![]() |
![]() |
![]() |
|||||||||||||||||||||||
![]() |
|||||||||||||||||||||||||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||||||||||||||||||||||
![]() |
![]() |
||||||||||||||||||||||||
![]() |
|||||||||||||||||||||||||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
|||||||||||||||||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
|||||||||||||||||||||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||||||||||||||||||||||
![]() |
|||||||||||||||||||||||||
![]() |
![]() |
||||||||||||||||||||||||
![]() |
![]() |
![]() |
|||||||||||||||||||||||
Kabul edilen bildiriler15. Uluslararası Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Sempozyumunda kabulü kesinleşen bildiriler aşağıda yer almaktadır.
Harf sırasına göre bildiriler
Alanlarına göre bildiriler
Anahtar sözcüklere göre bak
Kayıt olunmuş bildiriler
Sempozyumda şu anda hakem süreci tamamlanmış ve kabulü kesinleşmiş 3000 bildiri bulunuyor.Alanlara göre kabul edilen bildiriler
Sözlü bildiri INTERNATIONAL STUDY PROGRAMME DEVELOPMENT FOR VET PROFESSIONALSÖzet: <In the age of globalization, education is the key to sustainable economic growth and social development opportunities (Lauder, Brown, Dillabough & Halsey, 2006). In this context, the relevance of initial and continuing vocational training increases. Not only industrialized countries are aware of this necessity, but also developing and emerging countries are making increasing efforts to reform vocational education and training (Caves & Renold, 2016). These efforts are particularly noticeable in Georgia since growing training and qualification needs cannot be met at the needed high level (see MoES, 2013). In particular, a lack of standardized, systematic and methodological-didactic guidelines for the training of vocational education and training (VET) professionals can be identified (Shukhoshvili, 2018). This paper shows how - in German-Georgian cooperation - a PhD VET programme is developed, that not only aims at professionalizing Georgian teaching and management personnel but is also closely oriented at the worldwide unique academic teacher training in Germany. In this context, extensive empirical research (analyses of educational needs, stakeholders and networks) in science, business and politics will be addressed, which decisively shapes the content of the PhD programme. Subsequently, the PhD modules are presented and the implementation of the programme is outlined. Since the testing of the PhD programme is carried out with the help of German lecturers, aspects of online-based teaching and joint tutoring are also taken into account and will be discussed. Considering the effects, challenges and conditions for success, the overall project is scientifically monitored and evaluated both formatively and summatively through quantitative and qualitative methods of empirical social research. By bringing together the participating universities, the Ministry of Education, economic actors and German VET experts, a substantial capacity building results, which contributes to a sustainable professionalization of the Georgian VET system. Sözlü bildiri TEST CEAD HAKEMLİKÖzet: <Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Test CEAD Hakemlik Sözlü bildiri THE ESSENTİAL COMPONENTS OF THE CURRİCULUM İN EFL PRE-SERVİCE TEACHER EDUCATİON PROGRAMSÖzet: <Teachers have a central role to play in any school system and their competence has an important effect on the quality of schools and education. That is, professional qualities, competencies and beliefs of teachers are important indicators of quality education. Therefore, in order to improve the quality of schools and education, it is important to improve the qualities and competences of teachers. One of the most effective ways of doing so is to provide teachers with effective and to-the-point teacher education programs. The curriculum design for second language teacher education (SLTE) is a dynamic process which aims to improve teacher learning. Curriculum studies in pre-service second language teacher education focus on the kinds of courses and activities that constitute an educational program for pre-service teachers (Graves; in Burns & Richards, 2014). There has been a large body of theoretical discussions on what should constitute the pre-service SLTE curriculum, which focuses eventually on the ‘knowledge base’ of teaching, or what teachers need to know and be able to do to teach English effectively, and the kinds of instructional practices that help teachers acquire that knowledge base. This paper is aimed to analyze the knowledge base of pre-service SLTE as a theoretical literature review. For this purpose, it first provides a framework to understand the curriculum planning process for pre-service SLTE programs. Then, it focuses on the kinds of courses and activities that make up an educational program for pre-service SLTE programs. It also examines the content of the current pre-service SLTE programs used in various countries of the world, including Turkey, through a comparative analysis. Finally, it proposes a sample model for essential components of the curriculum in an EFL pre-service teacher education program. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
Sözlü bildiri TEST GCÖzet: <Test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC test GC
Sözlü bildiri %75 %25 TEN BÜYÜKTÜRÖzet: <Çalışma Trabzon İli,Araklı İlçesi,Atatürk İlkokulu 4.Sınıf Veli ve öğrencilerine 3 aylık bir eğitim olarak planlanıp uygulanmıştır. Çalışma Öğrenci ve aile koçluğu olarak planlanmış kazanımlar bu çerçefede ele alınmıştır. Çalışma gurubu 1980 doğumlu veliler ve çocuklarından oluşan 15 kişilik bir gruptur. Kazanımların sonucunun testi için sınıfın kalan 20 kişisi kontrol grubu olarak değerlendirilmiştir. KULLANILAN/GELİŞTİRİLEN MATERYALLER: 1-Yaşam Çarkı modeli 2.Sağ-solbeyin testi 3.Geleceğe Köprü çizelgesi 4.Güçlü ve Zayıf yönlerim .. Aşağıda verilen tek amaca yönelik kazanım ve onun işleniş modelidir. 1-Danışanların(ebeveynler) hayatlarının her alanında ,kendilerine ve çevrelerindekilere karşı koçluk bakış açısını geliştirmek *-Danışanlarına ve/veya çocuğuna ,eşine koçluk yapar. *Koçluk bakışını her alanda kullanabileceğini fark eder. Kullanılan Yöntem ve Teknikler: 1-Projeksiyon sunumu 2-Drama 3-Anlatım 4-Uygulama 5.Proje çalışması Eğitimdeki en önemli sorunlardan biri olarak çocukların aileden hazır bulunuşluk düzeylerinin sadece fiziksel gelişmişlik olarak algılanmasıdır. Çocukların zihinsel olarak okula neden geldiğini bilmemesi,zihninde bir amacının olmaması,ailenin sürekli yönlendirmesi ile tamamen dış motivasyonlu,kendni tanımayan,amacı olmayan,öngörüsüz ve dolayısıyla da başarısız çocuklar eğitim sisteminin içinde kaybolmaktadır. Çocuğun zekasının,kişiliğinin çok büyük oranda ailede,okula gelmeden oluştuğunu biliyoruz.Bu .çalışma %25 okul etkisini %75 gibi yüksek olan aile etmenini kullanmak amacıyla tasarlanmıştır. Çalışma önce aielelerin kendilerini tanıma çalışması olarak başlamıştır.Bunun için ebeveynlerin güçlü ve zayıf yönlerini gösteren çizelge kullanılmıştır. Sonra sol-sağ beyin çalışma kağıdı velilerle çalışılmıştır. Yaşam Çarkında zaman kontrolü ve zamanını ayırdıkları alanlar belirlenmiştir. Geleceğe Köprü kurdurularakl gelecekteki profilleri çizdirilmiştir. Bu çalışmaların tamamı veliler tarafından kendi öğrendikleri biçimle çocuklarına uygulanmıştır. Çalışma sonunda oluşan kavramlar :Çocuğumun yetenekleri,geliştirmesi gereken yönleri,kariyeri,hedefleri,yapmam gerekenler… Elimizdeki çocuklar Zkuşağı dediğimiz çocuklar .Bu çocuklar anne -babalar tarafından kendi klasik eğitim anlayışıyla eğitilmekte ve çocuklar aslında bizim genç kuşaklarda olduğunu zannettiğimiz Kuşak Çatışmasını anne babaları ile yaşamaktadırlar. Ders çalışma yöntemleri,kendilerini tanıma,hedef koyma,mesleki tercihlerei,hayatı algılayışları anne babalarından farklı.Okulu aileleri gibi algılamıyorlar. Çalışma sonunda aileleler 21. y.y a uygun çocukları için kariyer planlamasını nasıl yapabileceklerini; bunun için kendilerinde ve çocuklarında geliştirmeleri gereken yönleri keşfettiler. Kontrol gurubu ebeveynler ve çocuklarda bu bilinç oluşmamış ve geleceklerine dair bir farkındalık ve bir fotoğraflama yapamadıkları izlenmiştir. (Çalışma ile ilgili döküman ve ekler burada belirtilmediği için gönderilemedi.) Sözlü bildiri 1. SINIFLAR OKUMA YAZMA MATERYALİÖzet: <1.Sınıf; ilköğretimin en önemli kademesidir.Her şeyin temelini burada atar, çocukların kişiliğine şekil veririz. Bunu başarabilmek için onların seviyesine inebilmek, bilmediklerini bildikleri dilden anlatabilmek,iyi ve doğru bir rehber olabilmek,ilgilerini çekebilmek çok önemlidir.Çocuklarımız 5.5 , 6 , 6.30 yaşında okula başlamaktadır. Dolayısıyla bu yaş grubundaki çocuklara hitap edebilmek ve onların seviyesine inebilmek için görsel ve somut materyallere oldukça ihtiyaç duymaktayız. Bizler kitap öğretmeni değiliz. Özgünlüğümüzü , sahip olduğumuz özgürlük ile yoğurunca oldukça verimli çalışmalar yapacağımız kanaatindeyim. Bu dosya sayesinde hece, kelime, cümle ve metin oluşturma çalışmalarını çok pratik bir şekilde aynı yerde yapabilme fırsatı bulabileceğiniz. Bu materyal hem okuma hem de dikte çalışmalarımızı kolaylaştıracaktır.Bu materyal bir dosya ve 6 ses grubuna ait ses, hece ve kelimelerin yer alacağı 6 ayrı keseden oluşmaktadır. Hangi seste isek o sese ait hece , kelime, cümle ve metin oluşturma çalışmalarını gerçekleştirebiliriz. Tüm derslerimizi olduğu gibi okuma yazma derlerimizi de monotonluktan kurtarıp ilgi çekici hale getirebilmek , eğlenerek öğretmek için renkli kağıt ya da kartonlardan bir çok materyal yapıyoruz fakat onların işi kullanılınca bitiyor. Yırtılıyor , atılıyor ya da bir sonraki sese geçildiği için yenisinin yapılmasına ihtiyaç duyuluyor. Sürekli kullanabilegim nasıl bir materyal yapabilirim düşüncesi ile bu dosyayı tasarladım. Bu dosya çalışmalarmıza düzen getirecek. Okuma yazma süreci boyunca kullanabileceğiz. Evde anne babalar da kolayca kullanabilecek. 1.siniflarda Okuma yazma sürecine eşlik eden böyle bir materyal olmadığı için bu bir ilk. Doğa okuma yazma serimiz çok güzel. Dosya çocukların da çok hoşuna gitti. Gören herkez olumlu cümleler kurdu. Doğa okulları 1. Sınıf bölge zumresindeki arkadaşlar da faydalı buldular. Dönütler olumlu . Sizler de aynı düsüncelerde iseniz bu materyali sizler ile paylaşmaya hazırım. Hece, kelime, cümle oluşturma çalışmalarına örnek içeren resimler göndermek isterim. Fakat fotoğraf ekleyebilecegim bir alan bulamadım. İlginize teşekkür ederim. Sözlü bildiri 4. SINIF SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE İTEC PROJESİ UYGULAMA ÖRNEĞİÖzet: <Çalışmanın amacı; teknolojinin eğitime entegre edilmesi ve öğrenciler tarafından faydalı bir şekilde kullanılmasını sağlamaktır. Öğrencilerin Web 2.0 araçlarıyla çalışmalarını hazırlamaları, teknolojiyi eğitim amaçlı kullanmalarını sağlamak, ayrıca sunum ve kendini ifade becerilerini geliştirmektir. Öğrencilerin konuları öğrenme veya sunmalarındaki çekingen ve güvensiz tutumlarını giderme yönündeki araç ve yöntemleri tartışmak ve somutlaştırmaktır. Proje tabanlı öğrenme, tasarım tabanlı öğrenme, grup çalışması, işbirliği gibi yöntem ve teknikler kullanılmıştır. Çalışmaya 2013–2014 eğitim öğretim yılında Mersin Hürriyet İlkokulunda öğrenim gören 10 yaş grubundaki 10 kişilik 4.Sınıf öğrencileri katılmıştır. Çalışma İTEC (Katılımcı Sınıflar İçin Yenilikçi Teknolojiler) Projesi adıyla yürütülmüştür. Projede öğrenciler beşer kişilik 2 takım halinde işbirliği yaparak çalışmışlardır. Takımlar haftada 2 gün birer saat çalışmışlar, ayrıca okul dışında da bir araya gelerek ortak çalışmalar hazırlamışlardır. Takımlar ön hazırlık aşamasında görsellerden, konuyla ilgili araştırmalardan faydalanmış, elde ettikleri bilgileri ; önce geleneksel yöntemlerle, anlatım, kavram haritası, sunum, drama, gösteri gibi uygulamalarla sergilemişlerdir. Öğrenciler bu çalışmaların yanısıra web 2.0 araçları kullanılarak, Team-up ile takım oluşturulmuş, Reflex aracı ile yansıtma kaydedilmiş, Popplet aracı ile kavram haritası çizilmiş, Photopeach, Fantashow, movie maker, vb. gibi araçlarla video sunum hazırlanmış, Voki aracı ile karakter oluşturulmuş, Zondle aracı ile oyun geliştirilmiştir. Oluşturulan dijital içerikler sınıf web sitesine yüklenmiş ve diğer öğretmenlere ve öğrencilere sunulmuştur. Öğrenciler elektronik posta ile iletişim kurmayı öğrenmiş ve proje süreci boyunca bilgisayar kullanım becerileri artmıştır. Ayrıca çalışmalarımız, öğrenciler tarafından Milli Eğitim Bakanlığından gelen proje yetkililerine de sergilenmiştir. ITEC (Katılımcı Sınıflar İçin Yenilikçi Teknolojiler) Projesi; Avrupa Okul Ağı (EUN) tarafından koordinasyonu sağlanan , Avrupa Komisyonu 7. Çerçeve Programı tarafından finanse edilen bir proje olup 2014 Haziran döneminde tamamlanmıştır. Fakat Eğitimde Yeni Yaklaşımlar adıyla yenilikçi pedagojik uygulamalara altyapı olmaya devam etmektedir. Yaklaşım, teknoloji destekli yenilikçi pedagojik yaklaşımlar kullanarak, geleceğin sınıfı senaryolarına , çekici ve etkili öğrenme aktiviteleri sistematik tasarımına dayanır. ITEC 9 öğrenme aktivitesinden oluşur: Hayal Et (Bir tasarım özetinin, tanıtımı anlaşılması ve sorgulanması), Keşfet (Tasarım özeti ile ilgili bilgi toplama), Haritala (Toplanan bilgiler arasındaki bağlantıları anlamak için bir zihin haritası oluşturma), İşbirliği yap (Diğer okulların öğrencileri ile gerektiğinde işbirlikleri oluşturmak), Yansıt (İşitsel ve görsel yansımalar ve geribildirim kaydetme), Yap (Bir tasarım oluşturma), Sor (Tasarımın gelecekteki kullanıcılarını temsil edebilecek kişilerle atölye çalışmaları yapmak), Yeniden Yap (Oluşturulan tasarımın geliştirilmesi), Göster (Tasarımları yayımlamak ve bir hedef kitleye sunmak) . ITEC projesi, yapısıyla öğrenci merkezli öğretim tekniğini uygulayan, öğrencileri çekici problemlerle uğraşmaya ve sonunda özgün ürünler oluşturmaya yönlendiren bir eğitim modelidir. Bu durumun öğrencileri aktif hale getirmesi öğrenmenin kalıcılığının artmasına sebep olmaktadır. Bilimsel çalışma metodunu öğrenen öğretmenler ve öğrenciler, ilerleyen zamanlarda da yenilikçi pedagojik yaklaşımlara uygun öğrenme ortamlarıyla, hedeflenen bilgi ve beceri seviyesine ulaşabilecektir. Öğrencilerin bu süreç boyunca, dijital okur-yazarlık, içerik geliştirme, problem çözme, işbirliği, araştırma, kendini ifade etme, hayal gücünü geliştirerek yaratıcılıklarını ortaya koyma gibi beceriler kazandığı gözlenmiştir. Müfredatın teknolojiye entegre edilmesi ve teknolojinin eğitim amaçlı kullanılması yönünde farkındalık oluşmuştur. Ülkemizin gelecekte ihtiyaç duyduğu, 21.yy becerilerine sahip, dijital alanda bilgi sahibi ve teknolojiyi faydalı kullanabilen, üretebilen bireyler olmaları yolunda adım atılmıştır. Geleneksel uygulamalarla teknolojik uygulamaların iç içe geçtiği ve birbirini desteklediği bir süreç tamamlanmıştır. Sözlü bildiri ADIM ADIM OKUMAÖzet: <Bu çalışma 1.sınıf öğrencilerinin okuma yazma öğrenim sürecini daha başarılı ve daha eğlenceli bir biçimde devam ettirmelerini sağlamak için hazırlanmıştır. Çalışma araştırmacının kendi sınıfında yürüttüğü bir uygulamadır ve öğrencilerin okuma yazma sürecini keyifli hale getirerek daha kısa sürede öğrenmelerini sağlama amacını taşımaktadır. Öğrenciler okuma yazma öğrenirken yeterince bilişsel faaliyette bulunurlar ve bu bilişsel faaliyette bulunan öğrencilerin 66 aylık oldukları düşünüldüğünde süreç içerisinde sıkıntıların meydana gelmesi kaçınılmaz bir hal alır. Geliştirilen uygulamada öğrenci sadece bilişsel faaliyette bulunmayıp aynı zamanda fiziksel olarakta aktif hale gelmektedir. Öğrencilerin yaş aralığı düşünüldüğünde derse odaklanma sürelerinin kısa olduğu göze çarpmakta ve bu kısa sürede başarı sağlanmasının çok zor olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle öğrencilerin derse daha uzun süre odaklanmalarını sağlayacak bir uygulama okuma yazma öğretim sürecini hızlandıracaktır. Geliştirilen uygulamada sınıf içerisine Seksek zemini çizilmiş ve oyunla öğretim amaçlanmıştır. Sesler verildikçe seksek zeminine yazılır. E sesi verildiğinde ilk basamağa e, L sesi verildiğinde ikinci basamağa da l yazılır. Metin yazılabilecek kadar ses verildiğinde ise tahtaya metin yazılır aynı zamanda metin heceler halinde seksek zeminine yazılır. Öğrenci heceleri okuyarak zıplar. Sekseği bitirdikten sonra üzeri metinde geçen kelimelerden oluşan lobutları top yardımıyla devirir ve devirdiği lobutları da okur. Daha sonra tahtadaki metini bütün olarak görür ve okur. Okuma yapıldıktan sonra sınıfa asılan basketbol potasına atış yapılır ve çocuk güdülenir. Böylece psikomotor gelişimine de destek olduğumuz öğrenciler hem oyun oynayıp hem öğrendikleri için odaklanma sorunu yaşamamaktadırlar. Bu uygulamada harften heceye heceden kelimeye kelimeden ise cümleye geçişin örneği de gösterilmektedir. Öğrencilere uygulama esnasında ise yönlendirmeler yapılabilmekte ve hedefe ulaşmalarını sağlayabilecek dönütler de verilmektedir. Böylece öğrenci hem enerji sarf etmekte hem de derse ilgisini kaybetmemiş olmaktadır. AİLECEK OKUYORUZÖzet: <“Ailecek Okuyoruz” Projemiz Denizli Acıpayam Osman Manisalı İlkokulu Hazırlayan: Rehberlik Öğretmeni Savaş TÜRK Projemiz velilerimize ve öğrencilerimize yöneliktir. Aileye yönelik yaptığımız çalışma: Eğitimin ayrılmaz parçalarından biri olan aileyi eğitim ve öğretim faaliyetlerimize dahil ettiğimiz projemizde ana amaçlarımız; 1-Aile fertlerinin güzel yaşantıları ile öğrencilerine örnek olmalarını sağlamak, 2-Okuma alışkanlıklarına pozitif katkı sağlamak, 3-Kurul tarafından belirlenen, Uzman Psikolog Özgün KIZILDAĞ’ın “Çocukları Anlama Kılavuzu” kitabını okuyarak, ailelerimizin çocuk yetiştirilmesinde bilgilendirilmelerini sağlamak, 4-Ayrıca öğrencilik dönemlerini hatırlamalarını sağlayarak, çocuklarının şu an yaşadıkları ders çalışma ve sınav streslerini hissettirmek. Projemiz kapsamında velilerimize okulumuzda kurduğumuz inceleme kurulu tarafından seçilen “Çocukları Anlama Kılavuzu” kitabı getirterek kolay ulaşılmasını sağladık. 189 kitap velilerimiz tarafından okulumuzdan satın alındı. 1 ay içerisinde velilerimiz kitapları okuyarak belirlenen tarihteki değerlendirmeye katılmaları istendi. 79 velimizin katılımı ile değerlendirme yapıldı. Değerlendirme soruları ve cevapları kitabın yazarı ile görüşülerek kedisinden temin edildi. Sınav günü mail ile gelen değerlendirme soruları ve önceden hazırladığımız anket uygulandı. Kitabın yazarı ilçemize davet edildi ve yazarımız tarafından velilerimize yönelik seminer verilerek, değerlendirme sonunda tüm soruları doğru cevaplayan 21 velimiz arasından kura yöntemi ile 3 velimize çeyrek altın verildi. Çeyrek altınlar kitap satışından elde edilen gelirle karşılandı. Uygulanan ankette velilerimizin %97 si aynı çalışmanın 2. dönemde de yapılması istedi. Öğrencilere uygulanan ankette çocuklarımız; anne ve babaları ile beraber kitap okumanın çok güzel bir duygu olduğunu belirttiler. Proje sonunda öğrencilerimize yönelik olarak, velileriyle kitap okumaları amaçlı, Türkiye haritası dağıtıldı.Okudukları her 30 sayfayı öğretmenleri kontrol ettikten sonra şehirleri boyadılar. Sınıflarında harita boyamayı tamamlayan öğrenciler ödüllendirildiler. Sözlü bildiri AKIL DEFTERİMÖzet: <Yaşamımız boyunca her an yeni bilgilerle tanışırız. Bununla birlikte her an aklımıza yeni fikirler gelebilir. Bunları özgün olarak not edersek unutmayı engelleriz.Ve gerektiğinde de o bilgilerden yararlanırız. Uzmanlara göre; işittiklerimizin %20’sini, gördüklerimizin %40’ını, gördüklerimizin ve işittiklerimizin %60’ını hatırlıyoruz. Yaptıklarımızın yani söylediklerimizin ve yazdıklarımızın ise %80’ini hatırlıyoruz. Öyleyse; öğrendiklerimizin bir şekilde notunu tutmak, hatırlamanın sihirli bir yoludur. Not almak; zihni dinlendirir, analiz-sentez yeteneğini geliştirir, dağınıklığı önler, hep dikkatli olmayı sağlar ve unutmamamızı sağlar.İşte bunun için önemli bir bilgide, ilginç bir gözlemde ve aklımıza bir fikir geldiğinde notlar almalıyız. Gagné’ye göre öğrenme, gözlenen davranışlardan anlaşılır. Öğrenme insanın içinde(beyninde) yer alır. Bu nedenle, öğrenme sürecinde ne olup bittiğini anlamak etkili bir öğretim düzeni kurmak için gereklidir. Peki, bu düzeni kurarken; öğrencilerin, bilgileri nasıl akıllarında tutuğu ve bu bilgileri kendilerinin nasıl ifade ettikleri ile ilgili bir defterleri olsaydı nasıl olurdu? “Akıl Defteri” öğrencilere hem bir yol gösterici hem de hatırlatma rehberidir. Öğrenciler bu deftere kendi istedikleri şekilde notlar alır ya da çizimler yapar. Her ders de ve her an da öğrencinin yanında olan akıl defteri hem bilgilerin kalıcılığını hem de öğrencinin motive olmasını sağlar. Her öğrencinin akıl defteri farklı şekillerdedir. Hem görünüş hem de içerik bakımından farklılık gösterir. Bu aynı zamanda da öğrencilerin yaratıcılıklarının bir göstergesidir. Onlar akıl defterlerinde bilgileri not ederken aynı zamanda hangi konuyu sevdiklerini ya da sevmediklerini, nerede zorlandıklarını, daha ne kadar kendilerini zorlayabileceklerini de ifade ederler. Bundan 5 yıl önce bir öğrencim kendi akıl defterine anlamsız görünen şekiller çizmişti. Bunların ne olduğunu sorduğumda kendisinin bir semboller dizisi hazırladığını söyledi. Her öğrencinin kendine ait bir öğrenme stili olduğu gibi öğrendiklerini de bir ifade ediş biçimi vardır. Sonuç olarak “Akıl Defteri” her öğrencinin aslında parmak izidir. Sözlü bildiri AKIL KUTUSUÖzet: <Geleneksel yapıda çalışmak, çalışmak kısacası çok çalışmak vardı. Oysa günümüz Dünyasında çok çalışmak yerini etkili çalışmaya bırakmaktadır. Etkili çalışma yöntemlerinden biri de yapılan eğlenceli tekrardır. Öğrenme sürecinde, çevresel uyarıcılar içinden, depolanması istenen bilgiler kısa süreli hafızaya alınmaktadır. Duyusal kayda yüzlerce uyaran gelmektedir. Bu uyaranlar unutulmakta ya da tekrar yapılarak uzun süreli hafızada tutulmaktadır. Eğer dikkat ve ileri düzeyde işleme sağlanmazsa bilgi kaybolmaktadır. Bu nedenle dikkat, düzenli ve aralıklı tekrar etme, bilgilerin uzun süreli hafızaya yerleşmesini sağlamaktadır. Başarılı öğrenmenin en büyük desteği kuşkusuz öğrenilen konuların çok zaman kaybedilmeden tekrar edilmesidir. Araştırmalara göre tekrarsız yapılan bir sonraki dersler öğrencilere fayda sağlamamaktadır. Tekrar, öğrenme sonrası oluşan unutmanın, düşmanıdır. Çalışmalar, en fazla unutmanın ilk 48 saat sonunda gerçekleştiği üzerinedir. Kısaca, öğrenilen bilginin yarıdan fazlası kısa sürede öğrenen kişinin hafızasından çıkmaktadır. Öğrenmenin yapıldığı günün akabinde yapılan tekrarlar, bu öğrenme kaybını azaltan en güçlü çalışmadır. Haftalık, aylık değil, günlük tekrara önem vermek çok önemlidir. Pek çok kişi tekrarı bir zaman kaybı olarak görmektedir. Tekrar etmek yerine soru çözmek tercih edilmektedir. Günlük ve ya 2 günlük yapılan tekrarlar ise, o günkü çalışmaları zihinde tekrardan canlandırmaktadır. Öğretmenin verdiği bilgiler, tekrarda yeniden yaşatılmaktadır. Böylece kalıcı bir öğrenmenin en önemli adımları atılmış olmaktadır. Amaç özellikle, öğretmenin üzerinde çok durduğu önemli noktaları ve öğrencilerin dikkatini çeken noktaları düşündürmektir. Sınıfımızda işlenen konulara ilgili sık sık tekrarlar yaparız. Değişik şekillerde yaptığımız bu tekrarlara öğrencilerimizi katmazsak tekrardan çok sıkıcı bir ders ortamı oluşmaktadır. Öncelikle sınıfımızın duvarında asılı renkli kağıt herkesin ilgisini çeker. Akıl kutumuzda neler mi var? Bir gün önce işlediğimiz tüm derslerimizde kullandığımız yöntemler, teknikler ve bilgiler… Üstelik akıl kutumuzu yazanlar ve sunanlar kendi gönüllü öğrencilerimizdir. Sınıflarımızda uygulanan bu teknik sayesinde öğrencilerimiz hem günün ve ya bir gün öncenin tekrarını yaparken hem de kendi akılda tutma yöntemlerini de sınıfla paylaşmış olmaktadır. Eğlenerek tekrar yaparken öğrencilerin aynı zamanda iletişim becerileri de gelişmektedir. Dersin tekrarını eğlenceli şekillerde ve akademik biçimde sunan öğrencilerimizde unutma faktörü en aza inmektedir. Bu teknik aynı zamanda da bir sonraki derslere karşı öğrencilerimizi güdülmektedir. Sözlü bildiri ARTIK ÇARPIM TABLOSUNDAN KORKMUYORUZ!Özet: <Her ilkokul çağındaki çocuğun, korkulu rüyası olmuştur çarpım tablosu. Çocuğun mantığına yatmayan, ezberlenmesi zor çarpımlar ve hiçbir anlam ifade etmeyen sonuçlar… Oysa çarpma, toplama işleminin bir kolaylığıdır.Biz de bunu referans alıp, işimizi daha da kolaylaştırmaya karar verdik. Biz 3.sınıf olarak öncelikle örüntüleri kullandık. Sonrasında örüntü kurallarından geçiş yaptık ritmik saymalara. Ritmik saymaları yazarken toplama işleminden yararlandık. Birer, ikişer, üçer ritmik saymalar derken; altışar, yedişer,sekizer ritmik saymalar çıktı karşımıza. Sayılar büyüdükçe, yaptığımız toplama işlemleri de zaman aldı. Bu ritmik saymaları daha kısa zamanda nasıl oluşturabiliriz derken, çarpma işleminin kolaylığını fark ettik. Çarpma işlemi yapmak kolaydı; ama büyük sayılar işin içine girince tüm tadımız kaçıyordu. Peki bunu eğlenceli hale getirsek nasıl olur dedik ve işin içine müzik katmaya karar verdik. Oluşturduğumuz altışar, yedişer ve sekizer ritmik saymaları, çocuk şarkılarının ritimleri ile birleştirerek söylemeye başladık. Bu hepimizin hoşuna gitmişti. Ders saatinde, teneffüslerde; hatta oyunlarımızın içinde bile, ritmik sayıların şarkısını söyler olduk. Daha sonra parmaklarımızı da kattık işin içine. Ritmik saymalar yaparken parmaklarımızı da kullanarak işlemlere geçiş yaptık. “6 tane sepetin içinde, 7’şer adet yumurta vardır.Sepetlerde toplam kaç adet yumurta vardır?” sorusunun cevabını ister altışar, ister yedişer saymalar yaparak bulmaya çalıştık. Amacımız müzik ile, çarpım tablosunu kolay ve eğlenceli öğrenmek iken, sadece çarpma işlemini değil, bölme işlemini de bize eğlenceli hale getirdi. 56’nın içinde kaç tane 8 olduğunu bulurken, ritmik saymaların şarkısını kullandık ve sonuca kolayca ulaştık. Bu ritmik saymaların şarkılarını öyle çok sevdik ki; şarkısı olmayan sayılar için üzüldük bile. Hatta aramızda 9’ların şarkısını oluşturmaya çalışanlar var. Sınıfta uyguladığımız bu İnterdisipliner Yaklaşımın biz çok faydasını gördük ve görmeye de devam ediyoruz. Bir sonraki amacımız zor denen tüm konuları kolay ve eğlenceli hale getirmek. ‘Kolay’ gelsin bizlere. Sözlü bildiri BALONUMU PATLATMADAN SAATLERİ OKUYORUMÖzet: <Yıldırım Bayazıt İlkokulu öğretmeni olarak öğrencilerin öğrenmekte zorlandıkları matematik derslerini korkmadan, eğlenerek öğrenebilmeleri için değişik öğretim materyalleri kullanıyorum. Bu yıl Muğla’da yapılacak olan 15.Uluslararası Sınıf Öğretmenliği Eğitim Sempozyumunda bulunarak matematik öğretiminin daha da zevkli bir hale nasıl getirilebileceğini göstermek istiyorum. Bunun için kullandığım materyal daha çok (1ve2 sınıflarda) kullanılmaktadır. Bunun için birer örnek sunum hazırladım. Bu sunum aşağıda bilgilerinize sunulmuştur. Birinci ve ikinci sınıf matematik ders kitabındaki ‘’Zamanı Ölçme’’ temasının 1.ve 3 .kazanımlarına uygun olarak Tam ve Yarım saatleri okur, Saati tam ve yarım saate göre ayarlar kazanımına uygun olarak ‘’BALONUMU PATLATMADAN SAATİMİ OKUYORUM’’ başlıklı etkinliği kullanmaktayım Bu etkinlikle öğrencilerin tam ve yarım saati doğru okumaları ve yazmaları amaçlanmış olup bu amacını gerçekleştirdiği takdirde diğer sınıflarda öğreneceği zaman ölçülerinin kazanımlarını daha kolay kavraması amaçlanmıştır. Öğrencilerin daha kolay görmeleri ve zihinlerinde somutlaştırmaları için sınıfa beden eğitimi derslerinde kullandıkları hulahoptan yararlanılmıştır. Bunun yanında üzerinde sayıların olduğu renkli balonlar(yanlış okuyan öğrenci patlattığı zaman onu motive edecek sözler balonun içine atılır) ve balonlar holahop etrafında oluşturulur. Bu hulahop tahtaya asılır ve akrep ve yelkovanı göstermek için elimize farklı büyüklükte oklava alınır ve saati okuma çalışmasına başlanır. Konu hakkında kısa açıklamalar yapılır. Kısa olan oklavamız Akrebi ifade ediyor, Uzun olan oklavamız da yelkovanı ifade ediyor yada eğer bu iki kolu birbirine karıştırırsak akrep kelimesi yelkovan kelimesine göre daha kısa bir kelime olduğu için kısa kol her zaman akreptir ve o da saati gösterir deriz. Tam saatlerde yelkovan her zaman on ikinin üzerindedir denir ve yerleştirilir. Akrebi üçü gösterecek şekilde ayarlarsam saat kaç olur diye saat okuma çalışmasına başlarız. Yarım saatlerde ise yelkovan her zaman altıyı gösterir. Akrep ise yarım saatlerde herhangi iki sayı arasında yer alır. Eğer akrep on ile on bir arasında ise saat on buçuktur denilerek saatin onu yarım saat geçtiği, on bire yarım saatin kaldığı denir. Yarım saatin okunması çalışmalarına devam edilir. Eğer yanlış okuyan öğrenci olursa elindeki oklavalardan biri ile yanlış okuduğu balonu patlatır ve içinden onu motive edici kağıt çıkar. Bu şekilde işlem devam eder. Her öğrencinin Bloom’un Tam öğrenme modeline göre öğrenmesi amaçlanır. Sonuç olarak öğrenciler aslında matematiğin bir sayılar oyunu olduğunu anladılar ve matematikten korkmak yerine keyifli hale nasıl getirilebileceğini öğrendiler Sözlü bildiri BAŞARILI EĞİTİM UYGULAMASINDA BİR KÖY OKULU ÖRNEĞİÖzet: <Özet: Eğitim örgütlerinde yapılacak her türlü değişikliğin temel amacı, daha iyi, daha nitelikli ve daha etkili eğitim sağlanması içindir. Etkili bir eğitim- öğretim sisteminin temelinde etkili okul bulunmaktadır. Etkili okulların, yönetici, öğretmen, öğrenci, okul programı, eğitim- öğretim süreci, okul kültürü, ortam, okul çevresi ve veliler yönünden belirgin özelliklere sahip oldukları söylenebilir. Bu bağlamda araştırmanın kapsamına, etkili okulla ilgili “okul ortamı” alt boyutu ele alınmaktadır. Okulların temel işlevleri aynıdır. Ancak her okul tektir ve kendine özgü niteliği vardır. Okulun niteliğinin en önemli göstergelerinden birisi de onun “etkili” olma özelliğidir. Okulun birey ve toplumun eğitim gereksinimlerini karşılama düzeyi, onun etkililik düzeyi ile doğru orantılıdır (Baştepe, 2004:34). Okul içerisindeki eğitim- öğretim etkinliklerinin uygulandığı sınıflar etkili eğitim uygulamalarında son derece önemlidir. Öğretmen, sınıfta belirli süre içerisinde belirlenen hedeflere ulaşabilme amacı taşımaktadır. Bu amaca ulaşabilmek için öğretmen yeterlilikleri ile birlikte, sınıf ortamının eğitim- öğretim etkinliklerine uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Fiziksel ortamın önemine gelince; iyi yapılandırılmış sınıf ortamı, öğrencileri güdüler, öğrenme işini cazip hale getirip kolaylaştırabilir. Fiziksel ortam, sınıf ve sınıfın donatımını kapsar. Fiziksel ortamın doğası ve organizasyonu davranış üzerinde doğrudan etkilidir (Korkmaz, 2010: 270). Fiziksel ortamın temel değişkenleri; öğrenci sayısı, sıraların yerleştirme düzeni, öğrencilerin oturuş biçimi, ışığın giriş yönü, aydınlatma durumu, ısıtma durumu, sıcaklık-soğukluk durumu, gürültü durumu, ortamın temizliği, araç-gereç durumu, sınıfın boyası ve görünümüdür. Uygun fiziki mekan ve oturuş biçimi öğrenme- öğretmede oldukça etkilidir. Sınıf eşyaları, duvarlarda ve eşyalarda kullanılan renkler, panolar, tablolar eşyaların yerleştirme biçimi ve temizliği öğrencilere cazibeli gelmeli, görünümü şık ve güzel olmalıdır. Weinstein(2007), cazip ortamların, devamlılığının ve katılımın sağlanmasında etkin rol oynadığına varmıştır. Öğrenci zamanının büyük bir kısmını bu mekanda geçireceğinden, daha doğrusu ikinci evinin burası olmasından dolayı kendini rahat hissetmeli, dersin bir an önce bitmesini beklememelidir. Okuluna ve sınıfına isteyerek gelmelidir. Sınıfın görünümü öğrencinin ortama olan aitlik duygusunu artırarak, eğitimi daha etkili hale getirmektedir. Bu bilgiler ışığında araştırmanın amacı müstakil eğitim yapılan sınıflardaki uygulamaları inceleyerek, birleştirilmiş sınıflarda ortamın başarıya olan etkinin somut veriler ışığında sizlere gösterebilmektir. Bu çalışma Yozgat ili Akdağmadeni ilçesine bağlı Olucak köyü ilkokulunda gerçekleştirilmiştir. Belirtilen okul birleştirilmiş sınıf eğitimi veren bir okuldur. Çalışma grubunu aynı zamanda bu çalışmanın araştırmacısı olan sınıf öğretmeni ile 29 öğrencisi oluşturmaktadır. Çalışmada sınıf öğretmeninin köy okuluna ilk atandığı zamandan günümüze kadar gerek sınıfında gerekse okulun bütününde gerçekleştirmiş olduğu fiziksel ortamın, eğitim- öğretim sürecine yönelik sınıf uygulamaları, öğrenci – veli- öğretmen üçgeninde atılmış adımlara dair olumlu sonuçlar veren eğitim uygulamaları incelenmiştir. İncelenen uygulamalar araştırmacı tarafından veri setleri halinde yazılı, dokümanlar, fotoğraflar ve sınıf öğretmeninin deneyimleri ile sunulacaktır. Sözlü bildiri BAŞARLI EGİTİM UYĞULAMASIÖzet: <Yaradılmışlar həmişə dəyişməyə can atır. Təbiət də dəyişkən və rəngarəngdir. Elə insan övladı da. Bu dəyişkənlik bu gün müxtəlif sahələrdə,xüsusilə təhsildə özünü göstərməkdədir. Təbii ki,məktəb də bu dəyişikliklərdən kənarda qalmır.Odur ki,məktəbin əsas vəzifəsi bilik vermək yox,şagirdlərin yaradıcılıq potensialını üzə çıxarmaq,onları düzgün istiqamətləndirməkdir. Bu baxımdan inkişafda olan şagirdlərimiz də dəyişkənliyə, fərqliliyə daima ehtiyac duyur və maraq göstərirlər. Bunun üçün də elmi, biliyi şagirdə elə təqdim etmək lazımdır ki, şagird verilən informasiyadan bezməsin,yorulmasın. Həmişə oxumağa maraqlı olsun. Təhsilimizin inkişafı da bugünkü müəllimlərin üzərinə düşür. Bəzən belə bir fikir səslənir ki, tədris etdiyi fənni yaxşı bilən müəllim əsl müəllimdir.Belədə unuduruq ki,müəllim təkcə fənnini yaxşı bilməklə kifayətlənməməli,liderlik bacarığına malik olmalı,XXI əsrin-kompyuter əsrinin şagirdlərinin marağını təmin etməli,qoyulan tələbləri ödəmək üçün daim axtarışda olmalıdır.Artıq hər bir müəllim texnologiyanın yeniliklərindən kənarda qalmamalı,müasir şagirdin tələblərinə cavab verən dərslər qurmalıdır.Məktəbdə şagirdlər hərtərəfli biliklə təmin edilməli,onların bacarıq və vərdişləri formalaşdırılmalı,yüksək mədəniyyət,mütərəqqi dünyagörüşə malik şəxsiyyət yetişdirilməlidir.Bu işdə isə müəllimin rolu əvəzsizdir. Texnologyanın sürətlə inkişafını görən,”Mən bacarmaram,Mən bu qədər yeniliklərlə ayaqlaşa bilmərəm”deyib özünə əngəl yaradan müəllimlərimiz isə unutmamalıdırlar ki,müvəffəqiyyətə gedən yolda əməl etməli olduğumuz vacib prinsiplərdən biri həyata yanaşmamızı dəyişdirməkdir.Con Kolenso”Həyata küsən insan həyatdan dərs ala bilməz”demişdir.Odur ki,həyata və gələcəyə daha inamla baxmalı,yeniliklərdən çəkinməməli,daha yaxşı müəllim olmaq,dövrün və şagirdlərin tələbini ödəmək üçün var-gücümüzlə öz üzərimizdə çalışmalı,texnologiyanın yeniliklərinə yiyələnməliyik.Çünki bir insanın özü ilə istəklərinə çatmaq arasındakı əngəl çox vaxt içində böyütdüyü “bacarmaram”,”səhv edərəm”kimi qorxulardır.Əgər belə müəllimlər qorxuları aşmağa müvəffəq olsalar,istəklərinə də nail ol bilərlər. Qədim yunan filosofu Heraklit demişdir:”Hər şey axır,hər şey dəyişir.” Odur ki,biz müəllimlər də cəmiyyətdəki dəyişiklikləri nəzərə almalıyıq. Hal-hazırda UNESKO tərəfindən müəyyən edilmiş təhsil prinsipləri var ki,onların əsasında da ömür boyu təhsil almalı,bilik və bacarıqlarımızı inkişaf etdirməliyik. Bugünkü gündə digər peşə sahibləri kimi müəllim də texnologiyanın onun işinə daxil olduğunu unutmamalı,öz üzərində daim işləməli,ixtisaını tez-tez artırmalı,bütün texnoloji yeniliklərdən xəbərdar olmalıdır.Çünki sinfə girən müəllim baş verən proseslərdən kənarda qala bilmir. Elm və texnikanın inkişafı, yeni texnologiyaların tətbiqi,fənn kabinetlərinin müasir avadanlıqlarla təchizatı təlim və təhsilin yeni məzmunda qurulmasını tələb edir.İndi müasir kabinetləri kompyutersiz təsəvvür etmək mümkün deyil.Belə olduğu halda,şagirdlərin nailiyyətlərini yüksəltmək,onlara tez və dəqiq məlumatlar çatdırmaq asanlaşır.Ancaq onu da bilirik ki,bugünkü şagird informasiyaları sürətlə və daha çox mənbələrdən almağı yaxşı bacarır.Çünki texnologiyadan istifadə onlarda xüsusi maraq yaradır.Odur ki,şagirdərə informasiyalardan düzgün istifadə qaydaları öyrədilməli,onların qeyri-dəqiq informasiya almalarının qarşısıını almaq üçün istiqamətlər verilməlidir.Tədris prossesini elə təşkil etmək lazımdır ki.şagird dərsdə fəal iştirak etsin,öz əməyinin bəhrəsini görə bilsin və özünü qiymətləndirə bilsin.Bu da müasir müəllimdən çeviklik və peşəkarlıq,tədrisə yaradıcı yanaşma və sinifdə texnologiyalardan yaxşı istifadə bacarığı tələb edir. Sözlü bildiri BEYİN TEMELLİ ÖĞRENME PARADİGMASINA DAYALI ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ DÜŞÜNME- ÖĞRETİM- ETKİNLİKLERİNİN ÖĞRENCİLERİN DUYUŞSAL TUTUM VE ÖZ DÜZENLEME BECERİLERİNE YANSIMASI: ÖRNEK BİR ÇALIŞMAÖzet: <İlkokulda yaşam üzerine farkındalık yaratıp, bireyin kendini gerçekleştirmesine temel oluşturan derslerin başında hayat bilgisi gelmektedir. Temeline yapılandırmacı eğitim anlayışını alarak hazırlanmış olan Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programı’nın öncelikli amacı, öğrencilerin özyönetim becerilerini kazanmalarına ve bireysel farkılılıklara dikkat çekerek olumlu davranışlar geliştirmelerine yardımcı olmaktır (MEB İlköğretim Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programı, 2005).Yapılandırmacılıkta bilginin, kişiyle doğrudan bağlantılı, ana özgü, bağlamsal ve kişisel anlamların görünümü olduğu kabul edilmektedir (Yurdakul, 2005). Bu bağlamda düşündüğümüz zaman hayat bilgisi dersi bireysel farkındalıkla başlayan süreç ile yaşam becerilerini geliştirici rol oynamaktadır. Eğer öğrencilerde zihin açıcı düşünme becerilerinin geliştirilmesi isteniyorsa, farklı düşünme etkinlikleri ile farklılaştırlmış-zenginleştirilmiş süreçlerin ve ortam hazırlanması duygusal iklim oluşturmanın gerekliliği vardır. Eğitim-öğretim süreçlerinde en etkili öğretim ve öğrenme öğrencinin kendisinin yaparak yaşayarak yaptığı etkinliklerdir. Bu etkinliklerin temel amacı öğrencilerin düşünme becerilerini geliştirmektir. Eğitimde ortaya koyulan davranışların-ürünlerin öncelikle düşünme ve düşünce süzgeçlerinden geçmesi onu yaratıcı-yansıtıcı-eleştirel ve eşsiz kılarak fark yaratır. Yaratıcı düşünme becerisi geliştirilirken çeşitli düşünce etkinlikleri ile öz düzenleme ve öz disiplinin sağlandığı görülmektedir. Bu bağlamda özyeterlik, seçmeye dayalı süreçlerin bütüncül olarak işlendiği düzenleyici bir mekanizmanın bilişsel, duyuşsal, sosyal işlevi üzerinde durur. Bu çalışmanın temel problematik durumu; ilköğretim okullarındaki öğrencilerin ilk yıllarda temel davranışları neden kazanamama yetersizliği-güçlüğü,duygu ve düşüncelerini ifade etmede çeşitli güçlüklere meydan okuyamama, başarısızlık deneyim ve eğilimlerinin ilköğretim yıllarında gerçekleşmesi durumlarıyla başa edememesi, kendi kendilerini yönlendirme ve yönetme becerilerinin geliştirilmesindeki yetersizlik ve çözüm odaklı düşünememe gibi temel davranış ve becerilerinin kazandırılmamasıdır. Bu çalışmanın amacı ilköğretim okulundaki Beyin temelli öğrenme yaklaşımına dayalı zenginleştirilmiş-farklılaştırılmış, öğretim etkinliklerinin 2. sınıf hayat bilgisi dersindeki duyuşsal tutum ve öz düzenleme becerilerine yansımalarını incelemektir. Araştırmanın modeli eylem araştırması olarak tasarlanmıştır. Çalışma grubunu 2015-2016 öğretim yılında Özel Milas Özge Okulları’nda 2. sınıfta öğrenim gören 9’u kız ve 6’sı erkek olmak üzere toplam 15 öğrenci oluşturmaktadır. Bu çalışmayla, eylem araştırması sürecinde amaç, zihin açıcı etkinlikler ile özkeşif ve çevresel bilinç sağlanarak öğrencilerde özyönetim ve özdüzenleme becerisi kazandırılarak bilimsel ve duyuşsal özerklik duygusunun güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Eylemsel süreçte sınıf öğretmeninin zenginleştirilmiş-farklılaştırılmış, öğretim etkinlikleriyle öğrencilerine fırsatlar sağlayarak onları teşvik edici davranışlarla, öğrencinin karar mekanizmasını kullanarak özsaygı gelişimine katkı sağlamıştır. Bu eylem araştırması ilköğretim okulu 2. sınıf hayat bilgisi dersinde gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamındaki “Sağlık ve Çevre” teması işlenmiştir. Ders çerçevesinde sağlık ve çevre temalarına yönelik kazanımların edinilmesi için farklılaştırılmış ve zenginleştirilmiş öğrenme-öğretme etkinliklerine yönelik ilgili materyallerin-malzemelerin kullanımına dikkat çekilerek bireysel ve toplumsal özdüzenleme ve farkındalık çalışmaları yapılmıştır. Öğrenciler bu etkinliklerde yaratıcı düşünme becerilerini kullanarak materyal ortaya koyma ve bunları organize etme, sorumluluk kazanımı, çevre bilinci ile öz düzenlemeleri geliştirmeleri, kontrol mekanizmalarını çalıştırmaları sağlanmıştır. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu ve geçerlik ve güvenilirlik çalışmaları yapılan gözlem formu kullanılmıştır. Bununla birlikte otantik ölçme ve değerlendirmeler yapılarak yorumlanmıştır. Öğrenci ürün dosyası, Kendi kendini değerlendirme, ürün ortaya koyarken tasarım odaklı performanslar değerlendirilmiştir. Öğrencilerle yapılan görüşmelerde öğrencilerinin çoğunluğu zenginleştirilmiş düşünme ortamları ile ilgili etkinliklerde sorumluluk kazanma, fikirlerini organize etme, yaratıcılıklarını geliştirme, çevre bilinci kazanma, bireysel farkındalık oluşumu ve derse olan duyuşsal ilgilerini arttırma gibi olumlu bildirimler alınmıştır. Bu çalışmanın ilerleyen zamanlarda Matematik, Türkçe, İngilizce, Görsel Sanatlar dersleri ile beraber yapılacak çalışmalarda alana katkı sağlayacağı ve farklı bakış açıları geliştireceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA BOŞ ZAMAN ETKİNLİĞİÖzet: <İlkokullarda karşılaşılan temel sorunlardan bir tanesi de sınıf içerisindeki öğrencilerin bireysel farklılıklarının olmasıdır. Bu farklılıklardan dolayı sınıfta öğretmen tarafından verilen çalışma ve etkinlikleri bazı öğrenciler kısa sürede bitirebilirken, bazı öğrenciler daha uzun sürelerde bitirebilmektedirler. Verilen çalışma veya etkinliği kısa sürede bitiren öğrenciler beklerken sıkılabilir, çalışma veya etkinliği henüz bitirmemiş olan diğer öğrencilerin dikkatini dağıtabilecek hareketler yapabilirler. Bizimde, 3. sınıfların ve 4. Sınıfların birlikte okutulduğu sınıfımızda bu tür sorunlar fazla yaşanmaktaydı. Bende çalışma ve etkinlikleri erken bitiren öğrencilerin beklerken neler yapabileceğini düşündüm ve bir dizi faaliyet buldum. Üzerinde bulduğum bu etkinliklerden olan; sudoku çözme, mandala boyama, Türkiye haritasında “k” harfiyle başlayan illeri bulma, Türkiye haritasında dört heceli illeri bulma, en son işlenen matematik konusunu tekrar etme, kısa bir anısını yazma, bir resim yapma, isminin akrostişini yapma, çarpım tablosunu tekrar etme, hikaye kitabı okuma, bir arkadaşa mektup yazma gibi etkinliklerin yazdığı tahta çubukları, “Ben Bitirdim, Ne Yapabilirim” yazan bir kavanozun içine koydum. Bu kavanozun yanına bir sudoku kavanozu ,bir mandala boyama kavonozu ve bir de matematik işlemleri kavanozu ekledim. Artık çalışma ve etkinlikleri erken bitiren öğrenciler, “Öğretmenim bitirdim ne yapayım” diye sormadan ve diğer öğrencileri rahatsız etmeden kavanozdan bir çubuk çekiyor ve çubukta yazan etkinliği sessizce yapıyor. Bu uygulama özellikle birleştirilmiş sınıf olan sınıfımızda güzel ve etkili bir değişim başlattı ve öğrencilerimin boş vakitlerini değerlendirme alışkanlığı elde etmelerine olanak sağladı. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA ÖĞRETİMİN NİTELİĞİ, SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: <İl Milli Eğitim Müdürlüğümüz tarafından birleştirilmiş sınıflarda görev yapan öğretmenlerle “Birleştirilmiş Sınıflar Birleşerek Büyüyor” projesi kapsamında her ay çalışma toplantıları düzenlenmektedir. Bu toplantılarda birleştirilmiş sınıflarda görev yapan öğretmenlerimiz ile birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim süreci, niteliği, öğretmenlerimizin motivasyonları, bu uygulamada öğrenim gören öğrencilerimizin akademik başarıları, sosyal becerileri ve bir üst öğrenime devam etme durumları aylık belirlenen gündemlere göre görüşülmüştür. Yapılan görüşmelerde raporlar tutulmuştur.Bu raporlar Nitel araştırma yöntemlerinden “Betimsel Analiz” yaklaşımı kullanılarak analiz edilmiştir. Analiz edilen raporlardan birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim uygulamalarında yeterli derecede verim alınamadığı, öğrencilerin akademik başarılarının istenen düzeyde olmadığı, bu öğrencilerin bir üst öğreniminde başarılı olamadıkları, bu okullarda görev yapan öğretmenlerin mesleki tükenmişlik ve mesleki yalnızlık yaşadıkları verileri elde edilmiştir. Bu raporlardan elde edilen veriler 2015-2016 eğitim-öğretim yılı başlangıcında Eylül ayında İl Milli Eğitim Müdürümüz Levent YAZICI’nın başkanlığında toplanan komisyonda değerlendirilmiştir. İl Milli Eğitim Müdürümüz Levent YAZICI’nın başkanlığında ARGE biriminde yapılan toplantıda birleştirilmiş sınıflarda tespit edilen sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirmek, bu okullarda öğrenim gören öğrencilere eğitim-öğretimde fırsat eşitliği sunmak için yeni modeller geliştirmek ya da var olan modelin geliştirilmesine yönelik olarak çözüm önerileri belirlemek için bir çalıştay düzenlenmesi kararlaştırıldı. Çalıştay ile ilgili olan süreçte birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim uygulamasının bütün paydaşlarının bulunduğu komisyonlar oluşturuldu. Komisyonlarda; Birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim uygulamaları alanında uzman akademisyenler İlçe kaymakamları İlçe milli eğitim müdürleri İl milli eğitim müdürlüğü yöneticileri İlçe şube müdürleri Maarif müfettişleri Sınıf öğretmenleri Rehberlik öğretmenleri Okulöncesi öğretmenleri Birleştirilmiş sınıflarda öğrenim görmüş öğrenciler Köy muhtarları Veliler Olmak üzere dört ayrı komisyon oluşturulmuştur. Çalıştay sürecinde yer alan komisyonlarda görüşülmek üzere iki ayrı tema belirlenmiştir. Çalıştay gruplarından iki tanesi “Birleştirilmiş sınıflarda eğitim uygulamalarının bugünü” temasını diğer iki komsiyonda “ Gelecek projeksiyonunda birleştirilmiş sınıflarda eğitim uygulamaları temasını” ele almışlardır. Çalıştay gruplarında yer alan akademisyenler moderatörlük yapmışlardır. Çalıştay gruplarında sabah oturumunda yapılan atölye çalışmalarında yer alan raportörler elde edilen verileri moderatörler ile analizini yaparak sonuç raporlarını oluşturmuşlardır. Öğleden sonra yapılan oturumlarda sonuç raporları grup moderatörleri tarafından sunulmuştur. Çalıştay, elde edilen verilerin değerlendirilmesi ile son bulmuştur. Sözlü bildiri BOWLİNG OYUNU OYNAYARAK ÇIKARMA İŞLEMİ ÖĞRENİYORUMÖzet: <İlkokul 1. sınıf öğrencilerine çıkarma işlemini kavratmak amacı ile yapılandırmacı yaklaşım anlayışı içerisinde disiplinlerarası bir çalışma örneği olan bu uygulamada Özel Bodrum Bahçeşehir İlkokulu 1. sınıf öğrencilerinden 20 kişilik bir öğrenci grubu ile çalışılmış ve öğrencilere öncelikle bowling oyunu ve mantığı öğretilmiştir. 20 tane plastik labut spor salonunda doğrusal bir şekilde sıralanmış, her bir öğrencinin bowling topu ile labutları vurması istenmiştir. Atış yapıldıktan sonra her bir öğrenciden toplam kaç labut olduğunu hatırlaması, kaç labut vurulduğunu sayması ardından kaç labut kaldığını bulması istenmiştir. Bu deneme tüm sınıfa uygulandıktan sonra sınıf ikişerli on gruba ayrılmıştır. Bu gruplardaki ilk öğrenciden bowling topunu atması, diğer öğrenciden de arkasını dönerek kaç tane labutun vurulduğunu görmemesi sağlanmıştır. Labutları vuran öğrenciden , arkasına dönük olan öğrenciye göstermeden vurduğu labutları alması istenmiştir. Arkası dönük olan öğrenciden ise vurulmayan labutları sayarak kaç tane labutun vurulduğunu bulması beklenmiştir. Bu çalışma haftalık ders planlarında yer alan Türkçe dersine ait “Zıt anlamlı kelimeleri bilir”, kazanımı ile desteklenmiştir. Ayrıca bu çalışma Gardner’ın Çoklu Zeka Kuramı’na göre öğrencilerinin farklı zekâlarını kullanabilmeleri ve geliştirebilmeleri için fırsat sağlamaktadır. Sözlü bildiri ÇIKAR MATERYALİNİ YAP ÇIKARMA İŞLEMİNİÖzet: <Amaç: Birinci sınıf öğrencilerinin dört işlemle ilk tanışmalarının eğlenceli olması, yapılan etkiliklerle çıkarma işlemi terimlerinin öğrenilmesi, problem yazma becerilerinin geliştirilmesi ana hedeftir. Bunun yanı sıra grup çalışması yapılarak kendi akranlarıyla çalışma fırsatı verilmesi ve ortak ürünler çıkarılması amaçlanmıştır. Öğrencileri analiz ve sentez basamaklarına çıkaracak sorularla karşılaştırarak kendi ürünlerini oluşturması ve kendi öğrenme süreçlerinin sorumluluğunu almaları hedeflenmiştir. Süreç: Öğrencilerin çıkarma işlemi terimleri ile ilgili ön bilgilerini hatırlatma amaçlı bir oyun oynanarak derse ısınma etkinliği yapılır. Daha sonra öğretmen tarafından oluşturulan bir öykü power-point sunusu ile desteklenerek anlatılır ve örnek bir problem gösterilir. Öğrencilerle birlikte üzerinde çeşitli işlemler yapmaya olanak sağlayan işlem çarkı materyali oluşturulur ve işlemler yapılır. Sınıf dört gruba ayrılır ,öğrenciler verilen görsellere uygun problem yazarlar ve çalışmalarını sunarlar. Son olarak grup olarak problem çözme materyali hazırlanır. İstasyon çalışması biçiminde yazılan problemler çözülerek oyunla değerlendirme yapılır. Ayrıca akran değerlendirme ve öz değerlendirme formu da değerlendirme çalışmaları yapılır. Oluşturulan ürün ve materyaller sergilenir. Öğrencilerin kendi oluşturdukları materyalleri kullanarak bütün süreci yönetmeleri, kendi öğrenme adımlarını kendilerinin gerçekleştirmiş olması öğrenmenin kalıcı olmasını sağlamaktadır. Bu çalışmayla öğrenciler yazma becerilerini ve sunum becerilerini geliştirme fırsatı bulmuşlardır. Grup çalışması sayesinde birbirleriyle uyumlu çalışmayı, birbirlerinin istek ve yeteneklerine karşı saygılı olmayı öğrenmişlerdir. Ayrıca arkadaşlarını ve kendilerini de değerlendirerek bütün öğrenme sürecinin sorumluluğunu da almışlardır. ÇOKLU GİRİŞ NOKTALARINA İLİŞKİN ETKİSİ KANITLANMIŞ ETKİNLİK ÖRNEKLERİÖzet: <Etkinlik çocukların yaptığı ya da öğretmenin düzenlediği her türlü çalışma ve oyundur. Eğitsel etkinlik ise, okul içinde ya da dışında düzenlenen, eğitsel bir yönü ya da özelliği bulunan, öğrencilerle öğretmenleri yakından ilgilendiren etkinlikler olarak tanımlandığını görülmektedir Ders ve gün: Güne çeşitli besin gruplarını içeren kahvaltı ile başlamak vücudun her yönüne fayda sağlar ve günün geri kalanının verimliliğini artırır. Ders gün gibi bir zaman dilimidir. Derse çeşitli zekâ boyutlarına hitap eden girişler ile başlamamız dersin geri kalanının verimliliğini arttırır. Ayrıca gün içerisinde belirli saat aralıkları ile her çeşit besinden alarak vücudumuzu dinç tutabiliriz. Derste de belirli zaman aralıkları ile çeşitli zekâ boyutlarına hitap eden girişler yaparsak dikkatleri dinç tutabiliriz. Bu nedenle çoklu giriş noktalarını kullanmamız gerekir. Çoklu Giriş Noktaları (Güçlü Giriş Etkinlikleri), bireyin sahip olduğu farklı zekâ alanlarına uygun olarak dikkat çekmek için kullanılan etkinliklerdir. Çoklu giriş noktalarına önem vermemdeki amacım “herkesin dikkatini çekmeye” herkesin dikkatini çekmektir. Bu çalışmada 134 sınıf öğretmen adayına coğrafya konularının öğretiminde uygulanan ve olumlu sonuçlar alınan çoklu giriş etkinlik örneklerine yer verilmektedir. Eğitsel etkinliklerin öğrenmeleri olumlu yönde etkilediği, öğrenciyi aktifleştirdiği, daha zengin öğrenme fırsatları sunduğu göz önüne alındığında bu etkinlik örneklerinin sunulması uygun görülmektedir. Ayrıca öğrencilerin her zekâ boyutunun dikkatini çekmek isteyen eğitimcilere örnek olması açısından da önemli olduğu düşünülmektedir. Sözlü bildiri DEĞERLER EĞİTİMİ İLE ZAMANI DEĞERLENDİRİYORUMÖzet: <MEB Strateji Daire Başkanlığının raporuna göre 2013-2014 yılında ilköğretimde 825 bin , ortaöğretimde 389 bin ,özel eğitimde 48 bin öğrenciyi 108 bin araçla taşıdığını görmekteyiz. Bir milyon iki yüz bin öğrenci taşınmaktadır. Bu taşıma sırasında öğrencilerin günlük 80- 120 dakikası araçta geçmektedir.Öğrencilerin araçta geçirdikleri bu zaman dilimini etkin ve verimli kullanmalarını sağlamak gerekmektedir. Taşıma öğrencilerinin araçta gecen süreçlerini milli eğitimin temel amaçları doğrultusunda yapılacak çalışmalarla eğitim ve öğretim sürecinin sürdürüldüğü bir ortam haline getirilebilir. Taşıma araçlarına yerleştirilecek bir video oynatıcı sayesinde araçların eğitim öğretim yapılabilir ortamın oluşturulması sağlanmış olur. Kazanımlarımız doğrultusunda yapılacak videolar bu araçlarda oynatılarak (gösterilerek ) öğrencilerin zamanlarını etkin kullanmaları sağlanabilir. Taşıma araçlarındaki video oynatıcısında farklı konularda farklı videolar sayesinde öğrencilerin bireysel gelişimlerine katkı yapılabilir. Bu iş eğlenceli bir şekilde ve öğrencilerin görsel işitsel duyularına hitap ederek sağlanabilir. Taşıma kapsamındaki araçların içindeki ekrandan yazılı mesajlar yansıtılabilir. Bu araçlardaki ekranlardan özlü sözler, mesajlar servisi kullananlara aktarılabilir. Taşımalı eğitimden yararlanan öğrencilerin olmasa olmazı olan servis araçlarının şoförlerinin de bu eğitim sürecine dahil edilmesi gerekir. Taşıma öğrencilerinin yolda geçen zamanlarını eğlenerek öğrenecekleri bir ortam haline getirilmesin için çalışmalar yaptık. Taşıma aracına bir video ve ekran koydurduk. Öğrencilerin araçta geçen sürelerini eğlenerek öğrenmelerini sağlamaya çalıştık. Bunu yaparken amaç ve hedeflerimizi gerçekleştireceğimiz araçlarımızı seçtik. Öğrencilerimize seçtiğimiz filmler aracılığıyla bir takım değerleri kazandırmayı hedefledik. Öğrencilerin tercihleri de dikkate alınarak filmler seçilmeye çalışılmıştır. Öğrenci servileri öğrenme ortamlarına elverişli hale getirilebilir. Vido oynatıcı ile film izletilebilir. Araçtaki donanım sesli ve sessiz öğrenmeye yönelik tasarlanabilir. Bilbord şeklinde akan , kayan yazılarla ilginç sözler , eğitici hikayeler görsel olarak ekranlardan yansıtılabilir.Kazanımlar ve hedeflerimiz doğrultusunda seslendirmeler araçlarda yapılabilir. Tüm bu çalışmalar öğrenci yaş ve beceri düzeyinde yapılması halinde oldukça verimli olabilir.Vergi haftasında vergi ile ilgili çizgi filmler , sağlık temizlik filmleri vb izlettirilebilir.Yapılan çalışmada projenin sürdürebilirliği ve uygulanabilirliğin olduğu görülmüştür.Proje çalışmaları sırasında öğrenci sorun davranışlarında azalma olmuştur. Öğrencilerin ilgisini çeken , meşgul olabilecekleri bir ortam onlar için hazırlanmıştır. Öğrenciler hazırlanan bu ortamla boşa giden zamanlarını etkin ve verimli kullanmaya başlamıştır. Proje çalışması sırasında şoför eğitimlerinin önemi fark edilmiştir. Servis araçlarında işitsel görsel iletişim araçları ile donatılmalıdır. Öğrencilerin servislerde gecen zamanları etkin verimli kullanılmalıdır. Bununun için film, program vb materyaller hazırlanmalı ve kullanıma sunulmalıdır. Taşımalı öğretimden yararlanan bir öğrencinin okula ulaşımı için 40 dakika günlük araçta kaldığını düşünürsek , bir eğitim öğretim yılında 12 günlük bir zaman araçta geçmektedir. Bu kadar büyük bir zamanın etkin ve verimli kullanılması için yapılan bu çalışma bu alandaki boşluğun doldurulması anlamında son derece önem arz etmektedir.Amaç ve kazanımlarımız doğrultusunda hazırlanacak her türlü eğitim materyali görsel ve işitsel olarak öğrencilerin eğitim öğretiminde kullanılabilir. Bir öğretmen kendisi için önemli olan bir konuda hazırladığı bir filmi öğrencilerine izletebileceği gibi , bakanlımızca hazırlanan öğrenme materyalleri de bu öğrencilere izlettirilebilir. Sözlü bildiri DEĞERLERİMİZÖzet: <Uygulamanın Amacı 1-Öğrencilerimizin ay boyunca yapmış oldukları etkinliklerle o ayın değerini tanımalarını sağlama ve bu değeri yaşama transfer edebilmelerini sağlama 2-Değerler eğitimi sayesinde paydaşlarımıza değerlerimizi hatırlatma. Uygulamanın Kısa Özeti 1 Muğla ‘ya Değer Projesi yazısını okudum 2- Serbest Etkinlikler Dersi aylık faaliyet planına o ayın değerini yazdık. 3-Değerler eğitimine aileleri dahil etmek için Veli Duyuru Belgelerini ailelere gönderdik. Amacımız çocuklara kazandırmaya çalıştığımız değerlerin aileler tarafından da işlenerek daha kalıcı olması ve yapılacak etkinliklerde velilerin desteğini almak Özgüven Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2-Sınıfımızda takımları kurarak çalışmalara başladık. İzcilik Çalışmaları ,Sınıf Takımları ( Futbol –Voleybol – Kros vb..), Drama Etkinlikleri , Mendil Kapmaca Takımı , Orman Timi , Minik Tema Etkinlikleri , Satranç Takımı 3-Ay sonu raporunu yazdık Çalışkanlık Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2-Kıssadan hisselerimizi öğrencilere okuttuk . 3-Başarıya ulaşmak için zeki olmak mı zeki olmak mı ? sorusunu öğrencilere sorduk .Anketi doldurduk. 4-Ay sonu raporunu yazdık Tutumluluk Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2-Harçlıklarımız biriktirdik Harçlıklarımızla futbol ve voleybol topları aldık. 3-Seydikemer İlçesi Arsa İlkokulu –Ortaokulu Müdürüne topları teslim ettik. 4-Ay sonu raporunu yazdık Arkadaşlık Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2-Arkadaşlık metnini öğrencilere okuttuk. Parçadan anladıklarını sorduk. 3-Öğrencilere arkadaşlık şiirleri yazdırdık. 4-Arkadaş olarak seçeceğin kişide hangi özelliklerin olmasını istersin ? sorusunu öğrencilere yönelttim ve cevaplarını aldım. 5-Veliler ev çalışması 1 verdim. “ Çocuğunuzun arkadaşlığı nasıldır ? A-4 kağıdına yazınız. Önce Çocuğumuzu tanıyalım daha sonra arkadaşını tanıyalım.” 6- Veliler ev çalışması 2 verdim “ Çocuğunuzun seçeceği arkadaşlarının hangi özellikleri olmasını istersiniz. Maddeler halinde yazınız. “ 7-Ay sonu raporunu yazdık Merhamet Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2-Beş değişik renkte broşür hazırladık 3-Yavrukurt Kümesi ile Çalıca Cumartesi Semt Pazarı ve Çalıca Esnaflarına broşür dağıttık. 4-Ay sonu raporunu yazdık Vefa Değerini Kazandırmak İçin 1-Sloganımızı belirledik. Afişimizi hazırladık 2- Okulumuzda daha Önce Görev Yapmış Okul Müdürlerimize Vefamızı göstermek için gezi düzenledik. Ziyaret programımızı hazırladık. Okul Müdürlerimize bir buket çiçek, hazırlamış olduğumuz Broşür ve Geçmişten Günümüze Okul Müdürlerimiz ( Daha önce hazırlamış olduğumuz PAPATYA Dergisi 1. sayısından alındı ) yazısını sunduk 3-Yapmış olduğumuz etkinlikler yerel basında yer aldı. 4-Ay sonu raporunu yazdık Yapmış olduğum değerler eğitimi ile ilgili uygulama örneğini kitapçık haline getirdim Uygulamadan Beklenen Sonuçlar 1-Öğrencilerin özgüvenini artması sağlanacak.. 2-Öğrenciler çalışmanın önemini anlayacak. 3-Öğrenciler tutumlu olmayı davranış haline getirecek . 4-Arkadaşlığın hayatımız için ne kadar önemli olduğunu bilecek. 5-Merhamet duygunun önemini kavrayacak. 6-Vefalı olmayı öğrenecek. Sözlü bildiri DEMOKRASİ İÇİN ETKİLİ ÖĞRETİM YÖNTEMİ ÖRNEĞİ (BURSA İLİ)Özet: <İlköğretimin temel amaçlarından biri olan demokrasi eğitimi konusunda, yapılan çalışmalara rağmen öğrencilerin demokrasi algısının sınıf başkanlığı seçiminden öteye gidemediği görülmektedir. Bu amaçla demokrasinin kelime anlamının dışında konunun hak, eşitlik, adalet, özgürlük gibi kavramlarını da öğrencinin içselleştirmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Milli eğitim kitaplarında demokrasinin var olan örnekler ile açıklanması bilinenden bilinmeyene ilkesine uymaktadır. Fakat öğrenciler bu örnekleri içselleştirememekte ve hayatlarında uygulayamamaktadır. Ne kadar sınıf başkanı seçimleri yapılıyor olsa da durum anlık bir demokrasi örneği ile sınırlı kalmaktadır. Bu amaçla farklı eğitim yöntemlerinin uygulanması ve bu yöntemlerin öğrencilerde istendik davranış geliştirmesinin dışında öğrencilerin yaşantılarında da uygulanabilir hale gelmesi önem taşımaktadır. Son yıllarda birçok konu ve ders üzerinde örnekleri ile karşılaştığımız drama yönteminden yola çıkılarak yeni bir örnek çalışma oluşturmayı amaçlamaktayız. Yapmış olduğumuz araştırma ve örnek çalışmaları da göz önüne aldığımızda alanda birçok örnek olmasına rağmen yeterliliklerinin araştırılması gerekliliği dikkate alınmalıdır. Bizler bu çalışma ile hem yeni bir örnek çalışmayı kazandırmayı aynı zamanda etkilerinin de sayısal veriler ile ortaya konulmasını amaçlıyoruz. Bu amaç ile iki ayrı grup oluşturulmuş olup gruplar homojen olarak dağıtılmıştır. Kontrol grubuna geleneksel yöntem ile demokrasi konusu anlatılmış diğer gruba ise drama yöntemi ile konu aktarılmıştır. Daha sonra iki gruba da gözlem formları uygulanarak elde edilen veriler karşılaştırılmıştır. Araştırmanın sonucunda drama yönteminin demokrasi eğitiminde anlamlı farklılık yarattığı sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri DİL YAŞAYAN BİR VARLIKTIRÖzet: <Dil Yaşayan bir varlık ise ;hayatımızda bizimle birlikte yer almalı bizimle günlük yaşama dahil olmalı bu Anadilde böyle iken yabancı dilde nedense bu şekilde olmayı başaramadı.Biz öğretim algımızı azıcık değiştirip olaya yabancı kalmamak adına biraz teknik ve metodlarımızı değiştirirsek başarabilir ve konuşamadığımız yada konuşurken kaygılarımızın gerisinde kalan dil yeteneğimizi gün yüzüne çıkarabiliriz Nasıl mı? Haftalık bir 18 saatlik hazırlık sınıfı bulunan bir okulun ing.öğretmeniyim.Biz her hafta öncelikli fotohafıza tekniğiyle kelime çalışıyoruz zaman kazanma adına bu çalışmalar hafta sonu yapılıyor.Hafta içi dilbilgisi ve kitabımız ın etkinliklerini yapıyoruz.Öğrencilerim sürekli diğer sınıflar film izliyor biz de izleyelim öğretmenim diye başımın etini yerlerdi.Ben bu isteklerine şöyle bir çözüm ürettim. Biz her hafta Cuma gününe yetişecek şekilde o haftanın dilbilgisi konuları ve öğrendikleri kelimeleri kullanarak kısametrajli bir film yada skec çekiyorlar. Biz de bu çalışmaları haftanın son günü bazen 2 bazen 3 dersimizi vererek sinema tadında kendi ürünlerimizi izlemenin keyfine varıyoruz. Her yarı dönemde yaklaşık her öğrencimin 12-13 çalışması oluyor.Kamera arkası görüntülerimiz oluyor biz öğrenirken çok eğleniyoruz. Dönem sonu yaptığımız Speaking sınavında öğrencilerimin konuşurkenki özgüvenlerinden görüyorum ki öğrencilerim daha rahat başarıyor diğer akranlarına göre.Bu müthiş,keyif verici bir duygu bir öğretmen için. Yabancı dile yabancı kalınarak değil hayatımıza alarak onu öğrenebiliriz ancak!Bir dil bir insandır ve insan nefes aldığı sürece vardır.Nefes alan kişi de üreten ürettiğinin keyfini süren insandır!! Keyifli bir sempozyum olması dileğiyle . Sözlü bildiri DİSİPLİNLER ÜSTÜ EĞİTİMDE TABİATÖzet: <Disiplinler üstü eğitimde tabiat; Michael Hallidayin Dil öğrenme metodu (Dil öğrenme - Dil yoluyla öğrenme - Dil hakkında öğrenme) örnek alınarak yeniden yorumlanması ile ortaya çıkmıştır. İlkokul seviyesinde temel derslerde, kazanımlara, kalıcı bilgiye kısa zamanda ulaşmayı sağlayan, yeni ve evrensel bir bakış açısı sunan program haline gelmiştir. Disiplinler üstü eğitimde, tabiatı öğrenirken, tabiat hakkında ve tabiat yoluyla öğrenmeler de gerçekleştiririz ana fikrinden yola çıkılarak hazırlanmış bir programdır. İnsanoğlu, binlerce yıldır tabiatı gözlemleyerek, onunla etkileşerek öğrendikleriyle bir hayat sürdürürken, gelişen teknolojinin hayatının her alanına girmesi, onu doğal yaşamdan uzaklaştırmıştır. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde aileler, çocuklarını teknolojiden uzak tutarak, tabiatın içinde, otantik öğrenme ile becerilerinin gelişmesini istemektedir. Sonuçta eğitim kurumları için de öğrencileri 21. yüzyıla hazırlarken, tabiatı eğitim alanının içine almak kaçınılmaz olmuştur. Elli beş dönüm orman arazisi içine kurulan bir okul düşünün. İçinde bulunduğu ormanda birçok endemik bitki bulunan, geyik, lama, deve ve başka birçok hayvana ev sahipliği yapan bir okul… Böyle bir okulda matematiği, sanatı, fen bilgisini, okuma- yazmayı, dili, sosyal bilgileri etrafınızdaki doğal ortamı da kullanarak öğretirsiniz. Böylece öğrenciler tabiat hakkında öğrenmeler gerçekleştirirken, aynı anda tabiatı kullanmayı da, öğrenmiş olur. Sunumun sonunda altı şapkalı düşünme metodu ile katılımcılar da programın olumlu- olumsuz yanları hakkında düşünmeye davet edilecektir. Sözlü bildiri DİSLEKSİ FARKINDALIĞIÖzet: <Eğitim ve öğretim çağında bulunan her 100 öğrenciden 20si disleksi ile bağıntılı öğrenme güçlükleri yaşamaktadır. Hapishanedeki çocuklarda bu oran %40 ı aşmaktadır. Bu sorunla ilgili ülkemizde henüz yeterli çalışma bulunmamakla birlikte bunların sebepleri arasında Türkçenin kolay fonetik yapısı gösterilebilir. Disleksi ile ilgili tanılama ve uygulamalarım sonucunda öğrencilerde farklılıklar görülmektedir. Özellikle okuma ve yazma sorunları üzerinde yaptığım çalışmalarda olumlu sonuçlar almış bulunmaktayım.Türkçenin yapısı ele alındığında öğrenciler üzerinde etkili bir öğrenmenin gerçekleşebilmesi için sadece sözel etkinlikler yetmemekte bunun yanında farklı etkinlikler olması gerekmektedir. Tanılama dislekside önemli bir yer tutmaktadır.Disleksili bir çocuğun tanılaması yapıldıktan sonra sorun üzerinde titiz bir çalışma yapılarak öğrencinin farklı yönleri mutlaka belirlenmelidir. Bu aşamadan sonra öğrencinin eksik olduğu alanlar belirlenmekte ve bu konular üzerinde titiz bir çalışma yapılmaktadır. Disleksili öğrenciler genellikle 4 grupta incelenebilirler. Okuma konusunda sorun yaşayan öğrenciler. Yazma konusunda sorun yaşayan öğrenciler.Matematik konusunda sorun yaşayan öğrenciler. Denge ve koordinasyon konusunda sorun yaşayan öğrenciler. Buna ek olarak bazı öğrencilerde bu sorunlardan birkaşı aynı anda da görülebilmektedir. Öğrencilerin farklı eğitim modelleri ile eğitilmesi haricinde sadece öğretim ile bu sorun aşılamamaktadır. Sorunun asıl kaynağı algılama olduğu için bu yönde çalışmalar yapmak en doğru yöntem olmaktadır. Genellikle 17 temel belirti gösteren bu öğrencilerin okuma ve yazma üzerine yoğunlaşılarak eğitilmesi imkansızdır.Çünkü ayakkabı bağlamak ile okuma arasında temel bir bağlantı varsa bu okuma ve yazma çalışması yapılarak çözülemez. Bu tür öğrencilerde ülkemizde eksik olan çalışmalar acilen tamamlanmalıdır. DRAMA TEMELLİ SORGULAMAYA DAYALI YAKLAŞIMCI ÇÖZ-ÇÖZÜL-ÇÖZELTİ VEE DİYAGRAMLI FEN EĞİTİMİ ETKINLIĞININ ETKİSİÖzet: <Bu çalışma etkinliğinin amacı, ilkokul öğrencilerinin fen bilimleri eğitiminde etkin rol alarak, öğretimde yaparak-yaşayarak ve sorgulayarak öğrenmelerini, eğlenerek öğrenmelerini değerlendirmek amacıyla drama temeline oturtarak, deney ve gözlem sonuçlarını kaydetme becerisini geliştirmek için v-diyagramı oluşturmalarını sağlamak amacıyla oluşturulan bir fen eğitimi etkinliğidir. Sorgulamaya dayalı yaklaşım, öğrencilerin çevrelerindeki her şeyi keşfetme isteği duydukları, etraflarındaki doğal ve fiziksel dünyayı sağlam gerekçelerle açıklamalarda bulunarak güçlü kanıtlar kurdukları, fen bilimlerinden heyecan duyan ve değerini bilen bireyler olarak yetiştikleri, kısacası birer bilim insanı gibi yaparak-yaşayarak-düşünerek bilgiyi kendi zihninde oluşturduğu öğrenci merkezli bir öğrenme yaklaşımıdır. V-diyagramı öğretim programının tasarlanması ve iyileştirilmesi, deney süreç ve sonuçlarının analizi, dersin ve öğrencilerin analizi için kullanılabilir. Çalışma 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Kahramanmaraş ili Dulkadiroğlu ilçesi Baydemirli Boybeyli İlkokulunda öğrenim gören 8 kız, 4 erkek olan 12, 4. Sınıf öğrencisi ile Fen ve Teknoloji dersinin Maddeyi Tanıyalım ünitesinin karışımların ayrıştılması konusunda oluşturulan Çöz-Çözül-Çözelti etkinliği ile yapılmıştır. Öğrenciler önceki öğrenmelerinden yola çıkarak araştırma sorusunu oluşturup tahminde bulunmuşlardır. Tahminlerini tasarladıkları deneylerle sınamışlardır. Deney süreç ve analizlerini v-diyagramlarına not etmişlerdir. Deney sonunda araştırma sorusunun cevabını bulup sonuca ulaşmışlardır. Öğrenciler etkinlik süreci ve v-diyagramı ile değerlendirilmiştir. Etkinlik sürecinde yaparak-yaşayarak-sorgulayarak öğrenmeleri, birbirlerine dönütler vermeleri öğrenmelerinde aktif rol almalarını sağlamıştır. Öğrenciler araştırma sonucunu arkadaşları ile paylaşmaları amacıyla etkinlik süreci ve sonucunu değerlendirmek için drama yöntemini kullanmışlardır. Etkinlik sonunda bu fen eğitimi etkinliğin öğrencilerin bilimsel süreç becerilerinin gelişimine katkı sağladığı, fen okur-yazarı bir birey olma konusunda olumlu tutum geliştirdikleri gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri DRAMA YÖNTEMİYLE DOĞAL SAYILARI TANIMA VE ONLUK BİRLİKLERİNE AYIRMA TEKNİĞİÖzet: <Drama yöntemiyle 100e kadar olan doğal sayıları tanıma ve onluk birliklerine ayırma. Öğrenciler iki gruba ayrılır. Her gruba 0dan 9a kadar olan rakam kartları verilerek onluk ve birlik grubu oluşturulur. Bir öğrenci seçilir ve ondan 100e kadar olan doğal sayılardan bir tanesini söylemesi istenir. Biraraya gelen onluk ve bilikler bu sayıyı oluştururlar. Önceden çay çubuklarından hazırlanan onluk ve birlik gruplarını gösterirler. Matematik dersi ile Türkçe dersi arasında disiplinler arası bağlantı kurularak bu sayıyla ilgili tekerlemeler söyleyebilirler. Bu proje ile amaçladığım kazanım; tüm öğrencilerin derse aktif olarak katılımını sağlamak eğlenerek sevk içinde dersi işlemek. İlk okula başlayan öğrenciler için düşündüğüm bu etkinlik öğrencilere grup içinde işbirliği ve şevk ile çalışmayı sağlamak ve matematik dersini sevdirmektir. Drama yoluyla öğrenme öğrencilerde bilginin ezberden uzak düşünerek öğrenmesini ve öğrenilen bilginin kalıcılığını sağlamaktadır. Bu yöntem öğrencilere 100e kadar olan doğal sayıları tanımalarını sağlamakta ve onluk birliklerine ayırma işleminde somut materyelleri kullanarak bilgiyi somutlaştırmaktadır. Bütün öğrenciler bu etkinliğe katıldığı için grup içinde organize olma, işbirliği tutumunu benimseme ve sergileme fırsatını bulurlar. Dersin eğlenceli olması öğrencilere matematik dersini sevdirmektedir. Öğretmen kılavuz olup öğrenciler düşünme ve sunma becerilerini geliştirmektedir. Bu etkinliğin değerlendirmesinde her öğrenci oluşturduğu doğal sayıyı kağıda yazar ve onluk birliklerine blokları kullanarak modellemesini yapar. Bu doğal sayı ile ilgili yazdığı tekerlemeyi arkadaşlarına sunar. EĞİTİMDE İMKANSIZLIK YOKTURÖzet: <9 Yıldır birleştirilmiş sınıflı köy okullarında çalışmaktayım. Şu an çalıştığım Şeyhler İlkokulunda eşimle beraber 6 yıldır çalışıyorum. Çalıştığımız köy ilçenin en uzak ve mağdur köyü. Biz burada zor şartlardan kaçmak yerine İMKANSIZLIKLARDAN İMKAN YARATALIM dedik ve birçok çalışmalar yaptık. Yaptığımız çalışmalar neticesinde bu yıl yılın öğretmeni olarak seçilip Ankaraya davet edildik. Cumhurbaşkanımız tarafından ağırlandık. Yaptığımız çalışmaları aşağıdaki linkten indirerek inceleyebilirsiniz. http://www.dosya.tc/server6/7ssg47/Haci_AYDIN_Seyhler_Koyu_Ilkokulu.pdf.html Havza Şeyhler Köyü , Havza ilçesinin, en uzak köylerinden biridir. Köyün okulu 1940 yılında yapılmış, ilçenin en eski okullarındandır. Burada hem öğrenciler, hem de öğretmenler açısından şartlar, zor geçmektedir. Böyle zor şartlarda pes edip, sıkıntıya girmektense, sürekli üreterek, projeler ve faaliyetler yaparak, köye, okula ve öğrencilere yarar sağlamak, en büyük öğretmenliktir. Biz öğretmenler, hiçbir zaman iyi yerlere, merkez okullara, sorunsuz okullara gitmeyi düşünmemeliyiz. Biz bulunduğumuz yeri, eğitim-öğretim faaliyetleri, sosyal kültürel faaliyetler, spor faaliyetleri ile en iyisi yapmalıyız. Böyle düşünüp çalışmaya başlayınca, yurdun doğusu batısı, köyü , kasabası, mezrası hiç fark etmez. Burayı en iyi hale getirmek bizim elimizde. Biz köydeki aydın insanlarız. Köy halkına rehberlik edip, birikimlerimizden onları da faydalandırmalıyız. Öğretmenliği sadece sınıfta dört duvar arasında görmemeliyiz. Eğer her öğretmen bunları uygularsa işte o zaman, gelecek nesiller, bilgili ve donanımlı olur. Mutlu ve aydınlık yarınlar bizi bekler. Hazırlamış olduğum bu dergide, küçücük bir köy okulunda neler yapılabileceğini, imkânsızın olmadığını göstermek istedim. Belki de göreve yeni başlayacak meslektaşlarıma bu dergi bir rehber olur. Hiçbir zaman bitti, tamam oldu diye düşünmeden, sürekli yenilenerek, yeni projeler üretmek arzusu ile… Hacı Aydın http://www.dosya.tc/server6/7ssg47/Haci_AYDIN_Seyhler_Koyu_Ilkokulu.pdf.html http://www.dosya.tc/server6/7ssg47/Haci_AYDIN_Seyhler_Koyu_Ilkokulu.pdf.html NOT:Ekleme Yeri bulamadığım için buradan belirtiyorum. Bütün Çalışmalar Sınıf Öğretmeni Meral AYDIN ile beraber yapılmıştır. Başvuru Meral AYDIN ve Hacı AYDIN adınadır. Poster bildiri EĞLENEREK MATEMATİK ÖĞRENMENİN KALICILIĞA ETKİSİÖzet: <EĞLENEREK ,OYNAYARAK MATEMATİK ÖĞRENMENİN KALICILIĞA ETKİSİ Eğlenerek ,Oynayarak Matematik Öğrenme uygulamasını amacı, ilkokul matematik öğretiminde oyun ve etkinliklerle öğretimin öğrencilerin erişleri ve matematik dersine ilişkin tutumları üzerindeki etkisini ve kalıcılığını belirlemektir. Bu uygulama,en yakın onluğa yuvarlama,doğru ve doğru çeşitleri,üç basamaklı doğal sayıların basamak değerini bulma konularında yapılmıştır. En yakın onluğa yuvarlama,üç basamaklı doğal sayıların basamak değerini bulma ve doğru konularında bir sınıfta Eğlenerek ,Oynayarak matematik Öğrenme etkinlikleri ile konular işlendi.Özel bir kurumun hazırladığı sorular ile denenceler sınandı . Oynayarak matematik Öğrenme uygulamasının yapıldığı grubunun diğer grupla arasında erişi düzeyleri,matematik dersine ilişkin tutumları arasında uygulama yapılan grubun lehine anlamlı farklar bulunmuştur. Sözlü bildiri EL GARİP AİLESİNİN TOPLUMUMUZA ENTEGRE OLMASIÖzet: <Son yıllarda komşu ülkelerde yaşanan olumsuz olaylar ülkemizi de ekonomik ve sosyal açıdan oldukça olumsuz etkilerken,bizleri de vicdani açıdan etkilemektedir.Suriyede yaşanan iç savaştan kaçarak ülkemize sığınan ailelerin dramına görsel medyada sıklıkla şahitlik etmekteyiz.Bu ailelerin bazıları insan tacirleri tarafından umuda yolculuk adı altında Ege Denizin de ölümle burun buruna bırakılmaktadır.Bütün bu sebeplerden dolayı bu projemizi hazırlama gereksimi duyduk. Öncelikle savaştan kaçarak ilçemize sığınan Suriyeli vatandaşlarımızı tespit ettik.El Garip ailesi bu ailelerden yalnızca birisiydi.Bu ailemizin diğer ailelerimizden farkının hiç Türkçe kelime bilmedikleri oldu. Ailenin ülkemize entegre olabilmelerini yardımcı olmak,okuma yazma öğreterek bir nebze olsun faydalı olmak istedik. İman El Garip ailesinin en büyük oğlu Valid El - Habbeb 2014 - 2015 Eğitim-Öğretim yılının Eylül ayında ilkokul 1.Sınıfa kayıt olmuştu.Türkçe bilmediği için okula,öğretmenine ve arkadaşlarına uyum sağlayamamış,bu yüzden ne teneffüse çıkmak istiyor ne de arkadaşlarıyla oyun oynayabiliyordu.İvedilikle Halk Eğitim Merkezimizle irtibata geçerek okullar Hayat Olsun Projesi kapsamında;okul çıkışlarında olmak üzere 4 günü kapsayan; hem çocuğumuza hem de annesine okuma yazma kursu açtık. Bu okuma kursumuzun diğer kurslardan çok farklı olacağını,çok emek harcayacağımızı biliyorduk.Öncelikle resim kartlarıyla güncel hayatta lazım olacak kelimeleri tek tek öğrettik ailemize.Daha sonra harflerimizi öğreterek çocuğumuzun arkadaşlarından geri kalmadan okuma yazmayı öğrenmesini sağladık.Annemizin Türkçeyi öğrenmesiyle birlikte toplum içinde çevre edindiğini,rahat hareket edebildiğini ve de diğer Suriyeli ailelerimizi de Türkçe öğrenmeleri konusunda bize yönlendirdiğini gözlemledik.Projemiz şu an hala devam etmekte olup amacımız ilçemizde bulunan tüm Suriyeli aileleri toplumuza entegre etmektir. ELİMİZDE FIRÇA SANATA MERHABA: İŞBİRLİKLİ SANAT ÇALIŞMALARIÖzet: <Sanat eğitimi, bireye çağdaş yaşama ve özgür düşünme olanağı kazandırır. Toplum için birbirini anlayan, eleştiren ve saygı duyan insanların yetiştirilmesine imkân sağlar. Sanat, yaşama özgün biçimler verir. Bu açıdan, görsel sanatlar eğitimi, eğitimin her basamağında herkes için gereklidir. Çünkü nitelikli bir sanat eğitimi çağdaş dünyada var olma şartlarından biridir. Sanat, çocukların hayal dünyasını genişlettiği gibi, dostlukları da büyütür ve sevgi kazanır. Bu nedenle dijital çağda çocukları sanata yönlendirmek, eğitimin ve okulun en önemli görevleri arasında yer almalıdır. Görsel Sanatlar Dersinin Genel Amaçları’ndan olan Bireysel ve Toplumsal Amaçları’ndan biri de iş birliği yapma, paylaşma, sorumluluk alma, kendi işine saygı duyduğu kadar başkalarının işine de saygı duyma bilinci ve duyarlılığı kazandırmaktır. 2015-2016 Eğitim Öğretim yılının başında okulumuz 2,3 ve 4.sınıf öğrenci ve velilerine okulda yapılmasını istedikleri etkinlikler sorulmuştur. Öğrencilerimiz ve velileri okulda resim kursu, sergi, gezi gözlem gibi etkinliklerin yapılmasını beyan etmişlerdir. Bu amaç doğrultusunda Zonguldak İli Ereğli İlçesi Gazi İlkokulu’nda 2,3 ve 4. sınıflarında öğrenim gören istekli öğrencilerimize yönelik, Kdz. Ereğli Halk Eğitim Müdürlüğü desteği ile haftada iki gün “Elimizde Fırça Sanata Merhaba” projesi kapsamında resim kursu verilmektedir. Öğrencilerimiz resim kursunda hem resim yapma tekniklerini öğrenirken hem de işbirliği içerisinde resim yapmaktadırlar. Proje doğrultusunda öğrenci ve velilerimiz için resim atölyelerine ve sergilerine geziler düzenlemektedir. Ayrıca okulumuz öğrencilerinin İl ve İlçe çapında düzenlenen yarışmalara katılım oranları yükselmiştir. Proje sonunda öğrencilerimizin işbirliği içinde yaptığı resim çalışmalarıyla Kdz. Ereğli Atatürk Kültür Merkezi’nde resim sergisi açılması planlanmıştır. Sözlü bildiri ETKİLİ AKRAN İLETİŞİMİ İÇİN YARATICI DRAMA YÖNTEMİÖzet: <Teknolojinin öğrenciler üzerindeki olumsuz etkilerinden biri de onların birbirleri ile olan iletişimlerini sekteye uğratması ve genel olarak birbirlerine karşı saygı konusunda sorunlar yaşamalarıdır. Teknolojinin doyumsuzlaştırdığı çocuklarda arkadaşlık kavramı değerini yitirmekte ve akran iletişimini zedelemektedir. Aynı zamanda öğrencilerin arkadaşlık ilişkilerinde dürüstlük, doğruluk, hoşgörü gibi değerleri göz önünde bulundurarak arkadaş seçmeleri gerekirken öğrencilerin sınıfta güç olarak gördükleri hatta onlara hoş olmayan tavırlar ile yaklaşan öğrencileri lider seçtikleri ve onlar ile arkadaş olmayı tercih ettikleri gözlemlenmektedir. Bu durum öğrencilerde olumlu davranışların pekişmemesine, bunun yerine olumsuz davranışların özenilir ve doğru gibi algılanmasına sebep olmaktadır. Öğrencilerin gün içinde oynadıkları oyunlarında genel olarak birbirlerine zarar verici yönde olduğu da gözlemlenmektedir. Bu problemin ortadan kaldırılabilmesi için öğrencilerdeki algının değiştirilmesi gerektiğini ve bu amaçla en etkili yöntemin drama yöntemi olduğunu düşünmekteyiz. Bu amaçla öğrencilerimiz ile gerçekleştirdiğimiz drama atölyesi çalışmasının onlarda nasıl bir algı oluşturduğunu belirlemek istedik. Bu algının sonuçlarının ele alınabilmesi için öğrencilere drama atölyesi öncesi en sevdikleri arkadaşlarının özelliklerini bize anlatmalarını ve arkadaş seçiminde neleri tercih ettiklerine dair sıralama anketi uygulamasında bulunduk. Atölye çalışmalarının gerçekleşmesinden sonra aynı anket öğrencilere yapılarak vermiş oldukları cevaplar ile ilk anket sonuçları karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak drama yöntemi ile öğrencilerde akran iletişimin daha etkili olduğu ve öğrencilerin arkadaş seçiminde istendik davranışlara yönelmeye başladıkları görülmüştür. Sözlü bildiri EVLERİMİZDE BULUNAN KAYNAKLARIN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİÖzet: <İlkokul 1.sınıf öğrencilerimize hayat bilgisi dersinde ‘Tüketilen Kaynaklar’ konusunu kavratmak için yapılandırmacı eğitim yaklaşımı ile ‘ Evlerde bulunan kaynakların hayatımızdaki yerini ve önemini belirtir’ kazanımına ilişkin sınıfta “Kaynakları tasarruflu kullanmazsak ne olur?’ sorusunun cevabı balık kılçığı tekniği ile ortaya çıkarılmıştır. Öğrencilerimiz bu teknik ile ulaştıkları cevapları akran paylaşımı ile birbirlerine sunmuşlardır. Özel Bodrum Bahçeşehir İlkokulu 1. sınıf öğrencilerinden 19 kişilik öğrenci grubu, aynı konuyu Türkçe dersine entegre ederek, kaynakların sınırlı olduğu bilincini oluşturmak amacı ile, gruplara ayrılmıştır. Öğrencilerin yaratıcılıklarını kullanarak, renkli kartonlara konu ile ilgili slogan yazma çalışması yapılmıştır. Görsel sanatlar dersinde de, aynı konunun afişleri hazırlanıp, bu afişlerin okul içinde paylaşılması sağlanmıştır. Böylece tüm okul öğrencilerinin bilinçlenmesi hedeflenmiştir. Drama dersinde konu ile ilgili kaynakların sınırlı olduğu vurgulanarak, tasarruflu kullanılmadığı takdirde nasıl sorunlar yaşanacağına dair kamu spotu videoları çekilmiştir. Müzik dersinde öğrenciler kaynakların önemi ve sınırlılığı ile ilgili kendi şarkılarını yazıp söylemişlerdir. Matematik dersinde sınıfta hafta boyu kullanılan elektrik süresi toplama yaparak belirlenmiştir. Diğer haftalarda sınıfta oluşan bilinç ile tasarruf yapılarak harcanan elektrik süresi arasındaki fark, çıkarma işlemi ile hesaplanmıştır. Gardner’in Çoklu Zeka Kuramı’na ilişkin olarak, sözel zeka, mantıksal zeka, müziksel zeka, kinestetik zeka, içsel zeka, sosyal zeka türleri ile ilişkilendirilerek etkinlikler planlanmıştır. Kolb’un Yaşantısal Öğrenme Kuramı’na göre, yapılan etkinlikler yansıtıcı gözlem ve düşünerek öğrenme biçimine uygun olarak tasarlanmıştır. Bu çalışma ile öğrenenlerin günlük yaşantısında kaynakların sınırlı olduğu düşüncesinin içselleştirilmesi hedeflenerek, tüm yaşantısı boyunca bu alışkanlığı sürdürmesi istenmiştir. Sözlü bildiri FARKLILAŞTIRILMIŞ ÖĞRETİME GÖRE SINIF DÜZENİ VE ETKİNLİK PLANLARIÖzet: <Her sınıfta farklı öğrenme tür ve hızında öğrenciler bulunmaktadır. Hedef konu öğrencilerin kendi becerilerine yönelik olarak sunulan öğrenme ortamlarında gerçekleştirilmediğinde üst düzeyde bulunan öğrenciler süreçten sıkılmakta ve çoğu zaman öğrendikleri bilgileri küçümsemektedirler. Alt düzeyde olan öğrenciler de aynı hızda olamadıkları için yetersizlik duygusu yaşayarak uzun vadede başarısızlık hissine kapılmaktadırlar. Bu çalışmayla hedeflenen farklılaştırılmış öğretim yoluyla alt düzeyde olan öğrencileri orta düzeye çıkarmak; üst düzeydeki öğrencilerin ise vizyonlarını geliştirecek öğrenme ortamları yaratmaktır. Farklılaştırılmış öğretim bir strateji veya yöntem olmaktan çok, öğrenen, öğretim ve öğrenme konularında bütüncül bakış açısı sunan bir yoldur. Farklılaştırılmış öğretim bir strateji veya yöntem olmaktan çok, öğrenen, öğretim ve öğrenme konularında bütüncül bakış açısı sunan bir yoldur. Farklılaştırılmış bir öğretimde öğretmen, konuların ayrıntılarından çok temel noktaları üzerinde durur. Öğrencilerin farklılıklarını kabul eder ve oldukları gibi davranmalarını bekler. Öğrencileri öğrenme sürecinde değerlendirir. Öğrencilerin özelliklerine göre içerikte, süreçte ve üründe değişiklik yapar, öğrenmede sorumluluk öğrencide olduğu için, onlar için uygun öğrenme ortamları hazırlar ve farklı özelliğe sahip öğrenciler için farklı öğrenme yolları tanımlar (Tomlinson, 2007). Bu çalışma ile farklılaştırılmış öğretim stratejilerinin öğrenciler üzerindeki olumlu etkilerinin, kuramsal ve uygulamalı bir biçimde, farklılaştırılmış öğretim tekniğine göre hazırlanan etkinlik planlarının öğrencilerin gelişimi üzerindeki etkileri açıklanarak, örnek bir ders planı uygulamasına yer verilmiştir. Uygulama ise okulumuzda uygulanan Konu İzleme Testleri(KİT) ve Bireysel Ev Çalışmaları(BEÇ) ile ilgili nitel ve nicel gözlemler, öz değerlendirme ve akran değerlendirmesi ile yapılmıştır. Uygulamaların yapılabilmesi için öğretmenin öğrencileri çok iyi tanıması gerekmektedir. Ara sınıfta bulunan öğretmenler öğrenci hakkında bilgi sahibi oldukları için kolaylıkla planları öğrencilerine göre şekillendirebilirler. Birinci sınıf öğretmenleri ise farklılaştırılmış öğretimi uygulamak isterlerse öğrenci tanıma formları onlara ışık tutacaktır. Yapılan öz değerlendirme ve akran değerlendirmeleri de öğretmenlere bu anlamda yardımcı olacaktır. Öğrencilerin bireysel farklılıkları göz önünde bulundurularak eğitim-öğretim yılı hazırlıkları sırasında öğrencilerin ilgi ve yetenekleri göz önünde tutularak sınıf düzenleri zenginleştirilmiştir. (çocuk dergilerinin ve araştırma-inceleme kitaplarının bulunduğu bilim köşesi; resim, boyalar, oyun hamurları, simler, pullar, kostüm vb eşyaların bulunduğu sanat köşesi; mikado, domino, tangram, lego vb. gibi dikkat ve hafıza geliştiren oyunların bulunduğu oyun köşesi; öğrencilerin keyifle okumasını sağlayacak renkli minderler ve sınıf kitaplığından oluşan okuma köşesi bunlardan bazılarıdır.) Dönem boyunca öğrenilecek konularla ilgili materyaller hazırlanarak sınıf ortamında tüm öğrencilerin rahatlıkla ulaşabilecekleri yerlere koyulmuştur. Böylece öğrencilerin konu ile ilgili güdülenmeleri ve meraklanarak araştırma yapmaları sağlanmıştır. İşlenecek olan tüm konular için doyurucu ve ilgi çekici etkinlikler hazırlanarak konuya giriş aşaması gerçekleştirilmiştir. Bunun akabinde öğrencilerin öğrenme hız ve yetenekleri doğrultusunda farklı öğrenme ortamları oluşturularak öğrenmeye rehberlik edilmiştir. Alt düzeyde bulunan öğrencilere bilgi eksikliklerini gidermeye yönelik ödevler verilirken; üst düzeyde bulunan öğrencilerin var olan bilgilerini genişletmek için araştırma ve projeye dayalı ödevler verilmiştir. TED İzmir Koleji bünyesinde öğretmenlerimiz tarafından hazırlanan farklılaştırılmış etkinlik planları ile bu strateji 2014-2015 öğretim yılından itibaren okulumuzda uygulanmakta ve dönem bazında yapılan değerlendirmelere göre etkinlik planları revize edilmektedir. Sözlü bildiri FARKLILIKLAR HAYATIMIZI RENKLENDİRİRÖzet: <Günümüz dünyasında engelli bireylere yönelik bir çok faaliyet yapılmaktadır. Bu faaliyetler genel olarak onların kendilerini tanımalarına yönelik etkinliklerdir. Fakat sosyal hayat içerisinde engelli bireyler ile diğer bireyler arasında var olan algıları düzeltmemekte , özellikle ilkokul öğrencilerinde onlardan korkma ve onları farklı görme gibi durumlar ile sıkça rastlanmaktadır. Bu amaçla zihinsel ya da bedensel engeli bulunmayan normal bireylerde dezavantajlı bireylere karşı farkındalık uyandırma, dezavantajlı bireyler ile birlikte kaliteli zaman geçirebilme , onlara yardımcı olabilme , bu konuda duyarlılık kazanabilme çalışmalarına tüm okullarda yer verilmesi gerekmektedir. Bizler bu amaç doğrultusunda okulumuz 3. Sınıf öğrencilerinin yer aldığı ”Farklılıklar Hayatımızı Renklendirir” projesi kapsamında çeşitli etkinliklere yer vererek öğrencilerde istendik yönde davranış geliştirme çalışmalarına yer vermekteyiz. Bu çalışmalar halen devam etmekte olup her etkinlik sonrası tuttuğumuz gözlem formları ile de çalışmamızın donelerini biriktirmekteyiz. Aynı zamanda öğrencilerin kendilerini en rahat ifade ettikleri resim çalışmasını da ön test olarak çalışma grubumuza uygulamış bulunmaktayız. Öğrencilerimizin proje kapsamında ki çalışmalarının bitmesi ile beraber yeniden resim çizmeleri istenecek ve ilk resim ile son resim arasında ki farklılıklar SPSS ile sayısal veriler haline dönüştürülecektir. Yapılan etkinlikler sonucu çocukların etraflarındaki dezavantajlı bireylere karşı daha dikkatli olduğu gözlemlenmiştir. Çevrelerinde yolların , parkların, araba park alanlarının kimler için yapıldığı ve kimlerin kullandığını daha çok sorgulamışlardır. Ayrıca sınıf içinde birbirleri ile drama yaptıklarında konuları genelde engellilere iyi davranalım ya da her çocuk özeldir şeklinde sonlandırdıkları da gözlemlenmiştir. FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ FEN-TEKNOLOJİ-TOPLUMA YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİ: MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: <Fen Bilimleri, yaşamın her alanında karşılaştığımız birçok soruya açıklık getirerek cevaplar bulmaktadır. Fen Bilimlerinin en iyi şekilde kavranabilmesi ve yorumlanabilmesi için tüm bireylerin öncelikle fen okuryazarı olarak yetiştirilmesi gereklidir. Günümüzde gelişmiş birçok ülke fen okuryazarlığının gerekliliğini kavrayarak bu konuda toplumu en iyi şekilde yetiştirebilmek için çalışmalar yapmaktadır. Çünkü iyi bir fen okuryazarı birey; toplumsal sorunları daha iyi anlar, analiz eder, yorumlar ve bu sorunların çözümüne katkı sağlayarak etkin bir şekilde rol alır. Fen-Teknoloji-Toplum (FTT) ilişkisinde fen, teknoloji ve toplumun birbirlerini nasıl etkilediği ve nasıl etkilediğini anlayarak, olayları bu ögeleri içerecek şekilde daha geniş perspektiften değerlendirilmesi gerekmektedir. Bilim okuryazarı bireylerin toplumu ilgilendiren bilimsel ya da teknolojik konularda karar verirken sadece bilim, sadece teknoloji, sadece toplum yönünden bakmak yerine, hepsini göz önünde bulundurarak daha kapsamlı irdelemesi ve daha kapsamlı kararlar alabilmesi çok önemlidir. Bu araştırmada fen bilgisi öğretmen adaylarının fen-teknoloji-toplum (FTT) hakkındaki görüşlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, 2014-2015 yılında Mustafa Kemal Üniversitesi İlköğretim Anabilim Dalı Fen Bilgisi Öğretmenliği Bölümünde öğrenim görmekte olan öğretmen adayları ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada Bilim-Teknoloji-Toplum Hakkındaki Görüş Anketi (Views on Science-Technology-Society-VOSTS) ile veriler toplanmıştır. Uygulanan VOSTS anketi sonucunda elde edilen verilerin analizinde MS Excel programından faydalanılarak betimleyici tarama yöntemi kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının ankete vermiş oldukları cevaplara göre, fen-teknoloji-toplum konusundaki görüşleri belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının bilim ve teknolojinin tanımına yönelik görüşlerinin farklı olduğu, teknolojinin bilimin bir uygulaması olduğu görüşüne sahip oldukları belirlenmiştir. Toplumun bilim insanları üzerinde etkili olduğu ve bilim insanlarının farkında olmadan kendi kültürlerinin bakış açısını destekleyen araştırmalar seçtikleri görüşündedirler. Öğretmen adaylarının büyük çoğunluğu, bilim insanlarının açık fikirli, mantıklı, ön yargısız, tarafsız olması gerektiği görüşüne sahiplerdir. Yapılan araştırmada teorilerin kanuna dönüşebileceği şeklinde kavram yanılgıları olduğunu gösteren bulgulara ulaşılmıştır. Sözlü bildiri GEMS PROGRAMI TANITIMI İLE 1.VE 2. SINIFLARDAKİ UYGULAMALARIÖzet: <Ülkemizde Fen ve Teknoloji öğretim programı ile sorgulayabilen, araştırmacı ve öğrendiklerini günlük yaşamda kullanabilen bireyler yetiştirmek, Matematik programı ile de öğrencilerin, matematiğin gerçek hayatın bir parçası olduğunu anlamaları için fırsatlar yaratmayı, matematiğin uğraşmaya değer olduğunu hissettirmeyi ve buna göre öğrencilerin araştırma ve sorgulama yapabilecekleri, iletişim kurabilecekleri, eleştirel düşünebilecekleri, gerekçelendirme yapabilecekleri, fikirlerini rahatlıkla paylaşabilecekleri ve farklı çözüm yöntemlerini sunabilecekleri bir öğrenme ortamı hedeflenmiştir. Bilindiği üzere ülkemizde ilköğretim düzeyinden üniversiteye kadar olan öğrenim hayatında zorlanılan alanlar daha çok Fen ve Teknoloji ile Matematiktir. Bu alanlarda öğrenmenin daha gerçekleşebilir olması için günümüzde birçok yöntem ve teknik kullanılmaktadır. Fakat bu öğrenimin erken yaşlarda edinilip ileriki yıllarda daha rahat bir öğrenim süreci geçirmek adına ilk olarak 1984 yılında California Üniversitesi bünyesinde yer alan Lawrance Hall of Science adlı bir fen merkezi tarafından oluşturulan GEMS(Great Exploration Math and Science) Programıson yıllarda ülkemizde de uygulanmaya başlanmıştır. Gems Programı, erken yaşlarda özellikle okul öncesi ve ilköğretim yıllarında başlanıp, Fen ve Teknoloji ile Matematik derslerini eğlenceli etkinliklerle sevdirmeyi ve bunu özellikle aktif öğrenme yoluyla birlikte bilimin tüm süreçlerini sürecin içinde yaşama imkanı sunmayı amaçlayan esnek bir ders programıdır. Dünya genelinde bu program okul öncesi yaş gruplarından başlayıp onuncu sınıfa kadar devam ettirilen bir program olmasına rağmen ülkemizde daha çok okul öncesi ve ilkokul (1-4) yılları ile sınırlı kalmıştır. Bu nedenle bu çalışmada, yaşam boyu öğrenmeyi destekleyen GEMS (Great Exploration Math and Science) Programının ilköğretim 1. ve 2. Sınıf düzeylerindeki uygulama örnekleri ile beraber programın tanıtılması amaçlanmıştır. Sözlü bildiri GEMS PROGRAMININ 2.SINIF MATEMATİK PROGRAMI İLE İLİŞKİLENDİRİLMESİÖzet: <GEMS (Great Explorations in Math and Science Programı) ilk olarak 1984 yılında California Üniversitesi bünyesinde yer alan Lawrance Hall of Science adlı bir fen merkezi tarafından oluşturulmuştur. Bu program, öğrencilere fen ve matematiği erken yaşlarda eğlenceli etkinlikleriyle sevdirmeyi, aktif öğrenme yoluyla bilimin tüm süreçlerini yaşama imkanı vermeyi amaçlayan kaliteli ve esnek bir programıdır. Dev boyutlu sabun köpükleri oluşturulması, matematik etkinlikleri, parmak izi tespiti, kurbağa matematiği, uğur böcekleri gibi bütün GEMS etkinliklerinin amacı öğrencilerin hayal gücünü ve merak duygusunu harekete geçirmektir (Bergman, 1988). GEMS programında, fen ve matematik bilimsel süreçlerle birleştirilmiş olarak uygulanır. Dünya genelinde bu program, okul öncesinden başlayıp onuncu sınıfa kadar devam etmesine karşın; ülkemizde daha çok okul öncesi dönemi ile sınırlı kalmış, bazı özel öğretim kurumları tarafından da uygulanmaktadır. Anabilim Eğitim Kurumlarında ise GEMS, anaokulu ile ilkokul 1, 2 ve 3.sınıflarında uygulanmaktadır. Matematik ders saati içinde uygulanan bu program ile öğrenciler gözetimli keşif yöntemini kullanır. Öğrenciler merak duyguları ile öğrenme fırsatı bulmaktadırlar. GEMS etkinlikleri tüm sınıfların kazanımlarına göre incelenmiş ve belirli çalışmalar seçilerek mevcut programdaki kazanımlara entegre eklenmiştir. GEMS etkinlikleri bilimin temel ögelerinden olan sorgulama ile başlar (Sağlam, 2012). Bu sebeple uyguladığımız etkinliklerin ilk aşaması sorgulama aşamasıdır. Ardından öğrencilere çalışma ile ilgili materyaller verilir ve konu hakkında tahminde bulunmaları istenir. Daha sonra aşama aşama etkinlik öğrencilere tarafından yapılr. Bu çalışmada amacımız 2.sınıf öğrencileri ile çarpma konusunu GEMS ile işlemek ve öğrencilerin çarpma gibi zor bir konuyu yaparak yaşayarak uygulamasını sağlamaktır. Çalışmadaki GEMS etkinliğinin adı: Köstebekgillerle Çarpma. Etkinliğin ilişkili olduğu kazanım: Çarpma işlemi kazanımlarından “iki sayıyı çarpmanın ne anlama geldiğini modellerle açıklar.” kazanımıdır. Araç-gereç: Köstebek modeli, köstebek yuvası modeli, çalışma kâğıtları, renkli kalemler. Sorgulama aşamasında öğrencilere köstebeklerin yaşamı hakkında sorular sorulur. Öğrencilerin fikirleri yorum yapılmadan alınır, ardından köstebeklerin yaşamları hakkında bilgi içeren kurgulanmış hikaye anlatılır ve köstebeklerin yuvasında köstebeklerle çarpma modelleri oluşturulur. Çalışma sonrasında öğrencilere çarpmayı modelle gösterme sınıf çalışması verilmiş ve öğrencilerin konuyu kavradıkları görülmüştür. Sözlü bildiri GÖRÜYORUM-İŞİTİYORUM-DOKUNUYORUM ÖĞRENME STİLLERİNİN SINIFTA BİR ARADA KULLANIMIÖzet: <Her öğrenci farklı bir dünyadır ve bir konuyu öğrenirken farklı yollardan kazanıma ulaşabilir. Öğrenme sürecinde bireyin en rahat ve en hızlı bilgiye ulaşma tarzını bilmek hem öğrenci hem de öğretmen açısından önemlidir. Bu şekilde öğrenen, hedeflenene daha sağlıklı bir şekilde ulaşır. Öğrenme stilleri bireylerin daha etkin ve verimli biçimde öğrenme yollarını açıkça ortaya koyar. Yapılan araştırmalar geleneksel okul sisteminin sadece belirli öğrencilere başarı getirdiğini ve bazılarının başarılarını engellediğini göstermektedir. Öğrenme stillerinin bilinmesi, okulun, sınıfın ve hatta derslerin buna göre planlanması tüm öğrencilerin başarıya ulaşmasını sağlayacaktır. Öğrenme stillerine uygun öğrenme metotları uygulamak, öğrenenlerin de güçlü ve zayıf yönlerinden yararlanarak nasıl öğrenebilecekleri konusunda bize bilgi sağlar. Öğrenme stillerimiz doğuştan getirilen karakteristik özelliklerimizdir. Üç tür öğrenme stili vardır: Görsel (visual) , işitsel (audial), dokunsal (kinesthetic). Görseller; yazarken, okurken renkli kalemler kullanarak, not alarak, sözcük kartları kullanarak, video ve bilgisayar kullanarak öğrenirken, işitseller; çalışma gruplarıyla, ses kayıtlarıyla, yüksek sesle tekrar ile basamaklı şekilde öğrenirler. Dokunsallar ise çalışırken hareket ederek, oyun ile çeşitli dokunsal malzemeler ile (lego, oyun hamuru, kil... gibi) öğrenirler. Somut yaşantıyı soyut olarak yerleştirmek... Bunu yaparken işte bu 3 öğrenme stilini de kullanmak gerekmektedir. Bunları kullanırken ayrıca öğrenende baskın olmayan öğrenme stilini de geliştirme hedeflenmektedir. Tüm bu bilinen gerçekliğe rağmen okullarımızda ve derslerimizde öğrenme stillerimizden tam olarak faydalanamıyoruz. Oysaki öğrenme stillerine göre dizayn edilmiş okullarımız ve sınıflarımız olsa ve her derse uygulanabilecek olan bu stiller ile ilgili çalışmaları kapsayacak sınıf köşelerimiz olsa öğrenme başarımızın ne kadar artacağını bir düşünün. Değişen Dünyamızda öğrenme stillerini bilmemiz ve uygulamamız çok önemlidir. Sunumda kendi okulumuzda bu üç öğrenme stillerini bir arada nasıl kullandığımızla ilgili örnekler verilecektir. Ayrıca sunum sonunda dinleyicilere, okullarında ya da sınıflarında bu stilleri nasıl kullanacaklarıyla ilgili düşünmelerini sağlayacak 3-2-1 köprüsü tekniği uygulanacaktır. Sözlü bildiri HEDEFE YÖNELİK GERİ BİLDİRİMÖzet: <Kişilerin işlerinde kendilerini gerçekleştirdiklerine dair inançlarının olması, arkalarında gelişimlerini destekleyen öğretmenlerinin olması, sevdiği şeyleri yapmaları, güven duyduğu bir ortamda olmaları, ileriye dönük beklentilerinin olması gelecekle ilgili fikir üretebildikleri ve sonuca katkıda bulunabildikleri, paylaşılan ortak değerlerin olduğu, gelecek hedeflerinde işlerine yarayacaklarına inandıkları işleri sahipleniyor ve potansiyellerini maksimum kullanarak çalışırlar. Bu çalışma süreci öğrenciyi besleyen , öğrenciyi geliştirmek için neler yapabileceğini gösteren bilgiyi paylaşmak, yapılan dersin , çıkan ürürünün sonuçları ile ilgili gözlem/görüşleri geribildirim ile bildirmek ve/veya nasıl daha iyi yapılabileceği konusunda öneri vererek öğrenciyi geliştirmek, yol göstermek şeklinde olmalıdır. Öğrencinin güçlü yanları ile gelişim alanlarına odaklanmak, hedeflere odaklanmak kadar önemlidir. Öğretmenin hedefleriyle bireyin (öğrenci) nin hedeflerinin örtüşmesini, böylece tüm çalışanların ortak bir başarı tanımına sahip olmalarını sağlayan bir sistem oluşturmalıyız.Okul içinde değerlendiren (öğretmen ) ve değerlendirilenler (öğrenciler), veliler değerlendirme süreci ve uygulamasıyla ilişkin bilgilendir, performansın iyileştirilmesi ve kişisel gelişim planları için gerekli önlemleri almalarını sağlar. Bu süreçte öğretmen ve öğrenci kendi belirleyebilecekleri ölçüm kriterlerine göre gelişim süreçlerinin genel olarak nasıl ve nerede olduğunu görebilecektir. Bu anlamda verilecek geri bildirim çok önemlidir. Geri bildirim vermekte almakta gelişim açısından son derece önemlidir.Geribildirim kelimesi genellikle basit bir eleştir ya da takdir ile karıştırılıyor. Geribildirim verirken olumlu bir dil kullanmak son derece önemlidir.Olumsuzu ifade ederken sandviç taktiği kullanılmalıdır. Olumlu dille verilmeyen geri bildirim kişiliğe zarar verir. İletişim engellerinin oluşmasını sağlar.Geri bildirim alan kişi kendisini mutlu hissetmelidir. Geribildirim alan kişinin aldığı geri bildirimin kendi işine yarayacağına inanmalıdır. Geribildirim verme ve alma süreci her bireyin yararına olduğuna , bunun doğru yapılmasına dikkat edilmelidir. Bunu yaparken bazı yetkinliklerin geliştirilmesi son derece önemlidir. Bildirimleri vermek güçlü gözlem yeteneği gerektir. Duru, Berrak, açık ve net bir dil kullanmak önemlidir. Geribildirim verilirken sözcükler, söyleme tarzı ve beden dil uygun kullanılmalı ve olumsuz geribildirimler kişiye değil davranışa ve sonuca yönelik verilmelidir. Kişiye güçlü sorularak sorarak kendini ifade etmesi ve değerlendirmesi güçlü soru sorma yeteneği ve etkin dinleme yeteneği gerektir. Geleceğe odaklanmalı ve performansı geliştirmeye yönelik eylem planlanmalıdır. Hedefe Yönelik Geribildirim hem öğretmenin hem de öğrencinin işine yarayacaktır. Sözlü bildiri İLK OKUMA VE YAZMA ÖĞRETİMİNDE SINIF YÖNETİMİNDE MOTİVASYONUN SAĞLANMASINA YÖNELİK KULLANILAN MATERYALLERİN ÖĞRENCİ BAŞARISI ÜZERİNE ETKİSİÖzet: <Giriş ve Amaç Bu çalışmanın amacı ilkokul düzeyindeki özellikle de ilkokul birinci sınıf öğrencilerine yönelik sınıf içinde derse olan motivasyonun sağlanmasına ilişkin materyallerin öğrenci başarıları üzerindeki etkisini belirlemektedir. Gereç ve Yöntem Sınıf içinde yapılan bir etkinlik olup onbeş öğrencinin dahil olduğu bir çalışmadır. Yeşil ve kahverengi fon kartonuyla oluşturulmuş bir elma ağacı metaforu sınıf içinde tüm öğrencilerin görebileceği bir yere asılmıştır. Beyaz renkte olan elmaların üzerine her öğrencinin adı yazılmıştır. Öğrencinin ilk okuma ve yazma ile ilgili her türlü başarısı bu elmaların renginin kırmızıya dönmesiyle geri bildirim sağlamaktadır. Bulgular İlkokul birinci sınıf öğrencilerine yönelik başarıyı birebir gözleme imkanı veren elma ağacı etkinliği öğrencilerde başarıyı tatma duygusunu geliştirmiş ve diğer arkadaşları ile olan başarı grafiğini de izleme fırsatı sunmuştur. Öğrencilerde rehavet ve gevşeme olmaması adına bazen elmaların üzerinde bir kurt metaforu da azmi ve güdülenmeyi taze tutmuştur. Sonuç Okul bir çocuk için son derece önemli bir ortamdır. Sınıf da bu ortamın asıl parçası olmakla birlikte öğretmen bu ortamın baş kahramanıdır. İlk okuma ve yazma çağındaki öğrenciler için sınıf onların dünyasına hitab eder mahiyette olmalıdır. Çünkü öğrencinin ikinci evi sınıftır. Bu nedenden dolayı sınıf ortamı onlar için kolay, somut, ve eğlenceli olmalıdır. Sınıf içinde uygulanan bu Elma Ağacı etkinliği öğrencilerde motivasyon ve başarı duygusunu yaşatarak eğitim ve öğretimin kalıcılığını sağlamıştır. Sözlü bildiri İLK OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİNDE ORYANTİRİNGÖzet: <Elmas KAVİ, Bursa Yönder Koleji, ekavi@yonderkolejibursa.com Ayten BOZOĞLU, Bursa Yönder Koleji, abozoglu@yonderkolejibursa.com Betül YAVAŞ, Bursa Yönder Koleji, byavas@yonderkolejibursa.com Özet: Oryantiring, harita yardımı ile yön bulmayı içeren, zamana karşı yapılan bir spor. Oryantiringde sporcular kendilerine verilen yarışma bölgesinin haritasında belirtilmiş hedeflere sırasıyla ve en kısa sürede ulaşmaya çalışırlar. Kontrol noktalarında turuncu-beyaz bayraklar bulunur. Yarışmacılar bayrağın yanındaki zımbayı ellerindeki fişe basarak kontrol noktasına ulaştıklarını kanıtlarlar. Bazı yarışmalarda zımba ve kontrol kartı yerine elektronik bir sistem de kullanılmaktadır. İki hedef arasında hangi yolu izleyeceğine yarışmacı kendi karar verir. Amaç hedefleri en kısa sürede tamamlamaktır. Ses Temelli Cümle Yöntemi’nde, ilk okuma-yazma öğretimine seslerle başlanmaktadır. Anlamlı bütün oluşturacak birkaç ses verildikten sonra seslerden, hecelere, kelimelere ve cümlelere ulaşılmaktadır. İlk okuma-yazma öğretimi, cümlelere kısa sürede ulaşılacak şekilde düzenlenmektedir. İlk okuma yazma öğretiminin öğrencilere okuma ve yazma becerilerini kazandırmaktan daha geniş bir içeriği bulunmaktadır. Bu süreçte sadece okuma ve yazma becerilerinin kazandırılması değil aynı zamanda Türkçeyi doğru, etkili ve güzel kullanma, iletişim kurma, problem çözme, karar verme gibi temel becerilerin de geliştirilmesi amaçlanmaktadır. İlk okuma-yazma öğretimi, öğrencilerin zihinsel, duygusal ve sosyal becerilerinde önemli değişimlere neden olmaktadır. Bu değişimler öğrencinin hayat boyu kullanacağı anlama, sıralama, sorgulama, ilişki kurma, tahmin etme gibi zihinsel becerileri de geliştirmektedir. Öğrencilere yukarıda belirtilen nitelikleri kazandırmada ilk okuma-yazma öğretim yöntem ve uygulamalarının büyük rolü vardır. Bu çalışmanın amacı; ses temelli cümle yönteminin kazandırmayı amaçladığı becerilerin oryantiring sporu ile kazandırılmasıdır. İlk okuma yazma sürecindeki sesi hissetme ve tanıma, sesi okuma ve yazma, sesten hece- heceden kelime - kelimeden cümle oluşturma aşamalarında uygulanmıştır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Doğal gözlemle öğrenciler üç öğretmen tarafından gözlemlenmiştir. Gözlem formu doldurulmuştur. Bursa ilinin Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Özel Yönder Kolejinin 1/D sınıfı öğrencilerine bu çalışma uygulanmıştır. Katılan öğrencilerin 14 tanesi kız, 9 tanesi erkek olup 6-7 yaş grubu aralığıdır. Araştırmanın temelini oluşturmak için bir kuramsal çerçeve oluşturulmuştur. Elde edilen veriler ışığında Türkçe dersinin hedeflediği becerilerin kazandırılmasında oryantiring sporunun etkili olduğu saptanmıştır. İLKOKUL 4. SINIFLARDA DRAMA ETKİNLİKLERİYLE İŞLENEN DERSLERİN ÖĞRENCİLERİN PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİÖzet: <Bu araştırmada, ilkokul 4. sınıflarda drama etkinliklerinin, öğrencilerin problem çözme becerileri üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada bu amaca uygun olarak ön test-son test kontrol gruplu deneysel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırma 2013-2014 eğitim öğretim yılında Diyarbakır iline bağlı Ergani ilçesindeki bir ilkokulda gerçekleştirilmiştir. Araştırma grubunu bu okuldaki 4/C (kontrol grubu) ve 4/D (deney grubu) sınıfları oluşturmaktadır. Deney grubuna 8 hafta boyunca drama etkinlikleri uygulanmıştır. Kontrol grubuna ise herhangi bir drama etkinliği uygulanmamıştır. Öğrencilerin problem çözme becerilerini ölçmek üzere; Serin, Bulut-Serin ve Saygılı tarafından geliştirilen Çocuklar İçin Problem Çözme Envanteri (ÇPÇE) kullanılmıştır. Ölçeklerden elde edilen verilerin analizi için SPSS 21.0 (Statistical Package for the Social Sciences) paket programı kullanılmıştır. Verilerin analizinde parametrik testlerden yararlanılmıştır. Araştırmada, ölçeklerin ön test ve son test dağılımının normalliğine ilişkin Shapiro-Wilk Testi uygulanmıştır. Gruplarının ön test puanları arasındaki farkı incelemek amacıyla bağımsız gruplar için t-testi, ön test ve son test puanları arasındaki farkı incelemek amacıyla bağımlı gruplar t-testi ve grupların son test puanları arasındaki farkı incelemek amacıyla da kovaryans analizi (ANCOVA ) kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda deney ve kontrol gruplarının ÇPÇE’den elde ettikleri (ön test-son test) puanlar arasında da anlamlı bir fark bulunamamıştır. Böylece yapılan drama etkinliklerinin öğrencilerin problem çözme becerilerinde istatistiksel açıdan anlamlı bir değişikliğe yol açmadığı belirlenmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN “HAYATIM MATEMATİK PROJESİ” İLE ÖĞRETİME KATKISIÖzet: <Türkiye uluslararası matematik programlarında yaşadığı sorunlar ve öğrencilerin matematiği yaşantılarına aktaramaması nedeni ile TED İstanbul Koleji İlkokulu olarak 2015-2016 eğitim öğretim yılını matematik yılı ilan ettik. Bu kapsamda “Hayatım Matematik “projesini hayata geçirdik. 2014-2015 eğitim öğretim yılının ağustos ayı öğretmen seminerleri ile başladığımız çalışma 12 Mart 2016 tarihinde öğrencilerin sunumları ile son buldu. İlk olarak matematik müfredatı incelenerek konu kapsamları ve okulun bu konu kapsamlarına yönelik matematik başarı seviyesi belirlendi. Matematik planları revize edilerek 2015-2016 eğitim öğretim yılına uygulamaya uygun hale getirildi. Disiplinler arası çalışmalar ile Hayatım Matematik Projesinin hissettirilmesi sağlandı. Proje kapsamında iletişimin ve yapılan çalışmaların daha hızlı ve etkili olması açısından ilkokul zümrelerinden 1 sınıf öğretmeni seçilerek matematik grubu oluşturuldu. Matematik grubu ile zümre toplantıları haricinde haftalık toplantılar gerçekleştirildi. Proje kapsamında etkinlik taraması yapıldı. Geniş kapsamlı taramalar sonucunda etkinlik havuzu oluşturuldu. Proje havuzu “Google Drive” üzerinden öğretmenler ile paylaşılarak online çalışma ortamı sağlandı. Her öğrenciye ön hazırlık föyleri dağıtılarak matematiğe olan ilgi, beceri ve tutumlarına yönelik etkinlik seçme rehberliği sunuldu. Öğrenciler öğretmenlerinin rehberliğinde kendilerine uygun etkinlikleri seçtiler. Bu aşamada öğrencilere etkinliğin adı, kullanılan materyaller, açıklaması, konu kazanımı ve hayatımızda nerede kullandığımıza yönelik soruların olduğu föyler dağıtıldı. Öğrencilerin bu föyleri doldurmaları istenilerek proje gününe kadar kendilerine yol haritası olması amaçlandı. Öğrenciler bu aşamadan sonra öğretmen rehberliğinde materyal ve sunumlarını hazırlamaya başladılar. Bu aşamanın tamamlanması ile öğrenciler konu kapsamlarına yönelik olarak derslerinde sunumlarını diğer arkadaşları ile paylaştılar. Bütün öğrenciler sunumlarını tamamladıktan sonra kendinden küçük sınıflara konuşma ve dinleme becerileri anlamında örnek olabilecek öğrenciler diğer sınıflara girerek diğer öğrencileri de motive etmeye çalıştılar. Diğer yandan K12 bütünlüğünde anaokulu, ortaokul ve lise bölümleri de koordine edilerek projelere dahil edildiler. 12 Mart 2016 Cumartesi gününü bütün ilkokul ve diğer seviyelerden görev alan öğrenciler yaklaşık 1000 izleyiciye sunumlarını yapmışlardır. İlkokul bünyesinde 210 somutlaştırılmış matematik etkinlik uygulamaları sergilenmiştir. Yine K12 bütünlüğünde içerisinde Fen Bilimleri, Türkçe, Bilişim, Görsel Sanatlar, Müzik, Sosyal Bilimler ve İngilizce Bölümleri de etkinliklerini sergilemiştir. Toplamda 234 etkinlik sunumu ile matematiğin yaşamımızın birçok yerinde olduğu öğrenciler tarafından izleyicilere anlatılmıştır. Yapılan matematik etkinlikleri kitap halinde derlenmiştir. Üretilen materyaller derslerde kullanılmak üzere matematik materyal odasına katkı sağlamıştır. Hayatım Matematik Projesi ile ilgili olarak öğrenciler; matematiğin aslında bir oyundan ibaret olduğunu, matematik problemlerinin aslında hayatımızdaki problemlerin benzeri olduğunu, hayatın her alanında matematiksel işlemler ve kavramlar olduğunu fark ettiklerini, sunum yaparak özgüvenlerini geliştirdiklerini ve artık kendilerini rahat ifade ettiklerini belirtmişlerdir. İLKOKUL: TÜRKÇE VE MATEMATİK DERSLERİNDE; ZİNCİRLEME SORULARLA ÖĞRETİM YÖNTEMİ (ZÖY)Özet: <ZÖY : Zincirleme sorularla Öğretim Yöntemi Öğretmenlerin, öğretme-öğrenme sürecinde kullandığı birçok yöntemler vardır. Anlatma, Tartışma, Örnek Olay, Gösterip Yapma, Problem Çözme, Deney, Proje Temelli ve Bireysel Çalışma gibi… Eğitim Terimleri Sözlüğünde, Yöntem: “Bir sorunu çözmek, bir deneyi sonuçlandırmak, bir konuyu öğrenmek ya da öğretmek gibi amaçlara ulaşmak için bilinçli olarak seçilen ve izlenen düzenli yol” olarak tanımlanmıştır. “Zincirleme Sorularla Öğretim Yöntemi(ZÖY); soru-yanıt tekniğinin, yönteme dönüştürülmesidir. Teknik olarak soru-yanıt kullanılır. Soru-yanıt; sözlü anlatımla değil, yazılı anlatımla yapılır. Eğitim-öğretim yılı boyunca kullanılır. Planlı, sistemli ve seri bir yönü vardır. Öğrenmenin; çok tekrarla (alıştırma) pekiştirilmesi kuralı, dayanağıdır. Yöntem; öğrenci merkezli ve öğrenmeyi öğretmeye odaklıdır. Çocuğun, öğrenme ve gelişim psikolojisine uygundur. Görsel ve bilişsel duyusuna hitap eder. Birinci kademede, birinci sınıflar hariç, diğer sınıfların Türkçe ve Matematik ders konularının işlenişinde kullanılır. Bu yöntem: Eğitim-öğretimi, paralel olarak birlikte yürütür. Okuma-yazma Öğretiminin(Türkçe) temelini oluşturur. Matematik dersini kolaylaştırır ve sevdirir. Sınıf mevcuduna hitap eder ve öğrenci merkezlidir. Bu yöntem: Öğretmen için; Mesleğini donanımlı kılar. Mesleğine tertip, düzen ve disiplin getirir. Konuları, öğrenci seviyesinde işletir. Bilgileri direkt değil, bir oyun şeklinde sunar. Bu yöntem: Öğrenci için; Ödev yapma alışkanlığını kazandırır. Özenli, düzenli olmayı sağlar. Estetik duygusunu güçlendirir. Kendine güveni geliştirir. Matematik dersini sevdirir. Okuma-yazma(Türkçe) şevkini artırır. Bu yöntemi; sınıf öğretmeninin bilmesi ve öğrenmesinde yarar vardır. Yöntem ilginçtir. Çok basittir. Basit olmasına karşın, geniş bir açılımı vardır. Bu açılımında, önemli püf noktaları bulunmaktadır. İlginçliği; Türkçe dersinde, üç sözcükle, Matematik dersinde de iki sayıyla müfredattaki bütün konuların işlenişini yapmak ve tekrar edebilmektir. Açılımı; planladır, sistematik bir mekanizması vardır. a-Uygulama b-Kullanma ana başlıklarında, Uygulamada ALIŞTIRMA, Kullanmada da ETKİNLİK ÖDEVİ yapılır. U Y G U L A M A: Alıştırma, adı ile yürütülür. Öğretmenin işidir. Sınıf Öğretmeninin; en önemli fonksiyonlarından biri olan kılavuzluk etmektir. Türkçe ve Matematik dersi yapılır. Konu işlenir. Mekanizmayı çalıştırmaktır.(Z.Ö.Y) “Öğrenmeyi, öğretmeye” alıştırmaktır. Öğreneceği konulara merak uyandırmaktır. Türkçe ve Matematik dersini sevdirmektir. Elini, dilini, gözünü, kulağını ve zihnini aynı paralellikte kullandırmaktır. K U L L A N M A: Etkinlik Ödevi, adı ile yürütülür. Öğrencinin işidir. Sınıf Öğretmeninin; en önemli fonksiyonlarından biri olan rehberlik yapmaktır. Öğretmenin kontrolü ve disiplini altındadır.(Her gün “ Etkinlik Ödevi” vermek) Mekanizmayı yürütmektir.(Z.Ö.Y) Öğrencide, ders çalışma bilincini geliştirmektir. Ödev yapma sorumluluğunu kazandırmaktır. Öğrendiği konuları; zihninden deftere, defterden zihnine aktarmaktır. (Devir daim) Defter kullanma, işini temiz yapma ve estetik duygusunu geliştirmektir. “Kendine güven” duygusunu sağlamak, performansını yükseltmektir. ZÖY yöntemiyle, TÜRKÇE ve MATEMATİK derslerinde dört-dörtlük bir TEMEL EĞİTİM vermektir. Sözlü bildiri İLKOKULA YENİ BAŞLAYAN ÇOCUKLARIN OKULA ADAPTASYON SÜREÇLERİNDE SINIF ÖĞRETMENLERİNİN RÖLÜÖzet: <İLKOKULA YENİ BAŞLAYAN ÇOCUKLARIN OKULA ADAPTASYON SÜREÇLERİNDE SINIF ÖĞRETMENLERİNİN RÖLÜ İlkokulun, özellikle ilk zamanlarına aile ortamından uzaklaşıp arkadaş ortamına geçen çocuklar zaruri bir tedirginlik ve çekingenlikle katılım gösterirler. Bu durum kendileri için elbette kolay olmamaktadır. En başta aile ortamından ve özellikle de anneden uzak düşen çocuklar hiç tanımadıkları ya da çak az tanıdıkları bireylerle kaynaşıp adaptasyon sağlamak konusunda muhtemel sıkıntılar çekebilirler. Bu önemli süreç içerisinde çocuklar, okulu korkusu ya da okuldan kaçınma gibi ciddi tepkiler gösterebilirler. Bu tür kötü durumların söz konusu olmaması için gerek ailenin gerek okul yönetiminin ve en önemlisi de sınıf öğretmenlerinin çok hassas olmaları gerekmektedir. Bu durumda sınıf öğretmenlerinin hem sınıf içerisinde hem de sınıf dışında çocukların okula karşı olumsuz hisler edinmemesi için onları en iyi şekilde motive etmelidir. Çünkü okula karşı olumsuz duygular besleyen çocukların derslerine adapte olamamaları gibi sıkıntıları da beraberinde getirebilir. Bu konuda sınıf öğretmenleri, nelere dikkat etmelerine, varsa adaptasyon sürecinde olumsuz tepki veren öğrencileri tespit etmelerinde ve bu öğrencilere yönelik nasıl adım atmaları gerektiğini iyi bilmeleri gerekmektedir. Hatta gerekirse bu tür problemler yaşayan çocukların bu problemlerini aşmaları için aile ile beraber hareket etmeleri gerekebilir. Anne ve babalarda bu konuda üzerlerine düşen görevin bilincinde olup buna göre hareket etmeleri gerekmektedir. Sözlü bildiri İLKOKULDA KODLAMA EĞİTİMİÖzet: <Çalışmanın amacı; teknolojinin eğitime entegre edilmesi, 1.sınıf öğrencilerine, bilgisayar programcılığının temelini oluşturan kodlama eğitimi verilerek 21. yüzyıl becerilerinden sayılan yaratıcılık, eleştirel düşünme, algoritmik/matematiksel düşünme, iletişim, problem çözme, işbirliği, dijital okur-yazarlık becerilerinin kazandırılmasıdır. Çalışma süresince proje tabanlı öğrenme, oyun tabanlı öğrenme, problem çözme, keşfetme, işbirliği gibi yöntem ve teknikler kullanılmıştır. Çalışmalar sınıf ortamında ve internet imkanı olanlar tarafından evde devam ettirilerek yapılmıştır. Bu çalışma 2014-2015 Eğitim - Öğretim yılında Mersin/ Akdeniz Hürriyet İlkokulunda 1. sınıfa başlayan 6-7 yaş grubu 14 öğrenciye, kodlama eğitiminin yaygınlaştırılması amacıyla kurulmuş bir platform olan Code.org platformu üzerinden verilmeye başlanmıştır. Code.org da oluşturulan sanal sınıfa öğrenciler kaydedilmiş, seviyelerine uygun olan Kurs1 ile eğitime başlanmıştır. Öğrenciler çoğunlukla sınıfta, internet imkanı olan bazı öğrenciler ise evlerinde veli gözetiminde devam ettirmek suretiyle kursa başlamışlardır. Ayrıca bireysel, eşli, grup çalışmalarıyla etkinlikleri tamamlamışlardır. Kendi oyunlarını tasarlama aşamalarına gelen öğrenciler programcılığın temel ilkelerini de öğrenerek daha ileri seviye kurslara başlayabilecek düzeye gelmişlerdir. Ekim ayında gerekleştirilen Avrupa Kodlama Haftasına kayıt yapılarak 38 ülke ile eş zamanlı etkinlikler düzenlenmiş, Kurs1 i bitiren öğrencilere sertifikaları törenle verilmiştir. Takip eden dönemde kodlama ile ilgili hazırlanmış bir eTwinning (Avrupa Okul Ortaklıkları) projesine dahil olunarak, Kurs 2 adındaki eğitime başlanmış, böylelikle proje ortağı olan Türk ve Avrupalı öğrencilerle eş zamanlı olarak proje aktivitelerini yürütmüşlerdir. Proje bitiminde yapılan başvuru neticesinde Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan Ulusal Destek Servisi tarafından verilmekte olan Ulusal Kalite Etiketi ile, ardından eTwinning Merkezi Destek Servisi tarafından verilen Avrupa Kalite Etiketi kazanılmıştır. Bu ödülleri takiben Avrupa ödüllerinden olan ve Polonya Ulusal Destek Servisi tarafından desteklenen Marie Skłodowska Curie Ödülüne de aday olmuştur. Bu ödül, her yıl çalışmalarının temeli olarak bir bilim konusunun kullanıldığı en iyi projeye verilmektedir. Kodlama etkinlikleri ile öğrencilerimiz okuma-yazma öğrenme sürecine paralel olarak dijital okur-yazarlık becerilerini de kazanmaya başlamıştır. Teknolojiyi sadece kullanan değil, üreten, tasarlayan, nasıl üretildiğini anlayabilen bireyler olma yolunda ilerlemeye başlamışlardır. Bu sürecin okuma-yazma çalışmalarını da olumlu etkilediği ve önceki dönemlerden daha erken bir tarihte okuma-yazma öğrenildiği görüldü. Okuma-yazma konusunda sıkıntı çeken bazı öğrencilerin kodlama ile ilgili etkinliklere severek katıldıkları, eğitimi tamamladıkları ve derslerine daha fazla ilgi gösterdikleri, olumsuz davranışlarında azalma olduğu, öğrencilerin diğer alanlarda da kodlama eğitimi ile kazandıkları becerileri uyguladıkları gözlendi. Dünyaca ünlü yazılımcıların biyografilerinde, erken yaşlarda programcılığa başladıkları ve başarılarının temelinde bunun yattığını ifade ettikleri görülmektedir. Kodlama eğitimi ile; öğrencilere, yaratıcılık, eleştirel düşünme, iletişim, problem çözme, işbirliği, algoritmik/matematiksel düşünme, hata ayıklama, dijital dünyanın nasıl işlediğini anlama, hatta onu oluşturma, bir nesnenin ya da makinenin nasıl yapıldığını/çalıştığını anlama teknolojik gelişmelerin doğru anlaşılması ve kullanılması gibi becerileri kazandırarak daha bilinçli yaşamalarının sağlanmasının yanında ; ayrıca erken yaşta verilmesi sebebiyle bilişim alanında yetenekli öğrencilerin, doğru bir şekilde yönlendirilerek önümüzdeki yıllarda ülkemizde ve dünyada oluşacak bilişim personeli ihtiyacını karşılayabilecek bireyler olmaları da hedeflenmektedir. Bütün bu uygulamalar, eğitimde bazı reform hareketlerine de yol açmaktadır. Birçok ülkenin müfredatında bulunan kodlama eğitimi; yeni dönemden itibaren ülkemizde de müfredata dahil edilecektir. Sözlü bildiri İSTENMEYEN DAVRANIŞLARIN ORTADAN KALDIRILMASI İÇİN BİR UYGULAMA: SINIF BANKASIÖzet: <Sınıf kuralları; sınıfın genel anlamda düzenini, eğitim-öğretim sürecini ve sınıf yöntemini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek ve istenmeyen davranışların önüne geçebilmek için son derece önem arz etmektedir. Sistemin sağlıklı işleyebilmesi adına son derece önem arz eden bu kuralların uygulanabilirliği ve işleyişi öğrencilerin bu kuralları benimsemeleri ile doğrudan ilişkilidir. Bu yüzden bu kuralların belirlenmesi sürecinde öğrencinin etkin bir katılım gerekliliği söz konusudur. Bu gereklilik sonucunda hayat bilgisi dersi programlarında da sınıf kurallarının belirlenmesi sürecinde öğrenci katılımı ile ilgili kazanımlar bulunmaktadır. Sınıf kuralları canlı bir mekanizmaya sahiptir; sürekli güncellenebilir, sürecin işleyişine göre yeni kurallara ihtiyaç duyulabilir. Önemli olan sistemin sorunsuz bir şekilde işleyişinin sağlanması, istenmeyen hareketlerin önüne geçilmesi, istenen hareketlerin ise pekiştireçlerle gerçekleşme oranlarının arttırılmasıdır. Bu doğrultuda ŞKO Mükremin Başaran İlkokulu 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılında 2/A sınıfında “Sınıf Bankası” uygulaması ekim ayında başlamış ve halen devam etmektedir. Etkinliğin temelinde simgesel pekiştireçler vardır. Bu bağlamda sınıfa özel, öğretmen tarafında 1’lik, 5’lik ve 10’luk paralar hazırlanmıştır. Her öğrenci bankadan haftalık olarak 5 para alacaktır. Olumsuz her bir davranış için öğrenciler bankaya ceza vermek zorundadır. Olumsuz davranışların yapılma ve tekrarlanma oranına göre ceza tutarında değişikliğe gidilecektir. Örneğin, ders araç gereçlerini unutan öğrenci sayısı fazla ve bu eylem sürekli tekrarlanıyor ise bankaya verilecek para artacaktır. Olumlu davranışlar ise öğretmen tarafından değişken oranlı ve zamanlı olarak yine para karşılığı pekiştirilecektir. Paralarını biriktiren öğrenciler ise öğretmen tarafından belirlenen ürünlerden satın alabileceklerdir. Bu ürünlerin başında Bilim Çocuk ve TRT Çocuk dergileri, puzzle setleri, not defterleri vb. ürünler yer almaktadır. Süreç içinde öğrencilerin gelişimlerine de katkı sağlayacağına inanılan ve temin konusunda zorluk yaşanmayan çeşitli ürünler de satışa sunulacaktır. Ürünlerin satışı kapsamında, öğretmene mali yükün fazla olmaması da esas alınarak her bir sınıf parasının karşılığı ortalama 10 kuruş olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla söz konusu dergiler için öğrencinin ortalama 40-50 para biriktirmesi gerekmektedir. Bankadan haftalık alma, para bozdurma, alışveriş yapma vb. işlemler serbest etkinlikler derslerinde yapılacaktır. Süreç içerisinde gerçekleşecek davranışlar gözlemlenmeye devam edilerek aylık olarak raporlar oluşturularak sunuma hazırlanacaktır. KALABALIK SINIFLARDA BAŞARILI BİR SINIF YÖNETİMİ SAĞLANMASINA YÖNELİK BİR UYGULAMAÖzet: <KALABALIK SINIFLARDA BAŞARILI BİR SINIF YÖNETİMİ SAĞLANMASINA YÖNELİK BİR UYGULAMA Serap (Korucu) Çimşir Eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütülmeye çalışıldığı sınıf ortamında öğrencilerin sınıf kurallarını benimsemesi ve kurallara uyması çok önemlidir. Sınıf yönetiminin başarılı bir şekilde sürdürülmesi, eğitimin ve öğretimin kalitesini doğrudan etkilemektedir. Sınıf yönetimi, sadece öğrenciler açısından değil öğretmen açısından da önemlidir. Sınıf içinde sürekli aynı istenmedik davranışlarla karşılaşan öğretmenin verimliliği ve motivasyonu da olumsuz etkilenebilmektedir. Sınıfta disiplinin sağlanmasına yönelik en yaygın uygulamalardan biri ödül ve ceza yöntemidir. Okul hayatı dışında çok fazla, hatta maddi değeri yüksek ödüller alan öğrencilerin bile, öğretmenden ödül almayı önemsedikleri bilinen bir gerçektir. Klasik ödül ceza yöntemini renklendirerek öğrencilere uygulamak daha etkili olabilmektedir. Arkadaş ilişkilerinin çok önemsendiği bir dönem olan ilkokul çağındaki çocuk, sınıf ortamında diğer arkadaşları huzurunda takdir edilmeyi de çok önemsemektedir. Bu uygulamadaki amaç; özellikle kalabalık sınıf ortamlarında disiplinin eğitici ve motivasyonu artırıcı nitelikte sağlanmasıdır. Önce hep birlikte sınıf kuraları belirlenmektedir. Uygulama öncesinde öğrencilere her hafta bir öğrencinin haftanın yıldızı seçileceği, seçilen öğrencinin fotoğrafının sınıf gurur tablosuna asılacağı, ayrıca öğrenciye ders araç gereçlerine yönelik hediyeler verileceği açıklanır. Seçilecek olan öğrencinin şu davranışları sergilemesi gerekmektedir: Ders esnasında sınıf kurallarına uyması, ders aralarında diğer öğrencilerle olumlu ve uyumlu davranışlar göstermesi, diğer arkadaşlarına olumlu örnek teşkil edecek nitelikte olması, ayrıca ders başarısını artırmaya yönelik de gayretli olması gerekmektedir. Her hafta bir öğrenci seçilerek sayı on kişiye ulaşınca gruba “Yıldızlar Kulübü” adı verilir. Kulüpte kalabilmek için öğrencilerin kulübe girmeyi hak ederken sergiledikleri davranışları sürdürmesi gerekmektedir. Bu durum diğer öğrencilerde “Ben nasıl olsa seçilemedim.” düşüncesi oluşturmasın diye, alternatif kulüpler oluşturulmaya devam edilmektedir. Çocukların fikirleri alınarak ikinci kulübe “Çalışkanlar Kulübü” adı verilmiştir. İkinci kulüp oluştuktan sonra da üçüncü bir kulüp oluşturulacağı ve sene sonuna kadar alternatif kulüpler ile bu uygulamaya devam edileceği açıklanmıştır. Böylelikle sınıfta tatlı bir rekabet oluşmuş, sene başında hep birlikte oluşturulan sınıf kurallarına uyulması özendirilmiştir. Bu uygulama, çocukların sınıf kurallarına uymalarını, başarılı olmak için düzenli çalışmalarını, sorumluluklarını yerine getirmeyi, sıkıcılıktan çıkarıp eğlenceli hale dönüştürmüştür. Sözlü bildiri KARASU KENARINDA BİR KÖY OKULU (MİNİK BEDENLERDEKİ BÜYÜK GAYRETLER)Özet: <Muş ili Suboyu Köyü Suboyu İlkokulu 4 sınıfın birleştirilmiş sınıf uygulamasının yapıldığı okullardan biridir. Öğrencilerin çok yakın olmasına rağmen il ve kendi hayatları haricinde dünya ile bağlantılarının sağlanması için ne kadar çok uygulamada bulunulursa ülkedeki diğer öğrencilerin yaşadığı eğitim- öğretim hayatı ile eşit bir hayat yaşayacakları düşüncesi ile yola çıkılmıştır. Uygulamalar 2013-2015 yılları arasında birebir deneyimlenerek sonuçlara ulaşılmıştır. Okulun tüm öğrencileri TEMA yesi olup ilkokullarda uygulanan Yavru TEMA eğitimini almışlardır. Yavru TEMA Eğitim Programı temsilcileri olarak Yalovadaki TEMA Şenliğinde bulundukları ili temsil ederek gayretlerinin ödülünü almışlardır. Özgüvenlerinin oluşması, dış dünya ile iletişimlerinin artması, yaparak ve yaşayarak gündelik hayatları içinde öğrenebilmeleri ve kendi ailelerinin yanında diğer bireylerle iletişim kurma becerilerinin sağlanması hedeflenmiştir. Bunun yanında sadece öğrenci eğitim- öğretimi değil velilerin ve köydeki 12-35 yaş arasında eğitime teşvik edilip açık ilk-orta-liseye yazılıp eğitimlerine devam etmeleri sağlanmıştır. Öğrencilerin okullarında su yokken mücadele vermeleri, tören alanı inşasında malzemeleri taşıyıp velilerini teşvik etmeleri, köylerine 2013 yılında yeni döşenen yol ve kanalizasyon çalışmasında aktif rol almaları sağlanmıştır. Bir nevi eve dönüştürülmüş olan okullarında ayaklarında pandufları sınıflarında besledikleri balıkları ve bakımından sorumlu oldukları çiçekleri ile samimi bir hayatın içinde düşüncelerini özgürce ifade edebilmeleri için güdülenmişlerdir. Kız-erkek ayrımı yapmaksızın her türlü gündelik hayata ait çalışmada yer almış, gelen misafirler için gerekli hazırlıklarda bizzat görev almaları sağlanmıştır. Engelli öğrenci arkadaşlarını misafir ederek bahçelerinde şenlik yaparak ağaçlandırma etkinliği oluşturulmuştur. Her öğrencinin kendi çiçeğini ve ağacını dikerek okulun bahçesini kendilerinin oluşturmaları sağlanmıştır. Bunun yanında her öğrencinin kendi evinin bahçesinde bir ağaç dikmesi ve onun bakımını üstlenmesi ile sorumluluk duygularının gelişmesi hedeflenmiştir. Okula farklı meslek dalından gelen görevlilerle sohbet etmeleri sağlanarak geleceğe dair hedefleri ile ilgili farkındalıkları sağlanmıştır. Yurt içinden davetliler olmasının yanında yurt dışından gelen resim öğretmenleri de misafir edilerek öğrenci ve velilerin origami sanatı ile ilgili atölye çalışmasına katılımları sağlanmıştır. Değerler eğitimi etkinliklerini gündelik hayatlarında birebir kendileri uygulayarak yaşamaları sağlanmıştır. Kukla takımı kullanılarak drama eğitimi almaları ve kendilerini daha rahat ifade edebilmeleri için ortam uygun hale getirilmiştir. Hava sıcaklıklarının teneffüs koşullarına uygun olmadığı bir iklime sahip olan bu ilde aylarca süren kış mevsimine çözüm olarak zeka oyunları, yap-boz takımları, çeşitli lego setleri, bilimle ilgili öğrencilerin seviyelerine uygun oyun kartları, dama ve satranç takımları kullanılmıştır. Her öğrencinin kendi oyun grubunu çeşitli kırtasiye malzemeleri ile oluşturmaları sağlanmış, oluşturulan oyun gruplarını evde aileleri ile de oynamaları sağlanmış bu şekilde velilerde zeka oyunları ile tanıştırılmıştır. Öğrenci velilerinin eğitim- öğretim süreci ile iç içe olmaları sağlanarak yıl başında okula göndermeye niyeti olmayan velilerin bu duruma direncinin kırıldığı gözlenmiştir. Zeka oyunları ile taşına öğrenci grubu okulu ziyarete gelen mühendis, kar küreme aracı şoförü, elektrikçi ve daha bir çok insana bu oyunları öğretmiştir. Evlere yapılan veli ziyaretleri ile okula devamın önemi vurgulanmış erken yaşta yapılması planlan evliliklerle ilgili önlemler alınarak kız çocuklarının açık öğretimden okula devamları sağlanmıştır. Din Kültürü Ahlak Bilgisi dersinde dini bayramları öğrenirken Hayat Bilgisi’nde yaşadığı çevresi tanırken değerler eğitimi kapsamında misafirperverlik, yaşlılara hürmet davranışlarını bayram öncesinde köylüye lokum dağıtarak birebir öğrenmeleri sağlanmıştır. KAT KAT MATEMATİKÖzet: <Matematik eğitiminin amaçlarından biri, gerçek problem durumlarında etkili çözümler üretebilen, öğrendiği matematiği günlük yaşamında etkili bir şekilde kullanabilen, matematiğin gerçek dünya ile olan sıkı ilişkisinin farkında olan ve böylece matematikten korkmak yerine ondan zevk alan ve onu seven bireyler yetiştirmektir (Doruk, 2010). Ancak matematik derslerinde birçok kavram öğrenciler tarafından tam olarak anlaşılmadığı için matematik dersi her zaman sevilmeyen ders olmuştur. Matematikte anlaşılmayan bir kavram olan KAT kavramını öğrencilere öğretirken kullanılan bu yöntemle öğrencilerin problem çözme becerileri gelişmektedir. Bu kavramın daha iyi anlaşılabilmesi için problem cümleleri öncelikle öğrencilerin anlayacağı şekilde somutlaştırılmalıdır. Somutlaştırma yaklaşımlarından biri de matematiksel modelleme çalışmalarıdır. Modelleme yaparak sorular daha somut hale gelecek ve anlaşılabilecektir. Bu anlamda Apartman Katı Modelleme Yöntemi kat kavramını öğretmek için iyi bir örnek teşkil etmektedir. 3. sınıfta çarpma işlemi gerektiren problemleri çözerken kullanılan bu yöntemle öğrenciler kat kavramını daha iyi kavrayacaklardır. Bu yöntemde öğrenci eş sesli olan matematikteki kat kavramı ile apartman katı olan kavramı ilişkilendirir. Üç katı, beş katı gibi problem cümlesi içeren ifadeleri apartmanın birer katı olarak düşünür ve her katı bir birim olarak değerlendirir. Her birimin eş olduğu düşünülerek kaç tane kat varsa o kadarıyla çarpma işlemi yapar. Çarpma işlemini öğretirken kullanılan 3 tane beş ifadesinin zamanla 3 kere 5’ e dönüşmesi gibi kat kavramı da bir süre sonra öğrenciler tarafından çarpım yapılacak bir ifadeye dönüşür. Öncelikle öğrencilere yakın çevresinden (örneğin bakkal, kantin, pazar vb.) anlayacağı çarpma işlemi gerektirecek problem sorulur. Daha sonra bu problemin daha iyi anlaşılması için modelleme kullanarak problemi somutlaştırır. Daha sonra modellemede ki her bir parçayı apartmanın birer dairesi (katı) gibi değerlendirerek çarpma işlemini yapar ve problemi çözer. Örneğin Ali’ nin 120 tane bilyesi vardır. Mehmet’ in bilyeleri Ali’ nin bilyelerinin 4 katı kadardır. İkisinin toplam kaç bilyesi vardır? Problem cümlesinde Ali’ nin bir dairesi (katı) vardır ve o katta 120 tane bilyesi vardır. Mehmet’ in de dört katlı bir apartmanı vardır ve her katında 120’ şer bilyesi vardır şeklinde 4 katlı bir apartman modellediğimizde öğrenci model üzerinde 4 tane 120 sayısını görecek ve 4 ile 120 sayısını çarpacaktır. Bu sayede bir sayının diğerine göre örneğin üç katı, beş katı gibi ifadeleri daha somut ve anlamlı hale getirerek problemleri çözecektir. Matematik sorularını ilkokul çağındaki bir öğrencinin somut olarak göreceği, anlayacağı şekilde seçer ve çözersek anlamlı ve kalıcı bir öğrenme gerçekleştirmiş oluruz. Ayrıca problemleri çevresinden, günlük hayatta karşılaştığı durumlardan seçtiğimizde aslında soyut olan matematiği daha anlaşılır ve çözülebilir bir hale dönüştürmüş oluruz. Bu sayede sevilmeyen matematik dersleri öğrenciler tarafından daha iyi anlaşılacak ve sevilecektir. KAVRAM KARİKATÜRLERİNİN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DİNLEME BECERİLERİNİN GELİŞİMİNDEKİ YANSIMASIÖzet: <Kavram karikatürleri, normal karikatürlere göre farklı özellikler göstermekle birlikte, öğrencileri eğlendirerek bilgilerini sorgulatmak amacıyla kullanılan ve de günlük yaşamdaki bir olaya, duyguya düşünceye ya da eyleme yönelik farklı bakış açılarını savunduğu ilgi çekici ve şaşırtıcı karikatür biçimindeki çizimlerdir. Öğrenciler kavram karikatürlerindeki olay ve düşüncenin yapısını anlamak ve oradaki vurgulanan problemi çözmek için tartışmaya odaklanarak farklı bakış açıları görüp farklı fikirler ileri sürerek savunurlar ve sorunun çözümü için bilgiyi sorgulamayı öğrenirler. Piaget’e göre ilkokul çağındaki çocuklar somut işlemler dönemindedir ve soyut düşünemezler. Kavram karikatürleri, bilimsel öğeler içeren günlük olayları içine alan ve bu günlük olaylarla ilgili farklı görüşlerin karakterler tarafından sunulduğu karikatür çizimleridir. Somut düşünmeyi sağlar. Sınıflara uygulanacak kavram karikatürlerinin her sınıfın seviyesine uygun ayrı hazırlanması planlanmaktadır. Bu araştırma ilkokul Türkçe dersi öğretim programındaki dinleme öğrenme alanındaki kazanımları gerçekleştirmek üzere yapılan bir çalışmadır. Genelde çocukların dinleme becerisinin zayıf olduğundan ve dikkat sürelerinin kısa olduğundan konuların öğretilmesinde, davranışların kazandırılmasında vs. de daha ileriki sonuçlarda problematik durumlar oluşturmaktadır. İşte bu sebeplerden dolayı öğrencilerin şimdi ve ileride temel davranışları özellikle dinlemeyle ilgili becerileri ve davranışları daha iyi kazandırabilmek adına öğrencilerin hoşuna giden, ilgisini dikkatini çeken, konuları görselleştiren kavram karikatürlerini kullanarak öğrencilerin dinleme becerisini geliştirme üzerine tasarlanmıştır. Kavram karikatürleri kullanarak işlenen konular öğrencinin daha çok dikkatini çekeceği için daha eğlenceli ve kalıcı olur. Çünkü kavram karikatürleri öğrencilerin olayları daha somut şekilde görmesini sağlar. Ayrıca olaylar birbirinden kopuk şekilde değil bir biriyle bağlantılı şekilde karikatürlerde kurgulanır. Kavram karikatürleri oluşturulur iken karikatürlerin öğrencilerin seviyelerine uygun olmasına, karikatürlerin mizah unsuru içermesine, karikatürlerin öğrencileri düşündüren karikatürler olmasına, günlük hayattan olmasına, sunulan örneklerin ilgi çekici olmasına, karikatürlerin sade anlaşılır olmasına ve öğrencilerin kolayca anlayabileceği şekilde olmasına özen gösterilmelidir. Bu çalışmanın amacı kavram karikatürlerinin ilkokul öğrencilerinin dinleme becerilerine yansımasını incelemektir. Çalışma ilkokullarda 1.2.ve3.4. sınıflarda kavram karikatürleri kullanarak Türkçe dersindeki bir ünitenin konularının işlenmesiyle ilgili bir eylem araştırmasıdır. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu ve geçerlik ve güvenilirlik çalışmaları yapılan gözlem formu ve rubrikler kullanılmıştır. Bu çalışmanın eylemsel sürecinde; öğrencilerle yapılan görüşmelerde öğrencilerinin çoğunluğu kavram karikatürleri dinleme becerilerini geliştirdiğini ilgi ve dikkatlerini topladıklarını merak duygularını artırdığını ve dersi daha iyi dinlediklerini söylemişlerdir. Bireysel farkındalık oluşumu ve derse olan duyuşsal ilgilerini arttırma gibi olumlu bildirimler alınmıştır. Konular işlenirken aynı zamanda öğrencilere konularla ilgili karikatür çizmelerine fırsat verilmiştir. Öğrencilerin dinledikleri ve izledikleri kavram karikatürlerinin görselleştirmesiyle ilgili sınıf içi küçük grup tartışmalarına yer verilmiştir. Dinleme becerilerinin gelişmesi için fırsatlar sağlanmıştır. Eylemsel süreçte öğrencilerle istasyon tekniği kullanılarak işbirlikli gruplar halinde kavram karikatürleri çizdirilmesi planlanmıştır. Çalışmaların sonunda kavram karikatürlerin öğrencilerin dinleme becerilerin gelişimine etkisini belirleyebilmek için açık uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış bir görüşme formu hazırlanıp uygulanmıştır. Ayrıca okumayı yazmayı bilen 2. 3. ve 4. sınıf öğrencilerine seviyelerine uygun metinler okunmuş ve daha sonra metinlerle ilgili öğrencilere sorular verilip cevaplamaları istenmiştir. 1. Sınıflara da seviyelerine uygun metin okunup anladıklarının görselini çizmeleri istenmiştir. Konuşma, okuma, yazma öğrenme alanlarında da kavram karikatürleri uygulanabilir. Sözlü bildiri KİÇİK ADDIMLARIN BÖYÜK UĞURLARI!Özet: <. Kiçik addımlarla böyük uğurlara doğru. “Təhsil millətin gələcəyidir. Həyatını müəllimliyə həsr edən insanlar, həqiqətən, fədakar, xalqına, millətinə sədaqətli və eyni zamanda qəhrəmanlıq göstərən insanlardır.” (Heydər Əliyev) Nədənsə illər keçdikcə zamana tabe olub, bu məzmunda mühit qurmağa çalışırıq. Bu yerdə” Dəli Kür” filmindəki bir səhnə yadıma düşür. Heç bir dərs ləvazimatları olmayan, məscid binasında molla şagirdi vurduğu şallaqlarla tənbeh etməyə çalışır. Bu anlayış dövrün dərs metodları ilə müqayisədə bir daha təsdiq edir ki, vətəndaş yetişdirildiyi mühitdə şagird nümunə götürdüyü insanda özünü axtarır. Bu axtarışlarda tapılan “mənlər” bəzən vətəndaş yetişdirdikdə, nələrisə axsadır, nələri isə səhv istiqamətə yönəldir. Bir zaman dərs metodlarını belə görmüşük deyə indi də elə davam etməliyik, fikirləşmək düzgün deyil. Bu gün bütün çətin maneələri aşıb, neçə-neçə şagirdlərimiz xaricdə təhsil alır, elm sahibi olurlar. “Musiqi ruhun qidasıdır” deyilər, doğrudan da, belədir. Musiqi dərsləri ümümtəhsil məktəblərdə bacarıq və vərdişləri yaratmaqla bərabər şagirdlərin yaradıcılıq qabliyyətlərini də inkişaf etdirir. Yeni fənn kurikuluma əsaslanan musiqi dərsi indi daha maraqlı, daha yaradıcı dərslərdən biri sayılır. Şagirdlər mahnı oxumaq, rəqs etmək, müxtəlif musiqi alətlərdə ifa etməyi belə bacarırlar. Əvvəllər sadəcə dərslikdən istifadə edən müəllimlər, indi distant dərslər, vebinarlar, konfranslar təşkil edərək dərslərinin daha da maraqlı olmasına zəmin yaradırlar. Şagirdlərimə İKT–dən məharətlə istifadə etməyi öyrədirəm. Musiqi dərslərində də bir çox məktəblərlə dərs mübadıləsi aparırıq. Buna misal olaraq İsmayıllı rayon İ.Həsənov adına 1 saylı tam orta məktəbin şagirdləri musiqi və informatika dərsinin maraqlı inteqrasiyasını Bakı şəhəri Xəzər Unversitetinin Dünya məktəbinin şagirdləri ilə birgə keçirtmişdilər. Musiqi dərsinin mövzusuna əsaslanaraq Publusher proqramı da şagirdlər tərəfindəın mənimsənildi. Bu dərs zamanı şagirdlərim Tofiq Quliyev yaradıcılığı haqqında geniş məlumatlar əldə etdilər. Publisher proqramında bəstəkarın həyat və yaradıcılığını əks etdirən buklətləri hazırlandı. Apardığımız dərs mübadıləsi hər iki məktəbin geniş marağına səbəb oldu. Belə dərslərimizin sayını artıraraq bir çox mövzularda Web2.0 alətlərinidə öyrənməyə nail olduq. İctimai Televiziyanın Açıq Dərs proqramında bu təcrübə haqqında danışdım. Musiqi və informatika dərslərinin inteqrasiyası müəllimlər tərəfindən alqışlandı. Musiqi fənnində şagirdlərim Minsk şəhərində keçirilən onlayn beynəlxalq olimpiada da daima yüksək yerlər qazanır. Bu uğurlar mənim şagirdlərimə verdiyim musiqi biliklərini və İKT bacarıqlarına əsaslanır. Belə ki, şagirdlər musiqi dərsimizdə araşdırmalar apararaq müxtəlif musiqi terminləri, dünya xalqlarının bəstəkarlarının həyat və yaradıcılığını öyrənirlər. Şagirdlər bilik və bacrıqlarını nümayiş etdirməyə çalışır. Bu sahədə də şagirdlər internet araşdırmalarına əsasən müxtəlif xalqların milli rəqslərini, xalq mahnılarını və bir çox musiqi alətləri ilə tanış olurlar. Musiqi ilə, bağlı şagirdlərimlə bərabər müxtəlif yeni nailiyyətlərə çalışırıq. Buna misal olaraq ucqar kənd məktəblilərinin istedadlı şagirdlərini üzə çıxartmaq məqsədi ilə “Bacarıqlı kiçik musiqiçilər” müsabəqəsini təşkil etmişik. Müsabiqədə milli rəqslərimiz, mahnıramız bacarıqlı şagirdlər tərəfindən nümayiş olunur. Müvafiq yerləri tutan şagirdlər məktəb rəhbərliyi tərəfindəın diplom və müxtəlif hədiyyələrlə mükafatlandırılır. Hər dəfə bu müsabiqənin nətıcələri musiqi bloqumuzda yerləşdirilir. Müsabiqəmiz əməkdaşlıq etdiyimiz ölkələrin də rəğbətini qazanmışdır. Artıq musiqi dərslərimizdə mövzulara əsaslanaraq onlayn müsabiqədələrədə yer veririk. Sözlü bildiri KİTAPLA DEĞERLİ SOHBETÖzet: <Çalışma,Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu çocuklarıyla bir yıllık süreyi kapsayan bir çalışmadır. Yaş Gurubu; 1. Gurup .9-10-11 ikinci gurup:16-17-18 Çalışmanın amacı akademik başarısı yüksek olmayan,genellikle toplumda sorunlu çocuklar olarak algılanan sosyal hizmetlerden destekli büyüyen çocuklarda okuma alışkanlığını dolaylı olarak ta düşünme becerilerini geliştirmektir. Seçilen Kitaplarla problemlerle başa çıkma, İnsani değerleri oluşturma:Sadakat,iyi niyet,hoşgörü,sabır,başarı,mutluluk vb.değerlerin tartışılması,hikayedeki kahramanlarla özdeşim kurma çalışmaları yapılmıştır. ÇALIŞMA YERİ:Trabzon da temiz ve seçkin bir çay evi seçilmiştir.Kitap okuma araları verilmiş.Küçük ikramlarla çalışma canlandırılmış.Okul havasından bağımsız bir okuma kültü kazandırılmaya çalışılmıştır. Kazanımlar:Kitap okuma alışkanlığı kazanır. Kitap okuyarak zihinsel düşünme becerilerini geliştirir. Kitap karakterleri ile özdeşim kurarak olumlu davranış değişimleri sağlar. Okunacak Kitap Listesine alınan kitaplar: 1-Sol Ayağım(Christy Brown) 2-Martı(Richard Bach) 3-Küçük Prens(Antoine de Saint-Exupéry ) 4-Sokak Kedisi Bob (James Bowen) 5-Değnek Adam(Julia Donaldson) 6-... .... ..... Çalışma sonunda genellikle çocuklarda bir hayvan edinme isteği oluşmuştur. Yaşamlarında kötü olan her şeyden dönüş olabileceği eğilimi oluşmuştur.(Bu özellikle Sokak Kedisi Bob un yazarı olan James Brown un gerçek hayat öyküsü olması,yazarının halen yaşıyor olması ve internet üzerinden yazarı takip etmeleri çok etkileyici olmuştur.) Sınıfta hep arkalarda oturan ve asla sınıfta okuma çalışmalarına katılmadığını söyleyen çocuklar katılımlı kitap okuma etkinliklerinde okumuş ve bundan çok hoşnut olduklarını Ama burası orası gibi değil. sözleri ile dile getirmişlerdir. Özellikle çalışmaya devam konusunda istekle katılım gözlenmiş.Bu yurt müdürü tarafından da Genellikle çalışmalara başlarlar fakat devam ettirmezler.Burası onlarda farklı bir şeyler oluşturdu.Cümlelerine benzer cümlelerle düşüncelerini ifade etmiştir. Kitaplardaki karakterlerin cümlelerini kullanma,onların davranış modellerini sergileme davranışları göstermişlerdir. Harçlıkları ile okunan kitapları satın almak istemişlerdir. Bazı kitaplar kendilerine hediye olarak verilmiştir.Bazıları kendi paraları ile kitap almıştır. Çalışmanın amacı olan değerler Sebat etmek, Hoşgörülü olmak Sevgi dolu olmak, Geleceğe umutla pozitif bakmak Yarar sağlamaya çalışmak Merak etmek, ..... ...... ...... Kitapla değerli sohbet çalışması ile sağlanmaya çalışılmış.Gerçekten zor bir gurup olan ilgiye ve sevgiye muhtaç bu çocuklarda bir yıl boyunca fark yaratmaya çalışılmış ve rol model bulmakta güçlük çeken bu çocuklarda kitap kahramanları metafor olarak kullanılmış ve başarı sağlanmıştır. Sözlü bildiri MADDEYİ TANIYALIM (TURŞU ÖRNEĞİ)Özet: <Bu çalışmada öğrencilerin grup içerisinde görev alarak; kütle, hacim, brüt kütle, dara, net kütle, karışım, çözelti gibi fen bilimleri dersi kavramlarını, turşu kurarak öğrenmeleri hedeflenmiştir. Yapılan çalışma disiplinlerarası bir yaklaşımda yapılandırılmış olup sosyal bilgiler dersinde istek, ihtiyaçlar ve bilinçli tüketici konularıyla, matematik dersinde tartma ve roma rakamları, Türkçe dersinde ise deyimler ve metin oluşturma içerikleriyle ilişkilendirilmiştir. Dersin ön bilgilendirme bölümünde turşu kurmanın önemi ve tarihçesinden bahsedilmiş, giriş bölümünde ise beş duyu organıyla maddeyi tanımaya dönük etkinlikler yapılmıştır. Dersin gelişme bölümünde turşu yapımıyla ilgili olarak önceden okula getirilen malzemelerle sınıf ortamında turşu kurma çalışmaları yapılmıştır. Dijital terazi kullanılarak yapılan kütle ölçümleri ile gram, kilogram kavramlarına değinilmiştir. Sınıfa getirilen havuçlardan faydalanılarak öğrencilerin roma rakamları oluşturdukları görülmüş, turşu kurma çalışmalarında belli oranlarda malzeme kullanımına dikkat ettikleri gözlemlenmiştir. Boş ve dolu tartılan sirke şişelerinden hareketle brüt kütle, dara ve net kütle kavramlarına değinilmiştir. Şişenin üzerinde yer alan mililitre ibaresinden hareketle hacim kavramından bahsedilmiştir. Sirke ve tuz karıştırılmış çözelti ve karışım kavramlarına değinilmiştir. Turşunun tarihsel süreçten bugüne gelişimine dönük beyin fırtınası çalışması yapılmış örnek metinlerden hareketle paylaşımlarda bulunulmuştur. Sirke şişeleri üzerinde kullanılan semboller, üretim ve tüketim tarihi gibi bilgilerle bilinçli tüketici olma ekseninde ilişkilendirmeler yapılmıştır. Turşu ile ilgili çeşitli deyimlere değinilmiş, günlük kullanımlardan örnekler paylaşılmıştır. Süreçte öğrenciler birbirlerini masa düzeni, malzemenin etkin kullanımı, uyumlu çalışma, görevi zamanında tamamlama gibi akran değerlendirme kriterleriyle değerlendirmişlerdir. Öğretmen gözleminde ise sorumluluk duygusu, güvenlik ve sağlık kurallarına uyma, müşterek sorumluluk, doğal kaynakların yönetimi ve görsel çeşitlilik gibi maddeleri içeren gözlem formları kullanılmıştır. Kurulan turşular kullanılan gözlem formuyla; renk, görünüş gibi değişiklerle ilgili olarak gözlemlenmiştir. Yansıtma bölümünde ise öğrencilerin ders boyunca takıldıkları, eğlendikleri bölümleri saptamak ve yeni öğrendikleri içerikleri tespit etmek amacıyla “Ders boyunca takıldığın yerlerden bahsedebilir misin?, Ders boyunca hoşuna giden uygulamalar nelerdir?, Yeniden aynı ders uygulansa hangi etkinliklerin değişmesini isterdin?” şeklinde yansıtma soruları kullanılmıştır. Öğrencilerin yaparak-yaşayarak keyifli bir öğrenme süreci yaşadıkları gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri MANTIK KÜPÜ (DÜŞÜNME BECERİLERİ)Özet: <Düşünme Becerileri dersi birbirinden farklı dokuz uygulama modülünü ve bir ders kitabını içeren bir anlam bütününü kapsamaktadır. Bu birbirinden farklı uygulama modülleri kolaydan zora doğru; mantık küpü, mantık geliştirme, mantık karesi, mantık beşlisi, mantık mimarisi, mantık kutusu, mini mantık, mantık bakışı, mantık ipi olarak sıralanmaktadır. Bu derste bu dokuz modülden ilk modül olan Mantık Küpü modülüne dönük uygulamalardan hareketle ders işlenecektir. Bu modül içerisinde 20 model bulunmaktadır. Düşünme becerileri dersinde öğrencilerin karşılaştığı problemlerde farklı düşünme stratejilerini işe koşan, farklı çözüm yollarını değerlendiren, problemleri çözme süreci içinde kendine ait düşünce ve akıl yürütmelerini ifade edebilen problem çözme becerileri gelişmiş bireyler olmaları hedeflenmektedir. Öğrencilere birbirinden farklı renkte küpler gösterilerek öğrencilerde ilgi uyandırılır. “Bu küplerden ne şekilde faydalanabiliriz?” sorusu sorularak öğrencilerin dikkati çekilir ve beyin fırtınası ortamı oluşturulur. Paylaşılan görüşler tahtaya, sonrasında en yakın tahmini yapanları alkışlamak için yazılır, öğrenciler derse ısındırılır. Öğrencilerin her birine uygulama modellerini içeren kitapçıklar ve 16 renkli küpü içeren birer takım dağıtılır ve bu malzemelerle neler yapabileceklerini bir kez daha düşünerek tahminleriyle karşılaştırmalı olarak ifade etmeleri beklenir. Bu iletişim boyutunda öğrencilerin vurgu, tonlama, beden dili gibi kriterlere özen göstermesi gerektiği hatırlatılır. Bu arada projeksiyon ya da akıllı tahtada da kitapçıkların dijitali açılır. Küplerin kaç yüzünün, ayrıtının ve köşesinin olduğuna dönük paylaşımların ardından kurallar öğrencilerle paylaşılır. Kitapta görülen şeklin, set içerisinden çıkan parçalarla aynı bakış açısından dizilmesi ve görülen şeklin oluşturulması gerekmektedir. Bunun için kitap üzerinde üç boyutlu olarak verilen şekil, küpler yardımı ile gerçek üç boyutlu haliyle yapılacaktır. Şekiller oluşturulurken altta ve arkada kalan şekillerin yerine dikkat etmek gerekmektedir. Öğrenciler etkinlikleri yapmaya başlar, bu sırada öğrencilerden görsellerde yer alan simetri ve örüntü unsurlarına dikkat etmeleri istenerek alternatif bakış açıları oluşturulur. Fotoğraf makineleriyle oluşturulan modeller farklı bakış açılarıyla fotoğraflanır. Küpler kullanılarak toplama ve çıkarma işlemlerine değinilir. Her bir öğrencinin bir etkinliği tamamladığında parmak kaldırması gerektiği, sonrasında öğretmeninden aldığı sembolik ödül ile bir sonraki etkinliğe geçer. Öğrencilerin geldiği aşama ders sonunda ilgili takip formuna işlenerek öğrencinin bireysel çalışmaları takip altına alınır. Her bir öğrenci aynı sayıda etkinliği tamamlamak zorunda olmayıp, herkesin kaldığı yerden bir sonraki ders devam edeceği detayı önemlidir. Öğrencilerden sınıftaki yerlerini küpleri kullanarak oluşturdukları bir modelle göstermeleri istenerek sınıf krokisine dönük bir ilişkilendirme çalışması yaptırılır. Öğrencilerden bazılarına yaptıkları çalışmalarda gördükleri simetri, örüntü, kroki gibi çeşitli disiplinler arası çıkarımları paylaşmalarına dönük söz hakkı verilerek öğrencilerin kendilerini sözlü ifade etmelerine olanak sağlanır. Bu sayede derste öğrenilenlere dönük genel bir tekrar yapılır. Öğrencilerden kare şeklinde kesite sahip tahta parçaları, atık kutu gibi farklı malzemelerle kendi küplerini hazırlamaları istenerek, geri dönüşüme hizmet eden uygulamalar yapmaları sağlanır. Elde edilen küplerin boyanması da alternatif bir etkinlik olarak yapılabilir. Atık malzemelerden oluşturdukları küplerle farklı yapılar inşa etmeleri beklenir. Öğrencilere özgün tasarımlar oluşturabilmeleri için fırsat verilerek oluşturdukları tasarımlar hakkında birer cümleyle görüşleri alınır. Son olarak yansıtma sorularıyla sürecin değerlendirmesi sağlanarak ders sonlandırılır. Sözlü bildiri METİN TAMAMLAMA ETKİNLİĞİÖzet: <Hayal gücü, bireylerin hayatında önemli bir etkiye sahiptir. Öğrencilerin özellikle düşünme, yorumlama, analiz etme, ve sonuca ulaşma gibi becerilerini kazanabilmesi için önemli bir etkendir. İşte bu yüzden her sınıf seviyesinde hayal gücünü etkin kullanacak etkinliklerin yapılması gerekmektedir. Öğrencilerin yaşanmışlıkları göz önünde bulundurularak yapılacak etkinlikler öğrencilerin bilişsel ve zihinsel anlamda daha kolay ilerlemelerini sağlamaktadır. Bu bilgiler ışığında sınıfta yapılabilecek etkinliklerden birisi de şöyledir: Bir grup öğrenciyle (3. Ve 4. Sınıf öğrencilerinde daha verimli olmaktadır.) birlikte sıraları bir çember biçiminde dizmek suretiyle öğrenciler yan yana oturmaları sağlanır. Öğrencilere iki adet boş kağıt ve çeşitli renkte kalemler verilir. Öğrencilerden 60 saniye düşünerek bir hayal kurmalarını ve bu hayallerini hikayeleştirerek kağıda dökmeleri istenir. Yazım aşaması için de 60 saniye süre tanınır. Süre bittiğinde tüm öğrenciler yazma işlemini bırakır. Cümlesi yarım kalan öğrenciler cümleyi bitirmek isteyecektir ancak buna müsaade edilmemelidir. Tüm öğrenciler yazma işlemini bıraktığında yazdıkları yazıyı sağ tarafındaki öğrenciye vermesi istenir. Böylelikle tüm öğrencilerin yazdığı ve yarım bıraktığı hikaye el değiştirmiş olur. Öğrencilere okumaları ve okudukları hikayeyi devam ettirmeleri için toplamda 60 saniye verilir. Bu işlem birkaç kez tekrar edildikten sonra öğrencilere bir daha ki aşamada sol taraflarından aldıkları hikayenin yalnızca son satırını okumaları ve sadece bu son satıra dayanarak hikayeleri devam ettirmeleri istenir. Bu çalışma öğrenci sayısına bağlı olarak devam ettirilir mümkünse tek bir kağıt tüm öğrencileri dolaşmalıdır. Bu çalışma sayesinde öğrencilerin hayal gücü, okuduğunu anlama, doğaçlama, çabuk karar verebilme, empati kurma becerileri geliştirilebilir. Sözlü bildiri MOMO İLE ZAMAN YÖNETİMİ ÜZERİNE YARATICI DRAMA ATÖLYELERİÖzet: <Bu eğitim uygulamasında ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin zaman yönetimi becerileri, Momo isimli öykü kitabı odağında Sosyal Bilgiler ve Türkçe dersi kazanımları göz önünde bulundurularak yaratıcı drama atölyeleri içerisinde geliştirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca katılımcı grubun doğaçlama, sözlü ve yazılı anlatım, dinleme becerilerinde gelişmeler hedeflenerek deneyimler yaşaması ve ürünler ortaya koyması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda İstanbul Bağcılar Arif Nihat Asya İlkokulu 4. sınıf öğrencilerinden 36 öğrenci ile uygulama gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler yaratıcı drama atölyelerinden maksimum verimi sağlamak için 12 kişilik üç gruba ayrılmış ve oturum planları bu üç gruba aynı şekilde uygulanmıştır. Gruplar öğrencilerin davranış notları ve sınıf içi davranış durumları göz önünde bulundurularak oluşturulmuştur. Bu uygulama seçimiyle aynı planın, aynı sınıftaki farklı gruplara uygulanması esnasında yaşanabilecek farklı durumlarla ilgili veri elde edilmesi amaçlanmıştır. Uygulama sürecinde grup halinde ve yaratıcı drama ile yapılan etkinliklerin her grup için hoşnut edici olduğu gözlenmiştir. Sınıf ortamında dikkat dağınıklığı problemi yaşayan öğrencilerin görev aldığı etkinliklerde ve dinleme durumlarına daha kolay uyum sağladığı belirlenmiştir. Zaman yönetimi hakkında verilen bilgilerin doğaçlamalarda, yazılı ve görsel ürünlerde kullanılması katılımcıların bilgileri ezberlemekten ziyade yorumlayarak yeni bir forma sokmasını sağlaması açısından önemli yaşantılar sunmuştur. Öğrenciler atölyeler süresince kendi geçmişlerinden getirdikleri deneyimlerini ve bireysel farklılıklarını yaratıcı drama yönteminin kendine has yapılandırmacı öğretim modelini destekleyen özellikleri sayesinde ortaya çıkarabildikleri görülmüştür. Amaçlanan kalıcılık ve davranışa dökülme yüzdeleri kişisel tercihlere bağlı olarak farklılık göstermiştir. Bununla birlikte 4. sınıf sosyal bilgiler dersi programında diğer tüm üniteleri kapsayan bir üst öğrenme alanı olarak verilen “Zaman, Süreklilik ve Değişim” başlığıyla kastedilen kazanımların ve zaman kavramının ders bağlamında ele alındığı ölçüde verimli bir şekilde aktarıldığı görülmüştür. Sözlü bildiri NESNELER YOLUYLA SORGULAMAÖzet: <NESNELER YOLUYLA SORGULAMA Nesneler eğitim ortamında farklı amaçlar için kullanılabilen önemli parçalardır. Nesneleri öğretim içerisinde kullanmak öğrenme sürecine yardımcı olması bakımından oldukça elverişlidir. Öğrenme tarzı veya beceriler gözetilmeden neredeyse tüm öğrenciler bir nesnenin özelliklerini fark edebilirler, soru oluşturabilirler ve farklı bağlantılar kurabilirler. Yapısalcı bakış açısıyla uyuşur çünkü öğrenciler farklı duyularıyla nesneleri doğrudan deneyimler. Nesneleri gözlemlemek ve üzerinde konuşmak öğrencileri içinde bulundukları anlama düzeyinden daha derin bir anlama düzeyine götürür. Nesneleri yakından incelemek öğrencileri düşünmeye motive eder ve düşünme becerilerini geliştirir. Bu esnada öğrenciler mevcut bilgilerini kullanarak yeni durumlara yaklaşmakla birlikte daha fazla bilgi yahut olguyu bulmak için soru üretme sürecine de giderler. Daha derin bir araştırmaya sevk ederek doğru olanı bulmaya ve ona yaklaşmayı sağlar. Doğal olsun ya da olmasın nesnelerin kullanımı çocukların gerçek dünyayı anlamalarında oldukça etkilidir. Nesneler ile birlikte çalışan çocuklar olumlu deneyimler edinirler, problem çözme becerileri gelişir ve farklı alternatiflere daha kolay yönelim gösterirler. Bir nesne ile belirli bir müfredatın birebir örtüşme zorunluluğu yoktur. Bir nesne üzerinden farklı disiplinler ile bağlantı kurulabilir. Öğrenme yaşantısı bağlamında çoğunlukla ilgi, tutum ve güdülenmeyi arttırma amaçlı olarak kullanılan nesneler soru sorma becerilerini geliştirerek sorgulamanın kapılarını açar. Öğrencilerin herhangi bir nesne üzerinde konuşmak için herhangi bir ön bilgiye gereksinimleri şart değildir. Öğrencilerin nesneler üzerinden kavramlara atıfta bulunarak çeşitli bağlantılar kurmalarını sağlamak aslında oldukça kolay ve elverişlidir. Nesneleri kullanarak sorgulamayı sağlamak için önce öğrencilerden üzerinde çalışılan nesne veya nesneler hakkındaki olguları ifade etmelerini istenir. Bu sayede öğrenciler kendi zihinsel becerilerinin farkına varırlar. Çalışılan nesneler hakkındaki gerçek hayat deneyimleri veya kavramlar bu aşamada ele alınabilir. Sonrasında nesneler hakkında öğrencilerden çeşitli sorular sormaları istenir. Yanlış öğrenmeler bu sorular sayesinde düzeltilebildiği gibi aynı zamanda dönüşümlü düşünme de sağlanır. Temel malzeme olan nesne hakkında tanımlanan bu şekildeki çeşitli veriler sayesinde, öğrencilere bir üst seviyede kullanmaları ve sorgulamayı gerçekleştirmeleri için anlamlar yüklenmesi sağlanır. Sözlü bildiri ÖFKE KONTROLÜNDE YARATICI DRAMANIN ROLÜÖzet: <Günümüzde birçok birey duygularının farkına varmada sıkıntı yaşamakta ve en önemlisi hissettiklerini ifade etmekte güçlük çekmektedir. Özellikle somut işlemler dönemindeki çocuklarda hoşnut olmadıkları durumları ifade ederken “senden nefret ediyorum” veya “ seni sevmiyorum” gibi ifadeler kullandıklarına sıklıkla rastlanmaktadır . Hatta yaşanan ikili kriz durumlarında hep kendini haklı bulma, buna dayanarak durumu kontrol edemediği anlarda da şiddete başvurma eğilimi gözlemlenmektedir. Bu durum onların iç dünyalarında öfkeyi pekiştirmekte ve en ufak bir üzüntüde dahi kendilerini kontrol edememelerine sebep olmaktadır. Bu da sosyal gelişimleri sürecinde iletişim becerilerinde sağlam olmayan temeller atılmasına sebep olduğu düşünülmektedir. Öfke çemberi, sayı sayma gibi yöntemler sıklıkla uygulanmakta fakat sadece anlık çözümler sunmaktadır ya da bunu bireye aktarma süreci sadece bilişsel kalmaktadır. Bunun yerine öğrencilerin öncelikle duygularını fark edebilmesi ve doğru ifade etmeyi deneyimlemesi sağlanmalıdır. Bu amaçla yaratıcı drama etkili bir yöntem olup aynı zamanda öğrencilerin öfke kontrolünü deneyimleyerek öğrenmelerinde yarar sağlamaktadır. Bu amaçla hazırlanan “Öfkene Hakim Ol” adlı drama atölyesi çalışması deney grubu üzerinde uygulanmış olup, kontrol grubunda klasik yöntemler ele alınmıştır. Çalışma süresince öğrencilerin yaşadıkları problemler ve tepkiler sınıflandırılmış olup iki grup arasında benzer sorunlara karşı nasıl tepkiler verdikleri incelenmiştir. Sonuç olarak öfke kontrolünün drama yöntemi ile verildiği grupta öğrencilerin hem duygularını doğru ifade ettikleri hem de öfkelerini dışarıdan bir yönlendirmeye ihtiyaç duymadan kontrol ettikleri görülmüştür. Sözlü bildiri ÖĞRETEN ÇUBUKLARÖzet: <Bu çalışmanın en önemli yönü, eğitimin her kademesinde uygulanabilir bir çalışma olmasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Başkanlığı tarafından her yıl okullarda okutulan Türkçe ders kitaplarında belirtilen kazanımlardan olan:’’kelimeleri kuralına uygun olarak yazar. Kelimeleri yazım ve noktalama kurallarına dikkat ederek yazar ve okur, Türkçenin kurallarına uygun cümleler kurar’’ kazanımlarını yansıtmasıdır. Bu çalışma kapsamında araç-gereç olarak günlük hayatta sıkça kullanılan ve bulunması çok kolay olan dil çubuğu ile bu dil çubuklarını koymak için üzeri Türkçe dersine ait kısa notlarla süslü bir kutudur. Öğreten çubuklar sayesinde öğrenciler daha çok kelime telaffuz edecek, yeni kelimeler öğrenecek , yeni öğrendiği kelimeleri kavrayacak ve de öğrendiği yeni kelimelerin cümle içerisinde kullanımına örnekler görecektir. Öğreten çubukların ön yüzüne yazımı sıkça karıştırılan kelimeler yazılır. Örneğin Kipri-Kirpi gibi. Ön yüzde yazımı yanlış olan kelime olduğu için çarpı işareti ile üzeri kaplanacaktır . Daha sonra arka yüzünde ise kelimenin doğru yazımı verilecek ve altına yazımı doğru yazılan kelime cümle içerisinde kullanılacaktır. Böylece her bir yeni çubuk bu şekilde kutunun içerisine konulacaktır. Ayrıca kutu içine konulan çubukların üst kısmı delinip(kitap ayracı gibi) üzeri açıklayıcı minik kağıtlar yazılır ve bu kağıtlar pvc ile kaplanarak iple çubuğa bağlanır. Bu sayede öğrenciler Türkçede belirtilen kazanımlara uygun olarak bilgiler öğrenirler.Öğreten çubuklar gerek maliyet açısından gerekse de hazırlanması kolay ve sürekli yenilenebilir bir materyal olmasından dolayı tüm eğitim kademelerinde özellikle ilkokul ve ortaokullarda tercih edilebilir. ÖĞRETMEN EĞİTİMİNDE AKILLI TELEFON UYGULAMALARI: ZEYBEK UYGULAMASIÖzet: <Günümüzde bilgi ve iletişim teknolojileri hızla ilerlemekte ve bu teknolojilere yönelik ürünler özellik ve hız bakımından sürekli gelişmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin en önemli ürünlerinden birisi akıllı telefonlardır. Akıllı telefonlar sosyal hayatta olduğu kadar eğitim alanında da kullanılabilmekte ve eğitim kurumlarına birçok boyutta yarar sağlamaktadır. Akıllı telefonlar, içerisine kurulabilen ve uygulama adı verilen programlar yoluyla özellik olarak zenginleştirilebilmekte ve yeni özellikler kazandırılabilmektedir. Bu çalışmanın amacı akıllı telefon uygulamalarının öğretmen adaylarının eğitiminde kullanımını incelemektir. Bu çalışmada, sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının kullanımı amacıyla Android işletim sistemi kullanan akıllı telefonlar için “Zeybek” isimli bir akıllı telefon uygulaması geliştirilmiş ve sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının kullanımına sunulmuştur. Uygulama geliştirme bağlamında, ilk olarak halk oyunları konusunda bir uzman, zeybek oyununa ait temel figürleri oynamıştır. Kamera çekimi ve kurgu konusundaki diğer bir uzman bu oyunları video çekimi ile kayıt altına almış ve sonrasında bilgisayar ortamında kurgu çalışması yapmıştır. Videolar çekilirken hareketlerin daha kolay anlaşılabilmesi için uzuvlara yakınlaştırma yapılmış, aynı anda hem ön açıdan hem de yan açıdan çekim yapılmıştır. Kurgu çalışması sırasında bu videolar uygun bir biçimde kurgulanmış ve dersler bağlamında ayrılmıştır. Ayrıca, figürlere yer yer yavaşlatma özelliği eklenmiş ve müzikli-müziksiz biçimlerin yanı sıra videolara sesli anlatım katılmıştır. Videolara aynı ekranda uzuvlara yakınlaştırma ve figürün oynanması gibi çoklu gösterim de eklenmiştir. Videoların internete yüklenmeden doğrudan uygulama içinden çalışabilmesi için boyutları küçültülmüştür. Sonrasında, bir diğer uzman tarafından Android uygulaması geliştirilerek temel figürlerin yer aldığı videolara konular bazında yer verilmiştir. Ayrıca, uygulamaya bir soru-yanıt sistemi entegre edilerek öğrencilerin ders sorumlusuna sorular sorup, ders sorumlusunun yanıt verebileceği bir ortam eklenmiştir. Uygulama geliştirildikten sonra Android uygulamaların yer aldığı Google Play markete yüklenmiş ve herkesin kolayca ulaşabilmesi sağlanmıştır. Araştırmanın uygulaması, 2015-2016 eğitim öğretim yılının bahar döneminde, Sınıf Öğretmenliği 2. Sınıf öğretmen adayları ile Beden Eğitimi ve Oyun Öğretimi dersinde gerçekleştirilmiştir. Ders sorumlusu, dersine girdiği 4 şubeye de 2 hafta boyunca temel Zeybek figürlerini göstermiştir. Ancak, yalnızca bu şubelerden ikisinde yer alan ve Android işletim sistemli telefon kullanan öğrencilere Zeybek uygulamasını tanıtmış ve öğrenciler telefonlarına bu uygulamayı kurmuştur. Zeybek uygulaması, öğrencilere destek amaçlı kullanılmıştır. Zeybek uygulamasını kullanan öğrenciler, okul dışında bu uygulamayı kullanarak unuttukları noktaları tekrar edebilme ve takıldıkları noktalarda soru sorabilme olanağına sahip olmuşlardır. 2 haftalık uygulamadan sonra öğrencilerin Zeybek oyunu öğrenme durumları performans sınavı yoluyla ölçülmüş ve puan verilerek Zeybek uygulaması kullanan öğrenciler ile kullanmayanlar arasında bir fark oluşup oluşmadığı ortaya konmaya çalışılmıştır. Ayrıca Zeybek uygulamasını kullanan öğrenciler ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilerek öğrencilerin akıllı telefon uygulamasını kullanma deneyimleri incelenmiştir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNE EKOLOJİK AYAK İZİ KAVRAMI HAKKINDA FARKINDALIK VE OLUMLU TUTUM KAZANDIRMA; 5E ÖĞRETİM MODELİ ÖRNEĞİÖzet: <Ulaşım, enerji tüketimi, barınma, beslenme, kişisel bakım v.b. gündelik hayatımızda rutin şekilde gerçekleştirdiğimiz faaliyetler doğayı olumsuz şekilde etkilemektedir. Ekolojik ayak izi kavramı, insanın doğa üzerinde yarattığı etkinin büyüklüğünü ifade etmektedir. Gündelik hayatta oluşturulan ekolojik ayak izinin büyüklüğü çeşitli materyallerle pratik şekilde hesaplanabilmektedir. Buradan hareketle araştırmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin ekolojik ayak izi kavramı ile ilgili farkındalık kazanmaları ve ekolojik ayak izini küçültmeye yönelik olumlu tutum edinmelerini sağlamaktır. Bu amaçla, 2015-2016 Eğitim-Öğretim döneminde Muğla-Seydikemer İlçesinde Arsa Ortaokulu 8. Sınıf öğrencileri üzerinde 5E öğrenme modeline göre ekolojik ayak izi ile ilgili etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veriler, ‘karbon ayak izi envanteri’ ve “çalışma yaprakları” ile toplanmıştır. Envanter bireylerin, “evsel elektrik enerjisi tüketimi”, “evsel ısı enerjisi tüketimi”, “gıda tüketimi”, “ulaşım”, “giyim” olmak beş farklı alandaki tüketim alışkanlıklarını içermektedir. Çalışma yapraklarında ise, öğrencilerin ekolojik ayak izlerini nasıl küçültebilecekleri ve buna ne oranda hazır olduklarıyla ilgili açık uçlu sorular yöneltilmiştir. Araştırmada veriler, geliştirilen kodlama anahtarına göre betimsel analiz teknikleriyle çözümlenmiş ve yorumlanmıştır. Araştırmanın, genç nesillerin çevre duyarlıklarının artması ve çevre dostu alışkanlıklara yönelmeleri üzerinde etkili olması beklenmektedir. Bu araştırma ile ekolojik ayak izi farkındalığı belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma sonucunda, uygulamaya katılan öğrencilerin insanın doğa üzerinde yarattığı ekolojik ayak izinin farkına vardıkları ve bireysel ekolojik ayak izlerini küçültme yönünde olumlu tutum kazandıkları belirlenmiştir. Ancak bir konunun farkında olmak, o konu hakkında uygun davranışlar gösterildiği anlamını taşımamaktadır. Bu nedenle ekolojik ayak izi azaltma konusunda davranış ölçen bir ölçme aracı geliştirilmelidir. Öğrencilerin ekolojik ayak izlerini küçültmeye yönelik olarak proje hazırlamaları, böylelikle çevre sorunlarına yönelik çözümler bulmaya teşvikleri sağlanmalıdır. Yalnızca öğrenciler değil, tüm kamuoyu bu konuda bilinçlendirilmelidir. İnsanların ihtiyaçlarını karşılayacak tek bir dünya olduğuna göre ekolojik ayak izi azaltmak tüm insanların görevidir. Ülkemizde ekolojik ayak izi konusunda gerekli önlemler alınmazsa ekolojik darboğaza girilerek diğer ülkelere bağımlılığı artıracaktır. Sözlü bildiri OYUN VE ŞARKILARLA RİTMİK SAYIYORUMÖzet: <Yıldırım Bayazıt İlkokulu öğretmenleri olarak öğrencilerin öğrenmekte zorlandıkları matematik derslerini korkmadan, eğlenerek öğrenebilmeleri için değişik öğretim yöntemleri, şarkı ve oyunlar kullanıyoruz. Bu yıl Muğla’da yapılacak olan 15.Uluslararası Sınıf Öğretmenliği Eğitim Sempozyumunda bulunarak matematik öğretiminin daha da zevkli bir hale nasıl getirilebileceğini göstermek istiyorum. Bunun için kullandığımız yöntemlerden her sınıf düzeyinde (1. ,2,3 ve 4. sınıflarda) birer örnek sunum hazırladım. Bu sunumlar aşağıda bilgilerinize sunulmuştur. Birinci ve ikinci sınıflarda ‘YARIŞARAK RİTMİK SAYMALARI ÖĞRENİYORUM’ başlıklı etkinliği kullanmaktayım .Eğitimde Yarışma ve hızlı olmak temel hedeflerden biridir. Hedefler sınıf ortamında sınıf içi rekabeti ve işbirliğini sağlamaya yönelik olmalıdır. Hedeflerin en kısa surede tamamlanması gerekir. Öncelikle gruplar oluşturulur grupların oluşturulmasında öncelikli konuyu geç kavrayan öğrenciler seçilmelidir. Sınıf içinde önceden hazırlanan ritmik sayma kartları karışık olarak dağıtılır ve öğrencilere ritmik saymaları tutturmaları için onlara çamaşır maşası verilir. Daha sonra sınıf tahtasına ip gerdirilerek öğretmen tarafından oyunun kuralları açıklanır(kaçar ritmik sayma olduğu ,ileriye mi geriye doğru gibi.) Öğrenci kaçar ritmik sayma verilmişse o ritmik sayma kartlarını ipe kuralına uygun olarak asar, önce asana öğrenci kazanır. Bu yaptığım etkinlik öğrencilerin zorluklarla baş ederken doğru karar verme yetisinin gelişmesinde, hızlı ve yaratıcı düşünme becerisinin gelişmesinde yardımcı olmuştur Üç ve dördüncü sınıflarda ‘ŞARKILARLA SAYIYORUM başlıklı etkinliğimizi kullanmaktayız. Öğrencilerim sınıf düzeyine uygun ritmik saymaları bildiği halde soru çözerken bu konuda dikkat hataları yaptıkları ve bazen karıştırdıklarını gözlemledim. Bunun üzerine Şarkılarla Sayıyorum isimli oyunumuzu planladık. Bu oyunda çocuklar daha önce müzik dersinde öğrendikleri okul şarkılarından İzmir’in dağlarında Çiçekler Açar şarkısını 6 şar ritmik sayma için, Ata barı şarkısını 7 şer ritmik sayma için,8 er ritmik sayma içinse Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa şarkısı kullanılarak şarkının sözleri ritmik sayma sözleri olarak kullandılar.. Böylece öğrenciler hem eğlendi hem de bazen karıştırdıkları saymaları iyice kavramış oldular. Sonuç olarak öğrenciler aslında matematiğin bir sayılar oyunu olduğunu anladılar ve matematikten korkmak yerine keyifli hale nasıl getirilebileceğini öğrendiler. Sözlü bildiri PEÇİÇ OYNUYORUZÖzet: <Peçiç Oynuyoruz! Amaç: Eskide kalmış, unutulmaya yüz tutmuş hatta çoğu kişinin adını ilk kez duyduğu bu oyunu gün yüzüne çıkarmak, çocuklarımızın daha güzel vakit geçirmelerini sağlamak, birbirleriyle iletişim halinde olmalarını sağlamak. Günümüzde çocuklarımızın teknoloji bağımlısı olduğunu, zamanlarının çoğunu bilgisayar başında, bilgisayar oyunları oynayarak geçirdiğini görmekteyiz. Bu durum her eğitimciyi olduğu gibi beni de oldukça endişelendirmeye başladı. Bunun için ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Eğer çocuklarımızın gerçekten keyif aldığı, heyecan duyduğu ve arkadaşlarıyla birlikte oynayabileceği bir oyun olsaydı bilgisayar başında bu kadar fazla kalmazlardı diye düşündüm. Nöbetçi olduğum günlerde bahçede ve sınıflarda öğrencileri gözlemledim. “Acaba çocuklar vakitlerini nasıl geçiriyorlar?” diye bir süre onları izledim. Durum şu ki çocuklar amaçsız bir şekilde oradan oraya koşuyor, birbirleriyle savaş oyunları oynuyor ya da birbirlerine vurup kaçıyorlar. Bu durum çeşitli sorunları da beraberinde getiriyor. Biz çocukken neler oynardık diye düşünürken aklıma çocukluğumda hemen hemen her gün oynadığımız, bana da annemin öğrettiği, anneme de anneannemin öğrettiği bir oyun geldi: Peçiç. Bu oyun bir strateji oyun. Hem eğlenceli hem de oynarken bir sonraki adımı düşündürmesi ile merak uyandırıyor. Oyunun son anına kadar kazanının kim olacağının belli olmaması ise oyuna heyecan katıyor. Bu oyunu öğrencilerime öğretmeye karar verdim. Öncelikle bu oyun hakkında bilgi topladım. Oyunun tarihçesini ve kurallarını bilgisayar ortamında düzenledim. Daha sonra kendi diktiğim peçiç oyununu ve bu bilgileri öğretmen arkadaşlarımla paylaştım. Oyunun kurallarıyla birlikte öğrenilmesi 10 dakika gibi kısa bir zaman almaktadır. Öğretmen arkadaşlarıma bu oyunu anlattıktan sonra herkese oyun kurallarını anlatan dokümanları teslim ettim. İlk olarak kendi sınıfıma oyun hakkında bilgi verdim. Onlara yeni bir oyun öğreneceklerini bu oyunu benim de onlar kadarken oynadığımı hatta şimdilerde bile ailece oynadığımızı anlattım. Bu onların daha da ilgisini çekti. Velilerimin de yardımıyla bu oyundan 7 tane çoğalttık. Oyunun taşlarını temin ettik. Öğrenciler kısa sürede oyunun kurallarını anladılar ve 4’er kişilik 7 grup halinde bu oyunu oynamaya başladılar. Bu aşama her sınıf için aynı şekilde ilerledi. Bu süre boyunca öğrencilerimizin hemen her teneffüste peçiç oynadıklarını gördük. Birbirlerine öğretmeye çalışıyorlar, taktik veriyorlardır. Her bir öğrenci peçiç oyununu sırayla evine götürüp evdekilere öğretmekle de görevliydi. Böylelikle evdeki boş vakitlerinde aileleriyle oynayabilecekleri bir etkinlik bulmuş oldular. Öğrenciler dört ay boyunca öğretmenleriyle ve arkadaşlarıyla bu oyunu oynadılar. Önce sınıf içinde yarışmalar yapıldı. Her sınıfın en iyi iki öğrencisi seçildi. Bu öğrenciler sınıflar arası düzenlenen peçiç turnuvasına katılmaya hak kazandılar. Sözlü bildiri PROJE TEMELLİ EKOLOJİK BESLENME EĞİTİMİNİN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BESİN SEÇİMLERİ ÜZERİNE ETKİSİÖzet: <Son yıllarda artan sağlık sorunları ile bireyler günlük besin tüketim faaliyetlerini sorgulamaya başlamışlardır. Bireylerin besin seçimleri yalnız insan sağlığı bakımından değil çevre sağlığı ile sosyo-ekonomik açıdan da “tarladan sofraya” şeklinde betimlenen gıda zincirinin sürdürülebilirliğini önemli ölçüde tehdit etmektedir. Bu açıdan, ekolojik beslenme doğanın sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Bu araştırmanın amacı, proje temelli ekolojik beslenme eğitiminin ortaokul öğrencilerinin besin seçimleri üzerine etkisinin incelenmesidir. Bunun yanında, proje temelli ekolojik beslenme konusunda geliştirilen ve uygulamadan geçirilen örnek bir eğitim modelinin araştırmacılara tanıtılması amaçlanmaktadır. Gıda da tedarik zinciri tarımsal mamullerin üretimi ile başlar ve gıdanın tüketilmesi ile biter. Bu iki aşama arasında hammaddenin ekilmesi, toplanıp işlenmesi, ambalajlanması, sevkiyatı ve son tüketiciye ulaşmasına kadar geçen her sürecin sürdürülebilir olması, sürdürülebilir bir gıda tedarik sistemi oluşturur. Gıda zincirinde sürdürülebilirlik, gıdanın yaşam döngüsünde yer alan herkesin bu sorumluluğu paylaşması ile sağlanabilir. Bu zinciri optimize ederek, gelecek nesillere daha sağlıklı, güvenli, besin değerleri yüksek ve yeterli miktarda gıda bırakılabilir.. Türkiye’deki Hayat Bilgisi ve Fen bilimleri dersi programları incelendiğinde de doğru beslenme eğitiminin insan sağlığı ile sınırlı görüldüğü anlaşılmaktadır. Gıda tedarik sisteminin işleyişi ve çok yönlü etkileriyle ilgili bir kazanım bulunmamaktadır. Ayrıca alan yazında ekolojik beslenme programı ile ilgili bir uygulamaya rastlanmamıştır. Bu da hassas tüketici grubunda yer alan öğrencilerin tarladan sofraya gıda zincirini tanımaları ve beslenme sisteminin çok yönlü etkilerinden kaçınmalarında yetersiz kalmaktadır. Araştırmada, Özdemir (2012) tarafından Almanya da uygulamaya geçirilen “Ekolojik beslenme eğitimi” modeli esas alınmıştır. Araştırma ön test- son test deneysel modele dayalı olarak desenlenmiştir. Deneysel desende bağımsız değişken ‘’Ekolojik beslenme etkinlikleri’’, bağımlı değişken ise ‘Besin seçimi’’ olarak belirlenmiştir. Araştırma Muğla ili Marmaris İlçesi Aksaz Turgutreis Ortaokulunda öğrenim görmekte olan 6. sınıf öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Amaçlı örnekleme yoluyla 6. sınıfta öğrenim görmekte olan bütün öğrenciler (n:26) araştırmaya dahil edilmiştir. Araştırmada, proje temelli ekolojik beslenme etkinlikleri uygulama geçirilmiş ve bunun öğrencilerin besin seçimi üzerine etkisi nicel ve nitel veri toplama araçlarıyla çözümlenmiştir. Alan yazın ve uzman görüşleri doğrultusunda araştırmacı tarafından geliştirilen ‘’beslenme bilgi düzeyi testi”, “beslenme eğilimi ölçeği” ve uygulamanın etkisi hakkında derinlemesine bilgi toplayabilmek için süreç boyunca “Çalışma yaprakları, gözlem ve görüşme formları’’ kullanılmıştır. Araştırma sonunda, öğrencilerin, insan ve çevre sağlığını korumak için ekolojik tarzda tüketim anlayışına yöneldikleri, dolayısıyla daha bilinçli beslenme davranış eğilimine girdikleri sonucuna varılmıştır. Bunun yanında, uygulama sonunda öğrencilerin besin seçimlerinde besin adaletini de gözettikleri anlaşılmıştır. Sözlü bildiri RENKLERLE DOĞRU DAVRANIŞLAR KAZANIYORUZÖzet: <Kuralların çocuklar üzerindeki bunaltıcı etkisi hepimiz tarafından bilinen bir geçektir. Oysa toplumu oluşturan en küçük yapı taşı olan ailelerimizin en değerli varlıklarını emanet ettikleri biz öğretmenler, kuralları eğlenceli ve doğru yöntemlerle öğretip, gerekliliklerinin öğrencilerimiz tarafından içselleştirmelerini sağlarsak, büyüyen nesillerin toplumdaki kuralları da önemseyerek daha da aydınlatacağına inanırsak geleceğimize daha aydınlık yarınlar bırakabiliriz. Bu amaçla, kurallarında renkleneceğini düşünerek hazırladığım Doğru Davranış Kazandırma etkinlikleri ile, kurallar öğrenciler için kabus olmaktan çıkacak, bununla birlikte öğrenciler kurallara uyuyor-muş gibi davranmak yerine içselleştirecek ve biz öğretmenler de onlara güzel şeyler öğretmenin haklı gururunu yaşayacağız. Kazan - Kazan çatışması şeklinde ilerleyen bu etkinlik 1. sınıflar için sadece resim ve sembollerden, 2., 3., ve 4., sınıf öğrencileri için ise resim ve yazı şeklinde tasarlanan küçük kartlardan oluşmaktadır. Öğretmen, sınıfın atmosferine ya da öğrencilerine kazandırmak istediği sınıf ve okul kurallarını ( isteğe göre içerisine toplum kuralları da koyulabilir.) belirleyerek, büyük görsellerle öğrencilerine anlatarak sınıfında belirlediği kurallar köşesine asarak uygulamayı başlatır. Öğrenciler için aynı kartların küçük boyları da yapılarak, davranışların somutlaştırılmasını sağlamak amacıyla doğru davranışı uygulayan öğrencilere verilerek pekiştirme sağlanır. Ceza kavramı sesli olarak vurgulanmıyor ancak davranışı uygulamayan öğrenciler sık sık olumlu ve sözsüz mesajlarla uyarılıyor. Bu etkinlik ile amaçlanan sonucun somut olarak gözlenmesi için kullanılan kartlar sınıf seviyesine göre belirlenen sıklıklarla ödüllendirilir. Ödüllendirme aşaması tüm sınıfa yapılır. Sınıfta ya da okulda beklenen atmosfer oluşuncaya kadar etkinlik devam ettirilir. Etkinliği tüm sınıf düzeylerinde uygulayarak, olumlu ve olumsuz çıkarımlar elde ederek geliştirmeye çalıştım. Elde ettiğim en büyük kazanımsa, ortaokula ayrılan öğrencilerimden bu sisteme bağlı kalmaksızın sınıf, okul ve toplum kurallarını içselleştirerek sağlıklı öğrenme gerçekleştirdiklerini görmek oldu. Sözlü bildiri SERBEST ETKİNLİK ÇALIŞMALARI DERSİNE YÖNELİK DİSİPLİNLER ARASI PROGRAM ÖNERİSİ: OKUL BAHÇESİ PROGRAMIÖzet: <Yapılan çalışmanın amacı, Serbest Etkinlik Çalışmaları Dersi (SEÇD)’ne yönelik geliştirilen fen temelli ve disiplinler arası Okul Bahçesi Programı (OBP)’nın tanıtımını yapmak ve programın sınıf öğretmenleri tarafından kullanılmasını teşvik etmektir. OBP, kökeni bahçe temelli öğrenmeye dayanan, öğrencilerin kendilerinin tasarlayarak oluşturduğu, okul sahası içerisinde yer alan ve üzerinde çeşitli ürünlerin yetiştirildiği planlı ve programlı bahçe tarımı faaliyetleri şeklinde tanımlanabilir. Bu program aracılığıyla, öğrenciler SEÇD kapsamında bir yandan bulundukları çevreye uygun bitkilerin ekim-dikim ve bakım faaliyetlerini yürütürken, bir yandan da yapmış oldukları çalışmaları fen ve teknoloji dersindeki ilgili konularla ilişkilendirmektedirler. Öğrenciler, okul bahçesinin oluşturulma aşamasından ürün elde edilmesine kadar geçen süreçte yapılan etkinliklere aktif olarak katılabilmektedirler. Bu süreçte öğrenciler Fen ve Teknoloji dersine ait uygulamaların merkeze alındığı Türkçe, Matematik ve Sosyal Bilgiler gibi ders uygulamalarının ise bunun etrafına serpiştirildiği disiplinler arası bir programa tabi tutulmaktadırlar. Öğrenciler program dahilinde oluşturulan okul bahçesinde yöresel bitkiler yetiştirirken fen ve teknoloji dersinin içeriklerinden “besinlerimiz ve beslenme” ve “bitkiler” konularına ait kazanımlara ulaşabilmektedirler. Öğrenciler, fen kökenli bu etkinlikleri yaparken yer yer ölçümler, tablolar, şemalar ve grafikler oluşturarak matematiksel uygulamalara; okuma metinleri, şiirler ve akrostişler üzerinden 5N1K etkinlikleri ile hikâye unsurlarını belirleyerek Türkçe dersi uygulamalarına; bölgemizin ekonomisine katkıda bulanan ve bölgemizde yetişen ürünleri ve bunlarla uğraşan meslek gruplarını belirleyip yetiştirdikleri ürünü pazara çıkararak Sosyal Bilgiler derslerine ait uygulamalara başvurmaktadırlar. Yapılan tüm bu uygulamaların hedef alındığı içerik ve kazanımlar, ilgili derslere ait mevcut öğretim programları dikkate alınarak belirlenmiştir. Programda özellikle ilgili derslere yönelik 3-4. sınıf öğretim programları dikkate alınmıştır. OBP ile öğrencilerin derslere ait kazanımlara ulaşmalarının yanında yaparak ve yaşayarak ilk elden deneyimler yoluyla bir takım sosyal ve bireysel beceriler geliştirmeleri de hedeflenmiştir. Sınıf içi uygulamaların yanında sınıf dışı uygulamalarla öğrencilerden iletişim kurma, sorumluluk alma, okula ve arkadaşlarına uyum sağlama, eleştirel ve yaratıcı düşünme gibi becerileri de informal olarak geliştirmeleri beklenmektedir. Program çerçevesinde okul bahçesi uygulamaları için öğretmen ve öğrencilerin yanında veliler, ilgili çalışma alanındaki uzmanlar (çiftçi, ziraat mühendisi, peyzaj mimarı, diyetisyen vb.), kamu kurum ve kuruluşları (belediyeler, il/ilçe tarım müdürlüğü vb.) ve sivil toplum örgütleri (ÇEVKOR, TEMA vb.) de çalışma sürecine katılabilmektedirler. Özellikle uzman desteğinin varsa velilerden sağlanması veli katılımı açısından programın önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca çalışma sürecinin alt yapı ve araç-gereç desteği için kamu ya da özel kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütleri ile iletişime geçilmesi öğrencilerin bazı informal becerilere ulaşmaları açısından önemlidir. OBP, özellikle öğretmenlerin müfredatın önemi nedeniyle üzerinde çok fazla duramadıkları ara disiplin ilişkilendirmelerinden afetten korunma ve güvenli yaşam, girişimcilik, sağlık kültürü ve çevre ve kariyer bilinci gibi kazanımların oluşmasında da önemli bir işleyişe sahiptir. Sözlü bildiri SEVGİNİN DOKUNUŞUÖzet: <Farklı sebeplerden dolayı bazı öğrenciler öğrenme güçlüğü çekiyor. Bazılarında ise davranış problemleri var. Öğrencilerin ve öğretmenin rahat ettiği sakin bir ortamda dersi kolayca ve kalıcı bir şekilde öğretebilmek, davranışlarında olumlu gelişmeler kaydedebilmekti amacım. Okuduklarım ve aldığım eğitimlerden öğrendiklerimi kendi üzerimde uyguluyordum.Ben yapabiliyorsam öğrenciler de yapabilir dedim ve farklı bir teknik oluşturdum.Beynimizin sol lobu; Matematik, Türkçe, dil, mantık, listeleme yaparken, sağ lob; hayal, renk, ses, ritm, koku ve bütüne odaklı çalışmaktadır. Bizler beynimizin sağ ve sol lobunu dengeli kullanmayı başarabilirsek başarımız katlanarak artıyor, yaratıcılığımız gelişiyor.Beynimizi dört ayrı frekansta titreşiyor. Alfa beyin frekansı uykuya dalma anı ve öğrenci bu beyin frekansında kolay öğreniyor. Hafif bir müzik eşliğinde ve nefesle ve gözler kapalı öğrenciler alfa beyin frekansına giriyorlar. Nasıl rahat ediyorlarsa öyle oturuyorlar.Onlar alfa frekansında iken sağ ve sol lob dengeleme çalışması yaptırıyorum. Zihinlerinde kendilerini güvende hissettikleri yere gitmelerini istiyorum. Ondan sonra yumuşak bir ses tonuyla onlara ; değerlisin , güvendesin. Sen çok özel bir çocuksun. Seninle gurur duyuyorum...gibi olumlu cümleler söylüyorum. Dersi dikkatle dinlediklerini ve öğrendiklerini planlı ve programlı çalıştıklarını ,sorumluluk sahibi ve başarılı olduklarını imgelemelerini istiyorum. Onlar alfa frekansındayken daha önce klasik yöntemle anlattığım dersi bir de alfada (zihinlerinde imgelettirerek) anlatıyorum. Bu teknikleri kullanarak öğrencilerin hem davranışlarında hem de akademik başarılarında olumlu gelişmeler kaydettim. Planlı ve programlı çalışma alışkanlığı kazanıyorlar.Severek ve isteyerek çalışıyorlar.Kendilerine olan güven duyguları artıyor.Elde edilen başarıları grafiklerle belgeledim. Sözlü bildiri ŞİİRLER HEDİYEYE DÖNÜŞTÜÖzet: <2014-2015 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDA ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİMİZLE TÜRKÇE DERSİ SINIF İÇİ ETKİNLİKLERİMİZDE O KADAR SAF , SIMSICAK, İÇTEN VE SEVİYELERİNDEN BEKLENMEDİK ŞİİRLER ORTAYA ÇIKTI Kİ, BU ŞİİRLERİN SAYFALAR ARASINDA UNUTULMASINA GÖNLÜM RAZI OLMADI. ÇÜNKÜ BU ŞİİRLER MİNİK YÜREKLERİNİN SESİYDİ. BU ETKİNLİKLERİ KİTAP HALİNE GETİRMEK, ÖĞRENCİLERİMİ YÜREKLENDİRMEK VE ONLARI YAZMAYA TEŞVİK ETMEK AÇISINDAN BU ETKİNLİKLERİ KİTAP HALİNE GETİRDİK. BU ÇALIŞMAYI 3. SINIFTA YAPMAMIN BİR BAŞKA SEBEBİ DE BÜYÜYEN İNSANIN HIZLA DOĞALLIKTAN UZAKLAŞIYOR OLMASIYDI. ÇOCUKLARIMIZDAKİ DOĞALLIĞIN HAZIRLADIĞIMIZ BU KİTAPTA KALICI OLMASINI İSTEDİM... BU YILA AİT HATIRA BİR ÇALIŞMA OLMASI BAKIMINDAN DA AYRI BİR DEĞER TAŞIYORDU. DÖRDÜNCÜ SINIFA GEÇTİĞİMİZDE ,KENDİ ŞİİRLERİMİZİ OKUYACAĞIMIZ BİR ŞİİR DİNLETİSİ DÜZENLEDİK.İSTEDİK Kİ ŞİİR DİNLETİMİZ BİR AMACA HİZMET ETSİN .BU NEDENLE ÖĞRENCİLERİMLE İSMİNİ OY ÇOKLUĞU İLE BELİRLEDİĞİMİZ ‘’ÇORBADA TUZUM OLSUN’’SOSYAL SORUMLULUK PROJEMİZİ BAŞLATTIK.ŞİİR DİNLETİMİZİN BİLETLERİNDEN ELDE EDİLEN GELİRLE CBÜ’DE TEDAVİ GÖREN 12 LÖSEMİLİ ÇOCUĞUN , ÇOCUKÇA İSTEKLERİNİ KARŞILADIK.TEDAVİ GÖREN HASTA ÇOCUKLARIMIZIN İSTEKLERİNİN NE OLDUĞUNU BİR VELİMİZ ARACILIĞI İLE SORDUK.ELDE EDİLEN GELİRLE, 4 YAŞINDAKİ …….. ‘E ,BEBEK,8 YAŞINDAKİ ………’E ARABA ,15 YAŞINDAKİ ……, ‘E EDEBİYAT KLASİKLERİ... ONLARIN GÖZÜNDE MUTLULUK IŞIĞINI YAKABİLDİYSEK ,NE MUTLU ÖĞRENCİLERİME … ÇOCUKLARIM ,YEREL VE ULUSAL BASINDA YAPTIKLARI ÇALIŞMA İLE YER ALDILAR.KENDİLERİ İLE GURUR DUYUYORLAR.KÜÇÜK YAŞTA BÜYÜK İŞLERE İMZA ATTILAR. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN YAŞAM BOYU ÖĞRENME HAKKINDAKİ TUTUMLARINA YÖNELİK ANALİTİK BİR ÇALIŞMAÖzet: <Yaşam boyu öğrenme, son zamanların en önemli ve en başarılı eğitim uygulamalarından birisidir. Bilgi edinmeye, sürekli öğrenmeye, iletişime ve farklı dillerin öğrenilmesine önem veren, kişileri meslek edindirmeye çalışan veya ikinci bir fırsat sunan, bireylerin farkındalık ve bilinç seviyesini yükseltmeye ve toplumları istihdam etmeye çalışan bir yaklaşımdır. Bu nedenle bütün toplumların özellikle de gelişmekte olan toplumların öncelikle birey eğitiminde yüksek bir etkiye sahip olan sınıf öğretmenlerinden üst düzeyde beklentileri vardır. Günümüzde bu beklentilerin ancak sınıf öğretmenlerinin yaşam boyu öğrenme politikalarını benimseyip uyguladıklarında yerine getirilebileceği düşünülmektedir. Bu araştırma, sınıf öğretmenlerinin yaşam boyu öğrenme hakkındaki tutumlarını bazı demografik değişkenleri de göz önünde bulundurarak belirleyebilmek amacıyla yapılmıştır. Araştırma sınıf öğretmenlerinin yaşam boyu öğrenme durumlarının sürekliliği bakımından önemlidir. Araştırmada, betimsel tarama yöntemlerinden biri olan ‘Genel Tarama Modeli’ kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini, 2015-2016 öğretim yılında Antalya il merkezindeki devlete bağlı okullarda, farklı kademelerde ve branşlarda çalışan 252 öğretmen oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmada Yaşam Boyu Öğrenme Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan Yaşam Boyu Öğrenme Tutum Ölçeği’nin geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış ve anketin Cronbach’s Alpha iç güvenirlik katsayısı 0,85 olarak hesaplanmıştır. Araştırma sonucunda, sınıf öğretmenlerinin yaşam boyu öğrenmeye ilişkin tutumlarının (Katılıyorum) beklenen seviyenin hemen altında olduğu, öğretmenlerin yaşam boyu öğrenme ile ilgili birçok tutum ve davranışı benimsedikleri, bildikleri ancak yaşamlarında kullanmadıkları ayrıca cinsiyete bağlı olarak erkek öğretmenler ile bayan öğretmenler arasında istatistiksel açıdan tutuma bağlı olarak anlamlı bir farklılığın olmadığı gibi sonuçlara ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIFTA BAŞARIYI ARTIRMA VE AİLELERLE BİRLİKTE DAVRANIŞ GELİŞTİRME PROJESİÖzet: <ÖZET: İlkokul ikinci sınıf öğrencileriyle yapmış olduğum bu çalışmada amaç, öğrencilerin derslerindeki başarılarını artırmanın yanında velilerle işbirliği içerisinde öğrencilere davranış kazandırmaktır. Uygulamada, davranış geliştirme ve başarıyı artırma, bir ödül sistemine bağlı olarak iç içe geçmiş durumdadır. Başarıyı artırma uygulaması için sınıfta neler yapılmaktadır? Sınıf kapısı bizim sınıf için sadece bir kapı demek değildir. Kapının üzerinde her öğrencinin isminin yazılı olduğu, artı (+), eksi (-) tablosu, başarı kartları ve ödül kazanım şartnamesi bulunmaktadır. Başarı kartı kazanmak öğrenciye ne kazandırır? Sınıfımızda 2/A Sınıfı Ödül Kutusu ve küçük bir akvaryum ile içinde iki adet balık, başarı kartı kazanan öğrencileri beklemektedir. Ödül kutusunun içinde satranç takımı, futbol topu, kalemlikler, solo test vb. yaklaşık yirmi çeşit ödül bulunmaktadır. Artı (+), eksi(-) tablosu ne işe yaramaktadır ? Öğrenciler yapmış oldukları her iyi davranış için, o anki sınıfta sorulan bir soru için artı alabilirler. Velilerle birlikte oluşturmuş olduğumuz 2/A sınıf Ev takip Formu bulunmaktadır. Bu form sekiz davranıştan oluşmaktadır ve haftanın yedi günü veli tarafından, her bir davranış için imzalanmaktadır. Bu formda hangi davranışlar bulunmaktadır ? Odasını topladı, düzgün bıraktı mı? Aile bireylerine karşı saygılı mı? Bir kısmını sesli olmak üzere, evde kitap okudu mu? Büyüklerine karşı saygılı yardımcı olur şekilde miydi? Bunlara benzer sekiz davranış bulunmaktadır. Bunların dışında velinin çocuğu ile ilgili bir sorun yaşadığı durum olursa o konu da o öğrenci için tabloya eklenmektedir. Eğer öğrenci belirtilen davranışı evde yapmışsa veli evde imza atmakta ve öğrenci okula geldiği zaman her bir imza için bir artı kazanmaktadır. Öğrenci davranışı yapmamışsa veli imza atmamakta ve öğrenci artı kazanamamaktadır. Öğrencinin kazandığı artılar ne işe yaramaktadır? 10 tane artı kazanan öğrenci bir adet Günün Öğrencisi Kartı almaktadır. Sınıfımızda Türkçe Başarı Kartı, Matematik Başarı Kartı, Kitap Kurdu Kartı, Çok Güzel yazıyorsun Kartı, Sınıfın Yıldızı Kartı, Sınıfın En Temiz Öğrencisi Kartı, Arkadaşlarına Karşı Çok Duyarlısın Kartı, An English Star Kartı, Ödevlerini Zamanında ve Özenli Yapıyorsun Kartı ve Günün Öğrencisi Kartı bulunmaktadır. Öğrenciler diğer kartları nasıl kazanabilir? Örneğin Türkçe Başarı Kartı kazanmak için öğrenci kendisine verilmiş olan bir dakikada yanlışsız ve hızlı okuma hedefini tutturması gerekmektedir. Her hafta sınıfta sesli okuma çalışması yapılmakta ve her öğrencinin önceden bildiği hedefi bulunmaktadır. Hedefini tutturan öğrenci bir adet Türkçe başarı kartı kazanmakta, hedefini 10 kelime geçen öğrenci ise 2 adet Türkçe Başarı Kartı kazanmaktadır. Diğer kartlar içinde benzer şartlar bulunmaktadır. Öğrencilerin kazanmış olduğu bu kartlar ne işe yaramaktadır? Sınıfımızdaki şartnamede kaç kart kazanan öğrencinin ödül kutusuna gidebileceği veya akvaryumu alacağı yazmaktadır. Örneğin beş adet günün öğrencisi kartı kazanan öğrenci ödül kutusuna gidebilir. Sekiz adet matematik başarı kartı kazanan öğrenci ödül kutusuna gidebilir. Karışık olarak altı kart kazanan öğrenci ödül kutusuna gidebilir. 15 adet kart kazanan öğrenci akvaryumu balıklarıyla birlikte kazanır. Sözlü bildiri SÖZCÜK HAZİNESİNİ ZENGİNLEŞTİRMEYE DAYALI BİR UYGULAMA: ZARF OLUŞTURMA TEKNİĞİÖzet: <Öğrenciler; derste işlenen metinlerden, okuduğu kitaplardan, izlediği, dinlediği programlardan ve günlük hayattan edindiği izlenimlerden anlamını bilmediği birçok yeni sözcük ve sözcük grubu ile karşılaşırlar. Söz konusu ifadelerin kalıcı belleğe yerleştirilmesi ancak notlara dönüştürülmeleri, yani yazılı materyallere geçirilmeleri ve uygulamaya dönük çalışmalarla desteklenmeleriyle mümkündür. Bu çalışmada öğrencilerin kelime hazinesini zenginleştirmede sözcük zarfı uygulamasının nasıl gerçekleştiği ve bu etkinliğin olumlu sonuçları üzerinde durulmuştur. Sözcük zarfı materyalinin uygulanması şu aşamalardan oluşmaktadır: Öncelikle anlamı bilinmeyen kelimelerin tespiti sağlanır, bu kelimelerin sözlük anlamları ile cümle içindeki kullanımları bir deftere yazılır. Belirli bir sayıya ulaşan kelime listesi oluşturulduktan sonra sözcüklerin çeşitli şekillerde ve renklerdeki küçük kâğıtlara yazılmaları istenir. Her biri öğrencinin tercihine göre hazırlanmış olan kâğıt parçalarının bir yüzünde yalnızca sözcük, diğer yüzünde ise sözcüğün anlamı ve bu anlamı destekleyen örnek cümle yer alır. Öğretmen bir yandan öğrencilerden kelime listesini hazırlamalarını isterken diğer yandan istedikleri boyut, şekil, renk ve desenlerden özgün zarflar yapmalarını ister. Örneğin hayvanları çok seven bir öğrencinin kelebek ya da tavşan şeklinde zarf yaptığı, bir diğer öğrencinin geometrik şekillerden yararlandığı, bazı çalışmaların ise doğadaki varlık ve nesnelerden hareketle oluşturulduğu görülmüştür. Bununla birlikte hiçbir gerçek şekille ilişkilendirilmeyen, tamamen düş gücünün ürünü olan soyut tasarımların da ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Öğretmen bu zarfların içine konulan sözcüklerin ne düzeyde öğrenildiğini anlamak için belirli periyotlarla değerlendirme çalışmalarına yer verir. Öğrencinin kelime öğrenme hızını belirlenmesine yardımcı olan bu süreç, aynı zamanda öğretmenin bu konuya verdiği önemin de bir göstergesi olur. Kelime öğrenme etkinliği dönem sonunda gerçekleşecek bir yarışma ile sona erer. Öğretmen öğrencilerin isteğine bağlı olarak yaptığı bir oylama ile bu etkinliğin sonraki dönemlerde sürdürülüp sürdürülmeyeceğine karar verir. Ayrıca sayısı ne olursa olsun bu konuda çaba göstermiş her öğrenciyi kutlamakla birlikte, en çok kelime öğrenen öğrenciyi alkışlatır ve zarfını sınıf ortamında sergiler. Kelime öğretiminde kullanılan zarflar, öğretime katkı sağlayan bir materyal olmakla birlikte, hafızayı güçlendirir; öğrencilerin psiko-motor becerilerinin geliştirir; çocukların hayal dünyalarını aralayarak özgün tasarımlar ortaya koymasını sağlar; renk ve şekil uyumu ile sanatsal yönünü ve yaratıcılıklarını geliştirir; kendi elleriyle ortaya koydukları bir ürünün mutluluğunu yaşatır; titizlikle hazırlanmaları ve özenle korunmaları değer verme, koruma ve sahiplenme duygularının aşılanmasına yardımcı olur; bireysel farklılıkların daha yakından görülmelerine imkân verir; dönem sonu yarışmayla öğrenciler arasında tatlı bir rekabetin ve heyecanın yaşanmasına katkı sağlar; sonraki dönemlerde uygulanıp uygulanmayacağının öğrenci görüşüne bırakılması konusunda ise sınıf içinde demokratik bir ortamın oluşmasına ve bu kültürün kazandırılmasına öncülük eder. Sözlü bildiri SÖZCÜKLER İSYANDAÖzet: <Amaç: Yazımında sıkça hata yapılan sözcüklerin doğru yazılışlarının kalıcı olarak öğrenilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada kullanılan sözcükler üzerinde yıllardır çalışılmakta, sürekli uyarılar yapılmakta ancak kalıcı olarak öğrenme sağlanamamaktadır. Amacımız, öğrencilerimizde bu kalıcılığı sağlamanın yanı sıra öğrencilerimizin, sorun çözme, ekip çalışması, yeniden yapılandırma, kendini ifade etme gibi pek çok beceride gelişmelerini sağlamaktır. Öğrencilere getireceği kazanımların yanında öğretmenlere de farklı bir bakış açısı kazandırmak ve ışık tutmak hedeflenmiştir. Bu çalışma, öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirme, grup çalışması yapabilme, eleştirel düşünme, planlama, organize olma, yaratıcı yazma, görsel sunu oluşturma ve görsel sunu yapma gibi pek çok amacı barındırmaktadır. Kazanımlar: Dinleme, konuşma görsel okuma ve görsel sunu alanındaki birçok kazanım ile birlikte; İşbirliği yaparak yazar. Konu dışına çıkmadan yazar. Yazılarında yazım kuralları uygular. Kelimeleri yerinde ve anlamlarına uygun kullanır. Formları yönergelerine uygun doldurur. Duyuru, afiş vb. yazar. Kısa oyunlar yazar. İş birliği yaparak yazar. Karikatürde verilen mesajı algılar. Bilgi toplamak amacıyla bilişim teknolojilerinden yararlanır. kazanımlarını kazanmaları hedeflenmiştir. Süreç: Çalışma ikinci sınıf düzeyinde uygulandı. Okulumuzda bulunan 43 öğrenciye bilgisayar ortamında nearpod programı kullanılarak ön test yapıldı. Planlanan çalışma bir şube ile yürütüldü. Sınıfta heterojen dört grup oluşturuldu. Her grup drama, slogan oluşturma, şarkı yazma ve karikatür çizme görevlerini paylaştı. Gruplarla önceden belirlenen sözcüklerle çalışma yapıldı. Süreç boyunca bilgisayar öğretmeni ve sınıf öğretmeni gerekli rehberliği yaptılar. Çalışma sonunda değerlendirme(öz değerlendirme, akran değerlendirmesi ve son test) ve sunum yapıldı. Çalışmanın ürünleri diğer seviyelerdeki öğrencilerle paylaşıldı. Üzerinde çalışılan sözcükler: Yanlış, yalnız, her şey, hiçbir şey, herkes, değil, eğer Sözlü bildiri TARİX DəRSLəRİNDə ŞAGİRD TəFəKKÜRÜNÜN İNKİŞAFI İNNOVATİV PEDAQOJİ TEXNOLOGİYANIN TəTBİQİÖzet: <Bu məqalə orta məktəbdə tarix dərslərində şagirdlərin əqli və təlim fəaliyyətlərinin qurulma yollarına həsr edilmişdir. Ənənəvi təlimdə müəllimin vəzifəsi şagirdlərə biliyi mənimsətməkdən və onu praktiki cəhətdən tətbiq etməkdən ibarətdir. Şagirdin vəzifəsi isə müəllimin verdiyi tapşırıqları öyrənməkdir. Bunlar hamısı C.Brunerin idrak taksonomiyasının 5 səviyyəli quruluşunun 1-3 səviyyəsinə çavab verir. Lakin yaşadığımız texnoloji əsrin tələbləri bilmək və tətbiq etməkdən dahada yüksəkdir. XXI əsrin şagird kompetensiyaları informasiya kommunikasiya texnologiyaları ilə işləməklə yanaşı, intellektual və sosial bacarıqlarıda olmalıdır.. Buna görədə zamanın tələblərinə əsasən təhsildə islahatlar aparılır. Azərbaycan təhsilində aparılan islahatlar yaddaş məktəbindən təfəkkür məktəbinə kecməyə istiqamətlənmişdi. Bu istiqamət müəllimlərinin istifadə etdiyi usul və metodlarının dəyişməsini tələb edir. Dərs prosesində fəal təlim tətbiq edilir. Lakin fəal təlimdə interaktivlik az olduğuna görə müəllim dərsin mərkəzində qalır və şagirdlər yüksək idraki və sosial bacarıqlarına yiyələnə bilmirlər. Şagird təfəkkürün inkişafı dərs prosesini koqnitiv –dərketmə yolunda quranda olur. İnnovativ olaraq konstruktiv yanaşma ilə interaktiv təlimi tədrisə tətbiq edəndə bu zaman mövzünun məzmununun struktur quruluşu, dərsin gedişatıvə qiymətləndirmə dəyişir. Bununla yanaşı müəllimin və şagirdlərin fəaliyyətidə dəyişilir. Müəllim bu prosesdə qoyduğu məntiqi sual və tapşırıqlar əsasında şagirdləri qarşısına qoyduğu məqsədə catmağa yönəldir. Şagirdlər isə öz bilik və təcrübələri əsasında müəllimin suallarını çavablandırıb onu müzakirəyə cıxardırlar. Şagirdlər bilikləri ilə paylaşanda və paylaşmadan yararlananda biliklərini yeni formada qururlar. Yeni biliklər müzakirə zamanı yaranır. Bu məqsədlə şagirdlər sualları interaktiv formada müzakirə edirlər, debat, dəyirmi masa, breyn rinq fəaliyyət strukturlarında calışırlar.Bu caləşmalar zamanı onlar bir-birinin fikirləri ilə yararlanırlar, biliklərini söküb dağıdaraq yenidə qururlar. Şagirdlərin təfəkkürlərinin inkişafı ücün onlara biliklər üzərində məntiqi əməliyyatlar aparmaq ücün tapşırıqlar verilir və bunlar ənənəvi tapşırıqlardan vəsuallardan fərqlidir. Bu tapşırıqlarda məntiqi şərtlər əsasında suallar qoyulur. Bu suallar şagirdləri düşünməyə vadar edir. Düşünüb, həll yolunu tapmaq isə düşünərək öyrənmək deməkdir. Konstruktiv yanaşma ilə interaktiv təlimdə bütün şagirdlər müvəffəq ola bilirlər. Bu təlim quruluşunda hamı fəal olaraq öz imkanı dairəsində tələbatını ödəyir. Sözlü bildiri TEMİZLİKÖzet: <Uygulamanın Amacı Öğrencilerin ; 1-Temizlik konusunda üzerine düşen görevi yapabilme ve çevresine örnek teşkil edebilme 2-Maddi ve manevi temizlik hakkında bilgiler öğrenebilme ve öğrendikleri bilgileri davranışlarında uygulayabilme 3-Temiz çevrenin sağlığa olan katkısını öğrenebilme Muğla Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğünün “Muğla Eğitiminde BİLGE Hareketi “Örnek Eğitim Projesini okudum. Değerler Eğitimi Yıllık çalışma planını hazırladım Yapılan etkinliklerin amacına ulaşması için proje hakkında velileri bilgilendirdim. Bazı etkinliklere velileri davet ettim. Afişimizi hazırladık Değerler Timi yazılı tişört yaptırdık Değerler Timi okul müdürümüzü ziyaret etti. Değerler Timi okul müdür yardımcımızı ziyaret etti. Değerler Timi projeyi sınıflarda öğretmenlere anlattılar Fethiye Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğünü ziyaret ettik. Değerler Timi çevre temizliği yaptı Fethiye Müftülüğünü ziyaret ettik. Değerler Timi şiirle temizliği sınıflarda arkadaşlarına anlattılar “Temiz Okul Temiz Sınıf” ödül töreni yaptık Karaçulha 5 Nolu ASM 027 Nolu Aile hekimi Dr. Raziye NALBANT hijyen eğitimi hakkında değerler timini bilgilendirdi. Değerler Timi Dr. Raziye NALBANT ‘ın Tıp Bayramını kutladı. Değerler Timi internet sitelerinde ve facebookta yer aldı. Değerler Timi basında yer aldı. Yapmış olduğum Değerler Eğitimi İle İlgili Uygulama Örneğini kitapçık haline getirdim Yapmış olduğum Değerler Eğitimi İle İlgili Uygulama Örneği slayt haline getirdim. Uygulamadan Beklenen Sonuçlar 1-Temizlik konusunda öğrenciler üzerine düşen görevi yapacak ve çevresine örnek teşkil edecek 2-Maddi ve manevi temizlik hakkında bilgiler öğrenecek ve öğrendikleri bilgileri davranışlarında uygulayacak . 3-Temiz çevrenin sağlığa olan katkısını öğrenecek. 4-Yerlere çöp atmayacak atanları uyaracak. 5-Sınıfta ve okulda arkadaşlarına iyi örnek olacak. 6-Temizliğe dikkat ettiğinde sağlıklı olacağını bilecek. Sözlü bildiri THE USE OF “CODİNG APPROACH” İN COMPANY WİTH “CREATİVE DRAMA” İN LANGUAGE TEACHİNGÖzet: <I’m an English Teacher at a Primary School in Muğla city centre,who is trying to adopt and add something new and much more creative than the previous teaching methods. Here, I’d like to share one of those creative classes. This interesting method elementarily bases upon appointing some movements to what content you want to instill in accordance with your target(s).Let’s make the point more concrete and clear.In one of my classes,I was going to teach following opposites.Big X Small Fast X Slow Heavy X Thin Old X Young Strong X Weak Short X Tall.At very first,I decided to employ this lesson at the school yard as it was incredibly nice,and none of the kids were ill.We went out of the classroom,gathered at the meeting point.I told my pupils to make a small circle so as to grasp what I was going to tell them to do.It lasted about 5 minutes. There were “coded” movements. We practised these “coded movements” for some time to make sure they grasped them.When they were ready to go for it,we started. This lesson lasted for 2 hours.It was full of activities that kids were supposed to enjoy.They really enjoyed.What is surprising to me concerning this lesson was their enthusiasm and will to pursue this activity went on throughout the next break,and nearly at all the breaks! To conclude,I daresay, believing in the power of Creative Drama in company with new implementations such as “Coding Approach” will help teaching and learning processes. It will enable them to be much more effective and lasting! İmagine a lasting learning process,what an incredible gain! Sözlü bildiri TOPLAMA İŞLEMİÖzet: <İlköğretim 1. sınıf matematik dersinde öğrencilerin toplama işlemine geçerken sembolleri içselleştirmesi için tasarlayıp uyguladığım bir çalışma. Bu yaş grubundaki öğrenciler oyun çağından yeni çıktıkları, hatta hala içinde oldukları için kağıt-kalem, sırada oturup ders dinlemek onları çok yoruyor. O yüzden de ben her dersi eğlenceli hale getirmeye çalıştım ve genellikle de drama yoluyla yaptım bunu. Yaratıcı drama şeklinde uygulanıyor. Sınıf 2 gruba ayrılıyor, 2şer öğrenciye artı, 2şer öğrenciye eşittir görevi verilip işlevleri anlatıyor.Artı olan öğrenci kollarını birbirine dik tutarak, eşittir olan öğrenci kollarını birbirine paralel tutarak sembolü gösteriyor. örnek: ben artıyım, sağım ve solumdakileri toplayıp eşittire gönderirim gibi. kalan öğrenciler ise sayı olarak kullanılıyor. Sonra öğrenciler rastgele diziliyor. Son olarak öğrencilerden görevlerini yapmaları isteniyor ve toplama işlemi somut bir şekilde gerçekleşiyor.Bir tarafta 3 öğrenci, ardından artı olan öğrenci, ardından 4 öğrenci, ardından eşittir olan öğrenci diziliyor. Artı olan öğrenci hepsini toplayıp eşittire götürüyor ve bırakıyor, eşittir ise onları diğer tarafa geçiriyor. Ardından bu tahtaya yazılarak semboller kağıt üstünde gösteriliyor. Bu işlem 2 grubun yarışması halinde devam ediyor. Örnek olarak 4+3= olarak ilk kim dizilecek? Bu çalışma sonucunda öğrencilerim + ve= sembollerini daha iyi anladı. Onlara bunu sadece 2 ders saatinde yaptım ve anladılar. Hem ders daha eğlenceli hale geldi, hem de ben vakit kazanıp bol bol toplamayla ilgili çalışma yaptım. Sözlü bildiri TURHAN AKÇAY TVÖzet: <Turhan Akçay İlkokulu olarak öğrencilerimizin ve velilerimizin okulumuzda yapılan etkinliklerden haberdar olması ve onlarında okulumuzun birer paydaşı olması nedeniyle haftalık olarak youtube, facebook ve de okuldaki televizyonumuzdan görüntüleri yayınladığımız Turhan AKÇAY TV projemizi planladık. Bu projemiz kapsamında ilk olarak öğrencilerimiz ve velilerimizin görüntü çekimleri için velilerimizden bu görüntülerin sosyal medyada paylaşılması için gerekli izinleri okul idaremiz tarafından alındıktan sonra proje çalışmalarına başladık. Okulumuza proje için bir kamera, mikrofon ve gerekli olan materyalleri temin ederek 2015-2016 Eğitim Öğretim yılı 2. Döneminde haftalık olarak yayına başladık. Bu projemizin en önemli hedef kitlesini okulumuz paydaşları oluşturdu. Bu paydaşlarımızdan öğrencilerimiz okulumuzda yaşananları bir TV Spikeri olarak sundular ve videolarımızı çektiler. Böylece öğrencilerimiz iletişim becerileri yüksek, sosyal medyayı etkin kullanabilen, bilişim teknolojilerine ilgili ve en önemlisi kendini ifade edebilen bireyler olarak geleceğe hazırlanmaktadırlar. Bu yayınlarımızda sınıflarımızın random(rastgele) olarak bir tanesinden toplumsal cinsiyet eşitliği göz önüne alınarak bir kız bir erkek öğrenci spiker olarak seçilmektedir. Bu öğrencilerimiz o hafta okulumuzda gerçekleşen etkinlikler ile öğrenci ve velilerimizin görüşlerini almaktadırlar. Video çekimleri boyutunda ise okulumuz öğretmenleri öğrencilerimize kamera kullanımı ile ilgili teknik bilgileri vermekte ve öğrencilerimizin çektiği görüntüler kullanılmaktadır. Çekilen görüntüler bir havuzda toplanarak öğrencilerimiz tarafından beğenilerek öğretmenlerimiz tarafından düzenlenerek yayına hazırlanmaktadır. Hazırlanan yayınlar her hafta cumartesi günleri sosyal medya hesaplarından paylaşılmaktadır. Şu ana kadar gerçekleştirilen yayın sayısı 4 olup, bu yayınlar sonucu öğrenci ve velilerimizden çok iyi dönütler alınmış olup, projenin daha uzun soluklu olması ve günlük yayınlanması istenmektedir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE YAPILANDIRMACI EĞİTİM SORUNLARINDAN BİRİ: EĞİTİMCİLER İÇİN YAPILARDIRMACI EĞİTİM PRATİĞİNİN EKSİKLİĞİÖzet: <Yapılandırmacı eğitimin amacı kişinin karşılaştığı durumları, daha önceden karşılaştığı durumlardan edindiği deneyimlerle değerlendirebilmesi ve bu durumlar karşısında en uygun tavrı alabilmesidir. Uygun tavır alabilmek için durumların tanımlanması ve tanımlanan durumlarda nasıl davranılacağının bilinmesi gerekmektedir. Bunun için gerekli olan temel beceri insanın doğasında mevcuttur. Fakat insanın doğasında olan bütün beceriler gibi bu beceri de kısmi olarak geliştirilebilir ya da kaybedilebilir. Karşılaştığımız bir durumu tanımlayabilmek için daha önceden tanımlamış olduğumuz durumlara başvururuz, benzerliklerini tespit ettiğimiz tanımlanmış durumlarla karşılaştırırız ve ilişkilendirmeye çalışırız. Karşılaştığımız durumları tanımlama kabiliyetimizi geliştirmek için en etkin yol benzer durumlarla ilişkili deneyimlerimizi arttırmak ve diğer deneyimlerle ilişkilendirmektir. Tıpkı bir durumu tanımlamak gibi bir durumda nasıl davranılacağını belirlemek için de o duruma benzer durumlarda bizi başarıya ulaştırmış davranış alışkanlıklarına başvururuz ve bunların arasından en uygun olanını kullanırız. Karşılaştığımız bir durumda en uygun davranışı sergilemek o duruma uygun davranış modelleri önceden deneyimlemiş hatta alışkanlık haline getirmiş olmamıza bağlıdır. Bunun için en etkin yol, o duruma benzer durumlarda sergilediğimiz davranış modellerinin sayısını arttırmak ve daha da önemlisi bu davranışları alışkanlık seviyesine çıkacak kadar tekrar etmektir. Bu nedenle yapılandırmacı eğitimin temel tekniği deneyimi arttıracak ve bu deneyimlerin olası durumlarla ilişkilerini kurmamızı sağlayacak uygulamaları olabildiğince eğitimin içine dahil etmektir. Çalışmamızın amacı 2006 yılından beri Türkiye’de uygulanan yapılandırmacı eğitim yönteminin uygulanması için gerekli olan davranış alışkanlıklarının öğrencilerde olduğu gibi eğitimcilerde de geliştirilmesinin gerekliliğini ortaya koymak ve bu amacı gerçekleştirmek için olmazsa olmaz olan uygulama çalışmalarının eğitimcilerle ve eğitim fakültesinde görev yapan akademisyenlerle yeterince yapılıp yapılamadığını tartışmaya açmaktır. Çalışmamızda ulaştığımız sonuçları göre yıllardır klasik öğretme yöntemini kullanan ve bu yöntemin davranış alışkanlıklarını getirmiş olan öğretmenlerin ve öğretmenleri eğiten akademisyenlerin başka bir eğitim yönteminin davranış alışkanlıklarını geliştirmelerinin özel bir çaba isteyen çok zor iş olduğu belirlenmiştir. Bunun gerçekleşebilmesi için yapılandırmacı eğitim yönteminin davranış alışkanlıklarının pratik edilmesi, hatta bu pratiğin eski alışkanlıkların yerine geçecek kadar tekrar edilmesi gerektiği ortaya konulmuştur. Bu sonuca yapılandırmacı eğitimin ilkeleri ve beyin temelli öğrenmenin bize sağladığı veriler doğrultusunda varılmıştır. Ülkemizde bu amacı taşıyan geniş kapsamlı bir eğitim programı uygulanmadığı için mevcut durumda yapılandırmacı eğitimin ilkeleri klasik eğitim yöntemleriyle öğrencilere öğretilmekte, öğrencilerin yapılandırmacı pratiği edinmeleri kendi öğretmenlik tecrübelerine bırakılmaktadır. Çalışmamız nitel araştırma yöntemlerinden literatür tarama yöntemi kullanılarak hazırlanmıştır. Sözlü bildiri WALDORF OKULLARIÖzet: <Eğitim müfredatımızı uygulamak için 10 yılı aşkın süredir çalışmama rağmen hiçbir eğitim öğretim yılında bunu başaramadım. Öncelikle planlar kaldırılarak üzerimizden yük alınmakla birlikte daha sonra müfredat basitleştirilmiştir. Proje ve performans görevleri ise 40 kişilik sınıflarda imkansız hale gelmektedir. Proje tabanlı bir öğretim yapılabilmesi için öncelikle ezber içeren kitapların olmaması gerekmektedir. İnsan beyni 21 günlük bir çalışma ile bilgiyi kalıcı olarak öğrenebilmektedir. Rudolf Steiner bunu 1900lü yıllarda farkına vararak eğitim ve öğretim alanında Waldorf Okulları geliştirmiştir. Öğretim sisteminde saygı temelli bir yaklaşım olan Waldorf Okulları ayıklayıcı değil geliştirici bir yaklaşımı savunmaktadır. Günümüz teknoloji çılgınlığına tezat olarak teknolojiden mümkün oldukça kaçınılmakta bunun yerine sosyal birliktelik ve takım çalışmalarına yer verilmektedir. Öğrencilerin öncelikle koordinasyon yetenekleri geliştirilmekte ,hayal güçleri ise sürekli uyanık tutulmaktadır.Hikaye anlatıcılığı,drama, el-göz koordinasyon çalışmaları sürekli olarak müzikle birlikte verilmektedir. Örgü çalışmaları öğrencilerin temel becerilerini kazanmaları açısından okulun ilk yıllarında verilmektedir.Heykel ve el becerilerini geliştiren oymacılık yine ilk yıllardan ityibaren öğrencilere verilmektedir. Eğitim fakültelerimizin ilk mezunları arasında herhangi bir müzik enstrümanı çalabilen öğretmen sayısı çok azdır. Müzik ruhun gıdasıdır. atasözünü sadece sözlüklerde görmekteyiz. Bnunu yerine Waldorf Okulları mutlaka bir müzik enstrümanını öğretmektedir. Bu sayede öğrenciler arasında farklılıklar korunurken başarı ayrışması en aza indirilmektedir. Kendi sınıfımda örgü çalışmaları gibi tüm bu etkinliklerden yararlanmaktayım. Fakat eğitim müfredatımızda kitaplar bize en büyük engeli teşkil etmektedir.Öğrenciler Türkçe okuma parçalarını ve hayat bilgisi konularını sıkıcı bulmaktadırlar. Bizi proje konusunda teşvik eden bakanlık kitaplar konusunda ise kararlı bir tutum sergilemektedir. Hattı zatında Artvinde yaşayan bir öğrenci ile Antalyada yaşayan öğrenci aynı kitabı okumaktadır. Bana göre kitapları biz oluşturmalıyız ve öğrencilerin isteklerine göre konuları belirleyip kitaplara bağlı kalmamalıyız. 4 işlemimiz ise baştan aşağı yanlışlıklarla doludur. Örneğin 2. sınıf çocuklara toplama işleminde elde var soyut kavramı verilmektedir. Hepimiz biliyoruz ki soyut kavramlar dönemi 9 yaşında hatta bazen 11 yaşında başlamaktadır. Buna rağmen matematikte başarısız çarpım tablosunda ise tamamen ortalamanın altındayız.Çünkü biz ezberliyoruz. Çarpım tablosu ezberlenmez . Ezberciliğe karşıyız ama ezberletiyoruz.Proje istiyoruz ama bilgi içeren kitaplar sunuyoruz. Yaratıcılık istiyoruz ama müfredatı tamamlatıyoruz. Almanya ,Kanada gibi ülkelerdeki başarıyı yakalamak istiyorsak bunlardan birini tercih etmeliyiz. Sözlü bildiri YARATICI DÜŞÜNME DERSLERİÖzet: <Yaratıcı Düşünme Dersleri Erken bir eğitim çocuğun kalıtımı ne olursa olsun nasıl bir yetişkine dönüştürebileceğini belirleyebilir. Yani tüm çocuklar yaratıcılık yeteneği ile doğar ancak bunun geliştirilebilmesi, yaratıcılığı destekleyen bir ortamın sunulmasını gerektirir. Yaratıcı düşünme bilginin kazanılması için hayati bir öneme sahiptir, çünkü yaratıcılığın gelişimine elverişli çevreler, çocukların öğrenmeye karşı olumlu tutumlar geliştirmelerine yardımcı olur ve öğrenmeyi eğlence haline getiren güdüleyici niteliğini taşır. Doğa Okulları olarak , çoğu ilkokul ve ortaokulda üzerinde durulan tek doğru cevabı olan durumları düşünme prensibine karşı çıkarak, öğrencilerin yaratıcı veya çoklu sonuca götüren düşünme yeteneklerini geliştirmelerini hedefliyoruz. Ayrıca öğrenciler için öğrenme ortamları oluştururken, bunun yanında Yaratıcı Düşünmeyi devreye sokmak için uygun öğretim tekniklerini kullanılmasını amaçlıyoruz. Öncelikle öğrencilere yaratıcılığın ne olduğu, yaratıcı düşünmenin önemi, yaratıcı düşünmenin boyutları konularını aktarıyoruz. Yaratıcı ürün ve fikir örnekleri öğrencilere sunularak, tartışmaya açılarak ve değerlendirme kriterlerinin ne olabileceği üzerinde duruyoruz. Yaratıcı Düşünme Dersleri yaratıcı düşünmenin dört boyutu olan akıcılık,esneklik, özgünlük ve zenginleştirme boyutlarını geliştirmek üzere hazırlanmıştır. Bu bağlamda her etkinlik sözel(kalem kağıt etkinlikleri)-şekilsel(tasarım ve dizayn etkinlikleri)- uygulama (materyal üretimi somut etkinlikler)ve aksiyon(ürün tanıtım, pazarlama ve sunum etkinlikleri) basamaklardan oluşmaktadır. Her etkinliğin son boyutu değerlendirme boyutu olup burada öğrenciler kendi ürünlerini ya da akranlarının ürünlerini yada düşüncelerini bu dört boyuta göre değerlendirirler. Günümüzde yaratıcı düşünme öğretimi ile ilgili eksik kalan en büyük nokta değerlendirme basamağıdır. Değerlendirme yapamayan bireyler daha iyi bir ürünle bir üst aşamaya geçemezler. Sözlü bildiri YARATICI OKUMA VE DRAMA İLE: BUNUN ADI FİNDELÖzet: <Türkçe dersimizin amaç ve hedeflerini esas alarak Türkçeyi seven, Türkçeye sevgi ve istekle bakan, Türkçe sözlük ve yazım kılavuzunun farkında olan bireyleri nasıl var edebiliriz? Onlara nasıl uygulamalarla yaklaşmalıyız? Sorularının cevabı olarak YARATICI OKUMA VE DRAMA İLE BUNUN ADI FİNDEL uygulamasını gerçekleştirdim. Amacım, Türkçeye farkındalıkla yaklaşan nesillerin devamını sağlamaktı. Güzel dilimizi var edecek olan günümüz çocuklarına farklı bir bakış açıyla yaklaşmam gerektiğini düşündüm. Gün geçtikçe yozlaşan dilimizin farkında olan bir neslin devamını sağlamakla birlikte Türk Dil Kurumunu bilen, sözlük kullanımının, yazım kılavuzunun ve sözcüklerin nasıl var olduğunun bilincinde olan bir nesil oluşturmaktı. Kitap İngiliz Dili ve Edebiyatını konu almaktadır. Fakat tüm dünya için var olan dil, bu kitap ile çalışabileceğimizin fikrini verdi bana. Kitabın içerisinde geçen sözcük ve sözlük çalışmalarını Türkçe çalışmalarla geliştirdim. Projeyi, okulumun 3. sınıf öğrenci grubuna uyguladım. Bunun Adı Findel kitabı üzerinden çalışmamı gerçekleştirdim. Kitap, üç ders planı şeklinde hazırlanmış çalışmalar ile desteklendi. İki drama çalışması, bir Türkçe ders planı hazırlanmıştır. Bunun yanında disiplinler arası ilişkiler de verilmiştir. Bunun Adı, Findel kitabına ilk olarak drama çalışması ile başladım. Amacım, çocuklara kitabı merak ettirmek ve kitabı sevdirerek okuma isteği uyandırmaktı. Dramanın hazırlık aşamasında öğrencilere nesne kapmaca oyunu ve sonrasında nesneye bir isim vermeleri istenmiştir. İsim, özgün olmalıdır, daha önce kimse tarafından bilinmeyen bir isim olmalıdır. yönergesi verilmiştir. Canlandırma aşamasına geçmeden önce öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirmek ve kitaba daha çok merak uyandırmak için anlamını bilmedikleri, daha önce hiç adını duymadıkları bir “findel” tasarlamaları istenir. (Tasarladıkları findelleri reklam şeklinde afiş hazırlayarak sunmuşlardır. Canlandırma bölümünde ise öğrencilere kitaptaki bölümlerden alınan yönergeler verilir. Altı gruba ayrılan sınıfın canlandırmaları izlenir. Değerlendirme aşamasında öğrenciler ile ders değerlendirmesi yapılır. İlgileri canlandırma aşamasına ve nesneye verilen özgün isimlere çekilir. Her gruptan bir öğrenciden canlandırmalarındaki yönergesini okuması istenir. Öğrencilerin, Nick, Bayan Granger, Lincoln İlkokulu anahtar kelimelerini buldurarak ders ile ilgili çıkarım yapmaları sağlanır. Öğrencilere son olarak kitap gösterilir. (Burada öğrenciler kitabı okumak istemişlerdir.) Canlandırmalara dikkat çekilerek aslında kitabın içerisindeki bölümlerden canlandırma yaptıkları bilgisi verilir. Öğrencilere kitabı merak ettirme amacı gerçekleştirilmiş olup kitap, her gün belirli saatlerde okunarak sınıfta bitirilmiştir. Öğrencilere kitapta belirlenen yerlerde sorular sorulur. Disiplinler arası ilişkilerin yer aldığı sorular ve etkinlikler ( Dünya Çocuk Kitapları Haftasında ikinci sınıf öğrencilere kitaptan bir bölüm canlandırılmıştır.) hazırlanan çalışma kağıtları bu aşamada gerçekleştirilir. Öreğin, satranç bölümünde Matematiğin Aydınlık Dünyası (Sertöz, Sinan, 2009) kitabından satrancın tarihi okunarak satrançtaki kare sayısı üzerinden işlem yapıldı. Kitap bittikten sonra ise Nick ve Bayan Granger , “findel” değerlendirilir. Son olarak sözlük çalışmasının yer aldığı Türkçe ders planı uygulanır. Türkçe sözlüğün daha iyi incelenebilmesi için doküman kamera ve yansıtım aleti araç olarak kullanılmıştır. Döküman kamera ile sözlük ve yazım kılavuzundan, bilgisayar üzerinden ise TDK’nin sayfasına girilerek sözcük bulma çalışmaları yapılmıştır. Kitabı sevdikleri gibi TDKnin bilincinde artık sözcüklerin nereden geldiğini, sözcüklere nereden ulaşacaklarını bilmektedirler. Her şeyi ayrı yazan, kılavuzun -ı harfini unutmayan, hikâyenin -aharfinin üzerine düzeltme işaretini koyma farkındalığına ulaştılar. Çalışma süresinde ve bitiminde öğrencilere hazırladığım öz değerlendirme formu ile öğrencilerin uygulamadaki bireysel değerlendirmelerini almaya çalıştım. Yapılan değerlendirme sonuçları olumlu olmuştur. Sabancı Üniversitesinde düzenlenen İÖK 2015de sunulmuştur. Sözlü bildiri YAYGIN EĞİTİMDE İSTİHDAMA DOĞRU GİDEN BAŞARILI PROJELERÖzet: <Güneysu İlçe Halk Eğitim Merkezi’nde Dört yıldır Rize Valiliğinin himayelerinde Güneysu Kaymakamlığı’nın önderliğinde ve Güneysu Belediyesinin destekleriyle Güneysu Halk Eğitimi Merkezinde devam eden ve giderek büyüyen Bakır İşlemeciliği ve Ahşap Hediyelik Eşya Yapımı projesi, her geçen gün büyüyerek emin adımlarla yoluna devam ediyor. Güneysuda hünerli 20 bayan ve 10 Erkek dört yıldır devam ettirdikleri bakır işlemeciliği ve Ahşap Hediyelik Eşya Yapımı projesini emin adımlarla geleceğe taşıyor. Aldıkları siparişlerle ev ekonomilerine çok ciddi katkı sağlamanın yanında, zamanlarını değerlendirme ve el sanatı öğrenmede de örnek bir başarı sergiliyorlar. Sahiplendikleri ve dört elle sarıldıkları Bakır İşlemeciliği ve Ahşap hediyelik eşya yapımını geleceğe taşımak ve projenin devamı için el ele vererek örnek bir çalışma performansı sergiliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞANın ziyareti ile de büyük moral bulduklarını, özellikle cumhurbaşkanımızın kendilerine zaman ayırmalarından son derece mutlu olduklarını ifade eden Güneysulu hünerli eller, bu moral ve heyecanla çok daha başarılı işler çıkaracaklarına da inançlarının tam olduklarını söylediler. Mevcut Bakır İşlemeciliği Daha çok hediyelik eşya alanında kullanılıyordu. Gerek çevrenin ilgi ve ihtiyaçları gerekse projenin daha da büyümesi amacıyla yapılan Bakır İşleme ürünlerinin günlük hayatta da kullanılabilir olması için Nikel Kaplanması gerekiyordu. Bu amaçla proje için ilçemizde Nikel Kaplama sistemi kuruldu. Böylece el emeği göz nuru Bakır İşlemeli ürünler nikel kaplanarak günlük hayatta da kullanılabilir hale geldi. Dört yıla yakındır devam eden projemizde çok önemli mesafeler kaydedildi. İŞKUR desteği ile ile filizlenen proje, daha sonra DOKAnın da desteği ile makineleşti. Geçen zaman zarfında Bakır İşlemeciliği sanatını öğrenen kursiyerler artık ayaklarının üzerinde durmaya, siparişler almaya ve ev ekonomilerine katkı sağlamaya başladı. Gördük ki, küçük adımlarla başlayan projemiz yavaş yavaş büyüdü ve Güneysulu hünerli hanımlar aldıkları siparişlerle sadece İlimize değil, tüm Türkiyeye ürün vermeye başladılar. Bu büyüme bazı ihtiyaçları da doğal olarak beraberinde getirdi. Bu ihtiyaçların en başında ürünlerin hediyelik eşya alanının yanında günlük hayatta da kullanılabilir olmasıydı. Bu amaçla ilk olarak projeye Nikel Kaplama sistemini ilave edildi. Artık hünerli eller işledikleri ürünleri nikel kaplayarak her kesime hitap edecek şekle soktular. Sonuç olarak büyük bir heyecanla başlanan ve 25e yakın Güneysulu ev hanımına ciddi ekonomik katkı sağlayan Bakır İşlemeciliği projesi çok daha gelişme göstererek, nikel kaplama ve kutu tasarlama ile 10 erkeğin istihdamı sağlanmış oldu ve her kesime hitap edebilecek seviyeye ulaşmış oldu. Güneysu Bakır işlemeciliği böylece birbirini tamamlar iki ayrı proje ile çok daha anlamlı ve güçlü hale gelmiş oldu. Güneysulu hünerli eller bir taraftan Bakırı nakış nakış işliyor, diğer taraftan nikel kaplayarak günlük hayatta da kullanılır hale getiriyor ve en sonunda en güzel ahşap ve kadife kutulara koyarak Rizenin ve Ülkemizin beğenisine sunuyor. Bu sayede de ev ekonomilerine büyük ölçüde katkı sağlıyorlar. Sözlü bildiri YOLCULUĞA ÇIKAN GEOMETRİK ŞEKİLLERÖzet: <Bu çalışmada okul öncesi eğitimde disiplinlerarası yaklaşım ile özellikle 48 aylık öğrenciler üzerinde çalışılmış ve ilk etepta bu öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirmek, eğitimde kalıcılığı sağlamak amaçlanmıştır. İlerleyen süreçte ise hayat boyu öğrenmenin hedef alındığı, çocukların kendi istekleriyle, keyif alarak keşfettiği öğrenme ortamları yaratmak, alışılmışın dışında öğretim örnekleri sunarak öğrenmeyi sağlamak, gelişen ve değişen çağın çocuklarına istendik yönde davranış değişikliği sağlamada yardımcı olmak, öğrenmeyi öğrenme isteği yaratarak kalıcılığı sağlamak, etkili ve anlamlı öğrenme ortamları oluşturmak, okul öncesi eğitiminde öğrenme-öğretme sürecine yansıyan “Çoklu Zeka Kuramı’na disiplinlerarası yaklaşım modeli ile katkı sağlamak gibi kazanımlara ulaşılmıştır. Proje ilk olarak çocukların ön bilgilerinin kayıt altına alınması ile başlar. Her düşünceye müdahale edilmeksizin yer vererek, beyin fırtınası şeklinde sürdürülür. Yeterlilikler doğrultusunda konuya giriş yapmadan çocukların araştırmacı yönü sorular sorarak, merak uyandırarak ortaya çıkartılır. Bilgiyi keşfederek, oyun kanalını kullanarak, takımlar halinde çocuğun ulaşması sağlanır. Aynı konu üzerinde disiplinleri sırası ile çocuğun uygun olduğu öğrenme ortamında ulaşması için yönlendirme yapılır. İşbirliği içinde çalışan çocuklara doğaçlama ve yaratıcı ürünler ortaya çıkarmaları konusunda destekleme yapılır. Var olan konunun yaratıcılıkla yeniden nasıl boyut kazandığı gözlemlenir. Gözlemle proje süresi boyunca her disiplin için ayrı kayıtlar tutulur. Tutulan kayıtlar resim, video, powerpoint yardımıyla kaydedilir. Proje sonunda ürünler sunulur. Son bilgi değerlendirmesi yapılır. Ardından ön bilgi, son bilgi karşılaştırması ile proje sonlandırılır. Bu proje çalışması ile her öğrencinin aktif katılım gösterme imkanı bulması, öğrenme isteği uyandırması, öğretmenin rehberlik yaparak öğrenci merkezli öğrenmeye yer vermesi, çocukların farklı yeteneklerini ortaya koymalarına imkan sağlama, öğrencilerin düşüncelerine değer verme ve açığa sıkmasını sağlama, öğrencileri keşfetmeye ve araştırmaya yönlendirme, kendi öğrenmelerinde söz sahibi olmalarına imkan sağlama, durum ve davranışlarında istendik yönde katılım ve öğrenme isteği uyandırma gibi hedeflere ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ZEKâ OYUNLARI GERÇEKTEN YARATICILIĞI ETKİLEMEKTE MİDİR?Özet: <Yaratıcılık birçok bilim insanı ve araştırmacılar için ilgi odağı olmuş, bundan dolayı yaratıcılık ile ilgili birçok tanım yapılmıştır. Bu tanımlar, genellikle yaratıcılığın özellikleri ve yaratıcı bireyden beklentiler üzerine şekillenmektedir. Genel anlamda yaratıcılık, daha önce yapılmamış bir ürün oluşturmaktır. Yaratıcılık orijinal, pratik(akıcı) ve tektir. Başka bir tanımda yaratıcılık, kişinin beceri, yetenekleri, motivasyonu ve herhangi bir problemle başa çıkmada kullandığı orijinal ve pratik metotlardır. Yaratıcılıkla ilgili ülkemizde ve dünyada birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan bazıları: Peker (2013) Anaokulu çocuklarında benlik düzenleme ve otonominin, Ergen ve Köksal Akyol (2012) proje yaklaşımının, Garaigordobil ve Berrueco (2011) okul öncesi eğitim kurumuna giden çocuklara uygulanan oyun eğitim programının, çocuklarda yaratıcılığın gelişimi üzerine etkilerini incelemişlerdir. Bu çalışma, zekâ oyunları ile yapılan etkinliklerin yaratıcılığa katkısını araştırması bakımından diğer çalışmalardan ayrışmaktadır. Yurtdışında örneğin İspanya’da benzer bir çalışma bulunmasına rağmen ülkemizde böyle bir çalışma yapılmamış olması çalışmanın özgünlüğünü arttırmaktadır. Ülkemizde zekâ oyunları çok ilgi görmesinin yanı sıra okullarda ders olarak okutulmasına rağmen, yaratıcılığa etkisi araştırılmamış olması dikkate değer bir durumdur. Hâlbuki oyunlar vasıtası ile öğrenciler özgün, akıcı ve orijinal ürünler ortaya koyabilmektedir. Yapılan çalışma, Ankara ili Keçiören ve Yenimahalle ilçelerinde ilkokul 1. sınıfta öğrenim gören 66 öğrenci ile deneysel yöntem kullanılarak yapılmıştır. Çalışma grubu iki deney iki kontrol grubu olmak üzere 4 sınıfta, yapılmıştır. Araştırma kapsamında ilkokul 1. sınıfların geometri konuları deney grubunda 14 saati zekâ oyunu metodu ile ders anlatılmıştır. Kontrol grubunda sadece normal müfredata göre ders işlenmiştir. Veri toplama aracı olarak “Torrance Yaratıcı Düşünce Testi – Şekilsel Formlar” kullanılmıştır. Araştırmada ön test uygulanmış olup okul uygulaması sonunda son test uygulanarak tamamlanacaktır. Ön test sonuçlarında gruplar arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür. Uygulama sonucunda başlangıçta aynı seviyede olan öğrencilerden, deney grubunun yaratıcılık düzeylerindeki artışın daha fazla olacağı beklenmektedir. Sözlü bildiri ‘ANNE’ ÖĞRETMEN, ‘KUTSAL’ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ : METAFORİK ÇALIŞMAÖzet: <Bilim ve teknolojinin gelişimi ve küresel yaygınlaşmasındaki engellenemez yükseliş, öğrenen toplumun oluşmasını gerektirmektedir. Toplumun öğrenen hale gelebilmesinde öğretmenin önemli rolü yadsınamaz. Sünbül’ün (2001) de vurguladığı gibi her ne kadar dersin içeriği işlevsel şekilde yapılandırılsa da ders, etkin bir öğretmen tarafından yürütülmezse öğrenme çıktıları istenilen düzeyde olmaz. Toplumun gelişiminde öğretmenlerin etkililiği ve dolayısıyla öğretmenlik mesleğinin istenilen düzeyde yerine getirilmesi önemlidir. Bu çalışmada öğretmenlerin “öğretmen” ve “öğretmenlik mesleği” kavramlarına ilişkin oluşturdukları metaforların belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaca uygun olarak nitel temele dayalı betimsel araştırma deseni tercih edilmiştir. Çalışma grubu olarak Denizli ilinde MEB’e bağlı ilköğretim kurumlarında görev yapan farklı branşlardaki öğretmenler seçilmiştir. 267 öğretmen ile çalışılan bu çalışmada veri toplama aracı olarak iki bölümden oluşan açık uçlu form kullanılmıştır. Formun birinci bölümünde kişisel bilgiler (cinsiyet, kıdem, branş) kayıt altına alınmıştır. İkinci bölümde ise katılımcıların öğretmen ve öğretmenlik mesleğine yönelik algılarını belirlemeyi amaçlayan açık uçlu iki soru sorulmuştur. Açık uçlu sorulara verilen cevaplardan elde edilen veriler, içerik analizi yöntemi ile çözümlenmeye başlanılmıştır. Çözümleme aşamasında öncelikle hatalı doldurulan, benzetme ya da benzetilen yönü boş bırakılan ve benzetilen ile benzetme arasında ilişkinin kurulamadığı verilerin olduğu formlar ayıklanmıştır. Çözümlemenin sonunda temalara ayrıştırılacak olan verilerden şu ana kadar elde edilen ön bulgulara göre öğretmenin ‘anne’ye öğretmenlik mesleğinin ise ‘annelik-babalığa’ daha çok benzetildiği görülmektedir. Sözlü bildiri “AYÇA’NIN YENİ EVİ” İNTERNETTE GEZİYORÖzet: <Amaç: Birinci sınıf öğrencilerine kitaplarla ilk karşılaştıkları bu dönemde kitapları sevdirmek, kitap okuma alışkanlığı kazandırmanın yanı sıra okuduğunu anlama becerisini geliştirmek amaçlanmıştır. Kitapların yazarı ve çizeriyle bir bütün olduğunu göstermek ve ilk okunan bu kitabın inceleme çalışmasını keyifli bir biçimde tamamlamak hedeflenmiştir. Çağımızın gerektirdiği biçimde soran, sorgulayan, okuduğunu yorumlayabilen ve eleştirel düşünme becerisine sahip bireyler yetiştirmek için öğretmenlere yeni bir kapı açmak hedeflerimiz arasındadır. Bu çalışma, öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirme, eleştirel düşünme, yaratıcı yazma, görsel sunu oluşturma ve görsel sunu yapma gibi pek çok amacı barındırmaktadır. Süreç: Bu çalışma birinci ve ikinci sınıf öğrencileriyle ortak olarak yürütülür. Seçilen kitabın yarısı öğrencilere öğretmen tarafından okunur ve dinleme etkiliği yapılır. Kitabın ilk kısmı birinci sınıf öğrencileri tarafından resimlenir. Kitabın sonunu kendilerinin getirmesi istenir ve her biri bir ikinci sınıf öğrencisiyle eşleştirilir. Öğrenciler, dinledikleri bölümü eşleştikleri 2. sınıf öğrencilerine anlatarak aktarırlar. Birlikte öyküyü tamamlarlar. 2. sınıf öğrencileri kurguladıkları öyküyü yazıya dökerler. 1. sınıf öğrencileri öyküyü görselleştirir. Elektronik kitap oluşturulur. Oluşturulan bu kitapları başka bir okuldaki akranlarıyla paylaşırlar. Ürünler sergilenir. Yazılan bölümler iş birliği yapılarak öğrenciler tarafından görsellenir. Oluşturulan ürünler sergilenir. Öğrenciler okuma - yazma sürecini tamamladıktan ve bütün sesler verildikten sonra kitabı öğrencilerin okuması sağlanmış ve kendi yazdıkları sonla kitabın gerçek sonu arasındaki benzer ve farklılıklar tartışılmıştır. Öğrenciler bu etkinlikle farklı seviyedeki arkadaşlarıyla çalışma keyfini yaşamışlar, kitabı sorgulayarak ve yorumlayarak ayrıntılı bir biçimde incelemişler, iş birliği yaparak öğrenmişlerdir. Akran öğrenmesi de bu etkinliğin en önemli kazanımlarından biridir.
