplama aracı görüşmelerdir. Araştırmada, farklı kültürlerden gelen öğrencilerle deneyimlerine ilişkin öğretmenlerden görüş alınmak üzere katılımcılarla ikişer kez 30 dakikalık yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yapılan görüşmeler sonucunda elde edilen veriler, doküman incelemesi yapılarak NVivo 11 paket programında analiz edilmiştir. İlk olarak satır satır kodlama yapılmıştır. Daha sonra bu kodlardan temalara ve örüntülere ulaşılmaya çalışılmış ve araştırmanın bulguları oluşturulmuştur. Araştırmanın veri analizi hala devam ettiğinden bulguların son şekline sunumda yer verilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA ÇOCUK HAKLARINA YÖNELİK UYGULAMALARIN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Sosyo-yapısal normların ışığında çocuk hakları incelendiğinde toplumların gelişmesi için çocuklara ve gençlere yönelik ulusal politikalar belirlenmelidir. Çocuk hakları merkezinde çocuğun olduğu, bir ulusal vizyon, strateji ve hedefler ile ortaya konulur. Çocuk haklarının sağlanması için eğitim politikalarının bu duruma yönelik geliştirilmesi gerekmektedir. Bu politikaları geliştirecek mekanizmanın ana noktasını öğretmenler oluşturmaktadır. Sosyal yapıyı oluşturmada branşlarının kapsamı gereği önemli görevler üstlenmiş olan Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin çocuk haklarına yönelik uygulamaları bilmeleri ve gerçekleştirmeleri beklenmektedir Buradan hareketle araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin çocuk haklarına yönelik uygulamalara ilişkin görüşleri doğrultusunda bilgi elde etmektir. Bu amaç kapsamında çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması ile desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Afyon ilinde görev yapmakta olan 42 Sosyal Bilgiler öğretmeni oluşturmuştur. Çalışmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilerek uzman görüşleri alındıktan sonra nihai hali verilen yarı yapılandırılmış görüş alma formu kullanılmıştır. Üç bölümden oluşan formun birinci bölümünde çocuk haklarına yönelik bilgilendirme metni, ikinci bölümünde katılımcıların demografik özelliklerini belirlemeye yönelik 3 soru ve üçüncü bölümde ise katılımcıların konu ile ilgili görüşlerini belirlemeye yönelik 8 soru yer almaktadır. Verilerin analizinde içerik analizi gerçekleştirilmiştir. Araştırmada Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin çocuk haklarının kazandırılmasına yönelik uygulamaları sıklıkla yaptıkları, çocukların bu haklarının neler olduğuna dair farkındalık oluşturmaya yönelik okul içi ve okul dışı faaliyetler planladıkları ve gerçekleştirdikleri bulunmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN İLKÖĞRETİM SOSYAL BİLGİLER MÜFREDATINDAKİ ATATÜRKÇÜLÜK İLE İLGİLİ KONU VE KAZANIMLARIN ÖĞRETİLMESİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Atatürkçülük, çağdaş bir toplum ve demokratik bir sistem oluşturmak, Türkiyenin çağdaşlaşmasını sağlamak amacıyla ortaya konulmuş bir ilkeler bütünü veya düşünce sistemi olarak tanımlanmaktadır. Geçmişten günümüze Atatürkçülük ve Kemalizm karıştırılmış, birçok kişi her ikisini eş anlamlı kullanma eğilimi göstermiştir. Atatürkçülük, Atatürk’ün fikirlerine, ideolojisine, ilke ve inkılâplarına sahip çıkıp bireysel ve toplumsal hayatın her alanında yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak, kısaca Atatürk’ün gösterdiği yolda gitmek olarak özetlenebilir. Okul programlarındaki derslere Atatürkçülük konularının eklenmesine 1982 yılında başlanmış, 1986 yılından itibaren ise sistemli bir şekilde öğretim programının içerik ve kazanımlarında yer almıştır. Ülkemizde vatandaşlık eğitimi çerçevesinde Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı nesiller yetiştirmek Milli Eğitimin ve sosyal bilgiler eğitiminin genel amaçları ve olmazsa olmazları arasındadır. Bu amaca dönük olarak, Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımlar çok yoğun bir şekilde öğrenme alanlarına serpiştirilmiş, öğretmenlerden ‘Atatürk’ün kişilik özelliklerini, inkılâplarını, ilkelerini ve düşüncelerini anlatma’ları istenmiştir. Bu nedenle, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyinde Atatürk İlkeleri ve inkılap Tarihi dersi zorunlu olarak öğretilmektedir. Bu durum Sosyal Bilgiler Öğretim programı için de geçerlidir. Sosyal Bilgiler Öğretim Programında her ünite ve öğrenme alanında Atatürkçülük ile ilgili kazanımlar bulunmaktadır. Örneğin, ilköğretim 8. Sınıfta T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük adlı ayrı bir ders olmasına rağmen, sosyal bilgiler 6. Sınıf programında Atatürkçülükle ilgili 14, 7. Sınıfta ise 9 konu ve açıklama ile bunlara eşlik eden birçok kazanım yer almaktadır (TTKB, 2005). Sosyal bilgiler öğretmenlerinin öğrencileri bu kazanımlara ulaştırmaları beklenmektedir. İlköğretim programlarında Sosyal Bilgiler dersine ayrılan ders saatinin sınırlı olduğu gerekçe gösterilerek, hemen hemen her öğrenme alanına Atatürkçülük ile ilgili konuların konulmasının dersin öğretiminden hedeflenen birçok bilgi, beceri, tutum ve değerin öğrenciler tarafından kazanılmasını engelleyeceği endişesi dile getirilmiştir. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin Atatürkçülük ile ilgili kazanımların öğrencilere öğretilmesine ilişkin görüşlerini doğrudan araştırma konusu olarak inceleyen bir çalışma henüz yapılmamıştır. Literatürdeki eksikliği gidermeyi hedefleyen bu çalışmada, sosyal bilgiler öğretmenlerinin Atatürkçülük algısı, öğretim programındaki Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımlara ilişkin bilgi düzeyleri ve İlköğretim Sosyal Bilgiler Öğretim Programındaki Atatürkçülük ile ilgili kazanımların öğretilmesine ilişkin görüşleri incelenmiştir. Çalışmada aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır. 1. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin ilköğretim öğretim programında yer alan Atatürkçülük ile ilgili konularının öğretilmesine ilişkin görüşleri nelerdir? 2. Sosyal bilgiler öğretmenleri ilköğretim programındaki Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımlara ilişkin bilgileri nelerdir? 3. Sosyal bilgiler öğretmenlerine göre ilköğretim programındaki Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımlara yer verilmesinin sebepleri nelerdir? 4. Sosyal bilgiler öğretmenleri ilköğretim öğretim programındaki Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımları öğrencilere nasıl kazandırmaktadırlar? Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Katılımcıların seçilmesinde amaçlı örneklem tekniği kullanılmıştır. Öğretmenlerin cinsiyeti dengelenmiştir. Çalışmaya 5 kadın ve 5 erkek olmak üzere 10 sosyal bilgiler öğretmeni katılmıştır. Araştırma verilerinin toplanmasında yarı-yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Görüşme formunda, “Atatürkçülük sizde ne çağrıştırıyor?”, “Size göre Atatürkçü bir kimse hangi özelliklere sahiptir?”, “Sosyal bilgiler öğretiminde Atatürkçülük ile ilgili konuların öğretilmesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?”, “Sosyal bilgiler programındaki Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımları öğrencilere nasıl kazandırıyorsunuz?” gibi açık uçlu sorulara yer verilmiştir. Katılımcıların verdikleri cevaplara bağlı olarak her bir katılımcıya çeşitli sonda soruları sorulmuştur. Katılımcılarla yapılan görüşmeler onların izniyle kayıt altına alınmıştır. Ses kayıtları Word programında kelimesi kelimesine metne çevrilmiştir. Görüşme metinlerinin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniği kullanılmaktadır. Verilerin çözümlenme süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN İLKÖĞRETİM SOSYAL BİLGİLER MÜFREDATINDAKİ ATATÜRKÇÜLÜK İLE İLGİLİ KONU VE KAZANIMLARIN ÖĞRETİLMESİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Atatürkçülük, çağdaş bir toplum ve demokratik bir sistem oluşturmak, Türkiyenin çağdaşlaşmasını sağlamak amacıyla ortaya konulmuş bir ilkeler bütünü veya düşünce sistemi olarak tanımlanmaktadır. Geçmişten günümüze Atatürkçülük ve Kemalizm karıştırılmış, birçok kişi her ikisini eş anlamlı kullanma eğilimi göstermiştir. Atatürkçülük, Atatürk’ün fikirlerine, ideolojisine, ilke ve inkılâplarına sahip çıkıp bireysel ve toplumsal hayatın her alanında yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak, kısaca Atatürk’ün gösterdiği yolda gitmek olarak özetlenebilir. Okul programlarındaki derslere Atatürkçülük konularının eklenmesine 1982 yılında başlanmış, 1986 yılından itibaren ise sistemli bir şekilde öğretim programının içerik ve kazanımlarında yer almıştır. Ülkemizde vatandaşlık eğitimi çerçevesinde Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı nesiller yetiştirmek Milli Eğitimin ve sosyal bilgiler eğitiminin genel amaçları ve olmazsa olmazları arasındadır. Bu amaca dönük olarak, Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımlar çok yoğun bir şekilde öğrenme alanlarına serpiştirilmiş, öğretmenlerden ‘Atatürk’ün kişilik özelliklerini, inkılâplarını, ilkelerini ve düşüncelerini anlatma’ları istenmiştir. Bu nedenle, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyinde Atatürk İlkeleri ve inkılap Tarihi dersi zorunlu olarak öğretilmektedir. Bu durum Sosyal Bilgiler Öğretim programı için de geçerlidir. Sosyal Bilgiler Öğretim Programında her ünite ve öğrenme alanında Atatürkçülük ile ilgili kazanımlar bulunmaktadır. Örneğin, ilköğretim 8. Sınıfta T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük adlı ayrı bir ders olmasına rağmen, sosyal bilgiler 6. Sınıf programında Atatürkçülükle ilgili 14, 7. Sınıfta ise 9 konu ve açıklama ile bunlara eşlik eden birçok kazanım yer almaktadır (TTKB, 2005). Sosyal bilgiler öğretmenlerinin öğrencileri bu kazanımlara ulaştırmaları beklenmektedir. İlköğretim programlarında Sosyal Bilgiler dersine ayrılan ders saatinin sınırlı olduğu gerekçe gösterilerek, hemen hemen her öğrenme alanına Atatürkçülük ile ilgili konuların konulmasının dersin öğretiminden hedeflenen birçok bilgi, beceri, tutum ve değerin öğrenciler tarafından kazanılmasını engelleyeceği endişesi dile getirilmiştir. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin Atatürkçülük ile ilgili kazanımların öğrencilere öğretilmesine ilişkin görüşlerini doğrudan araştırma konusu olarak inceleyen bir çalışma henüz yapılmamıştır. Literatürdeki eksikliği gidermeyi hedefleyen bu çalışmada, sosyal bilgiler öğretmenlerinin Atatürkçülük algısı, öğretim programındaki Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımlara ilişkin bilgi düzeyleri ve İlköğretim Sosyal Bilgiler Öğretim Programındaki Atatürkçülük ile ilgili kazanımların öğretilmesine ilişkin görüşleri incelenmiştir. Çalışmada aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır. 1. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin ilköğretim öğretim programında yer alan Atatürkçülük ile ilgili konularının öğretilmesine ilişkin görüşleri nelerdir? 2. Sosyal bilgiler öğretmenleri ilköğretim programındaki Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımlara ilişkin bilgileri nelerdir? 3. Sosyal bilgiler öğretmenlerine göre ilköğretim programındaki Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımlara yer verilmesinin sebepleri nelerdir? 4. Sosyal bilgiler öğretmenleri ilköğretim öğretim programındaki Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımları öğrencilere nasıl kazandırmaktadırlar? Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Katılımcıların seçilmesinde amaçlı örneklem tekniği kullanılmıştır. Öğretmenlerin cinsiyeti dengelenmiştir. Çalışmaya 5 kadın ve 5 erkek olmak üzere 10 sosyal bilgiler öğretmeni katılmıştır. Araştırma verilerinin toplanmasında yarı-yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Görüşme formunda, “Atatürkçülük sizde ne çağrıştırıyor?”, “Size göre Atatürkçü bir kimse hangi özelliklere sahiptir?”, “Sosyal bilgiler öğretiminde Atatürkçülük ile ilgili konuların öğretilmesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?”, “Sosyal bilgiler programındaki Atatürkçülük ile ilgili konu ve kazanımları öğrencilere nasıl kazandırıyorsunuz?” gibi açık uçlu sorulara yer verilmiştir. Katılımcıların verdikleri cevaplara bağlı olarak her bir katılımcıya çeşitli sonda soruları sorulmuştur. Katılımcılarla yapılan görüşmeler onların izniyle kayıt altına alınmıştır. Ses kayıtları Word programında kelimesi kelimesine metne çevrilmiştir. Görüşme metinlerinin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniği kullanılmaktadır. Verilerin çözümlenme süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN KULLANDIKLARI YÖNTEM VE TEKNİKLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Eğitim ve öğretim süreci ülkelerin gelişmesi ve kalkınması için büyük bir öneme sahiptir. Bu sebeple eğitim ve öğretim faaliyetlerinin çağın getirdiklerine uygun olarak planlanması gereklidir. Ülkemizde de 2005 yılından sonra yapılandırmacı eğitim yaklaşımı temele alınmıştır. Bu yaklaşım doğrultusunda öğretmenin ve öğrencinin eğitim öğretim sürecindeki rolü değişmiştir. Öğretmenden beklenen programın yaklaşımına uygun olarak süreçte etkili olacak yöntem ve teknikleri belirleyerek sürece rehberlik etmesidir. Belirlenecek olan yöntem ve tekniklerin öğrenciyi merkeze alan, öğretmenin yol gösterici rolüne uygun yöntem ve teknikler olması gerekir. Bu bağlamda öğretmenlerin kullandıkları yöntem ve teknikleri deneyimleri doğrultusunda değerlendirmeleri bu yöntem ve tekniklerin öğretmenler tarafından nasıl algılanıp kullanıldığına dair birincil elden somut veriler sunabilecektir. Buradan hareketle araştırma da, amacı sorumluluklarının bilincinde olan etkili bir vatandaş, iyi bir insan yetiştirmek olan sosyal bilgiler dersinde öğretmenlerin kullandıkları yöntem ve tekniklere ilişkin öğretmen görüşlerinin alınması hedeflenmiştir. Araştırma nitel araştırma yöntemleri içerisinde yer alan durum çalışması kullanılarak desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Muğla ili Menteşe ilçesinde çalışan 10 Sosyal Bilgiler öğretmeni oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veri toplama sürecinde katılımcıların görüşleri sözlü olarak alınarak kayıt altında tutulmuştur. Verilerin analizinde içerik analizi yapılmıştır. Araştırma sonucunda sosyal bilgiler öğretmenleri, derste kullanılan yöntem ve tekniklerin öğrenciye bilişsel ve duyuşsal olarak katkı sağladığını, yöntem ve tekniklerin öğretim sürecinde etkili olduğunu, genellikle düz anlatımı kullandıklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin yöntem ve teknik kullanımında karşılaştığı sorunların, öğretmenden, ortamdan, öğrenciden, aileden, program ve resmi işlerden kaynaklı olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN MÜFREDAT PROGRAMDA ÇANAKKALE SAVAŞI KONULARININ ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN BAKIŞ AÇILARIÖzet: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN MÜFREDAT PROGRAMDA ÇANAKKALE SAVAŞI KONULARININ ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN BAKIŞ AÇILARI Gamze KESER* Prof. Dr. Cengiz DÖNMEZ** *Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi yüksek lisans öğrencisi **Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Özet Sosyal Bilgiler, bütün sosyal bilim disiplinlerince üretilen bilgileri ele alan kapsamlı bir derstir. Bir diğer özelliği ise bireyin temel yaşam unsurlarını merkeze alan, bireye vatandaşlık yeterlilikleri kazandıran bütüncül ve disiplinler arası bir ders olmasıdır (Doğanay, 2008). Bu bağlamda, Sosyal Bilgiler içeriğinde tarih konularının da yer aldığı bir disiplindir. Çanakkale Savaşı Türk tarihinin en önemli savaşlarından biridir. l. Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Fransız devletleri tarafından Osmanlı Devleti’ni saf dışı bırakmak ve Çarlık Rusya’ya yardım sağlamak amacıyla açılmış bir cephedir. Çanakkale Savaşları’ndan Sosyal Bilgiler dersi öğretim programındaki “programdaki değerler bir örnek olaydan ya da öyküden hareketle değerleri açıklama, ahlaki muhakeme ve değer analizi şeklinde verilmelidir” (MEB, 2004) açıklamasına uygun olarak öğrencilere özgürlük, bağımsızlık, barış, dayanışma, vatanseverlik, Türk büyüklerine saygı, tarihsel mirasa duyarlılık gibi değerlerin aktarılmasında uygun bir örnek olay olarak yararlanılabilir. Yine derslerde bu savaşların öğretilmesinden öğrencilere tarih bilgisi kazandırarak geçmişte hangi zorlu süreçleri yaşayarak ve hangi bedellerin ödenerek bu günlere gelindiğini göstermek ve savaşların yarattığı yıkım ve dramları gözler önüne sererek onlarda barışın önemi ve gerekliliği yönünde fikirler oluşturma noktasında yararlar sağlayabilir (Turan,2015). Çanakkale Savaşları ile ilgili konular 7. sınıf Sosyal Bilgiler ve 8. sınıf T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük derslerinin öğretim programlarında yer almaktadır. Çanakkale Savaşları konuları 7. sınıf Sosyal Bilgiler Öğretim Programı’nda ‘’Küresel bağlantılar’’ öğrenme alanında ‘’Ülkeler arası köprüler’’ ünitesinde; 8. sınıf T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Öğretim Programı’nda ‘’Bir kahraman doğuyor’’ ve ‘’Milli uyanış: Yurdumuzun işgaline tepkiler’’ ünitelerinde yer almaktadır. 7. sınıf ‘’Ülkeler arası köprüler’’ ünitesinin konu ile ilgi kazanımı “20. yüzyılın başında Osmanlı Devleti ve Avrupa ülkelerinin siyasi ve ekonomik yapısıyla I. Dünya Savaşı’nın sebep ve sonuçlarını ilişkilendirir.” şeklindedir. 8. sınıf ‘’Bir kahraman doğuyor’’ ünitesinin konu ile ilgili kazanımları “Atatürk’ün askerlik hayatı ile ilgili olay ve olguları kavrar.”, “Örnek olaylardan yola çıkarak Atatürk’ün çeşitli cephelerdeki başarılarıyla askeri yeteneklerini ilişkilendirir.”,“Atatürk’ün 1919’a kadar bulunduğu görevler ve yaptığı hizmetleri, üstlendiği milli mücadele liderliği açısından yorumlar.” şeklindedir. Bu bağlamda kazanımlar yapılandırmacı yaklaşıma göre hazırlanan kitaplarla ve kitaplarda yer alan etkinliklerle desteklenmeye çalışılmıştır. Bu araştırma, MEB’de görev yapan Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin müfredat öğretim programında yer alan Çanakkale Savaşı konularının öğretimine ilişkin eleştirileri ve Çanakkale Savaşı konularının öğretiminin geliştirilmesine ilişkin önerilerini öğrenmek amacıyla yapılmıştır. Bu araştırmada, Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin müfredat öğretim programında yer alan Çanakkale Savaşı konularının öğretimine ilişkin öğretmen eleştirileri ve Çanakkale Savaşı konularının öğretiminin geliştirilmesine ilişkin önerilerini öğrenmek amacıyla nitel araştırma tekniklerinden; yarı yapılandırılmış görüşme uygulanmıştır. Nitel araştırma, dünyadaki gözlemcinin yerini tespit eden konumlandırılmış bir aktivitedir. Nitel araştırma dünyayı görünür hale getiren bir dizi yorumlayıcı, materyal uygulamalarından oluşur (Denzin ve Lincoln, 2005, s. 3). Yarı yapılandırılmış görüşme, tam yapılandırılmış ile yapılandırılmamış görüşme tekniğinin arasındadır. Bu tarz görüşmelerde ya her soru esnek cümlelerden oluşmalı, ya da görüşme farklı yapılandırılmış tekniklerde hazırlanmalıdır (Creswell, 2013, s. 88). Araştırmacı görüşmede üzerinde durmak istediği konudan söz açar ve görüşmeciden bu konuda düşündüklerini ve algılarını yansıtmasını ister (Yıldırım ve Şimşek, 2013, s. 130). Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim öğretim bahar döneminde çeşitli il ve ilçelerde MEB’e bağlı devlet okullarında görev yapan sosyal bilgiler öğretmenleri oluşturmaktadır. Katılımcılardan elde edilen verilerin çözümlenmesinde ve yorumlanmasında içerik analizi kullanılacaktır. İçerik analizi, basılı, görsel vb materyallerin sistematik bir şekilde taranarak belli kategoriler bakımından tematik olarak analiz edilmesini kapsar (Saban, 2009). Araştırma sonucunda, yarı yapılandırılmış görüşme formundan elde edilen verilerden yola çıkarak sosyal bilgiler öğretmenlerinin Çanakkale Savaşı konularının öğretimine ilişkin eleştirileri ve programın geliştirilmesine yönelik önerileri hakkında bilgi edindik. Bunun sonucunda mevcut Sosyal Bilgiler Öğretim Programı’nın eksik yanlarının kitaplarda yer alan eksikliklerde olduğu eleştirisinde bulunan öğretmenler Çanakkale Savaşı ile ilgili verilmesi gereken birçok önemli bilgiye değinilmediğinin üstünde durdular. Çanakkale Savaşı konusunun sadece bir savaş değil, ulusal bilinci uyandırmaya yönelik kullanılması gerektiğini düşünen öğretmenler hikâyeleştirilmiş destansı bir anlatımla dersin işlenmesi gerektiğini düşünmektedir. Anahtar Kelimeler: Sosyal bilgiler, Çanakkale Savaşı, nitel araştırma, yarı yapılandırılmış görüşme, içerik analizi. Kaynakça Creswell,J. W. (2013). Beş yaklaşıma göre nitel araştırma ve araştırma deseni (M. Bütün, & S. B.Demir, Çev.). Ankara: Siyasal. Denzin, N. K., & Lincoln, Y. S. (2005). The sage handbook of qualitative research. Thousand Oaks, CA: Sage. Doğanay, A. (2008). Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 17, Sayı 2, 2008, s.77-96 Saban, A.(2009), Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri 9 (2) Bahar, 833-876 Turan, R. (2015). Türkiye’de İlköğretim Tarih Öğretiminde Çanakkale Savaşları (1985-2015).Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 15(USBES Özel Sayısı I), 287-306. Yıldırım, A., & Şimşek, H. (2013). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENCİ MOTİVASYONUNU ARTIRMAK İÇİN YAPTIKLARI ÇALIŞMALARÖzet: Öğrencilerin derse karşı güdülenme düzeyleri derse olan ilgi ve katılımlarını etkilemektedir. Motivasyonu yüksek olan öğrenciler derse karşı ilgili olurken, motivasyonu düşük olan öğrenciler derse ilgisiz kalmakta, bunun sonucunda öğretimden hedeflenen kazanımlara ulaşmakta zorluk yaşamaktadırlar. Bu nedenle, öğretmenin rehberliğinde öğrencilerin derse katılımlarını sağlamak ve onların motivasyonlarını optimum düzeye çıkarmak gerekmektedir. Öğrencilerin derse katılımlarının sağlanması aktif öğrenmeyi destekleyen öğretim strateji, yöntem ve teknikleriyle mümkün olabilmektedir. Aktif öğrenme, öğrencilerin bilişsel, duyuşsal, sosyal ve psiko-motor kapasitelerini kullanmalarına fırsat vererek öğrenme tecrübelerini zenginleştirmelerine yardımcı olur. Sosyal bilgiler dersinde öğrencilerin derse karşı ilgilerinin ve katılım düzeylerinin, öğrenme, akademik başarı ve tutumları üzerinde etkili olduğu önceden yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur. Öğrencilerin öğrenme düzeyi, akademik başarı ve tutumları arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların giderilmesinde öğretmene önemli rol ve sorumluluklar düşmektedir. Sosyal Bilgiler öğretmenleri isim, rakam, tarih ve maddeleri öğrencilere ezberlemek yerine öğretimde gerçek hayat ortamlarını, görsel ve fiziksel modelleri kullanarak öğrencilerin öğrendikleri olgu ve kavramları ilişkilendirmelerine, yaşam tecrübelerine dayalı olarak bilgiyi yapılandırmalarına yardım etmelidir. Bu araştırmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmenlerinin öğrenci motivasyonunu artırmak için yaptıkları çalışma ve etkinlikleri belirlemektir. Araştırma, 2014–2015 eğitim-öğretim yılında ortaokullarda görevli sosyal bilgiler öğretmenlerinin katılımı ile yürütülmüştür. Çalışmada nitel veri toplama araçlarından görüşme, elde edilen verilerin çözümlenmesinde ise betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Ayrıca görüşme formunun geçerliği için başka alan uzmanlarına da başvurulmuştur. Veriler betimsel ve içerik analizi yöntemleri kullanılarak analiz edilmiştir. İçerik analizinde kategorisel analiz tekniği kullanılmıştır. Ayrıca araştırmada nitel veriler sayısallaştırılarak güvenirlik, görüşmelerden doğrudan alıntılar yapılarak da iç güvenirlik artırılmış ve sorulara ilişkin katılımcı görüşlerinden örnekler verilerek katılımcıların görüşlerinin daha iyi açıklanması amaçlanmıştır. Verilerin analizi sonucu elde edilen bulgular şu şekildedir: Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin motivasyon algısını belirlemek için katılımcılara ilk olarak “Sizce motivasyon nedir? Motivasyonu nasıl tanımlarsınız?” sorusu yöneltilmiştir. Bu soruya ilişkin katılımcıların verdiği cevaplar incelendiğinde öğretmenlerin motivasyonun tanımı ile ilgili ayrıntılı bir bilgiye sahip olmadığı görülmektedir. Sosyal bilgiler dersine karşı motive edilmiş öğrencide bulunan özellikleri belirlemek için sosyal bilgiler öğretmenlerine “Sosyal bilgiler dersine karşı güdülenmiş (motive edilmiş) bir öğrenciyi nasıl tarif edersiniz? Böyle bir öğrencide hangi özellikler bulunur?” sorusu sorulmuştur. Öğretmenler bu özellikleri fiziksel ve duygusal olmak üzere iki farklı açıdan değerlendirmiştir. Öğretmenlerin vermiş olduğu cevaplar değerlendirildiğinde öğretmenlerin yarısı motive edilmiş öğrenciyi dersle ilgili sorular soran öğrenci olarak tanımlamaktadır. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin öğrenci motivasyonunu artırmak için kullandıkları yöntemleri belirlemek amacıyla öğretmenlere “Öğrencilerin dersteki motivasyonunu artırmak için bir şeyler yapıyor musunuz? (cevap evet ise) Öğrencilerin derse karşı motivasyonlarını artırmak için neler yapıyorsunuz?” sorusu yöneltilmiştir. Verilen cevaplar doğrultusunda 4 öğretmen derste en çok “Hikaye anlatma” ve “Görsel destekli materyaller” in yer aldığı yöntemleri kullandığını belirtmiştir. Bunların dışında 3 öğretmen de öğrenci motivasyonunu artırmak için “Drama” yöntemini kullandıklarını söylemişlerdir. Beyin fırtınası, video, oyun ve aktif katılımlı etkinliklere cümlelerinden yer veren öğrenmen sayısı da 2’dir. Ayrıca gezi, istasyon, 6 şapkalı düşünme, balık kılçığı ve kartopu yöntemlerini 1’er öğretmen kullandıklarını belirtmişlerdir. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin motivasyon ile ilgili yurtdışında geliştirilen teorilere ilişkin düşüncelerini belirlemek için öğretmenlere “Öğrenci motivasyonu ile ilgili yurtdışında geliştirilen teorilerin ülkemizde uygulanması hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?” ve “Öğrenci motivasyonunu artırmaya yönelik geliştirilen teorileri biliyor musunuz? (cevap evet ise) Hangilerini biliyorsunuz? Bu teoriler hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?” soruları yöneltilmiştir. Öğretmenlerin vermiş oldukları cevaplar incelendiğinde Katılımcı 1 dışındaki tüm öğretmenlerin motivasyon ile ilgili herhangi bir teori bilmediği belirlenmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETİMİNİ KOLAY BULDUKLARI VE ZORLANDIKLARI ÜNİTELERÖzet: Bu çalışmanın amacı, ortaokul sosyal bilgiler öğretmenlerinin öğretimini kolay buldukları ve öğretimde zorlandıkları konuları nedenleriyle tespit edebilmektir. Bu amaçla Niğde merkezde yer alan dokuz ortaokulda öğretmenlik yapan dördü kadın on altısı erkek 20 sosyal bilgiler öğretmenlerinden mülakat yoluyla görüş alınmıştır. Yapılan görüşmeler sonucunda öğretmenlerin öğretimini en kolay buldukları konular olarak 5. Sınıf “Adım Adım Türkiye”, 6. Sınıf “İpek Yolunda Türkler”, 7. Sınıf “Ülkemizde Nüfus”, 6. Sınıf “Yeryüzünde Yaşam” üniteleri olduğu belirlenmiştir. Öğretmenler bu ünitelerin öğretimini kolay bulma nedenleri olarak bol örnek verilebilmesi, günlük yaşamla ilişki kurulabilmesi ve özellikle “Adım Adım Türkiye” ve “İpek yolunda Türkler” ünitesinde konularının tarih ağırlıklı olması nedeniyle kendilerinin de lisans mezuniyetlerinin tarih olmasının konuları daha kolay işlemelerini sağladığını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin 6. Sınıf “Yeryüzünde Yaşam” ünitesini kolay bulma nedeni olarak bu ünitede yer alan harita ve ölçek hesaplamalarının öğrencilere zevkli gelmesi ve bol etkinlik yaptırmaya uygun olmasını göstermişlerdir. Öğretmenler öğretimde en zorlandıkları konular olarak ise 6. sınıf “Yeryüzünde Yaşam” ve 7. Sınıf “Türk Tarihinde Yolculuk” üniteleri olarak belirtmişlerdir. Bunun sebepleri olarak 6. Sınıf “Yeryüzünde Yaşam” ünitesinde ölçek konusunda hesaplamalarda ve anlaşılmada zorluklar yaşanması, konum bilgisinde paralel-enlem-boylam-meridyen kavramları ile tarih öncesi devirler konusunda milat kavramı gibi soyut konulara yer verilmesi ve ünite sonunda yer alan ilk çağ uygarlıkları konularının içeriğin yoğun ve karmaşık olmasını göstermişlerdir. Yine öğretmenlerin bir kısmı bu ünitede zorlanmalarını lisans mezuniyetlerinin tarih çıkışlı olmasına bağlamıştır. Öğretmenlerin öğretimde zorlandıklarını belirttikleri diğer ünite ise 7. Sınıf “Türk Tarihinde Yolculuk” ünitesidir. Öğretmenler bu üniteyi öğretmede güçlük çekmelerinin başlıca sebebi olarak ünite içeriğinin Türkiye Selçuklularından başlayarak Osmanlı Devletinin tüm dönemlerini kapsamasını yani içeriğin çok fazla olmasını göstermişlerdir. Öğretmenler bu ünitede içeriğin çok fazla olması nedeniyle öğrencilerin sıkıldıklarını ve konuları yetiştirmede çok zorlandıklarını da söylemişlerdir. Öğretmenlerin öğretimde zorlandığını söylediği diğer ünite ise 5. Sınıf “Adım Adım Türkiye” ünitesidir. Öğretmenler bu ünitede en çok Atatürk ilke ve inkılapları konularının öğrencilere soyut geldiğini ve bu nedenle öğretimde zorlandıklarını ifade etmişlerdir. Bu üniteler dışında öğretmenlerin öğretimi zor bulduğu diğer üniteler; 5. Sınıf “Haklarımı öğreniyorum”, 6. Sınıf “Demokrasinin Serüveni”, 5. Sınıf “Toplum İçin Çalışanlar” 7. Sınıf “İletişim ve İnsan İlişkileri” üniteleridir. Öğretmenlerin yine bu ünitelerin öğretimde zorlanmalarında birinci faktör konuların soyut olması ve buna bağlı olarak yaşanan sorunlardır. “İletişim ve İnsan İlişkileri” ünitesinin öğretimi zor bulan öğretmenler özellikle bu ünite konularının sosyal bilgiler mantığına uymadığını ünitenin sosyal bilgilerden çok Türkçe dersine uygun olduğunu savunmuşlardır. Bazı öğretmenlerin öğretimini kolay bulurken bazılarının zorlandıkları üniteler ise 6. Sınıf “Yeryüzünde Yaşam Ünitesi” ve 5. Sınıf “Adım Adım Türkiye” üniteleri olmuştur. 6. Sınıf “Yeryüzünde Yaşam Ünitesi”nin öğretimi kolay bulan öğretmenler bu ünitede yer alan ölçek hesaplamalarının bol etkinlik yaptırmaya uygun olduğunu belirtirken; öğretimde zorlanan öğretmenler tam tersine bu hesaplamaların öğrencilere zor geldiğini söylemiştir. Öğretimde zorlanan öğretmenlerin lisanslarının tarih çıkışlı olmasının da payı olduğu gözükmektedir. 5. Sınıf “Adım Adım Türkiye” ünitesinin öğretimi kolay bulan öğretmenler özellikle lisansları tarih mezuniyeti olup bu ünitenin tarih ve kültür ağırlıklı konulardan oluşmasını avantaj olarak görürken; öğretimde zorlanan öğretmenler ise özellikle ünite sonunda yer alan Atatürk ilke ve inkılapları konularının öğrencilere soyut ve zor geldiğini iddia etmişlerdir. Bu sonuçlara göre öğretmenlerin özellikle bol örnek verebildikleri, günlük hayatla ilişki kurabildikleri, etkinlik yaptırabildikleri ünitelerin öğretimini kolay bulurken; içeriğin fazla olduğu, soyut ve zor kavramların yer aldığı ünitelerin öğretiminde zorlandıkları söylenebilir. Yine öğretmenlerin mezun oldukları fakülte türünün de öğretimi kolay ve zor bulmalarının bir nedeni olduğu savunulabilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN PROJE GÖREVLERİNİ PLANLAMA, UYGULAMA VE DEĞERLENDİRME SÜREÇLERİNE İLİŞKİN EĞİTİM GEREKSİNİMLERİÖzet: Bilgiye ulaşma sürecinin öğrencilerin sorumluluğunda olduğu günümüzde, öğretim programlarının uygulanmasında öğrenci merkezli yaklaşım, strateji, yöntem ve tekniklere önem veren bir anlayış benimsenmiştir. Bu kapsamda sosyal bilgiler dersi öğretim programlarında da öğrencilerden sürece aktif katılmaları, bilgiyi sorgulayarak ve araştırarak düşünme becerilerini aktif bir şekilde işe koşmaları beklenmektedir (Milli Eğitim Bakanlığı [MEB], 2010). Bu amaca hizmet eden etkili yollar arasında proje çalışmalarının da olduğu görülmektedir. Öğrencilerin sınıf içerisinde daha aktif bir rol üstlenmesi, çevresindeki problemlerin farkına varması, bu problemlere ilişkin farklı çözüm yolları üretmesi ve öğrenme sürecini daha verimli bir şekilde sürdürebilmesi için proje çalışmalarını gerçekleştirilmesi gerektiği belirtilmektedir (Önen, Mertoğlu, Saka & Gürdal, 2010). Proje tabanlı öğrenme yaklaşımında, öğrenmeye ve araştırmaya değer bir konu ya da sorun için farklı disiplinlere dayalı bilgi ve becerilerin kullanımı gerekmekte, bu sürecin sonunda öğrencilerin anlamlı ve yaratıcı çözümler ya da ürünler ortaya koyması gerektiği vurgulanmaktadır (Chard, 1992; Katz,1994). Proje görevleri her ne kadar daha çok öğrencinin etkin rol üstlendiği bir süreç olsa da, bu sürecin planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesinde öğretmenlere büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Ancak gerçekleştirilen araştırmalar öğretmenlerin proje görevlerini planlama, uygulama ve değerlendirme konularında yeterli bilgi ve beceriye sahip olmadıklarını göstermektedir (Baki & Bütüner, 2009; MEB, 2008; Yavuz, 2006, Üstüner, Erdem & Ersoy, 2002). Bu araştırmalarda daha çok Türkçe, sınıf, matematik ve fen bilimleri öğretmenlerinin proje görevlerini planlama, uygulama ve değerlendirme süreçlerine ilişkin yeterlikleri üzerinde durulduğu görülmektedir. Oysaki proje görevleri, ilkokul ve ortaokul programlarının tümünde kullanılması gereken alternatif ölçme araçları arasında önerilmekte, bu durum sosyal bilgiler öğretmenlerinin de proje yürütme süreçlerine ilişkin yeterliklerinin önemini göz önüne sermektedir. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin eğitim gereksinimlerine ilişkin veriler sunan araştırmalarda ise (Çelikkaya, Karakuş & Öztürk-Demirbaş, 2010; İbret, Avcı & Recepoğlu, 2016; Memişoğlu, 2008; Önen, Mertoğlu, Saka, Gürdal, 2010) öğretmenlerin proje görevlerine ilişkin kavramsal bilgi düzeyleri incelenmiş, proje görevlerini kullanım düzeyleri ve süreçte kullandıkları teknolojik araçlar belirlenmiştir. Proje görevlerinin disiplinler arası yapısı ve aşamalı süreçleri göz önünde bulundurulduğunda ise sosyal bilgiler öğretmenlerinin proje görevlerini yürütmelerinde gerekli olan tüm aşamalara ilişkin bilgi ve anlayışlarının geliştirilmesi gerektiği belirlenmiştir. Bu sürecin ilk basamağında ise gerçekleştirilen bir ihtiyaç analizi çalışmasıyla katılımcıların proje görevlerini planlama, uygulama ve değerlendirme süreçlerine ilişkin eğitim gereksinimlerinin sistematik ve bütüncül bir yapıda incelenmesi gerekmektedir. Belirtilen noktaların ışığında gerçekleştirilen araştırmada sosyal bilgiler öğretmenlerinin proje görevlerini planlama, uygulama ve değerlendirme süreçlerine ilişkin eğitim gereksinimlerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmadan elde edilen sonuçların, sosyal bilgiler öğretmenlerinin proje görevlerini planlama, uygulama ve değerlendirme süreçlerini geliştirmeyi hedefleyen kapsamlı hizmet içi eğitim faaliyetlerinin planlanmasında yol gösterici olacağı düşünülmektedir. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışmasına göre gerçekleştirilmiştir. Durum çalışmalarında üzerinde çalışılan bir olay, olgu ya da programın bütüncül bir süreç içerisinde çok boyutlu ve derinlemesine incelenmesi amaçlanmaktadır (Stake, 1995; Patton, 2002; Yin). Bu çalışmada da sosyal bilgiler öğretmenlerinin proje görevlerinin kullanımına ilişkin eğitim gereksinimlerinin, planlama, uygulama ve değerlendirme süreçleri açısından ele alınarak incelenmesi amaçlanmıştır. Belirtilen nedenlerden dolayı araştırmada durum çalışması tercih edilmiştir. Araştırmanın katılımcılarını kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yoluyla belirlenmiş sekiz sosyal bilgiler öğretmeni oluşturmuştur. Görüşme yönteminin kullanıldığı araştırmada, veri toplama aracı olarak, araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formundan yararlanılmıştır. Verilerin analizinde ise tümevarımsal içerik analizi yaklaşımı kullanılmıştır. Verilerin analizi devam etmekle birlikte, ulaşılan bulgular sosyal bilgiler öğretmenlerinin özellikle proje görevlerinin planlaması ve değerlendirilmesi süreçlerine ilişkin kapsamlı ve uygulamalı boyutları içeren bir eğitime gereksinim duyduklarını göstermektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN YEREL TARİH KONULARININ ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler dersinde yerel tarih konularının öğretimi hakkında Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin görüşlerini almaktır. Yerel tarih konularının Sosyal Bilgiler öğretimindeki yeri önemlidir. Sosyal Bilgiler dersi, öğrencilere Türk kültürünü ve yaşadığı çevrenin tarihi kültürünü, geçmişini bilen, yakın çevresinde bulunan tarihi mekanların özelliklerini ve geçmişi hakkında bilgi sahibi olan ve bu bilgileri yorumlayıp sentezleyebilen bireyler yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Sosyal Bilgiler Öğretim Programında yaptığı düzenlemede, Sosyal Bilgilerde içerik sıralamasının genişleyen çevre programına göre yakın çevreden başlayarak uzağa doğru olduğu görülmektedir. Bir başka deyişle, öğrenciler öncelikle yakın çevrelerinde yer alan doğal ve beşeri unsurları öğreneceklerdir. Nitekim, Sosyal Bilgiler 5. sınıf öğretim programının ‘‘Kültür ve Miras’’ öğrenme alanının ‘‘Adım Adım Türkiye’’ ünitesinde yer alan ‘‘çevremizdeki ve ülkemizin çeşitli yerlerindeki doğal varlıklar ile tarihi mekanları, nesneleri ve yapıtları tanır’’ kazanımı bu duruma bir örnektir. Bu nedenle, öğrencilerin yakın çevrelerinde yer alan ve yerel tarih olarak nitelendirilen tarihi ve kültürel mirasları öğrenmeleri oldukça önemlidir. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden du¬rum çalışması kullanılmıştır. Durum çalışması güncel bir olgunun kendi yaşam çerçevesi içinde çalışılması ve birden fazla kanıt veya veri kaynağının mevcut olduğu durumlarda kullanılabilmektedir. Yani durum çalışması araştırmacının “neden?” ve “nasıl?” sorularına odaklanarak “hedeflenen durumu” derinlemesine ve ayrıntılı olarak irdelemek istediğinde kullanılmaktadır. Araştırmada, yönteme uygun olarak geliştirilen yapılandırılmış bir anket formu kullanılmıştır. Anket formu hazır¬lanırken konu ile il¬gili alan yazın incelenmiş ve iki sosyal bilgiler öğretmeni ile görüşme yapılmıştır. Elde edilen veriler ışı¬ğında anket formu hazırlanmış ve form Sosyal Bilgiler eğitimi alanındaki iki uzman tarafından incelenerek uygulamaya hazır hale getirilmiştir. Anket formu, Türkiye’nin farklı coğrafi bölgelerinde görev yapan 10 Sosyal Bilgiler öğretmenine uygulanmıştır. Araştırmanın bulgularına dayalı olarak elde edilen tespitler şunlardır: - Sosyal Bilgiler öğretmenleri yerel tarih konularının öğretimini önemli ve gerekli görürken, bu konuların öğrencilere toplumsal, tarihsel ve eğitsel açıdan faydalı olduğu düşüncesindedirler. - Sosyal Bilgiler öğretmenleri yerel tarih konularının hem içerik hem de konunun öğretim şekli bakımından zengin olduğu ve diğer konulardan bu yönleri ise üstün tutulabileceği görüşündedirler. - Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin yerel tarih konularının öğretiminde etkili olabileceğini düşündükleri öğretim yöntemlerinin, gezi-gözlem, drama, müze eğitimi ve araştırma yolu ile öğretim olduğu ortaya çıkmaktadır. - Sosyal Bilgiler öğretmenleri yerel tarih konularının öğretimi ile ilgili sınırlılıklarının öğretim tekniklerinden, öğretim materyallerinden ve öğretim programından kaynaklandığından söz etmektedirler. - Sosyal Bilgiler öğretmenleri yerel tarih konularının öğretimi ile ilgili yaşadıkları zorlukların okul idaresinden, maddi yetersizliklerden, öğretmenler arasındaki uyumsuzluktan, eğitim politikalarından ve yerel tarih kaynağı bulamamaktan kaynaklanan sıkıntılar olduğunu dile getirmektedirler. - Öğretmenlerin dışsal nedenler haricinde kendi özeleştirilerini de yapmaları istendiğinde, kendilerini en fazla etkili öğretim yöntemleri ve öğretim materyali geliştirme ve uygulamada yetersiz görmekte ve yerel tarihi kaynaklarla ilgili bilgi eksikliğine sahip olduklarını ifade etmektedirler. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin, yerel tarih konularının öğretimine verdikleri önem, onların öğrencilerinin hem Sosyal Bilgiler dersi ile ilgili akademik başarılarını yükseltmede hem de kültürel miraslarımız olarak nitelendirilen yerel tarih kaynakları ile ilgili farkındalıklarını artırmada etkili olacaktır. Bunun için Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin yapması gereken, bu konuların öğretiminde gördükleri mevcut imkansızlıkları ya da engelleri mümkün olduğunca ortadan kaldırıp, daha iyi bir performans içerisinde olmaları ve öğrencileri de konunun öğrenimine motive edecek uygulamaları gerçekleştirmeleridir. Sınıf içi öğretim etkinliklerinde etkili öğretim yöntemleri ve görsel malzemeler öğrencilerin dikkatini çekebilir ancak sınıf dışı öğretim etkinlikleri gerçekleştirerek öğrencileri tarihi mekanları tanıtmak çok daha fazla etkili olabilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN, SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDEN BEKLENTİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Türk Milli Eğitim Temel Kanunun temel amaçları arasında, Türk milletinin bütün fertlerini, Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaşlar olarak yetiştirmek, bulunmaktadır. Vatandaş, aynı yurtta doğup büyüme ve yaşamış olma durumudur. Sosyal Bilgiler, Sosyal Bilgiler Ulusal Konseyince vatandaşlık yeterlilikleri kazandırmaya yönelik disiplinler arası bir çalışma alanı olarak tanımlanır. Sosyal bilgilerin, öğrencilere dolayısı ile vatandaşlara aktarılmasında en önemli ögelerden biri sosyal bilgiler öğretmenleridir. Sınıf öğretmenleri de vatandaşlık aktarımında en az sosyal bilgiler öğretmenleri kadar önemli olmakla birlikte bu aktarımın ilk basamağını oluşturmaktadır. Sınıf öğretmenleri Sosyal Bilgiler öğretiminin ilk basamağını Hayat Bilgisi ve 4. Sınıf Sosyal Bilgiler dersleri ile gerçekleştirirler. Sosyal bilgiler öğretmenleri, sosyal bilgiler öğretimlerini, sınıf öğretmenlerinin öğrencilere Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler dersleri ile yaptıkları temeller üzerine inşa etmektedirler. Bu çalışmada Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ortaokullarda görev yapan sosyal bilgiler öğretmenlerinin, 2005 Sosyal Bilgiler öğretim programı 4. sınıf öğrenme alanlarının öğrencilere verilmesi noktasında, sınıf öğretmenlerinden beklentilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. 2005 öğretim programına göre öğrenme alanları; (1) birey ve toplum, (2) kültürel ve miras, (3) insanlar, yerler ve çevreler, (4) üretim, dağıtım ve tüketim, (5) bilim, teknoloji ve toplum, (6) gruplar, kurumlar ve sosyal örgütler, (7) güç yönetimi ve toplum ve (8) küresel bağlantıları olarak sınıflandırılmıştır. Bu araştırma nitel araştırma deseninde olup veri toplama tekniği olarak görüşme tekniği kullanılmıştır. Bunun için araştırmaya katılan sosyal bilgiler öğretmenlerine yarı yapılandırılmış görüşme tekniği ile hazırlanmış form uygulanmıştır. Araştırmada kullanılan “sosyal bilgiler öğretmenlerinin sınıf öğretmenlerinden beklentileri formu” araştırmacı tarafından hazırlanmıştır. Veri toplama aracı olarak görüşme tekniğinin kullanıldığı bu çalışmada, verilerin çözümlenmesinde de içerik analizi ve betimsel analizden faydalanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubundaki katılımcılar Bolu İli Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ortaokullarda görev yapan 20 sosyal bilgiler öğretmeninden meydana gelmektedir. Araştırmanın çalışma grubunda bulunan öğretmenlerin listesi çalıştıkları okulların internet sitesinden alınmıştır. Her bir öğretmen teker teker ziyaret edilmiştir. Bu ziyaretlerde katılımcıların kendilerine verilen yarı yapılandırılmış görüşme formları ile görüşmeler araştırmacı tarafından yapılmıştır. Görüşmeler, çalıştıkları kurumlara gidilerek yüz yüze yapılmıştır. Görüşme öncesinde araştırma konusu hakkında açıklamalar verilmiştir. 2005 sosyal bilgiler öğretim programı 4. sınıf öğrenme alanlarının hatırlatılması yapılmıştır. Araştırmada sonucunda sosyal bilgiler öğretmenlerinin sınıf öğretmenlerinden sosyal bilgiler öğretim programı 4. Sınıf öğrenme alanlarının öğretilmesi noktasında öne çıkan beklentilerinden bazıları şu şekildedir: Çocuklar kavram öğrenme noktasında eksik gelmektedirler ve sınıf öğretmenlerinin kavram öğretimine daha fazla önem vermeleri istenmiştir. Bunun yanında çocukların sosyal bilgiler noktasından genel olarak hazır olarak gelmediği düşünülmektedir. Hatta bu hazırbulunuşluk kaybının sınıflar arasında dahi yaşandığı söylenmektedir. Bir diğer önemli beklenti okuma ve okuduğunu anlama sıkıntısının en büyük problem olarak görülmesidir. Okuma yazma sıkıntısı olmayan öğrencilere Sosyal Bilgiler programında yer alan konular çok kolay verilmektedir. Konuların verilmesi noktasında bir sıkıntı yaşanmamaktadır. Sosyal bilgileri öğretmenlerinin, sınıf öğretmenlerinden 2005 programında yer alan sosyal bilgiler öğretim programı 4. sınıf öğrenme alanlarının öğrencilere verilmesi noktasında beklentilerinin belirlenmesi, sosyal bilgiler öğretiminin dolayısı ile vatandaşlık yeterliliklerinin, ortaokul seviyesinde etkin bir şekilde verilmesi bakımından önem arz etmektedir. Bu araştırma sonuçlarının sosyal bilgiler öğretim programında yer alan öğrenme alanlarının sosyal bilgiler ve sınıf öğretmenlerince öğrencilere aktarılmasında önemli veriler sağlayacağı ön görülmektedir. Sosyal bilgiler ve sınıf öğretmenleri arasında işbirliği ve iletişimin sağlanmasının sosyal bilgiler dersi öğretim programında yer alan öğrenme alanlarının öğrencilere aktarılması konusunda katkı sağlayacağı da açıktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN KAVRAM VE KAVRAM ÖĞRETİMİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Sosyal bilgiler dersi ilkokul ve ortaokulda okutulan ve sosyal bilimlere ait bir çok disiplini içinde barındıran, disiplinlerarası bir yaklaşımla oluşturulmuş önemli bir derstir. Bu ders Tarih, Coğrafya, Ekonomi, Sosyoloji, Antropoloji, Felsefe, Siyaset Bilimi ve Hukuk gibi sosyal bilimleri ve Vatandaşlık Bilgileri konularını yansıttığından kavramlar açısından oldukça zengindir. Sosyal Bilgiler dersinin de amaçlarına ulaşabilmesi için sosyal bilimlere ait ve genelde soyut fikirlerden oluşan kavramların öğretimi de oldukça önemli bir hal almaktadır. 2004 Sosyal Bilgiler Programı kavram öğretimi konusunda bazı etkinlikler üzerinde özellikle durmaktadır. Bunlar, kavramların tanımlayıcı ve ayırt edici özelliklerinin öğrenilmesinde etkili biçimde kullanılan “anlam çözümleme tabloları”, kavramları gruplayarak ve öğrencinin zihin yapılanmasını düzenleyerek daha üst kavrama ve düşünme düzeyine erişmesine yardım eden “kavram ağları”, bir alana ait ve birbiriyle ilişkili kavramların ve bu kavramlar arası ilişkilerin öğretilmesinde etkili olan “kavram haritaları”, öğrencilerin sahip oldukları kavram yanılgılarını ortaya çıkaran “kavram değişim metinleri”, günlük yaşamdan bilimsel bir olayı karikatür biçimindeki karakterler yardımıyla tartışma biçiminde ifade eden ve olaya ilişkin farklı bakış açıları sunan “kavram karikatürleri” gibi etkinliklerdir. Bu çalışma da Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü son sınıf öğrencilerinin kavram ve kavram öğretimi konuları hakkındaki görüşlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırmanın çalışma grubu 2017 bahar döneminde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü son sınıfta öğrenim gören 36 erkek ve 28 kız öğrenciden oluşturmaktadır. Çalışma grubunun seçiminde amaçlı örnekleme yönteminden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi çeşidinden faydalanılmıştır. Kolay ulaşılabilir durum örneklemesi nitel araştırmada yaygın kullanılan bir örnekleme yöntemidir. Bu örneklemde maliyet ve ulaşılabilirlik örneklem kararında dikkate alınması gereken etkenlerdir (Yıldırım ve Şimşek, 2011). Bu araştırmada da öğretmen adaylarına ulaşama durumunun kolay olması, bu örneklem türünün seçilmesinde etkili olmuştur. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden biri olan örnek olay (case study) stratejisinden faydalanılmıştır. Örnek olay çalışmaları, farklı sosyal olguları betimlemek, açıklamak ve değerlendirmek amacıyla yapılmaktadır. Bu araştırma da Sosyal Bilgiler Öğretmenliği son sınıf öğrencilerinin kavram ve kavram öğretimi hakkındaki düşünceleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak görüşme yöntemi türlerinden biri olan standartlaştırılmış açık uçlu görüşme türünden faydalanılmıştır. Standartlaştırılmış açık uçlu görüşme, dikkatlice yazılmış ve belirli sıraya konmuş bir dizi sorudan oluşur ve her görüşülen bireye bu sorular aynı tarzda ve sırada sorulur. Araştırma kapsamında toplam 64 öğrenci ile araştırmacı tarafından hazırlanan standartlaştırılmış açık uçlu görüşme formu (EK-1) kullanılarak görüşme gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, öğrencilerle yapılan görüşmeler sonucu elde edilen veriler, içerik analizi yöntemi kullanılarak çözümlenmiştir. İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2011). Bu çerçevede içerik analizi yoluyla veriler tanımlanmaya ve verilerin içinde saklı olabilecek gerçekler ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Öğrenciler ile yapılan görüşme sonucunda ulaşılan kod ve temalar EK-1’de verilmiştir. Öğrencilerle yapılan görüşmede alt problemler dikkate aldığında verilerden toplam 21 koda ve 2 temaya ulaşılmıştır. Her bir kod ilgili tema altında verilmeye çalışılmıştır. Araştırma sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde; öğrencilerinin çoğunluğunun“kavram” kelimesini “Zihinde oluşan somut-soyut şemalar (19), Nesnenin zihinde çağrıştırdığı izler (12), Ortak özellik taşıyan kelimeler (8) ve Evrende bulunan bütün varklıkların tanımları (8) ” şeklinde tanımladıkları; “kavram öğretimi ile ilgili olarak da “kavramların somutlaştırarak öğretilmesi (17), “Kavram öğretiminde öncelikle kavram yanılgılarının/kavram yanlışlarının tespit edilmesi (11), Kavram haritası ile öğretme (9), Etkinlikler yoluyla öğretme (8), Kavram ağları yoluyla öğretme (8), Anlam çözümleme tabloları ile öğretme (7), Kavram karikatürleri ile öğretme (7)” gibi ifadelerin kullanıldığı görülmektedir. Kavram ve kavram öğretimiyle ilgili ulaşılan sonuçlar öğrencilerin konuyla ilgili olarak yeterli bir düzeyde olmadıklarını ortaya koymaktadır. Öğrencilerin lisans öğrenimleri süresince hem Öğretim, İlke ve Yöntemleri dersinde hem de Özel öğretim Yöntemleri I ve II adındaki derste kavram öğretimi hakkında bilgilendirilmiş olmalarına rağmen araştırmada ulaşılan sonucun istenilen düzeyde olmaması dikkat çekici bir durumdur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ DOKTORA TEZLERİNDE KULLANILAN BAŞARI TESTLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Eğitim alanında gerçekleştirilen araştırmalar eğitim uygulamalarına ve eğitim politikalarına yön vermeleri bakımından oldukça önemlidir. Eğitim politikalarına yön verebilecek araştırmaların her anlamda nitelikli olması beklenir. Araştırmada kullanılan desen, ölçme araçları, araştırma sürecinin doğru yönetilmesi, doğru veri analizlerinin yapılması araştırmanın niteliğini etkileyen unsurlardır. Özellikle kullanılan ölçme araçlarının geliştirme sürecinden başlayarak geçerli ve güvenilir olması ya da olmaması araştırma sonucunu doğrudan etkileyecektir. Ölçme aracı geliştirme sürecine harfiyen uyulmayan, geçerliği ve güvenilirliği yeterli olmayan ölçme araçlarından elde edilecek veriler araştırmanın doğru sonuçlara ulaşmasında önemli bir engeldir. Geliştirilmesi oldukça uzun bir süreç ve emek gerektiren bu ölçme araçlarından biri de başarı testleridir. Başarı testleri, öğrencilerin öğretim programına başlamadan önce giriş davranışlarını tespit etmede, programın işlerliğini ve öğrencilerin öğrenme güçlüğü yaşadıkları hedefleri belirlemede ve öğrencilerin öğrenme düzeylerini belirlemede sıklıkla eğitim araştırmalarında kullanılmaktadır. Bu araştırmalar çoğunlukla deneysel desen benimsenen araştırmalardır. Deneysel desen benimsenen eğitim araştırmalarında başarı testleri yoluyla öğrencilerin denel işlem öncesinde ve sonrasında elde ettiği puanlar karşılaştırılarak denel işlemin etkililiği kontrol edilir. Bu bağlamda başarı testlerinin nitelikli olması araştırmanın sonuçlarını doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla araştırmalarda kullanılacak başarı testlerinin nitelikli olması oldukça önemlidir. Bu niteliği sağlayabilmek için alanyazında başarı testi geliştirme süreci yedi aşamada açıklanmaya çalışılmıştır. Bu aşamalar; başarı testinin hazırlanma amacının belirlenmesi, testin kapsamının belirlenmesi, belirtke tablosunun oluşturulması, madde havuzunun hazırlanması ve uzman görüşüne başvurulması, deneme formunun hazırlanması ve pilot uygulama yapılması, başarı testinin madde analizinin yapılması ve teste son halinin verilmesi biçimindedir. Başarı testi kullanılan araştırma raporlarında bu aşamaların özenle takip edildiğinin detaylı bir biçimde açıklanması beklenmektedir. Çünkü araştırma sonuçlarını inceleyen gerek araştırmacılar gerekse eğitim politikalarına yön veren paydaşlar, araştırma sonuçlarının geçerli ve güvenilir olduğuna ölçme aracının niteliği doğrultusunda karar vereceklerdir. Türkiye’de yapılan lisansüstü tezlerde ağır metodolojik hataların olduğunu ortaya koyan araştırmalar düşünüldüğünde, başarı testi gibi ölçme araçlarının geliştirilmesinde de ciddi hataların olabileceği akla gelmektedir. Ancak yapılan eğitim araştırmalarında ölçme aracı olarak kullanılan başarı testleri geliştirilirken bu adımlara ne ölçüde dikkat edildiğine dair herhangi bir araştırmaya rastlanılmamıştır. Bu düşünceyle araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği alanında yapılan doktora tezlerinde kullanılan başarı testlerinin, başarı testi geliştirme adımlarına uygunluğunu incelemektir. Araştırma, nitel ve nicel araştırma paradigmaları dışında yer alan analitik araştırma modeline göre desenlenmiştir. Analitik araştırma modeli, dokümanlar, belgeler, kayıtlar ve diğer ortamların olaylar, düşünceler, kavramlar ve eserler açısından analiz edilerek incelendiği bir araştırma yöntemidir. Bu bağlamda öncelikle Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ana bilim dalında gerçekleştirilen ve veri toplama aracı olarak başarı testi kullanılan ve erişimine izin verilen doktora tezlerine YÖKTEZ veri tabanından ulaşılacaktır. Bu tezlerin incelenmesi; alanyazın taraması, madde havuzu, belirtke tablosu, uzman görüşü, kapsam geçerliği çalışmaları (KGO ve KGİ değerleri), pilot uygulama, madde analizleri (ayırt edicilik, güçlük, t testi) ve güvenirlik değerlerinin (KR20, Cronbach alfa ve Spearman Brown) yer aldığı bir kontrol listesi yardımıyla yapılacaktır. Bu kontrol listesi alanyazında yer alan başarı testi geliştirme aşamaları dikkate alınarak oluşturulmuştur. Araştırmada elde edilen veriler ile ilgili olarak belirlenen kategoriler üzerinden sayısallaştırma gerçekleştirilerek betimsel analiz yapılacaktır. Bu araştırma sonucunda eğitim araştırmalarında başarı testi geliştirme araştırmaları ortaya net bir biçimde konulmaya çalışılacaktır. Ayrıca araştırma bulgularının, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ana bilim dalında gerçekleştirilen doktora tezlerinin eksikliklerini ortaya koyması ve böylece gelecekte yapılacak olan lisansüstü tezlerin kalitesinin artmasına katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ LİSANS PROGRAMININ, ÖĞRETMENLERİN ALAN BİLGİSİ YETERLİLİKLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: HÜLYA DEMİR (1-a) - TOLGAHAN AYANTAŞ(1-b) hulyademir.ankara@gmail.com-tolgahanayantas@gmail.com Bu çalışmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmenliği lisans programındaki alan bilgisi derslerinin, öğretmenlerin alan bilgisi yeterliliklerine göre değerlendirilmesi ve bu yolla lisans programı ile dersin öğretim programı arasındaki alan bilgisi açısından uyum düzeyini ortaya koymaktır. Çalışmamızın esas noktasını orta öğretim 7. sınıf sosyal bilgiler dersi ve sosyal bilgiler öğretmenliği lisans programından mezun olan öğretmenler oluşturmaktadır. Çalışmamızda sosyal bilgiler lisans programı ile sosyal bilgiler dersi öğretim programının karşılaştırılabilmesi için doküman analizi yapılmıştır. Öncelikle YÖK sosyal bilgiler lisans programındaki derslerin dağılımı; alan bilgisi, meslek bilgisi ve genel kültür dersleri olarak grafiğe dökülmüştür . Ardından 7. sınıf sosyal bilgiler öğretim programı öğrenme alanları, kazanımlar ve açıklamalar boyutları göz önüne alınarak içerik analizine tabi tutulmuştur. Kazanımlarla ilişkili olabilecek lisans programı alan bilgisi dersleri saptanmış ve her bir öğrenme alanının altına ilişkili olduğu lisans dersi yazılarak bir tablo oluşturulmuştur . 7. sınıf sosyal bilgiler öğretim programında yer alan 7 öğrenme alanındaki kazanımlarla en çok ilişki gösteren lisans programı dersleri saptanmıştır. Bu verilerden yola çıkılarak hazırlanan sorular öğretmen görüşlerinin alındığı öğretmen görüşme formuna ve uzman görüşlerinin alındığı uzman görüşme formuna temel oluşturmuştur . Bu amaçla 15 sosyal bilgiler öğretmenine 5 eğitim uzmanının onayından geçen bir görüşme formu sunulmuş ve veriler e-posta yoluyla toplanmıştır. Ayrıca sosyal bilgiler eğitimi alanında uzman olan 6 kişiye lisans programı ve öğretmenlerin alan yeterliliklerine dair sorular içeren ve 5 eğitim uzmanının onayından geçmiş görüşme formu sunulmuş ve veriler yüz-yüze görüşme yoluyla toplanmıştır. Toplanan veriler nitel araştırma yöntemlerinden görüşme, doküman incelemesi ve nitel veri analizi teknikleri doğrultusunda analiz edilmiştir. Görüşleri alınan 15 öğretmenden 7si lisans eğitimini alan bilgisi yeterliliğini oluşturması açısından yeterli görürken; 7si yetersiz bulduğunu ifade etmiştir. Sadece bir öğretmen lisans eğitimini alan bilgisi yeterliliği açısından kısmen yeterli bulduğunu ifade etmiştir. Öğretmenlere kazanımları öğrencilere kazandırma noktasında lisans derslerinden gerekli olduğunu düşünmedikleri dersler sorulduğunda ise şu sonuçlara ulaşılmıştır: 15 öğretmenden 9’u gerekli olmadığını düşündüğü dersleri ifade ederken, 6’sı tüm dersleri gerekli gördüğünü ifade etmiştir. Öğretmenlerce gerekli olmadığı düşünülen derslerin başında 3 kez zikredilen Ekonomi dersi yer almaktadır. Öğretmenlerin alan bilgisi derslerinden yararlanma düzeylerini etkileyen bir başka konu ise öğretim elemanlarının dersleri işleyiş tarzlarına ve derslerin kapsam ve içeriklerini belirlerken dikkat ettikleri ölçütlere bağlı olarak değişebildiğini bildiğimiz için bununla ilgili uzmanlara bir soru yöneltmiştik. Bu soru doğrultusunda elde ettiğimiz bulgulara göre uzmanların derslerin kapsam ve içeriklerini belirlerken en çok YÖK’ün kur tanımlarını ve merkezi sınavların (KPSS-ÖABT-ALES) kapsam ve içeriklerini temel aldıkları sonucuna ulaştık. Uzmanlar genelde YÖK, merkezi sınavlar ve MEB’in öğretmen yeterliliklerini gözetmekle beraber başka kıstaslar da zikretmişlerdir. Buradan anlaşıldığı üzere akademisyenlerin derslerin kapsam ve içeriklerini belirlerken kullandıkları standart bir ölçüt yoktur. Öğretmenlerin derslerin içeriğini belirlerken yararlandığı kaynakların başında en fazla internet daha sonra ders kitabı ve ardından kılavuz kitap , slaytlar ve yardımcı kaynaklar gelmektedir.. Hiç kuşkusuz, lisans eğitiminin temel yapısını oluşturan, uzman ve öğretmenleri süreç boyunca etkileyen bir başka unsur ise lisans eğitiminde verilen derslerin alanlara göre dağılımı konusuydu. Uzmanlara göre öğretmen adaylarında ön plana çıkması gereken alanlar alan bilgisi, meslek bilgisi ve genel kültürdür. Araştırmanın sonunda öğretmenlerin lisans eğitimlerini bazı yönlerden eksik, bazı yönlerden son derece teorik buldukları alan bilgisi eksikliklerini bireysel çabaları ile kapatmaya çalıştıkları ve ayrıca lisans programındaki alan derslerinin kapsam ve içeriği ile sosyal bilgiler öğretim programı ders içeriklerinin örtüşmediği sonucuna ulaşılmıştır. 1. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Sosyal Bilgiler Eğitimi Tezli Yüksek Lisans Programı Öğrencileri a. Güzeltepe Mahallesi, 747. sokak, Özvatan Caddesi, Park Vadi Evleri A3-81, Çankaya, Ankara b.Tunahan Mahallesi, Gazi Caddesi, Tunahan Sitesi, 6h/21, Etimesgut, Ankara Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN GÜNÜMÜZ DÜNYA SORUNLARINA KARŞI TUTUMLARIÖzet: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN GÜNÜMÜZ DÜNYA SORUNLARINA KARŞI TUTUMLARI Ufuk Karakuş* *(Doç. Dr. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi,) ukarakus@gazi.edu.tr Hatice Nisa Demir** **(Gazi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Öğrencisi), demirhatice666@gmail.com Özet Dünyamızı ve yaşadığımız çevreyi etkileyen çok çeşitli sorunlar, son yıllarda giderek artış göstermekte ve ülkeler bu konunun önemini ve ciddiyetini zamanla daha çok anlamaktadırlar. Küresel ısınma, terör, çeşitli çevre sorunları, göç, açlık, insan hakları ihlalleri gibi artık uluslararası sorun haline gelmiş birçok sorun bulunmaktadır. Bu sorunlar başlangıçta yalnızca ülkeleri ilgilendirirken sonra bölgesel hal almış daha sonrada küresel sorun haline gelmiştir. Hatta bu sorunlardan bazıları küresel ve bölgesel düzlemde barışı tehdit etmeye başlamıştır. Dünya ülkelerinin karşılaştığı bu sorunlar, küreselleşmenin de etkisi ile giderek karmaşıklaşmakta ve çözüm imkânları zorlaşmaktadır. Ülke sınırlarını aşan ve gittikçe tehdit haline gelen bu sorunlar gerek ülke içerisinde gerekse uluslararası düzeyde büyük rahatsızlıklar oluşturmaya başlamıştır. Bunların çözümü artık bir ülkenin çabalarıyla çözülebilecek boyutu aşmış ve uluslararası ortak çalışmayı zorunlu hale getirmiştir. Özellikle öğretmenlerinde uluslararası bu sorunların öğretilmesinde ve bilincin oluşmasında önemli rolleri bulunmaktadır. Sosyal bilgiler öğretiminin temel amacı iyi vatandaş yetiştirmek olduğuna göre bu konuda sosyal bilgiler öğretmenlerine önemli görevler düşmektedir. Bu çalışma Sosyal Bilgiler Öğretmenliğinde okuyan öğrencilerin günümüz dünya sorunlarına karşı tutumlarının nasıl olduğunu ve bu tutumu etkileyen çeşitli değişkenlerin neler olduğunu ortaya koyabilmek amacıyla yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda okuyan 1., 2., 3., ve 4. Sınıflar oluşturmaktadır. Çalışma nicel nitelikte ve tarama modelinde tasarlanmıştır. Tarama modeli var olan durumu ortaya koymak için yapılan ve araştırmacının müdahalede bulunmadığı bir modeldir. Çalışmanın verileri Kılıçoğlu, Karakuş ve Öztürk (2012) tarafından geliştirilen ‘Günümüz Dünya Sorunlarına Karşı Tutum Ölçeği’ ile elde edilecektir. Ölçeğin geliştirilme sürecinde ilk önce alanyazın taraması yapılmış ve uzman görüşlerden de yararlanılarak 45 maddelik madde havuzu oluşturulmuştur. Oluşturulan maddelerin karşısına, beşli likert dereceli seçenekler yerleştirilmiştir. Bu seçenekler; “(1) kesinlikle katılmıyorum”, “(2) katılmıyorum”, (3) kararsızım”, “(4) katılıyorum” ve “(5) kesinlikle katılıyorum” şeklinde düzenlenmiş ve puanlanmıştır. Ölçeğin geçerliğini belirlemek üzere; açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi, madde ayırt edicilik güçleri hesaplanmıştır. Ölçeğin güvenirliğini belirlemek üzere ise iç tutarlılık düzeyi hesaplanmıştır. Ölçek beşli likert tipinde olup, üç faktör altında toplanmıştır. 24 maddelik ölçeğin KMO değerinin 0,936; Bartlett Testi değerlerinin χ2=4721,614; sd=276; p<0,001 olduğu belirlenmiştir. Ölçek iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda kişisel bilgileri ve çeşitli değişkenler bulunurken, ikinci kısımda 24 maddelik tutum ölçeği bulunmaktadır. Ölçekten elde edilen verilerin analizinde SPSS programından yararlanılacaktır. Ortaya çıkan sonuçlar Kız-Erkek, Aile Gelir Durumu, Anne-Baba Eğitim Durumu, Daha Önce Yaşadığı Yer, Bu sorunlara İlişkin Aktivitelere Katıp Katılmadığı, Bu sorunlarla İlgili Ders Alıp-Almadığı, Sorunlara ilişkin kitap, makale ve değişik çalışmaları takip etme sıklığı, bu sorunlarla ilgili medyayı takip etme sıklığı gibi değişkenlere göre ölçülecektir. Bu değişkenlerden hangilerinin etkili olduğu ortaya konmaya çalışılacaktır. Ayrıca sınıflar arasındaki tutum değerleri karşılaştırılarak almış oldukları derslerin farklılık yaratıp yaratmadığı ortaya konacaktır. Çalışmanın veri analizinden sonra Sosyal Bilgiler Öğretmenlerine ve öğretmen adaylarına önerilerde bulunulacaktır. Ayrıca aldığı derslerin farklılık yaratıp yaratmadığı durumuna göre sosyal bilgiler öğretmenliğinde okutulan ders ve içerikleri konusunda öneride bulunulacaktır. Çalışmanın veri analizi devam etmektedir. Çalışmanın sonuçları ve önerileri veri analizinden sonra yapılarak sözlü bildiride bunlar paylaşılacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN TARİH DERS KONULARINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: ÖZET Geleneksel öğrenme yöntemlerinde konu yada öğretmeni merkeze alan yöntemlerin kullanılması, öğrencilere kendi bilgilerini yapılandırma imkanı verilmemesi söz konusuydu. Gelişen ve değişen eğitimsel yaklaşımlar ders alanlarını içerisinde dönüşüme sebep olduğu gibi öğrenme yöntem ve tekniklerinde de değişmelerin yaşanmasına etki etmiştir. Bu bağlamda öğrencilerin ne öğrenmek istedikleri ve bu öğrendikleri bilgileri sosyal yaşamlarında nasıl kullanabilecekleri sorusuna cevap aranmaya başlanmıştır. Onların derse karşı tutumlarının olumlu yönde olmasını sağlamak daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Öğrencilerin ders disiplini içerisinde görmek ve öğrenmek istedikleri konuların dikkatli bir şekilde programlara yansıtılması derse karşı tutumlarında olumlu yönde olmasına katkı sağlayacağı görüşü giderek ağırlık kazanmıştır. Tarih dersine yönelik lise yada orta okul öğrencilerin görüşlerini inceleyen pek çok araştırmada, öğrenci tutumlarının olumsuz yönde olduğu bulgusuna ulaşılmıştır(Tekeli, 1998; Freeman&Lestik, 1988; Bal, 2011). Öğretim programları içerisindeki ders ünitelerinin, konuların ve konu içeriklerinin, öğrencilerin ilgilerini çekecek şekilde oluşturulması öğrencilerde derse karşı ilgiyi artıran etmenlerdendir. Öğrenciler tarih dersi içerisindeki bazı ünitelere diğer ünitelerden daha fazla ilgi duyabilirler. Bu bağlamda Tarih dersi içerisindeki konuların ilgi çekiciliğinin saptanması ya da hangi bölümlerin ve konuların öğrenciler tarafından daha ilgiyle takip edildiğinin belirlenmesi, öğrencilerin öğrenme durumlarına katkı sağlayacaktır. Ayrıca bazı tarihi dönemler içerisinde yer aldığı olaylar itibariyle diğer dönemlerden daha ilgi çekici olabilir. İne günümüze yakın dönem olayları öğrencilerin doğrudan ilgilerini çekecek dönem olabilir. Buna rağmen tarih ders kitapları içerisinde yer alan dönemlerin bir bütün olarak öğretimi, her önem hakkında öğrencilerin belli bilgileri edinmeleri ve dönemler hakkındaki bilgileri doğru şekilde organize etmeleri tarih okuryazarlığı bakımından gerekli bir durumdur. Bazı tarihi dönemler günümüze uzak zaman diliminde yer aldığı için yeterli doküman bulunamamasından kaynaklı ders kitaplarında öğrencilerin dikkatlerini çekebilecek derecede sunulamayabilir. Özellikle günümüze uzak dönemlerin bu bağlamda değerlendirilip bu dönemlerle ilgili bölümlerin işlenmesinde ders kitaplarının daha zengin içeriklerle donatılması öğrencilerin o dönemlere ait olumlu tutum geliştirmelerine olanak tanıyabilir. Bu araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği dördüncü sınıf öğrencilerin tarih dersindeki dönemler hakkındaki neler düşündüklerini ortaya çıkarmaktır. Öğrencilerin görüşlerinin derinlemesine incelenmesi amaçlandığı için nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırmacı hazırlamış olduğu yarı yapılandırılmış görüşme ile öğrencilerin görüşlerini belirlemeye çalışmıştır. Mülakat için 5 soru hazırlanmış ve sorular iki alan uzmanına incelettirilmiştir. Oluşturulan görüşme formu ile 3 öğrenci ile pilot çalışma yapılmıştır. Öğrencilerin verdikleri cevaplar incelendiğine soruların cevaplarında tekrara düşüldüğü görüldüğü için mülakat formundaki sorular 3’e indirilmiştir. Bu aşamadan sonra 10 öğrenci ile mülakat yapılmıştır. Mülakata 5 kız ve 5 erkek öğrenci katılmıştır. Araştırmaya katılacaklar amaçlı örneklem yöntemlerinden ölçüt örneklem yoluyla seçilmiştir. Bu öğrencilerin sosyal bilgiler bölümünde okutulan İlkçağ, Ortaçağ, Orta Asya Türk Devletleri, İlk Türk İslam Devletleri, Osmanlı Tarihi ve TC. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük gibi dersleri almış olmaları ölçüt olarak kabul edilmiştir. Mülakata katılan öğrencilerden gönüllü katılım formu imzalamaları istenmiştir. Ayrıca öğrencilere istedikleri an mülakattan çekilebilecekleri bilgisi verilmiştir. Çalışmadan elde edilen veriler çözümlenmiş ve temalar olarak kodlanmıştır. Bu bulgular temalar başlığı altında tablolaştırılarak sunulmuştur. Elde edilen bulgular ışığında öğrencilerin günümüze yakın döneme ait konulara, medyatik ve popüler konu alanlarına daha fazla ilgi duyduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Ayrıca öğrenciler yakın dönem olayların uzak geçmiş olaylarından daha fazla ilgi göstermektedirler. Öğrenciler tarihi dönemlere karşı ilgilerinin etkileyen faktörler arasında medya, öğretmenler, ders kitapları gibi faktörlere yer vermişlerdir. Öğrencilerle yapılan çalışma sonucunda onların tarihi bilgilerini yapılandırırken akademik bağlamdan uzak bir yaklaşım sergiledikleri sonucunu ulaşılabilir. Bu sonuç öğrencilerin tarihi dönemlerle ilgili meraklarının özellikle medyatik konulardan oluştuğu bulgusuyla uyumlu görünmektedir. Bu öğrenciler tarihi evreler bağlamında incelendiğinde akademik bir bağlamla tarihi dönemlere bakmaları gereken bir dönemde olmalarına rağmen dönemlere duygusal bir yaklaşım göstermişlerdir. Bu bilgiler ışığında ders içerikleri oluşturulurken konuların ilgi çekecek şekilde verilmesi önerilebilir. Ayrıca dönemlere ait farklı, çarpıcı ve öğrencilerin dikkatlerini çekici materyallere ders kitaplarında yer verilmesi önerilebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ VE SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMINA İLİŞKİN TUTUM VE DÜŞÜNCELERİÖzet: Toplumun ihtiyaçları çerçevesinde hızla gelişen teknolojiyi anlamak toplumdaki bireylerin olmazsa olmazlarındandır. Teknoloji okuryazarı olan birey toplumu daha iyi anlar ve toplumla olan ilişkilerini kolaylıkla anlayabilir. İlköğretimden üniversiteye kadar giden eğitim-öğretim hayatında teknoloji hep karşımıza çıkar ve eğitimin içerisinde her zaman var olur. Zamanla gelişen teknolojiyle birlikte eğitim ortamlarını da düzenlemek gerekmektedir. Eğitim ortamları yeni gelişen bu teknolojileri kullanarak eğitim-öğretimi daha kalıcı olmasını sağlar.Bu çalışmanın amacı, ilköğretim sosyal bilgiler öğretmenliği ve sınıf öğretmenliği öğrencilerinin eğitim-öğretimde teknolojik araç gereç kullanımına karşı tutum ve sahip oldukları fikirleri belirlemektir. Araştırmada yöntem olarak betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Betimsel tarama modelini kullanmamın nedeni, çıkan sonuçları derinlemesine inceleyebilmem ve sonuçları genelleyebilmemdir. Çalışma 2015-2016 öğretim yılı güz döneminde Ege Bölgesi’nde, Sınıf Öğretmenliği ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği programına devam eden 1.sınıf öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Çalışmaya 51 tane Sosyal Bilgiler Öğretmenliği öğrencisi, 81 tane Sınıf Öğretmenliği öğrencisi katılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, Yavuz (2005) tarafından geliştirilen, 5 faktörden ve 19 maddeden oluşan “Teknoloji Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Teknoloji Tutum Ölçeği’nden çıkan sonuçlar Spss programıyla karşılaştırılmış ve sonuçlar görülmüştür. Araştırmadan çıkan sonuçlara baktığımızda farklı iki bölüm öğrencilerinin de eğitimde teknolojinin kullanılmasına olumlu baktıkları görülmüştür. Öğrencilerin yeni gelişen eğitim teknolojilerine de yabancı olmadıkları ve bunları eğitim-öğretim hayatında sınıflarda kullanılmasına olumlu baktıkları görülmüştür. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER PROGRAMINDAKİ TEMEL BECERİLERİ KAZANDIRMADA İLKOKUL 4.SINIF SOSYAL BİLGİLER DERS KİTABI İÇERİĞİNİN YETERLİLİĞİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: Öğrenme-öğretme sürecinin önemli öğelerinden biri olan ders kitapları eğitim faaliyetlerini doğrudan etkilemektedir. Ders kitabı bilginin sunuluşunu, becerilerin kazandırılmasını, öğrenme sürecinde öğrencinin görevlerini ve öğretme sürecinde öğretmenin rolünü büyük oranda belirlemektedir. Teknolojideki gelişme ve öğretim araçlarındaki çeşitliliğe karşın ders kitaplarının halen en önemli öğretim kaynaklardan biri olmasının nedeni, bu kitapların soyut olarak eğitim programında planlanan amaç ve hedeflerin, somut olarak kendini gösterdiği materyaller olmaları ile ilgilidir. 2005 İlköğretim Programının uygulanmaya başlanması ile birlikte ders kitaplarının içeriğinde de değişimler olmuştur. 2005 İlköğretim Sosyal Bilgiler Programının kazandırmayı hedeflediği temel becerilerin kazandırılmasında kitapların ne derece uygun içeriğe sahip olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Ancak içeriğin sadece konuların öğrenilmesine değil, aynı zamanda becerilerin kazandırılmasına da hizmet etmesi beklenmektedir. Bu noktadan hareketle araştırma, Sosyal Bilgiler öğretim programındaki temel becerileri kazandırmada ilkokul 4.sınıf sosyal bilgiler ders kitabı içeriğinin yeterliliğine ilişkin öğretmen görüşlerinin incelenmesi amacıyla hazırlanmıştır. Bu araştırmada hem nitel hem de nicel verilerin toplanması, analizi ve verilerin birlikte kullanımına yönelik araştırma yaklaşımlarından olan karma yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu, Ordu’nun Fatsa ilçesindeki 20 ilkokulda görev yapan 286 sınıf öğretmeninden 4. Sınıfı okutan 80 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Bu öğretmenlerin 69 tanesinden dönüt sağlanmıştır. Bu araştırmada kullanılan veri toplama aracına yönelik Cronbach Alpha güvenirlik ve geçerlik analizi sonucunda güvenirlik katsayısı 0.926 olarak bulunmuştur. Bilindiği üzere Cronbach Alpha güvenirlik katsayısının α ≥ .9 aralığında olması anketin yüksek güvenilirliğe sahip olduğunu göstermektedir. Verilerin analizi bilgisayar ortamında SPSS 22.0 istatistik programı kullanılarak yapılmış ve dağılımın özellikleri incelendikten sonra frekans/yüzde hesaplamaları, aritmetik ortalaması, standart sapması hesaplanmıştır. Verilerin, öğretmenlerin cinsiyet ve öğrenim düzeylerine göre analizinde bağımsız t-testi, mesleki kıdemlerine göre analizinde de Kruskal-Wallis testi uygulanmıştır. Araştırmaya katılanların %36,23’ünü bayan, %63,77’sini ise erkek öğretmenler oluşturmaktadır. Bu öğretmenlerin %71’i lisan mezunu, %29 önlisans mezunudur. Ancak lisanüstü eğitim alan öğretmen bulunmamaktadır. Öğretmenlerin %84,05’i 15 yıl ve üzeri, %5,8’i 10-14 , %2,9’u 5-9 ve %7,25’i de 1-4 yıl arası mesleki kıdeme sahip olduğu görülmektedir. Gerçekleştirilen t testi verilerine göre puanların katılımcıların cinsiyet ve öğrenim durumu değişkenliğine göre farklılık göstermediği tespit edilmiştir. Kruskal-Wallis Testi sonuçları incelendiğinde ise katılımcıların ölçekten aldıkları toplam puanların mesleki kıdemlerine göre de istatistiksel olarak anlamlı farklılaşma göstermediği tespit edilmiştir. [χ² (3) = 7,412, p> 0.05]. Araştırmada, İlköğretim 4. Sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabında yer alan içeriğin söz konusu becerilerin kazandırmaya uygunluğuna ilişkin öğretmen görüşlerinin ağırlıklı olarak, “orta düzeyde” olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin ders kitabının temel becerileri kazandırmakta ‘’tam olarak’’ yeterli olmadığı görüşünü benimsedikleri anlaşılmaktadır. Araştırmaya katılan öğretmenler, ders kitaplarındaki etkinliklerin sayısının az ve içerik bakımından temel becerileri kazandırmada yetersiz olduğu, kitaptaki konuların temel bilgilere ve kazanımlara uygun olmadığı, konuların bilgi ve içerik bakımından öğrenci seviyesine uygun olmadığı, kazanımları değerlendirmeye yönelik soruların ölçme ve değerlendirmede yetersiz olduğu, kitaptaki konuların görsel açıdan eksik olduğu ve konulara ayrılan zamanın yetersiz olduğu yönünde görüş belirtmişlerdir. Öğretmenler, 4. Sınıf sosyal bilgiler ders kitabının dışında temel becerileri kazandırmada diğer ders kitaplarının da eksik olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Araştırmada, ders kitaplarının temel becerileri kazandırmada gerekli olduğu ancak tek başına yeterli olmadığından, öğretmenlerin yardımcı kaynaklara ihtiyaç duyduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak araştırmaya katılan öğretmenler, ders kitabının temel becerileri kazandırma bakımından orta düzeyde olduğunu ve geliştirilmesi gerektiği görüşünü benimsemişlerdir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER PROGRAMLARINDA, YETERLİLİKLERDE, ŞURALARDA VE BİLİMSEL ARAŞTIRMALARDA EDEBİYAT DESTEKLİ SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİÖzet: 21. yüzyıl, bilgi ve teknolojide büyük bir gelişim ve değişime sahne olmaktadır. Bilgi yeni boyutlar kazanmakta, var olan bilim dalları ortaya çıkan yeni durumları açıklama, ihtiyaçları karşılama konusunda zorlanmaktadır. Öğrenme-öğretme sürecini aktif hale getirme, etkili ve kalıcı öğrenmeyi sağlama, öğrenme ortamlarını zenginleştirme, çağın gerektirdiği insan gücünü yetiştirme, dünyayı daha geniş pencerelerden görme, yeni bakış açıları geliştirme isteği diğer bilim dallarıyla bilgi ve birikimlerin paylaşımını zorunlu kılmaktadır. Sosyal Bilimler çatısı altında yer alan Sosyal Bilgiler ve Edebiyatın son elli yıldan beri bu kapsamda etkileşim içine girdikleri, bilgi, birikimlerin paylaşılmaya başlandığı görülmektedir. Edebiyat; türlere örneklik eden edebî metinler aracılığıyla Sosyal Bilgiler alanının gereksinim duyduğu düşünen, sorgulayan, çoklu bakış açısı, estetik zevki gelişmiş, duyarlı bireylerin yetişmesine destek sunmakta, bu bağlamdaki becerileri geliştirmekte, öğrenme ortamlarını canlandırmakta, öğrenilenlerin pekiştirilmesi sağlanmaktadır. Kazandırılmak istenen beceriler, Sosyal Bilgiler öğretim programında vurgulanan temel becerilerdir. Bu nedenle, Sosyal Bilgiler derslerinde sözlü ve yazılı edebî eserlerin kullanımı dersin amaç ve kazanımlarını gerçekleştirmede son derece önemlidir. Dünyada çok daha uzun bir geçmişi olan iki alan arasındaki işbirliğinin Türkiye’de oldukça geç başladığı, yaklaşık on yıl gibi bir mazisinin olduğu görülmektedir. Disiplinlerarası işbirliği; öğretim programlarında, alan ve program yeterliliklerinde, Millî Eğitim Şuralarında konuya yer verilmesi, öneme ilişkin gerekli vurguların yapılmasıyla güçlenir, bilimsel araştırmalarla desteklenir. Türkiye’de öğretmenlik mesleğinin, programların, eğitim-öğretimin niteliğinin geliştirilebilmesi amacıyla belirli yıllarda toplanan ve Milli Eğitim Sistemi’nin en yüksek danışma organı olan Milli Eğitim Şuraları, Türkiye eğitim tarihi içinde özel bir yere sahiptir. Dolayısıyla Şuralarda konuya ilişkin yapılacak vurgular bu kapsamda farkındalığı oluşturmada, yönlendirici olmada önemlidir. Öğretmen adaylarının yetişmesinde önemli bir rol üstlenen, kılavuz görevi üstlenen program ve alan yeterliliklerinin disiplinlerarası işbirliğini gerçekleştirecek şekilde oluşturulması, düzenlenmesi gerekmektedir. Bu da, iyi yetişmiş, belli bir birikime sahip öğretmenlere gereksinimi beraberinde getirmektedir. Öğretmenler, gerçekleştirdikleri etkinliklerde öğretim programlarını ve programlarda yer alan kazanımları temel alarak hareket ederler. Bu nedenle Sosyal Bilgiler öğretim programlarında öğretmenlerin edebiyat desteğinden yararlanmalarını sağlayacak kazanım ve etkinlik örneklerine yer verilmiş olması önem taşımaktadır. 2005 ve 2015 Sosyal Bilgiler Programları bu kapsamda incelendiğinde; disiplinlerarası ilişkinin kısmen kurulduğu görülmekte, edebî metinlerden yararlanılarak öğrencilere pek çok beceri ve değerin kazandırılabileceği ifade edilmektedir. Bütün bu bilgiler ışığında planlanan araştırmanın temel amacı; Sosyal Bilgiler programlarında, yeterliliklerde, şuralarda ve bilimsel araştırmalarda Edebiyat destekli Sosyal Bilgiler öğretiminin yerini belirlemektir. Bu temel amaç doğrultusunda; 2005 ve 2016 Sosyal Bilgiler programlarında belirtilen yeterlilikler, 1939-2010 yılları arasında toplanan Millî Eğitim Şuralarında alınan kararlar, YÖK Dokümantasyon merkezine ulaşmış lisansüstü tezler ve ERIC veri tabanında yer alan bilimsel araştırmalar “Edebiyat Destekli Sosyal Bilgiler Öğretimi” bağlamında değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırma; tarama modeline göre desenlenmiştir. Araştırmanın kuramsal evrenini Milli Eğitim Şuralarında alınan kararlar, Sosyal Bilgiler Programı yeterlilikleri, YÖK Dokümantasyon Merkezinde yer alan tezler ve ERIC veri tabanındaki araştırmalar oluşturmaktadır. Verilerin çözümlenmesi aşamasında doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Elde edilen veriler frekanslarla nicel veri kapsamında sunularak yorumlanmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçların; “Edebiyat Destekli Sosyal Bilgiler Öğretimi” ne program, yeterlilik, Millî Eğitim Şuraları, lisansüstü tezler ve bilimsel araştırmalar kapsamında nasıl bir yaklaşım gösterildiğine ilişkin genel bir tablo oluşturması açısından önemli olduğu düşünülmekte, iki alanın disiplinlerarası çalışmada hangi noktada olduğunu göstermesi konusunda bir farkındalık oluşturması beklenmekte, Edebiyat Destekli Sosyal Bilgiler Öğretimi kapsamında çalışacak araştırmacılara ışık tutacağı düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: Sosyal Bilgiler, Edebiyat, Disiplinlerarasılık Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER TASLAK PROGRAMININ (2017) AKADEMİSYEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Günümüzde bilginin öneminin giderek artması, yeni teknolojilerin ve buluşların dünya üzerinde hızla yayılması ve küreselleşmenin etkisi gibi unsurlar eğitim ve öğretimde yenilikleri gerekli kılmaktadır. Bu etkilere ek olarak, Türk öğrencilerin PISA ve TIMMS gibi uluslararası sınavlarda düşük puanlar alması ve ülkeler arası başarı listelerinde arka sıralarda yer alması eğitimde yenilikler üzerinde düşünmeyi daha da önemli kılmıştır. Bu kapsamda bu ve benzeri başka nedenlerin de etkisiyle Millî Eğitim Bakanlığı 2017 yılı yeni taslak programını hazırlayarak paydaşların beğenisine sunmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı; Eğitime dair güncelleme, yenileştirme ve geliştirme çalışmalarının bir sonucu olarak taslak programların askıya çıkarıldığını, görüşlere sunulmaya ve görüşler doğrultusunda iyileştirmeye hazır hale geldiğini, kamuoyunun ve paydaşların katkılarının alınacağını, ortak aklın süzgecinden geçirerek öğrencilerin önüne getireceklerini, 2017-2018 eğitim öğretim yılından itibaren de sınıflarımızda öğretmenlerimizin bu çerçevelere uygun olarak derslerini yürüteceklerinin bilgisini vermişti. Bu kapsamda öncelikle Millî Eğitim Bakanlığı 13 Ocak 2017 tarihinde 172 sınıf düzeyi için 53 dersin yeni taslak öğretim programlarını MEB’in websitesi üzerinden kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu kapsamda 2017 Taslak programı belirlenen tarihler ( 13-23 Ocak arası öğretmenlere, 6 Şubat’ta sivil toplum kuruluşlarına ve üniversitelerdeki eğitim fakültelerine ) içerisinde paydaşların bilgisine sunularak görüş alınmaya çalışılmıştır. 10 Şubattan 20 Şubata kadar Talim ve Terbiye Kurulunun onay süreci olmuştur. 23 Şubat itibari ile de ders kitaplarının yazım sürecine başlanılmıştır. Planlamaya göre önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren (2017-2018) 1, 5 ve 9. sınıf öğrencileri, yeni hazırlanmış müfredatla eğitime başlayacaklardır. Bakanlık bu süreçte veli, öğretmen, eğitim sendikaları, diğer sivil toplum kuruluşları ve eğitim fakültelerinde oluşturulan heyetler üzerinden taslak programa yönelik görüş istediklerini ifade etmişti. Bu kapsamda Bakanlık, taslak programın “ ben yaptım oldu ” mantığı ile değil de konu ile ilgili tüm paydaşların görüşlerinin alınması neticesinde düzenlemeler yapıldıktan sonra uygulamaya konulacağını belirtmiştir. Bakanlığın taslak programların hazırlanması ve değerlendirilmesi sürecinin veriye dayalı, saydam ve paydaşların katılımıyla gerçekleşmesine önem veren tutumu dikkate değer gözükmektedir. MEB, 2015-2019 Stratejik Planı’nda yer alan üç ana stratejik hedeften biri, yönetim organizasyonunun “etkin bir izleme ve değerlendirme sistemiyle desteklenen, bürokrasinin azaltıldığı, çoğulcu, katılımcı, şeffaf, hesap verebilir” bir yapıya kavuşturulmasıdır. Taslak öğretim programlarının yenilenmesi sürecinde bakanlık tarafından yapılan açıklamalarda da stratejiyle uyumlu biçimde, paydaşların katkısının alınmasına vurgu yapılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda öğretmen adaylarını yetiştiren akademisyenlerin programın başarılı olmasındaki rolleri çok önemlidir. Buradan yola çıkarak bu araştırmada, Sosyal Bilgiler Taslak Programına yönelik akademisyen görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma gurubunu sosyal bilgiler eğitimi alanında doktora derecesine sahip akademisyenler oluşturacaktır. Nitel araştırma deseninde gerçekleştirilecek olan çalışmada tarama modeli kullanılacaktır. Araştırmada veriler, araştırmacılar tarafından uzman görüşlerine de başvurularak hazırlanacak olan yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanacaktır. Uygulama sonrasında katılımcılardan ( akademisyen ) elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenecektir. Araştırma sonucunda, sosyal bilgiler taslak programının akademisyenler açısından bulunduğu durum karşılaştırmaya tabi tutularak, araştırma sonucu hakkında birtakım önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER VE FEN BİLGİSİ EĞİTİMİ LİSANS PROGRAMLARININ ÇEVRE EĞİTİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: İnsan dünyada var oluşuyla birlikte yaşam kalitesini artırmak için çeşitli uğraşlar vermiştir. İnsanlığın doğa ile tanıştığı ilk dönemlerde etkileşimi kısıtlı düzeydedir ve gerek beslenme gerekse barınma ihtiyaçlarını doğaya zarar vermeden karşılamıştır. Doğada bulunan besinlerin pişirilmeden tüketilmesi ve doğal barınakların yaşam alanlarını oluşturulması nedeniyle doğa üzerinde çok fazla olumsuz bir etki yaratmamıştır. Tarımın keşfiyle doğa üzerinde baskı kurulmaya başlanmış ve sanayi inkılabı ile bu baskı hissedilebilir düzeylere ulaşmıştır. Özellikle teknolojinin gelişmesiyle birlikte hissedilmeye başlayan tehditler günümüzde azami boyutlara ulaşmıştır. Bu problemlerin büyük bir kısmının kaynağını oluşturan insan, çözümü de kendi içinde barındırmaktadır. Doğanın dilinden anlayan, doğal kaynaklar konusunda bilince sahip bireyler yetiştirmenin yolu şüphesiz ki çevre eğitiminden geçmektedir. Çevrenin korunmasına ilişkin değer ve tutumların bireylerde davranışa dönüşebilmesi konusunda mühim görevleri barındıran meslek grubu öğretmenliktir. Öğretmen bir toplumu bilgi ve deneyimle işleyip, topluma değer katan, toplumun kültür ve eğitim seviyesinin gelişmesini sağlayan kişidir. Bu noktadan bakıldığında, öğretmenlerin yetiştirilmesi toplumun istikbali açısından büyük önem taşımaktadır. Bu araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler ve Fen Bilgisi Eğitimi lisans programlarının çevre eğitimi açısından incelenmesidir. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Bulgulara ulaşmak için öncelikle Yükseköğretim Kurulu Sosyal Bilgiler ve Fen Bilgisi Öğretmen Yetiştirme Programlarında çevre ile ilgili olarak hangi derslerin bulunduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Daha sonra, Sosyal Bilgiler Eğitimi alanında eğitim veren 40 üniversitenin Eğitim Fakültesi ile Fen Bilgisi Eğitimi alanında eğitim veren 45 Eğitim Fakültesi’nin Öğretmen Yetiştirme Programları analiz edilmiştir. Veriler analiz edildikten sonra Sosyal Bilgiler ve Fen Bilgisi Öğretmen Yetiştirme Programlarında çevre konuları ve çevre eğitimine ilişkin verilen zorunlu ve seçmeli dersler belirlenmiş ve iki öğretmen yetiştirme programının çevre konuları ve çevre eğitimi açısından karşılaştırılması yapılmıştır. Araştırma sonucunda, Sosyal Bilgiler ve Fen Bilgisi Eğitimi Lisans Programlarında çevre ve çevre eğitimine ilişkin konulara yer veren zorunlu derslerin sınırlı olduğu, genellikle derslerin teorik dersler olduğu, seçmeli ya da zorunlu olarak uygulamalı derslere yer verilmediği belirlenmiştir. Ayrıca, sadece Fen Bilgisi Eğitimi Lisans Programında yer alan bir dersin doğrudan çevre eğitimi ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Üniversitelerin Eğitim Fakültesi Lisans Programlarında çevre konusu ile ilgili seçmeli derslerin de sınırlı şekilde yer aldığı dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, Sosyal Bilgiler ve Fen Bilgisi Öğretmen Yetiştirme Programlarının çevre eğitimi konusunda yetersiz kaldığı söylenebilir. Araştırma sonuçları doğrultusunda şu öneriler getirilebilir: Öğretmen adaylarının çevre konularına ilişkin bilgi, beceri ve değerler açısından gelişimini sağlamak amacıyla uygulama derslerine programlarda daha fazla yer verilmelidir. Çevreye karşı duyarlılık kazandırmaya ve olumlu tutum geliştirmeye yardımcı olacak nitelikli doğa eğitimlerine ve alan çalışmalarına fakültelerde daha fazla yer verilmelidir. Öğretmen adayları mesleğe başladıklarında öğrencilerde çevreye duyarlılık becerisini kazandırmaya çalışacaklarından önce bu duyarlılığa kendilerinin sahip olması gerekmektedir. Bu yüzden sistem içerisinde çevreye duyarlı öğretmen adayları yetiştirebilmek amacıyla çevre eğitimi dersinin bütün eğitim fakültelerinde zorunlu ders olarak okutulabilir. Çevre eğitimi ile ilgili seçmeli derslerin sayısı arttırılabilir. Sosyal Bilgiler ve Fen Bilgisi Lisans Programlarının çevre eğitimi açısından değerlendirilmesini amaçlayan bu çalışma, Sosyal Bilgiler ve Fen Bilgisi Lisans Programlarının içerisinde yer alan ve çevre eğitimi ile ilişkili olan dersler hakkında bilgi edinilecek olması ve lisans programlarındaki mevcut durumun belirlenmesine yardımcı olması çalışmanın önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca, çevre eğitimine ilişkin yapılacak çalışmalar için yol gösterici bilgiler içermesi açısından çalışmanın alanyazına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu araştırma, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı’nda yüksek lisans tez çalışması olarak sunulan araştırmadan üretilmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER VE FEN BİLİMLERİ DERSLERİ BİLİM VE TEKNOLOJİ KONULARININ ÖĞRETİMİNDE BİYOGRAFİLERİN KULLANIM DURUMUÖzet: Türk Dil Kurumu tarafından özgeçmiş ve yaşam öyküsü şeklinde adlandırılan biyografi; edebiyat alanında “bilim, sanat, edebiyat, siyaset, spor gibi alanlarda iş ve davranışlarıyla öne çıkmış ve toplum katında üne kavuşmuş insanların yaşamlarını belgelere dayalı olarak inceleyen edebi bir tür” olarak ifade edilmektedir. Eğitim bilimleri bağlamında biyografi ise, bir öğretim etkinliği olarak değerlendirilmektedir. Nitekim eğitimsel etkinliklerde biyografi aracılığıyla tarihteki önemli kişilerin yaşamlarından yararlanılarak ilgili derste yer alan konuların, tarihsel bağlamda incelenmesi ve düzene konması hedeflenmektedir. Biyografi etkinlikleri ile öğrenciler; yer, zaman, kişiler, savaş, barış, icat, siyaset, ekonomi, bilim ve teknoloji gibi birbirinden farklı bilgi ve belgelere ulaşma imkânı bulabilmektedir. Biyografi etkinlikleri, öğrencilerde eleştirel düşünme, empati kurma ve karar verme gibi yaşamsal becerileri geliştirdiği gibi; onların vatanseverlik, geçmişine saygı duyma ve milletini sevme gibi değerleri de benimsemelerine katkı sağlamaktadır. Burada sözü edilen beceri ve değerlerin haricinde; insan olmanın erdemi, tüm insanların benzer özelliklere sahip olduğu ve farklı kültürlerdeki ortak unsurların neler olabileceği gibi hususlar yine biyografi etkinlikleri ile öğrencilere öğretilebilmektedir. Bir edebi tür olan biyografi sadece edebiyat alanına özgü olmayıp, aynı zamanda temel eğitim başlayarak yükseköğretim düzeyine kadar tüm derslerde rahatlıkla kullanılabilecek bir öğretim etkinliğidir. Zira biyografinin konusu, insan ve onun yaptıkları olduğuna göre biyografiye konu edilen insan, bazen bir edebiyatçı, tarihçi, coğrafyacı, matematikçi, fizikçi ve kimyacı olabileceği gibi bazen de bir siyasetçi, hukukçu, asker veya sporcu olabilmektedir. Türk Eğitim Sistemi içerisinde Fen Bilimleri dersi ilkokul 3. sınıftan başlayıp ortaöğretime kadar geçen süreçte öğrencilere öğretilmektedir. Sosyal Bilgiler dersi ise ilkokul 4. sınıftan başlayıp ortaokul 8. sınıfa kadar öğretilmektedir. Her iki dersin içeriği incelendiğinde birtakım konuların ortak olarak öğretildiği görülmektedir ki bunlardan bir tanesi bilim ve teknolojiyle ilgili konulardır. Fen Bilimleri dersinde bilim ve teknolojiye ilişkin konular Fen-Teknoloji-Toplum-Çevre öğrenme alanının içeriğinde yer alırken Sosyal Bilgiler dersinde bilim ve teknolojiyle ilgili konular Bilim, Teknoloji ve Toplum öğrenme alanının içeriğinde yer almaktadır. Hiç kuşkusuz bilim ve teknoloji öğretilirken bu mirasın günümüze kadar ilerleyerek gelmesini sağlayan bilim insanlarının biyografilerinden (yaşam öykülerinden) bahsetmek gerekmektedir. Biyografinin sadece edebiyat ve dilbilim alanına özgü olmayıp tüm derslerde kullanılabilmesi ile konusunun insan ve etkinlikleri olması gerçeği dikkate alındığında biyografiden her iki derste de rahatlıkla yararlanılabileceği söylenebilir. Türkiye’de her iki ders bağlamında yapılan çalışmalar incelendiğinde; biyografi veya bilim tarihi ile ilgili metinlerin, 2005 yılında yapılan öğretim programları değişikliği ile yaygın olarak kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Ancak ilgili alanyazın tarandığında her iki dersin öğretim programı ve ders kitaplarında biyografinin kullanım durumunu karşılaştırmalı olarak ortaya koyan araştırma sayısında bir sınırlılık olduğu dikkati çekmektedir. Bu araştırmanın amacı, sosyal bilgiler ve fen bilimleri öğretim programı ve ders kitaplarında bilim ve teknolojiye ilişkin konuların öğretiminde biyografinin kullanım durumunu karşılaştırmaktır. Araştırmada nitel metodoloji kapsamında doküman incelemesinin (belge tarama) kullanılmıştır. Bilindiği gibi doküman incelemesi, araştırma konusu ile ilgili mevcut kayıt ve belgeleri toplayıp belirli norm ve sisteme göre kodlama işlemidir. Yeni bilgilere ulaşmaktan ziyade, genel eğilimler, alternatif düşünce ve fikirleri ortaya koyma olanağı tanıması nedeniyle araştırmada doküman incelemesinden yararlanılmıştır. Araştırmada veri kaynağı olarak, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan 2005 Sosyal Bilgiler ile 2013 Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programlarının yanında 2016-2017 eğitim-öğretim yılında ilgili dersler bağlamında okutulan ders kitapları incelenmiştir. 2016-2017 eğitim-öğretim yılı bahar yarıyılında gerçekleştirilen araştırmada toplanan verilerin içerik analiziyle çözümlenmesine devam edilmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER VE KARŞILAŞTIRMALI EĞİTİM ALANINDA YAYINLANMIŞ LİSANSÜSTÜ TEZ ÇALIŞMALARININ İNCELENMESİ: BİR META-SENTEZ ÇALIŞMA ÖRNEĞİÖzet: Tuğba Cevriye ÖZKARAL Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi tugbaozkaral@hotmail.com Ayşe MENTİŞ TAŞ Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği aysementistas@hotmail.com Gelişen iletişim teknolojisi ile birlikte dünya küreselleşmekte vebu küreselleşme olgusu ülkeleri birbirlerinin eğitim sistemlerini inceleme konusunda zorlamaktadır. Karşılaştırmalı eğitim alanındaki çalışmalar, eğitimin uluslararası yönlerine odaklanırlar ancak bu alanda ulusal eğitim sistemlerine çözümler üretmek de bir diğer önemli konudur. Çeşitli toplumlarda, ülkelerde, bölgelerde ve tarihi dönemlerde uygulanan eğitim sistemlerini bazen bütün olarak bazen da birkaç yönden karşılaştırarak ortak ve farklı yönleri tespit edip bundan eğitim teori ve pratiğinde, eğitim politikasında, eğitim planlamasında ve reformlarında, uluslararası ilişkilerin yumuşatılmasında ve bir barış ortamı sağlanmasında yararlanılmaya çalışılan bir bilim olarak da tanımlanmaktadır. Sosyal bilgiler ise bireyin toplumsal varoluşunu gerçekleştirebilmesine yardımcı olmaya çalışan ve tarih, coğrafya, ekonomi, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, felsefe, siyaset bilimi ve hukuk gibi sosyal bilimleri ve vatandaşlık bilgisi konularını içine alan bir derstir. Böyle kapsamlı ve birçok ögeyi içine alan bir alanın da farklı kültürlerde nasıl ele alındığı büyük bir önem taşımaktadır. Bu nedenle sosyal bilgiler alanında karşılaştırmalı çalışmaların daha yaygın bir hale gelmesinin gerekli olduğu düşünülmektedir. Bu çalışma, sosyal bilgiler ve karşılaştırmalı eğitim alanında yapılan çalışmaların meta-sentez yöntemi kullanılarak analiz edilmesi ve bu konuda yapılan çalışmalarda nasıl bir eğilimin olduğunu, özellikle hangi sonuç ve önerilere ulaşıldığını tespit etmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Meta-sentez (tematik içerik analizi); aynı konu üzerine yapılan araştırmaların temalar oluşturularak eleştirel bir bakış açısıyla sentezlenmesi ve yorumlanması olarak tanımlanmaktadır. Meta-sentez çalışmaları belli bir alanda yapılmış nitel araştırmaların yine nitel bir anlayışla ele alınıp, benzerlik ve farklılıkların karşılaştırmalı olarak ortaya konmasını da içermektedir. Çalışmalara ulaşmak amacıyla internet ortamında Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Ulusal Tez Tarama Merkezinden yararlanılmıştır. Bu konuya ilişkin toplam 21 lisansüstü tez çalışması tespit edilmiştir. Araştırmada 18 lisansüstü tez çalışması analiz edilmiştir. Tespit edilen diğer üç çalışma veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmadığından dolayı araştırmaya dâhil edilememiştir. Araştırmaya dâhil edilen her bir lisansüstü tez çalışması öncelikle detaylı bir şekilde okunup incelenmiş, kodlanmış ve bilgisayar ortamına kaydedilmiştir. İncelenen lisansüstü tez çalışması T1, T2, T3 …… T18 şeklinde kodlanmıştır. Sosyal bilgiler ve karşılaştırmalı eğitim alanında yapılan bu lisansüstü tez çalışmaları analiz edilirken şu sorulara yanıtlar aranmıştır: Sosyal bilgiler ve karşılaştırmalı eğitim alanında yapılan lisansüstü tez çalışmaları yayınlandıkları yıllara göre nasıl bir dağılım göstermektedir? Sosyal bilgiler ve karşılaştırmalı eğitim alanında yapılan lisansüstü tez çalışmaları üniversite/enstitü/programlara göre nasıl bir dağılım göstermektedir? Sosyal bilgiler ve karşılaştırmalı eğitim alanında yapılan lisansüstü tez çalışmaları eğitim seviyesi açısından nasıl bir dağılım göstermektedir? Sosyal bilgiler ve karşılaştırmalı eğitim alanında yapılan lisansüstü tez çalışmaları temalar bakımından nasıl bir dağılım göstermektedir? Sosyal bilgiler ve karşılaştırmalı eğitim alanında yapılan lisansüstü tez çalışmaları veri toplama yöntemleri açısından nasıl bir dağılım göstermektedir? Sosyal bilgiler ve karşılaştırmalı eğitim alanında yapılan lisansüstü tez çalışmaları veri analizi yöntemleri açısından nasıl bir dağılım göstermektedir? Sosyal bilgiler ve karşılaştırmalı eğitim alanında yapılan lisansüstü tez çalışmaları elde edilen sonuçlar açısından nasıl bir dağılım göstermektedir? Sosyal bilgiler ve karşılaştırmalı eğitim alanında yapılan lisansüstü tez çalışmaları sunulan öneriler açısından nasıl bir dağılım göstermektedir? Araştırmanın analiz süreci devam etmektedir. Tam metinde bulguların okuyucular tarafından daha rahat ve net bir şekilde görülebilmeleri amacıyla ağırlık olarak tablolara yer verilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER VE MATEMATİK EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ AFET BİLİNCİ ALGISININ KARŞILAŞTIRILMASI*Özet: Afet bilincinin geliştirilmesi için eğitimin her kademesine önemli sorumluluklar düşmektedir. Okullarda afet eğitiminin verilmesinde öğretmenler kritik öneme sahiptir. Öğretmenlerin afet biliciyle yetişmesi, okullardaki afet eğitimi uygulamalarını da olumlu yönde etkileyecektir. Bu yüzden öğretmen adaylarının afet eğitimi hakkında bilinçli olması çok önemlidir. Öğretmen adaylarının afet farkındalığının ne olduğunun anlaşılması, yapılacak uygulamalarla ortaya konulmalıdır. Eğitim süreci aileden başlayıp yaşam boyu devam eder. Bu aşamada, öğrencilere verilecek olan afet bilinci, ilk olarak öğrencileri yetiştirecek olan öğretmenlere verilmelidir. Yükseköğretimde verilecek eğitimlerin, daha çok bilinç geliştirme ve farkındalık oluşturmaya yönelik olması daha faydalı olabilir. Bu çalışma ile sosyal bilgiler ve matematik eğitimi öğretmen adaylarının afet bilinci algı düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Sosyal bilgiler eğitiminde okuyan öğrenciler, coğrafya ağırlıklı ve afet konularıyla ilişkili dersleri yoğun olarak almaktadır. Buna karşın matematik eğitiminde okuyan öğrenciler ise sayısal dersleri almakta ve afet eğitimiyle ilişkili dersler almamaktadır. Sözel ve sayısal ağırlıklı eğitimin yapıldığı programlardaki öğrencilerin, afet bilinci algısının nasıl değişkenlik göstereceği ve benzer yönlerin neler olacağının bilinmesi önemlidir. Çalışmanın temel amacı doğrultusunda, araştırmada mevcut durumun analizi yapılacağından betimsel yöntem kullanılacaktır. Bu çalışma, “sosyal bilgiler ve matematik eğitimi öğretmen adaylarının afet bilinci algısı arasında nasıl bir farklılık vardır?” sorusuna cevap bulmak ve bunun bazı değişkenlerle (sınıf, cinsiyet, bölüm, anne eğitim durumu, yaşadığı yer, baba eğitim durumu, afet deneyimi, anne iş durumu ve baba iş durumu) nasıl şekillendiğini ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 öğretim yılında Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin sosyal bilgiler ve matematik eğitimi anabilim dallarında öğrenim gören 322 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Örneklemde yer alan öğretmen adaylarının %71,4’ü kız, %28,6’sı erkektir. Veri toplamada araştırmacılar tarafından geliştirilen, 27’si olumlu, 9’u olumsuz toplam 36 maddeden oluşan “Afet Bilinci Algı Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek, araştırmacılar tarafından alanyazın taraması yapıldıktan sonra geliştirilmiştir. Afet bilincine ilişkin algı ölçeği, likert tipi beşli dereceleme türünde hazırlanmıştır. Ölçek; Kesinlikle Katılmıyorum (1), Katılmıyorum (2), Kararsızım (3), Katılıyorum (4) ve Kesinlikle Katılıyorum (5) seçeneklerinden oluşmuştur. Uzman görüşleri doğrultusunda ölçek maddeleri kararlaştırılarak, araştırmacılar tarafından örneklem grubuna uygulanmıştır. Araştırmada kullanılan veri toplama aracı ile elde edilen veriler, SPSS 19 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmada elde edilen verilerle; frekans ve yüzde dağılımı hesaplanmış, kişisel değişkenler arasındaki fark t-testi, tekyönlü varyans analizi ve Kruskal Wallis testi ile çözümlenmiştir. Sonuçlar incelendiğinde, sosyal bilgiler ve matematik öğretmen adaylarının ölçekteki yanıtlarının ortalaması 121,54 olarak bulunmuş olup, bu ortalama ise orta düzeyde afet bilinci algıları olduğunu göstermiştir. Öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri sınıf düzeyleri arasında afet bilinci algılarında anlamlı bir fark bulunmuş olup, bu farklılığın 1. sınıfta öğrenim görenler ile 2. sınıfta öğrenim görenler arasında olduğu yapılan post hoc analizinde görülmüştür. Benzer şekilde, öğretmen adaylarının geçmişte herhangi bir afet yaşayıp yaşamadığına yönelik olarak afet bilinci algı düzeyleri arasında da anlamlı bir fark olduğu bulunmuştur. Fakat bölüm farklılığı, cinsiyet, anne-baba eğitim düzeyleri ve meslek, yaşanılan yer ve gelir bazında yapılan analizler sonucun ise öğretmen adayları arasında afet bilinci algılarına yönelik anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Çalışmanın sonuçlarına göre, herhangi bir afet yaşamış olan öğretmen adaylarının afet bilinci algıları afet deneyimi olmayan öğretmen adaylarında daha yüksek olduğu, fakat afet bilinci algı ölçeğine göre her iki grubun da orta düzey algılarının olduğu söylenebilir. Bunun yanında, üniversite hayatına yeni başlamış olan öğretmen adaylarının afet bilinci algılarının, diğer öğretmen adaylarına kıyasla daha düşük olduğu fakat benzer şekilde sınıf farkı gözetmeksizin, tüm öğretmen adaylarının afet bilinci algılarının uygulanan ölçeğe göre orta düzeyde çıktığı belirlenmiştir. *Bu araştırma, Ahi Evran Üniversitesi Bilimsel Araştırma Koordinatörlüğü tarafından desteklenen EGT.A4.16.006 kodlu bilimsel araştırma projesi kapsamında yapılmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER VE OYUNLAŞTIRMAÖzet: Dünyada birçok ülke eğitim kalitesini yükseltmek ve toplumu daha ileriye götürmek için birçok çalışmalar yapmaktadır. Toplumlar gelişmekte ve yeni bilgiler ortaya çıkmaktadır. Bilim ve teknoloji sürekli ilerlemektedir ve öğrenilecek yeni bilgilerin sayıları da gittikçe artmaktadır. Bu artış, toplumsal ve bireysel yaşamı da etkilemekte, yeni tutum ve davranışlar gerektirmektedir. Sosyal Bilgiler dersi adı altında Tarih dersleri uzun yıllar, önemli isimlerin, tarihlerin, yerlerin, savaşların ve diğer olguların ezberlenmesini gerektiren bir ders olarak görülmüştür. Bu durum öğrencilerin tarih dersini sıkıcı ve gereksiz bulmalarına neden olmuştur. Uyguladığımız bu çalışmalarda bu nedenlerin ortadan kaldırılması için Eğitsel Oyunların işe koşulduğu öğrenme- öğretme etkinliklerine göre eğitim yapılarak, eğitsel oyunların başarıya etkisi ortaya konulmak istenmiştir. Değişik sınıf gruplarında uyguladığımız farklı oyunlar ile öğrencilerin özellikle kavram algılarında ciddi gelişmelerin olduğunu ve bunları rahatlıkla üst sınıfa taşıyabildikleri gözlemlenmiştir.5. sınıflarda uygulanan öğrencilerin yaşadıkları coğrafyaya ait doğal ve tarihi güzellikleri keşfedecekleri ,ezberlemek yerine turist rehberi olarak tanıtımlar yapacakları, gezi günlükleri tutacakları birde bunların üstüne oryantiring tekniğiyle istasyonlara uğrayarak tren biletlerini biriktirerek bir macera yaşayacakları bir sene düşünelim. Macera Treni etkinliğini tüm okul yerleşkesi içerisine yerleştirmiş ‘qr code’ soruları ile çocukların hayal gücünü ve araştırma becerilerini geliştirerek öğrenmeyi keyifli hale getiren etkinlik olarak düşünebiliriz. Disiplinler arası bir çalışma olan bu etkinlikte öğrenciler sınıfta oynadıkları kart oyunlarından sonra araştırmacı, sorgulayan, iletişim kuran ve dönüşümlü düşünen bireyler olarak süreci tamamlarlar.6, 7 ve 8. Sınıflarda kullandığımız Eğlenceli Tarih atölye kitaplarından yola çıkarak hazırlanan oyunlarla öğrencilerimiz zor tarih kavramlarını rahatlıkla içselleştirebiliyorlar. Bil bakalım ? Sosbu, Ben Kimim?, İpek Yolu Günlüğü , Bay Murtaza gibi oyunlaştırma yöntemleriyle hazırladığımız çalışmalar aynı zamanda öğrencilerinde oyun tasarladığı bir sürece dönüşmüştür. 5 ve 6. Sınıflarda Atölye Kitaplarından yola çıkarak öğrencilerimiz MYP Sonuç Değerlendirme çalışmalarında kendi oyunlarını tasarladılar. Daha sonra kitapların yaratıcılarıyla çalışarak yaptıkları söyleşide çalışmalarını aktardılar. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER VE SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN VATANDAŞLIK VE VATANDAŞLIK EĞİTİMİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Özet Devletlerin ve milletlerin gelişmesi, ilerlemesi ve varlıklarını devam ettirmeleri eskiden beri önemsenen bir konudur. Çağımızda ise bu daha da önemsenen bir mesele haline gelmiştir. Vatandaşlarına kendi kültür, örf, adet ve geleneklerini aktarma; maddi, manevi, milli ve evrensel değerleri kazandırma devletlerin önemli görevlerindendir. Devlet bu değerleri ve kültürel öğeleri eğitim yoluyla vatandaşlarına aktarmaktadır. İşte bu nedenle günümüzde bu değerlerin kazandırılmasında eğitime büyük sorumluluk düşmektedir. Bu konuda ilkokullarda hayat bilgisi dersiyle başlayan bu süreç 4.,5.,6.ve 7. sınıfta sosyal bilgiler, 8.ve 9. sınıfta vatandaşlık bilgisi ve insan hakları, üniversitede vatandaşlık bilgisi dersiyle devam etmektedir. Bunun dışında dolaylı yollardan diğer derslerde de vatandaşlıkla ilgili hususlara değinilmektedir. Kuskusuz bu vatandaşlık eğitimini küçük yaşlardan itibaren vermek çok önem arz etmektedir. Bu eğitimi vermede her ne kadar aileye büyük sorumluluk düşse de okul hayatına başladığı zaman bu sorumluluğun önemli bir kısmını okul üstlenmektedir. Okullarda bu eğitimi temel seviyede verme görevi sınıf öğretmenleri ve sosyal bilgiler öğretmenlerine aittir. Bu nedenle bu eğitimi verecek olan sınıf ve sosyal bilgiler öğretmenlerinin vatandaşlık ve vatandaşlık eğitimi hakkındaki görüşleri önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı sınıf ve sosyal bilgiler öğretmen adaylarının vatandaşlık ve vatandaşlık eğitimi hakkındaki görüşlerini ortaya koymaktadır. Bu araştırmanının çalışma grubunu 40 sınıf ve 40 sosyal bilgiler öğretmenliği adayları oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış mülakat formu kullanılmıştır. Mülakat formu oluşturulurken 10 soru hazırlanmış gerekli uzman görüşü ve yapılan pilot uygulama sonucunda soru sayısı 6’ya düşürülmüştür. Araştırma nitel araştırma yöntemi desenlerinden olan durum çalışması olarak tasarlanmıştır. Araştırmada elde edilen veriler analiz edilmiştir. Araştırma verilerinin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının görüşleri derinlemesine incelenerek kodlar oluşturulmuş ve daha sonra bu kodlar ortak tema altında birleştirilmiştir. Araştırmanın sonucunda şu verilere ulaşılmıştır. Öğretmen adaylarının çoğunluğu vatandaşlık tanımı yaparken aidiyet, hak, sorumluluk, görev, hürriyet ve bağlılık kavramlarına vurgu yapmışlardır. Öğretmen adaylarının vatandaşlık eğitimiyle ilgili kullandıkları kaynakları daha çok internet siteleri, KPSS kaynakları, ders kitapları ve anayasa oluşturmaktadır. Öğretmen adaylarının vatandaşlıkla ilgili konularda çoğunlukla kendilerini yetersiz olarak gördükleri göze çarpmaktadır. Yetersiz gören öğretmen adaylarının çoğunluğu bu yetersizliklerinin vatandaşlık haklarını ve hukuki kuralları bilmemelerinden, bilgi eksikliğinden, aldıkları eğitimden verim alamadıklarından ve gördükleri vatandaşlık eğitiminin günlük yaşamla ilişkilendiremediğinden kaynakladığını söylemişlerdir. Yine bir kısmı kısmen yeterli hissederken çok az bir kısmı kendini yeterli görmektedir. Kısmen yeterli görenler bu eksiklerini KPSS çalışmalarıyla ve okuyarak kapatmaya çalıştıklarını dile getirmişlerdir. Yeterli görenler ise bu yeterliliklerinin nedenlerini; vatana bağlı kalarak zarar verecek faaliyetlerde bulunmadan uzak durma, vatanı karşılıksız gönülden sevme, insanlarla bağ kurma ve birliktelik sağlamak için gösterdikleri çabadan kaynaklandığının vurgusunu yapmışlardır. Yani kişisel çaba, ilgi ve vatan sevgisi nedeniyle kendilerini geliştirdiklerini belirtmişlerdir. Öğretmen adayları vatandaşlık eğitimiyle ilgili derslerinde daha çok dramadan, günlük hayatla ilişkilendirmeye yönelik etkinliklerden, somutlaştırmaya yönelik etkinliklerden, film ve videolardan yararlanacaklarından bahsetmişlerdir. Öğretmen adaylarının çoğunluğu eğitim hayatları boyunca aldıkları vatandaşlık eğitiminin etkililiğinin yetersiz olduğuna dikkat çekmişlerdir. Buna etki eden nedenleri dile getirirken birçoğu gerçek hayatla uyuşan bir eğitim alamadıklarını, nitelikli eğitim verilmediğini, ders saatini yetersiz olduğunu, uygulamalar yapılmayarak teorik olarak öğretim yapıldığını ve sağlam bir temel atılmadığını belirtmişlerdir. Vatandaşlık eğitimiyle ilgili öneride bulunmaları istenen öğretmen adaylarının çoğunluğunun önerileri şu şekildedir. Gerçek (günlük) hayatla uyuşan bir vatandaşlık eğitimi verilmeli, kalıcı ve etkili bir vatandaşlık eğitimi verilmeli, uygulamalı (yaparak, yaşayarak) bir vatandaşlık eğitimi verilmeli, insanların sahip oldukları hakları kavratan bir vatandaşlık eğitimi verilmeli, bu dersin önemi kavratacak bir vatandaşlık eğitimi verilmelidir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER VE TARİH ÖĞRETMEN ADAYLARININ KONTROL ODAKLARI İLE KÜRESEL SOSYAL SORUMLULUK DÜZEYLERİNİN İLİŞKİSİÖzet: 20. yüzyıl boyunca bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişim, mesafeleri kısaltmak ve toplumları birbirine yaklaştırmak gibi olumlu değişimlere neden olmuştur. Fakat küreselleşme adı verilen bu durumun bir sonucu olarak, artık dünyanın herhangi bir bölgesinde yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik ya da ekolojik sorunlar, bütün dünyayı etkileyebilmektedir. Dolayısıyla bireylerin, dünyanın ortak sorunlarına karşı duyarlı olmaları bir gereklilik halini alırken, sorumluluk alanları da ulusal olandan, evrensel olana doğru genişlemektedir. Küreselleşmenin meydana getirdiği bu değişim, genç kuşakların, içinde yaşadıkları dünyaya karşı sosyal sorumluluklarını bilen yurttaşlar olarak yetiştirilmelerini zorunlu kılmaktadır. Bu durum fen bilimlerinden sosyal bilimlere kadar ilk ve ortaöğretim programlarının, genç bireylerde küresel sosyal sorumluluk duygusunun gelişmesini hedefleyen amaç ve kazanımlar belirlemelerine neden olmuştur. Bu genellemenin bir parçası olarak sosyal bilgiler dersi öğretim programında belirlenen 9 öğrenme alanında biri “Küresel Bağlantılar” şeklindedir. Bu öğrenme alanıyla öğrencilerin, bütün dünyayı ilgilendiren ekonomi, siyaset, ekoloji, güvenlik ve sağlık gibi alanlarda yaşanan sorunların sebepleri ve çözümleri ile ilgili fikirler geliştirmeleri amaçlanmaktadır. Tarih öğretimi bağlamında ise öğrencilerin sosyal sorunlara karşı duyarlı olmasını sağlamak, ortaöğretim tarih derslerinin ortak amacı olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte özellikle Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Dersi kapsamında dünyanın küreselleşme süreci öğrenciye aktarılırken, bu durumun beraberinde getirdiği önemli sorunlara dikkat çekilmektedir. İlgili dersin öğretim programında yer alan “Küreselleşen Dünya” gibi üniteler aracılığıyla da öğrencilere, küreselleşen dünyada, siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik olayların çok boyutluluğunu ve karmaşıklığını, farklı bakış açılarıyla inceleyebilme fırsatları sunulmaktadır. Aktif ve sorumluluk sahibi bir birey olma yolunda kişinin kendini tanıması, karşılaştığı durum ve olayları yorumlarken sahip olduğu tavır ve inançları, beklentileri oldukça önemlidir. Bireylerin karşılaşılan olumlu ya da olumsuz durumları yorumlarken kendilerini ve çevrelerini değerlendirmedeki baskın inançları kontrol odağı kavramını oluşturmaktadır. Kontrol odağı kavramı bireyin iyi ya da kötü kendisini etkileyen olayları kendi yetenek, özellik ve davranışlarının sonuçları ya da şans, kader, talih… vb gibi kendisi dışındaki güçlerin işi olarak algılaması eğilimidir. Diğer bir deyişle kontrol odağı bireyin yaşadıklarının sorumluluğunu kime veya neye yüklediği ile ilgilidir. Bu bağlamda kontrol odağı ile sorumluluk arasında anlamlı bir ilişki olduğu düşünülmektedir.Bu sebeple bu araştırmada sosyal bilgiler ve tarih öğretmen adaylarının sahip oldukları kontrol odakları ile küresel sosyal sorumluluk düzeyleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Bu amaçla öncelikle öğretmen adaylarının kontrol odakları ve küresel sosyal sorumluluk düzeyleri belirlenecek ve aralarındaki ilişki incelenecektir. Araştırmada öğretmen adaylarının genel bilgilerini toplayabilmek amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu”,Rotter (1966) tarafından geliştirilen ve Türkçe’ye uyarlaması Dağ (1991) tarafından yapılan “Rotterin İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği” ile Başer (2015) tarafından geliştirilen “Küresel Sosyal Sorumluluk Ölçeği” nden yararlanılacaktır. Rotter tarafından geliştirilen Kontrol Odağı Ölçeği iki seçenekli durumların verildiği bir ölçektir. Ölçek maddelerinde doğru-yanlış diye bir durum yoktur. Bireyler hangi seçeneği kendilerine yakın buluyor ise onu işaretleyecektir. Verilen her iki ifadeden yalnızca biri seçilip işaretlenecek şekilde ölçek tasarlanmıştır. Başer tarafından geliştirilen “Küresel Sosyal Sorumluluk Ölçeği ise bireylerin küresel sosyal sorumluluk düzeylerini belirlemeye dönük ifadelerden oluşmaktadır. Her bir ifadeye ilişkin ‘Kesinlikle Katılıyorum-Kesinlikle Katılmıyorum” şeklinde beşli likert tipinde seçenekler bulunmaktadır.Öğretmen adaylarının kendilerine en yakın olan seçenekleri işaretlemeleri sonrasında küresel sosyal sorumluluk düzeyleri ortaya çıkacaktır. Bu araştırmada ilişkisel tarama modeli uygun yöntem olarak seçilmiştir. Bu yönüyle araştırma betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu bir devlet üniversitesinde Sosyal Bilgiler Öğretmenliği programı 1-4. sınıf düzeyinde halen öğrenimlerine devam eden Sosyal Bilgiler Öğretmen Adayları ile pedagojik formasyon eğitimi gören tarih öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırma süresince gönüllülük ilkesi temel alınmıştır. Elde edilen veriler SPSS Analiz programı aracılığı ile analiz edilecektir. Araştırma süreci devam ettiğinden sonuçlara tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER VE TÜRKÇE ÖĞRETMEN ADAYLARININ OKUL DENEYİMİ I DERSİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ. AMASYA ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: İnsanlık tarihinin uzun bir döneminde toplumlar için salt nüfus artışı büyük önem taşımaktaydı. Günümüzde ise nüfusun belli bir oranda artmasının yanında, nüfusun nitelikleri daha büyük önem taşımaktadır. Günümüz toplumları sahip oldukları nüfusun eğitim kalitesi sayesinde geleceğe güvenle bakabilmekte, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda daha rekabet edebilir bir kimlik kazanabilmektedir. Günümüzde bireyin çağı doğru okuması, içinde yaşadığı topluma olabilmesi, gelecek kuşaklara daha üst düzey bir beşeri miras bırakabilmesi elbette aldığı eğitimle doğrudan bağlantılıdır. Nitelikli bireylerin yetişmesinde tereddütsüz en önemli aktör öğretmenlerdir. Öğretmen yetiştirmek üzere kurulan Eğitim fakültelerinde öğretmen adayları, uzmanlık birikimi yanında, nitelikli bir formasyon eğitimi de almakta, hem teorik, hem de uygulamalı süreci takiben daha donanımlı olarak eğitim ordusuna kazandırılmaktadırlar. Aktif eğitim-öğretim sürecinde mesleki formasyon kazandırmak adına verilen gerekli derslerden birisi de Okul Deneyimi dersleridir. Okul deneyimi dersiyle çeşitli eğitim kurumlarında gözlem yapan öğretmen adayları, Öğretmenlik Uygulaması dersiyle de aktif olarak öğretmenlik yapma imkanı bulmaktadırlar. Eğitim Fakültelerinde verilen alan eğitimi yanında gerek teorik, gerekse uygulamalı formasyon derslerinin öğretmen adaylarının yetişmesinde çok büyük bir önemi bulunmaktadır. Bu çalışmada Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesinde 2015-2016 Eğitim-Öğretim döneminde Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Ana Bilim Dalı ve Türkçe Öğretmenliği Eğitimi Bölümünde okuyan öğrencilerin Okul Deneyimi I dersi hakkındaki görüşlerini ortaya koymak, sorunlara çareler bulmak amaçlanmıştır. Çalışmanın örneklemi Türkçe ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği son sınıf öğrencileridir. Araştırmanın verileri öncelikle öğrencilerin kişisel bilgiler, daha sonra öğretmen adaylarının Okul Deneyimi I dersine görüşleri ve Okul Deneyimi I dersi uygulama sürecinde karşılaşılan zorluklar olmak üzere 3 bölümden oluşan veri toplama sürecinde elde edilmiştir. Öğretmen adaylarından toplanan veriler üzerinde frekans, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapma ve ki-kare testleri kullanılmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLERDE GEO-MEDYAÖzet: Bu araştırmanın amacı, sosyal bilgiler dersinde kullanılmak üzere bir geo-medya uygulaması geliştirmektir. Bu kapsamda tarafımızdan yapılan deneysel bir doktora tez çalışmasında sunulan verilerin bir bölümü paylaşılmıştır. Araştırma, Türkiye’de bilimsel literatürde henüz kullanılmamış bir bilgi teknolojisi olan geo-medya uygulamasının geliştirilmesi ve sosyal bilgiler dersinde öğretim materyali olarak kullanılması açısından önemlidir. Uygulama konusu olarak sosyal bilgiler 6. sınıf programında yer alan İpekyolu’nda Türkler ünitesi seçilmiştir. Bu ünitenin seçilmesindeki amaç, çok sayıda kazanımı kapsaması ve farklı disiplinleri içermesidir. Esasen konular ders kitabında resimler, grafikler, fotoğraflar ve tarih kronolojileriyle desteklenmiştir. Ancak bunlar öğrencilere dinamik bir şekilde sunulmadığı gibi, etkileşimli olarak geniş bir tarih kronolojisiyle de aktarılamamaktadır. Ayrıca ünitede bin yıllık Türk tarihi anlatılırken yeteri kadar haritaya yer verilmemesi, tarih – coğrafya - mekân – kültür ilişkisinin az sayıda şekil ve grafikle işlenmeye çalışılması pedagojik açıdan önemli bir eksikliktir. Söz konusu ünitenin öğretiminde bu ve benzeri sorunların çözümü ve akademik başarıyı artırmak için, geo-medya gibi yeni teknolojilerin kullanımı yararlı olacaktır. Geo-medya, coğrafi bilgi sistemlerinin çoklu ortam ögeleriyle zenginleştirilmiş ve dinamikleştirilmiş halidir. Bu çerçevede tarafımızdan hazırlanan geo-medya uygulamasının en önemli özelliği, çeşitli sosyal bilim disiplinlerini eğitim bilimlerine uygun bir biçimde yansıtabilmesi ve tarih – coğrafya – mekân ilişkisini doğrusal bir çizgide kurabilmesidir. Araştırmacı geo-medya uygulamasını planlarken sosyal bilgiler, coğrafya, matematik ve fen bilgisi alanlarının uzmanlarından görüş almıştır. Dolayısıyla çalışma multidisiplinerdir. Araştırmacı yaşantılarından, üç ay süren öğrenci gözlemlerinden ve sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşlerinden yararlanmış; bu verileri geo-medya uygulamasının tasarımında yoğun bir şekilde kullanmıştır. Çalışmada kullanılan geo-medya uygulaması, ADDIE öğretim tasarımı modeline uygun olarak tasarlanmıştır. Tasarımın ilk aşamasında ihtiyaç analizi yapılmıştır. Bu çerçevede öncelikli olarak hedef kitle, hedef program, içerik ve uygunluk gibi faktörler analiz edilmiştir. İkinci aşamada çözümleme sürecinde elde edilen veriler doğrultusunda geo-medya uygulamasının öğretim amaçları ile içeriğinin seçimi ve taslak tasarımı yapılmıştır. Taslak grafik ara yüz çalışmasında bileşenlerin yerleri belirlendikten sonra, uygulamanın grafik ara yüzü çalışılmıştır. Grafik ara yüz çalışmalarında uygulamanın navigasyon paneli, web haritalama, otantik bileşenler, görevler, ipuçları, giriş ekranı, veri paketleri ve logolar tasarlanmıştır. Üçüncü aşamada, geo-medya uygulamasının bir ders materyali olarak oluşturulma süreci açıklanmıştır. Bir önceki aşamada tasarımı yapılan geo-medya uygulaması bu aşamada geliştirilmiştir. Uygulama, web 3.0 teknolojileri üzerine kurulmuştur. Uygulama geliştirilirken HTML, HTML5, CSS3, JavaScript ve Active Server Pages gibi diller kullanılmıştır. Böylece uygulamaya dinamik özellikler, fonksiyonlar ve veri tabanı entegre edilmiştir. Uygulama içerisinde kullanılan uygulama programlama ara yüzleri (API) bu diller sayesinde sisteme uyarlanmış ve daha da geliştirilmiştir. Bunlara ilaveten grafik ara yüz tasarımı, kodlamalar, programlama, ipucu videolarının tasarımı, FTP protokolü ile dosya transferi, veri tabanı uygulamaları ve kararlılık testleri için birçok program kullanılmıştır. Dördüncü aşamada, tüm bu süreçler sonucunda ortaya çıkan geo-medya uygulaması öğretim ortamlarında test edilmiştir. Bu pilot uygulama, gönüllü öğrencilerin ve bağımsız uzmanların katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Son aşamada geo-medya uygulamasının öğrenmeye olan etkisi değerlendirilmiştir. Bu araştırmada sosyal bilgilerde geo-medya uygulamasının gerçekleşme aşamaları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır. Tespitlerimize göre geo-medya teknolojisinin kullanımı ile öğrencilere interaktif ve dinamik bir içerik sunulmuştur. Bu yeni uygulama sayesinde sosyal bilgiler dersi öğretim ortamlarında akademik başarıyı olumsuz etkileyen pek çok engel aşılmış, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmıştır. Yine bu teknoloji sayesinde öğrencilerin üç boyutlu gezintilerle Türklerin dünya coğrafyasındaki ve tarihindeki yerini daha iyi anlamaları sağlanmıştır. Türk – İslam medeniyetinin çeşitli eserlerini tanıyan öğrencilere farklı dünyaların kapıları açılmıştır. Bütün bunlar Milli Eğitim Bakanlığının öğrencilerimize sunduğu sınırlı maddi ve fiziki imkânlarla başarıyla gerçekleştirilmiştir. Kuşkusuz sosyal bilgilerin öğretiminde yaşanılan en büyük problemlerden biri laboratuvar ortamında deney yapılamaması, özellikle de tarihi olayların tekrarlanamamasıdır. Ancak söz konusu problem, bu araştırmanın sonuçlarıyla da kanıtlandığı üzere geo-medya teknolojisiyle büyük ölçüde aşılmıştır. Araştırma sonucunda geo-medyayı kullanan eğitimcilere bazı önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLERDE OKUL DIŞI ÖĞRENMEYE İLİŞKİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Adem ÖZTÜRK Ömer Halisdemir Üniversitesi ozturkadem079@gmail.com ÖZET: Bu çalışmanın amacı Sosyal Bilgiler öğretiminde okul dışı öğrenmeye ilişkin görüşlerini ortaya koymaktır. Okul dışı öğrenmenin öğretim süreci temel bileşenlerinden öğreten, öğrenen, öğrenilen açısında etkileşim entegrasyonunu merkeze alarak Sosyal Bilgiler’e uyarlanma düzeyi ifade edilmeye çalışılmaktadır. Çalışmada okul dışı öğrenmenin modern yapılandırmacı yaklaşım açısından önemi ve öğretimde etkililiğe katkısı irdelenmek istenmektedir. Günümüzde yaşanan son gelişmeler ve değişimler sadece sınıf içine bağlı öğrenme-öğretme değil, yaşamın her aşamasında hayat boyu öğrenmeyi gerekli kılmaktadır. Öğrencilerde öğrenme sadece davranış değişikliği nezdinde değil de öğrencinin duyuşunun, düşünüşünün, bakışının ve becerilerinin değişip çeşitlendirilmesi beklenilmelidir. Burada da okul dışı öğrenme, öğrenmeyi dünyayı ve çevreyi anlamlandırma, yaşamda aktif rol alma, bilgiyi yapılandırma, bilgiyi yeniden üretme ve hayata ilişkin sosyal değerleri kazanabilme çerçevesinde ele almaktadır. Tüm bu bağlam içinde Sosyal Bilgiler dersi ve okul dışı öğrenme ilişkisine bakıldığında, Sosyal Bilgiler dersinin öğrenme-öğretme rotasında okul dışı öğrenmeyi destekler niteliklere sahip derstir. Araştırmanın çalışma grubunu Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünde 2016-2017 eğitim-öğretim yılında toplam 24 4.sınıf öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada nitel araştırma metodolojisi kullanılmıştır. Veri toplama aracını 7 adet açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu oluşturmaktadır. Soru formu oluşturulurken uygulamalar sonucunda başta okul dışı öğrenme kavramının kapsamı ve okul dışı öğrenmenin diğer öğrenme biçimleriyle ilişkisi irdelenerek Sosyal Bilgiler dersinde okul dışı öğrenmeye ilişkin öğretmen adaylarının görüşlerini almak ve çalışma kapsamında öğretmen adaylarının okul dışında öğrenmenin kalıcılığını ve verimliliğini sağlamak maksadıyla; öğrencilerin bizzat yaparak ve yaşayarak öğrenmelerine katkıda bulunmak için Sosyal Bilgiler eğitim programı çerçevesinde 2005 yılında benimsenen yapılandırmacı yaklaşımı destekleyerek öğretmen adaylarının mesleğe atıldıklarında Sosyal Bilgiler dersine özgü değerlerin öğrencilere kazandırılmasında ne tür okul dışı etkinliklerine yer verilebileceğine ilişkin hususlar üzerinde durulmuştur. Açık uçlu soru formundan elde edilen veriler betimsel analiz yapılarak irdelenmiştir. Verilen cevaplar doğrultusunda temalar oluşturulmuş, oluşan temalar ilişkilendirilerek, öğrencilerin görüşleri araştırmacı tarafından yorumlanmıştır. Çalışma bulgularında, okul dışı öğrenme kavramı konusunda kavram yanılgısı içinde oldukları yani okul dışı öğrenmenin tekniklerini okul dışı öğrenme olarak bildikleri, bununla beraber öğretmen adaylarının okul dışı öğrenme ve Sosyal Bilgiler öğrenme ortamları konusunda ikilemlerde kaldıkları, okul dışı öğrenmenin bireyin eksik ve sıkıcı öğrenmesinin dışında bireyin eğlenerek ve isteyerek öğrenmesi açısından sonsuz ortamlar sunduğu, öğretimi çeşitlendirerek zenginleştirdiği; okul dışı öğrenme ve informal öğrenme arasındaki fark ve benzerliklerini saptayabildikleri, okul ışı öğrenmeyi diğer öğrenme türleri ve ortamlarından ayırabildikleri, Sosyal Bilgiler dersinin amaçlarının okul dışı öğrenmeyle ilişkili olduğu, okul dışı öğrenmenin yaparak yaşayarak ve kalıcı öğrenme sunduğuna ulaşılmış ve çalışma sonucunda Sosyal Bilgiler öğretiminde okul dışı öğrenmenin kullanım alanı çok geniştir. Sosyal Bilgiler dersi öğretim çeşitliliği konusunda sınırsız zenginlikler sunar. Bugüne kadar okullardaki öğretim, öğrenme döngüsünü kısırlaştırmaktadır. Bu konuda öğretimin temel bileşenlerinden olan öğretenler bilinçlendirilerek okul dışı öğrenmeyi etkili kılmaya yönelik seçenekler artırılmalı ve teşvik çalışmaları yapılmalıdır. Sosyal Bilgiler ‘de okul dışı öğrenme bireyin içinde bulunduğu toplumun kültürünü benimseme ve topluma uyum sağlama konusunda birinci derece önemlidir. Öğretmen adayları Sosyal Bilgiler’de okul dışı öğrenmenin kullanılması takdirde öğretimi pek çok yönden verimli kılacağını belirtmişlerdir. Genel anlamda okul dışı öğrenme, öğretmen adayları tarafından da farklı yollardan dersin zenginleştirilerek işlenmesinin hedef- kazanımlara ulaşmada birincil öneme sahip olduğu, okul dışı öğrenme ile öğrencilerin bir olayın çok boyutluluğu üzerine düşünerek üst düzey düşünme becerilerini geliştirdiği, böylelikle de Sosyal Bilgiler dersinin için temel bileşenlerinden olan sosyal etkileşim ve yansıtıcı iletişim becerilerini geliştirdiği saptanmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLERDE OTANTİK ÖĞRENME: YÖNTEM, TEKNİK VE YENİ YAKLAŞIMLARÖzet: Bu araştırmanın amacı otantik öğrenmenin sosyal bilgiler dersinde uygulanabilmesi için kullanılabilecek yöntem ve teknikler ile yeni yaklaşımları belirlemektir. Bunun için deneysel olarak planlanmış bir doktora tez çalışmasından elde edilen verilerin bir kısmı kullanılmıştır. Çalışma kapsamında otantik öğrenme modeli bilgi teknolojileriyle öğretim ortamında öğrencilere uygulanmıştır. Otantik öğrenmeyi gerçekleştirebilmek için ilgili literatürde geçen öğretim yöntem ve tekniklerinin yanı sıra çeşitli yeni yaklaşımların ortaokul 6.sınıf İpek Yolunda Türkler ünitesinde nasıl kullanıldığı bu çalışmada paylaşılmıştır. Otantik öğrenme, öğrencilerin gerçek yaşamdan problemlerle karşılaşmalarını sağlamak suretiyle aktif olarak öğrenebildiği bir süreçtir. Bu özelliği dolayısıyla yapılandırmacı yaklaşıma uygun öğrenci merkezli bir öğrenme modelidir. Otantik öğrenme tanımlarında usta – çırak, başka bir ifadeyle öğretmen – öğrenci ilişkisine sıklıkla yer verilmektedir. Öğrenme sürecinde usta çırağa görev vermekte (gerçek dünya), çırak da işi (görev) yapabilmek için (problem çözmek) bilgi edinmeye çalışmaktadır. Çırak elde ettiği bilgiyi problem çözebilmek için kullanmakta, böylece bilgiyi zihninde yapılandırmaktadır. Otantik öğrenme için, öğrenci gerçek hayattan karmaşık görevlerle ve sorunlarla karşılaşmalıdır. Öğrenci, öğretmen tarafından keşfetmeye, araştırmaya, sentez yapmaya ve sorgulamaya yönlendirilmelidir. Öğrenci; farklı ve çoklu kaynaklardan bilgi edinmeli, bilgiyi zihninde yapılandırmalı ve bir ürüne dönüştürmelidir. Farklı disiplinlerden yararlanmalı ve işbirliği yapabilmelidir. Ayrıca öğrenci, kendi değer ve yargılarını öğrenme sürecine dâhil edebilmelidir. Çalışmada otantik öğrenmenin gerçekleştirilmesi için sosyal bilgiler 6. sınıf ders programında yer alan “İpek Yolunda Türkler” ünitesi seçilmiştir. Ünite “Kültür ve Miras” öğrenme alanı içerisinde yer almaktadır. Söz konusu ünite, sosyal bilgiler programının temel hedefleriyle yakından ilişkilidir. “Anayurttan Anadolu’ya” konusuyla başlayan ünitede Türk tarihinin bin yıllık serüveni işlenmektedir. Ayrıca ünite, kültürel miras ve milli bilinç gibi üst düzey kavramların öğretilmesi bakımından da önemlidir. Ünitede tarihin çeşitli dönemlerinde Türklerin hakim olduğu yerler ve buralardaki yaşamları işlenmektedir. Bu kapsamda Türk Silahlı Kuvvetlerinin tarihsel gelişim süreci, İpekyolu, Hz. Muhammed ve İslamiyet’in doğuşu, dört halife dönemi, Emeviler ve Abbasiler, Türklerin İslamiyeti kabulü, ilk Türk-İslam devletleri ve geçmişten günümüze Türk kültürü gibi konulara yer verilmiştir. Görüldüğü gibi ünitede yaklaşık bin yıllık bir dönem, sosyal, kültürel yönleriyle ele alınmaktadır. Bu önemine karşın, konular ders kitabında sadece 38 sayfaya sığdırılmış ve konuların toplam 24 ders saatinde işlenmesi öngörülmüştür. Çalışmada otantik öğrenmenin uygulanabilmesi için, literatürde geçen öğretim yöntem ve tekniklerinin yanı sıra senaryo, kanıt ve araştırma temelli öğrenmeye yer verilmiştir. Özetle otantik öğrenme modeliyle ilgili bilimsel literatüre üç farklı öğrenme yaklaşımı kazandırılmıştır. Bunların otantik öğrenmeye entegrasyonunu sağlayabilmek için, yeni bir bilgi teknolojisi ürünü olan geo-medya teknolojisi kullanılmıştır. Böylece öğrencilerin yeni bilgi teknolojileri ürünleriyle belli bir senaryo dâhilinde multidisipliner ortamlarda bulunabilmesi amaçlanmıştır. Hatta öğrencilere bir senaryo çerçevesinde tarihin bir dönemine veya yeryüzünün herhangi bir bölgesine seyahat edebilme ve olayları sanal dünyada yaşayabilme olanağı sağlanmıştır. Öğrenci bu süreçte, geo-medya teknolojisine kazandırılan özellikler sayesinde veri paketlerinden ve haritalardan kanıtlara ulaşabilmiştir. Öte taraftan araştırma temelli öğrenme ile öğrenciler çeşitli araştırmalar yapabilmiştir. Öğrenciler bir yandan bilgi toplarken, diğer yandan topladığı bilgileri otantik öğrenme çerçevesinde kendilerine verilen çeşitli görevleri yerine getirmek için kullanmıştır. Otantik öğrenmede kullanılan yeni yaklaşımların otantik öğrenmeye entegrasyon sürecinin de irdelendiği bu araştırmanın otantik öğrenmeye ve bilimsel literatüre bu anlamda katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca bu çalışma öğretim teknolojilerinin geldiği noktayı göstermesi açısından önemlidir. Araştırma sonuçları neticesinde otantik öğrenmeyi öğretim ortamlarında kullanan eğitimcilere bazı önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLİM ÇALIŞMALARI DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI ÖĞRENME KAZANIMLARININ KATEGORİLERİ, DÜZEYLERİ VE DİSİPLİNLER ARASI ÖZELLİKLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Programın temel öğeleri arasında yer alan amaçlar, öğretim sürecinin planlanması ve uygulanmasına yön veren temel ölçütleri oluşturmaktadır (Oliva, 2005; Tyler, 2014). Amaçların önemini ön plana çıkaran bir diğer noktayı artan bilgi birikimi içerisinde öncelikli öğrenme alanlarının belirlenmesine duyulan gereksinim oluşturmaktadır. Bir dersin öğretimine odaklanıldığında ise dersin sonunda öğrencilere kazandırılması beklenen özelliklerin farklı hiyerarşik düzeyler temel alınarak “genel amaç, program amacı, ders amacı ve öğrenme kazanımı” gibi kavramlarla adlandırıldığı görülmektedir (Anderson vd., 2010; Brandt & Tyler, 2007; Gronlund, 1995; MEB [Milli Eğitim Bakanlığı], 2005; Oliva, 2005). Genel amaç belirli bir zaman diliminde öğrencilerden beklenen karmaşık ve çok yönlü eğitim ürünleri olarak tanımlanırken (Anderson vd., 2010), bu amaçların ünite ya da konuya indirgenmiş hali öğrenme kazanımı olarak açıklanmaktadır. Öğrenme kazanımları; öğrencilerin kazanması beklenen bilgi, beceri, tutum ve değerleri daha somut ve belirgin göstergelerle ortaya koyarak sürece rehberlik etmektedir (MEB, 2005). Bununla birlikte amaçların kapsadığı düzeyler ve alanlar açısından yapılan sınıflamaların sürece yön veren temel dayanak noktası olduğu belirtilmektedir (Doğanay & Sarı, 2009). Belirtilen noktaların ışığında gerçekleştirilen araştırmanın amacı, Sosyal Bilim Çalışmaları Dersi Öğretim Programı öğrenme kazanımlarının; kategorileri, düzeyleri ve disiplinler arası özellikleri açısından incelenmesidir. Bu ders, sosyal bilimler lisesi dokuzuncu, onuncu ve on birinci sınıf programlarında yer almakta ve sosyal bilimler dersinin uygulama alanı olarak kabul edilmektedir. Dersin amaçları arasında beceri gelişimi, sosyo-kültürel gelişim ve toplumsal sorunlara duyarlılık gibi boyutlar yer almakta ve dersin yapısında disiplinler arası bir yaklaşımın temel alındığı vurgulanmaktadır (MEB, 2006). Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı çalışmada, verilerin toplanmasında doküman incelemesi yönteminden yararlanılmıştır. Bu kapsamda dersin öğretim programında yer alan ve dokuzuncu sınıflara kazandırılması hedeflenen 49, onuncu sınıflara kazandırılması hedeflenen 39 ve on birinci sınıflara kazandırılması hedeflenen 40 öğrenme kazanımı araştırma kapsamına alınmıştır. Verilerin analizinde ise tümdengelimsel içerik analizi yaklaşımından yararlanılmıştır. Analiz sürecinde araştırmacılar tarafından hazırlanan “Öğrenme Kazanımlarının Kategorileri ve Düzeyleri Açısından Sınıflandırılması Formu” ile “Öğrenme Kazanımlarının Disiplinler Arası Özelliklerini Değerlendirme Rubriği” kullanılmıştır. Sınıflama formuna temel oluşturan kategorilerin belirlenmesinde, Posner ve Rudnitsky (2006) ile Anderson ve diğerleri (2010) tarafından önerilen amaç sınıflandırma yaklaşımları dikkate alınmıştır. Bu doğrultuda öğretim programında yer alan 128 öğrenme kazanımı; “hatırlama, bilişsel anlama, duyuşsal anlama, bilişsel beceri, duyuşsal beceri ve psikomotor-algısal beceri” düzeyleri açısından sınıflandırılarak analiz edilmiştir. Öğrenme Kazanımlarının Disiplinler Arası Özelliklerini Değerlendirme Rubriği’ni geliştirme sürecinde ise disiplinler arası yaklaşıma ilişkin alanyazın incelenerek (AACU, 2004; Ackerman & Perkins, 1989; Campbell & Henning, 2010; Cornwell & Stoddard, 2001; Erickson, 1995; Field, Lee & Field, 1994 Akt. Ivanitskaya, Montgomery & Primeau, 2002; Jacobs, 1989; Martinello, 2000; Mansilla & Duraisingh, 2007; Newell, 1990; Repko, 2008; Spelt vd.,2009) öğrenme kazanımlarının sahip olması gereken dokuz temel özellik belirlenmiştir. Bu çalışmanın ardından her bir öğrenme kazanımı belirlenen özelliklere sahip olma düzeyleri açısından yetersiz, kısmen yeterli, büyük ölçüde yeterli ve yeterli kategorileri temel alınarak analiz edilmiştir. Sonuç olarak araştırmada, Sosyal Bilim Çalışmaları Dersi Öğretim Programı öğrenme kazanımlarının çoğunlukla bilişsel anlama ve bilişsel beceri düzeylerinde olduğu belirlenmiştir. Diğer bir boyutta bu öğrenme kazanımlarının yapısında disiplinler arası özelliklerin kısmen dikkate alındığı sonucuna ulaşılmıştır. Ulaşılan bu sonuçlar, dersin öğrenme kazanımlarının; duyuşsal alan özelliklerini dikkate alarak, disiplinler arası bağlantıları güçlendiren bir yapıda yeniden düzenlenmesi gerektiğini göstermektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLİMLER EĞİTİMİNDE MEKÂNSAL İSTATİSTİK UYGULAMALARIÖzet: Sosyal bilimlerin inceleme konuları yaygın olarak zamanda ve mekânda gerçekleşmektedir. Bu nedenle zaman ve mekân üzerinde açıklama getiren yöntemler hem araştırma konularında hem de eğitim materyallerinin hazırlanmasında büyük önem taşımaktadır. Bunun nedeni ise konum nedeniyle veya zaman nedeniyle gözlemlenen veriler arasında bağımlılığın olmasıdır. Tobler’in ifade ettiği coğrafyanın temel yasası şöyledir; “her şey başka her şeyle ilişkilidir. Ancak yakın şeyler, uzak şeylere göre daha çok ilişkilidir”. Sonuç olarak bir değişkene ait gözlenen değerler genellikle yakın konumlarında da benzer olarak ortaya çıkmaktadır ve bu durum ise mekânsal bağımlılık veya mekânsal korelasyon meydana getirmektedir. Ancak herhangi bir verinin veya veri grubunun belirli bir konuda, zaman veya mekâna (veya her ikisine) bağlı olarak değişiyor olması durumunda, aynı konuda yapılan, fakat bu özelliklerin dikkate alınmadığı analizlerde farklı ve yanlış sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Sosyal bilimlerde kullanılan verilere ait değerlerin, zamansal ve mekânsal yönlerinin olduğu tartışılmazdır. Zamana dayalı analizler literatür de uzun yıllar çalışılıyor olmasına rağmen mekânsal veri analizi, gerek mekânsal istatistiğin yabancılığını koruması, gerekse de Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) programlarının eğitim müfredatına yaygın olarak yerleşmemiş olması nedeniyle sosyal bilimlerde istenen sıklıkla gerçekleşen bir uygulama alanı değildir (Eyyuboğlu ve Günay Aktaş, 2017:104). Mekânsal ilişkileri dikkate alan CBS’nin kullanımı 1990’ların ortasından başlayarak teknolojik gelişmelere paralel olarak yaygınlaşmaya başlamıştır. Yöntemsel olarak ise, CBS, başlangıçta coğrafya bölümlerinin hatta fen bilimlerine ait disiplinlerin hegamonyası altında kalmıştır. Hem yer bilimleri hem de sosyal bilimler arasında yer alan coğrafyanın sosyal bilimlerinden farklı görülmesini uzun yıllar sürdüğü dönemin ardında sadece görsel olarak değil, mekânsal ölçüm ve analiz yöntemlerini kullanma yetisiyle CBS, sosyal bilimlere de katkıda bulunmaya başlamıştır (Eyyuboğlu ve Günay Aktaş, 2017). Sosyal bilimler eğitimindeki bu mekânsal veri analizi eksikliği, CBS paket programlarının yaygınlaşmasıyla birlikte çok yavaş da olsa doldurulmaya başlanmıştır (Goodchild, Anselin, Harthon, 2000:141). CBS, karmaşık planlama ve yönetim sorunlarının çözülebilmesi için tasarlanan; mekândaki konumsal ölçülmüş verilerin depolanması, sınıflandırılması, işlenmesi, analiz edilmesi ve görüntülenebilmesi işlemlerini sağlayan bir sistemdir. CBS bugün sosyal bilimler de dâhil olmak üzere çok farklı alanlarda kullanılmaktadır. CBS’yi diğer bilgi sistemlerinden farklı kılan konu, içerisinde “coğrafya” teriminin vurgulandığı verinin mekânsal özelliklerini de kapsıyor olmasıdır. CBS yardımıyla ilgilenilen değişkenin farklı türdeki haritaları yapılarak, bu haritalar üzerinden yapılan analizler ve sonuçlar ilgilenilen problemin sonuçlarına ulaşmayı kolaylaştırmaktadır. CBS’nin bazı konularını da içine alan diğer bir alan ise mekânsal istatistik ve mekânsal ekonometridir. Mekânsal istatistiksel analiz yöntemleri sosyal bilimlerin işletme, ekonomi, sosyoloji, turizm ve eğitim gibi dallarında karşımıza çıkmaya başlamıştır. Bu yöntemler, değişkenler arasında mekânsal korelasyon, mekânsal kümelenme, mekânsal heterojenliği local ve global bazda ölçmemizi sağlayan kriterleri, haritaları ve modelleri kapsamaktadır. Bu işlemler yapılırken, genellikle local Moran I, global Moran I oto korelasyon ölçüleri ve çeşitli kümelenme haritaları kullanılmaktadır (Anselin, 1995; Lesage 1999). Diğer taraftan, mekânsal ilişkinin varlığı durumunda, eğer bir değişken modellenmek isteniyor ise klasik istatistiksel regresyon modelleri geçerliliğini yitirmektedir. Böylesi durumlarda mekânsal regresyon modelleri alternatif çözüm yöntemlerindendir. Bu çalışmada, mekânsal istatiksel yöntemlerin yanı sıra, mekânsal regresyon modelleri tanıtılmakta ve bu modellerin tahminlemesi, mekânsal modellere ait belirleme testleri, verileri en iyi temsil eden uygun modelin nasıl belirlendiğine ilişkin model belirleme kriterleri izah edilmeye çalışılacak ve bu bağlam da, bu bildiri de örnek olaylar ile incelenecektir. Böylelikle hem sosyal bilimler eğitiminde hem de sosyal bilimler eğitimi araştırmalarında mekânsal istatistiksel yöntemlerin kullanılmasına katkı sağlanmış olacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL GİRİŞİMCİ OLMAKÖzet: Topluma duyarlı bir genç olarak yetişen birey, yaptığı sosyal sorumluluk projeleriyle girdiği her ortamda kendisini ve çevresindeki gururlandırsa güzel olmaz mı? Günümüzde akademi ve kariyer başarılarını oldukça etkileyen bir faktör olan sosyal sorumluluk olgusu, iş ve üniversite başvuru süreçlerini büyük ölçüde etkilemekte; kurumların fark yaratabilmesinde etken rol oynamaktadır. Bu noktada devreye giren Genç Girişimciler Kulübü, öğrencilerimiz ile sürdürebilir sosyal sorumluluk projeleri üretiyor ve liderlik yaparak, sürecin geri bildirimini alma ve sayılarla kamuoyuna sunma, organizasyon becerisi , ekip yönetimi ve iletişim becerileri alanlarında gelişme gösteriyorlar. Bizde okulumuzda bu süreç kapsamında duyarlı ve farkındalığı artmış bireyler yetiştirmek için çeşitli girişimcilik çalışmalarını sürdürmekteyiz. Öğrencilerimiz çeşitli saha çalışmalarına giderek sorgulayan, duyarlı , riski göze alan ve dönüşümlü düşünen öğrenen profillerini yaşam içerisinde değerlendirebiliyorlar .Öğrenciler yeri geldiğinde küresel sorunlarla ilgilenerek yada bireysel problemler ile ilgili çözümler üreterek gelişim sürecini tamamlıyorlar. Sosyal sorumluluk ve sivil toplum projeleri ekonomik, politik, dini ve sosyolojik anlamda birçok gelişmeye yardımcı olmaktadır. Bunların içerisinde bütçe oluşturma, çeşitli atölye çalışmaları ve saha içi etkinlikleri yer almaktadır. Öğrencilerimiz sene boyunca açtıkları tezgahlarda kendi tasarladıkları ürünleri satarak sosyal sorumluluk projelerine bütçe oluşturmakta ve arkadaşlarını bu sosyal girişimciliğe yönlendirmektedirler. Genç Girişimciler Kulübü okulumuz öğrencileri ile birlikte 10 ile 13 yaş aralığında sosyal becerilerini keşfetmelerini ve geliştirmelerini hedefleyen projeler üretir. Bu projeler kapsamında sorumluluklarının farkına varan, girişimci ve inisiyatif alabilen ; düşüncelerinin eyleme döken bireyler yetişmektedir. Süreçte yaptıkları çalışmaları Nisan ayında çeşitli eğitmen ve STK gruplarının katılımıyla ‘Girişimcilik Zirvesi’ adı altında tüm okulu bilinçlendirmeye yönelik büyük bir zirve düzenlemektedirler. Bir Mama Bir Sinema, Kitap Kumbarası gibi sosyal sorumluluk projeleri ile farklı alanlarda girişimlerde bulunan öğrencilerimiz Tezgahçılar, Çizgi Dışı Eğitim, Azade Durmuş Girişimcilik ve Liderlik Atölyeleri gibi çalışmaları okul toplumuna uygulayarak tüm paydaşları ‘Sosyal Girişimcilik’ alanında bilinçlendirmeyi sağladılar. Sözlü bildiri SOSYAL MEDYA (AĞ) VATANDAŞLIKÖzet: Sosyal bir varlık olan insan, çevresiyle etkileşim sonucu kazandığı edinimleri kullanarak kendini ve çevresini şekillendirir. Özellikle son dönemlerde her türden bilgiye kolayca erişmeyi sağlayan internetle beraber insanın ufku açılmış; her geçen gün bu ortama daha fazla zaman ayırmaya başlamıştır. Bu sanal dünyada insanlar kendilerini ifade edebileceği alanlar oluşturmuşlardır. Bu alanların başında “Sosyal Medya (Sosyal Ağ)” gelmektedir. Sosyal medya, güncellenen ve yeni eklenen uygulamalar sayesinde; her kesime ve herkese hitap etmek gibi bir vizyonun sonucu olarak internetin en popüler alanı hatta internetin vazgeçilmezi durumundadır. Sosyal yaşamın gerekliliklerini internet üzerinden karşılamaya çalışan alana sosyal medya denilmekte, bireyler, sosyal medyada oluşturdukları profil aracılığıyla kendilerini tanımlayarak, ilgi alanını paylaştığı grup ve insanlarla etkileşime geçebilmektedirler. Sosyal medya terimi kullanıcıların birbirleriyle bilgi, görüş ve ilgi alanlarını paylaşarak etkileşim kurmaları için olanak sağlayan online araçlar ve web sitelerini içermektedir. Sosyal medyayı, Web 2.0 teknolojileri üzerine oluşturulan, daha yoğun sosyal etkileşime, topluluk ve grupların meydana gelmesine ve işbirliği projelerini başarmaya olanak sağlayan web siteleri olarak ifade edebiliriz. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren internette hızlı erişim imkânı sağlayan geniş bant teknolojisinin yaygınlaşması sonucunda, radyo, televizyon, cep telefonu ve bilişim teknolojilerinde bir yakınsama gerçekleşmiştir. Cep telefonlarından e-posta okumak, web sayfalarına erişmek veya internet üzerinden farklı teknolojik araçlarla yazılı, sesli veya görüntülü görüşme yapmak, televizyon izlemek bu gelişmenin sonucudur. Sosyal medyanın katılım, açıklık, konuşma gibi kullanıcılara sağladığı yer ve süre kısıtlı olmayan olanakları, hedef grupları arasındaki iletişimi, çift yönlü, dengeli, etkileşimli iletişim ortamı haline getirmiştir. Sosyal medya, “sosyal medya uzmanı” gibi yeni mesleklerin doğmasına zemin hazırlamaktadır. Üniversitelerin açmış olduğu kursu bitiren kişiler bu mesleği icra etmeye başlamaktadır. Görevi ise işyerlerini sosyal medyada temsil ederken kuruluşa yararlı bilgileri de toplamaya çalışmaktır. Günümüzde büyük firmalarda sosyal medya uzmanları çalışmaya başlamaktadır. Amerika’da ise sosyal medya uzmanlığı yapan şirketler kurulmaktadır. Sosyal medyayı içine alan eğitimler son yıllarda artarak devam etmektedir. Genel olarak ticaret, reklam, istatistik gibi alanlarda eğitimler verilmektedir. Gelecek yıllarda insanların sosyal medyaya gösterecekleri rağbet arttıkça sosyal medyanın itibarı da değerlenmektedir. Bu durumda sosyal medya farklı akademik alanların bir inceleme konusu haline gelebilir. Örnek olarak ülkemizde yaşanan Twitter yasağı, sorunu hukuksal anlamda uzmanlaşmayı beraberinde getirmiştir. Bir başka örnek olarak ise bireylerin profil oluşturarak gerçek hayattakine benzer etkileşim yaşamaları sonucu sergiledikleri davranışları vatandaşlık kapsamında incelenmesi olabilir. Dünya üzerinde 2,5 milyar insan internet kullanıyor. Bu kullanıcıların 1,8 milyarının sosyal medya sitelerinde hesabı var. 1,35 milyar kişi ile sosyal medyada en çok üyesi olan site Facebook’tur. Ülkemizde ise sosyal medya kullanıcılarının %93’ü Facebook’u aktif olarak kullanmaktadır. Facebook kullanıcıları, şehir, işyeri, okul veya bölge tarafından düzenlenen bir veya birden fazla ağa katılabilmektedirler. Aynı ağa mensup üyelerin birbiriyle iletişim kurmalarına olanak tanınmaktadır. Kullanıcılar fotoğraf, yaş, cinsiyet, eğitim durumu, ilgi alanları gibi kişisel özelliklerin yer aldığı kimlikler (profil) oluşturabilmektedirler. Ayrıca özel veya herkese açık mesaj gönderimi, fotoğraf albümlerinin yayınlanması, yer ve aktivite paylaşımı, etkinlik haberleri, chat (çevrimiçi sohbet), etiketleme, canlı yayın, duygu durumu, vb. gibi pek çok uygulamayı bünyesinde barındırmaktadır. Arkadaşlarının duvarına yazı yazabilir, sosyal ilgi gruplarına katılabilir ya da kendilerine grup oluşturabilir, gruplarda fikir alışverişinde bulunabilir. Diğer yandan gizlilik ayarları sayesinde kullanıcılar, kendilerine ait ne tür bilgilerin arkadaşlarıyla paylaşılabileceğini veya profillerinin ne kadarının diğer kullanıcılar tarafından görüntülenebileceğini denetleyebilmektedirler. Gerçek hayattakine alternatif oluşturmaktadır. Bilişim teknolojilerindeki hızlı değişimle birlikte sosyal medya her geçen gün daha fazla zaman ayrılan bir platform haline gelmektedir. Saatte iki buçuk milyondan fazla paylaşım yapılması değişimin hızını ve kullanıcı yoğunluğunu göstermektedir. Sosyal medyada gerçek hayattaki gibi gruplar oluşturulmakta ve bazı gruplar kuruluş amaçları için gerçek hayatta da bir araya gelebilmektedirler. Bu yönüyle de yakın şimdi bile hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yerini almaktadır. Çalışmamızın amacı, yaş sınırı olmadan kazanılan, yer ve mekân sınırı olmadan sergilenen sosyal medya vatandaşlığını ve bu platformlardaki davranışları gizil şekilde yönlendiren algının incelenmesidir. Araştırmada Sosyal Medya Vatandaşlığı ve algısını ortaya koyacak literatür taramaları yapılacaktır. Ortaya çıkan sonuçlarla kavramların içeriği oluşturulcaktır. Sözlü bildiri SOSYAL MEDYANIN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DEĞER OLUŞTURMA SÜRECİNDEKİ ROLÜÖzet: SOSYAL MEDYANIN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DEĞER OLUŞTURMA SÜRECİNDEKİ ROLÜ Yakup Ayaydın Bahçelievler Bilim ve Sanat Merkezi yakupts61@hotmail.com Hatice Yıldız Ayaydın Mareşal Fevzi Çakmak Ortaokulu haticeyildiz_13@hotmail.com Medya toplumu her alanda etkisi altına aldığı gibi çocukları da sosyal ve psikolojik yönden etkisi altına almaktadır. Özellikle iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın, gerçek ya da hayal ürünü öğelerin ayırt edilmesi için ilk aşama olan çocukluk evresinde, karakterin şekillenmesinde, çocuğun toplumsallaşmasında ve değerleri kazanmasında olumlu ya da olumsuz etkileri olabilmektedir. (Koçak, 2011). Medya bireylerin toplumsal değerleri kazanmasında, olumlu davranışlar geliştirmesinde de etkili bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Son yıllarda toplumsal değerleri ve davranışları kazanmada olumlu ve olumsuz etki konusunda toplumu en çok etkileyen ise şüphesiz sosyal medya olmuştur (Öztürk ve Talas, 2015). Sosyal medyanın insan davranışlarına ve alışkanlıklarına etkisi olduğu gibi ahlaki gelişime ve değerlerine olan etkisi de büyüktür. Günümüzde neredeyse sosyal medya hesabı olmayan çocuk yoktur. Eskiden çocuklar zamanlarının çoğunu mahallede veya aile bireyleri ile geçirdikleri için değer ve davranışlarını da mahallede, aile içerisinde kazanmaktaydılar. Günümüzde ise çocuklar okuldan sonra zamanlarının çoğunu sosyal medya ve televizyon dizileri ile geçirmektedir. Bu doğrultuda çocukların değer oluşturmalarında sosyal medyanın ve televizyon dizilerinin önemli bir rolü olduğu açıktır. Bu çalışmanın amacı ortaokul öğrencilerin değer oluşturma sürecinde sosyal medyanın rolünü araştırmaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını 2016-2017 eğitim-öğretim yılında İstanbul ili Küçükçekmece ilçesinde bulunan bir ortaokulda öğrenim gören 30 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır. Öğrencilerin seçiminde ölçüt örneklem yöntemi kullanılmıştır. Ölçüt olarak sosyal medyayı aktif olarak kullanma dikkate alınmıştır. Araştırmada veriler öğrencilere sosyal medya ve değerler üzerine yazdırılan kompozisyonlar aracılığıyla elde edilmiştir. Öğrencilere sosyal medya ve değerler üzerine bilgilendirme yapıldıktan sonra kompozisyonlar yazdırılmıştır. Uygulama ilk olarak 10 öğrenci ile yapılmıştır. Bu uygulamadan elde edilen bulgular doğrultusunda öğrencilerin yazdığı kompozisyonların sosyal medyanın değer oluşturma sürecindeki rolünü açıklamaya uygun olduğu görülmüştür. Uzman kişinin de görüşü alındıktan sonra öğrencilere kompozisyonlar yazdırılmıştır. Kompozisyonların analiz edilmesinde betimsel analiz kullanılmıştır. Verilerin ön analizinin sonucunda öğrenciler sosyal medya kullanmalarının sorumluluklarını aksatmalarına neden olduğunu, sosyal medyanın bağımlılık oluşturduğunu, sosyal medyanın ders çalışmayı olumsuz etkilediğini, sosyal medya kullanımının aileye olan bağlılığı, misafirlere gösterilen özeni azalttığını, sosyal medyada birçok kötü paylaşıma maruz kaldıklarını, sosyal medyanın güvenli bir ortam olmadığını ve arkadaşlık ilişkilerine zarar verdiğini belirtmiştir. Ayrıca öğrenciler sosyal medyanın arkadaşlarıyla iletişim kurmada kolaylık sağladığını, bazen sosyal medya aracılığıyla yaptıkları işbirliği ile ödevlerini tamamladıklarını ve sosyal medyadan birçok konuda bilgi edindiklerini belirtmiştir. Bunların yanında öğrenciler sosyal medyada kendilerini daha özgür hissettiklerini, güzel paylaşımlardan mutlu olduklarını, sevgi ihtiyacını karşıladıklarını, vatanseverlik duygularının arttığını, kültürel öğeleri paylaşarak kültürlerini yaşattıklarını, hayvanlar konusunda daha duyarlı hale geldiklerini, dini paylaşımlar ile manevi yönden olumlu etkilendiklerini belirtmiştir. Araştırmanın sonucunda sosyal medyanın öğrencilerin değer oluşturma sürecinde önemli bir rolü olduğu görülmüştür. Geleceğimiz olan çocuklarımızın değer oluşturma süreçlerinde sosyal medyanın hem olumlu hem de olumsuz rolü olduğu tespit edilmiştir. Çocukların sosyal medya ağlarında nelere maruz kaldığı ve sosyal medyayı ne kadar bilinçli kullandıkları çok önemli bir husustur. Bu konuda öncelikle ailelerin daha sonra ise çocukların bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda çocukların sosyal medyayı amacına uygun bir şekilde kullanmaları için medya okuryazarlığı dersine gerekli önemin verilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Sosyal Bilgiler, Sosyal Medya, Değer Sözlü bildiri SOSYOBİLİMSEL KONULARIN İLKOKUL 1-4.SİNİFLAR MÜFREDATINDA İNCELENMESİÖzet: Bir konunun sosyobilimsel konu olarak olarak nitelendirilebilmesi için fen bilimleri ile ilişkili olması ve sosyal hayatta anlam ve öneminin bulunması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle bilimsel ikilemler sosyobilimsel konular kapsamındadır. Bu konular bireylerin toplumu ilgilendiren konularda bilişsel, duyuşsal ve sosyal olarak gelişmelerinde yardımcı olan konulardır. Bu yüzden bu konuların öğretim programlarına dahil edilmesinin fen okuryazarlığının bir işareti olduğu ifade edilmektedir. Bu konuların öğretiminde klasik yöntemler tercih edilirse bir tartışma ortamı yaratılamayacağı, eleştirel düşünmeyi gerektiren bir ortam yaratılamayacağı düşünülmektedir. amacı öğrencilerin sosyobilimsel konular üzerinde farkindaliklarini sağlayip toplumsal bilinçlerinin gelişmesini ve eleştirel bakış açılarinin kazanilmasini sağlamaktır. Bu bağlamda yapılan çalışmada öncelikle Milli Eğitim 1-4.siniflar Fen Bilimleri Dersi, Fen ve Teknoloji Dersi , Hayat Bilgisi Dersi ve Sosyal Bilgiler Dersi programlarının içerik analizi yapılmıştır ve bu programlarda yer alan sosyobilimsel konuların amacı ve içeriği belirlenmiştir. Yapılan çalışmada ilkokul birinci sınıf öğrencileri için Hayat Bilgisi Dersi öğretim programı kazanimlarindan; geri dönüşümü yapılabilecek maddeleri ayırt eder kazanımına yönelik bir ders planı oluşturulmuştur . Bu plan doğrultusunda öğrencilere önce çeşitli sorular sorulup, ardından kısa bir hikaye okunarak ilgilerinin çekilmesi sağlanmıştır. Yapılan çalışmanın sonunda çocuklar 4 erli gruplara ayrilarak düşüncelerini paylaşmaları istenmiştir. Çocuklar seçtikleri bir temsilci aracılığıyla 3 er dakikalık sunum yapmışlardır. Ayrıca çocuklara çeşitli görsellerden ve doğru-yanlış sorularından oluşan bir değerlendirme yapılmıştır. Yapılan bu çalışmaların sonucunda çocukların sosyobilimsel konular hakkında hem yeni fikirler oluşturduğu hem de fen okur yazarlığı edinmeye başladıkları görülmüştür. Çocukların toplumsal ve çevresel bir sorun olan geri dönüşüm konusunda fikir edindikleri ayrıca topluluk önünde konuşma yapma, kalabalık gruplara ifadede bulunabilme yeteneği sergiledikleri de gözlemlenmiştir. Yapılan içerik analizinde Milli Eğitim ilkokul 1-4. Sınıf müfredatında sosyobilimsel konuların içeriğinin az olduğu, mevcut kazanimların genellikle geri dönüşüm, atıklar, çevre kirliliği gibi konular çerçevesinde işlendiği tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SOSYOLOJİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ ELEŞTİREL DÜŞÜNME VE YARATICI DÜŞÜNME BECERİLERİNİ KAZANDIRMADAKİ ETKİLİLİĞİNİN BELİRLENMESİ (REYHANLI ÖRNEĞİ)Özet: Dünyada yaşanan değişimi lehine çevirmek isteyen ülkeler eğitim sis-temlerini de bu doğrultuda yenilemek ve bu yenileşmeyi eğitim faaliyetlerine yansıtmakla yükümlüdürler. Dünyadaki hızlı değişim bireysel ve toplum-sal anlamda beklentileri de yükseltmektedir. Artık bireylerin temel düşünme biçimlerine ve temel biliş-sel becerilere sahip olmaları; eğitimin ise bu özelliklere sahip bireylerin ilgi, istek ve ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte olması önemli bir gerekliliktir. Eğitim etkinliklerinin ve sonuçlarının belirleyicisi, eğitimin ana ekseni konumundaki öğretim programlarıdır. Ülke genelinde uygulanmaya başlanan yeni ortaöğretim programları ile öğrencilere kazandırılması hedeflenen bazı temel beceriler bulunmaktadır. Tarama tipindeki bu araştırmanın amacı, Sosyoloji Dersi Öğretim programının eleştirel düşünme ve yaratıcı düşünme becerilerini kazandırmadaki etkisine ilişkin öğrenci görüşlerini belirlemektir. Araştırma ile Reyhanlı İlçesinde yeni programın uygulandığı beş pilot ortaöğretim okulunda öğrenim gören 323 öğrencinin görüşü üçlü Likert tipi bir ölçekle alınmıştır. Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik analizleri hesaplanmıştır. Verilerin analizinde aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri kullanılmıştır. Öğrenciler eleştirel düşünme ve yaratıcı düşünme becerilerini kazandırmada Sosyoloji Dersi Öğretim programını etkili bulmuşlardır. Araştırma ile eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerinin öğrencilere kazandırılması yönünde olumlu sonuçlara ulaşılmıştır. Bunu, çalışmanın yürütüldüğü okulların ilçe merkezinde bulunan pilot okulları oluşuna ve programın özenle uygulanışına bağlamak mümkündür. Bu nedenle benzer çalışmalar farklı yerleşim yerlerinde ve farklı sosyoekonomik çevrelerde bulunan okullarda da yürütülmelidir. Böylece programın uygulanmasında yaşanan olası sorunlu durumlar daha belirgin biçimde ortaya konabilecektir.Eğitim etkinliklerinin ve sonuçlarının belirleyicisi, eğitimin ana ekseni konumundaki öğretim programlarıdır. Araştırma ile eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerinin öğrencilere kazandırılması yönünde olumlu sonuçlara ulaşılmıştır. Bunu, çalışmanın yürütüldüğü okulların ilçe merkezinde bulunan pilot okulları oluşuna ve programın özenle uygulanışına bağlamak mümkündür. Sözlü bildiri SOSYOMATEMATİKSEL NORMLARIN ÖĞRENCİLERİN MATEMATİĞE YÖNELİK TUTUMLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİÖzet: Matematiksel öğrenme, kültürel değerler üzerine inşa edilmiş ve çevre ile sürekli etkileşim neticesinde meydana gelmiştir. Matematiğin sahip olduğu evrensel değer, matematiği evrensel bir dil haline getirmiş ve herkes tarafından kabul edilmesini sağlamıştır. Matematiği öğrenme ve öğretme, bir süreç olarak dile dayanmaktadır ve bu yüzden matematik üzerine yapılan birçok araştırma, matematiği öğretmede ve öğrenmede dilin rolünü ve matematiğin oluşturduğu evrensel dili incelemiştir (Bishop, 1991; Uğurel ve Moralı, 2010). Dil, aynı zamanda, söylemin de önemli bir parçasıdır. Hem matematiksel yazınlar hem de sınıf içi söylemler öğrencinin matematiği anlamlandırmasına yardımcı araçlardır. Sınıf içerisinde etkileşimlerden meydana gelen söylemler sınıfa ait bir kültür içerisinde belli normları oluşturmaktadır. Sınıf içerisinde oluşan sosyal normlar herhangi bir alana özgü ya da herhangi bir alanla ilişkili iken; Yackel ve Cobb (1996) matematik dersi içerisinde sadece matematiğe özgü oluşan normları, “sosyomatematiksel normlar” olarak ifade etmiş ve öğretmen ile öğrencinin birlikte katkıda bulunduğu eylemsel bir süreç olduğunu belirtmiştir. Matematik dersi çoğu zaman öğrencilerin güç algıladığı, çaresizlik duyduğu, korku ve umutsuzluk yaşadığı bir ders olabilmektedir. Bu tür olumsuz tepkilere, sınıf içerisindeki etkileşimler ve söylemler önemli ölçüde sebep olurken, bu tepkiler ise öğrencilerin matematiğe karşı tutumunu etkileyebilmektedir. Çalışmanın amacı, sosyo-matematiksel normların, öğrencilerin matematiğe karşı tutumları üzerindeki etkisini incelemektir. Çalışma 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Kütahya il merkezindeki bir devlet okulunda 4. Sınıflar üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışma verileri sayılar öğrenme alanı altında yer alan 3 alt öğrenme alanı (doğal sayılar, doğal sayılarda toplama ve doğal sayılarda çıkarma işlemi) öğretimi sürecinde toplanmış ve pilot çalışma hariç toplam 23 ders saati (6 hafta) sürmüştür. Sosyomatematiksel normların vurgulandığı deney grubunda 25 öğrenci, bu normların vurgulanmadığı kontrol grubunda ise 27 öğrenci yer almıştır. Araştırma öntest-sontest kontrol gruplu yarı-deneysel desen modelinde gerçekleştirilmiştir. Sınıfta öğretmenin hangi sosyomatematiksel normları vurguladığını tespit etmek amacıyla tam yapılandırılmış “Ders İçerisinde Vurgulanan Sosyomatematiksel Normalara Yönelik Gözlem Formu” ve öğrencilerin matematiğe karşı tutumlarını ölçmek amacıyla “Matematik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen verileri analiz etmek için öntestlerde Mann-Whitney U, sontestlerde ise öntestlerde anlamlı farklılık çıkmasından dolayı kovaryans (ancova) analizi yapılmıştır. Sonuç olarak sosyomatematiksel normların öğrencilerin matematik tutumlarını olumlu yönde etkilemesi beklenmektedir. Çalışmanın katkısı ve sonuçları, ilişkili literatür çerçevesinde tartışılacaktır. Sözlü bildiri SÖZCÜK HAZİNESİNİ ZENGİNLEŞTİRMEYE DAYALI BİR UYGULAMA: ZARF OLUŞTURMA TEKNİĞİÖzet: Öğrenciler; derste işlenen metinlerden, okuduğu kitaplardan, izlediği, dinlediği programlardan ve günlük hayattan edindiği izlenimlerden anlamını bilmediği birçok yeni sözcük ve sözcük grubu ile karşılaşırlar. Söz konusu ifadelerin kalıcı belleğe yerleştirilmesi ancak notlara dönüştürülmeleri, yani yazılı materyallere geçirilmeleri ve uygulamaya dönük çalışmalarla desteklenmeleriyle mümkündür. Bu çalışmada öğrencilerin kelime hazinesini zenginleştirmede sözcük zarfı uygulamasının nasıl gerçekleştiği ve bu etkinliğin olumlu sonuçları üzerinde durulmuştur. Sözcük zarfı materyalinin uygulanması şu aşamalardan oluşmaktadır: Öncelikle anlamı bilinmeyen kelimelerin tespiti sağlanır, bu kelimelerin sözlük anlamları ile cümle içindeki kullanımları bir deftere yazılır. Belirli bir sayıya ulaşan kelime listesi oluşturulduktan sonra sözcüklerin çeşitli şekillerde ve renklerdeki küçük kâğıtlara yazılmaları istenir. Her biri öğrencinin tercihine göre hazırlanmış olan kâğıt parçalarının bir yüzünde yalnızca sözcük, diğer yüzünde ise sözcüğün anlamı ve bu anlamı destekleyen örnek cümle yer alır. Öğretmen bir yandan öğrencilerden kelime listesini hazırlamalarını isterken diğer yandan istedikleri boyut, şekil, renk ve desenlerden özgün zarflar yapmalarını ister. Örneğin hayvanları çok seven bir öğrencinin kelebek ya da tavşan şeklinde zarf yaptığı, bir diğer öğrencinin geometrik şekillerden yararlandığı, bazı çalışmaların ise doğadaki varlık ve nesnelerden hareketle oluşturulduğu görülmüştür. Bununla birlikte hiçbir gerçek şekille ilişkilendirilmeyen, tamamen düş gücünün ürünü olan soyut tasarımların da ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Öğretmen bu zarfların içine konulan sözcüklerin ne düzeyde öğrenildiğini anlamak için belirli periyotlarla değerlendirme çalışmalarına yer verir. Öğrencinin kelime öğrenme hızını belirlenmesine yardımcı olan bu süreç, aynı zamanda öğretmenin bu konuya verdiği önemin de bir göstergesi olur. Kelime öğrenme etkinliği dönem sonunda gerçekleşecek bir yarışma ile sona erer. Öğretmen öğrencilerin isteğine bağlı olarak yaptığı bir oylama ile bu etkinliğin sonraki dönemlerde sürdürülüp sürdürülmeyeceğine karar verir. Ayrıca sayısı ne olursa olsun bu konuda çaba göstermiş her öğrenciyi kutlamakla birlikte, en çok kelime öğrenen öğrenciyi alkışlatır ve zarfını sınıf ortamında sergiler. Kelime öğretiminde kullanılan zarflar, öğretime katkı sağlayan bir materyal olmakla birlikte, hafızayı güçlendirir; öğrencilerin psiko-motor becerilerinin geliştirir; çocukların hayal dünyalarını aralayarak özgün tasarımlar ortaya koymasını sağlar; renk ve şekil uyumu ile sanatsal yönünü ve yaratıcılıklarını geliştirir; kendi elleriyle ortaya koydukları bir ürünün mutluluğunu yaşatır; titizlikle hazırlanmaları ve özenle korunmaları değer verme, koruma ve sahiplenme duygularının aşılanmasına yardımcı olur; bireysel farklılıkların daha yakından görülmelerine imkân verir; dönem sonu yarışmayla öğrenciler arasında tatlı bir rekabetin ve heyecanın yaşanmasına katkı sağlar; sonraki dönemlerde uygulanıp uygulanmayacağının öğrenci görüşüne bırakılması konusunda ise sınıf içinde demokratik bir ortamın oluşmasına ve bu kültürün kazandırılmasına öncülük eder. Sözlü bildiri SÖZCÜKLER İSYANDAÖzet: Amaç: Yazımında sıkça hata yapılan sözcüklerin doğru yazılışlarının kalıcı olarak öğrenilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada kullanılan sözcükler üzerinde yıllardır çalışılmakta, sürekli uyarılar yapılmakta ancak kalıcı olarak öğrenme sağlanamamaktadır. Amacımız, öğrencilerimizde bu kalıcılığı sağlamanın yanı sıra öğrencilerimizin, sorun çözme, ekip çalışması, yeniden yapılandırma, kendini ifade etme gibi pek çok beceride gelişmelerini sağlamaktır. Öğrencilere getireceği kazanımların yanında öğretmenlere de farklı bir bakış açısı kazandırmak ve ışık tutmak hedeflenmiştir. Bu çalışma, öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirme, grup çalışması yapabilme, eleştirel düşünme, planlama, organize olma, yaratıcı yazma, görsel sunu oluşturma ve görsel sunu yapma gibi pek çok amacı barındırmaktadır. Kazanımlar: Dinleme, konuşma görsel okuma ve görsel sunu alanındaki birçok kazanım ile birlikte; İşbirliği yaparak yazar. Konu dışına çıkmadan yazar. Yazılarında yazım kuralları uygular. Kelimeleri yerinde ve anlamlarına uygun kullanır. Formları yönergelerine uygun doldurur. Duyuru, afiş vb. yazar. Kısa oyunlar yazar. İş birliği yaparak yazar. Karikatürde verilen mesajı algılar. Bilgi toplamak amacıyla bilişim teknolojilerinden yararlanır. kazanımlarını kazanmaları hedeflenmiştir. Süreç: Çalışma ikinci sınıf düzeyinde uygulandı. Okulumuzda bulunan 43 öğrenciye bilgisayar ortamında nearpod programı kullanılarak ön test yapıldı. Planlanan çalışma bir şube ile yürütüldü. Sınıfta heterojen dört grup oluşturuldu. Her grup drama, slogan oluşturma, şarkı yazma ve karikatür çizme görevlerini paylaştı. Gruplarla önceden belirlenen sözcüklerle çalışma yapıldı. Süreç boyunca bilgisayar öğretmeni ve sınıf öğretmeni gerekli rehberliği yaptılar. Çalışma sonunda değerlendirme(öz değerlendirme, akran değerlendirmesi ve son test) ve sunum yapıldı. Çalışmanın ürünleri diğer seviyelerdeki öğrencilerle paylaşıldı. Üzerinde çalışılan sözcükler: Yanlış, yalnız, her şey, hiçbir şey, herkes, değil, eğer Sözlü bildiri SÖZLÜ TARİHİN EĞİTİM UYGULAMALARINA ENTEGRASYONUNDA BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ: THE FOXFİRE PROJESİÖzet: Sözlü tarih, insanların anılarını ve tanıklıklarını kaydederek veri toplar. Bu yöntem, başta tarih bilimi olmak üzere sosyoloji, gazetecilik, halk bilimi ve eğitim gibi birçok alanda veri toplama ya da öğrenme ve öğretme yöntemi olarak kullanılmaktadır. Bu yöntemin özellikle eğitim alanında bir öğrenme ve öğretme yöntemi olarak kullanımı, 1948 yılında Allan Nevins tarafından Kolombiya Üniversitesi’nde ilk Sözlü Tarih Ofisi’nin açmasıyla başlamıştır. Bu ofisten sonra çok geçmeden lise, ortaokul ve hatta ilkokul kademelerinde sınıf bir yöntem olarak kullanılmaya başlamıştır. Bunun yanında birçok okul temelli sözlü tarih projesi de yapılmıştır. Yapılan bu projelerin en ünlüsü, Cornell Üniversitesi’nden 1966 yılında mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin Georgia Eyaleti’nde hizmet veren Rabun Gap-Nacoochee Lisesi’nde görev yapmaya başlayan Eliot Wigginton tarafından başlatılan The Foxfire Projesi’dir. Bu projede Wigginton, okuldaki öğretmenlerin ‘umutsuz vakalar’ olarak yaftaladığı ilgisiz öğrencileri motive etmek ve derse ilgilerini artırmak için bir gün “Ders kitaplarını bir kenara bırakmaya ve dergi çıkarmaya ne dersiniz?” diyerek onlarla birlikte bir dergi okul dergisi kurmuştur. Derginin adı, öğrencilerin yaptığı beyin fırtınasıyla “Foxfire” olarak belirlenmiştir. The Foxfire Dergisi’nin adının belirlenmesinden sonra Wigginton, öğrencilere bölgedeki yaşlı insanlarla görüşebilecekleri çeşitli konular dağıtmıştır. Daha sonra öğrenciler, ailesi ve akrabalarıyla yaptıkları görüşmelerden elde ettikleri verileri sınıfa getirmiştir. Öğretmenle birlikte öğrencilerin yaptığı analizler ve yorumlamalar neticesinde ortaya çıkarılan yazılar, Foxfire Dergisi’nde yayınlanmıştır. Derginin ilk 6000 sayısı, birkaç haftada satılmıştır. Bu başarılı macera, 1972 yılında The Foxfire Book adıyla kitap serisine dönüştürülmüştür. Bu proje, 1966’dan bugüne ara verilmeksizin devam etmektedir. Amerika ve bütün dünyada sözlü tarihle ilgili bilim adamları tarafından takip edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, okul temel sözlü tarih projelerinin öncüsü olan The Foxfire Projesi’nin 1966’dan günümüze kadar uzanan başarı öyküsünü ortaya koymaktır. Bu amaçla çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi yöntemi tercih edilmiştir. The Foxfire Projesi’nin gelişim süreci, proje kapsamında yayınlanan eserler, projenin çıktıları ve eğitime yansımalarını içeren yazılı ve görsel materyaller incelendiği için bu yöntem tercih edilmiştir. Bu kapsamda 1966’dan günümüze kadar projeyle ilgili yazılmış bütün eserlere ve çalışmalara ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda 12 ciltlik The Foxfire kitap serisi, projenin faaliyetleri, başarıları, eğitime kazandığı bakış açıları ve proje hakkında yapılan tez çalışmaları ele alınmıştır. Veri analizi sonucunda The Foxfire Projesi’yle ilgili bazı önemli sonuçlara ulaşılmıştır. Birincisi, ilk defa 1968 yılında bir okul dergisi olarak başlayan The Foxfire, ülke ve dünya çapında bir bilimsel dergi hüviyeti ve ünü kazanmıştır. İkincisi, öğrencilerin sözlü tarih çalışmalarını bir araya getiren ve büyük bölümü Wigginton tarafından düzenlenen 12 ciltlik kitap serisi yayınlanmıştır. Bu serinin ilk kitabı, The Foxfire Book, 5 milyon satarak bestseller arasına girmiştir. Üçüncüsü, Saturday Review, New Republic, National Geographic, School Bulletin, Scholastic Scope ve Whole Earth Catalogue gibi birçok önemli bilimsel dergide öğrencilerin yaptığı çalışmaların sonuçları yayınlanmıştır. Dördüncüsü, yine proje kapsamından yapılan çalışmalarda toplanan tarihi materyaller ve öğrenciler tarafından üretilen eserlerin sergilendiği bir müze ve miras merkezi kurulmuştur. Beşincisi, bu proje kapsamında zaman içinde geliştirilen öğrenme ve öğretme tecrübeleri, The Foxfire Öğrenme ve Öğretme Yaklaşımı Programı (The Foxfire Approach to Teaching and Learning) adıyla bir modele dönüştürülmüştür. The Foxfire Öğrenme ve Öğretme Yaklaşımı Programı kapsamında öğretmenlere yaklaşımın uygulama ilkeleri ve derslerinde kullanabilecekleri materyaller sunulmaktadır. Ayrıca bu proje, Amerikan eğitim tarihinde yer bilinçli, en eski ve en geniş uygulamalı eğitim reform modellerinden biri olarak kabul edilmektedir. Son olarak bu proje, Amerika’da birçok okulda benzer projelerine yapılmasına ve dergiler çıkarılmasına ilham kaynağı olmuştur. Sözlü bildiri SÖZLÜKLER ÖĞRENCİLERE NE KADAR YARDIMCI OLUYOR?Özet: Kelimeler düşüncenin sınırlarını oluşturan temel yapı taşlarıdır. Bir insan ne kadar çok kelime bilirse ve bu kelimeler arasında ne kadar çok anlamlı ilişkiler oluşturabilirse düşünce dünyası da o oranda genişler. Bunun yanında kelimeler metin türlerine göre ağırlığı değişmekle birlikte okuduğunu anlama sürecini etkileyen en güçlü değişkendir. Bu öneminden dolayıdır ki Türkçe öğretiminde kelime hazinesinin geliştirilmesine özel bir önem verilmektedir. Türkçe dersi öğrenme ve öğretme sürecinde kelime hazinesinin geliştirilmesine yönelik etkinlikler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de anlamı bilinmeyen kelimelerle çalışma sürecidir. Bu süreçte öğrencinin temel başvuru kaynağı sözlüklerdir. Bu çalışmanın amacı kelimenin anlamını öğrenme sürecinde sözlüklerin öğrencilere ne kadar etkili rehberlik yapabildiğini anlamaya çalışmaktır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden durum çalışması deseninde yapılandırılmıştır. Durum çalışmaları olayı, durumu, kişiyi, süreci vb. kendi doğal bağlamından derinlemesine inceleyerek anlama çabasına kaynaklık eden çerçevelerdir. Durum çalışmalarında birden çok veri toplama yöntemi kullanılarak incelenen durum derinlemesine betimlenmeye çalışılır. Bu çalışmada incelenen durumu ortaya çıkarabilmek için araştırma süreci önce doküman incelemesi ardından görüşmeler şeklinde aşamalandırılmıştır. Doküman incelemesi aşamasında ilkokul 2, 3 ve 4. sınıf Türkçe dersi kitaplarının “Değerlerimiz” temasındaki metinlerinde geçen anlamı bilinmeyen kelimeler belirlenmiştir. Bir tanesi Türk Dil Kurumu tarafından diğerleri farklı yayınevleri tarafından ilkokullar için hazırlanmış dört adet sözlükte bu kelimelerin anlamlarına ilişkin açıklamalar incelenmiş ve yazılmıştır. Sözlüklerde verilen anlamların ne kadar açıklayıcı olduğunun belirlenmesinde kullanılmak üzere araştırmacılar tarafından bir kontrol listesi oluşturulmuştur. Bu aşamanın ardından görüşme süreçleri başlayacaktır. Görüşme sürecinin başlangıcında her sınıf seviyesi için dört öğretmen ve dört öğrenci belirlenecektir. Öğretmen ve öğrencilerden kelimelerin sözlükte verilen karşılıklarının açıklayıcı olup olmadığını incelemeleri ve hazırlanan kontrol listesinde kendilerine uygun bir şekilde işaretlemeleri istenecektir. Belirlenen öğretmen ve öğrencilerle ayrı ayrı odak grup görüşmesi yapılacaktır. Görüşmelerin odak noktasını kelimenin anlamına ulaşma sürecinde sözlüğün nasıl kullanıldığı, yeterli olup olmadığı, bu konuda yaşanan sorunlar ve bu sorunların giderilmesine yönelik çözüm önerileri oluşturacaktır. Ulaşılan sonuçlar literatür destekli tartışılarak sunulacaktır. Sözlü bildiri SPOR EĞİTİMİNDE EĞİTSEL VİDEO KULLANIMINA YÖNELİK BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Videolar sağladıkları hem görsel hem de işitsel faydalardan dolayı öğretim etkinliklerinde kullanılmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı bir içeriğin öğretilmesi aşamasında yararlanılan eğitsel videoların spor eğitiminde kullanılmasına ilişkin beden eğitimi öğretmen adaylarının görüşlerini incelemektir. Nitel desende yürütülen araştırmada çalışma grubu için ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmacı tarafından temel ölçüt daha önce spor eğitiminde eğitsel video geliştirme tecrübesine sahip olma olarak belirlenmiştir. Çalışma pedagojik formasyon sertifika programına kayıtlı 40 beden eğitimi öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Temel ölçütün gerçekleşmesi açısından öğretmen adayları tarafından Millî Eğitim Bakanlığı Ortaokul Beden Eğitimi ders programındaki kazanımlara uygun eğitsel videolar oluşturulmuştur. Videoların oluşturulma sürecinde öğretmen adayları tarafından ADDIE öğretim tasarım modeli kullanılmıştır. Araştırmacı tarafından öğretmen adaylarına hem öğretim tasarım süreci hem de eğitsel video geliştirme işlem adımları ayrıntılı bir biçimde aktarılmıştır. Aynı zamanda katılımcıların bilgi ve iletişim teknolojileri becerileri sınırlı olduğundan araştırmacı tarafından video çekim ve düzenleme işlemleri ile ilgili eğitimler de verilmiştir. Süreç sonunda öğretmen adaylarına spor eğitiminde eğitsel videoların kullanımına ilişkin olumlu yönleri ve sınırlılıkları açık uçlu soru formuyla sorulmuş, yanıtlar yazılı biçimde alınmıştır. Toplanan veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Çözümleme sonuçlarına göre beden eğitimi öğretmen adayları tarafından eğitsel videoların olumlu yönleri öğrenmeye katkı, kullanım kolaylığı ve öğretim sürecine katkı olmak üzere üç kategoride toplanmıştır. Öğretmen adaylarına göre öğrenmeye katkı açısından eğitsel videoların sağladığı en önemli yararlar; hareketin kavranmasını ve öğrenmeyi kolaylaştırması (f=40), dersi daha verimli ve zevkli hale getirmesi (f=37) ve kalıcılı öğrenme sağlamasıdır (f=36). Öğretmen adayları önemli bir oranda eğitsel videoların spor eğitiminde olumlu olacağını kabullenmiş görülmektedirler. Aynı zamanda beden eğitimi öğretmen adayları eğitsel videoların her yerde izlenebilmesinin (f=10), tekrar tekrar kullanılabilir olmasının (f=5) ve zamandan tasarruf sağlamasının (f=5) önemli olduğunu belirtmişlerdir. Eğitsel videoların sınırlılıkları açısından geliştirmeye yönelik ve kullanıma yönelik sınırlılıklar olmak üzere iki ayrı kategori oluşturulmuştur. Spor eğitiminde eğitsel videoların geliştirilmesine yönelik en önemli sorunlar olarak teknolojik beceri gerektirmesi (f=37) ve videonun kurgulanması (f=37) gösterilmiştir. Öğretmen adaylarına göre kullanıma yönelik olarak ise en önemli sorun; öğrencinin bireysel kullanımda anında geribildirim alamayacağından dolayı yanlış öğrenmelerin oluşabileceğidir (f=33). Beden eğitimi öğretmen adayları eğitsel videoların alanlarında önemli katkı sağlayacağını belirtmiş ancak teknolojik açıdan yetersiz olduklarını da bildiklerini söylemişlerdir. Olumlu tutum içinde olmaları önemli bir nokta olarak görülerek beden eğitimi öğretmen adaylarının teknolojik bilgi ve becerilerini geliştirmeye yönelik derslerin öğretim süreçleri içerisinde arttırılması önerilebilir. Sözlü bildiri SPOR YAPAN VE YAPMAYAN ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN BAZI ÖZELLİKLERE GÖRE SALDIRGANLIK TUTUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı; aktif spor yapan ve yapmayan ortaöğretim öğrencilerinin saldırganlık tutumlarını cinsiyet, okul takımında veya bir spor kulübünde lisanslı sporcu olma durumu demografik değişkenlerine göre incelemektir. Çalışma 2016-2017 Eğitim Öğretim yılında Gümüşhane İli Merkez Ortaöğretim okullarında öğrenim gören toplam 160 ortaöğretim öğrencisi üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama araçları olarak; araştırmacı tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu” ve Kocatürk (Î982)’ün Saldırganlık Envanteri’nden yararlanılarak Tuzgöl (1998) tarafından geliştirilen “Saldırganlık Ölçeği” kullanılmıştır. Saldırganlık Ölçeği gençlerde açık, gizli, fiziksel, sözel ve dolaylı saldırganlıkla ilgili davranışları ölçmeye yönelik 45 maddeden oluşmaktadır. Ölçeğin 30 maddesi saldırgan içerikli, 15 maddesi saldırgan olmayan içeriklidir. Ölçek 5’li derecelendirilmiş cevaplama sistemine sahiptir. Çalışmada tarama modeli kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde istatistiksel yöntem olarak; bağımsız gruplar için t-testi ve Verilerin analizinde öğrencilere ait demografik özellikler için frekans analizi, spor yapan ve yapmayan öğrenciler arasında değişkenlere göre farklılıklar ise iki yönlü Varyans analizi ile test edilmiştir. Analiz aşamasına geçmeden önce verilerin normallik varsayımları gözden geçirilmiş ve anlamlılık düzeyi 0.05 alınmıştır. Araştırma verilerinin analizinde SPSS 21.00 programı kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda ortaöğretim öğrencilerinin saldırgan tutumlarının cinsiyet, Okul takımında veya bir spor kulübünde lisanslı sporcu olma durumu puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p<0.05). Aktif spora katılan ortaöğretim öğrencilerinin spora katılmayan ortaöğretim öğrencilerine göre saldırgan tutum düzeylerinin daha yüksek etkiye sahip olduğu söylenebilir. Erkek öğrencilerinin kız öğrencilerine göre hem spor yapanlarda hem de yapmayanlarda daha fazla saldırgan tutum sergiledikleri söylenebilir. Okul takımında olan ortaöğretim öğrencilerinin olmayanlara göre saldırgan tutumları üzerindeki temel etkileri anlamlı bulunmuştur. Bulgular litaretür ışığında tartışılmış ve ortaya çıkan sonuçlar doğrultusunda öneriler geliştirilmiştir. Sözlü bildiri SPUTNİK 1’DEN STEM EĞİTİMİNEÖzet: Yirmi birinci yüzyılın gereksinimleri çerçevesinde geleceğin nitelikli insan gücünü oluşturmayı hedefleyen STEM eğitimi, ülkelerin ekonomik hedefleri doğrultusunda farklılık göstermektedir. Türkiye’de ise STEM eğitimi, 2016 yılında yayınlanan Milli Eğitim Bakanlığı STEM Eğitimi raporu ile bakanlık düzeyinde kabul görmeye başlamış, birçok farklı uygulama ile öğretim programlarımızda okul öncesinden üniversite düzeyine kadar yer almaya başlamıştır. Bu süreçte özellikle öğretmenlerin karşılaştığı temel sorular STEM eğitiminin nasıl uygulanması gerektiği, STEM eğitiminin özgün yönünün ne olduğu ve hangi etkinliklerin STEM eğitimi etkinliği olduğu gibi sorulardır. Bu soruların cevabı STEM eğitiminin tarihsel süreç içerisindeki gelişiminde ve hangi ihtiyaçlardan doğduğunun tespitinde aranmalıdır. Buradan hareketle mevcut araştırmanın amacı, STEM eğitimin hangi gereksinimler ile ortaya çıktığını ve nasıl geliştiğini ortaya koymaktır. Çünkü ikinci Dünya Savaşından sonra özellikle uzay yarışı döneminde yaşanan bilim eğitimi girişimleri fen, teknoloji, mühendislik ve matematik eğitiminin STEM eğitimine nasıl dönüştüğü ile ilgilidir. Bu bağlamda araştırmada alanyazın taramasına dayalı olarak STEM eğitiminin ana vatanı olan Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye’deki bilim eğitimi girişimleri uzay yarışının başlangıcı olan 1957’den günümüze incelenmiştir. STEM eğitiminin 19. yüzyılın ortalarından günümüze kadar Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ülkeleri ve Türkiye bağlamlarındaki gelişimleri tarihsel süreç içerisinde değerlendirilmiş ve STEM eğitiminin gelişimi ülkeler bazında benzer ve farklı yönlerine göre ortaya konmuştur. Araştırma sonuçları, STEM eğitiminin Amerika Birleşik Devletlerinde Sputnik krizi ile özellikle matematik ve fen eğitiminin desteklenmesi olarak kabul gördüğünü ve bir politika olarak ortaya çıktığını ortaya koymuştur. Süreç içerisinde bilim okuryazarlığı, bilimin toplumda yaygınlaştırılması ve bilimsel sorgulamayı temeline alan girişimler ile şekillenmiş ve STEM eğitimi olarak günümüze ulaşmıştır. Avrupa ülkeleri için Sputnik krizine İngiltere dışında ciddi tepkiler oluşmamış ancak, 1990’lı yıllarda ortaya çıkan toplumun bilime karşı ilgisizliği sorunu sorgulama temelli bilim eğitimi ile karşılık görmüştür. Avrupa Birliği ülkelerinde STEM eğitimi son yıllarda önem kazanmasına karşın asıl odak noktası sorgulama temelli bilim eğitiminin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması olmuştur. Türkiye içinse fen, teknoloji, mühendislik ve matematik eğitimi süreçleri genel anlamda Amerika Birleşik Devletlerinde gerçekleştirilen reformlarla ilişkilidir. 1960’lı yıllarda öğretim programı güncelleme çabaları bunun en net örneklerindendir. STEM eğitimi, fen öğretim programlarında sırası ile 2013 yılında teknoloji ve 2017 yılında mühendislik boyutlarının eklenmesi ile kendisine yer bulmuştur. Bahsedilen bu araştırma bulguları, STEM eğitimine yönelik üç farklı anlayışın STEM eğitimimin amaçlarına, uygulama sürecine ve STEM eğitimine bakış açılarını ortaya koymuştur. *Bu çalışma 31.01.2019 tarihinde tamamlanan “STEM Eğitimi kapsamında Astronomi Etkinliklerinin Geliştirilmesi ve Değerlendirilmesi” başlıklı doktora tezi esas alınarak hazırlanmıştır. İlgili tez, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir (Proje no: 16/171). Sözlü bildiri STAND-ALONE YOU KNOW AS A DİSCOURSE MARKERÖzet: In the last decade of 20th century, discourse markers got the interest of researchers as a promising field of study. Since then many studies have been conducted. Together with the technological developments in corpus linguistics, comprehensive results may be possible. BASE corpus was analysed by using AntConc and TagAnt software. When BASE corpus is investigated, it is seen that one of the most frequently used phrase that has discourse marker function is you know and this finding is in line with the literature. In an educational context, especially in higher education, the success of the educational discourse is closely related to tutor’s ability to create a shared space. Choosing among several linguistic and interactional features, tutors can create that space. In this respect, what are called as discourse markers are frequently utilised to create such shared spaces in contexts where learning occurred. This paper investigates the use of you know as stand-alone discourse marker in academic lectures. using parts-of-speech tagging software different patterns of you know as discourse marker is investigated across four disciplines and stand-alone you know is further analysed. It was found out that all you know is used 190 time by native speaker between pauses, that is, in an isolated way. Besides, in seminars nobody use this marker in their speech whereas in lectures it is utilised frequently. In positive sciences isolated you know is used less than in social disciplines. There are differences in terms of the frequency when the immediate right and left parts-of-speech tags are investigated across four disciplines. Sözlü bildiri STEM EBEVEYN FARKINDALIK ÖLÇEĞİ’NİN TÜRKÇEYE UYARLAMASI: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: STEM, bilim (science), teknoloji (technology), mühendislik (engineering) ve matematik (mathematics) alanlarına ait bilgi ve becerilerin farklı disiplinleri bir araya getirerek ve bu disiplinler arasında bağlantı kurarak öğrenmenin çok boyutlu gerçekleşmesini sağlayan yeni bir eğitim yaklaşımıdır. Küçük yaşlardan itibaren bireylere STEM’i oluşturan disiplinlere ilgi uyandırarak STEM’e ilişkin farkındalık oluşturmak, STEM’i sevdirmek ve STEM’e ilişkin olumlu bir tutum oluşmasını sağlamak için ebeveynlere önemli bir rol düşmektedir. Bu bağlamda ülkemizin eğitim ve ekonomisi için ebeveynlerin STEM ile ilgili bilgi ve becerilerin farkında olması önem taşımaktadır. Bu doğrultuda bu çalışmanın amacı, Yun, Cardella, Purzer, Hsu ve Chae (2010) tarafından geliştirilen Gonyea (2017) tarafından uyarlanan STEM Ebeveyn Farkındalık Ölçeği’nin Türkçe uyarlamasının yapılarak, geçerlik ve güvenirliliğine ilişkin kanıtları incelemektir. Bilgi ve tutum olmak üzere iki alt ölçekten ve 35 maddeden oluşan ölçek için uzmanlar yardımıyla çeviri işlemleri ve gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Son haline getirilen ölçek 6-18 yaş arası çocuğu olan 207 ebeveyne uygulanmıştır. Ardından madde-toplam korelasyonları hesaplanmış ve korelasyon değerleri .55 ile .86 arasında olduğu görülmüştür. Madde ayırt edicilik özelliği için %27 alt ve üst grup ortalamaları bağımsız t-testi ile karşılaştırılmış ve tüm test maddeleri için p<.001 düzeyinde anlamlı olduğu saptanmıştır. Bilgi ile tutum alt ölçekleri arasındaki korelasyon değeri .51 olup p<.001 düzeyinde anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Yapılan doğrulayıcı faktör analizi sonucunda uyum indeksleri değerlerinin kabul edilebilir değer sınırları içinde olduğu gözlenmiştir. Son olarak, ölçeğin iç tutarlığı için Cronbach’s Alpha katsayıları hesaplanmıştır. Cronbach’s Alpha katsayıları bilgi alt ölçeği için .96, tutum alt ölçeği için .97 ve toplam ölçek için .96 olarak saptanmıştır. Sonuç olarak, STEM Ebeveyn Farkındalık Ölçeği’nin Türkçe uyarlamasının yeterli psikometrik özelliklere sahip olduğu, ilkokuldan ortaöğretim düzeyine kadar çocuğu olan ebeveynlerin, bilgi ve tutumlarını ölçmek amacıyla Türkiye’de kullanılabileceği görülmektedir. Sözlü bildiri STEM ÖĞRETMEN EĞİTİMİ ENSTİTÜ MODELİ: STEM ENTEGRASYONUÖzet: Bilim ve teknolojide meydana gelen değişim, hukuktan sağlığa kadar birçok alanı etkilemiştir. Özellikle de eğitim alanı etkilenmiştir. Eğitimde meydana gelen bu değişim neticesinde, ülkeler eğitim sistemlerinde köklü değişimler yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Örneğin; 2013 yılında Amerikanın gelecek nesil fen standartlarına mühendislik uygulamalarını ekleyerek teknolojik gelişmelerin ilerlemesini sağlamıştır. Bu durum eğitimde meydana gelen değişimlerden en güzel örneklerden birini oluşturmaktadır. Ayrıca, ülkeler 21. yy iş dünyasında ayakta kalabilecek, rekabet etme becerisi yüksek, girişimci, yaratıcı, problem çözme becerisine sahip bireylere de ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple de ülkeler eğitim sistemlerinde değişiklikler yapmıştır. Ülkeler bilim ve teknolojide ilerlemek, 21. yy iş dünyası için gerekli niteliklere sahip bireyleri yetiştirmek için yeni eğitim yaklaşımlarına ilgi duymuştur. Bu eğitim yaklaşımlarında biride STEM eğitim yaklaşımıdır. STEM eğitim yaklaşımı, bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarının entegre bir şekilde günlük yaşam ile ilişkilendirilerek verildiği bir yaklaşımdır. Bu eğitim yaklaşımında bireylerin öncelikle bilgi birikimlerinin arttırılması sağlanır sonrasında bir problem durumu verilir ve verilen problem durumuna çözüm üretmeleri istenmektedir. Bu sebepten, STEM eğitim yaklaşımın sınıfta uygulanabilmesi için alan bilgisi, pedagoji bilgisi, bağlam bilgisi, entegrasyon bilgisi ve 21. Yy beceri bilgilerinin bilinmesi önem arz etmektedir. Bu yüzde STEM eğitimini sınıflarda uygulayacak kişilerin öğretmenler olduğu düşünüldüğünde öğretmen eğitimlerinin önemli olduğu söylenebilir. Nitekim, alanyazın incelendiğinde, öğretmen eğitimleri ile ilgili yapılan birçok kavram yanılgısının olduğu da görülmektedir. Bu noktada, STEM öğretmen eğitimleri için en az 80 saatlik bir eğitim verildiği mesleki gelişim programlarının planlanması önem arz etmektedir. Bu bağlamda, Öğretmenlerin STEM eğitimi konusunda bilgilerinin arttırılması ve bu alanda uzun soluklu bir eğitim almaları için STEM Öğretmen Eğitimi Enstitü Modeli ortaya çıkarılmıştır. Bu modelde amaç öğretmenlerin STEM eğitiminde mesleki gelişimlerini sağlamaktır. Sözlü bildiri STEM UYGULAMALARININ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİN BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Okul öncesi eğitim dönemi bireyin doğumundan başlayarak temel eğitime kadar ki periyodu kapsayan, bireyin gelecek yaşamında ciddi bir rol oynayan, zihinsel, sosyal, duygusal, beden, dil ve psikomotor beceri gelişimlerinin büyük bölümünün verilen eğitimlerle şekil alarak tamamlandığı eğitim ve gelişim safhası olarak öğrenmenin en hızlı olduğu periyottur. Dolayısıyla çocuğa bu safhada kazandırdığımız yaşantılar gelecek için hayata bakış açılarını çok büyük ölçüde etki altına almaktadır. Bu deneysel çalışmanın amacı, 21.yy becerilerini barındıran STEM uygulamalarının okul öncesi öğretmenlerin bilimsel süreç becerilerine etkisinin incelenmesidir. Araştırmanın evrenini Gaziantep ilinde görev yapan okul öncesi öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise amaçlı örnekleme yöntemi ile belirlenen Gaziantep ilinde görevli toplam 50 okul öncesi öğretmeni oluşturmuştur. Araştırma kapsamında ilk olarak her iki grupta yer alan okul öncesi öğretmenlerine Bilimsel Süreç Başarı Testi ön test olarak uygulanmıştır. Daha sonra kontrol grubundaki öğretmenlere tümevarımsal fen eğitimi uygulanırken, deney grubunda yer alan öğretmenlere ise STEM eğitimi uygulanmıştır. 10 gün sonra her iki gruba Bilimsel Süreç Başarı Testi son test olarak tekrarlanmıştır. Araştırmada parametrik ya da parametrik olmayan testlerin hangisinin uygulanacağını belirlemek üzere örneklem sayısı (n=50) da dikkate alınarak Shapiro Wilk Normallik Testi uygulanmıştır. Verilerin normal dağılıma uyduğu görülmüştür. Deney grubunun ön test ve son test puanlarının ve kontrol grubunun ön test ve son test puanlarının analizinde normal dağılım gösterdiği için bağımlı gruplar t-testi kullanılmıştır. Ön-test kapsamında deney grubunun puan ortalaması X ̅=60.36, kontrol grubunun puan ortalaması X ̅=63.48 olarak belirlenmiştir. Buna göre ön-test puan ortalamaları arasında istatiksel olarak anlamlı bir farkın (p<0.05)olmadığı belirlenmiştir. Diğer bir ifade ile uygulama öncesinde her iki grupta yer alan okul öncesi öğretmenlerin denk olduğu görülmüştür. son-test kapsamında deney grubunun puan ortalaması X ̅=73.40, kontrol grubunun puan ortalaması X ̅=68.96 olarak belirlenmiştir. Buna göre son-test puan ortalamaları arasında bulunan farkın istatiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Araştırma sonucuna göre uygulama öncesinde deney ve kontrol grubu bilimsel beceri düzeylerinin benzer olduğu hususu da dikkate alındığında, okul öncesi öğretmenlerin bilimsel süreç becerilerinin geliştirilmesinde STEM eğitimi uygulamalarının tümevarımsal fen eğitimlerine göre daha etkili olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri STEM YÖNTEMİNİN 1. SINIF HAYAT BİLGİSİ DERSİNE YÖNELİK UYGULAMA ÖRNEĞİÖzet: Amaç, son yıllarda ezberci eğitimin yerini alan alternatif eğitim modellerinden biri olan STEMin ilkokul seviyesinde nasıl uygulanabileceğine dair yapılan bir uygulamayı paylaşmaktır. Uygulamada, STEMin yalnızca ortaya çıkarılan üründen ibaret olmadığına hatta ürünü ortaya çıkarmanın öncesindeki kısmın daha mühim olduğuna dikkat çekilerek, ayrıntılı bir ders planı hazırlanmıştır. Bu plan rehberliğinde Geri Dönüşüm konularına dikkat çekilmesi için öğrencilere bazı fotoğraf ve videolar gösterilmiştir. Bunun ardından öğrenciler tartışma sürecine girmiştir. Geri Dönüşümün önemini, değerini, bu konudaki sorunları belirlemiştir. Ardından belirledikleri bu problemlere çözüm bulmak için neler yapabileceklerini konuşup, ürün hazırlama sürecine girmişlerdir. Kağıt üzerinde prototiplerini çizmiş, bu çizimler üzerine tartışmış, diğer grupların da fikrini alarak gerekli yerlerde değişimler yapmak istemişlerdir. Ardından grup içindeki görev dağılımını yaparak tasarladıkları ürünü ortaya çıkarmışlardır. Ürünlerini diğer gruptaki arkadaşlarına da tanıtmışlar, onların yaptıkları ürünleri de incelemişlerdir. Neredeyse yüzde yüz etkin katılımlı olarak gerçekleşmiş olan bu süreç hem çocuklar için eğlendirici olmuş hem de bilgiyi elde etme noktasında hevesli ve katılımcı olmalarını sağlamıştır. Uygulama sonrasında yapılan değerlendirmede ise çocukların tamamına yakınının kazanımı edinmiş oldukları gözlemlenmiştir. Uygulama sonrasında fikirleri sorulduğunda ise yaptıkları yapıcı ve yerinde yorumlar, uygulamanın onları olumlu anlamda etkilediğini göstermiştir. Klasik öğretim yöntemlerinin aksine alternatif yöntemlerin çok daha iyi etkiler yarattığı ve bu yöntemlerin başarıya daha kolay ve eğlenceli şekilde götürdüğü, yapılan bu STEM uygulamasıyla da bir kez daha görülmüştür. Sözlü bildiri STRATEGİES USED BY FİRST GRADE STUDENTS İN THE PROCESS OF SOLVİNG JOİN PROBLEMSÖzet: Students’ competencies in number sense in relation to arithmetic in early years is considered as a strong predictor of later success in mathematics (Jordan, Glutting, Ramineni, 2010). Because of the importance of number sense skills, the purpose of the study was to determine the nature of first grade students’ characteristics in the process of solving different types of addition problems. This study was part of a larger project aimed at developing a hypothetical learning trajectory for numbers and operations unit. Data were collected through one-to-one clinical interviews with nine students, in which they were asked three different contextual problems involving joining of quantities: join-result-unknown (12+9=?), join-change-unknown (6+?=13), and join-initial-unknown (?+12=19). To analyse the data, researchers employed open coding and sought for strategies used by the students. Three basic levels of addition strategies were identified: strategies based on direct modelling with fingers, strategies based on the use of counting sequences, and heuristics strategies based on a small set of recalled number facts. All students could provide accurate solutions to the join-result-unknown problem. Four out of nine (Ed, Def, Dem, İp) solved the problem by counting on from a larger number using their fingers. Five students used strategies based on addition and subtraction facts such as strategies of benchmark of 10 (Zey, Al, Fat), adding ones then tens (İp, Tuğ), adding to 20 and beyond (Mel, Al, Fat). For the join-change-unknown problem, five students (Tuğ, Al, Def, Dem, İp) used counting on from larger number strategy with their fingers; one student (Ed) gave wrong answer. Three students could use their invented strategies: one more than double (Zey, Mel), making 10 and benchmark of 10 (Fat). For those students who used 10 as a benchmark, we observed that their number sense based on number bonds (pairs of numbers that add up to 10), and this was used without any written computation. For the last problem, join-initial-unknown, three students (Tuğ, Zey, Dem) used counting on from larger number, which is important to note because not all students were able to decide that starting counting from a larger number is strategically more feasible, with their fingers while Ed and Def could not give an answer. On the other hand, Al and Fat used strategies of benchmark of 10; İp and Mel’s strategies involved mental subtraction and İp splited 19 into ones and tens, and then counted backward from 9. Findings of the study revealed that most of the nine students could be able to solve the given three types of join problems and they employed a variety of heuristic strategies. The differences in students choice of strategies for the problems’ types was due to their fluency and understanding of both numbers in the problem (e.g. taking 10 as reference) and the problem structure (e.g. counting back, number bonds). This supports that a learning environment might support elementary students to invent their own strategies while solving problems. Besides, it was seen that less heuristic strategies are used for the join-change-unknown problem, compared to the others. Sözlü bildiri STUDENT ENGLİSH LANGUAGE TEACHERS’ RESEARCH PAPER WRİTİNG EXPERİENCESÖzet: Writing a research paper is one of the areas that ELT students have difficulty throughout their university education and future academic career. The aim of the present study is to investigate how ELT students experience and deal with research paper writing. Gender, research methods course and students’ years of studying were chosen as independent variables of this study. Data was collected through a survey questionnaire adapted from Köksal and Razı (2011) and conducted on 117 students studying English Language Teaching at Mehmet Akif Ersoy University, a state university in Burdur. The data analysed through quantitative measures indicates that students reported having problems most in lacking experience in scholarly writing, lack of critical reading skills, referencing and being talented or gifted from birth. In addition, the findings show that there is no significant difference between male and female students in terms of the writing difficulties they experience. Moreover, according to the results, no significant difference exists between students who have taken research methods/skills course and students have not. This finding suggests that the content of the courses might not be satisfactory enough to equip students with necessary knowledge and skills in terms of writing an academic paper. The results did not reveal any significant difference with respect to the students’ years of studying, either. Also, with respect to students’ level of writing skills the study finds a significant difference between students who defined their English as ‘excellent’ and those describing their English as ‘bad’. The evidence from the results suggest that, to overcome these problems, the students should be given the chance to intensively write in writing courses and be trained in research skills. Additionally, to inspire students to write academically, more tasks that are enjoyable need to be integrated into advanced writing classes. Sözlü bildiri STUDENTS GET İNTO GROUPS OF FİVE! FACTORS AFFECTİNG THE SUCCESS OF GROUP WORK İN ELTÖzet: Devising opportunities for interaction in a language class could be one of the fundamental missions of a language teacher if the emphasis is on developing communicative competence. Communicative language teaching (CLT) approach and interactionism support the undeniable idea of recent decades that students can only learn a language by experiencing and playing with it. Trends in language teaching has been following this fashion demanding the teachers to apply communicative strategies during the classes. Group work activities in language classes may be among the most applied collaborative activities by the teachers. For lessons focused on developing more communicative competence such as vocational English classes, group work rather than whole class teaching could be promising to create an urge of interaction in the target language and to decrease the anxiety level of the students (Harmer, 2000). However, to apply well-monitored and efficient group tasks in a language classroom could be both rewarding and compelling as many constraints come on the carpet as well as the complexity of designing the procedure, particularly after a few inefficient trials. Group work activities are believed to be indispensable tools to foster communicative environment in English language teaching (ELT). However, the promising productivity of group work activities does not eliminate such problems as the reluctance of learners to participate into these activities. The classroom research study wanted to shed light on that issue in which the causes of reluctance by the students and potential actions to arrange more productive group work activities were investigated by means of qualitative data of student observers’ observation forms and video recordings of group discussions. As a result of the mini ELT classroom research, with 21 participants from Tourism and Hotel Management Department who took compulsory English classes, it can be suggested that affective factors, content related factors and group work interaction quality related factors may be the some of the determinants of the success of group work activities. Sözlü bildiri STUDENTS’ SATİSFACTİON WİTH ENGLİSH-MEDİUM İNSTRUCTİON İN A PRİVATE İNSTİTUTİONÖzet: This study aims to explore the extent to which Turkish students are satisfied with English-medium instruction (EMI) in general and its components in particular in the context of higher education in an era when EMI universities operate as international brands to vie for more customers, i.e. national and international students. Data were collected through a quantitative questionnaire administered to a large group of students enrolled in non-English major programs of a private EMI university in Turkey’s capital, Ankara. The data were further complemented through qualitative data obtained from open-ended email discussions with voluntary students who participated in the questionnaire study. The analysis done by computing descriptive statistics and the content analysis addresses four components of EMI: students’ satisfaction with (1) teaching, (2) content teachers’ English, (3) their institutions, and (4) their institutions’ English language policies and practices. The results show that the majority of the students have felt content with EMI in general and the four components, but it was their institutions’ language policies and practices with which students were less satisfied compared to other EMI components for some reasons. The results also made it clear that the leading factors behind students’ overall satisfaction with EMI and its shareholders are largely instrumental and intrinsic. Relating to English language teaching, this research portrayed students’ expectations of near-native-like performance of their teachers, especially in the area of pronunciation, giving evidence that the nativeness principle still matters for students even if they are mostly surrounded by non-native English-speaking students and staff. This study has been concerned with one EMI university in Turkey. Thus, further investigations can and should be made with other EMI universities using different versions of EMI in Turkey and other countries with similar characteristics because the implications of the present study go far beyond the Turkish context. Sözlü bildiri SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUKLARIN SAĞLIK BAKIM GEREKSİNİMLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: ÖZET Hapishaneler toplumda bulunan hastalıkların yoğun olarak görüldüğü yerlerdir ve bulaşıcı, mental, kronik hastalıkların görülme sıklığı oldukça yüksektir (1,2). Hapishaneler ve burada verilecek sağlık hizmetleri halk sağlığı hizmetlerinin kaçınılmaz bir parçası olup (3), toplumun genelinin sağlığını geliştirmeyi amaçlayan bir halk sağlığı hizmeti kapsamında; hapishanelerdeki sağlık sorunlarının da yakından ele alınması gerekmektedir. Türkiye’de istatistiklere göre hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlülerin %1.3’ünü çocuklar oluşturmaktadır. Her geçen yıl sayısı daha da artan ve 2000 yılına göre %79.2 oranında artış gösteren (4) hapishanelerdeki suça sürüklenen çocuklar; halk sağlığı hizmetleri kapsamında ele alınması gereken önemli bir risk grubudur. Bu araştırmanın amacı suça sürüklenen çocukların sağlık bakım gereksinimlerinin belirlenmesidir. Bu tanımlayıcı araştırmanın evrenini; T.C.Adalet Bakanlığı İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda 2015-2016 yıllarında kalan 268 çocuk oluşturmuştur. Örneklem grubu sayısı 158’dir. Veri toplama aracı olarak anket formu kullanılmış olup, verilerin değerlendirmesi SPSS 18.00 hazır paket programı ve tanımlayıcı istatistikler kullanılarak yapılmıştır. Araştırmada çocukların %34.8’i tutuklu, %38.0’ı hükümözlü, %27.2’si ise hükümlüdür. Çocukların %89.8’inin 16-17 yaş grubunda, %93.0’ının bekar, %35.3’ünün sağlık sorunu olduğu, %34.2’sinin bir hastalık geçirdiği, %4.0’ının kronik bir hastalığının olduğu, %68.0’ının daha önce kaza geçirdiği ve yaralandığı, %89.2’sinin sigara, %70.1’inin alkol, %32.9’unun uçucu madde, %60.8’inin esrar-kokain ve %18.4’ünün diğer bağımlılık yapıcı maddeleri kullandığı saptanmıştır. Ayrıca çocukların %34.2’sinin kendine, %19.7’sinin başkasına zarar verme isteği olduğu, kendine zarar vermek isteyen çocukların %76.2’sinin kesi uyguladığı, %23.8’inin intihar etme isteğinin olduğu belirlenmiştir. Çocukların %3.8’inin sistolik kan basıncının yüksek, %1.9’unun obez, %70.3’ünün çürük diş ve %27.8’inin görme bozukluğuna sahip olduğu, %16.5’inin idrar tutmada zorluk, %6.4’ünün ise geceleri idrar kaçırdığı saptanmıştır. Elde edilen veriler doğrultusunda; suça sürüklenen çocuklara holistik bakış açısı ve multidisipliner yaklaşımla sağlıklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik hizmetler planlanmalıdır. Kaynaklar 1.APHA.(2004). Correctional Health Care Standards and Accreditation. http://www.apha.org/policies-and-advocacy/public-health-policy-statements/policy database/2014/07/02/12/07/correctional-health-care-standards-and-accreditation.Erişim tarihi:13.12.2016. 2.Fazel, S. ve Danesh, J.(2002). Serious mental disorders in 23.000 prisoners: a systematic review of 62 surveys. Lancet, 359 (9306), 545-550. 3.Bergh, B.J., Fraserb, G.A. ve Moller, A.L.(2011). Imprisonment and women’s health: concerns about gender sensitivity. human rights and public health. Bulletin of the World Health Organization, 89, 689–694. 4.http://www.cte.adalet.gov.tr/#.Erişim tarihi:06.09.2016. Not: Bu araştırma 15/187 kod numaralı Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi (BAP) tarafından Yüksek Lisans Tez projesi olarak desteklenmiştir Sözlü bildiri SUPPORT FOR CREATİVİTY İN EARLY CHİLDHOOD: ORFF-SCHULWERKÖzet: Creativity has been defined many times from past to present. Although not fully agreed upon, a number of definitions have been made including thinking differently, re-creating, developing new perspectives on problems encountered, coming up with new solutions and developing different learning styles. Creative thinking skills are considered to be one of our innate skills. Children express their creativity through play and music constitutes an important part of children’s play. The most obvious indication of this is that the child starts dancing, sings songs and discovers the voice, starting from infancy. With each passing day, researchers are discovering the significance of musical plays in childrens musical development. Music has an important place in the lives of pre-school children as it enhances creativity in children and offers new stimuli. Various teaching methods and techniques are used when planning musical activities appropriate to the developmental characteristics and age of preschool children. Orff-Schulwerk is an educational approach widely used all over the world. Designed considering children’s need for play, Orff-Schulwerk is a form of teaching aimed at enhancing childrens creativity, supporting improvisation and improving their skills. The purpose of the present study is to introduce the Orff-Schulwerk-supported music education program prepared for 5-year-olds and to share an example of its implementation. Sözlü bildiri SÜRDÜRÜLEBİLİR EĞİTİMDE COĞRAFYA BİLİNCİ: ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİÖzet: Wheeler ve Bijur (2000) sürdürülebilir eğitime ilişkin geleceği etkileyecek şeyler hakkında düşünme becerisi kazandırmayı, sürdürülebilir toplumun yaratılması yönünde bilgi, beceri ve değerlerin kazandırılması, doğal kaynakların yönetimini ele alabilme kabiliyeti, sürdürülebilir ekonominin sağlanması yönünde dengeli ekonomi bilinci ile küreselleşmeyi anlamlandırma kapasitesi olarak içerik ve gerekli aracı özellikler üzerinde durmuştur. Sürdürülebilir eğitimin sağlanmasına ekonomi, sosyoloji, eğitim ve coğrafya ve diğer disiplinler arası bilimlerin aracılık etmesi beklenir. Doğal kaynakların yönetimi doğrudan coğrafya bilinci ile ilişkili olup bu bilincin eğitim yoluyla gerçekleştirilmesi olağandır. Çünkü coğrafya bilimi, insanlara doğa ile barışık bir şekilde yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli bilgiyi sunmakta, ihtiyaca göre içeriği değişmektedir (Demirci, Sekin ve Ünlü, 2002). Coğrafya eğitimi varlığımızı, evrenle ve diğer insanlarla ilişkilerimizi, daha iyi anlamlandırmamız için bilgi, beceri ve kavramları açıklar (Haas, 1989). Sürdürülebilir eğitimde belirsizliğin, olası tehditlerin ve düzensizliğin üstesinden gelebilecek bireylerin yetiştirilmesi yönünde doğal kaynakların yönetimi boyutunda coğrafya bilincinin önemi ve gerekliliği yadsınamaz. Girgin (2001) düzeni, kararsızlıkları, kriz ve kaosu önceden görebilmenin coğrafi verilerle mümkün olduğunu belirtir. Bu noktadan hareketle coğrafya bilinci ile sürdürülebilir eğitim üzerinde etkili rol oynayabileceği yorumu yapılabilir. Bu çalışmada ekolojik boyutta değişen koşullarla yaşayabilme ve ekolojik dengeyi koruma açısından sürdürebilirlikte rol oynayan coğrafya bilincinin sağlanması üzerine odaklanılmıştır. Çalışma, nitel araştırma olup olgubilim desenindedir. Olgu bilim deseninde katılımcıların algıları, tepkileri veya belirli durumlar araştırılır. Çalışma grubundaki kişilerin algılarını veya tepkilerini belirlemek için onların bakış açılarını ortaya çıkarmayı amaçlar (Fraenkel, Wallen ve Hyun, 2011). Çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Araştırma kapsamında ele alınacak konuları içeren müfredat programı 11. ve 12. sınıf coğrafya dersleri olduğu tespit edilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu, lisede öğrenim gören 11. ve 12. sınıf öğrencileri ölçütler belirlenerek toplam 50 öğrenciden oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından literatür taranarak ve uzman görüşü alınarak oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veriler, odak grup görüşmesi yapılarak toplanmıştır. Veriler içerik analizi ve betimsel analiz ile çözümlenmiştir. Elde edilen bulgulara göre; öğrencilerin coğrafi bilince yönelik tanımlarının % 70,37’si (f=38) coğrafi bilgilere sahip olma, % 16,66’sı (f=9) evreni yorumlama-yordama ve % 12,96’sı (f=7) bilinçli olma şeklindedir. Öğrencilerin coğrafi bilinçlenme sürecinde yararlandıkları kişiler, okul paydaşları (f=46) açısından öğretmen (f=25); coğrafya dersi (f=17); okul yönetimi (f=4); sosyal bileşenler (f=25) açısından ise aile (f=10) ve çevre (f=15) olduğu ortaya çıkmıştır. Coğrafya bilincine sahip olmanın katkıları öğrenci görüşlerine göre bilgi sahibi olmak (f=27) ve bilinçli olmak (f=17) teması altında birleşmiştir. Öğrenciler bir coğrafya öğretmeni olarak coğrafi bilinci artırmak adına yapmak istedikleri davranışlar sınıf dışı etkinlikler (f=33) ve sınıf içi etkinlikler (f=17) olmak üzere iki tema altında toplanmıştır. Sınıf dışı temasına ait kategoriler, gezi düzenleme (f=19), proje ve sosyal etkinlikler yapma (f=8) ve doğal ortamda ders işleme (f=6) şeklindedir. Sınıf içi etkinlikler olarak materyal kullanma (f=12) ve konu anlatma (f=5) kategorileri yer almıştır. Sonuç olarak; öğrencilerin coğrafya bilincini daha çok coğrafya bilgisine sahip olmakla eş değer gördükleri ve coğrafi bilinçlenme sürecinde yararlandıkları kişilerin çoğunlukla okul paydaşları olduğu bunun yanında sosyal bileşenlerin de yer aldığı anlaşılmaktadır. Öğrenciler, coğrafya bilincine sahip olmanın katkılarını daha çok bilgi sahibi olma şeklinde değerlendirirken bir kısmı da bilinçli olma şeklinde değerlendirmişlerdir. Öğrenciler bir coğrafya öğretmeni olduklarında coğrafi bilinci artırmak için gezip gösterme, kamp, seminer veya konferans düzenleme gibi proje ve sosyal etkinliklerde bulunma, doğal ortamda ders işleme şeklinde sınıf dışı etkinliklere yer vermek istemektedirler. Sözlü bildiri SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINAN VE GİRİŞİMCİ ÖĞRETMEN ADAYLARIÖzet: İnsanların sınırsız gereksinimlere ve sınırlı kaynaklara sahip olduğu göz önünde bulundurulduğunda, günümüz dünyasının bireyleri sürdürülebilir kalkınma konusunda bilinçli olmaları gerektiği söylenebilir. Ayrıca 21. Yüz yıl yaşam becerileri kapsamında da ele alınan yeni sermaye üretmeyi, doğal kaynaklar etkili kullanmayı, gerekli mal veya hizmet üretmeyi içeren ve kalkınma gücünü etkileyen temel becerisi olduğu genel kabul görmüş olan girişimcilik becerisinin de önem kazandığı söylemek olanaklıdır. Nitekim 30 Mart 2012’de kabul edilen 6287 sayılı yasa ile ülkenin değişimleri, gelişmeleri göz önünde tutularak güncellen öğretim programında ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıflarda Fen Bilimleri adıyla 2013 yılından itibaren uygulamaya koyulan Fen Bilimleri dersinin de kazanımları arasında beceri boyutu altında yerini bulmuştur. Bu çalışma, öğretmenlerin öğrencilere kazandırmaları gereken becerilere öğrencilerden önce kendilerinin de sahip olması gerektiği düşüncesinden hareketle öğretmen adaylarının girişimciliğini incelemek ve sürdürülebilir kalkınmaya yönelik bilgilerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği, Fen Bilgisi Öğretmenliği, Beden Eğitimi Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, Matematik Öğretmenliği alanında farklı sınıf düzeylerinde öğrenim gören 640 öğretmen adayı katılmıştır. Öğretmen adaylarından elde edilen veriler, Yılmaz ve Sünbül (2009) tarafından geliştirilen Üniversite Öğrencilerine Yönelik Girişimcilik Ölçeğiyle ve sürdürülebilir kalkınmaya yönelik açık uçlu sorular aracılığıyla elde edilmiştir. Elde edilen verilerin ışığında öğretmen adaylarının girişimciliği ve sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin farkındalığı incelenmiştir. Bunula birlikte okudukları bölüm, cinsiyet ve sınıf düzeyi gibi değişkenlere bağlı olarak değişiklik gösterip göstermediği ortaya konmuş ve uygun istatistiksel analiz yöntemleriyle incelenmiştir. Sözlü bildiri SURİYE TÜRKLERİ VE KÜLTÜRLERİÖzet: Türk kültür havzasının bir parçası olan Suriyede 2011 öncesine kadar iki milyon civarında Türk nüfus yaşamaktaydı. Bu nüfusun Halep, Lazkiye, Hama-Humus ve Şam bölgelerinde yoğunlaştığı, savaş sebebiyle de birçoğunun yurtlarını terk ettiklerini ve hatta hayatlarını kaybettiklerini görmekteyiz. Savaş öncesi Suriye içine dağılmış durumdaki Türklerin demografik, kültürel ve sosyolojik yapıları bu bildirinin konusunu teşkil etmektedir. Suriye Türkleri, batı grubu Türklerindendir, yani Oğuz grubu Türklerinden sayılırlar, dolayısıyla Türkiyede yaşayan Türklerle büyük benzerlik gösterirler. Aslında Suriye Türklerinin, yahut yaygın şekliyle Suriye Türkmenlerinin, bölgedeki varlıkları Anadolunun Türklerle tanışması kadar eskiye gider. Bununla birlikte Osmanlı devletinin bölgeyi terk etmesinden beri Araplarla birlikte yaşamaları ve Baas rejiminin uyguladığı azınlık politikaları sebebiyle kültürlerinde değişmeler olmuştur. 1940lı yıllardan bu yana Suriye Türkleri, Suriyenin devlet politikasının bir sonucu olarak adeta yok sayılmışlardır. Resmiyette Müslüman vatandaş olarak gösterildikleri için azınlık statüsüne alınmamışlar, bu yüzden de temel haklarını elde edememişleridir. Türkçe herhangi bir eğitim kademesinde öğretilmemiş, hatta toplantı ve törenlerde Türkçe yasaklanmıştır. Bu sebeple konuştukları Türkçe bazı bölgelerde tamamen unutulurken, bazı bölgelerde zayıflamıştır. Buna bağlı olarak yöreye ait edebi yaratmalar da oldukça daralmış ve zayıflamıştır. Denebilir ki Türkçe bir konuşma dili olarak zor da olsa Suriyede varlığını sürdürebilmiştir. Bu durum Türkler arasında eğitim oranını da olumsuz etkilemiştir. Suriye Türkleri eğitim yoluyla bir meslek edinme yerine adeta çiftçilik gibi geleneksel yöntemlerle edindiği meslekleri seçmek zorunda bırakılmıştır. Kısmen de 1980lerden sonra geldiği şehir banliyölerinde ayakkabıcılık ve dericilik gibi imalata yönelik meslekler edinebilmişleridir. Baskılara rağmen ayakta kalabilen Suriye Türkleri genellikle kendi aralarında evlenmektedirler., hatta çoğu akraba evliliği yapmaktadır. Azınlık olmanın verdiği bir psikoloji ile ilgili olsa gerek çok sayıda çocuk sahibi olmaktadırlar. Bütün olumsuzluklara rağmen uygulamalara dayalı kültür unsurları (doğum, evlenme, ölüm gibi) canlı olarak yaşatılmıştır. Ortadoğu coğrafyasında ortaya çıkan Arap Baharı 2011 yılında Suriyeyi de etkisi altına almış, dolayısıyla Suriyede yaşayan Türkler de bundan etkilenmişlerdir. Bildiride Suriye Türklerinin iç savaştaki durumları ile önceki yaşayışları da karşılaştırmalı olarak ortaya konacaktır. Sözlü bildiri SURİYELİ MÜLTECİ ÇOCUKLARIN OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE EĞİTİM GÖRDÜKLERİ SINIFLARDA SOSYAL YETKİNLİK VE DAVRANIŞ SORUNLARININ İNCELENMESİÖzet: Yapılan çalışmalarda, göçmen çocukların göç etikleri ülkelerde karşılaştıkları sorunlar arasında sosyalleşme problemleri, sosyal dışlanma sık karşılaşılan durumlardandır. Göçmen çocukların yeni dil edinimi konusunda karşılaştıkları güçlükler, çevreleriyle iletişime geçme yeteneklerinin azalmasına dolayısıyla kendilerini okulda yalnız hissetmelerine ve topluma zor adapte olmalarına sebep olmaktadır (Patiadino, 2008; Akt. Şeker ve Aslan, 2015). Akranlarla zayıf ilişki ya da ilişkisizlik okul yıllarında yalnızlık, okula devamsızlık, okula ve ortama uyumsuzluk ve motivasyon düşmesi gibi durumlara sebep olmaktadır. Göç yaşamış olan çocuklar yeni yerleşim yerlerinde eğitim sistemine uyum ve arkadaşlık ilişkileri konusunda zorluk çekmektedirler (Fazel, Reed, Panter-Brick and Stein, 2012). Bu çalışmanın amacı; iç savaş dolayısıyla Türkiye’ye göç eden Suriyeli çocukların sınıf içi sosyalleşmelerini, Türk çocuklarla sosyal etkileşimlerini ve Türk çocuklar tarafından sosyal kabul durumlarını incelemek; çocukların cinsiyetlerinin ve mülteci olup olmamalarının sosyal yetkinlik ve davranış sorunlarını (kızgınlık-saldırganlık ve anksiyete-içedönüklük) farklılaştırıp farklılaştırmadığını ortaya koymaktır. Literatürde Suriyeli çocukların konu edildiği birçok çalışma mevcuttur. Ancak bu çalışmaların örneklem grubunu çoğunlukla öğretmenler ve idareciler oluşturmaktadır. Suriyeli çocukların sınıfta akranlarıyla sosyalleşmeleri, akranları tarafından kabul durumları ve sosyal yetkinlik ve davranış sorunlarını inceleyen bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmanın bu anlamda alanyazına katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Araştırma, 2018-2019 eğitim öğretim yılında, bir devlet ilkokuluna bağlı üç anasınıfında öğrenimine devam eden 38 Türk, 11 Suriyeli çocuk ile yürütülmüştür. Örneklemi belirlerken amaçlı örneklem türlerinden maximum çeşitlilik örneklemesi kullanılmıştır. Sınıf öğretmenleriyle de görüşmeler yapılarak, ölçek değerlendirmesi sonucu elde edilen bilgiler yapılandırılmıştır. Anaokullarında Suriyeli çocukların bulunduğu sınıftaki çocukların sınıf içi ilişkilerini, sosyalleşmelerini; sosyal yetkinlik ve davranış sorunlarını (kızgınlık-saldırganlık ve anksiyete-içedönüklük) inceleyecek olan bu çalışma karma çalışma türlerinden sıralı karma yöntemi ile desenlenmiştir. Araştırmada veriler iki farklı yolla toplanmıştır. Çalışmanın başlangıcında öğretmenlerden “Sosyal Yetkinlik ve Davranış Değerlendirme” ölçeğini araştırmaya katılan her bir çocuk için doldurmaları, istenmiştir. Ölçek uygulandıktan ve değerlendirmesi yapıldıktan sonra sınıf öğretmenleriyle görüşmeler yapılmıştır. Elde edilen bulgular sonucunda çocukların Türk ya da Suriyeli olmasının, cinsiyetin sosyal yetkinlik kızgınlık-saldırganlık veya anksiyete-içedönüklük davranış sorunlarından herhangi birini farklılaştırmadığı; sınıf içerisinde Suriyeli çocukların Türk çocukları tarafından kabul edildiği, oyun ve etkinliklerde birlikte yer aldıkları tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SURİYELİ ÖĞRENCİLERİN TÜRKÇEYİ ETKİLİ ÖĞRENEBİLMESİ VE ÖLÇME YÖNTEMLERİÖzet: Suriyede iç savaştan dolayı ülkemize sığınan Suriyeli öğrenciler 2015te çıkartılan kanunla devlet okullarında eğitim görme hakkını elde etmiştir.Devlet okullarında uyum sağlamakta zorluk çeken Suriyeli öğrencilerin en büyük dezavantajı Türkçeyi etkili bir şekilde konuşamamak dolayısıyla kendini ifade edemeyen dışlanmışlık hissiyle yaşamaya devam eden öğrenciler olarak yerinde saymaktadır.Bu nedenle Suriyeli öğrencilerin Türkçeyi Etkili bir şekilde öğrenebilmesi için çeşitli yöntemler geliştirdik.(internet,döküman,poster,rehber öğretmen aracılığıyla). Projenin amacı Türkiyeye sığınan milyonlarca Suriyeli öğrencilerin Türkçeyi etkili öğrenebilmesi için gerekli ortamın sağlanması,Suriyeli öğrenciler için Türkçe nasıl etkili öğrenilir,eğlenceli hale nasıl getirilir,Türkçenin öğrenilmesindeki faydalar konusunda uygulamalı sonuçlara ulaşılmasının sağlanması. Proje uygulama alanı (pilot bölge) Hatay iline bağlı Altınözü İlçesi baz alınmıştır. Sonuç olarak Suriyeli öğrencilerin uyum sağlaması ve yaşadığı travmatik durumu atlatabilmeleri için Türkçeyi anahtar olarak belirledik ve uygulama sonucunda Türkçeyi konuşan Suriyeli öğrencilerin , Türkçeyi konuşamayanlara göre daha başarılı ve mutlu olduğu gözlemlenmiştir.Gözlemler rehber öğretmenler aracılığıyla çeşitli testler uygulanarak sağlanmıştır. Türkiyeye sığınan Suriyeli öğrenciler Türkçeyi öğrenerek yaşamda aktif rol almaları sağlanması hedeflenerek başarıyla ulaşılmıştır. Poster bildiri SURİYELİ OKULÖNCESİ ÖĞRENCİLERDE OYUNLA OLUMLU DAVRANIŞ YÖNETİMİ: BİR EYLEM ARAŞTIRMASI POSITIVE BEHAVIOR MANAGEMENT IN SYRIA PRESCHOOL STUDENTS: AN ACTION RESEARCHÖzet: Bu çalışmanın amacı Suriyeli sığınmacı ve Türk okul öncesi öğrencilerine olumlu davranış kazandırma sürecinde oyun ve geleneksel yöntemlerin kullanımının karşılaştırılmasıdır. Bu genel amaç doğrultusunda; Suriyeli ve Türk öğrencilerin bulunduğu okul öncesi sınıflarda olumlu davranış kazandırmaya ilişkin ihtiyaçların belirlenmesi, belirlenen ihtiyaçlar doğrultusunda eylem planı hazırlanması ve eylem planının etkililiğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada eylem araştırması genel çerçevesinde kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Görüşme ve gözlem yoluyla toplanan veriler nitel yöntemlerden betimsel analiz yoluyla analiz edilmiştir. Görüşmeler yarı yapılandırılmış form üzerinden gerçekleştirilmiştir. Haftalık gerçekleştirilen görüşmeler dört hafta boyunca sürmüş ve katılımcılarla toplam dörder görüşme yapılmıştır. Ayrıca yarı yapılandırılmış gözlem formu kullanılarak araştırmacı tarafından deney ve kontrol grubunda uygulama başında ve bitiminde gözlem yapılmıştır. Çalışma grubu amaçlı örnekleme yoluyla belirlenmiştir. Gaziantep ili Şahinbey ilçesinde yer alan bir anaokulundaki iki sınıfın öğretmenleri ve öğrencileri örneklemi oluşturmuştur. Sınıfın bir tanesi deney grubu (n=17), bir tanesi de kontrol grubu (n=18) olarak belirlenmiştir. Deney grubunda 7 Suriyeli, 10 Türk, kontrol grubunda ise 6 Suriyeli, 12 Türk öğrenci bulunmaktadır. Eylem araştırması kapsamında alanında doktoralı iki öğretim üyesi ihtiyaçların belirlenmesi, eylem planın hazırlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi aşamalarında yer almıştır. Uygulama için, okulun açıldığı ve öğrencilerin uyum sağladıkları zaman tercih edildiği için ön-test, son-test uygulanması yerine gruplar arası karşılaştırma tercih edilmiştir. Veri toplama aracı olarak görüşme ve gözlem kayıtları kullanılmıştır. Çalışmanın planlanması aşamasında etik nedenlerle kontrol grubu belirlenmeyerek her iki grubun da yararlanması amacıyla uygulamanın yapılması planlanırken, uygulama öncesinde bir öğretmenin görev yerinin değişmesi ve yeni görev alan öğretmenin uygulamaya katılmak istememesi nedeniyle bu sınıf kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Çalışmanın sonuçları oyunun olumlu davranış kazandırmada bir yöntem olarak kullanılmasının etkililiğini göstermektedir. Bu etkinin ortaya çıkmasında Suriyeli öğrencilerin Türkçe anlama ve konuşma ile ilgili zorlanmaları, okulla ilgili kaygı yaşamaları ve yönergeleri izleyememeleri gibi durumların üstesinden gelinmesinde, kültür bağımsız bir yöntem olarak oyunun kullanılmasının önemli olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri SURİYELİ SIĞINMACI ÇOCUKLARININ EĞİTİM SORUNLARI İLE İLGİLİ İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: Suriye’de 2011 yılından itibaren başlayan karışıklıklardan sonra Türkiye’ye göçler başlamıştır. İnsan Hakları Derneği raporuna göre (2013), Suriye’de bu çatışmalardan dolayı çoğu insan yaşamını kaybetmiş, yaralanmış ve Lübnan, Mısır, Irak, Ürdün ve Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Bu ülkeler çatışmaların başlamasından dolayı ‘açık kapı politikası uygulansa da bu durum açık sınır haline dönüşmüştür. Sınırları geçerek gelen Suriyelilerin kayıtları alınamamıştır. Türkiye son altı ayda açık kapı politikasını bırakarak sınırın Suriye tarafında kamp alanları oluşturulmaya başlanmıştır. Unıcef (2015) Suriye İnsani Yardım Operasyonu Türkiye’ye gelen Suriyeli %34ü kamplarda ve %66sı da kamp dışında olmak üzere 642.867 kayıtlı Suriyeli mülteci bulunmakta olup bu sayının %53ü (341.362) çocuklardan oluşmaktadır. Tahmini olarak kamplarda yaşayan okul çağındaki çocukların %20’si, kampların dışında yaşayanların %74’ü okula gitmemektedir. Seydi (2014, s.269)’a göre Suriyeli sığınmacılara sadece siyasi ve ekonomik açıdan değerlendirmelerinin yapılması insani anlamda bu konudaki sorumlulukların bittiği anlamına gelmemektedir. (Afad, 2013, s.50). Kamplarda yaşayan Suriyeli 6-11 yaş arası çocukların yüzde 83’ü ve kamp dışında yaşayan 6-11 yaş arası çocukların yüzde 14’ü okula devam etmektedir. Bu oranlara bakıldığında Suriyeli sığınmacıların eğitim sorunu göze çarpmaktadır. Mültecilerin eğitimi anlamında sadece okula gelmeleri yetmemektedir. Onlara verilecek eğitiminde nitelik açısından değeri yüksek olmalıdır. Çünkü sığınmacı mültecilerin çoğu ülkesine geri dönme konusunda kararsızdır. Bu yüzden mültecilerin topluma entegrasyonu açısından eğitim hem nicelik hem de nitelik olarak ele alınması gerekmektedir. Çünkü Ortadoğu’dan gelen göç dalgası ülkeyi siyasal, ekonomik, sosyal ve eğitim anlamında etkilemektedir. Suriye sığınmacılar için yapılan araştırmalar genellikle araştırma raporları şeklinde yer almıştır. Uzun ve Bütün (2016) yaptığı araştırmada okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden mülteci çocukların uyum sağlama sürecinde karşılaştıkları sorunların belirlemek için Suriyeli öğrencisi olan okul öncesi öğretmenleri ile görüşme yapılmıştır. Araştırma sonucuna göre, çocukların Türkçe bilmemeleri nedeniyle ciddi sorunlar yaşadıkları, iletişim problemleri çektikleri ve sosyalleşme konusunda sıkıntı yaşadıkları ve sığınmacı konumunda oldukları için beslenme, barınma, temizlik gibi temel ihtiyaçlar noktasında sorunlar yaşadıkları saptanmıştır. Bu araştırmanın amacı Suriyeli sığınmacı ilkokul öğrencilerinin eğitim sürecinde karşılaştığı sorunları belirlemektir. Çalışmada öğrencilerin görüşlerini ortaya koymak amacıyla nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni temel alınmıştır. Araştırmada Suriyeli öğrencisi olan 20 öğretmenin görüşleri görüşme yöntemi kullanılarak alınmıştır. Araştırma verileri, öğretmenlerle yapılan görüşmelerde kullanılmak üzere yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanmıştır. Görüşme yoluyla elde edilen veriler nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi yoluyla incelenecektir. Görüşmelerden elde edilen veriler nitel analize uygun olarak kodlara dönüştürülerek ve ilişkili kodlar bir araya getirilerek gruplarla ilişkili temalar oluşturulacaktır. Araştırmanın veri toplama aşamasında olunduğu için araştırma sonuçları daha sonra paylaşılacaktır. Sözlü bildiri SURİYELİ SIĞINMACILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN UYGULAMALARIÖzet: Çeşitli nedenlerden dolayı Türkiyeye gelmiş çok sayıda diğer ülke vatandaşları bulunmaktadır. Nisan 2011 yılından itibaren ise Suriyeden gelen ve sayıları milyonla ifade edilen büyük bir sığınmacı grup Türkiyede bulunmaktadır. Bu sığınmacıların gelmesi ile çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştır.İlk temel sorunları fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak olan bu sığınmacıların, daha sonraki en temel sorunu ise bulundukları kültüre uyum sağlamalarıdır. Ancak burada en önemli engellerden birini dil farklılığı oluşturmaktadır. Dil, insanlar arasında duygu ve düşüncelerini anlatmaya yarayan, bireyin sosyal ve bilişsel gelişiminde etkili olan; aynı zamanda zihinsel gelişimin göstergesi ve anlamanın aracı olarak tanımlanmaktadır.Dil ana dili ve yabancı dil olarak öğrenilir. Ana dili herkesin doğal olarak bulunduğu topluluktan öğrendiği dildir. Yabancı dil ise ana dili dışındaki dilleri kapsar. Yabancı dil öğrenmek ise bireylere dünyayı kavrama, kültürel ve dilsel engelleri aşma, yaşamı anlama ve yeni beceriler edinme olanağı sağlamaktadır. Suriyeli sığınmacıların bir kısmı Arapça eğitim veren çoğunluğu kurs niteliğinde olan yerlerde eğitim alırken bir kısmı Türkçe eğitim veren okullarda eğitim almaktadırlar. Okullarda Suriyeli sığınmacılara verilen eğitimi önemli bir bölümünü ise Türkçe öğretimi oluşturmaktadır. Türkçe öğretimi konusunda en büyük sorumluluk sınıf öğretmenlerine düşmektedir. Sınıf öğretmenleri ise bu konuda çeşitli sorunlarla karşı karşıyadırlar. Bu araştırmada sınıf öğretmenlerinin sınıflarında bulunan Suriyeli çocuklara Türkçeyi nasıl öğrettiklerinin ortaya koyulması amaçlanmıştır. Bu amaç çerçevesinde Mersin ilinde devlet okullarında sınıflarında Suriyeli bulunan 40 öğretmenle görüşme yapılması planlanmıştır. Öğretmenlerin seçiminde maksimum çeşitlilik gözetilecektir. Veriler, 2015-2016 öğretim yılının 2. döneminde toplanacaktır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından yarı yapılandırılmış görüşme formu oluşturulmuştur. Bu formun geçerliğini sağlamak amaçla 2014-2015 öğretim yılında 10 sınıf öğretmene formun ön uygulaması yapılmıştır. Son hali verilen görüşme formunda kişisel bilgilere ilişkin soruların yanı sıra 5 adet açık uçlu soru yer almaktadır. Görüşmeler, yarı yapılandırılmış görüşme tekniğine uygun olarak gerçekleştirilecektir. Verilerin analizinde alt başlıklar önceden belirlendiği için betimsel analiz yöntemi kullanılacaktır. Sözlü bildiri SURİYELİ SIĞINMACILARIN TÜRKİYE’YE BAKIŞI: GAZİANTEP ŞEHRİ ÖRNEĞİÖzet: Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de uyum sorunu göçmenlerin en önemli problemlerinden biridir. Türkiye’nin, Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında geçiş noktasında yer alması ve Müslüman bir ülke olması nedeniyle Ortadoğu’da en fazla göç alan ülkelerin başında gelmektedir. Son yıllarda resmi olmayan rakamlara göre 3 milyondan fazla Suriyeli sığınmacının Türkiye’ye gelmiş olması, Türk vatandaşları ve Suriyeli sığınmacılar arasında çeşitli olumlu ve olumsuz ilişkilerin gelişimini de beraberinde getirmiştir. Suriyeli sığınmacıların yoğun yaşadığı illerin bazı kesimlerinde bu ilişkiler toplumsal olaylara neden olabilecek boyuta ulaşmıştır. Türkiye’de en fazla sığınmacının yaşadığı illerin başında Gaziantep gelmektedir. Yaklaşık 350-400 bin sığınmacının yaşadığı ilde kültürel ve ekonomik olmak üzere çeşitli uyum sorunlarını görmek mümkündür. Bu sorunların ortaya çıkışında ise kültürel uyuşmazlık, yaşam şekli, ekonomik gelir düzeyi ve sosyolojik yapı gibi unsurlar etkili olmaktadır. Bu unsurlara bağlı olarak gruplar arasında gelişen farklı bakış açıları grupların bir birlerini dışlamalarına neden olmaktadır. Bu dışlama durumu gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de önemli bir boyut kazanmaktadır. Özellikle grupların birbirlerini dışlamaları terörizme varan marjinal sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bunların en önemli sonuçlarından biri de mekânsal ayrışmadır. Bu durumu aşmanın en önemli yollarından biri ise grupların bir birlerine karşı bakış açılarını ortaya koymaktır. Dolayısıyla bu çalışmada Gaziantep şehrinin farklı mahallelerinde yaşayan Suriyeli sığınmacılara uyum temelli anket uygulanmıştır. Anketlerin Suriyenin demografik yapısına uygun olmasına özen gösterilmiştir. Uygulanan anketlerde yaş, cinsiyet, eğitim durumu, gelir düzeyi ve bireyin uyruğu temel belirleyiciler arasında yer almıştır. Uygulanan anketler Surveey programında basit ve çapraz sorgulamaya tabi tutulmuştur. Böylece elde edilen veriler ışığında Gaziantep şehrindeki Suriyeli sığınmacıların uyum sorunu ile ilgili çıkarımlarda bulunulmuştur. Sözlü bildiri SUYUN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ KONUSUNDA OKUL ÖNCESİ ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK ETKİNLİK GELİŞTİRİLMESİÖzet: Çalışma, okul öncesi öğrencilerine yönelik “Suyun Fiziksel Özellikleri” etkinliği geliştirilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Etkinliğin geliştirilmesinde öncelikle maddenin fiziksel özelliklerinden yola çıkarak “Suyun rengini ve şeklini belirtir.” kazanımına yönelik sorular oluşturulmuştur. Bu sorular, 10 kişilik bir gruba yöneltilmiştir. Çocukların vermiş oldukları cevaplar göz önünde bulundurularak, etkinliğe uygun bir hikaye oluşturulmuş ve sorular şekillendirilmiştir. Daha sonra hikaye ve soruların okul öncesi dönemindeki çocuklara daha etkili uygulanabilmesi için iki okul öncesi öğretmeninden, iki fen bilimleri öğretmeninden ve fen eğitimi alanında uzman olan iki akademisyenden uzman görüşleri alınarak “Sudino’nun Rengini ve Şeklini Bulalım” adlı etkinliğe son şekli verilmiştir. Etkinlik, bir kolejde öğrenim gören 14 okul öncesi öğrencisine öncelikle ön test, ardından deneysel bir etkinlik uygulanıp, sonra da son test uygulanarak gerçekleştirilmiştir. Etkinlikte, öncelikle öğrencilerin maddenin sıvı halinden yola çıkarak suyun rengini betimleyebilmeleri sağlanmaya çalışılmıştır. Etkinlik sırasında şişe, kavanoz, beher ve balon jojeden damlalık yardımıyla alınan su, beyaz bir zemin üzerine damlatılmış ve çocukların gözlemlemeleri istenmiştir. Geliştirilen etkinlikte suyun şekline ilişkin hikayeye ve deneysel etkinliğe devam edilerek onların kendilerini sorgulayıp suyun herhangi bir şeklinin olup olmadığına ulaşmaları sağlanmıştır. Etkinlik sırasında çocukların, farklı şekillerdeki kapların içine konulan suyun nasıl her kabın şeklini aldığını merak edip sorgulamaları sağlanmaya çalışılmıştır. Etkinlik süresince çocukların; suyun rengini ve şeklini, anlatılan hikaye çerçevesinde kalarak cevapladıkları görülmüştür. Etkinlikte suyun rengine ait ön test sonunda çocukların büyük çoğunluğu (N:12) suyun rengini farklı renklerde betimlerken, az bir kısmı (N:2) da rengin şeffaf olduğunu belirtmiştir. Bunun nedenleri arasında hikayede de betimlendiği gibi, çocuklar suyun rengini doğadaki olgularla (“Denizler mavidir.” gibi) bütünleştirmişlerdir. Fakat gerçekleştirilen deneysel etkinlik sonunda uygulanan son testte çocukların hepsi (N:14) suyun rengini renksiz/şeffaf olarak belirtmiştir. Öğrenciler suyun renginin olmadığını, şeffaf olduğunu kavradıktan sonra ise, başlangıçta suyun şeklini sadece bir kişi doğru ifade ederken 13 kişi ise bilimsel olarak doğru kabul edilemeyecek cevaplar vermiştir. Suyun şekline ilişkin gerçekleştirilen deneysel etkinlik sonrasında son test uygulanmıştır. Son test sonunda çocukların hepsinin (N:14), suyun belirli bir şekli olmadığı, bulundukları kabın şeklini aldığı sonucuna vardıkları belirlenmiştir. Gerçekleştirilen bu etkinliğin en önemli çıktılarından biri, maddenin sıvı halinden biri olan suyun maddesel özelliklerini kullanarak; suya ilişkin bilimsel bilginin nasıl verilmesi gerektiğini, çocukların önceki bilgileriyle bu etkinlikte kendi ulaştıkları bilgiyi nasıl yapılandırdıklarını ve bir bilgiye nasıl bütüncül yaklaşacaklarını anlamanın sağlanmaya çalışılmasıdır. Küçük çocuklara deneysel etkinlikleri hikaye tarzında etkinliklerle birleştirerek sunmanın, çocukları sorgulamaya dayalı fen öğrenmeye yöneltmede katkıları olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SUYUN GÜCÜ ADINAÖzet: Basınç altındaki akışkanın, mekanik özelliklerini, davranışlarını, kuvvet iletiminde kullanılmasını, akışkanın hareket ve kontrolünü inceleyen bilime hidrolik ya da pnömatik denir. Hidrolikte enerji iletimini yağ ve su gibi daha yoğun akışkanlar gerçekleştirirken, pnömatikte kullanılan akışkan cinsi havadır. Sıvılar sıkıştırılamaz kabul edilirken, hava sıkıştırılabilir bir akışkandır. Hidroliğin tanımını yaparsak; kuvvet ve hareket üretmek ve bu kuvveti iletmek için sıvı akışkan kullanma işine denir. Hidrolik, akışkanların mekanikhareketlerini inceleyen bilim alanıdır. Eski Yunancada su anlamına gelen hydro ile boru anlamına gelen aulis kelimelerinin birleştirilmesinden türetilmiştir. Sıkıştırılamaz özellikteki akışkanların kullanıldığı ve elde edilen basınçlı akışkanla çeşitli hareketlerin ve kuvvetlerin üretildiği sistemlerdir. Hidrolik sistemlerde genellikle akışkan olarak su ve yağ kullanılır. Hidrolikte kuvvet iletimi akışkana verilen basınç enerjisi yardımıyla sağlanır. Basınç enerjisi uygun alıcılar tarafından kuvvet ve harekete dönüştürülür. Basınç enerjisi akışkan üzerinde taşınarak iletilir. Akışkan üzerine bazı mekanik düzeneklerle basınç enerjisi yüklenir. Yani basınç oluşturulur. Basınç altındaki akışkan iletildiği yerde tekrar mekanik düzenekler yardımıyla kuvvet ve hareket oluşturur. Örneğin bir pompa ile madeni yağ üzerinde basınç oluşturup bir boru içerisinde taşıyıp diğer uçta bir silindir ve piston yardımıyla itme kuvveti elde edilmesi çok yaygın bir hidrolik uygulamadır. Hidrolik sistemler günümüzde hemen hemen her endüstri dalında kullanılmaktadır. Elektrik ve elektronik uygulamalarının özellikle de kumanda sistemlerinde hidroliğe eşlik etmesi ile basınçlı akışkanı enerji ve iletim elemanı olarak kullanmak oldukça geniş tatbik alanı bulmuştur. Ayrıca hidroliğin hem hareketli hem de sabit sistemlerde rahatça kullanılabilir olması hidroliğe olan talebi arttırmıştır. Hidrolik sistemlerin uygulama alanı olarak taşıtların fren ve direksiyonları, yağlama istasyonları, hidrolik kaldıraçlar, damperli kamyonlar ve iş makineleri örnek gösterilebilir. Hidrolik sistemler, pek çok endüstriyel tesiste yaygın olarak kullanılmaktadır. Krikolar, asansörler, vinçler, takım tezgahları, vites kutuları, test cihazları, sanayi tipi robotlar gibi pek çok uygulama alanı vardır. Son dönemde elektroniğin hızla gelişmesine paralel olarak uygulama alanları çok hızlı bir şekilde genişlemiştir ve buna bağlı olarak yeni makineler geliştirilmiştir. Metal endüstrisinde tüm makinelerde hidrolik sistemler uygulanmaya başlanmıştır. Hidrolik sistemlerde, güç iletimi kolaylaştığından tercih nedeni olmuştur. Hidrolik kontrollü makineler düzgün ve titreşimsiz çalışmakta olup kontrol edilmesi çok kolaydır. Dairesel, doğrusal hareketler ile otomatik ve mekanik hareketler hidrolik sistemle kolay bir şekilde elde edilmektedir. Hidrolik sistemler kolay kontrol Edilmesi, ekonomik olması ve az yer kaplaması nedeniyle geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Tabii böyle bir açıklama, hidrolik sistemi epey teferruatlı, yapılması zor bir şey olarak göstermiş olsa da, birkaç şırınga ve doğru şekilde kesilip biçilmiş karton ile hidrolik sistemler yapmak mümkün. Yapılacak sistemlerin çalışma prensibi şırınga içerisinde yer alan sıvının (su vb.) şırınga kolu (piston) ile itilerek elde edilen basınç kuvvetini kullanarak sistemin hareket etmesini sağlamaktır. Belirtilen malzemelerle proje görevi olarak öğrencilerden çeşitli sistemler geliştirmeleri beklenir ve sonucunda farklı kategorilerde değerlendirmeye alınır. Sözlü bildiri TAHMİN-GÖZLEM-AÇIKLAMAYA DAYALI DENEYSEL ETKİNLİKLERLE MİKROSKOBİK CANLILARI TANIYALIMÖzet: Bu çalışma ile ilköğretim 4. sınıf öğrencilerinde tahmin-gözlem-açıklamaya dayalı deneysel etkinliklerle mikroorganizma farkındalığı oluşturulması amaçlanmıştır. 4. sınıf Fen Bilimleri dersinde “Mikroskobik Canlıları Tanıyalım” konusundaki “Mikroskobik canlıların varlığını fark eder ve mikroskop yardımı ile bu canlıları gözlemler.” kazanımına ilişkin olarak “Yiyecekler Neden Bozulur?” ve “Bozulmanın Keşfi” etkinlikleri hazırlanıp uzman görüşleri alınarak ve ön uygulamaları yapılarak geliştirilmiştir. Araştırmada tek grup ön test-son test deneysel model kullanılmıştır. Mikroskobik Canlılara ilişkin bir test öğrencilere çalışmadan önce ön test, deneysel uygulamadan sonra ise son test olarak uygulanmıştır. Çalışmanın deneysel kısmında öncelikle öğrencilere “Yiyecekler Neden Bozulur?” etkinliği uygulanmıştır. Bu etkinlikte yer alan senaryo ve sorular ile öğrencilerin konuya ilgilerini çekebilmek ve konu hakkındaki ön öğrenmelerini belirlemek amaçlanmıştır. Bu etkinlikten sonra, tahmin-gözlem-açıklamaya dayalı bir deneysel etkinlik olan “Bozulmanın Keşfi” etkinliğini, öğrencilerin gruplar halinde yapmaları sağlanmıştır. Öğrencilerin, öncelikle mikroorganizmaların neye benzediği ile ilgili tahminleri alınmış ve çalışma yaprağına mikroorganizma şekilleri çizmeleri istenmiştir. Öğrenciler, bu etkinlik sırasında mikroorganizmaları mikroskopta incelemişlerdir. Tahminleri ile gözlemlerini karşılaştırmışlar ve açıklamalar yapmışlardır. Etkinlik ile öğrencilerin günlük hayatta karşılaştıkları bozulma gibi basit bir durumun mikroorganizmalardan kaynaklandığı sonucuna varmaları, bunu yaparak-yaşayarak gözlemlemeleri sağlanmıştır. Geliştirilip uygulanan etkinliklerin, öğrencilerde mikroorganizma farkındalığı oluşturma konusunda olumlu etkileri olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri TANGRAM ETKİNLİKLERİ İLE MATEMATİK ÖĞRETİMİÖzet: Çevremizde kullandığımız eşyaların çoğu geometrik şekil ve cisimlerden oluşmaktadır. Tangram, iki büyük üçgen, bir orta büyüklükte üçgen, iki küçük üçgen, bir kare ve bir paralelkenardan oluşan bir bulmaca türüdür. Bulmacalar öğrencilerin problem çözme becerilerini geliştirirken aynı zamanda konuya odaklanmalarını sağlar. Matematik öğretiminde özellikle okul öncesi ve ilkokul döneminde somut materyaller kullanmak öğrencilerin merak duygusunu arttırarak onların derse güdülenmelerini sağlar. Tangramlar, simetri, çevre hesaplamaları, büyüklük-küçüklük, benzerlik ve denklik arasındaki ilişkileri ortaya çıkararak öğrencilerin geometrik düşünme düzeyi hakkında bilgi verirken aynı zamanda şekiller kullanılarak nesnelere benzetme çalışmaları yapmaları ile de yaratıcılığı desteklemektedir. Çalıştayda, tangram bulmacaları kullanılarak Matematik Öğretiminin etkililiğinin arttırılmasına ilişkin etkinlikler yapılması amaçlanmaktadır. Tangram etkinlikleri ile öğrencilerin Matematik Dersi Geometri Öğrenme Alanına ilişkin seviyelerini belirleme, tangramlar ile yaratıcılığı destekleme, Matematik Öğretiminde tangramların nasıl kullanılabileceğine ilişkin etkinlikler(Simetri çalışmaları, Örüntü çalışmaları, vb..), Tangram etkinliklerinin aynı zamanda okul öncesi ve ilk okul dönemine uyarlamalarının yapılması amaçlanmaktadır. Çalıştaya katılabilecek kişi sayısı 30 kişidir. Çalıştayın hedef kitlesinin; Sınıf Öğretmenleri ve Temel Eğitim Bölümü Lisans Öğrencilerinden oluşması planlanmaktadır. Çalıştayın gerçekleşeceği ortamda, 30 adet masa ve sandalye düzeninin oluşturulması planlanmaktadır. Tangramlar, ve diğer malzemeler çalıştay lideri tarafından sağlanacaktır. Aynı zamanda basit yöntemlerle atık kağıtlardan tangram elde etme yöntemi de gösterilecektir. Çalıştayın 45 dakika sürmesi planlanmaktadır. Çalıştay sonunda katılımcılar ile oluşturdukları şekillerden ortak bir hikaye oluşturulması hedeflenmektedir. Sözlü bildiri TANILAYICI DALLANMIŞ AĞAÇ TEKNİĞİNİN ORTA ÖĞRETİM 5. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN FEN BİLİMLERİ DERSİNDE KULLANIMI VE FEN BİLİMLERİ DERSİ AKADEMİK BAŞARILARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Tanılayıcı dallanmış ağaç (TDA) tekniği, orta öğretim programlarında alternatif ölçme ve değerlendirme teknikleri arasında yer almasına rağmen, öğretmenler tarafından etkili bir şekilde kullanılmamaktadır (Okur, 2008; Çoruhlu, Ernas ve Çepni 2009). Alan yazın incelendiğinde, alternatif ölçme ve değerlendirme tekniklerine ilişkin pek çok araştırmaya rastlanmasına rağmen (Baştürk, 2005; Baki ve Birgin, 2004; Kan, 2007;Kanatlı, 2008; Avcı, Arslan ve İyibil, 2008; Şenel, 2008; Baki ve Bütüner, 2009) TDA tekniğiyle sadece birkaç araştırmanın yapıldığı görülmüştür (Bahar, 2001; Karaoğlan ve Çatak, 2005; Karahan, 2007; Şeyihoğlu ve Erbaş, 2010). Bu bağlamda araştırmamızın amacı, orta öğretim 5. sınıf Kuvvetin Büyüklüğünün Ölçülmesi/Fiziksel Olaylar ünitesinin tanılayıcı dallanmış ağaç tekniği ile işlenmesi ve öğrencilerin fen bilimleri dersi akademik başarıları ile TDA tekniği başarıları arasındaki ilişkiyi tespit etmektir. Araştırmanın örneklemini Adana ilinin Sarıçam ilçesinde bulunan bir ortaokulun 5. sınıflarında okuyan 22 si kız, 26 sı erkek toplam 48 öğrenciden oluşmaktadır. Öğrencilerin fen bilimleri dersi akademik başarıları, 2016-2017 eğitim-öğretim döneminin ilk dönem karne notları ile belirlenmiştir. Tanılayıcı dallanmış ağaç için seçilen ünite ilk dönemin konusu olduğu için, öğrencilerin akademik başarıları ilk dönem karne notuna göre değerlendirilmiştir. Veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından hazırlanan tanılayıcı dallanmış ağaç örneği kullanılmıştır. Verilerin analizinde Pearson moment çarpım korelasyonu tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, öğrencilerin cinsiyet farklılıkları olmaksızın, fen bilimleri dersinde kullanılan tanılayıcı dallanmış ağaçtan elde edilen puanlar ile öğrencilerin fen bilimleri dersi akademik başarıları arasında pozitif yönde ve anlamlı düzeyde bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Öztürk (2011), Kocaarslan (2012), Polat (2011)ın gerçekleştirdikleri araştırmalar, çalışmamızın bulgularını desteklemektedir. Araştırmamızın sonuçlarına göre, alternatif teknikler kullanılarak gerçekleştirilen öğretim, öğrencilerin fen bilimleri dersine yönelik başarılarını olumlu şekilde geliştirmelerini sağlamıştır. Alternatif teknikler kullanmanın, fen bilimleri eğitimi üzerindeki etkilerini ortaya koymayı hedefleyen çalışmalar; öğrencilerin fen derslerine yönelik akademik başarı (Martinez, 2002), bilimsel tutumları kazanma (Dieck, 1997) ve fen alanında çalışmayı sürdürmeye yönelmede (Parker ve Gerber, 2000; Mattern ve Schau, 2002) etkisi olduğunu ortaya koymuştur (Akt.: Altınok, 2004). Sözlü bildiri TARİH DERS KİTAPLARINDA XVII. YÜZYIL OSMANLI DEVLETİ KONULARININ ANLATIMI (1932 VE 1956 TARİH DERS KİTAPLARI)Özet: Bu araştırma, Osmanlı tarihinin günümüzde ders kitaplarında arayış yılları olarak adlandırılan fakat Cumhuriyetin ilanından bugüne tarih ders kitaplarında “duraklama dönemi” diye adlandırılan XVII. yüzyıl Osmanlı tarihi gelişmelerinin ders kitaplarında görünümüne dair olacaktır. Cumhuriyet’in getirdiği yeni tarih öğretiminin yansıdığı iki ders kitabı karşılaştırmalı bir şekilde incelenecektir. Bilindiği üzere, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle kurulmuş olan Türk Tarih Tetkik Cemiyeti, Osmanlı’dan kalmış ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında halen okutulmakta olan lise tarih ders kitaplarının yerine, 1932’den itibaren yeni bir program hazırlamış, yeni ders kitapları önermiştir. Günümüze kadar da ilk günden itibaren hazırlanan, basılan, dağıtımı yapılan tarih ders kitaplarında bu ilk kitapların etkisi sürekli görülmüştür ve görülmektedir. Öğrenme ortamları ve materyalleri açısından değerlendirildiğinde ders kitapları öğretmen ile birlikte ülkemizdeki en önemli seçeneği oluşturmaktadır. Ders kitapları eğitimin zorunlu uygulamalarının başladığı XIX. yüzyıldan itibaren kazandığı önemi hemen hemen hiç kaybetmemişlerdir. Türkiye’de ortaöğretim tarih derslerinin işlenişinde en değerli kaynak ders kitaplarıdır. Zorunlu eğitimin başlangıcından itibaren vatandaşlık eğitiminin bir parçası olarak görülen tarih derslerinde, devletin tarih görüşünün yansımaları, ders kitapları üzerinden öğrencilere aktarılmaktadır. Osmanlı devleti altı yüz yıllık tarihi içerisinde pek çok ve birbirinden farklı tarihi içeriğe sahip dönemler geçirmiştir. Kuruluş, yükselme, duraklama, gerileme ve dağılma olarak genel bir kategorizasyona tabi tutulan bu devirler içerisinde, duraklama ilginç özellikleri bünyesinde barındırmaktadır. Ağırlıklı tarih ders kitaplarına hâkim olan siyasi tarihi anlatımı içerisinde duraklama devri olarak adlandırılan bu dönem içerisinde Osmanlı Devleti Doğu ve Batı’da en geniş sınırlara sahip olmuştur. Kalemiyenin ve Osmanlı bürokratik düzenine giden yapının oluştuğu bu dönemde, toplumsal huzursuzluklar yönetim anlamında ciddi sorunlar doğurmuştur. En çok padişahın değiştiği bu dönemde yine saray kadınların yönetim üzerindeki gücü göze çarpmakta ve ilk kez Osmanlı padişahlarından birisi yeniçeriler tarafından katledilmektedir. Avrupa’nın coğrafi keşiflerle değişime uğradığı, aydınlanma çağına girdiği XVII. yüzyılda Osmanlı idaresi kuruluş devri dinamiklerini yakalamaya ve yükselme dönemindeki parlak günlerine geri dönüşü yaşamaya çalışmaktadır. Bu yüzyıl, Osmanlı toplumu ve yöneticileri arasında da ıslahat, reform gibi kelimelerin zikredildiği bir dönemdir. Devrin padişahlarından II. Osman, IV. Murat yenilikler yapmaya çalışırken, III. Murat ve I. İbrahim gibi isimler mevcut düzen içinde yöneticilik yapmayı tercih etmişlerdir. Bozulan tımar sistemi ve toprak düzeni üzerine Ayn- ı Ali, Sofyalı Ali Çavuş gibi isimler, bunun zararlarını ve çözüm önerilerini anlatmaya çalışırken, Kınalızade Ahlak-ı Alai’yi yazmıştır. Çünkü bu yüzyıl İstanbul’daki iktidar mücadelelerinin yanına Anadolu’da Celali adlı seri isyanların eklendiği bir dönemi ifade etmektedir. Duraklama dönemi bir yanda Tarhuncu Ahmet Paşa ve Köprülü sülalesi gibi düzeni sağlamaya dönük adımlarla diğer yanda Kuyucu Murat Paşa gibi şiddet yanlısı tedbirlerle hareket eden devlet yöneticilerinin bulunduğu bir devirdir. Bu arada Avrupa’da ordu düzeninin değişimi ve Osmanlı’nın bunun gerisinde kalması gibi durumlar dikkat çekicidir. Askeri, siyasi, yönetim ve bilim alanında bu kadar çok değişimin, gelişimin söz konusu olduğu bu dönemde saray ortamı dışında Osmanlı toplumunun kültürü, sosyo- ekonomik durumu nasıldı? sorusunun cevabını ilgili dönem tarih ders kitaplarında bulmak mümkün görünmemektedir. Çalışmanın yöntemi, tarih temelli içerik analiz incelemesidir. Bu amaçla Türkiye’de 1932 ve 1956 lise tarih ders kitapları, doküman analizi tekniğiyle incelenecektir. İlgili ders kitaplarında Osmanlı duraklama dönemi konuları ile ilgili ifadeler aranacaktır. İnceleme sonuçları doğrudan alıntılanan metin ya da görsel unsurlar üzerinden sunulacaktır. Nitel araştırmalarda, metnin kendisi de bir analiz nesnesi olarak üzerinde çalışılabilir bir veri olarak değerlendirilir. Veriler içinde temalara en çarpıcı biçimde katkı sağlayan cümleler aynen alınarak cümlelerin hem içerik hem de söylem çözümlemesi yapılmaya çalışılacaktır. Belirlenen temalar çerçevesinde metinler içerisinde analiz sonrası araştırma bağlamındaki vurgulayıcı ifadeler kodlanacak ve ilgili dönemin Osmanlı tarih algısı, ders kitaplarına Osmanlı duraklama devrinin yansıması sunulacaktır. Sözlü bildiri TARİH DERSLERİ İÇERİĞİNDE “EGE ADALARI SORUNU”NUN ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN TARİH ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: TARİH DERSLERİ İÇERİĞİNDE “EGE ADALARI SORUNU”NUN ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN TARİH ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİ Prof. Dr. Necdet HAYTA Doç. Dr. Ayten KİRİŞ AVAROĞULLARI Gazi Üniversitesi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi nhayta@gazi.edu.tr aytenkiris@mu.edu.tr Konu alanı içeriğinin çok yoğun olması dolayısıyla tarih ders içeriğinin yetiştirilemediği bazı konularda profesyoneller tarafından dile getirilmektedir. Müfredatlar hazırlanırken tarih dersinin genel amaçları çerçevesinde tarih öğretiminin amaçlarından birisi olan öğrenenlerin “günümüzü anlamlandırmasını” sağlayacak belli başlı konulara yer verilmesine de özen gösterildiği düşünülmektedir. Nitekim Ortaöğretim 12. Sınıf Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersi öğretim programı incelendiğinde “Türk dış politikasındaki gelişmeleri açıklar.” kazanımının açıklamalar kısmında “Türk-Yunan ilişkileri; Ege Adaları, Kıta sahanlığı ve Kıbrıs meselesi çerçevesinde ele alınacaktır. (MEB,2012) ifadelerinin yer alması bu çerçevede açıklanabilir. Tarihi köken itibariyle oldukça geniş bir tarihsel süreci içeren Ege Adaları Meselesi konusu özellikle günümüzde adaların siyasi, hukuki ve coğrafi durumunu anlamlandırmak açısından temel konulardan bir tanesidir. Bu çalışmanın amacı öğrencilerin Tarih dersi öğretim programlarında az da olsa yer bulan özellikle Türk-Yunan ilişkileri açısından temel konulardan birisi olan Ege Adaları Sorunu konusunun öğretimine yönelik tarih öğretmenlerinin görüş ve önerilerini tespit etmektir. Ege Adaları meselesinin seçilmesinin nedeni sorunun tarihi kökenlerini kavratmanın yanı sıra tarih ve diğer disiplinler bağlamında öğrencilerin harita bilgisini kullanımını ve günümüzü anlamlandırmasını sağlayacak bir konu olmasıdır. Çünkü Türkiye sahillerine oldukça yakın olan ve günübirlik gezi turlarının düzenlenebildiği bu adaların bugün neden Türkiye sınırları içerisinde yer almadığı konusunda bilinç oluşturma bağlamında bu konunun tarih derslerinde yer alıp almaması ve öğretimine yönelik öğretmenlerin görüşlerini incelemek önemli görülmüştür. Araştırma tarama modeline göre düzenlenmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından lisede görev yapan tarih öğretmenlerine yönelik anket formu oluşturulmuştur. Anketten elde edilen veriler Ege Adaları Meselesi konusunda akademik çalışmaları olan akademisyen ile tarih eğitimcisi akademisyen tarafından ayrı ayrı kodlanmış ve belirlenen temalara göre analiz edilmiştir. Sözlü bildiri TARİH ÖĞRETİM PROGRAMLARININ VATANDAŞLIK AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Millî devletlerin gelişip ortaya çıkmasına paralel gelişen bir olgu da vatandaşlıktır. Vatandaşlık, XIX. yüzyılda gelişimlerini tamamlayan farklı millî devletlere göre farklı anlayışlar ile kendini göstermiştir. XIX. yüzyılın sonunda ve XX. yüzyılın başında vatandaşlık daha çok askeri sorumluluklar üzerine temellendirilmiştir. Ayrıca, anayasal bağ ve kültürel bağ üzerine kurulu vatandaşlıklar ile sorumluluk ve haklar üzerine kurulu vatandaşlık anlayışları yine farklı vatandaşlık anlayışlarıdır. Tarih eğitimi ve tarih bilgisi vatandaşlık eğitiminin önemli bir parçasıdır. Bu kapsamda araştırmanın amacı tarih öğretim programlarındaki (2018; 9, 10 ve 11) vatandaşlık anlayışlarını incelemektir. Araştırmanın deseni, doküman araştırmasıdır. Araştırmanın veri toplama yöntemi anılan öğretim programları üzerine çalışılan doküman incelemesi yöntemidir. Verilerin analizinde ise araştırmada betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda tarih öğretim programlarında vatandaşlığın ruhu olan vatanseverliğin “kök değer” olarak belirtildiği saptanmıştır. Tarih öğretim programlarında vatandaşlığa dair yetkinlik; toplumsal, siyasal ve medeni hayata katılım sağlama bilgisidir. Yine birey yetiştirmede vatandaşlık bilinci öğretim programının temel felsefesi ve genel amaçları için yer almıştır. Öğretim programında yer alan diğer bir unsur, öğrencilerin demokratik vatandaşlık anlayışını geliştirmektir. Bundaki gaye ise öğrenciye kamusal sorunlara ilişkin farkındalık sağlamaktır. Vatandaşlıktaki bu amaç John Dewey’in görüşleri ile paralellik göstermektedir. Elde edilen bulgular neticesinde tarih öğretim programlarında vatandaşlık anlayışının demokratik vatandaşlık anlayışını yansıttığı görülmüştür. Bu bağlamda tarih öğretim programlarının amacı demokratik vatandaşlığı sağlayacak bilgi ve farkındalığı vermektir. Sözlü bildiri TARİH ÖĞRETMEN ADAYLARINA GÖRE ORTAOKUL MEZUNU ÖĞRENCİLERİN BİLMESİ GEREKEN TARİHSEL İÇERİKÖzet: Bu çalışmanın amacı; tarih öğretmen adaylarının ortaokul Sosyal bilgiler ve 8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi kapsamında hangi tarihsel içeriğin verilmesi gerektiğine ilişkin görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Böylelikle hem öğretmen adaylarının ortaokul öğrencileri için hangi içeriği uygun gördükleri ve bunun için ileri sürdükleri gerekçeler anlaşılacak hem de kendilerinin tarih dersinin amacına ilişkin görüşleri de değerlendirilecektir. Araştırma sonuçlarının, yenilenmesi öngörülen sosyal bilgiler öğretim programında yer alacak tarihsel içeriğin belirlenmesinde program yapımcılarına yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca tarih öğretmen adaylarının tarihi konuların öğretilme amacına ilişkin görüşlerinin belirlenmesinin de bu alanda çalışan araştırmacı ve uzmanlara yardımcı olabileceği değerlendirilmektedir. Bu yönleriyle çalışmanın önemli olduğu düşünülmektedir. Bu çalışma Gazi Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği Anabilim Dalında okuyan son sınıf öğrencileri ile Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde eğitim gören pedagojik formasyon grubu tarih öğretmen adaylarının katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Örneklem grubu elverişli örneklem yoluyla oluşturulmuştur. Öğrencilere açık uçlu iki soru sorulmuş ve yazılı olarak cevaplamaları istenmiştir. Sorulardan birisi ortaokul sekizinci sınıftan mezun olan bir öğrencinin hangi tarihi bilgilere sahip olması gerektiğini düşündüklerine ilişkindir. Diğer soru ise, söz konusu tarihi bilginin öğrenciler için neden gerekli olduğunu düşündüklerini anlamaya yöneliktir. Öğretmen adaylarına cevapları için bir kısıtlama konulmamış, diledikleri kadar yazabilecekleri ifade edilmiştir. Ayrıca ortaokul seviyesinde verilmesini istedikleri tarihsel içeriği önem sırasına göre de sıralamaları istenmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırmanın hedefi tarih öğretmen adaylarının araştırma konusuna yönelik görüşleri hakkında betimsel bilgi elde etmek ve betimsel bilgiyi anlamaya ve organize etmeye yardımcı olacak temalar oluşturmak olarak belirlenmiştir. Verilerin analiz edilme sürecinden önce kategoriler oluşturulmamış, verilere iyice aşina olunduktan sonra analiz süreci içerisinde kategoriler oluşturulmuştur. Analiz sürecinde sadece açık içerik dikkate alınmış ve analiz birimi olarak da cümleler belirlenmiştir. Kategoriler yazarlar tarafından uzlaşma ile oluşturulmuştur. Yazarların her ikisi de tarih eğitimi konusunda uzmandır. Ayrıca sosyal bilgiler alanında bir uzmandan da bu konuda görüş alınmıştır. İçeriğin kategorilere ayrılma sürecinde güvenirliğin sağlanması için veriler bir ay arayla iki defa kategorilere ayrılmış ve her iki sonucun da büyük ölçüde uyum içinde olduğu görülmüştür. Elde edilen bulgular sayısal ifadeler halinde rapor edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre tarih öğretmen adayları ortaokul öğrencilerin tarih bilimin yapısı ve tarihçileri çalışma yöntemlerine ilişkin bilgi sahibi olmasını istedikleri görülmüştür. Bunun dışında önerilen tarihsel içeriğin büyük bir kısmının siyasi tarih ile ilişkili olduğu görülmüştür. Siyasi tarih dışında kültürel tarih, bilim tarihi, ekonomik tarih, sosyal tarih gibi konularda çok az içerik tavsiye edilmiştir. Önerilen tarihsel içeriğin büyük ölçüde Türk tarihi ile ilgi olduğu bulunmuştur. Türk tarihi dışında dünya tarihine ait içerik çok az tavsiye edilmiştir. Türk tarihi dışında önerilen tarihsel içeriğin genellikle İslam tarihi ile ilgili olduğu bir başka bulgudur. Elde edilen diğer bir bulgu da önerilen içeriğin daha çok Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi ile ilgili olmasıdır. Bu dönemlerden sonra en çok Selçuklu döneminden içeriğin önerildiği anlaşılmıştır. Önerilen tarihsel içeriğin önerilme gerekçelerine bakıldığı zaman tarih eğitimcileri tarafından ileri sürülen gerekçelere hemen hemen hiç atıfta bulunulmadığı anlaşılmıştır. Tarih öğretiminin öğrencilerde bazı becerileri geliştireceğine ilişkin görüşler öğretmen adayları tarafından dile getirilmemiştir. Bunun yerine bu bilgiyi bilmenin vatandaşlık için gerekliği olduğu ileri sürülmüştür. Ancak en çok bilginin bilgi olarak değerli olduğu yaklaşımı sergilenmiştir. Bu konu ile ilgili ortaya çıkan bir başka tema ise tarihsel bilgiyi atalarımıza bir vefa borcu olarak öğrenmemiz gerektiğidir. Sonuç olarak tarih öğretmen adayları tarafından önerilen içeriğin mevcut programa göre çok yoğun olduğu görülmüştür. Siyasi tarih ağırlıklı içerik önerisi, diğer konulara ilişkin farkındalıklarının artırılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca Dünya tarihine ilişkin farkındalıklarının da artması gerekmektedir. Son olarak tarih öğretimin amaçlarına ilişkin görüşlerinin de son derece naif olduğu ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri TARİH ÖĞRETMEN ADAYLARININ, DARBELERİN SİYASİ VE SOSYAL ETKİSİNE YÖNELİK FARKINDALIK DÜZEYİÖzet: Özet Demokrasi, tüm insanların yönetime katıldığı ve eşit haklara sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Ülkemizde Cumhuriyetin ilanıyla birlikte demokratik bir yönetim uygulanmaya başlamıştır. Böylece halk seçme ve seçilme hakkını kullanarak yönetimde söz sahibi olmuştur. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1946 yılına kadar tek partili bir demokratik dönem yaşanmıştır.1946’dan sonra çok partili hayata geçilmiş ve 1950 seçimlerinde, 1946’da kurulan Demokrat Parti tek başına iktidar olmuştur.1960 yılına kadar da bu partinin iktidarı devam etmiştir.1955’e kadar sanayide, tarımda ve ekonominin birçok alanında atılım gerçekleştirerek ülkenin gelişmesine katkı sağlamıştır. Ancak 1955’ten sonra bu olumlu hava yerini ekonomik sıkıntılara bırakmış, bu durum Demokrat Parti muhaliflerinin iktidara sert eleştirilerde bulunmasına neden olmuştur. İktidar da bu eleştirilere karşı sert tedbirler almaya başlamıştır. Bu süreçte yaşananlar 1960 darbesinin yaşanmasına zemin hazırlamıştır. Darbe, bir ülkede yönetimi baskı yoluyla, zor kullanarak, demokratik yollardan istifade ederek hükûmeti istifaya sürükleme veya köklü değişikliklere giderek hükümeti devirmedir.1960 tarihinde demokratik olmayan uygulamalara karşı çıkan ordu mensupları, darbe girişimiyle sorunu çözmeye çalışmış ve yönetimi ele geçirmiştir.1960 darbesi sonucu Demokratik Parti tasfiye edilmiş, yeni anayasa kabul edilmiştir. İlk başlarda her şey yolunda gibi görünse de daha sonra bir kısım askeri kesimin hoşuna gitmeyen, çıkarları ile uyuşmayan durumlar ortaya çıkmış ve ülkenin iç huzuru tekrar bozulmaya başlamış.12 Mart 1971’de Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç başta olmak üzere diğer komutanların imzasının da bulunduğu muhtıra dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verilerek istifaya zorlanmıştır. Bu darbe emir- komuta zinciri ile yapılmış ilk askeri darbedir ve başarılı olunmuştur.1980 tarihinde ülkede yaygınlaşan siyasi cinayetler, dış ticaret açığındaki artış, döviz azlığı, işsizlik, kıtlık ve güvenlik gibi sorunların üstesinden gelemedikleri gerekçesiyle siyasi iktidarlara karşı 12 Eylül’de askeri darbe yapılmıştır. Darbe sonrası partiler feshedilmiştir, parti liderleri yargılanmıştır. Bu durum, Türkiye’de siyasette demokratik hareketlerin önünde yeni bir engel oluşturmuştur, siyasi gelenekler bozulmuştur.15 Temmuz darbe girişimi, kendilerine “Yurtta Sulh Harekâtı” adını verdikleri Türk Silahlı Kuvvetlerinden bir grup asker tarafından gerçekleştirilen darbe girişimidir.1997 darbesinden bu yana 19 yıl aradan sonra ilk askeri darbe girişimi 14-15 Temmuz 2016’da gerçekleşmiş ve başarılı olmamıştır. Darbeciler, ordunun yönetime el koyduğunu, ülkede sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini belirten bildiriyi Türk Silahlı Kuvvetlerinin resmî internet sitesi ve TRTde açıkladı. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğünün gerçekleştirdiği operasyonlar sonucu, 16 Temmuz sabahında askeri darbe bastırıldı ve askerler silahları ile birlikte teslim oldu. Bu askeri darbe girişiminde halka ateş açıldı birçok kişi hayatını kaybetti ve birçok asker şehit oldu. Şimdiye kadar hiç görülmemiş bir durum olarak tarihte ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı.15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen askeri darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da ülkeyi siyasi, sosyal, ekonomik, psikolojik açılardan etkilemiştir. Her öğretmen adayının ülkesini ve halkı ilgilendiren, özellikle de güncel olayların takibi açısından bilinçli olması gerekir. Çalışmamızın amacı, 15 Temmuz Darbesinin ortaya çıkardığı siyasi ve sosyal etkilerin tarih öğretmen adayları tarafından farkındalık durumunun araştırılmasıdır. Bu çalışmada survey(tarama) modeli kullanılmıştır.5’li likert tipinde ölçek geliştirilmiştir. Örneklem grubu uygun örnekleme yöntemiyle seçilmiştir. Çalışmanın örneklemini, Mustafa Kemal Üniversitesinde pedagojik formasyon öğretimine devam eden tarih öğretmen adayları oluşturmaktadır. Tarih öğretmen adaylarının 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen darbe girişiminin siyasi ve sosyal etkisine yönelik farkındalık düzeyini ölçmek için “15 Temmuz darbesinin siyasi ve sosyal etkisi farkındalık ölçeği” geliştirilmiştir. Ölçeğin ilk kısmında demografik değişkenler yer alırken, ikinci kısmında darbeler ve 15 Temmuz darbesinin siyasi ve sosyal etkisi hakkında görüşlerin alınacağı maddeler yer almıştır. Elde edilen bulgular neticesinde tarih öğretmen adaylarının darbelerin siyasi ve sosyal etkisi hakkındaki farkındalık düzeyleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Sonuç bölümü bu değerlendirmeler ışığında oluşturulmuştur. Sözlü bildiri TARİH VAKFI’NIN GENEL EĞİTİM SİSTEMİNE YÖNELİK FAALİYETLERİÖzet: 1980’li yılların ortalarından itibaren Soğuk Savaş Döneminin sona ermesi, küreselleşme ve bilgi toplumunun gelişimi, ülkenin her yönüyle dışa açılması, Avrupa Birliği’ne üyelik çabaları, toplum üzerindeki devlet tekelinin gittikçe kalkması, izlenen liberal ekonomi politikaları ve medya ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler gibi iç ve dış nedenlerin etkisiyle Türkiye’de sivil toplum canlanmaya ve akademik, toplumsal ve siyasal sistemler içinde gittikçe daha fazla yer almaya başlamıştır. Bir sivil toplum örgütü olarak Tarih Vakfı 1991 yılının Eylül ayında 264 aydın tarafından “Türkiye’de barış, karşılıklı anlayış ve çağdaş tarih bilincinin gelişmesi amacıyla” kurulmuştur. Vakfın kurulduğunda Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı olan ismi 2005 yılında Tarih Vakfı olarak değiştirilmiştir. Geniş bir yelpazede faaliyet göstermekle birlikte Tarih Vakfı’nın faaliyetlerini genel olarak kurum ve sektör tarihi, sözlü tarih, yerel tarih, tarih eğitimi ve ders kitapları, müzecilik, insan hakları ve genel eğitim sistemi alanlarında yoğunlaştırdığı gözlenmektedir. Vakfın özellikle son yıllarda genel eğitim sistemini etkilemeye yönelik faaliyetlere ağırlık verdiği anlaşılmaktadır. Tarih Vakfı benzer amaçlı ulusal ve uluslararası kuruluş ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği halinde başta demokrasi ve insan hakları ve eğitim olmak üzere geniş bir alanda gündeme taşıma, kamu oyu yaratma, yaygınlaştırma, talep yaratma veya var olan talepleri örgütlemek suretiyle resmi karar mekanizmaları üzerinde değişim baskısı yaratma yönünde araştırma, yayın ve bilimsel etkinlikler yürütmektedir. Bu araştırmanın amacı Tarih Vakfının genel eğitim sisteminde değişiklikler yaratmaya yönelik faaliyetleri, genel eğitim sistemine yönelik görüş ve önerileri ile eğitim sistemi üzerindeki etkilerini ortaya koymaktır. Araştırmada genel tarama modeli ve doküman incelemesi yönteminden yararlanılmıştır. Söz konusu amaca ulaşmak için Tarih Vakfı tarafından yayınlanan çeşitli kitap, dergi, rapor, broşür vb. yazılı materyaller ile vakfın web sitesi, e-broşür, e-bülten gibi elektronik materyallerden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda Tarih Vakfı’nın Türkiye’de genel eğitim sistemini etkilemeye yönelik olarak başlıca “Ders kitaplarında insan hakları I”, “Ders kitaplarında insan hakları II”, “Ders kitaplarında insan hakları III”, “Toplumsal ve siyasal çatışmaların yaşandığı toplumlarda uzlaşma aracı olarak eğitimin rolü” ve “Türkiye’de formel eğitim sisteminde eşitsizliğin izlenmesi için sivil toplumun mobilize edilmesi (Eğitimde ayrımcılığın izlenmesi)” projelerini yürüterek sonuçlandırdığı, bu projelerin sonuç raporlarında genel eğitim sistemine yönelik kapsamlı eleştiriler ile çözüm önerilerine yer verdiği anlaşılmıştır. Söz konusu sonuç raporlarında yer verilen önerilerin başlıcaları şunlardır: Eğitim sisteminde merkeziyetçi ve tekçi yapıya son verilmesi, Milli Güvenlik Bilgisi derslerinin müfredattan çıkarılması, okullarda “andımız” ve diğer marşların okutulmasından vazgeçilmesi, daha önce müfredattan çıkarılmış olan Demokrasi ve İnsan Hakları dersinin içeriği gözden geçirilerek tekrar müfredata sokulması, “her türlü yoruma açık” Atatürk milliyetçiliği kavramıyla getirilen sınırlamanın kaldırılması, anadilde eğitim hakkının tanınması, Kürt Dili ve Edebiyatı dersinin müfredata dahil edilmesi, Türkiye’de yaşayan tüm halkların dillerinin seçmeli ders olarak okutulması, azınlık okullarıyla ilgili mevzuat ve politikalar oluşturulurken mütekabiliyet esaslarının gözetilmemesi, azınlık okullarının tüm masraflarının devletçe karşılanması, azınlık okullarındaki müdür baş yardımcılığı pozisyonlarının kaldırılması, azınlık okullarında Türkçe ve Türkçe kültür derslerini okutacak öğretmenlerin bu okul yöneticileri tarafından belirlenmesi, “hem adı hem içeriğiyle bir endoktrinasyon dersi olan” Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumsal, ekonomik ve siyasal tarihini daha kapsamlı ele alacak çağdaş Türkiye tarihi dersi olarak yeniden biçimlendirilmesi. Yukarıda belirtilen taleplerin bir kısmı son yıllarda kabul görerek eğitim sistemine yansıtılmakla birlikte bu değişiklikler üzerinde Tarih Vakfı’nın gerçekte ne kadar etkisinin olduğu konusu tartışmalıdır. Sözlü bildiri TARİHİ EDEBİYATLA BİRLEŞTİREN BİR TEKNİK ÖNERİSİ VE SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ TEKNİĞE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Eğitim hedeflerinin gerçekleşmesi ancak uygun olan yöntem ve tekniğin seçilmesiyle sağlanabilir. Öğretmenlerin yöntem konusunda seçici olabilmesi de farklı yöntem ve teknikleri tanımaları ve kullanabilmeleri ile mümkündür (Demirel, 2007: 80). Bir kişinin herhangi bir duruma, olaya, nesneye yönelik tutum kazanabilmesi için o konuda deneyimlere sahip olması gerekir (Temizkan, 2008). Dolayısıyla, öğretmenlerin bu tür aktif yöntem ve teknikleri uygulayabilmeleri ve olumlu bir tutum sergileyebilmeleri için kendi öğrenme süreçlerinde bununla ilgili bir deneyime sahip olması gerekir. Örneğin Gürol’un (Çetingöz, 2012) yapmış olduğu araştırmada, öğretmenlerin lisans öğrenimleri süresince gördükleri öğretim yöntem ve tekniklerini meslekte kullanma oranı “çok kullanıyorum” olarak çıkmıştır. Kuşkusuz öğrencilerin aktif katılımını sağlayan yöntemler kullanıldığında daha etkili bir öğrenme gerçekleşmektedir (Sever, Yalçınkaya ve Mazman, 2009). Sosyal bilgiler dersinde de aktif öğretim yöntemlerinin kullanımı dersin etkili öğretimi açısından oldukça önemlidir. “Öğrencilerin öğrenme sürecine aktif katılımı için duygularını, imgeleme yetilerini, düşüncelerini ve hatta düşlerini de devreye sokabilmeleri gerekir. Eğitimde drama tüm bunların öğrenme süreçlerine katılmasını olanaklı kılmaktadır” (San, 2002:59). Öğrencileri aktif kılan ve onların tarihsel empati kurmalarına yardımcı olan (Dick, 2000) drama tekniklerinden biri de okuyucu tiyatrosudur. Özellikle tarihsel olaylarla ilgili uygulamalar yapıldığında bu teknik öğrencilerin, geçmişteki insanları anlamaları, tarihsel olayların neden-sonuçlarını daha iyi kavramalarını sağlamaktadır (Koç, 1999: 40). Üstelik okuyucu tiyatrosu tekniğinin öğrencilerin kelime dağarcıklarını zenginleştirme, okuma ve okuduğunu anlama becerileri üzerinde olumlu etkisi olduğu araştırmalarla kanıtlanmıştır (Husui, 1994; Nussbaum, 2009; Bell, Wideroff, ve Gaufberg, 2010 Wheeler, 2011). Etkili bir biçimde okumayı sağlayan beceriler ve bu becerilerin önem sırası bütün içerik alanlarında aynı değildir (Sochor, 1958). Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, farklı konular için özel okuma becerilerine ve bu becerilerin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır (Tinker ve McCullough, 1968). Örneğin sosyal bilgiler, sosyal bilimler içeriğinin öğrenciye kazandırılmaya çalışıldığı bir öğretim programıdır. Bu durum sosyal bilgileri oluşturan, sosyal bilimlerin kavramlarının ve içeriklerinden kaynaklanan özelliklerinin, öğrenciler tarafından diğer alanlara oranla daha zor anlaşılması sonucunu ortaya çıkartmaktadır. Bu nedenle sosyal bilgiler öğretmenleri okuma becerileri ile ilgilenmek zorundadır. Okuyucu tiyatrosu (Readers’ Theatre) veya Türkçe alanyazında yer aldığı şekliyle “okuma tiyatrosu” genellikle dil alanlarında kullanılan nesir şeklindeki metinlerin diyaloglara dönüştürülmesi yoluyla okuyarak sahnelenmesini temel alan bir tekniktir. Tiyatrodan çok okuma ağırlıklı olduğu için okuyucu ya da okuma adını almıştır. Ancak bir senaryoya dayandığı ve bu senaryonun ses, vurgu, tonlama, mimik ve jestlerle seslendirilmesi söz konusu olduğu için tiyatroyu da andırmaktadır. Bu anlamda hazır metinler yoluyla hiçbir prova gerektirmeden sadece okuma ile gerçekleştirildiği için, her öğretmen tarafından rahatlıkla uygulanabilecek kolay ve etkili bir yöntemdir (Sloyer, 1982 ve 2003). Culpin (1984) bir projesi sırasında dramanın, ortaokul ve lise öğretmenlerinden çok, ilkokul öğretmenleri tarafından kullanıldığını tespit etmiştir. Çünkü hem sınıf düzeyi yükseldikçe dramanın uygun bir yöntem olarak görülme oranı azalmakta, hem de ilkokul öğretmenlerine göre daha üst öğretim basamakları öğretmenlerinin drama yöntemi konusunda kendilerini yeterli bulma düzeyleri düşmektedir (Karabağ, 2015). Bu anlamda okuyucu tiyatrosu tekniği drama yöntemi konusunda kendini yetersiz gören öğretmenlere iyi bir alternatif olarak sunulabilir. Bu çalışmanın amacı “Okuyucu Tiyatrosu” tekniğini tanıtmak, sosyal bilgiler dersinde nasıl kullanılabileceğini örneklemek ve sosyal bilgiler öğretmen adaylarının “Okuyucu Tiyatrosu” tekniğine yönelik görüşlerini belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Drama dersi alan 90 Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı son sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Elde edilen verilerden yola çıkılarak ders planları hazırlanmış ve sosyal bilgiler öğretmen adaylarına Drama dersinde 4 hafta boyunca “Okuyucu Tiyatrosu” tekniğiyle ders işlenmiştir. Araştırmada nitel araştırmalarda önemli bir veri toplama tekniği olan odak grup görüşme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan maksimum çeşitlilik örneklem yöntemi kullanılmıştır. Böylece her üç sınıftan seçilen katılımcı öğrenciler, görüşmelerden önce yapılan uygulama sonuçlarına göre başarı düzeyi düşük, orta ve yüksek olan öğrenciler arasından belirlenmiştir. Her gruptan onar kişi olmak üzere 30 öğrenci bu görüşmelere katılmıştır. Bu öğrencilerin görüşlerini belirlemek için de açık uçlu sorulardan oluşan Odak Grup Görüşme Formu kullanılmıştır. Verilerin çözümlemesi, içerik analizi tekniği ile yapılmıştır. Görüşler, kategoriler ve alt kategoriler altında kodlama yapılarak frekans ve yüzdeler çıkarılmıştır. Kodlama yani veriler arasında yer alan anlamlı bölümlere (bir kelime, cümle, paragraf gibi) isim verme sürecinde (Yıldırım ve Şimşek, 2008) araştırmacı tarafından kelimeler belirlenmiş ve sayılaştırılmıştır. Araştırma sırasında elde edilen verilere göre literatürde sosyal bilgiler öğretiminde drama yönteminin kullanımına yönelik pek çok araştırma olmakla birlikte Okuyucu Tiyatro tekniğinin kullanımına ilişkin bir örneğe rastlanmamıştır. Bu tekniğin daha çok dil alanlarında kullanıldığı tespit edilmiştir. Ancak öğrencilere sosyal bilimlerin içeriği ve kavramlarını kazandırmayı amaçlayan sosyal bilgiler dersinde okuma becerilerinin öğretilmesi tarihsel düşünme becerilerinin öğretilmesi kadar önemlidir. Bu çalışma ile bu boşluğun giderilmesi amaçlanmış ve tekniğin nasıl uygulanacağı yönelik işlem basamakları ve bir örnek ders planı da sunulmuştur. Bu çalışmayla, sosyal bilgiler öğretmenlerinin hazırlanan örnekten yola çıkarak benzer uygulamalar yapabilmelerine imkan sağlanacağı öngörülmektedir. Sözlü bildiri TARİHİ MERAK EDEN ÇOCUKÖzet: Tarihi merak eden çocuk projesini mesleğe başladığım yıldan beri aktif olarak eğitimde drama yolu ile kullanmaktayım. Çıkış felsefem yapılan araştırmalar insanların yaşamı boyunca öğreneceği bilgilerin %70e yakınını okul öncesi çağda öğrendiklerini göstermektedir. Bu dönem nasıl özenle ve doğru bir şekilde yönlendirilip, rehber olunursa yetişkinliğe sağlam bir temel oluşturulmuş olunur. Bu dönem o kadar önemli ve özel ki çocukların var olan potansiyellerini fark edip, o yönde gelişmelerine rehberlik ve destek olmak eğitimci olarak bizim en önemli görevlerimizden biridir. Çocukların düşünüp, sorgulayan, kendilerini tanıyan ve kendi ayaklarının üzerinde sağlam duran bireyler yetişmesinde bu projenin önemli rol aldığını düşünmekteyim. Okul öncesi dönemi çocukları bulundukları yaş gereği işlem öncesi dönemde olmakta ve dünyanın kendi etrafında döndüklerini düşünmektedir. Bu sebeple de dünyanın hem ne kadar büyük ve ne kadar çok insan olduğu görerek, olumsuzluklara rağmen pes etmeden vaz geçmeden çalışan çabalayan adını tarihe yazdırmış yerli ve yabancı sanat - bilim insanlarını drama yoluyla çocuklara tanıtmak amaçlanmaktadır. Bu vesileyle çocukların farklı mesleklerde kendini geliştirip, adını dünyaya duyuran başarı öykülerini yaparak yaşayarak öğrenmelerini ve kendi potansiyellerini fark etmeleri sağlanmaktadır. Ayrıca bu projeyle çocukların çevreye daha duyarlı, daha meraklı ve kendilerine olan güvenlerinin arttığı görülmüştür. Bilgiyi eğlenerek öğrenen bireylerin bilgiyi kalıcı halde öğrenme ve yeni durumlara uyum sağlamada da yardımcı olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri TARİHÎ ROMANLARIN ÖĞRENCİLERİN ELEŞTİREL DÜŞÜNME BECERİSİNE ETKİSİÖzet: Eleştirel düşünme; akıl yürütme, analiz ve değerlendirme gibi üst düzey zihinsel süreçleri içeren bir düşünme biçimidir. Bir konunun farklı yönleriyle ele alınıp tarafsız bir bakış açısıyla irdelenmesi olarak da tanımlanan eleştirel düşünme, bireyin çevresinde karşılaştığı sorunlara çözümler üretmesini, olaylara çok boyutlu bakabilmesini de sağlamaktadır. Eleştirel düşünme, aynı zamanda temel eğitimden yükseköğretime kadar tüm öğretim programlarında öğrencilere kazandırılması gereken temel bir beceri olarak ele alınmaktadır. Dolayısıyla eğitim-öğretim faaliyetleri boyunca her bir öğrenciye eleştirel düşünme becerisi kazandırmak gereklidir. Eleştirel düşünme becerisinin kazandırılmasında öğrenme-öğretme ortamı içerisinde yürütülen etkinlikler ve kullanılan materyaller son derece önemlidir. Özellikle Türkçe, edebiyat ve Sosyal Bilgiler öğretiminde tarihî roman ve hikâyeler kullanmanın öğrencilere eleştirel düşünme becerisi kazandırma açısından önemli olduğu ifade edilmektedir. Edebî eserler, bir yandan millî ve evrensel değerleri benimseyip içselleştiren bireyler yetiştirmeye katkıda bulunurken bir yandan da eleştirel ve yaratıcı düşünme becerisi kazanmış; sorgulayan, analiz ve sentez yapabilen bireylerin yetiştirilmesine de olanak sağlar. Tarihî romanların Türkçe, edebiyat ve sosyal bilgiler öğretiminde kullanılması disiplinlerarası yaklaşıma da son derece uygundur. 21. yy.da disiplinlerarası yaklaşımın önemi tüm dünyada giderek artmaktadır. Tarihsel olayları ve durumları ilham kaynağı alarak kurgulanmış eserler olarak tarif edilen tarihî romanlar, öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırmanın yanında onların tarihsel empati kurabilmelerine ve soyut düşünme becerisi edinmelerine de katkı sağlamaktadır. Bunun yanı sıra tarihî romanlar, tarihî olguları eğlenceli bir şekilde sunarak öğrencilerin dikkatini çekme işlevine de sahiptir. Tarihsel romanların materyal olarak kullanıldığı öğretim etkinliklerinde, öğrencilerin tarihsel olgularla kurgu arasındaki farkları algılamaları, eserleri eleştirel bir bakış açısıyla okuyarak değerlendirmeleri son derece önemlidir. Bu aşamada ise öğretmenlerin öğrencilerin eleştirel düşünebilmelerine fırsat sağlayacak bir öğrenme-öğretme ortamı planlaması gerekmektedir. Bu da öğrencilerin okudukları üzerine düşünmelerini, yorum yapmalarını ve fikir paylaşımında bulunmalarını gerektirecek bir öğrenme ortamı ile elde edilebilir. Bu araştırmada tarihî romanların öğretmen adaylarının eleştirel düşünme becerisi üzerindeki etkisi incelenmeye çalışılmıştır. Araştırmada tek gruplu ön test son test deneysel desen kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu bir devlet üniversitesinin Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi bölümünde öğrenim gören 100 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak ise Semerci (2016) tarafından geliştirilen ‘Eleştirel (Kritik) Düşünme Eğilimi Ölçeği’ kullanılmıştır. Ayrıca tarihî roman kapsamında öğrencilere Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı eserlerinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na ait Sodom ve Gomore ile çağdaş Türk edebiyatı eserlerinden Buket Uzuner’e ait Uzun Beyaz Bulut Gelibolu adlı iki kitap okutulmuştur. Araştırmada deneysel işlem süresi dört hafta olarak belirlenmiştir. Bu süreç içerisinde öncelikle öğrencilere ön test olarak ‘Eleştirel (Kritik) Düşünme Eğilimi Ölçeği’ uygulanmıştır. Ardından deneysel işlem süresince kitaplarla ilgili olarak okuma öncesi, okuma sırası ve okuma sonrası etkinlikler yaptırılarak öğrencilere eleştirel düşünme becerisi kazandırılmaya çalışılmıştır. Yapılan etkinlikler öğrencilerin romanları eleştirel bakış açısıyla yorumlayıp analiz, sentez ve değerlendirme yapmalarını sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Münazara, soru-cevap, tartışma gibi yöntemler kullanılarak öğrencilerin eleştirel düşünme becerisi kazanmalarının sağlanması amaçlanmıştır. Deneysel işlem sonucunda ise ön testte kullanılan ‘Eleştirel (Kritik) Düşünme Eğilimi Ölçeği’ öğrencilere son test olarak uygulanmıştır. Veriler SPSS istatistik programı kullanılarak çözümlenmiştir. Verilerin çözümlenmesinde tek grup t-testi ile tek faktörlü varyans analizinden (ANOVA) yararlanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerden öğrencilerin cinsiyetleri ve bölümleri ile eleştirel düşünme becerileri arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırma sonuçlarının öğretmen yetiştirme alanında eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesine yönelik uygulamalara yeni bir bakış açısı kazandıracağı değerlendirilmektedir. Sözlü bildiri TARİHİMİZDEN MİSAFİRLERİMİZ VAR!Özet: Çalışmamızı uygulamaya koymadan önce 4.sınıf (23 öğrenci) ve 6.sınıf (27 öğrenci) öğrencilerine “Tanıdığınız bilim insanlarından üç tanesinin adını yazar mısınız?” sorusunu yönelterek ön araştırma yaptık. 4.sınıflardan, 23 öğrenci 69 tane bilim insanının, 6.sınıflardan, 27 öğrenci 66 bilim insanının adını yazdı. Toplamda yazılan 135 bilim insanının içinden sadece 4 tanesi Türk-İslam bilim insanlarımızın isimlerindendi. (2 öğrenci Mimar Sinan,1 öğrenci Hezarfen Ahmet Çelebi,1 öğrenci Evliya Çelebi’nin adını yazdı.) Yaptığımız bu araştırma sonrasında diğer okullarımızda da durumun aynı olduğunu belirledik. Öğrenciler, Leonardo Da Vinci’yi tanıyor fakat Leonardo Da Vinci’nin çizimlerine ilham olan, kendi kültürlerinin bir parçası, Şırnak’ta doğan, ilk robotun kaşifi EL CEZERİ’ yi tanımıyorlardı. Bu problemden yola çıkarak insanlığa büyük katkıları olan, önemli buluşların sahibi, Avrupa’da, Rönesans ve Reforma öncülük etmiş Türk-İslam bilginlerimizi öğretmen ve öğrencilerimize tanıtarak farkındalık oluşturmaya karar verdik. Çalışmamızda görevli lise öğrencilerimizle birlikte okullarda tanıtılacak 17 Türk-İslam bilim insanımızın hayatları araştırıldı. Lise öğrencilerimiz, yaratıcı drama ve tiyatro eğitmeni rehberliğinde Türk-İslam bilginlerimizin hayatlarında önemli anların içinde olduğu hikayeler yazdılar. Sonrasında lise öğrencilerimiz yazdıkları hikayeleri yaratıcı drama ve tiyatro eğitmeni rehberliğinde, içeriklerine göre sınıf ortamında ya da farklı ortamlarda (kütüphane, çocuk parkı…gibi) bir ders saatinde dramatizasyon ve canlandırma teknikleri kullanılarak her sınıf seviyesinden öğrenci grubu ile paylaştılar. 1.201 öğrencimizin uygulamaya interaktif katılımı sağlandı. Ayrıca tanıtılan bilim insanlarımızın hayatları ile ilgili hikayeler yazılırken bilim insanlarının kişilikleriyle uyumlu bir değerimiz ön plana çıkarılarak öğrencilerimize sezdirildi. (Mimar Sinan-sabır, İbn-i Rüşd-özgün düşünebilme, Uluğ Bey-Adalet…gibi) Çalışmamızın uygulaması, ilçemizde bulunan, resmi ve özel liselerimizden seçilen 24 öğrencimiz ile gerçekleştirilmiştir. Yapılan uygulamalarımızla, 17 Türk İslam Bilim İnsanımız; 63 okul öncesi, 64 birinci sınıf, 130 ikinci sınıf, 102 üçüncü sınıf, 130 dördüncü sınıf, 127 beşinci sınıf, 191 altıncı sınıf, 152 yedinci sınıf, 102 sekizinci sınıf, 60 özel eğitim, 3 köy ilkokulunda tüm sınıflara 56 öğrencimize tanıtılmıştır. Dramatizasyon ve canlandırma yöntemleri kullanılarak toplamda 1.201 öğrencimizin uygulamalara interaktif katılımı sağlanmıştır. Bu uygulamalar ile lise öğrencilerimizle ilk ve ortaokul öğrencilerimiz arasında sosyal ve duygusal bağ kurulmuştur. Farklı liselerde eğitim gören öğrencilerimiz birbirlerini tanımış, uygulama öncesi yapılan çalışmalar ile aralarındaki iletişim kuvvetlenmiştir. İlk ve ortaokullarda yaptığımız uygulamalarda kullandığımız yöntem öğretmen arkadaşlar için yol gösterici olmuştur. Kendilerinden bununla ilgili olumlu dönütler alınmıştır. İlk ve ortaokul öğrencilerimiz sürece aktif katılım sağladıkları için çalışmamızın amaç ve hedeflerine tamamına ulaşılmış; adı duyulmayan bilim insanlarımız ile ilgili ilçe genelinde büyük bir farkındalık oluşturulmuştur. Bakanlığımızca son dönemde üzerinde önemle durulan “değerlerimiz” bilim insanlarımızın hayatlarında ön plana çıkarılarak öğrencilerimize aktif olarak sezdirilmiştir. Çalışmamız ile ilgili hazırladığımız kapsamlı broşür sayesinde velilerimize de ulaşılmış, olumlu dönütler alınmıştır. “Devletini yaşatmak için kültürünü yaşat!” bilinciyle planladığımız çalışmamızda bilim insanlarımızın hayatları, öğrencilerimizin davranışlarına model; hayatlarına ilham kaynağı olmuştur. Tüm bu çalışmalar sürecinde Prof Dr Fuat Sezginin eserlerinden ve çalışmalarından önemli ölçüde yararlanılmış,okullarımızda tanıtmış olduğumuz Türk-İslam Bilginlerimiz ve Fuat Sezgin ile ilgili pano çalışmaları yapılmıştır. Sözlü bildiri TARİHSEL ÖĞRENCİ BAĞLANTISI: TÜRKİYE’DE UYGUR ÖĞRENCİLER VE ONLARIN BUGÜNKÜ ÖZELLİKLERİÖzet: Günümüzde, Uygurların eğitim almak amacıyla bulundukları ya da göç ettikleri ülkeler içinde Türkiye ön sırada yer almaktadır. Bu, Türkiye’nin Uygurlar için en ideal ülkelerden biri olduğunu ifade etmekle birlikte, Türkiye ve Çin arasındaki ilişkilerin sadece ekonomik olmakla kalmayıp, eğitim ve kültür yönden de gerekli bağlantıların kurulmuş olduğunu ve belli düzeyde gelişim olduğunu ifade etmektedir. Son zamanlarda Uygur bölgesinde yaşanmış politik değişimler nedeniyle birçok öğrenci Türkiye’de eğitim görebilme ve yurt dışına çıkabilme fırsatını yankılamıştır. Bu birkaç yılda Türkiye çeşitli şekildeki öğrenci değişim programları hayata geçirmiş, ayrıca devlet bursları kapsamında lisans ve lisansüstü eğitimlerinde uluslararası öğrenci sayısını arttırmakta ve Uygurlar da bu gelişimden kendi payını almaktadır. Bu çalışmada, öncelikle Uygurların Türkiye’ye öğrenci göndermesiyle ilgili yakın tarihi bilgilere kısaca değineceğim. Türkiye’ye eğitim almak için gelen öğrenciler içinde Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nin güney bölgesinden, yani Uygurların yoğun olarak yaşadığı bölgelerden gelenlerin oranı yüksektir. Mevcut eğitim düzeylerine baktığımızda, çoğu öğrencinin Türkiye’de üniversitede okumak için geldiği, az bir kısmın ise ortaokul ve liselerde eğitim almak için geldikleri öğrenilmektedir. Alile durumuna bakacak olursak, 1/4 öğrenci zengin, varlıklı ailelerden gelmektedir. Ancak bazı öğrenciler aile durumunun hiç iyi olmadığını da ifade etmektedir. Uygur öğrencilerin Türkiye’ye uyumu sürecinde, Türklerin Uygurlara yönelik hoşgörülü, kardeşçe davranışı ve Türkiye’nin sosyal durumu da etkileyici olmuştur. Türkiye’ye geldikten sonra, bu öğrenciler çeşitli şekillerde kendini geliştirmiş, Türkler ile arkadaşlık ilişkilerini pekiştirmiştir. Bu makalede, nicel araştırma yöntemiyle Uygur öğrenciler ile yaptığım anket çalışmasında elde ettiğim verilere dayanarak, yakın birkaç yıl içinde Türkiye’ye eğitim almak amacıyla gelen Uygur gençlerin ekonomik ve sosyal özellikleri, Türkiye üzerindeki izlenim ve beklentileri, yaşanan problemler üzerinde gerekli değerlendirmeler yapmaya çalışacağım. Sözlü bildiri TARİHSEL SÜREÇTE KARMA EĞİTİM VEREN AZINLIK OKULLARIÖzet: Osmanlı Devleti çeşitli dil, din ve kültürlere sahip farklı milletlerden oluşmuştur. Osmanlı Devleti, idaresi altındaki gayrimüslimleri oluşturduğu millet sistemiyle yönetmiştir. Gayrimüslimler, hiçbir baskı ve zorlama ile karşı karşıya gelmemiş ve dillerini, dinlerini ve kültürlerini muhafaza ederek barış ve huzur içerisinde yaşamışlardır. Aynı mahallede cami, kilise veya havra birlikte bulunabilmiş ve ilgili cemaat rahatça ibadetini yapabilmiştir. Ülke nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olmasına karşın, bu özgürlükten herkes eşitçe yararlanabilmiştir. Farklı din ve millete sahip insanlara tanınan din ve vicdan hürriyeti, eğitim ve öğretim alanında da uygulanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde azınlık durumunda bulunan ve sonradan birçoğu ayrı birer devlet olan gruplar; Arnavutlar, Bulgarlar, Ermeniler, Lehler, Rumlar, Yahudiler, Yunanlılar ve bir kısım Arap emirlikleri ve krallıklarıdır. 1856 Islahat Fermanı ile Osmanlı toplumundaki bütün milletlere okul açma hakkı verilmiştir. Islahat Fermanı’ndan sonra gayrimüslimler çok sayıda özel okul açmışlar ve resmî devlet okullarına gitmekte tereddüt etmişlerdir. Ayrıca Osmanlı Devleti gayrimüslim tebaanın çocuklarının eğitimini, bir kamu hizmeti olarak görmüştür. Bunun gerçekleştirilmesi için din ve ırk ayrımı yapmaksızın her düzeyde eğitime önem vermiştir. Azınlık okulları da Osmanlı’daki eğitim hareketlerinden etkilenmiştir. Meşrutiyet dönemiyle birlikte kadın eğitiminden hareketle tartışılan karma eğitimin uygulanması azınlık ve yabancı okullarda da mevcuttur. II. Meşrutiyet döneminde Rum, Ermeni ve Musevilere ait 2596 özel ilkokul vardır. Bu okulların 2014’ü karma eğitim vermektedir. Bu karma okullar içinde Rumlara ait 712 karma ilkokul olduğu görülmektedir. Cumhuriyet döneminde yapılan kanuni düzenlemeler ve azınlık nüfusunun Lozan Antlaşması’ndan sonra azalması azınlık okullarını da etkilemiş ve birçok azınlık okulu kapanmıştır. Bu dönemde azınlıklara ait karma eğitim yapan ilkokul, ortaokul ve liseler bulunmaktadır. 1925-1926 eğitim öğretim yılında 57’si İstanbul’da, 6’sı da İmroz (Gökçeada) adasında toplam 63 Rum azınlık okulu vardır. İstanbul’da olmak üzere faaliyette olan 35 Ermeni azınlık okulu vardır. Bunlardan 24 okulda karma eğitim yapılmaktadır. Sözlü bildiri TARİHSEL SÜREÇTE LEHÇE-TÜRKÇE SÖZLÜK ÇALIŞMALARIÖzet: Sözlükler, bir millete ait söz varlığını, kültürel ögeleri, gelenek ve görenekleri içerisinde barındıran eserlerdir. Belirli bir dönemde veya bütün tarihsel süreç boyunca dile ait kullanılmış olan deyimlerin, atasözlerinin, kalıplaşmış sözcüklerin, terimlerin veya mecazların alfabetik bir düzen içerisinde yer aldığı sözlüklere bakarak, o dilin ait olduğu topluluğa dair sosyolojik ve kültürel tespitler yapmak mümkündür. Dilsel ve kültürel mirasın korunması ve diğer kuşaklara aktarımının yanında sözlükler, milletlerarası ilişkiler kurma ihtiyacının sonucu olarak yabancı dil öğretiminin de ayrılmaz bir parçası durumundadırlar. Bu araştırmada 600 yılı aşkın siyasi, sosyal ve kültürel geçmişe sahip olan Polonya-Türkiye ilişkileri ve Polonya’da Türkçe öğretimi çalışmaları kapsamında, Krakow Ulusal Kütüphanesi başta olmak üzere genel olarak Polonya ölçeğinde, Lehçe-Türkçe sözlüklerin varlığı araştırılmış olup ulaşılan sözlüklerin tanıtımı amaçlanmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesinin kullanıldığı bibliyografik niteliğe sahip bu çalışma sonucunda toplamda yedi adet sözlüğe ulaşılmıştır. Bunlardan ilki Franciszek Meninski’nin 1680 yılında kaleme aldığı Thesaurus Linguarum OrientaliumTurcicae, Arabicae, Persicae’dur. 20. yüzyıla kadar olan dönemde Türkçe söz varlığını en zengin biçimde ortaya koyan ve yaklaşık 6080 sütundan oluşan sözlükte, Osmanlı Türkçesindeki kelimelerin Latince, Almanca, İtalyanca, Fransızca ve Lehçe karşılıkları bulunmaktadır. İkinci eser ise Marcin Paszkowski’nin 1615 yılında kaleme aldığı “Dzieje tureckie i utarczki kozackie z Tatary”dır. Tatar Türkleriyle ilgili kahramanlık hikâyelerinin anlatıldığı on iki bölümden oluşan bu kitapta, birkaç yüz kelimelik tematik bir Lehçe-Türkçe sözlük yer almaktadır. Bu sözlüklere ek olarak araştırmada, günümüz modern sözlük çalışmaları kapsamında ele alınabilecek olan Antonowicz-Bauer (1985), Mliczewska (2002), Kozłowska (2006), Podolak ve Nykiel (2008) ve Gordon (2010) tarafından yapılan Lehçe-Türkçe sözlük çalışmaları tanıtılmıştır. Sözlü bildiri TARİX DəRSLəRİNDə ŞAGİRD TəFəKKÜRÜNÜN İNKİŞAFI İNNOVATİV PEDAQOJİ TEXNOLOGİYANIN TəTBİQİÖzet: Bu məqalə orta məktəbdə tarix dərslərində şagirdlərin əqli və təlim fəaliyyətlərinin qurulma yollarına həsr edilmişdir. Ənənəvi təlimdə müəllimin vəzifəsi şagirdlərə biliyi mənimsətməkdən və onu praktiki cəhətdən tətbiq etməkdən ibarətdir. Şagirdin vəzifəsi isə müəllimin verdiyi tapşırıqları öyrənməkdir. Bunlar hamısı C.Brunerin idrak taksonomiyasının 5 səviyyəli quruluşunun 1-3 səviyyəsinə çavab verir. Lakin yaşadığımız texnoloji əsrin tələbləri bilmək və tətbiq etməkdən dahada yüksəkdir. XXI əsrin şagird kompetensiyaları informasiya kommunikasiya texnologiyaları ilə işləməklə yanaşı, intellektual və sosial bacarıqlarıda olmalıdır.. Buna görədə zamanın tələblərinə əsasən təhsildə islahatlar aparılır. Azərbaycan təhsilində aparılan islahatlar yaddaş məktəbindən təfəkkür məktəbinə kecməyə istiqamətlənmişdi. Bu istiqamət müəllimlərinin istifadə etdiyi usul və metodlarının dəyişməsini tələb edir. Dərs prosesində fəal təlim tətbiq edilir. Lakin fəal təlimdə interaktivlik az olduğuna görə müəllim dərsin mərkəzində qalır və şagirdlər yüksək idraki və sosial bacarıqlarına yiyələnə bilmirlər. Şagird təfəkkürün inkişafı dərs prosesini koqnitiv –dərketmə yolunda quranda olur. İnnovativ olaraq konstruktiv yanaşma ilə interaktiv təlimi tədrisə tətbiq edəndə bu zaman mövzünun məzmununun struktur quruluşu, dərsin gedişatıvə qiymətləndirmə dəyişir. Bununla yanaşı müəllimin və şagirdlərin fəaliyyətidə dəyişilir. Müəllim bu prosesdə qoyduğu məntiqi sual və tapşırıqlar əsasında şagirdləri qarşısına qoyduğu məqsədə catmağa yönəldir. Şagirdlər isə öz bilik və təcrübələri əsasında müəllimin suallarını çavablandırıb onu müzakirəyə cıxardırlar. Şagirdlər bilikləri ilə paylaşanda və paylaşmadan yararlananda biliklərini yeni formada qururlar. Yeni biliklər müzakirə zamanı yaranır. Bu məqsədlə şagirdlər sualları interaktiv formada müzakirə edirlər, debat, dəyirmi masa, breyn rinq fəaliyyət strukturlarında calışırlar.Bu caləşmalar zamanı onlar bir-birinin fikirləri ilə yararlanırlar, biliklərini söküb dağıdaraq yenidə qururlar. Şagirdlərin təfəkkürlərinin inkişafı ücün onlara biliklər üzərində məntiqi əməliyyatlar aparmaq ücün tapşırıqlar verilir və bunlar ənənəvi tapşırıqlardan vəsuallardan fərqlidir. Bu tapşırıqlarda məntiqi şərtlər əsasında suallar qoyulur. Bu suallar şagirdləri düşünməyə vadar edir. Düşünüb, həll yolunu tapmaq isə düşünərək öyrənmək deməkdir. Konstruktiv yanaşma ilə interaktiv təlimdə bütün şagirdlər müvəffəq ola bilirlər. Bu təlim quruluşunda hamı fəal olaraq öz imkanı dairəsində tələbatını ödəyir. Sözlü bildiri TARTIŞMALI KONULARIN ÖĞRETİMİ: SOSYAL BİLGİLER SINIFLARINDAN YANSIMALAR*Özet: Küreselleşen dünyada yaşamı ilgilendiren çoğu konu tartışmalı bir hale gelmiştir. Tartışmalı konu, toplumun büyük bir bölümünü ilgilendiren, kişilerin ya da toplumun üzerinde hem fikir olamadığı, farklı değer yargıları ve bakış açılarını içeren, siyasi, sosyal, ekonomi ve din gibi farklı alanlarla ilişkili konu ya da problemlerden oluşmaktadır. Tartışmalı konular toplumu ve toplumun bir parçası olan bireyi etkilemektedir. Bireylerin tartışmalı hale gelen bu konular üzerinde düşünmeleri ve bu konular üzerinde tartışarak çözümlerine katkıda bulunmaları toplumun bireyden bir beklentisidir. Bireyin bu beklentileri gerçekleştirebilmesi için ise birtakım bilgi, beceri ve değerlere sahip olması gerekmektedir. Sosyal bilgiler dersi bireye, bu özelliklerin kazandırılmasında yardımcı olmaktadır. Çeşitli alanlardaki öğretmenleri de ilgilendiren tartışmalı konuların öğretiminde sosyal bilgiler öğretmenlerin sorumlulukları fazladır. Çünkü hayatın içinden bir ders olan sosyal bilgiler dersi ile tartışmalı konular çoğu zaman sınıf ortamına gelmektedir. Bu nedenle, toplumsal konuları içinde barındıran sosyal bilgiler eğitimi için tartışmalı konular önemlidir. Derslerinde tartışmalı konulara yer veren sosyal bilgiler öğretmenleri, öğrencilerine ülke ve dünya sorunlarına karşı duyarlı olmayı öğretirken, öğrencilerin yurttaşlık yeterliliğini geliştirebilmektedir. Ayrıca öğretmen programın uygulayıcısı aynı zamanda tartışmalı bir konunun sınıf ortamına taşınmasında ya da taşınmamasında etkili olduğu için tartışmalı konuların öğretiminde önemli bir role sahiptir. Bunun yanı sıra tartışmalı konunun öğretiminde öğretmenlerin konuyla ilgili bilgisi, algısı ve tercih ettiği yaklaşım da tartışmalı konuların öğretiminde oldukça etkilidir. Literatüre bakıldığında tartışmalı konuların öğretiminde öğretmenlerin rolü ya da yaklaşımları üzerine farklı bakış açıları bulunmaktadır. Öğretmenlerin tartışmalı konuların öğretiminde, öğrencilerin yeteneklerini geliştirecek tutum ve davranışlar sergilemeleri tartışmalı konuların öğretimi açısından son derece önemlidir. Öğrenciler ise tartışmalı konulardan bir şekilde etkilenmektedir. Bunun yanı sıra bireyin kendi değerlerini bulma ve kendi becerilerini geliştirme ihtiyacı vardır. İşte bu noktada da tartışmalı konuların öğretimi ile bireyin bu ihtiyacı karşılanabilir ve özsaygıları geliştirilebilir. Tartışmalı konuların öğrencilere öğretilmesi karışık, kapsamlı ya da öğretmenler için zor olabilmektedir. Buna rağmen sosyal bilgiler sınıflarında tartışmalı konuların tartışılması, öğrencileri çoğulcu demokrasideki vatandaş rolüne hazırladığı ve öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini, kişiler arası iletişim becerilerini geliştirdiği için öğretmenler tartışmalı konuların öğretmekten çekinmemelidirler. Yurt dışında tartışmalı konuların öğretimine ilişkin öğretmen ya da öğrenci boyutları ile ilgili çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Türkiye’de ise tartışmalı konuların öğretimine ilişkin çalışmalar son yıllarda artmaktadır. Fakat bu çalışmaların daha çok ya öğrenci boyutu ya da öğretmen boyutu ile ilgili olduğu görülmektedir. Bu bağlamda tartışmalı konuların öğretimine ilişkin öğrenci görüşlerinin ve öğretmen uygulamalarının birlikte tespit edilmesi önem arz etmektedir. Bu durumdan hareketle çalışmanın amacı, sosyal bilgiler sınıflarındaki tartışmalı konuların öğretimine ilişkin öğrenci görüşlerini ve öğretmen uygulamalarını tespit etmektedir. Böylece tartışmalı konuların öğretimine ilişkin öğrenci görüşleri ve tartışmalı konuların öğretiminde öğretmen uygulamaları birlikte ortaya konulacaktır. Araştırmanın çalışma grubunu Kırşehir ilinde, farklı sosyo-ekonomik düzeye sahip okullarda görev yapmakta olan dördü kadın dördü erkek olmak üzere sekiz sosyal bilgiler öğretmeni ve bu öğretmenlerin farklı sınıf seviyesindeki öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmada öğretmenlerin tartışmalı konuların öğretimine ilişkin uygulamaları araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış gözlem formu ile tespit edilmeye çalışılmıştır. Sekiz sosyal bilgiler öğretmeninin dersleri, toplam 192 ders saati olmak üzere bizzat araştırmacı tarafından gözlemlenmiştir. Bu sınıflardaki öğrenci görüşleri ise beş açık uçlu sorudan oluşan veri toplama aracı ile toplanmıştır. Gözlem sonucu elde edilen veriler içerik analizi; öğrencilerden elde edilen veriler ise betimsel analiz kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmanın bulguları oluşturulma aşamasında olduğundan bulgular, sonuçlar ve önerilere sözlü sunum sırasında yer verilecektir. *Bu çalışmada kullanılan verilerin bir kısmı I. Yazarın "Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin Tartışmalı Konuların Öğretimine İlişkin Görüş ve Uygulamaları" başlıktı doktora tezine aittir. Sözlü bildiri TASLAK ÖĞRETİM PROGRAMLARINDA DEĞERLER EĞİTİMİÖzet: Günümüzde meydana gelen hızlı değişme ve gelişmeler, insana kendi yaşamıyla ve de toplumsal yaşam ile ilgili yeni sorumluluklar yüklemektedir. Değişim ve gelişmeler, insanların yararına olan sonuçlar vermekle birlikte, bazen istenilmeyen sonuçların da ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Toplumsal yapı içerisinde istenmeyen davranışların önlenmesi ve insanlara gelişim ve değişimlere uyumunu sağlayacak bilgi, beceri ve tutumların kazandırılması noktasında eğitim çok önemli işlevler üstlenmektedir (Kılıç ve Aktan; 2015).Eğitim, belli bir toplumun idealine yönelik değerler sistemini bireylereiletmede önemli rol oynamaktadır. Okul, sosyalleşmede, diğer bir anlatımla değer kazandırmada etkili bir aracı kurumdur (Ercan, 2001: 24). Okulların önemli görevi, kültür aktarımında okul programında açık olarak belirtilen veya belirtilmeyen değerleri öğretmek, öğrencileri belirlenen kurallar doğrultusunda disipline etmek, ahlaki gelişimine katkıda bulunmak, karakterini ve benlik algısını olumlu yönde etkilemektir (Akbaş, 2004: 29). Değer, bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet (TDK, 2010); içselleştirme süreci (Kaltsounis, 1987); bireyin yaşamını kendine göre anlamlı kılan, kendine özgülüğü öne çıkaran, geleceğini şekillendiren zihinsel öğrenmelerin hem ön cephesini, hem de arka planını oluşturan ayan durumlar (Kılıç, 2011); belirli bir durumu bir diğerine tercih etme eğilimi yada tercih etmeyi sağlayan ölçüt (Erdem, 2007); öznenin yüklediği anlam (Oktay, 2007), insanların tercihlerinin oluşmasında, onların davranışlarını şekillendiren ve davranışlarına yön veren, bireyde alışkanlık şeklinde ortak tepki mekanizması oluşmasını sağlayan, iç dünyasından dış dünyasına etki eden, somut kural, soyut ölçüt, yargı ve inançlar (Aktan, 2012), gibi farklı şekillerde tanımlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2017 yılında ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim müfredat programlarında güncelleme çalışmaları yapılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretim programlarında millî birlik ve beraberlik ruhumuzu ayakta tutacak değerlerimizi yerleştirerek güncelleme çalışmaları yapılmıştır. Programlar güncellenirken; değerlerin kalıcı ve anlamlı olabilmesi için dersin kazanımları ve konularla ilişkilendirilmesi gerekliliği, aksi durumda sadece konu bağlamından kopuk kelimeler olarak kalabileceği endişesinden hareketle, öğrencilere aktarılması hedeflenen değerler her dersin doğası ve kazanımları göz önünde bulundurularak belirlenmiştir. Öğretim programlarının girişlerinde “Değerler” başlığı açılarak, değerlere ilişkin öğrencilerde farkındalık oluşturulması, bunların öğrenciler tarafından özümsenmesi, tutum ve davranışa dönüştürülmesinde kullanılabilecek yöntem ve teknikler ile uygulamalara ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. Öğretim programlarında, vatan sevgisi, nezaket ve görgü kuralları, sabır, adil olma, aile birliğine önem verme, bağımsızlık ve özgür düşünebilme, dürüstlük, misafirperverlik, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik gibi birçok değerin işlenmesi ile birlikte sınıf ortamında uygulamalarla hayata geçirilmesi ve davranışa dönüştürülmesi hedeflenmektedir (MEB, 2017). Tüm eğitim kademelerinde öğretim programlarında değerleri eğitimine yer verilmesi öğrencilerin içinde yaşadıkları toplumun değerlerini öğrenmeleri, benimsemeleri, bir sonraki nesle aktarmaları ve topluma uyum açısından büyük önem taşımaktadır. İlgili alan yazını incelendiğinde taslak öğretim programlarında yer alan değerlere yönelik çalışmaların yapılmadığı görülmüştür. Bu araştırmanın amacı, taslak olarak yayınlanan ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim müfredat programlarında yer alan değerleri ve eğitim kademelerine göre öğrencilere kazandırılması hedeflenen değerlerin birbirlerini destekleme durumlarını belirlemektir. Bu amaç çerçevesinde aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır. 1. Taslak olarak yayınlanan ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim öğretim programlarında yer alan değerler nelerdir? 2. Taslak olarak yayınlanan öğretim programlarında yer alan değerlerin birbirlerini destekleme durumları nasıldır? Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi kullanılmıştır. İçerik analizi, belirli kurallara dayalı kodlamalarla bir metnin bazı sözcüklerinin daha küçük içerik kategorileri ile özetlendiği sistematik, yinelenebilir bir teknik olarak tanımlanabilir (Büyüköztürk vd, 2009, s.263). İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır. Bu amaçla toplanan verilerin önce kavramsallaştırılması, daha sonra da ortaya çıkan kavramlara göre mantıklı bir biçimde düzenlenmesi ve buna göre veriyi açıklayan temaların saptanması gerekmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2008, s.227). Araştırmada taslak olarak yayınlanan ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim müfredat programlarında yer alan değerler incelenerek veri setleri oluşturulmuştur. Toplanan veriler içerik analizi ve betimsel analiz tekniği ile analiz edilmiştir. Elde edilen değer ifadeleri belli başlıklar altında toplanarak frekansları çıkarılmıştır. Elde edilen nitel verilerin geçerliği ve güvenirlik işlemleri ile ilgili nitel araştırma sistematiği uygulanmıştır. Araştırmada taslak olarak yayınlanan ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim müfredat programlarında yer alan değerler incelenerek, eğitim kademelerine göre değer tabloları çıkarılmış ve frekans değerleri verilmiştir. Değerlerin eğitim kademeleri içinde uyumu, diğer kademelerde ise birbirlerini destekleme durumları belirlenmiştir. Sözlü bildiri TAŞRADA EĞİTİM GÖREN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DİJİTAL VATANDAŞLIĞA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Günümüzde teknoloji büyük bir hızla gelişim göstermekte, bu gelişim bireylerin yaşantılarında da değişimler meydana getirmektedir. Bireylerin vatandaşlık rolleri de bu hızlı gelişim ve değişimden etkilenmektedir. Farklı yaş düzeylerinden bireyler, günden güne dijital teknolojilerle daha yoğun biçimde etkileşimde bulunur hale gelmiştir. Bu durum da bireyleri dijital vatandaşlar haline getiren en önemli etken olarak görülmektedir. Bireyin yaşantısında, vatandaşlık rollerinin kazanılmasında etkili pek çok faktör mevcuttur. Aile, okul ortamı, öğretmenler ve arkadaş ortamı gibi faktörler vatandaşlık gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Okul ortamı da vatandaşlık gelişiminin gerçekleştiği önemli alanlardan birisidir. Bu araştırmada, büyükşehir düzenlemesiyle birlikte, mahalle statüsüne geçen köy ortaokulu öğrencilerinin, dijital vatandaşlığa ilişkin görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni kapsamında yürütülmüştür. Araştırmanın katılımcı grubu, amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yolu ile belirlenmiştir. Bu araştırmada kullanılan ölçüt, katılımcıların köy ortaokulunda öğrenim görüyor olmasıdır. 