Sözlü bildiri ADAPTİVE AND MALADAPTİVE PERFECTİONS OF 10-12 YEARS OLDS CHİLDREN İN RELATİON TO THEİR LEVEL OF SPORT COURAGEÖzet: <Abstract Objective/Purpose: There is limited research about adaptive-maladaptive perfectionism and sport courage of children. Therefore, the purpose of this study was to examine; “Adaptive and maladaptive perfections of 10-12 years olds children in relation to their level of sport courage”. Method: Data were collected from 10-12 years old children (262 children; M=10.76 ± 0.83, 95 male, 157 female and 10 unstated) taking physical education and sport classes at state schools in İzmir/Turkey. Children were given the “Revised Version of Sport Courage Scale for Children-RSCS 28” and adapted version of the “Turkish Adaptive-Maladaptive Perfectionism Scale-TAMPS” along with a individual information form. RSCS-28 comprises 5 factors (Mastery, Determination, Assertiveness, Venturesome and Self-Sacrifice Behavior) with good psychometrics results including validity and reliability scores. Results of the Confirmatory Factor Analyses (CFA) indicated good results for RSCS-28 (χ2 (340) = 511.55, p < .01, CFİ = .94, TLİ = .94, RMSEA = .03, SRMR = .04) and Croanbach Reliability Coefficient of the RSCS-28 range between .0.68 and 0.76. The TAMPS indicated a four-factor model (Sensitivity to Mistakes, Contingent Self-Esteem, Compulsiveness and Need for Admiration) by CFA (X2=400,96, sd=267, X2/sd =1.50, RMSEA=0.04, GFİ=0.90, AGFİ=0.087, RMR=0.06, S-RMR=0.06 and CFİ=0.93). The internal consistency coefficients of four subscales were .63, .51, .63 and .66 respectively. The test-retest coefficients were .60, .61, .66 and .78. Collected data was analyzed by Pearson Correlations, Normality Tests, 2X2 (Gender: Male-Female and Level of Courage: Low and High), ANOVA as gender was significant with sport courage, One-Way ANOVA, Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U and t-tests. Results: Results indicated a number of significant results for example; 1) Females with lower points of Mastery have significantly higher points of Contingent Self-Esteem than females and males with higher points of Mastery, 2) Males with higher points of Determination have also higher points of Contingent Self-Esteem than males and females with low points of Determination, 3) Females with high points of Assertiveness have also high points of Contingent Self-Esteem than all other groups (male low and high and female low groups), 4) there was no significant difference between Venturesome and any factor of TAMPS, 5) Females and males with high points of Sacrifice Behavior have also high points of Compulsiveness than males with low points, 20) Males with high points of Sacrifice Behavior have also high points of Need for Admiration than males and females with low points of Sacrifice Behavior. Conclusion: Results indicate that TAMPS related to RSCS-28 seems to be positively correlated and statistically significant with the most factors especially Determination, Assertiveness, and Sacrifice Behavior. Future research could concentrate on the sport courage education of children in relation to their perception and behavior of the adaptive-maladaptive perfectionism in physical education, games and sports including a number of individual and social variables. Sözlü bildiri ALMAN METODU DERİN BEYİN EGZERSİZLERİ İLE UYGULAMALI ÖĞRETMEN EĞİTİMİÖzet: <Özet Hayat her geçen gün daha karmaşık hale geliyor. Bilim gelişiyor. Hayatta ayrıntı daha da önemli hale geliyor. Bu ayrıntıları yakalamak, hizmet alanını genişletmek için acilen tedbirlerin oluşması gerekmektedir. Bunun içinde insanlık neslinin daha donanımlı hale getirilmesi gerekiyor. Daha donanımlı hale getirmenin yolu ise özgür ve özgün düşünme kanallarının açık olmasında yatmaktadır. Durum bu olunca çocukların hayal kurmalarına, kurdukları hayallerde özgür olmalarına, soyut ve somut süreçlerinde prangalardan uzak kendilerini gerçekleştirmeye temel teşkil eder. Oyunlara daha da önem verilmesi gerekiyor. Derin Beyin egzersizleri görsel algı, bilişsel beceriler ve egzersizlerle beyin kapasitesinin artmasını sağlamaktadır. Egzersizlerde en önemli unsurlar, eğlence boyutunun çok etkin olması, bilimsel temellere dayalı olması, her kesimden ve her yaştan bireyler için uygun olmasıdır. Amacımız, günümüz koşullarında bireylerin refahını ve yaşam kalitesinin arttırarak, yenilikçi bir sistem ile sportif sosyal ve kültürel değişiklileri göze alıp, özel egzersizler yolu ile beyin gelişimini destekleyip kişisel gelişim ve başarıyı arttırmaktır. İşbirliği içerisinde olduğumuz bireylere eğlence, yenilik ve bilimselliğin ön planda olduğu bir bilişsel gelişim kazandırmak. Bireylerin konsantrasyon, dikkat, algı, motivasyon, yaratıcılık, koordinasyon, denge, öz güven, öz yeterlilik, stres, çabuk düşünme, karar verme hızı, problem çözme, okuma hızı, hata yapma oranı, zeka artışı, gibi önemli konularda yardımcı olarak, artı motivasyon tekniklerimiz ve yepyeni antrenman metotlarımızla yaşam boyu sağlıklı bir bilişsel ve görsel sistem sunmaktır. Günümüzde egzersizler, eğitimler ve spor, kişisel ve toplumsal sağlığı koruyucu ve geliştirici nitelikler ile önemli bir hizmet sektörü olarak kabul görmektedir. Son yıllarda görülen zihinsel antrenman ağırlıklı çalışmalar, duygusal olarak gevşeme ve rahatlamaya sebep olmakta, stres düzeyini aşağı çekilmesini sağlamakta, bireysel performansta artış sağlamaktadır. Tüm bu etkenler bilişsel antrenmanların ve önem kazanmasına neden olmuştur. Yapılan araştırmalar kısa bir süre içerisinde, bilişsel antrenmanların toplumun her alanında kullanılacağını ve bireylerin sosyal yaşamlarında, kişiliklerinde, kariyerlerinde olmakla beraber, çocukların ve öğretmenlerin gelişiminde de önemli bir rol oynayacağını göstermiştir. Özellikle Almanya, Avusturya, İsveç ve Hollanda da beyin egzersizleri antrenmanları oldukça gelişmiş ve inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Türkiyede de hızla gelişmekte ve ilerlemektedir. Yine büyük şirketler ve özellikle spor kulüpleri, spor okulları, kolejler ve bazı firmalar beyin egzersizlere büyük önem vermekte ve bu egzersizlerden yararlanmaktadırlar. Bilgiye dayalı yaşamımız beynimizin içindedir. Duyularımız aracılığıyla edindiğimiz deneyimlere anlam veren beynimizdir. Duyusal deneyimlerimiz bilgi kaynağımızdır. Beyin bu bilgi verisi olmadan çalışmaz, gelişemez. Çevremizi ve sanat eserini anlayışımız , gözün daha önceki izlenimlerinden biçim, renk, hareket ve yaşama ait bilgileri beynimizin belleğe kaydetmiş, depolamış olmasına bağlıdır. Yazılı bir metinde harflerin ve sözcüklerin dili bilen için anlam taşıması ya da notaların, melodinin , ritmin besteci ve ses sanatçısı için algı ve yaratıcı aracı olması gibi. Algı, tanımaya dayalıdır ve her zaman geçmiş deneyime bağlı olarak gerçekleşir.Görmek gözün uyarılışı ve bilginin beyin tarafından değerlenmesidir. İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SINIF, CİNSİYET VE KİNESTETİK ZEKÂ DEĞİŞKENLERİNE GÖRE BEDEN EĞİTİMİ DERSİNE YAKLAŞIMLARININ İNCELENMESİÖzet: <Yapılan bu araştırmada ilkokul öğrencilerinin sınıf, cinsiyet ve kinestetik zekâ değişkenlerine göre beden eğitimi dersine yaklaşımlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya ilkokul 3. ve 4. sınıf öğrencisi olan, yaş ortalamaları 8-11 arasında bulunan 32 kadın ve 39 erkek olmak üzere toplam 71 öğrenci katılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin beden eğitimi dersine yönelik yaklaşımlarının tespit edilmesinde, Taşmektepligil ve diğerleri (2006) tarafından yapılan “İlköğretim Okullarında Beden Eğitimi Ders Hedeflerinin Gerçekleşme Düzeyi” adlı anketten yararlanılmıştır. Öğrencilerin kinestetik zekâ puanlarının belirlenmesinde ise Saban (2001) tarafından gelişttirilmiş olan Çoklu Zekâ Kuramı Ölçeğinin “Kinestetik Zekâ Alt Boyutunda” yer alan 10 soru kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizinde SPSS 22.0 programında tanımlayıcı istatistikler ile Ki-Kare ve One Way ANOVA analizlerinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonunda öğrencilerin %42,3’ünün beden eğitimi dersinin sevmediğim bir yanı yok düşüncesinde oldukları belirlenmiştir. Öğrencilerin beden eğitimi dersini sevmeme nedenlerinin başında %25,4 ile beden eğitimi derslerinde hareketleri yapamadıkları zaman arkadaşlarının alay etmesinin, %19,7’ile de beden eğitimi derslerinde çok fazla yorulmalarının geldiği belirlenmiştir. Öğrencilerin beden eğitimi dersini sevme/sevmeme durumlarına ilişkin görüşlerinin cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği belirlenmiştir (x2: 5,439, p: ,245, p>0.05). İlkokul 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin sınıf değişkenine göre beden eğitimi dersine yaklaşımlarının da istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edilmiştir (x2: 7,503, p: ,112, p>0.05). Bunun yanında öğrencilerin kinestetik zekâ puanlarının da beden eğitimi dersine yönelik yaklaşımlar üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkiye sahip olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (F: 1,726, p: ,155, p>0.05). Elde edilen bulgulara göre, ilkokul 4. Ve 5. Sınıf öğrencilerinin beden eğitimi dersine yönelik yaklaşımları üzerinde cinsiyet, sınıf ve kinestetik zekâ değişkenlerinin önemli bir yordayıcı olmadığı söylenebilir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SPORTİF FAALİYETLERE KATILMASI VE AİLE FAKTÖRÜÖzet: <Bu çalışmanın amacı; ilkokul öğrencilerinin sportif faaliyetlere katılması, ailelerin ve okulun çocuklar üzerindeki etkileri ile sportif faaliyetlere katılım düzeylerinin incelenmesidir. Çocukların ilkokuldan itibaren sportif faaliyetlere yönlendirilmesi onlara iyi alışkanlıklar kazandırılmasında etkilidir. Sosyolojik açıdan bakıldığında sportif faaliyetlerde başarının sağlanmasında önemli noktalar aile ve okuldur. Çocukların sportif faaliyetlere katılması büyük ölçüde anne ve babaların konuya olan bakış açılarıyla ilgilidir. Ailelerin bu konudaki yaklaşımı, çocuklarının bu faaliyetlere katılıp katılmamaları noktasında neredeyse en belirleyici unsurdur. Bazı aileler, sportif faaliyetlerin çocuk gelişimi ve sosyalleşme süreci üzerindeki olumlu etkisinin bilincinde olup çocuklarının bu faaliyetlere katılmasını desteklerken bazı aileler de çocuklarının bu faaliyetlere katılmasına izin vermemektedir. Günümüzde aileler eskiye göre sportif faaliyetlere daha olumlu yaklaşmakta ve çocuklarını sportif faaliyetlere yönlendirmektedir. Halen sportif faaliyetlerin çocuğun derslerdeki başarısını engellediğini düşünen aileler bulunmakla birlikte çok sayıda aile de belirli bir ücret karşılığı çocuklarını sportif faaliyetlerle ilgili kurslara göndermektedirler. Sportif faaliyetlere katılan öğrenciler bu faaliyetler aracılığı ile duygularını ifade etme imkânı bulur. Sportif faaliyetlere katılmak öğrencilerin fiziksel olduğu kadar kişilik gelişimleri nede katkıda bulunur. Öğrenciler sportif faaliyetler ile kendilerini diğer öğrencilerle karşılaştırarak kendilerinin güçlü ve zayıf yönlerini anlamaya başlar. Bu faaliyetler sırasında kendisini başkaları ile karşılaştırır. Yeterli ve yetersiz yönlerini fark eder. Böylece sportif faaliyetler sayesinde öğrencilerin gelişmeleri daha hızlı ve daha olumlu gerçekleşir. Çalışma, 2015-2016 Eğitim-Öğretim Yılı 1. Dönemi Muğla İli Menteşe İlçesi Merkezinde bulunan ilkokul 4. Sınıf öğrencilerini kapsamaktadır. Araştırmada nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Tarama modeline göre, 5’li likert şekline göre hazırlanmış ve 20 sorudan oluşan bir anket öğrencilere uygulanmıştır. Ankete 180 öğrenci katılmıştır. Bunların 96’sı kız öğrenci 84’ü erkek öğrencidir. Yaş dağılımı olarak 47 tanesi 10 yaşında, 119 tanesi 11 yaşında, 14 tanesi 12 yaşındadır. Araştırmanın sonunda öğrencilerin, sportif faaliyetlere katılması, ailenin ve okulun öğrenciler üzerindeki etkileri ile öğrencilerin sportif faaliyetlere katılım düzeyleri incelenmiştir. Araştırmaya göre öğrencilerin % 38,3 ile her zaman sportif faaliyetlere katıldığını %56,1 ile ailelerinin her zaman sportif faaliyetlere katılmaları için destek oldukları yine öğretmenlerin öğrencileri sportif faaliyetlere katılmaları için % 53,3 ile her zaman destek oldukları ve okul idaresinin sportif faaliyetlere katılmaları için %36,1 ile her zaman destek oldukları ayrıca anne ve babanın eğitim düzeyi artıkça sportif faaliyetlere katılım oranının artmakta olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri KIRSAL KESİMDE YAŞAYAN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BEDENSEL ZEKÂ DÜZEYLERİNİN VE BEDEN EĞİTİMİ DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARININ YAŞ VE CİNSİYET DEĞİŞKENLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Yapılan bu araştırmada kırsal kesimde yaşayan ilkokul öğrencilerinin bedensel zekâ düzeylerinin ve beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya Burdur ilinin Ağlasun ilçesinde bulunan ilkokullarda öğrenci olan, 8-11 yaş grubunda bulunan 26 kadın ve 34 erkek olmak üzere toplam 60 ilkokul öğrencisi katılmıştır. Araştırmaya katılan ilkokul öğrencilerinin kinestetik zekâ puanlarının tespitinde Saban (2001) tarafından gelişttirilmiş olan Çoklu Zekâ Kuramı Ölçeğinin “Kinestetik Zekâ Alt Boyutunda” yer alan 10 soru kullanılmıştır. Öğrencilerin beden eğitimi dersine ilişkin tutum düzeylerinin tespit edilmesinde ise Güllü ve Güçlü (2009) tarafından geliştirilen “Beden Eğitimi Dersi Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizlerinde SPSS 22.0 programında frekans, Independent t Test, One Way ANOVA ve pearson korelasyon analizlerinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonunda, öğrencilerin beden eğitimi dersine yönelik tutum puanlarının yüksek, kinestetik zekâ puanlarının ise orta düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin kinestetik zekâ puanlarının ve beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının cinsiyetlerine göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edilmiştir (p>0.05). benzer şekilde öğrencilerin yaş gruplarına göre beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermediği belirlenmiştir (p>0.05). Buna karşılık öğrencilerin kinestetik zekâ puanlarının yaş gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (p<0.05). Buna göre, en yüksek kinestetik zekâ puanına 11 yaşındaki öğrencilerin sahip olduğu, bunu sırasıyla 10, 8 ve 9 yaşındaki öğrencilerin takip ettiği belirlenmiştir. Sonuç olarak kırsal kesimde yaşayan ilkokul öğrencilerinin beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının yüksek, kinestetik zekâ puanlarının ise orta düzeyde olduğu, öğrencilerin beden eğitimi dersine yönelik tutumları üzerinde cinsiyet ve yaş unsurunun önemli birer yordayıcı olmadığı, buna karşılık kinestetik zekâ puanının yaşa paralel olarak artış gösterdiği söylenebilir. Poster bildiri KIRSAL KESİMDE YAŞAYAN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BEDEN EĞİTİMİ DERSİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Yapılan bu araştırmada, kırsal kesimde yaşayan ortaokul öğrencilerinin beden eğitimi dersi hakkındaki görüşlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya 2015-2016 eğitim ve öğretim yılında Burdur ilinin Ağlasun ilçesinde bulunan ortaokullarda öğrenim görmekte olan 63 kadın ve 56 erkek olmak üzere toplam 119 öğrenci katılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin beden eğitimi dersi hakkındaki görüşlerinin belirlenmesinde Çamlıca (208) tarafından geliştirilmiş olan anket kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizinde SPSS 22.0 veri analiz programında frekans analizinden yararlanılmış, bu kapsamda araştırmaya katılan öğrencilerin anket sorularına verdikleri cevapların yüzdesel dağılımları değerlendirilmiştir. Araştırmanın sonunda öğrencilerin büyük bir bölümünün “Beden Eğitimi dersine ayrılan ders saati çok azdır” , “Beden Eğitimi dersi bana başkalarının haklarına saygı göstermeyi öğretiyor”, “Beden Eğitimi dersi fiziksel/ruhsal gelişimime yardımcı oluyor” , “Beden Eğitimi dersi, spora yönelik yeteneklerimi görmemi sağlıyor”, “Beden Eğitimi dersi, sınıf içi arkadaşlık ilişkilerimi geliştirmemi sağlıyor ”, “Beden Eğitimi dersi, grup ortamında daha girişken olmamı sağlıyor” , “Beden Eğitimi dersi, spor kültürünün gelişmesini sağlıyor” , “Beden Eğitimi dersi, liderlik yeteneğimi keşfetmemi ve geliştirmemi sağlıyor” , “Beden Eğitimi dersi, boş zamanlarımda spor yapma alışkanlığı kazanmamı sağlıyor ”, “Beden Eğitimi dersi, kendime güven duygumun artmasını sağlıyor ”, “Beden Eğitimi dersi, diğer dersleri daha çok sevmemi sağlıyor”, “Beden Eğitim dersi, çevreme sevgi ve saygı duygularımın artmasını sağlıyor”, “Beden Eğitimi dersi, okul yaşamıma zenginlik (değişiklik) katıyor”, “Beden Eğitimi dersi, sınıf/okul içi kurallara uyma alışkanlıkları kazanmamı sağlıyor”, “Beden Eğitimi dersi, arkadaşlarımla yardımlaşma duygu ve alışkanlıklarımın gelişmesine yardımcı oluyor”, “Beden Eğitimi dersi, kendime sevgi ve saygı duygularımın artmasını sağlıyor”, “Beden Eğitimi dersi, dengeli beslenme alışkanlığı kazanmamı sağlıyor” görüşlerine katıldıkları tespit edilmiştir. Buna karşılık öğrencilerin “Beden Eğitimi dersi, diğer dersleri daha çok sevmemi sağlıyor” ve “Beden Eğitimi dersi, sınıf dışı arkadaşlık ilişkilerimi geliştirmemi sağlıyor” görüşlerine katılma konusunda kararsız oldukları tespit edilmiştir. Sonuç olarak kırsal kesimde yaşayan ortaokul öğrencilerinin beden eğitimi dersine yönelik yaklaşımlarının genel olarak olumlu olduğu, beden eğitimi dersinin faydalarına ilişkin yeterli bilgi düzeyine sahip oldukları söylenebilir. Sözlü bildiri LİFE SATİSFACTİON OF 10-12 YEARS OLDS CHİLDREN İN RELATİON TO THEİR LEVEL OF SPORT COURAGEÖzet: <Abstract Objective/Purpose: There is limited research about life satisfaction and courage of children in relation to their sport participation and a number of individual variables. Therefore, the purpose of this study was to examine; Life “Satisfaction of 10-12 Years Olds Children in relation to Their Level of Sport Courage” including various individual variables. Method: Data were collected from 10-12 years old children (180 children; M=10.21 ± 0.46, 85 male and 95 female) taking physical education and sport classes at state schools in İzmir/Turkey. Children were given the “Revised Version of Sport Courage Scale for Children-RSCS 28” (Konter, Ng & Bayansalduz, 2013) and adapted version of the “The Brief Multidimensional Students’ Life Satisfaction Scale (BMSLSS)” (Siyez & Kaya, 2008) along with a demographic information form. RSCS-28 comprises 5 factors (Mastery, Determination, Assertiveness, Venturesome and Self-Sacrifice Behavior), as the SMSLSS (Family, Friends, School, Self, and Living Environment). The BMSLSS scores had acceptable test-retest reliability (r = .82) and internal consistency (r = .89). Item-total correlations varied from .64 to .78. The BMSLSS had a significant correlation with the Children’s Depression Inventory and the Piers Haris Self-Concept Scale. Collected data was analyzed by Pearson Correlations, Normality Tests, One-Way ANOVA, Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U and t-tests. Results: Results indicated that; a) children with higher points of Mastery have a significantly higher points of Total Life Satisfaction than children with lower points of Mastery, b) there was no significance between Determination and Life Satisfaction, c) children with higher points of Assertiveness have a significantly higher points of Total Life Satisfaction than children with lower points of Assertiveness-a specially related to family, friends and living environment sub dimensions of the life satisfaction, d) there was no significance between Venturesome and Life Satisfaction. However, relationship was reverse and close to the significant (p<.17), e) there was no significance between Total Courage and Total Life Satisfaction. Conclusion: Results indicate that Life Satisfaction related to sport courage seems to be very important for the 10-12 years old children including their a number of variables. Future research could concentrate on the sport courage education of children to increase their life satisfaction. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN DERS DIŞI SPORTİF FAALİYETLERE KATILIM DÜZEYLERİ VE SORUNLARIÖzet: <Bu araştırmada, ortaöğretim öğrencilerinin ders dışı sportif faaliyetlere katılım düzeylerinin ve sorunlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya Denizli, Isparta ve Burdur illerinde öğrenci olan 835 ortaöğretim öğrencisi katılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizlerinde SPSS 15.0 programı kullanılmıştır. Veri toplama aracında yer alan tüm sorulara verilen cevapların yüzdesel dağılımlarının belirlenmesinde frekans analizinden yararlanılmıştır. Araştırma problemlerini test etmek ve değişkenler arasındaki farklılıkların belirlenmesinde ise ki-kare analizinden faydalanılmıştır. Araştırma verilerinin toplanmasında Selçuk (2006) tarafından geliştirilen ve toplam 19 sorudan oluşan anket kullanılmıştır. Ankette yer alan ilk 10 soru ile katılımcıların sahip oldukları bazı demografik özelliklerin (cinsiyet, sınıf, anne mesleği, baba mesleği, spora başlama yaşı, ailedeki birey sayısı, ailenin ekonomik durumu, ailenin spor yapma konusundaki teşvik durumu, öğrencilerin ders dışında katıldıkları spor türü) belirlenmesi amaçlanmaktadır. Ankette yer alan diğer sorular ile öğrencilerin ders dışı spor etkinliklerine katılma amaçları, ders dışı spor etkinliklerine katılımı teşvik eden unsurlar ve ders dışı spor etkinliklerine katılımı engelleyen unsurların belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın sonunda, öğrencileri ders dışı spor etkinliklerine teşvik eden bireylerin başında ailenin ve beden eğitimi öğretmeninin geldiği tespit edilmiştir. Öğrencilerin ders dışı spor etkinliklerinde en fazla karşılaştıkları sorunların başında okuldan izin alamama, ailelerin derslere önem vermeleri ve çocuklarını spora yönlendirmemeleri, spor saha ve malzemelerinin yetersiz olmasının geldiği tespit edilmiştir. Öğrencilerin ders dışı spor etkinliklerine katılımlarında baba mesleği, ailedeki birey sayısı ve öğrencilerin cinsiyetlerinin anlamlı birer belirleyici oldukları tespit edilmiştir. Buna karşılık, anne mesleği ve sınıf değişkenlerinin ders dışı spor etkinliklerine katılım üzerinde anlamlı bir etkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak, bazı sosyo-demografik değişkenlerin ortaöğretim öğrencilerinin ders dışı spor etkinliklerine katılım düzeylerini, beklentilerini ve amaçlarını etkileyen bir unsur olduğu bulunmuştur. ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BEDENSEL ZEKÂ VE CİNSİYET DEĞİŞKENLERİNE GÖRE BEDEN EĞİTİMİ DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİ (ISPARTA İLİ ÖRNEĞİ)Özet: <Yapılan bu araştırmada ortaokul öğrencilerinin beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının cinsiyet değişkenine ve kinestetik zekâ düzeyine göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya 10-14 yaş grubunda bulunan 59 kadın ve 43 erkek olmak üzere toplam 102 ortaokul öğrencisi katılmıştır. Öğrencilerin bedensel zekâ puanlarının tespit edilmesinde Saban (2001) tarafından geliştirilen Çoklu Zekâ Kuramı Ölçeğinin “Kinestetik/Bedensel Zekâ” alt boyutundaki 10 soru kullanılmıştır. Öğrencilerin beden eğitimi dersine ilişkin tutum düzeylerinin belirlenmesinde ise Güllü ve Güçlü (2009) tarafından geliştirilen “Beden Eğitimi Dersi Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen verilerin istatistiksel analizlerinde SPSS 22.0 veri analiz programında tanımlayıcı istatistikler ile Independent t Test ve pearson korelasyon analizlerinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonunda öğrencilerin kinestetik zeka puanlarının35,95±6,441 puan, beden eğitimi dersine yönelik tutum ölçeğinden aldıkları puan ortalamasının ise 140,05±24,221 puan olduğu belirlenmiştir. Kinestetik zekâ ölçeğinden alınabilecek en yüksek puanın 50, beden eğitimi dersine yönelik tutum ölçeğinden alınabilecek en yüksek puanın 175 olduğu göz önünde bulundurulduğu zaman, araştırmaya katılan öğrencilerin kinestetik zekâ düzeyleri ile beden eğitimi dersine yönelik tutum puanlarının yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının ve kinestetik zekâ düzeylerinin cinsiyet değişkenine göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edilmiştir (p>0.05). Buna karşılık öğrencilerin kinestetik zekâ puanları ile beden eğitimi dersine yönelik tutum puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif yönde bir ilişki olduğu belirlenmiştir (p<0.05, r: ,519). Elde edilen bu bulguya göre, öğrencilerin kinestetik zekâ puanları arttıkça beden eğitimi dersine yönelik tutumlarının da olumlu yönde geliştiği sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak, ortaokul öğrencilerinde cinsiyetin beden eğitimi dersine yönelik tutumlar üzerinde önemli bir yordayıcı olmadığı, buna karşılık kinestetik/bedensel zekânın beden eğitimi dersine yönelik tutum üzerinde önemli bir belirleyici olduğu söylenebilir. ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN CİNSİYET VE BEDENSEL ZEKÂ DÜZEYLERİNE GÖRE BEDEN EĞİTİMİ DERSİNE YAKLAŞIMLARININ İNCELENMESİÖzet: <Yapılan bu araştırmada ortaokul öğrencilerinin cinsiyet ve bedensel zekâ düzeylerine göre beden eğitimi dersine yaklaşımlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya 10-14 yaş grubunda bulunan 57 kadın ve 39 erkek olmak üzere toplam 96 ortaokul öğrencisi katılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin bedensel zekâ puanlarının belirlenmesinde Saban (2001) tarafından geliştirilen Çoklu Zekâ Kuramı Ölçeğinin “Kinestetik Zekâ Alt Boyutunda” yer alan 10 sorudan yararlanılmıştır. Öğrencilerin beden eğitimi dersine yönelik yaklaşımlarının tespit edilmesinde ise Taşmektepligil ve diğerleri (2006) tarafından yapılan “İlköğretim Okullarında Beden Eğitimi Ders Hedeflerinin Gerçekleşme Düzeyi” adlı anket kullanılmıştır. Elde edilen verilerin istatistiksel analizlerinde SPSS 22.0 programında frekans, Ki-Kare ve One Way ANOVA analizlerinden yararlanılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin %61,5’inin beden eğitimi dersinin sevmediğim bir yanı yok düşüncesine sahip oldukları belirlenmiştir. Öğrencilerin beden eğitimi dersinden hoşlanmama nedenlerinin başında derste çok fazla yorulma (%22,9) ve derste hareketleri yapamadıkları zaman arkadaşlarının alay etmesi (%8,3) gibi problemlerin geldiği tespit edilmiştir. Öğrencilerin beden eğitimi dersini sevme/sevmeme nedenlerinin bedensel zekâ puanına göre karşılaştırılmasına ilişkin One Way ANOVA analiz sonuçları değerlendirildiği zaman, öğrencilerin bedensel zekâ düzeylerine göre beden eğitimi dersini sevme/sevmeme durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir (p>0.05). Öğrencilerin beden eğitimi dersini sevme/sevmeme nedenlerinin cinsiyet göre karşılaştırılmasına ilişkin Ki-Kare analiz sonuçları değerlendirildiğinde, öğrencilerin beden eğitimi dersini sevme/sevmeme durumlarının cinsiyetlerine göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (p>0.05). Elde edilen bu bulgulara göre, ortaokul öğrencilerinde bedensel zekânın ve cinsiyet değişkeninin beden eğitimi dersine yönelik öğrenci yaklaşımlarını yordamada anlamlı bir etkisinin olmadığı söyleyebilir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DERS DIŞI SERBEST ZAMAN TERCİHLERİNİN SOSYO-EKONOMİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Yapılan bu araştırmada ortaokul öğrencilerinin ders dışı zamanlarında tercih ettikleri serbest zaman etkinlikleri üzerinde sosyo-ekonomik özelliklerin etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya 2015-2016 eğitim ve öğretim yılında Tarsus Ortaokulu’nda öğrenim görmekte olan 77 kadın ve 74 erkek olmak üzere toplam 151 öğrenci katılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin ders dışı serbest zaman etkinlik tercihlerinin belirlenmesinde Tel (2007) tarafından geliştirilen anket kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizlerinde SPSS 22.0 veri analiz programında Frekans ve Ki-Kare analizleri kullanılmıştır. Araştırmanın sonunda öğrencilerin serbest zamanlarında tercih ettikleri dinlenme, kitap, dergi ve gazete okuma, müzik dinleme, TV veya video izleme, çarşı-pazar gezme ve alışveriş yapma, spor yapma ve spor yarışmaları izleme, sosyal ve kültürel faaliyetlere katılma, komşu veya akraba ziyaretlerine gitme, arkadaşları ile gezme, kafeteryaya gitme, ava gitme ve internette vakit geçirme sıklıklarının sosyo-ekonomik durumlarına göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermediği tespit edilmiştir (p>0.05).Buna karşılık öğrencilerin serbest zamanlarında sinema ve tiyatroya gitme, aile ile vakit geçirme ve hobileri (sevdiği işlerle) ile ilgilenme düzeylerinin sosyo-ekonomik özelliklerine göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir (p>0.05). Elde edilen bulgulara göre sosyo-ekonomik durumu yüksek olan öğrencilerin serbest zamanlarında sinema ve tiyatroya gitme, aile ile vakit geçirme ve hobileri (sevdiği işlerle) ile ilgilenme düzeylerinin sosyo-ekonomik durumu düşük olan öğrencilere kıyasla daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak, ortaokul öğrencilerinde sosyo-ekonomik özellikler serbest zaman tercihlerini düşük düzeyde de olsa etkilediği söylenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARININ BELİRLENMESİÖzet: <ÖZET Üniversite yaşamı bireylerin yaşamında önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Üniversite eğitimi mesleki eğitimin yanı sıra kişilik gelişiminde, bireysel yaşamda ve sağlık davranışlarında da değişimlere neden olmaktadır. Gençlik dönemine rastlayan üniversite yıllarında öğrenciler, alıştıkları aile ortamından ayrılmaları, dış etkilere açık hale gelmeleri ve kendi özgür seçimlerini belirgin biçimde yapıyor olmaları nedeniyle sağlıklarını olumsuz yönde etkileyecek yaşam biçimi geliştirebilir. Gençlerin bu yaşam biçimini üniversite öğrenimi sonrasına taşımaları da olasıdır. Toplumların sağlık düzeyi, toplumda sağlıklı bireylerin çoğunlukta olması ile ölçülür. Günümüz sağlık anlayışı; birey, aile ve toplumun sağlığını koruyan, sürdüren ve geliştiren sağlık merkezli bakım yaklaşımını öngörmektedir. Bu anlayış; bireyin iyilik halini koruyacak, sürdürecek ve geliştirecek davranışlar kazanması ve kendi sağlığı ile ilgili doğru kararlar almasını sağlamak üzerine dayandırılmıştır. Bu araştırma, sınıf öğretmenliği öğrencilerinin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak gerçekleştirildi. Araştırmanın evrenini; 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar yarı yılında Muğla’da Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinin ,Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde okuyan öğrenciler , örneklemi ise bu öğrencilerden basit rastgele örneklem seçim yöntemiyle seçilen 150 öğrenci oluşturdu. Verilerin toplanmasında,BOZHÜYÜK(2010) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış,52 sorudan ve 4lü likert tipinden oluşan,alfa değeri yeterli düzeyde olan Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği (SYBDÖ) kullanıldı. Veriler bilgisayar ortamında yüzdelik, Anova ve student t testi kullanılarak değerlendirildi. Elde edilen bulgular literatür çerçevesinde yorumlanarak önerilerde bulunulmuştur. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BEDEN EĞİTİMİ DERSİNİN ÖĞRETİMİNDE KARŞILAŞTIKLARI GÜÇLÜKLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Eğitimin genel amacı bireyleri istendik davranışlara göre yetiştirmektir. Okulda verilen eğitim ile bireylerin beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı bir şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere sahip olması amaçlanır. Beden eğitimi dersi de insanın fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimini amaç edinen ve genel eğitimin tamamlayıcısı ve ayrılmaz bir parçası olarak görülen bilinçli ve planlı faaliyetler ile amaçlanan hedefi gerçekleştirmeye yönelik etkinliklerden oluşur. Bu nedenle Beden Eğitimi dersinin ilkokul programlarında yeterince yer alması ve etkin bir şekilde işlenmesi oldukça önemlidir. Okullarda spor alanı ve spor sahasının bulunması veya okul bahçesinin dersin işlenişine uygun olması Beden Eğitimi öğretim programının etkili bir şekilde gerçekleştirilmesine yardımcı olacaktır. Aynı zamanda araç ve gereçlerin olması öğrenmeyi kolaylaştıracağı gibi bunların eksikliği de öğrenmeyi zorlaştıracak ve öğretmene güçlükler oluşturabilecektir. Beden Eğitimi dersinin kazanımlarının gerçekleşmesinde yapılacak tüm etkinlikler ve kullanılacak tüm araç ve gereçler öğretmenlerin rehberliğinde gerçekleşeceği için öğretmenin bilgi ve donanım bakımından yeterli düzeyde olması oldukça önemlidir. Atatürk’ün de dediği gibi “Bir Milletin Sporda Gösterdiği Azim Onun Geleceğini Yükseltir.” Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin Beden Eğitimi dersinin öğretiminde yaşadıkları güçlükleri belirlemektir. Araştırma durum çalışması olarak adlandırılabilecek nitel bir çalışmadır. Çalışmada Ordu ilinde görev yapan 12 sınıf öğretmeninin görüşlerine yer verilmiştir. Öğretmen görüşlerini belirlemek için yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunun hazırlanmasında literatür incelenmiş, uzman görüşüne başvurulmuş, form çalışma grubu dışında başka bir gruba uygulanarak anlaşılırlığı test edilmiştir. Sınıf öğretmenleri ile yapılan görüşmeler ses kayıt cihazına kaydedilerek iki farklı uzman tarafından analiz edilmiştir. Uzmanlar görüşmelerden elde edilen verileri birbirlerinden bağımsız kodlamışlardır. Uzmanların kodlamalarının tutarlı olduğu sonucuna varılmıştır. Sınıf öğretmenlerinin Beden Eğitimi ve öğretiminde karşılaştıkları güçlükler alan yazın ışığında tartışılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ENGELLİ ÖĞRENCİLER AÇISINDAN OYUN VE FİZİKİ ETKİNLİKLER DERSİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: <Ülkelerin hızla gelişen ve değişen yaşamıyla çocuklar ister istemez yeri geldiği zaman bir takım olumsuz olgularla karşı karşıya kalmaktadırlar. Çocukların bu yaş dönemlerinde oyun kavramı önem kazanmaktadır. Genellikle toplumdan soyutlanmış olarak yaşayan ve öz bakımlarında yetersiz kalan engelli çocuklar için kapsamlı bir eğitim verilmesi önem taşımaktadır. Engelli olmak bir anlamda yaşamın tümünü engelle birlikte yaşamaktır. Engelli ebeveyne ve öğretmene çok büyük görevler düşmektedir. Bu gelişmelerin etkisi altında çocuk temel eğitiminde önemli bir yeri olan oyun ve fiziki etkinlikler dersi özel ihtiyaçları olan çocukların eğitiminde de oldukça etkili ve önemli hale gelmiştir. Bu derslerde yer alan etkinliklerin; normal çocukların gelişiminin yanında engelli çocukların gelişiminde ve kendini topluma kabul ettirmesinde olumlu yararlar sağlamaktadır. Bu çalışma, sınıf öğretmenlerinin engelli öğrenciler açısından oyun ve fiziki etkinlikler dersine yönelik görüşlerini tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan mülakat yöntemi kullanılarak, Gaziantep ilinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi okullarda görev yapan 20 öğretmenden elde edilen veriler içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Sonuç olarak, öğretmenlerin çoğunluğunun derslerde engelli öğrencilerin eğitimine yönelik olarak kullanılan araç-gereçlere ulaşma konusunda bir takım problemlerle karşılaştıkları, engellilere yönelik olarak daha önce herhangi bir eğitim almadıklarını ve bundan dolayı yapılan etkinliklerin verimsiz geçtiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca çalışmaya katılan öğretmenler oyun ve fiziki etkinlikler dersinin engellilere dönük olarak, daha etkili ve verimli olabilmesi için; ders araç-gereçlerinin temini konusunda okullara destek olunması, fiziki ve çevre şartlarının giderilmesi, engelliler için özel oyun alanlarının açılması, dersin daha verimli hale getirilmesi için bu derse beden eğitimi öğretmenlerinin ya da özel eğitim uzmanlarının girmesi, sınıf öğretmenlerinin konuyla alakalı hizmeti içi eğitim kursları alması, engellilere yönelik yapılan etkinliklerin çeşitlendirilmesi ve engellilere yönelik olarak oyun kitaplarının müfredatta olması gerektiği yönünde görüş belirtmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN OYUN VE FİZİKSEL ETKİNLİKLER DERSİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ VE BU DERSTEN BEKLENTİLERİÖzet: <Bu araştırma ile, 2012 -2013 Eğitim-Öğretim yılından itibaren uygulanmaya başlayan Oyun ve Fizikî Etkinlikler dersinin verimliliğini arttırmaya yönelik, öğretmen görüşleri ve bu dersten beklentilerinin neler olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini, 2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılı Güz Döneminde Denizli’de farklı imkanlara sahip ilkokullarda görev yapan gönüllü on bir sınıf öğretmeni oluşturmuştur. Araştırma verilerine, araştırmaya katılan öğretmenlere sorulan yarı yapılandırılmış sorulara verilen cevaplar ses kaydı yapılarak elde edilmiştir. Elde edilen ses kaydındaki cümleler değiştirilmeden word belgesi olarak yazılmıştır. Daha sonra içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. İçerik analizinde temelde yapılan işlem, birbirine benzeyen verileri belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirmek ve bunları okuyucunun anlayabileceği bir biçimde düzenleyerek yorumlamaktır. Bulguları; Öğretmenlerin, Oyun Ve Fiziki Etkinlikler Dersi Öğretim Programının kazanımları ve etkinlikleri ile ilgili bilgilerinin yetersiz olduğu öğretmen görüşlerinden belirlenmiştir. Okul bahçelerinin alan olarak yetersiz olduğu, Oyun Ve Fiziki Etkinlikler Dersinde diğer derslere yer verildiği yine öğretmen görüşlerinden anlaşılmıştır. Sınıf öğretmenlerinin bu dersten beklentileri; spor salonlarının yapılması, oyun ve fizikî etkinlikler dersine ilişkin araç-gereç ve malzemenin sağlanması, ilkokul 1-4 sınıflara sınıf öğretmeni yerine bu derse beden eğitimi ve oyun öğretimi branş öğretmenlerinin girmesi, bu derse sınıf öğretmenlerinin girmeye devam etmesi durumunda ise öğretmenlerin bu derse yönelik seminer ve hizmet içi eğitim kursları ile iyi bir eğitimden geçirilmesi, öğretmenlerin bu dersten beklentileri arasındadır. Üç yıldır uygulanmakta olan Oyun ve Fiziki Etkinlikler dersinin kazanımlarına uygun olarak işlenmediği, alt yapı hazırlanmadan böyle bir dersin uygulanmaya başlandığı ve halen derse yönelik araç- gereç eksikliğinin devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN OYUNLA ÖĞRETİM HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Oyunun bireylerin gelişimi üzerinde büyük önemi bulunmaktadır. Çocuklar, oyun ile öğrendikleri tüm bilgi ve becerilerini günlük yaşamında uygulayarak yaşantısına yön verirler. Çocuk çevresini oyun ile tanır ve akranlarıyla olan ilişkilerini böylece devam ettirir. Böylece bir takım ihtiyaçlarını oyunla giderme yoluna gider. Bu çalışma, Sınıf öğretmenlerinin oyunla öğretim hakkındaki görüşlerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada sınıf öğretmenlerinin oyunla öğretim hakkındaki genel düşünceleri, oyun ile öğretim yapıp yapmadıkları, oyunun öğrenme üzerindeki etkileri, öğretimde kullanmış oldukları oyun çeşitleri, oyununun okuma alışkanlığı kazandırmadaki etkileri ve öğretmenlerin oyunla öğretim hakkındaki önerilerinin neler olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan mülakat yöntemi kullanılarak Gaziantep il sınırları içerisindeki ilkokullarda görevli 50 sınıf öğretmeninden elde edilen veriler, içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Araştırma grubu, çoğunlukla diğer derslerin de oyunla öğretilmesi yönünde görüş bildirmişlerdir. Ayrıca çalışmaya katılan sınıf öğretmenleri, programın yeniden düzenlenmesi, hizmet içi eğitim kurslarının verilmesi, ders araç-gereci temin edilmesi, fiziki şartların sağlanması, etkinliklerin öğretime uygun olması, oyunla ilgili ders materyallerinin verilmesi biçiminde temalarının ön planda tutulması gerektiği yönünde görüş belirtmişlerdir. Sonuç olarak araştırmaya katılan sınıf öğretmenleri oyunun çocukların gelişimi üzerinde önemli etkileri olduğunu belirtirken, oyunun derste öğrencilerin verimini arttırdığını, öğrenmenin hızlı ve kolay olduğunu ve oyunun çocukların derse karşı ilgisini arttırdığını ve tüm derslerde oyunla öğretim tekniğini kullandığı yönünde görüş ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ FİZİKSEL AKTİVİTE DÜZEYLERİÖzet: <Günümüzde insanlar kilo vermenin veya sağlıklı olmanın yollarını fiziksel aktivitelerin dışındaki alanlarda aramaktadır. Halbuki düzenli fiziksel aktivitenin günlük yaşantıda alışkanlık haline getirilip hayat boyu devam ettirilmesi öncelikle birey, sonra da toplum sağlığı açısından son derece önemli bir konudur. Son yıllarda yapılan araştırmalar, gelişen teknoloji ile birlikte bireylerin fiziksel aktivite düzeyinin azaldığına ve buna bağlı olarak obezite, diabet, kalp ve dolaşım sistemi rahatsızlıkları gibi pek çok hastalığın arttığına işaret etmektedir. Bunlara ek olarak, sağlıksız beslenme ilköğretim düzeyinde bile tehlikeli boyutlara ulaştığından, ilgili kurumlar dünya genelinde fast food ve snack denilen çabuk ve ayakta yenilen besinleri ve bisküvi, cips gibi atıştırma ürünlerini okullarda yasaklamaya başlamıştır. Yapılan araştırma sonuçları çocukluk ve ergenlik yıllarında yapılan yüksek düzeyde fiziksel aktivite ile yetişkinlikteki aktivite düzeyi arasında olumlu bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Fiziksel aktivite alışkanlığı nasıl sonraki yıllara taşınıyorsa, sedanter yaşam tarzı da çocuklukta benimsendiğinde, yetişkinlikte de kendini göstermektedir. Bundan dolayı, düzenli fiziksel aktivite biçimleri gösteremeyen çocukların, yetişkinliklerinde de sedanter bireyler olma riski taşıyacakları bir gerçektir. Dünya ile birlikte ülkemizde de konuya ilişkin projeler geliştirilmekte ve fiziksel aktivitenin önemi vurgulanarak yaygınlaştırılmasına gayret edilmektedir. İlkokullar ve ortaokullar haftalık ders çizelgesinde Oyun ve Fiziki Etkinlikler dersine ilk 3 sınıfta 5 ders saati ayrılması da konuya ilişkin hassasiyetin göstergelerindendir. Sürecin başarılı olması sınıf öğretmenlerinin derse ilişkin donanımları ve gereken önemin verilmesi ile doğrudan bağlantılıdır. Bülent Ecevit Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı öğretmen adayları ile gerçekleştirilecek çalışmanın amacı Sınıf öğretmeni adaylarının fiziksel aktivite düzeylerini belirlemektir. Öğretmen adaylarına sorulacak açık uçlu sorulara verilen cevaplarda belirtilen aktivitelerin MET değerleri bulunarak harcadıkları kalori hesaplanarak ile fiziksel aktivite durumları belirlenecek ve konuya ilişkin öneriler getirilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ EĞİTİMİ ANABİLİM DALI ÖĞRENCİLERİNİN “SPORA” YÖNELİK TUTUMLARININ DEĞİŞİK FAKTÖRLERCE BELİRLENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenliği eğitimi öğretmen adaylarının “Spora” yönelik tutumlarını belirlemede; sınıf, cinsiyet, geçmişte spor yapma, spor yapmadılarsa nedeni, düzenli olarak spor yapma, sporla ilgilenme durumları ve ailede spor yanların olmasının etkisini bu değişkenler açısından belirlemektir. Araştırmanının evrenini 2015-2016 akademik yılında Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğrenim gören sınıf öğretmeni adayları oluşmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise, yukarıda belirtilen Üniversitenin ilgili bölümünde öğrenim gören öğrencilerden seçkisiz olmayan amaç örnekleme metodu ile belirlenen 380 öğretmen adayından oluşturmuştur. Bu çalışmada, ilgili literatür taranmış ve uzman görüşü alınarak araştırmacı tarafından geliştirilmiş olan “Sınıf Öğretmeni Adaylarının Spora Yönelik Tutum Ölçeği” (SÖASYTÖ) kullanılmıştır. Bu araştırmada, kişisel bilgilere yönelik 7, Spora yönelik tutumlarını belirmek için 27, toplamda 34 sorudan oluşan likert tipi anket uygulanmıştır. Sınıf öğretmeni adaylarının “Spora” yönelik tutumlarını değişik faktörlerce belirleme ölçeğinin güvenirlik katsayısı (Cronbach alpha) .92 olarak bulunmuştur.. Ölçek faktör analizine tabi tutulduğunda KMO katsayısı 0.92, Bartlett Testi 4694,420 olarak hesaplanmış ve bu sonuç 0,000 düzeyinde anlamlı bulunmuştur. Buradan hareketle ölçeğin güvenirliğinin oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Sınıf öğretmenliği eğitimi öğretmen adaylarının “Spora” yönelik tutumlarında, cinsiyete göre spor tutumuna yönelik bağımsız grup t-testi incelendiğinde sınıf öğretmeni adaylarının cinsiyete bağlı olarak spora yönelik tutumlarına bakıldığında kadınların lehine istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu anlaşılmaktadır. Sınıf düzeyine göre spora yönelik tutumların tek yönlü varyans analizi incelendiğinde, sınıf öğretmeni adaylarının spora yönelik tutumları ile okudukları sınıf düzeyleri arasındaki farkı belirlemek amacıyla yapılan varyans analizi sonucunda, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu farklılığın kaynağını belirlemek amacıyla yapılan Tukey Testi sonucunda, birinci sınıf öğrencilerinin tutumları, ikinci sınıf öğrencilerinin tutumlarına göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Sınıf öğretmenliği eğitimi öğretmen adaylarının geçmişte spor yapmaya göre spora yönelik tutumların tek yönlü varyans analizi incelendiğinde, sınıf öğretmeni adaylarının spora yönelik tutumları ile geçmişte spor yapma durumları arasındaki farkı belirlemek amacıyla yapılan varyans analizi sonucunda, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu farklılığın kaynağını belirlemek amacıyla yapılan Tukey Testi sonucunda, geçmişte hiç spor yapmayan öğrencilerin tutumları bazen ara sıra ve her zaman yapan öğrencilerin tutumlarına göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Spor yapmama, düzenli olarak spor yapma, sporla ilgilenme durumlarına göre, ailenin spor yapma durumlarına göre, spora yönelik tutumların tek yönlü varyans analizi incelendiğinde sınıf öğretmenliği eğitimi öğretmen adaylarının spora yönelik tutumları arasındaki farkı belirlemek amacıyla yapılan varyans analizi sonucunda, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Sözlü bildiri SOCİAL AND EMOTİONAL LEARNİNG SKİLLS OF 10-12 YEARS OLDS CHİLDREN İN RELATİON TO THEİR LEVEL OF SPORT COURAGEÖzet: <Abstract Objective/Purpose: There is limited research about social-emotional learning skills and sport courage of children in relation to their sport participation and a number of individual variables such as, gender, age, body mass index, education, reasons of exercise and sport participation. Therefore, the purpose of this study was to examine; “social and emotional learning skills of 10-12 years olds children in relation to their level of sport courage and individual variables”. Method: Data were collected from 10-12 years old children (377 children; M=10.73 ± 0.73, 169 male, 200 female and 8 unstated) taking physical education and sport classes at state schools in İzmir/Turkey. Children were given the “Revised Version of Sport Courage Scale for Children-RSCS 28” and the adapted Turkish version of the “Social and Emotional Learning Scale-SELS” along with an individual information form. RSCS-28 comprises 5 factors (Mastery, Determination, Assertiveness, Venturesome and Self-Sacrifice Behavior) with good psychometrics results including validity and reliability scores. Results of the Confirmatory Factor Analyses (CFA) indicated good results for RSCS-28 (χ2 (340) = 511.55, p < .01, CFI = .94, TLI = .94, RMSEA = .03, SRMR = .04) and Croanbach Reliability Coefficient of the RSCS-28 range between .0.68 and 0.76 (Mastery 0.76, Determination 0.75, Assertiveness 0.71, Venturesome 0.75 and Sacrificial Behavior 0.68). Results of language equivalency of the Turkish adapted version of the SELS showed that the correlations between Turkish and English items were ranging from .72 to .95. Confirmatory Factor Analysis of the Turkish adapted version of the SELS demonstrated that the three-dimensional model (Task Articulation, Peer Relationships and Self-Regulation) was well fit (RMSEA=.049, NFI=.96, CFI=.98, IFI=.98, RFI=.95, GFI=.92, AGFI=.90). The internal consistency coefficient of the scale was .90. Also the three-week interval test-retest reliability coefficient of the scale was .71. Collected data was analyzed by Pearson Correlations, Normality Tests, One-Way ANOVA, Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U and t-tests. Results: Results indicated that; a) children with higher points of Mastery have also significantly higher points of the SELS factors; Task Articulation, Peer Relationships and Self-Regulation than children with lower points of Mastery, b) children with higher points of, Determination have also significantly higher points of the SELS factors; Task Articulation, Peer Relationships and Self-Regulation than children with lower points of Determination, c) children with higher points of Assertiveness have also significantly higher points of the Task Articulation than children with lower points of Assertiveness, d) there was no significance between Venturesome and any factor of the SELS, e) children with higher points of Sacrifice Behavior have also significantly higher points of the Task Articulation than children with lower points of Sacrifice Behavior. Conclusion: Results indicate that SELS related to RSCS-28 seems to be positively correlated and statistically significant with the most factors especially Mastery (all the factors), Determination (all the factors), Assertiveness (just Task Articulation), Sacrifice Behavior (just task articulation) and Total RSCS-28. Future research could concentrate on the sport courage education of children in relation to their social emotional learning skills including various individual and social variables. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
ATTITUDES TOWARDS MOBILE LEARNING OF THE FACULTY OF EDUCATION AND THE FACULTY OF TOURISM STUDENTSÖzet: <ABSTRACT: Mobile devices are an important representative of technological tools and the Internet development together. The importance of these devices which are called mobile due to their portability and which have shrunken hardware despite their improved processing power is increasing everyday life. The field of education is one of the areas where mobile devices are used. In this study, students’ attitudes towards mobile technology in education have been investigated. In this context, 450 students from the faculties of education and tourism have been reached in 2014-2015 academic year. Students’ attitudes towards mobile learning are analyzed in terms of different variables based on these two faculties, using Mobile Learning Attitude Scale. Research results indicated that the faculty of education students have more positive attitude towards mobile learning compared to the faculty of tourism students. According to the results, controlling faculty variable, although attitudes are not differentiate in terms of gender, grade level, graduated high school and the presence of internet connection at living place; attitudes towards mobile learning are differentiate in terms of owing mobile device/computer . ÖZET: Mobil cihazlar, teknolojik araçların ve internetin birlikte gelişiminin önemli bir temsilcisi konumundadır. Artan işlem gücüne karşın donanımsal olarak küçülen ve taşınabilirliği nedeniyle mobil olarak adlandırılan bu cihazların hayatta her geçen gün önemi artmaktadır. Eğitim alanı da mobil cihazların kullanıldığı alanlardan biridir. Bu araştırmada da eğitim alanında mobil teknolojilere yönelik öğrenci tutumları araştırılmıştır. Bu kapsamda 2014-2015 eğitim öğretim yılında eğitim fakültesi ve turizm fakültesi öğrencilerinden toplam 450 öğrenciye ulaşılmıştır. Eğitim ve Turizm Fakültesi öğrencilerine araştırmacıların araştırma alt amaçları doğrultusunda geliştirdiği demografik veri anketi ve Çelik (2013)’in geliştirmiş olduğu “M-Öğrenme Tutum Ölçeği” veri toplamak için yöneltilmiştir. Ölçekteki sorular 5’ li likert tip olarak geliştirilmiştir. Çelik (2013) tarafından ölçeğin yapı geçerliğini test etmek amacıyla yapılan faktör analizleri sonucunda 21 ölçek maddesinin 4 faktörde toplandığı ve ölçeğin toplam varyansın % 51,116’sını açıkladığı ve güvenirlik için hesaplanan Cronbach Alpha değerinin .881 olduğu ifade edilmiştir. Bu iki fakülte temel alınarak ve Mobil Öğrenmeye Yönelik Tutum Ölçeği kullanılarak öğrencilerin mobil öğrenmeye yönelik tutumları farklı değişkenler açısından incelenmiştir. Araştırma sonucunda eğitim fakültesinde öğrenim gören öğrencilerin Turizm fakültesinde öğrenim gören öğrencilere oranla daha fazla mobil öğrenmeye yönelik olumlu tutuma sahip oldukları, fakülte kontrol altında tutulmak kaydıyla cinsiyet, öğrenim görülen sınıf, mezun olunan lise türü ve kalınan yerde internete sahip olma durumlarına göre tutumlar farklılaşmazken kendine ait mobil cihaz/bilgisayar olma durumuna göre ise mobil öğrenmeye yönelik tutumun farklılaştığı sonucuna ulaşılmıştır. BİLGİ TEKNOLOJİLERİNİN İŞ ORTAMINDAKİ ETKİLERİ VE ÖRGÜTSEL İLETİŞİM SÜRECİ: EĞİTİM KURUMLARI ÖRNEĞİÖzet: <Yirmi birinci yüzyılda teknoloji ve iletişim alanındaki gelişmeler, bilgiye ulaşmayı ve bilgiyi kullanmayı kolaylaştırmıştır. Günümüzün hızla dönüşen, rekabetçi ortamında organizasyonlar, bilgi teknolojilerindeki yenilikleri yakından takip etmek ve bu yeni bilgi teknolojilerini örgütlerinde kullanmak durumundadırlar. Bilgi teknolojileri, örgütün misyonunu gerçekleştirirken gerekli olan bilgi kaynaklarının yönetimidir. Bilgisayar ve iletişim teknolojileri ile örgütün bilgi ve iletişim süreçlerindeki her türlü verinin toplanması, işlenmesi, saklanması ve dağıtılmasını sağlayan teknolojilere bilgi teknolojileri adı verilmektedir. Özellikle son yıllarda bireylere ve örgütlere ulaşan bilgi yoğunluğu nedeniyle bilgi teknolojilerinin kullanımında da artış gözlenmektedir. Bilgi teknolojileri ile bilgi etkin bir biçimde kullanılır. Organizasyonlarda bilgi teknolojilerinin kullanılması, örgütte yapısal değişikliklere, iş fonksiyonları ve çalışanların yeniden yapılandırılmasına yol açabilmekte ve iletişim süreci üzerinde de bir takım etkiler yaratabilmektedir. Bu nedenle organizasyonlarda bilgi teknolojileri kullanımından kaynaklanan etkilerin belirlenmesi gereklidir. Bilgi iletişim teknolojileri alanındaki hızlı gelişmelerin etkileri sadece yeni iş alanlarının yaratılmasıyla sınırlı kalmayıp, hizmet sektörü olan eğitim kurumlarında da etkin kullanıma bağlı olarak gözlenmeye başlanmıştır. Özellikle eğitim örgütlerindeki her türlü faaliyeti takip etmek, bilgiyi denetmemek, koordinasyon ve yürütmek amaçlı bilgi iletişim teknolojileri kullanılmaktadır. Bilgi iletişim teknolojilerinden internetin ‘interaktif’ iletişim ile bilgiyi tek taraflı aktarmaksızın hedef kitlenin taleplerine göre yönlenen bir bilgi akışı söz konusu olmaktadır. Bu yeni interaktif iletişim biçimi ile bireyler karşılıklı etkileşim sürecine girmektedir. Bilgi iletişim teknolojileri ile eğitim kurumları yönetimleri, kurum içi ve dışı etkili iletişim ortamı oluşturarak kurumsal farklılık yaratarak ve iş ortamı oluşturarak verimliliklerini de arttırmaktadırlar. Bu çalışma bilişim ile iletişim alanlarındaki araçların ve teknolojilerin birlikte kullanılmasının ortaya konulması bakımından önem arz etmektedir. Bu bağlamda, bu çalışmanın amacı, bilgi teknolojilerinin iş ortamındaki etkilerini ve örgütsel iletişim sürecindeki önemini eğitim kurumları üzerinden inceleyerek, literatüre bağlı teorik bir değerlendirme ortaya koymaktır. Ayrıca çalışma sonunda bir takım öneriler sunularak, örgütsel verimlilik ve etkinliğin arttırılması umulmaktadır. Sözlü bildiri DİJİTAL ÇAĞIN GEREKTİRDİĞİ E-BECERİLER VE E- YETERLİLİKLERİN KAZANDIRILMASINDA SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Eğitim teknolojileri alanında yapılan dünya çapındaki en kapsamlı çalışma olan FATİH projesi her ne kadar proje olarak isimlendirilmiş olsa da esasında önemli bir dönüşüm değişim hareketidir. Çağın en önemli icadı olan internetle bilgiye sınırsız ulaşabilme imkânını sağlayan insanlık, internet ve bilişim teknolojilerinin getirdiği fırsatlardan ve risklerden ister istemez nasiplenecektir. Ülkeler BİT’in getireceği riskleri şimdiden görerek gerekli tedbirleri alırlarken; BIT’in oluşturmaya başladığı ekonomik imkânlarından nasiplenmek adına gençlerin eğitim ve öğretim ortamlarında bu imkânları sağlayarak yaşayacakları çağda en önemli unsur olacak dijital okuryazarlık becerisini kazandırmış olacaktır. Gelecekte çeşitli iş olanakların ve bunlar için de becerilere sahip olunması gerektiği muhakkaktır. Toplumsal hayatımızda okulun ve öğretmenin misyonu dijital dönüşümün yaşandığı günümüzde de değişmemiştir. Okulun bu hayati becerileri ve yeterlilikleri bünyesindeki öğrencilerine kazandırılması beklentisi olacaktır. Okullarda daha ilk sınıflardan itibaren öğrencilerin karşısına dijital dönüşümün gerekçesini anlamış öğretmenlerin çıkmasıyla birlikte bu yeterlilik ve becerilere de sahip olarak yetişmiş olmaları esas olmalıdır. Öğretmenlerin yakın tarihte daha da üstlerinde ir baskı olarak görebilecekleri dönüşüm taleplerine bakış açılarının ve tutumlarının ne olduğunu anlayabilmek üzere İstanbul, Rize, Denizli ve Muğla illerindeki rastlantısal olarak seçilen sınıf öğretmenleriyle yapılan görüşmeler sonucunda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır? Dijital Dönüşüm kavramı sizde ne çağrıştırıyor? Kendinizi dijital dönüşümü gerçekleştirecek yeterlilikte bir sınıf öğretmeni olarak görüyor musunuz? E-beceriler ve e-yeterlilikler sizce neler olabilir? Ülkemizde dijital dönüşüm gerçekleştirilebilir mi? Daha hızlı sonuca varabilmek için önerileriniz neler olabilir? EĞİTİM FAKÜLTESİNDE GÖREV YAPAN AKADEMİSYENLERİN İNTERNET BAĞIMLILIĞI DURUMLARININ İNCELENMESİÖzet: <Bu çalışmanın amacı, eğitim fakültelerinde görev yapan akademisyenlerin internet bağımlılık durumlarının incelenmesidir. Bu amaçla çalışmada internet bağımlılığının cinsiyet, akademik unvan, yaş, kıdem ve aylık gelir düzeyine göre değişkenlik gösterip göstermediği incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmada tarama (survey) modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev yapan 76 akademisyen oluşturmaktadır. Evrenin tamamı ulaşılabilir olduğundan örneklem seçimine gidilmemiş tüm akademisyenlere ulaşılmaya çalışılmıştır. Araştırma 2014- 2015 eğitim- öğretim yılında Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev yapan 46 akademisyen ile yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak Günüç ve Kayri tarafından geliştirilmiş olan “İnternet Bağımlılık Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen veriler SPSS 15.0 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmanın bağımlı değişkeni olan akademisyenlerin internet bağımlılığı puanları ile araştırmanın bağımsız değişkeni olan cinsiyet değişkeni arasındaki ilişkinin belirlenmesi için t testi (One Sample T Test), akademik unvan, yaş, kıdem ve aylık gelir düzeyi değişkenleri ile arasındaki ilişkinin belirlenmesi için de f testi (One Way Anova) kullanılmıştır. Verilerin incelenmesi sonucunda Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev yapan akademisyenlerin internet bağımlılık puanlarının düşük düzeyde olduğu bulunmuştur. İnternet bağımlık puanları cinsiyet değişkenine göre farklılaşma gösterirken, akademik unvan, yaş, kıdem ve aylık gelir değişkenlerine göre farklılık göstermediği görülmüştür. Cinsiyet değişkenine göre erkek akademisyenler, kadın akademisyenlere göre daha fazla internet bağımlılığına sahip oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL İKİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BAKIŞ AÇISIYLA TABLET BİLGİSAYARLARÖzet: <Günümüz öğrencileri dijital doğan, net nesli ve yeni milenyum öğrencileri olarak adlandırılmaktadır. İsimlendirilmeler farklı olsa da öğrencilerin düşüncelerini, davranışlarını ve eylemlerini şekillendiren dijital ortamda dünyaya geldikleri ve teknolojiyi daha önceki nesillere göre daha etkin kullandıkları kabul edilmektedir. Günümüz öğretmenleri ise dijital göçmen olarak isimlendirmektedir. Dijital göçmen konumundaki öğretmenler yeni teknolojileri öğrencileri kadar etkin kullanamamaktadır. Bu nedenle öğretmenlerin ve öğrencilerin teknoloji kabulü ve okul içinde ve dışında teknoloji kullanımlarına ilişkin kabulleri ve tutumları oldukça farklılık göstermektedir. Bu bağlamda, günümüz öğrencilerinin yaşamlarında önemli bir yer tutan tablet bilgisayarları nasıl kullandıklarının ve nasıl algıladıklarının belirlenmesi, eğitimde tablet bilgisayarların kullanımı için önemlidir. Bu çalışmanın amacı, ilkokul ikinci sınıf öğrencilerinin tablet bilgisayar kullanım durumlarını belirlemek ve tablet bilgisayarlara ilişkin algılarını metaforlar aracılığıyla ortaya çıkarmaktır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden fenomenoloji deseni ile yürütülmüştür. Katılımcılar amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme ile belirlenmiştir. Araştırmaya Muğla İlinde bulunan bir ilkokulun ikinci sınıfında öğrenim gören 63 öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin tablet bilgisayar kullanım durumlarının belirlenmesi için araştırmacılar tarafından bir form geliştirilmiştir. Formunun son bölümünde öğrencilerin tablet bilgisayarlara ilişkin metaforlarını belirleyebilmek amacıyla “Tablet bilgisayar ………………….. benzer, çünkü …………………” sorusuna yer verilmiştir. Verilerin analizinde betimsel istatistikler ve içerik analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, velilerin büyük bir çoğunluğunun öğrencilerin tablet kullanımına sınırlama getirdiği; kullanım izninin daha çok hafta sonu 30 dakika ve 1 saat ile sınırlandırıldığı görülmüştür. Öğrencilerin tablet bilgisayarları en çok oyun oynamak en az müzik dinlemek ve fotoğraf çekmek amacıyla kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada ayrıca öğrenciler tarafından 25 metafor geliştirildiği ve bu metaforların kullanım amacına uygunluk, şekil ve özellik benzerliği olmak üzere iki tema altında toplandığı tespit edilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNE KODLAMA ÖĞRETİMİNİN HAYAT BİLGİSİ DERSİNE KATKISI: BİR META-ANALİZ ÇALIŞMASIÖzet: <21. yüzyıl çocuklarına kazandırılmak istenen becerilerden biri teknolojiyi etkin şekilde kullanmaktır. Teknolojinin her alanda etkin olarak ön plana çıkması, eğitim anlayışını da etkilemiş ve öğrenme modellerine yeni bakış açıları getirilmesine yol açmıştır. Bu bakış açılarının son zamanların en çok üzerinde durulan kavramlarından biri de kodlama eğitimidir. Kod, bilgisayarların yapacağı işlemi belirten programlama dili komutlarıdır. Hedeflenen kodlama eğitimi de, erken yaşta çocuklara kod yazımı ile ilgili temel becerilerin kazandırılmasıdır. Günümüz eğitim algısında artık oldukça gerekli görülen teknoloji eğitiminin, eğitim sürecinde teknolojiyi kullanmaktan da öte; onu üretme ve farklı alanlarda geliştirmenin önemine vurgu yapılmaktadır. Ayrıca ülkeler arası rekabete kadar giden, ilerde ihtiyaç duyulacak bilişim sektörü çalışanları yetiştirmenin, kodlama eğitiminin en önemli amaçları arasında görülen bir yatırım politikası olduğu ifade edilmektedir. Araştırmanın genel amacı; kodlama eğitimi hakkında yapılan çalışmalarda saptanan bulguların güçlü ve zayıf yönlerini ortaya çıkarmaktır. Çalışmanın yöntemini meta-analiz tekniği oluşturmaktadır. Araştırma yapılırken konuyla ilgili tez, makale, röportaj, söyleşi, mektup ve haber kaynakları taranmıştır. Bulgulardan hareketle; kodlama eğitiminin öğrencilerin üst bilişsel becerilerini geliştirmelerine katkısı olduğu yorumlanmıştır. Elde edilen veriler, bilgisayar destekli eğitimin öğrencilerin diğer derslere olan tutumunda olumlu katkılar sağladığına işaret etmiştir. 2012’de yürürlüğe giren Bilişim Teknolojileri ve Yazılım programının ilkokul düzeyine de uyarlanarak ilkokulda kodlama öğretiminin hayata geçirilmesinin olumlu olacağı öngörülmüştür. Sözlü bildiri İLKOKUL YÖNETİCİLERİNİN AKILLI TELEFON UYGULAMASI DENEYİMLERİÖzet: <Günümüzde teknoloji hızla ilerlemekte ve sürekli özellik bakımından gelişmektedir. Geçmişte iri ve hantal olan bilgisayarlar da giderek küçülmekte ve hızları da artmaktadır. Hatta geçmişte yalnızca iletişim için kullanılan telefonlar da gerek işlev gerek kullanım bakımından değişim ve gelişim geçirerek bilgisayarlaşmışlardır. Günümüzde cep telefonları donanım ve yazılım olarak eski cep telefonlarından çok daha farklı bir konumdadır. Günümüzün cep telefonları kazandıkları bilgisayar özellikleri ile akıllı telefon olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Akıllı telefonlar yalnızca donanım değil, aynı zamanda işletim sistemi vb. gibi yazılımsal özellikleri de barındırmaktadır. Akıllı telefonlarda aynı zamanda, uygulama adı verilen programlar da kurmak olasıdır. Bu amaçla, akıllı telefonlarda yer alan işletim sistemlerinde kurulabilecek uygulamaların yer aldığı uygulama marketleri de bulunmaktadır. Kullanıcılar doğrudan telefonları üzerinden bu uygulamalara erişebilmekte, uygulamaları inceleyip gereksinimlerine göre süzebilmekte ve istediklerini telefonlarına kolaylıkla kurarak kullanabilmektedir. Dolayısıyla akıllı telefon uygulamaları ile birçok kişiye ulaşmak oldukça hızlı ve etkili olabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, ilkokul yöneticilerinin akıllı telefon deneyimlerini incelemektir. Bu amaç doğrultusunda, okul yöneticilerinin oldukça gereksinim duyduğu yönerge, kanun, tüzük, yönetmelik ve genelge gibi bilgilerin yer aldığı, içerisinde arama yapılabilen ve bu bilgilere gereksinim duyulduğunda kolaylıkla ulaşılabilen bir Android uygulaması geliştirilmiştir. Sonrasında, bu Android uygulaması Giresun ili merkezinde belirlenmiş olan ilkokullarda görev yapan okul yöneticilerine tanıtılmış ve kullanıma açık hale getirilmiştir. 2015-2016 Öğretim yılında, 1 aylık bir kullanım sonrasında, ilkokul yöneticileri ile görüşme yapılarak onların akıllı telefon kullanım deneyimleri incelenmiştir. Araştırma nitel bir araştırmadır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde, betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Görüşme verilerinin analizinde nitel veri analiz programı olan NVivo programından yararlanılmıştır. Araştırmanın bulguları araştırma amaçlarına uygun bir biçimde, sistematik bir yapıda sunulmuş ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri MORPA KAMPÜSÜN ÖĞRENME/ÖĞRETME ORTAMINA YÖNELİK ETKİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmada sınıf öğretmenlerinin görüşleri doğrultusunda Morpa Kampüsün öğrenme/öğretme ortamına yönelik etkinlerinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nitel araştırma yönteminden yararlanılmıştır. Araştırma, Ankara ili merkez ilköğretim okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri ile yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubu gönüllük esasına göre kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemine göre seçilen 16 Morpa Kampüs kullanan öğretmen oluşturmaktadır. Katılımcıların Morpa Kampüs ile ilgili görüşlerini almak amacıyla açık uçlu yarı yapılandırılmış görüşme soruları hazırlanmış ve uygulanmıştır. Toplanan veriler içerik analizi ve betimsel analiz tekniği ile analiz edilmiştir. Kayıt altına alınan veriler düz metin hâline getirilmiş ve metin hâlindeki veriler matrise yerleştirilmiştir. Matris üzerindeki veriler kodlanmış ve bilgilerin tekrar edilme sıklığına bakılmıştır. Buna göre düzenlenen bulgular frekans ve yüzde tabloları şeklinde verilmiştir. Araştırmaya göre Morpa Kampüsün Milli Eğitim Bakanlığının temel kazanımlarıyla uyumlu olduğu, tema ve konu sıralamasının örtüştüğü ve konuların aşamalılık ilkesine uygun olduğu, görsel ve işitsel olması konuların akılda kalıcılığını kolaylaştırdığı görülmektedir. Konuları yüzeysel anlatması ve derinlemesine bilgi vermemesi ve araştırmaya katkısının yetersizliği dezavantaj olarak belirtilirken, dersin içeriğini zenginleştirmesi, çocukların anlayacağı bir dil kullanması ve anlaşılır olması avantaj olarak ifade edilmektedir. Öğrencilerin ilgisini çektiği, motivasyonu ve katılımı artırdığı, dersleri eğlenceli hale getirdiği, zor kazanımların öğretilmesinde öğretmenlere katkı sağladığı belirtilmektedir.Ayrıca dersleri pekiştirme imkanı sunduğu, oyun, bulmaca ve deney gibi etkinliklerle derse katkı sunduğu görülmektedir. Sözlü bildiri MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMINA İLİŞKİN TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Günümüzde teknoloji kullanımı zorunluluk haline gelmiştir. Teknolojik gelişmeler kurumların işleyişini etkilemektedir. Bilginin artık geleneksel öğretim yöntemleri ile aktarılması ve ezberlenmesi söz konusu değildir. Ezbere dayalı bilgi ile yüklenmiş bireyler yetiştirmek yerine, özgür, yaratıcı, bilimsel düşünen, olayları sorgulayan, sorunların farkına vararak çözüm üretebilen, karar verme yetisine sahip, bilgi üreten ve öz güveni yüksek bireyler yetiştirilmesi gerekmektedir. Günümüzde bütün dünyada iletişim teknolojisinin ilerlemesine paralel olarak,eğitim bilimlerinde de yeni arayışlar içine girilmiştir. Son öğretim programlarında özellikle vurgu yapılan yapılandırmacı sistemde teknolojinin önemini daha iyi görmekteyiz. Bu çalışmanın amacını ilköğretim sınıf öğretmenliği bölümü öğrencilerinin belirli değişkenlere göre teknolojik araç ve gereç kullanımına karşı tutumları belirlemektedir. Çalışma kapsamında, sınıf öğretmenliği programına devam eden 3. sınıf öğrencilerinin eğitim öğretimde teknolojik araç ve gereç kullanımına karşı tutumlarının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda şu araştırma sorusuna yanıt aranmıştır. -Öğrencilerin belirlenen değişkenlere göre teknolojik araç ve gereç kullanımına ilişkin tutumlarında bir farklılık var mı? Çalışma 2015-2016 öğretim yılı güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümü 3.sınıf öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada Yavuz (2005) tarafından geliştirilen 5 faktörden ve 19 maddeden oluşan Teknoloji Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Öğrencilerin eğitimde belirlenen cinsiyet,sınıf ve yaş değişkenlerine göre teknolojik araç ve gereç kullanmalarındaki tutumlarının ne yönde etkilendiği belirlenmeye çalışılmıştır. ÖĞRETMEN ADAYLARININ ALGILANAN BİLGİSAYAR YETERLİLİKLERİ İLE PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: <Şüphesiz ki bilgisayarlar, şimdiye kadar var olan teknolojik araç gereçlerin içerisinde bilgi çağını başlatan en önemli makinelerden biridir. Bilgisayar ve diğer teknolojik araçlar, zengin öğrenme ortamları oluşturma, öğrencilerin farklı öğrenme stillerine cevap verme, öğrenilenlerin transfer edilmesi, üst düzey düşünmeyi destekleme, öğrencileri gerçek yaşam problemleriyle karşılaştırma olanağı sunma ve yaşam boyu öğrenmeyi destekleme bakımından oldukça önemli bir role sahiptirler. Özellikle de mini bilgisayarlar, günümüzde bilgisayar kullanımının her alanda yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştır. Baş döndürücü bir hızla meydana gelen teknolojik gelişmeler, bireyleri sürekli değişimlere uyum sağlamaya zorlamakta, bireylerin yeni problemlerle karşılaşmasına neden olmakta ve bunları etkili bir şekilde aşmalarını zorunlu kılmaktadır. Problem çözme, yetenekleri gelişmiş bir birey, bilgiyi etkili kullanabilmekte ve karşılaştığı problemleri daha kolay bir şekilde çözebilmektedir. Bilindiği üzere günümüzde öğretmen adayları, geleceğin eğitimcileri olarak yüksek öğretim kurumlarında modern eğitim teknolojileriyle eğitim-öğretim görmektedirler. Bilgi teknolojilerinin, bireylerin karşılaştığı problemlerin çözümü noktasında, yardımcı bir faktör olması beklenmektedir. Bu araştırmanın temel amacı, öğretmen adaylarının problem çözme becerileri ile algılanan bilgisayar yeterlilikleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu araştırma nicel araştırma yöntemlerinden tarama modelinin kullanıldığı betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılında, Muş Alparslan Üniversitesi Eğitim Fakültesinde farklı bölümlerde öğrenim gören son sınıf öğrencilerinden toplam 150 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Çalışmada veri toplama aracı olarak Problem Çözme Envanteri ve Algılanan Bilgisayar Yeterlilik Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeklerden elde edilen veriler Statistical Packages for the Social Sciences (SPSS) 17 programına girilerek analiz edilmiştir. Verilerin analizinde frekans, yüzde, ortalama, bağımsız örneklem t-testi ve tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır. İki ölçekten elde edilen sonuçlar arasındaki korelasyon incelenerek yorumlanmıştır. Araştırmanın sonucunda, öğretmen adaylarının problem çözme becerileri ile algılanan bilgisayar yeterlilikleri arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNE YÖNELİK TUTUMLARININ BELİRLENMESİÖzet: <Bu çalışmanın amacı hayatın her alanında yaygın olarak kullanılan teknolojinin eğitim-öğretim ortamlarında kullanımına öncülük edecek olan öğretmen adaylarının bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelik tutumlarının incelenmesidir. Bu çalışmada betimsel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada uygun örnekleme yöntemi kullanılmış olup Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören 173 4. sınıf öğrencisi araştırmaya katılmıştır. Verilerin toplanması için Karaoğlan, Çavaş, Çavaş ve Kışla (2007) tarafından geliştirilen bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelik tutum ölçeği kullanılmıştır. Veriler SPSS 19 programında betimsel analiz, bağımsız örneklemler için t-testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) yardımıyla çözümlenmiştir. Araştırma sonuçları incelendiğinde öğretmen adaylarının bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelik tutumlarında öğrenim gördükleri alanlara göre anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Buna göre Türkçe öğretmenliği bölümünde okuyan öğretmen adayları ile sınıf, okul öncesi ve sosyal bilgiler bölümünde okuyan öğretmen adayları arasında, BİT’in öğrenme öğretme üzerindeki etkisi alt boyutunda anlamlı farklılıklar olduğu ve Türkçe bölümünde okuyan öğrencilerin bu boyuttaki maddelere daha az katıldıkları tespit edilmiştir. Bununla birlikte BİT’in sınırlılıkları alt boyutunda Türkçe öğretmen adayları ile sınıf ve sosyal bilgiler öğretmen adayları arasında anlamlı fark olduğu ve bu farkın Türkçe öğrencileri aleyhine olduğu belirlenmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının BİT kullanımı alt boyutunda da anlamlı fark tespit edilmiş ve bu farkın Türkçe öğretmen adayları ile okul öncesi ve sosyal bilgiler öğretmen adayları arasında Türkçe öğrencileri aleyhine olduğu görülmüştür. Bununla birlikte öğretmen adaylarının bilgisayarı kullanma sıklıkları incelendiğinde BİT’in öğrenme öğretme üzerindeki etkisi alt boyutundaki tutumları ve öğretmen adaylarının BİT kullanımı alt boyutundaki tutumları arasında nadiren kullananlar ve sıklıkla kullananlar arasında anlamlı farklılıklar olduğu, her iki boyutta da sıklıkla kullananlar lehine olduğu tespit edilmiştir. İlgili sonuçlara bakıldığında bilgisayar kullanım süresi değişkeninin BİT in sınırlılıkları alt boyutu ile ilgili tutumlarında farklılaştığı görülmektedir. Bu anlamlı farkın bilgisayarı 5 yıldan az kullanan öğretmen adayları ile bilgisayarı 5-10 yıl ve 10 yıldan fazla zamandır kullanan öğretmen adaylarının arasında, bilgisayarı 5 yıldan az kullanan öğretmen adaylarının aleyhine olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ EĞİTİM TEKNOLOJİLERİNİ KULLANMA YETERLİLİKLERİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: <21. yüzyıl gelişmeler, öğrencilerin bilgisayar, internet, video, CD ve cep telefonu gibi teknolojik araçları kullanmalarına sebep olmuştur. Bu araçları kullanan öğrencilere karşı, teknolojiyi kullanamayan öğretmenlerin önemli güçlüklerle karşılaşmaları kaçınılmazdır. Bu yüzden öğretmen adayları teknoloji kullanma bilgi ve becerisine sahip olmalıdır. Bu araştırmanın amacı; öğretmen adaylarının eğitim teknolojilerini kullanma yeterliliklerine yönelik görüşlerinin incelenmesidir. Bu araştırma nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeline göre tasarlanarak; öğretmen adaylarının eğitim teknolojilerini kullanma yeterliliklerine yönelik görüşleri cinsiyet, sınıf düzeyi, öğrenim gördüğü bölüm açısından farklılık taşıyıp taşımadığı incelenmiştir. Tarama modeli, geçmişte ya da halen var olan bir durumu hala var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlamaktadır. Araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim- öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi’nde 3 ve 4. Sınıfta öğrenim gören öğretmen adayları ile yürütülmüştür. Örneklemini ise; ilköğretim matematik, fen bilgisi, sınıf, sosyal bilgiler, okul öncesi, Türkçe öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmaya katılanların seçiminde kolay ulaşılabilirlik ilkesi esas alınmıştır. Anketin oluşturulma aşamasında araştırmacı tarafından literatür taraması yapılarak 35 maddelik madde havuzu oluşturulmuştur. Bu maddeler uzman görüşüne sunulmuş ve uygun olmayan 5 madde anketten çıkartılmıştır. Geriye kalan 30 madde uygulamada kullanılmıştır. Veriler bilgisayar ortamında SPSS.20 paket programı kullanılarak betimsel istatistiklerden yüzde ve frekans, ortalama ile analiz edilmiştir. Elde edilen veriler tablolaştırılarak sunulmuştur. Sonuçlar ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve bu doğrultuda önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SOSYAL AĞLARI EĞİTSEL AMAÇLI KULLANIMIÖzet: <Bu gün dünyanın en hızlı gelişen teknolojilerinden birisi internet teknolojileridir. Özellikle de ‘’web 2’’ olarak adlandırılan sosyal ağların kullanımı gün geçtikçe artmakta ve toplumları dahi önemli ölçüde etkilemektedir. Sosyal ağlar sadece kullanıcıları için anlık mesajlaşma değil aynı zamanda görsel, işitsel açıdan da pek çok veriye ulaşma imkânı sağlamaktadır. Kullanıcılar bu ağlar üzerinden istedikleri metinleri, fotoğrafları, videoları, müzikleri paylaşabilmekte hatta bunlar hakkında kişilerin görüşlerini alabilmektedirler. Veya her hangi bir konu hakkında tartışma platformları oluşturabilmekte, bir konu hakkında hızlı bir şekilde örgütlenebilmektedirler. Aynı zamanda bireyler sosyal medyayı eğitim amaçlı da kullanmaktadırlar. Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarının sosyal ağları eğitsel amaçlı kullanımını incelemektir. Araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli deseniyle oluşturulmuştur. Araştırmada çok sayıda elemandan oluşan bir evrende, evren hakkında genel bir yargıya varmak amacıyla tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın amacı doğrultusunda çalışma evreninin seçiminde söz konusu evrenden veri toplama kolaylığı ölçütü dikkate alınmıştır. Çalışma evrenini, 2015-2016 akademik güz yarıyılı içinde Bartın Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Aksaray Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sosyal Bilgiler, Matematik ve Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında okuyan 214 öğretmen adayı oluşturmuştur. Çalışmada veri toplamak amacıyla ‘Kişisel Bilgi Formu’ ve Mazman (2009 ) tarafından geliştirilen ‘Facebook Eğitsel Kullanım Amacı Ölçeği’ kullanılmıştır. Ölçeğin uygulanmasından önce ölçek maddeleri ile ilgili uzman görüşleri alınmıştır ve ön inceleme yapılmıştır. Sonuç olarak ölçeğin uygulama için uygun olduğu belirlenmiştir. Elde edilen verilerin analizinde istatistiksel analiz yöntemi olarak SPSS 22 paket programı kullanılacaktır. Çalışma henüz devam eden bir çalışma olduğundan araştırmanın bulgularına tam metinde yer verilecektir. ÖĞRETMENLERİN VE ÖĞRETMEN ADAYLARININ İNTERNET BAĞIMLILIK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ(MUĞLA İLİ ÖRNEĞİÖzet: <21. yüzyılda teknolojik ve toplumsal olgular önemli bir gelişme gösterdi. Değişen teknolojik ve toplumsal gelişmeler de insanların yaşayış biçimlerini, barınma, beslenme ve alışkanlıklarını etkiledi. Teknolojinin bir ürünü olarak da bilgisayar ve internetin yaygınlaşması ve hayatımıza entegre süreci sonucunda insanların interneti bilinçsiz kullanımı ortaya çıktı. İnternet bağımlılığı ise; internetle ilgili aşırı zihinsel uğraş, internet kullanımını sınırlayamama bulgularıyla öne çıkan; işlevselliği bozan bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Araştırmanın yapılma amacı öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının internet bağımlılık düzeylerinin belirlenmesi ve çeşitli değişkenler açısında farklılaşıp farklılaşmadığını ortaya koymaktır. Araştırma 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim gören 125 öğretmen adayı ve Muğla ilinde bir özel okulda görev yapan 15 sınıf öğretmeni ile yürütülmüştür. Araştırma nicel araştırma yaklaşımı çerçevesinde tarama modeline uygun olarak yürütülmüştür. Örneklem grubu oluşturulurken ölçüt örnekleme ve uygun örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada veri toplama aracı olarak 4 boyuttan oluşan 35 maddelik ‘İnternet Bağımlılığı Ölçeği’ ve 13 sorudan oluşan öğretmen adaylarının kişisel bilgileri hakkında bilgi edinebilmek için ‘Kişisel Bilgi Formu’ kullanılmıştır. Kişisel bilgi formunun içerisinde öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının kişisel bilgileri ve teknolojik ürünlerin kullanım alışkanlıkları, süreleri ve eğitim öğretim sürecine dahil etmelerine yönelik sorulardan oluşmaktadır. Elde edilen veriler SPSS 21 programına aktarılarak analiz edilmiştir. Çalışmanın sonucunda öğrencilerin ekonomik durumu, internet kullanım süreleri, barınma çeşitliliği, yaş, sınıf ve cinsiyet yönünden karşılaştırılmıştır. ORTAÖĞRETİM OKUL YÖNETİCİLERİNİN BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULLANMA YETERLİK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: <Bilişim teknolojilerinin, hızla yaygınlaşması ile eğitim kurumları da bu teknolojiden faydalanmaya başlamıştır. Okullarda bilişim teknolojilerinin kullanımının yaygınlaşması nedeni ile okul yöneticilerinin bu teknolojiyi etkin bir biçimde kullanması beklenmektedir. Bu araştırma ile ortaöğretim okul yöneticilerin bilişim teknolojilerini kullanma konusundaki yeterlik düzeylerini ortaya çıkartmayı amaçlamaktadır. Bu araştırmada Uşak ili genelinde görev yapan ortaöğretim okul yöneticilerin, bilişim teknolojileri kullanım yeterlikleri ortaya konacaktır. Araştırmada, nicel yöntemlerden genel tarama modeli ve teknik olarak da ölçek tekniği kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak kullanılan ölçeğin ilk bölümünde, birinci araştırmacı tarafından hazırlanan kişisel bilgi anketi kullanılmıştır. Bu ankette okul yöneticilerine demografik bilgilerden oluşan soruların cevaplanması istenmiştir.Ölçeğin ikinci bölümünde, Deniz ve Algan (2007) tarafından hazırlanan 34 sorudan ve 4 alt boyuttan oluşan Eğitimde Bilgi Teknolojileri Kullanımı Öz-Yeterliği Öğretmen Değerlendirme Formu yer almaktadır. Ortaöğretim okul yöneticilerinin bilişim teknolojilerini kullanma yeterlik düzeylerini araştırmak için yapılan anket puanlanarak bilgisayara girişi yapılmıştır. Daha sonra elde edilen verilerin istatistiksel çözümlemeleri, bilgisayar ortamında gerçekleştirilmiştir. Bu aşamada, araştırma grubunu oluşturan yöneticilerin demografik özelliklerini betimleyici frekans ve yüzde dağılımları çıkarılmıştır. Ortaöğretim okul yöneticilerinin bilişim teknolojilerini kullanma yeterlik düzeyleri ile ilgili anketlerdeki ifadelere verilen cevapların frekans ve yüzde dağılımları bulunmuştur. Ortaöğretim okul yöneticilerinin bilişim teknolojilerini kullanma yeterlik düzeyleri ile ilgi ifadelere verdikleri cevapların demografik özelliklerle ilişkisini araştırmaya yönelik istatistiksel analizler yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; ortaöğretim okul yöneticilerinin bilişim teknolojileri kullanım yeterlikleri yaş, mezuniyet (eğitim), mesleki kıdem, yöneticilikteki kıdem ve bilişim teknolojileri eğitimi değişkenlerine göre farklılık göstermektedir Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN BİLGİSAYAR OYUN BAĞIMLILIK DÜZEYLERİ İLE İLETİŞİM BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin bilgisayar oyun bağımlılık düzeyleri ile iletişim becerileri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Araştırmanın örneklemini Denizli merkez ortaokullarında 5, 6 ve 7. sınıfta öğrenim gören 678 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma verilerini toplamak için Çocuklar İçin Bilgisayar Oyun Bağımlılığı Ölçeği (Horzum, Ayas ve Balta 2008), İletişim Becerileri Değerlendirme Ölçeği (İBDÖ) ve Sosyo-Ekonomik Düzey Ölçeği (SEDÖ; Bacanlı, 1997) kullanılmıştır. Araştırma, var olan durumu tespit etmeye yönelik olduğundan ‘tarama’ modellerinden “ilişkisel tarama modeli”ndedir. Verilerin analizinde ortalama, Kruskal Wallis, Mann-Whitney U testi, korelasyon analizi kullanılmıştır. Araştırmada; araştırmaya katılan ortaokul öğrencilerinin %16’sının risksiz, %67’sinin riskli, %17’sinin de bağımlı düzeyde oyun bağımlısı oldukları bulunmuştur. Ortaokul öğrencilerinin cinsiyet, SED değişkenine göre oyun bağımlılık toplam puanı arasında anlamlı fark bulunmuş, yaş, sınıf, bilgisayara ve internet bağlantısına sahip olup olmama değişkenlerine göre anlamlı fark bulunamamıştır. Ortaokul öğrencilerinin bilgisayar oyun bağımlılık toplam puanı ve oyunu bırakamama, oyunu hayatla ilişkilendirme, oyundan dolayı görevi aksatma ve oyunu başka etkinliklere tercih etme alt boyutlarında; erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre ortalama puanlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur. Ortaokul öğrencilerinin SED’e göre bilgisayar oyun bağımlılığı düzeyleri, oyunu hayatla ilişkilendirme, oyundan dolayı görevi aksatma, oyunu başka etkinliklere tercih alt boyutlarındaki puanları arasında anlamlı bir fark bulunmuştur. Düşük ve orta SED’dengelen öğrencilerin yüksek SED’deki öğrencilere göre bilgisayar oyun bağımlılık düzeyleri daha yüksektir. Ortaokul öğrencilerinin yaş, sınıf ve internet bağlantısına sahip olup olmama değişkenlerine göre bilgisayar oyun bağımlılık düzeyi ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Ortaokul öğrencilerinin cinsiyet,yaş, sınıf ve SED değişkenine göre iletişim beceri düzeyleri arasında anlamlı fark bulunmuştur. Araştırmada kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha yüksek iletişim becerisine sahip oldukları görülmektedir. Yaş değişkenine göre 11 yaşındaki öğrenciler 13 yaşındaki öğrencilerden, 12 yaşındaki öğrenciler 13 yaşındaki öğrencilerden iletişim beceri düzeyleri daha yüksektir.Sınıf düzeyine göre, 5. sınıf öğrencileri 7. sınıf öğrencilerinden, 6. sınıf öğrencileri 7. sınıf öğrencilerinden daha yüksek iletişim becerisi puanına sahiptir. Ortaokul öğrencilerinin düşük SED’de olan öğrenciler ile orta SED’de olan öğrencilerde orta SED lehine; düşük SED’de olan öğrenciler ile yüksek SED’de olan öğrencilerde yüksek SED’de olan öğrenciler lehine, orta SED’de olan öğrenciler ile yüksek SED’de olan öğrenciler arasında yüksek SED’de olan öğrenciler lehine anlamlı farklılık belirlenmiştir. Bilgisayar oyun bağımlılık düzeyi ile iletişim becerileri arasında negatif yönlü ve düşük düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur. Aynı ilişki oyun bağımlılık düzeyinin alt boyutlarından olan Oyundan Dolayı Görevi Aksatma, Oyunu Başka Etkinliklere Tercih Etme alt boyutlarında da gözlenmektedir. Oyunu Bırakamama, Oyunu Hayatla İlişkilendirme alt boyutları ile iletişim becerisi arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Araştırma sonucunda ortaokul öğrencileri bilgisayar oyunu bağımlılık düzeyi açısından riskli grupta yer aldığı görülmüştür. Bilgisayar oyun bağımlılığı ile sosyoekonomik düzey (SED) ve cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık olduğu; yaş, sınıf düzeyi, bilgisayarı olma ve internet bağlantısına sahip olma bakımından anlamlı bir farklılık olmadığı bulunmuştur. Ortaokul öğrencilerinin iletişim beceri düzeylerinin ise yüksek olduğu; iletişim becerileri ile cinsiyet, yaş, sınıf düzeyi ve SED arasında anlamlı bir farklılık olduğu bulunmuştur. Bilgisayar oyun bağımlılığı ile iletişim becerileri arasındaki negatif yönlü ve düşük düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur. 1.Bu çalışma, Pamukkale Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından 2012EĞBE002 nolu Yüksek Lisans tez projesi olarak desteklenmiştir. Sözlü bildiri SEMPOZYUM WEBSİTESİ YÖNETİM PANELİÖzet: <Türkiye’de ve dünyada gerçekleştirilmekte olan eğitsel sempozyumlar farklı kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenmekte ve organize edilmektedir. Bu sempozyumlarda kullanıcılarla etkileşime geçmek ve bildirilerin gönderilmesi, düzenlenmesi, güncellenmesi ya da silinmesi gibi süreçler için farklı yollar izlenmektedir. Bu izlenen yollardan biri sempozyum bildirilerinin gönderilmesi ve diğer süreçleri için eposta vb. yolları tercih etmeleridir. Eposta sistemi ile bildirilerin yollandığı sempozyum etkinlikleri, kişi sayısı ve bildiri sayısının artması doğrultusunda giderek kontrolü zorlaşmakta ve işgücü de artmaktadır. Ayrıca, sempozyumu organize eden kişiler bu bildirileri bulma, düzenleme ya da tasnif etme gibi boyutlarda zorlanabilmektedir. Bu bağlamda, sempozyum katılımcılarının bildirilerini kolaylıkla yükleyebilecekleri, gerektiğinde silebilecekleri ya da güncelleyebilecekleri sempozyum websitesi yönetim panelinin kullanılması bir gereksinim haline gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi tarafından düzenlenen 15. Uluslararası Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Sempozyumu (USOS 2016) bağlamında gerçekleştirilmiş olan sempozyum websitesi yönetim panelinin tanıtılmasıdır. Sempozyum yönetim panelinin oluşturulmasında, PHP programlama dili ve MySQL veritabanı yönetim sisteminin kullanılmıştır. Yönetim paneli, açık kaynak kodlu ve ücretsiz bir CSS framework olan Bootstrap ile ücretsiz yönetim paneli teması olan AdminLTE altyapısı üzerine kurulmuştur. Yönetim panelinin genelinde kullanım kolaylığı için sayfayı yeniden yüklemeye gerek kalmadan sayfada değişiklikler yapmayı sağlayan AJAX kullanılmıştır. Sempozyum yönetim paneli kullanarak sempozyum katılımcıları bildiri yükleme, güncelleme ve silme gibi işlemlerini kolaylıkla yapabilmekte, bildirilerinin hakem süreci vb. hangi aşamada olduklarını görebilmektedir. Bunun yanı sıra, sempozyumu düzenleyen kişiler yönetim paneli üzerinden yüklenmiş olan bildirilerin toplam ne kadar olduğunu, hangi alanlara ne kadar bildiri yüklendiğini ve bu alanlardaki bildirileri görebilmektedir. Ayrıca kaydolan katılımcıları kolaylıkla görmek, harf, kayıt tarihi ya da gönderdikleri bildiri sayısı gibi özelliklere göre sıralamak da olanaklıdır. Son olarak, yönetim paneli üzerinden editör ve hakem ataması yapmak, bildirilere arzu edildiği kadar hakem atayarak süreci kolaylıkla yönetmek gibi özellikler de yer almaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ DİJİTAL TEKNOLOJİLERİ KULLANMA DURUMLARININ İNCELENMESİÖzet: <Gelişen teknoloji ile dijital okuryazarlık hayatın kaçınılmaz bir parçası olmuştur. Bilgi internet ortamlarında sunulmakta, bireyler tek tuşla bilgiye ulaşabilmektedir. Elde edilen bilgilerin sınıflandırılması, bütünleştirilmesi ve yeni bilgilerin üretilmesi için dijital okuryazarlık becerileri ihmal edilmemelidir. Dijital okuryazarlık becerisi, farklı teknolojileri doğru kullanabilme, internet ortamlarında doğru bilgiye ulaşma ve eğitim öğretim sürecinde dijital teknolojileri etkili bir şekilde kullanabilme becerisidir. Bireyler özellikle de öğretmenler, dijital teknolojileri amacına uygun olarak etkili bir şekilde kullanabilmelidir. Bu doğrultuda araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının dijital teknolojileri kullanma durumlarını incelemek olarak belirlenmiştir. Araştırma, tarama modelinde betimsel bir araştırmadır. Bu araştırma ile sınıf öğretmeni adaylarının dijital teknolojileri kullanma durumları incelendiğinden, betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Çünkü tarama modeli, geçmişte ya da o anda var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimleyen, tanımlamayı amaçlayan araştırma yaklaşımıdır. Araştırmaya konu olan her neyse onları değiştirme ve etkileme çabası yoktur bu modelde bilinmek istenen şey meydandadır. Amaç o şeyi doğru bir şekilde gözlemleyip belirleyebilmektir. Asıl amaç değiştirmeye kalkmadan gözlemektir (Karasar,1984,79). Araştırmanın çalışma grubunu Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde öğrenim gören 164 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen “Dijital Teknolojileri Kullanma Durumları Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma verilerinin analizinde betimsel istatistik (frekans, yüzde, aritmetik ortalama) kullanılmış, çapraz tablolardan yararlanılmıştır. Dijital teknolojileri kullanma durumlarının sınıf seviyeleri ve cinsiyete göre farklılığını belirlemek için Ki-Kare testi yapılmıştır. Sonuç olarak sınıf öğretmeni adaylarının dijital teknolojileri kullanma durumları tablolar halinde sunulmuştur. SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: <Günümüzde teknoloji ürünlerinin kullanımının yaygınlaşmasıyla beraber teknolojideki hızlı gelişmeler ve yenilikler nedeniyle bireylerin bu sürece uyum sağlaması zorunlu hale gelmiştir. Ülkeler, bu nedenle eğitim sistemlerini teknoloji ile ilişkilendirerek teknoloji okur- yazarı bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedirler. Ülkemizde bu bağlamda ilkokul düzeyinden başlayarak okullarda teknolojik gelişmelere uygun dersler eğitim programlarına eklenmektedir. Ancak eğitimde ilerlenmesi için eğitim-öğretim faaliyetlerinde rehber görevinde olan öğretmenlerin, teknoloji bilgilerinin güncel olması ve bu bilgileri kullanabiliyor olmaları önem arz etmektedir. Geleceğin öğretmenleri olacak olan öğretmen adaylarının ise, bu döngüde en güncel bilgiye sahip oldukları düşünülmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı eğitimin ilk kademesinde görev alacak olan sınıf öğretmeni adaylarının, öğretimde teknolojik araç-gereç kullanımına ilişkin görüşlerini ve bu görüşlere cinsiyet, sınıf düzeyi, günlük interneti kullanma süresi ve interneti kullanım amacı değişkenlerinin etkisini araştırmaktır. Çalışmanın örneklemini 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılı Bahar dönemi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği programında öğrenim görmekte olan 1. ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, 5 faktör ve 19 maddeden oluşan “Teknoloji Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının eğitimde teknoloji kullanımına yönelik görüşleri betimsel istatistik; cinsiyetin bu görüşlere olan etkisi bağımsız gruplar t-testi; internet kullanma sıklığı ve internet kullanma amacının görüşlere olan etkisi ise, tek yönlü varyans analizi (One-Way Anova) ile belirlenmiştir. Çalışma devam ettiğinden, elde edilen bulgular yorumlanarak çeşitli öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ İNTERNET KULLANIMLARINA YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: <İçinde bulunduğumuz çağ bilgi çağı olarak adlandırılmaktadır. Günümüzde ise bilgiyi hazırlamanın, bilgiye ulaşmanın en kolay yolu teknolojiyi kullanmaktan geçmektedir. Artık bilim deyince aklımıza teknoloji gelmektedir. Teknolojinin hızla gelişmesi, toplumları, yaşantıları, düşünceleri ve bunların yanında bilgiyi ve bilmenin yollarını da geliştirmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle internet kullanımı doğmuştur, bununla birlikte insanlar ulaşmak istedikleri bilgiye tek tıkla ulaşır hale gelmişlerdir. Teknoloji ve internet eğitsel yönde kullanıldığında bireylere çok faydalı olabilirken, oyun, eğlence v.b amaçlarla kullanıldığında da bireyleri tembelliğe itmekte, çalışmaktan soyutlamakta, hatta aşırı derecede internet kullanan bireyleri asosyalliğe ve internet bağımlılığına sürüklemektedir. İnterneti doğru yönde kullanan bireylerde ise internet bu bireylerin hayatlarını olağanüstü derecede kolaylaştırmaktadır. Teknolojinin ve internetin böyle etkiler bıraktığı günümüzde; bu olumlu ve olumsuz gelişmelerden dolayı toplumun ihtiyacı olan birey tipleri de değişmekte bu da bireylerin yetişmesinde en önemli unsurlardan biri olan eğitimi etkilemektedir. İçinde bulunduğumuz çağda topluma fayda sağlayacak bireyleri yetiştirmek için eğitim-öğretim yapılan her yerde teknolojiyi ve interneti kullanmak zorunlu hale gelmiştir. Eğitim-öğretim gören bireylerin interneti bu yönde kullanmaları akademik başarıyı arttırmakta, bireyi okumaya itmekte, daha rahat öğrenme ortamı yaratmakta dolayısıyla öğrenme-öğretme sürecinin de verimliliğini arttırmaktadır. Bu doğrultuda yapılan çalışmanın amacı; Sınıf öğretmeni adaylarının internet kullanımına yönelik tutumlarının belirlenmesidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan betimsel analiz yöntemi kullanılmış, verilerin toplanmasında Tavşancıl ve Keser(2002) tarafından geliştirilen “İnternet Kullanımına Yönelik Tutum Ölçeği” ‘nden yararlanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler frekans ve yüzde bakımından analiz edilmiş, farklı değişkenlerin etkileri t testi kullanılarak saptanmıştır. Araştırma sonucu bulgular ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve sonuçlar yorumlanmıştır. SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ TEKNOLOJİK PEDAGOJİK İÇERİK BİLGİSİ YETERLİKLERİNİN VE ÖĞRETMEN ÖZYETERLİKLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Teknolojik pedagojik içerik bilgisi (TPİB) modeli, eğitimde etkin olarak teknolojinin nasıl kullanılacağını açıklayan bir modeldir. Teknoloji merkezli modellerin aksine pedagojiyi merkeze alan TPİB modeli, pek çok araştırmacının ilgi odağı haline gelmiş ve etkin teknoloji entegrasyonu süreci için tanımladığı öğretmen yeterlikleri ile öğretmen yetiştirmeye yönelik müfredat programlarının sorgulanmasına neden olmuştur. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının teknolojik pedagojik içerik bilgisi (TPİB) yeterliklerini farklı değişkenler açısından incelemek ve son sınıf, sınıf öğretmeni adaylarının TPİB yeterlikleri ile öğretmen özyeterlikleri arasında bir ilişki olup olmadığını ortaya çıkarmaktır. Tarama modeline göre desenlenen araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılı güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünün birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflarında öğrenim gören 271 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Araştırma verileri “Teknopedagojik Eğitim Yeterlik Ölçeği” ve “Öğretmen Öz-yeterlik Ölçeği” aracılığı ile toplanmıştır. Veriler betimsel istatistikler, Mann-Whitney U testi, Kruskal-Wallis testi ve Pearson korelasyon katsayısı ile analiz edilmiştir. Elde edilen temel bulgular öğretmen adaylarının TPİB düzeylerinin yüksek düzeyde olduğunu göstermektedir. Araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının TPİB yeterlikleri ile cinsiyet ve akıllı telefona sahip olma değişkenleri arasında anlamlı fark bulunmazken; sınıf düzeyi, teknoloji yeterlik düzeyi, bilgisayar ve internet erişimine sahip olma değişkenleri arasında anlamlı bir fark olduğu görülmüştür. Sınıf öğretmeni adaylarının TPİB yeterlikleri ile öğretmen özyeterlikleri arasında ise orta düzeyde pozitif bir ilişki bulunmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN ENTEGRASYONUNA YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: <Dünya çapında birçok ülkede, 21.yüzyılın teknoloji çağındaki değişimlerine ayak uydurmak için her alanda yenilikler yapılmaktadır. Eğitim alanı da değişime ihtiyaç duyulan alanların en başında gelmektedir.Eğitim alanında teknolojinin kullanımı eğitimde teknoloji entegrasyonu olarak tanımlanır.Bilgi ve iletişim teknolojilerinin eğitim alanına entegrasyonu bilgi toplumunun temel esaslarından birisi olarak kabul edilir. Teknoloji entegrasyonunda birinci derecede değişimin temsilcileri olarak öğretmenler kabul edilmektedir (Demetriadis ve diğerleri,2003; Herzig,2004; Usluel,Mumcu,Demirarslan,2007). Bu yüzden teknoloji entegrasyonun sağlıklı bir şekilde yapılması, öğretmenlerin teknolojinin ders esnasında kullanılmasının faydalarına inanmasına, öğrencilerin öğrenme ihtiyaçlarına uygun materyal yazılımı seçmelerine, öğretimi teknoloji ile uyumlu bir şekilde planlamalarına, yeni öğretim metodları geliştirmelerine ve bunları yaparken karşılaşılabilecek herhangi bir sorun ile sınıf içerisinde otoritesini kaybetmeden çözüm üretebilmelerine bağlı olduğu vurgulanmıştır. (Becker,2001;Herzig,2004; Usluel,Mumcu,Demirarslan,2007). Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin bilgi ve iletişim teknolojilerinin entegrasyonuna yönelik tutumlarının belirlenmesidir. Araştırma nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeline göre desenlenmiştir. Örneklemin belirlenmesinde ise uygun örnekleme yöntemi kullanılmış ve 184 öğretmen araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Entegrasyonuna Yönelik Tutum Ölçeğinin kullanılmıştır. Verilerin cinsiyet ve hizmet içi eğitimlere katılma durumları değişkenleri açısından karşılaştırılması amacıyla bağımsız örneklemler için t-testi, mesleki tecrübe ve bilgisayar kullanma süresi değişkenleri açısından karşılaştırılmasında ise tek yönlü varyans analizi teknikleri kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda cinsiyet, bilgisayar kullanma süresi ve hizmet içi eğitimlere katılma değişkenleri ele alındığında katılımcıların bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelik tutumlarında anlamlı farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. SINIF ÖĞRETMENLİĞİ EĞİTİMİ SEMPOZYUMU KATILIMCI PROFİLLERİÖzet: <1994 yılından günümüze değin düzenli olarak gerçekleştirilen sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumları, ilk yıllarda olmasa da 2006 yılından itibaren her yıl yapılmaktadır. Sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumları büyük çoğunlukla ulusal boyutta yapılmasına karşın son yıllarda uluslararası katılımlı ya da uluslararası boyutlar kazandırılarak yapılmaya başlanmıştır. Sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumları, Türkiye’deki değişik üniversiteler tarafından organize edilmekte ve bu üniversiteler sempozyumları gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla her üniversite sınıf öğretmenliği sempozyumu için bir düzenleme kurulu ekibi oluşturmakta ve bu sempozyumlar o üniversitelerde ilk kez gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla, gerek sempozyuma hazırlık, gerek websitesi ya da teknik süreçler, gerek etkinliğin gerçekleştirilmesi gibi boyutlarda bazı zorluklar yaşanabilmektedir. Sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumu katılımcı profillerinin incelenmesinin, sınıf öğretmenliği eğitimi katılımcılarının özelliklerinin belirlenmesi, bu özelliklere göre sempozyumların zenginleştirilmesi ve daha sonraki sempozyumların katılımcılar boyutuna ışık tutarak kolaylık sağlayabilmesi bakımından önemlidir. Ayrıca, bu çalışmanın farklı alanlardaki sempozyumlar açısından da katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Bu bağlamda gerçekleştirilen çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumu kullanıcı profillerinin belirlenmesidir. Sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumu kullanıcı profilleri, 15. Uluslararası Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Sempozyumu’nun sempozyum websitesi sistemindeki verilerden elde edilmiştir. Bu veriler, kullanıcıların kişisel bilgilerinin gizliliği korunarak elde edilmiştir. Kullanıcı profilleri bağlamında; katılımcıların sempozyum sitesini tarih bazlı ziyaret yoğunluğu, hangi sempozyum içeriklerini tercih ettikleri, hangi içeriklerde daha çok zaman geçirdikleri, hangi tür işletim sistemi ve tarayıcı kullandıkları, en çok kullanılan ekran çözünürlükleri, en çok ziyaret gerçekleştiren ülkeler, katılımcıların ilk ve tekrar ziyaret oranları ve katılımcıların siteye ulaşma biçimleri gibi özellikler incelenmiştir. Bunların yanı sıra, katılımcıların hangi alanlara daha çok bildiri ile katılım sağladıkları, katılımcı bildirilerinin tek yazarlı ya da çok yazarlı olma oranları, kaydolan katılımcıların bildiri gönderme ve göndermeme oranları, katılımcıların hangi kurumlarda görev yaptıkları, katılımcıların hangi akademik unvan düzeylerinde oldukları gibi özellikler de araştırmaya dâhil edilmiştir. Araştırma verileri doküman analizi tekniği ile incelenmiş ve analiz edilmiştir. Elde edilen veriler araştırmanın amaçlarına uygun bir biçimde sunulmuş ve öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMINA İLİŞKİN TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <21. yüzyılın öğretmenin taşıması gereken özelliklerden biri de teknolojik bilgi ve teknolojiyi kullanma becerisi olarak düşünülebilir çünkü çağımızda hem eğitim teknolojisi hem de eğitimde teknoloji kullanımı büyük ölçüde artmıştır. Bu nedenle eğitim veren öğretmenlerin de teknoloji ile yakından ilgilenmesi gerekir. Öğretmen öğrencilere yeni bilgiyi öğretirken teknolojiden yararlanması ile daha etkili bir eğitim vermiş olur. Ayrıca öğrencinin ne kadar fazla duyusuna hitap edilebilirse öğrenmenin o derece kalıcı olduğu araştırmalar tarafından ortaya konulmuş bir gerçektir. Teknoloji sayesinde öğretmen öğrencilerinin farklı duyularına hitap edecek ortamları daha kolay hazırlayabilir. Bu nedenle bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenliği adaylarının eğitimde teknoloji kullanımına yönelik tutumlarını belirlemek ve cinsiyet, sınıf ile teknoloji yeterlilik durumları açısından tutumlarının farklılık taşıyıp taşımadığını belirlemektir. Araştırma nicel betimsel bir çalışma olup tarama tekniğinden yararlanılmış; 2015-2016 Öğretim yılı güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim görmekte olan sınıf öğretmeni adayları üzerinde uygulanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Öztürk (2006) tarafından geliştirilen, öğretmenlerin eğitimde teknoloji kullanımına yönelik tutumlarını ölçmeyi amaçlayan üç boyut barındıran ve otuz dokuz maddeden oluşan likert tipi, beş dereceli; geçerlilik, güvenirlik analizleri yapılmış “Teknoloji Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçekten elde edilen veriler SPSS paket programı kullanılarak betimleyici analizlerden yüzde frekans analizleri ile t-testi ve anova testi analizleri yapılmıştır. Elde edilen bulgular ilgili literatür çerçevesinde tartışılarak öneriler sunulmuştur. SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRETİM ELEMANLARININ WEB 2.0 TEKNOLOJİLERİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: <Günümüzde teknolojide meydana gelen hızlı değişimler sonucunda bilgi ve iletişim teknolojilerinin eğitime entegrasyon süreci gelişmektedir. Eğitim-öğretim sürecinde teknoloji kullanımının bu sürecin kalitesini yükseltmesine ek olarak teknolojiyi tanıyan ve teknolojiyi kullanan yeni yüzyılın gereksinimlerini karşılayabilen bireylerin yetişmesinde büyük destek sağlamaktadır 21.yüzyıl becerilerinin kazandırılmasında kullanılan bilgi ve iletişim teknolojilerinin başında web 2.0 teknolojileri gelmektedir. 21. yüzyıl becerilerine sahip bireylerin yetiştirilmesindeki en önemli bileşen sınıf öğretmenleridir. Yaratıcı düşünme, karar verme, eleştirel düşünme gibi üst düzey düşünme becerilerine ve bunlara ek olarak teknolojinin getirdiği imkanları günlük ve eğitim hayatlarındaki ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmalarında ilköğrenimde kazandıkları bilgi, beceri ve tutumlar önemli yere sahiptir. Sınıf öğretmenlerini yetiştiren; sınıf öğretmenliği bölümü öğretim elemanlarının teknolojiye yönelik bilgi, beceri ve tutumlarının belirlenmesi; bahsedilen bu önemli sürecin başarısı için çok önemlidir. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmenliği bölümü öğretim üyelerinin web 2.0 teknolojilerine yönelik görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiştir. Veri toplama aracı olarak alan uzmanları ve literatür desteği ile araştırmacılar tarafından hazırlanan açık uçlu sorular çalışma grubuna yöneltilmiştir. Ülkemizdeki farklı üniversitelerdeki sınıf öğretmenliği anabilim dalında görev yapan 10 (6 Erkek, 4 Bayan) öğretim elemanı araştırmanın çalışma grubunu oluşturmaktadır. Çalıma grubunu 5 farklı üniversitedeki öğretim elemanlarından oluşmaktadır. Çalışma grubunun akademik ünvanları Arş. Grv.’den Doç. Dr.’a kadar değişiklik göstermektedir. Araştırma sonunda çalışma grubundan toplanan nitel veriler içerik analizi yöntemi ile analiz edilip sonuçlar yorumlanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMI ÖĞRENCİLERİNİN BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULLANIM TUTUMLARI VE BECERİLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER YÖNÜNDEN İNCELENMESİÖzet: <Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından hazırlanan Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (2015-2018) raporunda Bilişim Teknolojilerinin (BİT) eğitim sistemimizde kullanımıyla ilgili olarak, BİT’lerin eğitim sürecinin temel unsurlarından birinin olması ve eğitim kurumlarının eğitim kadrosunun ve öğrencilerin bu teknolojileri etkin kullanımının sağlanması hedefi yer almaktadır. Bu kapsamda bilgi toplumuna dönüşüm ülkemizin öncelikli olarak gündem maddelerinden biri olarak değerlendirilmiş, bu alana yönelik politikaların etkin bir biçimde uygulanması, takip edilmesi ve eğitim gibi kamu hizmetlerinde BİT kullanımının esas alınması hedeflenmiştir. Bu hedeften hareketle öğretmen ve öğrencilerin BİT kullanım yetkinliklerine sahip olması arzu edilen bir durumdur. Ne var ki BİT’lerin kullanım yoğunluğu ve niteliği açısından bölgeler ve ülkeler arasında belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Bireylerin BİT’e erişiminde eşitsizliğini ifade eden ve cinsiyet, yaş grubu, engel durumu, gelir düzeyi, eğitim seviyesi, ikamet edilen coğrafi bölge gibi demografik ve bireyin sosyo-ekonomik özelliklerine ilişkin değişkenler itibarıyla farklılık gösteren dijital (sayısal) bölünme (uçurum), BİT kullanımının önündeki engellerin en belirgin sonucudur. Bu bağlamda yürütülen çalışmada, Sınıf Öğretmenliği programı öğrencilerinin bazı değişkenler yönünden BİT’lere yönelik tutumlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma tarama yönteminde olup veri toplama aracı olarak Günbatar (2014) tarafından geliştirilen “Bilgi ve İletişim Teknolojileri Tutum Ölçeği” ve araştırmacı tarafından hazırlanan “Demografik Bilgi Formu” kullanılmıştır. Çalışma nicel veriler üzerine kurgulanmış olup, bulgular ve betimleyici analizler istatistik paket programı ile sınanmıştır. Gerçekleştirilen çalışmada, katılımcıların genel BİT eğilimlerine bakıldığında genellikle yüksek değerlere rastlanırken, özellikle bilgisayar donanımı ve yazılımı alanlarında düşük değerlere rastlandığı bu alanlarda tutumlarının daha olumsuz olduğu görülmektedir. Bunun yanında, katılımcıların genel ortalamalarına bakıldığında BİT’lere yönelik tutumlarının olumlu olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ VE SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMINA İLİŞKİN TUTUM VE DÜŞÜNCELERİÖzet: <Toplumun ihtiyaçları çerçevesinde hızla gelişen teknolojiyi anlamak toplumdaki bireylerin olmazsa olmazlarındandır. Teknoloji okuryazarı olan birey toplumu daha iyi anlar ve toplumla olan ilişkilerini kolaylıkla anlayabilir. İlköğretimden üniversiteye kadar giden eğitim-öğretim hayatında teknoloji hep karşımıza çıkar ve eğitimin içerisinde her zaman var olur. Zamanla gelişen teknolojiyle birlikte eğitim ortamlarını da düzenlemek gerekmektedir. Eğitim ortamları yeni gelişen bu teknolojileri kullanarak eğitim-öğretimi daha kalıcı olmasını sağlar.Bu çalışmanın amacı, ilköğretim sosyal bilgiler öğretmenliği ve sınıf öğretmenliği öğrencilerinin eğitim-öğretimde teknolojik araç gereç kullanımına karşı tutum ve sahip oldukları fikirleri belirlemektir. Araştırmada yöntem olarak betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Betimsel tarama modelini kullanmamın nedeni, çıkan sonuçları derinlemesine inceleyebilmem ve sonuçları genelleyebilmemdir. Çalışma 2015-2016 öğretim yılı güz döneminde Ege Bölgesi’nde, Sınıf Öğretmenliği ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği programına devam eden 1.sınıf öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Çalışmaya 51 tane Sosyal Bilgiler Öğretmenliği öğrencisi, 81 tane Sınıf Öğretmenliği öğrencisi katılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, Yavuz (2005) tarafından geliştirilen, 5 faktörden ve 19 maddeden oluşan “Teknoloji Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Teknoloji Tutum Ölçeği’nden çıkan sonuçlar Spss programıyla karşılaştırılmış ve sonuçlar görülmüştür. Araştırmadan çıkan sonuçlara baktığımızda farklı iki bölüm öğrencilerinin de eğitimde teknolojinin kullanılmasına olumlu baktıkları görülmüştür. Öğrencilerin yeni gelişen eğitim teknolojilerine de yabancı olmadıkları ve bunları eğitim-öğretim hayatında sınıflarda kullanılmasına olumlu baktıkları görülmüştür. TEKNOLOJİ KABULÜ MODELLERİ: EĞİTİME YANSIMALARÖzet: <Günümüzde teknoloji ve teknoloji kullanımı, bütün insanlar için vazgeçilmez bir durum oluşturmaktadır. Teknoloji, iş hayatında olduğu kadar eğitim hayatında da etkili bir yere sahiptir. Bu bağlamda insanların teknoloji karşındaki davranışlarını açıklamaya çalışan teknoloji kabul modeli adında bir model ortaya çıkmıştır. Bu modelin amacı bir aracın kullanıcılar tarafından ne kadar kabul edilir olduğunu tahmin etmek ve kabulünü sağlamak için yapılması gereken değişiklikleri belirlemektir. Teknoloji kabul modeli insanların yeni teknolojileri nasıl karşıladığı ve kullanmaya başladığını anlamaya çalışır. Bu modele göre bir bilgi sisteminin kabul edilebilirliği iki temel faktör tarafından belirlenir: Birincisi algılanan yararlılık, ikincisi ise kullanım kolaylığıdır. Bu modele göre algılanan kullanım kolaylığı ve yararlılık bilgi teknolojisinin kabulünde belirleyicidir. Burada algılanan yararlılık, kişinin bir sistemi kullanmasının onun performansını artıracağına inanmasıdır. Kullanım kolaylığı ise yine kişinin belirli bir uygulamanın kullanılmasının çok çaba gerektirmediğine inanmasıdır. Bu modele göre algılanan yararlılık, niyetin belirlenmesinde en önemli faktördür. Bu modele ilaveten ikinci teknoloji kabulü modeli ortaya çıkmıştır. Bu modelde algılanan yararlılığı etkileyen dış faktörler de anahtar belirleyiciler olarak kabul edilmiştir. Burada algılanan yararlılığı etkileyen belli baslı dış faktörler belirlenmeye çalışılmıştır. Bu dış faktörler, sosyal etki süreçleri (öznel norm, gönüllülük ve hayal gücü) ve bilişsel enstrümantal süreçler (mesleki ilişki, çıktı kalitesi, görülebilir sonuçlar, algılanan kullanım kolaylığı) olarak iki gruba ayrılmıştır. Tüm bu modellerin temel amacı yeniliklerin kabul ve adaptasyon süreçlerini açıklamaktır. Ayrıca teknolojinin nasıl ve neden ortaya çıktığı, yaygınlaştırıldığı ve kabul edildiğine dair teorik bir anlayış geliştirmektir. Bu teorilere dayalı olarak bu çalışmanın amacı, teknoloji kabulüyle ilgili modelleri eğitim boyutunda analiz edebilmektir. Çalışmanın yönteminde doküman incelemesinden yararlanılacaktır. Burada teknoloji kabulü modellerini eğitim alanına yansımalarını değerlendirerek, etkileyebilecek değişkenleri ortaya çıkarmaktır. Sözlü bildiri TPAB GELİŞTİRME PROGRAMININ ÖĞRETMEN ADAYLARININ EĞİTİM TEKNOLOJİLERİNE YÖNELİK TUTUMLARI VE TPAB ÖZGÜVENLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: <TPAB Geliştirme Programının Öğretmen Adaylarının Eğitim Teknolojilerine Yönelik Tutumları ve TPAB Özgüvenlerine Etkisinin İncelenmesi 21. yüzyılda, eğitim teknolojilerinin etkili kullanımı bilgisi bir öğretmenin sahip olması gereken temel bilgiler arasına girmiştir. Öğretmen yetiştirme programları geleceğin öğretmenlerini yetiştirmekle sorumludur. Ancak, öğretmen adayları lisans eğitimleri sırasında alan, pedagoji ve teknoloji bilgisine yönelik çeşitli dersler almalarına rağmen, bu bilgileri bütünleştirememekte ve gerçek sınıf ortamına yeterince yansıtamamaktadır. Bu çalışmanın genel amacı, TPAB geliştirme programının öğretmen adaylarının Eğitim Teknolojilerine Yönelik Tutumları (ETYT) ve TPAB Özgüvenlerine etkisini incelemektir. Bu çalışma, zayıf deneysel desenlerden tek grup ön test /son test tasarımı kullanılmıştır. Çalışma kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemine göre seçilen 43 öğretmen adayı ile yürütülmüştür. Çalışma, 2014 bahar dönemlerinde toplam 14 haftada tamamlanmıştır. TPAB geliştirme programı bilgilendirme eğitimi ve tasarım-mikro öğretim aşamalarından oluşmaktadır. Birinci aşamada öğretmen adaylarına TPAB kavramları, eğitim teknolojileri ve örnek ders sunumlarını içeren bilgilendirme eğitimi verilmiştir. İkinci aşamada ise öğretmen adayları ASSURE modeline göre ders tasarımları hazırlamış ve bu tasarımları mikro öğretim yöntemi ile sunmuştur. Veri toplama aracı olarak; eğitim teknolojilerine yönelik tutum ölçeği ve Teknolojik Pedagojik Alan Bilgisi Öz güven ölçeği kullanılmıştır. Çalışma boyunca 3 kez uygulanan ETYT ölçeğinden elde edilen veriler Friedman ve Wilcoxon testi, TPAB öz güven verileri ise tekrarlı ANOVA testi ile analiz edilmiştir. Sonuç olarak bilgilendirme eğitimi ve tasarım-mikro öğretim çalışmaları her ikisinin ayrı ayrı ve tüm programın öğretmen adaylarının ETYT ( 2 (sd=2, n=43)=16,201, p<0,01) ve TPAB Özgüvenlerini (F(2, 84)=27,238; p<0,001) arttırdığı tespit edilmiştir. Ayrıca 3 kez uygulanan TPAB Özgüven ölçeği alt boyutlarının ikişerli ölçümleri karşılaştırıldığında ise TPB özgüven boyutu için ilk ölçüm ile ikinci ölçüm, ilk ölçüm ile üçüncü ölçüm arasında anlamlı bir fark olduğu görülürken ikinci ve üçüncü ölçüm arasında anlamlı bir fark görülmemiştir. Bu durum bilgilendirme eğitiminin fen bilgisi öğretmen adaylarının TPB özgüvenlerini arttırmada etkili olduğunu göstermektedir. TAB özgüven boyutu için ilk ölçüm ile ikinci ölçüm, ikinci ölçüm ile üçüncü ölçüm arasında anlamlı bir fark olmadığı ancak ilk ölçüm ile üçüncü ölçüm arasında anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Bu durum bilgilendirme eğitimi ve tasarım-mikro öğretim aşamalarının birlikte fen bilgisi öğretmen adaylarının TAB özgüvenlerini arttırmada etkili olduğunu göstermektedir. TB özgüven boyutu için ise ilk ölçüm ile ikinci ölçüm arasında anlamlı bir fark olmadığı, ancak ikinci ölçüm ile üçüncü ölçüm ve ilk ölçüm ile üçüncü ölçüm arasında anlamlı bir fark olduğu görülmektedir. Bu durum tasarım-mikro öğretim aşamasının fen bilgisi öğretmen adaylarının TB özgüvenlerini arttırmada daha etkili olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak TPAB kavramlarının tanıtımını ve ASSURE modeline dayalı TPAB uygulamalı örneklerden oluşan bilgilendirme eğitimi ve adayların aktif katılımını içeren tasarım-mikro öğretim çalışmalarının adayların ETYT ve TPABÖ arttırmada etkili olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri TÜRKİYE VE KAZAKİSTAN İLKOKUL - ORTAOKUL ÖĞRETMEN ADAYLARININ DİJİTAL OKURYAZARLIK DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMALI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Özet Dijital teknolojileri, özellikle internete dayalı teknolojileri kullananlar öğretmen adayları olduğunda; okul, sosyal ve bireysel yaşamlarında ne kadar yeterli kullandıkları, kullanırken internetten gelebilecek zararlardan kendilerini ne kadar koruyabildikleri gibi sorunlar önem kazanmaktadır. Dijital teknolojilerin öğretmen adaylarınca yeterli kullanımı veya bu teknolojilerin üstesinden gelebilecek şekilde kullanımı bağlamında: genel bir kavram olan dijital okuryazarlık kavramı, alan yazında önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu teknolojilerin nitelikli bağlamsal kullanımı veya öğretmen adaylarının dijital ortamlarda karşılaştıkları bir problemi çözebilmesi ve bu konuda öğrencilerine nasıl rehberlik edebileceği, dijital okuryazarlık düzeyinin ne olduğu, önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Araştırmada kullanılan ölçek; hem Türkiye’deki öğretmen adaylarının hem de Kazakistan’daki öğretmen adaylarının kendilerine ilişkin değerlendirmelerini ortaya koyması ve aralarında fark olup olmadığı saptaması açısından bu soruna ve ilgili birimlere ileriye dönük bir dijital okuryazarlık politikası belirlemesi açısından katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışma, Türkiye ve Kazakistan ilkokul ve ortaokul öğretmen adaylarının dijital okuryazarlık düzeylerini belirli değişkenlere göre karşılaştırmalı olarak değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Çalışma ilişkisel tarama modeline uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri Türkiye 482, Kazakistan 317 olmak üzere toplam 799 öğretmen adayına uygulanan Dijital Okuryazarlık Değerlendirme Ölçeği aracılığı ile toplanmıştır. Acar tarafından geliştirilen ve toplam 41 maddeden oluşan ölçek; farkındalık, bağlamsal kullanım, güvenli katılım, dijital kimlik yönetimi ve temel araç ve ortamlar bilgisi olmak üzere beş faktörden oluşmaktadır. Elde edilen verilerin çözümlenmesinde betimsel istatistiklerin yanı sıra; t testi, tek boyutlu ANOVA ve tekrarlı ölçümler için iki boyutlu ANOVA gibi testler bir arada kullanılacaktır. Araştırma her iki ülkede de uygulamaları tamamlanmış olup analiz çalışmaları devam etmektedir. ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN İNTERNETTE BİLGİ ARAMA DAVRANIŞLARININ NİTEL OLARAK İNCELENMESİÖzet: <Bilgi ve iletişim teknolojileri ve bu bağlamda en fazla öne çıkan internet teknolojisi hızlı bir şekilde gelişmektedir. Öyle ki bireylere internet ortamında sunulan bilgi miktarı katlanarak artmaktadır. Bireyler uzun soluklu bilgi arayışları yerine hızla ve çok sayıda bilgi kaynağına erişim imkanı sunan internette arama davranışlarını artırmaktadır. Bu durum başlangıçta olumlu sonuçları doğuracağı algısı yaratsa da, erişilen kaynakların değerlendirilmesi veya değerlendirilmemesi gibi gözlemleyemediğimiz süreçlere sahip olması bakımından gizemli ve bir anlamda kayıt dışıdır. Bu noktada bireylerin arama davranışlarının özellikle de nitel çalışmalarla incelenmesi durumun netliğini ortaya koyması açısından oldukça önemlidir. Bu araştırma, üniversite öğrencilerinin bilgi kaynağı olarak interneti tercih etme düşüncelerinin, internetin sağladığı fırsatlara ilişkin görüşlerinin, internette bilgi arama davranışlarının, bilgi arama sürecinde yaşadıkları problemlerin ve elde ettikleri bilgileri seçme, kaynak gösterme, alıntılama özelliklerinin belirlenmesi için gerçekleştirilmiş fenomenolojik bir çalışmadır. Araştırma, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Akseki Meslek Yüksekokulunda 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar döneminde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın katılımcı grubu iki aşamada seçilmiştir. Birinci aşamada öğrenciler araştırmadan haberdar edilmiş ve araştırmaya gönüllü olarak katılmak isteyen öğrenciler belirlenmiştir. Ardından ikinci aşamada gönüllü öğrenciler arasından internette arama ve arama sonucunda rapor hazırlayan öğrenciler içerisinden on öğrenci seçilmiştir. Öğrencilerle yarı yapılandırılmış görüşmeler düzenlenmiştir ve görüşmelerde 10 adet soru sorulmuştur. Elde edilen veriler üzerinde içerik analizi gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda, öğrencilerin internette arama davranışlarını nasıl algıladıklarını açıklayıcı sonuçlara ulaşılmıştır. YAŞAM BOYU ÖĞRENME VE MOBİL BİLGİ OKURYAZARLIĞI BECERİSİÖzet: <Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmeler, küreselleşmenin de etkisiyle toplumların bilgi toplumlarına dönüşümlerini hızlandırmaktadır. Bilgi toplumu bireylerinin sahip olması gereken en temel beceri yaşam boyu öğrenme becerisidir. Yaşam boyu öğrenen bireyler, içinde bulundukları koşullara hızla uyum sağlayabilen, öğrenmeyi öğrenmiş, bağımsız öğrenen bireylerdir. Söz konusu bireylerin bilgi toplumlarındaki varlıklarının getirileri açısından yaşam boyu öğrenme konusu, tüm dünyada gerçekleştirilen araştırmalar arasında neredeyse ilk sıralardadır. Yaşam boyu öğrenme, bireylerin öğrenme isteği önündeki engelleri örneğin yaş, zaman, mekân, eğitim düzeyi, mesleki durum gibi birçok açıdan ortadan kaldırılması ile ilgilidir. Yapılan araştırmalarda öğrenme isteği önündeki özellikle yer ve zaman engelleri ile başa çıkma sorusuna cevap arama çabaları dikkat çekicidir. Giderek yaygınlaşan ve dünya çapında önemli bir pazar payı bulunan mobil teknolojiler, bu noktada gerçekçi ve ivedi çözümler sunabilmektedir. Başka bir deyişle kullanıcılarına sunduğu geniş olanaklar ölçüsünde mobil teknolojiler aracılığı ile dış kaynaklı engelleyici birçok faktörün önüne geçilebilmesi soruyu cevap niteliktedir. Bu bağlamda da bireylerin mobil bilgi okuryazarlığı kavramı ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmada, öncelikle yaşam boyu öğrenme, bilgi okuryazarlığı, mobil bilgi okuryazarlığı kavramları incelenmiş; artan gereksinimler doğrultusunda bilgi okuryazarlığından mobil bilgi okuryazarlığına geçiş süreci değerlendirilmiştir. Sonuç olarak mobil bilgi okuryazarlığı becerisine ilişkin genel değerlendirme yapılmış, mobil bilgi okuryazarlığının kapsamı belirlenmiş ve çeşitli önerilerde bulunulmuştur. YAŞAMBOYU ÖĞRENME BAĞLAMINDA YENİLİKÇİ BİR ÖĞRENME MODELİ: EVDE DERS OKULDA ÖDEV MODELİÖzet: <Yirminci yüzyıl, dünyada birçok önemli değişimin ve dönüşümün hızla yaşandığı bir dönemdir. Özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızlı değişimler, gerek sosyal, gerek ekonomik, gerek sağlık gerekse de eğitsel anlamda birçok yapılanmayı yeniden sorgulamamızı ve farklı arayışlar içerisine girmemizi gerektirmiştir. Dünya çapında eğitim alanında atılan en önemli adımların başında bireylerin yaşam boyu öğrenmelerini geliştirme konusundaki çabalar gelmektedir. Çünkü ancak yaşam boyu öğrenen bireylerin oluşturduğu toplumlar, değişimlere ayak uydurabilecek hatta ekonomik varlıklarına devam edebilecektir. Bu denli önemli ve her açından kritik değere sahip yaşam boyu öğrenme becerileri ve bu becerilerin bireylere kazandırılması konusu, eğitim alanında önemli tartışmalara ve getirilere kapı aralamıştır. Kuşkusuz bu anlamda eğitim camiası öğrenme modellerini yaşam boyu öğrenme perspektifinde yeniden değerlendirmiştir. 2000li yıllarda önerilen ve yabancı alanyazında Flipped Classroom Model olarak bilinen yenilikçi öğrenme modeli, bu perspektifte farklı çözüm önerileriyle dikkat çekmektedir. Flipped Classroom Model, Türkçe alanyazında ise Evde Ders Okulda Ödev Modeli, Ters Yüz Öğrenme Modeli, Tersine Çevrilmiş Sınıf Modeli olarak bilinmektedir. Bu yenilikçi öğrenme modelinin her türlü kısıtlamayı ortadan kaldırılmasını gerektiren yaşam boyu öğrenme için ideal uygulamaları mevcuttur. Bu çalışmada, öncelikle yaşam boyu öğrenme kavramı açıklanmış, Evde Ders Okulda Ödev Modeli kapsamlı olarak incelenmiş; Evde Ders Okulda Ödev Modelinin yaşam boyu öğrenme perspektifinde sunduğu makul çözümler üzerinde değerlendirmelere gidilmiştir. Sözlü bildiri YETİŞKİN ÖĞRENCILERIN TEKNOLOJI KULLANIM BECERILERI VE BEKLENTILERI ANKETININ TÜRKÇEYE UYARLANMASI: GÜVENIRLIK VE GEÇERLIK ÇALIŞMASIÖzet: <Teknoloji her geçen gün yaşamın her alanında daha fazla yer almakta ve önemi artmaktadır. Eğitim ortamlarında bunların en başında gelmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler eğitim sistemlerindeki öğrencilerin öğrenme çıktılarını teknoloji kullanarak artırmayı amaçlamaktadırlar. Türkiye’deki üniversitelerde mevcut öğretim teknolojilerini (uzaktan eğitim, podcast’lar, vs) kullanmaktadırlar. Öğrencilerin sunulan teknolojik imkânlardan memnuniyeti ve teknoloji kullanım deneyimleri ile beklentileri arasındaki ilişkinin belirlenmesi mevcut sorunların çözümünde ve teknolojinin etkin kullanılması bakımından önemlidir. Mevcut alan yazı taramasında Türkiye’deki üniversitelerin sunduğu öğretim ve idari amaçlı teknolojik imkânlardan öğrenci memnuniyetini ve öğrenci teknoloji beklentilerini ve deneyimleri arasındaki ilişkiyi inceleyen herhangi bir çalışmaya veya ölçme amaçlı bir ankete ulaşılamamıştır. Bu çalışmada Gosper et all (2009) tarafından geliştirilen 10 alt bölümden ve 122 maddeden oluşan “Student Experience and Expectation of Technology (SEET)” anketi Türkçe ’ye uyarlayarak geçerlilik ve güvenirlik yapılmıştır. Çalışma devam etmektedir sonuçlar sunumda tartışılacaktır.
BİLGİSAYAR PROGRAMCILIĞI ÖĞRENCİLERİNİN MOBİL GÜVENLİK FARKINDALIKLARIÖzet: <Amaç: Teknolojinin hızlı gelişimi ile günümüzde kullanılan mobil telefonlar bir bilgisayardan karşıladığımız tüm ihtiyaçlarımızı karşılar düzeye erişmiştir. Mobil telefon güvenliği farkındalığı oluşturmak için kullanıcılardan önce bu sistemleri tasarlayan ve geliştiren kullanıcıların farkındalığının oluşması gerekir. Bu amaç doğrultusunda, bu çalışma Kırklareli Üniversitesinin Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Bilgisayar Programcılığı bölümünde okuyan öğrencilerin, mobil güvenlik farkındalıklarının değerlendirilmesine yönelik, görüşlerini belirlemektedir. Method: Araştırmanın evrenini bir üniversitenin Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Bilgisayar Programcılığı bölümünde okuyan öğrenciler oluşturmuştur. Çalışma tanımlayıcı tipte planlanmıştır. Veri toplama aracı olarak; katılımcıların sosyo-demografik özellikleri, akıllı telefon kullanımına yönelik güvenlik farkındalıkları ve bilgi düzeylerine yönelik olarak araştırmacılar tarafından literatür desteği ile hazırlanan anket formu kullanılmıştır. Veriler Google form aracılığıyla toplanmış ve gönüllülük esas alınmıştır. Araştırmaya katılan 102 öğrenciden elde edilen veriler analiz için kullanılmıştır. Veri analizinde SPSS 20,0 programı kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzde, frekans ve non-parametrik testler kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya 102 kişi katılmıştır (N:123, %83). Katılımcıların %71,3’ü erkek, %52’sinin ise 1. Sınıf olduğu, 78,4’ü 19-21 yaş aralığındadır. %97,1’inin akıllı telefonu olduğu ve %71,6’sının kullandıkları işletim sisteminin Android olduğu, %61.8’inin internet erişimini mobil ile yaptığı belirlenmiştir. %78,4’ünün daha önceden bilgi güvenliği kursuna katılmadığı, %63.7’inin kişisel verilerin gizliliği ve korunması konusunda endişe duyduğu, %71.6’sının kişisel bilgilerinin telefonlarında sakladığı ve %82.4’ünün Akıllı telefonlardaki kötü amaçlı yazılımların varlığından haberdar olduğu, sadece %14.7’sinin telefonlarında güvenlik için bir yazılım kullandığı, %75.5’inin Akıllı telefon güvenlik yazılımlarının gerekli olduğunu düşündüğü bulunmuştur. %41,2’sinin telefonuna yükleyeceği uygulamayı seçerken en önemli kriterinin güvenilirlik olması,%59,8’inin telefonunda kullandığı koruma sisteminin cihaz parolası kilidi olduğu, %62.7’sinin Mobil uygulama marketlerinden indirilen uygulamaları akıllı telefonunuza kurmanın güvenli olduğunu düşündüğü ve %59.8’inin Mobil uygulama marketlerindeki uygulamaların indirmeden önce güvenlik testinden geçtiğini düşündüğü belirlenmiştir. Sonuç: Öğrencilerin mobil uygulamaları indirirken güvenliği sadece Mobil uygulama marketlerine bıraktığı, kendilerinin cihazlarına güvenlik amaçlı yazılımlar yüklemediği, ancak yükledikleri uygulamaların kişisel verilerine erişip erişmedikleri konusuna dikkat ettikleri saptanmıştır. Bölümdeki öğrencilerin sadece mobil uygulama kullanıcısı olmadıklarından aynı zamanda mobil uygulama geliştiricisi olmalarından hareketle mobil güvenlik hakkında eğitim verilmesi planlanmıştır. Böylece güvenliği daha yüksek uygulamalar geliştirmeleri desteklenebilir. Sözlü bildiri DİJİTAL ÖYKÜLERE VE GELİŞTİRME SÜRECİNE İLİŞKİN BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Dijital öyküler klasik hikâye anlatma eyleminin bilişim teknolojileriyle zenginleştirilmiş biçimidir. Konu seçimi, konu üzerine araştırma, senaryo yazımı ve ilgi çeken bir öykü geliştirme sürecinde sonra çeşitli çoklu ortam öğelerini de öyküye katarak bilgisayar ortamında sunulması sürecini kapsar. Dijital öyküleme için durağan resimler kullanılabildiği gibi canlandırmalardan da yararlanılabilir. Çalışmanın temel amacı, dijital öykülere ve dijital öykülerin geliştirme sürecine ilişkin bilişim teknolojileri öğretmen adaylarının görüşlerini incelemektir. Nitel desende yürütülen araştırmada çalışma grubu için ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmacı tarafından temel ölçüt daha önce dijital öykü geliştirme tecrübesine sahip olma olarak belirlendiğinden bilişim teknolojilerine daha yatkın olan ve katılıma gönüllü olan 25 bilişim teknolojileri öğretmen adayı ile çalışma gerçekleştirilmiştir. Öğretmen adaylarıyla öncelikle dijital öykülerle ilgili kuramsal çalışmalar yapılmıştır. Daha sonra dijital öykü geliştirmeye uygun web ortamları ve hazırlanan videolara etkileşim kazandırmayla ilgili eğitimler verilmiştir. Dört hafta süren eğitimlerden sonra öğretmen adayları Millî Eğitim Bakanlığı okul öncesi eğitim programından belirlenen kazanımlara uygun etkileşimli ve etkileşimsiz hareketli dijital öyküler geliştirmişlerdir. İki hafta süren geliştirme süreci sonunda öğretmen adaylarına araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış soru formları uygulanmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Çözümleme sonuçlarına göre öğretmen adayları dijital öykülerin en olumlu yönlerini, eğlenceli (f=22) ve ilgi çekici (f=12) olmaları şeklinde ifade etmişlerdir. Onlara göre dijital öykülerin en önemli sınırlılıkları ise tasarlanmalarının zor olması (f=8) ve teknolojik alt yapı gerektirmesidir (f=4). Dijital öykülerin geliştirilmesinde yaşanılan en önemli sorunların; içerik bilgisi (f=8), senaryo kurgusu (f=6), öğrenen özellikleri ve gereksinimleri (f=6) ile program bilgisi (f=5) konularıyla ilişkili olduğu ifade edilmiştir. Etkileşimsiz ve etkileşimli dijital öyküleri karşılaştıran öğretmen adayları, etkileşimsiz dijital öykülerin öğrenciyi pasif yaptığını ve bu durumdan öğrencinin sıkılabileceğini belirtmişlerdir. Etkileşimli dijital öykülerde ise öğrenci aktifleşeceğinden daha etkili öğrenmelerin sağlanabileceğinden ve öğrencilerin problem çözme becerilerinin gelişebileceğinden bahsedilmektedir. Çalışmada aynı zamanda katılımcıların bu sürece girecek öğretmen adaylarına tavsiyeleri de sunulmaktadır. Elde edilen bulgulara göre bilişim teknolojileri öğretmenliği yanı sıra öğretim tasarımcısı olarak da çalışabilecek Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi bölümünde öğrenim gören öğrencilerin dijital öyküleri geliştirmeye oldukça yatkın oldukları ancak geliştirecekleri düzeye göre ilgili alan uzmanlarından destek almaları gerektiği söylenebilir. Ayrıca, verilecek dijital öykü geliştirme eğitimlerinde çalışmaya katılan katılımcıların yaşadıkları sorunların ve yapılan önerilerin dikkate alınması önerilebilir. Sözlü bildiri DUYURU VE ÖDEV TAKİP AMAÇLI BİR İNTERNET SİTESİNİN ÖĞRENCİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Amaç: Bu çalışma, Kırklareli Üniversitesinin Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Bilgisayar Programcılığı bölümünde okuyan öğrencilerin, Görsel Programlama I dersinde ödev takibi amacıyla kullandıkları bir internet sitesinin değerlendirilmesine yönelik, görüşlerini belirlemektedir. Method: Araştırma tanımlayıcı tipte planlanmış olup, araştırma modeli olarak tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini bir üniversitenin Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Bilgisayar Programcılığı bölümünde okuyan 1. ve 2. Sınıfında okuyan ve Görsel Programlama I dersini alan öğrencileri oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak; araştırmacıların literatür eşliğinde oluşturduğu bazı kişisel ve bilgi düzeyine yönelik sorulardan oluşan, Google Formlar aracılığıyla hazırlanmış bir anket formu kullanılmıştır. Araştırma verileri çalışmaya katılan ve anketin hepsini tam dolduran 118 öğrenci oluşturmuştur. Veri analizinde SPSS 20.0 programı kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzde ve frekans testleri kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya 118 kişi katılmıştır (N:123, %96). Katılımcıların %75,4’ü erkek ve yaş ortalamalarının 19.81±1,53 (min:18, max:29) olduğu belirlenmiştir. %44,4’ü wifi aracılığıyla internete bağlandığı, %98,3’ünün akıllı telefonun olduğu, %72,0’ının ödevleri ders öğrenmek için gerekli bulduğu belirtmiştir. %84,7’si ödevi tamamladığında ilgili konuyu öğrendiği için memnun olduğu, %73,7’si ödevi kalitesiz tamamlasa da yüksek not almayı hak etmediğini düşündüğü bulunmuştur. %25,4’ü ödevleri bir zaman kaybı olarak görmektedir. %31,4’ü site kullanımı öncesinde duyuruları takip etmekte zorlandığını, %76,3’ü siteye dizüstü/pc aracıyla ulaştığı, %77,1’i sitenin mobil uygulamasının olması gerektiğini belirtmiştir. %58,5’i site öncesinde duyurulardan; derste hocanın söylemiyle haberdar olduğu, %83,9’u sitenin amacına uygun tasarlandığını düşündüğü, siteden memnuniyet düzeyinin orta-iyi (3,58±1,05, min:1, max:5) olduğu bulunmuştur. %51,7’si ödev yüklemek için siteyi kullanmak istediği ve %67,8’i ise ödevlerini diğer uygulamalarla yüklemeye devam etmek istediğini belirtmiştir. %76,3’ü siteyi gerekli bir uygulama olarak görmektedir. Sonuç: Öğrencilerin sitenin kullanımından orta-iyi düzeyde memnun olduğu, bunun yanında google drive gibi dosya paylaşım uygulamalarıyla ödev yüklemeye devam etmek istediği ve sitenin öğrenci bilgi sistemi ile entegre edilerek duyurular açısından çok amaçlı kullanılması şeklinde önerileri olmuştur. Bu tür uygulamaların mobil uygulama şekline dönüştürülerek tüm derslere yaygınlaştırılmasının amacı öğrenmek olan öğrencilerin öğrenme motivasyonu ve başarısını arttıracağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri FİZYOTERAPİ SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ANATOMİK REFERANS NOKTASI PALPASYON BAŞARISI VE KLİNİK KARAR VERME ÜZERİNDEKİ ETKİSİÖzet: <Amaç: Bu araştırma dördüncü sınıf fizyoterapi öğrencilerinin, fizyoterapi alanında mesleği için temel teşkil eden yüzeyel anatomik referans noktalarını palpasyon başarısını ve bu konuya ait bilgi düzeylerinin klinik karar verme becerisi üzerindeki etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırmaya Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü son sınıf öğrencilerinden, 80 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır. Öğrencilerin yüzeyel anatomik referans noktalarına ilişkin bilgisini değerlendirmek için fizyoterapi lisans eğitimleri esas alınarak araştırmacılar tarafından oluşturulan, 21 referans noktasını içeren değerlendirme formu kullanılmıştır. Anatomi lokalizasyonlarının tayini ve klinik karar verme yeteneği Visüel Analog Skala (VAS) ile değerlendirilmiştir. VAS için 10 cm’lik bir çizginin iki ucuna değerlendirilecek parametrenin iki uç tanımı yazılarak (0=klinik karar verme yeteneğine sahip değil, 10= bu konuda oldukça yetkin/ 0=palpasyonun lokalizasyonu doğru, 10= lokalizasyon referans noktasından oldukça uzak), işaretlenen noktanın başlangıç noktasına uzaklığı ölçülerek hesaplama yapılmıştır. Öğrenciler arkadaşı üzerinde bu referans noktalarına palpasyon yaptıkları sırada, araştırmacı tarafından gözlemlenerek VAS ile palpasyonun lokalizasyonun doğruluğu puanlanmıştır. Öğrenciler 21 referans noktası için VAS’dan 0-210 arasında puanlar almıştır. Klinik karar verme yeteneği için öğrencinin klinik çalışma uygulamaları kapsamındaki durumu düşünülerek yine araştırmacı tarafından VAS ile değerlendirilmiştir. Sonuç: Öğrencilerin yaş ortalaması 22.80±1.49 yaş, boy ortalaması 1.71±0.08 m, vücut ağırlığı ortalaması 66.98±12.14 kgdır. Genel not ortalamaları büyük çoğunluğun 2-2.50 (%42.5) ve 2.5-3.00 (%33.8) arasındadır. Referans noktaları palpasyonlarının ortalaması 11.1±9.9 (min=0, max=50.5), klinik karar verme yeteneklerinin ortalaması ise 5.06±1.67 olarak bulunmuştur. Klinik karar verme yeteneği ile referans noktaları toplam puanları arasında pearson korelasyon katsayısı, anlamlılık düzeyi p<0.05 iken r=-0.41 olarak bulunmuştur. Tartışma: Fizyoterapistlik mesleğinde iyi bir anatomi bilgisi olmadan doğru lokalizasyonda değerlendirme ve tedavi yapabilmek mümkün değildir. Bu nedenle fizyoterapistlik mesleğine adım atacak öğrencilerden FTR eğitimi içinde temel teşkil eden referans noktalarını (landmarks) öğrenmiş olması beklenmektedir. Klinik karar verme, fizik tedavi uzmanı tarafından fizyoterapiste yönlendirilen hastanın fizyoterapi programı açısından değerlendirilmesi, egzersiz programının içeriğinin ve uygun fizyoterapi yaklaşımlarının belirlenmesi, gerektiğinde değişiklik yapabilmesi gibi temel klinik kararların verilmesine dayanan değerlendirilmesi zor üst düzey fonksiyonlardır. Sağlık profosyonellerinde özerk bir uygulayıcı olmak için gerekli becerilerdendir. Araştırma sonuçları öğrencilerin 11.2/210 puanla çok iyi düzeyde yüzeyel anatomi bilgilerinin, 5.06/10 puanla orta düzey klinik karar verme yeteneklerinin olduğunu göstermektedir. Referans noktası toplam puanları ile klinik karar verme arasında negatif yönlü anlamlı ilişkinin bulunması, iyi düzeyde anatomi bilgisinin klinik karar verme üzerinde pozitif yönlü etkisinin olduğunu göstermektedir. Sözlü bildiri KİMYA EĞİTİMİNDE ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLER ARASINDAKİ İLETİŞİM KANALI: WHATSAPPÖzet: <Whats’App; anlık mesajlaşma amacıyla kullanılan akıllı telefonlarda bulunan bir uygulamadır. Whats’App uygulaması son dönemde toplumda popüler bir uygulama olmakla birlikte eğitim alanında kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Eğitim alanında okul saatleri içinde ve okul saati dışında Whats’App kullanımı ile ilgili olarak İngilizce ve kimya eğitiminde alana özel konular ile ilgili çalışmalar bulunmaktadır. Ancak belirli bir alan öğretmenin ve öğrencilerin belirli bir programa bağlı kalmadan gönüllü olarak oluşturulan gruplarda ilgili uygulamayı nasıl kullandıklarını araştıran çalışmaya rastlanmamıştır. Bu amaçla öğrencilerle iletişimde Whats’App uygulaması kullanan kimya öğretmenleri ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Çankırı ve Ankara ilinde MEB bağlı Anadolu Lisesinde görev yapan çalışmaya gönüllü olarak katılan 8 kimya öğretmeni ile çalışma yürütülmüştür. Lise düzeyinde derse giren öğretmenler ile yapılan çalışmada Whats’App uygulamasının 5 ana amaç doğrultusunda kullanıldığı belirlenmiştir. Öğrencilerin; ders ile ilgili motivasyonunu artırmak, iletişimi güçlendirmek, öğrenciler arasında bilgi paylaşımını teşvik etmek, öğrenme fırsatı olarak kullanmak, çalışma sürecini planlamak olarak sınıflandırılmıştır. İlk olarak öğrencilerin ders ile ilgili motivasyonlarını artırmak için çalışma temposunu hızlandırıcı mesajların, ders içeriği ile ilgili ipuçlarının gönderilmesi, başarıyı hissetmelerini sağlayıcı ifadeler, kimlik ve kişiliklerinin değerli olduğunu belirten mesajlar, birlikte yaşanan anların fotoğrafları bu kapsamda değerlendirilmiştir. İkinci olarak iletişimi güçlendirmek kapsamında; özel günlerin kutlanması, başarıların kutlanması ve aidiyet duygusunun artırılmasına yönelik mesajlar bu alanda yer almıştır. Üçüncü olarak bilgi paylaşımı içeriğinde; bir konu ile ilgili ses kaydı, soru, sorunun çözümü, konu kapsamında görsel, dokümanlar alınmıştır. Dördüncü olarak öğrenme fırsatı kapsamında; anlaşılamayan bir konuya anında verilen cevaplar, soru ve cevaplar bu kategoride ele alınmıştır. Son olarak süreci planlama kapsamında dönem içinde proje, ödev, sınav hazırlıklarında süreyi hatırlatma, dönüt alıp verme bu kapsamda değerlendirilmiştir. Ayrıca Whats’App uygulamasının kullanım kolaylığı, düşük maliyete sahip bir iletişim kanalı olması bununla beraber getirdiği eğitim kazanımları avantaj olarak eklenebilir. Bunun yanı sıra sınıfta geçirilen zamanın dışında öğrenme materyallerine kolay ulaşımın sağlanması, kayıt altına alınmasını istediğiniz ses kaydını kolaylıkla yaparak herkese aynı anda ulaşması da olumlu görüş olarak belirtilmiştir. Bir diğer taraftan öğretmenler uygulamanın dezavantajlarının olduğunu da belirtmektedir. Öğretmenler için öncelikle akıllı telefonu veya internet bağlantısı olmayan öğrencilerin bulunduğu bir grupta bu uygulamayı kullanmanın zor olduğunu öğrencilerle iletişim açısından adil olmayacağını belirtmişlerdir. Öğretmen olarak soru sorulduğunda öğrenciler soruya ilgisiz kalıyorsa, bu tutumun motivasyonu düşürdüğü öğretmenler tarafından belirtilmektedir. Bunun yanı sıra öğretmenin içinde bulunduğu grupta öğrenciler arası iletişimde uygun bir dil kullanılmaması uygulamada eğitim zorluğu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu tür öğrenci tutumları yüzünden, mesajlara son verme yönünde öğretmenlerin eğilim gösterdiği uygulamadan uzaklaşıldığı ayrıca ifade edilmektedir. Sözlü bildiri KÜTÜPHANECİLİK ETİĞİ VE KÜTÜPHANECİLİK ETİK ALGI ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMAÖzet: <Kütüphanecilik üzerine etik kaygıların yüz yıla yakın bir geçmişi olmasına karşın bu alandaki ulusal ve uluslararası kuramsal çalışmalar oldukça sınırlı olup, uygulamalı çalışmalar ise yok denecek kadar azdır. Oysa, kütüphanecilik etiği akademik etiğin birçok alanını doğrudan ilgilendirir ve bir ülkedeki akademik etiğe ilişkin duyarlılık ve farkındalık düzeyini kütüphane ortamında ve hizmetlerinde görmek mümkündür. Konuyla ilgili daha önce yaptığımız nitel araştırmada kütüphane çalışanlarının kütüphanecilik etiği algısı üzerine önemli farklılıklar olduğunu, iletişim teknolojilerinin gelişiminin kütüphanecilik etiği konusunda bazı farklılıklar ortaya çıkardığını tespit etmiştik. Bu nedenle günümüz kütüphanecilik hizmetlerindeki çeşitliliği de kapsayan kütüphanecilik etik algısını ölçen çalışmalara ihtiyaç vardır. Yaptığımız literatür incelemesinde ulusal ve uluslararası düzeyde kütüphanecilik etiği üzerine yapılmış geçerlik ve güvenirliği çalışılmış bir ölçme aracına rastlamadık. Bu bildirinin konusu kütüphanecilik ortamında ve hizmetlerinde karşılaşılacak etik sorunları tanıtmak, kütüphanecilik etiği alanında kullanılacak geçerli ve güvenilir bir ölçme aracının geliştirme sürecini, aşamalarını, ölçek maddelerini ve psikometrik özelliklerini tanıtmaktır. Araştırmanın evrenini üniversite kütüphane kullanıcıları arasında önemli bir grubu oluşturan akademik personel ile lisans ve lisansüstü öğrencileri oluşturmaktadır. Ölçme aracının geliştirilmesinde ilgili alan literatüründen yararlanılmış, yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanarak kütüphane çalışanları ve kullanıcılarının bu konudaki algıları incelenmiştir. Her iki kaynaktan elde edilen bulgular doğrultusunda ölçme aracının soru havuzu oluşturulmuştur. Soru havuzunda yer alan bazı maddeler şöyledir: Sürekli kullanmak üzere kütüphaneden bir kitabı çalmak, Bir kitabın veya derginin belli sayfalarını yırtıp almak, Kütüphanede olmasını istemediği bir yayını aşırmak veya ortadan kaldırmak, Başkası yararlanmasın diye kütüphanedeki bir eserin yerini bilerek değiştirmek veya kütüphanede saklamak, Diğer kullanıcıların gizlilik içeren bilgilerini başkalarıyla paylaşmak, Üzerine kayıtlı bir kitabı başkaları kullanmasın diye bilerek iade etmemek, Kendi şifresiyle üye olmayan birinin kütüphane dışından veri tabanlarına erişmesini sağlamak, Veri tabanlarını kullanması için kurum dışından birine şifresini vermek, Telif hakkını ihlal etmek. Ölçme aracı 5li Likert türünde olup, katılımcılara ilgili davranışın ne derece etik olduğu sorularak Hiç etik değil, ile Tamamen etik derecelendirme aralığında cevap vermeleri istenmektedir. Bu ölçme aracının geliştirilmesinin ilgili alanda önemli bir boşluğu dolduracağına inanıyoruz. Sözlü bildiri MİKRO ÖĞRETİMDE WEB 2.0 ARAÇLARININ KULLANIMIÖzet: <Günümüzde politikacılar ve karar vericiler, teknolojiyi eğitim sisteminde karşılaşılan problemlerin çözümü için bir araç olarak görmekte ve sınıflar yeni teknolojilerle donatılmaktadır. Bu girişimler sonucunda, eğitimde teknoloji entegrasyonu, öğretmenlerin sahip olması gereken önemli yeterlikler arasında yer almış ve öğretmenlerin sınıflarında teknolojiyi etkin olarak kullanabilecek şekilde yetiştirilmesi önem kazanmıştır. Günümüz öğrencilerinin yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline gelen Web 2.0 araçları da öğretmenlerin sınıflarında kullanması gereken önemli teknolojiler arasında görülmektedir. Genel olarak Web, özelde ise Web 2.0 araçlarının kullanımı farklı teknoloji bilgisi gerektirmekte ve öğretmenlerin sahip olması gereken yeterlikler web pedagojik alan bilgisi yeterlikleri olarak tanılanmaktadır. Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğini etkili olarak yapabilmesi için öğretmen özyeterlik algılarının da etkili olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda, öğretmen yetiştirmede kullanılan etkili yöntemlerden biri olan mikro öğretim yöntemiyle birlikte Web 2.0 araçlarının sınıfta etkin kullanımına odaklanan çalışmanın amacı, mikro öğretimde kullanılan Web 2.0 araçlarının öğretmen adaylarının Web pedagojik alan bilgisi yeterlikleri ve öğretmen özyeterliklerine etkisini belirlemektir. Araştırma tek gruplu öntest-sontest yarı deneysel desende yürütülmüştür. Mikro öğretim yöntemi özü itibariyle az sayıda öğretmen adayı ile gerçekleşen bir yöntem olması nedeniyle, araştırmanın katılımcıları kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi ile belirlenen 24 pedagojik formasyon öğrencisinden oluşmaktadır. Öğretmen adaylarının 14’ü erkek, 10’u ise kadındır. Araştırmada veri toplamak amacıyla “Web pedagojik içerik bilgisi ölçeği” ve “Öğretmen özyeterlik ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma haftada sekiz ders saati olacak şekilde yedi haftalık bir sürede tamamlanmıştır. Yedi haftalık sürenin ilk ders saatinde ve son ders saatinde öğretmen adaylarına ölçekler uygulanmıştır. Elde edilen verilerinin tek değişkenli normal dağılım durumları incelenmiş ve veriler t-testi ile analiz edilmiştir. Araştırmada, mikro öğretimde Web 2.0 araçlarının kullanımının, öğretmen adaylarının Web pedagojik alan bilgisi yeterliklerini ve öğretmen özyeterliklerini anlamlı derecede arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri MOTİVASYON BOYUTU OLAN ETKİLİ BİR ÖĞRETİM TASARIMI: ARCS KURAMI VE ÖĞRETİM OLAYLARI MODELİÖzet: <Bireyi belirli bir amaç doğrultusunda harekete geçiren, harekete yön veren ve hareketin devamlılığını sağlayan içsel ve dışsal faktörler olarak tanımlanan motivasyon, öğrenmeyi etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Yapılacak öğretim ne kadar mükemmel olursa olsun, öğretimin başarısı, öğrencilerin motivasyon düzeyini geçememektedir. Öğretim tasarımı kuramları incelendiğinde ise Keller tarafından geliştirilen ARCS kuramı dışında motivasyonun yeterince dikkate alınmadığı görülmektedir. ARCS motivasyon kuramı öğrencilerin öğrenme ortamında nasıl motive edileceğine odaklanan bir öğretim tasarımı kuramıdır. ARCS kuramı dikkat (attention), ilgililik (relevance), güven (confidence) ve doyum (satisfaction) aşamalarından oluşmaktadır. Kuramın dikkat aşamasında öğrencilerin ilgilerinin nasıl çekileceği, dikkatlerinin nasıl çekileceği ve sürdürüleceği üzerine odaklanılmaktadır. İlgililik aşamasında, öğrencilerin ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı ve öğrencilerin deneyimleriyle öğretimin nasıl ilişkilendirileceği üzerinde durulmaktadır. Güven aşamasında, öğrencilerin kendilerine olan güvenlerini nasıl kazanacakları ve başarı beklentilerinin nasıl karşılanacağı ortaya konmaktadır. Son aşama olan doyum aşamasında ise öğrencilerin başarılarının nasıl ödüllendirileceği üzerinde durulmaktadır. Kuram, öğrencilerin öğrenme ortamında nasıl motive edileceğine ilişkin kuramsal bir çerçeve sunsa da kuramın geliştiricisi olan Keller, tek başına ARCS kuramının bir öğretim tasarımı yapabilmek için yeterli olmadığını belirtmektedir. Bu nedenle, öğrencileri motive eden öğretim tasarımları yapabilmek için ARCS kuramı ile birlikte diğer yaklaşımların bir arada kullanılması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Gagne, etkili bir öğretim için, derste yer alması gereken öğrenme aşamalarını belirlemiş ve bu öğrenme süreçlerini sağlayacak öğretim etkinliklerinin neler olması gerektiğini aşamalı olarak sınıflandırmıştır. Gagne bu sınıflandırma sonucunda 9 aşamadan oluşan öğretim olayları modelini geliştirmiştir. Model, dikkat çekme, dersin hedeflerinden haberdar etme, ön öğrenmeleri hatırlatma, uyarıcı materyal sunma, öğrenmeye rehberlik etme, performansı ortaya çıkarma, geri bildirim verme, performansı değerlendirme, kalıcılığı ve transferi sağlama aşamalarından oluşmaktadır. Bu çalışmada, Gagne tarafından geliştirilen öğretim olayları modeli ile birlikte ARCS kuramının kullanımı ele alınmış ve ikisinin birlikte nasıl kullanılabileceğine ilişkin öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİLGİ OKURYAZARLIK DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ: MAKÜ ÖRNEĞİÖzet: <Günümüzde Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde (BİT) yaşanan gelişmeler ile birlikte bilgi üretimi ve bilgiye erişim olanağı artmıştır. Üretilen bilgi miktarındaki artış bilginin doğruluğu ve güvenilirliği konusundaki kaygıları da beraberinde getirmiştir. Bundan dolayı 21. yüzyıl öğrenenlerinin; eleştirel düşünme, sorun çözme, karar verme gibi becerilerine sahip bilgi okuryazarı kişiler olması gerekmektedir. Bu bireylerin yetiştirilmesinde en önemli görev eğitim kurumlarına ve öğretmenlere düşmektedir. Tüm bunlar dikkate alındığında bu araştırmanın amacı öğretmen adaylarının bilgi okuryazarlık düzeylerinin cinsiyet, bölüm, bilgisayar ve internet kullanım yılları ve kütüphaneden yararlanma durumu gibi çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırmada betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının Bilgi Okur Yazarlık düzeylerini belirlemek için Kurbanoğlu ve Akkoyunlu (2006) tarafından geliştirilen bilgi okuryazarlığı öz-yeterlik algı ölçeği kullanılmıştır. Ölçek Usluel-Koçak tarafından (2007) tekrar düzenleniş ve sonuç olarak 4 faktör yapısı gösteren maddeler kullanılmıştır. Çalışmaya MAKÜ Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü (BÖTE), Temel Eğitim Bilimleri (Sınıf ve Okul Öncesi Eğitimi Bölümü), Matematik ve Fen bilimleri Eğitimi Bölümlerine kayıtlı 133 erkek ve 290 kız olarak toplam 423 öğretmen adayı katılmıştır. Elde edilen veriler betimsel ve çıkarımsal analizler yapılarak yorumlanmıştır. Yapılan analizler sonucunda erkek öğretmen adaylarının kızlara göre ve BÖTE öğretmen adaylarının diğer öğretmen adaylarına göre “bilgiye erişim ve araştırma stratejileri geliştirmesinde BİT kullanımı özyeterliği”nin anlamlı olarak daha yüksek olduğu, BÖTE öğretmen adaylarının Fen Bilgisi ve Sınıf Öğretmenliği öğretmen adaylarına göre “bilgi kaynaklarını referanslandırma öz yeterliği” nin anlamlı olarak daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca bilgisayar ve internet kullanım tecrübeleri çok olan (8 yıl ve üzeri) katılımcıların tecrübeleri orta seviyede olan (4-8 yıl) katılımcılara göre “Bilginin analiz ve değerlendirmesinde özyeterliği”nin anlamlı olarak yüksek olduğu ve yine çok tecrübeli katılımcıların orta seviye ve az seviye (0-4 yıl) tecrübeli katılımcılara göre “Bilgiye erişim ve araştırma stratejileri geliştirmesinde BİT kullanımı özyeterliği” nin ve “Bilgi kaynaklarını referanslandırma özyeterliği” nin anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuştur. Son olarak kütüphaneden yararlanan öğretmen adaylarının yararlanmayanlara göre “Bilgi erişiminde Kütüphane kullanım öz yeterliliği” nin anlamlı olarak yüksek olduğu bulunmuştur. Genel olarak bakıldığında ise öğretmen adaylarının bilgi okuryazarlık düzeyinin yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca bu çalışmanın bilgi okuryazarlık çalışmak isteyen araştırmacılara katkıda bulunması beklenmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ MEDYA OKURYAZALIK DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ :MAKÜ ÖRNEĞİÖzet: <Günümüzde; gazete, dergi, kitap, radyo, televizyon ve internet gibi her türlü basılı, elektronik ve dijital ve araçları kapsayan medya günlük yaşamın önemli bir parçası haline gelmiştir. Mesaj içeren yapısından dolayı medyanın bireyler tarafından doğru analiz edilip değerlendirilmesi zorunluluk haline gelmiştir. Bundan dolayı MEB tarafından ortaokullarda seçmeli olarak medya okuryazarlığı dersi getirilmiştir. Dolaysıyla öğretmenlerin ve ileride bu dersi verebilme ihtimali olan öğretmen adaylarının da medya okur yazarlık yeterliliği önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu bağlamda bu araştırma öğretmen adaylarının medya okur yazarlık düzeylerini çeşitli değişkenler açısından irdelemektedir. Araştırmaya Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Eğitim Fakültesinde öğrenim gören (Türkçe, Sınıf, Okulöncesi, İngilizce Öğretmenliği, RPD ve BÖTE) 73 erkek, 153 kadın toplam 226 öğretmen adayı katılmıştır. Veriler öğretmen adaylarının medya okuryazalık düzeylerini belirleyen ölçeği ve diğer değişkenlerini içeren veri toplama aracı ile elde edilmiştir. Elde edilen veriler betimsel ve çıkarımsal analizler yapılarak yorumlanmıştır. Yapılan analizler sonucunda öğretmen adaylarının medya okur yazarlık düzeylerinin cinsiyete göre değişmediği, fakat TV izleme sıklığına göre anlamlı olarak farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Buna göre günlük 5 saat ve üzeri TV izleyenlerin, 1-3 saat arası tv izleyenlere göre izlediklerini daha çok yargılayabildiği ve örtük mesajları görebildiği ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte öğretmen adaylarının izledikleri program türlerine göre medya okuryazarlık düzeyleri incelendiğinde; haber ve tartışma programlarını izleyen öğretmen adaylarının, spor, dizi,film, belgesel ve eğlence programlarını izleyenlere göre medya okuryazarlık düzeylerinin farklılaştığı bulunmuştur. Buna göre daha sık haberleri izleyen öğretmen adaylarının arasıra izleyen ve hiç izlemeyenlere göre daha yüksek medya okuryazalık düzeyinde oldukları, daha sık ve arasıra tartışma programı izleyen öğretmen adaylarının hiç izlemeyenlere göre daha yüksek medya okuryazalık düzeyinde oldukları görülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN, ÖĞRENCİNİN ÖĞRENMESİYLE İLGİLİ SÖYLEDİKLERİ VE UYGULADIKLARI ZİHİNSEL MODELLERİ KENDİ TEŞHİS ETMESİÖzet: <Teknoloji bütünleşmesini verimli olabilmesi için öğretmenin kendi öğretim anlayışına göre bütünleştirme girişimimde bulunmasını daha uygun olacağı düşüncesine dayanarak, öğretmenleri kendi öğretim anlayışlarını kendilerince tanı koyabilmeleri için kullanabilecekleri çevrimiçi araçlar geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Bahis geçen araçlardan bir tanesi, öğretmenlerin öğrencinin aklına ve orada öğrenmenin nasıl gerçekleştiğine dair kendi zihinsel modellerini teşhis etmelerini hedeflemektedir. Öğretimlerin teknolojiyle verimli bütünleştirmek isteyen öğretmenlere, öğrencilerin aklı ve öğrenmelerine dair öğretimlerini etkileyen zihinsel modelleri kendilerine tespit ettirebilmek amacıyla bir çevrimiçi araç geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Bahsi geçen zihinsel modeller öğretmenin öğrencinin aklı ve nasıl öğrendiğine dair şahsi naif inanışlarını ortaya çıkarmakta ve öğrencinin öğrenmesiyle ilgili konuşurken ve öğretirken farklılıklar göstermektedir. İlgili çalışmalarda, öğretmenlerin, öğretecekleri her neyse onu bir tür öğrencinin aklına sokup kendi bildikleriyle bütünleştirmesini hedeflediklerini ifade ederek, genellikle öğretmeyi bir tür mühendislik problemi olarak formüle ettikleri görülmüş. İnsanların kendi aklında dünyayı kendine göre kurguladıkları ve kullanmayı hedefledikleri şeyleri kendi gözünden ve kendi yorumuyla nasıl işleyeceklerini kestirdikleri örtük ve söylenmeden anlaşılan bu zihinsel modellerin, öğretmenlerin öğretme çabasını önemli ölçüde etkilediği öne sürülmektedir. Ustalıkla ilgili çalışmalarda ustaların nasıl yaptıklarıyla yaptıklarını açıklamaları arasındaki farklardan, Söylenen ve Uygulanan modeller arasında fark olduğu bilinmektedir. Öğretmenler de, öğretimleri hakkında konuşurken öğretirken kullandıkları zihinsel modellerde farklılık göstermektedir. Ayrıca, konu bilgisi ve pedagojik bilginin öğretmenini zihinsel modelinde bir farklılığa yol açmadığı da görülmüş. Bu çalışmada farklı konularda ve tecrübe farkı gösteren öğretmenlerle çalışılarak bu fark göstermeme durumuna da bakılmaktadır. Söylenen (Espoused) ve Uygulanan (In-Action) olarak ifade edilen bu zihinsel modeller sekiz farklı konuda ikisi acemi on biri tecrübeli toplam on üç öğretmenle yapılan mülakatlar ve ders izlemesi sonucu tespit edilmiştir. Elde edilen verilerden üretilen kâğıt kalem bazlı sorularla bulunan modelin bu öğretmelerin üçte biri tarafından kendilerince tespit edilmesiyle sağlaması yapılmak üzere çalışma devam etmektedir. Elde edilecek soru ve değerlendirilecek vaka bazlı durumlar, öğretmenlere teknoloji bütünleştirmesinde yardımcı olacak bir çevrim içi aracın Zihinsel Modeller kısmının oluşturmasında temel teşkil edecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ FATİH PROJESİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ: FARKINDALIK, ÖNGÖRÜ VE BEKLENTİLERÖzet: <Türkiye’de eğitim öğretim teknolojileri alanında yapılan büyük projelerden biri olan “Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH)” projesi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hayata geçirilmiştir. Geliştirilen teknolojik sınıf ve eğitim-öğretim materyallerinin yanı sıra uygulayıcılar olan öğretmenlerinde hazır bulunurlukları da önemlidir. Bu amaç doğrultusunda eğitim öğretim basamaklarının ilk sırasında yer alan sınıf öğretmeni adaylarının FATİH projesine yönelik farkındalık, öngörü ve beklentileri incelenmiştir. Çalışma Kilis 7 Aralık Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf öğretmenliği bölümünde öğrenim gören ve tesadüfi örnekleme yöntemi ile seçilen, 120 kadın, 46 erkek olmak üzere toplam 166 öğretmen adayını kapsamıştır. Çalışma ilişkisel tarama modeliyle gerçekleştirilmiştir. Öğretmen adaylarının görüşlerini saptamak için Karal ve ark. (2013) tarafından geliştirilen “FATİH Projesine Yönelik Görüş Değerlendirme Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçeği oluşturan alt boyutlardan, farkındalık alt boyutu ile öğretmen adaylarının Fatih projesinin amacı ve içeriği hakkındaki görüşlerini içermektedir. Öngörü alt boyu ile çalışma ortamlarının fiziki alt yapıları, sistemin işleyişi ve öğrenci profilleri hakkında bilgi sahibi olan öğretmen adaylarının proje sonuçlarına yönelik düşüncelerine yer verilmiştir. Ölçeğin beklenti alt boyutu ile de öğretmen adaylarının kendi yeterlilikleri ve alt yapı eksikliklerinin giderilmesine yönelik önerilerini içermektedir. Çalışma ile sınıf öğretmeni adaylarının fatih projesine yönelik her yönü ile bakış açıları değerlendirilmiş olacaktır. Elde edilen veriler gönüllülük esasına göre yüz yüze anket yoluyla toplanmıştır. Çalışmanın Cronbach-alpha güvenirlik katsayısı 0.937 olarak saptanmıştır. Öğretmen adaylarının demografik bilgileri kişisel bilgi formu ile elde edilmiştir. Çalışmada elde edilen veriler SPSS 18 istatistik programı ile analiz edilmiştir. Verilerin analizi için frekans ve yüzdelik tablosu, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), bağımsız gruplar t-testi ve Tukey testi istatistiksel yöntemlerinden yararlanılmıştır. Farkındalık alt boyutu incelendiğinde X=81.55 ortalama değeri, ölçeğin 22 ile 110 aralığında ki değer aralığına göre sınıf öğretmeni adaylarının proje ile sağlanacak teknolojik faydalar konusunda yüksek farkındalığa sahip oldukları görülmektedir. Öngörü alt boyutu puan ortalaması X=42.14, ölçeğin 14 ile 70 puan aralığındaki değere göre iyi olması, katılımcıların FATİH projesinin yürütülmesinde olumlu yönde olduklarını ancak sınıflardaki öğrenci yoğunluğu, teknoloji bağımlılığı ve sürecin uzun zaman alabilmesine yönelik düşük tutum gösterdikleri görülmüştür. Beklenti alt boyu incelendiğinde X=53.00 puan ortalaması, ölçeğin 13 ile 65 puan aralık değerine göre yüksek olması öğretmen adaylarının projenin başarıya ulaşma beklentilerinin yüksek olduğunu göstermektedir. Projeye olumlu tutum gösteren sınıf öğretmeni adaylarının en büyük kaygılarının başında gelen sınıflardaki öğrenci yoğunluğu ve alt yapı süreçlerinin çözümü maddi olanaklar dahilinde çözülebilecek bir sorundur. Ancak öğrenci ve öğretmenlerde oluşacak sanal ortam bağımlığının eğitim kalitesi üzerindeki etkilerinin süreç tamamlanmadan araştırılması ve buna yönelik çözümler üretilmesi gerekmektedir. Sözlü bildiri SPOR EĞİTİMİNDE EĞİTSEL VİDEO KULLANIMINA YÖNELİK BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Videolar sağladıkları hem görsel hem de işitsel faydalardan dolayı öğretim etkinliklerinde kullanılmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı bir içeriğin öğretilmesi aşamasında yararlanılan eğitsel videoların spor eğitiminde kullanılmasına ilişkin beden eğitimi öğretmen adaylarının görüşlerini incelemektir. Nitel desende yürütülen araştırmada çalışma grubu için ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmacı tarafından temel ölçüt daha önce spor eğitiminde eğitsel video geliştirme tecrübesine sahip olma olarak belirlenmiştir. Çalışma pedagojik formasyon sertifika programına kayıtlı 40 beden eğitimi öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Temel ölçütün gerçekleşmesi açısından öğretmen adayları tarafından Millî Eğitim Bakanlığı Ortaokul Beden Eğitimi ders programındaki kazanımlara uygun eğitsel videolar oluşturulmuştur. Videoların oluşturulma sürecinde öğretmen adayları tarafından ADDIE öğretim tasarım modeli kullanılmıştır. Araştırmacı tarafından öğretmen adaylarına hem öğretim tasarım süreci hem de eğitsel video geliştirme işlem adımları ayrıntılı bir biçimde aktarılmıştır. Aynı zamanda katılımcıların bilgi ve iletişim teknolojileri becerileri sınırlı olduğundan araştırmacı tarafından video çekim ve düzenleme işlemleri ile ilgili eğitimler de verilmiştir. Süreç sonunda öğretmen adaylarına spor eğitiminde eğitsel videoların kullanımına ilişkin olumlu yönleri ve sınırlılıkları açık uçlu soru formuyla sorulmuş, yanıtlar yazılı biçimde alınmıştır. Toplanan veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Çözümleme sonuçlarına göre beden eğitimi öğretmen adayları tarafından eğitsel videoların olumlu yönleri öğrenmeye katkı, kullanım kolaylığı ve öğretim sürecine katkı olmak üzere üç kategoride toplanmıştır. Öğretmen adaylarına göre öğrenmeye katkı açısından eğitsel videoların sağladığı en önemli yararlar; hareketin kavranmasını ve öğrenmeyi kolaylaştırması (f=40), dersi daha verimli ve zevkli hale getirmesi (f=37) ve kalıcılı öğrenme sağlamasıdır (f=36). Öğretmen adayları önemli bir oranda eğitsel videoların spor eğitiminde olumlu olacağını kabullenmiş görülmektedirler. Aynı zamanda beden eğitimi öğretmen adayları eğitsel videoların her yerde izlenebilmesinin (f=10), tekrar tekrar kullanılabilir olmasının (f=5) ve zamandan tasarruf sağlamasının (f=5) önemli olduğunu belirtmişlerdir. Eğitsel videoların sınırlılıkları açısından geliştirmeye yönelik ve kullanıma yönelik sınırlılıklar olmak üzere iki ayrı kategori oluşturulmuştur. Spor eğitiminde eğitsel videoların geliştirilmesine yönelik en önemli sorunlar olarak teknolojik beceri gerektirmesi (f=37) ve videonun kurgulanması (f=37) gösterilmiştir. Öğretmen adaylarına göre kullanıma yönelik olarak ise en önemli sorun; öğrencinin bireysel kullanımda anında geribildirim alamayacağından dolayı yanlış öğrenmelerin oluşabileceğidir (f=33). Beden eğitimi öğretmen adayları eğitsel videoların alanlarında önemli katkı sağlayacağını belirtmiş ancak teknolojik açıdan yetersiz olduklarını da bildiklerini söylemişlerdir. Olumlu tutum içinde olmaları önemli bir nokta olarak görülerek beden eğitimi öğretmen adaylarının teknolojik bilgi ve becerilerini geliştirmeye yönelik derslerin öğretim süreçleri içerisinde arttırılması önerilebilir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE AÇIKÖĞRETİM HİZMETİ VEREN ÜNİVERSİTELERLE İLGİLİ FACEBOOK GRUP VE SAYFALARININ ANALİZ EDİLMESİÖzet: <Sosyal medya, Öğrenme Analitiklerinin önemli bir bileşeni ve en yoğun çalışılabileceği alanlarından biri olarak görülmektedir. Çünkü sosyal medya, öğrenme etkileşimlerinin en yoğun olduğu ve bireyin en aktif olduğu ortamların başında gelmektedir. Öğrenme ve eğitim süreçlerinde sosyal ağ analizi ile ilgili yapılmış çalışmalar daha çok özel durumlarda sosyal medya kullanımı odağında gerçekleştirilmiştir. Ancak sosyal medya kullanımına bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşarak ulusal çapta sosyal ağ analizi gerçekleştiren sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu araştırmanın amacı sosyal ağ analizlerinden yararlanarak Türkiye’de Açıköğretim ile ilgili sosyal medya kullanım eğilimlerini ortaya çıkarmaktır. Bu amaçla Türkiye’de en yaygın kullanılan sosyal medya ortamı olan Facebook seçilmiştir. Bu ortamda Açıköğretim’le ilgili oluşturulmuş tüm sayfa ve gruplara ulaşılmıştır. Bu çalışma bütüncül (holistic) bir sosyal ağ analizi araştırması olarak desenlenmiştir. Sosyal ağ analizleri, günümüzde giderek genişleyen ve karmaşıklaşan ağ yapılarının anlamlandırılması ve yorumlanmasında büyük önem taşımaktadır. Özellikle açık ve uzaktan öğretimle öğrenim gören öğrenenlerin sosyal Web platform ve uygulamalarında aktif oldukları ve paylaşımda bulundukları bilinmektedir. Bu sosyal ağ analizi araştırmasında veri toplama araçları olarak Gephi ve Netvizz uygulamalarından yararlanılmıştır. Ulaşılan 207 grup ve 521 sayfa sosyal ağ analizine tabi tutulmuştur. Çalışma kapsamında gruplar için yoğunluk ve merkeziyet, sayfalar için ise ağın yoğunluk, merkeziyet ve dereceleme nitelikleri analiz edilmiştir. Sosyal ağ analizinde bilimsel araştırma amaçlı sosyal ağ analizlerinde en yaygın kullanılan araçlardan biri olan NodeXL uygulamasından yararlanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre Türkiye’de Açıköğretime yönelik Facebook kullanımının Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi programları tarafından domine edildiği görülmüştür. Ayrıca günün iş olanaklarına hizmet eden programlara ve öğrenci destek hizmetlerine yönelik sayfa ve grupların daha aktif olduğu, ticari hesapların içerik üretmekten ziyade öğrencilerin sınava yönelik kaygılarını hedef aldıkları belirlenmiştir. Ancak iyi yapılandırılmış kurumsal sayfaların da öğrencilerin ilgisini çektiği ve hızla yaygınlaştığı belirlenmiştir. Araştırmanın sonunda ulaşılan sonuçlar doğrultusunda uygulama ve araştırmaya yönelik öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri UYGULAMA TABANLI BİLGİSAYAR VE AĞ GÜVENLİĞİ EĞİTİMİ: MSKÜ DENEYİMİÖzet: <Siber güvenlik konularında bilgi sahibi olan ve özellikle özgür yazılım araçlarını deneyimlemiş, yetişmiş insan gücü ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Sadece teoriyi vermek yetmemekte, bu bilgilerin uygulamalarla pekiştirilmesi gerekmektedir. Bu çalışma ile MSKÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde verilmekte olan Bilgisayar ve Ağ Güvenliği ve İleri Bilgisayar Ağları derslerindeki uygulamaları çeşitlendirmek ve etkinliğini artırmak hedeflenmiştir. İnternet üzerinden yapılan araştırma ile farklı üniversitelerde yapılan uygulamalar incelenmiştir. Güvenlik dersleri üniversitelerde daha çok kriptoloji (şifre bilimi) olarak verilmektedir. MSKÜ’deki uygulamada ise şifreleme tekniklerinin yanı sıra fiziksel güvenlikten sosyal mühendisliğe, bilgi ve ağ güvenliğine dair birçok teknik bilginin verilmesi söz konusudur. Bu teknik bilgilerin anlaşılması için uygulamaların çeşitlendirilmesi gerekmektedir. Siber güvenlik söz konusu olduğunda, bir bilgisayar ağı ve üzerindeki internet servislerinin güvenliğinin çalışılması gerekecektir. Sistemlerin güvenliğini sağlayabilmek için öncelikle güvenlik açıklarının öğrenilmesi, bu açıkların tespiti ve savunması için pratik yapılması gerekmektedir. Bu denemelerin gerçek sistemler üzerinde uygulaması uygun değildir, çünkü çalışan sistemlerin ulaşılabilirliğine ve çalışırlığına zarar vermek söz konusu olabilecektir. Bunların kontrollü kullanılabileceği fiziksel ortamlara ve simülasyon / emülasyon yazılımlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda; MSKÜ NetSecLab olarak adlandırdığımız kapalı fiziksel ağda uygulamaların gerçekleşmesi, emülasyon ortamı olarak vmware/virtualbox gibi sanal işletim sistemlerinin kullanımı hedeflenmiştir. KALI, kevgir gibi işletim sistemi paketlerinin etkin kullanımına dair pratikler yapılmış; bu konuda meraklı öğrencilerin derse aktif katkıda bulunması sağlanmıştır. Yerel ağ güvenliği ve saldırgan tuzağı (honeynet) gibi uygulamalarla İleri Bilgisayar Ağları dersinde de uygulamaların çeşitlendirilmesi hedeflenmiştir. Kullanılan uygulamalar ve çeşitli ders materyalleri laboratuvarın wiki sayfasında (http://wiki.netseclab.mu.edu.tr/) mevcuttur. Seçilen uygulamaların 2017 bahar döneminde uygulanmasında öğrencilerin başarıları gözlenmiştir. Uygulamadaki eksikler ve nedenleri de öğrencilere uygulanan anket ile tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışma ile örnek uygulamaların sunulması ve güvenlik eğitimini iyileştirmeye yönelik önerilerin verilmesi hedeflenmektedir. Sözlü bildiri UZAKTAN EĞİTİM VE VİDEO KULLANIMIÖzet: <Öğrenme süreçlerinde grafikler ve resimler gibi görsellerle birlikte seslerin kullanılması öğrenme ortamlarını zenginleştiren bir unsur olarak görülmektedir. Seslerin ve görsellerin birleşimi sonucu oluşan videoların, öğrenme çevreleri için kullanılabilecek güçlü bir araç olduğu söylenebilir. Ayrıca hem görsel öğelerin hem de sözel öğelerin kullanılması farklı öğrenme biçiminde öğrenebilen öğrenenlere kolaylık sağlamaktadır. Bu çeşitliliği sağlayan videolar, öğrenenlerin öğrenme süreçlerine karşı olan tutumlarını olumlu anlamda geliştirmektedir. Bununla birlikte, video teknolojilerindeki hızlı gelişmeler de dikkat çekmektedir. Özellikle son yıllarda artan video çözünürlük oranları, etkileşimli videolar, 360 derece videolar, üç boyutlu videolar ve video oyunlar önemli video teknolojiler olarak göze çarpmaktadır. Bununla birlikte uzaktan eğitimde video kullanımına ilişkin yapılan akademik çalışmalar özellikle son zamanlarda artan bir eğilim göstermektedir. Bu durum da uzaktan eğitim çevrelerinde videoların kullanım durumlarının incelenmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu noktadan hareketle uzaktan eğitim çevrelerinde artan video kullanım eğiliminin hangi yönde olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Belirlenen amaç kapsamında 1990-2015 yılları arasında yayınlanmış 253 çalışma analiz edilmiştir. Analiz sürecinde videolar ile ilgili çalışmaların; alanları, yıllara göre değişimi, alınan atıf sayılarını yıllara göre değişimi, yayınlandığı yerler, yayınlayan kurumlar, yayınların yapıldığı ülkeler gibi değişkenler göz önünde bulundurulmuştur. Araştırmadan elde edilen bulgular, uzaktan eğitim çevrelerinde video kullanımının sağlık ve mühendislik gibi uygulamalı alanlarda ve videonun teknik yönlerine yönelik alanlarda daha fazla olduğunu göstermiştir. Bu sonucu destekleyecek şekilde konuyla ilgili en fazla yayın yapan kurum IBM çıkmıştır. Ulaşılan bu sonuç uzaktan eğitimde video kullanımının sosyal yönleriyle yeterli düzeyde incelenmediğini göstermektedir. Ayrıca gerçekleştirilen bu çalışma kapsamında, araştırma sonuçlarına dayalı olarak ileride yapılabilecek çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur. 360 derece video ve video oyunlarının uzaktan eğitimde kullanılmasına ilişkin yenilikçi araştırma önerileri de sunulmuştur. Sözlü bildiri YENİ OKURYAZARLIK BECERİLERİ VE İNOVASYON: ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMLERİNDEN İTİBAREN BİREYLERİN ALGORİTMA, KODLAMA VE PROGRAMLAMA DİLLERİNE YÖNELİK FARKINDALIKLARININ ARTIRILMASININ ÖNEMİÖzet: <Algoritma ve bilgisayar kodlama dilleri ilk düşünüldüğünce belki çocuklar için üst düzey beceriler olarak görülebilir. Ancak gerçek olan bu kavramların günümüzde sürekli olarak çocukları çevresinde yer aldığıdır. Algoritmalar ve bilgisayar kodlama dilleri günlük yaşamda teknoloji ve karar verme yetileri ilgili her şeyi yönlendirmektedir. Algoritmalar büyüleyici olmakla birlikte bazıları ise kompleks yapılara sahip olabilirler. Genel olarak algoritma bir kompleks görevi tamamlamayı veya bir problemin çözümünü gösteren adım adım öğretim aşamalarıdır. Bilgisayar programlamacıları, bilgisayarda bir görevin nasıl tamamlanacağına veya hesaplanacağına yönelik algoritmalar yazarlar. Bu çerçeveden olayı değerlendirdiğimizde bilgisayarlar dışında algoritmaların çevremizde her yerde olduklarını ifade edebiliriz. Bir yemeği yapmaya ilişkin adımlar, bir toplama ya da bir bölme işlemini yapmaya yönelik aşamalar, bir tişörtü veya pantolonu katlama işi bunların hepsi bir algoritmik durum olarak gösterilebilir. Hatta her sabah kalkıp yaptığımız rutin işleri bile algoritma ile ifade edilebilir. Bunu daha basitleştirecek olursak çocuğun sabah çalar saatle uyanması, sonrasında onu kapatması, sonra duş alması, üstünü giyinmesi, kahvaltısını yapması, okula yürümesi, otobüsle gitmesi veya ailesi ile gitmesi vb. her aşama algoritmik bir durum olarak gösterilebilir. Dolayısı ile burada akla gelen soru şu: “Çocuklar kendi algoritmalarını yazabilirler mi?” çok basit yönergelerle çocuklarda bu sürece yönelik farkındalık kazandırmak ve geleceğin inovatörlerini yetiştirmek mümkün olacaktır. Çocuklara her sabah rutin olarak yaptıkları işleri yazdırma vb. eylemler çok basit düzeyde çocuklarda önemli hesaplama, kodlama ve bilgisayar programlama diline ve kavramlarına [tekrar (diş fırçası ile aşağı ve yukarı olmak üzere beş kez fırçaladım) sıralama, duruma bağlı akıl yürütme vb.] farkındalık geliştirecektir. Bu ve benzeri gerçekleştirilecek tüm çalışmalar hem çocukların algoritmik düşünme becerilerini geliştirecek hem de bilgisayar bağlamında ortaya çıkan kodlama dillerine yönelik farkındalıkalarını ve yeterliliklerini artıracaktır. Bu çalışmada ebeveynler, öğretmenler ve benzeri çocukla ilgili karar mekanizmalarının neler yapabileceğine yönelik etkinlikler sunulacak ve gerekli önerilerde bulunulacaktır.
BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIF ÖĞRETİMİ ALANINDA YAPILAN ÇALIŞMALARIN FARKLI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN ANALİZ EDİLMESİÖzet: <İlköğretim okullarında uygulanan, birden fazla sınıfın birleştirilerek bir veya iki grup meydana getirmek suretiyle, bir ya da iki öğretmen tarafından yetiştirilmesi “birleştirilmiş sınıf öğretimi” olarak tanımlanmaktadır. Farklı ülkelerde de uygulanan birleştirilmiş sınıf öğretiminin ülkemizde ortaya çıkış nedenleri arasında genellikle sınıf öğretmeni, öğrenci mevcudu ve derslik sayısının azlığı gibi zaruretler gösterilmektedir. Ancak yapılan alan yazın taramasında birleştirilmiş sınıf uygulamalarının öğrencilerin hoşgörü, empati, yardımseverlik, paylaşma, sosyalleşme ve özgüven gibi duyuşsal davranışların kazandırılmasında etkili olduğu da görülmektedir. Bu nedenle ülkemizde uygulanan birleştirilmiş sınıf öğretimi hakkında yapılan çalışmaların periyodik olarak sistematik bir şekilde analiz edilmesi; bu alana ilgi duyan araştırmacıların mevcut çalışmalardan haberdar olmaları, gerçekleştirilmiş yayınlara ilişkin bilimsel tartışma yapmaları ve birleştirilmiş sınıf öğretim modelini farklı perspektiflerden sorgulamaları açısından oldukça önem arz etmektedir. Bu çalışmada, bu boşluğu gidermek amacıyla birleştirilmiş sınıflar ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalar farklı değişkenler açısından analiz edilecektir. Ocak 2016 tarihi itibariyle “Yükseköğretim Kurulu Tez Merkezi” ve “ULAKBİM Sosyal Bilimler Veri Tabanı”nda 2000-2016 yıllarına ait “Birleştirilmiş Sınıflar” kavramına yönelik olarak tarama yapılacaktır. Araştırma örneklemine dâhil edilecek tez, makale ve bildirilerin analiz edilmesinde 18 soru içeren bir değerlendirme yönergesi kullanılacaktır. Araştırmacılar tarafından geliştirilen bu sorular, araştırmanın amacına hangi düzeyde hizmet edip etmediği yani kapsam geçerliliğine sahip olup olmadıklarını değerlendirmek amacıyla üç uzmanın görüşüne sunulmuştur. Uzmanlar, değerlendirme yönergesinde yer alan soruların amaca uygunluk ve netlik açısından yeterli olduğunu bildirmişlerdir. Betimsel tarama yönteminin kullanılacağı bu çalışma henüz devam ettiğinden bulgular ve sonuçlar hakkında bilgi sunulmamaktadır. BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA İYİ ÖRNEK UYGULAMALARIÖzet: <Birleştirilmiş sınıflar, en genel tanımıyla birden fazla sınıfın bir öğretmen tarafından okutulduğu bir uygulamayı ifade etmektedir. Birleştirilmiş sınıf uygulaması, müfredat yoğunluğu, zaman yetersizliği, çevre şartlarının getirdiği problemler gibi sınırlılıkları ile anılsa da bağımsız sınıflardan farklı yapısı sebebiyle pek çok avantajı da bulunan bir uygulamadır. Birleştirilmiş sınıflar, bağımsız sınıflara oranla grup çalışması, kendi kendine öğrenme, akrandan öğrenme, araştırma yapma, sosyalleşme gibi durumlara daha fazla fırsat tanımaktadır. Bugüne dek birleştirilmiş sınıfların sınırlılıklarını ve eğitimsel, yönetimsel sorunlarını ortaya koyan pek çok çalışma gerçekleştirilmiştir. Oysa birleştirilmiş sınıflarda eğitim kalitesini artıracak fikirleri araştırmak ve gerçekleştirilen iyi örnek uygulamaları ortaya koymak da bir o kadar önemlidir. Bu araştırma, birleştirilmiş sınıflarda gerçekleştirilen iyi örnek uygulamaları, birleştirilmiş sınıf öğretmenlerinin ve maarif müfettişlerinin görüşleri ile ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışması deseni kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklem grubunu Erzurum ili ve ilçelerinde birleştirilmiş sınıflı okullarda görev yapan 15 sınıf öğretmeni ve Erzurum İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı olarak görev yapan 10 maarif müfettişi oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, öğretmenler ve maarif müfettişleri için ayrı ayrı hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formları kullanılmıştır. Elde edilen veriler, nitel araştırmada kullanılan içerik analizi tekniğiyle analiz edilerek sunulacaktır. Araştırma, analiz aşamasında olduğu için bulgular ve sonuçlar bölümlerine bildiri tam metninde yer verilecektir. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA ÖĞRETİME İLİŞKİN ÖĞRETMEN VE VELİ GÖRÜŞLERİÖzet: <Bu araştırmanın amacı öğretmenlerin ve velilerin birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin görüşlerinin belirlenmesidir. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı araştırma, durum çalışması deseni esas alınarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örnekleminin belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla ili Menteşe ilçesine bağlı ilkokullarda görev yapmakta olup birleştirilmiş sınıf okutan on sınıf öğretmeni ve on bir veli oluşturmuştur. Araştırmanın örnekleminde yer alan öğretmenler ve velilerle odak grup görüşmesi yapılmıştır. Verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Öğretmenler ile gerçekleştirilen görüşmelerde kullanılan formda sekiz soru yer alırken, veliler ile yapılan görüşmelerde kullanılan formda beş soru yer almıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi kullanılarak çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre öğretmenlerin birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin genel görüşleri, birleştirilmiş sınıflarda öğretimin olumlu ve olumsuz yönlerine ilişkin görüşleri, birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin yeterlik algıları, birleştirilmiş sınıflarda öğretim için yaptıkları uygulamalar ve birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin önerileri ortaya çıkarılmıştır. Velilerden elde edilen verilerin analizi sonucunda ise, velilerin birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin genel görüşleri, yaşadıkları problemler, birleştirilmiş sınıflarda görev yapan öğretmene ilişkin memnuniyet durumları, birleştirilmiş sınıflarda öğretimin olumlu ve olumsuz yönlerine ilişkin görüşleri ve birleştirilmiş sınıflarda öğretime ilişkin önerileri belirlenmiştir. Araştırmanın bulgularından elde edilen sonuçlar doğrultusunda ilerde yapılacak olan çalışmalara yönelik öneriler getirilmiştir. Yapılan bu araştırmanın ilgili literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA YAPILANDIRMACI YAKLAŞIMIN UYGULANABİLİRLİĞİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ VE ETKİNLİK ÖRNEKLERİÖzet: <Türkiyede ki ilköğretim okullarının yaklaşık %31i birleştirilmiş sınıf sistemiyle eğitim vermektedir.Özellikle nüfusun ve öğrenci sayısının az olduğu kırsal kesimlerde uygulanan bu sistemde, farklı yaş grubundaki öğrenciler aynı sınıfın içinde tek bir öğretmen tarafından eğitim görmektedir.Birleştirilmiş sınıf, eğitim sistemimizde bu kadar önemli bir yer edinirken, verilen eğitimin kalitesi sorunu ortaya çıkmaktadır.Yapılandırmacı yaklaşım gibi çeşitli öğretim program yaklaşımları bu sorunun önüne geçmeye çalışmaktadır.2005-2006 öğretim yılında uygulamaya konulan yapılandırmacı yaklaşım, öğrenciyi merkez alarak eğitimde verimliliği ve kaliteyi arttırmayı hedeflemiştir.Fakat yapılandırmacı yaklaşımın birleştirilmiş sınıflarda ne kadar uygulanabildiği tartışma konusudur. Bu araştırmanın amacı, birleştirilmiş sınıflarda yapılandırmacı yaklaşımın uygulanabilirliğine ilişkin öğretmen görüşlerini ve etkinlik örneklerini belirlemektir.Bu amaç doğrultusunda Muğla İli Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı birleştirilmiş sınıflarda öğretmenlik yapmakta olan ? sınıf öğretmeni ile çalışılmıştır.Öğretmenlerin seçiminde basit seçkisiz örnekleme yönteminden yararlanılmıştır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması tekniği kullanılmıştır.Verilerin toplanması aşamasında birleştirilmiş sınıf öğretmenliği yapan sınıf öğretmenleriyle görüşmeler yapılmıştır.Görüşmeler için araştırmacı tarafından hazırlanan 5 maddelik yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır.Formun hazırlanmasında araştırmacı tarafından konuyu kapsayacağı düşünülen 6 soru hazırlanmış ve bu sorular uzman görüşlerine sunulmuştur.Uzman görüşleri doğrultusunda 2 madde birleştirilerek tek bir soru haline getirilmiş ve 5 soruluk yarı yapılandırılmış form görüşmelerde kullanılmıştır. Verilerin analizinde elde edilen veriler, içerik analizi kullanılarak değerlendirilmiştir.Sonuçlar ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve yorumlanmıştır. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA YAŞANAN SORUNLARA İLİŞKİN ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <Bu araştırmada, temel olarak birleştirilmiş sınıfta öğrenim gören öğrencilerin ve birleştirilmiş sınıfta görev yapan bir sınıf öğretmeninin birleştirilmiş sınıf uygulamasına yönelik görüşlerininbelirlenmesiamaçlanmıştır. Yapılan araştırma hem öğretmen hem de öğrenci görüşlerini içermesi bakımından önem arz etmektedir. Araştırmada betimsel araştırma yöntemleri kapsamında yer alan örnek olay yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini amaçlı örnekleme yoluyla seçilen aynı sınıfta öğrenim gören ilkokul 3. ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Veri toplama teknikleri olarak günlük, gözlem, yarı yapılandırılmış görüşme ve odak grup görüşmesi tekniği kullanılmıştır. Pilot uygulama amacıyla 3. ve 4. sınıf öğrencileri arasından homojen örnekleme tekniğiyle seçilen 4 öğrenciyle yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Pilot uygulamanın ardından 3. ve 4. sınıf öğrencileriyle odak grup görüşmesi yapılmış ve kamera ile kayıt altına alınmıştır. Yarı yapılandırılmış mülakatın ve odak grup görüşmesinin sorularının düzenlenmesinde uzman görüşünden yararlanılmıştır. Araştırmayı yürüten öğretmen ders içi ve ders dışı gözlemlerinden de faydalanarak günlük tutmuştur. Elde edilen verilerin analizinde üst düzey analiz biçimlerinden biri olan içerik analizi ile temel düzey analiz biçimlerinden biri olan betimsel analiz yöntemleri kullanılmıştır. Bu süreçte sürekli karşılaştırmalı metot tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonucunda sınıf öğretmeni ve öğrencilerin birleştirilmiş sınıfta yapılan öğretime yönelik görüşlerinin daha çok olumsuz noktalarda toplandığı görülmüştür. Ayrıca bağımsız sınıflarda yapılan öğretimin birleştirilmiş sınıflarda yapılan öğretime göre daha avantajlı yönlerinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre birleştirilmiş sınıf uygulamalarının –sorunlar göz önüne alınarak- yeniden gözden geçirilmesi ve kendine özgü bir programla desteklenmesi yönünde çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLI OKULLARDA EĞİTİM ÖĞRETİM GÖREN ÖĞRENCİ VELİLERİNİN BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Bu çalışmanın amacı birleştirilmiş sınıflarda eğitim öğretim gören öğrenci velilerinin, birleştirilmiş sınıflara ilişkin görüşlerini belirlemektir. Çalışmada kolay ulaşılabilir örnekleme tekniği kullanılmıştır. Çalışma grubunun katılımcılarını 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Zonguldak ili Kdz. Ereğli ilçesine bağlı birleştirilmiş sınıflı okullarda çocukları eğitim öğretim gören dokuz öğrenci velisi oluşturmaktadır. Çalışma, nitel desende tasarlanmış olup, veri toplama tekniği olarak odak grup görüşmesi kullanılmıştır. Görüşme öncesinde katılımcı velilerden izin alınarak, görüşmenin kayıt altına alınması amacıyla video-kamera kullanılmıştır. Çalışma sonunda elde edilen veriler, temalar ve temalar altında yer alan kodlamalar yoluyla analiz edilmiştir. Nitel verilerin analizi sonucunda ise elde edilen bulgulara göre veliler; birleştirilmiş sınıf hakkında yeterli düzeyde bilgileri olmadığını, çocuklarının birleştirilmiş sınıfta eğitim öğretim görmelerinden memnun olmalarına rağmen tercih şansları olsaydı müstakil sınıflı okulu tercih edeceklerini, birleştirilmiş sınıfta görev yapan öğretmenin köyde ikamet etmesinin daha uygun olduğunu, eğitim öğretim sürecinde kullanılan materyallerin yeterli olduğunu; fakat okulun fiziki yapısının yeterli olmadığını belirtmişlerdir. Özellikle okul tuvaletlerinin dışarıda olması ve okulun bahçesinin tel örgü ile çevrili olmamasından rahatsız olduklarını ifade etmişlerdir. Bunun yanında okulun bahçesindeki sıkıntılara ek olarak sınıfın içerisindeki düzenlemelerden ve araç gereçlerin (öğrencilerin kullandığı sıralar ve masalar, soba) mevcut durumundan da rahatsız olduklarını eklemişlerdir. Sınıf içinde öğrenciler tarafından kullanılan araç gereçlerin ve sobanın değiştirilerek gerekli düzenlemelerin yapılmasının eğitim öğretim ortamını olumlu yönde etkileyeceğini düşündüklerini belirtmişlerdir. Velilerin problem olarak ifade ettikleri durumların; okuldaki öğrenci sayısının azaltılarak (en fazla 15 öğrenci), okul güvenliğinin kamera ile sağlanarak, öğretmenler arasında işbirliği yapılarak, öğrencilere okuldaki ders saatleri dışında hafta sonu kurslarının açılarak, öğrencilerin ihtiyaçlarını giderebilmeleri için kantin açılarak ve okul temizliğinin sağlanabilmesi için devlet tarafından görevli tayin edilerek çözümlenebileceği düşüncesinde olduklarını belirtmişlerdir. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLI OKULLARDA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIF UYGULAMALARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Bu çalışmanın amacı birleştirilmiş sınıflarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin, birleştirilmiş sınıf uygulamalarına ilişkin görüşlerini belirlemektir. Çalışmada kolay ulaşılabilir örnekleme tekniği kullanılmıştır. Çalışma grubunun katılımcılarını 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Zonguldak ili Kdz.Ereğli ilçesine bağlı birleştirilmiş sınıflı okullarda görev yapan üçü bayan, üçü erkek olmak üzere toplam altı sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Çalışma, nitel desende tasarlanmış olup, veri toplama tekniği olarak odak grup görüşmesi kullanılmıştır. Görüşme öncesinde katılımcı sınıf öğretmenlerinden izin alınarak, görüşmenin kayıt altına alınması amacıyla video-kamera kullanılmıştır.Çalışma sonunda elde edilen veriler temalar ve temalar altında yer alan kodlamalar yoluyla analiz edilmiştir. Nitel verilerin analizi sonucunda ise elde edilen bulgulara göre öğretmenler; eğitim-öğretim süresince zamanın en büyük problemlerinin başında geldiğini, öğrenciler arasında bireysel farklılıkların çok olduğunu, bunun özellikle aynı sınıfta birden çok sınıf düzeyinde öğrenci olmasından kaynaklandığını ve bu nedenle birleştirilmiş sınıflarda öğretmenlik yapmanın müstakil sınıflarda öğretmenlik yapmaktan daha zor olduğunu belirtmişlerdir, bunun yanında birleştirilmiş sınıflı okulların daha çok kırsalda yer almasına karşın araç gereç ve teknolojik olarak büyük oranda problem yaşamadıklarını da ifade etmişlerdir. Ayrıca, öğretmenler; birleştirilmiş sınıflarda öğretim konusunda hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerinin yetersiz olduğunu, derslerin kazanımlarına ulaşma derecelerinin yeterli olmadığını ve öğrenciler arasındaki bireysel farklılıklar konusunda çok zorlandıklarını belirtmişlerdir. Ancak öğretmenler, ifade ettikleri birçok probleme rağmen birleştirilmiş sınıf uygulamalarının akademik anlamda bazı üstünlüklerinin olduğunu da belirtmişlerdir. BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLI OKULLARIMIZDA KONUŞMA BECERİ GELİŞİMİÖzet: <En yaygın ve doğal iletişim konuşmadır. İnsanlar doğuştan gelen bir konuşma yeteneğiyle yaşama merhaba derler. Konuşma yeteneği doğuştan gelir ve çevresini gözlemleyerek ana dilini öğrenir. Her bireyin iyi bir konuşma becerisine sahip olabildiğini kabul etmekte yanlış kanı olabilir.Fakat kişinin düzgün ve doğru konuşabilmesi okul hayatında alacağı konuşma eğitimine bağlı olmaktadır. Bu da bu konuda iyi bir eğitim almış öğretmenlerimiz tarafından öğrencilerimizin konuşma becerilerini hedeflenen düzeye ulaşabilmeleri için gerekli eğitim verilmelidir. Okullarımızdaki Türkçe konuşma derslerinin genel amacı, öğrencilere duygu, düşünce, gözlem, hayal ve isteklerini dil kurallarına uygun ve etkili biçimde anlatma becerisi kazandırabilmektir. Türkiyemizde birleştirilmiş sınıflı okullarımızın bulunduğu da bir gerçektir. Özellikle birleştirilmiş sınıf uygulamasında derslerin bir kısmı öğretmenli yapılırken bir kısmı ödevli olarak yapılmaktadır. Öğretmen bir grup öğrenciyle ilgilenirken diğerleri kendi kendilerine çalışırlar . Öğrencilerin kendi kendilerine çalışmaları, birleştirilmiş sınıflı okullarda daha büyük bir önem taşır. Bu çalışma ile konuşma becerisi eğitiminin niçin gerekli olduğu, konuşma becerisinin eğitimine yönelik etkinliklerin neler olduğu ve bu etkinliklerden seçilenlerin örneklerin birleştirilmiş sınıflarda uygulanması sonucunda öğrencilerde oluşan değişim ele alınmıştır. Bu çalışmada nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır.Çalışma grubu birleştirilmiş sınıflı ilkokul 1. ve 2. sınıf öğrencileri ile yapılmaktadır. Araştırmanın verileri uygulanacak olan uzmanlarla belirlenerek seçilmiş 3 tekniğin sonuçlarına göre oluşacaktır. Çalışma devam etmektedir. Sözlü bildiri BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFTA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA ÖĞRETİM DERSİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: <Türkiye’de eğitim ve öğretim alanındaki iyileştirme çalışmalarına rağmen birleştirilmiş sınıflı ilkokullar Türkiye’de varlığını korumaya devam etmektedir. Bu nedenle Sınıf Öğretmeni Yetiştirme Programı’nda da Birleştirilmiş Sınıflarda Öğretim dersine yer verilmiştir. Ancak programda yer verilen ders içerikleri uygulama sahasında sınıf öğretmenlerine beklenileni sunamamaktadır.Alan yazında birleştirilmiş sınıflarda öğretmenlik yapan sınıf öğretmenlerinin karşılaştıkları güçlükler,çevreye ve okula uyum problemleri ile eğitim öğretim faaliyetleri açısından karşılaştıkları zorluklar ele alınmıştır. ancak birleştirilmiş sınıflarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin üniversite eğitimleri esnasında aldıkları birleştirilmiş sınıflarda öğretim dersine yönelik doğrudan bir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmada da amaç birleştirilmiş sınıfta görev yapan sınıf öğretmenlerinin Birleştirilmiş Sınıflarda Öğretim dersine yönelik görüşlerinin belirlenmesidir. Elde edilecek bulgular çerçevesinde sınıf öğretmenliği programında verilen birleştirilmiş sınıflarda öğretim dersinin içeriği,kapsamı, alanda görev yapan sınıf öğretmenlerine doğrudan katkıları ve birleştirilmiş sınıflarda öğretim dersinin daha verimli hale nasıl getirilebileceği belirlenmesi amaçlanmıştır.Çalışma sonucunda elde edilecek bulgulardan yola çıkarak alan yazına katkı sağlayacak yeni çalışmalar yapılabilecektir. Bu amaçla birleştirilmiş sınıflarda görev yapan sınıf öğretmenlerine alan yazın taranarak oluşturulmuş soru havuzundan uzman görüşleri sonucunda belirlenen açık uçlu sorular yöneltilecektir. Çalışma grubunu Ağrı ilinde görev yapan sınıf öğretmenlerinden tesadüfi örnekleme yoluyla seçilmiş öğretmenler oluşturacaktır. Çalışmada elde edilen verilerin analizinde betimsel analiz kullanılacaktır. Verilerin sunumunda frekans ve yüzde değerlerinin de verileceği tablolardan faydalanılacaktır. Çalışma devam etmektedir. HİKAYELER IŞIĞINDA BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDA ÖĞRENDİKLERİM...Özet: <Dil GELİŞİMİ VE ÇOCUK Dil, çocuk için kendini anlatmaktır. Dil, çocuk için karşısındakine var olduğunu göstermektir. Dil, çocuk için yaşamaktır. Ersin için Türkçe bilmek öğretmeni ile diyaloga geçebilmekti. Ersin ve diğer birinci sınıf öğrencileri okula yeni başlamalarının kendilerine vermiş olduğu heyecan ile öğretmenlerinin üst sınıflara dağıtmak istediği kitaplardan kendilerine de vermelerini isterler.* Öğretmende birinci sınıflardaki bu kitap merakının sönmemesi için birinci sınıflara sayfalarını yazıdan çok resimlerin kapladığı kitaplardan verir. Ersin içerisinde yazıdan çok resimlerin olduğu kitabı kendince bitirmiştir. Sıra üst sınıf öğrencilerinde olduğu gibi kitabı okumadığı yeni bir kitap ile değiştirmeye gelmiştir. Ama nasıl? Ersin sınıfı gözlemler ve üst sınıftaki öğrencilerin kitap değiştirmek için yerlerinde kalkıp öğretmenlerinin yanına varıp “Öğretmenim, kitabımı okudum değiştirecek misiniz?” dedikten sonra öğretmenlerinin okunmuş olan kitapları yenileri ile değiştirdiklerini öğrenir. Eğitim Biliminde bu öğrenmenin bilimsel adı SOSYAL ÖĞRENME’dir. Ersin kısa boyuna ve zayıf bedenine rağmen kendi içerisinde var ettiği büyük cesareti ile kitabını değiştirmek için yerinden kalkar ve masasında oturan öğretmenine doğru yönelir, elinde okuduğunu sandığı kitap vardır. Öğretmeninin yanına gelen Ersin: “öğretmenim kitabımı okudum DEĞĞĞİŞTİRRREECEN?” der. Sosyal öğrenmenin gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkan bir sorundur bu. “Öğretmenim, kitabımı okudum değiştirecek misiniz?” soru cümlesi Ersin’de “Öğretmenim kitabımı okudum DEĞĞĞİŞTİRRREECEN?” olarak yer bulur. Ersin’de bu hali ile yer bulan soru cümlesi öğretmen tarafından Ersin’inin anlatmak istediği gibi algılanmıştır. Ersin bu soru cümlesinden sonra okuduğunu sandığı kitabın öğretmen tarafından değiştirileceğini beklerken, öğretmenin kendisine yönelen gözleri ve öğretmenin ağzından ne anlama geldiğini bilmediği cümleler ile karşılaşır: “Ersin yerine geç otur, kitabı masanın üzerine bırak, ben gelip orda değiştireceğim? Ersin için bu cümlenin hiçbir anlamı yoktur. Onun arkadaşlarını gözlemleyerek öğrendiği cümlesini öğretmenine söyledikten sonra öğretmeninin içerisinde yazıdan çok resimlerin olduğu ve bir çırpıda okumuş olduğu kitabı değiştirmesi gerekiyordu. Ersin bu karşılığı göremeyince cümlesini bu sefer kelimelerini bastıra bastıra tekrarlar. “ÖĞreTmenin KiTabımı oKuDum DEĞĞĞİŞTİRRREECEN?” Öğretmende ikinci kez ama bu sefer kelimeleri bastırılarak söylenen bu cümleden sonra kendiside biraz önce kullanmış olduğu cümlenin kelimeleri arasında birazcık fazla zaman bırakarak tekrarlar: “Ersin, yerine geç otur, kitabı masanın üzerine bırak ben gelip orada değiştireceğim? Ersin’in beklediği karşılık gene kendisi için hiçbir anlama gelmeyen ötekisinden daha uzun söylenen bir cümle oluyor. Ersin kendisini öğretmenine ifade edememenin kızgınlığı ile sırasına yönelir ve elinde ki içerisinde yazıdan çok resimlerin bulunduğu kitabını elinde topladığı tüm kuvveti ile masasına vurur. Kendini ifade edememenin kendisinde var ettiği öfkenin dışa vurumudur bu davranış. Ersin’i gözlemleyen öğretmeni durumu fark eder. Ve Ersin’i yanına çağırarak şu soru cümlesini yöneltir: “Ersin söylediklerimden hiçbir şey anladın mı?” Ersin’in cevabı küçücük kollarını yanlara açarak başını yukarı kaldırmak oluyor(hafiften bir gülümseme ile). O kitap Ersin’in okuduğu(nu sandığı) ilk kitaptı. İçerisinde yazıdan çok kocaman resimler vardı. * Ersin ve arkadaşları beş sınıfın bir arada okutulduğu birleştirilmiş sınıf öğrencileridir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIF İLE İLGİLİ KAYGI VE KORKULARIÖzet: <Bu araştırmanın hedefi birleştirilmiş sınıf uygulamasında görev alan öğretmenlerle görüşülüp birleştirilmiş sınıf uygulaması ile ilgili sorunları saptamaktır.Köy ilköğretim okullarında uygulanan günümüzde öğrenci azlığından kaynaklanan birleştirilmiş sınıf uygulaması sınıf öğretmeni adaylarının kaygı ve korkularından biridir.İlköğretimde birden fazla sınıfın birleştirilip bir öğretmen eşliğinde tek derslikte dersin işlenmesi birleştirilmiş sınıf uygulamasıdır.Bundan dolayı sınıf öğretmeni adaylarının ilk atanmış olacakları köy ilköğretim okullarında uygulanan birleştirilmiş sınıf uygulaması, adayları endişelendirmektedir.Öğretmen, öğrenci ve derslik sayılarının yetersizliği Türkiyede birleştirilmiş sınıf uygulamasını tetikler ve kaçınılmaz hale getirir.Fakat bunun asıl sebebi köydeki öğrenci sayısının azlığıdır.Birleştirilmiş sınıf uygulaması öğretmenlerin mesleki olarak olumsuz etkilenmelerine sebebiyet vermiştir.Bunun bazı nedenleri ise ulaşım, barınma ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanamaması olarak görülmektedir.Bu durumu gören aday sınıf öğretmenlerinin henüz mesleğe başlamadan motivasyon ve heyecanları zedelenmiş; kaygı, endişe ve korkuları artmıştır. Araştırma 2015-2016 eğitim-öğretim yılı Mardin-Midyat Pelitli İlkokulunda birleştirilmiş sınıflarda görev alan öğretmenlere anket yoluyla uygulanmıştır.Bu sonuçları göz önüne alan sınıf öğretmenleri adaylarına göre birleştirilmiş sınıflarda öğretim sorunları; Materyal ve fiziki koşulların yetersizliği, Bireysel farklılıkların göz önünde bulundurulmaması, Aynı ders saatinde öğretmenin birden fazla sınıfla ilgilenmesi, Öğrencilerle pekiştirme çalışmalarının yapılamaması, Öğretmenlerin birleştirilmiş sınıf ile ilgili bilgi yetersizlikleri, Öğretmenlerin okulda aynı zamanda hem öğretmen hem de müdür olmalarından dolayı görevlerine adapte olamamaları, Ailelerin eğitim konusunda bilinçsiz olmalarıdır. Birleştirilmiş sınıflarda görev yapan öğretmenler, genellikle mesleklerinin ilk yıllarında buralarda çalışmaktadırlar.Öğretmenlerin öğrenmiş oldukları bilgilerin yetersizliği, yaşadıkları tecrübelerin azlığı birleştirilmiş sınıf öğretimindeki sorunları daha da arttırmaktadır.
Sözlü bildiri DİJİTAL OYUN BAĞIMLILIĞINDA İLETİŞİM ÇALIŞMALARIÖzet: <Amaç: Dijital oyunların çocuk ve ergenlerin duygusal ve bilişsel gelişimi üzerinde olumlu/olumsuz etkileriyle ele alınması ve çalıştay çıktılarından hareketle aile içi iletişim çalışmalarının planlanmasıdır. Günümüzde okul çağı çocukları oyun oynarken zamanı kontrol etmekte zorluk yaşamakta ve ebeveynlerinin sınırlama girişimlerine tepki gösterebilmektedir.Özellikle ergen ve genç yetişkinlerin son yıllarda kullanımı giderek yaygınlaşan dijital oyunların aşırı dürtüsel ve kontrolsüz kullanımından kaynaklanan ‘dijital oyun bağımlılığı’ psikiyatrik literatürde oyun oynama süresini kontrol edememe,diğer etkinliklere karşı ilgi kaybı,oyun oynamadığı zaman psikolojik yoksunluk hissetme gibi belirtilerle görülen dürtü kontrol bozukluğu olarak nitelendirilmiştir.Dijital oyun bağımlılığı ve eşlik eden problemler nedeniyle ailelerin destek ve çözüm arayışları ve prevalans oranları dikkate alındığında problemin eğitsel açıdan irdelenmesinin önemli olduğu söylenebilir.Çevrimiçi oyun oynama,günlük/haftalık internet kullanım süresi,bir boş zaman etkinliği olarak internet kullanma alışkanlığı internet bağımlılığı açısından risk etkenlerini oluşturmaktadır.Bu risk etmenleri dışında internet bağımlılığı yaygınlığı gün geçtikçe artmakta ve internet uygulamalarını içeren bağımlılıklar ortaya çıkmaktadır.Riskli durumların oluşmasını önleyici şekilde ebeveynlere ve okullara yönelik farkındalık arttırıcı çalışmalar gerçekleştirilmeli ve bu durumlarda ne yapılması gerektiği konusunda yol haritası çıkarılmalıdır.Bu bağlamda ebeveynlerin çocuklarında riskli durum oluşmasını önleyici etkenler konusunda bilgilendirilmesi ve okul çocuklarının bağımlılık konusunda takibi gerekmektedir.Bu çalıştay kapsamında okul çağı çocuklarının dijital oyun oynama davranışlarını güncel literatür doğrultusunda inceleyerek ve çözüme yönelik yaklaşımları anket yoluyla gözlemleyerek sonuçların ebeveynlerle paylaşılması ve uygun iletişim becerilerinin ebeveynlere kazandırılması amaçlanmıştır. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MATEMATİK ÖĞRETİMİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Matematik öğretiminde pek çok etken rol oynamaktadır. Burada en önemli rol öğretmenlere düşmektedir. Matematik öğretirken öğretmenin sahip olduğu bilgi, birikim ve yeterlilik öğrencilerin başarılarını doğrudan etkilemektedir. Ayrıca öğretmenlerin bilgi ve birikimlerinin yeterli olabilmesi, matematik öğretimine yönelik olumlu görüşe sahip olmasıyla mümkündür. Bununla birlikte öğretmenlerin matematik öğretimine yönelik görüşlerinin etkileyebilecek pek çok değişken mevcuttur. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin matematik öğretimine yönelik görüşlerinin bazı değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırma kapsamında sınıf öğretmenlerinin matematik öğretimine yönelik görüşlerinin cinsiyet, çalışma süresi, yaş, görev yapılan yerleşim birimi, öğrenim durumu, mezun olunan lise, mezun olunan fakülte, üniversite dışında eğitim faaliyetine katılma, okutulan sınıf düzeyi, okutulan sınıf mevcudu değişkenleri açısından farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesinde yer alan bir il, bu ilin ilçeleri ve köylerinde görev yapmakta olan 405 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Çalışmada veri toplama aracı olarak Turhan (2008) tarafından geliştirilen “Sınıf Öğretmenlerinin Matematik Öğretimine Yönelik Görüşleri Tespit Ölçeği” ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimleyici istatistik, t-testi ve tek yönlü varyans analizinden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda, sınıf öğretmenlerinin matematik öğretimine yönelik en yüksek ortalamaya öğrenme ortamı boyutunda, en düşük ortalamaya ise araç-gereç boyutunda sahip oldukları tespit edilmiştir. Sınıf öğretmenlerinin matematik öğretimine yönelik görüşlerinin cinsiyet, çalışma süresi, mezun olunan lise, mezun olunan fakülte, okutulan sınıf düzeyi, okutulan sınıf mevcudu, yaş, yerleşim yeri ve üniversite dışında eğitim faaliyetine katılma durumu açısından anlamlı düzeyde farklılaştığı belirlenmiştir. Araştırmanın bulgularına dayanarak sınıf öğretmenlerinin matematik öğretimine yönelik görüşlerinin iyileştirilmesi yönünde öneriler geliştirilmiştir. TEST KARARÖzet: <Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar Test Karar TEST UTEKÖzet: <Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK Test UTEK
Sözlü bildiri ERZİEHUNG GESTERN UND HEUTE. VOM MİTTELALTERLİCHEN FÜRSTENSPİEGEL ZUM MODERNEN WERTBEGRİFFÖzet: <Erziehung giebt dem Menschen nichts, was er nicht auch aus sich selbst haben könnte: Sie giebt ihm das, was er aus sich selber haben könnte, nur geschwinder und leichter. Also giebt auch die Offenbarung dem Menschengeschlechte nichts, worauf die menschliche Vernunft […] nicht auch kommen würde: sondern sie gab und giebt ihm die wichtigsten dieser Dinge nur früher.“ Gotthold Ephraim Lessings berühmter Paragraph 4 aus der „Erziehung des Menschengeschlechts“ versucht, sowohl Erziehung wie Offenbarung auf den Boden der Vernunft zu stellen. Mit der Unterstützung durch menschliche und göttliche Einwirkung lassen sich deren Zielsetzungen optimieren. Der Vortrag nimmt diesen Versuch zur Austarierung absoluter und relativer Werte zum Anlass, der Genese des neuzeitlichen Wertbegriffs nachzugehen. Dabei sollen mittelalterliche Erziehungsziele und Erziehungsmaßnahmen, die auf Tugendbegriffen aufbauen, verglichen werden mit den Ansprüchen und Aufgaben der Werteerziehung unserer Tage. In einem ersten historisch ausgerichteten Teil werden Grundzüge der mittelalterlichen Werteerziehung und Wertediskussion skizziert. Im Mittelpunkt steht hier die Figur des Fürsten, von dessen Eignung und Tugendhaftigkeit das Wohl der Gemeinschaft abhängt. Die Fürstenspiegel stellen daher die Verpflichtung auf Werte wie Gerechtigkeit, Frieden, Mäßigung und Tapferkeit an die oberste Stelle. Sie bewegen sich mit ihren Mahnungen und Ratschlägen in der Zone zwischen Sein und Sollen, sind also nach heutigen Verständnis in hohem Maße autoritär. Gleichwohl gab es durchaus schon Wertediskussionen, in denen die Relativität bzw. die Unverträglichkeit von Werten wie etwa Reichtum und Gottesfurcht postuliert wurde. Mit der aufklärerischen Relativierung der Offenbarung und der Säkularisation steigt der Bedarf an Werten und die Intensität der Wertediskussion. Im zweiten Teil werden Positionen der Wertediskussionen von Montaigne, Lessing, Durkheim und das jüngst erschienene Buch von Andreas Urs Sommer erörtert.