2016-2017 eğitim öğretim yılında Bursa İli, İznik İlçesi’ne bağlı Tacir Mahallesi’nde bulunan Tacir Ortaokulu’nda öğrenim görmekte olan 16’sı kadın, 9’u erkek olmak üzere toplam 25 öğrenci katılımcı grubunu oluşturmaktadır. Katılımcıların görüşleri, nitel veri toplama araçlarından yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak elde edilmiştir. Verilerin toplandığı yarı yapılandırılmış görüşme formu iki kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda katılımcıların kişisel bilgilerine dair sorular yer almaktadır. Diğer kısımda ise ortaokul öğrencilerinin dijital vatandaşlığa ilişkin görüşlerini ortaya koymaya yönelik sorulara yer verilmiştir. Yararlanılan görüşme formundaki soruların kapsam geçerliği için üç uzmanla görüşülmüş, gelen dönütler kapsamında formda gerekli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bunun yanında, görüşme sorularının anlaşılırlığı da üç öğrenci ile görüşülerek kontrol edilmiş ve görüşme formuna son şekli verilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Katılımcı grubundaki 25 öğrenciden 9’u, evinde bilgisayara sahip iken 16’sının da bilgisayara sahip olmadığı görülmüştür. Öğrencilerden 12 kişinin evinde internet bağlantısı varken, 13 öğrenci ise evinde internet bağlantısına sahip değildir. Araştırmaya katılan taşra ortaokulu öğrencilerinin günlük en fazla internet kullanım süresi 5 saat iken, en az günlük kullanım ise 0,25 saat olduğu görülmüştür. Katılımcıların günlük internet kullanım süresi ortalaması ise 1,5 saat olarak tespit edilmiştir. Öğrencilerden 9’u internete erişince sevinç hissedip erişemeyince üzüntü duyduğunu belirtirken, 16’sı da internete erişince sevinç hissetmediğini, erişemeyince de üzüntü duymadığını belirtmiştir. Araştırmada yer alan taşra ortaokulu öğrencilerinden 21’i dijital vatandaşlık kavramını duymamışken 4’ü dijital vatandaşlık kavramını duyduğunu ifade etmiştir. Katılımcıların, dijital vatandaşlık kavramından haberdar olma durumlarının yüksek bir düzeyde olmadığı bulgusuna ulaşılmıştır. Araştırmada, 25 taşra ortaokulu öğrencisinin internetin kendileri için ne anlama geldiğini ve interneti ne amaçla kullandıklarını belirttikleri 54 söylem ortaya çıkmıştır. Katılımcıların dijital vatandaşlık kavramı hakkındaki görüşlerini ise 7 söylem ile ifade ettikleri görülmüştür. Katılımcıların söylemleri analiz edildiğinde, internet çoğunlukla bir bilgiye erişim aracı olarak görülmüştür. Bununla birlikte katılımcılar internetle ilgili görüşlerini eğlence aracı, ihtiyaç, sosyal medya kullanımı, hız, iletişim aracı ve özgürlük ifadeleriyle belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan ortaokul öğrencilerinin dijital vatandaşlığa ilişkin söylemleri incelendiğinde ise öğrencilerin çoğunluğunun dijital vatandaşlıktan haberdar olmadığı görülmüştür. Katılımcılardan dijital vatandaşlık kavramına ilişkin görüş belirtenlerin ise dijital ortamda var olma, dijital ortamdaki vatandaşlık iş ve işlemleri, dijital okuryazarlık, dijital ortamda arkadaşlık ve dijital ortamdaki sorumluluklar gibi söylemlerle düşüncelerini belirttikleri görülmüştür. Bu bağlamda ortaokul öğrencilerinin dijital vatandaşlığa ilişkin farkındalıklarının artırılması ve dijital vatandaşlık düzeylerinin geliştirilmesine dönük ders içi ve dışı etkinliklere ilkokul düzeyinden itibaren yer verilmelidir. Sözlü bildiri TDK YAZIM KILAVUZUNDAKİ DEĞİŞİKLİKLER VE BUNLARIN ÖĞRETİME ETKİSİÖzet: Türkiye’deki ilk yazım kılavuzu 1928 yılında Dil Encümeni’nin hazırladığı İmlâ Lûgati’dir. 1932 yılında Türk Dil Kurumu’nun kurulmasının ardından yazım kılavuzu hazırlama görevi Kurum’a verilmiştir. Türk Dil Kurumu, 1941 yılından 1965’e kadar geçen sürede hazırladığı kılavuza İmlâ Kılavuzu adını vermiş, bu kılavuz söz konusu tarihler arasında yedi baskı yapmıştır. 1965 yılında Yeni İmla Kılavuzu daha sonra Yeni Yazım Kılavuzu adını almıştır. Bu eser de 1981’e kadar on bir baskı yapmıştır. Türk Dil Kurumu’nun yapısının değişmesinin ardından 1985 yılında İmlâ Kılavuzu adını alan kılavuz 2005’e kadar beş baskı daha yapmış, 2005 yılında da Yazım Kılavuzu adını almıştır. Yazım Kılavuzu daha sonra 2011 ve 2012’de yeniden basılmıştır. Böylelikle, Dil Encümeni’nin hazırladığı, yukarıda belirtilen İmlâ Lûgati de sayılırsa günümüze kadar yazım kılavuzu yirmi yedi kez basılmıştır. Yazım kılavuzlarının kurumların yazışmaları ile bireysel yazışmaların anlaşılırlığını artırmak, yazımı bir standarda kavuşturmak vb. gerekli düzenlemeleri barındırdığı düşünüldüğünde önemi bir kez daha öne çıkmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı yazım kılavuzu geçmişten günümüze kadar kullanımı tercih edilen kılavuz olma özelliği gösterir. Yazım kılavuzlarının dile yeni giren sözlerin yazımının belirlenmesi, daha önceki yayınlarla ilgili olarak eksiklik veya yanlışlıkların giderilmesi vb. nedenlerle zaman zaman yeniden yayımlanması bir zorunluluk olarak öne çıkar ancak kılavuzların sık aralıklarla ve değişen kurallarla yeniden basılması ilk ve orta öğretimde Türkçenin yazım kurallarının öğretilmesinde sorunlar yaşanmasına neden olmaktadır. Buna ek olarak Türkiye’de uygulanan sınavlarda sık sık yazımla ilgili soruların sorulması yazım kurallarının öğrencilerce iyi bir şekilde öğrenilmesini zorunlu kılmakta, yapılan değişiklikler ise bu öğrenme sürecini sorun hâline getirmektedir. Bildiride yazım kılavuzlarında 1985’ten 2012’ye kadar yapılan yedi baskı yazım kuralları açısından değerlendirilecek ve bu değişikliklerin Türkçenin öğretimine etkisi üzerinde durulacaktır. Sözlü bildiri TEACHERS’ OPINIONS ASSOCIATED WITH ACADEMIC RESILIENCY IN PISA 2015Özet: Resiliency, especially academic resiliency, is a topic of research in educational science. Students who are from disadvantaged background draw a huge attention from 20th and 21st century educational researchers since Coleman’s report on Equality and Educational Opportunity in 1966. Among the factors that are associated with disadvantaged students are low socio-economic level of individuals and their families; loss of parent or parents, violence at home or in the neighbourhood, and antisocial and criminal behaviour of the individual and chronic illnesses of him or her, low socio-economic status being the most important factor. Although there is an accumulation of literature in resiliency, most of the studies focus on students. However, there may be significant information that can be extract from teachers. For those who want to work on resiliency, OECD’s Programme for International Student Assessment (PISA) provides large-scale data. This study focuses on academic resiliency using science literacy of 15-years old Turkish students who are from 72 countries and economies. Using socio-economic indicators of PISA, academically resilient students were defined. Then using multiple linear regression, factors such as opinions about school’s capacity to provide instruction hindered, job satisfaction, instructional practices were examined to assess their ability to predict resilient students’ science literacy. Results indicated that teacher is an important agent to predict academic resiliency. Teacher-related variables well predicted achievement level of students. Turkey is one of the countries with the highest ratio of resiliency in PISA cycles. This study is expected to further contribute to the efforts to decrease disadvantages of students and foster resiliency among those students. Sözlü bildiri TEACHERS’ QUESTİONİNG PRACTİCES İN A SPEAKİNG COURSE: INHİBİTİON OR PROMOTERÖzet: Questioning in the construction of knowledge, the function and the role of questioning have drawn much attention of scholars particularly in the last decade (Farahian and Rezaa, 2012; Kao et al., 2011; Vebriyanto, 2015). Concerning questioning actions’ roles in education and the ways they function in getting responses from where they are directed have been the scopes of these studies in this decade. On the contrary, interactive functions of questioning have been neglected and hence how questioning sequences are constructed, directed and responded have not much been studied yet. Based on this research gap, the study aims at investigating the interactional turn design of questioning and its impact on maintaining conversation in the speaking course which is supposed to be designed in meaning and fluency context. Having a qualitative philosophy in the background, the study seeks micro-level inquiry. Thus, the study embraces ‘conversation analytic’ way of inquiry of the qualitative research designs. Possessing the same philosophy of research, conversation analysis also aims at unfolding the complex nature of talk in interaction (Walsh, 2006, 2011, 2012; Sert, 2010, 2015, Seedhouse, 2005; ten Have, 2007). Employing a conversation analytic inquiry, the data will be gathered through video recordings of speaking courses at a state university at preparatory level classroom. There will be 10 hours of speaking courses’ recordings. Besides, two randomly selected transcriptions of the sessions will be analyzed as representatives (Seedhouse, 2006) of the whole data. Bearing all the findings in mind, implications for teacher education especially for initial teacher education programs and turn construction sequences of questioning will be discussed. Sözlü bildiri TEACHERS’ THOUGHTS ON RESEARCH AND THE CONCEPT OF ‘TEACHER RESEARCH’Özet: Teacher research in the educational arena is important and a focus point for new studies. As the relevant literature shows, teachers have many roles in the education process. Being manager, observer, educator, organizer, learner, planner, decision-maker, communicator, facilitator, motivator, counselor are some examples of teacher roles. In addition to this, the concept of teacher research adds a new role, which is teacher as researcher’, to the existing roles of teachers. It is indicated in many research that teacher research is a bridge connecting research, practice, and education policy. This research aims to give a perspective about research studies on ‘teacher research’ and investigate teachers’ perceptions about ‘teacher research’ based on a case study design. In order to determine teachers’ perceptions on this issue, a qualitative study is conducted by the researcher. Main data collection technique to gather data in the study is semi-structured interview. The interview form included questions like ‘What do you think about teacher research in your teaching roles?’, ‘What kinds of struggles do you meet in research process?’ The main reason for preferring the interview method in the research is to provide detailed information concerning the opinions of the teachers about this topic. The participants of the study are teachers (n=26) who are enrolled a post graduate program in a state university in Ankara. Teachers from different discipline areas such as mathematics, primary education are interviewed by the researcher individually. Additionally focus group interview is also carried out with several teachers. For analyzing data, content analysis technique is used. Data based on interviews is first transcribed and then read by researcher to arrive categories in order to present data meaningfully. For trustworthiness, the categories are checked by researcher several times and then finalized. In presenting data, some tables are used in addition to quotations from teachers’ talk. With the completion of the first phase of the analysis process, the analysis process continues. Nevertheless, the results of the first analysis revealed some interesting findings. It is hoped that this study provides some food for thought on ‘teacher research’ from teachers’ perspectives. It should be noted that teacher research can be considered as part of professional development studies for teachers and teacher research is also one of the indicators for quality studies in teaching and learning in schools. Sözlü bildiri TEACHING ALGHORITM TO ELEMENTARY SCHOOL STUDENTS USING GAMIFICATIONÖzet: In the 21st century, it is an undeniable fact that solutions of the problems are as complex as the problems themselves. The algorithms used for the solutions of the problems from the earliest times of science form the basis of programming education and thus the field of informatics. Teaching of algorithms, which are aiming to reach various solutions of a problem by using logical tests and related loops, has become widespread all over the world. In this area, which is also known as coding education, introduction to programming in various ways such as block-based applications and robotics has been carried out since preschool period. Since it is important to understand algorithms at an early age, using gamification can be an effective way for children to learn it from the beginning. In this context, it was aimed to teach alghoritm at beginning level to the elementary school students, who have not had any programming education before, using gamification, In this quasi-experimental study, five different materials and activities appropriate for primary school level were developed through gamification methods. These materials and activities were then checked and formed by a field expert and elementary school teacher candidates who took coding education before. In this study, which was carried out with 44 fourth grade students, evaluations were done with rubric and interview methods. According to the results, most of the students reached the right results in the activities. In the interviews carried out sat the end of the activity, the students stated that they had fun during the application and that they wanted such activities in other courses, too. Sözlü bildiri TEACHİNG LİSTENİNG AND SPEAKİNG SKİLLS EFFECTİVELY İN YOUNG LEARNER CLASSROOMSÖzet: The foreign language curriculum in many countries, including Turkey gives priority to the development of listening and speaking skills with a view to enhancing young learners’ communicative competence. Young learners within the scope of this study cover pre-primary children covering 2–5 years and primary school children within the age-range 6–10/11 years. Listening and speaking are two interrelated language skills. Listening, as a receptive language skill, involves interpreting messages whereas speaking, as a productive language skill, is the active use of language to express meaning. Although the teachers of English as a second/foreign language (ESL/EFL) are expected to improve children’s listening and speaking skills, teaching listening and speaking skills to young learners is found to be highly challenging by teachers due to a number of issues. This descriptive study is in two stages: The first stage involves exploring the challenges young learner English teachers teaching in primary schools experience in developing listening and speaking skills of young learners. Data is collected from lesson observation of teachers and semi-structured interviews conducted with them. Analysis of the qualitative data is presented to illustrate the nature of difficulties experienced by the teachers. The second phase of the study presents sample listening and speaking activities that are appropriate for young learners’ characteristics to be used to effectively develop listening and speaking in young learner classrooms. Sözlü bildiri TEKNOLOJİ DESTEKLİ BİLİMSEL ARAŞTIRMANIN ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİLGİ İŞLEM TEKNOLOJİ YETERLİKLERİNE EÖzet: Bu araştırmada, Teknoloji Destekli Bilimsel Araştırma (TEDBA) modeline göre işlenen Çevre Kimyası seçmeli dersinin sınıf öğretmen adaylarının bilgi işlem teknoloji yeterliklerinin gelişimine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Sınıf öğretmenliği programında Çevre Kimyası dersi ikinci sınıfta okutulmakta olup toplam 54 öğrenci kaydolmuştur. Ancak, ön veya son test uygulamasına katılmayan 9 öğrenci analiz sürecinden çıkarıldığı için bu çalışmanın örneklemini toplam 45 öğretmen adayı oluşturmaktadır. 23 maddelik Bilgi İşlem Teknoloji Yeterlikleri Anketi (BİTY) dönemin başında ön test ve 14 haftalık öğretim sürecinin sonunda da son test olarak kullanılmıştır. Çevre Kimyası seçmeli dersinin uygulanması sürecinde TI-84, CBL, pH sensörü, bulanıklık sensörü, GPS, fotometri, Logger Pro yazılımı gibi teknolojik araç-gereçler uygulamalı olarak tanıtılmış ve öğretmen adaylarının 3-4 kişilik gruplar halinde çalışarak tanıtılan teknolojik araç-gereçlerin kullanımını içeren çevre kimyası projeleri yapmaları istenmiştir. Ayrıca, TEDBA modelinin bilimsel iletişim boyutunun aktif hale getirilmesi için de facebook’da çevre kimyası grubu kurulmuş ve kullanılmıştır. Eşleşmiş t-testi bulguları ön ve son test arasında son test lehine istatiksel olarak anlamlılık göstermiştir (p<0.05). Ayrıca, tanımlayıcı istatistik sonuçları dikkate alındığı zaman, ön testte öğretmen adaylarının verdikleri cevapların 7. ve 10-21. maddelerde deneyimim yok kategorisine, 8., 9., 22. ve 23. maddelerde yeterli değilim kategorisine, 5. maddede biraz yeterliyim kategorisine ve 1-4. ve 6. maddelerde yeterliyim kategorisine denk düştüğü tespit edilmiştir. Son teste verilen cevaplar ise 7-21. maddelerde biraz yeterliyim kategorisinde, 2., 5., 6., 22. ve 23. maddelerde yeterliyim kategorisinde ve 1., 3. ve 4. maddelerde oldukça yeterliyim kategorisinde yer almaktadır. Bu durumda, öğretmen adaylarının yeterliklerin orta büyüklükte (Cohen d=0.47) etki değerine sahip olduğu ve belli bir dereceye kadar geliştiği ancak arzu edilen oldukça yeterliyim düzeyinde olmadığını göstermektedir. Özellikle, sınıf öğretmen adaylarının biraz yeterliyim kategorisine düşen cevaplarının büyük bir çoğunluğunun Logger Pro yazılımı ile ilgili olması, sınıf öğretmen adaylarının tanıtılan Logger Pro yazılımını kullanım becerilerinin sınırlı kalmasından veya kendi projelerinde bu yazılımı kullanmamalarından kaynaklanabilir. Çevre Kimyası dersinin Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı dersiyle aynı dönemde açılması ve koordineli bir şekilde yürütülmesi öğretmen adaylarının bilgi işlem teknoloji yeterliklerinin daha fazla gelişmesine yardımcı olabilir. Bunun yanı sıra, sınıf öğretmen adaylarının sınırlı fen/kimya ilgilerini ve yeterliklerini artırmak için bu türden yenilikçi uygulamalara devam edilmesi gerektiği önerilmektedir. Sözlü bildiri TEKNOLOJİ FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN TEKNOLOJİ OKURYAZARLIĞI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Her geçen gün teknolojiye daha fazla bağımlı bireyler haline geliyoruz. Bizim teknolojiye bağımlılığımız artarken teknoloji de olağan üstü bir hızla gelişimini sürdürmektedir. Bu gelişim içerisinde bireylerin güncel teknoloji kavramlarını ve işlerini anlamaları önem taşımaktadır Yani bireylerin amaçlarına uygun en iyi ürünleri tercih edebilmeleri, kullanabilmeleri ve problemler oluştuğunda çözüm getirebilmeleri açısından teknoloji hem iş hem de ev ortamında oldukça yararlıdır. Ancak bireyin teknolojiyi etkili bir şekilde kullanabilmesi için teknoloji okuryazarı olması gerekmektedir. Türk Dil Kurumu (2010) tarafından okuryazar olma durumu olarak tanımlanan okuryazarlık günümüzde fonksiyonel okuryazarlık anlamının dışında kullanılmaktadır. Bilgisayar okuryazarlığı, görsel okuryazarlık, tüketici okuryazarlığı, medya okuryazarlığı, kütüphane okuryazarlığı, digital okuryazarlık, siyaset okuryazarlığı, teknoloji okuryazarlığı, ekonomi okuryazarlığı, hukuk okuryazarlığı, eleştirel okuryazarlık, web okuryazarlığı verilebilecek okuryazarlık örneklerinden bir kısmıdır. Bu örneklerde okuryazarlık sözcüğü, ilgili alana özgü bilgi ve becerilere sahip olmak anlamındadır. Teknoloji okuryazarı olan birey teknolojinin ne olduğunu, nasıl oluşturulduğunu, toplumu nasıl şekillendirdiğini ve toplum tarafından nasıl şekillendirildiğini anlar. Teknoloji okuryazarı olan insan, teknolojinin kullanımı konusunda rahat, objektiftir ve kendi mesleklerindeki işlerini daha iyi yürütürler. ABD’de Uluslararası Teknoloji Eğitimi Birliği (ITEA) tarafından 1996 yılında yürütülen “Tüm Amerikalılar İçin Teknoloji” projesi ile beş ile onsekiz yaşları arasındaki öğrencilere teknoloji okuryazarlığı standartları oluşturmak, ABD’deki teknoloji eğitimini tanımlamak ve geliştirmek hedeflenmiştir. Ayrıca Ulusal Araştırma Konseyi (National Research Council-NRC) ve Ulusal Mühendislik Akademisi (National Academy of Engineering-NAE)’nden uzmanların raporlarında tüm öğrencilerde teknoloji okuryazarlığını geliştirme amaçlanarak, öğretmen, okul, şehir ve eyaletler için bir teknoloji eğitimi yol haritası oluşturulmuştur. Bununla birlikte ABD’de teknoloji ile ilgili eğitim program ve projelerine, Ulusal Bilim Vakfı (National Science Foundation-NSF), NASA gibi kuruluşlar önemli ölçüde maddi kaynak sağlamaktadır. Yeni Zelanda müfredat programında, öğrencinin teknolojik okuryazarlığını; teknolojik bilgi ve anlama, teknolojik yetenek ile teknoloji ve toplum arasındaki ilişkilerin anlaşılması ve farkında olunması şeklinde birbiriyle ilişkili üç kolunun geliştirilmesi amaçlanmıştır. Türkiyenin teknoloji transfer eden bir ülke konumundan teknoloji üretebilir konumuna gelmesi için bu konuma uygun bilgi ve nitelik içeren insan gücüne ihtiyacı vardır. Bu insanın sahip olduğu güçlerden biri de teknoloji okuryazarı olmaktır. Bu bilgilerden hareketle çalışmada Teknoloji Fakültesi öğrencilerinin teknoloji okuryazarlık düzeyleri araştırılmıştır. Veri toplama aracı olarak Yiğit (2011) tarafından geliştirilen teknoloji okuryazarlığı ölçeği kullanılmıştır. 33 maddeden oluşan ölçeğin maddelerinin belirlenmesinde ITEA (2007)’ya ait Teknoloji Okuryazarlığı Standartlarının Teknolojinin Doğası (teknolojinin özellikleri, kapsamı, temel kavramlar, teknoloji ile diğer çalışma alanları arasındaki ilişkiler), Teknoloji ve Toplum (teknolojinin kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasi etkileri), Tasarım (mühendislik tasarımı, problem çözme sürecinde onarımın, araştırma-geliştirmenin, icat ve yeniliklerin rolü), Teknolojik Yaşama Yönelik Beceriler (teknolojik ürün ve sistemleri kullanmaya ve sürekliliğini sağlamaya yönelik beceriler), Tasarlanmış Dünya (tıp, enerji ve güç, bilgi ve iletişim, ulaşım, üretim ve inşaat teknolojileri) olmak üzere beş temel kategorisi dikkate alınmıştır Araştırmanın çalışma grubunu 101 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışma sonunda araştırmaya katılan öğrencilerin teknoloji okuryazarlık düzeylerinin orta düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerin teknoloji okuryazarlık düzeylerinin cinsiyet değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık görülmezken öğrenim gördükleri bölüm bazındaki teknoloji okuryazarlık düzeylerinde farklılıklar tespit edilmiştir. Sözlü bildiri TEKNOLOJİK GELİŞMELERİN EĞİTİME YANSIMASI: HİPER METİN VE HİPER ORTAMÖzet: Uzun yıllardan beri devam eden teknolojideki gelişmeler hemen hemen tüm alanları etkilemektedir ve o alanlardan etkilenmektedir. Teknoloji günden güne yenilenen ve her geçen gün daha da ilerleyen bir olgudur. Teknolojideki hızlı ve tüm alanları etkileyen gelişmeler hiç şüphesiz eğitim alnını da etkilemekte ve teknolojinin eğitimin gereksinimlerinden etkilenmesine neden olmaktadır. Özellikle bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler, bunun yanı sıra neredeyse her gün çıkan yeni teknolojik aygıtlar, yeni nesil teknolojik araçlar üretilmesi teknolojinin ilerleme kaydettiğinin somut kanıtları olarak kabul edilebilir. Bu durumda teknolojik gelişmelere eğitim alanının kayıtsız ve uzak kalması mümkün olmayacaktır. Hemen hemen tüm teknolojik gelişmeler, eğitim alanına uyarlanmış ve etkili kullanımı sağlanmaya çalışılmıştır. Bu konuda derslerde kullanılan tepegözden projeksiyon cihazlarına kadar gelen süreç, video oynatıcıların kullanılması, ses kasetleri ve kasetçalarların kullanılması, video kasetlerin kullanılması, en önemlisi de bilgisayarların ve akıllı tahtaların günlük hayatımıza girerek derslerde aktif olarak kullanılması teknoloji ile eğitimin aslında iç içe olduğunu kanıtlar niteliktedir. Eğitim alanında zaman ilerledikçe yeni bilgi ve bilişim teknolojileri ortaya çıkmaktadır. Bugün gelinen teknolojideki ve eğitim alanındaki gelişmeler sayesinde eğitime farklı bakış açıları ve yorumlar getirilmekte ve yeni teknolojiler çok hızlı bir şekilde eğitime uyarlanabilmektedir. Bu çalışmada amaç gelişen teknolojinin sayesinde faydalanılan bilgisayardan daha etkili bir şekilde nasıl faydalanılır sorusunun cevabı olarak hiper metin ve hiper ortamın anlatılması ve hiper metin-hiper ortamın etkili bir şekilde kullanımının yaygınlaştırılmasını sağlamaktır. Bu çalışma öğretmen ve öğrencilerin günlük hayatlarında normal olarak kullandıkları bilgisayarları daha etkili ve daha faydalı bir şekilde kullanmalarında etkili olacaktır. Bu çalışma ile birlikte öğrenci ve öğretmenlerin bilgisayarları kullanma bilinçleri artacak ve böylece etkili ve kalıcı bir öğrenme sağlanmış olacaktır. Öğretmenler derslerde ve derslere hazırlık yaparken hiper metin ve hiper ortamlardan yararlanarak daha kolay şekilde istedikleri bilgilere ulaşabilecekler; öğrenciler ise derslerde ve derslerden sonra istedikleri bilgilere hızlı ve kolay bir şekilde ulaşabilecekler ve aynı zamanda konu tekrarlarını yapmalarını daha zevkli ve kalıcı hale getirecektir. Hiper metinler dijital hale dönüştürülmüş, etkileşimli metinler olarak tanımlanırlar. Hiper metinler, bilgisayar ekranı üzerinden sunulan dijital ortamlardır. Metinler arasında sınırsız bir bağ bulunmaktadır. Büyük bir bilgi havuzu sunmakta ve hızlı erişim için çok sık kullanılmakta olan bir yöntemdir. Bu sistemde öğrenci öğrenme kaynağından kendi ilgi, hız ve gereksinimleri doğrultusunda yararlanır, sistemi istediği gibi yönlendirebilir. Hiper ortam, hiper metin yapısının geliştirilmesiyle ortaya çıkan bir yapıdır. Hiper ortamda metin bağlantılarına ilave olarak grafik, ses, video, animasyon gibi farklı kaynaklara da bu bağlantılarla hızlı bir şekilde erişilebilmektedir. Bu sistemlerde bilgiler sadece yazı olarak değil, çeşitli şekillerde de sunulabilmektedir. Hiper metin ve hiper ortamın tanımlamaları düşünüldüğünde eğitimde etkili olacağını düşünmemek elde değildir. Özellikle teknolojinin yavaş yavaş doruk noktalarına ulaştığı günümüzde eğitimde hiper metin ve hiper ortam kullanımının yaygın olarak kullanılmaması mümkün değildir. Çalışmada öncelikle literatür taraması yapılmış olup hiper metin ve hiper ortam hakkında geniş kapsamlı bilgi edinilmiştir. Daha sonrasında ise edinilen bu bilgilerden yola çıkarak bazı varsayımlarda bulunularak çalışma sürdürülmüştür. Çalışma yapılırken hem yurtiçi hem de yurtdışı literatüre bakılmaya ve çıkarımlarda bulunmaya özen gösterilmiştir. Bununla birlikte sadece hiper metin ve hiper ortam ile ilgili literatür taranmamış aynı zamanda teknolojinin geçmişine de bakılmış olup bugüne kadarki hiper metin ve hiper ortam ile ilgisi olan tüm teknolojik gelişmeler incelenmiştir. Teknolojik gelişmeler ile hiper metin ve hiper ortamın gelişmesi çok yakından bağlantılıdır. Bunun için teknolojinin gelişmesi demek bilgiye daha kolay ve daha hızlı erişim sağlamak demek olduğu için hiper metin ve hiper ortamların hem sınıf için de hem de sınıf dışında kullanılmasının öğrenmeyi olumlu etkileyebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Literatürdeki çalışmaların bu konularda eksikliklerinin olduğu kanısı ile yapılmış olan bu çalışmanın, yapılacak olan yeni çalışmalara da yol haritası olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri TEMALARIN ÖĞRETİMİNDE ŞİİR DİLİNDEN YARARLANMA: ÂŞIK VEYSEL ÖRNEĞİÖzet: İster ölçülü ister serbest olsun, tek dizeden veya sayfalar dolusu bölümlerden oluşsun kaynağını duyguların gücünden alan ve kendini özgü bir söyleyişi ile insanı ilgilendiren hemen her konuda yazılabilen şiir; hem edebî zevkin oluşmasına yardımcı olan bir yazı türü; hem de bireyin olumlu davranış kazanmasında etkili olan bir eğitim aracıdır. Nitekim şiirin Türkçe Öğretim Programı’nda zorunlu türler arasında gösterilmiş olması bu savın doğruluğunu destekler niteliktedir. Tematik anlayışın benimsendiği ve konuların bu temalara uygunluğunun dikkate alındığı Türkçe Öğretim Programı’nda (2006) toplam on dört tema (Sevgi, Milli Kültür, Toplum Hayatı, Okuma Kültürü, İletişim, Hak ve Özgürlükler, Kişisel Gelişim, Bilim ve Teknoloji, Alışkanlıklar, Zaman ve Mekân, Duygular, Doğa ve Evren, Güzel Sanatlar, Kavram ve Çağrışımlar) ve bu temalar altında sıralanmış olan 118 alt tema bulunmaktadır. Bu çalışmada Âşık Veysel’in şiirleri Türkçe Öğretim Programı’nda belirtilen tema ve alt temalar çerçevesinde incelenmiştir. Sazıyla, sözüyle geniş kitlelere ulaşmayı başarmış şair ve ozanlarımızdan olan, yaşadığı dönemde ve ölümünden sonra şiirleri dillerden düşmeyen, hatta bir kısmı ders kitaplarına alınmış olan Âşık Veysel’in şiirleri çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Veriler, Doğan Kaya tarafından hazırlanan “Âşık Veysel” (2011) isimli eserden hareketle elde edilmiştir. Araştırma sonucunda; Âşık Veysel’in şiirlerinin Türkçe Öğretim Programı’nda yer alan tema ve alt temaları destekleyecek, şiir eğitimine ve sevgisine katkıda bulunacak bir nitelik taşıdığı tespit edilmiştir. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİM BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN SERBEST ZAMAN FİZİKSEL AKTİVİTE KISITLAYICILARI (MSKÜ ÖRNEĞİ)Özet: Fiziksel aktivite, bedensel olarak iyi olma halini, genel sağlık ve zindelik durumunu koruyan ve geliştiren herhangi bir bedensel faaliyettir. Fiziksel aktivite her yaşta kas kuvvetini, eklem hareketliliğini, esnekliği, koordinasyonu ve kilo kontrolünü sağlar. Bireyin kendisini daha iyi hissetmesini, kişisel kontrolünü geliştirmesini, sosyal ilişkilerini arttırmasını ve tüm bu gelişmelere bağlı olarak yaşam kalitesinin ve yaşam süresinin artmasını sağlar. Fiziksel aktiviteler modern toplumlarda serbest zaman aktiviteleri değerlendirme araçları içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu durum yoğun iş ve okul yaşamının olduğu son zamanlarda günümüz toplumlarında spora ve fiziksel aktivitelere duyulan ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Bu aktiviteler spor kavramı içerisinde, yarışma ya da kazanma gibi bir hedef taşımadan, kişisel performansı geliştirmek, sağlıklı yaşamak, günlük hayattan keyif almak, mutlu olmak ve kilo kontrolünü sağlamak gibi önemli amaçları içermektedir. Bu hareketle çalışmanın amacı, temel eğitim bölümü öğrencilerinin serbest zamanlarda fiziksel aktivitelere katılmalarına engel olan kısıtlayıcıları ortaya koymaktır. Araştırmanın evrenini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’ndeki Temel Eğitim Bölümü öğrencileri oluştururken araştırmanın örneklemini temel eğitim bölümündeki araştırmaya gönüllü katılan 489 öğrenci oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak Öcal (2012) tarafından geliştirilen “Serbest Zaman Fiziksel Aktivite Kısıtlayıcıları (SZFA-K)” ölçeği kullanılmıştır. Ölçeğin güvenirliğini için Cronbach Alfa iç tutarlılık katsayısına bakılmış, Cronbach Alfa katsayısı alt boyutlar için Fiziksel Algı 0.90, Tesis 0.90, Gelir 0.92, Aile 0.89, Yetenek Algısı 0.89, Zaman 0.74, İrade 0.84, Sosyal Çevre 0.86 ve toplam ölçek için ise 0.95 olarak hesaplanmıştır. Verilerin analizinde SPSS 21 paket programından yararlanılmış olup; alt problemlere yönelik yüzde, frekans, bağımlı gruplar t testi ve tek yönlü varyans analizi istatistiksel işlemleri gerçekleştirilmiştir. Analiz sonuçlarına göre temel eğitim öğrencilerinin dolayısıyla gelecekte içinde bulundukları toplumlara ve yarınlarımıza yön verecek öğretmen adaylarının serbest zaman fiziksel aktivite kısıtlayıcılarına yönelik öneriler geliştirilmiştir. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİM BÖLÜMÜNDE ÖĞRENİMLERİNİ SÜRDÜREN ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİLİNÇLİ SU TÜKETİMİNE YÖNELİK DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, temel eğitim bölümünde öğrenimlerini sürdüren öğretmen adaylarının bilinçli su tüketimine yönelik davranışlarını belirlemek ve bu davranışları etkileyen faktörleri tespit etmektir. Araştırma tarama modelindedir. Araştırmanın örneklemini temel eğitim bölümünde öğrenimini sürdüren 308’i (%85,3) kadın ve 53’ü (%14,7) erkek olmak üzere toplam 361 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi olasılıklı olmayan örnekleme yöntemlerinden kolay bulunanı örnekleme tekniğiyle oluşturulmuştur. Veri toplama aracı olarak “ Su Tüketimine Yönelik Davranış Ölçeği” (Çankaya ve İşçen, 2014) ve araştırmacılar tarafından hazırlanmış olan “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Elde edilen veriler SPSS 15 paket programına aktarılarak analiz edilmiştir. Örneklem grubunu oluşturan öğretmen adaylarının bilinçli su tüketimine yönelik davranış ölçeğinden aldıkları puanların; cinsiyet ve öğrenim gördükleri bölüm değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için ilişkisiz örneklemler t testi kullanılmıştır. Örneklem grubunu oluşturan öğretmen adaylarının bilinçli su tüketimine yönelik davranış ölçeğinden aldıkları puanların; anne eğitim düzeyi, ailenin gelir düzeyi ve sınıf düzeyi değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi ( ANOVA) testi kullanılmıştır. Baba eğitim düzeyine göre bilinçli su tüketimine yönelik davranış ölçeğinden alınan puanların farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için de Kruskal-Wallis H testi yapılmıştır. Temel eğitim öğretmen adaylarının bilinçli su tüketimine yönelik davranışları ile gelecekte temiz ve sağlıklı suya erişememe ihtimaline ilişkin kaygı düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını belirlemek için ise Spearman korelasyon analizi yapılmıştır. Betimsel verileri raporlamak için ise sıklık, yüzde, ortalama, standart sapma ve ortalama sıralardan yararlanılmıştır. Bu süreçte anlamlılık düzeyi .05 kabul edilmiştir. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİM ÖĞRETMEN ADAYLARININ BAKIŞ AÇISIYLA ÇOCUK HAKLARIÖzet: Çocuk hakları, çocukların doğuştan sahip olduğu sağlık, fiziksel, psikolojik, eğitim, barınma gibi hakları içine alan evrensel bir kavramdır. Okullar çocuklara haklarını öğrenme fırsatı sunan kurumlardır. Bu kurumlardaki öğretmenlerin görevi bu hakların kazandırılmasına yönelik ortamlar oluşturmak ve çocuklara rol model olmaktır. Bu açıdan çocukların sahip olduğu bu hakların eğitimin her kademesinde gerçekleşmesi önem kazanmaktadır. Okul öncesi ve sınıf öğretmenleri çocukların hayatında eğitimin ilk basamaklarını oluşturmaktadır. Bu nedenle öğretmen adaylarının mesleğe başladıklarında yapacakları uygulamalar açısından öğretmenlik eğitimleri süresince çocukların haklarına yönelik bakış açılarının incelenmesinin bu sürece katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı Temel Eğitim Bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarının çocuk haklarına yönelik görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırma tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini bir devlet üniversitesinin Sınıf Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliğinde öğrenim görmekte olan 134 (60 Sınıf Öğretmenliği, 74 Okul Öncesi Öğretmenliği ) öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada öğretmen adaylarının çocuk haklarına yönelik görüşlerini belirlemek için altı adet açık uçlu soru bulunmaktadır. Görüş formunda yer alan sorularda çocuk hakları kavramının ne olduğu, çocuk hakları kavramını ilk ne zaman ve nasıl duydukları, çocuk hakları uygulamalarının çocukların yaşamlarında ne zaman başlaması gerektiği, çocuk haklarından üç tanesini yazmaları ve öğretmen olduklarında ilk olarak çocuk haklarından hangisini kazandırmayı düşündükleri sorulmuştur. Ayrıca öğretmen adaylarından çocuklara ilk olarak kazandırmayı düşündükleri çocuk hakkına yönelik bir etkinlik örneği yazmaları da istenmiştir. Öğretmen adaylarının görüş formuna verdikleri cevaplar incelenerek kategoriler oluşturulacaktır. Oluşturulan kategorilerin yüzde ve frekansları tablolar halinde sunulacaktır. Çalışma bulguları literatür ışığında tartışılacaktır. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİM ÖĞRETMEN ADAYLARININ DRAMAYA İLİŞKİN METAFORLARIÖzet: Okul Öncesi ve Sınıf Eğitimi Lisans Programlarında yer alan derslerden biri “Drama” dersidir. Drama dersi kapsamında içerik okul öncesi çocukları ve ilkokul öğrencilerine yönelik olarak farklılaşsa da öğretmen adaylarının dramanın temel özelliklerini açıklayabilmesi beklenmektedir. Bu ders içerisinde öğretmen adaylarının dramanın tanımını, yapısını bilmesi ve uygulama aşamaları ile özel teknikleri uygulayabilmesi hedeflenmektedir. Öğrencilerin duygularını ya da olayları yansıtmaları için yapılan bir etkinlik olan drama yöntemi ile öğrenciler sadece rol oynamamakta, aynı zamanda yorum da yapmaktadırlar. Temel eğitimde öğretmenlerin drama uygulamalarını gerçekleştirebilmeleri için gerekli bilgi ve beceriyle donanmış olmaları gerekmektedir. Öğretmenlerin dramaya ilişkin algı, görüş ve tutumlarının drama etkinliklerini planlama ve uygulama süreçlerine etki ettiği söylenebilmektedir. Öğretmen adaylarının da dramaya ilişkin algılarının mesleki yaşamlarını, becerilerini ve sınıfta uyguladıkları drama etkinliklerinin kalitesini etkileyeceği düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı metaforlar aracılığıyla temel eğitim öğretmen adaylarının dramaya ilişkin algılarını belirlemek ve tartışmaktır. Bu amaç doğrultusunda, okul öncesi ve sınıf öğretmeni adaylarının dramanın hangi bileşenini veya özelliğini ön plana çıkardığı ürettikleri metaforlar yoluyla incelenecektir. Ayrıca araştırmada okul öncesi ve sınıf öğretmenliğine devam eden öğretmen adaylarının dramaya ilişkin ürettikleri metaforların incelenmesine yönelik olarak nitel araştırma desenlerinden biri olan olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu bir devlet üniversitesinde öğretmenlik eğitimleri sürecinde drama eğitimi almış olan 57 Okul Öncesi ve 50 Sınıf Eğitimi öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada öğretmen adaylarına “Drama, dramada öğretmen, dramada çocuk/öğrenci, dramada aksesuar/materyal, dramada planlama, dramada oyun …………………… gibidir, Çünkü………………” soruları ayrı ayrı sorulmuş ve adaylardan cevap vermeleri istenmiştir. Öğretmen adaylarının drama, dramada öğretmen, dramada çocuk/öğrenci, dramada aksesuar/materyal, dramada planlama, dramada oyun kavramlarına yönelik ürettikleri metaforlar incelenerek kategorileştirilecek ve kategoriler yüzde ve frekanslar halinde verilecektir. Çalışmanın bulguları alan yazın ışığında tartışılacaktır. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİM ÖĞRETMEN YETİŞTİRME PROGRAMLARINA YÖNELİK TEMEL EĞİTİM BÖLÜMÜ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Araştırmanın amacı Temel Eğitim Bölümü Öğretmeni adaylarının YÖK tarafından uygulamaya geçirilmiş olan okul öncesi öğretmenliği ve sınıf öğretmenliği yetiştirme programları hakkındaki değerlendirmelerini ortaya koymaktır. Araştırma betimsel türde nitel bir araştırma çalışmasıdır. Verilerin toplanmasında yarı yapılandırılmış ve yönlendirici olmayan görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırma, 2018-2019 eğitim-öğretim yılında Kocaeli Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Okul Öncesi Öğretmenliği ve Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda öğrenim gören toplam 32 öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmada okul öncesi ve sınıf öğretmenliği okuyan öğretmen adaylarının, YÖK’ün belirlediği okul öncesi öğretmeniği ve sınıf öğretmenliği bölümünlerinde uygulanmakta olan öğretmen yetiştirme programı hakkında görüşleri alınmış ve konu ile ilgili öneriler getirmeleri istenmiştir. Araştırma sonucunda, her iki anabilim dalında eğitim görmekte olan öğretmen adaylarının ortak olarak dile getirdikleri lisans programında değişiklikler yapılması ve programın etkililiğinin sürekli ölçülmesi gereği belirmektedir. Öğretmen adaylarının görüşlerine göre, hâlihazırda okutulan bazı derslerin içerik ve öğretim yöntemleri bakımından geliştirilmesi ve bunlar yapılırken öğretmen adaylarının ihtiyaçlarının da dikkate alınması önerileri getirilmiştir. Bunlara ek olarak her iki anabilim dalında eğitim görmekte olan öğretmen adayları da derslerin daha fazla uygulamaya dönük olması gerekliliğini belirtmişlerdir. Çalışmaya katılan öğretmen adaylarının anabilim dalı bakımından görüşlerindeki farklılıklar ve yeni programla eğitim görmekte olan ve eski programla eğitime devam eden öğretmen adayları arasındaki görüş farklılıkları da halen analiz aşamasında devam etmektedir. Elde edilen bulgular analizler tamalandıktan sonra diğer bulgularla bilrlikte paylaşılacaktır. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİM ÖĞRETMENLERİNİN 2023 VİZYON BELGESİNDE BULUNAN MESLEKİ GELİŞİM İLE İLGİLİ KONULAR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: Bu çalışmanın amacı; Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan ve 2023 yılına kadar hayata geçirilmesi planlanan vizyon belgesindeki öğretmenlerin mesleki gelişimi ile ilgili konular hakkındaki temel eğitim öğretmenlerinin düşüncelerini belirlemektir. Nitel araştırma yaklaşımının özel durum deseninden yararlanılan çalışmaya, 10 temel eğitim öğretmeni (5 okul öncesi, 5 sınıf öğretmeni) katılmıştır. Öğretmenlerle konu ile ilgili olarak yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler esnasında öğretmenlere; kendilerine lisansüstü eğitim getirilmesi hakkında neler düşündükleri, kariyer basamak sisteminin getirilmesi ile ilgili görüş ve önerilerinin neler olduğu, mesleki gelişimleri için STK ve üniversiteler aracılığı ile yüz yüze, örgün, uzaktan, açık öğretim sistemlerinin hayata geçirilmesi ile ilgili görüşlerinin neler olduğu, müfettişler tarafından değerlendirilmelerine yönelik görüşlerinin ve önerilerinin neler olduğu, kendilerinin mesleki gelişimlerini sağlamak için yapılabilecek çalışmalara yönelik önerilerinin neler olduğu sorulmuştur. Görüşmelerden elde edilen veriler içerik analizi ile analiz edilmiştir. Analizler sonucunda; öğretmenlerin lisansüstü eğitime, niteliklerini arttıracağı için olumlu, kariyer basamaklarına meslektaşları arasında rekabet ortamı yaratacağı için olumsuz; üniversite ve STK’larla işbirliğine, yenilikleri takip etmelerine yardımcı olacağı için olumlu baktıkları ortaya çıkmıştır. Müfettişlerin denetimine, öğretmenlerin süreç boyunca ürün odaklı denetleme yapılmayacağını düşündükleri için olumsuz baktıklarını, hatta konu ile ilgili olarak süreç boyunca değerlendirilmeleri gerektiğini belirtmişlerdir. Öğretmenlerin mesleki gelişimleri için hizmet içi eğitimler verilmesi gerektiğini belirten temel eğitim öğretmenleri, bu eğitimlerin, kendilerinin ihtiyaçlarına yönelik verilmesi gerektiğini önermişlerdir. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİM OKULLARININ FİNANSMANI HAKKINDA YÖNETİCİ GÖRÜŞLERİÖzet: Eğitim finasmanı her dönemde ciddi bir sorunsal durumunda olmuştur. 1982 Anayasasının 42. maddesinde ifadesini bulduğu şekliyle temel eğitimin, devletin vatandaşlarına sunmakla yükümlü olduğu bir hizmet olarak kabul edildiği görülür. Ayrıca 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun (METK) 13. ve 14. Maddelerinde kamuya; eğitim kurumlarının ders programları, ders araç gereçleri, yer, personel, bina, tesis gibi her türlü ihtiyaç ve donatımının temin edilip güçlendirilmesi yükümlülüğünün getirildiği görülmektedir. Burada her ne kadar Anayasada ve METKde eğitim kurumlarının ihtiyaçlarının kamu tarafından sağlanmasına atıfta bulunulsa da; tüm eğitim kurumlarının kamuya ait olması ve tüm ihtiyaçlarının kamu tarafından sağlanması gerekmediği, eğitim-öğretimin ilgili kanuni düzenlemelerle Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) denetiminde özel öğretim kurumları eliyle de sağlanabileceği yine METKnin 56. ve 58. maddelerinde belirtilmektedir. Görüldüğü gibi ilgili mevzuat gereği zorunlu temel eğitimin, devletin temel görevlerinden biri olarak kabul edilmesi, kamu yönetimi ile birlikte kamu ekonomisi ile de yakın bir ilişki içerisinde olmasına neden olmaktadır. Buna karşın eğitimin bütçe istatistikleri ile eğitim finansmanı alanında yapılan bazı araştırmalar incelendiğinde kamu kaynaklarından eğitime ayrılan payın temel eğitim okullarının mali kaynak gerektiren ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kaldığı, bunun da eğitim yöneticilerinin sürekli ek mali kaynak arayışı içine girmesine ve dolayısıyla eğitime yönelik performanslarının düşmesine neden olduğu sonucuyla karşılaşılmaktadır. Bu araştırmanın amacı ise tüm bunlardan yola çıkarak temel eğitim okulları yöneticileri ile il ve ilçe milli eğitim müdürlüğü ara yöneticilerinin görüşlerinden yararlanarak; temel eğitim okullarının mali kaynak gerektiren giderlerinin neler olduğunu, bu giderlerin karşılanması için hangi finansal kaynakları kullandıklarını, bu konuda yaşamış oldukları sıkıntıları tespit etmek ve bu doğrultuda yöneticilerin çözüm önerilerini belirlemektir. “Temel eğitim okullarının finans kaynakları açısından durumları nasıldır?” sorusunun cevabının arandığı bu araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim çerçevesinde yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubu iki milli eğitim müdürlüğü ara yöneticisi ile dört okul yöneticisinden oluşturulmuştur. Araştırmanın verileri okul yöneticileri ve ara yöneticiler için ayrı ayrı hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formları kullanılarak elde edilmiştir. Araştırmada katılımcılar temel eğitim okullarının finansmanıyla ilgili 15 adet gelir kalemi, 9 adet gider kalemi belirtmişlerdir. Araştırmada temel eğitim okullarında en sık yaşanan finansal sorun olarak kaynak yetersizliği ve dolayısıyla okul yöneticilerinin sürekli kaynak arayışı içinde olmaları gösterilmiştir. Okullara mali kaynak sağlamada merkezi bütçenin hem ara yöneticiler hem de okul yöneticileri tarafından başvurulacak son mali kaynak olarak görüldüğü dikkat çekmektedir. Burada okulun mali durumunun eğitimin niteliğini doğrudan ve/veya dolaylı olarak etkileyeceği, buna karşılık ailelerin okullara yapmış oldukları mali katkıların okulun bulunduğu sosyal ve ekonomik bölgeye göre farklılık göstereceği göz önüne alındığında; bu durumun okullar arasında eşitsizliğe neden olacağı sonucuyla karşılaşılmaktadır. Devletin temel eğitim okullarındaki mali rolünün daha çok okul binasını inşa edip birincil donatımını sağlayarak elektrik, su, yakacak gibi faturalı ve zorunlu giderlerini karşılamak olarak görüldüğü, buna karşın süreklilik arz eden kırtasiye, temizlik, yardımcı personel, küçük bakım-onarım gibi giderlerinin okul aile birliği eliyle veliler ve vatandaşlar üzerinden karşılandığı araştırma bulgularından elde edilen sonuçlar arasındadır. Sorunlara ilişkin tüm katılımcıların ortak önerisi ise okul bazlı bütçeleme sistemine geçilerek temel eğitim okullarının kullandığı tüm ödeneklerin okul yöneticileri eliyle harcanması gerektiği olmuştur. Bunun yanında okul müdürleri okula öz kaynak sağlamada yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu da öneri olarak belirtmişlerdir. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİMDE MENTOR ÖĞRETMENLİKÖzet: Taşıdığı sorumluluk, toplumsal beklentiler ve kazanılması gereken özellikler dikkate alındığında, öğretmenlik mesleği son derece özel beceriler gerektiren bir meslektir. Bu açıdan, eğitim faaliyetlerinde en stratejik rolü taşıyan öğretmenlerin, çağın gereklerine cevap verebilecek nitelikte profesyonel statüsü olan, sosyal, kültürel, bilimsel ve teknolojik anlamda çok yönlü olarak yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Bu hedef doğrultusunda yetiştirilecek öğretmenlerin mesleki gelişime, değişime ve yaşam boyu öğrenmeye açık nitelikleri edinmesi son derece önemlidir. Öğretmen yetiştirme programlarında kuram ve uygulama olmak üzere iki farklı boyutta gerçekleştirilmektedir. Kuramsal boyutta, öğretmen adaylarına kişisel gelişimi için genel kültür, mesleki formasyonu için de meslek bilgisi ve alan bilgisini içeren teorik bilgiler kazandırılır. Uygulama boyutunda ise okul ortamında gözlem yapma, öğretim etkinliğini planlama ve öğretimi gerçekleştirme amacıyla yapılan uygulamaları içeren mesleki beceriler kazandırılır. Bu nedenle aday öğretmenlerin hizmet öncesinde mesleği tanıması ve deneyimlemesi açıdan stratejik bir değere sahiptir. Mesleğe aşamalı bir şekilde hazırlanan öğretmen adaylarının hem kişisel gelişimi hem de öğretmenlik becerilerine yönelik gereksinimlerini karşılamak ve mesleğinde deneyim ve olgunluk kazanması için daha tecrübeli öğretmenler, aday öğretmenlere mentorluk yapmaktadır. Mentorluk danışmanlık, beceri geliştiren ustalık, koruyucu ve destekleyici rol model ve rehberlik görevlerini kapsayan akıl öğretici ilişkiler bütünüdür. Bu açıdan bakıldığında mentor öğretmenler, mesleğe yeni başlayan deneyimsiz öğretmenlere kendi kişisel gelişimini sağlaması, okul sisteminin işleyişinde yasal alt yapıya ilişkin bilgilerin kazandırılması, öğretmenlik meslek becerilerinin kazandırılması ve beraberinde mesleki sorumluluk duygusunun geliştirilmesi açısından son derece kritik sorumluluklara sahiptir. Yaşamın en kritik bir dönemini kapsayan erken çocukluk ve ilk çocukluk yıllarında olan çocukların eğitimlerinde görev alacak olan öğretmen adaylarının yetiştirilmesinin önemini bir kat daha artırmaktadır. Dolayısıyla temel eğitime öğretmen yetiştirmede mentorluk yapacak uygulama öğretmenlerinin öğretimi planlama, mesleki rehberlik ve uygulamaya hazırlık konularında yeterliliklerini belirlemek ileriki dönemlerde yetiştirilecek öğretmenlere yarar sağlayıcı olması gerektiği konusunda yol gösterici olacaktır. Bu çalışma, temel eğitimde görev alacak aday öğretmenlerin bakış açısıyla, uygulama öğretmenlerinin mentorluk yeterliliklerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Antalya örnekleminde tarama modeliyle gerçekleştirilen çalışma, 2018-2019 eğitim öğretim yılında Antalya Valiliği Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı okullarda uygulama yapan 200 öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma verilerinin toplanmasında Kiraz (2003) tarafından geliştirilen Uygulama Öğretmeni Yeterlilik Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeklerle toplanan veriler SPSS 23 paket programı ile analiz edilmiştir. Yapılan bu çalışmada, sahada görev alan öğretmenlerin, aday öğretmenlere özellikle adayların mesleki motivasyonun artması ve kişisel gelişiminin güçlendirilmesi ve öğretmenlik meslek bilgisi açısında mentorlük açısından yetersizlik yaşadıkları ve becerilerde desteklenmeye gereksinimlerinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİMDE OYUN, OYUNLAŞTIRMA VE EĞİTSEL OYUN TASARIMIÖzet: İngilizce’de “game” ve “play” olarak iki farklı kavram varken, Türkçe’de ikisi de “oyun” olarak geçmektedir. (Samur, 2016) Play daha çok okul öncesi dönemde kullanılmaktadır. Öğretmenler Playi eğlence amaçlı olarak derslerine entegre etmektedirler. Çalıştayımızda izlemek istediğimiz yol, Playin Gameden farklarını anlatarak, Gamein Educational Game(Eğitsel Oyun) olarak kullanılması uygulamalı bir biçimde aktarılacaktır. İlkokullarda Temel Derslerin eğitsel oyunlarla zenginleştirilebileceğini, öğretmenlerin eğitsel oyun tasarlayabileceklerini ve tasarladıkları oyunu sınıflarında sunmalarını amaçlamaktayız. Oyunlaştırma yeni bir kavram olmakla beraber, öğretim sürecine oyun mantığını oturtma, oyun öğelerini eğitime yansıtmaya çalışma fikri yeni değildir. (Samur, 2016) Fiziksel oyunlaştırma örnekleri vardır. Dijital oyunlaştırma örnekleri gün geçtikçe artmaktadır. Dijital çağın gerektirdiği 21.yy becerilerini öğrencilerimize kazandırmak gerekirken dijital oyunlaştırmalar kullanmamız gerekmektedir. Eğitsel oyunlaştırmalar, eğitimde oyunlaştırmanın önemini arttırmaktadır. Bu oyunlaştırmalar öğrencilerin başarı durumunu ölçerken, içsel motivasyonu arttırmayı amaçlamaktadır. Davranış değişikliği ile beraber öğrencilerin akademik başarısını güçlendirir. Eğitsel oyunlar tasarlayan öğrencilerin derse ilgisi artmaktadır. Eğitsel oyun sınıfta öğretmenlerin kullanması gereken önemli tekniklerden biridir. 21.yy’da Oyun Dostu Öğretmenlerin yetiştirilme isteğinin, oyun temelli öğrenme ile sağlanmasıdır. Oyun Temelli Öğrenme temel dersleri eğlenceli bir hale getirir. Temel dersler içinde oyun varsa daha zevkli hale gelmektedir. Öğretmenler bu çalıştay sonunda sınıflarında eğitsel oyun tasarlayabileceklerdir. Eğitimde oyunun öneminin farkında olacaklar. Dijital oyunlaştırmalar sayesinde öğrenci motivasyonunu nasıl artırabileceklerini öğreneceklerdir. Rekreatif Oyunların nasıl eğitsel oyun haline getirilebileceğinden uygulamalı olarak aktarılır. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİMİNDE MİLLî OYUNLARIN KULLANIMIÖzet: Oyunun iki yaşından itibaren aşamalarının görüldüğü erken çocukluk dönemi (Aksoy ve Dere Çiftçi, 2014¸ Güven ve Efe Azkeskin, 2014), bu bağlamda kimlik kazanımında, oyunda alınan roller ve deneyimler sayesinde geliştiği bir dönemdir (Yazıcı Ersoy, 2010). Çocukların millî kimlik kazanarak topluma uyumlu bir birey haline gelebilmesi, millî oyunları oynamaları ve oyunlar içerisinde var olan değerleri kazanmasıyla mümkün olacaktır (Yıldızbaş ve Apaydın, 2002; Bay, Turan ve Bay, 2015). Çalıştayın amacı, millî oyunlarımızın erken çocukluk döneminde ilkokul ve okul öncesi eğitim programları içerisinde bir yöntem olarak nasıl kullanılabileceğinin ortaya konulmasıdır. Bu bağlamda millî oyunların içerikleri, nasıl oynanabilecekleri, çocukların hangi gelişim alanlarını nasıl desteklediği ve bu oyunların hangi etkinlik/ders içerisinde kullanılabilecekleri uygulamalı olarak tartışılacaktır. Oyuna ve oyunla öğretime ilgi duyan herkes çalıştayın hedef katılımcıları arasında yer almaktadır. Çalıştayın katılımcıları 30 kişi ile sınırlandırılmıştır. Çalıştayın oyunların oynanmasına imkân tanıyacak geniş bir alanda yapılması planlanmaktadır. Yapılacak olan çalıştaya Okul Öncesi Öğretmenleri, Sınıf Öğretmenleri ile Okul Öncesi Eğitimi, Sınıf Öğretmenliği Lisans ve Lisansüstü Öğrencileri katılabilecektir. Çalıştay süresince katılımcılarla birlikte aşağıdaki sorulara yanıt aranacaktır. -Her milletin nesiller boyu aktarılarak gelen kültürel oyunları vardır. Bizim millî oyunlarımız hangileridir? - Millî oyunlar içerisinde hangi çocuklar için hangi kazanımları bulundurur? -Oyun çocuğun öğrenmeyi gerçekleştirdiği ve gelecekte alacağı rolü deneyimlediği bir süreçtir. Bu süreçte millî oyunların oynamanın rolü neler olabilir? -Kültürel oyunlar çocukların hangi gelişim alanlarını desteklemektedir? -Erken çocukluk döneminde millî oyunlar çocuklara nasıl kazandırılabilir? -Millet olarak çocuklarımızın millî oyunları bilmeleri ve oynamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Çalıştay süresince uygulama sürecinde değerlendirilecek bazı millî oyunlarımızın isimleri aşağıda verilmiştir. 1.Yağ Satarım, 2.Tübetey, 3.Yüzük Saklama, 4.Körebe, 5.Yakan Top, 6.Uçtu Uçtu, 7.Kedi Sıçan, 8.Bezirganbaşı, 9.Mendil Kapmaca, 10.Kuyruk Yakalama, 11.Kulaktan Kulağa, 12.İstop, 13.Kim Gerek, 14. 3 Taş, 15.Köşe Kapmaca, 16.Saklambaç, 17. Sek Sek, 18. Misket, 19. Lastik Atlama, 20.Birdirbir, 21.Çuval Yarışı, 22.Yerden Yüksek, 23.Halat Çekme, 24. 5 Taş, 25. Topaç, 26. Sapan, 27.Yumurta Taşıma, 28. Aşık Vurma, 29.İp Oyunu, 30. Fırıldak Yapılacak olan bu çalıştayla millî çocuk oyunlarımızın tanıtılması amaçlanmıştır. Tanıtılan millî oyunlarımız, Oyunla Öğretim Modeli çerçevesinde kullanılabilecek ve alana katkı sağlayacaktır. Sözlü bildiri TEMİZLİKÖzet: Uygulamanın Amacı Öğrencilerin ; 1-Temizlik konusunda üzerine düşen görevi yapabilme ve çevresine örnek teşkil edebilme 2-Maddi ve manevi temizlik hakkında bilgiler öğrenebilme ve öğrendikleri bilgileri davranışlarında uygulayabilme 3-Temiz çevrenin sağlığa olan katkısını öğrenebilme Muğla Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğünün “Muğla Eğitiminde BİLGE Hareketi “Örnek Eğitim Projesini okudum. Değerler Eğitimi Yıllık çalışma planını hazırladım Yapılan etkinliklerin amacına ulaşması için proje hakkında velileri bilgilendirdim. Bazı etkinliklere velileri davet ettim. Afişimizi hazırladık Değerler Timi yazılı tişört yaptırdık Değerler Timi okul müdürümüzü ziyaret etti. Değerler Timi okul müdür yardımcımızı ziyaret etti. Değerler Timi projeyi sınıflarda öğretmenlere anlattılar Fethiye Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğünü ziyaret ettik. Değerler Timi çevre temizliği yaptı Fethiye Müftülüğünü ziyaret ettik. Değerler Timi şiirle temizliği sınıflarda arkadaşlarına anlattılar “Temiz Okul Temiz Sınıf” ödül töreni yaptık Karaçulha 5 Nolu ASM 027 Nolu Aile hekimi Dr. Raziye NALBANT hijyen eğitimi hakkında değerler timini bilgilendirdi. Değerler Timi Dr. Raziye NALBANT ‘ın Tıp Bayramını kutladı. Değerler Timi internet sitelerinde ve facebookta yer aldı. Değerler Timi basında yer aldı. Yapmış olduğum Değerler Eğitimi İle İlgili Uygulama Örneğini kitapçık haline getirdim Yapmış olduğum Değerler Eğitimi İle İlgili Uygulama Örneği slayt haline getirdim. Uygulamadan Beklenen Sonuçlar 1-Temizlik konusunda öğrenciler üzerine düşen görevi yapacak ve çevresine örnek teşkil edecek 2-Maddi ve manevi temizlik hakkında bilgiler öğrenecek ve öğrendikleri bilgileri davranışlarında uygulayacak . 3-Temiz çevrenin sağlığa olan katkısını öğrenecek. 4-Yerlere çöp atmayacak atanları uyaracak. 5-Sınıfta ve okulda arkadaşlarına iyi örnek olacak. 6-Temizliğe dikkat ettiğinde sağlıklı olacağını bilecek. Sözlü bildiri TERS YÜZ SINIF MODELİNİN İLKOKUL ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN EV ÖDEVLERİNE YÖNELİK MOTİVASYONLARINA ETKİSİ: MATEMATİK DERSİ ÖRNEĞİ*Özet: Öğrencilere öğretmenleri tarafından okul dışı zamanda, okulda öğrendikleri bilgi ve becerileri pekiştirmelerini veya öğreneceği konu için ön hazırlık yapmalarını sağlamak amacıyla verilen görevlere ev ödevi denir. Ters Yüz Sınıf (TYS) modeli bir konunun basit ve teorik kısımlarının eğitim teknolojileri yardımıyla ders dışı zamanda öğrenilmesine ve daha üst düzey çalışmaların ders içi zamanda yapılmasına dayanan bir uygulamadır. Başka bir ifadeyle TYS modeli, mevcut öğretim programında öğretmenlerin sıklıkla kullandığı ev ödevi uygulaması ile sınıf içi faaliyetlerin yer değiştirmesi olarak açıklanabilir. Ev ödevi bir eğitim uygulaması olarak Türkiye’de hemen hemen tüm öğretmenler tarafından kullanılan bir yöntemdir. Özellikle ilkokulda öğrenilen bilginin kalıcılığını sağlamak amacıyla öğretmenler tarafından tercih edildiği söylenebilir. Öğrencilerin verilen ev ödevini yapmalarında farklı motivasyon kaynakları etkili olmaktadır. Bazı öğrenciler içsel motivasyonla ödevlerini yaparken; bazıları dışsal motivasyonla yapmaktadır. Bu araştırmanın amacı TYS’nin ilkokul 3.sınıf öğrencilerinin ev ödevlerine yönelik motivasyonları üzerindeki etkisini belirlemektir. Bu amaca uygun olarak araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden ön test- son test kontrol gruplu yarı deneysel desen ile yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubu, 2018-2019 eğitim-öğretim yılının birinci döneminde Ankara’da bulunan özel bir ilkokulun 3. sınıflarındaki 4 şube arasından ön test puanlarına göre belirlenen 2 şubedir. Ön test puanları arasında anlamlı farklılık olmayan iki şubeden biri deney grubu (16 kişi) diğeri kontrol grubu (17 kişi) olarak belirlenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak “Kişisel Bilgi Formu” ve “Ev Ödevleri Motivasyon Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek “Kontrol (Dışsal Motivasyon)” ve “Otonomi (İçsel Motivasyon)” olmak üzere iki alt boyuttan oluşmaktadır. Araştırma matematik dersinde yürütülmüştür. 8 hafta boyunca matematik dersine ait 17 ayrı kazanım deney grubunda TYS modeli ile kontrol grubunda ise mevcut öğretim programı ile işlenmiştir. Deney grubunda öğrenciler ev ödevi yerine sınıf öğretmeni tarafından hazırlanan videolar aracılığıyla evde konuyu öğrenip ardından çalışma kağıtlarındaki soruları yaparak sınıfa gelmişlerdir. Sınıfta ise kontrol grubunda ödev olarak verilen daha üst düzey çalışmaları etkinliklerle yapmışlardır. Kontrol grubundaki öğrenciler ise derste öğretmenleri tarafından yapılan ders anlatımıyla konuyu öğrenmişler, ardından çalışma kağıtlarını yapmışlardır. Daha üst düzey olan çalışmaları ve etkinlikleri ise ödev olarak okul dışı zamanda yapmışlardır. Deneysel çalışma sonunda deney ve kontrol gruplarına son testler uygulanmıştır. Ev ödevleri motivasyon ölçeğine ilişkin son test puanları Mann Whitney U Testi ile analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre başlangıçta ölçeğin iki alt boyutunda da aralarında anlamlı farklılık olmayan deney ve kontrol gruplarının son test puanları arasında içsel motivasyon boyutunda deney grubu lehine anlamlı farklılık bulunurken; dışsal motivasyon boyutunda kontrol grubu lehine anlamlı farklılık bulunmuştur. Araştırmadan elde edilen bu bulgudan hareketle TYS modelinin ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin ev ödevlerine yönelik motivasyon kaynaklarından içsel motivasyonları; mevcut öğretim programının ise dışsal motivasyonları üzerinde etkili olduğu ifade edebilir. *(Bu çalışma ikinci yazar danışmanlığında birinci yazarın devam etmekte olan doktora tezinin bir kısmının özetlenmiş halidir. ) Sözlü bildiri TERS YÜZ SINIF MODELİNİN İLKOKUL ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN SINIF İÇİ ETKİNLİKLERE KATILIMLARINA ETKİSİ: MATEMATİK DERSİ ÖRNEĞİ*Özet: Ters Yüz Sınıf (TYS) modeli bir konunun basit ve teorik kısımlarının eğitim teknolojileri yardımıyla ders dışı zamanda öğrenilmesine ve daha üst düzey çalışmaların ders içi zamanda yapılmasına dayanan bir uygulamadır. Ders içi zamanın verimli geçirilmesinde, öğrencilerin sınıf içi etkinliklere katılımlarının etkili olduğu düşünülmektedir. Yaşları dolayısıyla ilkokul öğrencilerinin aktif öğrenmelerini sağlamada sınıf içi etkinliklere katılımlarını artırmanın önemli olduğu ifade edilebilir. Bu nedenle bu araştırmada amaç TYS modelinin, ilkokul 3. sınıf öğrencilerinin sınıf içi etkinliklere katılım düzeylerine etkisini incelemektir. Amaca uygun olarak bu araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden ön test- son test kontrol gruplu yarı deneysel desen ile yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubu, 2018-2019 eğitim-öğretim yılının birinci döneminde Ankara’da bulunan özel bir ilkokulun 3. sınıflarındaki 4 şube arasından ön test puanlarına göre belirlenen 2 şubedir. Ön test puanları arasında anlamlı farklılık olmayan iki şubeden biri deney grubu (16 kişi) diğeri kontrol grubu (17 kişi) olarak belirlenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak “Kişisel Bilgi Formu” ve “Sınıf İçi Etkinliklere Katılım Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma matematik dersinde yürütülmüştür. 8 hafta boyunca matematik dersine ait 17 ayrı kazanım deney grubunda TYS modeli ile kontrol grubunda ise mevcut öğretim programı ile işlenmiştir. Deney grubunda öğrenciler sınıf öğretmeni tarafından hazırlanan videolar aracılığıyla evde konuyu öğrenip ardından çalışma kağıtlarındaki soruları yaparak sınıfa gelmişlerdir. Sınıfta ise ödev olarak verilen daha üst düzey çalışmaları etkinliklerle yapmışlardır. Kontrol grubundaki öğrenciler ise derste öğretmenleri tarafından yapılan ders anlatımıyla konuyu öğrenmişler, ardından çalışma kağıtlarını yapmışlardır. Daha üst düzey olan çalışmaları ve etkinlikleri ise ödev olarak okul dışı zamanda yapmışlardır. Deneysel çalışma sonunda deney ve kontrol gruplarına son testler uygulanmıştır. Sınıf içi etkinliklere katılım ölçeğine ilişkin son test puanları Mann Whitney U Testi ile analiz edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre deney ve kontrol gruplarının son test puanları arasında sınıf içi etkinliklere katılım açısından deney grubu lehine anlamlı farklılık bulunmuştur. Araştırmadan elde edilen bu bulgudan hareketle TYS modelinin uygulandığı deney grubundaki öğrencilerin sınıf içi etkinliklere katılımlarının mevcut öğretim programı ile eğitim alan kontrol grubundan anlamlı olarak yüksek olduğu söylenebilir. Bu bulgu TYS modelinin ilkokul 3.sınıf öğrencilerinin matematik dersinde sınıf içi etkinliklere katılım düzeyleri üzerinde olumlu bir etkisinin olduğu ve sınıf içi etkinliklere katılımı artırdığı şeklinde yorumlanabilir. *Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından 6905 numaralı proje kapsamında desteklenen ikinci yazar danışmanlığında, birinci yazarın devam etmekte olan doktora tezinin bir kısmının özetlenmiş halidir. Sözlü bildiri TERSİNE ÇEVİRMEYE DEĞER Mİ? SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ SOSYAL BİLGİLER SINIFLARINDA TERS YÜZ EDİLMİŞ SINIF MODELİNİN KULLANIMINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Teknoloji devrimi eğitim-öğretim sürecini derinden etkilemeye devam etmektedir. Bu etkiyle birlikte sınıf ortamının tasarımı, öğretmenin ve öğrencinin rolü, öğretim sürecinin nasıl işletileceği, ölçme ve değerlendirmenin nasıl yapılacağı gibi pek çok konuda farklı görüşler belirmekte ve yeni modeller ortaya çıkmaktadır. Böylece geleneksel öğretim süreci farklılaşmakta, teknoloji destekli öğretim süreçleriyle bireyselleştirilmiş eğitim anlayışı ön plana çıkmaktadır. Bunun somut göstergelerinden biri de ters yüz edilmiş sınıf modelidir. Jonathon Bergmann ve Aaron Sams adlı Amerikalı iki kimya eğitimcisi tarafından geliştirilen model, kısa zamanda eğitimcilerin ilgisini çekmiş ve denenmeye başlanmıştır. Geleneksel öğretim sürecini farklılaştıran bu modelde, ders işleniş süreci ters yüz edilmektedir. Öğrenciler derse gelmeden önce öğretmenin yolladığı dersin teorik bilgisiyle ilgili içeriği izlemekte, içerikle birlikte gönderilen soruları cevaplamakta ve merak ettikleri soruları yazılım üzerinden öğretmenlerine sormaktadırlar. Okula gelindiğinde ise anlaşılmayan ya da pekiştirilmesi gereken konu ve kavramlar etkileşimli grup aktiviteleri ile desteklenmektedir. Ters yüz edilmiş sınıf modelinde, sınıf içinde işbirlikli, proje temelli ve probleme dayalı öğretim yöntemlerinin kullanılması önerilmektedir. Böylece bireyler, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, problem çözebilme ve işbirliği içinde çalışabilme gibi birçok beceriyi de kullanabilme şansına sahip olacaklardır. Ayrıca sosyal bilgiler dersi, yoğun içeriğin aktarımı, sınıf içi uygulamalara yeterli süre ayrılamaması, dersi kaçıran öğrenciye telafi sağlanamaması vb. birçok sorunla karşı karşıyadır. Ters yüz edilmiş sınıf modeli bu sorunsal duruma çözüm odaklı yaklaşabilme özelliğine sahip görünmektedir. Fakat ters yüz edilmiş sınıf modelinin sosyal bilgiler sınıflarında kullanılabilmesi için öncelikle öğretmen adaylarının bu modelin işleyişinin farkında olmaları gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı; sosyal bilgiler eğitimi lisans programına devam eden öğretmen adaylarının ters yüz edilmiş sınıf modeline yönelik görüşlerini belirlemektir. Çalışmada, öğrencilerin bireysel algıları incelendiği için nitel araştırma yaklaşımının bir deseni olan olgubilimden yararlanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örneklem yönteminden yararlanılmış, ölçüt örnekleme ile çalışmaya 9 öğretmen adayı dâhil edilmiştir. Çalışmada ölçüt olarak; okul deneyimi dersinde sosyal bilgiler sınıflarındaki sorunları gözlemlemiş olmak, ters yüz edilmiş sınıf modeli hakkındaki alanyazın bilgisine sahip olmak ve araştırmaya katılmada gönüllü olmak gibi ölçütler aranmıştır. Araştırma verilerinin toplanmasında, araştırmacıya esneklik sağlayan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde içerik analizi yönteminden yararlanılmıştır. Böylece araştırma verileri ilk olarak transkripte edilmiş, ardından veriler iki alan uzmanı tarafından detaylıca okunmuş ve ortak görüşler neticesinde kategorilere ulaşılmıştır. Verilerin analizinin ardından sekiz kategori belirmiştir. Bunlar “ters yüz edilmiş sınıf modelinin işleyişi”, “ters yüz edilmiş sınıf modelini gerekli kılan sosyal bilgiler sorunları”, “ters yüz edilmiş sınıf modelinin avantajları”, “ters yüz edilmiş sınıf modelinin dezavantajları”, “ters yüz edilmiş sınıf modelinin öğrenciye etkisi”, “ters yüz edilmiş sınıf modelini kullanan bir sınıfta öğretmen olmak”, “ters yüz edilmiş sınıf modelinin kullanımına ilişkin öğretmen adaylarının öz yeterlikleri” ve “öğretmenlik döneminde kullanılma tercihi”dir. Bu kategorilerden hareketle, öğretmen adaylarının teknoloji destekli öğretim süreçlerine olumlu baktıkları ve sosyal bilgiler dersinde teknolojinin kullanılmasının birçok sorunu çözeceğini belirtmişlerdir. Öğretmen adayları özellikle, sosyal bilgiler dersinde yaşanan zaman sorununu ve sınıf içi uygulama eksikliği sorunlarını çözmede ters yüz edilmiş sınıf modelinin etkili olacağını ifade etmişlerdir. Ayrıca, ters yüz edilmiş sınıf modelinde öğretmenin rolünün değişeceği, öğretmen adaylarının bu modeli donanımsız oldukları ve uygulama aşamasında denetimden kaynaklı sorunların çıkabileceği belirtilmiştir. Son olarak ise, ters yüz edilmiş sınıf modelini öğretmenlik sürecinde kullanmayı istedikleri, fakat belirli bir deneyimin öncelikle sağlanması gerektiğini ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri TEST BİLDİRİÖzet: Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Sözlü bildiri TEST CEAD HAKEMLİKÖzet: Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Sözlü bildiri TEST GCÖzet: Test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC Sözlü bildiri TEXTBOOKS IN SOCIAL STUDIES CLASSROOMS: AN EXAMINATION OF PRE-SERVICE TEACHERS’ EXPERIENCESÖzet: The purpose of this study is to explore pre-service teachers’ experiences and thoughts both social studies textbooks and their usage by their teachers. Considerable research studies on textbooks in social studies (and history) stated that the significance and place of the textbooks remains its importance in spite of the changes in education and technological advancements in education (Heyneman, 2016). In other words, textbooks are seen as primary instructional tools in education especially in social studies (Ross, 2006). Even though research on textbooks were asserted mostly echoes negative responses such Issıtt (2004) elucidated and it was also stated some positive uses as “main source of information used in the classroom, a guide for curriculum planning, and a compendium of ideas about teaching activities” (Banks & Banks, 1999, p. 28). In the cases of social studies teachers mostly prefer textbooks unique source of information and similarly unique instructional material, this chose of use may hinder potentials of curriculum, teachers and students. Because of this reason it is a reasonable way to see textbooks as a significant instructional material among many others (Banks & Banks, 1999). Even though there have been many methodologies on textbook research as Nicholls (2003) asserted, this study focuses from a different aspect on textbooks: experiences of pre-service teachers with them. Research questions of the study are: What are the pre-service teachers’ experiences on using social studies textbook while they were social studies classroom? How was the teacher use of the social studies textbooks that pre-service teachers define? The study is conducted in a western university college of education teacher education program in Turkey. Ross (2006) defines the textbooks as “a major force standardizing curriculum”. Besides that, Ross argues that the teachers view “professional role as instructional decision makers not as curriculum developers” (Ross, 2006, p. 29). Taking into account what Ross argues in relation textbooks- curriculum and teachers’ roles, this study can also be described as an attempt to provide experience-based information on social studies textbooks and its usage by the teachers from the views of pre-service teachers. Thirty pre-service teachers voluntarily participated to the study. The study was designed as qualitative study. Interpretive qualitative design is used to understand experiences of individuals about their specific context and meanings of researched social situation or phenomena from participants’ world views (Merriam, 2009). Data were collected open-ended questionnaire. Data were analyzed in terms of emergent categories and coded. Following data analysis process, findings were presented in descriptive form. Initial findings of the study revealed that common definition on social studies textbooks by the participant pre-service teachers are: “boring” and “mostly full of unneedful information”. In accordance of initial findings three types of uses were described by the participants. First of them, all course heavily depend on textbook’s information and order offered by the social studies textbook and teachers strictly follow the textbooks. Second, some teachers did not use the textbooks but structured lessons in accordance with curriculum by means of any other instructional texts and materials. Third one is, as some participants elucidated, while teachers have finished their own lesson plans designed around curriculum, just given an eye to textbook. Detailed account of findings will be discussed in the presentation. Sözlü bildiri TEZ YAZIMI VE BİLİMSEL ÇALIŞMALARIN RAPORLAŞTIRILMASINDA ENDNOTE X7 KULLANIMIÖzet: Eğer yüksek lisans veya doktora tezi hazırlıyorsanız ya da makale veya rapor yazıyorsanız ve bunları MicroSoft (MS) Word ile hazıtlıyorsanız ve bir tane atıf programı kullanmıyorsanız surekli referans/kaynakça listesinde kayboluyorsunz demektir. Referansları atıf sistemine göre kaynakçada belirlemek, metin içerisindeki çoklu referansları bir düzen içerisinde belirtmek neredeyse tezi veya raporları yazamktan daha fazla enerji almaktadır. Halbuki referans listelerini araştırmcının yerine hazırlayan programların sayısı gittikçe artmaktadır. Bu programların arasında en fazla kullanılanı Endnote’dur. Peki Endnote nedir; EndNote kişisel bilgi veritabanınızı oluşturarak, bibliyografik bilgileri (örneğin makaleleri, kitapları, dergileri, katalogları, görsel verileri vb.) saklamanıza, düzenlemenize, taramanıza, paylaşmanıza olanak sağlayan ve makale yazım sürecinizde 6.000’in üzerindeki dergi stiliyle metin içi atıf ve referanslarınızı biçimlendirebileceğiniz web tabanlı özel bir referans hazırlama programıdır. Referans programının olması yanında başka bir özelliği de bulunmaktadır. Dergi sistemlerine yakın zamanda Endnote ile hazırlanan makaleler yüklenmesi yaygınlaşacaktır. X6 versiyonu ile birlikte içerisinde dergilerin şablonlarınıda bulundurmaya da başlamıştır. Bu şablonlar üzerinde hazırlanan raporlar dergilerin istediği başlıkları içerisinde barındırmakta ve sisteme yüklendiğinde tek bir dosya ile bütün makalenin bölümlerini sistem algılayabilmektedir. Endnote her bir çalışma için ayrı bir “kütüphane” oluşturma imkanı vermektedir. Bunun anlaması ise tezinin için ayrı makaleniz için ayrı referans listeleri oluşturabilirisiniz. Bunun yanında ayrı olan bu listeleri tekrar birleştirme imkanı sunmaktadır. Bu çalıştay ilk hedeflenen Endnote X7’de el ile referans hazırlama çalışmasını yapmaktır. Daha sonra referansları online olarak edinme çalışması yapılacaktır. Neredeyse bütün akademik veri tabanlarında (Google Scholar’da dahil) referans programları için hazırlanmış makalelerin bilgileri bulunmaktadır. Bu programları kullanmayan araştırmacılar bu özelliğini bilmemektedirler. Çalıştayın amaçlarından birisi ise anılan özellikleri kullanarak programda online referans ekleme çalışması yapmaktır. Çalıştayın bir başka amacı ise programın MS word ile kullanımı olacaktır. Cite While You Write özelliği ile Microsoft Word de atıf, şekil ve tablolar dizini oluşturabilirsiniz. Siz makalenize referans, şekil ve tablo eklediğinizde listeleri otomatik olarak oluşturulur ve sunulan 6.000’in üzerinde dergi formatında düzenleme imkanı sağlar. Hazır Microsoft Word dergi şablonları ile yayımcılar tarafından istenen makale formatları konusunda da size kolaylık sunacaktır. Bütüncül bakış açası ile çalıştayda şu kazanımların gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır; Atıf nedir?, Tez ve Makalelerde bibliyografya (kaynakça) oluşturma, EndNote nedir?, Kişisel bibliyografik veritabanı oluşturma, Manuel veri girişi (Referans kaydı oluşturma), Referans kaydı import seçenekleri (direct export, import filtreleri ve pdf import), Kişisel EndNote veritabanlarını düzenleme ve yönetme (seçme, sıralama, arama, taşıma, güncelleme), EndNote ile makale yazımı (atıf yapma, referans listesi oluşturma, farklı dergi formatları için düzenleme…) Sözlü bildiri THE ACADEMIC SUCCESSFUL EFFECT OF PSYCHOLOGICAL PROBLEMS OF UNIVERSITY STUDENTSÖzet: In recent years, the fact that young people in the word and our country have been alienated from collecting with different attitudes and behaviors has caused international concern. Especially the expectations that are concentrated on university youth, the changing conditions of life and intensive education environment, and the conditions that are caused by the technological developments are very effective on the psychology of the university youth. Because of various problems, the level of anxiety of young people varies, which can cause difficulties in acquiring academic success. For this reason, when dealing with the problems of young people who are the guarantors of the future, the society becomes a necessity to be more sensitive. The majority of developing countries are young people. Young people face many problems. Many young people who are working, not working, reading, not reading are different from each other. Today, university students problems are rapidly varying and, in parallel, solution-focused approaches are rapidly gaining importance. Often these problems begin to increase as they enter the university and continue to vary from end to end. In researches, it is seen that students mostly face many problems such as accommodation, nutrition, friendship, family life, health problems and their effects on academic success are handled in different dimensions. In addition, these problems include factors such as lack of study, family indifference and failure.The solution of the psychological problems of young people is of great importance when school success is thought to be the basis for a productive work life in the future. The success of the youth, the success of the society together, the success of the society can affect the success of the countries and it is of great importance in the development of the countries. For this reason, it is very important that the youth who are the guarantor of the future are educated very well in physicsly and spiritually. In this review study, in order to emphasize the importance and to be able to create resources for future studies; the psychological problems of university students and the role of these problems in school success will be discussed. Sözlü bildiri THE DILEMMA OF TEACHING THE AMERICAN ACCENT OR THE RP ACCENT OF ENGLISH TEACHERS IN TURKEYÖzet: This paper proposes to deal with the dilemma that teachers of English as a Foreign Language in Turkey generally face when they have to choose between the General American or the Received Pronunciation accent during their teaching activities in classroom. It is assumed that there are as many as 330 million speakers of native English throughout the world. Alone 220 millions of these live in the USA. Other countries where English is used as a first language are the UK, Canada, Australia, New Zealand, South Africa, and the Caribbean countries. In addition to these, English as a second language is used in numerous countries across Southern Asia and Africa. Naturally, there exist a huge variety of Englishes throughout these regions of the world. But broadly speaking, they can be classified into two varieties of English: British and American. Collins and Mees assert that General American is used as a model for millions of learners of English as a second language in Latin America and Japan. (Collins & Mees, 2013) However, in Europe, Africa, India and much of Asia a British type of English is taught as a foreign language to students of English. The aim of this study is to search answers to questions like, a) are English teachers in Turkey aware of this dilemma of a choice between these two accents, or do they just use any accent that is available to them in their knowledge of English and b) if the answer to the former part of (a) is yes, which of the two accents do they prefer in their teaching classes? This study further intends to prepare a list of essential words to be read aloud by a selection of teachers of English at the level of higher as well as middle school education, to investigate which accent teachers in Turkey actually do choose to pronounce. In this study a mixed method type of research will be implemented. The results that are desired to be achieved are to first find out about the level of awareness of English teachers in Turkey about this subject, and second to discover which choices are made by them in their teaching practices. With this project we hope to raise the awareness of teachers of English about this dilemma of choice at least in this country, and may be to contribute in making a choice at all. Sözlü bildiri THE DİSCOVERY APPROACH STRATEGY İN SOLVİNG HARD MATHEMATİCS PROBLEMS- A CASE STUDYÖzet: Four goals of this report: (a) To examine whether Mathematics Pre-Service Teachers (MPSTs) have the ability to solve correctly hard mathematical problems taken from the International Mathematics Olympiad (IMO), (b) To examine the main strategies used by MPSTs to solve these problems, (c) To examine whether MPSTs attitudes and beliefs about mathematics teaching and learning, could be influenced by a course in Math Problem Solving Seminar, and (d) what strategies might promote these beliefs. This has direct implications for the teaching and learning of mathematics. To answer these questions, sample that included a class of 36 students participate in this study which included two groups 14 excellent and 22 ordinary MPSTs. All participants took the same above course and worked in pairs (17) or individually (2). The participants choose a problem from a questionnaire which included 19 IMO problems. All the participants presented their solutions in front of the other students. Our case study- Samias (female) solution to The napkins problem (IMO 2011, C7). The results showed that all students in our example have the ability to solve hard mathematical problems taken from the IMO. The results showed as well, that the Discovery Approach Strategy together with the Visual Approach Strategy was found to contribute positively to the solution of her problem (need to get a conjecture without the proof). In the process of solving these problems, the MPSTs reorganized their information and reconstructed their arguments. Samia supported this by using The Discovery Approach Strategy. This result is in partial accordance with the study of Tripathi (2009). The results of the semi–constructed interview showed, that the attitudes and beliefs were positively influenced by the lecturer An amazing and professional lecturer can contribute positively to MPSTs solving of difficult IMO problems via his/her direction, enthusiasm, general encouragement, setting up of challenges and encouragement of creativity, motivation, self-confidence and mathematical thinking. We believe that training by professional mathematical teachers, using The Discovery Approach Strategy, to solve Hard mathematical problems contributes positively to MPSTs cognitive development, and as a direct implication, will contribute positively to the cognitive development of their students. Sözlü bildiri THE EFFECT OF ACADEMİC STAFFS’ POWER DİSTANCE PERCEPTİONS ON ORGANİZATİONAL SİLENCEÖzet: The ability to maintain the existence and success of the organization seems to depend on the culture in organizations where employees can freely share their knowledge, views and thoughts and reveal their creativity. However, sometimes the employees do not express their ideas and views intentionally. Especially in higher education institutions which illuminate and direct the society, the determination of the factors that affect the organizational silence of employees is of vital importance. In this respect, it is assumed in the research that one of the factors affecting the organizational silence might be related to the power distance, which is defined as the level of acceptance of the unequal distribution of the power derived from status, wealth, personality, size and prestige in individuals. In this regard, it is aimed to determine the effects of power distance perceptions of the academic staff working in faculties of education on their organizational silence. The universe of the research consists of academic staff working in the education faculties of the universities in seven geographical regions in Turkey. The data of the study are gathered from a total of 499 academic staff during the academic year of 2016-2017. In the research, Power Distance Scale and Organizational Silence Scale are used as the data collection instruments. In the analysis of the data obtained from the study, descriptive statistics, t-test, one-way ANOVA, multiple regression analysis and confirmatory factor analysis are used. It is anticipated that the academic staffs’ power distance perceptions might have an effect on their organizational silence behaviors. Sözlü bildiri THE EFFECT OF MOTHER TONGUE AND CULTURAL INTERFERENCE ON TRANSLATİONÖzet: Anyone who deals with translation knows that translation is a multi-dimensional complicated activity which calls for understanding the text to be translated, analyzing it linguistically, semantically and culturally in detail and then re-expressing it in the target language elegantly using the proper vocabulary items, structural patterns, method and style. When we examine this definition of translation, we clearly see the difficult and complicated nature of translation and have an idea about what kind of features a good translator should have to be successful in his job. A layman may think that language is simply words, thus translation means replacing a word in language A with a word in language B. According to this misconception the unit of translation is word and to carry out the translation activity a sheet of paper, a pen and a good dictionary is enough. Those who have no idea about the nature translation may think so. Newmark (1988:12) likens translation activity to an iceberg: ‘’You can compare the translating activity to an iceberg: the tip is the translation-what is visible, what is written on the page- the iceberg, the activity, is all the work you do, often ten times as much, again, much of which you do not even use. As translation is an activity just at the heart of language, a translator’s achievement depends on his mastery of concerning languages and cultures alongside with his skill of grasping the core of the source text and reflecting it in the target language. Since language is the mirror of the culture of the society who speaks it, it is impossible to do proper translation without knowing the culture reflected by it. Thus, someone who occupies himself with translation work is to know the linguistic elements such as metaphors, collocations, idioms, proverbs and sayings as they mirror the culture of the society. In this paper, we have tried to stress some basic translation problems and suggested some solutions offering some techniques about the translation of some culture-bound texts and figurative expressions including collocations, metaphors, similes, proverbs and idioms. Sözlü bildiri THE EFFECT OF PRACTICUM EXPERIENCES ON PRE-SERVICE TEACHERS’ EMOTIONAL AWARENESSÖzet: Abundant research has been conducted to understand teachers’ emotions in relation to learning and instruction. Today, recent interest is on how to define and improve emotional regulation of teachers. The activities for promoting emotional regulation skills of teachers can be more effectively accomplished by understanding the emotional background of prospective teachers and providing developmental opportunities in pre-service education. Although preservice teachers have micro-teaching opportunities in their programs, lack of real student-teacher interaction in these activities is a drawback for providing authentic teaching experiences. Therefore, in practicum pre-service teachers can become more conscious about their real feelings by facing the authentic stimuli that evokes the actual emotion in real classroom contexts. The present study aims to investigate how practicum activated pre-service English teachers’ awareness towards their emotions and the importance of emotional regulation. The data in this qualitative study were collected through student teachers’ reflections about their strengths and weaknesses as a teacher and their critical incident reports in which they reflected on a case that they experienced at school and found to be critical. The participants are 12 female pre-service English teachers enrolled in practicum. Reflections about strengths and weaknesses were collected at the end of practicum and critical incident reflections were written during the semester on an unscheduled time as the occurrences of such cases were uncontrollable and unpredictable. The results of the study indicated that practicum experiences activated the awareness of teacher candidates towards the role of emotions in their teaching activities. Moreover, they claimed a need for improving their emotional regulation skills professionally improve. Sözlü bildiri THE EFFECTS OF ALONE AND JOİNT THE ENVİRONMENTAL EDUCATİON PROGRAM PREPARED WİTH PROJECT APPROACH AND ENVİRONMENTAL EDUCATİON FAMİLY INVOLVEMENT ACTİVİTİES ON 5-6 YEARS OLD CHİLDREN’S AWARENESS AND ATTİTUDE TOWARDS THE ENVİRONMENTÖzet: The aim of this research was to determine effect alone and joint the Environmental Education Program Prepared by Project Approach and Environmental Education Family Involvement Activities on 5-6 years old children’s awareness and attitudes towards the environment. Quasi-experimental design was used in the study. Sample group of the study consisted of totally 88 children, who were selected in Pamukkale district of Denizli province, by using easily accessible sampling method. There were 22 children, in Experimental Group 1; There were 21 children, in Experimental Group 2; Experimental Group 3 had 22 children; The Control Group consisted of 23 children. The data of the study were obtained via Environmental Awareness and Attitude Scale for Preschool Children-I (EAASPC). In the analysis of the obtained data, independent samples T-test among inferential statistical techniques, One-Way Analysis of Variance for Independent Samples (ANOVA), One-Way Analysis of Variance for Dependent Samples (ANOVA) were used. According to the results; when the differences between the groups were examined, it was determined that the experimental group 1 (Environmental Education Program with Family Involvement Prepared by Project Approach applied group) had better environmental awareness and attitude tables than the other groups. Similarly, experiment group 2 (Environmental Education Program Prepared by Project Approach applied group) is in a better position in terms of attitudes and awareness towards the environment than the other groups except experiment group 1. Experiment group 3 (Environmental Education Family Involvement Activities applied group) was found to be in a better position in terms of awareness and attitude towards the environment than experimental group 1 and 2 except for the control group. In this way, it can be said that the application of the Environmental Education Program Prepared by Project Approach and Environmental Education Family Involvement Activities together is more effective than the one applied on their own. Sözlü bildiri THE EFFECTS OF COOPERATIVE LEARNING ON STUDENT’S ACADEMIC ACHIEVEMENT IN PRIMARY 4TH GRADE MATHEMATICS COURSEÖzet: The aim of the study was to investigate the effects of cooperative learning on student’s academic achievement in primary 4th grade mathematics course. The quasi-experimental research model was utilized in this study. Research was conducted with 4th grade primary school students in two primary schools that determined randomly in Buca, Izmir in the second term of 2014– 2015 education year. 32 students were included the experimental group and 34 students were included control group. Students were informed about the study without knowing which group they were involved in. Study continued a total of ten weeks. In the research in order to collect data “Achievement Test” that was developed by the researchers was used. There were calculated that test of KR-20 reliability coefficient 0.86; item discriminant 0.41; item difficulty 0.74. The Achievement Test was made of 34 items. The obtained data was analyzed using dependent sample t-test, independent sample t test, Mann Whitney U-Test and Wilcoxon labeled sets test of SPSS 15 program in order to search for answers to the sub problems. In the pre-test analysis of the research results was determined that students in the experimental and control groups have similar levels of academic achievement (t(64)= 0.004, p>.05). At the end of study was found that significant differences in favor of experimental group (U=378,000, p< .05). Sözlü bildiri THE EFFECTS OF COOPERATIVE LEARNING ON THE RHYTHM SKILLS AND PERCEPTIONS OF SELF-EFFICACY THE FOURTH CLASS STUDENTS IN THE PRIMARY SCHOOL MUSIC COURSEÖzet: The aim of this study is to investigate the effectiveness of cooperative learning on students perception of the rhythm skills and self-efficacy in elemantary 4th grade in the Music lesson. Quasi - experimental design with pre-test and post-test method was used in this research. The investigation was carried out in the class 22 students in experimental group and 22 students in control group in the Spring Term 2014-2015 school years in Menemen town, İzmir. Rhythmic Achievement Test which had been developed by researcher were used as data collection tools. Rhythmic Achievement Test were used as both pre-test and post-test. Rhythmic Achievement Test consists of thirteen items. The test is implemented to 144 students at fifth class in elementary school of Egekent 2 and 43 students at sixth class in elementary school of Ulukent for validity and reliability study. The required analyses was carried out by TAP (Test Analysis Program). Some changes were done on the test interested item difficulty, item distinctiveness, high group- low group statistics and total item point correlation. At the end of all analyses the final test obtained with 12 items. This test’s was found KR-20 reliability index at 0.66. That is to say Rhythmic Achievement Test is medium confidential . Also the test’s item discrimination was at 0.44 and item difficulty at 0.52. Gathered data from students were analysed by SPSS 15 softwere. In the process of data analysis, Skewness – Kurtosis statistics, independent sample t-test, paired samples t- test were used. Whether the study showed that there were significant differences between cooperative learning with learning together techniques in experimental group and in control group. The study showed that there were significant differences between cooperative learning with learning together techniques in experimental group and in control group. There were significant difference in the control group performed the traditional learning method in terms of post-test rhythmic achievement test. There was significant differences regarding rhythmic self efficacy perception between experimental and control group compared post-test points. In the experimental group the students rhythm skills between the pre-test and post-test points observation were significant. Cooperative learning method was an effective method for performing the rhythm skills. As a result of this study it was concluded that cooperative learning in music lesson should have been used as developing students rhythm skills in theory and also practice and rhythmic self-efficacy. Therefore it was suggested that cooperative learning should have been provided multi - benefit for the students in Music lesson. Sözlü bildiri THE EFFECTS OF EXTENSIVE READING ON FLUENCY AND COMPREHENSIONÖzet: This study aimed at finding the effects of extensive reading on students’ reading fluency. For this study, with the participation of 32 pre-intermediate level university prep students, a-8-week experiment was conducted. During the experiment, the researcher asked the participants to read graded readers which were chosen by them according to their interest and level of proficiency. Every week, the students were given a separate lesson hour to do the extensive reading. Both at the outset and end of the experiment, a reading passage was given to the participants to test their comprehension and fluency. For both trials, the participants were given 90 seconds to read as much as they could. In order to test fluency “word counting” was preferred, and some comprehension questions were asked to see how much they understood from what they read. At the end of the experiment, the results of two trials were compared by utilizing repeated measures t-tests, and the difference between them was found to be statistically significant. In other words, the results of this study revealed that extensive reading practice was helpful to improve L2 readers’ reading fluency. Furthermore, in order to see the relationship between fluency and comprehension, Pearson correlation analysis was conducted and a strong relationship between these variables was reported. In the light of these findings, the importance of extensive reading was emphasized, and some suggestions were provided for language educators and learners. Finally, the limitations of this study were mentioned and some useful suggestions were given for the future researchers. Sözlü bildiri THE ESSENTİAL COMPONENTS OF THE CURRİCULUM İN EFL PRE-SERVİCE TEACHER EDUCATİON PROGRAMSÖzet: Teachers have a central role to play in any school system and their competence has an important effect on the quality of schools and education. That is, professional qualities, competencies and beliefs of teachers are important indicators of quality education. Therefore, in order to improve the quality of schools and education, it is important to improve the qualities and competences of teachers. One of the most effective ways of doing so is to provide teachers with effective and to-the-point teacher education programs. The curriculum design for second language teacher education (SLTE) is a dynamic process which aims to improve teacher learning. Curriculum studies in pre-service second language teacher education focus on the kinds of courses and activities that constitute an educational program for pre-service teachers (Graves; in Burns & Richards, 2014). There has been a large body of theoretical discussions on what should constitute the pre-service SLTE curriculum, which focuses eventually on the ‘knowledge base’ of teaching, or what teachers need to know and be able to do to teach English effectively, and the kinds of instructional practices that help teachers acquire that knowledge base. This paper is aimed to analyze the knowledge base of pre-service SLTE as a theoretical literature review. For this purpose, it first provides a framework to understand the curriculum planning process for pre-service SLTE programs. Then, it focuses on the kinds of courses and activities that make up an educational program for pre-service SLTE programs. It also examines the content of the current pre-service SLTE programs used in various countries of the world, including Turkey, through a comparative analysis. Finally, it proposes a sample model for essential components of the curriculum in an EFL pre-service teacher education program. Sözlü bildiri THE HUMANITIES SCİENCES AND THE PRESIDENTS EPİSTLE KAZAKHSTANS WAY-2050: COMMON GOAL, COMMON INTERESTS, COMMON FUTUREÖzet: Abstract: This article represent Multi-faceted industry, mainly the Humanities, therefore, its direction, having considered the question of determining the actual needs. Yesterday in Kazakhstan with the justification of continuity of the state tradition in the country, the constant presence of the Humanities, the contribution of the community and preserving the integrity of the country. In the Humanities in recent years, the country can achieve great things. The entry in the ethnic history of our country, world history of Steppe civilization defined contribution to the Treasury of spiritual values of humanity. The President Of The Republic Of Kazakhstan N..On the initiative of Nazarbayev Cultural Heritage program was implemented. Basically, the program of the Kazakh people, history, literature, archaeology, Ethnography, culture is directed on research.The purpose of this program is the historical and cultural heritage of the country study, recovery, revival of historical and cultural traditions, to preserve it and pass on to future generations-delivery and cultural heritage of Kazakhstan on the world stage. A new impulse for development in the period after independence, as mentioned in other linguistics and science special character. The Presidents epistle Kazakhstans way – 2050: common goal, common interests, common future President of the Republic of the national idea of the President – the Foundation for future success, which was noted. The share of industry in the country is important to the development of Humanities connection. The share of industry in the country is important to the development of Humanities connection. The share of industry in the country is important to the development of Humanities connection. Sözlü bildiri THE IMPACT OF METACOGNİTİVE INSTRUCTİON İN L2 LİSTENİNG ON EFL LEARNERS METACOGNİTİVE LİSTENİNG AWARENESS AND LİSTENİNG STRATEGY USEÖzet: Communication is not only a decisive characteristic of humankind but it also is a need. We spend half of our communication time during listening. In EFL classrooms, listening is a significant language skill moreover, plays a crucial role in the development of other language skills. It is a highly complex process since it requires learners to decode the sounds, identify the required information from oral input, demonstrate a level of understanding this oral input and so forth. Therefore, linguistic, pragmatic, background and textual knowledge are all at play during the listening comprehension. Not surprisingly, this complexity creates a sense of anxiety in foreign language listeners. “In addition to anxiety, learners also face the challenge of not knowing how to listen when they encounter listening input” (Vandergrift & Goh, 2012, p.4), thus metacognition should have an essential part in foreign language classrooms. The present study was an attempt to investigate the impact of metacognitive instruction in L2 learners’ metacognitive listening awareness and their strategy use. The sample of the study was consisted of two intermediate level groups attending English Preparatory Class. One of these classes was assigned as the experimental group (N=13) and the other one was the control group (N=13). Experimental group received a 45-minute metacognitive instruction which was conducted by the researcher. Metacognitive Awareness Listening Questionnaire (MALQ) was used to assess the participants’ metacognitive awareness. In addition, focus group interviews were conducted with the experimental group in order to explore the impact of metacognitive instruction on their strategy use. Due to the fact that intervention consisted of only a 45-minute metacognitive instruction, the analysis of Metacognitive Awareness Listening Questionnaire indicated that there was statistically no significant difference between control group and experimental group which received the metacognitive instruction. Sözlü bildiri THE IMPACT OF SELF-REGULATED MOTIVATION ON EFL SPEAKING COMPETENCEÖzet: This study investigated the relationship between self-regulated motivation and English as a foreign language (EFL) speaking competence. The study also attempted to reveal if learners with different EFL speaking competences statistically differ in self-regulated motivation. Participants were 85 first year Turkish students at English language teaching department at a university. They ranged in age from 18 to 29 with a mean age of 19.7. 50 of them were female and 35 participants were male. Self-Regulated Motivation for Improving Speaking English as a Foreign Language scale (SRMIS-EFL) was administered to the participants who were grouped into three levels of speaking competence (i.e. low, medium, high) according to their mid-term examination scores in Oral Communication Skills II course. The scale is a 20-item, 5-point Likert scale that comprises four factors: task value activation, regulation of learning environment, regulation of affect, and regulation of classroom environment. Spearman Correlation Coefficient was used to measure the correlation between the variables and Kruskal-Wallis and Mann-Whitney U tests were used to explore the differences between participants with different competences. According to the findings, mid-term scores were highly correlated with regulation of affect, moderately correlated with SRMIS-EFL total score and regulation of classroom environment. Statistically significant differences were found between participants with different EFL competences in SRMIS-EFL total score, regulation of learning, regulation of affect, and regulation of classroom environment. These findings show that self-regulated motivation is related with EFL speaking competence and self-regulated motivation has an impact on EFL speaking competence, in that more competent speakers of English have higher self-regulated motivation and they regulate their learning environment, affective states, and classroom environment more than less competent learners of EFL speaking. These findings suggest that improving learners’ self-regulated motivations could increase their EFL speaking competence. Sözlü bildiri THE INVESTİGATİON OF THE RELATİONSHİP BETWEEN PERSONAL CHARACTERİSTİCS OF TEACHERS AND THEİR PROFESSİONAL SATİSFACTİON: SAMPLE OF MERSİN PROVİNCEÖzet: Personal characteristics are the features that discriminate individuals from each other and provide opportunities to make assumptions about them. The personal characteristics of people are closely related to their professional inclinations. There has to be a harmony between the features that the profession requires and the own characteristics of those who prefer teaching profession. This harmony will bring about teachers with high motivation who are satisfied in their profession, individuals educated well by these teachers, and healthy societies accordingly. Unconformity on the other hand will diminish the job satisfaction of the teacher and cause him or her to be unsuccessful in his or her social role. The job satisfaction of teachers with different personal characteristics will represent diversities. This study was conducted with the aim of investigating the relationship between the personal characteristics of teachers and their professional satisfaction. The relationship between different personal characteristics of teachers and their professional satisfaction was tried to be investigated through taking several variables into account. The research method of the study covers an investigation process. The sample of the study covers 520 teachers working in the primary and secondary schools in the city centre of Mersin and its districts as well. The data was gathered through scales of personal characteristics and professional satisfaction. The data was analyzed and discussed through statistical techniques after being transmitted to computers. The findings of the study represent that teachers have extrovert, responsible, up to date and calm characteristics. Besides, there is a meaningful relationship between the personal characteristics of teachers and their professional satisfaction. It was also found out that there is a positive relation between the professional satisfaction of teachers and their such characteristics of being extrovert, responsible, amiable, open to experiences; while a negative relation with unbalance. Furthermore, the findings of the study discovered that there is a relation between the personal and demographic characteristics of teachers and professional satisfaction. Sözlü bildiri THE PERCEPTIONS OF ENGLISH LANGUAGE TEACHERS ABOUT TEACHING ENGLISH TO YOUNG LEARNERSÖzet: Young learners are energetic, curious, willing to explore the world around by their nature. They are also enthusiastic to learn new things. They like moving and they have very short attention span. They learn through their five senses. For this reason, teaching English to young learners, especially in primary school context, may be difficult and teachers might encounter some problems. Therefore, the aim of this study is to determine the perceptions of English language teachers regarding the problems they encountered in classes of very young learners. A qualitative research design with a case study approach was employed during the data collection and analysis phases. By employing a purposeful sampling, the qualitative data were collected from 15 non-native English in-service teachers working at different primary schools in the west of Turkey during the spring term of 2019-2020 education year. To get the data of this research, semi-structured interviews were used. In the forming of interview questions, some studies in the field were examined and the opinions of the experts were taken. The data were analyzed by using content analysis. According to the results, it was revealed that English teachers working at primary schools had difficulties in some major areas such as insufficient time, dealing with crowded classes, and materials of the course, etc. In addition, the findings showed that appropriate teaching style, strategy and method, assessment and evaluation techniques were very important in teaching English to young learners. The findings were discussed in accordance with the related literature and some suggestions were made to teachers related to this issue. Sözlü bildiri THE PERCEPTIONS OF PRESERVICE CLASSROOM TEACHERS ON ENVIRONMENTAL EDUCATIONÖzet: The purpose of the study was to determine the perceptions of preservice classroom teachers on science teaching. The qualitative research approach was adopted to reveal the perceptions of preservice teachers. In this phenomenological research, the ideal environmental education teaching atmosphere was considered as a research phenomenon. The participants were required to describe ideal teaching environment through questionnaire form and semi-structured interviews. The 42 preservice classroom teachers was completed the questionnaire form. The 10 of the participants were interviewed to deeper lighten the responses given to the questions placed in the questionnaire form. The questionnaire form was included the questions about the different aspects of an ideal environmental education teaching atmosphere. The semi-structured interview questions were classified under three categories: background for the teaching profession, views on teaching, and designing an ideal environmental teaching atmosphere. Both the data from questionnaire form and interviews were considered together in the same way through the content analysis. The themes were created after rounds of reviews and data reduction. The results of the research revealed that the preservice classroom teachers considers the laboratories as the ideal places to teach, they have the tendency to implement more teacher centered approaches, and the most emphasized teaching method was lecturing method. As a conclusion, the most of the preservice classroom teachers think that the best way to teach is traditional teaching methods. The pre-service teachers considered alternative teaching methods as time-consuming, hard to implement, and less meaningful for students. Sözlü bildiri THE PLACE OF MULTICULTURALISM IN “FACE2FACE” COURSEBOOK USED IN A TURKISH STATE UNIVERSITYÖzet: The present study was designed to investigate whether FACE2FACE, which is a contemporary course book generally used in school of foreign languages or private language schools in order to teach daily English, is qualified enough to meet the needs of language education with respect to multiculturalism as the language course material. In order for deeper examination, related literature was reviewed and in the light of the analysis, one hundred and seventy-five (175) students from preparatory class and seventeen (17) instructors from Kütahya Dumlupınar University were administered a questionnaire developed by Goktas (2013) in the fall semester of 2014 – 2015 academic year. Elementary and pre-intermediate level students were included in the current study as well as the instructors who were highly experienced enough to evaluate the target course book – FACE2FACE. The proficiency levels of the course book examined were determined as beginner, elementary and pre-intermediate because the higher levels were not included in the program. All the analysis was run using SPSS 20 and the results were discussed by comparing items separated into categories. The findings indicated that multiculturalism was facilitated with conversations, picture and reading - listening texts from diverse cultures in the book. However, it does not provide these cultures in separated sections. All of them are implicitly presented to the learners either in reading - listening texts or with prompts like pictures or questions. That is to say, FACE2FACE cannot meet the needs of language learning regarding multiculturalism and therefore needs revising especially in terms of stereotyping, biases and equal integration of all cultures. Sözlü bildiri THE USE OF READİNG STRATEGİES İN REFLECTİVE WRİTİNG AND CRİTİCAL THİNKİNG SKİLLS OF PRESERVİCE ENGLİSH TEACHERS: THE RELATİONSHİP & DEGREE OF INTAKEÖzet: Strategy use has long been listed as one of the key components in every aspect of education as well as EFL learning. Integrating critical thinking skills into language skills in English (mainly reading and writing) has also received considerable attention in educational research. The present study reports on the relationship between reading strategies preservice English teachers used in reading-to-write tasks in accordance with their perceived level of critical thinking skills and the extent of which those strategies were reflected, thus the process of ‘intake’. The participants were third-year preservice English teachers at ELT Department of a state university in Turkey. The data obtained from two content-based writing papers of each participant were qualitatively analyzed in order to explore and classify which reading strategies were used for reflective writing besides to investigate the extent to which and how they are ‘reflected’. Further, the quantitative analysis of critical thinking skills measured by “Critical Thinking Standards Scale for Teacher Candidates” developed by (Aybek, et al., 2015) was targeted to correlate the relationship between reading strategies usage in reflective writing and perceived level of critical thinking skills of the participants, thus stepping forward to explore what strategies a good language writer implements in reading-to-write tasks. The findings revealed that there was a positive relationship between the use of reading strategies in reflective writings of preservice English teachers and their perceived critical thinking standards points. The findings also gave valuable insights about Preservice English teachers’ perceptions of their level of critical thinking skills and their usage of reading strategies in reflective writing and further implications regarding ‘digestion’ of reading (input) on academic writing as a sort of ‘intake’ (output) for both EFL instructors and researchers in the field. Sözlü bildiri THE USE OF “CODİNG APPROACH” İN COMPANY WİTH “CREATİVE DRAMA” İN LANGUAGE TEACHİNGÖzet: I’m an English Teacher at a Primary School in Muğla city centre,who is trying to adopt and add something new and much more creative than the previous teaching methods. Here, I’d like to share one of those creative classes. This interesting method elementarily bases upon appointing some movements to what content you want to instill in accordance with your target(s).Let’s make the point more concrete and clear.In one of my classes,I was going to teach following opposites.Big X Small Fast X Slow Heavy X Thin Old X Young Strong X Weak Short X Tall.At very first,I decided to employ this lesson at the school yard as it was incredibly nice,and none of the kids were ill.We went out of the classroom,gathered at the meeting point.I told my pupils to make a small circle so as to grasp what I was going to tell them to do.It lasted about 5 minutes. There were “coded” movements. We practised these “coded movements” for some time to make sure they grasped them.When they were ready to go for it,we started. This lesson lasted for 2 hours.It was full of activities that kids were supposed to enjoy.They really enjoyed.What is surprising to me concerning this lesson was their enthusiasm and will to pursue this activity went on throughout the next break,and nearly at all the breaks! To conclude,I daresay, believing in the power of Creative Drama in company with new implementations such as “Coding Approach” will help teaching and learning processes. It will enable them to be much more effective and lasting! İmagine a lasting learning process,what an incredible gain! Sözlü bildiri THE WORK OF THE NATURAL VOICE AND VIDEO MADE FROM LISTENING TO UNDERSTANDING THE EFFECT OF COMPARISONSÖzet: SUMMARY: One of the language skills that would make communication meaningful is the skill of listening. Listening, with the technological advances of the communication age when it is popular during this time, the language skills that are used. Depending on the use of active listening skills in Turkish teaching studies; In children, focusing on and consideration for the interests and needs is important in terms of keeping their confidence. In this research, reading the rest of the natural voice made from video students’ understanding of the impact of the level is intended to be exposed. Prepared in accordance with this purpose ,research,quasi-experimental type is figured out. Work, in the academic year 2015-2016, in an elementary school in the center of Mersin province was conducted with 19 students who are enrolled in the 2nd class. Related to this research, selected texts from Turkish book made the students work of listening. Before begining work, the students were informed about the study. Evaluation of the data, success test consisting of open-ended and multple choice questions which the researchers developed was used. Three week trial sudies in accordance with the opinion of the classroom teachers are arranged. Research, trial studies, together with a total of 10 weeks were performed. In the 7week of the study, according to the findings made in the work of listening to the natural voice and average of while listening to the video has been made from the average 59.47 to 69.26. There is a difference between averages close to 10 points. In the study, listening to the natural voice from the video made listening to made of the work, according to the research to be more effective in studies with nude tones, the students listened carefully to the teacher, and the sound more clearly understood, attention is scattered and less of them every week, with scores rising they produced the results that have been achieved. Sözlü bildiri TILL EULENSPIEGEL VE NASRETTİN HOCA HİKAYELERİNDE ELEŞTİREL İŞLEV VE TOPLUMU AYDINLATMA OLGUSUÖzet: Bu çalışmada, karşılaştırmalı edebiyat bilimi çerçevesindeki yorumbilimsel yaklaşım (Hermeneutik) bağlamında içkin yazın eleştirisi yöntemi kullanılarak, kültürlerarasılık perspektifinde farklı uluslarda hayat bulmuş mizah ustaları Nasrettin Hoca ve Till Eulenspiegel hikayelerinde, konu, mesaj ve ara fikirler temelinde yaşanılan hayata nasıl eleştirel yaklaşıldığı ve bu yolla nasıl toplumu aydınlatma ve bilinçlendirme amacına ulaşılmaya çalışıldığı karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Hikayeler, konu ve düşünsel bağlamları açısından bir bütünlük içerisinde incelenmeye ve benzer ve farklı yanlar belirlenmeye çalışılmıştır. Karşılaştırmalı edebiyat kuramı araştırmacıları, bu anlamda yapılan karşılaştırmalı edebiyat araştırmalarının dünya barışına hizmet ettiğini, ülkeler arasında barışçıl ve insancıl bakış açılarının oluşmasına ve yayılmasına katkı sağladığını öne sürmektedirler. Bu çalışmada karşılaştırma edebiyat yöntemi kullanılmış olup, kültürlerarasılık bağlamında konu, mesaj ve ara fikirler açısından her iki mizah ustasının hikayelerinde yaşananlara hangi açılardan eleştirel yaklaşıldığı ve bu yolla toplumu aydınlatma işlevi incelenmiştir. Her ulusun mizah anlayışı kendi fikirsel dünyasının ve dil imkanlarının bir sonucudur. Bizde, Türk kültür tarihindeki dilin ve nüktenin ustası diyebileceğimiz Nasrettin Hoca ince, düşündürücü ve bilge dolu anlatımıyla Türk milletinin hayat karşısındaki duruşunu, duru ve felsefi bir üslupla dile getirmiş bir karakterdir. Till Eulenspiegel de aynı şekilde Alman kültür tarihinde benzer özelliği ile ortaya çıkan ve Nasrettin Hoca ile benzerliği olan, zekası, kişilerin, durumların, olayların sadece görünen tarafını değil, özünü, asıl olanı görme ve kavrayabilme yeteneğiyle, bitmez tükenmez mizah duygusuyla, sıradan, yoksul, eğitimsiz, ezilen, hor görülen, alay edilen halkın, halk tepkisinin kişileşmiş halidir. Bu yönleriyle her iki karakter de birbirini andırır. Her iki mizah ustasının hikayelerine, yaşadıkları ulusun kültürel duyarlılığı, hazırcevaplığı yansımıştır. Bu iki halk kahramanını milliyetten evrensel olana giden yolda birleştiren mizahları ve anlatımlarındaki eğitici-eleştirel bakış açılarıdır. Kıvrak bir zekanın ve keskin bir dehanın ürünü olan fıkralarda asıl konu insandır. Onun gülünç tarafları, yanlışları, kişisel arzuları, zaafları, hataları, çaresizlikleri, tebessümleri, insani ilişkileri mizahi çerçeveden ele alınır. Öneriler bağlamında denilebilir ki, Nasrettin Hoca ve Till Eulenspiegel’e ait hikayelerin Türkiye’de ikinci dil olarak Almanca derslerinde kültürler arası bağlamda çeşitli açılardan karşılaştırılmasının yabancı dil öğrenme alanında katkı yapacağı, öğrencilerin öz ve ötekini önyargısız tanıyıp, hikayelerde geçen temaya bağlı yaşananlara eleştirel bir gözle bakmalarını ve aydınlanmalarını sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri TIMSS-2007 VE TIMSS-2011 SINAVLARINDA ÖĞRENCİ ANKETİNDEN ELDE EDİLEN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERİN ÖĞRENCİLERİN MATEMATİK VE FEN BAŞARILARINI YORDAMA DÜZEYLERİÖzet: Temel amacı matematik ve fen bilimleri alanında öğretimin geliştirilmesi olan ve bu amaçla öğrenci başarısındaki eğilimleri izleyen ve ulusal eğitim sistemlerindeki farklılıkları belirlemeye yönelen TIMMS (Trends in International Mathematics and Science Study) yani Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Çalışması Uluslararası Eğitim Başarılarını Değerlendirme Kuruluşu (International Association for the Evaluation of Educational Achievement) IEA’nın bir projesidir. Dört yıllık aralıklarla 4. ve 8. sınıf düzeyindeki öğrencilerin matematik ve fen bilimleri alanlarında kazandıkları bilgi ve becerilerin değerlendirilmesine yönelik TIMSS çok sayıda ülkede uygulandığı gibi Türkiye’de de 1999, 2007, 2011 ve 2005 yıllarında uygulanmıştır. Bu uygulamalardan elde edilen veriler üzerinde yapılacak çalışmalar Türkiye’deki öğrencilerin matematik ve fen bilimleri alanındaki başarılarının incelenmesini sağlayacaktır. Bu amaç doğrultusunda bu çalışmada TIMMS-2007 ve TIMSS-2011 uygulamalarının Türkiye’ye ait veri seti üzerinde inceleme yapılmıştır. Buna göre 4. sınıflar düzeyindeki öğrencilere uygulanan öğrenci anketinde yer alan bazı değişkenlerin matematik ve fen başarısını yordama düzeyleri inceleniştir. Bu amaçla öğrenci anketinde yer alan maddelere açımlayıcı faktör analizi yapılarak örtük değişkenler ortaya konmuştur. Örtük değişkenlere ait toplam puanlar hesaplanarak bağımsız değişkenlere ait değerler elde edilmiştir. Öğrencilerin matematik ve fen puanlarının bağımlı değişken olarak ele alındığı çalışmada, bağımsız değişkenlerin bağımlı değişkeni yordama düzeyi çoklu doğrusal regresyon ile incelenmiştir. Yapılan regresyon analizleri sonucunda bağımsız değişkenlerin fen ve matematik başarısını yordama düzeylerinin ve önem derecelerinin yıllara göre değişip değişmediğine ilişkin bulgular yorumlanmıştır. Sözlü bildiri TOKAT İLİ’NDE GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN HİZMET İÇİ EĞİTİME İLİŞKİN TUTUMLARININ İNCELENMESİ*Özet: Tutum, bir şeyi destekleme ya da desteklememeyi ifade eden psikolojik bir eğilim olarak ifade edilmektedir. Bireyin tutumu, göstereceği davranışlarını tahmin etmede etkili olduğundan eğitim alanında sıkça ele alınan bir değişkendir. Hizmet içi eğitim ise herhangi bir meslek sahibinin, mesleğe başladığı ilk günden mesleği bıraktığı güne kadar kendini mesleği için yetiştirmesi veya yetiştirilmesi süreci olarak görülmektedir. Birçok eğitimci için hizmet içi eğitimin amacı öğretmenlerin profesyonel bilgilerini ve iş performansını arttıracak becerilerini geliştirmektir. Öğretmenler gerek hizmet öncesi gerekse hizmet anında eksiklerini tamamlamak için hizmet içi eğitime gereksinim duymaktadırlar. Özellikle hizmet öncesinde verilen bilgilerin iş ortamında yetersiz kalması, çalışanlarda kariyer yapma isteğinin artması, değişime ve gelişmelere uyum zorunluluğu, bazı bilgi ve becerilerin sadece iş başında öğrenilmesi, öğrenme ve kendini geliştirme isteğinin olması gibi nedenler hizmet içi eğitimi zorunlu kılmaktadır. Türkiye’de her ne kadar hizmet içi eğitimler düzenlenip öğretmenlere seminerler şeklinde sunulsa da, bu hizmet içi eğitimler öğretmenlerin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayıp karşılamadığı tartışma konusudur. Ülkemizde hizmet içi eğitim faaliyetlerini konu alan birçok araştırma yürütülmüştür. Bu çalışmalarda daha çok katılımcıların görüşlerine başvurularak katıldıkları hizmet içi eğitim programlarının etkililiği, hizmet içi eğitime katılmayı etkileyen etkenler ve eğitimin gerekliliği noktasında hizmet içi eğitime ilişkin ihtiyaç analizi belirleme çalışmaları konu edilmiştir. Bu araştırma ise doğrudan “Öğretmenlerin hizmet içi eğitime katılma konusundaki tutumları nasıldır?” sorusuna odaklanmaktadır. Araştırmada Tokat ilindeki okullarda görev yapan öğretmenlerin hizmet içi eğitime ilişkin tutumlarının belirlenmesi ve bazı değişkenler açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Araştırma nicel bir araştırma olup ilişkisel tarama modelindedir. Araştırmanın çalışma grubunda n=229 öğretmen yer almaktadır. Araştırma verileri Çelen, Kösterelioğlu ve Akın Kösterelioğlu tarafından geliştirilen likert tipinde tutum ölçeği ile toplanmıştır. Ölçeğin geliştirilme sürecinde şu aşamalar izlenmiştir. İlk olarak; öğretmenlerin tutumlarını belirlemeye yönelik 60 madde yazılmıştır. Uzman görüşleri doğrultusunda 17 madde uygulama öncesinde ölçekten çıkarılarak 43 madde pilot uygulama için hazırlanmıştır. Ardından pilot uygulama için hazırlanan ölçek n=176 öğretmenden toplanan verilerle madde analizleri yapılmış ve 30 maddeden oluşan nihai tutum ölçeği formu hazırlanmıştır. Bu ölçek formu n=288 öğretmenden oluşan farklı bir öğretmen grubuna uygulanarak doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır. Analiz sonucunda tek boyuttan oluşan ve iki yarım güvenilirliği .95 ve Cronbach Alfa iç tutatlılık katsayısı .97 olan; tek boyutlu yapısıyla puanlardaki değişimin %52.2’sini açıklayan “Öğretmenlerin Hizmet İçi Eğitime İlişkin Tutum Ölçeği” geliştirilmiştir. Geliştirilen ölçek Tokat ilinde görev yapan n=229 öğretmene 2014-2015 öğretim yılında uygulanarak araştırma verileri toplanmıştır. Elde edilen veriler bir analiz programı kullanılarak t-testi ve varyans analiziyle, Mann-Whitney U testi ve Kruskal-Wallis-H testleriyle analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre katılımcı öğretmenlerin ölçekten aldıkları puanların ortalaması x=3.51’dir. Bu değerin orta düzeyde olduğu söylenebilir. Ayrıca öğretmenlerin hizmet içi eğitime katılmaya ilişkin tutumları cinsiyet, kurum türü, medeni durum, öğrenim durumu değişkenleri açısından anlamlı bir farklılık göstermediği; okul öncesi öğretmeni olarak görev yapanların tutumlarının ortaokul ve liselerde görev yapan branş öğretmenlerinden daha yüksek olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. * Bu araştırma Amasya Üniversitesi SEB-BAP 15-033’nolu proje kapsamında desteklenmektedir. Sözlü bildiri TOPLAMA İŞLEMİÖzet: İlköğretim 1. sınıf matematik dersinde öğrencilerin toplama işlemine geçerken sembolleri içselleştirmesi için tasarlayıp uyguladığım bir çalışma. Bu yaş grubundaki öğrenciler oyun çağından yeni çıktıkları, hatta hala içinde oldukları için kağıt-kalem, sırada oturup ders dinlemek onları çok yoruyor. O yüzden de ben her dersi eğlenceli hale getirmeye çalıştım ve genellikle de drama yoluyla yaptım bunu. Yaratıcı drama şeklinde uygulanıyor. Sınıf 2 gruba ayrılıyor, 2şer öğrenciye artı, 2şer öğrenciye eşittir görevi verilip işlevleri anlatıyor.Artı olan öğrenci kollarını birbirine dik tutarak, eşittir olan öğrenci kollarını birbirine paralel tutarak sembolü gösteriyor. örnek: ben artıyım, sağım ve solumdakileri toplayıp eşittire gönderirim gibi. kalan öğrenciler ise sayı olarak kullanılıyor. Sonra öğrenciler rastgele diziliyor. Son olarak öğrencilerden görevlerini yapmaları isteniyor ve toplama işlemi somut bir şekilde gerçekleşiyor.Bir tarafta 3 öğrenci, ardından artı olan öğrenci, ardından 4 öğrenci, ardından eşittir olan öğrenci diziliyor. Artı olan öğrenci hepsini toplayıp eşittire götürüyor ve bırakıyor, eşittir ise onları diğer tarafa geçiriyor. Ardından bu tahtaya yazılarak semboller kağıt üstünde gösteriliyor. Bu işlem 2 grubun yarışması halinde devam ediyor. Örnek olarak 4+3= olarak ilk kim dizilecek? Bu çalışma sonucunda öğrencilerim + ve= sembollerini daha iyi anladı. Onlara bunu sadece 2 ders saatinde yaptım ve anladılar. Hem ders daha eğlenceli hale geldi, hem de ben vakit kazanıp bol bol toplamayla ilgili çalışma yaptım. Sözlü bildiri TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARI BAĞLAMINDA SOSYAL BİLGİLER TOĞLULUĞU (SOBİT): ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Bu çalışmanın amacı, bir öğrenci topluluğu olan sosyal bilgiler topluluğuna ve bu topluluğun topluma hizmet uygulamaları dersi ile ilişkisine ilişkin öğretmen adaylarının görüşlerini almaktır. Araştırmanın amacı doğrultusunda araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Nitel araştırma yönteminin kullanılmasının nedeni nitel araştırmanın niçin kullanılması gerektiği ve temel özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Creswell’e (2016) göre bir problem veya konunun keşfedilmesi gerektiği an, katılımcıların bir problemi hangi bağlamda ele aldığını anlamak istediğimiz an ve belirli çalışma grubu üzerinde çalışılması gerektiği anlar nitel araştırmanın kullanılma zamanlarından bir kaçıdır. Bu araştırmada sosyal bilgiler topluluğu ve bu topluluğun topluma hizmet uygulamaları dersi ile ilişkisi öğretmen adayı gözünde keşfetmeye çalışılmış, etkinlikler esnasında karşılaşılan sorunlara nasıl çözümler bulunduğu ve neden bu çözümlerin bulunduğu irdelenmiş ve sosyal bilgiler topluluğuna gönüllü katılan belirli bir araştırma grubu üzerinde çalışmak gerekmiştir. Ayrıca nitel araştırmanın temel özelliklerinden (Merriam, 2013) bazıları ele alındığında öğretmen adaylarının öğrenci topluluğunda hizmette bulunma deneyimlerini nasıl yorumladıklarına bakılarak anlam ve anlama üzerine odaklanılacak, katkılar, problemler, çözümler ve öneriler açısından zengin betimlemeler yapılabilecek, hipotez test etme amacı taşınmadığı için tümevarımsal süreç böylece gerçekleştirilebilecektir. Bu bağlamda çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması yöntemiyle desenlenmiştir. Merriam’a (2013) göre vaka (durum) çalışması sınırlı bir sistemin derinlemesine betimlenmesi ve incelenmesidir. Araştırılacak şey tek bir kişi, bir program, bir grup, bir kurum vb. sınırlı bir sistem olmalıdır. Bu çalışmada da sosyal bilgiler topluluğu ve orada gönüllü hizmet veren öğrencilere, onların bu kurumla ilgili tecrübelerine odaklanılmıştır. Creswell’e (2016) göre durum çalışması durumlar hakkında çoklu bilgi kaynakları ile detaylı bilgi toplanıp, durum analizinin yapılmasıdır. Bu çalışmada da öğrencilerin sosyal bilgiler topluluğuna ilişkin tecrübeleri çoklu bilgi kaynakları – odak grup görüşmesi, dokümanlar ve raporlar ile bilgi toplanıp, analiz edilecektir. Araştırma, 2016-2017 öğretim yılı Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı III. sınıf 10 öğretmen adayı üzerinde yürütülmüştür. Sosyal Bilgiler Topluluğu (SOBİT) bünyesinde öğretmen adayları tarafından çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Öğretmen adaylarının seçimi amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemeye göre belirlenmiştir. Yıldırım ve Şimşek’e (2013) göre amaçlı örnekleme zengin bilgiye sahip olduğu düşünülen durumların derinlemesine çalışılmasına olanak vermektedir. Amaçlı örneklemin bir çeşidi olan ölçüt örneklemede “sosyal bilgiler topluluğunda etkin olma” ölçütü kullanılmıştır. Örneklemin büyüklüğü araştırma odağı dikkate alınarak tek bir durum olduğu için on kişilik bir grupla çalışma uygun görülmüştür. Araştırmacı çalışmada katılımcı rolündedir. Süreci takip etmiş, yarı yapılandırılmış görüş formu kullanmış, odak grup görüşmesini yapmış ve ilgili doküman ve raporları incelemişlerdir. Araştırmada yarı yapılandırılmış görüş formundan, odak grup görüşmesinden, etkinlik değerlendirme rapor ve fotoğraflarından yararlanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Bu yöntemin kullanılmasındaki amaç toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır. Bu yöntem bağlamında veriler kodlanacak, temalar bulunacak ve veriler kodlara ve temalara göre düzenlenip tanımlanacaktır. Son olarak da bulgular yorumlanacaktır. Araştırmanın sonucunun, topluma hizmet uygulamaları dersi bağlamında sosyal bilgiler topluluğunda etkinlikler yapacak olan öğretmen adaylarına karşılaşılan problemler, çözümler, faydalar ve dönütler konusunda ışık tutması açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Araştırmanın sonucunda öğretmen adayları yaptıkları etkinlikler, karşılaştıkları problemler, bu problem karşındaki çözümler ve aldıkları tepkiler ve öğrenci topluluğu ve topluma hizmet uygulamaları dersi ilişkisi konusunda görüşlerini sunmuşlardır. Bu sonuçlar dikkate alınarak çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARI DERSİNDE NELER DEĞİŞTİ? KURUM YÖNETİCİLERİNİN GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA BİR İZLEM ÇALIŞMASIÖzet: Eğitim, toplum içinde yürütülen ve temeli insan faaliyetlerine dayanan toplumsal bir kurumdur. Öğrenciler de eğitim-öğretim yılı içerisinde akademik olarak neler öğrendiklerini ve deneyimlerini Topluma Hizmet Uygulamaları (THU) dersi aracılığıyla yansıtmaktadırlar. Bu ders kapsamında uygulamada ya da bu uygulamaya bağlı bir faaliyette yer alan öğrenciler yalnızca okulda öğrendikleri teorik bilgilerle kalmayıp; bu ders aracılığıyla özellikle birlikteliği, gönüllülüğü ve dayanışmayı temsil eden resmi ve sivil toplum kuruluşlarının da desteğiyle öğrendikleri bilgileri hayata geçirebilmektedirler. Bu araştırmada ise resmi ve sivil toplum kuruluşlarındaki yöneticilerin THU dersine ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu genel amaç doğrultusunda, kurum yöneticilerinin görüşleri incelenmiş ve araştırmacılardan birinin sekiz yıl önce yapmış olduğu çalışmayla karşılaştırılarak değerlendirmelerde bulunulmuştur. Araştırma, 2008-2009 yılında yapılan çalışmanın 8 yıl sonra aynı kurum ve kuruluş yöneticileriyle aynı görüşme formu kullanılarak yapılan bir izlem (follow-up study) çalışmasıdır. Bu kapsamda 2008-2009 ve 2016-2017 öğretim yılında resmi ve sivil toplum kuruluşlarındaki yöneticilerin THU dersine ilişkin görüşleri alınmıştır. Sonuçta 2008-2009 öğretim yılında yapılan ilk çalışma verilerinin 2016-2017 öğretim yılında toplanan verilerle karşılaştırılması, buna paralel olarak kurum yöneticilerinin sekiz yıllık bir süreçten sonra daha ayrıntılı bir şekilde değerlendirme yapmaları amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2008-2009 öğretim yılında öğrencilerin THU dersi kapsamında gittikleri Samsun’daki resmi ve sivil toplum kuruluşlarından toplam dokuz ve 2016-2017 öğretim yılında ise toplam yedi kurum yöneticisi pozisyonundaki bireyler oluşturmaktadır. İkinci çalışmada ilk çalışmada ulaşılan iki kurumun yer almamasının temel sebebi söz konusu kurum yöneticilerinin değişmesi ve görüşme talebini reddetmeleridir. Bu bakımdan ikinci çalışmada ilk çalışmada da katılımcı konumunda olan yedi kurum yöneticisinin görüşlerine yer verilmiştir. Araştırmada 2008-2009 öğretim yılında yapılan çalışmayla karşılaştırma yapmak amacıyla Kesten ve arkadaşları (2011) tarafından hazırlanan ilk çalışmada da kullanılan yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Araştırmada yalnızca bir kurum ile yapılan görüşme dışındaki bütün görüşmeler kurum yöneticilerinin ofislerinde yapılmıştır. Söz konusu bir kurum ile yapılan görüşme ise kuruluşun Samsun temsilcisinin öğretmen olması sebebiyle boş bir sınıf içerisinde gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler ortalama ilk çalışmada 30-35 dakika, son çalışmada ise 30-45 dakika arasında sürmüş ve ses kayıt cihazı ile kaydedilmiştir. Son çalışmada ses kaydına izin vermeyen bir kurum yöneticisinin THU ile ilgili görüşleri ise görüşme esnasında not alınarak çalışmaya eklenmiştir. Araştırma etiği çerçevesinde katılımcıların isimleri ve bağlı bulundukları kurumlar çalışma içerisinde kullanılmamıştır. Bu nedenle katılımcı yedi kurum yöneticisine K1, K2,...K7 arasında değişiklik gösteren rumuzlar verilerek kodlanmıştır. İlk çalışmada ise katılımcı dokuz kurum yöneticisi Y1, Y2, ... Y9 olarak kodlanmıştır. Araştırma verilerinin analizinde yine ilk çalışmada da kullanılan nitel araştırmalar için tasarlanan analiz tekniklerinden betimsel analiz yaklaşımı tercih edilmiştir. Bu doğrultuda veri analizine her bir görüşme transkriptinin baştan sona okunmasıyla başlanmış ve daha sonra elde edilen veriler araştırmacılar tarafından sistematik olarak kodlanmıştır. Araştırmanın kodlama aşamasında satır-satır analiz (line by line analysis) yaklaşımı kullanılmıştır. Bu bağlamda bir kelime, kelime öbekleri ya da bir cümle verilerin analiz sürecinde bir birim teşkil etmiştir. Yapılan sistematik kodlamanın ardından, katılımcı görüşleri arasındaki benzerlik ve farklılıkları belirlemek amacıyla metinler arası sürekli karşılaştırma (constant comparison) metodu kullanılmıştır. İlk çalışmada nitel verilerin analizinde QSR NVivo 7.0 programı kullanılırken, son çalışmada analiz sürecinde bu programdan yararlanılmamıştır. Araştırmanın doğruluk ve inandırıcılığını sağlamak amacıyla görüşme yapılan kurum yöneticilerinin görüşleri üzerinde herhangi bir yorum yapılmaksızın doğrudan aktarılmıştır. Analiz bulguları THU’nun gerekliliğine ilişkin görüşler, THU’nun kurumun işleyişine etkileri ve kurum yöneticilerinin THU sürecinde karşılaştığı sorunlar (öğrenci, üniversite, danışman kaynaklı sorunlar) kategorileri altında incelenmiştir. Bulgular incelendiğinde THU’nun gerekliliğine ilişkin öğretmen adaylarının toplumsal ilişkiler kurma, iletişim, mesleki gelişim, toplumsal farkındalık ve merhamet duygusu, özgüven sağlama, sosyal proje ve etkinlik geliştirme, sosyal bilinç oluşturma, duygu, düşünce, davranış ve alışkanlık geliştirme, hayata uyum sağlama gibi alanlarda uygulamanın yararlı olabileceği düşüncesiyle THU’nun gerekli olduğu bu bağlamda ilk çalışmayla benzerlikler taşıdığı tespit edilmiştir. Son çalışmada kurum yöneticileri ilk çalışmadan farklı olarak ‘liderlik’ özelliğine değinmezken; iletişim, sosyal proje ve etkinlik geliştirme gibi alanlarda uygulamanın yararlı olabileceğini ileri sürmüşlerdir. THU’nun kurum işleyişine etkileri kategorisinde ise ilk çalışmada olduğu gibi yöneticiler THU’nun hem olumlu hem de olumsuz yöndeki etkilerine değinmişlerdir. Ancak yapılan analizde uygulamanın olumsuz etkilerinin son çalışmada daha fazla sayıdaki kurum yöneticisi tarafından dile getirildiği belirlenmiş ve sekiz yıl önce uygulamada yaşanan sorunların devam ettiği tespit edilmiştir. Uygulama sırasında karşılaşılan olumsuzluklar için kurum yöneticileri THU’nun daha fazla nasıl etkili olabileceği, uygulama ve düşünsel temelde sunulacak hizmetlerin daha fazla nasıl verimli olabileceğiyle ilgili etkili ve kalıcı çözüm konusunda üniversitenin kurumlarla işbirliği kurması, öğrencilerin bilinçlendirilmesi, faaliyet öncesi ve sonrası öğrencilere değerlendirme yapılması, kuruma bağlı olmayan insanlara THU kapsamında destek verilmesi, THU’nun tüm bölümlere yayılması, bilgilendirme toplantıları yapılması, taleplerin resmi kanallarla iletilmesi, ders içeriklerinin zenginleştirilmesi ve planlı olarak faaliyetlerin yürütülmesi gibi öneriler geliştirmişlerdir. Sözlü bildiri TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARI KAPSAMINDA SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ YÜRÜTTÜKLERİ BİR PROJENİN ETKİLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Eğitim fakültelerinin temel amaçları insan haklarına saygılı, dünya ve çevre sorunlarına duyarlı, içinde bulunduğu eğitim süreçleriyle ilgili; kendini sürekli geliştirebilen, empati yeteneği gelişmiş, öz güven ve sorumluluk sahibi öğretmenler yetiştirmektir. Geleceğin öğretmen adaylarını yetiştiren sınıf öğretmenliği programının temel amaçlarından birisi ise öğretmen adaylarının toplum sorunlarına duyarlı olmalarını sağlamak ve toplumsal sorumluluk duygusunu geliştirmektir. Sınıf öğretmenliği programı 3. Sınıf düzeyinde verilen ‘Topluma Hizmet Uygulamaları’ dersi de öğretmen adaylarının toplumsal sorumluluk duygusunu geliştirebilmeyi hedefleyen derslerden biridir. Bu ders kapsamında sınıf öğretmeni adayları çeşitli kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak gönüllü projeleri planlayıp, uygulamakta ve sonuçlar öğretmen adaylarıyla birlikte değerlendirilmektedir. Bu yönüyle ‘Topluma Hizmet Uygulamaları’ dersi çevre sorunlarına duyarlı olma ve toplumla bütünleşebilme amacının gerçekleştirilmesine de hizmet etmektedir. Bu araştırmanın amacı Topluma Hizmet Uygulamaları dersi kapsamında sınıf öğretmeni adaylarının okuma yazmada zorlanan 1. Sınıf öğrencilerine yönelik hazırlayıp uyguladıkları projenin sonuçları değerlendirmektir. Bu araştırma sınıf öğretmeni adaylarının yürüttükleri projenin Topluma Hizmet Uygulamaları dersinin amacına uygunluğunun ortaya konulması bakımından önemlidir. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımlarından olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018-2019 bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sınıf Eğitimi Anabilim dalında öğrenim gören ve Topluma Hizmet Uygulamaları dersi alan 6 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında projeyi yürütmek üzere 6 öğretmen adayı, Muğla iline bağlı bir ilkokulda görev yapan ve araştırmaya gönüllü olarak destek veren birinci sınıf öğretmeni ile görüşmeler yaparak, öğretmenin okuma yazma öğretimini nasıl gerçekleştirdiği ve okuma yazma öğrenimi sırasında zorlanan çocukların sorunlarının neler olduğu konusunda bilgiler edinmişlerdir. Görüşme sonrası 6 gönüllü öğretmen adayı öğretmenin yaptığı açıklamaları da göz önünde bulundurarak aynı sınıfta 2 hafta süreyle gözlem yaptıktan sonra 2 öğrencinin okuma-yazma etkinliklerinde zorlandığını, özellikle ‘kelime, hece, ses’ çalışmalarında güçlükler yaşadığını tespit etmişlerdir. Bu bilgilerden hareketle ders öğretim elemanı ve sınıf öğretmeniyle birlikte okuma-yazma etkinliklerinde zorlanan öğrencilerin seviyelerine uygun ne tür etkinlikler hazırlayabileceklerine karar veren öğretmen adayları projenin planlama aşamasını tamamlamışlardır. Projenin planlama uygulama aşamasında ise 11 hafta süre ile her bir öğretmen adayı, okuma-yazma etkinliklerinde zorlanan öğrenciler için ‘cümle, kelime, hece, ses çalışmalarına’ yönelik etkinlik hazırlayıp, uygulamıştır. Okuma ve yazmada zorlanan her bir öğrenci için toplam 16 saat olacak şekilde etkinlik planı hazırlayan öğretmen adayları ‘kaynak oda ve sınıfta’ okuma yazma etkinliklerini uygulamışlardır. Bu proje kapsamında 1 öğretmen adayı 7 saat, 1 öğretmen adayı 6 saat, 3 öğretmen adayı 5 saat, 1 öğretmen adayı 4 saat olmak üzere toplam 32 saatlik okuma-yazma çalışması gerçekleştirilmiştir. Projenin bitiminde sınıf öğretmeniyle yapılan görüşmelerde projenin genel değerlendirmesini yapması ve proje ile ilgili düşünlerini anlatması istenmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarıyla yapılan görüşmelerde ise Topluma Hizmet Uygulamaları dersinin amacına ulaşıp ulaşmadığı konusunda düşünceleri aktarabilmeleri için, öğretmen adaylarına 6 adet açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formundaki sorular uygulanmıştır. Çalışma kapsamında elde edilen verilerin analizinde ‘içerik analizi ve betimsel analiz tekniği’ kullanılmıştır. Gerek sınıf öğretmeni ve gerekse öğretmen adaylarının görüşleri değerlendirildiğinde ise topluma hizmet uygulamaları dersi kapsamında uygulanan bu projenin amaca uygun olduğunu ve çalışmanın etkili olduğunu belirttikleri; sınıf öğretmeni adaylarının sınıf öğretmeniyle gerçekleştirdikleri işbirliğinin de proje amacına hizmet ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARI KAPSAMINDA İLKOKULLARDA YÜRÜTÜLEN BİR ÇALIŞMA: YANKILAYICI OKUMA ÇALIŞMASININ ETKİLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Öğrencilerin sorumluluk alması gereken bir paylaşım alanı olarak topluma hizmet uygulamaları, hangi yaş grubu olursa olsun öğrencilerin öncelikle yakın çevreleri olmak üzere toplumsal sorunlara duyarlı olmaları ve çözüm üretmeleri amacıyla gerçekleştirilen etkinlikleri kapsamaktadır. Bu açıdan sınıf öğretmeni adaylarının da hizmet öncesi dönemde toplumsal duyarlılık ve sorumluluk kazanmaları ve toplumla bütünleşebilmeleri hedeflendiğinden, topluma hizmet uygulamaları kapsamında farklı projelere gönüllü olarak yer almaları beklenmektedir. Dolayısıyla sınıf öğretmeni adaylarının yürüttükleri bu çalışma, topluma hizmet uygulamaları ile istenen amaçlara ne derece ulaşıldığının belirlenmesi bakımından önemlidir. Araştırmanın amacı ilkokul düzeyinde okuma güçlüğü yaşayan öğrencilerin okuma düzeylerini belirleyerek, yankılayıcı okuma yöntemi uygulamalarıyla okuma becerilerini geliştirmektedir. Bu amaç için 2018-2019 eğitim-öğretim bahar yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Ana bilim dalında okuyan ve Topluma Hizmet Uygulamaları dersi alan 11 gönüllü öğretmen adayı öncelikle yankılayıcı okuma yöntemini araştırarak bilgi sahibi olduktan sonra, çalışma grubuna karar verebilmek için gözlem amaçlı Muğla İli Menteşe ve Ula ilçesine bağlı ilkokullara gitmiştir. Okullara yapılan ziyaretler sırasında sınıf öğretmenleriyle çalışmanın amacı paylaşılarak, sınıfta okuma sorunları olan öğrencilerinin okuma düzeyini değerlendirmeleri istenmiştir. Yapılan gözlem sonucunda da çalışmanın Muğla Menteşe İlçesine bağlı 3 ilkokulda (Salih Zeki Gür İlkokulu: 1.Sınıfların Öğretmeni ile Öğrenci A,B,C,D için 2. Sınıfların Öğretmeni ile Öğrenci E için 3.Sınıfların Öğretmeni ile Öğrenci F,G,H için) (Şehit Jandarma Yarbay Alim Yılmaz İlkokulu: 3.Sınıfların Öğretmeni ile Öğrenci I için ) ve Ula ilçesine bağlı 1 okulda (Atatürk İlkokulu: 1.Sınıf Öğretmeni ile Öğrenci İ,J için) yürütülmesine karar verilmiştir. Öğretmenlerle yapılan ikinci tur görüşmelerde ise etkinliğin ne kadar süreceği planlanmıştır. Sınıf öğretmenlerinin de görüşleri alınarak, öğrencilerin düzeylerine uygun metinler seçildikten sonra, her bir sınıf öğretmeni adayı hazırladıkları plan doğrultusunda her bir okulda 2 hafta ve toplam 4 saat süreyle yankılayıcı okuma etkinliği gerçekleştirmiştir. Birinci hafta öğretmen adayları hazırladıkları etkinlikleri uygulayarak her bir öğrencinin okuma düzeylerini ve okumada ne tür sorunlar yaşadıklarını tespit etmişlerdir. İkinci hafta ise her bir öğrencinin okuma akıcılığını geliştireceğini düşünülen okuma metinleri seçilerek yankılayıcı okuma çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte öğretmen adayları gibi, sınıf öğretmenleri de her bir öğrenci için seviyeye uygun okuma metinleri seçerek yankılayıcı okuma yöntemini destekleyen uygulamalara devam etmiştir. Sürecin sonunda yapılan görüşmelerde hem sınıf öğretmenlerinin hem de öğretmen adaylarının yarı yapılandırılmış görüşme formunda bulunan sorular çerçevesinde yapılan çalışmanın etkililiğini değerlendirmeleri istenmiştir. Verilerin analizinde ‘içerik analizi ve betimsel analiz yöntemi’ kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar temalar halinde düzenlenmiş ve tablo halinde sunulmuştur. Araştırma sonucunda sınıf öğretmenlerinin yapılan çalışmayı faydalı buldukları, yankılayıcı okuma yöntemini de akıcı ve anlamlı bir okuma yapabilme fırsatı sunan bir yöntem olarak değerlendirdikleri belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının görüşleri incelendiğinde, yapılan bu uygulamanın öğrencilerde okuma farkındalığı yarattığı, okuma eksikliklerini belirlemede kolaylık sağladığı, okuma çalışmasının okuma akıcılığı kazandırmada etkili olduğunu, yapılan çalışmayı faydalı olarak değerlendirdikleri ve yankılayıcı okuma çalışmasının okumayı geliştirici etkisi olduğunu belirttikleri, ancak daha uzun sürelerde yapılması halinde daha etkili sonuçlar alınabileceği yönünde öneriler geliştirdikleri tespit edilmiştir. Sözlü bildiri TOPLUMSAL CİNSİYET ALGISININ FEN EĞİTİMİNDE FIRSAT EŞİTLİĞİNE YANSIMALARIÖzet: Bu çalışmanın amacı, toplumsal cinsiyet algısının fen eğitimine yansımalarını yapılan çalışmalar üzerinden incelemektir. Cinsiyeti; fiziksel, bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor beceriler açısından farklılıklar temeline dayalı sosyal bir yapı olan en temel bireysel farklılık olarak algılamamız gerekmektedir. Cinsiyetle ilgili araştırmalar son 40 yıldır önem kazanmıştır. Bilişsel stiller, öğrenme stilleri, motivasyon, tutum gibi bireysel farklılıkların eğitim-öğretime girmesi cinsiyet ile başlamıştır. Toplumda, sınıf ortamında, aile içerisinde kız ve erkeğe yüklenen toplumsal cinsiyet rolü ve verilen iş yükü farklılık göstermektedir. Sınıf içerisinde sosyal yapılandırmacılığa göre kız ve erkeğe biçilen bir rol vardır. Örneğin, elektrik devresi kurmayla ilgili deney yapılacak olduğunda genelde erkek öğrenciler seçilmektedir fakat durum böyle olmamalıdır. Kızların eğitim-öğretim sürecine katılması, okullaşma oranının artırılması, imkanların eşit bir şekilde sunulması gerekliliği gibi konular günümüzde önem kazanmıştır. Müfredat hazırlarken, program geliştirme çalışmalarında kız ve erkek öğrencilerin bireysel farklılıkları göz önünde bulundurulmaya başlanmıştır. Çalışmalarda, kız ve erkek öğrencilerin başarıları arasında farkın nelerden kaynaklanabileceği araştırılmaktadır ve eğitimde fırsat eşitliği sağlamanın gerekliliği üzerinde durulmaktadır. ‘‘Fen öğrenmek için kız ve erkek öğrencilere fırsat eşitliği sağlıyor muyuz?, Hazırlanan öğretim programı cinsiyet farkını göz önünde bulunduruyor mu?, Öğretmenin uygulamaları ve bu konudaki tutumu nasıl?’’ vb. sorular toplumsal cinsiyetin şekillenmesinde ve fen öğretiminde fırsat eşitliğinin sağlanmasında sorulması gerekli sorulardır. Cinsiyet; inanç sistemleri, etnik farklılıklar ve sosyo-ekonomik farklardan etkilenmektedir. Bu bağlamda herkesin fen okuryazarı olması gerektiği konusunda çalışmalar yapılabilir. Sözlü bildiri TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ ATÖLYESİÖzet: TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ ATÖLYESİ “PISA* 2012de yer alan verilere göre; Albania, Bulgaristan, Endonezya, Kazakistan, Malezya, Montenegro, Romanya, Sırbistan ve Türkiye hariç tüm ülkelerde kız çocuklarının erkeklere göre matematikten daha çok korktukları raporlandı. Kızlar Bilim insanları gibi düşünmeleri istendiğinde kayda değer bir performans düşüşü gösteriyorlar. Bilimsel konuları tanımlamaları istendiğinde kızlar erkeklere göre daha başarılı olmaya yatkınken, bilimsel bilgiyi verilen bir duruma uyarlamaları, tanımlamaları, bir durumu bilimsel olarak açıklamaları ve değişimleri tahmin etmeleri istendiğinde erkekler daha başarılı oluyor.” Cinsiyet eşitsizliği algısının yaygınlaştırılmasında maalesef eğitim bir araç olarak kullanılmaktadır. Fakat bunun alternatifini yaratmak ve eşitsizlik algısını yıkmak da yine eğitimle mümkün olabilir. Bu sebeplerle eğitim sisteminin ve toplumun dayattıklarının aksine, kız çocuklarına hayallerini zorlayabileceği ve gerçekleştirebileceği bir hayatın kapısını açabilecek umudu ve bakış açısını kazandırmayı hedefleyen bir “Toplumsal Cinsiyet Eğitimi” atölyesi hazırladık. Hazırladığımız atölyede öğrencileri derste aktif kılacak, tartışma ortamına hazırlayacak daha önce sitemizde yer alan “Düşünce Eğitimi” dersinin yöntem ve tekniklerinden yararlandık. ’Bir Sınıf Değişir’ ve ÇOÇA’nın hazırlamış olduğu çalışmalar ve Küresel Hedefler Kapsamında 5. Hedefe atıfta bulunarak öğrenci ihtiyaçlarımıza göre okulumuzda her sene ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Atölyesi’ uyguluyoruz. Bu sene İnsan Hakları ve Demokrasi haftası etkinliklerinde Öğrenme Tasarımlarının düzenlediği proje doğrultusunda yaptığımız atölye çalışmasından sonra ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Oyun Halısı ‘ ile duyarlı, düşünen , araştıran sorgulayan , iletişim kuran, açık görüşlü ve dönüşümlü düşünen öğrenen profillerini kullanan öğrenciler farkındalığı yüksek bireylere dönüşmeye başladılar. Sözlü bildiri TOPLUMSAL CİNSİYET KONUSUNDA FARKINDALIĞI ARTTIRMADA EDEBİ ÜRÜNLERİN KULLANIMIÖzet: Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyet kavramının ötesinde, cinsiyet algısının toplum tarafından belirlendiğini öne süren bir kavramdır. Anne karnında belli olan biyolojik cinsiyetin aksine toplumsal cinsiyet birey doğduktan sonra toplum tarafından ona verilen rollerle şekillenmektedir. “Bireyin içinde doğduğu kültürün değer ve normlarını o toplumun beklentileri doğrultusunda öğrenmesi ve bunu gelecek nesillere aktarması sürecine toplumsallaştırma denir” (Özkalp, 2003, s. 130). Bireyden beklenen ve bireyin buna karşılık ortaya koyduğu davranış biçimleri bir performans olarak düşünüldüğünde, cinsiyet rollerinin içinde yaşanılan toplumun kültürü ve o kültür içindeki öğrenmelerden ibaret olduğunu ve toplumsallaşma sürecinden bağımsız olmadığı kolaylıkla söylenebilir (Krupat ve Saks, 1988). Toplum içinde kadına ve erkeğe toplumsal cinsiyet rolleri verilmektedir. Kadınlarla erkeklerin farklı uzunluklarda saç uzatmaları, pantolon ve eteklik giymeleri, kulağa küpe takma ya da takmama durumları, saçı tokalama ya da toka takmama gibi farklılaşmalar toplumsal cinsiyet rollerinin oluşumuna etki eden davranışlar olarak değerlendirilebilir. Bütün bu olgularda biyolojik cinsiyet değişmez, ancak toplumsal cinsiyetin bireylere yüklediği roller ortaya çıkmaktadır. Özellikle erken yaşlarda ailede başlayan toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin öğrenmeler daha sonra eğitim kurumları aracılığıyla devam ettirilmektedir. Dolayısıyla bireyin toplumsal rollere ilişkin öğrenmeleri düşünüldüğünde aile ve okul bu öğrenmeleri şekillendiren temel iki kurum olarak göze çarpmaktadır. Eğitimin temel işlevlerinden biri, değerlerin ve kültürlerin aktarımını sağlamaktır. Dolayısıyla eğitim kurumları, ana akım siyasal ve kültürel değerlerin ve geleneksel normların yeniden üretimini ve aktarımını gerçekleştiren yasal ve toplum tarafından kabul gören kurumlardır. Toplumsal cinsiyet rolleri toplumun her kesiminde sık sık bireylerin karşılaştığı davranışlardır. Bu konuda farkındalık yaratılmasında edebi ürünlerin etkili bir şekilde kullanımının büyük etkisi vardır. Özellikle ilkokul ve ortaokul çağındaki öğrenciler için yazılmış öyküler ve romanlar, toplumsal cinsiyet rollerinin bireyler tarafından erken yaşlarda sorgulanması ve ileriye dönük olarak değiştirilmesi açısından önem taşımaktadır. Bu edebi ürünlerin eğitimde sınıf ortamında kullanılması, sosyal bilgiler derslerini de öğrenciler için daha verimli ve ilgi çekici hale getirmektedir. Öğrenciler ilgilerini çeken olay örgüsü arasında kendilerine ve çevrelerine ait yaşantıları sorgularken aynı zamanda toplumda cinsiyetlere yüklenen rolleri de sorgulamaktadırlar. Bu amaçla bu sunuda 5. sınıf öğrencilerinin yaş düzeyine hitap eden “Yaldızlı Şeker Kağıtları” adlı öykü kullanılarak, sosyal bilgiler dersinde toplumsal cinsiyet konusunda farkındalığı arttırmak üzere yapılan çeşitli etkinliklere yer verilecektir. Örneğin; 5. sınıf sosyal bilgiler dersinin birinci ünitesi olan “Haklarımı Öğreniyorum” başlıklı ünitede yer alan “Gruplardaki Rollerimiz” konusunda, öğrencilerde toplumsal cinsiyet rollerinin toplum tarafından oluşturulduğu, sabit olmadığı, istenildiği takdirde toplum tarafından değiştirilebileceği konularında farkındalık yaratmak üzere, soru cevap tekniği kullanılarak çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Bu etkinlikler sırasında ortaya çıkan bazı tartışma konularına şunlar örnek verilebilir: Erkek öğrenciler yemek hazırlama, sofrayı kurma gibi ev işlerini annelerinin yaptığını söylerken, bazı erkek öğrenciler bu hikayeyi okuduktan sonra, sofrayı kurmaya ve toplamaya yardım ettiklerini, hatta odalarını bile topladıklarını belirtmişlerdir; babalarını bu konuda ikna edemediklerini de eklemişlerdir. Bu sunu, sosyal bilgiler öğretiminde edebi metinlerin nasıl kullanılabileceği ve sonuçlarının neler olabileceğine ilişkin örnekler içermektedir. Ayrıca sunuyu yapan kişi, aynı zamanda öykünün yazarı ve uygulayıcısıdır. Bu nedenle, edebi metinlerin sınıf içerisinde sosyal bilgiler dersinde destek olarak kullanımına dair güncel ve etkili örnekler de verilecektir. Krupat, E & Saks, M. J. ( 1988 ). Social Psychology and Its Applıcations. New York: Harber & Row, Publisher. Özkalp, E. ( 2003 ). Sosyolojiye giriş. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Sözlü bildiri TOPLUMSAL CİNSİYET VE SİYASETÖzet: Toplumun siyasi ve sosyal alanlar birbirinden ayrılamaz. Siyaseti yöneten ve uygulayan insanlar onun amacını ve anlamını tanımlayanlardır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, toplumun en önemli sorunlarından birisidir ve daha çok kadınlara yönelik ayırımcılık şeklinde ortaya çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği politikası kendi kendine oluşan bir süreç değildir. Bu politika devlet tarafından izlenen genel politikanın bir parçasıdır. Toplumsal cinsiyet kadının siyasete katılımı dolaylı olarak toplumlarda demokrasi ve gelişme oranını gösteriyor. Bu sebeple toplumsal cinsiyet politikası toplumun gelişmesi için ihtiyaç duyulan bir alandır. 20. Yüzyılda geleneksel yaşam biçiminden çağdaş yaşam biçimine geçilmesiyle özellikle kadına seçme ve seçilme hakkı tanınması, kadının siyasal katılımında olumlu değişiklikler oluştursa da, bugün kadının siyasal katılımı hâlâ erkeklerle eşit düzeye gelememiştir. Genel olarak kadınların siyasi hayattaki rolleri, kadınların iş hayatı ve toplumsal hayattaki rolleriyle bağlılık içerisindedir. Bununla beraber, “kadınların toplumsal ve ekonomik hayata katılımının yetersizliği, kadının siyasete katılımındaki engelin en önemli sebeplerindendir. Son yüzyıl içinde hızla değişen sosyo-politik yaşamda, birçok gelişmeler görülmektedir. Diğer sosyal sorunlar gibi, bu sorunun çözümü de çok boyutludur. Ayırımcılığı sadece eşit ya da benzer olanlar arasında yapılan farklı muamele olarak değerlendirmek yeterli değildir. 20 yüzyılın sonlarından itibaren, cinsiyet eşitliği konularında yetkili kamu görevinin (ombudsman) yer almasını gösterebiliriz. Böyle yetkili kişiler ilk 1967 yılında İngiltere’de görevlendirilmiştir. Daha sonra yönetim kurumundaki yetkililer cinsiyet sorunlarına ilgi göstermeye başlamışlar. Günümüzde ombudsmanlar birçok ülkede tercih edilmektedir. Norveçte 1978den beri İsveçte - 1980, Finlandiya - 1987 yılından beri, Litvanya- 1999 yılından bu yana Almanyada - 2001 yılından bu yana; Slovenya - 2002, vb. Görüldüğü gibi bu süreç hızlı bir tempoyla yayılmaya başlamış, hatta Ukrayna’da Ukrayna anayasasına göre 13 Kasım 1997 yıldan itibaren Ukrayna Parlamentosu İnsan Haklarını Koruma Kurulu adını taşıyan bir kurum hizmet vermeye başlamıştır. Bu kurumun ilk ombudsmanı da N. Karpaçeva seçilmiştir. Bu çalışmada kadının toplumlaşma süreci ve siyasi hayata katılımı tarihsel gelişim süreçleri içerisinde ele alınmıştır. Ayrıca kadınların siyasete aktif katılımını engelleyen toplumsal ve siyasal etkenler belirtilerek bu etkenlerin çözümüyle ilgili öneriler sunulmaktadır. Sözlü bildiri TOPLUMSAL KİMLİĞİN OLUŞUMUNDA SOSYAL BİLGİLER DERSİNİN ROLÜNÜN İNCELENMESİ: ORTAOKUL PROGRAMLARI (1931-32, 1938, 1949, 1962, 1970-71, 1984-85)Özet: Toplumsal kimlik, bir dilin konuşulması ya da ortak bir simgesel sistemin kullanımı ile ulaşılan ortak bilgi ve bellek olarak tanımlanmaktadır (Erkayhan, 2008). Gruplar arasında ortak bilgi ve ortak anlayışı ifade etmektedir (Bryan, 2008). İnsanlar toplumsal bir varlık olduğu için toplumla ilişki içindedirler. Toplumlar bireylerin ihtiyaçlarına cevap verirken, aynı zamanda bireylere de görevler yüklemektedir. Toplumların bu beklentileri bireylerde toplumsal bir kimlik geliştirmektedir. Toplumsal kimlik bireylerin bir yandan kendisini topluma ait hissetmesini sağlarken diğer yandan da toplum bütünlüğü ve devamlılığı açısından önemlidir. Eğitim-öğretim programları devletlerin istenilen nitelikte bireyler yetiştirmesini amaçlamaktadır. Hâlihazırdaki eğitim-öğretim programlarının ait olduğu topluma ilişkin birtakım kuralları kazandırmaya çalışması, bireylerin içinde yaşadıkları topluma uyumunu sağlayarak toplumsal bütünlüğü ve düzeni korumaya çalışması ile ilgilidir. Sosyal Bilgiler dersi sahip olduğu geniş içerik ile eğitim-öğretim programlarının bu amacını yerine getirebilecek en önemli derslerden birisidir. Bu nedenle bu araştırmada 1931-32, 1938, 1949, 1962, 1970-71 ve 1984-85 ortaokul programları Sosyal Bilgilerin içeriğini oluşturan derslerin ((Milli)Tarih, (Milli) Coğrafya, Yurt Bilgisi/Vatandaşlık Bilgileri) amaçlarının toplumsal kimliğin oluşumundaki rolü incelenmektedir. Araştırma nitel bir çalışmadır. Nitel araştırma; toplum, birey ve grup davranışlarını ya da olay ve olguların nedenini, nasılını ve sonucunu ortaya koymayı amaçlayan araştırma yöntemidir (Seggie ve Bayyurt, 2015). Araştırma nitel araştırma türlerinden birisi olan tarihsel bir araştırmadır. Tarihsel araştırma, geçmişte meydana gelmiş bir sorunu, hareketi ya da bilgiyi yorumlamayı sağlayan araştırmadır (Wiersma ve Jurs, 2005). Araştırmada veriler doküman tekniği kullanılarak elde edilmiştir. 1931-32’den başlayarak 1984-85’e kadar yapılmış olan ortaokul programlarında Sosyal Bilgiler dersinin içeriğini oluşturan Tarih, Coğrafya ve Yurt Bilgisi derslerinin amaçları incelenmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. İçerik analizi, bir yazılı metnin içeriğinin incelenerek sonuçların sayısal olarak ortaya konulması durumudur (Ekiz, 2013). Araştırmanın geçerliği ve güvenirliği üçgenleme tekniği kullanılarak sağlanmaya çalışılmıştır. Üçgenleme, iki veya daha fazla kişiye verilerin bağımsız olarak analiz ettirilmesi ve bulgularının karşılaştırılması durumudur (Patton, 2014). Bu araştırmada ortaokul programları Sosyal Bilgiler dersinin amaçlarında toplumsal kimlik oluşumuna ilişkin en çok üzerinde durulan konuların başında millet bilinci kazandırmak/oluşturmak; milli tarih bilinci oluşturmak; vatan bilinci kazandırmak ve toplumsal değişimlere uyum sağlamak; vatandaşlık bilinci kazandırmak, toplumsal bütünlük/uyum sağlamak, toplumsal değerler kazandırmak, hukuk kurallarına uyum sağlamak olduğu tespit edilmiştir. Ortaokul programları Sosyal Bilgiler dersinin amaçlarında toplumsal kimliğin oluşumunda en etkili dersin Yurt Bilgisi dersi olduğu, bu dersi Tarih ve Coğrafya derslerinin izlediği görülmektedir. Ortaokul programları içerisinde toplumsal kimliğin en fazla kazandırılmasının amaçlandığı program 1984 ortaokul programıdır. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren incelenen Tarih, Coğrafya, Yurt Bilgisi/Vatandaşlık Bilgileri ve Sosyal Bilgiler öğretim programlarının ortaokul düzeyinde zaman zaman aynı amaçlar olduğu; zaman zaman ise amaçların içeriğine yeni bilgiler eklenerek geliştirildiği görülmektedir. Ortaokul programlarında toplumsal kimliğin oluşumuna ilişkin oluşan kategoriler incelendiğinde milliyetçilik; milli duyguları kazandırma, milletini sevme, milletinin özelliklerini/karakterini öğrenme gibi ifadelerle açıklanırken, 1984 ortaokul programı Milli Tarih, Milli Coğrafya ve Vatandaşlık Bilgileri derslerinin amaçlarında milliyetçiliğin ilk defa Atatürk milliyetçiliği olarak şekil aldığı tespit edilmiştir. Yurt Bilgisi dersinin millet bilinci, vatandaşlık bilinci oluşturmak ve hukuk kurallarına uyum sağlamada; Tarih dersinin milli tarih bilinci oluşturmak, toplumsal değişimlere uyum sağlamak ve ortak amaç birliği sağlamada; Coğrafya dersinin vatan bilinci oluşturmak ve toplumsal bütünlük/uyum sağlamada diğer iki derse göre daha fazla kategoriye yer verdiği görülmektedir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda öneriler belirtilmiştir. Sözlü bildiri TPAB GELİŞTİRME PROGRAMININ ÖĞRETMEN ADAYLARININ EĞİTİM TEKNOLOJİLERİNE YÖNELİK TUTUMLARI VE TPAB ÖZGÜVENLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: TPAB Geliştirme Programının Öğretmen Adaylarının Eğitim Teknolojilerine Yönelik Tutumları ve TPAB Özgüvenlerine Etkisinin İncelenmesi 21. yüzyılda, eğitim teknolojilerinin etkili kullanımı bilgisi bir öğretmenin sahip olması gereken temel bilgiler arasına girmiştir. Öğretmen yetiştirme programları geleceğin öğretmenlerini yetiştirmekle sorumludur. Ancak, öğretmen adayları lisans eğitimleri sırasında alan, pedagoji ve teknoloji bilgisine yönelik çeşitli dersler almalarına rağmen, bu bilgileri bütünleştirememekte ve gerçek sınıf ortamına yeterince yansıtamamaktadır. Bu çalışmanın genel amacı, TPAB geliştirme programının öğretmen adaylarının Eğitim Teknolojilerine Yönelik Tutumları (ETYT) ve TPAB Özgüvenlerine etkisini incelemektir. Bu çalışma, zayıf deneysel desenlerden tek grup ön test /son test tasarımı kullanılmıştır. Çalışma kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemine göre seçilen 43 öğretmen adayı ile yürütülmüştür. Çalışma, 2014 bahar dönemlerinde toplam 14 haftada tamamlanmıştır. TPAB geliştirme programı bilgilendirme eğitimi ve tasarım-mikro öğretim aşamalarından oluşmaktadır. Birinci aşamada öğretmen adaylarına TPAB kavramları, eğitim teknolojileri ve örnek ders sunumlarını içeren bilgilendirme eğitimi verilmiştir. İkinci aşamada ise öğretmen adayları ASSURE modeline göre ders tasarımları hazırlamış ve bu tasarımları mikro öğretim yöntemi ile sunmuştur. Veri toplama aracı olarak; eğitim teknolojilerine yönelik tutum ölçeği ve Teknolojik Pedagojik Alan Bilgisi Öz güven ölçeği kullanılmıştır. Çalışma boyunca 3 kez uygulanan ETYT ölçeğinden elde edilen veriler Friedman ve Wilcoxon testi, TPAB öz güven verileri ise tekrarlı ANOVA testi ile analiz edilmiştir. Sonuç olarak bilgilendirme eğitimi ve tasarım-mikro öğretim çalışmaları her ikisinin ayrı ayrı ve tüm programın öğretmen adaylarının ETYT ( 2 (sd=2, n=43)=16,201, p<0,01) ve TPAB Özgüvenlerini (F(2, 84)=27,238; p<0,001) arttırdığı tespit edilmiştir. Ayrıca 3 kez uygulanan TPAB Özgüven ölçeği alt boyutlarının ikişerli ölçümleri karşılaştırıldığında ise TPB özgüven boyutu için ilk ölçüm ile ikinci ölçüm, ilk ölçüm ile üçüncü ölçüm arasında anlamlı bir fark olduğu görülürken ikinci ve üçüncü ölçüm arasında anlamlı bir fark görülmemiştir. Bu durum bilgilendirme eğitiminin fen bilgisi öğretmen adaylarının TPB özgüvenlerini arttırmada etkili olduğunu göstermektedir. TAB özgüven boyutu için ilk ölçüm ile ikinci ölçüm, ikinci ölçüm ile üçüncü ölçüm arasında anlamlı bir fark olmadığı ancak ilk ölçüm ile üçüncü ölçüm arasında anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Bu durum bilgilendirme eğitimi ve tasarım-mikro öğretim aşamalarının birlikte fen bilgisi öğretmen adaylarının TAB özgüvenlerini arttırmada etkili olduğunu göstermektedir. TB özgüven boyutu için ise ilk ölçüm ile ikinci ölçüm arasında anlamlı bir fark olmadığı, ancak ikinci ölçüm ile üçüncü ölçüm ve ilk ölçüm ile üçüncü ölçüm arasında anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Bu durum tasarım-mikro öğretim aşamasının fen bilgisi öğretmen adaylarının TB özgüvenlerini arttırmada daha etkili olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak TPAB kavramlarının tanıtımını ve ASSURE modeline dayalı TPAB uygulamalı örneklerden oluşan bilgilendirme eğitimi ve adayların aktif katılımını içeren tasarım-mikro öğretim çalışmalarının adayların ETYT ve TPABÖ arttırmada etkili olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri TRAİNİNG STUDENT TEACHERS OF ENGLİSH FOR FORM FOCUSED INSTRUCTİON AT YOUNG LEARNERS’ ENGLİSH CLASSESÖzet: The current debate on how to teach English language has focused on integrating form, function and meaning rather than explicitly introducing language as de-contextualised structures. The aim of this paper is thus to discuss how student teachers of English language can be trained in teaching English through form-focusing activities that entail active involvement of young learners in meaningful and contextualised activities. 82 prospective teachers of English in their junior year in the English Language Teaching Department of Faculty of Education at Pamukkale University in the 2015-2016 academic year participated in the study and received instruction as to how to teach young learners of English grammatical structures. Since Batstone’s (1994) grammar teaching stages such as “noticing, structuring and proceduralizing” fit such a purpose, they were instructed on how they would apply these stages in teaching young learners English. As part of the study they were assigned one of the units in the fifth and sixth graders’ course-books and then asked to prepare a number of grammar teaching activities in order to teach the target language structure in the assigned course-book unit. All the activities to be developed would be in line with noticing, structuring and proceduralising stages and relevant for teaching young learners English. Each participant uploaded their activities and the related materials to the Moodle, a free and open-source educational support platform of Pamukkale University and then presented them to the whole class in micro-teaching sessions. All the noticing activities prepared by the student teachers focused on presenting the target language form in a meaningful context drawing students’ attention to both the language form and its meaning through realia, visuals and verbal demonstration techniques. The structuring activities had the sole purpose to involve the pupils actively in manipulating form and meaning through meaningful controlled practices such as puzzles, songs, language games and information-gap activities. The proceduralising activities were prepared to give young learners chances to apply what they had learned, involving them in fluent language use and ccommunication such as role-plays, dictogloss activities, and story completion activities. Those student teachers who took part in the study reported positive benefits of preparing such activities in learning how to teach English language grammar. Most of them stated that they had themselves received language instruction as learners of English through explicit grammar teaching activities such as rule memory and sentence transformation during their primary, secondary and high school years of language education without actually developing any competency in using the language for communication purposes. The participants reported that the instruction they received on how to teach young learners grammar and also the activities and materials they developed helped them realise the importance of integrating form, meaning and function through contextualized activities for meaningful form-focusing instruction. Almost all of them have proven to be promising teachers of English for changing the nature of future language instruction positively in Turkish state schools. Sözlü bildiri TRAVMATİK YAŞANTILAR, CİNSİYET VE SOSYAL DESTEK İLE YARDIM ARAMA ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Giriş Bireyler yaşamlarının farklı dönemlerinde cinsel istismara maruz kalmaktan bir terör olayına şahit olmaya kadar sarsıcı farklı yaşam olaylarıyla karşılaşabilmektedirler. Bu tür olaylar her birey için stres verici sonuçlara yol açmayabilir. Travma sonrası stres bozuklukları, kaçınma davranışları, unutma, uyku bozuklukları, örseleyici olayları simgeleyen uyarıcılardan kaçınma, yabancılaşma ve süreğen bir kaygı belirtileri şeklinde gözlenebilir. Bazı araştırmalarda travmatik yaşantıların kadınlarda, bazılarında ise erkeklerde daha yaygın gözlendiğine ilişkin bulgular mevcuttur. Çalışmaların önemli bir kısmında ise bu farklılık travmanın tür ve niteliğine bağlı olarak açıklanmaya çalışılmaktadır. Sosyal destek, travmatik yaşantılarla başa çıkma sürecinde en çok işlev gören psiko-sosyal kaynaklardan biridir. Bu durum özellikle kolektif toplum anlayışında daha belirgin şekilde ortaya çıkar. Kolektivist başa çıkma mekanizmalarının ön plana çıktığı sosyal yapılarda bireyler; aile, akraba ve yakın arkadaşlarının sosyal desteklerinden etkin bir şekilde yararlanırlar. Ancak bu durum, yardım arama eğilim ve tutumlarından bağımsız değildir. Amaç Bu araştırmanın amacı, öğrencilerin travmatik yaşantıları, cinsiyetleri ve sosyal destek alma düzeyleri ile yardım arama çabaları arasındaki ilişkileri incelemektir. Yöntem Çalışma 600 üniversite öğrencisi (Kadın=436, Erkek=164) üzerinde gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların %56,8i en az bir travmatik deneyime sahip iken, %43,2si herhangi bir travma yaşamamıştır. Farklı bölüm ve sınıf düzeylerinde öğrenim gören öğrencilerin yaş ortalaması 21.64dir (Ss=2.51). Araştırmada bilgi toplama formu ile algılanan sosyal destek ve yardım arama ölçekleri kullanılmıştır. Veri analizlerinde, tanımlayıcı istatistik teknikler ile hiyerarşik regresyon analizi kullanılmıştır. Bulgular Regresyon modeline cinsiyet, travmatik yaşantıya sahip olma durumu ve algılanan sosyal destek aşamalı olarak dahil edilmiştir. Kurulan modelin cinsiyet F(1, 598) = 67.08, p<.001, travmatik yaşantılara sahip olma F(2,597) = 34.87, p<.001 ve algılanan sosyal destek F(3,596) = 42.22, p<.001 değişkenleri için uygunluk taşıdığı gözlenmiştir. İlk model, varyansın yaklaşık % 10unu açıklamıştır (R=318, R2=101, R2=.099). Cinsiyetin yanında travmatik yaşantıların da eklendiği modelin varyansa anlamlı bir katkısı olmamıştır (R=323, R2=105, R2=.102). Bu değişkenlere algılanan sosyal destek eklendiğinde ise açıklanan varyans yaklaşık % 17 olmuştur (R=419, R2=175, R2=.171). Modele cinsiyetin özgün katkısı anlamlı bulunmuştur (B=-7.773, SH=1.280, =-.318, p<.001), diğer değişkenlerden travmatik yaşantılara maruz kalma durumunun katkısı anlamız (B=-1.347, SH=853, =-.061, p>.115), algılanan sosyal deste ise anlamı katkı sağlamıştır (B=-.199, SH=.028, =.269, p<.001) Tartışma ve sonuç Cinsiyet ve algılanan sosyal destek yardım arama çabalarını anlamlı düzeyde yordamaktadır. Bun karşı travmatik yaşantıya sahip olma durumu yardım aramayı anlamlı düzeyde açıklamamaktadır. Bu sonuç, bazı araştırma bulguları ile benzer iken bazıları ile farklılaşmaktadır. Poster bildiri TRT REPERTUARINDA BELİRTİLEN TÜRK SANAT MÜZİĞİ MAKAM ÇEŞİTLİLİĞİNİN, KLASİK TURK MUSİKİSİ MAKAM ÇEŞİTLİLİĞİNİ YANSITMA DÜZEYİNİN İNCELENMESİÖzet: Çalışmanın amacı Türk Müziğindeki makam çeşitliliği ve zenginliğini ortaya koyup, Türk Müziğinde bulunan makamların TRT repertuarındaki makamlarla karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yapılan araştırmada, arşiv ve konu üzerinde yayınlanmış makaleler ele alınmıştır. Çalışma ekseninde elde edilen bulgulardan, farklı sayılarda Türk Müziği Makamı olduğu ifade edilmektedir. Örneğin Prof.Dr.Alaaddin Yavaşça, 622 adet makam olduğu konusunda ısrarlı olurken, müzikolog Cinuçen Tanrıkorur 512 adet makam olduğunu, araştırmacı Ferit Sıdal, Türk Müziği Nazariyatı isimli çalışmasında 316 adet makam bulunduğunu belirtmektedirler. Büyük besteciler ve nazariyatçılar tarafından desteklenen www.turkmusikisi.com adlı web sitesinde 95 adet makama rastlanmıştır. Mayıs 2005 basımı TRT repertuar kitabında yapılan makam çeşitliliği analizinde ise; 137 adet farklı makam olduğu tespit edilmiştir. Bu makam çeşitlilikleri çalışma içinde sunulmuştur. Yine araştırma kapsamında nota arşivinde fiili olarak bulunan, ancak repertuar kitabında anılmayan 15 adet makama ait, ağırlıklı olarak saz semaisi, peşrevlerden oluşan makamlar da tespit edilmiştir. Örneğin Şevk Aver, Vech-i Arazbar, Selmek, vb. Bazı makamlarda ise, farklı harf kullanımından dolayı aynı makamın farklı bir makam adı olarak keydedildiği görülmüştür. Örneğin, Beyati-Bayati, Evc-Ara- Evcara gibi.. Çalışmadan çıkan sonuçlara göre, şu önerilerde bulunulabilir: 1) TRT repertuar kitabı daha sağlıklı analizlerle güncellenmelidir. 2) TRT arşivi ile bu arşivin yansıdığı antolojiler tutarlı hale getirilmelidir. 3) Türk Müziği makam sayısı üzerinde bilimsel çalışmalar yapılmalı, sayı üzerinde azami uzlaşma sağlanmalıdır. 4) Bestecilerimiz, popüler kaygılardan uzak bir şekilde kullanılmayan makamlarda da eserler üretmelidirler. 5) Makam çeşitliliği bir kültür zenginliği olup, Klasik Türk Müziğinin sevdirilmesinde ve yaşatılmasında önemli bir fonksiyonu yerine getirebilir 6) Türk Musikimize sahip çıkma ve yarınlara aktarma adına birey ve kurum olarak üzerimize düşen görevlerin yapılması, bunu da musikimizi dinleyerek dinleterek ve araştırarak ulaşabileceğimiz düşüncesindeyim. Sözlü bildiri TÜBİTAK 4007 BİLİM ŞENLİĞİ BİLİM ORDUSU PROJESİÖzet: Bu projenin amacı Ordu ilinde eğitim alan okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin bilim, teknoloji ve sanata olan ilgilerini artırmak, bilimin farklı yönlerini keşfetmelerini, bilimsel araştırma becerileri edinmelerini ve planlanan çalışmalarda etkin rol alarak yaparak yaşayarak öğrenme fırsatlarına ulaşmalarını sağlamaktır. Ayrıca Ordu ilinde görev yapan öğretmenlerin bilim ve teknolojiye olan ilgilerini arttırarak bilimsel çalışmalara özendirmektir. Bununla birlikte hedef kitlede bulunan Ordu ilinde yaşayan vatandaşların ülkemizde yapılan bilimsel çalışmaları yakından incelemeleri, eğitim olanaklarının farkında olmaları, ülkemize değer katan bilimsel ve teknolojik ürünlerin geliştirilebilmesi adına yapılan etkinlikleri ve bilimsel çalışmaları bizzat yakından görmelerini sağlamak amaçlanmaktadır. Ayrıca katılımcıların aktif olarak deneyim yaşayacakları atölye çalışmaları, bilimi ve gelişen teknolojiyi katılımcı olan her kesimin algılayabileceği şekilde sunmak hedeflenmiştir. Bilim Şenliğinin en büyük hedeflerinden biri de bilimsel ve sanatsal faaliyetleri aynı etkinlikte buluşturmaktır. Bu amaçlar doğrultusunda yapılan proje 25-26-27 Nisan 2019 tarihlerinde Ordu ilinde bulanan Dr. M. Hilmi Güler Bilim ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir. Bilim Ordusu Projesinin farkındalığı daha fazla arttırmak amacıyla herkesin katılımına açık olacak şekilde planlama yapılmıştır. Okul öncesinden liseye kadar olan öğrenci grubu ve bu öğrencilere eğitsel rehberlik eden öğretmenlerin katılım sağlamaları için planlamada özel çaba gösterilmiştir. Bilim Şenliği süresince atölye çalışmaları, sergiler, bilimsel gösteriler, sanatsal faaliyetler, gökyüzü gözlemi, deneyler ve teknoloji uygulamaları katılımcılara sunulmuştur. Şenlik boyunca yapılması planlanan faaliyetlerin tamamı Dr. M. Hilmi Güler Bilim ve Sanat Merkezi binasında ve bahçesinde gerçekleştirilmiştir. Faaliyette görev alan atölye liderlerinin büyük bir kısmı Dr. M. Hilmi Güler Bilim ve Sanat Merkezi öğretmenlerinden, konferansta görevli akademisyenlerin çoğunluğu ise Ordu Üniversitesi’ nden oluşmaktadır. Belirlenen hedefler ışığında okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise seviyesi öğrencilerin ve öğretmenlerin katıldığı toplam 23 atölye faaliyeti, 4 turnuva, 2 sergi, 3 Bilim Turu, 2 Konser, 8 konferans, Planetaryum Gösterileri, Teleskop gözlemleri, olmak üzere toplam 37 etkinlik ve 101 etkinlik programı gerçekleştirilmiştir. Yapılan tüm etkinlikler katılımcılar tarafından “Bilim Şenliği Değerlendirme Anketi” ile değerlendirilmiştir. 4 bölümden oluşan anket aracılığı ile katılımcılar; atölye içeriğini, atölye liderini, planlama/organizasyonu ve bilim şenliği genel durumunu değerlendirmiştir. Proje kapsamında konferansa katılan öğretmenlere “Bilim Şenliğinin Öğretmenlerin Mesleki Gelişimlerine Etkisi Anketi” uygulanmıştır. Ayrıca katılımcı öğrencilere ve Ordu halkına “Bilim Şenliği Genel Değerlendirme Anketi” ön test- son test şeklinde uygulanarak Bilim Şenliği’nin etkisi araştırılmıştır. Yapılan araştırmalar SPSS 22.0 paket programı ile analiz edilmiştir. Sonuç olarak 3 günlük planlanmış olan şenlikte toplamda 6085 kişi etkinliklerden faydalanmıştır. Yapılan analiz sonucunda katılımcıların atölye içeriği, atölye lideri, planlama/organizasyon ve genel durumdan memnun olduğu görülmüştür. Bilim Şenliğine katılım sağlayan öğretmenlerin mesleki farkındalıklarının arttığı tespit edilmiştir. Katılım sağlayan öğrenci ve Ordu Halkının bilimsel faaliyetlere karşı tutumlarının olumlu yönde geliştiği bulgusuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri TÜBİTAK MERAKLI MİNİK DERGİSİNİN M.E.B. OKUL ÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMI’NDAKİ KAZANIMLARA GÖRE UYGUNLUĞUNUN İNCELENMESİÖzet: ÖZET Bu araştırma, erken çocukluk dönemi için hazırlanan TÜBİTAK Meraklı Minik dergisinin Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim Programı’ndaki kazanımlara göre uygunluğunu incelemek amacıyla yapılmıştır. TÜBİTAK Meraklı Minik dergisi üç yaş ve üzeri çocuklar için hazırlanan Türkiye’nin bu yaşa yönelik ilk popüler bilim dergisidir. Araştırmada nitel yöntemler kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2018 yılı boyunca yayınlanmış Meraklı Minik’in on iki sayısı oluşturmuştur. Araştırmacı tarafından doküman analizi yapılmış ve on iki sayı ekleriyle birlikte incelenmiştir. Bunun sonucunda “Meraklı Minik Kazanım Değerlendirme Tablosu” oluşturulmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim Programındaki kazanmlara göre, dergi içeriğinin yüzdesel olarak en çok destek verdiği alan Dil Gelişim Alanı, yüzdesel olarak en az destek verdiği alan ise Öz Bakım Becerileri Gelişim Alanı olarak belirlenmiştir. Araştırmacı Meraklı Minik yayın ekibine, dergiyi takip eden öğretmen ve ebeveyne “Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu” uygulamıştır. Görüşmeler analiz edilmiştir. Nitel veriler bu iki yöntem aracılığı ile toplanmıştır. Araştırmanın sonucunda TÜBİTAK Meraklı Minik dergisinin M.E.B. Okul Öncesi Eğitim Programı’ndaki kazanımları dengeli bir şekilde içerisinde barındırdığı, kazanımların birçoğuna dergi içerisinde yer alan etkinliklerde ve eklerde yer verdiği belirlenmiştir. Dergiyi hazırlayan ekibin, erken çocukluk döneminin gelişimsel özelliklerini dikkate alarak içerik oluşturdukları sonucuna ulaşılmıştır. TÜBİTAK Meraklı Minik dergisinin hem öğretmenler hem de ebeveynler için nitelikli bir kaynak olduğu sonucuna varılmıştır. Bu sonuç doğrultusunda, nitelik kaynak olarak tercih edilen derginin içeriğinin zenginleştirilmesi için bazı öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri TÜKENMİŞLİĞİN ÖĞRETMEN ADAYLARI ARASINDAKİ YAYGINLIĞIÖzet: Öğretmenlerde tükenmişliğe neden olan değişkenlerin belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması bir çok kişi tarafından tartışılmaktadır.Tükenmişlik yalnızca öğretmeni değil,öğrencileri,okulu,personeli,veliyi ve öğretmenin ailesini de ilgilendirmektedir.Öğretmenin mesleki tükenmişlik yaşamasının,öğretmenin kişisel sağlığı ve öğrenciye sunulan hizmetlerin dağılımı gibi eğitim süreci içinde zayıflatıcı bir etkisi vardır.Bu durumda verilen eğitim-öğretim hizmetinin nitelik ve niceliğinde bozulma olurken öğrencilerin ruhsal sağlıkları da bozulur.Öğretmenlik mesleği sürekli fedakârlık isteyen, etkili iletişim gerektiren ve duygusal olarak bireyi tüketen bir meslek olduğu için tükenmişlik durumunun ortaya çıkma olasılığı yüksek olan mesleklerden biri olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, tükenmişliğin, öğretmen adayları arasındaki yaygınlığını,demografik değişkenler ve akademik başarı ile ilişkisini incelemektir.Araştırma 2015-2016 yılı güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim gören yaşları 18-24 arasında değişen toplam 100 öğrenci katılmıştır.Katılımcıların demografik özelliklerine ilişkin bilgiler geliştirilen “Bilgi Formu” ile toplanmıştır.Bilgi formunda,öğretmen adaylarının cinsiyeti,yaşı,öğrenim gördüğü sınıf düzeyi ve rapor edilmiş akademik başarılarını belirlemeye ilişkin sorular bulunmaktadır.Araştırmada veri toplama araçları olarak Maslach Tükenmişlik Ölçeği Öğrenci Versiyonu ve kişisel bilgi formu kullanılacaktır.Çalışma grubunu oluşturan öğretmen adaylarına,bilgi formuyla birlikte Maslach Tükenmişlik Ölçeği’nin öğrenci versiyonu grup halinde sınıf ortamında uygulanacaktır.Uygulama yaklaşık 15-20 dk sürmektedir.Verilerin analizinde SPSS 15 programı kullanılacaktır.Değişkenler arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde Pearson Korelasyon Katsayısından,bağımlı değişkenin bağımsız değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını test etmek için,bağımsız örneklem grupları için t testinden,tek yönlü varyans analizinden ve son olarak da bağımsız değişkenlerin,bağımlı değişkenleri yordamadaki rolünü test etmek için çoklu regresyon analizinden yararlanılmıştır.Anketlerden elde edilen bilgiler sonucunda tablolaştırılmıştır. Sözlü bildiri TÜKETİCİ ÇEVRE BİLİNCİ ALGI ÖLÇEĞİ GEÇERLİLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: İnsanların yaşadığı çevreyi daha yaşanabilir kılabilmesi ve ona en az hasarı vererek yararlanabilmesi için en üst çabayı gösterebilmesi, eğitim ve kültür değerleriyle ilişkilidir. Gelecek nesillerin en az günümüzdeki kadar bozulmamış bir ortamda yaşamaları isteniyorsa, çevreye duyarlı olan ürünleri tüketmeli ve her şeyden önce israftan kaçınılmalıdır. Bu nedenle tüketici olarak çevre bilincinin herkeste olması önemlidir. Çevresel bilinç, kişinin çevre bilgisine, çevreye olan olumlu tutumuna, çevresel duyarlılığına ve çevreye yararlı davranışlarda bulunmasına göre şekillenir. Bu doğrultuda, çalışmanın temel amacı, öğretmen adaylarının tüketici olarak çevre bilinci algısını belirlemek için bir tüketici çevre bilinci tutum ölçeği geliştirmektir. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 öğretim yılında Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde farklı anabilim dallarında öğrenim gören 396 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Örneklemde yer alan öğretmen adaylarının %70,2’si kız, %29,8’i erkektir. İlgili alanyazın taranarak hazırlanan ölçeğin ilk hali 45 maddeden oluşmaktadır. Uzman görüşleri neticesinde madde sayısı 36’ya indirilerek çalışma grubuna uygulanmıştır. Ölçeğin geçerliğini belirlemek için açımlayıcı faktör analizi yapılmış, madde faktör toplam korelasyonları ve madde ayrımcılık değerleri hesaplanmıştır. Ölçeğin güvenilirliğini belirlemek için, iç tutarlılık düzeyi ve stabilite seviyeleri hesaplanmıştır. Son hali verilerek uygulanan ölçekte 36 madde olup bunlardan 8 maddenin faktör yükü 0,30 ‘ün altında olmasından dolayı çıkarılmış ve ölçeğin nihai madde sayısı 28’e indirilmiştir. Sonuç olarak, 20’si olumlu, 8’i olumsuz toplam 28 maddeye sahip ölçek 4 boyuttan oluşmaktadır. Yapılan analizler sonucunda, ölçeğin tüketici çevre bilinci algı düzeylerini belirlemek amacıyla kullanılabilecek, geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu saptanmıştır. Not: Bu çalışma Ahi Evran Üniversitesi BAP birimi tarafından EGT.A3.16.005 numaralı Küçük Ölçekli Araştırma Projesi (A3) olarak desteklenmektedir. Sözlü bildiri TURHAN AKÇAY TVÖzet: Turhan Akçay İlkokulu olarak öğrencilerimizin ve velilerimizin okulumuzda yapılan etkinliklerden haberdar olması ve onlarında okulumuzun birer paydaşı olması nedeniyle haftalık olarak youtube, facebook ve de okuldaki televizyonumuzdan görüntüleri yayınladığımız Turhan AKÇAY TV projemizi planladık. Bu projemiz kapsamında ilk olarak öğrencilerimiz ve velilerimizin görüntü çekimleri için velilerimizden bu görüntülerin sosyal medyada paylaşılması için gerekli izinleri okul idaremiz tarafından alındıktan sonra proje çalışmalarına başladık. Okulumuza proje için bir kamera, mikrofon ve gerekli olan materyalleri temin ederek 2015-2016 Eğitim Öğretim yılı 2. Döneminde haftalık olarak yayına başladık. Bu projemizin en önemli hedef kitlesini okulumuz paydaşları oluşturdu. Bu paydaşlarımızdan öğrencilerimiz okulumuzda yaşananları bir TV Spikeri olarak sundular ve videolarımızı çektiler. Böylece öğrencilerimiz iletişim becerileri yüksek, sosyal medyayı etkin kullanabilen, bilişim teknolojilerine ilgili ve en önemlisi kendini ifade edebilen bireyler olarak geleceğe hazırlanmaktadırlar. Bu yayınlarımızda sınıflarımızın random(rastgele) olarak bir tanesinden toplumsal cinsiyet eşitliği göz önüne alınarak bir kız bir erkek öğrenci spiker olarak seçilmektedir. Bu öğrencilerimiz o hafta okulumuzda gerçekleşen etkinlikler ile öğrenci ve velilerimizin görüşlerini almaktadırlar. Video çekimleri boyutunda ise okulumuz öğretmenleri öğrencilerimize kamera kullanımı ile ilgili teknik bilgileri vermekte ve öğrencilerimizin çektiği görüntüler kullanılmaktadır. Çekilen görüntüler bir havuzda toplanarak öğrencilerimiz tarafından beğenilerek öğretmenlerimiz tarafından düzenlenerek yayına hazırlanmaktadır. Hazırlanan yayınlar her hafta cumartesi günleri sosyal medya hesaplarından paylaşılmaktadır. Şu ana kadar gerçekleştirilen yayın sayısı 4 olup, bu yayınlar sonucu öğrenci ve velilerimizden çok iyi dönütler alınmış olup, projenin daha uzun soluklu olması ve günlük yayınlanması istenmektedir. Sözlü bildiri TURİZM EĞİTİMİNDE OKUL DIŞI ÖĞRENME: BİÇİMSEL EĞİTİM, BİÇİMSEL OLMAYAN EĞİTİM VE OKUL DIŞI EĞİTİM ÜZERİNE DEĞERLENDİRMEÖzet: Turizm için beşeri sermaye geliştirmekte en önemli platform olan yüksek öğretim, mezunlara belli becerileri ve nitelikleri sağlamak misyonuna sahiptir. Turizm örgütlerinde operasyonların başarıyla yürütülmesi için yüksek öğretimin performansı her daim tartışma konusudur. Başka bir deyişle, yüksek öğretimde turizm eğitimi turizm mezunlarının istihdam edilebilirliğini ve örgütün ihtiyaçlarını karşılamadaki yeterliliğini arttırmaya ihtiyaç duymaktadır. Dünya genelinde, turizm yüksek öğrenimi, birbiriyle bağlantılı üç büyük ve sürekli değişime uğramaktadır. Birincisi, küresel yüksek öğretim ortamında, turizm eğitiminin ulusal, alt ulusal ve kurumsal seviyelerde nasıl yer aldığı konusunda önemli etkilere sahip olan büyük değişiklikler vardır; ikincisi, gelişmiş ülkelerde bir endüstri ötesi (post-industry) çağına, geleneksel endüstriye turizm yapıları ve uygulamaları giderek önemli bir yapısal değişime neden olabilecek baskılar altındadır. Üçüncüsü, yüksek öğretimdeki büyük değişiklikler ve turizmin kendisinde gerçekleşen değişimler, turizm ve konaklama yüksek öğretiminin geleceği için önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu çalışmada, değişen turizm dünyasında turizm ve konaklama eğitiminde gelecekteki zorluklarını araştırarak ve geleceğin turizm müfredatının geliştirilmesi ve mesleki gelişim için eğitim türlerinin uygunluğu ve etkinliği alanında bir tartışma açmak amacındadır. Bu bağlamda bu çalışmada biçimsel eğitim, biçimsel olmayan eğitim ve okul dışı eğitim olmak üzere üç tür eğitim üzerine ayırt edici özellikler incelenerek turizm eğitiminde uygulanma biçimleri tartışılacaktır. Çalışma temelde eğitim türleri arasındaki karşılıklı ilişkileri anlamak için turizm eğitimi özelinde kavramsal bir çerçeve sunmaktadır. Yaşam boyu öğrenmenin içerdiği planlı, zorunlu, kasıtlı veya kasıtlı olmadan, gönüllü ve tesadüfi öğrenmelerin, turizm alanındaki yükseköğrenim öğrencilerinin algısı açısından değerlendirileceği bu çalışma nitel bir çalışmadır. Çalışmada yapılandırılmamış görüşme formu kullanılarak okul dışı öğrenmeye odaklanılarak hangi eğitim türünün daha etkili olduğu tespit edilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda öğretim elemanlarının okul dışı eğitimin planlaması ve yürütmesi sırasında karşılaştıkları dezavantaj ve güçlüklere değinilecektir. Sözlü bildiri TÜRK ÇOCUK EDEBİYATINDA ŞAMANİZM İZLERİÖzet: Şamanizm, köken olarak geniş bir coğrafi alanda Asya’da ortaya çıkan ve kökleri tarihin derinliklerinde olan, günümüzde de varlığını sürdüren, izleriyle de başka coğrafya ve kültürlerde etkilerini gösteren bir inanç ve yaşayış biçimidir. Şamanizm 20. yüzyılın ortasından itibaren çağdaş sanatın gündemine oturmuş, bir kavram olarak yalnızca görsel ve sahne sanatlarının değil edebiyat dünyasının da öteden beri en temel konu, izlek ve sorunsal kaynağı olmuştur. Türk ve Dünya mitolojisindeki yeri ve önemi bakımından, Asya coğrafyasındaki eski ve yeni toplulukların yaşam ve inanç dünyalarını geçmişten günümüze etkilemesi açısından öte yandan kam ya da şaman adındaki temel uygulayıcılarının insanlık tarihine kattığı gelenekselleşmiş söz ve eylemeler bakımından; yaratılan bu şaman dünyası tüm sanat alanlarının esin ve buluş kaynağı olduğu ifade edilebilir. Yazarlar ve şairler için de edebiyat yapıtının neredeyse her ögesi (biçem, konu, izlek, karakter vb.) için yararlanabilecekleri geniş ve zengin bir kavramsal dünya sunmuştur. Yalnızca yetişkinlere dönük edebiyat yapıtlarında değil çocuk ve gençlere dönük yapıtlarda da bu kültürün izlerini doğrudan ve dolaylı biçimlerde görmek mümkündür. İnsanlık tarihinin en önemli kültürel ögelerinden olan ve uygarlık tarihinde kalıcı izler bırakan bu yaşam biçiminin Türk çocuk edebiyatındaki izlerini bulgulamak, Türk çocuk edebiyatında mitolojik, sosyal, kültürel ve tarihsel içeriğin kurmaca metinler aracılığıyla nasıl yapılandırıldığını ve sunulduğunu yorumlamak özellikle Türk çocuk ve gençlik edebiyatı alanyazını açısından gerekli ve önemlidir. Bu çalışmada, belirlenen çocuk edebiyatı yapıtları aracılığıyla Şamanizm’in Türk çocuk edebiyatındaki etki ve izlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Belirlenen örneklem doğrultusunda incelenen kitaplar, içerik çözümlemesi yöntemiyle incelenmiştir. Tümevarım ve tümdengelim yöntemlerinden hareketle ulamlar (kategoriler) belirlenmiş ve bulgular, bu ulamlar doğrultusunda düzenlenmiştir. Türk çocuk edebiyatındaki Şamanizm’e ilişkin izleri ve etkiyi bulgulamak, belirlemek adına gerçekleştirilen bu çalışma betimlemeye dayalı ve görünümü olduğu gibi yansıtmaya dönük bir çalışmadır. Sözlü bildiri TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI EĞİTİMİNDE TEKNOLOJİNİN KULLANIMIÖzet: TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI EĞİTİMİNDE TEKNOLOJİNİN KULLANIMI Milletleri var eden öğelerden birisi de dil ve edebiyattır. Dilini ve edebiyatını eğitimini teknoloji imkanları ile destekleyen, milletler gelişen ve değişen dünya ile bütünleşme başarısını göstermişlerdir. Örneğin, İngiliz dilinin dünya dili olmasının en önemli unsurlarından birisi de yaygın bir kullanım alanının oluşmasından kaynaklanmaktadır. Kültürümüzü, kendimizi ifade etme öğesi olan Türk Dili’nin ve Türk Edebiyatı’nın varlığını sevdirerek öğretilmesi ancak günümüz teknolojisi ile mümkün olacaktır. T arihimizi, sosyolojimizi, kültür varlığımız, hayata bakış açımızı ortaya koyan Türk Dili ve Edebiyatı alanındaki öğeler; slayt, tepegöz, video, televizyon, bilgisayar, fotoğraf vb. araçlar ile öğretilmesi dil ve edebiyat bilincinin yaygınlaşmasını ve benimsenmesini kolaylaştıracaktır. Edebiyatımızdaki şairler, yazarlar, eleştirmenler, halk ozanları, vb. diğer şahsiyetlerin eserlerinin, görsel ve işitsel öğeler ile sunulması günümüzün en etkili eğitim yoludur. Herkesin ilgi kaynağı olan bir şiiri müzik ve fon eşliğinde dinlemek, etkili bir yöntemdir. Bir romanı, sinemada ya da televizyonda izlemek te geniş etki uyandıracak bir kültürel eğitimdir. Edebiyat türlerinden olan; şiir, roman, söyleşi, gezi yazısını, dinlemek ya da görsellikten takip etmek, dil ve anlatım yönünden de bir birikim sağlayacaktır. Edebiyat öğelerinin yazım ve imla kuralları içinde anlatılması; dilimizi de doğru ve yerli yerinde kullanmasını sağlayacaktır. Türk Dili ve Edebiyatı eğitiminde yapılması gereken diğer konu da “Karşılaştırmalı Edebiyat” konusudur. Türk Edebiyatı ile diğer dünya edebiyatlarının benzeyen ya da ayrılan yönlerini karşılaştırmak için de günümüz teknolojisinden faydalanmak gerekmektedir. Bu karşılaştırmadaki amaç, kültürel bilgi alışverişi olarak algılanmalıdır. Türk Dili ve Edebiyatı eğitiminde, teknolojinin kullanılması, hızlı ve etkili bir kültür akışını ve öğrenmeyi sağlayacaktır. Ancak bu teknolojinin eğitim ve öğretim kurumlarında kullanılması için, gerekli donanımın sağlanması için de ülkeyi yönetenlerin bu konu ile ilgilenmeleri gerekmektedir. Gençlerin teknolojiyi verimli ve amacına uygun kullanmaları için ilgililerin ve yetkililerin, söz konusu ettiğimiz gerekçeleri uygulamak gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Dil, Eğitim, Edebiyat, Kültür, Tarih Sözlü bildiri TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI EĞİTİMİNDE TEKNOLOJİNİN KULLANIMIÖzet: TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI EĞİTİMİNDE TEKNOLOJİNİN KULLANIMI Milletleri var eden öğelerden birisi de dil ve edebiyattır. Dilini ve edebiyatını eğitimini teknoloji imkanları ile destekleyen, milletler gelişen ve değişen dünya ile bütünleşme başarısını göstermişlerdir. Örneğin, İngiliz dilinin dünya dili olmasının en önemli unsurlarından birisi de yaygın bir kullanım alanının oluşmasından kaynaklanmaktadır. Kültürümüzü, kendimizi ifade etme öğesi olan Türk Dili’nin ve Türk Edebiyatı’nın varlığını sevdirerek öğretilmesi ancak günümüz teknolojisi ile mümkün olacaktır. T arihimizi, sosyolojimizi, kültür varlığımız, hayata bakış açımızı ortaya koyan Türk Dili ve Edebiyatı alanındaki öğeler; slayt, tepegöz, video, televizyon, bilgisayar, fotoğraf vb. araçlar ile öğretilmesi dil ve edebiyat bilincinin yaygınlaşmasını ve benimsenmesini kolaylaştıracaktır. Edebiyatımızdaki şairler, yazarlar, eleştirmenler, halk ozanları, vb. diğer şahsiyetlerin eserlerinin, görsel ve işitsel öğeler ile sunulması günümüzün en etkili eğitim yoludur. Herkesin ilgi kaynağı olan bir şiiri müzik ve fon eşliğinde dinlemek, etkili bir yöntemdir. Bir romanı, sinemada ya da televizyonda izlemek te geniş etki uyandıracak bir kültürel eğitimdir. Edebiyat türlerinden olan; şiir, roman, söyleşi, gezi yazısını, dinlemek ya da görsellikten takip etmek, dil ve anlatım yönünden de bir birikim sağlayacaktır. Edebiyat öğelerinin yazım ve imla kuralları içinde anlatılması; dilimizi de doğru ve yerli yerinde kullanmasını sağlayacaktır. Türk Dili ve Edebiyatı eğitiminde yapılması gereken diğer konu da “Karşılaştırmalı Edebiyat” konusudur. Türk Edebiyatı ile diğer dünya edebiyatlarının benzeyen ya da ayrılan yönlerini karşılaştırmak için de günümüz teknolojisinden faydalanmak gerekmektedir. Bu karşılaştırmadaki amaç, kültürel bilgi alışverişi olarak algılanmalıdır. Türk Dili ve Edebiyatı eğitiminde, teknolojinin kullanılması, hızlı ve etkili bir kültür akışını ve öğrenmeyi sağlayacaktır. Ancak bu teknolojinin eğitim ve öğretim kurumlarında kullanılması için, gerekli donanımın sağlanması için de ülkeyi yönetenlerin bu konu ile ilgilenmeleri gerekmektedir. Gençlerin teknolojiyi verimli ve amacına uygun kullanmaları için ilgililerin ve yetkililerin, söz konusu ettiğimiz gerekçeleri uygulamak gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Dil, Eğitim, Edebiyat, Kültür, Tarih Sözlü bildiri TÜRK EDEBİYATI KARAKTERLERİNİ BLOK TEMELLİ KODLAMADA KULLANMAÖzet: Günümüzde öğrencilerin teknolojiyi doğru kullanarak, 21. yüzyıl becerilerini kazanması ve bunu doğru kullanması önem arz etmektedir. Bu çalışmanın temel amacı ilkokul öğrencilerinin blok temelli kodlamayı öğrenmesi ve edindikleri bilgiler ile Türk Edebiyatında okudukları karakterlerle ilgili blok temelli kodlama programı kullanarak oyun, animasyon tasarım ve geliştirme çalışmaları yapmaktır. Çalışma 2018-2019 eğitim öğretim yılının birinci döneminde gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunu ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinden oluşan 12 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışma grubuyla blok temelli kodlama programı olan scratch programı üzerinde çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Ayrıca hikaye ve masal kitapları okumaları gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerle scratch 2.0 programı iki aylık bir sürede haftada iki gün çalışılmıştır. Öğrencilere Hikaye ve masal kitaplarında okunulan karakterler, kodlama programında nasıl kullanılabilir? sorusu sorularak haftada iki gün süre ile bir aylık çalışma gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler Karagöz ve Hacivat, Nasrettin Hoca, Keloğlan karakterlerini scratch 2.0 programına aktarmış ve birbirinden farklı animasyon ve oyunlar ortaya çıkarmışlardır. Yapılan tüm faaliyetler öğrencilerin grup çalışması becerilerini artırmıştır. Öğrencilerin % 58i daha önce hiç kodlama yapmamalarına rağmen Scratch 2.0 programını öğrenmiş ve kodlama becerileri kazanmışlardır. Öğrencilerde eğitim öğretim sürecine aktif katılım sağlanmış, kazandıkları becerileri kullanarak öğrenmede kalıcılık sağlanmıştır. Öğrenciler teknolojiyi kullanma ve eğitim öğretim sürecine dahil etme becerisi geliştirmişlerdir. Öğrenciler kodlama becerileri kazanmış ve geleceğe yönelik farklı bakış açıları geliştirmişlerdir. Sözlü bildiri TÜRK EDEBİYATINDA BALKANLI KİMLİĞİ VE MEŞRUİYET DEĞERLERİÖzet: TÜRK EDEBİYATINDA BALKANLI KİMLİĞİ VE MEŞRUİYET DEĞERLERİ Doç. Dr. Ayşe DEMİR Osmanlı Devleti’nin yıkılışına denk düşen Balkan Savaşları dönem toplumunda travmatik etkiler yapar. Uzun süredir yükselen milliyetçilik, Balkan devletleri arasında etkinleşerek bağımsızlaşma mücadelelerinin motivasyon kaynağı haline gelir. Bağımsızlık isteğinin fiziksel bir çatışmaya evrilmesinden önce ise söz konusu milletlerin her birinin ayrı “kimlik” oluşturma çabaları vardır. Bu kimliğin karşısında, “öteki” sıfatıyla Osmanlı ve Türk bulunmaktadır. İki karşıt güç arasında gerginleşen yaklaşımlar hem Türk hem de Balkan edebiyatlarında, özellikle de milliyetçilik söylemleri altında geniş yer kaplar. Her iki kutup da bir diğerinin davasının haklılığını ve meşruiyetini sorgular. Bu çabalardan en göze çarpanı Ömer Seyfettin’in dönemi konu alan öyküleridir. Yazar, kimi zaman öykülerinde Balkanlı milletlerin kimlik oluşturma mücadelelerini Türk milliyetçilerine örnek gösterir kimi zaman ise bunların yanlışlığını kurgu zemininde ispatlama gayretine girer. Bu nedenle yazarın öykülerinde Balkanlı kimliği ‘öteki’nin tüm vasıflarını taşır. Ömer Seyfettin Türk kimliğini ve milliyetçiliğini meşrulaştırıken doğal olarak da ‘öteki’ni ve karşıt milliyetçilikleri gayrımeşru hale getirmektedir. Gayrımeşrulaştırma yöntemlerinin incelenmesi onun ve milliyetçi düşüncenin zihin haritasını ortaya koymak açısından önemlidir. Bildiride bu ön kabulden yola çıkılacak, öykülerde ve kısmen de düz yazılarda yer alan karşıt değerler incelenecektir. Bunun için ideoloji kuramının önemli araştırmacılarından Teun van Dijk’in, söylem analizine imkan veren söylem kiplerinin değerlendirilmesinden yararlanılacaktır. Buna göre her ideoloji kendi değerlerini ve söylemini güçlendirmek amacıyla karşıtın zaafiyetini vurgulama yoluna gider. Karşıt ya da ötekinin ‘değerleri’, ‘yaşam biçimi’ ve ‘görüşleri’ gayrımeşrulaştırılır. Böylelikle ‘biz’in, kendi değerlerinin iyi yönleri daha da belirginleşir. Ömer Seyfettin’in öykülerinde bu bakımdan milliyetçi ideolojinin diğer söylem olanaklarının yanında meşrulaştırma kipine de sıklıkla rastlanır. Onun genel kimlik söylemini bu yönüyle değerlendirmek, her iki kutup arasındaki bakış açısını, algılayış biçimini görmeyi sağlayacak, ilişkilerin dünden bugüne yol haritasında bir mesafeyi edebî sahada aydınlatacaktır. Sözlü bildiri TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNDE MATEMATİK DERSİ BAŞARISI VE MATEMATİK ÖĞRETİMİNDEKİ EN ÖNEMLİ SORUN, NEDEN VE ÇÖZÜM YOLLARINA İLİŞKİN ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: ÖZET Bu çalışmanın amacı, öğretmen adaylarının ve matematik bölümü öğrencilerinin Türk Eğitim Sisteminde matematik dersi başarısındaki ve matematik öğretimindeki en önemli sorun, neden ve çözüm yollarına ilişkin görüşlerinin incelenmesidir. Araştırma, nitel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubu, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi 2019-2020 eğitim-öğretim yılı Eğitim Fakültesinde öğrenim gören Sınıf Öğretmenliği, İlköğretim Matematik Öğretmenliği ve Fen Fakültesi Matematik Bölümü son sınıf öğrencileridir. Araştırmamız bu bölümlerde okumakta olan 91 kadın, 50 erkek olmak üzere toplam 141 öğrenciye uygulanmıştır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Veriler iki bağımsız araştırmacı tarafından içerik analizi yoluyla çözümlenmiştir. Görüşme sonrasında sorulan açık uçlu 5 soruya verilen cevapları gruplamada kullanmak üzere 12 tema (fiziksel altyapı/materyal donanımı, eğitim programı, öğretmen, yöntem ve teknik, eğitim planlaması, öğrenci ön yargısı, öğretmen yetiştirme, yöneltme/sınav sistemi, eğitim anlayışı, sorumluluk bilinci, kavram yanılgıları, maddi yetersizlikler) tespit edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre öğretmen adayları ve matematik bölümü öğrencileri Türk eğitim sisteminde matematik dersi başarısının düşük olmasındaki en önemli sorunu yoğun olarak eğitim anlayışı, öğretmen ve öğrenci ön yargısı temalarını ağırlıklı cevap olarak vermişlerdir. Türk eğitim sisteminde matematik öğretiminde yaşanan en önemli sorun olarak ise ağırlıklı cevap olarak öğretmen, daha sonra ise eğitim anlayışı temalarında toplanabilen sorunlardan bahsetmişlerdir. Bu sorunların en önemli sorun olarak görülmesindeki gerekçe öncelikle öğrenci ön yargısı, yöntem ve teknik, öğretmen ve eğitim anlayışı temaları ağırlıklı cevap olarak verilmiştir. Bu sorunların ortaya çıkma nedenlerinde ise eğitim planlaması, öğrenci ön yargısı ve öğretmen temaları ağırlıklı cevap olarak verilmiştir. Tüm bu sorunların çözümüne yönelik; yöntem ve teknik, eğitim planlaması ve öğretmen yetiştirme temaları ağırlıklı cevap olarak verilmiştir. Sözlü bildiri TÜRK MASALLARINDA ÖFKE KONTROLÜÖzet: Öfke genel olarak doyurulmamış isteklere, istenmeyen sonuçlara ve karşılanmayan beklentilere verilen duygusal tepkilerin adıdır. Hiç şüphesiz öfke de diğer duygular gibi son derece doğal ve evrenseldir. İnsan tabiatının bir sonucu olarak tüm insanlar zaman zaman öfkelenirler. Fakat öfke kontrol edilemez ise yıkıcı bir biçimde davranışlara yansıyarak saldırgan ve son derece yıkıcı etkilere sahip bir duyguya dönüşebilir. Günümüzde aile içi şiddette, sokakta, çocuk taciz ve istismarlarında, terör olayları ve trafikte sağlıklı olarak ifade edilemeyen öfke patlamalarında birçok acı olaylar yaşanmaktadır. Kişiler öfke ile ilgili olarak ne kadar sıkıntıları olsa da genellikle bunu kabul edip konuyla ilgili yardım almak yerine öfke ve benzer duygularını daha çok bastırmaya, inkâr etmeye ve yok saymaya çalışırlar. Birçok bilimsel çalışmada sağlıklı biçimde ifade edilemeyen ve bastırılmaya çalışılan öfkenin insan sağlına ciddi zararlar verdiği tespit edilmiştir. Günümüz insanı yaşamın getirdiği baskıları göğüslemekte ciddi sıkıntılar çekmekte ve öfkesini kontrol etmekte sıkıntılar yaşamaktadır. Haberlerin neredeyse yarıdan fazlası öfkesine yenik düşen insanların hikâyelerinden oluşmaktadır. Bugün olduğu gibi şüphesiz eski çağlarda da insanlar öfkelenmekte ve bunun neticesinde çeşitli tepkiler vermekteydiler. Bu tepkiler ve çözüm yolları şüphesiz insanoğlunun binlerce yıllık sözlü ve yazılı kaynaklarına da yansımıştır. Türk kültürünün en önemli taşıyıcıları şüphesiz ki halk anlatılarıdır. Halk anlatı türünün en yaygın örneklerinden olan masallar da binlerce yılın birikimleri ile kültürün taşıyıcı unsurlarından biridir. Doğumdan ölüme kadar bütün yaşamın izlerini gördüğümüz masallarımızda öfke ve öfke karşısında Türk insanının takındığı tavır, bizlere bu sorunun çözümü açısından eşsiz bilgiler verdiği kanaatini taşımaktayız. Bu bildirimizde masallar bağlamında geçmişten günümüze Türk toplumunun öfke kontrolü incelenmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri TÜRK PETROL ŞİRKETİ (1912–1929): BÖLGESEL ETKİLERİÖzet: 1912’de kurulan Türk Petrol Şirketi(TPŞ), Osmanlı Devleti’nde petrol arayan şirketler arasındaki rekabeti sonra erdirmeyi hedeflemiştir. Bu hususta anahtar kişi Türk Hükümeti üzerindeki etkisinden ötürü Osmanlı vatandaşı olan Kalust Sarkis Gülbenkyan’dı (1869- 1955). Türk Petrol Şirketindeki yüzde 5 hissesinden dolayı zamanında dünyanın en zengin kişisi olmuş, Bay Yüzde Beş lakabıyla da anılmıştır. Mezopotamya’da İngiliz menfaatleri çok önemliydi. Bu yüzden İngiliz hükümetinin kontrolünde bulunan İngiliz- İran Petrol Şirketi TPŞ’den yüzde 50 hisse satın aldı. Bununla amacı Türk Hükümeti’ne baskı yaparak İngiliz –İran Petrol şirketinin bölgede petrol arama ve çıkarma imtiyazı elde etmesini sağlamaktır. Ancak bu konudaki müzakereler I. Dünya Savaşı nedeniyle kesintiye uğramıştır. Aynı zamanda İtalya ve Amerika TPŞ’den imtiyaz almadığı halde Fransa, Almanya’nın TPŞ’deki hisselerinin kendine ait olduğunu iddia etti. Ancak 1928’de Amerikan Petrol Şirketleri TPŞ’dan hisse almayı başarmışlardır. TPŞ Mart 1925’te diğer bölgelerde de petrol arama imtiyaz garantisi elde etmiştir. TPŞ 15 Ekim 1927’den itibaren Kerkük’ün kuzeyinde petrol bulmuştur. Bu yüksek miktardaki önemli keşif, Temmuz 1928’de hissedarları resmi bir sözleşme yapmaya teşvik etmiştir. İngiltere’de kayıtlı olan TPŞ kardeş şirketlerin rekabetini önlemek için Irak petrol üretim ve pazarlaması ile sınırlı hisseler üzerine kurulmuştur. 1914’te TPŞ’deki yeniden yapılanmayla hissedarların Osmanlı Devleti’ndeki petrol imtiyazları eski ortaklar tarafından paylaşılacaktır. Bundan dolayı 1928’deki Kırmızı Hat Antlaşması Amerika ve diğer TPŞ ortaklarını İran Körfez bölgesinde II. Dünya Savaşı sonrasına kadar petrol arama ve geliştirme imtiyazından mahrum bırakmıştır. TPŞ’nun adı 1929’da Irak Petrol Şirketi olarak değişmiştir. Bundan sonra Irak petrolünün etkin bir şekilde taşınması sorun olmuştur. Bu çalışmada TPŞ’nin tarihsel etkinlikleri ve bölgedeki sonuçları yeniden ele alınacaktır. Sözlü bildiri TÜRK TARİHİNDE YOLCULUK ÜNİTESİNİN SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINA YANSIMASIÖzet: Bu inceleme 7. Sınıf sosyal bilgiler ders kitabında yer alan Türk tarihinde yolculuk isimli ünitenin ders kitaplarına yansıması üzerinedir. Bilindiği üzere, Sosyal Bilgiler dersleri, Sosyal Bilimlerin birbirinden farklı disiplinlerinin bir araya gelmesi ile oluşmuş, ilköğretim çağındaki birey için programlandırılmış ve onun hayata adaptasyonu, sosyal çevreye uyumu, milli kimliğini tanıması, vatandaşlık eğitimi ile kendisini bulabilmesi, geliştirebilmesi adına düzenlenmiş derslerdir. Günümüzde 2005 yılı programıyla birlikte, batılı örneklerinde özellikle de ABD’de görüldüğü üzere sosyal yapılandırmacılık esaslı, disiplinlerarası, bütünleşmiş, tematik, problem çözme odaklı ve işbirlikli öğrenme amaçlanmakta, göze çarpmaktadır. Öğrenme ortamları ve materyalleri açısından değerlendirildiğinde ise ders kitapları öğretmen ile birlikte ülkemizdeki en önemli seçeneği oluşturmaktadır. Ders kitapları eğitimin zorunlu uygulamalarının başladığı 19. Yüzyıldan itibaren kazandığı önemi hemen hemen hiç kaybetmemişlerdir. 1962 yılında ilk kez Sosyal Bilgiler adı altında derslerin ortaokul düzeyinde ortaya çıkmasından bugüne gelene kadar da baskısından, içeriğine kadar pek çok olumlu gelişim göstermiştir. İlgili sınıfta Milli Eğitim Bakanlığı’nın belirlediği program dâhilinde hazırlanan ve hâlihazırda okutulmakta olan iki farklı ders kitabı bulunmaktadır. Birisi MEB, bir diğeri ise EKOYAY tarafından hazırlanan ders kitaplarında birbirinden farklı uygulama, yazım, görsel örnekleri göze çarpmaktadır. Sosyal Bilgiler ders programı, dersin dokuz öğrenme alanından oluşmaktadır. Araştırma konumuz bu öğrenme alanlarından, Kültür ve miras ile ilgilidir. Genelde Türk tarihi ve kültürünü, özelde ise Osmanlı tarihi incelenip anlatılmıştır. Bu ünite ile birlikte zaman ve kronolojiyi algılama ile değişim ve Sürekliliği algılama becerisinin geliştirilmesi Sosyal bilgiler ders programı tarafından hedeflenmiştir. Öğrencilerin tarihsel olgu ve yorumları ayırt etme yeteneğine katkı sağlayabilmesi içinde var olan bilgilerin, yapılandırmacı anlayış içinde en doğru, öz bilgilerle verilmesi amaçlanmıştır. Kazanımlar çerçevesinde hazırlandığı düşünülen kitapların buna ne kadar uygun olduğu incelenecektir. Sekiz kazanım ve yirmi yedi saatlik bir ders yükünün bu konuya ayrılmış olmasıyla 7. Sınıf programı içinde en dolu, yoğun ünitedir. Çalışma, nitel bir araştırma yöntemi olan doküman analizine dayalı sürdürülecektir. Tarihsel içerikli bu analiz için, ülkemizde devlet ve özel ortaokullarda okutulmakta olan iki ders kitabı incelenecektir. İnceleme sonuçları doğrudan alıntılanan metin ya da görsel unsurlar üzerinden sunulacaktır. Veriler içinde temalara en çarpıcı biçimde katkı sağlayan cümleler aynen alınarak cümlelerin hem içerik hem de söylem çözümlemesi yapılmaya çalışılacaktır. Nitel araştırmalarda, metnin kendisi de bir analiz nesnesi olarak değerlendirilebilir. Belirlenen temalar çerçevesinde metinler içerisinde analiz sonrası araştırma bağlamındaki vurgulayıcı ifadeler kodlanacak. Uzman görüşü sonrasında da araştırma verileri okuyucu ve dinleyiciler için betimlenecektir. İncelememizde ağırlıklı olarak Osmanlı tarihi konularında geçmekte olan ifadelere dikkat çekilecektir. İnceleme sonunda, Osmanlı tarihi, kültürü, ekonomisi, toplumsal hayatı ve zihniyetine dair verilerin azlığı ve yetersizliği göze çarpacaktır. Araştırmamız bağlamında, Osmanlı zihniyetinin anlaşılması için temel referanslara başvurulduğu görülecektir. Sorunlar, Halil İnalcık, Mehmet Genç, Ahmet Güner Sayar ve özellikle de zihniyet temelli araştırmalarıyla çığır açan Sabri Ülgener ve Türk iktisat tarihini bütüncül şekilde incelemeye çalışan Ahmet Tabakoğlu’nun ifadeleri üzerinden anlatılmaya ve çözülmeye çalışılacaktır. Osmanlı zihniyetinin daha iyi anlaşılabilmesi için de Kınalızade ve Ahlak- ı alai isimli eserinden karşılaştırmalar yapılacaktır. Bunun yanında sosyal bilimlerin pek çok alanını bünyesinde barındıran bu ders ve kitabının geliştirilmesi adına, arkeoloji, antropoloji, iktisat, sosyoloji, felsefe, siyaset bilimi, vatandaşlık, sanat, psikoloji, bilim tarihi gibi farklı alanlardan uzmanların kitapların redaksiyon ve gerekiyorsa yeniden yazımı noktasında verecekleri desteklerin önemine dikkat çekilecektir. Sözlü bildiri TÜRK TARİHİNE DAİR SEYAHATNAMELERİN TARİH ÖĞRETİMİNDE KULLANILMASIÖzet: Seyahatnameler hem bir edebi tür olarak hem de tarihin canlı tanıkları olarak önemli bir tarihi kaynaktır. Tarih derslerinin birçok ünitesinde, kazanımında seyahatnameler önemli bir öğretim aracı olarak kullanılabilir. Derslerde ele alınan Türk tarihi konularının çoğu dönemi ile ilgili günümüze ulaşmış birçok seyahatname bulunmaktadır. Hun Devleti dönemine ait Çinli bir seyyahın ya da Kök Türk Dönemine ait Bizanslı bir seyyahın seyahatnamesine, Uygurlara ait bir Arap ya da Çinli bir seyyahın kaleme aldığı bir seyahatnameye bugün ulaşabilmekteyiz. Selçuklu ve Osmanlı dönemleri ile ilgili de birçok seyahatname mevcuttur. Tarih öğretmenleri derste ele aldıkları dönemle ilgili bir seyahatnameden yararlanarak etkinlik hazırlayıp derslerinde kullanabilirler. Çalışmada Türk tarihinin bütün dönemleri ile ilgili seyahatnameler taranarak tarih derslerinde kullanılabilecek seyahatname örnekleri üzerinde durulacaktır. Hangi dönemde hangi seyahatnamenin kazandırılacak kazanımla ilgili olarak kullanılabileceğine dair tespitlere yer verilecektir. Bunun yanında bu seyahatnameleri derslerde kullanırken, dikkat edilmesi gereken ilkeler ortaya konulmaya çalışılacaktır. Örneğin bu eserlerde verilen bilgilerin doğruluğu diğer kaynakların verileriyle denetlenmesi ve doğrulanması gerekmektedir. Çünkü seyyahın yazdıklarının bir kısmı onun görüşü, edebi yorum veya katkısı ve hatta abartısı olabilir. Bu tür örnekler ile de öğrencilerde geliştirilebilecek eleştirel düşünce becerisi gibi tavsiye niteliğindeki konularda çalışmanın içeriğini oluşturacaktır. Çalışmada yer verilecek örnekler ile seyahatnamenin bu özelliği ile tarih öğretmenleri tarafından, öğrencilere bir metinde gerçek ile gerçek olmayanı ayırt edebilme becerisini gerçekleştirmek amacıyla yapılacak etkinlik örnekleri üzerinde durulacaktır. Ayrıca derslerde seyahatname kullanılması ile seyahatnamenin yazıldığı dönem, o dönem içerisinde seyyahın şahit olduğu olaylar, dönemin kültürel özellikleri ve seyyahın gezip gördüğü yerlerin özellikleri de derslerde kullanılabileceği çalışmada vurgulanacak noktalardan olacaktır. Böylece öğrenciler için kültürel mirasın kazanılmasında seyahatnamelerden yararlanmanın daha etkili olabileceği de çalışmada ele alınacak konular arasında olacaktır. Tarih derslerinde kullanılabilecek seyahatnameler, bu seyahatnamelerden yararlanarak hazırlanacak etkinler ve bu etkinliklerin kullanılması ile öğrenciye kazandırılabilecek beceriler ve değerler bu çalışmanın içeriğini oluşturacaktır. Sözlü bildiri TÜRK TENEKE OYUNCAK ENDÜSTRİSİ VE NE-KURÖzet: Türk Teneke Oyuncak Endüstrisi ve Ne-Kur Endüstriyel devrim öncesinde geleneksel yöntemlerle üretilen oyuncaklar, zamanla seri üretilen nesnelere dönüşmüştür. Son yüzyıllarda yaşanan malzeme ve üretim yöntemlerindeki gelişmeler, geleneksel malzemelerle üretilen oyuncağın, farklı malzemelerle üretilmesini mümkün kılmıştır. Ahşap, toprak, deri gibi malzemelere ek olarak endüstriyel üretime uygun metal, teneke, plastik de oyuncağın üretiminde kullanılmaya başlanmıştır. Batıya göre endüstrileşme sürecine daha geç başlayan Türkiye’de, oyuncak sektörü özelinde bakıldığında Ne-Kur firması önemli üreticilerden bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma kapsamında Nevzat Kurt tarafından kurulan Ne-Kur firması özelinde Türk teneke oyuncak endüstrisi ele alınmaya değer görülmüştür. Ürün çeşitliliği ve ürünlerinin taşıdığı görsel özellikler firmanın incelemek için seçilmesinde önemli etkenlerden bir tanesidir. Ağırlıklı olarak tekerlekli araçlar üreten firmanın ürünleri arasında; polis arabası, ambulans, itfaiye, servis, polis motoru gibi araçlar yer almaktadır. Bu ürünler, sürtmeli, sürtmeli ateşli, pilli gibi farklı hareket mekanizmalarına sahiptir. Ayrıca 1960’lı yıllarda popüler bir konu olan uzay, yerli oyuncak üreticisi firmalar içerisinde en çok Ne-Kur tarafından işlenmiştir. Uzay kavramının ele alındığı Ne-Kur oyuncaklarına örnek olarak; jet, jet oto, uçan daire, uzay tankı, uzay tabancası verilebilir. Bu çalışmada firmanın ürettiği ürünler, kategorize edilmiş, aynı zamanda bu ürünlerden yola çıkarak dönemin sosyal ve kültürel özellikleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri TÜRK VE SURİYELİ BEŞ YAŞ ÇOCUKLARIN OYUNLARININ ÇİZİMLERİ YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: Çocuklar kendi zihin dünyaları ile dış dünya arasındaki bağı resim yoluyla kurabilmektedirler. Dolayısıyla resim, çocuğun kendi duygu ve düşüncelerinin bir ürünü olmakta ve çocuk sözle ifade edemediği birçok kavramı resim yoluyla anlatabilmektedir. Resim etkinliği sırasında çocuk kendisinin bir parçasını yansıtmakta ve olaylar hakkındaki duygu, düşünce ve görüşlerini dile getirmektedir. Kısaca, çocuk resim yaparak karmaşık dünyasını ortaya koymakta ve çocukların yaptığı bu resimler iyi analiz edildiğinde de çocukları bize ayrıntıları ile yansıtabilmektedirler. Oyun ve oyuncak ise resim gibi, çocuğun karmaşık dünyasını dışa vurmasında ve çok yönlü gelişiminde onu desteklemektedir. Suriye’den göç yoluyla gelen çocukların en yoğun yaşadığı illerden biri Kilis’tir. Bu çocuklar ve bu bölgede yaşayan Türk çocuklar da savaştan olumsuz olarak etkilenmektedirler. Ancak yine de Türk ve Suriyeli çocukların yaşadıkları ortamın farklı olmasınadan dolayı oyunlarının da farklılaştığı düşünülmektedir. Ayrıca çocukların gelişimlerinde çok önemli bir yeri olan oyunun bu çocukların hayatlarında ne oranda yer aldığının belirlenmesinin, çocukların gelişimlerinin desteklenmesi açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Çocuğun yaşamında önemli bir yeri olan resim, oyun ve oyuncaktan hareketle, bu araştırmada çocuklardan oynamak istedikleri kişileri, oyuncakları ve oyun alanlarını çizmeleri istenmiştir. Araştırmanın amacı, okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden Türk ve Suriyeli beş yaş çocukların oyun oynamak istedikleri yerler, oynamak istedikleri kişiler ve oyuncakların incelenmesidir. Bu amaçla resmi okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden çocuklardan oyun oynamak istedikleri yer, kişi ve oyuncakları içeren bir resim yapmaları istenmiş ve çocuklar resim yaparken kullanacakları malzemeler açısından serbest bırakılmıştır. Daha sonra çocuklara çizdikleri resimlerde kimi, nereyi ve hangi oyuncağı ya da oyuncakları çizdikleri sorulmuş ve resimlerin üzerine not edilmiştir. Araştırma tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamına 70 Türk ve 70 Suriyeli olmak üzere toplam 140 5 yaş çocuğu alınmıştır. Araştırmanın analiz süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri TÜRK-İSLAM TOPLUMLARININ SOSYAL BİR SORUNU OLARAK NEPOTİZMÖzet: Sosyal Bilimler Sözlüğünde nepotizm Eğitim durumları ve yapacakları işin gerektirdiği niteliklere sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın yöneticilerin eş, dost, akraba ve yakınlarının devlet işine alınmalarının, yaygın olarak ve meşru görülerek yapıldığı yönetim olarak tanımlanmıştır. Başka bir değişle nepotizm bir kimsenin bilgi, beceri, kabiliyet, başarı ve eğitim düzeyi gibi faktörler açısından değerlendirilmeksizin veya iş gereklerine, liyakata bakılmaksızın, yalnızca kan bağı ve akrabalık ilişkileri esas alınarak istihdam ve terfi ettirilmesidir. Nepotizm günümüzde, salt aile veya akrabayı değil, daha geniş kapsamda mahalle, okul, iş arkadaşı gibi aynı sosyal çevre içerisindeki “ahbaplık” ilişkilerini de kapsayan, bu kişilere maddi/manevi olarak hak edilmemiş kazanç sağlamak anlamında kullanılır. Nepotizmin siyaset alanında karşılığı ise, devlet mekanizması içerisinde “yakınlar” için haksız maddi kazanç sağlamak (yolsuzluk) ve/veya onları haksız mevki sahibi yapmaktır. (Tansel 2015) Nepotizm, geleneksel bağların ve ilişkilerin yoğun olarak yaşandığı ve piyasa mekanizmasının yeterince gelişmemiş olduğu ülkelerde daha yaygın olarak yaşanmakla birlikte, gelişmiş ülkelerde de rastlanmaktadır. Ne yazık ki nepotizm günümüz Türk-Müslüman toplumlarında yaygın bir siyasi tutuma ve sosyal olguya işaret etmektedir. Bu durum toplumsal adaleti zedeleyerek insanların birbirlerine ve devlete karşı olan güven duygusunu azaltmakta, hem bireysel ve hem de kamusal ahlakı erozyona uğratmaktadır. Böylece nepotik zihniyet, toplumsal anlamda topyekun bir sosyal çürümeye yol açmakta, akraba, eş-dost ve cemaat asabiyeti ile himaye etme kültürü üreten nepotik yapılar, derin bir güvensizlik hissi var etmektedir. Nepotizm, demokrasi ve kurumsallaşmanın da önündeki en önemli engellerden birisidir. Kolektif çıkar ilişkileri üzerinden üretilen bu patolojik yapılar, toplumsal çoğulculuğun dayanmış olduğu kültürel dinamikleri de yok etmektedir. Bu çalışmada Müslüman Toplumlarda nepotizmin sosyo-psikolojik, ekonomik ve politik kökenlerini ele almakta ve bu sorunun toplum ve birey üzerindeki etkileri değerlendirilmektedir. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETMEN ADAYLARININ “DEĞER” KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: TÜRKÇE ÖĞRETMEN ADAYLARININ “DEĞER” KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARI Metaforlar (benzetmeler, mecazlar) olaylar ve olgularla ilgili düşüncelerimizi yönlendiren ve kontrol eden, güçlü zihinsel araçlardır. Çünkü bir metafor, bir olgu hakkında düşünmek için zihinsel bir çerçeve sunmaktadır. Bu yönüyle, bir kavramı bir başka kavramla açıklama şeklinde basitlikle algılanmamalıdır. Çünkü ilgili kavrama dönük sahip olunan derinliği ve deneyimleri ifade eder. Bu bağlamda bu araştırmanın temel amacı, türkçe öğretmen adaylarının “Değer” kavramına ilişkin algılarını metaforlar aracılığıyla ortaya koymaktır. Araştırmada, nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma evrenini 2015-2016 eğitim öğretim yılı Güz döneminde Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe öğretmenliğinde öğrenim gören 90 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma verileri yarı yapılandırılmış açık uçlu soru formu kullanılarak toplanmıştır. Çalışma grubunda yer alan öğrencilerin “değer” kavramı ile ilgili sahip oldukları metaforları belirlemek amacıyla araştırmaya katılan her bir öğrenciden öncelikle değer hakkındaki düşüncelerini yazmaları daha sonra da “Değer . . . gibidir, çünkü . . .”yada “Değer . . . benzer, çünkü . . . ” cümlelerini tamamlamaları istenmiştir. Öğrencilerin “değer” kavramına yönelik olarak ürettikleri metaforlar ve bu metaforlara ilişkin gerekçeleri araştırma için kavramla ilgili veri setini oluşturmuştur. Çalışmadan elde edilen verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz ve içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Öğrenciler tarafından üretilen metaforlar ve gerekçeleri incelenerek ortak yönleri tespit edilmiş ve bunları temsiline uygun olabileceği düşünülen temalar oluşturulmuştur. Bulgulara göre türkçe öğretmen adaylarının “değer” kavramına ilişkin farklı temalar altında toplanan oldukça farklı ve ilginç metaforlar ürettikleri gözlenmiştir. Sözlü bildiri TÜRKÇE DERS KİTAPLARI METİNLER ARASI OKUMAYA UYGUN MUDUR?Özet: Öğrencilerin zihinsel becerilerini geliştirme, iletişim kurma, duygu ve düşüncelerini ifade etme, bilgi edinme ve öğrenmelerinde dilin önemli bir yeri bulunduğunu belirten Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda (1-5. Sınıflar) (2009) onların küçük yaşlardan itibaren dil ve zihinsel becerilerinin geliştirilmesi gerektiğinden söz etmektedir. Bu nedenle hazırlanan programlarda Türkçe öğretimine ilişkin dil ve zihinsel becerileri de geliştirmeyi sağlayabilecek temel beceriler belirlenmiştir. Söz konusu temel becerilerden biri metinler arası okuma becerisidir. Metinler arası okumanın özü metinlerdeki düşünceler ve fikirler arasında ilişkiler kurarak yeni anlamlar üretmektir (Akyol, 2010). Eğitim araştırmalarında metinler arası ya da metinler arasılık (intertextuality) kavramının kullanımı 1970’lerin sonuna doğru başlar (Lemke, 2004). Ancak metinler arası okuma, ülkemiz açısından okuma ve öğretimi alanında yeni sayılabilecek bir kavramdır (Akyol, 2010). Türkiye’de ilk kez Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda (1-5. sınıflar) temel beceriler ile 4. ve. 5. sınıf kazanımlarında bu kavramdan söz edilmiştir (2009). Türkiye’de metne dayalı dil öğretimi yapıldığı için metinler arası okuma becerisi Türkçe dersinde oldukça önemlidir. Çünkü metne dayalı dil öğretiminde bir metnin diğer metinlerle ilişkili olarak okunması, sorgulama; eleştirel, analitik düşünme gibi üst düzey düşünme becerilerini kullanmayı da gerektirir (Çeçen ve Doğan, 2014). Ancak metinler arası okuma yapılabilmesi için ders kitaplarında yer alan metinlerin de bunu uygun olması gerekir. Bu nedenle bu araştırmada 4. ve 5. sınıf Türkçe ders kitaplarında yer alan metinlerin, metinler arası okumaya uygunluğunun incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda 2015-2016 eğitim öğretim yılında MEB tarafından onaylanan 4. ve 5. sınıf Türkçe dersi öğretmen kitaplarında farklı temalarda yer alan okuma ve dinleme metinlerinden öyküleyici, bilgilendirici ve şiir türlerinde seçkisiz yöntemle seçilen örnek metinler, metinler arası ilişkileri sağlayan yazarlar arası, eserler arası, türler arası, açık ve örtük göndermeler (Coşkun Ögeyik, 2008 ) bakımından betimsel analiz yöntemi kullanılarak incelenecektir. Elde edilen bulgular ışığında araştırma sonuçları raporlaştırlacaktır. Sözlü bildiri TÜRKÇE DERSİNDE OKUDUĞUNU ANLAMA BECERİSİNİN GELİŞTİRİLMESİNDE OTANTİK MATERYALLERİN ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: Ülkemizde ilkokul çağından itibaren öğrencilere anadili eğitimi ve doğal olarak bu eğitimle birlikte okuma becerisinin eğitimi verilmektedir. Ancak uluslararası standartlarda okuduğunu anlama düzeyini belirlemek için yapılan 2001 PIRLS (Uluslararası okuma becerilerinde gelişim projesi), 2003, 2009 ve 2012 PISA araştırmalarının verileri, ilköğretim ve orta öğretim sonunda girilen sınavlarda sıfır ve yetersiz puan alan öğrenci sayısının çokluğu ana dili eğitiminde ve okuma eğitiminde, okuma anlama becerilerinin geliştirilmesinde sorunlar olduğunu göstermektedir. Hâlbuki okuma ve anlama becerileri öğrencilerin yaşam boyu kullanacakları becerilerin başında gelmektedir. İyi okuyamayan, okuduğunu anlayamayan öğrenci onun için gerekli olan bilgileri öğrenemeyecek, doğal olarak zihinsel olarak gelişemeyecek ve hem kişisel yaşamında hem okul yaşamında başarılı olamayacaktır. Bu durum ilkokulun başından itibaren öğrencilerin okuma ve anlama becerilerini geliştirmeye önem vermeyi gerekmektedir (Sidekli, 2005). Bu sorunların çözümü için alternatif bir yaklaşım 2005 yılından bu yana Türkçe programında uygulanmaya başlanan yapılandırmacı yaklaşımının kaynaklık ettiği, hem öğrencinin etkinliğine hem de öğrenmelerin gerçek dünya ile paralelliğine dayanan otantik öğrenme yaklaşımıdır (Koçyiğit, 2011). Öğretmene dışarıdaki dünyayı sınıf içine getirme, bu sayede öğrenciye dış dünya ile bağlantı kurabilme olanağı sunan otantik öğrenme, otantik görevlerle başlayıp, otantik etkinlikler ve otantik değerlendirmelerle devam eden bir süreçtir. Otantik öğrenmenin temelini karmaşık ve gerçek yaşamla ilişkili olan otantik görevler ve bu görevlerin gerçekleştirilmesini sağlayan otantik materyaller oluşturmaktadır. Nunan (1988) otantik materyalleri dil öğretme dışında bir amaçla üretilmiş materyaller olarak tanımlamış; bu materyallere örnek olarak ise video klipler, televizyon, radyo veya videolardan alınan diyaloglar, gazeteler, işaretler, harita ve grafikler, fotoğraf ve resimler, tarifeler ve listeler gibi materyalleri göstermiştir. Anadili öğretimi sürecinde çocuğun içinde yaşadığı hayat şartlarının ve deneyimlerinin yer alması ve yaşamda karşılaşabilecekleri her türlü konunun dikkate alınması gerekliliği bu araştırmanın çıkış noktasını oluşturmaktadır. Bu araştırmanın amacı, okuduğunu anlama becerisinin geliştirilmesinde otantik materyallerin etkisinin incelenmesidir. Nicel araştırma olarak tasarlanan bu araştırmada yarı deneysel yöntem kullanılmış; denel işlem, ön-test son-test kontrol gruplu desene uygun olarak yapılmıştır. Araştırmada ön-test ve son-test olarak okuduğunu anlama testi kullanılmıştır. Bu araştırmaya, 2014-2015 öğretim yılı güz döneminde Eskişehir il merkezinde yer alan bir devlet okuluna devam eden ve biri deney biri kontrol grubu olarak belirlenen iki sınıftan toplam 43 öğrenci katılmıştır. Verilerin analizinde veri dağılımının normal olduğu göz önüne alınarak parametrik testlerden ilişkisiz örneklemler için t testinden yararlanılmıştır. Analiz sonuçları, deney grubunda bulunan öğrencilerin okuduğunu anlama puanlarının kontrol grubundaki öğrencilere göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yüksek olduğunu göstermiştir. Sözlü bildiri TÜRKÇE DERSİNİN ÖĞRETİMİNE YÖNELİK KAYGI ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Bu çalışmanın amacı; sınıf öğretmeni adaylarının Türkçe dersinin öğretimine yönelik kaygı düzeylerini belirlemek için ölçek geliştirmektir. Ölçek geliştirme sürecinde alan taraması yapılarak 50 maddelik madde havuzu oluşturulmuştur. Daha sonra ölçme değerlendirme, Türkçe ve sınıf öğretmenliği alanlarında uzman kişilere maddeler inceletilerek, madde sayısı 29’a indirilmiş ve alınan görüşler doğrultusunda maddeler yeniden düzenlenmiştir. Ölçeğin son hali bir öğretmen adayı grubuna ön uygulama amacı ile uygulanmış ve maddelerin anlaşılmayan kısımları yeniden düzenlenmiştir. Bu aşamalardan sonra ölçeğe son hali verilmiştir. Oluşturulan ölçek 2014-2015 eğitim öğretim yılı bahar ve 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz dönemlerinde Dumlupınar, Afyon Kocatepe, Karadeniz Teknik, Uşak ve Abant İzzet Baysal Üniversiteleri Eğitim Fakültelerinde son sınıfta öğrenim görmekte olan, Türkçe öğretimi derslerini almış sınıf öğretmeni adaylarına gönüllülük esasına göre uygulanarak, 492 adet veri toplanmıştır. Ölçeğin yapı geçerliğini test etmek için toplanan veriler üzerinde bir istatistik paket programı yardımıyla Açımlayıcı Faktör Analizi (AFA) yapılmıştır. Verilerin AFA için uygunluğunu belirlemek amacıyla yapılan KMO (.961) ve Bartlett testi (.000) analizleri sonucunda elde edilen değerlerin uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Daha sonra ölçeğin faktör sayısını belirlemek amacıyla Scree Plot grafiği incelenmiş ve ölçeğin iki faktörlü bir yapıya sahip olduğuna karar verilmiştir. İki faktörle sınırlandırarak yapılan AFA sonucunda, 4 maddenin (17, 22, 24 ve 29. maddeler) binişik olduğu belirlenmiş ve ölçekten çıkarılmıştır. Ölçeğin son hali olan 25 maddeli 2 faktörlü yapı, toplam varyansın %54.14’ünü açıklamaktadır, maddelerin faktör yükü .479 ve .794 değerleri arasındadır ve yapılan Cronbach’s Alpha güvenirlik analiziyle (.952) ölçeğin güvenilir olduğu sonucuna ulaşılmıştır. AFA sonucunda göre oluşan 25 maddeli 2 faktörlü modelin uygunluğunu denetlemek için Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA) yapılacaktır. DFA için veri toplama süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri TÜRKÇE DERSLERİNDE KARİKATÜR KULLANILMASIYLA İLGİLİ TÜRKİYE’DE YAPILMIŞ BİLİMSEL ÇALIŞMALARIN İNCELENMESİÖzet: Günümüzde öğrenme, öğrencilerin zihinsel becerilerini aktif bir şekilde kullanmalarını hedeflemektedir. Etkili öğrenmenin gerçekleşebilmesi için öğrencilerin derste dikkatlerinin konuya çekilmesi, derse daha aktif katılımlarının sağlaması ve öğrenilen bilgilerin daha kalıcı olması için önemlidir. Derslerde daha aktif olan öğrencilerin akademik başarılarının daha yüksek olduğu bilinmektedir. Öğrenmede kalıcılığı etkileyen birçok faktör vardır. Bunlar arasında mizah önemli bir yer tutmaktadır. Mizah güldüren, güldürürken de düşündüren yazı ve resimlerdir. Önemli bir mizah unsuru olan karikatürler, derste hem mizah hem de görsel unsurları birleştiren önemli ders araç gereçlerden birisidir. Karikatürler ise anlatılacak konu veya olayları abartılı bir şekilde veren, düşündürücü ve güldürücü resimlerdir. Eğitim öğretim sürecinde öğrencilerin birçok duyu organına aynı anda hitap eden öğretim tekniklerinin kullanılmasının çok önemli olduğu bilinmektedir. Karikatürlerinde hem göze hitap eden, hem zihinsel süreçleri aktif hale getiren unsurları bir arada barındırması nedeniyle öğrencilerin dikkatin toparlanmasında, derslerde motivasyonlarının üst düzeye çıkarılmasında önemli öğretim araç gereçlerden olduğu bilinmektedir. Literatürde de bu tespiti destekleyecek çalışmalar bulunmaktadır. Bu bağlamda planlanan bu çalışmada Türkçe öğretiminde karikatürün kullanılmasıyla ilgili 2005-2019 tarihleri arasında yapılan bilimsel çalışmaların konu ve içerik yönünden incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada nitel araştırma deseni benimsenmiş olup, veriler doküman incelenmesi yoluyla elde edilmiştir. Doküman analizi, araştırılması gereken olgu ve olaylar hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analiz edilip değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Çalışma sonuçlandığında ulaşılacak bulguların ışığında, Türkçe öğretiminde karikatürün kullanılması sonucunda bilimsel araştırmalarda ulaşılan bulguların değerlendirilmesi ve getirilen önerilerin Türkçe öğretiminde sınıf ve Türkçe öğretmenlerine, alan uzmanlarına, araştırmacılara, Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerine ve diğer ilgililere yol göstermesi beklenmektedir. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETİM MERKEZLERİNDE ÖĞRENİM GÖREN YABANCI UYRUKLU ÖĞRENCİLERDE MEMNUNİYETİ ETKİLEYEN ETKENLERLE İLGİLİ NİTEL BİR ÇALIŞMAÖzet: Bu çalışma, Türkçe öğretim merkezlerinde (TÖMER’lerde) öğrenim gören yabancı uyruklu öğrencilerin memnuniyetini etkileyen etkenleri ve bu etkenlerin öğrenciler üzerindeki etkilerini tespit etmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma, betimsel olarak ele alınmış, betimsel analizle çözümlenmiş nitel bir çalışmadır. Çalışma, olgubilim desenine göre planlanmış ve çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemlerinden tipik durum örneklemesiyle (Avrupa Dilleri Ortak Öneriler Çerçeve Programı’na göre en az B2 düzeyinde Türkçe yeterliğine sahip olma) belirlenmiştir. Bu doğrultuda, 2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı’nda devlet üniversitelerine bağlı dört TÖMER’den 32 öğrenci çalışma grubunu oluşturmuştur. Araştırmanın verileri, nitel veri toplama tekniklerinden “görüşme” ile elde edilmiştir. Bu çalışmadaki görüşmeler, “yarı yapılandırılmış görüşmeler” şeklinde gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler, 2017 Mart - 2017 Mayıs döneminde, veri doygunluğu elde edilene, araştırmanın gerektirdiği nitelikte veri setine ulaşılana kadar gönüllü katılımcılarla devam ettirilmiştir. Görüşmelerin tümü araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Verileri toplamada kullanılacak soruları oluşturmak için önce rastgele seçilen 8 öğrenciyle, Türkçe öğretim merkezlerinde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrencilerin memnuniyetini etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla 10-15 dakikalık yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. İlgili literatür de incelenerek görüşmede hangi soruların sorulabileceğine karar verilmeye çalışılmıştır. Öğrencilerle gerçekleştirilen görüşmelerden ve literatür taramasından hareketle açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu geliştirilmiştir. Taslak görüşme formu, ölçme-değerlendirme, Türkçe eğitimi ve eğitim bilimleri alanlarındaki uzmanlara inceletilerek soruların iç geçerliği sağlanmıştır. Ardından sorular sıraya konularak 10 öğrenciyle bir ön uygulama gerçekleştirilmiştir. Ön uygulamada, görüşme sorularının rahat bir şekilde anlaşılıp cevaplandığı ve soruların amacı, kapsamı dışına çıkılmadığı tespit edilmiştir. Böylece veri toplama aracı denenmiştir. Çalışmanın verileri, öğrencilerin görüşmeler sırasında kendilerine yöneltilen sorulara verdikleri cevaplardan elde edilmiştir. Öğrencilerin düşüncelerini tam olarak belirleyebilmek için görüşme formunda yer alan sorulara ilaveten katılımcılara “Bu düşüncenizin gerekçesi nedir?”, “Neden böyle düşünüyorsunuz?”, “Bu düşüncenizi nasıl açıklarsınız?”, “Bu sözlerinizle anlatmak istediğinizi açıklar mısınız?” gibi sorular yöneltilmiştir. Görüşmeler sırasında ses kayıt cihazıyla kayıt altına alınan veriler, deşifre edilerek yazılı hâle getirilmiştir. Yazılı hâle getirilen veriler ile ses kayıtları karşılaştırılarak analize dâhil edilmemiş veri kalmamasına dikkat edilmiştir. Öğrenci görüşleri doğrudan aktarılarak “geçerlilik” sağlanmaya çalışılmıştır. Doğrudan alıntılamalar, rumuz kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen verilerin analizine devam edilmektedir. Araştırmadan sonuç olarak, Türkçe öğretim merkezlerinde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrencilerde memnuniyeti etkileyen etkenlerin ve bu etkenlerin öğrenciler üzerindeki etkilerinin belirlenmesi beklenmektedir. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETİMİ VE DİJİTAL ÖYKÜÖzet: Bu çalıştayın amacı; katılımcıların Türkçe dersi yazma sürecinde dijital öykülerden nasıl yararlanacaklarına ilişkin örnek uygulamalar oluşturmaktır. Bu bağlamda katılımcılar, nasıl dijital öykü oluşturulduğunu ve öğrencilerle bu süreçte neler yapabileceklerini öğrenmiş olacaklardır. Dijital öyküleme, grafik, seslendirme, video, metin ve müzik gibi ögelerin bir araya getirilerek tarihi olaylar, kişisel öyküler gibi belli konularda bilginin aktarılmasında ve bu konularda öğretim yapmak amacıyla kullanılan birkaç dakikalık öyküler olarak tanımlamaktadır. Dijital öyküleme; dil becerileri, tarih gibi temel konuların öğretimi için önemli bir araç olmasının yanında görsel beceriler, işbirliği becerileri ve teknoloji kullanımı gibi 21. yüzyıl becerilerinin gelişmesine de yardımcı olmaktadır. Dijital öykü oluşturma süreçlerinde takip edilen aşamalar alanyazında farklı sayıda ve isimlerde ele alınmaktadır. Tolisano (2008), dijital öykü oluşturma sürecini üç aşamada tanımlamıştır. Birinci aşama dijital öykü oluşturmak için hazırlık aşamasıdır. Bu aşamada, öykü metninin yazılması, öyküde kullanılacak fotoğraf, grafik, video gibi çoklu medya ögelerinin seçilmesi adımları bulunmaktadır. İkinci aşamada bilgisayar programları ya da web tabanlı uygulamalar kullanılarak resim, seslendirme, müzik gibi ögeler bir araya getirilerek dijital öykü oluşturulmaktadır. Üçüncü aşama hazırlanan dijital öykünün internet ortamına ya da bilgisayara yüklenmesidir. Barrett (2009), dijital öykü oluşturma sürecindeki aşamaları; öykü metni yazma, ses kayıt ve düzenleme, görselleri toplama, öykü oluşturma ve yayınlama olmak üzere beş başlıkta toplamaktadır. Dijital öyküleme süreci alanyazında farklı aşamalarla ifade edilmesine rağmen, dijital öyküleme sürecinin metin, müzik, resim, ses ekleme ve dijital ürünü paylaşma gibi temel ögelerden oluştuğu görülmektedir. Bu bağlamda, öğrenciler bazı bilgisayar ve web yazılımlarını kullanarak dijital öykü ögelerini (ses, resim, müzik vb.) birleştirmektedirler. Yazılı anlatımın teknoloji ile bütünleştirmeyi sağlamada işlevsel bir yaklaşım olan dijital öyküleme aynı zamanda öğrenme ortamlarının zenginleştirilmesinde önemli bir işleve sahiptir. Bu bağlamda çalıştayın ilk 30 dakikasında dijital öykülemenin teorik temelleri ile örnek uygulamalar paylaşılacak ardından katılımcıların kendi dijital öykülerini hazırlamaları uygulamalı olarak gerçekleştirilecektir. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE EDEBİ METİN İNCELEMELERİNİN KÜLTÜREL AKTARIMA YÖNELİK ÇÖZÜMLENMESİNİN ÖNEMİÖzet: ÖZET En geniş anlamıyla toplumdaki kültürleme sürecinin bir parçası olan eğitimin önemli işlevlerinden birisi de kültürel aktarımın gerçekleştirilmesini sağlamasıdır. Her toplum eğitim öğretim yoluyla kendi kültürünü geleceğe aktarma çabası içindedir. Türkçe öğretiminin en önemli amaçlarından biri milli, manevi, ahlaki, tarihi, kültürel, sosyal değerlere önem veren, milli duygu ve düşünceleri güçlenmiş bireyler yetiştirmektir. Bu bağlamda Türkçe dersleri, kültürel aktarımın sağlanmasında önemli bir rol üstlenmektedir. Türkçe ders kitapları ve ders dışında yapılan okuma etkinliklerinde yararlanılan edebi metinler, kültürün birçok unsurunu içermektedir. Edebi metinlerin üreticisi olan yazar ve şairler, doğup büyüdüğü ve yetiştiği kültür ortamından bağımsız düşünülemez. Dolayısıyla toplumun yaşam tarzı yazar vasıtasıyla metinlere yansımaktadır. Bu sebeple, Türkçe derslerinde bir araç olarak kullanılan metinler incelenirken metinde yer alan bazı anahtar kavramlar, sözcükler ya da ifade biçimleri kültürel arka planı göz önünde bulundurularak açıklanmalıdır. Türkçenin anlam inceliklerini ve anlatım gücünü kazandırırken bireyin aynı zamanda kültürel belleğinin de zenginleştirilmesi dikkate alınmalıdır. Böylece eğitimin kültür aktarımı işlevini tam anlamıyla yerine getirmiş olunacaktır. Türkçe derslerinde bir araç olarak kullanılan metinler çözümlenirken yalnızca anlamı bilinmeyen sözcüklerin ya da söz öbeklerinin anlamlarının izah edilmesi, öğrencinin söz dağarcığının gelişiminde ve zenginleşmesinde etkili olmakla birlikte bazı hususların eksik kalmasına yol açacaktır. Her birinin ayrı bir öyküsü bulunan sözcükler, bir dilin kültürünü, gelenek ve görenekleri, inançlarını, değerlerini... yansıtan ve taşıyan en temel öğelerdir. Kelimeler, kültürün maddi ve manevi unsurlarının koruyucusu ve aktarıcısıdır. Bu bağlamda, Türkçe Öğretmenliği Lisans Programı’nda zorunlu olarak yer alan “Dil ve Kültür” dersi kapsamında (2018 Programı’nda Fakültenin Genel Kültür Seçmeli Dersler havuzuna alınmıştır.) öğretmen adaylarıyla, Aziz Nesin’in “Medeniyetin Yedek Parçası” adlı hikâyesi incelenmiştir. Hikâyede belirlenen anahtar kavramların, sözlerin, deyimlerin, sözcüklerin kültürel arka planı açıklanmıştır. Örneğin adı geçen hikâyenin başlangıcında geçen “Kahveye girdiği halde etrafına selam vermeyen adama herkes baktı.” cümlesi, Türk kültüründe hem kahvehane hem de selamlaşma geleneğini yansıtır. Söz konusu hikâyede buna benzer maddi ve manevi kültürümüzü yansıtan ifadelerin kültürel dayanakları açıklamıştır. Yapılan çalışma sonucunda birçok öğretmen adayının bazı kavramların kültürel köklerini bilemedikleri tespit edilmiştir. Maddi ve manevi unsurlardan oluşan ve bir toplumun yaşam tarzının bütün öğelerini barındıran kültür aynı zamanda bir milleti diğerlerinden farklı kılar. Bu sebeple metin incelemeleri yapılırken metindeki anahtar kavramlardan hareketle, sözcüğün kültürel dünyasının anlatılmasıyla öğrencinin hem sözcük dağarcığının hem de kültürel belleğin zenginleşmesi dolayısıyla da kültürel değerlerin kazanımı ve devamlılığı sağlanmış olacaktır. Bu tür bir metin çözümleme, öğrencilerin aynı zamanda geçmiş ile günümüzü kıyaslama ve eleştirel düşünme becerilerinin de gelişimine katkı sağlayacaktır. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE ZİHİNSEL GELİŞİMİ DESTEKLEYEN BİR ARAÇ OLARAK YALVAÇ URAL’IN DENEMELERİÖzet: Çalışmada Yalvaç Ural’ın Temel Reis Ispanağı Yoğurtsuz yer, Stephan Hawking Herkül’ü Döver, Başparmak Çocuklar isimli deneme kitapları incelenmiştir. Araştırma, deneme metinlerinin (içeriğinde sunulan bilgiler doğrultusunda) zihinsel gelişimi destekleyen bir öğretim aracı olarak Türkçe dersinde kullanımının öneminin ortaya koymayı amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda araştırma kapsamında zihinsel gelişimi destekleyen beceri alanlarının (bilgi edinimi, eleştirel düşünme, gözlem yapma, sınıflama yapma, tahmin etme, problem çözme, mizah kullanma) Türkçe Öğretim Programında hedeflenen kazanımlarla örtüşen maddeleri ortaya çıkarılmış; deneme metinlerinin Türkçe Öğretim Programında belirtilen kazanım hedeflerine ulaşmayı kolaylaştırıcı yönü vurgulanmaya çalışılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi tekniği kullanılmıştır. Her üç kitaptan zihinsel gelişimi destekleyen beceri alanlarına yönelik 254 veri saptanmıştır. Elde edilen bulgulara göre deneme metinlerinde bilgi edinimi 117 örnekle bilişsel gelişim örneklerinin %46’sını oluşturmaktadır. Metinlerde sağlıktan doğaya, edebiyattan teknolojiye, tanınmış şahsiyetlerden kitaplara ve filmlere değin pek çok konuda çocukların genel kültürünü destekleyecek bilgiler sunulmuştur. Eleştirel düşünme becerisinin kazanımına yönelik örnekler %24’lük bir oranla bilgi ediniminden sonra ikinci sırada gelmektedir. Yazar, kitaplarında eleştirilerini en çok topluma (%24) ve ebeveynlere (%12) yöneltmiştir. Metinler aracılığıyla toplumun ve ailelerin yanlış tutumlarına karşı okurlarının bilinçlenmesini ve sorgulama yetisini kazanmasını isteyen yazar, metinlerinde onları kendi hayatlarında etkin ve işlevsel olmaya sevk edebilecek nitelikte örneklere yer vermiştir. Çocuk okurların gözlem ve araştırma yapmasını, problem çözme, analiz etme ve mizah becerisini kazanmasını destekleyebilecek nitelikler barındıran örnekler, bulguların %31’lik bir kısmını oluşturmakta olup yazar, okurlarını merak etmeye, araştırmaya, çevrelerini gözlemlemeye yönlendirmekte böylelikle okurlarının düşünme becerilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Elde edilen veriler sonucunda incelenen deneme metinlerinin büyük bir kısmının bilişsel işlem basamaklarındaki beceri alanlarının kazanımı kolaylaştıracak nitelikte olduğu, Türkçe derslerinde zihinsel gelişimi desteklemek için deneme metinlerinden yararlanılabileceği sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETMEN ADAYLARININ ELEŞTİREL DÜŞÜNMEYE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: TÜRKÇE ÖĞRETMEN ADAYLARININ ELEŞTİREL DÜŞÜNMEYE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ Bu çalışmanın amacı Türkçe öğretmen adaylarının eleştirel düşünme dersi çerçevesinde eleştirel düşünme ile ilgili görüşlerinin incelenmesidir. Türkçe dersi, bilgi kazandırmanın yanı sıra temel bağlamda bir beceri kazandırma dersidir. Başka bir söyleyişle, öğretmen adaylarının soru sorma becerilerinin gelişmesi, sorgulamaya ilişkin genel bir çerçeve oluşturmaları gerekir. Örneğin, “bu derste öğrendiklerimi yaşamımda nasıl kullanabilirim?” ya da “bu ders bana öğretmenlik mesleğimde nasıl yardımcı olacaktır?” gibi soruları sormaları eleştirel düşünmeye ilişkin düşünmeye başladıklarını gösteren en temel göstergelerdir. Bu nedenle, bilgiyi aktarma rolü üstlenen öğretmenlerin, eleştirel düşünmenin önemini kavramaları gereklidir. Bu bağlamda düşünen, araştıran, sorgulayan, problem çözme becerisi gelişmiş, yaratıcılığını devindiren kısacası kendini gerçekleştiren bireyler yetiştirme bilincindeki öğretmenlerin “eleştirel düşünme becerisi” edinmeleri önemlidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden temel nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 yılı eğitim-öğretim döneminde Bülent Ecevit Üniversitesi Kdz. Ereğli Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümünde öğrenim gören 54 dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında yarı yapılandırılmış görüşmelerden yararlanılmıştır. Türkçe öğretmen adaylarının eleştirel düşünme ile ilgili görüş ve önerilerini alabilmek için uzman görüşlerine de başvurularak 6 sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanmıştır. Genel olarak eleştirel düşünmenin öğretmen adaylarında bir değişim, bir etki yaratıp yaratmadığı, bunların nedenleri, dersin kaçıncı sınıfta okutulması gerektiği, eleştirel düşünmeyi oluşturan kavramları, öğretmen olduklarında ve günlük yaşamlarında eleştirel düşünmeyi kullanıp kullanmadıkları ve son olarak dersin işlenişine ilişkin önerileri ele alınmıştır. Görüşmelerden elde edilen verilerin analizinde ise betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın sonunda, öğretmen adaylarının eleştirel düşünme dersine bağlı olarak düşünme yapılarında olumlu anlamda gelişim ve değişim yaşandığı ortaya konulmuştur. Türkçe öğretmen adaylarının yanıtlarına göre genel değerlendirme yapılacak ve konuya ilişkin öneriler getirilecektir. Anahtar Kelimeler: Türkçe öğretmen adayları, eleştirel düşünme dersi, eleştirel düşünme, derse yönelik görüş. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KELİME ÇÖZÜMLEME BECERİSİÖzet: ÖZET Türkçe öğretiminde, dinleme/izleme, konuşma, okuma ve yazma becerilerinin geliştirilmesiyle bireyin ana dilini etkili ve güzel kullanması hedeflenmektedir. Bireyin okul öncesinden başlayarak devam eden eğitim sürecinde aldığı Türkçe eğitimi sayesinde günlük ve konuşma diline ait özelliklerin ortadan kaldırılması amaçlanır. Türkçe öğretiminde bir yandan edebi ürünler vasıtasıyla bireyin dil zevki gelişirken diğer yandan da sözcük dağarcığı zenginleşmektedir. Böylece bireyin Türkçeyi konuşma ve yazma kurallarına uygun olarak bilinçli, doğru ve özenli bir şekilde kullanması sağlanmaktadır. Türkçenin dil bilgisi konuları arasında yer alan yapım ve çekim eklerinin kavratılmasıyla, kelimelerin anlam ve yapı özelliklerinin birey tarafından daha doğru bir biçimde algılanması sağlanacaktır. Bu sebeple Türkçe öğretiminde, önem verilmesi konulardan biri de Türkçede kullanılan kelimelerin yapı bilgisidir. Yapı bilgisinin sağlıklı bir biçimde öğretilmesi, aynı zamanda bireyin yerel ve günlük konuşma diline ait kusurların da giderilmesine yol açacaktır. Bu yüzden Türkçe kelime çözümlemeleri Türkçe öğretiminde önemli bir yer oluşturur. Türkçenin yapı bilgisiyle ilgili konular, Türkçe Öğretmenliği Lisans Programı’ndaki Türk Dil Bilgisi-II: Şekil Bilgisi dersi (2018 Programı’nda Türk Dil Bilgisi-3 olarak adlandırılmıştır) kapsamında yer almaktadır ve haftada iki saat teorik olarak verilmektedir. Çalışmada, 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar yarıyılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Türkçe Öğretmenliği Programı dördüncü sınıfında okuyan ve mezun aşamasında bulunan Türkçe öğretmeni adaylarının kelime çözümleme becerileri incelenmiştir. Araştırmaya 31’i kız, 31’i erkek olmak üzere toplam 62 Türkçe Öğretmeni adayı katılmıştır. Çalışmada materyal olarak kullanılan Sait Faik Abasıyanık’ın “Bir İlkbahar Hikayesi” adlı hikaye metninde bulunan toplam 680 sözcük arasından belirlenen 116’sının yapı bakımından çözümlenmesi istenmiştir. Bu sayıya yapı bakımından birleşik sözcüklerdeki (fiil, isim) her bir sözcük dâhil olup ayrıca kelimelerin yapı bakımından türlerinin belirtilmesi istenmiştir. 100 dakikalık sürede -gerektiğinde 10 dakika daha ek süre verilmiştir- eklerine ve köklerine ayrılarak tahlil edilen kelimelerin kök ve ek türlerinin belirtilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Yapılan araştırmada Türkçe öğretmeni adaylarının özellikle aynı seslerden oluşan çekim ve yapım eklerini tanıma hususunda bazı sorunlarının olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra, kelimeler çözümlenirken eklerin ayrım yerlerinin belirlenmesinde de zorlandıkları görülmüştür. Türkçe öğretmeni adaylarının yaşadıkları bir diğer sorunun da eklerin adlandırılmasıyla ilgili olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MİZAHA YÖNELİK ALGILARININ BELİRLENMESİÖzet: Arapçadan dilimize geçen mizah sözcüğü farklı sözlüklerde gülme, şaka, latife, nüktedanlık, eğlenceli gibi anlamlara gelse de mizah, kendi içinde bu anlamlardan daha fazlasını taşır. Sadece gülme/güldürme ile tanımlanamayacak olan mizahın temel işlevi belli bir olay ya da durum üzerinde insanın düşünmesini ve anlatılanların sorgulanmasını sağlamaktır. Bir bakıma gerçeklerin sıra dışı bir üslupla anlatılmasıdır. Bu nedenle keskin bir zekâyı gerektirir. Başlı başına bir tür olmayan mizah, edebiyatta bir üslup biçimidir, anlatım tarzıdır. Birçok edebî tür içinde mizaha yer verildiği görülmektedir. Söz gelimi romandan öyküye, tiyatro oyunundan söyleşiye kadar birçok türde mizahın anlatım gücünden ve söyleyiş ustalığından yararlanılır. Edebiyatın yanı sıra eğitimde mizahın kullanımının kişiye iletişim becerisi açısından fayda sağlayacağı bilinmektedir. Aynı zamanda derse yönelik var olan tutumun değişmesinde de mizahın kullanımı önem taşır. Türkçe eğitiminde mizahın ve mizahi ögelerin kullanımının motivasyonu sağlama, etkili sunum yapma, öğretmen-öğrenci arasında olumlu bir iletişim geliştirme, empati kurma, duyarlılık geliştirme vb. açılardan katkısı vardır. Bu çalışmada, Türkçe öğretmeni adayların mizaha yönelik algılarının belirlenmesi ve derslerde mizahi ögelerden yararlanma konusundaki görüşlerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Nitel bir çalışma olan bu araştırmada öğretmen adaylarının görüşlerinin tespit edilebilmesi amacıyla anket geliştirilecek ve uygulanacaktır. Çalışmanın örneklemini 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Giresun Üniversitesi Hüseyin Hüsnü Tekışık Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümünde eğitim gören Türkçe öğretmen adayları oluşturmaktadır. Elde edilecek sonuçlar bulgular kısmında gösterilip alanyazındaki benzer araştırma sonuçları ile karşılaştırılacaktır. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİNİN İKİ DİLLİ ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN TÜRKÇE KONUŞMA BECERİLERİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, Türkçe öğretmenlerinin iki dilli ortaokul öğrencilerinin Türkçe konuşma becerilerinde ve bu becerileri geliştirmede karşılaştıkları sorunlara ilişkin görüşlerini tespit etmek; bu sorunlara yönelik önerilerinden yola çıkarak öğrencilerin Türkçe konuşma becerilerinin geliştirilmesi hususunda farklı bakış açıları geliştirmeye katkı sağlamaktır. Araştırmanın modelini nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması oluşturmaktadır. Türkçe öğretmenlerinin, iki dilli ortaokul öğrencilerinin Türkçe konuşma becerilerine yönelik görüşlerinin incelenmesiyle mevcut durum betimlenmiştir. Bu bağlamda araştırmanın çalışma grubunu, farklı illerdeki ortaokullarda görev yapan Türkçe öğretmenleri oluşturmaktadır. Nitel araştırma süreçlerine uygun olarak desenlenen araştırmada açık uçlu sorulardan oluşan bir anket formu uygulanarak, Türkçe öğretmenlerinin iki dilli ortaokul öğrencilerinin Türkçe konuşma becerilerine yönelik görüş ve önerileri alınmıştır. Araştırma verileri, içerik analizi ve betimsel analiz teknikleriyle çözümlenmiştir. Araştırma kapsamında, doğrudan alıntılara yer verilerek betimsel analiz yapılmış; doğrudan alıntılarla ortaya konulan verilerin derinlemesine incelenmesi, kodların birleştirilmesi, tema ve kategorilerin oluşturulması ve bunların arasındaki ilişkinin betimlenmesi amacıyla içerik analizi uygulanmıştır. İçerik analizi yapılırken tümevarım yöntemi esas alınmıştır. Aynı zamanda veriler, sıklıklarına göre sıralanarak frekans analizine tabi tutulmuştur. Araştırmadan elde edilen veriler doğrultusunda, Türkçe öğretmenlerinin iki dilli ortaokul öğrencilerin Türkçe konuşma becerilerinin mevcut durumuna ilişkin görüşlerinden hareketle bir yapıya ulaşılmış; bu yapıyı yansıtan bir model oluşturulmuş ve bu model doğrultusunda öğrencilerin Türkçe konuşma becerilerini geliştirmeye yönelik önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri TÜRKÇE VE MATEMATİK DERSLERİ İÇİN KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ ÖĞRETİM SÜRECİ UYGULAMALARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Anlama, zihinsel ve karmaşık bir süreçtir. Eğitim öğretimin temel amaçlarından birisi, bir metni anlayıp çözümlemek veya bir problemi anlayıp çözüm üretmek için düşünme ve problem çözme becerilerinin geliştirilmesidir. Öğrenciler bir metin ya da problemi oluşturan ögeleri ve bunlar arasındaki ilişkileri anladıkları zaman çözümlemeyi ve çözüm yollarını bulmayı başarabilirler. Kişiselleştirilmiş öğretim, kişinin ilgi ve ihtiyaçları göz önüne alınarak öğretim sürecinin kişiye göre uyarlanmasıdır. Böylece bireysel farklılıklar ve kişisel özellikler dikkate alınarak eğitim öğretim süreci daha etkili olacaktır. Ayrıca sürecin kolaylaştırılmasına imkan yaratılmış olacaktır. Kişiselleştirilmiş öğretime dair alan yazında yer alan çalışmalara bakıldığında, bu çalışmaların ağırlıklı olarak matematik alanında yürütülmüş olduğu görülmektedir. Türkçe dersi için kişiselleştirilmiş öğretime dair ise sadece bir yüksek lisans tez çalışmasına ulaşılmıştır. Kişiselleştirilmiş öğretim materyali öğrencinin yakın çevresindeki kişi ve nesnelerin isimleri kullanılarak geliştirilen sunum, alıştırma ve sınav materyali olarak tanımlamaktadır. Bu çalışmada amaçlanan, 1. sınıflarda Türkçe ve matematik derslerinde öğretim sürecinin kişiselleştirilmiş ve kişiselleştirilmemiş iki farklı grupta uygulamalarının sonuçları arasında anlamlı farklılık olup olmadığını belirleyebilmektir. Bu amaç doğrultusunda öğrenim gören 1. sınıf öğrencileri deney ve kontrol grubu olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Deney grubunun Türkçe dersinde öğretmen tarafından şahıslar ve nesnelerin kişiselleştirildiği metinlerle ve matematik dersinde ise kişiselleştirilmiş problemlerle öğretim gerçekleştirilmiştir. Kontrol grubuna kişiselleştirilmeden verilmiştir. Sonuçta ise her iki grup için oluşturulan sorular ve cevaplar incelenerek doğru-yanlış oranları belirlenmiştir. Kişiselleştirilmiş ve kişiselleştirilmemiş süreç sonuçları Türkçe ve matematik için ayrı ayrı belirlenmiş daha sonra her iki ders için ortalama karşılaştırılması yapılmıştır. Böylece başarı oranları karşılaştırılarak sonuca ulaşılmıştır. Ayrıca öğrencilerin kişiselleştirilmiş öğretime yönelik görüşleri alınmıştır ve öğrencilerin kişiselleştirilmiş soruları sevdiği görülmüştür. Sözlü bildiri TÜRKÇE VE TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN DEYİM VE ATASÖZLERİNE YÖNELİK TUTUMLARI: GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: Deyim ve atasözleri bir dilin söz varlığının ifade imkanları açısından önemli bir bölümüdür. Günlük iletişimde anlatımı etkili kılmak için kullanılan deyim ve atasözleri anadilde ortak kültürü yansıtan kalıplaşmış söz birlikleridir. Deyim ve atasözü kullanımına yönelik öğrencilerin algı ve tutumlarının tespit edilmesi dilsel ve kültürel farkındalığın geliştirilmesi açısından önemli ve gereklidir. Bu çalışmanın amacı Türkçe öğretmeni ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni adaylarının deyim ve atasözlerine yönelik tutumlarını belirlemek ve tutum düzeyinin cinsiyet, sınıf, ailenin gelir durumu, ailenin eğitim durumu ve annenin / babanın mesleği, öğrencilerin belirli bir dönemde okudukları kitap sayısı, öğrencinin çocukluğunun geçtiği yer, öğrencinin büyükleriyle anlaşma durumu gibi değişkenlerle ilişkisi olup olmadığını araştırmaktır. Çalışmada nicel araştırma tekniklerinden biri olan tarama modeli kullanılmıştır. Bu araştırmanın çalışma grubu Gaziosmanpaşa Üniversitesi Türkçe Eğitimi ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde okuyan 201 öğretmen adayından oluşmaktadır. Öğrencilerin seçiminde kolay ulaşılabilir örnekleme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan “Deyim ve Atasözlerine Yönelik Tutum Ölçeği” ile toplanmıştır. Hazırlanan tutum ölçeğinin alfa değeri α=0,76 olarak hesaplanmıştır. Betimsel verilerin çözümlenmesinde yüzde ve frekanstan yararlanılmıştır. Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni adaylarının tutum puanları ile değişkenler arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını araştırmak için χ2 (Ki-Kare) testi yapılmıştır. Çalışmanın sonunda öğrencilerin deyim ve atasözlerini kullanmaya yönelik tutumlarının oldukça yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Ayrıca deyim ve atasözlerine yönelik tutum ile cinsiyet, sınıf, gelir düzeyi, öğrencinin çocukluğunun geçtiği yer ve büyükleriyle konuşurken anlaşma durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ailenin eğitim durumu ve mesleğinin ve okunan kitap sayısının ise tutum puanıyla anlamlı bir ilişkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKÇE VE TÜRK KÜLTÜRÜ ÖĞRETİM PROGRAMLARI BAĞLAMINDA İKİ DİLLİ TÜRK ÇOCUKLARINA SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİÖzet: Türkiyede eğitim öğretim faaliyetlerinin yürütülmesinden sorumlu organların başında Milli Eğitim Bakanlığı gelmektedir. Milli Eğitim bakanlığının görevleri arasında Türkçe, tarih, coğrafya, matematik, din bilgisi gibi derslere ait programların hazırlaması, programlara uygun ders kitaplarının hazırlanması, öğretmenlerin atanması, okullarda eğitim öğretim etkinliklerinin idareci ve öğretmen kadrosuyla birlikte uyumlu bir şekilde yapılmasının sağlanması sıralanabilir. Bununla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı Avrupa başta olmak üzere Türkiye sınırları dışında yaşayan Türk vatandaşlarının veya Türk kökenli yabancı ülke vatandaşlarının ana dillerini öğrenmeleri, kültürlerine yabancı kalmamaları için birtakım çalışma ve uygulamaları yapmakla da sorumludur. Milli Eğitim Bakanlığı bu kapsamda yurt dışında yaşayan Türklere ana dili öğretimi ve milli kültür aktarımını sağlamak için öğretim programları ve öğretim programlarına uygun ders kitapları hazırlamakta, öğretmen görevlendirmesi yapmaktadır. Yurt dışında yaşayan Türk çocuklarının ana dili ve Türk kültürü öğretimi için ilki 1969 yılında yayımlanan 7 öğretim programı hazırlanmıştır. Hazırlanan öğretim programlarının başta Türkçe öğretimi daha sonra kültür öğretimi kapsamında sosyal bilgiler öğretimi üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Sosyal bilgiler öğretimi başlığı altında vatandaşlık, coğrafya, tarih başlıkları yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı 1969-2009 yılları arasında iki dilli Türk çocukları için hazırlanan Türkçe ve Türk kültürü öğretim programlarında sosyal bilgiler öğretiminin yerini tespit etmek, sosyal bilgiler öğretimine yer verilen programlarda sosyal bilgiler öğretimini amacı, uygulanış şekli açısından değerlendirmektir. Çalışmada doküman taraması yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın veri kaynakları yurt dışında yaşayan Türk çocuklarının ana dili ve Türk kültürü öğretimi için ilki 1969 yılında yayımlanan 7 öğretim programıdır. Bu programlar şunlardır: Dış Ülkerlerde Bulunan Türk İşçilerin Okul Çağındaki Çocukları İçin Devam Ettikleri Yabancı İlkokullarda, Ayrılabilen Zaman İçinde, Türkiyeden Gönderilen Öğretmenler Tarafından Yapılacak Türkçe, Din Bilgisi, Sosyal Bilgiler Dersleri Program Taslağı (1969); “Dış Ülkelerdeki Türk İşçilerinin Çocuklarına Ait Türkçe Sosyal Bilgiler ve Din Bilgisi Programları (1980)”; “Yurt Dışındaki Türk İşçilerinin Çocukları İçin Türkçe Dersi Programı (1982); Yurt Dışı İşçi Çocukları Türkçe-Türk Kültürü ile Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretim Programları (1986)”; “Yurt Dışındaki Türk Çocukları İçin Türkçe (1-10. Sınıflar), Türk Kültürü (4-10. Sınıflar) ve Yabancı Dil Olarak Türkçe (6-11. Sınıflar) Dersleri Öğretim Programları (2000)”; “Yurt Dışındaki Türk Çocukları İçin Türkçe ve Türk Kültürü Dersi Taslak Öğretim Programı (1-10. Sınıflar) (2006)” ;Yurt Dışındaki Türk Çocukları İçin Türkçe ve Türk Kültürü Dersi Öğretim Programı (1-10. Sınıflar) (2009)”. Programdan elde edilen veriler içerik analizi ile değerlendirilmiştir. Analizler sonucunda bazı programlarda sosyal bilgiler öğretimi tek başlık altında yer alırken (Dış Ülkerlerde Bulunan Türk İşçilerin Okul Çağındaki Çocukları İçin Devam Ettikleri Yabancı İlkokullarda, Ayrılabilen Zaman İçinde, Türkiyeden Gönderilen Öğretmenler Tarafından Yapılacak Türkçe, Din Bilgisi, Sosyal Bilgiler Dersleri Program Taslağında, Dış Ülkelerdeki Türk İşçilerinin Çocuklarına Ait Türkçe Sosyal Bilgiler ve Din Bilgisi Programlarında, Yurt Dışı İşçi Çocukları Türkçe-Türk Kültürü ile Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretim Programları gibi) bazı programlarda ise sosyal bilgiler öğretimi Türk Kültürü dersi öğretim programı kapsamında; Sosyal Bilgiler, Tarih, coğrafya, vatandaşlık ve insan Haklan eğitimi, T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Müzik dersleriyle bütünleşik bir biçimde yer almıştır [Yurt Dışındaki Türk Çocukları İçin Türkçe (1-10. Sınıflar), Türk Kültürü (4-10. Sınıflar) ve Yabancı Dil Olarak Türkçe (6-11. Sınıflar) Dersleri Öğretim Programları; Yurt Dışındaki Türk Çocukları İçin Türkçe ve Türk Kültürü Dersi Taslak Öğretim Programı (1-10. Sınıflar), Yurt Dışındaki Türk Çocukları İçin Türkçe ve Türk Kültürü Dersi Öğretim Programı (1-10. Sınıflar) gibi]. Çalışmaya ilişkin diğer sonuçlar tam metin sunumunda paylaşılacaktır. Sözlü bildiri TÜRKÇENİN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRETİMİNDE DİNLEME BECERİSİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRILMALI BİR ARAŞTIRMAÖzet: Dört temel dil becerisi arasında dinleme becerisi, bireyin ilk kazandığı beceri ve öğrenmede en çok yararlandığı beceri olmasına rağmen üzerinde çalışmaların en az yapıldığı bir beceri olarak da karşımıza çıkmaktadır. Literatür taraması yapıldığında, gerek Türkçenin ana dili olarak öğretiminde gerekse de yabancı dil olarak öğretiminde diğer üç beceriye (konuşma, okuma, yazma) dayalı çalışmalar yoğunlukta iken dinleme becerisine dayalı çalışmalar oldukça azdır. Çok köklü ve güçlü bir geçmişe sahip Türkiye, son yıllarda bu etkililiğini, başta Osmanlının da hüküm sürdüğü coğrafyada arttırınca Türkçeye olan ilgi de artmış ve Türkçenin yabancı dil öğretimi önemli bir alan haline gelmiştir. Böylelikle Tükçenin yabancı dil olarak öğretiminde daha önce sınırlı olan yabancılar için Türkçe öğretimi ders kitaplarının sayısı artmıştır. Dört temel beceriye dayalı etkinlik ve uygulamalarla kazanımları hedefleyen bu kitaplardan birisi de Yeni Hitit Yabancılar İçin Türkçe Ders Kitaplarıdır. Çalışmada MEB 2015 Türkçe Dersi (1-8.Sınıflar) Öğretim Programında yer alan dinleme becerisine yönelik kazanımlar ile Yeni Hitit Yabancılar İçin Türkçe Ders Kitaplarında yer alan dinleme etkinlikleri ve kazanımlarının ortak noktaları, benzerlik ve farklılıklarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Çalışmada, Türkçe dersinin temel beceri alanlarından dinleme alanı ele alınmış, dinleme çalışmalarının hem ana dili hem de yabancılar için Türkçe öğretimindeki önemi üzerinde durulmuştur. Dinleme alanına ilişkin etkinlik ve kazanımlar incelenmeye çalışılmıştır. İncelemede MEB 2015 Türkçe Dersi 1-8. Sınıflar Öğretim Programı ile Yeni Hitit Yabancılar İçin Türkçe Ders Kitaplarında yer alan dinlemeye yönelik kazanımlar karşılaştırmalı olarak ele alınmış ve çalışmanın sonunda Yeni Hitit Yabancılar İçin Türkçe ders kitaplarındaki etkinliklerin sayı ve çeşit bakımından dağılımı ve kazanımlar tablolaştırılmıştır. Yeni Hitit Yabancılar İçin Türkçe Ders Kitaplarında yer alan dinleme etkinlikleri ve kazanımları incelenmiş, Türkçe Öğretim Programında yer alan dinleme becerisine yönelik kazanımlarla karşılaştırılmış ve karşılaştırmanın sonucunda 1,2,3 ve 4.sınıf kazanımlarının temel seviye, 5 ve 6.sınıf kazanımlarının orta seviye; 7 ve 8.sınıf kazanımlarının yüksek seviyeyle paralellik gösterdiği görülmüştür. Sözlü bildiri TURKİSH EARLY CHİLDHOOD TEACHERS’ PERCEPTİONS RELATED TO OUTDOOR EDUCATİON AFTER ATTENDİNG İN A TUBITAK 4004-NATURE-BASED EDUCATİON PROGRAMÖzet: This study aimed to develop beginning early childhood teachers’ perceptions and experiences regarding outdoor education, specifically using natural materials and natural environment in their teaching. Experiential learning theory developed by Kolb (1984) framed research design of this study. According to Kolb, learning occurs in four stages which are experience, reflect, generalize and test. Through one week education program early childhood teachers attended in fieldworks including science, math and art activities and at the end of the education program. The research question leading to this study is: “How do Turkish early childhood teachers’ perceptions change related to outdoor education after participating in one week education program? Twenty-five novice teachers (23 female and 2 male) having less than five-years of experience and working in Eastern Turkey participated in this study. This region was selected as research site as it is characterized by deprivation in social, education and economic situations. Eastern cities have always been having lowest score on national standardized exams for decades. The purpose of selecting novice teachers is to support their professional development and increase the transferability of knowledge that they gain in training program. Teachers attended a one-week nature based training program. This study was a stop-over project and Twenty five teachers coming from fifteen different cities and surrounding towns stayed in Van Yüzüncü Yıl University for a week. Training program included 23 activities. First thirteen activities were developed to increase teachers’ knowledge and skills related with nature. Remaining activities was example of nature-based teaching that teachers could easily implement those activities in their classes with children. The purpose of activities was to enable pre-school teachers to implement nature based science, mathematics, art and play activities in pre-school education. Several strategies were utilized to conduct nature-based activities including observation, play, field trip, experiment, drama and online applications. All of the materials were chosen easily accessible natural materials such as water, plats, stones and soil. Teachers actively participated all of the 23 activities. For instance, they first learned magnetism, and then they made their own compass and attend five different navigation activities in nature. Teachers were interviewed before and after the training program. In order to analyze data first interviews were transcribed verbatim then, content analysis was conducted to reveal categories and themes. In order to ensure reliability of coding Holsti’s definition was used to calculate inter coder reliability. Findings of this study gathered under five themes based on Kolb’s (1984) theory as previous knowledge and experiences related to outdoor, benefits of outdoor education program on teachers’ professional development, teachers’ future intentions to implement outdoor education, teachers’ perceptions of outdoor education, change in self-confidence of teachers regarding outdoor education. As it is expected teachers’ wonder, interest, knowledge and skills are increased after involving in this project based on their report. It could be concluded that with the help of this project preschool education teachers are encouraged to implement more outdoor activities and let children go outside to acquired curricular subjects. Sözlü bildiri TURKİSH HİGH SCHOOL STUDENTS’ ATTİTUDES TOWARDS GERMANS AND GERMAN LANGUAGEÖzet: Through this study, it was aimed to examine how Turkish high school students’ attitudes towards Germans and German language are, and to investigate the variables which might have an impact on their attitudes. The sample of this study consists of high school students learning German as a second foreign language at Mentese county of Mugla province in 2015-2016 academic year. The data of the study were collected from a total of 1065 ninth, tenth, eleventh, and twelfth grader high school students. The data of the study, designed in the mixed model, were collected through both a semi-structured interview form developed by the researchers, and the “Attitudes towards English Course Scale” adapted by the researchers into the German course. In the analysis of the qualitative data, content analysis was utilized, while in the analysis of the quantitative data, descriptive statistics, normality tests, t-test, Mann Whitney U test, and one-way analysis of variance (ANOVA) and were applied. According to the results obtained from this study, the attitudes of high school students towards German course were determined to be negative, however their attitudes towards learning German were positive. Besides, it was identified that the attitudes of high school students towards German language differed significantly in terms of gender, school type, grades, relatives or family members speaking German, having information about Germans and Germany, willingness to live in Germany ,including information about Germany and Germans in German course”, “opinions about whether Germans are hardworking or not and “the source of knowledge about Germany and Germans variables. On the other hand, it was determined that the attitudes of the high school students towards German did not differ in terms of the variable of having been in Germany. Sözlü bildiri TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NİN KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE (1923-2017) ORTAOKUL DERS KİTAPLARINDA YAHUDİ/MUSEVİ İMGESİÖzet: Ders kitapları, devletlerin ideolojik tutumlarını ve çeşitli konulardaki algılarını yansıtan önemli materyallerdir. Bu boyutu ile ders kitapları sadece ulusal bir mesele olmaktan çıkar. Zira uluslararası ilişkilerden, devlet politikalarının revize edilmesine kadar birçok süreçte ders kitapları kritik bir öneme sahiptir. Bu duruma binaen OECD, WB, UNICEF ve UNESCO gibi beynelmilel organizasyonlar, öğretim programları ve basılı materyaller üzerine çeşitli projeler yürütmektedir. Üzerinde bulunduğu konum itibariyle Türkiye Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu gibi çatışmanın, küresel güçlerin üstünlük çabalarının hâkim olduğu bir coğrafyanın merkezinde yer almaktadır. Bölgesel barışın tesisinde ve kendi insan kaynaklarımızın geliştirilmesinde, ders kitaplarında kullanılan dil ve ötekine dair oluşturulan tasavvur önemlidir. Bilhassa günümüzde hoşgörünün ve ötekine karşı saygının azaldığı, bu duruma bağlı olarak etnik ve mezhebi çatışmaların artarak tırmandığı Ortadoğu coğrafyası, eğitim- öğretim sürecine dair daha fazla çalışmanın odağında olmak durumundadır. Bu önem bağlamında Türkiye’deki ilgili alanyazın tetkik edilmiş, cumhuriyet tarihi boyunca Yahudi imgesini dikey bir tarihsel süreç içerisinde ve dönemler arası mukayese yaparak ele alan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Türkiye’de resmi ideoloji ve politik söylemin en somut olarak yansıtıldığı dersler olması hasebiyle, lise tarih ders kitapları örnekleminde, muhtelif ötekilere dair azımsanamayacak sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar, temelde doğrudan ”Yahudi/Musevi” olgusuna yönelik olmasa da, Türk kimliği, ulusal ben veya bizin inşası, iç ve dış düşman/öteki vurgusu vb. alanlarda, çalışmamızla yumuşak kesişmeler sergileyen araştırmalardır. Lakin ya daha farklı olgular üzerine muayyen bir döneme inhisar eden ya da daha geniş ve yatay bir tarihsel bağlamda kalan bu çalışmalar, araştırmamızın hedeflediği boşluğu doldurmaktan uzaktır. Ayrıca söz konusu çalışmalar genellikle lise düzeyi ders kitapları ile sınırlıdır. Ortaokul ders kitapları bu anlamda daha bakir bir alan oluşturmaktadır. Doğrudan Sosyal Bilgiler ve tarihsel süreç içerisinde Sosyal Bilgiler dersinin fonksiyonlarını icra eden Milli Tarih, Tarih, Yurt Bilgisi, Yurttaşlık Bilgisi, Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi, T.C İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük ders kitapları araştırmacıların daha az dokundukları sahalar olarak karşımızda durmaktadırlar. Kaldı ki ilkokul ve ortaokul yaş gruplarında zihinsel ve ideolojik dönüşümlerin daha kesif ve güçlü bir şekilde oluştuğu ve görece kalıcı hale geldiği bir dönem olduğu düşünüldüğünde, söz konusu alanın daha yoğun bir şekilde çalışılması gerektiği sonucuna ulaşmak mümkündür. Tarih ve vatandaşlık gibi ideolojik yanları ağır basan ve tarihsel süreç içerisinde bu derslerin içeriklerini sunan farklı disiplinlerde, genel olarak da bu dersleri doğrudan içeren Sosyal Bilgiler ders kitaplarında Yahudi/Musevi olgusuna yönelik kullanılan dil/üslup, algı ve stereotiplerin incelenmesi araştırmanın esas sorunudur. Bu cihetle elde edilen bulgulardan hareketle önemli tarihsel dönemlere göre Yahudi/Musevi olgusunun ele alınış biçimleri ve bu vakıanın tarihsel süreç içinde ne denli bir dönüşüm yaşadığını ortaya çıkarmak, araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Bu temel amaca bağlı olarak oluşturulan aşağıdaki soruların yanıtları aranmıştır: 1. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne Sosyal Bilgiler ve Sosyal Bilgiler dersinin konularını içeren ders kitaplarında Yahudi/Musevi olgusu hangi boyutları ile öne çıkarılmıştır? 2. Yahudi/Musevi olgusunun tarihsel süreç içinde yaşadığı farklılaşmanın boyutları nelerdir? 3. Yahudi/Musevi olgusunun öne çıkan hususiyetlerinin nicel yansımaları nasıldır? Araştırmada veriler, nitel veri toplama yöntemlerinden doküman incelemesi tekniği ile toplanmıştır. 1923-2017 arasındaki dönemlerde ortaokul 7 ve 8. sınıflarda okutulan Sosyal bilgiler ve bu dersin içeriğini ihtiva eden farklı disiplinlerin ders kitapları, veri kaynağı olarak belirlenmiştir. Araştırmanın örneklem grubu, her biri okullarda ders kitabı olarak okutulduğu dönemi temsil ettiği varsayılan otuz adet ders kitabından müteşekkildir. Söz konusu örneklem MEB izinli ya da bizzat MEB tarafından basılmış materyallerden seçilmiştir. Birçok bilimsel araştırma çalışmalarına göre nitel içerik analizi (çözümlemesi) sistematik orijini olan kuramsal temelli metin incelemeleri için oldukça uygundur. Söz konusu teknikle oldukça büyük kaynaklar rahatlıkla analiz edilebilir. Bu açıdan içerik analizi tekniği, 1923-2017 yılları arasında 94 yıllık bir zaman dilimi ve binlerce sayfalık bir veri setini analiz etme ve anlamlı bulgular ortaya koyma noktasında en uygun teknik olarak görülmüş ve tatbik edilmiştir. Araştırmada metinlerin analiz süreci tamamlanmıştır. Bulgular sonuç ve tartışma kısımlarının yazım aşaması devam etmektedir. *Bu çalışma, birinci yazarın devam eden doktora tez çalışmasından üretilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE DE SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRİLMESİ : KÖY ENSTİTÜLERİ MODELİÖzet: 1940’da kurulan ve 1946’da programı ve yapısı değiştirilen , 1954’de tamamı ile kapatılan köy enstitüleri kısa bir süre faaliyet göstermesine rağmen açıldığı günden bugüne bir çok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Eğitim sorununa çözüm arayışları ve eğitim kurumlarıyla toplumsal sorunları çözebilme çabası cumhuriyetten öncede vardı cumhuriyetle birlikte de var oldu. O dönemlerde nüfusun çoğunluğunun yani %80’nin üstünde köylerde olmasının yanı sıra ülke genelinin okuma yazma oranının düşük olması ister istemez ulusal kalkınmanın köylerde başlatılarak ülke geneline yayılması doğru bir politika olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla köye yönelik bir eğitim planının gereksinimi doğmuştur. Ekonomik ve sosyolojik engellere rağmen bu sorunun aşılması için cumhuriyetin getirdiği bir çok eğitim modellerinden kuşkusuz en önemlisi köy enstitüleri olmuştur. Bu uygulamanın en önemli boyutu enstitülerdeki eğitimin köy koşullarına uygun olmasının yanı sıra toplumda kültürel ve sanatsal ilerlemeyi ve toplumdaki bireylere meslek edindirmeyi amaçlayarak toplumsal kalkınmayı sağlamaktı. Kısa bir süre de bu amaçlar doğrultusunda büyük mesafe kat eden bu kurumlar, tek partili dönemin sona ermesi ve siyasi dengelerin değişmesiyle bir çok eleştiriye maruz kalmış ve sonunda kapatılmıştır. Fakat günümüze kadar bu tartışmalar devam etmektedir. Bu çalışmanın amacı; köy enstitülerinin kuruluşundan kapatılmasına kadar siyasi, ekonomik ve sosyolojik etkenler ile yapılan eleştirileri incelemektir. Çalışma nitel araştırma yöntemlerine dayanarak veri toplamada doküman analizi yaklaşımı kullanılmıştır. Sözlü bildiri TÜRKİYE EĞİTİM POLİTİKALARININ OLUŞMASINDA ZİYA GÖKALP’İN ETKİSİÖzet: Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile yeni rejim, Osmanlı geçmişiyle bütün bağlarını keserek Batı’nın kurum ve yaşam biçimlerini benimsedi. Türkiye’yi Batı ülkeleri standartlarına taşımak için politik, toplumsal reformların yanında kültürel alanda da birçok köklü reformlar gerçekleştirildi. Bu reformların temel amacı, Batı standartlarına göre belirlenmiş yeni kurumlar, yeni değerler ve yeni bir “Türk” yaratmaktı. Ulusal devlet kurma sürecinde, yeni toplumu yaratmak ve yaratılan yeni toplumun gereksinimlerine ve değerlerine uygun yeni insanı yetiştirmek için eğitime önemli rol biçildi. Yani eğitim yeni bir milliyetçi Türk kimliği kazandırmakla görevlendirildi. Cumhuriyet Dönemi eğitimin şekillenmesinde birçok düşünürün fikirsel düzeyde etkisi olmuştur. Bu düşünürler arasında uygulama ve kısmen amaçlar konusunda farklılık olsa da hepsinin ortak paydası eğitimin milli, pozitivist ve Batılı olması idi. Bu düşünürlerden birisi de eğitimin şekillenmesinde önemli bir yere sahip olan Ziya Gökalp’tir. Ziya Gökalp’e göre sosyal inkılabın hedefi her alanda millileşmeyi sağlamaktır. Türk toplumunu millet ideali etrafında toplamak, milli bir yaşam biçimi ortaya çıkarmak sosyal inkılabın bizzat kendisidir. Eğitimin amacı milli fertler yetiştirmektir. Millî fertler yetiştirmek ise doğrudan doğruya “millet yapmak” demektir. Bununla beraber gerçek bireyler de ancak bu milli kişilerdir. Ziya Gökalp, eğitim konusunda ayrı eser kaleme almamışsa da Cumhuriyet döneminde eğitim alanında gerçekleştirilen birçok reformun hayata geçirilmesinde fikirlerinin etkisi büyük olmuştur. Onun etkisini günümüz eğitim politikalarında görmek mümkündür. Eğitimde Türkçü-Batıcı bir politikanın belirlenmesi, öğretimin birleştirilmesi, Dil-tarih Coğrafya Fakültesinin kurulmasına kadar bir dizi değişimin yapılmasında Ziya Gökalp’in yeri yadsınamaz. O Türkçülük akımının en önemli fikri önderi ve savunucusu olarak Cumhuriyet taraftarlarının yetiştirilmesinde etkin olmuş bir düşünce adamıdır. Bu çalışmada amaç Ziya Gökalp’in eğitim ile ilgili görüşleri, bu görüşlerin eğitim politikalarına yansıması ve günümüze etkilerini ortaya koymaktır. Sözlü bildiri TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU’NUN YAPTIĞI PROJEKSİYONLARA GÖRE GELECEKTE TÜRKİYE’DE NÜFUSUÖzet: Türkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı projeksiyonlara göre Türkiye’de nüfusun 2050 yılına kadar artış hızı giderek azalmakla birlikte artmaya devam edeceği, 2050 yılından sonra ise azalacağı tahmin edilmektedir. Günümüzde yaklaşık 88 milyon olan Türkiye nüfusunun 2023 yılında yaklaşık 84,2 milyona 2035 yılında yaklaşık 90,7 milyona 2040 yılında yaklaşık 92,3 milyona 2045 yılında yaklaşık 93,2 milyona çıkması beklenmektedir. 2050 yılında ise ülke nüfusunun çıkabileceği maksimum değer olan yaklaşık 93,5 milyona ulaşması beklenmektedir. 2050 yılından sonra azalmaya başlaması beklenen Türkiye nüfusu, 2055, 2060, 2065, 2070 ve 2075 yıllarında sırasıyla 93,3, 92,7, 91,8, 90,6 ve 89,2 milyona düşmesi beklenmektedir. Şekil 20 incelendiğinde Türkiye’de nüfusun artış hızının 2035 yılına kadar nispeten fazla yüksek olmasının, ancak belirtilen tarihten sonra daha küçük değerlere inmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Ülkemizde önümüzdeki yıllarda nüfus artış hızı iyice azalacaktır. Buna paralel olarak ülke nüfusunun sayısal artışı yavaşlayacaktır. Doğumlardaki azalışının yanı sıra ilerleyen dönemde yaşlı nüfusun daha büyük sayılara çıkması ve buna bağlı olarak ölüm oranının yükselecek olması nüfus artış hızının 2030 yılından sonra daha hızlı düşmesini sağlayacaktır. 2050 yılında en büyük değere çıkacak olan ülke nüfusu, bu tarihten sonra azalmaya başlayacaktır. Azalış hızının 2050 ile 2065 arasında daha yavaş olması beklenirken bu değerin 2065 yılından sonra artması beklenmektedir. Bu projeksiyon büyük sürprizler olmasa gerçeğe yakın olarak kabul edilebilir. Daha önce de ifade edildiği gibi Türkiye 1980 yılından sonra demografik döngünün 3. aşamasına (geç yayılma) girmiştir. Bu süreç nüfus artış hızının % 2’lerden % 0’a kadar süreceği yani giderek azalacağı ve en sonunda duracağı bir süreçtir. Dolayısıyla uzun bir zaman dilimini kapsayacaktır. 2050 yılından itibaren artık doğumlar ölümlerden az olacağı için Türkiye nüfusu azalmaya başlayacaktır. Yani doğal artış hızı eksi değerlere düşecektir. Bu tarihler aynı zamanda Türkiye nüfusu için demografik döngünün son aşamasının (düşük durağanlık) başladığı döneme denk gelmektedir. Türkiye nüfusunun azalış seyri muhtemelen yavaştan hızlıya doğru olacaktır. Yani başlangıçta % -0,1 % -0,2 gibi değerler görülecek zamanla bu değerler % -0,3 % -0,4 gibi daha büyük oranlara ulaşacaktır. Tabi ki bu denklem Türkiye’nin dışarıdan göç almaması üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla 2050’li yıllara gelinene kadar geçecek zaman diliminde hükümetler ne gibi politikalar üretecekler? Belli bir tarihten sonra dışarıdan göçmen kabul edilecek mi? Ayrıca yürütülecek programlarla ülkemizde doğum oranlarının artışı sağlanıp nüfus artış hızının 0 olacağı tarih geciktirilebilecek mi? gibi çok sayıda soruya bugünden cevap vermek zordur. Sözlü bildiri TÜRKİYE KÖKENLİ ÖĞRENCİLERİN ALMAN EĞİTİM SİSTEMİNE İLİŞKİN DÜŞÜNCE VE DENEYİMLERİÖzet: Eğitim, bireylerin sosyal gerçekliği öğrenerek toplumsal yaşantıyı içselleştirmesi sürecinin yani sosyalleşmenin, sistematik bir şekilde kurumsallaşmış halidir. Eğitim kurumları da sosyalleşme sürecinde ve egemen kültürün yeni nesillere aktarılmasında en önemli aktörlerden biridir. Bu bağlamda öğrencilerin yaşam dünyası ile toplumsal olgular ve gerçeklik arasında köprü görevini üstlenirler. Vatandaş yetiştirmek, farklı kültürel kimliklere sahip öğrencilerin, toplumun kolektif kimliğiyle arasındaki gerilimi azaltmak, makro boyutta eğitim sisteminin, mikro boyutta ise okulun en önemli görevlerindendir (Pamuk ve Alabaş, 2008: 25- 26; Pamuk, 2014: 149, 150, 155). Misafir işçi göçleri sonrasındaki süreçte, kültürel çeşitliliğin artmasıyla son derece heterojen bir toplum yapısına sahip olan Almanya’da öğrenciler, okulda ve sınıflarında farklı köken ülkelerden, farklı kültürlere sahip öğrencilerle bir arada eğitim görürler. Çok sayıda Türkiye kökenli öğrenci de Alman okullarında eğitim görmektedir. Türkiye kökenliler, Almanya’da kendi diasporalarını oluşturmuşlardır. William Safran’a (1991: 84) göre, anavatanla ilişki ve bağın sürdürülmesi gerektiği bilinci, modern diasporaların karakteristiklerindendir. Türkiye kökenli öğrenciler, Almanya’da Türk ve Alman kültürel geleneklerinin etkisiyle şekillenen diasporik bir ortamda yaşamaktalardır. Bu diasporik ortam, köken ülke kimliğinden beslenen diasporik kültürel kimlik inşasında rol oynamaktadır. Türkiye kökenli öğrenciler, iki ülkeyi birden yaşamaktalardır: aynı anda hem Almanya’yı hem de Türkiye’yi. Böylece bireyler, hem ‘orada’ hem ‘burada’ var olmaktalardır. Okul dışı zamanlarda evde ve sosyal çevrelerinde aileleriyle Türkiye’yi, okulda Almanya’yı yaşayan Türkiye kökenli öğrenciler için iki farklı kültürle yetişme durumu, bir yandan büyük bir zenginlik olarak diasporik kimliklerini inşa ederken, diğer yandan da bir gerilim alanı yaratmaktadır. Temel vatandaşlık becerilerini kazandırmak, farklı kültürel kimliklere sahip bireylerin, toplumun kolektif kimliğiyle arasındaki gerilimi azaltmak ve entegrasyonu sağlamak, çocuğun entegrasyonundaki ilk basamak olan okulun ve bu çerçevede eğitim sisteminin başlıca görevlerindendir. Nitelikli eğitim almak; sosyalleşme sürecini başarılı bir şekilde gerçekleştirmek ve toplumda iyi bir konuma gelerek kendini var edebilmeyi ve Almanya’da rahat yaşamayı ifade etmektedir. Bu bakış açısıyla ele alındığında, Alman toplumunda kültürel yönden öteki olarak nitelendirilen/ görülmek istenen Türkiye kökenli öğrencilerin, Almanya’da iyi konuma gelmeleri, iyi bir mesleğe ve bu bağlamda iyi bir geleceğe sahip olmalarının ön koşulu, iyi eğitim almaları ve başarılı olmalarıdır. Bu araştırmanın amacı, Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya (Nordrhein-Westfalen) eyaletinde, farklı okul türlerinde (Hauptschule, Realschule, Gesamtschule, Gymnasium, Berufskolleg, Üniversite) eğitimlerini sürdüren Türkiye kökenli öğrencilerin Alman eğitim sistemine ilişkin düşünce ve deneyimlerinin ortaya çıkarılmasıdır. Bu bağlamda araştırmada, bireylerin deneyimlerine, yaşantılarına, düşünce, algı ve duygularına odaklanan nitel araştırma desenlerinden olan fenomenoloji kullanılmıştır. Çalışma grubu, amaçlı örneklem seçimi ile belirlenmiş, veriler yarı yapılandırılmış görüşme protokolü ile elde edilmiştir. İçerik analizi, “Maxqda 11” nitel veri analizi yazılımı ile yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye kökenli öğrencilerin Alman eğitim sistemi hakkındaki düşünce ve deneyimlerinin; Alman eğitim sisteminin amaçları, Alman eğitim sisteminden beklentileri, eğitimde/ okulda yaşadıkları sorunlar ve ayrımcılık, çokkültürlü okul yaşantıları ekseninde şekillendiği görülmüştür. Türkiye kökenli öğrenciler, Almanya’da eğitim görmekten memnun olduklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerin eğitimle ilgili başlıca motivasyonları, iyi bir meslek sahibi olmak ve böylece Alman toplumunda iyi bir statü elde edebilmektir. İşçi göçleri ile Almanya’ya gelen Türkiye kökenlilerin geçmişinde, Almanların yapmak istemediği işlerde, zor şartlar altında çalışan, toplumun dışına itilen insan imajı ön plandadır. Diasporada, geçmişin bu anlatılarıyla büyüyen Türkiye kökenli öğrencilerin, kendilerini Alman toplumunda var edebilmenin yolunun, iyi bir meslek sahibi olmak olduğunun farkında oldukları ve bunun için çaba sarf ettikleri anlaşılmaktadır. Sözlü bildiri TÜRKİYE VE GÜNEY KORE LİSE TARİH ÖĞRETİM PROGRAMLARININ AMAÇLAR BAKIMINDAN BİR KARŞILAŞTIRMASIÖzet: Güney Kore’nin son yıllardaki ekonomik yükselişi tüm dünya tarafından dikkatle izlenmektedir. Bunda dünya çapında yarattığı marka değerlerin rol oynadığı görülmektedir. Güney Kore’nin bu yükselişinin arka planında eğitim politikasındaki değişim ve istikrarın etkili olduğu söylenmektedir. Bu durum Güney Kore eğitimini ve konumuz gereği tarih eğitimini gözden geçirmemize bir gerekçe oluşturmuştur. Malum olduğu üzere eğitim süreci her öğrenciye çeşitli bilgi, beceri, tutum, zihinsel gelişme ve en önemlisi kişisel gelişim sağlamayı amaçlar. Eğitimin bireysel amaçları, öğrencilerin gelişimlerinin tüm boyutlarında ortaya çıkan farklılıkları göz önüne alır. Bunlar fiziksel, bilişsel, sosyal, duygusal gelişim boyutlarındadır. Eğitimin toplumsal amaçları ise insan hakları, dünya barışı, sürdürülebilir çevre ile doğrudan ilişkilidir. Eğitim, bireyin hem kendi kültürünü hem de yakın çevresindeki kültürleri ve evrensel kültürü kapsar. İnsanın yakınından başlamak üzere dalgalar halinde holozonik olarak genişleyen kültürel çevresinde tarihselin izlerini her an görme imkanımız vardır. Bu sebepten insanların toplumsal ve kültürel eğitimleri açısından tarih alanı bir zorunluluk olarak kendini gösterir. Buradan yola çıkarak özellikle tarih derslerinin, öğrencilerin geçmiş, bugün ve gelecek ile bağlantısını kurarak problemleri çözebilmelerine ve zekalarının gelişmesine katkıda bulunduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra günümüzde tarih öğretiminin genel amaçları sadece tarih bilgileri öğretmek değil, üst düzey düşünme becerilerinin öğrencilere kazandırılmasıdır. Tarih öğretimi, tarihsel düşünce becerlerini geliştirmeyi hedeflemektedir. Tarihsel düşünme, tarihi anlayarak geçmiş hakkında yorumlar yapmak ve geçmişle güncel arasında köprüler kurmak açısından önemlidir. Her geçmişin tarih olmadığını, tarihsel gerçeğin kendine özgü nitelikleri olduğunu gösterir. Lisede tarih eğitimi her öğrenciye, milli duygular uyandırmak yanında, tarihsel düşünme becerilerini kazandırmayı amaçlaması gerekir. Yapılan araştırmalarda tarih derslerine karşı bazı öğrencilerin genellikle olumsuz tutum sergiledikleri görülmektedir. Bu öğrenciler sıkıcı olduğunu düşünmektedir. Bu durumun nedeni tarih derslerinin ezbere dayalı olarak öğretilmesi gösterilmiştir. Tarih dersinde öğrencilerin farklı sosyal problemleri çözebilmek için öğrenci merkezli etkinlik temelli öğrenme ortamlarının oluşturulması önerilmektedir. Ayrıca tarih öğretimi aracılığıyla eleştirel düşünme becerlerinin öğrencilere kazandırılması gerekmektedir. Bu çalışmada Güney Kore’de ve Türkiye’deki lise tarih öğretim programları amaçları boyutunda karşılaştırılmıştır. Güney Korede tarih eğitimi, ilkokul sosyal bilgiler dersiyle başlamaktadır. Tarih öncesi dönemden günümüze Kore’nin kültürü, tarihi, eserleri bu ders aracılığıyla öğretilir. Bu alan ortaokulda da devam etmektedir. Ortaokulda tarih ise Tarih 1 ve Tarih 2 olarak vardır. Kore Tarihi, dünya tarihiyle ilişkilendirerek kapsamlı ve sistematik bçimde okutulur. Tarih eğitimi ortaokul 2. sınıf ve 3. sınıfta da sürer. Lise öğrencileri için programda Dünya Tarihi yer alır. Konu olarak Prehistorik dönemden itibaren uygarlığın çıkışı, Doğu Asya tarihi, Batı Asya ve Hindistan tarihi, Avrupa ve Amerika tarihi, Emperyalizm ve Milli hareketi, Dünya savaşları, Modern dünyasının değişimi içermektedir. Doğu Asya tarihi ise konu olarak Prehistorik dönemden itibaren Doğu Asya çeşitli bölgedeki devletlerin kuruluş ve gelişmesi, Doğu Asya düyasının oluşumu, Uluslararası ilişki değişimi ve devletin güçlü etkiler ile yeni organizasyonu, Doğu Asya toplumunun devamlılığı ve değişimi, Modern devleti kuruluş aşaması, Bugünkü Doğu Asya gibi konuları içerir. Güney Kore’de lise birinci sınıf öğrencileri, zorunlu olarak ‘Kore Tarihi’ öğreniyorlar. İkinci sınıf ve üçüncü sınıf lise öğrencileri “Kore Modern Tarihi”, “Dünya Tarihi” ve “Doğu Asya Tarihi” derslerini seçmeli ders olarak alabilmektedir. Türkiye’de ise lisede 9. ve 10. Sınıfta 2 saat zorunlu tarih dersi vardır. 10. sınıfta Türkçe-Sosyal bölümü öğrencileri haftada 4 saat Osmanlı Tarihi okutulur. Lise 11. Sınıfta ise zorunlu İnkılap Tarihi dersi 2 saattir. Yine 12. Sınıfta se 2 saat Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersi seçmeli okutulur. Araştırmada tarama yöntemi ile önce incelemeye konu olan tarih öğretim programları elde edilmiştir. Öncelikle Güney Kore’de lise düzeyinde okutulan Kore Tarihi, Doğu Asya Tarihi ve Dünya Tarihi tarih programları Türkçeye çevrilmiştir. Sonrasında döküman analizi yöntemi kullanılarak betimsel analiz yapılmıştır. Öğretim prgramlarının amaçları bakımından bir karşılaştırılmaya gidilmiştir. Böylelikle Güney Kore ve Türkiye’deki lise tarih öğretim programlarının amaçları arasındaki bazı benzerlikler ve farklılıklar tespit edilmştir. Güney Kore lise 1. sınıf Tarih dersi ile Türkiye’nin lise Tarih 9. sınıf tarih dersinin amaçları karşılaştırldığında Türkiye’de tarih öğretim programının onbeş genel amaç belirlemesine karşın Güney Kore’deki tarih programının yedi amacının olduğu görülmüştür. İki ülkenin tarih ders programlarının amaçları Tarihsel Düşünme Becerilerine Yer verme, Dünya Tarihiyle İlişkili olma, Siyasi, Sosyal, Ekonomi Bağlamında yer almaları, öğrencilere “Bilinç” Kazandırmaları, Öğrencilere Dünya Mirasının Korunması Bilincini Kazandırmaları ve Öğrencilere Milli Değerlerin Kazandırılması bağlamında karşılaştırılmıştır. Sözlü bildiri TÜRKİYE VE KANADA SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMLARININ DEĞERLER EĞİTİMİ AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Değer, bir kavram olarak birey ve toplumların yaşantılarına yön verme ve tercihlerini belirlemede kullanmış oldukları davranış ve deneyimler bütünü olarak tanımlanabilmektedir. Bir toplumun daha demokratik ve huzurlu bir yaşama sahip olmasında etkili olan faktörlerden biri, o toplumu oluşturan vatandaşların sahip olduğu değerlerdir. Bu durum, vatandaşlara kazandırılacak olan değerlerin de önemini artırmaktadır. Bireyler, değerleri genel olarak üç farklı kaynaktan edinmektedirler. Bu kaynaklar; aile, toplum ve eğitimdir. Eğitim, bir plan ve program doğrultusunda yürütülmesi sebebiyle diğer kaynaklardan ayrılmaktadır. Değerlerin bir plan ve program doğrultusunda bireylere kazandırılması işi, değerler eğitimi olarak tanımlanabilmektedir. Değerler eğitiminin sadece tek bir dersle sınırlanması mümkün olmamakla birlikte bireylere belli başlı değerleri kazandırmak, bazı derslerin temel amaçları arasında yer almaktadır. Bu derslerden biri de sosyal bilgilerdir. Sosyal bilgiler dersi öğrencilere temel demokratik değerleri kazandırmayı amaçlayan dersler arasında bulunmaktadır. Bu bağlamda Sosyal Bilgiler Öğretim Programları da öğretmenlerin ders içerisinde değerler eğitimini gerçekleştirmesi için gerekli değer, beceri ve kavramlara yer vererek, onlara rehberlik etmektedir. Farklı ülkelerde gerçekleştirilen değer eğitimi uygulamalarının incelenmesi, ülkemizdeki değer eğitimi çalışmalarını değerlendirmek ve geliştirmek bakımından önem taşımaktadır. Bu ülkelerden özellikle Kanada’nın OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) eğitim raporları, UNODC’nin (Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi) ülkeler bazındaki dünya suç oranları raporu ve IEP’nin (Ekonomi ve Barış Enstitüsü) Dünya Barış ve Huzur Endeksi gibi bazı istatistiki veriler içeren raporlarda genellikle üst sıralarda bulunduğu dikkat çekmektedir. Bu nedenle Kanada’daki sosyal bilgiler öğretim programlarının değerler eğitim açısından incelenmesi önemli görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, Türkiye ve Kanada Sosyal bilgiler öğretim programlarını değerler eğitimi açısından karşılaştırmaktır. Nitel araştırma yaklaşımı desenlerinden biri olan doküman incelemesi yöntemiyle yapılan bu araştırmanın verilerini, 2005 yılından beri Türkiye’de uygulanmakta olan Sosyal Bilgiler dersi 4, 5, 6 ve 7. sınıf öğretim programları ile 2005 yılından beri Kanada’nın Alberta eyaletinde uygulanmakta olan Sosyal bilgiler dersi 4, 5, 6 ve 7. sınıf öğretim programları oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında elde edilen veriler tümevarımsal bir şekilde analiz edilmiş, analiz sürecinde Nvivo 11 nitel veri analizi paket programından yararlanılmıştır. Öncelikle her iki ülke programındaki farklı sınıf seviyelerinde vurgu yapılan değerler belirlenmiştir. Bunun ardından her iki ülkenin programlarındaki belirlenmiş olan tüm değerlerden yola çıkarak bir karşılaştırmaya gidilmiştir. Bu karşılaştırma bağlamında, her iki ülkede de ortak bir şekilde verilen değerlerin yanı sıra bir ülkede vurgu yapılan ancak diğer ülkede vurgu yapılmayan değerler ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu süreçle birlikte elde edilen bulguların yorumlanmasıyla araştırmanın sonuçları ortaya konmuştur. Araştırma sonuçlarına göre değerler, Kanada’daki Sosyal bilgiler öğretim programlarında “değer ve tutum” kazanımları başlığı içinde değer kazanımları şeklinde verilmektedir. Türkiye’deki 4., 5., 6. ve 7. sınıf Sosyal Bilgiler Öğretim Programlarında sınıf düzeyleri arasında öğrencilere kazandırılmak istenen değer sayısı bakımından çok fazla farklılık görülmemektedir. Kanada’daki programlarda ise 4. ve 5. sınıf düzeylerinde öğrencilere kazandırılması amaçlanan değerlerin sayı olarak yoğun olduğu, 6. ve 7. sınıf düzeylerinde ise bu sayının azaldığı görülmektedir. Bir diğer sonuca göre ise, Türkiye’deki Sosyal Bilgiler Öğretim Programlarının 4., 5., 6. ve 7. sınıf düzeylerinin tamamında soyut ve somut değerlere birlikte yer verilirken, Kanada’daki programlarda özellikle 4. ve 5. sınıf düzeylerinde çevre koruma ve doğa sevgisiyle ilgili somut kabul edilebilecek değerler ağırlıktayken, 6. ve 7. sınıf düzeylerinde ise demokrasiyle ilgili olan değerler ağırlık kazanmaktadır. Araştırmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda öğretmenlere rehberlik etmesi açısından değerlerin, değer kazanımları şeklinde verilmesi ve programlarda yer verilecek değerlerin, değer sınıflamaları dikkate alınarak değer kategorileri arasından dengeli bir şekilde dağılımının yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri TÜRKİYE VE KAZAKİSTAN İLKOKUL - ORTAOKUL ÖĞRETMEN ADAYLARININ DİJİTAL OKURYAZARLIK DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMALI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Özet Dijital teknolojileri, özellikle internete dayalı teknolojileri kullananlar öğretmen adayları olduğunda; okul, sosyal ve bireysel yaşamlarında ne kadar yeterli kullandıkları, kullanırken internetten gelebilecek zararlardan kendilerini ne kadar koruyabildikleri gibi sorunlar önem kazanmaktadır. Dijital teknolojilerin öğretmen adaylarınca yeterli kullanımı veya bu teknolojilerin üstesinden gelebilecek şekilde kullanımı bağlamında: genel bir kavram olan dijital okuryazarlık kavramı, alan yazında önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu teknolojilerin nitelikli bağlamsal kullanımı veya öğretmen adaylarının dijital ortamlarda karşılaştıkları bir problemi çözebilmesi ve bu konuda öğrencilerine nasıl rehberlik edebileceği, dijital okuryazarlık düzeyinin ne olduğu, önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Araştırmada kullanılan ölçek; hem Türkiye’deki öğretmen adaylarının hem de Kazakistan’daki öğretmen adaylarının kendilerine ilişkin değerlendirmelerini ortaya koyması ve aralarında fark olup olmadığı saptaması açısından bu soruna ve ilgili birimlere ileriye dönük bir dijital okuryazarlık politikası belirlemesi açısından katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışma, Türkiye ve Kazakistan ilkokul ve ortaokul öğretmen adaylarının dijital okuryazarlık düzeylerini belirli değişkenlere göre karşılaştırmalı olarak değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Çalışma ilişkisel tarama modeline uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri Türkiye 482, Kazakistan 317 olmak üzere toplam 799 öğretmen adayına uygulanan Dijital Okuryazarlık Değerlendirme Ölçeği aracılığı ile toplanmıştır. Acar tarafından geliştirilen ve toplam 41 maddeden oluşan ölçek; farkındalık, bağlamsal kullanım, güvenli katılım, dijital kimlik yönetimi ve temel araç ve ortamlar bilgisi olmak üzere beş faktörden oluşmaktadır. Elde edilen verilerin çözümlenmesinde betimsel istatistiklerin yanı sıra; t testi, tek boyutlu ANOVA ve tekrarlı ölçümler için iki boyutlu ANOVA gibi testler bir arada kullanılacaktır. Araştırma her iki ülkede de uygulamaları tamamlanmış olup analiz çalışmaları devam etmektedir. Sözlü bildiri TÜRKİYE VE SİNGAPUR EĞİTİM SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Malezya yarımadasının güney ucunda yer alan bir adada kurulu küçük bir şehir devleti olan Singapur, son yıllarda eğitimde gösterdiği başarı ile adından sıkça söz ettirmektedir. Son olarak 2015 yılında yapılan PISA sınavının her üç alanında (matematik, fen, okuma) da ilk sırada yer alarak dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Bu durum ülkenin eğitim sistemini araştırmaya değer kılmaktadır. Nitel araştırma yöntemlerinden literatür tarama tekniğiyle yürütülen bu çalışma, Singapur eğitim sistemini ortaya koymak ve Türk eğitim sistemi ile karşılaştırmalı olarak inceleyerek çeşitli çıkarımlarda bulunmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu kapsamda çalışmada Singapur eğitim sisteminin genel yapısı, eğitimin genel amaçları, eğitimin idari yapılanması, eğitimin kademelendirilmesi, öğretmen yetiştirme sistemi ve eğitimde program geliştirme çalışmaları incelenmiştir. Çalışma için Türkiye ve Singapur eğitim bakanlıklarının resmi internet sitelerinden, ülkelerin eğitim sistemlerine ait bilgilere ve öğretim programlarına erişilmiştir. Elde edilen verilere göre Singapur eğitim sisteminde öğretmenlerin yetiştirilmesine ve mesleki gelişimlerine oldukça önem verildiği, Eğitim Bakanlığı ile Ulusal Eğitim Enstitüsü arasında iş birliğinin üst düzeyde olduğu, eğitim politikaları ile ekonomi politikalarının birbiriyle uyum içerisinde olduğu, okulöncesi ve mesleki eğitime oldukça önem verildiği anlaşılmaktadır. Ancak tüm bu olumlu özelliklerin yanında ülke eğitiminde değerlendirme sisteminin sınava dayalı olması, öğrencilerin çok küçük yaşlardan itibaren sınavlara hazırlanmaya başlamaları ve öğrencilerin sınav baskısı ile eğitimlerini sürdürmeleri ülke eğitim sisteminin aksayan tarafları olarak değerlendirilebilir. Sözlü bildiri TÜRKİYE-İNGİLTERE İLKOKUL DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMALARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Türkiye-İngiltere İlkokul Değerler Eğitimi Uygulamalarının Karşılaştırılması Son yıllarda eğitimde üzerinde çok tartışılan ve durulan kavramlardan birisi de hiç şüphesiz “değer” kavramıdır. Özellikle bilgi çağı ile dünyada yaşanan değişim ve dönüşümler sonucunda ortaya çıkan durumların toplumlara yansımasının olumsuz yanlarının artması (toplumsal yozlaşma, toplumsal çözülme, cinayet, tecavüz, hırsızlık, gasp, terör, siber suçlar, uyuşturucu kullanımının artması, vb.), (bu olumsuzlukların ülkelere ve toplumlara yansıması farklılık arzetmektedir.)değer kavramının ülkelerin eğitim programlarında önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Yapılan bu çalışmada, son yıllarda değerler eğitimi uygulamalarına gerek ulusal programlarda gerekse resmi ve özel kurum kuruluşlarında katkılarıyla özel bir önem veren Türkiye ile İngiltere’deki ilkokullarda gerçekleştirilen değerler eğitimi uygulamalarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda; Türkiye’de ve İngiltere’de ilkokullardaki dersler ve bu derslerde verilen değerler ve uygulama şekilleri yansıtılacaktır. Çalışma 2015-2016 eğitim öğretim yılında gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden, doküman analizi yöntemi kullanılmaktadır. Doküman analizi yöntemi, nitel araştırmada sık kullanılan analiz yöntemlerinden biridir. Türkiye’de ve İngiltere’de yayınlanan belgeler, ders programları, dergiler, tezler, makaleler, kitaplar ve diğer kaynaklar incelenmektedir. Şu ana kadar yapılan çalışmalar sonucunda; İngiltere’ de ilkokullarda üzerinde daha çok durulan değerlerin evrensel nitelikte iken Türkiye’deki değerlerin daha bireysel ve toplumsal nitelikler taşıdığı görülmektedir. Çalışma halen devam etmekte olup, eldeki dokümanların incelenmesiyle kesin sonuçlar daha sonra ortaya konacaktır. Sözlü bildiri TÜRKİYEDE ÇAĞDAŞ DÜNYA TARİHİ DERSİ ÖĞRETİMİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: Tarih dersleriyle ilgili kaygıların başında yöntemden kaynaklanan sorunlar nedeniyle bir ezber dersi olarak görülmesi gelmektedir. Bu sorunun çözümü içim çeşitli çözüm önerileri sunulmaktadır. Araştırmada bir dönemlik yapılan uygulamadan sonra öğrenci görüşlerine göre çıkarımlar yapılarak öneriler sunulmaya çalışılmıştır. Tarih öğretiminde düz anlatım yönteminden kaynaklanan sorunlar çeşitli araştırmacılar tarafından vurgulanmıştır. Eğitimde sıkıcılığı önlemek ve yeni oluşan alfa kuşağı gençlere ulaşmak ve tarihi sevdirmek için öncelikle yöntemden kaynaklanan problemlerin çözülmesi gerekmektedir. Bunun yanında ders dışı etkinliklerde tarih bilinci ve sevgisi oluşmasında gereklidir. Sosyal Bilgiler Öğretmen adaylarının özellikle Çağdaş Dünya Tarihi Dersini aldıktan sonra kullanılan yöntemler sayesinde bilgi düzeylerinin artıkları gözlemlenmiştir. Yine öğrencilerden alınan bilgilere göre iyi kitap okuma alışkanlığı kazandıkları ve tarihsel merakın oluştuğu yönündedir. Bunların yanında onların yapmış oldukları öneriler temel bazı sorunlarına çözüm olacak mahiyettedir. Nitel olarak yapılan araştırmada öğrencilerin ders ile ilgili görüşleri ve çözüm önerileri sorulmuştur. Onlardan gelen yanıtlara göre araştırmanın içeriği düzenlenmiştir. Araştırmada; 2018-2019 Bahar döneminde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü 3. Sınıfında yürütmüş olduğum Çağdaş Dünya Tarihi dersi ile ilgili 30 öğretmen adayının görüşleri alınmıştır. Çağdaş Dünya Tarihi Dersinde kullanılabilecek yöntemlerin niteliği, öğrencilerin dersleri daha dikkatli dinlemesi, etkili katılması ve öğretimde kalitenin artırılmasına yönelik yapılmış bir araştırmadır. Çağdaş Dünya Tarihi Dersini bir dönem boyunca alan öğrencilerin değerlendirmelerine göre sonuçlar çıkarılmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri TÜRKİYEDE DEĞERLER TARTIŞMASINDA SOSYOLOJİK ÇERÇEVEÖzet: Değerler, kültür ve dolayısıyla toplumsal yaşamın en önemli konuları arasında yer almaktadır. İnsanların toplumsal gerçekliği oluşturmaları, kültürü benimsemeleri ve sosyalleşmelerinde değerler önemli referans çerçeveleri oluşturmaktadır. Toplumsal yaşamın anahtarı pozisyonunu yansıtan değerler, insanların dünyayı anlama, yorumlama, kültürü üretme ve değişimlere karşı tavır alışlarında oldukça etkili birer ortak paylaşım ölçütleridir. Bir kültürde nelerin iyi, istenilir ve uygun (ve nelerin kötü, istenilmeyen ve uygunsuz) olduğunu gösteren kolektif tasavvurlara kültürel değerler adı verilir. Değerler bireylerin davranışlarını oluştururken, çeşitli konularda karar verirken başvuracağı çözümler repertuarını ifade etmektedir. Değerler toplumsal kültürün korunup sürdürülmesinde etkili olduğu kadar, toplumsal değişimin gerçekleştirilmesinde de oldukça önemli sonuçlara yol açan kültürel örüntülerdir. Toplum değerler aracılığıyla kendi yapısal kültür ve anlam haritalarını koruduğu gibi, aynı zamanda değişme eğilimleriyle toplumsal dönüşüm ve farklılaşmaya da yol açmaktadır. Bu bağlamda toplumda değerler ortak kültürel örüntüler olmakla birlikte herkesin bütünüyle uzlaştığı ve aynı derecede paylaştığı süreçler olarak ele alamayız. Toplum birbirleriyle çelişen değerler alanına sahip olabileceği gibi, farklı toplumsal kesimlerin farklı değerleri ürettiği bir gerçekliğe de sahiptir. Toplumsal alanın bütünüyle uzlaşmış değerlere sahip olduğu düşüncesi önemli bir sosyolojik yanılsama biçimidir. Bireyler toplumsal gerçeklik içerisinde pek çok konuda farklı değerlere sahip olabilirler. Hatta toplum farklı zamanlarda farklı değerlere sahip olabileceği gibi, aynı toplumsal yapı içerisinde bölge, yerleşim, etnik, dinsel, mezhepsel konumlara göre de değerler farklılaşacaktır. Pierre Bourdieunun toplumsal alanın birer mücadele ve çatışma alanı olduğu tezinden hareket ederek, bu çalışmada 2010 yılında özellikle orta öğretim kurumlarında okutulmak üzere hazırlanan değerler eğitimi çerçevesinde yaşanan tartışmaları sosyolojik açıdan ele alıp inceleyeceğiz. Sözlü bildiri TÜRKİYEDE DEMOKRATİK, ALTERNATİF, EKOLOJİK OKUL OLMA ADIMLARI (BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN-ANKARA MERAKLI KEDİ İLKOKULU)Özet: Bizler mevcut eğitim sisteminde farklılık yaratmak isteyen, öğrenmeyi yaşamdan ayırmayan, çocuğun bireysel özelliklerini temel alan, demokratik katılımla yönetilen, ekolojik dengeye saygılı, kâr amacı gütmeyen bir okul modelini gerçekleştirmenin mümkün olduğuna inandık ve Başka Bir Okul Mümkün Derneği çatısı altında bir çözüm arayışına girdik. Ortak akıl ve emekle büyüttüğümüz, demokratik bir eğitim modeli geliştirmeyi hedefleyen Ankara BBOM Eğitim Kooperatifi’ni kuruldu. Alternatif eğitim, demokratik yönetim, ekolojik duruş ve özgün finansman ilkeleri ile çalışan okulumuz, toplumsal çözüm odaklı ve çocuk merkezli BBOM eğitim modeline olan inancından güç alıyor. Alternatif Eğitim BBOM eğitim felsefesi, her çocuğun kendi hızında ve öğrenme tarzında eğitim hakkı olduğu düşüncesi üzerine kuruludur. Bu düşünce, programın her öğesi için (hedefler, içerik, yöntem, değerlendirme) çocuğa söz hakkı ve seçme hakkı tanıyarak hayat bulur. Demokratik Yönetim BBOM modeli, yönetim ekseninde çocukların, ailelerin, okul çalışanlarının (öğretmenler ve tüm çalışanlar) ve çevrenin bir arada fikir ürettiği, çözüm önerileri yarattığı, iletişimi temel alan demokratik bir yapıyı öncelikli ilke olarak kabul eder. BBOM modeli demokratik yönetim yapısı; doğrudan katılıma, çocuklar başta olmak üzere, tüm bileşenlerin eşit söz hakkına sahip olmasına, çok yönlü, empati ve anlamaya dayalı iletişime, şeffaflığa ve uzlaşmaya dayanır. Ekolojik Duruş BBOM modeli, dünyanın ekolojik dengesinin bozulup ciddi bir çevresel ve toplumsal krizin eşiğinde olduğumuz düşüncesiyle, eğitim felsefesini ekoloji merkezli kurgular. Ekolojik krizin gerçek anlamda aşılabilmesi için gerekli olan insan-doğa ilişkisini yeni baştan kurgulayan ve ekolojik bakış açısını merkeze alan yeni bir değerler sistemini benimser. Özgün Finansman BBOM modeli özgün bir finansman yapısı önerir. Bu yapıya göre BBOM okulları aileler ve gönüllüler tarafından hayata geçirilen kooperatifler aracılığıyla “kâr amacı güdülmeksizin” kurulur ve işletilir. Yardım ve desteklerle BBOM okullarında tam burslu çocuk oranının her yıl arttırılarak % 25 seviyesine çıkarılması hedeflenir. Modelde ve Meraklı Kedide sabahları akademik saatler varken öğleden sonraları atölye sistemi ile karma yaş ve interdisipliner yapı desteklenmektedir. Haftada bir gün sabahları okulun tüm bileşenlerinin bir araya gelmesiyle okul meclisi toplanmakta ve okulla ilgili kararları almaktadır. (Yaşanmış örnekler alınan kararlardan bir kaçı örnek olarak sunulacaktır) Sözlü bildiri TÜRKİYEDE OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE STEM EĞİTİMİÖzet: Okul öncesi eğitim programında özbakım becerileri ile okur yazarlık becerilerini geliştirmeye odaklanan uygulamaların yanı sıra günümüzde dikkat, ilk yıllarda matematik, teknoloji ve bilim öğretiminin önemine kaymaktadır. Yalnızca ortaöğretimde değil okul öncesi eğitim ortamında da fen, matematik, teknoloji ve mühendislik konularına vurgu yapma ihtiyacı ve 21. yüzyıl becerilerini geliştirmek için bireylerin erken çocukluktan başlayarak gelişimsel açıdan uygun bir yaklaşımla eğitilmeleri gereği çok sayıda araştırmacı tarafından tartışılmıştır. Okul öncesi eğitimin, eleştirel düşünme ve yaratıcılık başta olmak üzere, iletişim ve işbirliği gibi temel 21.yy becerilerine odaklanması beklenirken, Türkiyede müfredat geliştirme, öğretmen yetiştirme STEM eğitim etkinlikleri hazırlama konularında hâlâ eksiklikler yaşanmaktadır. Bu çalışma, okul öncesi eğitimde Türkiyede STEM eğitiminin mevcut durumu hakkında genel bir çerçeve sunmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla MEB Okul Öncesi Eğitim Programında yer alan kazanım ve göstergeler 21.yy becerileri çerçevesinde analiz edilmiştir. Çalışmada STEM eğitiminin okul öncesi eğitim uygulamalarına entegrasyonu ile ilgili öneriler sunulacaktır. Bu bağlamda Manisa Celal Bayar Üniversitesinde BAP olarak yürütülmekte olan Kod Adı : Çocuk projemizden de örnekler paylaşılacaktır. Disiplinler arası bir bakış açısına sahip olan STEM eğitimi; yenilikçi, problem çözme ve eleştirel düşünme becerisine sahip, yaşam boyu öğrenen bireyler yetişmesini sağlamaktadır. Bir eğitim reformu olarak nitelenen STEMin, bu reformun uygulayıcısı olan okul öncesi öğretmenlerine ve adaylarına tanıtılması, bu konuda bilgi ve beceri sahibi olmalarının sağlanması bu nedenle önem taşımaktadır. Sözlü bildiri TÜRKİYEDEKİ ÜNİVERSİTELERİN EĞİTİM FAKÜLTELERİNİN SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ALANINDA YAZ OKULU PROFİLLERİÖzet: Yaz okulları üniversitelerin öğrencilere sunmuş olduğu eğitim öğretim olanaklarından biridir. Üniversiteler öğrencilerine yaz okulu olanağı sağlayarak öğrencilerin güz ya da bahar döneminde kalmış oldukları dersleri yaz döneminde alma olanağı sağlamaktadır. Ayrıca öğrenciler gelecek dönemlerde almaları gereken dersleri de yaz döneminde alarak hem kendi gelecek ders yüklerini hafifletmekte hem de üniversitelerin normal dönemdeki öğrenci sayısının daha az olmasına olanak tanımaktadır. Eğitim fakültelerinde öğretmen yetiştirme bağlamında yer alan programlardan birisi de sınıf öğretmenliği programıdır. Sınıf Öğretmenliği programı ilkokul düzeyinde öğretmen yetiştirmeyi amaçlayan bir program olup 1.