Sözlü bildiri BEBEK KÜTÜPHANESİ: YOGA, ETKİLEŞİMLİ KİTAP OKUMA, OYUN, MÜZİK VE DUYU EĞİTİMİÖzet: <Beyin gelişimi üzerinde yapılan araştırmalar, 0-3 yaştaki beyin gelişiminin diğer dönemlerden daha hızlı olduğunu ve çevrenin beyin gelişimi üzerinde önemli etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. İlk üç yaştaki gelişim sürecinin çeşitli faktörlerden dolayı olumsuz etkilenmesi çocukların gelişimlerinin gecikmesine neden olmaktadır. Yapılan araştırmalar, erken dönemde, bebeklerle konuşmanın, oyun oynamanın, şarkı söylemenin, kitap okumanın onların tüm gelişimlerinde çok önemli olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, bebeğe erken dönemde zengin uyarıcı çevre sunmak ve aileye verilecek nitelikli hizmetler önemlidir. Erken çocukluk dönemini hedef alan bebek kütüphanelerinin en önemli amacı, özellikle çekirdekten yetişen bir kütüphane bilincini oluşturmaktadır. Bunu kazandırırken etkinliklerle kütüphanenin eğlenceli bir yer olduğu mesajını da vermek gerekmektedir. Böylece çocuklar birey olurken bebeklik döneminden alışkanlık kazandığı kütüphane kültürü ile bağlarını koruyacak bilgiye ve eğitime olan tutkusu hayatı boyunca devam edecektir. Aynı zamanda kütüphanedeki sosyal ortamda kazandığı kurallara uyma, iletişim, paylaşma vb. sosyal beceriler sayesinde topluma uyum süreci gerçekleşecektir. Çocuğun bulunduğu ortam, onun ilk okuma becerilerinin gelişimine önemli ölçüde katkı sağlar. Ayrıca, cazip bir okuma ortamı da uygun materyallere sahip olmayı gerektirir. Tüm dünyadaki ailelerin, yerel kütüphanelerinde bulunan materyallere erişmesi gerekir. Çocukların kütüphane kaynakları ve teknolojileri hakkında bilgi sahibi olmaları ve sorularına kütüphane aracılığı ile yanıt aramaları için gereken bilinç, kütüphaneye erken yaşlarda gelinmesi ile kazandırılmaktadır. Kütüphane hizmetlerine erken erişim, iki dilli çocuklar gibi özel ihtiyaçları olan çocuklar için daha da önemlidir ve örgün eğitim öncesinde bir başlangıç olarak hizmet vermektedir. Dünyada oldukça yaygın olan bu sistemin Türkiyede yaygınlaştırılması ve sistemli bir hale getirilmesi önemlidir. Bu süreçte Türkiye’de Karabük Üniversitesi ve Zübeyde Hanım İl Halk Kütüphanesi işbirliği ile “İlk Bebek kütüphanesi” 2018 yılında kurulmuştur. Ülkemizde bebek kütüphanelerinin yaygınlaşması için kütüphanecilerin, çocuk gelişimcilerin ve bu alanda faaliyet gösteren iş grupları ve sivil toplum kuruluşlarının ortaklaşa çalışmalarının önemi ortaya konmuştur. Poster bildiri BEDEN PERKÜSYONU VE RİTİMÖzet: <Beden perküsyonu veya beden müziği kişilerin müzikal bilgi veya müzik yeteneğine ihtiyaç duymaksızın kullanabilecekleri bir yöntemdir. Beden perküsyonu müziği görülebilir, dansı ise duyulabilir bir hale getirmektedir. Üstelik herhangi bir materyal veya müzik aletine gerek duymaksızın yapılarak tüm ortamlarda ve her yaş grubu tarafından gerçekleştirilebilmektedir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı yöntem ve teknikler kullanılsa da genellikle ritim odaklı olması grup çalışması yapabilmeyi kolaylaştırmaktadır. Gerek bireysel olarak gerekse gruplar halinde uygulanması ise müzik eğitimi, ritim algısı, bedensel koordinasyon ve fiziksel gelişimi destekleme açısından kolaylık sağlamaktadır. Beden perküsyonu ve ritim eğitiminde amacın belirlenmesi çalışılacak yaş grubu ile farklı durumlara göre şekillendirilebilir. Bu eğitimin uygulanabileceği kitle bebekler, okul öncesi-ilkokul-ortaokul-lise-üniversite öğrencileri, özel eğitime ihtiyaç duyan bireyler (zihinsel, görme, işitme, bedensel), eğitim almış veya alamamış ilgi duyan tüm bireylerdir. Bebeklik döneminden itibaren uygulanabilir olması gelişim döneminde müziksel ve ritimsel algının oluşmasında ve ilerleyen süreçte müzik eğitiminin desteklenmesinde büyük rol oynayacaktır. Özellikle özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerde yapılan etkinlikler kişisel gelişimi sağlayabilmekte, soyut kavramlar içermediğinden dolayı algılamayı kolaylaştırabilmekte, beden koordinasyonun sağlanmasını artırabilmektedir. İlk çağlardan beri hem iletişim hem de eğlence için kullanılan ritimler günümüzde, bu eğitimler sayesinde daha çok kişiye ve kitleye ulaşarak eğitim aracı olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Ülkemizde ise son yıllarda daha fazla yaygınlaşmış, müzik eğitimi veya müzik eğitimi dışında da farklı alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Sözlü bildiri BİBLİYOTERAPİ VE ÇOCUK KİTAPLARIÖzet: <Bibliyoterapi, kişinin var olan probleminin çözümlenmesine (Aiex, 1993), yaşam için gerekli becerilerin geliştirilmesine, öz saygının desteklenmesine yardımcı olabilecek; katılımcı ile kolaylaştırıcı arasındaki etkileşimi, edebiyatın karşılıklı paylaşımına dayanarak yapılandıran bir teknik (Pardeck ve Pardeck, 1989) ve bir kitap okuma süreci olarak bilinmektedir (Shepherd ve Iles, 1976).). Çocuk ve ergenlerde “önleyici” etkisinin yüksek olması sebebiyle tercih edilmektedir (Pardeck, 1991b). Silverberg (2003), çocukların algılama ve kavrama düzeylerine en uygun materyalin kitaplar olduğunu bu nedenle de öykü, masal ve fabl türündeki eserlerin bibliyoterapi uygulamalarında tercih edildiğini dile getirmektedir. Bibliyoterapi, gerek bireylerin duygusal sorunlarının gerekse gündelik yaşamlarında karşılaşabilecekleri uyum sorunlarının çözümünde, gençler ile çocukların gelişimsel ihtiyaçlarına yardımcı olmak amacıyla kullanılan bir teknik olarak da bilinmektedir (Lindeman ve Kling’ten Akt., Öner, 1987, s. 144; Pardeck ve Pardeck, 1989). Bibliyoterapi sürecinin gerçekten ihtiyacı olan çocuğa/gruba uygulandığında, doğru zamanlama ve doğru problem durumu belirlemesi yapıldığında yarar sağladığı bilinmektedir. Bu sürece katılan çocuklar; kendileri ile benzer problem ve zorlukları yaşayan kitap kahramanı ile özdeşim kurmakta ve bu sayede kendi baş etme stratejilerini kullanabilmelerine fırsat bulmaktadır (Lundsteen’den Akt., Cornett ve Cornett, 1980). En temel anlamda Pardeck (1995) bibliyoterapinin amaçlarını; bilgi edinme, iç görü sağlama, tartışma ve sorunlara çözüm bulma, problemler hakkında tartışmaya teşvik etme, yeni değer ve tutumlarla ilişki kurarak başkalarının da benzer sorunlarla baş ettiğini fark etme biçiminde ifade etmiştir. Erken çocukluk döneminde sağlıklı ruhsal gelişim gösteremeyen bireylerin ilerleyen yaşlarda sosyal yaşamda uyumsuzluk, gruba katılmada zorluk, çekingen tavır sergileme, tepkisel bağlanma, okul fobisi, ayrılma kaygısı, duygu durum bozuklukları gibi daha birçok sorunla karşı karşıya kalacakları düşünülmektedir. Bu ve benzer çatışma durumlarının yaşanmaması için hem önleyici rehberlik hem de çatışma sürecini en sağlıklı biçimde tamamlayabilmek adına gelişimsel amaçlı kullanılan bibliyoterapi yöntemi bu noktada karşımıza çıkan bir iyileşme sürecidir. Bu sebeple okul öncesi ve sınıf öğretmenleri öncelikli olmak üzere çocukların yetiştirilmesi ve eğitimiyle ilgilenen kimselerin bu bilinç ile duruma yaklaşması ve erken çocukluk döneminden itibaren nitelikli çocuk edebiyatı ürünleriyle çocukları buluşturması beklenmekte, doğru uygulanacak bibliyoterapi tekniği ile gerçekleşebilecek sorunlu sürecin en sağlıklı biçimde tamamlanması beklenmektedir. Bu sebeple söz konusu araştırmada nitelikli çocuk kitapları aracılığıyla önleyici rehberlik / sınıf içi çatışma çözme sürecine bir uygulama örneği ile yer vermek ve belirlenen problem durumuna uygun, resimli çocuk kitabı aracılığıyla katılımcıların kendi sınıf içi bibliyoterapi temelli eğitim sürecini tasarlamalarına rehberlik edilmesi amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri ÇOCUK EDEBİYATININ MATEMATİK ÖĞRETİMİNDE KULLANILMASIÖzet: <Çocuk edebiyatının matematik öğretiminde kullanılması çalıştayı ile içeriğinde matematiksel fikirlere, kavramlara ve dile yer veren çocuk kitaplarını tanıtmak, matematik derslerinde kullanımına yönelik etkinlik önerilerinde bulunmak, erken çocuklukta bilişsel gelişim etkinliklerinde ve ilkokul matematik derslerinde kullanımı konusundaki farkındalığı arttırmak, disiplinler arası bir bakış açısını yaygınlaştırmak, çocuk kitaplarının matematik öğretiminde kullanımını yaygınlaştırmak amaçlanmıştır. Ayrıca Okul Öncesi ve Sınıf Öğretmenleri ile Okul Öncesi Eğitimi ve Sınıf Öğretmenliği Lisans ve Lisansüstü düzeyindeki öğrencilerin Okul Öncesi Eğitim Programı ve İlkokul Matematik Dersi Öğretim Programında yer alan öğrenme alanlarıyla çocuk kitaplarını ilişkilendirerek matematiksel bağlamı olan kitapların matematik derslerinde kullanımına yönelik etkinlikler tasarlamalarını sağlanacaktır. İçeriğinde matematiksel fikirlere, kavramlara ve dile yer veren çocuk kitaplarının matematik öğretiminde kullanımı ve örnek uygulamalara dair bir sunumla çalıştaya başlangıç yapılır ve bu türden kitapların olduğu mini bir sergi aynı esnada katılımcıların görebileceği bir masada sergilenir. Bu aşamada aynı zamanda matematiksel bağlamı olan çocuk kitaplarının seçim kriterleri, matematik dersiyle etkili bir şekilde bütünleştirilebilmesi için yapılabilecekler ve örnek etkinlikler üzerine çalışmalar yürütülür. İkinci bölümde katılımcılar alanları dikkate alınarak(okul öncesi, sınıf öğretmenleri) beşer kişilik gruplar oluşturulur. İlgili kitaplardan yararlanarak katılımcılardan Okul Öncesi Eğitim Programı ve İlkokul Matematik Dersi Öğretim Programında yer alan öğrenme alanlarıyla ilişkilendirerek matematik derslerinde kullanımına yönelik etkinlikler hazırlamaları ve paylaşmaları istenir. Son olarak grupların tasarladıkları etkinlikleri sunarak paylaşmaları ve görüş alışverişinde bulunmaları istenir. Çalıştayın 30 kişi ile 150 dakikada(2,5 saat) gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Sözlü bildiri ÇOCUK KİTAPLARINDA YER ALAN METİNLERLE YARATICI DÜŞÜNME BECERİLERİ ATÖLYESİÖzet: <Çalıştayın amacı 21.yy becerileri olarak kabul edilen yaratıcı, özenli, dayanışmacı ve eleştirel düşünme becerilerinin çocuklara çocuk edebiyatı metinleri yoluyla kazandırılması. Hedef kitle Okul Öncesi Öğretmenleri ve Sınıf Öğretmenleri Okul Öncesi Eğitimi, Sınıf Öğretmenliği Lisans ve Lisansüstü Öğrencileri her branştan öğretmen ve öğretmen adayları. Çalıştay İçeriği Eğitimin başında dikkat ve ilgiyi çekebilmek için buz kırıcı bir etkinlik ile başlanır. Ardından seçilen uyaran aracılığı ile tartışma ortamı yaratılır. Çocuk kitaplarında yer alan metinlerlerden seçilen bir uyaran yardımı ile soruşturma çukurunun içine çocuk çekilir. Soruşturan Topluluk Modeli’ne göre sınıf ortamı; katılımcılarının bilgiyi biçimlendirdiği, soruşturduğu, süzgeçten geçirdiği bir topluluk olarak düşünülür. Bu yüzden, Çocuklar İçin Düşünme Beceri Becerileri oturumunu yöneten kolaylaştırıcı, bilgiyi aktaran kişi değil çocukları düşünmeye, konuşmaya sevk eden kişilerdir. Çocuklar, kendilerini ifade ederken, kimse tarafından yargılanmayacakları garanti edilir. Bu sayede kendisini olduğu gibi ifade etme şansı bulan çocuk yavaş yavaş öz güvenini inşa etmeye başlar. Bu oturumlarda sınıfa yaratıcı cevaplar sunmaları istendiğinden çocuğun hayal gücü gelişmeye başlar. Olaylara daha eleştirel bir gözle yaklaşmayı öğrenir. Belki de en önemlisi, başkalarını özenle dinlemenin önemini kavrar. Sabırla başkalarını dinlemeyi ve onların düşüncelerine eleştirel bir yaklaşımla yanıt vermeyi öğrenmek için bu yöntemin ne kadar etkili olduğu yapılan araştırmalar sonucunda bulgulanmıştır. Kendisini özgürce, yaratıcı fikirleriyle, diğerleriyle işbirliği yaparak ifade etme fırsatı bulan çocuk mutlu, çevresiyle barışık ve yarınlar için kendini hazırlamaya istekli bir birey haline gelir. Kendisini dilediği gibi ifade etme fırsatı veren bu uygulama ile –özellikle akademik başarısı düşük olan çocukların özgüven duygusunda ciddi bir artış yaşanmakta, bu da akademik başarıyı olumlu yönde etkilemektedir. Sözlü bildiri ÇOCUKLAR İÇİN PROJE YÖNETİMİ EĞİTİMİÖzet: <Başta ilk ve orta okul olmak üzere, okul ortamında yapılan herhangi bir etkinlik veya çalışmayı destekleyen yöntem ve araçların, oyunlaştırılarak öğrencilere aktarılması için kişilere verilecek olan eğitim çalışmasını kapsamaktadır. Oyunlaştırılmış etkin proje yönetiminin amacı, öğrencilere bilgiyi seçmek ve kavramak için kullanacağı araçlarını bulmakta yardım etmektir. Oyunlaştırılmış proje yönetimi, projeleri yönetmeye yönelik klasik bir alternatif değil, tamamlayıcı bir yaklaşım sunmaktadır. Yöntemler “öğrenmek için öğret” yaklaşımını desteklemektedir. Proje yönetiminde oyunlaştırma yöntemleri öğrencilere edinecekleri bilgileri daha kolay, hızlı ve kalıcı bir şekilde kavratmanın yanı sıra, kişiler arası etkili iletişimin oluşturulmasında önemli rol oynar. Oyunlaştırılmış Proje Yönetimi Eğitiminde aktarılması hedeflenen teknikler şunlardır: Beyin fırtınası: Bu yöntemle, bir soruna yoğunlaşılır ve olası çözümlerin özgürce ortaya çıkması sağlanır, fikirlerin o anda hiçbir eleştiri ya da açıklama yapılmadan ortaya çıkmasına imkân verilir ve kişi ile takım açısından yaratıcı fikirler ortaya çıkarılır. Zihin Haritası: Temel bir düşünce ve düşünceye bağlı fikirleri detaylandırarak, ilişkiler kurma yöntemidir ve diğer yöntemlere göre daha kolay çalışma olanağı sağlar. Tüm bunlar, kişiye özel anahtar kelimeler ve simgeler kullanılarak gerçekleştirilir. Bu teknikle yaratıcılığın ve iletişimin güçlendirilmesi öncelikli hedeflerdendir. Ağaç diyagramı: Ağaç benzeri bir yapıda hiyerarşik düzeni görsel olarak tanımlamanın bir yolu olan ağaç diyagramı yöntemidir. Bu yöntem, hiyerarşik bağı olan ögeleri temsil ederken, tümdengelim yöntemi kullanılırken ve görselliği ön plana çıkarmak için çok etkili olacaktır. Bu teknikler, etkililiğini artırmak ve bilginin kalıcı olmasını sağlamak için, post-itler, renkli kalemler ve imgelerle pekiştirilecektir. Bu eğitimin sonunda, katılımcılara aktarılacak bilgi ve yöntemlerle okul çağındaki çocukların bilgiyi öğrenmekten ziyade, var olan bilgilerle yeni bilgiye nasıl ulaşacaklarını öğrenmeyi aktarmak hedeflenmektedir. Öğrencilerin yeni bilgiye ulaşmak için önceki bilgilerle nasıl ilişki kurabileceğini öğrenmesi, bilgiyi sistematik hale getirip örgütleyebilmesi, çok yönlü, soyut, eleştirel, yaratıcı, bağımsız, mantıklı ve analitik düşünme tekniklerini edinmesi ve bunu yaparken iş birliği içinde iletişimini güçlendirmesi ana beklentilerdendir. Dijitalliğin ve bireyselliğin ön planda olduğu çağımızda en verimli öğrenme aşamasında bulunan okul çağındaki çocuklar, var olan hazır bilgiyi alarak öğrenmektedir. Bu durum, elde edilen bilginin kalıcılığını da zedelemektedir. Oyunlaştırılmış proje yönetimi ile birlikte bilgiler hem kalıcı olarak hem de interaktif bir şekilde öğrenilecektir. ÇOCUKLAR İÇİN SAYMACALARLA İNGİLİZCE TELAFFUZ ÇALIŞMALARIÖzet: <İngilizce öğretiminde telaffuz daha çok davranışçı yaklaşımla öğretile gelmiştir. Büyüklerle olduğu kadar çocuklarla da en sık yapılan telaffuz çalışmaları bir ses kaydından ya da öğretmenden sonra tekrar etme çalışmalarıdır. Bunun dışında seslerin fonetik özellikleri, dinlenen bir cümlenin veya kelimenin parça ve parçaüstü seviyelerde incelenmesine yönelik form-odaklı çalışmalar lise ders kitaplarında yer almaktadır. Ancak bu tür çalışmalar soyut düşünme ve dil farkındalığı gerektirdiğinden küçük çocuklarla bu tip çalışmaların yapılması gelişimsel açıdan uygun değildir. Öte yandan çocuklarla telaffuz çalışmalarının sadece davranışçı modele ait uyaran-tepki-ödül döngüsüne bağlı egzersizlerden ibaret olması gerektiği de düşünülmemelidir. Günümüzde sınıf içinde dilin yapısından çok anlamına odaklanılan, dilin iletişimsel değerinin ön planda tutulduğu, yapay değil doğal kullanıma önem verilen dil öğretim yöntemleri ön planda tutulmaktadır. Bu açıdan çocuklarla da uygulanabilecek, dil farkındalığını ve telaffuz çalışma olanaklarını arttıracak yöntemler bulma arayışı sürmektedir. Bu atölyenin amacı katılımcılara İngilizce telaffuzuna yönelik çocuklarla yapılabilecek hem anlam odaklı, hem de sıkıcı tekrarlara bağlı kalmayan bir çalışma örneği sunmaktır. Özellikle de saymaca, tekerleme ve çocuk müziklerinin telaffuz öğretimindeki kullanım alanları ile ilgili fikirler vermektir. 120 dakika sürecek olan çalıştay, üç bölümden oluşacaktır: ilk bölümde genel olarak telaffuz ve telaffuz eğitimi, saymaca, tekerleme ve çocuk müziklerinin dil öğretiminde kullanım alanları ile ilgili bir sunu gerçekleştirilecektir. İkinci bölümde örnek uygulamalar sunulacaktır (Katılımcıların aktif katılımını gerektirir). Üçüncü ve son bölümde ise soru cevap şeklinde yapılan uygulama hakkında düşünceler paylaşılacaktır. Sözlü bildiri ÇOCUKLARIN DUYGUSAL ZEKASINI DESTEKLEYEN YÖNTEM VE TEKNİKLERÖzet: <Bireylerin hem akademik hem de toplumsal hayatta başarılı olma ihtiyacı duygusal zeka kavramını ortaya koymuştur. Duygusal zeka duyguların farkına varmayı, duyguları tanımayı, duyguları anlamayı ve duygularla baş etmeyi içeren ve böylelikle çevredekilerle olumlu ilişkiler kurmayı sağlayan bir güçtür. Eğitimde duygusal zekanın desteklenmesi çocuk ve öğretmen açısından önemli katkılar sağlayabilmektedir. Duygusal zeka çözfarkındalığı, öğrenmeye motivasyonu, odaklanmayı artırır, çocukların etkin öğrenenler olmalarını sağlar. Bütün öğrenmeler duygusal temeller üzerine kuruludur. Özellikle çevresel faktörlerden (öğretmen, arkadaş, eğitim ortamı, aile vb.) etkilenen öğrenciler için duygusal zeka yöntem ve teknikleri önemli bir destek olabilecektir. Duygusal zeka bireylerin özelliklerine uygun yöntem, teknikler, yaklaşımlar ve süreç planlama ile her yaşta geliştirilebilir ve güçlendirilebilir. Çocukların duygusal zekâsının desteklenmesi öğretmen açısından da katkılar sağlar. Öğretmen bu yöntem ve teknikleri programında düzenli olarak yer verdikçe kendisi için de bir rahatlama yolu bulabilecek, kendisini geliştirmede sürdürülebilirliği sağlayabilecektir. Bütün bunlar göz önüne alındığında bu çalıştayın amacı eğitimcilerin, öğretmen adaylarının ve araştırmacıların çocukların duygusal zekasını destekleyen yöntem ve tekniklerin farkına varmalarını sağlamaktır. 120 dakika boyunca gerçekleşmesi planlanan çalıştayın içeriğinde; eğitimde duygusal zekânın gerekliliği tartışılacak, çocukların duygusal zekasını desteklemede önemli noktalar belirlenecek, duygusal zekayı destekleyen yöntemler ve teknikler tanıtılacak ve özellikleri karşılaştırılacak, bir günlük plan akışında bu tür yöntem ve tekniklerin nasıl yer alacağına ilişkin uygulamalı çalışmalar gerçekleştirilecektir. Sözlü bildiri ÇOCUKLARLA KÜTÜPHANEDE YARATICI ETKİNLİKLERÖzet: <Erken çocukluk döneminde çocuğa zengin uyarıcılarla dolu bir çevre sunmak onların merak duygusunu, yaratıcı düşünme becerisini ve hayal gücünü besleyecektir. Kütüphaneler bu bakımdan çocuklara eşit ve zengin fırsatlar sunan, çocukların okuma ve araştırma yapabilme becerisinin en sağlıklı ve en iyi yapıldığı mekanlardır. Çocuğun dili öğrenmesiyle birlikte hayal gücü de genişlemektedir. Çocuk, hayali oyunlarla ve kahramanlarla hayal dünyasına farklı bir boyut kazandırmaktadır. Bu bakımdan “yaratıcı etkinlikler”, çeşitli becerilerin kazandırılmasında oldukça önemli rol oynamaktadır. Erken çocukluk döneminde çocukların dikkatleri çabuk dağıldığı için okumak onlar için sıkıcı ve keyifsiz görülebilmektedir. Çocukların hoşuna giden etkinlikler ile ilgileri kütüphaneye çekilebilir, böylece onlara kütüphane ve kitapla tanışma imkanı sağlanmış olur ve erken dönemde kütüphane kullanıcısı olmaları için onlara fırsat sunulur. Erken yaştaki çocukların ilgisini resimli kitapların yanı sıra, yaratıcı masal saatleri, tiyatro gösterileri, drama, oyun, resim gibi çeşitli etkinlikler de çekmektedir. Bu etkinlikler ile çocukların ilgisi kütüphaneye çekilebilmekte, böylece onlara kütüphane ve kitapla tanışma imkanı sunulabilmektedir. Kitap seçimi, araştırma yapma becerisi ve okuma alışkanlığı en iyi ve sağlıklı olarak kütüphane ortamında kazandırılmaktadır. Bu kazanımların yanı sıra bir durumun drama ve oyun yolu ile çocuğa kazandırılması ve çocuklar için okumanın zevkli ve keyif alınacak bir etkinliğe dönüştürülmesi, okumanın bir alışkanlık haline gelmesi aşaması için oldukça büyük bir önem arz etmektedir Sözlü bildiri DİJİTAL MATERYAL TASARIM ATÖLYESİÖzet: <Öğretim programlarında belirtilen hedeflerin öğrencilere kazandırılmasında iyi planlanmış öğretme-öğrenme süreçleri etkili olmaktadır. Bu sürecin etkililiği aktif öğretim yöntem ve tekniklerinin kullanılması ve sürecin uygun öğretim materyalleri ile desteklenmesi ile gerçekleşmektedir. Günümüzde gelişen teknoloji eğitim ortamlarında kullanılan bu materyallerin dijitalleşmesini de beraberinde getirmiştir. Dijital dünyaya doğan günümüz öğrencileri günlük hayatlarında sürekli teknoloji ile iç içe olduklarından öğretim süreçlerinde de bu yaşantıya uygun bir süreç geçirmek istemektedirler. Bu durum öğretmenlerin sınıf içinde dijital materyaller kullanmaları gerekliliğini oluşturmaktadır. Ancak öğretmenlerin dijital materyalleri hazır olarak bulma konusunda sorun yaşadıkları belirtilmektedir. Öğretmenler bu dijital materyalleri kendi öğrenci seviyelerine ve kazanımlarına uygun olarak nasıl tasarlayacakları konusunda desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Dolayısıyla öğretmenlere verilecek olan eğitimlerde bu ihtiyacı karşılayacak yönde çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Aynı zamanda sadece öğretmenler değil lisans ve lisans üstü düzeyde derslere giren akademisyenler de bu konuda desteklenmelidir. Bu çalıştayın amacı katılımcıların dijital materyallere yönelik farkındalıklarını arttırmak ve öğretim sürecinde kullanılabilecek dijital materyaller tasarlamaktır. Çalıştayda öncelikle katılımcılara dijital materyallere yönelik teorik bilgiler verilecektir. Daha sonra araştırmacılar tarafından hazırlanan dijital materyallerin sınıf içi kullanımına yönelik etkinlikler gerçekleştirilecektir. Çalıştayın son kısmında ise katılımcılara QR Kod, Artırılmış Gerçeklik, Sanal Tur, Kelime Bulutu ve Kahoot gibi dijital materyallerin tasarımları uygulamalı olarak gösterilecektir. Aynı zamanda katılımcılara araştırmacılar tarafından hazırlanan ve kullanılan uygulamaların kılavuzlarının yer aldığı Dijital Materyal Tasarım Kitapçığı verilecektir. Sözlü bildiri DİJİTAL ÖYKÜÖzet: <Dijital öyküler yoluyla ilkokul öğrencileri kendilerini dijital platformda ifade edebilir, derse olan ilgi ve motivasyonları artabilir, yaratıcı düşünme ve yazma becerileri olumlu yönde gelişebilir. Yeni bir yöntem olarak dijital öyküler, öğrencilerin mevcut çağ için becerilerini geliştirmek, onları teşvik etmek ve öğrenme motivasyonlarını arttırmak için kullanılabilir (Morgan, 2014). Dijital öyküler bu öyküleri hazırlayan öğretmenler ve bu öyküleri dinleyen öğrenciler için farklı deneyimler sunmaktadır. Dijital öyküde aktif olan öğrenciler yazma süreci yeteneklerini hem yazar hem de editör olarak hem yapımcı hem de oyuncu olarak çok yönlü bir şekilde kullanabilir. Öğretmenler, tüm bu sürecin öğretmeni, rehberliği, kontrol noktası ve planlayıcısı olarak kabul edilebilir. Dijital öyküler, teknolojinin kullanılmasının bir zorunluluk haline geldiği günümüz sınıf ortamlarındaki öğrenme deneyimlerini çeşitlendirmek için kullanılabilir. Bu çalıştayın amacı katılımcıların öğretim sürecinde farklı derslerde kullanabilecekleri kendi dijital öykülerini oluşturabilmeleridir. Derslerinde öğrencilerine nasıl dijital öykü hazırlatabileceklerini uygulamalı olarak öğrenmiş olacaklar. Çalıştayın hedef kitlesini öğretmenler, öğretmen adayları ve lisansüstü öğrenciler oluşturmaktadır. Çalıştayın gerçekleşmesi için internet bağlantısı, projeksiyon ve atölye liderlerinin kullanabileceği bir bilgisayar, 20 adet bilgisayarın çalışabileceği şekilde priz düzeni ya da uzatma kablolarına ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca katılımcıların kendi bilgisayarlarını getirmesi gerekmektedir. Çalıştayda her öğretmen istediği bir konuda dijital öykü hazırlayacağı için hazırlamak istediği konuyla ilgili görselleri, varsa çizimleri önceden bilgisayarına kaydedip gelirse süre daha etkili kullanılabilecektir. Sözlü bildiri EĞLENCELİ TANGRAM İLE GEOMETRİ DÜNYASINA YOLCULUKÖzet: <Öğrenciler için anlamlı ve kalıcı öğrenmeleri dersin etkili olmasına bağlıdır. Dersin etkili olabilmesi ise öğrencinin derse katılımı ile mümkün olmaktadır. İlgi çekici ve eğlenceli bir ders, öğrencinin motivasyonunu arttıracak ve derse katılımını sağlayacaktır (Köroğlu ve Yeşildere 2002). Her yaş düzeyinde öğrenci anlamakta zorlandıkları ve soyut bir ders olan matematik derslerinin eğlenceli yönünü görmek istemektedir (Sezgin Memnun ve Akkaya 2010). Dersi eğlenceli hale getirmek için yaratıcı drama, senaryo ile öğretim, hikayelerle öğretim, şarkılarla öğretim gibi farklı yöntemler denenmektedir. Bunlardan bir tanesi de oyunlarla öğretimdir. Oyunlar, her yaşta bireyin eğlenmesine yardımcı olurken bir şeyleri öğrenmelerinde de etkili olmaktadır. Özellikle ilkokul çocuklarının yaşları göz önüne alındığında oyunlar onlar için vazgeçilmezdir. Eğlence ve eğitim aracı olarak oyunlar amacına ve öğrencilere uygun bir şekilde ders içeriği ile bütünleşirse bu oyunlar öğrencilerin matematiğe karşı olumlu tutum geliştirmesine dolayısıyla da istenilen anlamlı ve kalıcı öğrenmelerin gerçekleşmesine yardımcı olacaktır. Tangramın tarihçesi kesin olarak bilinmemekle beraber en eski Çin bulmacalarından biridir. Bir kareden parçalanarak her birine tans adı verilen iki küçük üçgen, bir orta üçgen, iki büyük üçgen, bir kare ve bir paralelkenar elde edilmesiyle oluşan şekle tangram denir. Bulmacanın amacı, üst üste gelmeyen yedi parçanın hepsini kullanarak belirli bir şekil oluşturmaktır (Leung ve Man, 2004, Lee, Lee ve Collins, 2010). Tangram, öğrencilerin tangramı oluşturan parçaların özelliklerini anlamasına ve soyut olan bu şekilleri somutlaştırmasına yardımcı olmaktadır. Okul öncesi ve ilkokulda öncelikle eğlenceli bir oyun olarak görülen tangram matematik dersinin alt öğrenme alanı olan geometri öğrenme alanında ders materyali olarak kullanılabilir. Matematik eğitiminde tangram kullanımının; öğrencilerin geometri anlayışının, uzamsal düşünme yeteneğinin ve problem çözme becerisinin gelişmesine ve şekilleri görselleştirmeye yardımcı olduğu ile ilgili çalışmalar bulunmaktadır (Hacıömeroğlu ve Apaydın, 2009, Siew ve Abdullah, 2012, Topbaş Tat ve Bulut, 2012, Olkun, 2013). Bu özellikleri nedeniyle sınıf öğretmenlerine dersi eğlenceli ve etkili işlemelerine yardımcı olacak somut bir materyal olacaktır. Bu çalıştayın amacı sınıf öğretmeni ve sınıf öğretmeni adaylarının ilkokul matematik öğretim programında bulunan geometri alt öğrenme alanındaki geometrik şekiller ve bunların çevre ve alan hesaplamalarında yardımcı olabilecek tangramın nasıl yapılacağı ve derslerde nasıl kullanılacağı ile ilgili uygulamalar yapmaktır. Çalışmaya akademisyenler, sınıf öğretmenleri, sınıf öğretmeni adayları, lisansüstü öğrencileri katılabilir. Çalıştay dört bölümden oluşmaktadır. Çalıştayın ilk bölümünde tangramın tanımını, çeşitleri ve tarihçesini içeren bir sunum yapılacaktır. İkinci bölümde katılımcıların atık mukavvalardan kendi tangramlarını hazırlamaları sağlanacaktır. Üçüncü bölümde hazırlanan tangramlar ile ilgi çekici şekiller oluşturulacaktır. Çocuklar için eğlenceli bir oyun olan tangramın öğrenme aracı olarak matematik dersinde geometri alt öğrenme alanındaki kazanımlarda yer alan geometrik şekilleri tanıma, oluşturma ve bunların çevre ve alanlarının hesaplamalarında nasıl kullanılacağı ile ilgili uygulamalarla çalıştayın dördüncü ve son bölümü tamamlanacaktır. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE DAHİL EDİCİ/KAPSAYICI EĞİTİM: SINIFLARIMIZDA ÇEŞİTLİLİĞİ NASIL KUCAKLAYABİLİRİZ?Özet: <Son yıllarda hemen hemen tüm ülkelerin gündeminde yer alarak gittikçe daha fazla önem kazanan ve bireylerin yaşamın tüm alanlarındaki hizmetlere ulaşımının önemli bir hak olarak altının çizildiği dahil edici/kapsayıcı bakış açısı, sınıflardaki çeşitliliğin ne anlama geldiği ve nasıl yönetilebileceğine ilişkin önemli bir perspektif sunmaktadır. Dahil edici/kapsayıcı eğitim, genel olarak eğitime ve özelde de okul politikalarına yansımadığında ise, okullardaki/sınıflardaki çeşitliliğin ve öğrenme-öğretme ortamlarının iyi yönetilememesi çok doğaldır. Dahil edici/kapsayıcı bakış açısı, bir bireyin sahip oldukları özellikler, öğrenmeye ilişkin gereksinim ve güçlükleri ne olursa olsun, yaşıtlarına sunulan olanaklardan faydalanabilmesinin eğitsel, yasal ve insani bir hak olduğunu savunur. Böylece dahil etme/kapsama, öğrenmeye ilişkin tüm zorlukların tanımlanarak ortadan kaldırılması yoluyla, tüm öğrencilerin öğrenmeye erişimini ve katılımını artırmayı amaçlayan, bitişsiz bir süreçtir. Bu süreç, ancak işbirliği, karşılıklı saygı, destek ve sorun çözme kültüründe başarıyla gerçekleştirilebilir. Bu atölyeye katılan eğitimciler, erken çocukluk döneminde dahil edici/kapsayıcı bir sınıfın/öğrenme ortamının nasıl oluşturulabileceğine, oluşabilecek zorlukların üstesinden nasıl gelinebileceğine ve dahil edici/kapsayıcı sınıfların/öğrenme ortamlarının tüm sınıf ve okul topluluğuna nasıl olumlu etkisi olduğuna ilişkin etkileşimli grup çalışmaları yapacaklardır. Bu çalışmalar, kısa metin okumaları, grup tartışmaları ve dahil edici/kapsayıcı eğitim ortamları değerlendirme aracı oluşturulması olarak planlanmıştır. Atölye katılımcılarının ulaşması hedeflenen öğrenme çıktıları ise, •Dahil edici/kapsayıcı sınıf/öğrenme ortamları ve özelliklerine ilişkin farkındalık sahibi olmaları, •Öğrenme ve öğretme sürecinde çeşitlilik ve farklılaştırılmış öğretim kavramlarını sorgulamaları, •Tüm katılımcıların birbirlerinin çeşitlilik, dahil etme/kapsama ve farklılaştırmaya bakış açıları ve deneyimlerinden faydalanarak, dahil edici/kapsayıcı sınıf/öğrenme ortamlarına ilişkin bir değerlendirme aracı oluşturmalarıdır. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUKTA BİLİMSEL SORGULAMA IŞIĞINDA STEM EĞİTİMİ UYGULAMALARIÖzet: <Günümüz okul öncesi çocukları 21. yüzyılın ikinci yarısında birer meslek sahibi olacaklardır. Ekonomik kalkınmanın temelini oluşturması beklenen bu genç bireylerin daha nitelikli yetiştirilmesi ülke geleceği için önem taşımaktadır. Bu nedenle hazırlamış olduğumuz çalıştay, STEM eğitiminin doğasına uygun olarak bilimsel sorgulamayı temeline alan bütünsel bir bakış açısı ile geliştirilmiştir. Çalıştayın amacı okul öncesi ve sınıf öğretmenlerine, aşağıda sıralanan amaçlar çerçevesinde STEM eğitiminin doğasına uygun bilimsel etkinlik örneklerini etkileşimli atölye çalışması ile sunmaktadır. Gerçekleştirilecek bilimsel etkinliklerde çocuklarda merak duygusu ve keşfetme arzusunu uyarmak, çocukların yaşadıkları dünya hakkında yeni şeyler öğrenmelerini desteklemek, gözlemler yoluyla çocukların zihninde karmaşık görünen olayları/olguları sadeleştirmek ve çocuklarda evren hakkında konuşmayı teşvik etmek amaçlanmaktadır. Çalıştay 30 kişiden oluşan bir katılımcı grubuna yönelik geliştirilmiştir. Etkinliklerin hedef kitlesini okul öncesi öğretmenleri, sınıf öğretmenleri ve çocuklar oluşturmaktadır. Çalıştayın giriş ve tanıtım bölümünde yer alan teorik çerçeve öğretmenler için sınıflarında kolaylıkla uygulayabilecekleri bir rehber niteliğindedir. Çalıştayın etkileşimli bilim uygulamaları bölümü çocukların, öğretmen veya yetişkinlerin rehberliğinde ev, sınıf, açık hava veya uygun diğer ortamlarda rahatlıkla gerçekleştirebilecekleri eğlenceli bilim etkinliklerini içermektedir. Böylece katılımcılar bilimsel sorgulamanın ve STEM eğitiminin doğasını çocuklara etkin bir biçimde aktarabilecekleri etkinlikleri deneyimleyeceklerdir. Not: Çalıştay katılımcılarına, bu çalıştayın konusu ile ilgili hazırlanan kitabın tanıtımı yapılacaktır. Eğer basımı kongre tarihine yetişir ise katılımcıların kitabı temin etmeleri sağlanacaktır. Sözlü bildiri ETKİLEŞİMLİ KİTAP OKUMA PROGRAMIÖzet: <ETKİLEŞİMLİ KİTAP OKUMA PROGRAMI Bireyin içinde bulunduğu toplumda karşı karşıya kaldığı sorunların çözüm yolu olarak eğitim vurgulanmaktadır. Günümüzde eğitim sistemi içinde yerine alan okul öncesi eğitim çocuğun doğduğu andan itibaren başlayan, ilköğretim aşamasına gelene kadar devam eden etkileşimli bir süreçtir. Bu dönem bireylerin yaşamında en kritik ve kapsamlı süreçleri içermektedir. İlköğretim aşamasına gelene kadar geçen süreçte çocukların okuma etkinlikleri, okuma-yazma süreçleri hakkında farkındalıkları ve hazır bulunuşlukları olmadığı için bu becerilerin okul öncesi dönemde desteklenmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu nedenle de kitaplarla erken yaşlardan itibaren tanıştırılmaları gerekliliği savunulmaktadır. Kitap okumak çocukların tüm gelişim alanlarını desteklediği gibi onların hayal dünyalarına giriş anahtarımız olan bir süreçtir. Kitaplar sayesinde çocukların günlük hayatta karşılaşabileceği problem durumlarını sunulurken, bilgiler verilir, çevresi hakkında merak ettikleri açıklanır. Hikâye içerisindeki kahramanla özdeşim kurarak kendi çevresindeki bireylerle iletişim kurması kolaylaşabilmektedir. Bu kitap okuma etkinliklerinde değişen ve gelişen eğitim sistemine göre farklılıklar meydana gelmekte, yeni yöntemleri kullanmak gerekmektedir. Bu yöntemlerden birisini de etkileşimli okuma yöntemi oluşturmaktadır. Whitehurst ve arkadaşları (1994) tarafından geliştirilen etkileşimli kitap okuma yöntemi çocuk ve yetişkin arasında gerçekleşen etkileşime dayalı teknik sürecini kapsamaktadır. Kitap okuma sürecinde yetişkinin sorular sorması, sorulan sorulara çocuklar tarafından cevaplar verilmesi, çocuklarla birlikte incelemeler yapılası çocukların tüm gelişim alanlarını olumlu yönde etkilemektedir. Bu yöntem ile çocuklardan hikâye içerisindeki bir cümleyi tamamlamalarını, çocuklara hikâye hakkında sorular sormayı, hikâye ile çocuk yaşantısını ilişkilendirmeyi içermektedir. Hikâyeyi okuyan okuyucunun ve dinleyen çocukların bulundukları rolleri değişmelerine imkân sağlayan, okuyucunun etkin bir dinleyici veya soru soran kişi konumunda olmasına fırsat veren bir dizi etkinliğe dayanmaktadır. Bu uygulamada okuyan kişi ve çocuk arasında geçen etkin süreç içerisinde çocuğa yetişkin tarafından aynı kitabın birkaç kez okunmasından sonra her seferinde farklı biçimlerde, kitapta geçen durumlar ile ilgili detaylandırılarak sorular sorma, konu ile ilgili sohbet alanını çeşitlendirme süreçleri yer almaktadır. Uygulamalarda çocuklar hem sordukları sorulara verilen cevaplar ile anında geribildirim almakta, düşünsel olarak bilgilerini çeşitlendirmekte hem de yetişkin tarafından anlayış ve algılama düzeyleri belirlenebilmektedir. Bu yöntemde çocuklardan hikâyede geçen bir ifadeyi veya cümleyi tamamlamaları, çocuklardan resimde anlatılan olayları tanımlamaları, resimdeki bir nesneyi göstererek isimlendirmeleri ve öyküyü kendi yaşamlarıyla ilişkilendirmeleri de istenebilmektedir. Etkileşimli kitap okuma yöntemiyle hikâye kitabını çocuk ile birlikte okumak çocuğa hikâye içerisinde gerçek yaşamda karşılaşabileceği duyguları görmesini, karakterlerin tepkilerini incelemesini, özdeşim kurmasını ve kendi duygularını ifade etmesini sağlamaya yardımcı olmaktadır. Okunan kitaplar sayesinde çocuklar, içinde bulundukları dünyanın anlamını kavrar, iletişim kurmayı öğrenir, olaylar arasında ilişki kurma ve hatırlama becerilerini kazanmaktadır. Etkileşimli hikâye okuma sayesinde çocuklar kitabın resimlerine odaklanabilmekte, kitaptaki olay veya karakterler hakkında sorular sorup kendisine yöneltilen soruları cevaplayabilmekte, kitapta yer alan hikâyenin sonunun nasıl biteceği hakkında fikir üretebilmekte ve ürettiği fikri sözel olarak anlatabilmektedir. Bunların yanı sıra; kitapta oluşan problemi çözmek için analitik düşünebilmekte, kitapta yaşanan olay ile kendi yaşantısı arasında bağ kurabilmektedir. Etkileşimli kitap okuma çocukların konuşmalarının desteklenmesi, konuşmayı başlatması ve sürdürmesi bakımından teşvik edilmesi, kitap okuma etkinliğinde katılımlarının sağlanması ile dil becerilerini geliştirirken, anlamını bilmedikleri bir kelimeyi öğrenip bu kelimeyi kendi yaşantısına uygulamalarına fırsat vererek bilişsel gelişim becerilerini de desteklemektedir. Hikâyede geçen olaylardan etkilenip sosyal uyum becerileri gelişmekte, içinde bulunduğu toplumun kültür yapısını öğrenmektedir. Sözlü bildiri ETKİN ÖĞRENME SÜRECİNDE ZİHİN HARİTALARIÖzet: <Okullarda öğrenmeyi engelleyen etmenlerin başında çok geniş müfredatların farklı düşünmeye izin vermeyen, kesin yargılar içeren ve son noktayı koyan ifade tarzlarıyla karşı karşıya oluşu gelmektedir. Öğrencilerimiz ne yak ki uzun soluklu öğrenmelerin ışığında elde ettikleri kazanımlarını, boğucu ve uzun tekrarlardan kaçındıkları için zamanla yitirmektedirler. Ders eğitim metotlarındaki düşünceye sınır çizen bu tutumlara karşı, farklı bir bakış açısı getirmek gerekmektedir. Klasik öğretim yöntemleri yeni kuşak karşısında maalesef ömrünü tamamlamıştır. Z kuşağının teknoloji karşısındaki eğilimlerini de göz önünde bulunduracak olursak yepyeni bir öğrenme sürecine doğru yelken açmış olacağız. Nitekim, alternatif düşünceleri ortaya koyan ve düşünceye sınır çizmeyen yeni bir yöntem geliştirmiş bulunmaktayız. Eski metotlarla, okuldaki öğrenmenin bilgi depolamaktan öteye geçmemesinden dolayı öğrencilerin zihinlerini köreltici etkisini görmekten de yoğun bir şekilde rahatsızlık duymaktayız. Ezberciliğin önüne geçmek en büyük hedefimizdir. Ezberci eğitimse sadece gerçek öğrenmeyi engellemekle kalmamakta; öğrencinin bireyselliğini yok etmekte, özgün düşünceyi sınırlamakta ve yerleşik düşünme kalıbına uymayan yeni verilerin değerlendirilmesini engellemektedir. Öğrenme sürecinin sonunda öğrenciler teknoloji kullanarak zihinlerinde oluşan bilgiyi haritalayarak kırk elli sayfalık konuyu tek bir haritada görebileceklerdir. Teknoloji bu sefer zaman yönetimi konusunda onlara destek verecek, öğrenmiş oldukları konuya döndüklerinde 2-3 dakikada çok geniş çaplı bir bir üniteyi tekrar etme şansını yakalayacaklardır. Yirmi birinci yüzyılda eğitim programlarının öğrencilere çok yönlü, soyut, eleştirel, yaratıcı, bağımsız düşünme; problem çözme, etkili iletişim becerileri kazandırma, bilgi üretme, öğrenmeyi öğrenme, kendilerini değerli hissetme, kapasitelerine güvenme ancak MİND MAPPİNG gibi yapılandırmacı eğitim anlayışının ve bunun gibi yöntemlerin ürünü olacağını düşünüyorum. Öğrenciler yine farklı eğitim yöntemleriyle farkına vardıkları bilgileri kendi mind mappinglerine dökecekler, böylelikle ders ezberden kavramlara ve şekillere bağlanacaktır. Bu yöntemle bilginin transferi, grupla öğrenme alanından çıkarak kişisel öğrenme alanına girecektir. Bu da, öğrencinin asıl ihtiyacı olan bilginin özümsenmesi sağlayacak ve yeni bilgilerin çıkarımı ise ders saatinde sınıfta öğretmenleri ve sınıf arkadaşlarıyla işbirliği içinde gerçekleşecektir. Bu yöntem sayesinde öğrenciler “öğretenleri tarafından bilgilendirilen” kişilerden, “bilgiye ulaşan ve bilgiyi bir sonraki adıma taşıyan” kişilere dönüşecektir. Her şeyden önce şekiller ve resimler aracığıyla bilgiyi hafızaya gömmek oldukça etkili bir yöntemdir, bunu söylemek isterim. Hafızayı kısa sürede canlandıracak mappler bilgiyisürekli sıcak tutacaktır. Görselin altındaki derinliğe bakmak gerektiğini düşünüyorum. Bilgi ne kadar özümsenmişse öğrencinin haritası için seçeceği görsel o oranda güçlü geliyor. Farklı öğretim yöntemlerinden sonra Mind mappig ile sonuçlandırdığımız eğitimin sonucunda: Öğrenci istediği yerde istediği zaman dersi dinleyebilecek, öğrenme ortamı özgür kılınacaktır. Dersler interaktif, etkileşimli ve uygulamalı işleneceği için öğrencinin konuyu özümsemesi daha kolay olacaktır. Öğrenci dersi grup çalışmasıyla yürüteceği için derse karşı ilgisiz kalamayacak, dersi dinlememesi söz konusu olamayacaktır. Öğrenciler işbirliği ve tartışmalar sayesinde beraber yeni bilgi üretebileceklerdir. Tüm öğrenciler birebir kişisel eğitim almış olacaktır. Öğrenci, dersten önce daha alt düzeydeki bilgi edinme ve anlama gibi bilişsel etkinlikleri gerçekleşecektir. Ders sırasında akranları ve akademisyenin desteği ile uygulama, analiz, değerlendirme ve yaratma gibi daha üst düzeydeki bilişsel etkinliklere odaklanacaktır. Zihin haritaları Z kuşağı eğitimine konulmuş son noktadır. Sözlü bildiri EVDE VE HASTANEDE EĞİTİMÖzet: <Öğrencilerin aldıkları eğitimin verimliliğinin birçok faktör etkilemektedir. Bu faktörlerden bazıları okula devamlılık ulaşım, sosyal yaşam ve öğrencinin sağlık durumu olabilir. Okulundaki eğitimine devam ederken sağlık sorunu yaşan öğrenciler evde veya hastanede yatarak tedavi görmek durumunda kalabilirler. Öğrenciler evde veya hastanede tedavi gördükleri süre boyunca okulundan ve arkadaşlarından uzak kalarak eğitimlerine ara vermek zorunda kalacaklardır. Bu dezavantajı ortadan kaldırmak amacıyla evde veya hastanede eğitim uygulaması Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. 12 hata boyunca sağlık sorunu nedeniyle okuluna devam edemeyeceğini gösteren sağlık raporu olan öğrenciler bu hizmetten yaralanabilmektedir. Evde veya hastanede eğitim almak isteyen öğrencinin velisi bölgesinde bulunduğu rehberlik ve araştırma merkezine başvurarak gerekli kararın alınmasını sağlar. Bu hizmetten yararlanacak öğrenciler için ilçe milli eğitim müdürlükleri öğretmen görevlendirmesi yapar. Okul eğitiminden farklı olan evde ve hastanede eğitim uygulaması, yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri bu hizmetin gelişmesi amacıyla gündeme taşınarak tartışılmalıdır. Yaşanan sorunlara bakıldığında okulun fiziki şartlarından yararlanamama, taşınamayan ders araçlarından yararlanama, ders süresi ve sayısı, öğretmenlerin bu alanla ilgi mesleki gelişimleri, aile ve öğrencinin psikolojik yönden desteklenmesi ve yerel yönetimlerin sosyal yardım programında evde ve hastanede eğitim alan öğrencilerin olmaması karşımıza çıkmaktadır. Bu konulara çözüm bulunabilmesi ile evde ve hastanede eğitimde görevli öğretmenin uzmanlaşması adına bilgi, deneyim ve araştırma sonuçlarının paylaşılması önemli paya sahiptir. Sözlü bildiri FEN EĞİTİMİNDE ARTIRILMIŞ GERÇEKLİĞE DAYALI Z-KİTAPÖzet: <Mobil artırılmış gerçeklik teknolojisi, sanal ortamda oluşturulan nesnelerin gerçek ortam üzerine yerleştirilen teknolojik bir platformudur. Bu çalıştayın amacı, mobil artırılmış gerçeklik uygulamalarının ve kullanım alanlarının tanıtımı bunun yanı sıra sınıf öğretmenlerinin ilkokul 3 ve 4. sınıf Hayat Bilgisi dersinde yer alan bazı fen konularının öğretiminde mobil artırılmış gerçeklik uygulamalarından faydalanmasını sağlayacak farkındalığı oluşturmaktır. Bu kapsamda duyu organlarından göz, dünyanın katmanları ve elektrik devre elemanları konularındaki 3 boyutlu artırılmış gerçeklik uygulamaları tanıtılacaktır. bununla birlikte katılımcı öğretmenlerle Hp reveal (Aurasma) programı aracılığıyla bir başka konuda 2 boyutlu video destekli artırılmış gerçeklik örnekleri geliştirilecektir. Örnekler sadece fen eğitimi ile sınırlandırılmayacak olup katılımcıların dilediği konularda yapılabilir. Sonunda örnekler basılı hale dönüştürülüp birliştrilerek küçük bir fasikül biçimine dönüştürülecektir. Böylece sınıf öğretmenlerinin sadece fen öğretiminde değil diğer derslerin öğretiminde de kullanabileceği 2 Boyutlu bir mobil artırılmış gerçeklik uygulama örneği geliştirecek deneyimin elde edilmesi hedeflenmektedir. Çalıştaya katılacak katılımcıların, kişisel bilgisayarları, ceptelefonları ve telefona ait kulaklıkları getirmeleri ve telefonlarında yeterli boyutta internete sahip olacak şekilde katılmaları istenmektedir. Ayrıca katılımcıların HpRevealmobil uygulamasını telefonlarına yüklemeleri gerekmektedir. Çalıştay tek oturumdan (60 dk.) oluşmaktadır. Oturumun başında mobil Artırılmış gerçeklik uygulamalarının ve kullanım alanlarının tanıtımı (10dk) yapılacak ardından hayat bilgisi dersinde yer alan bazı fen konularının öğretiminde mobil artırılmış gerçeklik uygulama örnekleri (20 dk.) gösterilecektir. son olarak aurasma (HpReveal) ile mobil artırılmış gerçekliğe dayalı z-kitap geliştirilecektir (30 dk.). Sözlü bildiri FİLOGRAFİ SANATI İLE DÖNÜŞÜM GEOMETRİSİ ÖĞRETİMİÖzet: <Milli Eğitim Bakanlığı’nca Türkiye genelinde yapılan Liseye Geçiş Sınavı (LGS) ve Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi (ABİDE) verilerine baktığımızda matematik kazanımlarına ait sorularda başarının beklenen düzeyde olmadığı gözlemlenmektedir. Özellikle geometri konularına ait sorularda öğrenci başarısının ortalamanı altın da olduğu görülmektedir. Bu durumun sebeplerinden biri öğrencinin konu bilgisi eksikliğinin yanı sıra karşılaştığı sorular karşısında kavrama, yorumlama, çözümleme basamaklarında yetersiz kalması yer almaktadır. Özellikle Ortaöğretimde matematik programında yer alan dönüşüm geometrisi ünitesine ait konularda öğrencilerin yorumlama yapamadığı bu sorunsalın alt nedenlerinden biri olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle dönüşüm geometrisi kazanımlarını geleneksel el sanatlarıyla ilişkilendirip eğitim sürecine entegre ederek yaparak ve yaşayarak öğrenme ortamlarının oluşturulması soruna alternatif bir çözüm önerisi olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, geometrinin sanat ile güzelleştiği, kültürel değerler ile anlam kazandığı çalışmalar düzenleyerek öğrencilerde farklı bakış açıları kazandırmak ; tarih, sanat ve matematik öğretimini birleştirerek ders kazanımlarını kalıcı ve anlamlı hale getiren teorik ve uygulamalı işbirlikçi çalışmalar yapmak temel hedefimizdir. Ayrıca farklı öğrenme stillerine sahip olan öğrencilerin derse katılımını sağlayarak geometri kazanımlarına ait sorularda başarıyı arttırmak bu çalışmanın diğer hedefleri arasında yer almaktadır. Bu nedenle Ortaöğretim matematik dersi öğretim programı 8. Sınıf ders kazanımların da yer alan, koordinat sistemi ve dönüşüm geometrisi öğrenme alanlarındaki; yansıma, öteleme, görüntü, simetri doğrusu, koordinat sistemi, özellikleri ve noktanın koordinatı kazanımlarını filografi sanatı kullanılarak derse uyarlanması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda kurumumuzda öğrenim gören öğrenciler arasında örneklem bir çalışma grup oluşturularak çalışmalar gerçekleşmiştir. Kurumlar arası işbirliği yapılarak öğrencilere, bölgemizdeki Halk Eğitimi Merkezi ile iletişim kurulmuş filografi sanatı ve tarihi hakkında atölye çalışması düzenlenerek bilgi verilmiştir. Sonrasında dönüşüm geometrisine ait kazanımları filografi sanatı ile birleştirerek uygulama çalışmaları yapılmıştır. Sonuçta öğrencilere yaparak ve yaşayarak öğrenme ortamları oluşturularak kazanılan bilginin kalitesi ve kalıcılığı etkin kılınmıştır. Çalışmaların sonunda gözlemlenen sonuçlara göre öğrencilerde; dönüşüm geometrisi kazanımları gelişmiş, derse karşı olumlu davranış gelişimi gözlemlenmiş ve analitik düşünme becerisi gelişmiştir. Sözlü bildiri FİZİKSEL OYUN VS. DİJİTAL OYUN: BU OYUNU KİM KAZANACAK?Özet: <Eğitsel amacı olmayan birçok dijital oyun bulunmaktadır. Bu dijital oyunların faydalı olanlarını ve sınıfta kullanılabilecek eğitsel oyunları öğretmenlerle buluşturmak amacındayız. Exergames adı verilen egzersiz oyunlarından bahsedilip öğretmenlerin dijital oyunlara bakış açısını değiştirmeye çalışmak amacındayız. Exergames yani egzersiz oyunları “dijital oyunlar hareketi sınırlandırıp, kilo almaya neden oluyor” savına karşı duran, sınıf ve beden eğitimi öğretmenlerinin sınıfta kullanabilecekleri ve fiziksel hareketleri artıran oyunlardır. (Samur,2016) Bir diğer taraftan fiziksel oyunların sınıf içerisinden koparılıp ayrı bir kavram olarak kullanılmasının karşıtı olarak sınıfta eğitsel fiziksel oyunların önemi uygulamalı bir biçimde bahsedilecektir. Öğretmenlerin dijital ve fiziksel oyun kavramları ile ilgili düşüncelerini alıp bunlarla ilgili bir değerlendirme yapmak amaçlanmaktadır. Oyunların öğrencilerin akademik başarılarını ne yönde etkilediğine dair araştırmalar sunulacak öğretmenlerden geri bildirim alınacaktır. Oyun alanında çalışan akademik personellerin yaptıkları çalışmalardan bahsederek katılımcılardan süreçte neler yapılabileceği konusunda fikir alınıp bu fikirleri bir başka çalışmada sunmak amaçlanmaktadır. Eğitsel dijital oyunların sınıflarda nasıl kullanılabileceği uygulamalı bir şekilde gösterilecektir. Çocuğun deneyimleyerek kendi kendine öğrenmesini sağlayan, eğlenmek amacıyla ve içsel olarak güdülenen, bazen kuralları belirlenmiş ve bilinen, bazen de kendiliğinden gelişen ve mutluluk, coşku, heyecan, merak duygularını da içerisinde barındıran davranışlardan oluşan etkinlik olan oyunun; Dijital ortamda oynanan Dijital Oyunlar ile kaba ve ince motor etkinliklerini ve hareketlerini kullanarak oynanan Fiziksel Oyunlar açısından ele alınarak karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri GELECEĞİMİZ BUĞDAYÖzet: <Geleceğimiz Buğday Projesi, 4,5,6,7 ve 8. Sınıflar için buğday özelinde Doğal Kaynaklar, Sürdürülebilir Tarım, İklim Değişikliğine Uyum, Gıda güvencesi, Beslenme ve Sağlık ve Buğday başlıkları altında sunulan etkinlikler ile buğday mirasını ve değerlerimizi korumak ve sürdürülebilir gıda konularında farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda 2 uzman ve 4 kişilik bir eğitim uzmanı proje içeriğini yazmışlardır. 2 uzman projede yer alan konular hakkında öğretmenlerin ek bilgi edinebileceği bilgi kitapçıklar hazırlamıştır. Eğitim uzmanları ise öğrencilerle uygulanacak 40 etkinlik ve 2 oyun yazmış, hazırlanan bilgi belgelerinin editörlüğünü gerçekleştirmiştir. Bu projenin çocuklara ulaşmasında ise bu sınıf düzeylerinde görev yapan gönüllü fen bilgisi, sosyal bilgiler ve sınıf öğretmenlerinden destek alınması hedeflenmektedir. Öğretmenlerin bu projeyi sahiplenmesi ile, pek çok sayıda öğrenciye ulaşmak mümkün olabilecektir. Bu amaçla mümkün olan tüm eğitim platformlarında eğitimcilere atölye çalışmaları ile proje araçları tanıtılmakta ve görüşleri alınmaktadır. 17 Kasım 2018 tarihinde ilk öğretmen eğitimi İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen çalıştaya toplam 22 öğretmen katılmıştır. Geleceğimiz Buğday projesi kapsamında yazılan etkinlikler ile ilgili öğretmenlerin görüşleri 10 farklı soru ile incelenmiştir. Projenin en önemli basamaklarından biri proje kapsamında geliştirilen etkinlikleri sınıflarında uygulayacak gönüllü öğretmenlerin projeye dahil edilmesi ve proje hakkında bilgilendirilmesidir. 17 Kasım ‘da ilki gerçekleşen öğretmen eğitiminde bu hedef başarılı bir şekilde sağlanmış, 22 öğretmen tamamen gönüllülük esasına bağlı olarak çalıştay programına katılarak proje hakkındaki etkinliklere katılmışlardır. Bu öğretmenlerin değerlendirmeleri projeyi sahiplendiklerini göstermektedir. Bu öğretmenler vasıtası ile İstanbul’da önemli sayıda bir öğrenciye ulaşılmış olacaktır. Öğretmenlerin yanıtları incelendiğinde çalıştayın öğretmenler tarafından verimli bulunduğu, proje etkinliklerinin ve bilgi dokümanlarının nitelikli bulunduğu anlaşılmaktadır. Projenin detaylı değerlendirilmesi için bu öğretmenlerle iletişim halinde kalınacaktır. Bu öğretmenler, hedef kitlemiz olan öğrencilere eğitimleri ilk uygulayan kişilerdir. Bu nedenle bu ekipten gelen görüşler proje uzmanları için büyük önem taşımaktadır. Bu gruptan birer 4., 5. 6., 7. Ve 8. Sınıf seçilerek bu öğrencilere proje etkinlikleri öncesinde ve sonrasında buğday hakkında ne bildiklerine dair birer soruluk değerlendirme formu uygulanacaktır. Çalıştaya katılan bazı öğretmenler bu formları hali hazırda gruplarla uygulamışlardır. Belli sayıda etkinlik uygulandıktan sonra son testler de bu öğretmenler tarafından uygulanacaktır. Ayrıca tüm katılımcı öğrencilere dağıtılacak değerlendirme formu yine çalıştaya katılan öğretmenler tarafından hedef kitleye uygulanacaktır. Proje kapsamında geliştirilen etkinlik ve materyallerin öğrenci ve öğretmenler tarafından bilinir ve kullanılır bir noktaya taşınmasında uygulamalı öğretmen eğitimlerine ihtiyaç bulunmaktadır. 17 Kasım’da uygulanan öğretmen eğitimi programının, sonraki eğitimler de kullanılabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Türkiye’nin diğer illerinde verilecek öğretmen eğitimlerine, 17 Kasım’da ilk eğitimi alan ve projenin değerlendirilmesinde önemli katkıları olan bu öğretmen grubu içinden eğitimcilerin seçilerek, öğretmen eğitimlerinde görevlendirilmeleri önerilmektedir. Sözlü bildiri GÜÇLÜ ÇOCUKLAR GÜÇLÜ BAŞLANGIÇLAR: GÜÇLÜ BAŞLANGIÇ SOSYAL DUYGUSAL ÖĞRENME PROGRAMIÖzet: <Sosyal duygusal öğrenme, kişilerarası iletişim durumlarıyla başa çıkabilme, kendi kararlarını verebilme, başkalarıyla olumlu ilişkiler kurabilme ve bu ilişkileri sürdürebilme, başkalarının bakış açılarını anlayabilme, ulaşılabilir hedefler koyabilme ve bunlara ulaşabilme, çatışmaları çözebilme, duyguları fark edebilme ve onları yönetebilme becerilerine sahip olma süreci olarak tanımlanmaktadır. Sosyal duygusal öğrenme çocuklarda temel sosyal ve duygusal becerilerin geliştirilmesi sürecidir. Sosyal duygusal öğrenme alanında en kilit beceriler problem çözme ve duygu yönetimidir. Çocuklar okula başladıklarında çok yoğun ilişkilerin olduğu bir zaman dilimine girmektedir. Günde yaklaşık 7-8 saatlerini geçirdikleri bu zaman diliminde hem duygusal hem sosyal becerileri gelişmeye başlamaktadır. Dolayısıyla sosyal duygusal öğrenme çocukların tüm gelim alanlarını etkilemektedir. Bu doğrultu da, okullar sadece çocukların akademik başarılarını geliştirmeye odaklanırlarsa, hedeflerinin gerisinde kalacaklardır. Bunun için okullar, eğitim başarısının hedefine ulaşmak için mutlaka sosyal duygusal öğrenme becerilerinin öğretimini eğitim programlarının bir parçası olarak görmelidirler. Sosyal duygusal eğitim okulun genel eğitim programı içerisinde yer alan bir süreçtir. Bu bakımdan sosyal duygusal öğrenme ve sosyal duygusal eğitim birbirini tamamlayan kavramlardır. Sosyal duygusal becerilerin öğrenilmesi okul öncesi dönem çocuğunun gelişiminin önemli bir parçasıdır. Sosyal duygusal öğrenme becerilerinin öğretimi, çeşitli programlar aracılığıyla yapılmaktadır. Sosyal duygusal öğrenme programları, çocukların akademik, sosyal ve duygusal becerilerini geliştirmede önemli bir role sahiptir. Eğitim kurumları, sosyal duygusal gelişim için ortam açısından zengin fırsatlar sunması dolayısıyla sosyal duygusal öğrenme programlarının yürütüldüğü en önemli merkezlerdir. Eğitim kurumları çocukların sosyal duygusal öğrenmelerini arttırma çabalarını programlarına eklediklerinde, eğitimsel hedeflerine ulaşmada daha başarılı olacaklardır. Sözlü bildiri HER DERSE DEVA: ZEKÂ OYUNLARIÖzet: <Zeka oyunları günümüzde büyüğünden küçüğüne her kesim tarafından oynanan oyunlardır. Milli Eğitim Bakanlığı’ nın müfredatında da yer alan zeka oyunlarına gün geçtikçe ayrı bir ilgi duyulmaktadır. Zeka oyunları; bireylerin kendi potansiyellerinin farkına varabilmeleri, hızlı ve doğru karar verebilmeleri, problemler karşısında kendilerine özgü çözüm yolları üretebilmeleri ve en önemlisi de kendilerini sürekli yenileyebilmeleri için sunulan etkinlikler olarak tanımlanmaktadır (TTKB, 2013). Zeka oyunları, oyuncuların hem eğlenmelerine hem de farklı becerilerinin gelişmesini sağlayan oyunlardır. Bu oyunların sistematik ve planlı bir şekilde oynanması özellikle çocukların bilişsel ve duyuşsal gelişimlerine önemli katkılar sağlayabilmektedir. Zamanlarının önemli bir kısmını okulda geçiren öğrencilerin bu oyunlarla tanıştırılması, öğrencilerin bu oyunları oynaması ve bu sürecin devamlılığının sağlanması ise ulaşılacak eğitsel hedeflere önemli bir katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla sınıf ortamında oynatılacak zeka oyunlarının nasıl oynatılacağı ve nelere dikkat edileceği ise ayrı bir önem arz etmektedir. Bu çalıştayın amacı, zeka oyunlarının nasıl oynatılması, oynatırken nelere dikkat edilmesi ve katılımcıların zekâ oyunlarına yönelik farkındalıklarının arttırılmasıdır. Bu çalıştayda öncelikle zekâ oyunları hakkında genel bir bilgi verilerek bu oyunların çocukların kişisel ve akademik gelişimi üzerinde ne tür etkileri olduğu noktasında paylaşım yapılacaktır. Bu paylaşımdan sonra oynanacak oyunlarla ilgili oyun kuralları anlatılacaktır. Oyuncuların 4 kişilik 5 grup oluşturması istenecek ve tüm oyunlar istasyon tekniğiyle oynanacaktır. Oyun sonunda, bu oyunun derslerde öğrencilere ne gibi katkıları olabileceği grupça tartışılarak etkinlik sonlandırılacaktır. Sözlü bildiri İLKOKULDA FEN KAVRAMLARININ ÖĞRETİMİNDE ROBOTİK KODLAMA UYGULAMALARININ ENTEGRASYONUNA ÖRNEK BİR ETKİNLİK: YENİLENEBİLİR ENERJİÖzet: <Dünyada meydana gelen hızlı bilgi değişimi teknolojinin gelişmesine sebep olmuştur. Bu gelişim ile birlikte Dünya ülkeleri teknolojiyi sadece kullanım amaçlı değil bunların üretimini ve gelişimini sağlayacak insan gücünün gelişmesi için de çalışmalar yürütmektedirler. Özellikle bu çalışmalar eğitim alanında hızla devam etmekte ve öğretim ortamlarına teknolojinin nasıl entegre edileceği üzerine tartışmalar gerçekleştirilmektedir. Bu tartışmalardan birisi de teknolojik uygulama olan robotik kodlama uygulamalarıdır. Ancak alan yazında bu tür uygulamaları sınıf ortamına entegre edecek ve öğrencilerin aktif katılımlarıyla etkinlikler gerçekleştirecek öğretmenlerin robotik kodlama uygulamalarına yönelik yeterli bilgiye ve deneyime sahip olmadıkları görülmektedir. Bu doğrultuda her ne kadar Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlere bu konuda deneyim sağlamaları ve ders içeriklerine entegre edebilme becerileri kazanabilmeleri amacıyla hizmet içi kurslar verse de, yeterli düzeyde eğitimler gerçekleştirilememektedir. Çünkü robotik kodlama uygulamalarında teorik bilgilerin ve uygulamaların yanı sıra eğitimde yapısalcı yaklaşıma dayalı ders içeriklerine uygun entegrasyonların nasıl yapıldığına ilişkin öğretimlerinde yer alması gerekmektedir. Bu bağlamda bu çalıştay ile sınıf öğretmenlerine temel robotik kodlama eğitimi ve uygulamaları verilerek yapısalcı yaklaşımlardan biri olan 5E öğrenme modeli ile bir etkinliğin derse nasıl entegre edileceğine ilişkin öğretimlerin verilmesi amaçlanmıştır. İlk olarak öğretmenlere hesaplamalı ve algoritmik düşünme hakkında bilgiler verilerek, temel düzeyde mBlock kodlama ortamının, arduino devre elemanlarının ve sensörlerin tanıtımı yapılacaktır. Ayrıca küresel olarak tüm ülkelerin sorunu olan enerji üretimine yönelik yenilenebilir enerji ile ilgili bir etkinlik tasarımı yapılacak ve buna ilişkin kodlama uygulamaları gerçekleştirilecektir. Ek olarak bu etkinlik uygulamasının 5E öğrenme modeline uygun derse nasıl entegre edileceği, hangi kazanım doğrultusunda hangi kavramların ele alınacağına yönelik çalışmalar yapılacaktır. Sonuç olarak bu çalıştay ile sınıf öğretmenlerinin temel robotik kodlama uygulamalarında temel bilgiler edinmeleri ve ilgili kavramlara yönelik sınıf ortamına nasıl entegre edileceği üzerine bir farkındalık ve deneyim sağlamaları beklenmektedir. Sözlü bildiri İLKOKULDA ORYANTİRİNGİN KULLANIMIÖzet: <Oryantiring, doğa ve macera sporu olup aynı zamanda yediden yetmişe herkesin yapabileceği eğlenceli bir etkinliktir. Oryantiringte topoğrafik bir harita üzerinde yer alan kontrol noktalarına(hedeflere), pusula yardımıyla en kısa sürede gitmek esastır. Sporcu/katılımcı oryantiring yaparken beynini ve bedenini eş zamanlı bir şekilde kullanarak oryantiring parkurunu tamamlamaya çalışır. İskandinav ülkeleri başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde oryantiring yarışmaları yapılmaktadır. Aynı zamanda oryantiring birçok ülkede macera eğitimi, okul dışı eğitim ve/veya beden eğitimi kapsamında eğitim programlarında yer almaktadır. Bu şekilde öğrencilerin sosyal, bilişsel ve fiziksel becerilerinin oryantiring aracılığı ile geliştirilmesi hedeflenmektedir. Oryantiringin öğrencilere öğretimi noktasında uygulama alanı geniştir. Sınıf ortamından okul bahçesine, okul bahçesinden kırsal alanlara kadar her yerde oryantiring yaptırılabilir. Oryantiringle, oryantiringin temel unsuları (yön bulma, pusula kullanma, topoğrafik harita ve özellikleri, doğal varlıkların özellikleri, vb.) öğrencilere öğretilebilir. Ancak bunun bir adım ötesinde oryantiring başka disiplinin öğretim hedeflerine ulaşma noktasında bir araç olarak da kullanılabilir. Bu noktada yapılacak olan çalıştayın önemli olduğu ifade edilebilir. Bu çalıştayın amacı, oryantiringin disiplinlerarası bir yaklaşımla eğitimde nasıl kullanılabileceğini yönelik basit ve temel uygulamaları katılımcılara gösterebilmektir. Bunun için yeterli genişlikte kapalı bir mekânın olması yeterlidir. Çalıştaya katılım sayısı 10 kişi ile sınırlı tutulmuştur. Çalıştayın süresi yaklaşık olarak 60-90 dakika arasında olacak şekilde belirlenmiştir. Katılımcılar için hazırlanan küçük parkurlarda mini oryantiring etkinlikleri yapılacaktır. Mini oryantiring etkinlikleri kapsamında oryantiringin eğitime nasıl entegre edileceğine yönelik etkinlikler de yer alacaktır. Bu çalıştayla “Oryantiring nedir?” ve “Eğitimde oryantiring nasıl olur?” sorularına basit ve açık bir şekilde cevap verilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri İLKOKULLAR STEM İLE ŞEKİLLENİYORÖzet: <Ulusal ve uluslararası birçok eğitim dokümanında yer alan STEM eğitim yaklaşımına gerek araştırmacıların gerekse eğitimcilerin yükselen ilgisine rağmen kısa ve uzun vadeli hedefleri ve uygulanabilirliği konusunda fikir birliği oluşmamıştır. Bu nedenle STEM eğitimine yönelik gerçekleştirilen uygulama eğitim ve çalıştayların bu yaklaşımının öğretim ortamlarında doğru bir şekilde karşılık bulabilmesi açısından önemi büyüktür. Dolayısıyla gerçekleştirilecek bu çalıştay kapsamında STEM eğitimi odaklı gerçekleştirilen okul-temelli bir projeden örnekler sunularak proje kapsamında geliştirilen kazanım odaklı STEM etkinliği gerçekleştirilecektir. Bu doğrultuda öncelikle STEM eğitimi yaklaşımını kavramsal ve pedagojik temellerinin anlaşılması adına genel bir giriş sunumu yapılacaktır. Bu sunumda STEM eğitiminin tanımlanmasının yanı sıra ulusal ve uluslararası boyuta gerçekleştirilen uygulamalardan örnekler sunulacaktır. Sonrasında araştırmacıların gerçekleştirdiği “İlkokullar STEM ile Şekilleniyor” isimli projesinin detayları sunularak okul içi ve okul dışı uygulamalardan bahsedilecektir. Bu noktaya kadar verilen bilgilerin somutlaştırılması adına araştırmacılar tarafından K-12 düzeyinde farklı öğretim kademelerinde ve öğretmen mesleki gelişim eğitimlerinde uygulanan matematik disiplininin merkeze alındığı bir STEM etkinlik örneği gerçekleştirilecektir. Bu etkinlik esnasında etkinliğin hedefleri farklı disiplinlerin öğretim programları üzerinden katılımcılarla paylaşılacaktır. Etkinlik sonunda her bir katılımcı grubunun geliştirdikleri tasarım ürününü tüm katılımcılara sunmaları ve dönüt almaları istenecektir. Çalıştayın son kısmında araştırmacılar ve katılımcılar STEM eğitim yaklaşımının okul içi ve okul dışı eğitim ortamlarında uygulanabilirliğine yönelik bir tartışma sürdürecektir. Devamında ise çalıştayın verimliliğine yönelik katılımcılardan dönütler alınacaktır. Sözlü bildiri KATAMİNO İLE MATEMATİK ÖĞRENİYORUMÖzet: <Milli eğitim bakanlığı 2012 değiştirdiği eğitim sisteminde seçmeli dersleri , öğrencileri hayata hazırlama ;ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarma amaçları ile dahil etmiştir. Bu derslerden biri de seçmeli zeka oyunlarıdır. Soyut ve somut nesneler arasındaki ilişkileri kavrayabilme, durumu ve olayları analiz etme, dil ve ifade becerisini geliştirme , stratejik düşünebilme , problem çözme becerisi geliştirme vb. bir çok alanda zihin gelişimi sağlayan , zekanın gelişmesini sağlayan oyunlara akıl ve zeka oyunları denir. Bu alanda birçok oyun bulunmaktadır. Bu oyunlar belli beceriler geliştirmekte ve kazanımıları bulunmaktadır. Bu oyular derslerde oyun oynama yöntemi ile konuların öğretilmesinde bir araç olarak kullanılabilmektedir. Katamino bireysel oynanan problem çözme becerisini geliştirmeye yönelik bir oyundur. Oyunda amaç verilen problem durumlarını yönergeler doğrultusunda çözmektir. Oyunda 12 adet penta parçalar bulunmaktadır. Katamino oyununu öğrenciler çok sevmektedir. Bu bağlamda bu oyunu matematik dersinde nasıl kullanabiliriz ? sorusundan hareketle oyunumuzu ilkokul seviyesinde matematik dersinde ritmik ileri geri sayma , zihinden toplama ,çıkarma, çarpma işlemleri ve basit düzeyde alan kavramı ve alan hesaplama işlemlerini oyunla öğretmen imkanı sağlamaktadır. Katamino da her penta parçası 5 birim küpten oluştuğundan, küp kavramı ve 3 boyut kavramları ile günlük hayattan örneklerle kavramların birbiriyle ilişkilendirilmesi sağlanacaktır. Sözlü bildiri KUKLANIN OKUL ÖNCESİ EĞİTİME ENTEGRASYONUÖzet: <Okul öncesi dönemde oyun ve dramanın çocuk üzerindeki etkisinden hareketle başladığım ve okul öncesi eğitimin her alanına bir eğitim aracı olarak entegre ettiğim kuklanın entegrasyon sürecinin anlatılacağı bu çalıştayda , öncelikle kuklanın form ve karakter oluşumundan, seslendirmenin ne şekilde yapılacağından ve tekniklerinden, form ve karakter olarak bir çocuğun arkadaşı olabilecek kadar hazır olduğunda çocuklara tanıtılması gerektiğinden, okul öncesi dönem çocuklarının bilişsel gelişimi dikkate alınarak gerçekliğinin nasıl sağlanacağından, bir kuklayla eğitim programının nasıl hazırlanabileceği ve nasıl uygulanabileceğinden, hangi zamanlarda ve eğitimin hangi alanlarında kullanılabileceğinden bahsedilecektir. Dinleyiciler ile eğitim kurumlarında kuklayla vermiş olduğum eğitimlerde gözlemlediğim ayrıntılar, hastahanelerde uzun süreli tedavi gören çocuklarda psikolojik olarak sağlanan değişimler paylaşılacaktır. Çocukların sosyalleşmesinde, dil gelişiminde ve bilişsel gelişimde, ruh sağlığında, davranış bozukluklarının en aza indirgenmesinde ve doğru davranış kazandırmada kuklanın ne kadar etkili olduğunu anlatılacak, kuklanın sadece okul öncesi eğitimde değil, çocuğun olduğu her alanda kullanılabildiğini farketmeleri sağlanacaktır. Ardından ses çalışmalarına geçilecek ve nefesi dogru kullanma teknikleri anlatılacak, karakteristik sesi bulduklarında vantrolog olarak seslendirirken nelere dikkat etmeleri gerektiği anlatılacak ve ayna karşısında bu tekniği denemesi sağlanacaktır. Katılımcı aynı zamanda kukla oynatma teknigini denemiş olacak, bu sırada mimiklerini nasıl donduracağını da öğrenecektir.Ki bu, karakterin çocuğa kendisi gibi bir birey olarak görünmesinde en dikkat ettiği ayrıntıdır. Yaklaşık 1 saatlik zaman diliminde paylaşılacak olan bu bilgiler, katılımcıların bir kuklayı eğitime entegre etmesi veya kuklayı herhangi bir dogru amaçla kullanabilmesi için yeterli olacak, uygulanabilirliğinin kolaylığını pratikte görmüş olacaktır. Sözlü bildiri MASALLARLA DRAMAÖzet: <Çocuklar konuşmaya, arkadaş edinmeye, akranlarıyla iletişim ve etkileşimde bulunmaya başlayıp sosyalleştikçe toplumsal bir takım normların olduğunu fark ederler. Masallar ise çocuklara bu toplumsal normların, kuralların, değerlerin ve rollerin nasıl olması gerektiği konusunda yol gösterici birer araçtır. Masallar çocuğun kendisi ve çevresi hakkında bilgi edinmesinde, yaşadığı dünyayı tanımasında, problemlerle başa çıkarak hayata hazırlanmasında yardımcıdır. Masallar aynı zamanda çocukların zihinsel, sosyal ve dil gelişimlerine de katkıda bulunmakta, olumlu davranış değişikliklerine yol açmaktadır. Çocuklar başta olmak üzere tüm bireylerin hayata hazırlanmasında etkili olan bir diğer unsur ise dramadır. Drama çocukların bütün gelişim alanlarına hitap etmekle birlikte yaratıcılık, problem çözme ve uyum sağlama becerilerini geliştirmelerine de fırsat sağlamaktadır. Masallar çocuğun hayal gücünün ve sözcük dağarcığının zenginleşmesine, anadil kullanımının pekişmesine ve dinleme alışkanlığı kazanmasına yardımcı olması sebebiyle drama ile iç içedir. Ancak drama yönteminde bu kazanımların elde edilmesi için bireyin aktif katılımına ihtiyaç duyulur. Masalların olaya dayalı bir metinden meydana gelmesi, içerisinde hareket ve çatışma unsurlarını barındırması onu doğaçlama ve canlandırmalarda kullanıma kolay bir hale getirmektedir. Böylelikle drama yöntemini masalla ilişkilendirerek yapılan çalışmalar çocuğun hayal gücüne ve özgünlüğüne katkıda bulunurken aynı zamanda başkalarıyla özdeşim kurmasını da sağlar. Bu bağlamda çocuğa, drama ile öykü oluşturma yöntemleri kullanılarak oluşturulmuş olaya dayalı metinler sunmak gelişimine katkı sağlayacaktır. Bu çalıştayın amacı ise yaratıcı dramanın yaparak ve yaşayarak öğrenme işlevine masallarında dahil edilmesiyle katılımcıların masallar, masal kahramanları ve masalların öğretici boyutuyla tanıştırılması ve yazınsal sanata farkındalıklarının arttırılmasıdır. Böylelikle öğretmen ve öğretmen adayları için sınıflarında masallardan yola çıkarak uygulayabilecekleri drama çalışmalarına örnek oluşturulacaktır. Çalıştay üç aşamalı olarak gerçekleştirilecektir. Birinci aşamada katılımcılarda temel tanışma ve ısınma çalışmalarıyla etkileşim-iletişim, dikkat-algı ve yaratıcı düşünme süreçlerinin geliştirilmesine yer verilecektir. Masallarla drama eğitiminin yapıldığı ikinci aşamada ise katılımcıların masal kavramına yönelik farkındalıklarının arttırılması amacıyla masal ögeleri kullanılarak rol oynama ve doğaçlama tekniklerine başvurulacaktır. Çalıştayın sonunda ise katılımcıların çalışma sürecine dair yazılı ve sözlü geri dönütleri alınarak, masal kahramanları ve edebi eserlere dair tutumlarındaki değişiklikler hakkında değerlendirme yapılacaktır. Sözlü bildiri MASALLARLA KODLAMA MATERYALİ/ UYGULAMALARIÖzet: <“Kodlama Eğitimi” ile ilgili araştırmalar yaptıkça, bu konu ile ilgili yazılan kitapları ve makaleleri okudukça şunu çok iyi anladım aslında hepimiz hayatımızı programlıyoruz! Peki, bu programlamayı ne kadar erken yaşta öğretebiliriz? Branşım gereği somut işlemler dönemindeki öğrenci grubu ile çalışmaktayım. Somut işlemler dönemindeki çocuklar için dokunmanın, renklerin, oyunun yeri bambaşkadır. Ancak yapılan çalışmaları inceledikçe genellikle kodlama eğitiminin dijital ortamlarda verildiğini gözlemledim.Kodlama eğitimini, somut işlemler dönemindeki öğrencilerimize sınıf içerisinde oyunlarla, eğlenceli bir materyal ile uygulamalı olarak verebilir miyiz? Bu sorudan hareketle tüm çocukların severek dinlediği masalları kullanarak, Bilişim Teknolojileri Öğretmeni meslektaşım Serap Erdemir’in verdiği bilgiler ışığında “Masallarla Kodlama Materyalini” oluşturdum.(Materyalin tasarlanmasında algoritma mantığı üzerinde önemle durduk.) MATERYALİN HAZIRLANMA AMACI; Kodlamanın temeli olan algoritma mantığını öğrencilerimize oyun ve masal üzerine kurulu somut bir materyal ile kavratmak,günlük hayatlarında yapacakları işleri sıraya koymalarını ve planlamalarını sağlamak,problem çözme becerilerini geliştirmek,teknolojinin tüketicisi değil, üreticisi nesiller yetiştirmeye erken yaşlarda temel hazırlamaktır. . MATERYALİN HAZIRLANMASI; Materyali hazırlarken çocuklar için daha sağlıklı olduğundan ahşap malzeme kullandım. Piyonların üzerindeki kodları, dalgıçları, yosunları ve deniz canlılarını öğrencilerle birlikte keçeden hazırladık. Materyal üzerindeki çizimini ben yaptım. Boyamasını öğrencilerle birlikte yaptık. MATERYALİN UYGULANMASI ; Materyal kullanmadan önce materyalin posteri öğrencilere gösterilip öğrencilerle fikir alışverişinde bulunulmuştur“Denizin Altındaki Gizem” masalımız öğrencilere anlatılmış ve drama yöntemi kullanılarak canlandırılmıştır. Masallarla Kodlama Materyali üzerinde her karenin bir adım olduğu, adımların sırası ile yapılması gerektiği (algoritma mantığı) ,yanlış yapılan adımda en başa dönüleceği öğrencilere vurgulanmıştır. Kod blokları (sembolleri) öğrencilere tanıtılmıştır. Engellerimizin yosun ve deniz canlıları olduğu öğrencilerimize vurgulanmıştır. (Engeli ya da engelleri oyun başında da koyabiliriz, oyun devam ederken de koyabiliriz.) Masallarla Kodlama Materyalimiz üzerinde oyunumuzu oynarken kolaydan zora doğru gidilmiştir. (Önce sadece ileri komutu, sonra ileri ve sağa dön komutu, daha sonra ileri ve sola dön komutu, en son ileri, sağa dön ve sola dön komutu gibi) Materyalimiz öğrencilerimizle öncelikle tek tek oynanmış daha sonra “Sandığa kim daha çabuk ulaşacak?” sorusu ile yarışma şeklinde de oynatılmıştır. Materyal uygulamaları tamamlandıktan sonra öğrencilerle dijital ortamda code.org ve scratch JR uygulamaları yapılmıştır.Son basamakta LEGO@ Education wedo 2.0 setleri kullanılarak robotik uygulamalar yapılmıştır. MATERYALİN UYGULAMA SONUÇLARI; İlçemizde görev yapan 887 okul öncesi ve sınıf öğretmenine materyali tanıttım ve sınıflarında uygulamalar yaptık. Farklı şehirlerde atölye çalışmalarına katılarak sekiz binden fazla okul öncesi ve ilkokul öğrencisi ile materyal uygulamaları yaptım. Öğrencilerin materyal ile oynarken çok keyif aldıklarını gözlemledim. Kodlamanın temeli olan “algoritma mantığını” keyif alarak ve oyun oynayarak kavradılar.Sağa dön, sola dön gibi komutlar öğrencilerin yön duygularının gelişmesine katkı sağladı.Masallarla Kodlama Materyali uygulamalarında öğrencilerin sandığa ulaşmalarını engellemek için oyun sürerken konulan engeller “öğrencilerin problem çözme becerisi” kazanmalarına katkı sağladı. (Burada hayatımızda da karşımıza beklemediğimiz anda çıkan engeller bizi hedefimize ulaşmaktan alıkoymamalı mesajı öğrencilere verildi.)Masalarla Kodlama Materyali üzerinde uygulama yapan öğrencilerin dijital ortamda uygulama yapmaya başladıklarında (code.org, scratch JR, scratch…) çok hızlı ilerlediklerini gözlemledim. Sınıf öğretmenleri ve velilerinden de aynı dönütü aldım. Code.org da uygulamaları tamamlayıp sertifika alan öğrenciler benimle paylaştılar. Uygulama yaptığım ikinci ve üçüncü sınıfların sınıf öğretmenleri “Masallarla Kodlama Materyalini” diğer derslerde pekiştirme aracı olarak kullandıklarını, öğrencilerin materyali kullanmak için çok istekli olduklarını dile getirdiler. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI KONUSUNDA BİLİNÇLENDİRİLMESİ - PATENT VE MARKA TARAMA ETKİNLİKLERİÖzet: <Yenilikçi Fikir ürünleri bir toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine katkı sağlayan önemli bir unsurdur. Yenilikçi düşünen ve üreten toplumlar geleceğin dijital dünyasında ayakta kalacaktır. Sadece tüketen, yenilik üretmeyen, inovasyon gerçekleştirmeyen toplumlar geride kalmaya mahkûmdur. Yenilikçi fikirler üretmenin en önemli adımlarından biri de fikir ürünlerinin korunmasıdır. Fikri mülkiyetin korunmaması bir toplumda yenilikçiliğin ve teknolojik gelişimin önünü keser. Özellikle küresel rekabette gücü düşürür. Yenilikçi fikir üreten bireylerin, girişimcilerin ve kurumların bu konuda farkındalık kazanması, Patent, Marka tescili ve Endüstriyel tasarım tescili konularında bilgi sahibi olması gerekir. Ülkemizde fikri Mülkiyet hakların konusunda önemli bir farkındalık kazanılmış olmasına rağmen bu konuda gerçekleştirilmesi gereke pek çok çalışma vardır. Her sene General Electric (GE) tarafından araştırılan Küresel İnovasyon Barometresi ve her yıl Dünya Fikri Haklar Örgütü (WIPO), Cornell Üniversitesi ve INSEAD işbirliğinde hazırlanan Küresel İnovasyon Endeksi (KİE) yayınlanmaktadır. Yakın zamanda açıklanan 2019 yılı verilerine göre, ülkemizin İnovasyon karnesine baktığımızda, İnovasyon çıktılarında, Bilgi ve Teknoloji çıktılarında 59.sırada, yaratıcı çıktılarda ise 40. Sıradayız. Fikri Mülkiyet hakları, inovasyonun en önemli çıktılarından biridir ve bu kapsamda da ülkemizde patent, faydalı model ve endüstriyel tasarım konularında arzu edilen yerde henüz değiliz. Fikri Mülkiyet hakları konusunda ülkemizde farkındalığın artması ilkokul eğitiminden itibaren başlanması ve özellikle ortaokulda yoğun olarak desteklenmesi gereken bir husustur. Adana’da faaliyet gösteren Sihirbaz Fizikçiler Grubu (Sifigu) Eğitmeni olarak 4 yıldır 8 -14 yaş grubu çocuklarımıza İnovasyon - Girişimcilik atölyelerinde ve kamplarında Fikri Mülkiyet Hakları konusunda bilgilendirme yapılmakta, Patent, Marka Tescili ve Endüstriyel Tasarım Tescili taramalarında atölye çalışmaları gerçekleştirilmektedir. Atölye çalışmaları sonucunda çocuklarımız ilgili online linklerden patent ve marka taramasının nasıl yapıldığı, nelere dikkat edilmesi gerektiği ve tarama sonuçlarından hangi bilgilere ulaşılabileceği konusunda bu konuda önemli bir farkındalığa ulaşmaktadır. Ayrıca Türk Patent ve Marka Kurumu (TPE) İşbirliği kapsamında öğrencilerimize Marka ve Patent bilgi kitapçıkları dağıtılmaktadır. Çocuklarımız, geleceğimizin en büyük mimarlarıdır. Her çocuğun içinde bir inovasyon kahramanı vardır ve bu kahramanla işbirliğine her daim devam etmesi için de onları desteklememiz gerekiyor. İnovasyon ve Fikri Mülkiyet Hakları konusunda yapılacak çalışmalarla çocuklarımızın, ülkemizin teknolojik ve sosyal gelişimine katkı sağlayan, yenilikçi düşünene ve üreten bireyler olacaklardır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLİK KUMBARAM: OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE AİLE EĞİTİM ÇALIŞMALARI, ÖĞRENME ORTAMLARI VE ETKİNLİK ÖNERİLERİÖzet: <Öğretmenlerin birbirlerinden güç almaya, deneyimlediklerini paylaşarak öğretmenlik becerilerini geliştirmeye ihtiyaçları vardır. Öğretmenler birbirlerinden güç alarak paylaşmaya devam ettiklerinde önce kendilerine sonra çocuklara ve ailelerine daha çok fayda sağlayacaklardır. Bu gerekçelerle yola çıkan Öğretmenlik Kumbaram; 15 yıllık sivil toplum ve 7 yıllık öğretmenlik birikiminden süzülen erken çocukluk eğitimine ilişkin projeleri, sınıf içi ve dışı eğitim uygulamalarını içermektedir. Okul öncesi eğitimde uygulanmış gönüllülük, sosyal fayda ve yenilikçilik ekseninde gerçekleştirilmiş çocuk odaklı proje çalışmalarının ve doğal materyallerle, doğada uygulanan deneyime dayalı etkinlik örneklerinin paylaşılarak öğretmenlerin mesleki gelişimlerini desteklemek amaçlanmıştır. Çalıştayın ilk bölümünde ‘Öğretmenlik Kumbaram’ açılarak okul öncesi eğitimde aile eğitim çalışmaları, teknoloji kullanımı, materyal seçimi, öğrenme ortamları, zümre etkileşimi konularında uygulanmış, sonuçları alınmış proje çalışmaları amaçları, uygulama adımları ve sonuçlarıyla birlikte paylaşılacaktır. Çalıştayın ikinci bölümünde ise erken çocukluk eğitiminde uygulanan alternatif yaklaşımlarla birlikte bir okul öncesi eğitim kurumundaki ideal öğrenme ikliminin nasıl olması gerektiği katılımcılarla birlikte tartışılacaktır. Çalıştayın son bölümünde Öğretmenlik Kumbaram da yer alan etkinlikler paylaşılacaktır. Katılımcıların doğada ve sınıflarında uygulayabilecekleri problem çözme, iş birliği ve yardımlaşma becerilerini destekleyen çocukların duyularını harekete geçirerek öğrenmenin kalıcılığını artıracak etkinlik fikirleriyle ayrılmaları hedeflenmektedir. Ayrıca teoriyle pratiğin harmanlandığı, uygulanmış, sonuçları alınmış proje ve etkinlik örneklerinin öğretmenlere sunulmasıyla öğretmen niteliğinin artırılması hedeflenmektedir. Şimdiye dek ‘Öğretmenlik Kumbaram’ 10 farklı şehirde toplamda 1120 öğretmen ve öğretmen adayıyla buluşmuştur. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİNDE ERKEN ELEŞTİREL OKURYAZARLIK ETKİNLİKLERİÖzet: <Yapılan araştırmalar; insanların, sosyal ağlar, web siteleri gibi sanal gerçeklik ortamları ve medya ile tanışma yaşının psikoloji ve eğitim bilimi gibi disiplinlerin beklediğinden daha erken olduğunu ve bu ortamlarda gün geçtikçe daha fazla zaman harcadıklarını ortaya koymaktadır. Ancak tartışmaya açık olan bu konu televizyonun ya da internet tabanlı uygulamaların kullanılırlığını ve onlara olan ilgiyi azaltmamaktadır. Gerek televizyon gerek internet ortamında çocuklar için yararlı, gelişimi destekleyecek metinlerin yanı sıra bilimsel dayanağı olmayan ya da doğruluğu farklı kaynaklarca desteklenmeye çalışılmamış metinler ile yanlı, belirli çıkarlara hizmet eden metinler, iletiler ya da onların gelişim basamaklarına uygun olmayan içerikler yer alabilmektedir. Buradan hareketle çocuklara, okurken kod çözmenin ötesinde beceriler kazandırmak önemlidir. Bu beceriler arasında sayılabilecek eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi gerekliliği, Okul Öncesi Eğitimin Temel İlkeleri arasında yer almaktadır. Televizyon ve internetten bireye doğru; yararlı ya da zararlı, doğru ya da yanlış yönlendirici çeşitli içeriklerle gerçekleşen yoğun bilgi akışına karşı bireyi güçlendiren ve eleştirel farkındalığını arttırmayı amaçlayan yaklaşımlardan biri eleştirel okuryazarlıktır (Dal & Öztep, 2016). Eleştirel okuryazarlık; dil, okuryazarlık ve “güç” arasındaki ilişkiyi ele alan, metinlerin kimi güç odaklarına hizmet edip kimi dezavantajlı ya da sesi duyulmayan gruplara hizmet etmediği konusunda farkındalığı olan okuyucular yaratmaya odaklanmış bir okuryazarlık yaklaşımı olarak tanımlanabilir. Bir beceri olarak ise; insan ilişkilerindeki gücü, eşitsizliği ve adaletsizliği daha iyi anlayabilmek için metinler yoluyla kendine sunulanı olduğu gibi kabul etmek yerine metinleri sorgulayıcı bir tutumla okuyabilme, bu metinleri yeniden oluşturabilme ve metin bağlamından yola çıkarak kendi ve başkalarının bağlamını dönüştürebilme yeteneği olduğu söylenebilir. Çocukların gelişim düzeylerine uygun biçimde düzenlenmiş eleştirel okuryazarlık uygulamaları ile okulöncesinde çocukların dili ve metinleri kullanma becerisinin desteklendiği çalışmalara yurt dışındaki alanyazında ulaşılmıştır (Felderman, Wood ve Vasquez, 2013; Stribling, 2014; Vasquez, 2007; Wood, 2005; Wood & Vasquez, 2012; Akt. Dal & Öztep, 2016). Bu çalışmaların ortak özelliğinin; metinlerin çoğunlukla ideolojik yollarla kendi dünyalarını, kültürlerini ve kimliklerini nasıl oluşturduğunu görebilen ve tüm bunları yeniden yapılandırabilmek için yine metinleri sosyal bir araç olarak kullanan öğretmenlerin ve öğrencilerin birlikte çalıştığı bir sınıf ortamı oluşturmak olduğu görülmüştür (Dal & Öztep, 2016). Eleştirel düşünme, sosyal ve kültürel farklılıklara saygı duyma, empati geliştirebilme gibi beceri ve tutumlar Okul Öncesi Eğitimin Programı (OÖEP)’nın da amaçları ve öğrenci kazanımları arasında yer almasına karşın Türkçe alanyazında okul öncesi dönem için eleştirel okuryazarlık konulu bir çalışmaya rastlanmamıştır. Okul öncesi dönemdeki çocukların sorgulama, eleştirel düşünme ve “kelime ve dünyayı okuma” becerilerini geliştirmek için hazırlanan etkinliklerle desteklenmiş olan bu çalışmanın, okul öncesi öğretmen adaylarına ve öğretmenlerine, sınıf öğretmenlerine, bu konuda çalışma yapacak okul öncesi eğitimi ve sınıf eğitimi lisansüstü öğrencilerine erken eleştirel okuryazarlık yaklaşımını temel alan etkinlikler geliştirebilme ve uygulayabilme konusunda katkı sağlayacağı düşünülmektedir Çalışma için öncelikle yurtdışında erken çocukluk eleştirel okuryazarlık çalışmalarından sınıf içi ve dışı uygulama örnekleri ortaya konmuş daha sonra OÖEP’nda yer alan kazanım ve göstergeler ile erken eleştirel okuryazarlık becerileri göz önünde bulundurularak çeşitli etkinlikten oluşan bir modül tasarlanmıştır. Örnek etkinliklere ilişkin uzman görüşü alınmıştır. Öneriler doğrultusunda etkinliklere son biçimi verilmiştir. Erken eleştirel okuryazarlık becerilerini desteklemek için hazırlanmış olan bu etkinliklerin, okul öncesi eğitimi ve sınıf öğretmenleri ile bu konuda çalışma yapacak araştırmacılara ilham kaynağı olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri OKULÖNCESİ ÖĞRETMENLERİ ROBOKOD ATÖLYESİÖzet: <Okul öncesi öğretmenlerine yönelik Eğlenirken öğrenme ilkesine göre hazırlanmış oyun destekli Robotik Kodlama eğitimi ile öğretmenler, 4-7 yaş grubu öğrencileri ile beraber elektronik dünyasının dili kodlama yapmayı öğreneceklerdir. Robotik ve kodlamada; okulöncesi öğretmenlerin sınıf ortamını nasıl düzenlenmeleri gerektiği, basılı materyaller ile algoritma mantığı-etkinlikleri ile çocukları kodlama ile nasıl tanıştırabilecekleri konusunda bilgi verilecek ve örnek uygulamalar yapılacaktır. Sonrasında okulöncesi öğretim için tüm dünyada kullanılmakta olan kodlama programları tanıtılacak ( Code.org, CodeMonkey, Scratch jr. vb. ) ve online veya çevrimdışı programlar üzerinden örnek projeler geliştirilecektir. Code.org uygulamasının mantığı ile akış şemaların gösterilmesi, CodeMonkey uygulamasının mantığı ile akış şemaların gösterilmesi, döngülerin gösterilmesi, Scratch Jr. kullanımı ve örnek proje geliştirme etkinlikleri yapılacaktır. Tabletteki kodlama uygulamalarının tanıtımı yapılacak ve örnek etkinlikler gerçekleştirilecektir(Turtle, Lightbot, Code Karts, Kidbot, Box Island). En yaygın olarak kullanılan Bee-bot ve Cubetto robotik etkinlikleri ile çocuklara daha küçük yaşlardan itibaren karşılaştıkları problemlere çok yönlü çözümler sunma, sistemli düşünme, olayları ilişkilendirme, farklı ve yaratıcı düşünme, takım halinde çalışabilme gibi becerilerin kazandırılması hedeflenecektir. Kazandırılacak olan beceriler; onların hem zeka gelişimlerine destek olacak ve hem de akademik başarılarına katkı sağlayacaktır. Çocuklar hareketlendirdikleri robotlar ile kendi hayal ettikleri etkinlikleri gerçekleştirecekler ve bu süreçte mühendislik algıları oluşacaktır. BeeBot tanıtımı ve kullanımı, Bee-bot robotun hazır matlarını kullanarak görevlerin gerçekleştirilmesi ile Cubetto tanıtımı ve kullanımı, Cubetto Robotunun hazır haritasının ve hikaye kitabını kullanarak görevlerin gerçekleştirilmesi ile çalıştay son bulacaktır. Sözlü bildiri OYUNLA MATEMATİK EĞİTİMİÖzet: <21. yyda matematik öğrenimi gereklilik değil zorunlu hale gelmiştir. Ancak matematiğe karşı korku, ön yargı, öğrenme isteğinin azalması, yapamayacağım duygusu, ilginin azalması ve öğrenmenin bir işe yaramayacağı düşüncesi söz konusudur. Matematik derslerinde ön yargının oluşmasının temel nedenlerinden biride hazır kuralların verilip ezberlenmesi istenilmesi ya da tek düze eğitimle öğrenciden matematiği öğrenmesinin beklenmesidir. Bu yöntemlerle matematiğin keşfedilebilir dünyasının kapıları kapatılmaktadır. Oysa matematik her birey için keşfedilmeye değer bir bilimdir. Poisson matematiğin önemini vurgulamak için ”Hayatta yaşamaya değer iki şey vardır; matematiği keşfetme ve matematiği öğretme.” demiştir.Bu yolda oyunla öğretimi seçme sebebimiz, oyunun sadece eğlenceden ibaret olmadığı kişinin kendi kendine öğrenme yetisinin kazandığı ve farklı stratejiler, düşünme yolları geliştirmeye olanak sağlamasıdır. Aynı zamanda oyunda gönüllülükte esastır. Bu şekilde öğrenme zorunluluk değil gönüllülük esasına dayanılır. Bununla beraber oyunla matematik eğitimindeki problemlerden birinin önüne geçilmiş olacaktır.Bu çalışmada matematiği keşfetme. öğrenme oyun yolu ile gerçekleştirilmiştir. Kurallar ders içinde hazır olarak öğrenilmesinden ziyade oyun içinde keşfedilerek öğrenilmesi sağlanmıştır. Oyun ile öğrenme yöntemi kullanarak matematikte sayılar arasındaki gizem fark ettirmeye ve öğrenmeyi kalıcı hale getirmeye çalışılmıştır. Bir çok kazanımı içine alan farklı tarz oyunlarla matematik eğitimine yeni bir boyut katma hedeflendi.Oyunlarla aynı zamanda geri bildirim ve değerlendirme süreçleri de değerlendirilip örnekler sunuldu. Öğretmenlere birer örnek, eğitim materyali sunabilme ve fikir alış verişinde bulunabilme amaçlanmıştır. Sözlü bildiri PERİTEXTUAL OKUMA VE RESİMLİ ÇOCUK KİTAPLARIÖzet: <Çalıştayın amacı, öğretmenlerin öğrencilerine kitap okumasının onların okuryazarlıklarını artıracağını göstermektir. İlkokuma yazma eğitimine ilişkin literatür incelendiğinde, çocuklara sesli kitap okuma üzerine çok sayıda çalışma karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmaların ortak yönü, çocuklara kitap okumanın, onların tüm okuryazarlık becerileri üzerinde güçlü bir etkisinin olduğudur. Bu etkinin; okumaya ilişkin olumlu tutum geliştirme, yazılı ve sözlü dil arasındaki farkı anlama, kitapların işlevlerinin farkına varma, hikâyelere ve hikâye yapısına ilişkin anlayış geliştirme gibi konular üzerinde olduğu görülmektedir. Sesli kitap okumanın ayrıca, kelime bilgisi, dinlediğini anlama ve genel olarak bağımsız okuma ve yazma becerilerinin gelişimi üzerinde de olumlu etkileri olduğu ifade edilmektedir. Resimli hikâye kitapları çocukların hayal gücü ile okuduğu metin arasında ilişki kurmasını ve üst düzey yorumlamalar yapmasını sağlamaktadır. Çocukların resimler üzerinden yapacakları çıkarımlar zihin haritalarını ve olaylara bakış açılarını bütünsel bir şekilde ortaya koyacaktır. Resimli çocuk kitapları ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken diğer bir husus da çocukların hikâye içerisinde sorgulama yapmasını (eleştirel okuma) sağlamasıdır. Bu çerçevede çalıştay da, öncelikle çocuk edebiyatı ürünlerinin, özellikle de resimli çocuk kitaplarının öğretim sürecinde kullanımına dikkat çekmek amaçlanmıştır. Ardından literatür bilgilerinden hareketle resimli çocuk kitapları aracılığıyla düşük düzey becerilerden (peritextual okuma) üst düzey becerilere (metinler arası ve eleştirel okuma) okuma sürecinin nasıl yapılandırılabileceği ve çocukların okuryazarlık becerilerinin nasıl geliştirilebileceği üzerinde durulacaktır. Resimli kitapların kılıfı, ön ve arka kapakları, ön kapaktan sonra ve arka kapaktan önce yer alan boş sayfalar, iç kapak, başlık sayfası, yayıncı, resimleyen (illustrator) ve editör bilgilerinin yer aldığı sayfalar ve ithaf sayfası gibi unsurlar peritext olarak ifade edilerek öğretmen ve öğretmen adaylarında resimli çocuk kitaplarına karşı farkındalık oluşturulmaya çalışılacaktır. PROBLEM ÇÖZME SÜRECİNDE YÖNLENDİRME KARTI TASARLAYALIM, AMA NASIL?Özet: <Problem çözme, çözüm yolunun bilinmediği bir matematiksel duruma çözüm arama süreci olarak tanımlanmaktadır. Matematik öğretim sürecinde de problem çözme temel matematiksel beceriler arasında yer alan en önemli becerilerden biri olarak görülmektedir. Mayer (2002) problem çözmeyi bireysel bir aktivite olarak tanımlamış ve bu süreçte, öğrencinin eski bilgilerini kullanarak yeni karşılaştığı ve daha karmaşık olan bir duruma uygun bir çözüm yolu bulması gerektiğini ifade etmiştir. Bu kapsamda temel eğitim matematik öğretim sürecinde öğrenciler problemleri çözerken onları yönlendirecek onlara rehber olacak birtakım materyallere ihtiyaç duymaktadır. Bu materyallerden birisi de öğrencilerin üstbilişsel bilgi ve becerilerinin gelişimine katkı sağlayan Yönlendirme Kartları’dır. Yönlendirme kartları dışsal olarak oluşturulan bilişi yansıtıcı aktiviteler içeren materyallerdir. Bu materyallerde genel olarak basit sorular, tamamlanmamış cümleler, açık uygulama talimatları veya özel bir öğrenme durumu için hazırlanmış resimler veya grafikler bulunmaktadır. Problem çözme sürecinde de iyi tasarlanmış ve uygulamaya hazır yönlendirme kartları sayesinde öğrenciler, problemleri çözerken nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgi sahibi olarak kendi öğrenmelerini planlayıp izleyebilirler. Bu kapsamda çalıştayın amacı, katılımcılara temel eğitim matematik dersi problem çözme sürecinde kullanabilecek yönlendirme kartlarının nasıl hazırlanacağı konusunda bilgi vermek ve bu materyallerin tasarlanmasını sağlamaktır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için çalıştay üç aşamada gerçekleştirilecektir. Birinci aşamada, problem çözme süreci, üstbiliş ve yönlendirme kartı hakkında katılımcılar bilgilendirilecektir. İkinci aşamada, katılımcıların problem çözme sürecinde kullanılabilecek bir yönlendirme kartı hazırlamaları sağlanacaktır. Son aşamada ise katılımcılar tarafından hazırlanan yönlendirme kartlarının sunumu yapılarak örnek bir problem üzerinde uygulaması yapılacaktır. Bu sayede yönlendirme kartlarının nasıl hazırlanacağı konusunda bilgi sahibi olan katılımcıların sınıf içi uygulamalarda bu kartları kullanmaları onların mesleki gelişimine büyük katkı sağlayacağı gibi öğrencilerinin problem çözme becerilerinin gelişimine de katkı sunacağına inanılmaktadır. Sözlü bildiri PROBLEM KURALIM… PEKİ YA NEREDE BENİM DEĞERLENDİRME KURALIM?Özet: <Bu çalıştayın amacı; sınıf öğretmenlerinin, sınıf eğitimi lisans ve lisansüstü öğrencilerinin İlkokul Matematik Dersi Öğretim Programında yer alan; öğrencilerin problem kurma becerilerinin artırılmasına yönelik etkinlikleri etkileşimli atölye çalışması ile sunmaktır. Çalıştayda, katılımcıların problem kurma etkinlikleri konusunda bilgi kazanmaları ve öğrencileri tarafından kurulan problemleri değerlendirebilecek deneyime sahip olmaları amaçlanmaktadır. Hedef kitlesi “Sınıf Öğretmenleri, Sınıf Eğitimi Lisans ve Lisansüstü Öğrencileri” olarak belirlenen çalıştay matematik eğitimcileri ve öğretmenlerine de açık olup toplam “120 dakika” sürecek şekilde planlanmıştır. Çalıştay grup çalışmasına uygun, U oturma düzeninde düzenlenmiş masaları olan bir salonda karşılıklı iletişime ve etkileşime dayalı bir biçimde gerçekleştirilecektir. Problem kurma, ilkokulda matematik öğretiminde problem çözme ile birlikte yer alan ve kazanımlarda da yer verilen önemli bir beceridir. Öğretim programı ile uyumlu biçimde ders kitaplarında da problem kurma etkinliklerine yer verilmekte olup, öğretmenlerin sınıf içinde kendi matematik problemlerini kuran ve öğrencilerin de problem kurmalarını sağlayan özellikte olmaları istenmektedir. Buna karşılık öğretmenlerin çoğunluğu sınıf içi uygulamalarda problem kurma etkinliklerinin nasıl gerçekleştirileceği ve kurulan problemlerin nasıl değerlendirileceği konusunda bilgi sahibi değillerdir. Amacı, katılımcılara, uygulamalı bir biçimde bilgi ve deneyim kazandırmak olan bu çalıştay Bilgi, Oluşturma, Analiz ve Değerlendirme olmak üzere dört aşamada gerçekleştirilecektir. Her bir aşama ve içeriklerine ilişkin bilgilere aşağıda yer verilmiştir. Birinci Aşama: Problem, problem kurma konusuna ve problem kurma türlerine genel bir bakış sağlamak ve problem kurma becerisinin temel eğitimdeki önemi ve çocukların akademik gelişimi üzerindeki etkilerini ele almak içeriği ile katılımcıların görüşlerini de alarak videolar ve çeşitli etkinlikler ile birlikte problem kurma konusunda genel bir giriş yapmaktır. İkinci Aşama: Hikaye kartları, hikaye oluşturma küpleri gibi esnek malzemeler; alışveriş, restoran, tur gibi broşürler ve grafik, tablo, görsel gibi temsiller kullanılarak küçük gruplarla “serbest, yarı yapılandırılmış ve yapılandırılmış problem kurma” etkinliklerini içermektedir. Üçüncü Aşama: Kurulan problemlerin farklı gruplar tarafından problem kurma ve yaratıcılık bağlamında kriterler belirlenerek değerlendirilmesi, sonrasında ise her bir grubun problem kurma ve değerlendirme tecrübesini katılımcılarla paylaşması içeriğinden oluşmaktadır. Dördüncü Aşama: Katılımcılar tarafından kurulan problemlerin değerlendirilmesine yönelik ortak bir çerçeve ortaya konulması, alanyazında problem kurma değerlendirme çerçevelerinin uygun örnekler eşliğinde sunulması planlanmıştır. Yukarıda verildiği biçimde dört aşamada gerçekleştirilecek çalıştayın sınıf içinde problem kurma etkinlikleri gerçekleştirmek ve kurulan problemlerin değerlendirilmesi konusunda bilgi sahibi olmak isteyen katılımcılara faydalı olması beklenmektedir. Sözlü bildiri ŞİFALI BİTKİLERİ ÖGRENİYORUM SAĞLIKLI YAŞIYORUMÖzet: <İnsanlar yazılı tarih öncesinde bitkileri yiyecek olarak ve tedavi amacıyla kullanmaktadır. İnsanlar zaman içerisinde deneme yanılma yolu ile bazı bitkilerin hastalıkları iyileştirmede yardımcı olduğunu keşfetmiştir. Yurdumuzda bulunan bitki türü sayısının 10.000’e yakın olduğu bilinmektedir. Bu rakam, ülkemizin bitki çeşitliliği açısından ne derece zengin olduğunu açıkça göstermektedir. Anadolu halkının yabani bitkileri tıbbi amaçla kullanması çok eski yıllardan günümüze kadar uzanmaktadır. Anadolu’yu her yönüyle konu alan çalışmalar Cumhuriyet döneminde güncellik kazanarak öne çıkmış ve bu alanda araştırmalar ve yayınlar başlamıştır. Kırsal bölgelerde, hastalıkları tedavi etmek için genellikle çevrede yetişen veya yetiştirilen bitkiler kullanılmaktadır. Şehirlerde ise eczane ve beslenme desteği satan mağazalar veya aktarlardan sağlanmaktadır. Öğrencilerinin çoğunluğunun şifalı bitkileri tanıdıkları ancak daha az kullanılan bitkiler olan çiriş otu, gül hatmi ve pelin otu bitkilerini daha az bildikleri görülmektedir. Bu bitkilerin tedavi edici pek çok özelliği de bulunmaktadır. Gençlerin bilinen bitkiler dışında da ülkemizde yetişen ve bilinmeyen şifalı bitkileri tanımaları sağlanmalıdır. Bu amaçla onları eğitici, bilgi sahibi olmalarını sağlayıcı eğitim programları yapılarak farkındalık oluşturmalıyız. Bu atölye çalışmamızda okul bahçelerinin yaşam alanlarına nasıl dönüştürülebileceği ile ilgili Zeytinburnu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğümüzün , Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi ile birlikte yürüttüğü Şifalı Bitkileri Öğreniyorum Sağlıklı Yaşıyorum projesi çalışmaları çıktıları paylaşılacaktır. Okul Öncesi, İlköğretim ve orta eğitim kurumlarında uygulanabilecek örnek çalışmalar atölye kapsamında gerçekleştirilecektir. Atölyede, Şifalı Bitkileri Öğreniyorum Sağlıklı Yaşıyorum projesinin hayata geçirilme aşamasıyla ilgili giriş yapılacaktır. Daha sonra birbirinden farklı eğitim- öğretim kademelerinde ve farklı branşlarda uygulanacak ders planları paylaşılıp üzerinde tartışılacaktır. Son bölümde ise katılımcılar 5 er kişilik gruplar halinde örnek ders planı hazırlama aşamasını tamamlayacaklardır. Sözlü bildiri SINIFLARDA PSİKODRAMA UYGULAMALARIÖzet: <Psikodrama, Avusturyalı hekim ve psikiyatri uzmanı Jacob Levy Moreno tarafından, 20. yüzyılın başlarında geliştirilmiş olan bir psikoterapi kuramı ve yöntemidir. Bireyin grup içinde gelişmesini ve iyileştirilmesini hedefleyen bir teknik ve yöntemlerden bütünüdür. Bu özelliği sınıflarda uygulamak açısından bu yöntemi öne çıkarmaktadır. Psikodrama, kişilerin ilişkilerini, bu ilişkilerde yaşadıkları sorunları, çatışmaları ve kendi iç dünyalarını spontan bir biçimde, bir oyunun içinde rol alarak incelemelerini ve farkındalığa ulaşmalarını sağlamaya çalışır. Bir psikodrama oturumu 3 safhadan oluşur. Isınma, oyun, paylaşım. Isınma: Grubun ve protogonistin yapılacak çalışmaya hazır ve istekli olması. Oyun: Çalışmanın yapılması. Paylaşım: Çalışma sonucunda tüm üyelerin bir araya gelerek yapılan çalışmayla ilgili geribildirimde bulunmasıdır. Psikodrama da kullanılan üç önemli temel teknik ise; “eşleme” “rol değiştirme” ve “ayna”dır. Bu üç temel teknik hemen her çalışmada mutlaka kullanılır. Çocuklar gelişim sürecinin bir özelliği olarak çoğunlukla aktiftirler. Bu nedenle psikodrama uygulamaları çoğu zaman çocuklarla oldukça kolaydır. Psikodrama, birbirleriyle ilk kez tanışan gruplarda, farklı grupların birleştiği sınıflarda, sınıflardaki çatışmayı çözmek için ya da yaratıcılığı geliştirmek için kullanılabilir. Bir psikodrama tekniği olarak sosyometri sayesinde ise sınıflardaki arkadaş örüntülerini, sınıftaki alt grupları, yalnızları, sınıfın en çok sevilen öğrencisini, lider öğrencisini saptamak mümkündür. Bu çalışmada amaç, öğretmenlerin bahsedilen bu teknikleri kendi üzerlerinde deneyimleyerek öğrenmelerini ve bazı teknikleri kullanarak sınıflarında var olan problemleri çözme ya da önleme becerisini kazanmalarını sağlamaktır. Sözlü bildiri SON DÖNEM OSMANLI MATEMATİK METİNLERİ - İNCELEME VE DEĞERLENDİRMEÖzet: <Çalıştayın amacı: Bu çalıştayda ilgili olan öğretmenlerimizle Son Dönemde Salih Zeki tarafından yazılmış Osmanlıca Matematik Kitaplarını inceleyecek ve 100 yıl önceki Matematik Kitaplarındaki Matematik Terimlerini ve İlk/Orta Okul Matematik Müfredatı hakkında fikir sahibi olacağız. Salih Zeki, önde gelen son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendir. İkdam, Darüşşafaka ve İktisadiyat gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız katkıda bulunmuştur. Dönemin ünlü bilginleriyle matematik ve fen bilimleri konusunda yazılı tartışmalara girdi ve bu konularda bir kısmı ders kitabı olmak üzere çok sayıda yapıt vermiştir. Arap Alfabesini bilen Matematiğe ilgi duyan herkes çalıştaya katılabilir. Toplamda 20 kişiyle gerçekleştirilecek olan çalışmada 4er kişilik gruplar halince çalışma yapılacaktır. Bu şekilde çalışılabilecek herhangi bir sınıf ortamında çalışma gerçekleştirilebilir. Öncelikle Osmanlıca dilinin genel mantığının çözebileceğimiz bir MATEMATİK CÜMLESİni analiz ederek yola çıkacağız. Daha sonra katılımcılarla birlikte her grup için çalışma ortamında mevcut bulunan Orijinal Osmanlıca Matematik Kitaplarını inceleyerek Künyelerini ve İçerikleri belirleyeceğiz (Yazım yılı, okutulduğu sınıflar, yazar, baskı yeri ve içindekiler). Eserin içindekilerden hareketle genel olarak Son Dönem Osmanlı Matematik Metinlerinden örnek okumalar yaparak Osmanlı Medreselerinde verilen eğitim öğretim yöntem ve teknikler hakkında genel bir değerlendirme ve tartışma ortamı oluşturmak. Ç a l ı ş t a y S ü r e s i : 2 g ü n 2 ş e r s a a t . Sözlü bildiri SOSYAL AĞ TABANLI ÖĞRENMEÖzet: <Eğitimde teknoloji kullanımının öneminin artmasıyla birlikte eğitsel uygulama ve öğretmenlerin niteliklerinin de değiştirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Eğitsel süreçlerde teknoloji ve web teknolojilerinin kullanılması işbirlikçi eğitimi desteklemekte, öğrenci motivasyonunu arttırmakta, akademik başarılarının yükselmesine ve iletişimlerinin kolaylaşmasına katkı sağlamaktadır. Sosyal ağ tabanlı öğrenme ortamları sosyal ağların paylaşım yapma, yorum yapma, paylaşımları beğenme gibi özelliklerini barındırmasının yanında; sınav, ödev, veri paylaşımı, tartışma ve öğrenci istatistikleri gibi özellikleri de barındırarak daha etkileşimli bir ortam sunmaktadır. Bu çalıştayın amacı katılımcıların sosyal ağ tabanlı öğrenme ortamlarına yönelik farkındalıklarını arttırmak ve öğretim süreçlerinde kullanmalarına yönelik bilgileri içermektedir. Bu bağlamda uygulama sürecinde Edmodo eğitsel sosyal ağı kullanılacaktır. Facebook sosyal ağı ile işleyiş ve yapı bakımından benzerlik gösteren Edmodo eğitsel sosyal ağı öğrenciler ve öğretmenler tarafından kolaylıkla kullanılabilmektedir. Edmodo eğitsel sosyal ağı sistemine kolay erişilebilmesi, ücretsiz ve mobil uygulamasının olmasından dolayı en popüler eğitsel sosyal ağlar arasında yer almaktadır. Sisteme kayıt olunarak başlayan bu öğrenme süreci, öğretmenlerin ders oluşturması ve derse ait grup kodunun öğrencilerle paylaşmasının ardından öğrencilerin sisteme girmesiyle hazır hale gelmektedir. Eğitsel süreçlerde öğreticilerin teknolojiyi aktif bir şekilde kullanmaları, derse hazırlık yapması, bu ortamlara yönelik oyunlaştırma unsurlarını içeren içeriklerle dersleri işlemesi, öğretimi düzenlemesi, öğrencilerle iletişim kurması ve öğrencileri eğitsel amaçlar doğrultusunda teknoloji kullanmaya yöneltmesi eğitim kalitesinin artmasını sağlayacaktır. Bu çalıştayda da öncelikle katılımcılara sosyal ağ tabanlı öğrenme hakkında teorik bilgiler verilecektir. Öğrencilerin isteklendirmesini arttıran, işbirlikçi eğitim unsurlarını içeren, ödev, duyuru ve farklı aktivitelerin yapıldığı sosyal ağ tabanlı öğrenme ortamı olan Edmodo’nun araştırmacı tarafından hazırlanan eğitsel süreçte kullanımına yönelik sunum ve etkinlikler gerçekleştirilecektir. Çalıştay sonrasında öğreticilerin bu ortamları kullanarak aktif ve etkili bir şekilde ders süreçlerini gerçekleştirmeleri beklenmektedir. Sözlü bildiri STEM ÖĞRETMEN EĞİTİMİ ENSTİTÜ MODELİ: STEM ENTEGRASYONUÖzet: <Bilim ve teknolojide meydana gelen değişim, hukuktan sağlığa kadar birçok alanı etkilemiştir. Özellikle de eğitim alanı etkilenmiştir. Eğitimde meydana gelen bu değişim neticesinde, ülkeler eğitim sistemlerinde köklü değişimler yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Örneğin; 2013 yılında Amerikanın gelecek nesil fen standartlarına mühendislik uygulamalarını ekleyerek teknolojik gelişmelerin ilerlemesini sağlamıştır. Bu durum eğitimde meydana gelen değişimlerden en güzel örneklerden birini oluşturmaktadır. Ayrıca, ülkeler 21. yy iş dünyasında ayakta kalabilecek, rekabet etme becerisi yüksek, girişimci, yaratıcı, problem çözme becerisine sahip bireylere de ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple de ülkeler eğitim sistemlerinde değişiklikler yapmıştır. Ülkeler bilim ve teknolojide ilerlemek, 21. yy iş dünyası için gerekli niteliklere sahip bireyleri yetiştirmek için yeni eğitim yaklaşımlarına ilgi duymuştur. Bu eğitim yaklaşımlarında biride STEM eğitim yaklaşımıdır. STEM eğitim yaklaşımı, bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarının entegre bir şekilde günlük yaşam ile ilişkilendirilerek verildiği bir yaklaşımdır. Bu eğitim yaklaşımında bireylerin öncelikle bilgi birikimlerinin arttırılması sağlanır sonrasında bir problem durumu verilir ve verilen problem durumuna çözüm üretmeleri istenmektedir. Bu sebepten, STEM eğitim yaklaşımın sınıfta uygulanabilmesi için alan bilgisi, pedagoji bilgisi, bağlam bilgisi, entegrasyon bilgisi ve 21. Yy beceri bilgilerinin bilinmesi önem arz etmektedir. Bu yüzde STEM eğitimini sınıflarda uygulayacak kişilerin öğretmenler olduğu düşünüldüğünde öğretmen eğitimlerinin önemli olduğu söylenebilir. Nitekim, alanyazın incelendiğinde, öğretmen eğitimleri ile ilgili yapılan birçok kavram yanılgısının olduğu da görülmektedir. Bu noktada, STEM öğretmen eğitimleri için en az 80 saatlik bir eğitim verildiği mesleki gelişim programlarının planlanması önem arz etmektedir. Bu bağlamda, Öğretmenlerin STEM eğitimi konusunda bilgilerinin arttırılması ve bu alanda uzun soluklu bir eğitim almaları için STEM Öğretmen Eğitimi Enstitü Modeli ortaya çıkarılmıştır. Bu modelde amaç öğretmenlerin STEM eğitiminde mesleki gelişimlerini sağlamaktır. Sözlü bildiri TANGRAM ETKİNLİKLERİ İLE MATEMATİK ÖĞRETİMİÖzet: <Çevremizde kullandığımız eşyaların çoğu geometrik şekil ve cisimlerden oluşmaktadır. Tangram, iki büyük üçgen, bir orta büyüklükte üçgen, iki küçük üçgen, bir kare ve bir paralelkenardan oluşan bir bulmaca türüdür. Bulmacalar öğrencilerin problem çözme becerilerini geliştirirken aynı zamanda konuya odaklanmalarını sağlar. Matematik öğretiminde özellikle okul öncesi ve ilkokul döneminde somut materyaller kullanmak öğrencilerin merak duygusunu arttırarak onların derse güdülenmelerini sağlar. Tangramlar, simetri, çevre hesaplamaları, büyüklük-küçüklük, benzerlik ve denklik arasındaki ilişkileri ortaya çıkararak öğrencilerin geometrik düşünme düzeyi hakkında bilgi verirken aynı zamanda şekiller kullanılarak nesnelere benzetme çalışmaları yapmaları ile de yaratıcılığı desteklemektedir. Çalıştayda, tangram bulmacaları kullanılarak Matematik Öğretiminin etkililiğinin arttırılmasına ilişkin etkinlikler yapılması amaçlanmaktadır. Tangram etkinlikleri ile öğrencilerin Matematik Dersi Geometri Öğrenme Alanına ilişkin seviyelerini belirleme, tangramlar ile yaratıcılığı destekleme, Matematik Öğretiminde tangramların nasıl kullanılabileceğine ilişkin etkinlikler(Simetri çalışmaları, Örüntü çalışmaları, vb..), Tangram etkinliklerinin aynı zamanda okul öncesi ve ilk okul dönemine uyarlamalarının yapılması amaçlanmaktadır. Çalıştaya katılabilecek kişi sayısı 30 kişidir. Çalıştayın hedef kitlesinin; Sınıf Öğretmenleri ve Temel Eğitim Bölümü Lisans Öğrencilerinden oluşması planlanmaktadır. Çalıştayın gerçekleşeceği ortamda, 30 adet masa ve sandalye düzeninin oluşturulması planlanmaktadır. Tangramlar, ve diğer malzemeler çalıştay lideri tarafından sağlanacaktır. Aynı zamanda basit yöntemlerle atık kağıtlardan tangram elde etme yöntemi de gösterilecektir. Çalıştayın 45 dakika sürmesi planlanmaktadır. Çalıştay sonunda katılımcılar ile oluşturdukları şekillerden ortak bir hikaye oluşturulması hedeflenmektedir. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİMDE OYUN, OYUNLAŞTIRMA VE EĞİTSEL OYUN TASARIMIÖzet: <İngilizce’de “game” ve “play” olarak iki farklı kavram varken, Türkçe’de ikisi de “oyun” olarak geçmektedir. (Samur, 2016) Play daha çok okul öncesi dönemde kullanılmaktadır. Öğretmenler Playi eğlence amaçlı olarak derslerine entegre etmektedirler. Çalıştayımızda izlemek istediğimiz yol, Playin Gameden farklarını anlatarak, Gamein Educational Game(Eğitsel Oyun) olarak kullanılması uygulamalı bir biçimde aktarılacaktır. İlkokullarda Temel Derslerin eğitsel oyunlarla zenginleştirilebileceğini, öğretmenlerin eğitsel oyun tasarlayabileceklerini ve tasarladıkları oyunu sınıflarında sunmalarını amaçlamaktayız. Oyunlaştırma yeni bir kavram olmakla beraber, öğretim sürecine oyun mantığını oturtma, oyun öğelerini eğitime yansıtmaya çalışma fikri yeni değildir. (Samur, 2016) Fiziksel oyunlaştırma örnekleri vardır. Dijital oyunlaştırma örnekleri gün geçtikçe artmaktadır. Dijital çağın gerektirdiği 21.yy becerilerini öğrencilerimize kazandırmak gerekirken dijital oyunlaştırmalar kullanmamız gerekmektedir. Eğitsel oyunlaştırmalar, eğitimde oyunlaştırmanın önemini arttırmaktadır. Bu oyunlaştırmalar öğrencilerin başarı durumunu ölçerken, içsel motivasyonu arttırmayı amaçlamaktadır. Davranış değişikliği ile beraber öğrencilerin akademik başarısını güçlendirir. Eğitsel oyunlar tasarlayan öğrencilerin derse ilgisi artmaktadır. Eğitsel oyun sınıfta öğretmenlerin kullanması gereken önemli tekniklerden biridir. 21.yy’da Oyun Dostu Öğretmenlerin yetiştirilme isteğinin, oyun temelli öğrenme ile sağlanmasıdır. Oyun Temelli Öğrenme temel dersleri eğlenceli bir hale getirir. Temel dersler içinde oyun varsa daha zevkli hale gelmektedir. Öğretmenler bu çalıştay sonunda sınıflarında eğitsel oyun tasarlayabileceklerdir. Eğitimde oyunun öneminin farkında olacaklar. Dijital oyunlaştırmalar sayesinde öğrenci motivasyonunu nasıl artırabileceklerini öğreneceklerdir. Rekreatif Oyunların nasıl eğitsel oyun haline getirilebileceğinden uygulamalı olarak aktarılır. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİMİNDE MİLLî OYUNLARIN KULLANIMIÖzet: <Oyunun iki yaşından itibaren aşamalarının görüldüğü erken çocukluk dönemi (Aksoy ve Dere Çiftçi, 2014¸ Güven ve Efe Azkeskin, 2014), bu bağlamda kimlik kazanımında, oyunda alınan roller ve deneyimler sayesinde geliştiği bir dönemdir (Yazıcı Ersoy, 2010). Çocukların millî kimlik kazanarak topluma uyumlu bir birey haline gelebilmesi, millî oyunları oynamaları ve oyunlar içerisinde var olan değerleri kazanmasıyla mümkün olacaktır (Yıldızbaş ve Apaydın, 2002; Bay, Turan ve Bay, 2015). Çalıştayın amacı, millî oyunlarımızın erken çocukluk döneminde ilkokul ve okul öncesi eğitim programları içerisinde bir yöntem olarak nasıl kullanılabileceğinin ortaya konulmasıdır. Bu bağlamda millî oyunların içerikleri, nasıl oynanabilecekleri, çocukların hangi gelişim alanlarını nasıl desteklediği ve bu oyunların hangi etkinlik/ders içerisinde kullanılabilecekleri uygulamalı olarak tartışılacaktır. Oyuna ve oyunla öğretime ilgi duyan herkes çalıştayın hedef katılımcıları arasında yer almaktadır. Çalıştayın katılımcıları 30 kişi ile sınırlandırılmıştır. Çalıştayın oyunların oynanmasına imkân tanıyacak geniş bir alanda yapılması planlanmaktadır. Yapılacak olan çalıştaya Okul Öncesi Öğretmenleri, Sınıf Öğretmenleri ile Okul Öncesi Eğitimi, Sınıf Öğretmenliği Lisans ve Lisansüstü Öğrencileri katılabilecektir. Çalıştay süresince katılımcılarla birlikte aşağıdaki sorulara yanıt aranacaktır. -Her milletin nesiller boyu aktarılarak gelen kültürel oyunları vardır. Bizim millî oyunlarımız hangileridir? - Millî oyunlar içerisinde hangi çocuklar için hangi kazanımları bulundurur? -Oyun çocuğun öğrenmeyi gerçekleştirdiği ve gelecekte alacağı rolü deneyimlediği bir süreçtir. Bu süreçte millî oyunların oynamanın rolü neler olabilir? -Kültürel oyunlar çocukların hangi gelişim alanlarını desteklemektedir? -Erken çocukluk döneminde millî oyunlar çocuklara nasıl kazandırılabilir? -Millet olarak çocuklarımızın millî oyunları bilmeleri ve oynamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Çalıştay süresince uygulama sürecinde değerlendirilecek bazı millî oyunlarımızın isimleri aşağıda verilmiştir. 1.Yağ Satarım, 2.Tübetey, 3.Yüzük Saklama, 4.Körebe, 5.Yakan Top, 6.Uçtu Uçtu, 7.Kedi Sıçan, 8.Bezirganbaşı, 9.Mendil Kapmaca, 10.Kuyruk Yakalama, 11.Kulaktan Kulağa, 12.İstop, 13.Kim Gerek, 14. 3 Taş, 15.Köşe Kapmaca, 16.Saklambaç, 17. Sek Sek, 18. Misket, 19. Lastik Atlama, 20.Birdirbir, 21.Çuval Yarışı, 22.Yerden Yüksek, 23.Halat Çekme, 24. 5 Taş, 25. Topaç, 26. Sapan, 27.Yumurta Taşıma, 28. Aşık Vurma, 29.İp Oyunu, 30. Fırıldak Yapılacak olan bu çalıştayla millî çocuk oyunlarımızın tanıtılması amaçlanmıştır. Tanıtılan millî oyunlarımız, Oyunla Öğretim Modeli çerçevesinde kullanılabilecek ve alana katkı sağlayacaktır. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETİMİ VE DİJİTAL ÖYKÜÖzet: <Bu çalıştayın amacı; katılımcıların Türkçe dersi yazma sürecinde dijital öykülerden nasıl yararlanacaklarına ilişkin örnek uygulamalar oluşturmaktır. Bu bağlamda katılımcılar, nasıl dijital öykü oluşturulduğunu ve öğrencilerle bu süreçte neler yapabileceklerini öğrenmiş olacaklardır. Dijital öyküleme, grafik, seslendirme, video, metin ve müzik gibi ögelerin bir araya getirilerek tarihi olaylar, kişisel öyküler gibi belli konularda bilginin aktarılmasında ve bu konularda öğretim yapmak amacıyla kullanılan birkaç dakikalık öyküler olarak tanımlamaktadır. Dijital öyküleme; dil becerileri, tarih gibi temel konuların öğretimi için önemli bir araç olmasının yanında görsel beceriler, işbirliği becerileri ve teknoloji kullanımı gibi 21. yüzyıl becerilerinin gelişmesine de yardımcı olmaktadır. Dijital öykü oluşturma süreçlerinde takip edilen aşamalar alanyazında farklı sayıda ve isimlerde ele alınmaktadır. Tolisano (2008), dijital öykü oluşturma sürecini üç aşamada tanımlamıştır. Birinci aşama dijital öykü oluşturmak için hazırlık aşamasıdır. Bu aşamada, öykü metninin yazılması, öyküde kullanılacak fotoğraf, grafik, video gibi çoklu medya ögelerinin seçilmesi adımları bulunmaktadır. İkinci aşamada bilgisayar programları ya da web tabanlı uygulamalar kullanılarak resim, seslendirme, müzik gibi ögeler bir araya getirilerek dijital öykü oluşturulmaktadır. Üçüncü aşama hazırlanan dijital öykünün internet ortamına ya da bilgisayara yüklenmesidir. Barrett (2009), dijital öykü oluşturma sürecindeki aşamaları; öykü metni yazma, ses kayıt ve düzenleme, görselleri toplama, öykü oluşturma ve yayınlama olmak üzere beş başlıkta toplamaktadır. Dijital öyküleme süreci alanyazında farklı aşamalarla ifade edilmesine rağmen, dijital öyküleme sürecinin metin, müzik, resim, ses ekleme ve dijital ürünü paylaşma gibi temel ögelerden oluştuğu görülmektedir. Bu bağlamda, öğrenciler bazı bilgisayar ve web yazılımlarını kullanarak dijital öykü ögelerini (ses, resim, müzik vb.) birleştirmektedirler. Yazılı anlatımın teknoloji ile bütünleştirmeyi sağlamada işlevsel bir yaklaşım olan dijital öyküleme aynı zamanda öğrenme ortamlarının zenginleştirilmesinde önemli bir işleve sahiptir. Bu bağlamda çalıştayın ilk 30 dakikasında dijital öykülemenin teorik temelleri ile örnek uygulamalar paylaşılacak ardından katılımcıların kendi dijital öykülerini hazırlamaları uygulamalı olarak gerçekleştirilecektir. Sözlü bildiri ÜLKELERİN GEOMETRİSİÖzet: <Ulusal ve uluslararası yapılan sınavlar dikkate alındığında öğrencilerin geometri sorularındaki başarı düzeylerinin ortalamanın altında olduğu gözlenmektedir. Bunun sebepleri arasında öğrencilerin dersi gerçek hayat ile ilişkilendirememesi yer almaktadır. Öte yandan, matematik ve sanatın iç içe yer aldığı etkinliklerde sağ ve sol beyin öğreniminin birlikte gerçekleşerek bireylerde analiz yapma ve karar verme becerisinin geliştiği bilimsel çalışmalarda ortaya çıkan sonuçlardandır. Sanat, tarih ve matematik kazanımı ile disiplinler arası oluşturulan ders etkinlikleri farklı öğrenme stillerine sahip bireylerde derse katılım düzeylerini artırarak matematik ve geometri kavramlarının daha anlamalı ve kalıcı öğrenimini sağladığı da gözlemlenen sonuçlar arasında yer almaktadır. Bu nedenle ortaöğretim matematik müfredatında yer alan geometri kazanımlarını, ülkelerin kültürel kimliğinin oluşmasında etkisi olan geometrik figürler ile ilişkilendirip eğitim sürecine entegre edilmesi soruna alternatif bir çözüm önerisi olarak değerlendirilebilir. Bu çalışma ile geometrinin sanat ile güzelleştiği, kültürel değerler ve tarih ile anlam kazandığı etkinlikler düzenlenerek öğrencilerde derse karşı olumlu tutum geliştirmek ve farklı bakış açıları kazandırmak amaçlanmıştır. Bu bağlamda, sanatsal ve kültürel bakış açısıyla matematik öğretimine ilişkin farkındalığı amaçlayan “Geometry Of Countries” isimli proje gerçekleştirilmiştir. Projede; Türkiye, Bosna Hersek, Polonya, Portekiz, Romanya ve Sırbistan olmak üzere 6 farklı ülkeden ortaokul öğrencileri gönüllü olarak katılmıştır. Proje ortakları disiplinler arası çalışmalarla, insan yaşamına eşlik eden geometrinin gerçek hayat ile ilişkisini kavramaya yönelik etkinlikler düzenlenmiştir. Proje kapsamında öğrenciler; ülkelerinin bayraklarında, tarihi değeri yüksek mimari yapılarda, geleneksel kıyafetlerde ve kültürel eşyalarda yer alan geometrik inşaları ve özelliklerini araştırmış ve yapılan çalışmaları karşılıklı paylaşmışlardır. Ayrıca ülkeler arası ortak müfredatlar belirlenerek konulara göre geleneksel el sanatlarını matematik öğretimi ile birleştirerek etkinlikler düzenlenmiştir. Çalışma sonunda tüm ülkelerin katılımıyla geleneksel filografi sanatı kullanılarak geometrik şekillerin yer aldığı “Patch Work Math” isimli ortak ürün ortaya çıkmıştır. Proje çalışmaları web 2.0 araçları ile sunularak öğrencilerin dijital okur yazarlığı alanında gelişmesi sağlanmıştır. Projede yer alan öğretmenler tarafından ortak soru havuzu hazırlanarak dijital ortamda katılımcı öğrenciler ile sınav düzenlenmiştir. Çalışmaların sonunda gözlemlenen sonuçlara göre öğrencilerde; geometri dersine karşı olumlu davranış gelişimi göstermiş, düzlemsel geometri, uzay geometri ve dönüşüm geometrisi kazanımları gelişmiş, üç boyutlu düşünme ve analitik düşünme becerisi gelişmiştir. Sözlü bildiri WEB 2.0 UYGULAMALARINDAN PLICKERS VE QUIZIZZÖzet: <WEB 2.0 UYGULAMALARINDAN PLICKERS Web eğitim araçlarından Plickers hem çok faydalı hem de çok eğlenceli bir web 2.0 uygulamasıdır. Plickers uygulaması İos ve android cihazına indirilerek uygulanmaktadır Plickers sitesi ile Cep telefonu uygulaması entegre olarak çalışmaktadır. Plickers sitesine üye olup üye girisi ile sınıf listesi oluşturulur. Burada sorular, 5 soruluk setler halinde hazırlanmakta olup 5 ten fazla soru sorulacaksa ayni başlık altında ikinci üçüncü dördüncü 5 li set oluşturulmaktadır. Siteden hazırlanan sorular Plickers uygulaması ve yansıdan öğrencilere yöneltilir. Önceden hazırlanan plickers kartları (QR Kodlarırını) öğretmenin cep telefonuna okutularak verilen cevapların yansıdan görülebilmesi sağlanmaktadır. Bu uygulama İlkokul ikinci, üçüncü ve 4. sınıf öğrencilerine rahatlıkla uygulanabilmektedir. Bu uygulama öğrencilerin hazır bulunuşluklarını ölçmek , derslerden önce öğrencilerin konuya dikkatlerini çekmek amacıyla sınıfımda tarafımdan uygulanmıştır. Öte yandan ders sonlarında öğrencilerin öğrenme seviyelerini ölçmek için kullanılmış ve öğrencilerden dönüt almamı sağlamıştır. Tüm sınıf hakkında anında istatistiki bilgiler elde etmemi sağlamıştır. Hangi öğrencilerin hangi cevabı verdiği, kaç öğrencinin hangi soruya doğru cevap verdiği, kaç sorunun ne kadar kişi tarafından cevaplandığı grafiklerle ve istatistiklerle görülmüştür. Tüm öğrencilerin aktif katılımı sağlanmakta olup derslerin tatlı rekabet içinde zevkli geçmesini sağlamış ve kalıcı olmuştur. Soruları hazırlarken görsellere ve grafiklere yer vererek çoklu zekaya hitap etmeme imkan sağlamıştır. Grafik sorularını daha çabuk kavramalarına katkı yapmıştır. Hemen hemen tüm dersler için kullandığım uygulama çocuklar tarafından sevilmiş ve sınıfımın sinerjisini artırmıştır. Bu uygulama sırasında sınıf monotonluktan çıkarak eğlenceli bir ortam oluşturmuştur. WEB 2.0 UYGULAMALARINDAN QUIZIZZ web.2.0 eğitim uygulamalarından olan https://quizizz.com sitesi aracılığıyla yapılan bir etkinliktir. https://quizizz.com adresine üye olduktan sonra öğrencilere yöneltilecek sorular hazırlanır. Quiz siteden başlatılarak oluşturulan giriş kodu iletişim hatlarından öğrencilere gönderilir, öğrencilerin join.quizizz.com adresine cep telefonlarından, tabletlerinden, bilgisayarlarından giriş yapmaları sağlanır. Giriş yapan öğrenciler ana siteden görülür. Bildirilen sürede öğrencilerin girişi sağlandığında oyun (quiz) başlatılır. Soruları uygulamaya giriş yapan öğrenciler aynı anda canlı olarak cevaplandırır. Amacım bu web 2.0 uygulamasıyla öğrencilerin evdeki çalışmalarını sıkıcılıktan çıkarmak, çocukların elinden düşmeyen tablet ve cep telefonunun sadece oyun için kullanmaktan çıkarıp eğitim amaçlı kullanmalarını sağlamaktır. İlkokul ikinci , üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerine kolaylıkla uygulanabilmektedir. 4. sınıf öğrencilerine uyguladığım bu uygulama ile öğrencilerin hazır bulunuşluklarını ve öğrendiklerini ölçme , pekiştirme ve öğrenmeyi zevkli hale getirmemi ve tatlı rekabeti artırmamı sağlamıştır. Alınan raporda kaç öğrencinin kaç soruya cevap verdiği, kaç soruya ne kadar cevap verildiği hangi konuda geri kaldıkları, hangi konu daha iyi oldukları teferruatlı sınav analiz raporu ile görmemi sağlamıştır. Okul saati dışında sınıfça belirlediğimiz saatte giriş kod numarasının Whatsapp üzerinden öğrencilere gönderiyorum. Aynı anda canlı olarak quızi yapıyoruz. Öğrencilerin neleri yaptığını neleri yapamadığını görüyorum. Soru sayısına ve soruların ağırlığına göre verdiğim süre sonunda oyunu (quizi) sonlandırıyorum. Daha sonra ödev kodu göndererek tekrar girmelerini sağlıyorum. İsteyenler aynı soruları tekrar cevaplandırıyor. Haftada bir veya iki kez, değişik derslerden uygulama yaparak derslerin pekişmesini sağladım. Sözlü bildiri YARATICI DRAMA İLE DÜNYAYA YOLCULUKÖzet: <Çalıştaya katılabilecek kişi sayısı : 25 kişi Çalıştayın amacı : Bireyin kendisine ve dünyaya ilişkin görüşlerini geliştirerek başkaları ile duygusal , sosyo - kültürel , teknolojik ilişkiler kurmasına yardımcı olmak. Çalıştayın konusu : Keşfetme dürtüsünü geliştirebilme, küçük şeylerin hayatımızda neleri ne kadar büyük değiştirebileceğini fark edebilme ve dil becerisine ve geliştirilmesine katkıda bulunma ve önyargıyı azaltma. Bununla birlikte yaratıcı düşünme becerilerine katkıda bulunarak çoklu düşünmeyi geliştirmeyi amaçlamaktadır. Hedef kitle : Özellikle Okul Öncesi Öğretmenleri, Sınıf Öğretmenleri ve tüm yetişkinler . Yer : Çok sert olmamakla birlikte kişi sayısı kadar minder veya sandalye , çalıştayın daha verimli olması için ses sistemi ve bir bilgisayar yeterli olacaktır. Mekanda bunların dışında göz yoracak, kafa karıştırıcı ve dikkat dağıtıcı objeler bulundurulmaması drama çalışmalarının yürütülmesi açısından daha iyi olacaktır. Çalıştayın içeriği : Hazırlık, ısınma , doğaçlama ve değerlendirme sürecine uygun bir şekilde yaratıcı drama etkinliklerine yer verilecektir. Bir ulaşım aracı olan uçağın hayatımızda bize neler katabileceğini ve nerelere seyahat edebileceğimizi bize gösterecek. Ayrıca bu yolculuk sadece bir ülkeye veya bir kişiye olmadığını yaşayacağımız yolculukta görmeyi planlamaktayız. Kendini ve dünyayı tanıma, algılama çalışmalarından oluşan ısınma ve doğaçlama aşamalarına yer verilecek ve son olarak bir materyalin dünyamızdaki yerini gözlemleyerek onu değerlendirmek ile geçirilecektir. Süre : 60 - 90 arası dk Sözlü bildiri YARATICI DRAMA VE İLETİŞİMÖzet: <Yaratıcı drama bireyi öğrenme sürecinde etkin kılan, yaparak ve yaşayarak öğrenmesine olanak sağlayan bir yöntemdir. Aynı zamanda bireyin kendini gerçekleştirmesine, yaratıcı, üretken olmasına, başkalarıyla olumlu sosyal etkileşim kurmasına, kısaca tüm yönleriyle gelişmesine katkıda bulunan bir yöntemdir. Bireylerin yaşam becerileri üzerinde etkisi bulunmaktadır. Katılımcıların bir lider tarafından yaşantılar üzerine hayal etmeleri, oynamaları için rehberlik edilen, doğaçlamayı temele alan, gösteri amaçlı olmayan bir süreçtir. Yaratıcı drama, öncelikle bireyin kendini daha sonra da başkalarını kabul etmesine yardımcı olmakta ve böylece de sosyal gelişimini kolaylaştırmaktadır. Yaratıcı drama özellikle dramaya katılanlara duygusal bir rahatlama sunmakta; tehditsiz bir çevrede sosyal becerileri geliştirme, yapıcı davranışları deneme, işbirliği ve dayanışmayı öğrenme fırsatı vermektedir. Bu çalışmanın amacı yaratıcı drama aracılığı ile bireyin kendisine ve çevresine ilişkin olumlu duygular geliştirerek başkalarıyla sağlıklı sosyal ilişkiler kurmasına yardımcı olmaktır. Çoğunluğu öğretmen adayları ve öğretmenden oluşan 20 katılımcı ile birlikte 2 saat boyunca iletişim temeline dayalı drama çalışmaları gerçekleştirilecektir. Çalışmada katılımcıların görüşlerini belirlemek amacı ile 3 soru ve kişisel bilgilerden oluşan “açık uçlu soru anketi formu” kullanılacaktır. Araştırmacı tarafından geliştirilmiş olan form uzman görüşleri doğrultusunda oluşturulmuştur. Yaratıcı drama çalışması ısınma çalışmaları ile başlayacak bu aşamada tanışma, güven çalışması, kaynaşma, görsel algı etkinliklerine yer verilecektir. Canlandırma aşamasında iç ses tekniğine dayalı grup etkinliklerine yer verilecektir. Değerlendirme aşamasında başkalarını anlama, saygı gösterme, kendini ifade etme gibi konularda katılımcıların görüşleri alınacaktır. Uygulama sürecinin bitiminde açık uçlu soru anketi formu uygulanacaktır. Sözlü bildiri YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ SINIRLI MALZEMEYLE SINIRSIZ ZEKAMIZI KULLANARAK NELER YAPABİLİRİZ ?Özet: <Çalıştayın amacı: Gerek günlük yaşantımızda gerekse akademik ortamlarda sorunlara ya da durumlara karşın yaratıcı zekamız ve hayal gücümüzü kullanarak farklı özgün bakış açıları geliştirebilmek. Elimizdeki sınırlı malzeme ya da objeyle sınırsız zekamız kullanarak neler yapabileceğimizi keşfetmek. Yaratıcı bireylerin yaratıcı ürünler ortaya koyma sürecinde farkında olmadan kullandıkları yöntemlerden biri olan ve Gordon tarafından ortaya çıkarılan sinektik tekniğine dayalı olarak birbiri ile ilgisiz gibi görünen parçalar arasında bağlantı kurma becerileri geliştirmek. Hedef kitle: 10 yaş üstü herkes; öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler. Yer: Görsel sunum için projeksiyon makinesi ve pc nin olduğu bir salon, katılımcıların kullanabileceği masalar ve sandalyeler. Ayrıca bir top A4 kağıdı ve her katılımcı için kurşun kalem, silgi kalem tıraş, kuru renkli boya kalemleri. Çalıştay içeriği: İlk bölümde katılımcılarla 15 dakika yaratıcı zekamız ve hayal gücümüzün işletilmesine yönelik interaktif bir bilgilendirme yapılacak. İkinci bölüm için hazırlık mahiyetinde bir motivasyon süreci oluşturulacak. ikinci bölümde ise katılımcılarla farklı konular ve durumlara yönelik beş ayrı bir bire uygulamalı yaratıcı düşünme beceri çalışmaları yapılacak. Bunu için katılımcıların ihtiyacı olan tek şey, duru zihinleri ve sınırsız hayal güçleri olacak. Diğer ihtiyaçları olan kalem ve kağıtlar bizden...... Çalışmanın sonunda gerçekleştirilen etkinlikler üzerinden değerlendirme yapılarak, hayal gücümüzün sınırsızlığına bağlı olarak basit ve ilgisiz gibi görünen objeler üzerinden ortaya çıkan sonuçlar paylaşılacak. Yaratıcı düşünme ve sınırsız hayal gücünü kullanmada yaşanan sürecin değerlendirilmesi yapılacak. Süre: Yaklaşık iki saat. Sözlü bildiri YARATICILIK TEKNİKLERİ İLE MATEMATİK ÖĞRETİMİÖzet: <Yaratıcılık, bilinen bir şeyden yeni şeyler çıkarmak, özgün bir senteze varmak, bir takım sorunlara yeni çözüm yolları bulmaktır. Matematik de aynı amaç için varolmuştur. Matematikte de bir problemi çözme çabası vardır sürekli. Bir problem karşısında çözüm bulmak için yaratıcı problem çözme süreçlerini kullanırız. Sınıf içerisindeki bütün çocukların matematiği sevmelerini sağlamak, onları yaratıcı tekniklerle desteklemek öğrenmenin kalıcılığı için önemlidir. Öğrencilerin matematiksel yaratıcılıklarını desteklemek için yaratıcılığın tekniklerinden faydalanmak gerekir. Böylelikle çocuklar problemler karşısında faklı çözüm yolları keşfedecek, kendileri özgün problemler yaratabilecek, matematiğin günlük yaşamlarındaki önemini keşfedecek ve etraflarındaki matematikle ilgilenecek, matematik öğrenmeye karşı motive olacaklardır. Eğitimcilerin yaratıcılık ve yaratıcılık teknikleri hakkında bilgi sahibi olmaları öğrenmeye karşı motive olmuş ve üretken nesiller yetiştirmek için önemlidir. Sınıf ortamında eğitimcilerin her çocuğu bu şekilde desteklemeleriyle, matematik alanında yetenekli çocukların yanı sıra diğer çocukların da bu alanda gelişmelerine fırsat tanıyacaktır. Eğitimcilerin öğrencilerine matematiği sevdirerek, bu alanda potansiyellerini yükseltmek için kullanacakları yaratıcılık teknikleri ve kullanım örnekleri ile birlikte kendi çalışmalarını gerçekleştirmek çalıştayımızın amacını oluşturmaktadır. Aynı zamanda eğitimciler sadece matematikte değil her alanda kullanabilecekleri morfolojik sentez, yaratıcı problem çözme, SCAMPER, nitelik listeleme, beyin fırtınası, altı şapka düşünme tekniği gibi yaratıcılık teknikleri konusunda bilgi sahibi olacaklar ve matematik alanında gerçekleştirecekleri uygulama örnekleri ile kendileri bu süreci deneyimleyerek öğreneceklerdir.
Sözlü bildiri DÜNYA’NIN FARKLI ÜLKELERİNDEKİ GELENEKSEL OYUNLAR DESTEKLİ ÖĞRENMEYE DAYALI UYGULAMALARIN ÖĞRENCİLERİN BİLİŞSEL VE DUYUŞSAL DURUMLARINA ETKİSİÖzet: <Çocuk oyunları, doğdukları kültürlerden etkilenir. Kültürel farklılıklar oyunlarda da kendini göstermektedir. Her ülke kendine özgü oyunlar yaratarak, halk kültürünü ayakta tutmaya çalışır. Öğrencilerin günlük hayatlarında elde ettikleri deneyimleri ders içi öğrenmeler ile bütünleştirmek, hem öğrenmeyi kolaylaştıracak hem de sorgulayabilen ve değişen koşullara uyum sağlayabilen bireyler yetiştirmeyi mümkün kılacaktır. Bu bağlamda eğitsel oyun çeşitliliğinin artırılma gerekliliği büyük önem taşımaktadır. Literatürde daha önce oyun ile eğitim ilişkisine dair bir çok çalışmaya rastlanmıştır fakat Dünya ülkelerindeki geleneksel oyunların eğitsel oyuna dönüştürülüp temel derslerde kullanılmasına yönelik bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu araştırmanın temel amacı; Dünya ülkelerindeki geleneksel çocuk oyunlarının eğitsel oyuna dönüştürülüp derslerde uygulanmasının, öğrencilerin akademik başarılarına ve derse karşı tutumlarına olan etkisini araştırmaktır. İskoçya, Tayland, Japonya, Endonezya, Fransa, Küba, Meksika, İngiltere, Türkiye vb. ülkelerdeki çocukların oynamaktan zevk aldığı geleneksel oyunlar, ilkokul 1-8. sınıf düzeyinde işlenen derslerde müfredatın öngördüğü hedef ve kazanımlara uygun bilgileri içerir hale getirilerek eğitsel oyuna dönüştürülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 öğretim yılında Bursa ili Nilüfer ilçesinde bulunan özel bir ilkokulda öğrenim gören üçüncü sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini kolay örnekleme yoluyla seçilen 15 tanesi erkek, 9 tanesi kız toplam 24 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden eylem araştırması deseni kullanılmıştır. Veriler görüşme tekniği ile toplanmış, araştırmacılar tarafından hazırlanmış yarı-yapılandırılmış görüşme formu ile biçimlendirilmiştir. Görüşmeler ses kayıt cihazı ile yapılmış, elde edilen verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniğinden yararlanılmıştır. Uygulama öncesi ve sonrası öğrencilerin Fen Bilimleri dersine yönelik tutumlarındaki değişimi belirlemek için Kenar, Balcı (2012) tarafından geliştirilen 12 maddeden oluşan likert tipi “Fen ve Teknoloji Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen nicel veriler SPSS programı kullanılarak t-testi ile analiz edilmiştir. Araştırmada elde edilen istatistiksel sonuçlar, Dünya’nın farklı ülkelerindeki geleneksel oyunlar ile desteklenmiş öğretimin öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal durumlarında olumlu değişimler olduğunu ortaya çıkarmıştır. Dünya ülkelerindeki geleneksel oyunların eğitsel oyuna dönüştürülüp uygulanmasıyla hem derslerde ve ders dışında uygulanabilecek eğitsel oyun çeşitliliğinin arttığı hem de öğrenenlerin farklı ülkelerdeki öğrenenlerle empati kurduğu gözlemlenmiştir. Bu araştırma sürecinde Dünya ülkelerindeki çocukların ortak ve farklı yönleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri 1-4. SINIF DÜZEYİNDE ORİGAMİ İLE GEOMETRİ ÖĞRETİMİÖzet: <Geometri ilköğretimin ilk aşamasından yükseköğretime kadar öğrencilerin öğrenim yaşantılarında karşısına çıkan bir disiplindir. Matematiksel düşünmenin önemli bir parçası olarak da önem arz eder. Geometrinin formal olarak öğretimi okul öncesi aşamadan başlamasına karşın birçok temeli ilköğretim birinci aşamadan itibaren atılmaktadır. İlkokulun her aşamasında geometri kazanımları yer almakta ve aşamalı olarak kavramlar derinleştirilmektedir. Örneğin, birinci sınıfta şekillerin kenarlarını tanıma, kenar sayılarına göre sınıflandırma ve model oluşturma ile başlayan geometri öğrenme süreci, ikinci sınıfta noktalı kağıtlar üzerine şekilleri çizmek ve şekillerin kendi özelliklerinin (kenar ve köşe sayıları gibi) incelemeleri ile devam eder. İlk sınıftan itibaren ise öğrencilerin günlük yaşamda karşılarına çıkan geometrik cisimleri tanımaları ve modellemeleri beklenmektedir. Üçüncü sınıfta öğrencilerin katı cisimlerden küp ve dikdörtgenler prizması gibi özel cisimlerin arasındaki farklılıkları formal bir dil ile açıklayabilmesi ve benzerliklerin farkında olması istenmektedir. Son sınıfta ise izometrik veya kareli kâğıtla, eş küplerle oluşturulan çizimlere uygun yapılar oluşturması ele alınmaktadır (MEB, 2015). Görüldüğü gibi ilkokulun her aşamasında geometri kazanımları artan bir yoğunluk ve kavramsal derinlik ile devam etmektedir. Geometri öğretiminde somut materyal kullanımı öğrenmeyi kolaylaştıran ve anlamlandırmayı sağlayan bir yardımcı araç olmaktadır (Bayram, 2004). Somut materyaller arasından origami ya da diğer adı ile kâğıt katlama ise geometri öğretiminde son zamanlarda kullanılan önemli bir materyaldir. Origami geometrik kavramların somutlaştırılması yoluyla incelenmesini kolaylaştıran bir araç olarak kabul edilebilir. Ayrıca origaminin öğrencilerin hem geometri başarılarına olumlu katkılarının olduğu hem de davranışsal olumlu etkileri, psikomotor gelişime etkileri, sosyal ve duyuşsal etkileri ile dil gelişimine olumlu katkıları da olduğu yapılan birçok araştırma ile ortaya koyulmuştur (Boakes, 2009; Çakmak, 2009; Cipolatti ve Wilson, 2004). Origami etkinlikleri yardımıyla öğrenciler temel geometrik kavramları (nokta, doğru, açı, deltoid, açıortay, simetri ekseni, kare, üçgen vb.) keşfedebilir, modelleyebilir ve kendileri oluşturarak sorgulayabilirler (Boz, 2015; MEB, 2009). Keşfettikleri kavramları oluşturdukları origami modeli üzerinde açıklayarak matematiksel kavramları günlük konuşma bağlamında da kullanabilirler (Boakes, 2009). Böylece origaminin kullanıldığı etkinliklerde öğrenci, derse aktif olarak katılır, sorgular, düşünür, arkadaşlarıyla birlikte çalışır ve en önemlisi de matematikte soyut olan yapıları kendi zihninde somutlaştırarak anlamlı hale getirir. Bütün bu bulguların ışığında 1-4. sınıf öğretmenlerinin derslerinde origami yardımı ile geometri kazanımlarını daha somut hale getirmeye, daha anlaşılır ve daha kalıcı şekilde öğretim ortamları sunmaya çalışmalıdır. Böylece öğretmenler öğrencilerin geometri kavramlarını somutlaştırmasına ve geometri başarısının artırılmasına katkıda bulunabilirler. Bu nedenle bu çalışmada öncelikle sınıf öğretmenlerine origaminin kısa tarihçesi, çeşitleri ve eğitimde kullanıldığı yerlere örnekler verilerek, ilkokul 1-4. sınıf geometri kazanımlarına hitap eden origami katlamaları ypılarak bunlrı temel alan etkinlikler tanıtılacaktır. Bu katlamalarda geometri kavramları incelenecek, üç boyutlu cisimler oluşturularak öğrencilerin uzamsal düşünmelerini güçlendirecek yapılar oluşturulacak üzerinde matematiksel incelemeler yapılacaktır. Bu incelemeler örnek etkinlik kağıtları üzerinde ve etkilşimli bir şekilde yapılacaktır. Sözlü bildiri MATEMATİKSEL MODELLEME: İSTER MODELLE, İSTER MODELLEME!Özet: <Günümüzde, matematiksel modelleme konusu ilköğretimden yükseköğretime pek çok düzey için önemli kabul edilen bir konu olmaktadır. Her geçen gün temel düzeyden çok ileri uygulamalara çeşitli içerikte ve güçlükte matematiksel modelleme çalışmalarının yapılabileceği ve her bir uygulamanın öğrenciye üstdüzey bilgi, beceri ve bakış açısı kazandıracağı değerlendirilmektedir. Benzer şeklide birey matematiksel modelleme yolu ile özelleştirme ve genelleştirme sürecine ilişkin deneyim kazanmaktadır. Birey modelleme sürecinde matematik veya matematik dışında bir olayı, durumu ve aralarındaki ilişkileri incelemek, matematiksel olarak ifade etmek ve örüntüler ortaya koymak için çalışmaktadır. Matematiksel modelleme tanımları incelendiğinde, gerçek hayat durumunun veya problem durumunun çeşitli basamaklardan geçirilerek matematiksel biçimde ifade edilmesi, matematik dili ile yazılması anlamına geldiği görülmektedir. Bu bağlamda şekillerden hareketle örüntü oluşturma, bir sonraki örüntüde oluşacak şekli tahmin etme, tahmini gerçek durum ile karşılaştırma ve duruma uygun matematiksel ifadeyi yazma çalışmaları gibi pek çok çalışma gerçekleştirilmektedir. Benzer bir yaklaşım ile bu çalışmada amaç sınıf öğretmenleri ve ilköğretim matematik öğretmenlerinin ilkokul ve ortaokul programında yer verilen matematiksel modelleme konusunda somut örnekler görmelerini ve böylece uygulamalı bir içerik ile etkili bakış açısı kazanmalarını sağlamaktır. Atölye çalışması yirmi kişi ile gerçekleştirilecek olup, çalıştayda katılımcılardan; sayı çubukları ve oyun hamurları kullanılarak bazı örüntüler oluşturmaları ve örüntünün ileri adımlarında toplam kaç adet sayı çubuğuna ihtiyaç duyacaklarını tahmin etmeleri ve tahminlerini doğrulamaları istenecektir. Katılımcıların somut modellerden (sayı çubukları ve oyun hamurları ile oluşturulan şekillerden ve örüntülerden) hareketle matematiksel modelleme yapmaları beklenecektir. Katılımcıların atölye çalışmasına katılarak örüntü oluşturma ve modelleme sürecini tecrübe etmeleri sağlanacaktır. Katılımcıların (öğretmen, öğretmen adayı ve öğrenci) geometrik şekillerden oluşan ev, merdiven, tren vagonu, kule gibi somut nesneleri; ek olarak üçgensel, karesel ve beşgensel sayıları veren şekilleri oluşturmaları, incelemeleri, sonraki adımlar için tahmin oluşturmaları, tahminlerini doğrulamaları ve her bir etkinliğin matematiksel modelini oluşturmaları beklenecektir. Atölye çalışmasında katılımcıların matematiksel modelleme atölye çalışmasının birer katılımcısı olarak süreci deneyimlemeleri ve söz konusu uygulamalar ve benzerlerini kendi sınıf ortamlarında gerçekleştirmeleri beklenmektedir. Sözlü bildiri MİLLî OYUN VE OYUNCAKLARIN İLKÖĞRETİMDE KULLANIMIÖzet: <İlköğretime öğrencileri oyun çağı çocukluk döneminden okul çağı çocukluk dönemine geçişte oyun ve oyuncakların eğitim öğretim uygulamalarında kullanılabilir. Bu geçişin daha sağlıklı olabilmesi için çocuğun yaşamında önemli bir yere sahip olan oyun ve oyuncakları kullanarak eğitim öğretim faaliyetlerinin daha zevkli ve verimli hale gelebilmesi için oyunla öğretim modeli kullanılabilir. Bu süreçte kullanılacak oyunların ise çocuğun millî bilinç kazanmasında ve millî kimlik inşasında katkı sağlayacak kültürel oyun ve oyuncakların kullanılmasına özen gösterilmelidir. Bu amaçla Türk Dünyası Çocuk Oyun ve Oyuncakları Projesi çerçevesinde Türk Dünyası saha araştırmalarında elde edilen kültürel oyun ve oyuncakların bütün Türk ve akraba toplulukların hizmetine sunulması amacıyla bu tür çalışmalar yapılabilir. Bu çalışmada, Türk ve Akraba toplulukların yaşadığı ülke ve bölgelerden; Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan/Karakalpakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Çin/Doğu Türkistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Dağıstan/Nogaylar, Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkez, Moğolistan/Bayan Ölgii, Altay, Hakasya, Tuva, Tataristan, Başkurdistan, Saha (Yakutistan), Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Bosna Hersek, Romanya, Moldova/Gagavuz, Ukrayna/Kırım, Suriye, İran, Irak, Afganistan, Mısır, Hindistan gibi ülkelerde oynanan kültürel oyunlarımızın (5 taş, Kör ebe, Kuyruk yakalama, Yüzük saklama, Güreş, Kulaktan kulağa, Yakan top, Topaç, Yerden alma, Kız kovalama, El üstünde yakalama, Halat çekme, Yüzük saklama, Tevek, Mangala, At yarışı, Aşık vurdurma, Bilek güreşi, Saklambaç, Arkadaş, Yağ satarım bal satarım, Kim gerek, Çelik çomak, Kazlarım, Tahmin etme, Mendil kapmaca, Sapan, Eşek atlama, Padişah, vezir, at eşek oyunu, Aşık toplama, Daireden aşık çıkarma, Uzun eşek , Aşık vurdurma, Kurt koyun, Düğüm, Horoz dövüşü, Uçtu uçtu, İp oyunu, Zincirleme vb.) ilköğretim derslerinde nasıl kullanılabileceğine ilişkin öneri ve örnek uygulamaların yer alacağı bir çalıştay planlanmıştır. Çalıştaya sınıf öğretmenleri, Okul Öncesi Öğretmenleri, İlköğretim Branş Öğretmenleri ile Sınıf Öğretmenliği, Okul Öncesi Eğitimi ve İlköğretim Ana Bilim Dallarında lisans ve lisansüstü öğrenimine devam etmekte olan öğrenciler katılacaktır. Çalıştayda; Her milletin nesiller boyu aktarılarak gelen kültürel oyunları vardır. Sizce bizim millî oyun ve oyuncaklarımız hangileridir? Millî oyunlar içerisinde, çocukların gelişim seviyelerine göre hangi kazanımları bulundurur? Oyun ve oyuncaklar çocuğun öğrenmeyi gerçekleştirdiği bir araçtır. Bu süreçte millî oyun ve oyuncakların oynanmasının rolü neler olabilir? Oyun çocuğun gelecekte üstleneceği rolü deneyimlediği bir süreçtir. Bu süreçte millî oyun ve oyuncakların rolü neler olabilir? İlköğretim döneminde millî oyunlar çocuklara nasıl kazandırılabilir? İlköğretim döneminde kültürel oyuncaklar çocuklara nasıl oynatılabilir? Millet olarak çocuklarımızın millî oyun ve oyuncakları bilmelerini ve oynamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? gibi sorulara cevap aranacaktır. Bu çalışmada; Türk Dünyasının farklı ülke/bölgelerinden derlenen Millî oyun ve oyuncaklarımızın ilköğretim programları içerisinde bir yöntem, teknik ve materyal olarak nasıl kullanılabileceğinin tartışılması; Milli kimliğin inşasında kültürel oyun ve oyuncakların eğitim öğretim uygulamalarında kullanılabilirliğinin ele alınması; Türk dünyasında farklı uygulama örneklerinin sunulması amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri OKUMA VE OKUMA GÜÇLÜKLERİ: NÖROGÖRÜNTÜLEME TEKNİKLERİÖzet: <Nörogörüntüleme yöntemlerinin gelişmesi, düşünce, algı, dil gibi bilişsel süreçlerin nöral yapılarını anlamaya olanak tanımıştır (Easton ve Emery, 2005). Nasıl düşündüğümüz, nasıl hissettiğimiz, nasıl algıladığımız ve beynin bu esnada nasıl çalıştığını açıklamaya yönelik birçok uygulama ve yöntem mevcuttur. Nörobilim araştırmalarından elde edilen sonuçlar; okuma için gerekli olan grafik, ses bilimi, semantik ve söz dizimsel süreçlerin beynin çeşitli bölgelerinde gerçekleştiğini göstermektedir (Schunk, 2010). Okumanın nasıl gerçekleştiğinin nöral görüntüleme araçlarıyla incelenmesi okuma sürecinin değerlendirilmesi için tamamen yeni yollar keşfedilmesini sağlamaktadır. MRG, DTG, fMRG ve BOLD beyin görüntüleme yöntemleriyle birlikte yürütülen çalışmalar okuma güçlüğü olan bireyler için yeni çözüm yollarının olduğuna işaret etmektedir. Bu çalıştay kapsamında, okuma güçlüklerinin kapsamı, okuma güçlüklerinin tanılanması, okuma güçlükleri müdahale programları, beyin görüntüleme teknikleri, okuma güçlüklerine yönelik yapılan nörogörüntüleme çalışmaları, nörogörüntüleme çalışmalarında etik konularında farkındalık oluşturmak, okuma güçlükleri ve nörogörüntüleme konularında yapılacak çalışmalara bir bakış açısı kazandırmak amaçlanmıştır. Bu çalıştay özellikle okuma güçlüğü ve nörogörüntüleme konusunda yapılacak disiplinlerarası çalışmalara bir bakış açısı kazandırmakla birlikte, mevcut durumun ortaya konulması, farkındalık oluşturması ve gelecekte yapılması gerekenlere ilişkin bir dinamik oluşturması bakımından önem taşımaktadır. Bu bakış açısıyla çalıştayın içeriği, - Okuma ve okuma güçlükleri - Okuma güçlüklerinin tanılanması - Okuma güçlüklerini giderme programları - Nörogörüntüleme teknikleri - Disiplinlerarası araştırmalar: Okuma, okuma güçlükleri ve nörogörüntüleme - Uygulama: okuma güçlükleri tanılama ve nörogörüntüleme paradigmaları hazırlamadır. Sözlü bildiri SINIF YÖNETİMİNDE “AKIŞ VE RİTMİN SÜREKLİĞİ”Özet: <Bir orkestrada orkestra şefinin en önemli görevi, zamanlamaya sadık kalmak ve tempoyu korumaktır. Tempo, olması gerekenden ne çok yavaş ne de çok hızlı olmalıdır. Benzer şekilde öğretmenin en önemli görevlerinden biri de, öğrenme sürecindeki akış ve ritmin sürekliliğini sağlamaktır. Greenwood, Horton, & Utley (2002), ilköğretim okulu öğrencileri ile ilgili yaptıkları araştırmada, öğrencilerin okulda geçirdikleri zamanın %42’sinin pasif bir şekilde öğretmene bakarak veya bekleyerek harcadıklarını ortaya çıkarmıştır. Öğrencilerin ilgisini çekme konusunda başarılı olamayan öğrenme ortamlarında bazı disiplin problemlerinin oluşması kaçınılmazdır. Pasif öğrenme ortamları, motivasyonun düşmesine ve sınıf içi davranış problemlerine sebep olur (Berryman, 1993). Bu nedenle, dersteki akış ve ritmin sürekliliğini sağlayacak etkinliklerin iyi planlanması ve uygulanması çok büyük bir öneme sahiptir. Bu çalıştayda öğretmenlerin derslerini öğrencilerini daha aktif hale getirecek biçimde nasıl tasarlayabilecekleri konusunda deneyim kazanmaları hedeflenmektedir. Öğrenme akışı, eğitimci yazar Joseph Cornell tarafından geliştirilmiş dört aşamalı bir süreçtir. Bütün sınıfın enerjisini kullanarak çalışmanın basit ve etkili yoludur. Öğrenme akışı, öğrencilerin ilgisini dersin en başından itibaren yakalamanıza ve sürdürmenize yardımcı olur. Böylelikle sınıf içindeki disiplin problemlerinin azaltılmasına veya tamamen ortadan kaldırılmasına olanak sağlar. Dört aşamadan oluşan bu süreç, bütün derslerin planlama ve uygulama adımlarına uyarlanabilir. Öğrenme akışında dört aşama şöyle sıralanır: Aşama 1: Merak Uyandırma Öğrencilerin, öğrenmeye ilgi duymalarını sağlama ve dikkatlerini artırma. Aşama 2: İlgiyi Odaklama Öğrencilerin, dikkatini işlenecek konuya / içeriğe odaklama. Aşama 3: Öğrenme Deneyimi Öğrencilerin, işlenecek konuyu / içeriği derinlemesine deneyimlemesini sağlama. Aşama 4: Deneyimin Paylaşımı Öğrencilere, öğrendiklerini anlamlı bir şekilde ifade etme / yansıtma fırsatı sağlama. “Sınıf Yönetiminde Akış ve Ritmin Sürekliği” çalıştayı Öğretmen Akademisi Vakfı tarafından yürütülen “Öğrenen Lider Öğretmen” programının konu başlıklarından biridir. Programın bütününde İletişim Becerileri, Sınıf Yönetimi ve Ölçme Değerlendirme konuları yer almaktadır. Bu çalıştayda öğretmenler derslerindeki akış ve ritmin sürekliliğini sağlamada kullanabilecekleri yöntemleri deneyimleyecek ve kendi ders tasarımlarını yapacaklardır. SORGULAMA TEMELLİ BİLİM UYGULAMALARI: SIMPLE COMPLEX SCIENCE (YALIN KARMAŞIK BİLİM)Özet: <Düşünmeyi tetikleyen en önemli araç sorgulama, bilimin konusu doğayı anlamamıza yardımcı olur. Sorgulama Temelli Bilim Eğitimi (STBE)’nin resmi olarak eğitim programlarında yer almasını sağlayan kişi Prof. Dr. Leon Lederman’dır. John Dewey’in “yaparak öğrenme” felsefesi doğrultusundaki bilim eğitimi düşüncesinin ışığında, Lederman STBE’ni uygulamaya başlamış ve dünyaya duyurmuştur (TÜBA, 2009). Öğrenciler STBE de tıpkı bir bilim insanı gibi doğayı ve olguları anlamaya çalışırlar. Sorgulama sürecinde birey veri toplama, bilimsel süreç, eleştirel düşünme, iletişim kurma, bağımsız ve işbirlikli öğrenme becerilerini aktif hale getirir. Herhangi bir etkinliği STBE anlayışıyla gerçekleştirmek için standart yöntem tanımlamanın ya da belirli aşamaları içeren genelleyebilir bir akış planı sunmanın ötesinde, öğrencilerin sorgulama sürecine odaklanılmalıdır. Temelde her öğrenci sorgulama yetisine sahiptir. STBE öğrencide var olan bilgi ve beceriyi sorgulama sürecine aktarmasını hedefler. Bu aktarım öğretmen ve öğrencinin deneyim ve tecrübeleri doğrultusunda ve öğrencinin sorgulamayı içselleştirdiği ölçüde derinleşir. Günümüzde bir öğretmenin ders hazırlığı sürecinde konusuna uygun bilimsel bir etkinlik veya deney bulabilmesi artık çok kolaylaştı. Pek çok program basılı veya elektronik olarak bu hizmeti öğretmenlere sunmaktadır. Ancak öğrencilerin bu deneyleri basit malzemeler eşliğinde, açıklamaları takip ederek gerçekleştirmesi veya öğretmenin rehberliğinde sırası ile uygulaması öğrencilerin bilimsel düşünme becerilerinin geliştirildiği anlamına gelmez. Öğrencinin etkinliklere katılıyor ve etkinlikleri yapıyor olması da aktif bir bilim eğitimi gerçekleştiriliyor demek değildir. Burada asıl önemli olan öğretmenin etkinliği hazırlama ve gerçekleştirme sırasında izleyeceği stratejilerdir. Ne olursa olsun unutulmamalıdır ki bir etkinlik sadece öğrencilerin sorgulama ve deneyimlerine hizmet eden bir araçtır. Asıl önemlisi etkinlik sırasında öğrenciler arasındaki diyalog ve tartışmalar ile sorgulamanın desteklenmesidir. Bu anlayış ile mevcut çalıştayın amacı ilkokul öğretmenlerimize güncellenen fen bilimleri dersi öğretim programı içeriği ile uyumlu sorgulama temelli bilim uygulamalarını, etkileşimli atölye çalışması olarak sunmaktır. Bilindiği üzere güncellenen program bilgi, beceri, duyuş ve fen-teknoloji-toplum-çevre olmak üzere dört temel çerçevede şekillenmiştir (Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, 2013 s.1). Bu kapsamda bilgi düzeyindeki her bir konu için tasarlanmış deneyler/etkinlikler programın diğer tüm çerçevelerine sadık kalınarak sorgulama temelli bilim uygulamaları olarak çalıştayda paylaşılacaktır. Çalıştayda ortalama 30 katılımcıya ulaşmak hedeflenmiştir. Bir buçuk saati kapsayan bu kısa eğitimde amaç katılımcıların öğretim sürecine hem zihinsel hem de pratik aktif katılımlarını sağlamaktır. Bilim eğitiminin sorgulama ile gerçekleştirilmesi buna imkân sağlamaktadır. Sorgulama temelli bilim eğitiminin genel hedefi “Hiç kimse her şeyi öğrenemez; fakat herkes öğrenmeyi öğrenebilir” düşüncesini benimseyerek bireye öğrenme becerisi ve öğrenmeye karşı olumlu tutum geliştirmesini sağlamaktır. Tüm etkinliklerin “Simple Complex Science-Yalın Karmaşık Bilim” çatısı altında toplamamızın nedeni, bilimin karmaşık algılanan konularının basitleştirilmeden sade ve bilimin doğasına uygun anlaşılır aktarılmaya çalışılmasıdır. Sözlü bildiri TEZ YAZIMI VE BİLİMSEL ÇALIŞMALARIN RAPORLAŞTIRILMASINDA ENDNOTE X7 KULLANIMIÖzet: <Eğer yüksek lisans veya doktora tezi hazırlıyorsanız ya da makale veya rapor yazıyorsanız ve bunları MicroSoft (MS) Word ile hazıtlıyorsanız ve bir tane atıf programı kullanmıyorsanız surekli referans/kaynakça listesinde kayboluyorsunz demektir. Referansları atıf sistemine göre kaynakçada belirlemek, metin içerisindeki çoklu referansları bir düzen içerisinde belirtmek neredeyse tezi veya raporları yazamktan daha fazla enerji almaktadır. Halbuki referans listelerini araştırmcının yerine hazırlayan programların sayısı gittikçe artmaktadır. Bu programların arasında en fazla kullanılanı Endnote’dur. Peki Endnote nedir; EndNote kişisel bilgi veritabanınızı oluşturarak, bibliyografik bilgileri (örneğin makaleleri, kitapları, dergileri, katalogları, görsel verileri vb.) saklamanıza, düzenlemenize, taramanıza, paylaşmanıza olanak sağlayan ve makale yazım sürecinizde 6.000’in üzerindeki dergi stiliyle metin içi atıf ve referanslarınızı biçimlendirebileceğiniz web tabanlı özel bir referans hazırlama programıdır. Referans programının olması yanında başka bir özelliği de bulunmaktadır. Dergi sistemlerine yakın zamanda Endnote ile hazırlanan makaleler yüklenmesi yaygınlaşacaktır. X6 versiyonu ile birlikte içerisinde dergilerin şablonlarınıda bulundurmaya da başlamıştır. Bu şablonlar üzerinde hazırlanan raporlar dergilerin istediği başlıkları içerisinde barındırmakta ve sisteme yüklendiğinde tek bir dosya ile bütün makalenin bölümlerini sistem algılayabilmektedir. Endnote her bir çalışma için ayrı bir “kütüphane” oluşturma imkanı vermektedir. Bunun anlaması ise tezinin için ayrı makaleniz için ayrı referans listeleri oluşturabilirisiniz. Bunun yanında ayrı olan bu listeleri tekrar birleştirme imkanı sunmaktadır. Bu çalıştay ilk hedeflenen Endnote X7’de el ile referans hazırlama çalışmasını yapmaktır. Daha sonra referansları online olarak edinme çalışması yapılacaktır. Neredeyse bütün akademik veri tabanlarında (Google Scholar’da dahil) referans programları için hazırlanmış makalelerin bilgileri bulunmaktadır. Bu programları kullanmayan araştırmacılar bu özelliğini bilmemektedirler. Çalıştayın amaçlarından birisi ise anılan özellikleri kullanarak programda online referans ekleme çalışması yapmaktır. Çalıştayın bir başka amacı ise programın MS word ile kullanımı olacaktır. Cite While You Write özelliği ile Microsoft Word de atıf, şekil ve tablolar dizini oluşturabilirsiniz. Siz makalenize referans, şekil ve tablo eklediğinizde listeleri otomatik olarak oluşturulur ve sunulan 6.000’in üzerinde dergi formatında düzenleme imkanı sağlar. Hazır Microsoft Word dergi şablonları ile yayımcılar tarafından istenen makale formatları konusunda da size kolaylık sunacaktır. Bütüncül bakış açası ile çalıştayda şu kazanımların gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır; Atıf nedir?, Tez ve Makalelerde bibliyografya (kaynakça) oluşturma, EndNote nedir?, Kişisel bibliyografik veritabanı oluşturma, Manuel veri girişi (Referans kaydı oluşturma), Referans kaydı import seçenekleri (direct export, import filtreleri ve pdf import), Kişisel EndNote veritabanlarını düzenleme ve yönetme (seçme, sıralama, arama, taşıma, güncelleme), EndNote ile makale yazımı (atıf yapma, referans listesi oluşturma, farklı dergi formatları için düzenleme…) Sözlü bildiri YARATICI ÇOCUK YARATICI BEYİN “ÇÖP ADAM SENDROMUNDAN NALBUR ÖĞRETMENE”Özet: <Toplumların ilerlemesini sağlayan tüm buluşlar ve keşifler, yaratıcı düşünmenin, yaratıcı sorun çözmenin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlığın ve toplumların geleceği, yaratıcı insanlara ve onların yaratıcılığının ürünü olarak ortaya çıkan orijinal ve üstün inovatif yapıtlara ve araçlara bağlıdır. Yirmi birinci yüzyıldaki değişimler de, bireylerden beklenen yetkinlikleri doğal bir şekilde değiştirmektedir. Eğitim sistemi de bu değişimlerle paralel olarak bu çağa uygun becerileri kazanmaları için, öğrencilerde yaratıcı ve inovatif bir anlayışı oluşturmak zorundadır. Bu anlayışın oluşmasında, eğitim-öğretim sürecinin baş aktörü olan öğretmenlerin ağırlıklı rolünün olduğu önemli bir gerçektir. Dolayısıyla, öğretmenlerin eğitiminde ve yetiştirilmesinde, yaratıcılık ve inovasyon kavramlarının önemi artmaktadır. Öğretmenlerin, öğrencilerinin yaratıcılık gelişimini destekleyebilmeleri için, her şeyden önce kendilerinin yaratıcılık potansiyellerinin farkına vararak yaratıcılıklarını geliştirmeleri, bu alanda bilgi ve deneyim sahibi olmaları gerekmektedir. Öğretmenler sınıflarında yaratıcı ve inovatif yöntemler kullanarak, sahip oldukları donanım ve yetkinlikler ile “rol model” olarak öğrencilerinin bu becerileri kazanmalarını sağlayabilirler. “Çöp Adam Sendromundan Nalbur Öğretmene” başlıklı çalıştay Öğretmen Akademisi Vakfı tarafından yürütülen Yaratıcı Çocuk Yaratıcı Beyin eğitiminin içindeki “sınıfta yaratıcılık ve yaratıcı düşünme stratejileri” konularında öğretmenlerin öncelikle kendi potansiyellerini keşfetmeleri ardından öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirmeleri için nasıl yöntem ve teknikler kullanabileceklerine dair uygulamaları ve örnekleri içermektedir. Eğitimin bütününde ise; yaratıcılık ve yaratıcı düşünmeye ilişkin temel kavramlar, kişisel yaratıcılık potansiyelimiz, öğrenme biçimlerinin yaratıcılık üzerindeki etkisi, yaratıcılık gelişimi için kullanılabilecek teknikler ve yaratıcı ders planı tasarlama konularında farkındalık kazandırmak amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri YARATICI DRAMAYLA İLK OKUMA YAZMA ÖĞRETİMİNE MERHABAÖzet: <Yaratıcı drama doğaçlama, rol oynama vb. tiyatro ya da drama tekniklerinden yararlanılarak, bir grup çalışması içinde, bireylerin bir yaşantıyı, bir olayı, bir fikri, kimi zaman bir soyut kavramı ya da bir davranışı, eski bilişsel örüntülerin yeniden düzenlenmesi yoluyla ve gözlem, deneyim, duygu ve yaşantıların gözden geçirildiği “oyunsu” süreçlerde anlamlandırılması, canlandırılmasıdır (San, 2002). Yaratıcı drama, katılımcıların merkezde olduğu ve onların yaşantılarından hareket edildiği bir süreçtir. Kişilerin yaşantılarından yola çıkılan bir süreç olması ve katılımcılarına yaşayan bir eğitim ortamı sunması bu sürecin önemli bir özelliğidir (San, 1995). Yaratıcı drama; yapısı, aşamaları ve özellikleriyle ilk okuma yazma öğretiminde kullanılabilecek etkili bir yöntemdir. Yaratıcı drama sürecinde katılımcılar bizzat aktif olarak katıldıkları etkinlikler yoluyla okuma-yazma becerilerini kazanabilir ve geliştirebilirler. Yaratıcı drama çalışmaları, dil becerilerinin geliştirilmesi için uygun eğitim ortamları yaratılmasını sağlar. Bu çalışmada, ilk okuma yazma öğretimi sürecinde yaratıcı drama yöntemiyle gerçekleştirilebilecek uygulamalara yer verilecektir. Uygulamalar, araştırmacı tarafından geliştirilmiştir. Çalışmada yapılacak uygulamalar, ses temelli cümle yönteminin aşamalarına yönelik olarak yaratıcı drama yönteminin ısınma/hazırlık, canlandırma ve değerlendirme/tartışma aşamaları kapsamında gerçekleştirilecektir. Bu bağlamda, ilk okuma yazmaya hazırlık, ilk okuma yazmaya başlama ve ilerleme ile bağımsız okuma ve yazma aşamalarına yönelik uygulamalara yer verilecektir. Böylece katılımcıların, ilk okuma yazma öğretiminde yaratıcı drama yönteminden nasıl yararlanabilecekleri konusunda uygulamaya yönelik bilgi sahibi olmaları ve yaparak yaşayarak deneyim kazanmaları sağlanacaktır. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
Sözlü bildiri İLKOKUL YILLARINDA EDİNİLEN ÇEVRE EĞİTİMİNİN ÜSTLENDİĞİ ROLÜN NESİLLERE GÖRE DAĞILIMIÖzet: <Çevre, abiyotik ve biyotik ya da bir başka deyişle canlı ve cansızların oluşturduğu kavramsal bir olgudur. Bu olguya karşı insanların bilincini, alışkanlıklarını ve davranışlarını iyi geliştirmesi gerekir. Bu gelişimin sağlanmasında birçok faktörün etkili olduğu çeşitli araştırmalar sonucunda belirlenmiştir. Bu faktörlerin insanların çevreye karşı bilincini, alışkanlıklarını ve davranışlarını ne ölçüde etkilediği, ne kadar etkilendiği ve nasıl etkilendiği konusunda araştırmalar hala devam etmektedir.Bu araştırmada ise eğitim hayatında edinilen çevreyi koruma bilinci, alışkanlıkları ve davranışlarının gelişmesinde öğretmen davranışlarının nesillere göre etki dağılımı araştırılmıştır. Bu kapsamda farklı yaşlardaki kadın ve erkeklerin katıldığı 54 kişilik bir gruba anket ve mülakat tekniği uygulanmış, verilen cevaplar analiz edilerek belirli yargılara ulaşılmıştır.Yaklaşık otuz altı yıl öncesi ve sonrasında eğitim gören kişilerin çevreyi koruma alışkanlıklarının arasında büyük farklılıklar olduğu belirlenmiştir. Otuz altı yıl öncesinde eğitim gören kişilerin çevreyi koruma amaçlı yapılan eylemleri bir sosyal sorumluluk ve boş zamanları değerlendirme etkinliği olarak gördükleri, öğretmenleri tarafından çevreyi koruma amaçlı verilen çöp toplama eylemini karşı gelmeden ve hatta mutlu hissederek yaptıkları belirlenmiştir. Öğretmenlerinin ise boş derslerinde çevreyi koruma amaçlı etkinlikler yaptırdığı ve çevreye verilen bir zararın hem kendilerine hem de dünyaya büyük zararlar verdiğini anlattığı ortaya çıkmıştır. Bu kişilerin şuanda yere atılan bir kağıt parçasına bile tahammülleri olmadığı, atanı gördüklerinde uyardıkları ve kendileri atmasa dahi yere atılan her çöpü alma girişiminde bulundukları belirlenmiştir. Otuz altı yıl sonrasında eğitim gören kişilerde ise bu durumun tam tersi özellik gösterdiği, kişilerin çevreyi koruma amaçlı yapılan eylemleri sosyal sorumluluk olarak bildikleri fakat bazı durumlarda çevreyi koruma amaçlı yapılan eylemleri bir tür ceza olarak algıladıkları ortaya çıkmıştır. Bu ikinci kısma ait öğretmenlerin ise çevreyi koruma bilincini öğrencilerine öğrettikleri fakat okula geç kalan, sınıfta ve sırada gürültü yapan öğrencilere çevreyi koruma etkinliği olarak bilinen çöp toplama eylemini yaptırdığı ortaya çıkmıştır. Çöp toplama eylemini ceza olarak gören kişilerin şuan da yanlarında çöp kutusu bulunsa bile çöplerini yere attıkları, yerden çöp alan bir kişiyi gördüklerinde o kişiye suç işlemiş gözüyle baktıkları ve hatta atanı uyarmak yerine yerden çöp alan kişilerle alay ettikleri belirlenmiştir. Araştırma sonucunda insanların eğitim hayatında edindikleri çevreyi koruma bilincinin, alışkanlıklarının ve davranışlarının gelişmesinde öğretmen davranışlarının kişisel, sosyal, psikolojik gibi daha birçok alanda büyük etkisi olduğu ön görülmüştür. ÖĞRETİM ELEMANLARININ ÇEVRE BOZULMASINA YÖNELİK ÖNERİLERİ VE GÜNDELİK YAŞAM PRATİKLERİ: MSKÜ ÖRNEĞİÖzet: <Sanayileşme süreciyle birlikte artan kirliliğin yol açtığı çevre bozulmalarının farkına varılması 1950’li yıllarda Londra’da hava kirliliğinden insanların ölmeye başlamasıyla olmuştur. 1970’li yıllarda çevre bozulmalarının önlenmesi ve ekosistemlerin korunması gerektiği fikri önem kazanmıştır. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere paralel olarak hayatımız kolaylaşırken ortaya çıkan atıklar gittikçe çevreyi daha çok kirletmektedir. Birey olarak yaptığımız davranışlar doğrudan veya dolaylı olarak, daha çok atık oluşması, daha fazla karbondioksit salınımı, ekosistemlerin tahrip edilmesi gibi birçok çevre sorununa yol açmaktadır. Yaşadığımız toplumun bir üyesi olarak gündelik yaşam uygulamalarının çevreyi daha az kirletme ve koruma özelliğinin olması önem arz etmektedir. Bu çalışma ile topluma yön veren üniversite öğretim elemanların çevre bozulmalarına yönelik çözüm önerilerini ve gündelik yaşam pratiklerini belirlemek amaçlanmaktadır. Çalışma, betimsel türde araştırma olup, 2017 Eğitim-Öğretim Yılı Bahar Yarıyılında MSKÜ öğretim elemanları üzerinde yürütülmüştür. Veriler, katılımcılar üzerinde uygulanan “Öğretim Elemanlarının Sürdürülebilirlik Profili” isimli görüşme formunun “Çevre Bozulması ile Baş Etme Yolları” ve “Gündelik Yaşam Pratikleri” alt bölümüyle ilgili kısımdan toplanmıştır. Araştırmacılar tarafından geliştirilen, “Öğretim Elemanlarının Sürdürülebilirlik Profili” görüşme formu, “demografik değişkenler”, “çevre bozulması algısı”, “çevre bozulması ile baş etme yolları” ve “gündelik yaşam pratikleri” bölümlerinden oluşmaktadır. Görüşme formu, önce pilot uygulamadan geçirilmiş; arkasından Açımlayıcı Faktör Analizi (AFA) testi ile kapsam geçerliği test edilmiştir. Buna göre, madde yük değeri düşük olanlar görüşme formundan atılarak kapsam geçerliği sağlanmıştır. Ayrıca, görüşme formunun her bir alt bölümünün ayrı ayrı Cronbach Alpha değerlerine bakılmış ve güvenirlik katsayısının yeterli olduğu anlaşılmıştır. Çalışmaya konu olan “Çevre Bozulması ile Baş Etme Yolları” alt bölümü, çevre bozulmasının ortadan kaldırılmasına ilişkin önerileri içeren beşli likert tipi yargı ifadelerinden oluşmaktadır (N: 16). “Gündelik Yaşam Pratikleri” alt bölümü ise çevre dostu yaşam pratiklerini ne ölçüde sergilediklerine karşılık gelen beşli likert tipi ifadelerden oluşmaktadır (N: 12). Toplanan veriler, SPSS bilgisayar ortamında uygun istatistiksel testlerle analiz edilmiştir. Bu kapsamda, ilgili alt bölüme ilişkin veriler betimsel istatistiksel tekniklerle ortalaması hesaplanmıştır. Ayrıca, katılımcıların çevre bozulmasına yönelik önerileri ve gündelik yaşam pratikleri ile çeşitli demografik değişkenleri arasındaki korelasyona bakılmıştır. Katılımcılarının çevre bozulmasına yönelik önerileri ile gündelik yaşam pratikleri arasındaki ilişki Pearson korelasyon katsayısı ile incelenmiştir. Araştırma sonucunda, öğretim elemanlarının genel olarak çevre bozulması ile baş etmeye yönelik çözüm önerilerine katıldıkları; ancak gündelik yaşamlarında sürdürülebilir pratikleri sergilemeye mesafeli oldukları belirlenmiştir. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ELEMANLARININ ÇEVRE BOZULMASINA YÖNELİK ALGILARI: MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: <Kirlilik, küresel ısınma, biyolojik çeşitlilik kaybı v.b. türde sorunlarla kendini gösteren çevre bozulması günümüzün en öncelikli küresel olgusu haline gelmiş durumdadır. Çevre bozulması ile baş edilebilmesi, her şeyden önce bütün yönleriyle doğru şekilde algılanmasına bağlıdır. Çevre bozulması algısı, ekolojik farkındalığın öncelikli göstergesi olduğu için önem arz etmektedir. Buradan hareketle çalışmada, üniversite öğretim elemanlarının çeşitlik demografik özelliklerine göre çevre bozulmasına yönelik algılarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma, betimsel türde araştırma olup, 2017 öğretim yılı bahar yarıyılında MSKÜ öğretim elemanları üzerinde yürütülmüştür. Veriler, katılımcılar üzerinde uygulanan “Öğretim Elemanlarının Sürdürülebilirlik Profili” isimli görüşme formunun “Çevre Bozulması Algısı” alt bölümüyle ilgili kısımdan toplanmıştır. Araştırmacılar tarafından geliştirilen, “Öğretim Elemanlarının Sürdürülebilirlik Profili” görüşme formu, “demografik değişkenler”, “çevre bozulması algısı”, “çevre bozulması ile baş etme yolları” ve “gündelik yaşam pratikleri” bölümlerinden oluşmaktadır. Görüşme formu, önce pilot uygulamadan geçirilmiş; arkasından açımlayıcı faktör analizi (AFA) testi ile kapsam geçerliği test edilmiştir. Buna göre, madde yük değeri düşük olanlar görüşme formundan atılarak kapsam geçerliği sağlanmıştır. Ayrıca, görüşme formunun her bir alt bölümünün ayrı ayrı Cronbach Alpha değerlerine bakılmış ve güvenirlik katsayısının yeterli olduğu anlaşılmıştır. Çalışmaya konu olan “Çevre Bozulması Algısı” alt bölümü, çevre bozulmasına ilişkin beşli likert tipi yargı ifadelerinden oluşmaktadır (N: 9). Toplanan veriler, SPSS bilgisayar ortamında uygun istatistiksel testlerle analiz edilmiştir. Bu kapsamda, ilgili alt bölüme ilişkin veriler betimsel istatistiksel tekniklerle ortalaması hesaplanmış; arkasından her bir demografik değişken arasındaki korelasyon değerleri hesaplanmıştır. Ayrıca, alt bölümdeki her bir maddenin ayrı ayrı frekans ve yüzde değerleri belirlenmiş; arkasından aynı şekilde demografik değişkenlerle çevre bozulmasına ilişkin her bir madde arasındaki korelasyon düzeyi hesaplanmıştır. Genel olarak, öğretim elemanlarının çevre bozulmasına yönelik algılarının yaşanan çevre sorunlarıyla bağlantılı olduğu; kimi demografik değişkenler ile çevre bozulmasına yönelik algı arasında pozitif yönde korelasyon olduğu yönünde bulgulara ulaşılmıştır. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
Sözlü bildiri DİSİPLİNLERARASI BİR DİJİTAL EĞİTSEL OYUN GELİŞTİRME SÜRECİÖzet: <Bu çalışmanın amacı disiplinlerarası dijital eğitsel oyun geliştirme sürecinin değerlendirilmesidir. Bu kapsamda katılımcıların dijital eğitsel oyun öz-yeterlik düzeyleri belirlenmiş ve geliştirdikleri dijital eğitsel oyunlar değerlendirilmiştir. Karma araştırma modeline göre yürütülen bu çalışmada, 11 katılımcıdan nicel ve nitel yöntemlerle veri toplanmıştır. Dijital oyun tabanlı öğrenme modeline göre yürütülen disiplinlerarası dijital eğitsel oyun geliştirme eğitimi 14 hafta süresince uygulanmıştır. Katılımcıların eğitim öncesi ve sonrası Dijital Eğitsel Oyun Geliştirme Öz-Yeterlik ölçeği aracılığı ile öz yeterlik düzeyleri belirlenmiştir. Eğitim sonrası da araştırmacılar tarafından geliştirilen Dijital Eğitsel Oyun Değerlendirme rubriği aracılığı ile katılımcıların geliştirdiği dijital eğitsel oyunlar iki uzman tarafından değerlendirilmiştir. Yine eğitim sonunda katılımcıların eğitime ilişkin görüşleri yapılandırılmış görüşme formu aracılığı ile alınmıştır. Nitel verilerin analizinde içerik analizi ve nicel verilerin analizinde bağımlı grup t-testi ve pearson korelasyon katsayısı kullanılmıştır. Verilerin analizi sonucunda disiplinlerarası dijital eğitsel oyun geliştirme eğitiminin katılımcıların dijital eğitsel oyun geliştirme öz yeterlik düzeylerinde anlamlı bir fark yarattığı ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda katılımcıların geliştirdiği dijital eğitsel oyunlar ile dijital eğitsel oyun geliştirme öz-yeterlik düzeyleri arasında pozitif düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Eğitim sonunda katılımcıların çoğu dijital eğitsel oyun geliştirme eğitimine yönelik olumlu görüş belirtmişlerdir. Elde edilen tüm bu bulgular, disiplinlerarası dijital eğitsel oyun geliştirme sürecinin, oyun geliştiricilerin dijital eğitsel oyun öz yeterlik düzeylerini arttırdığını ve dijital eğitsel oyun geliştirme deneyimi bakımından etkili olduğunu göstermektedir. ENERJİ KAYNAĞI OLARAK ELEKTRİĞİN TÜKETİMİNDE FARKINDALIK OLUŞTURMAYA YÖNELİK BİR CİDDİ OYUN TASARIMI DESIGNING A SERIOUS GAME TO INCREASE THE AWARENESS IN CONSUMPTION OF ELECTRICITY AS SOURCE OF ENERGYÖzet: <Günümüzün genç bireyleri dünya kaynaklarının bugünün ve yarının tüketicileridir. Bu kaynaklardan kömür, elektriğin üretiminde en yaygın olarak kullanılan kaynaklardandır. Dolayısıyla bu bireylerde elektrik tasarrufuna yönelik istendik yönde farkındalık değişimi hem kömür kaynağını verimli kullanma hem de çevreyi kirletmeyi önleme durumlarına katkı sağlayabilir. Böylece kaynakların sürdürülebilirliğe katkı sağlaması açısından bu alanda yapılan çalışmalar önemlidir. Bu çalışmada, öğrencilerin elektrik tüketimine yönelik farkındalığın oluşturulması için ciddi bir oyunun geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç çerçevesinde oyunun hedefleri ve amaçları belirlenmiştir. Oluşturulan oyunun hikâyesi doğrultusunda oyun etkileşimi ve geribildirimleri tasarlanmıştır. Geliştirilen oyunda iki platform bulunmaktadır. Birinci platform oyuncunun, deposunda var olan kömürleri jeneratör kazanına atarak elektrik üretimi sağladığı ve böylece hayaletleri uzaklaştırdığı bölümdür. Deposundaki kömür bittiğinde oyuncu ikinci platforma geçmektedir. Bu platformda oyuncu ekran etkileşimiyle ocaktan kömür toplayabilmektedir. Kömür toplama süreci bu şekilde devam edebilmektedir. Hayaletlere ilk yakalanmasının ardından geri bildirimlerle kömür ocağındaki performansı ve elektrik tüketimi hakkında birebir gerçek verilere dayanarak hesaplamalarla bilgiler verilmektedir. Oyuncu bu bilgilerden çıkarımlar yaparak bu ekrandaki soruları yanıtlamaktadır. Her doğru yanıtın karşılığı deposuna kömür aktarmakla sonuçlanmaktadır. Ancak yanlış yanıtlarda ise tekrardan ilgili bilgi ekranına dönerek bilgi hatırlatılır, doğru yanıtı verilene kadar bu döngü devam eder. Bu süreçte öğrencide kaynakların tüketimi hakkında farkındalık oluşturulmaya çalışılmıştır. Çalışma ile enerji kaynakların kullanılmasına yönelik oyun Unity 3D oyun motoru ile geliştirilmiş ve Google Play marketine “Cansuyu Elektrik” adıyla yüklenmiştir. Pilot çalışmada öğrencilerin tepkileri duygusal ve bilişsel tepkiler olarak sınıflandırılabilir. Duygusal tepkilerde sırasıyla; hayaletlerden kaçmaları sırasında korkmaları, kömür toplama ortamında sakin olmaları, soru cevap bölümünde şaşırmaları söz konusudur. Bilişsel tepkiler ise öğrencilerin çoğunluğunun elektriği daha dikkatli kullanma söylemlerine yöneliktir. Gelecek çalışmalarda bu oyunun daha geniş gruplarla yapılması ve öğrencilerde enerji tüketimine karşı meydana gelen farkındalığın uzun dönem içerisinde takibi planlanmaktadır. Çalışma kapsamında öğrencilerin oyuna yoğun ilgi göstermelerinden dolayı diğer araştırmacılara bu alanda çalışmalar yapmaları tavsiye edilmektedir.
Sözlü bildiri 4.-5.-6. VE 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GÖÇ KAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFOR ANALİZİ YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: <Özet İnsanlığın var olduğu günden bu güne kadar göçlerde varlığını sürdürmüştür. İnsanlar var olduğu süre de varlığını devam ettirecektir. İlk insanların avcılık ve toplayıcılıkla hayatlarını devam ettirdikleri bilinmektedir. Bu dönemdeki insanlar topladıkları yiyecekler ve avladıkları hayvanların ihtiyaçlarını karşılama durumuna göre yer değiştirmektedir. İnsanların toprağı işlemeyi keşfetmesiyle beraber yerleşik hayata geçiş başlamıştır. Yerleşik yaşama geçmeye başlayan insanlar topluluklar halinde yaşamaya başlamış ve yerleşim alanları oluşmuştur. Yerleşim alanları zamanla büyümüş ve şehirler oluşmuştur. Böylelikle insanlarda toprak, vatan ve ülke anlayışı oluşmuştur. İnsanlar bazı nedenlerden dolayı topraklarını vatanlarını terk etmek durumunda kalmışlar ve bu durumu göç olarak isimlendirmişlerdir. Göç insanların belli nedenlerden dolayı yaşadıkları yerden ayrılarak, ülke içerisine veya ülke dışına gönüllü ya da zorunlu olarak yaptıkları yerleşme hareketidir. Kısaca yer değiştirme hareketi de denilebilir. Göçler insanlık tarihine çağ değiştirecek kadar etki etmiştir. Kavimler göçüyle birlikte ilk çağ sona ermiş ve ortaçağ başlamıştır. Kavimler göçü etnik yapıların değişmesine ve yeni milletlerin oluşmasına neden olmuştur. Özellikle Avrupa milletlerinin etnik yapılarının oluşumunda önemli etkileri olmuştur. Bunun dışında Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicret etmeleri Müslümanlar için tarihte yaşanmış önemli göçlerden biridir. Tarihte buna benzer birçok göç olayı yaşanmıştır. Bu göç hareketinin oluşmasına etki eden bazı nedenler vardır. Bunlar kıtlık, kuraklık, yangın, sel, deprem, toprak kayması gibi doğal nedenler; savaşlar, mübadeleler, etnik çekişmeler, ihtilaleler, iç isyanlar, terör olayları gibi siyasi nedenler; eğitim, hızlı nüfus artışı, dini sebepler, macera arama, kültürel farklar, sağlık hizmetleri gibi sosyal nedenler; iş imkânları, doğal kaynakların varlığı, geçim sıkıntısı, gelir dengesizliği, tarımda makineleşme gibi ekonomik nedenlerdir. Yapılan bu hareket eğer ülke içerisinde gerçekleşerek köyden köye, köyden kente, kentten kente veya kentten köye yapılıyor ise buna iç göç denir. Bu hareket ülkeden ülkeye yapılırsa dış göç ya da uluslararası göç olarak isimlendirilir. Mevsimlik olarak iş için yapılırsa mevsimlik göç ya da işçi göçü, kendi istekleri doğrultusunda yapılırsa gönüllü göç, istekleri dışında yapılırsa zorunlu göç olarak isimlendirilir. Yapılan bu çalışmanın amacı ilkokul 4. sınıf ve ortaokul 5-6 ve 7. sınıf öğrencilerin göç kavramına ilişkin algılarının metaforlar aracılığıyla belirlenmesidir. Bu araştırma, var olan durumu olduğu gibi ortaya koymayı amaçladığından betimsel nitelik taşımaktadır. Araştırmada elde edilen verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nitel araştırma yöntemleri kullanılmıştır. Çalışma grubunda yer alan öğrencilere göç kavramı ile ilgili algılarının ortaya konulması amacıyla veri toplama aracı olarak, 1 adet açık uçlu sorudan oluşan form kullanılmıştır. Ankette yer alan “göç …… gibidir, çünkü……” ifadelerinin katılımcılar tarafından tamamlanması istenmiştir. Ayrıca oluşturdukları bu metaforu resim ya da karikatürle ifade etmeleri de istenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 37 dördüncü sınıf, 37 beşinci sınıf, 46 altıncı sınıf, 80 yedinci sınıf öğrencisi olmak üzere toplam 200 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler üç aşamada analiz edilmiştir. Birinci aşamada, öğrencilerin,” göç” kavramı hakkında oluşturdukları metaforlar alanında uzman araştırmacı tarafından incelenmiştir. Bir metafor olmayan, birden fazla metafor üretilen, kullanılan metafor ile açıklama cümlesi uyuşmayan ve boş verilen çalışma kağıtları (50) araştırmadan çıkarılmak üzere işaretlenmiştir. Ardından metaforları içeren kâğıtlar numaralandırılarak liseleştirilmiştir. İkinci aşamada ise üretilen metaforların benzer özellikte olanları gruplandırılmıştır. Üçüncü aşamada ise bu gruplara ayrılan metaforlar, alanında uzman araştırmacı tarafından isimlendirilerek kategorize edilmiştir. Araştırma sonucunda göç kavramı ile ilgili toplam 57 adet metafor oluşturulmuştur. En fazla oluşturulan metaforlar 37 (%18,5) adet kuş, 31(%15,5) adet taşınmak, 19 (%9,5) adet gitmek, 19 (%9,5) adet leylektir. Genel olarak göç kavramı öğrenciler tarafından olumsuz metaforlarla ifade edilmiştir. Sözlü bildiri 7 VE 8. SINIF ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN KÜRESEL SORUNLARA YÖNELİK BİLGİ DÜZEYLERİ VE KAVRAM YANILGILARIÖzet: <Amaç Küresel sorunlar,gerek fiziki gerekse beşeri etmenlerle meydana gelmiş, çözülmediği takdirde gelecekte yaşanabilecek bir dünyanın olmadığı, boyutuyla ve etkisiyle dünyanın tamamını etkileyen devasa problemlerdir. Bunların bir kısmı günümüzün bir kısmı ise geleceğin küresel sorunlarıdır. Bu sorunların önlenmesi, çözümlenmesi ve geleceği değiştirmek de geleceğin büyükleri olacak öğrencilerimize düşmektedir. Bu yüzden öğrencilerimizin küresel sorunların farkında olup, bu sorunların çözümünde bireysel olarak üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları bilmesi gerekmektedir.Bu araştırmanın amacı; küresel sorunların daha fazla boy gösterdiği bu dönemde,küresel sorunlarla baş edebilme ve problem çözebilme durumları merak edilen,ortaokullarda öğrenim görmekte olan 7 ve 8. sınıf öğrencilerinin, küresel sorunlarla ilgili bilgi düzeylerini ve küresel sorunlar başlığı altındaki diğer kavramlara yönelik bilgilerini ve kavram yanılgılarını belirlemektir. Yöntem Araştırmamızda nitel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmamızın çalışma grubunu ise Ankara ilinin Kızılcahamam ilçesindeki bir ortaokul ve bir İmam Hatip Ortaokulu’nda öğrenim görmekte olan 112 7. sınıf ve 82 8.sınıf öğrencisi olmak üzere toplam 194 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır.Ölçek; öğrencilerden cevaplanması beklenen 6 açık uçlu soru ve 22 kavramdan meydana gelen iki bölümden oluşmaktadır. Ölçekte öğrenciler için hazırlanan açık uçlu sorular ve kavramlar literatür taraması ve Sosyal Bilgiler Programı incelenerek öğrencilerin seviyelerine uygun olarak seçilmiştir. Söz konusu olan konuyla ilgili hazırlanan ölçek, uzman görüşlerine sunularak, bazı değişikliklerle uygulamaya konulmuştur. Öğrencilerin açık uçlu sorulara verdikleri cevaplar içerik analizi ile,ilgili kavramlara verdikleri cevaplar ise “anlama”, “sınırlı anlama”, “yanlış anlama”, “cevap verememe” kategorilerine göre betimsel analiz yöntemiyle değerlendirilmiştir. Bulgular Araştırma kapsamında öğrencilere, iki kısımdan oluşan ölçeğin birinci kısmında, küresel sorunların ne olduğu, alınması gereken önlemlerin ve çözüm önerilerinin neler olabileceği kapsamında açık uçlu sorular sorulmuştur. Araştırmadan elde edilen verilerin analizi neticesinde araştırmaya katılan 25’i 7. sınıf ve 15’i 8. sınıf olan toplam 40 öğrenci sorulan açık uçlu soruların tamamına hiç cevap vermemiş ya da bilmiyorum diye cevap vermiştir. Bu durum araştırmaya katılan öğrencilerimizin % 20,61’inin konu hakkında hiçbir bilgisi olmadığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır.Bu öğrencilerimizden 21 kişi kavramlar kısmında sorulan “küresel” kavramına hiç bir şey yazmamış ya da bilmiyorum diye cevap vermiştir.Geri kalan kısmın 6’sı ise bu kavrama yönelik yanlış ya da alakasız bilgi vermiştir. Bu durum, öğrencilerin açık uçlu sorulara verdikleri cevapları olumsuz etkilemiştir. Öğrencilerimizin küresel sorunlar konusu kapsamındaki kavramlara yönelik bilgilerini ve kavram yanılgılarını belirlemek için kullanılan ölçeğimizin ikinci kısmında öğrencilerimize; küresel, sera gazı, iklim değişikliği, salgın, savaş, kıtlık, afet, israf, sivil toplum, mülteci, nüfus artışı gibi kavramlar sorulmuştur. Bu kısım ile yapılan analizlere göre ise öğrencilerin en çok boş bıraktığı ya da yanlış anlamlandırdığı kavramlar nükleer, kurum, küresel, küresel ısınma, sivil toplum, sera gazı,. ve en çok kavram yanılgısı yaşanan kavramlar ise sera gazı, nükleer, sivil toplum,…dur. Sonuç Araştırmaya katılan öğrencilerimizin % 20,61’inin küresel sorunlarla ilgili sorulan açık uçlu soruların tamamına hiç cevap vermemesinin sebebi, ikinci bölümde kavramlarla ilgili kısımda öğrencilere sorulan “küresel” kavramına yönelik hiçbir fikirlerinin olmamasının, açık uçlu sorulara verdikleri cevapları olumsuz etkilemesidir. Şöyle ki, öğrenciler küresel kavramının anlamını bilmedikleri için küresel sorunlarla ilgili sorulan açık uçlu sorulara cevap verememiştir sonucu varsayılmaktadır. Genel itibariyle, araştırmamıza katılan öğrencilerin geriye kalan kısmının, açık uçlu sorulara verdiği cevaplara göre yapılan analiz sonucu, öğrencilerin küresel sorunlara yönelik bilgi düzeyleri istenilen düzeyde olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerin kavramlara yönelik bilgilerinin ve yanılgılarının belirlendiği ikinci bölümde elde edilen verilere göre de genel olarak birkaç kavram haricinde, öğrencilerin söz konusu kavramları yeterince anlayamadıkları belirlenmiştir. Öğrencilerin bu kavramları birbiriyle karıştırdığı ve kavramlar hakkında bilimsel doğrulara uymayan birçok yanılgıya sahip oldukları görülmüştür. Ölçeğin geneline bakıldığında, ölçeğin ikinci bölümünün birinci bölüme göre daha çok doldurulduğu sonuçlar arasındadır. Sözlü bildiri COĞRAFYA DERSLERİNDE CBS (COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ)’NİN KULLANIMINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Günümüzde her alanda olduğu gibi eğitim alanında da hızlı bir değişim ve yenilenme hareketi yaşanmaktadır. Eğitim ortamlarında ki bu değişim özellikle öğretim ortamlarındaki yenilenmeyi de beraberinde getirmekte ve öğretim ortamları her geçen gün daha da modernleşmektedir. Bu değişim eğitimin yapısını değiştirmekle birlikte bireye ve bilgiye bakış açısını da değiştirmiştir. Artık bilgiyi sorgulamadan kabul eden, öğrenme sürecinde aktif olmayan bireyler yerine; aktif, sorgulama becerisi olan ve yeni durumlara uyum sağlayabilen bireyler yetiştirmek eğitimde öncelik haline gelmiştir. Bu önceliği sağlamaya çalışırken bilgi ve teknolojinin sunduğu imkânlardan yararlanmak gerekir. Burada öğretmenlere ve eğitimcilere önemli görevler düşmektedir. Teknolojik araçların eğitim ve öğretim sürecinde kullanılması, eğitimin amacına daha kısa sürede ulaşmasını sağlamakta ve eğitimin niteliğini artırmaktadır (Daban, 2001). Eğitim alanında yaşanan teknolojik gelişmeler temelde “nasıl öğretelim” sorusuna yanıt aramaktadır. Bununla birlikte çağdaş bir sınıf ortamı oluşturmak ve teknolojiden daha fazla yararlanmak konusunda öğretmenlere daha fazla sorumluluk düşmektedir (Aktepe, 2011). Bu nedenle öğretmenlerin farklı ders ve konularda konu ve derslerin özüne uygun olan modern araç-gereçleri ve teknolojiyi sınıf ortamlarında kullanabilme becerilerine sahip olmaları gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Eğitim sürecinde hemen hemen pek çok alanda teknolojiyi kullanmak mümkündür. Bu alanlardan birisi de coğrafya bilimidir. Çünkü coğrafya gerek konuları gerekse yapısı ile buna uygun bir bilim alanıdır. İnsanla doğa arasındaki etkileşimi inceleyen coğrafya, gelişen teknolojik imkânlarla farklı yöntem ve teknikleri de bünyesine almakta ve kullanmaktadır. Bu yöntemler sayesinde etki alanını daha da genişleterek bu sayede çağa uyum sağlamaktadır. Günümüzde teknolojinin coğrafya bilimine kazandırdığı en önemli yeniliklerden birisi de Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS)’dir (Değerliyurt ve Çabuk, 2015). CBS ile coğrafya derslerinin yürütülmesi aktif öğrenmeyi sağlamakta ve coğrafya derslerinin daha eğlenceli olmasına yardımcı olmaktadır (Artvinli, 2010). Ülkemizde 2005 yılında uygulamaya konulan ve daha sonraki yıllarda güncellemeler yapılarak yenilenen coğrafya öğretim programı incelendiğinde bireyi aktif kılan öğrenci merkezli yaklaşımları benimsediği görülmektedir. Bununla birlikte program, CBS gibi yeni teknolojilerin coğrafya derslerinde kullanılması gerektiğini vurgulamakta ve farklı kazanımlarda da CBS’nin kullanılmasını önermektedir. Bu araştırmanın amacı, coğrafya öğretmenlerinin coğrafya konularının öğretiminde CBS’yi kullanma durumları, neden kullanılması gerektiği, genellikle hangi konuların öğretiminde kullandıklarını ve CBS’nin kullanılmasına dair görüş ve düşüncelerini belirlemektir. Bu çalışma nitel bir araştırma olup, olgubilim deseniyle tasarlanmıştır. Çalışma, Bayburt şehir merkezinde farklı okullarda görev yapan 15 coğrafya öğretmeniyle yürütülmüştür. Çalışmada, öğretmenlerin CBS’yi kullanma durumlarına ilişkin araştırmacı tarafından geliştirilen yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmış ve elde edilen veriler içerik analiziyle çözümlenmiştir. Form iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde öğretmenlere ait kişisel bilgiler yer alırken, ikinci bölümde ise CBS ile ilgili öğretmenlerin görüş ve düşüncelerini ortaya koyan sorular yer almaktadır. Öğretmenlerin meslek süreleri incelendiğinde 1 ile 32 yıl arasında değiştiği görülmektedir. Öğretmenlere, lisansüstü eğitimlerinin olup olmadığı sorusu yöneltildiğinde ise sadece 2 öğretmenin lisansüstü eğitiminin olduğu diğer öğretmenlerin ise lisansüstü eğitimlerinin olmadığı saptanmıştır. Araştırma sonuçları incelendiğinde çalışmaya katılan 6 coğrafya öğretmeni CBS ile ilgili herhangi bir kurs, eğitim veya lisans dersi almadığını belirtmiştir. Öğretmenlerden sadece 2’si ise CBS ile ilgili özel eğitim aldıklarını ifade ederken, 1 kişi ise hizmet içi eğitim sürecinde CBS ile tanıştığını söylemiştir. Geriye kalan 6 kişi, CBS ile ilgili sadece lisans dersi aldıklarını belirtmişlerdir. Sonuçlar incelendiğinde öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun CBS’yi derslerinde kullanmadıkları saptanmıştır. CBS’yi kullanmama nedenleri arasında genelde nasıl kullanılacağı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları gözlenmiş, bununla birlikte yeterli imkân ve alt yapının olmadığına da vurgu yapılmıştır. Ancak öğretmenlerin tamamı CBS’nin coğrafya derslerinde kullanılması gerektiği konusunda hem fikir oldukları görülmüştür. Sözlü bildiri COĞRAFYA ÖĞRETİMİNDE GÜNCEL OLAYLARIN KULLANIMININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <İnsan ve onun yaşadığı çevre arasında sürekli bir etkileşim vardır. Bireyler, bulundukları çevre-ortam şartlarından ve bu ortamda meydana gelen olay ve olgulardan soyutlanamaz. Günümüzde bireylerin çevreleri ile uyumlu ve barışık yaşayabilmelerinin bir yolu da yakın ve uzak çevrede meydana gelen olayları iyi anlamak, analiz etmek ve bunları yorumlamaktan geçer. Bu nedenle eğitim sürecinde bireylere bu becerilerin kazandırılabileceği ortamlar oluşturulmalıdır. Örneğin öğretmenler, günlük yaşamdan gerçek örnekleri sınıflarına taşıyarak kendi müfredatları ile ilişkilendirip öğrencilerine farklı bakış açılarını kazandırabilirler. Coğrafya eğitimi, gerek içeriği gerekse konuları itibariyle yerel ve küresel ölçekte yaşamla iç içe olan ve güncel olayları da içerisinde barındırabilen bir disiplin alanıdır. Çünkü coğrafya dersleri ile güncel olaylar arasında karşılıklı nedensel bir bağ bulunmaktadır. Öğrenciler, hem coğrafi bilgilerin yaşamdaki karşılığının ne olduğunu anlayabilir, hem de gerçek yaşam örneklerinden sonuçlar çıkararak gelecek yaşamları için farklı perspektifler kazanabilirler. Bu bakımından eğitimin amacına ulaşabilmesi için öğretim sürecinde okul içi ve okul dışı yaşantıların bütünleştirilmesi, günlük yaşamdaki güncel ve bilimsel olayların sınıf ortamına taşınması ve bu olaylar üzerinden yola çıkılarak gelecek adına mantıksal çıkarımlar geliştirilmesi ve sonuçlar çizilmesi önerilir (Deveci, 2007). Eğitim sürecinde edinilen bilgi ve tecrübelerin kalıcı olması ve gerekli koşullarda kullanılabilmesi için bu bilgilerin günlük hayattaki olaylarla ilişkilendirilmesi önemlidir. Bu nedenle okul ortamında verilen eğitimin yaşama yönelik olmasında yarar vardır (Arın ve Deveci, 2008). Bu süreçte kazanılan bilgi ve beceriler (ör., problem çözme, yansıtıcı düşünme vb.) gerçek yaşamla ne kadar ilişkilendirilirse, o oranda öğrenmede kalıcılık sağlanmakta ve becerilerin yeni durumlara transferi kolaylaşmaktadır (Çoştu, Ünal ve Ayas, 2007; Smith, 1963). Genel eğitim sınıflarında güncel olayların kullanılması öğretimde kalıcılığı sağlamanın yanında (Deveci, 2007) öğrenme yaşantılarının doğallaşmasına ve zenginleşmesine katkı sağlar (Binbaşıoğlu, 2004). Sonuç olarak günümüz sınıflarında öğretmenlerin güncel olayların kullanımına dair araştırmalara belirgin oranda bir gereksinim vardır. Coğrafya öğretiminde güncel olay kullanımı değerli olmakla birlikte müfredat gereksinimlerine cevap verme açısından da önemli olduğu düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı, coğrafya öğretmenlerinin kendi branşlarına dair konuların öğretiminde güncel olaylara ne kadar ilgili olduklarını, güncel olay kaynaklarını, güncel olaylardan yararlanırken kullandıkları yöntem ve teknikleri, öğrencilere kazandırdıkları beceri ve değerleri belirlemektir. Nitel araştırma yöntemlerinden olgubilim deseniyle tasarlanan bu çalışma maksimum çeşitlilik örnekleme tekniğiyle belirlenen 15 coğrafya öğretmen ile yürütülmüştür. Katılımcı öğretmenler Bayburt il merkezinde bulunan ortaöğretim okullarında görev yapmaktadırlar. Öğretmenlerin mesleki deneyimleri 1 ile 10 yıl ve üzeri arasında değişmektedir. Öğretmenlere, lisansüstü eğitimlerinin olup olmadığı sorusu yöneltildiğinde sadece 1 öğretmenin ilgili alanda yüksek lisans derecesine sahip olduğu belirlenmiştir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin görüşlerini belirlemek amacıyla yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmış ve toplanan veriler içerik analizi tekniği ile çözümlenmiştir. Görüşme formu araştırmacılar ve ilgili alanda ve nitel araştırma teknikleri konusunda bir başka uzmanla işbirliği içinde hazırlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, bu çalışmaya dâhil olan bütün öğretmenlerin güncel olayları takip ettiği belirlenmiştir. Öğretmenlerin güncel olayları takip etme nedenleri arasında çoğunlukla coğrafya biliminin hayatın içerisinde mihver bir ders olarak görülmesi, öğrenciler açısından coğrafi bilgilerin kalıcılığının sağlanması ve coğrafi bakış açılarının kazandırılması ön plana çıkmıştır. Bununla birlikte öğretmenlerin güncel olayları takip etmede en çok yararlandıkları kaynaklar sırasıyla internet, haber ve bilimsel konular içerikli dergiler öne çıkmıştır. Öğretmenler, derslerinde kullandıkları güncel olaylar ile öğrencilere başta coğrafi sorgulama, harita okuma ve gözlem gibi coğrafi becerileri kazandırmayı hedeflemektedir. Ancak bu çalışmada, öğretmenlerin sınıflarında güncel olayların öğretiminde öğrenci merkezli uygulamalara gitmediği ve çoğunlukla da düz anlatım yoluyla öğrencilerine doğrudan bilgi ve beceriler aktardığı belirlenmiştir. Son olarak öğretmenlere coğrafya derslerinde hangi konuların öğretiminde güncel olaylara değindikleri sorulduğunda, öğretmenler tarafından en sık vurgulanan konular sırasıyla doğal afetler, nüfus ve yerleşme, iklim ve hava olayları, ekonomi ve tarım olarak belirlenmiştir. Bu çalışmanın bulguları ve literatürde yapılan atıflar bir bütün olarak ele alındığında, coğrafya derslerinde güncel olay kullanımının coğrafya dersi programının amaçlarının kazandırılmasında önemli bir rolü olduğu, bu sürecin öğrencilerin coğrafi becerilerinin gelişimini destekleyerek onların güncel olaylara yönelik ilgi, dikkat ve farkındalık düzeylerini artırdığı sonucuna varılmıştır. Coğrafya derslerinde güncel olay kullanımı gerek öğretmenler gerekse öğrenciler için faydalı ve etkili bir yaklaşım gibi gözükmektedir. Sınıflarında coğrafya dersi konularının öğrenim miktarını artırmak ve coğrafi bilgi ve becerileri geliştirmek isteyen öğretmenlere yapılacak en iyi öneri düzeye uygun, ilgi çekici ve müfredat konularıyla bağlantılı güncel olayları sınıfa taşıyarak öğrencilerin bunları eleştirel bir gözle değerlendirmeleri ve sonuçlar inşa etmelerine imkân sağlamasıdır. Sözlü bildiri COĞRAFYA ÖĞRETMEN ADAYLARININ “KAYAÇLAR” KONUSUNUN BAZI TEMEL KAVRAMLARINA İLİŞKİN BİLGİ DÜZEYLERİÖzet: <Bu araştırmanın amacı coğrafya öğretmen adaylarının “Kayaçlar” konusu ile ilgili bazı kavramlara ilişkin bilgi düzeylerini analiz etmektir. Araştırma 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar yarıyılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler ve Türkçe Öğretmenliği Bölümü Coğrafya Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören 2. sınıf öğretmen adayları ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma grubunda otuz üç coğrafya öğretmen adayı yer almaktadır. Çalışma “Jeomorfoloji Uygulama” dersi kapsamında yürütülmüştür. Bu amaçla “Kayaçlar” konusu içerisinde sıklıkla geçen temel kavramlar tespit edilmiştir. Öğretmen adaylarının görüşleri ile birlikte konu için temel oluşturan kavramlar “kayaç”, “kaya”, “mineral”, “taş” ve “element” kavramları olarak belirlenmiştir. Daha sonra coğrafya öğretmen adaylarının “kayaç”, “kaya”, “mineral” “taş”, ve “element” kavramlarına ilişkin bilgi düzeyleri bir soru formundan oluşan veri toplama aracı ile elde edilmiştir. Bu formun kapsam geçerliği araştırmacılar tarafından kontrol edilmiştir. Soru formunda 2 adet soru bulunmaktadır. İlk soru “kayaç”, “kaya”, “mineral”, “taş” ve “element” kavramlarının tanımlanmasının istendiği sorudur. İkinci soruda bu kavramları ifade eden ayrı ayrı şekiller çizilmesi istenmiştir. Bu soruda amaç tanımlamaların şekil ile desteklenmesini sağlamaktır. Araştırmadan elde edilen bulgular içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Soruları değerlendirmek amaçlı bir rubrik oluşturulmuştur. Araştırmacılar tarafından oluşturulan bu rubrikte her bir coğrafya öğretmenine ait olan cevaplar ve çizimler tam anlama, eksik anlama, cevapsız ve/veya yanlış anlama olarak derecelendirilmiştir. Coğrafya öğretmen adaylarına ait soru formları her bir araştırmacı tarafından ayrı ayrı ve bağımsız olarak analiz edilmiştir. Bu değerlendirmeden sonra uzlaşım katsıyı % 70 in üzerinde olacak şekilde söz birliği sağlanmıştır. Bulgular tablolar ile görselleştirilerek somutlaştırılmıştır. Çalışmanın bulgular kısmında ayrıca coğrafya öğretmen adaylarına ait çizimler kullanılarak, algılarına ilişkin ifadeleri görsellerle desteklenmiştir. Buna ek olarak coğrafya öğretmen adaylarının ifadelerinden alınan orijinal kesitler bulguları örneklendirerek somutlaştırmak amaçlı kullanılmıştır. Araştırma sonucu elde edilen bulgulara göre coğrafya öğretmen adaylarının “Kayaçlar” konusu ile ilgili “kayaç”, “kaya”, “mineral”, “taş” ve “element” kavramlarına ilişkin bilgi düzeyleri genel olarak “eksik anlama” ve “yanlış anlama” düzeyinde tespit edilmiştir. Kavramlar ayrı ayrı incelendiğinde bilgi düzeyleri değişiklik göstermektedir. Özellikle “element” ve “mineral” kavramlarının birbiri yerine kullanıldığı ve yeterli derecede tanımlanamadığı, başka bir ifade ile coğrafya öğretmen adaylarında “element” ve “mineral” kavramlarına ilişkin eksik ve yanlış bilgilerin yapılandığı söylenebilir. Genel olarak konuya ilişkin çizimler belirgin ve ayırt edici özellikleri yansıtamayıp, gerçekçi ve bilgiyi yansıtır nitelikte bulunmamıştır. Çizimler sonucu ortaya çıkan bu sonuçlara ek olarak öğretmen adaylarının genel olarak “kayaç” ve “taş” kavramını birbirinden farklı olarak algıladıkları ve kayaçların taşlara göre daha büyük olduğu bilgisinde oldukları ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak coğrafya öğretmen adaylarının “kayaç”, “kaya”, “mineral”, “taş” ve “element” kavramlarına ilişkin bilgi düzeylerinin çizim ve tanımlamalara dayalı olarak yeterli düzeyde olmadığı görülmüştür. Ayrıca coğrafya öğretmen adaylarının tanımlamaları örnekler ile destekleyemedikleri tespit edilmiştir. Araştırma sonunda bu kavramlarının öğretiminde çağdaş yöntem ve tekniklerin kullanılmasına yer ve önem verilmesi önerilmiştir. Ayrıca kavramlara özellikle yaşanılan çevreden örnekler gösterilerek bilginin öğretim ilkelerine uygun halde anlamlandırılması tavsiye edilmiştir. Buna ek olarak koleksiyonlar ve numunelerin etkili olacağı vurgulanmıştır. Yakın çevreye düzenlenebilecek araştırma inceleme gezilerinde; konunun somutlaştırılması, örneklendirilmesi ve coğrafya öğretmen adaylarının kendi numuneleri üzerinden “Kayaçlar” konusu ve kavramlarına ilişkin bilgiyi yapılandırmaları sağlanabilir. Teknoloji desteği ile animasyon ve çeşitli görseller ile bu faaliyetlerin desteklenmesi de öneriler arasında yer almaktadır. Sözlü bildiri COĞRAFYA “ÖZEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ” DERSİNE PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ ÖĞRENCİLERİ AÇISINDAN BAKIŞÖzet: <“Özel Öğretim Yöntemleri” dersi, eğitim-öğretim programı bakımından, oldukça önemli, ve alan eğitimi açısından temel bir ders niteliğindedir. Söz konusu ders Eğitim Fakülteleri Coğrafya Öğretmenliği programında öğrenim gören öğrenciler ile pedagoji formasyonu alan Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü mezunu veya son sınıf öğrencileri için zorunlu olarak ön görülmektedir. Bu araştırmanın amacı Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programı Coğrafya Öğretmenliği alanında öğrenim gören öğrencilerin “Özel Öğretim Yöntemleri” dersine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu amaç kapsamında Çankırı Karatekin Üniversitesi Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programı Coğrafya Öğretmenliği alanında öğrenim gören 52 öğrenci çalışmanın araştırma grubunu oluşturmaktadır. 2015-2016 eğitim öğretim yılında gerçekleştirilen çalışma “Özel Öğretim Yöntemleri” kapsamında eğitim öğretim faaliyetlerinin tamamlanmasının ardından geçekleştirilmiştir. Böylece öğrencilerin sorulara verecekleri cevapların daha bağımsız olacağı düşünülmüştür. Bu şekilde bir dönem boyunca “Özel Öğretim Yöntemleri” dersinde eğitim alan öğrencilerin ders ve derste yaşanan süreçlere ilişkin görüşleri alınmıştır. Bu bağlamda araştırma nitel yaklaşımla dizayn edilmiştir ve tarama modelindedir. Araştırmacılardan birinin eğitim öğretim faaliyetlerini yürüttüğü grup araştırma grubu olarak seçilmesinin araştırmanın güvenirliğini arttırdığı düşünülebilir. Veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu ve yarı yapılandırılmış sorulardan oluşan bir form kullanılmıştır. Soruların kapsam geçerliği araştırmacılar ve araştırmacıların dışında bir öğretim elemanı tarafından kontrol edilerek sağlanmıştır. Yarı yapılandırılmış formdan daha sağlıklı veriler elde etmek amacıyla katılımcılara yeterli süre tanınmıştır. Çalışmadan elde edilen veriler “içerik analizi” ile çözümlenmiştir. Bu çözümlemeye ait çıktılar ise tema ve kodların ön plana çıktığı bir şema şeklinde bulgular kısmında verilmiştir. Bulguların güvenirliğini artırmak için, diğer araştırmacı tarafından da bağımsız şekilde kodlanan sonuçlar karşılaştırılmıştır. Buna göre birbiri ile uyumlu kodlamaların yapıldığı görülmüştür. Bu şekilde, kodlamaların ön yargı ve yanlış anlamadan uzak, ortak bir bakış açısına göre yapılması sağlanmıştır. Kodlar arasındaki ilişkilerin ana hatları belirlenerek, temalar oluşturulabilmesi için araştırmacıların fikir birliğine ulaşması gözetilmiştir. Herhangi bir tema altında yer alan kodların, farklı temalara ait kodlardan uzak olmasına dikkat edilmiştir. Araştırma sonucunda Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programı Coğrafya Öğretmenliği alanında öğrenim gören öğrencilerin “Özel Öğretim Yöntemleri” dersine ilişkin görüşleri bazı temalarda birleştirilebilir nitelikte benzerlik göstermiştir. Örneğin bu dersin gerekliliği ifade edilirken; öğretmen adayına yönelik, öğrenciye yönelik, sınıf yönetimine yönelik ve hayata yönelik vb kazanımlar sağladığına dair görüş belirtilmiş ve araştırmacı tarafından söz konusu başlıklarda temalara ayrılmıştır. Araştırmaya katılanlar bu ders kapsamında en önemli kazanımlarının ‘bilmenin öğretebilmek için yeterli olmadığını’ anlamak olarak yansıtmışlardır. Ayrıca öğretmenlik mesleğinin düşündüklerinden daha zor olduğu ve kompleks ilişkiler içerdiğini fark etmişlerdir. Yapılan uygulamalarda sınıf yönetimi, zeka alanları, konu bütünlüğü, kavram yanılgıları gibi çok farklı faktörlerin etkisini ve kendi içindeki ilişkileri fark analiz etmişlerdir. Katılımcılar; dersi etkili, eğlenceli hale getirebilmek, öğrenci merkezli bir eğitim öğretim ortamı sağlayabilmek, sınıf hakimiyetini arttırarak özgüvenlerinin gelişmesine katkıda bulunmak için bu dersi oldukça önemli bulmaktadırlar. Buna ek olarak katılımcılar “Özel Öğretim Yöntemleri” dersi kapsamında kazanılanların yeri geldiğinde bireyselleştirilmiş öğrenme ortamları hazırlamada veya yeri geldiğinde iş birlikli öğrenme dizaynında kullanılabileceğini belirtmişlerdir. Dersi planlarken farklı zekâ alanlarını dikkate alarak geliştirecekleri uygulamalarla öğrencilerin ilgi istidat ve kabiliyetlerini gözetip geliştirebileceklerini ifade etmişlerdir. Literatür incelemesinde ülkemizde pedagojik formasyon eğitimine ilişkin yapılan çalışmaların niteliksel ve niceliksel olarak genel bir bakış sağladığı görülmüştür. Bu çerçevede çoğunlukla mesleğe ilişkin görüşlerin alındığı veya tutumun incelendiği çalışmalar karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu sebeple bu araştırma çeşitli branşlar bazında yapılacak çalışmalar adına atılacak adımlardan biri olma özelliği taşımaktadır. Sözlü bildiri FARKLI BEŞERİ BÖLGELERDE YAŞAYAN ÖĞRENCİLERİN ÇİZDİKLERİ RESİMLERE YANSITTIKLARI KÜRESEL SORUNLARÖzet: <Küreselleşen dünya birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Hızlı nüfus artışı, dünyadaki kaynakların dengesiz dağılışı, insanların doğada oluşturduğu tahribatlar birçok soruna kaynak teşkil etmekte ve giderek artan sayıda problemle insanları karşı karşıya getirmektedir. Günümüz dünya sorunları ile gündelik hayatta sık sık karşılaşılsa da bu sorunlar karşısında farkındalık oluşturma ve bunlara çözüm yolları arama konusunda yetersiz kalınmaktadır. Oysa ki son dönemlerde dünya sorunları ve özellikle çevre ile ilgili sorunlar gündemi sıklıkla meşgul etmektedir. Tüm dünyayı ilgilendiren bu konu çocukların da gündemindedir. Savaş, kıtlık, şiddet, yoksulluk gibi hayatlarını doğrudan ya da dolaylı yoldan etkileyen birçok sorunun farkındadırlar ve gelecekle ilgili kaygılanmaktadırlar. Çocuklar çoğunlukla medya sayesinde dünya sorunlarıyla tanışmaktadır. Ancak dünya sorunlarıyla ilgili doğru bilgilere ulaşmaları ve bu sorunlara çözümler üretmelerinde eğitim kurumlarının rolü göz ardı edilemez. Küresel sorunları çözebilmenin yolu bu sorunlara farkındalık yaratmaktan geçmektedir. Bu farkındalığın oluşturulmasında ise eğitim önemli yer tutmaktadır. Unutulmamalıdır ki içinde yaşadığı dünyayı tanıyan, sorunların farkında olan ve bu sorunlara çözümler üreten vatandaşlar yetiştirmek eğitimin önemli amaçlarından birisidir. Ortaokul düzeyinde bu amacın gerçekleştirilmesinde, Sosyal Bilgiler dersi önemli görev üstlenmektedir. Sosyal Bilgiler dersinin, programda küresel sorunlar olarak adlandırılan günümüz dünya sorunları hakkında öğrencileri bilgilendirme, bu sorunlara karşı duyarlılık kazandırma gibi amaçları vardır. Bu sayede öğrenciler küresel sorunların çözümünde ve gerekli önlemlerin alınmasında aktif vatandaşlar olarak sorumluluk sahibi olacaklardır. Sosyal Bilgiler dersi öğretim programına bakıldığında, küresel sorun kavramının 6. sınıfta giriş ve 7. sınıfta geliştirme düzeylerinde kazandırılmasının amaçlandığı görülmektedir. 6. Sınıf öğretim programında küresel sorunlar ve bu sorunlara yönelik farkındalık geliştirme anlamında doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesi, doğal afetler, çevre sorunları, insan hakları ihlalleri, teknolojik gelişmeler ve bunların doğurabileceği sorunlar gibi konular üzerinde durulmaktadır. 7. Sınıfta ise daha önceki yıllarda vurgulanan bölgesel sorunların ötesine geçilerek daha çok küresel sorun kavramı, küresel sorunlarla ilgili uluslararası kuruluşlar ve çalışmaları, küresel sorunlara ait önlemler ve çözüm önerileri konularını öğrenmelerine yönelik kazanımlar eklendiği görülmektedir. Bu yüzden Sosyal bilgiler derslerini alan öğrencilerin küresel sorunlarla ilgili bilgi sahibi oldukları düşünülmektedir. Literatürdeki çalışmalara bakıldığında genellikle küresel çevre sorunları üzerinde durulduğu ya da küresel sorunlardan bir veya birkaçı seçilerek bu sorunların öğrenciler tarafından algılanması ve kavram yanılgılarına dayalı çalışmalara odaklanıldığı görülmektedir. Oysa ki öğrencilerin küresel sorunlar ya da günümüz dünya sorunları denildiğinde zihinlerinde nelerin canlandığını bilmek eğitimciler için oldukça önemlidir. Bu varsayımdan yola çıkılarak 8. sınıf öğrencilerinin zihinlerindeki küresel sorun algılarını belirlemek bu araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Öğrencilerin “küresel sorun” algıları çizdikleri resimler aracılığıyla ortaya konulacaktır. Ayrıca farklı beşeri bölgelerde yaşayan öğrencilerin küresel sorunları algılamaları arasında bir farklılık bulunup bulunmadığı, öğrencilerin küresel sorunları hangi kaynaklardan öğrendikleri araştırmanın diğer problemlerini oluşturmaktadır.Çalışma Ankara ili, Aksaray ili şehir merkezi ve Ortaköy ilçesinde bir kasabada yaşayan toplam 39 8. Sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunun 8. Sınıflardan seçilmesinde “küresel sorun” kavramının 6.ve 7. Sınıf Sosyal Bilgiler derslerinde kazandırıldığı varsayımından yola çıkılmıştır. Öğrencilerden “Küresel Sorun” kavramı ile ilgili resim çizmeleri istenmiş ayrıca yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak küresel sorunlarla ilgili algıları ölçülmeye çalışılmıştır. Çalışmada nitel araştırma yöntemleri arasında bulunan içerik analizi kullanılacaktır. Öğrencilerin çizdikleri resimler ve görüşme sorularına verdikleri cevaplar içerik analizi yoluyla değerlendirilecektir. Böylelikle öğrencilerin en fazla hangi küresel sorunlara değindikleri, farklı beşeri bölgelerde yaşayan öğrencilerin küresel sorunları algılamalarında bir farklılık olup olmadığı, küresel sorunlarla ilgili bilgi kaynakları ortaya konulacaktır. Bulguların sosyal bilgiler öğretmenlerine ve bu alanda çalışan eğitimcilere ışık tutacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri KONAKLAMALI ÇEVRE EĞİTİMİ ALAN SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE EĞİTİMİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: <KONAKLAMALI ÇEVRE EĞİTİMİ ALAN SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE EĞİTİMİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ Çağrı ÖZTÜRK DEMİRBAŞ ᵃ Onur YILMAZ ᵇ ᵃ Doç. Dr., Ahi Evran Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü, KIRŞEHİR / cozturk@ahievran.edu.tr ᵇUzman, Emniyet Genel Müdürlüğü, ESKİŞEHİR / onuryilmazahi@gmail.com Çevre eğitimi, bireylerin yaşadıkları çevrenin tüm yönleriyle farkında olmalarını sağlamak için gerçekleştirilen eylemler bütünü olarak tanımlanabilir. Çevre eğitimi, bireylere çevre okuryazarlığı edindirmeyi ve çevre bilinci kazandırmayı amaçlamaktadır. Çevre okuryazarlığı gelişmiş bireyler; dünyadaki doğal sistemlerin ve döngülerin nasıl çalıştığını bilir, kendi eylemlerinin bu sistemlere etkilerinin nasıl olacağı konusunda farkındalık, bilgi ve duyarlılığa erişirler (Teksöz, Şahin ve Ertepınar; 2010). Doğanın kendini yenileme kabiliyetinin farkında olarak çevreye zarar vermeme ve gelecek nesillerin yaşam koşullarının en az kendisininki kadar nitelikli olabilmesi için çaba sarf etme, ancak çevre bilinci ile gerçekleştirilebilir. Bu bilincin oluşması da farklı düzeylerde çevre eğitimi ile mümkün olabilir (Çabuk ve Karacaoğlu; 2003). Çevre eğitimi doğa içerisinde gerçekleştiğinde kazanımlarına hizmet ederek anlamlı hâle gelir. Arazide yatılı olarak gerçekleştirilen çevre eğitimine yönelik etkinlikler, bireyin iç dünyasını ve çevreye yönelik davranışlarını kuşkusuz derinden etkileyebilecektir. Çevre eğitimi, öğrencilerin doğanın dilinden anlayan, doğal hayata yönelik tedbirler alan ve doğayla etkileşime giren bireyler olmasına katkı sağlar. Öğretmen yetiştirme programı incelendiğinde bazı alanlarda doğrudan çevre eğitimine ve çevre bilincine yönelik derslerin olmaması göze çarpmaktadır. Bu eksiklik, öğretmen adaylarının çevre eğitimi konusunda gerekli donanıma sahip olmamalarına neden olmaktadır. Bu çalışma arazide konaklamalı olarak kalan Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının çevre eğitimi ve çevre bilincine ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Nitel olarak kurgulanmış bu çalışmada odak grup görüşmesi yöntem olarak kullanılmıştır. Konunun sınırlarının belirlenmiş olduğu ve içeriğe odaklanmış grup ile yapılan görüşme, tartışma tekniği olan odak grup görüşmesi (Yıldırım & Şimşek, 2008); katılımcıların görüşlerinin özgürce ortaya çıkarılmasını hedefler (Kitzinger,1995). Sorular önceden tasarlanmış olsa da günlük dil ve sohbet havasında geçen görüşmede (Kruger & Casey, 2000); karşılıklı etkileşim ve çağrışımlar sonucunda katılımcılar birbirinin duygu ve düşüncelerini tetiklerler ve daha zengin bir görüş akışı gerçekleşir (Çokluk, Yılmaz ve Oğuz; 2011). Bu çalışmada yükseköğrenim hayatları boyunca en az bir kez konaklamalı olarak çevre eğitimine katılmış olan 9 sosyal bilgiler öğretmen adayı, odak grubu oluşturmuştur. Çalışma grubunun yazılı izni alındıktan sonra hazırlanan görüşme sorularına verdikleri yanıtlar görüntülü olarak kaydedilmiştir. Verilerin toplanmasından sonra verilerin analizine görsellerin izlenmesiyle başlanmış ve grup görüşmeleri deşifre edilmiştir. Odak grup görüşmesinden elde edilen sonuçlardan bazıları şöyle sıralanabilir: çevre algısında çevre doğal bir ortamdır düşüncesi ile çevre etkileşimde bulunulan her yer düşüncesi öne çıkmaktadır. Başka bir deyişle çevre doğal ya da yapay olan şeklinde algılanmaktadır, denilebilir. Hayalinizdeki çevre, yaşanılmak istenilen yer nasıl, sorusuna verilen cevaplara bakıldığında tahayyül edilen çevrenin aslında yine insan eliyle şekillendirilmiş geniş bahçeli evlerde yaşanılmak istenildiği anlaşılmaktadır. Çevre eğitimi denilince ne anlıyorsunuz sorusuna verilen cevaplar ele alındığında çevre eğitiminin küçük yaşlardan itibaren öncelikle aileler ve sonrasında eğitim çevreleri tarafından doğa ve canlılara yönelik duyarlılık edindirme süreci olarak algılandığı anlaşılmaktadır. Cevaplardan hareketle çevre eğitimi ile sosyal bilgiler eğitimi arasında bir ilişki kurulsa da dersin süresinin buna çok uygun olmadığı, veli beklentilerinin çevre eğitimine engel olduğu ve diğer bütün alan eğitimlerinin çevre eğitimi ile ilgilenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Çevre bilincinden anlaşılanların doğa sevgisi ve çevreye yönelik olarak duyarlık edinmek anlaşıldığı görülmektedir. Konaklamalı çevre eğitimine katılmış olmanın kendilerine doğaya ve çevreye yönelik unutulmaz tecrübeler kazandırdığını, doğa şekillerini ve coğrafyayı yerinde, doğada, öğrendiklerini ifade etmişlerdir. Bununla birlikte soğuk başta olmak üzere doğanın getirdiği olumsuzluklar karşısında yaşanılan bazı olumsuz tecrübeler de tekrarlanan ifadelerdendir. Bununla beraber katılımcılar, çevre eğitimine yönelik doğrudan bir dersleri olmadığını ancak olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Ayrıca ekonomik yetersizlikler, öğrenci merkezli değil de sınav odaklı bir eğitimin esas alınması, okul idarelerinin bu tür etkinlikleri desteklemeyişi gibi gerekçelerin çevre eğitimi için problem niteliği taşıdığı belirtilmektedir. KAYNAKLAR Çabuk, B. ve Karacaoğlu, C. (2003). Üniversite Öğrencilerinin Çevre Duyarlılıklarının İncelenmesi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 36, 1-2. Çokluk, Ö., Yılmaz, K. & Oğuz, E. (2011). Nitel Bir Görüşme Yöntemi: Odak Grup Görüşmesi. Kuramsal Eğitim Bilim, 4(1), 95-107. Kruger, R.A. & Casey, M.A. (2000). Focus Group: A Practical Guide for Applied Research (3rd ed., p.157). Thousand Oaks, CA: Sage Publications. Kitzinger, J. (1995). Qualitative Research: İntroducing Focus Groups. British Medical Journal, 311, 299–302. Teksöz, G., Şahin, E., & Ertepınar, H. (2010). Çevre Okuryazarlığı, Öğretmen Adayları ve Sürdürülebilir Bir Gelecek. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi (H. U. Journal of Education) 39: 307-320. Yıldırım, A. & Şimşek, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri (6. Baskı). Ankara: Seçkin Yayınevi. Sözlü bildiri ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ ÖRNEKLEMİNDE SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINA YÖNELİK TUTUMLARININ ANALİZLERİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik tutumlarının tespiti ve bu tutumlarının farklı değişkenler açısından incelenmesidir. Bilinmektedir ki, 18. Yüzyıldan itibaren sanayinin gelişmesiyle birlikte çevre sorunları hızla artmaya başlamıştır. Günümüzde çevre sorunları tüm canlı hayatını olumsuz yönde etkilemektedir (Türkmen 2008; UNESCO, 2005; Yıldız vd., 2008).Dünyanın herhangi bir yerinde çevreye ciddi boyutlarda verilen zararların bütün insanları tehdit ettiği varsayımından yola çıkılarak etkili önlemler alınması gerektiği de açıktır (Peter Drucker,; akt. Aktan, 2003: 278). Bu olumsuzlukları asgari düzeye indirilmesini sağlamak amacıyla alınabilecek önlemlerden biri alternatif enerji kaynaklarına olan yönelimin artırılmasıdır. Alınabilecek bir diğer önlem ise yenilenebilir enerji kaynakları hakkında toplumumuzun bireylerinin bilinçlendirilmesidir. Alınabilecek bir diğer önlem ise yenilenebilir enerji kaynakları hakkında toplumumuzun bireylerinin bilinçlendirilmesidir. Dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Dört mevsimi bir arada yaşayan ülkemiz yenilenebilir enerji kaynaklarından yegâne faydalanabilecek bir durumdadır. Ülkemiz yenilenebilir enerji kaynaklarına önem vererek kullanımını artırmak istemektedir. Nitekim coğrafi konumu itibarıyla ülkemiz farklı yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanabilecek kapasiteye sahiptir. Ancak bu kapasitenin kullanımı çok boyutlu olup, eğitim boyutunun da mutlaka göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Eğitim boyutunda, okul öncesi dönemden başlayarak yükseköğretime kadar tüm derslerde yenilenebilir enerji kaynakları ve çevre konularının ayrıntılı olarak verilmesi oldukça önem arz etmektedir (Gökçe, 2009).Toplumumuzun bireylerinin, okul öncesi dönemden itibaren enerji kaynakları ve çevre konusunda bilinçlendirilmesi, onların enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimlerini artırmak, yeni nesile yaşanabilir bir çevre bırakmak ve ülke ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunmak açısından önemlidir. Öğretmenler bu kaynaklarla ilgili ne kadar çok bilgi sahibi olurlarsa öğrencilerin bu konuda bilgi, değer ve davranış kazanmalarında o kadar etkili olurlar. Yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili bilgi sahibi olan öğretmenler, öğrencilere bu kaynakları günlük yaşamlarında kullanabilecekleri uygun yeterlilikleri kazandırmada rehber olabilirler (Liarakou, Gavrilakis ve Flouri, 2009).Bu araştırmada da ülkemizin hem ekonomik hem de toplumsal açıdan iyileştirilmesini öngören kazanımların yer aldığı Sosyal Bilgiler dersi için bu konunun önemi vurgulanmıştır. Sosyal Bilgiler öğretim programına bakıldığında yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili olarak birtakım kazanımların olduğu görülmektedir. Etkili vatandaşlık ve duyarlı bir toplum oluşturmada önemi büyük olan Sosyal Bilgiler öğretim programına bakıldığında yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili 6. Sınıf öğretim programında Ülkemizin Kaynakları ve Elektronik Yüzyıl ünitelerinin bazı kazanımlarının yenilenebilir enerji kaynakları ile doğrudan veya dolaylı ilişkili olduğu görülmektedir (MEB, 2007). Sosyal Bilgiler dersi kazanımlarının öğretimini gerçekleştirecek olan Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili farkındalık durumları oldukça önemlidir. Bu yüzden araştırmada öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili tutumları tespit edilerek, sahip oldukları tutumlar çeşitli değişkenler açısından incelenmiştir. Araştırma, tarama modelinin kullanıldığı betimsel nitelikte bir araştırmadır. Araştırmada kullanılan veri toplama aracı Güneş v.d. (2013) tarafından geliştirilmiş olan 26 maddelik “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına Yönelik Tutum Ölçeğidir. Ölçeğin araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen veri setinin KMO değeri .87’dir.Yapılan faktör analizi sonucunda ölçek, uygulama isteği‚ eğitimin önemi, ülke çıkarları, çevre bilinci ve yatırımlar adlarında dört faktörden oluşmaktadır. Ölçeğin güvenirliği .87 ve faktörlerin güvenirliği aynı sıra ile 97, .80, .78 ve. 72’dir.Yapılan istatistikî analizler, yenilenebilir enerjiye yönelik bu tutum ölçeğinin geçerli ve güvenilir bir veri toplama aracı olduğunu göstermektedir. Bu araştırmada ise sözü edilen ölçek, Ömer Halisdemir Üniversitesi’nin Eğitim Fakültesinde öğrenim gören 1., 2., 3., ve 4. Sınıf Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarına uygulanmıştır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS programı kullanılmıştır. Verilerin analizinde yüzde, frekans ve aritmetik ortalamanın yanında grupların ortalama karşılaştırması yapılabilmesi amacıyla t-testi ve tek yönlü varyans analizi teknikleri kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara dayalı olarak, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik tutumlarının olumlu düzeyde olduğu, tutumlarının cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir farklılık göstermediği, sınıf düzeyi değişkenine göre ise 1. ve 2. sınıf düzeyi arasında anlamlı bir farklılık olmakla birlikte, diğer sınıf düzeylerinde ise bir farklılık olmadığı görülmüştür. Yaş değişkenine göre yenilenebilir enerji kaynakları hakkındaki tutumlarda anlamlı bir farklılık görülmektedir. Bu farklılık özellikle 22-27 yaş aralığındaki öğretmen adaylarının lehine olarak bulunmuştur. Sözlü bildiri ORTAOKUL DERS KİTAPLARINDA AFETLER VE AFET EĞİTİMİ İÇERİĞİNE İLİŞKİN BİR ANALİZÖzet: <Problem Durumu Dünya oluşum ve şekillenme süreciyle dikkate alındığında, afet kavramı içerisinde değerlendirdiğimiz olaylarla oluşmuş ve şekillenmiştir. Bu oluşum ve şekillenme süreci ise kesintisiz olarak devam etmektedir. Afet kavramı oluşturan olaylardan kesin olarak kurtulmamızda mümkün değildir. Ancak insan faaliyetlerinin ve canlılığın sürdürülebilmesi için afet olgusu bilinmeli, çeşitleri tahlil edilerek hayati korunma tedbirleri alınmalı ve yaşam becerileri geliştirilmelidir. Günümüz bilim çevrelerince afet kavramı, insanlar ve insan yerleşmeleri üzerinde fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel kayıplara neden olan, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen doğal, teknolojik ve insan kökenli olayların sonuçları olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda afet kavramı, doğal ve beşeri olarak kategorileştirilmektedir. Doğal afetlerin oluşumunda doğa olayları baskındır ancak insan etkisi yoktur demekte mümkün değildir. Doğal afetler oluşumlarına göre jeolojik, klimatolojik, hidrografik ve biyolojik türdedir. Jeolojik afetlerin kaynağı yer kabuğu ve daha derininde meydana gelen olaylardır. Bunlar karşımıza genellikle deprem, yanardağ patlaması, tsunami, heyelan, kaya düşmesi şeklinde çıkmaktadır. Klimatolojik olarak adlandırılan doğal afetlerin güç kaynağı güneş ve oluştuğu yer atmosferdir. Kasırga, hortum, aşırı yağış, kuraklık bu afet grubunun baskın olaylarıdır. Hidrografik türde yaşanan afetlerin özneleri ise yer altı suları, akarsular, göller, denizler ve okyanuslardır. Genellikle bu alanın afet biçimi taşkın ve kirlilik olarak vuku bulur. Biyolojik afetler ise toprak, bitki ve yaban hayvanlarının yarattığı zararların ifade edildiği gruptur. Beşeri unsurlara dayanan afetler sosyal afet ve teknolojik afet alt başlıklarıyla değerlendirilir. Sosyal afet tanımlamasında insanın günlük yaşam koşullarından hız alan olaylar sayılabilir. Bunlar genellikle karşımıza göç, savaş, kıtlık, bulaşıcı hastalıklar, ekonomik krizler olarak çıkar. Modern dünyanın getirdiği ve beşeri grupta değerlendirilen bir diğer afet türü ise teknolojik kökenli afetlerdir. Genellikle kontrolsüz ve yanlış teknolojik uygulamalardan doğmaktadırlar. Sanayi atıkları, kimyasal ve biyolojik atıklar, ulaşım sektöründe yaşanan aksamalar bu grup içerisinde değerlendirilmektedir. Ülkemiz özelinde doğal ve beşeri afetler değerlendirildiğinde risk arz eden bir yapının oluştuğu tartışmasız bir gerçektir. Türkiye’nin coğrafi konumundan, yeryüzü şekillerinin ve iklimin çeşitliliğinden kaynaklı ekstrem durumlar yaşanmaktadır. Sıcak çatışma bölgelerinin arasında kalan konumu, beşeri afetlerin ülkemizi etkilemesine sebep olmaktadır. Bu durumlar karşısında afet eğitiminin ve afet bilincinin yeterli olmaması afetlerin yıkıcılığını arttırmakta ve toplum hayatında travmalar yaratmasına sebebiyet vermektedir. Afet durumlarına insan yaşamının uyarlanması ise eğitim sayesinde olacaktır. Bu sebeple ders kitaplarında afet kavramına dönük içeriğin varlığı afet eğitimi açısından önemlidir. Bu eğitim içeriğiyle; çevresini tanıyan, sorumluluklarının ve sınırlılıklarının farkında olan, doğal ve beşeri afet bilincine sahip bireylerin yetişmesi hedeflenmektedir. Araştırmanın Amacı Bu araştırma ile ortaokul Sosyal Bilgiler, Türkçe ve Fen Bilimleri ders kitaplarında afet ve afet eğitimi içeriği nasıl verildiğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Ders kitaplarının içeriğinde hangi olayların afet olarak tanımlandığı, afet eğitimine ilişkin verilen içeriğin hangi boyutta olduğu ve içeriğin sunulmasında kullanılan görsel ve yazılı metinler arasındaki ilişkisine bakılmıştır. Yöntem Araştırma tarama yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Veriler, araştırma da veri kaynağı olarak belirlenen ders kitaplarının içerik analizi yapılarak toplanmıştır. Bulgular Ortaokul Sosyal Bilgiler ders kitapları içeriğinde doğal afet kavramının tanımı yapılmıştır. Doğal afetlerden, deprem, sel, heyelan, erozyon, çığ ve orman yangını, tsunami, kuraklık, fırtına, bulaşıcı hastalıklar doğal afet ismi olarak ders kitaplarında yer almıştır. Bunlardan bazılarına ilişkin tanımlamalar yapılmıştır(deprem, sel, heyelan vb.). Bazıları ise tanımlanmamıştır ve süreçleri de açıklanmamıştır (tsunami, kuraklık,vb.). Sosyal Bilgiler ders kitaplarında afetler konusu daha yoğun olarak 5. Sınıfta daha yoğun olarak işlenmiştir. Ortaokul Fen Bilimleri ders kitaplarında afet kavramının tanımı yapılmamıştır. Afetlerden fırtına, dolu, deprem, sis, kırağı, erozyon, küresel iklim değişikliği, hava kirliliği, toprak kirliliği ve su kirliliği afet ismi olarak ders kitaplarında yer almıştır. Bunlardan bazılarına ilişkin tanımlamalar yapılmıştır. (fırtına, dolu, sis vb.) Bazıları ise tanımlanmamıştır ve süreçleri açıklanmamıştır(hava kirliliği, su kirliliği vb.). Fen Bilimleri ders kitaplarında afetler konusu 8. Sınıfta daha yoğun olarak işlenmiştir. Ortaokul Türkçe ders kitaplarında afet kavramının tanımı yapılmamıştır. Afetlerden, orman tahribatı, çevre kirliliği, hava kirliliği ve su kirliliği doğal afet ismi olarak ders kitaplarında yer almıştır. Yer alan kavramlarla ilgili hiçbir tanıma rastlanılmamıştır. Türkçe ders kitaplarında afetler konusu yoğun olarak işlenilmemiştir. Kavramlara metin içerisinde yer verilmiştir. Afet eğitimi olarak tanımlanabilecek içerik daha çok sosyal bilgiler ders kitaplarında yer almaktadır. Sosyal bilgiler 5. Sınıf ders kitabında afet eğitimi olarak tanımlanabilecek içerik 5. Sınıf ders kitabında afet öncesi, esnasında ve sonrasında yapılacaklara ilişkin açıklamalar yapılmıştır. Fakat bu açıklamalar sadece depremle ilgilidir. Diğer afetlere ilişkin eğitici içeriğin yetersiz olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN YER-YÖN BULMA VE HARİTA OKURYAZARLIK BECERİLERİNE İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: <Sosyal bilgiler dersi bireyin yakın çevresinden başlayarak yaşadığı dünyayı algılama kavrama ve yorumlama çabasını içerir. Disiplinlerarası olma özelliği nedeniyle sosyal bilgiler dersi coğrafya ile birebir ilişki içerisindedir. Bireyin çok yönlü gelişim sürecine katkı sunması açısından öğrencilerin coğrafi bilgi düzeylerinin temelini oluşturan yer-yön bulma becerisi ve bununla birlikte harita okuryazarlık becerileri de önemli bir yer teşkil etmektedir. Bir yönüyle coğrafya okuryazarlığının da temelini teşkil eden bu becerilerin ortaokul öğrencilerinde yer edinip edinmediği ve bu bilgileri ne ölçüde kullanabildiklerinin ortaya çıkarılması düşüncesinden hareketle bu çalışmanın yapılmasına karar verilmiştir. Bu çalışmayla birlikte ortaokul 7. sınıf öğrencilerinin araştırma konusu ile ilgili yeterli bilgiye sahip olup olmadıkları, sosyal bilgiler dersi öğretim programının öğrencilerde yer yön bulma ve harita okuryazarlığı becerisi konusunda yeterli olup olmadığı, programda bu becerilerle ilgili kazanımlara yer verilip verilmediği sorularına da cevap aranmış olacaktır. 7. sınıf öğrencilerinin yer yön bulma ve harita okuryazarlık becerilerinin değerlendirildiği bu çalışma, nitel araştırma yöntemlerinden özel durum çalışması desenine sahiptir. Araştırmanın çalışma grubu Adıyaman il merkezinde bulunan üç ortaokulda kolay ulaşılabilir durum örneklemesine uygun olarak seçilen 7. sınıfta öğrenim gören 96 öğrenciden oluşmaktadır. Çalışma grubunda yer alan okulların sosyo-ekonomik açıdan farklı düzeylerde olmasına dikkat edilmiştir. Bu amaçla Adıyaman merkezde sosyo-ekonomik olarak üst düzeyde yer alan bir ortaokul, orta düzeyde yer alan bir ortaokul ve alt düzeyde yer alan bir ortaokul belirlenmiştir. Çalışmada 7. sınıf öğrencilerinin seçilmesinin gerekçesi ise sosyal bilgiler dersinin en son bu sınıf düzeyinde görülüyor olması ve 7. sınıfta öğrenim gören öğrencilerin sosyal bilgiler dersinin tüm kazanımlarını ve araştırma konusunu ilgilendiren tüm becerilere sahip olduklarının düşünülmesidir. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen açık uçlu sorulardan oluşan bir form kullanılmıştır. Sorular ortaokul sosyal bilgiler öğretim programı ve dersin kazanımları dikkate alınarak hazırlanmıştır. Soruların öğrencilerin yer-yön bulma becerisi ve harita okuryazarlık becerileriyle ilişkili olmasına özen gösterilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen verilerin analiz çalışmaları devam etmekle birlikte elde edilen bulgular ortaokul 7. sınıf öğrencilerinin yer ve yön bulma becerilerinin yeterince gelişmediğini göstermektedir. Öğrencilerin harita okuryazarlık düzeylerinin de istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir. Öğrencilerin sınıfta öğrendikleri bilgileri sadece ezberledikleri pratikte çok fazla kullanmamaları nedeniyle temel coğrafi bilgilere sahip olmadıkları düşünülmektedir. Dersin öğretim programında da araştırma konusuyla ilgili yeterli düzeyde kazanımın yer almaması da eksiklik olarak değerlendirilmektedir. Ortaokul sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitaplarında yer-yön becerisinin geliştirilmesi ve harita okuryazarlığı konusunda yeterli sayıda etkinliklere yer verilmemesinin de bu bilgi ve beceri eksikliğine olumsuz katkı sunduğu söylenebilir. Çalışmanın bu alanda yapılacak araştırmalar için önemli bir veri kaynağı olacağı düşünülmektedir. Sosyal bilgiler ders kitaplarında yer yön bulma becerisi ve harita okuryazarlığının geliştirilmesiyle ilgili içerikler artırılabilir. Öğrenci çalışma kitaplarında bu konuyla ilişkili etkinliklere daha fazla yer verilebilir. Sosyal bilgiler kitaplarına daha ilgi çekici ve daha fazla sayıda haritalar eklenebilir. Sosyal bilgiler öğretmenleri 5.,6 ve 7.sınıflarda yer-yön becerisi ve harita okuryazarlığı ile ilişkili konular işlenirken farklı etkinlik ve materyallerle öğrencilerde bu becerilerin daha fazla gelişmesini sağlayabilirler. Okul koridorlarında veya sınıflarda harita köşeleri oluşturabilir. Öğrencilere sorumluluk verilirken harita çizme ödevleri verilebilir. Sınıflarda bulunan etkileşimli tahtalardaki çeşitli harita uygulamalarından faydalanılarak öğrencilerde yer-yön ve harita okuryazarlık becerisi geliştirilebilir. Öğretmenler yer-yön becerisinin geliştirilmesi ve harita okuryazarlığı konusuna daha fazla zaman ayırabilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDA YER ALAN HARİTALARIN İNCELENMESİÖzet: <Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programını oluşturan temel ögeler içinde beceriler yer almaktadır. Bilgi gerektiren ve performans içeren karmaşık bir eylem olarak tanımlanan beceriler, öğrencilerde, öğrenme süreci içerisinde kazanılması, geliştirilmesi ve yaşama aktarılması tasarlanan kabiliyetlerdir. Programda yer alan becerilerden biri de mekânı algılama becerileridir. Bu becerilerin öğrencilere kazandırılmasında haritalar büyük öneme sahiptir. Sosyal bilgiler dersinde mekânı algılama becerileri ile öğrencilerin mekânla ilgili çizimleri okuyabilmesi, mekâna ait bilgileri kullanarak kâğıt üzerinde çeşitli çizimler yapabilmesi, bir yeri, kâğıt üzerine çizilmiş hali ile karşılaştırabilmesi istenmektedir. Ayrıca öğrencilerin kendi seviyelerine uygun harita türlerini okuyabilmeleri, bunun yanında yine kendi seviyelerine uygun haritalar üzerinde çalışabilmeleri önemli görülmektedir. Böylece öğrencilerin varlıklar arasındaki ilişkiyi daha kolay kavrayabilmesi; buna bağlı olarak da coğrafî kavramları algılaması, bunlar arasındaki ilişkilerle, bunların sebep ve sonuçlarını açıklayabilmesi beklenmektedir. Yeryüzü şekillerinden yeryüzündeki farklı kültürlere kadar mekânla ilişkilendirilen her konu harita üzerine aktarılabildiğinden, Sosyal Bilgiler dersi disiplinlerinin hemen tümü için, temel anlamda harita becerisi gereklidir. Haritalar karmaşık yapıda olduklarından ve soyut ifadeler barındırdıklarından, harita becerileri kazandırılırken öğrencilerin gelişimsel özelliklerinin dikkate alınması gerekmektedir. Bu yüzden ilköğretim öğrencileri için bu becerinin basamaklandırılarak verilmesi, bütüne ulaşmak konusunda acele edilmemesi önemlidir. Bundan dolayı programda 4. ve 5. sınıflarda basit şekiller ve kroki çizme, sembol kullanma ve bu sembolleri açıklayan bir bölüm oluşturma becerileri üzerinde durulmuştur. Soyut düşünme becerisinin geliştiği 6. ve 7. sınıflarda ise haritaların diğer öğeleri üzerinde durularak ölçek ve değişen ayrıntılar, harita çeşitlerini tanıma, harita üzerinde verilen bilgiyi okuma-anlama ve yeni bilgiler aktarma üzerinde durulmaktadır. Haritalar, üzerinde bulundurdukları işaret, sembol ve açıklamalar sayesinde anlaşılır oldukları için güncel ve doğru hazırlanmış olmaları gerekmektedir. Ayrıca bu beceriler kazandırılırken kullanılan haritaların öğrencilerin günlük hayatlarında karşılaşabilecekleri ve pratik olarak kullanabilecekleri türden olmaları önemlidir. Bunlarla birlikte haritalar, öğretmenlere dersi işlerken yardımcı olmalı, konuların somutlaştırılmasını sağlamalı, pekiştirmeli, akılda kalmayı kolaylaştırmalı, öğrencilerde ilgi ve öğrenmeyi arttırmalıdır. Tüm bu nedenlerle sosyal bilgiler ders kitaplarında yer alan haritaların sayılan özelliklere uygun olması gerekmektedir. Alan yazın incelendiğinde Sosyal Bilgiler eğitiminde haritaların önemini ve ders kitaplarında yer alan haritaları değerlendiren farklı araştırmalar dikkat çekmektedir. Ancak Sosyal Bilgiler ders kitaplarında yer alan haritaların tüm sınıf düzeylerinde, haritalarda bulunması gereken özellikler, Sosyal Bilgiler dersinin içerik ve kazanımlarına uygunluğu ve öğrencilerin gelişimsel özelliklerini içine alan pedagojik uygunluğu açısından değerlendirilmediği görülmektedir. Bu araştırmada 2016-2017 eğitim öğretim döneminde Eskişehir’de okullarda kullanılmakta olan 4, 5, 6 ve 7. sınıflardaki Sosyal Bilgiler ders kitapları farklı boyutlar göz önünde bulundurularak incelenmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş ve doküman analizi yapılmıştır. Araştırmacılar tarafından Sosyal Bilgiler ders kitaplarında yer alan haritaları değerlendirmeye yönelik bir ölçme aracı geliştirilmiştir. Bunun için hem alan yazına hem de sosyal bilgiler öğretmenleri ile bu konularda çalışan akademisyenlerden oluşan uzman bir grubun görüşlerine başvurulmuştur. Ölçme aracında yer alan maddelerin haritalarla ilgili değerlendirilmek istenen tüm konuları kapsaması sağlanmıştır. Ders kitaplarındaki haritalar, ölçme aracındaki 24 maddede Evet, Hayır ve Kısmen seçeneklerine göre araştırmacılar, sosyal bilgiler öğretmenleri ve akademisyenler tarafından ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Araştırmada Sosyal Bilgiler ders kitaplarında, 4. sınıf düzeyinde 13; 5. sınıf düzeyinde 7; 6. sınıf düzeyinde 28; 7. sınıf düzeyinde 23 harita incelenmiştir. Güvenirlik çalışması yapılırken Huberman’ın (1994) Güvenirlik = Görüş Birliği / (Görüş Birliği + Görüş Ayrılığı) formülü kullanılmıştır. Her sınıf düzeyinde ayrı ayrı hesaplanan güvenirlik yüzdeleri alan yazında kabul gören %70 değerinin üstünde bulunmuştur. Araştırmada elde edilen bulgular, hem frekans ve yüzdelerin yer aldığı tablolar hem de ders kitaplarından alınan örnekler ile sunulmuş ve yorumlanmıştır. Araştırmanın sonunda, Sosyal Bilgiler ders kitaplarında yer alan haritaların fiziksel (biçimsel) özellikleri, Sosyal Bilgiler dersinin içerik ve kazanımları ile pedagojik uygunluğuna ilişkin çeşitli sonuçlara ulaşılmıştır. Sosyal Bilgiler ders kitaplarında yer alan haritaların 4. ve 5. sınıf düzeylerinde diğer sınıflara göre daha az sayıda olduğu, haritaların bazılarında yön oku, çerçeve gibi fiziki özelliklerin bulunmadığı, lejantlarının öğrencilerin gelişimsel düzeylerine uygun olmadığı, çeşitli baskı hatalarının olduğu görülmüştür. Genelde ders kitaplarındaki haritalar, Sosyal Bilgiler dersinin konu ve kazanımlarına uygun olmakla birlikte kimi konularda öğrencileri aktif kılacak etkinliklere yer verilmediği tespit edilmiştir. Bazı konularda da kullanılması gerektiği halde haritaların ya da haritayı destekleyecek görsel ögelerin olmadığı gibi sonuçlara ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARINDAKİ ÇEVRE BİLİNCİ EĞİLİMİÖzet: <Günümüz dünyasında çevre sorunları canlı ve cansız bütün varlıklar için giderek daha büyük bir tehlike arz etmektedir. Dünya her geçen gün büyük bir hızla kirlenmekte, doğal kaynaklar bilinçsiz tüketim sonucunda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Çevre sorunları, sanayi devrimi ile birlikte makinelerin dünyaya hâkim olması sonucunda gün geçtikçe artış göstermeye başlamıştır. Çevre sorunlarının tehlikeli boyutlara varmasının neticesi olarak uluslararası konferanslar ve toplantılar düzenlenerek çevre sorunlarının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Nitekim Avrupa Birliği, Çevre Ajansına göre, Avrupa Birliği üye ülkelerinin 2012 yılı geri dönüşüm oranı ortalama olarak %39’dur. Buna karşılık Türkiye’deki geri dönüşüm oranı aynı yıl itibariyle sadece %1 olup 2004 yılında beri de bu oran hiç değişmemiştir. Büyük çoğunluğu insandan kaynaklanan bu sorunların asgari seviyeye indirilmesi için bireylere kazandırılacak “çevre bilinci”nin niteliği oldukça önem arz etmektedir. Özellikle 1972 yılında Stockholm’de ve 1977’de Tiflis’teki konferanslar ve toplantılar sonrasında çevre eğitiminin önemine vurgu yapılmış ve çevre sorunlarının çözümüne ilişkin önemli bir dönüm noktası kabul edilen çeşitli kararlar alınmıştır. Bu konferanslar ve toplantılar sonucunda çevre sorunlarını gidermek için çeşitli çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Dünya ülkeleri karşı karşıya kaldıkları çevre sorunlarından haberdar olan ve bu sorunların nasıl çözülebileceğini bilen çevre eğitimi alan ve çevre okuryazarı bireyler yetiştirmeyi amaçlamanın yanında, bireylere çevre eğitiminin verilmesinin önemli olduğunun farkına varmışlardır. Ders kitapları öğrencilerin öğretmenden sonra en çok başvurdukları temel eğitim aracıdır. Ders kitaplarında çevre sorunlarına ilişkin konuların nasıl ele alındığı ve öğrencilere sunulduğu onların «çevre bilinci» kazanmasında oldukça önemli bir etkendir. Çünkü «Çevre Bilinci»nin erken yaşlarda kazanılması ise daha etkili sonuçlar doğurması açısından önem taşımaktadır. Bu noktada çevre eğitimi çevre bilincine hizmet ediyor mu? Sorusu önem kazanmaktadır. Çevre Bilinci, doğayı, ona zarar vermeden nasıl kullanabileceğine ilişkin değil, onunla uyum içinde nasıl yaşayabileceğine ilişkin bir «bilinç»tir. Özellikle çocukluk çağında ve genç yaşta oluşan değer yargıları ve tutumlar, erken yaslarda doğayla olan ilişkilerde empatinin gelişmesi ve doğaya karsı sevginin oluşmasında oldukça önemlidir. 3. Çevre sorunlarının günümüzün en önemli sorunlarından biri olduğunu söylemek mümkündür. Mevcut sorunların en aza indirilmesi ve gelecek nesillerin sağlıklı bir ortamda yaşamlarını sürdürebilmeleri için eğitimcilere ve ürettikleri materyallere de büyük rol düşmektedir. Çünkü öğrencilere erken yaşta çevre bilincinin kazandırılması nda sınıf öğretmenlerine de önemli görevler düşmektedir. 4. Bu nedenlerle bu çalışmanın amacı, Sosyal Bilgiler dersi öğretim programına göre 7. Sınıf ders ve öğrenci çalışma kitaplarının «çevre bilinci» oluşturma konusundaki eğilim ve niteliklerinin nasıl olduğunu araştırmaktır. Dolayısıyla bu araştırmada, nitel bir araştırma olup, içerik analizine dayalı «doküman incelemesi» yöntemi kullanılmıştır. Çalışma Grubunu Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2016 yılında okutulmak üzere yayınlanmış olan Sosyal Bilgiler ders ve öğrenci çalışma kitapları ile Sosyal Bilgiler Öğretim Programı oluşturmaktadır. 5. Elde edilen bulgulara göre, Sosyal Bilgiler dersi öğretim programındaki kazanımların çoğunluğu «uygulamalı bilinç» geliştirmek yerine teorik «çevre eğitimi» ne dayalı bir özellik taşımaktadır. Bu ilişki programda da muğlak ve soyut olduğu için inisiyatif öğretmene bırakılmış gözükmektedir. Bunun sonucu olarak özellikle çevre bilinci açısından «değişim ve gelişim» in sosyal bilgiler ders kitapları eliyle yansıtıldığını söylemek zordur. 6. Buna göre kazanımların sınırlı içerik ama uygulamalı perspektife göre ele alınarak yeniden düzenlenmesi, ders kitaplarının da bu perspektife göre güncellenmesi, öğrenci çalışma kitaplarındaki etkinliklerin «çıktı» odaklı tasarlanması önerilmektedir. Ayrıca farklı programlar ve ders kitapları arasında bu tür ilişkileri araştıran çalışmalar yapılabilir. Örneğin Sosyal Bilgiler dersinin bu anlamda lise coğrafya öğretim programına temel teşkil etme kapasitesinin incelenmesi önerilebilir. Bu şekilde çevre eğitiminin uygulamalı ve doğru bir trend dahilinde erken yaştaki öğrencilere kazandırılmasına yardımcı olunabilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE COĞRAFYA ÖĞRETİMİNİN AKADEMİSYENLER VE ÖĞRETMENLERİN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Sosyal bilgiler, bireyin toplumda var oluşunu gerçekleştirebilmesine yardımcı olmak amacıyla farklı disiplinlerin bir araya gelmesiyle şekillenmiş disiplinlerarası bir ilköğretim dersidir. Sosyal bilgiler dersi, somut tecrübe ve konulara dayanılarak hazırlanan Hayat Bilgisi programından farklıdır. Öğrenci hazırbulunuşluğuna göre soyut konuları da içeren Sosyal bilgiler, özellikle ortaokul çağındaki çocukların ilgisini çeken, sosyal bilim konularının çocuğu ilgilendiren yönlerinden faydalanarak etkin vatandaşlık eğitimi veren bir derstir. Sosyal bilgiler kapsamında, coğrafya, tarih, psikoloji, sosyoloji, siyaset, ahlak, antropoloji, hukuk, uluslararası ilişkiler, vb. sosyal bilimler kapsamına giren bütün dersleri bulmak mümkündür. İlköğretim çağındaki öğrencilerin, sosyal olay ve olguları toplu olarak görüp anladıkları düşünülerek sosyal bilim dallarının Sosyal bilgiler konularında bütünleşmiş olarak öğretilmesi amaçlanmıştır. Farklı disiplinleri bir ders içinde işlemekteki amaç tüm bilimlerden bir ders saati içinde faydalanılmasını sağlamaktır. Sosyal bilgileri oluşturan disiplinlerden biri olan coğrafya, ilk ve ortaokul düzeylerinde çoğunlukla Sosyal bilgiler dersi içerisinde öğrencilere verilmektedir. Disiplinlerarası yaklaşım ile hazırlanan Sosyal bilgiler dersi öğretim programında coğrafya dersine ait üniteler ders konularına göre değil karışık bir sira ile verilmiştir. Bu araştırma, sosyal bilgiler dersinde coğrafya konularının öğretiminin akademisyenler ve öğretmenlerin görüşleri doğrultusunda incelenmesi ve tesbit edilen problemlere çözüm önerileri sunmak amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2014-2015 yılları arasında Türkiye’de görev yapmakta olan sosyal bilgiler öğretmenleri ve sosyal bilgiler eğitimcileri oluşturmaktadır. Bu araştırmada, örnekleme yöntemi olarak Amaçlı veya Olasılık Dışı Örnekleme yöntemlerinden olan Maksimum Çeşitlilik Örneklemesi kullanılmıştır. Araştırma üç oturumda tamamlanan bir delphi çalışmasıdır. Delphi çalışmaları; aynı anketin bir uzman grubuna birden fazla gönderildiği, her oturum sonunda uzmanların yapılan değerlendirmeler konusunda bilgilendirildiği ve değerlendirilen maddeler üzerinde bir uzlaşmaya varılmasını amaçlayan çalışmalardır. Araştırmanın birinci turunda uzman görüşü alınarak hazırlanan açık uçlu sorulardan oluşan anket, 38’i öğretmen, 14’ü akademisyen olmak üzere toplamda 52 kişiye uygulanmıştır. Katılımcıların sorulara verdikleri cevapların içerik analizi yapılmış ve ikinci tur delphi anketi oluşturulmuştur. Bu anket 7’li likert ölçeğine göre hazırlanmış ve birinci tur delphi anketini değerlendiren katılımcılara gönderilmiştir. Toplamda 29 katılımcı geri dönüş yapmıştır. İkinci tur delphi anketinin maddelerinin her birinin birinci çeyrek, üçüncü çeyrek, medyan ve genişlik değerleri hesaplanmıştır. Bu şekilde üçüncü anket oluşturulmuştur. Bu anket katılımcılara tekrar gönderilerek değerlendirmeleri sağlanmıştır. Toplamda 21 katılımcı geri dönüş yapmıştır. Üçüncü anket sonuçlarına göre katılımcılar arasında büyük oranda görüş birliği sağlandığı gözlenmiş ve çalışma sonlandırılmıştır. Yapılan araştırma sonucunda Sosyal Bilgiler Öğretmenleri ve Sosyal Bilgiler Eğitimcileri Türkiye’de Coğrafya eğitimini kısmen yeterli ve yetersiz bulmakta ve bunun nedenleri olarak da gezi gözlem tekniğinin, uygun görsel ve işitsel materyallerin kullanılmaması, öğretmen merkezli uygulamaların tercih edilmesi, konuların somutlaştırılamaması ve ezberci eğitim anlayışının olması, kullanılan yöntem ve tekniklerin yetersiz oluşu ve Coğrafya programının uluslararası boyuttan ve günlük hayattan kopuk olması olarak belirlenmiştir. Bu bulgular ışığında Sosyal Bilgiler dersi kapsamında öğretilen Coğrafya öğretim programında yer alacak konular belirlenirken ve öğretimi yapılırken belirlenen bu problemlerin göz önünde bulundurulması önemli bir gerekliliktir. Sosyal Bilgiler dersinde Coğrafya öğretimi ile ilgili; Sosyal bilgiler programındaki coğrafya konularının öğretiminde çağdaş öğretim yöntemleri mümkün olduğunca kullanılması, okulun imkanları dahilinde alan gezileri yapılması, ders yılı başında okulda bulunmayan materyaller temin edilmesi, ilçe ve il milli eğitim müdürlükleri bünyesinde materyal havuzları oluşturulması, öğretmenlerin, öğrencilerin hazırbulunuşluğuna ve işlenen konuya göre en uygun yöntem ve tekniği kullanması önerilebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİ YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNİN BAKIŞIYLA COĞRAFİ BİLİNÇÖzet: <Yerin tasviri ile başlayan coğrafya algısı zamanla değişime uğramıştır. Doğanın hakim güç olduğu algısından doğa ile mücadele eden güçlü insan algısına dönüşmüştür. Sonraları hakim paradigma insan ile doğa arasındaki karşılıklı etkileşim üzerinde durmuştur. Zamanla farklı biçimde algılanan coğrafya tanımlama sürecinde de bu algısal değişimi yaşamıştır. Farklı coğrafya tanımları kurulabileceği gibi tanımların ortak noktaları da bulunmaktadır. Bu orta noktalardan hareketle bir coğrafya tanımı yapmak gerekirse coğrafya; doğa ile insan arasındaki karşılıklı etkileşim ile bu etkileşim sonucu oluşan süreçleri nedensellik, ilgi ve dağılış prensipleri çerçevesinde inceleyerek ortaya koyan bilimdir. Yeryüzünün tamamının veya bir parçasının fiziksel, beşeri, ekonomik ve siyasi varoluşu coğrafyadır. Coğrafya bilimi ile elde edilen bilgiler eğitim aracılığıyla bireylere aktarılır. Coğrafya eğitiminin en temel amaçları arasında ise coğrafi bilinç kazandırma yer alır. Peki coğrafi bilinç nedir? Yaşadığı evreni, dünyayı kendisinin varlığı ile birlikte algılamaya, anlamaya ve değerlendirmeye çabalayan insanoğlu coğrafya bilgisi sayesinde günümüz dünyasının farkına varmaya çalışır. Bu farkındalık coğrafi bilincin de ilk adımını oluşturur. Doğa ve insana ait sistem, süreç ve dokulara ait coğrafi bilgi ile farkındalığa ulaşmış birey bu sistem, süreç ve dokulara hakim olma ve onları yönetme ile de coğrafi bilince erişmiş olur. Öyleyse coğrafi bilinç; insan ve doğa etkileşimiyle oluşmuş yerel, ulusal ve küresel ölçekte coğrafi bilgiye sahip, bu bilgi ile coğrafi süreç ve sistemleri koruyup yön verebilme durumudur. Öyleyse coğrafi bilinç sahibi bir bireyin içinde bulunduğu mekânı sahiplenmesi, kullanması, düzenlemesi, planlaması, koruması ve geleceğe aktarması beklenir. Bu çalışma da sosyal bilgiler eğitimi alanında yüksek lisans eğitimi yapan öğrencilerin coğrafi bilinç kavramına yönelik görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmış nitel bir araştırmadır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgu bilim kullanılmıştır. Bir olgu ya da olaya atfedilen anlamlara ilişkin problemlerin derinlemesine incelendiği araştırmalara nitel araştırma denir (Creswell, 2013). Bir nitel araştırma deseni olan olgu bilim ise olguya ait yaşantı, algı ve bunlara yüklenen anlamların açığa çıkarılmasını içerir (Yıldırım ve Şimşek, 2013). Bu çalışmada da olgu bilim deseninin, sosyal bilgiler eğitimi yüksek lisans öğrencilerinin coğrafi bilinç kavramı hakkındaki görüşlerini derinlemesine değerlendirme olanağı sağlayacağı düşünülmüştür. Araştırma 2016-2017 eğitim öğretim yılı bahar döneminde yapılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilgiler Eğitimi Bilim Dalında yüksek lisans öğrenimi gören 13’ü erkek 10’u kadın olmak üzere 23 yüksek lisans öğrencisi oluşturmaktadır. Sosyal bilgiler eğitimi yüksek lisans öğrencilerinin coğrafi bilinç kavramına yönelik görüşlerini belirlemek amacıyla görüşme formu kullanılmıştır. Veriler araştırmacı tarafından oluşturulmuş 6 açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Toplanan veriler nitel veri analizi tekniklerinden içerik analizine tabi tutularak değerlendirilmiştir. Yapılan nitel analiz sonucunda; yüksek lisans öğrencilerinin coğrafi bilinci daha çok coğrafi bilgileri günlük hayatla kullanma düzeyi olarak algıladıkları söylenebilir. İkinci hakim görüş ise coğrafi bilincin mekanı kullanma-mekana uyum becerisi olarak ifade eden görüştür. Bu görüşe göre coğrafi bilinç insanın yaşadığı yerdeki coğrafi kavramlarla örüntülüdür. Ve oradaki coğrafi bilinci bu kavramlar şekillendirir. Yapılan en önemli vurgu ise her iki durumda da genel olarak coğrafi bilginin herkeste var olabileceği fakat coğrafi bilinç kavramının duyuşsal bir yönü olduğudur. Dolayısıyla yüksek lisans öğrencilerinde her coğrafya bilgisine sahip kişi coğrafi bilinç sahibidir denemeyeceği kanısı hakimdir. Katılımcılar coğrafi bilincin hayatımızın devamlılığı, hayatımızın kolaylaşması ve çevremizin tanınması açısından önemli olduğunu düşünmektedirler. Katılımcılar coğrafi bilinç kazandırmak için bilgi aktarımının ön koşul olduğunu ifade etmekle birlikte günlük yaşamla ilişkili örnekleme, ters beyin fırtınası, nedensellik, benzerliklerden yararlanmanın kullanılabileceğini ifade etmişlerdir. Ek olarak yüksek lisans öğrencilerine göre coğrafi bilince sahip bireyler yaşadıkları mekânı kullanır, korur, geliştirir, değiştirir, düzenler ve geleceğe aktarır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARINA ARAZİ ÇALIŞMALARI İLE COĞRAFİ SORGULAMA BECERİSİ KAZANDIRILMASININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Teknoloji ne denli gelişmiş olursa olsun, onun kullanılacağı çevre doğal ve sosyal şartlarıyla bir bütün olarak tanınmazsa, teknolojinin nimetlerinden de faydalanmak mümkün değildir. Bu bakımdan coğrafya öğrenmek, insan ve mekân arasındaki ilişkiyi anlamak ve anlamlandırmak birtakım coğrafi becerilerin kazanılması ile mümkündür. Coğrafya dersi öğretim programında yer alan ve coğrafya dersinin özelliğinden kaynaklanan temel coğrafî beceriler, harita becerisi, gözlem becerisi, arazi çalışma becerisi, coğrafî sorgulama becerisi, tablo, grafik, diyagram hazırlama ve yorumlama becerisi, zamanı algılama becerisi, değişim ve sürekliliği algılama becerisi ve kanıt kullanma becerisi olarak ele alınmaktadır. Bu araştırmada ele alınan coğrafi sorgulama becerisi, coğrafya öğretiminin en temel becerilerinden birisidir. Öğrencilerin çevrelerindeki olay ve nesnelerin coğrafya bilimin temel bakış açısı ve ilkelerine göre ele alınması, anlamlandırılması, problemlerin coğrafi yöntem ve araç gereçlerle çözüm önerileri getirilmesini gerektirir. Coğrafya öğretiminde sorgulama sürecini kullanan öğrencilerin fiziksel ve beşeri mekanların özelliklerini ve bu mekanlara ilişkin olgu ve olayları öğrenmeleri beklenir. Coğrafi sorgulama becerisinin kazandırılması ve geliştirilmesi amacıyla coğrafya dersi öğretim programında yer alan aşamaların kavratılmasına yönelik olarak ne, nerede, ne zaman, niçin, nasıl, kim gibi sorular sorulmalı ve öğrencilerin kavramaları sağlanmalıdır. Bu araştırmada Kastamonu iline yapılan ve Valla Kanyonu, Ilıca Şelalesi, Çatak Kanyonu ile Azdavay ve Pınarbaşı’nda görülen fiziki ve beşeri unsurların gözlemlenmesine yönelik olarak yapılan arazi çalışması ile sosyal bilgiler öğretmen adaylarının coğrafi sorgulama becerisi kazanmalarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması modeli ile yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim öğretim yılında Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği 2. Sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Örnekleme yöntemi olarak amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bu araştırmanın ölçütü öğretmen adaylarının 2016 yılı Kasım ayında gerçekleştirilen Kastamonu ili Azdavay ve Pınarbaşı ilçelerinde gerçekleştirilen arazi çalışmasına katılmış olmalarıdır. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Çalışmanın ilk aşamasında, konu ile ilgili literatür taranarak kuramsal temel oluşturulmuş ve literatür bilgilerinden yararlanılarak yarı yapılandırılmış bir görüşme formu geliştirilmiştir. Hazırlanan sorular amaç doğrultusunda cevaba ulaşmaya yönelik olup uzman görüşü alınarak tamamlanmıştır. Form iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölüm kişisel bilgilerin elde edilmesi; ikinci bölüm ise; öğretmen adaylarının coğrafi sorgulama becerisinin değerlendirilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Araştırmada toplanan nitel verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Betimsel analizde, görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık sık yer verilmiştir. Araştırmada öğretmen adayları, genel gözlem, jeolojik ve jeomorfolojik yapı, iklim, bitki örtüsü, toprak, nüfus ve yerleşme, ekonomik yapı, yapılaşma ve kültür ile ilgili genel anlamda coğrafi sorgulama becerisi kazandığı sonucuna ulaşılmıştır. Öğretmen adaylarına coğrafi sorgulama becerisi kazandırmak için planlı arazi gezileri yapılmasının ve bu çalışmalarda etkinlikler geliştirilmesinin önemi vurgulanarak öğretmen adaylarının bu çalışmalara katılmaya özendirilmesinin önemli olduğunun vurgulanması önerilebilir. Öğretmen adaylarına coğrafi sorgulama becerisi kazandırmak için planlı arazi gezileri yapılmasının ve bu çalışmalarda etkinlikler geliştirilmesinin önemi vurgulanarak öğretmen adaylarının bu çalışmalara katılmaya özendirilmesinin önemli olduğunun vurgulanması önerilebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ MEKÂNSAL DÜŞÜNME BECERİ DÜZEYLERİÖzet: <Mekânsal düşünme disiplinler arası bir beceri olması nedeniyle bu beceriye sahip bireylerden beklenen yeterlilikler konusunda ve kuramsal çerçevesi ile tam bir uzlaşama sağlanamamıştır. Bu konuda en çok kabul gören tanım, National Research Council (NRC) tarafından 2006 yılında “Learning to Think Spatially” adlı eserde yapılmıştır. Buna göre mekânsal düşünme; mekânsal kavramları bilmek, mekan mekânsal veriyi temsil etmek için gerekli araçları kullanmak; ve mekânsal veri ya da olay hakkında sorgulama yapabilme becerileri olarak tanımlanmaktadır. Mekansal düşünme, oda ya da ofisin tasarımından, zihnimizde kıta ve ülkelerin dağılışına; evden okula veya iş yerine giderken rota belirlemeden başka ülke veya kıtlara yapılacak yolculukların planlamasına kadar geniş bir alanda hayatın bir parçası olarak karşımız çıkmaktadır. Geniş bir kapsama sahip olması nedeniyle mekânsal düşünme, müzikten fizik ve biyolojiye kadar oldukça fazla disiplin içinde kendine yer bulmaktadır. Ancak mekânsal düşünmenin en etkin bir şeklide kullanıldığı alan ise, insan-mekan arasındaki karşılıklı etkileşimi inceleyen coğrafyadır. Mekân üzerinde düşünme coğrafya ve mekânsal düşünmenin ortak paydasıdır. Coğrafya, mekânı inceleme metotları, coğrafi düşünme yolları ve mekânsal verileri sunma araçları ile mekânsal düşünmeyi geliştirmede diğer disiplinlere göre daha fazla imkan sunmaktadır. İnsanların mekâna bağlı birçok faaliyetlerini etkin, hızlı ve amaca uygun gerçekleştirilmesinde mekansal düşünme becerisine sahip olmaları oldukça önemlidir. Bu nedenle mekânsal düşünme becerisinin öğretim programlarında yer alması ve bu beceriyi destekleyen etkinlik ve aktivitelere öğretim tasarımlarında yer verilmesi gereklidir. Bu konuda ilk olarak 2005 SBÖP(Sosyal Bilgiler Öğretim Programı)’da mekânsal algılama becerisi ile mekânsal düşünmeye yer verilmiştir. Mekânı algılama ya da mekânsal düşünme becerisi, SBÖP’da genel anlamda nesnelerin bulundukları konum, çevreleriyle ilişkisi, bulunduğu şekil, hareket ettiği yol, yön gibi faktörlere göre düşünme becerisi olarak açıklanmıştır. Ayrıca 21. yy becerileri arasında da gösterilen mekânsal düşünme becerisi ile ilgili olarak, SBÖP’da birçok kazanımda insanın yaşadığı mekânı doğru algılamasını vurgulanmaktadır. Öğrencilere kazandırılması hedeflenen mekânsal düşünme becerisi ve mekânsal okur-yazarlık için öncelikle öğretim programlarının uygulayıcıları olan öğretmenlerin mekânsal düşünme becerilerinin yeterli bir düzeyde olması gerekmektedir. Literatür incelendiğinde öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının mekânsal düşünme beceri düzeylerini ölçmeye yönelik ülkemizde herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Literatürde görülen bu eksiklik bu çalışmanın hazırlanmasında zemin oluşturmuştur. Bu araştırmanın amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarının mekânsal düşünme düzeylerinin araştırılmasıdır. Araştırmanın amacı doğrultusunda öğretmen adaylarının mekânsal düşünme düzeyleri belirlenmeye çalışıldığından araştırmanın yöntemi betimsel tarama olarak belirlenmiştir. Betimsel araştırma genel olarak, yaşanan bir durumun, olayın açıklanıp betimlenerek ortaya koyulması olarak ifade edilebilir. Tarama modeli, bir konu hakkında ya da bir duruma yönelik araştırmaya katılanların görüşlerinin alınması ya da ilgi, beceri, yetenek, tutum gibi özelliklerini ortaya koymak amacıyla yapılan araştırma modelidir. Araştırmanın çalışma grubunu 2016–2017eğitim öğretim yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümü 3. Sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Öğrencilerin mekânsal düşünme düzeylerini belirlemek için araştırmacılar tarafından geliştirilen Mekânsal Düşünme Beceri Testi (MEDBET) kullanılmıştır. Uygulanan test öğretmen adaylarının, mekânsal görüntüleme, yön bulma, mekânsal bilgiyi ifade etme, mekândaki dağılış ve örüntüleri ilişkilendirme gibi becerilerini ölçmeye yönelik sorulardan oluşmaktadır. MEDBET, görsel açıdan zenginliği ve görsellerin daha iyi bir şekilde yansıtılması açısından online şekilde uygulanmıştır. Toplanan verilerin analizi için IBM SPSS Statistics 22 paket programı kullanılarak betimsel istatistiksel ve bağımsız örneklemler için t testi analizleri yapılmıştır. Verilerin analizi tamamlandığında araştırma sonuçlarına ilişkin bulgular, tablolar halinde sunulacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ UYGULAMALARINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: <Ülkelerin eğitim politikaları, ekonomik, sosyal ve siyasal gelişimlerini şekillenmektedir. Bu açıdan ülkelerin gelişimini etkileyen önemli unsurlardan biri uygulanan eğitim politikalarıdır. Sürekli bilginin artması eğitim sistemlerinin zamana ve bilgi birikimine uygun olarak düzenlenmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu duruma bağlı olarak ülkeler çağın gereklerine uygun donanımlı öğretmeler yetiştirilmekte ve okullar düzenlenmekte ve yeni teknolojiler kullanılmaktadır. Teknolojik imkânların ilerlemesiyle birlikte artan bilgi birikiminin öğrencilere ne şekilde ulaştırılacağı ve öğretimin nasıl yapılacağı konusunda yeni uygulamalar geliştirilmektedir. Günümüzde Sosyal Bilgiler derslerinde kullanılan uygulamalardan birisi de coğrafi bilgi sistemleri uygulamalarıdır. Kısaca CBS olarak isimlendirilen coğrafi bilgi sistemleri uygulamaları, konuma dayalı işlemlerle elde edilen grafik ve grafik olmayan verilerin toplanması, saklanması, analizi ve kullanıcıya sunulması işlevlerini bir bütünlük içerisinde gerçekleştiren bir bilgi sistemidir (Yomralıoğlu, 2002). CBS, öğrencileri sınıfta daha etkin konuma getiren ve onları araştırma yapmaya sevk eden, onları problem oluşturmaya ve çözmeye yönlendiren; böylece bilgiyi keşfedebilmeyi sağlayarak kullanımını kolaylaştıran bir uygulamadır. Bu nedenle, bilgisayar ortamında ve aktif öğretme teknikleri ile öğretmelerine yardımcı olan, aynı zamanda öğrencide bilgi kaynaklarına ulaşma, araştırma, analiz ve sentez, mekânı algılama, harita, grafik yapma ve yorumlama becerilerinin gelişmelerine olanak tanıyan CBS’nin Sosyal Bilgiler derslerinde önemi büyüktür. Çalışmada, Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin görüşlerine göre CBS’nin derslerde kullanılıp kullanılmadığı ortaya konularak avantaj ve dezavantajlarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Nicel araştırma, elde edilen bulguların sayısal değerlerle ifade edilmesi ya da ölçülmesi durumudur (Ekiz, 2013). Bu araştırma bulgular sayısal değerlerle ifade edilmiştir. Tarama modeli ise, geçmişte ya da hala var olan bir durumu olduğu biçimiyle ortaya koymayı amaçlayan araştırma modeli olarak ifade edilmektedir (Karasar, 2011). Araştırmanın doğası gereği bu yöntem ve model tercih edilmiştir. Araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Kastamonu il merkezinde bulunan ve 26 resmi ortaokulda görev yapan 72 Sosyal Bilgiler öğretmeni oluşturmuştur. Buna göre araştırmanın örneklemi olasılığa dayalı örnekleme türlerinden biri olan rastgele örneklemedir. Rastgele örnekleme, evrenden araştırma için katılımcıların rastgele seçildiği örnekleme türüdür (Ekiz, 2013). Sosyal Bilgiler öğretmenlerinden 60’ı cevap vererek araştırmaya katılmış ve analizler bu sayı temel alınarak yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre; Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin CBS uygulamalarına yönelik olarak görüşlerinde cinsiyet, mezun oldukları okul türü, eğitim durumları, mesleki kıdemleri ve ortalama sınıf mevcutları durumu boyutlarında istatiksel olarak anlamlı bir farklılaşma bulunmadığı tespit edilmiştir. Araştırmaya katılanların çoğunluğunu Eğitim Fakültesi mezunu olan ve 11 ile 15 yıl arasında görev yapan Sosyal Bilgiler öğretmenlerinden oluştuğu görülmektedir. CBS uygulamalarını derslerinde kullanan Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin sayısının, kullanmayan öğretmenlere göre daha fazla olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Sosyal Bilgiler öğretmenleri ortak görüş olarak CBS uygulamalarının öğrencilerin derse olan ilgisini ve motivasyonunu daha çok artırdığına yönelik görüşler ileri sürmüştür . Bu araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda bazı öneriler ifade edilebilir. Bunlardan birisi, Milli Eğitim Bakanlığınca Sosyal Bilgiler öğretmenlerine yönelik CBS uygulamaları seminerlerinin düzenlenmesi yapılabilir. Böylece Sosyal Bilgiler öğretmenleri arasında bu programın daha fazla kullanılabilirliği artırılarak CBS uygulamalarının etkin olarak kullanılmasının teşvik edilmesi sağlanacaktır. Bununla birlikte, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Lisans Programı içerisinde CBS’ye yönelik seçmeli dersler ya da Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı gibi derslerin içeriğine CBS uygulamaları yerleştirilmelidir. Böylece, alandaki eğitimin verimi ve kalitesi artarak dersler daha zevkli geçecek ve öğrenimde kalıcılık ve daha fazla bilgi birikimi sağlanabilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN GÜNÜMÜZ DÜNYA SORUNLARINA KARŞI TUTUMLARIÖzet: <SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN GÜNÜMÜZ DÜNYA SORUNLARINA KARŞI TUTUMLARI Ufuk Karakuş* *(Doç. Dr. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi,) ukarakus@gazi.edu.tr Hatice Nisa Demir** **(Gazi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Öğrencisi), demirhatice666@gmail.com Özet Dünyamızı ve yaşadığımız çevreyi etkileyen çok çeşitli sorunlar, son yıllarda giderek artış göstermekte ve ülkeler bu konunun önemini ve ciddiyetini zamanla daha çok anlamaktadırlar. Küresel ısınma, terör, çeşitli çevre sorunları, göç, açlık, insan hakları ihlalleri gibi artık uluslararası sorun haline gelmiş birçok sorun bulunmaktadır. Bu sorunlar başlangıçta yalnızca ülkeleri ilgilendirirken sonra bölgesel hal almış daha sonrada küresel sorun haline gelmiştir. Hatta bu sorunlardan bazıları küresel ve bölgesel düzlemde barışı tehdit etmeye başlamıştır. Dünya ülkelerinin karşılaştığı bu sorunlar, küreselleşmenin de etkisi ile giderek karmaşıklaşmakta ve çözüm imkânları zorlaşmaktadır. Ülke sınırlarını aşan ve gittikçe tehdit haline gelen bu sorunlar gerek ülke içerisinde gerekse uluslararası düzeyde büyük rahatsızlıklar oluşturmaya başlamıştır. Bunların çözümü artık bir ülkenin çabalarıyla çözülebilecek boyutu aşmış ve uluslararası ortak çalışmayı zorunlu hale getirmiştir. Özellikle öğretmenlerinde uluslararası bu sorunların öğretilmesinde ve bilincin oluşmasında önemli rolleri bulunmaktadır. Sosyal bilgiler öğretiminin temel amacı iyi vatandaş yetiştirmek olduğuna göre bu konuda sosyal bilgiler öğretmenlerine önemli görevler düşmektedir. Bu çalışma Sosyal Bilgiler Öğretmenliğinde okuyan öğrencilerin günümüz dünya sorunlarına karşı tutumlarının nasıl olduğunu ve bu tutumu etkileyen çeşitli değişkenlerin neler olduğunu ortaya koyabilmek amacıyla yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda okuyan 1., 2., 3., ve 4. Sınıflar oluşturmaktadır. Çalışma nicel nitelikte ve tarama modelinde tasarlanmıştır. Tarama modeli var olan durumu ortaya koymak için yapılan ve araştırmacının müdahalede bulunmadığı bir modeldir. Çalışmanın verileri Kılıçoğlu, Karakuş ve Öztürk (2012) tarafından geliştirilen ‘Günümüz Dünya Sorunlarına Karşı Tutum Ölçeği’ ile elde edilecektir. Ölçeğin geliştirilme sürecinde ilk önce alanyazın taraması yapılmış ve uzman görüşlerden de yararlanılarak 45 maddelik madde havuzu oluşturulmuştur. Oluşturulan maddelerin karşısına, beşli likert dereceli seçenekler yerleştirilmiştir. Bu seçenekler; “(1) kesinlikle katılmıyorum”, “(2) katılmıyorum”, (3) kararsızım”, “(4) katılıyorum” ve “(5) kesinlikle katılıyorum” şeklinde düzenlenmiş ve puanlanmıştır. Ölçeğin geçerliğini belirlemek üzere; açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi, madde ayırt edicilik güçleri hesaplanmıştır. Ölçeğin güvenirliğini belirlemek üzere ise iç tutarlılık düzeyi hesaplanmıştır. Ölçek beşli likert tipinde olup, üç faktör altında toplanmıştır. 24 maddelik ölçeğin KMO değerinin 0,936; Bartlett Testi değerlerinin χ2=4721,614; sd=276; p<0,001 olduğu belirlenmiştir. Ölçek iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda kişisel bilgileri ve çeşitli değişkenler bulunurken, ikinci kısımda 24 maddelik tutum ölçeği bulunmaktadır. Ölçekten elde edilen verilerin analizinde SPSS programından yararlanılacaktır. Ortaya çıkan sonuçlar Kız-Erkek, Aile Gelir Durumu, Anne-Baba Eğitim Durumu, Daha Önce Yaşadığı Yer, Bu sorunlara İlişkin Aktivitelere Katıp Katılmadığı, Bu sorunlarla İlgili Ders Alıp-Almadığı, Sorunlara ilişkin kitap, makale ve değişik çalışmaları takip etme sıklığı, bu sorunlarla ilgili medyayı takip etme sıklığı gibi değişkenlere göre ölçülecektir. Bu değişkenlerden hangilerinin etkili olduğu ortaya konmaya çalışılacaktır. Ayrıca sınıflar arasındaki tutum değerleri karşılaştırılarak almış oldukları derslerin farklılık yaratıp yaratmadığı ortaya konacaktır. Çalışmanın veri analizinden sonra Sosyal Bilgiler Öğretmenlerine ve öğretmen adaylarına önerilerde bulunulacaktır. Ayrıca aldığı derslerin farklılık yaratıp yaratmadığı durumuna göre sosyal bilgiler öğretmenliğinde okutulan ders ve içerikleri konusunda öneride bulunulacaktır. Çalışmanın veri analizi devam etmektedir. Çalışmanın sonuçları ve önerileri veri analizinden sonra yapılarak sözlü bildiride bunlar paylaşılacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER VE MATEMATİK EĞİTİMİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ AFET BİLİNCİ ALGISININ KARŞILAŞTIRILMASI*Özet: <Afet bilincinin geliştirilmesi için eğitimin her kademesine önemli sorumluluklar düşmektedir. Okullarda afet eğitiminin verilmesinde öğretmenler kritik öneme sahiptir. Öğretmenlerin afet biliciyle yetişmesi, okullardaki afet eğitimi uygulamalarını da olumlu yönde etkileyecektir. Bu yüzden öğretmen adaylarının afet eğitimi hakkında bilinçli olması çok önemlidir. Öğretmen adaylarının afet farkındalığının ne olduğunun anlaşılması, yapılacak uygulamalarla ortaya konulmalıdır. Eğitim süreci aileden başlayıp yaşam boyu devam eder. Bu aşamada, öğrencilere verilecek olan afet bilinci, ilk olarak öğrencileri yetiştirecek olan öğretmenlere verilmelidir. Yükseköğretimde verilecek eğitimlerin, daha çok bilinç geliştirme ve farkındalık oluşturmaya yönelik olması daha faydalı olabilir. Bu çalışma ile sosyal bilgiler ve matematik eğitimi öğretmen adaylarının afet bilinci algı düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Sosyal bilgiler eğitiminde okuyan öğrenciler, coğrafya ağırlıklı ve afet konularıyla ilişkili dersleri yoğun olarak almaktadır. Buna karşın matematik eğitiminde okuyan öğrenciler ise sayısal dersleri almakta ve afet eğitimiyle ilişkili dersler almamaktadır. Sözel ve sayısal ağırlıklı eğitimin yapıldığı programlardaki öğrencilerin, afet bilinci algısının nasıl değişkenlik göstereceği ve benzer yönlerin neler olacağının bilinmesi önemlidir. Çalışmanın temel amacı doğrultusunda, araştırmada mevcut durumun analizi yapılacağından betimsel yöntem kullanılacaktır. Bu çalışma, “sosyal bilgiler ve matematik eğitimi öğretmen adaylarının afet bilinci algısı arasında nasıl bir farklılık vardır?” sorusuna cevap bulmak ve bunun bazı değişkenlerle (sınıf, cinsiyet, bölüm, anne eğitim durumu, yaşadığı yer, baba eğitim durumu, afet deneyimi, anne iş durumu ve baba iş durumu) nasıl şekillendiğini ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 öğretim yılında Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin sosyal bilgiler ve matematik eğitimi anabilim dallarında öğrenim gören 322 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Örneklemde yer alan öğretmen adaylarının %71,4’ü kız, %28,6’sı erkektir. Veri toplamada araştırmacılar tarafından geliştirilen, 27’si olumlu, 9’u olumsuz toplam 36 maddeden oluşan “Afet Bilinci Algı Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek, araştırmacılar tarafından alanyazın taraması yapıldıktan sonra geliştirilmiştir. Afet bilincine ilişkin algı ölçeği, likert tipi beşli dereceleme türünde hazırlanmıştır. Ölçek; Kesinlikle Katılmıyorum (1), Katılmıyorum (2), Kararsızım (3), Katılıyorum (4) ve Kesinlikle Katılıyorum (5) seçeneklerinden oluşmuştur. Uzman görüşleri doğrultusunda ölçek maddeleri kararlaştırılarak, araştırmacılar tarafından örneklem grubuna uygulanmıştır. Araştırmada kullanılan veri toplama aracı ile elde edilen veriler, SPSS 19 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmada elde edilen verilerle; frekans ve yüzde dağılımı hesaplanmış, kişisel değişkenler arasındaki fark t-testi, tekyönlü varyans analizi ve Kruskal Wallis testi ile çözümlenmiştir. Sonuçlar incelendiğinde, sosyal bilgiler ve matematik öğretmen adaylarının ölçekteki yanıtlarının ortalaması 121,54 olarak bulunmuş olup, bu ortalama ise orta düzeyde afet bilinci algıları olduğunu göstermiştir. Öğretmen adaylarının öğrenim gördükleri sınıf düzeyleri arasında afet bilinci algılarında anlamlı bir fark bulunmuş olup, bu farklılığın 1. sınıfta öğrenim görenler ile 2. sınıfta öğrenim görenler arasında olduğu yapılan post hoc analizinde görülmüştür. Benzer şekilde, öğretmen adaylarının geçmişte herhangi bir afet yaşayıp yaşamadığına yönelik olarak afet bilinci algı düzeyleri arasında da anlamlı bir fark olduğu bulunmuştur. Fakat bölüm farklılığı, cinsiyet, anne-baba eğitim düzeyleri ve meslek, yaşanılan yer ve gelir bazında yapılan analizler sonucun ise öğretmen adayları arasında afet bilinci algılarına yönelik anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Çalışmanın sonuçlarına göre, herhangi bir afet yaşamış olan öğretmen adaylarının afet bilinci algıları afet deneyimi olmayan öğretmen adaylarında daha yüksek olduğu, fakat afet bilinci algı ölçeğine göre her iki grubun da orta düzey algılarının olduğu söylenebilir. Bunun yanında, üniversite hayatına yeni başlamış olan öğretmen adaylarının afet bilinci algılarının, diğer öğretmen adaylarına kıyasla daha düşük olduğu fakat benzer şekilde sınıf farkı gözetmeksizin, tüm öğretmen adaylarının afet bilinci algılarının uygulanan ölçeğe göre orta düzeyde çıktığı belirlenmiştir. *Bu araştırma, Ahi Evran Üniversitesi Bilimsel Araştırma Koordinatörlüğü tarafından desteklenen EGT.A4.16.006 kodlu bilimsel araştırma projesi kapsamında yapılmıştır. Sözlü bildiri SÜRDÜRÜLEBİLİR EĞİTİMDE COĞRAFYA BİLİNCİ: ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİÖzet: <Wheeler ve Bijur (2000) sürdürülebilir eğitime ilişkin geleceği etkileyecek şeyler hakkında düşünme becerisi kazandırmayı, sürdürülebilir toplumun yaratılması yönünde bilgi, beceri ve değerlerin kazandırılması, doğal kaynakların yönetimini ele alabilme kabiliyeti, sürdürülebilir ekonominin sağlanması yönünde dengeli ekonomi bilinci ile küreselleşmeyi anlamlandırma kapasitesi olarak içerik ve gerekli aracı özellikler üzerinde durmuştur. Sürdürülebilir eğitimin sağlanmasına ekonomi, sosyoloji, eğitim ve coğrafya ve diğer disiplinler arası bilimlerin aracılık etmesi beklenir. Doğal kaynakların yönetimi doğrudan coğrafya bilinci ile ilişkili olup bu bilincin eğitim yoluyla gerçekleştirilmesi olağandır. Çünkü coğrafya bilimi, insanlara doğa ile barışık bir şekilde yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli bilgiyi sunmakta, ihtiyaca göre içeriği değişmektedir (Demirci, Sekin ve Ünlü, 2002). Coğrafya eğitimi varlığımızı, evrenle ve diğer insanlarla ilişkilerimizi, daha iyi anlamlandırmamız için bilgi, beceri ve kavramları açıklar (Haas, 1989). Sürdürülebilir eğitimde belirsizliğin, olası tehditlerin ve düzensizliğin üstesinden gelebilecek bireylerin yetiştirilmesi yönünde doğal kaynakların yönetimi boyutunda coğrafya bilincinin önemi ve gerekliliği yadsınamaz. Girgin (2001) düzeni, kararsızlıkları, kriz ve kaosu önceden görebilmenin coğrafi verilerle mümkün olduğunu belirtir. Bu noktadan hareketle coğrafya bilinci ile sürdürülebilir eğitim üzerinde etkili rol oynayabileceği yorumu yapılabilir. Bu çalışmada ekolojik boyutta değişen koşullarla yaşayabilme ve ekolojik dengeyi koruma açısından sürdürebilirlikte rol oynayan coğrafya bilincinin sağlanması üzerine odaklanılmıştır. Çalışma, nitel araştırma olup olgubilim desenindedir. Olgu bilim deseninde katılımcıların algıları, tepkileri veya belirli durumlar araştırılır. Çalışma grubundaki kişilerin algılarını veya tepkilerini belirlemek için onların bakış açılarını ortaya çıkarmayı amaçlar (Fraenkel, Wallen ve Hyun, 2011). Çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Araştırma kapsamında ele alınacak konuları içeren müfredat programı 11. ve 12. sınıf coğrafya dersleri olduğu tespit edilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu, lisede öğrenim gören 11. ve 12. sınıf öğrencileri ölçütler belirlenerek toplam 50 öğrenciden oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından literatür taranarak ve uzman görüşü alınarak oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veriler, odak grup görüşmesi yapılarak toplanmıştır. Veriler içerik analizi ve betimsel analiz ile çözümlenmiştir. Elde edilen bulgulara göre; öğrencilerin coğrafi bilince yönelik tanımlarının % 70,37’si (f=38) coğrafi bilgilere sahip olma, % 16,66’sı (f=9) evreni yorumlama-yordama ve % 12,96’sı (f=7) bilinçli olma şeklindedir. Öğrencilerin coğrafi bilinçlenme sürecinde yararlandıkları kişiler, okul paydaşları (f=46) açısından öğretmen (f=25); coğrafya dersi (f=17); okul yönetimi (f=4); sosyal bileşenler (f=25) açısından ise aile (f=10) ve çevre (f=15) olduğu ortaya çıkmıştır. Coğrafya bilincine sahip olmanın katkıları öğrenci görüşlerine göre bilgi sahibi olmak (f=27) ve bilinçli olmak (f=17) teması altında birleşmiştir. Öğrenciler bir coğrafya öğretmeni olarak coğrafi bilinci artırmak adına yapmak istedikleri davranışlar sınıf dışı etkinlikler (f=33) ve sınıf içi etkinlikler (f=17) olmak üzere iki tema altında toplanmıştır. Sınıf dışı temasına ait kategoriler, gezi düzenleme (f=19), proje ve sosyal etkinlikler yapma (f=8) ve doğal ortamda ders işleme (f=6) şeklindedir. Sınıf içi etkinlikler olarak materyal kullanma (f=12) ve konu anlatma (f=5) kategorileri yer almıştır. Sonuç olarak; öğrencilerin coğrafya bilincini daha çok coğrafya bilgisine sahip olmakla eş değer gördükleri ve coğrafi bilinçlenme sürecinde yararlandıkları kişilerin çoğunlukla okul paydaşları olduğu bunun yanında sosyal bileşenlerin de yer aldığı anlaşılmaktadır. Öğrenciler, coğrafya bilincine sahip olmanın katkılarını daha çok bilgi sahibi olma şeklinde değerlendirirken bir kısmı da bilinçli olma şeklinde değerlendirmişlerdir. Öğrenciler bir coğrafya öğretmeni olduklarında coğrafi bilinci artırmak için gezip gösterme, kamp, seminer veya konferans düzenleme gibi proje ve sosyal etkinliklerde bulunma, doğal ortamda ders işleme şeklinde sınıf dışı etkinliklere yer vermek istemektedirler. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
Sözlü bildiri CAN DESİGN THİNKİNG FOSTER EMPATHY AND CREATİVE CONFİDENCE? A CASE STUDY FROM GERMANYÖzet: <This research paper examines the impact of the Design Thinking process in cultivating creative confidence among students and encouraging them to become more empathetic towards others. The setting for the research is a one-week educational workshop at the HPI School of Design Thinking (D-School) in Potsdam, Germany, called the Global Design Thinking Week (GDTW). The workshop takes place twice a year. This research draws on findings from two GDTW workshops, the first was conducted in September 2017 and the second took place in April 2018. At these workshops, Digital Engineering Students from the Hasso Plattner Institute (HPI) were grouped with other participants who came from Germany and other different countries, and had different educational and cultural backgrounds. The workshops were delivered through theoretical inputs and intensive practical sessions on interviewing, ideation, prototyping and testing. Our hypothesis is: By engaging students in multidisciplinary teams and introducing them to the Design Thinking methodology, students will have increased confidence in their creative thinking skills. The process also encourages them to adapt the Design Thinking mindset so they may become able to defer judgment, be more open minded, and learn to better empathize with others. Qualitative and quantitative methods such as observation, pre and post workshop survey were used to assess if the Design Thinking process affected the participants’ creative confidence and how the students engaged with other team members (especially with those who come from different cultures). The research shows that most participants had doubts about their creative abilities before starting the workshops. They were also not sure about how they could connect with those who do not work in the same field or do not understand their culture. These beliefs however changed after day 1 of the workshop and a shift in the learning mood was observed. The research found that the intensive Design Thinking workshop had an immediate and positive impact on the majority of participants’ creative confidence, and their willingness to develop better understanding of other cultures and experiences through learning to listen, empathize and co-work with others.
Sözlü bildiri 7.SINIF SOSYAL BİLGİLER ÖĞRENCİ ÇALIŞMA KİTABINDA YER ALAN ETKİNLİKLERİN DEĞER EĞİTİMİ YAKLAŞIMLARI AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmada 7.sınıf Sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitabında yer alan etkinliklerin değer eğitimi yaklaşımları açısından durumunu ortaya çıkartarak öğrenci görüşlerini betimleme amaçlanmaktadır. Bu araştırmada aşağıdaki sorulara cevap bulunmaya çalışılmıştır. Sosyal bilgiler dersi 7. Sınıf öğrenci çalışma kitabında yer alan etkinliklerin hangi değer yaklaşımını kapsamış ve hangi değerlere yer verilmiştir? 7. sınıf öğrencilerinin görüşlerine göre değer nedir? 7.sınıf öğrencilerinin görüşlerine göre Sosyal bilgiler dersinde hangi değerler kazandırılmalıdır? Nitel bir desende yapılandırılan bu araştırmada; nitel araştırma metodolojisi içerisinde yer alan doküman inceleme yönteminden faydalanılmıştır. Ayrıca öğrenci görüşlerini ortaya koymak için betimsel yöntem kullanılmıştır. Araştırmada öğrencilere yöneltilen sorular yarı yapılandırılmış görüşme formu yoluyla öğrenci görüşleri alınmış içerik analizi tekniği ile sonuçlar incelenmiştir. Bu nedenle araştırma betimsel durum saptaması niteliğindedir. Araştırmada kullanılacak veriler 7.sınıf öğrenci çalışma kitabındaki ünite adı, ünitede yer alan kazanımsal değer, etkinlik adı ilgili olduğu değer yaklaşımı ve vurgulanan değer tablo halinde verilmiştir. Araştırmanın güvenirliliğini sağlamak amacıyla Fırat Üniversitesi’nden iki alan uzmanı öğretim görevlisine kazanımsal değerler ve ilgili olduğu değer yaklaşımı uygunluğuna yönelik görüş alınmıştır. Aynı zamanda değer eğitimine yönelik öğrenci görüşlerini ortaya koymak için Diyarbakır ili Sur ilçesindeki bir devlet okulunda okuyan 7.sınıf öğrencilerinden veri toplanmıştır. Araştırma sürecine rastgele seçilen 18 öğrenci dahil edilmiştir. Bu doğrultuda araştırmacılardan birinin çalıştığı MEB okulunda yapılması, izin alma, uygulama yapma gibi konularda kolaylık sağlamıştır. 2015-2016 eğitim-öğretim yılı mayıs ayından 7.sınıf Sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitabında yer alan 7 ünite başlığı altında 77 etkinlik incelenmiştir. Bu etkinliklerin 46’sinda (%59,8) değer eğitimi yaklaşımlarına ve bunlara uygun değerlere yer verildiği belirlenmiştir. Etkinliklerde değer eğitimi yaklaşımlarının tekrarlanma oranı olarak sırasıyla ‘değer açıklaması’ (23 kez), ‘değer telkini’ (11 kez), ‘eylem öğrenme’ (6 kez), ‘gözlem yolu ile öğrenme’ (4kez), ‘ahlaki muhakeme’ (4 kez), ‘değer analizi’ (3 kez) yer almıştır. Buna göre orta okul 7.sınıfta doğrudan kazandırılması planlanan kazanımsal değerlerin ‘farklılıklara saygı’, ‘vatanseverlik’, ‘estetik’, ‘bilimsellik’, ‘dürüstlük’, ‘adil olma’, ‘barış’, ‘tarihsel mirasa saygı’, ‘çalışkanlık’, ‘dayanışma’ değerlerinin olduğu belirlenmiştir. 2005 yılında uygulanmaya başlanan Sosyal bilgiler öğretim programında değerler eğitimine doğrudan yer verilmesine karar verilmesi ve bunun uygulamaya geçirilmesi sonucunda 7.sınıf Sosyal bilgiler hem ders hem de öğrenci çalışma kitabında doğrudan yer verilmesine olanak tanımıştır. Bu duruma kanıt olarak 7.sınıf Sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitabının 99. sayfasında yer alan ‘Vatandaşlık görevlerimiz’ ve 103.sayfada yer alan ‘Demokrasi öğreniyorum’ adlı etkinliklerde değer eğitimi yaklaşımlarına uygun kazanımsal değerler vurgulanmıştır. Ayrıca 7.sınıf Sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitabında yer alan etkinliklerin değer eğitimine yönelik kazanımların değer yaklaşımlarının tamamına uygun hazırladığı gözlemlenmiştir. Etkinliklerde çoğunlukla; farklılıklara saygı, sorun çözebilme, dinleme, iletişim kurma, hak ve özgürlüklere saygı, tarihsel mirasa saygı, çalışkanlık, dayanışma, vatanseverlik, hoşgörü, özgürlüklere saygı, estetik, bilimsellik, demokratik tutum benimseme, sorumluluk, dürüstlük, sevgi, karar verebilme gibi değerlerin etkinliklerde bir veya birden çok vurgulandığı belirlenmiştir. Araştırmanın ikinci basamağında öğrenci görüşlerine başvurulmuştur. 18 öğrencinin görüşlerinin yer verildiği araştırmada verilen cevaplarda 24 farklı değerin öğrenciler tarafından vurgulandığı görülmüştür. Öğrencilerin ifade ettikleri değerler ile araştırmanın birinci basamağında çalışma kitabındaki etkinlikler aracılığıyla kazandırılan değerlerin örtüştüğü belirlenmiştir. Öğrencilere yarı yapılandırılmış form yoluyla 2 açık uçlu soru yöneltilmiştir. Araştırmanın birinci sorusunda ‘Değer nedir?’ sorusuna araştırmaya katılan 18 öğrencinin tamamı cevap vermiştir. Bu cevaplara yönelik istatistiksel veriler şöyledir; sosyal değerler (aile, sevgi, saygı) 29 kez, ekonomik değerler (para, mal, eşya) 10 kez, ahlaki değerler (dürüstlük, çalışkanlık) 24 kez, bilimsel değerler(bilgi, bilimsellik) 21 kez vurgulanmıştır. Her öğrenci en az 5 değer adı yazarak bu soruya cevap vermiştir.öğrencilerin ‘Değer nedir?’ sorusuna genellikle ahlaki boyut ile ilgili değerleri cevap olarak vermeleri toplum içinde değer tabirinin ahlaki boyutta açıklanması ve medya ve sosyal çevrede oldukça sık olarak ahlaki konularda kullanılmasından kaynaklı olabileceği düşünülmektedir. Araştırmaya katılan öğrencilerin açık uçlu sorularda ikincisi olan ‘Sosyal Bilgiler dersinde sizlere hangi değerler öğretilmelidir?’ sorusuna verdikleri cevaplar incelendiğinde 21 farklı değerin vurgulandığı görülmüştür. Öğrenci cevaplarında en çok tekrar eden değer ifadeleri ‘demokrasi’18 kez, ‘eşitlik’ 18 kez, ‘sevgi’ 16 kez, ‘devlet’ 13 kez, doğruluk 11 kez vurgulanmıştır. Öğrencilerin yarı yapılandırılmış form yoluyla görüşlerinin alındığı bu iki açık uçlu sorulara verdikleri cevapların Sosyal bilgiler öğrenci çalışma kitabında yer alan etkinliklerin kazanımlarına ve vurgulanan değerlere uyumlu olduğu tespit edilmiştir. Özellikle etkinliklerde yer alan kazanım ifadelerinde belirtilen değerlerde demokrasi, eşitlik, doğruluk gibi değerlere sıkça yer verilmesi öğrencilerin hedeflenen kazanımların ulaştığının göstergesi sayılabilir. Sözlü bildiri ARABALAR FİLMİNİN İÇERDİĞİ DEĞERLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Amaç İçinde yaşadığımız dünyanın küreselleşmesi ile birlikte toplumsal yaşamdaki değişmeler de bizleri değerler konusuna daha fazla yönlendirmiştir. Son yıllarda üzerine yoğunlaşılan değer kavramının, birden fazla disiplinle ilişkili olması ve farklı disiplinlerde farklı şekillerde ele alınmasına rağmen ortak bir tanımı bulunmamaktadır. Ancak değeri en genel anlamıyla önemsenen, değer verilen olgular olarak ifade edebiliriz. Bununla beraber davranışlarımıza kaynaklık ederek onları yargılamamıza yarayan anlayışlar olarak da karşımıza çıkan değerler; kültür aktarımını sağlayan en önemli unsurlarıdırlar. Toplumların ayakta kalabilmesinde, sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde kuşaktan kuşağa aktarılan değerler oldukça önemli yere sahiptirler. Günümüzde her şeyin hızla ve sürekli değişim içinde olmasından değerler de payını düşeni almaktadır. Bu nedenle toplum olarak değerler eğitimine olan ihtiyacımızın arttığı bu dönemlerde, ailede başlayan değer eğitimine şekil verdiğimiz okullarımızda da değer eğitimi kavramı daha fazla önem kazanmaktadır. Son yüzyılda başlayan ve devam etmekte olan bilim ve teknolojideki baş döndürücü gelişim kendini her alanda gösterdiği gibi filmlerde de göstermektedir. Son on yılda televizyon programları arasında özellikle animasyon türü filmlerin çocuklar tarafından daha çok tercih edildiği görülmektedir. Ayrıca bu filmler gelişen ve yaygınlaşan internet ile bilgisayar sayesinde tekrar ve tekrar izlenebilmektedir. Bu bağlamda informal bir öğrenme alanı olarak nitelendirilebilecek olan televizyondan çocukların en fazla etkilenen grup olmaları kaçınılmaz hale gelmektedir. Çocuklar içinde oldukları yaş gereği gerçek ile kurguyu, doğru ile yanlışı ayıramamakla birlikte kurgu ve sanal olan birçok unsuru gerçek zannetmektedirler. Bu durumda izlenilen filmlerin çocukların algıları ve gelişimleri üzerinde olumlu ve olumsuz birçok etkisinin olması da kaçınılmazdır. Araştırmada 2006 yılı Amerikan yapımı arabalar animasyon filmi tercih edilmiştir. Filmin yönetmenliği John Lasseter tarafından yapılırken, dili İngilizce’dir. Bu film büyük bir izleyici kitlesine ulaşmakla kalmamış, 2011 yılında Arabalar 2 ve 2017 yılının haziran ayında vizyona girecek olan Arabalar 3 olarak devam etmektedir. Dünyada en fazla gişe yapan filmler arasında yer alan bu film Türkiye’de de benzer bir ilgiye ulaşarak kendine önemli bir izleyici kitlesi bulmuştur. Sadece film olarak değil ilkokul ve ortaokul öğrencilerin kullandıkları birçok eşyada da görsel olarak yer almış ve almaya devam etmektedir. Bu denli popüler olan bir filmin taşıdığı değer içerikli mesajların tespit edilmesi de bu bağlamda önem taşımaktadır. Bu filmin değerler eğitimi açısından analiz edilmesinin diğer animasyon filmlerinin analizi için de örnek olacağı düşünülmektedir. Buradan hareketle araştırmanın temel amacı Arabalar “Cars” animasyon filminin içerdiği değerlerin tespit edilmesidir. Bu doğrultuda değerler eğitimi alanında yaşanan materyal eksikliğinin giderilmesine katkı sağlanacağı ya da içerdiği mesajlar gereği ailelere ve eğitimcilere yol gösterici mesajlar verileceğine inanılmaktadır. Yöntem Araştırma, derinlemesine inceleme yaparak mesajları ortaya çıkarmak amacıyla nitel yaklaşıma göre kurgulanmıştır. Olgu ve olaylar hakkındaki bilgilerin yer aldığı materyallerin incelenmesi olarak ifade edilen doküman inceleme yöntemi aracılığıyla veriler toplanmıştır. Verilerin analizinde; nitel verilerin analizinde yararlanılan içerik analizi ile verilerin önceden belirlenen temalara göre özetlendiği ve alıntılara sık sık yer verilen betimsel analiz yönteminden yararlanılmıştır. Araştırma verilerinin güvenirliği sağlamak için iki araştırmacı ayrı ayrı filme ilişkin analiz yapmış, görüş farklılıkları belirlenmiş ve verileri kodlamıştır. Yapılan kodlamalar karşılaştırılarak uyum yüzdesi hesaplanmıştır. Bulgular Filme ilişkin araştırmacılar tarafından yapılan analizler sonucunda elde edilen bulgular alanyazın doğrultusunda tartışılarak uygulayıcılara ve akademisyenlere yönelik önerilerde bulunulacak ve böylece filmlerin değer içeriklerine yönelik yeni bir bakış açısıyla analiz edileceği değerlendirilmektedir. Sözlü bildiri AŞAĞI SAKSONYA EYALETİ DEĞERLER VE NORMLAR ÖĞRETMENLİĞİ LİSANS PROGRAMININ İNCELENMESİÖzet: <Günümüz insanları kapitalizmin tüketim alışkanlığı ile iletişim teknolojilerinin etkisini tüm zamanlardan daha fazla hissetmektedir. Öyle ki benliğinin dışında kendisine dayatılmış bir hayatı yaşamaktadır. Aile hayatı, Eğitim, evlilik ve iş bulma faaliyetleri modern kültürün doneleri ile şekillenmektedir. Bireyin geçmişi ve gelenekleriyle olan bağı giderek zayıflamakta maddi değerlerin elde edilmesi ve arttırılması için manevi değerlerinden uzaklaşılmaktadır. Maddi ihtiyaçların ön plana çıkmasıyla birlikte toplumun inanç ve değerlerinin ihmal edilmesi, genç nesillere tarihsel ve kültürel değerlerin aktarılmaması sosyal yapı ve toplumsal yaşamın varlığını tehdit eden süreçleri meydana getirebilir. Dolayısıyla bireylere, evrensel, ahlaki, dini ve etik değerlerin aktarılması hayati bir önem taşımaktadır. Her toplumun kendine has duygu, düşünce değer ve inançları vardır. Eğitim sistemleri toplumun tarihinden, tecrübe ve birikimlerinden bağımsız değildir. Doğal olarak öğretim araçları farklılık göstermekte, öğretmen yetiştirme programları da özgün olabilmektedir. Bu bağlamda değerlerin kimler tarafından ve nasıl verileceği soruları öne çıkmaktadır. Değer aktarımına en uygun mekanlar olan okullarda öğretmenlerin değer eğitimini gerçekleştirmeleri için lisan eğitimi şarttır. Türkiye ve Avrupa toplumlarında bu noktada bir fark bulunmamaktadır. Devletin resmî kurumları olan okullarda eğitim veren kişiler lisans eğitimi almak zorundadırlar. Almanya’da yaşayan yabancılar ve herhangi bir dine inanmayan ve din dersi almak istemeyen öğrencilere Aşağı saksonya eyaletinde “werte und Normen” (değerler ve normlar) dersleri verilmektedir. Değerler ve normlar dersleri ortaokul ve lise öğrencilerine verilmektedir. Bu derslerin kendine has müfredat programı bulunmakta farklı yayınevleri tarafından yazılmış kitaplar okutulmaktadır. Ders kitabının seçimi öğretmenin inisiyatifine bırakılmıştır. Değerler ve normlar derslerini vermek üzere Oldenburg, Hannover ve Göttingen üniversitelerinde değerler ve normlar öğretmenliği bölümleri bulunmaktadır. Lisans öğrencileri aynı zamanda yan alan eğitimi de almaktadır. Bu bölümden mezun olan bir öğretmen adayı iki diploma sahibi olmaktadır. Mezun olan öğretmenler birinci devlet sınavı ile merkezi olmayan bir sistemle atanırlar. İlk atamadan sonra iki yıllık bir staj döneminde uzman rehberler eşliğinde staj dönemini tamamlarlar. Bu staj döneminde başarılı not almaları halinde ikinci devlet sınavına katılmaya hak kazanırlar. İkinci devlet sınavını geçemeyenler öğretmenlik haklarını kaybederler. Ancak ikinci yazılı sınavda başarılı olan öğretmenler görevlerine asil olarak devam ederler. Öğretmen atamaları merkezi sistemle gerçekleşmez. Öğretmen adayları Schulamt (il okul müdürlüğü) ne başvuruda bulunurlar. Okul idaresinin uygun bulması halinde atamaları yapılır. Eyaletin bütün okullarında değerler ve normlar öğretmeni bulmak imkansızdır. Zira bu alandan mezun olan öğretmen sayısı çok fazla değildir. Bu nedenle okullarda değerler ve normlar derslerini farklı branşlardan öğretmenler de verebilmektedir. Genellikle din alanında ve dil alanında eğitim gören branş öğretmenleri tercih edilmektedir. Bu çalışmada Almanya’da değerler ve normlar dersi lisans programlarındaki ders içerikleri öğretmen yetiştirme süreci ile staj uygulamaları ortaya konacaktır. Bu bağlamda değerler ve normlar öğretmenlerinin yan alanları ve diploma türleri ile lisansüstü çalışmaları ele alınacaktır. Öğretim üyesi kadrosu ve ders programları nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi tekniği kullanılarak incelenecektir. Almanya’nın Aşağı Saksonya eyaletindeki ortaokullarda ders olarak işlenen “Werte und Normen” öğretmenlerinin mezun oldukları lisans programlarının incelenmesi alana farklı bakış açısı kazandırmayı amaçlamaktadır. Farklı ülke eğitim sistemlerinin incelenmesi değerler eğitimi alanında çalışmalar üreten bilim insanlarına katkı sunacaktır. Bazı üniversitelerde seçmeli ders olarak işlenen değerler eğitimi öğreticilerine de yeni bir fikir vereceği düşünülmektedir. Ayrıca Avrupa birliğinin en önemli üyelerinden biri olan Almanya ile ilgili yapılacak olan karşılaştırmalı eğitim çalışmalarına katkıda bulunabilir. Sözlü bildiri AYŞE SIDIKA HANIM VE “USUL-I TALİM VE TERBİYE DERSLERİ”ADLI DERS KİTABINDAN HAREKETLE DÖNEMİN AHLAK EĞİTİMİ ANLAYIŞINDA FELSEFİ YANSIMALARÖzet: <XIX. yüzyılın son çeyreğinde kaleme aldığı “Usul-ı Talim ve Terbiye Dersleri (Eğitim ve Öğretim Yöntemi Dersleri) adlı çalışmasıyla eğitim tarihimizin ilk pedagojik ders kitaplarından birisini kaleme alan Ayşe Sıdıka Hanım, Osmanlı düşün ve yazın alanının, önemli kadın simalarından birisidir. Sıdıka hanım, II. Abdülhamit tarafından Haremeyn-i Muhteremeyn Payesi ile ödüllendirilen Endurun Mektebi hocası Mustafa Numan Efendi’nin kızıdır; öte yandan ilkokuldan başlayarak öğretmenlik kısmına kadar Zapyon Rum Kız Lisesi’nde eğitim hayatını sürdürmüştür. Rumca, Fransızca ve İngilizce dillerine hakim olan Ayşe Sıdıka Hanım, babasından aldığı Osmanlı eğitim birikimini, Batı kültür ve eğitim sistemimizle başarılı bir şekilde sentezlemeyi başararak, eğitim sistemimize önemli katkı ve yeniliklerde bulunmuştur. Bu anlamda, Sıdıka hanımın önemli çalışmalarından birisi olan Usul-ı Talim ve Terbiye adlı çalışmasında ki, ahlak eğitimi ve çocuklarda ahlak eğitimi nasıl olmalıdır sorularına ilişkin yaptığı açıklamalar, ahlak eğitimi konusundaki geçmiş birikimimizin aydınlatılması noktasında önem arz etmektedir. Bu bildirideki amaç, Ayşe Sıdıka Hanım’ın 1313 (1897) yılında kaleme aldığı “Usul-ı Talim ve Terbiye Dersleri” adlı eseri Osmanlıcadan günümüz Türkçesine çevirerek, ahlak eğitimiyle ilgili olan kısımları yazıldıkları dönemi göz önünde bulundurarak, bugün ahlak eğitimi adına yapılan çalışmalarla karşılaştırmak ve çıkan sonuçları da felsefi analizden geçirmektir. Çalışmada yöntem olarak tarama modeli kullanılmıştır. Çalışmaya ilişkin veriler belgesel tarama modeli ile elde edilmiştir. Çalışmanın evreni Ayşe Sıdıka Hanım’ın 1313 (1897) yılında kaleme aldığı “Usul-ı Talim ve Terbiye Dersleri ” adlı çalışma oluşturmaktadır. Söz konusu eser günümüz Türkçesine çevrildikten sonra, ahlak eğitimiyle ilişkili kısımlar felsefi bir sorgulamadan geçirilerek kavramsal analizler yapılacaktır. Çalışmanın bulgularını kısaca şöyle sıralayabiliriz: - Ayşe Sıdıka hanımın çalışmasında, insan, mürebbi, beden eğitimi, düşünsel eğitim, yargılama gücü, hayal gücü, ahlak eğitimi, görev, huy ve eğitim, irade, vicdan ahlakı, saygı, sevgi, itaat, sorumluluk, minnettarlık, çocuklarda duygusal eğitim, çocuklarda iç güdü, çocuk ahlakı arasındaki farklar, çocukların huylarında değişiklikler yaparak eğitime alıştırmak gibi konu başlıklarında açıklamalarda bulunmuştur. -Hemen hemen her dönem ahlak eğitimiyle anlatılmak istenen; iyi, doğru, güzel ya da erdemli gibi kavramlarla ifade edilen değerlerin çocuklarda alışkanlık kazandıracak şekilde öğretilmeye çalışılmasıdır. - Ayşe Sıdıka hanımın eserinden hareketle, çocuklarda ahlak eğitimi adına yapılan çalışmaların önce ailede başlamak üzere okul ve dış çevreyle birlikte anlam ve değer kazandığı açığa çıkmıştır. - Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik adlı çalışmasında da özellikle belirtiği üzere iyi ahlak ya da erdemli bir insan olmanın en önemli belirtisinin “ölçülü olmak” değerinden hareketle sıraladığı, alçakgönüllülük, dürüstlük, yalan söylememek, hoşgörülü olmak, adalet, cesaret, cömertlik gibi erdemlerin farklı adlarla ancak benzer içeriklerle Ayşe Sıdıka Hanım’ın eserinde de yer edindiği bulgusuna varılmıştır. -Çalışmadan elde edilen bir diğer bulgu ise, Usul-i Talim ve Terbiye Dersleri adlı çalışmasında eğitim konusundaki açıklamaların günümüzde de günceliğini koruyarak çağının ötesinde bir birikime sahip olduğudur. Çalışmanın sonucunda ahlak eğitiminin bütüncül bir yaklaşım olduğu anlaşılmaktadır. Aileden başlamak üzere, okul ve dış etmenlerin çocuğun gelişiminde önemli bir paydaya sahip olduğu ve bu anlamıyla da Osmanlıdan günümüze ahlak eğitimi adına yapılan çalışmalar üzerinde felsefi ve kavramsal analizlerin geçmişin aydınlatılması ve günümüzde de yorumlanması açısından önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Usul-ı Talim ve Terbiye Dersleri adlı eser beden eğitimi ve düşünce eğitiminin yanında ahlak eğitimine dair görüşleriyle dikkat çeken bir eserdir. Ayrıca bu metin dönemin eğitim fikirlerini inceleyen sosyal bilimcilerin her daim yararlanabilecekleri kapsayıcı bir eserdir. Sözlü bildiri BİLİM ETİĞİ VE ARAŞTIRMA TEKNİKLERİ DERSİNİN İŞLEVSELLİĞİ: LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından 20 Nisan 2016 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren lisansüstü eğitim öğretim yönetmeliği ile Bilimsel Araştırma Teknikleri ile Araştırma ve Yayın Etiği konularını içeren en az bir dersin lisansüstü eğitim sırasında verilmesi zorunlu hale getirilmiştir. Buna dayalı olarak Anadolu Üniversitesinin lisansüstü eğitim ve öğretimin sürdürüldüğü Enstitülerinde, genel amacı öğrencilerin bilim etiği ve araştırma teknikleri konularında kişisel ve akademik gelişimlerine katkıda bulunmak olan Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersleri açılmıştır. Bu dersle lisansüstü öğrencilere etik, bilimsel araştırma etiği, etik kurallar, etik dışı davranışlar ve bu konuda yaşanan sorunlar ile bunları önleme yolları hakkında gerekli bilgi, beceri, tutum ve değerler kazandırılmaya çalışılmaktadır. Lisansüstü öğrencilerin araştırma tekniklerini doğru uygulayabilmeleri, bilimsel araştırma sürecini doğru yönetebilmeleri, bilimsel araştırmalarda yaşanan etik sorunlardan uzak kalabilmeleri ve etik sorunların bilime verdiği zararların önlenmesi konusunda, Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersinin işlevsel olması önemlidir. Bu nedenle araştırmada, Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersinin işlevselliğini ortaya koymak amaçlanmıştır. Dersin işlevsel olup olmadığı dersi alan lisansüstü öğrencilerin görüşlerine ve deneyimlerine dayalı olarak belirlenmeye çalışılmıştır. Öğrencilere niçin ve nasıl sorularını sorma olanağı tanıdığından, ayrıca bu soruların cevabını araştırmacının yorumlamasına olanak sağladığından nitel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Araştırmada Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersinin işlevselliğini daha iyi anlamaya yardımcı olacak örnekler, açıklamalar ve yaşantılar ortaya koyabilmek için olgubilim deseni benimsenmiştir. Araştırmanın çalışma grubu, amaçlı örneklem yöntemlerinden ölçüt örneklem tekniği ile belirlenmiştir. Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nün öğrencisi olmak ve dersi almak temel ölçüt olarak kabul edilmiştir. Genel olarak Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersine farklı bakış açılarını ortaya koyabilmek için Enstitünün çeşitli programlarında öğrenim gören lisansüstü öğrenciler seçilmiştir. Öğrencilerle yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu oluşturulurken, Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersinin içeriği ve amaçları, ilgili alan yazın ve uzman görüşleri dikkate alınarak bir soru havuzu oluşturulmuştur. Bu sorular arasından amaca en uygun olanları seçilerek taslak görüşme formu hazırlanmıştır. Kapsam geçerliğini sağlamak amacıyla bu form iki uzmana inceletilip gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Son olarak formda yer alan soruların katılımcıların seviyelerine uygunluğunu ve anlaşılırlığını tespit etmek amacıyla bir lisansüstü öğrenci ile pilot uygulama yapılmıştır. Pilot uygulamaya dayalı olarak görüşme formuna son şekli verilmiştir. Gönüllülük esasına dayalı olarak dersi alan 10 lisansüstü öğrenci ile farklı zamanlarda birden fazla görüşme yapılmıştır. Görüşmelerden önce katılımcılardan imzalı gönüllü katılım formları alınmıştır. Görüşmeler katılımcıların kendilerini rahat hissedecekleri sessiz ve sakin ortamlarda yapılmış, ses kayıt cihazı ile kaydedilmiş ve bilgisayar ortamında görüşme formlarına dökülmüştür. Güvenirlik çalışmaları kapsamında katılımcılardan görüşme formlarını incelemeleri ve görüşlerini onaylamaları istenmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Bu analizde birbirine benzeyen veriler, belirli kodlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirilmiş ve anlaşılır bir şekilde düzenlenmiştir. Güvenirlik için iki araştırmacı tarafından yapılan kodlamalar üzerinde Güvenirlik= Görüş Birliği/ Görüş Birliği + Görüş Ayrılığı X 100 formülü uygulanmıştır. Uyuşum yüzdesinin %70 veya daha üstü olması yeterli görüldüğünden veri analizi açısından araştırma güvenilir sayılmıştır. Sonuçlar derinlemesine ve ayrıntılı olarak betimsel bir anlatım ile sunulmuş ve lisansüstü öğrencilerin ifadelerinden doğrudan alıntılılara yer verilerek bulgular açıklanmıştır. Bulguların daha kolay anlaşılmasını sağlamak amacı ile oluşturulan kodlar, temalar ve lisansüstü öğrenci görüşü sayıları (f) tablolarla gösterilmiştir. Çalışmada lisansüstü öğrencilerin ifadelerinden doğrudan alıntılar sunulurken her bir öğrenci için kod isim kullanılmıştır. Araştırmada, Bilim Etiği ve Araştırma Teknikleri dersinin; işlevselliğine, lisansüstü öğrencilerin kişisel ve akademik gelişimlerine katkılarına, öğrencilerin etik ve araştırmayla ile ilgili konulardaki görüşlerine ve beklentilerini karşılama durumuna yönelik bulgular elde edilmiştir. Ayrıca dersin amaç, içerik, işleyiş ve ölçme-değerlendirme konularında öneriler getirilmiştir. Araştırmanın sonunda; lisansüstü öğrencilerin çoğunlukla dersin işlevsel olduğunu düşündükleri, akademik ve kişisel gelişimlerine çeşitli katkıları olduğu görülmüştür. Lisansüstü öğrencilerin dersle birlikte intihal dışındaki diğer etik sorunları fark ettikleri, özellikle etik dışı davranışların olumsuz sonuçlarını gördükten sonra kendilerini etik ve araştırma konularında daha sorumlu hissettikleri belirlenmiştir. Bununla birlikte lisansüstü öğrencilerin dersin işlenişinin tartışma ve uygulama ağırlıklı olması ve lisans düzeyinden itibaren verilmesi gerektiğini düşündükleri tespit edilmiştir. Sözlü bildiri BİR ÇOKKÜLTÜRLÜ OKULDA DEĞER ALGISIÖzet: <BİR ÇOKKÜLTÜRLÜ OKULDA DEĞER ALGISI Prof. Dr. Cemil ÖZTÜRK Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ABD cozturk@marmara.edu.tr Tuğba KAFADAR Marmara Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü Doktora Öğrencisi tugbakafadar@gmail.com Doç. Dr. Bayram TAY Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ABD bayramtay@ahievran.edu.tr Özet Amaç: Toplum içerisinde yaşayan bireyler ortak bir geçmişe ve toplumsal ilişkilere bağlı olarak kendilerine ait ortak bir kültürü oluştururlar. Fakat hızla küreselleşen dünyayla birlikte toplum içerisinde ortak kültürün yanında toplum içerisinde birden fazla kültür yapılarıda bulunabilmektedir. Toplum içerisinde oluşan birden farklı kültür yapıları çokkültürlülük kavramını ortaya çıkarmıştır. Çokkültürlülük; Banks (2013)’e göre ırk, etnik yapı, dil, cinsel yönelim, cinsiyet, yaş, engelli olma, sosyal sınıf, eğitim, dinsel tercih ve diğer kültürel farklılıklar konusunda duyarlılığın geliştirilmesi olarak açıklanmıştır. Çokkültürlülüğü oluşturan unsurlardan en önemlilerinden biri ise değerlerdir. Değerler, Halstead & Taylor (2006)’a göre; belli davranışlarımızın doğruluğunun ya da yanlışlığını belirleyen standartlar olarak davranışlarımıza rehber olan temel inanç ve ilkelerdir. Schwartz ve Bilsky (1987, 1990) göre değerler 5 özelliğe sahiptir. Buna göre değerler; a) görüş ya da inançtır, b) insan davranışlarının ya da bir durumun kabul edilebilir sonuçlarıdır, c) belirli bir durumun üstesinden gelmedir, d) insan davranışları ve durumların seçimi ya da değerlendirilmesinde rehberlik etmedir, e) önemi derecesi göreceli olarak sıralanmaktadır (akt: Schwartz, 1992). Toplum içerisinde ve toplumlar arasında farklılaşmayla birlikte toplumun bireyleri arasında ortak değerleri olabileceği gibi bireylerin değer algılarında ve benimsedikleri değerler arasında farklılaşmalar ve benzerlikler olabilmektedir. Değerler iki şekilde hem eğitim teorisinin hem de okul aktivitelerinin merkezindedir. Birincisi, okullar ve okullardaki öğretmenler bireysel olarak; aile, medya ve akran gruplarının yanı sıra çocuklar ve gençlerin değerlerin gelişiminde ve bu yüzden toplumun büyük bir kısmında ana etkendir. İkinci olarak, okullar toplumda değerlerin yansıtıldığı ve içerdiği yerlerdir (Halstead, 1996). Araştırma bu noktadan yola çıkılarak bir çokkültürlü okul öğrencilerinin değer algılarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma, nicel araştırma tasarımlarından betimsel araştırma türüne göre tasarlanmıştır. Betimsel araştırmalar, verilen bir durumu olabildiğince tam ve dikkatli bir şekilde tanımlar. Eğitim alanındaki araştırmada, en yaygın betimsel yöntem tarama yöntemidir (Büyüköztürk, Kılıç Çakmak, Akgün, Karadeniz & Demirel, 2010). Bununla birlikte betimsel araştırma; yaşayanların, hâlihazırda var olanların, yaşananların ne olduğunun betimlenip açıklanarak ortaya konulması olarak ele alınabilmektedir (Sönmez ve Alacapınar, 2011: 46). Betimsel araştırmalar, kesitsel, boylamsal ve geçmişe dönük araştırmalar olarak sınıflanabilir (Fraenkel ve Wallen, 2006; Gorard, 2006: Johnson ve Christensen, 2004’den Akt. Büyüköztürk, Kılıç Çakmak, Akgün, Karadeniz ve Demirel, 2012: 178). Bu araştırma yaşayanların, hâlihazırda var olanların yani bir çokkültürlü okulun lise öğrencilerinin bir kısmı üzerinde ve bir seferde ölçümlerle veri toplandığından kesitsel betimsel tarama modelindedir. Araştırma katılımcıları ise amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemesine göre belirlenmiştir. Araştırma katılımcılarını bir çokkültürlü okulun 59 lise öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada çokkültürlü okulda Türk, İsviçre, Fransız, Yunan, Amerikalı, Suriye, Alman, Boşnak, Kanadalı, İtalyan vatandaşı olmak üzere 10 farklı ülkeden gelen öğrenci yer almaktadır. Araştırmada veriler Schwartz (1992) değer kuramına dayanan Schwartz, Melech, Lehmann, Burgess, Harris & Owens (2001) tarafından geliştirilen Potre Değerler Anketi (PDA) ve bu anketin Demirutku & Sümer (2010) tarafından türkçeye uyarlaması gerçekleştirilen Portre Değerler Anketi (PDA) kullanılarak elde edilmiştir. Elde edilen verilerin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma ve bağımsız gruplar t testikullanılmıştır. Sonuç: Araştırma sonuçlarına göre bir çokkültürlü okul öğrencilerinin değer algıları en çok hazcılık daha sonra sırasıyla özyönelim, iyilikseverlik, evrenselcilik, uyarılım, başarı, güvenlik, uyma+geleneksellik ve en az olarak ise güç kategorilerindedir. Türk öğrencilerle diğer milliyetten öğrenciler arasında değer öncelikleri açısından anlamlı bir farklılık yoktur. Anahtar Kelimeler: Çokkültürlülük, değer, değerler eğitimi, Schwartz Sözlü bildiri DEĞERLER EĞİTİMİ VE GÜNCEL TARTIŞMALAR: GAZETE HABERLERİNE İLİŞKİN BİR ELEŞTİREL SÖYLEM ANALİZİÖzet: <Amaç: Değerlerin bireyin davranışlarına yön verdiğine inanılır. Bu bağlamda değerler toplumun çoğunluğu tarafından doğruluğu ve gerekliliği kabul edilen birleştirici unsurlar olarak görülmektedir. Gerçekte değerler, eğitsel süreçlerin bütün boyutlarında yer alırlar ve değerlerden bağımsız bir eğitim düşünmek imkânsızdır. Ancak değerler eğitimi anlayışı özellikle son yüzyılda meydana gelen toplumsal değişimlerin sonucunda ortaya çıkmıştır. Böylece değerler eğitimi öğretim programlarında farklı biçimlerde yer almaya başlamıştır. Değerler eğitimi anlayışı, dünyada değerler bağlamında yaşanılan toplumsal sorunları ve değerlerden uzaklaşmaya yol açtığı varsayılan eğitim sistemlerinin eksikliklerini gidermeye dönük bir eğilim olarak daha çok gündeme gelmektedir. Bu durumun Türkiye’deki yansıması ise ilk kez 2005 yılında Sosyal Bilgiler öğretim programı ile görülmüş, daha sonra farklı derslerde (Hayat Bilgisi, Medya Okur-yazarlığı) değerler eğitimine ilişkin ifadelere yer verilmiştir. Özellikle 2017 öğretim programları güncelleme sürecinde değerler eğitimi anlayışı, üzerinde çalışılan bütün taslak öğretim programlarında gözlemlenmektedir. Değerler eğitimi giderek daha yoğun bir ilginin hedefi olmaktadır. Yayınlanan makale ve yürütülen tez sayılarına yansıyan akademik ilginin yanında özellikle eğitim programlarına ilişkin son düzenlemelerin sonu olarak değerler eğitimini kamuoyu nezdinde de önemli bir tartışma konusu haline getirmiştir. Değerler eğitimi etrafındaki tartışmaların kamuoyuna yansıtılmasında ve bu tartışmaların biçimlendirilmesinde medyanın da önemli etkisi vardır. Toplumsal olguların medyadaki temsilleri bilgilendirmek amacıyla haberleştirmenin ötesinde bir takım niteliklere sahiptir. Haberlerde kullanılan söylemin analiz edilmesi bu açıdan büyük öneme sahiptir. Haberleştirme tarzları, karmaşık bir takım toplumsal, siyasal, ekonomik ya da kültürel etkenlerce biçimlendirilmektedir. Gazeteler hedef kitlelerinin düşüncelerine hitap edebilmek için haberleştirme tarzlarını bu düşüncelere duyarlı bir biçimde belirlemektedir. Haberler ve haberlerde kullanılan dil toplumsal bağlam tarafından inşa edilmektedir. Aynı zamanda medya temsilleri yoluyla kamuoyunda belirli konularda toplumsal rızanın ya da tepkinin oluşturulması da hedeflenebilmektedir. Bu süreçler gazetelerin temsil ettikleri düşüncelerin ve dünya görüşünün etkisiyle ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda çalışmanın temel amacı değerler eğitimine ilişkin medya temsillerinin incelenmesi; bu incelemeye dayalı olarak çok boyutlu bir değerlendirme yapılmasıdır. Desen/Yöntem: Değerler eğitimine ilişkin medya temsillerinin, gazete haberleri bağlamında incelenmesi ve çok boyutlu bir değerlendirme yapılabilmesi amacından hareketle bu çalışma nitel bir araştırma olarak desenlenmiştir. Bu çerçevede, öğretim programları güncelleme çalışmalarına ilişkin taslakların kamuoyu tartışmasına açıldığı dönem dikkate alınarak 1 Ocak 2017 ve 7 Mart 2017 tarihleri arasında ulusal gazetelerde yer alan değerler eğitimi konulu haberler araştırmanın çalışma grubunu oluşturmuştur. Haberler içerik analizi ve eleştirel söylem analizine dayalı olarak irdelenmiş ve yorumlanmıştır. Alanyazında eleştirel söylem analizine ilişkin kuramsal ve uygulama örneklerinden yola çıkılarak, değeler eğitimine ilişkin haberlerde kullanılan söylemin bütün düzey ve boyutları ile incelenmesi, söz konusu söylemin dayandığı zemini oluşturan düşünsel yapılar irdelenmiştir. Bu doğrultuda öncelikle PRNet programı aracılığıyla belirtilen tarihler arasında ulusal gazetelerde çıkan değerler eğitimine ilişkin haberler taranarak ilgili verilere ulaşılmıştır. Ulaşılan haberlerin yayınladığı gazeteler, yayınlandıkları tarihler, gazetenin hangi bölümünde yer aldıkları, haberlere ne kadar yer ayrıldığı, kullanılan görsellerin özellikleri vb. açısından içerik analizi yapılarak genel karakteristikleri belirlenmiştir. İkinci aşamada haberlerin başlıkları ve haber metinlerinde kullanılan söylem, eleştirel söylem analizine dayalı olarak çözümlenmiştir. Bulgular: Verilerin analizi ile elde edilen bulgular, eleştirel söylem analizi çerçevesinde alanyazına dayalı olarak tartışılmış, çok boyutlu ve derinlikli bir değerlendirme yapılarak, politika belirleyiciler, uygulayıcılar ve akademisyenlere dönük öneriler geliştirilmiştir. Çalışmanın politika geliştiricilere çok boyutlu bir bakış açısı kazandırmada katkı sağlayacağı değerlendirilmektir. Sözlü bildiri DEĞERLER EĞİTİMİNDE ATASÖZÜ, DEYİM VE ÖZDEYİŞLERİN SOSYAL BİLGİLER PROGRAMINDAKİ YERİÖzet: <Sosyal Bilgiler programının beşinci amacı “Türk kültürünü ve tarihini oluşturan temel öge ve süreçleri kavrayarak, millî bilincin oluşmasını sağlayan kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesi gerektiğini kabul eder (Milli Eğitim Bakanlığı[MEB], 2015:3) şeklindedir. Bu amaç doğrultusunda atasözlerinin özellikle Sosyal Bilgiler dersinde kültür aktarım aracı olarak kullanılması sağlanmalıdır. Sosyal Bilgiler programının temellerinden birisi olan değerlerin öğrencilere aktarılmasında edebi ürünlerden olan atasözlerinden yararlanılabilir (Sönmez,2014, :102). Atasözleri öğretimi ile birey kültürün ve toplum kurallarının gereklerini de öğrenmektedir. Bu açıdan, atasözlerini toplumun kültürünün manevi parçacıkları ve toplumun felsefesini yansıtan özlü sözler olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır (Duruhan ve İlhan, 2004: 120). Deyimler; atasözleri gibi yol göstermek, ders ve öğüt vermek, gerçekleri bildirmek değil, anlatıma çekicilik ve güzellik vermek için kullanılır. (Özşahin, Uluçay ve Yetim, bt 8). Sosyal Bilgiler dersi bir değer eğitimi dersidir. 2005 yılında gerçekleştirilen köklü program değişikliklerinde dikkati çeken hususlardan biri de değer eğitimi konusunun programlar içinde vurgulanmasıdır. Sosyal Bilgiler öğretim programı incelendiğinde öğrencilere toplam 20 değerin kazandırılması hedeflenmektedir. Bu değerler; “Adil olma, aile birliğine önem verme, barış, bağımsızlık, bilimsellik, çalışkanlık, dayanışma, duyarlılık, dürüstlük, estetik, hoşgörü, misafirperverlik, özgürlük, saygı, sağlıklı olmaya önem verme, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik, yardımseverlik” olarak belirlenmiştir (Birbiçer, 2015:28; Başol, Ünal, Azer, Yıldız ve Evirgen, 2012:35-38; Komisyon, 2012a:33-36; Komisyon, 2012b:29-30). İlgili literatür İncelendiğinde alanda yapılan çalışmalar (Sönmez, 2014; Bağcı, 2010;Bulut, 2011;Çelik, 2011;Kalaça, 2013; Keklik,2015; Mindivanlı, Küçük ve Aktaş, 2012;Mindivanlı Akdoğan, Boztaş ve Koç, 201;Ünal, 20124) arasında değerler eğitiminde atasözü, deyim ve özdeyişlerin sosyal bilgiler ders kitaplarına yansımasını inceleyen bir çalışma bulunmaması bu çalışmayı önemli kılmaktadır.Bu çalışmayla da Sosyal Bilgiler dersinde, öğretmenlerin ve öğrencilerin birincil kaynak olarak kullandıkları ve takip ettikleri 4.- 7. sınıf Sosyal Bilgiler kitaplarında değerlerin öğretiminde atasözleri,deyim ve özdeyişlere ne kadar ve ne şekilde yer verildiği, hangilerinin daha sık vurgulandığı amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır; 1. 4- 7. sınıf Sosyal Bilgiler kitaplarında değerlere ilişkin atasözü, deyim ve özdeyişlere ne kadar sıklıkla yer verilmiştir? 2. 4- 7. sınıf Sosyal Bilgiler kitaplarında değerlere ilişkin ek olarak hangi atasözü, deyim ve özdeyişlere yer verilebilir? Bu araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen verilerin çö¬zümlenmesinde içerik analizi türlerinden tüme¬varımcı analiz kullanılmıştır. Bu çalışmada da amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yolu kullanılarak mevcut 4. –7. sınıf sosyal bilgiler öğretmen kılavuz kitaplarının son baskıları incelenmek üzere ele alınmıştır. Veriler sosyal bilgiler programında var olan 20 değer için ayrı ayrı ele alınıp sınıflar seviyesindeki var olma durumuna gore tablolaştırılmıştır. Tablolarda hem sınıf düzeylerine gore atasözü,deyim ve özdeyişlere ne kadar verildiği ve nelere yer verilebileceğinin sayısı belirtilmiştir. Sosyal bilgiler öğretmen kılavuz kitaplarının değerlere göre atasözü, deyim, özdeyiş içeriği bakımından incelendiğinde kitaplarda en çok 65 tane ile özdeyişe yer verilmiştir. 38 tane ile deyime yer verilirken, 6 tane ile atasözüne yer verilmiştir. Atasözlerine (3) en çok “duyarlılık” değeri kapsamında 5. Sınıfa “bölgemizi tanıyalım” ünitesinde yer verilmiştir. Deyimlere (6) ise en çok “yardımseverlik” değeri kapsamında 6. Sınıfta “ülkemiz ve dünya “ünitesinde yer verilmiştir. Özdeyişlere (9) ise en çok “aile birliğine önem verme” değeri kapsamında 4.sınıf “geçmişimi öğreniyorum” ünitesinde yer verilmiştir. İnceleme sonucunda dayanışma, vatanseverlik, misafirperverlik değerlerinin geçtiği ünitelerde atasözü, deyim ve özdeyişlere yer verilmediği görülmektedir. Sözlü bildiri DEĞERLER EĞİTİMİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN, ÖĞRENCİ VE VELİLERİN KARŞILIKLI BEKLENTİLERİÖzet: <Değerler, günlük yasam içerisinde ailede, akraba, komsu, yakın çevre ile ilişkilerde, alışverişte, düğünde, yasta, bayramlarda bir başka deyişle her zaman her yerde toplumsal yaşamımızın içerisinde yer almaktadır (Deveci ve Ay, 2009:169). Günümüzde değerlerin yeni yetişen nesile kazandırılmasına verilen önem gittikçe artmaktadır. Demokratik bir toplumun yaşayabilmesi ve varlığını devam ettirebilmesi için değerler eğitimi çok önemli ve gereklidir. Değerlerin ailenin dışında bilinçli bir şekilde okullarda öğretilmesi, sağlıklı ve bilinçli bir toplum oluşturulması açısından önemlidir. Öğrencilerin sadece akademik başarılarını artırmaya yönelik yapılan çalışmalar, toplumun ve insanlığın devamı açısından oldukça endişe verici bir durumdur. Çocuklara okullarda temel bilgi ve beceri kazandırmak ne kadar önemli ve gerekli ise özellikle günümüzde çocukların değer gelişimine katkıda bulunmak da son derece önemlidir.(Fidan, 2013:362) Alandaki konuyla ilgili çalışmalara bakıldığında; öğretmen adaylarının (Akın ve Özdemir, 2009; Altunay ve Yalçınkaya, 2011; Bacanlı,1999;Başçiftçi, Güleç, Akdoğan ve Koç, 2011; Coşkun ve Yıldırım, 2009; Çelikkaya ve Demirbaş,2013; Dilmaç, Bozgeyikli ve Çıkılı, 2008; Fidan,2009; Koca, 2009; Demirtaş ve Çelikkaya, 2012; Çelikkaya 2016 Oğuz,2012;Özdemir ve Sezgin, 2011;Sarı, 2005; Şahin ve Katılmış, 2016; Tay, 2009;Yapıcı,Kutlu ve Bilican,2012; Yapıcı ve Zengin, 2003), öğretmen ve velilerin (Acun, Yücel, Önder ve Tarman, 2013;Tay ve Yıldırım, 2009; Yiğittir, 2010) öğretmen ve öğrencilerin (Aktepe ve Yel, 2009; Aslan,2007; Balcı ve Yelken, 2010; Balcı ve Yelken, 2013; Baydar, 2009; Çengelci, 2010; Deveci ve Dal, 2008; Deveci ve Ay, 2009; Fidan, 2013; Katılmış, 2010; Meydan, Aktepe ve Durmaz, 2015; Nalçacı ve Beldağ, 2015; Prencibe, 2001; Samancı, 2009; Sezer ve Çoban, 2016; Can, 2008; Taşdemir, 2012; Turan ve Aktan, 2008; Yaman, Mermer ve Mutlugil,2009; Yaşar ve Çengelci, 2012; Yiğittir, 2009; Yiğittir, 2012; Yiğittir ve Öcal, 2010) değer algıları, değer tercihleri ve değer kavramına ilişkin görüşlerini ortaya koyan birçok çalışma olmasına rağmen öğretmen, veli ve öğrencinin birbirlerinden değerler eğitimine ilişkin beklentileri aynı çalışma içinde ortaya koyan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu doğrul¬tuda alandaki çalışmaların bir kısmı araştırmanın tartışma kısmına katkı sağlamıştır. Bu araştırmada veli, öğrenci ve sosyal bilgiler öğretmenlerinin değerler eğitimi ile ilgili olarak birbirlerinden beklentilerini nedenleri ile ortaya koyabilmek için nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Araştırmada, 2016-2017 eğitim öğretim yılı dönemi içerisinde Kırşehir il merkezindeki çeşitli ortaokulda görev yapan 40 sosyal bilgiler öğretmeni, aynı kademede öğrenim gören 40 öğrenci ve 40 öğrenci velisinin Sosyal Bilgiler dersinde kazandırılması gereken değerlere ilişkin birbirlerinden beklentileri ve değerler eğitimine ilişkin görüş ve önerileri alınmıştır Çalışma grubu belirlenirken, Amaçlı Örnekleme Yöntemleri içerisinde yer alan “maksimum çeşitlilik örneklemesi” yöntemi kullanılmıştır. Araştırma kapsamında elde edilen verilerin çö¬zümlenmesinde içerik analizi türlerinden tüme¬varımcı analiz kullanılmıştır. Araştırmacılar tarafından veri toplamak amacıyla öğrenci, veli ve öğretmenler için ayrı ayrı olmak üzere görüşme formları oluşturulmuştur. Aşağıda bu soruların kimlere sorulduğu parantez içinde yazılmıştır: Sizce Değer nedir?(Öğretmen/Öğrenci/Veli) Sizce öğrencilere öncelikle olarak hangi değerler kazandırılmalıdır? Niçin? (Öğretmen/Öğrenci/Veli) Değerleri kazandırmaya çalışırken hangi yollara başvuruyorlar/başvuruyorsunuz? (Öğretmen/Öğrenci/Veli) Değerlerin sizlere aktarılmasında öğretmen ve ailelerinizden beklentileriniz nelerdir?(Öğrenci) Kazandırmakta zorluk çektiğiniz değerler hangileridir? Niçin?(Öğretmen/Veli) Sen öğretmen olsan öğrencilerine hangi değerleri nasıl kazandırmaya çalışırsın?(Öğrenci) Siz öğrenci olsanız öğretmeninizin sizlere hangi değerleri nasıl aktarmasını istersiniz?(Öğretmen) Değer eğitimiyle ilgili en çok hangi branştaki öğretmenin görevi olduğunu düşünüyorsunuz? Niçin? (Veli) Sen anne-baba olsan çocuklarına hangi değerleri nasıl kazandırmaya çalışırsın?(Öğrenci) Velilerden hangi değerleri çocuklarına kazandırmalarını istersiniz? Niçin? (Öğretmen) Öğretmenlerden hangi değerleri çocuğunuza kazandırmalarını istersiniz? Niçin?(Veli) Sözlü bildiri DEĞERLER ÖĞRETİMİNDE ANİMASYONLARIN KULLANIMI: CHARLİE CHAPLİN ÖRNEĞİÖzet: <Basın ve yayın araçları, kültürel üretim sisteminin çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır ve üretilen kültür ürünleri insanların yaşam alanlarının pek çok yerine taşınmaktadır. Kitle iletişim araçlarının bireyin toplum ile bütünleşmesinde, toplumun kültürel değerleri almalarında ve yeni değerler üretmesinde önemli etkileri bulunmaktadır. Kitle iletişim araçlarının bireylerin inanç, tutum ve davranışlarını şekillendirmede olduğu gibi önemli bir eğitim aracı olma rolü de bulunmaktadır. Kitle iletişim araçları toplumsal süreçleri ve değer aktarımını gerçekleştiren araçlardır. Dolayısıyla bu alanın dikkate alınması gerekmektedir. Çünkü kişi, kitle iletişim araçlarında özellikle de televizyonda, gördüğü imgelerin gerçekliği doğrudan yansıtan imgeler olduğunu düşünmektedir. Ancak kişinin gördüğü ve algıladığı imgeler “hazırlanmış” bir gerçekliğin imgeleridir ve toplumsal süreçler, nesneler ve karakterler önceden hazırlanarak kişiye sunulmaktadır. Çocukluk dönemi, bireyin içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını öğrendiği ve o toplumun kültürel yapısına uygun davranış ve alışkanlıkları kazanmaya başladığı bir dönem olduğu için çocuk medyası aracılığıyla gerçekleşen değer aktarımı oldukça etkili olmaktadır. Okul döneminde kuşkusuz ki, çocukların ilgilerini en fazla çeken televizyon programları reklamlar, çizgi filmler ve animasyonlardır. Animasyonlar görsel ve işitsel materyalin aynı anda seyircinin karşısına çıkması sebebiyle oldukça işlevseldir. Animasyon filmlerde yüceltilen, reddedilen ve olumsuz görülen bir takım rol modeller aracılığıyla çocuklara kimi toplumsal ve evrensel değerlerin kazandırılması söz konusu olacağından bu konu incelenmesi gereken bir alan olarak görülmektedir. Animasyonların, toplumsal eğitim açısından faydalarına bakıldığında çok etkin bir rol üstlendiği görülmektedir. Değerler, eğitim de dâhil olmak üzere pek çok konu, bilgi, olay ve kavram çocuk programları içinde animasyon kullanılarak sunulmaktadır. Animasyonun yüklendiği bu görev, çocuğun eğitim süreci içerisindeki kişilik gelişimini istenildiği şekilde mesajlarla yönlendirebilmektedir. Bu araştırmada Charlie Chaplin animasyonları ele alınacaktır. Charlie Chaplin filmlerinden esinlenerek uyarlanan bu animasyonları diğer animasyonlardan ayıran özellik, Chaplin’in siluetini yok sayarak sessiz film çağından gelen görüntülerin çocuk kitlesiyle duygusal ve evrensel bağlantılar kurmasıdır. Bu bağlantıların doğru ve etkin biçimde kurulabilmesi ile pek çok ulusal ve evrensel değerin aktarımı sağlanabilecektir. Alan yazın incelendiğinde; animasyon filmlerini değerler bağlamında in¬celeyen çalışmaların oldukça az sayıda olduğu görülmektedir. Bu araştırma, yaşadığımız görsel çağın etkileri doğrultusunda görsel bir materyalin çocuklara aktarılacak olan kimi bilgi, beceri ve değerler bağlamında kullanılabileceğini göstermesi bakımından önemli görülmektedir. Bu kapsamda, araştırmanın amacı, Charlie Chaplin animasyonlarının ilkokul (1-4.sınıflar) Türkçe öğretim programı, Görsel Sanatlar öğretim programı ve Oyun ve Fiziki Etkinlikler öğretim programında belirlenen değerler göz önünde bulundurarak incelemek ve barındırdığı değer unsurlarını sınıflandırmaktır. Değerler eğitiminde bu derslerin seçilme nedeni, Charlie Chaplin animasyonlarının ulusal ve evrensel kültürün dayandığı değerleri bu dersler aracılığıyla öğrencilere aktarabileceğinin düşünülmesidir. Bu bağlamda dil becerilerini geliştirmesi açısından Türkçe öğretim programı, “Estetik ve görselleri” sunması açısından Görsel Sanatlar öğretim programı ve animasyonlarda “Oyun, spor, hareketlilik ve değer” ön planda olduğu için de Oyun ve Fiziki etkinlikler öğretim programı referans alınmaktadır. Araştırmada sosyal olguları derinlemesine incelemek ve mevcut durumu ortaya koymak amaçlandığı için nitel araştırma deseninden doküman incelemesi yöntemi kullanılacak ve random metoduyla seçilecek animasyonlar incelenecektir. Doküman incelemesi araştırılması hedeflenen olgu veya olaylar hakkında bilgi içeren metinlerin analizini kapsar. Araştırma verilerinin analizinde ise kategorisel içerik analizi yöntemi kullanılacak, filmler incelenirken içerikleri belirlenen değerlere göre analiz edilmeye çalışılacak ve programlarda belirlenen değerlerden hangilerine yer verildiği, doğrudan alıntılar ile tablolaştırılarak sunulacaktır. Sözlü bildiri DÜNYADA BAŞKA ŞEKİLDE YAŞAMAK DA MÜMKÜN MÜ: DEĞER ÖĞRETİMİNDE “KÜÇÜK KARA BALIK” ÖRNEĞİÖzet: <Birey ve toplumun yaşam kalitesini ve motivasyonunu arttıran, mutluluğunu temel alan kurallar sistematiği olan değerler; toplumun tüm üyelerinin üzerinde anlaşmaya vardığı ve oluşması uzun zaman alan standartlar bütünüdür. Davranışlarımıza da yol gösteren değerler evrensel ve toplumsal bağlamda ele alınabilir. Toplumsal değerler bir toplumun çoğunluğu tarafından paylaşılan ve toplumun faydasına yönelik olduğu varsayılan ideal ortak paylaşım ölçütleri olarak kabul edilmektedir. Toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsurlarından biri olan değerlerin toplumun varlığı üzerindeki etkisi yadsınamayacağı için değer aktarımı son derece önemlidir. Değer aktarımında aile, okul, sosyal çevre, sivil toplum kuruluşları, medya gibi unsurlar etkili olmakla birlikte, okullar oldukça önemli bir rol üstlenmektedir. Bu noktada bir toplumun öncelikli değerlerinin ne olduğu belirlenmesi ve sonraki nesillere nasıl kazandırılacağına karar verilmesi gerekmektedir. Kazandırılacak değerlerin öğretiminde ise yakın çevreden yola çıkılmalı, kültürel özelliklerden yararlanılmalı ve öğretimde uygun olan strateji, yöntem ve teknikler ortaya konulmalıdır. Ülkemizde uygulamaya konulan yeni programlarda eğitim-öğretim sürecinde hangi değerlerin verilmesi gerektiğine yer verilmiş; ancak bu değerlerin nasıl verilmesi ve ne tür etkinliklerle kazandırılması gerektiğine değinilmemiştir. Bir millete ait olan değerler edebî metinlerle yaşatılmakta ve geleceğe aktarılmaktadır. Aynı zamanda ana dil öğretiminde de sıklıkla kullanılan edebi metinler bir millete ait değerlerin benimsetilmesi işinde önemli bir rol üstlenmektedir. Bu açıdan Türkçe öğretiminde önemli ders materyallerinden biri olan metinlerden değer aktarımında da yararlanılması gerekmektedir. Bu metinler ana dil öğretiminde sıklıkla çocuk edebiyatı ürünleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Masal, hikâye, roman, tekerleme, bilmece ve şiir gibi çocuk edebiyatı ürünleri, çocuk duyarlığıyla örülmüş, çocuk düzeyine uygun bir dille kaleme alınmış, eğitici yönüyle ortaya çıkan ve çocukta olumlu izlenim bırakmayı amaçlayan metinlerdir. Kendisi için oluşturulmuş metinlerde yaşadığı ortamın bir benzerini bulan çocuk, yazılan veya anlatılanla yaşadıkları arasında bağlantı kurma ve karşılaştırmalar yapma fırsatı yakalamaktadır. Sözlü edebiyat geleneğini oluşturan ve çocuk edebiyatı türlerinden biri olan masallar bir yandan çocuğun temel dil becerilerini geliştirirken bir yandan da çocukta millî ve evrensel değerlere yönelik bir bilinç oluşmasını sağlamaktadır. Millî ve evrensel değerlerin yanı sıra okuma, dinleme, yazma ve konuşma becerilerinin kazandırılmasında da masallar önemli bir rol üstlenmektedir. Bu yüzden anlama ve anlatma becerilerinin geliştirilmesi ve değerlere yönelik bilincin uyandırılmasında çocuk edebiyatı ürünlerinden, özellikle masallardan yararlanılması gerekmektedir. Bu kapsamda bu araştırmanın amacı Samed Bahrengi’nin masal türünde yazılmış olan “Küçük Kara Balık” kitabının değerler açısından incelenmesi ve Türkçe öğretimi bağlamında bir etkinlik önerisi geliştirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu araştırma dokümanlar, belgeler, kayıtlar ve diğer ortamların olaylar, düşünceler, kavramlar ve eserler açısından analiz edilerek incelendiği bir araştırma yöntemi olan analitik araştırma modeli ile gerçekleştirilmiştir. Nitel ve nicel araştırma özelliklerini içeren ve kendi içinde tarihsel analiz, hukuki analiz, kavram analizi ve karma yöntem araştırmaları olarak sınıflandırılan analitik araştırmalarda; dokümanlar ve kayıtlar kavramlar, olaylar ve görüşler açısından analiz edilmektedir. Bu araştırmada Samed Bahrengi tarafından masal türünde yazılmış olan “Küçük Kara Balık” kitabı doküman olarak kabul edilmiş ve araştırma doküman araştırması olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın temel veri kaynağı olan “Küçük Kara Balık” kitabı içerik analizi yoluyla analiz edilmiştir. İçerik analizinde veriler birbirine benzeyen kavramlar ve temalar etrafında toplanarak, okuyucunun anlayabileceği biçimde yorumlanmıştır. Daha sonra Türkçe öğretiminde değer öğretimine yönelik olarak bir etkinlik geliştirilmiştir. Araştırma bulguları, kendi içinde ve ilgili literatür ışığında tartışılmış, uygulayıcı ve araştırmacılara önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri FARKLI KÜLTÜREL YAPILARDAKİ AİLELERDE YETİŞEN ÖĞRENCİLERİN HOŞGÖRÜ VE SORUMLULUK DEĞERLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırma iki amaç çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Birincisi, ortaokul yedinci ve sekizinci sınıf öğrencilerinin hoşgörü ve sorumluluk değerlerinin sahip olma düzeyleri belirlenmiş ve öğrencilerin yetiştikleri aile ortamına göre hoşgörü ve sorumluluk değerleri karşılaştırılmıştır. İkinci olarak ise öğrencilerin hoşgörü ve sorumlulukları arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın çalışma gurubu, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı güz döneminde ortaokul yedinci ve sekizinci sınıflarında öğrenim gören 290 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın evren geniş olduğu için amaçlı örneklem yöntemi kullanılmıştır. Bu doğrultuda farklı kültürel yapılardaki ailelerde (Türk, Arap, Kürt, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) yetişen öğrenciler için Bursa ili İnegöl ilçesinden (Türk, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) Van ve Bitlis illerinden (Kürt) ve Maraş il merkezinde bulunan bir Suriyeli okulu ile Bursa İnegöl ilçesinde ulaşılabilen Suriyeli öğrencilerden (Arap) veriler elde edilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak “hoşgörü eğilim ölçeği” ve “sorumluluk ölçeği” olmak üzere iki araç kullanılmıştır. Bu araçlar aracılığı ile toplanan verilerle araştırmanın amacı bağlamında betimsel istatistikler (yüzde, frekans, aritmetik ortalama, standart sapma), fark istatistikleri (t-testi, Anova) ve ilişki analizi (regrasyon) yapılmıştır. Gerçekleştirilen bu analizler sonucunda, araştırmaya katılan öğrencilerin genel olarak hem hoşgörü eğilim düzeylerinin hem de sorumluluk düzeylerinin oldukça yüksek olduğu belirlenmiştir. Farklı kültürel yapılarda yetişen ortaokul öğrencilerin hoşgörü eğilim düzeylerinin hem ölçek toplamında hem de alt boyutlar bazında (değer, kabul, önem) bütün grupların (Türk, Arap, Kürt, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) yüksek düzeyde olduğu sonucu elde edilmiştir. Ayrıca gruplar arası (Türk, Arap, Kürt, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) puan farklılıklarının ise istatistiksel olarak anlamlı olmadığı tespit edilmiştir. Gruplar arasında hoşgörü eğilimleri en yüksek olanlar Kürt kökenli öğrenciler en düşük puanı sahip olanlar ise Arap (Suriyeli) öğrenciler olduğu belirlenmiştir. Farklı kültürel yapılarda yetişen ortaokul öğrencilerin sorumluluk düzeylerinin bütün gruplarda (Türk, Arap, Kürt, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) yüksek düzeyde olduğu sonucu elde edilmiştir. Gruplar arasında en yüksek sorumluluk puan ortalamasına Arap kökenli öğrencilerin sahip olduğu belirlenmiştir. Farklı kültürel yapılarda yetişen ortaokul öğrencilerin sorumluluk düzeylerinin gruplar arasında (Türk, Arap, Kürt, Balkan Göçmeni, Kafkas Göçmeni) anlamlı bir şekilde farklılaştığı bulunmuştur. İstatistiksel olarak bu farklılaşma Arap kökenli öğrenciler Kafkas göçmeni öğrenciler arasında Arap kökenliler lehine olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin cinsiyete göre hoşgörü eğilim düzeylerinde ve sorumluluk düzeylerinde anlamlı bir farklılık bulunmadığı belirlenmiştir. Ancak öğrencilerin hoşgörü ve sorumluluk değerlerinin aritmetik ortalamaları kızların erkeklerden daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Sınıf düzeyine göre de hoşgörü eğilim düzeylerinde ve sorumluluk düzeylerinde anlamlı bir farklılık bulunmadığı belirlenmiştir. Ancak öğrencilerin hoşgörü eğilimleri yedinci sınıfların aritmetik ortalamalarının sekizinci sınıflara göre daha yüksek, sorumluluk değerler düzeylerinin aritmetik ortalamalarının sekizinci sınıf öğrencilerinin yedinci sınıf öğrencilerinden daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin sorumluluk değer düzeylerinin hoşgörü eğilim düzeylerini anlamlı olarak yordadığı bulunmuştur. Bu bulguya göre sorumluluk değer düzeyinin %46 oranında hoşgörü eğilim düzeyini yordadığı sonucu elde edilmiştir.Buna göre %46 oranında sorumluluk değeri hoşgörü eğilim düzeyinin artıp azalmasını belirlemektedir. Sonuç olarak değerler eğitiminin bir bütün olduğu yorumu yapılmıştır. Değerler eğitimi ile ilgili bir alanda yapılan çalışma bir diğer alanda yapılan çalışmayı etkilemektedir. Bireylerin cinsiyet, yaş, yaşadığı kültürel yapı ve etkisinde kaldığı olaylar göz önünde bulundurularak değerler eğitimi süreci planlanmalıdır. Daha verimli ve kaliteli bir değerler eğitiminin yapılabilmesi için bu hususlara dikkat edilmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri GÖREVLERİM Mİ SEÇİMLERİM Mİ? YATILI BÖLGE ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SORUMLULUK ALGILARIÖzet: <Günümüz toplumlarının sürdürülebilirliğini sağlamada değerlere sahip ve bu değerleri günlük hayatlarına yansıtabilen bireylerin yetiştirilmesi oldukça önemli görülmektedir. Değerlerin bireylere aktarılması ve benimsetilmesi sürecinde ise örgün eğitim kurumları ön plana çıkmaktadır. Bu kurumlarda özellikle sosyal bilgiler dersi aracılığıyla bu süreç işletilmektedir. Çünkü sosyal bilgiler dersi, değerlere sahip vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Sosyal bilgiler dersi kapsamında yirmi temel değerin bireylere aktarılması hedeflenmektedir. Sorumluluk da bunlardan biridir. Sorumluluk, gerek toplumsal düzeni sağlamada, gerekse bireysel bilinci geliştirmede etkin rol oynamaktadır. Fakat her bireyin sorumluluk değerine yüklediği anlam aynı değildir. Bir taraftan bireylerin çevresi, diğer taraftan aile yapısı ve sosyo-ekonomik durumu, sorumluluk değerine yüklenen anlamı ve önemi farklılaştırmaktadır. Bu durum, farklı koşullarda yetişen ve farklı özelliklere sahip bireylerin sorumluluk algılarının incelenmesini gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada yaşıtlarından farklı bir öğrenim sürecine devam eden yatılı bölge ortaokul öğrencilerinin sorumluluk algıları incelenmiştir. Alanyazına bakıldığında sorumlulukla ilgili çalışmalar bulunmasına rağmen, yatılı ortaokul öğrencilerinin sorumluluk algılarına ilişkin bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu noktadan hareketle bu çalışmanın amacı; Kırıkkale ilinde yer alan yatılı bölge ortaokuluna devam eden öğrencilerin sorumluluk kavramına yönelik algılarını belirlemektir. Araştırma, nitel yaklaşıma uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmada, araştırma deseni olarak olgubilim kullanılmıştır. Araştırma deseni olarak olgubilimin seçilmesinin nedeni yaşıtlarından farklı bir ortamda öğrenimlerini sürdüren öğrencilerin sorumluluk kavramına ilişkin özel deneyimlerini belirlemektir. Alanyazına bakıldığında da olgubilim deseninin özel deneyimi olan bireylere yönelik tasarlanan araştırmalarda kullanılması gerekli görülmektedir. Araştırmanın çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemlerinden olan ölçüt örnekleme aracılığıyla belirlenmiştir. Bu kapsamda, altıncı sınıfa devam eden dokuz öğrenci araştırmaya dâhil edilmiştir. Araştırma verileri toplanılmadan önce, okuldan uygun gün ve saat alınmış, öğrencilere iki gün önceden veri toplanacağına dair bilgi verilmiştir. Araştırmanın veri toplama araçlarını çizme-yazma ve odak grup görüşme tekniği oluşturmaktadır. Çizme-yazma tekniğinde öğrencilere, “sorumluluk sizin için ne ifade ediyor? Çiziniz ve yazınız” yönergesi sunulmuştur. Odak grup görüşmesinde ise öğrencilerin sorumluluk kavramına yönelik görüşlerini ortaya çıkarmaya yönelik beş soru sorulmuştur. Verilerin toplanılmasında gerekli izinler alındıktan sonra ses kayıt cihazından yararlanılmıştır. Veri toplama süreci yaklaşık olarak iki saat sürmüştür. Araştırma verilerinin analizinde içerik analizinden yararlanılmıştır. İçerik analizi, elde edilen metinlerin içindeki gizli anlamları ortaya çıkarmayı amaçlayan bir veri analiz yöntemidir. Bu kapsamda elde edilen veriler üzerine kodlama işlemi yapılmış, kategorilere ulaşılmıştır. Odak grup görüşmesine yönelik dört kategori ortaya çıkmıştır. Bunlar, “Kavram Olarak Sorumluluk”, “Sorumluluklarımız”, Sorumlu Olmanın Faydaları” ve “Sorumluluk Değerinin Kazanımı”dır. Odak grup görüşmesi aracılığıyla elde edilen bulgulara göre, öğrenciler sorumluluğu bir yandan dışarıdan verilen görevler, diğer açıdan ise bireysel bir görev hali şeklinde algılamaktadırlar. Öğrenciler, sorumluluğun düzeni sağlayacağını belirtmişlerdir. Sorumluluğun kazanımı noktasında ise yakın çevreyi, kamu kurumlarını ve sivil toplum kuruluşlarını işaret etmişlerdir. Çizme-yazma tekniği kapsamında ise öğrencilerin sorumluluğu bireysel görevler ve toplumsal-çevresel sürdürülebilirlik kapsamında algıladıkları ortaya çıkmıştır. Araştırma sonucunda ulaşılan diğer bir dikkate değer sonuç ise öğrencilerin sorumluluk noktasında neredeyse ebeveynlerini hiç belirtmemeleridir. Bu çalışmanın sonuçlarından hareketle ilgili öneriler aşağıda sunulmuştur. -Nicel araştırma yaklaşıma dayalı olarak geniş örneklem gruplarıyla yatılı bölge ortaokul öğrencilerinin sorumluluğa ilişkin tutumlarıyla ilgili çalışmalar yapılabilir. -Nitel araştırma yaklaşımı desenlerinden biri olan durum çalışması deseninde öğrencilerin günlük hayatlarına sorumluluk olgusunu nasıl yansıttıklarına ilişkin çalışmalar gerçekleştirilebilir. - Sorumluluk değerinin yanı sıra yatılı bölge ortaokulu öğrencilerinin diğer değerlere yönelik algı ve tutumları da araştırılabilir. Sözlü bildiri GÜNCEL OLAYLARIN SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE KULLANIMININ ÖĞRENCİLERİN AKADEMİK BAŞARI VE BARIŞ DEĞER DÜZEYLERİNİN GELİŞİMİNE ETKİSİÖzet: <Değerler, toplumun ayakta kalmasını sağlayan en önemli öğeler arasında olduğu için değer kavaramı farklı disiplinlerle uğraşan birçok araştırmacı tarafından farklı boyutları öne çıkarılarak tanımlanmıştır. Değerler, bir toplumda yaşayan bireylerin, istenilen veya istenilmeyen davranışları, iyi ve kötünün, güzel veya çirkinin ne olduğunu belirlemeye yönelik olarak kullandıkları standartlardır. Söz konusu bu standartlar toplumun mevcut yaşantısı ve geleceğe ilişkin beklentilerini önemli ölçüde etkilediği için bir toplumun geleceği, iyi yetişmiş olumlu karakter özelliklerine sahip insanlara bağlıdır. İyi karaktere sahip insanların yetişmesi kendiliğinden olmadığı gibi, bir toplumda huzuru, barışı ve devamlılığı sağlayabilmede bireylere ortak değerlerin kazandırılması önem taşımaktadır. Bu gereklilikten hareket edilerek okullarda belirli değerleri öğrencilere kazandırmak gayesiyle değerler eğitimi uygulamaları gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede değerler eğitimini saygı, sorumluluk, barış, dürüstlük, adil olma, yardımlaşma gibi temel insani değerleri yetişen yeni nesle kazandırmak amacıyla gerçekleştirilen eğitimsel faaliyetler olarak tanımlayabiliriz. Bu çalışmada, 7. sınıf sosyal bilgiler dersinde güncel olaylar temelli etkinliklerin kullanımının öğrencilerinin barış değer düzeylerini ve akademik başarılarını nasıl etkilediğini saptamak amaçlanmıştır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için araştırmanın uygulaması 7. Sınıf sosyal bilgiler dersi üniteleri arasında yer alan “Ülkeler Arası Köprüler” ünitesinde gerçekleştirilmiştir. Bu araştırma nicel yöntemde yürütülmüştür. Bu çerçevede çalışma ön test-sontest ve kontrol gruplu yarı deneysel modelde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya başlamadan önce ilgili ünite kazanımları incelenmiş daha sonra ders kazanımları ile bütünleştirilmiş güncel olaylar temelli etkinlikler hazırlanmıştır. Akabinde veri toplama araçları hazırlanmış daha sonra uygulamaya geçilmiştir. Araştırmanın uygulaması İstanbul’da bulunan bir devlet ilköğretim okulunda yapılmıştır. Uygulamaya başlamadan önce araştırmanın gerçekleştirildiği okuldaki 7. sınıflardan biri deney, diğeri kontrol grubu olarak atanmıştır. Grupların barış değer düzeyi ve akademik başarı bakımından denk olduğu istatistikî işlemle tespit edilmiştir. Deney grubunda güncel olaylar temelli etkinlikler uygulanırken kontrol grubunda normal ders programı uygulanmıştır. Uygulama haftada 3 ders saati olmak üzere toplam 15 ders saati sürmüştür. Araştırmanın uygulaması 2014-2015 eğitim öğretim yılının 27 Nisan 2015 ila 29 Mayıs 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri çeşitlemeye gidilerek uygulamaya yönelik öğrenci görüşleri de alınmıştır. Bu kapsamda araştırmanın nicel verileri barış değer ölçeği ve başarı testi ön test-son test biçiminde uygulanarak elde edilmiştir. Araştırmada kullanılan barış değer ölçeği daha önce başka bir araştırmada kullanılan geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış bir ölçektir. Diğer veri toplama araçları olan başarı testi ve yarı yapılandırılmış görüşme formunun hazırlanmasında uzman görüşüne başvurulmuştur. Araştırmada barış değer ölçeği ve başarı testi ile elde edilen veriler SPSS 17.0 paket programı kullanılarak çözümlenmiştir. Barış değer ölçeği ve akademik başarı testi verileri, bağımsız iki örnek t testi (Independent-Samples t-Test) kullanılarak çözümlenmiştir. Görüşme ile elde edilen veriler ise betimsel analiz yöntemiyle çözümlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda deney grubunda bulunan öğrencilerin skorları, kontrol grubunda bulunan öğrencilerin skorlarından yüksek olduğu görülmüştür. İki grup arasındaki skor farkının istatistikî açıdan deney grubunun lehine olacak biçimde anlamlı olduğu saptanmıştır. Bu saptamaya dayanarak sosyal bilgiler dersinde güncel olayların kullanımının öğrencilerin değer seviyelerini ve akademik başarılarını olumlu etkilediğini ifade edebiliriz. Bu kapsamda araştırmada ulaşılan sonuçları şöyle sıralayabiliriz: 1.) Sosyal bilgiler dersine yönelik hazırlanan güncel olaylar temelli etkinlikler öğrencilerin barış değerini kazanmalarını istatistiksel olarak anlamlı olacak biçimde olumlu etkilemektedir. 2.) Sosyal bilgiler dersine yönelik hazırlanan güncel olaylar temelli etkinlikler öğrencilerin akademik başarılarını istatistiksel olarak manidar olacak biçimde olumlu etkilemektedir. 3.) Sosyal bilgiler dersinin güncel olaylar temelli etkinlikler ile işlenmesi öğrenciler tarafından olumlu karşılanmakta ve öğrenciler güncel olayların sosyal bilgiler dersinde kullanılmasını desteklemektedirler. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERSİ DEĞER EĞİTİMİNDE ANİMASYONLARIN KULLANIMINA İLİŞKİN ÖRNEK BİR UYGULAMAÖzet: <Hayat bilgisi çocukların hayat boyu öğrenecekleri bilgilere temel olan; doğal, toplumsal, sanatsal ve düşünsel değerlerden oluşur. Bu ders, çocukların kendilerini ve içinde yaşadıkları toplumu ve dünyayı tanıyıp ona uyum sağlamaları bakımından oldukça önemlidir. Hayat Bilgisi dersi çocuklara bilgiden çok iyi yaşayış, iyi tutum ve davranışlar kazandırılmasına önem vermektedir. Bu ders çocuğun çevresine bilinçli olarak uyumunu sağlayan ilk derstir. Hayat bilgisi dersi ilkokul derslerinin belkemiğini oluşturduğu gibi daha sonraki yılların derslerine de temel oluşturmaktadır. Hayat bilgisi dersi ile eğitimin genel amacı arasında oldukça sıkı bir ilişki mevcuttur. Eğitimin genel amacı bireyin çevresine etkin bir şekilde uyum sağlamasını gerçekleştirmektir. Hayat Bilgisi dersi bu noktada bunu gerçekleştirebilen ilk ders olma özelliği taşımaktadır. Hayat Bilgisi dersi öğrencinin aile ortamından ayrılarak formal bir öğrenme ortamı ile tanıştığı bir derstir. Bu ders ile öğrenciler gerçek yaşamda öğrendiklerini ilişkilendirme imkânına kavuşmaktadır. Hayat bilgisi dersinde doğal ve toplumsal olay ve olgular ele alınmaktadır. Bireyler bu derste yukarıda ifade edilen olay ve olguları bilmek, yorumlamak, analiz etmek, değerlendirmek gibi farklı davranışlar edinir. Edindiği bu davranışlar yaşama ilgilidir. Bu nedenle bu dersin düşünsel ve sanatsal alanları da içerdiği bir gerçektir. Hayat Bilgisi dersinin önemli bir boyutunu da değerler oluşturmaktadır. Bu nedenle dersin öğretiminde değer eğitimi de önemli bir yer tutmaktadır. 2005 yılı öğretim programında kişisel nitelikler ismiyle programda yerini alan değerler 2015 programında değerler ismiyle dersteki yerini ve önemini korumuştur. Değer kavramının pek çok tanımı bulunmaktadır. Türk Dil Kurumu değeri “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet” olarak ifade etmektedir. Değerler bireylerin diğer insanların, toplumsal olgu ve şeylerin değerlerini ölçmek için kullandıkları ölçütler olarak ifade edilebilir. Değerler davranışlara rehberlik eden ilke ve inançlar, eylemlerin iyi olarak yargılandığı standartlardır. Değerler, işe doğrudan bireyin karıştığı ve onun kendi ahlaki yargılamasına göre şekil alan davranış ve eylemlerine bağlı şekilde ortaya çıkan sonucun niteliği olarak tanımlanabilir. Değerler, toplumu oluşturan insanlara, hangi şeyleri önemli olduğu, hangilerinin tercih edilmesi gerektiğini yani nasıl yaşanılması gerektiğini ifade eder. Eğitim kurumları değerler ile öğrencilere bu konularda rehberlik eder. Belli değerleri içselleştirmiş bireyler yetiştirerek, bu değerlerin doğru bir şekilde aktarımında okullara önemli görevler düşmektedir. İnsan davranışlarına yön veren faktörlerden belki de en önemlisi değerlerdir. Bu nedenle, değer öğretimi yalnızca aile ve sosyal çevre ile sınırlı olmamalıdır. Ülkemizde de bu düşünce göz önüne alınarak değerler eğitimi öğretim programlarının önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Değerlerin çeşitli dersler aracılığıyla bireylere kazandırılması gerekir. Derslerde değerlere ilişkin kazanımların bulunması, iyi insan ve iyi vatandaş yetiştirmede oldukça önem taşır. Öğretim programları aracılığı ile dürüstlük, saygı, sevgi, dayanışma, sorumluluk ve bunun gibi değerleri kazanan bireyler kararlarını ve seçimlerini daha sağlıklı yapar ve daha az olumsuz davranış sergiler. Değerler eğitiminin amacı, evrensel değerlere vurgu yaparak iyi karakter örnekleri sergileyen, sorumluluk duygusu içinde hareket eden vatandaşlar yetiştirmektir. Bakıldığında değerler eğitimi kişisel ve toplumsal gelişimi amaçlamaktadır. Değerler eğitiminin iki amacı vardır. Bireylerin kişisel olarak yeterli ve tatmin olabilecekleri bir hayat sürmesini sağlamak ve toplumsal yarar sağlamaktır. Sağlıklı bir toplum açısından bireylere değer eğitimi vermek son derece önem taşımaktadır. Medya günümüzde öğrenme sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle medyadan eğitim odaklı yararlanmanın akademik amaçların gerçekleştirilmesine katkı sağlayacağı söylenebilir. Bu bağlamda öğretmenler belirli konuların öğretiminde öğrencileri güdülemek amacıyla filmlerden yararlanabilirler. Filmler güçlü bir eğitim aracı olarak kullanılabilmekte, öğrenilmesi amaçlanan içeriğin görsel ve işitsel bakımdan erişilebilir hale getirilmesine olanak sağlayabilmektedir. Bu nedenle çeşitli türleriyle filmler hayat bilgisi ve sosyal bilgiler derslerinde kullanılabilecek en güncel kaynaklar arasında yer almaktadır. Bu araştırmanın genel amacı Hayat Bilgisi öğretiminde değerler eğitiminde filmlerin kullanımına ilişkin örnek bir uygulama gerçekleştirerek uygulama sonrasında 3.sınıf öğrencilerinin ve öğretmenlerin görüşlerini belirlemektir. Bu çalışmada da hayat bilgisi öğretiminde değer eğitiminde filmlerden faydalanılmıştır. Uygulama sürecinden sonra bu konuda öğrenci ve öğrencilerin görüşleri alınarak filmlerin kullanımı tartışılacaktır. Literatür incelendiğinde hayat bilgisi dersi bağlamında değer eğitiminde filmlerin kullanımına ilişkin bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle çalışmanın önem taşıdığı ve alana ışık tutacağı düşünülmektedir. Çalışma nitel araştırma modellerinden durum çalışması ile gerçekleştirilecektir. Araştırmanın katılımcılarını 2016-2017 eğitim-öğretim yılında amaçlı örneklem yöntemi ile seçilen Ülkü İlkokulunda öğrenim gören 3/D sınıfı öğrencileri ve sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında sınıftaki tüm öğrenciler ile uygulama süreci gerçekleştirilecek ve iç örnekleme yoluyla seçilen öğrenciler ile görüşmeler gerçekleştirilecektir. Ayrıca sınıf öğretmeni ile görüşmeler gerçekleştirilecektir. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşmeler kullanılacaktır. Bununla birlikte araştırmada nitel veri toplama tekniklerinden olan gözlemlerden yararlanılacaktır. Uygulama süreci boyunca araştırmacı gözlemci olarak sınıfta yerini alacaktır. Süreç video kamera ile kayıt altına alınacaktır. Ayrıca öğrenci ürünleri de kullanılacaktır. Araştırma süresince değer eğitimi kapsamında yararlanılacak animasyon filmler araştırmacılar tarafından içerik analizine tabii tutularak kararlaştırılmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılacaktır. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERSİNDE ÖĞRENCİLERİN BİLİMSELLİK DEĞERİNE İLİŞKİN ALGILARIÖzet: <Problem Durumu: Küreselleşme olgusu ile birlikte bilimsel, teknolojik, ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel değişimler nedeniyle bireysel ve toplumsal ilişkiler karmaşıklaşmıştır. Bu süreçte bireylerin huzur ve barış içinde yaşamaları, ekonomik, sosyal ve siyasal yaşama güven içinde katılmaları, birbirlerine saygı ve hoşgörü göstermeleri, dürüst ve adil davranmaları, etkin bilinçli ve demokratik bir vatandaş olmaları değerlerle sağlanabilir. Alan yazında değer kavramı üzerinde evrensel bir tanım yapmak güçtür ve bu nedenle değer kavramına ilişkin çok sayıda tanım yer almaktadır. Bir tanımda değer “insanı insan yapan özelliklere sahip olan ve insanı diğer canlılardan ayıran temel özellikleri içinde barındıran ve insanların davranışlarına yön veren inançlar bütünü” biçiminde tanımlanırken, başka bir tanımda değer “bir sosyal grubun ya da toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen; onların ortak duygu, düşünce, amaç ve yarınını yansıtan genelleştirilmiş temel ahlaki ilke ya da inançlar” biçiminde tanımlanmıştır. Değerlerle ilgili olarak yapılan çalışmalara bakıldığında değerlerle ilgili bazı özellikler bulunmaktadır. Değerler, içten bir güç olarak bireyin davranışlarını etkiler, yaşamda ikilemde kalma durumunda karar vermeyi kolaylaştırır, toplum ya da bireyler tarafından benimsenen birleştirici olgulardır, bireysel algı ve gerçeğin yorumlanmasını etkiler, davranışları kontrol etmeyi sağlar, zaman içinde çeşitli etmenlere ve bireylere göre değişebilir, kişi ya da toplumların istek ve amaçlarını temsil eder, duygu yüklüdür, düşünce ve anlayışa güç verir, davranışları yönlendirir, bireyin kişiliğinin, ahlaki, sosyo-ekonomik, entelektüel, politik, fiziksel, estetik, dinsel gibi çeşitleri boyutlarını içerir. Dolayısıyla değerler yaşamın her alanında vardır ve başta bireyin davranışları olmak üzere bireyin diğer bireylerle olan etkileşimini de etkilemektedir. Değerlerin çocuklara kazandırılması önemlidir ve değerler önce ailede kazandırılır. Aileden sonra çocuklara değer eğitiminin yapıldığı ilk kurum ilkokuldur. Bu bağlamda, ilkokullarda öğretim programlarında doğrudan değerlerle ilgili kazanım ve konular yer almaktadır. Özellikle Hayat Bilgisi öğretim programında değerlere vurgu yapılmaktadır. Hayat Bilgisi dersi, öğrencilerin ilkokullarda karşılaştığı, ilk üç sınıfta okutulan derslerden biridir ve temel amacı öğrencilere bilgi, beceri ve değer kazandırmaktır. 2015 Taslak Hayat Bilgisi öğretim programında vurgulanan değerlerden biri de bilimsellik değeridir. Bilimsellik değeri, gerçeğe, bilgiye, muhakemeye ve eleştirel düşünceye önem verir. Bu çalışmanın amacı ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin bilimsellik değerine ilişkin algılarını ortaya koymaktır. Yöntem: İlkokul üçüncü sınıf öğrencilerin bilimsellik değerine ilişkin algılarını ortaya koymayı amaçlayan bu araştırmada nitel araştırma yaklaşımlarından fenomenolojiden. (olgubilim) yararlanılmıştır. Fenomenolojik araştırma, bireylerin kendi bakış açısından algı ve deneyimlerini ön plana çıkarmayı amaçlayan bir araştırma desenidir. Bu araştırmada öğrencilerin bilimsellik değerine ilişkin algıları öğrencilerin resimleri ve yapılan yarı-yapılandırılmış görüşmelerle ortaya konulmuştur. Araştırmada öğrencilerin seçilmesinde amaçlı örneklem türlerinden tipik durum örneklemesi kullanılmıştır. Tipik durum örneklemesi bir konuya ilişkin ortalama durumları ortaya koymak için kullanılır. Bu araştırmada alt ve orta sosyo-ekonomik düzeydeki öğrencilerin bilimsellik değerine yönelik algısının incelenmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla araştırma orta sosyo-ekonomik düzeyde bulunan bir ilkokulda gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 27 ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi katılmıştır. Araştırmanın verileri öğrencilerin bilimsellik değerine ilişkin çizmiş oldukları resimlerle ve öğrencilerle yapılan yarı yapılandırılmış görüşme ile toplanmıştır. Öğrencilere bilimsellik değeri ile ilgili resim çizdirilmiş ve öğrencilerle çocuk resimleri, çocukların iç dünyalarını ve yaşam deneyimlerini anlatan bir ifade biçimi olarak değerlendirilmektedir. Araştırma verileri betimsel/içerik analiz tekniği kullanılarak çözümlenmiştir. Bulgu ve Sonuçlar: Bulgu ve sonuçlar daha sonra paylaşılacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİ FARKLILIKLARA SAYGIYI ANLATIYORÖzet: <Farklılıklara saygı eğitiminin temeli 1980’li yıllarda Amerika’da atılmıştır. Bireyler ırk, meslek, sosyo-ekonomik durum, yaş, cinsiyet, fiziksel ve psikolojik sağlık gibi farklılıklara sahip diğer bireylerle iç içe yaşamaktadır. Çocukların erken yaşlardan itibaren farklılıkları algılayabilmesi, bireylerin belli özelliklerini “iyi”, “güzel” ya da “çirkin” biçiminde nitelendirebilmesi durumundan kaynaklı olarak farklılıklara saygı eğitimi ortaya çıkmıştır. Farklılıklara saygı eğitiminin amacı çocuğun yaşadığı toplumdaki bireyleri ve toplumun kültürel değerlerini ayrımcılık yapmadan, objektif biçimde davranmasını sağlamaktır. Bu kapsamda farklılıklara saygı değerini öğrencilere kazandırmak için kültürel farklılıklar ve benzerlikler, bireysel farklılıklar ve benzerlikler, cinsiyet rolleri, engelli olma durumu gibi konular sınıf içi uygulamalarda yerini almaktadır. Özellikle öğrencilere farklılıklara saygı değerinin kazandırılmasında erken çocukluk döneminden başlayarak çocukların gelişim özellikleri ile birlikte diğer eğitim basamaklarında da yer verilmelidir. Bu eğitim sürecinin olumlu kimlik ve öz değer geliştirmek, çeşitlilik ve empati, ön yargıları ve ayrımcılığı teşhis etme ve bu konuda eleştirel düşünmek, ön yargı ve ayrımcılık karşısında kendini ve başkalarını savunmak gibi amaçları bulunmaktadır. Bu kapsamda farklılıklara saygı eğitiminin çocuk haklarına dayanması, kapsayıcı olması, bireyin kendini önemsemesi, çocuk merkezli bir eğitim olması ve günlük uygulamalara dayanması, başkaları aracılığıyla kendini ve kendi aracılığıyla başkalarını keşfetmesi, ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kalan çocuklar kadar ayrıcalıklı çocukları da gözetmesi ve ailelerle ortaklaşa çalışılması gibi özellikleri bulunmaktadır. Farklılıklara saygı eğitiminin amaçları ve özellikleri düşünüldüğünde eğitim sürecinde dil, kültür, engel durumu, cinsiyet rolleri, ırk gibi konuların yer alması gerekmektedir. Özellikle günümüzde küreselleşme, yaşanan savaşlar nedeniyle göç, kaynaştırma eğitimi gibi nedenlerden kaynaklı olarak öğrenciler sınıf içerisinde farklılıklarla yaşamaktadır. Bu nedenle, farklılıklara saygı eğitimi ön plana çıkmaktadır. Okulöncesi eğitim programlarında da yer alan farklılıklara saygı ilkokul basamağında da farklı dersler aracılığıyla öğrencilere kazandırılmaya çalışmaktadır. Bunlardan biri olan Sosyal Bilgiler içerisinde yer alan kazanımlar, değerler, beceriler ve içeriğiyle farklılıklara saygı değerini kazandırmaya uygun günlük yaşamın içinden olan bir derstir. Çünkü Sosyal Bilgiler dersinin içeriğini kültürel kimlik ve farklılıklar, toplumları bir arada tutan ya da ayıran güçler, toplum ve okula katılım için gerekli olanaklar, dünyada yaşanan eleştirel konular, demokratik ilkelere bağlı karar verme becerisi ve etkin bir vatandaşın toplum sorunlarını ele alması için gereken konulardan oluşmaktadır. Bu kapsamda, Sosyal Bilgiler dersi almış öğrencilerin bakış açılarını farklılıklara saygı değeri bakımından ortaya koymak önemli görülmüştür. Bu bağlamda, araştırmanın genel amacı ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin farklılıklara saygı değerine ilişkin algılarını belirlemektir. Bu genel amaç doğrultusunda şu sorulara yanıt aranmıştır: • Farklılıklara saygı öğrencilerin resimlerine nasıl yansımıştır? • Farklılıklara saygı öğrencilerin yazılı görüşlerine nasıl yansımıştır? Araştırmada nitel araştırma yaklaşımından yararlanılmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseninin kullanıldığı araştırmanın katılımcılarını ilkokul 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın 4. Sınıf öğrencileriyle gerçekleştirilmesinin nedeni öğrencilerin Sosyal Bilgiler dersini almalarıdır. Araştırmanın katılımcıları ölçüt örnekleme göre seçilmiştir. Bu araştırmada ölçüt olarak okulun orta sosyoekonomik düzeyde yer alması, sınıfta göç nedeniyle yurt dışından gelen öğrencilerin bulunması ve kaynaştırma öğrencilerinin bulunmasıdır. Araştırmanın verileri öğrencilerin kişisel bilgilerine ve farklılıklara saygıya ilişkin görüşlerine yer verilen bir form ve buna ilişkin resimleri, çizdikleri resimlere ilişkin açıklamaları aracılığıyla toplanmıştır. Araştırmanın verileri tümevarım analizi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın bulguları öğrencilerin yazılı görüşlerinde farklılıklara saygı ve öğrencilerin resimlerinde farklılıklara saygı temaları altında sunulmuştur. Araştırmada farklılıklara saygı değerinin özel eğitim, farklı ülkelerin vatandaşları, cinsiyet gibi konuları içerecek şekilde alınmasına ilişkin öneriler bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SORUMLULUK DEĞERİNİN GELİŞTİRİLMESİÖzet: <Toplumsal yaşamın bir parçası olmak ve yaşadığı topluma katkı sağlamak gibi görevleri bulunan modern birey “diğerlerinin” yaşamlarını da etkileyen kimi kararlar almaktadır. Modern insan için bir hak olarak düşünülen bu özgür kararlar sosyal ve bireysel sorumlulukları beraberinde getirmektedir. Sorumluluk kavramı, kişinin üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ve kendi davranışlarının sonuçlarını üstlenmesi biçiminde tanımlanmaktadır. İnsanların sahip oldukları hakların giderek artışı ile birlikte sorumluluklar da giderek artmakta ve çeşitlilik göstermektedir. Bu bağlamda modern toplumlarda sorumluluk bilincinin sonraki nesillere aktarılmasının eğitimin önemli amaçları arasında yerini almıştır. Değer bakış açısıyla bakılan sorumluluk ülkemizde Sosyal Bilgiler ve Hayat Bilgisi programında 2005 yılından itibaren yer almaktadır. Sorumluluk sahibi çocuklar kendilerine verilen görevleri yapma, yaptığı hatalardan kendilerini sorumlu tutma, hak etmediklerine sahip olmayı istememe, başkalarına saygılı olma, uyumlu ve çalışkan olma gibi özellikleri yanında öz bakım becerilerine sahip olma, kendine iyi bakarak sağlığını koruma gibi özellikleri ile yaşamlarında başarılı sayılmaktadır. Değerlerin kazandırılmasının güçlüğü konusunda genel bir kabul bulunmakla birlikte literatürde çeşitli değer eğitimi yaklaşımları bulunmaktadır. Bu yaklaşımlardan telkin geleneksel bir yaklaşım olup çocuğun düşüncelerini önemsenmeden tavsiye ve öğütlerle değerlerin kazandırılmasıdır. Değer açıklama çocuğun kendi hayatlarını ilgilendiren değerlerle ilgili kendi kararlarını önemseyen bir yaklaşımdır. Değer analizi yaklaşımında çocukların mantıksal ve akılcı düşünmeleri ön plana çıkarılmakta, ahlaki muhakeme yaklaşımında ise çocukların Kolberg’in ahlaki gelişim kuramı ile ilişkili değerlendirmeleri, ikilemler üzerinden yapmaları beklenmektedir. Bu araştırmada benimsenen değer açıklama yaklaşımına göre, kazandırılacak değerler çocuklara herhangi bir şey dayatılmadan ve davranışların özgürce seçilmesi, seçtiği değeri açıklama, bu açıklamalara bağlı hareketler sergilemesi biçimindeki basamaklarla kazandırılmaktadır. Araştırma kapsamında çocuklarla birlikte ortaya konan sorumlulukla ilgili kazanımlar, değer açıklama yaklaşımına uygun olacak biçimde öncelikle çocuklar tarafından sınıflandırılarak, açıklanarak ve uygulanarak geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda bu araştırmanın amacı ilkokul öğrencilerinin sorumluluk değerinin geliştirilmesidir. Bu amaç doğrultusunda öğrencilerin sorumluluk değerini geliştirmek için yarı-deneysel desenli nicel araştırma yöntemi uygulanmıştır. Öğrencilerin gelişimleri, araştırmacılar tarafından öğrencilerin okulda ve evde yükümlü oldukları davranışlarla ilgili açıklamaları ve uzman görüşleri doğrultusunda oluşturulan “Sorumluluk Kontrol Listesi” adlı davranış kontrol ölçeği ile belirlenmiştir. Öğrencilerin yükümlü oldukları davranışlar ise öğrencilere dönük “Benim Sorumluluk Listem” adlı açık uçlu formun, uygulama başında ve sonunda uygulanmasıyla belirlenmiştir. Uygulama sürecinde Eskişehir ilindeki bir özel okulun ikinci sınıf şubesi öğrencileri ile sınıf öğretmenleri ve rehberlik öğretmeni yardımı ile çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin daha ziyade aktif oldukları bu etkinlikler toplam iki ay sürmüş olup, öğrencilerin sorumlulukla ilişkili davranışları iki ay boyunca veliler (evdeki sorumluluklarım) ve öğretmenler (okuldaki sorumluluklarım) tarafından günlük olarak takip edilerek kaydedilmiştir. Bununla birlikte öğrencilere uygulama öncesinde verilen ve öğrencilerin kendi yükümlü oldukları davranışları belirlemelerini öngören liste, süreç sonunda tekrar öğrenciler tarafından doldurtulmuştur. Elde edilen veriler yüzde, frekans tabloları ve çeşitli istatistiksel teknikler kullanılarak analiz edilmiştir. Sonuç olarak öğrencilerin okulda ve evde sorumlu oldukları davranışların olumlu yönde geliştiği araştırmanın bulgularından anlaşılmıştır. Araştırmanın ikincil verileri olarak, öğrencilerin sorumlu olunan davranışların farkında olma yönünde geliştiği, elde edilen veriler doğrultusunda ortaya çıkan sonuçlar arasındadır. Bu bulgulara dayalı olarak, öğrencilerle gerçekleştirilen sorumluluk değeri ile ilgili etkinliklerin bütün paydaşların desteği ile olumlu sonuçlar verebileceği, öğrencilerin sorumluluklarının farkında olmasının önemli olduğu söylenebilir. Bu sonuçlara dayalı olarak okul ortamında kazandırılmasının güç olduğu belirtilen sorumluluk değerinin geliştirilmesinde, bütün paydaşların ortak çalışmasının yararlı olabileceği uygulayıcılara önerilmektedir. Bulguların nitel verilerle desteklenmesi, yarı yapılandırılmış görüşmeler yardımıyla veli ve öğrencilerin görüşlerinin çalışmaya dâhil edilerek zenginleştirilmesi araştırmacılara önerilmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN HOŞGÖRÜ ALGISIÖzet: <AMAÇ Hoşgörü, farklılıkların uyumunu temel alan siyasal ve yasal bir gereksinim olup barış kültürünün gelişmesine önemli katkılar sağlar (UNESCO, 1995). Öğrencilere okul yaşantılarının ilk yıllarında barış kültürünün kazandırılması, bu kültürün benimsenerek yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde devam etmesi sağlanabilir. Bu bağlamda ilkokul çağındaki öğrencilerin hoşgörüyü nasıl algıladıkları ve günlük yaşamlarında nasıl uyguladıkları önem kazanmaktadır. Anlayış gösterme, saygı duyma, rahatsız olmama, farklı görüşleri kabul etme anlamları taşıyan hoşgörü; insanları, doğayı ve çevreyi var oldukları biçimiyle kabul etmektir.(Aslan,2001). Bu araştırmanın amacı, ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin hoşgörü algılarını, çevrelerinde yaşanan olaylardan hangilerini hoşgörü ile karşılayıp; hangilerini hoşgörü ile karşılayamayacaklarını anlamaya çalışmaktır. YÖNTEM İlkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin hoşgörü algısını ve günlük yaşamlarında hoşgörüyü nasıl anlamlandırıp, neleri hoşgörüp neleri hoşgöremeyecekleri anlaşılmaya çalışılan bu araştırma nitel araştırma yöntemlerinden fenomenoloji ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunun seçiminde amaçlı örnekleme tekniklerinden tipik durum örnekleme yöntemi seçilmiştir. Amaçlı örnekleme araştırmanın amacı doğrultusunda zengin durumların seçilerek araştırma yapılmasına olanak tanır (Büyüköztürk vd., 2008). Bu araştırmada veriler, ilkokul üçüncü sınıfa devam eden yirmi bir öğrenciye hoşgörüyü nasıl algıladıklarına dair resim yaptırılarak ve yarı yapılandırılmış görüşmeler yolu ile elde edilmiştir. Çocukların gizli kalmış bilinmeyen dünyalarını ve sözle ifade edemedikleri deneyimlerini aktarmaları amacıyla onlara resim yaptırılıp, bu resimler yarı yapılandırılmış görüşmeler sonunda öğrencilere yorumlatılmıştır. BULGULAR Somut olarak algılanan kavramların tanımlanması daha kolay ve anlaşılır olurken, özellikle ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin soyut olan hoşgörü kavramını tanımlamaları ve algılamaları somut kavramlara göre daha zor olup farklılık göstermektedir. Öğrencilerin bireysel eğilimleri, kültürel farklılıkları, sosyal yaşantıları ve kaç kardeş oldukları gibi farklılıklar hoşgörü kavramını nasıl anlamlandırdıklarını belirleyen durumlardır. Alanyazında hoşgörünün özellikle “farklılıkları kabul etme” olarak tanımlanmasının yanında gerçekleştirilen bu çalışmada öğrenciler doğrudan bu tanımlamayı yapmamışlardır. Ancak iki öğrencinin, yapmış olduğu resimleri yorumlarken farklılıkları kabul etme algısının oluştuğu anlaşılmıştır. Bu araştırmada öğrencilerin tamamına yakını hoşgörüyü “yardımlaşmak” olarak tanımlayıp algılamışlardır. Yardımlaşmayı, saygı duymak ve paylaşmak ifadelerinin takip ettiği bu çalışmada üç öğrenci hoşgörü kavramını “Mevlana” ile ilişkilendirdiğini belirtmektedir. Bu ilişkilendirmede öğrencilerin Konya’da yaşıyor olmalarının etkisinin olduğu söylenebilir. Öğrenciler kişisel olarak kendilerine karşı yapılan olumsuz davranışları hoşgörebileceklerini belirtirlerken; kendilerine karşı kasıtlı yapılan olumsuz davranışları hoşgöremeyeceklerini belirtmektedirler. Yaşlılara, engellilere, arkadaşlarına ve savunmasız hayvanlara karşı yapılan olumsuz davranışları da hoşgöremeyeceklerini belirtmektedirler. Öğrenciler genellikle öğretmenlerinin, anne, baba ve arkadaşlarının hoşgörülü olduğunu, bunun yanında dedelerinin, anneanne ve babaannelerinin de hoşgörülü olduklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerin çizmiş oldukları resimler yarı yapılandırılmış görüşmeler sonunda öğrencilere yorumlatılarak günlük yaşamda hoşgörüyü nasıl algıladıkları anlaşılmaya çalışılmıştır. Hoşgörünün yardımlaşma olduğunu söyleyen Mert “Şimdi zengin buna para veriyor fakir olduğunu görüyor Bir de içinden diyor ki çok fakir ben bunlarla her şeyi bir paylaşayım diyor bir de arabasını paylaşıyor. Ondan sonra çocuğu da diyor baba neden böyle bir şey yapıyorsun diyor, oğlum onlar çok fakir bizim gibi istediklerini yapamıyor diyor”. “Hoşgörü deyince ne anlıyorsun?” sorusuna İrem “hoşgörü deyince mesela yaşlılara yardım etmek ondan sonra bir arkadaşım düştüğünde ona yardım etmek onlar aklıma geliyor” şeklinde ifade etmiştir. Aynı soruya Ahmet “birilerini yaptığı şeyleri kendisine saygılı olmayı, birileri ile bir şeyimi paylaşmayı, yaptığı kötü şeyleri pek umursamamayı” cevabını vererek hoşgörünün “saygılı olmak”, “paylaşmak” ve “görmemezlikten gelme” olarak tanımlamıştır. Sevdegül ise “hoşgörü deyince saygıyı anlıyorum, paylaşmayı, işbirliğini yani birisi bana yardım ederse onu hoşgörü ile karşılıyorum öyle yani” şeklinde cevaplayarak hoşgörünün; saygı, paylaşmak ve işbirliği olduğunu söylemiştir. SONUÇ Bu araştırmaya katılan ilkokul üçüncü sınıf öğrencileri hoşgörüyü alanyazında belirtilen tanımlardan farklı olarak algıladıkları anlaşılmaktadır. Üçüncü sınıf öğrencileri hoşgörüyü; yardımlaşma, görmezlikten gelme, iyi davranma ve saygı duyma olarak tanımlamışlardır. Öğrenciler hoşgörülü davranmayı arkadaşlarının kendileri ile yiyeceklerini paylaşmaları, oyunlarına kendilerini almaları, düşen arkadaşlarını yerden kaldırma olarak da tanımlamışlardır. Öğrencilerin bu tanımları alanyazında yapılan bazı çalışmalarla örtüşmemekle beraber bazı çalışmaların sonuçları ile örtüşmemektedir. Öğrencilerin kendilerine kasıtlı olarak yapılan davranışları hoşgöremeyeceklerini belirterek, kasıtlı olarak yapılmayan olumsuz davranışları hoşgörebileceklerini ifade etmişlerdir. Kendilerine karşı hoşgörülü davranan kişilere hoşgörülü davranacaklarını belirten öğrencilerin bu görüşü alanyazındaki bazı çalışmalarla benzerlik göstermektedir. Çünkü hoşgörünün karşılıklı olma ve sınırlarının net olarak belirlenmesi aksi halde kargaşa ve düzensizlik durumunun ortaya çıkacağı ifade edilmektedir. Ders kitaplarında ve öğretim programlarında yardımlaşmak, affetmek ve tahammül ederek görmemezlikten gelme olarak aktarılan hoşgörüyü öğretmenler de program ve kitaplar doğrultusunda aktardıkları düşünülmektedir. Bunun yerine programdaki kazanımlar, ders kitaplarındaki metin ve görseller farklılıkları kabul etme ve farklılıklara saygı duyma olarak aktarılabilir. Sözlü bildiri MÜZE VE TARİHİ MEKâNLARDA DEĞERLER EĞİTİMİ: KAYSERİ LİSESİ MİLLİ MÜCADELE MÜZESİ ÖRNEĞİÖzet: <Eğitim-öğretim faaliyetlerinin her zaman sınıf ve okul içerisinde yapılmaması gerektiği ve öğrenme-öğretme sürecinde okul dışı ortamların da etkin şekilde kullanılması gerektiğine dair çalışmalar eğitim literatüründe çok eskilere dayanmaktadır. Bu okul dışı öğrenme ve öğretme ortamlarından biri de müze ve tarihi mekânlardır. Müzeler ve tarihi mekânlar Sosyal Bilgiler dersi için önemli birer kaynak durumundadır. Sosyal Bilgiler dersinin okul dışı öğrenme ortamlarından yararlanılmasına en uygun derslerden biri olduğu söylenebilir. Sosyal bilgiler dersinde insan yaşamı ve toplum dün, bugün, yarın bağlamında insan çevre ilişkileri doğrultusunda ele alınmaktadır. Yaşama dönük bu dersin okul dışı öğrenme olanaklarından yararlanması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Sosyal Bilgiler Öğretim Programında yer alan gözlem becerisi, mekânı algılama becerisi, zaman ve kronolojiyi algılama becerisi, değişim ve sürekliliği algılama becerisi gibi becerilerin öğrencilere kazandırılması okul dışı öğrenmeyi ve öğrendiklerini okulun dışında kullanmayı gerektirmektedir. Sosyal bilgiler dersini yürütecek olan öğretmen adaylarının hizmetöncesi eğitimlerinde müzeler ve tarihi mekânlara ilişkin gerekli bilgileri edinmesi, uygulama çalışmaları yapması önem taşımaktadır. Sosyal bilgiler dersi kazanımları ile ilgili müze ve tarihi mekânların belirlenmesi, bu mekânlarda gerçekleştirilebilecek etkinliklerin geliştirilmesi öğretmen adaylarına deneyim kazandıracaktır. Öğretmen adaylarının müzelerin ve tarihi mekânların sosyal bilgiler eğitimindeki rolünü kavramaları bakımından bu tür uygulamaların olabildiğince tekrarlanması gerekir. Alanyazında yapılan çalışmalar incelendiğinde müzelerin ve tarihi mekânların öğrencilere birçok kazanım sağlayacağı belirtilirken özellikle de soyut konuları somutlaştırarak öğrencilerin kalıcı öğrenmeler sağlayacağı üzerine vurgu yapmaktadır. Sosyal ve kültürel bir ortam olarak müzeler aynı zamanda eğitim işlevine de sahiptir ve bu işlevin etkili biçimde yerine getirilmesinde eğitimcilere önemli sorumluluklar düşmektedir. Tarihi mekân, geçmişte yaşayan insanların barınma veya farklı amaçlarla inşa ettikleri yapı veya tarihi bir olayın yaşandığı yer olarak tanımlanabilmektedir. Çoğunlukla geçmişin izlerini taşıyan ve bu izlerin takip edilmesiyle geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında çeşitli ipuçları sunan bu mekânlar etkili bir eğitim-öğretim ortamı olarak kullanılabilir. Müzeler ve tarihi mekânlardan bilgi ve beceri öğretiminin yanı sıra değerler eğitiminde de yararlanılabilir. Ancak alanyazında müze ve tarihi mekânların değer eğitiminde kullanımına yönelik olarak yeterli çalışma olmadığı görülmektedir. Bu kapsamda bu araştırmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının tarihi mekânlarda değer eğitimine ilişkin görüşlerini belirlemek amaçlanmaktadır. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımı kullanılmıştır. Bu bağlamda araştırmanın katılımcılarını bir devlet üniversitesinde Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Programına devam eden ve Özel Öğretim Yöntemleri II dersini alan 4. sınıf öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmada ilk olarak öğretmen adaylarının müzeler ve tarihi mekânlar ile ilgili var olan algı ve düşüncelerini ortaya koymak amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen açık uçlu anket formu uygulanmıştır. Daha sonra öğretmen adaylarının katılımıyla Kayseri Lisesi Milli Mücadele Müzesi’ne bir ziyaret gerçekleştirilmiştir. Öğretmen adaylarının müze ziyareti sonrasındaki görüşlerini elde etmek amacıyla yine bir açık uçlu anket formu uygulanmıştır. Son aşamada ise öğretmen adaylarından daha ayrıntılı görüş elde edebilmek için 12 öğretmen adayı aday ile yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırma sonuçları öğretmen adaylarının müze gezisinde vatanseverlik, dayanışma, sorumluluk, saygı, yardımseverlik, özgürlük, bağımsızlık, bağımsızlık, çalışkanlık, bilimsellik, estetik, duyarlılık, hoşgörü, dürüstlük, sevgi, barış ve aile birliğine önem verme değerlerinin ön plana çıktığını düşündüklerini göstermektedir. Araştırmada elde edilen sonuçlar bağlamında öğretmen eğitiminde değerler eğitiminin gerçekleştirilmesine müze ve tarihi mekânlardan yararlanılmasına, müze ve tarihi mekânlarda değer eğitimiyle ilgili yapılabilecek etkinliklere yönelik öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri NURETTİN TOPÇU’NUN EĞİTİM ANLAYIŞI VE SOSYAL BİLGİLER ÜZERİNE DÜŞÜNMELERÖzet: <Bu çalışmanın amacı, ülkemizin kültürel kodlarını çok iyi okuyabilen Nurettin Topçu’nun eğitim ile ilgili ortaya koymuş olduğu fikirlerini sosyal bilgiler perspektifinden bir incelemeye tabi tutmak ve dolayısıyla sosyal bilgilere bir referans daha kazandırmaktır. Araştırma nitel bir desende yapılandırılmıştır. Bu bağlamda nitel araştırma metodolojisi içerisinde yer alan doküman inceleme yönteminden yararlanılmıştır. Bu yöntemle oluşturulan araştırmada, tarama modeli kullanılmıştır. Doküman incelemesi, “nitel araştırmada çalışılan problemle ilgili yazılı, görsel materyal ve malzemelerin araştırmaya dahil edilmesi” olarak tanımlanmaktadır. Bu tür çalışmalarda, toplanan (ulaşılan) veriler sayılara indirgenmez. Asıl amaç, araştırılan konu ile ilgili okuyucuya betimsel ve gerçekçi bir resim sunmaktır. Bu araştırmada, doküman inceleme; araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsaması ve araştırmanın amacına uygunluğu nedeniyle kullanılmıştır Topçu, eğitimi; zihniyeti ve kimliği inşa eden, bireyde düşünme ve algılama biçimi oluşturan, karakteri adeta bir gergef gibi işleyen, milli ve manevi değerleri kazandıran bir insan olma sanatı olarak görür. Dolayısıyla eğitim, modern dünyanın pozitivist dayatmasına karşı sadece bir hesap makinesi niteliğinde kişiler yetiştirmekle kalmamalı, aynı zamanda bireyin ruhuna da istikamet veren, Mevlana’nın da dediği gibi pergel misali bir ayağı, kendi kültüründe, kendi irfanında, kendi merkezî kimliğinde; öbür ayağı dünyayı dolaşan, dünyaya açılan fertleri yetiştirmeye katkı sunmalıdır. Nurettin Topçu, eğitim politikalarını belirleyen ve yürütenlerin güttüğü eğitim dâvasının sadece teknik bir dâva olduğunu söyler. Bütün mektepler fen mektebi olma yolundadır, milli mektep de bu yüzden can çekişmektedir, der. Son birkaç asırdır ülke ve millet olarak geri kalmışlığımız, en azından batının bilim ve teknik olarak hızına yetişemeyişimiz Türk bilim ve fikir adamları tarafında çokça dile getirilmiş, çareler aranmıştır. Hatta Topçu’nun da ifadesiyle eğitim davası nerdeyse sadece teknik bir zeminde hareket etmiş ve asırlarca dünyaya kültür ve medeniyetiyle örnek olmuş bir milletin kültür ve medeniyetinden kopması görmezden gelinmiş veya göz yumulmuştur. Batıcılık sevgisi ve özlemiyle dolu kimi düşünce adamları, bizi biz yapan değerleri bu milletin Avrupa’yla kucaklaşmasını engelleyen birer ayak prangaları olarak görülmüştür. İşte tam bu noktada, materyalist eksenli düşünceler eğitim programlarını tamamen sarıp sarmalarken, kültür ve medeniyetine bağlı, yeniliklere açık Topçu gibi Türk fikir adamları, adeta karanlığa ışık tutan bir meşale gibi düşünceleri ile gençliğe yeniden yön verme gayretinde olmuşlardır. Topçu’nun insan yetiştirme noktasında okul ile ilgili ortaya koymuş olduğu düşünceleri sosyal bilgilere bir hedef, bir rota niteliğindedir. Bu sözler adeta sosyal bilgiler gemisine, Anadolu limanını işaret etmesi gibi ve kendi kültür deryasında demir atmasını istemesi gibi ve kendi kimliğinde kendini bulmasını istemesi gibidir. Topçu’nun hayalideki okul, bireyin akıl ve ruh bütünlüğünü yeniden inşa eden ve bu milletin kendi köklerinde daha gür yeşermesini sağlayan nitelikte bir okuldur ve şöyle tarif etmektedir. “Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki, bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin” Topçu’nun daha üzerinde çok durulması, düşünülmesi ve sosyal bilimlerin her alanında kendi payına bir şeyler çıkarılması muhtemel fikirleri, bu çalışmayla, belirli özelliklerde insan yetiştirme gayretinde olan sosyal bilgilerin ana ekseninde tekrar yorumlanması sağlanmıştır. Çünkü Nurettin Topçu’nun eğitim üzerine ortaya koyduğu kıstaslar, yorumlamalar sosyal bilgiler programlarının adeta bir vizyonu, misyonu ve hedefi olabilecek niteliktedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BAKIŞ AÇISIYLA ADALET DEĞERİÖzet: <İnsanlar gereksinimlerini karşılamak ve çeşitli tehlikelerden korunabilmek amacıyla yaşamlarını bir toplum içinde sürdürme gereksinimi duymuşlardır. Toplum yaşamı ise birtakım kuralları zorunlu kılmaktadır. Kuşkusuz bu kurallar arasında en önemlisi hukuk kuralları olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer kuralların aksine hukuk kuralları uygulayıcı erkin bireyleri bu kuralları uymaya zorlaması ile toplum yaşamını düzenler. Hukuk adalet değerinin toplum yaşamına yansımasını, bireylerin hak ettiklerini almalarını sağlayan en önemli araçtır. Eğer toplumsal yaşamda adalet olmazsa kargaşa ve düzensizlik egemen olur. Adalet insanların insan olmakla sahip oldukları haklı taleplerine duyulan saygı; başkalarının haklarına saygılı olma ve herkese hak ettiğini verme konusunda sarsılmaz bir irade olarak tanımlanabilir (Aral, 1988). Hukukun yansıttığı adalet aynı zamanda ahlaki bir değerdir. Bir değer olarak adaletin bireylere kazandırılması yaşamlarında adil olmanın önemini duyumsayarak bu yönde davranışlar sergilemeleri bakımından önemlidir. Bireyler davranışlarında kendilerine yol gösterecek ilkeler olarak değerleri öncelikle içinde doğdukları ailelerinde kazanmakta daha sonra ise eğitim kurumlarında değer kazanımını sürdürmektedir. Değerler eğitiminde okulöncesi eğitim önemli bir yere sahiptir. Okulöncesi eğitimde çocuklar oyun ve farklı etkinlikler yoluyla toplumsal yaşama ilişkin önemli beceri ve değerleri edinmektedir. Okulöncesi eğitimin ardından ilkokul ve ortaokul eğitim programlarında yine değerler yer almakta çocuğun içinde yaşadığı toplumun etkin ve sorumlu bir üyesi olması amacı doğrultusunda farklı derslerde değerlere yer verilmektedir. Bu dersler arasında ilkokul ve ortaokul programlarında Sosyal Bilgiler dersi öne çıkmaktadır. Çünkü bu ders doğrudan doğruya toplumsal yaşamı ele almakta; geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında insan davranışını ve ortaya koyduklarını inceleme konusu yapmaktadır. İçeriğinde toplumun gereksinim duyduğu nitelikli bireyleri yetiştirme konusunda çeşitli bilgi, beceri ve değerleri barındırmaktadır. Bu nedenle bu dersi yürütecek öğretmenlerin hizmetöncesi eğitimlerinde değerler eğitimine yer verilmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Adalet değeri özelinde ele alınırsa söz edilen eğitim basamaklarında görev yapacak öğretmen adaylarının adalet değerine ilişkin kavramsal bir bilgi yapısına ve algıya sahip olmaları, adalet değerini önemsemeleri ve mesleki yaşamlarında bu değeri kazandırmaya yönelik birtakım düşüncelere sahip olmaları kuşkusuz mesleki yaşamlarının niteliği bakımından önem taşımaktadır. Bu araştırmanın genel amacı öğretmen adaylarının adalet değerine ilişkin algılarını ortaya koymaktır. Bu kapsamda şu sorulara yanıt aranmıştır: • Adalet değerine ilişkin verilen kavramsal tanımlarda öğretmen adaylarının bölümlerine göre dağılımı nedir? • Öğretmen adayları adalet değerini hangi metaforlarla açıklamaktadır? • Öğretmen adaylarının oluşturdukları metaforlar hangi kategoriler altında toplanmaktadır? • Bu kategorilerle öğretmen adaylarının cinsiyeti, öğrenim gördükleri program, akademik ortalama, ailelerinin sosyo-ekonomik düzeyi, yaşamlarının çoğunu geçirdikleri il ve takip ettikleri gündem konuları arasında ilişki var mıdır? • Öğretmen adaylarına göre adalet değeri nasıl kazandırılabilir? Araştırmada tarama modeli kullanılacaktır. Araştırmanın verileri açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan veri toplama aracı ile toplanacaktır. Anket dört bölümden oluşmaktadır. Anket formunun birinci bölümünde öğretmen adaylarının kişisel bilgilerine ilişkin sorular yer almaktadır. İkinci bölümde adalet değerinin kavramsal anlamına ilişkin maddeler, üçüncü bölümde öğretmen adaylarının adalet değerine ilişkin metafor üretmesini isteyen bir soru bulunmaktadır. Son bölümde ise adalet değerinin kazandırılmasına ilişkin olarak görüş ve önerileri belirlemeye yönelik açık uçlu soru yer almaktadır. Araştırmanın katılımcılarını bir devlet üniversitesinde öğrenim gören Okulöncesi Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği programlarına devam eden 3. Sınıf öğretmen adayları oluşturacaktır. Verilerin analizinde betimsel istatistik, ki-kare ve içerik analizi kullanılacaktır. Araştırmada elde edilen veriler doğrultusunda öğretmen adaylarının adalet değerine bakış açısı ortaya konacak ve ilgili alanyazınla tartışılacaktır. Öğretmen adaylarının adalet değerinin kazandırılmasına yönelik görüşlerinden hareketle adalet değerinin kazandırılması konusunda öneriler getirilecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ BAKIŞ AÇISIYLA HAYAT BİLGİSİ ÖĞRETİMİ DEĞER EĞİTİMİNDE FİLMLERÖzet: <Değerler davranışlara rehberlik eden ilke ve inançlar, eylemlerin iyi olarak yargılandığı standartlardır. Değerler, toplumu oluşturan insanlara, hangi şeyleri önemli olduğu, hangilerinin tercih edilmesi gerektiğini yani nasıl yaşanılması gerektiğini ifade eder. Eğitim kurumları değerler ile öğrencilere bu konularda rehberlik eder. Değerlerin sonraki kuşaklara aktarılması gerekir. Ancak değerlerin kendiliğinden kazanılmasını beklemek çok büyük hatalara sebep olacaktır. Çünkü bireyler eğitilebilir ve aldıkları bu eğitim süreci sonunda olumlu yönde değişim sergiler. Bu bağlamda, değerler bireylere formal bir eğitim aracılığı ile kazandırılmalıdır. Değer eğitimi okullarda farklı yaklaşımlarla verilmektedir. Değerlerin doğrudan öğretiminde amaç öğrencilere belli değerlerin aşılanmasını ve bunların içselleştirilmesini sağlayarak, öğrencilerin istenen değerleri daha iyi yansıtmaları için sahip oldukları değeri yansıtmalarını sağlamaktır. Telkin yaklaşımı olarak da adlandırılan bu yaklaşıma ilişkin uygulamalarda öğrencilere ilham verici hikâyeler okuma, törenlere ve topluma hizmet etkinliklerine katlıma gibi çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Değer belirginleştirme yaklaşımında belirli değerlerin kendi başlarına düşünülmesinden çok neyin daha değerli olduğunu düşünme sürecini vurgular. Değer belirginleştirme öğrencilere bir şeye kişisel olarak verecekleri değeri belirlemelerinde yardımcı olur. Kohlberg’in çalışmalarıyla biçimlenen ahlaki sorgulama yaklaşımında öğretmenin rolü, ahlaki ikilemlerin bulunduğu örnekler vererek öğrencilerin kendi çıkmazlarını çözmelerine yardım etmektir. İkilem iki farklı değer ilkesinin çatıştığı gerçek yaşam problemleridir. Değer analizi yaklaşımında değer içeren problemler üzerinde duygusal olmadan, akılcı, mantıklı ve sistematik bir şekilde durulur. Bu yaklaşımlar kullanılırken öğretmenler, örnek olaylardan, güncel durumlardan, hikâye ve öykülerden, görsellerden faydalanmaktadır. Öğretmenler tarafından rahatlıkla kullanılabilecek bir diğer materyal de filmlerdir. Filmler güçlü bir eğitim aracı olarak kullanılabilmekte, öğrenilmesi amaçlanan içeriğin görsel ve işitsel bakımdan erişilebilir hale getirilmesine olanak sağlayabilmektedir. Bu nedenle çeşitli türleriyle filmler hayat bilgisi ve sosyal bilgiler derslerinde kullanılabilecek en güncel kaynaklar arasında yer almaktadır. Filmlerin kullanımına ilişkin çalışmalar incelendiğinde oldukça sınırlı sayıda çalışmaya rastlanmıştır. Değer eğitimine ilişkin çalışmalar incelendiğinde bu çalışmaların daha çok değerler eğitimine ilişkin öğretmen görüşü, veli görüşü, öğrenci başarısına etkisi, programlarda yer alma düzeyi, kitaplarda yer alma düzeyi gibi konularda yoğunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle değer eğitimine farklı bir bakış açısı getirebilmek amacıyla bu çalışmada filmlerden yararlanılmıştır. Bu araştırmanın genel amacı Değerler Eğitiminde filmlerin kullanımına ilişkin öğretmen adaylarının görüşlerini belirlemektir. Öğretmen adaylarının hayat bilgisi öğretiminde değer eğitiminde filmlerin kullanımına ilişkin görüşlerini belirlemeyi amaçlayan bu araştırma nitel araştırma modelinde desenlenmiştir. Temel nitel araştırma eğitimde bulunan en yaygın nitel araştırma biçiminden biridir. Nitel araştırmalar anlamın nasıl inşa edildiğiyle, insanların hayatlarını ve dünyalarını nasıl anlamlandırdıklarıyla ilgilidir. Temel nitel araştırmanın öncelikli amacı bu anlamları açığa çıkarmak ve yorumlamaktır. Temel nitel araştırmada veriler; görüşmeler, gözlemler ya da doküman analizi yoluyla toplanır. Temel nitel araştırmaları yöneten araştırmacılar, (1) insanların yaşamlarını nasıl yorumladıklarıyla, (2) dünyalarını nasıl inşa ettikleriyle ve (3) deneyimlerine ne anlam kattıklarıyla ilgilenirler. Bütün amaç, insanların hayatlarını ve deneyimlerini nasıl kavradığını anlamaktır. Araştırmanın katılımcılarını 2016-2017 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği programı 3. Sınıfta öğrenim gören öğrenciler oluşturmuştur. Araştırma kapsamında Hayat Bilgisi Öğretimi I dersini alan bir gruptaki tüm öğrencilere film izletilerek iç örnekleme yoluyla 10 öğrenci seçilmiştir. Seçilen bu 10 öğrenci ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme kullanılmıştır. Görüşme odak grup görüşmesi şeklinde gerçekleştirilmiştir. Veri toplanma sürecinde öncelikle Hayat Bilgisi Öğretimi I dersinde öğrencilere “İyilik Bul/İyilik yap” filmi izlettirilmiştir. Daha sonra seçilen 10 öğrenci ile ders bitiminde yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiştir. Yaklaşık bir saat süren görüşme araştırmacı tarafından dökümü gerçekleştirilerek analizi yapılmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Bulgular “Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler öğretiminde film kullanımına ilişkin görüşler”, “Hayat Bilgisi öğretimi ve Sosyal Bilgiler öğretimi değerler eğitiminde film kullanımına ilişkin görüşler”, “İzlenilen filmde yer alan değerlere ilişkin görüşler”, “İzlenilen filmdeki karakterlere ilişkin görüşler”, “İzlenilen film yoluyla değer eğitimi nasıl gerçekleştirilebilir?”, “Değer öğretiminde başka hangi filmler kullanılabilir?”, “Değer eğitiminde filmlerden yararlanılmasına ilişkin öneriler” başlıkları altında sunulmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SAHİP OLDUKLARI TEMEL DEĞERLER İLE AKADEMİK SAHTEKÂRLIK EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bilim ve teknolojideki hızlı değişim ve gelişim bir yandan bilgiye ulaşma yollarını kolaylaştırırken bir yandan da toplumsal yapı, akademik çevre ve iş dünyasında bireylerin sahip olması gereken bilgi, beceri ve niteliklerin artmasına sebep olmuştur. Bu hızlı dönüşüm insan davranışlarından kaynaklı bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. Akademik sahtekârlık davranışı bu sorunlardan biridir. Akademik sahtekârlığın ödev/araştırma/projelerde ve sınavlarda olmak üzere iki boyutu bulunmaktadır. Ödev, araştırma ve projelerde karşılaşılan akademik sahtekârlık; izin almadan ya da referans göstermeden kaynakları kullanmak, kaynaklardan metnin bir bölümünü alarak kendisi yazmış gibi göstermek veya uyarlamak, bir başkasının çalışmasını kendine aitmiş gibi göstermek, özen göstermeden alıntı yapmak davranışlarını kapsamaktadır. Sınavlarda ise kurallara aykırı olarak bir başkasının kâğıdına ya da bir kaynağa gizlice bakmak, kendi kâğıdına bakılmasına izin vermek, sınavı bir başkasına yaptırmak, sınavda başkasına yardım etmek gibi dürüst olmayan davranışlar akademik sahtekârlık davranışları kapsamında değerlendirilmektedir. Akademik sahtekârlık davranışı bireysel, kültürel, psikolojik ve teknolojik pek çok faktörle ilişkilendirilebilir. Bu faktörler bireyin sahip olduğu değerler çerçevesinde şekillenmektedir. Değerlerin ülkenin siyasi yapısını, eğitim sistemini, iş ahlakını, iş verimliliğini, sosyal refahı ve toplum huzurunu, insanlar arası ilişkileri etkilediği göz önünde bulundurulduğunda akademik sahtekârlık davranışının değerler ile doğrudan ilişkili olduğu söylenebilir. Çağdaş eğitim anlayışına göre öğretmen artık her şeyi bilen ve bilgilerini pasif konumdaki öğrenciye aktaran değil; bilgisini paylaşan, öğrenme merakı uyandıran ve öğrenmenin yollarını gösteren bir rehber ve model konumundadır. Bu anlayış her ne kadar öğretmeni değil öğrenciyi ön planda tutuyor olsa da öğretmenler değerleri, tutumları, davranışları, hayata bakış açıları, bilgi birikimleri ve duygusal yönleri ile öğrenme sürecinin en önemli parçalarından biridir. Bu bağlamda gelecek nesillerin yetiştirilmesi ve bireylerin toplumsallaştırılmasında öğretmen davranışlarının öğrenci davranışları üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulduğunda öğretmenlere büyük sorumluluk düşmektedir. Yapılan araştırmalar üniversitede dürüst olmayan davranışlar sergileyen öğrencilerin meslek yaşamlarında bu tür davranışlar sergileyebileceğini ya da bu davranışları göz ardı edebileceğine işaret etmektedir. Öğretmen adayları meslek hayatlarında doğruluk, dürüstlük gibi değerleri, bilimsel araştırma becerilerini ve etik davranışları öğrencilerine kazandıracağı ve bu konuda model olacağı için öğretmen adaylarının sahip oldukları değerler bağlamında akademik sahtekârlık eğilimlerini belirlemek alana katkı sağlayacaktır. Öğretmen adaylarının sahip oldukları temel değerler ile akademik sahtekârlık eğilimlerini incelemenin ve bu değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemenin amaçlandığı bu araştırma betimsel araştırma desenlerinden ilişkisel tarama modelindedir. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında çeşitli üniversitelerde öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluşturmaktadır. Çalışma grubunun belirlenmesinde kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Demirutku (2004) tarafından Türkçe ’ye uyarlanan “Portre Değerler Ölçeği” ve Eminoğlu ve Nartgün (2009) tarafından geliştirilen “Akademik Sahtekârlık Eğilimi Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde SPSS 21.0 paket programı kullanılacaktır. Öğretmen adaylarının sahip oldukları temel değerler ile akademik sahtekârlık eğilimlerinin belirlenmesinde betimleyici istatistiklerden yararlanılacaktır. Bu iki değişkenin cinsiyete, öğrenim yılına ve bölüme göre farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmesinde veri toplama araçları için faktörlerin skorlarının normal dağılım gösterip göstermediklerini belirlemek amacıyla çarpıklık (skewness) ve basıklık (kurtosis) değerlerine bakılacaktır. Bu değerler değişkenler için ±1 değerleri arasında ise verilerin normal dağılım gösterdiği söylenebilir (Tabachnick ve Fidell, 2000; Büyüköztürk, 2010). Skorların normal dağılım göstermesi durumunda t-testi ve Anova; normal olmaması durumunda ise Mann Whitney-u testi ve Kruskal Wallis H-testi kullanılacaktır. Öğretmen adaylarının sahip oldukları temel değerler ile akademik sahtekârlık eğilimleri arasındaki ilişkinin belirlenmesinde ise Pearson korelasyon katsayısından yararlanılacaktır. Araştırma sonuçları elde edilen bulgular ışığında tartışılacaktır. Sözlü bildiri OKUL DIŞI ORTAMLARDA DEĞERLER EĞİTİMİ: HASTANE ZİYARETİÖzet: <Doç. Dr. Sevgi Coşkun Keskin Sakarya Üniversitesi, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü scoskun@sakarya.edu.tr Öğretmen Hakan Bayırlı Gebze Adem Yavuz İlkokulu hakan.bayirli73@gmail.com ÖZET Değerler davranışlarımıza rehberlik ederler ve mutlu bir kişi olabilmenin en hayati unsurlardandır (Yılmaz, 2010). Değerler sayesinde mutlu olan bireyler mutlu toplumu meydana getirirler. Bu nedenden dolayı değerler bir toplumu meydana getiren ve sürekliliğini sağlayan en önemli yapı taşlarından biridir. Değerlerin fert ve toplum için bu kadar önemli olması onun sonraki kuşaklara öğretimini de önemli kılmaktadır. Bu nedenle öğrenim çağındaki her bireye uygun ahlaki kararları almasına ve davranışlar sergilemesine katkı sağlayacak değerleri ve becerileri kazandırmak okulların ana görevlerindendir (Ekşi, 2003). Okullarda yapılan bu çalışmaların günümüzdeki adı değerler eğitimidir. Değerler eğitiminde göz önünde bulundurulması gereken hususlardan biri ise düz anlatım yöntemiyle değerleri öğrenciye kazandırmaktır ama bunun için daha çok öğrencinin aktif olduğu öğretim yöntemlerini kullanmak daha etkili olacaktır (Aydın, 2010). Bu çalışma değerler eğitiminin okul dışında da uygulaması bağlamında, hasta ziyareti etkinliği üzerine yapılmıştır. Hasta olan birini ziyaret etmek yüzyıllardan beri toplumumuzda yaşayan değerlerden biridir. Özellikle Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra bu değer toplumda daha çok yaşanmaya başlamıştır çünkü İslam dini hasta ziyaretini sürekli teşvik etmektedir (Çolak, 2011). Literatür incelendiğinde daha önce hasta ziyaretiyle alakalı çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Fakat bu çalışmalar tıp ve hemşirelik alanlarında olup ziyaret edilen hastalar üzerinde bıraktığı etkiler incelenmiştir (Hisar, 1992, Alagöz 2010). Eğitim alanında hasta ziyareti ve hasta ziyareti yapan kişi üzerindeki etkileri üzerine herhangi bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Çalışmadaki ziyaretin amaçları şunlardır: a) Ziyareti yapan kişilerde bazı değerlerin sergilenmesini sağlama b) Hasta ziyaretini bir davranış haline getirme c) Hastalara moral verme, onlara destek olma d) Toplumsal dayanışma ve kaynaşmayı arttırma e) Bu tür ziyaretleri eğitimin bir parçası görme. Nitel araştırma desenlerinden eylem araştırmasıyla yapılan bu çalışmanın amacı ise okul dışında değerler eğitimi ortamı olarak hastaneleri kullanma durumunun sonuçlarını paylaşmak, alternatif bir değerler eğitimi ortamı sunmak ve kendisi de bir değer olan hasta ziyaretinden hareketle öğrencilerin sergiledikleri değerleri ortaya koymaktır. Kocaeli Darıca’da eğitim görmekte olan 16 ortaokul son sınıf öğrencisiyle Darıca Farabi Devlet Hastanesi göğüs hastalıkları servisinde yatmakta olan hastalara ziyarette bulunulmuştur. Öncelikle ziyaret için hastane yönetiminden ve öğrencilerin ailelerinden gerekli izinler alınmıştır. Ziyaret öncesinde öğrencilere ön çalışma formu dağıtılarak görüşleri alınmıştır. Ziyaret esnasında hastalara sorabilecekleri sorular önceden belirlenmiştir. Ziyaret sonrasında öğrencilerden ziyaret hakkındaki duygu ve düşüncelerini, ziyaret esnasında kendilerini etkileyen olayları, ziyaretten çıkardıkları dersleri ziyaret sonrası değerlendirme formuna yazmaları istenmiştir. Ziyaret esnasında öğrencilerin bazı hastalarla diyalogları video ile kayıt altına alınmıştır. Ziyaret öncesi ve sonrası formlar karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve analiz edilmiştir. Analiz sonucunda öğrenciler ziyaret öncesi hayattan beklentilerini klişe sözlerle ifade ederken, ziyaret sonrasındaki ifadelerinde sağlıklı bir ömür sürmenin ne kadar önemli olduğunu fark ettiklerini dile getirmişlerdir. Bunun için sağlıklı beslenme, kötü alışkanlıklardan uzak durma, yürüyüş ve spor yapma, sigara içilen ortamlarda durmamaya gayret göstereceklerini belirtmişlerdir. Bu bağlamda sağlıklı olmaya önem verme, spora önem verme, şükretme, merhamet etme, kendine karşı sorumluluklarını yerine getirme, sabırlı olma değerlerinin önemine vurgu yapmışlardır. Bunların dışında hastalarla empati kurarak onları anlamaya çalışmışlardır. Özellikle hastaların sağlıklarını korumadıkları için yaşadıkları “pişmanlık”lara dikkat çekmişlerdir. Hasta ziyaretinin aslında hastalar açısından ne kadar değerli olduğuna ve hastaların bu durumunda gösterdikleri sevincin onları oldukça mutlu ettiği düşüncesini sıklıkla vurgulamışlardır. Son olarak da hasta ziyaret etmeyi kendilerinde alışkanlık haline getireceklerini söylemişlerdir. Bu bulgulara dayalı olarak bir okul dışı öğrenme ortamı olarak hastanelerin değerler eğitiminde kullanılmasını ve bunun için öğretmene gerekli fırsat ve kolaylıkların (ulaşım, izin, imkân, vs.) sağlanması önerilebilir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ORGAN BAĞIŞINA İLİŞKİN ALGILARIÖzet: <Organ bağışı yaşamsal öneme sahip bir konu olmakla birlikte aynı zamanda, toplumsal, kültürel, hukuksal, dini ve ekonomik yönleri ile çok boyutludur. Gelişmiş ülkelerde yüksek oranlarda gerçekleşen organ bağışının Türkiye’de çok yetersiz olduğu bilinmektedir. Türkiye’de organ bağışı ve nakli, 3 Haziran 1979 tarih ve 2238 sayılı “Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkındaki Kanun” ile yapılmaktadır. Bu yasa çerçevesinde organ bağışı, ya kişinin hayatta iken organ bağışı yaptığını “organ bağış kartı” edinerek yasallaştırması ya da kişinin tıbben ölümünün tespitinden sonra, hastanın yakınlarının organ bağışında bulunması ile gerçekleştirilmektedir. Ancak gelinen noktada, hem Türkiye’de organ bağışı yeterli seviyede olmadığından hem de tamamen gönüllüğe dayalı olduğundan istenilen düzeyde başarı elde edilemediği tespit edilmektedir. Bu da bireylerin bilgi yetersizliği, dini inançları, algıları, deneyimleri, korkuları ve kişilik özellikleri gibi çeşitli nedenlere dayandırılmaktadır. Bu bağlamda konuya dikkat çekilmesinin bireylere farkındalık kazandırmak açısından oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. Sağlık Bakanlığı organ bağışı konusundaki çalışmalarını Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içerisinde yürütmektedir. Bu kapsamda Türkiye genelinde ilk ve ortaöğretim okullarında öğrenim gören tüm öğrencilerin bilinçlendirilmesi ve daha duyarlı hale getirilmesi amacıyla eğitim programları düzenlemekte, 3-9 Kasım Organ Nakli Haftasında okullarda çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte okullarda özellikle Fen Bilgisi ve Sosyal Bilgiler derslerinin öğretim programlarında organ bağışı konusuna yer verilmektedir. Fen Bilgisi dersinde, 7. sınıf düzeyinde “Vücudumuzda Sistemler/ Canlılar ve Hayat” ünitesinde, organ bağışı ve organ nakli konusu işlenmektedir. Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı’nda ise; 6. sınıf düzeyinde “Bilim, Teknoloji ve Toplum” öğrenme alanı, “Elektronik Yüzyıl” ünitesinde “Doku ve Organ Bağışı” konusu işlenmektedir. Bu konuyla ilgili olarak programda “tıp alanındaki buluş ve gelişmelerle insan hayatı ve toplumsal dayanışma arasındaki ilişkiyi ifade eder” kazanımı yer almaktadır. Bu kazanımı gerçekleştirmek için de önerilen etkinlik; “Bir Hayat Kurtarmak (Bağışladığı organ ile birkaç insanın hayatını değiştiren kişilerin öyküsü ve organ nakli konusu ele alınır.)” biçimindedir. Farklı derslerin öğretim programlarında yer verilen kazanım ve etkinliklerin öğrencilerin organ bağışı konusundaki algılarını ne kadar etkilediğinin araştırmaya değer bir konu olduğu ve yapılan eğitim çalışmalarının değerlendirilmesine yönelik bir fikir vereceği düşünülmektedir. Bu nedenlerle araştırma ortaokul öğrencilerinin organ bağışına ilişkin algılarının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu kapsamda öğrencilerin organ bağışına ilişkin algılarını belirlemeye yardımcı olacak “Organ bağışı...gibidir, çünkü…” ifadesinin yer aldığı yarı yapılandırılmış bir form hazırlanmıştır. Çünkü metaforlar; insanların hayatı, çevreyi, olayları ve nesneleri nasıl gördüklerini, farklı benzetmeler kullanarak açıklamaya çalışırken kullandıkları bir araç olarak düşünülmekte ve bireylerin dünyayı ve kendilerini algılama biçimlerini göstermektedir. Hazırlanan bu form önceden gerekli izinlerin alındığı Eskişehir’de Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı bir devlet ortaokulunda 7. ve 8. sınıf ta öğrenim gören 109 öğrenciye uygulanmıştır. Öğrencilerden formda verilen cümleyi tamamlamaları istenmiştir. Aynı zamanda öğrencilerden organ bağışının ne olduğunu anlatan bir resim çizmeleri istenmiştir. Formla toplanan veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Metafor ilişkisinde, en az üç temel öğenin varlığından söz edilmesi gerekmektedir. Bunlar; metaforun konusu, metaforun kaynağı ve metaforun kaynağından metaforun konusuna atfedilmesi düşünülen özelliklerdir. Dolayısıyla, herhangi bir metafor ilişkisinde; metaforun kaynağının, metaforun konusunu farklı bir bakış açısıyla anlamada süzgeç görevi görmesi beklenmektedir. Öğrencilerin organ bağışı ile ilgili “hayat, ambulans, kardeş, bağış, hızır, umut, sevinç, hediye” gibi çok sayıda geçerli metafor ürettikleri görülmüştür. Bu metaforlar, ortak özellikleri bakımından irdelenerek farklı kavramsal kategorilerde toplanmıştır. Öğrencilerin çizdikleri resimlerin analiz süreci ise devam etmektedir. Sonuç olarak ortaokul öğrencilerinin organ bağışına ilişkin algılarının ortaya çıkarılmasının yapılan eğitim çalışmalarının değerlendirmesine olanak tanıdığı ve yapılacak çalışmalara yön vereceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİ’NİN ADALET KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: <Günümüz eğitim programları içerisinde yer alan sosyal bilgiler; sosyal ve beşeri bilim dallarından yararlanarak, bireyin sosyal ve fiziki çevresiyle ilişkisine odaklanan, zamanı ve mekânı algılayan, etkin vatandaş tanımına uygun bireyler yetiştirmeyi hedefleyen bir çalışma alanıdır. Bu bağlamda sosyal bilgiler dersine, bireylere, çağın niteliklerine uygun bilgi ve becerileri kazandırmanın yanı sıra demokratik değer, tutum ve inanç kazandırma sorumluluğu da yüklenmiştir. Bahsi geçen değerlere, öğretim programı içerisinde her ünite de farklı olmak koşulu ile doğrudan verilecek değer şeklinde yer verilmiştir. Programda yer alan 20 değerden birisi de adil olma değeridir. 7. sınıf düzeyinde yaşayan demokrasi ünitesinde yer verilen adil olma (adalet kavramı) değeri, sosyal yaşamla ilişkilendirilebilecek, kişiler arasında farklı aidiyet anlamları yaratacak ve hatta insanların birlikte yaşama iradesini ayakta tutacak en önemli değerlerdendir. Adalet kavramına, hakkın hukuka uygun olarak eşitlik prensibince haklıya teslim edilmesi şeklinde bir bakışla yaklaşılabilir. Adalet kavramı hayatımızın her alanında tartışmaya açık ve belirli durumlarda yaşam öznesi olarak değerlendirilebilecek boyuttadır. Adaletin genelliği ve algılanışında oluşan kişiye özelliği kavrama yüklenen anlamları çeşitlendirmiştir. Ortaya çıkan çeşitlilik ise kanunların işleyişinde, cezaların uygulanmasında, gelirlerin paylaşımında ve insan ilişkilerinde adalet kavramını sorgulattırmakta ve ona çeşitli anlamlar yüklenmesine sebep olarak, bireylerin birlikte yaşama iradesini yani toplumsal yapının bütünlüğünü tehdit eden bir hale bürünmesini olası hale getirmektedir. Dolayısıyla, bireylerin adalet kavramına yükledikleri anlamların tespit edilmesi, formal eğitim ortamlarında oluşturulacak planlar yoluyla anlamların ortaklaştırılabilmesi açısından önemli görülerek, bu araştırma planlanmıştır. Araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin adalet kavramına ilişkin oluşturdukları metaforların tespit edilmesidir. Bu amaca bağlı olarak, adalet kavramı ile ilgili ortaokul öğrencilerinin; metaforları nelerdir? Sahip oldukları metaforlar hangi kavram kategorileri altında toplanmaktadır? Frekans dağılımı nasıldır? Sorularına cevap aranmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Denizli ili Bekilli ilçesinde bir devlet okulunda 2016-2017 eğitim-öğretim yılında 5, 6, 7 ve 8. Sınıfta öğrenim görmekte olan toplam 210 öğrenci oluşturmaktadır. Nitel araştırma desenlerinden “olgu bilim” kullanılarak yürütülen araştırmada, veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan “Adalet…….. benzer. Çünkü…….” cümlesini tamamlayacakları form kullanılmıştır. Uygulanmaya başlamadan önce gerekli yasal izinler alınmıştır. Toplanan veriler içerisinden okunamayan 12 öğrenciye ait veriler analiz dışı bırakılarak, geçerli sayılan 198 öğrenciye ait veri, nitel araştırma yöntemine uygun olarak içerik analizine tabi tutulmuştur. Yapılan analiz sonucunda, adalet kavramına ilişkin ortaokul öğrencilerinin 76 adet metafor ürettiği belirlenmiştir. İlk üç sırada yer alan metaforlar sırasıyla Terazi (%15), İnsan (%14) ve Eşitliktir (%8). Öğrenciler tarafından üretilen metaforlar ortak özellikleri bakımından 4 farklı kavramsal kategori altında toplanmıştır. Kavram kategorilerinin ayrılmasında oluşturdukları metaforlar için kullandıkları açıklamalar dikkate alınmıştır. Buna göre öğrencilerin % 36sının (71 öğrenci) adalet kavramını eşitlik imgesi olarak, % 30unun (60 öğrenci) hak-hukuk imgesi olarak, % 22sinin (44 öğrenci) yaşam imgesi olarak ve % 12sinin (24 öğrenci) yargı-ceza imgesi olarak gördükleri ortaya çıkmıştır. Araştırma sonucunda sosyal bilgiler öğretmenlerine adalet ve eşitlik kavramının farklarının belirginleştirilmesine yönelik öğretim gerçekleştirilmesi önerilebilir. Diğer taraftan, araştırmacılara, ilgili kavramların daha iyi öğrenilmesini sağlamak için eylem araştırması yapılması, öğrenci zihninde ilgili kavrama yönelik metaforların benzerlikleri ve farklılıklarını belirlemek için ise çok boyutlu ölçekleme (Multi Dimensional Scaling) tekniği ile araştırmalar yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri ORTAOKULLARDA KARŞILAŞILAN SOSYAL SORUNLARÖzet: <Toplumsal ve açık bir sistem olan eğitim kurumları, eğitim-öğretim faaliyetlerini hedeflerine uygun ve başarılı bir biçimde gerçekleştirmek için, içinde bulunduğu çevreyle sürekli ve düzenli ilişkiler geliştirmek zorundadırlar. Eğitim faaliyetleri gerçekleşirken ulaşılmak ve öğrencilere kazandırılmak istenen hedefle, süreç içerisinde işleyiş arasında bazen istenmeye durumlar yaşanabilmektedir. Öğrencilerin eğitim ortamındaki gelişiminde en temel hedeflerden birisi, öğretmenlerin, öğrencilerin, okul yöneticilerinin ve velilerinin bu süreçte hep birlikte yer almasıdır. Öğrencilerin okul ortamında kazandıkları becerilerin pekişmesi ve gerçek yaşama aktarılması son derece önemlidir. Okulda yer alan ve ortaya çıkan sorunlar sadece bir olguyu değil öğretmen, veli, okul yönetimi ve öğrenciyi ilgilendiren bir boyuta ulaşabilmektedir. Okullarda eğitim ve öğretim faaliyetleri öğretmenler tarafından verildiğinden, öğretmenlerin öğretim süreci boyunca karşılaştıkları istenmeyen durumlar ortaya çıkabilmektedir. Okullarda ortaya çıkan istenmeye durumlar öğretmenlerin kazandırmak istedikleri hedeflere ket vurmaktadır. Böylece ortaokullarda karşılaşılan sosyal sorunlar eğitim sürecinin tam anlamıyla gerçekleştirilememesine neden olmaktadır. Bu araştırmanın amacı öğretmenlerin ortaokullarda yaşadığı ve karşılaştığı sorunların belirlenmesi ve ortaya çıkan bu sorunların öğrenci, veli ve okul açısından değerlendirilmesidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim (fenomenoloji) deseninden yararlanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılında ortaokullarda farklı branşlarda görev yapan 38 gönüllü öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan öğretmen adaylarının seçiminde kolay/ulaşılabilir örnekleme yaklaşımı kullanılmıştır. Bu çalışmada ölçüt olarak ortaokulda öğretmen olma şartı aranmıştır. Araştırmada öğretmenlerin öğrenci, veli ve okul ile ilgili karşılaştıkları sorunları tespit etmek amacıyla yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Görüşme verilerinin çözümlenmesinde tümevarımsal içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen görüşme metinleri ortak özelliklerine göre belirlenen kategoriler altında kodlanmıştır. Belirlenen kodlar sayılarak kategorinin frekansı ortaya çıkarılmıştır. Kodlamalar görüşme metinlerindeki cümlelere en uygun kelime/kavramlar olarak belirlenmiştir. Verilerin analizinden sonra öğretmenlerin öğrencilerle karşılaştıkları sorunlar alt problemi altında dört farklı kategori (bireysel sorunlar, değer yoksunluğu, eğitim-öğretim sürecindeki sorunlar ve aile kaynaklı sorunlar), öğretmenlerin velilerle karşılaştıkları sorunlar alt problemi altında iki kategori (ailesel sorunlar ve eğitim-öğretim ile ilgili sorunlar) ve öğretmenlerin okul ile karşılaştıkları sorunlar alt problemi altında iki kategori (okuldan kaynaklı sorunlar ve okul çevresinden kaynaklı sorunlar) elde edilmiştir. Araştırmanın bulgularına göre, öğretmenlerin ortaokullarda öğrencilerle karşılaştıkları sorunlara bakıldığında 50 farklı sorun ortaya konulmuş ve bu sorunlar 193 defa tekrarlanmıştır. Öğretmelerin öğrencilerle karşılaştıkları en büyük sorunlar; temizlik, sorumluluk, çalışkanlık, ödev yapmama, devamsızlık, saygısızlık ve hoşgörü eksikliği olduğu belirlenmiştir. Öğretmenlerin veliler ile karşılaştıkları sorunlara bakıldığında toplam 16 farklı sorun öğretmenler tarafından belirtilmiş ve bu sorunlar toplam 100 defa tekrar edilmiştir. Öğretmenlerin velilerle en çok karşılaştıkları sorunlar; velilerin eğitime destek olmaması, ilgisizliği ve dil sorunu-iletişim sorunu olarak belirlenmiştir. Öğretmenlerin okul ile karşılaştıkları sorunlara bakıldığında toplam 15 farklı sorun belirlemiş ve bu sorunlar 50 defa tekrar etmiştir. Öğretmelerin okuldan kaynaklı en çok karşılaştıkları sorunlar; öğrencilerin sigara içmesi, sosyal faaliyet azlığı ve idare-öğretmen uyumsuzluğu olarak belirlenmiştir. Araştırmada yapılan görüşmeler ve elde edilen bulgular sonucunda, öğretmenlerin; öğrenci, veli ve okul ile ilgili karşılaştıkları problemlerin temelin oluşturulan kategoriler incelendiğinde değer eğitiminden ve aileden kaynaklı oluşan boşlukların yer aldığı belirlenmiştir. Okullarda her yıl yapılacak olan veli, öğrenci eğitim programları ve etkin bir değerler eğitimi verilmesi karşılaşılan bu problemleri en asgari düzeye indirecektir. Ayrıca velilere öğrencilerin yaş ve gelişim düzeylerie uygun eğitimler verilmesi, çocuklarının davranışlarına vnasıl karşılık vermekleri gerektiği ile ilgili eğitim programları oluşturulması eğitim-öğretim sürecinin daha sağlıklı ilerlemesine olanak sağlayacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DEĞERLER EĞİTİMİNDE CUMHURBAŞKANLARIMIZÖzet: <Değer, bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamı sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlardır. Değerler, sadece günlük eylem ve davranışlarımıza rehberlik eden ilke ve ölçütler olmaları bakımından değil, genel yaşam tarzımızı ve yönünü etkileme, belirleme açısından da önemlidir. Bu belirleme, seçeceğimiz meslekten, ülkemiz veya dünyamız için özveride bulunmaya, nasıl bir anne baba olacağımıza kadar geniş ve önemli bir alanı kapsar. Bizim için bu kadar mühim olan değerlerin öğretimi ise daha ehemmiyetlidir. Peki nedir bu değerler eğitimi. Değerler eğitimi, bütün insanların özellikle geleceğimiz olan evlatlarımızın, daha karakterli bir hayat sürmesi ve hayatından memnun kalmasını sağlamak ve öncelikle içinde yaşadıkları toplumun sonra da insanlığın iyiliğine katkıda bulunmalarını sağlamaktır. Değer eğitimi sosyal bilgiler dersinin de genel amaçlarından biridir. Değerler eğitimi sosyal bilgiler öğretim programında kapsamlı bir şekilde ele alınmış ve öğrencilere hangi değerlerin kazandırılacağı, hangi öğrenme alanında hangi değerlerin doğrudan verileceği belirtilmiştir. Sosyal bilgiler programının kazandırmayı hedeflediği 20 adet değer bulunmaktadır. Bu değerler; adil olma, aile birliğine önem verme, bağımsızlık, barış, bilimsellik, dayanışma, duyarlılık, dürüstlük, estetik, hoşgörü, misafirperverlik, özgürlük, sağlıklı olmaya önem verme, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik, yardımseverlik değerleridir. Yine sosyal bilgiler programında kazandırmayı hedeflediği bu 20 değerin nasıl öğretileceği konusuna da değinilmiştir. Sosyal bilgiler programı, değer öğretiminde kullanılabilecek üç yaklaşımdan bahsetmiştir. Bu yaklaşımlar; değer açıklama, ahlaki muhakeme ve değer analizi yaklaşımlarıdır. Derslerde bu yaklaşımlardan birini veya birkaçını kullanıp kullanmama inisiyatifi ise öğretmenlere bırakılmıştır. Öğretmenler değerler eğitiminde bu yaklaşımların yanı sıra alternatif yaklaşımlar da kullanabilirler. Bu çalışmanın amacı ise değerler eğitiminde, cumhurbaşkanlarımızın hayatlarından ve karakteristik özelliklerinden yararlanabileceği düşüncesidir. Cumhurbaşkanı, cumhuriyet ile yönetilen bizim gibi ülkelerde devlet başkanına verilen sıfattır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Yani cumhurbaşkanı adında da bulunan ve idarecisi olduğu halkın devletteki tecellisidir. Reis-i cumhur, halkının karakteristik özelliklerini yansıtmasının yanı sıra yönettiği halka rol model de olmalıdır. Yaşantısıyla, konuşmasıyla, girişim ve atılımlarıyla, uygulamalarıyla, çalışmalarıyla kısacası her şeyiyle milletine öğretmenlik yapmalıdır. Bu çalışma sosyal bilgilerde, Mustafa Kemal ATATÜRK ile başlayıp bugüne kadar görev yapmış 10 cumhurbaşkanımız ve halen milletine hizmet etme sürecine devam etmekte olan cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, hayatlarından yararlanarak değerler eğitimi gerçekleştirilebileceği düşüncesi ile yapılmıştır. Bu amaçla 11 reis-i cumhurun hayatı ve dönemlerinde gerçekleştirdikleri atılımlar ve icraatlar incelenip, sosyal bilgiler programının kazandırmayı hedeflediği 20 adet değer baz alınarak, her cumhurbaşkanının şahsiyetinde barındığı değerler tespit edilmiştir. Bir nevi cumhurbaşkanı değer eşleştirilmesi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara kısaca değinecek olursak örneğin, ilk cumhurbaşkanımız ve devletimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün şahsiyetinde, özgürlük, vatanseverlik, bağımsızlık, barış ve çalışkanlık gibi değerlerin bulunduğu tespit edilmiştir. Yine elde edilen bulgulara göre, 12. cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ise, dayanışma, estetik, vatanseverlik, çalışkanlık, dürüstlük, hoşgörü ve aile birliğine önem verme gibi değerleri önemsediği ve kişilik haline getirdiği sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmada bütün cumhurbaşkanlarımızın hayatları itina ile incelenmiş, şahsiyetlerinde barındırdıkları isnat edilen değerler titizlikle ve tarafsız bir şekilde belirlenmiştir. Yukarıda değerlerin ve değer eğitiminin öneminden bahsetmiştik. Bu çalışma özetle, değerler eğitiminde klasik yaklaşımlara alternatif olabilecek, cumhurbaşkanları gibi reel şahsiyetlerin özelliklerinin ve hayatlarının incelenmesi hasebiyle, değerler eğitimde yararlanılabilecek daha somut ve daha gerçekçi bir yöntemdir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMLARINDAKİ (YÜRÜRLÜKTE OLAN VE TASLAK) DEĞERLER EĞİTİMİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, yürürlükte olan sosyal bilgiler dersi öğretim programı ve taslak programda yer alan değerler ve değerler eğitimi sürecine ilişkin sosyal bilgiler dersi öğretmenlerinin görüşlerini incelemektir. Araştırma olgubilim deseninin kullanıldığı nitel bir araştırmadır. Araştırmanın çalışma grubu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında görev yapan sosyal bilgiler öğretmenleri oluşturmaktadır. Çalışma iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada Bursa ili İnegöl ilçe merkezi ve köylerinde görev yapmakta olan 15 sosyal bilgiler öğretmeni ile yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Araştırmanın ikinci aşamasında ise başta Bursa olmak üzere Türkiye’nin farklı yerlerinde görev yapan sosyal bilgiler öğretmenlerine görüşme formu yazılı hale getirilerek internet üzerinden gönderilmiştir. Bu şekilde 30 öğretmene daha ulaşılmış ve araştırmaya dahil edilmiştir. Çalışmaya katılan öğretmenlerin 28’i erkek, 17’si bayan olmak üzere toplam 45’dir. Bu öğretmenlerden 30’u sosyal bilgiler öğretmenliği, 9’u tarih öğretmenliği, 4’ü coğrafya öğretmenliği ve 2’si ise sınıf öğretmenliği mezunudur. Yine çalışmaya katılan öğretmenlerden 15’i 5 yılın altında, 12’si 6-10 yıl arasında, 7’si 11-15 yıl arasında, 7’si 16-20 yıl arasında, 3’ü 21-25 yıl arasında ve 1’i ise 26 yıldan daha fazla süredir bu meslekte görev yapmaktadır. Araştırmada verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından yapılandırılmış ve alan uzmanlarının görüşleri doğrultusunda son hali verilmiş olan yedi betimsel olmak üzere toplam sondalarla birlikte 15 sorudan oluşan yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Bu araç ile gerek yüz yüze gerekse yazılı olarak toplanan veriler gerekli işlemler yapıldıktan sonra betimsel analiz yaklaşımı kullanılarak çözümlenmiştir. Yapılan çözümlemeler neticesinde, çalışmaya katılan öğretmenlerden 33’ünün yürürlükteki programı incelediğini, 12’sinin ise incelemediğini ifade etmiştir. Yine çalışmaya katılan öğretmenlerden 24’ü programda var olan değerler ve değerler eğitimini incelediğini, geri kalan 21 öğretmen ise incelemediğini bildirmiştir. Ayrıca çalışmaya katılan öğretmenlerden 7’si değerler eğitimi alanında yapılan akademik çalışmaları takip ettikleri, geri kalan 38’i ise takip etmediklerini beyan etmiştir. Akademik çalışmaları takip eden öğretmenlere hangi çalışmaları takip ettikleri sorulduğunda dergi ve kitaplar olarak cevap vermişlerdir. Çalışmada dikkat çeken betimsel sonuçlardan birisi ise öğretmenlik yaptığı süreç içerisinde sadece 3 öğretmenin değerler eğitimine yönelik bir eğitim (Kurs, Seminer, Hizmet içi eğitim) aldıkları, 42 öğretmenin ise herhangi bir eğitim almadığıdır. Yine öğretmenlere değerler eğitimine yönelik lisans döneminde bir ders alıp almadıkları sorulmuş ve sadece 1 öğretmen lisans sürecinde dolaylı olarak değerler eğitimi içerikli bir ders aldığını ifade ederken 44 öğretmen almadıklarını ifade etmişlerdir. Sonuç olarak çalışmaya katılan bütün öğretmenler değerler eğitiminin gerekli olduğunu belirtmiş ve önemine vurgu yapmışlardır. Sadece kâğıt üzerinde yapılan işlemlerden ibaret bir değerler eğitimi değil ciddi bir şekilde yapılan değerler eğitiminin gerekliliğinden bahsetmişlerdir. Şuan kullanılmakta olan programı inceleyen öğretmenlere programdaki değerler eğitiminin yeterli olup olmadığı sorulmuş ve yeterli olduğunu ifade eden öğretmenlerle birlikte eksikliklerin olduğunu belirtenlerde olmuştur. Yapılan çalışmada öğretmenlerin derslerinde değerler eğitimine yönelik olarak, kısa film izletme, hikâye okuma ve anlatma, sınıfa örnek olay getirme gibi telkin yöntemine uygun çalışmalar yaptıklarını belirtmişler, etkinlik temelli değerler eğitimi için yetince zamanlarının olmadıklarını ifade etmişlerdir. Sosyal bilgiler taslak programını öğretmenlerin incelemediği ve nasıl bir değerler eğitimi olsun sorusuna da ahlaki ve manevi değerlerin verileceği bir değerler eğitimin yapılması gerektiğini belirtmişlerdir. Programda var olan değerlerin yetersiz olduğu belirtilmiş ve yeni programda etkinliklerin fazla olduğu öğrencilerin yaparak yaşayarak öğrenebilecekleri bir değerler eğitimi programının yapılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Çalışmaya katılan öğretmenlerden bazıları sosyal bilgiler dersinin bir değerler eğitim dersi olduğunu ve değerler eğitiminin en güzel yapılabileceği disiplinlerden biri olduğunu ifade etmişlerdir. Üstelik sosyal bilgiler dersinin değerler eğitimi için fırsatlar sunduğu öğretmenler tarafından ifade edilmiştir. Elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucu öğretmenlerin değerler eğitimi konusunda bilgilendirilmesi, lisans düzeyinde verilen dersler arasına değerler eğitimi ile ilgili derslerin konulması ve öğretmenlere sınıflarda alternatif etkinlikler uygulaması için eğitimlerin düzenlenmesi tavsiye edilmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMINDAKİ DEĞERLERİN ATASÖZÜ KARŞILIKLARININ BELİRLENMESİÖzet: <Sosyal Bilgiler Öğretim Programı’nın temel ögeleri; beceriler, kavramlar, değerler ve genel amaçlar olarak belirlenmiştir. Dört sacayağı bulunan bu programın en önemli ögesi bize göre değer eğitimi, değer öğretimi veya değer aktarımıdır. Çünkü doğru ve etkili bir değer eğitimi, değer öğretimi veya değer aktarımı, gelecek kuşakların bu topraklar üzerinde tutunabilmesinin sigortasıdır. Değer’in neliğine dair tartışmaların oldukça uzun sayılabilecek bir geçmişi vardır. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru yanlış gibi kavramlar etrafında yoğunlaşan tartışmalar, “değerler felsefesi” terimini ortaya çıkarmıştır. Değer, meydana gelmesi beklenen, arzu edilen, ideal olan ve gereken üzerinde yoğunlaşır. Bu özelliği sebebiyle o teorik değil, pratik bir yöne sahiptir. Terim olarak ele alındığında değer, temelde iyi olarak kabul edilen eylemleri, davranışlara yön veren pozitif inançları ve prensipleri ifade etmektedir. Sevgi, eşitlik, özgürlük, adalet, mutluluk, samimiyet, hoşgörü ve güven gibi kavramlar, değerlere örnek olarak gösterilebilir. Sosyal Bilgiler Öğretim Programında öğrenciye kazandırılması gereken yirmi adat değerden söz edilmektedir. Bunlar; aile birliğine önem verme, adil olma, bağımsızlık, barış, özgürlük, bilimsellik, çalışkanlık, dayanışma, duyarlılık, dürüstlük, estetik, hoşgörü, misafirperverlik, sağlıklı olmaya önem verme, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik ve yardımseverlik değerleridir. Bu değerlerin öğretilmesinde çeşitli görsel, işitsel ve matbu materyallerin kullanılması zaruriyeti bulunmaktadır. Bunlara ilaveten değer aktarımında Atasözlerinden de yoğun bir şekilde faydalanılabilir. Çünkü sözlü ve yazılı kültürümüzde önemli bir yere sahip olan Atasözlerimizin her birinin değerlerle bezenmiş olduğu aşikârdır. Atasözleri ise; söyleyeni belli olmayan, nesiller boyunca dilden dile dolaşan, az cümle ile gerçekleri özetleyen özlü sözlerdir. Toplumun ananelerini, kimliğini, yaşam biçimini ve tecrübelere dayalı dünya algısını yansıtırlar. Yüz yıllardır Türk toplumunda, Atasözleri kullanılarak informal bir şekilde aile içi değer eğitimi yapılmaktadır. Bu eğitim sistematik değildir. Ebeveynler, yeri geldikçe çocuklarını Atasözleri ile terbiye etmeye çalışırlar. Eğitimin küçük yaşlarda başladığını anlatmak için “Ağaç yaşken eğilir”, birikimin ve tasarrufun önemini anlatmak için “Damlaya damlaya göl olur”, şuan için işe yaramayan bir alet veya eşyanın günü geldiğinde işe yarayacağını anlatmak için “Sakla samanı gelir zamanı” gibi Atasözleri, Anadolu’da ebeveynlerin sıklıkla kullandıkları Atasözlerindendir. Aile için bu eğitimin formal bir boyut kazanması için öğretim programlarında yer alması gerekmektedir. Bu amaç doğrultusunda, Sosyal Bilgiler dersinde değer öğretimi yapılırken kullanılabilecek Atasözleri tespit edilmeli ve bu Atasözlerine eğitim süresince sıklıkla yer verilmelidir. Bu amaç doğrultusunda yürütülen bu araştırma, nitel araştırma desenlerinden biri olan doküman incelemesi yöntemi ile oluşturulmuştur. Doküman incelemesi, araştırma kapsamında incelenen konuyla ilgili bilgi içeren yazılı belgelerin analiz edilmesini kapsar. Tek başına bir veri toplama yöntemi olarak kullanılabileceği gibi, diğer yöntemlere yardımcı olarak da kullanılabilir. Hangi dokümanların önemli olduğu ve veri kaynağı olarak kullanılabileceği araştırma problemi ile yakından ilgilidir. Yani eğitim alanında çalışılıyorsa eğitimle ilgili materyaller, tıp alanında çalışılıyorsa tıp literatürü, tarih alanında çalışılıyorsa tarihsel içeriği olan materyaller doküman analizine tabi tutulabilir. Bu tür araştırmalarda araştırmacı, ihtiyacı olan veriyi, gözlem veya görüşme yapmaya gerek kalmadan elde edebilir. Bu anlamda doküman incelemesi araştırmacıya, zaman ve para tasarrufu anlamında katkıda bulunur. Bu çalışmada doküman incelemesi başlı başına bir yöntem olarak kullanılmış, diğer yöntemler işe koşulmamıştır. Doküman analizinde araştırma konusuyla ilgili raporlar, kitaplar, arşiv dosyaları, video ve ses kayıtları, fotoğraflar gibi belgeler özgünlüğü kontrol edilerek sistematik bir şekilde analiz edilmelidir. Bu çalışmanın temel konusunu teşkil eden Sosyal Bilgiler Öğretim Programı’ndaki değerlerin Atasözlerindeki karşılıklarını tespit etmek amacıyla da çeşitli kitap, makale vb. kaynaklar araştırmanın amacına uygun olarak analiz edilmiştir. Muhtelif yazarların muhtelif yayın evlerinden basarak piyasaya sürdükleri Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü kitapları, eğitim bilimleri alanında Atasözleri üzerine yapılmış akademik makaleler ile Talim Terbiye Kurulunun oluşturduğu öğretim programları, bu çalışma sürecinde analiz edilen başlıca kaynaklardır. Sosyal Bilgiler Öğretim Programında öğrenciye kazandırılması gereken yirmi adet değer tema olarak kullanılmış ve bu değerleri işaret eden Atasözleri taranıp bulunarak makale içerisinde gösterilmiştir. Atasözleri içerisinde sosyal bilgiler öğretim programında yer alan değerlerle örtüşen birden fazla atasözü tespit edilmiştir. Sosyal Bilgiler öğretiminde değer kazandırmak için kullanılabilecek olan bu Atasözleri, derlenmiş bir halde eğitimcilerin kullanımına sunulmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE SANAT YOLUYLA “BARIŞ” DEĞERİNİN GELİŞTİRİLMESİÖzet: <SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE SANAT YOLUYLA “BARIŞ” DEĞERİNİN GELİŞTİRİLMESİ Besime Arzu GÜNGÖR AKINCI Bülent Ecevit Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi besimearzu@gmail.com ÖZET Savaşlar, görsel sanatları doğrudan ya da dolaylı biçimde etkilemiştir. Çanakkale Savaşları olmasa Şişli Atölyesi, Napolyon olmasa Goya olmazdı. Önemli bir erdem olan cesaret, sosyal bir değer olan kahramanlığı yaratır. Uluslar ise kahramanlarıyla yaşar ve ulusal tarihler, birer kahramanlık tarihidir. Her ulusun sanatı da, bu kahramanlık öykülerinden etkilenir. Savaşın, en eski ve ilkel kavimlerden, günümüzün en uygar uluslarına kadar daima bir üst değer olarak kabul edildiğini görmekteyiz. Başlarda, kavimlerin ve halkların yaşama güdüsüyle başvurdukları savaş, giderek ulusların hiç bir ahlâksal, hukuksal ve yaşamsal dayanağı olmayan emperyalist savaşlarına dönüşebilmiştir. Tunalı (2003), “Ne kadar pozitif bakarsak bakalım, savaşların gelecekte de var olacağını, yine kahramanlar ortaya çıkacağını ve bu kahramanlar için yine heykeller dikilip, resimler yapılacağını söyleyebiliriz” der. Ulusların tarihine baktığımızda “savaşlar” önemli bir yer tutmakta ve savaşların son bulması da mümkün görülmemektedir. Savaş, barışa oranla tarihin oluşumunda çok daha etkileyici bir güç olmuştur. Dünyada ve ülkemizde “barış” değerini yükseltme çabaları ise savaş yanlısı düşünceleri azaltmada etkili olabilir. Bu araştırmada, “barış” değerini geliştirmek amacıyla, 7. sınıf sosyal bilgiler programı “Küresel Bağlantılar” öğrenme alanında yer alan “Ülkeler Arası Köprüler” ünitesinde, “Düşünce, sanat ve edebiyat ürünlerinin, doğal varlıkların ve tarihi çevrelerin ortak miras öğesi olarak yaşatılmasında insanlığın sorumluluğunun farkına varır” kazanımı esas alınarak, sosyal bilgiler öğrencileriyle etkinlikler yapılmıştır. Değerler bir sosyal grup ya da toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlâkî ilke ya da inançlar olarak kabul edilmektedir. Değerler, toplum ya da bireyler tarafından benimsenen birleştirici olgulardır. Yüzyıllar boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Anadolu topraklarında farklı dinlerden ve kültürlerden insanlar huzur ve barış içinde bir arada yaşayabilmiştir. Günümüzde, özellikle bölgemizde en hassas konu olan “barış” değerini yükseltmek amacıyla, insanlığın ortak dili olan sanattan yararlanabiliriz. Dünya barışına çalışmaları ve eserleriyle katkıda bulunan insanları tanımak ve insanlığın ortak miras değerlerinin korunup yaşatılması “barış” değerinin geliştirilmesinde etkili bir yol olarak anlam kazanabilir. Bu çalışmanın amacı da, öğrencilerin “savaş” ve “barış” temalı resimleri incelemeleri yoluyla; savaşın insanî boyutunu ve barışın önemini değerlendirebilmelerini sağlamaktır. Araştırmamız, “eylem araştırması” olarak desenlenmiş ve nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi ve görüşme yöntemlerine başvurulmuştur. McMillan (2004; Akt. Saban ve Ersoy, 2016), eylem araştırmasını, sınıfta veya okulda belirli bir problemi çözmek, uygulamaları geliştirmek ya da önemli bir karara dayanak oluşturmak amacıyla sorunlara odaklanma süreci biçiminde tanımlamıştır. Eylem araştırmasının temel amacı, bir öğretmenin, daha kaliteli bir eğitim-öğretim süreci yürütmesine yönelik mesleki bir bakış açısı geliştirmesi ve uygulamaların niteliğinin artırılmasıdır (Saban ve Ersoy, 2016). Bu bağlamda çalışmamız, değişim ve gelişimi esas alarak, sistematik bir biçimde verilerin toplanıp sorgulanmasına ve bu tespitler ışığında yeni eylem planları hazırlanıp uygulanmasına dayanmaktadır. Öğrencilerin “barış” değerini geliştirmeye yönelik etkinliklere katılımları ve kendilerine sunulan resimlerle ilgili sorulara vermiş oldukları yazılı cevaplardan oluşan dokümanlar ve öğrencilerin “barış” değerine yönelik görüşlerini tespit etmeye yönelik açık uçlu sorulardan oluşan görüşme kayıtları, araştırmamızın veri setini oluşturmaktadır. Doküman incelemesi, araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsarken; yapılandırılmamış görüşme ise önceden hazırlanmış sorular ve görüşme esnasında gerekli görülen ek sorulara verilen cevapların analizini kapsamaktadır. Bu doğrultuda toplanan verilerin, betimsel analizi ve içerik analizi yapılacaktır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARINA EMPATİ BECERİSİ VE FARKLILIKLARA SAYGILI OLMA DEĞERİNİN KAZANDIRILMASINDA STORYLİNE YÖNTEMİNİN ETKİSİÖzet: <Arş. Gör.İsmail Hakkı ÇATLAK Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü ismailhakkicatlak@ibu.edu.tr Doç. Dr. Emine Özlem YİĞİT Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, ozlem1406@hotmail.com Bu araştırmanın genel amacı sosyal bilgiler öğretmen adaylarına çokkültürlülük bağlamında empati becerisinin ve farklılıklara saygılı olma değerinin kazandırılmasında storyline yönteminin etkisinin incelenmesidir. Deneysel olarak yapılan bu araştırma, 2015–2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda öğrenim görmekte olan 3.sınıf öğretmen adaylarından değerler eğitimi dersini seçmeli olarak alan 20 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler, seçkisiz örnekleme yöntemlerinden basit seçkisiz örnekleme yöntemi kullanılarak SPSS programı aracılığıyla 10’u deney grubuna, 10’u kontrol grubuna olmak üzere atanmıştır. Storyline yönteminin empati becerisinin ve farklılıklara saygı değerinin kazandırılması üzerindeki etkisini incelemek amacıyla deney grubuna storyline yöntemine uygun düzenlenen öğretim programı uygulanmış olup kontrol grubuna ise farklı yöntemler (sunuş yolu, rol oynama ve soru cevap) aracılığı ile öğretim uygulanmıştır. Araştırmada, katılımcıların empati becerisine ve farklılıklara saygı değerine sahip olma düzeylerinin belirlenmesi amacıyla Dökmen (1988) tarafından geliştirilen Empati Becerileri Ölçeği B-Formu (EBÖ) ile Öksüz ve Demir (2012) tarafından geliştirilen Farklılıklara Saygı Ölçeği ön test-son test olarak uygulanmıştır. Araştırmada, deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin Empati Beceri Ölçeği-B formundan ve Farklılıklara Saygı Ölçeğinden aldıkları ön test ve son test puanları hesaplanmıştır. Bu kapsamda elde edilen veriler SPSS. 20 paket programı kullanılarak Man Whitney U testi ve Wilcoxon İşaretli Sıralar Testtlerine tabi tutulmuştur. Araştırmada ulaşılan sonuçlar şu şekilde özetlenebilir: Man Whitney U son test sonuçlarına göre: • Storyline yöntemi ile empati kurabilme becerisinin kazandırılmasında deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. • Storyline yöntemi ile farklılıklara saygı değerinin kazandırılmasında deney grubu ve kontrol grupları arasında anlamlı bir fark bulunmamasına rağmen deney grubunda yer alan öğretmen adaylarının farklılıklara saygı ölçeğinden aldıkları puanlarda artışlar olduğu görülmüştür. Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçlarına göre: • Storyline yöntemi ile empati becerisinin ve farklılıklara saygı değerinin kazandırılmasında deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇALIŞKANLIK DEĞERİNE İLİŞKİN ETKİNLİK SÜREÇLERİÖzet: <SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇALIŞKANLIK DEĞERİNE İLİŞKİN ETKİNLİK SÜREÇLERİ Çağrı ÖZTÜRK DEMİRBAŞ ᵃ Cansu TEKİNARSLAN ŞAHİNER ᵇ ᵃ Doç. Dr., Ahi Evran Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü, KIRŞEHİR/ cozturk@ahievran.edu.tr ᵇYüksek Lisans Öğrencisi,Gençlik Lideri, Kırşehir Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü Kırşehir Gençlik Merkezi,KIRŞEHİR/ tek.cansu@gmail.com Değerler eğitimi son yıllarda ülkemizde üzerine fazlaca düşünülüp yayın yapılan konuların başında gelmektedir. Sözlük anlamı olarak kıymet, bir şeyin önemini ortaya koyan ölçü olarak (TDK, 2009) karşımıza çıkan değer, davranışlarımıza yön veren anlayış ve kalıplar bütünüdür. Diğer bir deyişle yaşamımızın gayeler silsilesidir (Güngör, 2010: 84). Yaşam içindeki görgü kuralları, örf ve adetler, gelenekler, inançlarımız, dini ve ahlaki tutumlarımız değerlerimizi hem oluşturur hem de onlara yön verir. Yaşamımızda neyin doğru neyin yanlış olduğuna ilişkin geliştirdiğimiz inançlarımız olan değerler yaşamı daha saygın ve yaşanılır kılmak için oluşturduğumuz yargılardır (Robbins, 1993; Halstead& Taylor, 2000). Etkin bir vatandaş yetiştirmeyi hedef edinen sosyal bilgiler eğitimi ise karakter eğitimi kapsamında öğrencilere farklı değerleri aktarmaya çalışır. Beceri, bilgi ve değerlerin harmanlanarak kültürleme ile birlikte bireye aktarıldığı toplumsallaşmayı sağlayan sosyal bilgiler dersi (Allen& Stevens, 1998) öğretim programı incelendiğinde öğretilmesi hedeflenen 20 değer görülmektedir (MEB, 2005: 89). Bu çalışmada çalışkanlık değeri ele alınarak eylem araştırması kullanılmıştır. Eylem araştırması; eğitim alanında eğitimcilerin uygulamalarının aksaklıklarının tespit edilerek iyileştirilmesi ve bilgilendirilmesi amaçlı sistemli ve sürekli biçimde yürütülen araştırmadır (Calhoun, 2002). Eylem araştırmasının asıl amacı var olan uygulama sürecinin iyileştirilmesidir. Bu bağlamda eylem araştırmasında uygulamayı birebir yapan ve muhatap olan bireyler araştırma sürecine doğrudan dahil edilirler (Aksoy, 2003). Eğitim kurumlarındaki çalışanlar sınıf içindeki bir problemi çözmek için ya da müfredata yönelik eylem araştırması yapılabilirler. Eylem araştırması problemin tanımlanması(1), veri toplama(2), veri analizi(2), eylem planının hazırlanması(3), sonuçların değerlendirilmesi(4) ve sonraki eylem planının hazırlanması(5) olmak üzere dairesel bir döngüde 5 aşamadan oluşur (Beyhan, 2013). Bu çalışmada da değer öğretimine ilişkin öğretmen adaylarının kendilerini yetersiz görmeleri ve uygulamada neler yapacaklarını bilmeme gibi sorunlar üzerine problem tanımlaması yapılmış, çalışkanlık değerine ilişkin öğretmen adaylarının bilişsel yapısını ortaya koymak amaçlı veri toplamak için kelime ilişkilendirme testi uygulanmıştır. Ek olarak bu değeri öğretmek için sınıf içi, sınıf dışı ve aile işbirliği ile neler yapabilecekleri öğrencilere sorulmuştur. Ön uygulamada elde edilen verilerin analizinden sonra eylem planının yapılması aşamasına geçilmiş ve literatür taraması sonucunda çalışkanlık değerine ilişkin sosyal bilgiler öğretmen adayları ile dört (4) hafta boyunca Ben Kimim?, Çalışkanlık Sembolümü Seçiyorum, Çalışkanlık Kısa Film Yarışması, Atasözlerini Oynuyorum, Çalışkanlık İçin Sınıfiçi Aktivite Tasarlama, Çalışkanlık İçin Sınıfdışı Aktivite Tasarlama, Çalışkanlık İçin Aile İşbirliği Tasarlama gibi uygulamalar yapılmıştır. Değerlendirme aşamasında 32 sosyal bilgiler öğretmen adayına yeniden ölçme aracı uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar doküman incelemesine tabi tutularak analiz edilmiştir. Bulgulardan yola çıkılarak daha sonraki uygulamalar için eylem planı tasarısı ile çalışma sonlandırılmıştır. Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının öğretim programında yer alan doğrudan verilecek değerler arasında yer alan çalışkanlık değerine yönelik etkinlik süreçlerinin sonunda çalışkanlık kavramı bilişsel yapısındaki değişim ve çalışkanlık değerine ilişkin etkinlik tasarlama süreçlerinin gelişiminin kontrolünün amaçlandığı bu araştırma öğretmen adaylarının çalışkanlık kavramına ilişkin bilişsel yapılarının geliştiği ortaya konulmuştur. Sosyal bilgiler öğretmenleri genel olarak çalışkanlık kavramını en çok başarı ile ilişkilendirmektedirler. Uygulama öncesi çalışmaya katılan 32 öğretmen adayından Kendinizi değerler eğitimi yapabilme konusunda yeterli görüyor musunuz? sorusuna %53’ü kısmen, %31 yetersiz ve %16’sı yeterli gördüğünü belirtmiştir. Uygulama sonrasında görüşülen öğretmen adaylarının yeterli ve kısmen yeterli görme durumları artmıştır. Uygulama öncesinde öğretmen adaylarının değerler eğitimi hakkında sınıf içi ve sınıf dışı etkinlik oluşturma konusunda zorlandıkları, okulda öğrencilere değerleri öğretmede ailelerle işbirliği sağlanılması gerektiği düşündükleri tespit edilmiştir. Uygulama sonrasında ise hem okul içi hem de okul dışı aktivite planlamada farklı fikirler ileri sürdükleri ortaya konulmuştur. KAYNAKLAR Beyhan, A. (2013). Eğitim örgütlerinde eylem araştırması. Bilgisayar ve Eğitim Araştırması Dergisi. Cilt:1, Sayı:2. Sayfa: 65-89. Aksoy, N. (2003). Eylem araştırması: Eğitimsel uygulamaları iyileştirme ve değiştirmede kullanılacak bir yöntem. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi Dergisi. Güz, 2003, Sayı: 36, Sayfa:474-489. Allen, M. G. and Stevens, R. L. (1998). Middle grades social studies: teaching and learning for active and responsible citizenship. Allynand Bacon: Boston. Calhoun, E. F. (2002). ActianResearchforSchool Improvement. EducationaLeadership, Vol: 59, Nu.6, March, p. 18-24. Güngör, E. (2010). Değerler psikolojisi üzerinde araştırmalar. Ötüken Neşriyat A.Ş. Ankara Halstead, J. M.,& Taylor, J. M. (2000). Learning and teaching about values: A review of recent research. Cambridge Journal of Education, 30(2), 169-202. MEB, (2005). İlköğretim sosyal bilgiler dersi 6. – 7. sınıf öğretim programı ve kılavuzu. T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Bakanlığı. Devlet KitaplığıMüdürlüğü: Ankara. Robbins, A. (1993). Sınırsız güç (Çev: M. Değirmenci). İnkılâp Kitabevi Yayını. İstanbul. TDK. (2009). Türkçe Sözlük. Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ FARKLILIK ALGISI VE FARKLILIKLARA SAYGI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ: KÜTAHYA ÖRNEĞİÖzet: <İçinde yaşadığımız gruplar pek çok farklılığı içinde barındırmaktadır. Öte yandan modernizasyon süreci ve küreselleşmeye paralel olarak toplumlardaki farklılıklar daha da belirgin hale gelmiştir. Hatta bu farklılıklar kimi zaman toplumdaki sorun ve çatışmaların kaynağı, bir ayrışma unsuru, dayatma ve baskı aracı olabilmektedir. Oysaki farklılıklar toplumları geliştiren ve zenginleştiren unsurlar olarak ele alınmalı, toplumun her bireyi çevresindeki farklıkları doğal olarak karşılayıp, bu farklılıklara sahip bireylere saygı duymalıdır. Bu kapsamda farklılıklara saygı insanı belli bir özelliğine göre yargılamamak, fikirlerine, kültürüne, yaşam tarzına, dünyaya bakış açısına saygı göstermek olarak tanımlanabilir. Farklılıklara saygı duyulması toplumda iç huzuru ve barışı inşa ettiği gibi insanların uyum içerisinde yaşamasını sağlar. Demokrasinin de temel unsurlarından biri olan farklılıklara saygı bir demokratik değer olarak bireylere çeşitli yollarla kazandırılmalıdır. Bu süreçte okulların önemi ve katkısı yadsınamaz. Gerek doğrudan gerek örtük yolla tüm derslerde bu değerin öğrencilere kazandırılması gerekmekle birlikte özellikle Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler derslerinin öğretim programlarında bu değer somut olarak görülebilmektedir. Öte yandan demokrasi bilincinin kazandırılmasında yeri herkes tarafından kabul edilen Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programında farklılıklara saygı öğrencilere doğrudan verilmesi gereken bir değer olarak da yer almıştır. Bu nedenle sosyal bilgiler dersi ve öğretmenlerinin farklılıklara saygı eğitimindeki önemi artmaktadır. Bilindiği üzere model alma değer öğretiminde kullanılan etkin bir yaklaşımdır. Öğretmenler bu yaklaşım çerçevesinde pek çok değerin kazandırılmasında kullandıkları etkinliklerin yanında bir model olarak da katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla farklılıklara saygı eğitimi açısından öğretmenlerin de bu değeri içselleştirmesi ve bir model olarak sergilemesi gerekir. Bu nedenle öğretmenlerin ve geleceğin birey öğretmeni sayılabilecek olan öğretmen adaylarının farklılıklara saygı duymaya dair mevcut özelliklerinin belirlenmesi önem taşır. Bu kapsamda araştırmada sosyal bilgiler öğretmen adaylarının farklılık kavramına yönelik algıları ve farklılıklara saygı düzeylerini incelemek amaçlanmıştır. Bu genel amaç doğrultusunda araştırmada ilk olarak öğretmen adaylarının farklılık algısı incelenecek, ardından farklılıklara saygı düzeyleri belirlenecektir. Ayrıca öğretmen adaylarının farklılıklara saygı düzeylerinin yaş, cinsiyet, sınıf, akademik başarı, yaşanılan yer vb. değişkenlere göre anlamlı farklılık gösterip göstermediği incelenecektir. Bu bağlamda araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden betimsel tarama modeli işe koşulmuştur. Araştırmanın çalışma evrenini 2016-2017 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı tüm sınıf düzeylerinde öğrenim gören öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmada tüm çalışma evrenine ulaşılmasının kolaylığı nedeniyle örneklem alma yoluna gidilmemiş ve veri toplama aracı tüm öğretmen adaylarına gönüllülük esas alınarak uygulanmıştır. Araştırma verilerini toplamak için Öksüz ve Güven (2012) tarafından geliştirilen “Farklılıklara Saygı Ölçeği” kullanılmaktadır. 30 maddeden oluşan ölçek, faktör analizi bulgularına göre toplam varyansın %59.249’ unu açıklamaktadır. Düzeltilmiş madde toplam korelasyonları 0,30 ile 0,83 arasında değişmektedir. Ölçeğin bütünü için Cronbach alfa iç tutarlık güvenirlik katsayısı .94, benzer ölçekler korelasyonu ise 0,70 olarak hesaplanmıştır. “Bilgiye dayalı farklılıklar”, “sosyal kategori farklılıkları” ve “değer farklılıkları” olmak üzere üç faktörlü bir yapıya sahiptir. Araştırmada veri toplama süreci devam etmektedir. Sürecin sonunda elde edilen veriler öncelikle frekans, yüzde ve aritmetik ortalama gibi betimsel istatistiksel teknikler kullanılarak analiz edilecektir. Gruplar arası karşılaştırmalar için ise parametrik ve non-parametrik istatiksel tekniklere ilişkin normal dağılım gibi sayıltıların sınanmasının ardından uygun istatiksel teknikler seçilecektir. Elde edilen bulgular öğretmen adayların farklılık algısı, öğretmen adaylarının farklılıklara saygı düzeyi ve öğretmen adaylarının değişkenlere göre farklılıklara saygı düzeyleri olmak üzere üç ana başlık altında sunulacaktır. Ulaşılan araştırma sonuçları alanyazındaki diğer araştırma sonuçları ile karşılaştırılarak tartışılacaktır. Son olarak araştırma sonuçları kapsamında uygulamaya ve yapılabilecek diğer araştırmalara dönük öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ KÜRESEL VATANDAŞLIK İLE FARKLILIKLARA SAYGI DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <Günümüzde değişim ve gelişimlere ayak uydurabilecek bireylere gereksinim duyulmaktadır. Artık teknolojinin de hayatımızın her alanında olmasıyla birlikte dünyanın diğer ucunda olan olaylardan anında etkilenmekte ve bunun sonucunda bireyler ülkelerindeki gelişmeler ve sorunların yanı sıra dünyada olan olaylar ve sorunlarla karşı karşıya gelmektedir. Dolasıyla bireylerin artık toplum içinde uyumlu bir şekilde yaşayabilmeleri ve farklı din, dil, ırk vb. özelliklere sahip, insanlara saygılı ve hoşgörülü olabilmeleri için artık yeni vatandaşlık kavramları ortaya çıkmıştır. Küresel vatandaşlık kavramı yeryüzündeki ulusların birlikteliğinin kabulü ile başlar ve çeşitlilik içinde birliği ifade eder. Küreselleşmenin etkisi ile ortaya çıkan küresel vatandaşların, geniş sınırların kalktığı dünyada yaşadığının farkında olması, farklılıklara değer verip saygı duyması ve farklılıkların zenginlik olduğunu benimsemesi gerekmektedir. Farklılıklar herhangi bir grup, topluluk veya örgüt içinde insanların farklı kimlik, coğrafi ve etnik köken, arka plan, deneyim, inanç değer yargıları, yaş cinsiyet, demografik yapı, iş deneyimi, fiziksel yeterlik, eğitim durumu, aile durumu, kişilik, yaşam stili ve benzerlerinin karışımı olarak nitelendirilmektedir. Farklılıklara saygı hem içsel huzurun hem de toplumsal düzenin sürdürülmesinde ihtiyaç duyulan bir tutum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda farklılıklara saygı duyan küresel vatandaşların yetiştirilmesine ihtiyaç duyulmasıyla, vatandaşlık eğitimi anlayışının da değişmesine sebep olmuştur. Artık vatandaşlık eğitimiyle bireylerin sadece bulundukları topluma uyumlu olması değil aynı zamanda değişen dünya şartlarına ayak uydurabilen, farkındalıkları yüksek, farklılıklara saygılı, küresel düzeyde katılım becerisine sahip, eşit ve barışçıl bir dünya yaratmak için sorumluluklar alabilen bireyler yetiştirmek amaçlanır. Ülkemizde, çocukları değişen koşullara ve farklılıklara uyum sağlayabilen, etkin ve üretken vatandaşlar olarak yetiştirme amacının önemli bir kısmını Sosyal Bilgiler dersi üstlenmektedir. Dolasıyla Sosyal Bilgiler eğitimi vermekle yükümlü öğretmen adaylarının Küresel vatandaşlık ve farklılıklara saygı düzeylerinin ortaya koyulması büyük önem taşımaktadır. Alanyazında öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık ve farklılıklara saygı düzeylerini ortaya çıkarmaya yönelik ayrı ayrı çalışmalar gerçekleştirildiği görülmektedir. Fakat ikisinin ilişkisin incelendiği herhangi bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu bağlamda bu çalışma alanyazında yer alan bir eksikliği kapatacağı düşünülmektedir. Bu araştırmanın temel amacı; öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık ile farklılıklara saygı düzeyleri arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Bu genel amaç doğrultusunda araştırmada şu sorulara yanıt aranmıştır: 1. Öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık düzeyleri nedir? 2. Öğretmen adaylarının farklılıklara saygı düzeyleri nedir? 3. Öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık ve farklılıklara saygı düzeyleri cinsiyet, üniversite, öğrenim gördükleri sınıf düzeyi, anne- baba eğitim durumu, yaşamlarının büyük bir kısmını geçirdikleri yerleşim yerleri, yurdışına çıkma durumlarına göre farklılık göstermekte midir? 4. Öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık ve farklılıklara saygı düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmakta mıdır? Öğretmen adaylarının küresel vatandaşlık ile farklılıklara saygı düzeyleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaya yönelik bu çalışma ilişkisel tarama modelinde desenlenmiştir. Bu araştırma iki devlet üniversitesinin eğitim fakültesi Sosyal Bilgiler öğretmenliği bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin toplanmasında tarafından geliştirilen Şahin ve Çermik (2014) tarafından Türkçe’ye uyarlanan ‘Küresel Vatandaşlık Ölçeği’ ve Öksüz ve Güven (2012) tarafından hazırlanan ‘Farklılıklara Saygı Ölçeği’ kullanılmıştır. Küresel vatandaşlık düzeylerini belirlemeye yönelik uyarlanan ölçek 30 maddeden oluşmuş ve 3 faktörlü yapıya sahiptir. Bu boyutlar; ‘Sosyal Sorumluluk’, ‘Küresel Yetkinlik’ ve ‘Küresel Sivil Katılım’ şeklindedir. Farklılara saygı düzeylerini belirlemeye yönelik hazırlanan ölçek ise 30 maddeden oluşmuş ve 3 faktörlü yapıya sahiptir. Bu boyutlar: ‘Bilgiye Dayalı Farklılıklar”, “ Sosyal Kategori Farklılıkları” ve “ Değer Farklılıkları” şeklindedir. Verilerin analizinde korelasyon, t testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Kruskall Wallis H Testi analizleri kullanılmıştır. Verilerin analizi halen devam etmekle birlikte yapılan analizler sonucunda öğretmen adaylarının yüksek düzeyde küresel vatandaşlık özelliklerine sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca öğretmen adaylarının cinsiyetleri ile küresel vatandaşlık düzeyleri arasında kadınlar lehine anlamlı bir farklılık bulunmaktadır. Küresel vatandaşlık düzeyleri ile farklılıklara saygı düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ MESLEKÎ TERCİHİNİ ETKİLEYEN ÖĞRETMEN NİTELİKLERİÖzet: <Eğitim öğretimin temel unsurlarından biri öğretmendir. Öğretmen, sahip olduğu bilgi birikimi, ahlâkî değerleri, tutum ve davranışlarıyla, öğrencilerinin hayatında önemli etkilere sahip olabilmektedir. Öyle ki bir öğretmenin derste veya ders dışında öğrenciye olumlu veya olumsuz yansıyan bir niteliği, öğrencinin hayatında ömür boyu etkili olabilecek izler bırakabilmektedir. Bireyin öğrencilik hayatından kalan izler, onun gelecek ideallerini, kişiliğini ve mesleki tercihlerini derinden etkileyebilmektedir. Bu etkinin yönü, gönüllere girmeyi başarabilen nitelikli öğretmenlere sahip bir öğrencinin hayatında pozitif iken, öğrenci kişiliğinin zedelenmesine neden olan öğretmenlere sahip bir öğrencinin hayatında negatif olabilmektedir. Nitelikli ve sevilen bir öğretmenin dersi de sevilmekte, öğrenci onu kendine rol model alabilmekte ve dolayısıyla onun gibi bir öğretmen olma ideali besleyen öğrencilerin sayısı artmaktadır. Aksi bir etkileşim durumunda ise, öğretmenlerin tutum ve davranışlarının, öğrencilerin dersi sevmemesine neden olduğu, hatta öğretmenlik mesleğine yönelik yeteneği olduğu halde öğrencilerin bu mesleği tercih etme fikrinden uzaklaştığı görülmektedir. Sonuç olarak öğretmenlik mesleği, insan hayatında önemli ve hassas bir meslektir. Bu mesleğin mensuplarının, yaptığı işin kısa ve uzun vadeli etkilerinin farkında, mesleki yeterliliklere sahip, etik ilkeler konusunda oldukça dikkatli, öğrenciyi tanıma, keşfetme ve yönlendirme konusunda uzman olmaları gerekmektedir. Milli Eğitim Temel Kanunu’nda öğretmenlik; “devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan bir ihtisas mesleği” olarak tanımlanmaktadır. Yani öğretmenlik mesleği eğitimin amaçlarına ulaşması açısından oldukça önemli, uzmanlık gerektiren, bir insan yetiştirme mesleğidir. Devletin eğitim politikalarının hayat bulması, eğitimin vizyon ve misyonun toplumla buluşması öğretmenin niteliğiyle doğrudan ilintilidir. Zira insan, çok boyutlu bir canlıdır. Bilişsel, duyuşsal ve davranışsal anlamda, bir birey olarak gelişimini tamamlamaya ve sosyalleşerek topluma katılmaya gereksinim duymaktadır. Onun nitelikli eğitimi; sınıfında yer alan öğrencilerin doğuştan getirdiği birtakım melekelerinin eğitimle geliştirilmesinde, toplumun kültürünün ve değerlerinin yeni nesillere kavratılmasında, yeni nesillerin gerekli bilgi ve becerilerle donatılmasında uzman, nitelikli bir öğretmen ile mümkündür. Bireyin sahip olduğu yeteneklerin keşfedilmesi, mutlu olabileceği bir mesleğe yönlendirilmesi gibi daha pek çok konu da yine öğretmen niteliğiyle ilgili olarak değişebilmektedir. Meslek seçimi, bireyin kişisel imkan, istek ve yetenek durumu bir uzman tarafından bilinçli bir şekilde titizlikle yapılması gereken bir eylemdir. Meslek seçimi, bu bağlamda bir süreç işi olduğu gerçeği ile karşımıza gelmektedir. Ne var ki, pek çok insan ya üniversite giriş puanları tuttuğu için veya bir öğretmeninin söylem ve eyleminden etkilenerek meslek seçmektedir. Yukarıda bahsedildiği üzere, öğretmenlik mesleğinin birey, devlet ve toplum açısından yeterince hassas, üzerinde durulması gereken bir meslek olduğu açıktır. Özellikle, misyon ve vizyonu gereği, insan hayatında bu derece önemli olan bir öğretmenlik branşı da sosyal bilgiler öğretmenliğidir. Sosyal bilgiler öğretmenliğini tercih etmiş bireyler; branşın amaç ve içeriği itibariyle öğrencilerin hayata hazırlanmasında, etkin bir vatandaş olarak topluma katılmasında, bir değerler sistemi oluşturmasında oldukça aktif, etkili ve önemli bir eğitim sürecinin uygulayıcılarıdır. Peki, bu branşta öğretmen adayları, öğretmenlik mesleğini kendi yetenek ve yeterlikleri dahilinde, bilinçli bir mesleki yönlendirme ile mi seçmişlerdir? Bu sorunun yanıtı; “hayır” olmuştur. Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının mesleki tercihlerinin temelinde, bir öğretmenin olumlu veya olumsuz niteliği bulunduğu tespit edilmiştir. Bu tespit nedeniyle, insan hayatının önemli dönüm noktalarından biri olan meslek seçimini etkileyen öğretmen nitelikleri araştırmanın merak konusunu oluşturmuştur. Dolayısıyla araştırmanın problem cümlesi şöyledir: Öğretmen adaylarının mesleki tercihlerinde etkili olan öğretmen nitelikleri nelerdir? Bu çalışmanın amacı, sosyal bilgiler öğretmen adaylarının mesleki tercihlerinde etkili olan öğretmen niteliklerini tespit etmeye çalışmaktır. Çalışma süreci iki aşamadan oluşmaktadır. Başlangıç aşaması, çalışma fikrinin oluştuğu, problem durumunun tespit edildiği aşamadır. Eğitim fakültesi sosyal bilgiler öğretmenliğinde, 2015-2016 akademik yılında, eğitimine devam eden tüm sınıf kademelerindeki gönüllü 80 öğretmen adayından –bir başka çalışma ile bağlantılı olarak- kişiliklerinde önemli etkileri bulunan öğretmenlerini yazarak anlatmaları istenmiştir. Ancak ortaya çıkan bulgular, çalışmanın tamamen bağımsız ele alınabilecek ikinci aşamasına geçilmesine ilham olmuştur. Buna göre; öğretmen adaylarının mesleki tercihlerinde olumlu ve olumsuz öğretmen niteliklerinin etkili olduğu olgusu dikkat çekmiştir. Var olan bu olgu, bir problem olarak ele alınmış ve çalışmaya dahil edilecek katılımcıların -problem durumuna uygun olarak- amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örneklemeye göre seçilmesine karar verilmiştir. Bu bağlamda, katılımcıların, sosyal bilgiler öğretmenliğini bir öğretmenin davranışından etkilenerek seçmiş olması, temel ölçüt olarak kabul edilmiştir. Mesleki tercihinde bir öğretmenin olumlu veya olumsuz bir davranışından etkilenmiş olan öğretmen adayları çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışma nitel araştırma prosedürüne uygun yürütülmüştür. Çalışma verileri, yazılı olarak toplanmıştır. Veriler, içerik analizine tabi tutulmuş ve bulgular doğrudan alıntılarla desteklenmiştir. Çalışma sonucunda; sosyal bilgiler öğretmen adaylarının mesleki tercihlerini belirleyen öğretmen nitelikleri arasında; onun gibi bir öğretmen olma ideali oluşturan bazı olumlu nitelikler ve onun gibi bir öğretmen olmamak için öğretmen olma ideali oluşturan bazı olumsuz nitelikler tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARIYLA “YARDIMSEVERLİK DEĞERİ” HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: <SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARIYLA “YARDIMSEVERLİK DEĞERİ” HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ aCihan KARA bİbrahim Ferat KAYA ÖZET “Değer” (Wert, Value, Valeur, Kıymet) kavramı Bir sosyal grubun veya toplumun bütününün kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak için üyelerinin çoğunluğu tarafından uygun ve gerekli oldukları kabul edilen, onların ortak duygu, düşünce, amaç ve çıkarlarını yansıtan doğru olanı ve olmayanı belirleyen temel standartlardır. (Özlem, 2002)Bireyin kendisini, toplumun ise bireyi kontrol etmesini sağlayan unsurların başında değerler gelmektedir. (Kalın, 2017)Küreselleşmeyle birlikte dünya genelinde ortaya çıkan intihar saldırıları, cinayet, gasp, hırsızlık gibi suçların nedenlerinden birinin değer eksikliği olduğuna dair fikir birliği vardır. (Ulusoy, Dimaç, 2012; Tillman, 2000; Deveci, Ay, 2009) Değerlerin zayıf olduğu toplumlarda bunalımların çıkması kaçınılmazdır. Çünkü değerler, bireylerin hayata bakış açısını ve amaçlarını belirleyen, aldığı kararları etkileyen, inançlarını yansıtan ve davranış ölçülerini oluşturan bir tercihtir. Değerler tutum ve davranışların olması gereken şekli hakkındaki inançlar bütünüdür. Cüceloğlu (2016)’nunda vurguladığı gibi “İnsan davranışlarını yönlendiren değerler toplumsal baskıya gerek kalmaksızın davranışa dönüşürler. Davranışlar ya zorunlu uyma davranışı, yani dış disiplin yoluyla olur ya da içselleştirilerek kişinin kendine mal ettiği değerler vasıtasıyla olur. Onurlu bir yaşam için insan davranışlarını yönlendiren korku ve disiplin değil, değerler olmalıdır. Korkudan kaynaklanan disiplin, korku kaynağı ortadan kalktığı zaman kaybolur. Değerlerden kaynaklanan iç disiplin ise, değer değişmediği sürece devam eder.” Bu bağlamda az çok kalıcı davranış değişikliği oluşturma süreci olarak tanımlanan eğitim sahasının davranış değiştirme ve oluşturmaya yönelik olarak değerleri hesaba katmaması büyük eksiklik olacaktır. Değerler eğitimine önem verildiğinde ise meseleye genellikle bilişsel olarak yaklaşılmış ve duyuşsal alan ihmal edilmiştir. Hâlbuki değerler duyuşsal alan içerisinde yer alan düşünce ve eylemlerimizi etkileyen, onlara yön veren ölçütlerdir. Sinirbilimci Canan (2017)’ın da vurguladığı gibi beyin duygusal bağlantı kurmadığı ve önem atfetmediği hiçbir şeyi ilânihaye kaydetmez. 2016 Güz Yarıyılında Artvin Çoruh Üniversitesi Eğitim Fakültesi Topluma Hizmet Uygulamaları (THU) dersinde Ardanuç ilçesinde yaşayan Açıköğretim Fakültesi öğrencisi bir görme engelliye sesli versiyonu mevcut olmayan ders kitabı 13 Sosyal bilgiler öğretmen adayı tarafından okunarak sesli kitap oluşturulmuştur. Araştırmacılardan İ.F. Kaya’nın da içinde yer aldığı bu uygulamanın öğretmen adaylarının yardımseverlik değerine ilişkin görüşlerinde meydana getirdiği değişmeler tespit edilmeye çalışılmaktadır. Çalışmada nitel araştırma modeli kullanılmış nitel araştırmanın olgu bilim türüne göre yapılmıştır. Bu yöntem, durumu ya da olayı derinlemesine betimlemeye fırsat tanıması, verilerin bütün derinlik ve zenginliği ile değerlendirilmesi, araştırmacıya olay ve olguları yakından izleme imkânı vermesi (Balcı, 2006) anlamayı, yorumlamayı esas aldığı için içeriden gözlemi, empati ile görüşmeyi ve yeniden inşa edilen bilginin araştırmacı tarafından yorumla zenginleştirilmesini öngörmesi nedeniyle tercih edilmiştir. (Bal, 2013). Sonuç olarak “THU insanın yardımseverlik yönünün daha çok artmasına sebep oluyor. Başka insanlara yardımcı olmak çok güzel bir duygu bunu yaşadım” ; “ Daha öncede yardımseverlik konusunda bir şeyler yapıyordum fakat tam anlamıyla oturmamıştı. Bu çalışmayla bu değeri tam olarak kazandım.” Gibi dönütlerle THU ve benzer etkinliklerle değerlerin duyuşsal alana hitap ederek içselleştirilmesine ve davranış hale getirilmesinde büyük öneme sahip olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar sözcükler: Yardımseverlik değeri, Topluma Hizmet Uygulamaları, Sosyal Bilgiler a Yrd. Doç. Dr. Artvin Çoruh Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bilim Dalı , E-Posta: cihankara@artvin.edu.tr b Artvin Çoruh Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Lisans Öğrencisi, E-Posta: ibrahimferatkaya@gmail.com Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN AHLAKİ İKİLEM İÇEREN KISA ÖYKÜ OLUŞTURMA SÜREÇLERİÖzet: <Eski çağlardan beri toplumlar, değerlerini nesilden nesile aktarmak ve bireylerine benimsetmek için değerler eğitimine önem vermiştir. Değerler eğitiminin okula yüklenen bir sorumluluk olmasıyla birlikte, bu eğitimin nasıl verileceği, hangi değerlerin okulda verilmesi gerektiği gibi sorular gündeme gelmeye başlamıştır. Bunun üzerine düşünen psikologlar, araştırmacılar, eğitimciler olmuştur. Sonuçta bir çok fikir, bir çok yaklaşım öne sürülmüş ve uygulanmaya çabalanmıştır. Bu yöntemlerden en eskisi telkin etmedir. Otorite kabul edilen öğretmenden sınıf içinde veya dışında öğrenciye toplumun değerlerini aşılaması beklenir. Bu yaklaşım, hangi değerler sorusuna, toplumun benimsediği değerler yanıtını verir ve doğal olarak gelenekseldir. Ancak telkin etmenin değişen dünyada geçersiz olduğunu savunan düşünürler, bireysel değerlerin farkındalığına önem vermiş ve bu noktada, öğrencilerin bir birey olarak değerlerini açıkça ifade ettiği, değerlerinin farkında olduğu değer yaklaşımları öne sürmüşlerdir. 1960’lardan itibaren başlayan bu akımlar, 1990’lara kadar etkisini tüm dünya ülkelerinde hissettirmiştir. Ancak bu akımlarda eleştirilerden kurtulamamışlardır. Günümüzde hala eleştirilere maruz kalsalar da, geleneksel olandan bireyci yaklaşıma kadar var olan bu yaklaşımlar, öğretim programlarında önerilmekte veya araştırmalara konu olabilmektedir. Bu bireyci yaklaşımlardan birisi de adını Kohlberg ile günümüze taşıyan Ahlaki Muhakeme yaklaşımıdır. Ahlaki Muhakeme, ilk kez John Dewey tarafından ortaya atılmıştır. Dewey, ahlaki yargıları üç seviyeye ayırmış, sonrasında bu teori Kohlberg tarafından geliştirilerek ahlaki yargı seviyeleri altıya çıkarılmıştır. Bu yaklaşımda, verilen örnek durum üzerinde kişinin seçmiş olduğu yargı ve seçme sebebi, ahlaki yargı dönemlerine göre ayrılmaktadır. Bu yaklaşımın odağı, kişinin ahlaki yargısını oluşturan nedenlerin ortaya çıkarılmasıdır. Burada önemli olan iki nokta vardır. Bunlar birisi, ikilem yani bireyde çatışma oluşturacak, yaşanmış veya yaşanması olası kısa bir hikaye veya durum örneklemesidir. İkincisi ise, ikileme yönelik yapılan tercihin nedenidir. Yaklaşımda ortaya çıkan her cevap, belli nedenlerle desteklenir ve bu nedenler kişinin ahlaki yargı sistemini yansıtır. Söz konusu yaklaşımla ilgili literatürde çalışmalar mevcuttur. Literatürde, yapılan çalışmaların genellikle teorik ağırlıklı olduğu, uygulama kısımlarının yeterli olmadığı görülmüştür. Uygulamalı çalışmalarda kullanılan öykülerin ise genellikle Kohlberg veya onun takipçileri tarafından oluşturulduğu söylenebilir. Ahlaki muhakeme yoluyla değerler eğitimi üzerine çalışan araştırmacılar, farklı kültürlerde uygulanacak çalışmalarda öykülerin kültüre uygunluğunu önemle vurgulamaktadırlar. Bu noktada iki sorun göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki, kültürümüze uyarlanmış geçerli öykülerin oluşturulmamış veya yeterince tanıtılmamış olması; diğeri ise değerler eğitiminde ahlaki muhakeme yaklaşımını benimseyen öğretmenlerin, görev yaptığı yerel kültürü de dikkate alarak ikilem içeren kısa öyküleri oluşturabilme becerisini kazanıp kazanmaması sorunudur. Ülkemizde değerler eğitiminin doğrudan sorumluluk olarak yüklendiği ders ise Sosyal Bilgiler dersidir. Bu nedenle, özellikle Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin değerler eğitimi yaklaşımlarını bilmesi ve uygulamalarında etkili olarak kullanması önem arz etmektedir. Buradan hareketle, bu çalışmanın amacı, Sosyal Bilgiler öğretmen adaylarının, ahlaki ikilem içeren kısa öykü yazma sürecinde kullandığı stratejileri belirlemek ve tanımlamaktır. Amaca uygun olarak, çalışma, nitel araştırma modellerinden durum çalışması deseniyle tasarlanmıştır. Çalışma grubu, ölçüt örnekleme yöntemiyle seçilen altı öğretmen adayıdır. Öğretmen adaylarının hali hazırda öğretmenlik uygulamasına devam eden ve akademik başarı durumlarında her düzeyi temsil eden kişilerden oluşturulması, ölçüt olarak kabul edilmiştir. Çalışmada, veri toplama aracı olarak gözlem ve görüşme teknikleri tercih edilmiştir. Uygulama toplam üç haftada sekiz saat olarak planlanmıştır. Katılımcılara, ilk hafta ahlaki muhakeme yaklaşımı anlatılmış ve önceden geliştirilmiş ahlaki ikilem içeren öyküler tanıtılmıştır. Uygulama hala devam etmektedir. Elde edilen bulgular, literatür ışığında tartışılacaktır. SOSYAL BİLGİLERDE 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN EMPATİ BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ: ÜÇ FARKLI TEKNİKLE GÖÇ KONUSUNUN İŞLENMESİÖzet: <Empati; insanların karşısındaki kişiyi hem duygu hem de düşünce yönünden anlaması, kendini karşısındakinin yerine koyarak onun o an ki duygu ve düşüncelerinin ne olduğunun farkına varmasıdır. Empati; çağımızda toplumsal, sosyal ve siyasal alanlarda kişilerin vazgeçilmezleri arasında yerini almıştır. Empati kurmak/yapmak özellikle son zamanlarda kişilerin gündelik yaşamında sık kullandığı ve kullanması da gereken bir duruma dönüşmüştür. Çünkü empati becerisi gelişmiş bireyler toplumsal, sosyal ve siyasal yaşamlarında daha sağlıklı, kontrollü ve dikkatli insan ilişkileri kurarlar. Bu yönüyle bakıldığında empatinin, bireylerin yaşam kalitelerinde olumlu gelişmelere yol açtığı söylenebilmektedir. Sosyal Bilgiler Eğitimi açısından bakıldığında, 2004 yılında Sosyal Bilgiler öğretim programında yapılan değişikliklerle bireyin merkeze alınmasından dolayı empati becerisine ayrıca bir önem verilmiştir. Sosyal Bilgiler dersi öğretim programında yer alan “İletişim ve Empati” becerisi buna verilebilecek en somut örnektir. Bunun yanında sosyal bilgiler öğretim programı içerisinde öğrencilere empati ile ilgili, dolaylı yollardan verilecek beceri ve değerler de gözetilmiştir. Empati becerisinin aktarılmasında ve öğretilmesinde sınıflarda çeşitli teknikler kullanılabilmektedir. Bu empati öğretimi tekniklerinden ağırlıklı olarak yararlanılanlar şunlardır: Yazı Yazma ile Empati: Bu teknikte, öğrencilerden empati kuracakları role ilişkin duygu ve düşüncelerinin yazılması istenir. Konuya ilişkin bir ön bilgi verilmeden uygulanır. Öğrencilerin empati yapacakları rollerin daha önceden belirlenmesi önemlidir. Resim Çizme ile Empati: Öğrencilerden empati kuracakları role ilişkin duygu ve düşüncelerini resim yoluyla göstermeleri istenir. Bu teknik, daha çok birinci, ikinci ve üçüncü sınıflara uygundur. Fotoğraf Yoluyla Empati: Öğrencilerden sosyal bir olay ya da durum ile ilgili olarak fotoğraf aracılığıyla çeşitli çıkarımlarda bulunmaları istenir. Çalışmada bu üç teknik kullanılarak etkinlikler düzenlenmiştir. Bunun için bireylerin günlük yaşantılarından bağımsız olmayan, yakın bir geçmişte yaşanılan ve günümüzde de sorun olmaya devam eden göç konusu seçilmiştir. Bu bağlamda yedinci sınıf Sosyal Bilgiler dersi öğretim programında Nüfus Ünitesi’nde yer alan Dış Göç konusu ele alınmıştır. Ders sırasında öğrencilerin yoğun ilgisini çeken Almanya’ya yapılan işçi göçleri çalışma konusu olarak belirlenmiştir. Çalışmada yöntem olarak nitel araştırma yöntemlerinden biri olan durum/vaka çalışması (case study) kullanılmıştır. Çalışmamızın evrenini; İstanbul’da merkezi konumda bulunan bir okul oluşturmuş olup örneklemimizi ise bu okulda bulunan bir sınıf oluşturmuştur. Seçilen konuya yönelik bir ders planı hazırlanarak empati yöntemi Sosyal Bilgiler dersinde uygulanmıştır. Çalışmanın amacı, yedinci sınıf öğrencilerinin Sosyal Bilgiler dersi kapsamında bulanan göç konusunu ve empati becerisini nasıl ilişkilendirdiklerini incelemektir. Yapılan çalışmanın sonucuna göre; öğrencilerin üç farklı teknikle yaptıkları etkinlik kağıtları incelenerek ilköğretim yedinci sınıf öğrencilerinin empati becerilerini derse, konuya ve gündelik yaşama göre çeşitli ilişkilendirmeler yaparak kullanabildikleri görülmektedir. Öğrencilerin bu beceriyi kuramsal olarak bildikleri anlaşılmıştır. Öğrencilerin bu beceriyi nasıl kullanabilecekleri uygulanan üç farklı teknikle pekiştirilmiştir. Yapılan çalışmada öğrencilerin empati becerilerinin geliştirildiğine katkıda bulunulduğu düşünülmektedir. Empati ürünü öz değerlendirme formlarının basit bir incelemesi yapılarak öğrencilerin empati kavramını yapılandırabildikleri, empati ve göç arasında nasıl bir bağ kurduklarını, empati yaparken nasıl role büründükleri ve empati becerisini Sosyal Bilgiler dersinde nasıl kullanabileceklerine dair çeşitli bilgiler elde edilmiştir. Bu inceleme sonucunda öğrencilerin empati yapma ile ilgili verilen öz değerlendirme formlarında sunulan her bir maddeden yüksek puan aldığı görülmektedir. Ayrıca öğrencilerin yapmış oldukları etkinlik kağıtlarının incelenmesiyle de onların empati yaparken çeşitli duygu ve değerlere vurguda bulundukları da gözlenmiştir. Öğrencilerin empati yaparken çoğunlukla vurguda bulundukları duygu ve değerler şunlardır: Özlem, vatanseverlik, dışlanma-yalnızlık, kültür şoku ve ekonomik kaygı. Sözlü bildiri SOSYAL MEDYANIN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DEĞER OLUŞTURMA SÜRECİNDEKİ ROLÜÖzet: <SOSYAL MEDYANIN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DEĞER OLUŞTURMA SÜRECİNDEKİ ROLÜ Yakup Ayaydın Bahçelievler Bilim ve Sanat Merkezi yakupts61@hotmail.com Hatice Yıldız Ayaydın Mareşal Fevzi Çakmak Ortaokulu haticeyildiz_13@hotmail.com Medya toplumu her alanda etkisi altına aldığı gibi çocukları da sosyal ve psikolojik yönden etkisi altına almaktadır. Özellikle iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın, gerçek ya da hayal ürünü öğelerin ayırt edilmesi için ilk aşama olan çocukluk evresinde, karakterin şekillenmesinde, çocuğun toplumsallaşmasında ve değerleri kazanmasında olumlu ya da olumsuz etkileri olabilmektedir. (Koçak, 2011). Medya bireylerin toplumsal değerleri kazanmasında, olumlu davranışlar geliştirmesinde de etkili bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Son yıllarda toplumsal değerleri ve davranışları kazanmada olumlu ve olumsuz etki konusunda toplumu en çok etkileyen ise şüphesiz sosyal medya olmuştur (Öztürk ve Talas, 2015). Sosyal medyanın insan davranışlarına ve alışkanlıklarına etkisi olduğu gibi ahlaki gelişime ve değerlerine olan etkisi de büyüktür. Günümüzde neredeyse sosyal medya hesabı olmayan çocuk yoktur. Eskiden çocuklar zamanlarının çoğunu mahallede veya aile bireyleri ile geçirdikleri için değer ve davranışlarını da mahallede, aile içerisinde kazanmaktaydılar. Günümüzde ise çocuklar okuldan sonra zamanlarının çoğunu sosyal medya ve televizyon dizileri ile geçirmektedir. Bu doğrultuda çocukların değer oluşturmalarında sosyal medyanın ve televizyon dizilerinin önemli bir rolü olduğu açıktır. Bu çalışmanın amacı ortaokul öğrencilerin değer oluşturma sürecinde sosyal medyanın rolünü araştırmaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını 2016-2017 eğitim-öğretim yılında İstanbul ili Küçükçekmece ilçesinde bulunan bir ortaokulda öğrenim gören 30 ortaokul öğrencisi oluşturmaktadır. Öğrencilerin seçiminde ölçüt örneklem yöntemi kullanılmıştır. Ölçüt olarak sosyal medyayı aktif olarak kullanma dikkate alınmıştır. Araştırmada veriler öğrencilere sosyal medya ve değerler üzerine yazdırılan kompozisyonlar aracılığıyla elde edilmiştir. Öğrencilere sosyal medya ve değerler üzerine bilgilendirme yapıldıktan sonra kompozisyonlar yazdırılmıştır. Uygulama ilk olarak 10 öğrenci ile yapılmıştır. Bu uygulamadan elde edilen bulgular doğrultusunda öğrencilerin yazdığı kompozisyonların sosyal medyanın değer oluşturma sürecindeki rolünü açıklamaya uygun olduğu görülmüştür. Uzman kişinin de görüşü alındıktan sonra öğrencilere kompozisyonlar yazdırılmıştır. Kompozisyonların analiz edilmesinde betimsel analiz kullanılmıştır. Verilerin ön analizinin sonucunda öğrenciler sosyal medya kullanmalarının sorumluluklarını aksatmalarına neden olduğunu, sosyal medyanın bağımlılık oluşturduğunu, sosyal medyanın ders çalışmayı olumsuz etkilediğini, sosyal medya kullanımının aileye olan bağlılığı, misafirlere gösterilen özeni azalttığını, sosyal medyada birçok kötü paylaşıma maruz kaldıklarını, sosyal medyanın güvenli bir ortam olmadığını ve arkadaşlık ilişkilerine zarar verdiğini belirtmiştir. Ayrıca öğrenciler sosyal medyanın arkadaşlarıyla iletişim kurmada kolaylık sağladığını, bazen sosyal medya aracılığıyla yaptıkları işbirliği ile ödevlerini tamamladıklarını ve sosyal medyadan birçok konuda bilgi edindiklerini belirtmiştir. Bunların yanında öğrenciler sosyal medyada kendilerini daha özgür hissettiklerini, güzel paylaşımlardan mutlu olduklarını, sevgi ihtiyacını karşıladıklarını, vatanseverlik duygularının arttığını, kültürel öğeleri paylaşarak kültürlerini yaşattıklarını, hayvanlar konusunda daha duyarlı hale geldiklerini, dini paylaşımlar ile manevi yönden olumlu etkilendiklerini belirtmiştir. Araştırmanın sonucunda sosyal medyanın öğrencilerin değer oluşturma sürecinde önemli bir rolü olduğu görülmüştür. Geleceğimiz olan çocuklarımızın değer oluşturma süreçlerinde sosyal medyanın hem olumlu hem de olumsuz rolü olduğu tespit edilmiştir. Çocukların sosyal medya ağlarında nelere maruz kaldığı ve sosyal medyayı ne kadar bilinçli kullandıkları çok önemli bir husustur. Bu konuda öncelikle ailelerin daha sonra ise çocukların bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda çocukların sosyal medyayı amacına uygun bir şekilde kullanmaları için medya okuryazarlığı dersine gerekli önemin verilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Sosyal Bilgiler, Sosyal Medya, Değer Sözlü bildiri TASLAK ÖĞRETİM PROGRAMLARINDA DEĞERLER EĞİTİMİÖzet: <Günümüzde meydana gelen hızlı değişme ve gelişmeler, insana kendi yaşamıyla ve de toplumsal yaşam ile ilgili yeni sorumluluklar yüklemektedir. Değişim ve gelişmeler, insanların yararına olan sonuçlar vermekle birlikte, bazen istenilmeyen sonuçların da ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Toplumsal yapı içerisinde istenmeyen davranışların önlenmesi ve insanlara gelişim ve değişimlere uyumunu sağlayacak bilgi, beceri ve tutumların kazandırılması noktasında eğitim çok önemli işlevler üstlenmektedir (Kılıç ve Aktan; 2015).Eğitim, belli bir toplumun idealine yönelik değerler sistemini bireylereiletmede önemli rol oynamaktadır. Okul, sosyalleşmede, diğer bir anlatımla değer kazandırmada etkili bir aracı kurumdur (Ercan, 2001: 24). Okulların önemli görevi, kültür aktarımında okul programında açık olarak belirtilen veya belirtilmeyen değerleri öğretmek, öğrencileri belirlenen kurallar doğrultusunda disipline etmek, ahlaki gelişimine katkıda bulunmak, karakterini ve benlik algısını olumlu yönde etkilemektir (Akbaş, 2004: 29). Değer, bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet (TDK, 2010); içselleştirme süreci (Kaltsounis, 1987); bireyin yaşamını kendine göre anlamlı kılan, kendine özgülüğü öne çıkaran, geleceğini şekillendiren zihinsel öğrenmelerin hem ön cephesini, hem de arka planını oluşturan ayan durumlar (Kılıç, 2011); belirli bir durumu bir diğerine tercih etme eğilimi yada tercih etmeyi sağlayan ölçüt (Erdem, 2007); öznenin yüklediği anlam (Oktay, 2007), insanların tercihlerinin oluşmasında, onların davranışlarını şekillendiren ve davranışlarına yön veren, bireyde alışkanlık şeklinde ortak tepki mekanizması oluşmasını sağlayan, iç dünyasından dış dünyasına etki eden, somut kural, soyut ölçüt, yargı ve inançlar (Aktan, 2012), gibi farklı şekillerde tanımlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2017 yılında ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim müfredat programlarında güncelleme çalışmaları yapılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretim programlarında millî birlik ve beraberlik ruhumuzu ayakta tutacak değerlerimizi yerleştirerek güncelleme çalışmaları yapılmıştır. Programlar güncellenirken; değerlerin kalıcı ve anlamlı olabilmesi için dersin kazanımları ve konularla ilişkilendirilmesi gerekliliği, aksi durumda sadece konu bağlamından kopuk kelimeler olarak kalabileceği endişesinden hareketle, öğrencilere aktarılması hedeflenen değerler her dersin doğası ve kazanımları göz önünde bulundurularak belirlenmiştir. Öğretim programlarının girişlerinde “Değerler” başlığı açılarak, değerlere ilişkin öğrencilerde farkındalık oluşturulması, bunların öğrenciler tarafından özümsenmesi, tutum ve davranışa dönüştürülmesinde kullanılabilecek yöntem ve teknikler ile uygulamalara ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. Öğretim programlarında, vatan sevgisi, nezaket ve görgü kuralları, sabır, adil olma, aile birliğine önem verme, bağımsızlık ve özgür düşünebilme, dürüstlük, misafirperverlik, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik gibi birçok değerin işlenmesi ile birlikte sınıf ortamında uygulamalarla hayata geçirilmesi ve davranışa dönüştürülmesi hedeflenmektedir (MEB, 2017). Tüm eğitim kademelerinde öğretim programlarında değerleri eğitimine yer verilmesi öğrencilerin içinde yaşadıkları toplumun değerlerini öğrenmeleri, benimsemeleri, bir sonraki nesle aktarmaları ve topluma uyum açısından büyük önem taşımaktadır. İlgili alan yazını incelendiğinde taslak öğretim programlarında yer alan değerlere yönelik çalışmaların yapılmadığı görülmüştür. Bu araştırmanın amacı, taslak olarak yayınlanan ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim müfredat programlarında yer alan değerleri ve eğitim kademelerine göre öğrencilere kazandırılması hedeflenen değerlerin birbirlerini destekleme durumlarını belirlemektir. Bu amaç çerçevesinde aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır. 1. Taslak olarak yayınlanan ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim öğretim programlarında yer alan değerler nelerdir? 2. Taslak olarak yayınlanan öğretim programlarında yer alan değerlerin birbirlerini destekleme durumları nasıldır? Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi kullanılmıştır. İçerik analizi, belirli kurallara dayalı kodlamalarla bir metnin bazı sözcüklerinin daha küçük içerik kategorileri ile özetlendiği sistematik, yinelenebilir bir teknik olarak tanımlanabilir (Büyüköztürk vd, 2009, s.263). İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmaktır. Bu amaçla toplanan verilerin önce kavramsallaştırılması, daha sonra da ortaya çıkan kavramlara göre mantıklı bir biçimde düzenlenmesi ve buna göre veriyi açıklayan temaların saptanması gerekmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2008, s.227). Araştırmada taslak olarak yayınlanan ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim müfredat programlarında yer alan değerler incelenerek veri setleri oluşturulmuştur. Toplanan veriler içerik analizi ve betimsel analiz tekniği ile analiz edilmiştir. Elde edilen değer ifadeleri belli başlıklar altında toplanarak frekansları çıkarılmıştır. Elde edilen nitel verilerin geçerliği ve güvenirlik işlemleri ile ilgili nitel araştırma sistematiği uygulanmıştır. Araştırmada taslak olarak yayınlanan ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim müfredat programlarında yer alan değerler incelenerek, eğitim kademelerine göre değer tabloları çıkarılmış ve frekans değerleri verilmiştir. Değerlerin eğitim kademeleri içinde uyumu, diğer kademelerde ise birbirlerini destekleme durumları belirlenmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE VE KANADA SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMLARININ DEĞERLER EĞİTİMİ AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <Değer, bir kavram olarak birey ve toplumların yaşantılarına yön verme ve tercihlerini belirlemede kullanmış oldukları davranış ve deneyimler bütünü olarak tanımlanabilmektedir. Bir toplumun daha demokratik ve huzurlu bir yaşama sahip olmasında etkili olan faktörlerden biri, o toplumu oluşturan vatandaşların sahip olduğu değerlerdir. Bu durum, vatandaşlara kazandırılacak olan değerlerin de önemini artırmaktadır. Bireyler, değerleri genel olarak üç farklı kaynaktan edinmektedirler. Bu kaynaklar; aile, toplum ve eğitimdir. Eğitim, bir plan ve program doğrultusunda yürütülmesi sebebiyle diğer kaynaklardan ayrılmaktadır. Değerlerin bir plan ve program doğrultusunda bireylere kazandırılması işi, değerler eğitimi olarak tanımlanabilmektedir. Değerler eğitiminin sadece tek bir dersle sınırlanması mümkün olmamakla birlikte bireylere belli başlı değerleri kazandırmak, bazı derslerin temel amaçları arasında yer almaktadır. Bu derslerden biri de sosyal bilgilerdir. Sosyal bilgiler dersi öğrencilere temel demokratik değerleri kazandırmayı amaçlayan dersler arasında bulunmaktadır. Bu bağlamda Sosyal Bilgiler Öğretim Programları da öğretmenlerin ders içerisinde değerler eğitimini gerçekleştirmesi için gerekli değer, beceri ve kavramlara yer vererek, onlara rehberlik etmektedir. Farklı ülkelerde gerçekleştirilen değer eğitimi uygulamalarının incelenmesi, ülkemizdeki değer eğitimi çalışmalarını değerlendirmek ve geliştirmek bakımından önem taşımaktadır. Bu ülkelerden özellikle Kanada’nın OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) eğitim raporları, UNODC’nin (Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi) ülkeler bazındaki dünya suç oranları raporu ve IEP’nin (Ekonomi ve Barış Enstitüsü) Dünya Barış ve Huzur Endeksi gibi bazı istatistiki veriler içeren raporlarda genellikle üst sıralarda bulunduğu dikkat çekmektedir. Bu nedenle Kanada’daki sosyal bilgiler öğretim programlarının değerler eğitim açısından incelenmesi önemli görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, Türkiye ve Kanada Sosyal bilgiler öğretim programlarını değerler eğitimi açısından karşılaştırmaktır. Nitel araştırma yaklaşımı desenlerinden biri olan doküman incelemesi yöntemiyle yapılan bu araştırmanın verilerini, 2005 yılından beri Türkiye’de uygulanmakta olan Sosyal Bilgiler dersi 4, 5, 6 ve 7. sınıf öğretim programları ile 2005 yılından beri Kanada’nın Alberta eyaletinde uygulanmakta olan Sosyal bilgiler dersi 4, 5, 6 ve 7. sınıf öğretim programları oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında elde edilen veriler tümevarımsal bir şekilde analiz edilmiş, analiz sürecinde Nvivo 11 nitel veri analizi paket programından yararlanılmıştır. Öncelikle her iki ülke programındaki farklı sınıf seviyelerinde vurgu yapılan değerler belirlenmiştir. Bunun ardından her iki ülkenin programlarındaki belirlenmiş olan tüm değerlerden yola çıkarak bir karşılaştırmaya gidilmiştir. Bu karşılaştırma bağlamında, her iki ülkede de ortak bir şekilde verilen değerlerin yanı sıra bir ülkede vurgu yapılan ancak diğer ülkede vurgu yapılmayan değerler ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu süreçle birlikte elde edilen bulguların yorumlanmasıyla araştırmanın sonuçları ortaya konmuştur. Araştırma sonuçlarına göre değerler, Kanada’daki Sosyal bilgiler öğretim programlarında “değer ve tutum” kazanımları başlığı içinde değer kazanımları şeklinde verilmektedir. Türkiye’deki 4., 5., 6. ve 7. sınıf Sosyal Bilgiler Öğretim Programlarında sınıf düzeyleri arasında öğrencilere kazandırılmak istenen değer sayısı bakımından çok fazla farklılık görülmemektedir. Kanada’daki programlarda ise 4. ve 5. sınıf düzeylerinde öğrencilere kazandırılması amaçlanan değerlerin sayı olarak yoğun olduğu, 6. ve 7. sınıf düzeylerinde ise bu sayının azaldığı görülmektedir. Bir diğer sonuca göre ise, Türkiye’deki Sosyal Bilgiler Öğretim Programlarının 4., 5., 6. ve 7. sınıf düzeylerinin tamamında soyut ve somut değerlere birlikte yer verilirken, Kanada’daki programlarda özellikle 4. ve 5. sınıf düzeylerinde çevre koruma ve doğa sevgisiyle ilgili somut kabul edilebilecek değerler ağırlıktayken, 6. ve 7. sınıf düzeylerinde ise demokrasiyle ilgili olan değerler ağırlık kazanmaktadır. Araştırmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda öğretmenlere rehberlik etmesi açısından değerlerin, değer kazanımları şeklinde verilmesi ve programlarda yer verilecek değerlerin, değer sınıflamaları dikkate alınarak değer kategorileri arasından dengeli bir şekilde dağılımının yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri ÜÇ KUŞAĞIN SOSYAL, KÜLTÜREL VE EKONOMİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE İNSANİ DEĞERLER EĞİLİMLERİÖzet: <Küresel hızdaki gelişmelerle birlikte birçok alanda değişimler yaşanmaktadır. Bunlar başta teknolojik olmak üzere sosyal, ekonomik ve kültürel alanda önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu gelişimlerin ortaya çıkan en önemli değişmelerden biri her geçen yıl artan kentleşmedir. Bunun sonucunda toplum yapısı da değişimden etkilenmiş ve kuşaklar arasındaki farklılıklar iyice artmıştır. Farklılaşmayla birlikte yaşam alanları ve hayat rutinleri de gittikçe daha net ayrılsa da hayatın dinamizmi kendi kurallarını oluşturmaya devam etmektedir. Bu araştırma sürecinde okulumuzda yürüttüğümüz iki sosyal proje araştırma sürecindeki temeli oluşturmaktadır. Projelerden biri olan EDEP (Erzincan Değerler Eğitimi Projesi) sayesinde değer kazandırmak için yapılan etkinliklerle öğrencilerde meydana gelen değer farkındalığı önemli bir kazanımdır. Diğer proje ise okulumuzun bulunduğu mahalle sakinlerinin ziyaret edilmesi ile değer aktarımının yanı sıra okula karşı olumlu tutum geliştirmelerini sağlamaya dönük olan “Hep Birlikte Elele” projesi sonuçları önemli bir kazanım olmuştur. Geleceğin yetişkinleri olan öğrencilerin içerisinde yaşadıkları kültür değerlerini de etkilemektedirler. Bunun yanı sıra ailenin özellikleri ile öğrencilerin eğilimleri de sahip olunan değerleri etkilemektedir. Yetişkinlerde ise yeni hayat ve sorumluluklar hayatın düzenini değiştirdiği için sahip olunan değerlerde değişime uğramaktadır. Yaşlanmayla birlikte kişilerin fiziksel ruhsal işlevlerinde ve sosyal ilişkilerinde azalma ya da kayıplar oluşur. Bu durumda değerlerde duruma uygun olarak değişim göstermektedirler. Son yıllardaki bu değişimler ile kuşakların “değer aşınmasına ” veya bir başka ifadeyle “değer yitimine” uğradığı sık sık dile getirilmektedir. Her ne şekilde ifade edilirse edilsin, değer yargılarının değiştiği, günümüzde bir gerçektir. Özellikle de tüketim değerlerindeki değişime bağlı olarak insanlarımızda, yerel ve ulusal kimlikleriyle kazandıkları özellikler aşınma sürecine bağlı olarak yerini küreselleşmenin getirdiği yeni değerlere bırakmıştır. Küreselleşme, toplumun eski değer ilişkilerine yeni boyutlar eklemlemiştir. Namus ve ahlak anlayışı, güven ve himaye kültürü, sadakat ve ihanet, gizlilik ve mahremiyet, sevgi ve hoşgörü, saygı ve korku, özgürlük ve teslimiyetçilik, özerklik ve bağımlılık küresel değerlerin rüzgârına kapılıp ya eski anlamlarını yitirmiş ya çözülüp içi boşaltılmış ya da yeni anlamlarla yeniden tanımlanmaya başlamıştır. Araştırmanın amacı uygulanan “EDEP” (Sorumluluk, Arkadaşlık, Hoşgörü, Dürüstlük, Saygı ve Barışçıl olma) ve “Hep Birlikte Elele” projeleri sonucunda öğrencilerin, yetişkinlerin ve yaşlıların İnsani Değer Eğilimlerini sosyal-kültürel ve ekonomik durumları kapsamında incelemektir. Uygulanan projeler öğrencilere değer eğitimi yapılmasını ve öğrencilerin yetişkin ve yaşlılarla değer aktarımı yapabilecekleri ortamları hazırlamıştır. Proje sürecinde alınan dönütlere göre öğrenciler farklı yapılardaki bireylerle değerli paylaşımlar yaşamış ve hayata dair farkındalıklar kazandıklarını ifade etmişlerdir. Veri toplama aracı olarak Dilmaç (2007) tarafından hazırlanan geçerlilik ve güvenirlilik (cronbach Alpha .92) çalışması yapılan İnsani Değerler Ölçeği (Sorumluluk, Arkadaşlık, Hoşgörü, Dürüstlük, Saygı ve Barışçıl olma) kullanılmıştır. Her alt boyut yedi maddeden oluşmaktadır. Böylece altı alt boyutta toplam 42 madde bulunmaktadır. Beşli likert olan ölçekten en yüksek 210, en düşük ise 42 puan alınabilmektedir. Puanın artması veya azalması İnsani Değer Eğilimini göstermektedir. Araştırmada elde edilen verilerin çözümlenmesinde, betimsel istatistiklerin (katılımcı sayısı, aritmetik ortalama, standart sapma) yanı sıra, karşılaştırmalarda bağımlı değişkenin sürekli olduğu durumlarda bağımsız gruplar t-testi ve tekyönlü ANOVA testi kullanılmıştır. Örneklemimiz Erzincan Merkez ilçedeki öğrenci, yetişkin ve yaşlılardan oluşan farklı sosyal, kültürel ve ekonomik yapıdaki 220 bireyden oluşmaktadır. Araştırma sonucunda alt boyutlardan saygı değerinde 3-4 kardeşi olanlar ile 1-2 kardeşi olan bireyler arasında anlamlı bir farklılaşma olduğu bulgusuna ulaşılsa da bireylerdeki insani değerler eğilimleri kişinin sosyal, kültürel ve ekonomik özelliklerine göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BİREYSEL DEĞERLERİNİN KARİYER PLANLAMA SÜRECİNE ETKİSİÖzet: <Bu araştırmanın amacı üniversite öğrencilerinin bireysel değerlerinin kariyer planlaması sürecine etkisinin araştırılmasıdır. Öncelikle üniversite öğrencilerinin bireysel değerleri ile kariyer planlaması süreciyle ilişkilendirerek kariyer planlaması sürecinde üniversite öğrencilerine yardımcı olacaktır. Diğer taraftan bireysel değerler ile kariyer planlama sürecine etkisinin incelenmesi mevcut akademik litaratürü de genişletecektir. Günümüzde eğitim seviyesinin yükselmesi, bilgiye erişim yollarının kolaylaşması, insan kaynaklarına verilen önemin artması gibi etkenler, bireylerin kariyer beklentilerinin yükselmesine ve kendi kariyer amaçlarının belirleme sürecinde daha fazla sorumluluk almasına sebep olmuştur. Bireylerin vakitlerinin büyük bir bölümünün iş ortamında geçirdiği düşünüldüğünde kariyer tercihinin bireylerin yaşam tarzının belirlenmesinde de önemli rol oynamaktadır. Bu anlamda bireylerin işte başarılı olabilmesi ve yaptığı işi sevebilmesi için bireylerin kendi yeteneklerine, hedeflerine, kişisel özelliklerine ve sahip olduğu değer algılarına en uygun olan işi seçmesi önem kazanmaktadır. Değer “Bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlar” şeklinde tanımlanmıştır. Bu araştırmanın önemi üniversite öğrencilerinin sahip oldukları bireysel değerleri ve bu bireysel değerlerinin kariyer planlama sürecine etkisini tespit etmeye yöneliktir. Bireysel değerlerin belirlenmesi üniversite öğrencilerinin sahip oldukları değerleri tanıma fırsatı sağlamıştır. Bunun yanı sıra sahip oldukları bireysel değerlerin kariyer planlama sürecine nasıl etkilediği konusunda üniversite öğrencilerine fikir verecektir. Araştırmanın kapsamı, Adnan Menderes Üniversitesi’nin Eğitim Fakültesi ve Fen-Edebiyat Fakültesi’nde öğrenim gören 370 üniversite öğrencisinden oluşmaktadır. Üniversite öğrencilerinin sahip oldukları bireysel değerlerin ve kariyer planlama sürecine etkisinin bazı demografik değişkenlere göre incelendiği bu araştırma, tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Tarama modelleri geçmişte ve halen varolan bir durumu varolduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan yaklaşımlardır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde var olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları herhangi bir şekilde değiştirme, etkileme çabası gösterilmez (Karasar, 2014: 77). Araştırmada, veriler anket yöntemi ile toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak ‘Kişisel Bilgi Formu’, “Bireysel Değerler Ölçeği” ve “Kariyer Boyutları Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmaya katılan üniversite öğrencilerinin bazı sosyo-ekonomik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla oluşturulan anket formunda öğrencilerin cinsiyet, bölüm, ilk ve ortaöğrenimin geçirdiği yer ve aile aylık gelir durumlarına belirlemeye dayalı sorular sorulmuştur. Bireysel değerler ile ilgili ölçek maddeleri Rokeach (1973) tarafından geliştirilen, (Bilgin ve Araz, 1995) tarafından Türkçeye çevrilen ve Koca (2009) tarafından kullanılan araştırmadan alınmıştır. Üniversite öğrencilerinin kariyer planlamasını belirlemek için Schein (1996) tarafından geliştirilen ve Aktaş (2004) tarafından Türkçe’ye uyarlanan kariyer boyutları ölçeği kullanılmıştır. Bu ölçekteki 27 maddenin 16’sı kullanılmıştır. Araştırmada üniversite öğrencilerinin kariyer memnuniyetine ilişkin ölçeğin maddeleri kullanılmamıştır. Çünkü bu maddeler mevcut kariyerden memnuniyet düzeyini ölçmeye yöneliktir. Verilerin istatistiksel analizinde korelasyon, t-testi ve Anova analizleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda Kişisel Bilgi Formu’ndan, Bireysel Değerler Ölçeği’nden ve Kariyer Boyutları Ölçeği’nden elde edilen verilerin sayısal olarak yorumlanması ve ilişkilendirilmesi için SPSS 18.0 (Statistical Package for the Social Sciences) paket programından yararlanılmıştır. Bireysel değerler ölçeği ve kariyer boyutları ölçekleri 5’li likert yapıda oluşturulmuştur. Bireysel değerlere ve kariyer boyutlarına verilen cevaplar 1 ile 5 arasında değerlere sahiptir. Araştırmanın temel bulgusuna göre üniversite öğrencilerinin bireysel değerleri ile kariyer planlaması süreci arasında yüksek düzeyde, pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. Bununla birlikte üniversite öğrencilerinin bireysel değerleri ile kariyer planlaması sürecine cinsiyet, bölüm, ilk ve ortaöğrenimin geçirildiği yerleşim yeri ve aile aylık gelir durumu değişkenine göre anlamlı bir farklılık söz konusudur. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DEĞER ALGILARININ İNCELENMESİ (ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)Özet: <Bu araştırmanın temel amacı üniversite öğrencilerinin değer algılarını belirlemek ve üniversite öğrencilerinin değer algılarının bazı değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını saptamaktır. Üniversiteler, genel olarak toplumda değişimi destekleyici hatta değişimin kaynağı sayılan kurumlardan biri olarak kabul edilmektedir. Gençlerin, özellikle yüksek öğrenim gençliğinin sahip olduğu değerler hiyerarşisinin bir profilini çıkarma günümüz toplumsal ve kültürel yapısı içinde, hızlı bir değişim ve gelişimin yaşandığı şu dönemlerde, geçmişte yapılan çalışma sonuçlarıyla karşılaştırmalar açısından da anlamlıdır. Bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin değer öncelik sıralamalarında; cinsiyet farkının, yaşın, yerleşim biriminin, anne-baba mesleklerinin, kardeş sayısının, ailenin ve öğrencilerin aylık gelirlerinin ve farklı eğitim düzeylerinde anne babaya sahip olmanın etkisi, yansıması incelenmiştir. Araştırmaya değer diğer bir nokta da farklı eğitim veren fakültelerde, yüksekokul ve meslek yüksekokullarında okuyan öğrencilerin durumudur. Bu amaçla fakültelerde, yüksekokul ve meslek yüksekokullarındaki öğrencilerinin değer tercihleri arasında bir karşılaştırma yapılmıştır. Üniversite öğrencilerinin sahip oldukları değer algılarının bazı değişkenlere göre incelendiği bu araştırma, tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, Adnan Menderes Üniversitesinde 2016-2017 eğitim-öğretim yılında fakültelerde, yüksekokullarda, meslek yüksekokullarında ve enstitülerde öğrenim görmekte olan öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini, tesadüfi örnekleme yöntemine dayalı olarak üniversitede okuyan öğrenciler arasından seçilen 1033 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama araçları olarak, “Kişisel Bilgi Formu” ve “Değer İfade Formu” kullanılmıştır. Kişisel Bilgi Formunda araştırmaya katılan üniversite öğrencilerinin bazı sosyo-ekonomik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla öğrencinin okuduğu üniversite, cinsiyeti, yaşı, anne babasının eğitim düzeyi ve mesleğine dayalı sorular sorulmuştur. Değer İfade Formunda ise öğrencilere “Hayata bakış açınızı ve amaçlarınızı belirleyen, kararlarınızı etkileyen, yansıtan ve prensiplerinizi oluşturan 5 tane değeri önem derecesine göre” yandaki tabloda verilen değerlere göre yazınız.” şeklinde soru sorulmuş ve alınan cevaplar değer tercihlerine ve sosyo-demografik özelliklere göre analiz edilmiştir. Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmada öğrencilerin demografik özellikler ve ölçekli anket sorularına verdikleri yanıtlar objektif olarak analiz edilmiştir. “Statistical Package for the Social Sciences” (SPSS 20.0) paket programının kullanıldığı verilerin analizinde, kişisel bilgi formlarına bağlı olarak demografik özelliklerin frekans ve yüzde dağılımları bulunduktan sonra öğrencilerin değer tercihleri sosyo-demografik özelliklere göre incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda öğrencilerin değer eğilimleri; aile birliğine önem verme (515), dayanışma (188), sağlıklı olmaya önem verme (184), saygı (578), barış (255), duyarlılık (176), sorumluluk (273), sevgi (378), özgürlük (424), estetik (43), vatanseverlik (350), bilimsellik (55), dürüstlük (513), hoşgörü (165), yardımseverlik (155), adil olma (415), çalışkanlık (205), misafirperverlik (37), temizlik (174), bağımsızlık (157) değerlerini tercih ettikleri görülmektedir. Öğrenciler değerleri kendileri ifade ettiklerinde sırasıyla: saygı, aile birliğine önem verme, dürüstlük, özgürlük, adil olma, sevgi, vatanseverlik, sorumluluk, barış, çalışkanlık, dayanışma, sağlıklı olmaya önem verme, duyarlılık, temizlik, hoşgörü, bağımsızlık, yardımseverlik, bilimsellik, estetik ve misafirperverlik şeklinde sıralanmıştır. Bu değerlerden öğrencilerde özellikle çevre ve doğa ile ilgili değerler başta olmak üzere bireysel (temizlik, sağlıklı olmaya önem verme vb.) ve toplumsal (saygılı olma, yardımseverlik, hoşgörü, dürüstlük, kötü sözlerden uzak olma vb.) değerlere önem verdikleri sonucuna ulaşılabilir. Bu sonuç öğrencilerin bu değerlere toplumda ve çevrelerinde duydukları ihtiyacı ortaya koyması açısından önemlidir. Değerlerin oluşumunun öğrenme süreciyle birlikte gerçekleştiği göz önüne alındığında, öğrencilerin üniversite eğitiminden önceki okul ve aile süreçlerinde değerleri kazanarak gelmeleri beklenir. Uçar (2009) bu doğrultuda öğretmenlerin değerlerle ilgili öğrenci kazanımlarını yetersiz bulduklarını, programlarda daha çok yer verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Değerler eğitiminin daha yararlı hale gelmesi için okul, öğrenci, çevre ve aile işbirliği çerçevesinde sorunların giderilmesine yönelik çalışmalar yapılması önerilebilir. Sözlü bildiri “ONLAR DA ÇOCUKTU”: FATİH’İN ÇOCUKLUK DEFTERİNDEN BENİM DEFTERİMEÖzet: <“Onlar Da Çocuktu”: FATİH’İN ÇOCUKLUK DEFTERİNDEN BENİM DEFTERİME Semra İnan Sınıf Öğretmeni Denizli Milli Koruma Derneği İlkokulu Uygulama: Ana teması Onlar da Çocuktu gerçeği ile ilgili farkındalık oluşturma olan bu projeye Fatih Sultan Mehmeti tanıyarak başladık. Onun hayatındaki bu detaya dikkat çektik. Fatihin gerçek kişiliğine dair en eski izler onun çocukluk defterindeki yazı ve çizimlerinde gizliydi. Bu deftere Hazine-i Hümayuna konulacak kadar önem verilmişti. Topkapı Sarayı arşivinde bulunan bu defter çağ açıp kapayan sultanın küçüklüğüne dair en somut bilgi ve işaretleri içermekteydi. Defterde tuğra denemeleri, çiçek motifleri, at başları, baykuş, leylek, kartal çizimleri, kanat şeklinde desenler, sarıklı yüz çizimleri, Hristiyan portreleri, Farsça beyitler, alfabeler bulunuyordu. Defteri inceleyen Prof. Dr. Süheyl Ünverin ifadesiyle Çok çocukça ve o nispette acele ,velâkin kudretli olan bu defter çocuk yaşta birinin zihin ve hayal dünyasını ortaya koyma açısından ilginç bir belgeydi. Biz de bu belgeden ilhamla geleceğe kendimizden anlamlı bir hatıra bırakmak istedik. Amaç: Öğrenci için; gelecek hatırası bırakma, gözlem gücünü fark ettirme, hayat tecrübelerinden yararlanmayı bilme, onlar da çocuktu gerçeğini yansıtma. Öğretmen için; öğrenciye dair pedagojik notlar çıkarma, görsel ve sözel zekânın fark edilmesine imkan verme, örnek kişi ve ideali yansıtma. Yöntem ve Takvim: Projeye başlamadan önce Alanya Belediyesi ile irtibata geçilerek, belediyenin hediye olarak verdiği, oğlak deri kaplı parşömen kağıtlı küçük defterler istenmiştir. Projenin konseptiyle tam uyumlu defterler sayesinde ilk hazırlık adımı tamamlanmıştır. (Eylül 2015) Proje ile ilgili dikkat çekilmiş; Fatih Sultan Mehmetin hayatı okunup, incelenmiştir. (Ekim 2015) Fatih Sultan Mehmetin Not Defteri ile ilgili gözlemler yapılmış, deftere ait resimler incelenmiştir. (Ekim 2015) Bu hikayeden ilhamla öğrencilerin de kendi not defterlerine imza denemeleri, çizimler yapmaları, portre çizmeleri, şiirler ve güzel sözler yazmaları varsa kendi özel yetenekleri ve ilgi alanları ile ilgili çalışmalar yapmaları istenmiştir. (Kasım 2015) Belli aralıklarla defterler öğrencilerden istenmiş yönlendirme ve yapıcı eleştirilerde bulunulmuştur. (Ocak-Mart 2016) Verilen süre sonunda ürünler toplanmış ve hazırlanan platformda sergilenme planlanmıştır. (Mayıs 2016) Sonuç: Süreç sonunda elde edilen ürünler öğrencilerden toplandı ve her bir öğrencinin kendi ilgi ve yeteneklerine göre defterlerin sayfalarını doldurdukları görüldü. Tarihi bir değer olarak Fatih Sultan Mehmet, farklı bir veçhesiyle tanınmış oldu. _______ “Onlar Da Çocuktu”: FATİH’İN ÇOCUKLUK DEFTERİNDEN BENİM DEFTERİME Semra İnan Sınıf Öğretmeni Denizli Milli Koruma Derneği İlkokulu Uygulama: Ana teması Onlar da Çocuktu gerçeği ile ilgili farkındalık oluşturma olan bu projeye Fatih Sultan Mehmeti tanıyarak başladık. Onun hayatındaki bu detaya dikkat çektik. Fatihin gerçek kişiliğine dair en eski izler onun çocukluk defterindeki yazı ve çizimlerinde gizliydi. Bu deftere Hazine-i Hümayuna konulacak kadar önem verilmişti. Topkapı Sarayı arşivinde bulunan bu defter çağ açıp kapayan sultanın küçüklüğüne dair en somut bilgi ve işaretleri içermekteydi. Defterde tuğra denemeleri, çiçek motifleri, at başları, baykuş, leylek, kartal çizimleri, kanat şeklinde desenler, sarıklı yüz çizimleri, Hristiyan portreleri, Farsça beyitler, alfabeler bulunuyordu. Defteri inceleyen Prof. Dr. Süheyl Ünverin ifadesiyle Çok çocukça ve o nispette acele ,velâkin kudretli olan bu defter çocuk yaşta birinin zihin ve hayal dünyasını ortaya koyma açısından ilginç bir belgeydi. Biz de bu belgeden ilhamla geleceğe kendimizden anlamlı bir hatıra bırakmak istedik. Amaç: Öğrenci için; gelecek hatırası bırakma, gözlem gücünü fark ettirme, hayat tecrübelerinden yararlanmayı bilme, onlar da çocuktu gerçeğini yansıtma. Öğretmen için; öğrenciye dair pedagojik notlar çıkarma, görsel ve sözel zekânın fark edilmesine imkan verme, örnek kişi ve ideali yansıtma. Yöntem ve Takvim: Projeye başlamadan önce Alanya Belediyesi ile irtibata geçilerek, belediyenin hediye olarak verdiği, oğlak deri kaplı parşömen kağıtlı küçük defterler istenmiştir. Projenin konseptiyle tam uyumlu defterler sayesinde ilk hazırlık adımı tamamlanmıştır. (Eylül 2015) Proje ile ilgili dikkat çekilmiş; Fatih Sultan Mehmetin hayatı okunup, incelenmiştir. (Ekim 2015) Fatih Sultan Mehmetin Not Defteri ile ilgili gözlemler yapılmış, deftere ait resimler incelenmiştir. (Ekim 2015) Bu hikayeden ilhamla öğrencilerin de kendi not defterlerine imza denemeleri, çizimler yapmaları, portre çizmeleri, şiirler ve güzel sözler yazmaları varsa kendi özel yetenekleri ve ilgi alanları ile ilgili çalışmalar yapmaları istenmiştir. (Kasım 2015) Belli aralıklarla defterler öğrencilerden istenmiş yönlendirme ve yapıcı eleştirilerde bulunulmuştur. (Ocak-Mart 2016) Verilen süre sonunda ürünler toplanmış ve hazırlanan platformda sergilenme planlanmıştır. (Mayıs 2016) Sonuç: Süreç sonunda elde edilen ürünler öğrencilerden toplandı ve her bir öğrencinin kendi ilgi ve yeteneklerine göre defterlerin sayfalarını doldurdukları görüldü. Tarihi bir değer olarak Fatih Sultan Mehmet, farklı bir veçhesiyle tanınmış oldu.