-4. sınıflara odaklanmaktadır. Yapılmış olan bu araştırmanın amacı, Türkiyedeki üniversitelerde yer alan eğitim fakültelerindeki sınıf öğretmenliğinin yaz okulu profillerini inceleyerek ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda Türkiyedeki eğitim fakültelerinin sınıf öğretmenliği alanında açmış oldukları dersler web sitelerinden incelenerek bulunmuş ve veri olarak girilmiştir. Web sitesinde ilgili bilgi olmadığı takdirde telefonla aranarak derslerin açılıp açılmadığı teyit edilmiş ve süreçten emin olunmuştur. Araştırma 2018-2019 eğitim öğretim yılı bitimindeki yaz döneminde gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin çözümünde SPSS paket programından yararlanılmıştır. Araştırmada yüzde ve frekans analizlerinden yararlanılmıştır. Araştırmada sınıf öğretmenliği alanında yaz okullarında en çok hangi derslerin yer aldığı, fakültelerde ortalama sınıf öğretmenliği alanında kaç ders açıldığı gibi konulara odaklanarak araştırma bulguları sistematik bir biçimde sunulmuştur. Ayrıca araştırma sonuçlarına bağlı olarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri TÜRKİYE’ DE ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLAR İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALARÖzet: Üstün yetenekli çocukların iyi eğitim almaları çocukların var olan potansiyellerini kullanabilmeleri ve toplumların gelişimleri için son derece önemlidir. Bu derlemenin amacı, üstün yetenekli çocuklarla ilgili farklı alanlarda yapılan çalışmaları özetleyerek, var olan durumu ortaya koymak ve konu ile ilgili gelecekte yapılabileceklerle ilgili farkındalık yaratmaktır. Bu amaçla yapılan alan yazın taramasında elde edilen bulgular şu şekildedir: Üstün yeteneklilerin eğitimine yönelik tarihsel sürece bakıldığında; dünyada üstün yetenekli öğrencilerin tespit edilmesi ve eğitilmesiyle ilgili ilk ve en etkili çalışmayı Enderun Mektebi’yle Osmanlı Devleti’nin yaptığı belirtilmektedir. (Özmen ve Kömürlü, 2013). Cumhuriyet Dönemi’nde, nispeten üstün yetenekli oldukları tespit edilen öğrenciler için Köy Enstitüleri açılmış (1940), ancak 1950 yılında kapatılmıştır (Üstün Yetenekli Çocuklar Durum Tespiti Komisyonu Raporu, 2004). Daha sonra 1973 yılına kadar sürecek olan bir dönem içinde üst özel sınıf, türdeş yetenek kümeleri, türdeş yetenek sınıfları uygulamaları ile bir atılımın başladığı görülmektedir. Eğitim konusunda başlanılan bu girişimler çeşitli nedenlerle sonlanmıştır (Ataman, 1998). Günümüzde üstün yetenekli çocuklar için eğitim uygulamaları genel olarak; birlikte eğitim ve ayrı eğitim olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır (Ataman, 1998). Birlikte eğitim, hızlandırma ve zenginleştirme uygulamalarını içerirken; ayrı eğitim, üstün yetenekliler için özel sınıflar ve özel okullar uygulamalarını kapsamaktadır. Yasal düzenlemelere bakıldığında ise; üstün yetenekli bireylere tanınan haklar 1876 yılında, Kanun-i Esasi’den başlayarak tarihsel süreç içinde devam etmiştir (Çetinkaya ve Döner, 2012). Günümüze gelindiğinde ise; bugüne kadar yapılmış tüm çalışmaların bir sonucu olarak “Özel Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı 2013-2017” hazırlanmıştır. (Özel Yetenekli Bireyler Strateji Ve Uygulama Planı, 2013-2017). Üstün yeteneklilerin eğitimi ile ilgili yapılan diğer çalışmalar ; Bilim ve Sanat Merkezleri (BİLSEM) ve Üstün Yetenekliler Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezleri’dir. Ülkemizde ilk BİLSEM, 1995 yılında Ankara’da açılmıştır (Özel Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı, 2013). 2016 yılı itibariyle Türkiye’ de, 75 ilde 91 BİLSEM´de 18 bin 707 öğrenci eğitim görmektedir (MEB, 2016). Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezleri’nin ise, İnönü, Anadolu ve Karabük Üniversiteler’inde ve Çocuk Vakfı’nın bünyesinde örnekleri yer almaktadır (Özel Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı, 2013). Üstün yetenekli çocuklar, ebeveynleri, öğretmenleri ve konuyla ilgilenen tüm alan uzmanları için bilgi ve deneyim aktarımı ve paylaşım imkanı sağlayan resmi ve özel web siteleri bu alanda sunulan diğer hizmetler arasındadır. Sonuç olarak, Türkiye’de geçmişten günümüze üstün yetenekli çocuklar için yapılan birtakım çalışmalar bulunmaktadır. Ancak bunlar gelişmiş olan ülkelerde bu çocuklarla ilgili yapılanlarla kıyaslandığında; kat edilmesi gereken önemli bir yol olduğu görülmektedir. Bu konuda çocuklarla çalışan tüm ilgili ve yetkililerin farkındalığı önemlidir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE 2005-2015 YILLARI ARASINDA İLK OKUMA YAZMA ALANINDA YAPILAN LİSANSÜSTÜ ÇALIŞMALARIN DEĞERÖzet: Toplumlar örf, adet, gelenek, görenek v.b. tüm yaşanmışlıkları olan kültürlerini nesilden nesile eğitim yoluyla aktarır. Toplumu oluşturan insanlar eğitim eliyle yetiştirilir. Eğitim politikaları devlet tarafından belirlenir. Toplumların dolayısıyla insanın sahip olması istenen nitelikler dönemden döneme farklılıklar gösterir. Değişen çağın ihtiyaçları da farklılaşır. Yetiştirilmek istenen insanın özelliklerini karşılayacak olan eğitim de değişime ayak uydurmalıdır. Bu nedenle belli dönemlerde eğitim programlarında değişimler gerçekleştirilir. Ülkemizde son olarak geliştirilen eğitim programı köklü değişiklikler içermektedir. Felsefesi ile en baştan yenilenen program 2004 yılında taslak halinde olup belli pilot uygulamalarla test edilmiş, 2005’te tüm yurtta uygulanmıştır. Türkçe programı içindeki en önemli değişim kuskusuz ilk okuma yazma öğretiminde Cümle Yöntemi yerine Ses Temelli Cümle Yönteminin kullanılmasıdır. Ayrıca tüm eğitim kademelerinde sadece bitişik eğik yazı kullanılmakta ve ilk okuma yazma öğretimine bitişik eğik yazıyla başlanmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de 2005-2015 yılları arasında ilk okuma yazma alanında hazırlanan doktora ve yüksek lisans tezlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın örneklemini YÖK tez arşivinden elde edilen ve erişime açık olan lisansüstü eğitim tezleri oluşturmaktadır. İlgili tezler doküman incelemesi metoduyla çok boyutlu olarak incelenmiştir. Veri toplama aracı olarak literatürdeki analiz formları incelenerek araştırmacılar tarafından tez inceleme formu geliştirilmiştir. Bu formda tezler yıllara, tezlerin türüne, tezi hazırlayan kişilerin cinsiyetlerine, teze danışmanlık yapan öğretim üyelerinin cinsiyetlerine ve unvanlarına, tezin yapıldığı enstitüye ve anabilim dallarına, tezde kullanılan veri toplama araçlarına, araştırma modeline ve yöntemine, uygulama yapılan örneklem grubuna ve sayısına, yapıldığı illere, kullanılan anahtar sözcüklere, kaynak sayılarına göre incelenmiştir. İnceleme sonucunda elde edilen bulgular yüzde ve frekans tablolarıyla gösterilerek yorumlanmış, önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE AÇIKÖĞRETİM HİZMETİ VEREN ÜNİVERSİTELERLE İLGİLİ FACEBOOK GRUP VE SAYFALARININ ANALİZ EDİLMESİÖzet: Sosyal medya, Öğrenme Analitiklerinin önemli bir bileşeni ve en yoğun çalışılabileceği alanlarından biri olarak görülmektedir. Çünkü sosyal medya, öğrenme etkileşimlerinin en yoğun olduğu ve bireyin en aktif olduğu ortamların başında gelmektedir. Öğrenme ve eğitim süreçlerinde sosyal ağ analizi ile ilgili yapılmış çalışmalar daha çok özel durumlarda sosyal medya kullanımı odağında gerçekleştirilmiştir. Ancak sosyal medya kullanımına bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşarak ulusal çapta sosyal ağ analizi gerçekleştiren sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu araştırmanın amacı sosyal ağ analizlerinden yararlanarak Türkiye’de Açıköğretim ile ilgili sosyal medya kullanım eğilimlerini ortaya çıkarmaktır. Bu amaçla Türkiye’de en yaygın kullanılan sosyal medya ortamı olan Facebook seçilmiştir. Bu ortamda Açıköğretim’le ilgili oluşturulmuş tüm sayfa ve gruplara ulaşılmıştır. Bu çalışma bütüncül (holistic) bir sosyal ağ analizi araştırması olarak desenlenmiştir. Sosyal ağ analizleri, günümüzde giderek genişleyen ve karmaşıklaşan ağ yapılarının anlamlandırılması ve yorumlanmasında büyük önem taşımaktadır. Özellikle açık ve uzaktan öğretimle öğrenim gören öğrenenlerin sosyal Web platform ve uygulamalarında aktif oldukları ve paylaşımda bulundukları bilinmektedir. Bu sosyal ağ analizi araştırmasında veri toplama araçları olarak Gephi ve Netvizz uygulamalarından yararlanılmıştır. Ulaşılan 207 grup ve 521 sayfa sosyal ağ analizine tabi tutulmuştur. Çalışma kapsamında gruplar için yoğunluk ve merkeziyet, sayfalar için ise ağın yoğunluk, merkeziyet ve dereceleme nitelikleri analiz edilmiştir. Sosyal ağ analizinde bilimsel araştırma amaçlı sosyal ağ analizlerinde en yaygın kullanılan araçlardan biri olan NodeXL uygulamasından yararlanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre Türkiye’de Açıköğretime yönelik Facebook kullanımının Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi programları tarafından domine edildiği görülmüştür. Ayrıca günün iş olanaklarına hizmet eden programlara ve öğrenci destek hizmetlerine yönelik sayfa ve grupların daha aktif olduğu, ticari hesapların içerik üretmekten ziyade öğrencilerin sınava yönelik kaygılarını hedef aldıkları belirlenmiştir. Ancak iyi yapılandırılmış kurumsal sayfaların da öğrencilerin ilgisini çektiği ve hızla yaygınlaştığı belirlenmiştir. Araştırmanın sonunda ulaşılan sonuçlar doğrultusunda uygulama ve araştırmaya yönelik öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE BİLGİ TOPLUMU EĞİTİMİNE GEÇİŞİ ENGELLEYEN İLKÖĞRETİMDEN KAYNAKLANAN EĞİTİMSEL ETKENLERÖzet: Toplumlar tarın öncesi toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna, sanayi toplumundan da bilgi toplumuna doğru bir dönüşüm sürecindedir. Bu dönüşümler, gerçekleşirken toplumların var olan sistemleri de değişmektedir. Toplumlar bir üst toplum türüne dönüşürken sistemlerinden kaynaklanan engellerle karşı karşıya kalmaktadır. Toplumlarda meydana gelen toplumsal değişmeler, eğitimin demokratlaşması, bilgi üretiminin yeni bir paradigma olarak ekonominin merkezine oturması, mesleklerin farklılaşması ve çeşitlenmesi, çeşitli meslek okullarının sayılarının artması, bilgi toplumuna uygun öğrenme yaklaşımlarının ve modellerinin ortaya çıkması, öğretimin bireyselleşmesi ve öğrenmenin kişiye özgü hale getirilmesi, okul müfredatlarının değişmesi, ders sayılarının artması gibi nedenler ilk ve ortaöğretim programlarının içeriğini, ders kitaplarının hazırlanışını ve sunumunu da etkilemiştir. Bilgi toplumu okulları sanayi toplumu okullarından farklı olarak bilgiyi temele alan, toplum içerisinde herkese hitap edebilen, öğrencilere bireysel bilgi öğrenme alışkanlığını kazandıran, bilgiyi üretme, bilgiyi öğrenme ve bilgi pazarlayabilme yollarını öğreten, eleştirel düşünebilme ve bilgisayar kullanma becerilerini kazandıran okullardır. Bilgi toplumu okullarının temel amacı, sürekli olarak yeniliğe açık, bilgiye ulaşma yollarının öğretildiği, bütün gün topluma açık olan, özgür yaratıcı düşünceyi geliştiren çok amaçlı okullar olmaktır. Bu araştırmada, Türkiye’nin Bilgi Toplumu eğitimine geçişini engelleyen ilköğretimden kaynaklanan eğitimsel etkenler incelenmiştir. Araştırmada kullanılan yöntem betimsel analizdir. Araştırmada; Türkiye’nin bilgi toplumu eğitimine geçişi engelleyen ilköğretimden kaynaklanan eğitimsel faktörler irdelenmiş ve Türkiye’nin bilgi toplumu eğitimine geçişi sağlayacak ilköğretimden kaynaklanan sorunlara yönelik çözüm modelleri üretilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ÇALIŞAN PSİKOLOJİK DANIŞMANLARIN ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK YETERLİLİKLERİÖzet: Çok kültürlü danışma 1990’li yıllarda Amerika Birleşik Devletlerinde ortaya çıkıp, 2000’li yıllarda psikolojik danışma alanında çok önemli bir konuma yükselmiştir. Son gelişmelerle birlikte ayrı bir kuram olmaktan çıkmış ve diğer psikolojik danışma kuramları içine entegre edilerek uygulanan bir kuram halini almıştır. Bu kapsamda çok kültürlü danışma yapabilmek için psikolojik danışmanların ve terapistlerin sahip olması gereken yeterlilikler Amerika Birleşik Devletlerinde yayınlanmıştır. Bu ilkelerin başlıkları bilgi, beceri, farkındalık ve savunma olarak gerçekleşmiştir. Bu çalışmada Türkiye’de çalışan psikolojik danışmanların sahip olduğu çok kültürlülük yeterlilikleri ve onları etkileyen etmenler incelenmiştir. Psikolojik danışmalara internet üzerindeki psikolojik danışmanlara ait sosyal medya grupları üzerinden ulaşılmaya çalışılmıştır. Holcomb-McCoy ve Myers’in çok kültürlü yeterlilikler anketi kullanılmış ve toplamda 400 katılımcı anketi doldurmuştur. Katılımcılardan 137’sinin (%34) geçerli cevaplar verdiği tespit edilmiştir. Anketin sonuçları SPSS programındaki T-Test ile incelenmiştir ve analizi yapılmıştır. Sonuçlar bir çok alanda önemli bulguyu ortaya çıkartmıştır. Bunların başlıca olanları (a) psikolojik danışmanların lisans eğitimlerinde çok kültürlü danışma dersi almaları onların çok kültürlü yeterlilikleri istatistiksel olarak anlamlı olarak arttırmaktadır, (b) psikolojik danışmanların kişisel deneyimleri (gezi), profesyonel deneyimleri (konferans), inanç değerleri, ve yetiştikleri ortamlar çok kültürlü yeterliliklerinden farkındalık ve bilgi alanlarında yeterliliklerini istatistiksel olarak anlamlı olarak arttırmaktadır. Bunlara ek olarak katılımcıların cevapları cinsiyetlerine ve deneyim sürelerine göre incelendiğinde sonuçlarda istatistiksel oranda anlamlı bir fark bulunamamıştır. Psikolojik danışmanlık mesleğini yürüten profesyonellerin sürekli eğitim kapsamında çok kültürlü danışmanlık eğitim seminerlerine katılması, üniversitelerin Milli Eğitim Bakanlığı’yla işbirliği yaparak bu eğitim süreçlerini psikolojik danışmanlar için kolaylaştırması psikolojik danışmanların çok kültürlü yeterliliklerini arttırmada olumlu anlamda önemli ve hızlı sonuçlar doğurabilir. Sonuçlar ışığında psikolojik danışmada çok kültürlü yeterlilikler temel alınarak, psikolojik danışmanlara tavsiyeler ve çalışmanın sınırlılıkları katılımcılarla paylaşılacaktır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ EĞİTİMİ ALANINDA YAPILAN ARAŞTIRMALARDA EĞİLİM: BİR İÇERİK ANALİZİ ÇALIŞMASIÖzet: Demokrasi günümüzde hayatın her alanında uygulanmasına ihtiyaç duyulan, temel bir evrensel değer olarak görülmektedir. Demokrasinin gelecek gelecek nesillere aktarabilmesi için gelecek nesillerin yetiştirildiği yer olan aile ve eğitim kurumlarında, demokratik değerlerin öğretilmesi oldukça önemlidir. Demokratik değerler öğretilmeden, bireylerden demokratik davranışlar beklemek doğru değildir. Demokrasinin geliştirilmesi büyük ölçüde o toplumda yaşayan insanların anlayış, beceri ve tutumlarına bağlıdır. Bu anlayış, beceri ve tutumlara sahip bireylerin yetiştirilme sorumluluğu ise büyük ölçüde eğitime düşmektedir. Demokrasi eğitiminin hedefi, demokrasinin özünü oluşturan değerlerin eğitim yoluyla bireylere kazandırılması, bu değerleri özümlemelerinin sağlanmasıdır. Son yıllarda yurt dışında yapılan çok sayıdaki çalışmada, demokratik değerlerin kazanılmasında demokrasi eğitiminin önemi üzerinde durulmaktadır. Demokrasi eğitiminin birçok unsur bulunmaktadır. Öğrenci, öğretmen, ebeveyn, idareci, müfredat, okul kuralları, okul-aile ortamı, öğretim sürecinde kullanılan yöntem/teknik bunlardan bazılarıdır. Dolayısı ile yurt dışında bu unsurların her birine yönelik ayrı ayrı veya ilişki olanlar birlikte ele alınıp çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Türkiye’de de özellikle son yıllarda araştırmacılar tarafından, demokrasi eğitimi alanında çok sayıda çalışma yapılmakta ve bu alan giderek önem kazanmaktadır. Demokrasi eğitimi ile ilgili farklı boyutlarda yüksek lisans ve doktora tez çalışmaları, makaleler ve bilimsel toplantılarda sunulan sözlü bildiriler yapılmaktadır. Farklı çalışma alanları ile ilişkilendirilen demokrasi eğitimi konusundaki araştırmalarda, hangi eğilimlerin öne çıktığının belirlenmesi alanyazın açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de demokrasi eğitimi alanında yapılan araştırmaları ayrı ayrı analiz edip, bu araştırmalardaki genel eğilimleri tespit etmektir. Böylece demokrasi eğitimi unsurlarından odaklanılan alanlar tespit edilip bilimsel araştırma sürecinde kullanılan metodoloji ortaya çıkarılacaktır. Bu çalışma, Türkiye’deki demokrasi eğitimi üzerine yapılmış araştırmaların sistematik olarak incelenmesine yönelik tematik içerik analizi çalışmasıdır. Tematik içerik analizi, belli bir konu üzerinde yapılmış olan araştırmaların temalar veya belli çerçeve dâhilinde, eleştirel bakış açısıyla incelenmesi ve yorumlanmasıdır. Bu sayede odaklanılan konunun bütüncül bir bakış açısıyla ve derinlemesine incelenmesi yapılır. Tematik içerik analizi ile araştırma konularının eğilimi ve öncelikli alanlarını ortaya çıkarmak mümkündür. Araştırma kapsamında demokrasi eğitimi ile ilgili tez, makale ve bildiriler incelenmiştir. Demokrasi eğitimi ile ilgili tezler, Yüksek Öğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezinden indirilmiştir. Ulaşılan tezler, yüksek lisans ve doktora olmak üzere türlerine ayrılarak tasnif edilmiştir. Demokrasi eğitimi ile ilgili makaleler taranırken iki temel ölçüt dikkate alınmıştır. Bunlardan birincisi, çalışma alanı Türkiye olan, Türkçe yazılan ve ULAKBİM veri tabanında taranan dergilerde yayımlanan makalelerin incelenmesidir. İkincisi ise, çalışma alanı Türkiye olan, yabancı dilde yazılan ve ERIC veri tabanında taranan dergilerde yayımlanan makalelerin incelenmesidir. Demokrasi eğitimi ile ilgili bildiriler son on yılda bilimsel toplantılarda sunulan bildirileri kapsamaktadır. Araştırmaya dâhil edilecek çalışmalar belirlenirken çalışmaya konu olan örneklemin Türkiye sınırları içerisinde olması ve Türk araştırmacılar tarafından yürütülmüş makale, tez ve bildiri çalışması olması şartları aranmıştır. Erişime açık olmayan ya da tam metnine ulaşılamayan çalışmalar araştırma dışında tutulmuştur. Demokrasi eğitimi ile ilgili çalışmalar iki araştırmacı tarafından belirlenen ölçütlere göre taranarak dosyalanmıştır. Verilerin analizinde araştırmacılar tarafından bir “kontrol formu” oluşturulmuştur. Bu kontrol formunda; çalışmanın yazarı, yayın dili, yöntem, desen, veri toplama ve analiz yöntemi, örneklem büyüklüğü, araştırma konusu, çalışmanın amacı ve genel sonuç başlıkları yer almaktadır. Dosyalanan kaynaklar kontrol formuna işlenerek verilerin sınıflandırılması yapılmıştır. Demokrasi eğitiminde araştırma eğilimlerini belirlemek amacıyla kontrol formundaki ölçütlere göre veriler analiz edilmiştir. Genel eğilimlerin tespit edilmesi için veriler, istatistik programına aktarılarak analiz edilmiştir. Son olarak çalışmalardaki eğilimleri yorumlamak için veriler görselleştirilerek, grafikler halinde sunulacaktır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE DÜŞÜK VE YÜKSEK PERFOMANS GÖSTEREN OKULLARDA BULUNAN ÖĞRENCİLERİN FENE YÖNELİK TUTUM, ÖZGÜVEN VE EPİSTEMİK DÜŞÜNCELERİNİN PISA 2015 BAĞLAMINDA İNCELENMESİÖzet: Bilindiği üzere PISA 2015 sonuçları bundan kısa bir süre açıklanmış ve araştırmacılar tarafından incelenmeye başlanmıştır. PISA (Programme for International Assessment) OECD tarafından üç yılda bir uygulanan dünyanın en önemli geniş ölçekli uygulamalarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Her üç yıllık döngüde ağırlıklı olarak üç konu alanından (fen, matematik ve okuma) birinin ön plana çıktığı PISA’ da, 2015 yılında ağırlıklı alan “fen (bilim) okuryazarlığı” olarak karşımıza çıkmaktadır. PISA’ da fen (bilim) okuryazarlığı, sorumlu bir birey olarak, bilimsel meselelerin ve bilimsel fikirlerin içerisinde yer alabilme (OECD, 2016) şeklinde tanımlanmaktadır. PISA’ ya katılan her öğrenci için genel bir fen (bilim) okuryazarlığı puanı ile beraber değerlendirme çerçevesini oluşturan her bir boyuttun (bağlam, bilgi, yeterlikler ve tutum) alt boyutları içinde farklı puanlar oluşturulmaktadır. Uygulanan başarı testleri ile beraber uygulanan öğrenci anketleri ile öğrencilerin duyuşsal boyutları hakkında da çeşitli indeks puanlar üretilmektedir. Öğrencilerin fen kavramlarını öğrenmeyi başarabilmeden ziyade feni öğrenmeyi istemeleri onların içsel motivasyonlarını sağlamaktadır ki buda fenle ilgili problemler üzerinde keyif alarak çalışmakla gerçekleşir (OECD, 2016). PISA 2015’ de “feni öğrenmeden alınan keyif” isimli bir indeks puan üretilmiştir. Ayrıca, PISA 2015 öğrenci anketi ile öğrencilere fen (bilim) ile ilgili bazı işleri ne kadar kolaylıkla yaptıkları bir grup soru ile sorulmakta ve “fene (bilime) yönelik özgüven” isimli bir indeks puan üretilmektedir. Bunlarla birlikte, PISA 2015 öğrencilerin “epistemik düşünceleri” olarak ifade edilen indeks puan ile öğrencilerin bilim, bilimin doğası ve bilimsel yöntem hakkındaki düşünceleri incelenmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’de bulunan PISA 2015’de fen (bilim) okuryazarlığı alanında düşük performans gösteren okullardaki öğrencilerin ve Türkiye’de bulunan ve OECD ortalamasının üzerinde performans gösteren okullardaki öğrencilerin “feni (bilimi) öğrenmede alınan keyif”, “fene (bilime) yönelik özgüven” ve “epistemik düşünce” indeks puanları bağlamında incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, öğrencilerin PISA bu indeks puanlara göre puanlara göre belirlenen bu iki grup arasındaki istatiksel olarak anlamlı farklılar dikkatleri çekmektedir. REFERANSLAR OECD (2016), PISA 2015 Results (Volume II): Policies and Practices for Successful Schools, PISA, OECD Publishing, Paris. OECD (2016), PISA 2015 Results (Volume I): Excellence and Equity in Education, PISA, OECD Publishing, Paris. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE EĞİTİM MİMARİLERİ VE EĞİTİM MİMARİLERİNİN EĞİTİMDE BAŞARIYA ETKİSİÖzet: ÖZET Türkiye’de eğitim dendiği zaman akla bitmek tükenmek bilmeyen eğitim sistemi kavgaları akla gelmektedir. Tüm platformlarda eğitimle ilgili kavgaların, tartışmaların ortak bir yol bulmak, çözüm üretmek ve çağdaş yöntemler bulma çabalarından ziyade sürekli politik ve ideolojik bir arka plan gözlemlenmektedir. Ülke nüfusun üçte birini kapsayan ve istenildiği gibi biçimlendirme imkânına sahip olunulan bir alanda başka türlüsü olması da beklenemezdi. Bu yüzden eğitim sistemindeki gencecik dimağlar her dönem egemen ideolojilerin belirlediği doğrultuda -ağaç yaşken eğilir misali-eğilmektedir. Amaç ve Önem Bu çalışmanın amacı, ülke nüfusunun üçte birinin etkin olarak kullandığı tüm insanlarımızın yaşamlarının altı da birini ( üniversite eğitimini kattığımızda beşte birini) kapsayan nitelikleri yıllarca önemsenmemiş ve son yıllarda küresellikle yerellik arasında gidip gelen eğitim mimarilerimizin nitelikleri, konumları, boyutları, içerikleri standartları ve öğrenci başarısına etkilerini irdelemektir. Ancak eğitim yapılarımızı değerlendirmeden önce eğitim mimarilerimize tarihsel bir bakış ve dünyadaki eğitim mimarilerine genel bir bakışla eğitim mimarisinde nerede olduğumuzun tespiti açısından önem arz etmektedir. Bu amaçla şu sorulara yanıt aranacaktır: 1- Cumhuriyetten günümüze eğitim yapılarımızın gelişimi nasıl olmuştur? 2- Dünyada 21. yy eğitim mimarileri nasıldır? 3- Mekân ve mimarilerin eğitimde başarıya etkisi nasıldır? 4- Eğitim mimarilerimiz ve eğitim programlarımızın uyum ve çatışması ne düzeydedir? 5- Eğitim mimarilerimizde kaynak oluşturma ve modeller nasıl gerçekleşmektedir? 6- Eğitim tesislerinin nitelik, konum, çevre ilişkisi ve boyut bakımından yeterliliği ne düzeydedir? Yöntem Bu çalışma doküman analizi ve görüşmeye dayanan nitel bir araştırmadır. Araştırmada verilerin toplanmasında yazlı kaynaklar ve yarı yapılandırılmış mülakat formu kullanılacaktır. Doküman analizi sonucu elde edilen veriler betimsel analiz, Yarı yapılandırılmış mülakat formlarından elde edilen veriler betimsel analiz ve içerik analizi yöntemleri ile çözümlenecektir. Bu çalışma çeşitli Üniversitelerin Mimarlık ve Eğitim Bilimleri alanında görev yapan 30 Öğretim Üyesi ve Öğretim Elamanı üzerinde yapılmıştır. Sonuç ve Tartışma Araştırma devam ettiğinden tartışma ve sonuç kısmı yazılmamıştır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ELEŞTİREL DÜŞÜNME KONUSUNDA YAPILAN ÇALIŞMALARA İLİŞKİN GENEL BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: Eleştirel düşünme, düşünme hakkında en kapsamlı ve sistematik düşünme ögelerinden oluşur. Paul’e (1984) göre, özgür bir toplumun oluşturulması için eleştirel düşünme becerilerinin kazandırılması, eğitimin temeli olmalıdır. Eleştirel düşünme becerilerinin güçlü bir biçimde kazandırılması, eğitimin en önemli ve uzun vadeli bir amacıdır. Eleştirel düşünme becerilerinin öğrenilmesi, eğitimcilerin bu konuda eğitilmiş olmalarıyla yakından ilişkilidir. Bütün eğitimciler eğitim programları aracılığıyla eleştirel düşünmeyi öğretebilmelidir (Dirimeşe,2006). Schreglmann (2011), eğitimin bu anlayışında hazır bilgileri sorgusuz kabullenen bireyler yetiştirmek yerine, neyi, niçin ve nasıl öğrenmesi gerektiğini bilen, öğrendiği bilgileri kullanan, geliştiren ve yeni bilgi üreten bireylerin yetiştirilmesinin amaçlandığını ve bilgi toplumunun öngördüğü bu özelliklerin eleştirel düşünmeyi gerektirdiğini belirtmektedir. Ancak bireyler eleştirel düşünme düzeylerini kendi kendilerine geliştiremezler. Eleştirel düşünebilme ve bilgiyi analiz edebilme becerilerini bireylere kazandırma, günümüzde ağırlıklı olarak okulların ve özellikle yükseköğretim kurumlarının sorumluluğu altındadır. Eğitim kademelerine bakıldığında; temel eğitimin ilkokul kademesinde sınıf öğretmenlerinin eleştirel düşünme eğilimlerinin yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Temel eğitimin ortaokul kademesinde ise fen bilgisi ve matematik öğretmenlerinin diğer branşlara görece eleştirel düşünme eğilimlerinin yüksek olduğu görülmüştür. Ortaöğretim ve üniversite kademelerinde ise öğretmenlerin ve buna bağlı olarak öğrencilerin eleştirel düşünme eğilimlerinde doğru orantı görülmüştür( Can ve Kaymakçı, 2015). Üniversite düzeyinde sınıf düzeyi arttıkça öğrencilerde meydana gelen eleştirel düşünme becerilerinde de artış görülmüştür. Yani 4. Sınıfta öğrenim gören bir öğrencinin eleştirel düşünme becerisi 1. Sınıfta öğrenim gören bir öğrenciden fazla olarak görülmüştür. Bu durumun istisnaları tabii ki mevcuttur fakat bu genel bir kanı olarak kayıtlarda geçmektedir(Can ve Kaymakçı, 2015). Eleştirel düşünmenin eğitimle kazanılabileceği bu nedenle üniversite eğitiminde; yeniliğe açık, sorgulamaya dayanan ve öğrencilerin pasif alıcılar yerine aktif katılımcılar gibi davrandığı bir eğitim modelinin gerekliliğinin üniversite eğitimi açısından çok önemli olduğu vurgulanmaktadır. Eleştirel düşünme becerisi her yaştaki bireye öğretilebilir bir beceridir ve bu becerinin öğretilmesindeki en büyük etken eğitimcilerdir. Eğitimcilerin eleştirel düşünme eğilimlerinin ne düzeyde olduğu yetiştirecekleri öğrencilerin de eleştirel düşünme eğilimlerine etki edeceği için önemli bir konudur. Bu çalışmanın amacı da öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin eleştirel düşünme eğilimleri konusunda ülkemizde yapılan çalışmaları gözden geçirmek ve konunun önemine dikkat çekmektir. Poster bildiri TÜRKİYE’DE ERKEN ÇOCUKLUK EĞİTİMİNDE OYUNCAK ALANINDA GERÇEKLEŞTİRİLMİŞ LİSANSÜSTÜ TEZ ÇALIŞMALARININ İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de erken çocukluk eğitiminde oyuncak alanında gerçekleştirilmiş lisansüstü tezlerin incelenmesidir. Erken çocukluk eğitimde oyuncak alanında yapılan tez çalışmalarını belirlemek üzere Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) internet sitesinden tarama yapılmıştır. Tarama sırasında oyuncak, toy, oyuncak ve okul öncesi, oyuncak ve anaokulu anahtar sözcükleri kullanılmıştır. Öncelikle veri tabanının verdiği sonuçlara göre tüm tezler dikkate alınmış, herhangi bir tarih aralığı ile sınırlandırma yapılmamıştır. Tarama kapsamında YÖK Tez Dokümantasyon Merkezi’nde en eski tarihli 1990 yılına ait tezler tespit edilmiştir. Bu nedenle çalışmanın evrenini 1990 ve 2019 yılları arasında erken çocukluk döneminde oyuncak üzerine hazırlanmış tezler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan ölçüt örnekleme ile belirlenmiştir. Bu araştırmada ölçüt, tezlerin erken çocukluk dönemini kapsaması, eğitim-öğretim konu alanı kapsamında yer alması ve YÖK Tez Dokümantasyon Merkezi’nde kayıtlı, erişim izninin olmasıdır. Oyuncak kavramı her alan için farklı bir anlam taşımaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada erken çocukluk eğitiminde oyuncağı ele alan tezlerin incelenmesi amaçlandığından, içeriğinde eğitim-öğretim konu alanı belirtilen tüm lisansüstü tezler çalışmaya dahil olma kriterini oluşturmuştur. Yapılan tarama sonucunda, ulaşılan tezler alan kısmına göre tek tek gözden geçirilmiştir. Bu kapsamda, tarama yapılan tüm alanlarda ortak olarak ulaşılan ve belirlenen kriterlere uyan toplam 35 lisansüstü tez çalışması araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Bu araştırma, nitel bir araştırma olup veriler doküman incelemesi tekniğiyle toplanmıştır. Ulaşılan tezleri incelemek üzere araştırmacılar tarafından çalışmanın amacına yönelik bir “Tez İnceleme Formu” geliştirilmiştir. Formun geliştirilmesinde ilgili alanyazın taranmış, başka alanlarda yapılan benzer çalışmaların veri toplama araçları dikkatle incelenmiştir. Geliştirilen bu formda yazar, tez yılı, tez türü, alan, tez başlığı, amacı, çalışma konusu, araştırmanın türü, örneklem, veri toplama tekniği, veri toplama aracı hakkında bilgilere yer verilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde frekans (f)’tan yararlanılmıştır. Çalışmanın veri analiz aşaması devam etmektedir. Bu nedenle bulgulara özette yer verilmemiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE İLKÖĞRETİM TARİH ÖĞRETİMİNDE ERMENİ SORUNU VE TEHCİRÖzet: Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan ve Ermeni sorunu olarak adlandırılan Ermeni ulusal hareketleri Gümrü Antlaşmasına kadar devam etmiştir. Gerek Ermeni sorunu gerekse I. Dünya Savaşı sırasında, 1915 yılında Kafkas Cephesinde savaş alanlarına yakın bölgelerde yaşan Ermeni vatandaşların Rus ordusuyla irtibatını kesmek amacıyla zorunlu olarak başka bölgelere göçürülmesi (tehcir) olayı aradan yaklaşık elli yıl geçtikten sonra, 1970’lerden itibaren tarihsel gerçekliğinden koparılarak ve çarpıtılarak dünya gündemine taşınmaya başlanmış ve uluslararası ilişkilerde gittikçe artan bir oranda Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kullanılan politik bir araç niteliği kazanmıştır. Başlangıçta özellikle ABD ve Avrupa’da yerleşik Ermeni diasporası tarafından, 1991 yılından sonra ise bağımsızlığını kazanan Ermenistan Cumhuriyeti’yle birlikte 1915 Ermeni tehcirinin dünya kamuoyuna Ermenilere karşı yapılan bir soykırım olarak sunma yönünde yoğun ve kararlı bir propaganda yürütülmektedir. Ermeni örgütlerinin bu şekilde asılsız iddiaları ve çarpıtmaları karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin de söz konusu tarihsel olayların gerçekte hangi şartlar altında ve nasıl gerçekleştiği hususlarında ulusal ve uluslararası kamuoyunun doğru bilgilenmesini sağlayıcı ciddi önlemler alması ve bu önlemleri kararlı ve sürekli bir şekilde uygulaması büyük önem taşımaktadır. Şüphesiz ki alınması gereken bu önlemlerin başında öğretim programları ve ders kitaplarında öğrencilerin konuyla ilgili doğru ve tam bilgilenmelerini sağlamaya yetecek kadar bilgilere uygun bir tarzda yer verilmesi gelmektedir. Bu araştırmanın amacı ilköğretim okullarında okutulan Sosyal Bilgiler ve T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programları ve ders kitaplarında Ermeni sorunu ve Tehcir ile ilgili konuların ele alınış şeklini ortaya koymak ve değerlendirmektir. Araştırmada tarama modeli ve doküman incelemesi yönteminden yararlanılmıştır. Araştırma kapsamında ilgili derslerin öğretim programları ve ders kitapları incelenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre 1980’li yılların başlarına kadar ilköğretim okullarında okutulan ders kitaplarında Ermeni sorunu ve tehcir konularına yer verilmediği, 1970’li yılların başlarından itibaren Ermeni terör örgütü ASALA’nın faaliyetlerinin başlaması üzerine ilk defa 1981 yılında ortaokullarda okutulmaya başlanan Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi dersi öğretim programına Ermeni sorunu ve sonucu başlıklı bir konu ile konuyla ilgili bir okuma parçasına yer verilmiştir. Ortaokullarda 1985 yılında okutulmaya başlanan Milli Tarih dersi öğretim programında Ermeni sorunu ve tehcir ile ilgili konulara yer verilmemiş, sadece programın açıklamalar kısmında öğretmenlerden derslerde Türk milletinin Ermenilerle bir sorunu olmadığı ve son zamanlarda dış güçlerle desteklenip Türkiye’nin yabancı ülkelerdeki elçilik görevlilerine karşı giriştikleri cinayetler karşısında Türk milletinin siyasal oyunların tuzağına düşmeyeceği hususlarını vurgulamaları istenmiştir. 1998-1999 öğretim yılından itibaren ilköğretim okullarında Milli Tarih derslerinin yerine okutulmaya başlanan Sosyal Bilgiler dersi öğretim programı ve ders kitaplarında da Ermeni sorunu ve tehcir ile ilgili konulara yer verilmemiştir. 2000’li yılların başlarına gelindiğinde Ermeni diasporası ve Ermenistan Cumhuriyeti’nin Ermeni tehcirini dünya kamuoyuna soykırım olarak aksettirme ve çeşitli ülkelerin parlamentolarından bu doğrultuda karar çıkarttırma faaliyetlerinin hız kazanması üzerine Türkiye bu propaganda ve faaliyetlere karşı daha kapsamlı ve etkili bir takım önlemler alma yoluna gitmiştir. Bu kapsamda Milli Eğitim Bakanlığı 2002 yılında ilk ve ortaöğretimde tarih dersi öğretim programları ve ders kitaplarında Ermeni sorunu ve tehcir konularına oldukça ayrıntılı bir şekilde yer verilmesine karar vermiştir. 2005-2006 öğretim yılından itibaren yapılandırmacı yaklaşıma geçiş kapsamında hazırlanan yeni ilköğretim Sosyal Bilgiler dersi öğretim programına bahsedilen karar yansıtılmamış, Ermeni sorunu ve tehcir konularına yer verilmemiştir. Bu dönemde daha önceden olduğu Sekizinci sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programı ve ders kitabında Ermeni sorunu ve tehcir konularına yer verilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE KADINLARIN EĞİTİMİNDE KARŞILAŞILAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: Yrd.Doç.Dr.Gülsün ŞAHAN Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi gulsunsahan@hotmail.com Türkiye’de kadınlar kazanmış oldukları haklar yönünden birçok ülkeye göre iyi durumda olmalarına rağmen eğitim, istihdam, sağlık, şiddet konularında hala dezavantajlı konumları devam etmektedir. Kadınların elde ettikleri haklarının bilincinde olmamaları, bu haklarını yeterince kullanmamalarının ilk sıradaki nedeni kadınların eğitim düzeyinin istenilen seviyeye ulaşmamasından, eğitim eksikliği nedeniyle istihdam oranlarının TÜİK son verilerine göre %30 düzeylerinde kalması olduğu söylenebilir. Avrupa ülkelerinde kadın istihdamının % 72 civarında olması Türkiye’deki kadınların durumunu daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kadının istihdamda yer almaması demek kadının kendi ayakları üzerinde duramaması anlamına gelmektedir. Güçlü kadın güçlü aile, güçlü toplum demektir. Kadınların eğitiminde karşılaşılan sorunlar, fırsat eşitsizliği, cinsiyetçi yaklaşımlar, gelenek ve görenekler, kadının ilk görevinin annelik olduğu vurgusu, erken evlilikler gibi birçok faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadınların yetersiz eğitimi tüm bu sorunların üstesinden gelmesini zorlaştırmaktadır. Yapılan araştırmalara göre ortaokula kadar eğitimini sürdüren kız çocuklarının liseye, ardından üniversiteye gitme şansı artmaktadır. Eğitimli bir kadının kendi ayakları üzerinde durması, kendi haklarının bilincinde olması, güçlü aile kurmaya hazır olması anlamına da gelmektedir. Kadının gelişimindeki engellerden biriside erkeklerin bakış açısıdır. Eski çağlardan beri üstün olmayı yönetmeyi bir hak olarak eline geçirmiş olan erkeklerin kendisine hizmetkar olarak gördüğü kadınların kendi düzeyine çıkmasını istememeleri, kadınların yönetimi ele geçirmesinden de korkmalarıdır. Bu nedenle cinsiyetçi bakış açısına sahip erkekler kadınları geliştirecek her türlü etkinliği farklı şekillerde engellemektedir. Taciz, şiddet büyük ölçüde erkek tarafından uygulanmakta, kendi yararlandığı hakların kadınlar tarafından kullanılmasına da tahammül edememektedir. Kendisine karşı çıkan kadına şiddetti meşru görmekte, erkeklerin baskın olduğu hukuk alanında da erkek haklı çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmanın amacı kadınların eğitiminde karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerilerini Yaşam boyu Yüksek Lisans yapan öğrencilerin görüşlerine göre ortaya koymaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden kolay ulaşılır örneklem yöntemi kullanılmıştır. Nitel araştırmaların en önemli görevinin olayların iç yüzünü daha yakından bilen kişilerin görüşlerini almak olduğu söylenebilir, araştırma devam ederken sorular değişebilir, durumların daha iyi anlaşılmasına çalışılır. Kadınların Eğitimi dersini alan aralarında memur, öğretmen, sağlık görevlisinin de yer aldığı 5 kadın, 4 erkek öğrenci çalışma grubunu oluşturmuştur. Öğrenciler eğitimde karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerilerini açık uçlu görüşme formlarını vize sınavında yazılı olarak cevaplamışlardır. Bulgular içerik analizi ile değerlendirilmiş, fırsat eşitliği, cinsiyetçi yaklaşım, gelenek ve görenekler, ailelerin bilinçsizliği, rol model eksikliği, değersizlik duygusu gibi temalar altında açıklanmış, araştırmanın güvenirliğini sağlamak amacıyla doğrudan alıntılara da yer verilmiştir. Ayrıca elde edilen bulgular Toplumsal Cinsiyet dersini veren PDR alan uzmanı görüşüne de başvurulmuştur. Çalışmanın son şeklini vermeden elde edilen bulgular çalışma grubu ile birlikte gözden geçirilerek yeniden düzenlenmiştir. Sonuç olarak kadınların eğitiminde birçok sorunun halen devam ettiği, bu sorunların çözümünde kesin çözüm önerilerinin uygulamaya konması gerektiği anlaşılmaktadır. Okullarda kullanılan kitapların içeriklerinin cinsiyet ayrımcılığı içeren içeriklerinin yeniden yapılandırılması, aile eğitiminin yeniden ele alınması, sadece kadınların değil erkeklerin de doğru eğitiminden geçmesi, erken evliliklerin tespit edilmesi ve önlenmesi için devletin daha fazla önlem alması, 12 yıllık zorunlu eğitimin kız çocukları için özellikle uygulanması, kız çocukların erken yaşta okuldan alınarak açık öğretime yönlendirilmesinin engellenmesi, eğitim dışına çıkmış yaş grubunun açık öğretime yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Kadınların yönetim görevlerinde daha fazla yer almasının sağlanması, pozitif ayrımcılığım her alanda uygulanması gereklidir. Öğretmen, yönetici, muhtar ve idari yetkililerin kız çocukların okula devamının sağlamasında etkili bir şekilde görev alması, kadın istihdamının arttırılması, halk eğitim merkezleri, okullar ve diğer yerel kuruluşların kadınların eğitimine destek vermesi, kapatılan kırsal alanlardaki okulların yeniden açılması, kız çocuklara burs ve barınma desteklerinin arttırılması, kadına şiddet, taciz olayları konusunda caydırıcı önlemlerin, suçlulara ağır yaptırımların uygulanması, kadın eğitimi konusunda kamu spotları, tv dizileri, filmlerin yayınlanması gibi önerilere yer verilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE KARŞILIKLI ÖĞRETİM ÇALIŞMALARIÖzet: Günümüzün bir gereği olarak bireylerin, okuduğunu anlayan, anladığını içinde yaşadığı ortamı geliştirmek amacıyla kullanabilen donanımda olması beklenmektedir. Okuma, ön bilgilerin kullanıldığı, yazar ile okuyucunun etkili iletişimine dayalı, uygun yöntem ve amaç doğrultusunda, düzenli bir ortamda gerçekleştirilen anlam kurma süreci olarak tanımlanmaktadır. Okuma becerisi temeldeki harf ve yazıyı tanımanın ötesinde karmaşık zihinsel becerileri barındıran bir süreçtir. Okuma etkinliğinin temel amacının anlam kurmak olduğunu söylemek mümkündür. Okuyucunun zihni, önceki yaşantıları ve ön öğrenmeleri gibi bireysel olarak değişen faktörler işin içinde olduğu için okuma da bir yönüyle kişiye özel bir süreçtir. Yani okunulan materyalden anlam çıkarma süreci bireyden bireye farklılıklar taşıyabilmektedir. Düşünen, sorgulayan, anlayan, eleştiren bireyler yetiştirebilmek için öğrencilerin okuma becerilerini geliştirmeleri ve bu becerilerini kullanarak hayat boyu öğrenmelerini sürdürmeleri sağlanmalıdır. Okuma becerisinin gelişerek devam etmesi, ilkokul yıllarından itibaren atılan temellere bağlıdır. Bu nedenle ilköğretim birinci sınıftan itibaren okuma becerilerini geliştirmeye gereken önem verilmelidir. Okuduğunu anlama becerilerini geliştirmeye yarayan, hem okuma öncesi, hem okuma sırası ve hem de okuma sonrası stratejileri harmanlayan önemli tekniklerden birisi de karşılıklı öğretim tekniğidir. Brown ve Palincsar (1989), karşılıklı öğretimi üç kuramla ilişkilendirmektedir. Bu kuramlar; Vygotsky’nin çocuğun gelişmeye açık alanı (zone of proximal development) (Vygotsky, 1978), proleftik öğretim (proleptic teaching) (Wertsch ve Stone, 1979; Rogoff ve Gardner, 1984) ve uzman desteği (expert scaffolding) (Wood, Bruner ve Ross, 1976). Karşılıklı öğretim, Palincsar ve Brown (1984) tarafından geliştirilmiş, içerisinde tahmin etme, açıklama, sorgulama (soru sorma) ve özetleme olarak okuduğunu anlamayı güçlendiren stratejileri barındıran, öğrencilerin gruplar olarak çalıştığı kombine bir tekniktir. Tahmin etme, öğrencilerin metin ile ilgili ön bilgilerini kullandıklarını ve de metinde daha sonra ne olabileceği ile ilgili hipotezler ürettikleri stratejidir. Açıklama stratejisini, öğrencilerin anlamını bilmedikleri kelimeleri veya kavramları tanımlamaya çalıştıkları bir strateji olarak tanımlamak mümkündür. Soru sorma basamağında anlamı netleştirmek, metnin okunulan kısmı hakkında yorum yapmak, metnin içeriğini, yapısını, gidişatını belirlemek, metnin belirli parçalarına yoğunlaşmak, metinde yer alan belirli cevapları saptamak amacıyla sorular sorulmaktadır. Özetleme stratejisinde ise öğrencilerin etkili bir özetleme yapabilmeleri için metinde geçen yalnızca önemli olayları hatırlamaları ve düzenlemeleri gerekmektedir. Karşılıklı öğretim sırasında, öğretmen ve öğrenciler dönüşümlü olarak özetlemeye modellik yaparlar. Bu teknikte sorumluluk kademeli bir şekilde öğretmenden öğrenciye geçmektedir. Öğrencinin karşılıklı öğretim sürecini sürdürmede rolü artarken, öğretmen gözlem yapmaya ve öğrencilerin ihtiyaç duyduğu yerlerde destek vermeye devam etmektedir. Bu araştırmanın amacı, karşılıklı öğretim tekniğinin uygulama sürecini incelemek ve ülkemizde yapılan karşılıklı öğretim çalışmalarını belirlemektir. Çalışma tarama modelinde bir araştırma olup, araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi kullanılmıştır. Karşılıklı öğretim alanında yapılmış olan çalışmalar, incelenmek üzere seçilmiş dokümanlar olarak belirlenmiştir. Bu süreçte; dokümanlara ulaşma, orijinalliklerini kontrol etme, dokümanları anlama, veriyi analiz etme ve veriyi kullanma aşamaları izlenmiştir. Türkiye’deki alanyazın incelendiğinde yapılan çalışmaların ağırlıklı olarak az sayıda çalışma grubu (örneğin 3 öğrenci) ile ve genellikle zihinsel engeli olan öğrencilerle yürütüldüğü ortaya çıkmaktadır. Çalışmalardan birinde üniversite düzeyinde otuz bir öğrenci ile birinde ise sekizinci sınıfta öğrenim gören 20 öğrenci ile çalışılmıştır. Karşılıklı öğretimin farklı stratejilerle karşılaştırılması, okuduğunu anlama becerilerine etkisi ve bilgi haritası oluşturma becerilerine etkisinin araştırıldığı çalışmaların yapıldığı görülmüştür. İlkokul düzeyinde ve tüm sınıfa yönelik herhangi bir çalışmanın yapılmamış olduğu dikkat çekmektedir. Ülkemizde karşılıklı öğretim ile ilgili yapılmış sınırlı sayıda çalışma olması bu alanda yapılacak yeni çalışmalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE MATEMATİKSEL İSPAT ARAŞTIRMALARININ İÇERİK ANALİZİ: BİR META-SENTEZ ÇALIŞMASIÖzet: En iyi ispat, kanıtlanmış bir teoremin; sadece doğruluğunu değil aynı zamanda niçin doğru olduğunu da göstererek, ne anlama geldiğini anlamaya yardım eder (Hanna, 2000). Matematikçiler kuşkucu insanlardır ve sorularına cevap bulmak için pek çok yöntem kullanırlar; ancak ispatlanmadığı sürece bir cevabın doğru olduğuna asla ikna olmazlar (Velleman, 1994). Öğrenciler de ispatlar sayesinde matematikçilerin yaptıkları şeylerin ne anlama geldiğini öğrenirler (İmamoğlu, 2010). Hem matematikçiler hem de öğrenciler için ayrı ayrı öneme sahip olan matematiksel ispat; araştırmacıların da ilgisini çeken bir konu haline gelmiştir. Bu nedenle bu çalışmada Türkiye’de yapılmış matematiksel ispat araştırmaları içerik analiz yöntemlerinden biri olan meta-sentez yöntemi ile incelemeye alınarak araştırmacılara ışık tutulması amaçlanmaktadır. Meta-sentez çalışmaları belli bir alanda yapılmış nitel araştırmaların yine nitel bir anlayışla ele alınıp, benzerlik ve farklılıkların karşılaştırmalı olarak ortaya konmasını içermektedir (Çalık ve Sözbilir, 2014). Tüm bunlar göz önüne alındığında bu çalışma; araştırmacıların Türkiye’de matematiksel ispata yönelik araştırma sahasını daha net bir perspektiften görmelerine ve uygun kararlar almalarına yardımcı olacak bir çalışma olması sebebiyle de özgün bir yere ve öneme sahiptir. Araştırma kapsamında; ERIC (Education Resources Information Center), SSCI (Social Science Citation Index), AHCI (Arts & Humanities Citation Index) indeksli, Türkiye adresli dergilerde yayınlanmış olan ve ULAKBİM (Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi), ASOS (Academia Social Science Index), Google Akademik veri tabanlarında matematiksel ispat, matematiksel kanıt ve mathematical proof anahtar kelimeleriyle taranan makaleler değerlendirilecektir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE MÜZE EĞİTİMİ ALANINDA YAPILAN LİSANSÜSTÜ TEZLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Müzecilik ve müze anlayışının modern anlamda değişmesiyle beraber, küreselleşmeyle beraber müzenin eğitime yansıması da değişiklik göstermiştir. 19. Yüzyılda müzelerin işlevi toplama, araştırma ve sınıflama olmasına rağmen formal eğitimle de yolları kesişmektedir. Çünkü müze ile eğitim birçok disiplini ve öğrenme alanını birarada barınmasını sağlarken aynı zamanda değişim ve süreklilik, birinci elden kanıt, kronoloji, nedensellik gibi kavramların somut olarak görülmesini sağlar ( Ata, 2013, s.348). Bu araştırmanın müze eğitimi ile ilgili çalışmaların genel çerçevesini belirlemek amacıyla yararlı olacağı düşünülmektedir. Araştırmanın amacı Türkiye’de müze eğitimi ile ilgili yapılan lisansüstü tezlerin belirlenen ölçütlere göre nasıl dağılım gösterdiğini belirlemektedir.1995 yılından 2016 yılına kadar yapılan müze eğitimi alanına giren lisansüstü çalışmalar a) tezlerin yapılış yıllarına b) hangi alanda yapıldığına c) araştırma amacına göre d) araştırma modeline göre e) veri toplama araçlarına göre e) çalışma gruplarına göre f) tezlerde kullanılan müzelerin adlarına göre nasıl bir dağılım göstermektedir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmıştır. Dokümanlar, toplumsal kayıtlar, popüler kültür dokümanları, görsel dokümanlar, eğitim alanında ders kitapları, program müfredat yönergeleri, okul içi ve dışı yönergeler, eğitimle ilgili belgeler vb. dokümanlar veri kaynağı olarak kullanılabilir. Doküman incelemesi, araştırılması hedeflenen olgu ve olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini içermektedir. Doküman tarama araştırması amaçlanan olgular hakkında bilgi içeren yazılı dokümanların analizini kapsar (Merriam, 2013, Yıldırım ve Şimşek, 2008). Doküman incelemesini beş aşamadan oluşmaktadır. Dokümanlara ulaşma, dokümanların orijinalliğini kontrol etme, dokümanları anlama, veriyi analiz etme, sayısallaştırma ve veriyi kullanma aşamalarından sonra doküman analizi yapılır ( Yıldırım ve Şimşek, 2008, 192-201). Araştırmanın ilk aşamasında Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Ulusal Tez merkezinde ayrıntılı arama butonuyla ‘müze’, ‘müze eğitimi’ ve ‘müze ile eğitim’ kelimeleriyle arama yapılarak müze alanında 712 yüksek lisans ve 76 doktora tezinden araştırmanın amacına uygun olan 79 yüksek lisans tezi ve 23 doktora tezi ele alınmıştır. Elde edilen veriler nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizine göre değerlendirme yapılacaktır. İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaştırmak, verileri derin bir işleme tabi tutarak fark edilmeyen kavramlar ve temaların ortaya çıkmasını sağlayarak birbirine benzeyen kavramları aynı tema altında toplayarak verileri okuyan birinin anlayabileceği şekilde düzenlemektir (Yıldırım ve Şimşek, 2008, 227). Araştırmada toplanan veriler içerik analizi yapılarak incelenecektir. Araştırma sonuçları verilerin analizinden sonra paylaşılacaktır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE NÜFUSUN YAŞLANMA ENDEKSİ VE POTANSİYEL DESTEK ORANININ 1975-2015 YILLARI ARASINDAKİ DEĞİŞİMİÖzet: Türkiye’de 1980’li yıllarla birlikte toplam doğurganlık hızı ve ham doğum oranı azalmaya başlamıştır. Yine son 30-40 yılda Türkiye’de yaşam ve sağlık koşullarında da önemli bir iyileşme meydana gelmiştir. Buna paralel olarak ortalama yaşam süresi de uzamıştır. Bütün bunlar nüfusun yaş yapısını da etkilemiştir. Doğumların azalmasına bağlı olarak çocuk nüfusun toplam nüfus içindeki payı azalmış, hem doğumların azalması hem de ortalama ömrün uzamasına bağlı olarak yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payı ise artmıştır. Nitekim 1975’te çocuk nüfus oranı % 42 iken 2015’te bu oran % 24’e düşmüştür. 1975’te % 4,4 civarında olan yaşlı nüfus oranı ise 2015’te % 8,2’ye yükselmiştir. Yukarıda ifade edilen durumlar nüfusun yaşlanma endeksi ve potansiyel destek oranını da etkilemiştir. Her 100 çocuğa karşılık 60+ yaş grubundaki kişi sayısını ifade eden yaşlanma endeksi 1975’te % 17 iken 2015’te % 51’e çıkmıştır. Bu durumun temel nedenleri doğumların azalması ve ortalama yaşam süresinin uzaması olarak gösterilebilir. Yaşlanma endeksinin yükselmesi uzun dönemde ülkemizde nüfusun yaşlanma olgusunun daha da belirginleşeceğini göstermektedir. Şüphesiz nüfusun hızla yaşlanması çok önemli sosyo-ekonomik sonuçlar doğuracaktır. Bu açıdan son 40 yıldaki veriler de göz önüne alınarak yeni koşullara hazırlık yapmak veya nüfusun yaşlanma hızını düşürmek için bazı tedbirler almak gerekmektedir. Potansiyel destek oranı ise 65+ yaş grubunda olan her bir kişiye karşılık 15-64 yaş grubunda olan kişi sayısını ifade etmektedir. Yani çalışma çağında olanlar ile çalışma çağının dışına çıkmış olanlar arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir. 1975’te ülkemizde 65+ yaş grubundaki her 1 kişiye karşılık 15-64 yaş grubundan 12,2 kişi varken bu değer günümüzde 8,2’ye gerilemiştir. Yani çalışma çağındakilerle emeklilik dönemine girmiş olanlar arasındaki oranda azalma olmuştur. Şüphesiz bu durumun önümüzdeki daha da belirginleşecektir. Potansiyel destek oranının azalması çalışanlar ile emekliler arasındaki dengenin çalışanlar aleyhine bozulduğu anlamına gelmektedir. Sosyal güvenlikte günümüzde gelir gider dengesi konusunda ciddi problemler yaşayan Türkiye’de, potansiyel destek oranının son 40 yılda azalması ve 2030’lu yıllar ile birlikte nüfusun yaşlanma sürecinin daha da hızlanacak olması, bu konuda ciddi problemlerin yaşanacağını göstermektedir. Bu nedenle çalışan-emekli dengesi konusunda bazı radikal değişiklikler yapılması, günümüzdeki durum ve gidişat göz önüne alınarak gelecekte olası daha büyük problemlere hazırlık yapmak gerekmektedir. Kısaca Türkiye’de son 40 yılda nüfusun yaşlanma endeksi % 34 oranında yükselmişken potansiyel destek oranı ise 12,2’den 8,2’ye düşmüştür. Bu tablo nüfusun hızla yaşlanma sürecine girdiği Türkiye’de, yeni koşullara karşı tedbirler almayı zorunlu kılmaktadır. Ayrıca bu süreç bazı yeni fırsatlar da doğuracaktır. Bu nedenle ülkemizde nüfusun yaşlanma endeksi ve potansiyel destek oranının değişimi, nüfusun yaş yapısının değişimimin bir sonucu olarak algılanmalı ve bu değişkenler iyi analiz edilmelidir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ÖĞRENCİLERİN YENİLENEBİLİR ENERJİ ALGILARININ FARKLI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Enerji ve enerji kaynakları her ülke için stratejik bir öneme sahip olmakla birlikte aynı zamanda dünya üzerinde söz sahibi olmanın da en önemli faktörlerinden biri olarak görülmektedir. Enerji kaynakları yenilenebilir ve yenilenemez(fosil) olarak iki kısımda incelenmektedir. Kullanım amacı aynı olmasına rağmen, kaynakların oluşma süreci, çevresel etkileri ve oluşum devamlılığı bu şekilde bir ayırıma neden olmuştur. Yenilenebilir enerji kaynağı; doğal olarak meydana gelen, sürekliliği olan ve kendini yenileyebilen enerji kaynağı olarak tanımlanırken, yenilenemez enerji kaynakları ise geleneksel enerji kaynağı denilen petrol, kömür ve doğal gazı içerir. Genel olarak bir ülkenin kalkınması için önemli bir role sahip olan enerji kaynaklarının mevcut hali ve olması muhtemel yeni kaynakların bireyler tarafından bilinmesi ve fark ettirilmesi birçok ülkenin eğitim politikaları arasında yer almaktadır. Bu nedenle daha ilköğretim çağından itibaren öğrencilere yenilenebilir enerji kaynakları ve kullanımı konusunda detaylı bilgiler verilmektedir. Bu çalışma Türkiye’de ortaokul öğrencilerinin yenilenebilir enerji konusundaki algılarının farklı değişkenler açısından incelemeyi amaçlamaktadır. Bu araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Yenilebilir enerji ile ilgili konuların gerçekte amacına ne kadar ulaştığı, öğrencilerin bu konuları ne düzeyde algıladıkları ve öğrencilerin ne düzeyde önem verdiğini tespit etmek amacıyla başarı testi hazırlanmıştır. Araştırma Kastamonu ilindeki 13 ilköğretim okulundan 410 öğrenci ile yapılmıştır. Araştırma bulguları değerlendirildiğinde kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre yenilenebilir enerji kaynaklarını daha iyi tanıdıkları ortaya çıkmıştır. Sitelerde yaşayan öğrencilerin başarı puanları müstakil evde oturan öğrencilere göre daha yüksek olduğu, öğrencilerin ailelerinin eğitim seviyesi yükseldiğinde öğrencilerin de başarı puanlarının arttığı görülmüştür. Dershaneye giden veya özel ders alan öğrencilerin başarı puanları ise hiçbir ders yardımcısı bulunmayan öğrencilere göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ÖĞRENEN MERKEZLİ EĞİTİM ANLAYIŞINA GÖRE ÇOCUKLA İLGİLENMEKÖzet: Öğrenen merkezli yaklaşıma göre çocuk ön bilgi ve yaşantılarını kullanarak bilgiyi yapılandırır. Bu yapılandırma sürecinde öğrencilerin gelişim özellikleri, zekâ düzeyleri ve alanları, öğrenme biçimleri, yaratıcılıkları, tutumları ve güdülenmişlik düzeyleri gibi kişilik özellikleri, ilgi, ihtiyaç, beceri ve alışkanlıkları öğrenmelerini etkilemektedir. Öğrencilerin okul ortamında başarılı olmaları, aynı zamanda kavramlar hakkındaki birikimlerine bağlıdır. Öğrencinin öğrenme açısından başarıyı yakalaması ailenin ve öğretmenin ve çocuğun bu birikim açısından ne kadar çaba sarf ettiği ile ilişkilidir. Öğrenci merkezli öğrenme yaklaşımına göre öğrenme süreci öğrencinin öğrenmesi açısından kendisine rehberlik yapabilecek ve öğrenmesini yapılandırabilmesi için yönlendirecek desteklere ihtiyaç duyduğu bir süreçtir. Ancak öncelikle çocuğun kendisini tanıması ve ihtiyaçlarını fark etmesinin yanında aile ve öğretmenin de çocuğu tanıması gereklidir. Okula her çevreden, birbirinden farklı davranış ve alışkanlıklara sahip öğrenciler gelmektedir. Öğretmenin ise bu farklılıklarla baş edebilmek ve kaliteli bir eğitim öğretim süreci gerçekleştirebilmek için onları çevresiyle birlikte tanımalıdır. Çocuk neleri yapabilir, yaptıklarını ne kadar zamanda ne kadar iyi yapabilir, güç durumlarla karşılaştığında bunları nasıl karşılar ve nasıl çözer gibi özelliklerin de bilinmesi gerekir. Öğrencilerin özelliklerini, gereksinimlerini sorunlarını ve bilmeden öğrenmesini sağlamak da olanaksızdır. Dolayısıyla öğretim etkinlikleri planlanırken öğrenciyi merkeze almalı ve onun bilgi ve ihtiyaçlarından yola çıkılmalıdır. Öğrenci hazır bulunuşluk düzeyi, fiziksel özellikleri, sosyo-ekonomik özellikleri, zihinsel özellikleri, duygusal özellikleri, ilgi ve yetenekler, yetersiz ve eksik yönleri ile çok yönlü olarak tanınmalı ve eğitim öğretim faaliyetleri öğrencinin bu özelliklerine uygun bir şekilde yapılandırılmalıdır. Çalışmanın amacı çocuğun öğrenme ihtiyaçları ve eksikleri, ilgileri, becerileri ile çocuğu tanıyarak geliştirmeye yönelik çabalar olarak açıklanabilecek olan “çocukla ilgilenmek” ifadesinin Türkiye’deki yansımaları açısından çocuk, öğretmen ve veli için “çocukla ilgilenmenin” ne anlama geldiğini belirlemeye çalışmaktır.Araştırma betimsel bir çalışma niteliğinde olup araştırma verileri nitel araştırma yönteminde sıklıkla kullanılan görüşme tekniği ile toplanmıştır. Araştırmanın çalışma grubu Antalya ili Aksu ilçesindeki ilkokullar arasından benzeşik örnekleme yöntemi ile belirlenen 2 farklı okulda görev yapan öğretmenler arasından basit şans yolu (random) belirlenen 2’şer öğretmenden, ölçüt örnekleme yolu ile her öğretmenin 5 öğrencisi ve bu öğrencilerin velilerinden oluşmaktadır.Araştırma bulgularına göre çocuk açısından öğretmen ve veli ilgisi maddi ve manevi olarak çocuğun isteklerinin karşılanması ve ödüllendirilmesi (harçlık vermek, bilgisayar almak, bilgisayar oynamasına izin vermek gibi) olarak görülmektedir. Veli açısından ayrıca öğretmen çağırdığında öğretmenle iletişime geçilmesi ile ilişkilendirilmiştir. Velilerin öğretmenden beklediği ilgi ise çoğunlukla “ödev verme” konusu ile ilişkilendirilmiş Ayrıca velilerin öğretmen rolünün “çocuklarının dokunulmazlığı” ile sınırlı gördükleri öğretmenin çocuklarının üzerinde yaptırımı olamayacağı, öğretmenin çocuğunun olumsuz davranışlarına dahi müdahale etmemesi şeklinde yorumladıkları görülmüştür. Öğretmen açısından ise çocukla ilgilenmek onlara bilgi kazandırmak, iyi davranışlar geliştirmek için örnek olmak, aile ile iletişim, öğrencinin akademik başarısını takip etmek ve onları sevmek gibi unsurlarla açıklanmıştır. Öğretmenin veliden beklediği ilgi davranışının ise ödev yaptırmakla ilişkilendirildiği görülmektedir. Araştırma bulguları incelendiğinde öğrenme merkezli eğitim anlayışının yanlış anlaşıldığı hem öğretmen hem de veli açısından çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarının ne olduğunun belirlenip ona uygun olarak desteklemekten çok“tahmini ilgi ve ihtiyaç”lara göre, herhangi eğitimsel bir süreçten geçirilmeden karşılanmaya çalışıldığı, anlaşılmaktadır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME ALANINDA YAZILAN TEZLERİN İÇERİK ANALİZİÖzet: Öğretmen yetiştirme konusu Türkiye’de önemle üzerinde durulması gereken konulardan biridir. Bu alanda yapılan araştırmalara büyük ihtiyaç bulunmaktadır. Öğretmen yetiştirme sistemimizde yaşanan sorunların belirlenmesi ve çözüm önerileri sunulması için yüksek lisans ve doktora tezleri önemli bir araç olarak kullanılabilir. Bu nedenle yapılan araştırmalara gereken önem verildiği takdirde konu ile ilgili bazı çözüm önerilerinin bulunabileceği düşünülmektedir. Bu bağlamda yapılan araştırmanın öğretmen yetiştirme sistemimizde var olan sorunların belirlenmesinde gerekli olduğu söylenebilir. Bu araştırmada Türkiye’de öğretmen yetiştirme alanında yazılan doktora ve yüksek lisans tezlerinin içerik analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç ekseninde ulusal tez merkezinde yer alan 2009-2019 yılları arasında öğretmen yetiştirme alanında yazılmış olan yüksek lisans ve doktora tezleri araştırma kapsamına dahil edilmiştir. Araştırmanın yöntemi nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizidir. Ulusal tez merkezinden elde edilen veriler içerik analizi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonunda 42 adet teze ulaşılmıştır. Bu tezlerin 15 tanesi doktora, 27 tanesi yüksek lisans düzeyindedir. Bazı araştırmaların öğretmen yetiştirme tarihimize odaklandığı görülürken, bazı araştırmaların Pisa sınavında başarılı olan ülkelerin öğretmen yetiştirme sistemleri ile ülkemizdeki uygulamaları karşılaştırdıkları görülmüştür. Ayrıca bazı araştırmalarda öğretmen yetiştirme sistemimiz için yeni model önerileri geliştirildiği saptanmıştır. Bu bulgular ışığında araştırmacılara yönelik olarak modellerin uygulanabilirliği konusunda paydaş görüşlerinin alınması, farklı model önerileri geliştirilmesi gibi önerilerde bulunulmuştur. Ayrıca uygulamaya yönelik olarak bazı okullarda geliştirilen modellerin pilot uygulamasının yapılmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SORUNLARI ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALARIN ANALİZİ: BİR META SENTEZ ÇALIŞMASIÖzet: Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar süregelen öğretmen yetiştirme sistemi içerisinde karşılaşılan sorunlara ilişkin yapılmış olan çalışmalar incelendiğinde, öğretmen yetiştirme sisteminde belli başlı birçok sorunun var olduğu ve bu sorunların uzun yıllardır çözülemeyerek güncelliğini koruduğu görülmektedir. Bu sorunların, öğretmen adaylarının seçiminden başlayarak, öğretmen adaylarına verilen eğitim-öğretim sürecini ve süreç sonundaki değerlendirmeyi bir başka deyişle mesleğe atanma sürecini de içine aldığı ve hatta öğretmenlik mesleğini idame ettirme aşamasında yani hizmet içi dönemde de devam ettiği göze çarpmaktadır. Buradan hareketle, öğretmen yetiştirme sürecinin her aşamasında önemli sorun ve eksikliklerin olduğuna dikkat çekmek gerekmektedir. Bu nedenle, bu çalışmada Türkiye’de öğretmen yetiştirme sorunları üzerine yapılmış olan çalışmaların analizini yaparak öğretmen yetiştirme sisteminde yer alan mevcut sorunları belirlemek ve bu sorunlara ilişkin çözüm geliştirmek amaçlanmıştır. Araştırmaya dahil edilecek çalışmaların seçiminde Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Ulusal Tez Tarama Merkezi, Dergi Park, Google Akademik arama motoru ve EBSCOhost-ERIC veri tabanlarından yararlanılmış ve toplam 24 çalışma araştırmaya dâhil edilmiştir. Çalışmalardan elde edilen veriler araştırmacılar tarafından hazırlanmış olan kodlama anahtarına girilerek temalaştırılmıştır. Bu doğrultuda, araştırma verileri hizmet öncesi ve hizmet içi öğretmen yetiştirmede yaşanan sorunlar ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri olmak üzere iki ana tema altında değerlendirilmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, hizmet öncesi öğretmen yetiştirmede belirlenen en önemli sorunlar öğretmen yetiştiren kurumlara (eğitim fakültelerine) öğrenci seçim ve alımı ve eğitim fakülteleri ile okullar arasında işbirliğinin (YÖK-MEB arasındaki işbirliği) bulunmaması olarak belirlenmiştir. Bunların yanı sıra, eğitim fakültelerinde verilen derslerde teorinin ağırlıkta olup uygulamanın az olması, okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması dersinde yaşanan sorunlar, pedagojik formasyon eğitimi, öğretmen yetiştirme sürecinin değerlendirilmesi (KPSS) ve mesleğe atanma hizmet öncesi dönemde belirlenen diğer sorunlardır. Öte yandan, araştırmaya dâhil edilen yer alan sorunlar arasında hizmet içi dönemde yaşanan en temel sorunlar öğretmenlere verilen hizmet içi eğitimlerin niteliği ve öğretmenlik mesleğinin toplumsal statüsü, saygınlığı ve konumunun gittikçe azalması olarak belirlenmiştir. Öğretmen yetiştirmede hem hizmet öncesi hem de hizmet içi dönemde yer alan en önemli sorunlar incelendiğinde, bu sorunların öğretmen yetiştirme konusuna büyük ölçüde ket vurduğunu söylemek mümkündür. Nitelikli, çağın gereklerini yerine getirebilen, ülkesini kalkındırabilecek, öğrencilere maksimum düzeyde fayda sağlayabilecek, özverili, mesleğine bağlılık, adanmışlık, tutum ve motivasyonu yüksek olan öğretmenler yetiştirmek ve bu öğretmenlerin meslek içerisinde de sürekli gelişimlerini sağlayabilmek için bu sorunların rasyonel ve sistematik bir planlama ile ortadan kaldırılması için çaba gösterilmesi gerekmektedir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE OKUL DIŞI ÇEVRE EĞİTİMİNİN GENEL DURUMUÖzet: Canlı yaşamı, içinde bulunduğu ortamın bir ürünüdür ve bu ortamın doğal ya da çeşitli sebeplerle değişmesi o bölgede bulunan tüm canlılık faaliyetlerini de aynı ölçüde etkilemektedir. Bu ortamların korunması çevre eğitiminin nitelikli şekilde yürütülmesine bağlıdır. Çevre eğitimi, genel olarak “okul içi (formal)” ve “okul dışı (non-formal)” olmak üzere iki ayrı alanda yürütülmektedir. Çevre eğitimi süreçleri, ağırlık olarak okulda ders programları kapsamında yürütülen öğrenme yaşantıları şeklinde gerçekleşmektedir. Ancak, okul ortamının gerçek doğal süreçlerden kopuk olması, okulda yürütülen çevre eğitiminin etkililiğini büyük ölçüde sınırlamaktadır. Okulda yürütülen çevre eğitimini tamamlayıcı bir seçenek olarak gündeme gelen okul dışı çevre eğitiminin, son dönemde hızla önem kazandığı görülmektedir. Özellikle, dünyada çeşitli ülkelerde okul dışı çevre eğitimi (outdoor environmental education) uygulamaları yaygınlaşmaktadır. Buna paralel olarak, ülkemizde de son yıllarda pek çok okul dışı çevre eğitimi uygulamalarının hayata geçirildiğine tanık olmaktayız. Ancak, sözü edilen uygulamaların nasıl planlandığı, yürütüldüğü ve çıktılarının değerlendirildiğine ilişkin kapsayıcı bir çalışmanın olmaması önemli bir eksiklik oluşturmaktadır. Buradan hareketle çalışmada, Türkiye’de okul dışı çevre eğitimi uygulama örneklerinin Dünya’daki örnek uygulamalar doğrultusunda incelenmesi ve etkililiğinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Çalışma, literatür taraması (review) türünde türünde tasarlanmıştır. Bu kapsamda, Dünyada ve Türkiyede okul dışı çevre eğitimi ile ilgili araştırmalar ve uygulamalar "döküman analizi" yoluyla taranmış ve okul dışı çevre eğitiminin Türkiyedeki durumu geniş bir açıdan ortaya konulmuştur. Çalışma, ortaokul Fen Bilimleri dersi kazanımları göz önünde bulundurularak yürütülmüştür. Çalışma sonucunda, ülkemizde hayata geçirilen okul dışı çevre eğitimi uygulamalarının çoğunda müfredat kazanımlarının yeterince gözetilmediği; etkili şekilde gerçekleştirilemediği ve öğrenme çıktılarının uzun vadeli şekilde izlenmediği yönünde bulgulara ulaşılmıştır. Çalışmanın, ülkemizde okul dışı çevre eğitimi uygulamalarının daha iyi planlanması ve etkili şekilde gerçekleştirilmesine yol göstereceği umulmaktadır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ ALANINDA YAPILAN YÜKSEK LİSANS TEZLERİNİN YAZIM VE İÇERİK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: ÖZET Türkiye de okulöncesi eğitimi alanında farklı üniversilerde yüksek lisans eğitimleri tezli olarak uzun yıllardan beri yapılmaktadır. Yüksek lisans tezlerinin değerlendirildiği bir ders olan araştırma semineri dersinde öğrencilerle birlikte ele alınıp eleştirel bir gözle incelenen yüksek lisans tezlerinde bazı eksikliklerin ve yanlışların yapıldığı gözlenmektedir. Söz konusu eksiklikler ve yanlışlar içerik yönünden olduğu kadar biçim yani yazım yönünden de dikkati çekmektedir. Sistematik olmayan genel tesbitlerimiz; içerik açısından, araştırma başlığından yönteme, uygulanan istatistiksel analizlerden ve bulgulardan sonuç, tartışma ve önerilere kadar farklı tez bölümlerinde yapılan yanlışları ve eksiklikleri kapsamaktadır. Yazım ya da biçim olarak ise, tez başlığından teşekkür ya da önsöze, araştırma sorularının oluşturulmasından sınırlılıklar, sayıltılar ve önem başlığı altında yazılanlara, Türkçe ve İngilizce özetlere, tablolaştırmadan, tablo yorumlarına, eklere ilişkin yapılan yanlışlara kadar bir çok konuda sorunlarla karşılaşılmaktadır. Söz konusu sistematik olmayan tesbitlerin, alanla ilgili yazılmış olan bir kısım tezlerin bir araştırma çerçevesinde derinlemesine incelenmesini gerektirdiği sonucuna varılmıştır. Bu görüşten hareketle, bu araştırmada Türkiye’de okul öncesi eğitim alanında yapılan yüksek lisans tezleri yazım ve içerikleri açısından çeşitli yönleriyle nitel bir araştırma çerçevesinde incelenmiştir. Araştırmada doküman analizi yöntemi kullanılarak yazılmış olan yapıldıkları üniversite, fakülte veya enstitü yazım klavuzları temel alınarak incelenmiştir. Bu amaçla okul öncesi eğitim alanında yapılmış ve raporlaştırılmış 21 yüksek lisans tezi değerlendirilmiştir. Söz konusu değerlendirmede tezler şu başlıklar dikkate alınarak doküman analizi yoluyla incelenmiştir: Tez kapağı düzenlemesi, tez başlığı, teşekkür/önsöz, içindekiler, onay sayfası, Türkçe ve ingilizce özet gibi…Ele alınan tezler bu bölümlerin yazımı açısından değerlendirildiği gibi, seçilen örneklem izlenen araştırma yöntem kullanılan istatistiksel analiz ilgili literatür yönleri ile de içerik açısından değerlendirilmiştir. Yapılan doküman analizi sonucunda okul öncesi eğitim alanında yapılan tezlerde karşılaşılan sorunlara ilişkin yazım ve içeriğe yönelik önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ORTAOKUL 5-6-7. SINIF SOSYAL BİLGİLER DERSİ MÜFREDATINDA KADIN HAKLARI EĞİTİMİÖzet: İlkel toplumlardan modern toplumlara kadar, tarih boyunca görülen en önemli ayrımcılık türünün başında cinsiyet ayrımcılığı gelmektedir. Kadının hayatın tüm alanlarında erkekler karşısında ikinci planda tutulması ve erkeği üstün gören anlayış zamanla kadın hareketlerinin başlamasına neden olmuştur. Süreç içerisinde her ne kadar yasal olarak cinsiyet ayrımcılığına dair düzenlemeler yapılmış olsa da bu düzenlemelerin kabul görmesi çok kolay olmamıştır. Bu nedenle 21. yy.da olunmasına rağmen dünyanın birçok köşesinde yaşanan olaylar, kadına yönelik olarak süregelen önyargıların hala devam ettiğini ve eşitlik konusunda kalıcı bir zihniyetin yerleşmediğini göstermektedir. Türkiye’de özellikle Cumhuriyet’in ilanından sonra kadınların toplumsal ve siyasi bakımdan hak ettiği konuma gelmesi yönünde önemli gelişmeler yaşanmıştır. 17 Şubat 1926’da çıkarılan Medeni Kanun ile kadınların evlenme, boşanma ve miras konularında erkeklerle eşit olmaları sağlanırken, 1930 yılında belediye seçimlerine katılma, 1933 yılında muhtar seçme ve seçilme ve son olarak 1934 yılında milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Örneğin Fransa’da kadınların seçme ve seçilme hakkına 1946 yılında kavuştukları göz önünde bulundurulduğunda, Cumhuriyet’in Türkiye’de modern toplum yapısına kavuşma konusunda ne kadar önemli kazanımlar sağladığı daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ancak her ne kadar kadın hakları konusunda yasal düzenlemeler yapılsa da, toplumun genelinde kadına bakış açısının tam anlamıyla değiştiğini söylemek zordur. Özellikle giderek artan bir şekilde gerçekleşen tecavüz, kadına şiddet olayları ve kadın cinayetleri bu sorunun hala devam ettiğinin en önemli kanıtlarından biridir. Örneğin, alınan tüm önlemlere rağmen, sadece 2010-2015 yılları arasında 1134 kadın cinayeti işlenmiştir. İnsan Hakları Derneği’nin verilerine göre Türkiye’de her 4 saatte 1 kadın tecavüze uğramakta veya erkek şiddetine maruz kalmaktadır. Bu kötü muamelelere maruz kalan kadınların büyük bir bölümü ya ekonomik bağımsızlığını kazanamamış ya da hukuki olarak haklarını arama konusunda yeterince bilgi sahibi olamamış kadınlardır. Bu sorunun çözümünde uzun vadeli olarak sonuç almak için, eğitim çağındaki öğrencileri –özellikle kız öğrencileri-, hak arama yolları konusunda bilinçlendirmek ve tüm öğrencilere kadına davranış şekilleri konusunda gerekli değerleri kazandırmak son derece önemlidir. Yukarıda da kısaca özetlenen ve Türkiye’de kadına yönelik olarak yüzlerce yıllık bir geçmişe sahip olan bu bakış açısının değiştirilmesinde eğitimin önemi göz ardı edilmemelidir. Bu noktada, özellikle Sosyal Bilgiler dersi müfredatında bu konuya yeterince yer verilmesi büyük önem taşımaktadır. Genel olarak bakıldığında, içeriği farklı sosyal bilim dallarından yararlanılarak multidisipliner bir bakış açısıyla oluşturulan, bireyleri toplumsal yaşama dair tutum ve davranışları kazandırmak suretiyle toplumsal hayata hazırlayan Sosyal Bilgiler dersi müfredatının, güncel toplumsal sorunlardan uzak olması beklenemez. Bu çalışmada, Türkiye’de 5, 6 ve 7. sınıflarda okutulmakta olan Sosyal Bilgiler dersi müfredatında kadın hakları konusunun ne düzeyde ele alındığı incelenmektedir. Bu amaçla da, mevcut müfredattaki kadın haklarını içeren konu ve hedefler değerlendirilmektedir. Ancak genel olarak bakıldığında, müfredatta bu konuya yeterince yer verilmediği görülmektedir. 5. Sınıf Sosyal Bilgiler müfredatında, “Adım Adım Türkiye Ünitesi”nde kadının Cumhuriyetle birlikte yeni haklar elde ettiği konusuna değinilirken, 6. sınıf Sosyal Bilgiler müfredatında “Demokrasinin Serüveni Ünitesi”nde Türk kadınının konumu ile ilgili örneklerden yola çıkarak kadın haklarının gelişimi üzerinde durulmaktadır. 7. Sınıf Sosyal Bilgiler müfredatına bakıldığında ise kadın hakları ile ilgili herhangi bir hedef ve konuya yer verilmediği görülmektedir. Türkiye’de kadınlara yönelik olumsuz tutum ve davranışları değiştirmede ve yaşanan hak ihlalleri karşısında kadınlara hak arama yollarını öğretmede, Sosyal Bilgiler dersi müfredatında bu konuya ayrı bir yer ve önem verilmesi kalıcı çözümler üretmek açısından son derece elzemdir. Bu nedenle, kadınlara hakları konusunda farkındalık kazandırmak ve kendilerini koruma hususunda kanuni dayanaklarını öğretmek için, bu konuya yönelik hedef-davranışların ve konuların müfredata kazandırılması büyük önem arz etmektedir. Unutulmamalıdır ki, birçok kadın, yeterli eğitim alamadığından dolayı, hakları konusunda bilgi sahibi olmaması nedeniyle her gün cinsiyet ayrımcılığına katlanmak zorunda kalmaktadır. Dolayısıyla uzun vadeli çözüm üretmek açısından müfredatta bu konulara yer verilmesi üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biridir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ORTAOKUL ÖĞRETMENİ YETİŞTİREN OKULLARIN KISA TARİHÇESİÖzet: Türkiye eğitim tarihine bakıldığında modern anlamda öğretmen okullarının açılmasını sağlayan süreç Osmanlı’nın eğitim alanında modernleşmesi ile birlikte başlamıştır. Dârülmuallimîn, Türkiye’de öğretmenlik mesleğinin profesyonel olarak eğitiminin verildiği ilk açılan okul olarak bilinmektedir. Dârülmuallimînin İstanbul’da önce rüşdiye (1848) seviyesine daha sonraki tarihlerde sıbyân (1868) ve idâdî (1876) kademelerine öğretmen yetiştiren kısımları açılmıştır. Ayrıca Dârülmuallimînin İstanbul dışında da sayıları arttırılarak Osmanlı coğrafyasında yaygınlaştırılmaya başlanmıştır. Taşrada genelde ilkokul denilebilecek sıbyân seviyesinde öğretmen yetiştiren kurumlar açılmış çok az sayıda da olsa bu kurumlarda rüşdiye seviyesinde öğretmen yetiştirmek üzere de şubeler açılmıştır. İstanbul ve taşradaki öğretmen okulları Cumhuriyetin ilanından sonrada varlıklarını sürdürmüş, Osmanlı’da sıbyân, rüşdî ve idâdî diye adlandırılan kademelerin devamı niteliğindeki ilkokul, ortaokul ve lise seviyelerinde öğretmen yetiştirilmeye devam edilmiştir. Bu çalışmada ise Türkiye’de ortaokul öğretmeni yetiştirmenin tarihsel süreci kısaca ele alınmıştır. Günümüzde ortaokul diye adlandırılan seviyenin Osmanlıdaki sürecine rüşdiye seviyesinde öğretmen yetiştirmekle başlanmıştır denilebilir. 1848 senesi itibariyle rüşdiyelere öğretmen yetiştirilmektedir. II. Meşrutiyete kadar Dârülmualliminin rüşdî şubesi yapısal olarak korunmuştur. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Dârülmuallimînin Rüşdî kısmı Mahreç şubesine dönüştürülmüştür. 1915 Dârülmuallimîn ve Dârülmuallimât Nizâmnâmesi ile birlikte Mahreç şubesi İhzârî diye tasarlanmıştır. İhzârî şubesinden mezun olacaklara, ibtidâîlerde öğretmen ve müfettiş olma hakkı tanınmıştır. Cumhuriyet döneminde ise 1923 senesinde İhzârî şubesi yerine Orta Muallim Mektebinin kurulduğu görülmektedir. Daha sonraki tarihlerde ortaokul öğretmeni yetiştirmek için Anadolunun çeşitli illerinde öğretmen okulları açılmaya başlanmıştır. Türkiyede ortaokul öğretmeni yetiştirmenin kısa serüvenini ele alan bu çalışmada yöntem olarak nitel araştırma yöntemlerinden olan doküman analizi kullanılmıştır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ÖZEL EĞİTİM ÖĞRETMEN ADAYLARIYLA GERÇEKLEŞTİRİLMİŞ ÇALIŞMALARIN GÖZDEN GEÇİRİLMESİÖzet: Öğretmenlerin, eğitim süreci içinde öğrenme etkinliklerini tasarlama ve etkin bir sınıf yönetimini gerçekleştirebilmek üzere pek çok sorumluluğu bulunmaktadır. Öğretmenlerin, öğretmenlik eğitimini bu sorumlulukları yerine getirebilecek mesleki yeterliklerle tamamlamaları beklenmektedir. Öğretmen yetiştirme programlarında, ilk üç yıldaki kuramsal dersler ve ardından dördüncü sınıfta öğretmenlik uygulaması dersi ile birlikte öğretmen adaylarının, mesleki yeterliklerinin geliştirilmesi hedeflenmektedir. Özel eğitim öğretmenliğinde de, mesleki yeterliklerin kazanılması benzer süreçlerle gerçekleştirilmektedir; ancak özel eğitimde davranış ve sınıf yönetimi’ ile öğrencilerin bireysel özellikleri ve performansları gibi pek çok etmeni göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bu nedenle özel eğitim öğretmenliğinde, öğretmen yetiştirmenin uygulama bileşeni görece önem kazanmaktadır. Özel eğitim öğretmenliği lisans programı, şu anda Türkiye’de 19 devlet üniversitesinde; bununla birlikte, yedi tanesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde olmak üzere 13 vakıf üniversitesinde bulunmakta ve bu lisans programları etkin biçimde öğrenci alımı gerçekleştirmektedir. Bu nedenle özel eğitim öğretmenliği lisans programlarının olumlu ve olumsuz çıktılarının incelenmesi, yetişen ve yetişmekte olan özel eğitim öğretmen adaylarının ve dolayısıyla özel gereksinimli öğrencilerin yararına olacaktır. Bu çalışma kapsamında ise, 1990-2017 yılları arasında yayınlanmış özel eğitim öğretmen adaylarıyla gerçekleştirilmiş çalışmalar kapsamlı olarak gözden geçirilecektir. Çalışmada, ERIC, Academic Search Complete, Ebschost ve Ulakbim veritabanlarında tarama gerçekleştirmiştir. Tarama sürecinde elde edilen çalışmalar; (a) Türkiye’deki özel eğitim öğretmenliği lisans programlarında öğrenim gören özel eğitim (zihin engelliler öğretmenliği, işitme engelliler öğretmenliği, görme engelliler öğretmenliği) öğretmen adaylarıyla gerçekleştirilmiş olma, (b) ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlanmış olma, (c) İngilizce ve Türkçe dillerinde yayınlanmış olma kriterlerine göre analize dâhil edilmiştir. Dâhil edilen araştırmaların demografik ve yöntemsel özelliklerinin incelenmesi, sonuçları göz önünde bulundurularak tartışılması ve uygulamaya ve ileri araştırmalara yönelik öneriler sunulması hedeflenmektedir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE SOSYAL BİLGİLER DERSLERİNDE TARİH ÖĞRETİMİ NEREYE GİDİYOR? ÖĞRETİM PROGRAMLARI ÜZERİNDEN KISA BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: Türkiye’de ilkokulda öğretimi toplulaştırma çalışmalarına rağmen tarih dersleri 1926’da dördüncü ve beşinci sınıflarda vardı. Bu durum 1924, 1927, 1930, 1931, 1938, 1949, 1967 programlarında sürmüştür (Çatak, 2010). 1962 programında Toplum ve Ülke İncelemeleri dersi konulmuştur. 1968 programında ise, dersin adı Sosyal Bilgiler olarak değiştirilmiş. Bilindiği üzere Sosyal Bilgiler, ABD’de olduğu gibi vatandaş yetiştirmek için ilkokulda başlatılan, bazı dersleri toplulaştırma mantığı kapsamında ortaya çıkmıştır. Şüphesiz bunda disipliner bir yaklaşımla yapılan programların öğretiminin çocuğun yaşa bağlı gelişimsel seviyesine uygun olmayacağına ilişkin haklı kabul vardır. Çocukların yaşa bağlı ortaya çıkan ve sosyal çevre ile biçimlenen gelişimsel özelliklerin onların öğrenmeleri üzerindeki önemli etkisi herkesçe malumdur. Türkiye’de özellikle John Dewey’in yaklaşımlarıyla hayat bulan ilkokulda ders toplulaştırma, özellikle Hayat Bilgisi ile kendini göstererek, cumhuriyetin erken dönemlerinden beri dikkate alınmıştır (Şahin, 2009: 404). Burada amaç, belli konular, kavramlar, olgular, olaylar, kişiler üzerinden çocuklara çok disiplinli bir öğrenme imkanı sunabilmektir. Türkiye’de uzun zamandır, ABD’de olduğu gibi Sosyal Bilgiler (Social Studies) dersi (NCSS, 2013: 45-49) çerçevesinde bir geçmiş öğretiminin benimsendiği görülmüştür. Buna karşın İngiltere’de erken çocukluktan itibaren Tarih dersi (History Lesson) vardır (Web 1, Web 2).Yani bir anlamda disipliner görünen ama İngiltere örneğinde olduğu gibi pekala çocuğa uygun hale getirilebilecek bir Tarih dersinin bağımsız verilmiştir. Bunun yerine Türkiye’de yoğun vatandaşlık eğitimi çerçevesinde Sosyal Bilgiler dersi içinde konu olarak öğretimi yapılmıştır. Bu durum üzerine uzun zamandır neredeyse hiç tartışılmamıştır. Oysa İngiltere gibi bir imparatorluk bakiyesine sahip Türkiye’de de erken yaşlardan itibaren tarih eğitimi yapılabilir. Bunu başarılı bir programlamayla çocuğun gelişimsel özelliklerine uygun ve beceri temelli Tarih dersi olarak vermek mümkündür. Dersin Tarih yerine Sosyal Bilgiler olmasında, Türkiye’nin ABD ile olan yakın siyasal ilişkilerin yol açtığını söylemek abartılı olmayacaktır. Buna rağmen 1968’lerden beridir yer alan Sosyal Bilgiler derslerde tarih konularının ağırlığı yakın zamanlara kadar vardı. Buna ek olarak üniteler biçiminde yer aldığı için disipliner ve siyasi-askeri tarih ağırlıklı öğretim niteliğini koruduğu da söylenebilir. Ancak bu durum, ilkokulda ve ortaokulda tarih konularının çocukların gelişimsel özellikleri dikkate alınmadan program geliştirildiği için yıllarca haklı eleştiri konusu olmuştu. Zira Sosyal bilgilerde Türk tarihini öğretmek amacıyla sunulan içerik devlet tarihiydi. Hun İmparatoru Mete’den (M.Ö. 202) başlatılan tarih, katı bir kronolojik yaklaşımla oluşturulmuş siyasi tarih ağırlıklı biçimde, ancak daha genel ve yüzeysel bir içerikle Cumhuriyete (M.S. 1923) kadar getiriliyordu. Bu çocuğa uygun bir yaklaşım olmadığı için öğrencilerce ilgi çekici ve yararlı görülmüyordu. Çünkü o yaşlarda verimli bir öğrenme ancak çocuğun kendi yaşamı ve zihin dünyasıyla ilişkili olduğu ölçüde başarılı olabilmektedir. Bu bilinmesine rağmen, başka bir programlama perspektifine geçil(e)memesi nedeniyle sorun devam etmiştir. Türkiye’de 2005 yılında yapılandırmacı öğrenme yaklaşımı çerçevesinde çocuğun gelişimini ve ilgisini gerçekçi biçimde dikkate alan bir program geliştirme perspektifi ilk kez etkili olmuştur. Bu çerçevede hazırlanan sosyal bilgiler öğretimi dersi içinde etkinlik temelli bir programlama ile tarih içeriği çocuğa uygun planlamaya çalışılmıştır (Şimşek, 2009). Malum olduğu üzere yapılandırmacı yaklaşım çerçevesinde öğrenme odaklı bir programlama benimsenmiştir. Ders içeriği de genel amaçlara katkı sağlayacak biçimde kazanımlar olarak yer bulmuştur. Bu durum tarih ya da coğrafya gibi yıllardır sosyal bilgiler içeriğini oluşturmuş iki ana konu içeriğinin disipliner biçimde kendini sürdürmüştür. Oysa bunun yerine, çocuğa görelik ilkesinden hareketle daha çok etkili vatandaş yetiştirmek hedefinden dolayı sadece tarihin öğretimsel sorunlarını aşmaya yönelik olumlu gelişmeleri içerebilirdi. Bunun yerine tarih konularının program içeriğindeki yoğunluğunu da azaltmıştı. Bunun yeni hazırlanan Taslak Sosyal Bilgiler Öğretimi Programında bu bağlamda yer alan tarih içeriğinin oldukça azaldığı açıkça görülmektedir “Tarihten uzaklaşma” olarak tanımlanabilecek bu durumun ortaya çıktığı gözlenmiştir. Bu çalışmada ilgili literatür tarama yöntemi ile incelenmiştir. Ulaşılan çalışmalardan doküman analizi çerçevesinde veri toplanmıştır. Geçmiş sosyal bilgiler öğretim programlarındaki tarih öğretiminin genel durumundan hareket edilmiştir. Özellikle yeni Taslak Sosyal Bilgiler Öğretim Programı üzerinden bir tartışmanın yürütülmesi için programın kültür ve miras öğrenme alanında sınıf düzeyine göre değişen içerik, bilgi, beceri, değer, tutum üzerinden analiz edilmiştir. Elde edilen verilerden hareketle Türkiye’de ilköğretimde (ilkokul-ortaokul) tarih eğitiminin durumu tartışılmıştır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE EĞİTİM TEKNOLOJİLERİ KULLANIMINA YÖNELİK ARAŞTIRMALARDAKİ EĞİLİMLER: 2005-2015 DÖNEMİ MAKALELERİNİN İÇERİK ANALİZİÖzet: Günümüzde inanılmaz bir hızla ilerleyen teknoloji hayatımızın her alanında değişikliklere ve yeniliklere neden olmaktadır. Teknolojinin getirdiği yeniliklerle insanların sosyalleşme, iletişim, ticaret, adalet, sağlık, kültür ve eğitim gibi birçok konu da hazırbulunuşlukları, beklentileri, bilgiyi üretme, edinme ve paylaşma alışkanlıkları değişmektedir. Özellikle bilgi iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler neticesinde eğitimde yeni yaklaşımlar, yeni öğretim yöntem ve teknikleri, yeni öğretim materyalleri karşımıza birer eğitim teknolojisi konusu olarak çıkmaktadır. Bünyesinde birçok sosyal bilime ilişkin veriyi barındıran sosyal bilgiler öğretim programı da bu değişim ve yeniliklerden kaçınılmaz şekilde etkilenmektedir. Öyle ki sosyal bilgiler öğretim programında “Bilim, Teknoloji ve Toplum” başlıklı bir öğrenme alanı, sosyal bilgiler eğitimi öğretmen yetiştirme programında ise diğer eğitim bilimleri derslerinin yanı sıra “Bilim, Teknoloji ve Sosyal Değişme” isimli zorunlu bir ders bulunmaktadır. Bu durum teknoloji ve toplumda yarattığı değişimi sosyal bilgilerin konusu olarak kabul edildiğinin bir göstergesidir. Bunlara ek olarak sosyal bilgiler eğitimi alanında kullanılmakta olan öğretim stratejileri, öğretim yöntem ve teknikleri, öğretim materyalleri de bilgi iletişim teknolojileri çerçevesinde değişmekte ve yenilenmektedir. Sosyal bilgiler eğitiminde Web 2.0 teknolojileri, sosyal ağlar, uzaktan öğretim teknolojileri, e-öğrenme, e-içerik geliştirme araçları, sanal gerçeklik gibi birçok yeni öğretim ortamları ve teknolojilerinin kullanılmasıyla alan eğitimi kapsamında da yeni bakış açıları ortaya çıkmaktadır. Teknolojinin sosyal bilgiler eğitiminde yarattığı bu etkiler, neden olduğu değişimler ve getirdiği yenilikler ise sosyal bilgiler eğitimcileri tarafından birer araştırma konusu olarak değerlendirilmektedir. Bu nokta da sosyal bilgiler eğitiminde eğitim teknolojileri kullanımına yönelik yapılan çalışmaların hangi konulara yoğunlaştığı, hangi araştırma desenleri kullanılarak araştırıldıkları, hangi analiz yöntemleri ile analiz edildikleri de daha sonra yapılacak araştırmalar için büyük önem kazanmaktadır. Zira yapılan araştırmaların bu yönden değerlendirilmesinin sosyal bilgiler eğitiminde eğitim teknolojileri kullanımı üzerine araştırma yapmak isteyen araştırmacılara fikir verme ve yeni çalışmalar için yol gösterici olma noktasında fayda sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı; Türkiye’de Google Scholar arama motoru üzerinden doğrudan erişilebilen, sosyal bilgiler eğitiminde eğitim teknolojileri kullanımına yönelik araştırmaların; yöntemsel boyutlarını incelemek ve araştırmaların genel eğilimlerini ortaya koymaktır. Bu amaçla, 2016 yılı itibariyle Google Scholar arama motoru üzerinden doğrudan erişilebilen, sosyal bilgiler eğitimi alanında bu kapsamda yayımlanan, makaleler taranmış ve 35 akademik dergide 2005-2015 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte sosyal bilgiler eğitiminde eğitim teknolojileri kullanımına yönelik yayınlanmış Türkiye adresli 50 makale, içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Verilerin tasnifi ve değerlendirilmesinde Göktaş ve diğerleri tarafından (2012) geliştirilen eğitim teknolojileri yayın sınıflama formu (ETYSF) kullanılmıştır. Toplanan veriler betimsel istatistikî yöntemler (yüzde, frekans) kullanılarak analiz edilmiştir. Eğitim teknolojileri yayın sınıflama formu kapsamında makaleler konularına, araştırma desenlerine, veri toplama araçlarına, örneklem seçim yöntemlerine, örneklem sayılarına, örneklem/çalışma grubu büyüklüklerine ve verilerin çözümlenmesinde kullanılan yöntemlere göre değerlendirilmiştir. Oluşturulan veritabanında kayıtlı bulunan verilerle ilgili olarak, her bir araştırma sorusunun cevabına karşılık gelecek şekilde verilerin frekansları ve bu frekanslara bağlı olarak yüzde oranları hesaplanmıştır. Analiz sonuçlarına göre makalelerde en çok öğretim ortamları ve teknoloji konusu araştırılmıştır. Araştırmalarda en çok nicel yöntemler kullanılırken, araştırma deseni olarak daha çok tarama desenine yer verilmiştir. Veri toplama aracı olarak çoğunlukla başarı testlerinin ve tutum ölçeklerinin kullanıldığı, örneklem seçiminde ise seçkisiz (random) örnekleme ile belirlenmiş daha çok 11 – 101 kişiden oluşan çalışma gruplarıyla çalışıldığı, çalışma gruplarının büyük bir kısmını ise ortaokul öğrencilerinin oluşturduğu görülmüştür. Veri analiz yöntemi olarak da en çok içerik analizi ve t testi kullanıldığı bilgisine ulaşılmıştır. Elde edilen sonuçların sosyal bilgiler eğitiminde eğitim teknolojileri kullanımına yönelik gelecek çalışmalara ışık tutacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE SOSYAL BİLİMLER ALANINDA “KÜLTÜR” KAVRAMI ÜZERİNE YAPILAN LİSANSÜSTÜ ARAŞTIRMALAR VE SOSYAL BİLGİLERİN YERİÖzet: Geçmişle geleceği birbirine bağlayan köprü olarak nitelendiren kültür; geçmişin anlaşılmasını, doğru yorumlamasını sağlayan, sağlam bir gelecek oluşturmada temel yapı taşlarından biridir. Toplumsal yaşamın sağlıklı bir şekilde yürümesinde etkili olan kuralları barındırması açısından kültürün, toplum yaşamında özel bir önemi ve değeri vardır. Bu kurallar toplumdan topluma farklılık gösterir. Her kültür ait olduğu topluma özgüdür ve toplumun aynası durumundadır. Kültür ile ilgili olarak yapılan tanımlara bakıldığında, insana dair her şeyin bu tanımın içine girdiği görülmektedir. Toplumlara ait gelenek, görenek, inanç, adet ve maddi, manevi ürünlerin bütünü olarak da ifade edilen kültür Türk Dil Kurumu Güncel Sözlük (2006)’ te; “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars” olarak tanımlanmıştır. Sınırları çizilmesi güç bir kavram olan kültür; günlük yaşamın içindeki her şeyi içine almaktadır. Bireylerin doğumdan itibaren yaşantı içinde kazandıkları alışkanlıklar olarak açıklanabilecek kültürün öğrenildiği ve eğitimle kazanıldığı düşünülmektedir. Bu durum insanı ve toplumu temel alan eğitim ile kültür arasında sıkı bir ilişki oldüşüncesini de beraberinde getirmektedir. Bireyin toplumsallaşma süreci göz önüne alındığında Sosyal Bilgilerin de eğitim-kültür arasındaki ilişki yumağına dahil olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu ilişkiye Sosyal Bilgiler Öğretim Programının genel amaçları içinde de dikkat çekildiği görülmektedir. “Türk kültürünü ve tarihini oluşturan temel öge ve süreçleri kavrayarak, milli bilincin oluşmasını sağlayan kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesi gerektiğini kabul eder” ve “insanlığın bir parçası olduğu bilincini taşıyarak ülkesini ve dünyayı ilgilendiren konulara duyarlılık gösterir” (MEB, 2005b, s. 5) maddeleri bu durumu açıkça ortaya konmaktadır. Sosyal Bilgiler Öğretim Programında, kültür ve miras kavramları; bireye kazandırılması amaçlanan bilgi, beceri ve değerlerin bir bütün olarak verilmesini sağlayan “Kültür ve Miras” öğrenme alanında da bir arada verilmiştir. Bu öğrenme alanı içinde bireyler; kültürü oluşturan unsurların neler olduğu, kültürel mirasa yönelik duyarlılık, geçmişten günümüze kültürel mirası anlama ve nasıl şekillendiğini bilme gibi beceri, değer ve kazanımları edinmektedir (MEB, 2005b, s. 99). Bu araştırmanın temel amacı; Türkiye’de Sosyal Bilimler alanında “kültür” kavramı üzerine yapılan lisansüstü araştırmalarda Sosyal Bilgilerin yerini belirlemektir. Araştırma tarama modelinde desenlenmiştir. Sosyal Bilimler alanında “kültür” kavramı üzerine yapılan lisansüstü tezler incelenerek belirlenen ölçütler açısından betimlenmeye çalışılmış, bunların içinde Sosyal Bilgilerin yeri ortaya konulmuştur. Bu nedenle araştırma betimsel bir özellik taşımaktadır. Elde edilen veriler nicel veri kapsamında frekanslarla analiz edilmiştir. Araştırmanın evrenini, Türkiye’de 2017 yılı Mart ayı sonuna kadar Sosyal Bilimler alanında “kültür” kavramı üzerine tamamlanmış ve YÖK Dokümantasyon Merkezine ulaştırılmış lisansüstü tezler oluşturmaktadır. Bu kapsamda 681’i yüksek lisans, 210’u doktora olmak üzere toplam 890 lisansüstü teze ulaşılmıştır. Ulaşılan 890 tez öncelikle yıllara, düzeylere, üniversitelere, Sosyal Bilimlerin alt alanlarına göre değerlendirilmiştir. Daha sonra Eğitim Bilimleri alanına ait olan lisansüstü tezler; araştırma yöntemi, deseni, veri toplama araçları,veri toplama araçlarının geçerlik-güvenirliği, çalışma gruplarını belirleme türü, çalışma gruplarının dağılımı, çalışma grubunun büyüklüğü, veri analizi yöntemi gibi özellikler açısından incelenmiş, bunların içinde Sosyal Bilgilerin yeri belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçların; genelde Sosyal Bilimlerde özelde ise Sosyal Bilgilerde “kültür” kavramı üzerine yapılan çalışmaları nicelik ve nitelik açısından bir bütün olarak göstermek açısından araştırmacılara, yapılacak araştırmalara, danışmanlara rehberlik etme, kültür konusuna dikkatleri çekme bakımından önemli olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE SURİYELİ SIĞINMACILARIN ÇOCUKLARI İLE İLKOKUL ÇAĞINDAKİ TÜRK ÇOCUKLARININ DEMOKRASİ ALGILARI ARASINDA HERHANGİ BİR FARK VAR MI?Özet: Demokrasi kültürünün hâkim olduğu ülkelerde vatandaşların eşitlik ve saygı gibi temel değer yargılarını özümsemiş olmaları beklenir. Demokratik toplum, bireyler arasındaki medeni ilişkilere dayanır. Bu tarz bir ilişki ne arkadaşlık ilişkisine ne de ticari ortaklık ilişkisine benzemez. Bu tür bir bağ kurabilmek için dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek amacını taşıyan bireyler arasında gönüllü bir işbirliği ilişkisine ihtiyaç vardır. Bu işbirliği sadakat, güven ve umut gibi ana değerler gerektirir. Ancak, bu değerler dünya genelindeki okulların müfredatında hak ettiği önceliği bulamamaktadır. Bunun aksine, okullar bilişsel becerilerin gelişimine gereğinden fazla odaklanmaktadırlar. Bu tarz bir eğitim sistemi çocukların sağlıklı bir demokrasi algısı ve becerisi kazanmalarına engel teşkil etmektedir (Levine, 2007; 2016). Çünkü insanı içinde yaşadığı çevreye sağlıklı bir şekilde entegre edebilmenin temel amacı öğrenciye verilmesi düşünülen değer, beceri veya kazanımların hem bilişsel hem duyuşsal hem de psikomotor yönden öğrenci tarafından içselleştirilmesi gerekmektedir. Bu kıstas sağlandığı takdirde öğrenci demokrasi kültürünü içselleştirerek toplum için istenen birey modeli haline gelir. Diğer taraftan, demokrasi anlayışı yerel kültürel faktörler tarafından da etkilenebilir. Bu çalışma, Suriyeli mülteci çocuklarla Türk ilkokul çağındaki çocuklarının demokrasi algıları arasındaki farkların nitelikli bir karşılaştırmasını yapmayı hedeflemektedir. Bu çalışma en nitelikli araştırma yöntemlerinden biri olan vaka incelemesi türünde hazırlanmıştır. Araştırmanın katılımcıları, yaşları 10 olan, 15 Suriyeli mülteci çocuk ve 22 ilkokul çağındaki Türk çocuktan oluşmaktadır. Veri toplama aşamasında, demokrasi kavramı çocukların algılayabileceği kadar basit bir düzeyde anlatılmış, daha sonra çocuklardan demokrasinin ne olduğunu anlatan bir resim çizmeleri istenmiştir. Elde edilen verilerin içerik analizi tümevarımsal metot kullanılarak yürütülmüştür. Niteliksel olarak farklı kodlar ve kategoriler tespit edilip meydana çıkarılmıştır. Bu araştırmanın bulguları sosyal öğrenme teorisi ve benlik kavramı teorisi çerçevesinde değerlendirilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE TARİH DERS KİTAPLARIYLA İLGİLİ YAPILMIŞ LİSANSÜSTÜ TEZLERİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Yrd. Doç. Dr. Hülya ÇELİK* * Sakarya Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü, Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı, Hendek/SAKARYA hcelik@sakarya.edu.tr Öğretim materyalleri ve teknolojilerindeki yenilik ve gelişmelere rağmen tarih ders kitapları, programın okullardaki egemen aktarım aracı olma rolünü sürdürmektedir. Çoğunlukla içerik ve uygulamanın yansıması olarak görülen tarih ders kitapları aynı zamanda mevcut kültür ve ideolojinin devamlılık aracı olarak da algılanmaktadır. Tarih ders kitapları yalnızca eğitim alanının değil, tarih, siyaset bilimi, uluslar arası ilişkiler, dil bilimi gibi alanların da inceleme konusu olmaktadır. Sözü edilen bilim dallarında tarih ders kitapları içerik, anlatım, eğitim tarihi, eğitim politikaları, tarihçilik, imge ve kimlik gibi çok çeşitli boyutlarda incelenmektedir. Böylece tarih ders kitapları araştırmaları üzerine dünyada ve Türkiye’de oldukça zengin bir literatür ortaya çıkmaktadır. Bilimsel makaleler, araştırma projeleri, tezlerden oluşan söz konusu literatür ders kitaplarıyla ilgili içerik, uygulama, sorunlar ve çözüm önerileri sunmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de tarih ders kitaplarıyla ilgili yapılmış lisansüstü (Yüksek Lisans, Doktora) tezler incelenerek Türkiye’de gerçekleştirilen tarih ders kitapları ile ilgili araştırmaların durumu değerlendirilmeye çalışılmıştır. Yayımlanmış çalışmaların analizine dayalı bir değerlendirme olan metodolojik değerlendirmeye göre desenlenen bu çalışmada veriler doküman inceleme yöntemi ile toplanmıştır. Mevcut olan kayıt ve belgeleri inceleyerek veri toplama olarak adlandırılan doküman incelemede derinlik ve belli ölçütlere göre yapılacak çözümlemelerle dokümanlardaki bakış açıları, anlatım, üslup vb. özelliklere ulaşılabilir. Türkiye’de tarih ders kitaplarıyla ilgili yapılmış lisansüstü tezlere Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) “Ulusal Tez Merkezi” adlı internet veri tabanından 2017 Ocak ayında ulaşılmıştır. Arama için anahtar kelime olarak “tarih ders kitapları” ifadesi girilmiş ve toplam 52 lisansüstü tezden oluşan listeye ulaşılmıştır. Bu tezlerin 12 tanesi erişime açık olmadığından 40 tez bu araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Verilerin analizinde içerik analizinden yararlanılmıştır. Bilindiği gibi içerik analizi çok sayıdaki metin içeriklerinin ortak yönlerini ortaya çıkarmak amacıyla önemli olan anlamların yapılandırılmasına ve sınıflandırılmasına yöneliktir. Nitelden nicele doğru genelleştirmeyi sağlamaktadır. Ulaşılan bu tezler araştırmanın amaçları doğrultusunda yapıldığı yıl ve öğrenim düzeyi, bilim dalı ve üniversite, amaç, tema, yöntem ve öneriler bakımından sınıflandırılmıştır. Araştırma sonucunda ders kitaplarına ilişkin tezlerin 1998-2016 yılları arasında ve daha çok yüksek lisans düzeyinde yapıldığı tespit edilmiştir. Doktora düzeyinde de çalışmalar bulunmaktadır. Tezlerin yoğun olarak tarih eğitimi bilim dalında yer aldığı, bunun dışında tarih anabilim dalının Genel Türk, Yeniçağ, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi bilim dallarında da çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Siyaset Bilimi ve Uluslar arası İlişkiler bilim dallarında yabancı ülkelerin tarih ders kitaplarında Osmanlı/Türk imajı çalışmaları yapılmıştır. Tarih ders kitaplarına ilişkin Dil bilim alanında da bir doktora çalışması mevcuttur. Tarih ders kitaplarına ilişkin söz konusu tezlerin amaçlarında tezlerin konusundaki yoğunluğa bağlı olarak daha çok içerik incelemesine odaklanıldığı tespit edilmiştir. Tarih ders kitaplarına ilişkin tezlerden içerik bilgisi ve öğretimi, imaj, kimlik, öteki, eğitim politikası, öğretmen/öğrenci görüşleri, görseller gibi temalara ulaşılmıştır. Özellikle tarih eğitimi bilim dalı dışında tarih, siyaset bilimi ve uluslar arası ilişkiler bilim dallarında yapılan tezlerde yöntem kısmına çok fazla yer verilmediği görülmüştür. Mevcut yöntem kısmında da tarih ders kitaplarıyla doğrudan ilgili doküman analizi yönteminin yoğun olarak benimsendiği ancak veri toplama aracı olarak sınırlı da olsa görüşme ve anketlerin kullanıldığı tespit edilmiştir. Tezlerin sonunda daha çok tezin içeriğinde belirlenen sorunlara ilişkin öneriler geliştirilmiştir. Gelecekte yapılması gerekli araştırmalar konusunda çok fazla öneri bulunmamaktadır. Bu çalışmada genel olarak Türkiye’de tarih ders kitaplarına ilişkin yapılmış olan tezlerin tarih ders kitabı araştırmalarına katkı sağladığı ve yeni çalışmalara ışık tuttuğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE TRAHOM HASTALIĞI VE GAZİANTEP ÖRNEĞİÖzet: Mısır Göz Hastalığı, ya da Göz Uyuzu adı da verilen bu hastalık Anadolu da çok eski zamanlardan beri var olan bir hastalıktır. Bulaşıcı bir özelliğe sahip olan trahom geçiş yolları üzerinde bulunan Türkiye Coğrafyasında geniş bir yayılma alanı bulmuştur. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin karşılaştığı pek çok problemin yanında sağlık alanında karşılaştığı en önemli ve yaygın hastalıklardan bir tanesi olan Trahom memleketin pek çok yerinde özellikle de Güney ve Güneydoğu Anadolu’da çok yaygın olarak kendisini göstermiştir. Bildirimizde Trahom rahatsızlığının yayılma şekli ve görülme oranı irdelenmiştir. Hastalığın önlenmesi amacıyla yapılan her kademedeki çalışmalar ile tedavide kaydedilen gelişmeler ifade edilmeye çalışılmıştır. Türkiye’de 1924 yılında üç milyon kişinin bu hastalığın görüldüğü tahmin edilmektedir.Tedavi süreci düzgün yapılmadığı taktirde insanı kör eden trahom hastalığı ile mücadelesi 1925 yılında başlamıştır.Gaziantep ve Kilis şehirlerinde çok yaygın olarak görülen trahom hastalığı nedeniyle çok sayıda görme yeteneğini kaybetmiş insanlar vardır.Hatta söz konusu şehirlerde körler çaşısı adı ile anılan mekanlar vardır.Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı eldeki sınırlı imkanlarla yada imkansızlıklarla her türlü çabayı göstermeye çalışmıştır.Bu amaçla 1927 yılında yapılan kongrede geniş çaplı bir rapor sunulmuştur.Bu raporda Türkiye trahom coğrafyası ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir.Cumhuriyet yönetiminin dönemin trahom hastalığına bakış açısı abu rapordan hareketle anlaşılmaya çalışılmıştır.Böylesine geniş bir yayılma alanı bulan hastalık toplumsal bir problem haline dönüşmüştür.Dolayısı ile mücadele her alanda yapılmak durumundadır.Devlet tüm kurumları ile meseleyle ilgilenmiştir.Konu Türkiye Büyük Millet Meclisine de taşınmıştır.Özellikle Gaziantep Milletvekili olan göz doktoru Muzafer Canbolat önemli ve güçlü bir karakter olarak mücadele ki yerini almıştır.Bu açıdan Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm kurum ve kuruluşları ile problemi sahiplenmiş ve çözmeye çalışmıştır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE UYGULANAN SPOR MASAJI TEKNİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Masajın 5 bin yıllık bir geçmişi olduğu varsayılıyor. Hint dilinde “masser”, Arapçada” mess”, İbranicede “mashesh”, Yunancada “massein” kelimeleri sıvazlama ve yoğurma anlamına gelir. Genel düşündüğümüzde yani “dokunmak” ise tarihçe açısından ilk yaratılan insanlar; Adem ve Havva’ya kadar gitmektedir. Spor masajı ise, uygulanan klasik masaj manipulasyonları ile sporcunun sağlığının ve performansının iyileştirilmesi, sportif performansın arttırılması ya da desteklenmesi için kullanılan tekniklerdir. Bir başka açıdan, Sporcunun motivasyonunu pekiştirmek, ısınmasına destek vermek ve aktivite sonrasında toparlanmasını kolaylaştırmak amacıyla yapılan bir klasik masaj teknikleri bütünüdür. Türkiye de ise masajın yayılmasına önderlik yapan Hacettepe Üniversitesi FTR bölümü ve Gazi üniversitesi spor bilimleri fakültesi olmuştur. Bu iki üniversitenin teknikleri Hoffa ve İsveç masajı olarak da bilinmektedir. Dolayısıyla da spor masajı bu iki üniversitenin katkılarıyla gelişmiş, Gençlik ve Spor Bakanlığının desteğiyle Spor Eğitim Dairesi başkanlığınca da spor masajı kursları açılmaya başlanmış ve spor masajı elemanları yetiştirilmiş halende yetiştirilmektedir. Ciddi olarak sportif federasyonlar içerisinde ise bu konuya kapsamlı olarak eğilip, eğitimsel açıdan destek ve faaliyet yapan tek federasyonda Türkiye Futbol Federasyonu olmuş ve olmaktadır. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı ’da bu bağlamda açmış olduğu kurslarla da katkıda bulunmuştur. Fakat her iki üniversitenin dönemsel bu kurslarda görev almasından kaynaklı farklı teknikler uygulandığından ortak bir uygulamaya geçilememiş olup hangi tekniğin ne ölçüde faydalı olduğu çok da ortaya konulamamıştır. Hacettepe üniversitesinin teknikleri, Öflöraj (bu birçok yerde eflöraj olarak da kullanılmaktadır), Petrisaj, Friksiyon, Tapotment (vurma), Vibrasyondan oluşmaktadır. Gazi üniversitesinin manipülasyon teknikleri de temelinde, Eflörajlar (Sıvazlamalar), Firiksiyon (Dairesel ovmalar), Petrisajlar (Yoğurmalar), Presyonlar (Baskı - Sıkıştırma), Perküsyonlar (Vurma Teknikleri), Vibrasyonlar (Titreşim) ve tekrar Eflörajdan oluşmaktadır. Her iki teknikte de bir kalıp olmasına rağmen Gazi üniversitesinin uygulamış olduğu manipülasyonlar oldukça fazladır. Bu çalışmamızda ise her iki üniversitenin teknikleri incelenmiş ve karşılaştırılmıştır. Gazi üniversitesinin tekniklerinin uygulama açısından daha kapsamlı teknikler içermesi, uygulanış açısından hedef bölgelere ulaşmanın daha ergonomik olduğu düşüncesine varılmıştır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE VE BAZI ÜLKELERDE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME UYGULAMALARININ KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİ (JAPONYA, GÜNEY KORE, YENİ ZELANDA VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ)Özet: Eğitimin en önemli unsurlarından biri olan öğretmelerin yetiştirilmesi hızla değişen dünyada büyük bir önem arz etmektedir. Öğretmen yetiştirme sisteminde niteliğin yakalanması uygulamada ortaya çıkan sorunları bilimsel bir yaklaşımla ele alma yanında, farklı ülkelerde uygulanan öğretmen yetiştirme sistemlerinin de incelenerek olumlu yanlarının programlara yansıtılmasını gerektirmektedir. Bu gereksinimden yola çıkarak bu çalışmada Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Türkiye’deki mevcut öğretmen yetiştirme sistemlerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi amaçlanmıştır.PISA 2015 ulusal raporuna göre yüksek performansını koruyan Güney Kore ve Japonya ile PISA 2012ye göre performansını arttırmaya devam eden Yeni Zelanda ülkelerinin okuma becerileri, matematik ve fen okuryazarlığı alanında ortalama puanı OECD ülkelerinin üzerindedir. Türkiye ise üç alanda da ortalama puanını düşürmüş ve OECD ortalamasının altında kalmıştır.Uluslararası sınavlarda başarılı olan ülkelerin öğretmen yetiştirme sistemlerini incelemek çağın gerektirdiği güncellemeleri almamıza katkı sağlayabilecektir. Yapılan çalışma tarama modelinde betimsel bir çalışma olup araştırmada elde edilen veriler araştırmanın amaçları doğrultusunda belirlenen kriterlere göre betimsel analiz yaklaşımı kullanılarak çözümlenmiştir.Yeni Zelandada, farklı etnik ve dile sahip gruplar için kendi öğretmen yetiştiren üniversitelerin olması yerelleşmenin ve farklılıkları önemseyen bir anlayışın olduğunu göstermektedir.Diğerlerinden farklı olarak öğretmen yetiştirmeye giriş aşamasında Yeni Zelandada ulusal bir sınav yapılmadığı tespit edilmiştir. Mesleğe başlama koşulları açısından ise Japonya ve Güney Korede ulusal sınavların yanında mülakat, makale/tez yazımı, ders planı hazırlama gibi uygulamalar istenirken Türkiyede sadece sözlü herhangi bir niteliği ölçmeyen kısa mülakatlar yapıldığı, Yeni Zelandada ise sınav yapılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.Japonyada ders araştırmaları(DA) adıyla uygulanan hizmet içi eğitim faaliyetleri öğretmen eğitiminde büyük bir öneme sahiptir. Japonya ve Güney Korede öğretmenlik mesleğinin başarılı öğrenciler tarafından tercih edilmesine olanak sağlanarak daha nitelikli öğretmen yetiştirmek amaçlanmıştır. Araştırmada incelenen ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de öğretmen yetiştirirken başarılı öğrencilerin alınması, alınırken sözlü sınavların yapılması, uygulamaya daha fazla yer verilmesi ve öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerinin etkili bir şekilde yapılması önerilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE YAPILAN STEM ARAŞTIRMALARIÖzet: Türkiye’de Yapılan STEM Araştırmaları Son yıllarda sıkça karşılaştığımız eğitim hareketlerinden ve günümüz okullarındaki en çok tercih edilen eğitsel yaklaşımlardan biri olarak görülen STEM (Science, Technology, Engineering and Mathematics) eğitimi fen, teknoloji, mühendislik ve matematik disiplinlerinin birbiri ile entegrasyonunu içeren ve öğrencilerin fen, teknoloji, mühendislik ve matematik disiplinlerini bütüncül bir şekilde kullanarak günlük yaşam problemlerinin çözümünde disiplinlerarası düşünme becerisi kazanmalarını ve bu sorunların çözümünde işbirlikli bir şekilde çalışmalarını sağlayacak ortamların hazırlanmasını hedeflemektedir. STEM eğitimi ile ilgili yapılan uluslararası literatürdeki çalışmalar 90’lı yıllardan itibaren başlarken, ülkemizdeki çalışmalar son dört yılda yoğunlaşmıştır. Bu çalışmanın amacı Türkiye’de STEM üzerine yapılan makale ve tez çalışmalarının içerik analizini yaparak geniş bir çerçeve sunmaktır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesinin kullanıldığı bu araştırmada, STEM ve fen eğitimi kelimelerinin bir arada kullanıldığı makale çalışmaları ve Ocak 2019 tarihine kadar gerçekleştirilen tez çalışmaları daha önceden belirlenen ölçütlere göre analiz edilmesi amacıyla betimsel içerik analizine tabi tutulmuştur. Araştırmacılar tarafından geliştirilen Makale İnceleme Formu, araştırmada veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Yapılan çalışmalara ilişkin yıllara göre dağılım, genel amaçlar, çalışılan alan ve konu dağılımları, kullanılan araştırma yöntemleri ve araştırma desenleri, veri toplama araçları, örneklem grupları ve büyüklükleri, incelenen boyutlar ve çalışmalar sonucu sunulmuş olan önerileri betimleyen tablolar oluşturulmuştur. Oluşturulan tablolar incelendiğinde STEM eğitiminin pek çok farklı konu ve alanlarda, farklı yaş gruplarıyla çalışıldığı, pek çok boyuta ilişkin çalışmaların yapıldığı, çeşitli veri toplama araçları ve veri analiz yöntemlerinin kullanıldığı, incelenen çalışmaları gerçekleştiren araştırmacılar tarafından pek çok farklı önerilerin sunulduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Elde edilen bulgular incelendiğinde STEM alanında yapılan çalışmaların 2018 yılında yoğunlaştığı (f=23), bu çalışmalarda en çok STEM eğitimi hakkında tutum ve görüşlerin belirlenmesinin amaçlandığı (f=13) ve en çok fizik alan ve konularında bu çalışmaların gerçekleştirildiği (f=18) görülmektedir. Ayrıca yapılan bu çalışmalarda en sık kullanılan araştırma yönteminin karma araştırma yöntemi (f=16) olduğu ve örneklem grubu olarak da ortaokul öğrencileri ile daha çok çalışıldığı (f=21) görülmüştür. Araştırma sonucunda, alan yazın incelemelerinden hareketle STEM eğitimine ilişkin gelecek araştırmalara ve uygulayıcılara yönelik öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE YAPILANDIRMACI EĞİTİM SORUNLARINDAN BİRİ: EĞİTİMCİLER İÇİN YAPILARDIRMACI EĞİTİM PRATİĞİNİN EKSİKLİĞİÖzet: Yapılandırmacı eğitimin amacı kişinin karşılaştığı durumları, daha önceden karşılaştığı durumlardan edindiği deneyimlerle değerlendirebilmesi ve bu durumlar karşısında en uygun tavrı alabilmesidir. Uygun tavır alabilmek için durumların tanımlanması ve tanımlanan durumlarda nasıl davranılacağının bilinmesi gerekmektedir. Bunun için gerekli olan temel beceri insanın doğasında mevcuttur. Fakat insanın doğasında olan bütün beceriler gibi bu beceri de kısmi olarak geliştirilebilir ya da kaybedilebilir. Karşılaştığımız bir durumu tanımlayabilmek için daha önceden tanımlamış olduğumuz durumlara başvururuz, benzerliklerini tespit ettiğimiz tanımlanmış durumlarla karşılaştırırız ve ilişkilendirmeye çalışırız. Karşılaştığımız durumları tanımlama kabiliyetimizi geliştirmek için en etkin yol benzer durumlarla ilişkili deneyimlerimizi arttırmak ve diğer deneyimlerle ilişkilendirmektir. Tıpkı bir durumu tanımlamak gibi bir durumda nasıl davranılacağını belirlemek için de o duruma benzer durumlarda bizi başarıya ulaştırmış davranış alışkanlıklarına başvururuz ve bunların arasından en uygun olanını kullanırız. Karşılaştığımız bir durumda en uygun davranışı sergilemek o duruma uygun davranış modelleri önceden deneyimlemiş hatta alışkanlık haline getirmiş olmamıza bağlıdır. Bunun için en etkin yol, o duruma benzer durumlarda sergilediğimiz davranış modellerinin sayısını arttırmak ve daha da önemlisi bu davranışları alışkanlık seviyesine çıkacak kadar tekrar etmektir. Bu nedenle yapılandırmacı eğitimin temel tekniği deneyimi arttıracak ve bu deneyimlerin olası durumlarla ilişkilerini kurmamızı sağlayacak uygulamaları olabildiğince eğitimin içine dahil etmektir. Çalışmamızın amacı 2006 yılından beri Türkiye’de uygulanan yapılandırmacı eğitim yönteminin uygulanması için gerekli olan davranış alışkanlıklarının öğrencilerde olduğu gibi eğitimcilerde de geliştirilmesinin gerekliliğini ortaya koymak ve bu amacı gerçekleştirmek için olmazsa olmaz olan uygulama çalışmalarının eğitimcilerle ve eğitim fakültesinde görev yapan akademisyenlerle yeterince yapılıp yapılamadığını tartışmaya açmaktır. Çalışmamızda ulaştığımız sonuçları göre yıllardır klasik öğretme yöntemini kullanan ve bu yöntemin davranış alışkanlıklarını getirmiş olan öğretmenlerin ve öğretmenleri eğiten akademisyenlerin başka bir eğitim yönteminin davranış alışkanlıklarını geliştirmelerinin özel bir çaba isteyen çok zor iş olduğu belirlenmiştir. Bunun gerçekleşebilmesi için yapılandırmacı eğitim yönteminin davranış alışkanlıklarının pratik edilmesi, hatta bu pratiğin eski alışkanlıkların yerine geçecek kadar tekrar edilmesi gerektiği ortaya konulmuştur. Bu sonuca yapılandırmacı eğitimin ilkeleri ve beyin temelli öğrenmenin bize sağladığı veriler doğrultusunda varılmıştır. Ülkemizde bu amacı taşıyan geniş kapsamlı bir eğitim programı uygulanmadığı için mevcut durumda yapılandırmacı eğitimin ilkeleri klasik eğitim yöntemleriyle öğrencilere öğretilmekte, öğrencilerin yapılandırmacı pratiği edinmeleri kendi öğretmenlik tecrübelerine bırakılmaktadır. Çalışmamız nitel araştırma yöntemlerinden literatür tarama yöntemi kullanılarak hazırlanmıştır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE YAYINLANMIŞ ERKEN ÇOCUKLUK EĞİTİMİ YAKLAŞIMLARI İLE İLGİLİ MAKALELERİN İÇERİK ANALİZİÖzet: Türkiye’de Yayınlanmış Erken Çocukluk Eğitimi Yaklaşımları ile İlgili Makalelerin İçerik Analizi Bu çalışmanın amacı erken çocukluk eğitimi yaklaşımlar ile ilgili yayınlanmış makalelerin incelenmesidir. Yaklaşımların çeşitli boyutlarda incelenmesi, sıkça çalışılmış olan yaklaşımların ortaya çıkması ve bilimsel veri üretiminde eksik kalan alanlardaki ihtiyacın tespiti açısından önemlidir. Nitel araştırma yöntemi ile yapılan çalışmanın doküman analizi tekniği ile elde edilen verileri içerik analizi ile incelenmiştir. Dergipark ve Ulakbim altyapıları kullanılarak, Montessori, Waldorf, Reggio Emilia, High Scope, Bank Street, PYP (Primary Years Programme) yaklaşımları ile ilgili 1999- 2019 (ilk 6 ay) arasında yayınlanmış 57 adet makaleye ulaşılmıştır. Bu makalelerin hazırlanmasında kullanılan yöntem ve seçilen örneklem, yayınlandığı yıl ve dergi, makalelerin hazırlanış amacı ve hangi yaklaşımı temel aldığı gibi sorulara cevap aranmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, makalelerin yayınlanma tarihleri özellikle son iki yılda artış göstermiştir. 2000, 2001, 2002 ve 2003 yılında hiç yayın bulunmazken, 2018’de 9 (%15,75), 2019’un ilk 6 ayı içerisinde 5 (%8,75) makale yayınlanmıştır. Elde edilen verilere bakıldığında makalelerin ağırlıklı olarak nitel yöntem tercih edilerek hazırlandığını söylemek mümkündür. 46 (%80,70) makale nitel, 10 (%17,54) makale nicel, 1 makale de karma yöntem kullanılarak hazırlanmıştır. Diğer taraftan nitel yöntemle hazırlanan 46 makalenin 33’ü (%71,73) doküman analizi tekniği ile yapılırken, 11 (23,91)’i görüşme tekniği ile, 1’i (2,17) gözlem tekniği ile ve 1’i (2,17) doküman analizi ve gözlem teknikleri birlikte kullanılarak yapılmıştır. Nicel yöntem ile elde edilen verilerin ise 7’si (%70) deneysel model, 3’ü (%30) tarama modelindedir. Çalışmaların örneklem seçimine bakıldığında ise 33’ünün (57,89) yazılı kaynak, 12’sinin (%21,05) öğretmen, 10’unun (%17,54) öğrenci, 1’inin (%1,75) veli/ebeveyn 1’inin de hem yazılı kaynak hem de öğrenci olduğunu görebiliyoruz. Araştırmaya konu olan yaklaşımlardan Montessori yönteminin 32 (%56,14) makale gibi büyük bir oran ile en çok tercih edilen yaklaşım olduğu, bank street’in ise 1 (%1,75) makale ile en az araştırılan yaklaşım olduğu söylenebilir. Diğer taraftan çalışmaların sıklıkla amacı 19 (%33,33) makale ile yaklaşımı genel olarak veya çeşitli boyutları ile tanıtmaktır. Yaklaşımların uygulandığı okullarda öğrencisi olan velilerin görüşleri ise 1 (1,75) makale ile en az çalışılmış konulardan biri olarak gösterilebilir. Son olarak ulaşılan makalelerin erken çocukluk dönemine ait araştırmaları içeren dergiler ile üniversite bünyelerinde çıkan dergilerde ağırlıklı olarak yayınlandığı söylenebilir. Araştırmadan elde edilen verilere bakıldığında, son 20 yılda erken çocukluk eğitimi yaklaşımlarına ait çalışmaların arttığı dikkati çekmektedir. Ancak çalışmaların yaklaşım bazında çeşitliliği oldukça sınırlıdır. Son dönemlerde adeta moda olarak görülen ve yoğun ilgi gösterilen Montessori metodu her yönüyle araştırılırken, diğer yöntemler aynı ilgiyi görememiştir. Bu ilginin yalnızca akademik araştırma boyutunda olmadığı, okul öncesi eğitimde bir sektöre dönüştüğü rahatlıkla söylenebilir. Oysa Montessori metodunun, ülkemizin kültürüne, eğitim programımıza veya mevcut fiziksel şartlara en uygun veya en etkili metod olduğunu tespit eden herhangi bir bilimsel veri mevcut değildir. Üstelik bu ilgi sebebiyle, benzer konuyu temel almış, benzer kaynakların taranarak benzer içeriklerin üretildiği çok sayıda makaleye ulaşılmıştır. Sonuç olarak akademik çalışmaların çoğunlukla popüler olan konularda değil, geniş bir yelpazeye yayılarak, literatüre giren hemen her alandan yapılması, yeni bir veri sunmak, çalışmaları çeşitlendirmek anlamında faydalı olacaktır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DEKİ ASKERİ DARBELERİN LİSE TARİH DERS KİTAPLARINA ETKİLERİ :27 MAYIS 1960-12 MART 1971 ÖRNEĞİÖzet: Bu araştırmada ‘Türkiye’de gerçekleştirilmiş askeri darbelerden 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 Darbesi’nin lise tarih ders kitaplarına nasıl etki ettiğini?’ ortaya koymak amaçlanmıştır. Tarih Ders kitaplarının mevcut rejimler tarafından bir araç olarak kullanılma çabası okul/mektep kavramıyla birlikte ortaya çıkmış eski bir yaklaşımdır. Yaygın olarak ifade edildiği gibi sadece ulus devletlerin ortaya çıkışıyla değil evveliyattan itibaren bu yöntem, Devletler tarafından iyi/sadık/muti vatandaşlar yetiştirmek üzere kullanılagelmiştir. Bu gücü kullanmak isteyen iktidar sahiplerinin onaylanmış bilgi ve değerleri bir araya getirerek hedef kitleye sundukları ders kitapları kültür aktarımına aracılık etmenin yanı sıra politik bir söylem de taşımaktadırlar. Modern çağın tarih eğitimcileri, tarih eğitiminin araçsallaştırılarak disiplin dışı amaçlarla kullanılmasına karşı çıkmaktadırlar. Demokrasisi yerleşmiş ülkelerde tarih eğitimcilerinin bu anlamdaki çabaları hedeflerine varmışken, askeri vesayetle yönetilen ya da askerlerin darbeyle yönetime el koyduğu ülkelerde tarih eğitimi toplumu tektipleştirme planının bir parçası haline gelmektedir. Tarih derslerinin darbeci askerlerin etkisiyle şekillenmesi, bir takım problemleri de beraberinde getirmiştir.Tarih derslerinin savaşların merkeze alındığı militer bir bakış açısıyla ele alınması öğrencide ‘öteki’ merkezli duyguları güçlendirerek, militarist eğilimler uyandırmaktadır. Eğitimi ‘bir toplum dizayn etme mekanizması’ olarak gören Darbeci subayların bu anlayışla darbelerin hemen ardından tarih derslerine de yön vermeye çalıştıkları bilinen bir gerçektir. Askeri darbe ile yönetilen ülkelerde darbeciler tarih eğitimini darbe ideolojisinin bir parçası olarak gördüklerinden müfredatlara, derslere, kitaplara müdahale etmişlerdir. Esasen bir çok tarih eğitimcisi, Türkiye’de tarih öğretiminin öteden beri devletin ideolojik yapılanmasının bir unsuru olarak kullanıldığı görüşünü paylaşmaktadır. 27 Mayıs 1960 Darbesinden itibaren ise ülkemizde de bu yöntem sürekli kendini göstermiş, tarih dersleri yeni bir toplum inşa etmenin bir parçası olmuştur. Darbeci subayların eğitim ile yakından ilgilendiğinin çok sayıda vesikası olmakla birlikte ülkemizde yapılmış son iki eğitim kanununun darbe döneminin bir ürünü olması, eğitim yoluyla toplumu dizayn etme çalışmasının geldiği boyutu göstermesi bakımından önemli ve anlamlıdır. Darbecilerin etkisiyle yazdırılmış lise tarih ders kitaplarında; komşu devletler potansiyel düşman olarak ilan edilmekte, siyaset, hükümet, sivil yönetim gibi kavramlar ötekileştirilmekte, askerler ve askeri yönetimler ülkenin yegâne sahibi ve kurtarıcısı olarak gösterilmektedir. Bu yaklaşım savaş ve militarizm duygusunu güçlendirilmekte, demokrasi ve sivil iktidarlar itibarsızlaştırılmaktadır. Araştırılan Dönemin Lise tarih ders kitaplarında yükselen sol fikirleriyle paralellik arz eden Rusya taraftarlığına ket vurmak için okuyucuların bilinçaltlarına yerleştirilmek üzere ‘Rusya Düşmanlığını içeren’ bir kurgu yapılmıştır. Dönemin tarih yazımının yönlendirme amaçlı olduğu ders kitaplarında bu amaç belirgin bir şekilde dikkat çeker. Bu araştırmada;Dönem ile ilgili Hukuki Mevzuat ve Metinler, Hükümet Programları ve Kalkınma Planları, Milli Eğitim Şura Kararları,Tarih Öğretim Programları doğrultusunda şekillenen, lise tarih ders kitapları doküman incelemesine tabi tutulmuştur. 27 Mayıs ve 12 Mart Darbesi öncesi liselerde okutulan son tarih ders kitapları ile kurdurulmuş askeri darbe hükümeti döneminde yazdırılmış ilk lise tarih ders kitapları arasındaki farklılıklar incelenmiştir.Verilerin çözümlenmesinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre;Dönemin Lise Tarih Ders Kitaplarının metinleri toplu olarak analiz edildiğinde;Darbecilerin Atatürk İlkeleri ve Lailklik gibi ilkeler üzerinden vatandaş yetiştirmeyi esas aldıkları,Dış Siyasette NATO’cu yaklaşım ve darbeleri meşrulaştırma söylemi izledikleri,Türk Tarih Tezini sahiplendikleri,Tarihteki Çin Devletine karşı bir sempati besledikleri, Eski Türklerin askerlikle ilgili yönlerine abartarak yer verdikleri, Rusya,Fransa ve Arap Düşmanlığı,ABD ve İngiltere dostluğu açısından yönlendirme yaparak vatandaş yetiştirmeyi esas aldıkları,Osmanlı Devlet adamlarını ve yönetimini itibarsızlaştırıp,darbeleri ve darbeciliği meşrulaştırdıkları söylenebilir.Ders kitaplarındaki bu darbeci anlayış,demokratik bir gelecek kurmanın önünde duran en büyük engellerden biridir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DEKİ HAYAT BİLGİSİ VE ALMANYA’DAKİ SACHUNTERRİCHT PROGRAMLARINDA TEKNOLOJİÖzet: Eğitim kurumlarında teknoloji kullanımı öğrencilerin yeteneklerini ortaya çıkarıp, öğrencilerin öğrenmeye olan motivasyonlarını arttırarak, çağın gerektirdiği yetenekleri öğrencilere kazandırmak gibi yararlılıklar sağlamaktadır. Bunun yanı sıra, teknoloji kullanımı ile öğretim yöntem ve tekniklerini uygulayabilme boyutunda öğrencilerin öğrenirken aktif olmaları sağlanabilmektedir. Öğrenirken aktif olan öğrenciler daha kalıcı öğrenmeler gerçekleştirdiği için eğitim ve öğretim etkinlikleri daha başarılı olabilmektedir. Öğrenim yaşamının ilk basamaklarından biri olan ilkokulda yer alan derslerden biri de hayat bilgisi dersidir. Hayat Bilgisi programı öğrencilerin teknoloji konusunda gereksinim duydukları bilgi ve becerileri tüm programa yayılmış olan değişik kazanımlar ile vermektedir. Örneğin, 1, 2 ve 3. sınıflarda öğrencilere uygulanan hayat bilgisi programında yer alan “Ailem ve Evim” ünitesi kapsamında öğrencilere evde iletişim, kitle iletişim araçları, evdeki kaynakların doğru kullanımı gibi bilgi ve becerileri kazandırmaktadır. Bunun yanında evde kullanılan alet ve teknolojik ürünlerin öğrencilere tanıtılması ve evde tasarruf yapma gibi bilgi ve beceriler kazandırılması amaçlanmaktadır. Böylelikle öğrenciler teknolojiyi evlerinde ve yakın çevrelerinde kullanmayı öğrenmektedirler. Yine hayat bilgisi programında yer alan “Güvenli Hayat” ünitesi kapsamında öğrencilere teknolojik araç ve gereçleri güvenli kullanma, elektrikli aletlerin güvenli kullanımı gibi bilgi ve beceriler kazandırılarak öğrencilerin teknolojiyi kullanırken güvenlik kurallarına da uymaları hedeflenmektedir. Bir başka hayat bilgisi ünitesi olan “Ülkemi Seviyorum” ünitesi kapsamında öğrencilere çevrelerinde yapılmakta olan üretim faaliyetleri ile ilgili bilgi ve beceri kazandırılmaktadır. Öğrenciler çevrelerindeki faaliyetlerden haberdar olurken teknolojinin de nerede, nasıl ve ne amaçla kullanıldığı hakkında bilgi sahibi olmaktadırlar. Almanya’da 3. sınıf öğrencilerine uygulanmakta olan Hayat Bilgisi (Sachunterricht) programında öğrencilerin teknoloji ile ilgili gereksinim duydukları bilgi ve becerileri içeren kazanımlar 6 grupta toplanmaktadır. Kazanım grupları incelendiğinde, problemleri teknik olarak algılama ve çözebilme, basit makinelerin kullanımını tarif etme, atıkların taşınması konusunda temel bilgilere sahip olma, montaj konusunda bilgi sahibi olma, teknik buluşların etkileri konusunda fikir sahibi olma ve enerji ve su temini hakkında bilinçlenme gibi konulara odaklanıldığı görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de uygulanmakta olan Hayat Bilgisi Programı ve Almanya’da uygulanmakta olan Hayat Bilgisi (Sachunterricht) Programlarının teknoloji ile ilgili kazanımlarının karşılaştırılmasıdır. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır. • Türkiye’de Hayat Bilgisi programlarında teknoloji ile ilgili kazanımlar nasıldır? • Almanya’da Hayat Bilgisi programlarında teknoloji ile ilgili kazanımlar nasıldır? • Türkiye’deki ve Almanya’daki Hayat Bilgisi programlarında teknoloji ile ilgili kazanımların benzerlikleri nelerdir? • Türkiye’deki ve Almanya’daki Hayat Bilgisi programlarında teknoloji ile ilgili kazanımların farklılıkları nelerdir? YÖNTEM Türkiye ve Almanya Hayat Bilgisi programlarında teknoloji kazanımlarının karşılaştırılmasını amaçlayan bu çalışma nitel araştırma deseninde yapılmış bir karşılaştırmalı eğitim araştırmasıdır ve tanımlayıcı yaklaşım kullanılmıştır. Karşılaştırmalı eğitim araştırması, eğitim sistemlerinin incelenip benzerlik ve farklılıklarının tespit edildiği, sorunlara benzer durumlarda benzer çözüm yolları önerildiği ve yorumlar yapıldığı bir çalışma alanıdır. Tanımlayıcı yaklaşım ise konu ile ilgili alanyazının taranıp eğitim sistemleri arasındaki benzerlik ve farklılıkların karşılaştırılmasıdır. İncelenen hayat bilgisi programlarında yer alan teknoloji ile ilgili kazanımlar incelenmiş ve elde edilen veriler tablolar halinde sunulmuş ve doküman analizi yöntemiyle karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. SONUÇ ve TARTIŞMA Türkiye’de ve Almanya’da uygulanmakta olan Hayat Bilgisi Programları incelendiğinde Almanya programında yer alan kazanım gruplarının, problemleri teknik olarak algılama ve çözebilme, basit malzemelerin kullanımını tarif etme, atıkların taşınması konusunda temel bilgilere sahip olma, montaj konusunda bilgi sahibi olma, teknik buluşların etkileri konusunda fikir sahibi olma ve enerji ve su temini boyutlarında bilgi sahibi olma gibi noktalara odaklandığı görülmektedir. İlgili kazanımlar incelendiğinde üretim alanındaki kazanımların Hayat Bilgisi Programında Sachunterricht Programına göre yüzeysel kaldığı görülmüştür. Sachunterricht programında öğrenci üretimi kendisi gerçekleştirirken Hayat Bilgisi Programında öğrenci sadece üretimi gözlemleyen bir rolde durmaktadır. Ayrıca Sachunterricht programında bazı kazanımları karşılayan ifadelere Hayat Bilgisi programında yer verilmemektedir. Örneğin basit alet ve araç kullanımı konusunda Sachunterricht programı öğrencinin basit alet ve araçların kullanımını çizerek tanıtıp anlatmasını isterken Hayat Bilgisi Programında buna benzer bir kazanım bulunmamaktadır. Benzer biçimde, “İçme suyu üretmenin yollarını bilir.” ve “Su arıtmanın basit yöntemlerini bilir ve uygular.” gibi ifadeler sachunterricht programında yer alırken hayat bilgisi dersinde öğrencilerin içme suyu arıtmaları ve üretmelerine dair bir kazanım yer almamaktadır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DEKİ ÖĞRETMENLERİN NÖROBİLİM VE EĞİTİM HAKKINDAKİ İNANÇLARIÖzet: Öğretmenler öğrenme-öğretme etkinlikleri ile belirlenen hedeflere ulaşmak için öğrencilerde davranış değişikliği oluşturacaklarına inanırlar. Öğretmenlerin inançlarının, eğitsel faaliyetleri; öğrenme-öğretme yöntem ve tekniklerin seçimi, sınıf yönetimi, ölçme ve değerlendirme vb. etkilemesinden dolayı önemli bir değişken olduğu söylenebilir. Bu önemden dolayı öğretmen inançları araştırma konusu olmuş ve incelenmiştir. Ancak, öğretmenlerin nörobilim ve eğitim hakkındaki inançlarının son zamanlarda araştırma konusu olarak incelenmesine rağmen, Türkiye’de öğretmenlerin nörobilim ve eğitim hakkındaki inançlarının göz ardı edildiği görülmektedir. Öğretmen inançları öğretmenlerin öğrenme-öğretme faaliyetlerindeki tercihlerini etkilemesi bakımından, önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu çalışma Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) koordinasyon birimi desteği ile gerçekleştirilen proje araştırmasının bir kısmını oluşturmaktadır. Proje çalışmaları kapsamında bu kısım ile öğretmenlerin nörobilim ve eğitim hakkında inançlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma grubunu, proje kapsamında eğitim seminerine katılan farklı branşlardan 43 öğretmen oluşturmuştur. Literatürde öğretmenlerin eğitim ve nörobilim hakkındaki inançlarını belirlemek için tasarlanan anket formu Türkçe’ye çevrilerek kullanılmıştır. Anket formunun ilk kısmında nörobilim ve bazı beyin görüntüleme teknikleri hakkında kısa bir bilgilendirilme yapılmıştır. Daha sonraki aşamada ise “nörobilim ve eğitim hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusu sorularak veriler elde edilmiştir. Elde edilen veriler nitel veri analiz stratejilerinden betimsel analiz startejisiyle analiz edilmiştir. Her kategori ile ilgili betimlemeler yapıdıktan sonra direk alıntılara başvurulmuştur. Araştırma bulguları, çalışma grubundaki öğretmenlerin büyük çoğunluğunun eğitimde nörobilimin değerli olduğuna inandığı, ancak tereddüt ile inanan öğretmenlerinde olduğunu göstermiştir. İnananlar grubundaki öğretmenler eğitimde nörobilimin ya da beyin araştırmalarının, bir şekilde, önemli olduğunu bildirmişlerdir. Bu gruptaki öğretmenlere göre eğitimde nörobilimin öğretilmesi, nörobilim ve eğitim arasında işbirliğinin gerçekleştirilmesi, teknoloji ve pazarlama ürünlerinin amaca hizmet için işe koşulması gerektiği, tasarruf, mesleki etkililik, program ve program süreçlerinin geliştirilmesinde faydalı olacağına inanılmaktadır. Tereddüt ile inanan grubu oluşturan öğretmenler, nörobilim ve eğitim arasında işbirliği olması gerektiğini ama bazı bilgi ve kaynak yetersizliğinin sorunlara neden olacağına inanmaktadırlar. Bunun yanısıra, öğretime yönelik avantajlar sağlayacağı, eğitimde beyin araştırmaları hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmanın gerekli olmadığına, ancak sınıf etkinliklerinin düzenlenmesinde göz önünde bulundurulması gerektiğine inanmaktadırlar. Alanyazındaki çalışmalarla uyumlu olarak nörobilim ve eğitim hakkındaki inançların öğretmenlerin öğrenme-öğretim yöntem ve tekniklerinin seçimini etkilediği, öğrenmenin bilimsel temellerini kavramada etkili olduğu söylenebilir. Bunlara dayalı olarak, öğretmenlerin nörobilim ve eğitim hakkında inançları, eğitim süreçlerinin ve öğretmen yetiştirmenin yapılandırılmasında gözönünde bulundurulması önerilmektedir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DEKİ YÜKSEK ÖĞRETİM KURUMLARINDAKİ SANAT TARİHİ EĞİTİMİNİN DERS ADI VE İÇERİKLERİ AÇISINDA DEĞERLENDİRMESİ OSMANLI SANATI DERSİ ÖRNEĞİÖzet: Türkiye’de 1933 yılında kurulan İstanbul Üniversitesi (Darülfunun) bünyesinde 1943 yılında sanat tarihi bölümü kurulmuş ve sanat tarihi eğitimi verilmeye başlanmıştır. Türkiye’de genel eğitim kadar sanat tarihi eğitimi sistemi de Fransa, İngiltere ve Almanya’nın etkisinde gelişmiştir. İstanbul Üniversitesi kurulurken yabancı profesörlerden yararlanılmıştır. Nitekim 1933-34 ders yılında özellikle İstanbul Üniversitesinin çeşitli fakültelerinde ve Ankara Üniversitesinde yabancı profesörler eğitim vermişlerdir. Daha sonra Türkiyeli sanat tarihçiler yetişmeye başlamış, yeni sanat tarihi bölümlerini açmış ve giderek sanat tarihi bölümlerinin sayısı artmaya başlamıştır. Bugün Türk yükseköğretiminde yer alan ve öğrencisi bulunan sanat tarihi bölümlerinin sayısı 33’dir. Günümüzde sekiz üniversitede ise sanat tarihi bölümü var ancak öğrencisi bulunmamaktadır. Yabancıların etkisiyle oluşturulan sanat tarihi bölümlerinde ortak bir müfredat bulunmamaktadır. Ders adları ve ders içeriklerinde farklılıklar bulunmaktadır. Sanat tarihi bölümlerinin programlarında bulunan dersler sıralandığında ilk sırayı, 64 değişik ders adı ile Türk sanatı ile ilgili dersler almaktadır. Bunu 41 ders adı ile Osmanlı sanatını kapsayan dersler takip etmektedir. Tüm sanat tarihi bölümlerinde Osmanlı Sanatına ilişkin en az bir ders adının olduğu görülmektedir. En çok kullanılan ders adları; Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi, Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi, Batılılaşma Dönemi Osmanlı Mimarisi, Osmanlı Sanatı, Osmanlı Mimarlığı, Osmanlı Dönemi Süsleme ve El Sanatları, Erken Osmanlı Sanatı dersleridir. Sanat Tarihi bölümlerinin programları incelendiğinden Osmanlı sanatı ders adlandırılmasında alanının dışına çıkılmadığı görülmektedir. Farklı adlar altında lisans ders programlarında Osmanlı sanatı ile ilgili derslerin yer aldığı söylenebilir. Ancak bazı bölümlerde ders adlarının aynı olmasına rağmen içeriklerinin farklı olduğu gözlemlenmiştir. Yüksek Öğretim sanat tarihi bölümlerinde Osmanlı sanatı ders adlarının ve ders içeriklerinin bir bütünlük gösterdiği söylenemez. Her sanat tarihi bölümünün kendine göre bir lisans ders programı belirlediği tespit edilmiştir. Bu durum sanat tarihi bölümleri için oluşturulmuş genel bir lisans ders müfredatının olmamasından kaynaklanmaktadır. Aynı sanat alanını konu edinen derslerde ortak bir ders adı ve içeriğinin belirlenmemiş olması bölümler arası ders uyumsuzlukları ve ders içerik farklılıklarına sebep olmaktadır. Bu da Farabi Öğrenci Değişimi Programı yoluyla ya da yatay geçişle bölüm değiştirecek öğrenciler için sorun oluşturabilmektedir. Sözlü bildiri TURNİNG TO PETER: PLACE OF PERSONİFİED OBJECT AT YOUNG LEARNER CLASSROOMSÖzet: The integration of “dolls and similar personified objects” to the early childhood education has been a controversial matter of early childhood education research. Piaget (1962) asserts the decline of imaginative companions (i.e. dolls) with the concrete operational thought and disappearance by adulthood. On the contrary, research on the opponent side also underlines the developmental differences of individuals (see: Taylor, M. 2000) that personified objects or imaginative companions might sustain cognitive and social development of children which still seeks further investigation, though. With the care of controversial research body in mind this study investigates the complex and sophisticated interactional patterns among personified object ‘Peter’, kids and English Language Teaching (ELT) trainee teachers of early foreign language education. This qualitative research employs a micro-analytic perspective to track the interactional patterns of personified object and interlocutors in ELT young-learners classroom. Data come from 8 hours of ELT 3rd year-trainee teachers’ practicum sessions of kindergarten video recordings. Within the scope of ‘Teaching English to Young Learners’ course the enrolled trainee teachers did micro-teachings as vocabulary teaching in groups at Muğla Sıtkı Koçman University Day Care Centre. Recordings were transcribed with Jefferson’s transcription conventions (see: Seedhouse, 2005; Walsh, 2006). As following, the transcriptions were analysed through Conversation Analysis (CA) method and codes were categorised via ‘Nvivo’ qualitative data analysis software. Results indicate that the personified object ‘Peter’ played the key point at the chaotic points of lecturing. In conclusion, Peter was the solution to apply for trainees at attention drawing, punishment and topic shifting moments. Sözlü bildiri ÜÇ KUŞAĞIN SOSYAL, KÜLTÜREL VE EKONOMİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE İNSANİ DEĞERLER EĞİLİMLERİÖzet: Küresel hızdaki gelişmelerle birlikte birçok alanda değişimler yaşanmaktadır. Bunlar başta teknolojik olmak üzere sosyal, ekonomik ve kültürel alanda önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu gelişimlerin ortaya çıkan en önemli değişmelerden biri her geçen yıl artan kentleşmedir. Bunun sonucunda toplum yapısı da değişimden etkilenmiş ve kuşaklar arasındaki farklılıklar iyice artmıştır. Farklılaşmayla birlikte yaşam alanları ve hayat rutinleri de gittikçe daha net ayrılsa da hayatın dinamizmi kendi kurallarını oluşturmaya devam etmektedir. Bu araştırma sürecinde okulumuzda yürüttüğümüz iki sosyal proje araştırma sürecindeki temeli oluşturmaktadır. Projelerden biri olan EDEP (Erzincan Değerler Eğitimi Projesi) sayesinde değer kazandırmak için yapılan etkinliklerle öğrencilerde meydana gelen değer farkındalığı önemli bir kazanımdır. Diğer proje ise okulumuzun bulunduğu mahalle sakinlerinin ziyaret edilmesi ile değer aktarımının yanı sıra okula karşı olumlu tutum geliştirmelerini sağlamaya dönük olan “Hep Birlikte Elele” projesi sonuçları önemli bir kazanım olmuştur. Geleceğin yetişkinleri olan öğrencilerin içerisinde yaşadıkları kültür değerlerini de etkilemektedirler. Bunun yanı sıra ailenin özellikleri ile öğrencilerin eğilimleri de sahip olunan değerleri etkilemektedir. Yetişkinlerde ise yeni hayat ve sorumluluklar hayatın düzenini değiştirdiği için sahip olunan değerlerde değişime uğramaktadır. Yaşlanmayla birlikte kişilerin fiziksel ruhsal işlevlerinde ve sosyal ilişkilerinde azalma ya da kayıplar oluşur. Bu durumda değerlerde duruma uygun olarak değişim göstermektedirler. Son yıllardaki bu değişimler ile kuşakların “değer aşınmasına ” veya bir başka ifadeyle “değer yitimine” uğradığı sık sık dile getirilmektedir. Her ne şekilde ifade edilirse edilsin, değer yargılarının değiştiği, günümüzde bir gerçektir. Özellikle de tüketim değerlerindeki değişime bağlı olarak insanlarımızda, yerel ve ulusal kimlikleriyle kazandıkları özellikler aşınma sürecine bağlı olarak yerini küreselleşmenin getirdiği yeni değerlere bırakmıştır. Küreselleşme, toplumun eski değer ilişkilerine yeni boyutlar eklemlemiştir. Namus ve ahlak anlayışı, güven ve himaye kültürü, sadakat ve ihanet, gizlilik ve mahremiyet, sevgi ve hoşgörü, saygı ve korku, özgürlük ve teslimiyetçilik, özerklik ve bağımlılık küresel değerlerin rüzgârına kapılıp ya eski anlamlarını yitirmiş ya çözülüp içi boşaltılmış ya da yeni anlamlarla yeniden tanımlanmaya başlamıştır. Araştırmanın amacı uygulanan “EDEP” (Sorumluluk, Arkadaşlık, Hoşgörü, Dürüstlük, Saygı ve Barışçıl olma) ve “Hep Birlikte Elele” projeleri sonucunda öğrencilerin, yetişkinlerin ve yaşlıların İnsani Değer Eğilimlerini sosyal-kültürel ve ekonomik durumları kapsamında incelemektir. Uygulanan projeler öğrencilere değer eğitimi yapılmasını ve öğrencilerin yetişkin ve yaşlılarla değer aktarımı yapabilecekleri ortamları hazırlamıştır. Proje sürecinde alınan dönütlere göre öğrenciler farklı yapılardaki bireylerle değerli paylaşımlar yaşamış ve hayata dair farkındalıklar kazandıklarını ifade etmişlerdir. Veri toplama aracı olarak Dilmaç (2007) tarafından hazırlanan geçerlilik ve güvenirlilik (cronbach Alpha .92) çalışması yapılan İnsani Değerler Ölçeği (Sorumluluk, Arkadaşlık, Hoşgörü, Dürüstlük, Saygı ve Barışçıl olma) kullanılmıştır. Her alt boyut yedi maddeden oluşmaktadır. Böylece altı alt boyutta toplam 42 madde bulunmaktadır. Beşli likert olan ölçekten en yüksek 210, en düşük ise 42 puan alınabilmektedir. Puanın artması veya azalması İnsani Değer Eğilimini göstermektedir. Araştırmada elde edilen verilerin çözümlenmesinde, betimsel istatistiklerin (katılımcı sayısı, aritmetik ortalama, standart sapma) yanı sıra, karşılaştırmalarda bağımlı değişkenin sürekli olduğu durumlarda bağımsız gruplar t-testi ve tekyönlü ANOVA testi kullanılmıştır. Örneklemimiz Erzincan Merkez ilçedeki öğrenci, yetişkin ve yaşlılardan oluşan farklı sosyal, kültürel ve ekonomik yapıdaki 220 bireyden oluşmaktadır. Araştırma sonucunda alt boyutlardan saygı değerinde 3-4 kardeşi olanlar ile 1-2 kardeşi olan bireyler arasında anlamlı bir farklılaşma olduğu bulgusuna ulaşılsa da bireylerdeki insani değerler eğilimleri kişinin sosyal, kültürel ve ekonomik özelliklerine göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ÜÇ SINIF ÖĞRETMENİ ADAYI, ÜÇ DURUM, TEK SONUÇÖzet: Öğretmen adaylarının sahip oldukları inançların ve görüşlerin onların eğitim alanındaki etkinliklerini ve başarılarını etkiledikleri araştırmacılar tarafından kabul gören bir gerçektir. Öğretmen adaylarının inançların ve görüşlerin incelenmesi öğretmen adaylarının içinde bulundukları duruma ve inançlarını etkileyen faktörlere yönelik veri sağladığı gibi, bu inançlardan etkilenebilecek durumlar hakkında da bilgi vermektedir. İnanç ve görüşlerin değişimlerini inceleyen araştırmalar özellikle inançların değişme karşı dirençli olduklarını vurgulamaktadır. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği programının öğretmen adaylarının matematik, matematik öğrenimi ve öğretimi hakkındaki görüşleri üzerindeki etkilerini nitel yöntemler kullanılarak araştırmaktır. Bu amaç doğrultusunda eğitimlerinin 4. döneminin başındaki sınıf öğretmeni adaylarına Matematik Hakkındaki İnanışlar Ölçeğini uygulanmıştır. Ölçek verileri incelenerek farklı altyapı ve görüşlere sahip sınıf öğretmen adayları belirlenmiş ve görüşme yapmak isteyen öğretmen adayları ile iletişime geçilmiştir. Çalışma kod adları Ece, Sinem ve Gül olan ve gönüllü olarak çalışmada yer alan, üç sınıf öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Öğretmen adayları ile matematik derslerinin tamamlandığı 4. dönemin sonunda yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Programı tamamlandıkları 8. dönem sonunda yarı yapılandırılmış görüşme yapılması planlanmıştır. Ölçek verileri öğretmen adaylarının matematik, matematik öğretimi ve öğrenimi hakkındaki inanışları üzerine veri sağlarken, gerçekleştirilen görüşmeler öğretmen adaylarının matematik, matematik öğretimi ve öğretmenlik hakkındaki görüşleri üzerine detaylı veri elde edilmesine olanak sağlamıştır. Analizler yapılırken her bir katılımcı ayrı ayrı ele alınmış, son olarak sonuçların karşılaştırılması gerçekleştirilmiştir. Anadolu lisesi mezunu olan Gül, lise eğitimini Fen alanında tamamlamasına rağmen tercih zamanı puan türü Türkçe-Matematik olan sınıf öğretmenliği mesleğinin kendisine uygun olacağını düşünmüştür. Matematiği her zaman seven Gül, öğretmen olmak için bu bölüme geldiğini ve öğretmen olmayı çok istediğini dile getirmektedir. Genel lise mezunu olan Ece’yi sınıf öğretmenliği bölümüne bir kadın için uygun bir meslek olması gerekçesi ile ailesi yönlendirmiş. Sınıf Öğretmenliği Programını kazandığında çok üzülmüş. İlkokul eğitimi sırasında matematiği hiçbir zaman sevmemiş, 6. sınıfa geçtiğinde ise matematik öğretmeni ile ilişkilerinin etkisi ile matematiği sevmiş. 7. sınıftan liseyi bitirene kadar da ezbere yönelik eğitimler veren, müfredat yetiştirme kaygısı ile ders işleyen öğretmenleri olmuş. 6. sınıf öğretmeni de dahil hiç bir matematik öğretmenini sevmemiş. Mezun olduğunda öğretmenlik yapıp yapmama konusunda kararsız olduğunu belirtmektedir. Anadolu Öğretmen Lisesi mezunu olan Sinem psikoloji ya da psikolojik danışma ve rehberlik bölümlerini isterken puanının yettiği bölüm olan sınıf öğretmenliğini bölümünde eğitim görmeye başlamış. Lise 3 ve Lise 4 matematik öğretim programlarında yer alan matematik konularına yönelik tutumu olumlu iken ilkokul, ortaokul, Lise 1 ve Lise 2 seviyelerinde programda yer alan matematik konularına yönelik tutumu olumsuz. İlkokulda matematiği en iyi olan öğrencilerden olduğu için o zamanlar çok sevdiğini ama daha sonrasında başarısının sürekli olmamasından kaynaklı olarak sevgisinin çok fazla olmadığını belirtmektedir. Öğretmen olmayı ve çocuklarla bir arada olmayı çok istemediğini dile getirmiştir. Analiz sonuçları farklı altyapılara, tutumlara ve görüşlere sahip bu üç öğretmen adayının inançlarının ve görüşlerinin aldıkları lisans eğitimi ile değişmediğini göstermektedir. Öğretmen adayları bölümde geçirdikleri yılların onları çok etkilemediği konusunda aynı görüşleri paylaşmaktadırlar. Tüm katılımcılar mezun olduklarında Eğer atanabilirlerse sınıf öğretmenliği yapmayı düşündüklerini belirtirken, sadece Sinem ve Gül bu mesleği isteyerek yapacaklarını dile getirmektedirler. Bu durum düşüncelerinin değişmediğini dile getiren Sinem’in aslında öğretmenlik yapma fikrine alıştığını göstermektedir. Sözlü bildiri ÜLKELERİN GEOMETRİSİÖzet: Ulusal ve uluslararası yapılan sınavlar dikkate alındığında öğrencilerin geometri sorularındaki başarı düzeylerinin ortalamanın altında olduğu gözlenmektedir. Bunun sebepleri arasında öğrencilerin dersi gerçek hayat ile ilişkilendirememesi yer almaktadır. Öte yandan, matematik ve sanatın iç içe yer aldığı etkinliklerde sağ ve sol beyin öğreniminin birlikte gerçekleşerek bireylerde analiz yapma ve karar verme becerisinin geliştiği bilimsel çalışmalarda ortaya çıkan sonuçlardandır. Sanat, tarih ve matematik kazanımı ile disiplinler arası oluşturulan ders etkinlikleri farklı öğrenme stillerine sahip bireylerde derse katılım düzeylerini artırarak matematik ve geometri kavramlarının daha anlamalı ve kalıcı öğrenimini sağladığı da gözlemlenen sonuçlar arasında yer almaktadır. Bu nedenle ortaöğretim matematik müfredatında yer alan geometri kazanımlarını, ülkelerin kültürel kimliğinin oluşmasında etkisi olan geometrik figürler ile ilişkilendirip eğitim sürecine entegre edilmesi soruna alternatif bir çözüm önerisi olarak değerlendirilebilir. Bu çalışma ile geometrinin sanat ile güzelleştiği, kültürel değerler ve tarih ile anlam kazandığı etkinlikler düzenlenerek öğrencilerde derse karşı olumlu tutum geliştirmek ve farklı bakış açıları kazandırmak amaçlanmıştır. Bu bağlamda, sanatsal ve kültürel bakış açısıyla matematik öğretimine ilişkin farkındalığı amaçlayan “Geometry Of Countries” isimli proje gerçekleştirilmiştir. Projede; Türkiye, Bosna Hersek, Polonya, Portekiz, Romanya ve Sırbistan olmak üzere 6 farklı ülkeden ortaokul öğrencileri gönüllü olarak katılmıştır. Proje ortakları disiplinler arası çalışmalarla, insan yaşamına eşlik eden geometrinin gerçek hayat ile ilişkisini kavramaya yönelik etkinlikler düzenlenmiştir. Proje kapsamında öğrenciler; ülkelerinin bayraklarında, tarihi değeri yüksek mimari yapılarda, geleneksel kıyafetlerde ve kültürel eşyalarda yer alan geometrik inşaları ve özelliklerini araştırmış ve yapılan çalışmaları karşılıklı paylaşmışlardır. Ayrıca ülkeler arası ortak müfredatlar belirlenerek konulara göre geleneksel el sanatlarını matematik öğretimi ile birleştirerek etkinlikler düzenlenmiştir. Çalışma sonunda tüm ülkelerin katılımıyla geleneksel filografi sanatı kullanılarak geometrik şekillerin yer aldığı “Patch Work Math” isimli ortak ürün ortaya çıkmıştır. Proje çalışmaları web 2.0 araçları ile sunularak öğrencilerin dijital okur yazarlığı alanında gelişmesi sağlanmıştır. Projede yer alan öğretmenler tarafından ortak soru havuzu hazırlanarak dijital ortamda katılımcı öğrenciler ile sınav düzenlenmiştir. Çalışmaların sonunda gözlemlenen sonuçlara göre öğrencilerde; geometri dersine karşı olumlu davranış gelişimi göstermiş, düzlemsel geometri, uzay geometri ve dönüşüm geometrisi kazanımları gelişmiş, üç boyutlu düşünme ve analitik düşünme becerisi gelişmiştir. Sözlü bildiri ULUSAL SINIF ÖĞRETMENLİĞİ SEMPOZYUMLARINDA SUNULAN BİLDİRİLERİN NİTEL ARAŞTIRMA EĞİLİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Ulusal Sınıf Öğretmenliği Sempozyumlarında Sunulan Bildirilerin Nitel Araştırma Eğilimi Açısından Değerlendirilmesi Doç. Dr. Ali ERSOY Arş. Gör. Bilal ÖNCÜL Arş. Gör. Işıner SEVER ÖZET Son yüz yılda yaşanan teknolojik ve bilimsel gelişmeler, dünyayı etkileyen savaşlar, göç dalgaları gibi bilime ve bilginin kullanım alanlarına bakışın değişmesine neden olan önemli olaylar, bilimin de dönüşmesine öncülük etmiştir. Sosyal bilimlerin gelişimi ile bilimde yaşanan paradigma dönüşümüne bağlı olarak, eğitim bilimlerinde öne çıkan nitel araştırma geleneği çok da eski olmayan bir sürecin ürünüdür. Eğitimde nitel araştırmalar, eğitim-öğretim faaliyetlerini bağlamı içinde değerlendirmeyi amaçlayan, araştırmacının ön planda olduğu sınıf ortamında ve sınıf dışında yapılandırılan öğrenmelerin niteliği ve öğrenme süreçleri ile ilgilenmektedir. Bunun yanında nitel araştırmalar gerçeğe bakış açısı, araştırmacının araştırma süreçlerindeki rolü, veri toplama ve verilerin analiz edilmesi anlamında diğer araştırma yöntemleri ile epistemolojik ve metodolojik farklılıklar içermektedir. Bu bağlamda bu araştırmanın amacı; 2007-2015 yılları arasında Ulusal Sınıf Öğretmenliği Sempozyumunda sunulan sözlü bildirileri nitel araştırma eğilimleri açısından değerlendirmektir. Araştırmanın verileri Ulusal Sınıf Öğretmenliği Sempozyum kitaplarındaki sözlü bildiri metinlerden oluşup, nitel araştırmalarda kullanılan içerik analizi yöntemi ile analiz edilecektir. Araştırmada elde edilecek verilere bağlı olarak, son yıllarda nitel araştırmaların sınıf öğretmenliği alanında artış gösterdiği gözlenmekle birlikte araştırma süreçlerinde var olan eğilimlerin belirlenmesi önemli görülmektedir. Anahtar Sözcükler: Sınıf öğretmenliği, nitel araştırma, içerik analizi, eğilimler. Sözlü bildiri ULUSLARARASI GÖÇ’Ü KONU ALAN RESİMLİ ÇOCUK KİTAPLARI VE OKUR TEPKİLERİÖzet: Teknolojideki gelişmeler dünyada yaşanan her türlü olumlu ya da olumsuz habere her yaştan çocuk ve yetişkinin kolayca erişimine imkân tanımaktadır. Savaşlar ve bunların neden olduğu göç hareketleri de medya kanallarının sunduğu ve ailelerinin izlemelerine izin verdikleri ölçüde çocuklarımızın başta çocuk ve kadınlar olmak üzere insanlar üzerindeki etkilerine tanık olduğu olumsuz durumlar arasında belki de artık ilk sıralarda gelmektedir. Medya okuryazarlığı analiz, sentez, değerlendirme, sorgulama, eleştirel düşünme gibi birçok farklı ve üst düzey beceriyi gerektirmekte; çocuk izleyici kitlesinin ise bu beceriler açısından büyük ölçüde yetersiz olması zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz etkilemenin yanı sıra dünyada olup bitenleri de farklı yorumlamasına neden olabilmektedir. Çocukluk ve gençlik bir büyüme, gelişme ve olgunlaşma süreci olarak çeşitli gereksinmeleri olan bir dönem olarak nitelendirilmekte; çocuğun bu süreçte bilişsel, duyuşsal ve sosyal yönden gelişebilmeleri için sağlıklı uyaranlarla buluşturulması gerektiği ifade edilmektedir. Bu çerçevede savaşın neden olduğu göç’ün çocuk kitaplarına nasıl yansıdığı ve okuyucuların tepkilerinin neler olduğu sorusu bu araştırmanın temelini oluşturmaktadır. Çocuk kitapları çocuğun farklı uyaranlarla sağlıklı bir şekilde buluşabileceği güvenli ortamlardır. Bu kitaplar olumlu ve olumsuz çocukluk deneyimleriyle (örn., doğum günü partilerine katılmak, ilk kez bir dişini kaybetmek, korku hikayeleri anlatmak, çeşitli aile problemleriyle baş etmek) olabildiği gibi çocukluğun bir parçası olmayan ancak içerdiği konular itibariyle çocukların ilgisini çeken (örn., dinozorlar, mumyalar, dünya rekorları, savaş uçakları) kitaplar da olabilmektedir. Çocuklar artık zamanlarının çoğunu televizyon karşısında ya da tablet, bilgisayar veya akıllı telefonlar aracılığıyla internette geçirmektedirler. Bu ekranlarda hemen her gün terörist eylemlere, cinayetlere, kazalara, ileri derecede açlık ve ölüme ilişkin haberlere; diğer programlarda ya da reklamlarda eğlence adı altında şiddete ve cinselliğe maruz kalmaktadırlar. Çocuğun bu tür uyaranlarla denetimsiz bir şekilde karşılaşması onun gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir. Öte yandan çocuk kitaplarının insan eliyle yapılmış ya da doğal yolla gerçekleşmiş her türlü konunun yer alabileceği ve çocuklarla paylaşılabileceği güvenli limanlar olduğu ifade edilmektedir. Çünkü ne tür bir olumsuzluğu konu edinirse edinsin çocuk kitaplarının bir umutla bitmesi gerekmektedir. Bu çerçevede araştırmacıların belirttiği üzere güvenli limanlar olarak nitelendirilen çocuk kitaplarında savaşın neden olduğu uluslararası göç’ün nasıl ele alındığı ve Türk okurların tepkileri bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Konuyla ilgili iki resimli çocuk kitabı tespit edilmiştir. Bu kitaplarda savaşın nasıl ele alındığı incelenecek, sosyal medya ortamlarında okuyucuların kitaplara ilişkin yorumları değerlendirilecek ve nihayet farklı sınıf düzeylerindeki okuyucuların kitaplara ilişkin tepkileri alınacaktır. Okuyucu tepkilerinin çocuk edebiyatı araştırmalarında dikkate alınmaması önemli bir eksiklik olarak ifade edilmekte ve okuyucu tepkilerinin dışarıda bırakılması araştırmalar tarafından eleştirilmektedir. Bu anlamda araştırmanın önemli sonuçlarının olacağı öngörülmektedir. Sözlü bildiri ULUSLARARASI ÖĞRENCİLERİN UYUM SÜRECİNİ ETKİLEYEN PSİKOSOSYAL SORUN VE İHTİYAÇLARIN İNCELENMESİ: NİTEL BİR ÇALIŞMA, BEYTEPE ÖRNEĞİÖzet: Türkiye’nin eğitimde uluslararasılaşma süreci 1990’lı yılların başında gerçekleşmeye başlamıştır. Özellikle 1989’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden, tarihsel akrabalık bağımız olan Türkiye Cumhuriyetlerinden birçok yabancı öğrenci Türkiye’ye gelmektedir. 2016-2017 yılı itibariyle Türkiye’de yüksek öğrenim gören uluslararası öğrenci sayısı 100 bini geçmiş durumdadır. Rakamlar ne kadar olumlu bir artış gösteriyor olsa da farklı ülkelerden gelen bu öğrencilerin yeni yaşam alanlarına uyum ve etkileşim sürecinde çeşitli kültürel, sosyolojik, psikolojik sorunlarla karşılaşabilmektedir. Bu araştırmanın amacı; Hacettepe Üniversitesi’nde öğrenim gören Uluslararası öğrencilerin psikososyal sorun ve ihtiyaçlarının belirlenmesi, öğrencilerin bu sorun ve ihtiyaçlara yönelik çözüm önerilerinin anlaşılması ve sosyal hizmet bakış açısıyla değerlendirilmesidir. Araştırmanın alan yazındaki uluslararası öğrencilerle ilgili yapılan araştırmalardan farklılaştığı en önemli nokta, bireylerin kendi hayatlarının uzmanları olduğu görüşü çerçevesinde sorun ve ihtiyaçlara yönelik öğrencilerin kendi çözüm önerilerinin dikkate alınmasıdır. Nitel yöntem kullanılan bu araştırmada, veriler Hacettepe Üniversitesinde öğrenim görmekte olan, 9 kadın ve 9 erkek olmak üzere toplam 18 uluslararası lisans öğrencisinin katılımı ile yüz yüze görüşme yolu ile elde edilmiştir. Verilerin toplanması sürecinde, tam yapılandırılmış görüşme tekniği tercih edilmiştir. Katılımcı öğrenciler cinsiyet dağılımı eşitliği ve maksimum çeşitlilik göz önünde bulundurularak 18 farklı ülkeden ve farklı bölümlerden seçilmiştir. Uluslararası öğrencilerin Türkiye’ye uyum süreci; arkadaşlık ilişkileri, dil ve eğitim, barınma, giyim, yeme-içme, ekonomik durum olmak üzere toplam 6 başlık altında incelenmiştir. Öğrencilerin bu konularla ilgili yaşadığı sorunlar belirlenmiş ve baş etme mekanizmaları incelenmiştir. Araştırma bulgularına göre uluslararası öğrencilerin çevrelerine uyumları ve ilişkilerini düzenleyici faaliyetler yapılması, sorun çözme ve uyumu kolaylaştırması için öğrencilere oryantasyon süreci sunulması önemlidir. Öğrencilere psikososyal danışmanlık hizmeti verilmesi, yasal hakları ve yürürlükte olan hizmetler hakkında Türkiye’ye gelmeden bilgilendirme yapılması öğrencilerin eksikliğini hissettiği alanlardır. Bahsedilen hizmetlerin sunulmasının katılımcıların Türkiye’deki deneyimlerinin verimliliğinin ve niteliğinin artması için gerekli olduğu tartışılmıştır. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE AKILLI TELEFON BAĞIMLILIĞI EĞİLİMİNİN AKADEMİK BAŞARI AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Günümüzde akıllı telefonlar artık bir bilgisayardan farksız bir hale gelmiş olduğu için birçok kişinin hayatını daha kolay hale getirmektedir. Yaygın olarak kullanılan akıllı telefonların aşırı şekilde kullanımı yararlarından çok psikolojik, fiziksel, sosyal ve eğitimle ilgili sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu araştırmada akıllı telefon kullanımının eğitsel başarıyı nasıl etkilediği araştırılmıştır. Bu nedenle araştırmada üniversite öğrencilerinin akıllı telefon bağımlılığı eğilimleri ile akademik başarı arasındaki ilişki incelenmiştir. Ayrıca akıllı telefon bağımlılığı eğilimi cinsiyet, öğrenim görülen bölüm ve sınıf düzeyi açısından da değerlendirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ nin çeşitli bölümlerinde öğrenim görmekte olan 426 üniversite öğrencisinden oluşturmaktadır. Öğrenciler cinsiyet açısından 254 (%59.6) kız ve 172 (%40.4) erkek olarak bir dağılım gösterirken öğrencilerin yaş ortalaması da 20,23 olarak hesaplanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Noyan ve arkadaşları (2015) tarafından Türkçe’ ye uyarlaması yapılan “Akıllı Telefon Bağımlılığı Ölçeği-Kısa Formu” ve araştırmacılar tarafından hazırlanan “Demografik Bilgi Formu” kullanılmıştır. Veriler SPSS 23 analiz programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma bulguları şu şekildedir: 1) Yapılan bağımsız grup t testi sonucunda akıllı telefon bağımlılığı eğiliminin cinsiyete göre farklılık gösterdiği, kızların erkeklere göre akıllı telefon bağımlılığı eğilimlerinin daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. 2)Yapılan tek yönlü varyans analizi akıllı telefon bağımlılığı eğiliminin öğrenim görülen bölüme göre farklılık gösterdiğini, bilgisayar bölümü öğrencilerinin matematik, fen bilgisi, Türkçe bölümü öğrencilerine göre bağımlılık eğilimlerinin daha yüksek olduğunu göstermiştir. 3) Akıllı telefon bağımlılığı eğiliminin sınıf düzeyine göre farklılık gösterip göstermediğine yönelik yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda 1., 2,, 3. ve 4. sınıflar arasında anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır. 4) Yapılan Pearson momentler çarpımı korelasyon katsayısı sonucunda ise akıllı telefon bağımlılığı ile akademik başarı arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki ortaya çıkmıştır. Yani akıllı telefon bağımlılığı arttıkça akademik başarının azaldığı sonucuna ulaşılmaktadır. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE KARİYER TERCİHLERİ, AKADEMİK BAŞARI VE AKADEMİK ERTELEMEÖzet: Giriş Erteleme yapılması gereken bir işin ya da görevin mantıklı olmayan gerekçelerle son ana bırakılması durumudur (Lay, 1986). Ertelemenin farklı türleri vardır ve akademik erteleme bunlardan biridir. Akademik erteleme, sınava hazırlanma, ödevleri tamamlama ve proje hazırlama gibi görevlerin son ana bırakılmasıdır (Solomon ve Rothblum, 1984). Akademik erteleme davranışının üniversite öğrencileri arasında yaygın olduğu gözlenmektedir ve bu oranın Türk öğrenci grubunda % 50 düzeyinde olduğu belirtilmektedir (Balkıs ve Duru, 2009). Akademik erteleme davranışı kişisel, eğitsel ve mesleki pek çok değişkenle ilişkilidir. Amaç Bu çalışmanın amacı akademik erteleme davranışının seçilen kariyer alanına dönük değerlendirmeye ve akademik başarı performansına bağlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını incelemektir. Yöntem Araştırma Trabzonda bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesinde, farklı bölüm ve sınıflarda öğrenim gören 885 (Kadın=496, Erkek=389) öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin yaş ortalaması 21.40’dır (Ss=1.67, En düşük=18, En Yüksek=27). Bu çalışmanın verileri bilgi toplama formu ve akademik erteleme ölçekleri ile toplanmıştır. Bulgular Mesleğin tercih edilme düzeyi dikkate alınarak yapılan karşılaştırmada grupların puanları arasında anlamlı fark tespit edilmiştir (F(2,834)= 8.06, p< .05). Farkın mesleği isteyerek tercih etmeyen öğrencilerin akademik erteleme puanlarının (Ort=39.35±10.76), isteyerek tercih eden öğrencilerin puanlarından (Ort=35.15±9.29) anlamlı düzeyde yüksek olmasından kaynaklandığı saptanmıştır. Mesleği tercih etme sıraları dikkate alınarak yapılan karşılaştırmada da sonuçlar anlamlı bulunmuştur (F(5,876)= 4.43, p< .05). Farkın, mesleği son sırada seçmiş olan öğrencilerin akademik erteleme puanlarının (Ort=41.41±11.29), tercihini iki ile beş arasında yapan öğrencilerin puanlarından (Ort=34.44±9.38) anlamlı düzeyde yüksek olmasından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Akademik ertelemenin öğrenim görülen kariyer alanındaki memnuniyete bağlı olarak farklılaştığı tespit edilmiştir (F(2,865)= 14.78, p< .05). Fark, bölümünden memnun olmayan öğrencilerin akademik erteleme puanlarının (Ort=39.23±10.53), bölümünden memnun olan öğrencilerin puanlarından (Ort=34.32±9.08) anlamlı düzeyde yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Genel akademik ortalama göz önünde bulundurulduğunda da akademik erteleme davranışlarının anlamlı düzeyde farklılaştığı saptanmıştır (F(4,877)= 16.41, p< .05). Farkın kaynağını tespit etmek için yapılan Bonferroni testi sonucuna göre, 1.99 ve altı ortalamaya sahip öğrencilerin puanlarının (Ort=39.24±9.44), 3.00-3.49 arası ortalamaya sahip olan öğrencilerden (Ort=31.02±3.24) anlamlı düzeyde yüksek olmasından kaynaklandığı bulunmuştur. Sonuç Mesleki ve eğitsel değişkenler akademik ertelemeyi etkiler. Tartışma Akademik erteleme, akademik ve mesleki değişkenlerden bağımsız düşünülemez. Öğrencilerin seçtikleri mesleğin nitelikleri ve genel akademik performansları erteleme davranışı üzerinde etkilidir. Kaynaklar Lay, C. H. & Silverman, S. (1996). Trait procrastination, anxiety, and dilatory behavior. Personality & Individual Differences, 21, 61-67. Balkıs, M. ve Duru, E. (2009). Akademik erteleme davranışının öğretmen adayları arasındaki yaygınlığı, demografik özellikler ve bireysel tercihlerle ilişkisi. Eğitimde Kuram ve Uygulama, 5(1), 18-32. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE MÜKEMMELLİYETÇİLİĞİN YORDAYICISI OLARAK DEĞERLERÖzet: Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin sahip oldukları değer yönelimlerinin mükemmelliyetçilik düzeyleri üzerinde anlamlı birer yordayıcı olup olmadığının incelemesi amaçlanmıştır. Araştırmada yöntem olarak ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklem grubunu 2016-2017 akademik yılı bahar döneminde Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan ve basit seçkisiz olarak belirlenen 133 (%34,9)’ ü erkek, 248 (%65,1)’ i kız olmak üzere toplam 381 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak Schwartz ve diğ. (2012) tarafından geliştirilen Portre Değerler Anketi (PDA57), Kağan (2011) tarafından uyarlanan Frost Çok Boyutlu Mükemmeliyetçilik Ölçeği (FÇBMÖ) ve araştırma kapsamında oluşturulan Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analiz öncesinde parametrik ya da non-parametrik istatistikler için uygun olup olmadığına (normallik dağılımına, çarpıklık-basıklık, ortalama, ortanca, mod, saçılım ve histogram grafiklerine) ve grupların varyans eşitliğine (Levene F Testi) bakılarak veri analizine başlanmıştır. Yapılan değerlendirme sonucunda verilerin normal dağılım gösterdiği ve grup varyanslarının eşit olduğu görülmüş ve veri setinin parametrik istatistikler için uygun olduğu belirlenmiştir. Araştırmada üniversite öğrencilerin değer tipi puanları ile mükemmeliyetçilik düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelerken bireysel yanıtlama yanlılığını kontrol altına almak gerektiğinden (Schwartz, 2012), her bir katılımcının 57 değer maddesine verdiği yanıtların ortalaması kontrol edilerek kısmî korelasyon analizi uygulanmıştır. Kısmi korelasyon analizi sonrasında mükemmeliyetçilik ile ilişkili olan değerler adımsal (stepwise) regresyon modeline alınmıştır. Adımsal (stepwise) regresyon analizine ilişkin yordayıcı değişkenlerin yordanan değişkendeki değişimi açıklama derecesini test eden ANOVA tablosu incelendiğinde, açıklanan varyansların istatistiksel olarak anlamlı olduğu tespit edilmiştir (F1-379=35,105; F2-378=22,349; F3-377=16,786; F4-376=15,239; F5-375=13,314, p<.01). Modeldeki diğer değişkenler sabit tutulduğunda Güç-Kaynaklar değer tipinin beta katsayısı .166; Güç-Baskınlık değer tipinin beta katsayısı. .152; Başarı değer tipinin beta katsayısı .200; Güvenlik-Toplumsal değer tipinin beta katsayısı -.130; Geleneksellik değer tipinin beta katsayısı -.115 olup, beta katsayısının anlamlılığına ilişkin t testi sonuçları anlamlı bulunmuştur (tgüç-kaynaklar=3.03; p<.01 / tgüç-baskınlık=2.81; p<.01 / tbaşarı=3.62; p<.01 / tgüvenlik-toplumsal=-2.44; p<.05 / tgeleneksellik=-2.22; p<.05). Buna göre diğer değişkenler sabit tutulduğunda Güç-Kaynaklar, Güç-Baskınlık, Başarı, Güvenlik-Toplumsal ve Geleneksellik değer tipleri birlikte üniversite öğrencilerinde mükemmeliyetçilik düzeyinin yaklaşık % 15’ ini açıklamaktadır (R=.388; R2 =.151; p<.01). Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARININ BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersi bugün tüm yükseköğretim kurumlarında okutulmakta olan ve hem öğrenciler hem öğretim elemanları tarafından derse ilişkin içerik, yöntem ve teknikler konusunda bazı beklentilerin bulunduğu bir ders niteliğindedir. Yakın tarihin özelliklerinin ve hassasiyetlerinin kavranmaya çalışıldığı bu dersin verimliliğini artırabilmek, dersin amaçlarının yerine getirilebilmesi bakımından da önem taşımaktadır. Bir milletin kendi milli değerlerine göre yaşaması ve sağlıklı bir şekilde ayakta durması, tarihini bilmesiyle doğru orantılıdır. Tarih, bireyi topluma kazandıran bir ders olarak, öğrenciye bu günün şartlarına uygun milli ve evrensel değerler kazandırmayı amaç edinen bir derstir. Tarih dersleri sayesinde değerlerin toplum tarafından benimsenip yaşatılması sağlanır. Değerler; birey tarafından önemli olan, genellenmiş davranış ve halleri temsil eden kurgulardır. Değerler, birey ve toplumların gelişiminde önemli bir yer tutarak davranışlarını etkiler. Eğitim sistemindeki çeşitli girdilerden beslenen değerler, hayat boyu değişebilir. Bu değerlerin toplum tarafından öğrenilip benimsenmesinde tarihin rolü göz ardı edilmemelidir. Gazi Mustafa Kemal Atataürk’ün “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır” sözü gelecek nesillerin istenilen niteliklerde yetiştirilmeleri için tarihi iyi ve doğru bir şekilde öğrenmeleri gerektiğini ve onların tarihin önemini kavramalarının önemini açıkça ortaya koymaktadır. Bu noktada Türk İnkılâp tarihinin öğretimi, önemli bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeni rejimin ulus devlet inşası sürecinde tarih öğretiminin vatandaş yetiştirme konusunda önemli bir fonksiyonu olmuş ve bu durum buna uygun bir program geliştirilmesi ile sonuçlanarak, inkılâp tarihi dersleri adı altında şekillenmiştir. Salt bir tarih dersi olmaktan ziyade Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını devam ettirme yolunda bir amaca hizmet eden Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersinin bu amaçlara istenilen düzeyde katkı sağlayabilmesi için dersin uygulamasında var olan sorunların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bütün bu gelişmeler ve ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak gerçekleştirilen bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Dersine ilişkin düşünceleri incelenmiştir. Çalışmanın örneklem grubunu Türkiye’nin farklı bölgelerindeki 21 üniversitede öğrenim gören 6717 öğrenci, evrenini ise Türkiye’deki tüm üniversitelerde öğrenim gören üniversite öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplamak amacıyla Eraslan, Yel, Akbaş, Aladağ, Kaşkaya, Yontar, , Eşici ve Çitil (2015) tarafından geliştirilen “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Dersine Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. 37 maddeden oluşan ölçek 4 boyuta (Milli Değerler, Atatürk İlkeleri ve İnkılapları, İdeolojik Temel, Dersin İşlenişi) sahiptir. Elde edilen verilerin analizinde t-testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmıştır. Araştırma sonucunda örneklem grubunda yer alan öğrencilerin genel olarak Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Dersine yönelik olumlu tutuma sahip olduğu, kadın öğrencilerin derse yönelik tutumlarının erkek öğrencilerden daha yüksek olduğu, özel üniversite öğrenim gören öğrencilerin derse yönelik tutumlarının devlet üniversitelerinde öğrenim gören öğrencilerden daha yüksek olduğu, en düşük tutuma sahip öğrencilerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, en yüksek tutuma ise Ege bölgesinde yer alan üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerin sahip olduğu ulaşılan sonuçlardan bazılarıdır. Eraslan ve Kaşkaya (2011) tarafında yapılan çalışmada benzer olarak Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Dersini veren öğretim üyelerinin dersi vermekten memnun oldukları bununla beraber ders içeriğinin geliştirilerek yüz yüze verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Benzer olarak Akbaba (2008) tarafında yapılan çalışmada da üniversite öğrencilerinin Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Dersinin gerekli olduğu ve bu dersi veren öğretim üyelerinin yeterli olduğunu düşündükleri sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BİREYSEL DEĞERLERİNİN KARİYER PLANLAMA SÜRECİNE ETKİSİÖzet: Bu araştırmanın amacı üniversite öğrencilerinin bireysel değerlerinin kariyer planlaması sürecine etkisinin araştırılmasıdır. Öncelikle üniversite öğrencilerinin bireysel değerleri ile kariyer planlaması süreciyle ilişkilendirerek kariyer planlaması sürecinde üniversite öğrencilerine yardımcı olacaktır. Diğer taraftan bireysel değerler ile kariyer planlama sürecine etkisinin incelenmesi mevcut akademik litaratürü de genişletecektir. Günümüzde eğitim seviyesinin yükselmesi, bilgiye erişim yollarının kolaylaşması, insan kaynaklarına verilen önemin artması gibi etkenler, bireylerin kariyer beklentilerinin yükselmesine ve kendi kariyer amaçlarının belirleme sürecinde daha fazla sorumluluk almasına sebep olmuştur. Bireylerin vakitlerinin büyük bir bölümünün iş ortamında geçirdiği düşünüldüğünde kariyer tercihinin bireylerin yaşam tarzının belirlenmesinde de önemli rol oynamaktadır. Bu anlamda bireylerin işte başarılı olabilmesi ve yaptığı işi sevebilmesi için bireylerin kendi yeteneklerine, hedeflerine, kişisel özelliklerine ve sahip olduğu değer algılarına en uygun olan işi seçmesi önem kazanmaktadır. Değer “Bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlar” şeklinde tanımlanmıştır. Bu araştırmanın önemi üniversite öğrencilerinin sahip oldukları bireysel değerleri ve bu bireysel değerlerinin kariyer planlama sürecine etkisini tespit etmeye yöneliktir. Bireysel değerlerin belirlenmesi üniversite öğrencilerinin sahip oldukları değerleri tanıma fırsatı sağlamıştır. Bunun yanı sıra sahip oldukları bireysel değerlerin kariyer planlama sürecine nasıl etkilediği konusunda üniversite öğrencilerine fikir verecektir. Araştırmanın kapsamı, Adnan Menderes Üniversitesi’nin Eğitim Fakültesi ve Fen-Edebiyat Fakültesi’nde öğrenim gören 370 üniversite öğrencisinden oluşmaktadır. Üniversite öğrencilerinin sahip oldukları bireysel değerlerin ve kariyer planlama sürecine etkisinin bazı demografik değişkenlere göre incelendiği bu araştırma, tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Tarama modelleri geçmişte ve halen varolan bir durumu varolduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan yaklaşımlardır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde var olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları herhangi bir şekilde değiştirme, etkileme çabası gösterilmez (Karasar, 2014: 77). Araştırmada, veriler anket yöntemi ile toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak ‘Kişisel Bilgi Formu’, “Bireysel Değerler Ölçeği” ve “Kariyer Boyutları Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmaya katılan üniversite öğrencilerinin bazı sosyo-ekonomik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla oluşturulan anket formunda öğrencilerin cinsiyet, bölüm, ilk ve ortaöğrenimin geçirdiği yer ve aile aylık gelir durumlarına belirlemeye dayalı sorular sorulmuştur. Bireysel değerler ile ilgili ölçek maddeleri Rokeach (1973) tarafından geliştirilen, (Bilgin ve Araz, 1995) tarafından Türkçeye çevrilen ve Koca (2009) tarafından kullanılan araştırmadan alınmıştır. Üniversite öğrencilerinin kariyer planlamasını belirlemek için Schein (1996) tarafından geliştirilen ve Aktaş (2004) tarafından Türkçe’ye uyarlanan kariyer boyutları ölçeği kullanılmıştır. Bu ölçekteki 27 maddenin 16’sı kullanılmıştır. Araştırmada üniversite öğrencilerinin kariyer memnuniyetine ilişkin ölçeğin maddeleri kullanılmamıştır. Çünkü bu maddeler mevcut kariyerden memnuniyet düzeyini ölçmeye yöneliktir. Verilerin istatistiksel analizinde korelasyon, t-testi ve Anova analizleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda Kişisel Bilgi Formu’ndan, Bireysel Değerler Ölçeği’nden ve Kariyer Boyutları Ölçeği’nden elde edilen verilerin sayısal olarak yorumlanması ve ilişkilendirilmesi için SPSS 18.0 (Statistical Package for the Social Sciences) paket programından yararlanılmıştır. Bireysel değerler ölçeği ve kariyer boyutları ölçekleri 5’li likert yapıda oluşturulmuştur. Bireysel değerlere ve kariyer boyutlarına verilen cevaplar 1 ile 5 arasında değerlere sahiptir. Araştırmanın temel bulgusuna göre üniversite öğrencilerinin bireysel değerleri ile kariyer planlaması süreci arasında yüksek düzeyde, pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. Bununla birlikte üniversite öğrencilerinin bireysel değerleri ile kariyer planlaması sürecine cinsiyet, bölüm, ilk ve ortaöğrenimin geçirildiği yerleşim yeri ve aile aylık gelir durumu değişkenine göre anlamlı bir farklılık söz konusudur. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DEĞER ALGILARININ İNCELENMESİ (ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)Özet: Bu araştırmanın temel amacı üniversite öğrencilerinin değer algılarını belirlemek ve üniversite öğrencilerinin değer algılarının bazı değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını saptamaktır. Üniversiteler, genel olarak toplumda değişimi destekleyici hatta değişimin kaynağı sayılan kurumlardan biri olarak kabul edilmektedir. Gençlerin, özellikle yüksek öğrenim gençliğinin sahip olduğu değerler hiyerarşisinin bir profilini çıkarma günümüz toplumsal ve kültürel yapısı içinde, hızlı bir değişim ve gelişimin yaşandığı şu dönemlerde, geçmişte yapılan çalışma sonuçlarıyla karşılaştırmalar açısından da anlamlıdır. Bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin değer öncelik sıralamalarında; cinsiyet farkının, yaşın, yerleşim biriminin, anne-baba mesleklerinin, kardeş sayısının, ailenin ve öğrencilerin aylık gelirlerinin ve farklı eğitim düzeylerinde anne babaya sahip olmanın etkisi, yansıması incelenmiştir. Araştırmaya değer diğer bir nokta da farklı eğitim veren fakültelerde, yüksekokul ve meslek yüksekokullarında okuyan öğrencilerin durumudur. Bu amaçla fakültelerde, yüksekokul ve meslek yüksekokullarındaki öğrencilerinin değer tercihleri arasında bir karşılaştırma yapılmıştır. Üniversite öğrencilerinin sahip oldukları değer algılarının bazı değişkenlere göre incelendiği bu araştırma, tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, Adnan Menderes Üniversitesinde 2016-2017 eğitim-öğretim yılında fakültelerde, yüksekokullarda, meslek yüksekokullarında ve enstitülerde öğrenim görmekte olan öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini, tesadüfi örnekleme yöntemine dayalı olarak üniversitede okuyan öğrenciler arasından seçilen 1033 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama araçları olarak, “Kişisel Bilgi Formu” ve “Değer İfade Formu” kullanılmıştır. Kişisel Bilgi Formunda araştırmaya katılan üniversite öğrencilerinin bazı sosyo-ekonomik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla öğrencinin okuduğu üniversite, cinsiyeti, yaşı, anne babasının eğitim düzeyi ve mesleğine dayalı sorular sorulmuştur. Değer İfade Formunda ise öğrencilere “Hayata bakış açınızı ve amaçlarınızı belirleyen, kararlarınızı etkileyen, yansıtan ve prensiplerinizi oluşturan 5 tane değeri önem derecesine göre” yandaki tabloda verilen değerlere göre yazınız.” şeklinde soru sorulmuş ve alınan cevaplar değer tercihlerine ve sosyo-demografik özelliklere göre analiz edilmiştir. Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmada öğrencilerin demografik özellikler ve ölçekli anket sorularına verdikleri yanıtlar objektif olarak analiz edilmiştir. “Statistical Package for the Social Sciences” (SPSS 20.0) paket programının kullanıldığı verilerin analizinde, kişisel bilgi formlarına bağlı olarak demografik özelliklerin frekans ve yüzde dağılımları bulunduktan sonra öğrencilerin değer tercihleri sosyo-demografik özelliklere göre incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda öğrencilerin değer eğilimleri; aile birliğine önem verme (515), dayanışma (188), sağlıklı olmaya önem verme (184), saygı (578), barış (255), duyarlılık (176), sorumluluk (273), sevgi (378), özgürlük (424), estetik (43), vatanseverlik (350), bilimsellik (55), dürüstlük (513), hoşgörü (165), yardımseverlik (155), adil olma (415), çalışkanlık (205), misafirperverlik (37), temizlik (174), bağımsızlık (157) değerlerini tercih ettikleri görülmektedir. Öğrenciler değerleri kendileri ifade ettiklerinde sırasıyla: saygı, aile birliğine önem verme, dürüstlük, özgürlük, adil olma, sevgi, vatanseverlik, sorumluluk, barış, çalışkanlık, dayanışma, sağlıklı olmaya önem verme, duyarlılık, temizlik, hoşgörü, bağımsızlık, yardımseverlik, bilimsellik, estetik ve misafirperverlik şeklinde sıralanmıştır. Bu değerlerden öğrencilerde özellikle çevre ve doğa ile ilgili değerler başta olmak üzere bireysel (temizlik, sağlıklı olmaya önem verme vb.) ve toplumsal (saygılı olma, yardımseverlik, hoşgörü, dürüstlük, kötü sözlerden uzak olma vb.) değerlere önem verdikleri sonucuna ulaşılabilir. Bu sonuç öğrencilerin bu değerlere toplumda ve çevrelerinde duydukları ihtiyacı ortaya koyması açısından önemlidir. Değerlerin oluşumunun öğrenme süreciyle birlikte gerçekleştiği göz önüne alındığında, öğrencilerin üniversite eğitiminden önceki okul ve aile süreçlerinde değerleri kazanarak gelmeleri beklenir. Uçar (2009) bu doğrultuda öğretmenlerin değerlerle ilgili öğrenci kazanımlarını yetersiz bulduklarını, programlarda daha çok yer verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Değerler eğitiminin daha yararlı hale gelmesi için okul, öğrenci, çevre ve aile işbirliği çerçevesinde sorunların giderilmesine yönelik çalışmalar yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DEMOKRASİ ALGILARININ METAFORLAR ARACILIĞIYLA İNCELENMESİÖzet: Halkın egemenliği temeline bağlı bir yönetim biçimi olan demokrasi; adalet, hak, özgürlük, uzlaşma, sorumluluk gibi evrensel değerleri içinde barındıran bir kavramdır. Demokratik toplumlarda eğitim sisteminin temel amacı; politik rol ve sorumluluklarının farkında olan, haklarını bilen ve arayan, özgürlüklerinin sınırlarını gözeten, hareketlerinin sonuçlarını öngören vatandaşlar yetiştirmektir. Okulların ve eğitim programlarının temel görevlerinden biri, bireye demokratik yaşam biçimi anlayışını ve felsefesini kazandırmaktır. Bu nedenle okullarda, öğrenme ortamlarının demokratik değerlerle donatılması, ders kitaplarının demokratik kavramları aktarmayı amaçlayan metinlerle zenginleştirilmiş olması gerekmektedir. Eğitim programlarında, ilköğretim birinci sınıftan lise bitinceye değin demokratik değerlerin öğretilmesine ve kavratılmasına genişçe yer verilmesine rağmen yükseköğretimde dahi öğrencilerin demokrasi kavramını net olarak kavrayamadığı saptanmıştır. Üniversite okumaya hak kazanmış bireyler, gerek aldıkları eğitimlerden ötürü gerekse yaşları itibariyle, temel hak ve özgürlüklerini kavrayan, demokrasinin ne demek olduğunu içselleştiren etkin bir vatandaş olmalıdır. Bu nedenle “demokrasi” kavramı onlar için, daha çok anlam ifade etmelidir. Bu araştırmanın temel amacı, üniversite öğrencilerinin demokrasi algılarını metaforlar aracılığıyla incelemektir. Bunun için Uludağ Üniversitesinin çeşitli bölüm ve programlarında öğrenim gören öğrencilerle, Türk Dili dersinde çalışılmıştır. Türk Dili dersi öğrencilerin anlama ve anlatma becerilerini geliştirmeyi, bu beceriyi alışkanlığa dönüştürmeyi hedeflemektedir. Bu hedeften hareketle, bireyin “demokrasi” kavramına olan bakışı, “demokrasi”yi nasıl betimlediği, bunun için hangi benzetmelerden yararlandığı belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmada “Demokrasi … gibidir çünkü …” ya da “Demokrasi … benzer çünkü …” biçiminde boşluk doldurma etkinliği gerçekleştirilerek ve öğrencilerden bu cümleleri kendi algılama yöntemlerine bağlı olarak tanımlamaları istenmiştir. Alınan yanıtlar, herhangi bir nicelik analizine bağlı kalınmaksızın nitel araştırmaya dayalı olarak değerlendirilmiştir. Araştırmanın sonucunda öğrencilerin, demokrasi kavramını neye benzettikleri, kaç farklı metafor ürettikleri ortaya çıkarılmıştır. Bu metaforlar, kavramsal kategorilerine göre sınıflandırılarak öğrencilerin demokrasiye yönelik düşüncelerinin olumlu mu, olumsuz mu olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK DAVRANIŞLARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLERÖzet: Bu çalışmanın amacı, (fen) edebiyat fakültesi öğrencilerinin demokratik vatandaşlık davranışlarını düzeyleri ve bu davranışları etkileyen faktörleri ortaya koymaktır. Demokratik toplumlarda gençlerin siyasal alanda olduğu gibi toplumsal hayatın genelinde demokratik vatandaşlık davranışları, sağlıklı işleyen demokrasi kültürü için son derece önemlidir. Bireylerin demokratik davranışları ise tek bir sebeple açıklanamayacak kadar karmaşık bir konudur. Bireylerin, almış oldukları eğitim sürecindeki hayat tecrübelerinin yanında modern toplum yapısının bir sonucu olarak demokratik sistemin işleyişindeki kişi kurum ve kuruluşları ile ilgili iş ve işlemlerde, geleneksel medya, sosyal medya, dernek, kulüp ve vakıf faaliyetleri gibi alanlarındaki maruz kaldıkları kültürlenme süreci de onların demokratik vatandaşlık davranışlarını etkilemektedir. Üniversite çağındaki gençlerin entelektüel olarak beslendikleri kaynaklar arasında öğrenci kulüpleri de vardır. Üniversite dışında faaliyet gösteren dernek, vakıf, yardım kuruluşu gibi gönüllülük esasına göre çalışan sivil toplum kuruluşları ve onların faaliyetleri de bireylerin demokratik vatandaşlık davranışlarını etkilediği görülmektedir. Gerek üniversitede yerleşik gerekse üniversite dışında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının düşünsel düzeyde de öğrencileri demokrasi konusunda etkilemeleri söz konusu olabilir. Sosyal medya ve internetin sunmuş olduğu imkanlar dolayısıyla üniversite çağındaki gençlerin demokratik katılımları hem sosyal medya üzerinden olabilmekte hem de sosyal medyadan etkilendiği düşünülmektedir. Ayrıca, demokratik toplumlarda, kişilerin bireysel veya başlarıyla işbirliği halinde gerçekleştirdikleri davranışlarını açıklamada güven çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu faktörlerin ayrı ayrı ve hepsi birlikte üniversite öğrencilerinin demokratik vatandaşlık düzeylerine etki yapması teorik olarak mümkündür. Bu yüzden, bu çalışmada, bireylerin demokratik vatandaşlık davranışları düzeyleri ve bu davranışları etkileyen faktörleri incelemeye çalışılmaktadır. Bu çalışma, nicel ve nitel araştırma yöntemlerinin birlikte işe koşacak şekilde desenlenmiş olan daha büyük bir araştırma projesinin verilerinin nicel boyutunun bir kısmı ile ortaya çıkartılmıştır. Araştırmanın çalışma evrenini Türkiye’de (fen) edebiyat fakültelerinde eğitim almakta olan 2., 3. ve 4. sınıf üniversite öğrencileri oluşturmaktadır. Çalışma grubu ise, Türkiye’nin değişik illerindeki 12 devlet üniversitelerinin (fen) edebiyat fakültelerinin bazı sosyal bilim alanları bölümlerinde eğitim almakta olan 2253 üniversite öğrencisinden oluşmaktadır. Veriler, daha büyük bir araştırmayı kapsayan bir proje için geliştirilmiş olan sosyoekonomik seviye indeks ve bilgi formu ve 7 farklı ölçme aracı ve bağımlı değişkenler için ( 21 madde ve 6 boyuttan oluşan evet/hayır tipi bir ölçme aracı ile elde edilmiştir. Ölçme aracın toplam güvenirlik katsayısı .80 (Cronbach’s Aplha)’dır. Veriler stepwise regressyon analizine tabi tutulmuştur. Öğrencilerin en çok oy kullanma davranışını sergiledikleri anlaşılmaktadır (.84, 0 en az – 1 en çok). Bunu sırasıyla, örgütlü vatandaşlık tepkisi (.62) ve sivil toplum kuruluşlarına aktif katılım boyutlarındaki davranışları izlemektedir. Öğrencilerin örgütlü vatandaşlık tepkisini yordayan değişkenler arasında en önemlisi sivil toplum kuruluşlarına güven olduğu görülmektedir. Buna karşı, yargıya ve kolluk kuvvetleri güveni yüksek olanların ise örgütlü vatandaşlık davranış düzeyleri düşüktür. Öğrencilerin siyasi partilere üyelik ve faaliyetlerine katılım davranışlarını açıklayan en önemli değişken ise onları siyasete duydukları güven düzeyleridir. Öğrencilerin extreme vatandaşlık davranışlarını açıklayan en önemli değişken onların kolluk kuvvetlerine güvensizlikleri olduğu anlaşılmaktadır. Öğrencilerin sivil toplum kuruşlarına katılım davranışlarındaki gözlenen varyasyonu açıklayan en önemli değişken beklenileceği üzere onları sivil toplum kuruluşlarına güven düzeyleridir. Öğrencilerin siyasilerle etkileşimlerindeki en önemli değişken yine onları sivil toplum kuruluşlarına duydukları güven olduğu anlaşılmaktadır. Öğrencilerin oy verme davranışlarını açıklayan en önemli değişken onların siyasete duydukları güven düzeyleri olduğu anlaşılmaktadır. Regresyon modellerinde olan onlarca değişken içinde, her boyutta en önemli değişkenin güven esasına göre davranış sergilenmesi gereken değişkenler olduğu görülmektedir. Bu durumda üniversite öğrencilerinin demokratik vatandaşlık davranışlarını etkileyen en önemli unsurun ‘güven olduğu anlaşılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Demokrasi, demokratik vatandaşlık, güven Bu çalışma, 114K190 numaralı TÜBİTAK projesinde toplanan verilerin bir kısmı kullanılarak oluşturulmuştur. Bu yüzden TÜBİTAK ve projenin çeşitli aşamalarında görev alan tüm akademisyenlere teşekkür ederim. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGUSAL ZEKâ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: 1990 yılında ortaya çıkan ve hemen hemen her alanda giderek popüler bir alan olan duygusal zekâyı IQ’dan farklı bir yeti olarak ele alan Goleman’a (2013) göre, insanların akıl ve duygusal hassasiyetlerinin karışık olduğunu ve IQ’su yüksek fakat duygusal zekâsı düşük ya da IQ’su düşük ve duygusal zekası yüksek kişiler, kalıplaşmış inanışlara karşın görece enderdir. Barutçugil (2004) duyguyu, hislerde ve zihinsel tutumda fizyoloji değişiklikler ve açıklayıcı davranışlarla ortaya çıkan bir hareket olarak tanımlamaktadır. Duygusal zekâyı ilk tanımlayan bilim adamları olan John D. Mayer ve Peter Salovey (1993) duygusal zekâ kavramını; kendinin ve başkalarının duygularını izleme, bunlar arasında ayırım yapma ve buradan elde ettiği bilgileri düşünce ve davranışlarına yön vermede kullanabilme yeteneği olarak tanımlamışlardır. Goleman duygusal zekâyı (2013) “Duygusal zekâ; kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, dürtüleri kontrol ederek tatmini erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkasının yerine koyabilme ve umut besleme…” becerisi olarak tanımlamaktadır. Akademik zekâ yaşamın getirebileceği değişiklikler veya imkânsızlıklara hazırlıklı olmayı doğrudan sağlayan bir zekâ türü değildir. Duygusal yaşam, matematik ve okuma gibi daha çok ya da az beceriyle yapılabilen ve kendine özgü yetenek gerektiren bir alandır. Eşit zekâya sahip iki kişiden biri hayatta başarılı olurken, diğerinin nasıl çıkmaza girdiğini anlamak için, kişinin bu alanlarda ne kadar yetenekli olduğunu bilmek de çok önemlidir. Duygusal yetenek, bir meta-yetenektir; yani, ham zekâ dâhil, var olan diğer yeteneklerimizi ne kadar iyi kullanabileceğimizin belirleyicisidir. Araştırmanın evrenini, Aksaray Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu ve Kırıkkale Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nde 1. ve 4. sınıfta okuyan 369 üniversite öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmada öğrencilerin kişisel bilgilerini belirlemek amacıyla “Kişisel Bilgi Formu”, duygusal zekâ seviyelerini ölçmek Gözden Geçirilmiş Schutte Duygusal Zeka ölçeği Austin, Saklofese, Huang ve McKenney (2004) tarafından 41 madde olarak yeniden düzenlenmiş olup Cronbach-Alpha değeri .85 olarak tespit edilmiştir. Ölçeğin gözden geçirilmiş Türkçe uyarlanması Tatar, Tok ve Saltukoğlu (2011) tarafından aslına uygun olarak 41 maddeden yeniden oluşturulmuştur. Ölçek 5’li likert ölçeği şeklinde olup Cronbach-Alpha değeri .82 olarak tespit edilmiştir. Bu araştırmanın ise Cronbach-Alpha değeri .81 olarak tespit edilmiştir. Elde edilen verilerin değerlendirilmesinde SPSS 23 programı üzerinde ANOVA ve t-testi kullanılmıştır. Öğrencilerinin duygusal zekâ düzeylerinin incelendiği bu çalışmada öğrencilerin, yaş ve kaldıkları yer faktörlerine göre yapılan ANOVA testi sonuçlarında duygusal zekânın alt boyutları açısından aralarında anlamlı farklılığa rastlanmamıştır. Öğrencilerin, cinsiyet faktörüne göre yapılan t-testi sonuçlarında gruplar arasında duygusal zekânın alt boyutları açısında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Öğrencilerin, okudukları bölümlere göre yapılan t-testi sonucuna göre duygusal zekânın alt boyutları açısından gruplar arasında anlamlı farklılık olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin, sınıf faktörüne göre yapılan t-testi sonuçlarına göre duygusal zekânın olan iyimserlik/ruh halinin düzenlenmesi alt boyutu açısından aralarında anlamlı farklılık vardır. Öğrencilerin, profesyonel sporcu olup-olmama durumlarına göre duygusal zekânın alt boyutları açısından aralarında anlamlı farklılık olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin profesyonel sporcu olup-olmama durumlarına göre duygusal zekânın alt boyutları açısından aralarında anlamlı farklılık olduğu görülmüştür. Öğrencilerin, öğrenim gördükleri üniversitelere göre duygusal zekânın alt boyutları açısından aralarında anlamlı farklılık olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ÖZ YÖNETİMLİ ÖĞRENMEYE HAZIRBULUNUŞLUK DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bilgi çağında bireylerin sahip olmaları gereken özelliklerin büyük ölçüde değiştiği görülmektedir. Bilgi toplumunun bireyleri, sorgulayan, araştıran, kendi öğrenme sorumluluklarını alabilen ve kendi öğrenme süreçlerini aktif bir şekilde yönetebilen özellikler taşırlarsa hızla değişen dünya koşullarına ayak uydurabilirler. Bireylerin bilgi toplumunu oluşturabilmek ve bu toplumu geliştirebilmek için geliştirmeleri gereken becerilerden birisi öz yönetimli öğrenmedir. Öz yönetimli öğrenme bireylerin kendi öğrenme hedeflerini belirleyip, kendileri için en uygun öğrenme yöntemini seçip, kendilerini değerlendirebildikleri bir süreci ifade etmektedir. Bu kapsamda toplumların değişen dünya şartlarına ayak uydurabilmesi için toplumsal dönüşümün önemli bir basamağı olan üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeleri son derece önemlidir. Bu çalışmanın amacı üniversite öğrencilerinin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim öğretim yılında Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi (238), Mühendislik Fakültesi (121) ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin (211) farklı bölümlerinde farklı lisans programlarında 1. ve 4. sınıfta öğrenim gören 570 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışma grubunda yer alan öğrencilerin öğrenim gördükleri bölümler ise şu şekildedir: Tarih (67), Coğrafya (51), Matematik (38), Arkeoloji (42), Türk Dili ve Edebiyatı (42), Bilgisayar Mühendisliği (40), Elektrik-Elektronik Mühendisliği (42), Bilgisayar Mühendisliği (41), Makine Mühendisliği (38), Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (73), Maliye (77), İşletme (59). Çalışma grubunu oluşturan 284 kadın ve 286 erkek öğrencinin 275’i 1. sınıfa, 295’i ise 4.sınıfa devam etmektedir. Araştırmanın problemlerine cevap bulmak amacıyla araştırmacılar tarafından oluşturulan ve katılımcıların demografik özelliklerinin toplanmasını amaçlayan kişisel bilgi formu ile Fisher ve diğerleri (2001) tarafından geliştirilen ve Türkçeye uyarlama çalışması Şahin ve Erden (2009) tarafından gerçekleştirilen “Öz Yönetimli Öğrenmeye Hazırbulunuşluk Ölçeği (ÖYÖHÖ) kullanılmıştır. Elde edilen veriler SPSS veri analizi programı kullanılarak analiz edilmiştir. Öğrencilerin Öz Yönetimli Öğrenmeye Hazırbulunuşluk düzeylerine ilişkin verilerin analizinde; aritmetik ortalama, standart sapma gibi betimsel analiz teknikleri; iki değişkenin karşılaştırılmasında t-testi, üç ve daha fazla değişkenlerin karşılaştırılmasında ise tek yönlü varyans analizi (ANOVA) testinden yararlanılmıştır. Analizlerden elde edilen bulgular sonucunda; öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeylerinin iyi düzeyde ( x =3.81) olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeyleri cinsiyet değişkeni açısından incelendiğinde; öğrenme istekliliği, öz kontrol becerileri ve toplam öz yönetimli öğrenme hazırbulunuşluk puanlarında [t(2, 568)=2.12, p<0.05] kadın öğrenciler lehine anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Sınıf değişkeni açısından incelendiğinde 4. sınıf öğrencilerinin öz yönetimli öğrenme hazırbulunuşluk düzeyinin 1. sınıf öğrencilerine göre daha yüksek düzeyde olduğu görülmüştür. Öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeylerinin fakülte değişkeni açısından anlamlı olarak farklılaştığı bulgusu elde edilmiştir. Bu farkın kaynağı incelendiğinde, öz yönetim ve öğrenme istekliliği boyutlarında idari bilimler fakültesi öğrencilerinin aldıkları puanların diğer fakültelerde öğrenim gören öğrencilere göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, üniversitede düzenlenen konferans, panel, sempozyum vb. gibi etkinliklere katılan öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeyi puanlarının bu etkinliklere katılmayan öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeyi puanlarına göre; bu etkinliklere bazen katılan öğrencilerin puanlarının da hiç katılmayan öğrencilerin puanlarına göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Buna karşın öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk puanlarında, bilgisayar ve bilgi iletişim teknolojilerindeki gelişmeleri takip etme değişkenine göre anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Araştırma bulguları sonucunda yüksek öğretim öğrencilerinin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeylerinin tüm fakültelerde daha üst düzeyde geliştirilmesini sağlayacak öğrenme ortamlarının düzenlenmesi ve yapılandırmacı öğrenme etkinliklerinin gerçekleştirilmesi önerilebilir. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ÖZ YÖNETİMLİ ÖĞRENMEYE HAZIRBULUNUŞLUK DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bilgi çağında bireylerin sahip olmaları gereken özelliklerin büyük ölçüde değiştiği görülmektedir. Bilgi toplumunun bireyleri, sorgulayan, araştıran, kendi öğrenme sorumluluklarını alabilen ve kendi öğrenme süreçlerini aktif bir şekilde yönetebilen özellikler taşırlarsa hızla değişen dünya koşullarına ayak uydurabilirler. Bireylerin bilgi toplumunu oluşturabilmek ve bu toplumu geliştirebilmek için geliştirmeleri gereken becerilerden birisi öz yönetimli öğrenmedir. Öz yönetimli öğrenme bireylerin kendi öğrenme hedeflerini belirleyip, kendileri için en uygun öğrenme yöntemini seçip, kendilerini değerlendirebildikleri bir süreci ifade etmektedir. Bu kapsamda toplumların değişen dünya şartlarına ayak uydurabilmesi için toplumsal dönüşümün önemli bir basamağı olan üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeleri son derece önemlidir. Bu çalışmanın amacı üniversite öğrencilerinin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim öğretim yılında Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi (238), Mühendislik Fakültesi (121) ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin (211) farklı bölümlerinde farklı lisans programlarında 1. ve 4. sınıfta öğrenim gören 570 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışma grubunda yer alan öğrencilerin öğrenim gördükleri bölümler ise şu şekildedir: Tarih (67), Coğrafya (51), Matematik (38), Arkeoloji (42), Türk Dili ve Edebiyatı (42), Bilgisayar Mühendisliği (40), Elektrik-Elektronik Mühendisliği (42), Bilgisayar Mühendisliği (41), Makine Mühendisliği (38), Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (73), Maliye (77), İşletme (59). Çalışma grubunu oluşturan 284 kadın ve 286 erkek öğrencinin 275’i 1. sınıfa, 295’i ise 4.sınıfa devam etmektedir. Araştırmanın problemlerine cevap bulmak amacıyla araştırmacılar tarafından oluşturulan ve katılımcıların demografik özelliklerinin toplanmasını amaçlayan kişisel bilgi formu ile Fisher ve diğerleri (2001) tarafından geliştirilen ve Türkçeye uyarlama çalışması Şahin ve Erden (2009) tarafından gerçekleştirilen “Öz Yönetimli Öğrenmeye Hazırbulunuşluk Ölçeği (ÖYÖHÖ) kullanılmıştır. Elde edilen veriler SPSS veri analizi programı kullanılarak analiz edilmiştir. Öğrencilerin Öz Yönetimli Öğrenmeye Hazırbulunuşluk düzeylerine ilişkin verilerin analizinde; aritmetik ortalama, standart sapma gibi betimsel analiz teknikleri; iki değişkenin karşılaştırılmasında t-testi, üç ve daha fazla değişkenlerin karşılaştırılmasında ise tek yönlü varyans analizi (ANOVA) testinden yararlanılmıştır. Analizlerden elde edilen bulgular sonucunda; öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeylerinin iyi düzeyde ( x =3.88) olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeyleri cinsiyet değişkeni açısından incelendiğinde; öğrenme istekliliği, öz kontrol becerileri ve toplam öz yönetimli öğrenme hazırbulunuşluk puanlarında [t(2, 568)=2.12, p<0.05] kadın öğrenciler lehine anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Sınıf değişkeni açısından incelendiğinde 4. sınıf öğrencilerinin öz yönetimli öğrenme hazırbulunuşluk düzeyinin 1. sınıf öğrencilerine göre daha yüksek düzeyde olduğu görülmüştür. Öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeylerinin fakülte değişkeni açısından anlamlı olarak farklılaştığı bulgusu elde edilmiştir. Bu farkın kaynağı incelendiğinde, öz yönetim ve öğrenme istekliliği boyutlarında idari bilimler fakültesi öğrencilerinin aldıkları puanların diğer fakültelerde öğrenim gören öğrencilere göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, üniversitede düzenlenen konferans, panel, sempozyum vb. gibi etkinliklere katılan öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeyi puanlarının bu etkinliklere katılmayan öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeyi puanlarına göre; bu etkinliklere bazen katılan öğrencilerin puanlarının da hiç katılmayan öğrencilerin puanlarına göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Buna karşın öğrencilerin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk puanlarında, bilgisayar ve bilgi iletişim teknolojilerindeki gelişmeleri takip etme değişkenine göre anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Araştırma bulguları sonucunda yüksek öğretim öğrencilerinin öz yönetimli öğrenmeye hazırbulunuşluk düzeylerinin tüm fakültelerde daha üst düzeyde geliştirilmesini sağlayacak öğrenme ortamlarının düzenlenmesi ve yapılandırmacı öğrenme etkinliklerinin gerçekleştirilmesi önerilebilir. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN PSİKOLOJİK SAĞLAMLIKLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlıklarını çeşitli değişkenler (cinsiyet, ailelerin gelir durumu, algılanan anne-baba tutumu ve yaşamlarının büyük kısmını geçirdikleri yer) açısından incelemektir. Araştırma, genel tarama modeline göre yürütülmüştür. Araştırma grubunu 2015-16 eğitim öğretim yılında, Ankara Üniversitesi (n=197), Ondokuz Mayıs Üniversitesi (n=226), Uludağ Üniversitesi (n=219) ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde (n=202) öğrenim görmekte olan toplam 844 üniversite öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20.99’dur. Bu araştırmada ölçme aracı olarak Kişisel Bilgi Formu ve Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin normal dağılıp dağılmadığını belirlemek için yapılan One Sample Kolmogorov-Simirnov testi sonucunda, verilerin normal dağılmadığı görülmüş ve analizlerde nonparametrik testler kullanılmıştır. Üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlık düzeylerinin cinsiyete ve yaşamlarının büyük kısmını geçirdikleri yere göre anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını test etmek için Mann Whitney U testi; ailelerin gelir durumu ve aile tutumuna göre anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını test etmek için Kruskal-Wallis testi uygulanmıştır. Elde edilen bulgular, üniversite öğrencilerinin Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamasının 19.28 olduğunu göstermiştir. Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği için alınan puan 6-11 arası ise düşük, 12-22 arası ise orta ve 23-30 arası ise yüksek düzeyi göstermektedir. Bu durumda araştırmaya katılan üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlıklarının orta düzeyde olduğu söylenebilir. Elde edilen diğer bulgular, erkek öğrencilerin psikolojik sağlamlık düzeylerinin kadın öğrencilere göre anlamlı ölçüde daha yüksek olduğunu (p<.001), ailesinin gelir durumu iyi olan üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlık düzeylerinin, ailesinin geliri orta olanlara göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu (p<.05), aileleri ilgisiz tutum sergileyen üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlık düzeylerinin anlamlı düzeyde düşük, bununla birlikte demokratik tutum sergileyen ailelere sahip üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlık düzeylerinin koruyucu ve otoriter tutum sergileyen ailelere göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu (p<.01) ve yaşamlarının büyük kısmını ilde geçiren öğrencilerin, köy ve ilçede geçiren öğrencilere göre psikolojik sağlamlık düzeylerinin anlamlı ölçüde daha yüksek olduğunu (p<.01) göstermiştir. Sonuç olarak öğrencilerin psikolojik sağlamlıklarının orta düzeyde olduğu, cinsiyetin, ailenin gelir durumunun, algılanan anne-baba tutumunun ve öğrencilerin yaşamlarının büyük kısmını geçirdikleri yerin öğrencilerin psikolojik sağlamlıkları üzerinde anlamlı farklılık oluşturduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN SOSYO- EKONOMİK PROFİLİÖzet: Üniversite, öğrencinin akademik, mesleki ve kültürel gelişimleri sadece sınıfta gerçekleşmez. Bu nedenle öğrencinin aile, eğitim kurumu ve yaşanılan yere ait görüşlerinin belirlenmesi amacıyla yapılan profil araştırmaları ile hedef kitlenin daha iyi tanınması sağlanabilir. Bu tür çalışmalar ve çalışmaya konu olan öğrencilerin profili geçmişten günümüze bilim ve teknolojideki gelişmeler ve küreselleşme nedeniyle toplumun yapısında meydana gelen değişmelerden dolayı büyük önem taşımaktadır. Bu araştırma, üniversite gençliğinin yaşam tarzları, bakış açıları, ekonomik durumları hakkında ışık tutacağı için önemlidir. Genç nüfusun özellikle de üniversite gençliğinin profilini bilmek ülkenin geleceğine ışık tutacaktır. Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin sosyo-ekonomik profili belirlenmek istenmiştir. Araştırma tarama modelindedir. Tarama modelleri, geçmişte ya da halen varolan bir durumu, var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Eğer, araştırmanın amacı cok sayıda obje veya insana ilişkin bazı betimlemelerde bulunmak ise tarama modeli en uygun model olarak görülmektedir. Araştırmanın evrenini Pamukkale Üniversitesi’nde öğrenim gören 10.860, örneklemini ise 916 birinci öğrencileri oluşturmaktadır. Veri toplama aracı, katılımcıların profilini ortaya çıkarmak amacıyla Yaylalı ve arkadaşları (2006) tarafından geliştirilen ölçme aracından yararlanılarak araştırmanın amacına uygun olarak düzenlenip geliştirilmiştir. Kırkbeş sorudan oluşan formunda, öğrencilerin demografik özelliklerine, sosyo-ekonomik durumlarına, ilgi alanlarına, günlük alışkanlıklarına, eğitim süreçlerine ve alanı tercih nedenlerine ilişkin sorular içermektedir. Araştımadan elde edilen sonuçlara göre, öğrencilerin yarısından fazlasının kadın, yarısına yakınının ise erkek olduğu; gençlerin genellikle üniversiteyi, liseyi bitirdikleri ilk veya ikinci senede kazanmış oldukları görülmektedir. Öğrencilerin öğrenim gördükleri fakültelere bakıldığında, çoğunluğunun Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gördüğü; öğrenim şekillerine göre % 79,6’sının normal öğrenim gördüğü, % 20,4’ünün ikinci öğrenim gördüğü sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerin ikamet ettikleri coğrafi bölgelere göre dağılımlarına bakıldığında, % 50,0’sinin Ege Bölgesi’nde ikamet ettiği, öğrencilerin yaşadıkları yerleşim birimlerine göre dağılımında, % 29,5’inin büyükşehirde, % 29,3’ünün ilçede yaşadığı görülmektedir. Öğrencilerin babalarının yaptığı mesleğe bakıldığında, % 20,8’inin memur, % 3,6’sının işsiz olduğu, annelerinin ise çoğunluğunun ev hanımı (% 67,5); öğrencilerin babalarının eğitim durumlarına bakıldığında % 30,2’sinin, annelerinin ise, % 41,3’ünün ilkokul mezunu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerin mezun oldukları lise türüne bakıldığında, % 40,4’ünün Anadolu Lisesi mezunu olduğu görülmüştür. Öğrenciler üniversiteye girmeyi sağlayan temel belirleyici etmenlerinin dershane olduğunu belirtmektedirler. Öğrencilerin barınma şekline bakıldığında, % 25,4’ünün devlet yurdunda, % 25,0’inin arkadaşları ile evde, % 21,7’sinin özel yurtta,% 19,7’sinin ailesinin yanında,% 6,6’sının tek başına evde, % 1,6’sının akraba veya tanıdıklarının yanında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Yabancı dil bilme düzeyleri sorulduğunda öğrenciler, % 31,4’i orta düzeyde, % 4,7’si çok iyi düzeyde yabancı dil bildiğini belirtmektedir. Öğrenciler aylık harcamalarındaki en büyük giderin barınma olduğu, tamamına yakını yerli dizi izlemekten hoşlandığı, 28,7’sinin sanata, % 25,6’sının siyasete ilgi duyduğu, yarısına yakınının Türk pop müziğini tercih ettiği, % 66,7’sinin gündemi takip ederken interneti kullandığı anlaşılmaktadır. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN SOSYOBİLİMSEL KONULARA YÖNELİK BİLİMSEL DÜŞÜNME ALIŞKANLIKLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: Bu çalışma, sağlık bilimler ve fen bilimleri alanlarında öğrenim gören lisans öğrencilerinin sosyobilimsel konulara yönelik bilimsel düşünme alışkanlıklarını karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya Artvin Çoruh Üniversitesinde eğitim gören 70 fen bilgisi öğretmenliği öğrencisi ile sağlık bilimleri fakültesi beslenme ve diyetetik bölümünde öğrenim gören 79 öğrenci olmak üzere toplam 149 öğrenci katılmıştır. Alan taraması yönteminin kullanıldığı bu çalışmanın verileri Çalık ve Coll (2012) tarafından geliştirilmiş, 7 faktörlü (otoriteden gelen argümanlara güvenmeme, açık fikirlilik, şüphecilik, mantıksallık, inancın askıya alınmaması, nesnellik ve merak) geçerliliği ve güvenilirliği sağlanmış ve Türkçe uyarlanması yapılmış olan 32 maddelik “Bilimsel Düşünme Alışkanlıkları Ölçeği” ile toplanmıştır. Ölçek iki kısımdan oluşmakta olup ölçeğin ilk kısmında öğrencilerin demografik özelliklerine yönelik sorular, ikinci kısmında ise ölçek maddeleri yer almaktadır. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS programı kullanılarak analiz edilmiştir. Yapılan bağımsız gruplar t testi uygulanmış ve sonucunda otoriteden gelen argümanlara güvenmeme, şüphecilik, inancın askıya alınması ve nesnellik alt maddelerindeki öğrencilerin bilimsel düşünme alışkanlıklarında bir farka rastlanmamıştır. Merak, mantıksallık ve açık fikirlilik alt maddeleri ile ilgili gruplar arasında öğrencilerin bilimsel düşünme alışkanlıkları arasında fark olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analizinden bilimsel düşünme alışkanlıkları için her bir 7 alt faktör kendi arasında karşılaştırılıp değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucunda, sosyobilimsel konularda farklı bakış açılarının ve bilimsel düşünme alışkanlıklarının geliştirilmesi için disiplinler arası çalışmaların yapılması önerilmektedir. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN UZAKTAN EĞİTİME KARŞI TUTUM DÜZEYLERİÖzet: İçerisinde bulunduğumuz 21. yüzyılda yaşanan gelişmeler hayatın her alanını etkilediği gibi eğitim alanını da derinden etkilemiştir. Gelişen teknolojik gelişmelerle birlikte eğitim sistemlerinde büyük değişiklikler yaşandığı görülmektedir. Bu bağlamda bilginin dağıtılması ve paylaşılmasında kullanılan geleneksel yöntemlerin yerine eğitim sisteminde teknolojiye dayanan birçok yeni sistem kullanılmaya başlanmıştır. Uzaktan eğitim sistemi ise bu teknolojilerden birisi olup, eğitim sisteminde yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Uzaktan eğitim sistemi en genel ifade ile öğretmenlerin ve öğrencilerin aynı ortamda olmasına gerek duyulmadan planlı bir şekilde yürütülen bir eğitim türüdür. Uzaktan eğitim sistemi zaman ve mekân açısından esneklik, azalan maliyetler gibi bireyler açısından çeşitli kolaylıklar sağlamaktadır. Ayrıca, bu sistemde öğrenciler kendi öğrenme sorumluluklarını daha çok üstlenmekte ve öğrenme süreçlerini kendileri yönetebilmektedir. Bu şekilde öğrenciler süreç içerisinde bilgiyi pasif bir şekilde almak yerine bireysel çaba göstererek bilgiyi anlamlandırmaktadır. Tüm bu gelişmeler sonucunda olan ilgi her geçen gün artmaktadır ve uzaktan eğitim sistemi geleceğin eğitim anlayışı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sistem içerisinde yer alan en önemli değişkenden birisi de öğrencilerdir. Sistemin başarılı olmasında öğrencilerin sisteme karşı olan tutumları önemli bir etkendir. Öğrencilerin gelişen bu sisteme ayak uydurması, görev ve rollerindeki değişiklikleri kabullenebilmelerinde yeni teknolojilere karşı nasıl bir tutum sergiledikleri belirlenmelidir. Bu bilgiler ışığında bu çalışmanın temel amacı Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Osmaneli Meslek Yüksekokulu’nda farklı bölümlerde öğrenim gören ve İngilizce I dersini uzaktan eğitim sistemi ile alan öğrencilerin uzaktan eğitime yönelik tutum düzeylerinin incelenmesidir. Bu bağlamda bu araştırmada uzaktan eğitim sistemi içerisinde yer alan öğrencilerin sistemle ilgili görüşleri ve sisteme ait tutumları ele alınmıştır. Araştırmada, nicel araştırma desenlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Osmaneli Meslek Yüksekokulu’nda öğrenim gören 1. sınıf öğrencileri oluştururken, çalışma grubunu Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Osmaneli Meslek Yüksekokulu’nda öğrenim gören 224 1. sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Veriler araştırmacı tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu ve Ağır (2007) tarafından geliştirilen ve 21 maddeden oluşan “Uzaktan Eğitim Tutum Ölçeği” aracılıyla ölçülmüştür. Elde edilen veriler belirli bir sıraya konularak bilgisayar ortamına aktarılmış ve SPSS veri analizi programı kullanılarak analiz edilmiştir. Öğrencilerin Uzaktan Eğitime Yönelik Tutum Ölçeği düzeylerine ilişkin alt boyutların her biri için aritmetik ortalama ve standart sapmaları, frekans (f) dağılımı ve yüzde (%) oranları özetlenmiştir. Cinsiyet gibi iki alt kategorili bağımsız değişken için bağımsız t-testi uygulanmıştır. Üç ve daha fazla alt kategorisi olan değişken verileri için uygun analiz türünün belirlenmesinde ise tek yönlü varyans analizi (ANOVA) testinden yararlanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular sonucunda; öğrencilerin uzaktan eğitime yönelik tutumlarının orta düzeyde olduğu görülmüştür. Öğrencilerin uzaktan eğitime yönelik tutum düzeylerinin cinsiyet ve uzaktan eğitimin üstün yönleri değişkeni açısından anlamlı bir farklılaşmaya neden olmadığı görülmüştür. Yani kadın ve erkek öğrencilerin uzaktan eğitime yönelik tutumlarının benzer olduğu sonucu elde edilmiştir. Buna karşın öğrencilerin öğrenim gördükleri program ve uzaktan eğitimle ilgili bilgi sahibi olma düzeyleri açısından öğrencilerin uzaktan eğitime yönelik tutum düzeylerinde anlamlı bir farklılaşma olduğu görülmüştür. Elde edilen bu bulgular doğrultusunda öğrencilerin uzaktan eğitim sistemine yönelik tutum düzeylerinin artırılmasının gerekli olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda öğrencilerin sisteme olan ilgilerini ve motivasyon düzeylerini artıracak etkinliklere yer verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, öğrencilerin sisteme ilişkin daha çok bilgi sahibi olmaları sağlanmalıdır. Bu şekilde sistem içerisinde öğrenci başarısının da artırılabileceği öngörülmektedir. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YAŞAM DOYUMU, POZİTİF NEGATİF DUYGU DURUMU VE ADİL DÜNYA İNANCI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: Günümüzde pozitif psikolojinin önemi hızla gelişerek artmaktadır. Bireylerin pozitif duygu durumlarını etkileyen etmenlerin içinde; yaşam doyumu ve adil dünyaya olan inanç da bulunmaktadır. Bu nedenle pozitif psikolojiyle; yaşam doyumu ve adil dünya inancı arasındaki ilişki dikkat çekmektedir. Bu çalışmanın amacı üniversite öğrencilerinin yaşam doyumlarının, pozitif negatif duygu durumları ve adil dünya inançları arasındaki ilişkiye bakmak ve cinsiyet, anne baba eğitim durumu, kardeş sayısı, doğuş sırası, dini inanç, hobi, bölümlerini isteyerek seçmeleri, algılanan akademik başarı, yalnızlık, algılanan ebeveyn tutumu, ailede suça karışan bir bireyin varlığı, ikamet edilen yer, çalışıp çalışmama değişkenlerine göre anlamlı bir şekilde değişip değişmediğini incelemektir. Araştırmanın örneklemini Okan Üniversitesi ve Gazi Üniversitesinde okumakta olan 250 üniversite öğrencisi oluşturacaktır. Öğrencilerin yaşam doyumu düzeyini belirlemek amacıyla Diener, Emmons, Laresen ve Griffin (1985) tarafından geliştirilen ve Köker (1985) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Yaşam Doyumu Ölçeği; Watson ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş ve Gençöz (2000), tarafından Türkçeye uyarlanan Pozitif-Negatif Duygu Ölçeği ve Kişisel Adil Dünya İnancı Ölçeği, Dalbert tarafından 1999 yılında, Genel Dünya İnancı ise yine Dalbert tarafından 1987 yılında geliştirilmiş ve her ikisi de Göregenli (2003) tarafından Türkçe’ye uyarlananan Kişisel ve Genel Adil Dünya İnancı Ölçeği kullanılacaktır. Araştırmada betimsel istatistiklere, daha sonra ise, değişkenler arasındaki korelasyonel ilişkilere ve son olarak da çoklu doğrusal regresyon analizi sonuçlarına bakılacaktır. Uygulama aşamasındadır. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YAŞLILIK SÜRECİNE İLİŞKİN BİLGİ VE TUTUMLARIÖzet: Giriş Toplumda yaşlı sayısının artması beraberinde barınma, yeterli gelir elde etme, sağlık harcamalarının karşılanması ve iş olanakları gibi konularda sorun yaşanmasına, beraberinde yaşlı bireye yönelik bir bakış açısı gelişmesine neden olmuştur. Bu görüş yaşlılarla etkileşim içinde bulunulan tüm süreçlerde bireylerin tutum ve davranışlarına yansımaktadır. Bu anlamda toplumun önemli bir kesimini oluşturan üniversite öğrencilerinin yaşlı bireye ilişkin tutumlarının belirlenmesi, yaşlı bireye yönelik olumlu tutum geliştirilmesine ve yaşlı ayrımcılığının önlenmesine önemli katkı sağlayacaktır. Materyal ve Yöntem Bu tanımlayıcı araştırma Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde öğrenim görmekte olan (n: 321) üniversite öğrencileri ile Mart-Nisan 2015 tarihinde yapılmıştır. Bulgular Katılımcıların % 52.3’ü kız, % 49.5’nin ailesi il merkezinde yaşamakta, % 10.5’i 6 ve daha fazla kardeşe sahiptir. Öğrencilerin %75.1’i çekirdek aile yapısında, % 22.1’i gelirini giderinden daha az olarak değerlendirmekte, %43’nün annesi ilkokul mezunu ve % 79.8’nin annesi ev hanımıdır. Katılımcıların % 55.1’i yaşlılığı saygı görme, % 22.7’si yalnız kalma, % 36.8’i ise başkalarına muhtaç olma olarak tanımlamaktadır. %73.5’i yaşlılık döneminde kalp hastalıkları, fiziksel rahatsızlık (%58.9) ve %35.2’si ise psikolojik sorunlar yaşandığını belirtmektedir. Öğrencilerin % 67.3’ü ailesinde yaşlı bireyin olduğunu, %71.7’si yaşlı birey ile birlikte yaşama nedenlerini aile bütünlüğünün korunması olarak göstermektedir. % 16.8’i yaşlı bireyle birlikte yaşamaya bağlı iletişim (% 24.0) ve bakım sorunu (% 46.0) yaşadığını ifade etmektedir. Öğrencilerin %77.9’u yaşlı olan yakınını ziyaret ettiğini, ziyaret etme nedenini ise % 56.4’sı gelenekler olarak göstermekte, % 72.3’ ü gönüllü olarak yaşlıkla ilgili aktivitelere katılmaktadır. % 68.7’si ailede yaşlının bakımından çocuklarının sorumlu olması gerektiğini, % 83.2’si yaşlı bireyin yakınları tarafından evde bakımının kültürel yapılarına uygun olduğunu, % 14.6’sı ise huzurevinde bakılması gerektiğini ifade etmektedir. Katılımcıların % 83.2’si ileri yaşlarda anne ve babasıyla birlikte yaşamaya düşündüğünü, % 22.7’si kendini yaşlılığa hazır hissettiğini ifade ederken, %54.8’i yaşlılık dönemi ve sürecine ilişkin bilgi sahibi olduğunu, % 48.9’u bilgi kaynaklarını internet ve % 74.5’i ise çevre olarak belirtmektedir. Sonuçlar ve Öneriler Araştırma sonucuna göre öğrencilerinin yaşlılığa ilişkin bilgilerinin olduğu, olumlu tutuma sahip oldukları ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda üniversite öğrencilerinin müfredat programlarında yaşlılığa ilişkin bilgi ve olumlu tutum geliştirmeye yönelik konulara daha fazla yer verilmesinin gerekli olduğu söylenebilir. Kaynaklar Akdemir, N., Çınar, Fİ.& Görgülü, Ü. (2007). Yaşlıların algılanması ve yaşlı ayrımcılığı. Türk Geriatri Dergisi, 10(4): 215-22. Çilingir, D.& Bulut E. (2016). Yaşlı ayrımcılığı ve hemşirelik bakımına yansımaları.TAF Preventive Medicine Bulletin, 15 (5): 446-449. Yılmaz, E., Özkan, S. (2010). Hemşirelik öğrencilerinin yaşlı ayrımcılığına ilişkin tutumları. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 3(2): 36-53. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ELEMANLARININ ÇEVRE BOZULMASINA YÖNELİK ALGILARI: MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: Kirlilik, küresel ısınma, biyolojik çeşitlilik kaybı v.b. türde sorunlarla kendini gösteren çevre bozulması günümüzün en öncelikli küresel olgusu haline gelmiş durumdadır. Çevre bozulması ile baş edilebilmesi, her şeyden önce bütün yönleriyle doğru şekilde algılanmasına bağlıdır. Çevre bozulması algısı, ekolojik farkındalığın öncelikli göstergesi olduğu için önem arz etmektedir. Buradan hareketle çalışmada, üniversite öğretim elemanlarının çeşitlik demografik özelliklerine göre çevre bozulmasına yönelik algılarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma, betimsel türde araştırma olup, 2017 öğretim yılı bahar yarıyılında MSKÜ öğretim elemanları üzerinde yürütülmüştür. Veriler, katılımcılar üzerinde uygulanan “Öğretim Elemanlarının Sürdürülebilirlik Profili” isimli görüşme formunun “Çevre Bozulması Algısı” alt bölümüyle ilgili kısımdan toplanmıştır. Araştırmacılar tarafından geliştirilen, “Öğretim Elemanlarının Sürdürülebilirlik Profili” görüşme formu, “demografik değişkenler”, “çevre bozulması algısı”, “çevre bozulması ile baş etme yolları” ve “gündelik yaşam pratikleri” bölümlerinden oluşmaktadır. Görüşme formu, önce pilot uygulamadan geçirilmiş; arkasından açımlayıcı faktör analizi (AFA) testi ile kapsam geçerliği test edilmiştir. Buna göre, madde yük değeri düşük olanlar görüşme formundan atılarak kapsam geçerliği sağlanmıştır. Ayrıca, görüşme formunun her bir alt bölümünün ayrı ayrı Cronbach Alpha değerlerine bakılmış ve güvenirlik katsayısının yeterli olduğu anlaşılmıştır. Çalışmaya konu olan “Çevre Bozulması Algısı” alt bölümü, çevre bozulmasına ilişkin beşli likert tipi yargı ifadelerinden oluşmaktadır (N: 9). Toplanan veriler, SPSS bilgisayar ortamında uygun istatistiksel testlerle analiz edilmiştir. Bu kapsamda, ilgili alt bölüme ilişkin veriler betimsel istatistiksel tekniklerle ortalaması hesaplanmış; arkasından her bir demografik değişken arasındaki korelasyon değerleri hesaplanmıştır. Ayrıca, alt bölümdeki her bir maddenin ayrı ayrı frekans ve yüzde değerleri belirlenmiş; arkasından aynı şekilde demografik değişkenlerle çevre bozulmasına ilişkin her bir madde arasındaki korelasyon düzeyi hesaplanmıştır. Genel olarak, öğretim elemanlarının çevre bozulmasına yönelik algılarının yaşanan çevre sorunlarıyla bağlantılı olduğu; kimi demografik değişkenler ile çevre bozulmasına yönelik algı arasında pozitif yönde korelasyon olduğu yönünde bulgulara ulaşılmıştır. Sözlü bildiri UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ OYUN ÖRNEKLERİÖzet: Gelişen teknoloji yaşamın her alanını etkilediği gibi oyun ve oyuncakları da etkilemiştir. Çocuklar bilgisayara dayalı oyunlar oynamaktan sosyalliğine katkı yapacak oyunlardan hızla uzaklaşmaktadır. Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğu şehirlerde yaşamaktadır. Nüfusun şehirlere göçü, şehirlerde oyun alanların darlığı, okul bahçelerinin sınırlı olması, kapalı apartman yaşamı geçmişte oynanmakta olan birçok oyununun unutulmasını etkileyen faktörlerdir. Belli bir yaş grubunun üzerindeki insanlarla birlikte tamamen unutulup yok olacak oyunlardır. Araştırmada unutulmaya yüz tutmuş birçok oyun gibi, Türkiye’nin Uşak ili Eşme İlçesine bağlı Kayalı köyüne ait olan zihinsel ve fiziksel güç gerektiren çocuk oyun ve oyuncaklarından bahsedilir. Kayalı’ da yılın tüm mevsiminde ve koşullarına bakılmaksızın açık alanlarda oynanan ilginç çocuk oyunları vardır. Daha çok bayramlarda oynanan oyunlar tüm çocukların ve yetişkinlerin bayram eğlencesine dönüşmüştür. Zihinsel ve fiziksel güç gerektiren çocuk oyunları Kayalı Köyü’ne ait olup kendine has özelliklere sahiptir. Bunlardan biri “Çukurdum” oyunudur. Oyun hem fiziksel, hem de zihinsel güç gerektiriyor. Oyuncu hem fiziki gücünü kullanırken hem de pratik düşünerek, kendisine ve grubu adına stratejik hareket etmesi gerekmektedir. Dikkatin en üst seviyede olması gerekmektedir. Fiziksel güç gerektiren oyunlardan biri de “Kocakapı” “Tona” “Kolatmaç” oyunlarıdır. Kocakapı oyunu fiziksel gücün yanında grupla oynandığı için dil gelişimine, sosyalleşmesine katkı sunmaktadır. Birçok oyunda olduğu gibi bir başka katkısı da ahlaki gelişiminedir. Başkalarının haklarına saygı duyma geliştirdiği bir başka özelliktir. Tona farklı şekillerde başka bölgelerde de görülebilir. Üst üste dizilmiş küçük taşların düz kayrak taşı fırlatılarak devrilmesidir. Top atılarak oynanan versiyonları da mevcuttur. Kolatmaç oyunu fiziksel güç gerektirmektedir. Kişiler el ele tutuşulan kolun üzerinden atadıkları için bu ismi almıştır. Grupla oynandığı için sosyallik, iletişim becerisi de gelişmektedir. Bu oyunlar artık onu yaşatan halkın hafızasından, yaşam tarzından çıkmak üzeredir. Çocuk oyun ve oyuncaklarını kültürel değerlerin korunması, unutulmaması için yeniden topluma ulaştırılması önümüzde duran önemli konulardan biridir. Sözlü bildiri UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ OYUN ÖRNEKLERİÖzet: UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ OYUN ÖRNEKLERİ Prof. Dr. M. Cihangir DOĞAN Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Doç. Dr. Murat BAŞAR Uşak Üniversitesi Eğitim Fakültesi ÖZET Gelişen teknoloji yaşamın her alanını etkilediği gibi oyun ve oyuncakları da etkilemiştir. Çocuklar bilgisayara dayalı oyunlar oynamaktan sosyalliğine katkı yapacak oyunlardan hızla uzaklaşmaktadır. Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğu şehirlerde yaşamaktadır. Nüfusun şehirlere göçü, şehirlerde oyun alanların darlığı, okul bahçelerinin sınırlı olması, kapalı apartman yaşamı geçmişte oynanmakta olan birçok oyununun unutulmasını etkileyen faktörlerdir. Belli bir yaş grubunun üzerindeki insanlarla birlikte tamamen unutulup yok olacak oyunlardır. Araştırmada unutulmaya yüz tutmuş birçok oyun gibi, Türkiye’nin Uşak ili Eşme İlçesine bağlı Kayalı köyüne ait olan zihinsel ve fiziksel güç gerektiren çocuk oyun ve oyuncaklarından bahsedilir. Kayalı’ da yılın tüm mevsiminde ve koşullarına bakılmaksızın açık alanlarda oynanan ilginç çocuk oyunları vardır. Daha çok bayramlarda oynanan oyunlar tüm çocukların ve yetişkinlerin bayram eğlencesine dönüşmüştür. Zihinsel ve fiziksel güç gerektiren çocuk oyunları Kayalı Köyü’ne ait olup kendine has özelliklere sahiptir. Bunlardan biri “Çukurdum” oyunudur. Oyun hem fiziksel, hem de zihinsel güç gerektiriyor. Oyuncu hem fiziki gücünü kullanırken hem de pratik düşünerek, kendisine ve grubu adına stratejik hareket etmesi gerekmektedir. Dikkatin en üst seviyede olması gerekmektedir. Fiziksel güç gerektiren oyunlardan biri de “Kocakapı” “Tona” “Kolatmaç” oyunlarıdır. Kocakapı oyunu fiziksel gücün yanında grupla oynandığı için dil gelişimine, sosyalleşmesine katkı sunmaktadır. Birçok oyunda olduğu gibi bir başka katkısı da ahlaki gelişiminedir. Başkalarının haklarına saygı duyma geliştirdiği bir başka özelliktir. Tona farklı şekillerde başka bölgelerde de görülebilir. Üst üste dizilmiş küçük taşların düz kayrak taşı fırlatılarak devrilmesidir. Top atılarak oynanan versiyonları da mevcuttur. Kolatmaç oyunu fiziksel güç gerektirmektedir. Kişiler el ele tutuşulan kolun üzerinden atadıkları için bu ismi almıştır. Grupla oynandığı için sosyallik, iletişim becerisi de gelişmektedir. Bu oyunlar artık onu yaşatan halkın hafızasından, yaşam tarzından çıkmak üzeredir. Çocuk oyun ve oyuncaklarını kültürel değerlerin korunması, unutulmaması için yeniden topluma ulaştırılması önümüzde duran önemli konulardan biridir. Sözlü bildiri USE OF YES İN A FOREİGN LANGUAGE CLASSROOMÖzet: ‘Classroom Interaction’ has been the scope of much research (Markee, 2004; Üstünel, 2004; Seedhouse, 2005; Walsh, 2006) done, which were aiming at unfolding interactional sequences of conversation among shareholders as students, teachers and interns, in first, second and foreign language education classrooms. These studies mainly focused on turn taking and giving. Beyond focusing on turn constructions and sequences, this study adds to the literature of classroom interaction with a specific focus on the word choice of ‘yes’ by those shareholders inside young learners’ classroom. Of the research designs, qualitative case study was employed to investigate use of the word yes and conversation analytic eye on the data was administered to unfold functional and sequential designs of yes use by those participants. These participants in the study were 15 children (9 girls, 6boys) and 57 pre-service teachers of English studying at Muğla Sıtkı Koçman University, English Language Teaching (ELT) Department. The data comes from my thesis study (Karadağ, 2017). Data collection took seven months (first two months with the observation and the rest with the teaching practices by pre-service teachers registered at ‘Teaching English to Young Learners’). The data collected through video recordings, which was eight full hours in total, were transcribed via ‘Transana-3.01’ qualitative analysis software. After, the transcriptions with the conversation eye analysed and patterns of actions in use of yes deployed by both children and pre-service teachers were examined. It has been induced from the data that yes has been uttered with various purposes, which are acknowledgement, confirmation, opening of the activities, closing of the activities and behavioural management aimed utterances. So, it is concluded that use of yes functioned related to contexts it was used in. Hence, it can be implicated as contexts in which yes was used can underline functions in teacher training programs and interactional benefits for a better conversation maintaining functions can be discussed in practice based university level courses. Sözlü bildiri ÜSTBİLİŞSEL BECERİ ODAKLI YAZMA SÜREÇLERİNİN DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN HİKÂYE YAZMA BECERİSİNE ETKİSİ*Özet: Bu araştırmanın amacı, üstbilişsel beceri odaklı süreç temelli yazma yaklaşımının ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin hikâye yazma becerilerini ne derecede geliştirdiğini, uygulama süresince öğrencilerin ürünlerinde ve yazma performanslarında nasıl bir değişim olduğunu ortaya koymaktır. Araştırmanın çalışma grubunu Zonguldak ili Ereğli ilçesindeki bir devlet okulunda dördüncü sınıfta okuyan toplam 64 öğrenci oluşturmaktadır. Verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nicel ve nitel araştırma yöntemlerinden oluşan karma yöntem kullanılmıştır. Deneysel çalışma ve içeriğindeki kontrol gruplu öntest-sontest deney deseni ile aynı zaman diliminde gözlem ve görüşmeler yoluyla nitel veriler toplandığı için bu araştırmanın yöntemi “eş zamanlı karma yöntem”dir. Nicel veri analizi için, Hikâye Yazma Değerlendirme formu aracılığıyla elde edilen veriler, SPSS paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Nitel veri analizi için, araştırma soruları ve sürece dayalı yazma unsurları dikkate alınarak betimsel analiz tekniklerinden faydalanılmıştır. Araştırmanın uygulama sürecinde, deney grubunda üstbilişsel beceri odaklı süreç temelli yazma çalışmaları, kontrol grubunda ise Türkçe Öğretim Programı’na göre yazma çalışmaları yapılmıştır. Çalışma, deney grubunda sekiz hafta boyunca toplam yirmi sekiz ders saatinde gerçekleştirilmiştir. Ayrıca uygulama öncesinde ve sonrasında deney grubu ve kontrol grubu öğrencileriyle yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Bu görüşmelerde öğrencilerin hikâye yazma ve yazma süreçlerine ilişkin görüşlerinin belirlenmesi, yazma süreçlerinde üstbilişsel becerilerini ne derecede kullandıklarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın nicel bulguları incelendiğinde; deney grubunun öntest ve sontest toplam puan ortalamaları arasındaki farkın manidar olduğu görülmektedir. Buna göre deney grubuna verilen yazma eğitiminin öğrencilerin genel anlamda hikâye yazma becerilerini geliştirdiği söylenebilir. Kontrol grubu öğrencilerinin öntest ve sontest toplam puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark olduğu görülmüştür. Buna göre kontrol grubu öğrencilerinin sekiz haftalık süreçte hikâye yazma becerilerinde bir gelişme olmuştur. Sontest sonuçlarına göre deney grubu ve kontrol grubu öğrencilerinin puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Bu durum, deney grubu öğrencilerinin hikâye yazma becerilerinin kontrol grubu öğrencilerinin hikâye yazma becerilerine oranla daha çok geliştiğini göstermektedir. Araştırmanın nitel bulguları incelendiğinde; çalışma kapsamında öğrencilere kazandırılması hedeflenen üstbilişsel beceriler açısından deney grubundaki her öğrencide belirli bir miktar ilerleme olduğu görülmektedir. Araştırma sonunda, deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin hikâye yazma becerilerine ve hikâye yazma çalışmalarında yazma süreçlerini kullanmalarına ilişkin deney grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir. Hikâye yazma sürecinde deney grubu öğrencileri hazırlık, planlama, izleme ve düzeltme çalışmaları yapmaktadırlar. Bu durum verilen eğitimin öğrencilerin yazma becerilerini geliştirdiği sonucunu desteklemekte, ayrıca üstbilişsel beceri kullanıma ilişkin farkındalığın arttığını göstermektedir. * Çalışma “Üstbilişsel Beceri Odaklı Yazma Süreçlerinin Dördüncü Sınıf Öğrencilerinin Hikâye Yazma Becerisine Etkisi” isimli yüksek lisans tezinden üretilmiştir. Sözlü bildiri ÜSTKAVRAMSAL ÖĞRETİM ETKİNLİKLERİNİN FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİYOLOJİ KONULARINA YÖNELİK KAVRAMSAL ANLAMALARI ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Üstkavramsal etkinlikler, bireyin öğrenme ortamlarında kendi düşünme ve kavramsal sistemlerinin farkında olmasını sağlayacak etkinliklerle kavramsal sisteminin değişiminde kullandığı üstbilişsel faaliyetlerdir ve üstbilişin gelişmesinde önemlidir. Flavell (1979) üstbilişi, bireyin kendi düşünme sürecini yansıtması ve bu yansıtma hakkındaki düşünme yeteneği olarak tanımlamıştır (Cronk, 2012). Üstbiliş, bireylerin kendi öğrenmelerini yapılandırmalarında önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, başarının önemli bir yordayıcısı olduğu ve kavram yanılgılarının giderilmesinde önemli olduğu göz önüne alındığında üst biliş çalışmalarının önemi giderek artmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada üst biliş etkinliklerinin öğrencilerin başarılarına ve kavramsal değişimlerine etkisi incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada nicel araştırma yöntemlerinden tek gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Bu doğrultuda çalışmanın araştırma grubunu, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği Anabilim Dalı 2. Sınıfta öğrenim gören ve laboratuvar ortamında gerçekleştirilen tüm deneylere katılan toplam 34 öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırmada öğretmen adaylarının biyoloji konularına yönelik kavramsal anlamalarını ve kavram yanılgılarını belirlemek amacıyla Köse (2004) tarafından geliştirilen iki aşamalı “Fotosentez ve Bitkilerde Solunum Kavram Testi” ve araştırmacılar tarafından konuya ilişkin oluşturulan “açık-uçlu sorular” kullanılmıştır. Veri toplama araçları öğretmen adaylarına laboratuvar uygulamaları başlamadan önce ve bütün etkinlikler gerçekleştirildikten sonra olmak üzere iki defa uygulanmıştır. Araştırmada 5 haftalık laboratuvar uygulamaları kapsamında klorofil, fotosentez, aerobik ve anaerobik solunum konuları ile ilişkili deney etkinlikleri gerçekleştirilmiştir. Bu etkinliklerde üstkavramsal öğretim etkinlikleri olarak, öğretmen adayları bireysel ve grup olarak posterler hazırlamışlar, deneyleri gerçekleştirmişler ve bu deneylerle ilgili günlükler yazmışlardır. Çalışmada öğretmen adaylarının kavramsal anlamalarında bir değişiklik olup olmadığını belirlemek amacıyla kavram testinden ve açık-uçlu sorulardan elde edilen veriler, ayrı ayrı bağımlı gruplar t-testi ile analiz edilmiştir. Ayrıca, öğretmen adaylarının biyoloji konularına yönelik kavram yanılgılarının neler olduğunu tespit etmek amacıyla her iki ölçme aracındaki veriler betimsel analiz ile değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda, öğretmen adaylarının biyoloji konularına yönelik kavramsal anlamalarının üstkavramsal öğretim etkinlikleri ile değişerek geliştiği görülmüştür. Ek olarak fen bilgisi öğretmen adaylarının fotosentez ve solunum konularında çeşitli kavram yanılgılarına sahip oldukları ve bu yanılgıların üst kavramsal öğretim ile giderildiği tespit edilmiştir. Ayrıca araştırmacılar tarafından biyoloji konularının öğretiminde kavramsal anlamaların gelişimi ve kavram yanılgıların giderilmesine yönelik üstkavramsal öğretim etkinliklerin derslerde kullanılması önerilmektedir. Sözlü bildiri ÜSTKAVRAMSAL ÖĞRETİM ETKİNLİKLERİNİN FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÜSTBİLİŞSEL FARKINDALIK, BİYOLOJİ ÖĞRENMEYE YÖNELİK MOTİVASYON VE AKADEMİK BAŞARILARI ÜZERİNE ETKİSİÖzet: Üstkavramsal öğretim etkinlikleri, öğrencilerin üstbilişinin gelişmesini ve kendi öğrenmelerinde farkındalık sağlaması için önemli faaliyetleri kapsamaktadır. Bu faaliyetler öğrencilerin kendi öğrenmeleri hakkında farkındalık sağladığı için öğrenme durumlarının iyileşmesinde etkili olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle bu çalışmada öğrencilerin üstbilişlerini ve üst kavramsal öğrenmelerini aktif hale getirecek üstkavramsal öğretim etkinlikleri uygulanmıştır. Çalışmanın amacı, üstkavramsal öğretim etkinliklerinin Fen Bilgisi Öğretmen adaylarının üstbilişsel farkındalık, biyoloji öğrenmeye yönelik motivasyon ve akademik başarısı üzerine etkisini incelemektir. Çalışmaya 2016-2017 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği Anabilim Dalı 2. Sınıfta öğrenim gören ve gerçekleştirilen tüm deneylere katılan toplam 34 öğretmen adayı katılmıştır. Çalışmada nicel araştırma yöntemlerinden tek gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Çalışmada veri toplama aracı olarak Bilişötesi Farkındalık Envanteri, Biyoloji Öğrenmeye Yönelik Motivasyon Ölçeği ve öğrencilerin kavramsal anlamalarını tespit etmek için 8 açık uçlu sorulardan oluşan ve klorofil, fotosentez, aerobik ve anaerobik solunum konularına ilişkin kavramları içeren bir ölçme aracı kullanılmıştır. Araştırmada 5 haftalık laboratuvar uygulamaları kapsamında klorofil, fotosentez, aerobik ve anaerobik solunum konuları ile ilişkili deney etkinlikleri gerçekleştirilmiştir. Bu etkinliklerde üstkavramsal öğretim etkinlikleri olarak, öğretmen adayları bireysel ve grup olarak posterler hazırlamışlar, deneyleri gerçekleştirmişler, deney sonrası grup tartışması yapmışlar ve bu deneylerle ilgili günlükler yazmışlardır. Çalışmada öğretmen adaylarının üstbilişsel farkındalık, biyoloji öğrenmeye yönelik motivasyon ve akademik başarılarının üstkavramsal öğretim etkinlikleriyle bir değişiklik gösterip göstermediklerini sınamak için her bir ölçekten elde edilen veriler ayrı ayrı bağımlı gruplar t-testi ile analiz edilecektir. Ayrıca öğretmen adaylarının üstbilişsel farkındalık, biyoloji öğrenmeye yönelik motivasyon ve akademik başarıları arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla Pearson momentler çarpımı korelasyon tekniği kullanılacak ve sonuçlar yorumlanacaktır. Sözlü bildiri ÜSTÜN YETENEK VE AKADEMİK BAŞARISIZLIKÖzet: Üstün yetenekli çocuklar ve başarısızlık kavramının birlikte kullanılması, ilk bakışta toplumun genelinde çelişkili bir ifade olduğu algısını oluştursa da; akademik yaşamda başarısız olan üstün yetenekli çocukların olduğu bilinen bir gerçektir. Bu çalışmanın amacı, toplumun genelinin beklentisinin aksi yönünde var olan bu gerçekliğe dikkat çekmek, nedenlerini tartışmak ve çözüm önerileri sunmaktır. Üstün yetenekli çocuklarda akademik başarısızlık ile ilgili yapılan ilk araştırmalar, 1940’ lı yıllara uzanmaktadır. Ancak genel olarak; 1955 – 1960 yıllarına kadar akademik başarısızlık, özellikle zeka seviyesi açısından ele alınmaktaydı. Bu görüşe göre, çocuğun programdaki derslerde başarılı olmayışı zihinsel kapasitesinin yeterli olamayışından kaynaklanmaktaydı (Yaman ve Oğurlu; 2014). Bugün ise konuya çok daha geniş bir açıdan bakılmakta; başarısızlığı sebep olabilecek faktörlerin geniş aralığında konu değerlendirilmektedir. Bu çocuklarda akademik başarısızlığın nedenleri ile ilgili literatür incelendiğinde etkileyen faktörler: Çocuğun bireysel özellikleri ve tutumları, ailesinin çocuğa karşı olan tutum ve davranışları ve okul yaşantısındaki özellikler (öğretmen ve arkadaşlarıyla ilgili) olarak gruplanmakta ve aile, okul ve çocuğun kendisiyle ilgili değişkenlerin birçoğunun birbiri ile ilişkili olduğu görülmektedir (Freeman, 2011; Yaman ve Oğurlu, 2014). Konu ile ilgili niceliksel durumu yansıtan bazı araştırma verileri şu şekildedir: Eğitimde Mükemmellik Ulusal Komisyonu, liseyi bırakan öğrencilerin %10-20’ sini üstün yetenekli öğrencilerin oluşturduğunu ve üstün yeteneklilerin yaklaşık olarak %50’sinin başarı seviyesinin sahip oldukları potansiyeli karşılamadığını rapor etmiştir. Seeley (2004) ortaokul seviyesinde üstün yetenekli olarak tanılanan öğrencilerin %18 - % 40’ının okulu bırakma, okulda başarısızlık ve düşük başarı gösterme gibi bir riske maruz olduklarını belirtmiştir. Sonuç olarak; üstün yetenekli çocukların mevcut potansiyellerini kullanamamaları hem bireysel hem de evrensel olarak konuya bakıldığında önemli bir kayıptır. Bu problem durumla ilgili çözüm önerileri için yapılan literatür taramasında; öncelikle bu öğrencilerde düşük başarının erken dönemde tespit edilmesinin önemi dikkat çekmektedir (Figg ve ark, 2012). Sonraki aşamada ise; bu durumun sebepleri araştırılmalı, çocuğun gerçek potansiyelini kullanabilmesi için alınacak önlemler ve yapılacaklar konusunda alan uzmanları ve aileler işbirliği içinde çalışmalıdır. Ayrıca, üstün yetenekli çocuklarda düşük akademik başarıyı önlemek amacıyla hazırlanacak müdahale programlarının etkili bir çözüm yolu olacağı düşünülmektedir. Poster bildiri ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLARDA OYUN: BİR VAKANIN RETROSPEKTİF ANALİZİÖzet: ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLARDA OYUN: BİR VAKANIN RETROSPEKTİF ANALİZİ PLAY IN GIFTED CHILDREN: RETROSPECTIVE ANALYSIS OF A CASE Zehra BASIM Elife Nur GÖK İlgem KIRA Dr. Öğretim Üyesi Cemre TATLI Üstün yetenekli çocuklar, normal gelişim gösteren yaşıtlarına göre sosyal, duygusal, bilişsel gelişim özelliklerinde farklılaşabilmekte, aynı zamanda da kendi gelişim örüntülerinde eş zamanlı olmayan bir gelişim gösterebilmektedirler. Araştırmalar üstün yetenekli bireylerin sosyal gelişim ve oyun davranışlarında da yaşıtlarına göre farklılıklar olduğunu göstermektedir. Üstün yetenekli çocukların fonksiyonel, dramatik, bilişsel ve yalnız oyunları tercih ettiğini gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Ayrıca yaşıtları ile sağlıklı iletişim kurduklarını ve karşıt olarak yalnızlığı ya da kendilerinden büyük çocukları tercih ettiğini gösteren sonuçlar bulunmaktadır. Üstün yeteneklilerin bazıları üstün liderlik özellikleri göstermekte ve bu oyun davranışlarına da yansımaktadır. Bireylerin mutlu ve sağlıklı yetişkinler olmaları için gelişim dönemlerine göre farklı kazanımlara sahip olmaları gerekir. Çocukluk dönemi için de oyun sosyal, duygusal ve bilişsel gelişim açısından önemli bir bağlamdır. Bu çalışmada üstün yetenekli çocukların oyun davranışı gelişimlerinin izlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla üstün yetenekli bir çocuğun ailesiyle yapılan görüşmeler resrotpektif olarak incelenmiştir. Betimsel çalışmalardan olgu sunumu olarak tasarlanan çalışma, retrospektif (geriye dönük) desendir. Üstün yetenekli 8 yaşındaki bir erkek çocuğun, iki yaşından itibaren ailesiyle yapılan görüşmeler veri olarak ele alınmıştır. Sonuçlar alanyazında üstün yetenekli çocukların oyun davranışlarıyla örtüşen doğrultudadır. Büyük yaştaki bireylerle oynamayı tercih etme, liderlik özelliği sergileme, üretmeye dönük oyunlar, uzun dikkat süresi ve derin odaklanmayla oyun davranışları görüldüğü sonucuna varılmıştır. En çarpıcı görünen sonuç ise sahip olduğu oyun davranışı özelliklerinin zaman içerisinde yaşın değişimi ile farklılaşması olmuştur. Sözlü bildiri ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLARDA SOSYAL İLİŞKİLER VE AKADEMİK BAŞARISIZLIKÖzet: Üstün yetenekli çocuklar zihinsel beceriler ve öğrenme potansiyeli bakımından akranlarına göre önemli farklılıklar sergilerler. Bu çocuklar genellikle çok hızlı öğrenirler, bellekleri kuvvetlidir ve düşünme becerileri daha ileri seviyededir. Bu özelliklerinin yanı sıra, eğitim ortamlarında bağımsız, esnek bir müfredatla çalışma ve uygun seviyede zorlanma gibi gereksinimleri de vardır. Bu özellikleri göz önünde bulundurulduğunda üstün yetenekli çocukların okulda yüksek akademik başarı göstermeleri beklenir. Ancak bazen çocuklar üstün zihinsel potansiyellerine karşın okulda düşük performans sergileyebilirler. Mevcut potansiyel ile sergilenen performans arasında uyumsuzluk olarak tanımlanan bu durumu etkileyen pek çok unsur vardır. Çeşitli sebeplere dayalı olarak motivasyonun düşmesi, kendine ve yeteneklerine olan güvenin zayıflaması ve sosyal izolasyon gibi çocuğa ait nedenlerin yanı sıra, üstün yetenekli çocukların gereksinimleri hakkında bilgili uzmanların yokluğu, öğretmenlerin uygun eğitimsel yaklaşımları gösterememeleri, okul ikliminin üstün yetenekli çocuğun gereksinimlerini karşılayamaması da akademik başarısızlığa neden olabilmektedir. Akademik başarısızlık okul ortamına ya da aileye karşı yönlendirilmiş kızgınlığın bir ifadesi olabildiği gibi, çocukların akranları tarafından kabul görmek amacıyla gerçek potansiyellerini saklamaları sonucu da ortaya çıkabilir. Üstün yetenekli çocuklarda uzun süreli müdahale edilmeyen başarısızlık ileriki yıllarda çeşitli sosyal-duygusal problemlere yol açabilmektedir. Üstün yetenekli çocuğun başarısız olduğu alanlarda, okul ve ailenin iş birliği yaparak sorunun temelinde yatan ve çocuk tarafından verilmek istenen mesajı iyi algılayabilmeleri başarısızlığın çözümünü kolaylaştıracaktır. Poster bildiri ÜSTÜN YETENEKLİ İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DİJİTAL OYUN TERCİHLERİNİN BELİRLENMESİ (DETERMİNATİON OF DİGİTAL GAME PREFERENCES OF GİFTED PRİMARY SCHOOL STUDENTS)Özet: Bu araştırmanın amacı, üstün yetenekli olarak tanılanmış ilkokul düzeyindeki (2., 3. ve 4. Sınıf) öğrencilerin serbest zamanlarını nasıl değerlendirdiklerini, zamanlarını değerlendirmek için ne tür etkinlik ve aktiviteleri tercih ettiklerini tespit etmektir. Bu amaçla 15 Nisan 2019- 18 Mayıs 2019 tarihleri arasında İstanbul-Kadıköy ilçesinde yer alan Bilim ve Sanat Merkezi’ne devam eden 44 ikinci sınıf (24 erkek, 20 kız), 43 üçüncü sınıf (17 Erkek, 26 kız) ve 43 dördüncü sınıf (29 erkek, 14 kız) öğrencisi olmak üzere toplam 130 (70 erkek ve 60 kız) üstün yetenekli ilkokul öğrencisi çalışmada katılımcı olarak yer almıştır. Araştırmada örneklem seçimine gidilmemiş, araştırmanın yapıldığı tarihlerde öğrenimine devam eden ve gönüllü olan öğrencilerden oluşturmuştur. Katılımcıların demografik özelliklerine ilişkin bilgileri tespit etmek amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Ayrıca katılımcılara 16 sorudan oluşan anket uygulanmıştır. Katılımcıların anket sorularına verdikleri yanıtların cinsiyet, sınıf düzeyi, kardeş sayısı, gittikleri okul türü (özel/devlet), anne ve baba eğitim düzeyine göre farklılaşıp farklılaşmadığı belirlenmiştir. Dijital oyunların öğrenciler tarafından sevilip sevilmediği sorusuna toplam 130 ilkokul öğrencisinin 82’si “Evet”, 48’ i ise “Hayır” yanıtını vermiştir. Bunun yanında 44 ilkokul ikinci sınıf öğrencisinin 33’ü ilk üç tercihi arasında dijital oyunlara yer vermişken 11’ i origami, müzik aleti çalmak vb. farklı tercihleri olduğunu ifade etmiştir. Toplam 43 üçüncü sınıf öğrencisinin 28’ i ilk üç tercihi içinde dijital oyuna yer verirken 15’ i yer vermemektedir. Son olarak 43 dördüncü sınıf öğrencisinin 24’ ünün ilk tercihinde dijital oyun oynamak yer alırken, 19’ unda farklı tercihler yer almaktadır. Ayrıca, 43 dördüncü sınıf öğrencisinin 29’ unda üç tercihinden birinde “etkinlik/faaliyet/ders yapmak” ya da kurslara gitmek, test çözmek yer almaktadır. İlkokul öğrencilerinin dijital oyunlardan çoğunlukla Roblox, Minecraft, GTA 5, Brawl Stars ve Zombie Tsunami vb. oyunları tercih ettikleri ifade edilebilir. Araştırmada elde edilen bulgulara ait sonuçlar alanyazındaki bilimsel çalışmaların sonuçlarıyla karşılaştırılarak bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmış ve tartışılmıştır. Sözlü bildiri ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN İLGİ ALANLARININ VE ÖĞRENME STİLLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Bu çalışmanın amacı, ilkokula devam eden üstün yetenekli öğrencilerin ilgilerini ve öğrenme stillerini görüşmeler ve portfolyolar yoluyla incelemektir. Çalışmada, İlkokula devam eden üstün yetenekli öğrencilerin ilgi ve öğrenme stillerine yönelik görüşleri nasıldır? ve İlkokula devam eden üstün yetenekli öğrencilerin Genel Yetenek Portfolyoları nasıldır? sorularına cevap aranmıştır. Veri toplama aracı olarak Okul Geneli Zenginleştirme Modelinde kullanılan Genel Yetenek Portfolyosu (Total Talent Portfolio) ve yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanırken kapsamlı bir literatür taraması yapılmış ve sorular hazırlanmıştır. Bu soruların amaca uygun olup olmadığına yönelik üstün yeteneklilerin eğitimi alanında bir uzman görüşü alınmış ve soruların anlaşılabilir olup olmadığına yönelik iki öğrenci görüşü alınmıştır. Gerekli düzenlemeler yapılarak görüşme sorulara son şekli verilmiştir. Araştırmada, derinlemesine ve yoğun bulgular elde etme imkanı sağlayan özel durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Özel durum çalışmaları, sınırlı bir sistemin birbiriyle bağlantılı parçalarının derinlemesine görüşmeler ve dokümanlar yoluyla ayrıntılı olarak incelenme olanağı sunmaktadır (Glesne, 2011). Çalışmada öğrencilerin ilgileri ve öğrenme stillerine yönelik değerlendirmeleri portfolyolar ve yarı yapılandırılmış görüşmeler aracılığıyla incelenmiştir. Amasya ilinde farklı devlet okullarında öğrenim gören 4. sınıfa devam beş üstün yetenekli öğrenci ile çalışma gerçekleştirilmiştir. Genel Yetenek Portfolyolarına ilişkin veriler toplanmıştır ve veri analizleri devam etmektedir. Öğrencilerle yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilerek, çalışmadan elde edilen veriler QSR NVivo paket programında analiz edilecektir. Araştırma bulguları ilgili literatürle karşılaştırılarak araştırmaya son verilecektir. Sözlü bildiri ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN ÖĞRENME STİLLERİLLERİ İLE MATEMATİK DERS BAŞARISI ARASINDAKİ İLİŞKİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN ÖĞRENME STİLLERİLLERİ İLE MATEMATİK DERS BAŞARISI ARASINDAKİ İLİŞKİLERİNİN İNCELENMESİ Hasan ALTUN ÖZET Bu araştırmanın genel amacı Anadolu lisesi dokuzuncu sınıfda öğrenim gören özel (üstün) yetenekli öğrencilerin öğrenme stilleri ile matematik ders başarısı arasındaki ilişkiyi incelemektir. Veri toplama aracı olarak; Kolb (1985) tarafından geliştirilmiş, Petek Aşkar ve Buket Akkoyunlu (1993) tarafından Türkçeye “Kolb öğrenme Stilleri Evanteri” uygulanmıştır. Öğrencilerin matematik ders başarıları için yıl sonu matematik ortalamaları dikkate alınmıştır. Araştırmanın evrenini İzmir ili Bornova ilçesinde bulanan Bornova Anadolu lisesi oluştururken; örneklemini ise aynı okulda 2016-2017 eğitim öğretim döneminde dokuzuncu sınıfta öğrenim gören onbeş üstün yetenekli öğrenciden oluşmaktadır. Üstün yetenekli öğrencilerin öğrenme stilleri ile matematik ders başarısı arasındaki ilişkinin inlenemesi araştırmasının amacını gerçekleştirmek için aşağıdaki sorulara yanıt aranacaktır: 1. Üstün yetenekli öğrenciler hangi öğrenme stillerine sahiptir? 2. Üstün yetenekli öğrencilerin sahip olduğu öğrenme stilleri arasında bir ilişki var mıdır? 3. Üstün yetenekli öğrencilerin öğrenme stillerinin cinsiyete göre anlamlı farklılık göstermekte midir? 4. Üstün yetenekli öğrencilerin matematik ders başarılarının cinsiyete göre anlamlı farklılıklar göstermekte midir? 5. Üstün yetenekli öğrencilerin öğrenme stillerinin matematik ders başarılarına göre anlamlı farklılık göstermekte midir? Araştırmanın sonucunda araştırmaya katılan üstün yetenekli öğrencilerin %39,5’i Özümseyen öğrenme stiline ,%32,2’si Ayrıştıran öğrenme stiline,%17,7’sı Değiştiren öğrenme stiline ve %10,6’sı Yerleştiren öğrenme stiline sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada üstün yetenekli öğrencilerin sahip oldukları öğrenme stilleri aralarında anlamlı farklılaştığı, üstün yetenekli öğrencilerin öğrenme stillerinin matematik ders başarılarına göre anlamlı olarak farklılaştığı ve cinsiyet değişkenine göre farklılaşmadığı görülmüştür. Araştırmanın sonunda üstün yetenekli öğrencilerin öğrenme stillerinin matematik ders başarısında etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle üstün yetenekli öğrencilerin eğitim öğretim ortamlarının öğrencilerin öğrenme stillerine yönelik düzenlenmesi gerektiği fikri önem kazanmıştır. Anahtar sözcükler: Kolb Öğrenme Stili Envanteri (ÖSE), Üstün yetenekli, Matematik eğitimi Dr,Matematik öğretmeni. Bornova Anadolu lisesi, hasan.altun@ogr.deu.edu.com Sözlü bildiri ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN SOSYAL BİLGİLER ALGISIÖzet: Sosyal bilgiler çocukların kendilerini, içerisinde yaşadıkları toplumu ve dünyayı tanımalarına ve anlamalarına yardımcı olan bir derstir. Buna yönelik olarak öğretim programları aracılığı ile ilk ve ortaokul çağlarındaki çocuklara sosyal bilimlere ait içerik düzeylerine uygun olarak sunulmakta ve onların çeşitli kazanımlara ulaşmaları amaçlanmaktadır. 2005 yılından bu yana Türkiye’de uygulanmakta olan ve yapılandırmacı anlayış doğrultusunda geliştirilen sosyal bilgiler öğretim programı çocukların ön bilgilerini ve geçmiş deneyimlerini dikkate alarak, yeni bilgilerin bunların üzerine inşa edilmesini amaçlamaktadır. Bu bağlamda öğrencilerin farklılıklarının dikkate alınması özellikle önem kazanmaktadır. Bu farklılıklardan biri de zeka ve yetenek bakımında diğerlerinden daha üst düzeyde olunmasıdır. Bu noktada karşımıza üstün yetenek ve üstün yetenekli kavramları çıkmaktadır. BİLSEM (2001) tarafından yapılmış olan tanıma göre Üstün yetenekli olmak, özel akademik alanlarda veya zeka, yaratıcılık, sanat ve liderlik kapasitesi yönüyle yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans göstermeyi ifade etmektedir. Çocuğun sosyalleşmesine ve yaşadığı topluma uyum sağlamasına yönelik hedefler içeren sosyal bilgiler dersinin öğretim programlarının geliştirilmesinde ve bu programların sınıflarda uygulanmasında üstün yetenekli çocukların da dikkate alınması önemlidir. Bununla birlikte ülkemizde üstün yeteneklilik denildiğinde genellikle akla fen bilimleri ve sanat alanları gelmekte, sosyal alanlar ise ikinci plana itilmektedir. Oysa üstün yeteneklilik BİLSEM (2001) tanımından da anlaşıldığı üzere, yaratıcılık ve liderlik gibi sosyal bilimler ve sosyal bilgiler ile yakından ilişkili alanları da kapsamakta ve toplumun her alanında üstün yetenekli kişilerin katkılarına ve aktif katılımlarına gereksinim duyulmaktadır. Bunun için de sosyal bilgiler dersinden yararlanılması ve sosyal bilgiler dersinin öğrenme-öğretme sürecinin üstün yetenekli öğrencileri de dikkate alır biçimde geliştirilmesi gerekmektedir. Ancak BİLSEM’lerde verilen eğitime bakıldığında özellikle sosyal bilgiler anlamında yeterli dökümanın bulunmadığı ve öğretmenlerin öğretimi farklılaştırma konusunda güçlükler yaşadıkları görülmektedir. Bu da üstün yetenekli öğrencilere yönelik olarak özellikle BİLSEM’lerde uygulanacak bir etkinlik programının geliştirilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Program geliştirmeye yönelik çalışmalarda ise paydaşlarının görüş ve önerilerinin dikkate alınması gereği açıktır. Buradan yola çıkılarak, bu çalışmada üstün yetenekli çocukların sosyal bilgiler dersine ve bu derste yapılan etkinliklere yönelik görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma üstün yetenekli öğrencilerin sosyal bilgiler dersine yönelik görüşlerinin alınması temelinde geliştirilmiş nitel bir araştırmadır. Araştırmanın çalışma grubu İstanbul ilindeki bir BİLSEM’de destek aşamasında yer alan 25 öğrenciden oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formundan yararlanılmıştır. Soruların hazırlanması sürecinde literatür taraması yapılmış ve araştırma sorularının yanıtlanmasını sağlayacağı düşünülen sorular ile taslak bir görüşme formu oluşturulmuştur. Araştırma grubundaki kişilerin görüşlerini sınırlandırılmaksızın açıklamalarına olanak sağlamak amacıyla görüşme formunda açık uçlu sorulara yer verilmiştir. Yüz yüze yapılan görüşmeler aracılığı ile veriler elde edilmiş ve betimsel analize ve içerik analizine tabi tutulmuştur. Araştırmanın verilerinin elde edilmesinin ardından, ses kayıt cihazına kaydedilmiş olan veriler yazılı formata aktarılmıştır. Metin haline getirilen veriler, konunun kuramsal çerçevesi ve çalışma öncesinde oluşturulan başlangıç kod listesi dikkate alınarak kodlanmıştır. Tüm kodlar bir Word metninde toplanmış ve kontrol kodlaması yapılmıştır. Kontrol kodlaması sonucunda kodlama-yeniden kodlama tutarlığının %95 olması bu sürecin güvenilirliğini göstermiştir. Kodlar aracılığıyla temaların belirlenmesinin ardından kategoriler elde edilmiş ve kod, tema ve kategoriler şemalaştırılarak sunulmuştur. Bunun yanı sıra örnek cümlelerle anlamın zenginleştirilmesine çalışılmıştır. Çalışmanın bulguları öğrencilerin sosyal bilgiler kavramını doğru bir biçimde tanımlayamadıklarını ve yaşamlarında yer alan ve gelecekte planladıkları durumlarla sosyal bilgiler dahilindeki konular arasındaki ilişkiyi tam olarak kuramadıklarını göstermektedir. Dolayısıyla BİLSEM’lerde görev yapan sosyal bilgiler öğretmenlerinin bu noktada onlara yardımcı olması ve öğretmenlere destek olması amacıyla da örnek etkinlik planlarının geliştirilmesi ve uygulanması gerektiği açıktır. Bu nedenle sosyal bilgiler alanında çalışan kişilerin üstün yetenekli çocuklara da yönelmeleri ve onlara uygun etkinlik programları hazırlayarak sosyal bilgiler ile yaşam arasındaki ilişkilendirmeyi kurmalarına destek olmaları gerekmektedir. Sözlü bildiri ÜSTÜN YETENEKLİ ÖĞRENCİSİ OLAN ÖĞRETMENLERİN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARIN İNCELENMESİÖzet: Bu araştırmanın amacı üstün yetenekli öğrencisi olan öğretmenlerin sınıflarında karşılaştıkları sorunları ve bu sorunlara geliştirdikleri çözüm önerilerini tespit etmektir. Çalışma kapsamında sınıfında tanılanmış üstün yetenekli öğrencisi olan 20 öğretmene ulaşılmıştır. Öğretmenlerin sınıflarında üstün yetenekli öğrencilerinin olması ile ilgili karşılaştıkları sorunlar, bu sorunlarla baş etme stratejileri, bu öğrencilerin daha nitelikli bir eğitim almaları için yetkililerden/kurumlardan beklentileri ve bu öğrencilerinin gelecekleri ile ilgili planlarının neler olduğu gibi bilgiler yarı yapılandırılmış görüşme formu ile tespit edilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi tekniği ile değerlendirilip yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda; öğretmenlerin üstün yetenekli öğrencileri ile ilgili olarak derslerde çabuk sıkılmaları, dikkatlerinin dağılması, sınıf içi uyum problemleri ve arkadaş ilişkilerinde sorun yaşamaları, çok hareketli olmaları ve sürekli soru sormaları gibi konularda sorunlar yaşadıkları tespit edilmiştir. Bu sorunlarla baş edebilmek için öğretmenlerin; öğrencilerinin yetenek alanlarını iyi tespit edebilmek, seviyesine göre etkinlikler ve ödevler hazırlamak, aileleriyle iletişim içinde olmak, sorularına yanıtlar vermeye çalışmak ya da cevaplarını kendisinin bulmasına fırsat tanımak gibi stratejiler uyguladıkları belirlenmiştir. Öğretmenlerin üstün yetenekli öğrencilerinin yeteneğine uygun daha nitelikli bir eğitim alması konusunda, Millî Eğitim Bakanlığı ve il Millî Eğitim Müdürlüğü yetkililerinden, okul yöneticilerinden, BİLSEM (Bilim ve Sanat Merkezi) görevlilerinden, yerel yönetimlerden, öğretmenlerden ve ailelerinden farklı beklentileri olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerinin daha nitelikli bir eğitim almaları konusunda ise üstün yetenekli öğrencilerinin eğitimi ile ilgili kendi farkındalıklarını ve bilgi düzeylerini arttırmak, öğrencilerinin BİLSEM’lere devam takibi konusunda ilgili olmak, öğrencilerinin yetenekleri doğrultusunda etkinliklere ve uygulamalara yer vermek, serbest zamanlarını daha kaliteli geçirmeleri için akıl oyunları öğrenmelerine destek olmak, üst düzeyde araştırma etkinliklerine yönlendirmek, okul-aile-öğretmen-öğrenci işbirliğini sağlamak ve sosyal uyum problemlerini azaltmak gibi planları olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ÜSTÜN YETENEKLİLER İÇİN DEĞERLER EĞİTİMİ DERSİNİN ÖNEMİÖzet: Bu araştırmanın amacı “üstün yetenekliler için değerler eğitiminin önemi nedir?” sorusuna cevap aramaktır. Bu genel amaç çerçevesinde de şu sorulara yanıt aranmıştır; 1. Üstün yeteneklilik nedir? 2. Üstün yeteneklilerin genel ve özel özellikleri nelerdir? 3. Üstün yeteneklilerin eğitiminin geçmişten günümüze gelişimi nasıl olmuştur? 4. Değer nedir? Değerler eğitiminin amaçları nelerdir? 5. Değerler eğitiminin tarihçesi nedir? 6. Değerler eğitiminin oluşumu ve gelişimi nerede ve nasıl olur? 7. Üstün yeteneklilerin eğitiminde değerler eğitiminin önemi nedir? Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Olgu bilim deseni farkında olduğumuz fakat derinlemesine ve detaylı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Olgubilim araştırmalarının kesin ve genel sonuçlar sunmama ihtimali söz konusu olsa da bir olguyu iyi bir şekilde tanımamıza, anlamamıza yardımcı olacak sonuçlar ortaya koymamızı sağlar (Büyüköztürk, 2011: 19). Araştırmada veri toplama yöntemi olarak belgesel tarama yöntemi kullanılmıştır. Alan yazında yer alan; üstün yeteneklilik, üstün yeteneklilerde eğitim, değerler, değerler eğitimi, üstün yeteneklilerde değerler eğitimi ile ilgili kitaplar, tezler, makaleler vb. litaratür taranarak veriler toplanmıştır. Verilerin analizi sonuç olarak üstün yetenekliliğin üstün zekayı kapsayan bir kavram olduğunu, üstün yeteneklilerin bilişsel ve duyuşsal olarak diğer bireylere nazaran üst seviyede bulunduklarını, ülkemizde üstün yeteneklilikle ilgilenen en temel kurumun Bilim ve Sanat Merkezleri olduğunu, toplum içerisinde değerlerin gün geçtikçe zayıflayışını, değerler eğitiminin üstün yeteneklilerde diğer bireylere göre daha fazla önemli olduğunu, üstün yeteneklilerin değerler eğitimi konusunda eksik kalmalarının aslında sadece bireysel olarak zarar görmeleri dışında toplumsal olarak da zarar görmemize neden olabileceğini ortaya çıkarmıştır. Büyüköztürk, Ş. (2011). Bilimsel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Pegem Akademi Sözlü bildiri ÜSTÜN YETENEKLİLİK VE NÖROPLASTİSİTEÖzet: Bu çalışma, üstün yeteneklilerin beyin özellikleri ve nöroplastisite ilişkilendirmesini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Üstün yeteneklilik, zeka ve beyin konusundaki gelişmeler günümüzde çok farklı noktalara doğru kaymaktadır. Üstün yetenekliliğin tanımlanmasında önemli faktörlerden bir olan zeka ile ilgili yaklaşımlar ile beyin konusundaki yeni bilgiler, üstün yetenekli beyinlerin yapısı ve ayrıcalıklarını ortaya koymuştur. Bunun yanında zekanın veya bilişsel özelliklerin progressif olarak nasıl geliştiğini ve gelişimsel basamaklarına bağlı olarak nasıl şekillendiğini açıklayan yaklaşımlar yeni beyin araştırmaları ve bulgularıyla yeniden şekillenme ihtiyacı duyulmuştur. Bu kapsamda en çok dikkat çeken ve üstün yetenekliliğin doğuştan getirilen boyutu yanında nasıl geliştiği ile ilgili tartışmalar önem kazanmaktadır. Üstün yetenekliliğin erken çocukluk ve daha sonraki yıllardaki nöroplastisite ile doğrudan ilişkisinin olduğu belirlenmiştir. Bu çerçevede, insan beyninin çevresel uyaranlara göre kendini yeniden inşa etme veya uyum sağlama yeteneği olarak kısaca ifade edilen nöroplastisite, üstün yetenekliliğin gelişimi ve sürdürülebilirliğinde önemli bir yer işgal etmektedir. Ayrıca, üstün yetenekliler için yaratıcılık boyutunun gelişimi ve işlevsel kılınması açısından esnek zihin yapılarının korunması ve geliştirilmesi hayati önem taşımaktadır. Esnek zihin yapısının varlığı doğrudan nöroplastisite ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. Bu çalışma kapsamında üstün yeteneklilerin beyin özellikleri ve nöroplastisite kapasitelerinin geliştirilmesi ele alınmış, özellikle üstün yeteneklilerin eğitimlerinde ve gelişimlerinde nöroplastisitenin nasıl geliştirilebileceğine ilişkin değerlendirmeler içermektedir. Sözlü bildiri ÜSTÜN ZEKÂLI ÖĞRENCİLER VE EĞİTİMLERİNE YÖNELİK TUTUM ÖLÇEĞİÖzet: Üstün zekâlı ve yetenekli bireyler her toplumda var olmuş ve yaşadıkları toplulukların kalkınmalarında önemli görevler üstlenmiş lider kişilerdir. Çocukta var olan potansiyellerin ortaya çıkması belli bir yaşa kadar anne baba ile olabilmekle birlikte asıl olarak toplumlara yön veren, toplumları eğiten öğretmenlerle gerçekleşmektedir Öğretmenlerin çocuklarda var olan potansiyeli ortaya çıkarması ve eğitmesi ancak onları tanıması ile mümkün olacaktır Üstün zekâlı ve yetenekli çocukların diğer çocuklara göre farklı bedensel, zihinsel, sosyal, duygusal ve ahlaki özelliklere sahip oldukları düşünülmektedir Üstün zekâlı ve yetenekli bireylerin hem ebeveynleri hem de bu çocuklara eğitim veren öğretmenleri tarafından fark edilmeleri ve uygun eğitim fırsatlarına yönlendirilmeleri, bu çocukların diğer çocuklardan ayıran gelişim özelliklerin bilinmesi ile mümkün olacaktır Öğretmenlerin tanılama ve eğitim konusunda etkili olabilmesi içinde üstün zekâ ve yetenek ile bu özelliklere sahip öğrenciler konusunda bilgi ve algı düzeyleri önemlidir. Bu amaçla Gagne ve Nedau 1985 yılında öğretmenlerin üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerle ilgili bilgi düzeylerini ölçmek amacıyla Ölçeği geliştirmişlerdir. Gagné ve Nadeau 1991 yılında aynı ölçeği güncellemiş ve ölçeğe bir madde daha ekleyerek toplam madde sayısını 35 olarak belirlemişlerdir. Bu çalışmanın amacı Gagné ve Nadeau (1991)’nu geliştirdiği “Üstün Zekâlı ve Yetenekli Çocuklar ve Eğitimlerine Yönelik Tutum Ölçeği”nin Türkçe’ye uyarlanması ve psikometrik özelliklerinin belirlenmesidir. Araştırmaya, uygun örnekleme yöntemiyle 530 kişi dâhil edilmiştir. Bunlardan 373’i Karadeniz ve İç Anadolu Bölgelerinde bulunan 7 farklı ildeki 30 farklı ilkokul, ortaokul ve lisede çalışmakta olan farklı branşlardaki öğretmenlerden seçilmiştir. Diğer 157 kişi ise Orta Karadeniz Bölgesinde yer alan bir üniversitede formasyon eğitimi alan ve farklı branşlarda lisans eğitimini tamamlamış olan öğretmen adaylarından oluşmaktadır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin 123’ü kadın, 250’si erkek; öğretmen adaylarının ise 95’i kadın, 62’si erkektir. Veriler tek seferde toplanmış ama daha sonra rastgele ikiye bölünmüştür. Verilerin ilk yarısı ile Açımlayıcı Faktör Analizi (AFA) ve diğer yarısı ile de Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA) yapılmıştır. Verilerin analizi için SPSS. 17.0 ve LISREL 8.51 paket programları kullanılmıştır. Ölçümlerin güvenirliğinin tespiti için Cronbach alfa iç tutarlık katsayısı hesaplanmıştır. Ölçeğin yapı geçerliğini incelemek için temel bileşenler analizine dayalı AFA ve iyi olabilirliğine (maximum likelehood) dayalı DFA uygulanmıştır. Yapılan analiz sonucunda binişik değer gösteren yedi, madde toplam kolerasyonu düşük olan üç (x < .2) ve communality değeri (x < .2) düşük olan dört madde olmak üzere toplam 14 madde ölçekten çıkarılmıştır. Ölçekte kalan 21 maddenin altı faktör altında istatistiksel olarak anlamlı biçimde toplanabildikleri görülmüştür. AFA’ya dayalı olarak KMO değeri .76 bulunmuştur. Bartlett Küresellik Testi anlamlılık düzeyi p < .00 çıkmıştır. Bu altı faktör DFA ile test edilerek doğrulanmıştır. Bu altı boyutun öz değerleri sırasıyla şu şekildedir. 1. Boyut 3,64, 2. Boyut 1,97, 3. Boyut 1,82, 4. Boyut 1,50, 5. Boyut 1,28 ve 6. Boyut 1,14’tür. 6 boyuta ilişkin DFA sonuçları x2/sd = 1.73, RMSEA = .04, SRMR = .06, CFI = .92, GFI = .92, NFI = .84 NNFI = .91 olarak tespit edilmiştir. Veriler incelendiğinde uyum iyiliği indislerinden, x2/sd’nin 2’den küçük olduğu ve mükemmel uyum gösterdiği; RMSEA değerinin .06’dan küçük olduğu ve GFI, CFI, IFI ve NNFI değerlerinin .90’ın üzerinde çıkarak kabul edilebilir düzeyde olduğu görülmektedir. Ölçeğin güvenirlik katsayısı .72 dir. Sözlü bildiri ÜSTÜN ZEKâLI VE YETENEKLİ ÖĞRENCİLERİN BİLİŞÜSTÜ BECERİLERİ VE ÖZYETERLİK ALGISININ İNCELENMESİÖzet: Toplumların uygarlaşması ve gelişmesinde büyük katkıları olan buluş, fikir ve toplumsal hareketlerin mimarları olan üstün zekâ ve yeteneğe sahip bireylerin eğitiminin önemine inanılması ve gerekli ortamın sağlanması, yeni ve eşsiz fikirlerin ortaya çıkması dolayısıyla insanlığın refahı açısından çok önemlidir (Enç, 2004). Üstün yetenekli öğrenciler, özellikleri ve gereksinimleri yönünden yaşıtlarından belirgin olarak farklıdır ve normal müfredat dışında farklı programlarla desteklenmeye ihtiyaç duyarlar. Bu çalışmanın temel amacı, üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin ihtiyaçlarına göre farklılaştırılmış bir matematik eğitim programının onların bilişüstü becerilerine ve özyeterlik algısı düzeylerine etkisini araştırmaktır. Araştırmanın örneklemi, İstanbul’da bulunan 10 üstün zekâlı ve yetenekli öğrenciden oluşmaktadır. Bu çalışmada, deneme modellerinden kontrol grupsuz öntest-sontest deney deseni kullanılmıştır. Araştırmacının amacı doğrultusunda; öğrencilerin bilişüstü becerileri ile ilgili veri toplamak amacıyla Pintrinch ve De Groot (1990) tarafından geliştirilen ve Üredi (2005) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Öğrenmeye İlişkin Motivasyonel Stratejiler Ölçeğinin” Öz düzenleyici öğrenme stratejileri boyutundaki 13 maddelik ‘Bilişsel Strateji Kullanımı Ölçeği’ ile öğrencilerin özyeterlik algılarını belirlemek amacıyla motivasyonel inançlar boyutundaki 8 maddelik ‘Özyeterlik Algısı Ölçeği’, aynı zamanda araştırmacı tarafından geliştirilen ‘Kişisel Bilgi Formu’ ve 29 maddelik ‘Farklılaştırılmış Matematik Etkinlikleri Değerlendirme Formu’ farklılaştırılmış matematik öğretim programı öncesinde ve sonrasında çalışma grubuna uygulanmıştır. Araştırmanın alt problemleri doğrultusunda analizler yapılacak, sonuçlar ilgili literatür doğrultusunda tartışılarak alan yazınına önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri ÜSTÜN ZEKALILIK TANISI ALMIŞ ÖĞRENCİLERİN YARATICI DÜŞÜNME BECERİLERİNİN KENDİNİ İZLEME DÜZEYLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Kendini izleme, bireyin kendini gözlemlemesini ve kendi davranışlarını kontrol etmesini esas alan bir teoridir. Bireylerin kendini izleme düzeyinin yüksek olması duygu ve düşünceleri ile ilgili yanılmalarına neden olmaktadır. Bununla birlikte, bireyin kendinde eksikliklerin olduğu inancına kapılması var olan yeteneklerinin farkında olmasını da engellemektedir. Bireylerin kendi isteklerinden ya da toplumun beklentileri ve istekleri yönünde davranışlar gerçekleştirmesi ve dış̧ çevreden davranışlarıyla ilgili olumlu dönütler almaya çalışması kendini izleme düzeyi yüksek olan bireylerin çeşitli sorunlarla karşılaşması muhtemeldir. Kendini izleme düzeyi yüksek olan bireylerin karşılaştıkları en önemli sorunlardan biri yaratıcılık ile ilgili sorunlardır. Yaratıcılığın yeni ürünler ortaya çıkarma becerisi olduğu düşünüldüğünde kendini izleme becerisi yüksek olan bireylerin yaratıcı ürünler ortaya koyamamasına neden olabilir. Kendini izleme düzeyi düşük olan bireyler ise, belirli bir davranışı ya da düşünceyi gerçekleştirmede ısrarcı olma eğiliminde olmakla birlikte kendi içsel durumlarına uygun davranışlar sergilemektedirler. Kendini izleme becerisi yüksek bireylerde olduğu gibi kendini izleme becerisi düşük bireylerde de bu durum yaratıcılık üzerinde etkili olmaktadır. Bu araştırmanın amacı Üstün zekalılık tanısı almış ve almamış öğrencilerin yaratıcı düşünme becerilerinin kendini izleme düzeyleri açısından değerlendirilmesidir. Araştırma ile üstün zekalı olarak tanılanmış ve tanılanmamış öğrencilerin düşük, ideal ve yüksek düzeyde kendini izleme davranışına sahip öğrencilerin yaratıcılık puanları arasında fark olup olmadığı incelenmiştir. Araştırma tarama modelinde nicel yaklaşımla yürütülmüştür. Araştırmanın katılımcılarını 6 farklı ilden 216 üstün zekalı öğrenci oluşturmuştur. Araştırma verilerinin toplanmasında Kendini izleme ve Ade ve Hue tarafından geliştirilip Ali Günay Balım& Huriye Deniş tarafından Türkçeye uyarlanan fen bilimleri bilimsel yaratıcılık ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın verileri t testi ve Anova yaklaşımları kullanılarak analiz edilecektir. Araştırmanın sonuçlarına göre üstün zekalı öğrencilerin fen bilimleri ders başarıları ile yaratıcılıkları arasında ilişki bulunamamışken; kendini izleme düzeyleri ve yaratıcılık becerileri arasında ters ilişki vardır. Üstün zekalı öğrencilerin kendini izlemenin gözlem yapma alt boyutunda da yaratıcılık becerileri arasında ters ilişki olduğu görülürken kayıt tutma alt boyutu ile yaratıcılık becerileri arasında bir ilişki olmadığı görülmektedir. Öğrencilerin genel kendini izleme düzeyleri ile kendini izlemenin gözlem yapma ve kayıt tutma alt boyutları ile yaratıcılık düzeylerinde illere göre farklılıklar vardır. Öğrencilerin not düzeylerine göre kendini izleme ve yaratıcılık becerilerinde farklılık yoktur. Öğrencilerin Fen Bilimleri dersi başarıları, kendini izleme düzeyleri ve yaratıcılık becerileri cinsiyetlerine göre değişmemektedir. Sözlü bildiri UTERUS NAKLİNDE ETİK: DEĞERLER VE İLKELERÖzet: <<<1998 yılı Ekim ayının bir cuma sabahı, M. Brännström ve arkadaşları Angela’yı Evre 1b Servikal Kanser tanısı nedeniyle açık radikal histerektomi ameliyatına alırlar. Ameliyat öncesi Angela’ya bu ameliyatın sonuçları ve komplikasyonları hakkında bilgilendirme yapılır. Angela’ya overleri korunmasına rağmen kalıcı olarak infertil olabileceği anlatılır. Görünüşe göre, Angela çözüm odaklı bir zihne sahiptir. Angela fikrini paylaşır: “Ben sorunun çözümünü biliyorum. Bana annemin rahmini nakledebilirsiniz.” Bu fikir, orada bulunanların daha önce hiç aklına gelmeyen bir fikirdir. Ekip öğleden sonra beklenmedik bu teklif için bir masa etrafında toplanmıştır.>>> Uterus, birçok kadın için gebe kalabilme yeteneği olarak kabul edilmektedir. Kadınlar için doğurganlık duygusal ve sosyal bir ihtiyaçtır. Özellikle geleneksel toplumlarda çocuk sahibi olmak ekonomik, psikolojik ve sosyal yönü olan vazgeçilemez bir unsurdur. Çoğu zaman çocuk sahibi olamamak yetersizlik olarak algılanmakta ve bu durum uterus naklinin (UN) önemini daha çok ortaya koymaktadır. İnfertile psikolojik olarak tehdit edici, duygusal olarak tehdit edici, duygusal olarak stresli, ekonomik olarak pahalı ve yapılan işlemler nedeniyle karmaşık bir yaşam krizidir. Üreme teknolojilerindeki son gelişmeler, infertiliteyi büyük oranda çözüme kavuşturmuştur. Buna rağmen halen infertilite sorunu yaşayan bir grup kadın tedavi edilemez durumdadır. Uterin faktör infertilitesi (UFI) olarak adlandırılan durumda uterusun konjenital yada edinsel nedenlerle yokluğu söz konusudur. Son yıllarda UFI konusunda yapılan çalışmalar ümit vericidir. Yakın zamana kadar UFI’ye sahip olan kadınların çocuk sahibi olmaları için evlat edinme ve taşıyıcı annelik dışında bir seçenekleri bulunmamaktaydı. Ancak taşıyıcı annelik UFI için her ne kadar bir seçenek olsa da, çoğu ülkede çeşitli etik ve dini sebepler nedeniyle yasal değildir. Evlat edinme ise ancak belirli koşullar ve usullerin varlığında mümkündür. Bu nedenlerle günümüzde uterus nakli (UN) UFI’nın potansiyel bir tedavisi olarak kabul edilmektedir. UN’nin özellikle UFI’ye sahip olan kadınların yaşamında, önemli değişimlere yol açacağı kesindir. Ancak işlem öncesinde dönor, alıcı ve fetüs için olası tüm riskler iyi değerlendirilmelidir. UN beraberinde yeni etik tartışmaları gündeme getirmektedir. Çünkü UN’nin diğer organ nakillerinden çok farklı yönleri mevcuttur. En önemli farklılık, UN’nin hayat kurtarıcı bir prosedür olmamasıdır. Ayrıca uterus doğumdan sonra çıkarılması sebebiyle, UN ilk geçici nakil türüdür. Sağlık sektöründeki klinik ve etik öncelikler nedeniyle UN’nin etik analizi karmaşıktır. Ayrıca dini, ahlaki ve yasal değişiklikler nedeniyle etik açıdan küresel farklılık görülebilmektedir. Bu çalışmada özellikle Uluslararası Jinekoloji ve Obstetrik Federasyonu (FIGO) tarafından yayınlanan klavuz ve Montreal Kriterleri ışığında UN ile ilgili etik değerler ve ilkeler tartışılacaktır. Sözlü bildiri UYGULAMA TABANLI BİLGİSAYAR VE AĞ GÜVENLİĞİ EĞİTİMİ: MSKÜ DENEYİMİÖzet: Siber güvenlik konularında bilgi sahibi olan ve özellikle özgür yazılım araçlarını deneyimlemiş, yetişmiş insan gücü ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Sadece teoriyi vermek yetmemekte, bu bilgilerin uygulamalarla pekiştirilmesi gerekmektedir. Bu çalışma ile MSKÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde verilmekte olan Bilgisayar ve Ağ Güvenliği ve İleri Bilgisayar Ağları derslerindeki uygulamaları çeşitlendirmek ve etkinliğini artırmak hedeflenmiştir. İnternet üzerinden yapılan araştırma ile farklı üniversitelerde yapılan uygulamalar incelenmiştir. Güvenlik dersleri üniversitelerde daha çok kriptoloji (şifre bilimi) olarak verilmektedir. MSKÜ’deki uygulamada ise şifreleme tekniklerinin yanı sıra fiziksel güvenlikten sosyal mühendisliğe, bilgi ve ağ güvenliğine dair birçok teknik bilginin verilmesi söz konusudur. Bu teknik bilgilerin anlaşılması için uygulamaların çeşitlendirilmesi gerekmektedir. Siber güvenlik söz konusu olduğunda, bir bilgisayar ağı ve üzerindeki internet servislerinin güvenliğinin çalışılması gerekecektir. Sistemlerin güvenliğini sağlayabilmek için öncelikle güvenlik açıklarının öğrenilmesi, bu açıkların tespiti ve savunması için pratik yapılması gerekmektedir. Bu denemelerin gerçek sistemler üzerinde uygulaması uygun değildir, çünkü çalışan sistemlerin ulaşılabilirliğine ve çalışırlığına zarar vermek söz konusu olabilecektir. Bunların kontrollü kullanılabileceği fiziksel ortamlara ve simülasyon / emülasyon yazılımlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda; MSKÜ NetSecLab olarak adlandırdığımız kapalı fiziksel ağda uygulamaların gerçekleşmesi, emülasyon ortamı olarak vmware/virtualbox gibi sanal işletim sistemlerinin kullanımı hedeflenmiştir. KALI, kevgir gibi işletim sistemi paketlerinin etkin kullanımına dair pratikler yapılmış; bu konuda meraklı öğrencilerin derse aktif katkıda bulunması sağlanmıştır. Yerel ağ güvenliği ve saldırgan tuzağı (honeynet) gibi uygulamalarla İleri Bilgisayar Ağları dersinde de uygulamaların çeşitlendirilmesi hedeflenmiştir. Kullanılan uygulamalar ve çeşitli ders materyalleri laboratuvarın wiki sayfasında (http://wiki.netseclab.mu.edu.tr/) mevcuttur. Seçilen uygulamaların 2017 bahar döneminde uygulanmasında öğrencilerin başarıları gözlenmiştir. Uygulamadaki eksikler ve nedenleri de öğrencilere uygulanan anket ile tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışma ile örnek uygulamaların sunulması ve güvenlik eğitimini iyileştirmeye yönelik önerilerin verilmesi hedeflenmektedir. Sözlü bildiri UZAKTAN EĞİTİM VE VİDEO KULLANIMIÖzet: Öğrenme süreçlerinde grafikler ve resimler gibi görsellerle birlikte seslerin kullanılması öğrenme ortamlarını zenginleştiren bir unsur olarak görülmektedir. Seslerin ve görsellerin birleşimi sonucu oluşan videoların, öğrenme çevreleri için kullanılabilecek güçlü bir araç olduğu söylenebilir. Ayrıca hem görsel öğelerin hem de sözel öğelerin kullanılması farklı öğrenme biçiminde öğrenebilen öğrenenlere kolaylık sağlamaktadır. Bu çeşitliliği sağlayan videolar, öğrenenlerin öğrenme süreçlerine karşı olan tutumlarını olumlu anlamda geliştirmektedir. Bununla birlikte, video teknolojilerindeki hızlı gelişmeler de dikkat çekmektedir. Özellikle son yıllarda artan video çözünürlük oranları, etkileşimli videolar, 360 derece videolar, üç boyutlu videolar ve video oyunlar önemli video teknolojiler olarak göze çarpmaktadır. Bununla birlikte uzaktan eğitimde video kullanımına ilişkin yapılan akademik çalışmalar özellikle son zamanlarda artan bir eğilim göstermektedir. Bu durum da uzaktan eğitim çevrelerinde videoların kullanım durumlarının incelenmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu noktadan hareketle uzaktan eğitim çevrelerinde artan video kullanım eğiliminin hangi yönde olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Belirlenen amaç kapsamında 1990-2015 yılları arasında yayınlanmış 253 çalışma analiz edilmiştir. Analiz sürecinde videolar ile ilgili çalışmaların; alanları, yıllara göre değişimi, alınan atıf sayılarını yıllara göre değişimi, yayınlandığı yerler, yayınlayan kurumlar, yayınların yapıldığı ülkeler gibi değişkenler göz önünde bulundurulmuştur. Araştırmadan elde edilen bulgular, uzaktan eğitim çevrelerinde video kullanımının sağlık ve mühendislik gibi uygulamalı alanlarda ve videonun teknik yönlerine yönelik alanlarda daha fazla olduğunu göstermiştir. Bu sonucu destekleyecek şekilde konuyla ilgili en fazla yayın yapan kurum IBM çıkmıştır. Ulaşılan bu sonuç uzaktan eğitimde video kullanımının sosyal yönleriyle yeterli düzeyde incelenmediğini göstermektedir. Ayrıca gerçekleştirilen bu çalışma kapsamında, araştırma sonuçlarına dayalı olarak ileride yapılabilecek çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur. 360 derece video ve video oyunlarının uzaktan eğitimde kullanılmasına ilişkin yenilikçi araştırma önerileri de sunulmuştur. Sözlü bildiri UZAKTAN EĞİTİMLE ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ DERSİNİN İŞLENİŞİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN ADAYI GÖRÜŞLERİ: CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: Uzaktan eğitim, en temel anlamıyla, eğitim veren ile eğitim alan kişilerin yüz yüze iletişim kurmadığı, aralarında fiziksel olarak uzaklıkların bulunduğu bir süreçtir. Daha kapsamlı bir tanımla; uydu, video, ses, grafik, bilgisayar, çoklu ortam teknolojisi gibi araçların yardımıyla, eğitimin uzaktaki öğrencilere ulaştırılması olarak ifade edilebilmektedir. 1728 yılında Boston gazetesinde mektupla steneografi dersleri verilmesi ile başlayan süreç, iletişim alanında yaşanan hızlı gelişmeler ile ivme kazanmıştır. Mektupla eğitimin yerini 1933’te televizyon almıştır. İnternetin evlere kadar ulaşması sayesinde, bilgisayar vasıtasıyla internetten uzaktan eğitim verilmeye başlanmıştır. 1995 yılında sanal sınıf fikrinin doğması uzaktan eğitimin dönüm noktalarından birisi olmuştur. Günümüzde dünya üzerindeki pek çok üniversite, öğrencilerine uzaktan eğitim imkânı sunarken, Türkiye uzaktan eğitimin gelişim sürecini geriden takip etmiştir. Üzerinde pek çok tartışma yapılmış olsa da ilk olarak 1960 yılında meslek okulu mezunlarına üniversite eğitimi alma şansı tanımak amacıyla mektupla öğretim yapılmaya başlanmıştır. Fakat Türkiye’deki en önemli adım, 1983 yılında Anadolu Üniversitesi bünyesinde Açıköğretim Fakültesi’nin kuruluşu olarak kabul edilebilir. Bu gelişmeyi, açık liseler ve diğer üniversitelerin açtığı Açıköğretim Fakülteleri takip etmiştir. 2005 yılında Yüksek Öğretim Kurumu bünyesinde oluşturulan Uzaktan Eğitim Komisyonu, Türkiye’deki üniversitelerin uzaktan eğitime geçmesi konusunda cesaret verici bir gelişme olmuştur. Günümüzde üniversitelerin pek çoğu özellikle servis dersler olarak isimlendirilen ve okudukları fakülte ve bölüm fark etmeksizin bütün üniversite öğrencilerin almak zorunda olduğu, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Türk Dili ve Enformatik, derslerini uzaktan eğitim ile vermeye başlamıştır. Uzaktan eğitim sayesinde, bir öğretim elemanının öğrenci sayısından bağımsız olarak eğitim verebilmesi, dersleri sınıflarda takip etme imkânı bulamayan öğrencilerin bilgiye daha kolay ulaşır hale gelmesi, yaşam boyu eğitim sağlanabilmesi, eğitim maliyetinin düşmesi, öğrenciler arasında fırsat eşitliğinin sağlanması hedeflenmiştir. Uzaktan eğitimin faydaları yanında sınırlılıkları da mevcuttur. Klasik tarzda eğitim almaya alışmış olan öğrencilerin bireysel çalışma konusunda yeterli çabayı göstermemeleri, öğretmen-öğrenci arasında birebir iletişim kurma kuramaması, öğrencilerin eğitimin verildiği iletişim araçlarına ulaşmada yaşadıkları sıkıntılar, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının uzaktan eğitime yabancılıkları bu sınırlılıklar arasında sayılabilir. Uygulamanın hedeflerinin gerçekleştirilmesi, süreçte karşılaştırılabilecek sorunların belirlenmesi ve çözüm önerilerinin sunulmasının alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 2016-2017 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Cumhuriyet Üniversitesi’nde uygulanmaya başlanan Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin uzaktan eğitim yoluyla verilmesi araştırma konusunun oluşmasına kaynaklık etmiştir. Bu araştırmanın amacı, uzaktan eğitimle Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersi alan 1. Sınıf öğrencilerinin dersin işlenişine ilişkin görüşlerini ortaya koymaktır. Bu doğrultuda; 2016-2017 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören altı ana bilim dalından (Okul Öncesi, Fen Bilgisi, Sosyal Bilgiler, İlköğretim Matematik, Türkçe ve Sınıf Öğretmenliği olmak üzere) 1. Sınıf öğrencileri araştırmanın çalışma grubunu oluşturmaktadır. Araştırmada, nitel araştırma modeli kullanılmıştır. Verilerin toplanmasında, araştırmacılar tarafından oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formundan yararlanılmıştır. Formda; Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, dersinin uzaktan eğitimle etkili ve verimli işlenip işlenmediğine, bu süreçte derste kullanılan öğretim yöntem-tekniklerinin, materyallerin ve öğretmen-öğrenci etkileşiminin uygulamadan etkilenip etkilenmediğine ilişkin soruların yanı sıra Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin uzaktan eğitimle işlenmesinde yaşanan sorunların neler olduğuna ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin neler olabileceğine yönelik sorulara yer verilmiştir. Elde edilen verilerin çözümlenmesinde, içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının görüşleri doğrultusunda; derslerin beklenen verimlilikte yürümediği, farklı öğretim yöntem tekniklerinin ve materyallerin kullanılma imkânının kısıtlandığı, öğretim elemanı-öğrenci ilişkisinin yüz yüze eğitim kadar etkili olmadığı belirlenmiştir. Sözlü bildiri VATANDAŞLIK ALGISININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: Vatandaşlık kavramı, ilk olarak Antik Yunan’da ortaya çıkan ve zaman içerisinde değişip gelişerek tüm dünyaya yayılan bir kavramdır. Antik Yunan Dönemi’nde Platon’a göre iyi yurttaş sosyal ve siyasal sisteme saygılı olan, yasalara uyan ve özdenetimini sağlayan kişidir. Antik Roma Dönemi’nde yurttaşlık, görevler ve haklar modeliyle oluşturulmuş bir modeldir. “Vatandaş/Yurttaş” sözcüklerine, etimolojik olarak bakıldığında, “yurt/vatan” kelimelerinden türemiş ve “aynı yurt’u/vatan’ı paylaşan” anlamına kullanılmaktadır. Türkçede, modern anlamdaki kullanımına uygun bir sözcük olan “yurttaş/vatandaş”, kökenini oluşturan Avrupa dillerinde ve özellikle İngilizcede asıl içeriğini barındırmaya devam etmektedir. Şöyle ki, İngilizce yurttaş/vatandaş sözcüğü olarak kullanılan “citizen”; civitascity kökünden türemiştir. Latince’de yurttaşların/vatandaşların oluşturduğu birlik anlamına gelen “kent”in karşılığıdır. Bu durumda “yurttaş/vatandaş”, esasında çok daha küçük bir birime aidiyet ile eş anlamlı olarak; aynı “yurdu” değil, fakat aynı “kent”i paylaşan anlamına gelmektedir. Modern anlamda vatandaşlık kavramının ortaya çıkmasında, 1789 Fransız Devrimi ve Fransız Ulusal Meclisinin yayımladığı İnsan ve Yurttaş Hakları bildirgesinde “insan” ile “yurttaş” kavramının birlikte kullanılması etkili olmuştur. Böylece halk, kralın tebaasından ulus-devletin yurttaşı düzeyine yükselmiştir. Geçmişten günümüze temel noktaları ile ele alınmaya çalışılan yurttaşlık kavramının dönemler içerisinde anlamsal farklılıklar taşıdığı bir gerçektir. Geçmiş dönemde ulus devlet modeli içinde anlam kazanmış olan yurttaşlık, günümüzde giderek bu içeriğinden uzaklaşmaya başlamış, farklılıkları içerisine alacak biçimde sivilleşme eğilimi gösterir olmuştur. Bu durumun gerçekleşmesinin arkasında yatan sebeplere bakılacak olursa, bunların başında küreselleşme olgusunun geldiği söylenebilir. Çünkü küreselleşmeyle beraber, ulus devletin sorgulanır olması, onun içinde vücut bulan yurttaşlık kavramının taşıdığı anlamlara da yansımış, kavramın yeni anlamlar kazanmasına yol açmıştır. Buna karşın, her ne kadar ulus devleti aşma projeleri hayata geçirilmeye çalışılıyor olsa da, bugün ulus devlet sistemi siyasal arenada varlığını sürdürebilen önemli bir güçtür. Dolayısıyla bu anlamda yaşanan mücadele yurttaşlığın kilit rol oynamaya devam etmesini sağlamaktadır. Bir başka ifadeyle kavramın önemini daha da arttırmaktadır. Küreselleşmeyle birlikte devletlerin uluslararası antlaşmalara taraf olması ve anlaşmaların bağlayıcı sonuçlarından ötürü vatandaş/vatandaşlık kavramı ulusal statülerin üzerine çıkmaktadır. Bu gelişmeler sonucu yaşanan yoğun göçler nedeniyle de ulus devletlerin (dost/düşman zıtlığına dayanan) klasik yurttaş anlayışı değişime uğramaktadır. Son dönemlerde ise küresel vatandaşlık, ekolojik vatandaşlık, yeni cumhuriyetçi vatandaşlık, çok kültürlü vatandaşlık, Avrupa vatandaşlığı, radikal demokratik vatandaşlık gibi gelişmelere dayalı olarak farklı formüller ve isteklerle tanımlanmaya çalışılan vatandaşlık tipleri ortaya çıkmaktadır. Günümüzde ise bilişim teknolojilerindeki hızlı değişimle birlikte her türlü bilgiye erişim kolaylaşmıştır. Bilgiye erişen bireylerin yaptığı değerlendirmeler ile bireylerin siyasal, sosyal, ekonomik vb. vatandaşlık davranışlarını gizil olarak yönlendiren vatandaşlık algısını da değiştirmektedir. Bu algı bireyin hayatındaki tüm davranışlarını şekillendirmektedir. Çalışmamızın amacı, her bireye özgün olarak oluşan ve hayatı boyunca vatandaşlık davranışlarını gizil şekilde yönlendiren algının çeşitli değişkenlere göre incelenmesidir. Bu sayede vatandaşlık algısının hangi vatandaşlık tipine ait olduğuna yönelik verilere ulaşılacaktır. Ölçek olarak bilimsel süreçlerin ardından geliştirilen Vatandaşlık Algı Ölçeği toplam 43 maddeden (VAÖ, Conbach alfa iç tutarlık katsayısı .87) oluşmaktadır. Ölçek 5’li likert olarak (hiç yapmam- hep yaparım) hazırlanmıştır. VAÖ’den en az 43, en fazla 215 puan alınabilecektir. Bu puanlar oransal olarak eşitlenerek literatüre uygun olarak “geleneksel vatandaşlık”, “pasif vatandaşlık”, “pasif-iyi vatandaşlık” ve “aktif (etkin) vatandaşlık” tipleri tanımlanacaktır. Bağımsız değişken ortalama puanına göre uygun olan vatandaşlık tipinde açıklanacaktır. Nicel araştırma günümüzde mevcut olan veya geçmişte olmuş bir durumu, olduğu şekliyle betimleyen araştırma yöntemi olan tarama modeli kullanılacaktır. Araştırmada elde edilen verilerin çözümlenmesinde, betimsel istatistiklerin (katılımcı sayısı, aritmetik ortalama, standart sapma) yanı sıra, karşılaştırmalarda bağımlı değişkenin sürekli olduğu durumlarda bağımsız gruplar t-testi ve tek yönlü ANOVA testi kullanılacaktır. Anlamlı farkın kaynağını bulmak için TUKEY testi kullanılmıştır. Örneklem olarak Erzincan Üniversitesinin İİBF, Hukuk, Eğitim, Mühendislik ve İlahiyat Fakültelerinde öğrenim gören gönüllü öğrencilerden yararlanılması planlanmaktadır. Sözlü bildiri VATANDAŞLIK EĞİTİMİYLE İLGİLİ PROGRAM-DIŞI ETKİNLİKLERE İNGİLTERE İLKÖĞRETİM OKULLARINDAN ÖRNEKLERÖzet: Birleşik Krallık’ta Voice-21 isimli bir girişimin yayınladığı rapora göre iyi konuşma becerisine sahip bir öğrencinin akademik anlamda başarılı olma ihtimali dört kat daha fazladır. Ayrıca, iş dünyasında işverenlerin okulu bitiren bir çalışanda aradıkları bir numaralı özellik konuşma becerisidir. Ancak, Birleşik Krallığın birçok bölgesinde öğrencilerin % 50’den fazlası konuşma becerisinden yoksun olarak okula başlamaktadır. Bu rapora göre şehir içi okullarda yapılan bir araştırmada; bir ders süresinin ortalama % 90’ında öğretmen konuşmaktadır. Bir öğrencinin bir derse katılımı ortalama sadece 4 kelimedir (Voice-21 report, 2017). İngiltere’de görüşme yapılan öğretmenler, ders içeriğinin yoğun ve ders zamanının yeterli olmamasını bu duruma gerekçe olarak göstermektedir. Vatandaşlık dersi her ne kadar 2002 yılından itibaren Milli Programda zorunlu dersler arasında yer alsa da okulların kendi programlarını belirleme konusunda bağımsızlıkları vardır. Bu nedenle okulların Vatandaşlık Eğitim programları ve ders için ayırdıkları zaman (haftada 35 dakikadan, dönemde ya da okul yılında sadece bir güne kadar) her okulda farklılık göstermektedir. Bir öğrencinin; konuşma becerisi, eleştirel düşünme, sorgulama, bir konuda kanıta dayalı kendi görüşünü (argüman) oluşturma gibi becerileri kazanmasında Vatandaşlık dersinin önemli bir işlevi vardır. Ancak, bu derse ayrılan zaman düşünüldüğünde, bu becerilerin kazandırılmasında okullarda uygulanan program-dışı etkinliklerin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı, İngiltere ilköğretim okullarında Vatandaşlık Eğitimiyle ilgili uygulanan program-dışı etkinlik örneklerini ve bu etkinliklerin okullardaki işlevlerini belirlemektir. Bu amaçla 2015-2016 akademik yılında İngiltere’nin başkenti Londra’da bulunan ve A, B ve C olarak kodlanan üç kamu ilköğretim okulu ziyaret edilmiştir. Bu okullarda Vatandaşlık dersi ve bazı program-dışı etkinlikler gözlemlenmiştir. Ayrıca her okuldan beşer öğrenciyle odak grup görüşmesi ve üç okuldan toplam beş öğretmenle yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın yöntemi nitel araştırma yöntemlerinden biri olan durum çalışması yöntemidir. Araştırmanın bulgularına bakıldığı zaman; (A) okulunda Vatandaşlık Eğitimi ile ilgili yapılan program-dışı etkinliklere; her hafta ya da iki haftada bir toplanan tartışma kulübü, her Cumartesi yapılan Platon konferansı ve öğrenci sunumları, sessiz tartışma panosu ve taklit seçimler örnek olarak verilebilir. (B) okulunda, okul genelinde farklı yaş gruplarından öğrencilerin katılımıyla yapılan projeler ve yerel boyutta yapılan kampanyalar program-dışı etkinliklere örnek olarak gösterilebilir. (B) okulunda ayrıca diğer okulda olduğu gibi tartışma kulübü bulunmaktadır. İnsan hakları konusunda (kadın sünneti gibi) kampanyalar yürüten toplum liderlerinin öğrencilerle buluşması program-dışı etkinliklere bir başka örnektir. (C) okulunda en dikkat çekici program dışı etkinlik örneği taklit seçimlerdir. Ülkede yapılan yerel ve genel seçimlerden hemen önce ya da sonra okulda öğrencilerin oy kullandığı taklit seçimler yapılmaktadır. Diğer okullarda olduğu gibi (C) okulunda da tartışma kulübü bulunmaktadır. Bu okulda program dışı etkinliklere bir diğer örnek meclis ve mahkeme gibi mekânlara yapılan okul gezileridir. Sonuç olarak, bir okulda haftada ortalama bir saat zaman ayrılarak yapılan Vatandaşlık dersinin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Vatandaşlık dersi sadece sınava hazırlanılan bir ders olarak görülmemeli, öğrencilerin konuşma, eleştirel düşünme, sorgulama, argüman geliştirme gibi becerileri kazanmalarına yardımcı olmalıdır. Aynı zamanda öğrencilerin seslerini duyurmalarına, okulda ve toplumda daha aktif olmalarına olanak sağlanmalıdır. Ancak, ders içeriklerinin yoğunluğu ve öğrencilerin sınavları dolayısıyla bütün bunların sadece Vatandaşlık Eğitimi ile yapılamayacağı anlaşılmaktadır. Bu yüzden okulların öğrencilerin birbirlerinden öğrenebilecekleri, farklı yaş grubu öğrencilerin katıldığı okul projelerine ve yerel boyutta yapılan kampanyalara yer vermeleri önemlidir. Okullar ayrıca toplum liderlerini davet ederek öğrencilerin onların deneyimlerinden yararlanmalarını sağlayabilirler. Okullarda okul meclisleri, tartışma kulübü, utangaç öğrenciler için sessiz tartışma panosu, taklit seçimler, okul gezileri gibi program-dışı etkinliklere daha fazla yer verilebilir. Sözlü bildiri VELİLERİN ÇOCUKLARINA KARŞI YERİNE GETİRMELERİ GEREKEN SORUMLULUKLARÖzet: ÖZET İnsan hayatı çalışanlar açısından düşünüldüğünde öğrencilik, çalışma ve emeklilik hayatı; çalışmayan insanlar (işsizler ya da ev hanımları) açısından düşünüldüğünde ise öğrencilik ve öğrencilik sonrası hayat olarak sınıflanabilir. Çalışan ve çalışmayan tüm insanlar açısından ortak nokta öğrencilik hayatıdır. Öğrencilik hayatı insan için en önemli zaman dilimidir. Çünkü insanların çocukluğunun geçtiği ve gençliğe adımını attığı dönem olup, yükseköğrenimle birlikte bireyin geleceğine yön verdiği dönemdir. Bireyin öğrenim hayatı öğrencilik hayatı içerisinde yer almakta ve telafisi olmayan bir dönemi içermektedir. Her çocuğun öğrenim hayatı boyunca sorumluluklarını üstlenen birey ya da bireyler mevcuttur. Bu bireylere veli denilmektedir. Veliler; anneler, babalar veya anne-babanın her ikisi, çocuğun bakımını üstlenen kişi/kişiler olabilmektedir. Velilerin yerine getirmeleri gereken bir takım sorumlulukları vardır. Bunlar çocuklarının yeme, içme, barınma, giyinme, korunma, uyku, temizlik gibi çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılama; çocuğu sevme ve ona saygı duyma, ilgilenme, güvenme, çocuğu onaylama, onunla sohbet etme ve vakit geçirme, ona sarılma gibi duygusal ihtiyaçlarını karşılama; çocuğun iyi bir kişilik kazanması için değer yargılarını, evrensel ilkeleri, dini ve ahlaki, toplumsal kuralları, görgü kurallarını öğretme gibi yetiştirme ihtiyaçlarını karşılama; ödevleri ile ilgilenme, okul malzemelerini edinme, okula ulaşımını sağlama, ders çalışacağı ortamı uygun hale getirme, ders durumunu kontrol etme, okula gelerek öğretmenleriyle görüşme, toplantılara katılma, ders takibini yapma, eksik olduğu derslerde ona yardımcı olma, almak istediği eğitimlerde ona destek olma gibi öğretimsel ihtiyaçlarını karşılama; onun sosyalleşmesi için gerekli imkânı sağlama, onunla oynama, oyuncak veya spor malzemeleri edinme, tiyatro, konser, vb. etkinliklere birlikte katılma gibi eğlence ihtiyacını karşılama gibi sorumluluklar sayılabilir. Yapılan bu çalışma 2016-2017 akademik yılında Adnan Menderes Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümü 4. Sınıf öğrencilerinin staja gittikleri okullardaki öğrenci velilerinde gözlemledikleri davranışları neticesinde velilerin yerine getirmeleri gereken sorumlulukların neler olması gerektiğini tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmaya 123 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin 93’ü kız ve 30’u erkek öğrencidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş olup, veriler içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Araştırmada velilerin yerine getirmesi gereken sorumluluklar yetiştirme, öğretimsel, duygusal ve eğlence ihtiyaçlarını karşılama sorumlulukları şeklinde sıralanmıştır. Velilerin yerine getirmeleri gereken sorumluluklardan eksik olanların ise duygusal ve yetiştirme ihtiyacına dönük sorumluluklar olduğu sonucuna varılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre bireylere evlilikleri esnasında aile terapileri, çocuk sahibi olmadan önce ve çocuk sahibi olduktan sonra anne-baba eğitimleri düzenli olarak verilmeli, çocukların ihtiyaçları ve velilerin sorumlulukları konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. Sözlü bildiri VELİLERİN ÖĞRETMEN TERCİHİ KONUSUNDAKİ DÜŞÜNCELERİ ( ÖZEL OKUL ÖRNEĞİ)Özet: Çocuğu ilkokula başlayacak velilerin öğretmen arayışı içine girmeleri oldukça sık gözlenen bir durumdur. Veliler çocuklarını belirli öğretmenlerin sınıflarına yazdırmak istemekte bir anlamda öğretmen tercihinde bulunmaktadırlar. Velilerin öğretmen tercihi hem özel hem de devlet okullarında görülebilen bir durumdur. Bu noktadan hareketle bu çalışmada velilerin çocuklarının öğretmenlerini tercih nedenlerini belirlemek amaçlanmıştır. Araştırma tarama modelinde nitel bir araştırmadır. Velilerin öğretmen tercihleri ile ilgili görüşlerini almak için 8 sorudan oluşan açık uçlu bir anket formu oluşturulmuştur. Bunların 3’ü kişisel bilgilerle ilgilidir. Geriye kalan 5 tanesi de araştırma konusu ile ilgili açık uçlu sorulardır. Araştırma sorularına son şekli verilmeden önce çalışma grubu dışında 4 veliye hazırlanan anket formu uygulanmış ve uygulama sonucuna göre anket soruları üzerinde değişiklik yapılarak ankete son şekli verilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu araştırmaya gönüllü olarak katılan 21 veli oluşturmuştur. Bu veliler çocukları Konya merkezde bir özel okulda okuyan, birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf velisi 21 kişidir. Elde edilen veriler, nitel araştırma tekniklerinden betimsel analiz yöntemi kullanılarak çözümlenmiştir. Analiz sonucunda velilerin çocukları için okul tercihinde bulunurken özellikle öğretmen faktörünü öncelikli olarak göz önünde bulundurdukları belirlenmiştir. Velilerin bir kısmı çocuğunun öğretmeninin kıdemli öğretmen olması gerektiği düşüncesini taşırken, bir kısmı da genç, dinamik, yeniliğe açık, mesleğini seven öğretmen olması gerektiği düşüncesini taşımaktadırlar. Kıdemli öğretmen algısı olan veliler kıdemli öğretmenin tecrübeleriyle sınıfta daha kolay sorun çözeceğini ve farklı öğrencilere farklı yaklaşımlar sergileyeceğini ifade etmişlerdir. Kıdemli öğretmen algısı olmayan veliler ise genç, idealist, çocuklarla iyi anlaşan, mesleğine aşık öğretmenin başarılı olacağını ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri VELİLERİN SOSYAL BİLGİLER DERSİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: ÖZ Bu araştırmanın amacı dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci sınıfta öğrenim gören öğrencilerin, velilerinin sosyal bilgiler dersine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu amaç kapsamında velilerin sosyal bilgiler ders içeriklerine, ders kapsamında kazandırılması hedeflenen beceri ve değerlere ilişkin görüşleri alınmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması ile yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu 36 erkek, 44 kadın olmak üzere toplam 80 veli oluşturmaktadır. Araştırmanın çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemlerinden maksimum çeşitlilik ve amaçlı rastgele örneklem yöntemleri birlikte kullanılarak belirlenmiştir. Çalışmanın örnekleminde maksimum çeşitlilik sağlamak amacı ile sosyal bilgiler dersinin yer aldığı her sınıf (4., 5. 6. ve 7.) düzeyinde öğrenim gören öğrenci velilerinin görüşleri alınmıştır. Bu veliler belirlenirken öğrencilerin öğrenim gördükleri okulların hem sosyo-ekonomik düzey bakımından, hem de başarı düzeyi bakımından farklı düzeylerde olmalarına dikkat edilmiştir. 