Sözlü bildiri BİR YANILSAMANIN GELECEĞİ: DEĞERLER EĞİTİMİ VE BATI’NIN YENİ İSLAM ALGISI ÜZERİNEÖzet: <BİR YANILSAMANIN GELECEĞİ ÜZERİNE: DEĞERLER EĞİTİMİ ve BATI’NIN YENİ İSLAM ALGISI ÜZERİNE Doç. Dr. İhsan Çapcıoğlu, Ankara Üniversitesi, Din Sosyolojisi Bölümü ihsancapcioglu@yahoo.com Yrd. Doç. Dr., Ahmet Özalp, Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü, ozalpahmet@kmu.edu.tr Özet İnsanın gündelik yaşantısı ortaya çıkan yeni durumlara göre sürekli değişmekte ve yenilenmektedir. Bu süreçte bireyin maruz kaldığı birtakım uyaranlar, onu kendini yeniden düzenlemeye itmektedir. Algısal temelde meydana gelen bu değişimler, sırası ile tutumlara ve bunun sonucunda davranışlara dönüşmektedir. Dinin bireysel yaşamda olduğu gibi gündelik yaşamda da bireylerin tutum ve davranışlarını şekillendirdiği bilinen bir gerçekliktir. Söz konusu şekillendirme, bireyin içinde bulunduğu ve etkileştiği grubun dinamiklerinden de çeşitli boyutlarıyla etkilenmektedir. Birey, öncelikle ait olduğu grubun değerlerini benimsemekte ve kendini bu değerlere yeniden ve yeniden uyarlamaya devam etmektedir. Gruba ait dini değerler bireyleri karşı gruba karşı birtakım savunma mekanizmaları göstermeye sevk etmekte ve grup üyesinin diğer grup üyesi ile olan etkileşimini olumsuz anlamda etkilemektedir. Sapma eğilimi gösterip şiddet faaliyetine yönelen dini gruplar dünya genelinde diğer toplumları kendilerinden farklı görerek onlara karşı varlıklarını ispatlamak ve dikkat çekmek amacı ile hareket edebilmektedir. Bu grupların şiddet faaliyetleri sonrasında grubun dışında dine karşı topyekün bir algısal değişim oluşmaktadır. Sanayileşmiş batı ülkelerinde meydana gelen dini uzantılı terör ve şiddet olayları ve bu ülkelerdeki değerler eğitimi İslam algısını sürekli bir değişime itmektedir. Bireyin ait olduğu grubun normlarına ve bakış açısına göre kendini şekillendirdiği gündelik yaşam içinde dini grupların toplumsal algıyı etkilememesi zor görünmektedir. Bu bağlamda çalışmamızın konusunu gelişmiş batı ülkelerinde ortaya çıkan olaylar (İkiz Kuleler ve Paris Saldırısı) sonucu bağlamında dini değerler eğitiminde değişiklikler, İslam algısında meydana gelen değişmeler oluşturacaktır. Kapsamın çok geniş olmasından dolayı sadece batı ülkeleri (Fransa ve ABD) ile konu sınırlandırılmıştır. Bu ülkelerde yapılan çalışmalar, değerler eğitimi programları ve gazete haberleri (The Washington Post ve Le Monde) çalışmanın yöntemine etki edecektir. Bu bağlamda çalışma karşılaştırmalı kültürel bir bakış açısı ile dökümantasyon analizi yöntemine göre yapılacaktır. Çalışmanın temel amacını Ortadoğu’da son dönemde ortaya çıkan terör grupları ve bunların batı ülkelerinde gerçekleştirmiş oldukları birtakım eylemlerin değerler eğitimi yoluyla toplumsal algıda ne tür değişimlere neden olduğunu anlamaktır. Sözlü bildiri BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE SAVAŞIN ANADOLUDA YARATTIĞI DEĞER BUNALIMI ÜZERİNEÖzet: <Amaç: Birinci Dünya Savaşı ve Milli mücadele döneminde Anadoluda yaşanan değer bunalımında savaşın olumsuz etkisi. Yöntem: Dönemle ilgili yazılı kaynaklar taranarak sonuçlar paylaşılacaktır. Bu bulguların sonunda değerlerdeki aşınmalar sonucu belirleyip belirlemediği ortaya çıkacaktır. Balkan Savaşıyla başlayan toprak kaybı beraberinde Balkanlardan binlerce Türkü göçe zorlamıştı. Asırlarca yaşadığı topraklardan pek de tanımadıkları kentlere gelince her şey yeniydi. Değerlerin oluşması ve bu değerlere insanların alışması uzunca yıllar almaktadır. Göçler genelde kent merkezlerine yapıldığı için değerlerdeki en büyük değişim kentlerde olmaktaydı. Bu değişimden en büyük nasibini alan İstanbul, İzmir ve yeni başkent olan Ankara gibi kentlerdi. 1917 Bolşevik ihtilali olunca Rusyadan yüz bini geçen bir göç dalgası Karadeniz sahil kentlerinde konaklamak zorunda kaldı. Bu kalabalık göç dalgası yanında uzun süren savaş nedeniyle askerlikten özellikle de cepheden kaçışlar baş gösterdi. İttihat ve Terakki hükümeti gerek Gayri Müslimlerin gerekse medrese talebelerinin askere alınması yasasını çıkarınca askerliğe alışık olmayan bu kesimler muhalefet oluşturarak sözde din adına vatanı savunanlara karşı iç isyanlara katılarak ülkenin en zor gününde ve ihtiyaç duyulduğunda vatan ve milli duygularında yoğun bir değer tahribatı yaptılar. Şehit düşen genç askerlerimizin arkada yetimlerin sahipsiz kalmaması için istenmedik evlilikler aile hayatında büyük değer bunalımı yarattı. Yokluk ve kıtlık yanında Doğu Anadoluda Ermenilerin isyanı ve ihaneti bu bölgede büyük değer bunalımı yarattı. Asırlarca Türkün vicdanında yer bulan insanlar birden bire aslan kesilerek ihanet ettiler. Bu Türkün insan hakkında taşıdığı yardım duygusu ve değerlerini alt üst etti. ÇİZGİ FİLMLERDE YER ALAN DEĞERLER: CAİLLOU VE PEPE ÖRNEĞİÖzet: <Günümüz teknoloji çağında televizyonun yeri oldukça fazladır. Özellikle de çocuklarımız için çizgi filmlerin yeri çok fazladır. İlkokul çağındaki çocukların eğitim sürecine dahil olan gündelik hayat rutinleri, eğitim kurumları ve aileler için her zaman öncelikli konular arasında yer almaktadır. Gündelik hayatta, mevcut örgün eğitim sürecini destekleyen veya sekteye uğratan birçok rutin yer almaktadır. Bu tür etkenlerin tespiti ve incelenmesi eğitim sistemi açısından önem taşımaktadır. Bu dışsal faktörlerin en önemlilerinden birisi medyadır. Çocukların küçük yaşlarda deneyimlediği medya mecralarının en önemli ayaklarından birini televizyon, türünü ise çizgi filmler oluşturmaktadır. Gündelik hayatta ilkokul çağındaki çocukların büyük bir kısmı çizgi film izlemekte ve olumlu veya olumsuz etkilerine maruz kalmaktadır. Çocuklar sürekli çevrelerindeki örnekleri model alarak büyürler. Çocukların modelleri anne baba öğretmen ve arkadaşın yanı sıra çizgi film kahramanlarıdır. Çocuklar bu kahramanları okula gitmeden, okul sürecinde sürekli izler, model alır ve hayatlarına uyarlayıp içselleştirirler. Bu nedenle de çizgi filmlerde yer verilen değerler oldukça önemlidir. Bu değerler çocukların gelecekteki hayatlarına yön verir niteliktedir. Bu çalışmada yerli çizgi film ve yabancı çizgi filmlerde geçen değerleri tespit etmek ve karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır. Caillou Pepe çizgi filmi bölümleri izlenerek, bölümlerde geçen değerler tespit edilmiştir. Ayrıca yerli çizgi filmde geçen milli ve kültürel değerler tespit edilmiştir. Bu çalışmada içeriği analiz edilen çizgi filmlerde sunulan “değer ifadelerinin” görülme sıklıklarını tespit etmek amaçlandığı için veriler, içerik analizi türlerinden birimlerin nicel (yüzdesel ve oransal) olarak görülme sıklığını ortaya koyan “frekans analizi” ile analiz edilmiştir. Frekans analizinde, incelenen materyaldeki mesaj öğelerinin hangi sıklıkta sayılması amaçlanmışsa, sayılabilecek nitelikteki birimler; sözcükler, cümleler vb. saptanıp, analiz göstergeleri frekans (sıklık) olarak ifade edilir (Tavşancıl ve Aslan, 2001: 87). Nitel verilerin nicel terimlere indirgendiği bir teknik olan içerik analizi eldeki verileri özetleyip, standart hale getirmeye yarayan, karşılaştırma ya da farklı bir biçime dönüştürmeye yarayan araçlarıdır (Sracey, 1970; Smith, 1975’den akt. Öğülmüş, 1991: 215). Nitel verilerin sayısallaştırılması, araştırmanın güvenirliği artırmakta ve veriler arası kıyaslama imkanı sağlamaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 242-243). Araştırma sonucunda incelenen çizgi filmlerde “Nezaket, Mutluluk, Özgüven, Cesaret, Temizlik, Yardımlaşma, Sorumluluk, Empati, Doğruluk (Dürüstlük), Sevgi, Arkadaşlık, Paylaşma, İşbirliği, Sabır” değerlerine yer verildiği tespit edilmiştir. Pepe çizgi filminde en fazla geçen değerler, kültürel ögelere ve milli değerlere önem verme ve nezaket, sevgi, tutumlu olmak, yardımseverlik ve paylaşmak olarak bulunmuştur. Caillou çizgi filminde en fazla geçen değerler ise yardımseverlik, sorumluluk, nezaket ve bilimsellik değerleridir. Sözlü bildiri DEĞERLERİN KİTAP VE ÇİZGİ FİLMLER AÇISINDAN İNCELENMESİNDE KELOĞLAN MASALLARI ÖRNEĞİÖzet: <Son zamanlarda üzerinde önemle durulması gereken konulardan biri değerlerdir. Toplumun var olduğu ve toplumu oluşturan insanların birbirleriyle iletişim kurduğu her ortamda, bir değer algısı bulunmaktadır. Bu değer algısı, kimi zaman gelenekle kimi zaman örf ve adetle kimi zaman da kültür aktarımı ile yaşamımızda yer alır. Yaşamımızda yer alan değerler ve bu değerlerin eğitimi, son yıllarda metinler aracılığı ile yapılmakta; değerler açısından uygun metinler çocuklara sunulmaya çalışılmaktadır. Metinler ve kitaplar kadar teknoloji de gelişen ve değişen dünyada yaşamın bir parçasını oluşturmakta, bireyleri ve özellikle de çocukları etkilemektedir. Çocuklar masallardan, halk hikâyelerinden, romanlardan edindikleri birçok bilgiyi teknolojinin bir parçası olan televizyondan edinir duruma gelmiştir. Bütün bu kaynaklar arasından, çocukların çok küçük yaşlardan itibaren karşılaştıkları masalları ayrı bir yere koymak gerekmektedir. Küçük yaşlardan itibaren çocuklara sözlü ya da yazılı olarak sunulan masallar, yine aynı yaşlarda televizyonda yer alan çizgi filmlerle görsel olarak çocukların karşısına çıkmaktadır. Çizgi filmler aracılığıyla çocukların, masallar ve masal kahramanlarıyla tanışması, onların aynı zamanda birçok farklı değeri tanımalarına ve benimsemelerine olanak sağlanması bakımından önem taşımaktadır. Bu bağlamda gerçekleştirilen araştırmanın amacı, masal karakterleri ve bu karakterlerin çizgi filmdeki yansımalarının, toplum hayatı ve değerler bakımından incelenmesidir. Bu kapsamda araştırmada, Keloğlan masal kitapları ve Keloğlan çizgi filmi ele alınmıştır. Nitel araştırma yaklaşımı benimsenerek gerçekleştirilen araştırmada doküman incelemesi tekniğinden yararlanılmıştır.Araştırmaya dahil edilen dokümanlar, ölçüt örnekleme yöntemiyle seçilmiştir. Keloğlan ile ilgili masal kitaplarında, MEB 100 temel eser arasında yer alması, tüm ilköğretim okullarının kitaplıklarında bulunması ölçütleri temel alınırken; Keloğlan ile ilgili çizgi filmde ise TRT Çocuk kanalının resmi sitesinde yer alması ve ulaşılabilir bölümlerinin ilgili sitede bulunması ölçütlerine dikkat edilmiştir. Bu bağlamda, araştırmaya “Tahir Alangu’nun Keloğlan Masalları” ve “TRT Çocuk kanalının Keloğlan Masalları” adlı çizgi filmi, değerler açısından ele alınmıştır. Araştırma içerik analiz kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, Keloğlan masal kitabı ile çizgi filminde tespit edilen değerler karşılaştırmalı olarak sunulmuştur. Sözlü bildiri EMPATİ İLE BÜYÜYORUMÖzet: <Empati İle Büyüyorum İnsan “sosyal” bir canlıdır; farklı insanlarla bir arada yaşar ve etkileşimlerde bulunur. Bu etkileşimler günlük yaşantıda aile, okul, işyeri, alış veriş merkezleri, yolculuk gibi birçok alanda gerçekleşir. İnsanlar başkalarıyla olan etkileşimlerinden zaman zaman hoşnutsuzluk duyabilirler. Hoşnutsuzluklarının nedeni, mevcut etkileşimlerinin niteliği ile bu etkileşimlerinin aslında nasıl olması gerektiği konusundaki beklentileri arasındaki farktır. Sosyal bir varlık olan insanın bulunduğu her ortamda, ihtiyaçları veya çıkarları farklı kişiler arasında sorunların ortaya çıkması doğaldır. Önemli olan sorunların varlığı değil, sorunlara bakış açısı ve sorunlar karşısındaki tavrımızdır. Sorunların varlığı bize bir durumun iyileştirilmesi gereken yönleri olduğunu gösterir. Bu bakış açısı bizim sorunları bir tehdit olarak değil, bir gelişme fırsatı olarak görmemizi sağlar. Günümüz dünyasında yüzyılın becerisi olarak adlandırılan empatinin ve empati kurabilme becerisinin küçük yaşlardan itibaren öğretilmeye çalışılması kişide sosyal ve duygusal gelişimi, sorun anlama ve çözme becerisini, sosyal yaşantısında yaşadığı topluma katkıda bulunmasını, duygusal zekanın gelişimin, daha zengin bir bakış açısıyla insan olabilmeyi ve insanı anlama becerisinin gelişimini sağlar ve evrensel değerleri taşıyan bireyler yetiştirmeyi hedefler. Sosyo-ekonomik yapının değişmesi, kentleşmenin artması, toplu konutların artması, yeşil alanların azalması ve sokaklarına her geçen gün daha güvensiz hale gelmesi gibi olumsuzluklar yüzünden çocuklar kapalı alanlara mahkum edildi. Okulda zaten mecburen kapalı alandalar, boş vakitlerini de evde kapalı alanda geçirince, haliyle teknolojik cihazlara bağımlı hale geldiler. Bu da çocukların yaşantılarında karşılaştıkları sorunları tanımlayabilme ve çözebilmede karşılaştıkları sorunlarla başa çıkabilme yetisini olumsuz olarak etkilemektedir. Ben-merkezci yaklaşım sorunların çözümünden çok çocukta derin psikolojik takıntılara yol açmaktadır. Sorun yaşayan taraflar arasında belki de uzun ömürlü ilişki kurma problemi doğabilmektedir. Empatinin sadece insana değil yaşayan her türlü canlıya dair mutlaka gösterilmesi gereken bir değer olduğu bilinmektedir. Bu şekilde olası problemlerin önüne geçilebilecek, anlayış, saygı, cesur, ilkeli bireyler yetişebilecektir. Öğrenciler arasında yaşanılan olaylar, öğrencilerin büyüklerine, doğaya ve doğadaki diğer canlılara olan davranış ve tutumları farklı hikayeler okuyarak, hikaye sonunda onların fikirlerini dinleyip bakış açılarını genişletmeye çalışmaya başladı. Yere atılan bir boş bir kağıt parçası (kağıt nereden gelir-bu kağıdı nasıl kullanabiliriz-neden yere çöp atmamalıyım), sürekli kovalandığı, bağırıldığı için kafesinden hiç çıkmayan kedi, öğrenciler tarafından aşağılandığı, küçük görüldüğü için gülümsemeyi unutmuş okul temizlik görevlisinin hikayeleri gibi hikayeleri analiz ettik ve çeşitli kararlar aldık. Öğrencilerden “Altın Kural” diye bir not defteri tutmalarını istedim. Günlük yaşantılarından tanık oldukları olayları, olayları bakış açılarını, çözümleri yazmalarını ve karakterlerin olay esnasında konuşmalarını değiştirerek olayın nasıl bir sonuca bağlandığını göstermelerini istedim. Bunun yanında öğrenciler sözlü olarak birbirlerine yaşadıkları ve gözlemledikleri olayları anlattılar. Diğer sınıflara giderek sunumlar yaptılar. Ölçme ve değerlendirme tamamıyla gözleme dayalıdır. Aile ile işbirliği içinde kalarak tüm öğrencilerin okul ve okul dışı yaşantılarında davranış-tutum-bakış açısı-yaklaşımlarındaki farklılıklarını not etmelerini ve bana ulaştırmalarını söyledim. Kendim bizzat öğrencilerin sorunlara karşılık davranışlarını gözlemledim. Duygu ve düşünce değişiklilerini ise hikaye analizi yaparak yazılı olarak elde ettim. Öğrencilerin doğaya ve doğada yaşayan her türlü canlıya yaklaşımlarının farklılık göstermesi kanıttır. Saygı, işbirliği ve anlayışla davranan öğrenciler gözlemledim. Küçük yaşlarda sorunları çözerken genellikle yetişkin desteğine ihtiyaç duyan öğrenciler kendi aralarında çözüm yolu bulmaya başladılar. HAYAT BİLGİSİ DERSİNDE ESTETİK DEĞERİNİN KAZANDIRILMASINA İLİŞKİN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Değerler; iyi ve kötüyü ayırt etmemizde bize yol gösteren, gösterdiği bu yolda ilerlerken davranışlarımızı, kişiliğimizi hatta sosyal statümüzü etkileyen ve belirleyen, hayatımızda önemli bir yer arz eden soyut olgulardır. Bu çalışmanın amacı, hayat bilgisi dersinde estetik değerinin kazandırılmasına ilişkin sınıf öğretmenlerinin görüşlerini tespit etmektir. Araştırma, nitel bir araştırma olmakla birlikte benimsenen yaklaşım, olgu bilim (görüngübilim, fenomenoloji) desenidir. Araştırmanın çalışma grubunda Aydın ilinde iki farklı ilkokulda görev yapan 10 sınıf öğretmeni yer alacaktır. Çalışma grubu, amaçlı örneklem türü olan ölçüt örnekleme yöntemi ile belirlenecektir. İlkokul 5. Sınıf Sosyal Bilgiler Dersi Programında kültür ve miras öğrenme alanında doğrudan verilecek değer olarak yer alan estetik değeri, Milli Eğitim Bakanlığı kararı ile 2015-2016 eğitim-öğretim yılından itibaren İlkokul 3. Sınıf Hayat Bilgisi Dersi Programında da doğrudan aktarılması hedeflenen değerlerden biri olarak programda yerini almıştır. Bu gelişme doğrultusunda çalışmanın örneklem kriterleri; çalışma grubunda yer alacak olan sınıf öğretmenlerinin, öğretmenlik mesleğinde 5.sınıfları da okutmuş olması şeklinde belirlenmiştir. Çalışmanın verileri, nitel araştırmaya dayalı olan yarı yapılandırılmış görüşme tekniği ile toplanacaktır. Yapılan görüşmeler, ses cihazı ile kayıt altına alınıp ardından word ortamına aktarılacaktır. Elde edilecek olan verilerin çözümlenmesinde ise içerik analizi yönteminden yararlanılacaktır. Verilerin analizi süreci, sırasıyla elde edilecek verilerden kod ve ana temalara ulaşılıp, ulaşılan kod ve temaların yorumlanması şeklinde tamamlanacaktır. Bu çalışma ile; sınıf öğretmenlerinin estetik değerine yükledikleri anlamlara, Hayat Bilgisi Programının estetik değerini kazandırmadaki yerine, estetik değerinin kazandırılmasının neden önemli olduğuna, kazandırılması aşamasında etkili olan faktörlere ve öğrencinin bu değeri kazanıp kazanmadığının nasıl anlaşılacağına dair düşünceleriyle birlikte estetik değerinin daha etkili öğretimi için önerilerini açıklığa kavuşturmak hedeflenmiştir. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ PROGRAMINDA YER ALAN DEĞERLERİN ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <Araştırmanın amacı “Hayat Bilgisi Programı”nda yer alan ve öğrencilere kazandırılması amaçlanan değerlerin öğrencilere nasıl kazandırıldığına ilişkin öğretmen görüşlerini ortaya koymak”tır. Bu amaç kapsamında aşağıdaki soruların cevaplanması hedeflenmiştir. 1. Sınıf öğretmenlerinin, Hayat Bilgisi programında yer alan değerleri kazandırmada öğretmenlerden beklentileri nedir? 2. Sınıf öğretmenleri, Hayat Bilgisi Programı’nda yer alan değerleri kazandırmak için hangi yöntem-teknikleri ve araç-gereçleri kullanmaktadır? 3. Sınıf öğretmenleri, Hayat Bilgisi Programı’nda yer alan değerleri öğrencilere kazandırmak için etkinlikleri nasıl düzenlemektedir? 4. Sınıf öğretmenleri, Hayat Bilgisi Programı’nda yer alan değerlerin öğrenciler tarafından kazanılıp kazanılmadığı nasıl ölçmektedirler? Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evreni, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı, Batman ili merkez ilçesinde bulunan resmi ilkokullarda görev yapan 1., 2. ve 3. sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Örneklem alma yöntemi olarak amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılmıştır. Araştırma ölçütleri ilkokulda kadrolu olarak görev yapan 1., 2. ve 3. sınıf öğretmenleri olarak belirlenmiştir. Bu amaçla basit tesadüfî yöntemle belirlenen sekiz okulun ölçütlere uyan öğretmenleriyle görüşme yapılmıştır. Görüşme formu uzman görüşü alınarak araştırmacı tarafından geliştirilmiştir. Görüşme öncesi kısa bilgilendirme yapıldıktan sonra araştırma formları öğretmenlere dağıtılmıştır. Toplanan verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Veri analizleri görüşmelerden elde edilen 24 görüşme formuna göre yapılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin 11’1 kadın, 13’ü erkek olup 3’ü 1. sınıf, 9’u 2. sınıf ve 12’si de 3. sınıf öğretmenlerinden oluşmaktadır. Ayrıca öğretmenlerin 4’ü 1 – 5 yıllık, 4’ü 6 – 10 yıllık, 9’i 11 – 15 yıllık, 6’sı 16 – 20 yıllık ve 1 tanesi de 21 yıl ve üstü mesleki kıdeme sahiptir. Araştırma bulgularına göre öğretmenin gerek davranışsal gerekse tutumsal olarak değer kazandırmada öğretmenlerden beklentileri “değerlere sahip olma”, “model olma”, “tutarlı davranma”, “değerlere uygun davranma”, “örnek olma”, “uygun sınıf ortamı oluşturma”, “öğrencileri ödüllendirme”, “değerleri iyi ifade etme”, “aile ve meslektaşlarla işbirliği yapma” ve “çok duyu organına hitap etme” olarak bulunmuştur. Öğretmenlerin değer öğretiminde kullandığı yöntem ve teknikler “drama, gözlem, problem çözme, yaparak yaşayarak öğrenme, görüş geliştirme, örnek olay, soru-cevap, örnek gösterme, anlatma ve gösteri” olarak bulunurken başvurdukları araç gereçler ise “fotoğraf, slayt, afiş, bilgisayar, projeksiyon, pano, film, atasözleri, hikayeler, ders ve yardımcı kitaplar” olarak bulunmuştur. Değerleri kazandırmak için etkinlikleri “tartışma yaptırma, duvar gazetesi ve pano hazırlatma, oyunlar oynatma, izledikleri filmleri anlattırma, drama yaptırma, hikâye oluşturma, her ay sınıfta bir değer anlatma, örnek olaylar-kişiler üzerinde durma ve anı anlatma” şeklinde düzenledikleri bulunmuştur. Öğretmenler, öğrencilerin değer kazanım düzeyini belirlemek için “sorular sorarak, test yaparak, öğrencilerin davranışlarına bakarak, sınıf-okul düzeyinde gözlemler yaparak, olaylar karşısında aldıkları tutuma bakarak” belirledikleri tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre öğretmenlerinin değerleri kazandırmaya ilişkin öğretmenlerden beklentileri “öğretmenin bazı kişisel niteliklere” sahip olması ve “öğretmenin bir takım etkinlikler yapması” olarak iki tema altında toplanmıştır. Öğretmenler etkinlikleri düzenlerken hem öğrenci hem de öğretmen merkezli hareket etmektedirler. Ancak değerlerin kazandırılmasında değer öğretim yöntemleriyle ilgili bilgi sahibi olmadıkları görülmüştür. Bunun yanında değer kazandırmada takip ettikleri genel bir çerçeveleri, eğitim programları bulunmamaktadır. Değer kazandırmaya daha çok derslerin öğretimi gibi yaklaşılmakta ve eğitimden çok öğretim boyutu ağırlık kazanmaktadır. Değerlerin kazandırılma düzeyini daha çok “bilgi” ve “uygulama” düzeyinde belirlemeye çalıştıkları az da olsa “kavrama” düzeyine de dikkat ettikleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri HAYATI PAYLAŞMAK İÇİNÖzet: <Özet:Özel eğitime gereksinimi olan bireyler toplumumuzda önemli bir yer tutmaktadır. Akranlarına göre zihinsel ve fiziksel gereksinimleri farklılıklar gösteren bu bireylere eğitim veren öğretmenler, onlarla ilgilenen veliler ve aynı fiziksel ortamı paylaşan arkadaşlarının bu gereksinimlerinin farkında olmaları topluma uyum sağlamadaki problemleri aşmada yardımcı olacaktır. Normal eğitimlerine devam eden öğrenciler “saygı”, “yardımlaşma” ve “sorumluluk” değerleri çerçevesinde özel eğitim sınıflarında eğitim gören akranlarını ve özel eğitime gereksinim duyan arkadaşlarını altı aylık süreç içerisinde ziyaret etmişlerdir.Son yıllarda eğitim alanında yapılan özel eğitim sınıfları, evde eğitim, kaynaştırma eğitimi uygulamaları,engelli bireylerin haklarındaki olumlu gelişmeler ve fiziksel ortamlarda yapılan iyileştirmeler bu bireyleri topluma kazandırmaya ve kendilerini değerli hissetmelerine yönelik yapılan çalışmalardır. Toplumumuzda özel eğitime ihtiyacı olan bireyler okullarımızda özel eğitim sınıflarında ve rehabilitasyon merkezlerinde eğitim görmektedirler. Bu çocuklarımızın normal eğitim alan çocuklarımızla aynı ortamı paylaşma imkanının çoğu zaman sağlanamadığı belirlenmiştir. Hatta okulda özel eğitime gereksinim duyan öğrencilerin olduğu, normal eğitimine devam eden öğrenciler tarafından bilinmemektedir.Eğitimde görmezden gelinip feda edilebilecek tek bir bireyin bile olamayacağı anlayışıyla gerçekleştirilen bu araştırmanın amacı, özel eğitime gereksinimi olan bireylerin toplumumuzda değerli olduklarını ve onlarla aynı hayatı paylaştığımızı normal eğitime devam eden çocuklar özelinde tüm topluma hissettirmektir.Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışmasıyla desenlenmiştir. Araştırmanın katılımcılarını özel eğitime gereksinim duyan öğrenciler ile normal öğrenim gören öğrenciler oluşturmuştur. Araştırma sürecinde özel eğitime gereksinim duyan öğrenciler ile normal eğitim gören öğrenciler belirlenen etkinlikleri birlikte gerçekleştirmişlerdir. Araştırma verilerianketler ve gözlem tekniği ile elde edilmiştir. Araştırma bulgularına göre; normal eğitimine devam eden ve özel eğitime gereksinim duyan öğrencilerle aynı eğitim ortamını paylaşıp, onlarla ortak etkinlik yapan öğrencilerin özel eğitime gereksinim duyan öğrencilere karşı algı, tutum ve davranışlarında olumlu yönde bir değişim gerçekleştiği belirlenmiştir. Sözlü bildiri İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN KULLANIMININ DEĞERLER EĞİTİMİNE KATKISI (GÖRSEL SUNU ARAÇLARININ KULLANIMI)Özet: <ÖZET İletişim teknolojikleri, içinde yaşadoğımız çağ itibariyle sosyal, ekonomik, kültürel ve politik olarak pek çok konuyu etkilemiştir. Yaşamın her alanında değişimin tetikleyicisine dönüşen iletişim teknolojilerinin eğitimde kullanımı da giderek önem kazanmış, eğitim ve öğretimin vazgeçilmesi zor araçları haline dönüşmüştür. Eğitim ve öğretimin her aşaması iletişim teknolojilerinin bütün boyutlarıyla kullanıldığı ve bu teknolojilere talebin en fazla olduğu bir alan haline gelmiştir. Bu süreçte eğitim, teknolojik gelişmelerin etkisiyle farklı boyutlara ulaşmış, özellikle bilgisayar teknolojisi eğitim sürecinde vazgeçilmez bir araç haline gelmeye başlamıştır. Bu gelişmelerle birlikte eğitim alanında yeni politikalar ve yeni yönelimler baş gösterirken yeni eğitim sistemlerinin de bu çerçevede dizayn edilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Öğrencilerin temel kişisel ve sosyal değeri keşfetmelerine ve geliştirmelerine yardımcı olmaları için eğitimcilerin farklı deneysel çalışmalar ve pratik yöntemler aracılığıyla öğrencilere ulaşması biçiminde genellenebilecek olan değerler eğitimi de yine uygulama aşamasında kitle iletişim teknolojilerinden yoğun biçimde faydalanmaktadır. Mutluluk, dürüstlük, alçakgönüllülük, işbirliği, özgürlük, sevgi, barış, saygı, sorumluluk, sadelik, hoşgörü ve birlik gibi değerlerin benimsetilmesi sürecinde faydalanılan iletişim teknolojilerinden özellikle görsel materyaller en etkili araçlar olarak iş görmektedir. Power point prezi ve slide share gibi sunu programları ve media player, vlc ve flash player gibi video oynatıcı programlar değerler eğitimi sürecinde görsel materyallerin kullanılması için en sık müracaat edilen teknolojilerdir. Eğitim, değerler eğitimi, iletişim teknolojileri ve eğitimde teknoloji kullanımının öğrenme sürecine etkisi ve katkısı gibi konular çalışmanın kavramsal çerçevesini belirlerken; power point, prezi ve slide share gibi sunu araçlarının yanısıra media player, vlc ve flash player gibi görsel oynatıcı programlarının değerler eğitimine katkısı ise çalışmanın merkezinde yer almaktadır. Kavramsal çerçevenin belirlenmesi noktasında literatür taramasına müracaat edilecek çalışmada, sunu ve görsel oynatıcı programlarının eğitime katkısının tespiti bağlamında ise alan araştırması yöntemine başvurulacaktır. Çalışmanın veri toplaması aşaması ise Muğla ilinde farklı ilköğretim okullarından rastgele seçilen öğretmenlerle gerçekleştirilecek olan anket yöntemi ile sağlanacaktır. İLKÖĞRETİM 4. SINIF SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE TÜRK BÜYÜKLERİNE SAYGI, AİLE BİRLİĞİNE ÖNEM VERME VE VATANSEVERLİK DEĞERLERİNE İLİŞKİN ÖĞRENCİ TUTUMLARININ BELİRLENMESİÖzet: <Araştırmada, İlkokul 4. sınıf Sosyal Bilgiler dersinde Türk Büyüklerine Saygı, Aile Birliğine Önem Verme ve Vatanseverlik değerlerinin karma yaklaşıma dayalı etkinliklerle öğretiminin öğrenci tutumlarına etkisi tespit edilmiş ve bu değerlerin öğretiminden elde edilen bulgular değerlendirilmiştir. Araştırmada, deney grubunda karma yaklaşıma dayalı etkinliklerle değer eğitimi çalışmaları uygulanırken, kontrol grubunda uygulanmamıştır. Her iki grubun tutumları arasındaki farkı belirlemek üzere ön test-son test kontrol gruplu yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın nicel verileri araştırmacı tarafından geliştirilen tutum ölçeği ile elde edilmiştir. Nicel verilerin analizinde Bağımsız T Testi kullanılmıştır. Çalışmada İlkokul 4. sınıf Sosyal Bilgiler dersinde Türk büyüklerine saygı, Aile birliğine önem verme ve Vatanseverlik değerlerine yönelik öğrencilerin tutumlarına etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Bu amaca bağlı olarak bu üç değerle ilgili tutum puanlarına genel olarak bakılmış, bu üç değer ayrı ayrı da değerlendirilerek tutum puanları arasındaki farklılıklar değerlendirilmiştir. İşlem öncesinde bu değerlerle ilgili tutum puanları arasında anlamlı bir fark çıkmazken, işlem sonrasında deney grubu lehine bir fark elde edilmiştir. İşlem öncesinde “Türk Büyüklerine Saygı” alt boyutu tutum puanları arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı görülmektedir. Son test puanlarına ilişkin sonuçlara göre deney ve kontrol grubu öğrencilerinin uygulama sonrası “Türk Büyüklerine Saygı” alt boyutu tutum puanlarının karşılaştırmalarına bakıldığında deney grubu lehine anlamlı bir farkın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İşlem öncesi “Aile Birliğine Önem Verme” alt boyutu tutum puanları arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı görülmüştür. Son test puanlarına ilişkin sonuçlara göre deney ve kontrol grubu öğrencilerinin uygulama sonrası “Aile Birliğine Önem Verme” alt boyutu tutum puanlarının karşılaştırmalarına bakıldığında deney grubu lehine anlamlı bir farklılığın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İşlem öncesi "Vatanseverlik" tutum puanları arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Son test puanlarına ilişkin sonuçlara göre deney ve kontrol grubu öğrencilerinin uygulama sonrası “Vatanseverlik” alt boyutu tutum puanlarının karşılaştırmalarına bakıldığında deney grubu lehine anlamlı bir farklılığın olduğu sonucuna ulaşılmıştır.Bu çalışmadan hareketle, Türk Büyüklerine Saygı, Aile Birliğine Önem Verme ve Vatanseverlik değerleri üzerine daha farklı uygulamalar, geliştirilen farklı etkinliklerle ve daha uzun süreli çalışmalarla tekrarlanabilir. Araştırma kapsamına alınan değerlerin öğretiminde, değer eğitimi yaklaşımları karma yaklaşım şeklinde verilmiştir. Değer eğitimi üzerine yapılacak çalışmalarda bu yaklaşımlar teke indirgenerek kapsamlı bir çalışma bu yaklaşım üzerinden gerçekleştirilebilir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM DERS KİTAPLARI VE TİCARİ KİTAPLARDA YER ALAN METİNLERİN FARKLI DEĞER ÖĞRETİMİ YAKLAŞIMLARINA GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Teknolojik değişimin hız kazandığı, ailede sokakta şiddetin artarak devam ettiği günümüz toplumunda sağlıklı nesiller ve buna bağlı olarak sağlıklı bir toplum yetiştirilmek isteniyorsa değer öğretiminin gerçekleştirilmesi gerekir. Değer öğretimi konusunda en önemli görev aile ve okullarımıza düşmektedir. Okullarda öğretmenlerimiz, idareciler ve derslerde kullanılan kitaplar değerlerin öğretiminde en önemli kaynaklardır. Bu çalışma kapsamında ilköğretim ders kitapları ve ticari kitaplarda yer alan metinlerin farklı değer öğretimi yaklaşımlarına göre incelenmesi amaçlanmıştır. Bu araştırmada, ders kitaplarında var olan değerleri belirlemek ve değerler öğretimi açısından incelemek için nitel araştırma yöntemlerinden olan belgesel tarama yöntemine başvurulmuştur. Araştırmada 2015-2016 Eğitim öğretim yılında okutulacak olan 1.sınıf hayat bilgisi, 2.sınıf hayat bilgisi, 3.sınıf hayat bilgisi kitabı ve 4.sınıf sosyal bilgiler ders kitaplarıyla aynı zamanda ilkokul seviyesine uygun 110 hikâye ve masal incelenmeye alınmıştır. Çalışma sonucunda ders kitaplarında yer alan metinlerin değer öğretimi yaklaşımlarından hangisi ile ifade edildiğini belirlemek için araştırmacı tarafından değer kriter çizelgesi oluşturulmuş kitaplar bu kapsamda incelenmiş, içerik analizi yöntemi kullanılarak bulgulara ulaşılmıştır. İlköğretim ders kitaplarında sorumluluk, saygı, sevgi, yardımseverlik ve vatanseverlik değerleri; hikâye ve masallarda ise dürüstlük, yardımseverlik, arkadaş sevgisi ve saygı(nezaket) değerlerine daha fazla yer verilmiştir. Ders kitaplarında değerler “telkin yöntemi” ile verilirken masal ve hikâyelerde değerler, “değer analizi” yaklaşımlarıyla işlendiği bulgularına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM PROGRAMININ FARKLILIKLARA SAYGI TUTUMUNU KAZANDIRMADAKİ ETKİSİÖzet: <Küreselleşen dünya farklı ırk ve etnik grupların, çeşitli kültürlerin bir arada yaşadığı bir yer haline gelmiştir. Toplumların bir arada refah içinde yaşaması içinde bu toplumların birbirlerinin kültürlerini benimseyerek ve birbirlerinin farklılıklarına saygı duyarak yaşamaları gerekmektedir. Bu anlamda düşünüldüğünde çok kültürlülük ve farklılıklara saygı gelişen dünyamızın en büyük sorunlarından birini oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu konu eğitimin içinde de kendini göstermiştir. Bu doğrultuda Türkiye’de uygulanan ilköğretim programının da öğrencilere farklılıklara saygı tutumunu kazandırmada ne kadar etkili bir program olduğunu anlamak amacıyla bu araştırma yapılmıştır. İlköğretim programının farklılıklara saygıda ne kadar etkili olduğunu ölçme konusunda yapılmış bir araştırma olması araştırmayı önemli kılmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu İstanbul ve Kahramanmaraş ilinden seçilmiş bir okuldaki 1.,2.,3.ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Sınıflar tesadüfi yöntemle seçilmiştir. İlkokul düzeyindeki bu sınıflara Farklılıklara Saygı Tutum Ölçeği uygulanmış ve sınıflar arasındaki farklılıklara saygı tutumu karşılaştırılmıştır. Öğrencilerin ilköğretim programıyla farklılıklara saygı tutumlarının gelişip gelişmediğine bakılmıştır. İstanbul ilinden seçilmiş okulda toplamda 40 tane 1. sınıf öğrencisine, 37 tane 2. sınıf öğrencisine, 41 tane 3.sınf öğrencisine, 40 tane 4. sınıf öğrencisine, Kahramanmaraş ilinden seçilmiş okulda ise 25 tane 1. sınıf öğrencisine, 28 tane 2. sınıf öğrencisine, 33 tane 3. sınıf öğrencisine, 27 tane 4. sınıf öğrencisine Farklılıklara Saygı Tutum Ölçeği uygulanmıştır. Araştırmanın sonucuyla ilgili elde edilen bulgular üzerindeki çalışmalar devam etmektedir. İLKÖĞRETİM SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE DEĞER EĞİTİMİ YAKLAŞIMLARININ HOŞGÖRÜ DEĞERİNİ KAZANMA DÜZEYİNE ETKİSİÖzet: <Bu araştırmada, farklı değer eğitimi yaklaşımlarının, öğrencilerin hoşgörü değerini kazanma düzeyleri üzerindeki etkilerinin araştırılması planlanmıştır. Bu yönüyle çalışma, ön test-son test kontrol gruplu deneme modelinde bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu, Konya ili Altınekin ilçesi merkezinde bulunan bir ilkokulun 4. Sınıflarını oluşturan 2 şubeden 2015-2016 öğretim yılı güz yarıyılında öğrenim görmekte olan öğrenciler oluşturmaktadır. Grupların denklikleri incelendikten sonra bu şubelerden birisi deney, diğeri kontrol grubu olarak seçilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak, deney ve kontrol gruplarında ön test ve son test olarak kullanılan “Değere ilişkin bilişsel düzey değerlendirme ölçeği ve “Değere ilişkin duyuşsal düzey değerlendirme ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek araştırmacı tarafından geliştirilmiştir ve iki formdan oluşmaktadır (Form A ve Form B). Söz konusu ölçeğin Form A bölümünde öğrencilerin hoşgörü kavramına ilişkin kavramsal algılarını belirlemeye yönelik 3 açık uçlu soru bulunmaktadır. Form B’ de ise öncelikle hoşgörü değerinin işlendiği, metin öğrencilere sunulmuştur. Ardından öğrencilerin hoşgörü değerine ait uygulamaya yönelik düzeylerinin belirlemek amacıyla, öğrencilerden “Hatırlama”, “Anlama”, “Uygulama”, “Çözümleme”, “Değerlendirme” ve “Yaratma” düzeylerinde hazırlanmış her bir düzey için 3’er açık uçlu soruyu cevaplandırmaları istenmiştir. Verilerin analiz edilmesiyle elde edilen sonuçlarda, deney grubu ve kontrol grubu öğrencilerin uygulama sonrası “hoşgörü” değerine ilişkin, “Değere ilişkin bilişsel düzey değerlendirme ölçeği ve “Değere ilişkin duyuşsal düzey değerlendirme ölçeği” nden elde etmiş oldukları puanlar arasında deney grubu lehine anlamlı fark bulunmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL 2. SINIF HAYAT BİLGİSİ DERS KİTABINDA YER ALAN ETKİNLİKLERİN PROGRAMDA VERİLEN KİŞİSEL NİTELİKLERİ YANSITMASI BAKIMINDAN İNCELENMESİÖzet: <ÖZET Hemen hemen her toplum her kültür kendi kültürünü, değerlerini gelecek nesillere aktarmak üzere eğitim sistemlerini düzenlemektedir. Günümüz eğitim sistemlerinde bilginin yanında değerler eğitimine de önem verilmektedir. Bizim eğitim sistemimizde de değerler eğitimine önem verilmiş bu amaçla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2005 yılında geçilen eğitim programıyla birlikte 18 farklı kişisel nitelik de eğitim programı kapsamına alınmıştır. Bu kişisel niteliklerin kazandırılması ise Hayat Bilgisi dersi müfredatına yayılmıştır. Hayat Bilgisi dersi ilköğretimin ilk üç sınıfın da okutulan ve mihver ders olarak kabul edilen önemli bir derstir. Öğrenciyi hayata hazırlayan bu ders, bilgi ve beceri ile birlikte kişisel nitelikleri de öğrencilere kazandırmaya çalışır. Bu çalışmanın amacı 2015-2016 eğitim öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığınca kullanılan ilkokul 2. Sınıf Hayat Bilgisi ders kitabında yer alan etkinliklerin programda verilen kişisel nitelikleri yansıtıp yansıtmadığını belirlemektir.Bu amaçla 2015-2016 eğitim öğretim yılında Ada Yayıncılığa ait Hayat Bilgisi 2. Sınıf ders kitabı Nitel Araştırma yöntemlerinden biri olan doküman analizi ile taranmıştır.Veriler tanımlayıcı istatistik yöntemi ile analiz edilmiştir.Araştırma sonucunda kazanımların değerlere dağılımı incelenmiş 95 kazanımın 79 tanesinde üzerinde durulması gereken değerlerden bahsedilmiş olduğu,bu değerlerden kişisel nitelik olarak bahsedildiği ve en çok öz güven, yeniliğe açıklık ve vatanseverlik değerleri üzerinde durulduğu,en az ise barış ve sabır değeri üzerinde durulduğu bulgularına rastlanmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ÇOCUK HAKLARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Literatürde çocuk kavramının farklı tanımları olmakla birlikte Çocuk Hakları Sözleşmesine göre 18 yaşından küçük her birey çocuk olarak tanımlanmaktadır. Çocukların da çocuk olmalarından dolayı sahip olduğu bir takım hakları vardır. Bu haklar 20 Kasım 1989da Çocuk Hakları Sözleşmesi yle koruma altına alınmıştır. Çocuk hakları konusu son dönemlerde üzerinde düşünülmeye başlanan ve çalışmaların yoğunlaştığı bir alan olarak olarak dikkat çekmektedir. Ebette ki bu çalışmalarda konunun muhatabı olan çocukların görüşleri de ayrı bir önem taşımaktadır. İnsan hakları ve Demokrasi dersi ilkokul 4. sınıfta 2014-2015 eğitim öğretim yılında seçmeli; 2015-2016 eğitim öğretim yılında ise zorunlu ders olarak işlenmektedir. Dersin içeriğinde de çocuk ve çocuk hakları kavramından bahsedilmektedir. Bu çalışma; ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin insan hakları ve yurttaşlık dersi kapsamında yer alan çocuk hakları ile ilgili kavramları nasıl algıladıkları ve bu kavramlarla ilgili mevcut algılamalarında nelerin etkili olduğunu belirlemeyi amaçlamaktadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemi kullanılacak olup veriler araştırmacı tarafından geliştirilmiş yarı-yapılandırılmış görüşme formu ile toplanacaktır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 akademik yılında Kırıkkalede bir devlet okulunda okuyan 4. sınıf öğrencileri oluşturacaktır. Veri toplama aracı araştırmacı tarafından uygulanacak ve öğrencilerin çocuk, çocuk hakları konusunda neler düşündükleri belirlenmeye çalışılacaktır. Elde edilen veriler analiz tekniği ile çözümlenecektir. Bu araştırmanın sonuç ve önerilerinin literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL EĞİTİMİNDE ETİK İKLİM: OLUMLU/OLUMSUZ ÖRNEKLERÖzet: <Etik konusu her geçen gün önem arz eden bir durum haline gelmektedir. Okullarda da etik ön plana çıkmaya başlamakta ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bu yönde öğretmenlere yönelik bilgilendirme, seminer ve kurs faaliyetleri gerçekleşmektedir. Ayrıca etik eğitimiyle doğrudan ilişkili olan değerler eğitimi çalışmalarına da okullarda yer verilmektedir. Bu etkinliklerin gerçekleşmesindeki temel amaç okulun etik iklim durumuna olumlu etki ederek öğrencilerin etik davranma becerisinin gelişimine katkı sağlamaktır. Etik davranma becerisi gelişmiş olan öğrenciler ileriki yaşamlarında toplum içinde kendi sorumluluklarına bilerek etik bireyler olarak yaşamlarını devam ettireceklerdir. Bu araştırmanın amacı eğitim öğretim sürecinde okulun etik iklim durumunu etkileyen olumlu/olumsuz örnek olayları ilkokul öğretmenlerinin görüşlerine göre belirlemektir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması ile desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 3 farklı ilkokulda görev yapan 9 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmanın verilerinin toplanmasında açık uçlu bir maddeden oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme sırasında öğretmenlerin vermiş olduğu cevapları derinlemesine incelemek için sondaj sorulara yer verilmiştir. Veri kaybını önlemek için görüşme sırasında ses kayıt cihazı kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırma, öğretmenlerin etik iklim oluşturma sürecindeki rollerini ve etkilerini fark etmesi, ilkokul öğrencilerinin etik davranma becerisinin gelişiminde öğretmenlere olumlu/olumsuz somut örnekler sunması ve ilkokullarda etik iklim ortamının oluşturulması sürecindeki etkenlerin iyi, doğru, güzel ve etik amaçlar etrafında dizayn edilebilmesi için önemli görülmektedir. İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNE UYGUN 100 TEMEL ESERİN DEĞERLER EĞİTİMİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Son yıllarda Değerler Eğitimine verilen önemin artmasıyla birlikte, İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri her ay düzenli olarak öğrencilere kazandırılması için bazı değerler belirlemekte ve bu kapsamda bazı etkinliklerin okullarda yapılmasını beklemektedir. Beklenen etkinliklerden bir tanesi de öğrenciler için kitap tavsiyeleridir. Ancak gerek Milli Eğitimi Müdürlüğü bünyesinde, gerekse okulların arşivlerinde değerlere göre kitap tavsiye listesi bulunmamaktadır. Bu araştırmanın amacı, ilkokul öğrencileri için tavsiye edilen 100 Temel Eserde bulunan hem Türk Edebiyatı hem Dünya Edebiyatına ait kitaplardaki değerlerin tespitinin yapılarak, okullarda kazandırılması beklenen değerler için, kitap önerilerinde bulunmak ve öğretmenler için bir veri oluşturmaktır. Bu çalışmayla birlikte değerler eğitimi kapsamında çocuklara tavsiye edilecek kitapların değer durumları tespit edilecek, öğretmenlerin elinde bir veri olacak, böylelikle Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından belirlenen değerlerin kazandırılması amacıyla belirlenen etkinliklerin daha etkili olması sağlanacaktır. Bu kapsamda, 100 Temel Eserde bulunan Türk ve Dünya Edebiyatına ait 60 kitap incelenmiş, araştırmanın çalışma grubunu oluşturmuştur. Araştırmanın yöntemi nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi olarak belirlenmiştir. Kitaplar incelenirken araştırmacı tarafından geliştirilen ‘’Kitap Değer İnceleme Kontrol Listesi’’ kullanılarak, her kitap için barındırdığı değerler tespit edilmiştir. Verilerin analizinde frekans ve yüzde kullanılmıştır. Kitaplarda var olan değerler tespit edilmiş ve ilgili değerlerle ilişkili kitapların listesi oluşturulmuştur. Sonuç olarak, çocuk edebiyatının değerlerin kazandırılmasında rolüne değinilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OLMAK İSTEDİKLERİ MESLEĞE YÜKLEDİKLERİ DEĞER ALGILARIÖzet: <Bu araştırmanın amacı, İlkokul 4.sınıf öğrencilerinin olmak istediği mesleğe yüklediği değer algılarını tespit etmek ve değer eğitimi bağlamında irdelemektir. Araştırmada, mesleklere yüklenen değer algılarını ortaya koyabilmek için nitel araştırma yöntemlerinden fenemonolojik yöntem tercih edilmiştir. Araştırma, Isparta il merkezinde yer alan Kamile Gürkan İlkokulunda öğrenim gören 4.sınıf öğrencilerinden 73 öğrenci ile yapılmıştır. Araştırmada veriler 6 tane kapalı uçlu ve 2 tane açık uçlu olmak üzere toplam 8 sorudan oluşan görüşme formuyla elde edilmiştir. Araştırmanın güvenirliğini sağlamak amacıyla 3 uzman görüşüne başvurulmuştur. Güvenirlik, Miles ve Huberman’ın formülü (Güvenirlik = görüş birliği / görüş birliği + görüş ayrılığı) kullanılarak hesaplanmış ve bu araştırma için ise güvenirlik katsayısı 0.90 olarak hesaplanmıştır. Toplanan nitel verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Betimsel analizde, görüşülen öğrencilerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara çok defa yer verilmiştir. Betimsel analiz yapılmasındaki amaç, elde edilen bulguları düzenleyerek yorumlamak ve anlam bütünlüğü içinde okuyucuya sunmaktır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre; öğrenciler en fazla doktor (n=19), öğretmen (n=14) ve polis (n=11) olmak istemektedirler. Kızlar en fazla öğretmen (n=14) ve doktoru (n=12) benimserken, erkekler ise polis (n=9), doktor (n=7) ve futbolcuyu (n=7) tercih etmektedir. Öğrencilerin kişisel bilgilerine bakıldığında; anne mesleğinin daha çok ev hanımı (n=48), baba mesleğinin ise işçi (n=41) olduğu tespit edilmiştir. Yine anne eğitim seviyesi daha çok ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde (n=64) iken, baba eğitim seviyesinin anneye göre biraz daha iyi seviyede olduğu görülmüştür. Baba eğitim seviyesi daha çok lise ve üniversite düzeyindedir (n=44). Kızların öğretmen olmak istemelerinde çocukları çok sevme duygusu yatmaktadır. Bu mesleği yaparken de çocuklara çok yardımcı olacaklarına ve onlara bir şey olmaması için çok dikkatli olacaklarını belirtmişlerdir. Kızlar öğretmenlik mesleğinde çalışkanlık (n=5), saygı (n=2) ve sorumluluk (n=2) değerlerinin yer alması gerektiğine inanmaktadırlar. Yine doktor olmak istemelerinde ise çocukları ve bebekleri iyileştirme duygusu yatmaktadır. Bu mesleği yaparken de iyi biri olmaya ve hastalara güzel yaklaşmaya dikkat edeceklerini söylemişlerdir. Doktorluk mesleğinde dürüstlük (n=3) ve merhamet ( n=3) değerlerinin yer alması gerektiğine inanmaktadırlar.Erkeklerin ise polis olmak istemelerinde ilgi duyma ve sevme duygusu yatmaktadır. Bu mesleği yaparken de dikkatli olacaklarını ve düzgün yapacaklarını belirtmişlerdir. Polislik mesleğinde çalışkanlık (n=5) ve adalet (n=3) değerlerinin yer alması gerektiğine inanmaktadırlar. Yine erkeklerin futbolcu olmak istemelerinde ise güzel oynama ve sevme duygusu yatmaktadır. Bu mesleği yaparken de çok çalışacaklarına ve kendini geliştirmeye dikkat edeceklerini söylemişlerdir. Futbolculuk mesleğinde dürüstlük (n=3) ve çalışkanlık (n=2) değerinin yer alması gerektiğine inanmaktadırlar. Sonuç olarak bu araştırma göstermiştir ki meslek seçiminde ve bu mesleğe yüklenen değer algılarında toplumsal cinsiyet rolü önemli bir rol oynamaktadır. Yine başka bir etken de çocukların içinde bulundukları gelişim döneminin özelliklerini önemli derecede yansıttıkları anlaşılmıştır. Kızların daha duygusal, merhametli ve sevecen tavırları yapmak istediği meslekteki değer algılarını önemli ölçüde etkilerken; erkeklerinde soğukkanlı, sert ve belli alanlara ilgi duymaları hem yapmak istediği mesleği hem de bu meslekteki değer algılarını şekillendirmektedir. Sözlü bildiri İLKOKUL TÜRKÇE KİTAPLARININ DEĞERLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <İstendik yönde davranış değişikliği süreci olarak tanımlanan eğitimde istendik yönün tanımlanması, gelecek nesillerin biçimlenmesi bakımından hayati önem taşımaktadır. Her devlet, eğitim verdiği bireylerin, toplumun değerlerini taşımasını ister. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri Batıya dönük bir çağdaşlaşma politikası izlemektedir. Dolayısı ile Türkiye Cumhuriyetinde eğitim Batının benimsediği, demokrasi, insan hakları gibi değerleri benimsetme amacını taşımıştır. Bunun yanı sıra millî eğitim politikalarında, toplumun ihtiyacı olan bilinçli, kültürlü, milli değerlerine sahip çıkan bireyler yetiştirme hedefleri de yer almaktadır. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda; Atatürk devrim ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek, eğitimin genel amaçlarının ilk maddesi olarak yer almaktadır. Bu çerçevede, Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren bireyleri yetiştirme konusunda eğitim sistemimize önemli görevler düşmektedir. Toplumsal bütünlüğü sağlayan değerler, toplumsallaşmanın en önemli aracı olan okullarda değerler eğitimi ile verilmektedir. Başarılı bir değerler eğitimi için, örgün eğitim basamaklarının değişik süreçleri duygu oluşturma ve değer kazandırma etkinlikleriyle desteklenmelidir. Bu nedenle kazandırılması gereken değerler ve insanların değer yönelimleri dikkate alınarak bütün derslerle ilişkilendirilmesi gerekir. Bu çalışmada, İlkokul Türkçe 2, 3 ve 4. sınıf ders ve çalışma kitaplarında yer alan metinlerin ve çalışma etkinliklerinin Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan değerler açısından analizi amaçlanmıştır. Bu bağlamda ilkokul 2, 3, ve 4. sınıf düzeyinde Türkçe dersinde kullanılan ders kitaplarında bulunan 120 metin ve bu metinlere ait etkinlikler; Milli Eğitim Temel Kanunun birinci maddesinde yer alan değerler açısından içerik analizine tabi tutulmuştur. Metin ve etkinliklerde vurgu yapılan değerlerin benzerliğine göre sınıflandırılarak tasnif edilmiş ve cümle sayısına göre sayısallaştırılarak ifade edilmiştir. Çalışmanın analizi devam ettiğinden, araştırmanın bulguları ve sonuçları daha sonra eklenecektir. Sözlü bildiri KARAKTER EĞİTİMİ PROGRAMININ SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMEN ADAYLARININ DEĞER ALGILARINA OLAN ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: <Karakter Eğitimi Programının Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının Değer Algılarına Olan Etkisinin İncelenmesi Hafize Er Türküresin Dumlupınar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Kütahya hafize.er@dpu.edu.tr Ali Özel Dumlupınar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Kütahya ali.ozel@dpu.edu.tr Özet Karakter eğitimi temel insani değerlere sahip olan ve davranışlarını bu değerlere göre düzenleyen, aynı zamanda akademik olarak da başarılı bireyler yetiştirmeyi amaçlayan eğitimin genel adı olarak ifade edilmektedir. Karakter eğitiminde amaç akademik ve ahlaki olarak üstün niteliklere sahip bireyler yetiştirmektir. Bu araştırmanın amacı Karakter eğitimi programının Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının değer algılarına olan etkisini belirlemektir. Eylem araştırması modelinde düzenlenen araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılında Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünde öğrenim gören 21 öğretmen adayı ve 10 odak öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma verileri görüşmeler, araştırmacı ve öğrenci günlükleri, öğrenci ürünleri ve değer ölçekleri ile toplanmıştır. Değer ölçeği olarak Köymen tarafından (1990) türkçeye uyaralanan Öğrenme ve Ders Çalışma Stratejileri Ölçeği ve Özen (2008) tarafından geliştirilen Sorumluluk Duygusu ve Davranışı Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeklere ait Cronbach Alpha kat sayısı sırasıyla 0.92 ve 0. 82dir. Araştırmanın nicel verileri Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi ile, nitel verileri NVivo9.0 paket programı kullanılarak betimsel analiz yaklaşımıyla analiz edilmiştir. Analizler sonucunda uygulama öncesi ve sonrasına göre öğrencilerin bazı değer algılarında son test lehine anlamlı farklılık olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan etkinlikler sonrasında öğrencilerin belirlenen değer alanlarında gelişim gösterdikleri görülmüştür. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN BİLGİYE ULAŞMA VE BİLGİYİ PAYLAŞMA SÜREÇLERİNDEKİ ETİK DEĞERLER İLE İLGİLİ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <Öğrencilerin etik ilkeleri içeren görüşleri, tutumları ya da eğilimleri ile ilgili alanyazında çeşitli çalışmalar mevcuttur. Lisans ve lisansüstü düzeylerde intihal, akademik sahtekarlık, kopya çekme vb. konularda yapılan çalışmalarda öğrencilerin kısa yoldan ve emek vermeden bilgiyi kullanma üzerine olan eğilimleri ve bunda bir sakınca görmediklerine dair yorumları sıklıkla vurgulanmakta ve bunların oluşmaması için etik eğitiminin genç yaşlarda verilmesi gerektiği öne sürülmektedir. Öğrencilerin ödev, sunum, rapor, proje vb. yoluyla araştırma-inceleme ya da gözlem yaparak bunların sonucunu ifade etmesi daha çok ilkokul döneminde başlar. Edinilen bilgilerin kalıcılığını sağlamayı, öğrencilerin araştırma-sorgulama ve kritik düşünme becerilerini geliştirmeyi hedefleyen bilgiye ulaşma ve bilgiyi paylaşma uygulamaları özellikle ilkokul döneminde öğretmenlerin öğrencilerde etik değerleri kazandırabilmeleri ve onlarda bu bilinci oluşturabilmeleri adına büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda öğretmen ve öğrencilerin bilgiye ulaşma ve bilgiyi paylaşma uygulamalarını doğru bir şekilde yerine getirmeleri hedeflenmektedir. Bu çalışmada ilkokul öğretmenlerinin araştırma– inceleme uygulamalarında ortaya çıkan ya da çıkabilecek olan etik dışı davranışlar hakkındaki görüşlerinin ve ne derece etik değerlere bağlı kaldıklarının belirlenmesi hedeflenmektedir. Bu kapsamda, Ege Bölgesindeki bir ilçede görev yapmakta olan sınıf öğretmenlerinden tesadüfi yöntemle oluşturulacak gruba, araştırmacının uzman yardımı ile geliştirdiği açık uçlu sorular sorulacaktır. Öğretmenlere sorulacak sorulardan bazıları şunlardır: 1.Öğrencilerinizin araştırma uygulamalarını ne sıklıkla yapmasını sağlarsınız? 2.Öğrencilerinize hangi kaynakların güvenilir olduğunu anlattınız mı? 3.Size göre bilgiye ulaşma ve bilgiyi paylaşma süreçlerinde etik niçin önemli? Betimsel analiz yöntemi ile elde edilecek araştırma sonuçlarının öğretmenlerin araştırma etiği konusunda fikirlerinin ortaya konması, öğretmen ve öğrencilerin bilinç düzeylerinin artması açısından önem taşıdığı düşünülmektedir. ÖĞRETMEN ADAYLARINDA BİR DEĞER OLARAK SORUMLULUK GELİŞİMİ VE KÜÇÜK PRENS ÖRNEĞİ: GÜLÜMDEN SORUMLUYUMÖzet: <Özet Değer kavramı, ilkeleri, temel inançları, idealleri, tutumları, karar verme ve referans noktalarını ifade eder (Halstead ve Taylor, 2005). Bu kapsamı ve bireyin ve toplumun yaşamında temel köşe taşlarını belirlemesi yönüyle değer olgusu her ülke ve topluluğun üzerinde durduğu bir çalışma alanı olmuştur. Her toplum kendi devamlılığını sağlamak ve birlikte yaşayabilmek için değerler birliğine ve bu nedenle de değer eğitimine başvurmaktadır. Doğumdan ölüme kadar formal ve informal olarak her dönemde verilen değer eğitimi, en yoğun olarak eğitim kurumlarında planlanmaktadır. Bu bağlamda eğitim kurumlarının öğrenciye en yakın değişkeni olan öğretmenin değerleri, değer eğitimi sürecinde ele alınması gereken bir konudur. Buradan hareketle öğretmen yetiştirme sürecinde öğretmen adaylarının her bir değere ilişkin ayrıntılı geliştirilmesinin, gelecekte onlar aracılığı ile verilmesi planlanan değerler eğitimini daha etkili kılacağı düşünülmektedir. Öğretmen adaylarında değerlerin çok yönlü içselleştirilmesi ve geliştirilmesi bağlamında bu çalışma “sorumluluk” değeri ile sınırlandırılmıştır. Kendinden, yapıp ettiklerinden, kararlarından ve ödevlerinden sorumlu olması bir öğrenci için kazanılması gereken en önemli değerlerdendir. Sorumluluk, geleceğin bireylerine hem eğitim sürecinde hem de hayatlarının her dönemi için kazandırılması gereken olmazsa olmaz bir değer olarak öncelikle onları yetiştirecek öğretmenlerde temel olarak kazanılması gereken bir değerdir. Sorumluluk bilinci gelişmiş bir öğretmen, öğrencilerinde de benzer bir gelişimin oluşmasına daha olumlu katkı sağlayabilir. Bu nedenle öğretmen adaylarının gelişim sürecinde sorumluluk değeri her yönüyle ayrıntılı olarak işlenmeli ve bu değer öğretmen adaylarınca içselleştirilmelidir. Bu çalışmayla, öğretmen adaylarında sorumluluk değerine ilişkin farkındalık geliştirmeleri bağlamında, ilgili yazın ve dünya klasiklerinden olan “Küçük Prens” kitabı çıkarımları aracılığı ile önerilerde bulunulması amaçlanmaktadır. Öğretmen adayları için önemli bir değer olan sorumluluk (Töremen, 2011) üzerine öğretmen adaylarının farkındalık, bilinç geliştirmeleri sürecinde kullanılabilir bir kaynak, araç olarak bu hikâyede önemli kesitler yer almaktadır. Kendi gezegeninden başka gezegenleri gezmeye çıkan ve bu süreçte soruları ve öğrenmeleriyle okurlarına çok şey öğreten bu karakterin, özellikle gül yetiştirme ve onunla etkileşiminde geçen “gülümden sorumluyum” öğrenmesiyle; öğretmen adayları ile öğrenci etkileşiminde “öğrencilerimden sorumluyum” öğrenmesine örneklik etmesi düşünülmektedir. Nitel araştırma yöntemlerinden literatür taraması olarak tasarlanan bu çalışmayla öğretmen adaylarında sorumluluk değerinin vurgulanmasına ve gelişimine mütevazı bir katkı sağlanması hedeflenmektedir. Anahtar Sözcükler: Değer Eğitimi, Öğretmen Eğitimi, Sorumluluk, Küçük Prens Kaynaklar Halstead, J.M, Taylor, M.J. (2005). Values in education and education in values. London: UK The Falmer Press. Saint-Exupery, A. (1943). Küçük prens (Çev.: Sumru Ağıryürüyen). İstanbul: Mavi Bulut Yayıncılık Töremen, F. (2011). The responsibility education of teacher candidates. Educational Sciences: Theory & Practice, 11(1), 273-277. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ DEĞER EĞİTİMİNE YÖNELİK TUTUMLARIÖzet: <Değerler, bireylerin toplum içerisindeki yaşam niteliğini etkileyen önemli unsurlardandır. Değerler, bireylerin yaşantılarını içermekte ve bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemede önemli ölçüde etkili olmaktadır. Bu yönüyle değerler ele alındığında ve son dönemde insanlığın gözü önünde insanlığı ilgilendiren birçok olumsuz olayın gerçekleşmesi değer eğitiminin bir kez daha nitelikli olarak ele alınması gerektiğini göstermiş ve göstermektedir. Değer eğitimi bilindiği üzere çok boyutlu bir yapıda gelişmektedir. Okullar ve okullarda bu yönde verilecek eğitim aileden sonra formal anlamda önemli bir boyut oluşturmaktadır. Özellikle okullarda görev yapan ve yapacak olan öğretmenlerin, öğretmen adaylarının değer eğitimine yönelik tutumları değer eğitiminin niteliğinin arttırılması açısından önem arz etmektedir. Bu araştırmanın amacı, öğretmen adaylarının değer eğitimine yönelik tutumlarının farklı değişkenler dikkate alınarak belirlenmesidir. Araştırma tarama modelinde betimsel bir özellik taşımaktadır. Araştırmanın çalışma evrenini Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi son sınıfta öğrenim gören 375 son sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada verilerin toplanacağı grubun oldukça geniş olması nedeniyle evreni temsil edebilecek ölçüde örneklem alma yoluna gidilmiştir. Araştırmada veriler araştırmacı tarafından geliştirilen değer eğitimine yönelik tutum ölçeği aracılığıyla toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS paket programı aracılığıyla analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen veriler incelendiğinde öğretmen adaylarının değer eğitimine yönelik tutumlarının olumlu yönde bir dağılım sergilediği, öğretmen adaylarının değer eğitimine yönelik tutumlarının belirlenen bağımsız değişkenlere göre farklılık gösterdiği gözlenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖRNEK SENARYOLARA DAYALI OLARAK BARIŞ ALGILARININ BELİRLENMESİÖzet: <Günümüzde dünyanın birçok yerinde askeri çatışmaların yerini toplumsal ve kültürel çatışmalar almıştır. Küreselleşmenin de etkisiyle, toplumlarda farklı kültürler bir araya gelmeye ve çeşitlilikler artmaya başlamıştır. Kültürel farklılıklar; bireylerin düşünce, duygu, inanç ve davranışlarında farklılıklara yol açmıştır. Barış eğitimi öğrencilerin birbirlerine karşı duyarlı, saygılı ve hoşgörülü davrandıkları bir sınıf iklimi yaratabilmek için onlara gerekli olan beceri, tutum ve bilginin kazandırılmasını amaçlar. Sosyal Bilgiler dersi de amaçları ve içeriği göz önüne alındığında barış eğitimini gerçekleştirilebilmek için en uygun derslerden biridir. Barış değerini kazandırmada öğretmenin rolleri: Değerler ve yaşam boyu öğrenme konusunda model olmak; programı bilmek; öğrencileri, meslektaşları, veliler ve toplumdaki kişilerle cana yakın ilişkiler kurmak; güvenli, destekleyici bir sınıf ve okul ortamı yaratmak; etkili öğrenme ve değerlendirme stratejileri desenlemek; bağımsız öğrenme ve kendi potansiyelini kullanma konusunda öğrencileri teşvik etmek; disiplin sağlamada kararlı, adil ve istikrarlı olmak; yerel ve küresel toplumdaki rolünü fark etme ve anlamada öğrencilere yardımcı olmak biçiminde sıralanabilir. Bu bağlamda öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının barış değerini nasıl algıladığının belirlenmesi etkili bir barış eğitiminin gerçekleştirilebilmesi için önem taşımaktadır. Araştırma 2015-2016 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Afyon Kocatepe Üniversitesi Sınıf Eğitimi ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ana bilim dallarına devam etmekte olan toplam 180 öğretmen adayı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen barış ile ilgili 5 örnek senaryodan oluşan form kullanılmıştır. Öğretmen adaylarından formda yer alan örnek olayları yorumlamaları ve devam ettirmeleri istenmiştir. Öğretmen adayları tarafından devam ettirilen ve yorumlanan örnek olaylar doküman incelemesi yoluyla incelenerek öğretmen adaylarının “barış” değeri algıları belirlenmeye çalışılmıştır. Bu araştırmanın temel amacı öğretmen adaylarının barış değeri algılarının örnek olay senaryolarına dayalı olarak incelenmesidir. Elde edilen bulgular temalar ve kategoriler biçiminde tablolaştırılacak; frekans ve yüzdeler biçiminde sunulacaktır. Bulgular öğretmen adaylarının oluşturduğu örnek olaylardan ve yorumlarından yapılan doğrudan alıntılarla desteklenecektir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ SAHİP OLMASI GEREKEN DEĞERLERE İLİŞKİN ÖĞRETİM ELEMANLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: <Değerler demokratik vatandaşlık eğitiminin ayrılmaz bir parçasıdır. Alan yazında iki farklı alan gibi görünse de, uygulamada birbiri içine geçmiş olarak yer almaktadırlar (Althof and Berkowitz, 2006). Demokratik bir toplumda yaşayan bir bireyin öncelikle kendisini ve giderek genişleyen bir halka halinde sosyal ve fiziksel çevresini tanıması, bunlar hakkında edindiği bilgileri düşünme ve karar verme sürecinde kullanması gerekir Ayrıca bu bireyin kendisine, sosyal ve fiziksel çevresine karşı olumlu tutumlar geliştirmesi ve temel demokratik değerlerle donatılmış olması gerekir. Son olarak da bireyin, bildiklerini ve inanıp değer verdiklerini gerçekleştirmesi, yapması gerekir. Eğitimin bu boyutlardan birini ihmal etmesi, hem birey hem de toplum açısından önemli sorunlara neden olur (Martorella, 1996; Engle ve Ochoa, 1988; Doğanay ve Sarı, 2004). Gelecekte, ahlaki, dini, milli ve kültürel değerlerle donanmış ve bu değerlere sahip çıkan bireylerin yetiştirilmesi öğretmenlerimiz ile mümkün olacaktır. Öğretmenlerimizi yetiştiren akademisyenler bu noktada önemli bir yer teşkil etmektedirler. Bu bağlamda yaptığımız bu çalışma öğretmen adaylarının sahip olması gereken değerlere ilişkin öğretim elemanlarının görüşlerini almak amacı ile gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma nitel araştırma desenlerinden fenomonoloji (olgubilim) ile yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü’nde görev yapan ve öğretmen yetiştirme alanında uzmanlaşmış 5 öğretim elemanı oluşturmaktadır. Çalışmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış mülakat formu kullanılmıştır. Bu hazırlanan mülakat formunun güvenirlik ve geçerlik çalışması uzman görüşü alınarak yapılmıştır. Mülakat sırasında izin alınarak ses kaydı yapılmış ve yapılan ses kayıtları bilgisayar ortamında Microsoft Word programında yazılı hale getirilmiştir. Elde edilen verilerle NVIVO 9 programında kodlar, alt kodlar ve temalar oluşturulup okuyucu için anlamlı hale dönüştürülmüştür. Mülakat bulgularının analizine göre; değerler kavramının tanımında öğretim elemanlarının üçü toplumsal hayatı düzenleyen hedefler olduğu ifade etmişlerdir. Bireyde olması gereken temel değerlerin en fazla saygı ve sorumluluk olduğunu ifade etmişlerdir. Değerlerin birey ve toplum açısından önemine ilişkin öğretim elemanlarından iki tanesi birey toplumu üst seviyeye çıkaracağını, toplumsal refahı ve toplumsal düzeni sağlayacağını söylemişlerdir. Öğretmen eğitiminde değerlerin önemine ilişkin; öğretim elemanlarında üç tanesi programda teorik olarak varolan değerler eğitiminin uygulayıcısı olduğunu ifade etmişlerdir. Öğretmen adayının sahip olması gereken değere ilişkin; öğretim elemanlarından dört tanesi sevgi ve sorumluluk değerlerini ifade etmişlerdir. Değerler eğitimi dersinin öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin bütün bölümlerinde seçmeli ders olarak okutulmalıdır. Bu çalışma öğretmenlere yönelik olarak yapılmıştır, diğer meslek gruplarında da olması gereken değerlere ilişkin çalışmalar yapılabilir. KAYNAKLAR 1-Althof, W., & Berkowitz, M. W. (2006). Moral education and character education: their relationship and roles in citizenship education. Journal of Moral Education, 35( 4), 495–518. 2-Çepni,S. (2010). Araştırma Ve Proje Çalışmalarına Giriş.(5. Baskı). Trabzon: ISBN 975-417- 000-2. 3-Doğanay, A. (2012). Değerler eğitimi. Edit. C. Öztürk. Sosyal bilgiler öğretimi: Demokratik vatandaşlık eğitimi.Üçüncü Baskı.(s. 225-256). Ankara: Pegem Akademi. 4-Martorella, P. H. (1996). Teaching social studies in middle and secondary schools. Second Edition.EnglewoodCliffs, NJ: Prentice-Hall. 5-Tanrıöğen, A. (2012)Bilimsel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Anı Yayıncılık. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN AHLAKİ GELİŞİM DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ (AHLAKİ MUHAKEME YÖNTEMİ)Özet: <Bir öğretim programını oluşturan temel unsurlardan biri de değerlerdir. Değer, toplumun geneli tarafından kabul görmüş ahlaki yasalardır. Değerler okullarda farklı şekillerde öğretilebilmektedir. Bu nedenle değer öğretiminde farklı yaklaşımlar kullanılmaktadır. Bu yaklaşımlar sosyal bilgiler öğretim programında Değer açıklama, Ahlaki Muhakeme, Değer Analizi ve Gözlem Yoluyla Değer Analizi şeklinde sıralanmaktadır. Ahlaki muhakeme yaklaşımı Kohlberg tarafından geliştirilmiştir. Bu yaklaşımda amaç, öğrencilerin değerlerine rehberlik edecek bazı öğeler geliştirmelerine temel oluşturmaktır. Kohlberg ahlaki gelişimi üç dönem ve altı düzey olarak tanımlamaktadır. Bunlar gelenek öncesi dönem, geleneksel dönem ve gelenek ötesi dönem olarak belirtilmektedir. Gelenek öncesi dönemde genel olarak ceza ve itaat eğilimi mevcutken, geleneksel dönemde kanunlara uyma, gelenek ötesi dönemde ise evrensel ahlak ilkelerine uyma görülmektedir. Bu araştırmada, ortaokul öğrencilerinin ahlaki gelişim düzeylerinin saptanması amaçlanmaktadır. Araştırma, Elazığ il merkezinde bulunan bir ortaokulun 6. ve 7. Sınıf öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Öğrencilerin 27’si 7. sınıf öğrencisi, 28’i ise 6. Sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden, araştırmanın doğasına uygun olarak durum analizi deseni kullanılmıştır. Buna dayanarak araştırmada Kohlberg’den uyarlanan ahlaki ikilem içeren bir hikaye öğrencilere sunulmuştur. Hikayenin sonunda öğrencilerin verdiği cevaplar içerik analizi yapılarak betimlenmiştir. Yapılan analiz sonucunda 6. Sınıf öğrencilerinin % 68’inin Gelenek öncesi düzeyde olduğu; 7. Sınıf öğrencilerinin ise % 67’sinin geleneksel düzeyde olduğu saptanmıştır. Poster bildiri OYUNCAK KÜTÜPHANESİ-PAYLAŞALIM OYNAYALIM: BİR OLGUBİLİM ARAŞTIRMASIÖzet: <Araştırmanın amacı, oyuncak ve kütüphane anlayışını bir araya getiren ve sayıları her geçen gün artan “Oyuncak Kütüphanelerinin” açılış sürecini ve alana katkılarını incelemektir. Dezavantajlı gruplara ödünç oyuncak verme esasına dayanan sistemin ilki, 1935’te ABD’de Los Angeles’ta açılmış, 1978’de İngiltere’de ilk konferansın ardından zamanla yaygınlaşmaya başlamıştır. Türkiye’de de sayıları her geçen gün artan bu oluşuma, Merzifon Halk Kütüphanesi bünyesinde sosyal sorumluluk projesi olarak planlanan oyuncak kütüphanesi eklenmiştir. Çocukların gelişiminde büyük bir rolü olan oyuncaklara ücretsiz ulaşımı sağlamak, kütüphane ve kitaba yönelik pozitif bir algı oluşturmak amacıyla hayata geçirilen “Merzifon Oyuncak Kütüphanesinin” açılış ve işleyiş sürecinin, halk kütüphanesine katkılarının ve kütüphaneden faydalanan çocukların ebeveynlerin görüşlerinin betimlendiği bu çalışma, bir olgubilim araştırmasıdır. Araştırmada veriler, kütüphaneye üyelik sırasında tutulan kişisel bilgi formu ve veli görüşme formu ile elde edilmiştir. Verilerin 12 ayda elde edildiği araştırma sürecinde oyuncak kütüphanesinden, 134 okul öncesi, 172 ilkokul düzeyinde toplam 306 çocuk ve bunların ebeveynleri yararlanmıştır. Katılımcılardan uygun örnekleme yöntemi ile 48 ebeveynle yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiş ve görüşmeler izin dâhilinde kayda alınmıştır. Görüşme kayıtları, içerik analizi ile ele alınmış, katılımcılara K1, K2... K48 gibi kodlar verilmiştir. Katılımcıların cevapları incelenerek görüşlere ilişkin kodlar oluşturulmuş, buradan hareketle temalar belirlenmiştir. Araştırma neticesinde oyuncak kütüphanesinin; çocukların oyuncak ihtiyacını karşıladığı, kişilik gelişimlerini ve sosyal ihtiyaçlarını geliştirdiği, halk kütüphanesinin işleyişine olumlu katkı sağladığı görülmüştür. Halk kütüphanesi bünyesinde açılan oyuncak kütüphanesinin açılış ve işleyiş süreci ile alana katkılarının açıklandığı bu araştırmanın, açılması planlanan kütüphanelere referans olması umulmaktadır. ÖZEL EĞİTİM ÖĞRETMENLERİNİN VE SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MESLEKİ DOYUM DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASIÖzet: <ÖZET Yaşadığımız çağda bilgi toplumu denilen kitleler oluşmakta, teknolojinin ilerlemesiyle de bu kitleler her geçen gün hızla gelişmektedir. Bireyler artık yaşamın pasif alıcısı değil, aktif ve üretken kişileri haline gelmişlerdir. Bununla birlikte bireyler birçok meslek grubuna dâhil olmakta, seçimleri doğrultusunda kendi mesleklerini icra etmektedirler. Meslekten alınan doyum kişinin hem kendisini, hem çevresini, hem de yaptığı işi etkilemektedir. Fakat bu seçimler her zaman bireyi mutlu edememekte ve bireyin mesleki doyumunu engellemektedir. Bunun yanında çalışma şartları, iş ortamı, işte geçirilen zaman gibi maddi ve manevi değişkenler bireyin mesleki verimliliğini etkilemektedir. Bu bağlamdan yola çıkarak araştırmada mesleki kıdemin ve cinsiyetin mesleki doyum üzerine etkisi çalışılmıştır. Araştırma kapsamında özel eğitim kurumlarındaki öğretmenler ile devlet kadrolarındaki sınıf öğretmenleri cinsiyet bakımından ayrı ayrı ele alınmış ve 1-5 yıl arası kıdem ile 21+ (21 yıl ve üzeri) kıdemin mesleki doyuma etkisi incelenmiştir. Araştırma evrenini, Giresun merkez ilkokulları ve Giresun ilindeki bütün özel eğitim kurumu öğretmenleri oluşturmaktadır. Örneklem grubu ise rastgele örnekleme yöntemi olarak belirlenmiş ve merkez ilçedeki belirli okullara ve ildeki özel eğitim kurumlarına uygulanmıştır. Alınan veriler SPSS 17.0 paket paket programına aktarılarak değişkenler incelenmiştir. Çok değişkenli regresyon analizi yapılarak değişkenler arasındaki ilişki ortaya konulmuştur. Cinsiyet değişkeni T-testi yöntemi ile analiz edilmiş, 9 maddede anlamlı fark bulunmuştur, geriye kalan 11 maddede ise anlamlı fark bulunamamıştır. Cinsiyet değişkenine göre toplam doyum puanına bakıldığında ise anlamlı fark bulunamamıştır. Diğer bir değişken olan mesleki kıdem değişkeni Independent Samples Test yöntemi ile analiz edilmiştir. 11 maddede anlamlı fark varken 9 maddede anlamlı farka rastlanılamamıştır. Mesleki kıdem değişkeni toplam doyum puanı açısından incelendiğinde ise anlamlı fark bulunamamıştır. Bu çalışma cinsiyet ve mesleki kıdem değişkenine bağlı kalınarak yapılmıştır. Araştırmada farklı değişkenlerin etkisi de incelenebilir. Yine bu çalışma farklı branştan öğretmenler üzerinde yapılabilir. Meslekten alınan doyumu arttırmaya yönelik çalışmalar yapılabilir. Sözlü bildiri RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ELEMANLARININ DEĞER YANSIMALARIÖzet: <Türkiye’de değer algılamalarına yönelik araştırmalar, 2000’li yıllardan itibaren öğretmen adaylarını da içerecek şekilde artmaya başlamıştır. Bu çalışmalarda, öğretmen adaylarının değer tercihleri farklı değişkenler açısından incelenmiştir. Bu bağlamda, yapılan çalışmalarda değer yansımalarının adayların mezun oldukları okul türüne göre farklılaştığı (Başçiftçi, Güleç, Akdoğan ve Koç, 2011); en çok evrenselcilik, yardımseverlik ve güvenlik değerine katıldıkları (Oğuz, 2012; Dündar, 2013; Yıldız, Dilmaç ve Demir, 2013); cinsiyete göre değer eğilimlerinin, iyilikseverlik, uyarılım, uyma ve güvenlik boyutunda; sınıf düzeyi ve değer eğilimleri arasındaki ilişkide ise güç, hazcılık ve uyarılım boyutlarındaki farklılaştığı (Bulut Sarıcı, 2012); benimsenen değer ile sınıf, cinsiyet ve öğretim türüne göre anlamlı farklılık olmadığı (Özkan ve Soylu, 2014) şeklinde önemli sonuçlara ulaşılmıştır. Bununla birlikte konu alanıyla ilgili literatürde, öğretmenlerin değer yansımalarına yönelik çalışmaların da yer aldığı görülmektedir (İmamoğlu ve Aygün-Karakitaboğlu, 1999; Voltar-Acar, Yıldırım ve Ergene, 1996; Bacanlı, 2000; Kuzgun ve Sevim, 2004; Aktay, 2008, Bacanlı, 2000; Sağnak, 2003; Kuzgun ve Sevim, 2004; Sarı, 2005; Yılmaz, 2005; Demirutku, 2007; Aktay, 2008; Fırat ve Açıkgöz, 2012, Dilmaç ve Ekşi, 2012). Diğer taraftan, öğretmenlerin değer yansımalarına yönelik olarak yapılan araştırmaların yanında öğretmenleri yetiştiren kurumlardaki öğretim elemanlarının değer yansımasına yönelik çalışmalar ise sınırlıdır. Literatür incelendiğinde eğitim fakültesi öğretim elemanlarını konu alan çalışmalarda; öğretim elemanlarının yeterlikleri ve eğitim ihtiyaçları (Kavak, 1986), ideal bir öğretim elemanının özellikleri (Ergün, 1999; Tunca, Alkın Şahin, Oğuz ve Bahar Güner, 2015), etkili öğretim özellikleri (Şen ve Erişen, 2002), akademik etik (Örnek-Büken, 2006; Arıkan ve Yılmaz Demir, 2009) ile öğretim elemanlarının iletişim becerileri (Keçeci ve Taşocak, 2009) incelenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de öğretmen yetiştiren kurumlardaki öğretim elemanlarının değer yansımaları ve bu değerlerin öğretmen adayları üzerindeki yansımalarının ölçüldüğü çalışmalar yetersizdir. Buna karşın, değer çalışmalarında öğrencilerin öğretmenlerini rol model aldıkları ve doğrudan ya da dolaylı olarak yansıtılan değerlerden etkilendikleri bilinmektedir. Üniversitelerde eğitime yön veren ve sahip olduğu değerleri davranışları yoluyla öğrenciye ve topluma yansıtan öğretmenleri yetiştiren öğretim elemanlarının değerlerinin, öğretmen adaylarına ve öğretim ortamlarına yansımasında önemli bir etken olduğuna inanılmakladır. Bu araştırmanın amacı; eğitim fakültesi öğretim elemanlarının değerlerinin yansımasını ortaya koymaktır. Bu araştırmada öğretim elemanlarının değerlerinin yansımasını ortaya koyabilmek amacıyla Schwart tarafından geliştirilen ve Kürşad tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Schwart Değerler Ölçeği” kullanılacaktır. Tarama modelinde yürütülecek çalışmanın katılımcıları, 2015-2016 akademik yılında Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev yapan öğretim elemanlarıdır. Veriler, SPSS 20 paket programında analiz edilecektir. Veri toplama süreci halen devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMEN ADAYLARININ DEĞER YANSIMALARININ İNCELENMESİÖzet: <Konu alanıyla ilgili literatür incelendiğinde, farklı değer sınıflandırmalarına rastlamaktadır. Bu alanda yaygın kabul edilen Spranger (1928) sınıflandırmasında değerler; kuramsal, ekonomik, estetik, sosyal, politik ve dini olmak üzere altı grupta incelenirken; (Stewart, 1998), APA ise değerler sistemini; ahlaki, sosyal, estetik, ekonomik ve dini olarak sınıflandırılmıştır. Kahle (1983) ait olma, kendine saygı duyma, güvende olma, hayattan zevk alma, yakın ilişkiler kurma, başkalarından saygı görme, başarılı olmak, kişisel gelişim sağlama değerleri olmak üzere değer listesini geliştirmiştir. Schwartz (1992) 65’ten fazla kültürde geçerli “güç”, “başarı”, “hazcılık”, “uyarılım”, “özyönelim”, “iyilikseverlik”, geleneksellik”, “uyma/itaat”, “evrensellik” ve “güvenlik” olmak üzere 10 temel değer olduğuna işaret etmiştir. Güç, sosyal statü ve saygınlık elde edip, insanların ve kaynakların üzerinde kontrol ve baskınlık kurmayı; başarı, sosyal standartlara göre kişisel yeterlilik göstermeyi; hazcılık, zevk ve duyumsal doyum sağlamayı; uyarılım, heyecan, yenilik arayışını; özyönelim, seçim yaparken, araştırırken, yaratırken bağımsız düşünmeyi ve hareket etmeyi; iyilikseverlik, bireyin hayatındaki kişilerin iyiliğini gözetmesini; geleneksellik, geleneksel kültür ve dinin sunduğu alışkanlık ve fikirlere saygı ve bağlılığı, uyma, toplumun sosyal beklentilerine ve kurallarına zarar verecek hareket ve eğilimleri kısıtlamayı; evrensellik, bütün insanların ve doğanın iyiliğini gözetmek için anlayışlı, toleranslı, korumacı olmayı; güvenlik ise, toplum, ilişkiler ve bireyin kendisinin güvenli, dengeli ve istikrarlı olmasını ifade eder. Türkiye’de değer yansımalarına yönelik araştırmalar 2000’li yıllarda ağırlık kazanmış ve bu araştırmalar daha çok üniversite öğrencileriyle gerçekleştirilmiştir. Sosyoloji ve psikoloji alanında literatürde son yıllarda bireylerin değerlerinin ölçülmesinde, değerlerin işe koşulduğu çok sayıda çalışma yer almaktadır. Buna karşın eğitim alanında öğretmen adayları ile ilgili değerlerin incelendiği araştırma sayısı sınırlı kalmıştır. Bu alandaki çalışmalara incelendiğinde; öğretmen adaylarının değer tercihlerinin yaş ve mezun oldukları okul türüne göre farklılaştığı (Başçiftçi, Güleç, Akdoğan ve Koç, 2011); en çok evrenselcilik, yardımseverlik ve güvenlik değerine katıldıkları (Oğuz, 2012); cinsiyete göre değer eğilimlerinin, iyilikseverlik, uyarılım, uyma ve güvenlik boyutunda; sınıf düzeyi ve değer eğilimleri arasındaki ilişkide ise güç, hazcılık ve uyarılım boyutlarındaki farklılaştığı (Bulut Sarıcı, 2012); en fazla önem yükledikleri değerin; iyilikseverlik en az önem yükledikleri değerin ise güç değeri olduğu (Dündar, 2013); en çok evrenselcilik, yardımseverlik ve güvenlik değer tiplerine katıldıkları görül¬mektedir (Yıldız, Dilmaç ve Demir, 2013). Bir diğer çalışma da ise, 1, 2, 3 ve 4. Sınıflarda okuyan öğretmen adaylarının benimsedikleri değer ile sınıf, cinsiyet ve öğretim türüne göre anlamlı farklılık olmadığı ortaya çıkmıştır (Özkan ve Soylu, 2014). Bu çalışmalarda ulaşılan sonuçlardan hareketle, öğretmen adaylarının hizmet öncesi öğretmen eğitimi programları boyunca sahip olduğu değerlerin, öğretmen olduklarında öğrencilere kazandıracakları değerlerin yordanması açısından önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, değer eğitimi konu alanındaki araştırmaların sayısının arttırılmasına ihtiyaç vardır. Bu araştırmanın amacı, Doğu Karadeniz bölgesindeki dört eğitim fakültesinde öğrenim gören sınıf öğretmen adaylarının değer yansımalarını ortaya koymaktır. Katılımcılar, 2015-2016 akademik yılında Recep Tayyip Erdoğan, Artvin Çoruh, Bayburt ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültelerinin sınıf öğretmenliği lisans programlarının son sınıfında okuyan öğrencilerden oluşmaktadır. Tarama modelinin kullanılacağı araştırmanın verileri, Schwart tarafından geliştirilen ve Kürşad tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Schwart Değerler Ölçeği” kullanılarak toplanacaktır. Elde edilecek verilerin analizi SPSS 20 paket programında yapılacaktır. Veri toplama süreci halen devam etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARI İÇİN DEĞERLER DEĞERLİ Mİ?Özet: <Günümüz eğitiminde en çok tartışılan konulardan biri “Değerler eğitimi”dir. Değerler eğitimi üzerine birçok araştırma yapılmakta, değerler eğitimi konulu kurslar, seminerler düzenlenmekte, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretim programları içerisine öğrencilere kazandırılacak olan değerler listesi eklenmektedir. Fakat “Değerler bireyler için ne anlama gelmektedir?, Gerçekten değer eğitimine ihtiyaç var mı?, Okullarda yapılmaya çalışılan değerler eğitimi etkinlikleri ne düzeyde amacına ulaşmakta?, Değer eğitimi sadece okulda mı yapılmalı? Değerler Türkiye gerçeğine ne kadar uygun? Değer eğitimi yapılınca ne olacak? Bireyler değer kazanınca ne fayda görecek?” vb. sorularının cevabı verilememektedir. Bu soruların cevabını vermek, değerler eğitimi sürecinde daha etkili ve daha verimli olacaktır. Buradan hareketle bu araştırmanın amacı; Değerlerin değeri üzerine sınıf öğretmeni adaylarının görüşlerini belirlemektir. Bu genel amaç doğrultusunda belirlenen “Sınıf öğretmeni adayları için değerli görülen ilk üç değer nedir?, Bu değerlerin sınıf öğretmeni adaylarındaki değer kazanım düzeyi nedir?, Değerli görülen ilk üç değerin kazanım ölçütleri nelerdir?, Belirlenen ilk üç değer ilkokulda neden kazandırılmalıdır?, İyi bir vatandaşlık bilinci için ilkokulda kazandırılması uygun görülen değerler nelerdir?” sorulara cevap aranmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemi ile desenlenmiştir. Araştırma 2015-2016 eğitim öğretim yılında yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ve Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği anabilim dalında öğrenim gören 175 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında uzman görüşü alınarak hazırlanan açık uçlu ve kısa cevaplı yedi maddeden oluşan anket formu kullanılmıştır. Veriler, betimsel analiz yöntemi ile çözümlenmiştir. Araştırma değerler eğitimi alanına yeni bir yön vermesi bakımından önemli görülmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK ALGISINA YÖNELİK BİR ÖLÇME ARACI: GEÇERLİLİK GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: <Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının çok kültürlülüğe ilişkin tutumlarını tespit etmek amacıyla geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir. Araştırmanın çalışma grubunu Uşak Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Öğrenim gören görmekte olan 201 sınıf öğretmeni adayı oluşturmaktadır. Öğretmen adaylarının % 30’u kadın, % 70 ise erkektir. Ölçme aracının grliştirilmesi amacıyla Öncelikle ilgili literatür incelenmiş ve çok kültürlülükle ilgili özellikler tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu özellikler maddeleştirilmiş ve bir madde havuzunda toplanmıştır. Ardından literatürde çok kültürlülükle ilgili ulaşılan ölçekler incelenmiş ve havuzda yer almamış fakat önemli görülen maddeler de madde havuzuna eklenmiştir. Bu haliyle madde havuzunda 71 madde oluşmuştur. 71 maddelik taslak alanda uzman olan iki öğretim üyesi tarafından incelenmiş, gelen eleştiri ve öneriler doğrultusunda maddelerde gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre kriterleri karşılayan maddeler elenmiş, 32 maddeli bir ölçek elde edilmiştir. Yapılan açımlayıcı faktör analizinde ortaya çıkan boyutlar doğrulayıcı faktör analizi ile test edilmiş ve iki ana boyuta bağlı toplam 6 boyutlu bir ölçek elde edilmiştir. Boyutlar toplam varyansın %69 unu açıklamaktadır. Doğrulayıcı Faktör Analizi [DFA] sonuçlarına göre modelin ki kare uyum değerleri, χ² = 909,6; df=545; p<.00; χ²/df= 1.669’dir. Bu değer modelin uyumluluğu konusunda ortaya konulan standart değere [ <.3] göre düşüktür. DFA uyum indislerine bakıldığında bu değerlerin nispeten modeli doğruladığını göstermektedir [GFI=.813; AGFI=.784; CFI=.904; IFI=.905; RMSEA=.57]. Bu değerler arasında GFI ve AGFI standart katsayının altında değerleri gösterse de CFI ve IFI değerleri bu katsayıların üzerindedir. Standart katsayılara göre bulunan değerler, .85 ve .90’ın üzerindeyse modelin iyi uyum gösterdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca RMSEA katsayısı, .08-06 arasında ise iyi uyum; .06-.00 arasında ise mükemmel uyumu göstermektedir. Bu çalışmada ise RMSEA değerinin mükemmel uyum gösterdiği saptanmıştır. Buna bağlı olarak ortaya konulan ölçeğin büyük oranda geçerli ve güvenilir olduğu görülmektedir. Ayrıca yapılan güvenilirlik analizi sonuçlarına bakıldığında ölçeğin alt boyutları ve ölçeğin tümü için hesaplanan Cronbach Alpha katsayılarının oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Dolayısıyla ölçeğin güvenilir olduğu söylenebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KÜLTÜREL DEĞER ALGISIÖzet: <Kültür, dünya üzerinde varlığını sürdüren tüm toplum ve toplulukların sahip olduğu toplumların kendilerine özgü değerler bütünüdür. Toplum içinde yaşayan bireyleri birbirlerine bağlayan ve toplumun devamını sağlayan ögelerin en başında değerler gelmektedir. Değerler, sosyal dayanışma oluşturarak toplumda uyulması gereken ortak davranış kalıplarını tanımlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında kültür değerleri, değerler de kültürü etkilemektedir. Toplumun ortak davranışlarındaki değişme ya da farklılaşma toplumun kültürüne ve toplumun kendine ait olan kültürel değerlerine de yansımaktadır. Bu değişme farklılaşmalar toplumların işbirliği içinde yaşayabilmesi için eğitim sistemine yansımaktadır. Aynı zamanda toplumların bir arada uyum içinde yaşamaları için eğitimde kültürel değerlerin öğretimine de önem vermek gerekmektedir. Bu bağlamda gelecekte özellikle değer öğretimi açısından kritik dönemde olan ilkokul öğrencilerini yetiştirecek olan sınıf öğretmeni adaylarının bu konudaki algılarını belirlemek önemlidir. Sözü edilen önem kapsamında, araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının kültürel değer algılarını ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu kapsamda araştırmanın verileri Anadolu Üniversitesi ve İnönü Üniversitesi’nde öğrenim gören sınıf öğretmeni adaylarından toplanacaktır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen açık uçlu anket kullanılacaktır. Anket öğretmen adaylarının kişisel bilgilerini içeren kapalı uçlu sorular ve öğretmen adaylarının kültürel değer algılarını ortaya koyan açık uçlu sorular olmak üzere iki bölümden oluşacaktır. Elde edilen nitel verilerin çözümlenmesinde tümden gelim analizi kullanılacaktır. Araştırma bulgularının sunumunda sınıf öğretmeni adaylarından doğrudan alıntılar yapılarak araştırma bulguları desteklenecektir. Ayrıca araştırmada çıkan sonuçlar doğrultusunda öneriler ortaya konacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMALARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Bireyler öncelikle ailelerinde ve yakın çevrelerinde daha sonra ise eğitim hayatında bir takım değerleri kazanırlar. Özellikle de eğitim hayatına başladıklarında, bir plan ve program çerçevesinde toplumun beklediği bilgi, beceri, tutum ve davranışları edinirler. Araştırmalar düşünceli, saygılı, güvenilir, adil, sorumlu, kısacası iyi insanların yaşamda daha başarılı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle okullarda temel derslerin öğretiminin yanı sıra önemli olan bir diğer nokta da değerler eğitiminin öğrencilere kazandırılmasıdır… 1.1.Çocuklarda Ahlaki Gelişim Çocuklar 3-5 yaşları arasında iletişim kurarken benmerkezci bir yaklaşım sergilerler. Piaget’nin de gözlemlediği gibi, çocuklar bu yaşlarda oyunlarını da benmerkezci bir eğilimle oynamaktadırlar. Çocuklar bu dönemde oynadıkları oyunda kazanmak için, nadir olarak diğerleriyle uyum ya da işbirliği içinde oynamaktadırlar. 7-8 yaşlarında çocukların, aynı oyunu birbirinden oldukça farklı biçimde oynadıkları gözlemlenmiştir. Bu yaşlarda çocuklar, oyunu kurallara göre oynarlar ve diğerlerinden de aynısını beklerler. Arkadaşlarıyla bir takım olarak birlikte hareket ederler ve diğer takımı yenip kazanmak için işbirliği yaparlar. Kurallara harfi harfine uyarlar. Belirli durumun gereklilikleri için, nadir olarak bilinçli biçimde kuralları gereksinimlere adapte ederler. 11-12 yaşlarında çocuklar, kurallarla oyun oynarlar. Kuralların neden olması gerektiğini, onlara nasıl uymaları gerektiğini bilirler. Diğer yandan kuralların değiştirilebileceğinin de farkındadırlar. 1.2. Değerler Eğitimi ve Öğretmen Dewey’ e göre eğitimin amacı, hem zihinsel hem de ahlaki olarak büyüme ve gelişmedir. Etik ve psikolojik ilkeler, güçlü ve özgür bir karakter oluşturmada okullara yardım edebilir. Sadece kural/düzen bilgisi ve psikolojik gelişmedeki aşamaların iletişimi bunu sağlayabilir. Veugelers’e göre (2000akt. İşcan, 2007) öğretmenler, pedagojik görevlerinin bir parçası olarak belirli değerler için öğrencileri özendirmelidir; fakat aynı zamanda öğrencilerin kendine saygı duygusunu, kültürel farklılıklarını göz önüne alarak onların görüşlerine saygı göstermelidirler. Araştırmanın Amacı Araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin değerler eğitimi uygulamalarına yönelik görüşlerinin saptanması ve değerlendirilmesidir. Bu amaç doğrultusunda şu sorulara cevap aranmaktadır: 1. Sınıf öğretmenleri değerler eğitimi uygulamalarını kullanmakta mıdır? 2. Sınıf öğretmenlerinin değerler eğitimine verdikleri önem nedir? 3. Sınıf öğretmenlerinin değer eğitimini uygulamaya yönelik yeterlilikleri nedir Araştırmanın Yöntemi Nitel araştırma yöntemleri, araştırmanın gerçekleştirildiği doğal ortamı anlamaya, tanımaya ve sonuçlara olan etkilerini açıklamaya duyarlı olduğundan eğitsel gerçekleri çok boyutlu olarak ortaya koyma imkânı tanır. Bu yönleri ile de eğitim araştırmalarında zenginlik katar (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Bu nedenle çalışmamızda nitel araştırma desenlerinden görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmaya İstanbul’un Ümraniye ilçesindeki bir okulda görev yapan 20 sınıf öğretmeninin görüşleri dâhil edilmiştir. Katılımcıların 16’sı kadın, 4’ü erkektir. Katılımcıların 10 tanesi 5-10 yıllık, 5 tanesi 11-15 yıllık 4 tanesi 15-20 yıllık ve 1 tanesi 20-25 yıllık kıdeme sahip öğretmenlerdir. Araştırmada kadınlar K1,K2; erkekler E1, E2 gibi kodlarla gösterilmiştir. Veri toplama aracı olarak hazırlanan görüşme formu araştırmanın alt problemlerini kapsayacak şekilde 5 tane sorudan oluşmaktadır. Araştırmacı tarafından daha ayrıntılı ve derinlemesine bilgi elde etmek amacıyla geliştirilen görüşme formu uygulanmadan önce dört uzmanın görüşüne başvurulmuştur. Uzman kişilerin görüşme formuna ilişkin görüşleri alındıktan sonra gerekli düzeltmeler yapılarak forma son hali verilmiştir. Görüşme için önceden belirlenen tarihlerde öğretmenlerden randevu alınmıştır. Her biri 30-40 dakika süren görüşmeler ses kayıt cihazı ile kaydedilmiş daha sonra ses kayıtları yazılı metne aktarılarak derinlemesine bir içerik analizine tabi tutulmuştur. Bulgular, Sonuç ve Tartışma Araştırma şu sıralar devam etmektedir. Ön görülen bitirme tarihi mart ayının sonudur. Bu nedenle bu bölüme yer verilememiştir. Bildirinin kabulü halinde tam metin gönderilecektir. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MERHAMET EĞİTİMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Özet Değer kavramı denilince bir insana, bir olaya, bir duruma karşı verilen kıymet akla gelmektedir. İnsanların sahip olması gereken, insanı insan yapan bazı değerler bulunmaktadır. Saygı, sevgi, sorumluluk, nezaket, dürüstlük, adalet, yardımseverlik, merhamet duygusu bu değerlerden bazılarıdır. Aslında bu değerlere sahip olmak iyi bir insan, iyi bir vatandaş, iyi bir aile ve iyi bir toplumun temelini oluşturmaktadır. Bu temel de küçük yaşlarda atılmaktadır. Büyüklerini sayan, küçüklerini seven, dürüst, sorumluluk bilinci yüksek, adil, yardımsever, merhametli çocuklar ve öğrenciler yetiştirme görevi evde aileler, okullarda ise öğretmenler tarafından üstlenilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ders müfredatlarını hazırlarken değerler eğitimi konularını göz önünde bulundurmuştur. Her sınıf seviyesinde değerler eğitimi ile ilgili konular mevcuttur. Okullarda bu sebeple 2. ve 3. sınıflarda Hayat Bilgisi, 4. sınıflarda Sosyal Bilgiler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi dersleri bulunmaktadır. Bu derslerin temeline bakılacak olunursa öğretimin yanında eğitim vermek kısacası değerler eğitimini dersler içerisine yayarak öğrencilere kazandırmak amaçlanmıştır. Bu araştırmada, değerler eğitimi içerisinde yer alan merhamet kavramının anlamı, merhamet kavramının öğrencilere kazandırılması için yapılması gereken çalışmaların neler olduğu ve merhamet kavramının gerekliliği sınıf öğretmenlerinin görüşlerine göre ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu çalışma 2015-2016 eğitim-öğretim yılı Amasya ili Merzifon ilçesinde görev yapan sınıf öğretmenleri ile görüşme yapılmak suretiyle yürütülmüş olup; araştırma halen devam etmektedir. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENCİLERİNE ÖNCELİKLE KAZANDIRILMASINI HEDEFLEDİĞİ DEĞERLER: ESENLER İLÇESİ ÖRNEĞİÖzet: <Eğitimin amacı, bireylerin sadece bilgi kazanmalarından daha çok, onların topluma uyumsamalarını sağlayıp, toplumsal kalkınmanın temelini oluşturarak; toplumdaki var olan değerleri bir sonraki nesle planlayıp aktarmaktır (Ada ve Ünal, 2000; Dönmez ve Cömert, 2007). Bu bağlamda okullar öğrencilere bilgi beceri kazandırmakla birlikte, karakter ve değerler eğitimi için temel insani değerleri kazandırmaktır (Ada, Baysal ve Korucu, 2005). Okullar adil olma, temiz olma, düzenli olma gibi değerleri öğrencilere kazandırmada rehber konumundadırlar (Akbaş, 2008). Okullarda bu görev ise öğretmenlere düşmektedir ve İl-İlçe Milli eğitim Müdürlüklerinin belirledikleri değerler eğitim-öğretim yılı içersinde öğrencilere edindirilmesi istemektedir (Akgül, 2014). Günümüzde eğitim alanında oldukça etkili olan değerler eğitimi, okullarda öğretmenlerin sürece dâhil olmasıyla etkili hale gelmektedir. Bu nedenle öğretmenlerin değer tercihlerinin belirlenmesi önemlidir (Akkaya, 2013). Öğretmenlerin öncelikle öğrencilere kazandırmak istedikleri değerler dikkate alındığında, değerler eğitimindeki çalışmalardaki başarı oranı artacaktır. Bu nedenle sınıf öğretmenlerinin okulda öğrencilere öncelikle kazandırılmasını istedikleri değerlerin tespit edilmesi önem arz etmektedir. Bu amaçla İlköğretim Öğretim Programı’nda kazandırılması gereken değerler temel alınarak oluşturulan değerler listesi içerisinden, sınıf öğretmenlerinin öğrencilere kazandırılmasını istedikleri 10 değeri sıralayacakları, isterlerse de belirtilen değerlerden farklı olarak ekleyebilecekleri bir anket oluşturulmuştur. Araştırmada sınıf öğretmenlerinin öğrencilere kazandırılması gereken değerlerin cinsiyet ve kıdem (yaş) durumu değişkenleri açısından anlamlı fark olup olmadığı incelenmiştir. Tarama modelinde olan çalışmada, evren Esenler İlçesindeki Sınıf öğretmenleri, örneklemi ise rastgele örneklem yöntemiyle belirlenen 200 sınıf öğretmenidir. Elde edilen sonuçlara göre; öğretmenlerin öğrencilere öncelikle kazandırılmasını istedikleri değerler dürüstlük, saygı ve adil olma gibi toplumsal değerlerdir. Bunun yanına öğretmenlerimizin estetik, misafirperverlik, sağlıklı olmaya önem verme, barış, bilimsellik değerlerine öncelik vermedikleri görülmüş ve tespit edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SERBEST ZAMAN ETKİNLİK UYGULAMASI OLARAK OYUNUN, ÖĞRENCİLERE DEĞERLERİN KAZANDIRILMASINDAKİ ROLÜNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ (MALATYA ÖRNEĞİ)Özet: <“Serbest zaman bireyin özgürce meşgul olduğu, herhangi bir sınırlandırma olmadan zevk alarak gerçekleştirdiği etkinlik, iş, ödev veya yükümlülüklerdir” (Bozak, Apaydın ve Demirtaş, 2012: 521). Mansuroğlu’na (2002) göre ise serbest zaman, bireylerin sosyal çerçevede sürdürdükleri yaşamlarının kaliteli devamlılıkları için zorunlu olarak yaptıkları eylem ve yönelimleri dışında isteğe bağlı olarak gerçekleştirdikleri faaliyetlere ayırdıkları zaman dilimidir. “2010-2011 eğitim-öğretim akademik yılından itibaren ilköğretim 1. Kademe programına konulan serbest etkinlik dersi ile hem ilköğretimde zorunlu ders yükünü azaltmak hem de öğrencilerin çeşitli sosyal, kültürel, sanatsal ve eğitsel faaliyetlerde bulunarak hayat becerileri kazanmaları, olumlu kişilik ve ahlaki özelliklere sahip olmaları hedeflenmiştir” (Kazu ve Aslan: 2013). Serbest zaman etkinlik uygulamalarından biri olan “oyun yoluyla çocuk, en derin duygu ve gereksinmelerini ifade olanağı bulmakta ve sorunlarını kendi kendine çözebilmektedir” (Yavuzer, 2001: 176-177). Bu araştırmanın amacı, serbest zaman etkinlik uygulaması olarak oyunun, öğrencilere değerlerin kazandırılmasındaki rolüne ilişkin görüşlerini belirlemektir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş olup, araştırma olgu bilim deseni çerçevesinde yürütülecektir. Araştırma, Malatya ili Battalgazi ilçesinde kamu eğitim kurumlarında görev yapmakta olan, 2015-2016 Eğitim- Öğretim yılı bahar döneminde görev yapmakta olan ve serbest etkinlik uygulamalarını yürüten sınıf öğretmenleri arasından belirlenecektir. Bu araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme formu yoluyla elde edilecektir. Verilerin analizinde ise içerik analiz tekniği kullanılması hedeflenmektedir. Araştırmanın bulgu, sonuç ve önerilerine daha sonra tam metinde yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN KENDİ MESLEKİ GELİŞİMLERİYLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİÖzet: <Bu araştırma; Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümü üçüncü sınıf öğrencilerinin kendi mesleki gelişimleriyle ilgili görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın örneklemi için ise Çukurova Üniversitesi sınıf öğretmenliği üçüncü sınıf öğrencileri seçilmiştir. Veriler, araştırma kapsamında geliştirilen 10 sorudan oluşan anket uygulanmasını kapsamaktadır. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde bet imsel istatistikler kullanılmıştır. Genel amaç doğrultusunda öğretmen adaylarının üniversitede yapılan eğitimi alan bilgisi ve genel kültür bilgisi konusunda yeterli bulmadıkları sonucuna varılmıştır. Materyal kaynaklarını etkin bir biçimde kullanarak bu konudaki mesleki gelişim ihtiyacını okul ortamında karşılayabilen öğretmen adaylarının oranı ile okuldaki öğretim elemanlarının deneyim ve uzmanlığından yeterince yararlandığını söyleyen öğretmen adaylarının oranı düşüktür. Mesleki gelişim açısından panel, seminer, konferans gibi etkinliklere katılan öğretmen adaylarının oranı oldukça düşük bulunmuştur. Mesleki gelişim açısından herhangi bir konuda araştırma yapma ve proje geliştirme çalışmalarının içinde olmak isteyen öğretmen adaylarının oranı yüksek bulunmuştur. Mesleki gelişim açısından kendini öğretim teknolojileri ve materyal tasarımı konusunda yeterli gören öğretmen adaylarının oranı düşük bulunmuştur. Okullarda yapılan sunu tarzı konu anlatımlarının mesleki gelişim açısından sınıf yönetimi konusunda yararlı olduğunu düşünen öğretmen adayları çoğunluktadır. Mesleki gelişim açısından çocuk gelişimi konusundaki bilgilerinin eksik olduğunu düşünen ve bu konuda programa daha çok ders konulmasını isteyen öğretmen adaylarının sayısı çoğunluktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımının öğrenilmesi ve öğrenme-öğretme sürecine uygulanmalı açısından okulda verilen eğitimi yeterli görmeyerek derslerde bilgi ve iletişim teknolojilerinden daha çok yararlanılmasını isteyen öğretmen adayları çoğunluktadır. Öğretmen adaylarının üniversitedeki aldıkları derslerin uygulanmasında materyal kullanımını yeterli bulmadıkları ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: sınıf öğretmeni adayı, meslek, eğitim, mesleki gelişim, materyal, genel kültür, yeterlilik SINIF ÖĞRETMENLİĞİ SAHASINDA DEĞERLER EĞİTİMİ KONUSUNDA YAPILAN LİSANSÜSTÜ AKADEMİK ÇALIŞMALARIN İNCELENMESİÖzet: <Kuşkusuz değerler eğitimi ile ilgili bilgi ve becerilerin önemli bir kısmı ilkokulda verilmektedir. Çocuğun aile ortamından ilk kez uzaklaştığı, her açıdan hızlı öğrenmenin gerçekleştiği ilkokul dönemi her bakımdan olduğu gibi değerler eğitimi konusunda da sınıf öğretmenlerinin rolünü ve önemini artırmaktadır. Bu bağlamda sınıf öğretmenliği sahasında değerler eğitimi konusunda yapılmış akademik çalışmalar, sahadaki durumu belirlemek ve gerekli ortamları sağlamak açısından önem kazanmaktadır. Araştırmanın amacı, sınıf öğretmenliği bilim dalında değerler eğitimi konusunda yapılmış olan lisansüstü tezlerin dağılımlarını analiz ederek değerlendirmektir. İncelemede nitel araştırma yönteminde yer alan epistemolojik doküman analizi tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırmanın verileri Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Yayın Dokümantasyon Daire Başkanlığı tarafından 2005 yılından itibaren dizginlenen 19’u yüksek lisans, 9’u doktora tezi olmak üzere toplam 28 tez çalışması oluşturur. Veriler içerik analizi kategorisel analiz tekniğiyle elde edilmiştir. Söz konusu tezlerden, Yüksek lisans tezleri ağırlıklı olarak Atatürk Üniversitesinde, doktora tezleri ise Gazi üniversitesinde yapıldığı belirlenmiştir. Yüksek lisans tezlerinde genel olarak nitel yöntemler kullanılırken, doktora tezlerinde ise nitel ve nicel yöntemlerin birlikte kullanıldığı görülmüştür. Çalışmaların analizinde büyük oranda betimsel istatistik yöntemleri kullanılmıştır. Yüksek lisans tezleri, değerleri tüm yönleriyle incelerken, doktora tezlerinde ağırlıklı olarak Sorumluluk değeri irdelenmiştir. Yapılan bu çalışmayla son 10 yılda değerler eğitimi konusunda hazırlanan eserler incelenirken, bundan sonra yapılacak çalışmalara ışık tutulması sağlanmaya çalışılmıştır. SINIF ÖĞRETMENLİĞİ VE SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ AKTİF VATANDAŞLIK DEĞERLERİ AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <AMAÇ Bu çalışmanın amacı Adnan Menderes Üniversitesi sınıf öğretmenliği ve sosyal bilgiler öğrencilerinin aktif vatandaşlık değerlerini benimseme durumlarını karşılaştırmaktır YÖNTEM Bu yüzden araştırma tarama modelinde yapılmıştır. Sınıf öğretmenlerinin aktif vatandaşlarının değerlerini belirlemek üzere yapılacak çalışmada öncelikle araştırmaya uygun ölçekler taranmıştır. Ancak yükseköğretimde ve sosyo-ekonomik ve kültürel alt yapıya uygun bir ölçeğe rastlanmamıştır. Sınıf Öğretmenliği adaylarının aktif vatandaşlık değerlerini benimseme durumlarını araştırmacılar tarafından geliştirilen aktif vatandaşlık değerleri ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Türkiye’deki tüm eğitim fakülteleri sınıf öğretmenliği öğrencileri, örneklemi ise Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ve Sosyal Bilgiler öğretmenliği öğrencileri oluşturmaktadır. Ölçeğin pilot çalışması Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesinde 400 öğrenciye uygulanmış veri kaybından dolayı 392 öğrencinin verileri dikkate alınmıştır. Araştırmacı tarafından hazırlanan ölçeğin geliştirilmesinde 2 Program Geliştirme, 2 İstatistik ve 2 Sosyal Bilgiler Alan Eğitimi uzmanı olmak üzere toplam 6 uzman görüşüne başvurulmuştur. Veriler SPSS 20 programıyla faktör analizine tabi tutulmuştur. Ölçek araştırmacı tarafından geliştirildiği için açımlayıcı faktör analizi kullanılmıştır (Devellis, 2014) Pilot çalışmada, 43 maddelik ölçeğin faktör analizi sonucunda 18 maddesi geçerliliğini korumuştur. Faktör yükü 0,33’ün altındaki tüm maddeler ölçekten çıkarılmıştır (Can, 2014). Açıklanan toplam varyans % 54,01 bulunmuştur. Örneklemin yeterliliğini gösteren Cronbach Alfa Sayısı .835’i göstermektedir. Bu sayı .60 altında ise kabul edilemez olarak değerlendirilir. .60 ile .65 arası istenilir büyüklükte olmadığı .65 ve .70 arasında asgari düzeyde kabul edilebilir olduğu, .70 ile .80 arasında kayda değer olduğu, .80 ile .90 arasında çok iyi olduğu kabul edilir (Devellis, 2014) Sonuç Çalışma 2015-2015 Bahar yarıyılında Adan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği öğrencileri üzerinde uygulanacaktır. Çalışmanın sonuçları bildirilerin sunumları yapılırken açıklanacaktır. Kaynakça Can, A. (2014). Spss bilimsel araştırma sürecinde nicel veri analizi. Ankara: Pegem Akademi. Devellis, R. F. (2014). Ölçek geliştirme kuram ve uygulamalar (T. Totan, Çev. Ed.) Ankara: Nobel Kitap Dağıtım. SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMINDA YER ALAN DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMALARINA İLİŞKİN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: <Bu araştırmada sosyal bilgiler dersi programında yer alan değerler eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşlerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Değerler eğitimi, çocukların sağlıklı bir birey olarak yetişmelerinin temel taşlarını oluşturan toplumsal ve evrensel değerleri kazanmalarını ve kişiliklerinin her yönüyle gelişmesini sağlayarak, toplumsal ve evrensel değerleri kazanmaları ve bu değerlerle yaşamayı yaşamlarının tüm alanlarına yayarak, eğitimin temel amaçlarından olan, kalıcı davranış değişikliğinin gerçekleştirmeyi, çeşitli programlar aracılığı ile öğrencilerin temel insani özellikleri kazanmasını sağlayarak, değerlere karşı duyarlılık oluşturulmasını ve onları davranışa dönüştürme konusunda öğrencilere yardımcı olmayı hedeflemektedir. Bu kapsamda değerler eğitimi sosyal bilgiler dersi programının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu nedenle, değerler eğitiminin sosyal bilgiler programıyla uyumlu olması ayrıca önem arz etmektedir. Çalışmada ilkokul 4. Sınıf sosyal bilgiler dersi programında yer alan değerler eğitimine yönelik uygulamalar hakkında öğretmen görüşlerini belirleyebilmek amacıyla geliştirilen ölçek kullanılmıştır. Veri toplama aracı Çanakkale ili, ilçeleri ve köylerinde görev yapmakta olan, farklı kıdeme sahip, 313 sınıf öğretmenine uygulanmıştır. Ölçekte yer alan maddelere verilen cevapların gizli kalacağına ve yalnızca tez çalışmasında yer verileceğine yönelik, gerekli izinler alınmıştır. Veri toplama aracının uygulanması sonucunda elde edilen veriler SPSS 20 programında analiz edilmiş olup, betimleyici istatistiksel sonuçlara yer verilmiştir. Araştırmaya katılan katılımcıların büyük çoğunluğu kıdemli öğretmenlerden oluşmaktadır. Eğitim düzeyi açısından inceleme yapıldığında ise lisans mezunu öğretmenlerin örneklemin çoğunluğunu oluşturduğu görülmektedir. Katılımcıların çoğunluğu daha önce değerler eğitimiyle ilgili herhangi bir kurs ya da seminere katılmamış olup, değerler eğitimiyle ilgili yayınları ara sıra düzeyde takip etmektedirler. Bulgulara dayalı olarak, sosyal bilgiler dersi veren sınıf öğretmenlerinin değerler eğitiminin öneminin farkında oldukları, programda yer alan değerler eğitimi etkinliklerine derslerinde yer verdikleri, sınıf öğretmenlerinin değerler eğitimine yönelik görüşlerinde ise cinsiyet ve eğitim durumu değişkeni açılarından farklılık görülmezken, görev yapılan yer değişkeni açısından değer eğitimi uygulama adlı faktörde ve yine değer eğitimine yönelik yayın takip etme değişkeni açısından da değer farkındalığı faktörü ile değer eğitimi uygulama faktöründe anlamlı şekilde farklılık bulunduğu belirlenmiştir. TEMEL EĞİTİM DÖNEMİNDEKİ ÖĞRENCİLERİN SÜPER KAHRAMANLARA İLİŞKİN ALGILARIÖzet: <İçinde bulunduğumuz tüketim çağında, her şeyi, herkes için metalaştırma hedefi; çocukları da tüketici kategorisinde konumlandırmaktadır. Kırtasiye ürünlerinden giyime, ev tekstilinden oyuncağa, yiyecekten mobilyaya kadar çok geniş bir ürün yelpazesi en basit ifadeyle çocuklara yönelik tasarlanmaktadır. Bu yönelim sosyalleşme gayreti içindeki çocuk için adeta zorunlu bir tercihe dönüşmektedir. Bu noktada, bahsedilen dönüşümün hangi enstrümanlarla gerçekleştirildiği sorusu karşımıza çıkmaktadır. Bu soru da bizi, geçmişi çizgi roman kültürüne uzanan süper kahramanlara götürmektedir. Süper kahramanlar, olağanüstü güçleriyle sıradan insanların yapamadıklarını yapabilen ve bu güçlerini de kimi zaman toplumu, kimi zaman dünyayı büyük tehlikelerden kurtarmak için kullanan ve çok sevilen karakterlerdir. İlk olarak çizgi roman dünyasında şekillenen süper kahramanlar, günümüzde ileri üç boyutlu teknolojilerle sinema perdesinde ve televizyon mecrasında varlıklarını sürdürmektedirler. Superman, Batman, Spiderman, Hulk ve Ironman gibi pek çok benzer karakter oluşturularak süper kahraman olgusu kendine özgü bir kültür halini almıştır. Tarihsel olarak çok uzun bir geçmişi olan, olağanüstü güçlere sahip süper kahraman karakterlere, geçmişte ve günümüzde en çok ilgi ve hayranlık duyanlar da çocuklar olmuşlardır. Çalışma, bu ilgiyi ayakta tutan dinamiklere temel öğretim öğrencilerinin gözünden bakmayı hedeflemektedir. Bir karakteri süper kahraman yapan nedir? Evrensel imajlara sahip bu kahramanların temsil ettikleri değerler de evrensel midir? Süper Kahraman figürlü tüketim eşyaları ilgi çekiyor mu? gibi temel soruların etrafında şekillenen çalışmada temel öğretim öğrencilerinden anket yoluyla veriler toplanacaktır. Çalışmanın bir diğer ayağını ise temel öğretim öğrencilerinin ebeveynleriyle yapılacak odak grup çalışmaları oluşturmaktadır. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETMEN ADAYLARININ “DEĞER” KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: <TÜRKÇE ÖĞRETMEN ADAYLARININ “DEĞER” KAVRAMINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARI Metaforlar (benzetmeler, mecazlar) olaylar ve olgularla ilgili düşüncelerimizi yönlendiren ve kontrol eden, güçlü zihinsel araçlardır. Çünkü bir metafor, bir olgu hakkında düşünmek için zihinsel bir çerçeve sunmaktadır. Bu yönüyle, bir kavramı bir başka kavramla açıklama şeklinde basitlikle algılanmamalıdır. Çünkü ilgili kavrama dönük sahip olunan derinliği ve deneyimleri ifade eder. Bu bağlamda bu araştırmanın temel amacı, türkçe öğretmen adaylarının “Değer” kavramına ilişkin algılarını metaforlar aracılığıyla ortaya koymaktır. Araştırmada, nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma evrenini 2015-2016 eğitim öğretim yılı Güz döneminde Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe öğretmenliğinde öğrenim gören 90 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma verileri yarı yapılandırılmış açık uçlu soru formu kullanılarak toplanmıştır. Çalışma grubunda yer alan öğrencilerin “değer” kavramı ile ilgili sahip oldukları metaforları belirlemek amacıyla araştırmaya katılan her bir öğrenciden öncelikle değer hakkındaki düşüncelerini yazmaları daha sonra da “Değer . . . gibidir, çünkü . . .”yada “Değer . . . benzer, çünkü . . . ” cümlelerini tamamlamaları istenmiştir. Öğrencilerin “değer” kavramına yönelik olarak ürettikleri metaforlar ve bu metaforlara ilişkin gerekçeleri araştırma için kavramla ilgili veri setini oluşturmuştur. Çalışmadan elde edilen verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz ve içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Öğrenciler tarafından üretilen metaforlar ve gerekçeleri incelenerek ortak yönleri tespit edilmiş ve bunları temsiline uygun olabileceği düşünülen temalar oluşturulmuştur. Bulgulara göre türkçe öğretmen adaylarının “değer” kavramına ilişkin farklı temalar altında toplanan oldukça farklı ve ilginç metaforlar ürettikleri gözlenmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE-İNGİLTERE İLKOKUL DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMALARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <Türkiye-İngiltere İlkokul Değerler Eğitimi Uygulamalarının Karşılaştırılması Son yıllarda eğitimde üzerinde çok tartışılan ve durulan kavramlardan birisi de hiç şüphesiz “değer” kavramıdır. Özellikle bilgi çağı ile dünyada yaşanan değişim ve dönüşümler sonucunda ortaya çıkan durumların toplumlara yansımasının olumsuz yanlarının artması (toplumsal yozlaşma, toplumsal çözülme, cinayet, tecavüz, hırsızlık, gasp, terör, siber suçlar, uyuşturucu kullanımının artması, vb.), (bu olumsuzlukların ülkelere ve toplumlara yansıması farklılık arzetmektedir.)değer kavramının ülkelerin eğitim programlarında önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Yapılan bu çalışmada, son yıllarda değerler eğitimi uygulamalarına gerek ulusal programlarda gerekse resmi ve özel kurum kuruluşlarında katkılarıyla özel bir önem veren Türkiye ile İngiltere’deki ilkokullarda gerçekleştirilen değerler eğitimi uygulamalarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda; Türkiye’de ve İngiltere’de ilkokullardaki dersler ve bu derslerde verilen değerler ve uygulama şekilleri yansıtılacaktır. Çalışma 2015-2016 eğitim öğretim yılında gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden, doküman analizi yöntemi kullanılmaktadır. Doküman analizi yöntemi, nitel araştırmada sık kullanılan analiz yöntemlerinden biridir. Türkiye’de ve İngiltere’de yayınlanan belgeler, ders programları, dergiler, tezler, makaleler, kitaplar ve diğer kaynaklar incelenmektedir. Şu ana kadar yapılan çalışmalar sonucunda; İngiltere’ de ilkokullarda üzerinde daha çok durulan değerlerin evrensel nitelikte iken Türkiye’deki değerlerin daha bireysel ve toplumsal nitelikler taşıdığı görülmektedir. Çalışma halen devam etmekte olup, eldeki dokümanların incelenmesiyle kesin sonuçlar daha sonra ortaya konacaktır. Sözlü bildiri ÜSTÜN YETENEKLİLER İÇİN DEĞERLER EĞİTİMİ DERSİNİN ÖNEMİÖzet: <Bu araştırmanın amacı “üstün yetenekliler için değerler eğitiminin önemi nedir?” sorusuna cevap aramaktır. Bu genel amaç çerçevesinde de şu sorulara yanıt aranmıştır; 1. Üstün yeteneklilik nedir? 2. Üstün yeteneklilerin genel ve özel özellikleri nelerdir? 3. Üstün yeteneklilerin eğitiminin geçmişten günümüze gelişimi nasıl olmuştur? 4. Değer nedir? Değerler eğitiminin amaçları nelerdir? 5. Değerler eğitiminin tarihçesi nedir? 6. Değerler eğitiminin oluşumu ve gelişimi nerede ve nasıl olur? 7. Üstün yeteneklilerin eğitiminde değerler eğitiminin önemi nedir? Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Olgu bilim deseni farkında olduğumuz fakat derinlemesine ve detaylı bir anlayışa sahip olmadığımız olgulara odaklanmaktadır. Olgubilim araştırmalarının kesin ve genel sonuçlar sunmama ihtimali söz konusu olsa da bir olguyu iyi bir şekilde tanımamıza, anlamamıza yardımcı olacak sonuçlar ortaya koymamızı sağlar (Büyüköztürk, 2011: 19). Araştırmada veri toplama yöntemi olarak belgesel tarama yöntemi kullanılmıştır. Alan yazında yer alan; üstün yeteneklilik, üstün yeteneklilerde eğitim, değerler, değerler eğitimi, üstün yeteneklilerde değerler eğitimi ile ilgili kitaplar, tezler, makaleler vb. litaratür taranarak veriler toplanmıştır. Verilerin analizi sonuç olarak üstün yetenekliliğin üstün zekayı kapsayan bir kavram olduğunu, üstün yeteneklilerin bilişsel ve duyuşsal olarak diğer bireylere nazaran üst seviyede bulunduklarını, ülkemizde üstün yeteneklilikle ilgilenen en temel kurumun Bilim ve Sanat Merkezleri olduğunu, toplum içerisinde değerlerin gün geçtikçe zayıflayışını, değerler eğitiminin üstün yeteneklilerde diğer bireylere göre daha fazla önemli olduğunu, üstün yeteneklilerin değerler eğitimi konusunda eksik kalmalarının aslında sadece bireysel olarak zarar görmeleri dışında toplumsal olarak da zarar görmemize neden olabileceğini ortaya çıkarmıştır. Büyüköztürk, Ş. (2011). Bilimsel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Pegem Akademi
Sözlü bildiri AHMED YESEVÎ’NİN DİVAN-I HİKMET’İNDE DEĞERLER EĞİTİMİÖzet: <Bu çalışmada İbrahim Hakkulov’un hazırlayarak, Erhan Sezai Toplu tarafından çevirisi ve sadeleştirmesi yapılan: Ünlü mutasavvıf Ahmet Yesevi‘nin HİKMETLER isimli eseri, Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı’nda yer alan değerler eğitimi açısından incelenecektir. Değer; bir toplum, bir inanç, bir ideoloji içinde veya insanlar arasında kabul edilmiş, benimsenmiş ve yaşatılmakta olan toplumsal, insani, ideolojik veya ilahi kaynaklı her türlü duyuş, düşünüş, davranış, kural ya da kıymetler olarak tanımlanmaktadır(Çelikkaya, 1996). Sosyal Bilgiler insanların ve çevreleriyle etkileşimini zaman ve yer boyutuyla inceleyen önemli bir ilköğretim dersidir. Sosyal Bilgiler, bireyin toplumsal varoluşunu gerçekleştirebilmesine yardımcı olması amacıyla; tarih, coğrafya, ekonomi, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, felsefe, siyaset bilimi ve hukuk gibi sosyal bilimleri ve vatandaşlık bilgileri konularını yansıtan; öğrenme alanlarının bir ünite ya da tema altında birleşmesini içeren; insanın sosyal ve fiziki çevresiyle etkileşiminin geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında incelendiği; toplu öğretim anlayışından hareketle oluşturulmuş bir ilköğretim dersidir. Yeni Sosyal Bilgiler Programının en önemli öğelerinden biri de değerlerdir. Programda değer “Bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlar” olarak tanımlanmaktadır. Yeni Sosyal Bilgiler Öğretimi Programına 2005 yılında yeni değerler dahil edilmiştir. Bu değerler; adil olma, aile birliğine önem verme, bağımsızlık, barış, bilimsellik, çalışkanlık, dayanışma, duyarlılık, dürüstlük, estetik, hoşgörü, misafirperverlik, sağlıklı olmaya önem verme, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik ve yardımseverliktir(Meb, 2005). Bu çalışmada, nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi yöntemi kullanılmaktadır. Doküman incelemesi, araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar. Araştırmada izlenecek aşamalar; (1) dokümanlara ulaşma, (2) orijinalliğin kontrol edilmesi, (3) dokümanların anlaşılması, (4) verinin analiz edilmesi ve (5) verinin kullanılması şeklinde olacaktır. Verilerin analiz sürecinde ise içerik analizi tekniği kullanılacaktır(Karasar, 2009). Araştırmanın verileri analiz aşamasında olduğu için bulgu, yorum, sonuç ve tartışma bölümüne ait bilgilere yer verilememiştir. Sözlü bildiri BİR DEĞERLER EĞİTİMİ PROJESİ OLARAK “SEDEP”Özet: <Bir Değerler Eğitimi Projesi Olarak “SEDEP” Ahmet YONCACI1 1Konya Selçuklu Adnan Hadiye Sürmegöz Ortaokulu Türkçe Öğretmeni, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Türkçe Eğitimi Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Değerler, insanların davranışlarını yönlendirmede ve belirlemede, kendileri de dâhil olmak üzere insanları ve olayları değerlendirmede kullandıkları ölçütlerdir. İnsanların nasıl yaşayacakları ve nelere kıymet vereceklerine karar verme hususunda bireyleri ve toplumu belli inançlara, yaşantılara ve amaçlara bağlayan önceliklerdir (Hökelekli ve Gündüz 2007: 373-374). Çocuklar dünya üzerinde büyüyen sosyal problemlerden, şiddet ve hoşgörüsüzlükten artan bir şekilde etkilenmektedir. Pek çok ülkede aileler ve eğitimciler toplumsal düzeni tehdit eden bu sorunlardan kurtulmanın yolunun etkili bir değerler eğitiminden geçtiği kanaatindedirler (Tillman, 2000: IX). Ülkemizde de gittikçe artan ve toplumsal huzuru bozan birçok olay görülmekte ve bu olayları gerçekleştiren kişilerin değerler konusunda yeterince eğitilemedikleri anlaşılmaktadır. Selçuklu Değerler Eğitimi Projesi SEDEP; Selçuklu ilçesinde öğrenim gören okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine yöneliktir. Bu projeyle öğrencilerin; sorumluluklarını taşıyabilecekleri, makul seçimler yapabilmelerine imkân sağlayacak bilgi, beceri ve yeteneklerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Öğrencilerin gelişimsel düzeyleri çerçevesinde belirlenen yedi (7) temel değer eksene almıştır. Projenin, değer kazanmanın en az akademik başarı kadar önemli olduğu bilincinin benimsenmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. “Temel insani değerlerin kazandırılması” olarak tanımlanabilecek bu çaba, Türk Millî Eğitim Temel Kanunu ve ders programlarının kazanımları incelendiğinde de açıkça görülmektedir. Proje kapsamında, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmiş eğitim öğretim süreçlerinde vurgulanan ve bu doğrultuda belirlenen yedi değerimizi; , Selçuklu ilçesinde öğrenim gören okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin derinlemesine tanımalarına, sevmelerine ve benimseyerek uygulamalarına rehberlik edilmektedir. Selçuklu Değerler Eğitimi Projesi “SE¬DEP”, resmî müfredatla birlikte uygulanmaya müsait bir program arayışının ürünü olarak, 2012-2013 eğitim yılında başlamıştır. Bu çalışmanın amacı Konya’nın Selçuklu ilçesinde öğrenim gören okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik uygulanan “Selçuklu Değerler Eğitimi Projesi”ni (SEDEP’i) tanıtmak, proje içeriği ve uygulamasına yönelik bilgi vermektir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması deseni kullanılmıştır. Veriler doküman incelemesi tekniğiyle toplanmıştır. Anahtar Kelimeler: Değer, Eğitim, SEDEP Sözlü bildiri ÇOCUKLARA DEĞER ÖĞRETMEDE RAFADAN TAYFA ÇİZGİ FİLMİNİN ÖNEMİÖzet: <Çocuklara değer öğretmede ebeveynler, eğitim kurumları kadar; çocukların günün büyük bölümünde maruz kaldıkları çizgi filmlerin de önemi ve işlevi bulunmaktadır. Çizgi filmlerin devlet eliyle kontrol edilmesi, çocukların kişisel gelişimlerine katkı sunmayan veya kişisel gelişimi olumsuz etkileyen filmlerin yayınlanmasının önlenmesi gerekmektedir. Çünkü bireyin karakter gelişiminde bilinç altı oldukça önemlidir. Bilinçli veya bilinçsiz çocukların hemen her gün maruz kaldığı gelişmeler, dinledikleri/izledikleri programlar bilinçaltına ilmek ilmek işlenmektedir. Bu anlamda bilhassa gelişim dönemindeki çocukların izledikleri-dinledikleri programların ve izleme sürelerinin belirlenmesinde anne-babalara büyük sorumluluklar düşmektedir. Çocuklara toplumsal değerleri, kültürel hassasiyetleri öğretmeyen, onların ruhsal gelişimlerini olumsuz etkileyen, şiddet veya istenmeyen davranış içeren filmlerin çocuklara izlettirilmemesi gerekmektedir. Ebeveynlerin çocuklarına izletecekleri programların içeriği hakkında bilgi sahibi olmaları, çocuklarının gelişimlerine her açıdan katkı sunan programları belirleyerek bunları izletmeleri büyük önem taşımaktadır. Televizyon programları içerisinde çocukların hoş vakit geçirmek için tercih ettiği çizgi filmler onların değer eğitiminde önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmanın amacı TRTde yayımlanan ve çocukların ilgiyle izledikleri çizgi filmlerden Rafadan Tayfa çizgi filmlerinde işlenen değerlerin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemine uygun olarak yapılmıştır. Araştırma sürecinde Rafadan Tayfa çizgi filminin bütün bölümleri izlenmiş ve değerler formu aracılığıyla üç uzman değerlendirici tarafından değerlendirilmiştir. Rafadan Tayfa çizgi filmlerinde işlenen değerlerin belirlenmesinde araştırmacı tarafından uzman görüşü alınarak hazırlanan, yerel ve evrensel değerleri barındıran 30 farklı değer içeren “Değerler Formu” kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Değerler formu ile belirlenen değerler sınıflandırılmış ve yüzde-frekansları çıkarılarak tablolaştırılmıştır. Tablolarda işlenme sıklıkları verilen değerler çizgi filmlerden doğrudan alıntılarla desteklenmiş ve yorumlanmıştır. Araştırma sonunda Rafadan Tayfa çizgi filmlerinin çocuklara değer iletimi bakımından önemi tartışılarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ÇOCUKLARA DEĞER ÖĞRETMEDE ŞİRİNLER ÇİZGİ FİLMİNİN ÖNEMİÖzet: <Günümüzde hemen her evde bulunan kitle iletişim araçlarından biri ve en önemlisi televizyondur denilebilir. Küçük büyük her yaştan bireylerim hoşça vakit geçirmek için başvurdukları en önemli araçlardandır televizyondan yayını yapılan programlar. Teknoloji alanındaki gelişmelere bağlı olarak artık birçok özelliği barındıran bu araç, hemen her evin baş köşesinde kendine yer bulabilmektedir. Program çeşitliliği sayesinde kadın erkek, yaşlı genç herkese hitap eden bu araç,özellikle çocuklar için ayrı bir öneme sahiptir. 1-2 yaşından itibaren çocukların televizyon karşısında geçirdikleri zamanın genişliği düşünüldüğünde bu önem daha da artmaktadır. İçinde yaşadığı toplumun milli ve manevi değerlerinin farkında olan, bu değerleri içselleştirerek davranışlarına yansıtan, hayatına tatbik eden bireyler yetiştirmek, her toplumun/devletin amaçları arasında yer almaktadır. 1-2 yaşından itibaren çocukların maruz kaldığı televizyon programlarının bu anlamda önemli bir işlevlerinin olduğu inkar edilemez. Nitekim eğitici özelliği olmayan veya kişinin zihinsel ve davranışsal gelişimini olumsuz etkileyen, şiddet içeren programların çocuklara izletilmemesi gerekmektedir. Bu anlamada ebeveynlere önemli sorumluklar düşmektedir. Ebeveynlerin çocuklarına izletecekleri programların içeriği hakkında bilgi sahibi olmaları, çocuklarının gelişimlerine her açıdan katkı sunan programları belirleyerek bunları izletmeleri büyük önem taşımaktadır. Zira çocuklar yerel ve evrensel değerleri okulöncesi dönemden itibaren televizyonlarda izledikleri programlar vasıtasıyla edinmeye başlamaktadırlar. Çizgi filmler çocukların ilgilerini çeken en önemli televizyon programlarındandır. Çocukların değer eğitiminde de çizgi filmler önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmanın amacı toplumumuzda çocukların ilgiyle izledikleri programlardan “Şirinler ” çizgi filmlerinde işlenen değerlerin incelenmesi amaçlanmaktadır. Şirinler çizgi filmlerinde işlenen değerlerin belirlenmesinde araştırmacı tarafından uzman görüşü alınarak hazırlanan, yerel ve evrensel değerleri barındıran 30 farklı değer içeren “Değerler Formu” kullanılmıştır. Değerler formu ile belirlenen değerler sınıflandırılmış ve yüzde-frekansları çıkarılarak tablolaştırılmıştır. Tablolarda işlenme sıklıkları verilen değerler çizgi filmlerden doğrudan alıntılarla desteklenmiş ve yorumlanmıştır. Araştırma sonunda Şirinler çizgi filmlerinin çocuklara değer iletimi bakımından önemi tartışılarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri DEĞER AKTARIMINDA TEVFİK FİKRET VE ŞERMİNÖzet: <Yazarlar ve şairler bulundukları toplumların hem bilgi hem kültür aktarıcısı rolünü üslenen önemli şahsiyetlerdir. Bu yönleriyle bulundukları toplumların geleceğine yön verme görevi de onlara verilmiştir. Bulundukları dönemin önemli olaylarından etkilenen bu şahsiyetler bu etkilerin oluşturduğu izlenimleri de eserlerine aktararak okuyucularını ve gelecek nesilleri bilgilendirmişler ve onların hayatlarını etkilemişlerdir. Sanatçı kimliğiyle bu kişiler yaşanılan dönem ve gelecek nesiller için örnek teşkil edecek eserler ortaya koymaktadırlar. Hangi dönemde yazılırsa yazılsın dönemin ihtiyacını karşılayacak bazı temel iletilerinin olması gerekmektedir. Özellikle buhranlı ve aydınlanmaya ihtiyaç duyulan dönemlerde bu gereksinimler daha da artmaktadır. Milletlerin sancılı süreçlerinde yazarlar eserleriyle halkların önünü aydınlatan meşale görevi üstlenirler. Tevfik Fikret, 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Tanzimat ruhuyla yetişen ve yeni değerlerle sesini duyuran bir sanatçı olarak adını duyurmuştur. Osmanlının dağılma döneminde yetişen Tevfik Fikret devletin bu buhranlı zamanında kurtuluş için çareler aramıştır. Kısa vadede değişimlerin etkili olamayacağını ve gelecek nesillere yatırım yapılarak bir şeylerin değiştirilebileceğini fark eden yazar çocukları ve gençleri her daim önemsemiştir. Bulunduğu dönemde eğitimci kimliğinin verdiği sıfatla da gençlerde ve çocuklarda bulunması gereken temel kişilik özelliklerinin farkında olan şair Tevfik Fikret ideal çocuk ve gençlerin sahip olması gereken nitelikleri şiirlerinde okuyucularına anlatmıştır. Onun ideali batı ve bilim ışığında yetişmiş bir nesildir. Ancak unutulmaması gereken ne kadar batılı ve modern olursa olsun kendi kültürü ve ahlaki ilkelerinden bağı koparılarak yetişecek neslin topluma faydası değil maalesef zararı dokunur. Bu çalışmamızda Tevfik Fikret’in Şermin adlı şiir kitabındaki şiirleri incelenmiş. Şairin şiirlerinde aktardığı ve ihmal ettiği değerlerin tespiti yapılmıştır. Şair bu kitabındaki şiirlerinde evrensel ve ulusal değerlere yer vermiştir; toplumsal gelişim için çocuklara şiirleriyle değerleri aktarmayı amaçlamıştır. Sözlü bildiri DEĞER ÇOĞULCULUĞU VE DEĞER ÇOĞULCULUĞUNA DUYARLI DEĞERLER EĞİTİMİÖzet: <Çoğu değer kuramı ya tekçi (monist) bir değer anlayışına dayanır ya da farklı değerler arasında bir hiyerarşik değer sıralamasının yapılabileceğini varsayar. Örneğin, Kantçı ve yararcı tekçi ahlak kuramlarına karşın, John Rawls gibi kimi çağdaş siyaset felsefecileri hak ile iyinin çakışması durumunda hakkı önceleyen bir değer sıralaması yapmamız gerektiğini savunur. Buna karşın değer çoğulculuğu insanın birçok farklı değeri olduğunu, bazı durumlarda bunlar arasında kaçınılmaz olarak çatışma yaşanabileceğini ve bu çatışmaları çözecek nihai bir ilke veya üst değer belirlemenin mümkün olmadığını, dolayısıyla değer çatışmasının insan yaşamından tamamen elimine edilemeyeceğini savunur. Bir başka deyişle, her biri özsel olarak kendinde değere sahip olanlar arasında apriori olarak bir sıralama yapmamızı sağlayan bir ilke veya değer mevcut değildir. Değer çoğulculuğu görecilikle benzer düşünceyi paylaşıyor görünse de göreci olmayabilir de. Aksine, kimi değer çoğulculuğu akılcı sezgiciliğe dayanır ki temel değerlerin kendinde açık doğrular olduğunu varsayar. Burada tanımlamaya çalıştığımız değer çoğulculuğu bir toplumda veya farklı toplumlarda farklı farklı değer anlayışlarının olduğunu belirten sosyolojik bir durumu tanımlamaz. Ondan öte, ama bu sosyolojik olguyu da içine alan, aynı değer anlayışına sahip toplum veya bireylerin kaçınılmaz olarak yaşayabilecekleri, bir değer çatışması durumudur. Bu çatışma ahlaki, estetik, siyasi, dini veya ekonomik alana ait değerlerin birbiriyle çatışması durumu olabileceği gibi her bir değer türü içinde de olabilir. Ne var ki, bu insanlık durumu değer eğitiminde ve değer eğitimi yaklaşımlarında pek fazla dikkate alınmaz. Her bir değerin kendi başına kazandırılmasıyla değer eğitiminin başarıya ulaşacağı varsayılır. Belli başlı değerler eğitimi yaklaşımlarından olan değer belirginleştirmesi yaklaşımı bile, felsefi olarak tanımlamaya çalıştığım sorun alanına dayanıyor olmasın karşın bu testen başarıyla geçecek donanıma sahip değildir. Aynı eksiklik bilişsel ahlaki gelişim yaklaşımı için de geçerlidir. Bildiride değer çoğulculuğunun değer eğitiminde olası yansımaları, değer eğitimi yaklaşımları ile ilişkisi, kişi bütünlüğü ve toplumsal uyum açısından önemi üzerinde durulacaktır. DEĞERLER EĞİTİMİNDE SİNEMADAN YARARLANMAKÖzet: <Eğitimin pek çok kavramsal tanımları yapılmasına ilaveten, yaşam boyu süren düşünsel ve eylemsel bir arayış faaliyeti olarak da değerlendirilebilir. Eğitimin bireyin hayatındaki fark edilesi yanından söz edebilmek için, insanın kendini yetiştirebilme, aşma arayışının hayatının büyük bir bölümünü kapsadığında ancak, hayatı ve insanı imar eden yönüyle bu bakış açısını kazanabildiğinden bahsedilebilir. Bireydeki eğitim niteliğinin ne seviyede gelişebildiği onun farkındalık düzeyiyle ilgili olduğuna göre, eğitimin öncelikli meselesi bireyin olayları analiz etmek, anlamaya çalışmak ve yorumlayabilme istencinin niteliğini geliştirebilmek olmalıdır. Yaşam boyu, öğretmen ya da eğitimci, bireyin yanı başında olamayacağına ve en yakınında olan da bireyin kendisi olduğuna göre, eğitim faaliyetinde okulun öğretimin icra edildiği yer olması kadar, düşünsel anlamda kapı aralama işlevi temele alınarak, kişinin kendi dünyasını anlamlandırabilmesi canlı tutulmalıdır. Bu konuya destekleyici unsur olan değer eğitimi bireyin şimdi ve geleceğine katkı sağlayabilmesi açısından nasıl ve hangi araçlardan istifa edilerek verilebilir? sorusu bir başlangıç olmakla birlikte, üzerinde durulacak kısmı, eğitimi destekleyici araçlardan olan filmlerle farkındalık yaratmak ve farkındalığı yeniden üretebilmek hususudur. Teknolojiyle kendi ilgi alanlarından olan sunum, oyun gibi görsel çeşitlilikten zaman geçirmek üzere de olsa yararlandığı gözlemlenen çocuk ve gençlerde, film okumaları yapılarak hem teknolojik imkanlardan nasıl istifade edileceği ve özellikle de izlenilen film gibi materyallerde zihnin düşünce dünyasının durağan değil de üretken şekilde çalıştırarak farkındalığı canlı tutmanın nasıllığı üzerinde bir değerlendirme yapılacaktır. Film belirlenmesinden, kaçar dakikalık sürelerle öğrencilerdeki dikkatleri çeken detayların konuşulması, gündelik hayatla ilişkilendirme, sosyal ve bireysel gözlemlerin analizine kadar çoklu okuma faaliyeti nasıl yapılabilir soruları üzerinde durulacaktır. Değerlerin kalıcı ve aynı zamanda yenilenerek güncel hayatla irtibatı kurularak yaşanabilmesi eğitimin amaçlarından biri ise, güncel olanı, çocuk ve genç bireylerin hayatı algılama, anlama ve yorumlama biçimlerini de eğitimciler dikkate almak zorundadır. Onların kendi iç dünyalarını paylaşacakları ve ilgilerini çekecek önemli bir araçtır film okumaları üzerinde yoğunlaşmak. Bu kendilik bilinci ve farkındalığı kadar toplumu ve diğer bireyleri, geleneği ve yaşanan modern dünyayı karşılaştırmalı şekilde izah edebilmelerini sağlayacaktır. Bu bakımdan bildirinin kapsamı içerisindeki sorular film okumalarının çocuk ve genç dünyasında değer yorumlama ve değerlere yeni duyarlı bir bakış getirmelerini ortaya koyabilmesi bakımından da önemli olduğu söylenebilir. Anahtar Sözcükler: Değer, Anlam, Farkındalık, Sinemada anlam Dr. Ayşe Karaköse- Diyanet İşleri Başkanlığı- Sosyolog DİSİPLİNLER ARASI ÖĞRETİM YOLUYLA DEĞERLER EĞİTİMİ: BİR AKSİYON ÇALIŞMASIÖzet: <Dünya hızla değişmektedir. Özellikle son yüzyılda teknolojik gelişmelerle hayallerin ötesinde yeni bir dünyanın kapıları insanlara açılmaya başlamıştır. Bununla birlikte toplumlarda hızla değişmektedir. Bu süreçte toplumların sahip olduğu değerlerin korunması ve nesilden nesle aktarılması önem kazanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı 2010 yılında yayınladığı bir genelgeyle evrensel değerler ile milli ve manevi değerlerin okul öncesinden başlayarak orta öğretim kademesindeki öğrencilere kadar her yaştaki bireye kazandırılmasına önem vermiştir. Genelgede değerlerin bir derste verilmesi yerine bütün dersler içerisine dağıtılarak verilmesi önerilmiştir. Değerlerin öğrencilere kazandırılması ve davranış haline getirilmesi bütün derslerin ortak amacı haline gelmiştir. Evrensel değerlerden biride saygıdır. Saygı; değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram anlamına gelir, Bu bağlamda bu çalışmanın amacı disiplinler arası öğretim yaklaşımının, 6. sınıf öğrencilerine saygı değerinin kazandırılmasında etkili bir yol olup olmadığını tespit etmektir. Bu çalışma bir aksiyon araştırmasıdır. Çalışma Muğla ili Fethiye ilçesine bağlı bir köyde yer alan bir devlet ortaokulunda gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya 6. sınıf düzeyinde 15 öğrenci katılmıştır. Çalışma kapsamında uygulanan öğretimde öğrencilerin saygı değerini kazanması için Sanat, Türkçe, Matematik disiplinleri bir araya getirilmiştir. Öğretimde öncelikle öğrencilerden düzgün geometrik şekilleri araştırmaları istenmiştir. Bu araştırma görevi için öğrencilere bir hafta süre verilmiştir. Araştırma görevinin tamamlanmasından sonra öğrencilere iki resim yaptırılmıştır. İlk resimde öğrencilerden sadece düzgün geometrik şekilleri kullanarak istedikleri bir konu hakkında resim yapmaları istenmiştir. Bir hafta sonra öğrenciler ikinci resimlerini yapmışlardır. İkinci resimde öğrenciler istedikleri şekil ve çizgileri kullanarak istedikleri konuda resim yapmışlardır. Resimler tamamlandıktan sonra öğrencilerden yapmış oldukları resimlerle ilgili yansıtıcı yazı yazmaları istenmiştir. Yansıtıcı yazımlarda her iki resmi yaparken hissedilen duygular ve karşılaşılan zorluklar üzerine odaklanılmıştır. Yansıtıcı yazımlar sınıfta sözel olarak paylaşılmıştır. Sonrasında öğrencilerinden bu süreci günlük yaşamlarıyla birleştirmeleri istenmiştir. Yapılan bu faaliyetler saygıyla ilişkilendirilmiştir. Öğrencilerin düzgün geometrik şekillerle resim yapmanın zorluğunu bireylerin farklılıklarına saygı gösterilmemesinde neler yaşanabileceği ile ilişkilendirmelerine yardımcı olunmuştur. Son olarak sınıf ortamında fikir alışverişiyle konu kesin hatlarına kavuşturulmuştur. Öğretim Seçmeli Bilim Uygulamaları dersinde yürütülmüştür. Öğretim dört hafta, haftada iki ders saati olmak üzere toplam sekiz ders saatinde tamamlanmıştır. Çalışmanın verileri yarı yapılandırılmış gözlem ve yarı yapılandırılmış görüşmeyle toplanmıştır. Yarı yapılandırılmış gözlem formu ve yarı yapılandırılmış görüşme formları araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir. Katılımcıların tamamıyla mülakat yapılmıştır. Mülakatlar sadece öğretim sonrasında yapılmıştır. Mülakatlar sırasında çalışmanın ilk yazarı tarafından not tutulmuştur. Üç katılımcı öğretimden önce bir ay boyunca gözlemlenmiştir. Aynı katılımcılar öğretimden sonra da bir ay boyunca gözlemlenmiştir. Veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. Verilerin analizi devam etmektedir. Sözlü bildiri EĞİTİM SÜRECİNDE BİR DEĞER OLARAK DOSTLUKÖzet: <Antik Yunan’dan günümüze kadar dostluk kavramına yüklenen anlamların ortak paydaları bulunsa da içinde bulunduğumuz dönemde dostluk kavramı eski çağlardaki anlamından farklı bir şekilde temellendirilmektedir. Bu farklılığın ne olduğunu belirleyebilmek için farklı tarihsel dönemlerde yaşamış filozofların görüşlerindeki dostluk kavramı incelenecektir. Farklar ortaya konulduktan sonra dostluk kavramının günümüzdeki pratiğinin sorunları üzerine tartışılacaktır. Bu sorunların ortaya çıkışına bir anlamda kaynaklık eden eğitim sürecinin bu durumu nasıl doğurduğu tartışılacaktır. Mengüşoğlu’nun ifade ettiği gibi “İnsan plastisitesi olan bir varlıktır. Bir canlı varlığın eğilip bükülmesi demek onun bir form kazanması, bu kazandığı formu bütün hayatı boyunca geliştirebilmesi, işleyebilmesi demektir.” Bu durum insanın eğitimini olanaklı kılan şeydir. İnsana davranışlar, bilgiler doğuştan, hazır bir şekilde verilmemiştir. İnsan bu davranışları bilgileri edinmek için yaşam boyu eğitim sürecinin içindedir. Bu anlamda eğitim, insanın diğer insanlarla, dünyayla bağlantı kurma yollarını ona öğreten, gösteren bir etkinliktir. Bir anlamda tanıma ve tanınma istediğidir. Geçmişini, kültürünü, dünyayı tanıma, çevresi, toplumu ve geleceği tarafından tanınma istediği. Bilgilerin, davranışların bize hazır bir şekilde verilmemiş olması ve insanın eğilip- bükülen, form kazanan bir varlık oluşu eğitimin önemini ortaya koymaktadır. İnsanın yatkınlıklarının, potansiyellerinin önemini yok saymamakla birlikte, insan ne oluyorsa onun o olmasını olanaklı kılan şeyin eğitim olduğunu söylemek mümkündür. Eğitim, insanın doğumundan ölümüne kadarki tüm süreci kapsayan bir etkinlik olmasına rağmen günümüz pratiğinde bir anlam değişimine uğramakta ve belirli bir süreyi kapsayan bir etkinlik olarak anlaşılmaktadır. Günümüzde eğitim, öğretimle eşdeğer sayılmakta ve eğitimde asıl vurgu eğitimin yalnızca bir parçasını oluşturan, okul eğitimine ve dolayısıyla meslek eğitimine yapılmaktadır. Yapılan bu vurgu, asıl önemli olanın, bir meslek sahibi olmak, olduğu sonucunu doğurmaktadır. Bu süreç ise rekabet üzerine kurulmaktadır. Form kazanabilen ve kazandığı formu bütün hayatı boyunca işleyen bir varlık olan insan, kazandığı bu formla, dostluk kavramına hayatında yer açmakta problem yaşamaktadır. Birbiriyle ilişkileri dostluk yerine rekabet üzerine kurulu bireylerin tanımak ve tanınmak isteği, yerini tanımayan ve tanınmayana bırakmaktadır. Yaşam boyu eğitim anlayışına vurgu yapılarak, bu süreç içerisinde “dostluk” kavramına yer açmak bu duruma bir çözüm önerisi olarak sunulacaktır. ELEKTRONİK VERİTABANI TEMSİLCİLERİNİN KÜTÜPHANE ETİK ALGILARININ İNCELENMESİ ÜZERİNE UYGULAMALI BİR ÇALIŞMAÖzet: <Kütüphanecilik etiği üzerine yapılan çalışmaların sonuçlarının ağırlıklı olarak kütüphanecilerin karşılaştığı koleksiyon oluşturma, okuyucuya ulaşma gibi klasik sorunlara değindiği görülmektedir. Ancak, yaşadığımız yüzyılda bilgi teknolojilerinin gelişimi ve değişimi ile birlikte kütüphanelerin kullanıcılarına sunduğu hizmetlerin sınırları da genişlemiştir. Kütüphane ve Bilgi Bilim literatürüne bakıldığı zaman özellikle 2000 yılından sonra Türkiye merkezli olarak yapılan ulusal ve uluslararası yayınlarda elektronik kaynaklar ile ilgili araştırmaların çoğaldığı görülmektedir. Bu araştırmalar incelendiğinde konu kapsamlarının daha çok elektronik kaynaklar hizmetlerinin kullanıcılara sunulması, kullanıcıların elektronik kaynaklara yaklaşımı, kütüphane bütçeleri ve elektronik kaynaklarda kütüphaneler arası işbirliği gibi çalışmalar üzerine odaklanıldığı görülmektedir. Ancak yapılan çalışmalarda elektronik kaynakların usulsüz kullanımı, çoğaltılması veya teknik bariyerlerin aşılarak kullanımı sonucu ortaya çıkan etik sorunlara değinilmediği görülmektedir. Kaldı ki Zan, Yazıcı ve Yazıcı(2016) tarafından kütüphanecilik etiği üzerine yapılan nitel çalışmada, ne kütüphane çalışanlarının ne de kütüphane kullanıcılarının bu konuda fikir beyan etmediği, elektronik kaynakların kullanımında ortaya çıkan etik durumlar konusunda bilgi ve farkındalıklarının yeterli düzeyde olmadığı tespit edilmiştir. Oysa, elektronik kaynaklar günümüz kütüphane hizmetlerinin önemli bir parçasıdır. Bu hizmetleri karşılayan grup içerisinde veritabanı temsilcileri önemli ana paydaşlardan birdir. Bu grup çalışanların algı ve bakış açısından kütüphanecilik etiği ile ilgili sorunları incelemek ilgili alan literatürüne önemli katkı sağlayacaktır. Bu nedenle çalışmamızda özelikle üniversite kütüphanelerinin koleksiyonlarını zenginleştirmeleri için tercih ettikleri elektronik kaynakların ne gibi etik sorunlar ile kütüphaneleri, kullanıcıları ve elektronik kaynak sağlayıcısı firmaları karşı karşıya bıraktığı tespit edilmeye çalışılmaktadır. Bu araştırmanın amacı elektronik kaynak sağlayıcısı olan veritabanı firmalarında çalışan personelin kütüphanecilik etiğine ilişkin algı, deneyim ve farkındalıklarını incelemektir. Araştırmada nitel çalışma yöntemi kullanılacaktır. Araştırmanın çalışma grubunu elektronik veritabanı yöneticisi ve temsilcileri arasından seçilen 20 kişidir. Katılımcılarla derinlemesine görüşme yapılacaktır. Bu görüşmelerden sağlanacak veriler kodlanarak NVIVO programıyla analiz edilecektir. Kütüphanecilik etiği konusunda veritabanı temsilcileri üzerine yapılmış ulusal ve uluslararası bir çalışma mevcut değildir. Araştırmanın konusu bu açıdan özgün bir değere sahiptir. Sözlü bildiri ESTETİK DEĞER VE ESTETİK YARGI ÜZERİNE ALTERNATİF BİR YAKLAŞIM: FEMİNİST ESTETİKÖzet: <Estetik Değer ve Estetik Yargı Üzerine Alternatif Bir Yaklaşım: Feminist Estetik Çağdaş feminizm kapsamında ortaya çıkan tartışma ve incelemeler daha çok siyaset felsefesi ve etik alanında öne çıkmaktadır. Örneğin etik alanda feminizm, kadının ahlaki yargı vermede erkelerden farklı olduğunu, ahlakta kadın sesinin koruma ve ilişkisel değer atfetme eğilimi gösterdiğini savunarak alternatif etik kuram geliştirmiştir. Benzer şekilde, feminizm “estetik algı” ve “estetik yargı ve değerlendirme” konusunda kadın bakış açısının ne düzeyde farklılaştığını temellendirmedikçe kadın-merkezli ve toplumsal cinsiyete duyarlı alternatif bir sanat ve estetik kuramı temellendiremez. Bu bildirinin ana amacı da feminist estetiği genel hatlarıyla tanıtıp onun genel problemlerini eleştirel bir gözle ele almak ve kadınların estetik değer anlayışının erkeklerinkinden farklı olduğunu ortaya koymaktır. Çağdaş feminizm kadının sanat ve sanat tarihindeki yerinin üç temel sorun açısından tartışmaktadır: (a) Sanatın genel ölçütleri açısından kadınların sanat tarihinde yeri ve rolü, (b) kadının sanat eserlerinde sergilenen yeri ve konumu, (c) klasik estetiğin temel değerleri ve ideallerinin feminizmin beklentilerini karşılaması açısından yeterli olup olmadığı. Sanat tarihine baktığımızda erkeklerin aksine, “büyük sanatçı” ya da “deha” sıfatını alabilecek ender sayıda kadın olduğunu görürüz. Kadınların sanatsal yetenek ve becerileri erkeklerden daha az olduğu için mi onların eserleri “büyük sanat eseri” olma ölçütlerini yerine getirmemektedir? Yoksa, klasik sanat tarihi kriterleri çerçevesinde “deha” salt “erkek doğasına” özgü müdür? Bu soru iki şekilde cevaplanmaktadır. Birincisi, kadınların sanat alanındaki yetersiz bir şekilde temsil edilmeleri “kadın doğasından” değil de kadına toplum tarafından yüklenen toplumsal ve maddi şartlardan, özellikle de toplum tarafından yapılan cinsiyetçi ayrımlardan, baskıcı toplumsal şartlardan ve ön yargılardan kaynaklanır. İkincisi, sanat tarihinin bugüne kadar ortaya koymuş olduğu sanat kriterleri ataerkil yapı temelli erkek bakış açısının yarattığı sanat ölçütleri olduğu için kadının sanat alanında temsil edilmemesi sorunu politik bir sorundur ve kadın perspektifinden yeni bir sanat tarihi okumasını ve yeni bir sanat ölçütleri tartışmasını gerekli kılar. Klasik sanat anlayışını ve sanat ölçütlerini belirleyen ve böylece kadının sanatta temsilini değersizleştiren diğer bir unsur da sanatta kadın imgesinin edilgen bir sembolik nesne olarak sunulmasıdır. Dahası, kadının sanatsal üretimi hep alt sanatlar arasında veya zaanat alanında değerlendirildiği görülmüştür. Bunun için bazı feminist kuramcılar sanat alanında yeni reformlar değil bir tür “kriter eklemesi” yapılması gerektiğini ileri sürerler. Bildiride kadın ve erkeklerin estetik yargılarında ne gibi farklılıklar olduğu hususunda bazı bulgulara yer verilerek iki cins arasındaki estetik algı farklılığı sorunu incelenecektir. Sözlü bildiri ETİK TAVRIN STANDARTLARI VE ETİK DIŞI DAVRANIŞLARÖzet: <: Uzak veya yakın tarihe bakıldığında gelişmiş toplumlar aklı ve bilimi önceleyen, dürüst ve üretken insan yetiştirmeyi öncelemişler; bu ilkeyi benimseyen toplumlar medeniyetin ışığı, milletlerin efendisi olmuştur. Eğitim ve bilim ile uğraşan insanların öncelikle ahlak ve etik kavramlarını içselleştirmesi gerektiği vurgulanacak konuşmada kısaca bilim etiğinin iki ana ilkesi üzerinde durulacaktır. Bunlardan biri genel ahlaka uygunluk, diğeri de araştırma ve rapor yazma süreçlerinde örnek olma durumudur. Uzun zamana yayılan ve deneyimler ile pekişen bilimsel araştırma ve rapor yazma konusunda hemen her bilim insanının üzerinde uzlaştığı ortak noktalar zamanla etik tavrın da standartları olarak kayda geçirilmiştir. Bu standartlardan en fazla öne çıkanlar şunlardır: Dürüstlük, dikkat ve özen, açıklık, özgürlük, onur payı, eğitim, toplumsal sorumluluk, yasallık, fırsat eşitliği, karşılıklı saygı, verimlilik. Bilimsel bakış açısını yaşam biçimi olarak benimseyen insanlarının temel ilkesi olan, “başkalarına karşı dürüst olmadan önce, kendine karşı dürüst ol” şeklinde özetlenecek etik değerlerin yanı sıra, onları mesleki açıdan sınırlandıran bir dizi kural daha geliştirilmiştir. Bilim otoritelerince “etiğe aykırı davranışlar” olarak tanımlanan ve günümüzde ayrı bir inceleme ve araştırma alanı olarak öne çıkan “bilim etiği” konusunda, TÜBA ve TÜBİTAK da pozisyonunu belirlemiş; araştırmacıların uymak zorunda olduğu belli başlı konulara dikkat çekmişlerdir. Bunlar; uydurma, çarpıtma, aşırma, tekrar yayım, dilimleme, kurum desteği belirtmeme, yazarlıktan çıkarma veya onursal yazarlık, kendinden aşırma, kaynakları usulsüz ve amaç dışı kullanma, danışmanlık veya hakemlik gibi pozisyonları kötüye kullanma, meslektaşları ile ilgili olarak kasıtlı olarak asılsız ve dayanaksız ithamlarda bulunmak yani karşılıklı saygı ilkesini ihlal etmek. Bu ilkelere bağlı olarak yapılacak bilim, insanları hakikat severlik, dürüstlük, objektif ve tarafsız davranmayı öğretir; ahlâkî davranışları esas almayı teşvik eder. KANT VE BENJAMIN BAĞLAMINDA AHLAK EĞİTİMİNE BİR BAKIŞÖzet: <Bu bildirinin amacı, Kant’ın ve Benjamin’in ahlak eğitimine ilişkin görüşlerini dile getirerek, ahlak eğitiminin olanaklı olup olmadığına ve olanaklıysa böyle bir eğitimin nasıl olması gerektiğine ve bu eğitimin olası tehlikelerine işaret etmek olacaktır. Kant, ahlak eğitiminin disiplin ya da cezaya değil de maksimlere dayanması gerektiği iddiasındadır. Çünkü, ona göre maksim zihni eğitir ve düşünmeyi hazırlar. Kant açısından, ahlak eğitimi aracılığıyla çocuklarda erken yaşlarda iyi ve kötü olana dair düşünceler oluşturulmaya çalışılmalıdır. Ahlak eğitiminin amacı, çocuğa düşünmeyi öğretmek, onun düşünme yetisini geliştirmek ve böylelikle çocuğun ahlak yasasına göre davranmasını sağlamaktır. Benjamin ise, öncelikle ahlak eğitimi savunucularının Kant’ın yasallık ve ahlaklılık arasındaki ayrımı dikkate almadıklarını dile getirerek ahlak eğitimi eleştirisi yapar. Benjamin, Kant bağlamında, ahlak yasasının ahlaksal olanın yapılmasını istediğini ve ahlak yasasının eylemin içeriği değil de normu olduğunu söyleyerek ahlak eğitiminin amacının da ahlaksal istemi oluşturmak olduğunu dile getirir. Ancak bu (arı) ahlaksal istemin de eğitimci için ulaşılamaz olduğunu vurgular. Dolayısıyla ahlak eğitimi, öğrencinin ahlaki eğitimini gerçekten amaçladığında ulaşılamaz bir görev ile yüz yüze gelir. Benjamin için, ahlak eğitimi, öğretimle bağlantılı değildir çünkü ahlak eğitimi, rasyonelleştirme ve şemalaştırmaya karşı direnir. Dolayısıyla, ahlak, eğitim aracılığıyla verilebilecek bir şey değildir. Ahlak, eğitim ile verilmeye çalışıldığında, toplumda egemen olan ahlak görüşlerinden ve dinden, dolayısıyla yasallıktan uzak düşmeyecektir. Ayrıca, böyle bir eğitim, arı istemi güdülediği ve dolayısıyla özgürlüğü bastırdığı için büyük bir tehlike olarak karşımızda durur. Çalışma, giriş kısmında, ahlak eğitimine ve onun Kant’ın ve Benjamin’in sistemleri içerisinde nasıl anlamlandırıldığına dair kısa bir arka plan verecektir. İkinci kısımda, Kant’ın kuramında ahlak eğitiminin maksimlere neden ve nasıl dayandırılması gerektiğine odaklanmaya çalışacaktır. Üçüncü bölümde ise, Kant’ın görüşleri de göz önünde bulundurularak, Benjamin’in ahlak eğitimi eleştirisi gündeme getirilecektir. Akabinde iki filozofun ahlak eğitimine ilişkin görüşlerinin karşılaştırılmasıyla, ilk olarak Kant’ın kısmen olumsuzlanması, ikincil olarak ise Benjamin’in iddia ettiği gibi ahlak eğitiminin mümkün olmadığı şeklinde sonuçlanacaktır. Metot olarak fenomenolojik ve analitik yöntemler kullanılacaktır. Sözlü bildiri MANZUM SÖZLÜKLERDE EĞİTSEL VE PEDAGOJİK DÜŞÜNCELER: LÜGAT-İ GENC-İ LE’ÂL ÖRNEĞİÖzet: <Cumhuriyet öncesi Türk edebi geleneğinde yer alan çeşitli eserlerin doğrudan eğitsel amaçlarla kaleme alınmasalar bile bu alanda önemli düşünceler barındırmaktadırlar. Manzum sözlüklerin bunlar arasında ayrıcalıklı bir yeri bulunmaktadır. Dil öğretimi amacıyla kaleme alınan bu eserlerin sadece dil öğretmeyi amaçlamadıkları bunun yanında insan eğitimi ile de ilgilendikleri görülmektedir. Önemli bir eğitsel ve pedagojik düşünce birikimi içeren bu eserlerin bu yönleri ile yeterince değerlendirilmediği görülmektedir. Manzum sözlüklerde yer alan eğitsel ve pedagojik düşüncelerin incelenmesi eğitimle ilgili araştırmalar için önemli katkılar sağlayacaktır. Bu eserlerde yer verilen düşünceler bize dönemlerinin eğitim anlayışını yansıtmaları dolayısıyla eğitimle ilgili düşüncelerin tarihi gelişimini anlamamıza yardımcı olacaklardır. Bu yönleri ile yazıldıkları dönem toplumunun bilgiye yaklaşımlarını da bize yansıtmaktadırlar. Bu eserlerin eğitimle ilgili öncelenen düşüncelere yer verdikleri görülmektedir. Bu yönüyle bu eserlerde yer alan yaklaşımların dönemlerinin eğitimle ilgili olmazsa olmazlarını barındırdıkları anlaşılmaktadır. Bu sebeple bu eserler dönemlerinin eğitsel görüşlerinin özünün yansıdığı çalışmalar olarak değerlendirilmelidir. 17. yüzyıl şairlerinden Pîr Mehmed Gencî’nin kaleme aldığı Farsça-Türkçe manzum sözlüğünde gerek çocuk gerekse yetişkin eğitimi ile ilgili düşünceler barındırmaktadır. Eserde birey eğitimi ile ilgili olanlar kadar toplum hayatına yön verecek değerler eğitimi ile ilgili düşünceler de yer almaktadır. Eserde şairin üslubunda dikkati çeken en önemli özelliklerden birisinin eğitmeyi amaçladığı bireye yaklaşımındaki sevgi boyutu olduğu görülmektedir. Günümüzde eğitimle ilgili son çalışmalarda bireyin hayatta başarılı ve mutlu olması için onu sadece bilgi ile donatmanın yeterli olmadığı, onun içinde bulunduğu toplumla uyum içinde yaşayabilmesini sağlayacak değerlerle donatmanın gerekliliğine daha fazla dikkati çekilmektedir. Bunun yanında onun mutluluk ve başarısında duygusal zekasının gelişiminin de büyük öneme sahip olduğu vurgulanmaktadır. Bu çalışmada bireyin değerler ve duygu eğitimi açısından önemli düşünceler içeren Lügat-i Genc-i Le’âl’in bireysel ve toplumsal eğitimle ilgili düşüncelerinin değerler eğitimi ve sevgi eğitimi boyutuyla değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri SCHWARTZIN DEĞERLER SİSTEMİNE GÖRE ÖĞRETMEN ADAYLARININ MESLEKİ DEĞERLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başı dünyada sosyal ve eğitim alanında önemli değişikliklere sahne olmuştur. Dewey ve Durkheim, farklı kıtalarda eğitim ve okulun rolü ile ilgili benzer görüşleri savunmuşlardır. Hem bireyselciliğin artması hem de sanayileşmenin üst noktalara ulaşması ile birlikte bireyin toplumdaki rollerinde değişiklikler meydana gelmiştir. Bu nedenle toplamsal yaşamda bir bütünlük oluşturabilmek için okullarda sadece akademik konular yanında hak ve özgürlüklerin eğitimi ile birlikte değerlerin de yer alması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Dewey (1997), değerlerin sosyal hayatın bir parçası olduğunu dolayısıyla değerlerin toplum içinde yaşayarak kazanılacağını belirtir. Değerler toplumdaki bireylerin birbirleriyle etkileşimi sonucunda oluşur ve birbirleriyle olan iletişimini belirler. Kısacası davranışın sosyal ve ahlaki yanı aynıdır, arada herhangi bir fark yoktur. Bu nedenle okul, sosyal yapı içerinde değerlerin oluşup kazanıldığı yerdir. Okulun en önemli sorumluluğu bireyleri değer yargıları kazandırarak onları topluma hazırlamaktır. Durkheim (1961) ise herhangi bir yaşantı olmadan toplumla bir hareket etmek için gözlemlerine dayanarak değerlerin özümsendiğini savunur. Eğer kişi ahlaklı olmak istiyorsa kendi çıkarları dışında hareket etmelidir.Kültürlerarası yaptığı araştırmalarla tanınan Schwartz ise değeri, davranışların ve eylemlerin açıklanmasında sosyal bir aktör olarak görmektedir. Her insanın hayatta farklı değerlere sahip olabileceği gibi birden fazla değere de sahip olunabileceğini söyleyen Schwartz, kimi insanlar için önemli olan değerlerin bir başkası için önemli olmayacağını belirtmektedir. Değerler hayatımızda bizim için neyin önemli olduğunu ifade etmektedir. Schwartz, kültürler arasındaki farkları göz önüne alarak bireysel değerleri 10 grupta incelemiştir. Bunlar: Güç, başarı, hazcılık (hedonizim), özyönelim, evrensellik, iyilikseverlik, geleneksellik, uyarılma, uygunluk ve güvenliktir. Öğretmen adaylarının mesleki değerlerini incelemek amacıyla yapılan bu çalışmada Schwartzın kategorileri kullanılmıştır. Bu araştırmada okulöncesi ve sınıf öğretmeni adaylarının sahip olduğu mesleki değerler incelenmiştir. Veriler okulöncesi ve sınıf öğretmenliği bölümlerinde okuyan toplam 60 öğrenciden toplanmıştır. Araştırmada veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Görüşme formunun içeriği, değer verme, hoşgörülü, sevgi dolu, adaletli, alçakgönüllü, güvenilir, empatik, huzurlu, cesaretli ve kararlı olmayı içeren mesleki değerlerle ilgili örnek olay ve durumlardan oluşmaktadır. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının mesleki değerlere farklı oranlarda sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Öğretmen adaylarının cesaretli olma, öğrenciye değer verme, öğrencilere karşı sevgi dolu, hoşgörülü, adaletli olmaları gibi mesleki değerleri yüksektir. Buna karşın öğretmen adayları empatik olma yönünde herhangi olumlu bir görüş bildirmemişlerdir. Öğretmen adaylarının sahip olduğu en yüksek değerler ile Schwartz (1992, 1994)’ın bireysel değerlerine göre eşleşenler evrensellik, uyarılma ve iyilikseverliktir. Sözlü bildiri ŞİİRLER HEDİYEYE DÖNÜŞTÜÖzet: <GİRİŞ 2014-2015 Eğitim öğretim yılında üçüncü sınıf öğrencilerimle Türkçe ve Hayat Bilgisi derslerinde sınıf içi etkinliklerimizde o kadar saf, sımsıcak, içten ve seviyelerinden beklenmedik şiirler ortaya çıktı ki, bu şiirlerin sayfalar arasında unutulmasına gönlüm razı olmadı. Çünkü bu şiirleri onların yüreklerinin sesiydi. Bu etkinlikleri bir araya getirmek ve onları yazmaya teşvik etmek açısından kitap haline getirdik. Bu çalışmayı 3. Sınıfta yapmamın bir başka sebebi de büyüyen insanın hızla doğallıktan uzaklaşıyor olmasıydı. Çocuklarımızdaki doğallığın hazırladığımız bu kitapta kalıcı olmasını istedim .Bu yıla ait hatıra bir çalışma olması da ayrı bir değer taşıyordu.Dördüncü sınıfa geçtiğimizde kendi şiirlerimizi okuyacağımız bir şiir dinletisi düzenlemeye karar verdik. İstedik ki şiir dinletimiz bir amaca hizmet etsin. Bu nedenle öğrencilerimle ismini oy birliği ile belirlediğimiz ‘’Çorbada Tuzum Olsun’’ sosyal sorumluluk projemizi başlattık. Şiir dinletimizden elde edilen gelirle ilimizde bulunan araştırma hastanesinde lösemi tedavisi gören 1 ve 15 yaşlarında 12 çocuğun çocukça isteklerini karşıladık. PROBLEM DURUMU Yardımlaşma ve dayanışma toplum fertlerinin sahip olması gereken en güzel özelliklerdendir. Bir arada yaşayan insanlar sürekli yardımlaşma içerisinde olursa hem daha mutlu hem de daha huzurlu olurlar. Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte insanlar sanal bir dünyada yaşamaya başlamış, sosyal ilişkileri gitgide zayıf bir hal almıştır. Ancak hem bireysel hem toplumsal olarak yardımlaşma önemini kaybetmemiştir. “Yardımlaşma ve dayanışma duygusunun küçük yaşta hazzını tatmak ve geliştirebilmek için yazdığımız şiirlerle ne yapabiliriz?” sorusuna cevap aranmıştır. Öğrencilerle birlikte beyin fırtınası yapılmış problem durumu ve çözüm yollarına karar verilmiştir. ÇALIŞMANIN AMACI 1. Öğrencilerin kendini tanıması, yeteneklerini keşfetmesi ,bu yeteneklerini hayatında doğru ve faydalı bir şekilde kullanması sağlamak 2. Milli ve manevi değerlerimize sahip çıkarak farkındalık oluşturmak ve bu değerleri öğrencilerimizin davranış biçimine dönüştürmelerini sağlamak. Öğrencilerimizi, sorumluluk, yardımseverlik, sevgi ,saygı, dostluk ,merhamet duygularını ve değerlerini yaşayarak öğrenmelerine yardımcı olmak YÖNTEM Çalışma kapsamında beyin fırtınası, öğrencilere uygulanan ön test -son test, velilere uygulanan sonuç anketi yöntemlerinden yararlanılmıştır. Beyin fırtınası ile projemizin adı belirlendi. Ön test - son test ile öğrencilerin projeden önce ve sonrası değerlendirildi. Velilere uygulanan Sonuç Anketi ile veli ve öğrencilere ilişkin proje sonuçları değerlendirilmiştir. SONUÇLAR Sonuç olarak öğrencilerimize bu çalışmamızın başında uyguladığımız ön testimiz ile çalışmalarımız tamamlandıktan sonra uyguladığımız son testimiz incelendiğinde ;öğrencilerimizle uyguladığımız etkinliklerimizin yardımseverlik ,duyarlılık, sosyal sorumluluk alanlarında farkındalıklarının ,bilgi düzeylerinin anlamlı ölçüde arttığını gözlemledik. Yaptığımız bu çalışma ilimizde ses getirmiştir bunun sonucunda 23Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda uydu yayını yapan yerel bir televizyon kanalında projemize iki buçuk saatlik bir zaman ayrılmış ,projemiz canlı yayında anlatılmış ve çocukların şiirlerini okumalarına fırsat verilmiştir. Olumlu sonuçlar üzerine çalışmamız sürdürülebilir olarak değerlendirilebilir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ ADAYLARININ TÜRK BAYRAĞI ALGISI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: <Milletlerin ve devletlerin bağımsızlık simgesi bayraktır. Belki de insanlığın en eski ve en değerli milli duygusu bayrak sevgisidir. Türk milleti de tarih boyunca değişik zamanlarda, farklı ve geniş alanlarda birçok devlet kurmuş; ayak bastığı toprakları kendi kültür, medeniyet ve duyguları ile vatanlaştırmış, dolayısıyla Avarlar, Hunlar, Hazarlar, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Osmanlılardan bugüne birçok farklı bayrak ve sancak kullanmıştır. Bağımsızlığın sembolü olan bayrağın aynı zamanda kutsal bir değerinin olduğuna inanılmıştır. Milli Mücadele sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde de ay yıldızlı al bayrak olan Türk Bayrağı milli bayrak olarak kabul edilmiştir. Bu çalışmada da sosyal bilgiler öğretmen adaylarının Türk Bayrağı algısı üzerine görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Programı’nda, 2016–2017 eğitim-öğretim yılı, bahar dönemi içerisinde dördüncü sınıfta öğrenim görmekte olan 40 sosyal bilgiler öğretmen adayı öğrenci ile yürütülmüştür. Araştırma verileri, araştırmacı tarafından geliştirilmiş açık uçlu soru formu yardımı ile toplanmıştır. Elde edilen veriler değerlendirildiğinde, araştırmaya katılan sosyal bilgiler öğretmeni adaylarının Türk Bayrağı üzerine oldukça duyarlı, sahiplenici ve ilgili oldukları gözlemlenmiştir. Öğretmen adaylarının Türk Bayrağı ile ilgili dile getirdikleri içerisinde ön plana çıkanlar; vatan sevgisi, Atatürk sevgisi, bağımsızlık, birlik-beraberlik simgesi, şan, şeref, bir ülkenin tapusu, bir milletin namusu, bir milletin duygularının sembole dönüşmüş hali şeklinde ortaya çıkmıştır. Öğretmen adaylarının Türk Bayrağı üzerine vurgularının ise bu bayrağın Türk milletinin ve devletinin en önemli bağımsızlık sembolü olduğu, ona sıkı sıkıya sahip çıkılması gerektiği, bu vatan üzerinde yaşayan herkesin bu şuur ve hissiyatı taşıması gerekliliği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli bayrağı olarak milli birlik ve beraberliğin vazgeçilmezi olduğu şeklinde belirlenmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYEDE DEĞERLER TARTIŞMASINDA SOSYOLOJİK ÇERÇEVEÖzet: <Değerler, kültür ve dolayısıyla toplumsal yaşamın en önemli konuları arasında yer almaktadır. İnsanların toplumsal gerçekliği oluşturmaları, kültürü benimsemeleri ve sosyalleşmelerinde değerler önemli referans çerçeveleri oluşturmaktadır. Toplumsal yaşamın anahtarı pozisyonunu yansıtan değerler, insanların dünyayı anlama, yorumlama, kültürü üretme ve değişimlere karşı tavır alışlarında oldukça etkili birer ortak paylaşım ölçütleridir. Bir kültürde nelerin iyi, istenilir ve uygun (ve nelerin kötü, istenilmeyen ve uygunsuz) olduğunu gösteren kolektif tasavvurlara kültürel değerler adı verilir. Değerler bireylerin davranışlarını oluştururken, çeşitli konularda karar verirken başvuracağı çözümler repertuarını ifade etmektedir. Değerler toplumsal kültürün korunup sürdürülmesinde etkili olduğu kadar, toplumsal değişimin gerçekleştirilmesinde de oldukça önemli sonuçlara yol açan kültürel örüntülerdir. Toplum değerler aracılığıyla kendi yapısal kültür ve anlam haritalarını koruduğu gibi, aynı zamanda değişme eğilimleriyle toplumsal dönüşüm ve farklılaşmaya da yol açmaktadır. Bu bağlamda toplumda değerler ortak kültürel örüntüler olmakla birlikte herkesin bütünüyle uzlaştığı ve aynı derecede paylaştığı süreçler olarak ele alamayız. Toplum birbirleriyle çelişen değerler alanına sahip olabileceği gibi, farklı toplumsal kesimlerin farklı değerleri ürettiği bir gerçekliğe de sahiptir. Toplumsal alanın bütünüyle uzlaşmış değerlere sahip olduğu düşüncesi önemli bir sosyolojik yanılsama biçimidir. Bireyler toplumsal gerçeklik içerisinde pek çok konuda farklı değerlere sahip olabilirler. Hatta toplum farklı zamanlarda farklı değerlere sahip olabileceği gibi, aynı toplumsal yapı içerisinde bölge, yerleşim, etnik, dinsel, mezhepsel konumlara göre de değerler farklılaşacaktır. Pierre Bourdieunun toplumsal alanın birer mücadele ve çatışma alanı olduğu tezinden hareket ederek, bu çalışmada 2010 yılında özellikle orta öğretim kurumlarında okutulmak üzere hazırlanan değerler eğitimi çerçevesinde yaşanan tartışmaları sosyolojik açıdan ele alıp inceleyeceğiz. Sözlü bildiri ‘HARVEY’ FİLMİ BAĞLAMINDA İNSANIN DEĞERİ VE DEĞERLERİÖzet: <GİRİŞ Problem Durumu Saygı, dürüstlük, adalet, eşitlik gibi kişilerarası ilişkilerin temelindeki anlamla ilgili soruların ortaya koyulması, ‘insanının değeri’ni; sanat ve bilim gibi insanın başarılarına ya da ürettiklerine ilişkin unsurlar ise ‘insanın değerleri’ni oluşturmaktadır (Kuçuradi, 2013). Bu araştırmada amaç, ‘Harvey’ filmi aracılığı ile analiz edilen temalar doğrultusunda, insanın değeri ve değerlerine ilişkin bulguları ortaya koymaktır. Bulgulardan elde edilen insanın değeri ve değerlerine ilişkin sonuç ve tartışmaların ise değerler eğitimi program geliştirme çalışmalarına özgün katkı sunacağı düşünülmektedir. 1950 yapımı ‘Harvey’ filminde ana tema, insanın öznel değer yargılarından uzaklaştığında, insanın kendine özgü değerinin, doğru bir biçimde değerlendirilebilineceğini ya da insana doğru bir değer atfedileceğini göstermektir. Değerlendirme, bir insanı, bir insanın eylemini, bir eseri, bir olayı anlamak ve kendi alanı veya benzerleri arasında yerini bulmak olarak anlaşılabilir. Değerlendirilene değerlendiren tarafından aralarındaki özel ilişkiden dolayı atfedilen değer olumlu bir anlam taşır (Kuçuradi, 2013, s.26). Değer biçme ise değerlendirilmesi söz konusu olan şeyin kendisi hesaba katılmadan geçerli ilkeler, standartlar, normlar, modalar bakımından yapılır (Kuçuradi, 2013, s. 28). Amaç Bu araştırmada amaç klasik kült film kategorisinde yönetmenliğini Henry Koster’in üstlendiği 1950 yapımı ‘Harvey’ filmi aracılığı ile insanın değeri ve değerlerine ilişkin içerik analizi yapmaktır. Söz konusu bulguların ışığında elde edilecek sonuç ve tartışmanın değerler eğitimi program geliştirme çalışmalarına katkı sunması düşünülmektedir. Yöntem Araştırmada içerik analizi tekniklerinden betimsel analiz yaklaşımı kullanılacaktır. Bu yaklaşıma göre elde edilen veriler, daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve yorumlanır. Betimsel analizde görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık yer verilir (Yıldırım ve Şimşek, 2013, s. 256). Sonuç ‘Harvey’ filminin etik ilişki inşa etme ekseninde değerlere ilişkin özgün yönlerinin analizinin yapıldığı bu çalışmada sonuç olarak şunlar söylenebilir: İnsanın değeri, bir insanın diğer insanlar karşısındaki konumunu içerir. Bulgulardan yola çıkılarak insanın değerine ilişkin ana temaların; ‘canayakınlık’, ‘dürüstlük’, ‘güler yüzlülük’, ‘cömertlik’, ‘sakin beden dili’ olduğu söylenebilir. İnsanın değerleri, insanın başarıları ve ürettikleridir. Bulgular ışığında bu değerlere ilişkin temalar; ‘eleştirel okuryazarlık’, ‘içtenlik, sevgi ve iyilik temelli ikna gücü’, ‘dostluk’ olduğu söylenebilir. Son olarak, bulgulardan elde edilen verilere göre insan değerinin farkındalığının yaşandığı bir ‘etik ilişki’ inşa edilmektedir. Kaynaklar Kuçuradi, İ. (2013). İnsan ve Değerleri. Türkiye Felsefe Kurumu (5. Baskı). Ankamat Matbacılık, Ankara. Kuçuradi, İ. (2015). Etik. Türkiye Felsefe Kurumu (6. Baskı). Şen Matbaa, Ankara. Yıldırım, A., Şimşek, H. (2013). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (9. Baskı). Seçkin Yayıncılık, Ankara. Sözlü bildiri ‘HARVEY’ FİLMİ BAĞLAMINDA İNSANIN DEĞERİ VE DEĞERLERİÖzet: <Pınar Kızılhan Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Programları ve Öğretim p.leibniz.k@gmail.com Problem Durumu Saygı, dürüstlük, adalet, eşitlik gibi kişilerarası ilişkilerin temelindeki anlamla ilgili soruların ortaya koyulması, ‘insanının değeri’ni; sanat ve bilim gibi insanın başarılarına ya da ürettiklerine ilişkin unsurlar ise ‘insanın değerleri’ni oluşturmaktadır (Kuçuradi, 2013). Bu araştırmada amaç, ‘Harvey’ filmi aracılığı ile analiz edilen temalar doğrultusunda, insanın değeri ve değerlerine ilişkin bulguları ortaya koymaktır. Bulgulardan elde edilen insanın değeri ve değerlerine ilişkin sonuç ve tartışmaların ise değerler eğitimi program geliştirme çalışmalarına özgün katkı sunacağı düşünülmektedir. 1950 yapımı ‘Harvey’ filminde ana tema, insanın öznel değer yargılarından uzaklaştığında, insanın kendine özgü değerinin, doğru bir biçimde değerlendirilebilineceğini ya da insana doğru bir değer atfedileceğini göstermektir. Değerlendirme, bir insanı, bir insanın eylemini, bir eseri, bir olayı anlamak ve kendi alanı veya benzerleri arasında yerini bulmak olarak anlaşılabilir. Değerlendirilene değerlendiren tarafından aralarındaki özel ilişkiden dolayı atfedilen değer olumlu bir anlam taşır (Kuçuradi, 2013, s.26). Değer biçme ise değerlendirilmesi söz konusu olan şeyin kendisi hesaba katılmadan geçerli ilkeler, standartlar, normlar, modalar bakımından yapılır (Kuçuradi, 2013, s. 28). Amaç Bu araştırmada amaç klasik kült film kategorisinde yönetmenliğini Henry Koster’in üstlendiği 1950 yapımı ‘Harvey’ filmi aracılığı ile insanın değeri ve değerlerine ilişkin içerik analizi yapmaktır. Söz konusu bulguların ışığında elde edilecek sonuç ve tartışmanın değerler eğitimi program geliştirme çalışmalarına katkı sunması düşünülmektedir. Yöntem Araştırmada içerik analizi tekniklerinden betimsel analiz yaklaşımı kullanılacaktır. Bu yaklaşıma göre elde edilen veriler, daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve yorumlanır. Betimsel analizde görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık yer verilir (Yıldırım ve Şimşek, 2013, s. 256). Sonuç ‘Harvey’ filminin etik ilişki inşa etme ekseninde değerlere ilişkin özgün yönlerinin analizinin yapıldığı bu çalışmada sonuç olarak şunlar söylenebilir: İnsanın değeri, bir insanın diğer insanlar karşısındaki konumunu içerir. Bulgulardan yola çıkılarak insanın değerine ilişkin ana temaların; ‘canayakınlık’, ‘dürüstlük’, ‘güler yüzlülük’, ‘cömertlik’, ‘sakin beden dili’ olduğu söylenebilir. İnsanın değerleri, insanın başarıları ve ürettikleridir. Bulgular ışığında bu değerlere ilişkin temalar; ‘eleştirel okuryazarlık’, ‘içtenlik, sevgi ve iyilik temelli ikna gücü’, ‘dostluk’ olduğu söylenebilir. Son olarak, bulgulardan elde edilen verilere göre insan değerinin farkındalığının yaşandığı bir ‘etik ilişki’ inşa edilmektedir. Kaynaklar Kuçuradi, İ. (2013). İnsan ve Değerleri. Türkiye Felsefe Kurumu (5. Baskı). Ankamat Matbacılık, Ankara. Kuçuradi, İ. (2015). Etik. Türkiye Felsefe Kurumu (6. Baskı). Şen Matbaa, Ankara. Yıldırım, A., Şimşek, H. (2013). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (9. Baskı). Seçkin Yayıncılık, Ankara. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
Sözlü bildiri AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ FORMASYON ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİM HAYATLARINDA YAŞADIKLARI ETİK PROBLEMLERİN İNCELENMESİÖzet: <İnsanlar toplum içinde yazılı olan ve olmayan bir takım kurallara göre yaşarlar. Kanunlar, yönetmelikler, genelgeler vb. yazılı olan kurallar bütünüdür. Yazılı olmayanlar ise daha çok toplumda yaşayan bireylerin ailede öğrenmeye başladıkları ve eğitim süreciyle sistematik bir hâle gelen etik kurallardır. Toplumun benimsediği etik kuralların bazıları yazılı hâle de getirilmiştir. Okullar yazılı olan ve olmayan toplumsal kuralların öğrenildiği önemli kurumlardır. Okullarda derste ve ders dışında öğretmenlerin ve yöneticilerin baş etmeleri gereken pek çok etik problem ve ikilem oluşmaktadır. Bunlar öğrencilerden, velilerden ve yöneticilerden, ya da diğer etkenlerden kaynaklanabilir. Sorunların kaynağı ne olursa olsun doğru bir şekilde çözüme kavuşturulmayanlar öğrenciler üzerinde travmatik etkiler bırakabilir. Nitekim pek çok gencin eğitim hayatına ilişkin karşılaştığı etik problemler arkadaş ortamlarında sıklıkla dile getirilir. Karşılaşılan sorunların yarattığı sıkıntılardan bahsedilir. Günümüzde artık daha az karşılaşılan ve daha büyük yaptırımlar gören fiziksel şiddetin, bir zamanlar okullarda sıkça başvurulan bir cezalandırma yöntemi olduğu da pek çok kişi tarafında bilinir. Dolaysıyla çok sayıda öğrencinin etik problemlerle karşılaştığı söylenebilir. Bu çalışmada formasyon öğrencilerinin eğitim hayatları boyunca karşılaştıkları bir etik probleme ilişkin bu deneyimlerin neler olduğu belirlenmek istenmiştir. Öğrencilerden eğitim hayatları boyunca karşılaştıkları bir etik problemi yazmaları istenmiştir. Konu, zaman vb. gibi bir yazma ölçütü sunulmamıştır. Araştırma sonunda öğrencilerin yazdıkları örnek olaylar içerik analizi tekniğiyle incelenecek ve karşılaşılan etik olayların kaynakları ve nasıl bir kümelenme gösterdikleri ortaya çıkarılacaktır. Ayrıca öğrencilerin karşılaştıkları etik problemlerin çok sınırlı da olsa belirli bir dönemin eğitim anlayışını yansıtacağı düşünülmektedir. Araştırma sonunda elde edilen verilerin karşılaşılan etik sorunları anlamak ve bunları çözmek için ipuçları sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri DEMOKRASİ İLE FARKLILIKLARIN YAŞAM DOYUMU ARASINDAKİ İLİŞKİ : ALMANYA’DAKİ TÜRKİYELİ GÖÇMENLER ÖRNEĞİÖzet: <Demokratik toplumların başlıca vaatlerinden biri de bireylerin yaşam doyum düzeylerini yükseltmektir. Bu yönüyle, içinde bulundurduğu etnik ve kültürel çeşitliliğin yaşam doyum düzeyleri demokratik toplumlar için önemli bir gösterge olarak anlam bulmuştur. Yaşam amaçlarını Türkiye’de gerçekleştiremeyen Türklerle birlikte diğer toplumsal farklılıkları içeren Almanya, bu toplumlar arasındadır. Bu bağlamda, çeşitli ekonomik, sosyal, kültürel ve politik alanlardaki konumları ve pratikleri bağlamında Türklerin yaşam doyumları, Almanya’nın demokratik düzeyinin önemli bir ölçütünü oluşturduğu söylenebilir. Bu araştırmanın amacı, Almanya’daki demokratik yaşam alanını, burada yaşayan Türklerin yaşam doyumlarını etkileyen bazı değişkenler üzerinden yordamaktır. TÜBİTAK tarafından 2015 yılında desteklenen bir projenin alt boyutlarından olan bu çalışma, kendi deneyimleri üzerinden Almanya’nın demokratik yaşam alanında yer alan Türkiyeli göçmenlerin yaşam amaçları, toplumsal kimlikleri ve ayrımcılık algıları ile yaşam doyumları arasındaki ilişkiye odaklanmıştır. Araştırma, betimleyici tipte planlanmış; veriler, nicel ve nitel veri toplama teknikleriyle elde edilmiştir. Çalışmanın nitel boyutunu derinlemesine görüşme tekniği, nicel boyutunu ise 1 ölçek, Türkiyeli göçmenlerin yaşam amaçlarını, toplumsal kimliklerini ve ayrımcılık algılarını yordayan yapılandırılmış sorular ile sosyo-demografik sorular oluşturmuştur. İlk kez 1961 yılında Neugarten tarafından ortaya konulan yaşam doyumu kavramı, bir kimsenin kendi yaşamını algılama ve geleceğiyle ilgili düşünme biçimi olarak ifade edilmiştir. Bazı çalışmalarda, yaşam doyumu, kişinin kendini iyi hissetmesini (well-being) sağlayan bireysel amaçları ile ulaştığı hedefleri arasındaki uygunluğunun kişi tarafından değerlendirmesi olarak tanımlanmıştır. Bazılarında ise, bireyin kendisine yüklediği anlamları ve yaşam koşullarını algılayışı arasındaki karşılaştırmalar ile kendi seçtiği ölçütlere göre yaşamının niteliği hakkındaki değerlendirmelerinin etkisi vurgulanmıştır. Yaşam Doyumu Ölçeği Diener, Emmans, Larsen ve Griffin tarafından 1983 yılında geliştirilmiş ve Köker (1991) tarafından Türkçe ’ye uyarlama çalışması yapılmıştır. Ölçekte, bireyin yaşantısından memnun olup olmadığını içeren maddeler vardır. Ölçekten alınacak yüksek puanlar yaşam doyumunun yüksek olduğuna işaret etmiştir. Çalışmanın evrenini Almanya’nın Kuzey Westfallen eyaleti, örneklemini ise kendileriyle hem nicel hem de nitel çalışma yapılan 161 Türkiyeli göçmen oluşturmuştur. Bulgulara ve aktarılan deneyimler bakıldığında genel olarak Türkiyeli göçmenlerin yaşam amaçları, toplumsal kimlikleri, ayrımcılık algılarının vs. her bir göçmene özgü biçimlenmekle birlikte onların yaşam doyumlarını olumlu düzeyde etkiledikleri anlaşılmıştır. Almanya’daki demokratik yaşam alanının farklılıklara olumlu yansımasının, bu özgül biçimlenişte ve olumlu düzeydeki yaşam doyumunda önemli rol oynadığını düşündürmüştür. Sözlü bildiri DEMOKRASİ, ÇOK SESLİLİK VE DİYALOGÖzet: <Egemenliğin siyasal eşitlik ve halkın kapsamlı siyasi katılım hakkı esas alınarak doğrudan veya dolaylı olarak halktan kaynaklandığı yönetim şekli olarak tanımlanabilecek demokrasi, tüm eksiklerine ve kusurlarına rağmen genel olarak en iyi yönetim şekli olarak görülmektedir. Bunun temel nedenlerinden biri, demokrasinin farklılıkların barış içinde birlikteliğini sağlayacağına duyulan inançtır. Yalnızca bir kesimin kendi görüş ve eylem biçimlerini kimseyle müzakere etmeden, diğerleriyle mutabakat aramadan, başkalarının görüş ve duygularını sormadan dayatmaya kalkışması tiranlıktır. Bu tutum, totaliter eğilimden bağımsız değildir. Totaliter eğilim, farklı güdü, düşünce, tercih ve hayalleri olan insanların benzersizliğini inkar etme eğilimidir ve açıkça ötekilerine karşı eşitliksiz ve saygısız bir tutumu içerir. Aldırmazlık da benzer şekilde demokrasinin temel ilkelerinden biri olan eşitliğe aykırıdır. Eşitlik, her insanın insan olduğu için akıl ve irade sahibi bir varlık olarak saygı görmesini gerektirir. Saygının karşıtı olan saygısızlık, öncelikle aldırmazlık ve kayıtsızlık demektir. Diğerlerinin varlığını önemsememek, dikkate almamak, dikkate değer bulmamak onlara saygı duyulmadığının açık göstergeleridir. Farklılıklar birbirini bastırmaya ve yok etmeye çalışabileceği gibi birbirlerine kayıtsız kalmayı da tercih edebilirler. Ancak bunlar dışında üçüncü bir yol daha vardır: Farklılıkların birbirleriyle diyalog kurması. Bu saygı demektir ve saygı ancak başkasının söylediklerine değer vererek, onu dinleyerek ve onunla diyaloga girerek ortaya konulabilir. Demokrasi, eşitlik ilkesiyle insanlar arasındaki farklılıklar ne kadar büyük olursa olsun, her insanın büyüklüğünün tanınmamasını gerektirir. Birbirinin büyüklüğünü kabul eden insanlar, müzakere ve diyalogda bulunarak hem saygının gereğini yerine getirirler hem de sorunların çözümüne katkıda bulunarak demokrasiye işlerlik kazandırırlar. Demokraside esas olan bir ülkenin farklı kesimlerin çeşitliliğinden faydalanarak sorunlarını aklın rehberliğinde çözmesidir. Bu da ancak saygı temeli üzerinde gerçekleşecek müzakere ve diyalog ile mümkündür. Günümüzde neredeyse her ülke demokrasi ile yönetildiği iddiasındadır. Ancak bu ülkelerin demokrasileri arasında nitelik bakımından büyük farklılıklar vardır. Bu nitelik farklılıkları, ülke yurttaşlarının niteliğinden bağımsız değildir. Demokrasiyi, müzakere, katılım ve diyolag yoluyla vücut bulan bir yönetim şekli olarak düşündüğümüzde onun niteliğini de müzakere, katılım ve diyolog açısından değerlendirmemiz gerekir. Bu nedenle yurttaşlara verilecek eğitimin bu değerlere katkısının olmasının o ülkenin demokrasi niteliği açısından büyük önemi vardır. Bu çalışmada müzakere ve diyalogun demokrasi açısından gerekliliği açıklanmış, demokrasinin temel ilkelerine işaret edilerek eğitimde müzakere ve diyaloga yer verilmesinin demokrasinin niteliğini arttıracağı tezi ortaya konmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri DEMOKRASİ, ELEŞTİREL DÜŞÜNME VE KATILIMCI YURTTAŞLIKÖzet: <Demokrasi kavramının içerdiği anlam ve değerler günümüzde yerel, ulusal ve evrensel düzeylerde yaygın kabul görmüş bir siyasal yönetim biçimidir. Yurttaş, kökeni antik Yunan uygarlığında city (şehir) sözcüğünden türetilen citizen sözcüğünün karşılığı olarak günümüzde bu demokratik sistem içinde haklara ve sorumluluklara sahip her bir tekil kişiyi işaret etmektedir. Farklı yurttaşlık anlayışları olmakla birlikte, yurttaş olarak anlam bulan her bir tekil kişi, hem bu sistemin olanaklarından yararlanmak hem de sistemin olanaklarını geliştirmek bakımından bu siyasal sistemde merkezi konumdadır. Bu konumu itibariyle bir yurttaşın bir yönüyle bilgi, beceri, değer ve katılımcılık nitelikleri içeren aktif yurttaşlıkla diğer yönüyle öğrenmeye meraklı, planlı, sistemli, analitik düşünerek doğruyu arayan, açık fikirli, kendine güvenen, olgun tutum ve davranış nitelikleri içeren eleştirel düşünme ile yakın bir ilişkisi vardır. Bu projede demokratik yaşam alanının olanaklarından yaralanma ve bunları geliştirme hak ve sorumluluklarına sahip yurttaşın, aktif yurttaşlık düzeyi ile eleştirel düşünme düzeyi arasındaki ilişki farklı boyutlarda ele alınacaktır. Bu kapsamda, aktif yurttaşlık, temel demokratik değerlere inanma ve onlarla yaşamaya çalışma; kendisinin, ailesinin ve toplumunun iyiliği için sorumluluk kabul etme; içinde yaşadığı yerel topluma, ulusa ve dünyaya ilişkin olaylar ile temel belgeler, sivil kurumlar ve siyasi süreçler hakkında bilgi sahibi olma; yerel, ulusal ve küresel düzeyde insanlara etkisi olan olay ve sorunların farkında olam; kamusal ve özel yaşamda etkili karar verme ve problem çözme becerisi kullanma; bilgiye dayalı düşünceler ve yaratıcı çözümler geliştirmek için farklı kaynaklardan ve görüş açılarından bilgiler araştırma; anlamlı sorular sorma, bilgi ve fikirleri değerlendirebilme ve çözümleyebilme; etkili işbirliği kurma becerisine sahip olma; sivil ve toplumsal yaşama etkili bir şekilde katılma gibi niteliklerle ilişkilendirilmektedir. Eleştirel düşünmenin ilişkilendirildiği nitelikleri ise doğruyu arama, açık fikirli olma, analitik düşünebilme, araştırmalarında veya sorgulamalarında sistematik, örgütlü, planlı ve dikkatli olma, akıl yürütme süreçlerinde kendine güvenme, herhangi bir kazanç ya da çıkar gözetmeksizin entellektüel açıdan meraklı olma, zihinsel ve bilişsel gelişim açısından olgun olma v.b. biçiminde sıralamak mümkündür. Bu projenin genel amacı demokratik sistemle yönetilen Türkiyede yaşayan yetişkinlerin aktif yurttaşlık nitelik ve davranışları ile eleştirel düşünme düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Bu kapsamda, katılımcıların yurttaşlık ilgileri, yurttaşlık katılım düzeyleri, yurttaşlıkla ilgili hak ve sorumluluk farkındalıkları, yurttaşlık öz-yeterlilikleri, doğruyu arama, açık fikirli olma, analitik düşünme, sistemli ve planlı olma, kendine güvenme, meraklı olma gibi yeterlilikleri çeşitli değişkenler açısından araştırılmıştır. DEMOKRASİ, KÜLTÜR, BİREY VE AİLEÖzet: <Demokrasi, siyasal bir kavramdır; yani yönetimle ilgilidir. Demokratik yönetimler, yönetilenlerin kendilerini bağlayan kuralların oluşumuna katkı sağlamalarına imkân vermeleriyle karakterize olurlar. Bu anlamda demokrasiler, yönetilenlere istinat etmektedirler. Demokratik sistemlerde “toplumsal iyi”nin yönetilenlerin iradelerine bağlanması, kendinin ve toplumun “iyisi/çıkarı” konusunda fikri olan bireyin öne çıkmasına neden olmaktadır. Demokratik birey, insan onuruna ve otonomisine sahiptir. Kararları üzerinde başkalarının vesayetine kapalıdır. Kendi doğrusunu oluşturma konusunda yetkindir. Fikrini savunmada güçlü bir iradeye sahiptir. O, sözü edilen nitelikleriyle demokrasinin temel dayanağını teşkil eder. Demokratik birey, aynı zamanda sisteme dinamizm kazandırmaktadır. Toplumsal iyi/doğru onun koşulları okumasına bağlı olarak yeniden yapılandırılmakla mutlak/tartışmasız iyi anlayışına kapatılmaktadır. Böylece yönetim işleri ve kararları kutsallıktan arındırılmakta dünyevî bir sorun olarak insan aklının çözüm önerilerine açılmaktadır. Demokratik birey aynı zamanda belirli kültür ortamlarının ve kültürel süreçlerin ürünüdür. Bu bakımdan demokrasi öncelikle bir kültürel zemine ihtiyaç duymaktadır. Kültür ise, temelde tutumları ve davranışları biçimlendiren zihinsel artalanı belirtmektedir. Söz konusu zihinsel biçimlenim belli bir kültüre aidiyetten kaynaklanmaktadır. Kültürün gelişimi zamana, eğitime ve diğer ortamsal koşuların varlığına bağlıdır. Demokratik değerlerin kültürel kodlar halinde bireyin zihninde yerleşmesi öncelikle belli bir toplumsal ortamda yaşatılmasıyla mümkün olmaktadır. Birey, bu değerlerle dışarıdan bir müdahale olmaksızın, hayatın normal akışında, etkileşim içinde bulunmalıdır. Planlanmadan, kurgulanmadan, biçimlendirilmeden yaşanan, yaşamın bir parçası haline gelmiş değerlerin hem edinilmesi kolay olacak hem de kalıcı olacaktır. Bu durum yaşamın doğallığından kaynaklanmaktadır. Aile yaşamı doğal, samimi, dayanışmacı etkileşimlerin hâkim olduğu, biçimsellik etkisine en az maruz etkileşim örüntülerine sahip olmakla bireyin sosyalleşmesinde özel bir öneme sahiptir. Önemi, ailede gerçekleşen kültürlenmenin gücünden kaynaklanmaktadır. Öyle ise, demokratik değerlerin aile yaşamının günlük etkileşimlerine aktarılması, demokrasinin bir yaşam biçimi haline gelmesine katkı sağlayacaktır. Yaşam biçimine dönüştürülememiş değerler bir “söz” olmaktan öteye geçememektedir. Bu durumda demokratik değerlerin “söz” olmaktan çıkıp “tutum”a ve “davranış”a bürünmesinde aile ortamının biçimlendirici niteliğinin etkisi açıktır. Bildiride ailenin ve aile eğitiminin demokratik kültürün ve değerlerin kazandırılmasındaki işlevi analiz edilecektir. Sözlü bildiri DEMOKRATİK AKIL VE EĞİTİM ÜZERİNEÖzet: <DEMOKRATİK AKIL VE EĞİTİM ÜZERİNE İnsanın kendini bilmesi ve buna bağlı olarak kendinin ve içine doğduğu dünyanın değerlerini eleştirel düşünmenin konusu haline getirebilmesi demokratik birey olmanın ilk ilkesidir. Yaşamı; salt fiziksel var-oluştan kurtaran sorgulanmış yaşamdır. Sorgulayan birey hiçbir düşünceyi otorite olarak kabul etmez; çünkü; inançlar ve düşünceler gelenek, alışkanlık vb. şeyler tarafından bize ulaşmış olabilirler. Oysa; sorgulayan birey arkhe olarak yalnızca kendini ve kendi aklını başlangıç olarak alır; her şeyi aklın sorgulama nesnesi haline getirir ve ancak bu sorgulamadan geriye ayakta kalabilen düşünceleri izler. Bu kapasitenin gelişmesi sayesinde kişi söylenilenler, konuşulanlar, yazılanlar ve tartışılanlar üzerine analitik, eleştirel ve tutarlı bir tavır geliştirerek kendi düşüncesini oluşturabilir. Var olanlar üzerine böyle bir sorgulama basmakalıp düşüncelere, gelişigüzel fikirlere, gerçek-dışı iddialara ve yanlış akıl yürütmelere ve elbette bir meydan okumadır. Çünkü; demokrasi kendisi için düşünebilen bireyler talep eder, otoriteye/otoritelere başvurarak kendini haklı çıkarmaya çalışan bireyleri değil. Ancak bu sayede insan kendi seçimlerini oluşturabilir, kendi kararlarını kendisi alabilir ve en önemlisi de düşündüğü gibi yaşayabilir. Demokrasi iddia ve karşı iddiaların ticareti ya da karşılıklı alışverişi değildir. Demokrasinin ontik, epistemik ve etik öznesi olan bireyin kendisi de içi boş iddiaların sahiplenicisi olamaz. Demokrasi, Sokrates’i izlersek, soylu ve uyuşuk bir ata benzer, onu bu uyuşukluktan ise ancak ve ancak demokratik olabilen birey kurtarabilir. Günümüz demokrasileri soylu ve uyuşuk at olma durumuna doğru hızla ilerlemekteler. Gelişigüzel, sıradan, tutarsız ve doğrulanması mümkün olmayan iddialarla kamusal logos oyalanmaktadır. Gerçekten düşünmenin, tartışmanın, müzakerenin ve eleştirinin yerini “sahte düşünce oyunları” almaktadır. Demokratik bireyin var-olması demokrasinin var-olmasının koşuludur. Kamusal yapılanma insanların kendi seslerini duyurmalarına, kendi düşüncelerini oluşturmaya ve de diğerlerinin düşüncelerine saygı duymaya olanak tanımalıdır. Bu ise diğerlerinin düşüncelerine saygı gösteren, yaratıcı potansiyellerini eyleme dönüştüren, başkalarının acılarını, hüzünlerini ve öykülerini okuyabilen, anlayabilen demokratik bireyin var-olmasına olanak tanınması ile mümkün olabilir. Tüm bu söylenenler ise ancak eğitim ile mümkün olabilir ki eğitimin de bir felsefesi olmak durumundadır. Bu felsefe, Platon’da olduğu gibi, demokratik aklı dışlayan, esoterik biçimlere bürünen ve karşısındaki ile kendini eşit görmeyen bir aklın, başka bir ifadeyle demokratik-olmayan bir aklın içinden kendini kuran bir felsefe olamaz. Eğitimin, insanın kendi insani/ahlaki var oluşunu gerçekleştirebilmesini sağlayabilmesi için demokratik-olmayan totaliter aklın müdahalesinden kurtulması gerekir. Eğitim sayesinde böyle bir aklın yeşermesi sağlanabilir ve dolayısıyla da insani var oluşun gerçekleşmesi mümkün olabilir. Sözlü bildiri DEMOKRATİK BİR YAZINSAL TÜR OLARAK ROMANÖzet: <Roman türü insanlık tarihi kadar eski bir anlatı geleneğinin yansımasıdır. Romanın ortaya çıkışı Aydınlanma sonrası Tanrı odaklı bir yaklaşımdan insan odaklı bir yaklaşıma geçiş ile olmuştur. Romanın doğasında daima insan, toplum ve eleştiri vardır. Michael Hanne “yazınsal kurgu diğer anlatı formları ile ilişkisi yolu ile sosyal ve politik değişime katkıda bulunur” der. Okuduğumuz, dile getirdiğimiz ya da dinlediğimiz anlatılar ahlaki karakterimizin oluşmasında etkili olur. İnsanın hikaye anlatma ihtiyacının bir örneği olarak ilk romanın ortaya çıktığı dönemden bu yana roman türü, toplumsal değerleri yansıtmış, yazıldığı dönemlerin kaygılarını dile getirmiş, çağının gerçekliğini gözler önüne sermiş ve şartları daha iyiye doğru geliştirme yolunda katkı sağlamıştır. Amerikalı düşünür Richard Rorty’ye göre roman, özgürlük ve eşitlik mücadelesi ile çok yakından ilgili, demokrasinin en karakteristik yazınsal türüdür. Ona göre insanların diğer bütün insanların kaderlerini umursadıkları, onların dertlerini kendilerine dert ettikleri küresel demokratik bir ütopyaya ulaşabilmek için gerekli duygusal eğitimi vermekte roman türü çok önemli bir yer tutmaktadır. Yine Amerikalı düşünür Martha Nussbaum, yazınsal hayal gücünün toplumlar için önemini vurgularken, edebiyatın ve özellikle de romanın kendimizi ve diğer insanları anlayıp hoşgörü duygumuzu geliştirmede, insan hayatının çeşitliliğini gözler önüne serip ufkumuzu genişletmekte, acı ve adaletsizliğin varlığı karşısında etik bir tutum geliştirmemizde yeri doldurulamaz bir rol oynadığını savunur. Nussbauma göre karakter, sosyal bağlamlarda ortaya çıkan ahlaki seçimlerimizin sonucu olarak gelişir ve sosyal bağlamların çeşitliliğine de yazınsal hayal gücü ile ulaşılabilir. Bu anlamda roman, demokrasi ve insan hakları eğitimi açısından önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada roman, adı geçen düşünürlerin fikirleri ışığında demokratik bir yazınsal tür olarak tartışılacak ve Batı romanından farklı örnekler ile incelenecektir. Sözlü bildiri DEMOKRATİK EĞİTİM YAKLAŞIMLARINDA KATILIMCILIK KAVRAMI VE MEKANA YANSIMALARIÖzet: <Demokrasi kavramının anlaşılması ve toplumsal yaşamda benimsenmesi, toplumsal yaşamın geleceği ve yarının yetişkin bireyleri olan çocukların eğitimiyle doğrudan ilişkilidir. Demokratik bir toplum oluşması ve toplumda demokrasi bilincinin gelişmesi için, demokrasinin bireyler tarafından yaşamı boyunca özümsenmesi gereklidir. Dünyada uygulanan çağdaş eğitim politikalarında demokrasi kavramı, demokrasi eğitimi ile çocuklara kazandırılmaya ve yaşatılmaya çalışılmaktadır. Son yıllarda daha da yaygınlaşarak artan, çocuğu merkeze alan, çocuk odaklı demokratik eğitim modelleri okul-öncesi ve ilköğretim aşamasında görülmektedir. Eğitim kurumlarında, Montessori, Reggio Emilia gibi bağımsız birey olarak çocuğu merkeze alan eğitim yaklaşımları ilkelerinin kullanıldığı yeni eğitim programları düzenlenmekte, hatta klasik anlamdaki okullardan farklı olarak alternatif eğitim-öğretim başlığı altında çağdaş, demokratik yenilikçi okullar oluşturulmaktadır. Demokratik eğitim yaklaşımlarının benimsendiği bu okullarda, kendi kararlarının sorumluluğunu alabilen, okuldaki sorunların çözümüyle ilgili söz sahibi olan, özgüven ve insiyatif sahibi, aktif, özgür bireyler yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Pragmatik eğitim ve demokratik eğitim düşüncesinin doğmasında öncü düşünür olarak bilinen Dewey’in teorisine göre okul eğitimi, çocuk için en uygun olanı bilen ve onun gereksinimlerini karşılayabilecek kadar yetkin olan ideal bir aile ortamındaki plansız eğitimin, planlı ve daha kapsamlı şeklidir. Çocuk, ailedeki işbölümü aracılığıyla düzen, başkalarının haklarına ve düşüncelerine değer verme becerilerini kazanır. Yaptığı işlerde ailenin genel çıkarlarını düşünür ve ev içindeki işler aracılığıyla yapma, yaratma yeteneklerini geliştirir. Bu düşünceye göre çocuk okulunda evindeki gibi hissedebilmelidir ve bunun gerçekleşebilmesi, eğitimin, eğitimcilerin ve aynı zamanda da okul mekanının niteliğine bağlıdır. Bu çalışmada alternatif eğitim paradigmasını temel alan demokratik okul/eğitim yaklaşımlarının özellikleri ortaya konularak, Türkiye’deki örnek oluşum olan BBOM Başka Bir Okul Mümkün derneği gönüllülerinin katılımıyla oluşturulan Bodrum Mutlu Keçi İlkokulu’nda yapılan gözlemler aktarılacaktır. Katılımcı anlayışla hayata geçirilmiş ve aynı katılımcı ortamın devam ettirildiği eğitim modeli ve okul ortamında yapılan gözlemler, Türkiye’deki ilk demokratik okul/eğitim denemesinin mevcut durumuna ilişkin veri ortaya koyarken, mekanların niteliğinin eğitime etkisi çocuk-mekan ilişkisinde tasarımcı bakış açısıyla ve çok disiplinli anlayışla değerlendirilmiştir. Bulgularda Türkiye’deki devlet ilkokulları ve alternatif eğitim örneği olan Mutlu Keçi İlkokulu arasında fiziksel, mekansal durum kıyaslaması ile katılımcılık kavramının mekan üzerinden önemi ortaya konmuştur. Sonuç olarak, her geçen gün çok disiplinli bakış açısının her alanda öneminin anlaşıldığı dünyada, eğitim ve mekan alanındaki araştırmalarının daha çok yakınlaşması gerekliliğine değinilmiştir. Demokrasi değerleri eğitiminde mekan faktörünün önemi vurgulanmış, eğitimde verilmek istenen değerlerin mekan potansiyeli ile desteklenebileceği açığa çıkarılmıştır. EİN PHİLOSOPHİSCHER BEİTRAG ÜBER DAS BEWUSSTSEİN DER FRİEDENSERZİEHUNGÖzet: <Frieden ist eine der ältesten Streben der Menschheit und wurde im Laufe der Geschichte stets durch Kriege zerstört. Aber die heutige Weltlage sieht auch zweifellos nicht friedlich aus. Da der Frieden die wichtigste Grundlage des menschlichen Miteinanderlebens ist, möchte ich mit diesem Beitrag mich mit dem Bewusstsein der Friedenserziehung im philosophischen Sinne auseinandersetzen. Die Methode dieses Beitrages liegt darin, die Anwendbarkeit der philosophischen Friedenstheorien im Erziehungsbereich zu analysieren. In diesem Zusammenhang wird als erster Schritt der Friedensbegriff im philosophischen Kontext diskutiert. An diesem Punkt werden folgende Themen diskutiert: Die Philosophen konstruieren das Leben nach dem durch die Vernunft ermöglichten Blick, unter anderem auch dem idealen Zustand des menschlichen Lebens. So beschäftigten sich manche Philosophen mit dem Thema “friedliches Leben„: Beispielsweise legten die Stoiker in hellenistischer Zeit auf den Begriff logos (Vernunft) viel Wert, dass alle Menschen von dem göttlichen logos gleichen Anteil bekamen. Da alle Menschen gleicher logos besitzen, sollten sie friedlich miteinander leben. In der Neuzeit, vor allem bei Kant, tauchte die stoaische Lehre mit neuer Interpretation nochmal auf und er verfasste über den Frieden einen Entwurf. Der Frieden war nach Kant eine Vernunftidee, und demnach liegt ein miteinander friedliches Zusammenleben in der Hand der Menschheit. Um diesen Zustand zu erreichen, sollte man vor allem sich dem Friedenswillen bewusst sein und dann zu diesem Ziel von der Vernunft entsprungene Pläne ausbilden. Nicht nur Stoatiker und Kant sondern auch andere Philosophen bieten für friedliches Miteinander erhebliche Ideen an. Als zweiter Schritt komme ich zum Thema “Bewusstsein der Friedenserziehung„. Hierzu setze ich mich mit folgende Themen und Fragen auseinander: Wenn die heutige junge Generation nur schlechte Bespiele erlebt, wie Krieg, Gewalt und Aggression, dann werden sie an die kommende Generation das erlebte weitergeben. Da wir in einer unfriedlichen Region leben und Aggression und Gewalt immer im täglichen Leben vorkommen, benötigen wir Friedenerziehung in den Schulen. Wie und inwieweit könnten die philosophischen Friedenstheorien für die Friedenserziehung eine Musterrolle spielen? Warum ist die Theorie der Philosophie für die Friedenerziehung so wichtig sein sollte? Wenn man von einer Friedenserziehung redet, sollten man dazu ideale Friedenstheorien vorlegen. Um einen friedlichen Zustand zu erreichen können, sollte man es vorher bestimmen. In der Schlussphase wird analysiert, wie man die Friedenstheorien inhaltlich für das Bewusstsein einer Friedenserziehung verwenden könnte. Sözlü bildiri EVRENSEL DEMOKRASİ DÜŞÜNCESİ VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİNİN İÇERİKLENDİRİLMESİNDE ULUSAL VE EVRENSEL KÜLTÜREL-YAZINSAL SÖYLEMİN OLASI KATKILARIÖzet: <Giriş 21. yüzyılda savaş araç gereçlerinin gelişmişlik düzeyi, olası bir üçüncü dünya savaşının çok kısa süreceğine ve geride canlı bırakmayacağına yönelik güçlü kanıtlar taşımaktadır. Daha iyi ve yaşanabilir bir dünyanın oluşturulabileceği umudu, birkaç teknik düğmeye basmaya bağlı olduğu bilgisi ile sönmektedir. Her şeyin kadercilikle açıklanamayacağını düşünenler bakımından, paranoya rahatsızlığı düzeyinde olmasa bile, her şeyin birkaç düğmeye basmaktan ibaret olduğu bilgisi, kurgusal olmayan, ürpertici bir gerçek bilgidir! ‘Ebedi Barış’ bir türlü sağlanamıyor, sonsuza dek sürecek mutlak bir barış, öngörülebilir bir zamanda olanaklı görünmüyor. Toptan yok oluş anlamı da taşıyacak olası bir üçüncü dünya savaşına tümel bir karşı çıkış olarak evrensel demokrasi ve insan hakları düşüncesi, hangi kavram ve ölçütlerle, nasıl içeriklendirilebilir? Gelişme Bu bildiride, özelde Bertolt Brecht örneğinde evrensel demokrasi ve insan hakları düşüncesi ve eğitiminin içeriklendirilmesinde nasıl ve hangi yönleriyle etkenleştirilebilir sorusu ile genelde, evrensel bir demokrasi düşüncesi ve insan hakları eğitimi için, yine evrensel nitelikler taşıyan ulusal-kültürel birikimler hangi yönleriyle ve hangi ölçütler temelinde etkenleştirilebilir sorusu irdelenecektir. Bu açıdan örneğin Türkiye oldukça zengin kültürel birikime sahiptir. Söz konusu bu kültürel birikim, evrensel demokrasi ve insan hakları düşüncesi ve eğitiminin içeriklendirmesinde nasıl etkenleştirilebilir sorusuna olası yanıtlar verilecektir. Sonuç Mutlak barış anlamı taşımayan, dünya savaşsızlık tarihi, 21.yüzyıla gelindiğinde ‘çok şey’ başardığımızı düşünmemize rağmen, çok az bir zaman dilimini kapsamaktadır. Her türlü teknik gelişme kabaca iki yönlüdür: İnsan ve üzerinde yaşadığı doğayı/dünyayı yok edici yada tüm insan ve doğanın yararına, olumlu, yapıcı, oluşturucu gelişme(ler). Bu bildiriyle “insanın yıkıcılık üretme düşüncesi, eylemleri ve istenci, yapıcı ve evrensel bir olumluluk ve iyiliğe doğru nasıl dönüştürülebilir?” sorusuna olası yanıtlar verilecek; ulusal ve evrensel insancıl kültür birikiminin etkileşimiyle, evrensel demokrasi düşüncesi ve eğitiminde ‘evrensel olumlunun’ oluşturulmasına sağlayacağı olası katkılar belirlenecektir. Tartışma 1. İletişim teknolojilerinde yaşanan baş döndürücü gelişme, insanların gerçek anlamda birbirlerini daha iyi anlamasını sağlamış mıdır? 2. Tekil bir insanda iyi, güzel, erdemli, ahlaklı ve olumlu düşünceler dizgeli ve yalın olarak nasıl oluşturulabilir? 3. Evrensel demokrasi düşüncesi ve insan hakları eğitimi hangi ölçütlerle temellendirilebilir? 4. İnsanlığın kültürel birikimi, olası bir üçüncü dünya savaşını önleyebilecek nitelikte midir? 5. Türkiye’nin kültürel birikimi, evrensel demokrasi düşüncesi ve insan hakları eğitiminde hangi yönleriyle etkenleştirilebilir, verimlileştirilebilir? Sözlü bildiri GENÇLERLE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİÖzet: <Bu çalışma kapsamında öncelikle insan hakları eğitiminin önemine ve okul ortamında kurulan ilişkilerin bu eğitimin ruhuna uygunluğu vurgulanacaktır. Ardından insan hakları eğitiminin gençlere öğretilirken hangi tekniklerin kullanılabileceği üzerinde durulacaktır. Bu çalışmada gençten kastedilen lise öğrencileridir. İnsan hakları insanca bir yaşamın en önemli kuramsal zeminini teşkil etmektedir. Bu önemli konunun gençlere nasıl aktarılacağı, hangi eğitim teknikleriyle bu bilginin özümsenebileceğine ilişkin cevaplara ihtiyaç vardır. İnsan hakları eğitiminin ulusal ve uluslararası pek çok mevzuatta tanımlanmıştır. Bu çerçevede insan hakları eğitimi karşılıklı anlayış, hoşgörü, saygı ve dayanışma davranışlarını özendirmeli, bireye hak bilinci kazandırmanın yanı sıra, başkasının haklarına saygı göstermesini de öğretmelidir. İnsan hakları eğitimi; bir insan hakkıdır ve sosyal adalet, barış, demokrasi ve geliştirmeyi tam gerçekleştirmenin ön koşuludur ve insan haklarının güvenceye bağlanacağı ve ihlallerin önleneceği sağlam bir temel oluşturur. İnsan hakları eğitimi, eşitlik ve ayrımcılığa uğramama, katılım ve içerleme, güçlendirme, hesap verilebilirlik ve hukukun üstünlüğüne saygı, toplumsal uyum, barışa saygı ve çatışmasız iletişim, olumlu yönde sosyal değişimlere katkı gibi amaçları içerir. İnsan hakları eğitimi hem kişisel hem de sosyal değişimi hedefler. İnsan hakları eğitimi, yaşadıkları toplumda insan haklarını benimseyecek ve koruyacak olan gençlerin aktif yurttaşlar olmak üzere yeterliklerini geliştirmekle ilgilidir. Eğitimin odak noktası ise bilgi, beceri, değerler ve tutumları geliştirmeye dayanan bir eğitim sürecidir. Bu eğitim süreci İş birliğine dayalı öğrenmeyi, katılımı ve yaşantısal öğrenmeyi desteklemelidir. İnsan hakları eğitiminde okul ve sınıf havasının çok önemli bir etken olduğu bilinen bir gerçektir. Örgütün tutumunda rol oynayan faktörlerin başında, öğretmen ve yöneticiler gelmektedir. Okullarda çift yönlü bir anlayışa ve saygıya dayanan bir iletişim kurulur ise, doğal olarak örgütün havasında iyileşmeler söz konusu olabilecektir. İnsan haklarına saygı, başkalarını anlama, saygı gösterme ve kişiler arası çatışmaların önlenmesi için okul bulunmaz bir yerdir. Bu sebeple okul ortamında dersler dışında demokratik bir ortamın oluşturulması insan hakları eğitimi için önem arz etmektedir. İnsan hakları eğitiminin hem yaygın eğitimde hem de başka mekan ve zamanlarda öğretilmesinde pek çok etkinlik kullanılabilir. İnsan hakları eğitiminde drama, grup çalışması ve oyunlar çok önemli eğitsel araçlar olarak kullanılabilir. Çalışmada bu teknikler aracılığıyla eğitimin pratik edilmesi sağlanarak tutum ve davranışlarda istenen yönde olumlu değişimleri nasıl destekleneceği vurgulanacaktır. Örneğin grup çalışmalarında gençler, birlikte çalıştıklarında, farklı beceri ve yeteneklerini bir araya getirdiklerinde ve bir görevi tamamlamak için güçlerini birleştirdiklerinde grup çalışması gerçekleşmiş olur. Bu süreç herkesin sorumluluk duymasını gerektirir. Ortak amaçlar doğrultusunda iş sahiplenilir, iletişim becerileri güçlenir ve herkesin katılımı sağlanır. Sözlü bildiri GİLBERT SİNOUé’NİN TAŞLARIN ÇIĞLIĞI İLE AYŞE KARABAT’IN KUDÜS’ÜN GÖNÜLLÜ SÜRGÜNLERİ ADLI ESERLERİNDE SÜRGÜN VE YABANCILAŞMAÖzet: <Tarih boyunca pek çok topluluk, göçe/sürgüne maruz kalmış; sosyo-psikolojik çerçeveden bakıldığında yabancılaşmaya, kimlik ve aidiyete dair sorunlar yaşamıştır. Ortadoğu, göç ve yabancılaşmanın en yoğun olarak yaşandığı topraklardandır ve bu anlamda pek çok yazara esin kaynağı olmaktadır. Nitekim Ortadoğu üzerine çalışmaları ile tanınan Gilbert Sinoué’nin Taşların Çığlığı adlı eseri; bölge insanının zorlu yaşam mücadelesini, Ortadoğu savaşını, iktidar mücadelelerini ve bu topraklardaki insan hikâyelerini ele alır. Yazarın bu başlıklar altında tarihsel gerçekliği de yansıtması önemli bir noktadır. Yazar, Ortadoğunun yakın tarihini fon olarak kullanır ve bugünkü Ortadoğu dinamiklerine ışık tutar. Türk edebiyatında aynı noktalara odaklanan bir diğer yazar ise Ayşe Karabat’tır. Karabat’ın Kudüs’ün Gönüllü Sürgünleri adlı eseri de Ortadoğu’daki savaşı, çatışmaları, insan ilişkilerini ve çelişkilerini konu edinir. İsrail-Filistin meselesini tarih ve kurguyu birleşerek gerçekçi bir dile anlatır. Yazar, fonda yine Ortadoğu’yu kullanarak insanı ve insan hikâyelerini tarihi gerçeklerin ışığında anlatır. Her iki eserde, gönüllü olarak bu topraklara göç eden ya da zorunlu olarak bu topraklardan sürülen karakterlerde “yabancılaşma” ortak bir sorun olarak tespit edilmiş ve yabancılaşma biçimleri hem psikolojik boyutta hem de toplumsal boyutta kendini hissettirmiştir. Bu makalede; Sinoue’nin Taşların Çığlığı ile Karabat’ın Kudüs’ün Gönüllü Sürgünleri adlı eserlerindeki savaş ve bunun gibi nedenlerle insani değerlerin ve demokratik anlayışların ayaklar altına alınarak ortaya çıkan “yabancılaşma” olgusu “göç” çerçevesinde ele alınacaktır. İlk olarak iki eserde yer alan göç ve yabancılaşma olguları kavramsal olarak açıklanacaktır. Çalışmanın ana bölümünde ise her iki eserdeki yabancılaşmanın biçimleri “yersizlik-yurtsuzluk”, “kimliksizlik-köksüzlük”, “dinde yabancılaşma”, “varoluşsal bunalım” ve “devlet ve bürokrasiye yabancılaşma” alt başlıkları altında incelenecek ve yabancılaşma sorununun işlenişindeki benzerlikler ve farklılıklar karakterler üzerinden ortaya konulmaya çalışılacaktır. Çalışmada; tarihsel ve sosyo-psikolojik eleştiri kuramlarının verilerinden yararlanıldığı için eklektik yöntem kullanılacaktır. İNSAN FELSEFESİ AÇISINDAN EĞİTİMDE DEMOKRATİK DEĞERLERÖzet: <Bu bildiride insan felsefesi açısından eğitimde demokratik değerlerin ve değer bilincinin anlamı ve işlevi, Takiyettin Mengüşoğlu ve Jacques Rancier’in düşüncelerinden yola çıkarak ele alınacaktır. Eğitim ve özgürlük ilişkisi bağlamında insanı bütünlüğü içinde görmeyen bazı görüşlerin ve uygulamaların eleştirisi yapılarak, özgürleştiren bir eğitimin mümkün olup olmadığı tartışılacaktır. Eğitim kavramı bizi insan kavramıyla bağıntı kurmaya ve onun üzerinde düşünmeye yöneltir. Her eğitim sistemi bir insan anlayışına dayanır. Ancak insanı bütünlüğü içinde kavramayı amaçlayan bir insan felsefesinin eksikliği de dikkati çeker. İnsanı bir “olanaklar varlığı” olarak tanımlayan Mengüşoğlu’na göre, söz konusu olanaklar ancak eğitimle ortaya çıkarılabilir ve geliştirilebilir. Eğitimin antropolojik temellere dayanması ve insanı bir bütün olarak ele alması gerektiğini belirten Mengüşoğlu, bu ölçütler arasında “özgürlük” kavramının gerekliliğini vurgular. Rancière’e göre de eğitimde kilit kavramların başında özgürlük ya da özgürleşme gelir. Burada söz konusu olan özgürlük, herkes için geçerli olmalıdır. Çünkü başkasını özgürleştirebilmek için önce insanın kendisinin özgürleşmesi gerekir. Ancak devletten, dinden ve ekonomiden kaynaklanan nedenlerle insanın özgürlüğünün elinden alınması sorunu da günümüzün temel sorunlarından biridir. Felsefe açısından eğitimi ele almak istediğimizde, hiç şüphesiz insan kavram odağında konunun çeşitli yönlerini düşünmek yerinde olur. Bu bağlamda insan-eğitim ilişkisini irdelemek gerekir. Nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz? Bu soru felsefe açısından eğitim anlayışının ve sisteminin temelinde nasıl bir insan ve değer anlayışı bulunduğunu belirlemeyi gerektirir. İnsan istenildiği gibi biçimlendirilecek bir varlık mıdır? Siyasal iktidarın insan ve yurttaş kavramının içeriği nedir? Bütün bu sorulara cevap ararken, eğitimin özgürleşmeyle bağıntısını göz önünde tutmak yerinde olur. Eğitimin özgürleşmeyle ilişkisi bağlamında demokratik değerler de gerçekleşme olanağı bulabilir. İnsan bir olanaklar varlığı ise onun söz konusu olanaklarını ancak demokratik değerlerle oluşturulmuş bir eğitim ortaya koymaya ve geliştirmeye yardımcı olabilir. İNSAN HAKLARI BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE Kİ EĞİTİM ANLAYIŞI ÜZERİNE ELEŞTİREL BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: <İnsan hakları temel birey haklarıdır; bu hakların bilinmesi, korunması ve onlara saygı duyulması etik bir sorunsaldır. Bununla birlikte insan haklarının öğrenilmesi, bu konuda bilinç kazanılması ve bu değerlerin korunması devletin sunduğu temel eğitimden geçmektedir. Eğitim alma hakkının korunması ise diğer hakların sağlanması için temel bir bilinç oluşturacağından önemlidir; ancak eğitimli ve bilinçli bireyler insan hakların korunmasına özen gösterebilirler. Dolayısıyla etik ve eğitim alanları insan hakları konusunda bilinç kazanılması için temel mecralar olarak belirmektedir. Bunun yanında felsefi düşüncenin sağladığı kavramlar konuyu tartışmak bakımından önemli argümanlar sunmaktadır. İnsan hakları günümüzde uluslararası toplumların eğitim alanında temel maddelerinden biri haline gelmektedir, ancak ötekileştirme sorunu günlük hayatta etkisini sürdürmektedir. Bu bildiride insan hakları bağlamında ülkemizdeki eğitim anlayışının sorgulanması amaçlanmaktadır. Ana yöntem olarak, evrensel insan haklarını savunan etik ile Türkiye’de ki milli eğitim prensiplerinin analitik mukayesesinin yapılması belirlenmiştir. Bu çerçevede bildirinin giriş bölümünde etik bağlamında insan haklarının ne anlama geldiği konusuna, insan hakları için etik ve eğitimin taşıdığı öneme değinilmektedir. Kavramsal çerçeve belirlendikten sonra gelişme bölümünde ülkemizdeki eğitim anlayışı insan hakları bağlamında mercek altına alınmaktadır. Bu bölümde Türkiye’de eğitim anlayışında insan haklarının durumu “Temel insan haklarıyla, yurttaşlık haklarının çeliştiği noktalar var mıdır” sorusu çerçevesinde analiz edilmektedir. Yerel ve milli olanın evrensel değerlerle olan ilişkisi ve yerel/milli eğitim ilkeleriyle evrensel insani değerlerin hangi ölçüde örtüştüğü irdelenmektedir. Bu noktada MEB Mevzuatında yer alan “Atatürk milliyetçiliğine bağlı yurttaşlar yetiştirmek” ilkesi insan hakları bağlamında tartışılmaktadır. Bununla birlikte bireyler arası ilişkilerde ötekileştirme sorunu ele alınarak, günlük dile yerleşmiş olan “x ama iyi insan, anlayışı” etik bağlamda irdelenmektedir. Buradaki x, etnik köken ve mezhep olabildiği gibi belli bir bölgeye de işaret edebilmektedir. Ayrıca “iyi doktor, iyi mühendis, vb. yetiştirelim derken etik anlamda iyi insan yetiştirebiliyor muyuz” sorusuna da cevap aranmaktadır. Evrensel insani değerleri önemseyen etik ilkeler ışığında milli eğitim anlayışında önemsenen prensipler sorgulanarak, belli bulgulara ulaşmak hedeflenmektedir. Söz konusu bulguların temel insan hakları değerlerinden uzak bir yerde olması durumunda, sonuç bölümünde sorunun çözümüne yönelik etik bağlamında çözüm önerileri sunulmak amaçlanmaktadır. Sözlü bildiri MARTHA C. NUSSBAUM’IN İNSANİ GELİŞİM VE OLANAKLAR YAKLAŞIMIÖzet: <Martha C. Nussbaum’ın İnsani Gelişim ve Olanaklar Yaklaşımı Ebru Güven Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Felsefe Bölümü guvenebruli@hotmail.com “İnsani Gelişim ve Olanaklar Yaklaşımı” Amartya Sen ve Martha C. Nussbaum’ın insan varoluşunu teorik ve pratik etik bağlamlarda ele alarak birlikte geliştirdikleri, ekonomik, sosyal, politik alanlardaki küresel problemlere radikal bir cevap niteliğindedir. Yaklaşım ilk olarak 1990 yılında Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Raporları Bürosu tarafından gerçekleştirilen ve Birleşmiş Milletler Gelişme Programı (UNDP), Dünya Bankası gibi kimi uluslararası kurumların gerçekleştirdiği refah tartışmalarında ele alınmıştır. “İnsani Gelişim” (Human Development) kavramı Birleşmiş Milletler Gelişme Programı’nda ve Amartya Sen’in Özgürlükle Kalkınma adlı eserinde “insanların seçimlerini genişletme süreci” olarak tanımlanır. “Olanaklar Yaklaşımı” hem birey hayatlarının iyi’sini (well-being) değerlendirmede hem de bireyler-gruplar-toplumlar arasında bu temelde karşılaştırma yapabilmede ontolojik-epistemolojik-etik-politik bilgi içerikleri sunar. Çünkü söz konusu yaklaşım bireyin işlevlerinin (functions) yani sahip olduğu varlık tarzlarının ve eylemlerinin neler olduğunu belirler ve bireylerin bu işlevleri gerçekleştirebilmesinin temel koşulu olan insani olanakları (human capabilities) gösterir. Nussbaum bu ortak yaklaşımda kendi versiyonunu olanaklar ve işlevler kavramlaştırması temelinde özgün bir biçimde geliştirir. Nussbaum felsefesinin köklerinde Aristoteles düşüncesinin ontolojik-etik-politik bütünlüklü etkileri belirgin olarak görülür. Aristoteles’in “dunamis”, “energeia” ve “entelekheia” kavramlarından yararlanarak bu yaklaşımı “olanaklar yaklaşımı” olarak adlandırır. Bu bağlamda Nussbaum felsefesi bir insan felsefesi olmayı amaçlar. Bu, insanın insanca bir yaşamı gerçekleştirebilmesini amaç edinen bir yaklaşımı barındırır. Nussbaum’a göre insan olanaklara sahip olan bir varlıktır; ancak aynı zamanda bu olanaklarını işlevselleştirebildiği sürece “insan” olabilecek ve “insanca iyi bir yaşam”a ulaşabilecek olan bir varlıktır. Yaklaşımın temel sorusu yalındır: “İnsan aslında ne yapabilir ve ne olabilir?”. Böylece Nussbaum, insanın olanaklarının geliştirilmesi ve işlevlelerini gerçekleştirebilmesininin felsefi temellendirmesini yapan bir yaklaşım geliştirir. Bu yaklaşım da özünde insani gelişimi hedeflediği için demokratik bir toplumun gelişmesinde ve tüm eğitim alanlarının ilerletilmesinde temel alınabilecek bir yaklaşım niteliğindedir. Yaklaşım insanın varlık koşullarını, bu koşulların geliştirilmesini, insanca yaşamı, yaşam kalitelerinin yükseltilmesini, demokratik bir toplumun geliştirilmesini amaç edinen kapsamlı bir yaklaşımdır. Bu bildiriyle, günümüzde birçok temel etik ve politik probleme cevap verebilme gücüne sahip olduğunu düşündüğümüz bu özgün yaklaşımın insanın gelişimine sunacağı katkı boyutlarının vurgulanması amaçlanmaktadır. Anahtar Sözcükler: İnsani Gelişim, Olanaklar Yaklaşımı, insani olanaklar, insanın işlevi. KAYNAKLAR: 1. Nussbaum, M.C. (2008). Women and Human Development The Capabilities Approach. Cambridge University Press. New York. 2.Nussbaum, M.C. (2011). Creating Capabilities: The Human Development Approach. The Belknap Press Of Harward University Press, Cambridge. Massachusetts, and London, England. 3.Nussbaum, M.C. (1997). Capabilities and Human Rights, 66 Fordham L. Rev. http://ir.lawnet.fordham.edu/flr/vol66/iss2/2. 273. 4.Sen, A. (2004). Özgürlükle Kalkınma. Çev. Yavuz Aldoğan.İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Sözlü bildiri MEB. HAYAT BOYU ÖĞRENME AİLE EĞİTİMİ ÇALIŞMALARIYLA İLGİLİ 12-18 YAŞ ARASINDA ÇOCUĞU OLAN EBEVEYNLERİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Bu araştırmanın amacı MEB Hayat Boyu Öğrenme Aile Eğitimi çalışmaları ile ilgili olarak 12-18 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin görüşlerini incelemektir. Bu amaçla araştırmaya 12-18 yaş arasında çocuğu olan aile eğitimine katılan 20 ebeveyn katılmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden tarama modeli ile gerçekleştirilmiştir. Ebeveynlerle görüşmeler yapılarak ses kaydı ve yazılı olarak kayıt altına alınmıştır. Veriler kişisel bilgi formu ve yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Veriler iki alan uzmanı tarafından kodlanmıştır. Verilerin Kodlama sürecinin geçerlik ve güvenilirliği, Miles ve Huberman (1994) tarafından önerilen puanlayıcılar arası güvenilirlik formülü kullanılarak incelenmiştir. Ayrıca araştırmada betimsel ve içerik analizi bulgularının aktarılmasında tablolar kullanılmış ve doğrudan aktarmalara yer verilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme formunda 12-18 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlere araştırmacı tarafından Aile Eğitimi Programını nereden duydunuz?; Aile Eğitimi Programına katılmaya nasıl karar verdiniz?; Aile Eğitimi Programına katılmaktaki amacınız neydi?; Bu eğitim programı amacınızı karşıladı mı?; Aile Eğitim Programının size kattığı faydalar nelerdir?; Aile Eğitim Programının çocuğunuza kattığı faydalar nelerdir?; Aile Eğitim Programını başka ebeveynlere önerir misiniz? sorularına yer verilmiştir. Araştırmada MEB. Hayat boyu öğrenme aile eğitimi çalışmalarına katılan 12-18 yaş arasında çocuğu olan ebeveynler eğitim programı ile ilgili görüşlerinin olumlu olduğunu bildirmişlerdir. Aile eğitimine eşi ve çocuklarıyla yaşadıkları ve çözmekte zorlandıkları problemler nedeniyle katıldıklarını bildirmişlerdir. Aile eğitimi sonunda hem kendilerine hem de çocuklarına faydalı olduğunu, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin arttığını, insan haklarına daha çok önem verdikleri, ev ortamında demokratik anlayışın benimsendiği, çocuklarının akademik başarılarının arttığını, ebeveynlik becerilerinin arttığını ve daha az sorunlar yaşadıklarını, sorunlarını demokratik anlayışla çözmeye başladıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca diğer ebeveynlere aile eğitimi programını tavsiye ettiklerini bildirmişlerdir. ÖĞRETMEN ADAYLARININ İNSAN HAKLARI BİLİNCİ: MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: <Kişilerin salt insan olmaları nedeniyle, başlı başlarına bir değer oluşturmalarının bir sonucu olarak, her gelir grubu ile eğitim düzeyi ve çeşitli meslekte bulunanların doğumuyla başlayıp, ölümlerine dek devam eden bütün haklar, insan hakları olarak kabul edilmiştir. Buna göre insan hakları, sosyal, ekonomik ve siyasi haklar olmak üzere üç başlıkta belirtilir. Söz konusu temel bütün haklar herkes için, özellikle de ‘insanlarla birlikte bir şeyler yapan’ öğretmenler için önemlidir. Çalışmada, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği birinci sınıfta öğrenim gören 12, ikinci ve üçüncü sınıflarda öğrenim gören 20, dördüncü sınıfta öğrenim gören 30 öğretmen adayının insan hakları ile ilgili bilinç düzeylerini belirlemek amaçlanmıştır. İnsan haklarını, insan hakları ve demokrasi eğitimi şeklinde zorunlu ders olarak gören bu öğrencilerin, söz konusu hakları içselleştirme düzeylerini belirlemek önemlidir. Araştırmada, nicel yöntem benimsenmiş, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı bahar dönemindeki Sosyal Bilgiler Öğretmenliğinden araştırmaya gönüllü katılan; toplam 82 öğretmen adayı yer almıştır. Katılımcı öğretmen adaylarına, ‘katılıyorum’ ya da ‘katılmıyorum’ şeklinde cevaplayacakları ikili likerte göre düzenlenmiş 15 soruluk anket uygulanmıştır. Anket, öğretmen adaylarının hangi sınıfta bulundukları, cinsiyetleri gibi iki olgu sorusu ile insan haklarıyla ilgili bilinç düzeyini sorgulayan on üç yargı sorusundan oluşmuştur. Araştırmaya katılanlar insan hakları dersi görseler de, bilgilerinin yetersiz olduğunu belirtmişlerdir. İnsan haklarının önemli olduğunu bildiren, öneminin farkında olan öğretmen adayları, bu haklar konusunda bilinçli olmak gerektiğini de bildirmiştir. Öğretmen adayları, insan haklarında gerekli donanıma yeterince sahip olmadıklarını belirtseler de, mevcut donanımlarıyla bile, her kişiyi ayrı bir insan olarak düşündükleri için, öğrencilerinde insan hakları bilincinin temelini oluşturabileceklerini belirtmişlerdir. Sonuç olarak, araştırmaya katılan birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar tüm öğretmen adayları, insan hakları bilincini oluşturmanın temelinin ailede atıldığını belirterek, ailelerin insan haklarını kazandırmalarındaki önemine dikkat çekmiştir. Diğer yandan yine bu öğretmen adayları, insan haklarının yasalarımızca gereğince güvence altına alınmadığı ve bölgelere göre uygulama farklılığı gösterdiğini belirtmeleri; insan haklarını gereğince kullanım adına bu alanda Türkiye’de yapılması gereken daha birçok şey olduğuna da dikkat çekmişlerdir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİNİN ÇOCUK HAKLARI KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: <Yaşamdaki hayati öneme sahip dönemlerden biri olarak adlandırılan okul öncesi dönem, bireyin gelişimi üzerinde en etkili dönemlerden birisidir. Bu dönemin etkili ve verimli geçirilebilmesi ailenin yanı sıra okul öncesi eğitim kurumlarına da büyük sorumluluklar düşmektedir. Okul öncesi öğretmenleri çocuklara rol model olmalı, onların gelişimlerini desteklemek için pedagojik bilgiler doğrultusunda onların gelişimine katkı sağlamalıdır. Özellikle çocukların kişilik gelişimleri, ahlak gelişimleri, sosyal ve duygusal gelişimlerini desteklemek için, çocuk haklarını da dikkate alarak eğitim yaşantıları kazandırmalıdır. Çocuklar öncelikle kendi haklarının bilincinde hareket ederek kendi haklarını korumalı, daha sonra da toplumdaki diğer bireylerin haklarına saygı duymalıdır. Okul öncesi öğretmenleri çocuklara ve ailelere eğitim hizmetleri sunarken çocuk haklarının da birer temsilcisi ve savunucusu olmak durumundadır. Bu araştırmada, okul öncesi öğretmenlerinin çocuk haklarına ilişkin görüşleri, çocuk hakları eğitimi uygulamaları ve uygulamalarında karşılaştıkları sorunların belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir bağımsız anaokulunda görev yapan 10 okul öncesi öğretmeni katılmıştır. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşme tekniğiyle gerçekleştirilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme formu uzman görüşleri doğrultusunda hazırlanmıştır. Görüşmelerde okul öncesi öğretmenlerine çocukların hangi hakları olduğu, çocukların bu haklardan hangisini bilip kullanabildikleri veya kullanamadıkları, çocuklara haklarının nasıl öğretilebileceği konusundaki görüşlerine, kendilerinin çocuklarla bu konuda konuşup konuşmadıkları, çocuklara çocuk hakları konusunda nasıl model oldukları, çocuk hakları konusundaki yaşadıkları sorunlar ve önerileri gibi konular ele alınmıştır. Elde edilen verilerinin çözümlenmesinde, betimsel analizden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda, okul öncesi öğretmenlerinin çocuk haklarına ilişkin bilgi düzeylerinin yetersiz düzeyde olduğu, çocuk haklarına ilişkin uygulamalara pek yer vermediği belirlenmiştir. Okul öncesi öğretmenlerinin çocuk haklarına ilişkin sorumlulukları konusunda okul öncesi öğretmenlerine farkındalık eğitimleri yapılması önerilmektedir. Sözlü bildiri SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINDA İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ EĞİTİMİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA: İZMİR İLİ ÖRNEĞİÖzet: <ÖZET Sivil toplum kuruluşları günümüz dünyasında, artan bir önemi olan, özel ve kamu sektörleri dışında üçüncü sektör kabul edildiği söylenebilir. Bir baskı unsuru olarak sivil toplum kuruluşlarının ulusal ve uluslararası boyutta önem teşkil ettiği belirtilebilir. Sivil toplum kuruluşları akla gelebilecek her türlü alanda faaliyet gösterebilmektedir. Çevreden sağlığa, temizlikten spora, eğitimden insan hakları ve demokrasiye kadar bir çok alanda sivil toplum kuruluşları faaliyet gösterebilmektedir. Bu çalışmada ise hangi temel konuda faaliyet gösterirse göstersin, bir sivil toplum kuruluşunun üyesine insan hakları ve demokrasi konusunda farkındalık eğitimleri verip vermediğini, bu konu ile ilgili ne düzeyde bir algı var olduğu tespit edilmeye çalışıldı. Bu kapsamda İzmir ili sınırları içerisinde faaliyet gösterebilmekte olan 24 sivil toplum kuruluşlarının 67 üyesine(46 yönetici, 21 üye) hazırlanan anket formu uygulanmıştır. Yarı yapılandırılmış anket formu bizzat katılımcılara doldurmak suretiyle anket gerçekleştirilmiştir. Elde edilen anket formları SPSS programında işlenerek t testi ve korelasyon analizi yapılarak yorumlamalarda bulunulmuştur. Sonuç olarak ise, sivil toplum kuruluşlarında demokrasi ve insan hakları eğitimleri verilmesinin son derece önemli olduğu ancak yeterli düzeyde bu farkındalığın sağlanamadığı ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda demokrasi ve insan hakları eğitimlerinin son derece önemli olduğunu belirten sivil toplum kuruluşları gönüllülerine, paydaşları (üniversiteler, belediyeler, ilgili stklar ve İzka) bir araya getirmek suretiyle İzmir ili içerisinde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına yönelik demokrasi ve insan hakları eğitimleri verilmesi önerilmiştir. Çünkü sivil toplum kuruluşları bu alanın önemine değindiği ancak bu konu ile ilgili gerekli adımların atılmadığı görülmüştür. İzmirde bu alanda yapılmış bir çalışmanın bulunmuyor olması, pratik anlamda sahada önemli bir deneyim ve literatüre önemli bir katkı sunacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri ZİYA GÖKALP, İÇTİMAİ MEFKûRE VE EĞİTİMDE TEMEL İDEOLOJİK ÇERÇEVEÖzet: <Ziya Gökalp, İçtimai Mefkûre ve Eğitimde Temel İdeolojik Çerçeve ÖZET Bu bildiride Ziya Gökalp’in eğitim ve kültür konusundaki yaklaşımları esas alınarak Türkiye’deki eğitim tartışmalarının ideolojik ve siyasal boyutlarına dikkat çekilecektir. Ziya Gökalp’in Cumhuriyetin kurucu felsefesinin oluşumunda oynadığı etkili role vurgu yapılarak, eğitimin sosyolojik analizine dönük ideolojik tartışmalar yapılmaya çalışılacaktır. GİRİŞ Ziya Gökalp, yirminci yüzyılın başlarında yaşamış ve görüşleriyle Türkiye genelinde siyasal, toplumsal, kültürel ve ideolojik düşün yapısının şekillenmesinde önemli rol oynamış bir düşünürdür. Ziya Gökalp, düşünceleri ile Cumhuriyet tarihi boyunca hemen hemen tüm siyasal, sosyal, kültürel ve düşünsel politikaların belirlenmesinde temel bir referans kaynağı olmuştur. Ziya Gökalp, İttihat Terakki dönemi ve erken Cumhuriyet döneminde düşüncelerini geliştirmiş ve ortaya koymuştur. Hem İttihat ve Terakki döneminin hem de erken Cumhuriyet döneminin kamusal felsefelerinin saptanmasında önemli rol oynamış, Türkçü ve Batıcı yazardır. Ziya Gökalp, düşüncesinin öncelikle sentez boyutuna öncelik veren ve bu doğrultuda rasyonel görüşleriyle ön plana çıkan bir düşünürdür. Türkiye toplumunun bunalımdan çıkışı için çözüm önerileri geliştirmek üzere sosyoloji bilimine başvuran Ziya Gökalp, pratik görüşleriyle toplumsal sorunlara çözüm geliştirmeye çalışmıştır. Ziya Gökalp, Türk toplumun temel ideolojik/kültürel paradigmalarını üç temel parametre ile açıklamaya çalışır: rasyonalize edilmiş milliyetçilik dolayımıyla Türkçülük, laik/seküler içeriği ile yeniden tanımlanmış İslamcılık ve batı-modernlik ekseninde sorunsal bir alan olarak batıcılık. Ziya Gökalp sistemini bu üç parametre arasında kurduğu sentez ve ağırlık noktalarıyla belirginleşmiştir. Birey, toplum ve kültür bağlamında geliştirdiği görüşleri üç parametre arasında kurduğu sentezin ağırlık noktalarıyla görünürlük kazanmıştır. Ziya Gökalp, düşünceleri içerisinde önemli bir boyutta eğitime yer vermiştir. Eğitim, yeni insan ve yeni topluma gidişte en önemli kurumsal boyutu içermektedir. Ziya Gökalp, gelenek ile modernlik arasındaki gerilimleri daha çok modernlik yönünde çözmeye yönelik olarak düşüncelerini kurgulanmış olduğu için bu çalışmada eğitim, bir modernlik projesi bağlamında ele alınıp irdelenecektir. Çalışma, Ziya Gökalp ekseninde modernlik paradigmasının eğitim ve kültür boyutunda aldığı görünümleri açıklamaya yönelik bir çerçevede tasarlanmış ve bu doğrultuda ele alınmıştır. KAYNAKLAR Gökalp, Ziya, (1973), Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri, (Haz.) Rıza Kardaş, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul. Heyd, Uriel, (1979). Türk Ulusçuluğunun Temelleri, (çev.) Kadir Günay, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. Parla, Taha, (2001). Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm, (Yay. Haz.) Füsun Üstel, Sabir Yücesoy, İletişim Yayınları, İstanbul.
Sözlü bildiri ANKET VE ÖLÇEKLER NE KADAR GÜVENİLİR?Özet: <Nicel araştırmalarda en çok tercih edilen veri toplama tekniklerinden biri ölçekler ve anketlerdir. Anket ve ölçekler, bilimsel araştırmalarda özellikle çok sayıda kişiden veri toplayabilmek ve olan bir durumu anlık olarak görebilmek için başvurulan veri toplama araçlarıdır. Anket ve ölçekler, araştırmacının temele aldığı probleme ilişkin yanıtlar bulacağı sorulardan oluşmaktadır. Araştırma için belirlenen gruba ya da örnekleme daha önceden hazırlanmış ve yanıtların genellikle sınırlı olduğu bir dizi sorunun yöneltilmesiyle elde edilir. Anket ve ölçekler ekonomik olması, bilgilerin doğrudan toplanabilmesi, uygulama ve analiz bakımından hızlı olması gibi nedenlerle de tercih edilmektedir. Ancak anket ve ölçekler konusundaki en büyük endişelerden birisi, yanıtlayan bireylerin sağlanmış olan soruları samimi bir biçimde değil rastgele yanıtlaması ve buna bağlı olarak hatalı bilgilerin elde edilmesidir. Bu biçimde hatalı bilgilere bağlı olarak araştırma sonuçlarının güvenirliğinin zedelenmesi gibi sorunlar da ortaya çıkabilmektedir. Bu anlamda araştırmada nicel araştırma yönteminde veri toplama aracı olarak kullanılan anket ve ölçeklerin örneklem tarafından ne derecede dikkatle ve doğru olarak yanıtlandığı araştırmanın temel amacıdır. Araştırmada nicel araştırma yöntemi benimsenmiştir. Araştırma 2018-2019 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören 925 öğretmen adayının katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma bağlamında uygulanan ölçeğin ilk yarısında ve ikinci yarısında iki soru aynı bırakılmış ve araştırma sonunda öğretmen adaylarının bu sorulara ilişkin yanıtlarının farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Sözlü bildiri ÇOCUKLARDA MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN MESLEK SEÇİMİNDE ROLÜÖzet: <ÇOCUKLARDA MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN MESLEK SEÇİMİNDE ROLÜ Hayatımızın en önemli seçimlerinden birini oluşturan mesleklerimiz ve meslek seçimleri, tüm hayatımız boyunca karşımıza olumlu veya olumsuz etkileri ile çıkabilmektedir. Sevdiği ve istediği işi yapan aslında işe gidip zaman kaybettiğini düşünmez ve mutlu bir hayatın ilk kilidinin doğru anahtarını bulmuş olur. Sevdiği ve yıllarca hayalini kurduğu işin sahibi olan çocuk; işe giderken mutlu gider, işine severek gider, işi onun hobisi olur, işinde başarıyı yakalamak kaçınılmazdır. Bu çalışmanın amacı; Çocukların meslek ile ilgili yaklaşımlarını doğru bir şekilde öğrenerek, bilerek ve isteyerek mesleki ve teknik bilgi düzeylerini arttırarak istedikleri ve en uygun meslek alanlarını sevmelerine ve ilgi duymalarına yönelik adımların atılmasını sağlayacaktır. Çocukların kreş eğitimlerinden başlayarak verilebilecek mesleki ve teknik eğitimler ara ara ve oyunlar vasıtası ile meslek alanlarını tanıması ve bu meslek alanlarının ilgilendiği teknik konuların neler olduğunu algılamalarını güzel bir oyun gibi anlayarak ve isteyerek tanıma fırsatı sağlayacaktır. Bununla birlikte çocuklarda yaşın ilerlemesi ile birlikte teknik gezilerin başlaması ve işyerlerinin ve mesleklerin yerinde tanıtım faaliyetleri ile ileride yapabilecekleri meslekleri tanımaları ve yaptıkları mesleklerin teknik konularına aşina bulunmaları onların meslek seçimindeki rolünü ortaya koyabilecektir. Bu çalışmada; yarının büyükleri çocuklarımızın istedikleri ve sevdikleri meslekleri mutlu, huzurlu, özverili ve en iyi şekilde etik ilkeleri yerine getirerek yapabilmelerine yönelik önerilerde bulunulmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri DEDE KORKUT HİKAYELERİNDE TÜRK AİLE DEĞERİ VE ÇOCUK EĞİTİMİÖzet: <Dede Korkut Kitabı, dokuzuncu ve on birinci yüzyıllar arasında geçen, Oğuz Türklerinin milli hayatını anlatan destani hikayelerden meydana gelmektedir. Bu esere adını vermiş olan kişi Türk’ün bilge kişisi, efsanevi ozanı Dede Korkut’tur. Bugüne kadar Dede Korkut Kitabı’nın bilinen ve kullanılan iki nüshası vardır. Bunlardan biri Dresden’de, diğeri Vatikan’da bulunmuştur. Bilim dünyası Vatikan nüshasından 1950’den sonra haberdar olmuştur. Bu nedenle Dede Korkut üzerindeki çalışmalar çoğunlukla Dresden nüshası etrafında toplanmıştır. 2018 yılında ise Türklüğün bu büyük ve önemli eserinin yeni bir nüshası bulunmuştur. Türk dünyasını heyecanlandıran bu eseri bulan, İran’ın Türkmensahra bölgesindeki Günbed şehrinde yaşayan Veli Muhammed Hoca adlı bir Türkmen aydınıdır. Böylece eser üç nüshaya çıkmıştır. Dede Korkut Kitabı’nın, özellikleri bakımından Türk halk hikayeleri arasında başka bir benzeri yoktur. Hikayeleşmiş destan görünüşünde olan kitap, Bozkır Türk topluluğunun birçok özelliğini göz önüne sermesi bakımından gerek edebiyatımızda gerek ise kültürümüzde mühim bir yer tutmaktadır. Türk edebiyatı tarihinin büyük alimlerinden Fuat Köprülü bunu şöyle özetlemiştir: “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u da öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar”. Dede Korkut Kitabı’nı Türk edebiyatı ve kültürünün erişilmez şaheseri olarak niteleyen Muharrem Ergin’in görüşü ise şöyledir: “Dede Korkut Kitabı, Türk çocuklarının ruh ve kafa yapısını tek başına sağlam tutacak kudrette ve karakterde bir eserdir. Bu kitabı okuyan ve hazmeden bir Türk’ün kolay kolay yolunu şaşırmayacağı emniyetle söylenebilir”. Bu hikayelerin özelde Oğuz Türklerinin kültürünü, genelde ise Türk kültür hayatını pek çok açıdan yansıttığı görülmektedir. Türk milletinin devlet hayatından, günlük hayatına, yaşamına, giyim kuşamından diline, dinine, inanışına kadar bir çok alanda bilgiler içermesinin yanı sıra eğitici özelliği de oldukça ağır basmaktadır. Türk Milli Eğitimi’nin genel amaçlarına bakıldığında yetiştirilmek istenen bireylerin özellikleri sıralanmaktadır. Bu amaçlar arasında yer alan milli, ahlaki, kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını ve milletini seven bireyler yetiştirmek amacı; milletin devamını, milli ve kültürel değerleri koruyup yüceltmeye yönelik bir amaçtır. Bu amaca erişmede Türk kültürünü, milli-manevi değerlerini, gelenek ve göreneklerini içinde bulunduran Dede Korkut Hikayeleri önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmada Dede Korkut Hikayeleri incelenerek hikayelerde geçen ailenin değeri, baba, kadın, anne rolü, annenin kocasına bağlılığı ve desteği, oğul sahibi olmak ve önemi, oğulun evliliği, anne ve babanın çocuklarına verdiği eğitim, ailedeki sevgi, kardeşler arası fedakarlık, kız kardeşin önemi, aile namusunun değeri, Türk aile yapısı ve çocuk eğitimi konuları üzerine bir değerlendirme yapılacaktır. Sözlü bildiri E-PLATFORM USAGE AND FUNCTİONS WİTHİN THE CONTEXT OF ANALYSİS RELATED TO ABSENTEEİSM OF SECONDARY SCHOOL STUDENTSÖzet: <Student absenteeism is one of the most important administrative problems encountered during the education process. If student absenteeism, which has many effects on individuals academic achievement and social interaction, cannot be prevented, it may result in early school leaving and cause the student to break away from the education process. In this context, the European Union considers student absenteeism, in the category of priority problems to be solved. Our country is among the countries facing this problem with its high student absenteeism rate. To solve this problem, Improving Solutions for Student Absenteeism project (ISSA) was launched in 2016. Within the scope of the project, the reasons of absenteeism in secondary education were analysed and some solutions were proposed to reduce the absenteeism. Although student absenteeism is basically a problem for the student, it is affected by many different parameters and stakeholders. Therefore, in order to solve this problem, it is necessary to analyse the impacts, perspectives and roles of all stakeholders in detail in order to solve this problem. For this purpose, an electronic discussion platform “e-platform” has been developed as a part of ISSA Project, which aims to reduce and prevent absenteeism. In this e-platform, education stakeholders can share their views, reveal their perspectives and aspects of the problem situation, discuss other educational problems and make them accessible to all relevant stakeholders. In the development process of the e-platform, the result of Delphi analysis technique was used, which was conducted on 15 academicians who have at least PhD degree in education field in 3 rounds and who work in universities in different regions of Turkey. The E-Platform is available in six languages: Turkish, English, German, Spanish, Greek and Catalan. The aim of this study is to reveal the contributions of the e-platform to the project process, the stakeholders views on the causes of student absenteeism and the focal points. Acknowledgment: This work has been produced under the project of “Improving Solutions for Student Absenteeism with the project number of 2016-1-TR01-K201-034947 which is funded by Turkish National Agency, Erasmus + Program Strategic Partnerships. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERİN MESLEK SEÇİMLERİNİN ANALİZİÖzet: <Günümüz dünyasında, bireylerin yaşam boyu bir mesleği sürdürme imkanının giderek azaldığı dikkati çekmektedir. Bu değişim sürecine rağmen, bireylerin meslek seçimi, yaşamlarının en önemli seçimleri arasında yer almaktadır. Yapay zeka uygulamalarının yaygınlaşmasına bağlı olarak geleneksel meslekler giderek ortadan kalkmakta ya da fonksiyonlarında önemli farklılaşmalar yaşanmaktadır. Toplumsal değişim sürecine bağlı olarak günümüz öğrencilerinin mesleki yönelimlerinde de önemli farklılaşmaların yaşandığı gerçeği yaygın olarak dile getirilmektedir. Bu çerçevede araştırmada ilkokul, ortaokul ve ortaöğretimde öğrenimlerini sürdüren öğrencilerin meslek tercihlerini analizinin yapılması amaçlanmaktadır. Bu temel amaca bağlı olarak çalışmada, öğrencilerin mesleki seçimlerinin cinsiyet, sınıf, anne öğretim durumu, baba öğretim durumu, günlük internet kullanma süresine göre farklılık gösterip göstermediği irdelenmiştir. Araştırmada var olan durumu olduğu gibi betimlemek amacıyla nicel araştırma modellerinden tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini 2018-2019 öğretim yılında Çanakkale il merkezindeki temel eğitimde öğrenimlerini sürdüren 4.sınıf, 8. sınıf öğrencileri ile ortaöğretimde öğrenimlerini sürdüren 12. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise bu okullarda öğrenimlerini sürdüren 648 öğrenci oluşturmaktadır Araştırmada araştırmacılar tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgiler Formu” ve “Meslek Tercih Formu” veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Araştırmanın verileri nicel veri analiz programı olan SPSS ile analiz edilmiştir. Araştırma verilerinin analizinde yüzde (%) ve frekans (f) değerleri kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda öğrencilerin en fazla tercih ettikleri meslek gruplarının kız öğrencilerde sağlık ve sosyal hizmetler alanı iken erkeklerde güvenlik alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Tüm sınıf düzeylerinde en fazla tercih edilen meslek alanı sağlık ve sosyal hizmetler alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Anne öğretim düzeyi düştükçe öğrencilerin tercih yönelimlerinin eğitim alanında artmaya başladığı görülmektedir. Öğrencilerin interneti kullanma süreleri artıkça tercih ettikleri meslek alanlarında medya, iletişim ve yayıncılık alanlarına yöneliminin arttığı görülmektedir. Diğer bir araştırma sonucuna göre, öğrencilerin interneti en çok araştırma ile bilgi edinme amacıyla kullandığı ve bu öğrencilerin meslek tercihlerinde en çok sağlık ve sosyal hizmetler alanında tercihler yaptığı ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Öğrenci, meslek seçimi, kariyer planlama Sözlü bildiri PERMÜTASYON VE OLASILIK KONULARININ ÖĞRETİMİNDE APARTMAN SUDOKU OYUNUNUN KULLANILMASIÖzet: <Soyut olan matematik konularını somutlaştırarak ya da günlük yaşam problemlerine uyarlayarak öğrencilere öğretilmesi, öğrencilerin bu konu ne işimize yarayacak? ya da matematiği neden öğreniyoruz? sorularına kısmen cevap olabilir. Bu bağlamda oyunlar eğitimde etkin olarak kullanılabilir. Oyun oynarken öğrenciler hem eğlenirler hem de akıl yürütme becerisini kullanırlar. Bu çalışmada 10.sınıf müfredatında yer alan faktöriyel, permütasyon ve olasılık kavramlarının öğretiminde apartman sudoku oyunu kullanılmaktadır. Bu oyunlar yardımıyla soyut olan bir matematiksel kavramı günlük yaşam problemi gibi ele alarak öğrencilerin kalıcı öğrenmeleri hedeflenmektedir. Ayrıca istenen bir diğer durum da öğrencilere matematiği sevdirebilmek ve ön yargılarını kısmen de olsa yok edebilmektir. Çalışma kapsamında Muğla ili Yatağan ilçesindeki bir mesleki ve teknik Anadolu lisesi seçilmiştir. 10. sınıflarından iki şube 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılı yıl sonu matematik başarı notları arasında fark olmayan sınıflardan bir başarı testi uygulanarak biri deney grubu diğeri kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Deney grubuna geleneksel öğretimle beraber apartman sudoku oyunu ile oluşturulmuş faktöriyel, permütasyon ve olasılık konularını içeren üç farklı etkinlik uygulanmıştır. Kontrol grubunda ise geleneksel öğretim ortamı aynen devam etmektedir. Deney grubu öğrencilerinin süreç içinde tutum ve akademik başarılarındaki değişimleri ölçmek için tutum ve başarı ölçekleri kullanılmıştır. Çalışmada yöntem olarak yarı-deneysel yöntem kullanılmıştır. Bu çalışma sonunda tutum ve başarı ölçekleri son test olarak uygulanmış ve sonuçlar SPSS ile analiz edilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ETKİLİ İLETİŞİME İLİŞKİN GELİŞTİRDİKLERİ METAFORLARIN İNCELENMESİÖzet: <İletişim hayatın vazgeçilmez bir ögesidir. İnsanların birbiriyle etkileşime geçe bilmesi için iletişim olmazsa olmazdır. Günlük yaşamda anlatmaya çalıştığınız bir çok şeye sahibiz ancak bu anlatacaklarımızı muhatabımıza ne derece aktarıyoruz. Aktardığımız mesajlar istediğimiz etkiyi her zaman uyandırmıyor. Etkili iletişim ise problemlere farklı açılardan bakabilme , ters düşen durumları yönetme gibi yetilerin yanı sıra düşüncelerini anlatabilme ve karşındakini anlayabilmek gibi becerileri kapsamakta ve öğretmen yeterlilikleri arasında bulunmaktadır. Bundan dolayı öğretmenlerin eğitim ortamında etkili iletişim kurabilmeleri eğitim kalitesi ve işlevi açısından önemlidir. Buradan hareketle bu araştırma Sınıf Öğretmenliği Programında öğrenim gören etkili iletişim dersi alan ve almayan Sınıf Öğretmeni Adaylarının “Etkili İletişim “ ile ilgili algılarını oluşturdukları metaforlar aracıyla belirlemek ve bu bağlamda bir karşılaştırma yapmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu 2019-2020 eğitim öğretim yılı güz döneminde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde eğitim gören etkili iletişim dersi alan ve almayan Sınıf Öğretmeni Adayları oluşturmaktadır. Verilerin toplanması aşamasında öğretmen adaylarına bir form aracılığıyla “ Bir öğretmen için etkili iletişim ............. gibidir ; çünkü ...........” ifadesi yöneltilmiş ve katılımcılardan cümleyi tamamlamaları istenmiştir. Çalışmada katılımcıların görüşleri nitel yaklaşım ile betimlenmeye çalışılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde içerik analizi tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda etkili iletişim dersi alan ve almayan Sınıf Öğretmeni Adayları tarafından oluşturulan metaforlar kategoriler halinde karşılaştırmalı olarak incelenerek; incelemeler doğrultusunda ilgili literatür çerçevesinde önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ DİKSİYONA İLİŞKİN GELİŞTİRDİKLERİ METAFORLARIN İNCELENMESİÖzet: <İletişim bireylerin ilişkilerinin olmazsa olmazı, hayatı devam ettirebilmenin vazgeçilmez aracıdır. İletişim için en önemli unsurlardan birisi diksiyondur. Güzel konuşma yani ‘diksiyon’ bir sanattır denilebilir. Konuşmak genel anlamda belirli bir olgunluğa, yeterliliğe ulaşıldıktan sonra normaldir ancak diksiyon konuşmanın, kendini ifadenin belirli kurallara da tabi tutularak ahenk içinde kendini ifade edebilme sanatıdır. İletişim hayatımızın her yerindedir bireyin iş hayatında da önemli bir yeri vardır. Bu yüzden iletişim gerektiren ve iletişimin çok fazla işe yaradığı mesleklerde, diksiyon önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar. Bu mesleklerden birisi de iletişimin çok önemli olduğu öğretmenlik mesleğidir. Öğretmen topluma yön verecek olan kişi olmanın yanında diksiyon konusunda verimli, kendini ifade edebilme ve öğretecekleri kazanımları öğrencilere ulaştırabilme yeteneğine sahip olmalıdır. Ders programının içerisinde yer alan becerileri öğrencilerine kazandırmak isteyen, öğrencilerinin kendini ifade edebilmesini amaçlayan bir öğretmenin diksiyonunun düzgün olması çok önemlidir. Öğretmen öğrencilerine örnek olabilmelidir. Çünkü Öğrenciler kendilerine örnek alabileceği rol ve model olarak öğretmenlerini seçerler. Bu yüzden bir öğretmenin doğru, etkin ve düzgün konuşması yani diksiyonunun düzgün olması gerekir. Buradan hareketle bu araştırma sınıf öğretmenliği programında öğrenim gören diksiyon eğitimi alan ve almayan sınıf öğretmeni adaylarının “diksiyon ” ile ilgili algılarını oluşturdukları metaforlar aracılığıyla belirlemek ve bu bağlamda bir karşılaştırma yapmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunu, 2019–2020 eğitim öğretim yılı güz döneminde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi eğitim gören diksiyon eğitimi alan ve almayan sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Verilerin toplanması aşamasında öğretmen adaylarına bir form aracılığıyla “ Bir öğretmen için diksiyon ……..……gibi; çünkü……….” ifadesi yöneltilmiş ve katılımcılardan cümleyi tamamlamaları istenmiştir. Çalışmada katılımcıların görüşleri nitel yaklaşım ile betimlenmeye çalışılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde içerik analizi tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda diksiyon eğitimi alan ve almayan sınıf öğretmeni adayları tarafından oluşturulan metaforlar kategoriler halinde karşılaştırmalı olarak incelenerek; incelemeler doğrultusunda ilgili literatür çerçevesinde önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bireyin bilgi birikimlerini, duygu ve düşüncelerini karşısındaki kişiye aktarmasına iletişim denir. İletmiş olduğumuz anlamların kaynağın ve alıcının beklenen hedeflerini karşılayabilmesi olarak etkili iletişimi tanımlamak mümkündür. İletişim olumlu bir kavram gibi anlaşılsa da kurulan her iletişim olumlu sonuçlar ortaya çıkarmaz. Hayatımızda gerçekleşen yanlış anlaşılmalar, tartışmalar gibi birçok olumsuz durum etkili iletişim kurmamaktan ortaya çıkar. İletişim kurarken olumlu sonucu ortaya çıkarabilmek için kurulan iletişimin etkili olması gerekir. Bireyin hayatında iletişim kurmak temel ihtiyaçları arasında görülebilir. Aile, okul, iş, arkadaş, eş, kurumlar vb. yerler bireyin iletişime ihtiyaç duyduğu birimler arasındadır. Bireylerin sosyal hayatlarında etkili iletişim kurabilmeleri önemli bir yer kapladığı kadar iş hayatında da önemli bir yer tutmaktadır. İletişim tüm mesleklerde önemlidir. İletişimin çok önemli olduğu mesleklerden biriside öğretmenliktir. Bir öğretmenin de eğitim ortamında başarısını etkileyen ve öğretmenin sahip olması gereken özelliklerden biride etkili iletişim becerisidir. Öğrencilerin rol model olarak örnek aldıkları öğretmenlerin iletişim kurarken çok daha dikkatli olmaları etkili iletişim kurabilmesi gerekir. Etkili öğretmenlerin rolleriyle ilgili olarak sahip olmaları gereken beceriler arasında, iletişimde netlik, beklenileni tam olarak açıklama, öğrenci ve diğer personelle iyi iletişim kurabilme duyuşsal ve sosyal yönden anlatımcı ve duyarlı olma becerileri yer almaktadır. (Yüksel,2006 Akt: Alper,2007). Buradan hareketle bu araştırma sınıf öğretmeni adaylarının etkili iletişim becerileri ile cinsiyetin bu becerileri ile cinsiyetin bu becerilere etkisi incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2019–2020 eğitim öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalı, Sınıf Öğretmenliği programında öğrenim görmekte olan farklı sınıf düzeylerindeki sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri, Kişisel Bilgi Formu ve (Buluş, Atan ve Sarıkaya, 2017)Etkili İletişim Becerileri Ölçeği İle elde edilmiştir. Araştırma veri analiz süreci sürmekte olup elde edilen bulgular doğrultusunda önerilerde bulunulacaktır.
Sözlü bildiri 21. YÜZYILDA BİR EĞİTİM YAKLAŞIMI OLARAK DİJİTAL OYUN TABANLI ÖĞRETİM MODELİÖzet: <Günümüzde erken çocukluk dönemindeki bireylerin, neredeyse doğdukları andan itibaren teknolojik araçlarla çok fazla etkileşim içinde olması, oyunun geleneksel kalıplardan çıkarak dijitalleşmesine yol açmıştır. Bu açıdan bakıldığında dijital oyun tabanlı öğretim modelinin eğitim aşamasında kullanılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Dijital oyun tabanlı öğrenme, oyun kavramını geleneksel tanımından çok daha öteye taşımış ve çocukların öğrenme, keşfetme, araştırma ve problem çözme becerilerini destekleyen bir eğitim yaklaşımı olarak literatürde yer almıştır. 21. yüzyılda ortaya çıkan gereklilikler, çocukların önceki kuşaklara göre farklı beceriler kazanmasını ve kullanabilmesini zorunlu kılmıştır. Bundan dolayı “dijital yerli” olarak adlandırılan öğrencilerin, eğitsel ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına öğretmenlerin dijital temelli oyunları sınıf içerisinde öğretim materyali olarak kullanması gerekmektedir (Prensky, 2001). Eğitimi bireyin ihtiyaçlarını karşılama hali olarak düşünüldüğünde, 21. yüzyılda çocukların eğitsel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, oyunu geleneksel kalıplarından çıkarak dijital oyun tabanlı öğretime geçilmesinin önemi bir kez daha görülmektedir. Dijital oyun tabanlı öğrenme yaklaşımının, öğrencilerin uzun süreli bellekleri üzerinde olumlu etkisi olduğu ve onlara pratik deneyimler sağladığı görülmüştür ( Deubel,2006). Ayrıca dijital oyun tabanlı öğrenme yaklaşımındaki oyunlar, geri bildirim içermekte ve öğrencilere eleştirel düşünme becerisi sağlamaktadır (Prensky, 2001). Bununla birlikte dijital oyun tabanlı öğrenme yaklaşımı, çocukların kendi öğrenme süreçlerini oluşturmasına yardımcı olmaktadır (Anderson ve ark. 2009). Bu durum, öğrencilerin öz güvenlerini arttırmakta ve daha yaratıcı fikirler ortaya çıkarmasına yardımcı olmaktadır. Ayrıca öğretimi tekdüzelikten çıkarmakta ve daha keyifli hale getirmektedir. Dijital oyun tabanlı öğrenme yaklaşımında öğrenci, öğrenmenin merkezindedir. Bu yaklaşımda dijital oyun öğrencinin öğrenme süreçlerindeki istekliliğini dikkate alır ancak öte yandan da her saniye öğrenciye bilgiyi öğrenme seçenekleri sunulmaktadır (Tam & Hui, 2011). Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda, dijital oyun tabanlı öğrenme modelinin bir yandan öğrencilerin eğitsel ihtiyaçlarını karşılarken, diğer yandan onları sıkmadan ve keyif almalarına yardımcı olarak bilgiyi öğrenme süreçlerine dahil ettiği görülmektedir. Sözlü bildiri BETTER TOGETHER (BİRLİKTE DAHA İYİ)Özet: <21. yüzyılda teknolojinin hızla değiştiği bu dijital çağda artık eğitimdeki eski ders araç ve gereçler yerini; bilgisayar,cep telefonu,akıllı tahtalar,projeksiyon gibi bilgiye ulaşmayı kolaylaştıran,iletişimi ve bilgi paylaşımını arttıran dijital araçlara bırakmıştır. Bu eTwinning projesi ile Avrupa 2020 Stratejisi çıkış noktası olan dünyadaki küreselleşmenin de etkisiyle Dijital yerli dediğimiz bu öğrencilerimiz daima dijital araçlarla zaman geçirdiklerinden,sınıftaki ortamın da dijital araçlarla donatılması-güvenli ve etkili İnternet kullanımını da önemsenerek-Web 2.0 araçlarının İngilizce derslerine entegre edilerek kullanılması ve teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Bu durumun öğrencilerimizin okul başarılarına ve motivasyonlarına katkıda bulunacağı düşünülmüştür. Proje 2017 Ekim ayında başlamış olup Mayıs ayında sonlanmıştır. Bu hedefler doğrultusunda ilkokuldan liseye kadar Türkiyedeki farklı yaş gruplarıyla çalışan 208 İngilizce öğretmeni tarafından web 2.0 araçları da kullanılarak karşılıklı paylaşımlarda bulunulmuş olup dijital oyunlar sergilenmiştir. Her ay belirlenen bir web 2.0 aracı ile FATIH projesi katkılarıyla okullarda bulunan akıllı tahtalar da kullanılarak öğretmenlerin rehberliğinde bizzat öğrenciler tarafından İngilizce ders müfredatlarına uygun dijital oyunlar, içerikler, ders materyalleri hazırlanmış ve daha sonra derslerde kullanılmıştır. Güvenli İnternet kullanımı ve kodlama üzerinde durulmuş ve bu konuda tüm katılımcı okullarda farkındalık oluşturulmuştur. Yapılan tüm çalışmalar, e-içerikler ve ders materyalleri Weebly web 2.0 aracı ile hazırlanan web sitesi aracılığı ile diğer İngilizce öğretmenlerinin de kullanımına sunulmuştur. Birçok farklı platformlarda yaygınlaştırılması sağlanmıştır. Hem öğretmenler hem öğrenciler için sözel ve anketlerle değerlendirilmesi yapılan proje sonucunda öğretmenlerin Web 2.0 araçlarını kullanma becerisi edindiği,anlatmak istediği konuyu daha etkili,yaratıcı ve kalıcı bir şeklide anlatma becerisi edindiği,FATİH Projesine uyumlu içerik geliştirebildiği,EBA portalını daha etkili kullanabildiği ve eTwinning proje uygulama yetkinliği elde ettiği saptanmıştır.Öğrencilerin ise İnterneti güvenli kullanmayı,kodlama yapmayı öğrendiği, derslerde Web 2.0 araçları kullanmayı sevdikleri,yaratıcı düşünme becerilerinin arttığı,İngilizce derslerini daha eğlenceli geçirdikleri saptanmış olup diğer derslerinde de web 2.0 araçlarını kullandıkları görülmüştür.Bu proje ile 58 öğretmen kalite etiketine başvurmuş olup aralarından 50’si kalite etiketi ödülünü almaya hak kazanmıştır.eTwinning EBA-FATIH kategorisi Türkiye 1.si seçilmiştir Sözlü bildiri ÇEVRİMİÇİ ÇOK OYUNCULU ROL ÜSTLENME OYUNLARININ HIZLI YÜKSELİŞİNE OYUN ANTROPOLOJİSİ ARACILIĞIYLA BAKMAKÖzet: <Günümüzde Türkiye’de geleneksel çocuk oyunları çok hızlı bir evrim geçirmekte ve oynanan oyunların alanı da sokaktan sanal bir alana doğru geçmektedir. Kent alanı içinde çocuk oyun alanları hızla gözden kaybolmaktadır. Bir zamanlar çocukların oyun oynadığı alanların yerini yeni çok katlı binalar alırken çocukların da oyun alanlarını internet kafeler ve evlerindeki kişisel bilgisayarları aracılığıyla sanal ortama taşıdıklarını gözlemliyoruz. 1980’li yıllarda Commodore 64 ile bilgisayar oyunları dünyasına giriş yapan dijital oyunlar 1990’lı yıllarda ise Play Station Oyun konsolları ile bu yerini güçlendirmiş ve 2000’li yıllarda ise bunlara Nintendo DS el oyun konsolu ve XBOX 360 Wii oyun konsolu eklenmiştir. Bu oyunlara, cep telefonu üreticilerinin uygulamalar aracılığıyla eklediği oyunları, sosyal medyanın gözde iletişim platformu facebook tarafından uygulamaya konulan oyunları ve diğer online oyun platformlarını da ekleyebiliriz. 2000’li yıllardan itibaren online bilgisayar oyunları çocuklar tarafından yoğun olarak oynanmaya başlamış ve birden fazla kişinin aynı oyunda yer almasına olanak tanıyan çok oyunculu platformlara dönüşmüştür. Savaş taktikleri ve strateji içeren oyunlar da hem çocuklar hem de her yaştan bilgisayar kullanıcısı tarafından popüler hale gelmiştir. Oyunlarla ilgili ülke ligleri kurulmakta hatta dünya çapında turnuvalar düzenlenmektedir. 2015 yılı içerisinde Türkiye içerisinde online bir turnuva düzenlenmiş ve finalistler İstanbul’da Ülker Sports Arena’da çoğunluğunu ücret ödeyerek gelen çocukların oluşturduğu binlerce izleyicinin bulunduğu turnuvada yarışmışlardır. Oyuncular, oyun karakterlerine ait giysi ve malzemeleri sanal ortamda alıp satmaktadır; kimi zaman da bu ürünler yüksek fiyatlara alıcı bulmaktadır. Bu çalışmada, görüşmeler gerçekleştirilerek ve sahada oyunlara dair gözlemler yapılacaktır. Yapılan görüşmeler neticesinde çevrimiçi çok oyunculu rol üstlenme oyunları aracılığıyla Oyun Antropolojinin bakış açısıyla oyuncuların oyunu algılama biçimlerinin yanı sıra açıklamaları ve oyun içindeki davranışları aracılığıyla oyunları kullanıcılar arasında popüler ve bağımlı kılan unsurlar belirlenmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri ÇEVRİMİÇİ OYUNLARDA SOSYAL GELİŞİM ALANLARIÖzet: <Gelişen Teknoloji ile ortaya çıkan mobil oyunlar, çocuklardaki vakit geçirme, eğlence, dinlenme, öğrenme gibi ihtiyaçlarını karşılayan ürünlerdir. Teknolojik gelişmelerin yaşanmadığı dönemlerde geleneksel çocuk oyunları ile bu ihtiyaçlarını karşılayan çocuklar, teknoloji ile dijital oyunlarla vakit geçirmeye başlamıştır. Geleneksel çocuk oyunları üzerine çalışma yapan bilim insanları bu oyunların çocuklardaki bilişsel, psikomotor ve sosyal gelişimleri konusunda önemli bulgulara ulaşmışlardır. Geleneksel çocuk oyunları, genel olarak oynanış itibarıyla çocukların bir araya gelip birlikte oynadıklarından dolayı gurup içinde hareket edebilme, kazanma karşısındaki tavır, kaybetme karşısındaki tutum, birlikte iş bölümü yapabilme, iş birliği geliştirebilme, strateji kurabilme gibi sosyal gelişim işlevlerine sahiptir. Teknolojik gelişmelerle beraber ortaya çıkan dijital oyunlarda aynı zeminde birlikte oynama imkânı ortadan kalmıştır. Fakat dijital ortamın sunmuş olduğu çevrimiçi imkânı belirli ölçüde birlikte oynayabilme imkanını doğurmuştur. Bu çalışmada çevrimiçi oyunlar ile oyun oynama imkanına sahip çocukların oynadıkları oyunlardaki sosyal gelişim durumları incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Ortaya çıkan veriler ışığında çevrimiçi oyunlardaki sosyal gelişim alanları ortaya konulmuş, etkileri de sonuç bölümünde ortaya konulmuştur. DİJİTAL OYUN VE KİŞİSEL VERİÖzet: <Oyun, başta sadece çocuklar ile ilişkilendirilse de şüphesiz her yaştan birey için bir boş zaman edimi olmaktan çok daha fazlasıdır. Dijitalleşme ile farklı bir bağlama taşınan ve dijital dünya ile bütünleşerek yeni bir mecrada kendini gösteren “dijital oyun” olgusu, günümüzde bireylerin gündelik hayatında önemli bir yer edinmektedir. Öyle ki dijital oyunlar; zaman planlaması, oyun içi gelişim için bütçe ayrılması, oyun becerilerini geliştirmeye yönelik ekipman satın alınması gibi gereksinimler ile oyun dışı pek çok süreci de içinde barındırmaktadır. Dijital oyun bu yönüyle bir taraftan tüketim nesnesinin kendisi iken, diğer taraftan da farklı tüketim pratiklerine yöneltici bir araç görevi üstlenmektedir. Dijital oyunda başarı, oyun içi kazanımlar ile ölçülmekte ve bu kazanımlar temelde üç şekilde elde edilmektedir. Bunlardan ilki; oyunda daha fazla vakit harcayarak uzun bir zaman diliminde elde edilen kazanımlar iken ikincisi; gerçek dünyanın değişim araçları (kredi kartı, para, sanal kartlar vb.) aracılığıyla daha kısa sürede ve kolay biçimde elde edilen kazanımlardır. Üçüncü bir alternatif ise; oyunda uzun vakit geçirmek istemeyen ve oyuna önemli bir bütçe ayırmayan kullanıcıların, kişisel verilerini paylaşmaları karşılığında onlara sağlanacak oyun içi faydalardır. Bu faydalar; oyuncuların bir ürünü satın almaları ve bunu kanıtlamaları karşılığında markaların sağladığı oyun içi ek fayda, bir ankete katılma karşılığında araştırma şirketi veya markanın kendisi tarafından sağlanan ek fayda, kimlik bilgilerinin verilmesi ile elde edilen ek faydalar olarak sıralanabilir. Veri güvenliği, dijital çağın en tartışmalı ve problemli konularından biri iken, dijital oyunlardaki yaygınlığı endişe verici boyutlara ulaşmaktadır. Öte yandan dijital dünya, hedefleme ve ölçümlemeye imkan veren kullanım alanları ile reklamveren için önemli bir mecra olarak görülmekte ve hedef kitleye ulaşmanın alternatif bir yolunu sunmaktadır. Çalışma kapsamında Türkiye’de en yaygın dijital etkileşimli oyunlardan biri olan “Zula”da kişisel veri özelindeki uygulamalar incelenmiş ve oyuncuların kişisel veri paylaşımına yönelik tutumları kişisel görüşme tekniği ile araştırılmıştır. DÜNDEN BUGÜNE GENÇ BİREYLERİN DİJİTAL OYUN TERCİHLERİ VE OYNAMA ALIŞKANLIKLARI DIGITAL GAME HABITS AND PREFERENCES OF YOUNG INDIVIDUALS FROM PAST TO TODAYÖzet: <Geçmişten günümüze kadar yaş gözetmeksizin insanlığın en büyük zaman geçirme uğraşlarından birisi oyundur. Hiç şüphesiz ki teknolojinin henüz olgunlaşmadığı ve hatta ilkel çağlar olarak adlandırabileceğimiz dönemlerde de başta çocuklar olmak üzere insanoğlu kendini mutlu edecek oyunlar bulmuştur. Bilgisayar teknolojisinin evlere giriş yılları olan 90lı yılların ortasında dijital oyunları daha cazip hale gelmeye başlamış ve günümüzde dijital teknoloji ceplerimize girerek hayatımızda önemli bir rol almaya başlamıştır. Bu çalışma, genç bireylerin oyunlara olan yaklaşımları, oyun türlerindeki seçicilikleri ve oyunu hayatlarında ne kadar barındırdıklarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla Giresun ilinde 15-25 yaş aralığında gönüllü 250 katılımcıyla çalışma yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak bu alanda birçok araştırmada kullanılan anketler incelenmiş, araştırma kapsamında araştırmacı tarafından anket maddeleri güncellenmiş, genişletilmiş ve günümüze uyarlanarak kullanılmıştır. Oluşturulan ankette öğrencilerin, hangi teknolojik cihazlara sahip olduğu; oyun oynayıp oynamadıkları ve sebepleri; oyun oynama sıklıkları; oyun tercihleri, temaları; kiminle oynadıkları; hangi ortamda oynadıkları sorulmuş ve bu sorulara cevaplar aranmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, katılımcıların yaklaşık %64’ü dijital oyun oynadıklarını, oynayanların stres atmak ya da rekabeti sevdiklerinden dolayı oynadıklarını sebep gösterirken, oynamayanların ise ya ilgilenmedikleri ya da vakit kaybı olarak gördükleri için oynamadıklarını sebep olarak göstermişlerdir. Genç bireylerin yaklaşık %68’i günlük olarak iki saate kadar oyun oynamaktadırlar. Oyun seçimlerinde ise ücretsiz ve mobil platformlarda oynanan oyunları tercih ettikleri tespit edilmiştir. Bireylerin özellikle serüven ve yarış türü oyunlarını daha çok tercih ettikleri; oyunları gerçek hayattaki veya sanal dünyadaki arkadaşlarıyla oynadıkları, katılımcıların çok büyük bir kısmının çok kullanıcılı oyunları oynadıkları saptanmıştır. Bu kapsamda elde edilen bulguların oyun alanındaki gelişimi, bireylerin değişen zaman içerisinde tercihlerindeki değişimi ortaya koyma adına yapılmaya devam edecek olan çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri ESPORLAR İLE GELENEKSEL SPORLARDA MOBBİNGE MARUZ KALMA DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <Çalışma doğrultusunda mobbing davranışının esporcular ve geleneksel spor dallarından sporcular üzerindeki etkisi karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Çalışmanın evreni aktif veya reaktif olarak sportif kariyerini sürdüren 123 sporcudan oluşmaktadır. Bu sporcuların 50 tanesi esporlar, 73 tanesi ise geleneksel sporlardandır. Verilerin toplanmasında demografik değişkenleri ölçmek amacıyla demografik bilgi formları, mobbing düzeyini ölçmek amacıyla da mobbing anketi kullanılmıştır. Verilerin analiz edilmesi sürecinde betimsel istatistik yöntemleri, için mann-whitney u testi uygulanmıştır. Yapılan analizler neticesinde, Espor branşlarından oyuncularının mobbinge, duygusal istismara ve kulüp içerisinde yaptırıma geleneksel sporlarla ilgilenen sporculardan daha fazla maruz kaldıkları anlaşılmaktadır. Geleneksel spor dalları ile ilgilenen sporcuların düşük seviyede de olsa anlamlı şekilde mobbinge maruz kaldığı görülmektedir. Bu uygulamada mobbinge maruz kalan sporcuların örgüt içi iletişimlerinin zayıf olduğu, kulüpte kendilerine verilen görev ve sorumlulukların sporcular için zorlayıcı birer unsur olduğu ve esporcuların daha az sosyal destek gördükleri saptanmıştır. Çalışma doğrultusunda, mobbingin sporcuları branşları ve demografik değişkenlerini gözetmeksizin etkilediği görülmektedir. Sporcuların, bulundukları örgütsel yaşam içerisinde kendilerini değersiz hissetmelerine neden olacak bir ortamın hakim olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmanın sonuçları uyarınca görev, örgüt içi iletişimin, ve sosyal ilişkiler açısından zayıf olan kulüplerin yüksek seviye mobbing içerdiği tespit edilmiştir. Bu alanların iyileştirilmesi adına çalışılar yürütülmesi mobing olgusunun engellenmesi üstünde hayati önem taşımaktadır. MÜZEDEN ÖNCE – MÜZEDEN SONRA KÜLTÜREL MİRASLA OYNAMAK: MÜZEM: DİJİTAL MÜZE KURMA OYUNU TASARIMIÖzet: <Dijital devrimin etkisiyle müzecilik 1990’dan itibaren sergi tasarımı, tanıtım, uzaktan ve yüz yüze eğitim süreçlerinde farklı ve yenilikçi yaklaşımlara sahne olmaktadır. Müze koleksiyonları dijital ortama aktarılmış, koleksiyon bilgisi mikro galeri, web sitesi ve sanal müze uygulamalarıyla izleyiciye sunulmuştur. İzleyiciye bilgi sağlama, iletişim kurma ve teknoloji kullanımında deneyim kazandırma amaçlarıyla kullanılan teknolojiler, bilgi işletim sistemleri vb. müzeye erişimi kolaylaştırmıştır. Müzede teknoloji kullanımı özünde, müzede farklı hedef kitlelere hitap eden ilgi odakları oluşturarak izleyici çeşitliliği sağlamayı amaçlar. Müzede teknoloji kullanımının eğlenceli biçimlerinden biri dijital oyunlardır. Koleksiyon bilgisine doğrudan erişim sağlayan oyunlar çocuk ve gençlere müzede bağlamsal öğrenme süreçlerinde eşlik eden donanımlı rehberlerdir. Dijital oyunlarının sadece müze koleksiyonuyla değil, öğretim programlarıyla da ilişkilendirilmiş olması, bu uygulamaların tamamına ücretsiz olarak erişilmesi, öğretmenler tarafından ilgili konuların işleneceği süreçte müze ziyareti öncesinde - sonrasında ve belirli aralıklarla güncellenerek kullanılması önemlidir. Birçok araştırma müzelerde kullanılan dijital sergileme, oyun ve sunumların farklı yaş gruplarındaki ziyaretçilerin müzeye erişimini kolaylaştırdığını ve hızlandırdığını saptamıştır. Bu çalışmada öğrencilerin, ilköğretim düzeyinde Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler dersleri ile ortaöğretim düzeyinde Tarih ve Görsel Sanatlar dersleri kapsamında kültürel mirası tanıma ve yakın çevrede yer alan tarihî, doğal ve turistik yerlerin özelliklerini tanırken; çevrelerindeki en önemli okul dışı öğrenme ortamlarından biri olan müzeler hakkında araştırma yapma süreçlerinde kendilerine yardımcı olacak; müze türlerini ve koleksiyon içeriklerini tanıtan bir dijital müze kurma oyunu olarak tasarlanan MÜZEM tanıtılmaktadır. MÜZEM, müze öncesi ve müze sonrası süreçlere eşlik edebilecek biçimde eğit-eğlen (edutaintment) yaklaşımıyla geliştirilmiş, dünyadaki örneklerden hareketle çocuk ve gençlere müzeye ilişkin farkındalık kazandırarak müze bilincinin geliştirilmesine katkı sağlayacak ve öğretim programlarında yer alan farklı ders ve ünitelerde müze ortamından yararlanmaya motive edecek eğitici bir ortam içermektedir. MÜZEM, dört müze galerisinin (Arkeoloji müzesi, doğa tarihi müzesi, sanat müzesi ve oyuncak müzesi) kullanıcı tarafından sanal ortamda tasarımı, koleksiyonun yönetimi, sergi tasarımının gerçekleştirilmesi ve ziyaretin planlanmasını içermektedir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ DİJİTAL OYUN TERCİHİNİN EBEVEYN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUKLARININ DİJİTAL OYUN TERCİHİNİN EBEVEYN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ THE ASSESMENT OF THE PREFERENCE OF THE DIGITAL MEDIA GAMES OF PREE-SCHOOL CHILDREN ACCORDING TO VIEW OF THE PARENTS Yazar1 Rumeysa ÇAPUK Yazar2 Gülten KOYUNCU Yazar3 Pınar BİCERİK Yazar4 Ayşe Nur EZER Yazar5 Mihriban ÖZCAN Çocuğun gelişiminde ve eğitiminde önemli bir unsur olan oyun; teknolojinin gelişmesiyle birlikte pek çok değişime uğramıştır. Gelişen teknoloji ile birlikte günümüzde her evde varlığını koruyan dijital medya unsurları- televizyon, bilgisayar, tablet ve akıllı telefonlar- çocukların kolay erişebildiği ve sıklıkla tercih ettiği araçlar haline gelmiştir. Çocukların dijital tercihi onların oyun kavramına bakışını da etkilemiştir. Yapılan çalışmalar incelendiğinde oyunun; şekil, biçim, oynanan ortam, oynanılacak kişi sayısı ve gerekli araç gereçler bakımından farklılaştığı görülmektedir. Önceden seksek, saklambaç, topaç, yakar top, beştaş, gibi oyunları oynayan çocukların günümüzde bu oyunları tercih etmedikleri onun yerine; dijital oyun platformlarındaki oyunları tercih ettikleri görülmektedir. Çocukların değişen oyun tercihlerinde sadece teknoloji faktörünün etkili olmadığı aynı zamanda içinde bulundukları çevre, aile ve yaşam koşullarının da etkisi göz önüne alınmalıdır. Çocuğun içinde bulunduğu sosyal çevrenin ve ebeveynlerin oyun kavramına yükledikleri anlamın çocuğun oyun tercihini etkilediği düşünülmektedir. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarının oynadıkları oyunlarla ilgili duygu, düşünce ve dijital oyuna bakış açıları önemli yer tutmaktadır. Okul öncesi dönem çocuklarının dijital oyun tercihlerinin ebeveyn görüşlerine göre değerlendirilmesi amacıyla yapılan bu çalışma nitel araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği ile gerçekleştirilmiştir. Görüşme için ebeveynlerin çocuklarının oynadıkları dijital oyunla ilgili düşüncelerini öğrenmek amacıyla araştırmacılar tarafından yarı yapılandırılmış soruların bulunduğu bir form hazırlanmıştır. Hazırlanan form ölçme ve değerlendirme, rehberlik ve psikolojik danışmanlık ve okul öncesi alanlarında uzman 3 kişi tarafından incelenmiş ve uzman görüşü alınmıştır. Uzman görüşü sonunda formda gerekli düzenlemeler yapılarak forma son hali verilmiştir. Yanlılığı önlemek amacıyla görüşmeler aynı araştırmacı tarafından yapılmıştır. Görüşmelerde veri kaybını önlemek amacıyla bir araştırmacı görüşme sorularını katılımcılara yöneltirken diğer araştırmacı tarafından görüşmeler yazı ile kayda alınmıştır. Görüşmeler bireysel olarak sessiz bir odada yapılmıştır. Görüşme sonunda katılımcılara verdikleri cevaplar gösterilmiş, onayları alınarak görüşme sonlandırılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu seçilirken kolay ulaşılabilir örneklem tercih edilmiştir. Araştırmanın veri toplama aşaması devam etmektedir. Veri toplama aşaması bitince toplanan verilere içerik analizi yapılacaktır. Elde edilen verilerle bulgular tartışılacaktır. Anahtar kelimeler: dijital oyun, okul öncesi dönem, ebeveyn keywords: digitalgame, preschool, parents ROGER CAİLLOİS VE AGÔN: DİJİTAL OYUNDAN E-SPOR’AÖzet: <Yalnızca zihinsel ve fiziksel bir aktivite olmanın ötesinde oyunun kültürle karşılıklı ilişkisi göz ardı edilmemesi gerekilen ve Johan Huizinga’nın ifadeleriyle “(...) kültüre eşlik eden ve bu kültüre başlangıcından içinde yaşadığımız döneme kadar damgasını vuran verili bir bizatihilik olarak (...)”(2015: 20) öne çıkan bir olgu olduğunu düşünmekteyiz. Antik Yunan Olimpiyatları’nda oyun eylemi dinsel bir boyutta ele alınırken, Roma İmparatorluğu dönemi at yarışlarında siyasi bir düzlemde gerçekleşmiş, Orta Çağ’da bu tutum feodal beylerin iktidar savaşının bir alanına dönüşmüştür. Belirli bir zaman ve mekân içerisinde deneyimlenen, belirleyici kuralların çizdiği sınırlar dâhilinde özgür bir eylem olmasının yanında oyunun Huizinga’nın ifadesi ile aynı zamanda “her tür maddi çıkar ve yarardan arınmış bir eylem” (2015: 31) oluşu çalışmamız açısından da düşündürücü bir noktaya işaret etmektedir. Peki oyun kavramının giderek bu özelliğinden uzaklaşması ve farklı dinamiklerle kuşatılarak bir tür iktisadi sektör nesnesine dönüşmesinin arkasında yatan belirleyici etken nedir? Bu noktada, Roger Caillois’nın oyuna özgü bir nitelik olarak öne sürdüğü agôn kavramının (2001: 11-36), bu sorunun cevabında kritik önem taşıdığını düşünüyoruz. En basit tanımıyla rekabet olgusunu karşılayan bu kavram, ister oyuncunun kendisine ister başka bir oyuncuya karşı üstünlük sağlama ihtiyacından doğmaktadır. Buradan hareketle oyunun doğasındaki rekabet unsurunun, tarihsel süreç içerisinde dönemin kültürel değerleriyle birlikte yeniden ele alınarak yorumlandığı görülmekte, bu süreçle birlikte günümüzde ise, dijital oyunların spor kavramıyla yan yana ele alındığı, e-spor sektörünün 2019 yılında dünya genelinde 1.1 milyar $ büyüklükte bir gelir hacmine ulaştığı (Newzoo, 2019), yılda ortalama 4000’in üzerinde turnuvanın düzenlendiği (Esports Earning, 2019) ve dijital oyun deneyiminin iktisadi bir iş konumuna ulaştığı özgün bir oyun/iş alanına işaret ettiği bir döneme girdiğimiz söylenebilir. Bu yeni döneme ışık tutan önemli gelişmelerden bir diğeri de dünyanın en önemli ikinci büyük olimpiyat organizasyonu olan Asya Oyunları’nda, 2018 yılında olimpiyat kapsamında e-spor’a yer verilmesidir (Asian Electronic Sports Federation (AESF), 2018). Buna paralel olarak ülkeler kurdukları resmi federasyonlar aracılığıyla sürece dâhil olmakta, 24 Nisan 2018 tarihinde Türkiye E-Spor Federasyonu’nun kurulmasıyla birlikte e-spor ülkemizde de resmî bir boyut kazanmıştır (TESFED, 2018). Tüm bu gelişmeler ışığında bu çalışma, oyun kavramının kültürel bir olgu olduğu düşüncesinden yola çıkarak, agôn kavramı çerçevesinde tarihsel süreçte izlenilen yolu takip etmek, dijital oyunlar özelinde e-spor’un doğuşu, günümüzde ulaştığı ve gelecekte ulaşacağı olası konum değerlendirilecektir. TÜRKİYE’DE DİJİTAL OYUN ARAŞTIRMALARINDA NEREDEYİZ? BİR META-SENTEZ ÇALIŞMASIÖzet: <Meta-sentez yöntemi ile ortaya konan bu çalışmanın amacı; Türkiye’de dijital oyunlara yönelik gerçekleştirilen çalışmaları analiz ederek mevcut durumu ortaya koymaktır. Meta-sentez; benzer konularda gerçekleştirilen birbirinden farklı çalışmadan elde edilen verileri istatistiksel olarak analiz etme ve analiz sonuçlarından genel bir yargıya ulaşma yöntemidir. Çalışmada amaçlı örneklem yöntemi ile seçilen ve 2005-2019 yılları arasında gerçekleştirilen 22’si tez 36’sı makale ve 2’si bildiri olmak üzere toplam 60 çalışma incelenmiştir. Çalışmalar belirlenirken Ulusal Tez Merkezi, Google Akademik ve Tübitak Ulakbim DergiPark veri tabanlarından faydalanılmış ve hangi çalışmaların analize dahil edileceğine belirli ölçütler kullanılarak karar verilmiştir. Verilerin analiz işlemlerinde içerik analizinden yararlanılmıştır. Analize tabi tutulan tüm çalışmalar; gerçekleştirildiği yıl, çalışmanın amacı, örneklem grubu, çalışma yöntemi, veri toplama aracı ve elde edilen sonuçlar açısından incelenmiştir. Elde edilen veriler frekanslara bağlı olarak yorumlanmış ve tablolar halinde sunulmuştur. Çalışmanın sonucunda; dijital oyunlara yönelik araştırmaların Türkiye’de yeni bir konu alanı olduğu ve son dört yılda araştırmaların yoğunlaştığı görülmüştür. Gerçekleştirilen araştırmaların amaç bakımından; bağımlılık ve oyun tercihleri konularına yoğunlaştığı ve genel olarak dijital oyunların olumlu yönlerinden ziyade olumsuz yönlerine daha fazla odaklandıkları belirlenmiştir. Araştırmaların çalışma gruplarını genel anlamda ortaokul, lise ve üniversite öğrencilerinin oluşturduğu bunun aksine okul öncesi dönem ve özel gereksinimli bireylerle yapılan çalışmaların yetersiz olduğu tespit edilmiştir. Ölçek ve anketlerin kullanıldığı nicel çalışmaların yoğunlukta olduğu görülmüştür. Araştırmaların sonuçlarının genel anlamda; cinsiyet, anne-baba öğrenim düzeyi, aile gelir düzeyi, oyun tercihi, oyun oynama süresi, oyun oynanan araç ve çevrimiçi oyun oynama gibi değişkenler açısından değerlendirildiği belirlenmiştir. Bununla birlikte dijital oyunların bağımlılık, şiddet, öfke, sosyal kaygı, özdenetim, duygusal gelişim ile ilişkisine odaklanan ve dijital oyunun olumsuz yanlarını vurgulayan daha fazla sayıdaki çalışmanın aksine dijital oyunun eğitim amaçlı kullanıldığı uygulamalara, etkili oyun tasarımlarına, akademik başarıya etkisine vurgu yapan çalışmaların daha az olduğu tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda; dijital oyuna yönelik çalışma sayısının artırılması, çalışma gruplarının okul öncesi dönem ve özel gereksinimli bireylere yönelik tercih edilmesi ve dijital oyunların olumlu yönlerine odaklanan çalışmalara alan yazında daha fazla yer verilmesi konusunda öneriler getirilmiştir. Poster bildiri ÜSTÜN YETENEKLİ İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN DİJİTAL OYUN TERCİHLERİNİN BELİRLENMESİ (DETERMİNATİON OF DİGİTAL GAME PREFERENCES OF GİFTED PRİMARY SCHOOL STUDENTS)Özet: <Bu araştırmanın amacı, üstün yetenekli olarak tanılanmış ilkokul düzeyindeki (2., 3. ve 4. Sınıf) öğrencilerin serbest zamanlarını nasıl değerlendirdiklerini, zamanlarını değerlendirmek için ne tür etkinlik ve aktiviteleri tercih ettiklerini tespit etmektir. Bu amaçla 15 Nisan 2019- 18 Mayıs 2019 tarihleri arasında İstanbul-Kadıköy ilçesinde yer alan Bilim ve Sanat Merkezi’ne devam eden 44 ikinci sınıf (24 erkek, 20 kız), 43 üçüncü sınıf (17 Erkek, 26 kız) ve 43 dördüncü sınıf (29 erkek, 14 kız) öğrencisi olmak üzere toplam 130 (70 erkek ve 60 kız) üstün yetenekli ilkokul öğrencisi çalışmada katılımcı olarak yer almıştır. Araştırmada örneklem seçimine gidilmemiş, araştırmanın yapıldığı tarihlerde öğrenimine devam eden ve gönüllü olan öğrencilerden oluşturmuştur. Katılımcıların demografik özelliklerine ilişkin bilgileri tespit etmek amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Ayrıca katılımcılara 16 sorudan oluşan anket uygulanmıştır. Katılımcıların anket sorularına verdikleri yanıtların cinsiyet, sınıf düzeyi, kardeş sayısı, gittikleri okul türü (özel/devlet), anne ve baba eğitim düzeyine göre farklılaşıp farklılaşmadığı belirlenmiştir. Dijital oyunların öğrenciler tarafından sevilip sevilmediği sorusuna toplam 130 ilkokul öğrencisinin 82’si “Evet”, 48’ i ise “Hayır” yanıtını vermiştir. Bunun yanında 44 ilkokul ikinci sınıf öğrencisinin 33’ü ilk üç tercihi arasında dijital oyunlara yer vermişken 11’ i origami, müzik aleti çalmak vb. farklı tercihleri olduğunu ifade etmiştir. Toplam 43 üçüncü sınıf öğrencisinin 28’ i ilk üç tercihi içinde dijital oyuna yer verirken 15’ i yer vermemektedir. Son olarak 43 dördüncü sınıf öğrencisinin 24’ ünün ilk tercihinde dijital oyun oynamak yer alırken, 19’ unda farklı tercihler yer almaktadır. Ayrıca, 43 dördüncü sınıf öğrencisinin 29’ unda üç tercihinden birinde “etkinlik/faaliyet/ders yapmak” ya da kurslara gitmek, test çözmek yer almaktadır. İlkokul öğrencilerinin dijital oyunlardan çoğunlukla Roblox, Minecraft, GTA 5, Brawl Stars ve Zombie Tsunami vb. oyunları tercih ettikleri ifade edilebilir. Araştırmada elde edilen bulgulara ait sonuçlar alanyazındaki bilimsel çalışmaların sonuçlarıyla karşılaştırılarak bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmış ve tartışılmıştır.
Sözlü bildiri DEMOKRATİK DEĞERLER AÇISINDAN DİN-DÜNYA GÖRÜŞÜ DERSİ (BERLİN-HUMANİSTİK HAYAT BİLGİSİ DERSİ ÖRNEĞİ)Özet: <Federal Almanya’da 16 eyalet bulunmakta ve eyaletler eğitim ve iç işlerinde bağımsız hareket etmektedirler. Her eyalet benimsediği eğitim sistemini uygularken din eğitimi konusunda da farklı adımlar atılabilmektedir. Din dersleri Anayasanın 7/3 maddesine göre uygulanmaktadır. Buna göre: “Din dersi mezhepsiz okullar dışındaki kamu okullarında düzenli derslerdendir. Din dersi, devletin denetim hakkına zarar vermeyecek şekilde, dini cemaatlerin temel ilkeleriyle uygunluk içinde verilir. Hiçbir öğretmen, iradesine aykırı olarak din dersi vermeye zorlanamaz.” Buna karşın Bremen, Berlin ve Brandenburg eyaletlerinde Anayasanın 141. Maddesi uygulanmaktadır. Yasaya göre Anayasa yürürlüğe girmeden önce din dersi için farklı bir düzenleme yapılmıştır. Bu sebeple din dersinin sorumluluğu ve denetimi tamamen dinî cemaatlere bırakılmıştır. Berlin’de Humanistik Hayat Bilgisi Dersi (der Humanistische Lebenskunde Unterricht) Humanistik Derneğinin sorumluluğunda olarak Din- ve Dünya Görüşü Dersi bağlammında okutulmaktadır. Hümanistik eğitimde din ve dünya görüşleri hakkında bilgi verilirken farklı din mensuplarına tolerans öğretilmektedir. Tabiata ait olma, topluma bağlılık, insan onurunun eşitliği, özgürlük, akıl (doğru ile yanlış, ahlaki olanla olmayan arasında…) dünyevilik gibi postulatlara sahiptir. Derste bilişsel, sosyal, içeriksel ve metodik beceriler hedeflenmektedir. Ders ilkokul 1.sınıftan 13. Sınıfa kadar okutulmaktadır. Berlin’de her beş öğrenciden biri bu derse devam etmektedir. 2016/2017 öğretim yılında toplam 175.875 öğrenci bu derse katılmıştır. Aynı yıl Protestan Din Dersine katılan öğrenci sayısı 80.032; Katolik Din Dersine 24.106; İslam federasyonunun Dersine 4.987 ‘dir. Bu çalışma kapsamında “Humanistik Hayat Bilgisi Dersi’nde hangi demokratik değerler ve ilkeler öğretilmektedir?” ana sorusuna cevap aranacaktır. İlgili dersin programları incelenerek bilgi, beceri ve ilkeler bazında hangi değerlerin önemsendiği ortaya konulacaktır. Çalışma nitel çalışma yoluyla yapılacaktır. Programlar içerik analizi yöntemiyle incelenecektir. HUMEUN EPİSTEMOLOJİSİ BAĞLAMINDA DİN EĞİTİMİNİN OLANAKSIZLIĞIÖzet: <Bu yazının amacı bilginin kaynağı ve sınırları problemine ilişkin olarak deneyci görüşü benimsemiş olan Humeun epistemolojisi bağlamında dinin/inancın bir eğitim konusu olup olamayacağını sorgulamaktır. Bu konu ivedilikle sorgulanmaya açılmalıdır çünkü çağımızda her ne kadar dini eğitime ilişkin tartışmalar ağırlık kazanmışsa da eşzamanlı olarak dini terörizm de canlılık kazanmış ve bir kavram olarak literatürde yerini almıştır. Bu çalışma dini yargıların ve mücadelelerin her birinin agnostik bir anlayışla bilginin sınırları dışında kalacağını ve dolayısıyla ona ilişkin bir uzlaşı ya da zaferin _kavramın kendisinden kaynaklı olarak_ mümkün olamayacağını göstermeye çalışması bakımından alana katkı sağlayabilir. Hume’un epistemolojisinde bilginin kaynağı ve sınırlarına ilişkin olarak öncelikli olan deneyimle elde edilen algılar izlenim ve ide olmak üzere iki biçimde kategorize edilir. Güçlü duyumlar izlenim, zayıf olanlar ise ide adını alırlar. Zihin hayal gücü dolayısıyla benzerlik, zamanda ve uzamda yakınlık, neden/etki ilkeleri bağlamında ideler üzerinden, izlenimlerin oluşturulmasında olduğundan çok daha özgür bir biçimde yeni ideler oluşturabilir. Zihin duyumsadıklarını ayırarak, derecesini artırarak vb. gibi işlemlerle izlenimlerde birebir karşılıkları olmayan ideleri üretebilir. Bu bağlamda din/inanç onun epistemolojisinde, izlenimlerde birebir karşılığı olmadığı içindir ki, idenin idesi konumundadır. Bu nedenle epistemolojik olarak sağlam temellere dayanmamasından ötürü onun ne doğruluğu ne de yanlışlığı iddia edilebilir. Hume’un epistemolojik açıklaması din/inanç bağlamında bilginin agnostik bir tutum takınmasını zorunlu hale getirmektedir. Çalışma, giriş kısmında, dini inanışa ilişkin hem kaynağının sorgulamaya imkan tanımıyor olması dolayısıyla da birbirlerinden çok farklı yaşam tarzları talep eden dinlerin global dünyada uzlaşı imkanından uzak oluşu üzerine bir arka plan verecektir. İkinci kısımda, Hume’un epistemolojisi izlenim ve ide bağlamında kopya ilkesi üzerinden detaylı olarak aktarılmaya çalışılacaktır. Üçüncü bölüm, Hume’un din kavramının kaynağı ve etkisi hakkındaki görüşlerini araştırmaya yönelecek ve eş zamanlı olarak epistemolojisi ile tutarlılığı değerlendirilecektir. Çalışma genel anlamda ilki teorik, ikincisi normatif olmak üzere iki temel sonuca ulaşacaktır. Hume için; birincisi, izlenimi olmayan şeyin idesinin olamayacağı içindir ki teorik düzlemde din bilgisi güvenilir görünmemektedir; ikincisi, normatif düzlemde, dinin, bilginin sınırlarının dışında kalması nedeniyle bir eğitim konusu olması makul görünmemektedir. Bu bilgi türü kaynağı ve sınırları gereği ne makuldür ne de makul olmayandır. Metot olarak fenomenolojik ve analitik yöntemler kullanılacaktır.
Sözlü bildiri DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ SİBER ZORBALIĞA İLİŞKİN METAFORLARIÖzet: <Çevrimiçi platformlara taşınan sosyal hayatla birlikte, siberzorbalık kavramı da gündelik yaşamımızda yer bulmaya başlamıştır. Alanyazında farklı tanımları yapılmakla birlikte siberzorbalık web siteleri, anlık mesajlaşma, bloglar, sohbet odaları, cep telefonları, elektronik posta ve kişisel çevrimiçi profiller aracılığıyla diğer bireylerin tehdit edilmesi, aşağılanması veya onlara cinsel içerikli resimler ve mesajlar gönderilmesi olarak tanımlanmaktadır (Shariff, 2008). Modern hayatın ve bilişim teknolojilerinin istenmeyen sonucu olan siberzorbalık, iletişim ağlarının çoğalması ile birlikte, gençler arasında ortaya çıkan başlıca ahlaki sorunlardan birisidir. Siber zorbalıkla ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde siber zorbalığın okullarda yaygın bir sorun olduğu görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, İlahiyat Fakültesi DKAB öğretmen adaylarının siberzorbalık kavramına ilişkin algılarının metaforlar aracılığıyla belirlenmesidir. Bu amaç doğrultusunda öğrencilerden Benim için siberzorbalık .....a benzer; çünkü ... . cümlesinde boş kalan yerleri doldurmaları istenmiştir. Bu şekilde katılımcıların siberzorbalık kavramına yönelik metaforları belirlenmeye çalışılmıştır. Metaforun konusu ve kaynağı arasındaki ilişki “gibi” kelimesi ile belirlenmeye çalışılmıştır. “Çünkü” ile katılımcıların metaforlara yükledikleri anlam ve nedeni ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgubilim kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcıları Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, İlahiyat Fakültesinde öğrenim görmekte olan ve çalışmaya gönüllü olarak katılan 107 öğrencidir ( Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmen Adayları). Araştırmadan elde edilen veriler, nitel veri çözümleme yöntemlerinden içerik analizi tekniği kullanılarak çözümlenmiştir. Sözlü bildiri II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE İLKÖĞRETİMDE AHLAK EĞİTİMİ VE AHLAK KİTAPLARIÖzet: <Türkiye’nin siyasal tarihi ile eğitim alanında meydana gelen gelişmeler arasında paralellik söz konusudur. II. Abdülhamid, tahta çıktığında devletin ne kadar zor bir durumda olduğunun farkındadır. Bu durum onun, dışarıda diplomasi mücadelesi verirken içerde de temeli sağlam olan, bir sonraki nesli kurtaracak ve devleti ayakta tutacak bir reformcu kadroyu yetiştirmeye istekli bir tavır sergilemesine neden olmuştur. Bu noktada “eğitim” en önemli araçlardan biri haline gelmiştir. Devletin güçlenmesi ve kalkınmasının neslin kalkınması ile gerçekleşebileceği anlayışı doğrultusunda İslam ahlakı ön plana çıkmıştır. Özellikle meydana gelen siyasi ve sosyal koşullar Türkçe öğretimi ve din eğitimi ışığında bir Osmanlı kimliğini meydana getirmeyi amaçlamıştır. İlköğretim, bu dönemde önem kazanmış ve ibtidailerden başlayarak idadilere değin eğitim müfredatında din ve ahlak derslerinin ağırlığı artırılmış, pek çok ahlak kitabı kaleme alınmış ve okullarda ders kitabı olarak okutulmuştur. Böylece öğrencilerin ahlakı içselleştirmelerinin amaçlandığı bir eğitim formülasyonu gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Öğrencilerin dini törenlere de katılmaları dönem sonlarındaki ahlak hanelerine kaydedilmiştir. Din ve ahlak eğitiminin bir arada ele alındığı eğitim formasyonunun verildiği II. Abdülhamid döneminde; devletine ve sultana bağlı, çağın bilgi ve teknolojisini benimsemiş, dini değerleriyle iç içe geçmiş, güzel ahlak sahibi nesillerin yetiştirilmesi başlıca amaç olmuştur. Bu çalışmada, II. Abdülhamid döneminde eğitim alanında yaşanan değişim ve dönüşümün ahlak eğitimi bağlamında ilköğretimdeki durumu incelenmiştir. Ayrıca okullarda okutulan ahlak kitapları da bu bağlamda değerlendirilmiştir. Poster bildiri İLKOKUL 4. SINIFTA DİN EĞİTİMİNE İLİŞKİN SINIF VE DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <İnsanın gelişim evrelerine bakıldığında üç temel evrenin olduğu görülmektedir. Bunlar çocukluk gençlik ve yetişkinlik dönemleridir. Her evrenin kendine has özellikleri vardır ve bu evrelerin hiçbir zaman birbirinden bağımsız gelişim göstermediği bilinmektedir. Bir dönemde ortaya çıkan olumsuzluklar ileriki dönemi etkileyebilmektedir. Bu nedenle çocukluk dönemi çocukların kişilik ve karakter özelliklerinin şekillendiği ileriki hayatının temellerinin atıldığı kritik dönemdir. Bu çalışmanın amacı ilkokulda verilen din eğitimine ilişkin sınıf ve din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin görüşlerini incelemektir. Bu çalışma ilkokulda din eğitiminin yeterliliğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Çalışma ile ilgili olarak Erzurum ili Pasinler ilçesinde görev yapan ve 10 sınıf öğretmeni, 10 din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni ile görüşülmüştür. Öğretmenlere araştırmacı tarafından geliştirilmiş yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Sonuç olarak ilkokul dördüncü sınıfta din eğitiminin etkili olduğu, bu eğitimin daha erken yaşlarda verilmesi gerektiği, ilkokulda bu derslere din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin girmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Öğretmenler genel olarak ilkokuldaki din eğitiminin Türkiye’de dördüncü sınıfa kadar okul programında yer almamasından dolayı ailelerin dini eğitimdeki rolüne dikkat çekmişlerdir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda din kültürü ve ahlak bilgisinin daha erken yaşlarda verilmesi gerektiği, bu derslere din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin girmesi gerektiği gibi önerilerde bulunulmuştur.
Sözlü bildiri ÇOCUK GELİŞİMİ VE OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN YARATICI DRAMA DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: <ÇOCUK GELİŞİMİ VE OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN YARATICI DRAMA DERSİNE YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİ EXAMINATION OF ATTITUDE OF STUDENTS IN DEPARTMENT OF CHILD DEVELOPMENT AND PRE-SCHOOL TEACHER EDUCATION DEPARTMENT TOWARDS CREATIVE DRAMA CLASS Merve ALTUN Fatma ÇALIŞANDEMİR Bu araştırmada Meslek Yüksekokulu’nda öğrenim gören Çocuk Gelişimi Programı öğrencileri ve Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören Okul Öncesi Öğretmenliği öğrencilerinin yaratıcı drama dersine yönelik tutumları incelenmiştir. Araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklem grubunu bir devlet üniversitesinde öğrenim görmekte olan 353 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Adıgüzel (2007) tarafından geliştirilen “Yaratıcı Drama Derslerine Yönelik Tutum Ölçeği” ve araştırmacılar tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Bilgi formunda öğrencilerin demografik özelliklerini belirlemeye yönelik sorular bulunmaktadır. Bu sorulara örnek olarak “yaş, cinsiyet, daha önce drama dersi alma durumu, kardeş sayısı, mezun olunan lise türü” soruları verilebilir. Verilerin analizinde SPSS 23 paket programı kullanılmakta olup, araştırmanın nicel verilerine yönelik çalışmalar devam ettiğinden araştırma sonuçlarına ilişkin bilgilere yer verilememiştir. Anahtar sözcükler: Çocuk gelişimi, Drama, Okul öncesi eğitim Kaynakça Adıgüzel, H. Ö. (2007). Yaratıcı drama (okul öncesinde drama ve ilköğretimde drama) derslerine ilişkin tutum ölçeği geliştirilmesi. Yaratıcı Drama Dergisi, 1(2), 5-12. Sözlü bildiri TEMEL EĞİTİM ÖĞRETMEN ADAYLARININ DRAMAYA İLİŞKİN METAFORLARIÖzet: <Okul Öncesi ve Sınıf Eğitimi Lisans Programlarında yer alan derslerden biri “Drama” dersidir. Drama dersi kapsamında içerik okul öncesi çocukları ve ilkokul öğrencilerine yönelik olarak farklılaşsa da öğretmen adaylarının dramanın temel özelliklerini açıklayabilmesi beklenmektedir. Bu ders içerisinde öğretmen adaylarının dramanın tanımını, yapısını bilmesi ve uygulama aşamaları ile özel teknikleri uygulayabilmesi hedeflenmektedir. Öğrencilerin duygularını ya da olayları yansıtmaları için yapılan bir etkinlik olan drama yöntemi ile öğrenciler sadece rol oynamamakta, aynı zamanda yorum da yapmaktadırlar. Temel eğitimde öğretmenlerin drama uygulamalarını gerçekleştirebilmeleri için gerekli bilgi ve beceriyle donanmış olmaları gerekmektedir. Öğretmenlerin dramaya ilişkin algı, görüş ve tutumlarının drama etkinliklerini planlama ve uygulama süreçlerine etki ettiği söylenebilmektedir. Öğretmen adaylarının da dramaya ilişkin algılarının mesleki yaşamlarını, becerilerini ve sınıfta uyguladıkları drama etkinliklerinin kalitesini etkileyeceği düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı metaforlar aracılığıyla temel eğitim öğretmen adaylarının dramaya ilişkin algılarını belirlemek ve tartışmaktır. Bu amaç doğrultusunda, okul öncesi ve sınıf öğretmeni adaylarının dramanın hangi bileşenini veya özelliğini ön plana çıkardığı ürettikleri metaforlar yoluyla incelenecektir. Ayrıca araştırmada okul öncesi ve sınıf öğretmenliğine devam eden öğretmen adaylarının dramaya ilişkin ürettikleri metaforların incelenmesine yönelik olarak nitel araştırma desenlerinden biri olan olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu bir devlet üniversitesinde öğretmenlik eğitimleri sürecinde drama eğitimi almış olan 57 Okul Öncesi ve 50 Sınıf Eğitimi öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada öğretmen adaylarına “Drama, dramada öğretmen, dramada çocuk/öğrenci, dramada aksesuar/materyal, dramada planlama, dramada oyun …………………… gibidir, Çünkü………………” soruları ayrı ayrı sorulmuş ve adaylardan cevap vermeleri istenmiştir. Öğretmen adaylarının drama, dramada öğretmen, dramada çocuk/öğrenci, dramada aksesuar/materyal, dramada planlama, dramada oyun kavramlarına yönelik ürettikleri metaforlar incelenerek kategorileştirilecek ve kategoriler yüzde ve frekanslar halinde verilecektir. Çalışmanın bulguları alan yazın ışığında tartışılacaktır.
Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİME DEVAM EDEN TÜRK VE GÖÇMEN (SURİYELİ) ÇOCUKLARIN SOSYAL BECERİ DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: <Bu çalışmanın amacı, okul öncesi eğitime devam eden Türk ve göçmen (Suriyeli) çocukları sosyal becerileri düzeylerini belirlemektir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2019-2020 eğitim öğretim yılında Balıkesir ilinde okul öncesi eğitime devam eden 98 Türk ve 98 Suriyeli göçmen çocuk ve aileleri oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak, Avcıoğlu (2007) tarafından geliştirilen “Sosyal Becerileri Değerlendirme Ölçeği (4-6 yaş)” ile “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Sosyal Becerileri Değerlendirme Ölçeği; Dinleme Becerileri (5 m), Kişiler Arası Beceriler (15 m), Sözel Açıklama Becerileri (7 m), Kızgınlık Davranışlarını Kontrol Etme ve Değişiklere uyum Sağlama Becerileri (11 m), Akran Baskısı İle Başa Çıkma Beceresi (10 m), Kendini Kontrol Etme Becerisi (4 m), Görevlerini Tamamlama Becerileri (3 m), Sonuçlarını Kabul Etme Becerileri (4 m), Amaç Oluşturma Becerileri (3 m) olmak üzere 9 alt boyut 62 maddeden oluşmaktadır. Veri analizinde ilk olarak, Kolmogorov Smirnov testi yardımıyla normallik incelemesi gerçekleştirilmiştir. Bunun yanı sıra veri setine ilişkin betimsel istatistikler hesaplanarak çalışma grubu tanımlanmıştır. Normallik incelemeleri sonucunda dağılımın normalliğine göre araştırma amacı kapsamında Sperman Brown Rho korelasyon katsayısı hesaplanmıştır. Ölçek geçerliklerine ait α katsayıları .91’in üzerindedir. Verilerin analizinde tek yönlü varyans analizi ve bağımsız örneklemler T testi kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre çalışma grubundaki Türk çocukların sosyal beceri düzeylerini göçmen çocuklara göre yüksek bulunmuştur. Grupları arasında en büyük farklılık Sosyal beceri ölçeğinin alt boyutlarından biri olan “Sonuçları Kabul Etme Becerisi” olarak bulunmuştur. Sosyo ekonomik düzeyini orta olarak belirten Türk katılımcıların sosyal becerileri daha yüksek bulunmuştur. Araştırma verilerine dayanarak okul öncesi eğitim içerisinde özellikle göçmen çocukların sosyal becerilerini destekleyecek önlemler alınması yaralı olacağı düşünülmektedir. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
Sözlü bildiri МЕСТО И РОЛЬ ТЕОРИЙ СОЦИОЛОГИИ ОБРАЗОВАНИЯ В ФОРМИРОВАНИИ, РЕФОРМИРОВАНИИ И ОПТИМИЗАЦИИ СИСТЕМЫ ОБРАЗОВАНИЯÖzet: <Актуальность исследования теоретико-методологических вопросов социологии образования, а также социологических оснований оптимизации системы образования вызвана потребностью их целостного научного осмысления и анализа, определения их роли в решении проблем как в сфере образования, так и других сферах общества. В ходе исследования предполагалось определить место и роль социологии образования в формировании, реформировании и оптимизации системы образования. На различных этапах исследования использовались основные методы научного познания, в том числе, метод системного анализа, а также сравнение, анализ и синтез. Основными источниками стали труды отечественных и зарубежных учёных. Методология же исследования предполагает адекватную ей методику и технику, которая исходит из плюрализма мнений и многофакторности социальных процессов. Формирование и существование в социологии образования ряда научных течений, направлений и подходов объясняется сложностями её институционализации, динамикой развития, а также многообразием теоретических парадигм внутри социологии. Творческий поиск социологии образования, в свою очередь, проявляется в её «открытости» реальному бытию, что обусловливает необходимость следующих уровней анализа: философских оснований социологического познания; проблем теоретического познания; проблем эмпирического познания; методологического анализа процедуры, техники, инструментов организации исследования; междисциплинарного контекста исследований. Причём, философским основанием социологии образования выступают теории общественного прогресса цивилизации, культуры. Интегративная роль социологии образования выражается в следующих аспектах: оставаясь социально-философской наукой на теоретическом уровне, она выполняет методологическую функцию при проведении исследований проблем образования, как в рамках узкоспециальных дисциплин, так и в рамках конкретно-практического решения; социология как теория среднего уровня, дающая целостное видение любых явлений образования, позволяет их разрешать не только «по вертикали», но и «по горизонтали» в рамках действующих социальных объектов; обеспечивая взаимодействие различных наук на прикладном уровне, с позиций которых изучаются проблемы обучения, воспитания и становления личности, социология сама обогащается, развивается и дифференцируется как теоретическая и практическая наука, что проявляется во всё более чётком выделении социологии образования в качестве особой и самостоятельной дисциплины. Итак, именно, в вышеизложенном заключается актуальность, специфичность, и самое главное уникальность образования как социального феномена, а также ее место и роль в развитии общества. Теории социологии образования, в свою очередь, играют важную роль в формировании и развитии систем образования стран, ибо от уровня и качества системы образования зависит развитие всех остальных сфер и развитие общества в целом. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE YETİŞKİN EĞİTİMİNİ GEREKTİREN NEDENLERÖzet: <ÖZET Bugün yaşadığımız çağda bilim çok hızlı bir ilerleme gösteriyor ve buna bağlı olarak teknolojik gelişmeler yaşanıyor. Tüm bu ilerleme ve gelişimler toplumların ekonomik, siyasal ve kültürel yapısında değişikliklere yol açmaktadır. Türkiye de bu değişimlerin yaşandığı bir ülkedir. Bu değişimlere uyum sağlamak için bireylere gereken bilgi ve becerilerin kazandırılması iş dünyasının ihtiyaçlarına cevap verilmesi gerekmektedir. Bu noktada eğitimin işlevi ve önemi ortaya çıkmaktadır. Sadece iş dünyasının ihtiyaç duyduğu bilgi beceri ve yeteneklerin bireylere kazandırılması değil, ayrıca insanların kişisel gelişimleri ile ilgili istek ve ihtiyaçlarını da karşılamak gerekmektedir. Böylece gelişmiş ve mutlu insanların oluşturduğu bir toplum yapısı yaratılabilir. Eğitim sistemimize baktığımızda örgün eğitimin tüm bu ihtiyaçları karşılamada ve beklentilere cevap vermede yeterli olmadığı aşikardır. Bu durum yaygın eğitim enformel öğrenme veya non-formal öğrenme ve kısaca halk eğitimini diğer adıyla yetişkin eğitimini gündeme getirmektedir. Türkiyede yetişkin eğitimi uzaktan eğitim gibi bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanılmasına dayalı bir modelden ziyade halk eğitimi kurslarına indirgenmiştir. Çağı yakalamak zorundadır Türkiye, bu konuda yetişkin eğitimine yön veren politikalar ve anlayış ciddi bir şekilde gözden geçirilmeli ve kamusal veya özel olanaklarla yetişkin eğitimi özendirilmeli ve önemi ve yararları konusunda bilinç oluşturulmalıdır. Ayrıca yetişkin eğitimi sadece iş piyasasının ihtiyaç duyduğu elemanı yetiştirmek için kişiye gereken bilgi ve becerileri kazandırma amacından biraz daha ileriye gitmeli kişisel gelişim olarak isimlendirilen ve mutlu ve yetenekli bireyleri toplum için nasıl faydalı unsurlar haline getirebiliriz sorusu üzerine planlar yapılmalıdır. Anahtar kelimeler: Yetişkin Eğitimi, Neo-liberal Eğitim politikaları Sözlü bildiri FELSEFE EĞİTİMİNDE MANTIK İLKELERİNİN ONTOLOJİK VE EPİSTEMOLOJİK DEĞERİÖzet: <Felsefe, Yunanca karşılığında bilgelik sevgisi olarak ifade edilir. Bu bilgelik sevgisi insan zihninin bir temayülü olarak ortaya çıkar. İnsan doğru düşünebilmenin imkânını ise eğitimde bulur. Bu nedenle felsefe ve eğitim iç içe olmak durumundadır. Zira ikisinin de ortak gayesi düşünen, bilgilerin mantıksal edinimini sağlayan bir insan yetiştirmektir. İnsan akla yatkın olan şeyleri idrak eder; böylece ilim ve sanatı öğrenerek iyi ve kötüyü birbirinden ayırt etmeyi öğrenir. Buradan hareketle söylenebilir ki, eğitim süreci boyunca doğru ve upuygun bilginin ediniminde mantık ilkelerine müracaat zaruridir; çünkü mantık bizatihi zaruri düşüncenin ilmidir. Bu düşüncenin kendi kendisiyle uygunluğu, muhtevadan bağımsız olarak değerlendirilmesi anlamına gelmez. Bu nedenle mantık, bilme isteminden müstakil olarak tasarlanamaz. O, doğru düşünmeyi ve sağlam çıkarımlar yapmak için gözetilmesi gereken kuralları formüle eder. Düşüncenin unsurları olarak adlandırılan bu ilkeler çelişkisiz bir bilginin edinimi için ön koşuldur. Aynı şekilde hem epistemoloji hem de ontolojide kavramlar ve dahi dilsel-düşünsel ifadeler, mantık ilkeleri doğrultusunda ele alındığında doğru ve upuygun bir bilginin imkânı daha olasıdır. Buradan hareketle mantığın hem bir bilime hem de bir düşünceye karşılık geldiğini söylemek mümkündür. Mantıklı düşünme mantık biliminin konusudur ve dolayısıyla ondan bağımsız olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla mantık sistemli ve kurallı olarak düşünmenin temelinde yatan şeydir. Bu sistemli düşünme silsilesi akıl yürütmenin bir başka formudur. Buna göre akıl yürütme aslında bilgiler arasında bir bağlantı kurarak yeni bir bilgi ortaya çıkarma işlemidir. Bu işlem Özdeşlik, Çelişmezlik, Üçüncü Halin İmkânsızlığı ve nihayet Leibniz ile dâhil olan Yeter Neden İlkesi ile upuygun hale gelir ve eğitim için önkoşul olan doğru, sistemli ve bütünlüklü bir bilgi ağı sağlar. Nihayet felsefe, mantık ve eğitim dil-düşünce-bilgi üçlemesinde her birinin diğerini zorunlu kıldığı görülür. Sözlü bildiri 6.SINIF MATEMATİK DERSİ TAM SAYILAR ÖĞRENME ALANINDA BAŞARI TESTİNİN GELİŞTİRİLMESİ VE MADDE TEPKİ KURAMI İLE KLASİK TEST KURAMINA GÖRE MADDE PARAMETRELERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <Çalışmanın ilk bölümünde, 6.sınıf öğrencilerinin Matematik dersi kapsamındaki tam sayılar alt öğrenme alanına ait başarı testinin geliştirilmesi; ikinci bölümünde ise Madde Tepki Kuramına(MTK) dayalı parametre kestirimlerinin yapılarak Klasik Test Kuramındaki(KTK) madde parametreleri ile arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde, test geliştirme basamakları dikkate alınarak testin amacı belirlenmiştir. Ardından, belirtke tablosu hazırlanarak; madde havuzu oluşturulmuştur. Havuzdan seçilen 30 maddeyle deneme formu hazırlanmıştır. Maddelerin uygunluğunun belirlenebilmesi amacıyla matematik eğitiminde en az yüksek lisans dereceli iki matematik öğretmeninden; dil ve anlatım açısından incelenmesi için ise bir Türkçe öğretmeninden uzman görüşü alınmıştır. Alınan görüşler doğrultusunda yapılan düzeltmeler ile deneme formuna nihai hali verilmiştir. Testin ön uygulaması, 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Zonguldak ilindeki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaokullarda, 6. sınıf düzeyinde öğrenimlerini sürdüren 341 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Uygulamadan elde edilen veriler ile madde analizleri yapılarak; her maddenin ayırt edicilik ve güçlük indeksleri hesaplanmıştır. Bulgular doğrultusunda 5 maddenin testten çıkartılmasına karar verilmiştir. Ardından güvenirlik için KR-20 katsayısından; geçerlik için ise Açımlayıcı Faktör Analizinden yararlanılmıştır. Analiz sonucunda dört faktörlü bir yapı ortaya çıkmış; herhangi bir faktörün altında yer almayan 4 madde bulunmuştur. Bu 4 madde de testten çıkarılmıştır. Kalan maddelerden ayırt edicilik indeksi düşük, güçlük indeksi yüksek olan 11. madde de testten çıkarılarak testin nihai hali 20 madde ile oluşturulmuştur. Nihai test, Zonguldak ilindeki 6. sınıf düzeyinde öğrenimlerini sürdüren 817 öğrenciye uygulanmıştır. Nihai teste ait geçerliğin denetlenmesinde Doğrulayıcı Faktör Analizinden yararlanılmıştır. Analizler sonucunda, dört faktörlü model ile ölçme aracından elde edilen verilerin iyi uyum gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde, MTK ile KTK’ya dayalı madde parametreleri arasındaki ilişkiye bakılarak testin MTK’nın sayıltılarının karşılayıp karşılamadığı denetlenmiş; model veri uyumu sınanmıştır. Elde edilen 1,2 ve 3 parametreli modellerin ve KTK’ya ait madde güçlük ile madde ayırt edicilik indeksleri arasındaki korelasyona bakılması için ise Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon katsayısı hesaplanmıştır. Analiz sonucunda 1 parametreli model ile klasik madde istatistikleri arasında madde güçlükleri indeksleri korelasyonlarının pozitif yönde yüksek ve anlamlı; 2 ve 3 parametreli model ile klasik madde istatistikleri arasında madde güçlükleri indeksleri korelasyonlarının negatif yönde yüksek ve anlamlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Madde ayırt edicilik indeksleri korelasyonunun ise 2 parametreli model ve klasik madde istatistikleri arasında korelasyonunun anlamlı olmadığı; 3 parametreli model ve klasik madde istatistikleri arasında madde ayırt edicilik indeksleri korelasyonunun orta düzeyde; pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğuna ulaşılmıştır. Elde edilen bu bulgular sonucunda 6. Sınıf Matematik öğrenme alanı “Tam Sayılar” alt öğrenme alanında geliştirilen 3PL ölçme aracının, öğrencilerin başarılarının ölçülmesi amacıyla kullanılabileceğine ulaşılmıştır. Sözlü bildiri AÇIK VE UZAKTAN ÖĞRENMEDE PROGRAM TASARIMI SÜRECİÖzet: <Açık ve uzaktan öğrenme öğrenen bireylerin zaman ve/veya mekân açısından öğrenme kaynaklarından uzakta olduğu, etkileşimin ilgi ve iletişim teknolojileri kullanılarak yapıldığı bir alandır. Araştırmalar, açık ve uzaktan öğrenmenin eğitime erişimini kolaylaştırdığını ortaya çıkarmıştır. Açık ve uzaktan öğrenme yaşam boyu öğrenme sistemlerine esneklik kazandıran temel araçlardan biri olarak düşünülmektedir (Aydın, 2011). Açık ve uzaktan öğrenme sistemlerinin başarısının sırrı sistem yaklaşımını benimsemesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Sistem yaklaşımının temelinde ise belli bir amaca hizmet eden öğelerin belli bir düzen ve ahenk içinde çalışması bulunmaktadır. Açık ve uzaktan eğitimin, teknoloji ve insan kaynaklarına aynı anda ihtiyaç duyduğu için bir sistem içinde sunulması önemlidir. Bu sistemin dinamiklerini araştırdığımızda karşımıza teknoloji, öğrenme, öğretme, program tasarımı ve bunlarla ilişki politika, yönetim ve organizasyon öğeleri çıkmaktadır (Moore ve Kearsley, 2012). Öğrenme ve öğretme ortamlarının teknolojiyi kullanarak başarıya ulaşması doğru politikaların başarılı bir yönetim organizasyonu altında uygulanmasına bağlı olduğu için açık ve uzaktan öğrenme, sağlıklı çalışan bir sistem ile başarılı olabilir. Bu açıdan bakıldığında uzaktan eğitimde program tasarımı kritik derecede önemlidir çünkü iyi bir tasarım eğitim sorunlarını çözmede temeli oluşturmaktadır. Etkili bir iletişim ortamı, uzaktan eğitimde başarı için elzemdir. Bu zorunluluk eğitim programı tasarımını ve onun unsurlarını günün gereksinimlerine göre uyarlamayı gerektirdiği düşünülebilir. 21. Yüzyıl öğrenenleri içinde yetiştikleri teknoloji bolluğu içinde geçmiş dönemlerden farklılık göstermektedir. Günümüz öğrenenlerinin bilgiye ulaşma yöntemleri geçmiş öğrenenlere göre oldukça değişmiştir. Örneğin bilgiye ulaşma araçlarından ola gelmiş kütüphaneler, eski gücünü korumakta mıdır? Günümüz öğrenenleri bilgiye ulaşmak için interneti kullanmayı daha mı çok tercih etmektedir? Bu soruların cevapları oldukça net olsa da geçmiş ve günümüz öğrenenleri kıyaslama açısından anlamlıdır. Eaton’a göre (2013) 21. Yüzyıl öğrenenleri kendi eğitimlerinde söz sahibi olmak isteyen, dijital okuryazarlık seviyesi yüksek, yaratıcılığa önem veren, diğer paydaşlarıyla kendi tarzlarında iletişim içinde olmayı arzu eden, öğrenirken deneme yanılma metodunu benimseyen ve gerçek anlamda çoklu görevlerin üstesinden gelebilen bireylerdir. Bu tespitler program tasarımı sürecinin 21. yüzyıl öğrenen ihtiyaçlarına göre güncellenmesi ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Sanayileşme uzun yıllar uzaktan eğitim için ilham kaynağı olmuştur. Buradan teknolojinin kitleye ulaşması için ne zaman kullanılacağı açıklanırken, endüstriyel ürünlerin standartlaştırılması gibi eğitim ürünlerinin de seri üretilmesi gerektiği uzunca bir süre varsayılmıştır(Keegan 1994). Sanayi sonrası toplumdaki değişim teknolojiyle beraber ivmelenmiş, yaşamın birçok alanında etkisini göstermektedir. Teknolojinin sunduğu fırsatlar uzaktan eğitimin alanını genişletmiş, eğitimde fırsat eşitliğini artırmıştır. Bu hızlı değişim ve genişleme uzaktan eğitim iletişimi tasarımının önemini artırmaktadır. Bu çalışmada açık ve uzaktan öğrenmede program tasarımı sürecini oluşturan öğelerin 21. yüzyılda nasıl değiştiği, geliştiği ve neye evrildiği, ilgili alanyazın taranarak tartışılacaktır. Sözlü bildiri ADAY ÖĞRETMEN YETİŞTİRME PROGRAMINA İLİŞKİN ADAY ÖĞRETMENLERİN GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Aday öğretmenler hizmet öncesi eğitimlerle hem mesleğe hazırlanırlar hem de teorik bilgilerini pratik uygulamalarla birleştirirler. Bu sürecin en etkili biçimde geçirilmesi hem adayların yetiştirilmesi hem de motive olmaları açısından önemlidir. Aday öğretmen yetiştirme programı 2016 yılında güncellenmiş ve eskisine nazaran daha kapsamlı bir program uygulanmıştır. Program çerçevesinde okul içi faaliyetler, okul dışı faaliyetler ve hizmet içi eğitim çalışmaları yürütülmüştür. Bu araştırmada yetiştirme programı aday öğretmenlerin bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Araştırma aday öğretmenlerin görüşlerine dayanan nitel bir çalışmadan oluşmaktadır ve çalışmaya 2016 yılı Şubat ayında ataması gerçekleşmiş, farklı branşlardan 50 aday öğretmen katılmıştır. Katılımcıların yetiştirme programına ilişkin görüşleri yarı yapılandırılmış bir görüşme formu ile toplanmıştır. Aday öğretmenlere programın kapsamı, süresi, uygulanması, elde edilen kazanımlar, yaşanılan zorluklar ve olumsuz olarak değerlendirdikleri alanlara yönelik 12 soru yöneltilmiştir. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi ile analiz edilmiştir, buna göre aday öğretmenler mesleğe uyum, idari işler, okul kültürü ve iklimi, okul içi iletişim ve etkileşim konularında tecrübeler edindiklerini belirtmişlerdir. Ancak eğitim süresinin uzun olduğunu ve eğitim sürecinde tamamlamak zorunda oldukları rapor ve formların çok fazla olduğunu belirtmişlerdir. Aday öğretmen yetiştirme programına ikamet ettikleri yerde katılan öğretmenlerin okul dışı faaliyetleri anlamlı bulmadığı ortaya çıkmaktadır. Aday öğretmenler arasında daha önce farklı eğitim kurumlarında çalışmış ve öğretmenlik tecrübesi olanlar, yetiştirme sürecini kendileri adına gereksiz bulmuşlardır. Danışman öğretmenler ile adayların mesleki gelişimi ve seminerlerini yürüten eğitimci ve yöneticiler hakkında aday öğretmenlerin görüşleri alınmıştır. Bu bağlamda olumlu düşüncelere sahip olanlar kadar eleştirel bakanlar da mevcuttur. Son olarak aday öğretmenlerin yetiştirme programının daha etkin hale getirilmesi konusunda görüşleri ve önerileri alınmıştır. Genel olarak yetiştirme programının süresinin kısaltılması ve aday öğretmenlerin doldurması gereken formların azaltılması yönünde fikir birliği mevcuttur. Bazı aday öğretmenler performans değerlendirme sürecinin yeterince objektif ve sağlıklı yürütülmediği ve bu bağlamda iyileştirilmeler yapılması gerektiğini dile getirmiştir. Danışman öğretmenlerin belirlenmesinde daha titiz bir çalışma yapılması, süreci nasıl yöneteceklerine dair gerekli bilgilendirmenin verilmesi ve denetlemelerin daha sağlıklı yapılması da dile getirilen öneriler arasında yer alır. Sözlü bildiri AİLE İÇİ VE KADINA KARŞI ŞİDDETİ ÖNLEMEYE YÖNELİK EĞİTİM PROGRAMLARININ İNCELENMESİÖzet: <Ülkemizde son yıllarda gözlenen hızlı ekonomik, hukuki ve toplumsal gelişmelere karşın toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin azaltılması konusunda gösterilen çabaların aynı hızı yakalayamadığı görülmektedir. Bu eşitsizliğin en açık gözlenen ve medyatik yanı kuşkusuz kadına karşı şiddet. Aile içi ve kadına karşı şiddet sorunun yaygınlığı düşünüldüğünde geniş bir alana yayılan, disiplinler arası müdahaleleri içeren kapsamlı bir bakım ve yardım modeline ihtiyaç olduğu açıktır. Bu çalışmada aile içi ve kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik eğitim programların incelenmesi amaçlanmaktadır. Önleme programlarını üç grupta sınıflamak mümkündür; 1- Birincil önleme: Şiddetin ortaya çıkmadan önlenmesine odaklanmaktadır, çoğunlukla okul temelli olarak veya eğitsel kampanyalar yoluyla gençlere uygulanan programlardır. 2- İkincil önleme: Aile içi şiddet açısından belirgin düzeyde risk taşıdığı düşünülen bireylerin belirlenmesine ve onlara müdahale edilmesini içerir. Bu programlar aile içi şiddetin görülme sıklığının yüksek olduğu toplum kesimlerine odaklanılır; genç hamileler veya çocuk ihmali riski yüksek aileler gibi. 3- İyileştirici önleme: Aile içi şiddet vakasının sonrasında uygulanan programlardır. Bu önleme kurbanlar için veya şiddet uygulayanlar için tedavi hizmetlerini içerir (Guy, Feinstein ve Griffiths, 2014). Birincil önleme programları, bireylerin görüş ve davranışlarını şiddet ortaya çıkmadan önce şekillendirmeyi amaçlamaktadır. Çoğunlukla gençlere odaklanan bu programlar Kuzey Amerika’ da 1980’ li yılların ortalarından (Jaffe ve ark., 2002), İngiltere’ de ise 1990’ ların ortalarından bu yana uygulanmaktadır (Guy, Feinstein ve Griffiths, 2014). İngiltere’de uygulanan programların 40-50 dakikadan oluşan ortalama 10 oturumdan oluştukları; toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının azaltılmasına, iletişim ve çatışma çözme becerilerinin geliştirilmesine odaklandıkları belirtilmektedir (Foshee ve ark., 2004). İkincil önleme programları artan aile içi şiddet riski ile ilişkili belirli davranışlara veya kişilik özelliklerine sahip bireylere yönelik bir içeriğe sahiptir. Wolfe ve Jaffe (1999) bu programların ümit verici stratejilere ve yaklaşımlara sahip olduğunu belirtmektedir. Ev ziyaretleri, aile içi şiddetle ilgili kuruluşlarla ortak çalışma, hem evde hem de toplumsal alanda şiddeti önleyici çabalar, bireylerin kendini açmaları ve kaygıları konusunda eğitilmiş öğretmenlerle okul temelli eğitimler ve toplumun belli bir kesimine yönelik/özgü olarak hazırlanmış eğitim kampanyaları sıklıkla bu programların içeriğinde kullanılmaktadır. İyileştirici yada üçüncül önleme; savunuculuk yaklaşımından, kurbanların tedavi edilip desteklenmesine, aile içi şiddetin olduğu alilelerdeki çocukların korunmasına, şiddet uygulayanların tekrar suç işleme eğilimlerini azaltmaya yönelik programlara çok geniş bir çerçevede etkinlikleri tanımlamaktadır. Çalışmanın amacı doğrultusunda bu basamakta şiddet uygulayanlara yönelik programların bilgisi verilmektedir. Şiddet uygulayanlara yönelik programların etkililiği oldukça tartışmalı bir konudur. ABD’ de yapılan çalışmalarda temel olarak tekrar suç işleme eğilimini azaltmayı amaçlayan bu programların sınırlı etki gösterdiğini belirtilmektedir (Guy, Feinstein ve Griffiths, 2014). Sözlü bildiri AKILLI TELEFON BAĞIMLIĞI EĞİLİMİ: ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ ÜZERİNDE BİR İNCELEMEÖzet: <Akıllı telefonlar; cep telefonu, bilgisayar, kamera, fotoğraf makinesi v.b. birçok teknolojik aletin işlevlerini yerine getirebildiği için günlük hayatın vazgeçilmezleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Bilinçli kullanıldığında yararlı bir teknoloji olarak görülse de bilinçsiz ve aşırı kullanımı kişinin akıllı telefona bağımlı olmasını ve günlük işlerini aksatmasına neden olabilmektedir. Akıllı telefonlar çok küçük yaştaki çocuklardan başlayıp her yaş grubunun rahatlıkla kullanabildiği aletlerdir. Bu nedenle akıllı telefon bağımlılığı yer yaş kesiminde farklı sorunlara neden olabilmektedir. Bu çalışmada üniversite öğrencilerin akıllı telefon bağımlılığı eğilimleri günlük telefon kullanım süresi, telefon kullanım işlevi, sosyal medya kullanımına göre incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubu Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ nin çeşitli bölümlerinde öğrenim görmekte olan 426 üniversite öğrencisinden oluşturmaktadır. Öğrenciler cinsiyet açısından 254 (%59.6) kız ve 172 (%40.4) erkek olarak bir dağılım gösterirken öğrencilerin yaş ortalaması da 20,23 olarak hesaplanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Noyan ve arkadaşları (2015) tarafından Türkçe’ ye uyarlaması yapılan “Akıllı Telefon Bağımlılığı Ölçeği-Kısa Formu” ve araştırmacılar tarafından hazırlanan “Demografik Bilgi Formu” kullanılmıştır. Veriler SPSS 23 analiz programı kullanılarak analiz edilmiştir. Analizlerde bağımsız grup t testi ve tek yönlü varyans analizi tekniklerinden yararlanılmıştır. Araştırma sonuçları, akıllı telefon bağımlılık eğiliminin günlük telefon kullanım süresine göre farklılık gösterdiğini; günde 6 saatten fazla telefon kullananların günde 6 saatten daha az süre telefon kullananlardan daha bağımlı olduklarını göstermektedir. Bunu yanında sonuçlar, akıllı telefon bağımlılık eğiliminin telefon kullanım işlevine göre de farklılık oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Telefonu daha çok sosyal medya ve eğlence için kullananların bağımlılık eğilimlerinin telefonu daha çok iletişim ve bilgi edinme için kullananlardan daha yüksek olduğu görülmektedir. Bir diğer bulgu herhangi bir sosyal medya hesabı bulunanların sosyal medya hesabı olmayanlara göre bağımlılık eğilimlerinin daha yüksek olduğunu göstermektedir. Akıllı telefon bağımlılığının kullanılan sosyal medya hesabına göre farklılık oluşturup oluşturmadığına yönelik ortaya çıkan bulgu anlamlı bir farkın olduğunu; instagram kullananların facebook, twitter ya da diğer sosyal medyaları kullananlara göre daha bağımlı oldukları sonucunu ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri ANNE-BABA VE ÖĞRETMEN BEKLENTİLERİ İLE ÖĞRENCİLERİN SINAV KAYGISI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <Anne-babaların beklentileri çocuklarının akademik hayatlarında birçok dinamiği (a) öğrencilerin akademik motivasyonunu, (b) öğrencilerin akademik yeterliliğini, (c) akademik hayata anne-baba katılımını ve (d) öğretmenlerin değerlendirmesini ve beklentilerini etkilemektedir. Ayrıca, anne-babalar sınav öncesi, süresinde ve sonrasında çocukların en önemli destekçileri arasında yer almaktadır. Türk eğitim sistemi birçok önemli sınavı (TEOG, YGS, vb.) barındırmakta olup, bu sınavların sonuçları bir sonraki eğitim dönemindeki tercihler için çok önemlidir. Sekizinci sınıftaki öğrencilerin hepsi Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavına girmektedir ve bu sınavın sonucuna göre hangi liseye gidecekleri belli olmaktadır. Anne-babalar, çocuklarını akademik olarak başarılı bulunduğu ve mevki bakımından uygun olan okullara göndermek istedikleri için TEOG sınavı anne-babalar içinde önemlidir. Hatta, sadece devlet okulları değil özel okullar bile bu sınav sonuçlarına göre öğrencileri kabul etmektedir. Doğal olarak öğrencilerin, anne-babaların ve öğretmenlerin sınav kaygıları artmaktadır. Bu çalışmada öğrencilerin sınav kaygılarıyla, kendilerinin, anne-babalarının ve öğretmenlerinin beklentilerini araştıracağız. Bu nicel araştırma 400 tane sekizinci sınıf öğrencisinin sınav kaygılarıyla onların bakış açısından anne-baba, öğretmen ve kendilerinin beklentileri arasındaki bağlantıyı araştırıyor. Bu çalışmada sınav kaygısı ölçeği (Spielberger, 1980) ve anne-baba, öğretmen, ve öğrencilerin kendilerinden beklentilerini içeren demografik soruları soruldu. Verileri analiz için t-test kullanıldı. Sonuçlar anne-baba ve öğretmen beklentilerinin yüksek olduğu öğrencilerde kaygı düzeyinin de istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yüksek olduğunu buldu. ancak öğrencilerin kendi beklentilerinin kendi kaygı düzeyleri üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkisi olmadığı görüldü. Öğrencilerin demografik bilgileri ayrıca kendi sosyal-ekonomik düzeyleri, ev ve okul ortamlarının da kaygılarında istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde etkili olduğunu ortaya çıkardı. Aileler, öğretmenler, psikolojik danışmanlar ve öğrenciler için tavsiyeler ve bu çalışmanın sınırlılıkları çalışmaya dahil edildi. Sözlü bildiri ANNE-BABA YOKSUNLUĞU YAŞAYAN ÖĞRENCİLERİN YAŞADIKLARI SORUNLARIN PSİKOLOJİK DANIŞMANLARIN GÖRÜŞLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Anne-Baba Yoksunluğu Yaşayan Öğrencilerin Yaşadıkları Sorunların Psikolojik Danışmanların Görüşleri Açısından İncelenmesi Mustafa ŞAHİN Hanife AYDIN Şule HASANÇEBİ Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın amacı, anne-baba yoksunluğu yaşayan öğrencilerin yaşadıkları sorunların psikolojik danışmanların görüşleri açısından incelenmesidir. Araştırmada, psikolojik danışmanların görüşlerine göre; ebeveyn yoksunluğu yaşayan öğrencilerin psikolojik, sosyal, duygusal ve akademik yaşantılarına ilişkin sorunlarının ne olduğu, bu sorunlara ilişkin okul rehberlik servislerince ne tür çalışmaların yapıldığı ve daha etkin psikolojik yardım ve rehberlik çalışmaları için ne tür önerileri olduğunu belirlemektir. Araştırmanın Yöntemi Araştırma nitel araştırma desenlerinden biri olan Özel Durum yönteme uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Trabzon Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı devlet okullarında çalışan 10 psikolojik danışman ile yürütülmüştür. Çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan tipik durum örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış mülakat tekniği ile elde edilmiştir. Çalışmaya katılan katılımcılara görüşmeler çalıştıkları kurumlardaki ofislerinde kayıt cihazı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Kaydedilen veriler araştırmacı tarafından yazıya geçirilmiştir. Elde edilen veriler Sürekli Karşılaştırmalı Metot ( Constant Comparison Method) tekniği ile analiz edilmiştir. Toplanan veriler önce kavramsallaştırılmış ve veriyi açıklayan temalar oluşturulmuş ve bu temalara bağlı alt kategoriler oluşturulmuştur. Analiz sonuçları gerektiği yerde tablo şeklinde sunulmuş ve buna destek olması amacıyla katılımcıların görüşme kayıtlarından elde edilen özgün alıntılara yer verilmiştir. Bulgu, Sonuç ve Öneriler Psikolojik danışanların görüşlerinden elde edilen verilerin analizi sonucunda; anne-baba yoksunluğu yaşayan öğrencilerin; kişisel gelişim, aile, okul, sosyal çevre ve aile içi ilişkiler ve akademik yaşantıya ilişkin ana temalar tespit edilmiş, bu temalara bağlı kodlar oluşturulmuştur. Ana temalar ve bu temalara bağlı oluşturulan kategoriler; kişisel gelişim, aile, okul, sosyal çevre, aile ilişkileri, akademik yaşantı şekilde ortaya çıkmıştır. Bu tema ve kategoriler sonucunda; her bir öğrencinin bu süreci farklı şekillerde atlattığı, anne-baba kaybı yaşayan çocukların psikolojik, davranışsal ve duygusal açıdan savunmasız oldukları, yas sürecini iyi yönetemeyen öğrencilerde travmatik durumların ortaya çıktığı, akran, öğretmen ve diğer bireylerle ilişkilerinde tutarsızlık, aile içi ilişkilerdeki denge problemi sonucu küsme, şımarma, içe kapanma, duvar örme gibi olumsuz ilişki ve iletişim sorunlarının olduğu, akademik başarının düştüğü ve ilgisiz tutumların ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Psikolojik danışmanlar bu sonuçlara ilişkin olarak, anne-baba yoksunluğu yaşayan çocukların hem bireysel hem de akademik gelişimleri için grup rehberliği, yas yaşantıları ile başa çıkma ve akran danışmanlığı gibi rehberlik çalışmalarının yapılmasını, ayrıca ekonomik yardım ve hem aile hem de okul atmosferinde koşulsuz kabul ve sevgi tutumlarının gösterilmesine yönelik çeşitli önerilerde bulunmuşlardır. Sözlü bildiri ÇAĞDAŞ EĞİTİM AKIMLARI ÜZERİNE: ÇOCUKTAN HAREKET AKIMIÖzet: <Eğitimde bakış açıları yüzyıllar içerisinde farklı değişikliklerle evrilmiş, küresel anlamda farklı toplumlara ve kültürlere devşirilmiştir. Öncülerinin de etkisi ile öğrenci ve öğretmen rolleri sürekli değişmiş ve eğitimde kaliteyi ve niteliği arttırıcı arayışlar hiç bitmemiştir. Bu devamlılığın içerisinde 1900lü yıllar itibari ile toplumsal değişkenlerin de etkisi ile eğitimde yeni arayışlar başlamış ve farklı politikalar benimsenmiştir. 20. yüzyıl Avrupa’sından başlayıp, dünya geneline yansıyan çağdaş eğitim akımlarının başlangıç evrelerinde yer alan Çocuktan Hareket Akımı, çocuğun yeniden keşfedildiği ve öğrenme ortamlarının farklı dinamiklerde yeniden düzenlendiği ve farklı bakış açıları ile yenilendiği akımlardan biridir. Bu akım içerisinde çocuktan hareket ederek, eğitim programları revize edilmiş, öğretmen ve öğrencinin rolü değişmiş, öğretim etkinlikleri yeniden düzenlenmiştir. Bu bağlamda çocuğun yetişkin bir birey olarak görülmemesi, fiziksel gelişiminin önemsenmesi ve kendine has bir varlık olduğu görüşleri ön planda tutulmuştur. “Eski okul” olarak adlandırılan geleneksel ve klasik yöntemlerle katı disiplinli eğitim anlayışı büyük eleştiriler almış, akımın doğasına uygun “yeni okul” tanımı yapılmıştır. Yeni okul içerisinde tanımlanan yeni eğitim anlayışı, eğitim programları, reformların dayandığı felsefi ve psikolojik temeller ve ilkeler “Çocuktan Hareket Akımı” doğasını betimlemektedir. 1900’lü yıllardan başlayarak günümüze devam eden bu akım, eski ününü koruyamasa da, temellerini dikkate alan okullar hala eğitim ortamında yer almaktadır. Bu araştırmanın amacı çağdaş eğitim akımlarından çocuktan hareket akımının kuramsal temellerini ortaya koyarak geçmişte ve günümüzde gerçekleştirilen okul uygulamalarını incelemektir. Bu kapsamda öncelikle akımın genel karakteristiği betimlenmiş, akım öncüleri tanıtılmış ve genel bilgileri verilmiş, daha sonra Montessori, Waldorf Okulları gibi okulların geçmişteki ve günümüzdeki uygulamaları incelenmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş verilerin elde edilmesinde doküman analizi kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda günümüz eğitim anlayışı için çocuktan hareket akımı doğrultusunda katkı sağlayıcı öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri ÇAĞDAŞ EĞİTİM DENETİMİ KAPSAMINDA ALTERNATİF GÖZLEM ARAÇLARIÖzet: <Eğitimde denetim anlayışı, yönetime ilişkin yaklaşım ve kuramlara uygun bir değişim ve gelişim göstermiştir. Yönetim kuramlarının ortaya koyduğu ilkelere, varsayımlara göre denetime bakış açıları da birbirinden farklıdır. Denetim, öğretimi gerçekleştirecek öğretmen ve denetçilerin uygulamaları hakkında ayrıntılı bilgi edinmelerine; kazandıkları bilgi ve becerilerini, okul ve sınıf ortamında yeterli düzeyde kullanabilmelerine yardım eden bir süreçtir. Daha geniş bir ifade ile eğitim denetimi, müfredat geliştirme, insan ilişkileri ve yönetim olgularına yönelik bir eylemdir (Wiles ve Bondi, 2004, 7). Denetim süreci, çok sayıda ve çeşitli etkinlik ve tekniklerden oluşmaktadır (Hicks, 1960, 5). Denetim, çok sayıdaki eğitim çalışanına ait sorumluluk ve bu sorumluluğun paylaşılması neticesinde ortaya çıkan bir üründür. Bundan dolayı da denetim karmaşık ve çok yönlüdür. Tarihsel süreç içinde denetimin de işlevleri değişiklik göstermiştir. Farklı bilim insanları denetim kavramına farklı açılardan bakarak tanımlamaları yapmışlardır. Aydın (1988, 1) denetime yönetsel bir bakıl açısıyla bakarak, örgütsel eylemlerin kabul edilen amaçlar doğrultusunda, saptanan ilke ve kurallara uygun olup olmadığının anlaşılması olarak tanımlamıştır. Günümüzde ise denetimde, gözlem yapmak için çok sayıda ve belirli amaçlara dönük olarak araçlar geliştirilmiştir. Goldhammer, Anderson ve Krajewski (1980, 74) gözlem araçlarının öğretmen-öğrenci etkileşimi, konuşma akışı, sınıf iklimi, olumlu ve olumsuz mesajlar, sözel analiz, fiziksel alanın kullanımı, becerileri sürdürme, sözel olmayan iletişim, soru seviyeleri, beden dili, grup rolleri, görev ve sorumluluklar adları altında gruplara toplamıştır. Araştırmacılara göre belirli amaçlara dönüt olarak yapılan gözlemler, öğretmenlere ne yaptıkları ile ilgili bilgi vermekte yanı zamanda denetimin de etkililiğini arttırmaktadır. Bu verilerin öğretmenlere analiz edilerek sunulması ile de davranış pekiştirme, değiştirme ve öğretmenin öğretim sürecini geliştirmeye katkıda bulunmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’den ve Dünyadan bu gözlem tekniklerinden örnekler verilecek ve tarihsel süreç içinde denetimin gelişimi tartışılacaktır. COMMUNITY SERVICE LEARNING IN INTERNATIONAL CONTEXT: A CROSS-CASE ANALYSISÖzet: <Service learning is a medium, which encourages students to make a difference in the society; it enables them to develop their engagement to the community, and discover their potential to contribute by serving to meet community needs. Benefiting from service learning in schools as a meaningful link between community and students has gained significance in recent years. When service learning is organized and implemented in a well-structured way, it is claimed to enhance the development of democratic values and engaged citizenship in students (Denby, 2008). It offers students the opportunity of becoming more familiar with their community and reinforcing their self-perception of citizenship. Although there are a number of private schools that implement service-learning activities within the framework of their international curricula, service learning is a relatively new concept in public schools in Turkey. The purpose of this study is to use cross-case analysis for exploring and analysing service-learning initiatives conducted in high school contexts in a variety of countries. To this end, the study aims to identify second-order constructs in selected cases relation to purposes, outcomes, challenges, curriculum integration, effects, opportunities, civic-international mindedness, Creativity, Action, Service (CAS) learning aims and outcomes. The study also intends to use multiple conceptual lenses to interpret the cross-case analyses for informing the practice of service learning. To this end, the researcher primarily utilizes Butin’s conceptual model to develop third-order constructs. The researcher also uses the concepts stemming from character education to further inform practice, such as values education, social-emotional learning and citizenship education. Findings provide insights into the content, processes and outcomes of service learning. Sözlü bildiri DENEYSEL ÇALIŞMALAR NE KADAR DENEYSEL?Özet: <Eğitim alanında yapılan bilimsel çalışmalarda pek çok yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemlerden en güçlü olanlarından biri deneysel araştırmalardır. Temeli, bilimsel realizme dayanan deneysel araştırmalar, değişkenler arasında oluşturulan neden sonuç ilişkisini test eder. Bir diğer ifadeyle, bağımsız değişken kontrollü olarak manipüle edilerek bağımsız değişkenin bağımlı değişkendeki etkileri gözlemlenir. Böylelikle, neden sonuç ilişkisini araştıran hipotezler en iyi şekilde test edilmiş olur. Bir araştırmanın deneysel olmasının başlıca koşulları, bağımsız değişkenin kontrollü olarak manipüle edilmesinin yanında, araştırmada en az iki grubun karşılaştırılması, deneklerin karşılaştırılan gruplara seçkisiz (yansız, random) atanmış olması, bağımlı değişken ile ilişkili, ancak çalışmada etkisi test edilmeyecek olan ve dışsal değişkenler olarak bilinen değişkenlerin kontrol edilmesidir. Dolayısı ile ancak bu koşullar sağlandığı takdirde araştırma sonuçları neden sonuç ilişkisini test etmesi bağlamında değerlendirilebilir. Deneysel araştırmaların niteliği ise iç geçerliği tehdit eden unsurların kontrol edilmesine bağlıdır. İç geçerliği tehdit eden unsurlar ne kadar iyi kontrol edilirse araştırmanın niteliği de o kadar artar. Deneysel araştırmalar zayıf deneysel desenler, gerçek deneysel desenler, yarı deneysel desenler ve faktöriyel desenler olmak üzere 4 gruba ayrılır. İç geçerliği tehdit eden unsurlar göz önüne alındığında bu unsurların kontrolü en az zayıf deneysel desenlerde en çok ise gerçek deneysel desenler ile faktöriyel desenlerde yapılabilir. Bu bağlamda, deneysel bir araştırma tasarlanırken hem deneyselliğin başlıca koşulları hem de iç geçerliği tehdit eden unsurlar dikkate alınmalıdır. Tüm bu bilgiler ışığında bu çalışmanın amacı, eğitim alanında yapılan çalışmalarda en sık rastlanılan deneysel araştırmaların ne kadar deneysel olduğunu tartışmaktır. Bu doğrultuda, deneysel araştırmalarda olması gereken özellikler farklı yönleriyle ele alınıp, eğitim alanında yapılan ulusal çalışmalar bu özellikler çerçevesinde genel olarak incelenmiştir. Sözlü bildiri DOĞU VE GÜNEYDOĞU GAZİLERİNİN BEDEN İMGESİ ALGILARININ İNCELENMESİ ÜZERİNE NİTEL BİR ARAŞTIRMAÖzet: <DOĞU VE GÜNEYDOĞU GAZİLERİNİN BEDEN İMGESİ ALGILARININ İNCELENMESİ ÜZERİNE NİTEL BİR ARAŞTIRMA Şule HASANÇEBİ Mustafa ŞAHİN Araştırmanın Amacı İnsanlar yaşamlarında psikolojik durumlarını etkileyici stres ve travma yaratan çeşitli risk faktörleriyle karşılaşmaktadır. Bazı bireyler bu sıkıntı veren durumlara kolaylıkla uyum sağlayabiliyorken diğerleri bu travmatik durumlardan psikolojik olarak fazlasıyla etkilenmektedir. Bireylerin olumsuz olaylardan psikolojik etkilenme durumlarının oluşumu ve gelişimi psikolojik sağlamlık kavramıyla açıklanmaktadır. Terör, kişilerin yaşamında psikolojik sağlamlıkla ilgili önemli bir risk faktörüdür. Terör örgütü tarafından sivillere ve güvenlik personeline yönelik olarak gerçekleştirilen terörist saldırılar son yıllarda hayatımızda psikolojik olarak güçlü bir etki yaratmaktadır. Terörün yaratmış olduğu olumsuz durumların etkisini en aza indirerek uyum sağlama sürecini sağlıklı bir şekilde atlatma yaşanan olayın şiddetine bağlı olduğu gibi kişinin bireysel özellikleri ve çevreden aldığı destek toparlanma gücünü arttırmaktadır. Bu araştırma, doğu ve güneydoğuda terörle mücadele sürecinde gazi olan güvenlik görevlilerinin beden imgesi algılarının incelenmesini amaçlamaktadır. Yöntem Araştırma, nitel araştırma desenlerinden biri olan özel durum yöntemine uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu; son yirmi yıl içinde terör olayları sonucu gazi olmuş Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun ve Rize illerinde yaşayan 12 güvenlik görevlisi oluşturmaktadır. Çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan tipik durum örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme tekniği ile elde edilmiştir. Elde edilen veriler nitel araştırmalarda sıkça kullanılan sürekli karşılaştırmalı metot (constant comparison method) ile analiz edilmiştir. Bulgular ve Sonuç Güneydoğu gazilerinin görüşlerinden elde edilen verilerin analizi sonucunda; gazilerin beden imgesi algıları; “fizyolojik rahatsızlık hisseden, bedeniyle gurur duyan, başkalarının kendi bedeniyle ilgili görüşlerini sıkıntı eden, bedeniyle ilgili olumsuz psikolojiyle başa çıkabilen” şeklinde olmak üzere temalara ayrılmıştır. Araştırmada gaziler kendi bedenleriyle ilgili tutum, duygu ve değerlendirmelerini olumlu ve olumsuz olmak üzere ifade etmişlerdir. Gazilerin bedenlerine yüklemiş oldukları olumlu anlamların psikolojik dayanıklılıklarını arttırdığı tespit edilmiştir. Araştırmaya katılan gaziler, vücutlarında var olan kalıcı yara izini, organ kaybına uğramış olmayı onur, şeref ve gazilik nişanesi olarak adlandırmakta ve bununla gurur duymaktadırlar. Gazilerin bu değerlendirmeleri onların travmatik süreci atlatmalarına katkı sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. Psk. Dan. ve Reh. Öğr., Trabzon Milli Eğitim, Saffet Çebi MTAL., TRABZON. sulehasancebi@gmail.com Prof. Dr. KTÜ, Fatih Eğitim Fakültesi, RPD ABD, TRABZON. mustafa61@ktu.edu.tr Sözlü bildiri DÜNYA GÜCÜ OSMANLI DEVLETİ ÜNİTESİ İÇİN AKADEMİK BAŞARI TESTİ GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: <Eğitimde istenilen davranış değişikliğinin meydana gelip-gelmediğini veya ne kadar meydana geldiğini belirleme misyonuna sahip, aynı zamanda program geliştirmenin dört temel öğesinden biri olan ölçme ve değerlendirme ile eğitim sisteminin tüm süreçleri kontrol altında tutulmaktadır. Eğitimde kazanımların gerçekleşme düzeyi, içeriğin uygunluğu ve öğretim yöntem ve tekniklerinin etkililiği ancak kapsayıcı ve niteliksel bir ölçme ve değerlendirme ile mümkün olmaktadır. Bu süreçte en dikkate değer ölçümlerden birinin akademik başarının tespiti olduğu söylenebilir. Yapılandırmacılığa dayalı öğrenme süreçlerinin çoklu yöntem uygulamaları içermesi nedeniyle başarının tespiti de çoklu ölçme ve değerlendirmeyi beraberinde getirmektedir. Bu ölçme uygulamalarındaki araçlardan en sık kullanılanı kolay puanlaması ve nesnel olması sebebi ile çoktan seçmeli sorulardan oluşan testlerdir. Eğitimde kullanılan testleri incelediğimizde genelde çoktan seçmeli sorulardan oluşan başarı testlerinin kullanıldığı görülmektedir. Alan yazın incelendiğinde tarih dersi başarı testleri ile ilgili olarak, ortaöğretim tarih dersindeki kazanımlara yönelik başarı testlerinin az olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu bildirinin konusunu oluşturan “Dünya Gücü Osmanlı Devleti (DGOD) (1453-1600)” konusunda hazırlanmış hiç bir başarı testine rastlanmadığı dikkate alındığında araştırmanın önemi ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı, ortaöğretim tarih dersi öğretim programında yer alan DGOD ünitesi ile ilgili güvenilir ve geçerli bir başarı testi geliştirmektir. Bu çalışmada test geliştirme basamakları, göz önünde bulundurularak, ortaöğretim tarih dersi öğretim programında yer alan DGOD konusuna ait 16 kazanım ve Ortaöğretim 10. sınıf tarih kitabında yer alan DGOD ünitesine ait konuların kapsamında dikkate alınarak bir başarı testinin hazırlanması amaçlanmaktadır. Başarı testi için öncelikle 16 kazanıma ait belirtke tablosu hazırlanmış,38 sorudan oluşan 5 seçenekli bir başarı testi havuzu oluşturulmuş ve havuzda yer alan bu sorular Bloom’un taksonomisine göre sınıflandırılmıştır. Hazırlanan testin maddelerinin anlaşılırlığı, bilimsel bilgilerle tutarlılığını kontrol etmek amacıyla Tarih Eğitimi Alanında uzman3 öğretim elemanı, program geliştirme ve ölçme değerlendirme alanında uzman 2 öğretim üyesiyle dil bilgisi yönünden 2 dil uzmanının görüşlerinden faydalanılarak test maddelerinde çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Hazırlanan başarı testi, 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılı bahar döneminde Kars il merkezinde bulunan 3 okulda öğrenim gören ve daha önce ilgili ünitede eğitim görmüş ortaöğretim 10. sınıflardaki190 öğrenciye uygulanmış ve veriler toplanmıştır. Öğrencilerin testte yer alan sorulara verdikleri cevaplar doğrultusunda madde analizi yapılarak her bir maddenin ayırt edicilik ve güçlük indeksleri hesaplanmaktadır. Güvenirlik Katsayısı için ise KR-20 katsayısı hesaplanmakta olup analiz sonuçları üzerindeki değerlendirmeler devam etmektedir Sözlü bildiri DUYU EĞİTİMİ: BİR UYGULAMA ÖRNEĞİÖzet: <Çocuklar çevreleri ile sürekli etkileşim içerisindedirler. Duyuların yoğun olarak kullanıldığı erken çocukluk döneminde çocuk çevresini ve kendisini duyuları vasıtası ile keşfetmekte ve anlamlandırmaktadır. Çocuğun duyuları yoluyla çevresi ile etkileşiminin önemine vurgu yapan Montessori, duyu eğitiminin önemine vurgu yapmaktadır. Montessori’ye göre tıpkı bedenin bakıma ihtiyacı olduğu gibi zihin gelişimi için de duyuların eğitimine ihtiyaç vardır. Bebekler doğdukları andan itibaren çok hızlı bir duyusal gelişim içerisindedirler. Bu nedenle, aslında, duyu eğitimi bebek doğduğu andan itibaren başlayan ve devam eden bir süreçtir. Bu süreç, görme, işitme, tat alma, koku, dokunma, beden ve hareket algısının desteklenmesini içermektedir. Farklı duyuları uyarmaya yönelik hazırlanmış çeşitli renk, doku, koku, büyüklük ve ısıda ki materyaller duyu eğitimi sürecinde kullanılır. Böylece, çocuğun bu materyallerdeki farklılıkları ayırt edebilme yeteneği gelişir. Sonuç olarak, çocukların kendilerine, bedenlerine ve çevrelerine yönelik farkındalıkları artmakta ve karşılaştıkları yeni durumlara daha hızlı adapte olabilmektedirler. Duyu eğitiminin amacı, çocuğun duyularını geliştirmek ve daha keskin hale getirmektir. Çünkü, duyular, duyusal uyarımlar ve deneyim öğrenme sürecinde önemli bir role sahiptir. Çocukların dünyayı tanımak için görmeye, koklamaya, atlayıp zıplamaya, dokunmaya, tatmaya ve duymaya ihtiyacı vardır. Duyu eğitiminde kullanılan materyaller de çocukların bu ihtiyacına hizmet etmektedir. Bu sayede, etraflarındaki fiziksel dünyaya anlamaya, fark ve benzerlikleri ayırt etmeye ve detayları fark etmeye başlarlar. Duyu eğitimi ve duyu gelişimini destekleyen oyunlar, beyin gelişimine etki etmektedir. Aynı zamanda, dil edinimi ve dili kullanım ile ince ve kaba motor gelişimi üzerinde de olumlu etkiye sahiptir. Bununla birlikte, çocukların yaratıcılığını, problem çözme becerilerini ve sosyal becerilerini de geliştirmektedir. Bu makalede duyu eğitimi ve bir anaokulunda yapılan duyu eğitimi uygulaması ve uygulamada yapılan etkinlikler hakkında bilgi verilecektir. Literatür incelendiğinde duyu eğitimi konusu ile ilgili yerli ve yabancı yayınların kısıtlı olduğu görülmektedir. Bu makalenin amacı bu eksikliğe cevap verebilmek maksadı ile ilgili literatür taranarak duyu eğitiminin ne olduğu, nasıl uygulandığı, etkinlik örnekleri hakkında bilgi vermektir. Bu doğrultuda 2000 yılından itibaren konu ile ilgili yayınlanan ulusal ve uluslararası makale ve diğer yayınlar incelenecektir. Sözlü bildiri EĞİTİM ÇALIŞMALARI VS. TİP I HATAÖzet: <Eğitim alanında yapılan nicel çalışmalarda genellikle deneysel ya da tarama yöntemi kullanıldığı için, toplanan verilere istatistiksel analizlerin yapılması sonucu bulgular elde edilmektedir. Yapılan istatistiksel analizler sonucu hipotezlerin doğrulanması ya da red edilmesi ise kritik p değerlerine (örn. 0,05, 0,001) bağlıdır. Bir diğer deyişle araştırılan etkinin ya da ilişkinin anlamlı olup olmaması elde edilen p değerinin belirlenen kritik p değerinden küçük ya da büyük olmasına göre değişir. Bu noktada Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere iki tür hata yapılabilir. Tip 1 hatada null hipotezi doğru iken reddedilir yani elde edilen sonuç istatistiksel olarak anlamlı olmamasına karşın anlamlı olduğu söylenir. Tip 2 hatada ise null hipotezi yanlış iken kabul edilir yani elde edilen sonuç istatistiksel olarak anlamlı olmasına karşın anlamlı olmadığı iddia edilir. Eğitim alanında aynı veri üzerindeki çoklu grup karşılaştırılmalarının yapıldığı çalışmalara sıkça rastlanılmaktadır. Bu tür çalışmalardaki Tip 1 hatayı kontrol altında tutabilmek amacıyla yapılan işlemlerden en sık başvurulanı ve önerileni Bonferroni düzeltmesidir. Bonferroni düzeltmesinde 0,05 olan p değerinin karşılaştırılan grup sayısına bölünmesiyle yeni bir p değeri elde edilir ve null hipotezin kabul veya red edilmesine bu yeni p değeri üzerinden karar verilir. Bu durumda anlamlı bir farklılık için bakılması gereken p değeri 0,05 değerinden küçük olacaktır. Dolayısı ile çalışmalarda Tip 1 hata yapmamak için kritik p değeri dikkatli belirlenmelidir. Tüm bu bilgiler ışığında bu çalışmanın amacı, eğitim alanında yapılan çalışmalarda Tip 1 hatanın ne kadar kontrol altında tutulduğunu tartışmaktır. Bu doğrultuda, aynı veri üzerindeki çoklu grup karşılaştırılmalarının yapıldığı çalışmalarda kullanılan istatistiksel yöntemler ele alınıp, eğitim alanında yapılan ulusal çalışmalar genel olarak incelenmiştir. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN ÜNİVERSİTEYE BAKIŞ AÇISIÖzet: <ÖZET Geçmişten günümüze kadar insanların hep öğrenme, araştırma, sorgulama, keşfetme merakı içerisinde oldukları, bunu da ya kendi ilgileri doğrultusunda, ya da bir eğitim kurumu vasıtasıyla gerçekleştirmeye çalıştıkları gözlenmektedir. Araştırmanınsa en yoğun yapıldığı kurumlar üniversiteler olup; üniversite eğitimi esnasında bireyler araştırma yapmayı sistemli bir şekilde öğrenmektedirler. Üniversite eğitimi, lise öğrenimi üzerine devam eden bir süreçtir. Üniversite eğitimi fakültelerde, yüksekokullarda, meslek yüksekokullarında vb. kurumlarda verilmektedir. Okul türüne göre verilen üniversite eğitimin süresi değişmektedir. Fakültelerde 4-5-6 yıl, yüksekokullarda 4 yıl, meslek yüksekokullarında 2 yıllık bir eğitim sürecini kapsamaktadır. Eğitim fakülteleri 4 yıllık öğrenim süresi olan okullardır. Yapılan bu araştırma lise öğrenimini bitirerek lisans öğrenimi için üniversiteye gelen öğrencilerin üniversiteye bakış açısını tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yaklaşımı esas alınmıştır. Araştırma 2016-2017 akademik yılı ikinci dönemin sonunda eğitim fakültesi içerisinde öğrenim gören tüm bölümlerdeki 1. Sınıf öğrencilerden gönüllü olanlarla yapılmıştır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. 1. Sınıf öğrencilerinin seçilme nedeni lise öğrenimini bitirerek üniversiteye gelen öğrencilerin, hayallerindeki üniversite ile gerçekte karşılaştıkları üniversite arasındaki farkı ortaya çıkarmak, bölümlerini ve üniversitelerini isteyerek seçip seçmediklerini tespit etmek amaçlanmıştır. Araştırmaya Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim gören 10 bölümden (Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri, Matematik, Fen, Sınıf, Okul Öncesi, Sosyal Bilgiler, Türkçe, İngilizce, Resim, Müzik Öğretmenliği) 162 kadın ve 114 erkek olmak üzere toplam 276 öğrenci katılmıştır. Araştırma sonucunda araştırmaya katılan öğrencilerin 137’si öğrenim gördükleri bölüme isteyerek geldiklerini ifade ederken 139’u kendi istekleri dışında ailelerinin isteğiyle, puanı yettiği için, ailesinin yakın şehirde oturması vb. gibi nedenlerle geldiklerini ifade etmişlerdir. Eğitim Fakültesi öğrencilerinin 136’sı öğrenim gördükleri üniversiteyi isteyerek seçtiğini ifade ederken, 140’ı isteyerek seçmediklerini ifade etmişlerdir. Üniversiteye gelmeden önce zihinlerindeki üniversitenin devam zorunluluğu olmayan, hocaların çok sert ve ileri yaşlı olduğu, sosyal aktivitelerin daha fazla olduğu, derslerin daha zor olduğu bir ortam olarak hayal ettiklerini belirmişlerdir. Karşılaştıkları üniversite ortamında ise derslere devam zorunluluğunun bulunduğu, hocalarla iletişimin umdukları kadar zor olmadığı, derslerinin çok zor olmadığı sanki liseye devam ediyormuş gibi hissettiklerini ifade edenler olmuştur. Araştırma sonucunda aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir. Öğrencilere üniversite hayatının daha detaylı anlatıldığı videolar YÖK sayfasında, üniversite web sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında paylaşılabilir. Broşürler basılabilir, tanıtım çalışmaları yoğunlaştırılabilir. İlgili yönetmelik hazırlanarak lise 1.sınıftan itibaren üniversite gezileri zorunlu hale getirilebilir. EĞİTİM REFORMCUSU JOHN DEWEYİ YENİDEN OKUMAKÖzet: <Eğitim ile ilgili görüşleri yaklaşım düzeyinde kabul gören John Dewey, Türk Eğitim Sisteminin oluşturulmasında da etkili olmuştur. Türk Eğitim Sistemini gereğince ortaya koyabilmek için, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Türkiye’ye gelerek Türk eğitim sistemini yapılandıran Dewey’nin yeniden okunması gerekir. Çalışmada, bütüncül yaklaşım benimsenip betimsel yöntem kullanılmış, doküman analizi yapılmıştır. Çalışmanın problem cümleleri, Dewey’nin Türk Eğitimi’ne önerdiği konuların üzerinden 90 yılı aşan bir sürenin geçmiş olması; bu eğitim önerilerinin önemlerinin yitirmesine mi yol açmıştır? Yoksa önem, halen sürmekte midir? Şeklindedir. Problem cümlelerine yanıt oluşturacak bulgular, 1924’de Türkiye’ye davetle gelen Dewey’nin Türk eğitim sistemi için alınması gerekli önlemleri belirten eğitim raporundan sağlanmıştır. Raporda ilk sırayı, gerekçesini ‘muhtıra’ şeklinde açıkladığı, eğitim bütçesi almıştır. Bunu, eğitimin en önemli problemi şeklinde belirttiği, eğitim programı izlemiştir. Eğitim programı, bölge koşullarına göre düzenlenmeli, çocuğa görelik ilkesini benimsemeli ve program kişilerin değişmesinden etkilenmemesi için, TBMM’ce de kabul edilmelidir. Yine açık ve yalın eğitimi benimsemiş, yöresel koşullardan sürekli bilgi toplayan istatistik, personel gibi şubeleriyle; okul, öğrenci ve öğretmeni esas alan, onlara düşünsel rehberlik eden, esin kaynağı olan, çeşitlilikte birliği arayan bir Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapılandırılmasını önermiştir. Öğretmenler toplumsal cinsiyet dikkate alınarak oluşturulmalı, bilim dallarında uzmanlaştırılarak yetiştirilmeli, sorunları çözümlenerek yükseltilmelidir. Yaşam, iş ve eğitimi öğrencilerin ayrılmaz parçası görerek, etkinliklerine süreklilik kazandırıp yön veren, topluma karşı ahlaki sorumluluk taşıyan, sosyal çevre şeklinde toplum merkezinde yer alan bir okul sistemi teklif etmiştir. Öğrencilerin içten denetimini benimsemiş, toplu yaşamayı disipline çeviren okul disiplini önermiştir. Sağlık ve sağlıklı yaşam için okullarda sağlık bilgisi dersleri konulmasını, ilk sınıflardaki sağlık konularının ise sohbet şeklinde yapılmasını belirtmiştir. Güzel sanatlar, özel okullar, matbaa gibi konuları gündeme getirerek, Dewey’e göre, o güne kadar ele alınmamış eğitim sorunlarını bildirmiştir. Bulgulardan, Dewey’nin görüşlerinin kaynağını oluşturan pragmatizmi, eğitim ve toplum hayatına instrumentalism ve experimentalism şeklinde uyguladığı bir pragmatizm olduğu anlaşılmıştır. Çocuğun dinamik bir varlık olarak gelişmesini, değişme temelinde alan bu pragmatizmdeki eğitim; tecrübe-eğitim, demokrasi-eğitim, okul-toplum diyalektiğinde, oyun gibi bir işe dayalı, süje ile objenin fonksiyonalist ilişkisinde gerçekleşen eylemle, yaşam demektir. Kısaca, Dewey ile birlikte, eğitimde ‘çocuğa görelilik’ ilkesi, ‘yaparak yaşayarak, iş başında eğitim’ uygulaması, Türkiye’ye benimsetilmesi amaçlanmıştır. Bu amacı, dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati gerçekleştirmiştir. Daha sonraki yıllarda bu eğitim, yapılandırmacı eğitim şeklinde tekrar gündeme gelmişse de, Dewey’nin önerdiği eğitimden çok farklı uygulama halini alıştır. Türk toplumunca kabul görmeyen yeni eğitim uygulaması; eğitim tarihçimiz Akyüz’ün de belirttiği gibi, bin yıllık eğitim geleneğimiz olan ‘ezbere dayalı klasik eğitim ya da Fraire’nin söylemiyle ‘Bankacı Eğitim’ uygulamasıyla eğitime devam edilmiştir. Sözlü bildiri EĞİTİM TARİHİNDE TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNUÖzet: <Mustafa Kemal Paşa tarafından oluşturulan I. Meclis, 1920–1923 döneminde görev yapmıştır. Kurucu meclis niteliğindeki I. Meclis aracılığıyla Türkiye’nin bağımsızlık savaşı yürütüldüğü ve zafere ulaşılması sağlandığı gibi eğitim ve öğretim alanlarında da çalışmalar yaptığı görülmektedir. I. Meclis döneminde Maarif Vekâletine yer verilerek, Milli Mücadele’nin en çetin yıllarında dahi eğitim ve öğretim üzerinde durulduğu görülmektedir. Bu bağlamda anlaşılmaktadır ki; Milli Mücadele’nin sadece cephe safhası bu dönemde başlamamış hem de eğitimin alanındaki mücadelede aynı anda başlamıştır. Ancak I. Meclis 1923’te seçim kanununu kabul ederek, 1923-1927 tarihleri arasında görev yapan II. Meclis oluşturulmuştur. II. Meclis günümüz Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan kanunları hazırlamıştır. Cumhuriyet’in ilanı, Ankara’nın başkent oluşu gibi önemli en önemli inkılaplar bu mecliste gerçekleşmiştir. Bu bakımdan II. Meclis’in yeri Türk siyasi, eğitim, hukuk ve sosyal hayatında büyüktür. Bu kanunların en önemlilerinden biri de Tevhid-i Tedrisat Kanunu olmuştur. Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 3 Mart 1924’de, Saruhan (Manisa) Milletvekili Vasıf Bey ve arkadaşları tarafından verilen Tevhid-i Tedrisat Hakkındaki Kanun Teklifi ile Meclis’e sunulmuştur. Osmanlı Devleti’nde meydana gelen çok başlı eğitim sisteminin sorunlar oluşturduğu, bunun çözümünün ise bütün eğitim ve öğretim kurumlarının Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak çözüleceği belirtilmiştir. Kanun teklifi Meclis’te yapılan oylama sonucunda kabul edilmiştir. Böylece eğitim ve öğretim birleştirilerek bir elden yürütülmesi sağlandığı gibi Türkiye’deki tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlanarak çok başlı bir eğitim anlayışına son verilmek hedeflenmiş ve tüm okulların denetimi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bu açıdan Tevhid-i Tedrisat Kanunu oluşturulurken milletvekilleri görüşlerine Türk eğitim ve siyasi hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Böylece Türk siyasi ve eğitim hayatının önemli bir noktasına ışık tutulmaya çalışılmıştır. Ayrıca görüşmelere katılarak görüşlerini bildiren milletvekillerinin kısa özgeçmişine yer verilmiştir. Bu çalışmada, tarama modeli kullanılmıştır. Çalışma tarama niteliğinde olup kaynak taraması yoluyla, arşiv vesikaları, zabıt cerideleri, süreli yayınlar ve hatıratlardan yararlanılmıştır. Kısaca çalışmaya ilişkin veriler belgesel taramayla gerçekleştirilmiştir. EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİNE BİR ÖRNEK: KÖY ENSTİTÜLERİÖzet: <Türkiyenin modern toplum inşası olan Cumhuriyet projesi, eğitimi toplumsal değişimin temel araçlardan biri olarak kabul eder. Bu süreçte eğitime verilmiş görev, toplumsal dönüşümün önüne çıkan engelleri kaldırmaktır. Söz konusu düşünceyi hayata geçirmek için, 17 Temmuz 1939da bilim insanlarının, eğitimcilerin, yazar ve sanatçıların, Türk eğitim sisteminin ilkelerini belirlemek üzere Ankarada bir araya geldiği, Birinci Maarif Şurası toplanmıştır. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücelin başkanlığında gerçekleşen Şuranın en önemli gündem maddesi, kırsal kesimdeki halkın eğitimi olarak belirlenmiştir. Söz konusu eğitim millet olma, insan olma seferberliği sloganıyla, Köy Enstitüleri vasıtasıyla başlatılmıştır. Zamanında büyük umutlar bağlanan, günümüzde de bir yandan kuruluş günleri kutlanırken, diğer yandan ilgili sivil toplum kuruluşlarınca yeni nesillere eğitim ideallerini tanıtmaya çalışılan Köy Enstitülerinin yeniden değerlendirilmesi önemlidir. Araştırmanın problem cümlesi, Bir eğitim ütopyası olarak kurulan Köy Enstitüleri, bu görevlerini yerine getirebilmiş midir? şeklindedir. Çalışmada, bütüncül yaklaşım benimsenmiş, birçok eğitimcinin de kullandığı doküman analizinden yararlanılmış ve konuyla ilgili dokümanlar sistematik bir şekilde incelenmiştir. Buna göre Köy Enstitüleri, Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı ve İsmail Hakkı Tonguç’un da İlköğretim Genel Müdürü olduğu dönemde, 17 Nisan 1940 tarihinde ve 3803 sayılı kanunla, Türkiyenin farklı bölgelerinde dengeli dağılımı esas alacak şekilde kurulmuştur. Birçok araştırmacıya göre okulların en belirgin özelliği, ülkemiz koşullarına uygun ve çağdaşlaşma yolunda topluma yol gösterici olmasıdır. Bu kurumlardaki katılımcı ve demokratik yönetim anlayışı ile ders programları, uygulanan eğitim yöntem ve ilkeleri pek çok ülkenin ilgisini çekmiştir. Köy Enstitülerinde kültür, ziraat ve teknik derslerin yanı sıra güzel sanatların her alanında gösterilen çabalar, aynı zamanda Türk toplumunun çağdaşlaşmasının da göstergesi olmuştur. Sonuç olarak, eğitim sorunlarının kökenine indiği için UNESCO tarafından dünyaya örnek gösterilen Köy Enstitüsü hareketi, gerek düşünce biçimi, gerekse ilgi alanları bakımından tümüyle ulusal bir hareket olduğundan, kültürün yerel kalmış birçok yanının ulusallaşmasına, hatta evrenselleşmesine hizmet etmiştir. Bu eğitim modeli günümüz koşullarına göre düzenlenebilirse, kentlere göç ettikleri halde kentle bütünleşemeyen ya da kentlileşemeyen gençlere; eğitimde fırsat eşitliğinin yanı sıra, kendilerini gerçekleştirme olanağını da sağlayacaktır. Sözlü bildiri EĞİTİMDE PROGRAM GELİŞTİRME TARİHİ: BİLİM İNSANLARI ÜZERİNE BİR İNCELEMEÖzet: <Eğitim kavramının tanımı tarihsel süreç içerisinde sahip olunan paradigmalara göre farklı şekillerde yapılmıştır. Günümüz anlayışına göre eğitim bireyin yaşantılarını yeniden yapılandırması yoluyla yetiştirme süreci olarak görülmektedir. Tarihsel süreç içerisinde eğitim anlayışında meydana gelen değişim gibi öğrenmeyi en etkili bir biçimde gerçekleştirmek amacıyla yapılan eğitimde program geliştirme alanında da farklı anlayışlar egemen olmuştur. İlgili literatürde farklı sınıflamalara rastlamak mümkün olsa da genel olarak eğitimde program geliştirme alanı teknik bilimsel ve teknik bilimsel olmayan şeklinde iki farklı paradigmaya göre betimlenmiştir. Program geliştirme alanının tarihsel süreç içerisinde nasıl bir değişim gösterdiğini incelemek, bu alana ait bilgilerin daha iyi kavranması ve gelecekte olası yönelimleri yordama açısından önemli bir yere sahiptir. Alandaki değişimlerin genel olarak dönemin koşulları, dönemde etkisini gösteren felsefi anlayış ve bu dönemde çalışmalarını sürdüren bilim insanlarından kaynaklandığı söylenebilir. Bu bakımdan eğitimde program geliştirme alanının tarihsel olarak incelenmesi sürecinde alana hizmet etmiş bilim insanlarının tanınmasının ve çalışmalarının incelenmesinin önemli bir konu olduğu düşünülmektedir. Bu kapsamada araştırmanın amacı eğitimde program geliştirme tarihi ve alana hizmet etmiş bilim insanları üzerine bir inceleme yapmak olarak belirlenmiştir. Eğitimde program geliştirme alanına hizmet eden bilim insanları yurt dışında ve yurt içinde olmak üzere ayrı ayrı incelenmiştir. Yurt dışında alana hizmet etmiş bilim insanlarından Pestalozzi, Froebel, Herbart, Dewey, Taba, Tyler, Bobbitt ve Charters gibi isimler incelenirken, yurt içinde Selahattin Ertürk, Fatma Varış gibi alana katkı sağlayan isimler incelenmiştir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş verilerin toplanmasında doküman analizinden faydalanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Elde edilen veriler doğrultusunda eğitimde program geliştirme alanın tarihsel süreç içerisinde gelişimi ve değişimi bilim insanlarının çalışmaları doğrultusunda betimlenmiştir. Bu betimleme sonucunda eğitimde program geliştirme alanında olası değişiklikler için çıkarımlarda bulunulmuş ve öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri EPİDEMİYOLOJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ DEPRESYON ÖLÇEĞİ - ERGENLER İÇİN 10 MADDELİK VERSİYONU’NUN TÜRKÇE’YE UYARLANMASI: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: <Dünya sağlık örgütünün (WHO) depresif ruh hali, ilgi veya keyif almada azalma, enerji seviyesinde düşme, suçluluk duygusu veya düşük benlik saygısı, uyku veya iştahta bozulma, yorgunluk hissi ve zayıf konsantrasyon ile ortaya çıkan yaygın bir ruhsal bozukluk olarak tanımladığı depresyon ergenlik döneminin önemli bir sorunu olarak görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, Epidemiyolojik Araştırmalar Merkezi Depresyon Ölçeği - Ergenler İçin 10 Maddelik Versiyonu’nun (CESDR-10) Türkçe’ye uyarlanması ve geçerlik güvenirlik çalışmalarının yapılmasıdır. Araştırma 459 ergenin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. %47’sini kızların, %53’ünü erkeklerin oluşturduğu 11-20 yaş aralığındaki araştırma grubunun yaş ortalaması 14.6’dır. Veri toplama aracı olarak CESDR-10 Ergenler İçin Depresyon Ölçeği, Çok Boyutlu Yaşam Doyum Ölçeği (ÇBYDÖ), Çocuklar İçin Depresyon Ölçeği (ÇDÖ) ve Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Geçerlik çalışması kapsamında ölçeğin yapı geçerliği için doğrulayıcı faktör analizi yapılmış, ayırt edici ölçek geçerliği ve eş değer ölçek geçerliğine bakılmıştır. Güvenirlik çalışması kapsamında Cronbach alfa iç tutarlık katsayısı, testi yarılama yöntemi ile güvenirlik katsayısı ve test tekrar test güvenirlik katsayısı hesaplanmıştır. Geçerlik çalışması kapsamında doğrulayıcı faktör analizi yapılmış ve ölçeğin uyum indekslerinin modeli iyi bir şekilde açıkladığı görülmüştür. Ayırt edici ölçek geçerliği için CESDR-10 ile ÇBYDÖ arasındaki korelasyon katsayısı -.66 bulunmuştur. Eş değer ölçek geçerliği için CESDR-10 ile ÇDÖ arasındaki korelasyon katsayısı .68 bulunmuştur. Ölçeğin güvenirlik çalışmaları kapsamında Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısının 0.86 ile 0.90 arasında değiştiği, testi yarılama yöntemi ile güvenirlik katsayısının .83 ile .92 arasında değiştiği görülmüştür. Test tekrar test güvenirlik katsayısının ise .86 olduğu tespit edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda CESDR-10 Ergenler İçin Depresyon Ölçeğinin psikometrik olarak iyi özellikleri olan, geçerli ve güvenilir bir araç olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri EVLAT EDİNMİŞ ANNE VE BABALARIN EBEVEYNLİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: <EVLAT EDİNMİŞ ANNE VE BABALARIN EBEVEYNLİK TUTUMLARININ İNCELENMESİ Mustafa ŞAHİN Hanife AYDIN Araştırmanın Amacı Bu çalışmanın amacı, evlat edinmiş anne ve babaların ebeveynlik tutumlarını ve çocukları ile yaşadıkları davranış problemlerini kendi görüşleri açısından incelemektir. Araştırmanın Yöntemi Araştırma nitel araştırma desenlerinden biri olan Özel Durum yöntemine uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu, evlat edinmiş sekiz ebeveynden oluşturulmuştur. Çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan tipik durum örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış mülakat tekniği ile elde edilmiştir. Araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış mülakat formuna, nitel çalışmalar konusunda uzman olan üç akademisyenden görüş alınıp son şekli verilmiştir. Çalışmaya katılan katılımcılarla görüşmeler araştırmacının ofisinde kayıt cihazı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Toplanan veriler önce kavramsallaştırılmış ve veriyi açıklayan temalar oluşturulmuş ve bu temalara bağlı alt kategoriler oluşturulmuştur. Elde edilen veriler içerik analizi tekniği ile analiz edilmiştir. Toplanan veriler önce kavramsallaştırılmış ve veriyi açıklayan temalar oluşturulmuş ve bu temalara bağlı alt kategoriler oluşturulmuştur. Analiz sonuçları gerektiği yerde tablo şeklinde sunulmuş ve buna destek olması amacıyla katılımcıların görüşme kayıtlarından elde edilen özgün alıntılara yer verilmiştir. Bulgu, Sonuç ve Öneriler Yapılan analizler sonucunda; evlat edinmiş ebeveynlerin koruyucu anne-baba tutumlarına sahip oldukları, çocuklarını kaybetme korkusu yaşadıkları, tutarlı ve net olamıyorlar tutumlar gösterdikleri, çocukların yönettiği aileler oldukları, anne ve babanın çocuğa karşı farklı tutumlar sergiledikleri, çocuklara evlatlık gerçeğini anlatmaya yönelik kaygılılar yaşadıkları, çocukların büyüdükçe bizi sevmezse ya da terk ederse korkularının yanında yıllar sonra çocuk sahibi olmanın verdiği bir doyum ve mutluluğun olduğu bulgularına ulaşılmıştır. Elde edilen bu bulgular ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve ebeveynlere yönelik çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri FELSEFE GRUBU ÖĞRENCİLERİNİN AKADEMİK MOTİVASYONLARI İLE SORGULAMA BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİÖzet: <ÖZET Bu araştırma ile Felsefe grubu öğrencilerinin Akademik Motivasyonları ile Sorgulama Becerileri arasındaki ilişkinin çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, tarama yöntemlerinden ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında, Mersin il merkezinde bulunan, Mersin Üniversitesi Çiftlikköy Kampüsünde öğrenim gören 4. Sınıfa devam eden 73 Felsefe bölümü öğrencisi ve Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi‘nde formasyon eğitimi alan 60 Felsefe grubu öğrencisi olmak üzere toplam 133 öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak, Vallerand ve arkadaşları (1992) tarafından geliştirilmiş, Karataş ve Erden (2011) tarafından geçerlik güvenirlik çalışması ile ülkemiz koşullarına adaptasyonu yapılan Akademik Motivasyon Ölçeği kullanılmıştır. Akademik Motivasyon Ölçeği (AMÖ) 28 maddeden oluşmaktadır. AMÖ’i motivasyonsuzluk, dışsal motivasyon ve içsel motivasyon olmak üzere üç temel boyuttan oluşan yedili likert tipli bir ölçektir. Ayrıca araştırmada kullanılan diğer bir veri toplama aracı, Karademir (2013) tarafından geliştirilen Sorgulama Becerileri Ölçeğidir. Ölçek 14 maddeden ve 3 alt boyuttan (Bilgi Edinme, Bilgiyi Kontrol Etme, Özgüven) oluşan beşli likert tipli bir ölçektir. Felsefe grubu öğrencilerinin akademik motivasyonlarının ve sorgulama becerilerinin tespit edilmesinde frekans, yüzde ve aritmetik ortalama tabloları oluşturulmuştur. Felsefe grubu öğrencilerinin, akademik motivasyonları ile sorgulama becerileri arasındaki ilişkinin tespit edilmesinde “pearson korelasyon katsayısı” analizi kullanılmıştır. Felsefe grubu öğrencilerinin, akademik motivasyonlarının ve sorgulama becerilerinin cinsiyet ve sınıf değişkenine göre incelenmesinde bağımsız değişkenler için t-testi; öğrenim gördükleri bölüme göre ve yaş değişkenine göre incelenmesinde ise tek yönlü ANOVA testi uygulanmıştır. Araştırma sonucuna göre Felsefe grubu öğrencilerinin akademik motivasyon ve sorgulama becerisi düzeylerinin “iyi” düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Felsefe grubu öğrencilerinin akademik motivasyonları ile sorgulama becerileri arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Felsefe grubu öğrencilerinin akademik motivasyon ve sorgulama becerisi düzeyleri arasında cinsiyet, sınıf, bölüm ve yaş değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık göstermezken sorgulama becerisi düzeyleri arasında yaş değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. FEN BİLİMLERİ DERS KİTAPLARININ BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Ders kitapları, öğretim programlarında yer alan konulara ait bilgileri planlı ve düzenli bir biçimde inceleyip açıklayan, bilgi kaynağı olarak öğrenciyi dersin hedefleri doğrultusunda yönlendiren ve eğiten temel araçlardır. Fen bilimleri derslerinde de temel kaynak olan ders kitaplarının içerdikleri etkinliklerin bilimsel süreç becerileri açısından zengin olması istenilen bir durumdur. Bilimsel süreç becerileri, bilgiyi yapılandırmada, problemler üzerinde düşünüp sonuçları işleme dökmede kullandığımız düşünme becerileridir. Bu alan gözlem yapma, ölçme, sınıflama, verileri kaydetme, hipotez kurma, verileri kullanma ve model oluşturma, değişkenleri değiştirme ve kontrol etme, deney yapma gibi becerileri kapsamaktadır. Bilimsel süreç becerileri, temel ve üst düzey beceriler olarak iki grupta incelenmektedir. Bu çalışmada, ortaokul fen bilimleri ders kitaplarındaki mevcut etkinliklerin hedef aldığı bilimsel süreç becerileri açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2016-2017 eğitim öğretim yılında ortaokullarda ders kitabı olarak okutulmakta olan dört adet fen bilimleri ders kitabı (5-8. sınıf) incelenmiştir. Nitel araştırma yöntemi benimsenen çalışmada veriler doküman analizi yöntemiyle elde edilmiştir. Doküman analizi, araştırılması hedeflenen olgu veya olaylar hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar. Ders kitaplarında yer alan etkinliklerin hedefledikleri bilimsel süreç becerileri iki araştırmacı tarafından kodlanmıştır. Daha sonra iki kodlayıcının analizleri arasındaki tutarlılık incelenmiş ve iki kodlayıcı arasındaki ölçüm güvenirlik katsayısı Miles ve Huberman’ın (1994) güvenirlik formülü kullanılarak 0.80 olarak hesaplanmıştır. Analizlerin sonucunda temel ve bütünleştirilmiş bilimsel süreç becerileri sırası ile 5. sınıfta % 27.70 ve % 22.32, 6. Sınıfta % 40.13 ve % 49.03, 7. Sınıfta % 12.98 ve % 15.08, 8. sınıfta % 19.18 ve% 13.56 olarak tespit edilmiştir. Çalışma sonunda Fen bilimleri ders kitaplarındaki etkinliklerin hem temel ve bütünleştirilmiş bilimsel süreç becerileri yönünden zenginleştirilmesi gerektiği önerilmiştir. Sözlü bildiri FORMASYON GRUBU ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL DEĞERLERE İLİŞKİN BAKIŞ AÇISININ İNCELENMESİÖzet: <Bir toplumu toplum yapan, insanları bir arada tutan manevi unsurların başında değerler gelmektedir. Benimsenen değerler toplumları şekillendirmekle birlikte toplumların devamını ve düzenini sağlayan yazısız kurallar olarak tanımlanabilir. Değerler eğitimi son yıllarda birçok farklı alanda yapılan çalışmalara konu olmakla birlikte bireylerin yetişmesinde temel yapı taşı vazifesi gören eğitim programlarının da önemli unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Şöyle ki değerler eğitimine verilen bu hassasiyet 13 Ocak 2017 tarihinde kamuoyunun görüşlerine sunulan öğretim programlarında programlarını yenilemenin veya güncellemenin ana gerekçelerinden birinin millî ve manevi değerlerin kazandırılmasına verilen önemin artırılması gerekliliği vurgulanarak ifade edilmiştir. Buna ilişkin olarak da her bir dersin öğretim programının başlangıç kısmında “Öğretim Programında Değerler Eğitimi” başlığı altında açıklamaları ve öğretilmesi öngörülen değerler dizisi yer almıştır (https://tedmem.org). Yenilenen programlarda birtakım değerlerin bireylere kazandırılması hususunda değerler eğitimine verilen öneme ilişkin formasyon eğitimi alan öğretmen adaylarının değerlere ilişkin farkındalıklarının ortaya konmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Bu düşünceden hareketle araştırmanın amacı Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesinde 2016-2017 bahar dönemi formasyon öğrenimi gören öğretmen adaylarının sosyal değerlere ilişkin algılarını çeşitli değişkenler açısından incelemektir. Bu amaç doğrultusunda öğretmen adaylarının sosyal değerlere ilişkin algıları ile sosyal güven ve memnuniyet algıları, eleştirel düşünme eğilimleri ve tercih ettikleri düşünme stilleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemini, küme örnekleme yöntemi ile farklı branşlardan seçilen 160 gönüllü formasyon öğrencisi oluşturmaktadır. Veriler, Bolat (2013) tarafından kişilerin sosyal değer algılarını ortaya koymak amacıyla geliştirilen ve Çok Boyutlu Sosyal Değerler Ölçeği, Akın ve arkadaşları (2013) tarafından Türkçe’ye uyarlama çalışması yapılan Sosyal Güvende Hissetme ve Memnuniyet Ölçeği, Saracaloğlu ve Yılmaz Özelçi (2012) tarafından geliştirilen Eleştirel Düşünme Ölçeği ile Sternberg-Wagner tarafından (1992) geliştirilen Türkçe’ye uyarlama çalışması Buluş (2005) tarafından yapılan Düşünme Stili Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin analizi aşamasında betimsel istatistiklerin yanı sıra verilerin normal dağılım gösterip göstermedikleri göz önüne alınarak alt problemler doğrultusunda ikili grup karşılaştırmalarında t-testi (cinsiyet), üç ve daha fazla grup karşılaştırmalarında (bölüm, yaş) ANOVA, değişkenler arsındaki ilişki korelasyon analizi ve regresyon analizinden yararlanılacaktır. Verilerin girişi devam etmekte olduğundan dolayı araştırma bulguları kongrede sunulacaktır. Sözlü bildiri HONG KONG, ŞANGAY, TAYVAN VE TÜRKİYE’DEKİ ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİÖzet: <Öğretmen yetiştirme sistemleri, eğitim bilimlerinde uzun yıllardır tartışılmakta olan en önemli unsurlardan biridir. Zira eğitim sisteminin en önemli unsurlarından biri olan öğretmenler ve öğretmenlerin nasıl yetiştirildiği, bir eğitim sisteminin niteliğini ortaya koymaktadır. Bu yönüyle gerek Türkiye’de gerekse dünya genelinde öğretmen yetiştirmede iyi örnekler görülse de öğretmen yetiştirme sorununun bütünüyle çözüldüğünü söylemek oldukça zor görünmektedir. Türkiye’de öğretmen yetiştirmede belirli bir sistematik yakalanamamasının ve nitelikten çok niceliği öne alan plansız politikaların benimsenmesinin birçok soruna sebep olduğu söylenebilir. Türkiye’deki öğretmen yetiştirme süreci tarihsel süreç açısından incelendiğinde, diğer ülkelerin öğretmen yetiştirme sistemlerine kıyasla, nitelikli bir sistem oluşturulmada istenen düzeyi yakalayamadığı söylenebilir. Bu sorunlara çözüm yollarından biri olarak yapılan bu çalışmada, Hong Kong, Şangay, Tayvan ve Türkiyedeki öğretmen yetiştirme sistemlerinin karşılaştırmalı olarak incelenip Türkiye’nin ihtiyaçlarına uygun olan özelliklerinin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Araştırmada nitel araştırma tekniklerinden doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Toplanan veriler betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiş ve incelenen ülkelerin öğretmen yetiştirme sistemlerindeki benzer ve farklı yanlar yatay yaklaşım temel alınarak incelenmiştir. Doküman incelemesinde veriler toplanırken Hong Kong, Şangay ve Tayvan’ın öğretmen yetiştirme sistemleri ile ilgili makaleler, elektronik sayfalar, PISA ve TIMMS raporları kullanılmıştır. Çalışma grubu; 5 yıllık süreçte uluslararası sınavlar içinde yer alan PISA ve TIMMS sonuç raporlarında ilk 10’da yer bulmuş olan Hong Kong, Şangay, Tayvan ülkelerinden oluşmaktadır. Bu ülkelerin öğretmen yetiştirme sistemlerinin incelenmesinin ana sebeplerinden bir diğeri ise eğitim alanında olduğu kadar ekonomi alanında da dünya sıralamasında üst sıralarda yer almalarıdır. Araştırma amaçları doğrultusunda; bu ülkelerdeki öğretmen yetiştirme sistemlerinin genel ve yapısal durumu, öğretmen yetiştiren kurumlar ve bu kurumların özellikleri, öğretmen yetiştiren kurumlara giriş koşulları, öğretmenlik mesleğine geçiş koşulları, öğretmenlerin mesleki gelişimleri için yapılan uygulamalar olmak üzere beş ana başlıkta incelenmiştir. Analiz sonucunda elde edilen veriler tablolaştırılarak betimlenmiş ve yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda, Hong Kong, Şangay ve Tayvan’daki öğretmen adaylarının normal üniversiteler dışında yalnızca eğitim bilimleri için kurulan üniversiteler ve kolejlerde de eğitim alabildikleri ve Türkiye’deki gibi kısa süreli bir formasyon programına yer verilmediği ortaya konmuştur. Üniversitelere giriş koşullarının benzerlik gösterdiği fakat Şangay’daki Pekin Üniversitesi gibi üniversitelerin ek olarak kendi sınavlarını da yaptıkları, adayların atamalarında ise Şangay ve Tayvan’da Türkiye’dekine benzer ve buna ek olarak dil becerisini de ölçen sınavlara tabi tutuldukları fakat Hong Kong’da Eğitim Bürosuna başvurunun yeterli olduğu görülmüştür. Ülkeler arasındaki en büyük farklılığın ise hizmet-içi eğitimde olduğu; yoğun, zorunlu ve teknoloji destekli bir hizmet içi eğitim programı olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri İÇSEL DURUMLARIN KONTROLÜ ALGISI ÖLÇEĞİ (İDKAÖ): TÜRKÇE UYARLAMASININ GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMALARIÖzet: <İçsel Durumların Kontrolü Algısı Ölçeği (İDKAÖ): Türkçe Uyarlamasının Geçerlik ve Güvenirlik Çalışmaları Öner ÇELİKKALELİ Raşit AVCI Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi celikkaleli@gmail.com rasitavci@gmail.com Bu araştırma, Pallant (2000) tarafından geliştirilmiş olan İçsel Durumların Kontrol Algısı Ölçeği’nin Türkçe uyarlaması çerçevesinde geçerlik ve güvenirlik çalışmalarını yapmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri, Açımlayıcı Faktör analizi için 227’si (%49.9) kadın 235’i (%50.1) erkek toplam 462 ergenden veri toplanmıştır. Ölçüt bağıntılı geçerlik çalışması için 56’sı kadın (%66.7) 26’sı erkek (%33.3) toplam 84 lise öğrencisi ergenden veri toplamıştır. Test-tekrar test için 56’si kadın (%65.9) 29’u erkek (%34.1) toplam 85 lise öğrencisi ergenden veri toplanmıştır. Bu çalışmada veri toplama araçları olarak İçsel Durumların Kontrol Algısı Ölçeği (İDKÖ ve Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri’nin Sürekli Kaygı Alt Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde Açımlayıcı Faktör Analizi, ölçüt bağıntılı geçerlik çalışması ve madde faktör yük değerleri hesaplanmıştır. Güvenirlik çalışmaları çerçevesinde iç tutarlık katsayısı madde toplam test korelasyonları, test- tekrar test korelasyon katsayısı, eşit yarıları arasındaki korelasyon katsayısı ve maddelerin her birinin alt %27’lik ve üst %27’lik gruptaki öğrenciler arasındaki farkı ortaya koyup koymadığını tespit edebilmek için bağımsız gruplar için t-Testi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, İDKÖ’nün özgün yapısıyla tutarlı bir şekilde yapı geçerliğini incelemek amacıyla AFA gerçekleştirilmiştir. AFA sonucunda dört faktörlü yapı elde edilmiştir. Bu dört faktörlü yapının açıkladığı toplam varyans oranının %54.09 olduğu bulunmuştur. Ölçeğin maddelerinin faktör yük değerleri incelendiğinde ise, birinci faktörün .56 ile .78; ikinci faktörün .57 ile .74; üçüncü faktörün .57 ile .68 arasında dördüncü faktöründe .43 ile .82 arasında değiştiği belirlenmiştir. Ölçüt Bağıntılı Geçerlik çalışmasında, İDKÖ’nin puanları ile Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri’nin Sürekli Kaygı alt ölçeği puanları arasında -.33’lük bir ilişki elde edilmiştir. Güvenirlik çalışmalarında Cronbach Aplha iç tutarlık katsayısı .84 olarak elde edilmişken; ölçüt bağıntılı geçerlik çerçevesinde toplanan verilerden iç tutarlık .89 (n=84) ve iki hafta arayla yapılan uygulamalar sonucunda test-tekrar test güvenirlik katsayısı .88 (n=90) olarak elde edilmiştir. Ölçeğin iki eşit yarıya bölünmesinden elde edilen Spearmen-Brown korelasyon katsayısı .78 olarak hesaplanmıştır. Madde analizinde madde toplam test puanlarının korelasyon değerlerinin .32 ile .65 arasında değiştiği belirlenmiştir. Diğer bir güvenirlik çalışması çerçevesinde madde analizi çalışması yapılmış ve her bir madde ve toplam puan ortalamaları göz önüne alınarak oluşturulmuş %27’lik alt ve üst gruplar arasındaki farkın anlamlı olduğu belirlenmiştir. Bulgular literatür ışığında tartışılmış ve yorumlanmıştır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM OKULLARINDA DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMALARINA İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <Ülkemizde okulların genel olarak toplumun beklentilerine cevap veremediği, kaliteli eğitim ve nitelikli insan yetiştirme hedefinden gitgide uzaklaşıldığı en yetkili ağızlarca ifade edilmektedir. Örgün eğitim sisteminin temeli kabul edilen ilköğretimin amaçlarına ulaşabilmesi için toplum tarafından kabul gören temel insani değerlerin uygun okul ortamı oluşturularak geliştirilmesi ve pekiştirilmesini gerekli kılmaktadır. Çünkü değer eğitiminin de en az akademik eğitim kadar önemli olduğu ortaya çıkmış ve evrensel değerlerden yoksun ya da eksik öğrencilerin akademik açıdan da başarısız olduğu görülmüştür. Söz konusu sorunların akademik çalışmalarla test edilebilmesi, sorunların doğru saptanması ve belirlenen sorunlara yönelik somut çözüm önerilerinin geliştirilmesini gerektirmektedir. Çünkü temel insani değerleri içselleştirmiş, erdemli davranışları ile toplumsal ilişkilerde sorunlar yaşamayan sağlıklı bireyler yetiştirmek değerler eğitimi ile mümkündür. Bu araştırmanın amacı, kamu ilköğretim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin değerler eğitimi uygulamalarına ilişkin görüşlerini çeşitli değişkenlere göre belirlemektir. Veri toplama aracı olarak İlköğretim okullarında görev yapan öğretmenlerin değerler eğitimi uygulamalarına ilişkin görüşlerinin değerlendirilmesinde Okudan (2010) tarafından geliştirilen “Eğitim Yöneticilerinin Değer Eğitimi Yeterliliklerini Algılama Ölçeği”nden yararlanılmıştır. Araştırmacı tarafından Ölçeğin güvenirlik katsayısı 0,810 (Cronbachalpha) olarak tespit edilmiştir. Ölçekten elde edilen veriler SPSS 17.0 paket programıyla analiz edilmiştir. Ölçeklerden elde edilen toplam puanların çeşitli değişkenler bağlamında analizinde bağımsız gruplar için t-testi, tek yönlü ANOVA testi, anlamlı farkın bulunması durumunda gruplar arasındaki farkı belirlemek için Tukey HSD analizi yürütülmüştür. Araştırma bulgularına göre ilköğretim okullarındaki değerler eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri; branş, okul türü, mesleki kıdem, mezun olunan fakülte türü ve hizmet içi eğitime katılma durumu bakımından farklılaşmaktadır. Araştırma bulguları sınıf öğretmenlerinin branş öğretmenlerine göre, ilkokulda görev yapan öğretmenlerin ortaokulda görev yapan öğretmenlere göre, eğitim fakültesi mezunu olan öğretmenlerin diğer fakültelerden mezun olan öğretmenlere göre, değerler eğitimi konusunda hizmet içi eğitime katılan öğretmenlerin katılmayan öğretmenlere göre ve mesleki kıdemi 1-5 yıl olan öğretmenlerinin mesleki kıdemi 11-15 yıl olan öğretmenlere, ayrıca mesleki kıdemi 16-20 yıl olan öğretmenlerinin mesleki kıdemi 11-15 yıl olan öğretmenlere göre ilköğretim okullarındaki değerler eğitimine ilişkin görüşlerinin daha olumlu olduğunu ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri İLKOKUL MATEMATİK DERSİ 2009 VE 2015 ÖĞRETİM PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİÖzet: <İLKOKUL MATEMATİK DERSİ 2009 VE 2015 ÖĞRETİM PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Ahmet Şadan ÖKMEN, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, sokmen@mu.edu.tr YL Öğrencisi Mehmet BUDAK, mehmetbudak48@gmail.com ÖZET GİRİŞ : Problem Durumu:1.1. Bu çalışmanın amacı, İlkokul Matematik dersi 2009 ve 2015 öğretim programlarının karşılaştırmalı olarak incelenmesidir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden bütüncül çoklu durum çalışması desenine uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin elde edilmesinde nitel veri toplama yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmıştır. Verilerin toplanması sürecinde kullanılan öğretim programlarına MEB TTK Başkanlığı’nın resmi internet sitesinden ulaşılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler araştırmanın amaçları doğrultusunda belirlenen kriterlere göre betimsel analiz yaklaşımı kullanılarak çözümlenmiştir. GELİŞME: İlkokul Matematik dersi 2009 ve 2015 öğretim programları belirlenen ölçütlere göre incelenmiş ve daha sonra karşılaştırılmıştır. Araştırma kapsamında ilgili öğretim programlarının karşılaştırılmasında kullanılan ölçütler; vizyon ve amaçlar, organizasyon yapısı, beceriler, değerler, kazanımlar ve ders saatleri olarak belirlenmiştir. SONUÇ VE TARTIŞMALAR: 2009 öğretim programında dört sınıf düzeyinde de öğrenme alanlarına toplam 144 ders saati, 2015 öğretim programında ise 180 ders saati verildiği belirlenmiştir.2015 Matematik programında 2009 Matematik programına göre; “Sayılar” öğrenme alanındaki kazanım sayısı 1. ve 2. sınıfta azalmış, 3. sınıfta artmış ve 4. sınıfta ise sabit kalmıştır. “Geometri öğrenme alanında kazanım sayısı 1. sınıfta sabit kalmış diğer sınıflarda ise azalmıştır. “Ölçme” öğrenme alanındaki kazanım sayısı tüm sınıf düzeylerinde artmıştır. “Veri” öğrenme alanındaki kazanım sayısı 1. sınıf düzeyinde 1 kazanım artarken 4. Sınıf düzeyinde 1 kazanım azalmış, diğer sınıflarda sabit kalmıştır. Ancak 2009 ve 2015 Matematik öğretim programların dikkat edilmesi gereken her iki programda da “sayılar ve işlemler” öğrenme alanına ait kazanım sayısının fazla olmasıdır. Bu durum sayılar öğrenme alanına daha çok önem verildiğinin göstergesidir. KAYNAKLAR: Baykul, Y., (2012), İlkokulda Matematik Öğretimi, Pegem Akademi Yayıncılık, Ankara. MEB (2005). İlköğretim matematik dersi öğretim programı ve kılavuzu. Ankara: Milli Eğitim Basımevi. MEB (2009). İlköğretim matematik dersi (1-5.Sınıflar) öğretimi programı. Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü. MEB (2015). İlköğretim matematik dersi (1-4.Sınıflar) öğretimi programı. Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü. Şahin, Ç. (2006). Cumhuriyet dönemi ilköğretim programlarında esnek program ve uygulanması. Milli Eğitim Dergisi, 171. TTKB (2015), İlköğretim Okulu Matematik Dersi (1.-5. sınıflar) Öğretim Programı. Ankara: MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı Yay. [online]: http://ttkb.meb.gov.tr/ Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN DEĞERLER EĞİTİMİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: <İnsanların yaşam etkinliklerinin farkında olmaları ve değerleri yaşamlarında kullanabilmeleri onları insanlaştıran en önemli unsurdur. Değerler; insanlara yol gösteren, neyin istenip, neyin istenmediği noktasında standartlar oluşturan, insanların davranışını şekillendiren bilinçli tercihlerdir. İnsanın bilinçli tercihi insani özellikler kazanması ile mümkündür. İnsani özellikleri kazanmak ise ancak eğitim ile mümkündür. Değerler, insanı diğer canlılardan ayıran insanın en temel özelliklerinden biri olup, davranışlarını yönlendirmektedir. Değerlerin bireylere kazandırılmasında ilk görev ailelere, sonra öğretmenlere ve toplumun diğer bireylerine düşmektedir. Özellikle aileler ve öğretmenler çocukların değerlerinin şekillenmesinde önemli rol oynarlar. 2005–2006 yılından beri okullarda uygulanan değerler eğitimi programı ile değerler öğrencilere verilmektedir. Ancak verilen eğitimlerin ne kadar sağlıklı, objektif, uygulamaya yönelik yürütüldüğü araştırmacılarda merak uyandırmıştır. Nitekim bu çalışmada da değerler eğitimini veren sınıf öğretmenlerinin değerler eğitimine ilişkin görüşlerini ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırma, 2016-2017 öğretim yılında Aydın ili Yenipazar ilçesinde görev yapan sınıf öğretmenlerinin değerler eğitimine ilişkin görüşlerini ortaya koymaya yönelik betimsel tarama modelinde desenlenmiş nitel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu; ilçede bulunan beş okulda amaçlı ölçüt örnekleme yöntemlerinden olan kolay ulaşılabilir durum örneklemesi ile araştırmaya gönüllü olarak katılmak isteyen en az 10 yıl bulunduğu okulda görev yapan, sekiz kadın, sekiz erkek olmak üzere toplam 16 öğretmen oluşturmaktadır. Yarı yapılandırılmış veri toplama aracı ilgili eğitim uzmanlarının görüşleri alınarak, araştırmacılar tarafından oluşturulmuştur. Çalışma grubunun olduğu okullar ikinci araştırmacı tarafından ziyaret edilmiş, katılımcılar ile görüşülmüş ve gerekli açıklamalar yapılarak veriler toplanmıştır. Elde edilen veriler nitel araştırma analiz teknikleri (betimsel ve içerik analizi) ile incelenmiştir. Araştırmaya sonucunda araştırmaya katılan 14 öğretmen değerler eğitiminin verilmesinin, kişilik oluşturma ve kültürleme için gerekli olduğunu; iki öğretmen ise değerler eğitiminin proje kapsamında gerekli olmadığını ifade etmiştir. 16 öğretmen değerler eğitiminin ülkenin ve bireyin sorunlarının çözümünde önemli katkısı olduğunu ifade etmiştir. Okulda verilmesi gereken değerler; vatan, millet gibi ulusal değerler ile saygı, sevgi gibi evrensel değerler şeklinde temalandırılmıştır. İlkokullarda öncelikli olarak; saygı, sevgi, vatan, millet, dürüstlük ve hoşgörü değerlerinin öğrencilere kazandırılması gerektiği bulunmuştur. Değerler eğitiminde, ailenin yetersizliği ve ilgisizliği, program zamanın kısıtlılığı, materyal eksikliği ve sosyal çevre kaynaklı sorunlar olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenler değerler eğitiminin öğrenciler üzerindeki etkisini işbirliği ve uygulama esnasında öğrenci davranışlarını gözlemleyerek ölçtüklerini belirtmişlerdir. Elde edilen bu sonuçlara bağlı olarak; ailelere, öğretmenlere değerler eğitimi konusunda eğitimlerin, değerler eğitimin uygulamasında tüm paydaşlara sorumluluk verilmesi gibi çeşitli öneriler ortaya konulmuştur. Sözlü bildiri İMÜLASYON(BENZETİM) DESTEKLİ ARGÜMANTASYONA DAYALI SORGULAYICI EĞİTİM MODELİNİN 7. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN ELEKTRİK KAVRAMLARINI ANLAMALARINA VE İLGİLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu çalışmanın amacı Simülasyon(benzetim) destekli argümantasyona dayalı sorgulayıcı eğitim modelinin 7. sınıf öğrencilerinin elektrik kavramlarını anlamalarına ve ilgilerine etkisinin incelenmesidir. Araştırma grubu, 2016-2017 eğitim öğretim yılında Bartın ilinde öğrenim gören 28 öğrenciden oluşmaktadır. Deney ve kontrol grubunda bulunan öğrenciler rastgele seçilmiştir. Yapılan araştırmada, nicel veri yöntemlerinden deneysel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma esnasında deney (N=14) ve kontrol (N=14) grubunda bulunan öğrencilere, araştırmacı tarafından 7. sınıf Fen Bilimleri ders kitabında bulunan yaşamımızdaki elektrik ünitesinde yer alan elektrik enerjisi adlı konu anlatımına bağlı kalınarak 5E Modeline uygun günlük ders planları hazırlanmıştır. Eğitimde teknoloji boyutu dikkate alınarak hazırlanan ders planları elektrik konusuyla ilgili bulunan simülasyonlarla desteklenmiştir. Uygulamaya geçilmeden önce ders öğretmeni ve öğrencilere Argümantasyon Tabanlı Bilim Öğrenme yaklaşımı hakkında bilgi verilmiştir. Araştırmacı tarafından uzman görüşü alınarak hazırlanan Argümantasyon Tabanlı Bilim Öğrenme yaklaşımına yönelik etkinlik ve çalışmalar yapılırken kontrol grubuna geleneksel öğretim yöntemi uygulanmıştır. Araştırma sırasında ön-test ve son-test olarak Basit Elektrik Devreleri Tanı Testi’nin (BEDTT) ve Elektrik Konusuna Karşı İlgi ve Tecrübe Anketi (EKKİTA) öğrencilere uygulanmıştır. Sonuç olarak deney grubunda bulunan öğrencilerin başarı ve ilgi düzeylerindeki artışın kontrol grubundaki başarı ve ilgi düzeylerindeki artışa göre daha fazla olduğu saptanmıştır. Argümantasyon Tabanlı Bilim Öğrenme yaklaşımı ile öğrencilerin derse aktf katılımı sağlanmış, sosyal aktiviteleri ve akranları ile etkileşimleri artmıştır. Araştırma sorgulamaya dayalı eğitim yaklaşımının benimsendiği araştırmada eleştirel düşünmenin öğrencilere empoze edilmesi daha kolay hale geldiği gözlenmiştir. Araştırma sürecinde deney grubunda kullanılan argümantasyon kaynaklı etkinlikler ile öğrenci aktif hale getirilerek başarı düzeyi arttırılmış kontrol grubunda ise geleneksel öğretim yöntemi kullanıldığı için deney grubuna göre başarı artışının daha az olduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri İNGİLTERE-GALLER VE TÜRKİYE’DE NEO LİBERAL POLİTİKALARIN EĞİTİME YANSIMALARIÖzet: <Küreselleşme, kapitalist küreselleşme ve son yıllardaki adıyla neo-liberalizm toplumsal sınıfların en çok etkilendikleri süreçlerden birisi olmuştur. Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde konuşulmaya başlansa da, süreç II. Dünya Savaşı sonrası tahrip olan Avrupa’nın ABD’nin daha aktif ve müdahil olduğu yeni bir ekonomik anlayışla inşası için IMF ve Dünya Bankası’nın kurulmasına dayanmaktadır (Yılmaz, 2001). Küreselleşme sadece ekonomi ile sınırlı bir kavram değildir. Küreselleşme süreci toplumsal yaşamın bütün alanlarında etkili olmakta ve başta ekonomik ve siyasal koşullar olmak üzere kültür ve eğitim alanlarını da dönüştürmektedir. Piyasalar entegre olmakta, ulus devletlerin geleneksel işlevleri değişmekte, toplumun kültürel alışkanlıkları belirli küresel merkezler referans alınarak dönüştürülmekte ve eğitim yeniden yapılandırılmaktadır. Çünkü ekonomik anlamda istenenlerin yapılabilmesi için kültürel ve eğitimsel dönüşümün de gerçekleşmesi gerekmektedir. Ayrıca eğitim yatırım yapılabilir ve karlılığı yüksek bir alandır. Bu durum eğitim alanını küresel şirketlerin hedefine koymuştur. Eğitim fikirlerin filizlendirilmesi ve dönüşümün gerçekleşmesi için en uygun alandır. Örneğin Apple ve Christian-Smith (1991), devletin okul, müfredat ve ders kitaplarıyla her zaman tarafsız bilgi ilettiğinin düşünülemeyeceğini, müfredatın farklı sınıf, cinsiyet ve dinsel gruplar arasındaki karmaşık iktidar mücadelelerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını ifade etmişlerdir. Bu çalışma temelde bir karşılaştırmalı eğitim çalışmasıdır. Neo-liberal politikaların Türkiye’de eğitimin yapısına, içeriğine ve felsefesine etkileri incelenmiş ve bu politikaların ilk hayata geçirildiği ülkelerden birisi olan İngiltere ve Galler ile süreç ve gelinen nokta itibarıyla eleştirel bir bakış açısıyla karşılaştırılmış elde edilen bulgular ışığında öneriler üretilmiştir. Kuramsal olan bu çalışmanın yöntemi teorik sistemciler tarafından çokça kullanılmış bir yöntem olan "saf karşılaştırma" yöntemidir. Her türlü teorik düşünce ve kaygılardan uzak, sadece eğitim ve “karşılaştırma terimleri göz önüne alınarak yapılan çalışmalara saf” yöntemler denilmektedir. İngiltere-Galler ve Türkiye’de araştırma konusu durum, alan yazına dayalı olarak araştırılmış görünen şekli ile tasvir edilmeye çalışılmış, toplanan karışık ve anlamlı bilgiler yorumlanmıştır. Yorumlanan bu bilgiler yan yana konularak benzerlik ve farklılıklarına göre değerlendirilmiş ve son olarak önceki üç safhada yapılan çalışmalar karşılaştırılarak sentezlere, teorik kavramlara ve felsefi görüşlere ulaşılmaya çalışılmıştır. Araştırma bulgularından bazıları şöyledir; karşılaştırma yapılan ülkelerde neo-liberal eğitim politikaları muhafazakar hükümetlerin iktidarlarında uygulanmaya başlanmış ve devam ettirilmiştir. Eğitim işletme anlayışla ele alınmaktadır. Müfredatlar neo-liberal amaçlar için yeniden düzenlenmiştir İŞKUR VE ILO’NUN VERİLERİNE GÖRE LİSE ÖĞRENCİLERİNİN TERCİH ETTİKLERİ MESLEKLERİN İSTİHDAM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Bu çalışmanın amacı, lise öğrencilerinin tercih ettikleri meslekleri, Türkiye’de İŞKUR’un özel sektöre ilişkin istihdam verileri ve ILO’nun (Dünya Ticaret Örgütü) Kamuya ilişkin istihdam verileriyle karşılaştırıp bu meslekleri istihdam edilirlik açısından değerlendirmektir. Çalışma betimsel tarama modelinde bir çalışmadır. Çalışma evreni Uşak İli Merkez Anadolu Lisesi son sınıf öğrencilerinden oluşmuştur. Örneklem, Uşak İli Merkez Anadolu liselerinde 2016-2017 eğitim-öğretim yılında okuyan tüm 4. sınıf öğrencilerinden oluşmuştur. Öğrencilerden toplam 275 adet sıralama ölçeği geriye dönmüş ve değerlendirmeye alınmıştır. Bulgular, öğrencilerin ideallerindeki ilk 5 mesleği sırasıyla yazarak sıralama ölçeğine verdikleri cevaplar değerlendirilerek elde edilmiştir. Öğrencilerin tercihleri, yüzde ve frekans analizleriyle saptanmıştır. Kız öğrencilerin meslek tercihleri arasında özel beceri ve uzmanlaşma gerektiren meslekler ve bunun yanı sıra kamuda istihdam edilen meslek alanları da (okul öncesi, rehberlik ve danışmanlık, polis) bulunmaktadır. Kızların, uzmanlık gerektiren ve İŞKUR tarafından istihdamı daha fazla olan meslekleri (ebelik, laborant, hostes, anestezi uzmanı, tıbbi sekreter, turizm rehberi, tercüman) erkeklere göre daha çok tercih ettikleri görülmüştür. Erkek öğrencilerin uzmanlık gerektiren ve özel çalışma alanı olan meslekleri sayıca az (hukuk) ancak çoğunlukla kamuda istihdam oranı daha yüksek olan meslekleri (doktor, öğretmen, polis, subay, kamu yönetimi, işletme) tercih ettikleri görülmüştür. Dünya Ticaret Örgütü’nün (ILO) 2010-2011 yıllarında Türkiye’de kamu kesimindeki istihdam oranları ve 2020 yılına ait tahmini oranlarına bakıldığında; Eğitim sektöründe yapılan istihdamın aynı oranlarda olacağı, kamuda istihdam artışı beklentisinin güvenlik hizmetlerinde (emniyet, askeriye), hukukta, inşaat ve teknoloji mühendisliğinde, mimarlıkta, halkla ilişkilerde, profesyonel destek hizmetlerinde ve sosyal hizmet sektöründe olacağı beklentisi mevcuttur. Tıp, veteriner ve ziraat mühendisliği meslek alanlarında ise kamuda istihdam oranında düşüş olacağı beklentisi mevcuttur. Bu oranlar kız ve erkek öğrencilerinin meslek tercihleri ile karşılaştırıldığında; Erkeklerin tercih ettikleri mesleklerin kamuda istihdam edilirliğinin kızlara göre daha yüksek olacağı, kızların tercih ettikleri mesleklerin özel sektörde istihdam edilirliğinin erkeklere göre yüksek olacağı beklentisinin oluştuğu ifade edilebilir. Çalışmaya katılan öğrencilerin genel olarak (215 öğrenci) özel sektörde istihdam edilirliği yüksek olan meslekler yerine kamuda istihdam edilirliği daha yüksek olan meslekleri tercih ettikleri belirlenmiştir. Sözlü bildiri KISKANÇLIK KARŞISINDA GÖSTERİLEN İLETİŞİM TEPKİLERİ ÖLÇEĞİ: TÜRKÇEYE UYARLAMA, GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: <Kıskançlık Karşısında Gösterilen İletişim Tepkileri Ölçeği ilk kez, Guerrero ve diğerleri tarafından 1995 yılında, üniversite öğrencilerinin kıskançlığa karşı verdikleri tepkileri ölçmek için geliştirilmiştir. Ardından Guerrero, Hannawa ve Babin (2011) tarafından revize edilen ölçek, 52 maddeden oluşan, 7’li Likert tipi bir ölçme aracıdır. Ölçek 4 kategori altında yer alan 11 alt boyuttan oluşmaktadır. Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışması Ankara Üniversitesinin çeşitli fakültelerinde öğrenim gören 239’u kız, 197’si erkek, toplam 436 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Öncelikle veri yapısının faktör analizi için uygunluğunu test etmek amacıyla Kaiser Meyer-Olkin (KMO) katsayısına bakılmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre KMO değeri 0.88; Bartlett testi değeri 10773.46’dir ve elde edilen değerler istatistiksel olarak manidardır. Ardından ölçek açımlayıcı faktör analizine tabi tutulmuştur. Varimax analizi sonunda, ölçekte özdeğeri birden büyük 11 faktör olduğu gözlenmiştir. Bu faktörlerin tümü, toplam varyansın %63.16’sını açıklamaktadır. Açımlayıcı faktör analizi sonunda, 52. madde faktör yükünün düşük olması sebebiyle ölçekten çıkarılmıştır. Ölçeğin geçerli ve güvenirlik çalışması 51 madde ile yapılmıştır. Yapı geçerliği için doğrulayıcı faktör analizi yöntemi, ölçüt geçerliği için paralel formlar yöntemi kullanılmıştır. Yapılan analizler sonunda, ölçeğin dört kategorili yapıyı doğrulamadığı, alt boyutların üç kategoride toplandığı görülmüştür. Alt boyutlar incelendiğinde orijinal formda kaçıngan iletişim kategorisinde yer alan alt boyutların, yıkıcı iletişim kategorisinde toplandığı fark edilmiştir. Kategorilerin faktör yükleri incelendiğinde bu iki kategorinin tek kategori şeklinde kullanılması halinde, ölçeğin geçerliliğinin daha yüksek olacağı görülmüştür. Bu kategorinin adına yıkıcı-kaçıngan iletişim adı verilmiştir. Araştırma kapsamında ölçeğin kategorileri, yapıcı iletişim, yıkıcı-kaçıngan iletişim ve rakip odaklı iletişim olarak belirlenmiştir. Paralel formlar yöntemi uygulaması amacıyla Hendrick tarafından geliştirilmiş olan İlişki Doyumu Ölçeği kullanılmıştır. Kıskançlık Karşısında Gösterilen İletişim Tepkileri Ölçeği ile İlişki Doyumu Ölçeği arasındaki korelasyon ölçeğin tamamı için -0.20’dir. Ölçeğin kategorileri ile İlişki Doyumu Ölçeği arasındaki korelasyon ise, Yapıcı iletişim için 0.21, Yıkıcı-Kaçıngan iletişim için -0.34 ve Rakip odaklı iletişim için -0.20’dir. Bu değerler incelendiğinde her bir kategori için geçerliğin beklenen yönde ve manidar olduğu görülmektedir. Doğrulayıcı faktör analizi sonucuna göre ölçeğin RMSEA ve CFI değerleri sırasıyla 0.073 ve 0.92’dir. Ölçeğin Cronbach alpha güvenirlik katsayısı tüm ölçek için, 0.90’dır. Bu değer ölçeğin güvenirliğinin yüksek olduğunu göstermektedir. Ölçeğin üç kategorisi için Cronbach alfa güvenirlik katsayısı Yapıcı iletişim için 0.84, Yıkıcı-Kaçıngan iletişim için 0.85 ve Rakip odaklı iletişim için 0.90’dır. Bu değerler ölçeğin tümü ve her bir kategori için güvenirliğin geçerli düzeyde olduğunu göstermektedir. Elde edilen bu değerler ölçeğin alt boyutlarının güvenilir olduğunun bir gösteresidir. Sonuç olarak ölçeğin, geçerli ve güvenilir olduğu ortaya konmuştur. Sözlü bildiri LEGO MİNDSTROM ROBOTİK PROJELERİNİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ TEKNOLOJİK PEDAGOJİK ALAN BİLGİSİ VE PROBLE ÇÖZME BECERİLERİ ÜZERİNE ETKİSİÖzet: <Günümüz dünyasında hızla değişen ve gelişen teknolojinin insan yaşamına ve eğitime yansımaları artarken (Timur, Yılmaz ve Timur, 2013), bu gelişmeler teknoloji ve eğitimi birbirinden ayrılmaz bir bütün haline getirmiştir (Simon, 1983; McCannon ve Crews, 2000; Komis ve ark., 2007). Eğitim ve teknolojinin ortaklığında kaliteli bilgiyi ortaya çıkaran, ortaya sunduğu bu kaliteli bilgiyi uygulayan ve yaygınlaştıran bireylere yetiştirilmesine önem verilmelidir (Akgün, 2001). Ortaya çıkarılan kaliteli bilginin yaygınlaştırılmasında öğretim etkinleri büyük önem taşımaktadır. Öğretim uygulamalarının devamlılığı ve sürdürülebilirliği için nitelikli öğretmen iş gücüne ihtiyaç vardır (Varış, 1994). Öğretim uygulamalarının istenilen başarıya ulaşması için öğretim uygulamalarının arka planında program, yönerge, yöntemlerin ve problem durumlarının çok iyi hazırlanması gerekmektedir. Akkaya (2009)a göre keknolojik pedagojik alan bilgisi gelişmiş olan bir öğretmenin ders içi uygulamalarında teknolojik araçları daha etkili ve yaratıcı kullanabileceğini ifade etmektedir. Uşak (2005, 2009)a göre öğrenicinin mevcut bilişsel seviyesinin farkında olan ve bu yönde öğrencilerine farklı öğretim yöntem ve stratejisi kullanması öğretmenin bilgiyi doğru sunabilmesinde büyük önem teşkil etmektedir. Bu çalışmanın amacı da lego Mindstrom robotik projelerinin öğretmen adaylarının teknolojik pedagojik alan bilgisi ve problem çözme becerilerine etkisi olarak belirlenmiştir. Araştırmanın örneklemini Marmara Üniversitesi Fen bilgisi Öğretmenliğin 3.sınıfta öğrenim gören 20 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırma da veriler nicel ve nitel olarak toplanmıştır. Nicel veri toplama araçları teknolojik pedagojik alan bilgisi, problem çözme envanteri kullanılırken nitel veri toplama aracı olarak öğretmen katılımcı anketi kullanılmıştır. Öğretmen adayları ile gerçekleştirilen uygulama 10 hafta sürmüştür. Uygulama sürecinde öğretmen adayları Lego EV3 Education materyallerini öğrenmiş, yazılımını öğrenerek kullanmışlardır. Öğretmen adayları yazılımı öğrendikten sonra farklı sınıf düzeylerine uygun fen problemleri sunulmuş ve problemlere Lego EV3 Education setleri ile çözüm üretmişlerdir. Araştırmaya katılan öğretmen adaylarının teknolojik pedagojik alan bilgisi testi ve problem çözme testinden aldıkları deney öncesi ve sonrası puanları arasında anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir. Teknolojik pedagojik alan bilgisi testinden (z=2.43, p<.05), problem çözme testinden (z=3.08, p<.05) fark puanlarının sıra ortalaması ve toplamları dikkate alındığında, gözlenen bu farkın pozitif sıralar, yani sontest puanı lehinde olduğu görülmektedir. Uygulama sonucunda yapılan görüşme formunda öğretmen adaylarının %65 i Lego Ev3 Education setini fen dersi içerisinde uygulamayı düşündüğünü, %35 ise ders dışı etkinliklerde kullanmayı düşündüklerini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri LİSE ÖĞRENCİLERİNDE RUMİNASYONUN DEPRESYON ARACILIĞIYLA İNTERNET BAĞIMLILIĞINA ETKİSİÖzet: <Lise öğrencilerinde artış göstermeye başlayan internet bağımlılığı günümüzde sıklıkla araştırmalara konu olmaktadır. Lise öğrencilerinin akademik başarısı, okul terki, devamsızlık durumu, kişilerarası iletişim becerileri gibi değişkenlerle ilişkili olduğu ve kişisel, sosyal, eğitsel ve kariyer gelişimi üzerinde olumsuz etkileri olduğu ileri sürülen internet bağımlığının birçok araştırmada farklı değişkenlerle ilişkisi incelenmekte ve internet bağımlılığında etkili olan faktörler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. İnternet bağımlılığını kapsamlı bir şekilde ele alan Bilişsel Davranışçı Yaklaşım ise internet bağımlılığının uygun olmayan davranışlara eşlik eden işlevsel olmayan bilişler sonucu ortaya çıktığını varsaymaktadır. Ayrıca, işlevsel olmayan bilişlerin internet bağımlılığı ile sonuçlanmasında ruminasyon düzeyinin etkili olduğu ileri sürülmektedir. Bununla birlikte, ruminasyonun internet bağımlılığının nedenlerinden birisi olarak görülen depresyon ile ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar da bulunmaktadır. Fakat ruminasyon, depresyon ve internet bağımlılığı değişkenleri arasındaki ilişkiyi açıklamak için daha kapsamlı bir araştırmaya gereksinim duyulmaktadır. Bu araştırmanın amacı, lise öğrencilerinde ruminasyonun, depresyon değişkeni aracılığıyla internet bağımlılığıyla ilişkisinin incelenmesidir. Araştırmaya 323’ü (%53.2) kız, 284’ü (%46.8) erkek olmak üzere toplam 607 lise öğrencisi katılmıştır. Araştırma grubunun yaş ortalaması 16.41’dir. Araştırmaya katılan öğrencilerin 153’ü (%25.2) 9. sınıfa, 171’i (%28.2) 10. sınıfa, 127’si (%20.9) 11. sınıfa, 156’sı (%25.7) ise 12 sınıfa devam etmektedir. Araştırmada veri toplama aracı olarak İnternet Bağımlılık Ölçeği, CESDR-10 Ergenler İçin Depresyon Ölçeği ve Ruminasyon Ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde SPSS 23 ve Lisrel 8.51 programları kullanılarak korelasyon analizi ve yol analizi yapılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde .05 anlamlılık düzeyi esas alınmıştır. Yol analizi sonuçları ruminasyon ve internet bağımlılığının depresyon aracılığıyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Buna göre, ruminasyon düzeyi yüksek olan lise öğrencileri daha fazla depresyon yaşamakta ve yaşanan depresyon da internet bağımlılığını artırmaktadır. Sözlü bildiri LİSE ÖĞRENCİLERİNİN OKULA YABANCILAŞMASINDA OKUL İKLİMİ VE OKULDA İLETİŞİMİN ROLÜÖzet: <Eğitimin anlamsızlaşması, öğrencilerin ilgisiz hale gelmesi ve bunun yanı sıra eğitim işinin aksaması gittikçe yaygınlaşmaktadır (Yapıcı, 2004). Öğrencilerde okula karşı meydana gelen ilgisizlik halinin yaygınlığı ve bunun eğitimciler ve veliler açısından sıkıntı yaratan bir deneyim olduğunu ifade edilmektedir (Lipkind, 1975). Özellikle öğrencilerin potansiyellerini ortaya koymalarında ve okulun sunduğu eğitim imkanlarından faydalanması bakımından okula yabancılaşma kavramı eğitimciler açısından önemli sıkıntılara yol açabilmektedir. Sosyo-psikolojik araştırmaların önemli konularından biri durumuna gelen okula yabancılaşma; olumsuz davranış sergileme, şiddet, okul terki, madde bağımlılığı, cinsel davranış sapkınlıkları ve çetelere katılım gibi faktörlerle ilişkisini ortaya koyan bilimsel bulgulara ulaşılmıştır (Rintoul, 2009). Bu çalışmada, birçok bilimsel çalışmada konu olmuş ve önemli olduğu ortaya konulmuş olan lise öğrencilerinin okula yabancılaşmaları ile, okul iklimi değişkenleri ve okulda iletişim arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Türkiye’de 7 çoğrafi bölgesinden 28 Anadolu lisesinde okuyan 712’si kadın, 687’si erkek olmak üzere toplam 1399 lise öğrencisi oluşturmaktadır. Veri toplama araçları “Kişisel Bilgi Formu”, Öğrenci Yabancılaşma Ölçeği (Çağlar, 2012), Okul Atmosferi Ölçeği (Cemalcılar, 2009) ve Okul İklimi Algısı Ölçeği (Karakütük ve diğ, 2014) kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistikler, Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı ve aşamalı çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmada hata payı üst sınırı .05 olarak kabul edilmiştir. Araştırma sonucunda lise öğrencilerinin yabancılaşma puanları ile okul iklim değişkenlerinden “öğretmenin destekleyici olarak algılanması”, “okul yöneticilerinin destekleyici olarak algılanması”, “okuldaki olanakların yeterliliği”, “okula aidiyetlik”, “akademik programdan memnuniyet” arasında negatif yönde “öğretmenlerin olumsuz algılanması” arasında ise pozitif yönde anlamlı ilişkiler elde edilmiştir. Akademik programdan memnuniyet, okulda iletişim, öğretmenlerin olumsuz algılanması, anne eğitim düzeyi, sınıf düzeyi, okuldaki şiddet algısı, twitter kullanma süresi, öğretmenlerin destekleyici olarak algılanması, internete ulaşma biçimi ve okula aidiyet ile okula yabancılaşma arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Bu 10 değişken birlikte toplam okula yabancılaşma varyansın yaklaşık %20’sini açıklamaktadır. Araştırmadan elde edilen bulgular literatür ışığında tartışılmış ve yorumlanmıştır. (2017 yılında yayınlanan danışmanlığını Öner ÇELİKKALELİ yaptığı Mahir SULARa ait olan aynı adı taşıyan tezden faydalanılmıştır.) Sözlü bildiri MESLEK YÜKSEK OKULLARINDA OKUYAN ÖĞRENCİLERİN ALGILARINA GÖRE ÜNİVERSİTE KAVRAMININ METAFORLAR ARACILIĞIYLA İNCELENMESİÖzet: <Metafor, kişilerin dünyalarındaki kavramsallaştırdıkları nesne veya olguları, asıl anlamı ile kullanmaktan ziyade değişik bir anlamla zihinde modelleştirme, farklı açılardan görme ve gözden kaçan bazı durumları ortaya çıkarmaya yarayan kavramsal ifadelerdir. Metafor sözü ifade edilen şekli ile değil, kavramın akılda oluşturduğu yansıtması, bir sembolü olarak düşünülerek yorumlanalıdır. Çünkü metaforlar bilgileri ile anlatılmak istenen düşünce arasındaki benzerliklerin bir ifadesidir. Meslek yüksek okulları ülkemizde ön lisans eğitimi veren, işveren veya iş görenlerle vatandaş arasında köprü görevi gören, teknik ve kalifiye eleman ihtiyacını karşılayan eğitim kurumlarımızdan biridir. Meslek yüksek okulu üniversitelerin çatısı altındadır ancak fakültelerden ayrılan özellikleri vardır. Burada okuyan öğrenciler kimi zaman kendilerini üniversite okuyor gibi hissetmedikleri düşünülmektedir. Bu sebeple üniversite onların gözünde başka anlamlar ifade etmektedir. Buna göre bu araştırmanın temel amacı, Meslek Yüksek Okulu öğrencilerinin “üniversite” kavramına ilişkin sahip oldukları algıları, metaforlar aracılığıyla ortaya çıkarmaktır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 öğretim yılında Yozgat Bozok Üniversitesi ve Niğde Ömer Halis Demir Üniversitesinin meslek yüksek okulunda önlisans öğrenimi gören 600 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın verileri, nitel araştırma yöntemi ile toplanmıştır. Çalışmanın deseni de olgu bilim biçiminde düzenlenmiştir. Verilerin analizi içerik analizi tekniğiyle yapılacaktır. Her öğrencinin “benim için üniversite……………. gibidir; çünkü……….....” cümlesini tamamlamasıyla veriler elde edilmiştir. Çalışmada, meslek yüksek okulunda okuyan öğrencilerin öğretim elemanı kavramına yönelik ne gibi metaforları bulunmaktadır? Meslek yüksek okulunda okuyan öğrencilerin öğretim elemanı kavramına yönelik metaforları kaç farklı kategoride toplanabilir? Bu kavramsal kategoriler katılımcının okuduğu bölüm bakımından farklılık göstermekte midir? sorularına yanıt aranmaktadır. Araştırmanın sonuçlarına göre meslek yüksekokulu öğrencileri üniversite kavramına dönük metaforlar üretilecektir. Veri çözümleme çalışması henüz tamamlanmamıştır. Veri çözümleme sonrasında ulaşılan sonuçlar yorumlanarak tartışılacak ve öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri MUĞLA KENTİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN NERESİNDE?: MUĞLA KENTİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PRATİKLERİNİN GENEL DURUMU (MENTEŞE ÖRNEĞİ)Özet: <Yaşadığımız gezegende yaşamın temellerinin gittikçe zayıflaması, sürdürülebilirliği çağımızın, hatta geleceğin en öncelikli vizyonu haline getirmiştir (Aribigbola, 2012; Anastasias ve Metaxas, 2010). Sürdürülebilirlik; kısaca yeryüzünde yaşamın ekolojik, ekonomik ve sosyo-kültürel açılardan devamlılığı anlamına gelmektedir (Özdemir, 2016). Günümüzde insan nüfusunun büyük oranda toplandığı kentler, gezegende sürdürülebilirliği sağlayabilmenin en önemli ortamı haline gelmiş durumdadır. Keza, günümüzde barınma, gıda tedariği, enerji tedariği, ulaşım v.b. alanları açısından kent yaşamının doğa üzerinde gittikçe taşınamaz bir baskı yaratmaktadır (Kenworthy, 2004; Watson ve Wood, 1997; Angotti, 1996; Banister). Kısaca; hızlı nüfus artışı, çevrenin bozulması, enerji sistemlerinin yetersizliği, toplumsal adaletsizlikler, işsizlik, stresin neden olduğu kentlerin artışı, kent yaşamını sürdürülemez hale dönüştürmektedir (Leithmann, 1999). Bunu aşmak; diğer bir deyişle kent yaşamını sürdürülebilir kılmak için ülkemizde ve dünyada alternatif politikalar geliştirilmekte ve hayata geçirilmektedir (Gülhan, 2016; Genel, 2015; Ağı Günerhan, 2012; Heinberg, 2010; Hopwood ve Mellor, 2007; Loures, Santos ve Thomas , 2007; Yalçıner Ercoşkun, 2007; Yazar, 2006; Winkler, Borchers, Hughes, Visage ve Heinrich 2005; Newman, 1999; UN, 1992). Dünyanın herhangi bir yerindeki kelebeğin kanat çırpmasının, atmosferin durumunu değiştirebileceği görüşü olan kelebek etkisine dayanarak, çevreye yönelik sürdürülebilir pratiklerimizin sonucu, özellikle kentlerde yaşayan her bir bireyin tüketimine bağlı olarak değişecektir (Baudrillard, 2013; Ponder ve Ferrell, 2009). Bu noktada, sürdürülebilir kent yaşamına yönelik yaşam şeklinin, çevre eğitimiyle yakından ilgili olduğu söylenebilir (Ay, 2012; Daniel ve Solomon, 2008; Sauve, 1996). Bu araştırma, Muğla ili Menteşe merkez ilçe örneğinde sürdürülebilir pratiklerin genel durumunu konu almaktadır. Araştırma, doktora tezi kapsamında yürütülmektedir. Çalışma, durum araştırması türünde kurgulanmıştır. Araştırma; mekan açısından Muğla kenti merkez Menteşe ilçesi; kurumlar açısından Menteşe ilçesinde ele alınan sürdürülebilir pratiklerle ilgili kurum-kuruluşlar; toplumsal açıdan ise Menteşe ilçesinde sürdürülebilir pratiklerle ilişkin toplumsal katılımı kapsayacak şekilde desenlenmiştir. Araştırmada, amaçlı örnekleme tekniği ile kent yaşamında sürdürülebilir pratiklerle ilgili kurum ve toplumsal katmanlara ulaşılacaktır. Çalışma, araştırma sahasında “yerinde gözlem”; ilgili kurumların yetkilileri ve toplumsal kesimlerle “yüz yüze görüşme” yoluyla yürütülecek ve veriler bu şekilde toplanacaktır. Veriler, uygun istatistiksel tekniklerle analiz edilerek Menteşe Merkez İlçe örneğinden yola çıkarak Muğla’nın sürdürülebilirliğin neresinde olduğu sorusuna açıklık getirilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri ÖĞRENCİLERDE BEKÂRET KONTROLÜ UYGULAMASININ EĞİTİM ETİĞİ, ÇOCUK VE İNSAN HAKLARI, GELİŞİM PSİKOLOJİSİ VE GELENEKLER ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİ: KARAMAN ÖRNEĞİÖzet: <ÖĞRENCİLERDE BEKÂRET KONTROLÜ UYGULAMASININ EĞİTİM ETİĞİ, ÇOCUK VE İNSAN HAKLARI, GELİŞİM PSİKOLOJİSİ VE GELENEKLER ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİ: KARAMAN ÖRNEĞİ Elif TURAN YILDIZ ( elifturan03@gmail.com, Eğitim Felsefesi Bölümü Yüksek lisans öğrencisi, Ankara Üniversitesi ) Prof. Dr. Hasan ÜNDER ( hasanaliunder@gmail.com, Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Felsefesi ABD, Ankara Üniversitesi) ÖZET Bakirlik anlayışı ülkemizde kadına dayatılmış ve korunması gereken bir hazine olarak görülmektedir. Bir kadının bekâretinden şüphe duyulduğunda ise “ispatlanmalıdır” anlayışı vardır. Ancak, bunun eğitim etiği, çocuk hakları, gelenekler ve gelişim psikolojisi açısından bakıldığında ne derece etik olduğu tartışmaya açıktır. Haynes’e göre etik, eğitimde özel bir önem taşır; çünkü öğretmenler ve yöneticiler ahlaki sorunlarla kuşatılmıştır ve öğrencilerinin eğitimi ve ahlaki iyiliğinin sorumluluğu onların omuzlarındadır (Haynes, 2014, s.19).“Bekâret kontrolü” uygulaması eğitim etiğine göre çocuk hakları göz önünde bulundurulduğunda etik ihlal olarak kabul edilebilir. Bu durumun çocukların gelişim psikolojisi açısından da olumsuz sonuçlar doğurduğu söylenebilir. Aynı zamanda, kız-erkek eşitliği ilkesinin göz ardı edildiği savunulabilir. Eğitim alanındaki, etik olarak tartışmaya açık olup, öğrenciyi etkileyen her durum eğitim etiğinin ilgi alanına girer. Bu araştırmanın konusu olan “bekâret kontrolü” sorunu, özellikle yatılı okullardaki kız öğrencilerin şüphe duyulması durumunda bekâret kontrolüne zorlanabilmesi, eğitim etiğini ilgilendiren bir problem durumudur. Ülkemizde bu uygulamanın örneklerine rastlamak mümkündür. Günümüzde söz konusu durumlardaki gelişmeler ve çelişkiler göz önüne alındığında, okullarda bekâret kontrolü yaptırılması normal bir durum gibi algılanmaktadır. Ancak herhangi bir şikâyet doğrultusunda bunun yaşanması, kız öğrencinin ahlaki, psikolojik, bedensel gelişimi üzerinde olumsuz etkiler doğuracağı açıktır. Nitekim çocuk hakları ve etik değerler çerçevesinde durumun, eğitim yöneticileri, öğretmenler, rehberlik servisleri, kadın dernekleri, din adamları, eğitim sendikaları ve veliler işin içine katılarak bütünsel bir açıdan değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda kız öğrencilerin bekaret kontrolüne zorlanabilmesinin eğitim etiği, çocuk ve insan hakları, gelenekler ve gelişim psikolojisi açışından değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.Araştırma, Karaman ilinde görev yapan, eğitim yöneticileri, öğretmenler,din adamları, rehberlik servisleri ile kadın dernekleri ve eğitim sendikaları aynı zamanda da veliler açısından kız öğrencilerinin taciz ya da tecavüz şüphesinden doğan zorunlu bekâret kontrolünün gerekliliğini ve etkilerini eğitim etiği bağlamında incelemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca, eğitim etiğini ilgilendiren akademik anlamda eğitim felsefesi görüşleriyle, kişilerin görüşlerinin arasındaki ilişkinin tespit edilmesi, görüşmecilerin bakış açılarının eğitim etiği, çocuk ve insan hakları, gelişim psikolojisi ve gelenekler açısından incelenmesi de araştırmanın amaçlarındandır. Araştırma 2016-2017 bahar döneminde 5 şer kişilik çalışma gruplarının görüşleri alınarak, nitel desende durum çalışması olarak tasarlanmıştır. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak toplanmıştır. Araştırma verileri henüz çözümleme aşamasındadır, bulgular içerik analizi yöntemi ile elde edilecek ve literatür doğrultusunda yorumlanarak tartışılacaktır. Kaynakça Haynes,F.(2014).Eğitimde Etik.F.Haynes içinde,Eğitimde Etik(S.K.Akbaş,Çev.,2b., s.19). Ankara:Ayrıntı. Sözlü bildiri ÖĞRENEN MERKEZLİ YENİ EĞİTİM YAKLAŞIMLARININ SINIF YÖNETİMİNE YANSIMALARI: ADIYAMAN İLİ ÖRNEĞİÖzet: <Giriş: Öğretmene bilgiye ulaşma ve akarıma görevi veren klasik eğitim yaklaşım, yerini öğrenciye ihtiyacı olan bilgiye nasıl ulaşacağını, bilgiyi nasıl yeniden yapılandıracağı konusunda yardım ve motivasyon sunan yeni anlayışa bırakmıştır. Günümüzde, eğitim programları, ölçme değerlendirme sistemleri ve ders kitabı temaları gibi temel sistem öğeleri öğrenen merkezli eğitim yaklaşımlarına göre şekillenmektedir. Eğitim sisteminin ana unsuru olan öğretmenlerin öğrenen merkezli eğitim yaklaşımları konusunda yeterli düzeyde bilgi ve beceriye sahip olmaları ve bu birikimi sınıf içi etkinliklere yansıtmaları, istenmeyen olayların azalması açısından oldukça önemlidir. Bu araştırmada ortaokullarda çalışan öğretmenlerinin görüşlerinden hareketle, öğrenen merkezli eğitim yaklaşımlarının, sınıf yönetimine yansımaları konusu çalışılmıştır. Araştırmanın Amacı: Bu araştırmanın amacı, öğrenen merkezli eğitim yaklaşımlarının, çağdaş sınıf yönetimine yansımalarını, ortaokullarda görev yapan öğretmenlerinin görüşleri temelinde incelemektir. Araştırmada, Adıyaman merkez ilçede bulunan ortaokullarda görev yapan öğretmenlerin, öğrenen merkezli eğitim yapma ve bu uygulamanın sınıf yönetimine yansıma durumu nasıldır? Sorularına yanıt aranmıştır. Araştırmanın Yöntemi: Araştırmada görüşme yöntemi temel alınmıştır. Araştırmada, yapılan görüşmelerden ortaya çıkan kavramlar, anlamlar ve ilişkiler ayrıntılı bir biçimde incelendiğinden araştırma nitel bir çalışmadır. Çalışma Adıyaman özelinde yapıldığından, araştırma deseni bir durum çalışması olarak görülebilir. Araştırmanın çalışma grubu, 2016–2017 eğitim-eğitim yılında Adıyaman il merkezinde bulunan 10 ortaokulda görev yapan toplam 20 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunun kapsam geçerliliği için alan uzmanlarının görüşlerine başvurulmuştur. Verilerin analizinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Görüşmelerden elde edilen verilerin analizi için, öncelikle bireylerin fikir birliğine vardığı veya varamadığı noktalar belirlenerek, birbirleriyle ilişkili olan ifadelerin aynı grup altında toplanması çalışmaları yapılmıştır. Verilerin analizi sürecinde ortaya çıkan anlama göre çeşitli kodlar oluşturmuştur. Verilerin, bütünleştirici yönde analize tabi tutulması sonucu oluşan kavramların ortak yönleri daha üst düzey olan kategorilere dönüştürülmüştür. Katılımcılar belirlenirken, çalışmaya gönüllü olmaları ve görevinde en az 5 yıl görev yapmış olmaları esas alınmıştır. Veri toplama sürecinde, sunulan görüşlerin gizli tutulacağı ve sadece araştırma amaçlı kullanılacağı güvencesi verilmeye çalışılmıştır. Bu süreçte çalışma grubundaki kişilerin kimliklerini gizli tutmak amacıyla; öğretmenlere; Ö1, Ö2, Ö3, şeklinde kodlar verilmiştir. Araştırmanın Sonuçları: Araştırmada elde edilen verilerin analizi sonucunda, öğretmenlerin öğrenen merkezli eğitim yaklaşımları temel aldıkları ancak sınıf yönetimine yansımaları konusunda farkındalıklarının düşük olduğu sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ 21. YY ÖĞRENEN BECERİLERİNİ KULLANIM DURUMLARIÖzet: <İçinde bulunduğumuz çağda yaşanan hızlı değişim ve gelişmeler bireyin öğrenme yollarını öğrenme ilgi ve ihtiyaçlarını da biçimlendirmektedir. Günümüzdeki yaşam biçimi ve istihdam koşulları yalnızca akademik becerileri değil (matematik, fen...) aynı zamanda yaşamboyu öğrenme, sorgulama, problem çözme, karar verme vb... becerilere sahip olmayı da gerektirmektedir (Asmaak ve Nayan, 2010). Bilgi çağı yaptığımız işin doğasını ve türünü dönüştürmektedir. Geleneksel meslekler sürekli tehdit altındadır. Var olan meslekler yeni içerikler kazanmakta, farklı becerilere gereksinim duyulmaktadır (Perry, 2003). Bu nedenle eğitimciler belirli bir mesleğe odaklanmak yerine öğrencileri daha geniş seçeneklere hazırlayan daha geniş bir bilgi ve beceri temeli kazanmalarını sağlamaları gerekir (Brand, 2003). Sahin (2010) yoğun bir şekilde bilgi ve iletişim teknolojileriyle çevrelenmiş ortamda büyümüş olan çocukların geleneksel eğitim öğretim ortamlarına uyumda çeşitli sorunlar yasadıklarını belirtmektedir. Bu uyumu kolaylaştırabilmek için bu yeni neslin özelliklerinin doğru anlaşılması gerektiğini, çünkü artık yeni kuşak öğrencilerin eğitim sisteminin eğitmeyi amaçladığı öğrencilerden farklı özellikler taşıdığı ihtimalinin yüksek olduğunu vurgulamaktadır. Değişen ve gelişen dünya koşulları eğitim-öğretim ortamlarında da dönüşümlere yol açmaktadır. Bu dönüşüm okulların teknolojik altyapısından öğretmen becerilerine kadar birçok öğeyi barındırmaktadır. Eğitim sisteminin paydaşları olan öğrenen ve öğretmenler de bu dönüşümün büyük aktörlerindendir (Göksun, 2016). Bireyin çağın gereklilikleri ile birlikte oluşan gereksinimlerinin belirlenip karşılanabilmesi etkileyen ve etkilenen konumdaki öğretmenin yetiştirilme biçimini ve becerilerini ön plana çıkarmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada geleceğin öğretmenleri eğitim fakültesi öğrencilerinin 21. yy öğrenen becerilerine ne derece sahip olduğunun belirlenmesinin önemli olduğu düşünülmüştür. Bu çalışmanın amacı eğitim fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerinin 21. yy öğrenen becerilerini kullanım durumlarını değerlendirmektir. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü öğrencileri oluşturmaktadır. Veri toplama aracı Göksun (2016) tarafından geliştirilmiş olan 21. yy Öğrenen Becerileri Kullanım Ölçeğidir. Çalışmanın verileri 2017-2018 güz yarıyılı başında toplanılacaktır. Verilerinin analizinde betimsel ve karşılaştırma istatistikleri kullanılacaktır. KAYNAKÇA Asmaak, L. ve Nayan, S.S. (2010). Employability awareness among malaysian undergraduates. International Journal of Business and Management, 5(8), 119-123. Brand, B. (2003). Rigor and relevance: A new vision for career and technical education. Washington, DC: American Youth Policy Forum. Erişim: 02.07.2017. http://www.aypf.org/publications/aypf_rigor_0004v.3.pdf. Göksün, D. O. (2016). Öğretmen adaylarının 21. yy. öğrenen becerileri kullanımları ve 21. yy. öğreten becerileri kullanımları arasındaki ilişki. Doktora tezi. Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir. Perry, C. (2003). All employers want the “balanced graduate.”Sydney, Australia: University of New South Wales, Careers and Employment. Şahin, M.C.(2010). Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin Yeni Binyılın Öğrencileri Ölçütlerine Göre Değerlendirilmesi. Doktora tezi. Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ AKADEMİK BAŞARILARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, öğretmen adaylarının akademik başarılarının cinsiyet, sınıf düzeyi, bölüm ve lisansüstü eğitime devam etme isteği değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini tespit etmektir. Bu çalışmada tarama (survey) yöntemi kullanılmıştır. Araştırma için gerekli olan veriler, araştırmacı tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu’’ kullanılarak toplanmıştır. Çalışma Ankara ilindeki bir üniversitenin 2015-2016 öğretim yılı bahar döneminde Eğitim Fakültesinin çeşitli bölümlerinde öğrenim görmekte olan 387 üniversite öğrencisi ile yürütülmüştür. Cinsiyet, bölüm, sınıf düzeyi ve lisansüstü eğitime devam etme durumu değişkenleri açısından ortalama akademik başarı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olup olmadığını belirlemek için varyans analizi (iki-yönlü ANOVA) yapılmıştır. Analiz sonuçları, kadın öğretmen adaylarının ortalama akademik başarılarının erkek öğretmen adaylarına kıyasla anlamlı düzeyde yüksek olduğunu göstermiştir. Sınıf düzeyi değişkenine göre ise 1. Sınıf öğrencilerinin ortalama akademik başarılarının yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bölüm değişkeni baz alındığında ise Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık öğrencilerinin en yüksek ortalama akademik başarıya, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği öğrencilerinin en düşük ortalama akademik başarıya sahip olduğu görülmüştür. Lisansüstü eğitime devam etmek isteyenlerin ortalaması, yüksek lisansa devam etmek istemeyenlere göre daha yüksek çıkmıştır. Ortalama akademik başarıda, cinsiyet ve sınıf, cinsiyet ve bölüm, sınıf ve bölüm değişkenleri arasında önemli bir etkileşim olduğu görülmüştür. Bununla birlikte ortalama akademik başarıda, lisansüstü eğitime devam etme isteği ve diğer değişkenler arasında önemli bir etkileşim görülmemiştir. Sonuç olarak ortalama akademik başarıda bölüm değişkeninin hem tek başına hem de lisansüstü eğitime devam etme isteği değişkeni hariç diğer değişkenlerle olan etkileşimlerinin anlamlı olduğu görülmüştür. Ayrıca, lisansüstü eğitime devam etme isteği değişkenin ise tek başına anlamlı bir etkisinin olduğu ancak diğer değişkenlerle etkileşim etkisinin anlamsız olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu durum öğretmen adaylarının lisansüstü eğitimle ilgili çok fazla bilgi sahibi olmadan cevap verdiklerini göstermektedir Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ EĞİTİMDE BİLGİSAYAR KULLANIMINA İLİŞKİN TUTUMLARIÖzet: <Çağımızda bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler ekonomik sistemi olduğu kadar eğitimsel ve sosyal sistemleri de etkilemektedir. Günümüzde bilgi, gelişmiş toplumlarda ekonomik gelişmelerin anahtarı haline gelmiştir. Teknoloji ise eğitim sürecinin geliştirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Bilgi teknolojisinin hızla gelişmesi, bilgi toplumlarının ortaya çıkmasına neden olmuş, toplumların yeni teknolojik gelişmeleri izlemeleri ve kendilerine uyarlamaları zorunlu hale gelmiştir. Bilginin ve öğrenci sayısının hızla artması bir takım sorunları da beraberinde getirmiş, eğitim sürecinin ve niteliğinin gelişmesinde önemli rol oynayan yeni teknolojilerin eğitim kurumlarına girmesi zorunlu hale gelmiştir. Söz konusu yeni teknolojik sistemlerden birisi de, “en etkili iletişim ve bireysel öğretim aracı” olarak nitelendirilen bilgisayarlardır. Eğitimde bilgisayarlardan yararlanabilmek için gerekli bir takım faktörler olup bunların başında öğretmen eğitimi gelmektedir. Eğitimde program uygulayıcı rolünü üstlenen öğretmenler bilgi teknolojilerini eğitimde etkili kullanabildiği ölçüde eğitimin verimi artacaktır. Eğitim kurumlarında bilgisayar eğitimlerinden etkili sonuçlar alınabilmesi için geleceğin öğretmenleri olan öğretmen adaylarının bilgisayara yönelik tutum ve kaygı gibi özelliklerinin bilinmesi bilgisayarların öğrenme öğretme sürecinde etkili olarak kullanılabilmesinde önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarının eğitimde bilgisayar kullanımına ilişkin tutumlarının belirlenmesidir. Araştırma betimsel nitelikte olup, amaç ve alt amaçlara uygunluğu nedeniyle tarama modelinden yararlanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma evrenini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü ile Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü oluşturmaktadır. Örneklem grubunu ise 2015-2016 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü ile Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü öğrenim gören 113 kadın ve 75 erkek olmak üzere toplam 188 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Cotton (2002) tarafından geliştirilen “Eğitimde Bilgisayar Kullanımı Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçeğin Cronbach Alfa katsayısı 0.90 olarak hesaplanmıştır. Araştırma verilerinin analizinde; bağımsız gruplar t-testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve çoklu karşılaştırma testlerinden Tukey HSD testi kullanılmıştır. Verilerin analizinde anlamlılık değeri p<.05 olarak alınmıştır. Elde edilen bulguların yorumlanması sonucunda, öğretmen adaylarının eğitimde bilgisayar kullanımına ilişkin tutumlarının orta düzeyde olduğu ve cinsiyet, anabilim dalı ve sınıf düzeyi değişkenlerine göre istatistiksel açıdan anlamlı farklılık göstermediği belirlenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ELEŞTİREL PEDAGOJİ İLKELERİNE İLİŞKİN ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: <ÖZET Bu araştırma ile öğretmen adaylarının eleştirel pedagoji ilkelerine ilişkin algılarının çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nicel ve nitel yöntemlerin bir arada kullanıldığı karma araştırma yaklaşımına dayanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Mersin Üniversitesi’nde öğrenim gören 4. sınıfa devam eden 37 Matematik Öğretmenliği; 41 İngilizce Öğretmenliği; 30 Okulöncesi Öğretmenliği; 39 Sınıf Öğretmenliği; 32 Fen Bilgisi Öğretmenliği ve 41 Türkçe Öğretmenliği bölümü öğrencisi olmak üzere toplam 222 öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak, Yılmaz (2009) tarafından geliştirilen Eleştirel Pedagoji İlkeleri Ölçeği; araştırmacılar tarafından hazırlanan açık uçlu soru formu ve kişisel bilgi formu kullanılmıştır. 5 dereceli likert tipi ölçek, 31 maddeye sahip olup “Eğitim Sistemi, Okulun İşlevleri ve Özgürleştirici Okul” olmak üzere üç alt boyuttan oluşmaktadır. Açık uçlu soru formu eleştirel pedagoji ilkeleri ölçeğinde yer alan boyutlar doğrultusunda 3 adet sorudan oluşmuştur. Öğretmen adaylarının eleştirel pedagoji ilkelerine yönelik algılarının tespit edilmesinde frekans, yüzde ve aritmetik ortalama tabloları oluşturulmuştur. Öğretmen adaylarının eleştirel pedagoji ilkelerine ilişkin algılarının cinsiyete göre incelenmesinde bağımsız gruplar için t-testi; öğrenim gördükleri bölüme göre incelenmesinde tek yönlü ANOVA testi uygulanmıştır. Öğretmen adaylarının eleştirel pedagoji ilkelerine yönelik algılarını ölçmek amacıyla oluşturulmuş açık uçlu sorulara verdikleri cevapların analizinde içerik analizi uygulanmıştır. Araştırma sonucu öğretmen adaylarının eğitim sistemi ve özgürleşme alt boyutlarına ait fikirlere orta derecede katıldığını, okulun işlevi alt boyutundaki fikirlere ise katıldığını göstermiştir. Öğretmen adayları toplumsal kurumların eğitim sistemi üzerindeki etkilerine yönelik olumlu ve olumsuz görüşler belirtmişler, okullarda uygulanan eğitim uygulamalarının demokratik anlayışa sahip olma ve olmama açısından değerlendirmişlerdir. Araştırma sonucuna göre öğretmen adaylarının eleştirel pedagoji ilkelerine yönelik algılarının cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir farklılık göstermezken öğrenim gördükleri bölüme göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETME MOTİVASYONLARININ VE ÖĞRENMEYE İLİŞKİN TUTUMLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmada öğretmen adaylarının öğretme motivasyonları ile öğrenmeye ilişkin tutumlarının bölüm ve sınıf düzeyi değişkenleri açısından incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma ilişkisel tarama modelindedir. Çalışmada, öğretmen adaylarının öğretme motivasyonları ile öğrenmeye ilişkin tutumları bağımlı değişken, bölüm ve sınıf düzeyi bağımsız değişken, öğretmenlik mesleğine yönelik tutum puanları ise ortak değişken olarak kullanılmıştır. Çalışma 2015-2016 öğretim yılı bahar döneminde, Ankara ilindeki bir üniversitenin Eğitim Fakültesinin Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Sınıf Öğretmenliği, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliği bölümlerinde öğrenim görmekte olan 387 üniversite öğrencisi ile yürütülmüştür. Araştırmada ‘Öğretme Motivasyonu Ölçeği’, ‘Öğrenmeye İlişkin Tutum Ölçeği’ ve ‘Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği’ kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde, iki yönlü MANCOVA’dan yararlanılmıştır. Elde edilen bulgularda, bölüm değişkenine göre öğrenmeye ilişkin tutum ve öğretme motivasyonu değişkenlerinin ortalama puanları arasında anlamlı bir farkın olduğu görülmüştür. Sınıf düzeyi değişkenine göre ise sadece öğrenmeye ilişkin tutum değişkeninin ortalama puanları arasında anlamlı bir farkın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öğrenmeye ilişkin tutum ortalama puanları göz önünde bulundurulduğunda, Okul Öncesi Öğretmenliği öğrencilerinin puanlarının yüksek olduğu, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık öğrencilerinin ise genellikle düşük puana sahip olduğu görülmektedir. Öğretme motivasyonu ortalama puanlarına bakıldığında ise yine Okul Öncesi Öğretmenliği öğrencilerinin yüksek puana, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık öğrencilerinin ise düşük puana sahip olduğu görülmüştür. Bölüm değişkeni, öğretmenlik mesleğine yönelik tutum kovaryant değişkeni kontrol altına alındığı zaman öğrenmeye ilişkin tutum ve öğretme motivasyonu) değişkenlerinin ortalama puanları arasında anlamlı bir farkın olduğu, sınıf düzeyi değişkeni için ise sadece öğrenmeye ilişkin tutum değişkeninin ortalama puanları arasında anlamlı bir farkın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bölüm ve sınıf düzeyi etkileşimi için ise kovaryant değişken kontrol altına alındığında yine sadece öğrenmeye ilişkin tutum değişkeninin ortalama puanları arasında anlamlı bir farkın olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE ORTAOKUL MÜDÜRLERİNİN DERS DENETİM YETERLİLİKLERİÖzet: <ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE ORTAOKUL MÜDÜRLERİNİN DERS DENETİM YETERLİLİKLERİ Sibel NAZLI DEMİRCİ MEB Öğretmen Prof. Dr. Ruhi SARPKAYA ADÜ Eğitim Fak. Eğitim Bilimleri Bölümü Bu araştırma, ortaokul müdürlerinin ders denetimleri ile ilgili öğretmen görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın hedef evrenini 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Aydın ili Efeler ilçesindeki 17 ortaokuldaki 780 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini “tabakalı örnekleme” yöntemi ile seçilen 322 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada verileri toplamak için Bige ve Sarpkaya (2014) tarafından oluşturulan ve faktör analizi yapılarak 32 madde ile son halini almış olan Ortaokul Müdürlerinin Ders Denetimleri İle İlgili Öğretmen Görüşleri Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi için SPSS 23 (Statistical Package Program for Social Sciences) programı kullanılmıştır. Verilerin analizinde frekans, yüzde, t-testi, Many Whitley U testi, tek yönlü varyans analizi teknikleri kullanılmıştır. Önemli farkları test etmek için Scheffe ve Tamhane’s T2 çoklu karşılaştırma testi kullanılmıştır. Katılımcıların görüşleri arasında anlamlı farklılık olup olmadığı .05 seviyesinde test edilmiştir. Araştırmanın önemli sonuçları aşağıda verilmiştir: • Ortaokul müdürlerinin ders denetimleri ile ilgili ölçeğin alt boyutlarına ilişkin öğretmen görüşleri, üç boyutta da katılıyorum düzeydedir. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da meslekteki toplam hizmet yıllarına göre anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da branşlarına göre anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da en son mezun oldukları eğitim kurumuna göre anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. • Cinsiyetlerine göre öğretmen görüşleri arasında sınıf içi etkinlikler ve öğrenciyi yönlendirme boyutunda anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Cinsiyetlerine göre öğretmen görüşleri arasında planlama ile sınıf yönetimi ve iletişimi boyutlarında anlamlı farklılık bulunmuştur. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da görev yaptıkları okullarının başarısına göre anlamlı bir farklılık bulunmuştur. • Ortaokul müdürlerinin branşına göre öğretmen görüşleri arasında sınıf içi etkinlikler ve öğrenciyi yönlendirme boyutunda anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Ortaokul müdürlerinin cinsiyetlerine göre öğretmen görüşleri arasında planlama ile sınıf yönetimi ve iletişimi boyutlarında anlamlı farklılık bulunmuştur. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da öğretmenlerin eğitim yönetimi denetimi dışında yükseklisans yapıp yapmamalarına göre anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. • Ortaokul müdürlerinin ders denetimleri ile ilgili öğretmen görüşleri, okul müdürlerinin okul müdürlerinin ders denetimi için iki dönemde ayırdığı süreye göre sınıf içi etkinlikler ve öğrenciyi yönlendirme boyutunda bir farklılık göstermezken, sınıf yönetimi ve iletişimi ile planlama boyutlarında anlamlı bir farklılık göstermektedir. • Öğretmenlerin görüşleri arasında üç boyutta da denetim için iki dönemde ne kadar süre ayırması gerektiğine ilişkin anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. • Öğretmenlerin denetimden beklentileri tekrarlanma sıklığına göre ‘‘dönüt, öğretimin niteliğinin arttırılması, rehberlik, diğer, ödül, adalet, mesleki gelişim eksikliklerinin belirlenmesi, öğretim materyal yöntem ve tekniklerinin geliştirilmesi’’ olarak sıralanmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERDE SINIF İÇİ ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİ ALGI ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: <İletişim, kaynak ve alıcı arasındaki ileti alışverişidir. Bireylerin hayatlarını devam ettirebilmeleri, mensubu bulundukları topluma katkı sağlayabilmeleri için iletişim becerilerinin kuvvetli olması gerekir. Kişiler arası sağlıklı iletişim, sağlıklı toplumların oluşmasında oldukça önemli bir faktördür. Günümüzde öğretmenlerden beklenen en önemli becerilerden biri de etkili iletişimdir. Etkili iletişim becerisini haiz öğretmenlerin eğitimin kalitesinin yükselmesini, eğitimde yaşanan birçok sorunun çözülmesini sağlayacağını, dolayısıyla sağlıklı toplumların oluşmasına katkıda bulunacağını söylemek mümkündür. Öğretmenlerin özellikle sınıf içinde sergileyecekleri etkili iletişim becerileri de öğrenmenin kalitesini yükseltecek, öğretmen-öğrenci ilişkilerinin gelişmesini sağlayacaktır. Buradan hareketle öğretmenlerin sınıf içi etkili iletişim becerilerinin hangi düzeyde olduğunun bilinmesinin önem arz ettiği, o hâlde öğretmenlerde sınıf içi etkili iletişim becerisinin düzeylerinin belirlenmesinde kullanılabilecek ölçeklere ihtiyaç duyulduğu ifade edilebilir. Bu çalışmanın amacı, öğretmenlerin sınıf içi etkili iletişim becerileri algılarının ölçülmesinde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir. Sınıf içi etkili iletişim becerilerine ilişkin bir algı ölçeğinin geliştirilmek istenmesinin sebebi ise bir beceri, bir eyleme ilişkin yeterlik algısıyla o becerinin, eylemin başarı düzeyi arasında ilişki olmasıdır. Öğretmenlerin sınıf içi etkili iletişim becerileri algılarının ölçülmesi amacıyla hazırlanan 5’li likert tipi denemelik ifadeler, açımlayıcı faktör analizi için 200 kişilik bir öğretmen grubuna, doğrulayıcı faktör analizi için yine 200 kişilik bir öğretmen grubuna uygulanacak ve elde edilen veriler analiz edilecektir. Yapılan faktör analizi çalışması sonunda ölçeğin tek faktörden ve toplam 25-30 maddeden oluşması beklenmektedir. Ayrıca madde-toplam korelasyonuna dayalı madde analizleri sonuçlarına göre deneme uygulamasına giren tüm maddelerin nihai ölçekte yer alabileceği ve madde toplam korelasyonlarına dayalı iç geçerlik katsayıları ile ölçeğin Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayı değerinin yüksek düzeyde olacağı öngörülmektedir. Bu koşulları sağlaması beklenen “Öğretmenlerde Sınıf İçi Etkili İletişim Becerileri Algı Ölçeği (ÖSİEİBAÖ)”nin, öğretmenlerin sınıf içi etkili iletişim becerileri algılarının ölçülmesinde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçek olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERDE WHİSTLEBLOWİNG (BİLGİ UÇURMA)Özet: <Bu araştırmanın amacı, öğretmenlerin görüşlerinden yararlanarak, öğretmenlerin bilgi uçurma davranışı gösterebilme durumlarını anlamak ve öğretmenleri bilgi uçurma davranışında bulunmasını engelleyen faktörleri inceleyip birtakım öneriler geliştirmektir. Bu çalışma nitel araştırma yöntemini esas alan, olgubilim (fenomenoloji) araştırmasıdır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016-2017 eğitim-öğretim yılında Ankara’da bulunan ilkokullarda görev yapan farklı branşlarda toplam 22 katılımcı oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan öğretmenler, amaçlı örnekleme yöntemlerinden kritik durum örneklemesi olarak nitelendirilen örneklem türü yardımıyla belirlenmiştir. Araştırmanın ilk aşamasında; “Whistleblowing nedir ve neden gerçekleştirilir ya da gerçekleştirilmez?” sorusuna cevap aramak amacıyla literatür taraması yapılmıştır. Daha sonra üç alan uzmanı tarafından incelenmiştir. Bunlara bağlı olarak araştırmada kullanılacak olan veri toplama aracı geliştirilmiştir. Bu çalışmada, “görüşme-standartlaştırılmış açık uçlu görüşme” tarzı kullanılmıştır. Görüşme tekniği kullanılarak verilere ulaşılmış bu araştırmada verilerin çözümlenmesinde içerik analizi ve betimsel analiz tekniği kullanılmış, bulgular uygun görülen ve gerekli olan yerlerde nicelleştirilerek (sayı kullanılarak) sunulmuştur. Katılımcılardan A’nın görüşü: “Evet, şahit oldum. Mesleğimin ilk yıllarında görev yaptığım köyde, 3.sınıf erkek öğrencilerin açık ve boş bir alanda birbirlerine taciz ettiğine şahit oldum. Evet, paylaştım. İlk önce okul müdürüne söyledim; bunların yörede doğal olduğunu söyledi. Daha sonra müfettişe söyledim; gerekenin yapılacağını belirtti. Daha sonra bir gün okula gelen bir yazıda okula düşük bir not verildiğinden okul müdürü beni uyardı.” Katılımcılardan T’nin görüşü: “Evet, şahit oldum. Ana sınıfındaki bir velim, çocuğuna kurallara uysun diye sesimi yükselttiğim için üzerime yürüdü, bağırıp çağırdı hatta beni dövmeye çalıştı. Evet, paylaştım. Müdüre hanım da veliyi uyardı ve çocuğunu okuldan alması gerektiğini söyledi. Müdüre hanım, beni velime karşı koruyup velinin bana zarar vermesini engelledi.” Araştırma sonucunda; okullarımızda birtakım etik dışı ve yasal olmayan durumların yaşandığı, bunların çoğunlukla açığa çıkarıldığı ve gerekli önlemlerin alındığına ulaşılmıştır. Bu sonuçlar incelendiğinde; bilgi uçuranların çoğunlukla olumlu tepkiler ile karşılaştıkları görülmüştür. Bilgi uçuma davranışında bulunmayanların, ciddiye alınmama, adil olunmama gibi birtakım sebepleri bulunmuştur. Ayrıca, karşılaşılan etik ve yasal olmayan davranışların yetkililerle paylaşılmasının önünde birtakım engellerin olduğu görülmüştür. Bu yüzden, bu gibi olumsuz davranışların paylaşılmasının önünü açıcı tavırların sergilenmesi ve atmosferin sağlanmasıyla örgütsel gelişime katkıda bulunulabilir. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN ÖRGÜTSEL ADALETE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ İLE MOTİVASYON DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <Eğitim kurumlarında hem örgütsel adalet hem de motivasyon son derece önemli konulardır. Çünkü eğitim kurumları insanları hayata ve geleceğe hazırlar onların umutlarına, ideallerine ve başarılarına etki eder. Eğitim kurumlarının da aktörleri; öğretmenler, yöneticiler ve okuldur. Okul ortamında bireyler arası iletişim, motivasyonu olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Örgüt içi adaletin sağlanabildiği okullarda öğretmenlerin performansını ve motivasyonunu yüksek düzeyde görmek mümkündür. Bu da daha nitelikli öğrencilerin yetişmesini sağlar. Sağlıklı bir toplumun oluşması buna bağlıdır. Adalet mekanizması iyi işleyen okullarda örgütsel bağlılık ve güven de artar. Dolayısıyla okulun başarısının da artması beklenir. Bu bağlamda, bu çalışmanın amacı, Uşak ili merkez ilçesinde yer alan ilkokul ve ortaokullarda çalışan öğretmenlerin örgütsel adalete ilişkin görüşleri ile motivasyon düzeyleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Bu araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma evrenini Uşak ili merkezinde bulunan 54 ilkokul ile 38 ortaokulda görev yapan toplam 1763 öğretmen oluşturmaktadır. Örneklemi ise 393 öğretmenden oluşmaktadır. Araştırma verilerinin analiz ve çözümlenmesinde SPSS 17.0 İstatistik Programı kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde bağımsız gruplar için t-testi, tek yönlü ANOVA testi, anlamlı farkın bulunması durumunda gruplar arasındaki farkı belirlemek amacıyla Tukey HSD analizi yürütülmüştür. Ayrıca örgütsel adalet ölçeği ve motivasyon ölçeklerinin tümü ve alt boyutları arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla “Pearson Korelasyon” testi uygulanmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, öğretmenlerin örgütsel adalet ile ilgili görüşlerinin öğrenim durumu değişkenine göre anlamlı olarak farklılaştığı görülmüştür. Öğrenim durumu lisansüstü olan öğretmenlerin öğrenim durumu lisans ve ön lisans olan öğretmenlere göre, öğrenim durumu lisans olan öğretmenlerin ise öğrenim durumu ön lisans olan öğretmenlere göre örgütsel adalete ilişkin görüşlerinin daha olumlu olduğu tespit edilmiştir. Motivasyonlarının hizmet yılına göre anlamlı olarak farklılaştığı belirlenmiştir. Hizmet yılı 21 yıl ve üzeri olan öğretmenlerin hem genel motivasyon düzeyleri, hem de dışsal ve içsel motivasyon düzeyleri hizmet yılı 6-10 yıl ve 11-15 yıl olan öğretmenlere göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca öğretmenlerin örgütsel adalete ilişkin görüşlerinin motivasyonlarını orta düzeyde pozitif yönlü etkilediği sonucuna varılmıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN SINIF YÖNETİMİNDE KULLANDIKLARI DİSİPLİN MODELLERİ İLE İŞ DOYUM DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <Sınıf yönetimi; öğretmenlerin sınıfta etkili öğrenme ve öğretme ortamı oluşturmak amacı ile eldeki tüm kaynakları kullanılmasını gerektiren önemli bir süreçtir. Bu süreçte öğretmenin öğrencilerinin davranışlarını kontrol altına almak için disiplin modellerini bilmesi ve kullanması gerekmektedir. Böylece öğretmenler duruma uygun disiplin modelini kullanarak iş doyumlarını etkileyebilirler. Bu çalışmanın amacı da öğretmenin sınıf yönetiminde kullandığı disiplin modelleri ile iş doyum düzeyleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaktır. Araştırma ilişkisel tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu; 2015-2016 öğretim yılında Aydın ili Efeler merkez ilçesinde araştırmaya gönüllü katılan 152 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında; Kişisel Bilgi Formu, “Disiplin Modelleri Ölçeği” ve “İş Doyumu Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin çözümlenmesinde; betimsel ve kanıtlamasal istatistiksel tekniklerden (frekans, yüzde, ortalama, standart sapma, korelasyon; t- testi ve ANOVA) yararlanılmıştır. Öğretmenlerin sınıf yönetiminde en fazla Öğretmen etkisiz eğitim disiplin modelini sonra sırası ile Akıl-Sonuç, Kounin, Davranış değişikliği, Glasser ve Canter modellerini kullandıkları tespit edilmiştir. Sınıf yönetiminde kadınların, erkeklerden; evli olanların, bekarlardan; 40 yaş ve üzerindekilerin, 39 yaş ve altındakilerden; 11 yıl ve üzeri kıdemi olanların, 10 yıl ve altında kıdemi olanlardan daha yüksek düzeyde sınıf disiplin modellerini kullandıkları tespit edilmiştir. 2 yıl ve altında aynı okulda görev yapanların, Glasser, Öğretmen etkisiz eğitim ve Akıl-Sonuç modellerini 3-5 yıl aynı okulda görev yapanlardan daha fazla kullandıkları ortaya çıkmıştır. Diğer fakültelerden mezun olan sınıf öğretmenlerinin, Akıl-Sonuç modelini eğitim fakültesinin sınıf öğretmenliği alanı dışındaki alanlardan mezun olmuş sınıf öğretmenlerinden daha fazla kullandıkları bulunmuştur. Birinci sınıf öğretmenlerinin davranış değişikliği modelini, dördüncü sınıf öğretmenlerinden daha fazla kullandıkları bulunmuş, sınıftaki öğrenci sayısına göre disiplin modelini kullanma düzeylerinde anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Öğretmenlerin içsel doyumlarının, dışsal doyumlarından daha yüksek, genel doyum düzeylerinin de ortalamadan görece yüksek olduğu bulunmuştur. İçsel, dışsal ve genelde kadınların iş doyumlarının erkeklerden; evli olanların, bekarlardan; 40 yaş ve üzerindekilerin, 39 yaş ve altındakilerden; 11 yıl ve üzeri kıdemi olanların, 10 yıl ve altında kıdemi olanlardan daha yüksek düzeyde olduğu bulunmuştur. Okuldaki çalışma süresi 2 yıl ve altındakilerin, içsel doyum düzeylerinin çalışma süresi 3-5 yıl olanlardan; diğer fakültelerden mezun olanların, eğitim fakültesi sınıf öğretmenliği alanı dışındakilerden daha yüksek olduğu bulunmuştur. Öğretmenlerin sınıftaki öğrenci sayısına ve sınıf düzeyine göre iş doyum düzeylerinde anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. İçsel ve genel doyumun, Öğretmen etkisiz eğitim modeli ile pozitif ve yüksek düzeyde; diğer disiplin modelleri ile pozitif ve orta düzeyde; dışsal doyumun tüm disiplin modelleri ile pozitif ve orta düzeyde anlamlı ilişkilerinin olduğu tespit edilmiştir. Disiplin modelleri arasında pozitif yönde orta ve yüksek düzeyde ilişkiler bulunmuştur. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLİK: BİR İŞ Mİ YOKSA MESLEK Mİ?Özet: <Öğretmenliğin bir meslek olarak taşıdığı önemin temel kaynağını, eğitimin toplumlar için sahip olduğu kritik işlev oluşturmaktadır. Söylem olarak öğretmenlikten bir meslek olarak söz edilebiliyor olsa da, sosyal bilimcilerin iş ve meslek kavramlarına yönelik öne sürdükleri düşünceler, öğretmenliğin her yönüyle bir meslek olarak kabul edilebilmesini tartışmalı hale getirmektedir. Bu durum, toplumların meslek kavramına yönelik algılarının ve bu bağlamdaki toplumsal dinamiklerin yorumlanarak açıklığa kavuşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Bu noktada; eğitimin toplumsal işlevi nedeniyle öğretmenliğin taşıdığı önemin, toplumların ya da bu mesleği icra edenlerin öğretmenliği algılayışlarında hangi noktaya kadar belirleyici bir rol üstlenebildiği konusu, sosyal bilimcilerin gündemine oturmaktadır. Tıp ve hukuk disiplinlerinin meslek olarak elde ettiği tartışmasız konum, sağlık, adalet ve eğitim olgularının birbirlerine olan karşılıklı ve sıkı bağları düşünüldüğünde, öğretmenliğin toplumsal statü ve güç dağılımından hak ettiği payı alamadığına işaret etmektedir. Öğretmenlerin kendilerine, hukuk ve tıp gibi mesleklere yakın olabilecek derecede dahi güç ve özerklik sağlayamamalarının, meslek olarak kabul görmek için gerekli görülen ölçütler ve öğretim işinin doğasının göz önünde bulundurularak incelenmesi gereken bir konu olduğu düşünülmektedir. Nitekim bu bağlamda bir tartışmanın çıktıları, öğretmenin toplumsal statüsünden, öğretmen yetiştirme politikalarına kadar pek çok alana katkı sağlayabilecek ve öğretmenlerin gelişimine yönelik olası katkılarıyla en önemli etkisi, okullarda verilen eğitimin kalitesi üzerinde olabilecektir. Böyle bir gereksinimden yola çıkılarak desenlenen bu araştırmanın amacı, öğretmenliğin bir meslek olarak kabul görebilmesi için eğitim örgütlerinin yapısında ve öğretmen yetiştirme ve seçme süreçlerinde gerçekleştirilmesi gereken değişim ve dönüşümleri ortaya koyabilmektir. Araştırma tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırmanın sonuçları, alanyazında sosyal bilimlerdeki farklı disiplinlerin tarihsel süreç içerisinde konu ile ilgili yaptıkları değerlendirmeler kapsamında ele alınacak ve öğretmenliğin bir meslek olarak hak ettiği konumu elde edebilmesi için atılması gerektiği düşünülen adımlara yönelik öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri OKUL DIŞI İNTERNET KULLANIMI: ULUSLARARASI BİR PERSPEKTİFÖzet: <Okul Dışı İnternet Kullanımı: Uluslararası Bir Perspektif İçinde bulunduğumuz yirmi birinci yüzyılın en önemli özelliklerinden birisi, teknoloji çağı olmasıdır. Teknolojinin gelişmesi ve yaygınlaşması, hayatın birçok boyutunda kullanımını mümkün kılmaktadır. Günümüzde teknoloji giderek daha çok, sağlık, güvenlik, adalet, eğitim, ekonomik, politik ve sosyal hayatın önemli bir parçası haline gelmektedir. Bu bağlamda teknoloji ve bilgisayar teknolojisi, çocukların ve gençlerin dünyasında da önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çocuk ve gençlerin en yakın arkadaşı, bilgisayarlar olmuştur. Bilgisayar teknolojisine sahip olma ve kullanma, ülkelerin gelişmişliğinin ve çağdaşlaşmasının bir ölçütü olarak insan hayatını kolaylaştırmaktadır. Ancak bu olumlu katkısına rağmen bilgisayar ve internetin bilinçsiz kullanımı ise, dijital tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. Kontrolsüz bilgisayar ve internet kullanımı çocuğun ve gencin fiziksel, psikolojik, sosyal ve bilişsel gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu araştırmada, uluslararası perspektifte okuldan önce ve okuldan sonra olmak üzere okul dışında çocukların ne düzeyde internet kullandığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu amaç çerçevesinde, öğrencilerin özelliklerine (cinsiyet, sosyo-ekonomik durum) göre sosyal ağlar, online oyunlar ve chat programlarında günde ve haftada harcadıkları sürelerin belirlemesine çalışılmaktadır. Ek olarak, okul dışında internet kullanımının okula ait olma hissi arasındaki ilişkinin ortaya konması amaçlanmaktadır. Bu araştırmanın yöntemi, uluslararası perspektifte okul dışında çocukların ne düzeyde internet kullandığını ve okul dışında internet kullanımının okula ait olma hissi arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçladığından ilişkisel tarama modelindedir. Araştırmanın çalışma grubuna, OECD ülkeleri ile uluslararası sınavlarda en çok başarı gösteren beş ülke ile en az başarı gösteren beş ülke şeklinde toplamda kırk beş ülke seçilmiştir. Bu nedenle, araştırmada kullanılan örnekleme türü rastgele değil, amaçlı örneklemedir. Araştırmada veri kaynakları olarak, OECD örgütünün belgeleri ve PISA (2015) Raporu kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, OECD ülkeleri içinden Şili, İsveç, İngiltere ve Estonya haftada en çok okul dışında internet kullanan çocukların bulunduğu ülkelerdir. Ele alınan ülkelerde, haftada uzun süre (6 saaten fazla ) okul dışında internet kullanan çocukların bulunduğu ülkelerde, çocukların okula ait olma hissi azalmaktadır. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ BÜNYESİNDEKİ FARKLI KURUMLARDA YER ALAN ANASINIFLARINDA AİLE KATILIMI ÇALIŞMALARININ EBEVEYN VE ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırma ile okul öncesi eğitimi bünyesindeki farklı kurumlarda yer alan ana sınıflarında aile katılımı çalışmalarının ebeveyn ve öğretmen görüşlerine göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, nicel ve nitel yöntemlerin bir arada kullanıldığı karma yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2016-2017 eğitim öğretim yılında, Mersin İli Akdeniz ilçesinde, düşük sosyo-kültürel ve ekonomik yapıya sahip ailelerin çocuklarının eğitim gördüğü Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Anaokulu bünyesindeki ana sınıfları ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı İlkokul bünyesindeki ana sınıflarında eğitim gören toplam 240 öğrenci ebeveyni ile bu okullarda görev yapmakta olan toplam 20 okul öncesi öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, velilere yönelik olarak Fantuzzo, Tighe ve Childs tarafından (2000) orijinal olarak geliştirilen, Gürşimşek (2003) tarafından geçerlik güvenirlik çalışması ile ülkemiz koşullarına adaptasyonu yapılan Aile Katılım Ölçeği uygulanmıştır. Aile Katılım Ölçeği (AKÖ) 21 maddeden oluşmaktadır. AKÖ’ni okul temelli katılım, ev temelli katılım, okul-aile işbirliği temelli katılım olmak üzere üç temel boyut oluşturmakta olup, beşli likert tipli bir ölçektir. Ayrıca okul öncesi öğretmenlerinin aile katılımı çalışmalarına yönelik düşüncelerini tespit etmek amacıyla araştırmacılar ve alan uzmanı öğretmenlerden görüş alınarak hazırlanan 5 açık uçlu sorudan oluşan aile katılımı anketi uygulanmıştır. Okul öncesi eğitimi alan çocukların ebeveynlerinin aile katılımı çalışmalarına ilişkin görüş düzeylerini belirlemek amacıyla betimsel analiz (descriptive statistics) uygulanmıştır. Ebeveynlerin aile katılımı çalışmalarına ilişkin görüş düzeylerini çeşitli değişkenlere göre incelemek amacıyla bağımsız iki örneklem grubu için “t” testi analizi kullanılmıştır. Okul öncesi öğretmenlerinin görüşlerini belirlemek amacıyla içerik analizi yapılmıştır. Araştırma sonucuna göre ebeveynlerin aile katılımı çalışmalarına ilişkin görüş düzeyleri ‘’yüksek’’ düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Ebeveynlerin aile katılımı çalışmalarına yönelik görüş düzeyleri okul türlerine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Okul öncesi öğretmenleri ise aile katılımı çalışmalarına ilişkin olarak, aile katılımı çalışmalarına sınıf içi etkinliği olarak yer verdikleri, aile katılımı çalışmalarının çocukların sosyal-duygusal gelişimlerine katkı sağlayacağı, aile katılımı çalışmaları uygulama sürecinde daha çok velilerle sorunlar yaşandığı, aile katılımı çalışmalarının arttırılmasına yönelik olarak ebeveynlerin aile katılımı çalışmaları uygulama sürecine dair eğitim almaları gerektiği ve ebeveynlerin bu eğitimi almadan aile katılımı çalışmalarının amacına ulaşamayacağına dair ortak görüş belirttikleri tespit edilmiştir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK TUTUMLARININ FARKLI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırma ile okul öncesi öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, tarama yöntemlerinden ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2016-2017 eğitim-öğretim yılında, Mersin il merkezinde bulunan, Mersin Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü Okul Öncesi Öğretmenliği Ana bilim Dalında öğrenim gören toplam 170 okul öncesi öğretmen adayı oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak, Aşkar ve Erden (1987) tarafından geliştirilen Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği 24 olumlu madde, 10 olumsuz madde olmak üzere toplam 34 maddeden oluşmakta ve beşli likert tipli bir ölçektir. Ayrıca, öğretmen adaylarının hem kişisel hem de öğretmenlik mesleğini seçmelerinde etkisi olduğu düşünülen özelliklerini belirlemek amacıyla araştırmacı ve alan uzmanları tarafından hazırlanan 14 maddenin yer aldığı kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutumlarını belirlemek amacıyla betimsel analiz (descriptive statistics) uygulanmıştır. Öğretmen adaylarının kişisel özelliklerini belirlemek amacıyla frekans ve yüzdeler, standart sapma uygulanmıştır. Öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine ilişkin tutum puanlarını çeşitli değişkenlere göre incelemek amacıyla bağımsız iki örneklem grubu için “t” testi, ikiden çok bağımsız örneklem grubu için tek yönlü varyans analizi ve anlamlı farkı yaratan örneklem gruplarını belirlemek amacıyla Asgari Önemli Fark (LSD) tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonucuna göre, okul öncesi öğretmen adaylarının, öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarının ‘’çok yüksek’’ düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Okul öncesi öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutum puanları; cinsiyet, yaşadıkları yer, sınıf düzeyleri, tercih sıraları, mezun oldukları lise türü ve ailelerinde öğretmen bulunma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermezken, tercihlerine etki eden faktörler, tercihlerine etki eden kişiler, alandan memnuniyet durumuna göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİNİN DUYGUSAL İHMAL VE İSTİSMAR KONUSUNDAKİ BİLGİ VE FARKINDALIKLARININ İNCELENMESİÖzet: <Çocuğa çevresindeki yetişkinler tarafından psikolojik olarak kötü muameleyi içeren duygusal istismar, özellikle erken dönemde görüldüğünde çocukların yaşamında onarılmaz sonuçlara yol açabilmektedir. Araştırmanın temel amacı Hatay ilinde görev yapmakta olan okul öncesi öğretmenlerinin çocukların duygusal ihmal ve istismarı konusundaki bilgi ve farkındalıklarını incelemektir. Araştırma nicel olup tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmada verilerin toplanmasında okul öncesi öğretmenlerinin istismara yönelik anılarının ve kişisel bilgilerinin belirlendiği “Kişisel Bilgi Formu” ile Kanak (2015)’ ın geliştirdiği geçerlik ve güvenirliğini yaptığı “Duygusal İhmal ve İstismara Yönelik Bilgi ve Farkındalık Ölçme Aracı” (DİBFA) kullanılmıştır. Ölme aracı 38 madde ile reddetme ve görmezden gelme, aşağılama ve çocuğu şiddete tanık etme, yalnız bırakma ve tehdit etme, karşılaştırma ve ayrımcılık yapma olmak üzere dört alt boyuttan oluşmuştur. Araştırmanın örneklemini Hatay ilinde bulunan Antakya, Altınözü, Arsuz, Defne, Dörtyol, Hassa, İskenderun, Kırıkhan, Reyhanlı ve Samandağ ilçelerinden çalışmaya dahil edilen 323 okul öncesi öğretmeni oluşturmuştur. İlçelerdeki öğretmen sayıları ağırlıklı örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. Verilerin analizinde kullanım ve dağılım durumuna göre parametrik ya da parametrik olmayan analiz yaklaşımları kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre çalışmaya katılan okul öncesi öğretmenlerinin duygusal istismar ve ihmale ilişkin farkındalıkları yüksek bulunmuştur. Okul öncesi öğretmenlerinin yaş, kıdem ve görev yaptıkları ilçe değişkenlerine göre duygusal ihmal ve istismar farkındalığı açısından farkın olduğu görülmüştür. Ölçeğin karşılaştırma ve ayrım yapma boyutunda çocuk sahibi olan okul öncesi öğretmenlerinin duygusal istismar ve ihmale yönelik farkındalıkları yüksek bulunmuştur. Okul öncesi öğretmenlerinin öğrenim durumu, medeni durumu, daha önce konu ile ilgili eğitim alma durumu ve geçmiş öyküsü olma durumuna göre duygusal istismar ve ihmal farkındalığı açısından önemli bir farkın olmadığı görülmüştür. Sözlü bildiri OKUL YÖNETİCİLERİNİN ETİK LİDERLİK DAVRANIŞLARI İLE ÖĞRETMEN MOTİVASYONU ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <Yirmi birinci yüzyıl içerisinde yaşadığımız günümüzde, bir ülkenin kalkınmasında okulların ve eğitimin önemi her geçen gün artarak devam etmektedir. Eğitim siteminin en önemli ögelerinden bazıları da şüphesiz eğitim yöneticileri ve öğretmenlerdir. Eğitim sistemimizde önemli bir yer tutan öğretmen ve okul yöneticilerinin, iş verimliliğini doğrudan etkileyen en önemli faktörlerinden biri de liderlik stili işgörenlerin iş doyum düzeyleri, performansları ve yaptıkları işin kalitesiyle doğrudan ilişkilidir. Öğretmenlerin ve okul yöneticilerin motivasyonunun ve iş doyumunun arttırılması, yeni nesillerimizin yetişmesinde doğrudan etki yaratacağı ortadadır. Bu araştırmada, Denizli ili Çivril ilçesindeki ilkokullarda görev yapan öğretmenlerin görüşlerine göre, okul yöneticilerinin etik liderlik davranışları ile öğretmen motivasyonu arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmada “ilişkisel tarama modeli” kullanılmış olup araştırmanın evrenini 2015–2016 eğitim-öğretim yılı Denizli ili Çivril ilçesinde görev yapan ilkokul öğretmenleri oluşturmaktadır. Öğretmenlerin tamamına ölçek verilmiş olup geri dönüşü sağlanan 189 ölçek değerlendirilmiştir. Araştırmada kullanılan veri toplama araçları; “Etik Liderlik Ölçeği (ELÖ)” ve “İş Motivasyon Ölçeği (İMÖ)” ölçekleridir. ELÖ Ölçeğinin Cronbach Alpha değeri 0,963 ve İMÖ Ölçeğinin Alpha değeri 0, 924 olarak bulunmuştur. Elde edilen bulgulara göre okul yöneticilerinin etik liderlik davranışlarının ne derece sergilediklerine ilişkin öğretmen görüşlerinin “Katılıyorum” düzeyinde olduğu tespit edilmiştir. Okul yöneticilerinin etik liderlik davranışlarını göstermelerine ilişkin öğretmen görüşleri cinsiyet, mesleki kıdem ve çalışılan okuldaki öğretmen sayısı değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterirken öğrenim düzeyi değişkenine göre farklılık göstermemektedir. Öğretmenlerin iş motivasyon düzeyinin “Kısmen memnunum” düzeyinde olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin iş motivasyon düzeyleri cinsiyet ve öğrenim durumu değişkenine göre anlamlı farklılık göstermezken mesleki kıdem ve çalışılan okuldaki öğretmen sayısı değişkenlerine göre anlamlı farklılık göstermektedir. İlkokullarda çalışan öğretmenlerin görüşlerine göre okul yöneticilerinin etik liderlik davranışları göstermeleri ile öğretmenlerin iş motivasyonu arasında istatistiksel olarak pozitif, doğru orantılı, orta düzeyde bir ilişkinin olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri OKUL YÖNETİCİLERİNİN KULLANDIKLARI ETKİLEME TAKTİKLERİNİN İNCELENMESİ (YOZGAT İLİ ÖRNEĞİ)Özet: <Bir organizasyonun işleyişinin temelinde etkileme olayı bulunmaktadır. Yönetici kendisine verilen sorumluluğu, başkalarını etkileyerek, onların belirli davranışları göstermelerini sağlayarak yerine getirmektedir. Yani yöneticilik, insanları belirli davranışlara sevk edebilme sanatıdır (Koçel:2005) Okul yöneticileri; öğretmenleri güdülemek, örgütsel amaçlar etrafında birleştirmek, eğitim-öğretim sürecini geliştirmek için etkilerini kullanmalıdırlar. Yönetim süreçleri içerisinde özel bir önem taşıyan, yönetimin merkezinde de yer alan ve liderliğin özünde bulunan etkileme süreci, eğitim yönetiminde çok önemli bir yere sahiptir(Aydın:2007). Etkilemede başarılı bir yönetici olmak için yöneticilerin isteklerinin yerine getirilmesi, önerilerinin desteklenmesi ve kararlarının uygulanması gerekmektedir. Bunun için de iş görenlerin etkilenmesi gerekmektedir (Yamaguchi: 2009; Yukl:2010). Bu çalışmanın amacı, okul yöneticilerinin kullandıkları etkileme taktiklerini belirlemektir. Çalışma tarama modelinde tasarlanmıştır. Çalışmanın evrenini, Yozgat ilinde bulunan anaokulu, ilkokullar, ortaokullar ve liselerde bulunan okul yöneticileri oluşturmaktadır. İl merkezindeki tüm okul yöneticileri araştırmanın çalışma grubunu oluşturmaktadır. Bu kapsamda tam sayım yapılacaktır. 2015-2016 Eğitim Öğretim Yılında Yozgat ili merkez ilçe sınırlarında 4 anaokulu, 19 ilkokul,14 ortaokul ve 17 lise ve bu okullarda 101 müdür yardımcısı ile 48 okul müdürü bulunmaktadır. Veri toplama aracı olarak 2 bölümden oluşan ölçek kullanılacaktır. Birinci bölümde demografik bilgiler yer almaktadır. İkinci bölümde ise etki ve ikna taktiklerin kullanım sıklığının belirlenmesine yönelik olarak Yukl, Seifert ve Chavez (2008) tarafından hazırlanan bir 44 madde ve 11 boyuttan oluşan Etki Taktikleri Kullanım Ölçeği yer almaktadır. Veriler SPSS paket programı kullanılarak analiz edilecektir. Araştırmaya katılan yöneticilerin demografik özelliklerine göre (cinsiyet, kıdem, görev unvanı, okul türü) etkileme taktiklerinin farklılaşıp farklılaşmadığı ortaya konulmak istenmektedir. Verilen analizinde etkileme aritmetik ortalama, standart sapma, cinsiyet ve görev ünvanı değişkenleri için t-testi, kıdem ,okul türü ve okuldaki öğretmen sayıları değişkenleri için tek yönlü varyans analizi (ANOVA) teknikleri kullanılacaktır. Araştırma veri analizi aşamasındadır. Veri analizi tamamlandıktan sonra tartışma bölümünde yöneticilerin ,cinsiyet, kıdem, görev unvanı okul türü ve okuldaki öğretmen sayısına göre hangi etkileme taktiklerini kullandıkları tartışılacaktır. Sözlü bildiri OKUL YÖNETİCİLERİNİN SOSYAL ADALET LİDERLİĞİ DAVRANIŞLARI İLE YILDIRMA ARASINDAKİ İLİŞKİ VE BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışları ile öğretmenlere yönelik işyeri yıldırması (workplace bullying) arasındaki ilişki ve bazı değişkenlere göre saptamaktır. Araştırmanın örneklemini, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Ankara’nın Sincan ilçesinde random tekniği ile seçilen devlete bağlı 15 ilk ve ortaokulda görev yapan toplam 375 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını belirlemek için Sosyal Adalet Liderliği Ölçeği; Yıldırma davranışlarına maruz kalma durumunu belirlemek için, olumsuz davranış sorularını içeren Negative Acts Questionnaire (NAQ) kullanılmıştır. Verilerin hesaplanmasında Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı ve Çoklu Regrasyon Analizi tekniklerinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını gerçekleştirme düzeyleri hakkında daha olumsuz görüşe sahip oldukları, ayrıca okulda erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre daha fazla yıldırma (bullying, mobbing) mağduru olduğu; sosyal adalet liderliği ile yıldırma arasında pozitif yönde düşük düzeyde bir ilişki olduğu; okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışları azaldıkça, yıldırma davranışlarında artma yaşandığı sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan regresyon analizi sonucunda; sosyal adalet liderliğinin sadece eleştirel bilinç alt boyutunun yıldırmanın görev ve sosyal ilişkiler alt boyutları üzerinde anlamlı bir yordayıcı olduğu görülmektedir. Erkek öğretmenler, branş öğretmenleri, ‘51 ve üstü’ yaşa sahip öğretmenler, ön lisans mezunu öğretmenler, bekar öğretmenler ve ‘31 ve üstü’ kıdeme sahip öğretmenler, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını daha az yerine getirdiklerini vurgulamıştır. Okul yöneticileri, erkek öğretmenlere, sınıf öğretmenlerine, ‘51 ve üstü’ yaşa sahip öğretmenlere, ön lisans mezunu öğretmenlere, dul/boşanmış olan öğretmenlere ve ’31 ve üstü’ kıdeme sahip öğretmenlere yıldırma davranışını daha fazla uygulamıştır. Sosyal adalet liderliği becerilerinin okul yöneticilerine kazandırılması, sistemdeki öğretmenlerin örgütsel bağlılıklarının arttırılması ve öğretmenlerin yıldırma yaşama düzeylerinin azaltılması amacıyla katılımcı, adil bir liderlik tarzı olan Sosyal adalet liderliği anlayışı okul yöneticilerine benimsetilebilir. Okullarda yıldırma kaynaklı enerji ve zaman kaybını minimuma indirecek gerekli tedbirler alınarak; bu yönde bilinçlendirme çalışmaları yapılabilir. Okul yönetimi ve öğretmenler arasındaki iletişim güçlendirilerek; okulda görevler ve iş yükü adil şekilde dağıtılabilir. Sözlü bildiri OKUL YÖNETİCİLERİNİN SOSYAL ADALET LİDERLİĞİ DAVRANIŞLARI İLE YILDIRMA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışları ile öğretmenlere yönelik işyeri yıldırması (workplace bullying) arasındaki ilişkiyi bazı değişkenlere göre saptamaktır. Araştırmanın örneklemini, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Ankara’nın Sincan ilçesinde random tekniği ile seçilen devlete bağlı 15 ilk ve ortaokulda görev yapan toplam 375 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını belirlemek için Sosyal Adalet Liderliği Ölçeği; Yıldırma davranışlarına maruz kalma durumunu belirlemek için, olumsuz davranış sorularını içeren Negative Acts Questionnaire (NAQ) kullanılmıştır. Verilerin hesaplanmasında Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı ve Çoklu Regrasyon Analizi tekniklerinden yararlanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını gerçekleştirme düzeyleri hakkında daha olumsuz görüşe sahip oldukları, ayrıca okulda erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre daha fazla yıldırma (bullying, mobbing) mağduru olduğu; sosyal adalet liderliği ile yıldırma arasında pozitif yönde düşük düzeyde bir ilişki olduğu; okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışları azaldıkça, yıldırma davranışlarında artma yaşandığı sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan regresyon analizi sonucunda; sosyal adalet liderliğinin sadece eleştirel bilinç alt boyutunun yıldırmanın görev ve sosyal ilişkiler alt boyutları üzerinde anlamlı bir yordayıcı olduğu görülmektedir. Erkek öğretmenler, branş öğretmenleri, ‘51 ve üstü’ yaşa sahip öğretmenler, ön lisans mezunu öğretmenler, bekar öğretmenler ve ‘31 ve üstü’ kıdeme sahip öğretmenler, okul yöneticilerinin sosyal adalet liderliği davranışlarını daha az yerine getirdiklerini vurgulamıştır. Okul yöneticileri, erkek öğretmenlere, sınıf öğretmenlerine, ‘51 ve üstü’ yaşa sahip öğretmenlere, ön lisans mezunu öğretmenlere, dul/boşanmış olan öğretmenlere ve ’31 ve üstü’ kıdeme sahip öğretmenlere yıldırma davranışını daha fazla uygulamıştır. Sosyal adalet liderliği becerilerinin okul yöneticilerine kazandırılması, sistemdeki öğretmenlerin örgütsel bağlılıklarının arttırılması ve öğretmenlerin yıldırma yaşama düzeylerinin azaltılması amacıyla katılımcı, adil bir liderlik tarzı olan Sosyal adalet liderliği anlayışı okul yöneticilerine benimsetilebilir. Okullarda yıldırma kaynaklı enerji ve zaman kaybını minimuma indirecek gerekli tedbirler alınarak; bu yönde bilinçlendirme çalışmaları yapılabilir. Okul yönetimi ve öğretmenler arasındaki iletişim güçlendirilerek; okulda görevler ve iş yükü adil şekilde dağıtılabilir. Sözlü bildiri OKULA UYUM ÖLÇEĞİ’NİN TÜRK KÜLTÜRÜNE UYARLANMASIÖzet: <Springer, McQueen, Quintanilla, Arrivillaga ve Ross (2009), “Salvador’da Gençliğin Sağlığı ve Sağlıklı Yaşamı” adlı bir araştırma için ortaokul öğrencilerinin okul sosyal çevresi ve sağlıkla ilgili riskli davranışları algılayışlarını değerlendirmek amacıyla 66 maddelik bir ölçek geliştirmişlerdir. Ölçeğin 10 maddesi özellikle öğrenci-okul bağlılığı ve okula uyum hakkındaki öğrenci algılarını değerlendirmektedir. Araştırmacılar öğrencilerin okula uyumunu içeren 10 maddelik bölümün geçerlik ve güvenirliğini ayrıca yapmışlardır. Bu çalışmada da öğrencilerin okula uyumları hakkındaki algılarını değerlendirebilmek amacıyla 10 maddelik bölümün uyarlaması yapılmıştır. Ölçekte “Bir sorunum olduğunda okuldaki insanlara güvenebilirim”, “Öğretmenim okulda yaptığım işleri önemser”, Öğrenciler bu okuldaki öğretmenlere karşı kendilerini yakın hissederler gibi ifadeler yer almaktadır. Ölçek, açımlayıcı faktör analizi (AFA) için 311 öğrenciye, doğrulayıcı faktör analizi (DFA) için farklı 220 öğrenciye uygulanmıştır. Analizler sonucunda, uyarlanan ölçek maddelerinin faktör boyutundaki dağılımlarında özgün hali ile karşılaştırıldığında farklılık olduğu tespit edilmiştir. Ölçeğin orijinal hali üç faktörlü yapı göstermektedir. AFA’dan elde edilen bulgular, uyarlanan ölçeğin iki faktörden oluştuğunu ve faktör yapısının kabul edilebilir düzeyde olduğunu göstermektedir. Uyarlanan ölçeğin iki faktörlü yapısına “öğrenci-okul bağlılığı ve öğrenci-öğretmen bağlılığı” isimleri verilmiştir. Güvenirlik çalışması kapsamında iç tutarlık katsayısı .87 olarak hesaplanmıştır. Test–tekrar test güvenirlik çalışması için hesaplanan Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısının anlamlı olduğu belirlenmiştir. DFA’dan elde edilen bulgular, AFA’da oluşan yapının kabul edilebilir düzeyde olduğunu göstermiştir. Uyarlanan ölçek 10 maddeden oluşmaktadır ve 5’li Likert tipindedir. Ölçek Türk kültüründe kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir araçtır. Bu ölçek kullanılarak yapılacak çalışmaların sonucunda; okullarda düşük okul uyumluluğu tespit edilen öğrenciler üzerinde, yasa dışı uyuşturucu kullanımı, alkol bağımlılığı, fiziksel kavga gibi olumsuz davranışların rapor edilmesine yönelik değerlendirmeler elde edilebilir. Sözlü bildiri ÖRGÜTSEL SESSİZLİK ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇEYE UYARLANMASI: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: <Bu çalışmanın amacı Örgütsel Sessizlik Ölçeği’nin (Dyne, Ang ve Botero, 2003) Türkçeye uyarlanmasıdır. Orijinal ölçek 30 maddeden ve altı faktörden oluşmaktadır. Ölçeğin her boyutunda beş madde bulunmaktadır. Uyarlama sürecinde ilk olarak ölçek araştırmacılar tarafından ayrı ayrı Türkçeye çevrilmiştir. Daha sonra araştırmacılar bir araya gelerek yapılan çevirilerin dil, anlam ve kültürel uygunluğu üzerinde uzlaşıya varmışlardır. Sonraki süreçte ölçek yabancı dil alanında uzman kişiler tarafından tekrar Türkçeden İngilizceye çevrilmiştir. Orijinal ölçek ile Türkçeden İngilizceye çevrilen ölçek arasında anlam bütünlüğü olduğu görülmüştür. Ölçek anlaşılabilirlik açısından 15 öğretim elemanından oluşan bir grubun görüşüne sunulmuştur. Gelen öneriler doğrultusunda ölçeğe son hali verilerek 310 öğretim elemanından oluşan bir örneklem üzerinde uygulanmıştır. Ölçeğin altı faktörlü yapısının incelenmesi için doğrulayıcı faktör analizi (DFA) yapılmıştır. Analiz sonucunda ölçekten madde çıkarılmamıştır. DFA sonucunda χ2/sd oranı (769.82/387) 1.98 bulunmuştur. DFA ile hesaplanan diğer uyum iyiliği değerleri şöyledir: GFI = .86, AGFI = .83, RMSEA = .06, RMR = .03, SRMR = .05, CFI = .98, NFI = .96, NNFI = .98. Elde edilen sonuçlar, ölçeğin altı faktörlü ve 30 maddelik yapısının orijinal ölçekte olduğu gibi doğrulandığını göstermektedir. Ölçeğin güvenirlik analizi için Cronbach’s Alfa iç tutarlılık katsayıları hesaplanmıştır. Cronbach’s Alfa iç tutarlılık katsayıları Kabullenici Sessizlik faktörü için .83, Kabullenici Seslilik için .85, Savunma Amaçlı Sessizlik için .90, Savunma Amaçlı Seslilik için .86, Kurum Yararına Sessizlik için .89 ve Kurum Yararına Seslilik için .84 olarak hesaplanmıştır. Türkçeye uyarlanan Örgütsel Sessizlik Ölçeği’nin öğretim elemanlarının örgütsel sessizliklerini belirlemede kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu belirlenmiştir. Kaynakça Dyne, L. V., Ang, S., & Botero, I. C. (2003). Conceptualizing employee silence and employee voice as multidimensional constructs. Journal of management studies, 40(6), 1359-1392. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN SUNUM VE HİTABET YETENEKLERİNİN ÖZGÜVEN, MOTİVASYON-YARATICILIKLARI AÇISINDAN ÖNEMİ: FELSEFE VE İLETİŞİM BOYUTLARIYLA GENEL BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: <21. yüzyılın 2.yarısından sonra kitle iletişim araçlarında meydana gelen gelişmeler insanlar arası iletişim şekillerini de etkileyerek, dönüştürmüştür. Sürecin yansımaları eğitim alanında da görülmüştür. Teknolojik gelişmeler, değişen sınav sistemleriyle öğrenme yöntemleri öğrencilerin, kendilerini ders içi ve dışı ifade edebilmelerini, derse katılım, görev ve sorumluluklarını değiştirmiştir. Daha çok ezber bilgiye dayalı test tipi sınav değerlendirmesi öğrencinin analiz ve sentez yapabilmesini ve ayrıca yorum yeteneğini de etkilemiş, sözel olarak da öğrencilerin kendilerini ifade edebilmelerinde sorunlar gözlenmiştir. Bu süreçlerle birlikte sosyal medyanın hayatımıza girmesi kişilerin iletişim konusunu çoğunlukla öğrenilmesi gereken “ teknik bir konu” gibi algılamasına neden olmaktadır. Özellikle çocuk ve gençlerin sosyal medyanın en önemli ve aktif kullanıcıları olması, öğrenme süreçleri açısından önemlidir. Kuşkusuz iletişimin öğrenilebilecek teknik bir yanının bulunabilmesiyle birlikte, eğitim felsefesi açısından iletişim asla bir tekniğe indirgenerek değerlendirilemez. Aristoteles iyi bir iletişimcinin “ iyi” biri olmasını çağlar öncesinden ortaya koymuştur. Buradaki “iyi “ içinde tüm erdemlerin barındığı bir kavram olmasıyla,“Varlık amacını” ustalıkla gerçekleştirmektir. İletişim kurma açısından sunum ve hitabet yetenekleri bir insanın kendini ifade edebilmesi, yaratıcılığı ve yorum yapabilmesi kişinin özgüven ve motivasyonunu da etkilemektedir. İletişim, Hitabet ve sunum açısından önemli noktalardan biri de;Ne söyleniyor?, Nasıl söyleniyor?, Kim söylüyor?, sorularını düşünmemizdir. Bunları ilk olarak ahlaki açıdan, ikinci olarak; varlık amacı “ Arete” olarak düşünebiliriz. İletişimde ki “iyi” gerçekleştirildiğinde öğrenimde ustalık boyutu da gerçekleşecektir. Bu çalışmadaki temel argümanlardan birisi Aristotelesçi bir kavram geliştirmenin, çağımızda iletişim kavramına etkisi ve öneminin sorgulanmasıdır. Bu amaç ile öncelikle Aristoteles’in sofistlere eleştirisinde gizli “iyi” ‘nin ilk anlamına sonra da Aristoteles’te ki “iyi”’nin diğer anlamlarını göstermek olacaktır. Aristoteles ikna’ ya indirgenmiş bir iletişimin, hakikatle ilişkisinin koparılmasından söz etmektedir. Aristoteles ilk olarak; Nesnel hakikati anlamanın ve anlatmanın, iyi iletişimcideki ilk iyinin erdem olduğunu vurgulamaktadır. İkinci olarak ise; bir iletişim sürecinin başarılı olması için bahsettiğimiz üzere “ Ne söyleniyor ?”,“ Nasıl söyleniyor ?”sorularına cevap aramaktadır. Ne söyleniyor sorusu bizi retorik, sunum ve hitabetin nasıl yapılması gerektiği bilgisine götürmektedir… Üçüncü sorunsalımız ve üzerinde duracağımız diğer husus “ Kimin söylediği? Olacaktır. Ortaöğretim öğrencilerinin bu süreçlerde günümüz Türk Milli Eğitim sistemi içinde geldiği nokta, ezbere dayalı bir eğitim sistemi, test usulü ölçme ve değerlendirme, teknolojik etkenler vb. nin sunum ve hitabet üzerine olan etkisi, olumsuz olabilecek değişimler ve dönüşümler, öğrenci özgüven ve motivasyon süreçlerinde kırılma veya doyum açısından sınırlılıklar değerlendirilecek, hem felsefi hem iletişim bilimleri açısından özellikle dersler açısından bazı teknik ve içerik önerileri geliştirilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ALGILANAN ÖZ-DÜZENLEMELERİ VE AKADEMİK ÖZ-YETERLİKLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Baker’in; “Bilmiyorsun, bilmediğini de bilmiyorsun ve bilmediğini bilmeyi de istemiyorsun.” sözü öğrenmeyle ilişkilidir. Zaman ilerledikçe, öğrenmelerin, düzenleme ve değişikliğe ihtiyaç duyduğu bilinmektedir. Canlının içinde bulunduğu çağa uyum sağlayıp, hedeflerine ulaşabilmesi için kendi öğrenmeleri üzerinde değişim yapması ve kendi becerilerinin farkında olması gereklidir. Öz düzenleme, bireyin kendi öğrenme hedeflerini belirlediği, üst biliş, isteklendirme açısından aktif ve yapıcı bir süreç olarak tanımlanmaktadır (Arslan ve Gelişli, 2015). Bireylerin motivasyonlarını arttırmaya yönelik stratejileri, duygularını ve çevreyi kontrol etmeye yönelik stratejileri aktif bir şekilde kullanmaları sonucunda başarılı bir öz düzenleme sürecini gerçekleştirecekleri düşünülebilir (Yıldızlı, 2015). Öğrenme ihtiyaçlarını, ders içindeki hedeflerini belirleyip, belirlediği hedef doğrultusunda ilerleyen öğrencinin öz-yeterlik algısında değişiklik olabilecektir. Akademik öz-yeterlik, bireyin verilen bir akademik görevi belirlenmiş olan bir başarı seviyesinde yapabileceği konusundaki algısıdır (Ekici,2012). Buradan hareketle bu çalışmada, ortaokul öğrencilerinin algılanan öz-düzenlemeleri ve akademik öz-yeterlik algılarının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma tarama modelinde betimsel bir araştırma olarak desenlenmiştir. Çalışmaya toplam 801 ortaokul öğrencisi katılmıştır. Veri toplama aracı olarak Arslan ve Gelişli (2015) tarafından geliştirilen “Algılanan Öz-düzenleme Ölçeği”, Öncü (2012) tarafından Türkçe uyarlaması yapılan “Akademik Öz-yeterlik Ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen bulgular katılımcıların, cinsiyet, öğrenim gördükleri sınıf düzeyi, anne- baba tutumuna göre değerlendirilmiştir. Veriler SPSS 21.0 paket programı ile analiz edilmiş ve verilerin analizinde hangi istatistiksel testlerin yapılacağına karar vermek amacı ile verilerin normal dağılım gösterip göstermediği incelenmiştir. İki ölçek arasında ilişki olup olmadığı belirlemek için Pearson korelasyon analizi uygulanmıştır. Cinsiyet, sınıf düzeyi ve anne- baba tutumunun değişken olarak ele alındığı araştırmadan elde edilen bulgular doğrultusunda ortaokul öğrencilerinin algılanan öz-düzenleme düzeyleri ve akademik öz-yeterlikleri konularında öneriler getirilecektir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN KELİME ÖĞRENME STRATEJİLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER BAKIMINDAN İNCELENMESİÖzet: <Küreselleşmenin arttığı, uluslararası düzeyde iletişim kurmanın öneminin gün geçtikçe katlandığı günümüzde yabancı bir dil öğrenmenin değeri çok fazladır. İleride sahip olunması düşünülen kariyerle ilgili eğitimin bir ülkede alındığı, kariyerin ise bir başka ülkede yapıldığı, başka ülkelerde iş sahibi olunduğu bir çağda yaşamaktayız. Ülkemizde de yabancı dil eğitimine büyük önem verilmekle birlikte, yabancı dil eğitimindeki başarının istenen düzeyde olmaması tartışılmaktadır. Dil eğitimi üzerine birçok araştırma yapılmaktadır. Bir dili öğrenirken, dille ilgili dört dil becerisinin (dinleme, okuma, yazma, konuşma) geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Dört dil becerisinin tümünde birden başarı sağlamada rolü olan bir faktör hedef dildeki kelime haznesine sahip olmaktır. Hedef dilde ne kadar çok kelime biliyorsanız dili başarı ile kullanma olasılığını da o derece yükselecektir. Bu çalışmada İngilizce öğreniminde öğrencilerin kullandıkları kelime öğrenme stratejilerinin cinsiyet, anne-baba eğitim düzeyi, öğrencinin seviyesine uygun kitapları en son ne zaman kitap okunduğu ve İngilizce dersi başarı gibi değişkenler bakımından incelenmesi amaçlanmıştır. Bu araştırmanın amacı Ankara ili, Keçiören ilçesinde ortaokulda öğrenim gören öğrencilerin yabancı dilde kelime öğrenme stratejilerini kullanma düzeylerinin belirlenmesi, öğrencilerin akademik başarıları ile yabancı dilde kelime öğrenme stratejileri arasındaki ilişkinin belirlenmesi ve yabancı dilde kelime öğrenme stratejilerini kullanma düzeylerinin çeşitli değişkenler bağlamında incelenmesidir.Araştırma betimsel türde bir araştırmadır. Araştırmada Ankara ilinde bulunan, veri toplaması kolay, gönüllülük ilkesiyle araştırmaya katılan 368 ortaokul öğrencisi araştırma grubunu oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak yabancı dilde kelime öğrenme stratejileri ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde IBM-SPSS 22 programı kullanılmıştır. Verilerin normal dağılım göstermemesi nedeniyle analizler Spearman Brown Sıra Farkları Korelasyon Katsayısı, Mann Whitney U Test, Kruskal Wallis Test gibi nonparametrik teknikler ile yapılmıştır. Araştırma bulguları incelendiğinde, katılımcıların bellek ve tamamlayıcı stratejilerini düşük oranda kullandığı, bilişsel, üst bilişsel duyuşsal ve sosyal stratejilerin ise daha yoğun kullanıldığı belirlenmiştir. İngilizce dersi başarısı ile kelime öğrenme stratejileri arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir. Cinsiyete göre yalnızca bilişsel stratejilerin kullanımında anlamlı farklılık olduğu, diğer alt boyutların hiçbirinde anlamlı farklılık olmadığı, anne ve baba eğitim düzeylerine göre yabancı dil öğrenme stratejilerinde herhangi bir farklılık olmadığı, öğrencilerin seviyelerine göre ingilizce hikâye kitabı okuma durumlarına göre yabancı dil öğrenme stratejilerinde anlamlı farklılık olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK ÖZ BİLDİRİMLERİ İLE GÖRSEL MATEMATİK OKURYAZARLIĞI ÖZYETERLİK ALGILARIÖzet: <Matematik körlerin dokunarak tanımlamaya çalıştıkları fil gibi kimine göre kuralları belli bir satranç oyunu; kimine göre sayı türünden nesneleri konu alan bir bilim; kimine göre ise günlük hayat için basit hesaplama tekniğidir (Yıldırım, 1996). Matematik herkes için farklı nedenlerle gereklidir diyebiliriz. Matematiğin bir gereklilik olduğu düşünüldüğünde, matematik alanında başarılı olmanın önemli olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Başarılı olmak eğitim alanında yapılan yatırımların önemli hedefidir. Türkiye’de ve dünyada binlerce öğrencinin matematik dersini sevmediği, matematik ile ilgili kaygılarının olduğu ya da matematikten korktuğu bilinmektedir (Işık, Çiltaş ve Bekdemir, 2008). Matematik dersinde yeterli olabilmenin, korkmamanın matematiği doğru anlamak ve anladığını doğru ifade edebilmekle ile ilgili olduğu düşünülebilir. Matematik her ne kadar soyut ve karmaşık olursa olsun görsel olarak ifade edilebildiği müddetçe öğrenci için daha somut, daha anlaşılır ve daha sevilir hale gelecektir (Işık ve Konyalıoğlu, 2005). Model, şekil, resim gibi çoklu temsillerin kullanımı, matematiksel düşüncelerin ifade edilmesine yardımcı olabilir. Kendi düşüncelerini istediği biçimde ifade edebilen bireylerin, öz-bildirimlerinin yeterli düzeyde olduğu düşünülebilir. Çünkü öz bildirim bireyin kendi yeterlikleri ve öğrenmeye ilişkin özellikleri hakkında görüşlerini belirtmesidir (Akın, 2011). Buradan hareketle bu çalışmanın amacı, ortaokul öğrencilerinin matematik öz bildirim düzeyleri ve görsel matematik okuryazarlığı özyeterlik algılarını belirlemektir. Çalışmaya toplam 1521 ortaokul öğrencisi katılmıştır. Araştırmada verilerin toplanmasında Akın (2011) tarafından geliştirilen “Matematik Öz Bildirim Envanteri”, Duran (2011) tarafından geliştirilen “Görsel Matematik Okuryazarlığı Özyeterlik Algısı Ölçeği” ve araştırmacılar tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Elde edilen bulgular katılımcıların, cinsiyet, öğrenim gördükleri sınıf düzeyi, öğrenci ders notu, matematik öğretmeni tutumu ve anne-baba tutumuna göre değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda, ortaokul öğrencilerinin matematik öz bildirim ve görsel matematik okuryazarlığı özyeterlik algısı düzeylerinin, incelenen değişkenlere göre sırasıyla; kız öğrencilerin, alt sınıfların, ders notu yüksek olanların, demokratik öğretmen ve demokratik anne-babaların lehine anlamlı olarak farklılaştığı belirlenmiştir. Araştırmada matematik öz bildirim düzeyi ve görsel matematik okuryazarlığı özyeterlik algısı arasında pozitif yönde orta düzeyde bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OKUMA KAYGILARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER BAKIMINDAN İNCELENMESİÖzet: <Okumaya karşı bir tepki olarak gelişen okuma kaygısı, okuma becerisinin alışkanlığa dönüştürülmesini güçleştiren faktörlerden biridir. Bu nedenle ortaokul öğrencilerinin okuma kaygısına sahip olup olmadığının belirlenmesi ve okuma kaygı düzeyini etkileyen değişkenlerin belirlenmesi gerekir.Bu araştırmanın amacı Ankara ili, Keçiören ilçesinde ortaokulda öğrenim gören öğrencilerin okuma kaygılarının çeşitli değişkenler bağlamında incelenmesidir. Araştırma betimsel araştırma türlerinden ilişkisel tarama deseninde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada Ankara ili Keçiören ilçesinde bulunan okullarda öğrenim gören, veri toplaması kolay, gönüllülük ilkesiyle araştırmaya katılan 368 ortaokul öğrencisi araştırma grubunu oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak okuma kaygısı ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde IBM-SPSS 22 programı kullanılmıştır. Verilerin normal dağılım göstermemesi nedeniyle analizler Spearman Brown Sıra Farkları Korelasyon Katsayısı, Mann Whitney U Test, Kruskal Wallis Test gibi nonparametrik teknikler ile yapılmıştır. Araştırma bulguları incelendiğinde, katılımcıların okuma kaygısı ölçeği alt boyutları incelendiğinde katılımcıların okuma sürecini planlama ve okumayı destekleyen unsurlar alt boyutlarında düşük puanlara yığıldıkları okuduğunu anlama ve çözeümleme boyutunda ise ortanın üzerinde puan aldıkları belirlenmiştir. Türkçe dersi akademik başarı düzeyi ile gerek okuma kaygısı ölçeğinin toplam puanı ve gerekse alt boyutlarının hiçbiri ile anlamlı bir ilişki olmadığı belirlenmiştir. Araştırma bulgularına dayalı olarak cinsiyete, aile gelir düzeyine ve öğrencilerin en son ne zaman kitap okuduğuna göre okuma kaygısının boyutlarında anlamlı farklılık olmadığı belirlenmiştir. Hem anne ve hem de baba eğitim durumuna göre göre okuma kaygısı ölçeğinin sadece “okuduğunu anlama ve çözümleme” alt boyutunda anlamlı farklılık tespit edilmiş olup, diğer boyutlarda anne ve baba eğitim düzeyine göre anlamlı farklılık belirlenmemiştir. Anne ve babanın evde kitap okuma durumuna göre okuma sürecini planlama, okuduğunu anlama ve çözümleme boyutlarında anlamlı bir farklılık belirlenmiş olup, okumayı destekleyen unsurlar alt boyutu ile okuma kaygısı toplam puanlarında anlamlı farklılık belirlenmemiştir.Araştırma bulgularına dayalı olarak öğrencilerin okuma kaygılarını azaltmaya yönelik deneysel araştırmaların yapılması, öğrencilere ve öğrenci ebeveynlerine yönelik okuma kaygısını azaltmaya yönelik eğitsel çalışmalar düzenlenmesi ve rehberlik yapılması önerilmiştir. Sözlü bildiri PEDAGOJİK FORMASYON DESTEKLİ SPOR BİLİMLERİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRENME STİLLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu çalışmada, Spor bilimleri fakültesi öğrencilerinden pedagojik formasyon programına katılan ve beden eğitimi ve spor öğretmenliği programına devam eden öğretmen adaylarının öğrenme stillerine yönelik görüşleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma genel tarama modelinde yapılmış betimsel bir araştırmadır. Araştırmada “Vermunt öğrenme stilleri ölçeği (VÖSÖ)” kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu 2016-2017 eğitim –öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi pedagojik formasyon programına katılan ve spor bilimleri fakültesi beden eğitimi ve spor öğretmenliği bölümünde öğrenim gören, son sınıf öğrencilerinden, random yoluyla seçilen ve araştırmaya gönüllü olarak katılmak isteyen öğrencilerden oluşmaktadır. Öğrencilerin 72’si ( %35,8) kadın, 129’i (%64,2) erkek olmak üzere toplam 201 öğrenci katılmıştır. Farklı öğrenmelerin nasıl oluştuğunu bilmek, öğrenenlerin nasıl başarılı olacağını belirler. Spor bilimleri alanındaki öğretmen adaylarının, öğrenme stillerinin nasıl tanınacağını bilmek, onlara nasıl öğretilebileceği konusu önemli olmaktadır. Günümüz öğretmen yetiştirme anlayışında öğretmen adaylarının öğrenmeye yönelik tercihleri ve yönelimleri onların öğrenme stilleri olarak anlaşılmaktadır. Spor bilimleri öğrencilerinin özel yeteneklerini geliştirici, teori ve uygulama destekli öğrenme stilleri oluşturularak eğitilmeleri sağlanmaktadır. Elde edilen bulgular, Spor bilimleri öğretmen adaylarının çalışma aktiviteleri( bilgiyi işleme süreci ve düzenleme süreci) ve çalışma güdüleri ( öğrenmedeki zihinsel model ve öğrenme yönelimleri) ile cinsiyet, yaş, lisans, branş, antrenör belgesi olup olmama, bir işte çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Bölüm ( antrenörlük, spor yönetimi, rekreasyon, beden eğitimi ve spor öğretmenliği) ve akademik not başarılarına göre ise anlamlı bir farklılık göstermektedirler. Beden eğitimi ve spor öğretmenliği alanındaki öğrencilerin çalışmaya(öğrenme yönelimleri) yönelik görüşlerinin, spor yönetimi, antrenörlük ve rekreasyon alanlarından daha farklı olduğu söylenebilir. Öğretmenlik mesleğinde, fakülteye girişteki tercih, bireysel ilgiler ve mesleki yönelimler etkili olmaktadır. Ayrıca akademik başarısı yüksek olan öğrencilerin çalışma aktiviteleri ve çalışmaya yönelik görüşleri daha olumlu görülmektedir. Öğrencilerle yapılan görüşmelerde spor bilimleri öğrencilerinin herhangi bir kurumda öğretmen/ eğitmen olarak çalışmak istedikleri önem kazanmaktadır. Sözlü bildiri PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ ALAN SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRETME MOTİVASYON EĞİLİMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, pedagojik formasyon programına katılan spor bilimleri fakültesi öğretmen adaylarının öğretme motivasyonlarına yönelik görüşlerini incelemektir. Araştırma genel tarama modelinde yapılmış betimsel bir araştırmadır. Araştırmanın çalışma grubu 2016-2017 eğitim –öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi pedagojik formasyon programına devam eden spor bilimleri fakültesi öğrencilerinden oluşmaktadır. Çalışmaya, 29’u ( %26,1) kadın, 82’si (%73,9) erkek olmak üzere toplam 111 öğrenci, gönüllü olarak katılmıştır. Verilerin toplanmasında “ öğretme motivasyonu ölçeği(ÖMÖ)” kullanılmıştır. Öğrenme ve öğretmenin, öğretiminde motivasyon özel bir konu olarak yer almaktadır. Her alanda olduğu gibi spor bilimleri alanında da motivasyon, mesleki gelişimde, eğitim çalışmalarında, öğrenenin daha kolay öğrenmesinde etkili olmaktadır. Öğretmen adaylarının, öğretme motivasyonu yönünden eğitilmeleri, onların öğretim uygulamalarını yerine getirmede ve psikolojik iyi olmalarında daha verimli ve başarılı olmalarını sağlamaktadır. Spor bilimleri öğrencilerinin bireysel ve takım oyunlarında, öğretme motivasyonundan en üst düzeyde yararlandıkları bilinmektedir. Araştırma bulgularına göre spor bilimleri öğretmen adaylarının öğretme motivasyonlarının ortanın üzerinde bir düzeyde olduğu söylenebilir. Öğretmen adaylarının içsel isteklendirme ortalamaları dışsal motivasyon ortalamalarına göre daha yüksek bulunmuştur. Bu durumda öğretmen adaylarının öğretme motivasyonlarının içsel odaklı oldukları söylenebilir. Erkek öğretmen adayları “ öğretmenliğin kendisinin bir ödül” olduğunu, kadın öğretmen adaylarına göre daha güçlü bir düzeyde hissettiklerini belirtmişlerdir. Rekreasyon bölümü öğrencileri, spor yöneticiliği öğrencilerine göre öğretmenlik mesleğini “sağladığı olanaklar iyi olduğu için” seçtiklerini belirtmişlerdir.İçsel güdülenmiş öğretmen adayları gelecekte mesleki görevlerini yerine getirirken öğretme-öğrenme sürecinde yaptıkları etkinliklerin hissettirdiği olumlu duygularla daha istekli ve verimli olma yolunda avantajlı olabilecekleri anlaşılmaktadır.Spor bilimleri alanındaki öğretmen adaylarının içsel motivasyonel yönlerinin yüksek olması, öğretme eylemlerine zevk alarak ve anlamlı bularak katılmalarından kaynaklandığını göstermektedir. Sözlü bildiri POSTMODERNİST PSİKOLOJİK DANIŞMA/PSİKOTERAPİ SÜRECİNDE SORU SORMAÖzet: <Bu çalışmada psikolojik danışma ve psikoterapi alanında çalışan (psikolojik danışman, psikolog, psikiyatrist vb.) uzmanların uygulamalarda sıklıkla kullandıkları müdahale tekniklerinden biri olan soruları etkili bir biçimde kullanmalarına yardımcı olacak bilgileri sunmak amaçlanmıştır. Psikolojik danışmada sorular çeşitli amaçlarla kullanılmakla birlikte öncelikle danışanların durumlarıyla ilgili bir şeyler öğrenmek ve onları daha iyi anlamak için sunulmaktadır. Bir başka ifadeyle sorular danışanları, yaşantılarını paylaşmaya davet eder. Bunun yanı sıra psikolojik danışma uygulamalarında müdahale etmeye yönelik olarak da kullanılan bir tekniktir. Özellikle doğru zamanda doğru soru sormak danışma süreci içerisinde önemli bir yere sahiptir. Bu çerçevede sorular danışanların var olan bakış açılarını gözden geçirmelerini sağlayabilir veya onları yeni bakış açıları oluşturmaya sevk edebilir. Danışma ve terapi uygulamaları konusunda derinlemesine çalışan uzmanlardan biri olan Tomm’a (1988) göre, danışma uygulamalarında sorular doğrusal, döngüsel, stratejik ve dönüşlü olmak üzere dörde ayrılmaktadır. Bunlardan ilki olan doğrusal sorular, yöneltildiği olayı neden sonuç çerçevesi içerisinde açıklamaya çalışmaktadır. Bu tip sorular araştırıcı niteliktedir. Eğer danışman incelenen olayın doğrudan sebep sonuç ilişkisine dayandığına karar verirse doğrusal soruları kullanmalıdır. Bu soruların arkasındaki niyet baskın olarak araştırmadır. İkincisi olan döngüsel sorularda yöneltildiği olayı ya da durumu dolaylı olarak açıklamaya çalışmaktadır. Bu sorularda danışanın bakış açısının ortaya çıkmasına yardımcı olmaktadır. Bu tip soruların arkasındaki niyet baskın olarak problemi keşfetmedir. Bu soruları kullanan uzman daha ziyade bir bilim insanı gibi davranmaktadır. Üçüncü soru türü olan stratejik sorular ise, danışanı değişim için cesaretlendirmeye yönelik olarak kullanılmaktadır. Bu tür sorularla danışman danışanda neyin değiştirilmesi gerektiği konusunda nettir ve danışanın işlevsel olmayan davranış örüntülerini değiştirmesine yardımcı olur. Bu soruların arkasındaki niyet, danışanı eğitici ve bilgilendirici olmasıdır. Sonuncusu ise dönüşlü sorular olup bu sorularda danışanın kendi davranışlarını düşünmelerine yardım etmek için kullanılmaktadır. Bu soruların arkasındaki niyet ise, danışanın kendi problem çözme kaynaklarını harekete geçirmesine yardımcı olarak danışanların kendi problemlerine ilişkin sorun çözme yollarını üretmelerini sağlamaktır. Dolayısıyla bu dört tip soru türü kuramsal olarak farklı perspektife ve danışanlar üzerinde de farklı etkilere sahiptir. Bu çalışmada danışmanlık alanında kullanılan soru gruplarının ayrımları yapılarak uygulayıcılara bir çerçeve sunulmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede psikolojik danışma alanında çalışan kişilerin ne tür sorular sorabileceklerine karar vermelerinde yardımcı olmak amaçlanmıştır. Psikolojik danışma ve psikoterapi alanında çalışan uzmanların psikolojik danışma ya da psikoterapi uygulamalarında kullanılan soru türlerine ilişkin farkındalık kazanması ve ne tür sorular sorabilecekleri konusunda karar vermesi danışma uygulamalarında terapötik başarıyı elde etme açısından da oldukça önemlidir. Sözlü bildiri PSİKOLOJİK DANIŞMANLARIN SOSYAL ADALET ALGILARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Son yıllarda sosyal adalet ve hak savunuculuğu kavramlarının, psikolojik danışma alanına bütünleştirilmesine; alandaki uygulamaların ve araştırmaların bir parçası olmasına yönelik güçlü çağrılar, talepler dikkat çekmektedir (Arthur, Collins,McMahon ve Marshall, 2009; Burnes ve Singh, 2010; Collins, Marshall ve McMahon, 2013; Singh ve diğ., 2010; Speight ve Vera, 2008; Toporek, Lewis ve Crethar, 2009). Vera ve Speight (2003) psikolojik danışma alanın çok kültürlülüğe dair sorumluluklarıyla birlikte sosyal adalete yönelik sorumlulukları içermesi gerektiğine işaret ederler; “sosyal adalet perspektifi; eşitlik, öz belirleme ve sosyal sorumluluk gibi toplumsal endişelere odaklanmaktadır”. Aslında psikolojik danışma alanın tarihsel gelişimine bakıldığında, ruhsal hastalıkların uygun bakımla tedavisine ön ayak olan Clifford Beers; göçmenlerin çalışma yaşamına yardımcı olmaya yönelik çabalarıyla mesleki danışmanlığın babası kabul edilen Frank Parsons alandaki öncü sosyal adalet savunucuları olarak kabul edilirler (Fouad, 2006;Hartung ve Blustein, 2002; Kiselica ve Robinson, 2001). Ancak zamanla, alandaki sosyal adalet yaklaşımının yerini daha birey odaklı yaklaşımlara bıraktığı açıktır. Goodman ve ark. (2004) psikolojik danışmanların sosyal adalete ilişkin çalışmalarını; toplumsal değerleri, yapıları, politikaları ve uygulamaları değiştirmeye yönelik faaliyetler/etkinlikler olarak kavramsallaştırmıştır; değişime yönelik bu faaliyetler/etkinlikler ile dezavantajlı grupların öz belirleme araçlarına ulaşımı artacaktır. Bu çalışmayla psikolojik danışmanların sosyal adalet algılarının çeşitli değişkenlere göre incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya katılan psikolojik danışmanlar, yurt içi ve yurt dışından yoğun göç alan İzmir’in Bayraklı ve Bornova ilçelerinde görev yapmaktadırlar. Araştırmaya 125’ i kadın, 53’ ü erkek toplam 178 psikolojik danışman katılmıştır. Psikolojik danışmanların yaşları 22 ila 55 yaş arasında değişmekte olup yaş ortalamaları 39’ dur. Araştırmada veri toplama aracı olarak Torres-Harding ve ark. (2012) tarafından geliştirilen ve Cırık (2015) tarafından Türkçe’ ye Sosyal Adalet Ölçeği ile kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre psikolojik danışmanların ölçek puanlarının; cinsiyet, yaş, öğrenim düzeyi, mezun olunan lisans programı, görev süresi, çalışılan okul/kurum türü ve kültüre duyarlı psikolojik danışma konusunda eğitim alma durumu değişkenlerine göre farklılaşmadığı belirlenmiştir. Ayrıca psikolojik danışmanların ölçekten elde ettikleri puanların oldukça yüksek olduğu dikkat çekmektedir. King ve Bruner (2000) katılımcıların araştırmalarda kendilerini geçerli sosyal normlara uyumlu yansıtma eğiliminde olabildiğini savunurken, bu durumu sosyal beğenirlik kavramı ile tanımlamaktadırlar. Sosyal normlarla uyumlu özellikler içeren maddeler kabul edilerek yüksek puanlarla yanıtlanabilmektedir (Dickson,1997). Özellikle psikolojik danışmanlar gibi hangi tepkilerin normatif anlamda daha uygun olduğuna dair farkındalığın yüksek olduğu gruplarda bu eğilimin daha yüksek olabileceği düşünülmektedir. Psikolojik danışmanların sosyal adalete ilişkin algıları ile ilişkili değişkenlerin bulunabilmesi için farklı değişkenleri içeren yeni araştırmalar yapılması önerilmektedir. Sözlü bildiri RESFEBE ZEKA SORULARININ GENEL İZLENİMLE VE DERECELİ PUANLAMA ANAHTARI İLE DEĞERLENDİRİLMESİNDE PUANLAYICILAR ARASI GÜVENİRLİĞİN İNCELENMESİÖzet: <Resim, harf, kelime, sembol, simge ve imgelerin rengi, duruşu, sayısı, konumu, büyüklüğü küçüklüğü vb. gibi birçok özelliğini göz önünde bulundurarak bir kelimenin, kelime öbeğinin veya cümlenin anlatılmasına dayalı zeka sorularına resfebe denilmektedir. Resfebe kelimesi resim ve alfabe kelimelerinden türetilmiştir. Günümüzde Türkiye’de resfebelerle ilgili pek çok etkinlik ve yarışma düzenlenmektedir. Bu yarışma ve etkinlikleri düzenleyen komisyonlarla yapılan görüşmeler sonucunda üretilen resfebe çalışmalarının değerlendirilmesinde komisyonların çoğunlukla genel izlenime dayalı veya nadiren ölçüt listesinden yararlanarak resfebe çalışmalarını değerlendirdiği belirlenmiştir. Resfebe çalışmalarının değerlendirilmesinde kullanılan genel izlenime dayalı ve dereceli puanlama anahtarı ile değerlendirme yöntemlerinin puanlayıcılar arası tutarlılığına dayalı alanyazında herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Ayrıca resfebe çalışmalarının puanlanıp değerlendirilmesine yönelik herhangi bir dereceli puanlama anahtarına rastlanmamıştır. Bu açıdan yapılan araştırmanın alanyazına katkı sağlaması ve alanyazındaki bir boşluğu doldurması yönüyle önemli olduğu düşünülmektedir. Bu araştırmada resfebe zeka sorularının genel izlenimle ve bütünsel dereceli puanlama anahtarı ile değerlendirilmesinde klasik test kuramı çerçevesinde sınıf içi korelasyon ve krippendorf alfa katsayılarının karşılaştırılması ve hangi yöntemle puanlamanın daha yüksek puanlayıcılar arası güvenirliğe yol açacağının incelenmesi amaçlanmıştır. Betimsel araştırmada ortaokul öğrencilerinin oluşturduğu 121 resfebe zeka sorusunun 4 öğretmen tarafından öncelikle genel izlenimle ve yapmış oldukları puanlamaların ardından unutma süreleri göz önünde bulundurularak araştırmacılar tarafından geliştirilen bütünsel dereceli puanlama anahtarı ile puanlamaları sonucu elde edilen verilerin klasik test kuramına dayalı olarak analizleri yapılarak karşılaştırmalar yapılmıştır. Araştırma sonucunda genel izlenimle puanlama için sınıf içi korelasyon katsayısı ve krippendorf katsayısı bulunmuştur. Dereceli puanlama anahtarıyla puanlama için de sınıf içi korelasyon katsayısı ve krippendorf katsayısı bulunmuştur. Bu katsayılar incelendiğinde dereceli puanlama anahtarı kullanımının puanlayıcılar arası tutarlılığı arttırdığı sonucuna varılmıştır. Değerlendiricilere genel izlenimle puanlama yapmak yerine dereceli puanlama anahtarı geliştirerek puanlama yapmaları önerilmektedir. Sözlü bildiri SENARYO TEMELLİ ÖĞRETİMLE BİRLİKTE UYGULANAN YARATICI DRAMA YÖNTEMİNİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖZ-YETERLİK ALGILARINA, ÖZ- DÜZENLEYİCİ ÖĞRENME BECERİLERİNE, AKADEMİK BAŞARILARINA VE ÖĞRENMENİN KALICILIĞINA ETKİSİÖzet: <Bu çalışmanın amacı senaryo temelli öğretim ile birlikte uygulanan yaratıcı drama yönteminin öğretmen adaylarının öz-yeterlik algılarına ve öz düzenleyici öğrenme becerilerine etkisini saptamaktır. Çalışmada senaryo temelli öğretim ile birlikte uygulanan yaratıcı drama yönteminin kullanıldığı deney grubu ile geleneksel öğretim yönteminin kullanıldığı kontrol grubu arasındaki farkı tespit etmek amacıyla gerçek deneme modellerinden ön test-son test-kalıcılık testi kontrol gruplu deneysel model kullanılmıştır. Çalışma 2014-2015 eğitim-öğretim yılı bahar yarıyılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nde öğrenim görmekte olup Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı dersini alan İngilizce Öğretmenliği Bölümünde öğrenim görmekte olan 20’si deney 20’si kontrol grubu olmak üzere toplam 40 öğrenci ile yürütülmüştür. Araştırmada deneysel uygulama öncesinde ve sonrasında deney grubu ile kontrol grubu arasındaki farkı tespit etmek amacıyla Öğretmen Öz-Yeterlik Ölçeği (Çapa, Çakıroğlu ve Sarıkaya, 2005), Öz-düzenleyici Öğrenme Becerileri (ÖDÖB) Ölçeği (Turan, 2009) ve araştırmacı tarafından geliştirilen akademik başarı testi kullanılmıştır. Deneysel uygulama öncesinde deney ve kontrol gruplarına başarı testi ön test olarak uygulanarak grupların birbirine denk olup olmadığı kontrol edilmiştir. Deney ve kontrol gruplarının başarı testinden aldıkları puan ortalamalarına göre belirlenmesinden sonra, ölçekler de ön test olarak uygulanmış ve deneysel uygulamaya başlanmıştır. Deneysel uygulama sürecinde deney grubunda dersler işlenirken senaryo temelli öğretim ile birlikte yaratıcı drama yöntemi kullanırken kontrol grubunda ise anlatım, soru- cevap ve sunuş yoluyla öğretim yöntemlerini içeren geleneksel yöntem kullanılmıştır. Deneysel işlemin bitiminde başarı testi ve ölçekler deney ve kontrol gruplarına uygulanmıştır. Deneysel işlemin bitiminden 15 gün sonra da kalıcılığı test etmek amacıyla her iki gruba da başarı testi uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analizinde Shapiro-Wilks testi, aritmetik ortalama, standart sapma, bağımlı gruplar t-testi ve bağımsız gruplar t-testi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin hem akademik başarılarında hem de öz-düzenleyici öğrenme becerilerinde ve öğretmen öz yeterliklerinde deneysel işlem öncesi ön test puanlarında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Bununla birlikte aynı ölçekler ve başarı testinin son test olarak uygulanması ile elde edilen sonuçlara göre, öğrencilerin hem akademik başarılarında hem de öğretmen öz yeterliklerinde ve öz-düzenleyici öğrenme becerilerinde deney grubu lehine anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Başarı testinin deneysel işlemin bitiminden 15 gün sonra uygulanması ile elde edilen kalıcılık testi puanlarına göre de deney grubunun kalıcılık düzeyinin kontrol grubundan yüksek olduğu sonucunda ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF İÇİ LİDER ÖĞRETMENLİK DAVRANIŞLARI YETERLİK ALGISI ÖLÇEĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASIÖzet: <Günümüzde öğretmenlerden beklenen en önemli rol liderliktir. Öğretmenlerde liderlik rolünün varlığı, liderlik davranışlarının varlığına bağlıdır. Bir başka ifadeyle öğretmenlerde liderlik, sergiledikleri liderlik davranışlarıyla görünür hâle gelir. Liderlik davranışlarını sergileyen öğretmenlerin eğitimin kalitesini yükseltebilecek, eğitimde yaşanan sorunları çözebilecek en önemli faktör olduğu düşünülmektedir. Öğretmenlerin liderlik davranışlarını sınıf içi ve sınıf dışı davranışlar olarak ayırmak mümkündür. Sınıf içi lider öğretmenlik davranışları, öğretimi geliştirmeye yöneliktir. Amacına ulaşan, nitelikli bir öğretim, kaliteli bir eğitimin en önemli göstergesidir. Nitelikli öğretimin gerçekleşmesinde en önemli faktörün sınıf içi lider öğretmenlik davranışlarında yeterli olan öğretmen olduğu söylenebilir. O hâlde sınıf içi lider öğretmenlik davranışları yeterlik düzeyinin belirlenmesinde kullanılabilecek ölçeklere ihtiyaç olduğu söylenebilir. Bu çalışmanın amacı, sınıf içi lider öğretmenlik davranışları yeterliklerinin ölçülmesinde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir. Sınıf içi lider öğretmenlik davranışları yeterliklerinin ölçülmesinde kullanılabilecek bir algı ölçeğinin geliştirilmek istenmesinin sebebi ise bir beceri, bir eyleme ilişkin yeterlik algısıyla o becerinin, eylemin başarı düzeyi arasında ilişki olmasıdır. Sınıf içi lider öğretmenlik davranışları yeterlik algılarının ölçülmesi amacıyla hazırlanan 5’li likert tipi denemelik ifadeler açımlayıcı faktör analizi için 350 kişilik bir öğretmen grubuna, doğrulayıcı faktör analizi için yine 300 kişilik bir öğretmen grubuna uygulanacak ve elde edilen veriler analiz edilecektir. Yapılan faktör analizi çalışması sonunda ölçeğin “sınıf içi lider öğretmenlik davranışları” olarak adlandırılacak tek alt boyuttan (faktörden) ve toplam 30-35 maddeden oluşması beklenmektedir. Ayrıca madde-toplam korelasyonuna dayalı madde analizleri sonuçlarına göre deneme uygulamasına giren tüm maddelerin nihai ölçekte yer alabilecek nitelikte olacağı ve madde toplam korelasyonlarına dayalı iç geçerlik katsayıları ile ölçeğin Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayı değerinin yüksek düzeyde olacağı öngörülmektedir. Bu koşulları sağlaması beklenen “Sınıf İçi Lider Öğretmenlik Davranışları Yeterlik Algısı Ölçeği (SİLÖDYAÖ)”nin sınıf içi lider öğretmenlik davranışları yeterliğinin ölçülmesinde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçek olacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ MÜZİK ÖĞRETİMİ ÖZ YETERLİKLERİNİN VE MÜZİK KAVRAMINA YÖNELİK METAFORLARININ İNCELENMESİÖzet: <Sınıf öğretmeni, ilköğretim 1.kademenin en önemli müzik öğreticisidir. Öğrenciler, temel müzik eğitiminin başlangıcını sınıf öğretmenleri ile öğrenmekte ve 1. Kademe süreci boyunca onlar aracılığı ile geliştirmektedir. Sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik algılarının yüksek olması, meslek yaşantılarında yetiştirecekleri öğrencilerin müzik eğitimi başarıları için büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, sınıf öğretmeni adaylarının sahip oldukları müzik öğretimi öz yeterlik algılarının ve müzik kavramına yükledikleri metaforların, müzik öğretimi düzeylerine ulaşılmasında büyük bir önem taşıdığı düşünülmektedir. Yapılan literatür taraması sonucunda, Türkiye’de sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik algılarının ve müzik kavramına yönelik metaforlarının birlikte incelendiği bir araştırmaya rastlanılmamıştır. Bu özelliğinden dolayı araştırma özgün bir araştırmadır. Araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik algılarını ve müzik kavramına ilişkin metaforlarını ortaya koymak ve gelecekte bu konuda araştırma yapacaklar için öneriler geliştirmektir. Yapılan araştırma tarama (survey) yöntemine dayanmakta olup betimsel bir çalışmadır. Nitel ve nicel veriler toplanarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 2016-2017 öğretim yılında üç farklı devlet üniversitesinin sınıf öğretmenliği bölümünde okuyan, 2. 3. ve 4. sınıf öğrencilerinden 445 öğrenci katılmıştır. Araştırma da veri toplamak için bilgiler formu, müzik öğretimi öz yeterlik ölçeği, yazılı ve görsel metaforik algı formu kullanılmıştır. Bilgiler formu, örneklemi tanımlayabilmek amacıyla araştırmacı tarafından oluşturulmuştur. Araştırmada kullanılan müzik öğretimi öz yeterlik ölçeği, Afacan (2007) tarafından, sınıf öğretmeni adaylarına yönelik geliştirilmiştir. Sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik düzeylerinin nasıl olduğunu ortaya koyabilmek için betimsel analiz uygulanmıştır. Adayların, müzik öğretimi öz yeterlik düzeyleri, çeşitli değişkenlere göre incelenmiş, bağımsız iki örneklem grubu için t-testi (independent samples t-test); ikiden çok bağımsız örneklem grubu için tek yönlü varyans analizi (one-way anova) yapılmıştır. Ölçme aracının ölçme güvenirliği için yapılan analiz sonucunda Cronbach Alpha iç tutarlık katsayısı 0, 777 olarak bulunmuştur. Araştırmada nitel veri olarak kullanılan yazılı ve görsel metaforik algı formu, araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir. Nitel verilerin analizinde kodlayıcıların kodlama güvenirliği Miles ve Huberman’ın formülü kullanılarak hesaplanmış ve kodlayıcılar arasında % 90,265 oranında güvenirlik sağlanmıştır. Araştırma sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik algılarının orta düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Sınıf öğretmeni adaylarının müzik öğretimi öz yeterlik algılarında, “müzik dinlemeyi sevme, müzik dinleme sıklığı, müzik etkinliklerine dinleyici olarak katılma, müzik etkinliğinde yer alma, müzik eğitimi alma, enstruman çalma, yetenek” değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Yazılı metaforlar olarak en çok ilaç(32), hayat/yaşam(19), ruh(19) metaforlarının; görsel metafor olarak ta “sol anahtarı” imgesinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda sınıf öğretmeni adaylarının “müzik” kavramı ile ilgili ürettikleri yazılı ve görsel metaforların duyuşsal kazanımlar olduğu belirtilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN LİSANSTA ALMIŞ OLDUKLARI MÜZİK EĞİTİMİNE YÖNELİK BİR ANALİZÖzet: <Müzik öğretimi içsel bir süreç ve ürün olan müziksel öğrenmeleri destekleyen ve sağlayan dışsal olayların planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi sürecidir (Yıldız, 2002: 14). Ülkemizde bu sürecin yaşandığı kurumsal yapılardan birisi de ilkokullardır. İlkokullarda müzik öğretimini sağlayan kişi sınıf öğretmenidir. Sınıf öğretmenlerinin, ilköğretim düzeyindeki öğrencilerin ihtiyacı olan genel müzik eğitimi sürecini sürdürebilecek boyutta müzik bilgisine, gerektiğinde çalma ve söyleme becerisine, müzik üretiminde kullanılabilecek yöntem ve tekniklere hâkim ve bu etkinlikleri gerçekleştirecek nitelikte yetişmiş olması gereklidir (Kurtuldu 2009). Bu bağlamda sınıf öğretmenlerinin lisansta almış oldukları müzik eğitimi büyük bir önem taşımaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar incelendiğinde sınıf öğretmenlerinin, müzik öğretimi sırasında sorunlarla karşılaştığı ve kendilerini müzik öğretimi için yeterli bulmadıkları görülmektedir. Bu nedenle sınıf öğretmenlerinin lisans döneminde almış oldukları müzik dersine yönelik derinlemesine görüşlerine başvurmanın, yaşanan sorunların sebeplerini belirleme ve çözüm önerileri geliştirebilme açısından büyük bir önem taşıdığı düşünülmektedir. Araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin lisans döneminde almış oldukları müzik eğitimi ve uygulamaya yansımaları hakkındaki görüşlerini belirleyip, lisans döneminde verilen müzik eğitimi ve meslek hayatlarındaki müzik öğretim programının iyileştirilmesine yönelik öneriler geliştirmektir. Araştırma durum araştırması şeklinde tasarlanmış olup, 2016-2017 öğretim yılında Mersin ilinde 1 devlet okulunda görev yapmakta olan 28 sınıf öğretmeni içerisinden 5 sınıf öğretmenin gönüllü katılımı ile odak grup görüşmesi yapılarak gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından odak grup görüşme formu hazırlanmıştır. Verilerin sunumunda görüşmeye katılan öğretmenlerin ifadeleri olduğu gibi verilmiştir. Odak grup görüşmelerinde bulguların içerik analizine tabi tutularak frekans ve yüzdeyle sunulması alan yazında tercih edilmediğinden bu yönteme başvurulmuştur. Araştırma sonucunda sınıf öğretmenlerinin lisans döneminde almış oldukları müzik eğitiminin; dönem süresi, bilişsel-duyuşsal-psikomotor öğrenme alanları ve meslek hayatında uygulanabilirlik unsurları bakımından yetersiz olduğu, bu nedenle ilkokulda müzik dersine branş öğretmenlerinin girmesinin daha etkili olabileceği görüşü katılımcılar tarafından belirtilmiştir. Sözlü bildiri TEACHERS’ OPINIONS ASSOCIATED WITH ACADEMIC RESILIENCY IN PISA 2015Özet: <Resiliency, especially academic resiliency, is a topic of research in educational science. Students who are from disadvantaged background draw a huge attention from 20th and 21st century educational researchers since Coleman’s report on Equality and Educational Opportunity in 1966. Among the factors that are associated with disadvantaged students are low socio-economic level of individuals and their families; loss of parent or parents, violence at home or in the neighbourhood, and antisocial and criminal behaviour of the individual and chronic illnesses of him or her, low socio-economic status being the most important factor. Although there is an accumulation of literature in resiliency, most of the studies focus on students. However, there may be significant information that can be extract from teachers. For those who want to work on resiliency, OECD’s Programme for International Student Assessment (PISA) provides large-scale data. This study focuses on academic resiliency using science literacy of 15-years old Turkish students who are from 72 countries and economies. Using socio-economic indicators of PISA, academically resilient students were defined. Then using multiple linear regression, factors such as opinions about school’s capacity to provide instruction hindered, job satisfaction, instructional practices were examined to assess their ability to predict resilient students’ science literacy. Results indicated that teacher is an important agent to predict academic resiliency. Teacher-related variables well predicted achievement level of students. Turkey is one of the countries with the highest ratio of resiliency in PISA cycles. This study is expected to further contribute to the efforts to decrease disadvantages of students and foster resiliency among those students. Sözlü bildiri THE ACADEMIC SUCCESSFUL EFFECT OF PSYCHOLOGICAL PROBLEMS OF UNIVERSITY STUDENTSÖzet: <In recent years, the fact that young people in the word and our country have been alienated from collecting with different attitudes and behaviors has caused international concern. Especially the expectations that are concentrated on university youth, the changing conditions of life and intensive education environment, and the conditions that are caused by the technological developments are very effective on the psychology of the university youth. Because of various problems, the level of anxiety of young people varies, which can cause difficulties in acquiring academic success. For this reason, when dealing with the problems of young people who are the guarantors of the future, the society becomes a necessity to be more sensitive. The majority of developing countries are young people. Young people face many problems. Many young people who are working, not working, reading, not reading are different from each other. Today, university students problems are rapidly varying and, in parallel, solution-focused approaches are rapidly gaining importance. Often these problems begin to increase as they enter the university and continue to vary from end to end. In researches, it is seen that students mostly face many problems such as accommodation, nutrition, friendship, family life, health problems and their effects on academic success are handled in different dimensions. In addition, these problems include factors such as lack of study, family indifference and failure.The solution of the psychological problems of young people is of great importance when school success is thought to be the basis for a productive work life in the future. The success of the youth, the success of the society together, the success of the society can affect the success of the countries and it is of great importance in the development of the countries. For this reason, it is very important that the youth who are the guarantor of the future are educated very well in physicsly and spiritually. In this review study, in order to emphasize the importance and to be able to create resources for future studies; the psychological problems of university students and the role of these problems in school success will be discussed. Sözlü bildiri THE EFFECT OF ACADEMİC STAFFS’ POWER DİSTANCE PERCEPTİONS ON ORGANİZATİONAL SİLENCEÖzet: <The ability to maintain the existence and success of the organization seems to depend on the culture in organizations where employees can freely share their knowledge, views and thoughts and reveal their creativity. However, sometimes the employees do not express their ideas and views intentionally. Especially in higher education institutions which illuminate and direct the society, the determination of the factors that affect the organizational silence of employees is of vital importance. In this respect, it is assumed in the research that one of the factors affecting the organizational silence might be related to the power distance, which is defined as the level of acceptance of the unequal distribution of the power derived from status, wealth, personality, size and prestige in individuals. In this regard, it is aimed to determine the effects of power distance perceptions of the academic staff working in faculties of education on their organizational silence. The universe of the research consists of academic staff working in the education faculties of the universities in seven geographical regions in Turkey. The data of the study are gathered from a total of 499 academic staff during the academic year of 2016-2017. In the research, Power Distance Scale and Organizational Silence Scale are used as the data collection instruments. In the analysis of the data obtained from the study, descriptive statistics, t-test, one-way ANOVA, multiple regression analysis and confirmatory factor analysis are used. It is anticipated that the academic staffs’ power distance perceptions might have an effect on their organizational silence behaviors. Sözlü bildiri TRAVMATİK YAŞANTILAR, CİNSİYET VE SOSYAL DESTEK İLE YARDIM ARAMA ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <Giriş Bireyler yaşamlarının farklı dönemlerinde cinsel istismara maruz kalmaktan bir terör olayına şahit olmaya kadar sarsıcı farklı yaşam olaylarıyla karşılaşabilmektedirler. Bu tür olaylar her birey için stres verici sonuçlara yol açmayabilir. Travma sonrası stres bozuklukları, kaçınma davranışları, unutma, uyku bozuklukları, örseleyici olayları simgeleyen uyarıcılardan kaçınma, yabancılaşma ve süreğen bir kaygı belirtileri şeklinde gözlenebilir. Bazı araştırmalarda travmatik yaşantıların kadınlarda, bazılarında ise erkeklerde daha yaygın gözlendiğine ilişkin bulgular mevcuttur. Çalışmaların önemli bir kısmında ise bu farklılık travmanın tür ve niteliğine bağlı olarak açıklanmaya çalışılmaktadır. Sosyal destek, travmatik yaşantılarla başa çıkma sürecinde en çok işlev gören psiko-sosyal kaynaklardan biridir. Bu durum özellikle kolektif toplum anlayışında daha belirgin şekilde ortaya çıkar. Kolektivist başa çıkma mekanizmalarının ön plana çıktığı sosyal yapılarda bireyler; aile, akraba ve yakın arkadaşlarının sosyal desteklerinden etkin bir şekilde yararlanırlar. Ancak bu durum, yardım arama eğilim ve tutumlarından bağımsız değildir. Amaç Bu araştırmanın amacı, öğrencilerin travmatik yaşantıları, cinsiyetleri ve sosyal destek alma düzeyleri ile yardım arama çabaları arasındaki ilişkileri incelemektir. Yöntem Çalışma 600 üniversite öğrencisi (Kadın=436, Erkek=164) üzerinde gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların %56,8i en az bir travmatik deneyime sahip iken, %43,2si herhangi bir travma yaşamamıştır. Farklı bölüm ve sınıf düzeylerinde öğrenim gören öğrencilerin yaş ortalaması 21.64dir (Ss=2.51). Araştırmada bilgi toplama formu ile algılanan sosyal destek ve yardım arama ölçekleri kullanılmıştır. Veri analizlerinde, tanımlayıcı istatistik teknikler ile hiyerarşik regresyon analizi kullanılmıştır. Bulgular Regresyon modeline cinsiyet, travmatik yaşantıya sahip olma durumu ve algılanan sosyal destek aşamalı olarak dahil edilmiştir. Kurulan modelin cinsiyet F(1, 598) = 67.08, p<.001, travmatik yaşantılara sahip olma F(2,597) = 34.87, p<.001 ve algılanan sosyal destek F(3,596) = 42.22, p<.001 değişkenleri için uygunluk taşıdığı gözlenmiştir. İlk model, varyansın yaklaşık % 10unu açıklamıştır (R=318, R2=101, R2=.099). Cinsiyetin yanında travmatik yaşantıların da eklendiği modelin varyansa anlamlı bir katkısı olmamıştır (R=323, R2=105, R2=.102). Bu değişkenlere algılanan sosyal destek eklendiğinde ise açıklanan varyans yaklaşık % 17 olmuştur (R=419, R2=175, R2=.171). Modele cinsiyetin özgün katkısı anlamlı bulunmuştur (B=-7.773, SH=1.280, =-.318, p<.001), diğer değişkenlerden travmatik yaşantılara maruz kalma durumunun katkısı anlamız (B=-1.347, SH=853, =-.061, p>.115), algılanan sosyal deste ise anlamı katkı sağlamıştır (B=-.199, SH=.028, =.269, p<.001) Tartışma ve sonuç Cinsiyet ve algılanan sosyal destek yardım arama çabalarını anlamlı düzeyde yordamaktadır. Bun karşı travmatik yaşantıya sahip olma durumu yardım aramayı anlamlı düzeyde açıklamamaktadır. Bu sonuç, bazı araştırma bulguları ile benzer iken bazıları ile farklılaşmaktadır. Sözlü bildiri TÜRKÇE ÖĞRETİM MERKEZLERİNDE ÖĞRENİM GÖREN YABANCI UYRUKLU ÖĞRENCİLERDE MEMNUNİYETİ ETKİLEYEN ETKENLERLE İLGİLİ NİTEL BİR ÇALIŞMAÖzet: <Bu çalışma, Türkçe öğretim merkezlerinde (TÖMER’lerde) öğrenim gören yabancı uyruklu öğrencilerin memnuniyetini etkileyen etkenleri ve bu etkenlerin öğrenciler üzerindeki etkilerini tespit etmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma, betimsel olarak ele alınmış, betimsel analizle çözümlenmiş nitel bir çalışmadır. Çalışma, olgubilim desenine göre planlanmış ve çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemlerinden tipik durum örneklemesiyle (Avrupa Dilleri Ortak Öneriler Çerçeve Programı’na göre en az B2 düzeyinde Türkçe yeterliğine sahip olma) belirlenmiştir. Bu doğrultuda, 2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı’nda devlet üniversitelerine bağlı dört TÖMER’den 32 öğrenci çalışma grubunu oluşturmuştur. Araştırmanın verileri, nitel veri toplama tekniklerinden “görüşme” ile elde edilmiştir. Bu çalışmadaki görüşmeler, “yarı yapılandırılmış görüşmeler” şeklinde gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler, 2017 Mart - 2017 Mayıs döneminde, veri doygunluğu elde edilene, araştırmanın gerektirdiği nitelikte veri setine ulaşılana kadar gönüllü katılımcılarla devam ettirilmiştir. Görüşmelerin tümü araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Verileri toplamada kullanılacak soruları oluşturmak için önce rastgele seçilen 8 öğrenciyle, Türkçe öğretim merkezlerinde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrencilerin memnuniyetini etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla 10-15 dakikalık yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. İlgili literatür de incelenerek görüşmede hangi soruların sorulabileceğine karar verilmeye çalışılmıştır. Öğrencilerle gerçekleştirilen görüşmelerden ve literatür taramasından hareketle açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu geliştirilmiştir. Taslak görüşme formu, ölçme-değerlendirme, Türkçe eğitimi ve eğitim bilimleri alanlarındaki uzmanlara inceletilerek soruların iç geçerliği sağlanmıştır. Ardından sorular sıraya konularak 10 öğrenciyle bir ön uygulama gerçekleştirilmiştir. Ön uygulamada, görüşme sorularının rahat bir şekilde anlaşılıp cevaplandığı ve soruların amacı, kapsamı dışına çıkılmadığı tespit edilmiştir. Böylece veri toplama aracı denenmiştir. Çalışmanın verileri, öğrencilerin görüşmeler sırasında kendilerine yöneltilen sorulara verdikleri cevaplardan elde edilmiştir. Öğrencilerin düşüncelerini tam olarak belirleyebilmek için görüşme formunda yer alan sorulara ilaveten katılımcılara “Bu düşüncenizin gerekçesi nedir?”, “Neden böyle düşünüyorsunuz?”, “Bu düşüncenizi nasıl açıklarsınız?”, “Bu sözlerinizle anlatmak istediğinizi açıklar mısınız?” gibi sorular yöneltilmiştir. Görüşmeler sırasında ses kayıt cihazıyla kayıt altına alınan veriler, deşifre edilerek yazılı hâle getirilmiştir. Yazılı hâle getirilen veriler ile ses kayıtları karşılaştırılarak analize dâhil edilmemiş veri kalmamasına dikkat edilmiştir. Öğrenci görüşleri doğrudan aktarılarak “geçerlilik” sağlanmaya çalışılmıştır. Doğrudan alıntılamalar, rumuz kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen verilerin analizine devam edilmektedir. Araştırmadan sonuç olarak, Türkçe öğretim merkezlerinde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrencilerde memnuniyeti etkileyen etkenlerin ve bu etkenlerin öğrenciler üzerindeki etkilerinin belirlenmesi beklenmektedir. Sözlü bildiri TÜRKİYE EĞİTİM POLİTİKALARININ OLUŞMASINDA ZİYA GÖKALP’İN ETKİSİÖzet: <Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile yeni rejim, Osmanlı geçmişiyle bütün bağlarını keserek Batı’nın kurum ve yaşam biçimlerini benimsedi. Türkiye’yi Batı ülkeleri standartlarına taşımak için politik, toplumsal reformların yanında kültürel alanda da birçok köklü reformlar gerçekleştirildi. Bu reformların temel amacı, Batı standartlarına göre belirlenmiş yeni kurumlar, yeni değerler ve yeni bir “Türk” yaratmaktı. Ulusal devlet kurma sürecinde, yeni toplumu yaratmak ve yaratılan yeni toplumun gereksinimlerine ve değerlerine uygun yeni insanı yetiştirmek için eğitime önemli rol biçildi. Yani eğitim yeni bir milliyetçi Türk kimliği kazandırmakla görevlendirildi. Cumhuriyet Dönemi eğitimin şekillenmesinde birçok düşünürün fikirsel düzeyde etkisi olmuştur. Bu düşünürler arasında uygulama ve kısmen amaçlar konusunda farklılık olsa da hepsinin ortak paydası eğitimin milli, pozitivist ve Batılı olması idi. Bu düşünürlerden birisi de eğitimin şekillenmesinde önemli bir yere sahip olan Ziya Gökalp’tir. Ziya Gökalp’e göre sosyal inkılabın hedefi her alanda millileşmeyi sağlamaktır. Türk toplumunu millet ideali etrafında toplamak, milli bir yaşam biçimi ortaya çıkarmak sosyal inkılabın bizzat kendisidir. Eğitimin amacı milli fertler yetiştirmektir. Millî fertler yetiştirmek ise doğrudan doğruya “millet yapmak” demektir. Bununla beraber gerçek bireyler de ancak bu milli kişilerdir. Ziya Gökalp, eğitim konusunda ayrı eser kaleme almamışsa da Cumhuriyet döneminde eğitim alanında gerçekleştirilen birçok reformun hayata geçirilmesinde fikirlerinin etkisi büyük olmuştur. Onun etkisini günümüz eğitim politikalarında görmek mümkündür. Eğitimde Türkçü-Batıcı bir politikanın belirlenmesi, öğretimin birleştirilmesi, Dil-tarih Coğrafya Fakültesinin kurulmasına kadar bir dizi değişimin yapılmasında Ziya Gökalp’in yeri yadsınamaz. O Türkçülük akımının en önemli fikri önderi ve savunucusu olarak Cumhuriyet taraftarlarının yetiştirilmesinde etkin olmuş bir düşünce adamıdır. Bu çalışmada amaç Ziya Gökalp’in eğitim ile ilgili görüşleri, bu görüşlerin eğitim politikalarına yansıması ve günümüze etkilerini ortaya koymaktır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ÇALIŞAN PSİKOLOJİK DANIŞMANLARIN ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK YETERLİLİKLERİÖzet: <Çok kültürlü danışma 1990’li yıllarda Amerika Birleşik Devletlerinde ortaya çıkıp, 2000’li yıllarda psikolojik danışma alanında çok önemli bir konuma yükselmiştir. Son gelişmelerle birlikte ayrı bir kuram olmaktan çıkmış ve diğer psikolojik danışma kuramları içine entegre edilerek uygulanan bir kuram halini almıştır. Bu kapsamda çok kültürlü danışma yapabilmek için psikolojik danışmanların ve terapistlerin sahip olması gereken yeterlilikler Amerika Birleşik Devletlerinde yayınlanmıştır. Bu ilkelerin başlıkları bilgi, beceri, farkındalık ve savunma olarak gerçekleşmiştir. Bu çalışmada Türkiye’de çalışan psikolojik danışmanların sahip olduğu çok kültürlülük yeterlilikleri ve onları etkileyen etmenler incelenmiştir. Psikolojik danışmalara internet üzerindeki psikolojik danışmanlara ait sosyal medya grupları üzerinden ulaşılmaya çalışılmıştır. Holcomb-McCoy ve Myers’in çok kültürlü yeterlilikler anketi kullanılmış ve toplamda 400 katılımcı anketi doldurmuştur. Katılımcılardan 137’sinin (%34) geçerli cevaplar verdiği tespit edilmiştir. Anketin sonuçları SPSS programındaki T-Test ile incelenmiştir ve analizi yapılmıştır. Sonuçlar bir çok alanda önemli bulguyu ortaya çıkartmıştır. Bunların başlıca olanları (a) psikolojik danışmanların lisans eğitimlerinde çok kültürlü danışma dersi almaları onların çok kültürlü yeterlilikleri istatistiksel olarak anlamlı olarak arttırmaktadır, (b) psikolojik danışmanların kişisel deneyimleri (gezi), profesyonel deneyimleri (konferans), inanç değerleri, ve yetiştikleri ortamlar çok kültürlü yeterliliklerinden farkındalık ve bilgi alanlarında yeterliliklerini istatistiksel olarak anlamlı olarak arttırmaktadır. Bunlara ek olarak katılımcıların cevapları cinsiyetlerine ve deneyim sürelerine göre incelendiğinde sonuçlarda istatistiksel oranda anlamlı bir fark bulunamamıştır. Psikolojik danışmanlık mesleğini yürüten profesyonellerin sürekli eğitim kapsamında çok kültürlü danışmanlık eğitim seminerlerine katılması, üniversitelerin Milli Eğitim Bakanlığı’yla işbirliği yaparak bu eğitim süreçlerini psikolojik danışmanlar için kolaylaştırması psikolojik danışmanların çok kültürlü yeterliliklerini arttırmada olumlu anlamda önemli ve hızlı sonuçlar doğurabilir. Sonuçlar ışığında psikolojik danışmada çok kültürlü yeterlilikler temel alınarak, psikolojik danışmanlara tavsiyeler ve çalışmanın sınırlılıkları katılımcılarla paylaşılacaktır. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE AKILLI TELEFON BAĞIMLILIĞI EĞİLİMİNİN AKADEMİK BAŞARI AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Günümüzde akıllı telefonlar artık bir bilgisayardan farksız bir hale gelmiş olduğu için birçok kişinin hayatını daha kolay hale getirmektedir. Yaygın olarak kullanılan akıllı telefonların aşırı şekilde kullanımı yararlarından çok psikolojik, fiziksel, sosyal ve eğitimle ilgili sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu araştırmada akıllı telefon kullanımının eğitsel başarıyı nasıl etkilediği araştırılmıştır. Bu nedenle araştırmada üniversite öğrencilerinin akıllı telefon bağımlılığı eğilimleri ile akademik başarı arasındaki ilişki incelenmiştir. Ayrıca akıllı telefon bağımlılığı eğilimi cinsiyet, öğrenim görülen bölüm ve sınıf düzeyi açısından da değerlendirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ nin çeşitli bölümlerinde öğrenim görmekte olan 426 üniversite öğrencisinden oluşturmaktadır. Öğrenciler cinsiyet açısından 254 (%59.6) kız ve 172 (%40.4) erkek olarak bir dağılım gösterirken öğrencilerin yaş ortalaması da 20,23 olarak hesaplanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Noyan ve arkadaşları (2015) tarafından Türkçe’ ye uyarlaması yapılan “Akıllı Telefon Bağımlılığı Ölçeği-Kısa Formu” ve araştırmacılar tarafından hazırlanan “Demografik Bilgi Formu” kullanılmıştır. Veriler SPSS 23 analiz programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma bulguları şu şekildedir: 1) Yapılan bağımsız grup t testi sonucunda akıllı telefon bağımlılığı eğiliminin cinsiyete göre farklılık gösterdiği, kızların erkeklere göre akıllı telefon bağımlılığı eğilimlerinin daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. 2)Yapılan tek yönlü varyans analizi akıllı telefon bağımlılığı eğiliminin öğrenim görülen bölüme göre farklılık gösterdiğini, bilgisayar bölümü öğrencilerinin matematik, fen bilgisi, Türkçe bölümü öğrencilerine göre bağımlılık eğilimlerinin daha yüksek olduğunu göstermiştir. 3) Akıllı telefon bağımlılığı eğiliminin sınıf düzeyine göre farklılık gösterip göstermediğine yönelik yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda 1., 2,, 3. ve 4. sınıflar arasında anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır. 4) Yapılan Pearson momentler çarpımı korelasyon katsayısı sonucunda ise akıllı telefon bağımlılığı ile akademik başarı arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki ortaya çıkmıştır. Yani akıllı telefon bağımlılığı arttıkça akademik başarının azaldığı sonucuna ulaşılmaktadır. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE KARİYER TERCİHLERİ, AKADEMİK BAŞARI VE AKADEMİK ERTELEMEÖzet: <Giriş Erteleme yapılması gereken bir işin ya da görevin mantıklı olmayan gerekçelerle son ana bırakılması durumudur (Lay, 1986). Ertelemenin farklı türleri vardır ve akademik erteleme bunlardan biridir. Akademik erteleme, sınava hazırlanma, ödevleri tamamlama ve proje hazırlama gibi görevlerin son ana bırakılmasıdır (Solomon ve Rothblum, 1984). Akademik erteleme davranışının üniversite öğrencileri arasında yaygın olduğu gözlenmektedir ve bu oranın Türk öğrenci grubunda % 50 düzeyinde olduğu belirtilmektedir (Balkıs ve Duru, 2009). Akademik erteleme davranışı kişisel, eğitsel ve mesleki pek çok değişkenle ilişkilidir. Amaç Bu çalışmanın amacı akademik erteleme davranışının seçilen kariyer alanına dönük değerlendirmeye ve akademik başarı performansına bağlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını incelemektir. Yöntem Araştırma Trabzonda bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesinde, farklı bölüm ve sınıflarda öğrenim gören 885 (Kadın=496, Erkek=389) öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin yaş ortalaması 21.40’dır (Ss=1.67, En düşük=18, En Yüksek=27). Bu çalışmanın verileri bilgi toplama formu ve akademik erteleme ölçekleri ile toplanmıştır. Bulgular Mesleğin tercih edilme düzeyi dikkate alınarak yapılan karşılaştırmada grupların puanları arasında anlamlı fark tespit edilmiştir (F(2,834)= 8.06, p< .05). Farkın mesleği isteyerek tercih etmeyen öğrencilerin akademik erteleme puanlarının (Ort=39.35±10.76), isteyerek tercih eden öğrencilerin puanlarından (Ort=35.15±9.29) anlamlı düzeyde yüksek olmasından kaynaklandığı saptanmıştır. Mesleği tercih etme sıraları dikkate alınarak yapılan karşılaştırmada da sonuçlar anlamlı bulunmuştur (F(5,876)= 4.43, p< .05). Farkın, mesleği son sırada seçmiş olan öğrencilerin akademik erteleme puanlarının (Ort=41.41±11.29), tercihini iki ile beş arasında yapan öğrencilerin puanlarından (Ort=34.44±9.38) anlamlı düzeyde yüksek olmasından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Akademik ertelemenin öğrenim görülen kariyer alanındaki memnuniyete bağlı olarak farklılaştığı tespit edilmiştir (F(2,865)= 14.78, p< .05). Fark, bölümünden memnun olmayan öğrencilerin akademik erteleme puanlarının (Ort=39.23±10.53), bölümünden memnun olan öğrencilerin puanlarından (Ort=34.32±9.08) anlamlı düzeyde yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Genel akademik ortalama göz önünde bulundurulduğunda da akademik erteleme davranışlarının anlamlı düzeyde farklılaştığı saptanmıştır (F(4,877)= 16.41, p< .05). Farkın kaynağını tespit etmek için yapılan Bonferroni testi sonucuna göre, 1.99 ve altı ortalamaya sahip öğrencilerin puanlarının (Ort=39.24±9.44), 3.00-3.49 arası ortalamaya sahip olan öğrencilerden (Ort=31.02±3.24) anlamlı düzeyde yüksek olmasından kaynaklandığı bulunmuştur. Sonuç Mesleki ve eğitsel değişkenler akademik ertelemeyi etkiler. Tartışma Akademik erteleme, akademik ve mesleki değişkenlerden bağımsız düşünülemez. Öğrencilerin seçtikleri mesleğin nitelikleri ve genel akademik performansları erteleme davranışı üzerinde etkilidir. Kaynaklar Lay, C. H. & Silverman, S. (1996). Trait procrastination, anxiety, and dilatory behavior. Personality & Individual Differences, 21, 61-67. Balkıs, M. ve Duru, E. (2009). Akademik erteleme davranışının öğretmen adayları arasındaki yaygınlığı, demografik özellikler ve bireysel tercihlerle ilişkisi. Eğitimde Kuram ve Uygulama, 5(1), 18-32. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN PSİKOLOJİK SAĞLAMLIKLARININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlıklarını çeşitli değişkenler (cinsiyet, ailelerin gelir durumu, algılanan anne-baba tutumu ve yaşamlarının büyük kısmını geçirdikleri yer) açısından incelemektir. Araştırma, genel tarama modeline göre yürütülmüştür. Araştırma grubunu 2015-16 eğitim öğretim yılında, Ankara Üniversitesi (n=197), Ondokuz Mayıs Üniversitesi (n=226), Uludağ Üniversitesi (n=219) ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde (n=202) öğrenim görmekte olan toplam 844 üniversite öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20.99’dur. Bu araştırmada ölçme aracı olarak Kişisel Bilgi Formu ve Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin normal dağılıp dağılmadığını belirlemek için yapılan One Sample Kolmogorov-Simirnov testi sonucunda, verilerin normal dağılmadığı görülmüş ve analizlerde nonparametrik testler kullanılmıştır. Üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlık düzeylerinin cinsiyete ve yaşamlarının büyük kısmını geçirdikleri yere göre anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını test etmek için Mann Whitney U testi; ailelerin gelir durumu ve aile tutumuna göre anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını test etmek için Kruskal-Wallis testi uygulanmıştır. Elde edilen bulgular, üniversite öğrencilerinin Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamasının 19.28 olduğunu göstermiştir. Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği için alınan puan 6-11 arası ise düşük, 12-22 arası ise orta ve 23-30 arası ise yüksek düzeyi göstermektedir. Bu durumda araştırmaya katılan üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlıklarının orta düzeyde olduğu söylenebilir. Elde edilen diğer bulgular, erkek öğrencilerin psikolojik sağlamlık düzeylerinin kadın öğrencilere göre anlamlı ölçüde daha yüksek olduğunu (p<.001), ailesinin gelir durumu iyi olan üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlık düzeylerinin, ailesinin geliri orta olanlara göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu (p<.05), aileleri ilgisiz tutum sergileyen üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlık düzeylerinin anlamlı düzeyde düşük, bununla birlikte demokratik tutum sergileyen ailelere sahip üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlamlık düzeylerinin koruyucu ve otoriter tutum sergileyen ailelere göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu (p<.01) ve yaşamlarının büyük kısmını ilde geçiren öğrencilerin, köy ve ilçede geçiren öğrencilere göre psikolojik sağlamlık düzeylerinin anlamlı ölçüde daha yüksek olduğunu (p<.01) göstermiştir. Sonuç olarak öğrencilerin psikolojik sağlamlıklarının orta düzeyde olduğu, cinsiyetin, ailenin gelir durumunun, algılanan anne-baba tutumunun ve öğrencilerin yaşamlarının büyük kısmını geçirdikleri yerin öğrencilerin psikolojik sağlamlıkları üzerinde anlamlı farklılık oluşturduğu saptanmıştır. Sözlü bildiri VELİLERİN ÇOCUKLARINA KARŞI YERİNE GETİRMELERİ GEREKEN SORUMLULUKLARÖzet: <ÖZET İnsan hayatı çalışanlar açısından düşünüldüğünde öğrencilik, çalışma ve emeklilik hayatı; çalışmayan insanlar (işsizler ya da ev hanımları) açısından düşünüldüğünde ise öğrencilik ve öğrencilik sonrası hayat olarak sınıflanabilir. Çalışan ve çalışmayan tüm insanlar açısından ortak nokta öğrencilik hayatıdır. Öğrencilik hayatı insan için en önemli zaman dilimidir. Çünkü insanların çocukluğunun geçtiği ve gençliğe adımını attığı dönem olup, yükseköğrenimle birlikte bireyin geleceğine yön verdiği dönemdir. Bireyin öğrenim hayatı öğrencilik hayatı içerisinde yer almakta ve telafisi olmayan bir dönemi içermektedir. Her çocuğun öğrenim hayatı boyunca sorumluluklarını üstlenen birey ya da bireyler mevcuttur. Bu bireylere veli denilmektedir. Veliler; anneler, babalar veya anne-babanın her ikisi, çocuğun bakımını üstlenen kişi/kişiler olabilmektedir. Velilerin yerine getirmeleri gereken bir takım sorumlulukları vardır. Bunlar çocuklarının yeme, içme, barınma, giyinme, korunma, uyku, temizlik gibi çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılama; çocuğu sevme ve ona saygı duyma, ilgilenme, güvenme, çocuğu onaylama, onunla sohbet etme ve vakit geçirme, ona sarılma gibi duygusal ihtiyaçlarını karşılama; çocuğun iyi bir kişilik kazanması için değer yargılarını, evrensel ilkeleri, dini ve ahlaki, toplumsal kuralları, görgü kurallarını öğretme gibi yetiştirme ihtiyaçlarını karşılama; ödevleri ile ilgilenme, okul malzemelerini edinme, okula ulaşımını sağlama, ders çalışacağı ortamı uygun hale getirme, ders durumunu kontrol etme, okula gelerek öğretmenleriyle görüşme, toplantılara katılma, ders takibini yapma, eksik olduğu derslerde ona yardımcı olma, almak istediği eğitimlerde ona destek olma gibi öğretimsel ihtiyaçlarını karşılama; onun sosyalleşmesi için gerekli imkânı sağlama, onunla oynama, oyuncak veya spor malzemeleri edinme, tiyatro, konser, vb. etkinliklere birlikte katılma gibi eğlence ihtiyacını karşılama gibi sorumluluklar sayılabilir. Yapılan bu çalışma 2016-2017 akademik yılında Adnan Menderes Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümü 4. Sınıf öğrencilerinin staja gittikleri okullardaki öğrenci velilerinde gözlemledikleri davranışları neticesinde velilerin yerine getirmeleri gereken sorumlulukların neler olması gerektiğini tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmaya 123 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin 93’ü kız ve 30’u erkek öğrencidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş olup, veriler içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Araştırmada velilerin yerine getirmesi gereken sorumluluklar yetiştirme, öğretimsel, duygusal ve eğlence ihtiyaçlarını karşılama sorumlulukları şeklinde sıralanmıştır. Velilerin yerine getirmeleri gereken sorumluluklardan eksik olanların ise duygusal ve yetiştirme ihtiyacına dönük sorumluluklar olduğu sonucuna varılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre bireylere evlilikleri esnasında aile terapileri, çocuk sahibi olmadan önce ve çocuk sahibi olduktan sonra anne-baba eğitimleri düzenli olarak verilmeli, çocukların ihtiyaçları ve velilerin sorumlulukları konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. XIX. VE XX. YÜZYILLARDA BURSADA KLASİK EĞİTİM KURUMLARI: “SIBYȂN OKULLARI VE MEDRESELER”Özet: <Osmanlı Devleti döneminde Müslümanların devam ettiği temel iki eğitim-öğretim kurumu sıbyân okulları ve medreselerdi. Vakıflar aracılığıyla kurulan ve küçük yaştaki çocukların devam ettiği sıbyân okullarında ağırlıklı olarak dine dayalı bilgiler öğretilmekteydi. Sıbyân okullarından mezun olan erkek çocukları medreselere devam edebilmekteydi. Orta ve yükseköğrenimi içinde barındıran bu kurumlar, Osmanlı Devleti döneminde ilk defa 1330 yılında Orhan Gazi Medresesi ismiyle İznik’te kuruldu. Bu tarihten itibaren Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar Bursa şehir merkezi ve kazalarında önemli sayıda medrese eğitim-öğretim faaliyetinde bulunmaya başladı. Bursa şehir merkezindeki medreseler Ulucami ve çevresinde yoğunlaşmıştı. Buna mukabil; Hisar, Yeşil, Yıldırım ve Muradiye semtlerinde de medreselerin açılmış olduğu vilâyet salnâmelerindeki verilerden anlaşılmaktadır. Osmanlı Devleti özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batılılaşma politikasının bir gereği olarak eğitim alanında birtakım yeni düzenlemelere gitti. Bu dönemde Osmanlı yöneticiler bir taraftan usul-i cedid (yeni usul) eğitim veren okulları yaygınlaştırmaya çalışırken diğer taraftan da usul-i atika (eski usul) olarak adlandırılan Osmanlı klasik eğitim kurumlarını himaye etme arzusu içindeydi. Halkın büyük bir kısmı çocuklarını usul-i cedid anlayışıyla eğitim-öğretim faaliyetinde bulunan okullara yönlendirmekteydi. Bu okullara olan ilginin artması, sıbyân okulları ve medreselere olan ilginin azalmasına neden oldu. Bununla beraber, yüzyılın sonuna doğru alınan bir kararla medrese öğrencilerinin askerlikten muaf tutulması, medreselere olan ilginin yeniden canlanmasını sağladı. Nitekim 1325 (1907-1908) salnâmesinde yer alan verilere göre; Bursa şehir merkezinde bulunan 38 medresede toplam 1219 öğrenci eğitim-öğretim görmekteydi. Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Bursa’da faaliyet gösteren sıbyân okulları ile medreselerin eğitim-öğretim faaliyetleri üzerinde durulmuştur. Vilâyet dâhilinde ve Bursa yerelinde eğitim veren sıbyân okullarının sayısı, öğrenci mevcutları, bulundukları mahal ile ders programları incelenmiştir. Bu veriler özellikle vilâyet salnâmeleri, Kâmil Kepecioğlu’nun Bursa Kütüğü isimli eseri ile arşiv belgelerine dayalı olarak yorumlanmış ve tablolar aracılığıyla metne aktarılmıştır. Bu incelemelere ek olarak; “âmin alayı” ve “cerre çıkmak” olarak adlandırılan birtakım eğitim-öğretim uygulamaları da araştırma metninde yer almıştır. Sözlü bildiri YENİLİKÇİ ÖĞRETMEN ÖZELLİKLERİ: BİR ÖLÇEK GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: <Dünya’da, bilim ve teknolojide hızlı gelişmeler yaşanmakta; gelişmeler de beraberinde pek çok alanda değişim ve dönüşümleri getirmektedir. 21. yüzyıl bilgi çağında meydana gelen radikal ve hızlı teknolojik gelişmelerin toplumsal ve kurumsal yapılar üzerine etkileri, eğitim sistemleri de dâhil olmak üzere hemen her alanda hissedilmektedir. Hızlı değişimlerin ve gelişmelerin yaşandığı yüzyılımızda, öğretmenlerinde yenilikçi öğretmen özelliklerine sahip olması gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı öğretmenlerin yenilikçi öğretmen özelliklerini belirleyebilmek için “Yenilikçi Öğretmen Özellikleri Ölçeği”ni geliştirmektir. Bu amaçla ölçeğin deneme uygulaması formu, literatür taranarak, öğretmenlerin ve uzmanların görüşleri alınarak oluşturulmuştur. 105 maddelik madde havuzundan aynı anlama gelen maddeler uzman görüşleri alınarak araştırmacılar tarafından çıkartılmış ve formda 83 madde kalmıştır. .Ölçeğin deneme uygulaması 83 maddeyle yapılmıştır. Ankara ilindeki 14 özel ve kamu fen lisesinde görev yapmakta olan 200 öğretmene araştırmacılar tarafından yüz yüze uygulanmıştır. Deneme uygulaması ölçeğinin verileri analiz edildiğinde, ölçeğin genelinden elde edilen Cronbach α güvenirlik katsayısı (.95) güvenirliğin yüksek olduğunu göstermektedir. Açımlayıcı Faktör Analizi (AFA) yapılmış, ölçek 53 maddelik, dört faktörlü bir yapıda oluşmuştur. Faktörler “yeniliklere açık öğretmen”, “bilişim teknolojilerine açık öğretmen”, “öğrenmeye açık öğretmen” ve “gelişime ve işbirliğine açık öğretmen” olarak nitelendirilmiştir. Ölçeğin tümü için Cronbach α=0.85 ve her bir alt boyut için hesaplanan Cronbach α katsayılarının 0.70’in üzerinde olması ölçeğin bütün olarak ve alt boyutlarının kendi içinde tutarlı olduklarına işaret etmektedir. Daha sonra 389 öğretmen üzerinde asıl uygulama yapılmıştır. Yapılan Doğrulayıcı Faktör Analizi (DFA) sonuçlarına göre deneme uygulamasında ortaya konulan yapının doğrulandığı görülmüştür. Sonuç olarak, yapılan tüm geçerlik ve güvenirlik işlemleri, ölçeğin öğretmenlerin yenilikçi öğretmen özelliklerini belirlemede geçerli ve güvenilir biçimde kullanılabilecek bir ölçme aracı olduğunu ortaya koymaktadır. Sözlü bildiri Фронезис образования 2.0Özet: <Одним из главных критериев построения эффективной системы образования, является ее соответствие современным запросам общества, а также возможности быстрой адаптации к изменчивой внешней среде. Поэтому разработка различных методов, подходов администрирования сферы образования является актуальной проблемой научных поисков. Не смотря на то, что современные исследования предоставляют широкий набор инструментов, тем не менее, наблюдается кризис администрирования системы образования, прежде всего в долгосрочной перспективе. Если «здесь»и «сейчас» видим целесообразность использования определенного подхода, то уже завтра он абсолютно становится неэффективным, и мы должны опять искать новый. В таком постоянном разно-векторном поиске теряется направление, структура, целостность системы образования, а иногда и ее смысл.Старая (традиционная)система не работает, а новая не принимается.Если обобщить существующие подходы в администрировании, то получим бифуркационную модель «контроль-стимул»: мы разрабатываем либо дополнительные методы контроля, либо методы стимулирования.Однако возникает вопрос: прежде всего практического применения этих методов в той или иной ситуации? Как не потерять целостность, гармоничность, духовность будущего образования? Как приостановить увеличивающие в геометрической прогрессии внедрение технологий ради самих же технологий? Как из многочисленных подходов-пазлов увидеть и воссоздать целостную картину, не потеряв ребенка и студента. В нашем исследовании мы акцентируем внимание на разработке и целесообразности применении фронезиса (практической мудрости) образования 2.0. Этот подход – подход «паузы», который предоставит возможность пересмотреть потенциальные возможности традиционной и скорректировать будущую систему образования через призму практической мудрости, опираясь, прежде всего, на этико-эстетические императивы человеческой мотивации. Теоретическую базу исследования составили труды украинских и зарубежных авторов в области педагогики, менеджмента, философии образования, философии культуры, философской антропологии и психологии. В качестве основной теоретико-методологической позиции использовано идею «практической мудрости» (Б. Шварц, К. Шарп), которая дает возможность балансировать между жесткими правилами, стимулами и здравым смыслом, идеями фронезиса (Аристотель) и«мансардности» (В. Исаев) для определения новой формы диалектики культуры и цивилизации в современном образовательном пространстве. Для конструктивного решения поставленных задач используются следующие методы: метод логико-философской реконструкции (В. Моисеев) для воссоздания целостной системы образования и метод моделирования, который применяется для объединения существующих подходов администрирования образовательного пространства. Также использовались методы анализа, синтеза и абстрагирования. Теоретическая разработка подкрепляется изучением систем администрирования учебных заведений Украины и Франции, а также принятием участия в различных международных программах, проектах: USAID, CEUME, WORLD LEARNING, EDUCATIOR IMPACT, DOCCU, ERASMUS+. В проведенном исследовании представлено философское понимания современной образовательной системы 2.0. Фронезис образования рушит любую систему контроля-стимулов, открывает дополнительные возможности преодоления в будущем антропологической асимметрии развития культуры и цивилизации, а так же показывает целесообразность децентрализации и демократизации будущего образовательного пространства.