2016-2017 eğitim öğretim yılında Adıyaman ili merkez ilçede bulunan ve eğitime devam etmekte olan Menderes Ortaokulu, Cumhuriyet İlkokulu, Borsa İstanbul İlkokulu, Türkiye Petrolleri Ortaokulu ve Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu’dur. Araştırma örnekleminin belirlenmesinin ikinci aşamasında her sınıf düzeyinde 20 veli ile görüşülmesine karar verilmiş ve bu okullarda çocukları farklı sınıf düzeyinde öğrenim gören veliler rastgele belirlenmiş ve bu velilerle görüşme yapılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu oluşturulduktan sonra ilk olarak bir alan uzmanı öğretim üyesi tarafından incelenmiş ve formda yer alan soruların alana uygunluğu denetlenmiştir. İkinci aşamada bir öğretim üyesi ölçme ve değerlendirme uzmanı tarafından incelenmiş ve soruların herhangi bir yönlendirme içerip içermediği, cevaplayıcıların düzeyine uygunluğu ve sorular arasındaki tutarlılık incelenmiştir. Uzmanlar tarafından verilen dönütler doğrultusunda form yeniden düzenlenmiş ve beş veli ile pilot uygulama yapılmıştır. Veri toplama aracının geçerlik ve güvenirlik çalışmaları tamamlandıktan sonra görüşme formuna son şekli verilmiştir. Araştırmacı her veli ile farklı zamanlarda yüz yüze görüşme gerçekleştirilmiştir. Görüşme soru cevap şeklinde ilerlemiştir. Görüşme formu yarı yapılandırılmış olmasına rağmen zaman zaman görüşmeyi derinleştirmek amacı ile sonda sorular kullanılmıştır. Görüşme sonunda bazı veliler formu kendileri doldururken bazılarının formu görüşme esnasında araştırmacı tarafından doldurulmuştur. Elde edilen veriler nitel araştırma analiz yöntemlerinden betimsel ve içerik analizi birlikte kullanılarak analiz edilmiştir. Analizin ilk aşamasında ham veriler incelenmiş ve kodlar oluşturulmuştur. Oluşturulan kodlar çerçevesinde temalar belirlenmiş ve her kod uygun tema ile ilişkilendirilmiştir. Daha sonra betimsel analiz kullanılarak veli görüşlerine doğrudan atıflar yapılmıştır. Elde edilen bulgular sonucunda velilerin sosyal bilgiler dersinin daha çok tarih ve coğrafya konularını içerdiğini bunun yanı sıra hayatı öğrenmeye ilişkin konuların da yer aldığına ilişkin görüş bildirdikleri belirlenmiştir. Ayrıca velilerin bu derste öğrencilerin tarih ve coğrafyanın yanı sıra sosyalleşmeyi öğreneceklerini ve sorumluluk kazanacaklarını ifade ettikleri sonucu ortaya çıkmıştır. Veliler sosyal bilgiler dersinde bu konular dışında güncel bilgilerin, genel kültürün, toplumsal konuların ve ahlaki değerlerin daha fazla öğretilmesi gerektiğini düşündüklerini ifade etmişlerdir. Bu ders kapsamında öğrencilere hangi değerlerin öğretilmesi gerektiğine ilişkin soruya velilerin cevabı en yüksek frekansla “saygı” olduğu belirlenmiştir. Bu değeri vatanseverlik, ahlaklı olma, sevgi, adil olma, hoşgörü ve sorumluluk değerleri takip etmiştir. Velilerin sosyal bilgiler dersinde öğretilmesi gereken beceriler konusunda; araştırma, harita kullanma, iletişim, yaratıcı düşünme ve problem çözme becerilerine ilişkin görüş bildirdikleri belirlenmiştir. Sosyal bilgiler dersinde öncelikli olarak öğretilmesi gereken kavramlara ilişkin veli görüşleri arasında aile, milliyetçilik, vatandaşlık, demokrasi, kültür ve hak kavramlarının olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri VERİ MADENCİLİĞİNİN EĞİTİM ÇALIŞMALARINDA KULLANILMASI: NİĞDE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ÖĞRENCİ ALIM ÖRNEĞİÖzet: Verilerin günümüz dünyasında basılı ortamdan elektronik ortamlarda saklanmaya başlanması ile birlikte, sahip olunan miktar anlamında verinin gittikçe arttığı görülmektedir. Bu kapsamda veriler tek bir noktada değil işlevlerine göre veri tabanı olarak adlandırılan ortamda saklanabilmektedir. Bu sayede büyük çaplı verilerin depolanması daha kolay bir hale gelmiş ve geçmişe oranla verilere erişilebilirlik oranı artmıştır. Verilerin saklandığı ortamda yığın halinde bekleyen veri işlenmedikçe değer kazanmaz. Ancak bu veriler işlenip anlamlı örüntüler haline getirildiğinde daha değerli hale gelebilmektedir. Bu bağlamda veri madenciliği teknikleri pek çok alanda kullanılabildiği gibi eğitim alanında da kullanılmaya başlanmıştır. Veri Madenciliği (Taşdemir, 2012); • Kullanıcılara veri madenciliği yöntemleriyle anlaşılabilir ve faydalı olan verileri özetlemek ve veriler arasındaki beklenmeyen kayda değer ilişkileri bulmak için büyük ölçekli gözlemsel veri kümelerinin analiz edilmesi, • Veri Madenciliği, Geçerli tahminler yapmak için kullanılan verilerdeki örüntüleri ve ilişkiyi açığa çıkarmak için çeşitli veri analiz araçlarını kullanan süreç, • Büyük veri tabanlarında bulunan veri yığınlarından yaralanarak gizli ilişkilerin ve genel örüntülerin araştırılması, • Büyük veri yığınlarında bulunan verilerden anlamlı örüntülerin otomatik veya yarı otomatik olarak keşfedilme süreci, • Veri tabanında yer alan verilerden bilginin otomatik olarak çıkarılması ve analiz edilmesinde bir veya daha fazla bilgisayar öğrenme tekniklerinin uygulanması süreci olarak tanımlanmaktadır. Veri madenciliğinin tekniklerinin çalışmalarda kullanılabilmesi için veri depolarında bulunan verilerin bazı özelliklere göre yapılandırılmış olması gerekmektedir. Veri madenciliği modellerne aşamasında iki temel kategoriye ayrılmaktadır. Bunlar; “Betimsel Modellerne (Descriptive Modeling)” ve “Kestirimsel Modellerne (Predictive Modeling)”dir. Bu çalışma kapsamında da 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Niğde Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’ne Fen Bilgisi Eğitimi, Sınıf Öğretmenliği ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği alanından müracaat etmiş adayların verileri üzerinden veri madenciliği tekniklerinden karar ağaçları ile sınıflama tekniği kullanılarak durum ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri VERİ ÖĞRENME ALANINI İŞLEYİŞ YÖNTEMLERİNE GÖRE SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: Son çeyrek yüzyılda teknolojideki hızlı gelişme ve internetin yaygınlaşması ile toplumda bilgi ve veri toplamanın önemi bir kat daha artmıştır. Bu değişim günümüz eğitimcilerinin ve araştırmacılarının dikkatini istatistik ve veri analizine yöneltmiştir. Güncel hayatta istatistik bilgilerinin kullanım ihtiyaçlarının artması ile veri ve olasılık konularının, matematik öğretim programlarında daha fazla yer almasını zorunlu kılmıştır. Matematik eğitiminin amaçlarından biri de öğrencilere bu bilgileri kullanabilme becerilerini kazandırmaktır. Çocukların gelişim dönemleri incelendiğinde onların gerçekte doğal hayatı araştırmaya istekli oldukları görülmektedir. Onlar, arkadaşları, öğretmenleri, komşuları, ailelerinin alışkanlıkları ve düşünceleri ile ilgili oldukları kadar çevrelerindeki dünya ile de ilgilenmektedirler. Başka bir deyimle çocuklarda veri toplama ve analizi konusunda gerekli alt yapı zaten mevcuttur. İhtiyaç duyulan bir konuda, sayısal bilgi toplanması, bilgilerin düzenlenmesi, işlenmesi, yorumlanması bilgi ve becerileri, İlköğretim Matematik Programı’nda “veri öğrenme alanı” başlığı altında toplanmıştır. Bu araştırmanın amacını, sınıf öğretmenlerinin ilköğretim matematik dersi öğretim programında yer alan “veri öğrenme alanı” içeriğine ilişkin görüşlerinin incelenip değerlendirmesi oluşturmaktadır. Yöntem; bu araştırma, sınıf öğretmenlerinin veri öğrenme alanının işleyişine yönelik görüşlerini inceleyen nitel bir çalışmadır. Araştırmanın örneklemini, İzmir ilindeki 2. 3. ve 4. sınıf öğretmenlerinden gönüllü 10 öğretmen oluşturmaktadır. Veri toplama; bu çalışmada veri toplama yöntemi olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu yöntem ne tam yapılandırılmış görüşmeler kadar katı ne de yapılandırılmamış görüşmeler kadar esnektir; iki uç arasında yer almaktadır (Karasar,1995). Görüşme soruları hazırlanmadan önce, araştırma konusu ile ilgili ulusal ve uluslararası alan yazın taraması yapılmıştır. Görüşme formu; insanların deneyimlerini açıklama ve anlamlandırma aracı olduğu gibi etkili bir iletişim süreci olarak tanımlanmaktadır (Türnüklü, 2000; Yıldırım ve Şimşek (2004). Konu tasarlandıktan sonra formda yer alması düşünülen maddeler belirlenmiş ve uzman görüşleri alınarak katılımcılara yöneltilmiştir. Görüşmeler esnasında veri kayıplarını önlemek amacıyla kayıt cihazı kullanılmıştır. Veri analizi; araştırmada “içerik analizi” yapılmıştır. Görüşme tekniği ile elde edilen veriler, belirlenen sınıf öğretmenlerinden toplanıp, çetelenerek sayısallaştırılmıştır. Frekans ve yüzdeler hesaplanarak örnek cümleler ile tablo şeklinde gösterilmiştir. Sözlü bildiri VİDEO-OYUNLARININ İNTERAKTİF FİLM PERSPEKTİFİNDEN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Sinema sektöründeki gelişmeler ile interaktif anlatı biçimleri, özellikle Bandersnatch filminin yayınlanmasının ardından üzerinde daha fazla kafa yorulan bir konu halini almıştır. Bir mecranın interaktif olup olmama durumunu belirleyen temel özellik, izleyicinin senaryoyu hikâye ile “eş zamanlı” olarak yönlendirmesi olarak ifade edilebilmektedir. Yazar, farklı kararlar için farklı senaryolar tasarlarken, önceden verili olan “n” sayıda senaryo, izleyicinin kararları doğrultusunda yön değiştirmektedir. Sinemada interaktiflik, sinemanın geleceğine dair bir yenilik ifade ediyor gibi görünse de, özellikle son 10 yılda üretilen video-oyunları göz önüne alındığında “interaktif film” denilen mefhumun uzun süredir yapılageldiğini söylemek mümkündür. Özellikle hikâye kurgusu daha yoğun tasarlanmış ve oyun grafikleriyle mümkün olan en iyi sahnenin tasarlanmasına önem vermiş olan rol yapma oyunları oyuncuya geleneksel bir sinema filmini aratmayacak görsel doyum yaşatmaktadır. Bununla birlikte interaktif sinemanın ortaya çıkmasını tetikleyen temel etmenin, “kendi maceranı kendin seç” (choose your own adventure) mottolu macera oyunları olduğunun da altını çizmek gerekmektedir. Bu bağlamda konunun, oyundan interaktif sinemaya ve daha sonra tekrar oyuna dönen bir tarihsel süreç izlediğini söylemek mümkündür. Bu bilgilerden yola çıkarak çalışma, hali hazırda deneyimlenen video-oyunlarını, “interaktif film” olarak değerlendirme cüretinde bulunmaktadır. Geleneksel filmler izleyicinin aldığı her bir karar için oyunculuk emeğine ihtiyaç duyarken, video oyunları bugün yapay zekâ ve makine öğrenmesi ile dışsal uyaranlara anlık tepkiler verebilen “dijital aktörlere” ev sahipliği yapmaktadır. Karakterlerin tasarımı, bu karakterlerin belli olay ve durumlara verecekleri reaksiyon ve bu reaksiyonların sınırlarının belirlenmesi, mekân tasarımı, hikâye kurgusu, oyun deneyiminin oluşturulması gibi bir üretim sürecinin bulunduğu video-oyunlarının, salt bir ticari ürün olarak değil de sanatsal bir üretim olarak ele alınması gerekliliği ise bu çalışmanın bir diğer ayağını oluşturmaktadır. Bu bağlamda çalışma, konuyu çeşitli interaktif film örnekleri (Bandersnatch, Late Shift vb.) ve oyuncuya sinematik doygunluk sağlayan rol yapma oyunu örneklerinin (Witcher oyun serisi, Final Fantasy vb.) karşılaştırılması ve video oyunlarının interaktif film perspektifinden teknik ve sanatsal bağlamda değerlendirilmesini tartışmaktadır. Sözlü bildiri VIEWS OF THE STUDENTS OF VOCATIONAL HIGH SCHOOLS STUDENTS ABOUT THE CURRICULUMÖzet: Vocational education in Turkish Vocational Educational System begins with the vocational high schools that is considered secondary education level. Then continues with the vocational colleges. Vocational colleges are higher education institutions within the scope of universities that has 2-year vocational training programs. Vocational colleges have an important role in Turkey’s technical and vocational education. One of the important programs taught in these schools is Computer Programming. Computer programming is an important educational field that can be considered a modern profession. Turkey is a country that has started vocational trainings in this area many years ago and made a lot of progress. Vocational high schools still have educational programs in information technologies. Graduates of this field can continue their education in vocational colleges in computer programming. Not only vocational high school students but all high school students are entitled to receive education in vocational colleges by passing their higher education examination. In the preparation of educational curricula in these departments, which constitute an important part in vocational education, the level of readiness of the students and the needs of the rapidly developing information age need to be considered. In addition, opinions of the students, which are the ones most involved with the educational system, are important. In this study, a questionnaire study consisting questions about the curricula was applied to 156 students of different ages and gender from computer programming department in vocational colleges. With the prepared questionnaire, opinions about the relations between the curricula of the vocational high schools and the vocational colleges, the sufficiency of the curriculum, the internships, the stakeholders of the preparation of the curriculum and the post employment expectations were taken. The findings were evaluated with different perspectives, the relations and differences were revealed with statistical analysis. With this study, it is aimed to guide the academicians and university executives in preparation of the curricula. Sözlü bildiri VOLTRONLAR TEMA BAZLI STEM EĞİTİMİNDEÖzet: Müfredatımızda STEM İle ilgili çalışmalarımız yoktu. Bu sebeple müfredatımızda bulunan kazanımları birleştirme yoluyla STEM çalışması yapmak istedik.Üstelik bu çalışmayı uluslararası yaparak 5 ülkeden, 15 okulun ortak çalışarak diğer ülkelerdeki ilkokullar da eşgüdümlü işbirlikçi çalışmaları hedefledik. Çalışmalara başlamadan ortak dökümanlarla öğretmenler arası beyin fırtınası yaptık. Çalışma öncesi öğrencilere ön test ve son test yapılmıştır. Öğrencilerin görüşlerinin alınması amacıyla yarı yapılandırılmış görüşme rehberi kullanılmıştır. Görüşme rehberindeki sorularla öğrencilerin gözünden işbirliği, STEM , geleceğin meslekleri gibi konularda düşünceleri sorulmuştur. Çalışma devamında tartışma, keşfetme, istasyon çalışması, yerinde olay inceleme, STEM çalışması, teknoloji okuryazarlığı, nesiller arası aktarım, düz anlatım, orf ve ritim çalışmaları ve münazara teknikleri uygulanmıştır. Başlangıç anketleri, toplantıları STEM nedir, Voltron çizgi filminin izlenmesi, okul röportajlarının yapılması gerçekleştirilmiştir. Uygulamada Avrupa Kod Haftası çalışmaları, Uzay temalı STEM çalışmaları, Başarılı bilim insanları, Teknoloji temalı STEM çalışmaları, Geleceğin meslekleri , Sağlıklı yaşam temalı STEM çalışmaları, STEM Keşif Haftası Çalışmaları yapılmıştır. Tüm yapılan çalışmaları özetleyen bir emagazin hazırlanmıştır. Proje, uluslarası bir etwinning projesidir. Türkiye’nin farklı yerlerinden 10, Azarbeycandan 1, Yunanistan’dan 2, Polonya’dan 1 ve Romanya’dan 1 okulun her kademeden birer sınıfın katılımı ve işbirliği yer almaktadır. Endüstri 4.0 çağında beş farklı ülkeden, üreten, yaratıcı, gelecek mesleklerine merak duyan ilkokul çağı çocuklarını ve öğretmenlerini biraraya getirdik. Çalışmamıza 3 birinci sınıf, 5 ikinci sınıf, 3 üçüncü sınıf, 4 dördüncü sınıf katılarak karışık ülke takımları kurduk. Projemizde çalışan öğretmenlerin tamamı hem Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzün Erken STEM projesinden, hem de bu konuda çalışan akademisyenlerin kitapları ve canlı eğitimlerinden beslenerek STEM çalışmalarını yapmışlardır. Akademisyenlerin alanda yaptıkları çalışmaları; farklı ülke takımları, farklı ülkelerin eğitim müfredatları, öğrencilerin hayal güçleri ile bütünleştirerek sahada canlanmasını sağlamıştır. Toplam 3 temada öğretmenler zümreleriyle STEM planları yazmış ve bu planları sınıflarında öğrencileriyle uygulayarak problemlere çözüm olacak ürünler çıkarmışlardır. Toplamda 12 özgün STEM planı uygulanmış, STEM Keşif Haftası için her ortağın özgün bir ürünü oluşturulmuş, geleceğin meslekleri çalışması yapılmış, geçmişte çalışmış bilim insanları drama ve ebook yoluyla öğrencilere öğretilmiş, bugün çalışan STEM bilim insanları ise hem canlı bağlantı hem de üniversite ziyaretiyle öğrencilere aktarılmıştır. Ayrıca kodlamanın önemini vurgulamak için “Geçmişten Geleceğe Kodlama”, 18-24 Mart Yaşlılar Haftası nedeniyle, nesiller arası aktarım için gelecek ve geçmiş arasında bir kodlama bağı kurulmak istenmiştir. Bu etamin çalışması yapılırken, büyükanne ve babalar kendi zamanlarından, öğrencilerimiz ise proje çalışmalarından bahsetmiştir. Tüm çalışmaların sonunda öğrencilerin çalışmalarını diğer sınıflara canlı bağlantı yoluyla yapmaları sağlanarak girişimcilik ve özgüven becerilerini dijital ortamda geliştirmelerine fırsat verilmiştir Tüm çalışmalar öğrenci, veli ve öğretmen anketleri ile değerlendirilmiştir. Tüm bu sonuçlar hazırlanarak sözlü bildiriler hazırlanmaktadır. Aynı zamanda etwinning portalında kalite etiketi için başvuru sürecini takip edeceğiz. İzmir’de yapılan “ E-twinning Çok Taraflı İletişim Semineri”nde projemizin etkinlikleri sergilenmiştir. Avrupa’dan 15 ülkenin ve 120 öğretmen ve akademisyenlerden oluşan katılımcılara projemiz tanıtılmıştır. STEM çalışmalarının ilkokulda uluslararası yönetilerek yapılması büyük ilgi görmüştür. İlimizin uyguladığı “ErkenSTEM” Projesinde İlçemizde yapılan STEM Sergisinde proje ürünlerimiz ve çalışmalarımız öğrencilerimiz tarafından sergilenmiştir. Uluslarası yapılan bu çalışmalar müfredata entegre edildiği için ilkokul 1’den 4. Sınıfa kadar her kademede uygulanabilir. Hazırlanan plan kitapları çıktı alınarak ya da elektronik ortamda yaygınlaştırılmaktadır. Sözlü bildiri VÜCUDUMUZ İÇ ORGANLARININ ÖĞRETİMİNDE VE BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİNDE MAKRO MATERYAL DESTEKLİ LABORATUVAR ETKİNLİKLERİNİN ETKİSİNİN BELİRLENMESİÖzet: Laboratuvarlar fen eğitiminde merkezi role sahiptir. Fen öğretiminde bilimsel süreç becerilerinin kullanılması ise son derece önemlidir. Böylece öğrenen daha kolay öğrenir, aktif olur, kendi öğrenmelerinde sorumluluk alır ve sahip oldukları bilgiler daha kalıcı hale gelir. Ayrıca laboratuvar derslerinin öğrenciler için ilginç ve eğlenceli olması nedeniyle hem bilimsel süreç becerilerinin geliştirilmesine hem de daha çok öğrenmenin gerçekleşmesine katkı sağlar. Bu çalışmada, ilkokul 4. sınıf vücudumuzun bilmecesini çözelim ünitesinin içeriğini oluşturan dolaşım, solunum, sindirim ve iskelet sisteminin öğretiminde “Makro materyal destekli Laboratuvar Etkinlerinin sınıf öğretmen adaylarının akademik başarılarını ve bilimsel süreç becerilerini geliştirmedeki etkililiği araştırılmıştır. Çalışma, sınıf öğretmenliği ikinci sınıf öğrencileri ile Fen Teknoloji Laboratuvar Uygulamaları 1 dersinde “ön test - son test kontrol gruplu yarı deneysel model” olarak desenlenmiştir. Deney grubunda makro materyal destekli laboratuvar etkinlikleri, kontrol grubunda ise geleneksel yöntemler uygulanmıştır. Araştırmanın bilimsel süreç verileri; Okey, Wise ve Burns (1982) tarafından geliştirilen, Türkçeye çevirisi ve uyarlaması ise Geban, Özkan ve Aşkar tarafından yapılan (1992) Bilimsel Süreç Beceri Testi (BSBT) ile toplanmıştır. Bu testte ölçülmeye çalışılan beceriler, değişkenleri tanımlayabilme, işevuruk tanımlama, hipotez kurma ve tanımlama, grafiği-verileri yorumlama ve araştırmayı tasarlama becerileridir. Akademik başarıların ölçülmesinde ise araştırmacılar tarafından geliştirilen çoktan seçmeli sorulardan oluşan “Vücudumuzun Bilmecesini Çözelim Erişi Testi” kullanılmıştır. Toplanan verilerin istatistiksel analizleri için; tanımlayıcı istatistiksel metotların (aritmetik ortalama, standart sapma, frekans, yüzdelik) yanı sıra independent samples T-test ve korelasyon analizi kullanılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre; her iki grubun hem bilimsel süreç becerilerinde hem de akademik başarı öntest ve sontest sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir artış meydana gelmiştir. Deney ve kontrol grubu öğretmen adaylarının kendi aralarında sonttestlerinin karşılaştırılmasında ise bilimsel süreç becerileri bakımından anlamlı bir fark görülmezken akademik başarı ortalama puanları arasında deney grubu lehine anlamlı bir şekilde yüksek görülmüştür. Ayrıca sınıf öğretmen adaylarının bilimsel süreç becerileri ile akademik başarıları arasında pozitif yönde anlamlı doğrusal bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak sınıf öğretmenliği anabilim dalında öğrenim gören öğrencilerin özellikle aldıkları fen derslerinde laboratuvarların daha etkin kullanılması ve bilimsel süreç becerilerini daha fazla geliştirecek şekilde tasarlanması önerilebilir. Bu çalışma Dumlupınar Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr. Halil Kunt danışmanlığındaki Mesut ÇAĞLIın “Makro Materyal Destekli Laboratuvar Etkinliklerinin Sınıf Öğretmen Adaylarının Akademik Başarı, Fen Tutum Ve Özyeterliliğine Etkisinin Belirlenmesi’’ başlıklı doktora tezinden üretilmiştir. Sözlü bildiri WALDORF OKULLARIÖzet: Eğitim müfredatımızı uygulamak için 10 yılı aşkın süredir çalışmama rağmen hiçbir eğitim öğretim yılında bunu başaramadım. Öncelikle planlar kaldırılarak üzerimizden yük alınmakla birlikte daha sonra müfredat basitleştirilmiştir. Proje ve performans görevleri ise 40 kişilik sınıflarda imkansız hale gelmektedir. Proje tabanlı bir öğretim yapılabilmesi için öncelikle ezber içeren kitapların olmaması gerekmektedir. İnsan beyni 21 günlük bir çalışma ile bilgiyi kalıcı olarak öğrenebilmektedir. Rudolf Steiner bunu 1900lü yıllarda farkına vararak eğitim ve öğretim alanında Waldorf Okulları geliştirmiştir. Öğretim sisteminde saygı temelli bir yaklaşım olan Waldorf Okulları ayıklayıcı değil geliştirici bir yaklaşımı savunmaktadır. Günümüz teknoloji çılgınlığına tezat olarak teknolojiden mümkün oldukça kaçınılmakta bunun yerine sosyal birliktelik ve takım çalışmalarına yer verilmektedir. Öğrencilerin öncelikle koordinasyon yetenekleri geliştirilmekte ,hayal güçleri ise sürekli uyanık tutulmaktadır.Hikaye anlatıcılığı,drama, el-göz koordinasyon çalışmaları sürekli olarak müzikle birlikte verilmektedir. Örgü çalışmaları öğrencilerin temel becerilerini kazanmaları açısından okulun ilk yıllarında verilmektedir.Heykel ve el becerilerini geliştiren oymacılık yine ilk yıllardan ityibaren öğrencilere verilmektedir. Eğitim fakültelerimizin ilk mezunları arasında herhangi bir müzik enstrümanı çalabilen öğretmen sayısı çok azdır. Müzik ruhun gıdasıdır. atasözünü sadece sözlüklerde görmekteyiz. Bnunu yerine Waldorf Okulları mutlaka bir müzik enstrümanını öğretmektedir. Bu sayede öğrenciler arasında farklılıklar korunurken başarı ayrışması en aza indirilmektedir. Kendi sınıfımda örgü çalışmaları gibi tüm bu etkinliklerden yararlanmaktayım. Fakat eğitim müfredatımızda kitaplar bize en büyük engeli teşkil etmektedir.Öğrenciler Türkçe okuma parçalarını ve hayat bilgisi konularını sıkıcı bulmaktadırlar. Bizi proje konusunda teşvik eden bakanlık kitaplar konusunda ise kararlı bir tutum sergilemektedir. Hattı zatında Artvinde yaşayan bir öğrenci ile Antalyada yaşayan öğrenci aynı kitabı okumaktadır. Bana göre kitapları biz oluşturmalıyız ve öğrencilerin isteklerine göre konuları belirleyip kitaplara bağlı kalmamalıyız. 4 işlemimiz ise baştan aşağı yanlışlıklarla doludur. Örneğin 2. sınıf çocuklara toplama işleminde elde var soyut kavramı verilmektedir. Hepimiz biliyoruz ki soyut kavramlar dönemi 9 yaşında hatta bazen 11 yaşında başlamaktadır. Buna rağmen matematikte başarısız çarpım tablosunda ise tamamen ortalamanın altındayız.Çünkü biz ezberliyoruz. Çarpım tablosu ezberlenmez . Ezberciliğe karşıyız ama ezberletiyoruz.Proje istiyoruz ama bilgi içeren kitaplar sunuyoruz. Yaratıcılık istiyoruz ama müfredatı tamamlatıyoruz. Almanya ,Kanada gibi ülkelerdeki başarıyı yakalamak istiyorsak bunlardan birini tercih etmeliyiz. Sözlü bildiri WE OVERCOME OBSTACLES BY CODİNGÖzet: This Project;The aim of this course is to enable people with disabilities to discover themselves and their talents and to socialize through teamwork.In addition, our project will help students develop their memory, analytical thinking, coding information, storing information, attention and focus.The activities in our project will include basic coding activities in accordance with the level of students in Burhaniye Chamber of Commerce Special Education and Application Center.For our project, first of all, coding skills will be introduced to students in games and physical activities class.In this way, the students will learn by embodying their coding skills.Algorithmic thinking skills form the basis of coding skills.Therefore, the algorithm-based coding resources will be diversified and taught to the students in accordance with their class levels.Students who have reinforced coding and algorithmic thinking with different activities will have the opportunity to switch to robotic coding with evolution robot.Students will be able to practice their knowledge and skills through robotic coding.The coding information required to move the Evolution robot will be given on the tablet computers as commands by taking advantage of the coding information previously learned.In addition, code.org, an online learning tool, will be used to improve coding skills.Students will be registered individually at code.org and they will be provided to complete the course modules on the site via tablet computers.Thus, students will learn by doing, living and having fun and design their own algorithms. Students are taught coding at the beginning.To teach coding to students, sports and physical activities are done in the form of games coding.Thus, coding is introduced to the students.simple coding activities are given in accordance with the level of students.The cells are drawn from the bands on the floor of the gymnasium in accordance with the student level.If the student is intermediate level 5*5 or 4*4 , if the student is in hard level 2*2 or 3*3 cells are drawn.Algorithm studies allow students to reach the target with the help of arrows from a certain starting point to the end point. The students are asked in which direction they must proceed to collect the materials drawn into the cells.Thus, the students create their own algorithm to collect the materials.After introducing the coding in the form of games in sports and physical activities class, simple algorithm less computer based coding resources are multiplied and distributed to the students.Request shape paintings using simple computer algorithms in their free time.The student reaches the desired goal by starting from a certain point and following the instructions.Students learn to apply the evolution robot after learning the algorithm.Moves the evolution robot to the desired direction via tablets.The evolution robot application is downloaded to your mobile phone or tablet.Students are registered to code.org and complete the course module on tablets.When the students perform the algorithm activity, the lack of attention decreases, they become happy, they become social, they become more willing and successful in the classes, and there is a decrease in the negative behaviors found in the students. Sözlü bildiri WEB 2.0 UYGULAMALARINDAN PLICKERSÖzet: Web eğitim araçlarından Plickers hem çok faydalı hem de çok eğlenceli bir web 2.0 uygulamasıdır. Plickers uygulaması İos ve android cihazına indirilerek uygulanmaktadır Plickers sitesi ile Cep telefonu uygulaması entegre olarak çalışmaktadır. Plickers sitesine üye olup üye girisi ile sınıf listesi oluşturulur. Burada sorular, 5 soruluk setler halinde hazırlanmakta olup 5 ten fazla soru sorulacaksa ayni başlık altında ikinci üçüncü dördüncü 5 li set oluşturulmaktadır. Siteden hazırlanan sorular Plickers uygulaması ve yansıdan öğrencilere yöneltilir. Önceden hazırlanan plickers kartları (QR Kodlarırını) öğretmenin cep telefonuna okutularak verilen cevapların yansıdan görülebilmesi sağlanmaktadır. Bu uygulama İlkokul ikinci, üçüncü ve 4. sınıf öğrencilerine rahatlıkla uygulanabilmektedir. Bu uygulama öğrencilerin hazır bulunuşluklarını ölçmek , derslerden önce öğrencilerin konuya dikkatlerini çekmek amacıyla sınıfımda tarafımdan uygulanmıştır. Öte yandan ders sonlarında öğrencilerin öğrenme seviyelerini ölçmek için kullanılmış ve öğrencilerden dönüt almamı sağlamıştır. Tüm sınıf hakkında anında istatistiki bilgiler elde etmemi sağlamıştır. Hangi öğrencilerin hangi cevabı verdiği, kaç öğrencinin hangi soruya doğru cevap verdiği, kaç sorunun ne kadar kişi tarafından cevaplandığı grafiklerle ve istatistiklerle görülmüştür. Tüm öğrencilerin aktif katılımı sağlanmakta olup derslerin tatlı rekabet içinde zevkli geçmesini sağlamış ve kalıcı olmuştur. Soruları hazırlarken görsellere ve grafiklere yer vererek çoklu zekaya hitap etmeme imkan sağlamıştır. Grafik sorularını daha çabuk kavramalarına katkı yapmıştır. Hemen hemen tüm dersler için kullandığım uygulama çocuklar tarafından sevilmiş ve sınıfımın sinerjisini artırmıştır. Bu uygulama sırasında sınıf monotonluktan çıkarak eğlenceli bir ortam oluşturmuştur. Sözlü bildiri WEB 2.0 UYGULAMALARINDAN PLICKERS VE QUIZIZZÖzet: WEB 2.0 UYGULAMALARINDAN PLICKERS Web eğitim araçlarından Plickers hem çok faydalı hem de çok eğlenceli bir web 2.0 uygulamasıdır. Plickers uygulaması İos ve android cihazına indirilerek uygulanmaktadır Plickers sitesi ile Cep telefonu uygulaması entegre olarak çalışmaktadır. Plickers sitesine üye olup üye girisi ile sınıf listesi oluşturulur. Burada sorular, 5 soruluk setler halinde hazırlanmakta olup 5 ten fazla soru sorulacaksa ayni başlık altında ikinci üçüncü dördüncü 5 li set oluşturulmaktadır. Siteden hazırlanan sorular Plickers uygulaması ve yansıdan öğrencilere yöneltilir. Önceden hazırlanan plickers kartları (QR Kodlarırını) öğretmenin cep telefonuna okutularak verilen cevapların yansıdan görülebilmesi sağlanmaktadır. Bu uygulama İlkokul ikinci, üçüncü ve 4. sınıf öğrencilerine rahatlıkla uygulanabilmektedir. Bu uygulama öğrencilerin hazır bulunuşluklarını ölçmek , derslerden önce öğrencilerin konuya dikkatlerini çekmek amacıyla sınıfımda tarafımdan uygulanmıştır. Öte yandan ders sonlarında öğrencilerin öğrenme seviyelerini ölçmek için kullanılmış ve öğrencilerden dönüt almamı sağlamıştır. Tüm sınıf hakkında anında istatistiki bilgiler elde etmemi sağlamıştır. Hangi öğrencilerin hangi cevabı verdiği, kaç öğrencinin hangi soruya doğru cevap verdiği, kaç sorunun ne kadar kişi tarafından cevaplandığı grafiklerle ve istatistiklerle görülmüştür. Tüm öğrencilerin aktif katılımı sağlanmakta olup derslerin tatlı rekabet içinde zevkli geçmesini sağlamış ve kalıcı olmuştur. Soruları hazırlarken görsellere ve grafiklere yer vererek çoklu zekaya hitap etmeme imkan sağlamıştır. Grafik sorularını daha çabuk kavramalarına katkı yapmıştır. Hemen hemen tüm dersler için kullandığım uygulama çocuklar tarafından sevilmiş ve sınıfımın sinerjisini artırmıştır. Bu uygulama sırasında sınıf monotonluktan çıkarak eğlenceli bir ortam oluşturmuştur. WEB 2.0 UYGULAMALARINDAN QUIZIZZ web.2.0 eğitim uygulamalarından olan https://quizizz.com sitesi aracılığıyla yapılan bir etkinliktir. https://quizizz.com adresine üye olduktan sonra öğrencilere yöneltilecek sorular hazırlanır. Quiz siteden başlatılarak oluşturulan giriş kodu iletişim hatlarından öğrencilere gönderilir, öğrencilerin join.quizizz.com adresine cep telefonlarından, tabletlerinden, bilgisayarlarından giriş yapmaları sağlanır. Giriş yapan öğrenciler ana siteden görülür. Bildirilen sürede öğrencilerin girişi sağlandığında oyun (quiz) başlatılır. Soruları uygulamaya giriş yapan öğrenciler aynı anda canlı olarak cevaplandırır. Amacım bu web 2.0 uygulamasıyla öğrencilerin evdeki çalışmalarını sıkıcılıktan çıkarmak, çocukların elinden düşmeyen tablet ve cep telefonunun sadece oyun için kullanmaktan çıkarıp eğitim amaçlı kullanmalarını sağlamaktır. İlkokul ikinci , üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerine kolaylıkla uygulanabilmektedir. 4. sınıf öğrencilerine uyguladığım bu uygulama ile öğrencilerin hazır bulunuşluklarını ve öğrendiklerini ölçme , pekiştirme ve öğrenmeyi zevkli hale getirmemi ve tatlı rekabeti artırmamı sağlamıştır. Alınan raporda kaç öğrencinin kaç soruya cevap verdiği, kaç soruya ne kadar cevap verildiği hangi konuda geri kaldıkları, hangi konu daha iyi oldukları teferruatlı sınav analiz raporu ile görmemi sağlamıştır. Okul saati dışında sınıfça belirlediğimiz saatte giriş kod numarasının Whatsapp üzerinden öğrencilere gönderiyorum. Aynı anda canlı olarak quızi yapıyoruz. Öğrencilerin neleri yaptığını neleri yapamadığını görüyorum. Soru sayısına ve soruların ağırlığına göre verdiğim süre sonunda oyunu (quizi) sonlandırıyorum. Daha sonra ödev kodu göndererek tekrar girmelerini sağlıyorum. İsteyenler aynı soruları tekrar cevaplandırıyor. Haftada bir veya iki kez, değişik derslerden uygulama yaparak derslerin pekişmesini sağladım. Sözlü bildiri WEB 2.0 ARAÇLARI İLE İLK OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİ, BİR ETWİNNİNG SERÜVENİÖzet: Teknolojideki ilerlemeler bütün alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da önemli değişikliklere yol açmıştır. Tablet, cep telefonu ya da bilgisayar gibi teknolojik araçların kullanımı çok küçük yaşlara kadar düşmüştür. İlkokul öğrencileri de bu araçları iyi düzeyde kullanabilmekte, bu durum da eğitim öğretim sürecini doğrudan etkilemektedir. Günümüzde öğrenciler ve öğretmenler teknolojiden daha çok yararlanmakta ve eğitimde geleneksel anlayışlar yerini giderek teknolojiye dayalı yeni öğretim yöntemlerine bırakmaktadır. Yeni öğretim yöntemleri denince de akla internetin yeni yüzü olarak tanımlayabileceğimiz Web 2.0 teknolojileri gelmektedir. Web 2.0 araçları olarak adlandırılan yeni nesil internet teknolojileri iletişim, etkileşim, bilgi paylaşımı ve bilgiye kolay erişim, işbirlikçi içerik oluşturma, içerik depolama ve paylaşma, değerlendirme, görselleştirme gibi imkanları her seviyede katılımcının kolayca yapabileceği basitlikte sunmaktadır. Bu araçlar 21.yüzyılın eğitim ve iş hayatına hazırlamada kritik rol oynamakla beraber onların yaratıcı ve kritik düşünme becerilerini desteklemektedir. Bu bağlamda 2018-2019 eğitim öğretim yılında 1.sınıfta öğrenim gören öğrenciler için, Web 2.0 Araçları ile İlk Okuma Yazma Öğretimi adında bir eTwinning projesi geliştirilmiş olup, projeye 30 öğretmen rehberliğinde 342 öğrenci katılmıştır. Projenin amacı 1.sınıf öğrencilerine bilişim ve teknoloji kültürü içinde okuma yazma öğretmektir. Bu süreçte çocuklara 21.yüzyıl becerilerinden bilgi okuryazarlığı, medya okuryazarlığı, yaratıcı ve eleştirel düşünme ve işbirliği becerilerini eğitimlerinin ilk yıllarından itibaren aşılanması hedeflenmiştir. Proje etkinlikleri farklı Web 2.0 araçlarını ses öğretiminde kullanma, etkileşim içinde drama ve şarkı etkinlikleri, yaratıcı yazma becerisine yönelik etkinlikler, el becerisini geliştirmeye yönelik görsel sanatlar ve serbest etkinlikler, Web 2.0 araçları ile ölçme - değerlendirme ve çok daha fazlasıdır. Proje sonunda; öğrencilerin kurduğu takımlar oluşturulmuş ortak hikayeler , bütün seslere ait drama çalışmaları e book, öğrencilerin karikatür çalışmaları e book, voki aracı ile hazırlanan tekerleme arşivi 1.sınıf öğretmenlerinin kullanımına sunulmuştur. Sözlü bildiri WEB 2.0 ARAÇLARININ MESLEK EĞİTİMİ ÜZERİNDEKİ OLUMLU SONUÇLARIÖzet: Gelişen teknolojik imkanların eğitimde kullanılarak STEM (Science, Technology, Enginering, Mathematics) eğitiminden faydalanmak ve web 2.0 araçları ile dil eğitiminin daha kalıcı ve kolay öğrenildiğini göstermektir. Padlet, Emaze, Cram, Canva, Cuizlet ve Bubble us gibi web 2 araçlar yardımıyla, öğrencilerin yabancı öğrencilerle iletişim kurarak yabancı dil öğrenmelerindeki değişim gözlemlendi. Derslerde öğretmenin anlattıklarını padlete yükleyerek yaptıkları çalışmaları internet ortamında sergilemeye başladılar. Buldukları video ve linkleri de dijital mantar panolarda sergilemek öğrenciler için hem öğretici hem de eğlendirici aktivite olmuştu. Kullanmaktan vaz geçemedikleri akıllı telefonlarıyla beraber ilk kez ders çalışma olanağı bulan öğrenciler üzerinde ezber dışında kalıcı öğrenme bulgularına rastlanmaya başladı. Öğrencilerin öğrendikleri kelimeleri kullanmaları ve birbirleriyle etkileşime geçmeleri için başka ülkelerin okullarından öğrencilerle Skype ve Whatsapp görüşmeleri gerçekleştirildi. Öğrencilerden pek çoğu bu görüşmelerde diksiyon kurallarına uyarak İngilizce konuşmaya başladı. Öğretmenlerin tanıklığı ile kısa sürede öğrencilerdeki dil gelişimi umut vericidir. Öğrencilerin üzerinden sınav kaygısının bir kısmının alınması ve eğitim materyallerinin seçiminin kendilerine bırakılması esnek çalışma zamanlarının olması nedeniyle İngilizce dil eğitiminin daha hızlı öğrenildiği gözlemlendi. Öğrenciler yalnız dil eğitimi değil aynı zamanda öğrenme algoritması nedeniyle kullandıkları programların kodlama yöntemlerini ve istatistiksel sonuçları elde edebilmek için matematik disiplini ile de çalışmaya başladı. Öğrendikleri İngilizce ile diğer okullara İngilizce yeni yıl kutlama mesajları yolladılar ve karşılığında gelen kartlar eşliğinde öğrenmeleri pekişti. Öğrenmenin devamını ve kalıcılığını sağlamak üzere İngilizce oyunlar hazırlayarak bildikleri İngilizce kelimelerin sayısına göre puan toplamaya başladılar. Kullandıkları akıllı telefonlarla evlerinde hem İngilizce öğrenip hem de iyi geçirdiler. Öğrenciler sadece dil eğitimi konusunda değil, güvenli internet kullanımı konusunda da bilgiler edinerek sınıfta konuyla ilgili panolar hazırladılar. Öğrencilerin öğrenmeleri üzerindeki bazı kaygı seviyelerinin düşürülerek teknolojik imkanlardan yararlanmaları öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır. Eğitim kalitesinin artması için web 2.0 araçları yararlı kullanılmalıdır. Öğrencilere sadece teknoloji kullanımı değil aynı zamanda güvenli internet ve siber zorbalık bilgileri de verilirse öğrencilerin dil eğitiminin daha kalıcı ve kolay olacağı görülmüştür. Ders anlatımında öğretmenlerinde kolayca çözümler bulabildiği eğlenceli ortamlarda stresten uzak yapılan ders etkinliklerinin öğretmenler üzerinde de faydaları görülmüştür. Yabancı dil eğitiminde, kişisel farklılıklar dikkate alınıp farklı yöntemler kullanıldığında daha güzel sonuçlar alındığı anketler yoluyla gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri WEB2.0 UYGULAMALARINDAN QUIZIZZÖzet: web.2.0 eğitim uygulamalarından olan https://quizizz.com sitesi aracılığıyla yapılan bir etkinliktir. https://quizizz.com adresine üye olduktan sonra öğrencilere yöneltilecek sorular hazırlanır. Quiz siteden başlatılarak oluşturulan giriş kodu iletişim hatlarından öğrencilere gönderilir, öğrencilerin join.quizizz.com adresine cep telefonlarından, tabletlerinden, bilgisayarlarından giriş yapmaları sağlanır. Giriş yapan öğrenciler ana siteden görülür. Bildirilen sürede öğrencilerin girişi sağlandığında oyun (quiz) başlatılır. Soruları uygulamaya giriş yapan öğrenciler aynı anda canlı olarak cevaplandırır. Amacım bu web 2.0 uygulamasıyla öğrencilerin evdeki çalışmalarını sıkıcılıktan çıkarmak, çocukların elinden düşmeyen tablet ve cep telefonunun sadece oyun için kullanmaktan çıkarıp eğitim amaçlı kullanmalarını sağlamaktır. İlkokul ikinci , üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerine kolaylıkla uygulanabilmektedir. 4. sınıf öğrencilerine uyguladığım bu uygulama ile öğrencilerin hazır bulunuşluklarını ve öğrendiklerini ölçme , pekiştirme ve öğrenmeyi zevkli hale getirmemi ve tatlı rekabeti artırmamı sağlamıştır. Alınan raporda kaç öğrencinin kaç soruya cevap verdiği, kaç soruya ne kadar cevap verildiği hangi konuda geri kaldıkları, hangi konu daha iyi oldukları teferruatlı sınav analiz raporu ile görmemi sağlamıştır. Okul saati dışında sınıfça belirlediğimiz saatte giriş kod numarasının Whatsapp üzerinden öğrencilere gönderiyorum. Aynı anda canlı olarak quızi yapıyoruz. Öğrencilerin neleri yaptığını neleri yapamadığını görüyorum. Soru sayısına ve soruların ağırlığına göre verdiğim süre sonunda oyunu (quizi) sonlandırıyorum. Daha sonra ödev kodu göndererek tekrar girmelerini sağlıyorum. İsteyenler aynı soruları tekrar cevaplandırıyor. Haftada bir veya iki kez, değişik derslerden uygulama yaparak derslerin pekişmesini sağladım. Sözlü bildiri YABANCI DİL DERS KİTAPLARININ YABANCI DİLDE YAZMA BECERİLERİNİ GELİŞTİRMEDEKİ KATKISIÖzet: Yabancı dil öğrenmede yazma becerisi 80’li yıllara kadar diğer iletişimsel becerileri (konuşma, dinleme, okuma gibi) desteklemekte kullanılan bir beceri olarak görüldü. 80’li yılların ortalarından itibaren yazma becerisinin de bir dilsel hedef beceri olduğu ve yabancı dilde metin yazmanın önemine dikkat çekildi. Ancak yazma becerisi belirli bir amaca yönelik metin türlerinde (özgeçmiş, iş başvuru metni, mektup gibi) yazma olarak algılandı ve amaca yönelik kullanılabilecek dil kalıplarının öğrenilmesiyle yabancı dilde yazma becerisinin edinildiği varsayıldı. Bunun yanında yabancı dilde yazılı iletişim kurmak için sadece belirli konularda belirli dil kalıplarının öğrenilmesinin yeterli olmadığı gözardı edildi. Bu nedenle yabancı dil öğrenenler yabancı dilde herhangi bir konuda serbest bir metin yazmak istediklerinde zorlanmaktadırlar. Bunun belirgin iki ana sebebi vardır. Birincisi hem anadilde hem yabancı dilde yazabilmek için metin yazanın gramer bilgisi, cümle yapısı bilgisi gibi dil becerilerinin yanı sıra genel kültür bilgisi ve yazacağı konuyla ilgili kelime dağarcığına da sahip olması gerektiği, ikincisi ise yazmaktan korkmak. Çünkü yazı yazan gerekli ön bilgi ve kelime dağarcığına sahip olup neyi nasıl yazacağını düşünmek için zamanı olsa da yazarken hata yaparsa düzeltme şansı yoktur. Bu da öğreneni korkutur. Bu sebeplerin ortadan kalkması ve yazma becerisinin gelişmesi için gereken faktör Motivasyon ve öğrenilen dile duyulan ilgidir. Bu bağlamda Almanca örneğinden yola çıkılarak yetişkinler için Avrupa Ortak Avrupa Öneri Çerçevesi’nde öngörülen (A1 A2 B1 B2) dil seviyelerinde hazırlanan Almanca ders kitapları (Menschen A1-A2-B1, em neu B1+-B2) incelenmiştir. Bu kitaplarda yazma becerilerini geliştirme de ne tür konularda ne tür metinlerin ne tür alıştırmaların kullanıldığı, bu metinlerin ve alıştırmaların üretici serbest yazma becerilerini geliştirmede ne kadar etkin olduğu irdelenmiş, dil öğrenenlerin üretici metin yazabilmeleri için önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri YABANCI DİL DERSLERİNİN AYRILMAZ BİLEŞENİ “ÖZ KÜLTÜR” VE “ÖTEKİ KÜLTÜRE” İLİŞKİN ALMANCA ÖĞRETMENİ ADAYLARININ GÖRÜŞLERİ VE BİLİNÇ DÜZEYLERİÖzet: Dil ve kültürün, birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu düşüncesinden hareketle, yabancı dil eğitiminde bugün “yabancı kültür” ve “öz kültür” karşısında farkındalık, yabancı dünyanın nasıl algılanması gerektiği, yabancı olan karşısında geliştirilecek tutumlar, hoşgörü ve empati, dolayısıyla “kültürlerarası iletişimsel yeti” yabancı dil derslerinin en önemli bileşeni haline dönüşmüştür. Kültürlerarası karşılaşmanın gerçekleştiği yabancı dil derslerinde, öğrenciler öteki kültürün tüm içerik ve değerleriyle tanışır, öteki kültür ve öz kültürün benzer ve ayrılan yönleriyle buluşur ve en önemlisi de önyargıların ve çatışmaların nedenleri konusunda bilinçlenir. İki kültür arasında elçi görevi gören yabancı dil öğretmeni de, her şeyden önce dersinin en önemli konusu olan “kültürlerarası karşılaşma”, “kültürlerarası iletişim” ve öğrencilere edindireceği kültürlerarası yetiler konusunda bilinçli ve donanımlı olmalıdır. Bu konularda yeterli donanıma sahip bir öğretmen, hem öğrenci motivasyon ve başarısını etkileyebilir, hem de derslerindeki kültürlerarası karşılaşma yoluyla topluma yabancı olan karşısında bilinci gelişmiş, açık görüşlü, hoşgörülü ve önyargısız bireyler kazandırabilir. Böylece öğrencilerinin kişilik gelişimine ve yaşam boyu öğrenme alışkanlıklarına katkıda bulunabilir. Bu çalışmada Eğitim Fakültesi Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı öğrencilerinin, yabancı dil derslerinin bileşeni olan “öz kültür” ve “yabancı kültür” konusundaki görüşlerinin ve bilinç düzeylerinin cinsiyet, sınıf, mezun olunan okul türü ve yaş değişkenlerine göre belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini 2015–2016 Eğitim-Öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Trakya Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğrenim gören 450 Almanca öğretmeni adayı oluşturmuştur. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan özgün bir anket aracılığıyla toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak kullanılan anket, toplam 15 sorudan oluşmaktadır. Araştırma betimsel tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırma verileri analiz aşamasındadır. Sözlü bildiri YABANCI DİL EĞİTİMİNDE ATASÖZLERİNİN ROLÜ - TÜRK DİLİNDE KORUNAN AHLAKİ DEĞERLER THE ROLE OF PROVERBS İN FOREİGN LANGUAGE TEACHİNG - MORAL VALUES PRESERVED İN THE TURKİSH LANGUAGEÖzet: Yabancı dil öǧretiminde öǧrencilerin konuşma, yazma, okuma yeteneklerini arttırmakla beraber aynı zamanda öǧretilen dili konuşan milletin kültürü ve yaşam tarzı okutulur. Bu çalışmanın amacı, Türkçenin yabancı dil olarak eǧitiminde deǧer ve ahlak sistemini gösteren atasözlerinden nasıl faydalanılabileceǧinin ortaya konulmasıdır. Atasözleri, asırlar boyunca süren dunyayı gözetlemeden, farklı şartlarda yaşanan denemelerden kaynaklanan belli bir kültür bakış açısında yaşam kuralları, olması gereken, olmaması gereken tavırlar, davranışlar ve sözlü faaliyetler içeren en kısa edebȋ üründür. Bir kültür oluşturan bütün unsurları göz önunde alarak, atasözlerinde hem kelime hazinesi, toplumsal ve sosyal olaylardan ortaya çıkan öǧütler ve nasihatler görünebilir. Bu yüzden Türkçenin yabancı dil olarak öǧretimine vazgeçilmez bir katkı saǧlayabilir. Ceza ve ödül sistemi, yani tebrik ya da ayıplamaya layık olanlar atasözlerinden öǧrenilebilir. Farklı kültür içerisinde bulunan deǧer sistemini kıyaslamak için en kolay yol atasözlerinin karşılaştırma araştımalarının yapılmasıdır. Bu çalışmada Türk ve Leh kültüründe ve atasözlerinde, atasözleri yoluyla bu güne kadar ulaşan ahlaki deǧerler karşılaştırılacaktır. İlk önce etik (ahlak) kelimesini kapsayan birleşik sözler incelenecek, sonra ise her kültürde önem verilen toplumsal hayatla ilgili: aile, dostluk, birlik, komşuluk kavramları, ayrıca gelenekler, ortak düşünce ve inanç; bireye ait duygular, batıl inançlar ve inanışlar, felsefȋ bakış açısını içeren insanlık, doǧruluk, iyilik ve kötülük algılanışı içeren atasözleri üzerinde durulacaktır. Ahlaki ders veren din ile alakalı atasözleri ayrı bir yer tutmaktadır. Çünkü genelde bir topluluǧun etiǧi, bir - yaşanan kültürden, insanın toplumdaki yaşam tarzından, insanların aralarında ilişki kurma şekillerinden, toplumca beǧenilen davranışlarından, iki - inanıldıǧı dinde mevcut olan kurallardan, yasaklardan ve öǧütlerden kaynaklanır. Her şey ortak kullanılan dil sayesinde atasözü şeklinde ortaya çıkar ve nesilden nesile aktarılıp kültürün yaşatılmasını saǧlar. Farklı medeniyetlerde yaşayan, birbirine bağlantılı olmayan halkların bile dünyaya bakışı bazı benzerlikler taşıyabilir. Bu yüzden farklı dillerde var olan ahlak ve deǧer sistemini gösteren atasözlerinin kıyaslanması büyük önem taşımaktadır. Çünkü atasözlerinden çıkan ders ve nasihatler, yabancı dil öǧrenimi içinde yaşadıǧı kültürü anlamayı da saǧlamaktadır. Sözlü bildiri YABANCI DİL İLE ULUSAL DEĞERLERİ KEŞFETME ULUSLARARASI BAKIŞ AÇISI KAZANMAÖzet: “Kendi kültürel ve ulusal değerlerini tanıyan ve değerini bilen öğrenciler açık görüşlü uluslararası görüşe sahip olup başka kültürlerin kültürel özellikleri ve değerlerine saygıyla bakar” görüşünden yola çıkarak öğrencilerimizin öncelikle kendi kültürel öğelerini öğrenmeleri ve ayrıca başka kültürlerin değerlerine saygı göstermeleri adına öğrencilerimizin bilgi ve becerilerini geliştirmeye çalışıyoruz. Yabancı dil öğretmeni olarak, 4.sınıf seviyesinde öğrencilerime uyguladığım “Kültür Kutusu” çalışması bu amaca yönelik uyguladığımız ve başarılı sonuçlar aldığımız bir örnek çalışmadır. Çalışmanın başlangıç noktasında öğrencilerimiz öncelikle kendi kişisel geçmişleri ve ailevi değerlerini keşfetmeye çalışarak kendi köklerini tanımaya dair farkındalıklarını artırır. Bu süreçte yapılan soy ağacı çalışmaları, aile büyükleriyle röportajlar öğrencilerin kültür kutusuna ekleyecekleri kanıtlara eklenir. Ardından içinde bulundukları il, bölge ve ülkeye dair kültürel ve ulusal değerleri keşfetme çalışmalarına başlar ve bu kültürel değerlerin kendi yaşamı üzerine etkileri üzerine sebep-sonuç bağlantısı kurmaya çalışır. Yapılan okul gezileri, ülke içinde farklı bölgelerden okullarla kurulan iletişim ile ulusal kültüre ve değerlere dair zenginlikler keşfedilir. Sahip oldukları bu değerlere ait kanıtları (obje, rehber, harita,ulusal kaynaklar,tohum, bitki türleri, gıda ürünleri,vb.) kültür kutusu içinde biraraya getirip bu materyallerin ne oldukları ve neden önemli olduklarına dair bir sunum hazırlar, sınıf ve okul arkadaşlarıyla sunumu yabancı dil sunum becerilerini kullanarak paylaşırlar. Bu çalışma, sene başında birçok farklı ülkeden iletişime geçilen kardeş okullarlar eş zamanlı olarak gerçekleştirilir. Oluşturdukları kültür kutusunu dünyanın birçok farklı kıtasında bulunan ülkelerdeki okullara gönderen öğrenciler aynı şekilde o ülkelerden gelen kültür kutularını alarak bu ülkelerin kültürel özellikleri ve değerlerine karşı farkındalık kazanıp, bu kültürel özelliklere karşı hoşgörü ve saygı tutumuyla uluslararası bir bakış açısı edinirler. Kendi sahip oldukları değerleri keşfedip, başka ülkelerin değerlerine uluslararası bir açık görüşlülükle yaklaşırken yabancı dili iletişim kurmada kullanarak dil becerilerini geliştirirler. Sözlü bildiri YABANCI DİL OLARAK TÜRKÇE ÖĞRETEN ÖĞRETMENLERİN HİZMET İÇİ EĞİTİMİNDE YANSITICI DÜŞÜNME ARAÇLARINDAN YARARLANMAÖzet: Yansıtıcı düşünme ülkemizde eğitim programları ve uygulamaları açısından yeni tanıştığımız, yeni bir kavram, bir bakış açısı olarak görülebilir. Özellikle 2006-2007 öğretim yılında yürürlüğe giren öğretmen yetiştirme programı problem çözen, öğrenmeyi öğreten, öğretmenler yetiştirmeyi hedeflemektedir. Bunun yanında öğretmen yetiştirme programı ile öğretmen adaylarına entelektüel bir donanım kazandırılması benimsenmiştir. Entelektüel donanımı desteklemek amacıyla gerçekleştirilen yansıtıcı uygulamalar bireye karşılaştığı problemlere çözüm üretmesi ve zorlukların üstesinden gelme becerisini kazandırmaktadır (Rodgers, 2002).Toplumun ilerlemesi kendisini geliştirmesi okullarda verilecek olan kaliteli bir eğitime bağlıdır. Bu ise nitelikli öğretmenlerin varlığı gerçekleştirilebilecek bir hedeftir. Ancak öğretmen yetiştirme programlarında yansıtıcı düşünme becerisine vurgu yapılmasına karşın eğitim fakültelerinde bu beceriye yönelik derslerin yetersiz kalması, öğretmen yetiştirme sürecinde yansıtıcı düşünme uygulamalarını önemli hâle getirmektedir (Dervent, 2012). Öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının yansıtıcı düşünme düzeyleri ve gelişimlerine yönelik araştırmaların ülkemizde yeni araştırılan bir alan olduğu ifade edilebilir. Öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının yansıtıcı düşünme düzeyleri ve gelişimlerine yönelik araştırmaların ülkemizde yeni araştırılan bir alan olduğu ifade edilebilir.Çeşitli araştırmalarda (Alp ve Taşkın, 2007; Dolapçıoğlu, 2007; Yorulmaz, 2006) öğretmenlerin yansıtıcı düşünme kavramından tamamen habersiz olduklarına yönelik bulgulardan bahsedilmektedir. Yansıtıcı düşünme becerileri açısından ise öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının yansıtıcı düşünme seviyesi olarak en düşük yansıtıcı düşünme düzeyi olan teknik yansıtma düzeyinde becerilere sahip oldukları vurgulanmaktadır (Cengiz, 2014; Gencer, 2008; Kılınç, 2010; Şahin, 2009; Yeşilbursa, 2011). Biz de bu çalışmamızda yabancı dil olarak Türkçe öğreten öğretmenlerin hizmet içi eğitiminde yansıtıcı düşünme araçlarından öğrenme-öğretme süreçlerine ne gibi katkılar sağladığınıı ortaya koymaya çalıştık. Sözlü bildiri YABANCI DİL OLARAK TÜRKÇE ÖĞRETİCİLERİ İÇİN YENİLİKÇİ VE UYGULANABİLİR TEKNOLOJİK YÖNTEM ÖNERİSİÖzet: Türkiye’ye ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora için birçok değişim programı ile gelen yabancı öğrenciler, Türkçe öğrenimi görmektedirler ve bu öğrencilerin sayıları her geçen yıl katlanarak artmaktadır. T.C. Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı “Türkiye Bursluları Türkçe Öğretimi” projesi kapsamında; 2011 yılında 50 ülkeden 8 bin başvuru alınmış, 2016 yılında bu sayı, 172 ülkeden 122 bin başvuruya ulaşmıştır. Türkçe öğrenmeye artan ilgi, Türkçe öğretiminin yaygınlaştırılmasının gerekliliğini ve bu alanda yetişmiş insan kaynaklarına olan ihtiyacı nitelik ve nicelik bakımından artırmıştır. Bu çalışmanın amacı, akademisyen/eğitmenlerin yenilikçi, uygulanabilir ve teknoloji destekli yaklaşımlara karşı farkındalığını artırmak, yaratıcılıklarını keşfetmelerini sağlamak, akademik/mesleki gelişimlerine katkıda bulunmak ve tüm bunlar için bir yöntem önermektir. Yöntem yabancı dil olarak Türkçe öğreticilerinin bir araya gelmesini sağlayarak öğretimde uygulanabilecek yeni yöntemlerin paylaşılması ve uygulanması için yapılacak akademik bir çalışmanın uygulanışıdır. Önerdiğimiz yöntem sayesinde, bu yaklaşımlar paylaşılarak, eğitmenler birbirlerinden ilham alacak, kurulması planlanan paylaşım platformuyla bilgi alışverişi halkası genişleyecek, yeni yorumlar ve farklı bakış açılarıyla zenginleştirilerek birçok öğreticiye yardımcı olacaktır. Teknoloji kullanımı, bu bağlamda bilgiye en hızlı şekilde ulaşma imkanı sunuyor. Geniş kitlelere ulaşan fikirler daha yaygın, paylaşımları daha hızlı oluyor. Hedefimiz bu yöntem ile yabancı dil olarak Türkçe öğretimini daha ilgi çekici kılmak, etkili öğretimi sağlamak ve öğrenim sürecini daha eğlenceli hale getirmektir. Dil öğretiminde bilginin önemi yadsınamaz ama bilgi kadar önemli olan bir diğer koşul ise bu bilginin sunulduğu araç ve yöntemlerdir. Bilgiye erişim, kullanılan araç ve yöntemler, teknolojiyi günümüzde birçok dil öğretimi için ayrılmaz bir bütün. Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde çağdaş seviyeyi yakalamanın en önemli koşulu bilgiyi teknolojiyle harmanlayabilmektir. Sözlü bildiri YABANCI DİL OLARAK TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE BİR YÖNTEM ÖNERİSİ: TELEVİZYON PROGRAMLARININ KULLANIMIÖzet: Çağımızda en büyük teknolojik gelişmeler iletişim alanında gerçekleşmektedir. Bu alanda önemli bir yere sahip olan televizyon; yaygın, ulaşılması kolay ve insan üzerindeki etkileri evrensel olan bir kitle iletişim aracıdır. Günümüzde daha çok eğlence aracı olarak kullanılsa da eğitim amaçlı kullanımı da yıllardır birçok ülkede yapılmaktadır. Yapılan araştırma sonuçlarına göre Türkiye dünyada en çok televizyon izlenme oranına sahip ülke olmuştur. Bunun sonucu olarak da dizilere, filmlere ve diğer programlara yapılan yatırımlar artmıştır. Televizyonun dil öğretimine pozitif etkisi olan bir araca çevrilmesi mümkündür çünkü dil öğretiminde görsel-işitsel araçların olumlu etkisi tartışılmaz. Televizyonun etkin olarak kullanımı, dil öğretiminin hedef ve amaçlarına ulaşmasında büyük fayda sağlayacaktır. Yıllardır dil öğretiminde bazı konuları öğrencilere aktarmak, öğretimi kalıcı ve eğlenceli kılmak için film, belgesel ve müzik kullanılmaktadır. Televizyon tüm bunları ve daha fazlasını içeren etkili bir araçtır. Farklı programlar sayesinde, bilgi aktarımı öğrenciyi daha fazla motive ederek, hatırlamayı daha kolay kılarak ve eğlenceli bir öğrenme ortamı sağlayarak gerçekleşir. Türkiye’de Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi son yıllarda yaygınlaşmış böylece dil öğretiminde kaynak ve materyal arayışları hız kazanmıştır. Bu bağlamda televizyon, ulaşılması kolay, görsel ve işitsel etkiye sahip, içerik bakımından zengin programlarıyla etkin bir dil öğretim aracı olabilir. Televizyon çok fazla kanal ve program seçenekleri sayesinde, farklı konular üzerine ve farklı yapıda materyaller hazırlamaya kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca televizyon ülke kültürünün ulusal ve uluslararası alanda bireylere ulaşmasında çok önemli bir araçtır. Türkiye’de Türkçe öğrenen yabancı öğrencilerin dil öğrenimlerini ve ülkeye uyum süreçlerini televizyon programları ile yapılan etkinlikler hızlandıracaktır. Bu çalışmada, farklı televizyon programları örnek alınarak geliştirilmiş materyaller ve bunların uygulanış esaslarına yer verilecektir. Sözlü bildiri YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ ALANINDA YAPILAN ARAŞTIRMALARA YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: Yabancılara Türkçe öğretiminde kullanılacak yöntemler önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kullanılan yöntemlere bakıldığında sayıca az olduğu ve işlevsel anlamda ihtiyacı tam olarak karşılayamadığı görülmektedir. Yöntem çeşitliliği hiç kuşkusuz hem öğrenmeyi en üst düzeye çıkaracak, hem motivasyonu sağlayacak hem de öğrenilenlerin kalıcılığına katkıda bulunacaktır. İşbirliğine Dayalı Öğrenme Yöntemi; öğrencilerin gruplar halinde “hep birlikte, birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” ilkesine bağlı olarak, ortak bir amaç doğrultusunda sorumlulukları paylaşarak çalıştıkları, “neden, niçin, nasıl, nerede, sonuç ne oldu” gibi sorulara yanıt aradıkları, sosyalleşmeye olanak tanıyan çağdaş bir öğrenme yöntemi olarak tanımlanabilirler. İşbirliğine dayalı öğrenmenin amacı gruptaki her öğrenciyi her yönden güçlü hale getirmektir. Bireysel sorumluluk, olumlu bağımlılık, dayanışmaya bağlı olarak işbirliği yapma yeteneğinin geliştirilmesi ve grup halinde çalışma alışkanlığının kazandırılması için ortak bir amacı gerçekleştirmek amacıyla yapılan bir öğretim yöntemidır. Bu yöntemde öğrenciler, ortak bir amaç doğrultusunda, küçük gruplar halinde birbirlerinin öğrenmelerine yardım ederler. Bu yöntemde bireysel sorumluluk, tüm öğrencilerin işbirliğine dayalı öğrenmeden yararlanmalarını sağlayan bir anahtar görevi görür. Grup üyelerinin birbirlerine geri bildirim vermelerini sağlayan yüz yüze etkileşim sayesinde birbirini cesaretlendirme, ortaya çıkan sonuçları tahmin etme ve karşılıklı olarak paylaşma söz konusu olabilmektedir. Yüz yüze etkileşim, öğrenciler arasındaki etkileşim ve paylaşımı doğrudan etkiler. Paylaşımın artması, öğrenciler arası etkileşimi de doğrudan arttırmaktadır. Başarı durumuna bakılmaksızın her öğrencinin katkısının değerlendirilmesi söz konusudur. İşbirliğine dayalı öğrenmenin özünde grup üyeleri arasındaki olumlu bağlılık vardır. Olumlu bağlılık, bireylerin ortak amaca ulaşmak için çabalarını birleştirecekleri bir durum yaratır ve grup üyeleri birlikte çalışarak başarabileceklerine ve çalışmaları sonucunda hep birlikte kazanacaklarına inanırlar. Genel olarak İşbirliğine Dayalı Öğrenme, öğrencinin pasif konumda olduğu, öğrenmenin öğretmenin denetiminde gerçekleştiği, öğrencinin öğrenilmesi gerekenler konusunda söz sahibi olmadığı geleneksel öğretimle kıyaslandığında, öğretim grupları arasında büyük farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu çalışmada yabancılara Türkçe öğretiminin daha etkili ve verimli gerçekleşmesinde önemli katkılar sağlayacak olan İşbirliğine Dayalı Öğrenme Yönteminin teknikleri ve yabancılara Türkçe öğretiminde nasıl kullanılabilirliği üzerinde durulacak, düzeylere uygun olarak örnek uygulamalar ve ders tasarımlarına yer verilecektir. Sözlü bildiri YABANCILARA TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE İŞBİRLİĞİNE DAYALI ÖĞRENME YÖNTEMİNİN KULLANIMIÖzet: Yöntem çeşitliliği öğrenmeyi üst düzeye çıkaracağı gibi motivasyonun yükselmesinde ve kalıcı öğrenmenin gerçekleşmesinde oldukça önemlidir. Bütün alanlarda olduğu gibi, Yabancılara Türkçe öğretiminin etkili ve verimli gerçekleştirilmesinde yöntemlerin büyük rolü vardır. Bu alanda kullanılan yöntemlere bakıldığında sayıca az olduğu ve işlevsel anlamda ihtiyacı tam olarak karşılayamadığı görülmektedir. İşbirliğine Dayalı Öğrenme Yöntemi; öğrencilerin birlikte çalışmasına olanak tanıyan, sorumlulukların paylaşımını sağlayan, zihinsel süreçleri aktif kılan, sosyalleşmenin gerçekleşmesine katkıda bulunan, öz güveni pekiştiren, eleştirel düşünme becerisini destekleyen, yaratıcılığa olanak tanıyan bir yöntemdir. Yöntemin temelini paylaşım oluşturmaktadır. Gücün, birikimin, bilginin paylaşımı ve yeni ürünlerin ortaya konulacağı bir ortam oluşturmadır. Bütün bu özelliklerinin yanında, bireyin kendi öğrenmesini gerçekleştirirken diğer bireylerin öğrenmesine de katkıda bulunacağı ortamlar oluşturduğu için İşbirliğine Dayalı Öğrenme Yöntemi, birlikte çalışma alışkanlığı anlamına da gelmekte, bireyselleşmenin üst düzeyde seyrettiği günümüzde bireylerin birbirine yaklaşmasına katkı sunabilmektedir Geleneksel öğrenme anlayışından farklı olarak, öğrencinin merkezde bulunduğu, öğrenme sürecinde aktif kılındığı, bildiğini, duyduğunu, gördüğünü, düşündüğünü temel dil becerilerini kullanarak en iyi şekilde ifade edebilme alışkanlığının kazandırılmaya çalışıldığı İşbirliğine Dayalı Öğrenme Yöntemi bütün alanlarda olduğu gibi Yabancılara Türkçe Öğretimi alanında da aktif olarak kullanılabilir. Temel dil becerilerini geliştirmede yöntemin temel ilkelerine başvurulabilir, alana uygun olan tekniklerinden yararlanılabilir. Bu çalışmada Yabancılara Türkçe Öğretiminin daha etkili ve verimli gerçekleşmesine önemli katkılar sağlayacak olan İşbirliğine Dayalı Öğrenme Yöntemi teknikleri ve Yabancılara Türkçe Öğretiminde nasıl kullanılabileceği üzerinde durulacak, düzeylere uygun olarak örnekler verilecektir. Sözlü bildiri YABANCILAŞTIR-MADAN YABANCI DİL EĞİTİMİÖzet: Yabancı dil olgusu, çocuğun zihnini diğer kültürlere açar ve çocuğa diğer ülkelerdeki insanları anlama ve değerlendirmede yardımcı olur. Avrupa’da “Berlitz” dil öğretim programının çocuklar için uyarlanmış izlencesine göre, çocuğa gelecekteki eğitim ve öğretimi için oldukça geniş dilsel öngörü kazandırır ve çocuğun gelecekteki kariyer olasılıklarında yelpazeyi genişletir. Erken yaşta çocuklarda yabancı dil öğretimi son yıllarda ülkemizde de giderek önem kazanmaktadır. Dil bilimciler ve eğitimciler erken yaşta yabancı dil öğretiminin çocuğun bilişsel gelişimine katkıda bulunacağını belirtmektedirler. Ana dil edinimi süresince öğrenilen yabancı dil çocuğun sadece hedef dil becerileri geliştirmesini, sağlamaz aynı zamanda anadilindeki edinim sürecini de hızlandırır. Çocukluk, yeterliliklerin en zengin ve en çeşitli olduğu bir dönemdir. Bu dönemden özellikle dil alanında yararlanmak gerektiğini belirten kaynaklar vardır. J. Duverger dilin çocukta hemen hemen en iyi yerleştiği yaş olarak 4 yaşı göstermektedir. Françoise Bresson çocuğu bir başka dilin sesleriyle yakınlaştırmak için ana okullarından yararlanmayı tavsiye etmektedir. Yaş faktörü, yabancı dil faktörü üzerinde belirsizliklerin yanı sıra yöntem konusunda da ikilikler yaşanmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı öğretmen adaylarının okul öncesi dönemde yabancı dil eğitimine karşı olan görüşlerini incelemektir. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden araştırmanın doğasına uygun olan ‘durum çalışması’ kullanılmıştır. Çalışma grubu, bir devlet üniversitesindeki eğitim fakültesi ve meslek yüksek okulundaki öğretmen adayları arasından kolay ulaşılabilir örnekleme yoluyla seçilen öğretmen adaylarıdır. Öğretmen adaylarıyla yarı yapılandırılmış görüşmeler form yardımı ile yazılı olarak ve eş zamanlı olarak ses kayıt cihazı ile kayıt altına alınmıştır. İçerik analizi ile çözümlenmiştir. Sözlü bildiri YAPILANDIRMACI ÖĞRENME ORTAMI PERSPEKTİFİNDEN “OYUN VE DERS” DERSİNİN ÖĞRETMEN ADAYLARI TARAFINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Yapılandırmacılık her düzey eğitimde uygulanabilecek olsa da yetişkinler bir diğer ifade ile üniversite öğrencileri için daha uygundur (Huang,2002). Nitekim eğitim alanındaki yeni atılımlar yapılandırmacılık felsefesinin etkisinde olup özellikle üniversite düzeyindeki öğrenme ve öğretme süreci için akademisyenler yapılandırmacılığın gereği olan otantik ortamlar düzenlemeye başlamışlardır. Bu çalışma ile de Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği 2. Sınıf programına yıldızlı ders seçeneği olarak konulmuş olan “Oyun ve Ders” dersinin yapılandırmacı öğrenme ortamı oluşturup oluşturmadığının öğretmen adayları tarafından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Oyun ve Ders dersinde amaç; öğretmen adaylarının (1) oyun kavramını irdeleyerek (2) oyunun çocuk hayatındaki yeri (3) oyunun tarihçesi (4) oyunun çocuk gelişimi üzerindeki etkileri ve (5) öğretimde oyunun kullanılması hakkında bilgi edinmeleridir. Bu nedenle dersin içeriği oyunun çocuk hayatındaki yeri ve önemi, dünyada ve Türkiye’de oyunun tarihçesi, oyunun çocuk gelişimi üzerindeki etkileri, çocukta oyun hakkı , çocuk ve oyuncak, öğretimde oyunun kullanılması, eğitsel oyunlar, eğitsel oyunları kullanarak örnek ders modülleri oluşturma şeklinde yapılandırılmıştır. Arkün ve Aşkar (2010)’ın da belirttiği üzere düzenlenen yapılandırmacı öğrenme ortamlarının değerlendirilmesi, eksiklerin görülmesi ve ortamların geliştirilmesi bakımından önemlidir. Aynı zamanda düzenlenen sürecin ne derece yapılandırmacı olup olmadığı da ortaya konabilir. Bu nedenle bu çalışmada Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği 2. Sınıf programında öğrenim görmekte olan öğretmen adaylarından, 2015-2016 öğretim yılı güz yarıyılında ilk kez ders olarak okutulan “Oyun ve Ders” dersini yapılandırmacı öğrenme ortamı açısından değerlendirmeleri istenmiştir. Araştırmanın verileri Arkün ve Aşkar (2010) tarafından geliştirilen Yapılandırmacı Öğrenme ortamlarının Değerlendirilmesi Ölçeği ile toplanmıştır. Ölçek 28 maddeden oluşan, 7’li likert tipi bir ölçektir. Ölçeğin öğrenci merkezli, düşündüren, işbirlikli,yaşamla ilgili,öğretim ve değerlendirmenin bir aradalığı ile farklı bakış açıları kazandıran olmak üzere altı faktörü bulunmaktadır. Araştırma verilerinin analizi devam etmekte olup araştırma ile elde edilen bulguların; Sınıf Öğretmenliği Eğitimi’nde yapılacak bilimsel çalışmalara katkı ve çeşitlilik sağlaması ve araştırma sonuçlarının öğretmen eğitimi uygulamalarında yeni düşünce, tartışma ve araştırma konuları yaratması beklenmektedir. Sözlü bildiri YAPILANDIRMACI ÖĞRETİM YAKLAŞIMIYLA TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE EĞİTİM BİLİŞİM AĞININ ÖNEMİÖzet: Bilişim toplumu olmanın getirisi olarak günümüz dünyasında tutunabilmenin ön koşullarından birisi de kuşkusuz yaşadığımız çağın şartlarına ayak uydurabilmek ve meydana gelen değişim ve dönüşümleri birey ve toplum hayatında uygulamaya koyabilmektir. Bilgiye ulaşma, onu kullanma ve üretme süreçlerine dair pratiğimiz zenginleştikçe, bilgi ve bilişim çağını hak eden bireyler olarak toplumdaki varlığımız, toplum olarak da evrendeki aidiyetimiz insanlık tarihine olan en anlamlı katkımız olacaktır. Bu sürecin gerçekleşmesinde en büyük rol de eğitimin payına düşmektedir. Bilgi toplumunu gerçekleştirmeye yönelik eğitim yaklaşımlarının ve programlarının vizyoner bir anlayışla ele alınması geleceğin planlanmasında da belirgin rol oynayacaktır. Geçmişin kalıplaşmış, kökleşmiş ve geleneksel olarak tanımlanan eğitim yaklaşımları yerine bilişim çağının ihtiyaçları doğrultusunda planlanan eğitim anlayışlarının hayata geçirilmesi, yaşadığımız çağın doğal bir zorunluluğu olmaktadır. Bu kapsamda Türk milli eğitim sistemi de 2004-2005 eğitim öğretim yılından itibaren köklü bir değişim ve dönüşüm geçirerek öğretim programlarının uygulama süreçlerinde geleneksel yaklaşımları terk ederek yapılandırmacı öğretim yaklaşımını benimsemiş ve uygulamaya koymuştur. Bu yeni öğretim yaklaşımıyla öğrencinin davranışına müdahale etmek yerine dil ve zihinsel becerilerin geliştirilmesi esas alınmış ve böylece bireyin yaşadığı evrende her durumda kendini ifade edebilmesine yönelik beceri geliştirme yolları üzerinde durulmuştur. Bütün öğretim programlarının özünde korunan bu yaklaşım Türkçe öğretimi programının da esasını oluşturmaktadır. Çalışmamızda yapılandırmacı öğretim yaklaşımı odağında Eğitim Bilişim Ağı (EBA) portalı içeriğinin Türkçe öğretimi açısından önemi verilen uygulamalar üzerinden değerlendirilecek ve tartışılacaktır. Sözlü bildiri YAPILANDIRMACI PERSPEKTİFTEN 3. SINIF HAYAT BİLGİSİ ÖĞRETİMİNİN İNCELENMESİ: DERS KİTAPLARI VE ÖĞRETMEN KLAVUZ KİTABIÖzet: Eğitim 21. Yüzyıldaki gelişmeleri yakalamak için en önemli araçlardan birisi olarak görülmektedir. Bu gelişimin yakalanması için geniş kitlelere hitap eden eğitimin belirli bir felsefe çerçevesinde topluma uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. 2004-2005 öğretim yılında eğitimdeki temel felsefe Yapılandırmacılık olup temelde pragmatizm felsefesine dayanmaktadır. Pragmatizm öz itibariyle bir amaca odaklanarak teolojik ve sonuçcu bir felsefe olarak her ne sebeple olursa olsun başarı ile sonuçlanmayan fikir veya eylemi kabul etmeyen bir anlayışa sahip felsefik görüştür (Bilgin, 2010). Pragmatizme Charles S. Peirce temel atmış, William James propagandasını yapmış ve John Dewey ise onun önde gelen papazı haline gelmiştir (Wells, 2003, s.20). Kısaca; gerçekliği, doğruluğu ve bilgiyi bireyin deneyimlerine dayandırıp bireyi odağa almaktadır. Ancak 2014-2015 öğretim yılında eğitim felsefesi programlarda açıklanmamıştır. Ancak felsefe olmadan programlar olmayacağından hazırlanan programların hala yapılandırmacılık temeline dayandırıldığı göz önüne alınarak Hayat Bilgisi 3. Sınıf ders kitabı, öğrenci çalışma kitabı ve öğretmen kılavuz kitapları incelenmiştir. Araştırmada dokümanlar betimsel analiz ile ele alınmıştır. Elde edilen bulgulara göre; 3. Sınıf Hayat Bilgisi öğretim programının hedefleri öğrencinin kendi hedeflerini belirlemesine izin vermemekte, hedeflerin bir kısmı güzlük yaşamı ele almakta; ancak hedefler birbiri içinde tutarlıdır.3. Sınıf Hayat Bilgisi öğretim programının içeriği hedeflerle, öğrencilerin seviyesine uygun, günlük yaşamdaki bağlamlar ve okuma parçalarına yer verilmiş desteklenmiş; ancak içeriğin bir kısmında öğrencini günlük yaşamına ilişkin sorular yer almaktadır. Bununla birlikte çok az kısmında Öğrenenlerin günlük hayatından yola çıkarak araştırma konularına, güvenilir bilgi kaynaklarıyla zenginleştirilmesi ve ek okuma parçalarına yer verilmiştir. 3. Sınıf Hayat Bilgisi öğretim programında öğrenme-öğretme sürecinde öğrenen etkinlik seçme, önbilgileri hatırlatma gibi etkinlikler bulunmaktadır ve yöntem olarak daha çok soru-cevap, anlatım ve resim hakkında konuşma etkinliklerine yer verilmiştir. 3. Sınıf Hayat Bilgisi öğretim programında ölçme ve değerlendirme etkinlikleri öğrencinin seviyesi ve hedeflere uygun, süreç temelli olup açık uçlu sorulardan oluşmaktadır. Ancak ölçme değerlendirme etkinlikleri ile öğretmenin etkinlik seçmesine veya yeni etkinlik seçmesine olanak sağlayan etkinlikler yer almamaktadır. 3. Sınıf Hayat Bilgisi öğretmen kılavuz kitabında öğrencilerin günlük yaşamından örnekler vermesini sağlamakta, işbirliği sağlamaya yönlendirici ve öğrencilere rehberlik yapan etkinlik sayısı sınırlıdır. Bununla birlikte gerektiğinde yeni yöntem ve tekniklerin kullanılması ve öğrencilerin kendi kendine öğrenmelerini destekleyici durumlar yoktur. Sözlü bildiri YAPILANDIRMACI YAKLAŞIMA GEÇİŞİN İLKÖĞRETİMDE TARİH ÖĞRETİMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİÖzet: İlköğretim okullarında Sosyal Bilgiler derslerinin eğitimi 1968 yılından 2005 yılına kadar şeklen birçok değişikliklere uğrarken ilk defa 2005 yılında köklü bir anlayış değişikliği gerçekleştirilmiştir. 1980’li yılların ortalarından itibaren eğitim sisteminin özellikle ezberci yönüne yönelik eleştirilerin 2000’li yılların başlarına gelindiğinde daha da yoğunluk kazanması çağdaş dünyadaki uygulamaların da göz önünde bulundurularak eğitim sisteminde radikal bir değişikliğe gidilmesini zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede tüm eğitim kademelerindeki öğretim programları ezberci eğitimden kurtulmanın çaresi olarak görülen yapılandırmacı yaklaşıma göre yeniden hazırlanmış ve bu yeni anlayışa uygun ders kitapları yazdırılmıştır. Yeni anlayışa göre hazırlanan programlar bir yıllık pilot uygulamadan sonra 2005-2006 öğretim yılından itibaren ülke genelinde uygulanmaya başlanmıştır. Bu kapsamda Sosyal Bilgiler dersleri için de yeni anlayışa uygun öğretim programları ve ders kitapları hazırlanarak 4. ve 5. sınıflarda 2005-2006 öğretim yılında, 6. ve 7. sınıflarda ise 2006-2007 öğretim yılından itibaren uygulanmıştır. Bu araştırmanın amacı yapılandırmacı anlayışa uygun olarak hazırlanarak 2005-2006 öğretim yılından itibaren uygulanan İlköğretim Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programlarını tarih konuları boyutuyla değerlendirmeye tâbi tutmaktır. Bu çerçevede Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı programın genel yaklaşımı, programda yer alan genel amaçlar, beceriler, değerler ve kazanımlar boyutlarıyla değerlendirilmiş, kendinden önceki programla da karşılaştırmak suretiyle program değişikliğinin ilköğretimdeki tarih öğretimi üzerindeki etkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırmada tarama modeli ve yazılı bir materyal olan öğretim programları üzerinde çalışıldığı için doküman incelemesi yönteminden yararlanılmıştır. Araştırma kapsamda araştırmada MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca 1998 yılında kabul edilen İlköğretim Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı ile 2004 yılında kabul edilen Sosyal Bilgiler (4.-5. Sınıflar) Öğretim Programı ve 2005 yılında kabul edilen Sosyal Bilgiler Dersi 6. ve 7. Sınıflar Öğretim Programları üzerinde çalışılmıştır. 2005-2006 öğretim yılından itibaren uygulanmaya başlanan Sosyal Bilgiler dersi öğretim programlarında dersin genel amaçlarının yaklaşık yarısının tarihe ilişkin olduğu ve programda bilgi-beceri ve ulusallık-evrensellik dengesinin gözetilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Programda öğrencilere bir takım tarihçilik becerilerinin kazandırılabilmesi için gerekli olan “kanıt tanıma ve kullanma”, “sebep-sonuç ilişkisi belirleme”, “görsel kanıt kullanma”, “basılı ve görsel kanıtlar kullanma ve değerlendirme”, “olgu ve düşünceleri ayırt etme”, “çıkarımda bulunma”, “araştırma yapma”, “tarihsel olgu ve yorumları ayırt etme”, “tarihsel empati” ve “zaman ve kronolojiyi algılama “ “değişim ve sürekliliği algılama” gibi temel ve tarihsel düşünme becerilerinin kazandırılması göz önünde bulundurulmuştur. Önceki programlarda ancak genel ifadelerle ve temenni niteliğinde bahsedilen değerlerin yerine bu öğretim programında sınıf düzeyine göre belirlenmiş ve öğrenme alanlarıyla ilişkilendirilmiş değerlere yer verilmektedir. Programda yer alan ve tarih konularıyla ilintili görülen değerler şunlardır: Duygu ve düşüncelere saygı, hoşgörü, Türk büyüklerine saygı, vatanseverlik, bağımsızlık, bayrağa ve istiklal marşına saygı, vatanseverlik ve barış. İlköğretim Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı dokuz öğrenme alanı çerçevesinde yapılandırılmış olup bunlardan öğrencilerin kendi köklerini, zamanda bulundukları yeri anlamalarını ve geçmiş-bugün-gelecek bağlantısını kurabilmelerine yardımcı olması düşünülen “zaman, süreklilik ve değişim” ile “kültür ve miras” öğrenme alanları doğrudan tarih ile ilgilidir. Ancak zaman, süreklilik ve değişim bağlamında “insanlar, yerler ve çevreler”, “üretim, dağıtım ve tüketim”, “bilim, teknoloji ve toplum” ile “küresel bağlantılar” öğrenme alanlarında da tarih ile ilgili kazanımlara yer verilmiştir. Sonuç olarak yapılandırmacı yaklaşıma geçişin kendinden önce uygulanan programlara oranla tarih konularına ayrılan yeri bir miktar azalmakla beraber ilköğretim düzeyinde tarih öğretimine bilgi, beceri, değer ve kavram bilgilerini esas alan çok katmanlılık kazandırmak başta olmak üzere birçok yönden olumlu etki de yaptığı söylenebilir. Sözlü bildiri YARATICI ÇOCUK YARATICI BEYİN “ÇÖP ADAM SENDROMUNDAN NALBUR ÖĞRETMENE”Özet: Toplumların ilerlemesini sağlayan tüm buluşlar ve keşifler, yaratıcı düşünmenin, yaratıcı sorun çözmenin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlığın ve toplumların geleceği, yaratıcı insanlara ve onların yaratıcılığının ürünü olarak ortaya çıkan orijinal ve üstün inovatif yapıtlara ve araçlara bağlıdır. Yirmi birinci yüzyıldaki değişimler de, bireylerden beklenen yetkinlikleri doğal bir şekilde değiştirmektedir. Eğitim sistemi de bu değişimlerle paralel olarak bu çağa uygun becerileri kazanmaları için, öğrencilerde yaratıcı ve inovatif bir anlayışı oluşturmak zorundadır. Bu anlayışın oluşmasında, eğitim-öğretim sürecinin baş aktörü olan öğretmenlerin ağırlıklı rolünün olduğu önemli bir gerçektir. Dolayısıyla, öğretmenlerin eğitiminde ve yetiştirilmesinde, yaratıcılık ve inovasyon kavramlarının önemi artmaktadır. Öğretmenlerin, öğrencilerinin yaratıcılık gelişimini destekleyebilmeleri için, her şeyden önce kendilerinin yaratıcılık potansiyellerinin farkına vararak yaratıcılıklarını geliştirmeleri, bu alanda bilgi ve deneyim sahibi olmaları gerekmektedir. Öğretmenler sınıflarında yaratıcı ve inovatif yöntemler kullanarak, sahip oldukları donanım ve yetkinlikler ile “rol model” olarak öğrencilerinin bu becerileri kazanmalarını sağlayabilirler. “Çöp Adam Sendromundan Nalbur Öğretmene” başlıklı çalıştay Öğretmen Akademisi Vakfı tarafından yürütülen Yaratıcı Çocuk Yaratıcı Beyin eğitiminin içindeki “sınıfta yaratıcılık ve yaratıcı düşünme stratejileri” konularında öğretmenlerin öncelikle kendi potansiyellerini keşfetmeleri ardından öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirmeleri için nasıl yöntem ve teknikler kullanabileceklerine dair uygulamaları ve örnekleri içermektedir. Eğitimin bütününde ise; yaratıcılık ve yaratıcı düşünmeye ilişkin temel kavramlar, kişisel yaratıcılık potansiyelimiz, öğrenme biçimlerinin yaratıcılık üzerindeki etkisi, yaratıcılık gelişimi için kullanılabilecek teknikler ve yaratıcı ders planı tasarlama konularında farkındalık kazandırmak amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri YARATICI DESEN ETKİNLİKLERİ: KARABÜK ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: Sanat Eğitimi veren tüm eğitim kurumlarının en temel derslerinden olan Desen Dersi, tarih öncesi dönemden beri insanoğlunun çizmek isteğinin gelişmiş bir sonucudur. M.Ö. 5. Yüzyılda Yunan heykelcisi Polykletios insan vücudunun ideal orantılarını inceleyerek “Canon” adlı bir bilim eseri hazırlaması ile insan başının dikey uzunluğunun 7.5 katı olması gerektiğini ileri sürdü, sonrasında bu yoldan ilerleyen pek çok sanatçı en iyi desen çizimini idealize etmek için bir çok canon oluşturdular, bilimsel bir sistemi yüklenen ölçü alma, sanatsal öğelerle birleştiği noktada ideal çizimi oluşturacağı düşünüldü. Eğitim sistemi içinde bir ders olarak Sanat okullarına girmesi ile desen dersi ölçü alma ve sanatsal öğelerinin öğretilmesi olarak şekillendi. Tüm sanatların temeli olarak düşünülen desen becerisi geliştikçe öğrencinin diğer plastik alanlarda yetkinliğinin artış göstereceği varsayılır. Bu nedenle 4 yıllık eğitim süresince 1. Sınıftan itibaren tüm sınıflarda okutulan temel bir derstir. Çok çeşitli malzemelerin kullanılabildiği desen tekniğinde ders kapsamında hem malzemelerin kullanımı ile ilgili eğitim verilirken aynı zamanda öğrencinin anatomi, perspektif, kompozisyon, ışık-gölge, renk bilgisi gibi sanat eğitiminin temel hedefleri olan pek çok öğeyi içinde barındıran programı içerir. Araştırmada, Genellikle canlı model üzerinden planlanan Desen dersine ek olarak farklı bazı yöntemler geliştirilmiş dersin klasik eğitim modelleri içinde hareket yaratmak ve öğrencinin yaratıcılığını farklı bir açıdan değerlendirip geliştirmek hedefi ile bir deneysel çalışma sistemi geliştirilmiştir. Çalışmada klasik desen dersinin hedeflerinin yanında harmanlanmış yeni bir uygulama sistemi kurulmuş, aynı sınıfa 4 yarıyıl boyunca uygulanmıştır. Deneysel çalışma, dersin genel akışı içinde aralıklarla uygulanarak aynı zamanda ödev sistemi ile desteklenmiştir. Her çalışma fotoğrafla kayıt altına alınarak süreç belgelenmiştir. Sonuç olarak, Karabük Üniversitesi SFTGSTF Resim Bölümü 2014-2015 girişli Resim Öğrencilerine “Yaratıcı Desen” adı verilen çalışmalar ile Desen Dersine farklı bir açıdan bakılarak dersin içeriğine bir katkıda bulunmak hedeflenmiştir. Sözlü bildiri YARATICI DRAMA İLE DÜNYAYA YOLCULUKÖzet: Çalıştaya katılabilecek kişi sayısı : 25 kişi Çalıştayın amacı : Bireyin kendisine ve dünyaya ilişkin görüşlerini geliştirerek başkaları ile duygusal , sosyo - kültürel , teknolojik ilişkiler kurmasına yardımcı olmak. Çalıştayın konusu : Keşfetme dürtüsünü geliştirebilme, küçük şeylerin hayatımızda neleri ne kadar büyük değiştirebileceğini fark edebilme ve dil becerisine ve geliştirilmesine katkıda bulunma ve önyargıyı azaltma. Bununla birlikte yaratıcı düşünme becerilerine katkıda bulunarak çoklu düşünmeyi geliştirmeyi amaçlamaktadır. Hedef kitle : Özellikle Okul Öncesi Öğretmenleri, Sınıf Öğretmenleri ve tüm yetişkinler . Yer : Çok sert olmamakla birlikte kişi sayısı kadar minder veya sandalye , çalıştayın daha verimli olması için ses sistemi ve bir bilgisayar yeterli olacaktır. Mekanda bunların dışında göz yoracak, kafa karıştırıcı ve dikkat dağıtıcı objeler bulundurulmaması drama çalışmalarının yürütülmesi açısından daha iyi olacaktır. Çalıştayın içeriği : Hazırlık, ısınma , doğaçlama ve değerlendirme sürecine uygun bir şekilde yaratıcı drama etkinliklerine yer verilecektir. Bir ulaşım aracı olan uçağın hayatımızda bize neler katabileceğini ve nerelere seyahat edebileceğimizi bize gösterecek. Ayrıca bu yolculuk sadece bir ülkeye veya bir kişiye olmadığını yaşayacağımız yolculukta görmeyi planlamaktayız. Kendini ve dünyayı tanıma, algılama çalışmalarından oluşan ısınma ve doğaçlama aşamalarına yer verilecek ve son olarak bir materyalin dünyamızdaki yerini gözlemleyerek onu değerlendirmek ile geçirilecektir. Süre : 60 - 90 arası dk Sözlü bildiri YARATICI DRAMA VE İLETİŞİMÖzet: Yaratıcı drama bireyi öğrenme sürecinde etkin kılan, yaparak ve yaşayarak öğrenmesine olanak sağlayan bir yöntemdir. Aynı zamanda bireyin kendini gerçekleştirmesine, yaratıcı, üretken olmasına, başkalarıyla olumlu sosyal etkileşim kurmasına, kısaca tüm yönleriyle gelişmesine katkıda bulunan bir yöntemdir. Bireylerin yaşam becerileri üzerinde etkisi bulunmaktadır. Katılımcıların bir lider tarafından yaşantılar üzerine hayal etmeleri, oynamaları için rehberlik edilen, doğaçlamayı temele alan, gösteri amaçlı olmayan bir süreçtir. Yaratıcı drama, öncelikle bireyin kendini daha sonra da başkalarını kabul etmesine yardımcı olmakta ve böylece de sosyal gelişimini kolaylaştırmaktadır. Yaratıcı drama özellikle dramaya katılanlara duygusal bir rahatlama sunmakta; tehditsiz bir çevrede sosyal becerileri geliştirme, yapıcı davranışları deneme, işbirliği ve dayanışmayı öğrenme fırsatı vermektedir. Bu çalışmanın amacı yaratıcı drama aracılığı ile bireyin kendisine ve çevresine ilişkin olumlu duygular geliştirerek başkalarıyla sağlıklı sosyal ilişkiler kurmasına yardımcı olmaktır. Çoğunluğu öğretmen adayları ve öğretmenden oluşan 20 katılımcı ile birlikte 2 saat boyunca iletişim temeline dayalı drama çalışmaları gerçekleştirilecektir. Çalışmada katılımcıların görüşlerini belirlemek amacı ile 3 soru ve kişisel bilgilerden oluşan “açık uçlu soru anketi formu” kullanılacaktır. Araştırmacı tarafından geliştirilmiş olan form uzman görüşleri doğrultusunda oluşturulmuştur. Yaratıcı drama çalışması ısınma çalışmaları ile başlayacak bu aşamada tanışma, güven çalışması, kaynaşma, görsel algı etkinliklerine yer verilecektir. Canlandırma aşamasında iç ses tekniğine dayalı grup etkinliklerine yer verilecektir. Değerlendirme aşamasında başkalarını anlama, saygı gösterme, kendini ifade etme gibi konularda katılımcıların görüşleri alınacaktır. Uygulama sürecinin bitiminde açık uçlu soru anketi formu uygulanacaktır. Sözlü bildiri YARATICI DRAMA YÖNTEMİNİN İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKUMA MOTİVASYONLARINA VE OKUMA TUTUMLARINA ETKİSİÖzet: Bu araştırmanın amacı, yaratıcı drama yönteminin ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin okuma motivasyonlarına ve okuma tutumlarına etkisini belirlemektir. Ayrıca araştırmada öğrencilerin yaratıcı drama yöntemine ilişkin görüşlerinin belirlenmesi de amaçlanmıştır. Araştırma Trabzon ilindeki bir ilkokulda 4. sınıfta öğrenim gören 16 öğrenciyle yürütülmüştür. Araştırmada öğrencilere Türkçe dersinde yaratıcı drama yöntemiyle okuma becerilerine yönelik uygulamalar yaptırılmıştır. Uygulamalar toplam 30 saat sürmüştür ve bu süreçte 7 uygulamaya yer verilmiştir. Bu uygulamalar yaratıcı drama yönteminin ısınma/hazırlık, canlandırma ve değerlendirme/tartışma aşamalarına uygun olarak yapılandırılmıştır. Araştırmaya ilişkin uygulamalar Erdoğan (2015) tarafından geliştirilmiştir. Araştırmada nitel ve nicel araştırma yöntemlerinden oluşan “karma yöntem” kullanılmıştır. Araştırmanın nicel boyutunda öğrencilerin uygulamanın başında ve sonundaki okuma motivasyonları ve okumaya yönelik tutumları belirlenmiştir. Öğrencilerin okumaya yönelik motivasyonları Yıldız (2013) tarafından geliştirilen “okuma motivasyonu ölçeği” kullanılarak tutumları ise Susar Kırmızı (2008) tarafından geliştirilen “okuma tutum ölçeği” kullanılarak belirlenmiştir. Araştırmanın nitel boyutunda öğrencilerin sürece yönelik görüşleri, yapılan görüşmeler ve elde edilen yazılı ürünler yoluyla ortaya konmuştur. Nicel verilerin analizinde uygun istatistiksel yöntemler kullanılmıştır. Nitel verilen analizinde ise sürekli karşılaştırmalı metot analizinden yararlanılmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlar, yaratıcı drama yönteminin öğrencilerin okuma tutumlarına etkisi olmadığını ancak okuma motivasyonlarına olumlu etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca araştırmada öğrencilerin yaratıcı drama yöntemine ilişkin olumlu görüşlere sahip oldukları görülmüştür. Araştırmada elde edilen sonuçlardan yararlanılarak eğitimcilere ve araştırmacılara yönelik çeşitli öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri YARATICI DRAMANIN ÖĞRETMENLERİN MESLEKİ GELİŞİMLERİNE YANSIMALARININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Öğretmenlik, sosyal, kültürel, bilimsel, sanatsal, ekonomik, teknolojik boyutları olan; alanında özel uzmanlık, bilgi ve beceri isteyen; akademik çalışma ve mesleki performansı gerektiren profesyonel statüde bir meslektir (Alkan, 2000). Tüm meslek üyelerinin olduğu gibi öğretmenlerin de sahip olması gereken nitelikler, yeterlikler vardır. Stronge, Tucker & Hindman (2004) bu nitelikleri, sözel yetenek, alan bilgisi, eğitime yönelik alt yapı ve deneyimi içeren önkoşul yeterlikler; mesleğe karşı duyarlı olma, adil ve saygılı davranma, mesleki gelişime açık olma, öğrencilerle sosyal ilişkiler kurma, öğrenciyi motive etme ve öz değerlendirme yapabilmeyi kapsayan kişisel özelliklere ilişkin yeterlikler; sınıf yönetimi ve planlamasına yönelik ile öğretimi planlama ve öğrencilerin gelişimlerini izlemeye dönük yeterlikler olarak sınıflamışlardır. Özden (2000) ise öğretmenlerin donanımlı olması gereken boyutları alan bilgisi, öğretmenlik meslek bilgisi, genel kültür ile eğitim sistemi ve politikaları olarak sıralamıştır. Öğretmenlerin mesleki yeterliklerinin yanı sıra kişisel bazı yeterliklere de sahip olmaları gerekir. Bu yeterlilikler Hoşgörülü, sabırlı, açık fikirli ve sevecen olma, öğrencilere karşı cesaretlendirici ve destekleyici olma bu özellikler arasında sayılabilir (Erden, 2008). Öğretmenlik mesleğini etkili ve verimli biçimde yerine getirebilmek için sahip olunması gereken bilgi, beceri ve tutumlar olarak tanımlanan öğretmen yeterlikleri, Milli Eğitim Bakanlığı [MEB] ve Yükseköğretim Kurulu’nun [YÖK] uzman kişilerce belirlediği altı ana yeterlik alanı, otuz bir alt alan ve iki yüz otuz üç performans göstergesinden oluşmuştur. Bu altı ana alan şöyledir: Kişisel ve meslekî değerler - meslekî gelişim, öğrenciyi tanıma, öğretme ve öğrenme süreci, öğrenmeyi gelişimi izleme ve değerlendirme, okul aile ve toplum ilişkileri, program ve içerik bilgisi (MEB, 2008). Öğretmende olması gereken nitelikleri ifade eden, öğretmenlik mesleği ana yeterliklerinden biri de ifade edildiği üzere kişisel gelişim ve mesleki değerler yeterlik alanıdır. Kişisel gelişimi sağlama bu alanın alt alanını oluşturmaktadır. Ömeroğlu’na (2002) göre öğretmen niteliğinin geliştirilmesinde yaratıcı drama yönteminden yararlanılmalıdır. Bu yönüyle yaratıcı drama öğretmen adaylarına derslerinde kullanabilecekleri bir yöntem sunmak dışında onların kişisel gelişimlerine de katkı sağlayabilmektedir. Yaratıcı dramanın özelikle kişisel gelişiminde kişinin kendini tanıması, gerçekleştirmesi ve iletişim becerilerini geliştirmesine olanak verilmektedir (Adıgüzel, 2010). Yaratıcı drama,bireylerin kendine güven ve saygıyı; iletişim ve problem çözme yetilerini geliştirir.Ayrıca yaratıcı drama, öğretmen adaylarının sahip olması gereken üst düzey düşünme becerilerinin gelişimine de destek olabilmektedir (Mc Caslin, 2006). benzer şekilde Kereks ve King (2010) yaratıcı dramanın öğretmen yetiştirme sürecinde güçlü bir strateji olduğunu; yaratıcı dramanın, öğretmenlerin özyeterliklerini ve mesleki alandaki kimlik gelişimlerini sağlamada önemli bir rol oynadığını belirtmişlerdir. Başka bir deyişle yaratıcı drama öğretmen adayının, kendini tanıma ve kendine güvenme, sahip olduğu becerilerin farkına varma, mesleğini benimseme ve mesleğe yönelik olumlu duygular geliştirmesine yardımcı olabileceğini belirtmektedir. Bu araştırmada da yaratıcı drama liderliği eğitimi alan öğretmenlerin mesleki gelişimlerindeki gelişimlerini belirlemek amaçlamıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan durum çalışması deseni kullanılmıştır. Araştırmada veriler öğretmenlerle görüşmeler yoluyla toplanmıştır. Araştırmada çalışma grubunu atölye çalışmalarına katılan 17 öğretmen oluşturmuştur. Görüşme 17 öğretmen ile odak grup görüşmesi yöntemi ile yapılmış olup, katılımcıların izni doğrultusunda ses kaydı alınarak gerçekleştirilmiştir. Elde edilen ses kayıtları yazılı bir dökümana dönüştürülmüştür. Görüşmelerden elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenerek temalar ve kodlar oluşturularak tablolarda verilmiş yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda öğretmenler yaratıcı dramanın kişisel gelişimlerini desteklediğini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri YARATICI DRAMAYLA İLK OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİNE MERHABAÖzet: Yaratıcı drama doğaçlama, rol oynama vb. tiyatro ya da drama tekniklerinden yararlanılarak, bir grup çalışması içinde, bireylerin bir yaşantıyı, bir olayı, bir fikri, kimi zaman bir soyut kavramı ya da bir davranışı, eski bilişsel örüntülerin yeniden düzenlenmesi yoluyla ve gözlem, deneyim, duygu ve yaşantıların gözden geçirildiği “oyunsu” süreçlerde anlamlandırılması, canlandırılmasıdır (San, 2002). Yaratıcı drama, katılımcıların merkezde olduğu ve onların yaşantılarından hareket edildiği bir süreçtir. Kişilerin yaşantılarından yola çıkılan bir süreç olması ve katılımcılarına yaşayan bir eğitim ortamı sunması bu sürecin önemli bir özelliğidir (San, 1995). Yaratıcı drama; yapısı, aşamaları ve özellikleriyle ilk okuma yazma öğretiminde kullanılabilecek etkili bir yöntemdir. Yaratıcı drama sürecinde katılımcılar bizzat aktif olarak katıldıkları etkinlikler yoluyla okuma-yazma becerilerini kazanabilir ve geliştirebilirler. Yaratıcı drama çalışmaları, dil becerilerinin geliştirilmesi için uygun eğitim ortamları yaratılmasını sağlar. Bu çalışmada, ilk okuma yazma öğretimi sürecinde yaratıcı drama yöntemiyle gerçekleştirilebilecek uygulamalara yer verilecektir. Uygulamalar, araştırmacı tarafından geliştirilmiştir. Çalışmada yapılacak uygulamalar, ses temelli cümle yönteminin aşamalarına yönelik olarak yaratıcı drama yönteminin ısınma/hazırlık, canlandırma ve değerlendirme/tartışma aşamaları kapsamında gerçekleştirilecektir. Bu bağlamda, ilk okuma yazmaya hazırlık, ilk okuma yazmaya başlama ve ilerleme ile bağımsız okuma ve yazma aşamalarına yönelik uygulamalara yer verilecektir. Böylece katılımcıların, ilk okuma yazma öğretiminde yaratıcı drama yönteminden nasıl yararlanabilecekleri konusunda uygulamaya yönelik bilgi sahibi olmaları ve yaparak yaşayarak deneyim kazanmaları sağlanacaktır. Sözlü bildiri YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ SINIRLI MALZEMEYLE SINIRSIZ ZEKAMIZI KULLANARAK NELER YAPABİLİRİZ ?Özet: Çalıştayın amacı: Gerek günlük yaşantımızda gerekse akademik ortamlarda sorunlara ya da durumlara karşın yaratıcı zekamız ve hayal gücümüzü kullanarak farklı özgün bakış açıları geliştirebilmek. Elimizdeki sınırlı malzeme ya da objeyle sınırsız zekamız kullanarak neler yapabileceğimizi keşfetmek. Yaratıcı bireylerin yaratıcı ürünler ortaya koyma sürecinde farkında olmadan kullandıkları yöntemlerden biri olan ve Gordon tarafından ortaya çıkarılan sinektik tekniğine dayalı olarak birbiri ile ilgisiz gibi görünen parçalar arasında bağlantı kurma becerileri geliştirmek. Hedef kitle: 10 yaş üstü herkes; öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler. Yer: Görsel sunum için projeksiyon makinesi ve pc nin olduğu bir salon, katılımcıların kullanabileceği masalar ve sandalyeler. Ayrıca bir top A4 kağıdı ve her katılımcı için kurşun kalem, silgi kalem tıraş, kuru renkli boya kalemleri. Çalıştay içeriği: İlk bölümde katılımcılarla 15 dakika yaratıcı zekamız ve hayal gücümüzün işletilmesine yönelik interaktif bir bilgilendirme yapılacak. İkinci bölüm için hazırlık mahiyetinde bir motivasyon süreci oluşturulacak. ikinci bölümde ise katılımcılarla farklı konular ve durumlara yönelik beş ayrı bir bire uygulamalı yaratıcı düşünme beceri çalışmaları yapılacak. Bunu için katılımcıların ihtiyacı olan tek şey, duru zihinleri ve sınırsız hayal güçleri olacak. Diğer ihtiyaçları olan kalem ve kağıtlar bizden...... Çalışmanın sonunda gerçekleştirilen etkinlikler üzerinden değerlendirme yapılarak, hayal gücümüzün sınırsızlığına bağlı olarak basit ve ilgisiz gibi görünen objeler üzerinden ortaya çıkan sonuçlar paylaşılacak. Yaratıcı düşünme ve sınırsız hayal gücünü kullanmada yaşanan sürecin değerlendirilmesi yapılacak. Süre: Yaklaşık iki saat. Sözlü bildiri YARATICI DÜŞÜNME DERSLERİÖzet: Yaratıcı Düşünme Dersleri Erken bir eğitim çocuğun kalıtımı ne olursa olsun nasıl bir yetişkine dönüştürebileceğini belirleyebilir. Yani tüm çocuklar yaratıcılık yeteneği ile doğar ancak bunun geliştirilebilmesi, yaratıcılığı destekleyen bir ortamın sunulmasını gerektirir. Yaratıcı düşünme bilginin kazanılması için hayati bir öneme sahiptir, çünkü yaratıcılığın gelişimine elverişli çevreler, çocukların öğrenmeye karşı olumlu tutumlar geliştirmelerine yardımcı olur ve öğrenmeyi eğlence haline getiren güdüleyici niteliğini taşır. Doğa Okulları olarak , çoğu ilkokul ve ortaokulda üzerinde durulan tek doğru cevabı olan durumları düşünme prensibine karşı çıkarak, öğrencilerin yaratıcı veya çoklu sonuca götüren düşünme yeteneklerini geliştirmelerini hedefliyoruz. Ayrıca öğrenciler için öğrenme ortamları oluştururken, bunun yanında Yaratıcı Düşünmeyi devreye sokmak için uygun öğretim tekniklerini kullanılmasını amaçlıyoruz. Öncelikle öğrencilere yaratıcılığın ne olduğu, yaratıcı düşünmenin önemi, yaratıcı düşünmenin boyutları konularını aktarıyoruz. Yaratıcı ürün ve fikir örnekleri öğrencilere sunularak, tartışmaya açılarak ve değerlendirme kriterlerinin ne olabileceği üzerinde duruyoruz. Yaratıcı Düşünme Dersleri yaratıcı düşünmenin dört boyutu olan akıcılık,esneklik, özgünlük ve zenginleştirme boyutlarını geliştirmek üzere hazırlanmıştır. Bu bağlamda her etkinlik sözel(kalem kağıt etkinlikleri)-şekilsel(tasarım ve dizayn etkinlikleri)- uygulama (materyal üretimi somut etkinlikler)ve aksiyon(ürün tanıtım, pazarlama ve sunum etkinlikleri) basamaklardan oluşmaktadır. Her etkinliğin son boyutu değerlendirme boyutu olup burada öğrenciler kendi ürünlerini ya da akranlarının ürünlerini yada düşüncelerini bu dört boyuta göre değerlendirirler. Günümüzde yaratıcı düşünme öğretimi ile ilgili eksik kalan en büyük nokta değerlendirme basamağıdır. Değerlendirme yapamayan bireyler daha iyi bir ürünle bir üst aşamaya geçemezler. Sözlü bildiri YARATICI OKUMA VE DRAMA İLE: BUNUN ADI FİNDELÖzet: Türkçe dersimizin amaç ve hedeflerini esas alarak Türkçeyi seven, Türkçeye sevgi ve istekle bakan, Türkçe sözlük ve yazım kılavuzunun farkında olan bireyleri nasıl var edebiliriz? Onlara nasıl uygulamalarla yaklaşmalıyız? Sorularının cevabı olarak YARATICI OKUMA VE DRAMA İLE BUNUN ADI FİNDEL uygulamasını gerçekleştirdim. Amacım, Türkçeye farkındalıkla yaklaşan nesillerin devamını sağlamaktı. Güzel dilimizi var edecek olan günümüz çocuklarına farklı bir bakış açıyla yaklaşmam gerektiğini düşündüm. Gün geçtikçe yozlaşan dilimizin farkında olan bir neslin devamını sağlamakla birlikte Türk Dil Kurumunu bilen, sözlük kullanımının, yazım kılavuzunun ve sözcüklerin nasıl var olduğunun bilincinde olan bir nesil oluşturmaktı. Kitap İngiliz Dili ve Edebiyatını konu almaktadır. Fakat tüm dünya için var olan dil, bu kitap ile çalışabileceğimizin fikrini verdi bana. Kitabın içerisinde geçen sözcük ve sözlük çalışmalarını Türkçe çalışmalarla geliştirdim. Projeyi, okulumun 3. sınıf öğrenci grubuna uyguladım. Bunun Adı Findel kitabı üzerinden çalışmamı gerçekleştirdim. Kitap, üç ders planı şeklinde hazırlanmış çalışmalar ile desteklendi. İki drama çalışması, bir Türkçe ders planı hazırlanmıştır. Bunun yanında disiplinler arası ilişkiler de verilmiştir. Bunun Adı, Findel kitabına ilk olarak drama çalışması ile başladım. Amacım, çocuklara kitabı merak ettirmek ve kitabı sevdirerek okuma isteği uyandırmaktı. Dramanın hazırlık aşamasında öğrencilere nesne kapmaca oyunu ve sonrasında nesneye bir isim vermeleri istenmiştir. İsim, özgün olmalıdır, daha önce kimse tarafından bilinmeyen bir isim olmalıdır. yönergesi verilmiştir. Canlandırma aşamasına geçmeden önce öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirmek ve kitaba daha çok merak uyandırmak için anlamını bilmedikleri, daha önce hiç adını duymadıkları bir “findel” tasarlamaları istenir. (Tasarladıkları findelleri reklam şeklinde afiş hazırlayarak sunmuşlardır. Canlandırma bölümünde ise öğrencilere kitaptaki bölümlerden alınan yönergeler verilir. Altı gruba ayrılan sınıfın canlandırmaları izlenir. Değerlendirme aşamasında öğrenciler ile ders değerlendirmesi yapılır. İlgileri canlandırma aşamasına ve nesneye verilen özgün isimlere çekilir. Her gruptan bir öğrenciden canlandırmalarındaki yönergesini okuması istenir. Öğrencilerin, Nick, Bayan Granger, Lincoln İlkokulu anahtar kelimelerini buldurarak ders ile ilgili çıkarım yapmaları sağlanır. Öğrencilere son olarak kitap gösterilir. (Burada öğrenciler kitabı okumak istemişlerdir.) Canlandırmalara dikkat çekilerek aslında kitabın içerisindeki bölümlerden canlandırma yaptıkları bilgisi verilir. Öğrencilere kitabı merak ettirme amacı gerçekleştirilmiş olup kitap, her gün belirli saatlerde okunarak sınıfta bitirilmiştir. Öğrencilere kitapta belirlenen yerlerde sorular sorulur. Disiplinler arası ilişkilerin yer aldığı sorular ve etkinlikler ( Dünya Çocuk Kitapları Haftasında ikinci sınıf öğrencilere kitaptan bir bölüm canlandırılmıştır.) hazırlanan çalışma kağıtları bu aşamada gerçekleştirilir. Öreğin, satranç bölümünde Matematiğin Aydınlık Dünyası (Sertöz, Sinan, 2009) kitabından satrancın tarihi okunarak satrançtaki kare sayısı üzerinden işlem yapıldı. Kitap bittikten sonra ise Nick ve Bayan Granger , “findel” değerlendirilir. Son olarak sözlük çalışmasının yer aldığı Türkçe ders planı uygulanır. Türkçe sözlüğün daha iyi incelenebilmesi için doküman kamera ve yansıtım aleti araç olarak kullanılmıştır. Döküman kamera ile sözlük ve yazım kılavuzundan, bilgisayar üzerinden ise TDK’nin sayfasına girilerek sözcük bulma çalışmaları yapılmıştır. Kitabı sevdikleri gibi TDKnin bilincinde artık sözcüklerin nereden geldiğini, sözcüklere nereden ulaşacaklarını bilmektedirler. Her şeyi ayrı yazan, kılavuzun -ı harfini unutmayan, hikâyenin -aharfinin üzerine düzeltme işaretini koyma farkındalığına ulaştılar. Çalışma süresinde ve bitiminde öğrencilere hazırladığım öz değerlendirme formu ile öğrencilerin uygulamadaki bireysel değerlendirmelerini almaya çalıştım. Yapılan değerlendirme sonuçları olumlu olmuştur. Sabancı Üniversitesinde düzenlenen İÖK 2015de sunulmuştur. Sözlü bildiri YARATICI OKUMA VE YAZMA İLE: DENİZİN BÜYÜSÜÖzet: Denizin Büyüsü kitabından yararlanılmıştır.Öğrencilerin kitaba merak duymalarını sağlayarak şiir hakkında olumlu bir görüş geliştirmeleri hedeflenmiştir.Projeyi okulumun birinci sınıf öğrencilerine uyguladım.Denizin Büyüsü kitabına merak duymaları için bir Türkçe ders planı gerçekleştirilmiştir.Beyin esneten sorularla düşünme becerilerini geliştirmeleri, kendi deniz ülkelerini oluşturdukları etkinlikte kitap ile ilişki kurmalarını, Ben bir... olsam. etkinliği ile Aytül Akal ve Mavisel Yenerin kaleme aldığı şiirlere hazırlık yapmaları amaçlanmıştır.Dersin giriş bölümünde deniz ile igili görsel sunu izletilmiş olup öğrencilerin her slayt ve resimlerde denizin ortak olduğu farkında olmaları sağlanmıştır.Beyin esneten sorular sorularak düşünce becerilerini geliştirmek amaçlanmıştır. (Yağmur olsan nereye yağmak isterdin?Bir tohum olsaydınız neyin tohumu olurdun? )Dersin geliştirme bölümünde kendi deniz ülkelerini oluşturmaları istenmiştir.Bu ülke denizin içerisinde yer alacak olup çocuklar tarafından yönetilecek ve çocukların belirlediği bir mektup ile ülkeye yetişkinler girebileceği yönergesi verilmiştir.Burada öğrenciler gruplara ayrılmış olup her sınıf altışar kişilik dört gruba ayrılmıştır.Öğrencilere bu aşamada öz değerlendirme formu verilmiştir. Kitaba ön hazırlık oluşturmak ve merak duymalarını sağlamak için oluşturulan etkinliklerin ardından öğrencilere kitap gösterilir.Kitabın ne ile ilgili olduğu sorusu sorulur.Cevaplar alındıktan sonra kitap dokuman kamera ile incelenir.Denizin içerisindeki canlıların ülkesine, denize yolculuk edeceklerini ama bu deniz, denizin büyüsü kitabının şairlerinin deniz ülkesi olduğu söylenir. Böylece yapılan deniz ülkeleri ve şiir kitabı somutlaştırılmaya çalışılır.Öğretmen burada şiir yazmanın, hikâye yazmanın aslında bireylerin hayal gücüne bağlı olduğuna değinir. Onların yapmış olduğu ürünlerin kendilerinin bir eseri olduğundan bahseder.Şiir kitabını doküman kamera ile işlerken bir kitabın nasıl inceleneceği şair, resimleyen (en iyi resimleme ve tasarım ödülü aldığı bilgisi verilir), yayınevi, özet ile ilgili bilgilere hangi sayfalarda edinebilecekleri ile ilgili kitap inceleme çalışması yapar. Kitabın iki şairi olduğu çıkarımına varılarak. Şairlerin birlikte kaleme aldığı şiirler ve bireysel kaleme aldığı şiirler hakkında bilgi verilir. Burada günlük hayatta bir kitap almak istediklerinde bir kitabı nasıl inceleyebilecekleri bilgisi verilmiştir.Dikeyde bilinçli bir okur yazar olma amacı güdülmüştür.Oluşturdukları deniz ülkelerinde köpek, bina, kurtarma ekibi vb... kendi hayal güçlerinde yer aldıkları vardı. Karşılaştırma yapmaları ve kendilerinin de şiir yazabileceklerini, şiiri sevme duygusunu kazanmaları için şiir ve resimler yorumlanır.Denizin Büyüsü-1 şiiri ile hazırlık aşamasında verilen balıkların da insanlar gibi farklı ve özel olduğu çıkarımı anımsatılmıştır.Deniz Soruları şiirleri ile öğrencilerin beyin esneten sorular ve geliştirme bölümünün ikinci etkinliği “Ben ..... olsam.” için verilmiştir. Bununla birlikte her bir şiir okunup birlikte çıkarıma, karşılaştırmaya gidilmiştir. Şiirler birlikte yorumlandıktan sonra geliştirme bölümünün ikinci etkinliğine “Ben .... olsam” geçilir. Yaratıcı yazma çalışmanın bir basamağını oluşturan bu çalışma öğrencilerin geliştirme bölümünde yapılan etkinlikle kendilerine olan güven artmış olup, farklı özellikte çocuklar ortaya çıkmıştır. İstedikleri deniz canlısı yok ise bunu kağıdın üzerine belirtmeleri ve isteyenlerin kendi istediği deniz canlısını da yazmaları söylenir. Tahtaya yapıştırdığı deniz canlılarını alıp cümleyi kâğıda tamamlamalarını ve boyamalarını ister. Deniz köşesine ise çalışmalar yapıştırılır. Öğrencilerden, “Ben bir ……. olsam…” ile cümleye başlamalarını ve cümleyi tamamlamalarını ister.Bu aşamadan sonra kitaptaki Aytül Akal’ın kaleme aldığı “Mavi Yıldız” şiiri okunur. Yazarlarımızdan biri balık olsa ne yapmak istermiş, diye düşünülmüş olup şiiri merakla dinlemişler ve bir şair ile ortak noktada buluşma duygusu onları mutlu etmiştir.Şiir köşesi oluşturularak öğrencilerin kendi şiirlerini yazmaları sağlanmıştır.(Çalışmamda yazar Tülin Kozikoğlunun katıldığım atölye çalışmasındaki etkinliklerinden esinlendim. Görüşünü ve onayını aldım.) Sözlü bildiri YARATICILIK TEKNİKLERİ İLE MATEMATİK ÖĞRETİMİÖzet: Yaratıcılık, bilinen bir şeyden yeni şeyler çıkarmak, özgün bir senteze varmak, bir takım sorunlara yeni çözüm yolları bulmaktır. Matematik de aynı amaç için varolmuştur. Matematikte de bir problemi çözme çabası vardır sürekli. Bir problem karşısında çözüm bulmak için yaratıcı problem çözme süreçlerini kullanırız. Sınıf içerisindeki bütün çocukların matematiği sevmelerini sağlamak, onları yaratıcı tekniklerle desteklemek öğrenmenin kalıcılığı için önemlidir. Öğrencilerin matematiksel yaratıcılıklarını desteklemek için yaratıcılığın tekniklerinden faydalanmak gerekir. Böylelikle çocuklar problemler karşısında faklı çözüm yolları keşfedecek, kendileri özgün problemler yaratabilecek, matematiğin günlük yaşamlarındaki önemini keşfedecek ve etraflarındaki matematikle ilgilenecek, matematik öğrenmeye karşı motive olacaklardır. Eğitimcilerin yaratıcılık ve yaratıcılık teknikleri hakkında bilgi sahibi olmaları öğrenmeye karşı motive olmuş ve üretken nesiller yetiştirmek için önemlidir. Sınıf ortamında eğitimcilerin her çocuğu bu şekilde desteklemeleriyle, matematik alanında yetenekli çocukların yanı sıra diğer çocukların da bu alanda gelişmelerine fırsat tanıyacaktır. Eğitimcilerin öğrencilerine matematiği sevdirerek, bu alanda potansiyellerini yükseltmek için kullanacakları yaratıcılık teknikleri ve kullanım örnekleri ile birlikte kendi çalışmalarını gerçekleştirmek çalıştayımızın amacını oluşturmaktadır. Aynı zamanda eğitimciler sadece matematikte değil her alanda kullanabilecekleri morfolojik sentez, yaratıcı problem çözme, SCAMPER, nitelik listeleme, beyin fırtınası, altı şapka düşünme tekniği gibi yaratıcılık teknikleri konusunda bilgi sahibi olacaklar ve matematik alanında gerçekleştirecekleri uygulama örnekleri ile kendileri bu süreci deneyimleyerek öğreneceklerdir. Sözlü bildiri YARIŞMACI EĞİTİME KARŞI BİR SEÇENEK: TOPLU ÖĞRETİM SİSTEMİNİN ÜRÜNÜ SOSYAL BİLGİLER DERSİÖzet: Türkiye’de yaşanan yarışmacı ve çocuğa uygun olmayan eğitim sorunundan ne yazık ki sosyal bilgiler öğretimi de etkilenmektedir. Yapılan birçok araştırma, kısa sürede bilgi ezberletilerek test sınavlarında başarılı olunmasını amaçlayan sosyal bilgiler öğretiminden, çocukların pek de hoşnut olmadıklarını göstermektedir. İlköğretim basamağında Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler, birçok sosyal bilimin toplulaştırılmaya dahil edilmesinden kaynaklanmış derslerdir. Bunlar, aslında çeşitli eğitim kuramları doğrultusunda çocuk gelişimine yönelik olarak yapılandırılmış toplu öğretim dersleridir. Ne yazık ki yarışmacı eğitim, çocuk gerçeği ve toplu öğretim ilkelerini ikinci plana itmektedir. Özellikle okullardaki esasici anlayış ve ayrık (disipliner) öğretim, uzmanlık üzerine temellendirilmektedir. Bu nedenle toplu öğretim dersleri olan Hayat bilgisi, Fen Bilgisi ve Sosyal Bilgilerin de ayrık öğretim dersleri gibi işlenmesine neden olmaktadır. Oysa ki toplu öğretimin doğuş gerekçesinin başında çocuğa görelilik ilkesi bulunmaktadır. Diğer gerekçeler arasında çocuğun ilgi ve yeteneklerinin dikkate alınması, gerçek yaşama yönelik eğitim, her ortam ve koşula uyarlanabilen esnek eğitim, ilişkilendirilerek anlamlı temalarda birleştirilen kalıcı eğitim, bilgi yerine duygu ve değerleri temel alan eğitim ilkeleri sayılabilir. Yukarıda sözü edilen gerekçe veya ilkeler, çocuğa uygun eğitim kaygısı güden çeşitli eğitimcilerin görüşlerine ve uygulamalarına dayanmaktadır. Bunlar arasında Jan Amos Comenius, Marques de Condercet, Jean Jacques Rousseau, Johann Heinrich Pestalozzi, Friedricht Herbart, Berthold Otto, John Dewey, C. M. Murry, P. Petersen, Jean Ovide Decroly, Helen Parkhurst ve Gestalt psikologları (Max Wertheimer, Kurt Koffka, Wolfgang Köhler) sayılabilir. Türkiye’de de Cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak toplu öğretim sistemine ilişkin görüşleri bulunan Satı bey, Mustafa Necati, Celal Antel ve İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu gibi eğitimciler bulunmaktadır. Toplu öğretim sistemi, bu eğitimcilerin ortaya attığı yararcılık ve ilerlemecilik gibi eğitim felsefesi akımlarına dayandırılmaktadır. Toplu öğretimin ayrık öğretim programlarından en önemli farkı her zaman ve her mekandaki değişime (çevreye duyarlı) uyarlanabilirlik özelliği ve esnek yapsıdır. İlerlemecilik, yararcı felsefenin eğitime uygulanmış şeklidir. Yararcılık, değişme olgusunu gerçeğin kendisi olarak görmektedir. Bu nedenle yararcılığa göre eğitim sürekli bir gelişim içindedir. Eğitimciler yeni bilgiler ve değişmeler ışığında, eğitime yeni amaçlar ve politikalar belirlemeye hazır olmalıdırlar. Bu felsefede asıl amaç, toplumsal yapı ve yaşayış düzeninde demokratik ve sosyal bir hayat biçimi geliştirmektir. Topluma, dış dünyaya ve belli doğrulara uyum yerine tecrübenin sürekli olarak yeniden inşa edilmesi, eğitim programlarının özünü oluşturur. Bazı eğitimcilerin toplulaştırmayı eğitimin tüm öğelerine uygulayarak denemeler yaptıkları görülmektedir. Öğeler arasında bulunan program, öğretmen ve öğrencilerin toplulaştırmaya konu edildiği anlaşılmaktadır. Günümüzde en yaygın uygulama program alanındaki toplulaştırmadır. Hatta yüz yaşını doldurmuş geleneksel toplu öğretim program ve dersleri arasında bulunan Hayat Bilgisi, Fen Bilgisi ve Sosyal Bilgiler en çok bilinen ve yaygın olarak kullanılanlardandır. Ancak toplu öğretimin, eğitim kurumları gibi birçok şirket tarafından da personellerini eğitmek amacıyla kullanıldığına tanık olunmaktadır. Ayrıca hizmet öncesi ve sonrası dönemde öğretmenlerin, toplu öğretim ilkelerine göre yetiştirilmemiş olmaları da bir başka sorunu oluşturmaktadır. Toplu öğretim derslerinin birçok ayrık öğretim dersi öğretmeni tarafından okutulmaya çalışıldığı görülmektedir. Bunlar arasında liselere yönelik yetiştirilmiş Tarih ve Coğrafya öğretmenleri de bulunmaktadır. Bildiri, tarih eğitimi odağında toplu öğretimi anlama ve Türkiye’de toplu öğretimin önemine dikkat çekme çabasının bir ürünüdür. Bu çaba bağlamında tarama yönteminden yararlanılarak araştırma yapılmış ve alan uzmanlarıyla tartışılmak üzere bildiri olarak hazırlanmıştır. Anahtar Kelimeler: İlkokul, ortaokul, toplu öğretim dersleri, sosyal bilgiler öğretimi, Sözlü bildiri YAŞADIKÇA ÖĞRENİYORUM ARKADAŞIMI KURTARIYORUMÖzet: Amaç: Evde, sokakta veya parkta zaman geçiren çocuklarda kaza geçirme ve yaralanma vakaları, çocuklukta morbidite ve mortalitenin başlıca nedenleri arasında gelmektedir. Kaza veya yaralanmaların meydana geldiği zamanlarda çocukların yanında çoğunlukla arkadaşları veya kardeşleri bulunmaktadır. Bu sebeple ortaokul çağındaki çocuklara; çocukluk çağlarında sık görülebilen kanama, yanık, zehirlenme, travma, kırık, çıkık ve burkulma gibi durumlarda uygulanması gereken ilk yardım uygulamaları hakkında oyun temelli eğitimlerle çocuklara farkındalık kazandırma, tıbbi bilimleri sevdirme, insanlara yardım konusunda duyarlılıklarını arttırma, yaparak, yaşayarak, eğlenerek öğrenme ile gerekli durumlarda ilk yardım uygulayabilmelerini sağlamak amacıyla bu çalışma yarı deneysel olarak planlanmış ve TÜBİTAK 4004 Doğa ve Bilim Okulları kapsamında proje olarak desteklenmiştir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmanın hedef kitlesini Gaziantep İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı alt sosyoekonomik koşullara sahip bölgelerde bulunan ortaokullarda eğitim gören 9 farklı 7. sınıftan 8’er çocuk olmak üzere toplam 72 çocuk oluşturmuştur. Her bir etkinlik dönemi 24 çocuk ve 3 öğretmenden oluşturulmuştur. Eğitim sürecindeki kazanımların çocuktan çocuğa öğretim yoluyla, sınıflarındaki akranlarına yansıyacağı düşüncesiyle çocuklar, dokuz farklı sınıftan seçilmiştir. Bu eğitimin ortaokul düzeyinde yaygınlaşabilmesi, öğretmenlerin ilkyardıma ilişkin farkındalıklarının geliştirilmesi amaçlarıyla 9 öğretmen çalışmaya gözlemci olarak katılmıştır. Etkinliklerin bütünleştirilmiş, oyun temelli olmasına, etkinliklerde çocukların aktif katılımının sağlanmasına, bireysel, küçük grup ve büyük grup olarak etkileşimli çalışmalarına özen gösterilmiştir. Hazırlanan etkinlikler ilk ve acil yardım alanında uzman iki öğretim üyesi ve eğitim fakültesinden bir öğretim üyesinin görüşlerine sunularak gerekli düzeltmeler yapılmış ve etkinliklere son şekli verilmiştir. Çalışmanın etkinlikleri üç dönemde gerçekleştirilmiş ve her etkinlik dönemi 4 gün (3 gece, 4 gündüz) olarak gerçekleştirilmiştir. Her etkinlik döneminde 24 öğrenci, 3 öğretmen (gözlemci olarak) eğitime katılmıştır. Etkinliklere başlamadan önce çalışmaya katılan çocuklara araştırmacı tarafından geliştirilen tanıtıcı bilgi formu ve bilgi değerlendirme formu ön test olarak uygulanıp, çalışmanın etkinlikleri tamamlandıktan sonra çocuklara son testleri uygulanmıştır. Çalışma verilerinin değerlendirilmesi için SPSS 21 paket programı kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalamasının 13.0±0.5 olduğu ve çoğunluğunu (%56.9) erkek öğrencilerin oluşturdukları gözlenmiştir. Anne-baba eğitim durumuna bakıldığında; ilkokul mezunu (sırasıyla %40.3, %34.7) sayılarının fazla olduğu görülmüştür. Öğrencilerin %98.6’sının ilk yardımın gerekli olduğunu düşündüğü, %44.4’ünün erken müdahale önemli olduğu için ilk yardımı öğrenmenin çok önemli olduğunu söyledikleri belirlenmiştir. Öğrencilerin %68.1’i daha önce ilk yardım eğitimi almadığını, %34.7’si ilk yardım uygulamalarının gerektiği durumlarda yardımcı olmak zorunda kaldıklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerin daha önce karşılaştıkları ilk yardım gerektiren durumlar incelendiğinde %66.7’sinin kanama, %53.3’ünün burun kanaması, %50’sinin kırık çıkık, %47,2’sinin böcek sokması, %36.1’inin vücuda yabancı cisim kaçması, %30.6’sının yanık/donuk, %19.4’ünün trafik kazası, %18.1’inin hayvan ısırması ve %5.6’sının solunumu duran kişi ile karşılaştıkları belirlenmiştir. İlk yardım gerektiren olaylarla karşılaştıklarında çocukların %19.4’ünün hastayı sakinleştirmeye çalıştıkları, %16.7’sinin ailelerine haber verdiği, 13.9’unun ambulansı aradığı belirlenmiştir. Çocukların bilgi değerlendirme formu ön test ve son test puan ortalamalarına bakıldığında 64.5±14.0 olan ön test puan ortalamasının son testte 82.7±9.8’e yükseldiği görülmüştür. Sonuç: Çalışmanın bulguları doğrultusunda kaza ve yaralanmaların seyrine önemli etkileri bulunan ilk yardım uygulamalarının oyun temelli eğitimler ile öğrencilere aktarılabileceği görülmüştür. Çalışmanın sonrasında, katılımcı çocukların akran eğitimleriyle arkadaşlarını eğitmesi hususunda olumlu katkı sağlayacağı ve bu tarz eğitimlerin planlanarak genele yayılması ile topluma katkı sağlanabileceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri YATAY GEÇİŞLE SINIF ÖĞRETMENLİĞİNİ TERCİH EDEN ÖĞRENCİLERİN ALAN DEĞİŞİKLİĞİ YAPMALARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLERÖzet: Günümüz koşullarında, öğretmenler, devletin eğitim hedefleri ve politikasını uygulamaya koyabilen, eğitimde uzmanlık çalışmaları ve araştırmalardan yararlanmasını bilen bireyler olmalılardır. Bununla birlikte sahip olmaları gereken diğer nitelikler ve mesleği icra ederken verdikleri hizmetler de göz önünde bulundurulduğunda, öğretmenlerin toplumun temel dinamiklerini doğrudan etkilediği anlaşılmaktadır. Toplum için bu ölçüde önemli bir yere sahip kişilerin nitelikli eğitim almalarının yanında mesleğe başlarken sahip oldukları mesleğe karşı olumlu tutumları aldıkları hizmet öncesi eğitimde gösterecekleri performansı da etkilemektedir. Bu nedenle, öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğini tercih etme nedenleri göz ardı edilemez bir önem arz etmektedir. Ülkemizde bir mesleğini yapacak kişi, bu mesleği aile, çevre, ekonomik kaygılar aldığı merkezi yerleştirme puanı (MYP) bireysel tercihi ve daha pek çok etkenler doğrultusunda seçer. Öğretmen adaylarının mesleklerini tercih etme nedenlerine ilişkin çok çeşitli araştırmalar bulunmakla birlikte araştırmaların bulguları ışığında, öğretmen adaylarının başlıca mesleklerini tercih nedenlerinin sınav sistemi, merkezi yerleştirme sınavlarından aldıkları puanlar, iş bulma kaygıları, yakın çevrelerinden etkilenme, mesleğe olan ilgileri, üniversitenin popülerliği ve cinsiyetlerine uygun olduğu düşünceleri görülmektedir. YÖK’ün 10/07/2014 tarihli 75850160-301.06.01/40620 sayılı kararı; herhangi bir lisans programına kayıtlı herhangi bir sınıf düzeydeki öğrencinin yükseköğretim kurumuna başvuru yaptığı ÖSYM merkezi yerleştirme puanları (MYP) esas alınarak, diğer herhangi bir başarı şartı aranmadan devam ettiği yükseköğretim kurumuna kayıt olduğu yıldaki puanının yeterli olduğu diğer bir yükseköğretim kurumuna yatay geçiş yapabileceğini belirtmektedir. Bu karar daha önceden tercih edecek yeterli puana sahip olan ve öğretmen yetiştirme programına kaydolmayı seçmemiş bir kişinin belirli bir lisans programına kaydolduktan sonra tercih değiştirerek sınıf öğretmenliği programına geçiş yapabileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca, MYP esasına dayalı olarak sınıf öğretmenliğine geçiş yapmış olan bireylerin yukarıda belirtilen meslek tercih nedenlerinin dışında kalan nedenlerle mesleği tercih ettikleri ya da ilk olarak tercih etmiş oldukları yükseköğretim programında kayıtlı olduğu süreçte öğretmenlik mesleğine ilişkin görüşlerinin ve tutumlarının değiştiği düşünülebilir. Bu araştırmanın amacı daha önce sınıf öğretmenliği lisans programını seçme hakkına sahip olmasına rağmen tercih etmeyen ancak belli bir süre sonra sınıf öğretmenliği lisans programına MYP esasına dayalı olarak yatay geçiş yapan öğretmen adaylarının geçiş yapmasını sağlayan faktörleri ortaya koymaya çalışmaktır. Bu araştırma nitel araştırma desenlerinden olgu bilim desenine göre tasarlanmıştır. Araştırmanın katılımcıları amaca dayalı ölçüt alma yöntemine göre seçilmiştir. Ölçüt, daha önce başka bir lisans programından sınıf öğretmeni yetiştirme programına MYP usulünce yatay geçiş yapmak olarak seçilmiştir. Çalışmanın katılımcılarını Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakülteleri Sınıf Eğitimi Anabilim Dalına kayıtlı olan öğrenciler oluşturmaktadır. Çalışmada veriler görüşme tekniği ile elde edilmiştir. Elde edilen veriler incelenerek öğrencilerin merkezi yerleştirme sınavıyla tercih ettikleri lisans programına girdikleri ilk yıl seçtikleri bölümü tercih etme nedenleri, bu süreçte sınıf öğretmenliği bölümünü tercih etmeme nedenleri ve daha sonra bölümlerini değiştirerek sınıf öğretmenliğini tercih etme nedenleri incelenerek ortaya konmuştur. Sözlü bildiri YATILI BÖLGE OKULLARINDA ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRENCİLERİN BOŞ ZAMANLARINI DEĞERLENDİRME VE SPOR ALIŞKANLIKLARIÖzet: YATILI BÖLGE OKULLARINDA ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRENCİLERİN BOŞ ZAMANLARINI DEĞERLENDİRME VE SPOR ALIŞKANLIKLARI BAŞVURU ÖZETİ Bu araştırmada YBO’larda (Yatılı Bölge Ortaokulu) öğrenim gören öğrencilerin boş zamanlarını değerlendirme alışkanlıkları ve YBO’ların boş zamanları değerlendirme alışkanlıkları konusunda öğrencilere sağladığı imkânlar incelenmiştir. YBO öğrencilerinin kişisel ve ailevi özellikleri, eğitim düzeyleri, okullarındaki boş zamanları değerlendirmeye yönelik imkânlardan ne oranda faydalandıkları, okullarının boş zamanları değerlendirmeye yönelik ne tür imkânlara sahip olduklarını, YBO öğrencilerinin boş zamanları değerlendirme alışkanlıkları ve beklentileri öğrenciler üzerinde yapılan anket çalışmasıyla araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre okullarındaki boş zamanları değerlendirme alışkanlıkları olarak, öğrencilerin, %75,6’sının okuma salonunu gösterdikleri, %40,4’ünün el işleri, resim, vb çalışmalara katıldıkları, buna karşılık %35,7’sinin hiçbir çalışmaya katılmadıkları, %38.3’ünün futbol çalışmalarına katılmak istediklerini, buna karşılık %26.2’sinin hiçbir çalışmaya katılmak istemediği, %27.9’unun katıldıkları boş zamanları değerlendirme çalışmalarını sevdikleri için tercih ettikleri, düzenli olarak spor yapanların %47.8’inin futbolu tercih ettikleri, %43,5’inin boş zamanları değerlendirme çalışmalarına yeterince katılamama nedeni olarak okullarındaki araç-gereç ve malzemelerin yeterli olmadığını belirttikleri, boş zamanları değerlendirme çalışmalarına katılmayan öğrencilerin %54,5’inin çalışmalara katılmama nedeni olarak tesis yetersizliklerini gösterdikleri tespit edilmiştir. Yapılan ki-kare testleri sonucunda öğrencilerin okulları ile kardeş sayıları, ailelerinin ekonomik durumları, rekreasyon çalışmalarının başarıya etkisi konusundaki düşünceleri, niçin YBOya geldikleri, çevrelerini tanımaları, katıldıkları boş zamanları değerlendirme çalışmalarına yeterince katılamamaları, beden eğitimi öğretmenlerine karşı olan sevgileri, düzenli spor yapmaları, ünlü sporcu olmak istemeleri arasında P<0,05 düzeyinde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Öğrencilerin cinsiyetleri ile katıldıkları boş zamanları değerlendirme çalışmalarını niçin seçtikleri ile ve ünlü sporcu olmak istemeleri arasında da P< 0,05 düzeyinde anlamlı bir ilişkiye rastlanılmıştır. Sonuçta; YBO’larda öğrenim gören öğrencilerin boş zamanlarını değerlendirme konusunda eğitilmeleri ve aktif faaliyetlere yönlendirilmeleri, öğrencilerin enerjilerini yararlı çalışmalarda harcayabilecekleri faaliyetlerin okullarında artırılması, malzeme ve tesislerin öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde okulların donatılmaları gerektiği; rekreatif faaliyetler konusunda duyarlı ve eğitimli öğretmenlere ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri YATILI BÖLGE ORTAOKULLARINDAKİ 5. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK DERSİNDE HAZIR BULUNUŞLUK EKSİKLİKLERİNİN NEDENLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: Matematik dersi ülkemizde öğrencilerin korktukları ve zorlandıkları derslerden biridir. Lise eğitimine kadar süregelen zaman diliminde öğrencilerin önceki yıllarda öğrendiklerinin üstüne yeni bilgiler ekleyerek istenilen düzeye gelmeleri hedeflenmiştir. Matematik dersine olan bakış açımızın matematiği korkulu bir rüya olarak görmekten çok ilkokuldan süregelen eksik noktalardan kaynaklanan sıkıntılar olduğunu bilmemiz gerekir. Matematik dersinin öğretiminde en belirleyici kademe ilkokulda öğrencinin aldığı matematik temelidir. Eğer bir öğrenci çarpma işlemini ve dahası işlem becerisini öğrenemeden ilkokulu bitirip ortaokula geçerse; farzı misal binanın temeli atılmadan katlarını çıkmaya benzer. Bu durumda, sağlıklı sonuçlar ve istenilen geri dönüt elde etmemizi engeller. Van ilinde yapılan çalışmada, yatılı bölge ortaokullarıyla gündüzlü eğitim veren ortaokullarda; sene başında 5. sınıf şubelerindeki rastgele seçilen 200 öğrenciye çarpım tablosunu ihtiva eden bir ön test uygulandı. Çarpım tablosunu homojen olarak değerlendiren 50 soruluk ön test sonucunda; yatılı bölge ortaokullarında öğrencilerin %65 inin 30 doğrunun altında kaldığı, gündüzlü eğitim veren ortaokullarda öğrencilerin %25 inin 30 doğrunun altında kaldığı bulgusuna ulaşıldı. Bu çalışmamızın amacı yatılı bölge ortaokullarındaki 5. sınıf öğrencilerinin matematik dersinde hazır bulunuşluk eksikliklerinin nedenlerinin tespiti ile ilgilidir. Yatılı bölge ortaokullarına gelen öğrenciler o ilin veya o ilçenin en uzak köylerinde ortaokul bulunmayan ya da taşımalı eğitim verilmeyen öğrencilerden oluşmaktadır. Çalışmamızda aynı örneklemedeki ön test yapılan öğrencilere uyguladığımız derecelendirme ölçeğine göre değerlendirilen anketlerde elde edilen bulgular göz önünde bulundurularak şu sonuçlara ulaşıldı. Sınıf öğretmenlerinin köy okullarında etkinlikleri ve çalışma yapraklarını öğrenci için çoğaltırken teknik sıkıntılarla karşılaştıkları, köy okullarında bulunan sınıf öğretmenlerinin bulundukları okulda devamlılığının istenilen düzeyde olmadığı belirlendi. Bununla alakalı olarak devamlılığı arttırmak ve cazip hale getirmek için iyileştirmelerin yapılmasının gerekli olduğu tespit edildi. Sözlü bildiri YAYGIN EĞİTİMDE İSTİHDAMA DOĞRU GİDEN BAŞARILI PROJELERÖzet: Güneysu İlçe Halk Eğitim Merkezi’nde Dört yıldır Rize Valiliğinin himayelerinde Güneysu Kaymakamlığı’nın önderliğinde ve Güneysu Belediyesinin destekleriyle Güneysu Halk Eğitimi Merkezinde devam eden ve giderek büyüyen Bakır İşlemeciliği ve Ahşap Hediyelik Eşya Yapımı projesi, her geçen gün büyüyerek emin adımlarla yoluna devam ediyor. Güneysuda hünerli 20 bayan ve 10 Erkek dört yıldır devam ettirdikleri bakır işlemeciliği ve Ahşap Hediyelik Eşya Yapımı projesini emin adımlarla geleceğe taşıyor. Aldıkları siparişlerle ev ekonomilerine çok ciddi katkı sağlamanın yanında, zamanlarını değerlendirme ve el sanatı öğrenmede de örnek bir başarı sergiliyorlar. Sahiplendikleri ve dört elle sarıldıkları Bakır İşlemeciliği ve Ahşap hediyelik eşya yapımını geleceğe taşımak ve projenin devamı için el ele vererek örnek bir çalışma performansı sergiliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞANın ziyareti ile de büyük moral bulduklarını, özellikle cumhurbaşkanımızın kendilerine zaman ayırmalarından son derece mutlu olduklarını ifade eden Güneysulu hünerli eller, bu moral ve heyecanla çok daha başarılı işler çıkaracaklarına da inançlarının tam olduklarını söylediler. Mevcut Bakır İşlemeciliği Daha çok hediyelik eşya alanında kullanılıyordu. Gerek çevrenin ilgi ve ihtiyaçları gerekse projenin daha da büyümesi amacıyla yapılan Bakır İşleme ürünlerinin günlük hayatta da kullanılabilir olması için Nikel Kaplanması gerekiyordu. Bu amaçla proje için ilçemizde Nikel Kaplama sistemi kuruldu. Böylece el emeği göz nuru Bakır İşlemeli ürünler nikel kaplanarak günlük hayatta da kullanılabilir hale geldi. Dört yıla yakındır devam eden projemizde çok önemli mesafeler kaydedildi. İŞKUR desteği ile ile filizlenen proje, daha sonra DOKAnın da desteği ile makineleşti. Geçen zaman zarfında Bakır İşlemeciliği sanatını öğrenen kursiyerler artık ayaklarının üzerinde durmaya, siparişler almaya ve ev ekonomilerine katkı sağlamaya başladı. Gördük ki, küçük adımlarla başlayan projemiz yavaş yavaş büyüdü ve Güneysulu hünerli hanımlar aldıkları siparişlerle sadece İlimize değil, tüm Türkiyeye ürün vermeye başladılar. Bu büyüme bazı ihtiyaçları da doğal olarak beraberinde getirdi. Bu ihtiyaçların en başında ürünlerin hediyelik eşya alanının yanında günlük hayatta da kullanılabilir olmasıydı. Bu amaçla ilk olarak projeye Nikel Kaplama sistemini ilave edildi. Artık hünerli eller işledikleri ürünleri nikel kaplayarak her kesime hitap edecek şekle soktular. Sonuç olarak büyük bir heyecanla başlanan ve 25e yakın Güneysulu ev hanımına ciddi ekonomik katkı sağlayan Bakır İşlemeciliği projesi çok daha gelişme göstererek, nikel kaplama ve kutu tasarlama ile 10 erkeğin istihdamı sağlanmış oldu ve her kesime hitap edebilecek seviyeye ulaşmış oldu. Güneysu Bakır işlemeciliği böylece birbirini tamamlar iki ayrı proje ile çok daha anlamlı ve güçlü hale gelmiş oldu. Güneysulu hünerli eller bir taraftan Bakırı nakış nakış işliyor, diğer taraftan nikel kaplayarak günlük hayatta da kullanılır hale getiriyor ve en sonunda en güzel ahşap ve kadife kutulara koyarak Rizenin ve Ülkemizin beğenisine sunuyor. Bu sayede de ev ekonomilerine büyük ölçüde katkı sağlıyorlar. Sözlü bildiri YAYGIN GELİŞİMSEL BOZUKLUK TANISI KONULAN ÖĞRENCİNİN BESLENME DURUMUNA İLİŞKİN DAVRANIŞLARININ BELİRLENMESİÖzet: Yaygın gelişimsel bozukluk (YGB), sosyalleşme ve iletişim gibi çoklu temel fonksiyonların gelişmesinde çeşitli sorunları kapsayan beş temel bozukluğu içeren psikiyatrik bir tanı grubudur. Bu grupta yer alan bozuklukların en çok bilineni otizmdir, diğerleri, Rett Sendromu, Dezintegratif Bozukluk, Asperger sendromu ve Atipik Otizmdir. Yaygın gelişimsel bozukluk tanısı konulmuş hafif düzeyde otizmli çocuklar bazı yiyeceklerin ve içeceklerin görünüşüne, rengine, kokusuna karşı daha duyarlı olabilirler ve bu sebeple bazı besinleri yemeyi reddederler. Bununla birlikte istemediği bir yemek ile karşılaştığında yemek masasında oturmama ya da ağlama gibi davranışlarda bulunabilirler. Buradan hareketle araştırmanın amacı, yaygın gelişimsel bozukluk tanısı konulmuş öğrencinin okul ortamında beslenme durumuna ilişkin davranışlarını belirlemektir. Araştırmanın amacına ulaşmak için nitel araştırma yöntemi kullanılmış olup, çalışma grubunun oluşturulmasında tek denekli desen kullanılmıştır. Çalışma grubunda yer olan öğrenci, yaygın gelişimsel bozukluk adı altında hafif düzeyde otizm tanısı konulmuştur. Öğrenci 2019-2020 eğitim öğretim döneminde yedi yaşında ve kız olup, ilkokul birinci sınıfta eğitim görmektedir. Araştırmanın veri toplama süreci gözleme dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Öğrenciye yönelik gözlemler öğle yemeği ve ara beslenmelerde gerçekleştirilmekte olup araştırmacı tarafından gözlem raporu haline getirilmiştir. Gözlem yapılırken öğrencinin beslenme alışkanlığı ve yemek yeme problemi üzerinde yaşanan sorunlar dikkate alınmıştır. Elde edilen verilerin analizinde oluşturulan gözlem raporları araştırmacı tarafından içerik analizine tabi tutulmuştur. Yapılan analizler sonucunda bireyin istediği ve o an görüntüsünü beğendiği besinleri yediğine ilişkin bulgular elde edilmiştir. Araştırma sonucunda yaygın gelişimsel bozukluğu bulunan öğrencilerin görsele dayalı olarak beslenme süreçlerini devam ettikleri söylenebilir. Sözlü bildiri YAZMA ÖZ YETERLİK ÖLÇEĞİNİN PSİKOMETRİK ÖZELLİKLERİÖzet: Bu araştırmanın amacı, ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerine yönelik olarak hazırlanan Yazma Öz Yeterlik Ölçeği’nin (YÖYÖ) psikometrik özelliklerini belirleyebilmektir. Araştırma, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde, Ankara il merkezinde toplam 358 ilkokul dördüncü sınıf öğrencisinin (Kız: n= 194; Erkek: n=164) katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Ölçme aracının geliştirilmesinde alan yazın tarama, madde havuzu oluşturma, görünüş geçerliği (uzman görüşüne başvurma), pilot uygulama, yapı geçerliği ve gerekli güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. İlkokul öğrencilerinin yazı yazma becerileri, tutum ve yeterliklerini inceleyen araştırmaların bulguları incelenmiş, ilgili alan yazın taranmıştır. Bu doğrultuda ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin yazı yazmaya yönelik öz yeterlik durumlarını ifade ettiği düşünülen 24 maddelik bir havuz oluşturulmuştur. Madde havuzundaki cümleler Türkçe Öğretimi alanında uzman bir akademisyen tarafından dil ve anlatım açısından incelenmiş ve düzenlenmiştir. Bu maddelerin yazma öz yeterlik durumunu temsil etme uygunlukları konusunda 8 uzmandan görüş alınmıştır. Uzman görüşleri doğrultusunda kapsam geçerlik oranı 1’den küçük olan 5 madde taslak ölçekten çıkarılmıştır. Ölçekte bulunan maddeler, Bana Uygun (3), Bana Biraz Uygun (2), Bana Uygun Değil (1) biçiminde puanlanmıştır. Toplam 19 maddeden oluşan taslak ölçek araştırmacılar tarafından gönüllülük ilkesi dikkate alınarak dört farklı ilkokulun dördüncü sınıf öğrencilerine uygulanmıştır. Bu süreçte bir öğrencinin ölçme aracını cevaplama süresi ortalama 20 dakika olmuştur. Uygulama sonunda toplanan veriler bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Verilerin tasnif ve çözümlenmesinde bilgisayar destekli istatistik programlarından faydalanılmıştır. 358 ilkokul dördüncü sınıf öğrencisinden elde edilen veriler üzerinde Açımlayıcı Faktör Analizi (AFA) ve Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA) yapılmıştır. Faktör analizi sonucunda 4 madde ölçme aracından çıkarılmıştır. Geriye kalan 10 maddelik ölçme aracının AFA sonucunda toplam varyansın % 52.8’ini açıklayan ve üç faktörden oluşan bir yapıya sahip olduğu anlaşılmıştır. DFA’dan elde edilen bulgular üç faktörlü bu yapının (CMIN/DF = 2.14; GFI=.964; AGFI=.938; CFI= .914; RMR= .014; RMSEA= .057) yeterli uyum indekslerine sahip olduğunu göstermiştir. Bu bulgulara dayanarak, ölçeğin ilkokul dördüncü sınıf öğrencilerinin yazı yazma öz yeterliklerini ölçmek amacıyla kullanılabilecek geçerli ve güvenilir ölçüm yaptığı düşünülmektedir. Yazma Öz Yeterlik Ölçeği’nin (YÖYÖ) psikometrik özelliklerinin incelendiği bu çalışma sonucunda ilkokul öğrencilerinin yazı yazma becerilerine ve öz yeterliğe yönelik çalışma ve değerlendirme yapmak isteyen araştırmacılara işlevsel ve kullanımı kolay bir ölçek hazırlanmıştır. Ölçeğin eğitim ve öğretim sürecinde yazma becerisinin geliştirilmesiyle ilgili yapılabilecek çalışmalarda da kullanılabileceğine inanılmaktadır. Araştırmanın sadece Ankara il merkezinde yapılmış olması bir sınırlılık olarak değerlendirilebilir. İleride yapılacak araştırmalarda ölçeğin, farklı sosyo-ekonomik düzeylerde daha fazla ilkokul öğrencisinin katıldığı farklı çalışma gruplarıyla yapılması önerilmektedir. Buna ek olarak ilkokul öğrencilerinin yazı yazma öz yeterliklerinin diğer psikolojik etkenler ve dil becerileriyle olan ilişkisini ortaya çıkarmak amacıyla yeni araştırmalar tasarlanabilir. Sözlü bildiri YAZMAYA HAZIRLIK ÇALIŞMALARININ EĞİK BİTİŞİK YAZIYI DESTEKLEMESİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: 2005 yılından itibaren Ses Temelli Cümle Yöntemiyle ilkokuma-yazma öğretimine başlanmasıyla birlikte yazıda da dik temel harflerden eğik-bitişik yazıya geçilmiştir. İköğretim Türkçe Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu’na (1-5. Sınıflar) göre Ses Temelli Cümle Yöntemi ile ilkokuma-yazma öğretimi 3 aşama izlenerek gerçekleştirilir. Bunlar; ilkokuma-yazmaya hazırlık, ilkokuma-yazmaya başlama ve ilerleme ve okuryazarlığa ulaşmadır. Yöntemin birinci aşaması olan ilkokuma-yazmaya hazırlık aşamasında; genel hazırlık, okumaya hazırlık ve yazmaya hazırlık olmak üzere üç tür çalışma yapılması öngörülmektedir. Bu çalışmada 10 farklı yayınevine ait Türkçe 1.Sınıf Okuma Yazma Öğreniyorum ders kitabının yazmaya hazırlık çalışmalarının çok yönlü olarak değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla ilk olarak İlköğretim Türkçe programında yazmaya hazırlık konusunda sadece bir kazanım olduğu belirlenmiştir. Bu kazanım “Yazmaya hazırlık yapar” şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca bu kazanımın gerçekleştirilmesine yönelik programda 5 farklı çalışma yer aldığı tespit edilmiştir. Bunlar;el hareketleri,boyama,kalem tutma,serbest çizgi çalışmaları ve düzenli çizgi çalışmalarıdır. Bu araştırmada sadece ders kitaplarındaki yazmaya hazırlık çalışmaları inceleneceği için el hareketleri çalışması kapsam dışı bırakılmıştır.Yazmaya hazırlık çalışmaları olarak programdaki boyama, kalem tutma, serbest çizgi çalışmaları ve düzenli çizgi çalışmaları değerlendirmeye alınmıştır. Böylelikle inceleme sonucunda yazmaya hazırlık çalışmalarının 1. sınıf öğrencilerinin gereksinimini karşılaması bakımından yeterli ve uygun olup olamadığı belirlenmeye çalışılarak bu doğrultuda uygulamaya dönük somut öneriler getirilecektir. Erken çocukluk eğitiminin zorunlu eğitim kapsamında olmadığı, gerek anaokuluna gerekse ilkokula başlangıçta çocukların hazırbulunuşluk düzeyinin belirlenmediği ülkemizde, başlı başına bu nedenlerle bile yazmaya hazırlık çalışmalarının niteliğinin ayrı bir önem taşıdığı düşünülmektedir. Sözlü bildiri YEDİNCİ SINIFLARDA FEN EĞİTİMİNDE ROBOTİK DESTEKLİ STEM EĞİTİMİN ÖGRENCİ BAŞARISINA ETKİSİÖzet: YEDİNCİ SINIFLARDA FEN EĞİTİMİNDE ROBOTİK DESTEKLİ STEM EĞİTİMİN ÖGRENCİ BAŞARISINA ve MOTİVASYONUNA ETKİSİ Barış ELBİR Bu araştırmada fen eğitiminde robotik destekli STEM etkinliklerinin motivasyona ve başarıya etkisi araştırılmıştır. Random olarak hazırlanan grupların birbirileri içerisinde homojen olmasına özen gösterilmiştir. Bunu sağlamak için öğrencilerin 5.ve 6. sınıfta girdikleri deneme sınavlarının ortamaları alınmıştır. Buna rağmen gruplar arasında farkın olup olmadığını anlamak için ön test uygulanmıştır. Araştırma modeli olarak ön test son test kontrol gruplu deneysel modelin kullanıldığı bu çalışma 2014-2015 Eğitim- Öğretim döneminde İstanbul ilinde Başakşehir ilçesinde bulunan bir özel okulun 7. Sınıfına devam eden 96 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Robotik laboratuvarında ve fen laboratuvarında yapılan deneyler MEB müfredatında yer alan fen bilimleri dersinin fizik deneyleri seçilmiştir. Araştırmanın çalışma gruplarını; klasik fen laboratuvarında eğitim gören kontrol grubuyla, robotik laboratuvarında ders gören deney grubu oluşturmuştur. Fen eğitiminde robotik destekli stem etkinliklerinin öğrencilerin motivasyon ve başarılarına etkisini tespit etmek için Akademik Başarı Testi, Fen Öğrenmeye Yönelik Motivasyon Ölçeği uygulanmıştır. Ayrıca çalışmanın nitel veri kaynaklarını ise öğrencilerin deneyler esnasında tuttuğu günlükler oluşturmaktadır. Nicel verilerin analizi SPSS 20 paket programında T testi ve One-Way Anova (Tek Yönlü Varyans Analizi) ile yapılmıştır. Nitel veriler ise betimsel analiz tekniği ile değerlendirilmiştir. Sonuç olarak robotik laboratuvarında yapılan robotik destekli STEM etkinliklerinin başarıyı ve motivasyonu klasik fen laboratuvar uygulamalarına göre daha fazla artırdığı ortaya çıkmıştır. Öğrenci günlüklerinin incelenmesi için yapılan nitel veri analiz sonuçları nicel sonuçları destekler niteliktedir. Anahtar Kelimeler: S T E M, r o b o t i k, F e n, l a b o r a t u v a r Sözlü bildiri YENİ BİR SPOR DALI ÖNERİSİ: ÇELİK ÇOMAK OYUNUÖzet: Teknoloji ve iletişim araçlarının hızla geliştiği günümüzde, kimisinin unutulup yok olduğu kimisinin de kaybolmak üzere olduğu çocukluk ve ilk gençlik yıllarındaki oyunlarımızın yerini, çoğunlukla kapalı alanlarda ve dar mekanda oynanan, hatta sanal ortamlara taşınarak birbirinin yüzünü görmeden, sesini duymadan oynanan oyunlar almıştır. Bu çalışmanın amacı, geleneksel oyunlarımızdan biri olan çelik çomak oyununun yeni bir spor dalı olarak geliştirilip geliştirilemeyeceğini tartışmak; öncelikle yerel sonrasında uluslar arası karşılaşmalarda yer alıp alamayacağı üzerinde durulacaktır. Ülkemizin hemen her yöresinde bilinen ve yaygın ismi çelik çomak olarak bilinen oyun, değnekle (sopa) oynanan bir açık alan oyunu olup ismi yörelere göre farklılık arz etmektedir. Çelik çomak oyununun; çocukların, gençlerin ve hatta orta yaş kişilerin oynayabileceği türleri mevcuttur. Oyunun hem bireysel hem de toplumsal işlevleri bulunmaktadır. Oyuna katılan bireyin fiziksel, zihinsel, psiko-motor becerilerinin gelişimine katkısı olduğu kadar stratejik düşünme becerilerini de üst düzeylere çıkardığı ifade edilebilir. Kişinin sosyalleşmesine de katkıları olan oyunun önemli bir özelliği de takım halinde hareket edebilme becerisini geliştirmesidir. Takım halinde oynanan çelik çomak oyunundaki oyuncular, bir “gruba ait” oldukları için kendilerini oynayamayanlara göre daha şanslı kabul ederler. Bir gruba, bir topluma, belli bir düşünceye ait olma duygusu, kişinin öz güveninin gelişmesinde önemlidir. Dolayısıyla çelik çomak oyuncularının öz güvenlerinin yüksek olduğu söylenebilir. Geçmişte vakit geçirmek ve eğlenmek amacıyla oynanan oyunun kuralları belirlenerek kullanılacak materyaller tespit edilecektir. Bazı açılardan çelik çomak oyununun tehlikeli olarak değerlendirilebilecek yönleri bulunmasına rağmen bugün uluslar arası müsabakalarda yer alan beyzbol, buz hokeyi gibi spor dallarından daha az tehlikeli olduğu söylenebilir. Bu yüzden çelik çomak oyunu hem ulusal hem de uluslar arası düzeyde yeni bir spor dalı olarak geliştirilebilir. Sözlü bildiri YENİ DİL VATANIM TÜRKÇEÖzet: Bu çalışmada yabancı uyruklu öğrencilerin sınıf ortamına kolay uyum sağlaması, sınıf ve okul kültürünü benimsemesi, akranları ve öğretmeni ile iletişim kurabilmesi, akademik bilgi ve becerilerin geliştirilmesi, günlük hayatta etkin şekilde kullanabilmesi, yaşadığı şehri ve ülkeyi tanıyabilmesi, öğrenme güçlüklerinin ortadan kaldırılması, dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerilerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın amacı doğrultusunda yapılan çalışmaların yabancı uyruklu öğrencisi bulunan ilkokullarda ve tüm sınıflardaki öğretmen ve öğrenciler tarafından uygulanabilir olması gözlemlenmiştir. Çalışmada kazanım gözlem formları değerlendirme ölçekleri, bireysel çalışma formları değerlendirme ölçekleri kullanılmış ve veli görüşmeleri yapılmıştır. Sınıf içi yapılan etkinlikler sonucunda öğrencilerin işlemsel becerileri yüksek, analiz-sentez konularında gelişme gözlemlenmiştir, sosyalleşme becerileri gelişmiştir. Sınıf içi uygulamalarda yaşanan sorunlar veli desteğinin olmaması, ailenin dil becerisinin Türkçede yetersiz olması, aile ile sağlıklı iletişimin kurulamaması, kültür farklılıklarının olması, öğrenme güçlüğü (hiperaktivite, dikkat eksikliği, disleksi vb.) yaşayan öğrencilerin bulunması, okula devamsızlık yapılması, öğrenci mevcutlarının fazla olduğu sınıf ortamının olması, sınıf fiziki şartlarının uygun olmaması, sınıf ve bireysel materyal eksikliğinin olması, öğrencinin dil öğrenme konusundaki bireysel isteksizliği , bulundukları yabancı ülkeye alışma sürecinin uzun sürmesi, öğretmenlerin bu konuda yeterli bilgi ve beceriye sahip olmamaları gözlemlenmiştir. Yabancılara Türkçe öğretiminde kullanılan yöntem ve tekniklerden önce dil öğretiminde en belirleyici unsur hedef kitlenin özellikleri ve ihtiyaç analizinin yapılmasıdır. Dinleme-öğretiminin etili olabilmesi için radyo, TV, teyp ve video gibi görsel-işitsel araçlara yer verilmesi, çeşitli eğitim portalları ve EBA üzerinden konu ile ilgili animasyon ve videoların izlenmesi, çizgi film izlenmesi. Dikte çalışmalarının yapılaması, dinlendiklerini resimle ifade etme, not alma, özet çıkarma gibi tekniklerin kullanılması. Konuşma öğretiminde soru-cevap, tartışma, münazara, rol yapma, telaffuz ve diksiyon çalışmaları için drama, doğaçlama yapma, masal, öykü ve fıkra anlatma gibi tekniklere, okuduğu, dinlediği veya izlediği, araştırdığı bir konu hakkında belirli bir süre içinde konuşma, konuşmalarında özlü sözlerden faydalanma. Okuma becerisini geliştirmek için de okumaya başlamadan önce metnin başlığından hareket ederek neyin okunacağını belirleyebilme, kelimelerin anlamını metnin içeriğinden tahmin edebilme, resimli Türkçe sözlük kullanabilme, metinle ilgili sorulara cevap verebilme, metnin türü, duygusu, ana fikrini belirleyebilme, ana ve yardımcı fikirleri araştırma, önemli cümlelerin altını çizebilme, metnin giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini belirleyebilme, okunan metni kendi sözcükleriyle ifade etme. Yazma becerisini geliştirirken, bir bütünlük içinde belirtme, yazılarında; giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini belirleme, yazım kurallarının üzerinde durulma, özellikle yazım hataları, hece bölmeleri ve dil yanlışlıkları üzerinde durma. Sözlü bildiri YENİ DÜNYA DÜZENİNDE DEĞİŞEN VATANDAŞLIK TANIMLARI VE SOSYAL BİLGİLER DERSİNİN ROLLERİÖzet: Sürekli değişimlerin ve dönüşümlerin yaşandığı bir dünyada sorunlar da yığılarak, artarak ve dönüşerek gelmektedir. Bu değişim süreci, toplumların yapısına göre farklılık gösteren bir olgu olarak kendini göstermektedir. Ancak son yıllarda küreselleşme ve teknolojinin getirileriyle birlikte farklı toplumların kaynaşması ve birbirleriyle girift hale gelmesi, toplumsal değişim sürecindeki bu farklılıkların azalmasını da beraberinde getirmiştir. Bunun doğal sonucu olarak, bir yandan siyasî sistemler değişirken; öte yandan sosyo- ekonomik yapılar da dönüşüme uğramıştır. Böylece geleneksel vatandaşlık tanımları bu gelişmelerin etkisiyle yeniden tartışılmış ve evrensel nitelik taşıyan yeni vatandaşlık kavramları ortaya çıkmaya başlamıştır. Sosyal Bilgiler ve vatandaşlık eğitimi arasındaki ilişki tarihsel bir süreç içerisinde geçmişten beri devam etmektedir. Sosyal bilgiler kültürün temel değer ve inanışlarını genç kuşaklara aktararak toplumun süreklilik ve gelişimini sağlar. Yine vatandaşların sosyal, ekonomik ve siyasal konulardaki katılımı bu devamlılığı destekler. Sosyal Bilgiler dersi bir yandan ulusun tarihi, başarıları ve istekleri hakkında çocuklara bilgi verirken diğer yandan da haklarını ve sorumluluklarını öğreterek onları geleceğe hazırlar. Günümüzde de Sosyal Bilgiler dersi, vatandaşlık zemininde çocukları geleceğe hazırlamayla ilgili tarihsel misyonunu devam ettirmektedir. Nitekim, Sosyal Bilgiler eğitimcileri, Sosyal Bilgiler programının vatandaşlık eğitimine yoğunlaşması gerektiğini savunmaktadırlar Araştırma nitel bir desende yapılandırılmıştır. Bu bağlamda nitel araştırma metodolojisi içerisinde yer alan doküman inceleme yönteminden yararlanılmıştır. Doküman incelemesi, “nitel araştırmada çalışılan problemle ilgili yazılı, görsel materyal ve malzemelerin araştırmaya dahil edilmesi” olarak tanımlanmaktadır. Asıl amaç, araştırılan konu ile ilgili okuyucuya betimsel ve gerçekçi bir resim sunmaktır. Bu çalışmayla dünyamızda yaşanan küresel gelişmelerin siyasal, sosyal ve ekonomik boyutları ele alınarak yeni vatandaşlık tanımlarının da Sosyal bilgiler perspektifinden yorumlanması amaçlanmıştır. Sözlü bildiri YENİ OKURYAZARLIK BECERİLERİ VE İNOVASYON: ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMLERİNDEN İTİBAREN BİREYLERİN ALGORİTMA, KODLAMA VE PROGRAMLAMA DİLLERİNE YÖNELİK FARKINDALIKLARININ ARTIRILMASININ ÖNEMİÖzet: Algoritma ve bilgisayar kodlama dilleri ilk düşünüldüğünce belki çocuklar için üst düzey beceriler olarak görülebilir. Ancak gerçek olan bu kavramların günümüzde sürekli olarak çocukları çevresinde yer aldığıdır. Algoritmalar ve bilgisayar kodlama dilleri günlük yaşamda teknoloji ve karar verme yetileri ilgili her şeyi yönlendirmektedir. Algoritmalar büyüleyici olmakla birlikte bazıları ise kompleks yapılara sahip olabilirler. Genel olarak algoritma bir kompleks görevi tamamlamayı veya bir problemin çözümünü gösteren adım adım öğretim aşamalarıdır. Bilgisayar programlamacıları, bilgisayarda bir görevin nasıl tamamlanacağına veya hesaplanacağına yönelik algoritmalar yazarlar. Bu çerçeveden olayı değerlendirdiğimizde bilgisayarlar dışında algoritmaların çevremizde her yerde olduklarını ifade edebiliriz. Bir yemeği yapmaya ilişkin adımlar, bir toplama ya da bir bölme işlemini yapmaya yönelik aşamalar, bir tişörtü veya pantolonu katlama işi bunların hepsi bir algoritmik durum olarak gösterilebilir. Hatta her sabah kalkıp yaptığımız rutin işleri bile algoritma ile ifade edilebilir. Bunu daha basitleştirecek olursak çocuğun sabah çalar saatle uyanması, sonrasında onu kapatması, sonra duş alması, üstünü giyinmesi, kahvaltısını yapması, okula yürümesi, otobüsle gitmesi veya ailesi ile gitmesi vb. her aşama algoritmik bir durum olarak gösterilebilir. Dolayısı ile burada akla gelen soru şu: “Çocuklar kendi algoritmalarını yazabilirler mi?” çok basit yönergelerle çocuklarda bu sürece yönelik farkındalık kazandırmak ve geleceğin inovatörlerini yetiştirmek mümkün olacaktır. Çocuklara her sabah rutin olarak yaptıkları işleri yazdırma vb. eylemler çok basit düzeyde çocuklarda önemli hesaplama, kodlama ve bilgisayar programlama diline ve kavramlarına [tekrar (diş fırçası ile aşağı ve yukarı olmak üzere beş kez fırçaladım) sıralama, duruma bağlı akıl yürütme vb.] farkındalık geliştirecektir. Bu ve benzeri gerçekleştirilecek tüm çalışmalar hem çocukların algoritmik düşünme becerilerini geliştirecek hem de bilgisayar bağlamında ortaya çıkan kodlama dillerine yönelik farkındalıkalarını ve yeterliliklerini artıracaktır. Bu çalışmada ebeveynler, öğretmenler ve benzeri çocukla ilgili karar mekanizmalarının neler yapabileceğine yönelik etkinlikler sunulacak ve gerekli önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri YENİLENEBİLİR ENERJİ BİLGİSİNİN ÖĞRETMEN ADAYLARINDA VAR OLMA DURUMUÖzet: Dünyada yaşanan hızlı gelişmeler, enerji kaynaklarının tükenişi ve enerjiye olan ihtiyaçların artması ülkelerin enerji politikalarını gözden geçirmelerine ve yenilenebilir kaynaklara yönelmelerine sebep olmuştur. Bu değişim, eğitim politiklerini etkilemiş ve yetişen bireylerin çevre konusunda bilgili ve duyarlı olmalarını gerektirmiştir. Bu gereklilik bireylerde var olabilmesi için öncelikle kendilerinde bilgi ve duyarlılığın gelişmiş olması gerekmektedir. Böylece bireyler kendilerinde var olan bilgi ve duyarlılık ile bunu davranış ve tutum haline dönüştürebilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarını yaşamlarında verimli ve etkin bir şekilde kullanabilirler. Bu bilgi ve duyarlılığın bireylerde gelişmesinde etkili olan geleceğin nesillerini yetiştirecek olan öğretmenlerdir önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Buradan hareketle yapılan çalışmada geleceğin öğrencilerini yetiştirecek olan öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji konusunda bilgi düzeylerinin okuduğu bölüm, cinsiyet ve sınıf düzeyi açısından nasıl değiştiğinin belirlenmesini amaçlanmıştır. Yapılan araştırmada tarama modelinin bir deseni olan ilişkisel tarama deseni ve amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir (convenient) durum örneklemesi yöntemi kullanılmıştır. Bu amaç doğrultusunda Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği, okul öncesi öğretmenliği, fen bilgisi öğretmenliği ve sosyal bilgiler öğretmenliğinde öğrenim gören 1., 2., 3. ve 4. sınıf öğretmen adaylarının bilgi düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yenilenebilir enerji bilgisi ölçeği, 468 öğretmen adayına uygulanmış ve analiz edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda, öğretmen adaylarının öğrenim gördüğü bölüm, sınıf düzeyi ve cinsiyet bazında anlamlı bir farklılaşmaya rastlanmamıştır. Genel olarak öğretmen adaylarının ortalamalarına bakıldığında ortalama üstünde oldukları fakat çok yüksek puan alamadıkları belirlenmiştir. Sözlü bildiri YENİLENEN TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HAKKINDA ÖĞRETMEN/ÖĞRETMEN ADAYI VE ÖĞRETİM ELEMANI GÖRÜŞLERİÖzet: Eğitim-öğretim faaliyetlerinde başarılı olabilmenin en önemli koşullarından biri de nitelikli bir programa sahip olmaktır. Programlar zaman zaman çeşitli nedenlerle değiştirilmekte ya da ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden düzenlenmektedir. Ancak bu programlar her ne kadar ideal olanı yakalama düşüncesiyle hazırlanmış olursa olsun mutlaka eksik olan yönlerinin bulunabileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle hazırlanan programların bu programın uygulayıcıları ile uzman kişiler tarafından değerlendirilmesi, bu değerlendirmelerin de belirli şekillerde programlara yansıtılarak tespit edilen eksikliklerin giderilmesine katkı sağlaması önem arz etmektedir. Bunun yanında eğitim-öğretim faaliyetlerinde istenilen hedeflere ulaşabilmek için programların asıl uygulayıcıları olan öğretmenlerin de programlar hakkında yeterli bilgi ve donanıma sahip olmaları ve programı iyice kavramış olmaları gerekir. Bu düşüncelerden hareketle çalışmada, 2015 yılında yenilenen ve 2016-2017 eğitim-öğretim yılından itibaren 1 ve 5. sınıflardan başlamak üzere kademeli olarak uygulanacak olan Türkçe öğretimi programı (Türkçe Dersi 1-8. Sınıflar Öğretim Programı) hakkında sınıf ve Türkçe öğretmenlerinin, öğretmen adaylarının farkındalık düzeyleri ile öğretim elemanlarının görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu Giresun merkez ilçede görev yapan sınıf ve Türkçe öğretmenleri ile bu alanlardaki 4. sınıf öğretmen adayları, ilgili derslere giren öğretim elemanları oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak açık uçlu sorulardan oluşan görüşme formu kullanılmıştır. Katılımcılardan yenilenen Türkçe Öğretim Programı hakkında yazılı olarak belirlenmiş sorulara cevap vermeleri istenmiştir. Araştırmanın verileri betimsel analiz tekniği ile çözümlenmiştir. Çalışma ile yenilen Türkçe öğretim programı hakkında uygulayıcıların görüşlerinden faydalanılmış ve görüşleri doğrultusunda öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri YENİLİKÇİ ÖĞRENME ORTAMLARINA BİR YAKLAŞIM OLARAK FETEMM: MUCİT BABAM OKULDA ETKİNLİĞİÖzet: Dünyada eğitim alanındaki gelişmelere baktığımızda, gelişmiş ülkeler yeni öğretim yöntem ve tekniklerinin kullanımı, 21. Yüzyıl becerileri, farklı disiplinlerdeki öğretmenlerin birlikte çalışmasına varan geniş yelpazedeki konular üzerinde çalışarak FeTeMM (Fen Bilimleri, Teknoloji, Matematik, Mühendislik disiplinlerinin bütünleşik öğretim tasarımı) eğitimini ülke genelinde yaymaya çalışıyorlar. Diğer yandan yalnızca bu disiplinlerin bütünleşik olarak öğretimi değil, bilimin çocuklara sevdirilmesi konusu da gündemde olan en önemli konulardan birisi. Çocuklara bilimi sevdirmek ve küçük yaşlardan başlayarak bilime ilişkin olumlu tutumlar geliştirmelerini sağlamak amacıyla dünyanın birçok ülkesinde bilim müzeleri kuruldu ve bilim günleri kutlamaları yapılmaya başlandı. Dünyadaki gelişmiş ülkeler, geleceklerinde inovasyon, bilim ve mühendislik olmadan dünyada önemli bir yerde olamayacaklarını keşfetmişler ve şimdiden hazırlıklarını yapmaktalar. Dünyada kendine yer bulmuş bu eğitimin ülkemizde yapılan yeni öğretim programları doğrultusunda nasıl uygulanabileceğini görmek amacıyla geliştirilen bu uygulamada, derslerin bütünleşik işlenmesine yönelik projeler geliştirilmiş ve ilkokul 4. Sınıf düzeyinde uygulanmıştır. İstanbul’da Anadolu yakasında bir devlet okulunda bir dönem boyunca farklı disiplinlerdeki bilgi ve becerileri ilişkilendirilerek oluşturulduğu bu öğretim programı uygulandı. Mucit Babam Okulda adının verildiği bu programda, öğrencilerin bilimi sevebilmeleri, bilimsel gelişmelere meraklarını uyandırmak, bilimsel bilgi edinmenin önemini anlamalarını sağlayacak deneyler tasarlandı. Programın uygulanmasında, özellikle bölgede öğrencilerin babalarıyla kaliteli zaman geçiremedikleri gözlemlendiğinden, uygulamaya veliler dahil edildi. Öğretmen gözlemlerine göre, teknik konularda çocuklarının gelişimlerine nasıl destek olabilecekleri ve onların yaratıcılıklarını desteklemenin önemini velilere öğretmek, öğrencilerin de evde yapacakları deneylere yönelik olumlu dönütler almalarını sağlayabilirdi. Bu nedenle velilerin etkinliklerde klavuzluk yapmalarının olumlu etkisi olacağı düşünüldü. Yapılacak deneyler, öncelikle velilere tanıtılarak öğrencilere nasıl klavuzluk yapılacağı anlatıldı. Her hafta bir deney, gelen gönüllü öğrenci velileri ile uygulandı. Gruplar halinde çalışan öğrencilerin ürettikleri nesnelerle ilgili yarışma düzenlendi ve değerlendirme yapılarak her hafta sonuçlar belirlendi. Yapılan bu uygulamada, öğretmenin bilimi sevdirmesi bilinciyle eğitim vermesi, öğrencilerin hayal güçlerini ve enerjilerini bilimi severek ve bilimsel gelişmeleri üreterek kullanmalarını sağlanmaya çalışılmıştır. Yarı yapılandırılmış anket ve görüşmelerle toplanan veriler betimsel analize tabi tutulmuştur. Yapılan analizlere göre, öğrencilerin bilime yönelik olumlu tutum geliştirdikleri, mühendislik ve matematik ve fen bilimlerine dahil olan meslekleri seçmeleri konusunda isteklerinin arttığı, bilimsel gelişmeleri takip etmeye başladıkları görülmüştür. Sözlü bildiri YENİLİKÇİ ÖĞRETMEN ÖZELLİKLERİ: BİR ÖLÇEK GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: Dünya’da, bilim ve teknolojide hızlı gelişmeler yaşanmakta; gelişmeler de beraberinde pek çok alanda değişim ve dönüşümleri getirmektedir. 21. yüzyıl bilgi çağında meydana gelen radikal ve hızlı teknolojik gelişmelerin toplumsal ve kurumsal yapılar üzerine etkileri, eğitim sistemleri de dâhil olmak üzere hemen her alanda hissedilmektedir. Hızlı değişimlerin ve gelişmelerin yaşandığı yüzyılımızda, öğretmenlerinde yenilikçi öğretmen özelliklerine sahip olması gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı öğretmenlerin yenilikçi öğretmen özelliklerini belirleyebilmek için “Yenilikçi Öğretmen Özellikleri Ölçeği”ni geliştirmektir. Bu amaçla ölçeğin deneme uygulaması formu, literatür taranarak, öğretmenlerin ve uzmanların görüşleri alınarak oluşturulmuştur. 105 maddelik madde havuzundan aynı anlama gelen maddeler uzman görüşleri alınarak araştırmacılar tarafından çıkartılmış ve formda 83 madde kalmıştır. .Ölçeğin deneme uygulaması 83 maddeyle yapılmıştır. Ankara ilindeki 14 özel ve kamu fen lisesinde görev yapmakta olan 200 öğretmene araştırmacılar tarafından yüz yüze uygulanmıştır. Deneme uygulaması ölçeğinin verileri analiz edildiğinde, ölçeğin genelinden elde edilen Cronbach α güvenirlik katsayısı (.95) güvenirliğin yüksek olduğunu göstermektedir. Açımlayıcı Faktör Analizi (AFA) yapılmış, ölçek 53 maddelik, dört faktörlü bir yapıda oluşmuştur. Faktörler “yeniliklere açık öğretmen”, “bilişim teknolojilerine açık öğretmen”, “öğrenmeye açık öğretmen” ve “gelişime ve işbirliğine açık öğretmen” olarak nitelendirilmiştir. Ölçeğin tümü için Cronbach α=0.85 ve her bir alt boyut için hesaplanan Cronbach α katsayılarının 0.70’in üzerinde olması ölçeğin bütün olarak ve alt boyutlarının kendi içinde tutarlı olduklarına işaret etmektedir. Daha sonra 389 öğretmen üzerinde asıl uygulama yapılmıştır. Yapılan Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA) sonuçlarına göre deneme uygulamasında ortaya konulan yapının doğrulandığı görülmüştür. Sonuç olarak, yapılan tüm geçerlik ve güvenirlik işlemleri, ölçeğin öğretmenlerin yenilikçi öğretmen özelliklerini belirlemede geçerli ve güvenilir biçimde kullanılabilecek bir ölçme aracı olduğunu ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri YENİLİKÇİ ÖĞRETMEN ÖZELLİKLERİNE SAHİP ÖĞRETMENLERİN İŞBİRLİKLİ ÖĞRENME YÖNTEMİNİ UYGULAMA DÜZEYLERİÖzet: Bir ülkenin gereksinme duyduğu insan gücünün yetiştirilmesinde eğitim sisteminin en önemli öğelerinden birisi öğretmendir. Öğretmenler değişen toplumsal, ekonomik, sosyal, kültürel, teknolojik gereksinimler doğrultusunda bireyler yetiştirmede önemli rollere ve sorumluluklara sahiptirler. Bu nedenle öğretmenlerin nitelikleri, yeniliklere değişim ve gelişime uyum becerileri önem kazanmaktadır. Yaşam boyu öğrenen, edindiği bilgi ve beceriyi yaşama geçiren bireylerin, yetişmesinde öğretmenlerin kullandıkları öğretim yöntem ve teknikleri büyük önem taşımaktadır. Çağın gerektirdiği donanımları geleneksel yöntemlerle gerçekleştirmek olası değildir. Diğer taraftan işbirliği becerileri tüm öğretim programlarında kazandırılması gereken temel becerilerden olup öğretmenlerin bunu ancak işbirlikli öğrenme yöntemini tam olarak uyguladıklarında kazandırabilecekleri açıktır. Çağdaş öğrenme yöntemlerden biri olan işbirlikli öğrenmenin öğrencilerin bilişsel, duyuşsal, devinişsel ve sosyal gelişiminde önemli bir etkiye sahip olduğu araştırma sonuçlarından ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada yenilikçi öğretmen özelliklerine sahip öğretmenlerin işbirlikli öğrenme yöntemini uygulama yeterliliklerinin düzeyi ve ilişkisi ortaya konmaya çalışılarak elde edilen sonuçlar tartışılacaktır. Araştırma bu nitelikleriyle betimsel-ilişkisel bir araştırma niteliğindedir. Araştırma evrenini İzmir ve Karaman ilinde çalışan tüm sınıf öğretmenleri, örneklemini ise 2018-2019 Eğitim-Öğretim yılında ölçekleri dolduran öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak Kocasaraç, H. ve Karataş, H. (2018) tarafından geliştirilen “Yenilikçi Öğretmen Özellikleri Ölçeği” ve Kocabaş, A. ve Erbil, D. G. (2017) tarafından geliştirilen “İşbirlikli Öğrenme Öğretmen Yeterlilikleri Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçeklerden elde edilen veriler varyans analizi, korelasyon katsayısı ile yorumlanmaya çalışılacaktır. Yenilikçi öğretmen özelliklerine sahip öğretmenlerin işbirlikli öğrenme yöntemini uygulama düzeylerini ortaya koymak amacıyla verilerin analizi sonucunda öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri YER TEMELLİ EĞİTİM YAKLAŞIMININ SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMLARINDAKİ YANSIMALARIÖzet: Erkan DİNÇ Doç. Dr. Uşak Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi erkandinc@gmail.com İsmail ACUN Doç. Dr. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi iacun@ogu.edu.tr Servet ÜZTEMUR Doktora öğrencisi, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilgiler Eğitimi servetuztemur@gmail.com ÖZET Ülkemiz alanyazını için yeni bir kavram olan yer temelli eğitim (YTE) yaklaşımı savunduğu fikirler itibariyle köklü bir geçmişe sahiptir. Sanat, topluma dair diğer bilgi ve bilimler, fen bilimleri, matematik ve diğer birçok konu ve dersin öğretilmesi için başlangıç noktası olarak yerel ortamı ve toplumu kullanma süreci olarak tanımlanan YTE; gerçek dünya konularını keşfeden, anlamlı ve ilişkili projeler kullanarak öğrencileri gerçek yaşama bağlayan uygulamalı ve deneyimsel bir pedagojidir. Bilgi, beceri, tutum ve değerlerin yerel deneyimlerle kazanılmasını amaçlayan YTE yaklaşımının öğrenme sürecinde birincil kaynağını içinde yaşanılan yer ve toplum oluşturmaktadır. Bu yaklaşımının en önemli gücü, yerin özelliklerine uyum sağlayarak okul ile öğrencinin günlük yaşamı arasındaki kopukluğu gidermesidir. Bu araştırmanın amacı, YTE uygulamalarının 4, 5, 6 ve 7. sınıf sosyal bilgiler öğretim programlarına ne derecede yansıdığını ortaya koymaktır. Nitel araştırma yaklaşımına göre tasarlanan çalışmada sosyal bilgiler öğretim programları doküman analizine tabi tutularak programların ilgili kısımları (genel amaçlar, programın genel yaklaşımı, öğrenme alanları, kazanımlar, etkinlikler, değerler, beceriler, kavramlar) üzerine betimsel içerik analizi yapılmıştır. Araştırma bulguları; dördüncü sınıftan yedinci sınıfa doğru gidildikçe YTE ile ilişkili öğrenme alanları, kazanımlar ve etkinliklerin azaldığını göstermiştir. Ayrıca bütün sınıf seviyelerindeki kazanımların yaklaşık üçte biri YTE ile doğrudan ilişkilidir. YTE ile ilişkili değerler en fazla 5. ve 6. sınıf seviyelerinde yer alırken 7. sınıf seviyesinde YTE ile ilgili herhangi bir değere rastlanmamıştır. Yedinci sınıf seviyesinde YTE ile ilgili doğrudan verilecek herhangi bir beceriye rastlanmamıştır. Sosyal katılım becerisi hem 5. sınıf hem de 6. sınıf seviyesinde yer alırken; mekânı algılama becerisi 4. sınıf, gözlem becerisi 5. sınıf ve girişimcilik becerisi 6. sınıf seviyesinde YTE ile ilişkili doğrudan verilecek beceriler arasında yer almıştır. Sosyal bilgiler programlarında yer alan kavramların % 18,32’si YTE yaklaşımıyla doğrudan ilişkilidir. Araştırma sonuçları YTE yaklaşımının sosyal bilgiler programlarında çok fazla yer almadığını göstermektedir. Anahtar Sözcükler: sosyal bilgiler, yer temelli eğitim, sosyal bilgiler öğretim programı, doküman analizi Sözlü bildiri YER TEMELLİ ÖĞRETİM YAKLAŞIMIYLA İŞLENEN ÜLKEMİZİN KAYNAKLARI ÜNİTESİNİN ÖĞRENCİLERİN SOSYAL BİLGİLER DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİÖzet: Mavi AKKAYA YILMAZ* Adnan Menderes Üniversitesi mavi.akkaya@adu.edu.tr Ufuk KARAKUŞ Gazi Üniversitesi ukarakus@gazi.edu.tr Bu araştırmada, ortaokul 6. Sınıf sosyal bilgiler dersi “Ülkemizin Kaynakları” ünitesinin yer temelli öğretim yaklaşımıyla öğretiminin öğrencilerin sosyal bilgiler dersine yönelik tutumları üzerine etkisini ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Demir ve Akengin (2010) tarafından geliştirilen sosyal bilgiler dersi tutum ölçeği kullanılmıştır. Araştırma deneysel desen modelinde gerçekleştirilmiştir. Yapılan deneysel çalışma altı hafta sürmüştür. Birinci haftada doğal kaynaklarımız ve topraklarımız konusu, ikinci haftada sularımız ve madenlerimiz konusu, üçüncü haftada ormanlarımız ve projeler yarışıyor konusu, dördüncü haftada vergi verelim konusu, beşinci haftada dünya alarm veriyor, nitelikli insan ve mesleklerin özellikleri konusu ve altıncı haftada da nitelikli insan ve mesleklerin özellikleri konusu işlenmiştir. Çalışmada sınıf içi ve sınıf dışı etkinliklere yer verilmiştir. Sınıf içi etkinliklerde araştırmacının hazırladığı kartonlar ve çalışma yapraklarından yararlanılmıştır. Sınıf dışı etkinliklerde de çalışma yapraklarından faydalanılarak çeşitli faaliyetler yapılmıştır. Genel olarak sınıf dışı faaliyetlerde şunlar yer almaktadır: Kış aylarında Milas’ta yetişen bazı sebzelerin dikimi yapılmıştır. Gruplar her hafta bitkilerde meydana gelen değişimi aralarında tartıştıktan sonra grup lideri tarafından bitki gözlem formuna meydana gelen değişiklikler kaydedilmiştir. Daha sonra yetiştirilen ürünler ilçede ihtiyacı olan ailelere verilmiştir. Zeytin toplama faaliyeti gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler, çevrelerinde gördükleri doğal olarak yetişen bitki türlerini incelemişler ve ayrıca gördükleri böcek isimlerini çalışma yapraklarına yazmışlardır. Öğrenciler, şehir merkezinden geçen Balavca Dere’sine götürülerek gözlem yapılmış ve sorunlar saptanmıştır. Bunların yanı sıra öğrenciler sözlü tarih çalışması yapmışlardır. Yine öğrencilerle ilçede bulunan bir zeytinyağı fabrikasına gidilmiştir. Buranın müdürü öğrencilere fabrikanın işleyişiyle ilgili detaylı bilgi vermiş ve fabrika gezilmiş ve etkinlik yapılmıştır. Ayrıca öğrenciler ilçedeki bazı parklara götürülmüş ve gözlem yapmışlardır. Bu araştırmanın çalışma grubunu 2013-2014 eğitim öğretim yılında Muğla/Milas’ta bir devlet okulunda 6. Sınıfta okuyan bir deney bir de kontrol grubu olmak üzere iki şube oluşturmaktadır. Çalışmanın deney grubunu 6-B şubesi oluştururken, kontrol grubunu 6-A sınıfı oluşturmuştur. Deney grubu yirmi altı öğrenciden oluşmaktadır. Kontrol grubu ise yirmi yedi öğrenciden oluşmaktadır. Toplamda araştırmaya elli üç öğrenci katılmıştır. Araştırmaya başlamadan önce öğrencilerle bir toplantı yapılmış ve onlara çalışma hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca gerekli açıklamaların yapıldığı veli izin formu ailelere verilmiştir. Velilerin de çalışmaya onay vermesiyle uygulama yapılmıştır. Çalışma, Muğla İli Milas İlçesi ikliminin uygulamanın yapılacağı şubat ve mart aylarında alan gezisi yapmaya elverişli olmasından dolayı uygulama merkezi olarak seçilmiştir. Araştırmanın alt problemlerinin çözümlenmesinde bağımsız gruplar t-testi ve paird t-test kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre deney ve kontrol grubunun sosyal bilgiler dersi tutum ölçeği öntest puanları arasında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Deney grubunun öntest ve sontest tutum puanları arasında sontest lehine anlamlı bir farklılık saptanmıştır. Deney grubu öğrencilerinin sosyal bilgiler dersine yönelik tutum ölçeğindeki öntest-sontest puanlarının boyutlara göre farklılaşıp farklılaşmadığı araştırılmıştır. Buna göre birinci ve ikinci boyutta anlamlı bir farklılık saptanmazken, üçüncü ve dördüncü boyutta anlamlı bir farlılık saptanmıştır. Kontrol grubunun öntest ve sontest tutum puanları arasında sontest lehine anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Deney ve kontrol grubunun sosyal bilgiler dersi tutum ölçeği sontest puanları arasında deney grubu lehine anlamlı bir farklılık saptanmıştır. Araştırma sonucunda deney ve kontrol grubunun sosyal bilgiler dersi tutum ölçeğine ilişkin öntest puanlarının anlamlı bir fark göstermediği saptanmıştır. Bunun yanı sıra yer temelli öğretim yaklaşımıyla ders işlenen deney grubu öğrencileri ile müfredata göre ders işlenen kontrol grubu öğrencileri arasında deney grubu lehine anlamlı bir farklılık ortaya çıkmıştır. Bu noktada yer temelli öğretim yaklaşımının öğrencilerin sosyal bilgiler dersine ilişkin tutumlarını daha olumlu etkilediği belirtilebilir. *Bu çalışma “Sosyal Bilgilerde Yer Temelli Öğretim Yaklaşımı” adlı doktora tezinden üretilmiştir. Sözlü bildiri YEREL NİTELİKLİ YABANCI DİL OLARAK ALMANCA DERS KİTAPLARINDA GÖRSELLİKÖzet: Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de teknoloji, günümüz eğitim- öğretim ortamlarını hızlı ve yaygın bir şekilde etkilemektedir. Eğitim teknolojisi ürünlerinin ders kitabı kullanımını olumsuz etkilediği yönünde genel bir kanı olsa da, aksine kullanılan ders kitaplarını desteklediği görülmektedir. Ders kitaplarının teknoloji ile buluşturulması kitaplar arasında bir rekabet ortamı yaratmaktadır. Yabancı dil öğretmenleri kullanacakları ders materyali seçiminde ders kitabı, alıştırma kitabı ve öğretmen kılavuzundan oluşan geleneksel ders kitabı setiyle yetinmemekte, ders kitabının akıllı tahta, projeksiyon vs. gibi teknoloji desteğiyle sunulup sunulmadığına ve içerdiği görsellerin niteliğine de dikkat etmektedir. Geçmişten günümüze yabancı dil ders kitapları arasında öğrencisine uygun olanı seçmek durumunda olan öğretmenlerin ölçütlerinden ilki kitapların görselliği olmuştur. Bunun nedeni, ders kitaplarının görsel tasarımı ile görünürlük kazanması ve değerlendirilmesidir. Ders kitaplarında görsellik, sunulması kolay tamamlayıcı bir yan unsur gibi görünse de tasarlanması zor ve üstlendiği görev büyüktür. Çünkü görsel tasarımla bir yandan yabancı dil öğrenme sürecinde öğrenciyi motive edici, algılamayı kolaylaştırıcı malzeme sunmak amaçlanırken, diğer yandan bu malzemelerin öğretilen dille ilgili sosyo-kültürel aktarımlara uygunluğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu çalışmada, yerel nitelikli yabancı dil olarak Almanca ders kitapları görsellik açısından incelenecektir. İncelecek kitaplar, Avrupa ve Asya’nın farklı ülkelerinde ve Türkiye’de okullarda yabancı dil olarak Almanca öğretiminde okutulan ve iletişimsel yaklaşımla yazılan ders kitaplarından seçilecektir. Çalışmanın yöntemi, dokümantasyon analizi olup öncelikle farklı ülkelerin iletişimsel yaklaşıma göre yazılmış A1 düzeyinde yabancı dil olarak Almanca ders kitapları belirlenecek ve seçilen kitaplar içerik olarak karşılaştırılarak ortak konular saptanacaktır. Söz konusu yerel nitelikli yabancı dil olarak Almanca ders kitaplarının ortak konularda sunulan görselleri tespit edilerek incelenecektir. Kitaplarda tespit edilen görseller arasında kültürlerarası bağlamda karşılaştırma yapılacaktır. Bu çalışmayla, ülkelerin kendi açılarından yansıttıkları görsellerdeki benzerlik ve farklılıklar yanında, Türkiye’de yazılan yerel nitelikli ders kitaplarındaki görsellerin kullanımına ilişkin sonuçlara erişilecek ve bu bağlamda öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri YETİŞKİN ÖĞRENCILERIN TEKNOLOJI KULLANIM BECERILERI VE BEKLENTILERI ANKETININ TÜRKÇEYE UYARLANMASI: GÜVENIRLIK VE GEÇERLIK ÇALIŞMASIÖzet: Teknoloji her geçen gün yaşamın her alanında daha fazla yer almakta ve önemi artmaktadır. Eğitim ortamlarında bunların en başında gelmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler eğitim sistemlerindeki öğrencilerin öğrenme çıktılarını teknoloji kullanarak artırmayı amaçlamaktadırlar. Türkiye’deki üniversitelerde mevcut öğretim teknolojilerini (uzaktan eğitim, podcast’lar, vs) kullanmaktadırlar. Öğrencilerin sunulan teknolojik imkânlardan memnuniyeti ve teknoloji kullanım deneyimleri ile beklentileri arasındaki ilişkinin belirlenmesi mevcut sorunların çözümünde ve teknolojinin etkin kullanılması bakımından önemlidir. Mevcut alan yazı taramasında Türkiye’deki üniversitelerin sunduğu öğretim ve idari amaçlı teknolojik imkânlardan öğrenci memnuniyetini ve öğrenci teknoloji beklentilerini ve deneyimleri arasındaki ilişkiyi inceleyen herhangi bir çalışmaya veya ölçme amaçlı bir ankete ulaşılamamıştır. Bu çalışmada Gosper et all (2009) tarafından geliştirilen 10 alt bölümden ve 122 maddeden oluşan “Student Experience and Expectation of Technology (SEET)” anketi Türkçe ’ye uyarlayarak geçerlilik ve güvenirlik yapılmıştır. Çalışma devam etmektedir sonuçlar sunumda tartışılacaktır. Sözlü bildiri YOĞUN BAKIM HEMŞİRELİĞİNDE ETİKÖzet: Etik, kişi ya da mesleğin davranışlarını düzenleyen ahlaki ilkeler grubu ya da değerler topluluğu olarak tanımlanmaktadır. Mesleki çalışmalarda yapılması ya da yapılmaması gerekenler eylemler konusunda yol göstericidir. Hemşirelik de uygulamaya dayalı bir meslek olduğundan her alanında etik ile yakın ilişki halindedir. Özellikle yoğun bakım gibi önemli birimlerde etik ve etik ilkeler daha da önem kazanmaktadır. Yoğun bakım; kritik hastaların izlendiği, yüksek teknoloji ile donatılmış ve ileri yaşam desteği sağlayan özellikli birimlerdir. Yoğun bakımlarda hastaların yirmi dört saat gözlemleri ve tedavileri yapılır. Bunu yanı sıra bireyin kendisi için yaptığı tüm öz bakım gereksinimleri hemşireler tarafından karşılanır. Yoğun bakım hemşireliği, bireyin fizyolojik, psikolojik, emosyonel ve sosyal dengesini en iyi duruma getirmeyi ve yaşamına doğrudan etki eden bireysel bakımı sağlamayı amaçlamaktır. Yoğun bakım hemşirelerinin, hastanın durumunda ortaya çıkan değişiklikleri ilk saptayan ve acil durumlarda ekip içinde hızlı karar alması gereken meslek üyesi olarak, karmaşık ve beklenmedik bir anda ortaya çıkan sorunlarla daha sık karşılaşmaktadırlar. Bu sorunların önemli bir kısmını, etik sorunlar oluşturmaktadır. Genel olarak bakıldığında, yoğun bakım ünitelerinde etik karar vermeyi gerektiren konular arasında tıbbi karar verme, bilgilendirilmiş onam alma, resüsitasyon, beyin ölümü ve organ transplantasyonu, yaşam desteğini başlatmak ve sürdürmek, tıbbi kaynakların adil paylaşımı ve ötenazi sayılmaktadır. Yaşanan etik sorunlar, hemşirenin kendisine “İyi ve doğru olan nedir? Yaptığım şey ahlaki açıdan doğru mudur?” sorusunu sorması etik kavramını gündeme getirmektedir. Genel olarak yoğun bakım birimlerinin ve özel olarak bu birimlerde görev yapan hemşirelerin, çağdaş sağlık sistemi içindeki önemi ve ağırlığı göz önüne alarak bir değerlendirme yapıldığında, yoğun bakım hemşirelerinin etik sorunları daha sık yaşadıkları görülmektedir. Bunun için yoğun bakımda çalışan hemşirelerin hastalarına etik ilkeler doğrultusunda yaklaşmaları önemlidir. Sözlü bildiri YOLCULUĞA ÇIKAN GEOMETRİK ŞEKİLLERÖzet: Bu çalışmada okul öncesi eğitimde disiplinlerarası yaklaşım ile özellikle 48 aylık öğrenciler üzerinde çalışılmış ve ilk etepta bu öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirmek, eğitimde kalıcılığı sağlamak amaçlanmıştır. İlerleyen süreçte ise hayat boyu öğrenmenin hedef alındığı, çocukların kendi istekleriyle, keyif alarak keşfettiği öğrenme ortamları yaratmak, alışılmışın dışında öğretim örnekleri sunarak öğrenmeyi sağlamak, gelişen ve değişen çağın çocuklarına istendik yönde davranış değişikliği sağlamada yardımcı olmak, öğrenmeyi öğrenme isteği yaratarak kalıcılığı sağlamak, etkili ve anlamlı öğrenme ortamları oluşturmak, okul öncesi eğitiminde öğrenme-öğretme sürecine yansıyan “Çoklu Zeka Kuramı’na disiplinlerarası yaklaşım modeli ile katkı sağlamak gibi kazanımlara ulaşılmıştır. Proje ilk olarak çocukların ön bilgilerinin kayıt altına alınması ile başlar. Her düşünceye müdahale edilmeksizin yer vererek, beyin fırtınası şeklinde sürdürülür. Yeterlilikler doğrultusunda konuya giriş yapmadan çocukların araştırmacı yönü sorular sorarak, merak uyandırarak ortaya çıkartılır. Bilgiyi keşfederek, oyun kanalını kullanarak, takımlar halinde çocuğun ulaşması sağlanır. Aynı konu üzerinde disiplinleri sırası ile çocuğun uygun olduğu öğrenme ortamında ulaşması için yönlendirme yapılır. İşbirliği içinde çalışan çocuklara doğaçlama ve yaratıcı ürünler ortaya çıkarmaları konusunda destekleme yapılır. Var olan konunun yaratıcılıkla yeniden nasıl boyut kazandığı gözlemlenir. Gözlemle proje süresi boyunca her disiplin için ayrı kayıtlar tutulur. Tutulan kayıtlar resim, video, powerpoint yardımıyla kaydedilir. Proje sonunda ürünler sunulur. Son bilgi değerlendirmesi yapılır. Ardından ön bilgi, son bilgi karşılaştırması ile proje sonlandırılır. Bu proje çalışması ile her öğrencinin aktif katılım gösterme imkanı bulması, öğrenme isteği uyandırması, öğretmenin rehberlik yaparak öğrenci merkezli öğrenmeye yer vermesi, çocukların farklı yeteneklerini ortaya koymalarına imkan sağlama, öğrencilerin düşüncelerine değer verme ve açığa sıkmasını sağlama, öğrencileri keşfetmeye ve araştırmaya yönlendirme, kendi öğrenmelerinde söz sahibi olmalarına imkan sağlama, durum ve davranışlarında istendik yönde katılım ve öğrenme isteği uyandırma gibi hedeflere ulaşılmıştır. Sözlü bildiri YÖNETİCİ, ÖĞRETMEN, HİZMETLİ, VELİ VE ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİNE GÖRE OKUL GÜVENLİĞİ SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: Bu çalışma Aydın ili Efeler ilçesindeki Ahmet Şerife Sanlı Ortaokulunda bulunan yönetici, öğretmen, hizmetli, veli ve öğrencilerin okul güvenliği konusundaki görüşlerini ve okul güvenliğini sağlamaya yönelik çözüm önerilerini ortaya çıkarmak amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışması (örnek olay) kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu; Ahmet Şerife Sanlı Ortaokulunda bulunan 2 yönetici, 14 öğretmen, 4 hizmetli, 10 veli ve 6 öğrenci oluşturmaktadır. Söz konusu çalışma grubu amaçlı örnekleme çeşitlerinden biri olan ölçüt örnekleme yöntemi kullanılarak tespit edilmiştir. Araştırmada ilgili literatürden faydalanılarak oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunun oluşturulmasında uzman görüşünden faydalanılmış, gerekli düzenlemeler yapılarak görüşme formuna son şekli verilmiş, görünüş ve kapsam geçerliği sağlanmıştır. Görüşme formu araştırmacılar tarafından çalışma grubuna yüz yüze görüşme yapılarak uygulanmıştır. Çalışma grubundan elde edilen veriler nitel araştırma tekniği (içerik analizi) kullanarak incelenmiştir. Kodlama dosyalarında elde edilen verilerden yola çıkılarak alt tema ve temalar oluşturulmuş, veriler frekans olarak değerlendirilmiştir. Güvenirlik için Miles ve Huberman (1994) formülünden faydalanılmıştır. Ayrıca katılımcılardan elde edilen ifadeler olduğu gibi yansıtılmış ve literatür ışığında tartışılmıştır. Araştırma sonucunda katılımcıların tamamı okulda güvenlik sorunu olduğunu ifade etmişlerdir.Söz konusu güvenlik sorunları; (1) fiziksel/bedensel, (2) psikolojik, (3) toplumsal ve (4) fiziksel ortam/çevre güvenliği sorunları şeklinde dört alt temada toplanmıştır. Fiziksel güvenlik sorunu sırası ile; temizlik, beslenme ve sağlık şeklinde; psikolojik güvenlik sorunu; küçük düşürme ve ayrımcılık şeklinde; toplumsal güvenlik sorunu; şiddet, vandalizm, madde bağımlılığı, hırsızlık ve yaralayıcı aletler şeklinde ve fiziksel ortam/çevre güvenliği sorunu; okul çevresi, kaza ve doğal afet şeklinde belirlenmiştir. Güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasında içinde yaşanılan çevrenin sosyo ekonomik yapısının etkisinin olduğu belirlenmiş, (1) eğitim (2) ekonomi ve (3) yaşam biçimi alt temalarında incelenmiştir. Eğitimin etkisi sırası ile; ailenin eğitim durumu, dil şeklinde; ekonominin etkisi ailenin alt gelir grubunda olması ve çalışan öğrenci şeklinde; yaşam biçiminin etkisi; kalabalık aile, sosyal normlar ve model alma şeklindedir. Güvenlik sorunlarının nerede ve ne zaman ortaya çıktığına ilişkin (1) mekan ve (2) zaman alt temaları altında incelenmiştir. Mekan olarak güvenlik sorunlarının sırası ile; bahçe, okul çevresi, koridor ve okul yolunda olduğu tespit edilmiştir. Zaman olarak güvenlik sorunlarının sırası ile; okul giriş-çıkış saatlerinde, teneffüs ve boş derslerde olduğu belirlenmiştir. Okulda güvenlik sorunlarını azaltmak için yapılacak çalışmalar; (1) tüm paydaşlar tarafından yapılması gerekenler ve (2) bireysel yapılması gerekenler alt temalarında incelenmiştir. Bu alt temalarda; nöbet, kamera, olaya müdahale vb gibi yapılması gerekenler ön plana çıkmıştır. Okul güvenlik sorunları ile mücadele ortaya konan çözüm önerileri ise; (1) insan kaynakları, (2) bilinçlendirme, (3) okul çevre ilişkileri, (4) faaliyet, (5) disiplin ve (6) fiziki iyileştirme alt temalarında ele alınmıştır. Bu alt temalar içinde; okulda güvenlik görevlisi bulundurma, bilinçlendirme ve sosyal faaliyetlerde bulunma öncelikli çözüm önerileri olarak ön plana çıkmıştır. Sözlü bildiri YÖNTEM TEKNİĞİM ÖZGÜN MATERYALİMÖzet: Eğitim-Öğretim sürecinde farklı yöntem ve tekniklerin kullanımı ile ilgili teorik olarak çok bilgi bulunmakla birlikte uygulama örnekleri son derece kısıtlıdır. Özellikle dijital ortamda uygulama örneklerini incelediğimizde pek çoğu kullanıldığı söylenilen yöntem ve teknikle uyumlu değildir. Bu problemden yola çıkarak sorular sorduk. “Bir çok meslektaşımız ders işlerken kendilerini izledirler mi?” “Ders işlerken seçtiğimiz yöntem ve tekniklerle farklı zeka alanlarına sahip öğrencileri aktif olarak sürece dahil edebiliyor muyuz?” “ Bu tür bir uygulama havuzu yapıp Eğitim Bilişim Ağı’na (EBA) yüklediğimizde ülkemizin pek çok yerindeki öğretmenlere kaynak olur mu?” Bu sorulardan hareketle bu çalışmayı planlayıp, uygulamaya karar verdik. Çalışmamızın planlama aşamasında yapılan okul ziyaretlerinde farklı sınıf seviyelerinde öğrencilerimizden ders işleme sürecinde yaşadıkları ile ilgili bilgi toplanmıştır. Bu bilgiler değerlendirilerek planlanan bu çalışma ile öğretmenlerimizin farklı yöntem ve teknikleri uygulamaları, öğrencilerin öğrenme sürecine aktif olarak katılmaları, öğretmen ve öğrencilerimizin özgün materyal geliştirmeleri ve tüm bu uygulamaların bir havuzda toplanması amaçlanmıştır. PROJENİN UYGULANMASI; Derslerde uygulanacak yöntem ve teknikler belirlendi. (Bu yöntem ve teknikler; beyin fırtınası yöntemi, istasyon tekniği, iş birliğine dayalı öğrenme, balık kılçığı yöntemi, problem çözme yöntemi, soru-cevap yöntemi, benzetişim tekniği, altı şapkalı düşünme tekniği, yaratıcı drama, rol oynama, gösteri yöntemi, tartışma yöntemi ve eğitsel oyun yöntemidir.) Okullara gidilerek çalışmaya katılan öğretmenlere ve öğrencilere bilgi verildi. Öğretmenler, belirlenen yöntem ve teknik derslerini işlediler ve uygulamaları video ile kaydedildi. Öğretmenlerin, öğrencileri ile birlikte hazırladıkları özgün materyaller toparlandı ve sergilendi. PROJENİN SONUÇLARI; Çalışmamıza, 4 okul öncesi öğretmeni, 91 okul öncesi öğrencisi, 25 sınıf öğretmeni, 620 ilkokul öğrencisi, 27 (ortaokulda görev yapan) branş öğretmeni, 673 ortaokul öğrencisi, 21 (liselerde görev yapan) branş öğretmeni, 527 lise öğrencisi, 2 özel eğitim öğretmeni ve 29 özel eğitim öğrencisi katılmıştır. Toplamda çalışmamız, 79 öğretmen, 1.940 öğrencimiz ile gerçekleştirilmiştir. İlçemiz genelinde çalışmamız kapsamında her branştan, her sınıf seviyesinden 82 ders uygulama videosu toplanarak uygulama havuzu oluşturulmuştur.. (Bu uygulama videolarından 4 tanesi ana okullarına, 25 tanesi ilkokullara, 27 tanesi ortaokullara,21 tanesi liselere, 5 tanesi özel eğitim öğrencilerimize aittir.) Çalışmaya katılan öğretmenlerimizden “Kendimi hiç ders işlerken izlememiştim, kendimi izleme ve değerlendirme fırsatım oldu.” gibi dönütler alınmıştır.. Ders uygulamalarında öğrencilerin aktif olarak derse katıldıklarını görülmüştür. Uygulama sonrasında konuştuğumuz öğrencilerimiz “Dersler çok keyifliydi, kendimizi daha çok ifade etme şansı yakaladık.” gibi dönütler verdiler. Öğretmen ve öğrencilerin bakış açıları ile çok farklı uygulama örneklerimiz oldu. (Kumaş boyama ve yaratıcı drama yönteminin bir arada kullanılması gibi…) Sözlü bildiri YÜKSEKÖĞRETİMDE ÖĞRENCİ MERKEZLİLİK: COĞRAFİ KEŞİFLER VE YENİ DÜNYA DÜZENİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI TASARIMIÖzet: Özet Eğitim, yaygın ve örgün eğitim olarak iki ayrı alanda incelenecek olursa, yaygın eğitimin iş pratikliği ve bazı becerilerin kazanılması imkânına karşılık, genel olarak örgün eğitim, bilgi alt yapısına daha fazla odaklanmış görünür. Bu bağlamda 21. yüzyıl modern toplumlarının eğitim hedefi yaşam boyu öğrenen bireyler yetişmesidir. Özellikle Avrupa Birliği’nin Lizbon memorandumu ile başlayan ve devamında Bologna Süreci ile geliştirilen eğitim-öğretimde yeni uygulamalar getirme çabasının temel nedeni de budur. Pedagojik, psikolojik ve nörolojik alandaki gelişmeler, insanın nasıl öğrendiği üzerinde oldukça önemli yol kat edilmesini sağlamıştır. Öğrenenin öğretim süreci içinde aktif rol oynamasının mümkün olduğunca fazla öğrenme faaliyeti içinde yer almasının öğrenmesinde etkin rol oynadığı böylece açığa çıkmıştır. Bu bilgilerden hareketle, çağın gerektirdiği donanımlara sahip bireylerin yetiştirilmesi ve eğitime yapılan yatırımların boşa çıkmaması için öğrenci merkezli öğretimin yapılması gereklidir. Öğrenci merkezli öğretim sürecinde öğrencinin sadece bilgi düzeyinde değil aynı zamanda daha üst düzeylerde de aktif katılımı sağlanır. Böylelikle öğrenci aynı zamanda üst düzey beceriler de edinir. Bir içeriği analiz etme, yeniden yapılandırma, problem çözme, yeni ve özgün düşünceler üretme gibi beceriler de kazanır. Bu bağlamda öğrencinin bilgi düzeyindeki öğrenmelerinin kalıcı olması sağlanırken aynı zamanda üst düzey becerilere sahip olarak yaşam boyu öğrenme yolu da açılmış olur. Ülkemizde, temeli yükseköğretimde öğrenci merkezli uygulamalarla buna uygun ölçme ve değerlendirmelerin yapılmasına dayanan Bologna süreci ile yeni bir dönem başlamıştır. Ancak bu dönemde yapılması beklenen uygulamaların gerçekleşip gerçekleşmediği hakkında net bir veri yoktur. Bu bağlamda çalışma, 2014-2015 öğretim yılı güz döneminde başlayan ve tekrar uygulaması 2016-2017 öğretim yılı güz döneminde yapılan, bir öğretim programı tasarısını konu almaktadır. Programda, bilişselcilik felsefesine dayalı olarak, öğrenci merkezli uygulamalarla buna uygun olarak tasarlanmış ölçme değerlendirme yöntemleri yer almaktadır. Program bir dönem içinde 10 haftalık uygulamayı içerecek şekilde tasarlanmış ve her dönem sonunda öğrencilerden bir açık uçlu soru karşılığında görüşleri alınmıştır. Buna göre öğrencilerin daha kalıcı öğrendikleri, derste konuşma, yazma, düşünme ve okuma becerilerinin geliştiği yönünde olumlu bildirimler alınmıştır. Uygulamanın öğrencilerden gelen dönütler ve öğretim üyesinin gözlemleri çerçevesinde geliştirilerek devam ettirilmesi düşünülmektedir. Sözlü bildiri YÜKSEKÖĞRETİMDE ULUSLARARASILAŞMA VE ÜNİVERSİTE KÜTÜPHANELERİÖzet: Küresel dünyanın temel dinamiklerinin itici kuvveti ile birlikte ülkemiz yükseköğretiminin uluslararasılaşma yaklaşımını hızla benimsediği görülmektedir. Söz konusu yaklaşımın, yurtiçinde eğitim veren yükseköğretim kurumları ile yurtdışında eğitim veren yükseköğretim kurumları arasında öğrenci ve öğretim elemanı değişimini mümkün kılan programlar ile desteklendiği görülmektedir. Küreselleşen akademik ruh sayesinde, araştırma ve geliştirme çalışmalarında yeni bilimsel ilişki ağları kurulmakta, bu sayede geride kalan bilgi ortamlarının yenilenmesine ve akademik iletişimin artmasına katkı sağlanmaktadır. Yüksek düzeyde bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmalarının yapıldığı üniversiteler, şüphesiz ki bu kapsamda sürdürülebilir rekabeti korumak için sürekli ve aktif bilgi kullanımını devam ettirmek durumundadır. Bu doğrultuda üniversite kütüphaneleri, üniversitenin amacı doğrultusunda bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmaları için bilgi kaynaklarını sağlamak ve gerektiği zaman, hizmet verdiği akademik topluluğa bu kaynakları servis etmek amacını gütmektedir. Üniversite kütüphanelerinin hizmet sunmakta olduğu bu akademik topluluk, söz konusu değişim programları kapsamında farklı uluslar ve kültürlerden gelen kullanıcılar ile çeşitlenmektedir. Kütüphanenin sunduğu bu hizmetin ilgili kullanıcılar için kesintisiz sağlanması kuşkusuz ki kullanıcı ve kütüphaneci arasındaki doğru iletişimin kurulmasına bağlıdır. Değişim programları ile ülkemize gelen öğrenci ve öğretim elemanları bilim dili olan İngilizce’yi tercih etmektedir. Bu noktada üniversite kütüphanelerinde istihdam edilen bilgi profesyonellerinin yabancı dil becerilerinin yeterlilik açısından sorgulanması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada öncelikle mevcut durumu sunmak adına 2005-2015 yılları arasında ülkemize değişim programları ile gelen öğrenci ve öğretim elemanlarına ait sayısal bilgiler ve ülkemizde değişim için tercih edilen yükseköğretim kurumları verilmiştir. Daha sonra üniversite kütüphanelerine bilgi profesyonelleri yetiştiren “Bilgi ve Belge Yönetimi” bölümlerinin müfredat programları yabancı dil dersleri bakımından incelenmiş, karşılaştırılmış ve gelecek dönemler için çözüm önerileri sunulmuştur. Sözlü bildiri YÜZ TEMEL ESERİN YÜZÜ: KAPAKÖzet: Dünya ve Türkiye’de yapılan birçok çalışma öğrencilerin okuma alışkanlığıyla ilgili çeşitli sorunlar yaşadıklarına dair tespitler ortaya konulmuştur. Çalışmalar incelendiğinde şu sonuca varılmaktadır. Bu sorun evrensel bir sorun olarak ortada durmaktadır. Bu sorun incelendiğinde ise yazardan yayınevine kadar genişçe bir sorunsalı içerdiği görülmektedir. Dolayısıyla bu durum güncel bir sorunsaldır. Yapılan çalışmaların geneli okuyucu ya da birey üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bireysel ilgi ve ihtiyaçlar okuma edinimi üzerinde etkili olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Fakat gözden kaçırılan en önemli unsurların başında kitapların kapak tasarımı olduğu düşünülmektedir. Bir kitabın kapağı çoğu zaman ele alınan konunun önüne geçebilmektedir. Bir kitabı almak isteyen bir okur önce ön daha sonra ise arka kapağa bakmaktadır. Bu nedenle kitap kapağı tıpkı bir kimlik gibi değer taşımaktadır. Bu bağlamda kitabın kapağı aynı zamanda kitabın kimliğidir denilebilir. Bu kimliğin kitabın kişiliğini yansıtabilmesi için kitabın içerik özelliklerini yansıtacak nitelikte olması gerekmektedir. Çünkü bir kitaba ilgi ve merakı uyandıran unsurların başında kapak gelmektedir. Özellikle çocuklara okuma alışkanlığının edindirilmesinde seçkin eserlerin katkısı büyüktür. Bu bağlamda okuyuculara sunulan kitapların dış kapağından en son kapağına kadar titizlikle ele alınması gerekmektedir. Bu çalışma betimsel olup doküman incelemesine dayalı olarak yapılmıştır. Çalışmanın verileri Bakanlık tarafından 100 Temel Eser olarak önerilen kitapların arasında seçilen 20 kitaptan elde edilmiştir. Kapak görselleri içerik ve dikkat çekicilik açısından incelenmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda kitap kapaklarının içeriği yansıtmadığı ve dikkat çekici olmadığı görülmüştür. Sözlü bildiri YÜZEY ŞEKİLLERİNİ ÖĞRENEN ÖĞRENCİLERİN BESİN SANATIYLA DEĞERLENDİRİLMELERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: Sanat, sosyal yapının bir ürünüdür. Sanatsal gelişim, toplumsal gelişmeye ve toplumsal yaşamın yapısına doğrudan bağımlıdır. Sosyal bilgiler dersinin de toplumsal hayatı işlediği düşünüldüğünde sanat ile Sosyal Bilgiler arasında dolaylı bir bağ olduğu görülebilir. Nitekim "Sosyal Bilgiler" in tanımı değişerek Sosyal Bilim disiplinlerinden yararlanan, Sosyal Bilimlerin özüne ve mantığına uygun disiplinler arası bir alan haline getirilmiştir. Sanatın da, bilimin de amacı yaşama hizmet etmek ve yeniyi keşfetmektir. Sanata ve duyguların eğitimine önem veren okul ya da eğitim sistemlerinde duygular eğitilirken zihinsel yeteneklerin, düşüncenin, zekânın da geliştiği gözlemlenmektedir. Son yıllarda eğitim alanındaki gelişmeler, diğer alanlarda olduğu gibi Sosyal Bilgiler eğitimini de derinden etkilemektedir. Özellikle ölçme ve değerlendirme etkinliklerindeki yeni arayışların ve uygulamaların Sosyal Bilgiler eğitimi üzerindeki yansımaları dikkat çekmektedir. Portfolyo ve kum sanatı uygulamaları Sosyal Bilgilerde kullanılan alternatif ölçme ve değerlendirme yöntemlerinden bazılarıdır. Ancak Sosyal Bilgiler eğitiminde besin sanatıyla değerlendirmeye daha önce rastlanmamıştır. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı, ilköğretim beşinci sınıf Sosyal Bilgiler dersine yönelik alternatif bir değerlendirme aracı olarak geliştirilen besin sanatı uygulamasına ilişkin öğrencilerin görüşlerini ortaya koymaktır. Uygulama, Bursa ili Nilüfer ilçesine bağlı bir ilköğretim okulundan seçilen 10-11 yaş aralığında öğrencilerden oluşan iki beşinci sınıf şubesinde yapılmıştır. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı bu araştırmada, veriler görüşme tekniği ile toplanmış, araştırmacılar tarafından hazırlanmış yarı-yapılandırılmış görüşme formu biçimlendirilmiştir. Görüşmeler ses kayıt cihazı ile yapılmış, elde edilen verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniğinden yararlanılmıştır. Besinlerle şekil yapma sanatıyla yüzey şekillerinin değerlendirilmesi, Sosyal Bilgiler dersi “Adım Adım Türkiye” ünitesi için hazırlanmıştır. Öğrenenler; 5. Sınıf Sosyal Bilgiler dersi “Adım Adım Türkiye” ünitesinde geçen yüzey şekillerinden ova, plato, koy, körfez, burun, vadi, akarsu gibi yüzey şekillerini öğrendikten sonra, besinlerden şekil oluşturarak öğrendiklerini ifade etmişlerdir. Öğrenenler; makarna, un, şeker, bulgur, mısır gevreği, yufka, kırmızı ve yeşil mercimek, pirinç, tuz gibi besin maddelerini kullanarak yüzey şekilleri oluşturmuşlardır. Oluşturduğu yüzey şekillerini sergileyerek diğer öğrenenlere anlatmışlardır. Uygulamadan önce ve sonra olmak üzere öğrencilere "Sosyal Bilgiler Dersine Yönelik Tutum Ölçeği" uygulanmıştır. Araştırmada öğrenenlerin; Sosyal Bilgiler dersine ve bu dersin değerlendirme sürecine ilişkin tutum ve düşüncelerinde olumlu değişimler olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Öğrenenler sadece Sosyal Bilgiler dersinde değil, diğer derslerde de besin sanatıyla değerlendirilmek istediklerine dair görüşlerini de belirtmişlerdir. Sözlü bildiri ZEKA BAHÇESİNDE YERİMDE DURAMIYORUM!Özet: Zeka oyunları bireylerin kendi potansiyellerinin farkına varabilmeleri, hızlı ve doğru karar verebilmeleri, problemler karşısında kendilerine özgü çözüm yolları üretebilmeleri ve en önemlisi de kendilerini sürekli yenileyebilmeleri için sunulan etkinlikler olarak tanımlanmaktadır (TTKB, 2013). Zekâ oyunlarının okullarda bulunan her sınıfın temin etmesi hem velilere hem de okul bütçesine oldukça fazla maddi bir yük getirecektir. Bu oyunların okul bahçesindeki zemin üzerine tasarlanıp oynanması daha verimli ve etkili bir süreç olacaktır. Ayrıca zeka oyunlarının tasarlanıp oynanması ve her bir öğrencinin bu oyunlardan istifade etmesi ise okulların ve okul bahçelerinin kullanılabilirliğine ayrı bir değer katacağı düşünülmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada öğrencilerin teneffüs zamanlarında eğlenmelerini ve bilişsel ve duyuşsal becerilerinin gelişimine katkı sağlamak amaçlanmıştır. Öğrencilerin okulda en çok vakit geçirdikleri yerlerden birisi de okul bahçeleridir. Okul bahçeleri çocukların hem vakit geçirdikleri hem de arkadaşlarıyla etkileşim içerisinde bulundukları bir alandır. Öğrencilerin okul bahçesinde geçirdiği vaktin kalitesi hem ders sürecine hem de bilişsel ve sosyal gelişimine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu katkının gerçekleşmesi ve devamlılığının sağlanması için okul bahçelerinin yeteri kadar kullanılmayan bir alanına zekâ oyunları alanı yapılması planlanmış ve gerekli çalışmalar neticesinde okul bahçesine zekâ oyun alanları yapılmıştır. Okul bahçesinde bulunan zekâ oyun alanları sayesinde öğrencilerin teneffüs zamanlarında hem daha verimli zaman geçirdikleri hem de öğrenciler arası etkileşimi geliştirdiği gözlemlenmiştir. Ayrıca bu oyun alanları öğrencilerin okula yönelik bakış açılarına da olumlu yönde katkı sağlamıştır. Sözlü bildiri ZEKA BAHÇESİNDE YERİMDE DURAMIYORUM!Özet: Zeka oyunları bireylerin kendi potansiyellerinin farkına varabilmeleri, hızlı ve doğru karar verebilmeleri, problemler karşısında kendilerine özgü çözüm yolları üretebilmeleri ve en önemlisi de kendilerini sürekli yenileyebilmeleri için sunulan etkinlikler olarak tanımlanmaktadır (TTKB, 2013). Zekâ oyunlarının okullarda bulunan her sınıfın temin etmesi hem velilere hem de okul bütçesine oldukça fazla maddi bir yük getirecektir. Bu oyunların okul bahçesindeki zemin üzerine tasarlanıp oynanması daha verimli ve etkili bir süreç olacaktır. Ayrıca zeka oyunlarının tasarlanıp oynanması ve her bir öğrencinin bu oyunlardan istifade etmesi ise okulların ve okul bahçelerinin kullanılabilirliğine ayrı bir değer katacağı düşünülmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada öğrencilerin teneffüs zamanlarında eğlenmelerini ve bilişsel ve duyuşsal becerilerinin gelişimine katkı sağlamak amaçlanmıştır. Öğrencilerin okulda en çok vakit geçirdikleri yerlerden birisi de okul bahçeleridir. Okul bahçeleri çocukların hem vakit geçirdikleri hem de arkadaşlarıyla etkileşim içerisinde bulundukları bir alandır. Öğrencilerin okul bahçesinde geçirdiği vaktin kalitesi hem ders sürecine hem de bilişsel ve sosyal gelişimine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu katkının gerçekleşmesi ve devamlılığının sağlanması için okul bahçelerinin yeteri kadar kullanılmayan bir alanına zekâ oyunları alanı yapılması planlanmış ve gerekli çalışmalar neticesinde okul bahçesine zekâ oyun alanları yapılmıştır. Okul bahçesinde bulunan zekâ oyun alanları sayesinde öğrencilerin teneffüs zamanlarında hem daha verimli zaman geçirdikleri hem de öğrenciler arası etkileşimi geliştirdiği gözlemlenmiştir. Ayrıca bu oyun alanları öğrencilerin okula yönelik bakış açılarına da olumlu yönde katkı sağlamıştır. Sözlü bildiri ZEKâ OYUNLARI GERÇEKTEN YARATICILIĞI ETKİLEMEKTE MİDİR?Özet: Yaratıcılık birçok bilim insanı ve araştırmacılar için ilgi odağı olmuş, bundan dolayı yaratıcılık ile ilgili birçok tanım yapılmıştır. Bu tanımlar, genellikle yaratıcılığın özellikleri ve yaratıcı bireyden beklentiler üzerine şekillenmektedir. Genel anlamda yaratıcılık, daha önce yapılmamış bir ürün oluşturmaktır. Yaratıcılık orijinal, pratik(akıcı) ve tektir. Başka bir tanımda yaratıcılık, kişinin beceri, yetenekleri, motivasyonu ve herhangi bir problemle başa çıkmada kullandığı orijinal ve pratik metotlardır. Yaratıcılıkla ilgili ülkemizde ve dünyada birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan bazıları: Peker (2013) Anaokulu çocuklarında benlik düzenleme ve otonominin, Ergen ve Köksal Akyol (2012) proje yaklaşımının, Garaigordobil ve Berrueco (2011) okul öncesi eğitim kurumuna giden çocuklara uygulanan oyun eğitim programının, çocuklarda yaratıcılığın gelişimi üzerine etkilerini incelemişlerdir. Bu çalışma, zekâ oyunları ile yapılan etkinliklerin yaratıcılığa katkısını araştırması bakımından diğer çalışmalardan ayrışmaktadır. Yurtdışında örneğin İspanya’da benzer bir çalışma bulunmasına rağmen ülkemizde böyle bir çalışma yapılmamış olması çalışmanın özgünlüğünü arttırmaktadır. Ülkemizde zekâ oyunları çok ilgi görmesinin yanı sıra okullarda ders olarak okutulmasına rağmen, yaratıcılığa etkisi araştırılmamış olması dikkate değer bir durumdur. Hâlbuki oyunlar vasıtası ile öğrenciler özgün, akıcı ve orijinal ürünler ortaya koyabilmektedir. Yapılan çalışma, Ankara ili Keçiören ve Yenimahalle ilçelerinde ilkokul 1. sınıfta öğrenim gören 66 öğrenci ile deneysel yöntem kullanılarak yapılmıştır. Çalışma grubu iki deney iki kontrol grubu olmak üzere 4 sınıfta, yapılmıştır. Araştırma kapsamında ilkokul 1. sınıfların geometri konuları deney grubunda 14 saati zekâ oyunu metodu ile ders anlatılmıştır. Kontrol grubunda sadece normal müfredata göre ders işlenmiştir. Veri toplama aracı olarak “Torrance Yaratıcı Düşünce Testi – Şekilsel Formlar” kullanılmıştır. Araştırmada ön test uygulanmış olup okul uygulaması sonunda son test uygulanarak tamamlanacaktır. Ön test sonuçlarında gruplar arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür. Uygulama sonucunda başlangıçta aynı seviyede olan öğrencilerden, deney grubunun yaratıcılık düzeylerindeki artışın daha fazla olacağı beklenmektedir. Sözlü bildiri ZEKâ OYUNLARININ İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKUDUĞUNU ANLAMA VE YAZMA BECERİLERİNE ETKİSİÖzet: Oyun, çocukların gelişimlerinde önemli bir yere sahiptir. Oyun, çocukların zihinsel, sosyal, fiziksel ve dilsel gelişimlerine katkılar sağlamaktadır. Zekâ oyunları da, çocukların eğlenceli zaman geçirirken yeni bilgiler öğrenmelerini ve zekâlarının gelişimlerine katkı sağlayan oyunlardır. Zekâ oyunları çocukların; plan yapabilme, problem çözebilme, soyut düşünebilme, çabuk karar verebilme, sonraki aşamaları düşünebilme ve öngörebilme, bağımsız olarak düşünebilme, yeni durumlara başarıyla uyabilme, olasılıkları hesaplayabilme, mantığını etkili ve yetkin bir şekilde kullanabilmelerini sağlar. Bu çalışmada, zekâ oyunlarının, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama ve yazma becerilerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda ön test son test yarı deneysel desen kullanılmıştır. Çalışmanın kontrol grubunu 25, deney grubunu 25 öğrenci oluşturmaktadır. Deney grubuna 15 haftalık uygulama sürecinde zekâ oyunları olarak; eşleştirme, fark bulma, satranç, sudoku, tangram, anagram, koridor, mangala, denge oyunları öğrencilere öğretilmiş ve birbirleriyle oynama fırsatı verilmiştir Deney ve kontrol grubu öğrencilerine Erginer (1998) Okuduğunu Anlama Testi uygulamaya başlamadan önce (ön test) ve uygulamanın bitiminde (son test) kullanılmıştır. Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin yazma becerilerini belirlemek için de uygulamaya başlamadan önce (ön test) ve uygulamanın bitiminde (son test) hikaye yazdırılmıştır. Yazma becerileri, Özkara (2007) 6+1 Analitik Yazma ve Değerlendirme rubliğine göre puanlandırılmıştır. Ayrıca son testten üç ay sonra da uygulamanın kalıcılığını belirlemek için izleme testleri kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre zekâ oyunlarının ilkokul 4.sınıf öğrencilerinin okuduğunu anlama ve yazma becerilerine olumlu yönde etkisinin olduğu belirlenmiştir. Ayrıca yapılan izleme testi sonuçlarına göre de zekâ oyunlarının okuduğunu anlama ve yazma becerilerinin kalıcılığına da olumlu yönde etkisinin olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri ZEK OYUNLARININ SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNDE KULANIMINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: Giriş Günümüzde okullarda yürütülen eğitim ve öğretim uygulamalarıyla bireylerde problem çözme, akıl yürütme ve çok boyutlu düşünme gibi üst düzey yaşam becerilerin geliştirilmesi hedeflenmektedir. Bu amaç çerçevesinde de oldukça çeşitli ve alternatif öğretim yöntem ve yaklaşımlarına başvurulmakta olduğu görülmektedir. Hiç şüphesiz ki bu alternatif yaklaşımlardan biri de genel çerçevede oyunlar, daha özelde ise zekâ oyunlarıdır. Okullarda, öğrencilere yalnızca bilgi aktarmak onların bilişsel kapasitelerinin, problem çözme becerilerinin, düşünme becerilerinin ve bir problemin çözümünde farklı stratejiler oluşturma ve kullanma becerilerinin geliştirilmesine yetmez. Öğrencilerin çeşitli oyunlar ve etkinliklerle zihinsel kapasitelerinin, becerilerinin geliştirilmesinde zekâ oyunları etkili bir araç olarak kullanılabilir. Zekâ oyunları gerçek problemleri de kapsayan, her türlü problemin oyunlaştırılmış halidir. Bu yüzden problem çözmeyi öğretmek için kullanılacak iyi bir araçtır (TTKB, 2013). Bu kapsamda 2013 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafında seçmeli ders olarak “Zekâ Oyunları Dersi (ZOD)”nin ortaokul programlarına dâhil edildiğini görmekteyiz. Programda belirtildiği şekliyle ZOD ile “öğrencilerin sahip oldukları zekâ potansiyellerini tanıması ve ilerlemesi, karşılaştıkları problemler karşısında özgün ve yeni çözüm yolları geliştirmeleri, hızlı ve doğru kararlar vermeleri, oyunlar kapsamında rekabet ortamı ile çalışma becerilerini geliştirmeleri, farklı bakış açıları oluşturabilmeleri, özgüven kazanmaları, akıl yürütme ve problem çözme becerilerini geliştirmeleri” beklenmektedir (TTKB, 2013). İlgili alanyazın incelendiğinde zekâ oyunları konusunda çok fazla akademik çalışmanın olmadığı görülmektedir. Diğer taraftan ZOD öğretim programında da vurgulandığı gibi “Problem çözme, akıl yürütme, iletişim ve eleştirel düşünme” gibi becerilerin ortaokul sosyal bilgiler öğretim programlarında da yer aldığı ve bu becerilerin öğrencilere kazandırılmasında zekâ oyunlarına başvurulmasının önemli katkıları olacağı düşünülmektedir. Bu kapsamda hem zekâ oyunları konusunda ilgili alanyazına katkı sağlayacak hem de zekâ oyunlarının sosyal bilgiler öğretim programlarının işlevselliğine yönelik olası katkıları konusunda araştırmacılara fikir verecek uygulamalı çalışmaların yapılması önemli görülmektedir. Amaç Bu araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarının zekâ oyunları tecrübelerinden yola çıkarak zekâ oyunlarının sosyal bilgiler eğitimde kullanımına ilişkin görüşlerinin belirlenmesidir. Çalışma Grubu Araştırmanın çalışma grubunu, sosyal bilgiler öğretmenliği lisans düzeyinde eğitim gören ve 4. Sınıfta okuyan toplam 20 sosyal bilgiler öğretmen adayı oluşturacaktır. Yöntem Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının zekâ oyunları tecrübelerinden yola çıkarak bu oyunların sosyal bilgiler eğitimde kullanımına ilişkin görüşlerinin belirlenmesini amaçlayan bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden fenomoloji (olgubilim) yöntemine başvurulacaktır. Çalışma kapsamında ilk olarak zekâ oyunları konusunda uzmanların görüşleri doğrultusunda milli eğitim bakanlığının ortaokullar için belirlediği zekâ oyunları programı çerçevesinde hangi zekâ oyunlarının öğretmen adaylarına tanıtılacağı belirlenecektir. Zekâ oyunlarının belirlenmesinde aynı zamanda ortaokullar için hazırlanmış olan milli eğitim programındaki oyun türleri (akıl yürütme ve işlem oyunları, sözel oyunlar, geometrik/mekanik oyunlar, hafıza oyunları, strateji oyunları ve zeka soruları) ve düzeyleri (başlangıç, orta düzey ve ileri düzey) dikkate alınarak her oyun türünün her seviyesinden bir zekâ oyununa yer verilecektir. Zekâ oyunlarının belirlenmesinden sonra çalışmanın katılımcıları gönüllülük esasına göre belirlenecektir. Belirlenen katılımcılarla 4 hafta boyunca ve her hafta 2’şer saat olmak üzere toplamda 8 saat farklı zekâ oyunları uygulamaları uzman eğitimciler mentorlüğünde yürütülecektir. Bu süreçte öncelikle öğretmen adaylarının bu oyunları tanımaları amaçlanmıştır. Uygulama sonunda ise öğretmen adaylarının zekâ oyunlarının sosyal bilgiler öğretiminde kullanımına ilişkin görüşleri odak grup görüşmesi yöntemiyle ortaya konmaya çalışılacaktır. Odak grup görüşmeleri en fazla yedi katılımcı olacak şekilde üç grup olarak gerçekleştirilecektir. Araştırma süreci devam etmekte olduğu için araştırmanın bulgu ve sonuçları tam metinde detaylı olarak paylaşılacaktır. Sözlü bildiri ZEKA VE BEYNİN FARKLI BÖLGELERİNDEN ELDE EDİLEN EEG VERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: Sinir sistemi, gelişmiş organizmalarda psikolojik sistemin en önemli bileşenidir. Sinir sistemi iç ve dış olayları algılar ve tepkide bulunur. İçsel ve dışsal olaylar duyu organları tarafından algılanır. Beynimiz tüm duyularımızın merkezi konumundadır. Görme, tat alma, koklama, işitme, dokunma duyularını işlevsel kılar. İskeletimiz de bulunan kasların hareket yeteneğini sağlar. Bu sayede, bacaklar, kollar, yüz ve parmakları hareket ettiririz. Tüm bunlara ek olarak bilişsel ve duyuşlar süreçlerin başlatıcısı ve sonlandırıcısı da doğal olarak beyindir. Algılama, işleme ve tepkide bulunma ve sonunda ortaya çıkan bilişsel, duyuşsal ve psikomotor davranışlarımızın ana kaynağı merkezi siniri sistemidir. Öğrenme süreçlerinin tümüde beyinde gerçekleşir. İnsan beyni korteksinde belirli ritmik davranışlar oluşturan çok sayıda nöron vardır. Beyin korteksinde oluşan potansiyel elektriksel değişimler kafatasına yerleştirilen bir çift elektrot ile kaydedilebilir. Bu potansiyel değişimleri frekansları ve güçleri açısından sınıflayarak farklı dalga boyları tanımlanmıştır. Bu dalga boylarındaki değişimler elektroensefalogram (EEG) yöntemiyle gözlenebilir. Dolayısıyla öğrenme süreçlerinde beynin hangi bölgelerinde ne tür aktivitelerin meydana geldiği ve bu aktivitelerin manipule edilip edilemeyeceği sinirbilim alanında yürütülen çalışmaların ana konusudur. Beynin farklı bölümlerinde gözlenen elektrik aktivitesi ile beyin işlevleri ve özellikleri arasındaki ilişkiyi açıklayan çok sayıda araştırma mevcuttur. Bu çalışmanın amacı alan yazın taraması yoluyla beyin aktivitesi ile farklı bilişsel ve duyuşsal kapasiteler ve özellikler arasındaki ilişkilerin derlenmesidir. Lemos ve diğerleri (1998) akıcılık, sözel ve sözel olmayan hafıza ile üst alpha bandında pozitif korrelasyon gözlenmiştir. Schmid, Tirch ve Scherp (2002) alpha Gücüyle zeka arasında yüksek korrelasyon gözlemişlerdir. Jauk ve diğerleri (2012) ıraksak zeka ve alpha gücü arasında yüksek korrelasyon bulmuşlardır. Jearsweld ve diğerleri (2015) açık uçlu bir problem çözme sürecindeki yaratıcılık anlamında zeka ile alpha bandı arasında korrelasyon bulmuşlardır. Doppelmayr ve diğerleri (2002) alpha gücü ile bilişsel performansın daha karmaşık bir ilişki içinde olduğunu ifade etmişlerdir. İki faktörün önemli rol oynadığını söylemişlerdir; (1) tonic ve phasic (uyarıcı temelli) alpha gücü arasındaki ayrım ve (2) zekayla olan ilişki söz konusu olduğu sürece “sinirsel yeterlilik yada etkililik hipotezinin” geçerli olduğunu ifade etmişlerdir. Hafıza performansı ile ilgili olarak Doppelmayr ve diğerleri (2002) iyi performansın tonic alpha gücünde bir yükselmeye fakat (uyarıcı temelli) phasic alpha gücünde ise bir düşüşe sebep olduğunu iddia etmiştir. Örneğin, bilişsel performansta olduğu gibi tonic alpha gücü erken yaştan yetişkinliğe doğru artarken hayatın ilerleyen aşamalarında düşmektedir. Anokhin (1996) ön ve en ön loblarda Raven’s Standart Gelişim Matrisi (Ravens Standard Progressive Matrices - SPM) skoru ile alpha frekansı arasında pozitif korrelasyon gözlenmiştir. Arnthauefs Zeka Testi (IST) den elde edilen sözel beceri faktörü ve Hom’s LPS zihinsel performans testi skoru hem ortalama hem de tepe Alpha frekansı ile anlamlı pozitif ilişki göstermiştir . Ancak Alpha frekansıyla genel, uzamsal ve aritmetik becerilerle herhangi bir ilişki gözlenmemiştir. Bir çok çalışmada zeka ve yaratıcılık ile beyin korteksindeki aktivite arasında negatif korrelasyon elde edilmiştir. Haier ve diğerleri (1998) gibi Neubauer ve diğerleri (2002, 2004) ve Fink (2003) yüksek zekadaki bireylerde diğerlerine göre istatistiksel olarak daha düşük korteks aktivitesi gözlenmektedir. Yani zeka arttıkça aktivite azalmaktadır ve bu “etkililik teorisi” olarak ifade edilmektedir. Yani az enerjiyle çok iş yapabilme etkililiği olarak ifade edilebilir. Çoklu zeka ve EEG konusunda Jun-Su Kang, Swathi Kavuri, Minho Lee (2013) sözel ve sayısal zeka alanında daha düşük skorlar elde eden öğrencilerde daha geniş ve dağınık beyin aktivitesi gözlenmiştir ve bu belirli bir işi yaparken daha çok çaba harcandığına işaret etmektedir. Sözel zeka düzeyi yüksek öğrenciler sol yarıkürede daha yoğun ve sağ parietal lobda daha düşük aktivite göstermişlerdir. Sayısal zeka düzeyi yüksek öğrenciler ön lob aktiviteleri yüksek çıkmıştır. Sayısal ve sözel zeka testlerinde aldıkları skorla beynin sayısal ve sözel ilgili alanlarında korelasyon gözlenmiştir. Sözlü bildiri ZİHİN KURAMI VE BAĞLANTILI BECERİLER: İŞİTME KAYIPLI ÇOCUKLARDA BİR SİSTEMATİK DERLEMEÖzet: Giriş: Bireyin diğer bireylerle düzgün biçimde iletişim kurabilmesi için kendisinin ve başkalarının zihinsel durumlarının, istek, niyet, kanılarının, farkında olması gerekir. Zihin kuramı adı verilen bu becerinin gelişimi bireyin sosyal ve bilişsel gelişim içinde yer almaktadır. Zihin kuramının sosyal ve bilişsel gelişim alanları ile ilgili olması dil gelişiminin zihin kuramında önemli rol oynadığını göstermektedir. İşitme kaybının dil gelişimine olumsuz etkisi açısından bakıldığında, işitme kayıplı çocukların dil gelişiminde yaşadıkları gecikmenin zihin kuramına yansıyacağı düşüncesi ile bu alanda yapılan araştırmalar çoğunlukla zihin kuramı dil becerileri ekseninde ilerlemiştir. Ancak bu araştırmalarda yalnızca sözlü dil becerileri değil işaret dili becerileri de değerlendirilmiştir. Bu noktadan hareketle çalışmada, işitme kayıplı çocukların zihin kuramı gelişimleri üzerine yapılan araştırmaların ve araştırmaların örneklemini oluşturan işitme kayıplı çocukların özelliklerinin yanı sıra bulguların hangi yönde ilerlediğinin belirlenmesi amacıyla bir sistematik derleme planlanmıştır. Yöntem: İşitme kayıplı çocuklarda zihin kuramı ile ilgili araştırmalar sistematik olarak derlenmiştir. Ebscohost, ERIC, ProQuest, Google Scholar ve ULAKBİM bilimsel araştırma veri tabanlarında “theory of mind, false belief, mental state, deaf, hearing impaired, hard of hearing, zihin kuramı, hatalı kanı, yanlış inanç, işitme kayıplı, işitme engelli ve sağır” sözcük grupları ile İngilizce ve Türkçe dillerinde taramalar yapılmıştır. Toplamda 100 adet araştırmaya ulaşılmış, dışlama kriterlerine göre 13 derleme ve 7 yetişkin araştırması sistematik derleme dışında bırakılmıştır. Kalan 80 araştırma 58 makale, 19 tez ve 3 posterden oluşmaktadır. Bu araştırmalarda yer alan 0-18 yaş aralığındaki işitme kayıplı çocukların demografik, odyolojik ve eğitim özellikleri; araştırmaların yöntemsel özellikleri, araştırmalarda kullanılan ölçme araçları ve zihin kuramıyla bağlantılı hangi becerilerin değerlendirildiği çıkarılarak yıllara göre nasıl bir eğilim gösterdikleri belirlenmiş, işitme kayıplı çocuklarda zihin kuramı çalışmalarının bir haritası çıkarılmıştır. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen araştırmaların ağırlıklı olarak nedensel-karşılaştırma modelini kullandıkları belirlenmiştir. Örneklemde küçük yaş grubunun daha çok tercih edildiği ve zihin kuramıyla bağlantılı beceri olarak dil becerilerinin incelendiği görülmüştür. Araştırmaların büyük kısmının psikoloji alanında araştırma yapan bilim insanları tarafından yapıldıkları, eğitim alanındaki bilim insanları tarafından işitme kayıplı çocuklarda zihin kuramı konusunda daha az araştırma yaptıkları, ülkemizde ise eğitim alanında hiç çalışma olmadığı belirlenmiştir. Tartışma: İşitme kayıplı çocukların eğitim programlarında sosyal ve bilişsel gelişimlerini destekleyici düzenlemeler ve uygulamaların yapılmasının önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri ZİHİN YETERSİZLİĞİ OLAN ÇOCUKLARA MADENİ PARA TANIMA BECERİSİNİN ÖĞRETİMİNDE EŞ ZAMANLI ÖĞRETİM YÖNTEMİNİN ETKİLİLİĞİÖzet: Bu araştırmanın amacı zihin yetersizliği olan bireylere para tanıma (madeni para) becerisinin öğretiminde eş zamanlı ipucuyla öğretim yönteminin etkililiğini, sürdürülebilirliğini ve farklı kişilere genellenebilirliğini araştırmaktır. Bununla birlikte, araştırma sürecine katılan katılımcıların anne ve babalarının seçilen becerinin işlevselliğine ve çalışmaya dair görüşleri alınarak çalışmanın sosyal geçerliliği belirlenmeye çalışılmıştır. Bu araştırmada, yaşları 11-13 arasında değişen orta düzeyde zihin yetersizlik tanısı almış olan ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir özel eğitim uygulama merkezine devam eden bir kız ve bir erkek öğrenci olmak üzere toplam iki öğrenci ile çalışılmıştır. Araştırma sürecinde tek denekli araştırma yöntemlerinden katılımcılar arası yoklama denemeli çoklu yoklu modeli kullanılmıştır. Araştırmanın bulgularına bakıldığında, madeni (5 kr, 10 kr, 25 kr, 50 kr ve 1 lira) tanıma becerisi için her iki katılımcının belirlenmiş olan ölçütü karşılar düzeyde (%80) beceriyi sergilediği görülmektedir. Uygulama bittikten bir, iki ve dört hafta sonra için planlanan sürdürülebilirlik oturumları için sadece uygulama bittikten bir hafta sonra sürdürülebilirlik verisi toplanmıştır. Araştırmada kullanılan eş zamanlı ipucuyla öğretim yönteminin, hedeflenen becerinin ediniminde etkili olmasının yanı sıra, katılımcıların bu beceriyi gerçekleştirmede sürdürülebilir olduğunu da göstermektedir. Bununla birlikte, katılımcıların edindikleri beceriyi farklı kişilere genelleyebildiği de görülmektedir. Araştırmanın sosyal geçerlilik bulgularına bakıldığında ise anne-babalar, çocuklarının para tanıma becerisinin kazandırılmasından dolayı memnun olduklarını, seçilen becerinin günlük hayatta önemli olduğunu, para tanıma becerisinin öğretilmesinden ve öğretimde kullanılan yöntemden memnun kaldıklarına dair olumlu yönde görüş bildirmişlerdir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara bakıldığında ileri araştırmalara yönelik, araştırmanın kağıt para tanıma becerisinin öğretildiği, farklı öğretim yöntemlerinin kullanıldığı veya çalışmada kullanılan becerinin aile veya çocuğun bakımı ile ilgilenen kişilerle öğretimin gerçekleştirileceği ebeveyn öğretimi olarak çalışmaların desenlenmesi şeklinde araştırmaların gerçekleştirilmesine yönelik önerilerde bulunabilir. Sözlü bildiri ZİHİN YETERSİZLİĞİ OLAN GENÇ YETİŞKİNLERİN OKUL SONRASI BAĞIMSIZ YAŞAMLARINA İLİŞKİN PAYDAŞLARIN GÖRÜŞLERİÖzet: Bireysel farklılıklar kimi zaman kültür, etnik yapı gibi toplumsal özelliklerde kimi zaman ise zihinsel, fiziksel ve psikoloji gibi bireysel özelliklerde ortaya çıkmaktadır. Zihinsel gelişim özellikleri bakımından farklılık gösteren grup içerisinde zihinsel işlevlerde ve uyumsal davranışlarda önemli düzeyde sınırlılık gösteren bireyler zihin yetersizliği olan bireyler (ZYO) olarak adlandırılmaktadır. Özel eğitimin nihai amacı, ZYO bireylerin olabildiğince bağımsız yaşamalarını ve topluma tam katılımlarını sağlamaktır. Dolayısıyla, ZYO bireylerin, yetişkinliğe ve mesleğe hazırlanmaları ile okul sonrası eğitim süreçlerinde hangi bağımsız yaşam becerilerine gereksinim duydukları ve bu becerileri nasıl kazanacakları büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı ZYO genç yetişkinlerin okul sonrası yaşama ilişkin yaşadığı güçlüklere ve gereksinimlerine ilişkin bireylerin ebeveynlerinin, işverenlerinin ve öğretmenlerinin görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik araştırma ile desenlenmiş olup, ZYO bireylerin ebeveynleri (10), işverenleri (10) ve öğretmenleri (10) olmak üzere toplam 30 kişi ile yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Katılımcılar amaçlı örnekleme türlerinden ölçüt örnekleme ile seçilmiştir. Katılımcılar aranan ölçüt 18 yaş üstü ZYO çocuk sahibi olan ebeveyn, çalışan sahibi olan işveren ve üçüncü kademe atölye derslerine giren öğretmenlerdir. Ebeveynlerden biri erkek, dokuzu kadın olup, yaş aralığı 40-74, %30’u ilkokul, %40’ı ortaokul, %20’si lise ve %10’u lisans mezunudur. Öğretmenlerden dördü erkek, altısı kadın olup, yaş aralığı 25-48, biri yüksek lisans mezunu, diğerleri ise lisans mezunudur. En düşük kıdem yılı 3, en yüksek kıdem yılı ise 26’dır. İşverenlerden ikisi kadın, sekizi erkek olup, yaş aralığı 25-65, biri lise, biri yüksek lisans, sekizi lisans mezunudur. İşverenlerin %60’ı gıda, %20’si hizmet, %10’u ithalat ve %10’u elektronik sektöründe yönetici ya da müdür pozisyonunda çalışmaktadır. Görüşmeler NVivo11 programı aracılığıyla tümevarım analizi ile analiz edilmiştir. Görüşmelerden elde edilen bulgular 12 tema altında toplanmıştır. Bu temalar; ZYO bireylerin gün içinde yaptıkları eylemler, yetişkin-iş yaşamına hazırlanmada yaşadıkları güçlükler ve bu güçlüklerin nedenleri, ZYO bireylerin ailelerine ilişkin düşünceler, geçmiş okul eğitimlerinin gelecek yaşamına etkisi, okul sonrası bağımsız yaşam eğitimi deneyimleri, mesleki deneyim süreçleri, istihdamlarına ilişkin düşünceler, bağımsız yaşam eğitimine gereksinim duyulmasının nedenleri ve bu eğitimlerde gereksinim duyulan konular şeklinde sınıflandırılmıştır. Bulgularda en sık ifade edilen ve vurgulanan konu ZYO bireylerin yetişkin yaşamına hazırlanmadaki bilgi ve beceri yetersizliği olduğu ve bunu gidermek üzere eğitimler planlanması gerektiğidir. Bu çalışmanın bulguları, alanyazındaki araştırmaların ZYO bireylerin okul sonrası yaşamlarında desteğe gereksinim duydukları ve yetişkin yaşamına nitelikli eğitimlerle hazırlanamadıklarına ilişkin bulguları desteklemektedir. Türkiye’de ZYO bireylerin okul sonrası yaşamlarına ilişkin durumu ortaya koymaya yönelik çalışmalara gereksinim duyulmaktadır. NOT: Görüşme bulgularına (temalara) ilişkin detaylı bilgiler ve alıntılar posterde sunulacaktır. Sözlü bildiri ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLAR İÇİN OYUNLAŞTIRILMIŞ EĞİTİM MATERYALİ PLAYING EDUCATION MATERIAL FOR MENTALLY HANDICAPPED CHILDREN SEBAHATTİN KARTAL1Özet: Zihinsel yetersizlik, gelişimsel dönemler sırasında görülen, uyumsal davranışlarda kalıcı bozukluklarla ortaya çıkan genel zihin fonksiyonlarında ortalamanın anlamlı düzeyde altında olması şeklinde tanımlanmaktadır (MEB,2015). Zihinsel yetersizliğe sahip bireylere verilen eğitim hizmetleri, bireylere toplum içerisinde başkalarına bağımlı olmadan yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli bağımsız yaşam becerilerini kazandırmayı amaçlamaktadır. Bu beceriler; günlük yaşam becerileri, toplumsal uyum becerileri, iş ve meslek becerileri, işlevsel akademik becerileri, vb. gibi sıralanabilir. Bu becerilerin kazanımı, özel eğitim programlarının amaçlarının, içeriğinin düzenlenmesine, uygun eğitim materyallerinin seçimine ve içeriğe uygun özel eğitim yöntem ve tekniklerinin uygulanmasına bağlıdır. Öğrenme ortamlarında zihinsel yetersizliğe sahip bireylere yönelik, onların eğitimini kolaylaştıran yöntem ve materyallerin kullanılması ile akademik olarak ilerleyebilecekleri akademik çalışmalarda görülmektedir (Stefanic, 1996; Villanueva vd., 2012). Bu çalışmada; zihinsel, yaygın gelişimsel bozukluk yetersizliklerine sahip bireylerde günlük yaşam ve iletişim becerileri alanlarına ve ince motor becerilerinin gelişimine yönelik çalışmaları desteklemek için, oyunlaştırılmış bir eğitim materyalinin tanıtımı yapılacaktır. Bu materyal geliştirilirken Tübitak 1007 Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme projelerini destekleme programı kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Genel Müdürlüğü ile birlikte çalışılmıştır. Çalışma boyunca konuyla ilgili uzman görüşleri alınmıştır. Oyunlaştırılmış Eğitim materyalinin saha çalışması henüz yapılmamıştır. 1. Dr.Öğrt.Üyesi Cumhuriyet Üniversitesi skartal@cumhuriyet.edu.tr ---------------------------------------------------------------------------------------------------- MEB. (2015) T.C Milli Eğitim Bakanlığı, Çocuk Gelişimi Zihinsel Engelliler Kitabı 2015 Ankara. Stefanic, G.P. (1996). Teaching science to students with disabilities: Experiences and perceptions of classroom teachers and science educators. A Special Publication of the Association for the education of Teachers in Science. Villanueva M.G., Taylor J., Therrien W. and Hand B. (2012). Science education for students with special needs. Studies in Science Education,48(2), 187–215. Sözlü bildiri ZİHİNSEL MODELLERÖzet: Zihinsel modeller Dünya’daki olayları anlamak ve algılamak için insanların düşüncelerinde var olan gerçek durumların içsel sunumlarıdır ve aynı zamanda insanlara düşüncelerini kullanırken rehberlik ederler. Başka bir deyişle, zihinsel modeller herhangi bir olgu hakkında mantık çıkarmak, tanımlamak, açıklamak, tahmin etmek ve bazen de kontrol etmek için kullanılan bilişsel gösterimlerdir. Zihinsel bir model, olayların ya da süreçlerin yapısal benzerliklerini belirten içsel bir temsildir. Bu modellerin asıl görevi, bireylere fiziksel dünyayı açıklamak ya da sezmek, tezlerini yorumlamak için pusula olmaktır. Çalışmanın amacı, hücre kavramının öğrenciler tarafından ne kadar ve nasıl anlamlandırıldığını belirlemektir. Çalışma 2016-2017 eğitim öğretim yılında Muğla ilindeki bir ilköğretim okulundaki 6. Sınıf öğrencilerinden dokuz kişi ile birlikte yürütülmüştür. Öğrencilerin hücre modellerini zihinlerinde nasıl yapılandırdıklarını belirlemek amacıyla açık uçlu bir soru geliştirilmiştir. Çalışma sırasında çeşitli araştırmalar incelenip bu araştırmaların sonuçları doğrultusunda öğrencilerin hücre yapıları ile ilgili bilgilerini ortaya çıkarmak adına açık uçlu bir sorudan oluşmuş nitel bir araştırma türüdür. Araştırma kapsamındaki veriler betimsel analiz yöntemi ile değerlendirildiğinde üç ayrı grup elde edilmiştir. Öğrencilerin zihinlerindeki hücre yapılarına bakılarak belirli bir model dikkate alınarak 4 ayrı seviye grubu oluşturulmuştur. ( Seviye1, Seviye2, Seviye3 ve Seviye4 ). Çalışma sonucunda, araştırmaya katılan öğrencilerin tamamı Seviye 2 ve Seviye 3’de yer aldığı görülmüştür. Zihinsel modellerin tam ve doğru bir şekilde ortaya çıkmasını sağlamak adına öğretmenlerin klasik yöntemlerle işlenen dersleri çok fazla kullanmamaları aksine öğrencinin işlenen konu kapsamında bire bir etkin rol oynayarak, yaparak yaşayarak öğrenme sürecine dahil edilmelerini sağlayacak yöntemleri kullanmaları önerilebilir. Sözlü bildiri ZİYA GÖKALP, İÇTİMAİ MEFKûRE VE EĞİTİMDE TEMEL İDEOLOJİK ÇERÇEVEÖzet: Ziya Gökalp, İçtimai Mefkûre ve Eğitimde Temel İdeolojik Çerçeve ÖZET Bu bildiride Ziya Gökalp’in eğitim ve kültür konusundaki yaklaşımları esas alınarak Türkiye’deki eğitim tartışmalarının ideolojik ve siyasal boyutlarına dikkat çekilecektir. Ziya Gökalp’in Cumhuriyetin kurucu felsefesinin oluşumunda oynadığı etkili role vurgu yapılarak, eğitimin sosyolojik analizine dönük ideolojik tartışmalar yapılmaya çalışılacaktır. GİRİŞ Ziya Gökalp, yirminci yüzyılın başlarında yaşamış ve görüşleriyle Türkiye genelinde siyasal, toplumsal, kültürel ve ideolojik düşün yapısının şekillenmesinde önemli rol oynamış bir düşünürdür. Ziya Gökalp, düşünceleri ile Cumhuriyet tarihi boyunca hemen hemen tüm siyasal, sosyal, kültürel ve düşünsel politikaların belirlenmesinde temel bir referans kaynağı olmuştur. Ziya Gökalp, İttihat Terakki dönemi ve erken Cumhuriyet döneminde düşüncelerini geliştirmiş ve ortaya koymuştur. Hem İttihat ve Terakki döneminin hem de erken Cumhuriyet döneminin kamusal felsefelerinin saptanmasında önemli rol oynamış, Türkçü ve Batıcı yazardır. Ziya Gökalp, düşüncesinin öncelikle sentez boyutuna öncelik veren ve bu doğrultuda rasyonel görüşleriyle ön plana çıkan bir düşünürdür. Türkiye toplumunun bunalımdan çıkışı için çözüm önerileri geliştirmek üzere sosyoloji bilimine başvuran Ziya Gökalp, pratik görüşleriyle toplumsal sorunlara çözüm geliştirmeye çalışmıştır. Ziya Gökalp, Türk toplumun temel ideolojik/kültürel paradigmalarını üç temel parametre ile açıklamaya çalışır: rasyonalize edilmiş milliyetçilik dolayımıyla Türkçülük, laik/seküler içeriği ile yeniden tanımlanmış İslamcılık ve batı-modernlik ekseninde sorunsal bir alan olarak batıcılık. Ziya Gökalp sistemini bu üç parametre arasında kurduğu sentez ve ağırlık noktalarıyla belirginleşmiştir. Birey, toplum ve kültür bağlamında geliştirdiği görüşleri üç parametre arasında kurduğu sentezin ağırlık noktalarıyla görünürlük kazanmıştır. Ziya Gökalp, düşünceleri içerisinde önemli bir boyutta eğitime yer vermiştir. Eğitim, yeni insan ve yeni topluma gidişte en önemli kurumsal boyutu içermektedir. Ziya Gökalp, gelenek ile modernlik arasındaki gerilimleri daha çok modernlik yönünde çözmeye yönelik olarak düşüncelerini kurgulanmış olduğu için bu çalışmada eğitim, bir modernlik projesi bağlamında ele alınıp irdelenecektir. Çalışma, Ziya Gökalp ekseninde modernlik paradigmasının eğitim ve kültür boyutunda aldığı görünümleri açıklamaya yönelik bir çerçevede tasarlanmış ve bu doğrultuda ele alınmıştır. KAYNAKLAR Gökalp, Ziya, (1973), Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri, (Haz.) Rıza Kardaş, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul. Heyd, Uriel, (1979). Türk Ulusçuluğunun Temelleri, (çev.) Kadir Günay, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. Parla, Taha, (2001). Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm, (Yay. Haz.) Füsun Üstel, Sabir Yücesoy, İletişim Yayınları, İstanbul. Sözlü bildiri ZOR ŞARTLARDA VE ÇEVRELERDE OYUN: İSTANBULDAKİ ROMAN MAHALLERİNDE OYUNA ERİŞİMÖzet: Bu araştırmanın amacı zor şartlarda ve çevrelerde yaşayan çocukların oyuna erişim haklarını incelemektir. Oyun çocukların gelişimi için onlara güvenli bir ortam sunar. Zor şartlarda ve çevrelerde yaşayan çocuklar için oyunun sağladığı bu güven ortamı daha fazla önem arz etmektedir. Türkiye’de Roman halkı düşük eğitimli ve düşük sosyal statüye sahip olarak görünmektedir. Roman çocuklar ekonomik zorluklar sonucunda sınırlı kaynaklarla yaşamak ve her gün bir çok krizle başa çıkmak zorunda kalmaktadır. Mahalleleri tehlikeli görülmekte, bu nedenle mahallelere ziyaretçiler girmemektedir. Araştırma yöntemi olarak katılımcı nitel çalışma benimsenmiştir. Bu yöntemle Roman çocukların oyun yoluyla yaşadıkları sıkıntıları çözme şekilleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Araştırma süresince, İstanbul’daki üç mahalleyi 6 kez ziyaret ettim. Çocukların bakış açısını anlamak için farklı teknikler kullandım. Farklı aktivitelerine katılarak oyunlarını anlamaya çalıştım. Üniversitemin etik komitesinden onay ve ebeveyn ve çocuklarından onam aldım. Araştırmanın sonucunda, mahallelerde sunulan sosyal hizmet kapsamındaki oyun temelli etkinliklerin çocukların yaşadıkları zorluklarda onlara yardımcı olduğu belirlenmiştir. Güvenilir yetişkinlerle oynadıkları oyunlar vasıtasıyla kurulan bağın, çocukların kendilerine olan güvenini arttırdığı gözlemlenmiştir. Özellikle zor şartlarda ve çevrelerde yaşayan çocuklar için oyun fırsatları yaratılmasının çocukların esenliklerini arttıracağı düşüncesiyle, finansal destekle programlar oluşturulması bu yolla oyun için zaman ve mekan yaratılması önerilmektedir. Sözlü bildiri ZORBALIK KONUSUNDA FARKINDALIK OLUŞTURULMASININ YOLLARINDAN BİRİ: ÇOCUK ŞARKILARIÖzet: Günümüz toplumunda çoğu birey için duygu ve düşünceleri anlatmanın yollarından biri de müziktir. Sokakta, bazı okul koridorlarında ve neredeyse insanın olduğu her yerde müzikle buluşuyoruz. Bu anlamda mevcut araştırmada çocuk şarkılarında okul zorbalığının nasıl işlenebileceğinin belirlenmesi ve bu şarkılar yoluyla öğrencilerin duygudaşlık becerisinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın temel veri kaynağı ‘’Şubadap Çocuk’’ grubunun youtube’da dört farklı videoyla yayınladığı ‘’Çekirdeksiz Domates’’ isimli şarkı sözleridir. Bu yönüyle araştırma nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi deseniyle gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda mevcut çalışmanın verileri, zorbalık alan yazın taraması yapıldıktan sonra araştırmacılar tarafından geliştirilen kontrol listesi ile toplanmıştır. Araştırmanın veri analizi kontrol listelerinde belirlen maddelerin şarkı sözlerinde tekrarlanma sayısının belirlenmesiyle yapılmıştır. Araştırma bulgularına göre incelenen eserde zorbalık konusunda şu sonuçlara ulaşılmıştır: (1) Eserin doğrudan zorbalığı içerdiği, (2) Eserde zorbalığa uğrayan bireylerin özelliklerinin sergilendiği (güvensiz, çekingen, fiziksel olarak zayıf) ve bireyin dışlandığı, (3) zorbalığa uğrayan bireylerin pasif ve itaatkâr davrandığı, (4) zorbalık eylemlerine tanık olan seyircilerin, alkış tuttuğu ve (5) zorbalığa uğrayanların bu durumu kimseyle paylaşmadığı belirlenmiştir. Bu yönüyle incelenen şarkıda özellikle de zorbalığa uğrayan çocuğun bu duruma sessiz kalması, durumu hiç kimseyle paylaşmaması ve zorbalığa tanık olan seyircilerin bu durumda alkış tutması, zorbalığa uğrayan çocuğun yalnız kalması, yardım almaması ve zorbalığa tekrar tekrar uğraması sonucunu doğuracaktır. Oysa bu amaçla yazılacak şarkı sözlerinde tam tersine zorbalığa dikkat çekmenin yanı sıra zorbalıkla nasıl baş edebileceği ve seyircilerin gücünün harekete geçirilmesinin zorbalığın azaltılması ve önlenmesindeki öneminin vurgulanması kritik önem taşımaktadır. Sözlü bildiri ZUR KONZEPTION EINES RAHMENLEHRPLANS FÜR EINSATZ IN DEN DAF VORBEREITUNGSKLASSEN IN DER TÜRKEIÖzet: Das umfassende Angebot von deutschsprachigen Studiengängen an zahlreichen Universitäten in der Türkei bringt das Bedürfnis eines studienvorbereitenden DaF- Unterrichts mit sich, der in der Türkei überwiegend an den Fremdsprachenhochschulen der einzelnen Universitäten durchgeführt wird. Vorrangiges Ziel der vorliegenden Arbeit ist die Erstellung eines Rahmenlehrplans, der sich für den Einsatz im studienvorbereitenden Deutschunterricht an den türkischen Universitäten eignet und somit den Lehrenden in diesem Bereich ein einheitliches Gerüst vorgibt, das mit entsprechenden Lerninhalten zu füllen ist. Im Zusammenhang dieses Vorhabens wurden zunächst alle Universitäten in der Türkei ermittelt, die einen studienvorbereitenden DaF Unterricht zur Vorbereitung auf das deutschsprachige Studium anbieten. Dieser Ermittlung folgte eine Untersuchung der spezifischen Aufnahmebedingungen der einzelnen Abteilungen, die erwies, dass sich Unterschiede in den Aufnahmebedingungen in dem Sinne zeigten, dass eine Mehrzahl der Abteilungen Studenten aufnimmt, die an der zentralen Aufnahmeprüfung in einer der drei Sprachen Englisch, Deutsch oder Französisch teilgenommen haben. Für die Entwicklung des Rahmenlehrplans wurde neben einer Umfrage mit den Zuständigen im studienvorbereitenden DaF Unterricht an den einzelnen Fremdsprachenhochschulen auch Interviews durchgeführt. Zentrale Fragestellungen der Umfrage waren, welches Ausgangsniveau am Ende der Vorbereitungsklasse angestrebt, welches Lehrwerk im studienvorbereitenden DaF Unterricht eingesetzt, ob fertigkeitsgetrennt oder fertigkeitsintegriert unterrichtet wird und wie viele Unterrichtsstunden in der Woche die Studenten DaF Unterricht erhalten. Durch eine Auswertung der Ergebnisse konnte empirisch festgelegt werden, dass nicht nur Differenzen bei den spezifischen Aufnahmebedingungen, sondern auch Unterschiede im Rahmen der Durchführung, dem angestrebten Ausgangsniveau und der zeitlichen Organisation des studienvorbereitenden Deutschunterrichts in der Türkei aufzuweisen sind. In Anlehnung auf die Untersuchungsergebnisse wurde ein Rahmenlehrplan auf dem Referenzniveau B1 für den studienvorbereitenden DaF Unterricht in der Türkei erstellt, der sich auf die Vorgaben des GER stützt. Des Näheren werden im Rahmenlehrplan Bereiche wie Ziele im Bereich des Sprachniveaus, die Vermittlung der Teilfertigkeiten, die Themen-bereiche, unterrichtsmethodische Grundsätze u.ä. Gesichtspunkte behandelt. Sözlü bildiri ОБРАЗОВАНИЕ И НАУКА - РАВНЫЕ УСЛОВИЯ ДЛЯ ВСЕХ. ГЛОБАЛЬНЫЕ ВЫЗОВЫ УЧЕНЫХ РАЗНЫХ СТРАНÖzet: В работе приводится характеристика образования и науки, их влияние на мирную творческую жизнь, появление глобальных вызовов в науке. Образование и наука определены как приоритетные направления развития национальной экономики, которые постоянно находятся в процессе реформирования и модернизации. Отмечено, что XXI век ознаменован переходом к постиндустриальному обществу, в котором образование и наука являются главным товаром рыночных отношений. Отмечено, что глобализация, приватизация, маркетизация, конкуренция в сфере высшего образования, в том числе за долю иностранных студентов – все это мировые тенденции связаны с развитием образования как сферы услуг. На чем базируется это направление развития образования? На том, что в мире существует растущая потребность в высшем образовании. В этих условиях высшее образование превращается из сегмента социальной сферы, занимавшегося профессиональной подготовкой кадров, в самостоятельную отрасль национальной политики. При этом результаты функционирования вузов влияют на конкурентоспособность страны. Обращено внимание на глобальные вызовы современной жизни – самые распространенные и опасные заболевания, такие как рак, сосудистые и др. Описаны новые возможности в диагностике, лечении, создании новейшей аппаратуры, доступные и эффективные лекарственные средства. Образование и наука в условиях мирной жизни во всех странах дают равные возможности для получения результатов своей работы. В процессе получения научных достижений жизнь выдвигает перед учеными глобальные вопросы – как улучшить качество жизни, здоровье, создать новые доступные для всех натуральные лекарственные препараты, улучшить качество питьевой воды, качество пищи, создать современную аппаратуру для диагностики и лечения различных опасных заболеваний, в том числе онкологических. Итак, работая в науке мы в течении многих лет изучали вопрос злокачественных заболеваний органов пищеварения. Наука, являясь у нас формой человеческой деятельности в клинике (поликлинике), направлена на структурированное познание, преобразование и представляет собой систему знаний о мире и практической деятельности, основанные на них. А предметом современной науки можно назвать формы и виды движения материи, и их восприятие в сознании человека. Образованием принято считать специфическую деятельность человека, которая направлена на приобретение систематизированных взглядов и представлений в конкретной области. Sözlü bildiri Система образования Азербайджана как социальный институт в процессе глобализации и демократизации обществаÖzet: Проблема оптимизации и демократизации системы образования уже давно стала предметом социофилософского анализа. Известно, что нормальное функционирование любого современного общества невозможно без полноценной системы образования. Образование давно уже стало одним из первостепенных факторов экономического развития, важным инструментом политики любого государства, т.к. оно связано со всеми сферами общественной жизни. Поэтому, необ¬хо¬димо разрабатывать програм¬му воспитания молодёжи, как в шко¬ле, так и в ву¬зе, которая в целом должна рассматривать систему образования как раз¬ви¬-ваемую и саморазвивающую систему. Приоритетные направления обра¬зова-ния должны отражать ведущие тенденции и факторы общественной жизни. Очевидно, положение дел в системе Азербайджанского образования в последние десятилетия меняется. И сегодня, главное - сохранить целостность и системность национальной образовательной системы. Во-первых, система образования должна выполнять свои социально значимые функции по качественному, доступному и непрерывному образованию и обучению молодёжи профессиональной подготовке. Во-вторых, нужно преодолеть экономические трудности в обществе в целом, и в системе образования, в частности. В-третьих, азербайджанское общество должно преодолеть социально-политический, идеологический и др. кризисы, которые связаны с «кризисом» человека. Образование как социальный институт представляет собой относительно устойчивую форму социально-образовательной практики. В процессе образования организуется общественная жизнь, обеспечивается связь между обществом и личностью, прошлым и настоящим. В современных условиях главная цель анализа этих взаимосвязей заключается в поисках ответа на вопрос: в какой степени система образования удовлетворяет потребности общества и личности. Философско-социологическая наука выработала различные научные (в т.ч. и социологические) модели и подходы, в силу чего она по-разному представляет эти функции. В целом же, система образования должна функционировать как система развития и саморазвития личности, удовлетворяющая её потребности в духовном росте, обеспечивающая усвоение ею не только созданного человечеством социального опыта, необходимого для воспроизводства общественной жизни, но и формирование в ней методологии поведения, навыки и умение жить и работать в условиях рыночной экономики, глобализации, а в соответствии с Конституцией Азербайджанской Республики, активно участвовать в формировании цивилизованных основ гражданского общества и правового государства, отвечающим стратегическим целям и потребностям Азербайджанского народа. Sözlü bildiri Фронезис образования 2.0Özet: Одним из главных критериев построения эффективной системы образования, является ее соответствие современным запросам общества, а также возможности быстрой адаптации к изменчивой внешней среде. Поэтому разработка различных методов, подходов администрирования сферы образования является актуальной проблемой научных поисков. Не смотря на то, что современные исследования предоставляют широкий набор инструментов, тем не менее, наблюдается кризис администрирования системы образования, прежде всего в долгосрочной перспективе. Если «здесь»и «сейчас» видим целесообразность использования определенного подхода, то уже завтра он абсолютно становится неэффективным, и мы должны опять искать новый. В таком постоянном разно-векторном поиске теряется направление, структура, целостность системы образования, а иногда и ее смысл.Старая (традиционная)система не работает, а новая не принимается.Если обобщить существующие подходы в администрировании, то получим бифуркационную модель «контроль-стимул»: мы разрабатываем либо дополнительные методы контроля, либо методы стимулирования.Однако возникает вопрос: прежде всего практического применения этих методов в той или иной ситуации? Как не потерять целостность, гармоничность, духовность будущего образования? Как приостановить увеличивающие в геометрической прогрессии внедрение технологий ради самих же технологий? Как из многочисленных подходов-пазлов увидеть и воссоздать целостную картину, не потеряв ребенка и студента. В нашем исследовании мы акцентируем внимание на разработке и целесообразности применении фронезиса (практической мудрости) образования 2.0. Этот подход – подход «паузы», который предоставит возможность пересмотреть потенциальные возможности традиционной и скорректировать будущую систему образования через призму практической мудрости, опираясь, прежде всего, на этико-эстетические императивы человеческой мотивации. Теоретическую базу исследования составили труды украинских и зарубежных авторов в области педагогики, менеджмента, философии образования, философии культуры, философской антропологии и психологии. В качестве основной теоретико-методологической позиции использовано идею «практической мудрости» (Б. Шварц, К. Шарп), которая дает возможность балансировать между жесткими правилами, стимулами и здравым смыслом, идеями фронезиса (Аристотель) и«мансардности» (В. Исаев) для определения новой формы диалектики культуры и цивилизации в современном образовательном пространстве. Для конструктивного решения поставленных задач используются следующие методы: метод логико-философской реконструкции (В. Моисеев) для воссоздания целостной системы образования и метод моделирования, который применяется для объединения существующих подходов администрирования образовательного пространства. Также использовались методы анализа, синтеза и абстрагирования. Теоретическая разработка подкрепляется изучением систем администрирования учебных заведений Украины и Франции, а также принятием участия в различных международных программах, проектах: USAID, CEUME, WORLD LEARNING, EDUCATIOR IMPACT, DOCCU, ERASMUS+. В проведенном исследовании представлено философское понимания современной образовательной системы 2.0. Фронезис образования рушит любую систему контроля-стимулов, открывает дополнительные возможности преодоления в будущем антропологической асимметрии развития культуры и цивилизации, а так же показывает целесообразность децентрализации и демократизации будущего образовательного пространства. Sözlü bildiri ‘ANNE’ ÖĞRETMEN, ‘KUTSAL’ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ : METAFORİK ÇALIŞMAÖzet: Bilim ve teknolojinin gelişimi ve küresel yaygınlaşmasındaki engellenemez yükseliş, öğrenen toplumun oluşmasını gerektirmektedir. Toplumun öğrenen hale gelebilmesinde öğretmenin önemli rolü yadsınamaz. Sünbül’ün (2001) de vurguladığı gibi her ne kadar dersin içeriği işlevsel şekilde yapılandırılsa da ders, etkin bir öğretmen tarafından yürütülmezse öğrenme çıktıları istenilen düzeyde olmaz. Toplumun gelişiminde öğretmenlerin etkililiği ve dolayısıyla öğretmenlik mesleğinin istenilen düzeyde yerine getirilmesi önemlidir. Bu çalışmada öğretmenlerin “öğretmen” ve “öğretmenlik mesleği” kavramlarına ilişkin oluşturdukları metaforların belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaca uygun olarak nitel temele dayalı betimsel araştırma deseni tercih edilmiştir. Çalışma grubu olarak Denizli ilinde MEB’e bağlı ilköğretim kurumlarında görev yapan farklı branşlardaki öğretmenler seçilmiştir. 267 öğretmen ile çalışılan bu çalışmada veri toplama aracı olarak iki bölümden oluşan açık uçlu form kullanılmıştır. Formun birinci bölümünde kişisel bilgiler (cinsiyet, kıdem, branş) kayıt altına alınmıştır. İkinci bölümde ise katılımcıların öğretmen ve öğretmenlik mesleğine yönelik algılarını belirlemeyi amaçlayan açık uçlu iki soru sorulmuştur. Açık uçlu sorulara verilen cevaplardan elde edilen veriler, içerik analizi yöntemi ile çözümlenmeye başlanılmıştır. Çözümleme aşamasında öncelikle hatalı doldurulan, benzetme ya da benzetilen yönü boş bırakılan ve benzetilen ile benzetme arasında ilişkinin kurulamadığı verilerin olduğu formlar ayıklanmıştır. Çözümlemenin sonunda temalara ayrıştırılacak olan verilerden şu ana kadar elde edilen ön bulgulara göre öğretmenin ‘anne’ye öğretmenlik mesleğinin ise ‘annelik-babalığa’ daha çok benzetildiği görülmektedir. Sözlü bildiri ‘HARVEY’ FİLMİ BAĞLAMINDA İNSANIN DEĞERİ VE DEĞERLERİÖzet: GİRİŞ Problem Durumu Saygı, dürüstlük, adalet, eşitlik gibi kişilerarası ilişkilerin temelindeki anlamla ilgili soruların ortaya koyulması, ‘insanının değeri’ni; sanat ve bilim gibi insanın başarılarına ya da ürettiklerine ilişkin unsurlar ise ‘insanın değerleri’ni oluşturmaktadır (Kuçuradi, 2013). Bu araştırmada amaç, ‘Harvey’ filmi aracılığı ile analiz edilen temalar doğrultusunda, insanın değeri ve değerlerine ilişkin bulguları ortaya koymaktır. Bulgulardan elde edilen insanın değeri ve değerlerine ilişkin sonuç ve tartışmaların ise değerler eğitimi program geliştirme çalışmalarına özgün katkı sunacağı düşünülmektedir. 1950 yapımı ‘Harvey’ filminde ana tema, insanın öznel değer yargılarından uzaklaştığında, insanın kendine özgü değerinin, doğru bir biçimde değerlendirilebilineceğini ya da insana doğru bir değer atfedileceğini göstermektir. Değerlendirme, bir insanı, bir insanın eylemini, bir eseri, bir olayı anlamak ve kendi alanı veya benzerleri arasında yerini bulmak olarak anlaşılabilir. Değerlendirilene değerlendiren tarafından aralarındaki özel ilişkiden dolayı atfedilen değer olumlu bir anlam taşır (Kuçuradi, 2013, s.26). Değer biçme ise değerlendirilmesi söz konusu olan şeyin kendisi hesaba katılmadan geçerli ilkeler, standartlar, normlar, modalar bakımından yapılır (Kuçuradi, 2013, s. 28). Amaç Bu araştırmada amaç klasik kült film kategorisinde yönetmenliğini Henry Koster’in üstlendiği 1950 yapımı ‘Harvey’ filmi aracılığı ile insanın değeri ve değerlerine ilişkin içerik analizi yapmaktır. Söz konusu bulguların ışığında elde edilecek sonuç ve tartışmanın değerler eğitimi program geliştirme çalışmalarına katkı sunması düşünülmektedir. Yöntem Araştırmada içerik analizi tekniklerinden betimsel analiz yaklaşımı kullanılacaktır. Bu yaklaşıma göre elde edilen veriler, daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve yorumlanır. Betimsel analizde görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık yer verilir (Yıldırım ve Şimşek, 2013, s. 256). Sonuç ‘Harvey’ filminin etik ilişki inşa etme ekseninde değerlere ilişkin özgün yönlerinin analizinin yapıldığı bu çalışmada sonuç olarak şunlar söylenebilir: İnsanın değeri, bir insanın diğer insanlar karşısındaki konumunu içerir. Bulgulardan yola çıkılarak insanın değerine ilişkin ana temaların; ‘canayakınlık’, ‘dürüstlük’, ‘güler yüzlülük’, ‘cömertlik’, ‘sakin beden dili’ olduğu söylenebilir. İnsanın değerleri, insanın başarıları ve ürettikleridir. Bulgular ışığında bu değerlere ilişkin temalar; ‘eleştirel okuryazarlık’, ‘içtenlik, sevgi ve iyilik temelli ikna gücü’, ‘dostluk’ olduğu söylenebilir. Son olarak, bulgulardan elde edilen verilere göre insan değerinin farkındalığının yaşandığı bir ‘etik ilişki’ inşa edilmektedir. Kaynaklar Kuçuradi, İ. (2013). İnsan ve Değerleri. Türkiye Felsefe Kurumu (5. Baskı). Ankamat Matbacılık, Ankara. Kuçuradi, İ. (2015). Etik. Türkiye Felsefe Kurumu (6. Baskı). Şen Matbaa, Ankara. Yıldırım, A., Şimşek, H. (2013). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (9. Baskı). Seçkin Yayıncılık, Ankara. Sözlü bildiri ‘HARVEY’ FİLMİ BAĞLAMINDA İNSANIN DEĞERİ VE DEĞERLERİÖzet: Pınar Kızılhan Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Programları ve Öğretim p.leibniz.k@gmail.com Problem Durumu Saygı, dürüstlük, adalet, eşitlik gibi kişilerarası ilişkilerin temelindeki anlamla ilgili soruların ortaya koyulması, ‘insanının değeri’ni; sanat ve bilim gibi insanın başarılarına ya da ürettiklerine ilişkin unsurlar ise ‘insanın değerleri’ni oluşturmaktadır (Kuçuradi, 2013). Bu araştırmada amaç, ‘Harvey’ filmi aracılığı ile analiz edilen temalar doğrultusunda, insanın değeri ve değerlerine ilişkin bulguları ortaya koymaktır. Bulgulardan elde edilen insanın değeri ve değerlerine ilişkin sonuç ve tartışmaların ise değerler eğitimi program geliştirme çalışmalarına özgün katkı sunacağı düşünülmektedir. 1950 yapımı ‘Harvey’ filminde ana tema, insanın öznel değer yargılarından uzaklaştığında, insanın kendine özgü değerinin, doğru bir biçimde değerlendirilebilineceğini ya da insana doğru bir değer atfedileceğini göstermektir. Değerlendirme, bir insanı, bir insanın eylemini, bir eseri, bir olayı anlamak ve kendi alanı veya benzerleri arasında yerini bulmak olarak anlaşılabilir. Değerlendirilene değerlendiren tarafından aralarındaki özel ilişkiden dolayı atfedilen değer olumlu bir anlam taşır (Kuçuradi, 2013, s.26). Değer biçme ise değerlendirilmesi söz konusu olan şeyin kendisi hesaba katılmadan geçerli ilkeler, standartlar, normlar, modalar bakımından yapılır (Kuçuradi, 2013, s. 28). Amaç Bu araştırmada amaç klasik kült film kategorisinde yönetmenliğini Henry Koster’in üstlendiği 1950 yapımı ‘Harvey’ filmi aracılığı ile insanın değeri ve değerlerine ilişkin içerik analizi yapmaktır. Söz konusu bulguların ışığında elde edilecek sonuç ve tartışmanın değerler eğitimi program geliştirme çalışmalarına katkı sunması düşünülmektedir. Yöntem Araştırmada içerik analizi tekniklerinden betimsel analiz yaklaşımı kullanılacaktır. Bu yaklaşıma göre elde edilen veriler, daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve yorumlanır. Betimsel analizde görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık yer verilir (Yıldırım ve Şimşek, 2013, s. 256). Sonuç ‘Harvey’ filminin etik ilişki inşa etme ekseninde değerlere ilişkin özgün yönlerinin analizinin yapıldığı bu çalışmada sonuç olarak şunlar söylenebilir: İnsanın değeri, bir insanın diğer insanlar karşısındaki konumunu içerir. Bulgulardan yola çıkılarak insanın değerine ilişkin ana temaların; ‘canayakınlık’, ‘dürüstlük’, ‘güler yüzlülük’, ‘cömertlik’, ‘sakin beden dili’ olduğu söylenebilir. İnsanın değerleri, insanın başarıları ve ürettikleridir. Bulgular ışığında bu değerlere ilişkin temalar; ‘eleştirel okuryazarlık’, ‘içtenlik, sevgi ve iyilik temelli ikna gücü’, ‘dostluk’ olduğu söylenebilir. Son olarak, bulgulardan elde edilen verilere göre insan değerinin farkındalığının yaşandığı bir ‘etik ilişki’ inşa edilmektedir. Kaynaklar Kuçuradi, İ. (2013). İnsan ve Değerleri. Türkiye Felsefe Kurumu (5. Baskı). Ankamat Matbacılık, Ankara. Kuçuradi, İ. (2015). Etik. Türkiye Felsefe Kurumu (6. Baskı). Şen Matbaa, Ankara. Yıldırım, A., Şimşek, H. (2013). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (9. Baskı). Seçkin Yayıncılık, Ankara. Sözlü bildiri ‘İDEAL ÖĞRENCİ’: ÖĞRETMENLERİN BİLİŞSEL KURGULARIN İNCELENMESİÖzet: Bilişsel yapı teorisinin temel noktası, bilişsel yapıdır. Bilişsel yapı, öğrenme ve hatırlamanın temelini olup bu yapı, yeni edinilen bilginin kaynaştığı genel çerçeveyi ve bilgiler arası ilintilerin nasıl olduğunu belirlemektedir. Birey, yeni bir bilgiyi ancak, o konuyla ilintili ve önceden kazanılmış bilgisi varsa anlayabilmektedir. Çünkü eski bilgi, birey için bir başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Davidson (1977) bilişsel yapıyı, bireyin gelen mesajları ayırmada kullandığı birbiriyle bağlantılı kategoriler (s.275) olarak tanımlamaktadır. Buna karşın bu araştırmada bilişsellik, bireyin dünyayı olgusal olarak temsil etme veya yorumlama biçiminin genel bir yapısının ifadesi olarak kullanılmıştır. Bireyin etkileşimi ve çalışması süreci yoluyla şekillenip, her ne kadar bölük pörçük bir halde olsa ve bilinçaltında fark edilse bile bir görüşüne sahip olmak ve realiteye karşı bir tavır alış olarak ifade edilmiştir. Kelly (1955) bireyin deneyimlerini, kendi cümleleri ile ifadelendirilmesi ve tanımlaması üzerinde durmuştur. Bunun için, bireylerin dünyasını oluşturan deneyimlerin boyutlarını ve olgularını ifadelendirmek için çeşitli kurgular kullandıklarını ifade etmektedir. Bu olgular; duygu, düşünce, durumlar gibidir. Birey tarafından oluşturulan bu kurgular, birey tarafından iyi-kötü, güzel-çirkin, yeterli-yetersiz gibi iki uç noktadaki sıfatlar ile tanımlanmaktadır. Böylece kendi dünyalarını nasıl anlamlandırdıkları ve resmettiklerini ortaya çıkar ve her bireyin yaşamındaki önemli olayları yorumlamak için düzenli olarak kullandığı bireysel kurguların temsil edici bir örneği elde edilir. Ayrıca her kişi, olayların kendine uygun olmasını arzu eder ve böylece karakteristik olarak özgün bir kurgu sistemi geliştirir. Bu açıklamalar doğrultusunda, öğretmenlerin “ideal öğrenci” kavramına yönelik algıları üzerinde çeşitli faktörlerin etkili olmasına karşın öncelikle kendi öğrencileri, onların “ideal öğrenci” niteliklerine ilişkin bilişsel yapılarının oluşmasında etkilidir. Bu bağlamda, öğretmenlerin bilişsel yapılarında yer alan ideal öğrenci niteliklerinin belirlenmesi çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Öğretmenlerinin, ‘ideal öğrenci’ niteliklerine ilişkin oluşturdukları bilişsel kurgularının saptanmasının amaçlandığı bu çalışma, nitel ve nicel modellerin bir arada kullanıldığı karma yöntem çerçevesinde yapılandırılmıştır. Çalışmada nitel verilerden nicel sonuçlar elde etmeyi amaçladığından karma yöntemlerden keşfedici desen kullanılmıştır. Çalışmada, amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme tekniği kullanılmıştır. Bu çalışmanın ‘ideal öğrenci’ olgusu temel almasından kaynaklanan nedenler, ölçüt örnekleme tekniğinin kullanılmasını gerektirmiştir. Ölçüt örnekleme tekniğinin temelini oluşturan ölçüt; ‘mesleki yaşamları boyunca üçü ideal, üçü de ideal olmayan niteliklere sahip olarak ifade edilen öğrencisi olmak oluşturmuştur. Çalışma grubu, öncelikle bu ölçütlere uyan öğretmenlerle ön görüşmeler yapılarak oluşturulmuştur. Bu ön görüşmeler neticesinde çalışma grubu söz konusu niteliklere sahip 20 ilkokul öğretmeninden oluşmuştur. Çalışmada veriler yapılandırılmış görüşme tekniği ve grid tekniklerinden karar verme grid tekniği kullanılarak elde edilmiştir. Verilerin analizinde içerik analizi, grid benzerlik formülü ve temel bileşenler analizine dayalı açımlayıcı faktör analizi tekniği kullanılmıştır. Bulgular, öğretmenlerin ‘ideal öğrenci’ niteliklerine ilişkin olarak toplam 200 adet geçerli bilişsel kurgu -sadece olumlu nitelikler- ürettiklerini ortaya koymuştur. Bu bilişsel kurgulardan başat olan ilk on bilişsel kurgu sırasıyla şunlardır: (1) saygılı (n=18, %9.0), (2) çalışkan (n=13, %6.5), (3) düzenli (n=11, %5.5), (4) sorumlu (n=10, %5.0), (5) katılımcı (n=9, %4.5), (6) ödevlerini yapma (n=8, %4.0), (7) başarılı (η=6, %3.0), (8) dinleyen (n=5, %2.5), (9) kurallara uyan (n=5, %2.5) ve (10) azimli (n=3, %1.5). Sözlü bildiri “ALİ CENGİZ OYUNU”NUN ARKASINDAKİ MASAL VE MİTOLOJİK BAĞLANTILARIÖzet: Eğlence, hüner, piyes, her türlü yarışma vb. anlamlarının yanı sıra mecazi olarak hile, entrika ve aldatma anlamları bulunan; oyun çıkarmak, oyunbozanlık, oyun kurmak, (birini) oyuna getirmek vb. çok sayıda birleşik sözcük ve deyimle birlikte kullanılan Türkçe “oyun” sözcüğünün kavram alanı oldukça geniştir. Çalışmada; bir kişinin, akla hayale gelmeyecek hilelerle, düzenbazlıklarla ve tuzaklarla kendi lehine olumlu bir sonuç elde etmesi durumunda halk arasında kullanılan Ali Cengiz oyunu oynamak; allem etmek kallem etmek; allem kallem etmek gibi farklı söyleniş biçimleri olan deyimin kaynağındaki masalın kahramanlarının mitolojik bağlantılarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Çalışma için incelemeye esas alınan metnin yanı sıra masalın belirlenen diğer eş-metinlerine de atıfta bulunulmuştur. Söz konusu deyimin çıkışına sebep olan ve yazılı kaynaklarda çoğunlukla Ali Cengiz Oyunu adıyla bilinen masalda, oyunun kahramanları Keloğlan ile Köse’nin maceraları anlatılır. Masalda mit, efsane, destan ve masal gibi halk edebiyatı ürünleri ile halk inanışlarında şekil değiştirme, donuna girme ve dönüşüm gibi kavramlarla ifade edilen ve çeşitli varlıkların kılığına büründükten sonra tekrar eski haline dönme olgusunu anlatan metamorfozun birçok örnekleri bulunur. Türk mitolojisi ve şamanlık inancındaki Ülgen ve Erlik ile benzerlikleri bulunan Keloğlan ile Köse’nin oynadıkları Ali Cengiz Oyunu’nun yansımalarının modern yaşamda devam ettiğini söylemek mümkündür. Modern yaşamın hemen bütün iş kollarında bireyler ya da gruplar her daim başkalarından daha çok kazanç elde etme çabası göstermekte; varlıklarını sürekli kılmak için uğraşmaktadır. Kimileri bu süreçte “Ali Cengiz Oyunlarıyla”, belirlenen kuralların dışına çıkarak diğerlerinin yaşamalarına imkân tanımamaktadır. Dolayısıyla masallardaki Köse tipinin halefleri gerçek yaşamda faaliyetlerini sürdürmekte; modern teknolojinin sağladığı en gelişmiş sistemleri kullanarak kurdukları tuzaklarla aldatmalarına devam etmektedirler. Halk anlatılarını, icra edildikleri toplumsal ve kültürel bağlamdan bağımsız inceleme ve değerlendirmelerde bulunmak onun kimi yönlerinin eksik açıklanmasına yol açabilir. Bu sebeple Keloğlan ve Köse tipinin özellikleri dikkate alındığında bunlar, halkın sosyal gerçekliklerinin masallara aksetmiş biçimi olarak değerlendirilebilir. Sözlü bildiri “AYÇA’NIN YENİ EVİ” İNTERNETTE GEZİYORÖzet: Amaç: Birinci sınıf öğrencilerine kitaplarla ilk karşılaştıkları bu dönemde kitapları sevdirmek, kitap okuma alışkanlığı kazandırmanın yanı sıra okuduğunu anlama becerisini geliştirmek amaçlanmıştır. Kitapların yazarı ve çizeriyle bir bütün olduğunu göstermek ve ilk okunan bu kitabın inceleme çalışmasını keyifli bir biçimde tamamlamak hedeflenmiştir. Çağımızın gerektirdiği biçimde soran, sorgulayan, okuduğunu yorumlayabilen ve eleştirel düşünme becerisine sahip bireyler yetiştirmek için öğretmenlere yeni bir kapı açmak hedeflerimiz arasındadır. Bu çalışma, öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirme, eleştirel düşünme, yaratıcı yazma, görsel sunu oluşturma ve görsel sunu yapma gibi pek çok amacı barındırmaktadır. Süreç: Bu çalışma birinci ve ikinci sınıf öğrencileriyle ortak olarak yürütülür. Seçilen kitabın yarısı öğrencilere öğretmen tarafından okunur ve dinleme etkiliği yapılır. Kitabın ilk kısmı birinci sınıf öğrencileri tarafından resimlenir. Kitabın sonunu kendilerinin getirmesi istenir ve her biri bir ikinci sınıf öğrencisiyle eşleştirilir. Öğrenciler, dinledikleri bölümü eşleştikleri 2. sınıf öğrencilerine anlatarak aktarırlar. Birlikte öyküyü tamamlarlar. 2. sınıf öğrencileri kurguladıkları öyküyü yazıya dökerler. 1. sınıf öğrencileri öyküyü görselleştirir. Elektronik kitap oluşturulur. Oluşturulan bu kitapları başka bir okuldaki akranlarıyla paylaşırlar. Ürünler sergilenir. Yazılan bölümler iş birliği yapılarak öğrenciler tarafından görsellenir. Oluşturulan ürünler sergilenir. Öğrenciler okuma - yazma sürecini tamamladıktan ve bütün sesler verildikten sonra kitabı öğrencilerin okuması sağlanmış ve kendi yazdıkları sonla kitabın gerçek sonu arasındaki benzer ve farklılıklar tartışılmıştır. Öğrenciler bu etkinlikle farklı seviyedeki arkadaşlarıyla çalışma keyfini yaşamışlar, kitabı sorgulayarak ve yorumlayarak ayrıntılı bir biçimde incelemişler, iş birliği yaparak öğrenmişlerdir. Akran öğrenmesi de bu etkinliğin en önemli kazanımlarından biridir. Sözlü bildiri “BİRLİKTE DAHA İYİSİNİ YAPABİLİRİZ! OKUL EĞİTİMİNDE SAĞLIKLI BESLENME BİLİNCİNİN ARTTIRILMASI”Özet: Proje No: 2014-1-RO01-KA200-002931 “Okul Eğitiminde Sağlıklı Beslenme Bilincinin Arttırılması (Edu For Healthy)” Projesi, Erasmus+ Programı kapsamında Okul Eğitiminde Yenilik ve İyi Uygulama Değişimi için İşbirliği (KA2) altında yer alan Stratejik Ortaklıklar Alanında 2014-2016 yılları arasında fonlanmıştır. İki yıl boyunca sürecek olan projemizin genel hedefi kişisel gelişim ve refah için, gençlerin Gıda Bilimi Eğitimiyle ilgili bilinçlenmesini sağlamaktır. Proje hedef grubu okul öncesi, ilkokul ve ortaokul düzeylerinde eğitim veren öğretmenler, öğrenciler, veliler ve yiyecek endüstrisindeki yiyecek ürünlerinin kalitesinden sorumlu enstitülerdeki paydaşlardır. Eduforhealthy (Okul Eğitiminde Sağlıklı Beslenme Bilincinin Arttırılması) Projesi sınıf içi ve dışı faaliyetlerde Beslenme ve Besin Güvenliği Eğitiminin önemini pekiştirmek, gıda bilimleri ile bütünleşik öğretimler uygulamaya imkan sağlayan öğretmen eğitimleri düzenlemek, yenilikçi metotlarını anaokulundan başlayarak, teşvik ederek geliştirmeyi amaçlamaktadır. Hayat Boyu Sağlıklı Yaşam Davranışları olarak bilinen açık görüşlülük, stres kontrollü, öz-tanıma ve olumlu benlik saygısı, iletişim ve kişiler arası iletişim teşvik edilmekte, gıda bilimi alanında grup projelerinin gelişimi desteklenmektedir. Yaşlıların gençlere geleneksel sağlıklı yemekleri ve onları pişirmeyi aktarması, gençlerin dijital hikâyelerle söz konusu aktarımları dijital sese dönüştürmesine dair uygulamalar ile proje kuşaklar arası öğrenmeyi de uygulamaktadır. Proje etkinlikleri çerçevesinde, beslenme, sağlık ve besin güvenliğiyle ilgili eğitim programının eleştirel analizi yapılmakta, 10 temel konu çerçevesinde geliştirilen eğitim modülleri ile öğretmen eğitimleri düzenlenmektedir. Projeye ait sanal bir laboratuvar oluşturulmuş, proje sürecinde kullanılmak üzere etkileşimsel oyunlar ve videolar içeren eğitim materyalleri tasarlanmıştır. Yüz-yüze ve web tabanlı eğitim süreçleri ile öğretmen portfolyoları tasarlanmakta, eğitim ve uygulama sürecine dair verilerin değerlendirilmesi için araçlar üretilmekte , özel günler ile alakalı etkinlikler disiplinler arası ve işbirliği içinde organize edilmektedir. Proje web sayfamız, sosyal medya, ulusal ve uluslararası konferanslardaki bilimsel yayınlarımızla projenin yaygın etki sağlaması hedeflenmektedir. Proje çerçevesinde okul eğitiminde kullanılmak üzere Okul Eğitimi için Gıda Biliminde İyi Örnekler Rehberi, Çocuklar için Beslenme Rehberi ve Çocuklar için Besin Güvenliği Rehberi olmak üzere üç adet rehber hazırlanmaktadır. Yenilikçi besin ürünlerinin üretimi ve ulusal yiyecek kültürünü teşvik edecek etkinlikler düzenlenmektedir. İhtiyaçlar Analizi verilerine dayanarak okulu bir bütün olarak ele alıp gıda bilimleri alandaki eğitimsel süreç ile bütünleştirebilmek hedeflenmektedir. Ayrıca gençlerin bilim alanındaki performansını ve akademik başarısını ve motivasyonunu yükseltmek, öğrencilerin gıda bilimleri alanında kariyer seçimindeki fırsatları arttırmak da projenin önem verdiği etki alanlarındandır. Proje aktiviteleri Gıda Bilimleri Eğitimi’ndeki öğrencilerin formal ve informal yeterliliklerini; kişiliklerini geliştirmek, kişisel yaşamlarında ve toplumda bilimin yerini kavramlarını sağlamak, beslenmeyle alakalı kronik hastalıkların ve beslenmenin arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması ve sağlıklı beslenme kalıbına uyan yiyeceklerin seçilmesinin Avrupa halkının refahı üzerinde olumlu iz bırakmasını sağlamak gibi amaçlara hizmet etmektedir. Bu çalışmada proje uygulayıcısı okullarda, öğretmenler tarafından üretilen ders planı örnekleri, sınıf uygulamaları ve öğrenci ürünlerini kapsayan Öğretmen Portfolyoları paylaşılacaktır. Bunun yanı sıra uygulamaların öğretmenin sağlık eğitimine dair farkındalığı, disiplinler arası çalışma yeterliliği ve öğrencinin fen öğretimi ve sağlık eğitimine dair geliştirdiği olumlu tutumlara vurgu yapılacaktır. Sözlü bildiri “CHEDOKE-MCMASTER ENGELLİ ÇOCUKLARA YÖNELİK TUTUMLAR ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Giriş/Amaç: Ülkemizde ilköğretim çağındaki çocukların engelli akranlarına yönelik tutumlarının ölçülmesine ilişkin bir araştırmaya ve ölçeğe rastlanmaması nedeniyle; bu amaçla geliştirilmiş olan (Rosenbaum ve ark. 1986) ‘’Chedoke-McMaster Attitudes Towards Children with Handicaps (CATCH)’’ ölçeğinin Türk kültürüne kazandırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Metodolojik bir çalışma olarak Antalya’da Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı ve kaynaştırma ya da özel eğitim öğrencisi bulunan bir İlkokul ve Ortaokulda, 2016-2017 Eğitim-öğretim dönemi bahar yarıyılında yapılmıştır. Çalışma, 9-13 yaş grubunda olan 400 öğrencinden, araştırmacı tarafından oluşturulan Çocuk Tanıtıcı Bilgi Formu ve “CATCH” ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Ölçeğin kullanımı için ölçeği geliştirenlerden Rosenbaum’dan elektronik posta yoluyla izin alınmıştır. Analiz ve Yöntemler: Geçerlik güvenirlik çalışması için gerekli olan: Dil ve kapsam geçerliliği, yapı geçerliliği, iç tutarlılık ve güvenirlik analizleri yapılmıştır. Cronbach alfa katsayıları, test-tekrar test korelasyonları hesaplanmıştır. CATCH ölçeği geçerlik ve güvenirlik çalışmasının analizleri SPSS 23.0 ve AMOS 24.0 programları kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Çalışma kapsamında toplanan 400 veriden 10’u eksik/hatalı olduğu için 390 veri formu değerlendirilmiştir. Tanımlayıcı bilgiler incelendiğinde; kız öğrencilerin erkeklere göre daha yüksek puanlarının olduğu ve tutumlarının daha olumlu olduğu belirlenmiştir. Yaş grupları ve sınıflar dikkate alındığında üst sınıfta olan ve yaşı daha büyük olan çocukların daha olumlu tutum içinde oldukları belirlenmiştir. Engelli arkadaşa sahip olmakla tutumlar arasında bir ilişki olmadığı görülmüştür. Aile içinde özellikle anne/babası ve teyze/halası engelli olanların daha yüksek puan aldıkları belirlenmiştir. Temel Bileşenler Analizi (Principal Component Anaysis-PCA) ve Varimaks rotasyonu kullanılarak yapılan açımlayıcı faktör analizi sonucunda KMO değerlerinin temel alınan veri seti için 0.90 olduğu, Barlett küresellik testine ilişkin ki-kare değerinin de ileri düzeyde (X2(190) = 4576,951) p=0.000 anlamlı olduğu saptanmıştır. Yapılan faktör analizleri sonunda ölçek orijinalinden farklı boyutlar kazanmıştır (orijinali üç alt boyut içeriyordu). Yeni oluşan dört faktör için yapılan analizde maddeler, binişiklik ve faktör yük değerlerinin kabul düzeyini karşılayıp karşılamaması açısından değerlendirildiğinde, bu kriterleri sağlamayan beş madde ölçek dışı bırakılmıştır. Yeni alt boyutlar uzmanların ve ölçek yazarının görüşü alınarak adlandırılmıştır. Adlandırma: Etkileşim ve Kabullenme; Kaçınma; Acıma; Benzerlik olarak yapılmıştır. Doğrulayıcı faktör analizleri (DFA) ile ölçeğin üç faktörlü yapısı incelenmiş ve doğrulanmadığı belirlenmiştir. Dört faktörlü yapı için yapılan DFA sonucunda incelen uyum indekslerinin iyi düzeyde olduğu ve ölçeğin yeni faktör yapısının doğrulandığı belirlenmiştir. Cronbach alfa değeri .85 olarak bulunmuştur. Test-tekrar test Spearman-Brown korelasyonları ve alfa değerlerinin hesaplanması sonucunda ölçeğin güvenilir olduğu bulunmuştur. Sonuç: Analizleri yapılan ‘Chedoke-McMaster engelli çocuklara yönelik tutum ölçeği’nin Türk kültüründe kullanıma uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Ölçeğin kazandığı yeni boyutlar da kültürümüzde yer alan ve değiştirilmesi oldukça önem taşıyan genel tutumları yansıtmaktadır. Sözlü bildiri “ÇOCUK İSTİSMARINA DUR DE PROJESİ”NİN REHBER ÖĞRETMENLER İLE KIZ ÖĞRENCİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Muş İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Muş Kadın Çatısı Derneği tarafından, Sabancı Vakfı mali desteği işbirliği ile yürütülen Çocuk İstismarına Dur De projesi Muş ve civar illerdeki kız öğrencilerin okula devamının sağlanması ve takibi, sosyal hayata katılımlarının desteklenmesi yoluyla erken evliliklerin önüne geçmeyi hedeflemektedir. Öğretmenlerinden, diğer ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından ve sivil toplum örgütlerinden destek almalarının önünü açarak, kız öğrencilerin eğitimi önündeki mevcut engellerin aşılmasını sağlamak ve gelecekte haklarından haberi olan bireyler olmalarına destek olmak projenin amaçlarından biridir. Proje aracılığıyla, kız öğrencilerin yanı sıra bölgedeki rehber öğretmenlerin de toplumsal cinsiyet ve erken evlilik konusunda farkındalık kazanması amaçlanmıştır. Projenin değerlendirilmesinde nitel ve nicel araştırma yöntemleri bir arada kullanılmıştır. Değerlendirme sürecinde; -KİHEP (Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı) eğitimini tamamlayan dört rehber öğretmen ile yapılan birebir görüşmelerden, -KİHEP (Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı) eğitimine katılan 42 rehber öğretmenin doldurduğu KİHEP Değerlendirme Anketi’nden, -Rehber öğretmenler tarafından kız öğrencilere uygulanan atölye çalışmalarının değerlendirildiği açık uçlu sorular içeren Atölye Çalışması Değerlendirme Anketi’nden, -Atölye çalışmalarının hemen öncesinde ve sonrasında dört kız öğrenci ile gerçekleştirilen birebir görüşmelerden ve atölye çalışmalarına katılan kız öğrencilerin doldurduğu 400 Atölye Değerlendirme Anketi’den yararlanılmıştır. Değerlendirme çalışmasında yer alan kız öğrenciler %5,7’si (22 kişi) aile veya çevrenin evlenmesi konusunda kendisine baskı yaptığını, %4,5’i (17 kişi) ise bu baskının şu anda da devam ettiğini ifade etmiştir. Bu öğrencilerin okuldan alınma ve evlendirilme riski altında olan çocuklar olarak değerlendirmek mümkündür. Atölye çalışmaları 10-18 yaş grubu aralığındaki kız öğrencileri bilgilendirme anlamında olumlu etkiler bırakmıştır. 10-14 ve 15-18 yaş gruplarına göre bakıldığında sorgulanan bir çok konu için 15-18 yaş grubunun bilgi düzeyi daha yüksektir, diğer taraftan 10-14 yaş grubundaki kız öğrenciler eğitimin içeriği ve yönteminin kendilerinde olumlu etki bıraktığını belirtmiştir. Rehber öğretmenler atölye çalışması sırasında bazı öğrencilerin başvuru yapabilecekleri dernek ve/veya kurumların numaraları not ettiklerine ve bunları çevrelerindeki diğer arkadaşları ile paylaştıklarına şahit olduklarını ifade etmiştir. Atölye çalışmaları sırasında veya sonrasında onbeş öğrenci aile içi şiddet, okuma hakkının ele alınması ve erken evlilik konularında rehber öğretmenlerine ve Muş Kadın Çatısı Derneği’ne başvuruda bulunmuştur. Bu başvurulardan dokuzu olumlu sonuçlanmış, üç başvurunun takibi devam etmektedir. Geri kalan üç başvuru ise çeşitli nedenlerden dolayı olumlu sonuçlanamamıştır. Projenin rehber öğretmenler ve kız öğrenciler üzerindeki etkileri çeşitli analizlerle detaylandırılmıştır. Proje faaliyetlerinin akışının (rehber öğretmenlere KİHEP [Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı] eğitimi verilmesi ve bu öğretmenlerin daha sonrasında kız öğrenciler ile atölye çalışmalarını gerçekleştirmesi) doğru kurgulandığı, gerek rehber öğretmenler gerekse kız öğrenciler için olumlu ve güçlendirici bir etki yarattığı görülmüştür. KİHEP in (Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı) rehber öğretmenler üzerinde özellikle kadın dayanışmasını kuran, farkındalığı artıran, öğretmenlerin mesleki motivasyonlarını yükselten ve kendilerine güvenlerinin tazelenmesine yol açan sonuçlarından dolayı faydalı ve etkili olduğu sonucu çıkmaktadır. Rehber öğretmenlerin KİHEP (Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı) eğitimi sonrasında kendilerini bilgili ve konuya hakim hissetmeleri, kazandıkları toplumsal cinsiyet farkındalığı ile kız öğrenciler ile kurdukları ilişkileri olumlu anlamda etkilemiş, atölye çalışmalarını daha kolaylıkla ve kendilerine güvenen bir şekilde yürütmelerini sağlamıştır. Anahtar Sözcükler: erken evlilik, hak, istismar, rehberlik, yasa Sözlü bildiri “ÇOCUKLAR YÜZECEK YÜZLER GÜLECEK” VE “OKULLAR TATİLE ÇOCUKLAR HAVUZAÖzet: “Çocuklar Yüzecek Yüzler Gülecek” ve “Okullar Tatile Çocuklar Havuza” sloganlarıyla Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilen projeyle, Balıkesir’de yüzme bilmeyen çocuk kalmayacak. Eğitim öğretim yılına ara verilmesinin ardından denize kıyısı olmayan ilçelerde denize gidemeyen çocuklara Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, havuzu çocukların ayağına götürdü. 1 Temmuz 2019 Pazartesi itibariyle çocuklara hizmet vermeye başlayan yaz spor havuzları; Altıeylül, Dursunbey, Kepsut, Balya, Sındırgı, Manyas, Savaştepe, Havran, İvrindi, Bigadiç ilçelerinde 30 Ağustos Cuma gününe kadar devam edecek. Çocuklar; yüzmeyi, eğitmenler eşliğinde güvenli bir şekilde öğrenecekler. “ÇOCUKLAR YÜZECEK YÜZLER GÜLECEK” Balıkesir Büyük şehir Belediye Başkanı Yücel Yılmazın talimatıyla “Çocuklar yüzecek yüzler gülecek” ve “Okullar tatile çocuklar havuza” sloganlarıyla hayata geçirilen projeye katılım şimdiden 6 bin 500’e ulaştı. İki ayın sonunda 10 bine yakın çocuğa yüzme eğitimi verilmesi hedeflenen projeyle, çocukların yaz tatili renklenerek, keyifli bir tatil geçirecekler. “YÜZME BİLMEYEN ÇOCUK KALMAYACAK” İlk olarak Karesi Belediyesinin yapmış olduğu çalışmalarla başlayan 4 yıldır devam edenHavuzlar Mahalleye Çocuklar Yüzmeye projesi kapsamında havuzlar; Atatürk Anadolu Mesleki ve Teknik Lisesi, Fatih İlkokulu, Sakarya İlkokulu ve Zafer İlkokulu’na kuruldu. 2000 ve 2010 arası doğumlu çocuklar ilgili okullarda ve Karesi Spor Tesislerinde ücretsiz olarak eğitimlerini aldı. Bu yılda geride bıraktığımız eğitim öğretim yılında yorulan çocuklarımız, belediyemizin kurmuş olduğu havuzlarda tatilin tadını çıkarıp dinlenecekler. Bir şehir; aydınlık geleceğini, yüzü gülen çocuklarına borçludur. Bu anlayıştan yola çıkarak kurulan havuzlarda çocuklarımıza güvenli ve güzel bir tatil imkânı sunarak, yüzlerini güldürmek için çalışılmaktadır. Çocuk oyunları ve zihinsel aktivitelerin olduğu havuzlarda çocuklar bu yıl ilk kez bilinçli bisiklet kullanacak, ebru gibi sanatsal faaliyetler yapacak, bocce oynayıp, paten, kaykay kayacak, ata sporu yay ve ok ile tanışarak Karesi’de kaliteli zaman geçirecek. Sözlü bildiri “ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK” KAVRAMINA İLİŞKİN ORTAOKUL ÖĞRETMENLERİNİN METAFORLARIÖzet: Çokkültürlülük din, dil, etnik köken, mezhep, cinsiyet gibi temel bazı özelliklerin yanında basit yaşam biçimlerini de ele almaktadır. Çokkültürlülük, çeşitli kültürlerin birlikte ve özgün olarak var olmaları ile açıklanmaktadır (Esen, 2008). Çokkültürlülük, tüm kültürel farklılıkların toplum tarafından kabul edildiği bir anlayıştır. Buna göre her kültür kendi içinde değerlendirilmelidir. Her kültürün kendi içinde özel ve özgün olduğu düşünüldüğünde diğer kültürler ile karşılaştırılmasının yanlış olduğu görülmektedir (Özensel, 2012). Çokkültürlülük, farklı kültürlerin yaşatılmasını, farklı kimliklerin korunmasını ve geliştirilmesini de sağlamaktadır (Başbay ve Bektaş, 2009). Çokkültürlülük dış devletlerden büyük oranda göç alan Amerika ve Kanada gibi devletlerde ortaya çıkan bir görüştür. Aslında Fransız ya da başka bir etnik kökenden gelen insanların sosyal ve politik yollarla asimile olmalarını engellemeye çalışır. Çokkültürülük mümkün olduğunca onların özgünlüklerini korumaya çalışır (Lambert, Moghaddam Sorin ve Sorin. 1990). Bundan yola çıkarak çokkültürlülüğün, genelde insanların göçler yoluyla sonradan yerleştiği ülkelerde ortaya çıktığı söylenebilir. Ancak son yıllarda küreselleşme ve beraberinde getirdiği sonuçlar gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için çokkültürlülüğü önemli bir olgu olarak ortaya çıkmıştır. Aslında bu durum günümüz toplumları için çokkültürlülüğün kaçınılmaz bir durum olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda çokkültürlülük sadece sosyolojik bir kavram olmayıp ekonomi ve psikoloji gibi birçok disiplin içinde önemli bir kavramdır. Çokkültürlülük toplumların eğitim anlayışlarının şekillenmesinde de etkilidir. Çokkültürlü bir anlayışa sahip eğitim sistemlerinde bireysel farklılıkların önemsenmesi, her bireye eşit davranılması ve bireylerin yaşadığı sosyal ve kültürel çevrenin dikkate alınması temel alınır. Polat ve Kılıç (2013) çokkültürlü eğitim ile kendi kültürünü tanıyan aynı zamanda farklı kültürlere ve yaşam biçimlerine de saygı duyan bireyler yetiştirilebileceğini belirtmektedirler. Son yıllarda Türkiye’de de çokkültürlülük kavramının önem kazanmaktadır çünkü Türkiye göç alan bir ülke konumundadır. Ancak Türkiye’de yapılan çalışmalarda çokkültürlülüğe yönelik olumlu ve olumsuz görüşler bir arada yer almaktadır. Eğitim sistemlerinin uygulayıcıları olan öğretmenlerin çokkültürlülük kavramını sisteme entegre edebilmeleri gerekir. Bundan dolayı öğretmenlerin çokkültürlülüğe ilişkin bir bakış açısının olması önem taşımaktadır. Bu araştırmanın amacı, ortaokullarda görev yapan çeşitli branşlardaki (Tükçe, Matematik, Sosyal Bilgiler, Fen ve Teknoloji, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, İngilizce, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Beden Eğitimi, Resim, Müzik, Bilişim Teknolojileri) öğretmenlerin çokkültürlülük kavramına ilişkin sahip oldukları algılarını metafor aracılığıyla ortaya çıkarmaktadır. Metafor, herhangi bir kavramın bireyde oluşturduğu sembolik ifadelerdir. Bireylerin bir kavramı bir başka kavramla açıklama çabasıdır (Eraslan, 2011). Bu araştırmada metafor, öğretmenlerin çokkültürlülük kavramını başka bir kavram ile açıklaması durumu olarak ele alınmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Kastamonu ili ve ilçelerinde ortaokullarda çalışan ve araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden çeşitli branşlardaki öğretmenler oluşturmaktadır. Bu nedenle araştırmada seçkisiz olmayan örnekleme türlerinden biri olan uygun örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Uygun örnekleme, araştırma yapılacak birey veya grupların araştırma sürecine dâhil edilmesinin daha kolay veya daha ulaşılabilir olması olarak açıklanmaktadır (Ekiz, 2013). Nitel özellik taşıyan bu araştırmaya katılanlardan, “çokkültürlülük …………. gibidir; çünkü…………….” cümlesini tamamlamaları istenmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre öğretmenlerin çokkültürlülük kavramına ilişkin algılarının genel olarak olumlu yönde olduğu ve çokkültürlülük olgusunun çoğunlukla gökkuşağı, orman, bahçe, bir elin beş parmağı, yemek kavramlarında yoğunlaştığı görülmüştür. Bunun nedeninin ise farklılıkların zenginlik olduğu, kültürü geliştirdiği, farklılıkların bütünü oluşturduğu, uyum sağlamanın önemli olduğu gibi gerekçeleri sunmuşlardır. Nedeni ise, farklılıkların zenginlik olduğu, kültürü geliştirdiği, farklılıkların bütünü oluşturduğu ve uyum sağlamanın önemli olduğu gibi ifadelerde yoğunlaşmıştır. Anahtar Kelimler: Çokkültürlülük, ortaokul, öğretmen, metafor. Sözlü bildiri “EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARINA KİTAP OKUMA DAVRANIŞLARINI DEĞERLENDİRME ÖLÇEĞİ” GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: Bu çalışmada ebeveynlerin 3-6 yaş çocuklarına kitap okuma davranışlarının değerlendirilmesine ilişkin bir ölçek geliştirmek amaçlanmıştır. Literatür taraması sonrasında çocuğa kitap okuma davranışlarına yönelik 23 madde oluşturulmuştur. Alanında uzman beş öğretim elemanının görüşleri alınarak ölçek maddeleri son haline getirilmiştir. Ölçek formu Teksas eyaleti Denton şehrinde yaşayan 3-6 yaş çocukların ailelerine uygulanmıştır. Çalışmaya çocukları bir okul öncesi eğitim kurumuna devam eden toplam 238 ebeveyn katılmıştır. Ölçeğin yapı geçerliği açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi ile incelenmiştir. Elde edilen verilerin faktör analizi için uygun olup olmadığını belirlemek için Kaiser Meyer-Olkin (KMO) ve Bartlett testleri uygulanmıştır. Tavşancıl (2002)’e göre, KMO testinden elde edilen değer 1’e yaklaştıkça mükemmel, 0,50’nin altında ise kabul edilemezdir. Yapılan analiz sonucunda elde edilen KMO değeri 0,82 olarak bulunmuştur. Faktör analizinin uygulanmasında Temel Bileşenler Analizi yöntemi kullanılmış ve ölçeğin ilişkisiz faktörlere ayrılması beklentisi nedeniyle Equamax dik döndürme tekniği kullanılmıştır. Bu analiz sonrasında ölçeğin dört faktörlü bir yapıya sahip olduğu görülmüştür. Bu 4 faktörün toplam varyansın % 67,35’ ini açıkladığı görülmüştür. Ölçeğin birinci faktörü olan “soru sorma” faktöründe 6 madde olup bu maddelerin faktör yükleri 0.59 ile 0.79; ikinci faktörü olan “rutin oluşturma” faktöründe 2 madde olup bu maddelerin faktör yükleri 0.91 ile 0.92; üçüncü faktörü olan “yazıyı vurgulama” faktöründe 3 madde olup maddelerin faktör yükleri 0.51 ile .90; “resmi vurgulama” faktöründe 2 madde olup bu maddelerin faktör yükleri 0.65 ve 0.86 arasında değişmektedir.Madde geçerliğine kanıt olarak hesaplanan madde test korelasyonlarının ise 0,33 ve 0,66 arasında değiştiği görülmüştür. Ayrıca ölçeğin güvenirliğine kanıt sağlamak amacıyla Cronbach alfa güvenirlik katsayısı hesaplanmış ve bu değer .84 olarak bulunmuştur. Yapılan analizlerin sonuçları, bu ölçeğin ebeveynlerin çocuklarına kitap okuma davranışlarını değerlendirmede geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğunu göstermektedir. Sözlü bildiri “EĞİTİM ŞART!”: SİYASETİN EĞİTİMLE İLİŞKİSİÖzet: “EĞİTİM ŞART!”: SİYASETİN EĞİTİMLE İLİŞKİSİ Prof.Dr. SÜLEYMAN İNAN, Pamukkale Üniversitesi ÖZET Toplumları biçimlendirme isteği ve işlevi çok eski bir olgudur. Karl Popper’in 1945’te yayımlanan The Open Society and Its Enemies (Açık Toplum ve Düşmanları) kitabında eleştirel yaklaşırken kullandığı ve toplumu baştan aşağı bazen yapay uygulamalarla tasarlamayı amaçlayan ‘toplum mühendisliği’ kavramı, bu olgunun uç anlatısıdır. Eğitim etkinliği, bu tarafıyla siyaset için hep araçsallaşmıştır. Türkiye’de de bu olguyu içerleyen bir süreç yaşanır. Merkezileşme eğilimlerin güçlendiği Osmanlı Devleti’nin son yüzyılı (Sultan İkinci Mahmut, Tanzimat ve Meşrutiyet) ve 1920’den sonra ulus-devletleşmeye evrilen Cumhuriyet dönemleri birlikte bir ‘devamlılık’ çizgisinde değerlendirildiğinde bizatihi politikanın eğitimi belirleyen bir etken olduğu ortaya çıkar. ‘Eğitim’in yüklü olduğu anlamlar, bu alanın, siyasi yönetimler için yalnızca bilimsel ve teknik bir iş olmadığını, geri kalmışlığı ortadan kaldıracak toplumun kurtuluş misyonu olarak görülmesinden yeni insan veya yeni toplum modeli yaratmayı amaçlayan endoktrinasyona kadar daha başka sebep ve derecelerle önem/öncelik atfedildiğini gösterir. Bunun toplum nazarındaki basitleşmiş karşılığında “Eğitim şart” (Her şeyin başı eğitim) sözü, popüler ve milli bir ilke olarak kalıcılaşmış görünür. Eğitimin mi siyasete yoksa siyasetin mi eğitime biçim, içerik ve yön verdiği temel sorusuna odaklanacak bu çalışmada, Türkiye’de siyasetin eğitimdeki hedefleri üç başlık altında (1-Tâbi vatandaşlık; 2-Medenileştirme eylemi, 3-Sosyal disiplinazyon açılarından) ele alınacaktır. Doküman incelemesi ve eleştirel literatür tarama yöntemiyle irdelenecek eğitim-siyaset ilişkisi, felsefî arka plan ve tarihî bazı teşhirler eşliğinde tasvirî olarak açıklanacaktır. Nihayet, uygulamaya dönük çözümler olarak dikkat çekilecek belirli tespitlerin yanı sıra eğitim işinin bilim yanı vurgulanacaktır. Anahtar kelimeler: Eğitim ve Siyaset, Modernleşme, Sosyal Disiplinazyon, Tâbi vatandaş, Endoktrinasyon, Politik Eğitim “EDUCATION IS A MUST!”: RELATIONSHIP BETWEEN POLITICS AND EDUCATION ASTRACT The desire and function to shaping of societies is a very old phenomenon. Education in this direction has always been a instrumentalisation for politics. There is also a process involving this phenomenon in Turkey. When the Ottoman Empires tendencies to centralization strengthened in the last century (Sultan II. Mahmut, Tanzimat and Constitutional) and the Republican periods evolving into nation-state formation after 1920 that together on a continuity line, it turns out that it is the factor that determines the education of politics itself. Meaning that education is demonstrate to attribute to this area is not only a scientific and technical task for political administrations, but also the cause and importance of priority is assigned to the endocratization aimed at creating a new human model, as the society that is supposed to abandon the backwardness is regarded as a salvation mission. This seems to have remained as a popular and national principle, with the statement of educational is a must! in the ordinary of the simplified society. In this study, which focuses on the basic question that education or no politics gives education, the objectives of politics in education in Turkey will be covered under three headings (1-Loyal citizenship, 2-Civilization action, 3-Social disciplinary approach). It will be described in the context of document-examination and critical-literature survey-educational-political relation, philosophical background and historical expositions. Finally, the scientific aspects of the educational work will be emphasized as well as specific determinations to be noted as practical solutions. Key Words: Education and Politics, Modernization, Social Disciplinization, Subject to citizen, Loyal Citizenship, Endocratization, Political Education Poster bildiri “HİKAYE KATLAYARAK EĞLENELİM VE ÖĞRENELİM” STORİGAMİ VE ÇOCUK GELİŞİMİNE ETKİSİ “LET’S HAVE FUN AND LEARN BY FOLDING THE STORY” STORIGAMI AND ITS IMPACT ON CHILD DEVELOPMENTÖzet: Hikâye anlatma, okul öncesi dönem çocuklarının başta alıcı ve ifade edici dil gelişimleri olmak üzere, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimlerini destekleme, kendi iç dünyalarını keşfetme, yaratıcılıklarını ve problem çözme becerilerini geliştirme imkânı sunan anadili etkinliklerinden birisidir. Düz anlatım şeklinde gerçekleştirilebileceği gibi hikâye kitabı, hikâye kartları, kuklalar, pazen tahta kartı ve figürleri, televizyon-film şeridi, tepegöz, bilgisayar ve teyp kullanılarak da hikâye anlatımı yapılabilmektedir. Son yıllarda matematik ve geometri alanında etkili bir öğretme ve öğrenme aracı olan origaminin bir diğer kullanım alanı da eğitimde hikâye anlatma uygulamalarıdır. Bilindiği gibi Japonca kökenli bir kelime olan origami katlanmış kâğıt anlamına gelmekte, klasik ve parçalı (modüler) origami olmak üzere iki çeşitte karşımıza çıkmaktadır (Tuğrul ve Kavici, 2002). Özellikle matematik, geometrik kavramlar ve mekânsal yetenekler üzerinde yoğunlaşan çalışmalarda ayrıca origaminin faydaları üzerinde de durulmaktadır. Currier (2015) çalışmasında, origaminin kavramsal öğrenmeyi, kelime hazinesi oluşturmayı ve problem çözmeyi desteklediğini belirtmektedir. Mastin (2007)’e göre, origami kullanılarak hikâye anlatmanın hafızayı güçlendirmek, küçük kas motor gelişimini desteklemek, sol ve sağ beyin uyumunu geliştirmek, yaratıcılığı teşvik etmek vb. birçok faydaları bulunmaktadır. Oğuz (2016) da sınıf öğretmeni adaylarının görüşlerine yer verdiği ve origami aracılığıyla öykülerin nasıl aktarılacağını açıklamayı amaçladığı çalışmasında, origami ve hikâye anlatıcılığını birleştiren storigami yönteminin dil becerileri, sosyal, duyusal, psikomotor beceriler, bilişsel gelişim, öğretim süreçleri ve öğrencilerin öğrenme motivasyonları üzerindeki olumlu etkilerini vurgulamaktadır. Bu bilgilerin ışığında hazırlanan çalışmada origami aracılığıyla gerçekleştirilen hikâye anlatıcılığı (storytelling+origami=storigami) detaylandırılarak, okul öncesi dönem çocuklarının gelişimleri üzerindeki etkileri tartışılacaktır. Kaynakça/References Currier, S. C. (2015). Unfolding a problem, Teaching Children Mathematics, 21(8), 476-482. Mastin, M. (2007). Storytelling + origani = Storigami mathematics. Teaching Children Mathematics, 14(4), 206-212. Oğuz, A. (2016). An instructional method suggestion: conveying stories through origami (Storigami). Journal of Education and Training Studies, 4(8), 9-22. Tuğrul, B. ve Kavici, M. (2002). Kâğıt katlama sanatı origami ve öğrenme. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1(11), 1-17. Sözlü bildiri “KÜÇÜK PRENS” KİTAP İNCELEMESİ İLE ÖĞRENMEYE GİZEMLİ BAKIŞÖzet: İlkokul 3. sınıf kademesi ile birlikte yaptığımız Küçük Prens kitap inceleme çalışmamızın amacı; çocuklara kitap okuma sevgisini ve kitap incelemesi yaparken farklı bakış açılarına göre sorgulama ve yorumlama becerisini etkin bir şekilde kazandırmaktı. Kitabı incelemeye başlamadan önce her hafta için hangi sayfaların işleneceğine ve bu çalışmaların hangi başlıklar altında yapılacağını gösteren bir plan hazırlandı. Bu plan kapsamında öğrenilecek yeni kelimeler ve deyimler, hangi duyguların üzerinde durulacağı, kitapta geçen terimleri ait oldukları ders alanlarıyla ilişkilendirerek yapılacak olan araştırmalar önceden belirlendi. İnceleme sırasında defter kullanımına ihtiyacımız olacağını belirterek Küçük Prens Defterim etkinliği adı altında kendi Küçük Prens defterlerimizi oluşturduk. Kitabın künye bilgileri üzerine fikir alışverişinde bulunuldu. Kitabımızın kapak resmi üzerine yaptığımız yorumları, kitap bitiminde tekrarlayarak fikirlerimizdeki değişimler gözlemlendi ve sebepleri üzerine konuşuldu. İçerik incelememizin en önemli kısımlarını oluşturan; bir şeyin olağanüstü olması için hangi özelliklere sahip olması gerektiği sorgulandı, bu özelliklerin kişiler arasında değişiklik gösterebileceğine karar verildi. “Tabii ben de artık onlara ne boa yılanlarından ne balta girmemiş ormanlardan ne de yıldızlardan söz açıyordum. Onların düzeyine iniyordum. Briç, golf, politika, kravat mıravat. Onlar da böylesine aklı başında biriyle tanıştıklarına bayağı seviniyorlardı.” , Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyi sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş sormazlar bile. “Kaç yaşında?” derler, Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor? Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar. gibi paragrafları ele alarak çocukların ve büyüklerin algıları arasındaki farkları ortaya koyan cümleler üzerinden yorumlar yapıldı, kendi deneyimlerimizi elde etmek için yaptığımız iki boyutlu çalışmaları ailelerimize sunduk, edindiğimiz verileri karşılaştırdık. Kendi seçimlerimiz sonucunda karşılaştığımız olaylara verdiğimiz tepkileri ve bu tepkilerin altında yatan etkenler üzerine tartışmalar yapıldı. Küçük Prensi diğer kitaplardan ayıran özellikleri arasında olan boa yılanları, baobap ağaçları, hikayenin başladığı Büyük Sahra Çölü üzerinden çöl nedir, iklim özellikleri, bu çölde yaşayan Tuaregleri, dünya üzerindeki aktif ve sönmüş yanardağları , coğrafyacı ve kaşif terimlerinin özellikleri, astreoidin ne olduğu üzerine araştırma ve sunma çalışmaları yapıldı. İncelemeye katılan alanında uzman öğretmenlerimizle çalışmamıza farklı boyutlar katarak, yorumlama ve bilgi seviyemizi bir üst sınıra çıkardık. Kitap inceleme bitiminde ilgili kitabımızı kaynak olarak kullanan aynı isimdeki filmi izleyerek, iki ayrı sanat dalının bir konuyu ele alış ve işleme biçimlerini eleştirdik. Çalışmanın bitiminde koleksiyoner bir öğretmenimizin katılımıyla kendi Küçük Prens sergimizi oluşturduk. “Yetişkinlerde Bir Zamanlar Çocuktu.” cümlesinden yola çıkarak ailelerin ve öğretmenlerin katılımıyla gerçekleştirilen Ben de Çocuktum fotoğraf sergisi yapıldı. Küçük Prens kitabını incelememiz sonucunda çocuklarımızın bir kitabı oluşturan tüm etkenleri algılamalarını, kendilerini ifade ederken sahip oldukları yetenekleri doğru ve etkili kullanmaları, sanatsal kişiliklerinin ve araştırma becerilerini geliştirmelerini sağladık. Sözlü bildiri “MASALLAR VE BİLİM” TEMASIYLA GERÇEKLEŞEN DRAMA ŞENLİĞİ; BİR MİKRO ÖĞRETİM ÇALIŞMASIÖzet: Yaratıcı Drama dersinin bir çıktısı olarak geliştirilen bu çalışma Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi 3. Sınıf öğretmen adayları ile gerçekleştirilmiş deneysel bir mikro öğretim çalışmasıdır. Eğitimde kaliteyi arttırmak, mesleki deneyimi, eleştirme ve değerlendirme becerisini geliştirmek amacıyla genellikle öğretmen eğitiminde kullanılan mikro öğretim tekniği; öğretim süresi sınıftaki öğrenci sayısı ve konu bakımından daraltılmış ve yoğun hale getirilmiş bir öğretim deneyi olarak ifade edilmektedir. Bu çalışmada gerçekleştirilen yaratıcı drama uygulamaları kaynağını masallardan almaktadır. Hayaller ile gerçek yaşamlar arasında köprü olan masallar etkili bir eğitim aracı olmakla beraber göründükleri kadar masum olmayabilmektedirler. Var olmayan bir dünyadaki bazen sihirli, bazen içinde şiddet barındıran, bazen de çekici durumlar özellikle gerçek ile hayal arasında henüz ayrım yapamayan ilk çocukluk (erken çocukluk) dönemi ve son çocukluk dönemi başlarındaki çocukların zihninde karmaşa yaratmakta, korku duyguları oluşturmakta ve hatta gerçeklerden uzak olumsuz öğrenmelere yol açmaktadır. Tüm bunlara rağmen yine de masalların eğitsel gücü ve çocuk üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Bu bağlamda öğretmen adayları tarafından on-on beş dakikalık izlence şeklinde hazırlanan yaratıcı drama uygulamalarında ülkemiz ve dünya masallarının sadece adı ve kahramanları kullanılmış olup içeriği bilim teması ile yeniden yapılandırılmıştır. Önce öğretmen adaylarının sınıf ortamında birbirlerine sundukları yaratıcı drama uygulamaları kayıt altına alınmış daha sonra uygulamalar tüm sınıfın katılımı ile tartışılmış, sonrasında kayıtlar yeniden izlenmiş, böylece öğrenciler hem kendisi ile ilgili kayıtları izleyerek dönüt alma hem de eksikliklerini gözden geçirerek tamamlama şansına sahip olmuşlardır. Toplamda on grup olarak sürdürülen çalışmada masal içeriği ve yaratıcı drama performansı olarak öne çıkan üç grubun masalları drama şenliği için yeniden hazırlanmış ve şehrimiz ana okullarından ve ilk okullarından oluşan 250 öğrenciye sergilenmiştir. Böylece mikro öğretimin hedefi olan öğret- tekrar öğret akışı gerçekleştirilmiştir. Drama şenliği sonrasında üç grubun oluşturduğu 38 öğretmen adayı ile masallara, yaratıcı drama sürecine ve bu çalışmanın öğretmenlik becerilerine katkısına dair yarı yapılandırılmış sorularından oluşan görüşme yapılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme verilerine yapılmakta olan içerik analizi devam etmekte olup, sonuçlarının 15. Uluslararası Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Sempozyumu’nda paylaşılması hedeflenmektedir. Sözlü bildiri “MAVİ KIRLANGIÇ YEŞİLAY ÇOCUK DERGİSİ”NİN EĞİTİM ARACI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: Temel işlevi eğlendirmek ve eğlendirirken öğretmek olan çocuk dergileri, çocuğa okuma zevk ve alışkanlığı kazandırmanın yanı sıra okuma kültürü edinme sürecine destek olmakta ve yeni öğrenme alanlarına fırsat sunmaktadır. Çocuk dergilerinde yer alan farklı metin türleri çocuk okurun öğrenmeye duyduğu gereksinimi karşılamakta, tutum ve davranışlarındaki değişimi olumlamakta, kelime dağarcığını zenginleştirmekte, dünyadaki bilimsel gelişmeleri izlemesine olanak sunmakta ve genel kültür bilgisini de arttırmaya destek olmaktadır. Çocuklar için hazırlanmış söz konusu dergiler bireyi özel kılmakta ve değerli olduğu duygusunu duyumsatmaktadır. Türkiye Yeşilay Cemiyeti tarafından aylık olarak yayımlanan Mavi Kırlangıç Yeşilay Çocuk Dergisi ise ilkokul düzeyindeki çocuklara yönelik, bağımlılıklarla mücadele etmeyi amaçlayan bir çocuk dergisidir. İlk sayısı 1969 yılında yayımlanan çocuk dergisi, içeriğinde karikatür, hikâye, oyun, tarih, kültür, sağlıklı yaşam hakkında bilgilerin de yer aldığı 180 sayı olarak yayımlanmıştır. 2015 yılı Mart ayı sayısında “Yeşilay ÇOCUK Mavi Kırlangıç” adı ile yeniden yayımlanmaya başlanan dergi, günümüzde “MAVİ KIRLANGIÇ Yeşilay Çocuk Dergisi” adıyla yayımlanmaya devam etmektedir. Nitel araştırma yöntemlerinden biri olan doküman analizi deseniyle yapılandırılmış bu araştırmada Mavi Kırlangıç Yeşilay Çocuk Dergisi’nin, ilkokul Hayat Bilgisi, Fen Bilgisi ve Sosyal Bilgiler öğretim programlarında yer alan sağlık eğitimi içerikli kazanımlarla uygunluğunu değerlendirmek ve ders materyali olarak kullanım düzeyini belirlemek amaçlanmıştır. Bu doğrultuda öğretim materyali olarak kullanılan çocuk dergilerinden biri olan Mavi Kırlangıç Yeşilay Çocuk Dergisi’nin, 2015-2019 yılları arasında yayımlanmış ve www.yesilay.org.tr internet adresinden ulaşılabilinen tüm sayıları araştırmaya dâhil edilmiş, örneklem seçimine gidilmemiştir. Araştırma kapsamında söz konusu çocuk dergisi iki aşamada değerlendirilmiştir. Birinci aşamada dergi biçimsel yapının yanı sıra her bir sayının ana teması, metin türleri ve içeriklerinin belirlenmesi biçiminde ele alınırken, ikinci aşamada ilkokul programında yer alan sağlık eğitimi kazanımlarına uygunluk açısından incelenmiştir. Araştırmanın; Mavi Kırlangıç Yeşilay Çocuk Dergisi’ni, bir ders materyali olarak kullanmak isteyen öğretmenlere ve araştırmacılara kaynaklık etmesi amaçlanmıştır. Sözlü bildiri “MEB ÖĞRETMENLER İÇİN ETKİNLİK KİTABI”NDA YER ALAN OYUN VE BÜTÜNLEŞTİRİLMİŞ OYUN ETKİNLİKLERİNİN MATEMATİK BECERİLERİ BAĞLAMINDA İNCELENMESİÖzet: “MEB ÖĞRETMENLER İÇİN ETKİNLİK KİTABI”NDA YER ALAN OYUN VE BÜTÜNLEŞTİRİLMİŞ OYUN ETKİNLİKLERİNİN MATEMATİK BECERİLERİ BAĞLAMINDA İNCELENMESİ AN ANALYSIS OF GAMES AND INTEGRATED GAMES IN “MINISTRY OF EDUCATION ACTIVITY BOOK FOR THE TEACHERS” WITHIN THE CONTEXT OF MATHEMATICS SKILLS Hikmet ZELYURT Zeynep DENİZLİ Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2013 okul öncesi eğitim programı temel alınarak hazırlanan “Öğretmenler için etkinlik kitabı” okul öncesi öğretmenlerine etkinlik planı hazırlamada yol gösterici niteliğe sahiptir. Bu nedenle kitapta yer alan etkinliklerin farklı boyutlarda ele alınmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Bu kapsamda ele alınabilecek boyutlardan biri de matematik becerileridir. Sistemli eğitimin ilk basamağı sayılan okul öncesi eğitim döneminde gerçekleştirilecek matematik eğitimi, çocuğun bundan sonraki eğitim hayatında matematiğe karşı olumlu tutum kazanmasında etkili olduğu ve matematiğe ait temel oluşturduğu için önemlidir (Ergül,2014). 2013 okul öncesi eğitim programının oyun temelli bir program olduğu düşünülürse MEB tarafından hazırlanmış etkinlik kitabında bulunan oyun ve oyunla bütünleştirilmiş etkinliklerin kazanımlarının diğer tüm beceriler gibi matematik becerilerini de içinde barındırması ayrı bir öneme sahiptir. NCTM (National Council of Teachers of Mathematics/Ulusal Matematik Öğretmenleri Konseyi) okul öncesi dönemde matematik öğretiminin çocukları destekleyecek biçimde nasıl gerçekleştirilebileceğini ortaya koyan süreç ve içerik standartları olmak üzere iki çeşit standart belirlemiştir. İçerik standartları cebir, geometri, işlem, sayma, veri analizi ve ölçme alanlarını içerirken; süreç standartları problem çözme, akıl yürütme, iletişim, ilişkilendirme ve temsilleştirme becerilerini içermektedir (Akman,2014). Bu çalışma “MEB öğretmenler için etkinlik kitabı” nda yer alan oyun etkinliklerinin ve oyunla bütünleştirilmiş etkinliklerin kazanım ve göstergelerini NCTM standartları ölçüsünde incelemeyi ve matematik becerilerinin kazanımını sağlayacak oyun etkinliklerinin varlığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu amaçla 2013 okul öncesi eğitim programında yer alan kazanım ve göstergeler NCTM standartları göz önünde bulundurularak matematik becerilerini içerme durumuna göre ayırt edilecek ardından etkinlik kitabında yer alan oyun ve bütünleştirilmiş oyun etkinlikleri bu kazanım ve göstergeleri içerme durumuna göre analiz edilecektir. Bu amaç doğrultusunda toplanacak verilerin doküman analizi yoluyla elde edilmesi ve içerik analizi ile analiz edilmesi düşünülmektedir. Anahtar sözcükler: Oyun etkinlikleri, matematik becerileri,oyun ve matematik Kaynakça Ergül, A.(2014). Erken matematiksel akıl yürütme becerileri değerlendirme aracı geliştirilmesi(Doktora tezi). Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Ankara Akman,B.(Ed.).(2014). Okul öncesi matematik eğitimi.(4.baskı). Ankara :Pegem. Sözlü bildiri “OKUMA KÜLTÜRÜ” EDİNDİRME SÜRECİNE TÜRKÇE ÖĞRETMENLERİNİN ETKİSİ (MUĞLA İLİ ÖRNEĞİ)Özet: Bu çalışma; okuma kültürü edindirme sürecine Türkçe öğretmenlerinin etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmada; okuma, okumanın önemi, okuma eğitimi, okuma ilgisi, okuma kültürü, okuma kültürü edindirme süreci, okuma kültürü edindirme sürecini etkileyen etmenlerden bahsedilmiştir. Çalışmada tarama modeli kullanılmıştır. Çalışmanın evrenini Muğla il merkezi ve ilçelerinde, 2017-2018 eğitim öğretim yılında görev yapmakta olan Türkçe öğretmenleri oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemini ise tabakalı rastgele örnekleme yöntemi ile seçilmiş ve farklı ilçelerde görev yapmakta olan 142 Türkçe öğretmeni oluşturmaktadır. Çalışmada 4 alan uzmanının görüşü alınarak geliştirilen “Öğrencilere Okuma Kültürü Edindirmek Amacıyla Yapılan Etkinlikler Anketi” kullanılmıştır. Anketlerden edilen veriler içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Türkçe öğretmenlerinin anket sorularına verdikleri yanıtlar kodlanarak sınıflandırılmış, sınıflandırılan veriler yüzde ve frekans hesapları yapılarak tablolar halinde sunulmuştur. Öğretmenlerin birden fazla yanıt verdiği sorularda ise SPSS programı ile çözümlenmiş ve yine tablolar halinde sunulmuştur. Ayrıca tabloların altında öğretmen görüşlerinden alıntılara yer verilmiştir. Çalışmanın bulguları; “Türkçe Öğretmenlerinin Okuma Kültürlerine İlişkin Tespitleri”, “Türkçe Öğretmenlerinin Öğrencilere Okuma Kültürü Edindirmek Amacıyla Yaptığı Etkinlikler” ve “Öğrencilerin Okumayı İçselleştirmeleri ve Bir Kültür Haline Getirmeleri İçin Türkçe Öğretmenlerinin Önerileri” olmak üzere üç ana başlık altında sunulmuştur. Çalışma sonucunda; Türkçe öğretmenlerinin okuma kültürlerine ilişkin; öğretmenlerin genellikle okuma alışkanlığı kazanmış bireyler oldukları, okumayı en çok tercih ettikleri materyalin kitap, okumayı en çok tercih ettikleri edebi türün roman, okumayı en çok tercih ettikleri kitap türünün ise edebi kitaplar olduğu ve kendi okuma kültürü özelliklerinin farkında olan bireyler oldukları görülmüştür. Türkçe öğretmenlerinin öğrencilerine okuma kültürü edindirmek amacı ile imkânlar doğrultusunda etkinlikler yapabildikleri, öğretmenlerin okuma kültürü edindirme sürecinde; öğrencilerin ilgi alanlarını ve seviyelerini dikkate aldıkları, aile bireylerinin (anne, baba, kardeş) ve öğretmenlerin model olmasının ve okuma üzerine düzenlenen etkinliklerin (fuarlar, söyleşiler, drama, münazara, imza günleri, kitap günleri vb.) önemli olduğunu düşündükleri ve bu düşünceler doğrultusunda önerilerde bulundukları görülmüştür. Araştırma sonuçlarına göre; uygulayıcılara (devlet, eğitim kurumları, öğretmen, aile) ve araştırmacılara yönelik öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri “ONLAR DA ÇOCUKTU”: FATİH’İN ÇOCUKLUK DEFTERİNDEN BENİM DEFTERİMEÖzet: “Onlar Da Çocuktu”: FATİH’İN ÇOCUKLUK DEFTERİNDEN BENİM DEFTERİME Semra İnan Sınıf Öğretmeni Denizli Milli Koruma Derneği İlkokulu Uygulama: Ana teması Onlar da Çocuktu gerçeği ile ilgili farkındalık oluşturma olan bu projeye Fatih Sultan Mehmeti tanıyarak başladık. Onun hayatındaki bu detaya dikkat çektik. Fatihin gerçek kişiliğine dair en eski izler onun çocukluk defterindeki yazı ve çizimlerinde gizliydi. Bu deftere Hazine-i Hümayuna konulacak kadar önem verilmişti. Topkapı Sarayı arşivinde bulunan bu defter çağ açıp kapayan sultanın küçüklüğüne dair en somut bilgi ve işaretleri içermekteydi. Defterde tuğra denemeleri, çiçek motifleri, at başları, baykuş, leylek, kartal çizimleri, kanat şeklinde desenler, sarıklı yüz çizimleri, Hristiyan portreleri, Farsça beyitler, alfabeler bulunuyordu. Defteri inceleyen Prof. Dr. Süheyl Ünverin ifadesiyle Çok çocukça ve o nispette acele ,velâkin kudretli olan bu defter çocuk yaşta birinin zihin ve hayal dünyasını ortaya koyma açısından ilginç bir belgeydi. Biz de bu belgeden ilhamla geleceğe kendimizden anlamlı bir hatıra bırakmak istedik. Amaç: Öğrenci için; gelecek hatırası bırakma, gözlem gücünü fark ettirme, hayat tecrübelerinden yararlanmayı bilme, onlar da çocuktu gerçeğini yansıtma. Öğretmen için; öğrenciye dair pedagojik notlar çıkarma, görsel ve sözel zekânın fark edilmesine imkan verme, örnek kişi ve ideali yansıtma. Yöntem ve Takvim: Projeye başlamadan önce Alanya Belediyesi ile irtibata geçilerek, belediyenin hediye olarak verdiği, oğlak deri kaplı parşömen kağıtlı küçük defterler istenmiştir. Projenin konseptiyle tam uyumlu defterler sayesinde ilk hazırlık adımı tamamlanmıştır. (Eylül 2015) Proje ile ilgili dikkat çekilmiş; Fatih Sultan Mehmetin hayatı okunup, incelenmiştir. (Ekim 2015) Fatih Sultan Mehmetin Not Defteri ile ilgili gözlemler yapılmış, deftere ait resimler incelenmiştir. (Ekim 2015) Bu hikayeden ilhamla öğrencilerin de kendi not defterlerine imza denemeleri, çizimler yapmaları, portre çizmeleri, şiirler ve güzel sözler yazmaları varsa kendi özel yetenekleri ve ilgi alanları ile ilgili çalışmalar yapmaları istenmiştir. (Kasım 2015) Belli aralıklarla defterler öğrencilerden istenmiş yönlendirme ve yapıcı eleştirilerde bulunulmuştur. (Ocak-Mart 2016) Verilen süre sonunda ürünler toplanmış ve hazırlanan platformda sergilenme planlanmıştır. (Mayıs 2016) Sonuç: Süreç sonunda elde edilen ürünler öğrencilerden toplandı ve her bir öğrencinin kendi ilgi ve yeteneklerine göre defterlerin sayfalarını doldurdukları görüldü. Tarihi bir değer olarak Fatih Sultan Mehmet, farklı bir veçhesiyle tanınmış oldu. _______ “Onlar Da Çocuktu”: FATİH’İN ÇOCUKLUK DEFTERİNDEN BENİM DEFTERİME Semra İnan Sınıf Öğretmeni Denizli Milli Koruma Derneği İlkokulu Uygulama: Ana teması Onlar da Çocuktu gerçeği ile ilgili farkındalık oluşturma olan bu projeye Fatih Sultan Mehmeti tanıyarak başladık. Onun hayatındaki bu detaya dikkat çektik. Fatihin gerçek kişiliğine dair en eski izler onun çocukluk defterindeki yazı ve çizimlerinde gizliydi. Bu deftere Hazine-i Hümayuna konulacak kadar önem verilmişti. Topkapı Sarayı arşivinde bulunan bu defter çağ açıp kapayan sultanın küçüklüğüne dair en somut bilgi ve işaretleri içermekteydi. Defterde tuğra denemeleri, çiçek motifleri, at başları, baykuş, leylek, kartal çizimleri, kanat şeklinde desenler, sarıklı yüz çizimleri, Hristiyan portreleri, Farsça beyitler, alfabeler bulunuyordu. Defteri inceleyen Prof. Dr. Süheyl Ünverin ifadesiyle Çok çocukça ve o nispette acele ,velâkin kudretli olan bu defter çocuk yaşta birinin zihin ve hayal dünyasını ortaya koyma açısından ilginç bir belgeydi. Biz de bu belgeden ilhamla geleceğe kendimizden anlamlı bir hatıra bırakmak istedik. Amaç: Öğrenci için; gelecek hatırası bırakma, gözlem gücünü fark ettirme, hayat tecrübelerinden yararlanmayı bilme, onlar da çocuktu gerçeğini yansıtma. Öğretmen için; öğrenciye dair pedagojik notlar çıkarma, görsel ve sözel zekânın fark edilmesine imkan verme, örnek kişi ve ideali yansıtma. Yöntem ve Takvim: Projeye başlamadan önce Alanya Belediyesi ile irtibata geçilerek, belediyenin hediye olarak verdiği, oğlak deri kaplı parşömen kağıtlı küçük defterler istenmiştir. Projenin konseptiyle tam uyumlu defterler sayesinde ilk hazırlık adımı tamamlanmıştır. (Eylül 2015) Proje ile ilgili dikkat çekilmiş; Fatih Sultan Mehmetin hayatı okunup, incelenmiştir. (Ekim 2015) Fatih Sultan Mehmetin Not Defteri ile ilgili gözlemler yapılmış, deftere ait resimler incelenmiştir. (Ekim 2015) Bu hikayeden ilhamla öğrencilerin de kendi not defterlerine imza denemeleri, çizimler yapmaları, portre çizmeleri, şiirler ve güzel sözler yazmaları varsa kendi özel yetenekleri ve ilgi alanları ile ilgili çalışmalar yapmaları istenmiştir. (Kasım 2015) Belli aralıklarla defterler öğrencilerden istenmiş yönlendirme ve yapıcı eleştirilerde bulunulmuştur. (Ocak-Mart 2016) Verilen süre sonunda ürünler toplanmış ve hazırlanan platformda sergilenme planlanmıştır. (Mayıs 2016) Sonuç: Süreç sonunda elde edilen ürünler öğrencilerden toplandı ve her bir öğrencinin kendi ilgi ve yeteneklerine göre defterlerin sayfalarını doldurdukları görüldü. Tarihi bir değer olarak Fatih Sultan Mehmet, farklı bir veçhesiyle tanınmış oldu. Sözlü bildiri “YAŞANTI İÇİNDE OYUN”: ALTERNATİF GERÇEKLİK İLE “KÜLTÜREL ETKİNLİKLER” DERSİNİN OYUNLAŞTIRILMASIÖzet: Alternatif gerçeklik oyunları, platformu gerçek dünya olup, içeriğinin kurgu olduğu bir oyun tipidir. Bireylerin kendi yaşantılarının içine oyunun eklemlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bir yandan oyuncular kendi yaşantılarını devam ettirirken bir yandan oyun yaşantılarının bir parçası haline dönüşmektedir. Bu açıdan alternatif gerçeklik oyunları birkaç aydan birkaç yıla kadar sürebilir. Bu oyun tipi hikâye, oyuncu, yönetim ve mesaj ana bileşenlerinden oluşmaktadır. Bu oyun tipinde hikâye dinamiğinin etkililiği en önemli unsurlardan biridir. Bu açıdan hikâyenin oynanabilir olması, oyunun gerçek dünyanın sosyal ve kültürel verileriyle uyumlu olmasına bağlıdır. Yönetim ise oyunun bir kişi veya bir topluluk yönetiminde gerçekleşeceğini ifade etmektedir. Bu birim oyunun idare edilişinden sorumludur. Yönetim, oyunculara gönderdiği şifreli mesaj bileşenleri aracığıyla oyuncularla iletişim kurmakta, oyuncular da gelen şifreli mesajları çözmeye çalışıp bir sonraki seviyeye geçmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda alternatif gerçeklik oyunlarında mesaj bileşeni fiziki yollarla oyuncuya iletilebildiği gibi sanal ve arttırılmış gerçeklik teknikleriyle de iletilebilmektedir. Alternatif gerçeklik oyunlarının, oyunlaştırma tasarımının verimliliği açısından bir potansiyel oluşturabileceği düşünülmektedir. Bu amaçla oyunlaştırma yaklaşımını temel alan psikolojik (motivasyon ve bağlılık) ve Werbach ve Hunter (2015)’ın en genel anlamda ele aldığı düşünülen oyunlaştırma bileşenleri, alternatif gerçeklik bileşenleri bağlamında incelenmiştir. Buna göre alternatif gerçeklik oyunlarında oyunlaştırma bileşenlerinin diğer oyun türlerine göre farklılaştığı görülmektedir. Genel olarak oyunlaştırma bileşenlerinden, dinamiklerde ve mekaniklerde içeriğin değişmediği ancak bileşenlerin gerçek dünya temsilleriyle ifade edilerek farklılaştığı anlaşılmaktadır. Veriler ışığında, alternatif gerçeklik ve oyunlaştırma ilişkisini ele alan bir uygulama önerisi sunulmaktadır. Bu amaçla Anadolu Üniversitesi, “Kültürel Etkinlikler” dersinin oyunlaştırılması uygun görülmüştür. Ders I. ve II. Yarıyıllarda üniversite çapında tüm bölümlerce veriliyor olup öğrencilerden spor, görsel sanatlar, güzel sanatlar, bilimsel ve sosyal içerikli kültürel etkinliklere katılmaları beklenmektedir. Ders takibi otomatik yoklama sistemi denilen bir uygulama ile sağlanmaktadır. Öğrenci kartı içindeki çipin etkinliğin başlama saatinde etkinlik alanlarındaki okuyucularda okutulmasıyla yoklama alınmaktadır. Öğrencilerin dersten şartsız geçebilmeleri için yıl içinde en az 8 etkinliğe katılmaları istenmektir. Ancak bu derste öğrencilerin kazanımlarının değerlendirilebileceği ve öğrencinin öğrenme sürecini takip edebilen bir mekanizmanın olmadığı görülmektedir. Dersi iyileştirmek amacıyla alternatif gerçeklik bileşenleriyle oyunlaştırma tasarımı yapılmıştır. Alternatif gerçeklik bileşenlerinden yönetimin ders sorumlusu olduğu ve mesajların yönetim tarafından etkinlik süreçlerine gizlendiği bir tasarım planlanmıştır. Çalışma sonunda elde edilen verilerin, alternatif gerçekliğin oyunlaştırma uygulamalarında ve oyunlaştırma modellerinde kullanılması yönünde katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. |
|||||||||||||||||||||||||