Sözlü bildiri BEHİÇ AK’IN “GÜNEŞİ BİLE TAMİR EDN ADAM”INDA AŞIRI TÜKETİM KAVRAMINA YÖNELİK ELEŞTİRİ VE ÖNERİLERÖzet: <Önceleri yalnızca bulundukları bölgeyi etkileyen çevre sorunları, artık tüm insanları ve dünyayı olumsuz etkilemeye başlamıştır. Edebiyat, yaşamdaki sorunları görmezden gelmek yerine ona yönelik çözümler üretmenin sanatsal bir yoludur. Jose Saramago, Cengiz Aytmatov, Yaşar Kemal, Philip K. Dick gibi bazı yazarlar, çevre sorunlarına dikkat çekmektedirler. Çocuk edebiyatı da çevre sorunlarına ilgisiz kalmamıştır. Türk çocuk edebiyatında da pek çok yazar çevre sorunlarının farklı yönlerini masal, öykü ve romanlarına konu edinmiştir. Yetişkinlere yönelik yazdığı tiyatro oyunlarında, çizdiği karikatürlerde olduğu gibi Behiç Ak, çocuk kitaplarında çevreciliğe yönelik konu ve sorunları ele almaktadır. Onun kitaplarında çevre kirliliği, çarpık kentleşme, yapay çevre, tarihi yapıtların yok edilmesi gibi konulara özellikle odaklanılmış ve çocuklara bu konulara duyarlı olmalarına yönelik sezdirimlerde bulunulmuştur. Çocuk edebiyatı, yetişkinlere dönük üretilen edebiyat gibi sanatsal bir alandır; ancak eğitimciler tarafından da eğitsel amaçlarla kullanılmaktadır. Bu nedenle eğitim ortamlarında hem sanatsal hem de içeriksel açıdan nitelikli çocuk kitaplarının kullanımı önemlidir. Çevre sorunlarına eğilen çocuk kitaplarını sınıfta kullanan öğretmenler, çevre eğitiminin gelişmesine katkıda bulunmuş olurlar. Pek çok çevre sorununa neden olan değişkenlerden bir de aşırı tüketim durumudur. İnsanlar aslında ihtiyaçları olmayan şeyleri çok fazla tükettiklerinde dünyanın dengesini bozmaktadırlar. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden metin analizi yöntemi kullanılarak Behiç Akın Güneşi Bile Tamir Eden Adam adlı çocuk öyküsündeki aşırı tüketim kavramına dönük ne tür eleştiriler ve öneriler geliştirildiği betimlenmektedir. Bu doğrultuda, metinde geçen tüketim nesneleri ve tüketim alışkanlıkları ayrı başlıklar halinde değerlendirilecektir. Yazarın, sözü edilen başlıkları hangi eylem ya da durumlarla açıkladığı ve çocuklara ne tür önerileri sezdirdiği ortaya konulacaktır. Bunun dışında metnin karakterleri tüketim alışkanlıkları yönüyle ele alınacak; yazarın tüketim toplumu karşısında nasıl bir insan modeli istediği betimlenecektir. Sözlü bildiri ERGENLERİN GELECEK BEKLENTİLERİ VE KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDEKİ BİLİŞSEL ÇARPITMALARININ MUTLULUK DÜZEYLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ( KÜÇÜKÇEKMECE ÖRNEĞİ)Özet: <Bu çalışmanın amacı liseye devam eden ergenlerin gelecek beklentisi ve kişiler arası ilişkilerde bilişsel çarpıtmalarının mutluluk düzeyleri ile açıklanmasıdır. Araştırma evreni, İstanbul’da (Küçükçekmece ilçesi) yaşayan 9. ve 10. Sınıf düzeyinde eğitim gören öğrencilerden oluşmaktadır. Araştırmanın örneklem grubu seçilirken tabakalı ve kümeleme örnekleme yöntemleri birlikte kullanılmıştır. Örneklem grubu için 5 okul türünden 273 kız ve 408 erkek öğrenci olmak üzere toplamda 681 öğrenciye ulaşılmıştır. Araştırma genel tarama modellerinden ilişkisel tarama modeline uygun olarak düzenlenmiştir. İlişkisel tarama modelleri iki ya da daha çok değişken arasında birlikte değişimin varlığını ve/ veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir. Araştırmada 3 ölçek uygulanmış olup bunlar Oxford Mutluluk Ölçeği-Kısa Formu, Kişilerarası İlişkilerde Bilişsel Çarpıtmalar Ölçeği ve Ergen Gelecek Beklentisi Ölçeği’dir. Ayrıca araştırma kapsamında araştırmaya katılan bireylerin sosyo-demografik özelliklerini belirlemek için araştırmacılar tarafından kişisel bilgi formu oluşturulmuştur. Kişisel bilgi formunda cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey, anne babanın eğitim durumu ve mesleği, aile tipi, ergenlerin hayal kurma sıklığı ve algılanan duygu durumları sorulmuştur. Bulgular şu şekillerde ortaya çıkmıştır: Oxford Mutluluk Ölçeği’nden aldıkları puanlarla Kişilerarası İlişkilerde Bilişsel Çarpıtmalar Ölçeği’nden aldıkları puanlar arasında anlamlı bir ilişki bulunup bulunmadığını belirlemek amacıyla yapılan Pearson analizi sonucunda değişkenler arasındaki ilişki negatif yönde anlamlı bulunmuştur. Bununla birlikte Oxford Mutluluk Ölçeği’nden aldıkları puanlarla Gelecek Beklentisi Ölçeği’nden aldıkları puanlar arasında anlamlı bir ilişki bulunup bulunmadığını belirlemek amacıyla yapılan Pearson analizi sonucunda değişkenler arasındaki ilişki pozitif yönde anlamlı bulunmuştur. Ayrıca çalışmamızda Mplus analiz programı ile yol analizi yapılmıştır. Doğrulanan modelimize göre ergenlerin mutluluk düzeyleri; gelecek beklentisi ölçeği bazı alt boyutları ile pozitif yönlü ilişkili iken kişilerarası ilişkilerde bilişsel çarpıtmalar ölçeği bazı alt boyutları ile negatif yönlü anlamlı ilişki gösterdiği gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri 2013 FEN BİLİMLERİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMLARI ÖĞRENME ALANLARININ YENİLENMİŞ BLOOM TAKSONOMİSİ ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİÖzet: <Öğretim programları nesillerin yetiştirilmelerinde toplumun ortak hedeflerini yansıtan nitelikte olma özelliği taşımaktadır. Dinamik ve gelişmekte olan toplumların ihtiyaçlarıyla öğretim programları sıklıkla güncellenmekte ve çeşitli değerlendirmelere tabi tutulmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de uygulamada bulunan 2013 Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programları öğrenme alanlarının Yenilenmiş Bloom Taksonomisi (YBT) taksonomisi çerçevesinde incelenmesi amaçlanmaktadır. Taksonomik sınıflandırma ile programların öğrenme alanlarına ait kazanımların hangi bilgi boyutlarında ve bilişsel süreçlerinde nasıl bir dağılım gösterdiğinin ortaya çıkarılması hedeflenmektedir. Ortaya çıkarılacak sonuçların mevcut programın öğrencilere hangi bilgi türlerini ve bilişsel becerileri verdiğini göstermesi açısından önemli olduğuna inanılmaktadır. Ayrıca program geliştiricilerin programda belirttikleri hedeflerin ne ölçüde yansıttıkları değerlendirilebilecektir. Araştırma doküman incelemesi yöntemiyle yürütülmüş ve bu anlamda programda yer alan kazanımlar incelenmiştir. Elde edilen bulgulara göre tüm sınıflardaki öğrenme alanlarının dağılımı sırasıyla Fiziksel Olaylar (%34,72), Canlılar ve Hayat (%28,48), Madde ve Değişim (%22,87) ve Dünya ve Evren (%13,93) şeklindedir. YBT’ye göre tüm sınıflardaki bilgi boyutu dağılımı sırasıyla Kavramsal Bilgi (%62,79), Olgusal Bilgi (%18,50), İşlemsel Bilgi (%16,01) ve Üst Bilişsel Bilgi (%2,7) şeklindedir. Canlılar ve Hayat öğrenme alanında bilgi boyutunun dağılımı Kavramsal Bilgi (%75,18), Olgusal Bilgi (%11,68), İşlemsel Bilgi (%11,68) ve Üst Bilişsel Bilgi (%1,46) şeklindedir. Fiziksel Olaylar öğrenme alanında bilgi boyutunun dağılımı Kavramsal Bilgi (%54,49), Olgusal Bilgi (%22,16), İşlemsel Bilgi (%19,76) ve Üst Bilişsel Bilgi (%3,59) şeklindedir. Madde ve Değişim öğrenme alanında bilgi boyutunun dağılımı Kavramsal Bilgi (%61,82), İşlemsel Bilgi (%23,64), Olgusal Bilgi (%10,91) ve Üst Bilişsel Bilgi (%3,64) şeklindedir. Dünya ve Evren öğrenme alanında bilgi boyutunun dağılımı Kavramsal Bilgi (%59,70), Olgusal Bilgi (%35,83), İşlemsel Bilgi (%2,98) ve Üst Bilişsel Bilgi (%1,49) şeklindedir. YBT’ye göre tüm sınıflardaki bilişsel süreç becerileri boyutu dağılımı sırasıyla Anlama (%39,50), Uygulama (%23,08), Analiz (%14,55), Değerlendirme (%9,56), Hatırlama (%7,07) ve Yaratma (%6,24) şeklindedir. Canlılar ve Hayat öğrenme alanında bilişsel süreç becerileri boyutu dağılımı Anlama (%40,15), Uygulama (%20,44), Analiz (%16,79), Değerlendirme (%10,95), Hatırlama (%6,57) ve Yaratma (%5,11) şeklindedir. Fiziksel Olaylar öğrenme alanında bilişsel süreç becerileri boyutu dağılımı Anlama (%40,12), Uygulama (%28,74), Analiz (%11,38), Değerlendirme (%10,18) ve Yaratma (%5,39) Hatırlama (%4,19) şeklindedir. Madde ve Değişim öğrenme alanında bilişsel süreç becerileri boyutu dağılımı Anlama (%26,35), Uygulama (%14,97), Analiz (%10,18), Yaratma (%5,99), Hatırlama (%4,79) ve Değerlendirme (%3,59) şeklindedir. Dünya ve Evren öğrenme alanında bilişsel süreç becerileri boyutu dağılımı Anlama (%35,82), Analiz (%16,42), Uygulama (%14,93), Hatırlama (%14,93), Değerlendirme (%11,94) ve Yaratma (%5,98) şeklindedir. Elde edilen bulgular ışığında tüm öğrenme alanlarında kazanımların daha çok kavramsal bilgilere ve anlama becerisine odaklanması programın öncelikle öğrencilerin temel kavramların öğrenilmesine odaklandığı şeklinde değerlendirilmiştir. Dünya ve Evren öğrenme alanında olgusal bilgiye ve hatırlama becerisine diğer öğrenme alanlarına göre daha çok yer verildiği tespit edilmiştir. Ayrıca üst bilişsel bilgilere ve yaratma becerisine yeterince odaklanılmadığı anlaşılmıştır. Sınıf seviyeleri özelinde de değerlendirmelerin yapıldığı bu çalışmada, sonuç olarak programların bilgi ve beceri boyutları açısında uyumlu olduğu değerlendirmesi yapılabilse de öğrenme alanları arasında dengeli bir dağılımın olmadığı değerlendirmesi yapılmıştır. Sözlü bildiri 5N1K TEKNİĞİNİN KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ ÖĞRETİM SÜRECİNDE UYGULANMASIÖzet: <Anlama, zihinsel ve karmaşık bir süreçtir. Bir metni anlama ve çözümlemede kullanılan tekniklerden birisi, 5N1K tekniğidir. Bu teknik kapsamında, “Ne?”, “Nerede?”, “Ne zaman?”, “Neden?”, “Nasıl” ve “Kim?” sorularının cevabı aranmaktadır. Böylece öğrenciler bir metin ya da problemi oluşturan ögeleri ve bunlar arasındaki ilişkileri belirlemiş olurlar. Bu bağlamda söz konusu teknik, bir metni anlayıp çözümleyerek veya bir problemi anlayıp çözüm üreterek, düşünme ve problem çözme becerilerinin geliştirilmesi için oldukça faydalıdır. Bu çalışmada amaçlanan, 1., 2., 3. ve 4. sınıflarda Türkçe dersinde 5N1K tekniği kullanılarak yapılan metin çözümlemesi ile aynı metnin kişiselleştirilerek kullanılması arasındaki başarı farkının anlamlı olup olmadığını belirleyebilmektir. Kişiselleştirilmiş öğretim, kişinin ilgi ve ihtiyaçları göz önüne alınarak öğretim sürecinin kişiye göre uyarlanmasıdır. Kişiselleştirilmiş öğretime dair alan yazında yer alan çalışmalara bakıldığında, bu çalışmaların ağırlıklı olarak matematik alanında yürütülmüş olduğu görülmektedir. Kişiselleştirilmiş öğretim materyali ise öğrencinin yakın çevresindeki kişi ve nesnelerin isimleri kullanılarak geliştirilen sunum, alıştırma ve sınav materyali olarak tanımlamaktadır. Çalışmada kullanılan metinler kişiselleştirilmiş ve kişiselleştirilmemiş olarak iki farklı yapıda kullanılmıştır. Bu amaç doğrultusunda 1., 2., 3. ve 4. sınıfında öğrenim gören iki farklı gruptaki öğrencilere öğretmen tarafından oluşturulmuş bir metin verilerek 5N1K soruları oluşturmaları ve cevaplamaları istenmiştir. 1., 2., 3. ve 4. Gruptan oluşan deney grubuna metindeki şahıslar ve nesneler kişiselleştirilerek verilirken, kontrol grubuna ise düz metinler verilmiştir. Her iki metin için oluşturulan sorular ve cevaplar incelenerek doğru-yanlış oranları belirlenmiştir. Uygulamalardaki başarı oranları karşılaştırılarak sonuca ulaşılmıştır. Çalışma sonucunda, Kişiselleştirilmiş metin ile çalışan öğrencilerin daha fazla soruyu cevapladıkları bulunmuştur. Öğrencilerin kişiselleştirilmiş metinleri gördüklerinde şaşırdıkları ve kendilerini önemli hissettikleri gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri AĞABEY TÜRKİYE’NİN TÜRKELLERİ COĞRAFYASINDA Kİ YERİ VE ÖNEMİÖzet: <Türkiye konumu itibariyle, Afrika, Avrupa ve Asya’nın kesiştiği ve bu üç kıtanın konum olarak birbirine en yakın bulunduğu bölgededir. Oldukça önemli bir yere sahip olan Türkiye tarih boyunca dünya devletlerinin ilgi odağı olmuştur. Ve tarih boyunca Asya ve Avrupa arasında bir köprü görevi üstlenmiştir. Bugün Balkanlar’da, Kafkaslarda Orta Asya’da ve Orta Doğu’da meydana gelen gelişmeler sonucu bu görevi daha da önem kazanmıştır. Ayrıca Türkiye, askeri ve siyasi yönden dünyanın en hareketli ve sorunlu ülkelerinin yer aldığı Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu bölgelerinin tam ortasında bulunmaktadır. Yurdumuz devamlı karışıklıklar ve savaşlar içinde ki bu bölgeler de barış ve kararlılık ülkesidir. Bu durum, Türkiye’ye uluslararası siyasette ve dünya barışının korunmasında ayrı bir önem kazandırmaktadır. Bu ülkeler de çıkan savaşlar da, karışıklar da Türkiye’nin yardımına her aman ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye arabulucu görevi yapmaktadır. Türkiye’nin Türk elleri arasında ki rolüne bakarsak her zaman ağabey konumunda olmuştur. Ne zaman ki bir Türk elinin başına bir şey gelse ilk yardım beklediği karındaşı Türkiye olmuştur. Bir insan vücudunun eli, kolu, ayağı gibi birbirine bağlı Türk ellerinin dili, dini, kültürü ve etniği birdir. Türkiye ve diğer Türk elleri arasında ki bağı incelemek istersek Osmanlıdan bu zamana kadar bakmamız gerekir. Türkiye ve Türki Cumhuriyetlerinin Osmanlı dönemin de ki ilişkilerin de tam anlamıyla bir kopukluk görülür. Çünkü Osmanlı siyasi gelişimin de öncelikle Balkanlara ve Orta Doğuya önem vermiştir. Hatta Osmanlı kendini her zaman bir Balkanlı İmparatorluğu olarak tanımlamıştır. ‘’Vatan elden gidiyor’’ söylemleri bile Balkanlar kaybedilirken yaygınlaşmıştır. Yani Osmanlı için yüzünü Balkanlara çevirmiş, Orta Asya’ya sırtını dönmüş diyebiliriz. O dönemler de Orta Asya Çarlık Rusya’nın kontrolü altındaydı. Ne zaman ki Osmanlı dağılma sürecine girdi o zaman Orta Asya önem arz etmeye başladı. Dağılma dönemin de Osmanlıyı kurtarmak için birçok fikir akımı ortaya çıktı. Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık, … gibi. Bunlardan biri de Pan Türkçülük akımıydı. Bu akımın öngördüğü düşünce ‘’Türklerin efsanevi vatanı’’ olan Orta Asya ve Türk kimliğinin yeniden canlandırılmasıydı. 1917’de gerçekleşen Bolşevik devrimi böyle bir düşüncenin tamamen önüne geçmiştir. Sözlü bildiri ALMANYA`DA YAŞAYAN TÜRKLERE YÖNELİK, TÜRKÇE DERS KİTAPLARIN YÖNTEMLER BAĞLAMINDA İNCELENMESİÖzet: <Almanyada 1960 lardan sonra tarihsel olarak artan Türk nüfusu günümüzde 3 milyonu bulmaktadır. Herne kadar bunların yarıya yakını Alman vatandaşlığını almış olsalar da Kültür ve Dil açısından bu insanlar Türk dünyasının ve coğrafyasını bir parçası olarak kabul görmektedirler. Bu insanlara Türkiye Cumhuriyetinin de destek ve katkılarıyla ana dilleri olan Türkçe, Türkiyeden gönderilen Öğretmen ve ders Materyallarıyla öğretilmeye ve devamlılığı sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu özverili ve gayretli çalışmanın merkezinde hernekadar öğretmenlerimiz bulunsa da, bu öğretmenlerimizin kullanmış oldukları ders materyallarından Türkçe ders kitapları çok büyük bir öneme sahiptir. Öğrenciler Türkçe ders kitaplarıyla okul dışında da çalışmalarını devam ettirebilirler. Dolayısıyla Türkçe ders kitaplarının güncel ihtiyaçları karşılayacak durum da olmaları gerekmektedir. Bu bağlamda Türkçe ders kitaplarını yöntemler çerçevesinde dört beceriden dinleme ve konuşmaya yönelik daha çok ağırlık vermelidir, çünkü Almanyada yaşayan vatandaşlarımız hernekadar okuma ve yazma yapsalar ve bu becerilerini geliştirseler dahi, dili ve de hatta ana dilleri olan Türkçeyi konuşamadığı takdirde ve güncel hayatta kullanmadığı durumda bu dilin ölmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Bundan dolayı konuşma becerisi çok önemlidir ve bu becerinin gelişmesinde de en büyük katkı dinlemeyle olmaktadır. Ders kitaplarının dinleme ve konuşma becerilerine yönelik, örneğin CD ve her türlü iletişim ve bilişim araçlarına bağlı olarak hazırlanmalı ve günümüz çağdaş teknolojisine uygun olmalıdır. En önemlisi öğrencilerin bulunduğu ülkenin, bu durumda Almanyanın ortam ve şartlarına göre hazırlanmalı, ders kitaplarının Alman ders kitaplarından albenisi daha geri olmamalıdır, yani ders kitapları gerekirse Almanyada yaşayan Türk eğitimcilerinin görüş ve önerisi alınarak yerel şartlara uygun ve Türkçeyi en güzel ve kolay biçimde öğretme amaçlı olarak hazırlanmalıdır. Bu sunumumda Almanyadaki ders kitaplarının bu şartları ne derece sağladıkları incelenerek masaya yatırılacak ve çözüm önerileri öne sürülecektir. Sözlü bildiri BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KPSS SINAVINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Türkiye’de kamu kurumlarına merkezi sınavla personel alımı, ilk defa 1999 yılında Devlet Memurluk Sınavı (DMS) denen bir sınavla olmuştur. Bu sınavın adı daha sonra Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) olarak değiştirilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen atamalarında, diğer kamu kurumlarında olduğu gibi da bu sınavı ölçüt olarak kullanılmıştır. 2013 yılında KPSS sınavının öğretmen alımında tek başına yeterli olamayacağı düşünülerek belli branşlarda Öğretmenlik Alan Bilgisi (ÖABS) testlerinden de öğrencilerin sınava girmesi gerektiğine karar verilmiştir. Beden eğitimi öğretmeni alımlarında ise sadece Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) yapılmaktadır. Bu çalışma, beden eğitimi öğretmeni adaylarının “KPSS” sınavına ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada beden eğitimi öğretmeni adaylarının; “KPSS” sınavına ilişkin genel olarak görüşleri, alan bilgisi ile ilgili soru sorulmalı mı, öğretmen adayının atama yöntemine yönelik görüşleri, mesleğe bakış açılarına ilişkin görüşleri, kendilerini hangi alanda başarılı gördükleri, sınavın hayatlarına nasıl katkı sağlayacağı, sınava hazırlanırken ne tür sorunlarla karşılaştıkları, sınavdan beklentileri ve sınav hakkındaki önerilerinin neler olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen açık uçlu sorular beden eğitimi öğretmeni adaylarına sunulmuştur. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olan mülakat yöntemi kullanılarak, değişik üniversitelerden mezun olan 50 beden eğitimi öğretmeni adayından elde edilen veriler, içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda beden eğitimi öğretmeni adaylarının çoğunluğunun “KPSS” sınavının öğretmen ataması ve seçmesi için yeterli olmadığı, sınava hazırlanma sürecinde öğretmen adaylarında endişe ve korku yarattığı, öğretmenlik mesleğine olumsuz bakış açısı yarattığı ve öğretmenlik mesleğine çok katkı sağlamayacağından dolayı sınava karşı oldukları tespit edilmiştir. Ayrıca öğretmen adaylarının “KPSS” sınavında diğer branş öğretmeni atamalarında olduğu gibi beden eğitimi öğretmeni atamasında da alan bilgisi sınavı yapılması gerektiğini ifade ettikleri sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri BİLİM EĞİTİMİNDE PARADİGMALARIN ROLÜÖzet: <Bilim eğitimi yüzyıllardır önemli bir problem olarak tartışılmıştır. Ancak son iki yüzyıldır bu tartışma özellikle pozitivist anlayışın egemenliğini ilan ettiği 1960lara kadar farklı sonrasında ise pozitivist tutuma karşı olarak daha farklı boyutlarda gelişmiştir. Bu süreçte özellikle Thomas Kuhn, Paul Feyerabend, Karl Popper, Louis Althusser gibi filozoflar öne çıkmaktadır. Kuhn, bilimsel keşfin genellikle, bilimsel bilginin yığılan ilerleyen özelliği olduğu yönündeki tasvirlere uygun olarak ilerlediği görüşüne karşı çıkmıştır. Bilimsel bilginin yığılan ilerleyen özelliğinin ancak periyodik tabloda boş gözleri dolduran elementler gibi baştan araştırılmış olan ve hiçbir ayarlanma, uyarlanma ve meslekten özümseme istemeyen keşiflere tam olarak uygun düşeceğini savunmaktadır. Her bilimsel çalışmayı belli bir görüş ayrılığı belirginleştirir ve en büyük bilimsel gelişme olaylarının önünde, devasa görüş ayrılıkları yatar. Onun her bilimsel çalışmada hem görüş ayrılıklarının hem de eş doğrultuda düşünmenin bilimsel gelişmeye yaptığı katkıyı ve araştırmanın temel zorunluluğundan biri olduğunu söyler. Olağanüstü bilimde ise bilimsel devrim çok daha köklü görüş ayrılıklarına dayanan rekabet eden paradigmaların mücadelesi şeklinde gelişir. Eş-doğrultuda düşünmenin faydasına gelince; olağan bilimde bir paradigmanın çerçevesinde işleyen bilim faaliyetinin belli bir geleneğe göre yapılması nedeniyle gereksiz ayrıntılarla ilgilenmeyi asgariye indirdiği için bilimsel faaliyete katkı sağlama biçimindedir, Bilimsel devrimde ise mevcut paradigmaya göre hareket eden bilim adamlarının sorunların çözümlenememesi karşısında alternatif paradigmayı bütünüyle kabullenme şeklinde sonuçlanır. Şayet belli bir uzmanlık alanında çalışanlarda ortak bir düşünce oluşmamış olsa yeni paradigmanın kabulü gerçekleşmeyebilir, çünkü yeni paradigma ilk kabul edildiğinde önceki paradigma döneminde çözümlenemeyen bütün sorunların çözümünü verdiği için değil, daha çok önceki paradigmanın başarısızlığında yeni bir öneriyi sunduğu için kabul edilir. Öyleyse belli bir uzmanlık alanındaki bilim adamlarının müşterekliği bilimsel ilerleme için gerekli olmaktadır. Feyerabend ise bilimin, her zaman boşluklarla, çelişkilerle dolu olduğun cahillik, dik kafalılık, ön yargılara dayanma, bilginin ileriye gitmesi için engel oluşturmaları şöyle dursun, onun ön koşulları olarak kabul eder. Geleneksel olarak kabul edilen kesinlik, tutarlılık, olgulara saygı, verilen koşullarda en fazla bilgiyi elde etme çabası, milimi milimine uygulanırsa durgunluğa yol açabileceğini söyler. Ben bilimi ve Batı akılcılığını diğer geleneklere tercih etmek için hiçbir nesnel gerekçe olmadığı iddiasındayım demek suretiyle de Althusser gibi bilimi nesnel gerçeklik olarak değil bir ideoloji olarak görür. Ancak Althusser’in bilimi bir ideoloji olarak görme biçimiyle Feyerabend’in bilimi bir ideoloji olarak görmesi aynı değildir. Onun anlayışı monizme bir karşı çıkışı simgelemektedir; çünkü o, Yöntemsel Çoğulculuğu savunmaktadır. Oysa Althusser tarafından bilimin bir ideoloji olarak görülmesi, Diyalektik Materyalizmi bir bilim gibi kabul eden anlayışına bilimi de bir ideoloji olarak değerlendirerek ikisi arasında kurulacak paralellikten meşruluk kazandırma amacını taşıdığı söylenebilir. Popper ise bilimsel önermelerin nesnelliğinin önermelerin özneler arası (intersubjektiv) sınanabilir olması koşuluna bağlı olduğunu söylüyor. Popper, bilimde hiçbir zaman kesin değişmez mutlak doğrulara ulaşılamayacağı görüşündedir. Çünkü bir bilimsel teori ne kadar çok test ve sınamadan başarıyla geçmiş olursa olsun kesin ve mutlak olarak doğrulanamaz. Böyle bir görüş bilime pozitivist anlayışının yüklediği anlamı reddetmedir. Sözlü bildiri BİYOLOJİ VE COĞRAFYA ÖĞRETMENLERİNİN ÇEVRE EĞİTİMİ ÖZ YETERLİKLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakabilmek için bireylerde çevre bilinci oluşturmanın gerekliliği şüphesizdir. Bu bilinci bireyin eğitim-öğretim sürecinde kazanabileceği düşünüldüğünde lise öğrenimlerine devam eden öğrenciler için çevre eğitiminin verildiği biyoloji ve coğrafya dersleri önem taşımaktadır. Bu sebeple ders müfredatları dikkate alındığında liselerde çevre eğitimi veren biyoloji ve coğrafya öğretmenlerinin çevre eğitimine yönelik öz yeterlik düzeylerinin belirlenmesi oldukça önemlidir. Nitekim öz-yeterlik kişinin bir işi başarmaya olan inancı olarak tanımlanmaktadır. Bireyin öz-yeterlik düzeyi ne kadar yüksekse üstlendiği görevi başarmaya olan kararlılığının da aynı oranda yüksek olması beklenmektedir. Yapılan bu çalışmada liselerde görev yapan biyoloji ve coğrafya öğretmenlerinin çevre eğitimi öz yeterliklerinin belirlenmesi ve bazı değişkenlere (branş, cinsiyet, hizmet yılı ve çevre eğitimi ile ilgili resmi kurumlarca düzenlenen bilimsel etkinliklere katılım) göre incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın örneklemini Aksaray il merkezinde bulunan liselerde görev yapan, 46’sı biyoloji ve 45’i coğrafya öğretmeni olmak üzere, toplam 91 öğretmen oluşturmaktadır. Örneklemi oluşturan öğretmenlerin çevre eğitimi öz yeterliklerinin belirlenmesinde Özlü, Özer Keskin ve Gül (2013) tarafından geliştirilen “Çevre Eğitimi Öz-Yeterlik Ölçeği” kullanılmıştır. Alan bilgisi (10 madde) ve öğretim stratejileri (14 madde) alt boyutları olmak üzere iki alt boyuttan meydana gelen ölçekte toplam 24 madde bulunmaktadır. Uygulamaya katılan öğretmenler ölçekte yer alan 24 maddeyi okumuş ve her bir madde ile ilgili kendilerini ne kadar yeterli hissetliklerini 0-100 arasında (10’ar birimlik artışlarla) değişen değerler vererek belirtmişlerdir. Çalışma sonunda öğretmenlerin çevre eğitimi ile ilgili yüksek öz yeterlik algısına sahip oldukları belirlenmiştir. Yapılan istatistiksel analizler öğretmenlerin çevre eğitimi öz yeterliklerinin (alan bilgisi ve öğretim stratejileri alt boyutları ile ölçek geneli puanları) branşlarına, cinsiyetlerine ve hizmet yıllarına göre farklılaşmadığını göstermiştir. Bununla birlikte öğretmenlerin alan bilgisi alt boyutu, öğretim stratejileri alt boyutu ile ölçeğin genelinden almış oldukları öz yeterlik puanlarının TÜBİTAK gibi resmi kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen çevre eğitimi ile ilgili bilimsel etkinliklere katılımlarına göre farklılaştığı belirlenmiştir. Sözlü bildiri BULGARİSTANDA OSMANLI KÜLTÜR MİRASIÖzet: <BULGARİSTAN’DA OSMANLI KÜLTÜR MİRASI VE GÜNCEL DURUMU Özet Beşyüz yıl boyunca Osmanlı devletinin siyasi, ekonomi, sosyal, din ve kültür etkisi altında kalan Bulgaristan, Osmanlı medeniyetinin en çok nüfuz ettiği yerlerden biri olmuştur. Bulgarların etnokültürel ve dinsel kimliğine son vermeyen bu etki Bulgar toplumsal hayatının farklı alanları üzerinde derin izler bırakmıştır. Özellikle kültür alanındaki izlerin, günümüzde kültür miras olarak korunması, benimsenmesi ve gelecek nesillere aktarılması ile toplumun tarih hafızasında değer olarak kabul edilmesi önemlidir. Diğer yandan Osmanlı mimari kültür mirası söz konusu olduğunda, milliyetçiliğin de sebep olduğu değişim neticesinde, bu mirasın en belirgin örnekleri olan binlerce cami, medrese, kütüphane, kervansaray, tekke, zaviye, hamam, çeşme, köprü vs. yok edildiği görülmektedir. Osmanlı kültür mirasını “kötü” ve “travmatik” olarak reddeden Bulgarlar, 1878’den sonra bu mirasla ilglenmekten ve sahip çıkmaktan uzak kalmışlardır. Son yıllarda günümüze kadar ulaşan ve kültür anıtı ilan edilen eserlerin bir kısmı restore edilmeye başlandı ve devlet tarafından koruma altına alındı. Bu uygulama Osmanlı mimari eserlerinin kültür miras olarak değerlendirildiğini gösteriyor, fakat Bulgaristan’ın Osmanlı geçmişi ile uzlaştığı anlamına gelmiyor. Zira ülkede vakıf statüsünde bulunan pekçok cami müzeye dönüştürülüyor, amacına uygun olarak faal duruma getirilmiyor, ülkedeki Müslüman nüfusunun istifade etmesine müsaade edilmiyor. Restore edilerek Roma dönemi eseri olarak tanıtılan Osmanlı yapıtların sayısı ise gittikçe artıyor. Bazı kültür anıtları ise restore edilmeyerek yok olmaya mahkum ediliyor. Bulgaristan’daki Osmanlı kültür mirası mimari eserlerle sınırlı kalmıyor. Bulgar dili ve edebiyatı, halk müziği ve dansı, mutfak kültürü, yer ve soyisimleri olmak üzere Bulgar toplumsal hayatın farklı alanlarında da Türk izlerini görmek mümkündür. Sofya “Sv.Sv.Kiril i Metodiy” kütüphanesi, bünyesinde barındırdığı tonlarca Osmanlı arşiv belgesi sayesinde dünyada en büyük üçüncü Osmanlı arşividir. Bu zengin arşiv belgeleri de Osmanlı kültür mirasıdır ve çok az bir kısmı incelendiği için keşfedilmeyi bekleyen muazzam bir hazinedir. Bulgaristan’da Osmanlı kültür mirası değerlendirildiğinde büyük bir çelişkinin söz konusu olduğu görülür. Bir yandan Bulgaristan’ın Osmanlı geçmişinden kaynaklanan ve Bulgar toplumsal hayatının pekçok alanında benimsenen Osmanlı kültür tesiri ve diğer yandan miras olarak günümüze kadar ulaşan bu değerlerin reddedilmesi. Bu çelişki Osmanlı devletini bir medeniyet taşıyıcısı olarak Bulgaristan’la ilişkilendirmeyen bir yaklaşım tarzının yarattığı tarihi boşluktan kaynaklanmaktadır. Tebliğimizin amacı Bulgaristan’daki Osmanlı kültür mirasının güncel durumunu incelemek ve çelişkili konuları gün ışığına çıkarmaktır. Böylece Bulgaristan topraklarındaki Osmanlı kültür mirasının neden muhafaza edilmesi gerektiği sorusunun cevabını kolayca bulabiliriz. Sözlü bildiri BULGARİSTANDA TÜRKÇE ÖĞRETİMİNİN TARİHSEL SÜRECİÖzet: <Bulgaristan’da Türkçe öğretimi Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türklerin bölgeye göçüyle başlamıştır. Bölgeye XIII. yüzyılda başlayan Türk göçü XIX. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı sonrasında Balkanlarda Osmanlı hakimiyeti sona ermiş ve milliyetçilik akımları sonucu yeni devletler kurulmuştur. Bu çalışmada, Bulgaristan’ın uluslararası arenada bağımsız bir devlet oluşundan bu yana ülkedeki Türkçe öğretimine yer verilecektir. Bu süreç dört bölüm başlığı altında değerlendirilebilir: 1. Prenslik Dönemi’nde Bulgaristan’da Türkçe Eğitim ve Türkçe Öğretimi (1878-1908) Bu dönemde Türkçe eğitim ve öğretim Türk azınlık okullarında vakıf topraklarından sağlanan gelirle ve çoğunlukla camilere bağlı olarak yürütülmüştür. Bulgaristan’da Prenslik döneminde, eski mahalle (sıbyan) mektepleri (ilkokul), rüştiyeler (ortaokul) ve medreseler Türkçe öğreten belli başlı eğitim kurumları olmuştur. Bu dönemde Türkçe öğretmeni yetiştiren herhangi bir kurumun olmaması yeni nesil Türkçe öğretmeni yetiştirilemediği anlamına gelmektedir. 2. Krallık Dönemi’nde Bulgaristan’da Türkçe Eğitim ve Türkçe Öğretimi (1908-1944) Bu dönemde Bulgaristan’da Türkçe öğreten Türk azınlık okulları özel okul statüsüne girmiştir. Bu okulların açılması, idaresi, öğretim araçları ve finansmanı azınlıkların kendisine bırakılmıştır. Bulgaristan Krallığı’ndaki resmi ve özel tüm okulların kontrolü Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. 1918 yılında Şumnu’da ilk Türk öğretmen okulu açılmıştır ancak bu okul 10 yıl sonra kapatılmıştır. Krallığın son 10 yılında (1934-1944) İkinci Dünya Savaşı’nın ve siyasi gelişmelerin gölgesinde Bulgaristan’da Türkçe öğretiminin giderek gerilediği söylenebilir. 3. Halk Cumhuriyeti Dönemi’nde Bulgaristan’da Türkçe Eğitim ve Türkçe Öğretimi (1944-1989) Bulgaristan Halk Cumhuriyeti dönemi Türkçe öğretimi bakımından üç döneme ayrılabilir: • Eğitim ve kültür alanlarında temel özgürlüklerin olduğu birinci dönem (1944-1958) Halk Cumhuriyeti’nin ilk yılarında Türkçe öğretimi konusunda olumlu gelişmeler yaşanmıştır. Ülke ideolojik olarak Türkler arasında laik ve elit bir grup oluşturmayı amaçlamış ve bu bağlamda eğitim koşullarını iyileştirme yoluna gitmiştir. Yeni Türk okulları açılmış ve pek çoğu resmi eğitim alamamış Türkçe öğretmenlerinin niteliğini arttırmak için öğretmen okulları kurulmuştur. • Özgürlüklerde sert kısıtlamalara gidilen ikinci dönem (1958-1970). Bu dönemde Türk okulları Bulgar okullarıyla birleştirilmeye başlanmış ve 1970 yılında Türkçe eğitim yasaklanmıştır. • Üçüncü dönemde (1970-1989) ise Türk kimliği bütünüyle ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. 1985’ten 1989’un sonuna kadar Bulgar hükümeti Bulgaristan’da hiç Türk olmadığını, Bulgaristan’ın homojen Bulgar bir ulustan oluştuğunu iddia etmiştir. Dolayısıyla Türkçe öğretimi adına gerçekleşen gelişmelerin zamanla çeşitli kısıtlamalara tabi tutularak Bulgaristan’da Türkçe öğretiminin bütünüyle ortadan kaldırıldığı söylenebilir. 4. Bulgaristan Cumhuriyeti’nde Türkçe Öğretimi (1989-günümüz) 1991-1992 eğitim-öğretim yılında Tükçe dersinin program dışı (zorunlu değil) okutulmasına izin verilmiş, 1994 yılında da karara bağlanmıştır. 1998’de kabul edilen yasaya göre de devlet okullarında Türkçe derslerine serbest seçmeli dersler listesinde ve haftalık ders programı dışında yer verimiştir. Günümüzde Bulgaristan Cumhuriyeti’nde Türkçe derslerinin okutulduğu okullar üç kategoriye ayrılır: belediye okulları, devlet okulları ve özel okullar. Ayrıca Türkçe öğretmeni yetiştiren kurumlar da bulunmaktadır. Çalışmanın son bölümünde ise günümüzde Bulgaristan’da Türkçe öğretiminde karşılaşılan güçlükler ve yaşanan sorunlara kısaca değinilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri ÇİZGİ FİLMLERDE TÜRK KÜLTÜRÜ VE DEĞERLERİN AKTARILMASI (PEPEE VE CANIM KARDEŞİM) ÖRNEĞİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMAÖzet: <Yrd. Doç. Dr. Ümit POLAT Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretimi Ana bilimdalı Büşra ÖZKAN Eğitim Programları ve Öğretimi Ana bilimdalı Yüksek Lisans Öğrencisi Görsel medya son yıllarda insanlar üzerinde olumlu ve olumsuz etkisini arttırmıştır. Televizyon izlenme oranı büyük yaş gruplarında fazla olduğu kadar, küçük yaş gruplarında da izlenme oranı son derece yüksektir. Özellikle çocukluk dönemi, insanların yaşadığı toplumda kültürel miraslarını ve değer yargılarını öğrenmeye başladığı bir dönemdir. Değerler ve kültürel kimlik ilk olarak ailede başlar daha sonra çevre ve okulda devam eder. Bu dönemde çocuklar anne, baba, öğretmen gibi kendilerine yakın çevreden model alırlar. Fakat medya çağında olduğumuz bu günlerde çizgi filmler yeri geldiğinde aileden, çevreden daha etkili olmaktadır. Çizgi film, belli bir iletiyi simgesel olarak anlatan canlandırma sanatıdır. Çizgi filmlerin en büyük izleyici kitlesi çocuklardır. Çocuklar izledikleri çizgi filmlerdeki karakterlerden, olaylardan ve konulardan etkilenirler. Bu araştırma, çizgi filmlerin çocuklar üzerindeki etkilerini gelişimsel bağlamda ve öğretim programlarında kazandırılması amaçlanan değerlerin nasıl ve ne sıklıkta kullanıldığı, kültür ve değer aktarımını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır Nitel bir araştırma olan çalışmada verilerin analizi sürecinde içerik analizi kullanılmıştır. Verilerin toplanması ve yorumlanmasında ise kategorisel içerik analizinden yararlanılmıştır.Türkiye’de yayınlanan ve yerli yapım olan Pepee ve Canım Kardeşim adlı çizgi filmlerin kültür ve değer aktarımı incelenmiştir. Pepee çizgi filminde şimdiye kadar yayınlanan 100 bölümden 85 bölüm, Canım Kardeşim de yayınlanan 103 bölümden 80 bölümünde” kültür aktarımı; aile, dil/iletişim, halk oyunları, çocuk oyunları, kıyafetler, müzik, yemekler ve mutfak kültürü” başlıkları altında incelenmiştir. “Pepee ve Canım Kardeşim” adlı çizgi filmlerin de şu ortak temalar işlenmiştir; Türk dilinin doğru ve güzel kullanma becerisi, geleneksel oyunlarımız, özbakım becerileri, milli ve dini bayramların kutlanması, güncel hayatta işine yarayacak temel bilgiler, Türk mutfağı ve özellikle de duyuşsal alanı kapsayan tutumların çocuklar da gelişmesine (yardımlaşma, arkadaşlık, iş birliği, demokrasi, misafirperverlik, paylaşma, temizlik bilinci, tasarruf, doğa sevgisi, hayvan sevgisi gibi )değerlerinde sıklıkla işlendiği görülmüştür Her iki çizgi filmde izlenen bölümlerde de dini değerler ( Allah, peygamber, namaz, camii vb.) yer verilmediği görülmüştür. Sonuç olarak her iki çizgi filmde de Türk Kültürünü ve yaşama biçimini yansıtan, değerlerimizi aktaran pek çok unsur olduğu tespit edilmiştir. Bu tür filmlerin arttırılması gelecek nesillere örf, adet, gelenek ve göreneklerimizin aktarılması ve yaşatılmasında önemli bir araç olacaktır. Sözlü bildiri ÇOK KÜLTÜRLÜ BİR OKULDA ÖĞRENCİLERİN AHLAKİ OLGUNLUK DÜZEYİÖzet: <Geçmişten bu güne eğitimin amacı, içeriği ve yöntemi her zaman tartışma konusu olmuştur. Günümüzde insancıl felsefenin de etkisiyle eğitimde, insanın biyolojik ve psikolojik gelişiminin yanı sıra ve sosyo-kültürel özellikleri ön plana çıkmaktadır. İnsan toplumsal bir varlıktır. Doğumundan ölümüne kadar bir toplumun üyesi olarak yaşar, toplumu geliştirir, değiştirir ve toplumlara yön verir. Bu nedenle eğitim programları hazırlanırken ve yürütülürken bireyin toplumsal özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bireyin en önemli toplumsal özelliklerinden biri ise kültür taşıyıcısı olmasıdır. Birey kendi içinde bulunduğu toplumun kültürünü gelecek nesillere aktarırken aynı zamanda diğer kültürlerden de etkilenir. Son yüzyıldaki teknolojik ve bilimsel ilerlemeler, iletişim ağlarının gelişmesi ve göçler ile bu kültürel etkileşimin daha çok olduğunu görmekteyiz. Özellikle son yıllarda çeşitli sebeplerle bütün dünyada artan göçler ile birçok farklı kültür bir arada yaşamaktadır. Bu durum çok kültürlü eğitimi gerekli kılmaktadır. Çok kültürlülük yaş, cinsel yönelim, engelli olma, sosyal sınıf, etnik köken, din, dil ve kültürel özelliklerin bir arada yaşanmasıdır (APA, 2002). Çok kültürlü eğitim ise, yaş, cinsel yönelim, engelli olma, sosyal sınıf, etnik köken, din, dil ve kültürel özelliklere bağlı farklılıkların farkına varılması, bunların normal olduğunun kabul edilmesi ve bu farklılıklara saygı ve hoşgörü sağlanmasına yönelik verilen eğitimdir (Bank ve Bank, 1993; akt. Herring ve White, 1995). Bu tanımlardan yola çıktığımızda çok kültürlü toplumlarda bireylerin farklılıklara saygılı ve hoşgörülü olması, huzur ve barış içerisinde içinde yaşaması için değerler ve ahlak olgusunun önemli olduğunu görmekteyiz. Aşağıda bahsedilen çalışmanın bu bağlamda alanyazında önemli bir yeri olacağınız düşünmekteyiz. İstanbul ilinin Zeytinburnu ilçesinde bulunan Nuripaşa İlkokulu bünyesinde, bulunduğu konum nedeniyle Asya ülkelerinden göç etmiş Türk topluluklarından (Aganistan, Kazakistan, Doğu Türkistan vb.) öğrenciler öğrenim görmektedir.Bu araştırma çok kültürlü bir okul olan Nuripaşa İlkokulu öğrencilerinin ahlaki olgunluk düzeyini belirlemek amacıyla yapılmaktadır. Öğrencilerin ahlaki olgunluk düzeyinin; cinsiyet, sınıf, ailenin ekonomik durumu, babanın doğduğu ülke, ailenin kaç yıldır Türkiye’de yaşadığı, evde kimler ile yaşadığı, okul dışında dini eğitim alıp almadığı değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı belirlenmek istenmektedir.Araştırma evrenini Nuripaşa İlkokulu 3. Ve 4. Sınıflarında öğrenim gören 400 kişi oluşturmaktadır. Araştırmada Doç.Dr. Bülent DİLMAÇ tarafından geliştirilen ‘Ahlaki Olgunluk Düzeyi Ölçeği’ kullanılacaktır. Elde edilen veriler SPSS paket programında çözümlenecektir. Sözlü bildiri ÇOK KÜLTÜRLÜ BİR OKULDA ÖĞRENCİLERİN AHLAKİ OLGUNLUK DÜZEYİÖzet: <Geçmişten bu güne eğitimin amacı, içeriği ve yöntemi her zaman tartışma konusu olmuştur. Günümüzde insancıl felsefenin de etkisiyle eğitimde, insanın biyolojik ve psikolojik gelişiminin yanı sıra ve sosyo-kültürel özellikleri ön plana çıkmaktadır. İnsan toplumsal bir varlıktır. Doğumundan ölümüne kadar bir toplumun üyesi olarak yaşar, toplumu geliştirir, değiştirir ve toplumlara yön verir. Bu nedenle eğitim programları hazırlanırken ve yürütülürken bireyin toplumsal özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bireyin en önemli toplumsal özelliklerinden biri ise kültür taşıyıcısı olmasıdır. Birey kendi içinde bulunduğu toplumun kültürünü gelecek nesillere aktarırken aynı zamanda diğer kültürlerden de etkilenir. Son yüzyıldaki teknolojik ve bilimsel ilerlemeler, iletişim ağlarının gelişmesi ve göçler ile bu kültürel etkileşimin daha çok olduğunu görmekteyiz. Özellikle son yıllarda çeşitli sebeplerle bütün dünyada artan göçler ile birçok farklı kültür bir arada yaşamaktadır. Bu durum çok kültürlü eğitimi gerekli kılmaktadır. Çok kültürlülük yaş, cinsel yönelim, engelli olma, sosyal sınıf, etnik köken, din, dil ve kültürel özelliklerin bir arada yaşanmasıdır (APA, 2002). Çok kültürlü eğitim ise, yaş, cinsel yönelim, engelli olma, sosyal sınıf, etnik köken, din, dil ve kültürel özelliklere bağlı farklılıkların farkına varılması, bunların normal olduğunun kabul edilmesi ve bu farklılıklara saygı ve hoşgörü sağlanmasına yönelik verilen eğitimdir (Bank ve Bank, 1993; akt. Herring ve White, 1995). Bu tanımlardan yola çıktığımızda çok kültürlü toplumlarda bireylerin farklılıklara saygılı ve hoşgörülü olması, huzur ve barış içerisinde içinde yaşaması için değerler ve ahlak olgusunun önemli olduğunu görmekteyiz. Aşağıda bahsedilen çalışmanın bu bağlamda alanyazında önemli bir yeri olacağınız düşünmekteyiz. İstanbul ilinin Zeytinburnu ilçesinde bulunan Nuripaşa İlkokulu bünyesinde, bulunduğu konum nedeniyle Asya ülkelerinden göç etmiş Türk topluluklarından (Aganistan, Kazakistan, Doğu Türkistan vb.) öğrenciler öğrenim görmektedir.Bu araştırma çok kültürlü bir okul olan Nuripaşa İlkokulu öğrencilerinin ahlaki olgunluk düzeyini belirlemek amacıyla yapılmaktadır. Öğrencilerin ahlaki olgunluk düzeyinin; cinsiyet, sınıf, ailenin ekonomik durumu, babanın doğduğu ülke, ailenin kaç yıldır Türkiye’de yaşadığı, evde kimler ile yaşadığı, okul dışında dini eğitim alıp almadığı değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı belirlenmek istenmektedir.Araştırma evrenini Nuripaşa İlkokulu 3. Ve 4. Sınıflarında öğrenim gören 400 kişi oluşturmaktadır. Araştırmada Doç.Dr. Bülent DİLMAÇ tarafından geliştirilen ‘Ahlaki Olgunluk Düzeyi Ölçeği’ kullanılacaktır. Elde edilen veriler SPSS paket programında çözümlenecek ve yayınlanacaktır. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN İNTERNET BAĞIMLIĞI DÜZEYLERİNİN DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <İnternet günümüzün önemli teknolojilerinden biridir. İnternet kullanımı her yaş bireyde her geçen gün yaygınlaşmaktadır. İnternetin bu kadar yaygın kullanımının nedeni olarak sunduğu olanak ve imkanlar gösterilebilir. Ancak internet kullanımının avantajları kadar dezavantajlı yönleri de bulunmaktadır. Bunların en ön plana çıkanlarından biri de internet bağımlılığıdır. Genel anlamda internet bağımlılığı bireyin internet kullanımını sınırlayamayarak aşırı düzeyde kullanması ve internet kullanmadığı durumlarda bile internet kullanımını hayal etmesi olarak ifade edilebilir. İnternet bağımlılığı günümüzün önemli problemlerinden biridir. Özellikle de liseyi bitirdikten sonra ailelerinden ayrılarak bağımsız olarak ayakları üzerinde durması gereken birinci sınıf üniversite öğrencilerinde ele alınması gereken önemli bir konudur. Bu çalışmanın amacı eğitim fakültesinde öğrenim gören öğrencilerin internet bağımlılığı düzeylerinin cinsiyet, yaş, günlük internet kullanım süresi, yatma saati ve günlük uyku süresi gibi değişkenler tarafından yordanıp yordanmadığının incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesinde 2016-2017 öğretim yılı bahar yarıyılında öğrenim görmekte olan 173 birinci sınıf öğrencisi örneklemi oluşturmuştur. Örneklem uygun örnekleme yöntemi ile 45 BÖTE, 45 PDR, 45 Türkçe, 45 Fen bilgisi öğretmenliği öğrencilerine anketlerin elden dağıtılarak toplanması yoluyla elde edilmiştir. PDRden 1 Türkçeden 4 ve Fen Bilgisinden 2 öğrencinin bazı verileri boş olduğu için araştırmadan çıkarılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Young (1996) tarafından geliştirilen ve Horzum ve Çakır tarafından Türkçeye uyarlanan internet bağımlılığı testi kullanılmıştır. Araştırmada verilerin analizi için doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda cinsiyet ve günlük internet kullanım süresi anlamlı yordayıcı değişken olarak bulunmuştur. Bunun yanında yaş, yatma saati ve günlük uyku süresi anlamlı birer yordayıcı olarak ortaya çıkmamıştır. Araştırmaya katılan eğitim fakültesi öğrencilerinden erkekler kızlara göre daha fazla internet bağımlısı olarak bulunmuştur. Ayrıca günlük internet kullanım süreleri arttıkça internet bağımlılığının da arttığı bulunmuştur. Sözlü bildiri EKOLOJİK VATANDAŞLIK ÖLÇEĞİ GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: <İnsanların aynı ekosistemi paylaştığı tüm paydaşlara karşı bir sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk, yeni bir vatandaşlık kavramını ortaya çıkarmıştır. Ekolojik vatandaşlık olarak isimlendirilen bu kavram çevre sorunlarının arttığı günümüzde bireylerin sadece mensubu olduğu devletin sadık bir vatandaşı olmasını değil aynı zamanda küresel dünyanın aktif ve duyarlı bir vatandaşı olmasını da gerektirmektedir. Bireylerin ekolojik bir vatandaş olarak yetişmesi ancak eğitim faaliyetleri ile gerçekleşebilir. Bu faaliyetleri gerçekleştirecek öğretmen adaylarının ekolojik vatandaşlık yeterliliklerinin tespit edilmesi önemlidir. Yapılan literatür taramasında ekolojik vatandaşlık kavramını ölçmeye yönelik bir ölçme aracı olmadığı belirlenmiştir. Bu nedenle öğretmen adaylarının ekolojik vatandaşlık düzeylerini ölçmeye yönelik bir ölçme aracı geliştirmek bu çalışmanın amacını oluşturmuştur. Bu alanda yapılmış ilgili çalışmalar ve litararür incelendikten sonra 53 maddeden oluşan ve 5’li likert şeklinde hazırlanan ölçeğin deneme formu oluşturulmuştur. Hazırlanan likert tipi ölçeğin kapsam ve görünüş geçerliliği için uzman görüşüne başvurulmuştur. Uzmanların görüşlerine göre 9 madde ölçek dışında tutulmuştur. Geçerlik ve güvenirlik kanıtlarının toplanması için ölçeğin 44 maddelik ön deneme formu 2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı Bahar Döneminde farklı branşlarda öğrenim gören toplam 532 öğretmen adayına uygulanmıştır. Ölçekte yer alan maddeler için madde toplam korelasyonları hesaplanmış ve alt ve üst %27’lik gruba dayalı madde analizi yapılmıştır. Ölçeğin yapı geçerliğini incelemek için de Açımlayıcı ve Doğrulayıcı Faktör Analizi yapılmıştır. Bu analizler sonucunda 24 maddeden oluşan ve toplam varyansın % 49.811’ni açıklayan 4 faktörlü bir yapıya sahip nihai ölçeğe ulaşılmıştır. Bu faktörler katılım, sürdürülebilirlik, sorumluluk, hak ve adalet olarak isimlendirilmiştir. Ekolojik Vatandaşlık Ölçeğinin Doğrulayıcı Faktör Analizinde model veri uyumunun çok iyi düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Ölçeğin güvenirliği için Cronbach-Alfa iç tutarlılık katsayısı hesaplanmıştır. Buna göre ölçeğin tamamı için Cronbach-Alfa iç tutarlılık katsayısı 0.90 olarak bulunmuştur. Faktörler için hesaplanan Cronbach-Alfa iç tutarlılık katsayıları ise şu şekildedir: katılım için 0.865, sürdürülebilirlik için 0.762, sorumluluk için 0.745 ve hak ve adalet için 0.636 olarak bulunmuştur. Tüm bu bulgular ışığında geliştirilen Ekolojik Vatandaşlık Ölçeğinin geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri ENHANCİNG PROFESSİONAL DEVELOPMENT OF SYRİAN REFUGEE TEACHERSÖzet: <Turkish government provided some schools and their infrastructures to refugee people, to educate their children. They created their own curriculum and their own books. The refugee teachers who work in these schools are not totally teachers. Many of them just graduated from different departments at universities such as Physics, Engineering, Economics etc.. Mostly they don’t know teaching principles, instructional planning, integrating technology, classroom management, educational psychology etc. Turkish educators from different universities planned an in-service education program from these refugee teachers. The program carried out in September 2016. The main aim of this study was to describe the program and evaluate the effectiveness of this in-service education training. The five days training for Syrian Refugee Teachers was carried out on 1-2 September 2016 and 1-2-8 October in Kilis province of Turkey. The team constituted 12 groups for training. These 12 groups were given theoretically and practically 52 hours lesson within 7 modules. This project, in-service training program was evaluated with GUSKEY model. A questionnaire containing open and close ended questions, self-evaluation questions and achievement test for each module were used to evaluate professional development of Syrian Refugee Teachers. According to the GUSKEY model (2002) there are five level of evaluation for the training programs. GUSKEY emphasized the data collection for a training program in five crticial level. In the first level mostly emotional reactions of the teachers and physical conditions of the training place were asked. At the second level participants’ knowledge and skills are evaluated. At the third level organizational support and change was evaluated. At the fourth level participants’ usage of new knowledge and skills were evaluated. In the last level the effect of training on participants’ learning was evaluated. According to the results of the research, group have nearly a gender equity (%48,6-%51,4). The participants have 13 different area of expertise. The ratio of the seniority of the 0-5 years teachers and 16 plus years teachers are almost same. Half of the teachers have a bachelor’s degree and one fourth of the teachers have associate degree. The other one fourth of the teachers has post-graduate degree. The teachers are mostly graduated from their original country, Syria (%95,5). Also majority of the teachers had in-service training before this training. Participants have positive or highly positive attitudes scores towards training. General attitude towards the training is also positive. Participants accept they learnt new strategies, new methods and new things for their development. They also stated that this training contributed positively to their professional development. Key Words: Professional Development, Syrian Refugee Teachers, Refugee Sözlü bildiri ERGENLERDE MUTLULUK KORKUSUNUN GELECEK BEKLENTİSİ VE PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK İLE AÇIKLANMASIÖzet: <Bu araştırmanın amacı, meslek lisesine devam eden ergenlerin mutluluk korkusu ile psikolojik sağlamlık ve gelecek beklentileri arasındaki ilişkiyi incelemek, psikolojik sağlamlık ve gelecek beklentisinin mutluluk korkusunu yordama düzeyini tespit etmektir. Araştırma örneklemi İstanbul ili, Başakşehir ve Küçükçekmece ilçesinde bulunan 2 farklı liseye devam eden 9.10.11. sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Araştırmaya 121 kız (%39.5) ve 185 erkek ( %60.5) olmak üzere toplam 306 öğrenci katılmıştır. Araştırma genel tarama modellerinden ilişkisel tarama modeline uygun olarak düzenlenmiştir. İlişkisel tarama modelleri iki ya da daha çok değişken arasında birlikte değişimin varlığını ve/ veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir(Karasar,20015). Araştırmada; literatür ışığında oluşturulmuş 9 maddelik öğrenci bilgi formu, “Mutluluk Korkusu Ölçeği”, “Çocuk ve Ergen Psikolojik Sağlamlık Ölçeği” ve “Ergen Gelecek Beklentileri Ölçeği” kullanılmıştır. Mutluluk Korkusu ölçeğinin orijinal ismi Fear of Happiness Scale (FHS) olup Joshanloo (2013) tarafından mutluluk korkusunu belirlemek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçek Türkçe’ye Demirci, Ekşi, Kardaş And Dinçer tarafından uyarlanmıştır. McWhirter ve McWhirter (2008) tarafından geliştirilen Gelecek Beklentisi Ölçeği, FESA (Future Expectations Scale for Adolescents) ölçeği Tuncer tarafından 2011 yılında Türkçe’ye uyarlanmıştır. Çocuk ve Genç Psikolojik Sağlamlık Ölçeği, ergenlerde psikolojik sağlamlığı ölçme amacıyla Liebenberg, Ungar ve Vijver tarafında 2012 yılında uyarlanmıştır. Arslan tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır. Araştırma kapsamında araştırmaya katılan bireylerin sosyo-demografik özelliklerini belirlemek için araştırmacılar tarafından kişisel bilgi formu oluşturulmuştur. Kişisel bilgi formunda cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey, anne babanın eğitim durumu, başarı düzeyi ve çocukluk yıllarında travma yaşama durumu sorulmuştur. Araştırma sonuçlarına göre mutluluk korkusu cinsiyete, anne ve babanın eğitim durumuna ve başarı düzeyine bağlı olarak anlamlı bir farklılık göstermez iken, sosyo-ekonomik düzeye göre ve çocuklukta yaşanan travma durumuna bağlı olarak anlamlı bir farklılık göstermektedir. Sosyo-ekonomik düzey düştükçe mutluluk korkusunun arttığı ve çocukluk yıllarında travma yaşamayanlara göre travma yaşayanların mutluluk korkusunun daha fazla olduğu görülmektedir. Bununla birlikte öğrencilerin gelecek beklenti ile mutluluk korkusu arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki vardır. Bu bağlamda gelecek beklentisi mutluluk korkusunun anlamlı bir yordayıcısıdır. Ancak araştırma bulgularına göre mutluluk korkusu ile psikolojik sağlamlık arasında anlamlı bir ilişki olmadığı ve psikolojik sağlamlığın mutluluk korkusunun anlamlı bir yordayıcısı olmadığı görülmüştür. Sözlü bildiri ERGENLERDE SIR SAKLAMANIN AHLAKİ OLGUNLUK VE BAZI DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Sır saklama ile ilgili yapılan çalışmalar daha çok var olan zararları üzerine odaklı iken, gelişimsel açıdan önemi ve olası yararları göz ardı edilmiştir. Bu araştırmanın amacı, ergenlerde sır saklamanın ahlaki olgunluk ve çeşitli demografik değişkenler (cinsiyet, sınıf düzeyi, kardeş sayısı ve en uzun süre yaşanılan yer) açısından incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu oluşturan katılımcıların yaş ortalaması 16.2’dir ve yaşları 15-19 arasında değişmektedir. Çalışma grubunu, % 71.1’i kız (n=160) ve % 28.9 erkek (n=65) olmak üzere toplam 225 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan ergenlerin 35’i dokuzuncu sınıf (% 15.6), 120’si onuncu sınıf (% 53.3) ve 70’i on birinci sınıf (% 31.1) düzeyindedir. Katılımcıların 36’sının bir kardeşi (% 16.0), 60’ının iki kardeşi (% 26.7), 76’sının üç kardeşi (% 33.8), 29’unun dört kardeşi (% 12.9) ve 24’ünün beş ve üzeri sayıda kardeşi (% 10.7) bulunmaktadır. Araştırmaya katılanların en uzun süre yaşadıkları yerleşim birimi olarak 58’i (% 25.8) köy, 15’i (% 6.7) kasaba, 20’si (% 8.9) ilçe ve 132’si (% 58.7) il merkezinde yaşadıklarını belirtmişlerdir. Araştırmada ‘‘Kendini Gizleme Ölçeği’’ ve ‘‘Ahlaki Olgunluk Ölçeği’’ ve ‘’ Kişisel Bilgi Formu’’ kullanılmıştır. Bu araştırma tarama modelindedir. . Tarama modeli ‘‘ geçmişte ve günümüzde var olan bir durumun olduğu gibi yansıtılmasını sağlayan ve araştırma konusu olan bireyin kendi koşulları içerisinde değerlendiren betimsel bir araştırma yöntemidir’’ Araştırma bulgularının çözümlenmesinde, Pearson korelasyon analizi, Bağımsız t-testi ve ANOVA kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, sır saklama puan ortalamaları ile ahlaki olgunluk puan ortalamaları arasında negatif yönde bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca, ergenlerin cinsiyet ve kardeş sayısına göre sır saklama düzeylerinin farklılaşmadığı, sınıf düzeyi ve en uzun yaşanılan bölgeye göre sır saklama düzeylerinin farklılaştığı bulunmuştur. Bu, araştırmanın sonuçları kuramsal çerçevede tartışılmıştır. Sözlü bildiri ERGENLERDE SIR SAKLAMANIN YORDAYICISI OLARAK YALNIZLIK VE UTANGAÇLIKÖzet: <Alanyazında, sır saklamanın tek başına bir patolojiye neden olabilecek bir değişken olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Deneysel ya da ilişkisel olarak yapılan çalışmalar sır saklamanın çeşitli psikolojik problemlerle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırma kapsamında, ergenlerde sır saklama ile yalnızlık ve utangaçlık arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu yaşları 15-19 arasında değişen, % 71.1’i kız (n=160), % 28.9 erkek (n=65) olan toplan 225 birey oluşturmaktadır. Araştırmada ‘‘Kendini Gizleme Ölçeği’’, ‘‘UCLA Yalnızlık Ölçeği’’ ve ‘‘Utangaçlık Ölçeği’’ kullanılmıştır. Bu araştırma tarama modelindedir. . Tarama modeli ‘‘ geçmişte ve günümüzde var olan bir durumun olduğu gibi yansıtılmasını sağlayan ve araştırma konusu olan bireyin kendi koşulları içerisinde değerlendiren betimsel bir araştırma yöntemidir’’. Araştırma bulgularının çözümlenmesinde, Pearson korelasyon analizi ve aşamalı çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, yordanan ve yordayıcı değişkenler arasındaki ilişkilere bakıldığında sır saklama puanları ile yalnızlık ve utangaçlık arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Sır saklama değişkenine ilişkin varyansı en çok açıklayan değişken yalnızlık puanlarıdır. Bunu, sırasıyla utangaçlık değişkeni izlemektedir. Alanyazında, sır saklamanın tek başına bir patolojiye neden olabilecek bir değişken olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Deneysel ya da ilişkisel olarak yapılan çalışmalar sır saklamanın çeşitli psikolojik problemlerle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırma kapsamında, ergenlerde sır saklama ile yalnızlık ve utangaçlık arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu yaşları 15-19 arasında değişen, % 71.1’i kız (n=160), % 28.9 erkek (n=65) olan toplan 225 birey oluşturmaktadır. Araştırmada ‘‘Kendini Gizleme Ölçeği’’, ‘‘UCLA Yalnızlık Ölçeği’’ ve ‘‘Utangaçlık Ölçeği’’ kullanılmıştır. Bu araştırma tarama modelindedir. . Tarama modeli ‘‘ geçmişte ve günümüzde var olan bir durumun olduğu gibi yansıtılmasını sağlayan ve araştırma konusu olan bireyin kendi koşulları içerisinde değerlendiren betimsel bir araştırma yöntemidir’’. Araştırma bulgularının çözümlenmesinde, Pearson korelasyon analizi ve aşamalı çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, yordanan ve yordayıcı değişkenler arasındaki ilişkilere bakıldığında sır saklama puanları ile yalnızlık ve utangaçlık arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Sır saklama değişkenine ilişkin varyansı en çok açıklayan değişken yalnızlık puanlarıdır. Bunu, sırasıyla utangaçlık değişkeni izlemektedir. Sözlü bildiri ERKEN ÇOCUKLUK EĞİTİMİNDE TEKNOLOJİ KULLANIMI ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALARIN İNCELENMESİÖzet: <Erken çocukluk eğitimine ilişkin paradigma son yıllarda çocuk eğitiminde teknoloji kullanımının önemli bir konu olarak alanyazında yer aldığını ve bu konuda bir çok araştırma ve proje çalışmasının yapıldığını göstermektedir. Bu araştırmanın amacı, 2000-2016 yılları arasında erken çocukluk eğitiminde teknoloji kullanımı üzerine yapılan yabancı literatürdeki çalışmaları inceleyerek mevcut durumu ortaya koymaktır. Araştırma kapsamında incelenen erken çocukluk eğitiminde teknoloji kullanımı üzerine çalışmalar internet ortamında Proquest ortamında yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen bilimsel nitelikteki araştırma raporlarından, tezlerden ve makalelerden oluşmaktadır. Araştırma kapsamında ulaşılan 30 tez ve 15 makale olmak üzere toplam 45 çalışma; çocuk, ebeveyn ve öğretmen boyutlarında içerik analizi kullanılarak incelenmiştir. Araştırma sonucunda erken çocukluk eğitiminde teknoloji kullanımı üzerine yapılan tez çalışmalarının büyük çoğunluğunu (% 66,6) nitel çalışmaların oluşturduğu tespit edilmiştir. Makale çalışmaları ise daha çok nicel (%73) araştırma türünde yapılan çalışmalardır. İncelenen araştırmalar değerlendirildiğinde, yapılan araştırmaların çocuk, ebeveyn ve öğretmen odaklı oldukları görülmüştür. Genel olarak yapılan çalışmalarda çocuk boyutunda; kelime gelişimi, sosyal etkileşim, dijital oyun kültürü, çocuk oyunlarının teknolojiden etkilenme boyutu, eğitsel yazılımların incelenmesi, çocukların dokunmatik ekranlarla etkileşim becerileri ve çocukların teknoloji ile farklı etkileşimleri konularının ele alındığı ve incelendiği görülmüştür. Ebeveyn boyutunda; teknoloji kullanıma karar verme süreci, teknolojinin aile içi etkileşime ve ebeveyn uygulamalarına etkisi, ev ortamında çocukların okuma alışkanlıklarına etkisi, ebeveynlerin teknoloji algılarının incelenmesi konularının incelendiği belirlenmiştir. Öğretmen boyutunda ise; teknolojinin sınıf ortamına nasıl entegrasyonu, mobil teknolojileri uygulamaları, işbirlikli öğrenme kapsamında teknolojiyi sınıf ortamında uygulama, teknoloji algıları, inanç ve uygulamaları üzerine yapıldığı ortaya çıkarılmıştır. Çocuk eğitiminde teknoloji kullanımı üzerine yabancı literatüre genel bir bakış sunan bu çalışma, konuya ilgi duyan ya da ilgili alan yazında çalışmalar yapacak araştırmacılara yol gösterici bir çalışma olarak değerlendirilebilir. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ DİJİTAL HİKâYELEME YÖNTEMİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Öğrenme ortamlarında öğretmenlerle öğrenciler arasındaki ilişki belirli yönleriyle hikâye anlatıcıları ve dinleyicileri arasındaki ilişkiye benzetilebilir. Günümüzde kitle iletişim cihazlarındaki gelişmeler hikâye anlatıcılarının yerini dijital cihazların almasını sağlamış ve anlatıcıyla dinleyici arasındaki doğrudan bağı koparmıştır. Artık hikâyeler sanal ortamlar aracılığıyla daha geniş dinleyici kitlelerine etkin şekilde ulaşabilmektedir. Öğrenme ortamlarında da dijital gelişmelerin kullanılması kaçınılmaz olarak görülmektedir. Dijital hikâyeler bilgi toplama ve organize etme, bilgi sunma, kendini ifade etme, problem çözme, eleştirel düşünme vb. becerileri edinmede ve geliştirmede öğrencilere olanak sunmaktadır. Bu anlamda derslerde dijital hikâye kullanımı anlamlı öğrenmelerin gerçekleşmesinde güçlü/etkin bir öğrenme aracı olarak değerlendirilmektedir. Son yıllarda dijital hikâyelerin öğrenme ortamlarında kullanımına yönelik çalışmalar da yoğunluk kazanmıştır. Yürütülen araştırmalarda soyut ve anlaşılması zor kavramsal içeriğe sahip konuları anlaşılır hale getirme, konulara ilgi çekme, motivasyonu arttırma yoluyla öğretim süreçleri geliştirilmeye odaklanmaktadır. Ancak öğretmenlerin ve/veya öğretmen adaylarının dijital hikâyeleme yöntemine yönelik görüşlerini değerlendiren yeterince çalışmaya rastlanılmamaktadır. Bu çalışmada, fen bilgisi öğretmen adaylarının dijital hikâyeleme yöntemine yönelik görüşlerini incelemek amaçlanmıştır. Çalışma tarama yöntemiyle yürütülen bu çalışmaya 40 fen bilgisi öğretmen adayı katılmıştır. Katılımcılar özel öğretim yöntemleri dersi kapsamında bir dönem boyunca dijital hikâyeleme yöntemine yönelik bilgiler almışlar ve örnek dijital hikâyeler geliştirmişlerdir. Çalışmanın verileri, katılımcıların özel öğretim yöntemleri dersi kapsamındaki dijital hikâyeleme yöntemine yönelik uygulamalarının tamamlanmasından sonra toplanmıştır. Veriler görüşme formları aracılığıyla toplanmış ve içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Dijital hikâyeleme yöntemine yönelik adayların görüşleri için öne çıkan birincil kodlamalar ‘dikkat çekicilik (f=10)’, ‘etkililik (f=8)’, ‘uygulanabilirlik (f=6)’, ‘ilişkilendirilebilirlik (f=6)’ve ‘güdüleyicilik (f=6)’ şeklindedir. Dijital hikâyeleme yönteminin etkin bir yöntem olduğuna yönelik adayların görüşleri için öne çıkan birincil kodlamalar ‘dikkat çekicilik (f=18)’, ‘kalıcılık (f=6)’ ve ‘uygulanabilirlik (f=5)’ şeklindedir. Dijital hikâyeleme yönteminin yaşam temelli öğretim yaklaşımına uygunluğuna yönelik adayların görüşleri için öne çıkan birincil kodlamalar ‘ilişkilendirilebilirlik (f=19)’ ve ‘uygulanabilirlik (f=10)’ şeklindedir. Dijital hikâyeleme yönteminin günlük hayattan örnekler vermede kullanımına yönelik adayların görüşleri için öne çıkan birincil kodlamalar ‘dikkat çekicilik (f=12)’, ‘uygulanabilirlik (f=6)’ ve ‘ilişkilendirilebilirlik (f=6)’ şeklindedir. Dijital hikâyeleme yöntemine yönelik materyal hazırlamanın zorluğuna yönelik adayların görüşleri için öne çıkan birincil kodlamalar ‘materyal eksikliği (f=13)’, ‘zorlanmadım (f=9)’ ve ‘bilgi yetersizliği (f=8)’ şeklindedir. Bulgular ışığında, çalışmada, fen bilgisi öğretmen adaylarının dijital hikâyeleme yöntemine yönelik görüşlerinin çoğunluklu olduğu yönündedir. Ancak konu alanındaki bu tür çalışmaların derinleştirilerek ve çeşitlendirilerek yürütülmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ETKİLİ ÖĞRETİM YETERLİLİKLERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN TEKRARLI MİKRO ÖĞRETİM UYGULAMALARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: <Eğitimin niteliğinin geliştirilmesinde farklı faktörlerin etkisi vardır. Bu faktörlerden biri de öğretmenlerin anahtar rol oynadığı öğretme sürecidir. Öğretim süreci çok yönlü bir süreçtir. Öğrencilerin davranışsal değişimlerini sağlandığı ve bilgilendirme, ikna etme, gösterme, yönlendirme ve yönetme gibi uygulamaları içeren bir süreçtir. Bu süreçte öğretmenin anahtar rolü öğrencilere rehberlik etme ve yönlendirmedir. Dolaysıyla öğretmenin öğretim süreci için üstün yeterliliklere sahip olması gerekmektedir. Buda öğretim uygulamaları için öğretmenlerin iyi bir eğitim almalarını gerektirmektedir. Etkili öğretim uygulamaları için öğretmen adaylarına deneyim kazandırma yöntemlerinden biri de mikro öğretim uygulamalarıdır. Mikro öğretim, 50 yılı aşkın bir süredir öğretme ve öğrenme ortamlarında kullanılan bir yöntemdir. Öğretmen adaylarının etkili öğretim uygulamaları için deneyimlerini zenginleştiren olağanüstü bir yöntemdir. Öğretmen adaylarının yetiştirilmeleri sürecinde, lisans programlarında, adayların gelişmesi için değerli fırsatlar sunmaktadır. Bu çalışmanın yazarları, belirli bir konuya ilişkin adaylar tarafından hazırlanan ve uygulanan mikro öğretim uygulamalarının adayların mesleki gelişimlerine daha fazla katkı sunacağına inanmaktadır. Bu çalışmada fen bilgisi öğretmen adaylarının yetiştirilmeleri sürecinde gerçekleştirilen tekrarlı mikro öğretim uygulamaları hakkındaki görüşlerini almak hedeflenmiştir. Bu doğrultuda son sınıftaki 40 fen bilgisi öğretmen adaylarından bağlam temelli etkin öğrenme ortamları hazırlamaları ve her üç defa uygulamaları istenmiştir. Her uygulamada eksiklikler bir öğretim üyesi ve akranlar tarafından belirlenmiş ve bir sonraki uygulamada adaylar eksikliklerini gidermiştir. Uygulamalar sonucunda adaylardan görüşme formları yoluyla sunulan 3 soruyu (yararları, yol açtığı sorunlar ve motive etmesi konularında) cevaplamaları istenmiştir. Elde edilen veriler içerik analiziyle analiz edilmiştir. Tekrarlı mikro öğretim uygulamalarının faydaları için öne çıkan birincil kodlamalar ‘içeriği anlaşılır hale getirme (f=23)’, ‘eksiği/yanlışı görme ve düzeltme (f=23)’ ve ‘özgüven artırma (f=7)’ şeklindedir. Yol açtığı sorunlar için 34 adayın tekrarlı mikro öğretim uygulamalarının soruna yol açmadığını beyan etmişlerdir. ‘Motivasyon düşüşü (f=2)’, ‘vakit kaybı (f=1)’, ‘maddi sıkıntı (f=1)’ vb. şeklinde de sorunlar dile getirilmiştir. Tekrarlı mikro öğretim uygulamalarının motive etme durumu için 35 aday motivasyonu artırdığını ve 5 aday azalttığını ifade etmişlerdir. Motivasyonu artışı için öne çıkan birincil kodlamalar ‘eksiği/yanlışı görme ve düzeltme fırsatı sunması (f=12)’, ‘kendini geliştirme (f=9)’ ve ‘özgüven artırma (f=7)’ şeklindedir. Bulgular ışığında, çalışmada, fen bilgisi öğretmen adaylarının etkili öğretim uygulamaları için deneyim kazandırmada tekrarlı mikro öğretim uygulamaları benimsedikleri sonucuna varılmıştır. Buradan hareketle öğretmen adaylarının yetiştirilmelerinde mikro öğretim uygulamalarının tekrarlı şekilde yürütülmesini ve konu alanında yeni çalışmaların yürütülmesi önerilmektedir. Sözlü bildiri FEN EĞİTİMİNDE BİÇİMLENDİRİCİ DEĞERLENDİRME UYGULAMALARININ ÖĞRENCİLERİN ÜST BİLİŞE YÖNELİMLİ SINIF ÇEVRESİNE YÖNELİK TUTUMLARINA ETKİSİÖzet: <Öğretim sürecinin önemli öğeleri arasında; hedefler, içerik, eğitim durumları ve ölçme değerlendirme yer almaktadır (Ertürk, 1991). Ölçme ve değerlendirme faaliyetlerinin başta gelen işlevi, öğretim sürecinin etkililik derecesini belirlemek ve bu etkililiği artırıcı tedbirlere zemin hazırlamaktır (Baysal ve Demirbaş, 2012). Son yıllarda öğrenme kuramlarında meydana gelen değişimler değerlendirme anlayışlarına da yansımış ve öğrencilere gelişimlerini izleme, öz değerlendirme fırsatı sunma ve değerlendirmeyi sürece yayma gibi birçok avantajından dolayı biçimlendirici değerlendirme anlayışı önem kazanmıştır. Bu değerlendirme anlayışında öğrencinin değerlendirme sürecinde aktif rol almasından dolayı üst bilişsel gelişimleri de desteklenir (Jones, 2007). Bu bağlamda ölçme ve değerlendirme faaliyetlerinin öğrencilerin üst bilişsel gelişiminde etkin rol oynadığı söylenebilir (Durukan, Karaman ve Şahin, 2014). Bahsedilenler ışığında çalışmanın amacı; biçimlendirici değerlendirme faaliyetleriyle yürütülen fen derslerinin öğrencilerinin üst bilişe yönelimli sınıf çevresine yönelik tutumlarına etkisini araştırmaktır. Bu genel amaç çerçevesinde aşağıdaki sorulara cevap aranmaktadır; Deney, kontrol ve plasebo grubu öğrencilerinin üst bilişe yönelimli sınıf çevresi ölçeği-fen ön test ve son test puanları arasında; a) Duygusal destek b) Paylaşılan kontrol c) Öğrenci-öğrenci etkileşimi d) Öğrencinin sesi e) Üst bilişsel talepler faktörlerine göre anlamlı bir farklılık var mıdır? Bu çalışmada deney-plasebo-kontrol gruplu ön test-son test yarı deneysel esas alınmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu bir devlet ortaokulunda öğrenim gören 7. Sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Toplam 37 öğrencinin bulunduğu çalışma grubunda 12 deney, 12 plasebo, 13 kontrol grubu öğrencisi bulunmaktadır. Deney grubunda biçimlendirici değerlendirme anlayışı esas alınmış ve performansa dayalı teknikler kullanılmıştır. Kontrol grubunda ve plasebo grubunda ise düzey belirleyici değerlendirme anlayışı esas alınarak geleneksel teknikler kullanılmıştır. Plasebo grubunda, kontrol grubundan farklı olarak öğrenciler öğrenme ve öğretme sürecindeki etkinliklerin gerçekleştirilmesi esnasında çalışma kâğıtları kullanmışlardır. Deneysel uygulama yaklaşık olarak 15 hafta sürmüştür. Çalışmada Thomas (2003) tarafından geliştirilen ‘Üst Bilişe Yönelimli Sınıf Çevresi Ölçeği-Fen kullanılmıştır. Ölçeğin Türkçe’ye uyarlama çalışması Yıldız ve Ergin (2007) tarafından yürütülmüştür. Orijinali 7 faktör ve 35 maddeden oluşan ölçeğin Türkçe formu 5 faktör ve 21 maddeden meydana gelmiştir. Ölçeğin Türkçe formu; ‘duygusal destek’, ‘paylaşılan kontrol’, ‘öğrenci-öğrenci etkileşimi’, ‘öğrencinin sesi’, ‘üst bilişsel talepler’ faktörlerinden meydana gelmektedir. Araştırmada elde edilen nicel verilerin analizinde; “Mann Whitney U testi” ve “Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda performansa dayalı teknikler kullanılarak yürütülen biçimlendirmeye yönelik değerlendirme sürecinin öğrencilerin üst bilişe yönelimli sınıf çevresine yönelik tutumları üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Son teste ilişkin bulgular deney grubu öğrencilerinin sınıf çevresini kontrol ve plasebo grubu öğrencilerine göre daha fazla üst bilişe yönelimli olarak algıladıklarını göstermektedir. Sözlü bildiri HARMANLANMIŞ ÖĞRENME YAKLAŞIMININ SOSYAL BİLGİLER DERSİ BAĞLAMINDA ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Dünyada eğitim öğretim faaliyetlerinde son yıllarda hızlı ve etkili değişmeler/gelişimler yaşanmaktadır. Bu değişim ve gelişim hem nicelik hem de nitelik açısından kontrol edilebildiği sürece etkisini göstereceği söylenebilir. Özellikle ülkeler sadece kendi iç dinamiklerinin özellikleri yanında dünyanın diğer yerlerinde meydana gelen olaylar neticesinde bu şekillenmeyi yapmaya çalışmaktadır. Siyasi, ekonomik, sosyolojik, kültürel, teknolojik, savunma vb. alanların dışında en önemlisi eğitim öğretim faaliyetleri olduğu belirtilebilinir. Türkiye’de diğer ülkeler gibi kendi değerleri dışında dünya değerleri bağlamında ve özellikle gelişmeler ekseninde her alanda olduğu gibi eğitim-öğretim faaliyetlerinde de sistematik olarak güncellemeler yapmaktadır. Bu bağlamda teknolojik gelişmelerin de eğitim-öğretim işlerinde etkili ve verimli kullanılabilmesi de önem arz etmektedir. Bu hızlı ve etkili değişmeler/gelişmeler insanoğlu için diğer bir olgunun önemini de ortaya çıkarmıştır. Bu da zaman olgusudur. Zamanın verimli kullanılabilmesi adına eğitim öğretim faaliyetlerinde her anın önemli olduğu gün geçtikçe daha bariz ortaya çıkmaktadır. Sadece yüz yüze, yani örgün olarak öğretimin yapılmasının yanında diğer teknolojik enstrümanlarında devreye girmesi kaçınılmazdır. Çalışmamız açısından da harmanlanmış öğrenmenin ortaya çıkması ve kullanılması gerekliliğinin önemli olduğu söylenebilir. Karışık öğrenme olarak da bilinen harmanlanmış öğrenme, en sade tanımıyla geleneksel eğitim metodunun çevrimiçi eğitim materyalleriyle zenginleştirilmesi yani harmanlanması olarak tanımlanmaktadır. Öğretimde geleneksel öğrenme ortamlarında farklı teknolojilerin birlikte kullanılması da harmanlanmış öğrenme olarak tanımlanmaktadır. Ancak harmanlanmış öğrenme geleneksel eğitimi desteklemek amacıyla teknolojik materyallerin kullanılması olarak düşünülmemelidir. Harmanlanmış öğrenmedeki denge, çevrimiçi ağırlıklı eğitim veren bir kurumun verimliliği artırmak amacıyla çevrimiçi eğitime ek olarak yüz yüze ders vermesi olarak da düşünülebilir. Belirtilen bu özelliklerin her ders için olduğu kadar sosyal bilgiler deri için de kullanılabilesinin gerekliliği de ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda öğretimin birinci ögesi olan öğretmenlerin bu konu hakkında ne düşündükleri ya da bu ve buna benzer uygulamalar yapıp yapmadıklarının tespit edilmesinin de önemli olduğu söylenebilir. Araştırmamız kapsamında da söz konusu temaya yönelik olarak sosyal bilgiler öğretmenlerinin harmanlanmış öğrenme yaklaşımı ve uygulamaları konusundaki görüşlerinin alınmasının önemli olacağı belirtilebilinir. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden açık-uçlu soru formu tekniği kullanılacaktır. Araştırma Gaziantep İli Nizip İlçesinde görevli sosyal bilgiler öğretmenlerinden oluşan 38 kişilik çalışma grubu ile gerçekleştirilecektir. Veriler içerik analizi ile değerlendirilecek ve elde edilen sonuçlar neticesinde de öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri İBN HALDUN YAKLAŞIMINDA İNSAN VE GELİŞİMİÖzet: <Özet Prof. Dr. Sırrı AKBABA* ---------------------------- İnsanın sağlıklı gelişimi, hem İbn Haldun yaklaşımının hem de Gelişim Psikolojisinin temel ortak amaçlarıdır. İnsanın sağlıklı gelişimi için ihtiyaç duyulan iki husustan biri Haldun Yaklaşımı bir diğeri de gelişimin genel kuralları ya da temel ilkeleridir. Bu iki unsurun birbiri ile ilişkisini belirlemek bu çalışmanın temel amacıdır. Haldun’a ait bazı temel görüşler şunlardır: Haldun tüm konularda olduğu gibi “Sosyal hayatta inkişaf ve tekâmül” başlığı altında da önce genel bir kural sunuyor sonra bu kuralın hedefini ve ayrıntı bilgilerini veriyor: Haldun’un “Umran ilmi”nin sosyal olay olgu ve organizasyonları kapsaması nedeniyle, bulduğu kanunların insana da uygulanabileceği söylenebilir. Nitekim insanı çıkarırsak ne sosyal olaydan, olgudan ne de sosyal organizasyonlardan söz edebiliriz. İlim hadarete bağlı umran sonucu bir ihtiyaçtır. İnsanı holistik bir bakış açısı ile ele alan Haldun, daha çok sosyal, siyasi ve idari hayatı, tarihi akış içerisinde incelemiş ve gelecek hakkında da bilimsel tahminlerde bulunmuştur. Madde-bitki-hayvan-insan ve melek şeklinde tüm varlıkları sıralayarak bunların birbirini tamamladığını ve sürekli ileriye yönelik bir gelişim halinde olduklarını müşahede ve sezgi yoluyla ifade etmektedir. Genelde insan gelişiminini özelde de ahlaki gelişimin coğrafi, iklim, yerleşim yeri (köy-şehir), medeniyet, ırk gibi biyo-psiko-sosyal faktörlerle ilişkisini açıklayan Haldun, sosyolojik bakış açısını öncelemesine rağmen, insanın bireysel yanını da ihmal etmemiş, günümüz psikologlarına da (insanı tanıma konusunda) önemli fikirler sunmuştur. Gelişimin temel kurallarını bilen ve ona inanan eğitimci bu kurallara uygun davranışlar sergiler. Bu çalışmanın amacı asabiyet, bedevilik ve hadarilik gibi kavramları içeren Haldun’un umran yaklaşımına dayalı olarak insan gelişmesini açıklamaktır. Literatür tarama yönteminin kullanıldığı bu çalışmada Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi ile Haldun Yaklaşımı konularının nasıl örtüştüğü örneklerle açıklanacaktır. ________________________________________ *Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF FEN BİLİMLERİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI KAZANIMLARININ REVİZE EDİLMİŞ BLOOM TAKSONOMİSİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Fen öğretimi, fen öğretim programında yer alan kazanımların öğrenciler tarafından tecrübe edilerek öğrenmelerini; öğrenci tarafından kazanılması gereken tutum ve becerileri, yetenekleri doğrultusunda kazandırmayı amaçlamaktadır (Çepni, 2006; Zorluoğlu, Şahintürk ve Bağrıyanık, 2017). Kazanımlar öğrencilerin neyi ve nasıl yapacağını ifade ederek öğrenme-öğretmen sürecinde etkinlik tasarlarken ve öğrencilerin süreç sonunda ulaştığı öğrenme çıktılarına ulaşılmasında ölçme-değerlendirme boyutunda bir rehber görevi görmektedir. Öğretim programlarında kazanımların programlara rehberlik etmesi amacıyla aşamalı ve standart bir biçimde sunulması ilk kez 1956 yılında Bloom ve arkadaşlarının çalışmaları sonucunda ortaya koyulmuştur (Krathwohl, 2002). Ancak Bloom Taksonomisi Anderson, Krathwohl ve arkadaşları tarafından 2001 yılında revize edilmiştir. Anderson, Krathwohl ve arkadaşları tarafından geliştirilen taksonomi “Revize Edilmiş Bloom Taksonomisi” olarak isimlendirilmiştir. Taksonomiler kullanılarak yapılan çalışmalar genel olarak öğretim programlarının oluşturduğu çıktıların standartlaştırarak genel bir değerlendirmesini yapmamızı sağlamaktadır. Revize Edilmiş Bloom Taksonomisi, öğretim programlarının kazanımlarının bilişsel boyutta değerlendirilmesinde, ölçme değerlendirmede, soruların hazırlanmasında ve değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Literatür incelendiğinde farklı öğretim programları kazanımlarının Revize Edilmiş Bloom Taksonomisi’ne göre değerlendirildiği çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, 2013 yılında geliştirilmiş olan İlköğretim 3-8. Sınıflar “Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programında” belirtilen 4.sınıflar düzeyindeki kazanımların Revize Edilmiş Bloom Taksonomisine göre incelenip, sınıflandırılması ve değerlendirilmesidir. Belirtilen amaç doğrultusunda çalışmada “4. Sınıf Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programı kazanımları Revize Edilmiş Bloom taksonomisine göre nasıl bir dağılım göstermektedir?” sorusuna yanıt aranmıştır. Bu çalışma nitel araştırma yaklaşımına göre gerçekleştirilmiş olup doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim Terbiye Kurulu’nun (TTK) 2013 yılında yayımladığı İlköğretim 3-8. Sınıflar Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programı 4. sınıf düzeyinde bulunan 46 kazanım araştırmanın verilerini oluşturmaktadır. Söz konusu kazanımlar, Revize Edilmiş Bloom Taksonomisinin bilgi ve bilişsel süreç boyutu kullanılarak analiz edilmiştir. Analizlerde kodlama anahtarı olarak Anderson ve Krathwohl (2002) tarafından ortaya konulan iki boyutlu bir matris kullanılmıştır. Kazanımların incelenmesi üç aşamada gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada kazanımları sınıflandıracak iki araştırmacı ortak görüş oluşturmak için literatürü taramıştır. Araştırmacılar örnek uygulamalar ile ortak bir görüş oluşturmuştur. İkinci aşamada, iki araştırmacı da birbirinden bağımsız olarak 46 kazanımı analiz edilip matrise yerleştirilmiştir. Son aşamada ise bağımsız olarak gerçekleştirilen kazanımların analizleri karşılaştırılmıştır. Bu sayede araştırmacıların görüş birliği ve ayrılığı yaşadığı kazanımlar belirlenmiştir. Bu doğrultuda analizlerin tutarlılığı Miles ve Huberman’ın (1994) önerdiği “Güvenirlik=Görüş Birliği/(Görüş Birliği+Görüş Ayrılığı)” formülü ile hesaplanmıştır. Bu doğrultuda kazanımların analizinde “Bilgi boyutunda” elde edilen katsayısı 0.77 (34/34+10), “Bilişsel süreç boyutunda” 0.84 (37/37+7) olarak elde edilmiştir. Bilgi boyutunda 10 kazanım, bilişsel süreç boyutunda 7 kazanım ortak bir görüş oluşturularak analiz edilmiştir ve matrise yerleştirilmiştir. Kazanımların analizinde iki aşamalı bir sistem uygulanmıştır. Örneğin: 4.5.1.1. “Mikroskopun işlevini bilir” kazanımı, “mikroskopun işlevi…” ifadesi isim kısmı olarak bilgi boyutunda olgusal bilgi, “…bilir” sözcüğü fiil kısmı olarak bilişsel süreç boyutunda anla boyutunda değerlendirilmiştir. Dolayısıyla 4.5.1.1. “Mikroskopun işlevini bilir.” Kazanımı iki boyutlu matris tablosunda A1 alanına yerleştirilmiştir. Çalışmada, 2013 yılında hazırlanan 4. sınıf Fen Bilimleri Öğretim Programında bulunan 46 kazanım Revize Edilmiş Bloom Taksonomisine göre analiz edilmiştir. Analizde sonucunda kazanımların %98.7’si bilişsel alanda (n=45), % 2.2’si devinişsel alanda (n=1) bulunduğu görülmüştür. Duyuşsal alanda hiçbir kazanım bulunmamaktadır. Bilişsel alanda incelenen 45 kazanım Revize Edilmiş Bloom Taksonomisine göre incelendiğinde, bilgi boyutunda kazanımların %24.2’si olgular bilgisi (n=11), %44.4’ü kavramlar bilgisi (n=22), %27.4’ü işlemler bilgisi (n=12) alanında bulunmuştur. Bilgi boyutunda bilişötesi bilgi alanında hiçbir kazanım bulunmamaktadır. Bilişsel süreçler boyutunda kazanımların %6.6’sı hatırla (n=3), %44.8’si anla (n=20), %19.8’i uygula (n=9), %4.4’ü çözümle (n=2), %13.3’ü değerlendir (n=6), %11.1’i oluştur (n=5) boyutunda bulunmaktadır. Elde edilen bulgular doğrultusunda ilkokul 4. sınıf Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programında bulunan 46 kazanım içerisinde duyuşsal alanda hiçbir kazanım bulunmamaktadır. Bu durum fen öğretiminde ilgi, tutum ve merak oluşturma açısından bir eksiklik olarak görülebilir. Bilişsel süreç boyutunda elde edilen bulgular doğrultusunda kazanımlar çoğunlukla “anla” düzeyinde bulunmaktadır. Bu durum üst düzey düşünme becerilerin kullanımı için yetersiz görünmektedir. Üst düzey düşünme becerileri için “çözümle, değerlendir ve oluştur” basamağında daha fazla kazanıma yer verilmesi gerekmektedir. Öğretimin amacı, öğrenilenlerin transferini arttırmaktır. Öğretim programları genellikle anlama düzeyinde hazırlandığından bilgi transferinde yetersiz kalmaktadır (Anderson ve Krathwohl, 2001). Bilgi boyutunda elde edilen bulgular doğrultusunda kazanımlar çoğunlukla “kavramlar bilgisi” düzeyinde bulunmaktadır. Ancak “bilişötesi bilgisi” düzeyinde kazanım bulunmamaktadır. Etkili bir öğretim için bilgi düzeyinde öğrencinin stratejiler geliştirip kullanması önemlidir. Bu noktada bilişötesi bilgi düzeyinde kazanımlara yer verilmesi etkili olacaktır. Bütün programlarda revize çalışmaları devam etmektedir. Bu noktada özellikle ilkokul seviyesinde geliştirilecek Fen Bilgisi Öğretim Programlarında üst düzey düşünme becerilerini kullanmaya yönelik kazanımlara ağırlık verilmesi gerekmektedir. Öğretim programında kazanımların homojenliğini belirleyebilmek adına ünite ve konu alanlarında da dağılımlarına bakılmasında fayda görülmektedir. Ayrıca 4. sınıf düzeyinde TIMMS gibi uluslararası sınavların kapsamına uygunluğunun incelenmesi uluslararası standartlar açısından değerlendirme yapma fırsatı verecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÜÇÜNCÜ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN GÖRSEL ELEŞTİREL DÜZEYİNİN İNCELENMESİÖzet: <Ana dili eğitimi dört temel dil becerisi ile gerçekleşmektedir. Bu beceriler dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerileridir. Bireyin özellikle kelime dağarcığını arttıran temel becerilerden birisi de okuma becerisidir. Bu beceride anlama ve kavrama oldukça önemlidir. Okuduğunu anlama oldukça karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte anlamayı etkileyen birçok etken olabilmektedir. Metnin içeriği, türü ve puntosunun yanında görseller de anlamayı etkilemektedir. Dolayısıyla görsel okuma ve görsel anlama da başlı başına bir metin özelliği taşımaktadır. Görsel okuma, metin okuma gibi anlamayı gerektiren nitelikler taşımaktadır. Bu bağlamda görsellerdeki ayrıntıları yakalamak için okuyucuların eleştirel bir yaklaşımla görselleri yorumlamaları beklenmektedir. İlkokul üçüncü sınıf öğrencilerin görsellerle ilgili eleştirel okuyup okumadıklarını belirlemek amacıyla yapılan bu çalışma nitel olup doküman incelemesine dayalı olarak yapılmıştır. Çalışma iki farklı ilkokulun üç farklı sınıfında öğrenim gören 60 öğrenciyle yürütülmüştür. Katılımcılar 30 kız, 30 erkek öğrenciden oluşmuştur. Çalışmanın verileri öğrencilere verilen görsellerle ilgili görüşleri alınarak toplanmıştır. Çalışma grubunda yer alan öğrencilere birinci aşamada daha önceden resim uzmanı tarafından çizilmiş dört farklı resim gösterilmiştir. Öğrencilerden resimde gördüklerini ve düşüncelerini yazmaları istenmiştir. İkinci aşamada öğrencilerden gerçekleşmesi mümkün olmayan görsel eleştiri gerektiren bir resim çizmeleri istenmiştir. Üçüncü aşamada öğrencilerden gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hikâye yazmaları istenmiştir. Toplanan veriler içerik analizine tabi tutularak değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucunda öğrencilerin görselleri eleştirel bir gözle değerlendirdikleri, kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha eleştirel baktıkları görülmüştür. Öğrenciler kendi çizdikleri resimlerde ağırlıklı olarak kendilerine gösterilen resimlerin benzerlerini çizmeye yöneldikleri görülmüştür. Hikaye yazmada da daha önce dinledikleri film, dinledikleri masala benzer yazmaya çalıştıkları tespit edilmiştir. Çalışmanın farklı öğretim kademelerinde yapılması ve öğretmenlerin görsel eleştirel okuma etkinliklerine yer vermeleri önerilmiştir. Sözlü bildiri İMAM HATİP LİSESİNDEKİ ÖĞRENCİLERDE İNSANİ DEĞERLERE BİR BAKIŞÖzet: <Değerler insanların duygu, düşünce ve davranışlarıyla yakından ilgilidir. Bireyin kişiliğini oluşturan toplumsal, ahlaki, manevi ve kültürel değerleri yaşamına dair önemli ipuçları vermektedir. Nitekim 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda da buna işaret edilerek; Türk Milletinin bütün fertlerinin geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, topluma karşı sorumluluk duyan bireyler olarak yetiştirilmesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Geleceğimizin toplumunu oluşturacak olan öğrencilerin, bu değerlerin ne kadarına sahip oldukları eğitim sistemimizin önemli konularından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmanın amacı İmam Hatip Lisesinde öğrenim gören öğrencilerin insani değerlerinin yaş, ailenin ekonomik durumu, anne-baba eğitim seviyesi ve yerleşim yeri değişkenlerine göre incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu, bir il merkezindeki kız imam hatip lisesinde 2016-2017 eğitim öğretim yılında öğrenim gören, 14-18 yaş aralığında ki, 50 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada ölçme aracı olarak, 11 adet değer kavramını içeren Kelime İlişkilendirme Testi (KİT) kullanılmıştır. Elde edilen veriler içerik analizine göre analiz edilerek, kategoriler frekans değerlerine göre verilmiştir. Araştırma verileri toplam 5 kategori altında toplanmıştır. Öğrencilerden, verilen değerlerin zihinlerinde çağrıştırdığı kelimeleri belirli bir süre dâhilinde yazmaları istenmiştir. Elde edilen veriler, verilen değerleri ve cevap kelimelerini içeren bir tabloya kaydedilerek frekansları belirlenmiştir. Öğrenciler, verilen değerlere ilişkin 181 geçerli kelime ifade etmişlerdir. Bu kelimeler Toplum, Okul, Dini Unsur, Doğa ve Duygu olmak üzere 5 tema altında toplanmıştır. Yapılan analiz sonuçlarına göre İmam hatip lisesi öğrencilerinin büyük kısmının (%70) değerlerle ilgili en fazla anlam yükledikleri kavram aile olmuştur. Yardım severlik temasında yardıma muhtaç kişilere yardım edilmesi gerektiğini ve bu yardıma özellikle çevreden başlanması gerektiği yönünde düşüncelerini ifade etmişlerdir. Sorumluluk temasında ise okulun sorumluluk duygusunu daha fazla geliştirdiğini ifade etmişlerdir. Çevre kavramında ise doğanın temiz tutulması, çevre bilincinin oluşturulmasıyla toplumun bilinçlendirilmesi ile ilgili düşüncelerini belirtmişlerdir. Saygı, sevgi, güven, cahillik, bencillik, temalarında özellikle bu tutumların aileden kazanıldığını belirtmişlerdir. Sözlü bildiri İMAM HATİP ORTAOKULU VE LİSESİNDE GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN HAYAT BOYU ÖĞRENME EĞİLİMLERİÖzet: <Bilgi ve iletişimde yaşanan hızlı gelişmeler, bireyin bilgi dağarcığını ve yeterliliklerini sorgulamasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla birey kendi bilgi ve becerilerini gözden geçirme yoluna giderek hayat şartlarına göre buna uyum sağlamaya çalışmaktadır. Bunu yaparken de sahip olması gereken yeteneklerin başında hayat boyu öğrenme gelmektedir. Hayat boyu öğrenme diğer eğitim kavramlarından farklı olarak, merkezine bireyi alarak, öğrenmenin okul dışında da olduğuna vurgu yapar. Buna göre okulun öğrenmedeki rolü değişerek, eğitim politikalarındaki merkeziyetçiliğin azaltılmasıyla beraber sosyal tarafların rolleri güçlendirilmeli ve eğitim zaman ve mekândan bağımsız düşünülmelidir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yetkinlik, problem çözme, eleştirel düşünme, yabancı dil ve iletişim gibi temel becerilerle beraber sanatsal ve sportif yeterlikler bireyin hayatındaki gelişimi ve değişime yön verecektir. Bu yeterliklerin kazandırılmasında akla gelen ilk unsurlar ise eğitim kurumları ve eğitim etkinliklerinin uygulayıcısı olan öğretmenlerdir. Öğretmenler, öğrencilerine öğretim programlarında yer alan kazanımları aktarmanın yanı sıra, okul dışındaki ve okul sonrası hayata da onları hazırlamalıdırlar. Bunu yaparken ise kendilerinin de değişime, gelişime açık, sorgulayıcı, yenilikçi; yani hayat boyu öğrenen bireyler olması gerekmektedir. Anadolu İmam Hatip Lisesinde ve İmam Hatip Ortaokulunda görev yapan öğretmenlerin hayat boyu öğrenme eğilimlerinin belirlenmesi amacıyla yapılan bu araştırmada Coşkun (2009) tarafından geliştirilen “Yaşam Boyu Öğrenme Eğilimleri Ölçeği” kullanılmıştır. Öğretmenlere ait bilgiler uzman görüşü alınarak araştırmacı tarafından geliştirilen “Kişisel Bilgi Formu” ile edinilmiştir. Araştırmanın evreninde 2016-2017 eğitim-öğretim yılında, Aksaray il merkezindeki İmam Hatip Ortaokullarında ve Anadolu İmam Hatip Liselerinde görev yapan 267 öğretmen bulunmaktadır. Araştırmanın örneklemini oluşturan 38 öğretmen ise oransız küme örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Yapılan araştırma sonucunda Anadolu İmam Hatip Lisesinde ve İmam Hatip Ortaokulunda görev yapan öğretmenlerin hayat boyu öğrenme eğilimlerinin yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca öğretmenlerin hayat boyu öğrenme eğilimleri cinsiyetlerine, yaşlarına ve mesleki kıdem yıllarına göre anlamlı bir şekilde değişmemektedir. Sözlü bildiri İNFORMAL ÖĞRENME ORTAMLARININ TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE KULLANILMASIÖzet: <Öğretim, formal ve informal öğretim olarak ikiye ayrılmaktadır. Formal öğretim planlı, programlı ve önceden belirlenmiş içeriklerin öğretilmesi esasına dayanır. Bu tür eğitim, öğretim genellikle adına okul denilen eğitim kurumlarında gerçekleşir. Bu yönüyle formal eğitim ilk, orta, lise ve yükseköğretim gibi eğitim basamaklarına ayrılır. Planlı, programlı ortamlarda gerçekleştirilen formal öğretimin dışında bir de hayat boyu öğrenme olarak değerlendirebileceğimiz informal öğrenme ve informal eğitim ortamları vardır. Okul dışında, herhangi bir plan, program olmadan kendiliğinden gelişen, gerçekleşen öğrenmeler, informal öğrenme olarak tanımlanmaktadır. İnformal öğrenme hemen her ortamda gerçekleşebilir. Bu tür öğrenmeler yeri, zamanı içeriği tanımlanmamış öğrenmelerdir. İnformal ortamlarda öğrenme ana dili kazanımında önemli bir aşamadır. Dünyaya yeni gelen bir bebek içine doğduğu aile ortamında konuşulan dille konuşmayı öğrenir. Konuşmaya başladığında ailesi ve yakın çevresi onun öğrenme ve yetişme ortamıdır. Okul çağına gelinceye kadar bu çevre onu her alanda olduğu gibi dil kazanımı noktasında da şekillendirir. Böylelikle birey yakın çevresinde kullanıldığı biçimiyle dil edinimini gerçekleştirir. Okul çağına gelinceye kadar informal yolla gerçekleşen öğrenmeler, okulla birlikte formal bir nitelik kazanır. Okul çağında okuma ve yazma öğrenimiyle gelişen ve ilerleyen dili kullanma becerisi dinleme ve konuşma alanlarında da ders içi ve ders dışı etkinliklerle pekişir. Konuşma diliyle (informal yolarla) başlayan dil edinimi formal eğitim unsurlarıyla yazı diline (kültür dili) doğru ilerler. Dili kullanma konusunda başlayan bu gelişme okul içinde ve okul dışında yapılan çalışmalarla, dinleme ve konuşma faaliyetleriyle desteklenmelidir. Sınıf öğretmenleri ve Türkçe öğretmenleri öğrencilerin dili kullanma becerilerini geliştirmek amacıyla sınıf içinde alıştırmalar, ödevler vermekle birlikte okul dışında konser, tiyatro, konferans, tartışma gibi etkinliklerle dinleme ve konuşma becerilerini geliştirmelerinin yollarını göstermelidir. Bunların dışında sokakta, toplu taşıma araçlarında, halka açık yerlerde, işyerlerinde, cadde ve meydanlarda; gazeteler, radyolar, televizyonlar gibi medya organlarında ve sosyal medya ortamlarında öğrenciler dilin çok çeşitli kullanımlarına şahit olurlar. Bütün bu unsurlar öğrencilere informal öğrenme imkânları sunarak onların yazılı ve sözlü dili kullanmalarında olumlu ya da olumsuz etkiler yaparlar. Bu çalışmada etkili bir dil öğretimi gerçekleştirebilmek için informal öğrenme ortamlarının Türkçe öğretiminde nasıl kullanılabileceği üzerinde durularaktır. Sözlü bildiri MEHMET EMİN RESULZADEÖzet: <Tarihteki ilk Türk cumhuriyeti olan Azerbaycan Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzade 1884te Baküde dünyaya geldi. İlk tahsilini ailesinden alan Resulzade Bakü Teknik Okulunda okuduğu yıllarda, içinde olan yetenekle gazetecilik hayatına başladı. Mesleki deneyimlerini Bakü, Tahran ve İstanbul üçgeninde geliştirdi. İlk yazısı Tiflis’te Mehmet Ağa Şahtahtlı’nın Şark-ı Rus adlı gazetesinde yayınlandı. Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca, Azerbaycan Türkleri, bağımsız bir devlet kurma çabalarını hızlandırdılar. 1917’de Resulzade, Rusya’dan ayrılmak isteyen sosyalist, halkçı Müsavat Partisi’nin başkanı seçildi. Böylece, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’ne giden yol açılmış oldu. Mavi ile Türklüğü, kırmızı ile istiklâli, yeşil ile İslam, hilâl ve sekiz köşeli yıldızla Azerbaycan’a yerleşen sekiz Türk boyunu temsil eden bayrakla , Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, 28 Mayıs 1918’de kuruldu. Resulzade Mili Şûra tarafından başkan seçildi. Ne yazık ki, bu Türk Cumhuriyeti 23 ay sonra Rusya tarafından yıkıldı. Bolşevik İhtilal Ordusu, 27 Nisan 1920’de Azerbaycan’a girdi. Resulzade Sovyet gizli polis örgütü ÇEKA tarafından yakalanarak Moskova’ya götürüldü; bir süre göz altında tutuldu. 1947’de de Türkiye’ye gelerek Ankara’ya yerleşti. Ömrünün kalan kısmını Ankara’da tamamladı. 6 Mart 1955’te Ankara’da gözlerini hayata kapayan Mehmet Emin bir ömür boyu uğrunda mücadele verdiği fikirler ve prensipler, Azerbaycan’ın bugünkü hayatı için millî uyanış, millî istiklâl, demokrasi fikrinin yeniden yeşermesine başlıca kaynaklardan biri olmuştur. O, Türk dünyasının paramparça olduğu bir dönemde Azerbaycan Türklüğünün milli benliğini kazanıp bağımsız bir cumhuriyet kurmasında birinci derece rol oynamıştı. “Yalnız din birliyi müasir mənada bir milləti təşkil edə bilməz. Milləti müəyyən edən müştərək əlamətlərdən başlıcası dil, adət və ədəbiyyatdır. Bu baxımdan bütün türklər bir millətdir”. ‘’Təbii, dövlətin milli olduğu, millətin də yalnız dinlə deyil, başlıca dilə istinad etməsi qənaətinə gələrək bugünkü gün dağınıq olan türk dünyasının bir gün birləşəcəyinə və müttəfiq bir türk aləmi təşkil edəcəyinə inanırıq”. Resulzade, hürriyet ve istiklalin, Azerbaycanda sonsuza kadar gideceği umudunu sürdürürken, kurduğu cumhuriyeti şöyle tanımlıyordu; ‘’Cumhuriyetimiz; Milli, demokratik devletçilik zemininde, medeni ve kendi geleceğini tayinde çağdaşlığı esas almıştır. Bu nokta-i nazardan, cumhuriyetimiz tarihteki ilk Türk cumhuriyetidir. Resulzade’nin söylediği şu söz, onun bir sembol olmasını sağlamıştır: “Bir defa yükselen bayrak bir daha inmez.” Ve Atatürk’ün, Resulzade için söylediği bu söz tarihe altın harflerle geçmiştir ; Mən dünyaya səndən üç sənə erkən göz açmışam. Ancaq bütün Türk aləmində Türkün istiqlal bayrağını sən qaldırmısan və bayraq enməsin deyə, mən sənin əlindən alıb Türkiyə üzərində dalğalandırmışam. Enməz demisən bu bayraq, enməyəcəkdir! Sözlü bildiri MESLEK ADAYLARININ AHİLİK DEĞERLERİ İLE İLGİLİ METAFORİK ALGILARIÖzet: <Anadolu’da XIII. yüzyıldan günümüze meslek erbabı yetiştirmek için bazı değerlerin kazandırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Kaynağı Anadolu olan ahilik Türk Milleti’ne ait tarihi ve kültürel değerlerle, İslam dinine ait değerlerin bir sentezinden oluşan, Türk Milleti’ne özgü bir kurumdur. Anadolu Selçuklu Devleti zamanında temelleri atılan Ahi Teşkilatı’nın çalışanlarını belirli bir eğitimden geçirdikten sonra iş yeri açmasına müsaade ettiği ve bu kişileri de sürekli bir denetim altında tuttuğu bilinmektedir. Meslek erbabının işiyle ilgili şikâyetler teşkilat yönetimi tarafından değerlendirilmekte ve suçlu bulunan meslek sahibine uygun cezalar verilmektedir. Daha XIII. yüzyılda Anadolu’da meslek sahibinin bu kadar sıkı kontrol altında olması mesleğe verilen değeri ve aynı zamanda yönetim kademesinin de bu teşkilat içinde bazı kurallar ve değerlere göre düzenlendiği söylenebilir. Ahi teşkilatının Anadolu’da meslek erbabı yetiştirmenin yanı sıra insan yetiştirme misyonu da olduğunu söylemek mümkündür. İnsan yetiştirmede özellikle bazı değerlerin ön plana çıktığı görülmektedir. Ahi teşkilatının özellikle üzerinde durduğu değerler; doğruluk/ dürüstlük, cömertlik, yardımseverlik, sevgi, saygı, hoşgörü, güvenilirlik, çalışkanlık vb. sayılabilir. Öğretmenlik belli kuralları ve amacı olan özel bir meslektir. Öğretmenlik mesleğinin de ana amacı insan yetiştirmektir. İnsan yetiştirmek ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) çok da dillendirmediği bir görevidir. MEB okullar marifetiyle insan yetiştirmeye katkıda bulunmakta, öğrencilerin dolayısıyla halkın rol modeli olan öğretmenleri seçip görevlendirmektedir. Bu araştırmada Anadolu’da başlayıp gelişen Ahi teşkilatının ön planda tuttuğu değerler belirlenerek bu değerlerin günümüzde mesleğe adım olarak görülebilecek mesleki ve teknik lise öğrencileri ile üniversite eğitimini tamamlayıp öğretmenlik mesleğine başlayacak olan öğretmen adaylarının nasıl algıladığı araştırılmıştır. Araştırma için ön hazırlık olarak Ahi teşkilatının ön planda tuttuğu değerler belirlenmiş ve bu değerler ile ilgili olarak katılımcılardan metaforlar oluşturmaları istenmiştir. Araştırmada bu iki grubun seçilme nedeni, mesleki ve teknik lise mezunlarının iş yeri açabilecek durumda olmasından, öğretmen adaylarının ise mesleğe başlamak üzere olmalarından kaynaklanmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu 200 katılımcı oluşturmaktadır. Araştırmanın katılımcıları 2015–2016 eğitim-öğretim yılında Ankara’da bir mesleki ve teknik lise öğrencileri ile bir üniversitede pedagojik formasyon eğitimi alan öğretmen adaylarıdır. Araştırma formunun doldurulmasında gönüllülük esasına dikkat edilmiştir. Çalışma, betimsel tarama modelinde gerçekleştirilmiştir. Veriler, nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi tekniği ile elde edilmiştir. Katılımcılara ahi teşkilatının bel kemiği sayılabilecek değerler ile ilgili algıları sorulmuş ve sonuçlar incelenerek yorumlanmıştır. Sözlü bildiri MEVLANA’NIN MESNEVİSİNDE HİKÂYE VE ÖZDEYİŞLERİNİN EMPATİ VE HOŞGÖRÜ ANLAYIŞINA YANSIMALARININ DRAMA YÖNTEMİ İLE İNCELENMESİÖzet: <Bir toplumun her açıdan ayakta durabilmesi için bireyler arasına sosyal bir huzur oluşturulmalıdır. Bu coğrafyada özellikle genç nesillere “ hoşgörü ve empati “kavramlarını içselleştiremediğimiz sürece huzurlu bir gelecek kurmak çok zordur. İnsanların birbirini daha iyi anlayabilmesi ve kabullenebilmesi için bu kavramları daha fazla eğitim programlarında yer vermeliyiz. Hoşgörü ve empati anlayışını dünya tarafından tanınan ve kabul edilen düşünürler üzerinden aktarırsak gelecek nesillerin birbirlerine tahammül etme, katlanabilme, başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, farklılıklara saygı duyma, çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşleri sabırla ve anlayışla kabullenme tutumlarını geliştirmiş oluruz. Biz bu araştırmamızda Mevlana’dan yola çıkarak öğrencilerimizde “empati ve hoşgörü” anlayışını mesnevideki özdeyişleri ve hikâyeleri kullanarak drama yöntemi ile bu kavramları öğrencilerde yaşama yansıtabilmeleri için bir araştırma yaptık. Bu araştırmamız, Bor Şehit Ramazan Konuş Fen Lisesi 10-B sınıfına öğrencileri ile yapılmıştır. Araştırmada 13 kız 4 erkek toplam 17 öğrenci katılmıştır. Araştırma 3 oturum toplam 6 saat sürmüştür. Kontrol ve deney grubu oluşturulmuştur. İlk olarak sınıfta klasik yöntemle hoşgörü ve empati hakkında bilgi verilmiş, bu kavramları bilmeyen arkadaşlarına mektup yazarak anlatmaları istenmiştir. Deney grubuna ise çalışma öncesi 3 (üç ) soru sorulmuş, aynı sorular çalışma sonrası yinelenmiş ve kayıt altına alınmıştır. Öğrenciler bu iki tema yaparak yaşayarak, canlandırarak, oynayarak öğrenmelerini sağlayan bu süreç, eğitsel bir ortam içerisinde uygulanmıştır. Araştırma bittiğinde Mevlana ‘ya mektup yazmaları istenmiştir. Araştırmada, ön test ile çalışma sonrası yapılan son test değerlendirildiğinde katılımcıların Mevlana’nın hayatını, eserlerini ve insanlığa sunduğu “ hoşgörü ve empati “anlayışını bilmedikleri tespit edilmiştir. Katılımcılar ağırlıklı olarak Mevlana’nın Mesnevi adlı eserini ve kabristanının Konya’da olduğunu bilmektedirler. Hoşgörü ve empati anlayışına dair bilgilerinin sınırlı olduğu tespit edilmiştir. Yaratıcı drama yöntemiyle yapılan çalışmada Mevlana’nın eserlerini öğrendikleri ve hayatı hakkında bilgi sahibi oldukları, Mevlana’nın hoşgörü ve empati anlayışına dair bilgi sahibi oldukları tespit ediliştir. Bu araştırmanın diğer bir sonucu ise; Drama yöntemi ile bir konunun işlenmesi klasik ezberci yönteme göre öğrencinin derse katılımını sağladığını, öğrencinin süreç içerisinde aktif ders katıldığını ve konu ile ilgili üretken olmasını, en önemlisi yap-yaşaya dayalı etkinliklerle” hoşgörü ve empati “ anlayışının öğrencilerde daha etkili kavratıldığı anlaşılmıştır. Sözlü bildiri NİĞDE İLİNE BAĞLI MERKEZ KÖY ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK KAYGI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmada, Niğde iline bağlı merkez köy ortaokul öğrencilerinin matematik kaygılarının bazı değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Bunun için Bal vd (2009) tarafından geliştirilen “Matematik Kaygı Ölçeği” ve araştırmacı tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Ölçek, 2016-2017 eğitim-öğretim yılının bahar yarıyılında Niğde iline bağlı merkez köy ortaokulda öğrenim gören ve random yöntemi ile seçilen 127 (5. Sınıftan: 20 kız 16 erkek ,6. Sınıftan; 16 kız 15 erkek, 7. Sınıftan: 18 kız 12 erkek, 8. Sınıftan: 20 kız 10 erkek, toplam kız: 74 ve toplam erkek: 53) öğrenciye uygulanmıştır. Toplanan verilerin Spss 24 analiz test programı kullanılarak analız edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre; öğrencilerin matematik kaygı ölçek puan ortalamaları cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermezken, matematik kaygı ölçek puan ortalamaları öğrencilerin öğrenim gördükleri sınıf seviyesi ve matematiği sevme sevmeme durumuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Beşinci sınıfta okuyan öğrencilerin matematik kaygı düzeyleri sekizinci sınıfta okuyan öğrencilerinkine göre anlamlı düzeyde düşük olduğu, matematiği sevdiğini ifade eden öğrencilerin matematik kaygı düzeylerinin matematiği sevmediğini belirten öğrencilerinkine göre anlamlı düzeyde düşük olduğu belirlenmiştir. Ayrıca araştırmada genel olarak öğrencilerin matematik kaygı ölçek puan ortalamaları “Hemen hemen hiç” kaygı düzeyinde olduğu tespit edilmiştir. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Sözlü bildiri ÖĞRETİM ORTAMLARINDA ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK UYGULAMALARI HAKKINDA ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİÖzet: <Teknolojik gelişmeler eğitim için yenilikçi öğrenme araç ve gereçlerinin kullanılmasını sağlar. Son zamanlarda eğitim ortamlarında yeni teknolojilerinin kullanılmasına yönelik ihtiyaçlar gün geçtikçe daha da önem kazanmaktadır. Teknolojideki gelişmeler sayesinde eğitimde kullanılan teknolojilerden biri de artırılmış gerçeklik uygulamalarıdır. Artırılmış gerçeklik(AG), sanal öğelerin gerçek zamanlı olarak gerçek dünya öğeleriyle ilişkilendirilerek öğrenme sürecini daha zengin hale getiren teknolojidir. Bu zenginlik aynı zamanda kalıcı ve verimli öğrenmeyi sağlamaktadır. Edgar Dale’nin yaşantı konisinde belirtildiği gibi model ve numunelerle edinilen yaşantıların kalıcı öğrenme sağladığı ve öğretim ortamlarında artırılmış gerçeklik uygulamalarının kullanılması da kalıcı öğrenmede etkili olmaktadır. Bu amaçla öğrencilerde daha etkili bir öğrenme ortamı sağlanması ve öğrencilerin farklı duyularına hitap eden artırılmış gerçeklik uygulamaları bu ortamlarda kullanılmaktadır. Bu araştırmanın amacı; artırılmış gerçeklik teknolojisinin öğretim ortamı olan sınıflarda öğretim-öğrenme sürecinde ders etkinliklerinde kullanılması sonucu öğrencilerin bu teknoloji hakkındaki görüşlerini incelemektir. Bu temel amaç bağlamında şu sorulara cevap aranmıştır. 1. Artırılmış gerçeklik teknolojilerinin öğretim ortamlarında kullanılması hakkındaki görüşleriniz nelerdir? 2. Artırılmış gerçeklik teknolojisi ile ders ile klasik bir yöntemle sınıfta işlenen ders arasından hangisi sizi olumlu yönde etkilemektedir? Nasıl? Bu sorulara cevap alabilmek amacıyla; Fen Bilgisi öğretmenine uygulamaların nasıl kullanılacağı ve hangi donanım ve yazılımların olması gerektiği hakkında bilgi verildi. Sonrasında bir devlet okulunda öğrenim gören ve seçmeli ders olarak okutulan bilim uygulamaları dersini alan 16 öğrenci (10 kız- 6 erkek) ile beraber 2 hafta boyunca artırılmış gerçeklik uygulamaları ile dersler yapılmış ve yarı yapılandırılmış görüşme formları ile öğrencilerin bu uygulamalar ile işlenen ders hakkındaki görüşleri alınmıştır. Araştırmada durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; artırılmış gerçeklik teknoloji ve uygulamalarının öğretim ortamlarında kullanımı öğrencilerin derse daha aktif bir şekilde katılmak istediği, daha kalıcı bir öğrenme sağladığı, daha ilgi çekici bir öğrenme ortamı oluşturduğu belirtilmiştir. Ayrıca bu uygulamaların merak duygusunu artırdığı ve soyut kavramların daha somut bir şekilde gösterildiği böylece daha verimli bir şekilde öğrenme sağladığı görülmüştür. Öğrenme ortamlarında artırılmış gerçeklik teknolojisi ve uygulamalarının kullanılması öğrenciler üzerinde kalıcı izli öğrenmeyi sağlamış olup derse öğrencinin aktif katılımını sağlamıştır. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ EKOLOJİK VATANDAŞLIK DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <Büyük çevre felaketlerini önlemek ve oluşan çevre sorunlarına çözüm bulmak, içinde yaşadığımız yüzyılın önemli gündem maddelerinden birisi olmuştur. Ancak 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası düzeyde başlayan çevre sorunları ile mücadelede pek de başarılı olunduğu söylenemez. Çevre sorunlarının çözümüne bu sorunlara neden olan insanoğlunun davranışlarını değiştirmekle başlanabilir. Bunun en etkili yolu ise eğitimdir. Eğitim makbul vatandaş yetiştirmenin önemli bir aracıdır. Günümüzde makbul vatandaş aynı zamanda ekolojik vatandaştır. Ekolojik vatandaş kendi haklarını koruduğu gibi doğanın da haklarını koruyan vatandaştır. Bunun için sorumluluk alır. İçinde yaşadığımız dünyayı korumak ve geleceğe taşımak için aktif rol oynar ve adalet duygusuyla hareket eder. Bu yeni vatandaşlık anlayışının bireylere kazandırılmasında öğretmenler önemli bir rol oynamaktadır. Çocukların ekolojik vatandaş olmalarında özellikle okulöncesi öğretmenleri, sınıf öğretmenleri, sosyal bilgiler öğretmenleri ve fen bilimleri öğretmenleri etkili olmaktadır. Dolayısıyla eğitim fakültelerinde öğrenim gören öğretmen adaylarının ekolojik vatandaşlık düzeyleri öğretmen olduklarında çocukların ekolojik vatandaş olmalarında etkili olacaktır. Bu araştırmanın amacı da farklı anabilim dallarında öğrenim gören öğretmen adaylarının ekolojik vatandaşlık düzeylerini tespit etmek ve bir karşılaştırmasını yapmaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için Sınıf Eğitimi, Sosyal Bilgiler Eğitimi, Fen Eğitimi ve Okulöncesi Eğitimi Anabilim Dallarında öğrenim gören toplam 528 öğretmen adayına Karatekin ve Uysal (2017) tarafından geliştirilen Ekolojik Vatandaşlık Ölçeği (EVÖ) uygulanmıştır. Betimsel Tarama modeli kullanılarak yapılan bu araştırmanın sonucunda tüm anabilim dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının orta düzeyde ekolojik vatandaş oldukları görülmüştür. Öğretmen adaylarının ekolojik vatandaşlık düzeyleri üzerinde anabilim dallarına göre anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Ancak ortalama puanlara bakıldığında Sınıf Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının diğer anabilim dallarında öğrenim gören öğretmen adaylarına göre ekolojik vatandaşlık düzeylerinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sorumluluk boyutunda ise sınıf Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının aldıkları toplam puanlar Sosyal Bilgiler ve Fen Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının aldıkları toplam puanlara göre göre anlamlı bir farklılık göstermiştir. Araştırmaya katılan öğretmen adaylarının en düşük puan aldıkları boyut katılım en yüksek puan aldıkları boyut ise hak ve adalet boyutudur. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ BİLİMİN DOĞASINA YÖNELİK BİLGİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bilim, ilk defa on bin yıl önce, belki daha da evvel insanın günlük yaşamına fayda sağlayacak bilgileri toplamaya başlamasıyla doğmuş özellikle son altmış yılda meydana gelen hızlı değişim ve gelişimle sürekli artış gösteren bir ivme kazanmıştır. Özellikle son altmış yılda meydana gelen hızlı değişim ve gelişim bilime sürekli artış gösteren bir ivme kazandırmıştır. Bilim alanında meydana gelen değişim bilimsel araştırmaları anlayabilme, bilimsel okuryazarlık ve bilimin doğası gibi kavramların eğitim alanında tartışılmasına neden olmuştur. Bilimin doğası kavramı eğitim alanına fen eğitimine bilimin doğasını dahil etme düşüncesiyle katılmış, bilmenin yolu, bilimsel bilgiye aktarılan değerler ve inanışlar ve bilimsel bilginin gelişimi, bilimin nasıl işlediğini anlama olarak tanımlanmıştır. Bilimsel bilgiyi anlayabilmenin yolu bilimsel açıklama tipleri arasındaki farkı iyi bilmekten geçmektedir. Hipotez, teori, kanun ve olgu gibi bilimsel bilginin temelinin oluşturan kavramlar ilköğretimden üniversiteye kadar ders kitaplarında olmasına rağmen yapılan araştırmalar öğrencilerin bu konuda birçok yanlış ve eksik bilgiye sahip olduklarını göstermektedir. Bilimsel bilginin temelini oluşturan bu kavramların fen bilgisi, matematik, sınıf öğretmenliği gibi alanlarda birçok ders içerisinde yer aldığı, okul öncesi öğretmenliği bölümünde nispeten daha az değinildiği göze çarpmaktadır. Eğitimin ilk basamağı olan okul öncesi eğitimi verecek olan öğretmen adaylarının bilimsel bilginin temel kavramları hakkında bilgi düzeylerine katkı sağlayacak dersler olarak Fen eğitimi ve bilimsel araştırma yöntemleri dersleri lisans düzeyinde üniversitelerde verilmektedir. Bu araştırmanın amacı bilimsel araştırma yönetmeleri dersi alan öğrenciler ile bilimsel araştırma yöntemleri dersi almamış okul öncesi öğretmen adaylarının bilimsel bilginin doğasında yer alan temel kavramlar hakkındaki bilişsel yapılarını incelemektir. Bu amaçla eğitim araştırmalarında mevcut durumu tespit etmek amacıyla örneklemin herhangi bir andaki durumunu betimlemek amacıyla kullanılan tarama araştırma yöntemlerinden kesitsel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma 2016–2017 öğretim yılı bahar döneminde Bülent Ecevit Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalında öğrenim gören 65 ikinci sınıf ve 70 dördüncü sınıf öğretmen adayı olmak üzere 135 öğretmen adayıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Kelime İlişkilendirme Testi (KİT) kullanılmıştır. Anahtar kavramların seçiminde literatürde bilimin doğasına yönelik kullanılmış olan farklı anketler dikkate alınmıştır. Bu anketlerde en sık olarak kullanılan kavramlar olan bilim, bilim insanı, deney, gözlem, olgu, hipotez, teori ve yasa kavramları anahtar kavramlar olarak seçilmiştir. KİT’ in uygulanması aşamasında öğretmen adaylarına verilen anahtar kavramların zihinlerinde canlandırdıkları ilk 5 kelimeyi 45 saniye süresi içerisinde yazmaları ve bu kelimelerle ilgili bir cümle kurmaları istenmiştir. Verilerin analizinde Johnstone ve Sutcliffe (1999), tarafından ortaya konulan kesme noktası (KN) tekniği ve kavram ağı kullanılmıştır. Bu amaçla hangi anahtar kavram için hangi cevap kelime ya da sözcüklerin kaçar defa tekrarlandığını gösteren frekans tabloları oluşturulmuştur. İkinci sınıf öğretmen adaylarından elde edilen frekans tablosuyla oluşturulan kavram ağlarında hipotez-deney, bilim-bilim insanı, deney-gözlem arasında öğrencilerin sıkı bir bağlantı kurdukları ancak olgu kavramını diğer kavramlarla ilişkilendiremeyip düşünme kelimesi ile diğer kavramlarla ilişkilendirdikleri görülmüştür. Fakat seçilen anahtar kavramlardan biri olan yasa kavramını öğretmen adayları hiçbir noktada diğer kavramlarla ilişkilendirememişler ve bu konuda yasa kelimesini bilimin doğasından ayrı bir noktada ele almışlardır. Kesme noktaları düşürüldüğünde (10-14) kavramlar arasında daha fazla ilişkinin olduğu görülmüş, fakat bu ilişki zayıf düzeydedir. Bilimsel araştırma yöntemleri dersini alan öğretmen adaylarının ise bilim-bilim insanı-deney ve hipotez-teori-yasa arasında daha yüksek düzeyde ilişkilendirme yaptıkları, olguyu diğerleriyle ilişkilendirmekte eksik kaldıkları görülmüştür. İkinci sınıf öğrencilerinin yazılan kavramlardan özellikle yasayı bilimsel bir bilgi olarak değerlendirmezken dördüncü sınıf öğrencilerinin ilişkilendirmesi bu konuda daha fazla deneyimlerinin olduğunu göstermektedir. Ayrıca dördüncü sınıf öğrencilerinin ikinci sınıf öğrencilerine nazaran anahtar kavramlara karşılık daha fazla kelime kullandıkları ve kullanılan kelimelerin daha bilimsel olduğu görülmüştür. İki sınıf karşılaştırıldığında dördüncü sınıf öğretmen adaylarının kullandığı kavramlar daha bilimsel olsa da kurulan ilişkiler yeterli düzeyde değildir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLERİ VE FEN EĞİTİMİ: YETERLİLİKLER-ETKİNLİKLER-YÖNTEM VE TEKNİKLER-GÜÇLÜKLER (KİLİS ÖRNEĞİ)Özet: <Okul öncesi eğitim; doğumdan zorunlu eğitim yaşına kadar, çocukların gelişim özellikleri, bireysel farklılıkları ve yetenekleri göz önüne alınarak, çocukların sağlıklı bir biçimde fiziksel, duygusal, dil, sosyal ve zihinsel yönden gelişimlerini sağlayıcı, çocukların kendilerine güven duymalarının sağlandığı, ebeveyn ve eğitimcilerin etkin olduğu sistemli bir eğitimdir (MEB, 2013). Çocuğun yaşamı için gerekli olabilecek bilimsel beceri ve fen gelişiminin temelini oluşturan kavramlar ve beceriler okul öncesi dönemde gelişmeye başlar (Kallery ve Psillos, 2001). Çocuklarda fen kavramının gelişimi onların doğayı ve çevrelerini anlama çabalarıyla başlar ve daha sonra bu süreci öğretmen ve çevresindekilerin yardımıyla temel süreç becerilerinin kazanılması izler. Çocukların okul öncesi dönemde fen etkinliklerine etkin bir şekilde katılmaları ve fenle ilgili kavramları öğrenmeye istekli olmaları fen kavramlarının gelişim sürecini olumlu etkilemektedir. Fen eğitiminin temelini oluşturan okul öncesi dönemdeki fen etkinlikleri uygulamaları sırasında çocuklara sorgulama yapabilecekleri herhangi bir konu hakkında fikrini söyleyerek tahmin yapabilecekleri, merak duygularını giderebilecekleri, olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurabilecekleri gibi fırsatlar sunabilen ortamlar oluşturulmalıdır (Uğraş, Uğraş ve Çil, 2013). Öğrencilerde fen eğitiminin temelini oluşturan fen kavramlarının etkili bir şekilde kazandırılması öğretmenin etkinlikler sırasında fen doğa etkinliklerini doğru bir şekilde planlayıp uygulamasıyla gerçekleşecektir (Özbek, 2009). Bu çalışmanın amacı anasınıfı ve anaokullarında görev yapan okul öncesi öğretmenlerinin fen etkinliklerini gerçekleştirmedeki yeterlilikleri, yaptıkları fen etkinlikleri, kullandıkları yöntem ve teknikler ile fen etkinliklerini gerçekleştirirken karşılaştıkları problemlere ilişkin görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Bu çalışma, nitel araştırma metodolojisi içerisinde sıklıkla kullanılan durum çalışması desenine göre gerçekleştirilmiştir. Araştırmada çalışma grubu kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Bu yöntemde araştırmacı yakın olan ve erişilmesi kolay olan bir durumu seçer. Kolay ulaşılabilir durum örneklemesi nitel araştırmalarda yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir (Yıldırım ve Şimşek, 2011). Bu çalışmada Kilis ilindeki anasınıfları ve anaokullarında görev yapan 32 okul öncesi öğretmeni ile çalışılmıştır. Veri toplamak amacıyla alan uzmanları tarafından oluşturulan görüşme formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde nitel araştırmalarda kullanılan betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Betimsel analizde veriler, daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve yorumlanır (Yıldırım ve Şimşek, 2011). Bu çalışmada da temalar araştırma soruları çerçevesinde ele alınmıştır. Veriler iki araştırmacı tarafından tekrar tekrar okunarak verilerdeki ifadeler kodlamalar için işaretlenerek belirlenmiştir. Araştırmacılar tarafından ayrı ayrı yapılan kodlamalar daha sonra karşılaştırılarak farklı düşünülen kodlamalar üzerinde uzlaşılmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre, öğretmenlerin %50’si fen eğitiminde kendini yeterli bulurken, %31,25’i ise kendini kısmen yeterli olarak görmekte, %18,75’i ise kendini fen eğitimi konusunda yetersiz olarak görmektedir. Öğretmenlerin fen eğitimi ortamıyla ilgili görüşlerine bakıldığında, öğretmenlerin %53,13’ü fen ortamlarının donanımlı laboratuvar imkânı ve doğal ortam içermesi gerektiğini, %31,25’i materyal bakımından zengin olması gerektiğini, %9,38’i deney ve gözleme dayalı olması gerektiğini, %6,25’i modern, akılcı ve bilgi içerikli olması gerektiğini ifade eden düşünceler belirtmişlerdir. Öğretmenlerin %56,25’i fen ile ilgili kavramlarının yaparak-yaşayarak, %25,00’i görsel materyaller ile %15,63’ü basit etkinlikler ile %3,13’ü kitap ve fen materyalleri ile çocuklara daha iyi öğretilebileceğine ilişkin düşünceler ortaya koymuşlardır. Okul öncesi öğretmenlerinin tamamı yaptıkları fen etkinlikleri ile çocuklara bilimsel süreç becerilerini kazandırmaya çalıştığını belirtmektedir. Öğretmenlerin %100’ü fen etkinliklerini gerçekleştirirken yaygın fen materyallerini (büyüteç, mıknatıs, maketler, terazi, küre, atık malzemeler vb.) kullandıklarını, %21,88’i hayvanlar ve bitkileri kullandıklarını, %25,00’ı ise doğal malzemeler kullandıklarını belirtmişleridir. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu (%87,50) fen etkinliklerinde spontane/doğal etkinliklere yer verdiklerini belirtmişlerdir. Öğretmenlerin %62,50’si fen etkinliklerini gerçekleştirirken grup çalışmalarına yer verdiğini, %25,00’ı hem grup hem de bireysel çalışmalara yer verdiğini, % 12,50’si de sadece bireysel çalışmalara yer verdiğini belirtmiştir. Öğretmenlerin %65,63’ü haftada bir fen etkinliklerine yer verirken, %25’i iki haftada bir, %9,37’si iki hafta üzeri sürede bir fen etkinliklerine yer vermektedir. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu (%62,50) fen etkinliklerinin verimli olabilmesi için sınıftaki çocuk sayısının 10-15 arasında olması gerektiğini belirtmişlerdir. Fen etkinlikleri gerçekleştirilirken kullanılan yöntem ve teknikler arasında en fazla deney (%25,00), gözlem (%21,74), gösterip yaptırma (%13,04) gelmektedir. Fen etkinliklerinde kullanılan yöntem ve tekniklerden çocukların en çok hoşuna giden deney (%53,85), gösterip yaptırma (23,07) ve gözlem (%12,82)’dir. Fen etkinliklerini gerçekleştirme sürecinde öğretmenlere kolaylık sağlayan yöntem teknikler arasında sırasıyla en fazla deney (%28,95), gözlem (%23,68) ve gösterip yaptırma (%18,42) gelmektedir. Öğretmenler fen etkinliklerini gerçekleştirirken en çok materyal malzeme (%36,92) temin etme problemi ile karşılaşmaktadırlar. Sınıfların kalabalık (%24,62) olması, sınıfların fiziki yetersizliği (%13,85) ve ailelerin ilgisizliği (%12,30) de öğretmenler tarafından önemli problemler olarak görülmektedir. Öğretmenlerin fen etkinliklerini gerçekleştirirken karşılaştığı problemlerin kaynakların başında okul (%27,09) ve sınıf ortamı (%27,09) gelmektedir. Yine aileler (%16,66) ve materyal malzeme (%12,50) de problemlerin kaynakları arasında önemli bir yer tutmaktadır. Karşılaşılan güçlüklerin üstesinden gelme konusunda öğretmenlerin %62,50’si kendisini yeterli bulduğu, %9,38’inin yetersiz, %28,13’ünün kısmen yeterli bulduğu tespit edilmiştir. Sözlü bildiri ORTA ASYA İLK TÜRK DEVLETLERİ KONULARININ ÖĞRETİMİNE UYGUN ALTERNATİF ETKİNLİK ÖNERİSİ: KAVRAM BULMACALARIÖzet: <Genel anlamda kavram, insan zihninde anlamlanan, farklı obje ve olguların değişebilen ortak özelliklerini temsil eden bir bilgi formu/yapısıdır; bir sözcükle ifade edilir (Ülgen, 2004:107). Kavram, olgudan yola çıkarak “geliştirilen” bir zihinsel yapıdır. Bu çerçevede, nesnelerin, insanların, duyguların ya da fikirlerin ortak özelliklerini tanımlayan ve dil ile ifade edilebilen bir yapı olarak da tanımlanabilir. Kavramlar insan düşüncesinin temel taşlarıdır. Nesne yada olayların hem doğrudan hem de dolaylı olarak gözlenebilen özelliklerinden oluşurlar. Zihinsel bir sınıflama oldukları için gerçek dünyada değil, düşüncelerimizde vardır. Gerçek dünyada, ancak kavramları örnekleyen olgular bulunabilir. Yeni deneyimlerle kavramların özellikleri nitelik ve nicelik açısından değişirler. Böylece kavramlar sürekli yeniden tanımlanabilirler (Tosun ve Doğan, 2005:1). Kavram öğretiminde kullanılacak araçlardan birisi de kavram bulmacalarıdır. Bulmaca, Türk dil kurumuna göre çeşitli biçimlerde düzenlenen düşündürerek ve aratarak buldurmayı amaç edinen oyunlardır Bu çalışmanın amacı; özellikle sosyal bilgiler öğretmenleri ile öğretmen adaylarının kullanımına uygun Orta Asya ilk Türk devletleri konularının öğretimine yönelik alternatif bir etkinlik olarak kavram bulmacaları geliştirmektir. Çalışmada bu amaçla araştırmacı tarafından üç adet kavram bulmacası hazırlanmıştır. Bunlardan iki tanesi çengel bir tanesi ise kelime avı bulmacasıdır. Çengel bulmalardan birisi İlk türk devletlerinin genel özellikleri ile ilgiliyken diğer ise ilk Türk devleri kültür ve uyarlığına yönelik hazırlanmıştır. Kelime avı bulmaca ise şifreli hazırlanmış olup. Tüm soruların cevapları bulunduğunda cevaplar haricinde kelimeler bir şifre oluşturmaktadır. Eğitimde bulmaca kullanımının bir çok faydası olmasına rağmen Türkiye’de eğitimde bulmaca kullanımı konusunda araştırmalar oldukça az sayıdadır. Özellikle ilköğretim kademesi kavram öğretimine temel teşkil ettiğinden sosyal bilgilere ait kavramların ilköğretim kademesinde önemle ele alınması gerekir. Kavram öğretimi yeniden hazırlanan sosyal bilgiler programlarının vizyonlarından birini oluşturmakta ve programın genel hedeflerinde de üzerinde önemle durulmaktadır. Yenilenen sosyal bilgiler programında 3 temel boyut kavram, beceri ve değer öğretimidir. Bu bakımdan belirlenen kavramların kazanılması çok önemlidir. Bu çalışmanın ayrıca eğitimde kavram bulmacası kullanmayı tasarlayan araştırmacılara da kaynaklık etmesi düşünülmüştür. Sözlü bildiri ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN “TÜRK DÜNYASI” ALGISIÖzet: <Türk Dünyası olarak tanımladığımız coğrafya, Avrasya olarak adlandırılan Avrupa ve Asya kıtalarının neredeyse merkezi kısmını oluşturmaktadır. Ana hatları ile Batıda Balkanlardan, Doğuda Büyük Okyanus’a, kuzeyde Kuzey Buz Denizinden, Güneyde Tibet’e kadar olan saha, Dünya üzerinde Türklerin yoğun olarak yaşadığı coğrafya olarak kabul edilmektedir. Görüldüğü gibi Türk dünyası geniş coğrafyaya yayılmış bir alandır. Türk dünyası algısının gelecek kuşaklara aktarılması önemlidir ve üzerinde durulması gereken bir durumdur. Özellikle ilkokuldan başlayıp yükseköğretime kadar devam edecek eğitim sürecinde öğrencilerde Türk dünyası algısı oluşması önemlidir. Bu algının oluşmasında eğitimcilere büyük sorumluluklar düşmektedir. Özellikle ders kitaplarının arkasında yer alan Türk dünyası haritaları gerçekten idrak edilmelidir. Öğrencilerin Türk dünyasından haberdar olmaları ve Türksoyundan gelen toplulukları tanıması ileride belki de resmi olarak kurulacak olan Türk dünyası vatandaşlığına önemli bir yapı taşı olacaktır. İşte tamda bu noktada bu araştırmada ortaöğretim öğrencilerinin Türk Dünyası’na ilişkin algıları ve bilgi düzeyleri incelenecektir. Çalışma Tokat merkez 15 Temmuz Şehitler Anadolu lisesinde gönüllü 20 öğrenci ile gerçekleştirilecektir. Araştırma verileri araştırmacı tarafından geliştirilmiş açık uçlu soru formu yardımı ile toplanacaktır. Formdaki sorular “Türk Dünyası deyince aklınıza ne geliyor?”, Türk dünyası ile ilgili kitap okudunuz mu? İsmini yazabilirmisiniz? Bağımsız Türk devletlerinden bildiklerinizi yazınız?, Sizce Türk Dünyası Vatandaşlığı nedir? Böyle bir vatandaşlık oluşturulabilir mi?, Türk Dünyasının sorunları nelerdir?, Türk Dünyasından en çok hangi ülkelere gitmek istersiniz neden? şeklinde oluşturulmuştur. Tarama türünde desenlenen bu araştırma betimsel bir çalışmadır. Elde dilen veriler tümevarım yöntemi ile bir araya getirilecektir. Katılımcıların sorulara verdiği cevaplardan bazıları, açıklamalarda kullanmak için doğrudan alıntılar şeklinde verilecektir. Böylece katılımcıların Türk dünyası algısı yansıtılmaya çalışılacaktır Sözlü bildiri ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SINIF-İÇİ DEĞERLENDİRME ORTAMINA İLİŞKİN ALGILARIÖzet: <Öğretim programlarının temel öğesi ve öğretim sürecinin ayrılmaz bir parçası olan ölçme ve değerlendirme faaliyetleri (Linn, 1990) öğrencilerin öğrenme ürünleri ve duyuşsal özellikleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir (Black ve William, 1998; Brookhart ve DeVoge, 1999). Öğretim sürecinin bütünleyici bir parçası olan ölçme ve değerlendirme faaliyetleri sınıf içerisinde öğretmenlerin kontrolündeki uygulamalar ile yürütülmektedir (Buldur ve Doğan, 2014).Öğretmenlerin yürüttükleri bu ölçme ve değerlendirme faaliyetleri yoluyla da her sınıf için bir sınıf-içi değerlendirme ortamı oluşmaktadır (Brookhart, 1997). Öğretmenlerin değerlendirme uygulamaları ile öğrenciler tarafından farklı türde sınıf-içi değerlendirme ortamları algılanmaktadır. Genel olarak sınıf-içi değerlendirme ortamının “öğrenmeye yönelimli” ve “performansa yönelimli” olmak üzere iki türde toplandığı söylenebilir (Alkharusi, 2011). Öğrencilerin algıladıkları sınıf-içi değerlendirme ortamı türleri onların başarı amaç oryantasyonu, öğrenme yaklaşımları gibi birçok motivasyonel özellik hakkında önemli bir etkiye sahip olduğundan dolayı bu algıların belirlenmesi önemlidir. Bu bağlamda araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin fen ve teknoloji dersine ilişkin sınıf-içi değerlendirme ortamına yönelik algılarını belirlemek ve bu algılarının cinsiyet ve sınıf düzeyi değişkenlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemektir. İlişkisel tarama deseninin esas alındığı bu araştırmanın örneklemini 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar döneminde bir ilin merkez ilçesinde bulunan devlet ortaokullarının 6,7 ve 8. sınıflarında öğrenim gören 492 öğrenci oluşturmaktadır. Örneklemin seçiminde kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi esas alınmıştır. Araştırmanın verileri Alkharusi(2011) tarafından geliştirilen ve Türkçeye uyarlama çalışması Buldur ve Doğan(2014) tarafından yapılan “Fen ve Teknoloji Dersinde Öğrencilerin Sınıf-içi Değerlendirme Ortamına İlişkin Algıları Ölçeği” ile toplanmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde çoklu değişken testlerinden MANOVA (multivariate ANOVA) esas alınmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin sınıf-içi değerlendirme ortamına ilişkin algılarının cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaştığı, farklılığın performansa yönelimli değerlendirme ortamı algılarında erkekler lehine olduğu tespit edilmiştir.Diğer yandan öğrencilerin sınıf-içi değerlendirme ortamına ilişkin algılarının sınıf düzeyine göre anlamlı olarak farklılık göstermediği tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda ilgili alan yazın ışığında çeşitli önerilerde bulunulmuştur Sözlü bildiri PISA OKUMA-ANLAMA BECERİSİ VE EĞİTİM PROGRAMLARINDA GÖRSEL OKUMA: DÜNYADAN ÖRNEKLERÖzet: <Görsel okuma, pek çok eğitim programında ayrı bir öğrenme alanı olarak ele alınmaktadır. Ülkemizde 2005 Türkçe Dersi 1-5. Sınıflar Öğretim Programı’nda “Görsel Okuma ve Görsel Sunu” ile birlikte verilmiştir. Bu öğrenme alanı şekil, sembol, resim, grafik, tablo, beden dili, doğa ve sosyal olaylar gibi görselleri okuma, anlama ve yorumlamayı kapsamaktadır (MEB, 2005). Güncellenen Türkçe Programında (1.-8. Sınıflar) ise görsel okumaya ayrı bir öğrenme alanı olarak yer verilmez. Görsel okuma becerileri PISA ve PIRLS gibi uluslararası araştırmalarda ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. Örneğin 2006 PISA Araştırmasında “Çad Gölü” başlıklı bir tablo verilmiş, tabloda Çad Gölü’nün derinliği, su seviyesi ve sıcaklığındaki değişimler vb. gösterilmiştir. Yine Afrika’da on ülkeye ait eğitim, sağlık ve beslenme istatistiklerini gösteren bir tablo verilmiş, hangi ülkenin daha fakir olduğu, eğitimde ilerlediği ve sağlık yönüyle hızlı gelişmeler gösterdiği gibi tablo okumaya yönelik sorular sorulmuştur. Beynimizin görsel bilgileri işlemesi ve görsel okuma becerilerinin geliştirilmesi üç yaklaşımla açıklanmaktadır. Bunlar geleneksel ya da semiyolojik yaklaşım, bilişsel yaklaşım ve psikofizyolojik ya da yapılandırıcı yaklaşım olarak sıralanmaktadır (Güneş, 2013). Bu çalışmada dünyada PISA okuma anlama becerileri, başarılı / kısmen başarılı / başarısız olarak belirlenen üç ülkedeki (Finlandiya, ABD, Türkiye) görsel okumanın eğitim programlarındaki yerleri betimlenecektir. Bu bağlamda, görsel okumanın PISA okuma anlama başarısındaki yeri belirlenecektir. Görsel okumayı etkin biçimde programlarında işleyen eğitim sistemleri (Finlandiya) PISA okuma anlama becerilerinden de başarıyı yakalamıştır. Finlandiya eğitim sisteminde, görsel sanatlar adı altında yoğun biçimde eğitim sunulmaktadır. ABDde görsel okuma genel olarak verilmekte iken, Türkiyede (ülkemizde) 2005de ayrı bir öğrenme alanı olarak sunulan görsel okuma, şu anki programda Sosyal Bilgiler dersinde ve Türkçe derslerinde yalnızca kazanımlarda yer alır; ayrı bir öğrenme alanı olarak biçimlendirilmez. Sözlü bildiri PORTFOLYONUN BİLİŞSEL STRATEJİLERİN GELİŞTİRİLMESİ ÜZERİNE ETKİSİÖzet: <Geleneksel öğretim yerine yapılandırmacı öğretimin önem kazandığı ülkemizde bilgiye ulaşılması ve kullanılması konusunda değişiklikler meydana gelmiştir. Bu doğrultuda bilgiyi doğrudan alan, pasif ve katılımdan uzak öğrenciler yerine öğrenen merkezli, öğrenmesini kendi belirleyen bireylerin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Diğer bir ifade ile öğrencilerden kendi öğrenmelerinin sorumluluğunu almasını, neleri, ne zaman, nasıl ve hangi sırayla öğreneceğini bilmesi beklemektedir. Birey kendi öğrenmesinden sorumlu hale gelmeli, kendi öğrenme sürecinde belli düzenlemeler yapabilmelidir. Bireyin öğrenmelerinde ihtiyaç duyduğu düzenleme becerisi eğitim alanındaki öz düzenleme ve öz düzenlemeli öğrenme konusu ile içi içedir. Pintrich’in (1991) modelinde öz düzenlemeli öğrenme becerisine sahip olan bireylerin bilişsel (tekrarlama, detaylandırma, örgütleme ve eleştirel düşünme) ve üst bilişsel stratejilere sahip olmaları gerektiği vurgulamaktadır. Bu araştırmanın amacı biyoloji öğretmenliği öğretmen adaylarının bilişsel stratejileri kullanma becerilerine portfolyo kullanımının etkisini incelemektir. Araştırmada nicel ya da nitel yöntemler arasından seçim yapmak yerine iki yöntem birlikte kullanarak araştırmanın güvenirliğinin arttırıldığı karma yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını 2012-2013 eğitim öğretim yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde Biyoloji Öğretmenliği 4. sınıfta öğrenim gören ölçme değerlendirme dersini alan 30 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Altun ve Erden (2006) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan Pintrich ve diğ. (1991)’nin geliştirmiş olduğu ‘Öğrenmede Motive Edici Stratejiler Ölçeği’ (ÖMSÖ) ön test- son test olarak kullanılmıştır. Ayrıca 12 hafta boyunca öğretmen adayları portfolyo hazırlamışlardır. Portfolyo içerisine her hafta işlenen dersin konusuna yönelik olarak Ne öğrendim? Ne öğrenemedim? Öğrenemediklerimi gidermek için ne yaptım? sorularına cevap yazarak bunlara ilişkin yapmış oldukları araştırmalar ve çalışmaları eklenmiştir. İlk hafta yansıtıcı yazı ile ilgili uygulamalar yapılarak sonraki haftalarda düzenli olarak portfolyolara dönütler verilmiştir. Ölçekten elde edilen verilerin analizinde SPSS 15 programı kapsamında ilişkili örneklemler için t-testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda ölçekten elde edilen puanlar portfolyonun tekrarlama, ayrıntılandırma ve örgütleme stratejilerinin geliştirilmesine istatistiki anlamda katkı sağlamadığı belirlenmiştir. Bunların aksine eleştirel düşünme stratejisine istatistiksel olarak anlamlı bir katkı sağladığı görülmüştür. Ayrıntılandırma, tekrarlama ve örgütleme stratejileri ile ilgili puan ortalamaları anlamlı değişim olmadığını gösterse de portfolyolar özellikle tekrarlama ve örgütleme stratejilerine katkı sağladığını göstermektedir. Tekrarlamada önemli kavramları, ders notlarını ve ders kitabını tekrar tekrar okuma konusunda katkı sağladığı görülmüştür. Bunların her hafta yapılması zorunluluğu ister istemez bir örgütleme çabasına girmelerine neden olduğu görülmüştür. Ayrıntılandırmada, ne öğrenemedim ve öğrenemediklerimi giderme konusunda ne yaptım soruları kitaplardan okudukları, derste anlatılanlar ve derste yapılan tartışmalar gibi farklı kaynakları bir araya getirerek hem bu sorulara cevap verme hem de sahip olduğu bilgilerle ilişki kurma noktasında katkı sağladığı görülmüştür. Ayrıca düşüncelerini, ders konularını ve ders notlarını belli bir düzen içerisinde muhafaza etme zorunluluğunun örgütleme becerisine katkı sağladığını göstermektedir. Eleştirel düşünmede özellikle öğrendikleri ile kendi düşünceleri arasında ilişki kurdukları ve kendilerine has fikirler üretme yoluna gittikleri görülmüştür. Bu araştırmanın sonucunda eleştirel bir bakış açısıyla yazılan portfolyoların bilişsel stratejileri geliştirmede bir teknik olarak kullanılabileceği görülmüştür. Literatüre bakıldığında portfolyonun birçok farklı kullanım alanı olduğu görülmektedir. Bu araştırmanın etkili olmasının nedeni olarak içerisinde sorulan üç soru ile yapılandırılan portfolyoların etkililiğinin arttığı düşünülmektedir. Ayrıca her hafta verilen dönütler sürekliliği sağlama açısında katkı sağlamıştır. Ölçekten çıkan sonuçlar ile portfolardan elde edilen bulguların farklılık göstermesinin bir nedeni öğrencilerin bu sorulara verecekleri cevaplardan not alacakları kaygısına girmeleri olabilir. Sözlü bildiri SİBER ZORBALIK VE SİBER MAĞDURİYET DÜZEYLERİNİN EMPATİK EĞİLİM DÜZEYİ VE ÇEŞİTLİ SOSYODEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Amaç: Bu çalışmada, araştırmaya bireylerin empatik eğilim düzeyleri ile siber zorbalık/mağduriyet düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırmanın örneklemini, 175 kadın 128 erkek olmak üzere toplam 303 katılımcı oluşturmaktadır. Çalışmada, araştırmacı tarafından hazırlanan Sosyodemografik Bilgi Formu, Empatik Eğilim Ölçeği ve Siber Zorbalık ve Mağduriyet Ölçeği kullanılmıştır. Tüm istatistiksel değerlendirmeler için SPSS 23 yazılım programı kullanıldı. Bulgular: Siber zorbalık ve siber mağduriyet ile Empatik Eğilim Ölçeği puanlarının cinsiyet açısından farklılık gösterip göstermediğini incelemek için Bağımsız (ilişkisiz) Gruplar t testi yapılmıştır. Yapılan analiz sonucunda siber zorbalık (p=0.000), siber mağduriyet (p=0.000) ve toplam EEÖ (p=0.038) puanlarının cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdiği görülmüştür. Bu sonuçlara göre Kadınların, siber mağduriyet puanlarının erkeklerin ortalama puanlarından daha yüksek olduğu ve erkeklerin siber zorbalık puanlarının kadınların ortalama puanlarından daha yüksek olduğu saptanmıştır. Yaş ile siber zorbalık ve siber mağduriyet arasında bir ilişki olup olmadığını belirlemek için Pearson korelasyon analizi yapılmıştır. Pearson Korelasyon analizi sonuçlarına göre yaş ile hem siber zorbalık puanları, hem de siber mağduriyet puanları arasında zıt yönlü bir ilişki saptanmasına rağmen, bu ilişki anlamlı düzeyde bulunmamıştır (r=-0.50 ve p=-0.66, sırasıyla). Bireylerin siber zorbalık yapması ya da siber zorbalığa maruz kalmasının onların empatik eğilim puanları açısından farklılık gösterip göstermediği incelemek için Tek Yönlü ANOVA testi yapılmıştır. Kategorik empatik eğilim gruplarına göre siber zorbalık puanlarının anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği bulunmuştur (F (2, 300)=4.329, p<0.05). Sonuç: Araştırma sonuçlarına göre erkekler kadınlara oranla siber ortamda daha çok zorba davranışlar sergilerken, kadınlar daha çok bu davranışlara maruz kalmaktadır. Yaş artıkça kişilerin siber zorbalık yapma ya da siber zorbalığa maruz kalma durumu azalırken, düşük empatik eğilim düzeyine sahip kişilerin daha çok siber zorbalık davranışları sergilediği görülmüştür. Ancak empatik düzeyin yüksek olması kişilerin siber zorbalığa maruz kalmasına engel olamamaktadır. Sözlü bildiri SİBER ZORBALIKLA BAŞA ÇIKMA YOLLARININ YORDAYICILARI OLARAK ERGEN-EBEVEYN İLİŞKİSİ, ALGILANAN SOSYAL DESTEK VE GENEL ÖZ YETERLİKÖzet: <Bu araştırmanın amacı, ebeveyn-ergen ilişkisi, çok boyutlu algılanan sosyal destek ve genel öz yeterliğin siber zorbalıkla başa çıkma davranışlarını ne kadar yordadığını belirlemektir. Araştırma, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı altı farklı lisede 184 kız 127 erkek olmak üzere 311 ergen ile yürütülmüştür. Veriler sosyo demografik bilgi formu, siber zorbalıkla başa çıkma stratejileri ölçeği, anne-baba-ergen ilişki envanteri, çok boyutlu algılanan sosyal destek ölçeği ve genel öz yeterlik ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Siber zorbalıkla başa çıkma davranışları puanlarının okul türü, sosyal medya hesabına sahip olma ve cinsiyet açısından farklılık gösterip göstermediğini incelemek için bağımsız örneklemler için t-testi, siber zorbalıkla başa çıkma davranışları puanlarının akademik başarı, günlük internet kullanımı, sınıf düzeyi, anne-baba tutumu ve ebeveyn eğitim durumu açısından farklılık gösterip göstermediğini incelemek için tek faktörlü ANOVA ve ebeveyn-ergen ilişkisi, çok boyutlu algılanan sosyal destek ve genel öz yeterliğin siber zorbalıkla başa çıkma davranışlarını ne kadar yordadığını incelemek için hiyerarşik çoklu regresyon analizi yapılmıştır. Araştırma sonucunda, siber zorbalıkla başa çıkma davranışları ile cinsiyet, sınıf düzeyi ve anne baba tutumlarına göre anlamlı farklılık görülmektedir. Cinsiyet açısından kızların siber zorbalıkla başa çıkma puanları (50.48) erkeklerin başa çıkma (45.40) puanlarından daha yüksek çıkmıştır. Sınıf düzeyi açısından 9.sınıfların siber zorbalıkla başa çıkma puan ortalaması (50.00) 11. Sınıfların puan ortalamasından (44.00) daha yüksek, 12. Sınıfların siber zorbalıkla başa çıkma puan ortalaması (50.37) ise 11. Sınıfların puan ortalamasından (44.00) daha yüksek çıkmıştır. Ayrıca, anne- baba tutumları açısından demokratik- hoşgörülü ebeveynlere sahip olan bireylerin siber zorbalıkla başa çıkma puan ortalaması (50.90), otoriter-baskıcı (43.56) ve tutarsız-dengesiz (43.94) ebeveynlere sahip olan bireylerin puan ortalamasından daha yüksek çıkmıştır. Ancak, sosyal medya hesabına sahip olma, okul türü, akademik başarı, günlük internet kullanımı, baba eğitim durumu ve anne eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık görülmemektedir. Ebeveyn-ergen ilişkisi, çok boyutlu algılanan sosyal destek ve genel öz yeterliğin siber zorbalıkla başa çıkma davranışlarının %32’sini açıkladığı görülmektedir. Sözlü bildiri SOSYAL BİLGİLER İLE HALKLA İLİŞKİLER OLGUSUNUN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <İnsanlık tarihi süresince değişen ve gelişen dünya koşulları çerçevesinde insanoğlu da sürekli zamana ve şartlara göre kendini güncellemeye çalışmış, çoğunlukla da başarılı olmuştur diyebiliriz. Siyasi, sosyal, ekonomik, sosyolojik, teknolojik, askeri, eğitim, kültür vb. alanlarda sürekli bir değişim ve gelişim görülmektedir. İnsanların birbiri ile hızlı ve etkili iletişim içerisinde olması toplumsal sorunların çözümünde sistematik ünitelerin halkla ilişkiler konusunda daha işlevsel yaklaşmasını da zorunlu kılmaktadır. Halkla ilişkileri bir uzmanlık alanı olarak görme ve buna göre belirli kurallarının oluşturulması da kaçınılmaz olmuştur. Kurumsal olarak da değerlendirebileceğimiz halkla ilişkiler konusu toplumsal konularda da kullanılmaya başlanmıştır. Devletlerin devamlılığını sağlama konusunda her alan, bir araç olarak belirlenmiştir. Bu araçlardan biri de şüphesiz ki eğitim-öğretim faaliyetleridir. Eğitimin kurumsal olarak işlediği okullarda teknik altyapı, hizmet modülleri, insan kaynakları vb. konularda uzman düzeyinde destek alabilmektedir. Türkiye’de son yıllarda eğitim öğretim faaliyetlerinde de okul toplum ilişkisi veya daha özel de okul aile işbirliği gibi konuların önem kazanması görülmektedir. Okullarda rehberlik servisleri ve okul aile birlikleri ile bu ilişkiler düzenlenmekte ancak sadece veli ekseninde değerlendirilebilmektedir. İçeriği itibari ile sosyal bilgiler dersi konularının okul – toplum bütünleşmesi açısından halkla ilişkiler çerçevesinde ele alınmasının önemli olacağı söylenebilir. Özellikle okullarda kurulacak ayrı birimlerin etkili olacağı söylenebilir. Araştırmamız kapsamında da söz konusu temalara yönelik olarak sosyal bilgiler öğretmenlerinin halkla ilişkiler konusundaki görüşlerinin alınmasının önemli olacağı belirtilebilinir. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden açık-uçlu soru formu tekniği kullanılacaktır. Araştırma Gaziantep İli Nizip İlçesinde görevli sosyal bilgiler öğretmenlerinden oluşan 38 kişilik çalışma grubu ile gerçekleştirilecektir. Veriler içerik analizi ile değerlendirilecek ve elde edilen sonuçlar neticesinde de öneriler sunulacaktır. Sözlü bildiri TARİHSEL SÜREÇTE KARMA EĞİTİM VEREN AZINLIK OKULLARIÖzet: <Osmanlı Devleti çeşitli dil, din ve kültürlere sahip farklı milletlerden oluşmuştur. Osmanlı Devleti, idaresi altındaki gayrimüslimleri oluşturduğu millet sistemiyle yönetmiştir. Gayrimüslimler, hiçbir baskı ve zorlama ile karşı karşıya gelmemiş ve dillerini, dinlerini ve kültürlerini muhafaza ederek barış ve huzur içerisinde yaşamışlardır. Aynı mahallede cami, kilise veya havra birlikte bulunabilmiş ve ilgili cemaat rahatça ibadetini yapabilmiştir. Ülke nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olmasına karşın, bu özgürlükten herkes eşitçe yararlanabilmiştir. Farklı din ve millete sahip insanlara tanınan din ve vicdan hürriyeti, eğitim ve öğretim alanında da uygulanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde azınlık durumunda bulunan ve sonradan birçoğu ayrı birer devlet olan gruplar; Arnavutlar, Bulgarlar, Ermeniler, Lehler, Rumlar, Yahudiler, Yunanlılar ve bir kısım Arap emirlikleri ve krallıklarıdır. 1856 Islahat Fermanı ile Osmanlı toplumundaki bütün milletlere okul açma hakkı verilmiştir. Islahat Fermanı’ndan sonra gayrimüslimler çok sayıda özel okul açmışlar ve resmî devlet okullarına gitmekte tereddüt etmişlerdir. Ayrıca Osmanlı Devleti gayrimüslim tebaanın çocuklarının eğitimini, bir kamu hizmeti olarak görmüştür. Bunun gerçekleştirilmesi için din ve ırk ayrımı yapmaksızın her düzeyde eğitime önem vermiştir. Azınlık okulları da Osmanlı’daki eğitim hareketlerinden etkilenmiştir. Meşrutiyet dönemiyle birlikte kadın eğitiminden hareketle tartışılan karma eğitimin uygulanması azınlık ve yabancı okullarda da mevcuttur. II. Meşrutiyet döneminde Rum, Ermeni ve Musevilere ait 2596 özel ilkokul vardır. Bu okulların 2014’ü karma eğitim vermektedir. Bu karma okullar içinde Rumlara ait 712 karma ilkokul olduğu görülmektedir. Cumhuriyet döneminde yapılan kanuni düzenlemeler ve azınlık nüfusunun Lozan Antlaşması’ndan sonra azalması azınlık okullarını da etkilemiş ve birçok azınlık okulu kapanmıştır. Bu dönemde azınlıklara ait karma eğitim yapan ilkokul, ortaokul ve liseler bulunmaktadır. 1925-1926 eğitim öğretim yılında 57’si İstanbul’da, 6’sı da İmroz (Gökçeada) adasında toplam 63 Rum azınlık okulu vardır. İstanbul’da olmak üzere faaliyette olan 35 Ermeni azınlık okulu vardır. Bunlardan 24 okulda karma eğitim yapılmaktadır. Sözlü bildiri TEST BİLDİRİÖzet: <Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Test Bildiri Sözlü bildiri THE PLACE OF MULTICULTURALISM IN “FACE2FACE” COURSEBOOK USED IN A TURKISH STATE UNIVERSITYÖzet: <The present study was designed to investigate whether FACE2FACE, which is a contemporary course book generally used in school of foreign languages or private language schools in order to teach daily English, is qualified enough to meet the needs of language education with respect to multiculturalism as the language course material. In order for deeper examination, related literature was reviewed and in the light of the analysis, one hundred and seventy-five (175) students from preparatory class and seventeen (17) instructors from Kütahya Dumlupınar University were administered a questionnaire developed by Goktas (2013) in the fall semester of 2014 – 2015 academic year. Elementary and pre-intermediate level students were included in the current study as well as the instructors who were highly experienced enough to evaluate the target course book – FACE2FACE. The proficiency levels of the course book examined were determined as beginner, elementary and pre-intermediate because the higher levels were not included in the program. All the analysis was run using SPSS 20 and the results were discussed by comparing items separated into categories. The findings indicated that multiculturalism was facilitated with conversations, picture and reading - listening texts from diverse cultures in the book. However, it does not provide these cultures in separated sections. All of them are implicitly presented to the learners either in reading - listening texts or with prompts like pictures or questions. That is to say, FACE2FACE cannot meet the needs of language learning regarding multiculturalism and therefore needs revising especially in terms of stereotyping, biases and equal integration of all cultures. Sözlü bildiri TOPLUMSAL CİNSİYET VE SİYASETÖzet: <Toplumun siyasi ve sosyal alanlar birbirinden ayrılamaz. Siyaseti yöneten ve uygulayan insanlar onun amacını ve anlamını tanımlayanlardır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, toplumun en önemli sorunlarından birisidir ve daha çok kadınlara yönelik ayırımcılık şeklinde ortaya çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği politikası kendi kendine oluşan bir süreç değildir. Bu politika devlet tarafından izlenen genel politikanın bir parçasıdır. Toplumsal cinsiyet kadının siyasete katılımı dolaylı olarak toplumlarda demokrasi ve gelişme oranını gösteriyor. Bu sebeple toplumsal cinsiyet politikası toplumun gelişmesi için ihtiyaç duyulan bir alandır. 20. Yüzyılda geleneksel yaşam biçiminden çağdaş yaşam biçimine geçilmesiyle özellikle kadına seçme ve seçilme hakkı tanınması, kadının siyasal katılımında olumlu değişiklikler oluştursa da, bugün kadının siyasal katılımı hâlâ erkeklerle eşit düzeye gelememiştir. Genel olarak kadınların siyasi hayattaki rolleri, kadınların iş hayatı ve toplumsal hayattaki rolleriyle bağlılık içerisindedir. Bununla beraber, “kadınların toplumsal ve ekonomik hayata katılımının yetersizliği, kadının siyasete katılımındaki engelin en önemli sebeplerindendir. Son yüzyıl içinde hızla değişen sosyo-politik yaşamda, birçok gelişmeler görülmektedir. Diğer sosyal sorunlar gibi, bu sorunun çözümü de çok boyutludur. Ayırımcılığı sadece eşit ya da benzer olanlar arasında yapılan farklı muamele olarak değerlendirmek yeterli değildir. 20 yüzyılın sonlarından itibaren, cinsiyet eşitliği konularında yetkili kamu görevinin (ombudsman) yer almasını gösterebiliriz. Böyle yetkili kişiler ilk 1967 yılında İngiltere’de görevlendirilmiştir. Daha sonra yönetim kurumundaki yetkililer cinsiyet sorunlarına ilgi göstermeye başlamışlar. Günümüzde ombudsmanlar birçok ülkede tercih edilmektedir. Norveçte 1978den beri İsveçte - 1980, Finlandiya - 1987 yılından beri, Litvanya- 1999 yılından bu yana Almanyada - 2001 yılından bu yana; Slovenya - 2002, vb. Görüldüğü gibi bu süreç hızlı bir tempoyla yayılmaya başlamış, hatta Ukrayna’da Ukrayna anayasasına göre 13 Kasım 1997 yıldan itibaren Ukrayna Parlamentosu İnsan Haklarını Koruma Kurulu adını taşıyan bir kurum hizmet vermeye başlamıştır. Bu kurumun ilk ombudsmanı da N. Karpaçeva seçilmiştir. Bu çalışmada kadının toplumlaşma süreci ve siyasi hayata katılımı tarihsel gelişim süreçleri içerisinde ele alınmıştır. Ayrıca kadınların siyasete aktif katılımını engelleyen toplumsal ve siyasal etkenler belirtilerek bu etkenlerin çözümüyle ilgili öneriler sunulmaktadır. Sözlü bildiri TÜRKÇE VE MATEMATİK DERSLERİ İÇİN KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ ÖĞRETİM SÜRECİ UYGULAMALARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <Anlama, zihinsel ve karmaşık bir süreçtir. Eğitim öğretimin temel amaçlarından birisi, bir metni anlayıp çözümlemek veya bir problemi anlayıp çözüm üretmek için düşünme ve problem çözme becerilerinin geliştirilmesidir. Öğrenciler bir metin ya da problemi oluşturan ögeleri ve bunlar arasındaki ilişkileri anladıkları zaman çözümlemeyi ve çözüm yollarını bulmayı başarabilirler. Kişiselleştirilmiş öğretim, kişinin ilgi ve ihtiyaçları göz önüne alınarak öğretim sürecinin kişiye göre uyarlanmasıdır. Böylece bireysel farklılıklar ve kişisel özellikler dikkate alınarak eğitim öğretim süreci daha etkili olacaktır. Ayrıca sürecin kolaylaştırılmasına imkan yaratılmış olacaktır. Kişiselleştirilmiş öğretime dair alan yazında yer alan çalışmalara bakıldığında, bu çalışmaların ağırlıklı olarak matematik alanında yürütülmüş olduğu görülmektedir. Türkçe dersi için kişiselleştirilmiş öğretime dair ise sadece bir yüksek lisans tez çalışmasına ulaşılmıştır. Kişiselleştirilmiş öğretim materyali öğrencinin yakın çevresindeki kişi ve nesnelerin isimleri kullanılarak geliştirilen sunum, alıştırma ve sınav materyali olarak tanımlamaktadır. Bu çalışmada amaçlanan, 1. sınıflarda Türkçe ve matematik derslerinde öğretim sürecinin kişiselleştirilmiş ve kişiselleştirilmemiş iki farklı grupta uygulamalarının sonuçları arasında anlamlı farklılık olup olmadığını belirleyebilmektir. Bu amaç doğrultusunda öğrenim gören 1. sınıf öğrencileri deney ve kontrol grubu olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Deney grubunun Türkçe dersinde öğretmen tarafından şahıslar ve nesnelerin kişiselleştirildiği metinlerle ve matematik dersinde ise kişiselleştirilmiş problemlerle öğretim gerçekleştirilmiştir. Kontrol grubuna kişiselleştirilmeden verilmiştir. Sonuçta ise her iki grup için oluşturulan sorular ve cevaplar incelenerek doğru-yanlış oranları belirlenmiştir. Kişiselleştirilmiş ve kişiselleştirilmemiş süreç sonuçları Türkçe ve matematik için ayrı ayrı belirlenmiş daha sonra her iki ders için ortalama karşılaştırılması yapılmıştır. Böylece başarı oranları karşılaştırılarak sonuca ulaşılmıştır. Ayrıca öğrencilerin kişiselleştirilmiş öğretime yönelik görüşleri alınmıştır ve öğrencilerin kişiselleştirilmiş soruları sevdiği görülmüştür. Sözlü bildiri TÜRKÇE VE TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN DEYİM VE ATASÖZLERİNE YÖNELİK TUTUMLARI: GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: <Deyim ve atasözleri bir dilin söz varlığının ifade imkanları açısından önemli bir bölümüdür. Günlük iletişimde anlatımı etkili kılmak için kullanılan deyim ve atasözleri anadilde ortak kültürü yansıtan kalıplaşmış söz birlikleridir. Deyim ve atasözü kullanımına yönelik öğrencilerin algı ve tutumlarının tespit edilmesi dilsel ve kültürel farkındalığın geliştirilmesi açısından önemli ve gereklidir. Bu çalışmanın amacı Türkçe öğretmeni ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni adaylarının deyim ve atasözlerine yönelik tutumlarını belirlemek ve tutum düzeyinin cinsiyet, sınıf, ailenin gelir durumu, ailenin eğitim durumu ve annenin / babanın mesleği, öğrencilerin belirli bir dönemde okudukları kitap sayısı, öğrencinin çocukluğunun geçtiği yer, öğrencinin büyükleriyle anlaşma durumu gibi değişkenlerle ilişkisi olup olmadığını araştırmaktır. Çalışmada nicel araştırma tekniklerinden biri olan tarama modeli kullanılmıştır. Bu araştırmanın çalışma grubu Gaziosmanpaşa Üniversitesi Türkçe Eğitimi ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde okuyan 201 öğretmen adayından oluşmaktadır. Öğrencilerin seçiminde kolay ulaşılabilir örnekleme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan “Deyim ve Atasözlerine Yönelik Tutum Ölçeği” ile toplanmıştır. Hazırlanan tutum ölçeğinin alfa değeri α=0,76 olarak hesaplanmıştır. Betimsel verilerin çözümlenmesinde yüzde ve frekanstan yararlanılmıştır. Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni adaylarının tutum puanları ile değişkenler arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını araştırmak için χ2 (Ki-Kare) testi yapılmıştır. Çalışmanın sonunda öğrencilerin deyim ve atasözlerini kullanmaya yönelik tutumlarının oldukça yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Ayrıca deyim ve atasözlerine yönelik tutum ile cinsiyet, sınıf, gelir düzeyi, öğrencinin çocukluğunun geçtiği yer ve büyükleriyle konuşurken anlaşma durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ailenin eğitim durumu ve mesleğinin ve okunan kitap sayısının ise tutum puanıyla anlamlı bir ilişkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKÇENİN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRETİMİNDE DİNLEME BECERİSİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRILMALI BİR ARAŞTIRMAÖzet: <Dört temel dil becerisi arasında dinleme becerisi, bireyin ilk kazandığı beceri ve öğrenmede en çok yararlandığı beceri olmasına rağmen üzerinde çalışmaların en az yapıldığı bir beceri olarak da karşımıza çıkmaktadır. Literatür taraması yapıldığında, gerek Türkçenin ana dili olarak öğretiminde gerekse de yabancı dil olarak öğretiminde diğer üç beceriye (konuşma, okuma, yazma) dayalı çalışmalar yoğunlukta iken dinleme becerisine dayalı çalışmalar oldukça azdır. Çok köklü ve güçlü bir geçmişe sahip Türkiye, son yıllarda bu etkililiğini, başta Osmanlının da hüküm sürdüğü coğrafyada arttırınca Türkçeye olan ilgi de artmış ve Türkçenin yabancı dil öğretimi önemli bir alan haline gelmiştir. Böylelikle Tükçenin yabancı dil olarak öğretiminde daha önce sınırlı olan yabancılar için Türkçe öğretimi ders kitaplarının sayısı artmıştır. Dört temel beceriye dayalı etkinlik ve uygulamalarla kazanımları hedefleyen bu kitaplardan birisi de Yeni Hitit Yabancılar İçin Türkçe Ders Kitaplarıdır. Çalışmada MEB 2015 Türkçe Dersi (1-8.Sınıflar) Öğretim Programında yer alan dinleme becerisine yönelik kazanımlar ile Yeni Hitit Yabancılar İçin Türkçe Ders Kitaplarında yer alan dinleme etkinlikleri ve kazanımlarının ortak noktaları, benzerlik ve farklılıklarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Çalışmada, Türkçe dersinin temel beceri alanlarından dinleme alanı ele alınmış, dinleme çalışmalarının hem ana dili hem de yabancılar için Türkçe öğretimindeki önemi üzerinde durulmuştur. Dinleme alanına ilişkin etkinlik ve kazanımlar incelenmeye çalışılmıştır. İncelemede MEB 2015 Türkçe Dersi 1-8. Sınıflar Öğretim Programı ile Yeni Hitit Yabancılar İçin Türkçe Ders Kitaplarında yer alan dinlemeye yönelik kazanımlar karşılaştırmalı olarak ele alınmış ve çalışmanın sonunda Yeni Hitit Yabancılar İçin Türkçe ders kitaplarındaki etkinliklerin sayı ve çeşit bakımından dağılımı ve kazanımlar tablolaştırılmıştır. Yeni Hitit Yabancılar İçin Türkçe Ders Kitaplarında yer alan dinleme etkinlikleri ve kazanımları incelenmiş, Türkçe Öğretim Programında yer alan dinleme becerisine yönelik kazanımlarla karşılaştırılmış ve karşılaştırmanın sonucunda 1,2,3 ve 4.sınıf kazanımlarının temel seviye, 5 ve 6.sınıf kazanımlarının orta seviye; 7 ve 8.sınıf kazanımlarının yüksek seviyeyle paralellik gösterdiği görülmüştür. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DEKİ YÜKSEK ÖĞRETİM KURUMLARINDAKİ SANAT TARİHİ EĞİTİMİNİN DERS ADI VE İÇERİKLERİ AÇISINDA DEĞERLENDİRMESİ OSMANLI SANATI DERSİ ÖRNEĞİÖzet: <Türkiye’de 1933 yılında kurulan İstanbul Üniversitesi (Darülfunun) bünyesinde 1943 yılında sanat tarihi bölümü kurulmuş ve sanat tarihi eğitimi verilmeye başlanmıştır. Türkiye’de genel eğitim kadar sanat tarihi eğitimi sistemi de Fransa, İngiltere ve Almanya’nın etkisinde gelişmiştir. İstanbul Üniversitesi kurulurken yabancı profesörlerden yararlanılmıştır. Nitekim 1933-34 ders yılında özellikle İstanbul Üniversitesinin çeşitli fakültelerinde ve Ankara Üniversitesinde yabancı profesörler eğitim vermişlerdir. Daha sonra Türkiyeli sanat tarihçiler yetişmeye başlamış, yeni sanat tarihi bölümlerini açmış ve giderek sanat tarihi bölümlerinin sayısı artmaya başlamıştır. Bugün Türk yükseköğretiminde yer alan ve öğrencisi bulunan sanat tarihi bölümlerinin sayısı 33’dir. Günümüzde sekiz üniversitede ise sanat tarihi bölümü var ancak öğrencisi bulunmamaktadır. Yabancıların etkisiyle oluşturulan sanat tarihi bölümlerinde ortak bir müfredat bulunmamaktadır. Ders adları ve ders içeriklerinde farklılıklar bulunmaktadır. Sanat tarihi bölümlerinin programlarında bulunan dersler sıralandığında ilk sırayı, 64 değişik ders adı ile Türk sanatı ile ilgili dersler almaktadır. Bunu 41 ders adı ile Osmanlı sanatını kapsayan dersler takip etmektedir. Tüm sanat tarihi bölümlerinde Osmanlı Sanatına ilişkin en az bir ders adının olduğu görülmektedir. En çok kullanılan ders adları; Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi, Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi, Batılılaşma Dönemi Osmanlı Mimarisi, Osmanlı Sanatı, Osmanlı Mimarlığı, Osmanlı Dönemi Süsleme ve El Sanatları, Erken Osmanlı Sanatı dersleridir. Sanat Tarihi bölümlerinin programları incelendiğinden Osmanlı sanatı ders adlandırılmasında alanının dışına çıkılmadığı görülmektedir. Farklı adlar altında lisans ders programlarında Osmanlı sanatı ile ilgili derslerin yer aldığı söylenebilir. Ancak bazı bölümlerde ders adlarının aynı olmasına rağmen içeriklerinin farklı olduğu gözlemlenmiştir. Yüksek Öğretim sanat tarihi bölümlerinde Osmanlı sanatı ders adlarının ve ders içeriklerinin bir bütünlük gösterdiği söylenemez. Her sanat tarihi bölümünün kendine göre bir lisans ders programı belirlediği tespit edilmiştir. Bu durum sanat tarihi bölümleri için oluşturulmuş genel bir lisans ders müfredatının olmamasından kaynaklanmaktadır. Aynı sanat alanını konu edinen derslerde ortak bir ders adı ve içeriğinin belirlenmemiş olması bölümler arası ders uyumsuzlukları ve ders içerik farklılıklarına sebep olmaktadır. Bu da Farabi Öğrenci Değişimi Programı yoluyla ya da yatay geçişle bölüm değiştirecek öğrenciler için sorun oluşturabilmektedir. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE MÜKEMMELLİYETÇİLİĞİN YORDAYICISI OLARAK DEĞERLERÖzet: <Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin sahip oldukları değer yönelimlerinin mükemmelliyetçilik düzeyleri üzerinde anlamlı birer yordayıcı olup olmadığının incelemesi amaçlanmıştır. Araştırmada yöntem olarak ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklem grubunu 2016-2017 akademik yılı bahar döneminde Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan ve basit seçkisiz olarak belirlenen 133 (%34,9)’ ü erkek, 248 (%65,1)’ i kız olmak üzere toplam 381 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak Schwartz ve diğ. (2012) tarafından geliştirilen Portre Değerler Anketi (PDA57), Kağan (2011) tarafından uyarlanan Frost Çok Boyutlu Mükemmeliyetçilik Ölçeği (FÇBMÖ) ve araştırma kapsamında oluşturulan Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analiz öncesinde parametrik ya da non-parametrik istatistikler için uygun olup olmadığına (normallik dağılımına, çarpıklık-basıklık, ortalama, ortanca, mod, saçılım ve histogram grafiklerine) ve grupların varyans eşitliğine (Levene F Testi) bakılarak veri analizine başlanmıştır. Yapılan değerlendirme sonucunda verilerin normal dağılım gösterdiği ve grup varyanslarının eşit olduğu görülmüş ve veri setinin parametrik istatistikler için uygun olduğu belirlenmiştir. Araştırmada üniversite öğrencilerin değer tipi puanları ile mükemmeliyetçilik düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelerken bireysel yanıtlama yanlılığını kontrol altına almak gerektiğinden (Schwartz, 2012), her bir katılımcının 57 değer maddesine verdiği yanıtların ortalaması kontrol edilerek kısmî korelasyon analizi uygulanmıştır. Kısmi korelasyon analizi sonrasında mükemmeliyetçilik ile ilişkili olan değerler adımsal (stepwise) regresyon modeline alınmıştır. Adımsal (stepwise) regresyon analizine ilişkin yordayıcı değişkenlerin yordanan değişkendeki değişimi açıklama derecesini test eden ANOVA tablosu incelendiğinde, açıklanan varyansların istatistiksel olarak anlamlı olduğu tespit edilmiştir (F1-379=35,105; F2-378=22,349; F3-377=16,786; F4-376=15,239; F5-375=13,314, p<.01). Modeldeki diğer değişkenler sabit tutulduğunda Güç-Kaynaklar değer tipinin beta katsayısı .166; Güç-Baskınlık değer tipinin beta katsayısı. .152; Başarı değer tipinin beta katsayısı .200; Güvenlik-Toplumsal değer tipinin beta katsayısı -.130; Geleneksellik değer tipinin beta katsayısı -.115 olup, beta katsayısının anlamlılığına ilişkin t testi sonuçları anlamlı bulunmuştur (tgüç-kaynaklar=3.03; p<.01 / tgüç-baskınlık=2.81; p<.01 / tbaşarı=3.62; p<.01 / tgüvenlik-toplumsal=-2.44; p<.05 / tgeleneksellik=-2.22; p<.05). Buna göre diğer değişkenler sabit tutulduğunda Güç-Kaynaklar, Güç-Baskınlık, Başarı, Güvenlik-Toplumsal ve Geleneksellik değer tipleri birlikte üniversite öğrencilerinde mükemmeliyetçilik düzeyinin yaklaşık % 15’ ini açıklamaktadır (R=.388; R2 =.151; p<.01).
Sözlü bildiri 1960LAR YOZGAT LİSESİ “TAŞ MEKTEP” MEZUNLARININ 19 MAYIS ALGISIÖzet: <Özet. Bu çalışma, 1960larda Yozgat Lisesi’nde öğrenci olan bugün yaşları 60 ile 70 arasında değişen kişilerin o dönemde okul tarafından gerçekleştirilen 19 Mayıs törenlerine ilişkin algılarını ortaya çıkarmaktır. Resmi törenler genellikle okullara gönderilen resmi belge ve onların kayıtları çerçevesinde değerlendirilmektedir. Oysa o törenlerde aktif yer alan öğrencilerin törenlere yönelik algıları çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Çalışmanın yöntemi sözlü tarih yöntemidir. İnsanların geçmişteki yaşantılarına özgü detayları ortaya çıkarmada önemli bir işlevi yerine getiren sözlü tarih bize öğrencilerin resmi törenlerle ilgili algılarını ortaya çıkarmada olanak sunmaktadır. Bu çalışmada ikisi deneme amaçlı olmak kaydıyla 1960larda Yozgat Lisesi’nde öğrenci olan toplam yirmi iki kişiyle görüşmeler yapılmıştır. Görüşme yapılacak her bir kişiye kartopu yöntemi ile ulaşılmıştır. Görüşmeleri gerçekleştirebilmek için bu kişilerden öncesinden randevu alınmıştır. Görüşmelere başlamadan önce ‘sözlü tarih veri belgesi’ olarak adlandırılan, görüşülen kişilerle ilgili birtakım bilgileri içeren belge doldurulmuştur. Görüşmelerde kendilerine okuldaki törenleri hatırlayıp hatırlamadıkları, hatırladıklarını da neden hatırladıkları sorulmuştur. Tüm görüşmeler ses kayıt cihazına kaydedilerek gerçekleştirilmiştir. Her görüşmeden sonra görüşmelerin nasıl gerçekleştiğini içeren ‘görüşme hikayesi’ yazılmıştır. Görüşmeler daha sonra özgün hallerin konularak deşifre edilerek metne dönüştürüldü. Görüşmelerden elde edilen verilere göre dönemin mezunlarının daha çok 19 Mayıs törenleri ve bu törenler için yapılan hazırlıkları hatırladıklarını anlaşılmaktadır. Bunda öğrencilerin bu törenlerde uzun süreli aktif olarak katılmalarının belirgin bir etkisinden söz edebiliriz. Törenler için yapılan hazırlık süreçleri 19 Mayıs törenleri ile ilgili onların algılarını şekillendirmektedir. Görüşme yapılmış olan yirmi kişiden sadece 4 tanesi 19 Mayıs töreni adını belirtmeden genel olarak törenlerden söz etmektedirler. Sözlü bildiri 1982-2006 YILLARI ARASINDA SINIF ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMLARINDA OKUTULAN TEMEL MATEMATİK DERSLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEMEÖzet: <Günlük yaşamda matematiği kullanabilme ve anlayabilme gereksinimi önem kazanmakta ve sürekli artmaktadır. Değişen dünyamızda, matematiği anlayan ve matematik yapanlar, geleceğini şekillendirmede daha fazla seçeneğe sahip olmaktadır. Değişimlerle birlikte matematiğin ve matematik eğitiminin belirlenen ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden tanımlanması ve gözden geçirilmesi gerekmektedir (MEB, 2004). Matematik öğrenimi küçük yaşlarda başlanan hayatı etkileyen önemli bir süreçtir. İlköğretim yılları; çocukların fiziksel ve zihinsel yönden hızla geliştikleri bir döneme rastladığı için, onlara yönelik hazırlanacak olan programlar yıllara göre farklılıklar göstermekte ve bundan ötürü programların hazırlanması titizlik gerektirmektedir (Altun, 2005). İlköğretimin temel amacı, bireyleri hayata ve üst öğrenime hazırlamaktır. İlköğretim programında yer alan derslerin her birinin rolleri vardır; fakat bunlar arasında matematiğin yeri hepsinden fazladır. Temel eğitimde matematik öğretiminin etkili bir şekilde, fakat öğrencileri yıldırmadan gerçekleştirilmesi önemlidir. İlköğretimde etkili bir matematik öğretiminin gerçekleştirilmesinin sebepleri temel becerilerin bu dönemde kazanılması ve zihinsel gelişimlerin en hızlı olduğu döneme rastlamasıdır. Bireylerin bir kısmının ilköğretimden sonra hayata atıldığı düşünülürse ilköğretim düzeyinde kazandırılan becerilerin önemi ortaya çıkar (Baykul, 2012). Bu çalışmanın amacı, 1982-2006 yılları arasında değişen programlarla birlikte, öğretmen yetiştiren eğitim kurumlarındaki Sınıf Öğretmenliği Programı’nda okutulan temel matematik derslerinin içeriğini detaylı olarak incelemektir . Araştırma 1982-2006 yılları arasında yapılmış 5 program değişikliğini içermektedir. Araştırma Temel Matematik, Temel Matematik-I, Temel Matematik-II derslerinin bu yıllar içindeki içerik değişimini kapsamaktadır. Araştırmada bu derslerin içerikleri karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Sınıf Öğretmenliği programında okutulan Temel matematik ders içerikleri nasıl değiştiği, alt öğrenme alanlarının ne şekilde değişim gösterdiği, haftalık ders saatinin nasıl değiştiği gibi alt katagoriler halinde sunulmaya çalışılmıştır. Araştırmada nitel yöntemler kullanılarak beş program değişikliğinin Matematik Öğretimi dersinin içeriğine etkisi ortaya çıkarılmıştır. Sözlü bildiri 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN DERİN YÜZEYSEL ÖĞRENME YAKLAŞIMLARININ DERSLERARASI BOYUTUÖzet: <Özet : Çağımızda öğrencilere etkili öğrenme becerileri kazandırılması sürecinde karşılaşılan okul başarı/ başarısızlıklarını ve ders çalışma niteliğini etkileyen önemli bir değişkenin öğrenme stratejileri olduğu bilinmektedir. Öğrenenlerin öğrenme sırasında süreci etkileyen davranış ve düşüncelerinin farklı stratejiler seçilmesinden kaynaklandığı araştırmacılar tarafından ilgi çeken bir konu olmuştur. Öğrencilerin öğrenme yaklaşımları ve bu yaklaşımları tercih etme nedenleri öğretimin gerçekleşmesi bakımından önem taşımaktadır. Bu çerçevede öğrenme yaklaşımları çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Yüzeysel yaklaşımda öğrencilerin karşılaşacaklarını tahmin ettikleri soruları yanıtlayacak şekilde ezberlemeye yöneldikleri; derinlemesine yaklaşımda ise öğrencinin aktif olduğu ve neden sonuçları anlama gayretinde olduğu belirlenmiştir(akt. Çoban & Ergin, 2008). Öğrenenlerin öğrenme yaklaşımlarını derin ve yüzeysel boyutta ölçmeye yönelik geliştirilen ölçme araçlarından faydalanarak öğrenci davranış ve düşüncelerini belirlemeye yönelik çalışmaların kuramsal temele katkısının olabileceği düşünülmektedir. Öğrenme yaklaşımlarının birçok niteliğinin olması ve bu bağlamda yürütülecek çalışmaların öğrencilerin hedeflerine ulaşmalarında tercih ettikleri öğrenme yaklaşımlarının aynı zamanda öğretmenlerin öğrencilerde kalıcı öğrenmeler oluşturmalarına katkı sağlayabilecektir. Bu çalışmanın amacı 4. Sınıf öğrencilerinin öğrenme yaklaşımlarının dersler arası (matematik, fen bilimleri, sosyal bilgiler) boyutunu incelemek ve öğrencilerin belirlenen derslere ilişkin düşünce ve görüşlerinin gelişimlerine katkısı hakkında bakış açılarını ilişkilendirebilmektir. Tarama modelinde gerçekleştirilen bu çalışma 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Trabzon ilinde eğitimgören 20 kız, 20 erkek öğrenci olmak üzere toplam 40 tane 4. sınıf öğrencisinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Ayrıca çalışma grubu öğrencilerinden çalışma kapsamındaki derslere yönelik en çok sevdikleri dersi belirlemeye yönelik görüşleri alınmıştır. Çalışmada kullanılan ölçme aracı; Biggs (1987) tarafından geliştirilip, Kember, Biggs ve Leung (2004) tarafından gözden geçirilip yeniden düzenlenmiştir. Türkçe formunun Çolak ve Fer (2007) tarafından oluşturulduğu anket 22 maddeden, derin ve yüzeysel yaklaşım olmak üzere 2 ana boyuttan ve derin motivasyon, derin strateji, yüzeysel motivasyon ve yüzeysel strateji olmak üzere 4 alt boyuttan oluşmaktadır. Elde edilen veriler SPSS 21.0 paket programı ile analiz edilmiştir. 4. sınıf öğrencilerinin öğrenme yaklaşımları farklı değişkenler açısından incelendiğinde (cinsiyet, ders notu) istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar olmadığı ortaya çıkmıştır. Ancak en sevdiği derse ilişkin gerekçeyi sınavdan aldıkları başarı notunun yüksekliği olarak belirten öğrencilerin yüzeysel öğrenme yaklaşımına sahip olduğu belirlenmiştir. Çalışma sonunda öğrencilerin öğrenme yaklaşımlarının, bireyin kendi kendine öğrenmesini kolaylaştıran teknikleri ölçmeye olumlu katkı yapacak şekilde kullanımına yönelik çeşitli öneriler getirilmiştir. 4.SINIF ÖĞRETMENLERİNİN PERSPEKTİFİNDEN İNSAN HAKLARI, YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSİNE İLİŞKİN BİR İNCELEMEÖzet: <Eğitim sistemimiz insan haklarına saygılı vatandaşlar yetiştirmeyi Türk Millî Eğitimi’nin genel amaçları içinde düşünmüştür. Gerçekte ise kişilerin insan haklarını korumayı içtenlikle istemeleri, bunu günlük davranış ve alışkanlıklarına dönüştürmeleri, bu amaç için eğitilmelerine bağlıdır (Doğan, 2007). Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı 2015-2016 öğretim yılından başlamak üzere, ilkokul 4. sınıflarda, İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi dersinin zorunlu ve iki ders saati olarak okutulması kararlaştırmıştır. Dersin öğretim programı, “İnsan Olmak, ” Hak, Özgürlük ve Sorumluluk”, “ Adalet ve Eşitlik”, “Uzlaşı”, “Kurallar”, “Birlikte Yaşam” olmak üzere altı üniteden oluşmaktadır. Dersin yapısı, soyut kavramlara dayalı içeriği, öğreticilerin bu konudaki yetkinlikleri ve çevresel faktörlerin, dersin işlenişi ve kazanımların gerçekleşmesi sürecinde bir takım sorunlara neden olduğu gözlenmektedir. Bu noktadan hareketle geçekleştirilen çalışmada dersin işleniş sürecinde yaşanan sorunların öğretmen perspektifinden ortaya çıkarılması hedeflenmektedir. Araştırmada, İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi dersini yürüten ilkokul 4. sınıf öğretmenlerinin; dersin amaçları, öğretim programı ve boyutları (kazanımlar, içerik, öğrenme-öğretme süreçleri ve değerlendirme), dersin öğretiminde işe koştukları stratejiler ve derse ilişkin yeterlikleri konularındaki görüşleri belirlenmeye çalışılmaktadır. İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi ders sürecine ilişkin sınıf öğretmenlerinin görüşlerini incelemeyi amaçlayan araştırma nitel araştırma desenlerinden biri olan olgubilim deseni kapsamında yürütülmektedir. Bu kapsamda araştırmanın katılımcıları amaçlı örneklem yöntemi ile Van il merkezindeki ilkokullarda görev yapan sınıf 4. sınıf öğretmenlerinden belirlenecektir. Araştırma sorusuna cevaplar aramak üzere yarı yapılandırılmış görüşmeler ile veriler toplanacaktır. Araştırma süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri 8. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ PROGRAMI HÜCRE BÖLÜNMESİ VE KALITIM ÜNİTESİNİN KAZANIMLARINA ULAŞMA DÜZEYİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Bilginin ve teknolojik gelişmelerin giderek arttığı günümüzde, bireylerin bu bilgileri edinmeleri için eğitim-öğretim süreçlerinde hemen her dersin ve özellikle de Fen ve Teknoloji dersinin önemi bilinen bir gerçektir. Okullarda yürütülen bu derslerin, uygulamalara ışık tutmak üzere oluşturulmuş programları vardır ve bunlardan birisi de Fen ve Teknoloji dersi programıdır. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler, programların geliştirilip yenilenmesini zorunlu kılmaktadır. Ülkemizde İlköğretim kademesi için 2005 yılında, içerisinde Fen ve Teknoloji dersinin de olduğu kapsamlı bir program geliştirme çalışması yapılmıştır. Bu araştırmaya konu olan Fen ve Teknoloji dersi için oluşturulan öğrenme alanlarından biri “Canlılar ve Hayat”; bu öğrenme alanının ünitelerinden biri de 8.sınıfta “Hücre Bölünmesi ve Kalıtım”dır. Program değerlendirme çalışmaları ile öğretim programlarının ortaya çıkan yenilikler doğrultusunda değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmeler programın her bir ögesine yönelik olabileceği gibi, başarıya, erişiye, ürüne vb. olabilir. Tüm bu bilgilerden yola çıkılarak, araştırmanın amacı 8. Sınıf Fen ve Teknoloji programında Hücre bölünmesi ve Kalıtım ünitesi ile ilgili kazanımlara ulaşılma düzeyini değerlendirmektir. Genel tarama modeli ile yürütülen bu araştırmada, belirtke tablosu ve uzman görüşlerinden hareketle Hücre bölünmesi ve Kalıtım ünitesinin kazanımlarını kapsayan bir başarı testi geliştirilmiştir. Madde analizleri yapılarak son şekli verilen 30 maddelik testin ortalama güçlük düzeyi 0,62; ayırt ediciliği 0,43; güvenirlik katsayısı (KR-20) ise 0,81 olarak hesaplanmıştır. Geliştirilen başarı testi, amaçlı örnekleme yöntemiyle Elazığ merkez ilçeden seçilen okullarda araştırmanın çalışma grubunu oluşturan 80 sekizinci sınıf öğrencisine uygulanmış ve ilgili ünitenin beş alt konusuna ilişkin kazanımlara ulaşma düzeyini gösteren mutlak başarı yüzdeleri hesaplanmıştır. Sonuçta, kazanımlara ulaşma düzeyi bakımından mutlak başarı yüzdelerinin ortalamasının en fazla olduğu konu %80,31 ile “Mitoz bölünme” ; en az olduğu konu ise %52,2 ile “Canlıların çevreye adaptasyonu ve evrimdir. Ayrıca, hedefe dayalı program değerlendirme yaklaşımında, öğrenme ortamında kontrol edilemeyen değişkenlerden dolayı kabul edilen ortalama mutlak başarı yüzdesinin 70-80 olduğu dikkate alınırsa, bu değere göre “Hücre Bölünmesi ve Kalıtım” ünitesinde yer alan 30 kazanımdan 14üne öğrencilerin ulaştığı görülmüştür. Elde edilen bu sonuçlara bağlı olarak bazı önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri ANABİLİM ÜYEP MODELİNİN 2.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN YARATICI YAZMA BECERİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİÖzet: <Sürekli gelişen ve değişen dünyada bireylerin daha yenilikçi ve yaratıcı düşünebilmeleri, bu düşüncelerini ve kendilerini ifade etmeleri için yaratıcı yazma becerilerinin gelişmesi gerekmektedir. Yaratıcı yazma ile bireyin dış dünyadan beş duyu yoluyla alınan izlenimlerini zihinde canlandırılması, hayal kurması ve olayı kurgulaması ve kelimeler, cümleler, aracılığıyla aktarmaya çalışılır (Demir, 2012). Ülkemizde 2005 yılında öğretim programlarındaki değişikle yaratıcı yazma becerilerinin önemi artmıştır (MEB, 2008). Yaratıcı yazma, bireyin düşüncelerini, duygularını, izlenimlerini, hayallerini aktarma biçimidir. Amacı bilgilendirmek değil, yenilikçi ve yaratıcı fikir ve izlenimlerle okuyucu etkilemektir. Bu çalışmada Anabilim ÜYEP modelinin Türkçe dersinde önemli bir beceri alanı olan yaratıcı yazma becerisinin araştırılmıştır. Anabilim ÜYEP modeli Milli Eğitim Programlarının üzerine inşa edilen zenginleştirilmiş ve farklılaştırılmış bir öğretim programıdır. Programın geliştirilmesinde öğrencilerin sınıf düzeyleri temel alınmış, üst sınıflardan bazı öğrenme kazanımları ve konu transferleri yapılmıştır (Sak, 2011). Programın zenginleştirilmesinde, geliştirilmesinde ve programın üstün yetenekli öğrencilerin özelliklerine göre tasarlanmasında, Anadolu Üniversitesi’nde uygulanmakta olan ve etkililiği bilimsel araştırmalarla ortaya konmuş olan Üstün Yetenekliler Eğitim Programları (ÜYEP)’nın analitik, yaratıcı ve pratik yetenek alan becerileri eklenmiştir. Anabilim ÜYEP modelinde yazma becerisi Türkçe programın geneline yayılmıştır. Böylece öğrenciler yaratıcı his, fikir, izlenim ve hayallerini aktarmak için kısıtlanmadan, özel bir çaba gerektirmeksizin süreç içinde becerilerini geliştirmektedirler. Çalışmamızın örneklemini İstanbul ili Anabilim Eğitim Kurumlarında objektif standart testlerle üstün yetenekli olarak tanılanmış 44 ikinci sınıf öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma kontrol grupsuz ön test-son test olarak tasarlanmıştır. Elde edilen veriler eşleştirilmiş t testi kullanılarak analiz edilmiştir. Öğretim yılının başında öğrencilere yaratıcı yazma çalışması ön testi yapılmıştır. Program boyunca metin yazma, slogan yazma ile birlikte öykü, masal, fabl, şiir ve görsel okumalar üzerinde durulmuştur. Ayrıca yazılarında noktalama işaretlerini uygun ve yerinde kullanma, kelimeler arasında uygun boşluk bırakma, yazısına uygun başlık belirleme, olay kurgusuna göre yazısını anlam bütünlüğü içinde sonlandırma gibi Milli Eğitim Türkçe Programındaki alan kazanımlarının da geliştirilmesi göz ardı edilmemiştir. Dönem sonunda öğrencilere son test uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, öğrencilerin yaratıcı yazma becerilerinin anlamlı ölçüde geliştiği görülmüştür. ANTİK MEZOPOTAMYA EĞİTİM SİSTEMİNİN TÜRK MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİYLE (1973-2015) KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <Antik Mezopotamya’da okullar, “tablet evi” (Sümerce “E.DUB.BA”, Asurca “bit ṭuppi”, CDA, 47) olarak adlandırılırdı. Sümerli bir öğretmen tarafından yazıldığı düşünülen Gök gibi sabanı olan bir ev, bakır gibi ibrik gibi bezle örtülü, birkaç gibi yere basar, gözü açılmamış ona girer, gözü (alabildiğine) açılan ondan çıkar? Şeklindeki bilmecede okul binasına gönderme yaptığı görülmektedir. (Kramer, 2002: 312) Bu bilmeceden okulun nasıl bir görünümü olduğunu ve nasıl bir işleve sahip olduğuna dair çıkarım yapmamız mümkündür. Eski Mezopotamya’da (M.Ö. 3200- M.Ö. 600) çocuğun eğitimi toplum ve aile için büyük önem arz etmekteydi. Eğitimin temel amacı öğrencilere okuryazarlık ve matematikle ilgili temel bilgi ve becerileri kazandırmaktı. Eğitim ile çocukların toplum içinde yer alabilecek ve yaşadığı çevreye faydalı olacak bireyler olarak yetiştirilmesi amaçlanmaktaydı. (Bertmann, 2003: 302) Bu çalışmada Eski Mezopotamya’daki eğitim sistemini genel hatlarıyla betimlemek ve Cumhuriyet Dönemi Sonrası Türk eğitim anlayışı ile benzerlik ve farklılıklarını ortaya koymak amaçlanmaktadır. Nitel araştırma geleneğinde yürütülen bu çalışmada doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Bu bağlamda Eski Mezopotamya ve Cumhuriyet Dönemi Sonrası eğitim anlayışına ilişkin yazılı görsel materyallere ulaşılmış, bu materyallerin orijinalliği kontrol edilmiş ve dokümanlar incelenerek anlaşılmış ve yorumlanmıştır. Dokümanların yorumlanması kısmında betimsel analiz tekniğinden faydalanılmıştır. Elde edilen veriler doküman incelemesi sonucunda belirlenen kriterler doğrultusunda tablolaştırılarak sunulacaktır. BİLİM VE SANAT MERKEZLERİNDE UYGULANAN UYUM EĞİTİMİ PROGRAMININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Bilim ve Sanat Merkezleri, çeşitli bilim dallarında ve güzel sanatlarda özel ilgi ve yeteneği olduğu belirlenen öğrencilerin bireysel yeteneklerinin farkında olmalarını ve kapasitelerini geliştirerek en üst düzeyde kullanmalarını sağlayacak etkinlikleri uygulama imkânı sağlayan birimlerdir (Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği, 2012). Bu birimlerde okul öncesi, ilkokul ve ortaokul düzeyindeki üstün ve özel yetenekli çocuklar örgün eğitim süreçlerinin dışındaki zamanlarda ilgi ve yetenekleri doğrultusunda eğitim almaktadırlar. Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan değerlendirme testleri sonucunda üstün ve özel yetenekli olduğu belirlenen ve bu merkezlerde eğitim almaya hak kazanan öğrenciler; uyum eğitimi programı, destek eğitim programı, bireysel yetenekleri fark ettirme programı, özel yetenekleri geliştirme programı, proje üretimi/yönetimi alanlarında düzenlenmiş eğitim programlarına alınmaktadırlar. Uyum eğitim programıyla merkezdeki öğrenme ve gelişim süreçlerine başlayan öğrencilerin bu program aracılıyla; hazırbulunuşluk düzeyleri belirlenir, kişisel, sosyal ve psikolojik gelişimleri hakkında bilgi toplanır, program kapsamında yapılacak etkinliklerle merkeze ait kurum kültürü ve biz bilinci oluşturması sağlanır (MEB Bilim ve Sanat Merkezleri Yönergesi, 2007). Bilim ve Sanat Merkezlerine kayıt yaptıran öğrencilere uygulanacak -uyum eğitimi programı da dahil olmak üzere- merkezi bir program bulunmamaktadır. Programlar genellikle bu kurumlarda çalışan öğretmenler tarafından kurum yönergesi ve öğrenci özellikleri göz önünde bulundurularak hazırlanmaktadır. Ancak kurumlara MEB Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü’nce gönderilen bir çerçeve program bulunmaktadır. Çerçeve programların hazırlanmasındaki amaç, öğretmenlerin salt bu programa bağlı kalarak öğretme-öğrenme sürecini şekillendirmeleri değildir. Ancak çerçeve eğitim programları da bu kurumlarda görev yapan öğretmenlere; eğitim programlarının hedeflerini inceleyebilme, hedeflere yönelik hazırlanmış uygun örnek etkinlikleri öğretme-öğrenme sürecinde kullanabilme, öğrencilerinin ilgi ve yeteneklerine uygun etkinlikler geliştirebilme, öğrencilerin öğrenme süreçlerini programın amacına ulaşma boyutu doğrultusunda değerlendirebilecek örnek ölçme-değerlendirme çalışmalarını kapsayabilme açısından kılavuzluk edecek nitelikte olmalıdır. Bu araştırmada da Bilim ve Sanat Merkezlerinde kullanılan çerçeve niteliğindeki uyum eğitimi programının öğretmenlerin görüşlerine göre değerlendirmek amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda şu sorulara yanıtlar aranmaktadır: 1. Uyum eğitimi programının kazanımları; öğrenci-veli-Bilsem işbirliğine olanak sağlayıcı nitelikte midir, niçin? 2. Uyum eğitimi programının etkinlikleri; öğrencilerin kişisel, sosyal, psikolojik gelişimleri hakkında bilgi toplamaya olanak sağlayıcı nitelikte midir, niçin? 3. Uyum eğitimi programının öğretme-öğrenme süreci, etkinliklerin uygulanmasını kolaylaştırıcı nitelikte midir, niçin? 4. Uyum eğitimi programının öğretme-öğrenme süreci öğrencilere öğrenme sürecinin aktif katılımcısı olma imkânını sağlayıcı nitelikte midir, niçin? 5. Değerlendirme süreci öğrencilerin öğrenme sürecinde ve sonunda edindikleri bilgi ve becerileri açığa çıkarmada etkili midir, niçin? 6. MEB Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü’nce kurumunuza gönderilen çerçeve uyum eğitimi programına bağlı kalma düzeyiniz nedir, niçin? Araştırma betimsel bir çalışma olup tarama modeli kullanılarak yürütülecektir. Araştırmanın verileri görüşme yöntemi ile toplanacak, görüşme türlerinden standartlaştırılmış açık uçlu görüşme yaklaşımı tercih edilecektir. Verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılacaktır. Araştırmanın çalışma grubunu Kars, Erzurum, Balıkesir, İstanbul, Ordu, Adana ve İzmir illerinde bulunan Bilim ve Sanat Merkezlerinde çalışan ve araştırmaya gönüllü olarak katılmak isteyen öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmanın alt problemini oluşturan sorular, MEB Bilim ve Sanat Merkezi Yönergesinde yer alan uyum eğitimi programının amaçları dikkate alınarak hazırlanmıştır. Hazırlanan sorular program geliştirme alan uzmanlarının görüşlerine sunularak iç geçerlik ve soruların anlaşılma düzeyleri açısından değerlendirilmiş ve uzman görüşleri doğrultusunda son şekli verilmiştir. Araştırma henüz sonuçlanmadığından bulgular, sonuç ve tartışma kısmına yer verilmemiştir. Sözlü bildiri DİJİTAL ÖYKÜLEME YÖNTEMİNİN ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK TUTUMA ETKİSİÖzet: <Günümüzde öğretmenlerin sınıflarında kullanabilecekleri dijital, teknolojik argümanları kazanabilmeleri ve geleneksel yöntemlerin ötesinde teknolojik gelişmeler doğrultusunda eğitim-öğretim ortamlarını düzenleme yeterliklerine sahip olmaları gerekmektedir. Dijital öyküleme yöntemi öğretmenlere bu yaşantıların kazandırılması konusunda alternatif bir yöntem olarak düşünülmektedir. Eğitimde teori ve uygulama arasındaki boşluğu dolduracak dijital eğitim-öğretim araçlarının kullanılması ile öğretmen adaylarının, geleceğin dijital sınıflarında ders işlemek için yeterli donanıma sahip olmaları sağlanabilir. Bu çalışmanın amacı dijital öyküleme yönteminin sınıf öğretmeni adaylarının öğretmenlik mesleğine yönelik tutumlarına etkisini incelemektir. Araştırmada yansız olarak seçilen deney ve kontrol grupları oluşturularak gerçek deneme modellerinden öntest-sontest kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Çalışma grubunu 2013-2014 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı 2. sınıfta öğrenim gören, Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı dersini alan, farklı iki şubedeki öğrenciler oluşturmuştur. Araştırmada, deneysel uygulamalar öncesinde tesadüfi olarak deney ve kontrol grupları belirlenerek gerekli bilgi ve yönergeler verildikten sonra, “Öğretmenlik Mesleğine Yönelik Tutum Ölçeği” uygulanmıştır. Dokuz hafta süren deneysel işlemler sonrasında ölçek tekrar uygulanarak araştırmanın verilerinin toplanması sağlanmıştır. Verilerin analizinde Kolmogrov-Smirnov testi, Levene’nin Varyansların Homojenliği testi, bağımsız gruplar t-testi, bağımlı gruplar t-testi, Mann Whitney U testi, Wilcoxon işaretli sıralar testi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre dijital öyküleme yönteminin öğretmenlik mesleğine yönelik tutum üzerinde olumlu etkisi olduğu belirlenmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda önerilere yer verilmiştir. Araştırmanın ilgili literatüre katkı sağlayacağı ve gelecekte yapılacak çalışmalar için kaynak olacağı düşünülmektedir. DUYUŞSAL ALAN ÖĞRENMELERİ, DUYGUSAL ZEKÂ VE ÖĞRETİME YANSIMALARIÖzet: <Öğretimin okul öncesi ve ilkokul dönemlerinden başlayarak öğrencilerin programlarda yer alan duyuşsal hedefleri gerçekleştirebilmeleri, en az bilişsel hedefleri gerçekleştirebilmeleri kadar önemlidir. Eğitim-öğretimde duyuşsal alan ile ilgili birçok konu ve kavram incelenebilir. Duyuşsal alan; duyuşsal alan öğrenmeleri, duyuşsal alan hedefleri, tutum, motivasyon, değer, sorumluluk, ilgi, merak vb. duyuşsal özellikler, duyuşsal alan eğitimi ve öğretimi, duygusal zekâ, değer eğitimi, karakter eğitimi gibi kavramlarla anılmaktadır. Öğrenmenin bilişsel, duyuşsal, psiko-motor ve diğer yönleri de göz önüne alındığında, öğrenenlerin duygularını geri planda düşünmek, öğrenme kavramına dar bir pencereden bakmak anlamına gelmektedir. Öğrenme-öğretme sürecinde duygularının önemsendiğini fark eden öğrenciler sürece daha etkin katılma eğilimini gösterebilir. Her öğrenme, temelde duyguların katılımı ile gerçekleşir. Öğrenmek zorunda hissedilen bilgiler, öğrenmek istenen bilgilerden daha kalıcı olmayacaktır. Birey, öğrenme isteği duyduğu şeyleri, zihninde daha açık, anlamlı ve ihtiyaca dönük olarak yapılandırır. Günümüzde Türkiye’de uygulanan öğretim strateji, yöntem ve teknikleri öğrencileri merkeze alan, süreçte aktifleştiren ve zihinsel dünyalarını ön plana çıkaran bir yapıya sahiptir. Öğrenciler, duyuşsal özelliklerini kullanmak konusunda yeterince fırsat bulamamaktadır. Oysaki duyuşsal beceriler, hem öğretim süreçlerinde hem de kişinin yaşamı boyunca davranışlarını şekillendirmede önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada duyuşsal alan öğrenmeleri, duygusal zekâ ve öğretime yansımalarının incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma, bir derleme çalışmasıdır. Çalışmada duyuşsal alan, duyuşsal alan öğretimi, duyuşsal hedef ve kazanımlar, duyuşsal alanın öğretimine yönelik çeşitli bileşenler, duyuşsal gelişimin boyutlarına yönelik çeşitli tanımlamalar, bir duyuşsal gelişim programı için uygulama modeli, duyuşsal alan öğretiminde kullanılabilecek yöntem ve teknikler, duygusal zekâ ve öğretime yansımaları, bilişsel zekâ ile duygusal zekâ arasındaki farklar, duygusal zekâ modelleri ve modellerin alt bileşenleri gibi başlıklar altında duyuşsal alan öğrenmeleri hakkında ilişkilendirmelerde bulunulmuştur. Araştırmada ayrıca, öğrenme-öğretme sürecinde duyuşsal boyutun ön plana çıkarılması, bu alanın öğretiminin nasıl gerçekleştirilebileceği ile ilgili çıkarımlar yapılmıştır. DUYUŞSAL FARKINDALIK VE ÖĞRETİM SÜREÇLERİNDE KULLANIMIÖzet: <Duyuşsal farkındalık bireylerin kendisinin, başkalarının veya çevrenin farkında olma durumunu göstererek duyuşsal hazırbulunuşluk halini yansıtan bir süreçtir. Öğrenme-öğretme sürecinde öğrencilerin öğrenme isteğini, merak ve güdülenmişlik düzeyini gösteren; bireylerin öğrenme öncesi, öğrenme esnası ve öğrenme sonrasında nasıl hissettiğinin farkında olması durumudur. Süreçsel bir nitelik taşıyan duyuşsal farkındalık kavramı eğitimde duyuşsal kazanımların uygulamaya konmasında eğitimciler için bir araçtır. Duyuşsal farkındalık düzeyi yüksek olan öğrenciler öğrendikleri konusunda nasıl hissettiklerini fark eden, öğrenme ihtiyaçlarını buna göre değiştirebilen bireyler olarak karşımıza çıkabilir. Duyuşsal farkındalık oluşumunda dikkat etme, algılama, tutum geliştirme, davranış gösterme vb. süreçler gerçekleşir. Öğretim sürecinde öğrencilerin duyuşsal dünyalarına hitap edilmesinin dikkat, güdülenme, ilgi, merak, tutum vb. duyuşsal özelliklerinin canlı tutulmasının, onların akademik başarılarının artırılmasında ve bununla birlikte öğrenme isteklerinin ortaya çıkarılmasında etkili olduğu savunulmaktadır. Duyuşsal farkındalık düzeyi yüksek olan öğrencilerin neyi, nasıl öğrenmek istediğinin farkında olması ve öğrenmenin bir tetikleyicisi olarak güdülenmişlik düzeyinin yüksek olması beklenmektedir. Bu anlamda bu kavramın öğretim sürecinde nasıl kullanıldığının ve öğretimde kullanılan diğer değişkenlerden hangi yönleriyle ayrıldığının açıklanması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu araştırmanın amacı, duyuşsal farkındalık kavramının eğitim-öğretim sürecindeki kullanım biçiminin ortaya konmasıdır. Bu amaçtan hareketle “duyuşsal farkındalığın öğretimde nasıl kullanıldığı”; “duyuşsal farkındalığı etkileyen faktörler”; “duyuşsal farkındalık oluşumu süreci”; “duyuşsal farkındalık türleri”; “duyuşsal farkındalığın öğrenme sürecindeki göstergeleri”; “duyuşsal farkındalığın bireylerin akademik ve günlük hayatındaki yeri”; “duyuşsal farkındalığa dayalı öğretim” ile “mevcut strateji, yöntem ve tekniklere dayalı öğretim” uygulamalarının karşılaştırılması; “ders içerisinde duyuşsal farkındalık yaratmak için kullanılan çeşitli soru ve yönlendirmeler” şeklindeki başlıklar altında ele alınmıştır. Sözlü bildiri EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN İNTERNET VE TEKNOLOJİYE İLİŞKİN TUTUMLARI İLE BİLGİSAYAR ÖZYETERLİK ALGILARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <Günümüz eğitim sistemi içerisinde iletişim teknolojilerinin kullanımı etkin bir şekilde yaygınlaşmaktadır. Özellikle mobil internete ve akılllı telefonlara erişimin kolaylaşması eğitim sürecinin işleyişini ve öğrenci-öğretmen iletişim alışkanlıklarını değiştirmektedir. Bu sebeple hizmet öncesinde eğitim öğretim ortamında teknolojinin öğrenmeyi kolaylaştırıcı bir biçimde kullanılması önem arz etmektedir. Toplumun ihtiyacı olan bireylerin yetişmesinde en temel görevi üstlenen sınıf öğretmenleri adaylarının bu konudaki hassasiyetleri ve tutumları oldukça değerlidir. Bu araştırmanın amacı Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan Sınıf öğretmeni öğrencilerinin internet ve teknolojiye ilişkin tutumları ile bilgisayara ilişkin özyeterlik algılarının karşılaştırılmasıdır. Araştırma, ilişkisel tarama modeline göre tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Adnan Menderes Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesinde öğrenim görmekte olan Sınıf öğretmenliği 1.sınıf öğrencileri arasından gönüllülük esasına dayalı olarak tesadüfi örneklem yoluyla yaklaşık 180 öğrenci oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Işıksal ve Aşkar (2003) tarafından geliştirilen 0,86 Cronbach alpha güvenirliğe sahip “Bilgisayara Yönelik Özyeterlik Ölçeği”, Yavuz ve Coşkun (2005) tarafından geliştirilen “Teknoloji Tutumu Ölçeği”(0,87 Cronbach alpha) ile Tavşancıl ve Keser (2002) tarafından geliştirilen “İnternete Yönelik Tutum Ölçeği” (0,89 Cronbach alpha katsayısı) kullanılarak toplanmıştır. Araştırmaya ilişkin elde edilen verilerin çözümlenmesinde istatistiksel analiz tekniklerinden frekans, yüzde dağılımları , Anova ve korelasyon analizi yapılacaktır. Veri girişleri devam etmekte olup, araştırma bulguları, sonuç ve öneriler kongrede sunulacaktır. Sözlü bildiri EĞİTİM PLANLAMASI İÇİN BİR UYGULAMA: EĞİTİM PROGRAMI HARİTALAMAÖzet: <Eğitimde planlama önemlidir. Planlama, genel ve özel düşünüldüğünde farklılıklar gösterir. Genel bakıldığında kalkınma ve hükümet programlarının temel oluşturduğu eğitim planlaması genel haritayı, özel bakıldığında ise her bir branştaki öğretmenin hazırlamış olduğu ünitelendirilmiş yıllık plan ve ders planları özel haritayı yansıttığı ileri sürülebilir. Burada dünyada uygulamaları olan ve ülkemizdeki bazı özel öğretim kurumlarında yararlanılan eğitim programı haritalama (curriculum mapping) uygulamasını tartışmaktır. Eğitim programı haritalama, öğrenme öğretme süreci hakkında ilgililere genel bir bakış sunmaktır. Bu uygulama öğrenci öğrenmelerinden sorumlu olan bütün taraflara resmi eğitim programı hakkında bir analizde bulunmak, amaçlara ulaşma noktasında bütün öğretmenlerin planlamalarını izlemek ve değerlendirmelerde bulunmayı amaçlamaktadır. Bu uygulama, daha çok elektronik ortamda tasarlanmaktadır. Bu çalışmanın asıl amacı, eğitim programı haritalama uygulamasını çeşitli boyutlardan açıklamaktır. Farklı ülkelerde uygulamaları olan ve ülkemizde de bazı özel öğretim kurumlarında uygulanan eğitim programı haritalama çalışmasını bazı özellikleriyle değerlendirmektir. Burada, eğitim programı haritalama uygulamasını çeşitli boyutlarıyla analiz etmek ve ülkemizdeki uygulamalarını karşılaştırarak tartışması yapılacaktır. Çalışma türü olarak betimsel niteliktedir. Bu çalışmada veri toplama yöntemi olarak dokuman incelemesinden yararlanılacaktır. Çalışmanın sonunda, eğitim sürecinde hem okullarda hem de öğretmen ve öğretmen adaylarında eğitim programı haritalama uygulamasının yansımaları, avantaj ve dezavantajları tespit edilmeye çalışılacaktır. Sözlü bildiri EĞİTİM VE MEDYA: SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ GÖRÜŞLERİÖzet: <Hızla gelişen ve değişen dünyada bilgiye ulaşma yolları değişiklik göstermiştir. Günümüzde kitap, dergi ve ansiklopediler gibi kaynakların yanı sıra radyo, televizyon, gazete ve internet gibi medya araçları da bilgiye ulaşmak için kullanılmaya başlamıştır. Bu bağlamda programlarda medya kavramı medya okuryazarlığı ile birlikte ele alınmıştır. Bu araç-gereçlerin aynı zamanda birden fazla duyu organına hitap etmesi özelliği ise onu eğitimde kullanılması gereken araçlar haline getirmiştir. Ancak yararlarının yanı sıra olumsuz içerik, basmakalıp yargılar, ayrımcılık gibi konu edinmeyle zararlarının da bulunduğu medya eğitimde dikkatli kullanılmalıdır. Özellikle ilkokul çağındaki öğrencilerin medya karşısında savunmasız bir alıcı olmaları nedeniyle yeni nesilleri yetiştirecek olan öğretmen adaylarının medyanın eğitimde işe koşulmasına ilişkin görüşlerinin belirlenmesine gereksinim duyulmuştur. Bu bağlamda bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının eğitimde medya kullanılmasına ilişkin görüşlerini ortaya koymaktır. Ele alınan bu amaç kapsamında araştırma nitel araştırma yöntemi ile gerçekleştirilecektir. Araştırma odak grup görüşmesi ile yapılacaktır. Buna göre öğretmen adaylarına şu sorular yönlendirilecektir: • Eğitimde medya kullanılmasının önemi nedir? • Eğitimde medya kullanılırken nelere dikkat edilmelidir? • Eğitimde medyadan hangi amaçlar kapsamında yararlanılmalıdır? Neden? • Eğitimde medyadan hangi etkinlikler yoluyla yararlanılmalıdır? • Eğitimde medya kullanılmasında yaşanabilecek sorunlar nelerdir? • Eğitimde medya kullanılmasına ilişkin önerileriniz nelerdir? Araştırmada verilerin analizinde tümden gelim analizinden yararlanılacaktır. Böylelikle yöneltilen sorular bağlamında öğretmen adaylarının görüşleri ele alınacak ve öğretmen adaylarının görüşlerinden doğrudan alıntılar yapılacaktır. Araştırmada güvenirliği sağlamak amacıyla katılımcı teyidine başvurulacak ayrıca verileri iki ayrı araştırmacı analiz edecek, sonra yapılan karşılaştırmalarla analize son biçimi verilecektir. Araştırma sonucunda ortaya çıkan sonuçlar bağlamında eğitimde medya kullanılmasına ilişkin öneriler getirilecektir. ETÜT MERKEZLERİNİN İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN MATEMATİK, FEN BİLGİSİ, TÜRKÇE VE SOSYAL BİLGİLER BAŞARISINA ETKİSİÖzet: <Günümüzde annenin de iş hayatına katılması ile ebeveynler çocuklarının okul dışındaki yaşantılarına yeterli zaman ayıramamaktadırlar. Ancak bu olumsuz duruma karşılık aileler, çocuklarının okul başarısına ilişkin beklentilerini her zaman olduğu gibi yüksek tutmakta, çocuklar ise ailelerinin bu başarıya ilişkin beklentilerini karşılamakta zorlanmaktadırlar. Bu durumda etüt merkezlerinin veya herhangi bir özel kurumun öğrencinin ders başarısına ve sorumluluk bilincinin oluşmasına yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı; ilkokul 4. sınıfta etüt merkezine giden öğrenciler ile gitmeyen öğrenciler arasındaki Matematik, Fen Bilgisi, Türkçe ve Sosyal Bilgiler derslerine ilişkin başarı düzeylerini karşılaştırmaktır. Araştırmada ölçüt örnekleme kullanılmakta olup, araştırmanın örneklemini Giresun Özel Bilgi Etüt Merkezine giden öğrenciler ile herhangi bir etüt merkezine gitmeyen sınıf arkadaşları oluşturmaktadır. Araştırmada ‘karma yöntem’ kullanılmıştır. Araştırmanın nicel verilerinin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma ve anlam çıkarıcı istatistik yöntemlerden Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Ayrıca yarı yapılandırılmış mülakat formu ile toplanan nitel veriler içerik analiz yöntemiyle çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda etüt merkezine giden öğrenciler ile etüt merkezine gitmeyen öğrenciler arasında etüt merkezine giden öğrenciler lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. Ayrıca etüt merkezine giden öğrencilerin; fikir üreten, bilgileri sorgulayan, üretken ve aktif katılımcı bireyler olmakla birlikte, ebeveynlerinin beklentilerini daha yüksek düzeyde karşıladığı sonucuna ulaşılmıştır. Ulaşılan sonuçlara dayalı olarak özel kurs ve etüt merkezlerinden okul başarısını artırmaya dönük olarak yararlanılabileceği önerilmektedir. Sözlü bildiri FİNLANDİYA, PAKİSTAN VE TÜRKİYE’NİN İLKOKUL PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRILMASIÖzet: <Eğitim sürecindeki uygulamalar, ülkelerin kalkınmışlık düzeyleri/ kalkınmalarının devamı ile ilgili önemli bir belirleyici konumuna gelmiştir. Bilginin giderek çoğalması, kalitenin daha fazla ön plana çıkması ve ihtiyaçlara yönelik gerçekleştirilen yeniliklerin sürekli hız kazanması ülkelerin eğitim sistemlerinde ve eğitim programlarında farklılaşmaları beraberinde getirmekte; daha nitelikli bireyler yetiştirebilme çabasıyla ülkeleri daha çağdaş yaklaşımları denemeye ve mevcut eğitim sistemlerine uyarlamaya zorlamaktadır. Küreselleşmenin hızlı bir ivme kazanmasıyla teknolojik ve bilimsel gelişmelere bağlı kalınarak program geliştirme çalışmalarına gösterilen ilgi giderek artmakta ve ilgililerin eğitim sektöründeki çalışmalarında öğretim programlarına yönelik değerlendirmelere daha fazla yer vermelerine neden olmaktadır. Karşılaştırmalı eğitimin toplumlar arasında eğitimdeki sorunların nedenlerini açığa vurması, diğer ülkelerde uygulanan sistemlerin aksayan yönlerini göstererek eldekini iyiye götürmesi, eğitimsel uygulamaları zenginleştirmeye dair fikir vermesi gibi özellikleri de bu çalışmanın esin kaynağı olmuştur. Yaşanan bu değişikliklerin daha detaylı bir şekilde gözden geçirilmesi için gerçekleştirilen bu araştırma Finlandiya, Pakistan ve Türkiye’de uygulanan ilkokul programlarının genel özelliklerini inceleyerek; ülkelerin eğitimin organizasyonunu, derslerini, eğitim durumlarını ve ölçme-değerlendirme ögelerini karşılaştırarak, aralarındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırma Finlandiya, Pakistan ve Türkiye’de uygulanan ilkokul programları ile ülkelere ilişkin yapılan alanyazın taramasından elde edilen veriler ile sınırlıdır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgu ve sonuçların (i) Türkiye’nin ilkokul programının yeniden gözden geçirilmesi ve yapılandırılmasını destekleyeceği (ii) Konu ile ilgili yapılacak yeni çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir. GÜRCİSTAN’DA UYGULANAN SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRME PROGRAMLARININ VE UYGULAMADA YAŞANAN SORUNLARIN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, Gürcistan’da uygulanan sınıf öğretmeni yetiştirme programının amaç, içerik, eğitim durumu ve değerlendirme boyutları ile sınıf öğretmeni yetiştirme programına ilişkin öğretmen görüşlerini ve programın uygulanması sırasında karşılaşılan sorunları incelemek ve tanımlamaktır. Araştırmada karma yöntem yaklaşımı kullanılmıştır. Nitel veri toplama aracı olarak doküman incelemesi ve görüşme, nicel veri toplama aracı olarak ise anket kullanılmıştır. Sınıf öğretmenliği programı, sekiz yarı yıl süreli ve 240 kredilik bir programdır (Anabilim Dalı Modülü altı yarı yıl süreli ve 180 kredi, Temel Modül ise iki yarı yıl süreli ve 60 kredidir). Ana Bilim Dalı Programının amacı; ilkokul öğretmeni yetiştirmektir. İlkokul öğretmeni, 1’inci sınıftan 6’ncı sınıf sonuna kadar ilköğretim düzeyindeki çocuklara Gürcü dili ve edebiyatı, matematik, fen bilimleri ve ek olarak başka bir ders öğretebilecek öğretmenler yetiştirmektir. Temel Modül Programının amacı ise ilkokul öğretmeni adaylarına sözlü ve yazılı iletişim kurma, analiz, muhakeme, problem çözme ve grup içinde etkili çalışma yeteneklerini kazandırmaktır. Öğretim yöntemleri ve değerlendirme boyutlarında; Sovyet değerleri ile yetişen öğretmenler geleneksel yaklaşım, 2005 sonrası dönemde Batı değerleri ile yetiştirilen genç nesil öğretmenler ise yapılandırmacı yaklaşım yöntemlerini kullanmaktadırlar. Gürcistan’ın İlia ve Ivane Javakhishvili Devlet Üniversitelerinde görev yapan altı öğretim elemanı ile yapılan yüz yüze görüşmelerden ve NAEC (National Exemination Center) tarafından yapılan Merkezi Yerleştirme ile Sınıf Öğretmenliği Programına öğrenci alan sekiz Fakülte’nin (ücretli ve burslu olan programlar hariç) iletişim bilgilerine ulaşılabilen öğretim elemanları ile internet üzerinden yapılan anketten elde edilen verilerde, Batı’nın modern eğitim değerleriyle donanmış öğretmenler yetiştirmek isteyen Gürcistan’ın içinde bulunduğu sosyal, siyasi ve ekonomik zorlukların ülkede uygulanmak istenilen eğitim politikalarının takip edilmesinde sıkıntılara sebep olduğu, Sovyet ve batı değerleriyle yetişen öğretmenlerin aynı anda görev yapıyor olması nedeniyle öğretmen yetiştirme programlarının uygulanmasında zorluklar yaşandığı, öğretmenlerin kırsal alanlarda düşük maaşlarla çalışmak istememeleri nedeniyle, üniversiteye giriş sınavlarında öğrenciler tarafından yapılan tercihlerde sınıf öğretmenliğinin son sıralara gerilediği sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri HAYAT BİLGİSİ DERSİNDE İŞBİRLİKÇİ ÖĞRENME YÖNTEMİNİN 3. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN AKADEMİK BAŞARISINA ETKİSİÖzet: <Değişimin kaçınılmaz bir hal aldığı günümüzde bilgi de hızla yenilenmektedir. Bilginin daha etkin ve kolay öğretilmesi amacıyla eğitim programlarında da birtakım arayışlara girilmiştir. Akademik başarının artışını sağlamak ve daha etkileşimsel bir ortamda paylaşımcı bir anlayışla ders işleyebilmek için İşbirlikçi öğrenme teknikleri uygulanır olmuştur. Bu araştırma, Hayat Bilgisi öğretiminde İşbirlikçi Öğrenme Modelinin Ayrılıp-Birleştirme Tekniği’nin ilkokul 3. sınıf öğrencilerinin akademik başarılarına etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada ön test- son test kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Araştırma 2015- 2016 eğitim- öğretim yılında Mersin ili Erdemli ilçesinde yer alan Yeşilyurt İlkokulunun iki farklı şubesinde eğitim gören toplam otuz üçüncü sınıf öğrencisiyle yürütülmüştür. Araştırmada bir deney bir de kontrol grubu bulunmaktadır. İlgili konu, deney grubunda işbirlikçi öğrenme yöntemiyle, kontrol grubunda ise geleneksel öğretim yöntemleri ile işlenmiştir. Deneysel çalışma toplam beş haftalık bir sürede on beş ders saatiyle sınırlı tutulmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak ilgili konuların kazanımlarına yönelik olarak hazırlanmış elli beş soruluk Akademik Başarı Testi(ABT) kullanılmıştır. Verilerin Analizinde ise varyans analizi yapılmıştır. Araştırma gruplarına uygulanan ABT ön test- son test sonuçlarına göre, deney ve kontrol grupları arasında ön testte anlamlı bir farklılığa rastlanmazken, son testte deney grubuna yönelik olarak olumlu yönde anlamlı bir farklılığa rastlanmıştır. Hayat Bilgisi dersi “ Benim Eşsiz Yuvam” temasının ilgili konularının öğretilmesinde İşbirlikçi Öğrenme Modelinin Ayrılıp- Birleştirme tekniğinin öğrencinin genel akademik başarısında geleneksel öğrenme yöntemlerine göre daha etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri HAZIRGİYİM ENDÜSTRİSİNE GİYİM ÜRETİMİ TEKNOLOJİSİ PROGRAMI ÖĞRENCİLERİNİN UYGULAMA EĞİTİMLERİNİN KATKISIÖzet: <Günümüzde Hazır giyim sektöründe katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesine daha da önem verilmesi ile birlikte giyim üretimi alanında önemli atılımlar ve yeni projeler ortaya çıkmaktadır. Bu projeler hem sektör içerinde yer alan işletmeler hem de sektörde çalışan ve çalışmaya başlayacaklar bireyler için önemli gelişmeleri beraberinde getirmektedir. Ülkemiz içerinde günden güne gerek teknolojik gelişmelerin vermiş olduğu ilerleme ile gerek tekstil ve hazır giyim sektörlerinin insan emeğine olan ihtiyacının en uygun vasıflarda çalışanlar ile karşılanması sayesinde sektör istidam konusunda da ülkemizde lokomotif görevinde bulunmaktadır. Tekstil ve Hazır Giyim sektörlerinin alanında ihtiyaç duyduğu yetişmiş iş gücü kapasitesine sahip olabilmesi işletmelerin her zaman bir adım önde ve istedikleri ve istenen ürünleri üretebilmelerine olanak sağlamaktadır. Yetişmiş iş gücü kapasitesine sahip çalışanlar ya çekirdekten yetişme olarak tabir edilen ve sektörün içerinde kendini geliştirmiş çalışanlar ile ya da meslek liselerinin tekstil, hazır giyim, giyim üretimi, terbiye teknolojisi, kalite kontrol, dokuma, iplik, örgü, makine, elektrik, elektronik ve diğer ilgili programlarda eğitim almış akabinde ön lisans, lisans programlarında eğitim görmüş bireyler vasıtasıyla tekstil ve hazır giyim sektörünün çalışan ihtiyacını karşılamaktadırlar. Bu çalışmada; Üniversite sanayi iş birliği kapsamında yapılan projeler ile birlikte meslek yüksek okullarının giyim üretimi teknolojisi programında pratik ve uygulamalı eğitim alan öğrencilerin aldıkları bu eğitimlerin yanında derslerinin uygulama içeren kısımlarının hazır giyim işletmelerinde uygulamalı eğitim ile yapılarak onlara ve hazır giyim endüstrisine katkıları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM 2. SINIF İNGİLİZCE DERSİ ÖĞRENCİ KİTAPLARININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <2013-2014 Eğitim- Öğretim yılından itibaren ilkokul 2. sınıflarda 2 saat İngilizce dersi işlenmektedir. İngilizce eğitiminin ilkokul 2. sınıfa alınmasının en büyük nedenlerinden biri İngilizce eğitiminde yeterli olamayışımız ve İngilizceyi yabancı dil olarak öğrenen ülkeler sıralamasında sonlarda yer alışımızdır. Bu amaçla 2013 yılında İngilizce Dersi Eğitim Programı (2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. Sınıflar) yeniden geliştirilmiştir. Program İngilizce dersinde iletişimsel yeterlik kazandırılması gerekliliğinden yola çıkarak, verilen eğitimin öğrencilerin daha çok iletişim kurmalarını sağlayacak şekilde tasarlanması gerekliliğini vurgulamıştır. Program incelendiğinde 2. sınıfların sadece dinleme ve konuşma alanlarında eğitim alacağı şeklinde ifadelere yer verildiği görülmektedir. Sadece dinleme ve konuşmanın yapılacağı bir dersin yazılı bir materyalinin bulunması durumu bu araştırmaya problem teşkil etmiştir. Araştırmanın amacı, İlkokul 2. sınıf İngilizce dersi öğrenci kitaplarının çeşitli ölçütlere (kazanımlar, içerik, öğrenme süreci, vb.) göre değerlendirilmesidir. Doküman analizi tekniğinin kullanıldığı araştırmada analizler araştırmacılar tarafından yapılmış olup, analizin geçerliği ve güvenirliği için çeşitli alanlardaki uzmanlardan görüş alınmıştır. Değerlendirmeler sonucunda, kazanımlar, içerik ve ölçme değerlendirme öğeleri arasında uyumsuzluklar olduğu, öğrencilerin sıklıkla okuma yapmaya yönlendirildiği, çeşitli yazma etkinliklerinin yer aldığı, içeriğin iyi yapılandırılamadığı, çok sayıda kavrama yer verildiği, öğrencilerin seviyelerinin üstünde kalacak kullanımların yer aldığı tespit edilmiştir. 2. sınıf İngilizce dersi öğrenci kitaplarının, yetkin kişiler tarafından gözden geçirilmesi ve kitaplarda gerekli düzenlemelere gidilmesi önerilmektedir. İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN WİTKİN ÖĞRENME STİLİNE GÖRE ÖĞRENME ALANLARININ BELİRLENMESİ VE DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ İLE İLİŞKİLENDİRİLMESİÖzet: <ÖZET Amerika Birleşik Devletleri üçüncü başkanı Jefferson 1800’lü yılların başında “Eşit olmayanlara eşit davranmak en büyük eşitsizliktir” şeklinde ifade etmiştir. Bu ifadenin eğitime yansımaları bireysel farklılıkların öğretim sürecindeki etkililiğinin anlaşılmasıyla daha hızlı bir şekilde kendini göstermiştir. Bireysel farklılıklar kavramı, bireyin fiziksel ve bilişsel özellikleri ile ahlaki değerleri gibi pek çok değişkeni ifade edebilmektedir. Bireylerin sahip oldukları özelliklerinden bir diğeri de öğrenme stilleridir. Bireylerin, öğrenme aktivitelerini kullanmaya yönelik genel tercihleri öğrenme stilini ifade etmektedir. Bireyler öğrenirken, bilgiyi nereden aldıkları, nasıl organize ettikleri ve bilgiyi nasıl değerlendirdikleri değişkenlik gösterebilmektedir. Öğrenme stili kavramı son yıllarda araştırmacıların ilgisini bir hayli çekmiş ve pek çok çalışmanın konusunu oluşturmuştur. Witkin öğrenme stilini, bireylerin olayları çevrelerinden soyutlayarak ya da meydana geldikleri çevre içinde değerlendirme eğilimine göre gruplandırmıştır. Bu bağlamda, insanların iyi düzenlenmiş bir çevre içinde önceden tanımlanmış herhangi bir öğeyi ayırt edebilme becerileri incelenmiş ve bireylerin alan bağımlı ya da alan bağımsız olup olmadıkları araştırılmıştır. Alan bağımlı ve alan bağımsızlık türleri diğer öğrenme stillerinde de olduğu gibi zekâ ve yetenek gibi özellikler bakımından birbirlerinden üstün değillerdir fakat çevreyi algılama ve öğrenme özellikleri olarak farklılaştıklarından çevrenin bireyin ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenmesi ve öğrenmenin arttırılması açısından önemlidir. Hem öğreticiye hem de öğrenene büyük kolaylık sağlamaktadır. Ülkemizdeki çalışmalr incelendiğinde Kolb öğrenme stilinin çok fazla çalışıldığı fakat diğer öğrenme stilleri ile ilgili çalışmaların sınırlı olduğu görülmüştür. Bu bağlamda çalışmanın literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı, ilköğretim öğrencilerinin öğrenme stillerini Witkine göre değerlendirmek ve sosyodemografik özelliklerinin bu stiller üzerinde bir etkisi olup olmadığını değerlendirmektir. Çalışma ilköğretim 2,3 ve 4. sınıfa devam eden toplam 115 öğrenci ile yürütülmüştür. Araştırmada “Saklı şekiller Grup Testi (Group Embedded Figure Test-GEFT)” ve demografik özellik anketi kullanılmıştır. Çalışma bulguları sınıf farkı olmadan bütün öğrencilerin alan bağımlı olduğunu ortaya koymuştur. Alan bağımlı öğrencilerin en yüksek puan alanların kız öğrenci olduğu tespit edilmiştir. “0” puan alan erkek öğrenci sayısının kız öğrenci sayısına göre daha fazla olduğu görülmüştür.Yüksek puan alan öğrencilerin demografik özellikleri incelendiğinde; baba eğitim durumlarının yüksek olduğu,babalarının memur olarak çalıştığı ve gelir durumlarının yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİMDE 2010-2015 YILLARI ARASINDA YAPILAN İŞBİRLİKLİ ÖĞRENME YÖNTEMİ İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALARÖzet: <Bu çalışmanın amacı, ilköğretimde 2010-2015 yıları arasında yapılmış; verilerin, öğrenci, öğretmen ya da öğretmen adaylarından toplandığı, işbirlikli öğrenme çalışmalarını incelemektir. Araştırmada veriler literatür taraması sonucu, metaanaliz yöntemi ile elde edilmiştir. Ülkemizde 2010-2015 yılları arasında işbirlikli öğrenme adına yapılmış olan birçok çalışma mevcuttur. Bu çalışmaların incelenmesi için google akademik, dergipark. ulakbim, Yök, ilköğretim online, eğitim indeksi, arastirmax, Academia veri tabanları ile bazı üniversitelerin eğitim bilimleri dergilerinden yararlanılmıştır. İnternet veri tabanlarında ve dergilerde araştırmanın incelenmesi için işbirlikli öğrenme, kubaşık öğrenme, işbirlikli öğrenme modelleri, ÖTBB, TOT, KDB, Jigsaw, Grup araştırması, cooperative learning gibi kelime grupları temel alınmıştır. Ülkemizde 2010-2015 yılları arasında yapılmış literatürde yer alan işbirlikli öğrenme ile ilgili makaleler, yüksek lisans tezleri, doktora tezleri , tezlerden oluşturulan makaleler ve bildiriler, literatür taraması ile toplanmıştır. Araştırma kriterlerine göre değerlendirilerek uygun bulunan 38 adet çalışma araştırmaya dahil edilmiştir. Yüksek Lisans ve Doktora tezlerinden oluşturulan makaleler ve bildiriler tezlerin kendisi araştırmaya alındığından tekrar ele alınmamıştır. Sonuç olarak 2010-2015 yılları arasında işbirlikli öğrenme hakkında yapılan çalışmaların çoğunun fen öğretimi ile ilgili olduğu, en fazla çalışmanın 2012 yılında yapıldığı, çalışmaların daha çok makale ağırlıklı olduğu sonucuna ulaulaşılmıştır. Ayrıca, işbirlikli teknikler kullanan sınıfların hem akademik hem de sosyal beceri ve iletişim yönünden geleneksel sınıflara göre daha başarılı oldukları anlaşılmıştır. İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN İNSAN HAKLARI YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSİNDE GEÇEN TEMEL KAVRAMLARA İLİŞKİN ALGILARIÖzet: <2015-2016 yılı programına göre; bu ders, öğrencilere kuramsal bilgi aktarmaktan çok öğrencilerin insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi ile ilgili temel değerleri kazanmalarını ve bunları bir yaşam biçimi, bir kültür hâline getirmelerini amaçlamaktadır. Yapılan çalışmalar; insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi ile ilgili değerlerin küçük yaşlardan başlayarak ve müstakil bir içeriği olarak kazandırılması gerektiğini ortaya koymaktadır. İnsan hakları, yurttaşlık ve demokrasi dersi içeriğinde “insan merkezlilik”, “aktif yurttaşlık”, “barış”, “uzlaşı”, “çoğulculuk”, “birlikte yaşam”, “çeşitlilik”, “hukukun üstünlüğü” gibi konular öne çıkmaktadır. Program aynı zamanda öğrencilerin hak ve özgürlüklerinin bilincinde olmalarını sağlamayı çocuk olarak haklarının ne olduğunu bilmelerini ve hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği durumda haklarını aramak için hangi yollara başvurabileceğini öğrenmesini önemsemektedir. Programda başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı göstermeyi içselleştirmek için görüş ayrılıklarının yaşandığı durumlarda anlaşmazlıkları yapıcı bir dille, şiddete başvurmadan çözebilmenin de bir seçenek olduğunu görmek ve şiddet içermeyen çözüm yollarını tecrübe etmek amaçlanmaktadır (MEB,2015). Öğrencilerin vatandaşlık eğitiminden hedeflenen beceri, davranış ve tutumları kazanabilmeleri öncelikle vatandaşlıkla ilgili temel kavramları yanılgıya düşmeden tam ve doğru anlamalarına bağlıdır. Çünkü kavramlar, bilginin yapı taşları olarak bireyin bilişsel yapısının ve düşünme becerilerinin temelinde yer alırlar ve öğrenmenin niteliğini etkilemede büyük rol oynarlar (Klausmeier, 1992; Ülgen, 2001; Yılmaz,2013). Bu sebepten, anlamlı ve kalıcı bir öğrenmenin gerçekleşebilmesi için öğrencilerin kavramları doğru, eksiksiz ve kavram yanılgısına düşmeden öğrenmeleri gerekmektedir (Ausubel, 2000; Novak, 1997; Yılmaz,2013). Bu çalışma, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin yurttaşlık eğitiminde sık kullanılan sorumluluk, hak, eşitlik, yurttaşlık, adalet, özgürlük, uzlaşı ve toplum kavramlarına ilişkin algılarını ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Katılımcılar Kastamonu ili merkezde bulunan ilkokullardan seçilmiştir. Nitel araştırma tasarımının kullanıldığı çalışmada temel veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış mülakat protokolü kullanılacaktır. Araştırma verileri sürekli karşılaştırma ve endüktif betimsel analiz yöntemleri kullanılarak çözümlenecektir. Araştırma sonuçları yorumlama aşamasındadır. İLKOKUL DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN DÖRDÜNCÜ SINIF İNSAN HAKLARI YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Vatandaşlık ve Demokrasi Eğitimi dersi daha önce 8. sınıflarda verilen bir ders iken ilk kez 2015- 2016 eğitim öğretim yılında ilkokul 4. sınıflarda İHYD (İnsan Hakları Yurttaşlık ve Demokrasi) dersi olarak verilmeye başlanmıştır. Yapılan bu araştırmada ilk kez uygulamaya koyulan İHYD dersinin, bu dersi ilk kez uygulayacak olan 4. sınıf sınıf öğretmenlerinin görüşlerine göre değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda 5 adet kişisel, 5 adet açık uçlu sorunun bulunduğu görüşme formu 39 ilden (77) 4. sınıf sınıf öğretmenine internet üzerinden canlı form oluşturularak, e-posta aracılığıyla ve ilk elden uygulanmıştır. Araştırma nitel araştırma temel alınarak yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışma deseni kullanılmıştır. Yapılan bu araştırma sonucunda sınıf öğretmenleri 4. sınıf İHYD dersinin 4. sınıf programında yer almasını %52’si olumsuz karşılarken %48’i olumlu karşılamıştır. Araştırmaya göre böyle düşünülmesinin en büyük sebebi dersin kavramlarının soyut olması ve dersin erken yaşta verilmesinden kaynaklanmaktadır. Olumlu karşılayanlar ise dersin gerekli olduğunu erken yaşlarda verilmesinin olumlu olduğunu, ancak programın bazı eksiklikleri olduğunu belirtmişlerdir. Öğretmenlerin %89’u ders öğretiminde zorluklarla karşılaştıklarını %11’i herhangi bir zorlukla karşılaşmadıklarını belirtmişlerdir. Yine sınıf öğretmenlerinin %66’sı ders kitabı içeriğini uygun bulmazken, %34’ü uygun bulmaktadır. Bunun sebebi olarak kavramların soyut olmasını, etkinliklerin olmamasını, kaynak kitabın ve öğretmen kılavuzun verilmemesini belirtmişlerdir. Ayrıca katılımcıların %80’i İnsan Hakları Yurttaşlık ve Demokrasi dersinin öğrenciler üzerine olumlu yansımaları olduğunu veya olacağını belirtmişlerdir. %20’si ise herhangi bir olumlu yansıma olmayacağını düşünmemektedirler. Katılımcılar olumlu yansımaları genellikle hak, sorumluluk, adalet, eşitlik, özgürlük bilinci, empati, farklılıklara saygı, yurttaşlık, arkadaş ilişkileri gibi başlıklarda belirtmişlerdir. Sözlü bildiri İLKOKUL HAYAT BİLGİSİ DERSİ 2009 VE 2015 ÖĞRETİM PROGRAMLARININ KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİÖzet: <Bu çalışmanın amacı, İlkokul Hayat Bilgisi dersi 2009 ve 2015 öğretim programlarının karşılaştırmalı olarak incelenmesidir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden bütüncül çoklu durum çalışması desenine uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin elde edilmesinde nitel veri toplama yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmıştır. Verilerin toplanması sürecinde kullanılan öğretim programlarına T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın resmi internet sitesinden ulaşılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler araştırmanın amaçları doğrultusunda belirlenen kriterlere göre betimsel analiz yaklaşımı kullanılarak çözümlenmiştir. İlkokul Hayat Bilgisi dersi 2009 ve 2015 öğretim programları belirlenen ölçütlere göre incelenmiş ve daha sonra karşılaştırılmıştır. Araştırma kapsamında ilgili öğretim programlarının karşılaştırılmasında kullanılan ölçütler; vizyon ve amaçlar, organizasyon yapısı, beceriler, değerler, kazanımlar ve ders saatleri olarak belirlenmiştir. İlkokul Hayat Bilgisi dersi öğretim programları belirlenen ölçütler doğrultusunda karşılaştırılarak tablolar halinde verilmiş ve yorumlanmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre her iki programda da vizyon ifadesine açık bir şekilde yer verildiği belirlenmiştir. Programların amaçlarının karşılaştırılmasından elde edilen bulgulara göre 2009 öğretim programında genel amaçların doğrudan verilmediği, 2015 öğretim programında ise genel amaçların doğrudan verildiği belirlenmiştir. 2009 öğretim programında öğrenme alanlarını (birey, toplum ve doğa) kapsayan temalara yer verilirken, 2015 öğretim programında ünitelere yer verildiği tespit edilmiştir. 2015 öğretim programında daha fazla beceri ve değerin bulunduğu belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, 2009 öğretim programında tüm kazanımlar için etkinlik örneklerine yer verildiği, 2015 öğretim programında ise hiçbir kazanıma yönelik etkinlik örneği verilmediği tespit edilmiştir. 2015 öğretim programında kazanım sayılarının daha az olduğu belirlenmiştir. Araştırmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda önerilere yer verilmiştir. İLKOKUL İNSAN HAKLARI, YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ KAZANIMLAR AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <2015 eğitim-öğretim yılından itibaren 4. sınıflarda “İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi” dersi programdaki yerini almıştır. Öğrencilere kavramsal bilginin öğretilmesinin yanında; insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi ile ilgili temel değerleri kazandırmayı amaçlamaktadır. İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasinin öne çıkan en önemli amacı da öğrencilerin bu bilgi ve değerleri bir yaşam biçimi ve kültür hâline getirmelerini sağlamaktır. Böylelikle öğrenciler haklarını öğrenecek ve talep edecekler, bunlara ilişkin etik değerlendirme yapabileceklerdir.. Çünkü Hak, özgürlük ve eşitliğin etkili bir şekilde tesis edilemediği durumlarda ise günümüzde pek çok örneğini gördüğümüz çatışma ortaya çıkmaktadır. Bu durumların ortadan kaldırılması eğitim yoluyla ancak olabilir. Bu bağlamda çalışmamızın amacı dersin çıktısı olan kazanımların incelenmesidir. Çalışma, nitel araştırmaya yönteminin doküman analizi tekniği kullanılarak yürütülmüştür. Bu araştırma nitel araştırma yöntem ve teknikleri kullanılarak yapılandırılmıştır. Creswell (1998) nitel araştırmayı, sosyal yaşamı ve insanla ilgili problemleri kendine özgü metotlarla sorgulayarak, anlamlandırma süreci olarak ifade etmektedir. Nitel araştırma sürecinde araştırmacı bütüncül bir araştırma tablosu ortaya koyarak; kelime analizleri, detaylı katılımcı görüşme raporları kullanır ve araştırmayı doğal ortamda düzenler. Bu kapsamda 2015 yılında yayınlanan İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi dersi öğretim programı değerlendirilmiştir. Toplam altı ünitenin yer aldığı İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi dersinde otuz kazanım incelenmiştir. Kazanımların yoğun olduğu ünite %23,33 ile Hak, Özgürlük ve Sorumluluk ünitesi olarak yer almaktadır. Ünitede kazanımlar, insan olmanın gereği olan ve birbirinden bağımsız düşünülmesi imkansız olan hak, özgürlük ve sorumluluk çerçevesinde yer almıştır. İLKOKUL ÖĞRETİM PROGRAMLARININ GIDA OKURYAZARLIĞI AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Günümüz toplumunda yaşanan en büyük problemlerden birisi de obezitedir. Bireylerin sağlıklı bir yaşam sürebilmeleri dengeli ve düzenli beslenmeleri ile mümkündür. Son yıllarda birçok alanda okuryazarlık kavramı ön plana çıkmaktadır. Her bireyin kendi beslenmesinden sorumlu olduğu düşünülürse son yıllarda literatürde yer alan gıda okuryazarlığı kavramının da toplumsal açıdan öneme sahip olduğu ifade edilebilir. Bireyin kişisel özelliklerinin ve yaşam biçimlerinin erken yaşlarda şekillendiği göz önünde bulundurulursa ilkokul çağındaki çocukların sağlıklı yaşam sürebilmeleri, dengeli ve düzenli beslenmeleri için gıda okuryazarı bireyler olarak yetişmeleri gerekmektedir. Çocukların gıda okuryazarı olabilmeleri ancak aldıkları eğitimle sağlanabilir. Bu bağlamda çocuklara beslenme konusunda verilen eğitimlerin gıda okuryazarlığının tüm alt boyutlarını kapsayacak nitelikte olması gerekmektedir. Bireyin yaşamının her anında karşılaşacağı ve kaliteli yaşam için gerekli bileşenlerden biri olan gıda okuryazarlığı ilkokul öğretim programında ele alınması gerekli bir konu olarak görülebilir. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı ilkokul öğretim programlarının gıda okuryazarlığı açısından incelenmesi olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Veri toplama yöntemi olarak ise doküman incelemesi kullanılmıştır. Araştırmada beslenmeye ilişkin kazanımların mevcut olduğu, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan ilkokul hayat bilgisi ve fen bilimleri öğretim programlarında yer alan kazanımlar incelenmiştir. Hayat bilgisi ve fen bilimleri öğretim programlarında yer alan beslenmeye ilişkin kazanımların gıda okuryazarlığının alt boyutlarıyla ilişkisine bakılmıştır. Elde edilen bulgulara göre hayat bilgisi öğretim programında gıda okuryazarlığının “seçim”, ”hazırlama” ve “tüketim” alt boyutlarına ilişkin kazanımlar yer alırken “planlama ve yönetim” alt boyutunu karşılayacak düzeyde kazanıma rastlanmamıştır. Fen bilimleri öğretim programında ise besin içeriklerine yönelik kazanımların bulunduğu ve alt boyutları tümüyle içeren kazanımların yer almadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bulgular eleştirel bir yaklaşımla yorumlanmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETİM PROGRAMLARININ MARZANONUN BİLİŞSEL ALAN TAKSONOMİSİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <İlköğretimde düşünme becerilerini geliştirmeye verilen önemin artmasıyla pek çok ülkede üst düzey düşünme becerilerinin kazanımları eğitim programlarına aktarılmıştır. Türkiye’de de dünyadaki gelişmelere paralel bir biçimde, eğitim alanındaki yeniliklerin programlara yansıtılması gereksinimi duyulmuş, değişen dünyaya ayak uydurabilen, öğrenmeyi öğrenen ve üst düzey düşünme becerilerine sahip bireylerin yetiştirilmesine yönelik öğretim programları hazırlanmaya başlamıştır. Program geliştirme çalışmalarında ilk olarak geliştirildiği günden günümüze kadar uygulanan Bloom taksonomisi önemli bir kaynak olarak görülmektedir. Türkiye’de program geliştirme ve değerlendirme çalışmalarında Bloom taksonomisi temel alınmakta ve bu taksonomiye göre amaç ve kazanımların sınıflaması yapılmaktadır. Bloom’un bilişsel alan sınıflaması eğitimciler tarafından oldukça kabul gören bir sınıflama olmakla birlikte, bu sınıflama bazı araştırmacılar tarafından eksik bulunmuş ve birtakım yeni sınıflamalar ortaya konulmuştur. İlgili alanyazın incelendiğinde Bloom’un sınıflamasına alternatif olarak ileri sürülen birtakım sınıflamaların varlığı dikkat çekmektedir. Bu çalışmada eğitim amaçlarının sınıflamasında literatürdeki en yeni ve güncel sınıflama olan Marzano’nun eğitim amaçları sınıflamasından yararlanılmıştır. Araştırmanın amacı, 2015 yılında geliştirilerek 2016-2017 yılından itibaren uygulamaya konulması planlanan ilkokul programlarındaki kazanımların Marzano’nun bilişsel alan sınıflamasından yararlanarak bilişsel beceri basamakları açısından sınıflandırıp değerlendirmek ve programların üst düzey bilişsel becerilerin gelişimine katkı sağlama potansiyeline sahip olup olmadığını ortaya koymaktır. Öğretim programlarındaki kazanımların Marzano taksonomisine göre hangi bilişsel basamakta, hangi boyutlarda olduğunun tespit edilmesi, eğitimciler ve araştırmacılara farklı bir bakış açısı sağlayacaktır. İlkokul öğretim programlarındaki kazanımların Marzano taksonomisine göre sınıflandırılması, mevcut durum hakkında farklı bir bakış açısı oluşturarak bundan sonraki süreçte program geliştirme çalışmaları ile ilgili yapılabilecek değerlendirmelere ve program geliştirme çalışmalarına kaynak olması açısından önem taşımaktadır. Betimsel bir nitelik taşıyan bu araştırmada verilerinin toplanması, çözümlenmesi ve yorumlanmasında nitel araştırma yönteminden durum çalışması deseni kullanılacaktır. Araştırma verilerinin toplanmasında nitel veri toplama tekniklerinden biri olan doküman analizinden yararlanılacaktır. Çalışmada doküman analizi kapsamında ilkokul Matematik, Türkçe, Sosyal Bilgiler, Fen ve Teknoloji Öğretim Programları incelenecektir. Sözlü bildiri İNGİLİZCE VE SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖĞRETİM İLKE VE YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN BİLİŞSEL YAPILARIÖzet: <Bu çalışmanın amacı İngilizce ve sınıf öğretmeni adaylarının öğretim ilke ve yöntemlerinin temel kavramlarına ilişkin bilişsel yapılarının belirlenmesidir. Bu amaç doğrultusuna öğretmen adaylarının öğretim ilke ve yöntemlerinin temel kavramlarına ilişkin bilişsel yapılarının bölümlerine ve cinsiyetlerine göre nasıl değiştiği belirlenmeye çalışılacaktır. Araştırmanın örneklemini 2015-2016 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan son sınıf İngilizce ve sınıf öğretmenliği bölümü öğrencileri oluşturacaktır. Araştırma verilerinin toplanmasında kişisel bilgi formu ve öğretmen adaylarının öğretim ilke ve yöntemlerinin temel kavramlarına ilişkin bilişsel yapılarını belirlenmesine yönelik kelime ilişkilendirme testi uygulanacaktır. Kelime ilişkilendirme testini oluşturmak için öğretim ilke ve yöntemlerinin temel kavramları olan model, strateji, yöntem ve teknik kavramları seçilmiştir. Her bir anahtar kavram bir sayfaya gelecek şekilde ve istenilen cevap sayısı kadar yani 5 kere alt alta yazılarak test düzenlenmiştir. Verilerin analizi için kelime ilişkilendirme testinde anahtar kavramlara verilen cevap kelimeler ayrıntılı bir şekilde incelenecektir. Hangi anahtar kavrama hangi kelime veya kavramların kaç kez tekrarlandığını gösteren ayrıntılı frekans tablosu hazırlanacak ve bu frekans tablosundan yararlanılarak kavram ağı oluşturulacaktır. Kavram ağı oluşturma işleminde kesme noktası tekniği kullanılacaktır. Araştırma sonucunda öğretmen adaylarının öğretim ilke ve yöntemleri kavramlarına ilişkin kavram yanılgılarının ortaya çıkarılması ve bilişsel yapılarının belirlenmesi beklenmektedir. Kelime ilişkilendirme testi ile öğretmen adaylarının bilişsel yapılarında öğretim ilke ve yöntemleri ile ilgili hangi kavramların olduğu, bu kavramlar arası ilişkilerin, bağlantıların nasıl kurulduğunun ortaya çıkması beklenmektedir. İŞBİRLİĞİNE DAYALI ÖĞRENME YAKLAŞIMININ ÖĞRENCİLERİN MATEMATİK DERSİNDEKİ BAŞARILARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİÖzet: <Bu araştırmanın amacı işbirliğine dayalı öğretim yaklaşımının öğrencilerin matematik dersindeki akademik başarıları üzerindeki etkilerini belirlemektir. Bunun yanında cinsiyet ile matematik dersindeki akademik başarı arasındaki ilişki incelenecektir. Araştırma ilkokul 4. sınıf öğrencileri ile yürütülecektir. Araştırma yöntemi olarak öntest- sontest kontrol gruplu deneysel desen kullanılacaktır. Deney grubunda yer alacak öğrenci takımlarının oluşturulmasında öğrenci takımları başarı bölümleri tekniğinde yer alan ilkeler esas alınacaktır. Özellikle takımları oluşturan bireylerin başarı ve cinsiyet açısından heterojen (ayrışık) olmasına dikkat edilecektir. Araştırmada işbirliğine dayalı öğretim tekniklerinden takım oyun turnuva (TOT) destekli öğrenci takımları başarı bölümleri (ÖTBB) tekniği uygulanacaktır. Uygulama basamaklarının başında öğrencilerin ön bilgilerini belirlemek ve gruplar arasındaki olası farklılaşmayı tespit etmek amacıyla deney ve kontrol gruplarına ön test uygulanacaktır. Grupların başarı açısından benzeşik (farksız) oldukları belirlendikten sonra araştırmanın deney grubunda işbirliğine dayalı öğretim tekniklerinden ÖTBB ve TOT tekniklerinin birleşik bir uygulaması yapılacaktır. Kontrol grubunda ise aynı tema ve buna dayalı kazanımlar geleneksel yöntemlerle kazandırılmaya çalışılacaktır. Uygulamaların ardından deney ve kontrol grupları üzerinde son test uygulaması yapılacaktır. Verilerin analizinde SPSS paket istatistik programı kullanılacaktır. Öntest ve sontest arasındaki ortaya çıkacak farka bağlı erişilerin analizinde ilişkili ölçümlerde ortalama puanların karşılaştırılmasında kullanılan ilişkisiz örneklemler için t-testi kullanılacaktır. Öğrencilerin matematik dersindeki başarılarında cinsiyetlerine göre bir farklılaşmanın olup olmadığını belirlemek için ise ilişkisiz ölçümlerde ortalama puanların karşılaştırılmasını sağlayan ilişkisiz örneklemler t-testi kullanılacaktır. Uygulamaların sonunda işbirliğine dayalı öğrenme yaklaşımının öğrencilerin matematik dersindeki akademik başarıları üzerinde geleneksel yöntemlere göre anlamlı biçimde daha etkili olacağı öngörülmektedir. KÖY ENSTİTÜLERİNİN CUMHURİYET TARİHİMİZDEKİ ANLAMIÖzet: <ÖZET Osmanlı, eğitim hizmetlerini genellikle uç bölgelere ve önemli merkezlere götürdüğü için, Anadolu halkı eğitim aydınlığından da çok yararlanamadı. 1930’lu yıllar Türkiye Cumhuriyeti devletinin halka yöneldiği, Avrupa devletlerinin 19. Yüzyıl başlarında yaptığı toplumsal bütünleşme ve ulus oluşturma işini yüzyıldan daha fazla bir gecikme ile yapma başladığı dönem oldu. Atatürk, Ne mutlu Türküm diyene! sözü ile de devletin tüm vatandaşlarının ortak bir Türk kültürü içinde birleşmelerini istiyordu. Atatürk’ün halkı eğitmek için yaptığı en önemli girişimlerden biri de Halkevleri idi. 1930’ların ortalarına gelindiğinde, ülkedeki yaklaşık 40 bin köyden 35 bininde okul yoktu. Bu tablo, Cumhuriyet hükümetlerini nicelik ağırlıklı Köy Eğitmen Kursları, Köy Enstitüleri gibi denemelere yöneltti. Kültür Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ile işbirliği yaparak 1934-35 ders yılında Çifteler Çiftliğinde (Harasında) köy eğitmeni yetiştirmek üzere bir kurs açtı. Askerliklerini çavuş olarak yapmış 80 genç, Çifteler Harasında sekiz aylık bir Eğitmenler Kursuna alınmış, sonra stajyer öğretmen olarak Ankara köylerine atanmıştı. Eğitmen kurslarındaki öğrenci sayısı 1939’da 2000’e yükseldi. Daha sonraki yıllarda ilköğretimi bitiren köy çocukları toplanarak, bunlar Köy Öğretmen Okullarında yetiştirilmeye başlandı. Eğitmen Kurslarının başarılı çalışmalarını gören Bakanlık, askerden dönenlerden yararlanmanın yanı sıra köylerden ilkokul mezunu çocuklar toplayarak, onları kırsal bölgelere kuracakları okullarda yetiştirip kendi köylerine öğretmen olarak göndermeyi planladı. 1937–38 öğretim yılında Çifteler (Eskişehir) ve Kızılçulluda (İzmir) iki Köy Öğretmen Okulu açıldı. Bunlara daha sonra yenileri eklendi. Yeni kurulan okullara “Enstitü” adı verildi; çünkü buralarda köy ile ilgili çalışmaların yapılması ve köy kalkınmasında ihtiyaç duyulan sağlık ve tarımsal çalışma elemanlarının da yetiştirilmesi amaçlanıyordu. Çalışmaların başarılı olduğu görüldükten sonra da 17.04.1940 tarihinde Köy Enstitüleri Yasası çıkarılmıştır. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma-yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve bilimsel tarım tekniklerini öğretecekti. Köy enstitüleri temel misyonunu iş, zanaat ve sanat deneyimli, yetenekli, köy şartlarına uygun köy öğretmenleri, teknik ve sağlık elemanları yetiştirmekti. 1942 yılında Hasanoğlan Köy Enstitüsünde (Ankara), Köy Enstitülerine öğretmen, yönetici, denetmen; ülkeye köy araştırmacısı yetiştirmek üzere Köy Enstitülerinin en yetkin öğrencilerini alıp yetiştiren üç yıl süreli Yüksek Köy Enstitüsü açıldı. Köy Enstitüleri iş eğitimi doğrultusunda eğitim öğretim çalışmalarını kalitelerini artırarak 14 yıl başarı ile devam ettirmiştir. Bu dönemde 1308 bayan ve 15,943 erkek toplam 17 341 öğretmen, 8 675 eğitmen, 1 248 sağlık memuru olmak üzere toplam 27 264 eleman yetiştirmiştir. 1946 yılında Tonguç ve ekibi de görevden uzaklaştırıldı. 1947 yılında Köy Enstitüsü Öğretim Programı ve Yönetmeliği değiştirildi. 1947 yılı sonlarında Yüksek Köy Enstitüsü kapatılarak öğrencileri başka okullara nakledildi. 1948 yılında Eğitmen Kurslarına son verildi ve birçok eğitmen de görevden uzaklaştırıldı. 1950den sonra Köy Enstitülerinin kız öğrencileri ayrılarak, Kızılçullu ve Beşikdüzü Köy Enstitülerinde toplandı. 1951 yılında Köy Enstitülerinin öğretim süresi 5 yıldan 6 yıla çıkarıldı. 1953 yılında Köy Enstitüleri Programı ile İlköğretmen Okullarının programları birleştirildi. Bütün bunlara rağmen, adı ilköğretmen okulu olarak değiştirilse de, eski Enstitü binaları üzerinde kurulu olan okulların köy ilkokullarından sınavla öğrenci seçme, onları yatılı olarak okutma sistemleri değişmedi. Hatta ders programları ne kadar değiştirilirse değiştirilsin, Enstitü felsefesi bu okullarda devam etti, ta ki bu okullar Öğretmen Lisesi haline çevrilinceye kadar! Sözlü bildiri KÜRESEL VATANDAŞLIĞIN SOSYAL BİLGİLER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMINA YANSIMALARIÖzet: <Küreselleşme birçok sorunu beraberinde getirirken birçok fırsatı da ortaya çıkarmaktadır. Bu sorunların farkına varmak ve çözüm yolları üretebilmek; ortaya çıkan fırsatları da değerlendirebilmek için bireyleri ulusal vatandaşlığın yanında küresel vatandaşlığın bilgi, beceri ve değerleriyle de eğitmemiz gerekmektedir. Bu eğitimin etkili verilebileceği derslerin başında sosyal bilgiler dersi gelmektedir. Bunun için sosyal bilgiler dersi öğretim programının; bireylerin kendi özelliklerini tanıyarak ulusal ve evrensel değerlere önem veren, iletişim becerilerine sahip, sosyal sorumluluklarının farkında olan ve bu sorumlulukları yerine getirebilecek yeterliliklere sahip katılımcı ve duyarlı bireyler yetiştirmesini sağlayabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı, 2005 sosyal bilgiler dersi öğretim programını Morais ve Ogden(2010) tarafından küresel vatandaşlığın öne çıkarılan üç boyutu (Sosyal Sorumluluk, Küresel Yeterlilik, Küresel Vatandaşlık Katılımı) ve dokuz alt boyutu (Küresel Adalet ve Eşitsizlikler, Alturizm ve Empati, Küresel Karşılıklı Bağlılık ve Şahsi Sorumluluk, Özfarkındalık, Kültürlerarası İletişim, Küresel Bilgi, Sivil Toplum Kuruluşlarına Katılım, Siyasi Duruş, Küresel Sivil Eylem) açısından inceleyerek bir değerlendirmesini yapmaktır. Araştırmada nitel araştırma türlerinden özel durum çalışması kullanılacaktır. Sosyal bilgiler dersi öğretim programında küresel vatandaşlığın durumunu ortaya koyabilmek için doküman incelemesi yönteminden yararlanılacaktır. Araştırmanın dokümanlarını halen uygulamada olan 4.,5.,6. ve 7. sınıf sosyal bilgiler dersi öğretim programları oluşturmaktadır. Verilerin analizinde içerik analizinden yararlanılacaktır. Analiz sonucunda elde edilecek bulguların program hazırlayıcılarına ve bu programların uygulayıcıları olan sınıf öğretmenleri ve sosyal bilgiler öğretmenlerine önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETİM İLKE VE YÖNTEMLERİ DERS PROGRAMININ DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Öğretmen ve öğretimin niteliğinin belirlenmesinde öğretmenlerin sahip olması gereken genel ve özel alan yeterliklerinin önemi büyüktür. Bu yeterliklerin kazandırılması adına öğretmen eğitiminde zorunlu Öğretmenlik Meslek Bilgisi derslerinden birisi de Öğretim İlke ve Yöntemleri dersidir. Bu ders kapsamında öğretmen adaylarının öğretim ilke, yöntem, strateji ve teknik kavramlarını, çeşitli öğretim yöntem, teknik ve stratejileri, bunları etkili şekilde kullanımı adına yol gösterici ilkeleri öğrenmesi beklenmektedir. Literatürde yer alan araştırmalar görev yapan öğretmenlerin genellikle sınırlı sayıda yöntem kullanabildiğini göstermektedir. Benzer şekilde yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının da genellikle az sayıda yöntemi derslerinde kullandıkları sonucuna ulaşılmıştır. Öğretmen adaylarının öğretim elemanlarının derslerinde öğrettiklerinin yanı sıra öğrenme-öğretme süreci yaşantılarından da etkileneceği düşünülmektedir. Bu açıdan öğretmen adaylarının derslerde kullanılan öğretim yöntemlerinin farkına varabileceğinden bu yöntemlere ilişkin görüşlerinin incelenmesi öğretmen ve öğretim elemanlarının niteliğinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Bu araştırmada öğretmen adaylarının Öğretim İlke ve Yöntemleri dersi kapsamındaki kavramlara ve dersin öğrenme-öğretme süreci boyutunda kullanılan öğretim yöntemlerine ilişkin görüşlerinin incelenmesi amaçlandı. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden durum çalışması kullanıldı. Durum çalışması, bir olgunun derinlemesine ve bütüncül bir yaklaşımla araştırılmasında kullanılmaktadır. Araştırmanın örneklemi ölçüt örnekleme yoluyla belirlendi. Örneklem belirlemede ölçüt olarak öğretmen adaylarının Öğretim İlke ve Yöntemleri dersini almış olması kabul edildi. Bu şekilde bir eğitim fakültesinde öğrenim görmekte olan 101 öğretmen adayı örnekleme dâhil edildi. Araştırmada veri toplama aracı olarak literatür taraması sonucunda oluşturulan 6 soruluk açık uçlu görüşme formu kullanıldı. Öğretmen adaylarının formu yazılı olarak doldurması sağlandı. Araştırma kapsamında toplanan veriler betimsel analiz tekniği ile analiz edildi. Verilerin kodlaması yapıldıktan sonra kavramsal çerçeveye uygun olarak temalar ve alt temalar oluşturuldu. Verilerin analizi devam etmektedir. ÖĞRETİM PROGRAMLARININ ORTAK BECERİLERİNİ KAZANDIRMA ARACI OLARAK SATRANÇ OYUNUN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Yenilenen öğretim programlarında eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, araştırma-sorgulama becerisi ve girişimcilik becerisi gibi üst düzey becerilerin öğrencilere kazandırılması hedeflenmiştir. Ortak beceriler olarak adlandırılan bu becerilerin kazandırılması için ilköğretim programında yer alan seçmeli derslerden birisi de satranç dersidir. Bu kapsamda çalışmanın amacı, öğretmen adaylarının satranç bilme, cinsiyet ve bölüm gibi farklı değişkenlere göre satranç oyunun öğretim programlarının ortak becerilerini kazandırma aracı olarak kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu araştırma, betimsel bir çalışmadır. Bu çalışma Bartın Eğitim Fakültesinde seçmeli satranç dersi alan veya satranç oyununu iyi derecede bildiğini belirten 55 (35’i bayan, 20’si erkek) ve satranç oyununu çok az bildiğini belirten 86 (56’sı bayan ve 30’u erkek) olmak üzere toplam 141 öğretmen adayı ile yürütülmüştür. Örneklemin % 64,5’i bayan ve %35,5’i erkektir. Öğretmen adaylarının %31,2’isi fen bilgisi öğretmenliği, %35,5’i sınıf öğretmenliği ve %33,3’ü sosyal bilgiler öğretmenliğinde öğrenim görmektedir. Araştırmanın verileri, araştırmacı tarafından hazırlanan bir ölçek formu yoluyla toplanmıştır. Ölçek formunun likert tipi soruları satranç programının beceri kazanımlarından uyarlanarak oluşturulmuştur. Anketin son halinde öğrencilerin demografik bilgilerini ortaya çıkarmaya yönelik dört ve satranç öğretim programının ortak beceri kazanımlarına yönelik 5’lü likert tipinde 20 önerme bulunmaktadır. Demografik ifadeler hariç diğer bütün ifadeler beşli Likert ölçeği şeklinde düzenlenmiştir. Yapılan güvenirlik analizi sonucunda, ölçeğin güvenirliği (Cronbach Alpha, α) = 0,89 olarak hesaplanmıştır. Öğretmen adaylarının görüşleri arasındaki farklılıkların tespiti amacıyla cinsiyet ve satranç bilme değişkenlerine göre için t testi (iki grup), okudukları bölüme göre varyans analizi (ANOVA) (ikiden fazla grup) kullanılmış ve istatistik önem düzeyi 0.05 olarak kabul edilmiştir. Veriler tablolarda yüzde ve frekans olarak verilmiştir. Araştırmanın bulguları incelendiğinde, öğretmen adayları satranç oyunu öğrencilerin en fazla “çabuk ve doğru düşünme becerilerini (%70,2)”, “yaratıcılıklarını (%68,1)”, “problem çözme becerilerini (%62,4)” ve “planlı hareket etme becerilerini (%59,6)”geliştirdiğine kesinlikle katıldıklarını belirtmektedirler. Öğretmen adaylarının büyük çoğunluğu satranç oyunun öğrencilerin “araştırma becerilerini etkilediğine (%23,4)”, “risk alma becerilerini geliştirdiğine (%29,8)”, “duyuşsal becerilerini geliştirdiğine (%30,5)”, kişilik ve karakterlerini olumlu etkilediğine (%32,6)” katılmakla birlikte görüşleri “kesinlik” derecesinde değildir. Öğretmen adaylarından satranç oyununun öğrencilerin “yaratıcılığı, sorgulama, duyuşsal ve girişimcilik" becerilerini "kesinlikle" geliştirmediğini düşünen az sayıda öğretmen adayı (%2,1) vardır. Öğretmen adaylarının ölçeğe verdikleri ortalama puanlar arasında satranç bilen öğretmen adaylarının (x ̅=36,27), satranç bilmeyenlerden (x ̅=36,04) 0.23 puan seviyesinde farklılık gösterdiği bu sonucun istatiksel olarak anlamlı olduğunu [p = 0.011, p>0.05] görülmüştür. Öğretmen adaylarının cinsiyetine [p = 0.47, p>0.05] ve bölümlerine göre [F(2,138)=0,63, p>0.05] gruplararası anlamlı bir farklılık görülmemiştir Satranç dersi ile kazandırılması düşünülen ortak beceriler aslında günlük hayatımıza doğrudan etki eden becerilerdir. Çalışmanın bulgularına göre satranç bilen öğretmen adaylarının satrancın ortak becerilerini kazandırmaya yönelik görüşleri satranç bilmeyenlere göre üstünlük göstermektedir. Bu nedenle öğretmen adaylarının lisansları boyunca beceri eğitimine yönelik dersler almaları ve bu derslere katılmalarının önemli olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla öğretmenlere alan ve pedagojik formasyon bilgisinin yanında, öğrencilere beceri kazandırma yöntemlerini içeren eğitimlere ve kurslara da katılmaları önerilmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖĞRETMENLİK MESLEK BİLGİSİ DERSLERİNİN ÖNEMİ VE BU DERSLERİN MESLEKİ YETERLİKLERİNE ETKİSİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Öğretmenlik, 1739 sayılı Milli Temel Kanunu ile özel bir uzmanlık mesleği olarak tanımlanmıştır. Öğretmen yetiştiren kurumlarda öğretmen adaylarına genel kültür, alan bilgisi ve öğretmenlik meslek bilgisi olmak üzere üç alanda eğitim verilmesi gerekmektedir. Öğretmen eğitiminde alan bilgisi ve öğretmenlik meslek bilgisi derslerinden hangisine ağırlık verilmesi gerektiği uzun yıllarca süren tartışmalardan biridir. Eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması ile Türkiye’de bütün eğitim fakültelerinde verilen eğitimin standartlaştırılması sağlanmıştır. Aynı zamanda bu yapılandırma ile alan derslerinin ağırlığı azaltılarak öğretmenlik meslek bilgisi derslerinin uygulama boyutuna önem verilmiştir. Öğretmenlik meslek bilgisi dersleriyle öğretmen adaylarına hem mesleğe yönelik bilgi ve becerilerin kazandırılması hem de öğretmenlik mesleğine yönelik olumlu tutumlar geliştirilmesi sağlanmaktadır. Dolayısıyla öğretmenlik meslek bilgisi dersleri öğretmenlerin sahip olması gereken genel ve özel alan yeterliklerin kazandırılmasının en temel yoludur. MEB yeterlik kavramını bir meslek alanına özgü görevlerin yapılabilmesi için gerekli mesleki bilgi, beceri ve tutumlara sahip olma olarak tanımlamıştır. Öğretmen yeterlikleri ise, öğretmende bulunması gereken yeterlik alanları, her bir alanın gerektirdiği alt yeterlikler ve bu yeterliklerin gözleneceği performans göstergelerinden oluşmaktadır. Öğretmenlik meslek bilgisi derslerinin öğretmen niteliğinin geliştirilmesi amacıyla yeterlik alanlarına yönelik olarak etkili ve verimli bir şekilde verilmesi gerekmektedir. Bu açıdan öğretmen adaylarının öğretmenlik meslek bilgisi derslerinin önemine ve mesleki yeterliklerinin gelişimine etkisinin incelenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu şekilde derslerin öğretim elemanları tarafından daha verimli bir şekilde verilmesi sağlanabilecektir. Bu araştırmanın amacı öğretmenlik meslek bilgisinin derslerinin önemi ve bu derslerin mesleki yeterliklerine etkisine ilişkin öğretmen adaylarının görüşlerinin incelenmesidir. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışması kullanıldı. Durum çalışması, tek bir kişinin, dokümanın, durumun ya da olayın derinlemesine incelenmesi, var olan sorunların ortaya konulması ve sorunların çözümüne yönelik önerilerin sunulması amacıyla yapılmaktadır. Araştırmanın örneklemini ölçüt örnekleme yoluyla seçilen bir eğitim fakültesinde öğrenim görmekte olan 103 öğretmen adayı oluşturdu. Örneklem seçiminde olarak öğretmen adaylarının Öğretmenlik Meslek Bilgisi derslerini almış olması ölçüt olarak belirlendi. Araştırmanın verileri literatür taraması sonunda oluşturulan açık uçlu görüşme formu ile toplandı. Araştırma kapsamında elde edilen verilen betimsel analiz tekniği ile analiz edildi. İlk olarak verilerin kodlaması yapıldı. Araştırmanın kavramsal çerçevesi bağlamında temalar ve alt temalar oluşturuldu. Verilerin analizi devam etmektedir. Sözlü bildiri OYUNLA ÖĞRETİM YÖNTEMİNİN KAZANIMLARA ULAŞILMA DÜZEYLERİNE VE ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİNE ETKİSİ: DİSİPLİNLER ARASI UYGULAMA ÖRNEĞİÖzet: <Eğitim öğretim sürecinin amaçları arasında bilgiyi nitelik ve nicelik açısından geliştirmek ve arttırmak yer almaktadır. Kesişen bilgiler ağı olarak tanımlanan disiplinler arası yaklaşım ise, doğası gereği bilginin bütünsel olarak nitelik ve nicelik yönünden gelişmesini sağlayan bir yapıya sahiptir. Disiplinler arası yaklaşım farklı disiplinlere ait kazanımların birlikte kullanılarak bir bütün haline getirilmesidir. Ancak bu anlayış parçaların bir araya getirilmesi değil parçalar arasındaki ilişkinin belirli bir sistemle oluşturulmasıdır. Böylece bütünün parçalardan büyük olduğunun gösterilmesi sağlanacaktır. Öğretim sürecinde ise bu anlayış, öğrenciye çok yönlü bir bakış açısı ve düşünme biçimi kazandırmaktadır. Disiplinler arası öğretim, öğrencinin eleştirel ve yaratıcı düşünebilme, karar verebilme süreçlerinde, değişik alanlardaki bilgileri bütünleştirebilme becerisi sağlaması yönünden önemli görülmektedir. Öğretim süreci içerisinde öğrencilerin öğretim programları çerçevesinde öğrendikleri birçok konunun disiplinler arası bir niteliği vardır. Öğrenilen konular Matematik, Sosyal Bilgiler ve Türkçe gibi tek bir ders içerisinde ele alındığı zaman öğrenme anlamlı olmayabilir. Dünyayı algılayış biçimleri bütüncül olan ilkokul öğrencilerinin öğrendikleri kavramların günlük hayatla ve birbiriyle olan ilişkilerini kavramaları önemlidir. Oyun çağında olan ve oyun oynayarak öğrenen ilkokul öğrencilerine sunulan öğretim ortamı bu anlayışın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde şekillendirilmelidir. Disipliner öğretime katkısı olduğu bilinen disiplinler arası yaklaşım, disiplinlere özgü yöntemlerin, bilgi ve becerilerin birbirlerini bütünleyici bir biçimde karşılaşılan problemlerin çözümüne yönelik olarak daha etkili bir biçimde kullanılmasına yardımcı olmaktadır. Bu çalışmanın amacı, ilköğretim 4. Sınıf öğrencilerinin oyunla öğrenme yöntemi çerçevesinde farklı disiplinlere ait kazanımlara ulaşma düzeyini ve öğretim sürecine yönelik görüşlerini belirlemektir. Bu amaçla İlköğretim 4. Sınıf Türkçe, Matematik ve sosyal bilgiler dersleri kapsamında belirlenen kazanımlar doğrultusunda oyunla öğrenme yöntemi çerçevesinde tasarlanan bir problem durumu öğrencilere sunulmuştur. Oyunla öğretim yöntemi kullanılarak verilen problem durumunu çözüme ulaştırma sürecinde belirlenen disiplin alanlarına ait kavram ve kazanımların etkili bir biçimde bütünleştirilmesi amaçlanmıştır. İlköğretim 4. Sınıf Türkçe dersi kapsamında sözlü İletişim öğrenme alanında yer alan “Farklı türdeki metinleri dramatize eder. Dinlediklerini zihninde canlandırarak olayın nasıl gelişeceğini ve sonucunu tahmin eder”; Matematik dersi kapsamında Sayılar ve işlemler öğrenme alanı Kesirler konusunda yer alan “Basit, bileşik ve tam sayılı kesri tanır ve modellerle gösterir”; Sosyal Bilgiler dersi kapsamında İnsanlar, Yerler ve Çevreler öğrenme alanında yer alan “Çevresindeki bir yerin krokisini çizer” kazanımları bütünleştirilerek oyunla öğrenme yöntemi çerçevesinde bir öğrenme ortamı oluşturulmuştur. Araştırma ön-test son-test tek gruplu deneysel desen modelinde tasarlanmıştır. Çalışma Balıkesir ili Altıeylül ilçesinden rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen A ilköğretim okulunda öğrenim gören 35 dördüncü sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak Sosyal Bilgiler, Matematik, Türkçe öğretim programlarından belirlenen kazanımlar çerçevesinde öğrencilerin kavramsal boyutta açıklamalar yapmasını gerektiren açık uçlu sorulardan oluşan bir test geliştirilmiştir. Geçerliliği dört uzman görüşü ile sağlanan ölçeğin güvenirliği için yapılan hesaplamada Cronbach Alpha katsayısı .81 olarak belirlenmiştir. Ayrıca öğrencilerin öğretim sürecine yönelik görüşleri geliştirilen yapılandırılmış görüşme formu ile belirlenmiştir. Verilerin analizi için ilişkili örneklemler için t-testi kullanılmıştır. Belirlenen görüşler betimsel olarak incelenmiştir. Ön ve son test uygulanan ölçek sonuçlarına yönelik yapılan analizler öğrencilerin belirlenen kazanımlara ulaşma düzeylerinin anlamlı şekilde son test lehine arttığını göstermiştir. Sözlü bildiri ÖZDÜZENLEME BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK DENEYSEL BİR ÇALIŞMAÖzet: <Bu çalışmada, matematik dersine entegre edilmiş özdüzenlemeli öğrenme etkinliklerinin altıncı sınıf öğrencilerinin özdüzenleme becerilerine etkisi incelemek amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2014-2015 öğretim yılında Nevşehir ili TOKİ 125. Yıl Ortaokulunda bulunan altıncı sınıflar oluşturmuştur. Denk olan iki şube arasından yansız atama sonucu 6B sınıfı deney grubu (22 öğrenci), 6C sınıfı ise kontrol grubu (23 öğrenci) olarak belirlenmiştir. Karma yöntemde yürütülen bu araştırmada nicel ve nitel araştırma yaklaşımları birlikte kullanılmıştır. Araştırmanın nicel boyutunda deneysel araştırma modellerinden olan öntest-sontest eşleştirilmiş kontrol gruplu desen kullanılmıştır. Deneysel işlem 12 hafta sürmüştür. Doğrudan ve dolaylı yöntemlerin birlikte kullanıldığı bu araştırmada; uygulama aşaması, haftada beş ders saati olmak üzere Zimmerman’ın (2002) özdüzenlemeli öğrenme modeline göre düzenlenen ders içi ve ders dışı etkinlikleri kapsayacak şekilde 12 hafta sürmüştür. Doğrudan öğretimde, uygulama başlamadan önce bazı özdüzenlemeli öğrenme stratejilerinin (hedef belirleme, plan yapma, özyeterlik, hedef yönelimi, çevreyi şekillendirme, sosyal destek alma, özdeğerlendirme, özsonuçlandırma) kullanılmasına, önemine ve farkındalık oluşturma durumlarına ilişkin çeşitli öğretim senaryoları ve gerçek hayat hikâyelerinden yola çıkılarak odak grup görüşmeleri yapılmıştır. Bu sayede öğrenciler stratejiler noktasında bilgilendirilmiş ve öğrencilerin bu stratejileri derslerde, ödevlerde nasıl kullanacağı ile ilgili ders içi etkinliklerle ve ödev günlükleri-ödev kontrol listeleri ile aktif olarak uygulamaları sağlanmıştır. Öğrencilerin özdüzenlemeli öğrenme beceri düzeylerini belirlemek için Haşlaman (2011) tarafından (ortaokul ve lise düzeylerindeki öğrencilerin özdüzenleme becerilerini ortaya çıkarmak amacıyla) geliştirilen “Özdüzenleyici Öğrenme Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçekte öngörü evresi, uygulama evresi ve özyansıtma evresi olmak üzere üç ana faktör bulunmakta ve uygulama evresi kendi içinde kontrol ve izleme olarak iki alt faktöre ayrılmaktadır. Ölçek toplam dört faktör olarak geliştirilmiştir. Ölçek Zimmerman’nın (2002) özdüzenlemeli öğrenme modeli olan öngörü, performans ve özyansıtma olmak üzere üçlü döngüsel modeline göre geliştirilmiştir. Araştırma bulgularına göre deney grubunda uygulanan özdüzenlemeli öğrenme etkinliklerinin kontrol grubunda uygulanan MEB’in programına dayalı öğretim etkinliklerine göre öğrencilerin özdüzenlemeli öğrenme becerilerini olumlu yönde etkilediğini göstermiştir. Deney grubundaki öğrencilerin öngörü evresi, performans evresi (kontrol ve izleme), özyansıtma evresinde kontrol grubuna göre daha yüksek ortalamaya sahip oldukları görülmektedir. Araştırmanın nitel boyutunda; öğrencilerle yapılan görüşmeler sonucunda da, konunun başında konunun kazanımlarına yönelik hedef belirlemenin öğrencilerin konunun bütününü görmelerini sağladığını, ne öğreneceklerini bilmenin kendilerini rahatlattığını, konuya yönelik daha detaylı hedefler belirlemenin gidecekleri yolu göstermesinden dolayı kendilerine olan güvenlerini arttırdığını, kendilerini daha iyi motive ettiğini, karşılaşılan zorluklarda daha dirençli ve mücadeleci olmayı sağladığını, daha düzenli ve bilinçli çalışmayı öğrendiklerini belirtmişlerdir. Öğrenciler ayrıca ödevlerine yönelik hedefler belirlemenin ödevlerinde daha bilinçli olmalarını, bireysel çalışmalarında eksikliklerini daha iyi görmelerini sağladığını ve yaptıkları çalışmalara yönelik memnuniyetlerinin arttığını belirtmişlerdir. Bu doğrultuda hedef belirlemenin özdüzenlemeli öğrenmenin diğer döngülerini de etkilediği ve bilinçli olarak hedef belirlemenin döngünün sağlıklı bir şekilde ilerlemesine olanak sağladığı görülmüştür. Bulgular doğrultusunda alana katkı sağlayacak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri PRİMARY SCHOOL STUDENTS OF 1980S TURKEY: OUR GAMESÖzet: <Primary School Students of 1980s’ Turkey: Our Games Abstract. This study aims at discovering the games that the primary school students of 1980s were playing within their own words. As the basic elements of education, the students’ educational experiences scarcely take place in the scientific studies. The games they play and their feelings about them can only become meaningful only if their narratives about them are taken into consideration. With oral history which is also the method of this study, presenting the experiences of primary school students about the games they played is to be something meaningful. Including two trial interviews, totally 32 interviews have been performed covering 15 women and 17 men. Being primary school students at different cities of Turkey was cared as much as possible. Each person to be interviewed was reached via snowball method. To fulfill the interviews, the appointments were taken from them previously. Before starting the interviews, a document called oral history data document including some information about the interviewee was filled. All the interviews were recorded by a recording device. After the interviews, an oral history story that reveals how the interview has been was written for each interview. The narratives have been used in the text where necessary by keeping their originalities. During the interviews, the interviewees were asked what sort of games they had been playing and if they had been playing games with the girls and the boys. According to their narratives, it has been understood that particularly those who were primary school students in the cities have remembered more various games than those who were in the rural areas where they had been playing more limited games. Also, we can comprehend that unlike those who were in the cities, a few of those who were in the rural areas could not play with boys and girls. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ AKADEMİK BAŞARILARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Akademik başarının bireylerin hayatını önemli bir düzeyde etkileyen bir kavram olduğu nitelendirilmektedir. Öğretmen adaylarının akademik başarı düzeyleri doğrudan eğitim fakültelerinin kalitelerini ortaya koyabilmektedir. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının akademik başarılarını etkileyen faktörlere ilişkin görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Araştırmada sınıf öğretmeni adaylarının akademik başarılarını etkileyen faktörler sınıf düzeyi, cinsiyet ve üniversite değişkenlerine göre incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Fırat, Erciyes, Ağrı İbrahim Çeçen ve Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültelerinde öğrenim görmekte olan Sınıf Öğretmenliği anabilim dalı 1., 2., 3. ve 4. Sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırma evreninin tamamına ulaşmak hedeflendiğinden, ölçek tüm öğrencilere uygulanmış ayrıca örneklem seçimine gidilmemiştir. Araştırmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Batman ve Yiğit (2016) tarafından geliştirilen “Öğretmen Adaylarının Akademik Başarılarını Etkileyen Faktörleri Belirleme Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek beşli likert tipindedir. Ölçek “Kişisel özellikler ve Motivasyon” faktörüne ait 16 ve “Öğrenme Ortamı ve Öğretim Elemanına Bağlı Faktörler” altında 7 madde olmak üzere toplam 23 maddeden oluşmaktadır. Ölçeğin bu faktörlerdeki maddelerin faktör yük değerlerinin 0.42 ile 0.78 arasında değiştiği belirlenmiştir. Ayrıca Ölçeğin Cronbach-Alfa iç tutarlık katsayısı 0,889 olarak hesaplanmıştır. Ölçekte bulunan maddelerin derecelenmesi “tamamen katılıyorum” (1)’den başlayarak “kesinlikle katılmıyorum” (5)’a gidecek şekilde puanlanmıştır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS paket program kullanılarak analiz edilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde bağımsız gruplar t testi, tek yönlü varyans analizi, levene testi, MWU test ile Kruskal Wallis-H testleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının akademik başarılarını etkileyen faktörlere ilişkin görüşlerinin anlamlı biçimde farklılaştığı belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak çeşitli önerilerde bulunulmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ EĞİTİM İNANÇLARIÖzet: <İnançlar, bireylerin davranışları ile doğrudan ilişkilidir. Eğitimcilerin sahip oldukları eğitim inancının temelini eğitim felsefeleri oluşturmaktadır. Çünkü felsefe bireylerin eğitim inançlarının farkında olmasına yardımcı olmaktadır. Öğretmen davranışlarının anlaşılmasında eğitim inançlarının incelenmesi önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmada eğitim fakültesinde öğrenim gören sınıf öğretmeni adaylarının eğitim inançlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda sınıf öğretmenliği bölümü öğrencilerinin eğitimsel inançları cinsiyet, sınıf düzeyi ve üniversite değişkenlerine göre incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Fırat, Erciyes, İbrahim Çeçen ve Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültelerinde öğrenim görmekte olan Sınıf Öğretmenliği anabilim dalı 1., 2., 3. ve 4. Sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırma evreninin tamamına ulaşmak hedeflendiğinden, ölçek tüm öğrencilere uygulanmış ayrıca örneklem seçimine gidilmemiştir. Araştırmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak Yılmaz, Yalınkurt ve Çokluk (2011) tarafından geliştirilen “Eğitim İnançları Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek beşli Likert tipindedir ve toplam 40 maddeden oluşmaktadır. Ölçekte beş faktör yer almaktadır. Ölçeğin faktörleri daimicilik, esasicilik, ilerlemecilik yeniden kurmacılık ve varoluşçu eğitim boyutlarından oluşmaktadır. Eğitim İnançları Ölçeğinin alt boyutlarına ait maddelerin faktör yük değerleri 0.42 ile 0.74; madde toplam korelasyonları 0.22 ile 0.90; güvenirlik katsayıları ise 0.70 ile 0.91 arasında değişmektedir. Ölçekte bulunan maddelerin derecelenmesi “kesinlikle katılmıyorum” (1)’den başlayarak “kesinlikle katılı¬yorum” (5) biçiminde puanlanmıştır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS paket program kullanılarak analiz edilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde bağımsız gruplar t testi, tek yönlü varyans analizi, levene testi, MWU test ile Kruskal Wallis-H testleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının eğitim inancının anlamlı biçimde farklılaştığı belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak çeşitli önerilerde bulunulmaktadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ GİRİŞİMCİLİK BECERİSİNE İLİŞKİN YETERLİK ALGILARIÖzet: <Bilgi toplumunda bireylerin sahip olması beklenilen 21. yüzyıl becerileri arasında yer alan girişimcilik; gerekli olan zamanı ve parayı harcayarak ve bir takım riskleri de üstlenerek ekonomik değeri olan yeni bir şey oluşturma süreci olarak ifade edilebilir. Toplumların gelişmişlik düzeylerini arttırmada önemli unsurlardan biri olan girişimcilik becerisine sahip bireyler; mal ve hizmet üretmek amacıyla pazardaki fırsatları değerlendiren, sermaye, doğal kaynaklar ve emek gibi üretim faktörlerini bir araya getirerek riski üstlenirler. Bu bağlamda, eğitim programlarında hem yaşam becerileri hem de 21. yüzyıl becerilerinin altında yer verilen “Girişimcilik” becerilerine sahip bireylerin yetiştirilmesi hemen hemen tüm ülkelerin eğitimlerinde amaçlanmaktadır. Eğitim yoluyla öğrencilerin girişimci özelliklerinin geliştirilmesini sağlamak için ilkokul öğretim programlarından başlanarak öğrencilere girişimciliğin yararları fark ettirilmeli ve girişimci özellikler öğretilmelidir. Bu gerekçe ile girişimcilik kültürünün erken çocukluktan itibaren okullarda kazandırılması gerektiği düşünülerek farklı ülkelerin eğitim programlarında girişimcilik becerisine yer verilmiştir. 2004 yılından itibaren ülkemizde yeni ilköğretim programlarında yapılandırmacı anlayış benimsenmiştir. Bu temel anlayış çerçevesinde öğrencilerin; eleştirel ve yaratıcı düşünme, iletişim, araştırma-sorgulama, problem çözme, bilgi teknolojilerini kullanma, girişimcilik ve Türkçeyi doğru, etkili ve güzel kullanma becerilerini geliştirilmesi amaçlanmıştır. 2013 yılından itibaren yenilenen ilkokul programlarında da girişimcilik becerisi yaşam becerisi altında ele alınmıştır. İlkokul öğretim programlarında yer verilen girişimcilik kavramının kapsadığı özelliklerin, okullarımızda öğrencilere kazandırılması için öncelikle öğretmen adaylarına ve öğretmenlere bu becerinin kazandırılması ve bu konuda bilgi ve deneyim sahibi olmalarının sağlanması gerektiği söylenebilir. Bu da ancak Eğitim Fakülteleri’nde öğretmen adaylarına verilen eğitim ile sağlanabilir. Bu araştırmada, sınıf öğretmeni adaylarının “girişimcilik” becerisine ilişkin görüşlerinin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Çalışma nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik yaklaşıma dayalı olarak desenlenmiştir. Araştırmaya Sınıf Öğretmenliği dördüncü sınıfta öğrenim gören 14 sınıf öğretmen adayı katılmıştır. Veriler yarı-yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz tekniğinden yararlanılacaktır. Betimsel analizde öncelikle araştırma soruları çerçevesinde hareket ederek veri analizi için bir çerçeve oluşturulacaktır. Böylece verilerin hangi temalar altında düzenleneceği ve sunulacağı belirlenecektir. Araştırmacılar daha önce oluşturmuş oldukları çerçeveye dayalı olarak eldeki verileri düzenleyip, verileri anlamlı ve mantıklı bir biçimde bir araya getirecektir. Bunun için gerekli yerlerde doğrudan alıntılara da yer verip tanımlamış oldukları bulguları açıklayarak, ilişkilendirip anlamlandıracaklardır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular daha sonra paylaşılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ GÖZÜNDEN ÖĞRETİM DERSLERİNİN İŞLEVSELLİĞİ VE GEREKLİLİĞİÖzet: <Öğretmen yetiştirme sistemlerinde öğretim programları önemli bir yere sahiptir. Öğretim programlarının nitelikleri, programların çıktılarını doğrudan etkileyen değişkenlerden birisidir. Yürürlükteki sınıf öğretmenliği eğitimi programı 2006 yılında uygulamaya konulmuştur. Uygulanmakta olan programın işlevsel olması, öğretmen adaylarını mesleğe hazırlamada önemli bir etkendir. Bununla birlikte programda yer alan derslerin gerekliliğine ilişkin öğretmen adaylarının algıları da dikkate alınması gereken bir değişkendir. Bu sebeple programın niteliklerine ilişkin, öğretmen adaylarının görüşlerinin de belirlenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Karma yöntem araştırmalarından, açımlayıcı sıralı desende yürütülen bu araştırmanın amacı; sınıf öğretmeni adaylarının, sınıf öğretmenliği lisans programındaki öğretim derslerinin işlevselliği ve gerekliliğine ilişkin görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırmanın amacı doğrultusunda Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Lisans Programı öğrencilerinden veri toplanmıştır. Araştırmanın çalışma evreni Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Lisans Programı öğrencileridir. Örneklemini ise çalışma evreninde yer alan 100 dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmanın nicel aşamasında öğrencilerin, sınıf öğretmenliği lisans programında yer alan öğretim derslerinin işlevselliği ve gerekliliğine ilişkin görüşlerinin belirlenmesini amaçlayan ve araştırmacılar tarafından geliştirilen bir anket ile veri toplanmıştır. Anket; sınıf öğretmenliği lisans programında yer alan 12 öğretim dersini, ayrı ayrı ele almaktadır. Araştırmanın nitel aşamasında ise; toplanan nicel verilerden elde edilen bulgular doğrultusunda öğrencilerle görüşmeler yapılmıştır. Görüşme verileri tematik olarak analiz edilmiştir. Araştırmaya ilişkin bulgular tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur. SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ İNTERNET BAĞIMLILIK DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmada eğitim fakültesi sınıf öğretmenliği bölümünde öğrenimlerini sürdüren öğretmen adaylarının internet bağımlılık durumları çeşitli değişkenler açısından incelenmiştir. Araştırmanın evrenini 2014-2015 eğitim öğretim yılında İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü’nde öğrenimlerini sürdüren öğrenciler oluşmaktadır. Araştırmanın evreni örneklem olarak alınmış ve toplam 256 öğrenciye ulaşılmıştır. Araştırmanın modeli ilişkisel tarama modelidir. Araştırmada, öğretmen adaylarının internet bağımlılık düzeylerini tespit etmek amacıyla Günüç (2009) tarafından geliştirilen “İnternet Bağımlılığı Ölçeği” kullanılmıştır. Bu ölçek; “yoksunluk”, “ kontrol güçlüğü”,“işlevsellikte bozulma”, “sosyal izolasyon” alt boyutlarından oluşmaktadır. Elde edilen verilerin analizinde t-testi, tek yönlü varyans analizi (OneWayAnova) testi, anlamlı farklılaşmanın olduğu durumlarda farklılaşmanın hangi grup yada gruplardan kaynaklandığını tespit etmek için post-hoc tekniklerinden LSD kullanılmıştır. Bu analizler SPSS for Windows 16.00 istatistik paket programıyla bilgisayarda gerçekleşmiştir. Araştırmanın sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır: Öğretmen adaylarının cinsiyetlerine göre internet bağımlılığı puan ortalamaları arasında erkek adayların lehine anlamlı bir farklılaşma bulunmuştur. Öğrenim gördükleri sınıf düzeylerine göre internet bağımlılığı puan ortalamaları arasında anlamlı bir farklılaşma görülmemiştir. Ancak ölçeğin alt boyutlarından işlevsellikte bozulma boyutunda farklılaşma görülmüştür. Bu işlevsellikte bozulmanın 2. sınıftan itibaren azalma göstermektedir. Öğretmen adaylarının mezun oldukları lise türü, anne eğitim durumu, baba eğitim durumu, anne ve baba mesleği ve ailenin aylık gelir durumuna göre, bağımlılık puan ortalamaları arasında anlamlı bir farklılaşma görülmemiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ LABORATUVAR KAVRAMINA İLİŞKİN ALGILARININ METAFOR YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: <Eğitim sistemimizin en önemli ögesi olan öğretmenler, fen bilimlerini (fizik, kimya ve biyoloji) yeni kuşaklara aktararak topluma yön verecek ve faydalı bireyler yetiştirme görevini üstlenen kimselerdir. İyi bir fen eğitimi verebilmek için iyi bir Fen Eğitimi de almış olmak gerektiği, çocuklarımıza Fen Eğitimi verecek, Fen Bilimlerini sevdirecek, Fenden yararlanmayı öğretecek olan öğretmen adaylarının bu konuda çok önemli bir konumda olduğu bir gerçektir. İlkokul sürecinde çocuğun çevresini, doğal olayları, bilimsel gelişmeleri, temel kavramlarla öğrendiği; bilimsel yöntem sürecini kullanarak problem çözme becerilerini kazandığı derslerin başında fen ve teknoloji dersi gelmektedir. Sınıf öğretmenleri fen ve teknoloji derslerine ilkokul 3.sınıftan itibaren girmektedir. İlkokul öğrencileri fen öğretimini ilk önce sınıf öğretmenlerinden almaktadır. Çocuklarda kalıcı öğrenmeyi sağlamak için Fen ve Teknoloji’nin uygulamaya dökülmesi laboratuvar sayesinde olmaktadır. Bu araştırma, Sınıf Öğretmeni adaylarının “Laboratuvar” kavramına ilişkin sahip oldukları metaforları belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmaya 2015-2016 eğitim- öğretim yılında, Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi”nde, 1., 2., 3. ve 4. sınıfta öğrenim gören toplam 140 sınıf öğretmeni adayı katılmıştır. Araştırmanın verileri, üniversite öğrencilerinin “Laboratuvar… gibidir; çünkü…” cümlesini tamamlamasıyla elde edilmiştir. Toplanan veriler içerik analizi tekniği ile analiz edilip yorumlanmıştır. Çalışmanın sonucu değerlendirilme aşamasındadır. Metaforla ilgili literatür incelemesi sonucunda sınıf öğretmeni adaylarının laboratuvar kavramına ilişkin algılarının metafor yoluyla yapan fazla bir araştırmaya rastlanamamıştır. Mevcut çalışmalarda ise daha çok öğretmen adayları, ilköğretim öğrencileri, öğretmenler ya da lisansüstü öğrencileri ile çalışılmış ve farklı kavramlara yönelik metaforlar araştırılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMINDA YER ALAN ÇEVRE EĞİTİMİ DERSİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Çevre tüm canlıların yaşamında önemli bir yeri olan çevre, içinde bulunduğumuz zamanda, sanayileşmenin her geçen gün artması, dünya nüfusunun her geçen gün biraz daha artışı, yaşanan göçler dolayısıyla şehirlerin sınırlarının her geçen gün genişlemesi, gibi faktörler nedeniyle kirlenmektedir. Son yıllarda artan bu kirlilik dünyayı tehdit eder bir nitelik kazanmıştır. Çevre sorunlarının artması çevre kirliliğinin boyutlarını katı atık kirliliği olarak şekillenen yerel kirlilikten, asit yağmurları olarak şekillenen bölgesel kirliliğe ve küresel ısınma ve ozon tabakasının delinmesi olarak ortaya çıkan küresel kirlenmeye genişletmiştir. Bu nedenle geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünya gündemini işgal eden en önemli sorunlardan biri olmuştur. Kuşkusuz bu çevre sorunlarının daha önce var olmadığı anlamına gelmemektedir. Nüfusun artışı, kentleşme ve sanayileşmenin hızlanması gibi faktörler dolayısıyla çevreye bırakılan atıkların gerek miktarı gerekse türlerinde artış olmuştur. Çevre kirliliği başlıca hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği ve gürültü kirliliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Önlem alınmadığı takdirde tüm canlıların sağlığı ya da hayatı büyük bir tehdit altındadır. Bu nedenle ülkeler bu sorunun üzerine daha fazla eğilmekte, ortak toplantılar, planlar ve projeler gerçekleştirmektedir. Bu yapılan çalışmaların en önemlilerinden biri de insanları çevre konusunda bilinçli ve duyarlı hale getirmektir. Bu amaçla sınıf öğretmenliği anabilim dalı ders programında yer alan çevre eğitimi dersinin içeriği genel hatlarıyla; “temel ekolojik kavram ve ilkeler, ekosistemler, besin zincirleri, besin ağı, habitat, rekabet; ortak yaşam ve karşılıklı yaşama, yaşamın devamı, toprak biomeları, enerji akışı, maddenin dolaşımı, nüfus artışı, ekolojik etki, erozyon, ormanların yok olması, kentsel çevreler, davranış kirliliği, çevre kirlenmesi, bataklıklar ve atık su, duyarlı insanların tepkisi, çevreyle ilgili karar verme, toprak ve su kaynakları ve bunların yönetimi, koruma, kültür ve ilkel yaşam, global bakış, ekolojik konu ve sorunlar, çevre duyarlılığı, dünyada çevre duyarlılığıyla ilgili yapılan çalışmalar, kurum ve kuruluşlardır.” Yapılan bu çalışmada da sınıf öğretmenli anabilim dalı ders programında yer alan çevre eğitimi dersinin etkililiği ve işlenişine ilişkin sınıf öğretmeni adayların görüşlerini ortaya koymaktır. Bu amaçla farklı üniversitelerde okuyan 15 sınıf öğretmeni adayı ile görüşmeler yapılmış ve çevre eğitimi dersi çeşitli açılardan ele alınmıştır. Çalışma nitel bir çalışmadır. Verilerin analizinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRME PROGRAMLARININ ETKİLİLİĞİ ÜZERİNE SINIF ÖĞRETMENLERİ VE ÖĞRETİM ELEMANLARI GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Topluma yararlı bireylerin yetiştirilmesinde aileden sonra en önemli görev sınıf öğretmenine düşmektedir. Öğretmen yetiştirme programları ve izledikleri modeller ülkelerin eğitim sistemlerinin başarısında önemli yer tutmaktadır. Sınıf öğretmeni yetiştirme programında yer alan dersler; alan eğitimi, meslek bilgisi ve genel kültür dersleridir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni yetiştirme programlarının etkililiği üzerine sınıf öğretmenleri ve sınıf öğretmenliği anabilim dalı öğretim elemanlarının görüşlerini değerlendirmektedir. Bu amaç doğrultusunda sınıf öğretmenleri ve öğretim elemanlarının sınıf öğretmeni yetiştirme programındaki derslere yönelik görüşleri, bu derslerin etkililik düzeylerine yönelik görüşleri, sınıf öğretmeni yetiştirme programında yer alması ve almaması gerektiğini düşündükleri derslere yönelik görüşleri ve sınıf öğretmeni yetiştirme programın genel yeterliliğine yönelik görüşleri belirlenmeye çalışılacaktır. Bu çalışma sınıf öğretmenleri ve öğretim elemanlarının görüş ve değerlendirmelerini tespit etmek amacıyla yapılmış nitel bir çalışmadır. Araştırmanın örneklemini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında görev yapan öğretim elemanları ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf öğretmenliği bölümünden mezun olmuş sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından hazırlanacak sorular doğrultusunda yarı yapılandırılmış görüşme yapılacaktır. Verilerin analizinde içerik analizi tekniği kullanılacaktır. Yarı yapılandırılmış görüşme sırasında görüşmeler ses kayıt cihazı ile kaydedilecek ve verilerin analizinde veriler transkript haline getirilecektir. Daha sonra araştırmacı tarafından transkriptlerde yazılı olan veriler ayrı ayrı analiz edilerek tematik kodlar oluşturulacaktır. Araştırma sonunda elde edilen bulgular ışığında sınıf öğretmeni yetiştirme programlarının eksik yönlerinin ve programda yer alan sorunlara yönelik çözüm önerilerinin tespit edilmesi beklenilmektedir. Sınıf öğretmenliği eğitimi alanında uygulanan programın, programın uygulayıcısı olan öğretim elemanları ve programın uygulandığı sınıf öğretmenleri tarafından değerlendirilmesi açısından bu çalışmanın alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİLGİSAYAR VE İNTERNET KULLANMA İLE YAPILANDIRMACI ÖĞRENME ORTAMI OLUŞTURMA ALGILARININ İNCELENMESİÖzet: <Yapılandırmacı eğitim programlarının hedeflerinden biri, bireylerin bilgiyi yapılandırma sürecinde teknolojiyi kullanma becerilerinin geliştirmesidir. öğretme-öğrenme sürecine rehberlik eden öğretmenlere hizmet öncesi ya da hizmetiçi egitim süreçlerinde soz konusu beceriler kazandırılmalidir. Öğretmenlerin sahip oldukları yeterliklerin yanisira bu yeterlikleri ogretme ogrenme surecine yansitabileceklerine olan inançları da önemlidir. Sınıf öğretmenlerinin, eğitim sürecinin temel taşlarını oluşturmadaki rolleri düşünüldüğünde yapilandirmaci öğrenme ortamı oluşturma ve teknoloji kullanma yeterliklerinin incelenmesi, hizmetoncesi ve hizmetiçi öğretmen eğitimi program gelistirme süreçlerine veri sağlayacaktır. Bu gereksinimden hareketle calışmanın amacı sınıf öğretmenlerinin bilgisayar ve internet kullanımı öz yeterlik algıları ile yapılandırmacı öğrenme ortamı oluşturma düzeylerinin incelenmesi ve bu iki faktör arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını belirlenmesi olarak belirlenmiştir. Calışmada karma araştırma yöntemi kullanılmış olup, bu yöntem açımlayıcı sıralı karma yöntemler olarak desenlenmiştir. Çalışmanın nitel kısmında yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Nicel kısmında ise Tenenbaum, Naidu, Jegede ve Austin (2001) tarafından geliştirilen, Fer ve Cırık (2006) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Yapılandırmacı Öğrenme Ortamı Ölçeği” ile Şad ve Demir (2015) tarafından geliştirilen “Sınıf Öğretmenleri İçin Bilgisayar ve İnternet Kullanımı Özyeterlik Algısı Ölçeği” uygulanmıştır. Çalışmanın nitel verilerinin analizinde N Vivo 08 programı, nicel verilerin analizinde ise SPSS 17.0 programı kullanılmıştır. Çalışmada sınıf öğretmenlerinin bilgisayar ve internet kullanımı özyeterliklerinin ve yapılandırmacı öğrenme ortamı becerilerinin çeşitli değişkenler açısından farklılaştığı görülmüştür. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÇEVRE OKURYAZARLIK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ VE BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Çevre insan yaşamının en önemli ve vazgeçilmez öğesidir. İnsanın bir parçası olduğu çevrenin korunması yaşamın devamı için oldukça önemlidir. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar dünyamızdaki doğal kaynakları tarih boyunca görülmemiş bir hızla tükettiğimizi ve doğal ekosistemleri yok ettiğimizi göstermektedir. Hızla artan çevre sorunlarına çözüm üretilebilmesi ve çevremizin korunabilmesi için öncelikle tüm bireylerin çevreye karşı olan tutum ve düşüncelerinin sorgulanmasına ihtiyaç vardır. Bu noktada geleceğin çevreci nesillerini yetiştirecek olan sınıf öğretmenlerine önemli görevler düşmektedir. İnsanın kendisinde olmayan bir özelliği başkasına aktarması da güçtür. Bu nedenle geleceğin nesillerini yetiştirecek olan sınıf öğretmenlerinin ne düzeyde çevre okuryazarı olduğu merak konusu olmuştur. Bu amaçla çalışmamızda sınıf öğretmenlerinin çevre okuryazarlık düzeyleri incelenmiş ve bazı değişkenler açısından bir değerlendirmesi yapılmıştır. Bu amaç doğrultusunda 2015-2016 eğitim-öğretim yılı Hatay merkez ve merkeze bağlı ilçe ve köylerdeki okullarda görev yapan 132 sınıf öğretmenine çevre okuryazarlığı ölçeği uygulanmıştır. Kışoğlu (2009) tarafından geliştirilen çevre okuryazarlığı ölçeği; kişisel bilgi formu ve “bilgi”, “tutum”, “davranış” ve “algı” alt boyutlarından oluşmaktadır. Çalışmamızda araştırma modeli olarak genel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; • Sınıf öğretmenlerinin çevresel bilgi, tutum, algı ve çevre okuryazarlık düzeylerinin yüksek, çevresel davranış düzeylerinin ise orta düzeyde olduğu, • Sınıf öğretmenlerinin cinsiyetlerine göre çevresel bilgi, tutum, davranış, algı ve çevre okuryazarlık düzeylerinde farklılık olmadığı, • Çevre eğitimi dersini alma durumu değişkenine göre; çevre eğitimi dersini almayan sınıf öğretmenlerinin çevresel davranış, algı ve çevre okuryazarlık düzeylerinin çevre eğitimi dersini alanlara göre yüksek olduğu, çevresel bilgi ve tutum düzeyleri açısından anlamlı farklılık olmadığı, • Hizmet yılı değişkenine göre; hizmet yılı 16 yıl ve üstü olan sınıf öğretmenlerinin çevresel bilgi düzeyi hizmet yılı 11-15 yıl olanlara göre, hizmet yılı 16 yıl ve üstü olan sınıf öğretmenlerinin çevresel davranış düzeyi hizmet yılı 0-5 ve 6-10 yıl olanlara göre, hizmet yılı 16 yıl ve üstü olan sınıf öğretmenlerinin çevresel algı ve çevre okuryazarlık düzeyi hizmet yılı 0-5, 6-10 ve 11-15 yıl olanlara göre yüksek olduğu, çevresel tutum açısından anlamlı farklılık olmadığı, • Okulun bulunduğu yerleşim birimi değişkenine göre; il ve ilçede görev yapan sınıf öğretmenlerinin çevresel bilgi ve algı düzeylerinin köyde görev yapan öğretmenlere göre yüksek olduğu, çevresel tutum, davranış ve çevre okuryazarlık düzeyleri açısından anlamlı farklılık olmadığı, • Sınıf öğretmenlerinin çevreyle ilgili bilgileri elde ettiği yer değişkenine göre çevresel bilgi, tutum, algı ve çevre okuryazarlık düzeylerinde anlamlı farklılık olmadığı, tespit edilmiştir. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN DÜŞÜNME BECERİLERİ ÖĞRETİMİNE YÖNELİK FARKINDALIKLARI: BİR DURUM ÇALIŞMASIÖzet: <Bireylerin düşünme becerilerinin gelişmesinde aile ve okul öncesi eğitimden sonra ilkokulun dolayısıyla sınıf öğretmeninin rolü büyük olacaktır. Sınıf öğretmenlerinden ders anlatıp bilgiyi doğrudan sunmak yerine çeşitli etkinlikler planlayan, dersin kavranmasına uygun ortam hazırlayan, öğrencilerin düşünmesini sağlayan ve öğrencilere yol gösterici kişiler olmaları beklenmektedir. Buradan hareketle araştırmanın amacı; ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin düşünme becerileri öğretimine yönelik farkındalıklarını ortaya koymaktır. Nitel bir durum çalışması olarak yürütülen bu araştırmada durum olarak İstanbul İli, Pendik İlçesi’ndeki ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin düşünme becerileri öğretimine yönelik görüşleri açık uçlu anket uygulanarak ele alınmıştır. Çalışma grubu amaçlı örnekleme yöntemlerinden biri olan ölçüt örnekleme tekniği kullanılarak belirlenmiştir. Düşünme becerileri ile ilgili olarak daha fazla bilgi sunacak sınıf öğretmenlerine ulaşmak istenmiştir. Öncelikle ölçütler, araştırmacılar tarafından belirlenmiştir. Ölçütlerden ilki araştırmaya katılan sınıf öğretmenlerinin 2005 yılından bu yana sınıf öğretmeni olarak çalışıyor olmak, ikincisi ise en az dört düşünme becerisinin adını yazabilmektir. Sonra bu ölçütlerle seçilen sınıf öğretmenlerine uzman görüşleri alınarak oluşturulan açık uçlu anket uygulanmıştır. Açık uçlu sorular hazırlanırken katılımcıların ayrıntılı bilgi vermesini sağlamak için cevabı evet ya da hayır olabilecek soru türleri kullanılmamıştır. Açık uçlu anket toplam sekiz açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Bu anketle toplanan veriler içerik analizi ile analiz edilerek çalışmanın sonunda bulgular yorumlanacak ve önerilere yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN FEN BİLİMLERİ HAYAT BİLGİSİ VE SOSYAL BİLGİLER DERSLERİNDEKİ YÖNTEM VE TEKNİK KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Eğitim ortamları yaşamla okulu birleştiren uygulamaları içermelidir. Kullanılacak olan farklı yöntem ve teknikler yaşam ve okulu birbiri ile bütünleşik hale getirir ve öğrencileri çevresine, hayata uyumlu hale getiren beceriler kazanmasını sağlar. Hayat Bilgisi dersi ile okulun kapıları hayata açılmakta, Fen Bilimleri dersi ile evrende gerçekleşen olayların nedenleri ve sonuçlarını keşfetmeye ilişkin bilgiler edinilmektedir. Sosyal Bilgiler dersi ile de öğrenciye toplumsal kişilik kazandırılmaktadır. Bu sebeple ilkokul düzeyinde verilen bu derslerin öğretim sürecinde yapılan uygulamaların önemine vurgu yapmak gerekmektedir. Çünkü her bir dersin amaçlarına ulaşmak ve öğrencilerin gerekli becerileri kazanması doğru zamanda seçilen etkili öğretim yöntem ve teknikleri kullanmakla mümkündür. Ayrıca dönem dönem yenilenen öğretim programları sayesinde çağı yakalayan, bilgiyi hazır almaktan çok bilgiyi aktif bir şekilde kullanabilen bireyler yetiştirmek amaçlanmıştır. Bu yüzden öğrencilerin hazır bilgiyi aldıkları uygulamalar değil, edindikleri bilgileri kullanabilecekleri farklı yöntem ve tekniklere ihtiyaç duyulmaktadır. Sınıf öğretmenlerinin derslerde kullandıkları farklı yöntem ve teknikler olumlu sınıf ortamı oluşturma, öğrencilerin akademik başarılarını artırma, öğrenciler ve öğretmenler arasında iletişimi artırma gibi özelliklere sahiptir. Öğretmenler kullandıkları yöntem ve tekniklere ilişkin sorunları ve çözüm önerilerini uzman paydaşlar ile paylaştıklarında sınıf içerisinde yapılan öğretiminin kalitesinin de artacağı düşünülmektedir. Bu sebeple yapılan bu araştırmanın amacı Sınıf öğretmenlerinin Fen Bilimleri, Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler derslerinde kullandıkları, kullanmak istedikleri yöntem ve teknikleri ortaya çıkarmak, aynı zamanda belirtilen derslerde kullanılan yöntem ve tekniklere ilişkin görüşlerini ortaya koymaktır. Literatürde öğretmenlerin bu çalışmaya konu olan derslerde kullandıkları yöntem ve tekniklere ilişkin yapılmış çalışma sonuçlarına rastlamak mümkündür. Yapılan çalışma ile öğretmenlerin kullandıkları yöntemleri neden tercih ettiklerini, eğer farklı yöntem ve teknik uygulamıyorlarsa sebeplerinin neler olduğunu derinlemesine araştırarak ortaya koymak amaçlanmıştır. Belirlenen amaç doğrultusunda çalışmanın problem cümlesi “Sınıf öğretmenlerinin Fen Bilimleri, Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler derslerinde kullandıkları yöntem ve teknikler nelerdir? şeklinde oluşturulmuştur. Araştırmada nitel araştırma yöntemi benimsenmiş olup durum çalışması desenine göre yapılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını Tokat merkezde görev yapan 50 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada kullanılacak olan veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme soruları ile elde edilmiştir. Görüşme soruları araştırmacılar tarafından geliştirildikten sonra bir okulda ön uygulaması yapılmıştır. Ön uygulama yapıldıktan sonra amaca hizmet etmediği düşünülen sorular formdan çıkarılmış ve veri toplama aracına son hali verilmiştir. Görüşmeler her okulda belirlenen öğretmen grupları ile odak grup görüşmeleri yoluyla elde edilmiştir. Elde edilen veriler Nvivo programında araştırmacılar tarafından analiz edilerek model oluşturulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GEOMETRİK CİSİMLERE İLİŞKİN ALAN BİLGİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Matematik öğretimini gerçekleştirirken öğretmenlerin sahip olması gereken bilgi bileşenlerinden birisi de konu alan bilgisidir. Çünkü öğretmenin bir kavramın öğrenilmesinde öğrencilerine yardımcı olurken konuya ilişkin eksik bilgisinin olmaması gerekir. Öğrencilerin zihninde kavram yanılgısına ve kavram kargaşasına sebep vermemek için kavramlara ait doğru tanımlamaların, örneklerin, ters örneklerin ve farklı temsillerin öğretmenler tarafından iyi bilinmesi gerekir. Bu nedenle öğretmenin öğrencilerin zihninde doğru temsiller oluşturmaları öncelikli olarak alan bilgilerine bağlıdır. Matematik dersi gibi ön-şart oluş ilkesi bakımından güçlü bir derste öğrencilerin öğrendikleri yanlış bir kavram sonraki öğrenmelerini doğal olarak etkileyecektir. Özellikle geometri gibi soyut bir derste öğretmenin konuya ilişkin alan bilgisinin sınırlı olması etkili geometri öğreniminin ve öğretiminin önünde büyük engel oluşturabilir. Bu çerçevede mevcut araştırmada sınıf öğretmenlerinin ilkokul matematik öğretim programında bulunan geometrik cisimlere (küp, üçgen prizma, kare prizma, dikdörtgen prizma, silindir, koni) ilişkin alan bilgilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışması ile yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Nevşehir ilinde bulunan çeşitli ilkokullardaki sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Çalışma grubu amaçlı örnekleme yönteminin bir çeşidi olan ölçüt örnekleme yöntemi (sınıf öğretmenlerinin kıdemlerine göre farklılık göstermesi ölçütü göz önünde bulundurularak) kullanılarak belirlenmiştir. Araştırmanın verileri görüşme ve doküman analizi yöntemleri kullanılarak toplanmıştır. Öğretmenlerle birlikte araştırmacılar tarafından hazırlanan yapılandırılmış görüşme formuyla veriler toplanarak betimsel analiz yöntemiyle analiz edilmiştir. Ayrıca öğretmenlerin alan bilgilerini yine kendilerinin değerlendirmeleri için açık uçlu sorular sorularak derinlemesine bilgi toplanmaya çalışılmıştır. Elde edilen veriler literatür ışığında yorumlanarak alana katkı sağlayacak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKUL MÜFREDATINDAKİ DÜŞÜNME BECERİLERİ ETKİNLİKLERİNİ YETERLİ BULMA DÜZEYİÖzet: <Düşünme, geliştirilebilir bir beceridir. Her insan düşünme yetisiyle dünyaya gelir, bunun geliştirilmesinde büyük önem arz eden kurumlar okullardır. Bu nedenle eğitim sistemleri düşünme becerileri eğitimine müfredatlarında yer vermektedir. Bir çok düşünme becerisinin tanımlanmış olmasının yanında ulusal ve uluslararası literatürde 4 becerinin üzerinde durulmaktadır. Eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcı düşünme ve karar verme düşünme becerileri olarak kabul gören becerilerdir. Türk eğitim sisteminde yer alan düşünme becerilerinin kazandırılması için devlet okullarında kullanılan ders kitaplarındaki etkinliklerin yeterlik düzeyi tartışma konusudur. Programın uygulayıcıları olan öğretmenlerin ders kitaplarındaki etkinlikleri düşünme becerilerini kazandırmadaki yeterliği açısından değerlendirmelerinin gerekliliği böyle bir araştırma yapılması ihtiyacını hissettirmiştir. Araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin ilkokullarda okutulan ders ve çalışma kitaplarında yer alan etkinliklerin düşünme becerilerini kazandırmadaki yeterlik düzeyi hakkındaki görüşlerini belirlemektir. Öğretmenlerin görüşlerini belirlemek amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan anket kullanılmıştır. Anket, kendi koşulları içinde uygulandığı ve sonuçlar olduğu gibi tanımlanmaya çalışıldığı için araştırma genel tarama modelli olarak sürdürülmüştür. Anketin kapsam geçerliği için uzman görüşleri alınmıştır. Anketin güvenirliği için Cronbach Alfa katsayısı hesaplanması uygun görülmüştür.. Araştırmanın evrenini İstanbul ilindeki devlet okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise İstanbul ili Anadolu Yakası’ndaki devlet okullarında görev yapan ulaşılabilir örnekleme yoluyla seçilen 350 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Elde edilen verilerin analizi çözümlenme aşamasındadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKUL TÜRKÇE VE MATEMATİK DERSLERİ ÖĞRETİM PROGRAMLARINA İLİŞKİN ALGI VE FARKINDALIK DURUMLARIÖzet: <Okullarda yapılan eğitim ve öğretim faaliyetlerinin kalitesine ve başarısına etki eden en önemli iki faktör iyi bir öğretim programı ve nitelikli öğretmenlerdir. Öğretim programları; o derse ait genel ve özel hedeflere, hangi içerikle, hangi yöntem ve tekniklerle, nasıl ulaşılabileceğini ve tüm bunların sonucunda öğrenci ilerlemelerinin nasıl ölçümleneceğini gösteren yazılı ve görsel çerçeve bir kılavuzdur. Ancak her programın başarıya ulaşmak için ihtiyacı olan en önemli unsur kuşkusuz onu sahada hayata geçirecek uygulayıcılar olan öğretmenlerdir. Öğretmenlerin program hakkındaki bilgileri ve tutumları yani programa ilişkin algı ve farkındalıkları programı uygulamada ve başarılı olmalarında önemli birer etkendir. Bu araştırma; Sınıf Öğretmenlerinin İlkokul Türkçe ve Matematik Dersleri öğretim programlarına ilişkin algı ve farkındalık durumlarını betimlenmeye çalışan nitel bir araştırmadır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden olgubilim deseniyle gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın katılımcıları amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme kullanılarak belirlenmiştir. Araştırmaya Aksaray ve Ordu İllerinde çalışan 20 Sınıf Öğretmeni katılmıştır. Veri toplama aracı olarak öğretmenlerin Türkçe ve Matematik Dersi Öğretim programları ile ilgili algı ve farkındalıklarını betimleyebilecek açık uçlu sorulardan oluşturulmuş yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemiyle açıklanmış ve yorumlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre Sınıf Öğretmenlerinin genel olarak Türkçe ve Matematik programlarına ilişkin olumsuz denebilecek bir algıya sahip oldukları ve bu ders programlarına ilişkin farkındalık durumlarının ise düşük düzeyde olduğu söylenebilir. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN MOTİVASYONUNU ETKİLEYEN FAKTÖRLERİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Eğitim sistemin en önemli ögelerinden biri olan öğretmenlerin görevlerini etkili bir şekilde yürütmesi onların sahip olduğu motivasyonları ile doğrudan orantılıdır. Bu açıdan bakıldığında öğretmenlerin motivasyonlarını olumlu ve olumsuz yönde etkileyen faktörlerin ortaya çıkarılması ve olumlu motivasyonu geliştiren etkenlerin çoğaltılması etkili bir öğrenme süreci için oldukça önemlidir. Çünkü,, motivasyonu yüksek olan öğretmenler mesleklerini severek yaptığı gibi öğrencilerin en iyi şekilde yetişmesi için de her türlü çaba ve emeği harcayabilecektir. Bu yönüyle öğrenci merkezli, öğrencilerin aktif olduğu bir öğrenme sürecinin yaratılmasının ön koşulu olarak öğretmelerin motivasyonun olumlu yönde artırılmasıyla doğrudan orantılı olduğu söylenebilir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin motivasyonunu olumlu ve olumsuz yönde etkileyen etkenleri öğretmen görüşlerine dayalı olarak ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Nitel araştırma yöntemi kullanılan bu çalışmada araştırmanın çalışma grubunu Muğla Menteşe ilçesinde farklı sosyo-ekonomik düzeylere sahip olan okullarda görev yapan 28 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Bu yönüyle örnekleme seçiminde maksimum çeşitlilik örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırma betimsel bir nitelik taşımaktadır. Araştırmada veriler görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. . .Araştırmada toplanan veriler nitel veri analizinden içerik analizi ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda sınıf öğretmenleri, motivasyonlarını olumsuz yönde etkileyen faktörlerin daha çok öğretmenlerin statüsü, öğretmene verilen değer, velilerin tutumu, çevrenin bakışı, okulun fiziki ve sosyal olanakları, okul idaresinin tutumu, öğrencilerin seviyeleri, hazır bulunuşluğu ve mevcut eğitim programları ve eğitim politikalarından kaynaklandığını belirtmişlerdir. Sınıf öğretmenleri motivasyonlarının aratmasın da ise en önemli faktörlerin başında okul idaresinin destekleyici ve güven verici tavrı, okuldaki öğretmenler ve okul idaresi arasındaki etkili iletişimin motivasyonlarını artırdığını belirtmişlerdir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMEN KILAVUZ KİTAPLARINA YÖNELİK GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİÖzet: <Milli Eğitim Bakanlığı, 2015 yılında yayınlanan Millî Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmelik değişikliğinde öğretmen kılavuz kitabını, “ilgili eğitim ve öğretim programlarında yer alan kazanım ve açıklamalar doğrultusunda ders kitabının daha etkili kullanımını sağlayacak çeşitli örnek, alıştırma, işlenen ünite, konu, tema, öğrenme alanlarıyla ilgili internet adresleri, okuma kaynakları ve diğer etkinlikleri kapsayan, öğretmenlerin yararlanması için hazırlanan basılı/PDF formatında eser.” şeklinde tanımlamaktadır. Öğretmen kılavuz kitapları öğretmenlere yenilenen öğretim programlarını tanıtması ve bu programların uygulamasında öğretmenlere yol göstermesi açısından önemli bir yere sahiptir. Öğretmenler için bu kadar öneme sahip olan öğretmen kılavuz kitapları ilk olarak Fen Bilimleri, Oyun ve Fizikî Etkinlikler derslerinden kaldırılırken, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı itibari ile kademeli olarak Matematik ve Hayat Bilgisi derslerinden de kaldırılacaktır. Bu uygulama bazı derslerin öğretmen kılavuz kitabı varken bazı derslerin öğretmen kılavuz kitabının olmaması durumunu ortaya çıkarmıştır. İlkokul öğretim programlarında değişikliğin yapıldığı bu dönemde, öğretmen kılavuz kitaplarına yönelik öğretmen görüşlerinin belirlenmesi araştırmayı güncel ve önemli hale getirmektedir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin öğretmen kılavuz kitaplarına yönelik görüş ve önerilerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır. Sınıf öğretmenlerinin; • Görüşlerine göre öğretmen kılavuz kitabı nedir? • Öğretmen kılavuz kitaplarının olmasını gerekli gördüğü dersler hangileridir? • Öğretmen kılavuz kitaplarının olmasını gerekli görme gerekçeleri nelerdir? • Öğretmen kılavuz kitaplarının olmasını gerekli görmediği dersler hangileridir? • Öğretmen kılavuz kitaplarının olmasını gerekli görmeme gerekçeleri nelerdir? • Öğretmen kılavuz kitaplarının kaldırılmasına yönelik alternatif fikirleri nelerdir? Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılacaktır. Çalışma grubunda kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemine göre seçilecek sınıf öğretmenleri yer alacaktır. Veri toplama aracı olarak yarı-yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Sınıf öğretmenlerinin görüşlerinden elde edilen veriler içerik analizi ile çözümlenecektir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN VE ORTAOKUL BRANŞ ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENEN ÖZERKLİĞİNİ DESTEKLEME DAVRANIŞLARI: KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEMEÖzet: <Öğrenen özerkliği kavramı, öğrencilerin bağımsız çalışabilme becerilerini yansıtmakla birlikte, ihtiyaç ve hedef belirleme, öğrenmeyi düzenleme ve değerlendirme gibi süreçleri içerir. Öğretmenlerin öğrencilerinin öğrenmeleri ile ilgili olarak, özerklik konusundaki desteği ise öğrenme-öğretme sürecinde yadsınamayacak kadar önemlidir. Bu önem düzeyi ise öğretmenlerin öğrenen özerkliğini destekleme davranışları ve bunu desteklemeye ilişkin görüşlerinin ortaya konması ihtiyacını beraberinde getirmektedir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin ve ortaokul branş öğretmenlerinin öğrenen özerkliğini destekleme davranışlarının karşılaştırmalı olarak incelenmesidir. Araştırma tarama türünde ve betimsel bir araştırmadır. Çalışmada sınıf öğretmenlerinin ve ortaokul branş öğretmenlerinin öğrenen özerkliğini destekleme davranışları karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Araştırmanın evrenini Denizli ilinde görev yapan sınıf öğretmenleri ve ortaokul branş öğretmenleri; araştırmanın örneklemini ise Denizli ili merkez ilçelerinde görev yapan sınıf öğretmenleri ve ortaokul branş öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmanın verilerini toplamak amacıyla Oğuz (2013) tarafından geliştirilen “Öğrenen Özerkliğini Destekleme Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek uygulamalarına, Denizli ili merkez ilçelerinde görev yapan sınıf öğretmenleri ve ortaokul branş öğretmenleri katılmıştır. Toplanan veriler, SPSS programı aracılığıyla analiz edilmiştir. Cinsiyet değişkeni için bağımsız gruplar t-testi, görev yapılan öğretim kademesi değişkeni için bağımsız gruplar t-testi ve branş değişkeni için ise tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmıştır. Veriler, değişkenlere göre karşılaştırmalar yapılarak analiz edilmiştir. Araştırmanın amaçları doğrultusunda, örneklemde bulunan öğretmenlerin öğrenen özerkliğinin desteklenmesine ilişkin görüşleri ve öğrenen özerkliğini destekleme davranışları konusunda, öğretmenlerin cinsiyetlerine, görev yaptıkları öğretim kademesine ve branşlarına göre farklılıklar bulunduğu belirlenmiştir. Çalışmada elde edilen bulgularla ilgili çeşitli tartışma, sonuç ve öneriler geliştirilmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ YABANCI DİL ÖĞRENME VE ÖĞRETİMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Türkiye’de yabancı dil öğretimi konusunda istenen düzeyde başarılı olunamadığı sıklıkla dile getirilen bir husustur. Bu sorunun birçok nedeni vardır. Bunlardan birisi de, bireylerin yabancı dil öğretimine bakış açısıdır. Yabancı dil öğrenmeyle ilgili tutum, yaşantı ve görüşler, öğrencilerin yabancı dil öğrenme süreçleri üzerinde oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Ayrıca öğretmenler de yabancı dil öğrenimi ve öğretiminde etkili bir faktördür. Öğretmenlerin yabancı dil öğrenme ve öğretme hakkındaki düşüncelerinin, hem kendilerini hem de öğrencilerini etkileyeceğini söylemek mümkündür. Bu bağlamda yabancı dil öğretme sürecinin, öğretmen yetiştirme sürecinden itibaren ele alınması ve öncelikle öğretmen adaylarının bu sürece bakış açılarının nasıl olduğunun belirlenmesi gerektiği söylenebilir. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının yabancı dil öğrenimi ve öğretimine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda nitel bir araştırma desenlenmiş ve sınıf öğretmenliği bölümünde okuyan her sınıf düzeyindeki öğrencilerle yapılandırılmış ve yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 eğitim öğretim yılında Sinop Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim görmekte olan sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak yapılandırılmış ve yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Sınıf öğretmeni adaylarından elde edilen veriler betimsel analize tabi tutulmuş ve elde edilen verilerden temalara ve alt temalara ulaşılmıştır. Verilerin analizinde NVivo programı kullanılmış ve analiz sonucunda elde edilen modeller şekiller halinde sunulmuştur. Araştırmanın bulguları, yabancı dil öğretimi üzerine daha önceden yapılmış araştırmalarla karşılaştırılmış ve öğretmen eğitimine ilişkin önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ EĞİTİMİ PROGRAMLARINDAKİ SEÇMELİ DERSLERÖzet: <Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Anabilim Dalı programındaki seçmeli derslerin incelenmesi, havuzdaki derslerin çeşitliliği ve bu derslerin çağdaş ve ideal sınıf öğretmeni yetiştirmedeki katkıları konusunda yapılan çalışmalar halen devam etmektedir. Araştırmada, söz konusu çalışmanın ön bilgileri ile yapılmakta olanlar değerlendirmeye çalışılmıştır. Bu minvalde 60 civarında (58) üniversitenin güncel ders bilgi paketlerine ulaşmış ve toplanan verilerden üniversitelerin öğretmen adaylarına sunduğu seçmeli derslerin ortak olanları da belirlenmiştir. Veriler değerlendirildiğinde 58 üniversite arasında 16 üniversitede Program Geliştirme, İnsan Hakları ve Demokrasi dersleri %27,58 oranıyla en çok okutulan dersler olduğu tespit edildi.İkinci sırada %22,41 oranıyla (13 üniversite) Diksiyon dersi, üçüncü sırada %18,96 oranıyla (11 üniversite)Medya Okuryazarlığı dersinin olduğu görüldü. Belirtilen dersleri takiben, Değerler Eğitimi%15,51(9 üniversite), Yetişkin Eğitimi ve Karşılaştırmalı Eğitim dersleri %13,79 (8 üniversite), Sosyal Beceri Eğitimi, İlköğretimde Bilgisayar Destekli Öğretim, Çocuk Ruh Sağlığı ve Toplam Kalite Yönetimi dersleri %10,34 (6 üniversite), İlköğretimde Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Eğitim Felsefesi ve Çevre Eğitimi dersleri %8,62 oranla (5 üniversite) öğretmen adaylarına sunulmaktadır. Bunların yanı sıra Ülkeler Coğrafyası, Eğitimde Proje Geliştirme, Müze Eğitimi, Mesleki İngilizce, Aile ve Çocuk Eğitimi ve İşaret Dili gibi derslerde bulunmaktadır. Kuşkusuz seçmeli derslerin öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimlerine katkı sağlaması gereklidir. Bu sebeple seçmeli dersler de en az zorunlu dersler kadar önem taşır. Seçmeli derslerin her alana hitap edecek sayıda ve seviyede olması, kendi içinde yeterli bilgi ve birikimi barındırması da önemlidir. İncelenen programlarda öğretmen adaylarına okutulan seçmeli ders çeşitliliğinin fazla olmaması dikkat çekicidir. Sınıf öğretmenliği programında yer alan seçmeli derslerin daha güncel, her alana hitap edecek şekilde geliştirilerek sunulması öğretmen adayları ve eğitim-öğretim kalitesi bakımından olumlu olacaktır. Ayrıca seçmeli ders sayısının artırılması ve çeşitlendirilmesi kadar öğretmen adaylarının merak ve ilgilerine uygun olması da önemlidir. Bunun sağlanmasının en etkili yollarından biri üniversiteler kapsamında, içinde öğretmen adaylarının da olduğu komisyonlar kurulabilir. Bunun yanı sıra derslerin öğretim elemanına göre değil de öğretmen adaylarının istek ve ihtiyaçlarına göre programlarda yer almasına özen gösterilebilir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK TUTUMLARI İLE MOTİVASYON DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <Öğretmenlik mesleği, yalnızca öğretme eylemiyle sınırlandırılamaması nedeniyle farklı sorumluluklar içermektedir. Öğrencilere eğitim-öğretim çerçevesinde kazandırılacak her davranıştan sorumlu olan öğretmenler, bu eğitim-öğretim süreçlerini tasarlamakla da yükümlüdürler. Öğretmenlerin toplumları yönlendirme ve ahlaki gelişime rehberlik etme gibi sorumluluklarının da olması bu mesleği icra edecek olan adayların öğretmenlik mesleğine hazırlık sürecinde de bu sorumlulukların bilincinde olmaları gerekmektedir. Bu bağlamda öğretmen adaylarının mesleğe yönelik tutumları ön plana çıkmaktadır. Tutum, bireylerin ön eğilim gösterdikleri konuyla ilgili daha sonraki davranışlarını da göstermesi nedeniyle eğitim-öğretim sürecinde önemli bir yere sahiptir ( Bağçeci ve ark., 2015). Özellikle sınıf öğretmenliği gibi ders yükünün ve sorumluluğunun fazla olduğu bir branşta öğrenim gören öğretmen adaylarının, mesleğe başlamadan önce öğretmenliğe yönelik tutumları onların eğitim ortamındaki başarılarının belirleyicilerinden biri olarak düşünülebilir. Öğretmenlik mesleğine yönelik bir başka önemli kavram ise motivasyondur. Bir eğitim kurumunda nitelikli bir eğitimin sağlanabilmesi için öğrenenler kadar öğretmenlerin de motivasyon düzeylerinin yüksek olması gerekmektedir. Yüksek motivasyon düzeyine sahip öğretmen adaylarının eğitim sürecinde daha ilgili olabilecekleri ve dolayısıyla meslek yaşantılarında da daha verimli olabilecekleri düşüncesinden hareketle bu çalışmada tutum ve motivasyon birlikte değerlendirilecektir. Bu çalışmanın amacı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda öğrenim görmekte olan öğrencilerin öğretmenlik mesleğine yönelik tutumları ile motivasyon düzeyleri arasındaki ilişki düzeyini tanımlamaktır. Tarama modeli ile gerçekleştirilen bu araştırmada ölçme aracı olarak Üstüner (2006) tarafından geliştirilen “Öğretmenlik mesleğine yönelik tutum ölçeği” ve Acat ve Yenilmez’in (2004) eğitim fakültesi öğrencilerine yönelik olarak yeniden düzenlediği Yabancı Dil Öğrenen Öğrencilerin Motivasyon Kaynakları ve Sorunları Anketi (Acat ve Demiral, 2002) kullanılmıştır. Araştırma neticesinde elde edilen bulgular araştırma örnekleminde bulunan bireylerin demografik özelliklerine göre tablolaştırılacak ve aralarındaki ilişkiyi betimlemek için karşılaştırılacaktır. Sözlü bildiri SINIF VE SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKUL 4. SINIF İNSAN HAKLARI, YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSİNE YÖNELİK YETERLİKLERİNİN KARŞILIKLI OLARAK İNCELENMESİÖzet: <Eğitim bireyin davranışlarında istenilen yönde değişim gerçekleştirmeyi amaçlar. Bunu yaparken bireyi kişisel, sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda gerekli bilgi ve donanıma sahip olarak yetişmeyi de hedefler. 14/09/2010 tarihli ve 126 sayılı kararıyla kabul edilen İlköğretim Vatandaşlık ve Demokrasi Eğitimi Dersi (8.sınıf) kaldırılmış ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından alınan 25/06/2012 tarih ve 69 sayılı kararla İlkokul İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi Dersi Öğretim Programı adı altında 2015-2016 yılından itibaren ilkokul 4.sınıfta verilmeye başlanmıştır. Bu ders kapsamında 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda ifade edildiği üzere ; insani değerleri benimseyen, hak, özgürlük ve sorumluluk bakımlarından çocuk olmanın ayrıcalıklarını keşfeden, hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesi için sorumluluk üstlenen, insan hakları ve demokrasinin geliştirilmesi için insanlara eşit ve adil davranan, iş birliğine dayalı ve demokratik kararlar alan, ortak yaşama ilişkin sorunların çözümünde uzlaşı arayan, kurallara uyararak hak ve özgürlüklerin korunmasına ve geliştirilmesine destek olan, birlikte yaşama koşullarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için sorumluluk üstlenen bireyler yetiştirmeyi amaçlamaktadır (MEB, 2015). Bilinçli yurttaşlar yetiştirme Antik Yunandan günümüze kadar devletlerin en temel görevlerinden biri olmuştur. Günümüzde siyasi, ekonomik ve teknolojik değişimlerin yanı sıra küreselleşme olgusu, etnik ve bölgesel çatışmalar, mültecilik, çevre sorunları ve ırkçı söylemler vatandaşlık eğitiminin güncel çalışma alanlarından biri olmasında etkili olmuştur. Aktif, haklarını ve sorumluluklarını bilen, çevreye duyarlı, bölgesel ve küresel olayların farkında olan yurttaşların yetiştirilmesi öncelikle bu yeterliklere sahip, bilinçli öğretmenlerle mümkün olacaktır. Bu çalışmanın amacı, ilkokul 4. sınıfta verilmekte olan İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi Dersine yönelik sınıf ve sosyal bilgiler öğretmenlerinin yeterliklerine ilişkin görüşlerini almak ve dersin 4. sınıfta verilmesine yönelik alınan görüşleri karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir. Araştırma, nitel bir araştırma olup tarama modelindedir. Öğretmenlerin yeterlikleri ve görüşleri var olan şekliyle betimlenmeye çalışılmıştır. Araştırmada veriler, doküman incelemesi ve öğretmen adayları ile yapılacak yarı yapılandırılmış görüşmeler ile elde edilmiştir. Araştırmanın bulguları elde edilen verilerin içerik analizi ile analiz edilip değerlendirmesi sonucu ortaya konulacaktır. Araştırma, henüz tamamlanamamış olduğundan bulgulara tam metinde yer verilecektir. ÜNİTE PROGRAM TASARISIÖzet: <Program tasarımı; amaca yönelik öge ve etkinliklerin birbiriyle ilişkili bir bütün olarak sunulmasıdır. Bu çalışmada ; bir ünite programı tasarlanmaya çalışılmıştır. Öğrenme ve öğretim ile ilgili bilimsel verileri öğretim uygulamalarında hayata geçirmeye“öğretim tasarımı” denir. Program tasarımları bir eğitim programını oluşturan temel ögelerden oluşmaktadır. Bu ögeler arasındaki ilişkiler açısından farklılıkları ortaya koymakla farklı tasarımlar ortaya çıkmaktadır. Ünite Program Tasarımı;"Hedeflerini gerçekleştirmek üzere, “derse ilişkin olarak kazanımların ne olduğu,hangi içerikle elde edileceği ve bu içeriğin nasıl bir öğretim sürecinde, hangi yöntem teknikler yoluyla, hangi materyallerden yararlanılarak kazandırılacağı ve hangi ölçme araçlarından yararlanılarak ölçüleceğine yönelik, her bir aşamanın belirli bir düzende planlanarak örgütlenmesidir.Sürecin etkililiği için sistem yaklaşımını tanımladığı söylenebilir. Amaç; Eğitim programı tasarısı; programın yapısı ya da örgütleme örüntüsü olarak ifadelendirilmiştir (Klein, 1991). Öğretimin düzenlenmesini anlamlı bir bütünlük içinde ele almayı amaçlar. Öğrenme öğretme sürecinin kontrollü götürülmesi açısından son derece önemlidir (Özdemir, 2007). Ayrıca bilgilerin hiyerarşik sıralanması; “Basitten karmaşığa”, “Somuttan soyuta”, “kavramlardan ilke ve genellemelere göre dizilmesi, kapsamındaki önkoşul ilişkilerinin belirlenmesi program tasarısında önemli rol oynar (Erden, 2000). Tarama modeli kullanılmıştır. Bilgilere yazılı kaynaklar taranarak ulaşılmıştır. Programın uygulaması esnasında kullanılacak olan araç gereç ve materyallerin hangi amaçla kullanılacak sorusu çok iyi yanıtlanmış olmalıdır. Her ünite program tasarısı öğrenme öğretme yaşantılarının düzenlenmesine yönelik ön düşünme ve hazırlık olduğu söylenebilir. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
12 YILLIK ZORUNLU VE KADEMELİ EĞİTİM SİSTEMİ’NDE İLKOKUL BİRİNCİ SINIFLARDA YAŞANAN SORUNLARIN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Araştırma da, 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı’ndan itibaren uygulanmaya başlanan 12 Yıllık Zorunlu ve Kademeli Eğitim Sistemi’nde ilkokul birinci sınıfta görev yapan sınıf öğretmenlerinin okulun ve sınıfın fiziki ortamı, öğrencilerin birinci sınıf eğitimine başlama yaşları, farklı seviyelerdeki öğrencilerin bir arada bulunması, birinci sınıflarda verilen derslerin saatleri, öğrencilerin hazırbulunuşluluk düzeyleri, birinci sınıflarda uygulanmaya başlanan hazırlık dönemi eğitimi, öğretmenlere yapılan rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetleri, öğretmenlerin eğitim ve tecrübesi, ders kitapları konularında yaşadıkları sorunların neler olduğunu belirlenmiştir Ayrıca yaşanan sorunların öğretmenlerin cinsiyet, mesleki kıdem, eğitim verilen sınıfın birleştirilmiş sınıf olup olmaması, daha önceki dönemlerde öğretmenlerin birinci sınıfta eğitim verip vermemesi ve görevli olduğu yerleşim yeri değişkenlerine göre anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. Çalışma evrenini Amasya Merkez ve Suluova İlçesi’ndeki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 111 ilkokulda görev yapan birinci sınıf öğretmenlerinin tamamı oluşturmaktadır. Çalışma örneklemini ise adı geçen çalışma evreninden seçkisiz örnekleme yöntemiyle belirlenen 48 ilkokulda görev yapan 121 birinci sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen 4+4+4 Yeni Eğitim Sistemi’nde Birinci Sınıflarda Yaşanan Sorunları Belirleme Anketi kullanılmıştır. Bulgulara göre: 1.İlkokul birinci sınıf öğretmenlerinin birinci sınıf öğrencilerinin eğitime başlama yaşlarından, farklı seviyelerdeki öğrencilerin bir arada bulunmasından kaynaklanan ve okulun ve sınıfın fiziki ortamı, ders saatleri, öğrencilerin hazır bulunuşluluk düzeyi, birinci sınıflarda verilmeye başlanan hazırlık dönemi eğitimi, rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetleri, öğretmenlerin eğitim ve tecrübesi, ders kitapları ile ilgili konularda sorunlar yaşadıkları saptanmıştır. 2.İlkokul birinci sınıf öğretmenlerinin yaşadıkları sorunlara ilişkin görüşlerinden bazılarında cinsiyet, mesleki kıdem, daha önceki eğitim ve öğretim yıllarında birinci sınıfta eğitim verme, görev yapılan yerleşim merkezlerine göre anlamlı bir farklılaşma olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 3.İlkokul birinci sınıf öğretmenlerinin yaşadıkları sorunlara dönük görüşlerinde okutulan sınıfın türüne göre anlamlı bir farklılaşma olmadığı saptanmıştır. Bulgulara göre önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri 2.VE 3. SINIF ÖĞRENCILERININ AKRAN ZORBALIĞI ALGILARIÖzet: <Saldırgan davranışın bir alt boyutu olarak kabul gören akran zorbalığı çeşitli kültürlerde farklı olarak tanımlansa da evrensel bir kavram olarak Kabul görmektedir. Zorbalık, kurbanın korkmasına, acı çekmesine neden olan, taraflar arasında güç dengesizliğinin olduğu, güçlü olanın kendinden güçsüz olana baskı yaptığı, kurbanın herhangi bir kışkırtmada bulunmadığı ve aynı çocuklar arasında tekrarlı olarak yapılan fiziksel, sözel ve psikolojik saldırıları içerir (Nansel ve diğ. , 2001). Öğrencilerimizde bu tanıma bakılarak algılarının çeşitli sebeplerle farklılık gösterdiği gözlemlenmiştir. Özellikle oynadıkları bilgisayar oyunları ve izledikleri programların etkileri ile bizlerin zorbalık olarak algıladığımız konuları onların şaka olarak algıladığı dikkat çekmektedir. Bu sebeple öncelikle öğrencilerin bu konu hakkında algılarının belirlenmesi ve buna göre akran zorbalığı konusunda çalışmaların yeniden planlanması gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı, ilkokul 2. Sınıf ve 3. Sınıf öğrencilerinin akran zorbalığı ile ilgili algılarını incelemektir. Araştırma, 2015-2016 eğitim ve öğretim yılının birinci yarıyılında.Bursa il merkezinde bulunan Özel 3 Mart Azizoğlu İlkokulunda öğrenim gören 50 2. Ve 3. Sınıf öğrencisi ile yürütülmüştür. Bu çalışmada nitel araştırma yaklaşımının yöntemlerinden biri olan gözlem formları ve açık uçlu sorulardan oluşan anketlerden yararlanılmıştır.Çalışma halen devam etmekte olup veri analizi sürecinde öğrencilerin vermiş olduğu cevaplar SPSS programı ile analiz edilecektir. Analiz sonucunda öğrencilerin bakış açılarının sınıflandırılması ve algılarının hangi doğrultuda değiştiği konusunda verilerin elde edilmesi beklenmektedir. 3. SINIF FEN BİLİMLERİ ÖĞRETİM PROGRAMI HAKKINDA ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <2014-2015 eğitim öğretim dönemine kadar ilkokul 4. Sınıfta uygulanmaya başlanan Fen ve Teknoloji dersi 2014-2015 eğitim öğretim yılı ile birlikte ilkokul 3. Sınıfta Fen Bilimleri dersi adı altında uygulanmaya başlanmıştır. 2014-2015 eğitim öğretim dönemine kadar 3.sınıf Hayat Bilgisi dersi programı içerisinde verilen Fen Bilimleri programının Hayat Bilgisi programından ayrılarak bağımsız bir ders olmasıyla öğretmen camiası tarafından bu işin doğruluğu sorgulanmaya başlanmıştır. Bu araştırma da 2014-2015 eğitim öğretim dönemi 3. Sınıflarda Hayat Bilgisi programından ayrılıp bağımsız bir ders olarak okutulmaya başlatılan Fen Bilimleri dersi hakkında öğretmen görüşlerinin alınması amacıyla yapılmıştır. Alan yazın incelendiğinde bu konuda bazı uzmanlar ilkokul 3. sınıfta Fen Bilimleri programının Hayat Bilgisi dersi programı içerisinde uygulanmasından yana iken bazı uzmanlar ise bu programın 2014 yılı itibarı ile olduğu gibi bağımsız bir ders olarak uygulamasından yana görüş bildirmişlerdir. Bu araştırma ile de 3. Sınıflarda 2014-2015 eğitim öğretim dönemiyle uygulanmaya başlayan Fen Bilimleri öğretim programını uygulamış olan öğretmenlerin, program hakkındaki olumlu ve olumsuz değerlendirmelerine ulaşan bir durum çalışması olması bu araştırmayı önemli kılmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu İstanbul ve Kahramanmaraş illerinden seçilen bazı devlet okullarında görev yapmakta olan ve 2014-2015 eğitim öğretim yılında 3. Sınıf Fen Bilimleri öğretim programını uygulamış ve 2015-2016 yılında sınıflarında halen bu programı uygulayan toplamda 30 öğretmen oluşturmaktadır. Bu doğrultuda 10 sınıf öğretmeniyle yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiştir. Bundan başka 20 sınıf öğretmene açık uçlu anket uygulanmıştır. Açık uçlu anket sorularına verilen yanıtlar ve görüşme notları ile toplanan veriler içerik analizi yöntemi ile oluşturulan belirli kategoriler altında toplanmıştır. Araştırma sonucunda toplanan verilerin ışığında 2014-2015 eğitim öğretim yılı ile birlikte uygulanmaya başlayan 3. Sınıf Fen Bilimleri öğretim programı ile ilgili öğretmenler arasında görüş ayrılıkları olmasına rağmen bu dersin 3. sınıfta uygulanıyor olmasının olumlu olduğu görüşü daha ağır basmaktadır. Bununla birlikte 3. Sınıfta Fen Bilimleri öğretim programını olumsuz olarak değerlendirenler gibi olumlu bulanlarda bu öğretim programının yeni olmasından kaynaklanan eksikliklerinin olduğu kanaatindedirler. 3. Sınıf Fen Bilimleri öğretim programı ile ilgili olumsuz bildirilen ortak konuların ise, programın içerik olarak zayıf kalması ve zayıf kalan programa ayrılan sürenin gereğinden fazla ayrılması olarak görülmektedir. 4+4+4 EĞİTİM SİSTEMİNİN BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARA ETKİSİ HAKKINDA ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <4+4+4 EĞİTİM SİSTEMİNİN BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARA ETKİSİ HAKKINDA ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ Doç. Dr. Lütfi ÜREDİ, Mersin Üniversitesi, Eğitim Fakültesi lutfiuredi@gmail.com Abdurrahman GÜL, Sınıf Öğretmeni, Beşikkaya İlkokulu, Ömerli-Mardin, abdurrahman-1992@hotmail.com Özet Günümüzde çağın hızını yakalayabilmek için okullarda uygulanacak verimli bir eğitim sistemine ihtiyaç duyulur. Mevcut sistem beklentilere cevap veremediği durumlarda sistemde kusurlu görülen taraflarda değişiklikler yapılabilir. Ülkemizde uygulanan eğitim sistemlerinde de zaman zaman köklü ya da yüzeysel değişiklikler yapılmıştır. Sistemlerde yapılan değişikliklerin etkileri olumlu ya da olumsuz olabilir. Türk Eğitim Sistemi’nde yapılan değişikliklerden birisi de 2012 yılında yürürlüğe konulan 4+4+4 eğitim modelidir. Bu model gerek kamuoyunda gerekse eğitim camiasında çokça tartışma konusu olmuştur. Günümüzde de halen güncelliğini korumaktadır. Yeni gelen eğitim sistemi eğitim-öğretim kurumlarında etkisini göstermektedir. Bu eğitim-öğretim kurumlarından birisi de birleştirilmiş sınıflardır. Birleştirilmiş sınıflar aynı derslikte birden fazla sınıfın aynı anda öğretim görmesidir. Çalışmamızın amacı 4+4+4 eğitim sisteminin birleştirilmiş sınıflara etkisinin olumlu olumsuz yönleri hakkında öğretmen görüşlerine başvurmaktır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden durum araştırması tercih edilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu 2015-2016 eğitim öğretim yılında Mardin ilinde öğretmenlik yapmakta olan birleştirilmiş sınıf okutmuş ya da okutmakta olan 52 tane sınıf öğretmeninden oluşmaktadır. Öğretmenlerin görüşlerini almak için 5 tane açık uçlu sorudan oluşan anket formu uygulanmıştır. Anket formu uygulanmadan önce uzman görüşü alınmıştır. Katılımcıların görüşleri betimsel analize tabi tutulmuş olumlu-olumsuz yönleri listelenerek tablolaştırılmıştır. Katılımcıların görüşlerini çarpıcı bir şekilde yansıtmak için doğrudan alıntılara yer verilmiştir. Öğretmen görüşleri incelendiğinde 4+4+4 eğitim modelinin birleştirilmiş sınıflara etkileri öğrenci sayılarının azalması, 5.sınıfların bir üst kuruma geçmesi, küçük yaşta dil eğitimine başlanması yönünden olumlu görülmüş; ilk uygulandığı yıl artan öğrenci sayısı, sınıf öğretmenine yardımcı olan 5.sınıf öğrencilerinin okuldan ayrılması, okullarda gerekli fiziki düzenleme yapılmaması ve kas gelişimi yeterli olmayan 60-66 aylık çocukların okula başlaması yönünden olumsuz görülmüştür. Sözlü bildiri ADAY ÖĞRETMENLERİN GÖZÜNDEN: SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SINIF İÇERİSİNDE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARI ÇÖZME YÖNTEMLERİÖzet: <Öğretmenler, öğretimden sorumlu oldukları kadar öğretim yaptıkları yaş grubunun özelliklerini de göz önüne alarak, onların yaşamlarını olumlu yönde etkileyecek, değerler kazanmalarını sağlayacak ve bazı kişilik özelliklerini geliştirecek sınıf ortamları oluşturmakla görevlidirler. Ham maddesi insan olması sebebiyle sınıf ortamında öğretmenlerin sorunlar yaşaması doğaldır. Burada önemli olan olumlu sınıf ortamı oluşturma sürecinde ortaya çıkan sorunları çözme yollarıdır. Sorunları tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi benzer sorunlara aynı çözüm yolunu uygulayarak sonuca ulaşmak da mümkün olmamaktadır. Bu yüzden aynı problemi ya da farklı problemleri yaşayan öğretmenlerin yaşadıkları sorunların betimlenmesine ve çözüm yollarının tartışılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü öğretmenlerin süreç içerisinde sergiledikleri davranışlar öğrencilerini etkilediği kadar öğretmenlik mesleğinin önemini ve gereklerini kavramaya gelen aday öğretmenleri de etkilemektedir. Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalında öğrenim gören öğrenciler teorik ve uygulamalı dersler sayesinde öğretmenlik mesleğine hazırlanmaktadır. Teorik derslerde üniversitede karşılaştıkları öğretim elemanlarını örnek alırken, uygulamalı derslerde staj okulunda karşılaştıkları uygulama öğretmenini örnek alma eğilimi göstermektedirler. Bu yüzden öğretmenlerin süreç içerisindeki olumlu-olumsuz durumlara karşı verdikleri tepkiler önem kazanmaktadır. Bu noktadan hareketle yapılacak olan çalışma ile Öğretmenlik Uygulaması ve Okul Deneyimi dersi kapsamında görev alan uygulama öğretmenlerinin aday öğretmenlerin gözünden karşılaştıkları sorunlara karşı ürettikleri çözüm yollarını ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Çalışmanın problem cümlesi “Sınıf öğretmenlerinin sınıf içerisinde karşılaştıkları sorunlar ve bu sorunlara ilişkin ürettikleri çözüm yolları nelerdir? şeklinde oluşturulmuştur. Bu amaç doğrultusunda 2014-2015, 2015-2016 eğitim öğretim yıllarında Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sınıf Eğitimi Anabilim Dalı’nda Okul Deneyimi ve Öğretmenlik Uygulaması derslerini alan öğrencilerden uygulama sürecinde karşılaştıkları sorunları ve öğretmenlerin uyguladıkları çözüm yollarını içeren raporlar yazmaları istenmiştir. Aday öğretmenler tarafından yazılan raporlar nitel veri analizi yöntemlerinden içerik analizi kullanılarak sınıf öğretmenlerinin sınıf içerisinde karşılaştıkları sorunlar ve çözüm yolları eleştirel bir bakış açısı ile incelenecektir. Elde edilen veriler Nvivo programında araştırmacılar tarafından analiz edilerek sorun ve çözüm yollarına ilişkin model oluşturulacaktır. Sözlü bildiri ADAYLIKTAN GÖREVE ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNE YÖNELİK GÖRÜŞLER VE ÖĞRETMEN YETERLİKLERİN DEĞERLENDİRİLMESİNDEKİ DEĞİŞİMÖzet: <Öğretmenlik mesleğinin ülke kalkınmasındaki rolü günümüzde bütün toplumlar tarafından bilindiğinden ülkelerin, genelde yükseköğretim alanında, özelde öğretmen yetiştiren kurumlarda sistemlerini yeniden gözden geçirmeleri, değerlendirme yapmaları ve çağın gerektirdiği gelişmeler ışığında öğretmenlerin sahip olması gereken yeterlikleri belirlemeleri beklenmektedir. Öğretmen adaylarının ve öğretmenlerin yeterliklerinin farkında olmaları, değerlendirmeleri ve benimsemeleri sorumluluklarını sürekli sorgulamalarını ve geliştirmelerini sağlamaktadır. Bu değerlendirmeler, yaşanılan tecrübelerle değişkenlik göstermektedir. Değişimin olumlu yönde seyredebilmesi, bunu etkileyen değişkenlerin ortaya çıkarılarak gerekli önemlerin alınmasıyla mümkündür. Bu araştırmada öğretmenlik mesleğine yönelik görüş ve yeterliklerin lisans eğitiminde ve ilk görev yılında değerlendirilmesindeki değişimin incelenmesi amaçlanmıştır. Betimsel çalışma kapsamında boylamsal yürütülen araştırmanın örneklemini on öğretmen oluşturmaktadır. Bu öğretmenler, bir devlet üniversitesinin Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Programının üçüncü sınıfında öğrenim görmekteyken bir ders içeriği kapsamında Türkiye Yükseköğretim Ulusal Yeterlikler Çerçevesini, Öğretmenlik Mesleği Genel ve Özel Alan Yeterliklerine ilişkin raporları inceleyen ve değerlendirmeler yapan 164 öğretmen adayı arasından seçilmiştir. Bu öğretmenlerin hepsi öğretmenlik mesleğinin ilk yılında olup, beşi lisansüstü eğitimlerine devam etmektedir. Veri toplama aracı olarak yazılı mülakat formları ve yarı yapılandırılmış görüşmeler kullanılmıştır. Bire bir dökümleri yapılan görüşmelerin ses kayıtları ve yazılı mülakat formları araştırmacılar tarafından değerlendirilerek araştırmanın amacıyla ilişkili olan bölümler belirlenip, uygunluğu değerlendirildikten sonra fikir birliğine varılan veriler karşılaştırmalı olarak organize edilmiştir. Analiz süreci, verilerin tekrar okunması, yeniden organize edilmesi ve araştırmanın amacıyla ilgili kodlar üzerine tekrar düşünülmesini içeren döngüsel bir süreç içermektedir. Bulgularda öğretmen istihdamı, kariyer gelişimi, öğretmen yeterlikleri vb. boyutlarda ele alınan kavramlar doğrultusunda, çalışmanın sonucunda hizmet öncesinden hizmet içine geçişe katkı sağlayacak izlerin belirleneceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri AİLESİYLE BİRLİKTE YAŞAYAN VE YAŞAMAYAN ÇOCUKLARIN RESİMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Resim, çocuğun duygu, düşünce ve hayal ürünüdür. Çocuğun iç dünyasına açılan penceredir. Çocuk için yaptığı her resim onun için değerlidir. Bu resimler onun iç dünyasını, ailesini, arkadaşlarını ve onlarla olan ilişkilerini, çevresini nasıl gördüğünü anlatır. Resim, psiko-pedagojik açıdan çocuğu tanıtmaya yarayan bir ölçüt olduğu gibi, onun zeka, kişilik, yakın çevre özellikleriyle iç dünyasını yansıtmaya yarayan bir ifade aracı olarak da büyük önem taşır. Çocuk çizdiği resimler aracılığıyla insanlara iç dünyasından ipuçları verir. Çocukların yaptığı resimler çocukların düşünüş biçimlerinin yanı sıra, diğer çocuklarla ve yetişkinlerle olan sorunlarını yansıtır ve bu sorunları çözüş biçimleriyle ilgili bilgiler verirler. Bu nedenle resim önemlidir. Serbest resim faaliyetinde çocuğun kağıdı kullanış biçimi, resimdeki kompozisyon, kullanılan renkler, figürlerin boyutu, uzman gözlemciler için anlamlıdır. Çünkü çocuk resim yaparken kendini rahat bir oyun ortamında hissettiğinden yaptığı davranışlar kendiliğinden, doğaldır. Bu doğal ortam çocuğu seyreden uzmana gerçek duygularını anlamasına imkan sağlar. Çocukların iç dünyalarının bir yansıması olarak kabul edilen çizimler, onların kişilik özelliklerini, kişiler arası ilişkilerini, duygusal problemlerini, kırgınlıklarını, korkularını, beklenti ve endişelerini ortaya çıkararak onları anlamaya yardımcı olur. Bu araştırma ailesiyle birlikte yaşayan ve yaşamayan ilkokul öğrencilerinin verilen temalara yönelik çizdikleri resimlerinin belirlenen kriterlere göre incelemek ve değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden doküman analizi kullanılarak yapılmıştır. Çalışma Amasya’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir devlet ilkokulunda öğrenim gören sekiz 4. sınıf öğrenciyle yürütülmüştür. Öğrencilerin resim yapma yeteneği ve devamsızlık durumları göz önünde bulundurularak ve ailesiyle birlikte yaşamayan 2 kız 2 erkek ile ailesiyle birlikte yaşayan 2 kız 2 erkek olacak şekilde amaçlı örneklem yöntemiyle seçilmiştir. Araştırmanın 4 haftalık yürütülme sürecinde sırasıyla aile, mutluluk, korku ve geçirdikleri herhangi bir gününü ifade eden bir resim olmak yaptırılmıştır. Öğrenciler resimlerini bağımsız, hiçbir şeyden etkilenmedikleri serbest zamanlarda çizmişlerdir. Daha sonra çizilen resimler üzerinde görüşmeler yapılmıştır. Öğrencilerden alınan resimler kodlanarak üzerinde analizler yapılmıştır. Resim çalışmalarının analizinde figür, renk ve biçim kriterlerinden yararlanılmıştır. Bu kriterler dikkate alınarak ailesiyle yaşamayan ve yaşayan her bir öğrencinin her bir temaya yönelik resmi değerlendirilerek, tablolar oluşturulmuştur. Elde edilen bu bulgulara göre her iki grubun resmi yorumlanarak sonuçlara ulaşılmıştır. Ailesiyle beraber yaşayan çocuklarla ailesiyle beraber yaşamayan çocukların resimlerinin figür, renk ve biçim yönünden resimlerinin çok farklı olduğu sonucuna varılmıştır. Ailesiyle yaşamayan çocukların sevgiye ve ilgiye ihtiyaç duydukları, mutlu olmadıkları ve korkularının olduğu tespit edilmiştir. Ailesiyle yaşayan çocukların ise daha mutlu, korkularının olmadığı ve cesaretli oldukları belirlenmiştir. Bu sonuçlara bağlı olarak daha sağlıklı bir nesil yetiştirebilmemiz için çalışmanın sonunda bazı önerilerde bulunulmuştur. AKADEMİK TEŞVİK GERÇEKTEN NEYİ TEŞVİK EDİCİ?Özet: <Ülkemizde, 14/12/2015 tarihli 2015/8305 sayılı “Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği” 29566 Sayılı Resmî Gazete 18 Aralık 2015 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve 2015-2016 Bahar Yarıyılı itibariyle uygulanmaya başlanmıştır. Bu yönetmelik ile yükseköğretim kadrolarında bulunan öğretim elemanlarına ait akademik faaliyetlerin ayrıntılı özellikleri ve bu faaliyetlere karşılık gelecek teşvik puanının ünvanlara göre nasıl hesaplanacağı ortaya konmaktadır. Yönetmeliğe göre öğretim elemanlarınca hazırlanan akademik faaliyet dosyaları üniversiteler tarafından oluşturulan akademik teşvik komisyonlarınca incelenmektedir. Öğretim elemanlarının akademik teşvik alabilmesi için teşvik puanının 100 üzerinden en az 30 toplam puan olması gerekmektedir. Gerçekleştirilen akademik faaliyetler proje, araştırma, tasarım, sergi, patent, atıf, tebliğ ve ödül başlıkları altında hesaplanmaktadır. Her bir faaliyet türünden en fazla 30 puan alınabilmektedir. Akademik teşvik puanının geçerlik süresi bir yıldır ve bir önceki yılda gerçekleştirilen faaliyetler ile hesaplanmaktadır. Örneğin, 2016 yılı akademik teşvik puanı hesaplanırken 2015’te gerçekleştirilen akademik faaliyetler göz önünde bulundurulmaktadır. Yönetmeliğin içeriği akademisyenleri ve yapılacak bilimsel çalışmalarının türünü, sayısını ve niteliğini doğrudan etkilemektedir. Etkileri olumlu olabileceği gibi bazı olumsuz sonuçlara yol açacağı da düşünülebilir. Bu çalışmanın temel odak noktası, akademisyenlerin akademik teşvik hakkındaki düşünceleridir. Araştırmanın amacı da üniversitede bilimsel çalışmalarda bulunan akademisyenlerin “akademik teşvik ödeneği” hakkındaki görüşlerini belirlemektir. Çalışma, nitel araştırma desenlerinden durum incelemesi deseninde gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunu Necmettin Erbakan Üniversitesi, A.K. Eğitim Fakültesi’nde görev yapan öğretim elemanları oluşturmuştur. Veriler 2015/2016 bahar yarıyılında cevapların yazılı olarak alındığı açık-uçlu nitel sorulardan oluşan bir anket vasıtasıyla elde edilmiştir. Ankette yer alan sorular şunlardır: 1)Akademik teşvik araştırmacıların/öğretim elemanlarının araştırma motivasyonlarını sizce nasıl etkilemektedir? Neden? 2)Akademik teşvik akademik faaliyetlerin niteliğini sizce nasıl etkileyecektir? Neden? 3)Akademik teşviğin ülkemiz bilimine katkısı ne yönde olacaktır? Neden? 4)Akademik teşvik öğretim elemanlarının akademik kariyerinin gelişimini nasıl etkileyecektir? 5)Akademik teşvik öğretim elemanları arası iletişimi/etkileşimi nasıl etkileyecektir? Neden? 6)Kongre, sempozyum, çalıştay, dergi yayımı gibi bilimsel etkinlikler akademik teşvikten ne yönde etkilenecektir? Neden? 7)Akademik teşvik için belirlenen kriterleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce nasıl olmalıdır? 8)Akademik teşvikin maddi boyutu sizce yeterli mi? Neden? 9)Araştırma etiği açısından akademik teşvik hesaplama yöntemini nasıl değerlendiriyorsunuz? 10) Akademik teşviği bir metaforla nasıl ifade edersiniz? Neden? Not: Veri toplama ve analiz süreci devam etmektedir. Sözlü bildiri BİLİM VE SANAT MERKEZLERİNDE GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARÖzet: <Bilim ve sanat merkezleri zekâ, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya özel akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösteren öğrencilerin eğitim öğretim gördüğü kurumlardır. Bilim ve sanat merkezinde görev yapan öğretmenler Bakanlıkça yayınlanan Bilim ve Sanat Merkezleri Öğretmen Seçimi kılavuzu doğrultusunda gerçekleştirilen sınav sonucu atanmaktadırlar. Bu araştırma; 2015-2016 eğitim ve öğretim yılında bilim ve sanat merkezlerinde görev yapan sınıf öğretmenlerinin karşılaşmış oldukları sorunları tespit etmek amacıyla hazırlanmıştır. Araştırmaya 2015-2016 eğitim ve öğretim yılında bilim ve sanat merkezlerinde görev yapan 27 sınıf öğretmeni katılmıştır. Araştırmanın evreni ile örneklemi aynıdır. Türkiye’de hizmet veren bilim ve sanat merkezinin sayısı 75’tir. Bu bilim ve sanat merkezlerinde toplamda 114 sınıf öğretmeni görev yapmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntem ve tekniklerine uygun olarak hazırlanmıştır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu katılımcıların e-postalarına gönderilmiş ve soruları yanıtlamaları istenmiştir. Görüşme sonucu elde edilen veriler, araştırmacılar tarafından yazılarak kayıt edilmiştir. Örneklemin amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizinde Strauss ve Corbin’in İçerik Analizi yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizi dört aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada görüşme formlarındaki anahtar sözcüklerle kodlanmıştır. Analizin ikinci aşamasında bilim ve sanat merkezlerinde görev yapan sınıf öğretmenlerinin karşılaştıkları sorunlar anahtar sözcükler yardımıyla tespit edilmiştir. Üçüncü aşamada da kullanılan kodlar ve oluşturulan düzeyler özetlenmiş, dördüncü aşamada ise bulguların tanımlanması ve yorumlanması işlemleri gerçekleştirilmiştir. Sözlü bildiri BİLİMSEL ROMAN OKUMANIN ÖĞRENCİLERİN BİLİMSEL TUTUMUNA ETKİSİÖzet: <Bu araştırmada, bilimsel roman okumanın öğrencilerin bilimsel tutumuna etkisi incelenmiştir.Bilim eğitimi ve bilime yönelik tutumlar üzerinde bilimsel roman okumanın olumlu etkilerinin olduğu görülmektedir. Buna karşın yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu ilkokul ve ortaokul seviyesindeki öğrencilerin bilimsel eğitimi ve bilimsel tutumları üzerinedir. İleri sınıf seviyesindeki öğrencilerin bilim eğitimi ve bilimsel tutumları üzerinde bilimsel roman okumanın etkilerini inceleyen çalışmalara çok fazla rastlanmamaktadır. Araştırmada örneklem olarak Ege bölgesinde bulunan bir Üniversitesinin Eğitim Fakültesi Matematik Öğretmenliği ve Teknoloji Fakültesi Metalurji Bölümünde öğrenim görmekte olan öğrenciler ele alınmıştır. Araştırma yarı deneysel yöntem ile gerçekleştirilmiştir. 34 Öğrenci sadece Bilimsel Araştırma Yöntemi dersini almıştır. 31 öğrenci hem Bilimsel Araştırma Yöntemi dersi almış hem de üç adet bilimsel roman okumuştur. 26 öğrenci ise kontrol grubu olarak her ikisini de almamıştır. Araştırmada veriler Moore & Foy (1997) tarafından geliştirilen ve Demirbaş ve Yağbasan (2006) tarafından Türkçe’ye uyarlanan, geçerlik güvenilirlik çalışması yapılan ve 40 maddeden oluşan “Bilimsel Tutum Ölçeği” ile toplanmıştır. Ölçeğin Cronbach Alfa güvenirlik katsayısı 0.76, Spearman Brown korelasyonu ise 0.84 olarak tespit edilmiştir. Verilerin analizinde Mann Whitney U ve Kruskal Wallis Testleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda bilimsel roman okumanın öğrencilerin bilimsel tutumları üzerinde etkili olmadığı, Bilimsel Araştırma Yöntemleri dersinin, ölçeğin Bilimsel Çalışma Yapmadaki İsteklilik ve Fen Bilimlerinin Toplumdaki Yeri ve Önemi alt boyutlarında negatif yönde, Fen Bilimlerinin Yapısı ve Amacı alt boyutunda ise pozitif yönde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri BRANŞ ÖĞRETMENLERİNİN 5.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN HAZIRBULUNUŞLUK SEVİYELERİ VE KARŞILAŞTIKLARI PROBLEMLER HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ*Özet: <Ülkeler eğitim sistemlerindeki eksiklikleri gidermek, uluslar arası düzeyde başarısını görebilmek ve başarıyı arttırmak için eğitim sistemlerinde zaman zaman değişikliklere gitmiştir. Ülkemizde ise 11 Nisan 2012’de Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sistemi ile eğitim sisteminde değişikliğe gidilmiştir. 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren ülkemizde uygulanmaya başlayan bu uygulama ile Ortaokullar ilkokullardan ayrılmış ve İlkokula giden 5.Sınıf öğrencileri ortaokula gitmeye başlamıştır. Bu çalışmanın amacı yeni eğitim sistemi ile 5. Sınıflarda derse giren branş öğretmenlerinin öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyleri ve karşılaştıkları problemler hakkında görüşlerini öğrenmek ve sorunlara öneriler getirmektir. Araştırma evrenini Tokat İl merkezi ve bağlı köylerindeki ortaokullarda görev yapan öğretmenler oluşturmaktadır. Bu evrenden tabakalı küme örnekleme yöntemiyle seçilen 19 ortaokulda görev yapan öğretmenler ise örneklem grubunu (n=272) oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında bir anket formu ve branş öğretmenlerinin 5. sınıf öğrencilerinin hazırbulunuşluk seviyeleri ve karşılaştıkları problemler hakkındaki görüşlerini belirlemeye yönelik olarak geliştirilen ölçme aracı kullanılmıştır. Sekiz alt bölümden oluşan bu araç geliştirilirken 100 öğretmenle deneme uygulaması yapılmış ve geçerlilik ve güvenilirliğine ilişkin kanıtlar bulunmuştur. Ayrıca öğretmenlere karşılaşılan problemleri önemine göre sıraya koymalarını isteyen bir soru yöneltilmiştir. Toplanan veriler bilgisayar ortamına aktarılarak bir istatistik paket programı aracılığıyla analiz edilmiştir. Ortaokulda görev yapan ve 5. sınıflarda dersi olan öğretmenlerin en düşük puan ortalamasına ( x=2.36) sahip oldukları bölüm sınıf yönetimidir. Bir başka deyişle 5. Sınıf öğrencilerin ilkokul yerine ortaokula başlamalarının en çok sınıf yönetimiyle ilgili problemler ortaya çıkardığı görülmektedir. Öğretmenlerin en olumlu görüşe sahip oldukları bölüm ise x=3.17 ile akademik başarıdır. 5. Sınıfta derse giren branş öğretmenlerinin uygulamaya ilişkin görüşleri okulun bulunduğu hizmet bölgelerine göre karşılaştırıldığında sadece hazırbulunuşluk bölümünde bir fark olduğu, diğer bölümlere ilişkin puanların farklı olmadığı görülmüştür. Cinsiyete göre yapılan karşılaştırmada ise önyargı ve sınıf yönetimi puanlarının farklı olduğu görülmektedir. Her iki bölümde de erkekler kadınlardan daha olumlu görüşe sahiptir. Yaşın ve öğretmenlik mesleğindeki kıdemin bölüm puanlarıyla olan ilişkisi korelasyon katsayıları hesaplanarak incelendiğinde, hiçbir bölüm puanlarıyla anlamlı korelasyonlar bulunmadığı görülmüştür. Bu durum, uygulamaya ilişkin görüşlerle yaş ve kıdem arasında doğrusal bir ilişki bulunmadığını göstermektedir. Öğretmenlere, 5. Sınıfların ortaokulda karşılaştıkları problemleri önemine göre sıraya koymaları istenen bir soru yöneltilmiştir. Öğretmenler en önemli sorun olarak, birden çok öğretmene alışmayı belirtmişlerdir. Seçmeli derslere ilişkin en önemli sorun olarak, gerekli altyapının olmamasını belirtmişlerdir. Yeni eğitim sistemi ile 5. Sınıflarda derse giren branş öğretmenlerinin öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyleri ve karşılaştıkları problemler hakkında görüşlerini belirlemeyi amaçlayan bu çalışma sonucunda, öğretmenlerin sınıf yönetiminde sorunlar yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Öğrenciler birden fazla öğretmene alışma, yeni okul kurallarına uyma ve ders saatinin fazlalaşması gibi konularda problemler yaşamaktadırlar. Seçmeli derslerde ise en önemli sorunlar gerekli altyapı hazırlanmadan açılan dersler, bu derslerin amaçlanan faydayı sağlamaması ve kitap, dergi vb. materyallerin bulunamaması nedeniyle yaşanılan güçlükler olarak görülmektedir. * Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yürütülen Branş Öğretmenlerinin 5.Sınıf Öğrencilerinin Hazırbulunuşluk Seviyeleri ve Karşılaştıkları Problemler Hakkındaki Görüşleri adlı tezden hazırlanmıştır. Sözlü bildiri ÇİZGİ FİLMLERİN İLKOKUL 1. VE 2. SINIFTA ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRENCİLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİÖzet: <Bir ile üç yaş aralığında çocuklar çevrelerini araştırmaya ve keşfetmeye çalışırken 3-6 yaş aralığında çevrelerini oyun ile birlikte keşfetme ve kişilik oluşumları başlamaktadır. Bir başka ifadeyle toplumsal değer yargıların elde edilmesi, kişiliğin oluşturulması, modellerin benimsenmesi genel itibariyle çocukluk yıllarında kazanılmaktadır. Bu çocukluk sürecini birçok unsur vardır. Bu dönemde algı ve öğrenme hızı o kadar hızlı ve yoğundur ki, hemen her şey öğrenme ve eğitim sürecine dâhil olur. Günümüzdeki kitle iletişim araçları ve gelişen teknoloji etkileşimin en yüksek seviyede olduğu bu dönemlerde çocukların gelişiminde oldukça etkilidir. Bu kitle iletişim araçları arasında televizyon önemli bir konuma sahiptir. 3-5 yaş grubundaki çocuklar haftada 19-20 saat televizyon izlerken, 7 yaşına geldiklerinde, okula başlamaları nedeniyle, toplam izleme süresinin 15,5 saate düştüğünü bilinmektedir. Yani küçük çocuklar, yetişkinlere göre televizyonu daha fazla izlemektedir. Küçük çocuklar televizyon izleme sürelerinin tamamına yakınını çizgi film izleyerek geçirmektedir. Bunun farkında olan medya kurumlarının birçok çizgi film kanalı olduğu rahatlıkla görülmektedir. Çizgi filmin etki gücü, çizgi filmin düşsel dünyası olarak adlandırılabilir. Eğlenceden eğitime, reklam filmlerinden görsel efektlere uzanan birçok sahada çizgi filmin etkinliği gün geçtikçe artmaktadır. Gelişim dönemlerinde çocuklar çizgi filmlerde gördükleri görüntüler tamamen somut olarak yorumlarlar. Yani çocuklarda tam olarak soyut düşünce gelişmediği için gerek çizgi filmler ve gerekse filmlerde görülen görüntüler olduğu gibi algılanır ve çocuklar bütün bunları olduğu gibi uygulamaya çalışır. Yani çizgi filmde gördüğü bir hareket veya sahneyi olduğu gibi yamaya çalışabilir. Çocuklar okuduklarının %10’unu, duyduklarının %20’sini, gördüklerinin %30’unu, hem görüp hem duyduklarının %50’sini, görüp, işitip ve söylediklerinin %80’ini, görüp, işitip, dokunup ve söylediklerinin %90’ını öğrenmektedir. Çizgi filmlerin, güdüleyici, eğlendirici, öğretici nitelikleri, olumu davranışlar sergileyen modeller sunması, düşünme sorgulama ve eleştirme fırsatı vermesi gibi olumlu yönlerinin yanında sosyalleşme sorunu ortaya çıkarması, istenilmeyen davranışların oluşması gibi olumsuz yönleri olmaktadır. Gelişim çağındaki çocuklarının yeni öğrendikleri kavramları, konularını algılamaları konusunda en büyük yardımcılardan biri olarak çizgi filmler tercih edilmektedir. Çizgi filmler yabancı dil öğretiminde dinleme ve konuşma becerilerinin gelişiminde dahi kullanılmaktadır. Etki alanı bu denli büyük olan çizgi filmlerin ilkokul 1.ve 2.sınıflarda öğrenim gören çocuklar üzerinde ne tür etkilerinin olduğu araştırmanın temel problemidir. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın verileri araştırmacılar tarafından yapılan literatür taraması sonucunda çizgi filmlerin ilkokul kademesindeki öğrenciler üzerindeki etkisi temel alınarak hazırlanmış olan anket ile elde edilmiştir. Hazırlanan anket Trabzon il sınırları içerisinde dört farklı ilkokulun 1. sınıf (N=34) ve 2. sınıflarında (N=51) öğrenim gören toplam 85 ilkokul öğrencisine uygulanmıştır. Örneklemdeki okullar ve sınıflar rastgele seçilmiştir. Elde edilen bulgulara göre 1. sınıftaki öğrencilerinin %50’si günde 1 saat televizyon izlerken %18’i günde 3 saat televizyon izlemektedir. Örneklemin %32’si sabah vakitlerinde %56’sı öğleden sonra çizgi film izlemektedir. En çok yerli üretim olan çizgi filmler izlenirken en çok ise içeriği daha çok şiddete, savaşa ve kavgaya yönelik çizgi filmlerin olduğu kanallar izlenmektedir. Öğrencilerin %65’inin şiddet içeren çizgi filmleri sevdiğini ifade etmesi, %18’inin ise şiddet içeren çizgi filmlere karşı karasız kalmaları şaşırtıcı bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Birinci sınıftaki öğrencilerin %62’si çizgi filmlerin ders çalışmaların konusunda engel teşkil etmediklerini %29’u ise çizgi filmlerin ders çalışmaları konusunda engel teşkil ettiklerini ifade etmektedir. Elde edilen diğer veriler araştırmanın raporu sunumu esnasında katılımcılarla paylaşılacaktır. Sözlü bildiri DÖRDÜNCÜ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN İLKOKULA BAŞLAMA YAŞINA İLİŞKİN DENEYİM VE GÖZLEMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Türk eğitim sisteminde 2012-2013 öğretim yılında radikal bir değişiklik yapılarak okul sistemi kamuoyunda 4+4+4 olarak ifade edilen şekliyle ilkokul (ilk 4), ortaokul (ikinci 4) ve lise (üçüncü 4) yeniden yapılandırılmıştır. Okul sistemindeki yeni yapılanmada en fazla etkilenen öğrenci gruplarından biri de 2012-2013 öğretim yılında ilkokul 1. sınıfa başlayan öğrencilerdir. Çünkü okula başlama yaşı (60 – 72 ay olarak) genişletilerek öğrenciler arasında okula başlama yaşı farklılaştırılmıştır. Birinci sınıfa başlayan öğrencilerin yaşlarının ay olarak farklı olması onların okuldaki akademik başarı ve gelişimlerini nasıl etkilemektedir? Öğrencilerin gelişimlerini ve sınıftaki davranışlarını en iyi gözlemleyen onların sınıf öğretmenleridir. Bu çalışmada 2012-2013 öğretim yılında ilkokul 1. sınıfı okutan öğretmenlerin 2013-2014, 2014-2015 ve 2015-2016 öğretim yılında öğrencilerin gelişimlerini öğrencilerin okula başlama yaşlarına göre (60 – 72 ay olarak ) farklılık gösterip göstermediğine ilişkin gözlemleri incelenmiştir. Bu çalışmanın amacı şu an 4.sınıfı okutan sınıf öğretmenlerinin görüşleri doğrultusunda değerlendirmektir.Bu çalışma, nitel araştırma desenlerinden biri olan durum incelemesi deseninde yürütülmüştür.Araştırmada kolay ulaşılabilir durum örneklemesi kullanılmıştır (Şimşek ve Yıldırım, 2011). Araştırmayı, Konya ilinde görev yapan 43 4.sınıf öğretmeni oluşturmaktadır.Araştırmanın verileri, “yarı-yapılandırılmış görüşme” tekniği kullanılarak elde edilmiş ve “betimsel analiz” yoluyla analiz edilmiştir.Araştırmada veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından geliştirilen 5 açık uçlu sorudan oluşan form kullanılmıştır. Bunlar; 1. Birinci sınıfa başlama yaşlarının (60 – 72 ay olarak ) farklı olması öğrencilerin zihinsel / bilişsel (akademik ) gelişimlerinde ne tür farklılık göstermektedir? 2. Birinci sınıfa başlama yaşlarının (60 – 72 ay olarak ) farklı olması öğrencilerin fiziksel gelişimlerinde ne tür farklılık göstermektedir? 3. Birinci sınıfa başlama yaşlarının (60 – 72 ay olarak ) farklı olması öğrencilerin okula alışma ve sınıftaki kuralları takip etmeye ilişkin gelişimlerinde ne tür farklılık göstermektedir? 4. Birinci sınıfa başlama yaşlarının (60 – 72 ay olarak ) farklı olması öğrencilerin duygusal gelişimlerinde ne tür farklılık göstermektedir? 5. Genel olarak 2012-2013 öğretim yılında uygulanan 1.sınıfa başlama yaşlarının (60-72 ay olarak) farklı olmasına ilişkin gözlem ve deneyimleriniz nelerdir? SONUÇ VE ÖNERİLER Bu çalışmaya katılan dördüncü sınıf öğretmenlerin tamamına yakını birinci sınıfa başlama yaşlarının (60 – 72 ay olarak ) farklı olması öğrencilerin zihinsel / bilişsel akademik, fiziksel, duygusal, okula alışma ve sınıftaki kuralları takip etmeye ilişkin gelişimlerinde farklılık gösterdiğini gözlemlediklerini ifade etmişlerdir. Okula başlama yaşı tartışmalarında veya uygulanan politikalarda okula başlayan öğrencilerin gelişim ve eğitim psikoloji ilkelerine göre öğrencilerin olgunlaşma ve hazır bulunuşluk seviyeleri dikkate alınmadığı görülmemektedir. Okula başlama yaşında en fazla etkilenenler öğrenciler, öğretmenler ve ailelerdir. Diğer yandan ailelerin bazıları çocuklarını okula başlatmamak için doktordan rapor almak gibi değişik teşebbüslerde bulunmuşlardır. Sonuç olarak okula başlama yaşının düşürülmesi öğretmenler ve ebeveynler tarafından olumlu bulunmamasına rağmen uygulamaya konulması eğitim ve öğretimde yeni sorunlar oluşturmuştur. Sözlü bildiri DÜĞÜN DERNEK FİLMİNDEKİ MUALLİM SAFFET’İN ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ KİŞİSEL VE MESLEKİ DEĞERLER-MESLEKİ GELİŞİM İLE OKUL-AİLE TOPLUM İLİŞKİLERİ YETERLİKLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Gelişen ve değişen dünyaya uyum sağlayabilmek ve çağdaş yaşam düzeyine ulaşabilmek için okullarda iyi bir eğitim veriliyor olması gerekir. İyi bir eğitim verebilmek, öğrencilerin iyi yetiştirilmesiyle, öğrencilerin iyi yetiştirilmesi iyi okullara sahip olunmasıyla, iyi okullar için de iyi öğretmenlere ihtiyaç vardır. Olayı tersinden ele almak da mümkündür: Milli Eğitim sisteminde yer alacak iyi öğretmenler sayesinde, okulların, eğitimin ve öğrencilerin kalitesinin artacağı ortadadır. Ancak “iyi”nin kriterlerinin ortaya konulması gerekmektedir. Bu kriterler, Milli eğitim bakanlığı tarafından ortaya konulan öğretmenlik meslek yeterliklerdir. Toplum ve veliler tarafından beklenen yeterliklerin başında ise öğretmenlerin rol model olması gelmektedir. Uzun yıllar boyunca topluma yön veren, öğrencileri hem eğitip hem bilgilendiren, öğrencilerin yanı sıra velilerin, yakın çevrenin, mahallenin, köyün de kanaat önderi olan öğretmenler, teknolojinin gelişmesi, internetin, televizyonun hayatımızın her anına hükmetmesi gibi nedenlerle eski konumunun zayıfladığı görülmektedir. Ayrıca televizyon dizileri ve filmlere konu olan öğretmen modellerinin de öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin ve halkın gözündeki öğretmen imajıyla çok fazla örtüşmediği ve var olan imajı da zedelediği düşünülebilir. Asıl amaçlanan durumun bir öğretmen modelinin, diğer öğretmenler tarafından değerlendirilmesi olan bu araştırmada, son zamanların popüler filmlerinden “Düğün Dernek”te yer alan Muallim Saffet karakterinin 6 öğretmenlik yeterlik alanından ikisi olan kişisel ve mesleki değerler-mesleki gelişim ile okul-aile toplum ilişkileri yeterlikleri açısından değerlendirilmesidir. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılında Nevşehir ilinde görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmuştur. Örnekleme yöntemi olarak amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bu araştırmada ise ölçütlerimiz, sınıf öğretmenlerinin “düğün dernek” I ya da II’yi herhangi bir öngörüleri olmaksızın izlemiş olmalarıdır. Bu araştırmada veri toplama aracı olarak görüşme ve odak grup görüşmesi tekniği kullanılmıştır. Çalışmanın ilk aşamasında, konu ile ilgili literatür taranarak kuramsal temel oluşturulmuş ve literatür bilgilerinden yararlanılarak yarı yapılandırılmış bir görüşme formu geliştirilmiştir. Hazırlanan sorular amaç doğrultusunda cevaba ulaşmaya yönelik olup uzman görüşü alınarak tamamlanmıştır. Form iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölüm kişisel bilgilerin elde edilmesi amacıyla hazırlanmıştır. İkinci bölüm ise; öğretmenlerin düğün dernek filmindeki Muallim Saffet karakterinin öğretmenlik mesleği kişisel ve mesleki değerler-mesleki gelişim ile okul-aile toplum ilişkileri yeterlikleri açısından değerlendirilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Araştırmada toplanan nitel verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Betimsel analizde, görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık sık yer verilmiştir. Sonuç olarak öğretmenler, böyle bir araştırma sürecine girinceye kadar, genel olarak filmlerde ya da dizilerde muhtar, imam, öğretmen gibi toplumun kanaat önderlerinin yanlış algılamalara ya da anlaşılmalara maruz kalacak biçimde ortaya konulduğunu ve değerlerinin erozyona uğratıldığı farkında olmadıkları görülmüştür. Bu durumun sadece Düğün Dernek filmiyle sınırlı olmadığı, benzer dizi ve filmlere konu olan öğretmen profillerinin de benzer şekillerde ortaya konulduğu düşünülmektedir. EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN AKADEMİK SAHTEKâRLIK DAVRANIŞI EĞİLİMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Giriş. Eğitimin tek amacı bireylere bilgi ve beceri kazandırmak değil, aynı zamanda ahlaklı ve erdemli bireyler yetiştirmek de eğitimin öncelikli amaçları arasındadır ( Alkan, 2008). Bu bağlamda yükseköğretim kurumlarının da görevi; teknik olarak yeterli ve yüksek becerilere sahip öğrenciler yetiştirmek kadar, hem kendi mesleği ile ilgili hem de toplumsal açıdan yüksek ahlaki standartlara sahip öğrenciler yetiştirmektir (Avaroğulları, 2012). Yükseköğretim kurumları meslek insanı yetiştirme görevini üslendiği kadar, belli bir bilim alanında bilimsel çalışma yapabilecek geleceğin öğretim üyesi adayı bilim insanlarını yetiştirmek rolünü de üstlenmiştir. Erdem’e (2007) göre bilim insanı yetiştirilirken bilim insanının bilimsel eylemindeki değerler oldukça önemlidir. TÜBA’ya (2001) göre bilim insanı; öğretim, yönetim ve akademik değerlendirmeler gibi akademik yaşamın bütün evrelerinde liyakatı temel ölçüt olarak kabul eder; etik kuralların dışına çıkmaz, bu kuralların dışına çıkılmasına göz yummaz, kopyacılık, kişileri kayırma ve benzer davranışlar içine girmez. Bilim insanı öğrencilere de bu değerleri kazandırmaya çalışır (akt. Mert, 2012). Öğrencilerin sınav, ödev, proje vb. konularda bu değerlere aykırı olarak sergiledikleri davranışlar, akademik sahtekârlık davranışları olarak değerlendirilir. Lin ve Wen (2007) akademik sahtekârlığı, öğrencinin öğrenme sürecindeki daha yüksek notlar almak ya da belirli çıkarlar elde etmek amacıyla eşitlik ve adalet prensiplerini ihlal eden kopya çekmek, ödevleri kopyalamak ve intihal gibi davranışlarının tümü olarak tanımlamışlardır. Eğitimin önemli sorunlarından olan akademik sahtekârlık davranışları, teknolojinin gelişmesiyle beraber daha önemli bir problem haline gelmiştir. Bazen ilkokul kademelerinde masum davranışlar olarak başlayan akademik sahtekarlık davranışları, ulusal merkezi sınavların iptaliyle sonuçlanan büyük toplumsal sonuçlar doğuran düzeye erişebilmektedir. Bunların nedenlerinden biri de bu davranışların etik dışı olduğuna ilişkin öğrencilerde yeterli farkındalık ve bilincin olmamasıdır. Bazı öğrencileri bu etik dışı davranışların farkında bile değillerdir. Amaç: Bu çalışmanın amacı üniversite öğrencilerinin kendi görüşlerine göre akademik sahtekârlık davranışlarını sergileme eğilimlerini belirlemektir. Yöntem. Bu araştırma tarama modelinde desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubu, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim gören birinci ve dördüncü sınıf öğrencileri üzerinde uygulanmıştır. Araştırmanın örneklemi; okul öncesi öğretmenliği, sınıf öğretmenliği, fen bilgisi öğretmenliği, Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği ve Türkçe öğretmenliği programlarında öğrenim gören toplam 342 öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmanın verileri, Eminoğlu (2008) tarafından geliştirilen Akademik Sahtekârlık Eğilim Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistikler (yüzde, frekans, aritmetik ortalama, standart sapma) ve fark analizleri (t-testi, tek yönlü varyans analizi -ANOVA) kullanılmıştır. Bulgular. Araştırmada öğrencilerin kendi görüşlerine göre, orta düzeyde akademik sahtekarlık davranışları sergiledikleri belirlenmiştir. Erkek öğrenciler, kadın öğrencilere oranla; birinci sınıf öğrencileri de son sınıf öğrencilerine oranla görece daha fazla akademik sahtekârlık davranışı göstermekle birlikte bu fark istatistiksel olarak anlamlı çıkmamıştır. Bu davranışların sergilenme düzeyi bölümlere göre anlamlı olarak farklılaşmaktadır. Kaynakça: Alkan., Ş. (2008). İlköğretim ikinci kademe ile ortaöğretim öğrencilerinin ve öğretmenlerinin kopya çekmesine ilişkin görüşleri. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Fırat Üniversitesi, Elazığ. Avaroğulları, M. (2012). Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının ve öğretim elemanlarının intihal problemlerine yönelik tutum ve davranışları. Doktora tezi. Gazi Üniversitesi, Ankara. Eminoğlu, E. (2008). Üniversite öğrencilerinin akademik sahtekârlık eğilimlerinin ölçülmesine yönelik bir ölçek geliştirme çalışması. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu Lin, C., ve Wen, L. (2007) Academic dishonesty in higher education-a nationwide study in Taiwan. Higher Education, 54, 85-97. EĞİTİM FAKÜLTESİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ İLETİŞİM BECERİLERİNİN VE GENEL ÖZ YETERLİKLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı öğretmen adaylarının iletişim ve genel öz yeterliliğinin ne düzeyde olduğu saptanarak bunların geliştirilebilecek yönlerine dikkat çekmektir.Araştırma tarama modelinde tasarlanmıştır. Araştırmanın verileri Korkut-Owen ve Bugay (2014) tarafından geliştirilen İletişim Becerileri Ölçeği ve Aypay(2010) tarafından Türkçe’ye uyarlanmış olan Genel Öz Yeterlik Ölçeği (GÖYÖ) kullanılarak toplanmıştır. Ölçeklerde 5li Likert tipinde derecelendirme kullanılmıştır. Ölçekler hazırlanırken geçerlilik çalışması olarak alan uzmanlarından maddelerle ilgili görüşler alınmıştır. Güvenirlikleri için ise iç tutarlılık katsayısı Alpha değerlerine bakılmıştır. İletişim Becerileri Ölçeğinin;iletişim ilkeleri ve temel beceriler (İİTB), kendini ifade etme (KİE), etkin dinleme ve sözel olmayan iletişim (EDSOİ) ile iletişim kurmaya isteklilik (İKİ) olmak üzere dört alt boyutu vardır. 25 maddelik iletişim becerileri ölçeğinin iç tutarlık katsayısı ise .88 olarak hesaplanmıştır. Bu ölçeğin alt faktörlerine ilişkin iç tutarlılık katsayıları ise sırasıyla; İİTB .79, KİE .72, EDSOİ .64, ve İKİ .71 olarak hesaplanmıştır.Genel Öz Yeterlik Ölçeğinin ise iki alt boyutu vardır. Ölçek maddelerinin ayırt edici olup olmadıklarının belirlenmesi için madde analizi yapılmıştır. Maddelerin hesaplanan toplam puanla olan korelasyon katsayıları .37 ile .59 arasında değişmektedir. Ölçeğin güvenirliği ile ilgili olarak iç tutarlılık katsayısı hesaplanmış ve test-tekrar test korelasyonlarına bakılmıştır. 10 maddelik öz yeterlik ölçeğinin iç tutarlık katsayısı .83 olarak hesaplanmıştır.Bu ölçeğin alt faktörlerine ilişkin iç tutarlılık katsayıları ise birinci boyut için .79, ikinci boyut için .63 olarak hesaplanmıştır. Bu araştırmanın örnekleminin belirlenmesinde araştırmacıların maliyet ve ulaşım güçlükleri gibi nedenlerinden ötürü uygunluk örneklemesi yöntemine başvurulmuştur. Araştırmada Marmara Üniversitesinde 2014-2015 eğitim öğretim yarıyılı yaz okulu öğrencileri örneklem seçilerek veriler toplanmıştır. 405 öğretmen adayından toplanan veriler SPSS18 programına girilerek analiz sürecine hazırlanmıştır. Bu aşamada formlar tek tek kontrol edilmiş olup 24 form çalışmaya dâhil edilmeyerek 381 form üzerinden gerekli analizlerin yapılmasına karar verilmiştir.Araştırmanın analizleri öğrencilerin cinsiyet, sınıf düzeyi, tercih ettikleri bölüme ilişkin memnuniyetleri ve iletişim üzerine daha önceki yıllarda bir eğitim veya seminere katılıp katılmamalarına ilişkin durumları üzerinden gerçekleştirilmiştir. Analizler öncesi değişkenlere ilişkin puanların evrendeki dağılımlarını belirlemek adına Kolmogorov-Smirnov testi yapılmış olup elde edilen değer (p>0.05) ile verilerin normal dağılım gösterdiği görülmüştür. Böylece parametrik testlerden biri olan t-testine başvurulmuştur. Yapılan t-testleri sonucunda eğitim fakültesi öğrencilerinin iletişim becerileriyle ilgili görüşleri cinsiyete (t(379)=2,41, p>0,05) ve sınıf düzeyine (t(379)=0,40, p>0,05) göre anlamlı bir farklılık göstermemiştir.Öğrencilerin tercih ettikleri bölüme ilişkin memnuniyet durumları(t(379)=3,42, p>0,05) ve daha önceki yıllarda iletişim becerileri ile ilgili bir eğitim veya seminere katılıp katılmama durumları (t(379)=3,08, p>0,05) ise anlamlı bir farklılık göstermiştir. Öğrencilerinin genel öz-yeterlik ölçeği ile ilgili görüşleri ise cinsiyete (t(379)=1,22, p>0,05) ve sınıf düzeyine (t(379)=0,36, p>0,05) göre anlamlı bir farklılık göstermezken tercih ettikleri bölüme ilişkin memnuniyetlerine t(379)=2,22, p<0,05 göre ise anlamlı bir farklılık göstermiştir. Buradan hareketle öğretmen adaylarının cinsiyet ve sınıf düzeylerinin iletişim ve genel öz yeterlilikleri açısından fark yaratmadığı ancak bölümlerine ilişkin memnuniyet durumlarının onların iletişim becerilerini ve genel öz yeterliliklerini etkilediği ifade edilebilir. Sözlü bildiri EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ÖNEMLİ SORUNLARIÖzet: <Eğitim Öğretimin sorunları çok çeşitli ve çok nedenlidir. Bu sorunlar öğretmen,okul , aile, idareci,ders araç ve gereçleri öğrenciyle alakalı olarak şöyle sıralanabilir birincisi; Sınıf ve branş öğretmeni eğitimi sorunları, bu çok önemli ve halledilmesi gerekli bir sorundur. , öğretmenin yetiştirilmesi ve pedagojik eğitimindeki eksiklikler , mesleğin bilinçsiz ve isteksizce rastgele seçmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Oysa öğretmenlik herkesin başarılı ve kolayca yapabileceği bir meslek değildir.istendik düzeyde yetişmeyen , gerekli pedagojik formasyonu almayan öğretmen meslekte başarısız olmaktadırlar. Ayrıca öğretmenlerin atama ve istihdamı da planlanarak ve ihtiyaca göre yapılmamaktadır. İkinci önemli sorun sınıf mevcutlarının kalabalık olması,sınıfların dar ve donanımsız olması ,gün içinde ikli bazen üçlü eğitimlerin yapılmasıdır . Üçüncüsü okulların fiziki koşullarının yetersizliği ; loboratuar, oyun alanı , kütüphane,spor salonu,çok amaçlı salonu gibi bölümlerinin olmaması , , öğrencilerin ekonomik ve ailevi sorunları, beşincisi ve en önemlisi ders araç gereçlerinin eksiklikleri ve yetrsizlikleridir. Sonuncu ve en önemli sorun ise okul idareci ve yöneticilerinin , vizyonsuz risk almaktan ve yenilikten kaçınan aşırı statükocu kişiler olmalarıdır.Bütün bu sorunlar bir araya gelince de eğitim öğretim bir çocuk için oldukça sancılı geçen sevimsiz bir süreç haline getirmektedir. Bütün bu sorunlar bir araya gelince de çocuk okula oldukça isteksiz ve zoraki gitmektedir. Sözlü bildiri EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN TEMEL SORUNLARIÖzet: <Eğitim Öğretimin sorunları çok çeşitli ve çok nedenlidir. Bu sorunlar öğretmen,okul , aile, idareci,ders araç ve gereçleri öğrenciyle alakalı olarak şöyle sıralanabilir birincisi; Sınıf ve branş öğretmeni eğitimi sorunları, bu çok önemli ve halledilmesi gerekli bir sorundur. , öğretmenin yetiştirilmesi ve pedagojik eğitimindeki eksiklikler , mesleğin bilinçsiz ve isteksizce rastgele seçmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Oysa öğretmenlik herkesin başarıyla ve kolayca yapabileceği bir meslek değildir.istendik düzeyde yetişmeyen , gerekli pedagojik formasyonu almayan,kendini geliştirmeyen ve yenilemeyen öğretmen meslekte başarısız olmaktadırlar. Ayrıca öğretmenlerin atama ve istihdamı da planlanarak ve ihtiyaca göre yapılmamaktadır. İkinci önemli sorun sınıf mevcutlarının kalabalık olması, taşımalı eğitim de köy çocuğunun şehre uyumu,sınıfların dar ve donanımsız olması ,gün içinde ikili bazen üçlü eğitimlerin yapılmasıdır . Üçüncüsü okulların fiziki koşullarının yetersizliği ; laboratuvar, oyun alanı , kütüphane,spor salonu,çok amaçlı salonu gibi bölümlerinin olmaması , , öğrencilerin ekonomik ve ailevi sorunları, beşincisi ve en önemlisi ders araç gereçlerinin eksiklikleri ve yetersizlikleridir. Sonuncu ve en önemli sorun ise okul idareci ve yöneticilerinin , vizyonsuz risk almaktan ve yenilikten kaçınan aşırı statükocu kişiler olmalarıdır.Bütün bu sorunlar bir araya gelince de eğitim öğretim bir çocuk için oldukça sancılı geçen sevimsiz bir süreç haline getirmektedir. Bütün bu sorunlar bir araya gelince de çocuk okula oldukça isteksiz ve zoraki gitmektedir. Sözlü bildiri FARKLI KADEMELERDE DERSE GİREN ÖĞRETMENLERDE SES ANALİZİÖzet: <Sesini kullanarak mesleklerini icra eden profesyonel meslek gruplarında ses bozukluklarına sıkça rastlanmaktadır. Bu meslek gruplarından biri de öğretmenlerdir. Ülkemizde öğretmenlerin ses problemleri ile ilgili yapılmış birçok araştırmalar mevcuttur. Bu çalışmada farklı yaş gruplarına hitap eden öğretmenlerin ses analizleri, kontrol grubu akustik analiz parametreleri ile kıyaslanarak farklar ortaya konulmuştur. Ayrıca sigara kullanım durumu da dikkate alınarak, sigara kullanımının öğretmenlerin ses parametrelerine etkisi araştırılmıştır. Çalışmaya 26-40 yaş arası, en az 4 yıllık mesleki geçmişi olan, 60 bayan öğretmen (10 anaokulu, 10 ilkokul, 10 ortaokul, 10 lise, 10 sigara kullanan lise öğretmeni) ve aynı yaş aralığında kontrol grubu olarak 10 çocuksuz ev hanımı katılmıştır. Çalışmada katılımcılara 2 saniye süre ile /a/, /e/, /i/ ünlüleri ve konuşma paterni olarak bu ünlü fonemlerin /b/ fonemi ile oluşturulmuş farklı bileşenleri söyletilmiştir. EGG cihazı ile sessiz bir ortamda mesai öncesi alınan kayıtlar mesai sonrası tekrarlatılmıştır. Multi Dimensional Voice Programı (MDVP) ile yapılan analizinden şimmer ve jitter yüzdelikleri ve temel frekans(F0) değerleri elde edilmiştir. LPC analizi ile formantlar elde edilmiştir. İstatistiksel analizleri yapılarak farklı yaş gruplarına hitap eden öğretmenlerin ses parametrelerindeki farklar kontrol grubu ile kıyaslanmıştır. Sigara kullanan lise öğretmenleri ile kullanmayan lise öğretmenlerinin ses parametreleri de istatistiksel olarak analiz edilerek farklılıklar incelenmiştir. Genel olarak tüm grupların mesai öncesine göre mesai sonrası shimmer ve jitter yüzdeliklerinde anlamlı artışlar kaydedilmiş olup (p<0,05), F0’ da ve formantlarda düşmeler gözlemlendi.Kontrol grubu ile öğretmen gruplarının mesai öncesi ses analizleri karşılaştırıldığında, shimmer ve jitter yüzdelerinde anlamlı farklılıklar görülmüştür. Bulgularımıza göre öğretmenlerin ses bozukluğu riski tüm ses profesyonellerinde olduğu gibi fazladır. Bu risk öğretmenlerin hitap ettiği yaş gurubuna göre de artış gösterebilmektedir. Sigara kullanımı ise ses parametrelerinde anlamlı değişiklik oluşturmaktadır. Tüm bu sonuçlar değerlendirildiğinde öğretmenlerin üniversite eğitiminde ses hijyeni hakkında bilgilendirilmeleri ve şan dersi alarak sesi doğru kullanmayı öğrenmeleri gerekmektedir. Sözlü bildiri FARKLI ÖĞRENİM SEVİYELERİNDEKİ ÖĞRENCİLERDE “MADDENİN KORUNUMU VE GELİŞİMİ” ÜZERİNE BİR ÇALIŞMAÖzet: <FARKLI ÖĞRENİM SEVİYELERİNDEKİ ÖĞRENCİLERDE “MADDENİN KORUNUMU VE GELİŞİMİ” ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA Öğretmen GİZEM RÜYA DUYAL, Elazığ Yurtbaşı Şeker İlkokulu Doç. Dr. Sevilay KARAMUSTAFAOĞLU, Amasya Üniversitesi ÖZET Ailede başlayıp, zamana ve mekâna bağlı olmaksızın insanın hayatını idame ettirmek için öğrendiği her şeye eğitim denir. Eğitim kişi ölene kadar devam eder. Kişi okul öncesi ve tüm okul kademelerinde olduğu gibi yetişkinlik döneminde de yeni yaşantılar geçirmekte ve çevreye uyum için gerekli bilgiler edinmektedir. Kısacası eğitim hayat boyu, ölene kadar kesintisiz olarak devam eden bir süreçtir. Öğretim ise belli bir plan ve amaç dâhilinde sistemli bir şekilde ilerleyen süreçtir. Öğretmenlere düşen görev eğitimi ve öğretimi bir arada öğrencilere sunabilmektir. Her öğrenci kendisine sunulan bilgiyi aynı anda, aynı doğrultuda, tamamıyla, tek seferde anlatıldığı şekilde alamayabilir. Bunun nedenlerinden biri bireysel farklılıklardır. Piagetin bilişsel gelişim dönemleri ve içinde yer alan her bir evre evrensel bir nitelik taşımaktadır. Somut işlemler dönemi bilişsel gelişimin en temel dönemi sayılmıştır. Somut işlemler döneminin en temel özelliği korunumun kazanılması olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda, bu çalışmada farklı öğrenim seviyelerinde bulunan öğrencilerin (1. , 2. , 3. ve 4. sınıf) maddenin korunumunun gelişimi incelenmiştir. Bunun için çalışmanın örneklemini Elazığ’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir ilkokulda bilişsel özelliklerine göre düşük, orta ve yüksek seviyeli öğrenciler olmak üzere her sınıftan 9 öğrenci olmak üzere toplam 36 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışma farklı öğrenim seviyelerindeki öğrenciler üzerinde gerçekleştirildiği için gelişimsel araştırmalardan enlemesine araştırma yöntemi kullanılarak yürütülmüştür. Bu çalışma kapsamında ilgili öğrencilerin düzeyine uygun olarak literatürde bulunan ‘Korunum Niteliğini Değerlendirme Problemleri’ veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Korunum içerisinde geçen sayı, hacim, miktar, uzunluk, ağırlık, madde, alan kavramları bulunmakta ve her bir kavramın kazanılıp, kazanılmadığını belirlemek için birebir öğrencilerle yapılması gereken birbiriyle ilişkili farklı etkinlikler yer almaktadır. Bu etkinlikler örneklemdeki farklı öğrenim seviyesindeki öğrenciler için ayrı ayrı uygulanmıştır. Uygulamada elde edilen veriler kaydedilmiş, uygun bir istatistiki programla analiz edilmiş, tablolar kullanılan istatistikî programa göre düzenlenmiştir. Sınıflar arasında anlamlı bir fark olup olmadığını tespit etmek için Post-Hoc Tukey ve LSD testlerinden yararlanılmıştır. Piaget korunum ile ilgili yaptığı çalışmalarda yaş ilerledikçe korunumun niteliğinin kazanılma düzeyinin arttığını belirtmiştir. Yapılan bu araştırma sonuçları da Piagetin bu görüşüyle paralellik göstermektedir. 1. sınıftan 4. sınıfa doğru yaşla birlikte sayı, hacim, miktar, uzunluk, ağırlık, madde, alan korunumunda istenilen becerilerin kazanıldığı sonucuna varılmıştır. Ancak 1. ve 2. sınıflarda çoğu öğrencinin korunumla ilgili kazanımları kazanamadığı belirlenmiştir. İstatistiki analizlere göre de tüm alt problemlerde 1.ve 2. sınıflarla 3. ve 4. sınıflar arasında ilgili korunumlara yönelik becerileri arasında 3. ve 4. sınıfların lehine anlamlı farklılar olduğu tespit edilmiştir. İlkokula başlama yaşının düşmesi ile işlem öncesi dönem veya somut operasyon dönemine geçiş aşamasında olan öğrencilerin korunumla ilgili becerilerinin kazanılamamış olması beklenen bir durum olduğu söylenebilir. Sonuç olarak enlemesine yürütülen bu çalışmada Piaget’in öğrenme kuramına göre öğrenmenin yaşa bağlı bir süreç olduğu, yaşla birlikte korunum kavramının geliştiği yeniden ilgili örneklem grubunda da tespit edilmiştir. Buna göre öğretmenlerin öğrenme sürecinde öğrencilerin bu özelliklerinin gelişmesi için etkinlikler geliştirmeleri ve uygulamalı çalışmalarla desteklemeleri önerilmektedir. GİRESUN İLİNDEKİ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SERBEST ZAMAN (REKREASYON) AKİVİTELERİ, OLANAK VE TERCİHLERİÖzet: <Bilindiği üzere, bireylerin rutin yaşamları dışında kalan zamanlarını iyi ve kaliteli şekilde değerlendirmeleri ruh sağlığı ve iş verimliliği bakımından oldukça önem taşır. Özellikle sınıf öğretmenliği gibi yorucu ve yıpratıcı bir mesleğe sahip olanlarda bu ihtiyaç daha da fazladır. Her çalışanın olduğu gibi sınıf öğretmenlerinin de; mevcut olanaklar, çevresel, sosyal ve ekonomik faktörler sebebiyle sahip olduğu serbest zaman etkinlikleri olanak ve tercihlerinin farklılık göstereceği aşikârdır. Bu çalışmada Giresun ve Dereli ilçesinde görev yapmakta olan sınıf öğretmenleri, araştırmanın veri toplama grubunu oluşturmaktadır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden fenomenoloji yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın problemine ilişkin olarak, sınıf öğretmenlerinin demografik bilgileri ve boş zaman alışkanlıklarını belirlemek ve hangi tür etkinliklere katıldıklarını tespit etmek amacıyla bir anket uygulanacaktır. Anket formu yoluyla toplanan verilerin çözümlenmesinde frekans ve yüzdeler ile aritmetik ortalamalardan yararlanılacaktır. Yapılan analizler sonucunda elde edilen bulgular değerlendirilerek Giresun’da görev yapmakta olan sınıf öğretmenlerinin serbest zamanlarını değerlendirirken hangi aktivite olanaklarına sahip oldukları ve bu olanaklar çerçevesinde hangi serbest zaman aktivitesini tercih ettikleri tespit edilmeye çalışılacaktır. Ortaya konan sonuçlarla Giresun’daki sınıf öğretmenlerinin serbest zaman olanaklarının çeşitliliği ve yeterliliği üzerine tartışılacaktır. Bu olanakların serbest zaman aktivitesi tercihleri üzerindeki etkisi belirlenecektir. Öğretmenlerin meslekleri dışında günlük hayatlarına ilişkin ipuçları veren bu ve benzer çalışmaların öğretmenlerin daha yakından tanınmasına, ilgi ve ihtiyaçlarının belirlenmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri GİZLİ MÜFREDAT BAĞLAMINDA SINIF KURALLARIÖzet: <Okullarda eğitim - öğretim faaliyetleri resmi öğretim programlarına göre yürütülür. Derslere ait kazanımlar, hangi kazanıma ne kadar süre ayrılacağı, kullanılabilecek yöntem ve teknikler, etkinlik örnekleri gibi bilgiler öğretim programlarında belirtilmiştir. Ancak sınıflarda gerçekte ne olup bittiğini anlamak için resmi öğretim programlarından fazlasına ihtiyaç vardır. Okullarda, herhangi bir yerde yazılı olmayan, açıkça belirtilmemiş ama öğrenciler tarafından öğrenilen ve etkisi çoğu zaman resmi öğretim programlarından çok daha güçlü gizli bir program işlemektedir. Açıkça belirtilmiş ya da yazılmış olmasa da, bu program okul bileşenleri tarafından bilinçli ya da bilinçsiz olarak içselleştirilmiş olabilir. Gizli müfredatın sınıfta hangi mekanizmalar aracılığıyla işlediği sorusundan yola çıkılan bu çalışmada, bir ilkokul sınıfında gizli müfredatın sınıf kuralları aracılığıyla nasıl işlediğinin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi amaçlanmıştır. Nitel araştırma desenlerinden durum çalışması kullanılarak yapılan araştırmada, bir ilkokul sınıfında sınıf içi gözlemler, öğretmen ve öğrencilerle derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Yaklaşık iki buçuk ay süren gözlemler ve görüşmeler aracılığıyla toplanan verilerin analizinde betimsel analiz ve içerik analizi kullanılmıştır. Araştırma bulguları doğrultusunda, öğrencilerin sınıf kurallarını öğretmen tarafından istenmeyen öğrenci davranışlarıyla ilişkilendirdikleri, öğrencilerdeki kural algısının öğretmenin onaylamadığı davranışlar üzerinden şekillendiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca araştırmanın yapıldığı sınıfta, sınıf kuralları olarak belirlenmiş kurallar işlevi itibariyle öğrencilerin sosyal ve bilişsel gelişiminden çok sınıftaki işleyişin devamını öncelemektedir. GÖREVE YENİ BAŞLAYAN ÖĞRETMENLERİN YETERLİK ALGILARININ VE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARIN İNCELENMESİÖzet: <Bu çalışmada, göreve yeni başlayan öğretmenlerin yeterlik algılarının, karşılaştıkları sorunların, bu sorunların sebeplerinin ve çözüm yollarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma, nitel araştırmalarda kullanılan özel durum çalışması yöntemiyle yürütülmüştür. Bu bağlamda göreve yeni başlayan öğretmenlerin yeterlik algılarına ilişkin görüşleri ve karşılaştıkları sorunlar özel durum yöntemi kullanılarak var olduğu şekliyle ortaya çıkarılmaya çalışılmış ve derinlemesine incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Rize ili, Güneysu ilçesinde, 2014-2015 eğitim-öğretim yılında görev yapan, hizmet süresi en fazla üç yıl olan, 8 farklı branştan 14 öğretmen oluşturmuştur. Veriler, yarı yapılandırılmış görüşme tekniği ile toplanmıştır. Görüşme esnasında katılımcı öğretmenlere “Öğretmenlik mesleğinde kendinizi ne derece yeterli görüyorsunuz?”, “Meslek hayatınızda karşılaştığınız sorunların neden kaynaklandığını düşünüyorsunuz?” ve “Size göre, göreve yeni başlayan öğretmenlerin mesleğe kısa zamanda uyum sağlaması için neler yapılmalıdır?” gibi sorular yöneltilmiştir. Veriler, temel düzey ve içerik analizi ile analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular; öğretmenlerin mesleğe ilişkin yeterlik algısı, öğrenciyi tanımaya ilişkin sorunlar, program ve içerik bilgisine ilişkin sorunlar, öğrenme-öğretme sürecine ilişkin sorunlar, ölçme-değerlendirme sürecine ilişkin sorunlar, öğretmenlere göre meslekte karşılaşılan sorunların altında yatan sebepler, mesleğe uyum sağlamaya yönelik öneriler olmak üzere 7 tema altında incelenmiştir. Araştırma sonucunda göreve yeni başlayan öğretmenlerin büyük bir bölümünün fakülteden mezun olduktan sonra kendilerini mesleğe hazır hissetmedikleri ve görev esnasında ise mesleğe ilişkin yeterlik algılarının arttığı tespit edilmiştir Ayrıca katılımcıların çoğunun eğitim fakültelerinde uygulanan öğretmenlik uygulamasını yeterli görmedikleri belirlenmiştir. Göreve yeni başlayan öğretmenlerin öğrencileri tanımaya ilişkin, en çok aileleri yeterince tanıyamama ve öğrencilerin davranışlarını kestirememe sorunları yaşadıkları tespit edilmiştir. Katılımcıların program ve içerik bilgisine ilişkin, en fazla bazı sınıflarda konuların çok yoğun olması ve içeriğin sınıflara eşit dağıtılmaması sorunları olduğu belirlenmiştir. Göreve yeni başlayan öğretmenlerin öğrenme-öğretme sürecine ilişkin, en çok süreyi ayarlama ve farklı yöntem-teknikleri kullanma konusunda sorunları olduğu görülmüştür. Katılımcıların ölçme-değerlendirme sürecine ilişkin, en fazla süreçten çok ürüne yönelik değerlendirme yapmak zorunda kalma ve alternatif değerlendirme yöntem, ölçeklerini yeterince kullanamama sorunları oldukları tespit edilmiştir. Göreve yeni başlayan öğretmenlerin meslekte karşılaştıkları sorunların en büyük nedeni olarak programın içerik yönünden yoğun olmasını gördükleri belirlenmiştir. Ayrıca katılımcıların mesleğe uyuma yönelik en çok aday öğretmenlerin belli bir süre deneyimli bir öğretmenle derse girmelerini önerdikleri görülmüştür. Bu sonuçlardan hareketle; lisans öğrenimindeki öğretmenlik uygulamasının süre ve içerik yönünden daha etkili hale getirilmesi, içeriğin sınıflara dağıtılması yönünden programın gözden geçirilmesi ve göreve yeni başlayan öğretmenlerin görüşlerinden hareketle aday öğretmenlerin belli bir süre deneyimli öğretmenlerle derse girmeleri önerilmiştir. Sözlü bildiri HASTANE SINIFLARINDA GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN HASTANE SINIFLARINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: <Hastalık, yetişkin her bireyde olduğu gibi çocuklar için de karşılaşabilecekleri doğal bir süreçtir. Hastalığın seyrine göre bu süreç uzun sürebilmekte ve çocukların günlük yaşamlarının yanı sıra eğitim-öğretim faaliyetlerini de olumsuz etkileyebilmektedir. Hastanede uzun süreli tedavi gören çocukların hastanede kaldıkları süre içinde eğitim haklarına sahip çıkılması ve bu çocukların eğitim gereksinimlerinin karşılanması büyük önem taşımaktadır. Hasta çocukların bu gereksinimlerini karşılamak üzere hastane merkezli gelişim destek programları düzenlenmektedir. Hastane merkezli gelişim destek programları bünyesinde gerçekleştirilen faaliyetlerden bir tanesi de hastane bünyesinde oluşturulan hastane sınıflarıdır. Amacı, eğitim ortamından uzak kalmak zorunda olan çocukların bu süreci en az hasarla atlatabilmelerine yardımcı olmak olan bu sınıfların sağlıklı bir biçimde kendinden beklenen görevleri yerine getirebilmeleri adına hastane sınıflarını tanımanın ve özellikle bu sınıflarda görev yapan öğretmenlerin görüşlerinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu kapsamda, hastane sınıflarında görev yapan öğretmenlerin yaşadıkları sorunları belirlemenin bu sınıflara gelecek hasta çocukların daha nitelikli eğitim almaları adına mevcut duruma ışık tutacağı ön görülmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, hastane sınıflarında görev yapan öğretmenlerin hastane sınıflarında eğitim-öğretim sürecinin nasıl gerçekleştiğine ilişkin görüş ve düşüncelerini ortaya koymaktır. Araştırma nitel araştırma yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri bir nitel araştırma tekniği olan odak grup görüşmesi ile elde edilmiştir. Araştırmanın katılımcılarını Eskişehir il merkezinde bulunan iki hastane sınıfında görev yapan toplam dört sınıf öğretmeni oluşturmuştur. Verilerin analizinde tematik analizden yararlanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda beş temaya ulaşılmıştır. Bu temalar; hastane sınıfı algısı, hastane sınıfının faydaları, eğitim-öğretim uygulamaları, yaşanan sorunlar ve önerilerdir. Sözlü bildiri HİKâYE ANLATIMININ TEKNOLOJİYLE BULUŞMASI: DİJİTAL HİKâYE ANLATICILIĞIÖzet: <Hikâyeler insan yaşantısının her kademesinde ve her alanında renkli karakter ve konu çeşitliliği ile farkına varmadan kendini içinde bulduğu bir anlatı türüdür. Okulöncesi dönemden başlayarak dinlenilen hikâyeler okul türü öğrenme ortamında kahraman ve konu alanı olarak çeşitlik göstermeye başlar. Yetişkinlik döneminde ise kişinin sosyokültürel çevresine, ekonomik yaşantısına ve kişilerarası iletişimine bağlı olarak daha geniş bir yelpazede ele alınmaya başlar. Hikâyelerin insan yaşantısında bu denli yer kaplamasının en önemli nedenlerinden biri kişinin kendinden bir parça yakalayabilmesi bir diğeri de hikâyelerin eğlendirici yönüdür. Hikâyeler insanların farkına varmadan bazı becerileri geliştirmelerine katkı sağlar. Hikâyeler dinlenirken yaşamlarında karşılaşılan soruna dair bir çözüm yolu üretebilmelerine aracılık ederek problem çözme becerilerini geliştirir. Bir yandan dinleyip bir yandan düşününce hayal gücü hız kazanır ve yaratıcı düşünme becerisi harekete geçmeye başlar. Hikâye kulaktan kulağa aktarılırken birey sosyalleşir ve dil zenginliği artar. Bireye duyma ve düşünme sorumluluğu vererek yaşantı kazanmasında bu denli önemli bir yere sahip olan hikâyelere günümüzde bilgi iletişim teknolojileri ev sahipliği yapmaktadır. İnteraktif dijital bir ortamda işitsel ve görsel araçların (ses, resim, grafik, hareketli grafik, görüntü, müzik, vb.) işe koşularak hazırlandığı metne dayalı anlatımın sunulması süreci “dijital hikâye anlatımı” olarak ifade edilebilir. Böylelikle eğitim öğretim sürecinde ele alınan konu hakkında kendi özgün hikâyesini yazan bir birey üst düzey düşünme becerilerini harekete geçirmiş ve bizzat yapılandırmış olduğu bilişsel etkinlikler içerisinde öğrenmeyi gerçekleştirniş ve kalıcı hale getirmiş olacaktır. Soyut kavramları somutlaştırmak, öğrenileni günlük hayatla ilişkilendirerek kalıcı hale getirmek, geleneksel öğretim anlayışından uzak yenilikçi ve keşfe dayalı bir öğrenme ortamı sunmak, öğrenmeyi zevkli hale getirmek bu süreci en etkili kılan unsurlardır. Eğitim öğretim sürecinde dijital hikâye anlatımının kullanılmasında temel amaç bilgi ve iletişim araçlarının teknoloji entegrasyonunun sağlanmasıdır. Bu noktada sanal ortamlar kullanılarak öğrencilerin birer hikâye anlatıcısı olmaları sağlanmaktatır. Alanyazındaki kullanım alanları düşünüldüğünde dijital hikâye anlatımı uygulamaları, çoklu ortam teknolojilerinin sınıf ortamında kullanımına yönelik tasarlanmış etkili uygulamalar olarak görülebilir. Bu doğrultuda araştırma Balıkesir Üniversitesi Sınıf Eğitimi Anabilim Dalında öğrenim gören ve Türkçe öğretimi dersini almış 60 öğretmen adayı ile gerçekleştirilecektir. Öğretmen adaylarına dijital hikâye anlatıcılığı ile ilgili bilgi verilerek planlanan çerçeve doğrultusunda hazırlanan örnek çalışmalar paylaşılacak genel anlamda bilgi ve fikir sahibi olmaları sağlanacaktır. Ardından öğretmen adaylarından herhangi bir konu sınırlandırması yapılmadan özgün birer dijital hikâye hazırlamaları istenecektir. Öğretmen adaylarının hazırlamış olduğu dijital hikâyeler, Web 2.0’ı oluşturan araçlardan biri olan sosyal ağ sitelerinden bir tanesine yüklenecek öğretmen adaylarının birbirilerinin hikâyelerini izleyip, yorum yapabilmeleri sağlanacaktır. Çalışma sonunda hazırlanan videolar içerik analizi yöntemi kullanılarak incelenecek ve kodlanacaktır. Çalışmadan elde edilen bulgu ve yorumlara kongrede yer verilecektir. İLK MEZUNLARINI VERME SÜRECİNDE 4+4+4 EĞİTİM SİSTEMİNİ YENİDEN DEĞERLENDİRMEKÖzet: <Türk eğitim tarihi içerisinde çok az değişim vardır ki, 4+4+4 olarak isimlendirilen değişim kadar tartışmaya konu olsun. Siyasi partilerden, sivil toplum örgütlerine, eğitim sendikalarından velilere dek tüm eğitim paydaşları 4+4+4 ile ilgili sert tartışmaların tarafı olmuşlardır. Bu araştırma, ilk mezunlarını verme sürecinde 4+4+4 eğitim sistemini yeniden değerlendirmek, bununla birlikte okula erken yaşta başlayan (60-66 ay) çocukların eğitim sürecindeki durumları ile ilgili bilgiler edinmek amacıyla yapılan bir durum çalışmasıdır. Alanyazın incelendiğinde 4+4+4 eğitim sistemi ile ilgili araştırmaların çoğunda, bu eğitim sisteminin 1. sınıf öğrencileri üzerindeki etkileri araştırılmış, çoğunlukla öğretmen ve yöneticilerin görüşlerine başvurulmuştur. Bu araştırmada ise, diğer araştırmalardan farklı olarak 4+4+4 eğitim sisteminin ilk mezunları olacak olan 4. sınıf öğrencileri ile ikinci mezunları konumunda bulunan 3. sınıf öğrencileri üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Ayrıca çalışmada öğretmenlerin yanı sıra sürecin en yakın gözlemcileri olan velilerin görüşlerine de yer verilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu İstanbul ve Sakarya illerinden seçilen bazı devlet ve özel okullarında görev yapmakta olan ve sınıflarında okula erken yaşta başlamış öğrenciler bulunan 28, 3 ve 4. sınıf öğretmeni ve çocuğunu okula erken yaşta başlatmış 20 öğrenci velisi oluşturmaktadır. Bu doğrultuda 12 sınıf öğretmeniyle yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiştir. Bundan başka 16 sınıf öğretmeni ile çocuğu okula erken yaşta başlamış 20 veliye ise açık uçlu sorulardan oluşan anket uygulanmıştır. Açık uçlu anket sorularına verilen yanıtlar ve görüşme notları ile toplanan veriler içerik analizi yöntemi ile oluşturulan belirli kategoriler altında toplanmıştır. Araştırma sonucunda okula erken başlayan çocuklarla (60-66 ay) okula zamanında başlayan çocuklar (66 ay ve üzeri) arasında bilişsel, duyuşsal, psikomotor ve kişiler arası iletişim anlamında farklar olduğu saptanmıştır. Bununla birlikte çocuğunu erken yaşta okula gönderen velilerin çoğunun bu durumdan görece pişman oldukları anlaşılmaktadır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞLERİNİN ÖĞRETMENLER HAKKINDAKİ ALGILAMALARININ İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı; İlköğretim Müfettişlerinin, Öğretmene ilişkin algılamalarının metafor analizi yöntemiyle incelenmesidir. Metafor, bir bireyin yüksek düzeyde soyut, karmaşık veya kuramsal bir olguyu anlamada ve açıklamada işe koşabileceği güçlü bir zihinsel araç olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle çalışmada bilimsel argumanlara dayanarak ilköğretim müfettişlerinin öğretmen algılamalarının metafor yoluyla tespit edilmesi amacı güdülmüştür. Müfettişler eğitim- öğretim sisteminin teftiş alanının temel unsurlarındandır. Araştırma yapıldığı dönemde ilköğretim müfettişleri kurum denetimi yanında sınıfta ders teftişi de yapmaktaydılar. Toplanan verilerin analizinde nitel analiz tekniklerinden içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2012-2013 yıllarında, Ankara, İstanbul, İçel, Erzurum, Rize illerinde görev yapan 196 ilköğretim müfettişi oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak hazırlanan formda ÖĞRETMEN kavramına ilişkin algıları ortaya çıkarmak için katılımcılardan ‘ Öğretmen …gibidir-benzer. ÇÜNKÜ… Düşüncelerini ifade edecek anlamlı bir ya da birkaç cümle oluşturmaları- tamamlamaları istenmiştir. Katılımcıların düşüncelerinin değerlendirilmesinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırmada katılımcıların düşünceleri analiz edilirken ürettikleri metaforlar öğretmen kavramına ilişkin sahip oldukları özellikler dikkate alınarakkavramsal kategoriler oluşturulma yoluna gidilmiştir. Örneğin bir müfettişin;”Öğretmen yıldız gibidir. Çünkü,yıldızlara bakarak yönlerin bulunmasını öğretendir. Yıldızların oluşturduğu şekilleri ve konumlarının okunuşunu öğretir.” ifadesinden ‘yol gösteren’ kavramsal kategorisine ulaşılmıştır. “Öğretmen fidan yetiştiricisi gibidir. Çünkü; fidanların bakımı ve en iyi şekilde yetiştirilmeleri ancak bu alanda uzmanlaşmış öğretmenler-bahçıvanlar eliyle mümkündür” gibi ifadeler ise ‘yetiştiren’ kavramsal kategorisi altında değerlendirilmiştir. Bunun gibi diğer verilerin analizine devam edilerek ilgili kavramsal kategoriler oluşturulacaktır. Araştırmanın verilerinden elde edilecek sonuçlara dayanarak öğretmen nitelikleri ortaya çıkarılacak ve bu nitelikleri geliştirmeye yönelik önerilerde bulunulacaktır. İLKOKUL 1. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SINIFTA GÖZLEMLEDİKLERİ PROBLEM DAVRANIŞLARÖzet: <Okulda karşılaşılan ve eğitim-öğretim faaliyetlerini önemli ölçüde aksatan sorunlardan biri istenmeyen öğrenci davranışlarıdır. Çocuğun anaokuluna başlamasıyla baş gösteren bu davranışlar daha sonra ilkokul 1.sınıf ile beraber devam etmektedir. Öğrencilerin evin dışında farklı bir ortama, kardeşin dışında farklı akran grubuna ve anne-babanın dışında farklı bir otoriteye (öğretmen) oryantasyonu süresince öğrencilerin yaşadığı zorluklar, istenmeyen davranışların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Öğretim işinin belli bir düzen içinde meydana gelmesinde, öğretim aktivitelerinin sınıf yönetim davranışları ile gerçekleştirilmesinin gereklilik ve önemini ortaya koymaktadır. Dersin akışını bozan, hedef davranışlara ulaşmayı zorlaştıran veya engelleyen her davranış, istenmeyen davranıştır ve sınıfta istenmeyen öğrenci davranışları sadece eğitim ve öğretimi engellemez, bununla birlikte bazı fiziksel ve psikolojik rahatsızlıkları da beraberinde getirir (Kaya, 2002). Öyle ki, öğrencilerin problem davranışları, öğretmenlerin etkili eğitim-öğretim gerçekleştirme girişimlerinde sıklıkla endişe kaynağı olmaktadır (Jones ve Vesilind, 1995). Hatta, öğretmenler sık sık sınıf içi istenmeyen davranışlardan dolayı bunaldıklarını hissederler ve istenmeyen öğrenci davranışları sınıf içindeki yüz yüze kaldıkları en önemli endişe kaynağıdır (Wheldall, 1991). Cains ve Brown’a göre (1996) öğretmenler, öğretim ve akademik faaliyetlerine harcadıkları zamana kıyasla problem davranışlara daha fazla zaman harcadıklarına inanmaktadırlar (Akt. Giallo ve Little, 2003). Sınıf içinde eğitim ve öğretimin iyi sürdürülebilmesi için sınıf içerisinde istenmeyen davranışlar karşısında nelerin yapılması gerektiği, hangi istenmeyen davranışa karşı hangi stratejinin kullanılması gerektiği çok iyi bilinmelidir. Bu araştırmadan elde edilen bulgular ışığında öğretmenlere sınıf yönetimi konusunda önerilerde bulunulabileceği düşünülmektedir. Ayrıca araştırmanın ortaya çıkaracağı sonuçlar ışığında elde edilen bilgi yeni gelen sistem 4+4+4 ile ilkokulların gelişimine katkı yapması bakımından önemlidir. Bu çalışma değişkenler arasındaki ilişkileri ortaya koymaya çalışan ilişkisel araştırma yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. İlişkisel araştırma yöntemi, değişkenler arasındaki ilişki ve bağlantıları inceleyen araştırma yöntemidir (Büyüköztürk, Kılıç-Çakmak, Akgün, Karadeniz ve Demirel, 2010). Araştırmanın evreni, 2015-2016 eğitim öğretim Diyarbakır ili Silvan ilçesinde ve Aydın ili Germencik/Ortaklar ilçesinde yer alan ilkokullarda görev yapan öğretmenlerden oluşmaktadır. Araştırmanın örneklemini 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Diyarbakır ili Silvan ilçesinde ve Aydın ili Germencik/Ortaklar ilçesinde çalışan ve basit tesadüfî örnekleme yöntemi ile seçilen 100 ilkokul birinci sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Basit tesadüfî örnekleme; örneklemde evreni oluşturan her elemanın örneğe girme şansının eşit olması durumudur. Verilerin elde edilmesi için veri toplama aracı olarak Balcı, Çapri, Çelikkaleli ve Büte (2006) tarafından geliştirilmiş olan İlköğretim Okulları İstenmeyen Öğrenci Davranışları Ölçeği’nin Sınıf İçi İstenmeyen Öğrenci Davranışları alt ölçeği ve Tanhan ve Şentürk (2011) tarafından geliştirilen Sınıf İçi İstenmeyen Öğrenci Davranışlarına Yönelik Öğretmen Tutumları Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi devam etmekte olup uygun analiz yöntem ve teknikleri ile gerçekleştirilecektir. İLKOKUL 1. SINIFA BAŞLAYAN ÖĞRENCİLERİN OKULA BAŞLAMA YAŞINA GÖRE OKULA UYUMLARININ İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırma, ilkokul 1. sınıfa başlayan öğrencileri başlama yaşına göre okula uyumlarının incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma, tarama modelinde yapılmış ve veri toplama aracı olarak Ladd, Kochenfender ve Coleman tarafından 1996 yılında geliştirilen ve 2010 yılında Önder ve Gülay tarafından Türkçeye uyarlanmış Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirme Ölçeği kullanılmıştır. Öğrencilerin kendileri ve aileleri hakkında bilgileri öğrenmek için de araştırmacı tarafından hazırlanan Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırma verileri 2013-2014 eğitim öğretim yılında Ordu ilinde bulunan iki ilkokulda öğrenim gören 337 1. sınıf öğrencisinden toplanmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde SPSS 17 paket programı kullanılmıştır. Verilerin normal dağılım sergileyip sergilemediğini anlamak amacıyla Kolmogorov-Smirnov dağılım testi kullanılmıştır. Analizlerde Kruskal Wallis H-Testi, Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Analizle %95 güven aralığında p<.05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir. Öğrencilerin okula başlama yaşı ilerledikçe, okula uyum düzey puanları artmaktadır. Öğrencilerin okula uyum öğretmen değerlendirme ölçeğinden aldıkları puanlar cinsiyete göre kız öğrencilerin lehine anlamlı olarak bulunmuştur. Okul öncesi eğitim alan öğrencilerin okula uyum öğretmen değerlendirme ölçeğinde aldıkları puanlar okul öncesi eğitim almayan öğrencilere göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Öğrencilerin anne ve baba eğitim düzeyi yükseldikçe okula uyum öğretmen değerlendirme ölçeğinden aldıkları puanlar da yükselmektedir. Öğrencilerin okula giden kardeşleri olup olmama durumunun okula uyumları üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı görülmüştür. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNE UYGULANAN FARKLI DÜŞÜNME ETKİNLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNE UYGULANAN FARKLI DÜŞÜNME ETKİNLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Öğretmen İlkay KUMTEPE, ATATÜRK İLKOKULU, Ankara Doç. Dr. Sevilay KARAMUSTAFAOĞLU, Amasya Üniversitesi ÖZET Yaratıcılık, yaşamda var olanlara, varlıklara, doğaya herkesten farklı bakış açıları geliştirebilme, diğer insanların görebildiklerinin dışındaki ayrıntıları fark edebilme, eksikliklere, sorunlara özgün çözüm yolları üretebilme, düş dünyasının zenginliği ile gerçekte var olanı harmanlayabilme yeteneklerini içine alan bir düşünme biçimidir. Bu düşünce sisteminin oluşması aşamasında, var olan bilgi birikiminin bireye özgü biçimde yeni yaratımlara, ürünlere dönüşümü söz konusudur. Yaratıcı düşünme bütün şartlanmaların ve kalıpların ötesinde bilinenden bilinmeyene doğru bir arayışı, tasarımı yansıtmaktadır. Bu yönüyle eğitimde yaratıcı düşünme ve yaratıcılığın geliştirilmesi oldukça önemlidir. Bu bağlamda bu çalışma, ilkokul 4. Sınıf öğrencilerine uygulanan farklı düşünme etkinliklerinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden doküman incelemesi yoluyla yapılmıştır. Çalışmanın örneklemi Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir ilkokulda öğrenim gören 4. sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Öğrencilerin belirlenmesinde sistemli örnekleme yöntemi kullanılmış, ders başarısı göz önünde bulundurularak bilişsel yönden iyi, orta ve düşük seviye gruplarından rastgele seçilen üçer öğrenci ile çalışma yürütülmüştür. Etkinlikler; hikaye tamamlama, trafik kazası, sayı ilişkileri, problem ve çözüm yolu bulma, iletişim aracı tasarlama, empati çalışması, resim tamamlama, resimden hikaye oluşturma şeklindedir. İlgili etkinliklere yönelik elde edilen dokümanlar; öykü oluşturma, tasarım ve sayısal ilişkiler kurma ve problem çözme temalarında değerlendirilmişlerdir. Belirlen temalara yönelik dokümanların değerlendirilmesinde Torrence’in yaratıcılık testi kriterleri olan akıcılık, esneklik ve özgünlük bakımından analiz edilmiştir. Analiz bulguları ve buna bağlı varılan sonuçlar göre; herhangi bir sınırlama yapılmadan öğrencilerin tamamen özgür bırakıldığı çalışmaların daha yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasına neden olduğu görülmektedir. Problem çözme, resim tamamlama ve iletişim aracı tasarlama etkinliklerinde en yaratıcı sonuçların ortaya çıktığı sonucuna varılmıştır. İlgili etkinliklerde öğrencileri sınırlayan herhangi bir etken yoktur. Resimden hikaye oluşturma, hikaye tamamlama ve empati çalışmasında ise öğrencileri başlangıç için yönlendirecek etkenler aslında öğrencilerin zihninde yaratıcı fikirlerin oluşması için yapılmışsa da bunun çok etkili olmadığı tespit edilmiştir. Düşünülenin aksine yaratıcı düşünceleri sınırlandırmış ve özgün çalışmaların ortaya konulmasını bir ölçüde engellemiştir. Öğrencilerin matematiksel çalışmalarda daha az yaratıcı düşündükleri ve sadece öğrendikleri bilgileri ortaya koydukları görülmüştür. Bunun sebebi olarak matematiği yerleşmiş kurallar bütünü olarak görmeleri ve matematikte artık keşfedilecek bir şeylerin var olmadığını düşünmeleri olabilir. Çalışmanın sonuçlarına bağlı olarak öğrencilerin farklı düşünme becerilerinin geliştirilmesi, karşılaştıkları problemlere farklı çözüm önerileri getirebilmeleri için erken yaşlarda formal eğitimde farklı düşünme etkinliklerinin yaptırılması ve çocukların sınırlandırılmaması gerektiği gibi önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİME İLİŞKİN MOTİVASYON DÜZEYLERİ VE PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİÖzet: <ÖZET Bireyler, yaşamları boyunca kolay ya da zor birçok problemle karşı karşıya kalmakta ve bu problemleri çözmek için çaba göstermektedir. Çünkü problemsiz bir yaşam ve problemsiz bir mekan bulmak maalesef mümkün değildir. Bu nedenle yaşam, bir problem çözme süreci olarak ele alınırsa, bireyler doğuştan getirdikleri özellikleri ve sonradan kazandıkları eğitim ve tecrübelerle problem çözme yeteneğini geliştirebilir. Ancak problem çözme sürecinde bireyin istekliliği, kararlılığı ve sorumluluğu oldukça önemlidir. Bu nedenle okullarda da öğrenci davranışlarının yönünü, kararlılığını belirleyen en önemli güç kaynaklarından biri olarak motivasyon ele alınabilir. Çünkü motivasyonu düşük bireylerde, derse düzenli devam etmeme, dikkatli dinlememe, ödevlerinde problemle karşılaşınca çözmek istememe davranışları gözlenmektedir. Bu nedenle, ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin eğitime ilişkin motivasyon düzeyleri ile problem çözme becerilerinin incelenmesi ve varsa aralarındaki ilişkinin tespit edilmesi bu araştırmanın amacını oluşturmuştur. Tarama modelinde betimsel bir araştırma olarak desenlenen bu çalışmanın katılımcılarını, Muğla İli Menteşe İlçesi’ne bağlı ilkokulların 4. sınıflarında öğrenim gören 460 öğrenci oluşturmuştur. İlkokul öğrencilerinin eğitime ilişkin motivasyonlarını belirlemek için Vallerand ve arkadaşları (1989) tarafından geliştirilen, Kara (2011) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Eğitimde Motivasyon Ölçeği” kullanılmıştır. Öğrencilerin problem çözme becerileri ise, Serin, Bulut Serin ve Saygılı (2010) tarafından geliştirilen “Çocuklar için Problem Çözme Envanteri (ÇPÇE)” ile belirlenmiştir. Elde edilen verilerin analizinde, PASW 21.00 istatistik paket programı kullanılmıştır. Öğrencilerin eğitime ilişkin motivasyon düzeyleri ve problem çözme becerileri tespit edilmiştir. Parametrik testlerden bağımsız gruplar t-testi ve tek yönlü varyans analizi kullanılarak, ele alınan değişkenlere göre, öğrencilerin eğitime ilişkin motivasyon düzeyleri ile problem çözme becerilerinin anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığı saptanmıştır. Ayrıca öğrencilerin eğitime ilişkin motivasyon düzeyleri ile problem çözme becerileri arasındaki ilişki için korelasyon analizi uygulanmış, elde edilen bulgular doğrultusunda öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL 4. SINIFTA KULLANILAN ÖĞRENCİ ÇALIŞMA KİTAPLARININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Bu çalışmanın temel amacı, ilkokul dördüncü sınıfta kullanılan öğrenci çalışma kitapları hakkındaki öğretmen görüşlerini ortaya koymaktır. Öğretmenlerin bu görüşleri öğrenci çalışma kitaplarının hedef, içerik, öğretme-öğrenme süreçleri ve değerlendirme boyutlarını kapsamaktadır. Bu çalışma nitel bir araştırmadır. Nitel bir durum çalışması olan bu çalışmada öğretmen görüşlerine yer verilmiştir. Bu çalışmaya araştırmacı tarafından seçilen bir ilkokulda görev yapan 15 dördüncü sınıf öğretmeni katılmıştır. Çalışmaya katılan bu öğretmenlerin onu bayan beşi erkektir. Bu öğretmenlerin hepsi on yıl ve üzeri mesleki deneyime sahiptir. Öğretmen görüşlerinin toplanmasında araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formları kullanılmıştır. Bu formlar aracılığıyla öğretmenler ile yapılan görüşmeler önce ses kaydına alınmıştır. Bu ses kayıtları daha sonra yazılı ortama aktarılarak görüşmeler üzerinde içerik analizi yapılmıştır. Yapılan içerik analizi yardımıyla çalışma kitaplarına ilişkin hedef, içerik, öğretme-öğrenme süreçleri ve değerlendirme boyutlarına ait bulgular elde edilmiştir. Araştırma bulguları dikkate alındığında öğretmenler, öğrenci çalışma kitaplarını dersin hedefleriyle uyumlu bulurken, öğrencilerin çalışma kitaplarındaki bazı etkinlikleri ders kitabı içeriğiyle ilişkilendirmede zorluklar yaşadığı, bazı derslerde verilen etkinliklerin öğretme-öğrenme süreçlerine uymadığı, çalışmaların bazen daha önceki etkinliklerin tekrarından ibaret olduğu, matematik ve Türkçe dersi öğrenci çalışma kitaplarında verilen ölçme-değerlendirme etkinliklerinin yetersiz olduğu ve bazı konuların çalışma kitaplarında birleştirilerek değerlendirildiği gibi dikkat çekici sonuçlara ulaşılmıştır. Bununla birlikte araştırma sonuçlarına dayalı olarak çalışma kitaplarına ilişkin bazı öneriler sunulmuştur. Sözlü bildiri İLKOKUL BİRİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKULA UYUM DÜZEYLERİ İLE İLGİLİ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <Okula yeni başlayan çocuklar ailelerinden ayrılacakları ve farklı bir ortama girecekleri için bir takım sorunlar yaşalar. Bu sorunlar çocuğun okul yaşantısını olumsuz etkiler ve okula uyum sorunu yaşarlar. Uyum sorunu yaşayan çocuklar, okula gitmek istemezler , okula gitmemek çeşitli bahaneler üretirler ve güçlük çıkarırlar . Uyum sorunu yaşayan çocuğa karşı korkutma, şiddet, tehdit ve baskı uygulanmamalıdır. Aksi takdirde uyum sorunu okul fobisine dönüşür ve çocuk okula gitmeyi reddeder. Bu sorunu oluşturan durum ve duygunun neden olduğu bulunmalı ve sorunun çözülmesi için gerekli tespitler yapılmalıdır. Bu bilgiler doğrultusunda araştırmada ilkokul birinci sınıfta öğrenim gören öğrencilerin çeşitli değişkenler açısından okulda yaşadıkları uyum sorunlarının belirlenmesi için öğretmen görüşlerinden yola çıkılarak değerlenme amaçlanmıştır. Araştırma nicel yöntemlerden betimsel tarama modelinde olup evreni 2015-2016 eğitim öğretim yılında Muğla Menteşe il merkezinde ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenleri oluştururken; örneklemini ise evrenden random olarak belirlenmiş birinci sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak araştırmacı tarafından geliştirilmiş “ Kişisel Bilgi Formu ” ve Walker- Mc Connell tarafından geliştirilmiş “ Sosyal Yeterlik ve Okul Uyum Ölçeği ” kullanılmıştır. Verilerin analizinde örneklem grubunu oluşturan öğrencilerin okula uyum puanlarının cinsiyet değişkenine göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için bağımsız gruplarda t-testi kullanılmıştır. Normal dağılım göstermediği tespit edilen verilerin değerlendirilmesi amacıyla , ikili karşılaştırmalarda Mann Whitney U testi, çoklu karşılaştırmalarda da Kruskal Wallis H testi kullanılmıştır. Araştırmada , tüm istatistiksel işlemler çift yönlü olarak sınanmış ve anlamlılık düzeyi .05 olarak kabul edilmiştir. Elde edilen bulgular neticesinde literatüre dayalı olarak tartışma ve önerilerde bulunulmuştur. İLKOKUL BİRİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OKULA UYUM SÜRECİNDE YAŞADIKLARI SORUNLARÖzet: <Bu araştırmanın amacı ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin okula uyum sürecinde yaşadıkları sorunları ortaya çıkarıp, sınıf öğretmenlerinin bu sorunların giderilmesi için neler yaptıklarını öğrenmek ve neler yapılabileceği konusunda önerilerini tespit etmektir. Nitel araştırma yaklaşımıyla ele alınan araştırmanın çalışma grubunu 2015- 2016 eğitim öğretim yılında Muğla ili Menteşe ilçesinde görev yapmakta olan 30 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilmiş görüşme formu kullanılmıştır. Formun oluşturulmasında literatür incelenerek uyum haftasıyla ilgili araştırmacının amacına uygun sorular oluşturulmuş ve konu alanı uzmanlarına sunulmuştur. Uzman görüşü neticesinde 10 sorudan oluşan formun amaca yönelik ölçme yapması için 4 soruya düşürülmesi kararlaştırılmıştır. Elde edilen veriler nitel araştırma analiz türlerinden içerik analiziyle irdelenmiştir. Elde edilen kodlar cinsiyet ve öğretmenlerin 1. Sınıf öğrencilerine öğretim yapma süresine göre yüzde ve frekans dağılımları tablolaştırılarak sunulmuştur. Birinci sınıf öğrencilerinin okula uyum sürecinde yaşadıkları sorunlarının belirtilmesi istenen ilk soruya çoğunlukla anne, babadan ayrılmakta güçlük, okul ve sınıf kurallarına uyumda zorlanma, el, parmak kaslarının gelişmemiş olması, yeni çevreye uyumda zorlanma, ana sınıfı eğitiminin alınmamış olması şeklinde yanıtlar verilmiştir. Öğrencilerin okula uyum sürecini hızlandırmak amacıyla öğretmenlerin yaptıklarını öğrenmek için sorulan ikinci soruda öğretmenlerin büyük kısmı anne, babayı bilinçlendirmeye yönelik çalışmalar yaptıklarını, oyun, yarışma, şarkı, tekerleme, bilmece gibi öğrencilerin eğlenceli vakit geçirmesini sağlayan etkinlikler düzenlediklerini, okulu, çevreyi, idareyi, öğretmenleri, arkadaşlarını tanıtmaya yönelik çalışmalar yaptıklarını belirtmişlerdir. Karşılaştıkları sorunlara tavsiyelerinin istendiği üçüncü soruda sıklıkla okul öncesi eğitimden bütün öğrencilerin yararlanması, birinci sınıfa kayıtta yaş seviyesine dikkat edilmesi, anne, babaların konuyla ilgili eğitilmesine yönelik projelerin geliştirilmesi önerileri getirilmiştir. Öğretmenlerin, destek aldığı veya desteklemesi gerektiğini düşündükleri kişilerin sorulduğu dördüncü soruya verdikleri cevaplarda daha çok ailelerden, okul idaresinden, rehber öğretmenden ve zümre öğretmenlerinden destek bekledikleri ortaya çıkmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL BİRİNCİ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN 12 YILLIK KESİNTİLİ VE ZORUNLU EĞİTİM SİSTEMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, ilkokul birinci sınıf öğretmenlerinin 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile ilgili yaşamış oldukları sorunlara ve sorunlara yönelik geliştirmiş oldukları çözüm önerilerine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden biri olan olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırma Adana ili Seyhan ilçesinde görev yapan toplam 22 ( 12 kadın, 10 erkek) ilkokul birinci sınıf öğretmeni üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu 4 açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Bu sorular, 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile ilgili görüşler, 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile birlikte ilk okuma yazma sürecine ilişkin görüşler, 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile ilgili karşılaşılan sorunlar ve sorunlara yönelik çözüm önerileri” olmak üzere dört başlık altında incelenmiştir. Veriler içerik analizi ile analiz edilmiştir. Araştırma bulgularına göre, öğretmenlerin %15,1’i öğrencilerin okula başlama yaşının erkene alınmasını, % 15’i 12 yıllık zorunlu eğitim sisteminin kesintili olmasını, % 13,2’si öğrencilerin gelişim özelliklerinin dikkate alınmamasını yeni eğitim sisteminin bir olumsuzluğu olarak görmektedirler. Bununla birlikte öğretmenlerin %17’si zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkmasını olumlu görmektedirler. 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile birlikte ilk okuma yazma sürecine yönelik bulgulara göre, öğretmenlerin % 31’i okula başlama yaşının erkene alınmasının öğrencilerin gelişim özelliklerine uygun olmadığını, %20,6’sı bitişik eğik yazının ilk okuma yazma sürecinde öğrencileri zorladığını belirtmişlerdir. 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile ilgili karşılaşılan sorunlara ilişkin bulgular incelendiğinde, öğretmenlerin % 14,9’u yeni eğitim sisteminin öğrencilerin gelişim özellikleri dikkate alınmadan hazırlanmasını, % 11,9’u okula başlama yaşının erkene alınmasını ve % 17,9’u bitişik eğik el yazısının öğrencileri zorlamasını karşılaşılan sorunlar olarak belirlemişlerdir. Bu sorunlara yönelik öğretmenlerin %16,2’si bitişik eğik yazının kaldırılması, % 14,5’i okul öncesi eğitimin zorunlu olması ve % 12,6’sı okula başlama yaşının 72 aya çıkarılması önerilerinde bulunmuşlardır. Araştırma sonucunda; öğretmenlerin büyük bir kısmının 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemi ile ilgili olumsuz düşüncelere sahip olduklarını, okula başlama yaşının erkene alınmasının doğru bulmadıklarını, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasının olumlu olduğunu ancak, kesintili olmasının olumsuz sonuçlar doğuracağını düşündüklerini, bitişik eğik yazı yüzünden ilk okuma yazma sürecinde sıkıntı yaşadıklarını, yeni eğitim sisteminin öğrencilerin gelişim özellikleri dikkate alınarak hazırlanmadığını ve 12 yıllık kesintili ve zorunlu eğitim sistemine yönelik daha çok öğrencilerle ilgili sorunlar yaşadıklarını belirtmişler ve karşılaşmış oldukları sorunlara yönelik bitişik eğik yazının kaldırılması, okul öncesi eğitimin zorunlu olması ve okula başlama yaşının 72 aya çıkarılması önerilerinde bulunmuşlardır. Sözlü bildiri İLKOKUL BİRİNCİ SINIF VELİLERİNİN KARŞILAŞTIĞI SORUNLARÖzet: <İLKOKUL BİRİNCİ SINIF VELİLERİNİN KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR İster okul öncesi, ister ilkokul isterse ortaokul, ortaöğretim ve üniversite birinci sınıf dönemi hem anne baba hem de öğrenci için ayrı bir heyecan kaynağıdır. Her dönemde bir önceki döneme göre farklı bir ortama geçilir. Bu farklı eğitim öğretim kademelerine geçiş, hem anne baba hem de öğrenci için heyecanla birlikte endişe ve bazı sorunları da birlikte getirir. Bu araştırma; 2015-2016 eğitim ve öğretim yılında çocuğu ilkokul birinci sınıfta okuyan velilerin karşılaştıkları sorunları tespit etmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya ilkokul birinci sınıfta çocuğu bulunan 40 veli katılmıştır. Araştırmanın örneklemini Samsun ili Atakum ilçesindeki devlet okulunda eğitim öğretim görmekte olan ilkokul birinci sınıfta çocuğu okumakta olan veliler oluşturmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntem tekniklerine uygun olarak yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından oluşturulmuş yarı yapılandırılmış bir görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu katılımcılara bire bir uygulanmıştır. Her bir katılımcı ile yapılan görüşmeler ortalama 15 dakika sürmüştür. Görüşme sonucu elde edilen veriler, araştırmacılar tarafından yazıya dökülerek kaydedilmiştir. Örneklemin amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemi (2015-2016 eğitim ve öğretim yılında çocuğu ilkokul birinci sınıfta okuyan veliler) kullanılmıştır. Verilerin analizinde Strauss ve Corbin’in İçerik Analizi yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizi dört aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada gerçekleştirilen görüşmeler anahtar sözcüklerle kodlanmıştır. Analizin ikinci aşamasında 2015-2016 eğitim öğretim yılında çocuğu ilkokul birinci sınıfta okumakta olan velilerin karşılaştığı sorunlar anahtar sözcükler yardımıyla tespit edilmiştir. Üçüncü aşamada kullanılan kodlar ve oluşturulan düzeyler özetlenmiş, dördüncü aşamada ise bulguların tanımlanması ve yorumlanması işlemleri gerçekleştirilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL DERS VE OKUMA KİTAPLARINDA TOPLUMSAL CİNSİYET TEMASI İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARIN İNCELENMESİÖzet: <Toplum, fertlerine sosyal normlarını küçük yaşlardan itibaren çeşitli yollarla aktarır. Kadın ve erkeklerin davranışları arasındaki farklar esas olarak, kadın ve erkek kimliklerinin toplumsal olarak öğretilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu kimliklerin ötesinde aktarılan, dile getirilen cinsiyetçi söylem kişiden öteye toplumu da yaralamaktadır. Ders kitapları, küçük yaşlardan itibaren okullarda olan çocuklar için en etkili öğrenme materyalleridir. Bu kitaplardaki öğretiler küçük yaşlardaki çocuklar için kesin doğru olarak algılanacak ve buradaki aktarımlar benliğine işleyecektir. Bu nedenle özellikle toplumsal cinsiyet noktasında ders kitapları özenle hazırlanmalıdır. Cinsiyetçi söylemlerin yer almadığı, kadın veya erkeklerin ötelenmediği bir dile, anlatıma sahip olmalıdır. Ders kitaplarının önemi göz önüne alınarak iyi organize edilmiş materyallerin eğitimin sağlıklı işlerliği noktasında da önem arz etmektedir. Ders kitapları ve okuma kitapları programın içeriğini öğrencilere, öğretmenlere ulaştıran materyallerdir. Kitaplar, her dönemde eğitimin vazgeçilmez materyalleri olmuştur ve araştırmaların konusu olagelmiştir. Kitaplarda günlük hayattan kesitler alınmaktadır. Bu araştırmanın amacı ilkokul ders ve okuma kitaplarında toplumsal cinsiyet temasının çalışıldığı araştırmaları incelemektir. Araştırmanın evrenini cinsiyetçi söylem, kadın, erkek, toplumsal cinsiyet değişkenlerini ilkokul ders ve okuma kitaplarında çalışan makale, tez vb. araştırmalar oluşturmaktadır. Nitel araştırma yaklaşımı benimsenerek gerçekleştirilen araştırmanın verileri doküman incelemesi yoluyla elde edilmiştir. Araştırma verileri içerik analizi ile çözümlenmiştir. Yapılan çalışmalar; örneklem, yöntem, veri toplama araçları, verilerin toplanma yolları, sonuçlar açısından incelenmiştir. İnceleme sonrasında, çalışmalar karşılıklı olarak değerlendirilmiştir. Araştırmanın genel sonuçlarına bakıldığında; çalışmalarda doküman analizi kullanıldığı, kitaplarda; resim, metin, resim-metinin birlikte çalışıldığı görülmektedir. İncelenen ögeler toplumsal cinsiyet rolleri açısından değerlendirilmektedir. İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN EBEVEYNLERİYLE GEÇİRDİKLERİ BOŞ ZAMANLARIN EBEVEYN GÖRÜŞLERİNE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Piaget’in somut işlemler dönemine denk gelen ilkokul çağı gelişim sürecinin hızla devam ettiği zaman dilimidir. Temel becerilerin kazanıldığı bu dönemde okulda desteklenen çocuğun evde de ailesi tarafından desteklenmesi çocukların gelişimlerini olumlu yönde etkilemektedir. Ailelerin çocuklarıyla geçirdikleri nitelikli zaman, çocukların okuldan geldikten sonra günün yorgunluğunu üzerlerinden atarak rahatlamalarına, aileleriyle olan ilişkilerinin güçlenmesine ve becerilerinin gelişmesine katkı sağlayabilmektedir. Araştırma, ebeveynlerin 6-11 yaş aralığındaki çocuklarıyla geçirdikleri zamanda neler yaptıkları, zamanlarını nerelerde geçirdikleri, birlikte geçirdikleri zamanın yararları, çocuklarıyla zaman geçirmelerini engelleyen etmenlerin neler olduğu ve boş zamanları birlikte geçirebilmek için nelerin yapılabileceği ile ilgili görüşlerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Çalışma grubu, Erzincan ilinde ikamet eden ve çocuğu ilkokul düzeyinde öğrenim gören 150 ebeveynden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen, açık uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış bir görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunda; “Boş zamanlarınızda çocuğunuzla birlikte neler yapıyorsunuz?”, “Çocuğunuzla nerelerde zaman geçiriyorsunuz?”, “Çocuğunuzla birlikte geçirdiğiniz zamanın yararları nelerdir? “Çocuğunuzla zaman geçirmenizi engelleyen etmenler nelerdir?” ve “Çocuğunuzla birlikte nitelikli zaman geçirmek için neler yapılabilir?” şeklinde sorular yer almaktadır. Verilerin analizinde, “betimsel analiz” yöntemi kullanılmıştır. Araştırma bulgularında çocukların aileleriyle boş zamanlarında yaptıkları, bunların yararları, çocuklarıyla zaman geçirmelerini engelleyen etmenler ve bu konuda yapılabilecekler konusunda önemli bulgulara ulaşılmış ve konu ile ilgili olanlara önemli mesajlar verilmiştir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN HAYALLERİNDEKİ OKUL BAHÇESİÖzet: <Günümüzde teknolojinin ve bilginin hızla artmasıyla beraber bireyleri eğitme görevi okullara verilmiştir. Çağımızda eğitim ve öğretimim, hayatın tüm alanlarında kesintisiz olarak devam ettiği göz önüne alındığında, öğrenme mekanlarının sadece dersliklerle sınırlı olmadığı bilinmektedir. Öğrencilerin zihinsel, bedensel ve ruhsal gelişmelerine katkı sağlayan sosyal mekanlar olarak okul bahçeleri, eğitim sürekliliğinin sağlanması ve kalitesinin artırılmasında önemli bir paya sahiptir (www.meb.gov.tr). İlkokullar, 6-11 yaş dönemindeki çocukları kapsamaktadır. Bu dönem çocukların en belirgin özelliği hızlı bir bilişsel gelişim göstermelerinin yanında bedensel olarak hareket etmek istedikleri, kinestetik enerjilerinin yüksek olduğu bir dönemdir. Bu dönemde çocuklar Piaget’e göre somut işlemler dönemindedir. Somut işlemler döneminde çocuklar zihinsel yeteneklerini somut nesneler ve yaşantılar üzerine uygulayabildiklerinde gelişim gösterirler. Çocuklara somut yaşantıları ise sadece sınıf ortamlarında değil okul bahçelerinde de edinebilirler. Erdönmez (2007)’e göre çocuğun, okul bahçesinde oynayarak kazandığı deneyim ve bilgiler, okul ve diğer eğitim araçlarından aldığı bilgiler kadar büyük rol oynamaktadır. Ancak yapılan araştırmalar (Hauser, 2002; Hoff et al., 2007; Karatekin ve Çetinkkaya, 2013; Natus, 2008; Özdemir,2011), birçok okulun önemli bir parçası olan okul bahçelerinin soğuk ve monoton görünüşe sahip, beton veya asfalt yüzeylerden oluştuğunu, birkaç ağaca sahip mekanlar olduğunu ortaya koymuştur. Buradan hareketle bu çalışmada okul bahçelerini en çok kullanan öğrencilerin hayallerindeki okul bahçelerinin nasıl olduğu belirlenmek istenir. Bu amaçla Denizli’de yer alan bir ilkokuldaki öğrencilerden hayallerindeki okul bahçesini çizmeleri istenir. İlkokulda yer alan toplam 80 öğrenciye resimler çizdirilir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması, desen olarak da bütüncül tekli durum deseni kullanılır. Araştırmanın veri toplama sürecinde doküman incelemesi yapılarak nitel veri analizi yaklaşımlarından betimsel analiz yaklaşımı kullanılır İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OKULDAKİ GÜRÜLTÜ DÜZEYİ, ETKİLERİ VE KONTROL EDİLMESİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ *Özet: <Yüksek enerjiye sahip ses dalgaları olarak adlandırılan gürültü günümüzde okul iklimini olumsuz yönde etkileyen unsurların başında gelmektedir. Gürültü kirliliği ise rahatsızlık veren, dikkat dağıtan, fizyolojik ve psikolojik sağlığı etkileyen çeşitli sesler olarak tanımlanmaktadır. Okulda gürültü kirliliğinin yüksek olması öğrenci ve öğretmenlerin davranışlarını etkileyerek, sınıf iklimini bozmaktadır. Türkiye Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği (ÇGDYY) Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde eğitim tesislerindeki dersliklerde iç ortam gürültü üst sınırını 45dB ve yemekhanelerde 55dB olarak belirlemiştir. Etkili bir eğitim-öğretimin gerçekleşebilmesi için sınıftaki gürültü düzeyinin belli sınırlar içerisinde olması gerekmektedir. Ancak ülkemizde yapılan araştırma sonuçları ilk ve ortaokullardaki gürültü düzeyinin bu limitlerin çok üzerinde olduğu yönündedir. Bu çalışmanın amacı Bursa merkeze bağlı bir devlet bir özel okul olmak üzere iki ilkokulda öğrenim gören öğrencilerin okuldaki gürültü düzeyi, etkileri ve kontrol edilmesi hakkındaki görüşlerini değerlendirmektir. Bu amaç kapsamında; 1) Öğrencilerin okuldaki gürültü düzeyleri hakkındaki genel görüşleri nelerdir? 2) Öğrencilerin ders sırasında ve teneffüste farklı gürültü kaynaklarının oluşturduğu gürültüden etkilenme düzeyleri nelerdir? ve 3) Öğrencilerin okulda gürültü kirliliğinin kontrol edilmesi konusundaki görüşleri nelerdir? Sorularına yanıt aranacaktır. Çalışmanın örneklemini devlet okulundan 223, özel okuldan 209 olmak üzere toplam 432 üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak proje kapsamında geliştirilmiş çoktan seçmeli soruların yer aldığı 20 sorudan oluşan öğrenci anketi kullanılmıştır. Çalışmada araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Elde edilecek bulgular betimsel olarak analiz edilecek, devlet ve özel okulda öğrenim gören öğrencilerden elde edilen verilerin analiz sonuçları grafikler yardımı ile karşılaştırılarak katılımcılara sunulacaktır. İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL KULÜPLERE KARŞI TUTUMLARININ İNCELENMESİ (VAN İLİ ÖRNEĞİ)Özet: <Bu araştırmanın amacı, ilkokul öğrencilerinin sosyal kulüplere karşı tutumlarının bazı değişkenlere göre incelenmesidir. Araştırma, Van ilinde, merkez ilçede bulunan ve çevresel şartlar ele alındığında sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan İlknur Ilıcalı İlkokul’u ile yine çevresel şartlara göre sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan Sempaş İlkokulu’nda 2015-2016 eğitim öğretim yılı ilk döneminde yapılmıştır. 3. ve 4. sınıflarda her sınıf seviyesinden 50 öğrenci olmak üzere, her bir okuldan 100 öğrenci, toplamda ise iki okuldan 200 öğrencinin katıldığı bu araştırmada, kız-erkek sayıları da eşit tutulmuştur. Araştırmaya katılan öğrencilerin sosyal kulüplere karşı tutumlarını ve bazı kişisel bilgilerini ortaya koymak adına, araştırmacı tarafından uzman görüşleri alınarak hazırlanan ve araştırma kapsamına alınmayan başka okullarda pilot uygulaması yapılan “İlkokul öğrencilerinin sosyal kulüplere dair görüşleri” ölçeği uygulanmıştır. Veriler SPSS 15.0 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda cinsiyet ve okul türü değişkenlerine göre öğrencilerin vermiş olduğu cevaplarda benzerliklerin olduğu, anlamlı bir farklılığın olmadığı bulgusuna ulaşılmıştır. Yine analizlerde sınıf seviyelerine göre anlamlı farklılıkların olduğu görülmüştür. Öğrencilerin genel olarak sosyal kulüplere karşı tutumlarının orta seviyede olduğu sonucuna varılmıştır. Bu çerçevede sosyal kulüp faaliyetlerinin amacına uygun bir şekilde yerine getirilmesi, öğrencilerin ve velilerin sosyal kulüplerin faaliyetlerinin içerikleri hakkında bilgilendirilmesi, öğretmenlere bu konuda hizmet içi eğitimlerin verilmesi ve sosyal kulüplerin işlevleri hakkında öğretmen görüşlerinin de dikkate alınması yararlı görülmüştür. İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN VE VELİLERİNİN EV ÖDEVLERİNDE YARDIM ALMAYA YÖNELİK GÖRÜŞLERİN BELİRLENMESİÖzet: <Ev ödevleri geçmişten günümüze, okul hayatı boyunca varlığını ve devamlılığını sürdüren okul hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır. Ev ödevi öğrencilerin ders dışı zamanlarında bireysel ya da grup olarak yaptıkları, bilimsel düşünmeyi, problem çözmeyi ve bilgi kaynaklarına ulaşmayı sağlamak amacıyla yapılan çalışmalardır. Ev ödevleri bireye özgü çalışma stratejilerinin geliştirilmesi için önemli bir araç olarak görülmektedir. Öğrenciler ödevlerini yaparken karşılaştıkları zorluklarda çevresindeki kişilerden yardım almak ister. Öğrenciler ev ödevlerinde karşılaştıkları zorlukları aşabilmek için öncelikle ailelerinden yardım isterler. Buradan hareketle çalışmanın amacı ilkokul öğrencilerin ve velilerin ev ödevlerinde yardım almaya yönelik görüşlerini tespit etmektir. Araştırma nitel çalışma yöntemlerinden durum çalışmasıyla desenlenmiştir. Araştırma 2015–2016 öğretim yılının Muğla il merkezindeki İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ilkokullarda öğrenim gören 20 öğrenci ve bu öğrencilerin velileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanması aşamasında gerekli literatür taraması yapılıp, uzman görüşleri alındıktan sonra araştırmacılar tarafından öğrencilere ve velilere uygulanmak üzere hazırlanmış iki ayrı görüş formları oluşturmaktadır. Öğrencilere uygulanan görüş formu beş maddeden ve iki demografik özelliklerden oluşmaktadır. Velilere uygulanan görüş formalarında ise öğrencilerin cevapları ile karşılaştırma yapılacağından dolayı onlara da beş maddeden ve iki demografik özelliklerden oluşan görüş formu hazırlanmıştır. Verilerin çözümlenmesinde nitel analiz yöntemlerinden betimsel analiz kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre öğrenciler ve velileri öğrencilerin ev ödevlerinde zorluk çektiğinde yardım edilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN ZORBALIK DAVRANIŞLARINDA YAKIN ÇEVRELERİNDEKİ YETİŞKİN İFADELERİNİN ETKİSİÖzet: <Okul zorbalığı, öğrenme-öğretme sürecini olumsuz etkileyen önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Zorbalık, öğrencilerin öğrenmelerini, performanslarını, akademik başarısını düşürdüğü gibi sosyal iletişim üzerinde de bozucu bir etki yaratmaktadır. Ayrıca okulda zorbaca davranışlara uğrayan kurban öğrenciler açısından bakıldığında, kurban öğrenciler üzerindeki etkisinin kalıcı izli olduğu ve oldukça zararlı boyutlara ulaştığı görülmektedir. Kurbanlar genellikle derslerine adapte olamamakta, okula karşı isteksiz, mutsuz ve korkuyla devam ederken; bir kısmı da kendilerini güvende hissetmedikleri için hiç okula gitmek istememektedirler. Zorbalığın bir sonucu olarak, okulda öğrenme-öğretme süreci için uygun ortam oluşturulamadığı gibi okul ve sınıf iklimini de etkileyerek olumsuz etkisi yayılmaktadır. Çocukların okulda zorbaca davranışlar sergilemelerinin en önemli dışsal unsurlarından biri de aile ve yakın çevrelerindeki yetişkinlerin etkileridir. Anne-baba başta olmak üzere yakın çevrelerinde bulunan diğer yetişkinler ve öğretmenler çocukların oluşturmaya başladıkları tutumlarının ilk kaynaklarıdır. Çocuklar tutumlarını model olarak gördükleri anne-baba, yakın çevresindeki kişilerden taklit ederek ve onların söylediklerini uygulayarak oluşturmaktadırlar. Çocukların saldırgan ve şiddet içerikli davranışları aile bireylerince, yakın çevresindeki diğer yetişkinler ve öğretmenler tarafından “aferin”, “iyi yapmışsın”, “sen de ona vursaydın”, “okul çıkışında ona cezasını verseydin” ve “sende ona küfretseydin, aynısı yapsaydın” şeklinde pekiştirildiğinde; bu saldırganca davranışlar zaman içerisinde bireyin benliğinin ve kişilik yapısının önemli bir parçası haline gelmektedir. Buna benzer durumlarla karşılan çocuklar yetişkinlerden aldıkları öğütler ve destek sayesinde pekiştirilen saldırgan davranışları tekrar tekrar sergilemektedirler. Bu nedenle çocukların model aldıkları bireyler ve onların ifadeleri, tutumları, yönlendirmeleri önemlidir. Bu çalışmada ilkokul öğrencilerin zorbalık davranışlarında yakın çevrelerindeki yetişkin ifadelerin etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Bu çerçevede öğrencilere göre, ‘Eğer başka bir öğrenci sana zorbalık yaparsa’ denildiğinde yetişkin ifadelerinin kimler tarafından ne oranda söylendiği, ve verilen önerilerin ne oranda gerçekleştirildiğini gösteren 10 soruluk bir anketle veriler toplanacaktır. Çalışmanın örneklemini Ankara Sincan İlçesinde bulunan bir ilkokuldaki öğrenciler oluşturmaktadır. Bu araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden betimsel model kullanılacaktır. Çalışmanın bulguları ve sonuçları gerekli istatistiksel analizler yapıldıktan sonra tartışılacaktır. Sözlü bildiri İLKOKUL SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SURİYELİ ÖĞRENCİLERE İLİŞKİN GÖZLEMLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Arap baharı olarak adlandırılan mevcut yönetime karşı başlatılan protest halk hareketi Güney Akdeniz ülkelerinde başlayarak Ortadoğu genişlemiş ve son halkası olarak güney komşumuz Suriye’ye sıçramıştır. Suriye’deki gösteriler 15 Mart 2011de başlamış ve Nisan 2011 tarihinde ülke çapına yayılmıştır. Nisan 2011 tarihinde Suriye Ordusu başkaldırıyı bastırmak için görevlendirilmiş ve askerler ülke genelinde göstericiler üzerine ateş açmıştır. Ülkenin özellikle doğu ve kuzeyinde hemen her kasaba ve şehirde yaşanan çatışmalar asimetrik savaş niteliğine dönüşmüştür. İç savaşların en doğal sonucu olarak sivil halkın etkilenmesidir. Bu etkilenmeler; sivil halk ölümleri, yaralanmaları ve güvenlikli yerlere göç etmeleri olarak görülmektedir. İç savaşta her şeyini kaybeden halk sadece can güvenliği için doğup büyüdüğü ve geçimini sağladığı toprakları terk ederek daha güvenilir topraklara göç etmektedirler. Göçler sadece göçenleri değil göçülen yerlerdeki insanları ve yönetimleri de olumsuz etkilemektedir. Göçenlerin başta insani temel ihtiyaçlarının karşılanması ve sonrasında göçülen yere adaptasyonu ve sosyal ihtiyaçlarıyla birlikte eğitim ihtiyacının da karşılanması gerekmektedir. Suriye’deki iç karışıklık ve savaştan dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların birçoğu da ülkemize geldiler. Güney komşumuz Suriye’de ülkemize 2011 yılında başlayan göç halen devam etmektedir. Özellikle Suriye sınırına yakın olan Hatay, Antep, Kilis ve Mardin illeri yoğun olarak göç almıştır. Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezinin (HUGO) yaptığı “Türkiye’deki Suriyeliler Algısı” başlıklı bir araştırması Ekim 2014 içerisinde kamuoyu ile paylaşıldı. Ekim 2014 itibarıyla Türkiye’de 1 milyon 565’ini aşkın Suriyeli sığınmacının yaşadığı kaydedilmiştir. Yine aynı araştırmaya göre %53,3’ü 17 yaş altında ve Nisan 2011-Ekim 2014 arasındaki 3,5 yılda doğan Suriyeli bebek sayısı en az 60 bin olarak kaydedilmiştir. Suriyeli çocuklar ve gençlerin okullaşma oranı ise %15-20 civarındadır. Araştırmalar Suriye’den gelen göçün 2015 yılı sonu itibariyle 2 milyonu aştığını göstermektedir. Bunların içinde okul çağında bulunan birçok Suriyeli öğrenci bulunmaktadır. Bu durum eğitim konusunda da birçok problemi gündeme getirmektedir. Bu araştırmanın amacı Suriye’den ülkemize gelen çocukların ilkokullarımızda Türk öğrencilerle beraber okudukları sınıflarda akademik başarıları, sınıf içi davranışları ve okuldaki tutum ve davranışlarına ilişkin ilkokul öğretmenlerin gözlemleri incelemektir. Araştırmanın amacını gerçekleştirmek için veri toplamada aşağıdaki açık uçlu sorular ilkokul öğretmenlerine sorulmuştur. Bunlar: Sınıfınızda kaç tane Suriyeli öğrenciniz bulunmaktadır? Suriyeli çocukların akademik durumlarına ilişkin gözlemleriniz nelerdir? Sınıfınızdaki Suriyeli çocukların dil gelişimine ilişkin gözlemleriniz nelerdir? Suriyeli çocukların sınıf içinde diğer öğrencilerle ve öğretmenleriyle iletişim ve etkileşimine ilişkin gözlemleriniz nelerdir? Suriyeli çocukların öğrenme etkinliklerine katılımına ilişkin gözlemleriniz nelerdir? Sınıfınızda Suriyeli öğrencilerin olması sizlere ne tür fırsat, zorluk ve deneyimler sağlamaktadır? Öğretmelerin açık uçlu sorulara verdiği cevaplar içerik analizine göre kategorilere ayrılarak frekans durumuna göre sıralanacaktır. Veri toplama süreci devam ettiği için çalışmanın sonuçları ifade edilmemiştir. İLKOKUL VE ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİ ARASINDA AKRAN ZORBALIĞININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı ilkokul ve ortaokul öğrencileri arasında karşılaşılan zorba davranışların cinsiyet, okul türleri ve sınıf seviyesi açısından incelenmesidir. Alt amaç ise ilköğretim 3,4,5,6,7 ve 8. sınıf öğrencilerinin karşılaştıkları zorba davranış tiplerini tespit etmektir. Araştırmada deneysel olmayan nicel araştırma yöntemlerinden tarama metodu kullanılmıştır. Araştırmaya 2015-2016 eğitim-öğretim döneminde Manavgat ilçesi ve Ankara ili Merkez İlköğretim Okullarında öğrenim görmekte olan 774 öğrenci katılmıştır. Veri toplama aracı olarak Çankaya (2011) tarafından geliştirilen “İlkokul ve Ortaokulda Akran Zorbalığı” adlı ölçek kullanılmıştır. Ayrıca öğrencilerin ölçek maddeleri dışında belirtmek istedikleri durumları belirlemek için ölçekte “Bu konuda ifade etmek istediğiniz başka sorunlar nelerdir?” şeklinde açık uçlu bir soru bulunmaktadır. Öğrencilerin maruz kaldıkları okul zorbalık türlerinin belirlenmesinde ve kişisel bilgi formundaki verilerin analizinde betimsel istatistikî testler olan yüzde ve frekans analizleri yapılmıştır. Okul zorbalık türlerinin çeşitli değişkenler açısından anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek için bağımsız gruplar t-testi uygulanmıştır. Ayrıca, ikiden çok değişkenli karşılaştırmalarda tek-yönlü ANOVA analizi kullanılmıştır. Araştırmaya katılan öğrenciler arasında en fazla maruz kalınan fiziksel zorba davranışlar arasında “Arkadaşlarımın beni itmesi” (%11), “arkadaşlarımın bana küfür etmesi” (%12) , en fazla maruz kalınan sözlü zorba davranışlar arasında; “arkadaşlarımın bana lakap takması”(%15), “arkadaşlarımın benimle alay etmesi “ (%8) , en fazla maruz kalınan duygusal zorba davranışlar arasında ise arkadaşlarımın faaliyetlere beni davet etmemeleri” (%8) ve “arkadaşlarımın beni şikayet etmeleri” (%8) zorba davranışlarının yer aldığı söylenebilir. Fiziksel zorba davranışlar arasında itme ve küfür, sözlü zorbalık içerisinde lakap (isim)takma ve alay etme, duygusal zorbalık içerisinde ise faaliyetlere davet edilmeme ve şikâyet edilme davranışlarının daha yaygın oluğu görülmektedir. Zorbalık türleri ve sınıf seviyesi arasındaki ilişki incelendiğinde; fiziksel ve sözel zorbalık ile sınıf seviyesi arasında anlamlı bir farklılığa rastlanılmamışken, duygusal zorbalık ile sınıf seviyesi arasında anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Bu sonuçtan hareketle duygusal zorbalık ile sınıf seviyesi arasındaki anlamlı farklılığın yapılan istatistiki analizler sonucunda 3.sınıf ile 7.sınıf arasında olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Her üç zorbalık türünde de erkek öğrenciler kız öğrencilere göre zorbalığa daha fazla maruz kalmaktadırlar. Ulaşılan diğer bir sonuç araştırmaya katılan öğrencilerin fiziksel zorbalığa en fazla 7.sınıfta, sözlü zorbalığa 4.sınıfta, duygusal zorbalığa ise 3.sınıfta, toplam puanlar değerlendirildiğinde ise akran zorbalığına en fazla 4.sınıfta maruz kaldıkları olarak göze çarpmaktadır. Akran zorbalığına maruz kalma ile okul türü arasındaki ilişki incelenip ulaşılan istatistiki sonuçlara göre fiziksel, sözel ve duygusal zorbalıkla en çok karşılaşan grup özel okul öğrencileridir. Bunu sırasıyla devlet okulları ve destek kursları takip etmektedir. Akran zorbalığının engellenmesi için alınacak önlemlerde, aileyi ve okulu birbirinden ayrı düşünmemek gerekir. Akran zorbalığının minimum seviyeye indirilmesi için aile-okul birlikte çalışmalı, okulun yöneticileri ve rehberlik servisi ile iletişim içerisinde olunmalıdır. Okullarda sürekli zorba davranışlara maruz kalan öğrencilere uzmanlar eşliğinde atılganlık eğitimi verilerek bu tip öğrencilere sosyal destek verilebilir. Sözlü bildiri İLKOKUL VE ORTAOKULLARIN FİZİKİ OLANAKLARININ İNCELENMESİ (BURDUR İLİ ÖRNEĞİ)Özet: <Öğretim etkinlikleri belirli ortamda gerçekleşen etkinliklerdir. Bu ortama genel anlamda okul ve özel anlamda ise sınıf denilmektedir. Okul denilen ortam, eğitim-öğretim etkinliklerinin gerçekleştirildiği ve bu etkinliklere özgü bir ortamdır. Yani okul denilen yerde eğitim-öğretim etkinlikleri yapılır ve bu ortamın kendine özgü özellikleri vardır. Çünkü bir kuruma bir isim verilmişse, bu kurumun kendine özgü özellikleri bulunmaktadır ve o isim anıldığı zaman bu özellikleri akla gelmektedir. Kurum olarak okulun elbette çok fazla özelliği bulunmaktadır. Bu özellikler, fiziksel, sosyal, psikolojik, yönetimsel, sistemsel vb. olarak kategorize edilebilir. Bu özellikler içerisinde okulun dışarıdan görünümünü sağlayan veya dışarıdan bakılınca bu okuldur denilebilecek yapıya, okulun fiziksel yanı denilebilir. Bu fiziksel yapı içerisinde okulun binası, mimarisi, okulun bahçesi, merdivenleri, camları, iç bölümleri, sınıfları, laboratuvarları, atölyeleri, spor alanları, okulun içinde bulunduğu çevre gibi okulun fiziksel olanakları akla gelmektedir. Bu çalışmada okulun bu fiziksel olanaklarının eğitim-öğretim için uygunluğu irdelenecektir. Burada okulun fiziksel olanaklarının eğitim-öğretim için uygunluğunu, 2012 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan Özel öğretim Kurumları Standartlar Yönergesi ölçüt alınarak belirlenmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, Burdur il merkezinde bulunan ilkokul ve ortaokulların fiziki olanaklarını incelemek ve bu olanakların eğitim-öğretim için uygun olup olmadığını ortaya koymaktır. Çalışmanın temel amacı doğrultusunda, araştırmada mevcut durumun analizi yapılacağından betimsel yöntem kullanılacaktır. Bu çerçevede ilkokul ve ortaokulların fiziki özellikleri, Özel öğretim Kurumları Standartlar Yönergesinde belirtilen ölçütlere göre araştırmacılar tarafından incelenecek ve okulların standartlara uygun olmayan özellikleri tespit edilerek eksikliklerle ilgili her okuldan bir yönetici (müdür veya müdür yardımcısı) ile görüşmeler yapılacaktır. Araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formları oluşturulacaktır. Görüşmelerde cevaplar ya kayıt yoluyla ya da yazılı olarak alınacaktır. Ayrıca araştırmacıların gözlemlerini kayıt altına almak için de gözlem formu hazırlanacaktır. Elde edilecek veriler incelenip analiz edildikten sonra belirli sonuçlara ulaşılacak ve bu sonuçlar doğrultusunda önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri İLKOKULDA VERİLEN ÖDEVLER HAKKINDA ÖĞRETMEN,ÖĞRENCİ VE VELİ GÖRÜŞLERİNİN DERLENMESİÖzet: <Günümüz bilgi çağı öğrencilerin bilgiye erişmelerini, bilgiyi özümlemeleri ve yeni bilgileri sentezlemesini gerekli kılmaktadır. Öğrencilerin yeni bilgilere ulaşmada, öğretmeninin bilgiyi sunan değil, öğrencinin bilgiye ulaşmasında bir rehber olması 2005-2006 eğitim-öğretim yıllarından itibaren okullarımızda uygulanan Yapılandırmacı Yaklaşım’ın bir parçasıdır.Ev ödevleri öğrencinin kendi kendi öğrenme tekniklerini tanıdığı, araştırma yapmanın ve derse hazırlıklı gelmenin, yeni bilgiler edinmenin zevkini yaşayabileceği pekiştirmelerdir. Ev ödevleri eğitim araştırmacıları tarafından ev ödevlerinin öğrenci üzerindeki pedagojik yaklaşımının tartışıldığı, kimilerine göre sınırlandırılması veya kaldırılması gerekli görülürken; öğretmen ve velilerin, öğrencinin derste kazanılan bilgileri pekiştirdiği ve gelecek derse hazırlanmasını sağladığı için ısrarla gerekliliği savunulan bir konudur. Özer ve Öcal (2012) ödeve ayrılan zamanla öğrenci tutumları arasında ilişki olduğunu görmüş fazla ödev vermenin öğrenci psikolojisi üzerinde olumsuz etkilere sebep olduğunu görmüştür. Verilen ödevlerin kimi zaman öğrenci düzeyine uygun olmadığı gibi bir sorun varken(Özer ve Öcal,2012),kimi öğretmenler ödevlerin her zaman öğrenci düzeyine uygun olduğunu belirtmektedir.(Akbaba ve Tüzemen,2015) Özer ve Öcal, 2013te yaptığı çalışmada ev ödevlerinin öğrenci üzerinde olumlu etkilerinin olumsuz etkilerden daha fazla olduğu görüşüne ulaşmıştır. Öğretmenlerin belirttiği görüş doğrultusunda ödevler öğrenmeyi pekiştirdiği için kesinlikle ödev verilmelidir.(Özer ve Öcal,2013)Bir diğer araştırmada öğretmenlerin %66sı, sınıf mevcudunun fazla olmasının ve sınıf düzeyinin yükselmesiyle kimi zaman öğretmenlerin ödev kontrolüne daha az zaman ayırmasının ödev uygulamalarını etkilediğini düşünmektedir.(Akbaba ve Tüzemen,2015) Öğrencilerin başarısında olduğu gibi ödevleri yap(a)mamasınında da velilerin tutumu çok önemlidir.(Ersoy ve Anagün,2009,Akbaba ve Tüzemen,2015) Öğretmenlerin velilerle sorun yaşanmasını ‘hiçbir zaman’ şıkkıyla belirten öğretmenler olduğu gibi velilerin ilgisiz olmasının en büyük sorun olduğunu belirten öğremenler de olmaktadır.Bu gibi sorunların yaşanmaması için velilerin bilinçlendirilmesi önerilmektedir.(Akbaba ve Tüzemen,2015) Veliler, öğrencinin sosyalleşmesini engellemesi durumunu seyrek şıkkıyla; öğrenciler ise yeterince oyun oynayamadığını ‘bazen’ cevabıyla, sosyal ve sportif etkinliklere vakit bulamadığını ‘seyrek olarak’ şıkkıyla belirtmiştir(Demirbaş,2011) Ödevlerin öğrenci üzerinde bıkkınlık yaratması da ödevlerin olumsuz bir yanı olarak görülmektedir.(Özer ve Öcal2013) Son günlerde ise öğrencilere ev ödev verilmesinin tartışılması beni bu konuya ilişkin çalışma yapmaya yönlendirdi.Amacım, ev ödevlerine ilişkin çalışmalarla öğrenci, öğretmen ve veli görüşlerinin tek bir kaynakta derlenmesi ve daha kolay erişilmesi olmuştur.İlkokulda verilen ev ödevlerin öğrenci,veli ve öğretmen görüşlerinin incelenmesi hakkında çalışma sayısının kısıtlı olması bu çalışmanın sınırlılıklarından biridir. İLKOKULLARDA MOBBİNG UYGULAMALARINA İLİŞKİN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: <İşyerlerinde çalışanların karşılaştığı önemli problemlerin biriside hiç şüphesiz mobbing uygulamalarıdır. Mobbing çalışanlara bazen yöneticiler bazen de çalışma arkadaşları tarafından yapılabilmektedir. İnsanı işinden soğutan ve çeşitli sorunlara yol açan mobbinge karşı dikkat çekmek ve mobbinge uğrayanların haklarını korumak adına çeşitli çalışmalar ve yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Yapılan bu çalışmanın temel amacı, ilkokullarda görev yapmakta olan mobbinge maruz kalmış öğretmenlerin mobbinge uğrama nedenlerine karşı ve mobbing ile baş etme düzeyine ilişkin algılarını belirlemektir. Bu çalışma nitel bir araştırma olup, çalışmada nitel araştırma deseni olarak olgu bilim deseni tercih edilmiştir. Araştırmanın evrenini ilköğretim kurumlarında görevli olan eğitimciler oluşturmaktadır. Araştırmanın çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubundaki katılımcılar, ilköğretim kurumlarında mobbinge maruz kalan eğitimcilerdir. Veriler görüşme formu yaklaşımı ile toplanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak geliştirilen görüşme formuna uzman görüşleri doğrultusunda son hali verilmiştir. Veriler betimsel analiz tekniği ile yorumlanmıştır. Bu çalışmada ilköğretim kurumlarında mobbing uygulamalarına maruz kalan eğitimcilerin durumları üzerinde durulmuş, mobbing mağdurlarının karşılaştıkları sorunlar, mobbing ile baş etme yöntemleri ve mobbingin mağdurlara etkileri incelenmeye çalışılmıştır. Araştırmanın verileri analiz edildiğinde, katılımcıların mobbing sürecinin temel noktaları açısından benzer bakış açısına sahip oldukları sonucu ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra mobbingin mağdura etkileri ve baş etme düzeylerine ilişkin görüşler katılımcıların bireysel özelliklerine göre çeşitlilik göstermektedir. Sözlü bildiri İLKOKULLARDA SERBEST ETKİNLİKLER UYGULAMALARI DERSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Bu çalışmanın amacı Talim Terbiye Kurulu’nun 20.07.2010 tarih ve 75 sayılı kararıyla ilkokullarda uygulanmaya başlanan serbest etkinlikler uygulamaları dersini sınıf öğretmenlerinin görüşlerine göre değerlendirmektir. Nitel bir araştırma olan bu çalışmada tanımlayıcı durum araştırması yöntemi kullanılmıştır. Örneklem Kilis ilinin Musabeyli ilçesinde 2015-2016 öğretim yılında görev yapmakta olan 64 sınıf öğretmeninden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yoluyla seçilen 42 öğretmeni kapsamaktadır. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmış ve tüm öğretmenlerle birebir görüşülmüştür. Görüşmeden elde edilen veriler araştırma sorularına göre gruplandırılarak tablolaştırılmıştır. Buradan çıkan sonuçlara göre görüşmeler betimsel analiz yöntemiyle incelenerek yorumlanmıştır. Verilerin analizi sonucunda; serbest etkinlikler dersi hakkında öğretmenlerin ve idarecilerin yeterince bilgi sahibi olmadıkları, dersle ilgili kılavuz kitap ve materyallere ihtiyaç duyulduğu, dersin öğretici ve eğlendirici uygulamalar yoluyla öğrencilerin okulu daha çok sevmeleri amacına ulaştığı, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini etkinlikler yoluyla ortaya çıkarma amacında branş öğretmenlerin ve çeşitli alanlarda uzmanların derse katkıda bulunmaları gerektiği saptanmıştır. Son olarak da araştırma sonucunda ortaya çıkan bulgulara dayalı olarak öneriler geliştirilmiştir. Serbest etkinlikler dersinin uygulanması ve planlaması aşamasında sınıf öğretmenleri ile beraber diğer uzmanlardan da yararlanılması, “yaşantı merkezli” olarak programın süreç içerisinde yeniden düzenlenebilecek şekilde esnek olması, ders ile ilgili kılavuz kitap hazırlanması, ilgili personele hizmet içi eğitim sağlanması ve aynı ilgi yeteneklere sahip diğer sınıftaki öğrencilerle ortak çalışmalar yapılabilmelidir. Sözlü bildiri İLKOKULLARDAKİ EĞİTİM ORTAMLARININ SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <BİLDİRİ ÖZETİ Bu çalışmada, 1, 2, 3. ve 4. sınıf öğretmenlerinin görüşleri doğrultusunda ilkokullardaki eğitim ortamlarının değerlendirilmesine çalışılmaktadır. Ankara ili Yenimahalle ilçesindeki Şehit Aytaç Usta İlkokulunda ve Keçiören ilçesinde yer alan Hayri Erişen İlkokulunda görev yapan gönüllü öğretmenlerle görüşme yapılarak, görüşme formları araştırmacı tarafından tasnif edilerek yorumlanmaktadır. Öğretmenlerin görüşlerine göre; Sınıf yerleşim düzeni açısından incelendiğinde öğretmenler; mevcut sıra düzeninin farklı yerleşim düzeni oluşturmaya izin vermediğini, sıralarda çanta, beslenme ve araç gereçlerin fazla yer kaplamasının öğrencileri rahatsız ettiğini ve sıraların ergonomik olmadığını düşünmektedir. Sıraların tekli olması ve sınıf mevcudunun az olması gerektiği vurgulanmaktadır. Hayat Bilgisi dersi sınıfta bulunan malzeme ve materyaller açısından incelendiğinde, ders konuları ile ilişkili harita, afiş ve tabloların eksik olduğu ve sınıf panolarının yetersiz olduğu görülmektedir. Fen Bilimleri dersi açısından incelendiğinde ise laboratuvarda deney araç gereçleri, modeller, temalarla ilgili yeterli malzemenin olmadığı belirtilirken her sınıfta fen dolabı (Fen bilgisi köşesi) olması gerektiği önerilmektedir. Türkçe dersi açısından bakıldığında; öğrencilerin sürekli olarak yararlanabileceği bir sınıf kütüphanesinin olmaması yetersizlik olarak görülürken her sınıfta okuma köşesinin olması ve kütüphanenin donanımlı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Matematik dersine yönelik görüşler incelendiğinde ise dersi somutlaştıracak malzeme ve materyallerin eksik olduğu vurgulanırken her sınıfta ünitelerle ilgili materyallerin olduğu matematik dolabı olması gerektiği belirtilmektedir. Sosyal Bilgiler dersinde malzeme ve materyaller kullanımına ilişkin görüşlerde harita ve levhaların yeterli olmadığı belirtilirken temalara uygun üç boyutlu modeller, haritalar, şemalar olması gerektiği düşünülmektedir. Müzik dersi açısından öğretmenler müzik aleti çalamadığı için kendini yetersiz hissederken, her okulda müzik öğretmeni olması ve her öğretmenin bir enstrüman çalabilmesi gerektiğini belirtmektedir. Görsel sanatlar dersi açısından yetersizlikler incelendiğinde öğretmenler sınıflarda yapılan resim çalışmalarının sınıfları kirlettiğini ve çalışmayı zorlaştırdığını belirtilirken resim konusunda kendilerini yetersiz hissettiklerini düşünmektedirler. Okulda resim atölyesi olması gerektiği ise öneriler arasında yer almaktadır. Oyun ve fiziki etkinlikler dersinde malzeme ve materyaller kullanımına ilişkin görüşlerinin dağılımında ise spor malzemelerinin eksikliği göze çarpmaktadır. Her okulda spor salonu olması gerektiği ise öneriler arasında yer almaktadır. Sözlü bildiri KARNELERİN SAĞ TARAFI: ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ.Özet: <Sözlük anlamı olarak bakıldığında karne, her dönem sonlarında okul yönetimleri tarafından verilen ve her dersin başarı durumu ile devam, sağlık, yetenek ve genel gidiş durumlarını gösteren belgedir. Öğrencilerin dönem boyunca derslerindeki durumlarının sayısal bir ifadesi olarak karnelerin sol tarafında dersler ve notlar, farklı davranışlara ait değerlendirmelerin yapıldığı davranışlar kısmı ise sağ tarafında yer alır. Sınıf öğretmeninin öğrenci hakkındaki görüşü ise yine karnelerin sağ tarafında bir bölümü oluşturur. Her bir veli öğrencisinden, her bir öğrenci de öğretmeninden öncelikle karnelerin sol tarafındaki sayısal verilerin iyi olmasını beklemektedir çünkü hem veli hem de öğrenci için okuldan en önemli beklenti, iyi ders notlarıdır. Bu beklentiyle birlikte karnelerin sağ tarafındaki bölümlere özellikle öğretmen görüş kısımlarına verilmesi gereken önemin öğretmen, öğrenci ve veli tarafından verilmediği görülebilir. Oysa en az notlar kadar öğrenciye özgü söylenmiş görüş ve sözler de önemli olmakla birlikte karnelerde yer alan öğretmen görüşlerinin büyük bir ciddiyetle doldurulması ve aynı ciddiyetle okunup algılanması gerekir. Bu çalışmada nitel araştırma desenlerinden doküman inceleme yöntemi uygulanacaktır. Araştırma kapsamında incelenen konuyla ilgili olgu ve olaylar hakkında bilgi içeren yazılı belgelerin analiz edilmesiyle veri sağlanmasına döküman incelemesi denilmektedir. Araştırmada random yöntemle belirlenmiş farklı illerde bulunan toplam 39 okulun 2014/2015 Eğitim-Öğretim yılı II.dönemine ait 2947 adet birinci, ikinci ve üçüncü sınıf karnelerinin sağ taraflarını oluşturan öğretmen görüşleri incelenecektir. Öğretmenlerin, öğretmen görüş kısımlarında nasıl ve ne tür cümleler ile nasıl bir üslup kullandıklarını bu çalışma kapsamında belirlenmeye çalışılacaktır. Doküman inceleme çalışmaları devam etmekte olup, ulaşılan sonuçlar literatürle ilişkilendirilerek sunulacaktır. Sözlü bildiri KESİNTİLİ VE ZORUNLU (4+4+4) EĞİTİM SİSTEMİNDE OKUL YÖNETİCİLERİ VE ÖĞRETMENLERİN MESLEKİ TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, Türk Milli Eğitiminin Kesintili ve Zorunlu (4+4+4) Eğitim Sistemine geçiş sonrasında öğretmen ve okul yöneticilerinin tükenmişlik düzeylerini incelemektir. Araştırma karşılaştırmalı türden tarama modelindedir.Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır (Karasar, 1995: 77). Araştırmanın evrenini; Uşak il genelindeki Merkez, Banaz, Eşme, Karahallı, Sivaslı, Ulubey ilçelerinde bulunan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda, görev yapan okul yöneticileri ve öğretmenler oluşturmaktadır. Örneklemini ise yine merkez ilçelerde bulunan okullarda listeden random yöntem ile seçilen 491 okul yöneticisi ve öğretmenden oluşturmaktadır. Örnekleme giren katılımcılardan, Kesintili ve Zorunlu (4+4+4) Eğitim Sisteminin mesleki tükenmişlikleri üzerine etkisine ilişkin gerekli verileri toplamak amacıyla kişisel bilgiler ve Kesintili ve Zorunlu (4+4+4) Eğitim Sisteminin Mesleki Tükenmişlik üzerine etkisi olmak üzere iki bölümden bir veri toplama aracı kullanılmıştır. Veri toplama aracında 22 soruluk Maslach Mesleki Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) esas alınmıştır. Maslach tükenmişlik ölçeği, Christina Maslach (1986) tarafından geliştirilmiştir. Toplam 22 sorudan oluşmaktadır. Tükenmişlik envanterinden duygusal tükenme (DT), duyarsızlaşma (D), kişisel başarı(KB) olmak üzere üç alt ölçüm elde edilmektedir. Bu alt boyutlardan duygusal tükenme 9 maddeden oluşmakta, bireyin mesleği yoluyla duygusal açıdan tüketilmesini kapsamaktadır. Duyarsızlaşma boyutu, 5 maddeden oluşmakta öğretmenin öğrencilere duygudan yoksun ve uzak davranışlarını içermektedir. Kişisel başarısızlık boyutu ise 8 maddeden oluşmakta, bireyde mesleki başarısızlığı ve yetersizliği belirlemektedir. Her alt ölçekle ilgili duyguların sıklığı Likert tipi ölçekleme yöntemi ile belirlenmektedir. Maslach Tükenmişlik ölçeğinde yer alan maddeler Kesintili ve Zorunlu (4+4+4) Eğitim Sisteminin doğuracağı neticeler ile birleştirilmiş ve 22 madde bu şekilde oluşturulmuştur.Oluşturulan veri toplama aracının geçerliğini uzman görüşlerine başvurarak değerlendirilmiştir. Veri toplama aracı alanında yetkin dört uzmana gönderilerek görüşleri alınmış ve bu uzman görüşleri doğrultusunda uygulanabilir hale getirilmiştir. Araştırmada verilerin çözümlenmesinde SPSS (Sosyal Bilimler İçin İstatistik Programı) programı kullanılmıştır. Verilen yanıtlar aritmetik ortalama ve standart sapma esas alarak değerlendirilmiştir. Verilerin analizinde normallik testi olarak Kolmogorov Smirnov testi kullanılmıştır. Normal dağılım gösteren gruplar için t testi ve tek yönlü varyans analizi, varyansların eşitliğini test etmekte Levene testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; okul yöneticileri ve öğretmenlerin kesintili ve zorunlu (4+4+4) eğitim sistemine geçilmesi sonrasında düşük düzeyde duyarsızlaşma yaşadıkları, orta düzeyde duygusal tükenmişlik ve kişisel başarı boyutlarında tükenmişlik yaşadıkları sonuçlarına ulaşılmıştır. Ayrıca öğretmenlerin okuttukları sınıflara, branşlarına, alan değiştiren öğretmenlerin değiştirdikleri alanlara göre tükenmişlik düzeylerinde farklılaşma olmadığı, cinsiyet, yaş, kıdem, eğitim durumlarına göre tükenmişlik düzeylerinde farklılaşmaların olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri KEŞKE BENİM DE BÖYLE BİR SINIFIM OLSAÖzet: <Türkiye’de öğrenciler, günün dörtte birini sınıf ortamında geçirmektedirler. Çocukların günlük rutinleri göz önüne alındığında, bunun yüksek bir oran olduğunu ve öğrencilerin sınıf ortamına yalnızca eğitim-öğretim ortamı olarak bakmadığını söylemek mümkündür. Sınıflar, öğrencinin yaşamında ailesinden sonra gelen ikinci derecede önemli ilişkiler sistemidir. Eğitim-öğretim etkinliklerinin üretildiği ortak bir yaşama alanıdır. Bu eğitim-öğretim sürecinde öğrencilerin karşılaştıkları eğitim ortamları olan sınıflar bu sürecin önemli bir öğesidir. Bu açıdan sınıfların öğrenciler tarafından nasıl algılandığının ortaya çıkarılması, eğitim-öğretim etkinliklerinin nasıl yapıldığı konusunda ipuçları vermesi, öğrencilerin arzu ettikleri eğitim ortamının yaptıkları resimler aracılığıyla ortaya çıkarılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu araştırmanın amacı, 1. 2. 3. ve 4. sınıf öğrencilerinin mevcut ve hayali sınıf algısının ortaya çıkarılması; bu iki algı arasındaki farkın öğrencilerin yaptıkları çizimler doğrultusunda incelenmesidir. Araştırmada bu genel amaca dayalı olarak şu sorulara yanıt aranmıştır: Öğrencilerin şu an öğrenim gördükleri sınıf ve hayallerindeki sınıf algısı nasıldır? Öğrenciler, şu an öğrenim gördükleri sınıf ve hayallerindeki sınıfa ilişkin algılarını resimlerine nasıl yansıtmaktadırlar? Her iki resim arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir? Öğrencilerin resimlerinde çizdikleri sınıf ile yazılı görüşleri arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir? İlkokul öğrencilerinin hayallerindeki sınıfa ilişkin algılarını belirlemek için amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 yılı Şubat ayında Manisa il merkezinde bulunan bir devlet okulunda öğrenim gören 1. 2. 3. ve 4. sınıf öğrencileri ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 1. sınıflardan 21 kız 19 erkek, 2. sınıflardan 17 kız 20 erkek, 3. sınıflardan 27 kız 23 erkek ve 4 sınıflardan 19 kız 28 erkek öğrenci olmak üzere toplam 174 öğrenci katılmıştır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden olan sanat temelli araştırma yöntemi ve 1. ve 2. sınıflarda, öğrencilerin kendilerini daha net ifade edebilmeleri için yapı-yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Sanat temelli araştırma; bilimsel araştırmalarda sanat ya da tasarım süreçleri ile gerçekleştirilen anlatımlar ile araştırmayı ilişkilendiren desendir. Bu desende, öğrencilerin sanatsal anlatımları yoluyla çeşitli durumlara ilişkin algıları ve bakış açıları, kendi izlenimlerinden yola çıkarak ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Araştırmalarda resimleri ve resimsel anlatımlara dayalı verileri kullanmak özellikle ilköğretim sürecinde öğrenci merkezli bir süreçtir ve aynı zamanda yine öğrenci merkezli değerlendirme aracıdır. Araştırmada, uygulamaya katılan öğrencilere “Nasıl bir sınıfta öğrenim görüyorsunuz, nasıl bir sınıf hayal ediyorsunuz” odak sorusu yöneltilmiş, bu doğrultuda öğrencilerden hayallerindeki sınıfı resimleriyle anlatmaları istenmiştir. Öğrencilerin çizdikleri resimleri yazılı olarak betimlemeleri amacıyla, onlardan çizdikleri resimlerde ne anlatmak istedikleri, ne hissettiklerini içeren açık uçlu sorulara yanıt vermeleri istenmiştir. Verilerin çözümlenmesi aşamasında, öğrencilerin çizmiş oldukları resimler ve açık uçlu sorulara vermiş oldukları yanıtlar araştırmacılar tarafından analiz edilmiş ve alan uzmanının görüşüne başvurulmuştur. Analiz edilemeyecek durumda olan 15 çizim elenerek toplam 159 resim üzerinde çalışılmıştır. Elde edilen veriler uzman görüşleri doğrultusunda kategorize edilerek, verilerin analizinden yüzde (%) ve frekanstan (f) yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda resimlere genel olarak bakıldığında öğrencilerin mevcut sınıflarını büyük binalar içerisinde, renksiz ve kübik şekillerle çizdikleri görülmektedir. Öğrencilerin hayal ettikleri sınıf ortamlarında ise en çok kullandıkları obje ve mekanlar şunlardır: Az katlı bina, renkli, ormanda, sınıf içerisinde ağaç, balon, çiçek ve çeşitli süsler, sıralar az ve mümkün olduğu kadar kenarda, geniş oyun alanı. Sözlü bildiri KÖY OKULLARINDA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN VE ÖĞRENCİLERİNİN BEKLENTİLERİ: KONYA-KARAPINAR ÖRNEĞİÖzet: <Çağımızda bilimsel ilerlemelerin ve gelişmelerin etkisiyle kişi ihtiyaç ve istekleri farklılaşmaktadır. Meslek grupları da yeni programlarla beraber bu değişime ayak uydurmaktadır. Öğretmenlik mesleği de bulunduğu yere ve konuma göre mesleğini uygulama aşamasında değişimler oluşmakta ve farklılıklar gösterebilmektedir. Kırsal kesim ve merkezde görev yapmakta olan öğretmenlerinde beklentileri ve istekleri de değişmektedir. Bu değişimlerden ve yaşam koşullarından kaynaklanan farklılıklar öğrencileri de etkilemekte, öğrencilerin de beklentilerinde farklılıklar oluşmaktadır. Farklılıkların oluşmasında ortam koşulları başta olmak üzere birden fazla faktör rol almaktadır. Yine eğitim sürecinde özellikle sınıf etkinliklerinde öğretmenlerin kültürel olarak inançları, idealleri, tutumları ve davranışları öğrencilerin davranışlarını etkilemektedir. Bunlara ek olarak kırsalda yaşayan velilerle merkezde yaşamını sürdüren velilerin yaşam standartları, kültürel özellikleri, gelecekten beklentilerinin birbirinden farklı olması, öğrenciler ve öğretmenler açısından kayda değer bir sorun oluşturmaktadır. Araştırmada bu bağlamdan yola çıkılarak; Konya ili Karapınar ilçesine bağlı köy okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri ile öğrencilerinin beklentileri, temel istekleri ve il merkezinde bulunan sınıf öğretmenleri ile öğrencilerinin beklentileri arasında ne gibi farklılıklar olduğunu ortaya koymak ve çözüm yollarını tespit etmek amaçlanmıştır. Araştırmada, nitel araştırma desenlerinden biri olan Fenomenoloji yönteminden yararlanılarak, anket uygulanacaktır. Yapılan analizler sonucunda elde edilen bulgular değerlendirilerek, Konya Karapınar’daki köy okullarında bulunan sınıf öğretmenleri ile öğrencilerinin temel beklentileri ve istekleri hakkında bir yargıya varılacaktır. Sözlü bildiri MAKRO MATERYAL DESTEKLİ LABORATUVAR ETKİNLİKLERİNİN ÖĞRETMEN ADAYLARININ FEN BİLGİSİ ÖĞRETİMİNE DÖNÜK TUTUMLARI İLE ÖĞRETMEN ÖZYETERLİK İNANÇLARINA ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ1Özet: <Öğrencilerin fen başarılarında ve fene karşı olumlu tutumlar geliştirmelerinde laboratuvar uygulamalarının önemli ve anlamlı derecede etkili olduğuna birçok fen eğitimcisi işaret etmektedir. Laboratuvar çalışmaları; öğrencileri, öğrenme ve keşfetme sürecine katarak; sorular sormalarını, çözümler önermelerini, tahminlerde bulunmalarını, verileri organize etmelerini sağlar. Bu nedenle laboratuvar çalışmaları genellikle fene karşı tutumları, kavramsal anlamayı ve teknik becerileri geliştirmek için yararlı olmaktadır. Özellikle öğretme-öğrenme sürecinde kullanılan strateji, öğrenme ortamı, yenilikçi öğrenim aktiviteleri gibi değişkenler öğrencilerdeki derse yönelik tutumları etkilemesi nedeniyle öğrencilerin fen bilimlerine yönelik tutumları ve öz yeterlikleri bugüne kadar birçok fen bilimleri eğitimcisinin araştırma konusu olmuştur. Bu çalışmada da, makro materyal destekli laboratuvar etkinlerinin sınıf öğretmen adaylarının fen bilgisi öğretimine dönük tutumları ile öğretmen özyeterlik inançlarını geliştirme üzerine etkisi araştırılmıştır. Çalışma, sınıf öğretmenliği ikinci sınıf öğrencileri ile Fen Teknoloji Laboratuvar Uygulamaları 1 dersinde “ön test - son test kontrol gruplu yarı deneysel model” olarak desenlenmiştir. Deney grubunda makro materyal destekli laboratuvar etkinlikleri, kontrol grubunda ise geleneksel yöntemler uygulanmıştır. Araştırmanın fen bilgisi öğretimine dönük tutum verileri; Genç, Deniş, Demirkaya (2010) tarafından geliştirilen, “Fen Bilgisi Öğretimine Dönük Tutum Ölçeği” ile toplanmıştır. Özyeterliklerin ölçülmesinde ise Dellinger, Bobbett, Olivier ve Ellet (2008) tarafından geliştirilen Türkçeye çevirisi ve uyarlaması ise Taşkın ve Hacıömeroğlu (2010) tarafından yapılan “Öğretmen Özyeterlik İnanç Ölçeği” kullanılmıştır. Toplanan verilerin istatistiksel analizleri için; tanımlayıcı istatistiksel metotların (aritmetik ortalama, standart sapma, frekans, yüzdelik) yanı sıra independent samples T-test ve korelasyon analizi kullanılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre; her iki grubun hem fen bilgisi öğretimine dönük tutumlarında hem de öğretmen özyeterlik inançlarında öntest ve sontest sonuçları arasında artış olsa da bu artış deney grubunda anlamlı görülürken kontrol grubunda anlamlı görülmemiştir. Deney ve kontrol grubunun sonttestlerinin karşılaştırılmasında ise hem fen bilgisi öğretimine dönük tutumlarında hem de öğretmen özyeterlik inançları ortalama puanları arasında deney grubu lehine bir yükseklik görülse de aradaki bu fark anlamlı görülmemiştir. Ayrıca sınıf öğretmen adaylarının fen bilgisi öğretimine dönük tutumları ile öğretmen özyeterlik inançları arasında pozitif yönde anlamlı doğrusal bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. 1. Bu çalışma Dumlupınar Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr. Halil Kunt danışmanlığındaki Mesut ÇAĞLIın “Makro Materyal Destekli Laboratuvar Etkinliklerinin Sınıf Öğretmen Adaylarının Akademik Başarı, Fen Tutum Ve Özyeterliliğine Etkisinin Belirlenmesi’’ başlıklı doktora tezinden üretilmiştir. MESLEĞİNE YENİ BAŞLAYAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: <Öğretmenlik mesleğindeki ilk yıl öğretmenlik kariyeri için bir dönüm noktası, hayatta kalma çabası olarak nitelendirilmektedir. Çünkü öğretmen adayları aldıkları eğitim sonrası meslekteki ilk yıllarında bazen üzücü ve etkileyici deneyimler geçirebilmektedirler. Uluslararası literatürde yaşanan bu durum ‘gerçeklik şoku’, ‘dönüşüm şoku’ ve ‘çalışma şoku’ gibi kavramlarla ifade edilmektedir. Bu kavramların rutine dayalı sınıf gerçeklerinin çöküşünü ifade etmek kullanıldığı belirtilmektedir. Uzun bir süre yapacağı mesleğe hazırlanan bir öğretmenin hangi kavramla ifade edilirse edilsin bu şoku sağlıklı bir şekilde atlatması mesleğini başarılı bir şekilde sürdürmesi açısından önemlidir. Bu durum, göreve yeni başlayan öğretmenlerin karşılaştıkları problemleri gündeme getirmektedir. Bu kapsamda meslekte yeni olan öğretmenlerin deneyimlerine dayalı olarak onların karşılaştıkları sorunların ve bu sorunlara yönelik çözüm önerilerinin belirlenmesi öğrenimlerini sürdürmekte olan öğretmen adayları ve henüz mesleğinin başında olan öğretmenler açısından önem arz etmektedir. Bu amaçla nitel yaklaşımla gerçekleştirilen bu araştırmada mesleğe yeni başlamış ve farklı illerde görev yapan 31 sınıf öğretmeni katılımcı olarak yer almıştır. Araştırmada veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu ile elde edilmiştir. Formlar e-posta yoluyla katılımcılara ulaştırılmış ve yine aynı yolla formların toplanması sağlanmıştır. Veriler betimsel analiz tekniği ile çözümlenmiş, bulgular ifade edilirken katılımcıların görüşlerinden doğrudan alıntılara yer verilerek çalışmanın güvenirliğine katkıda bulunulmuştur. Araştırmada mesleğe yeni başlayan sınıf öğretmenlerinin genel olarak çevreye uyum, veli ile ilişkiler, sınıf yönetimi, çok kültürlülükten dolayı Türkçe’nin az konuşulduğu yerlerde karşılaşılan dil problemi, okulun fiziki koşulları ve donanım eksikliği, çocuklarda gözlenen temel bilgi ve beceri eksiklikleri, öğrencilerin okula uyumunu sağlama gibi konularda sorunlar yaşadıkları tespit edilmiştir. Katılımcılar tecrübeli öğretmenlere danışma, probleme yönelik çalışmalar yapma, çevreyi tanımaya çalışma, üniversite hocalarına danışma, konuyla ilgili okuma ve araştırma yapma, ortamı yeniden düzenleme ve deneme-yanılma gibi yollarla sorunları çözmeye çalıştıklarını ifade etmişlerdir. Katılımcıların tamamı mesleğe yeni başlayacak öğretmenlere öneri mahiyetinde olumlu açıklamalar yapmışlardır. Bu durum görev yapan öğretmenlerin her türlü zorluğa rağmen çözüme ulaşmada yapıcı uygulama ve fark oluşturan girişimlerle güçlüklerin üstesinden geldiklerini, bu çabaların sonucuyla birlikte mesleğe ve çocuklara olan sevgilerinin kendilerini daha iyi hissetmelerini sağladığını göstermektedir. MSKÜ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN İNTERNETTEN ETKİLENİŞLERİ: SANAL İLİŞKİLERÖzet: <Türkiye’de İnternetin yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. MSN (Microsoft network/İnternet tabanlı Microsoft hizmeti) verilerine göre, ülkemiz bu alanda dünya sıralamasında ikinci sırayı almakta; bilinçsizce, bilgi paylaşımından çok, sohbet amaçlı kullanılmaktadır. Bu durum, Türkçenin hatalı kullanımına neden olduğu gibi, kullanıcıların da kalabalık içinde yalnızlaşmasına yol açmış; böylece sanal ilişkiler ortaya çıkmıştır. Sanal ilişki, Türk Toplumunun her kesiminde, özellikle öğrenciler arasında, çok yaygın haldedir. Bu nedenle, sanal ilişkilerin öğretmen adaylarına yansıması ve onların sosyal hayatlarını etkileme ve yönlendirme düzeyinin açıklanması önemlidir. Muğla Büyükşehir de olsa, il merkezi ve öğrenci banliyösü Kötekli yerleşkesiyle; “büyüklük”, “yoğunluk” ve “toplumsal heterojenlik” gibi evrensel kent özelliklerini yansıtmaz. Dolaysıyla bu durum, kişilerin kalabalık içerisinde yalnızlaşarak, sanal ilişkiye yönelmesinde etkili değildir. Buna karşın her düzeydeki öğretmen adayı, az veya çok sanal ilişkiye yönelmekte; hatta bazıları, bu ilişkiyi vazgeçilmez görmektedir. Büyükşehir olarak Muğla ve Üniversite, öğrencilere bir dizi kültürel ve bilimsel etkinlikler sunarak, onların sosyal ilişki ve etkileşimlerine ortam hazırlamaktadır. Öğrenciler bir yandan bunların yetersiz olduğunu belirtirken, diğer yandan bu etkinlere çoğu kez katılmamakta; hatta haberlerinin olmadığını belirtmektedirler. Kısaca öğrenciler, gerçek sosyal ilişkiler yerine, sanal ilişkileri tercih etmektedir. Oysa bilgi çağı toplumu olmanın gereği, öğretmenlik mesleğinin toplum merkezinde yer almasıdır. Sınıf öğretmeni de bilgi dağıtan olarak, toplum markizinde yer alacağından; onların, sanal ilişkileri ne düzeyde benimseyip benimsemediklerinin açıklanması önemlidir. Çalışma, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği programının her aşamasında öğrenim gören öğrencilerin, sanal ilişki düzeylerinin belirlenip; bunun gerçek ilişkilerine, gündelik hayatlarına yansımasını belirtmeyi amaçlamıştır. Bu amaç, her sınıftan gönüllülük ilkesine göre belirlenmiş on öğrenci, toplamda da kırk öğrenci ile görüşülerek ve bu öğrencilere görüşme sırasında; beşi olgu, beşi yargı sorusundan oluşmuş, ön kontrolü yapılmış bir anket uygulanmasıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma bütüncü yaklaşımı benimsemiş, yarı yapılandırılmış bir betimleme çalışması olup; görüşmelerle, ankette belirtilen ifadelerinin, içerik analizleri yapılmıştır. Analiz ile sanal ilişki ve gerçek ilişkiden öğretmen adaylarının ne anladığı, eğitim ve gündelik hayatlarına etkileri ile sosyal problemlerinin sanal ilişkiye yöneltmesi ele alınmıştır. Böylece araştırma grubunu oluşturan sınıf öğretmenliği öğrencilerinin, ‘etkin vatandaş’ olup olmadıkları ve düzeyleri belirlenmiştir. Sonuçta, katılımcı öğrencilerin sanal ve gerçek ilişkinin ne olduğunu; sanal ilişkilerin, gerçek ilişkilere ve gündelik hayata olumsuz etkilerini bildiği, yine de söz konusu ilişkilerden vazgeçemedikleri saptanmıştır. Ayrıca sanal ilişkilerin kız öğrencilerde daha fazla olmak üzere, ilk sınıflardan üst sınıflara doğru arttığı ve bu ilişkilere çok zaman harcandığı bulunmuştur. Öğretmen adayları kendileri öğretmen olduklarında, ‘erişim sınırı koyarak’, ‘öğrencileri aileleriyle birlikte bilinçlendirerek’ ve ‘onlara sorumluluk vererek’ sanal ilişkilerin olumsuzluklarını en alt düzeye indireceklerini belirtmişlerdir. MSKÜ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN SOSYO-KÜLTÜREL BİR ANALİZİ: KENTLİLEŞMEÖzet: <Sosyalleşme, insanlarda doğum öncesinden başlar, doğumla birlikte ailede yoğun duygusal bağlarla temelleri atılır. Kişilerin gözündeki öneme göre arkadaş grubu, özellikle belirli bir yaştan, üniversite çağından itibaren, aile etkisini de aşan şekilde, kişiler üzerinde etkili olur. Bu durum, okul kurumunda, öğrenci statüsünün kazanımı ile süreci daha fazla hızlandırır. Kişilerin okul ve sosyal çevrenin kültürel, bilimsel aktivitelerine katılım düzeyine göre birbirleriyle ilişkileri, karşılıklı etkileşime dönüşür. Etkileşim düzeyi yönünde sosyalleşme biçimlenir ve kentlileşmenin gerçekleşmesiyle anlam kazanır. Büyükşehir Muğla, il merkezi ve öğrenci banliyösü olan Kötekli yerleşkesiyle; “büyüklük”, “yoğunluk” ve “toplumsal heterojenlik” gibi evrensel kent özelliklerini yansıtmaz. Ancak, öğrencilere bir dizi kültürel ve bilimsel etkinlikler sunarak, onların rol ve yeteneklerini; toplumsal değişme, uyum ve bütünleşme ile belirginleştirerek sosyalleşmelerine, kendilerini farklı bir birey olarak görmelerine, kendi varlıklarının bilincine varmalarına ve toplumsal deneyimlerle kentlileşerek her bakımdan donanımlı hale gelmelerine katkı yapar. Bu katkı düzeyinin, Türkiyenin en olumsuz şartlarında bile bulunan, Temel Eğitim-Öğretim Kurumu ilkokullarda görev alacak öğretmen adayları; İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı öğrencilerine yansımasını belirlemek önemlidir. Çalışma, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sınıf Öğretmenliğinin her aşamasında öğrenim gören öğrencilerin, üniversitenin kültürel ve bilimsel aktivitelere katılmaları ile kentin sosyo-kültürel olanaklarından yararlanma düzeylerini belirlemeyi amaçlamıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için, her sınıftan gönüllülük ilkesine göre belirlenmiş ortalama on öğrenci, toplamda da kırk öğrenci ile görüşülmüş ve bu öğrencilere görüşme sırasında; altısı olgu, altısı yargı sorusundan oluşmuş ve ön kontrolü yapılmış, bir anket de uygulanmıştır. Araştırma bütüncü yaklaşımı benimsemiş, yarı yapılandırılmış bir betimleme çalışmasıdır. Görüşmelerle, ankette belirtilen ifadelerinin içerik analizleri yapılmış; buradan sağlanan veriler, bilimsel ve sosyal aktivitelere katılma ile kent olanaklarından yararlanma şeklinde gruplandırılarak değerlendirilmiştir. Böylece araştırma grubumuzu oluşturan sınıf öğretmenliği öğrencilerinin ‘’etkin vatandaş’’ olma yolunda olup olmadıkları belirlenmiştir. Sonuçta, öğrencilerin kendi üniversitelerince gerçekleştirilen bilimsel etkinliklere bile katılımları çok az olduğu gibi, entelektüel etkinliklere de bizzat katılmadıkları, sadece Üniversite veya Kötekli kampüsünde popüler düzeydeki etkinliklere katıldıkları belirlenmiştir. Kentin sosyo-kültürel olanaklarından, hatta Üniversitenin sunduğu birçok sosyo-kültürel olanaktan yararlanmadıkları, çoğunun; kent merkezindeki sosyo-kültürel birimleri bile tanımadığı, bunlardan habersiz oldukları anlaşılmıştır. MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN TOPLUMSAL CİNSİYET ALGILARI: LGBTİ (LEZ, GAY, BİSEKSÜEL, TRANSSEKSÜEL, İNTERSEKSÜEL) TABUSUÖzet: <İnsanların salt insan olmaları nedeniyle, her biri; ‘yaşama’, ‘kişisel güvenlik’, ‘hukuksal kişiliğinin tanınması’, ‘eşit yurttaşlık’ gibi temel insan haklarına sahiptir. İnsan sevgisine sahip herkes, bu sosyal gerçekliğe göre, ‘farklılıklara saygı’ duyar; anlayışlı, hoşgörülü olur. Onları toplumsal hayatın her kesiminde (sağlık, eğitim, istihdam, barınma) ötekileştirmez. Ancak bu belirtilenler, pratik hayattın pek çok alanında karşılık bulmaz. LGBTİ tercihinde bulunanlar, karşılaştıkları toplumsal baskı nedeniyle çevresinden dışlanmakta, işlerinden olmakta ve intihara sürüklenmektedir. ‘İnsan sevgisi’ temelli öğretmenlik mesleği için de, LGBTİ çok önemlidir. Kişilerin kimliklerini geliştirmede etkili olan önemli toplumsal kurumlardan biri de okullardır. Dolayısıyla LGBTİ’ler kişiliklerini geliştirdikleri bu kurumlarda ötekileştirilmemeli; kendilerini okulda ifade etmeli ve tabu kabul edilmemelidir. Öğretmenlerin de öğrencilerine karşı davranışı, onların kişilik, kimlik yada tercih ettikleri cinsiyet tercihine göre farklılaşmamalı, karşı bir tutum sergilememelidir. Çalışmanın amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Öğrencilerinin toplumsal cinsiyet algılarını, ‘Farklılıklara Saygı’ kriterinde; LGBTİ (Lez, Gay, Biseksüel, Transseksüel, İnterseksüel) örneğinde belirtmektir. Muğla, il merkezi ve Kötekli yerleşkesiyle, farklılıklara saygının yüksek olduğu illerimizden biri olup; bu özelliğini, farklı kültürel etkinlikler sunarak gösterir ve farklılıklara saygının oluşmasına, katkı yapar. Bu katkı düzeyini, Türkiyenin çeşitli şartlarındaki ilkokullarında da görev alacak öğretmen adayı, sınıf öğretmenliği öğrencilerinde belirlemek önemlidir. Çalışma 2015-2016 eğitim-öğretim yılında, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sınıf Öğretmenliğinin tüm sınıflarından seçilmiş 40 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin, LGBTİ hakkındaki bilgi düzeyleri ile tutumları belirlenmiştir. Bunun için, her sınıftan gönüllülük ilkesine göre belirlenmiş on öğrenci, toplamda da kırk öğrenci ile görüşülmüş ve bu öğrencilere görüşme sırasında; beşi olgu, beşi yargı sorusundan oluşmuş, ön kontrolü yapılmış, anket de uygulanmıştır. Araştırma bütüncü yaklaşımın benimsendiği, yarı yapılandırılmış bir betimleme çalışmasıdır. İlgili görüşmelerde, ankette belirtilen ifadelerinin içerik analizleri yapılmıştır. Buradan sağlanan veriler, ‘LGBTİ hakkında bilinenler’ ile bunlara karşı ‘hoşgörü, anlayış, farklılıklarına saygı ve ötekileştirme düzeyleri’ şeklinde gruplandırılarak değerlendirilmiştir. Böylece araştırma grubunu oluşturan sınıf öğretmenliği öğrencilerinin LGBTİ örneğinde, “insan sevgisi“ düzeyleri belirlenmiştir. Sonuçta, sınıf öğretmenliği öğrencilerinin tamamı ‘her canlı değerlidir’ demesine rağmen, 4. Sınıf, özellikle de 3. Sınıfların önemli bir kısmı, LGBTİ sözünü duyar duymaz, araştırmaya dahil olmak istemediğini belirtmiştir. Araştırmaya katılmış bazı öğrenciler değerlendirmeye uygun olmayan cevaplar vererek; LGBTİ’ yi adeta “tabu“ kabul etmişlerdir. Diğer öğrencilerin ise söylemleriyle eylemlerinin pek uyuşmadığı anlaşılmıştır. Kabullenmemede, ‘GBTİ hakkında bilgi yetersizlikleri’, dinle ilişkilendirmeleri, olumsuz değer yargılarının oluşmasına yol açmıştır. Sorular; ‘ön yargılı’, ‘hoşgörü’ ve ‘anlayıştan uzak’ şekilde cevaplandırılmıştır. Bazıları, soruları ciddiye almayan tutum sergilese de; belirli bir oran, özellikle 1. ve 2 sınıf, LGBTİ ile ilgili olumlu tutuma sahiptir. Olumlu görüşe sahip sınıf öğretmenliği öğrencilerinin çoğunlukta olması, Hükümet’in 2016’da, ‘İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’ kurma girişimi; hem öğretmenlik mesleği hem Türk Toplumu için, Demokrasi açısından ‘ümit verici’ uygulamalardır. Sözlü bildiri MUĞLA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI ÖĞRENCİLERİN KİTAP OKUMAYA KARŞI GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu çalışmada Muğla Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği öğrencilerinin kitap okuma alışkanlıklarını incelemek amaçlanmıştır. Muğla Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği ‘’tesadüfî örneklem’’ tekniğiyle seçilen 40 öğrencisi ile sınırlandırılmıştır. 20 kız 20 erkek öğrenci olarak ayrılmıştır. Bu öğrencilerin tamamı sınıf öğretmenliğinde okumaktadır. Oluşturulan var sayımların, somut verilerle sorgulanabilmesi, sayısal bir temele oturtulabilmesi amacı ile ‘’alan araştırması’’ yapılmıştır. Bu amaçla oluşturulan anket formunda, 25 soru yer almıştır. Muğla üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği öğrencilerinin kitap okuma alışkanlıklarını incelemek üzere yapılan anket çalışmasında, öğrencileri kitap okumaya yönelten etkenler, ağırlıklı olarak kızlarda (%42,5 oranıyla) erkeklerde ise(%37,5 oranıyla)‘’kitap okuma alışkanlığı”, olduğu belirlenmiştir. Okuma alışkanlıklarının gelişmesinde televizyonun etkisi istatistiksel anlamda az görünse de deneklerin okumaya ilgilerinin televizyon izlemeye göre daha az olduğu görülmüştür. Bireylerin ilk kültürü; eğitimi ve toplumsallaşmayı, okul öncesi dönemi oluşturan aile içinde etkisi bilinmektedir. Bu durumda, anne-babanın kitap okuyup okumaması, evdeki kitap sayısı, çeşidi ve içerikleri çocuğun sonraki yaşantısında büyük etki yapmaktadır. Dolayısıyla konu, yalnızca çocuklar, gençler açısından değil, toplumun tümü açısından ele alınmalıdır. Aile içinde bu durum, eve giren gazete ve dergilerin okunması ile olduğu kadar, evde radyo TV dinleme-izleme ile de ilişkilendirilebilir. Öğrencilerin kitap okumaya yönelmelerinde, kitap okumaya ilgili görüşleri, kitap okuma alışkanlığı edinip edinmediğini, kitap okumada etkili olan nedenlerin ve kitap okumaya engel olan nedenlerin neler olduğu belirlenmiştir. OECD ÜYE ÜLKELERİNDE VE TÜRKİYE’DE ZORUNLU İLKOKUL EĞİTİMİNE GENEL BAKIŞÖzet: <Araştırma kapsamında OECD’nin en son yayımlanan raporuna -24 Kasım 2015- ve elde edilen bulgulara göre PISA programında ortalama olarak başarılı&başarısız olan ülkelerdeki zorunlu ilkokul eğitimiyle ülkemizde hali hazırda uygulanan eğitim karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Araştırmada nitel analiz yönteminden doküman inceleme uygulanmış olup, araştırmaya PISA 2012’de ortalama başarısı OECD ortalamasından istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek olan; Japonya, Kore, İsviçre, Kanada ile yine ortalama başarısı OECD ortalamasından istatistiksel olarak anlamlı şekilde düşük olan; Şili, Macaristan ve ülkemiz dahil edilmiştir. Araştırma grubunu oluşturan OECD üyesi toplam yedi ülkenin halen uyguladıkları zorunlu ilkokul eğitim sistemleri ve eğitimsel ekonomi durumları incelenmiştir. Sonuçlarda ortaya çıkan farklılıklar tablolar şeklinde ifade edilmiştir. OECD üye ülkelerinin ilkokullarında okutulan zorunlu eğitim saatleri incelendiğinde ortalamanın altındaki ve üstündeki okullarda anlamlı bir fark bulunamamıştır. Ortalamanın altında ve üstünde yer alan bütün ülkelerin matematik, fen bilimleri ve okuma-yazma ders saatleri ile bir yıl içerisinde gerçekleştirilen toplam eğitim-öğretim saatleri birbiriyle paralellik göstermiştir. Bunun yanında bir öğretmene düşen öğrenci sayısında ve bir sınıf öğretmeninin toplam haftalık ders saatleri incelendiğinde de herhangi anlamlı bir oran bulunamamıştır. Tüm bunların yanında üye ülkelerde verilen öğretmen maaşlarında, PISA ve TIMSS gibi uygulamalarda başarılı olan ülkelerde çalışan öğretmen maaşlarının OECD ortalamasının üzerinde olduğu belirlenmiştir. OECD üye ülkelerinde çalışan öğretmenlerden otuz yaş altında çalışan öğretmen sayısı bakımında ülkemiz birinci sırada yer almıştır. Yine elli yaş ve üzeri öğretmen çalıştırma oranının en düşük olduğu ülkede yine Türkiye’nin olduğu görülmüştür. Sözlü bildiri ÖĞRETİM ÜYELERİNİN BAKIŞ AÇISIYLA SINIF ÖĞRETMENLİĞİNDE UZAKTAN EĞİTİMLE TEZSİZ YÜKSEK LİSANSIN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Uzaktan eğitim, farklı mekânlardaki öğrenci, öğretmen ve öğretim materyallerinin iletişim teknolojileri aracılığıyla bir araya getirildiği kurumsal bir eğitim faaliyeti olarak tanımlanır. Bilgi teknolojilerinin hızlı gelişmesi ile geleneksel öğretim yöntemlerinden daha farklı olan uzaktan eğitim uygulamaları önlisans, lisans ve yüksek lisans düzeyinde gerçekleşmeye başlamıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak yüksek lisans düzeyinde gerçekleştirilen uzaktan eğitim ve öğretimde ders veren öğretim elemanlarının uzaktan eğitim hakkındaki görüşleri önem kazanmaktadır. Buna bağlı olarak bu çalışmada; uzaktan eğitimle sınıf öğretmenliği tezsiz yüksek lisans programında ders vermekte olan öğretim üyelerinin bakış açısıyla öğretim sürecinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın amacı doğrultusunda betimsel yaklaşım kullanılmış ve Türkiye’nin kuzeydoğusundaki bir devlet üniversitesinde uzaktan eğitimle sınıf öğretmenliği eğitimi tezsiz yüksek lisans programında ders veren 5 öğretim üyesinin yazılı görüşleri alınmıştır. Katılımcılara 6 sorudan oluşan bir form yazılı olarak verilmiş ve uzaktan eğitimi tanımlamaları, eğitim-öğretim sürecini değerlendirmeleri ve yüz yüze eğitimle karşılaştırmaları istenmiştir. Elde edilen nitel veriler içerik analizine tabi tutulmuştur. Çalışmanın güvenirliği açısından araştırmacıların her ikisi de verileri ayrı ayrı analiz etmiş ve karşılaştırma yaparak benzerlik ve farklılıkları değerlendirmişlerdir. Elde edilen bulgulara göre öğretim üyeleri, öğretim sürecinde birçok sorun yaşamış olduklarını dile getirmelerine rağmen eğitimin öğrenciler için yararlı olduğunu ifade etmişlerdir. Yaşanan en önemli sorunlar, ders esnasında kullanılabilecek materyal çeşitliliğinin zayıf olması, öğretim yöntemi olarak uzaktan eğitimin getirdiği sınırlılıklar, her ders için hazırlanması gereken sunum materyalinin zaman ve çaba istemesi, farklı ölçme değerlendirme tekniklerinin kullanılamaması olarak belirtilmiştir. Öğretim üyelerinin tümü yüz yüze eğitimi uzaktan eğitime tercih ettiklerini belirtmiş olmalarına rağmen Ö2 “öğretim üyelerinin uzaktan eğitim deneyimlerinin artmasıyla birlikte sürecin zayıf yanlarının giderilebileceğini” ifade etmiştir. Ö1 ise “ …alt yapı, ek görseller, kitaplar, uzman desteği, danışmanlık saatleri, sınav seçenekleri, ek öğrenme taleplerine cevap vb. uygulamalarla uzaktan eğitimin zenginleştirilmesi gerektiğini” ifade etmiştir. Ö3 “yüz yüze eğitim her zaman etkilidir” görüşü ile uzaktan eğitimin sınırlılıklarından söz etmiştir. Ö5 “yıllar sonra eğitimdeki değişme ve yenileşmelerden haberdar olmak isteyen ancak yüz yüze eğitimle yüksek lisans yapamayan sınıf öğretmenleri açısından uzaktan eğitimin bir fırsat olduğunu düşünüyorum” şeklinde görüşünü olumlu yönde ifade etmiştir. Sonuç olarak, öğretim üyelerinin görüşlerine göre çeşitli düzenlemeler yapılarak ve deneyim kazanılarak uzaktan eğitim faaliyetlerinin devam ettirilmesi sınıf öğretmenleri için önemli bir fırsat olacaktır. Bu doğrultuda uzaktan eğitim yoluyla sınıf öğretmenliğinde tezsiz yüksek lisans programlarının gerekli teknik destek ve düzenlemelerle birlikte devam ettirilmesi önerilebilir. İlerde yapılacak çalışmalarla ne tür düzenlemeler yapılabileceği öğretim üyeleri ile görüşülebilir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ADAYLARININ İLETİŞİM BECERİLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu çalışmanın amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği, Okul Öncesi Öğretmenliği, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği ve Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık son sınıflar da öğrenim görmekte olan öğrencilerin, iletişim becerilerini çeşitli değişkenler açısından farklılık gösterip göstermediğini saptamaktır. 2015 2016 eğitim öğretim yılları arasın da bu bölümlerde öğrenim görmekte olan ve rastgele seçilen iki yüz kişilik öğretmen adayları çalışmaya dahil edilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu ve iletişim becerileri düzeylerini belirleme ölçeği kullanılmıştır. Ayrıca ölçek oluşturulurken uzman görüşleri dikkate alınarak on beş maddelik bir değerlendirme ölçeği geliştirilmiştir. Kişisel bilgi formu değerlendirme de nicel araştırma modellerden tarama yöntemi kullanılarak yapılmıştır. İletişim becerilerini belirleme ölçeği analizinde yüzde, frekans, t testi ve ANOVA(varyans analizi) işlemleri gerçekleştirilmiştir. Kişisel bilgi formundan edinilen bilgilerle de cinsiyet, mezun olunan lise türü, okunulan bölüm, öğrenim türü, ailenin yaşadığı yer, algılanan anne baba tutumu ve genel arkadaşlık ilişkisine göre iletişim becerilerinin farklılık gösterip göstermediği araştırılmıştır. Bu araştırmadan elde edilen sonuçlara göre öğretmen adayı öğrencilerin iletişim becerilerinin cinsiyete, öğretim türüne, okunulan bölüm, ailenin yaşadığı yere ve genel arkadaşlık ilişkisine göre iletişim becerilerinin farklılık gösterdiği fakat anlamlı bir farklılık olmadığı sonucuna varılmıştır. Fakat mezun olunan lise türü ve algılanan anne baba tutumuna göre iletişim becerilerinin farklılık gösterdiği ve bunun anlamlı bir farklılık olduğu gözlemlenmiştir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN YETİŞTİRME POLİTİKALARI BAĞLAMINDA ÖĞRETMEN YETİŞTİRME KAYNAĞI OLARAK ÖĞRETMEN LİSELERİNİN DÖNÜŞÜMÜÖzet: <Öğretmen Yetiştirme Politikaları Bağlamında Öğretmen Yetiştirme Kaynağı Olarak Öğretmen Liselerinin Dönüşümü Hasan Basri MEMDUHOĞLU , Suat AKTAN Giriş: Köy enstitülerinden öğretmen yetiştirmeye yönelik olarak orta öğretim düzeyinde kurulmuş Anadolu öğretmen liseleri, köklü bir geçmişe sahip eğitim kurumlarıdır. Öğretmenlik mesleğinin yanında birçok becerinin uygulamalı biçimde kazandırıldığı; yapıcı, yaratıcı, üretici, el işlerinde becerikli, özverili ve idealist öğretmenlerin yetiştirildiği köy enstitülerinin (Kartal, 2008) kapatılmasından sonra, ortaöğretim düzeyinde bu amaca hizmet etme yönünde önemli bir misyon üstlenen öğretmen liseleri; öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarına öğrenci hazırlamak, öğrencilerine; öğretmenlik mesleğini sevdirmek, öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği bilgi, beceri, tutum ve davranışları kazandırmak amacıyla kurulmuşlardır (MEB, 1998). Anadolu öğretmen lisesi mezunları öğretmenlik mesleğini tercih ettiği zaman ek puan almaya başlamıştır. Kartal’a (2011) göre öğretmen lisesi mezunlarının bu fakülteleri tercih etmeleri karşılığında ek puan verilmesi ve ilk sıralarda tercih edenlere burs verilmesi gibi özendirici tedbirlerle, öğretmen adaylarının hem nitelikli öğrenciler arasından hem de mesleğe ortaöğretim sıralarında motive olmuş öğrencilerin alınması amaçlanmıştır. Amaç: Bu araştırmanın amacı, öğretmen yetiştirme politikaları bağlamında öğretmen liselerinin dönüşümüne ilişkin eğitim yöneticileri, maarif müfettişleri, öğretmen lisesi mezunu öğretmenler ve akademisyenlerin görüşlerini belirlemektir. Yöntem: Araştırmada nitel yaklaşımla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu, üç eğitim yöneticisi, iki şube müdürü, iki maarif müfettişi, öğretmen lisesi mezunu üç öğretmen ve üç akademisyen olmak üzere toplam 13 kişiden oluşmaktadır. Katılımcılar amaçlı örneklem yoluyla belirlenmiştir. Çalışmanın verileri görüşme yoluyla toplanmıştır. Bunun için yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Veriler betimsel analiz ile çözümlenmiştir. Bulgular: Bulgular, “öğretmen yetiştirme politikaları”, “öğretmen liselerindeki başarı”, “öğretmen liselerinin dönüşümü” başlıkları altında kategorilendirilerek sunulmuştur. Katılımcıların önemli bir kısmı, öğretmen liselerinin öğretmen adaylarının hem nitelikli hem de mesleğe ortaöğretim sıralarında motive olmuş öğrenciler arasından seçilmesini sağladığını, bu sayede nitelikli öğretmen yetiştirmede önemli bir misyon üstlendiği görüşünü paylaşmış; bu liselerin dönüştürülmesinin yanlış olduğunu belirtmiştir. Bazı katılımcılar son yıllarda öğrencilerinin tıp, eczacılık, mühendislik gibi alanları daha çok tercih ettiklerini, böylelikle bu liselerin asıl kuruluş amaçlarından saptığını, dolayısıyla dönüştürülmelerinin doğru olduğunu savunmuşlardır. Kaynakça MEB, (1998). Milli eğitim bakanlığı anadolu öğretmen liseleri yönetmeliği. Erişim tarihi: 20 haziran 2015. http://www.ilkokuma.com/mevzuat_files/dosya/158.htm Kartal, M. (2011). Türkiye’nin alan öğretmeni yetiştirme deneyimleri ve sürdürülebilir yeni model yaklaşımları. Buca Eğitim Fakültesi Dergisi. 29 Kartal, S. (2008). Toplum kalkınmasında farklı bir eğitim kurumu: Köy Enstitüleri. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. 4(1). 23-36. Sözlü bildiri ÖĞRETMENLERİN OKULDA KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: <Bu çalışmada ilkokul öğretmenleriyle okul yöneticilerinin okulda ve eğitim - öğretim sürecinde karşılaştığı sorunların ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Bu amaca bağlı olarak araştırmanın çalışma grubunu 2015 - 2016 eğitim öğretim yılı ikinci yarıyılında Manisa ili Demirci İlçesi’nde Cumhuriyet İlkokulu ile Kocaeli ili İzmit İlçesi’nde Çubuklu Osmaniye İlkokulu’nda görev yapmakta olan ve gönüllü olarak çalışmaya katılmak isteyen on yedi sınıf öğretmeni ve dört kurum yöneticisi olmak üzere yirmi bir öğretmen oluşturmaktadır. Çalışmaya katılan öğretmenlerin on yedisi erkek dördü kadın olmak üzere on yedisi lisans, ikisi eğitim yüksek okulu ve ikisi yüksek lisans mezuniyetine sahiptir. Çalışmada deneysel olmayan araştırma desenlerinden betimsel araştırma yöntemi kullanılacaktır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen ve uzman görüşü alınmış üç yarı yapılandırılmış sorudan oluşan görüşme formu kullanılacaktır. Öğretmen ve yöneticilerin görüşme sorularına verdikleri ifadeler paragraf, cümle ve kelime olarak dikkatle incelenecek, verilen cevaplarda okulda karşılaşılan sorunlara yüklenen anlam boyutunda kodlanarak sınıflanmaya çalışılacaktır. Sınıflama sonunda aynı anlamı içerdiği düşünülen ifadeler alt kategorilere ayrılacaktır. Araştırma sonucunda oluşan kategoriler, frekans ve yüzde ile ifade edilecektir. Çalışmada olası olarak öğretim sürecinden kaynaklanan, çalışma arkadaşlarından kaynaklanan, öğretim programlarından kaynaklanan, yönetim sürecinden kaynaklanan, okulun fiziki ortamından kaynaklanan, veli profilinden ve öğrenci profilinden kaynaklanan sorunlara yönelik bulgular beklenmektedir. Çalışma sonucunda elde edilen bulgulara göre öneriler geliştirilecektir. ÖĞRETMENLERİN SINIF İÇİ DİSİPLİN SAĞLAMADA KARŞILAŞTIKLARI ZORLUKLARÖzet: <Araştırmada ortaokul öğretmenlerinin sınıf içi disiplin sağlamada karşılaştıkları sıkıntılar neler olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim öğretim yılında Bartın ili Epçiler Ortaokulu, Gazi Ortaokulu, İmam Hatip Ortaokulu ve TOKİ Ortaokulunda görev yapan 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Örneklemi ise evren içinden rastgele örnekleme yoluyla seçilen 60 öğretmen oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından geliştirilen 11 maddeden oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde istatistiksel işlemlerden yüzde ve frekans kullanılmıştır. Araştırma sonucunda öğretmenlerin büyük çoğunluğu (%57,4) BİMER’in sağlıklı kullanılmadığını, öğretmenlerin %23’ü sınıf içi olumsuz davranışlar karşısında öğrenciyi uyardığını, %33,4’ü öğrencilerin olumsuz davranışları karşısında okul idaresinin yasal yaptırım uygulamadığını, %53,4’ü yasal yaptırımların caydırıcı olmadığını, %38,8’i öğretmenlerin sınıf içi disiplini yeterince sağlayamadığını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin sınıf içerisinde en çok şikayetçi oldukları olumsuz öğrenci davranışının %43,3 ile söz almadan konuşma olduğunu ifade etmişlerdir. Katılımcıların %31,6’ı sınıf içi disiplini sağlamak için cezaların caydırıcılığının artırılması ve öğretmene daha fazla yetki verilmesi yönünde görüş bildirmişlerdir. Katılımcıların %66,7’si mevcut disiplin yönetmeliğinin öğretmenin sınıf içi otoritesini zayıflattığını belirtmişlerdir. Katılımcıların %63,3’ü velilerin okulda gerçekleşen durumlarda sadece çocuklarından duyduklarına inandıklarını ifade etmişlerdir. Katılımcıların %33,3’ü öğretmenlerin sınıf içi disiplini sağlamada uyguladıkları yöntemler sonucunda veli tepkisi, okul basma, şiddet, hakaret, tehdit, darp gibi mağduriyetler yaşadıklarını belirtmişlerdir. Sözlü bildiri OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİNİN OKUL YÖNETİMİ İLE YAŞADIKLARI SORUNLARÖzet: <Bu çalışma, okul öncesi eğitimi öğretmenlerinin okul yönetimi ile yaşadıkları sorunları ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Aydın ili Efeler ilçesinde bulunan 15 okul öncesi eğitimi öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada amaçlı örnekleme çeşitlerinden biri olan maksimum çeşitlilik örneklemesi kullanılarak; anasınıfı, anaokulu ve uygulama sınıflarından beşer katılımcı alınmasına karar verilmiştir. Bu sınıfların olduğu okullar ise tesadüfü örnekleme yöntemi ve katılımcı öğretmenler ise gönüllülük esası ile belirlenmiştir. Verilerin toplanmasında uzman görüşleri alınarak oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Çalışma grubundan elde edilen veriler nitel araştırma teknikleri (betimsel ve içerik analizi) kullanarak incelenmiştir. Araştırma sonucunda öğretmenlerin yönetim işlevleri alt başlıklarının tamamında bazı sorunlar yaşadıkları görülmüştür. En çok karşılaşılan sorunların sırası ile personel hizmetleri, genel hizmetler, denetimle ilgili yaşadıkları sorunlar, bütçe hizmetleri, öğrenci hizmetleri ve eğitim programları olduğu saptanmıştır. Personel hizmetlerine ilişkin yaşanan sorunların sırası ile; yardımcı personel, ödül, ceza, güdüleme, mesai saatleri olduğu tespit edilmiştir. Genel hizmetler yönetimine ilişkin yaşanan sorunların sırası ile; okul bahçesi, sınıf alanları, okulun/ sınıfın fiziki durumu olduğu tespit edilmiştir. Denetim hizmetleri yönetimine ilişkin yaşanan sorunların sırası ile; denetmenle ilgili, okul müdürünün denetlemesi ile ilgili olduğu tespit edilmiştir. Bütçe hizmetleri yönetimine ilişkin yaşanan sorunların sırası ile okul bütçesinin kullanımı ve okul aidatı ile ilgili olduğu tespit edilmiştir. Öğrenci hizmetleri yönetimine ilişkin yaşanan sorunların sırası ile; öğrenci sayıları ve öğrencileri kazanımlara ulaştırma ile ilgili olduğu tespit edilmiştir. Eğitim programlarının yönetimine ilişkin yaşanan sorunların ise planlama ve program ile ilgili olduğu tespit edilmiştir. Elde edilen bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri sunulmuştur. ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNİN GÖRÜŞLERİNE GÖRE SINIF REHBER ÖĞRETMENLERİNİN “ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ” BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Özet Bireylerin günlük, herkesin bildiği, gördüğü hayatı; bir de diğer bireylerin dışında sadece kendisinin bildiği ve kendisine çok yakın kişilerin bilmesine izin verdiği özel hayatı bulunmaktadır. Öğrenciler de toplumun küçük birer fertleri olduğuna göre onların da hem özel, hem de toplumca bilinen hayatları bulunmaktadır. Diğer bireyler gibi öğrenciler de özel hayatlarındaki ailevi olaylarını, kişisel, fiziki ve sağlık durumlarını, ergenlik problemlerini, arkadaşlarıyla, sınıflarıyla, öğretmenleriyle ve derslerle ilgili sorunlarını diğer kişilerin bilmesini istememekte ya da kendilerine yakın buldukları kardeş, arkadaş veya özel birisi ile paylaşmaktadırlar. Öğrenciler özel hayatlarını, kendilerini ilgilendiren özel durumlarını ya da sınıfları ile ilgili özel olaylarını aileleri dışında, ya da samimi oldukları kişiler dışında bazen de kendilerini güvende hissettikleri, yakın buldukları, model aldıkları sınıf rehber öğretmenleri ile paylaşmaktadırlar. Bazense hiç kimse ile paylaşmayarak, bunları paylaşmaktan kaçınmaktadırlar. Yapılan bu çalışmada öncelikle özel hayat ve özel hayatın gizliliği kavramları incelenmiş, ortaokul öğrencilerine göre özel hayat ve özel hayatın gizliliği kavramlarının ne olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ardından bu kavramların ulusal ve uluslar arası yasal dayanaklarına yer verilmiş, ortaokul öğrencilerinin sınıf rehber öğretmenleri hakkındaki görüşleri, sınıf rehber öğretmenlerinin öğrencilerin kendileri ile ilgili bilgilerin gizlenmesi bakımından değerlendirmeleri konuları tartışılmıştır. Bu amaçtan yola çıkarak 2015-2016 eğitim-öğretim yılı Aydın ili Efeler ilçesinde bulunan bir ortaokulda öğrenim gören öğrencilerle bire bir görüşülmüş olup; araştırma halen devam etmektedir. ORTAOKULLARDA GÖRÜLEN DİSİPLİN PROBLEMLERİNİN NEDENLERİ VE ÇÖZÜMÜNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <Amaç: Bu çalışmada öğretmenlerin çalıştıkları okullarda görülen disiplin problemlerinin nedenleri ve disiplin problemlerinin çözümüne ilişkin görüşlerini belirlemek amaçlanmıştır. Öğretmenlerin disiplin kurullarının çalışmaları ve kurul kararlarının bağlayıcılığı hakkındaki düşünceleri saptanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır. 1.Öğretmenlere göre disiplin problemlerine neden olan etmenler nelerdir? 2.Disiplin problemlerinin çözümüne ilişkin öğretmenlerin çözüm önerileri ve uyguladıkları stratejiler nelerdir? Yöntem Araştırma nitel araştırma yaklaşımı kullanılarak yapılmıştır. Veriler görüşme yöntemi kullanılarak elde edilmiştir. Görüşme yönteminin kullanılmasında amaç öğretmenlerin disiplin problemlerine ilişkin algılarını belirlemek, disiplin problemlerinin çözümüne ilişkin deneyimlerini ortaya çıkarmaktır. Verilerin analizinde içerik analiz yapılmıştır. Çalışma grubu kolaylı örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Çalışma Eskişehir ili Dr. Halil Akkurt Ortaokulu’nda yürütülmüştür. Örneklemde toplam 10 öğretmen yer almıştır. Örneklemi oluşturan katılımcıların yarısı disiplin kurulu üyesiyken diğer yarısı disiplin kurulu üyesi değildir. Disiplin kurulu üyesi olan 5 öğretmenden 3 tanesi bayan 2 tanesi erkek öğretmendir. Disiplin kurulu üyesi olmayan diğer 5 katılımcıdan 4 tanesi bayan 1 tanesi erkek öğretmendir. Verilerin toplanması için araştırmacı tarafından açık uçlu görüşme soruları oluşturulmuştur. 8 sorudan oluşan görüşme sorularına demografik sorularda eklenmiştir. Bu sorular disiplin kurulu üyesi olan ve disiplin kurulu üyesi olmayan toplam 10 öğretmene görüşme yöntemiyle sorularak veriler elde edilmiştir. Öğretmenlerle yapılan görüşmeler ses kayıt cihazıyla kaydedilmiştir. Daha sonra bu veriler dökümleri yapılarak yazılı hale getirilmiştir. Son olarak veriler içerik analizine tabi tutulmak üzere kod ve temalara dönüştürülmüştür. Bulgular: Veri analizi aşaması tamamlanmış olup bulgulandırma işlemi devam etmektedir. Sonuç: bulgulara bağlı olarak sonuçlar oluşturulacaktır. ÖZEL OKULLARDA GÖREV YAPAN SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖZEL OKULU TERCİH ETME NEDENLERİ VE BEKLENTİLERİNİN KARŞILANMA DÜZEYLERİÖzet: <Öğretmenlik mesleği, özel uzmanlık bilgisi ve becerisi gerektiren bir meslek olarak kabul edilmektedir. Öğretmenlik; bireylerin öğrenmelerinin belli bir amaç doğrultusunda başlatılması, yönlendirilmesi, kolaylaştırılması ve gerçekleştirilmesi sürecine ilişkin etkinlikleri kapsayan mesleğin adıdır. Eğitimin vazgeçilmez unsuru olan öğretmenin mesleki ve toplumsal rollerini yerine getirebilmesi için mesleğinden her anlamda doyum sağlaması, mesleğini sevmesi, kendine güven duyması, eğitim süreci içerisinde karar alma mekanizmalarında yer alması gerekir. Bu süreçte uygulama sahasındaki koşulların yeterliliği son derece önemlidir. Kalabalık okul ve sınıflar, köylerde çalışma ve bazı temel gereksinimlerin karşılanmaması, öğretmenlerin hizmet koşullarını olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Ülkemizdeki öğretmenlerin çoğunluğu devlet okullarında çalışsa da öğretmenlerin bir kısmı çeşitli nedenlerle özel okullarda çalışmayı tercih etmektedirler. Yapılan bu çalışmanın amacı; özel okullarda görev yapan sınıf öğretmenlerinin özel okulu tercih etme nedenlerini; özel okuldan ne beklediklerini belirlemek ve beklentilerinin karşılanma düzeylerini saptamaktır. Araştırmanın çalışma grubunu Konya ili merkez ilçeleri olan Selçuklu, Meram ve Karatay ilçelerindeki özel okullarda çalışan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Çalışmanın deseni durum çalışmasıdır. Çalışmada açık uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Toplanan verilerin analizinde nitel araştırma yöntemlerinde sıklıkla kullanılan betimsel analiz yöntemi kullanılmaktadır. Öğretmenlerin bir kısmı atanamadığı için özel okulu tercih ettiğini belirtirken, bir kısmı daha iyi çalışma koşulları olduğu için; bazı öğretmenler eş durumu ; bazıları ise il merkezinde kalmak nedeniyle; bazıları emekli olduğu için bir kısmı ise şartların zor olduğu yerlerde çalışmak istemedikleri için özel okulları tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Sözlü bildiri ÖZEL OKULLARDA GÖREV YAPMAKTA OLAN İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN TEKNOLOJİ KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ (SAMSUN İLİ ÖRNEĞİ)Özet: <Teknolojinin hızla ilerlemesi ile birlikte toplumlar her geçen gün teknolojiye daha çok ihtiyaç duymakta ve teknolojik gereksinimlerini artırmaktadırlar. Bilişim teknolojileri hızlı bir şekilde hayatımıza girmeye devam etmekte ve kullanım alanları yaygınlaşmaktadır. Teknolojinin kullanımı diğer yaşam alanlarında olduğu gibi eğitimde de her geçen gün artış göstermektedir. Özellikle internetin bu denli gelişmiş olması hem bilginin çok hızlı yayılmasını hem de sanal eğitim materyallerinin paylaşılmasını sağlamaktadır. Tüm bunlar göz önüne alındığında öğretmenlerin teknolojiye ve teknolojiyi sınıf ortamında kullanmaya yönelik geliştirdikleri tutumun önemi ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, Samsun ilindeki özel okullarda görev yapmakta olan ilkokul öğretmenlerinin teknoloji kullanımına yönelik görüşlerinin ortaya çalışılması amaçlanmıştır. Samsun il merkezindeki özel okullarda görev yapmakta olan 28 gönüllü öğretmen ile nitel araştırma yöntemlerinden yarı-yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Görüşmelerde öğretmenlerin verdikleri yanıtlar ses kaydı olarak alınmış ve daha sonra bu kayıtların dökümü çıkarılarak verilerin analizinin yapılması sağlanmıştır. Verilerin analizi aşamasında Miles ve Huberman tarafından önerilen birbirini takip eden üç aşamalı nitel veri analiz sürecinden geçilmiştir. Ayıklama, özetleme ve dönüştürme işlemlerinden oluşan verilerin indirgenmesi (data reduction) aşaması, verilen belirli sonuçlar çıkarmaya yönelik bir biçimde örülmesi işleminden oluşan verilerin görsel hale getirilmesi aşaması ve toplanan tüm verilerin ne anlama geldiği sonuca ulaşma ve teyit etme aşamalarından geçilmiştir. Araştırma süreci devam ettiği için araştırma sonucu verilememiş olup, bu süreç tamamlandığında araştırma sonucu çalışmaya eklenecektir. Sözlü bildiri PARÇALANMIŞ AİLELERDEKİ ÇOCUKLARIN PSİKOLOJİK DURUMLARININ ÖĞRENME ORTAMLARINA YANSIMALARIÖzet: <Son yıllarda toplumumuzda meydana gelen sosyal, kültürel ve ekonomik değişiklikler aile yapısında da bazı değişikliklere neden olmuştur. Gün geçtikçe parçalanan ailelerin sayısında hızlı bir artış görülmektedir. Günümüzde anne ya da babasız çocuklar kanıksanmış bir durum haline gelmiştir. Yapılan araştırmalarda da; boşanmış aile çocuklarında, evli aile çocuklarına göre daha fazla problemler yaşandığı görülmektedir. Çocuklar cinsiyetlerine, yaşlarına, duygusal durumlarına bağlı olarak farklı tepkiler verebilirler. Boşanmaya karşı çocukların tepkilerinin varlığının farkında oluşun artmasıyla bu konuda yapılan araştırmaların önemi artmaktadır. Bu çalışma, parçalanmış ailelerdeki çocukların psikolojik durumlarının öğrenme ortamlarına ne gibi yansımalarının olduğunu tespit etmek amacıyla yürütülmüştür. Bu çalışma, anne babası ayrılmış öğrencilerin öğrenme ortamlarına ne gibi yansımalarının olduğunu araştırmaya yönelik nitel bir çalışmadır. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Araştırma, Samsun ili Canik ve İlkadım ilçelerinde 21 öğretmenle gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan ve 4 adet açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış mülakat formuyla elde edilmiştir. Toplanan bu veriler NVİVO 10.0 programı kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışma grubunda yer alan öğretmenler, anne babası ayrılmış öğrencilerde içe kapanıklık, çekingenlik, dikkat dağınıklığı, korkak olma, kıskançlık, özgüven eksikliği, mutsuzluk, şiddet eğilimli ve düzen bozucu davranışlar geliştirme gibi özellikler görülmüştür. Bu öğrencilerin, akademik başarılarının da diğer öğrencilere göre daha düşük olduğu görülmüştür. Akademik başarılarının düşük olma nedenleri arasında ise veli ilgisizliği, ailesinin durumu, derslere ilgisizlik, dikkat dağınıklığı, devamsızlık, ödev alışkanlıklarının olmayışı, özgüven eksikliği ve şiddet gibi özellikler olduğu saptanmıştır. Öğretmenler, veliyle ilişkiler, ilgisizlik, psikolojik nedenler ve dikkat dağınıklığı gibi nedenlerden dolayı bu öğrencilerin eğitiminde zorlandıklarını dile getirmişlerdir. Öğretmenlerin, bu öğrencilerin sorunlarını çözerken ben dili ile konuşma, empati kurma, sevgi ve ilgi gösterme, ebeveyn konularında konuşurken daha dikkatli olma, rehberlik yardımı ve veli görüşmeleri gibi yolları kullandıkları tespit edilmiştir. Bu araştırmadan elde edilen bulgular sonucunda anne babası ayrılmış çocukların psikolojik yönden olumsuz etkilendiği görülmüştür. Psikolojik yönde oluşan bu olumsuz etkinin, çocuğun akademik başarısını da olumsuz etkilediği sonucuna varılmıştır. Anne babasının durumlarına çok fazla kafa yoran çocukların, derslerine odaklanmakta güçlük çektiklerinden, çoğu kez akademik anlamda da başarısızlığa uğradıkları anlaşılmaktadır. Öğretmenler çocuğun psikolojik durumundan kaynaklanan durumları ortadan kaldırmayı farklı yollarla deneseler de, aile desteğinin yoksunluğu öğretmenlerin uğraşlarının etkisinin yok denecek kadar az olduğu sonucunu göstermiştir. Sözlü bildiri SEVGİ EVLERİNDE KALAN ÖĞRENCİLERİN EĞİTİMİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Sevgi evleri, 10-12 yaş grubu korunmaya muhtaç çocukların barınıp yaşamlarını sürdürebileceği temel gereksinimlerinin karşılanabileceği, toplu yaşamın olumsuzluklarını deneyimlemeden yetişebilecekleri aile ortamına benzer yapılar ve ilişki sistemi içinde çocukların yetişebileceği yatılı sosyal kuruluşlardır. Bu evler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan çocuk evleri koordinasyon merkezine bağlıdır. Bu araştırma sınıflarında sevgi evlerinde kalan öğrenciler bulunan öğretmenlerin bu çocukların eğitim-öğretimine yönelik görüşlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma nitel araştırma yaklaşımı kapsamında yürütülmüş olup, araştırmada ‘özel durum çalışması’ yöntemi benimsenmiştir. Araştırma, Ordu il merkezinde sevgi evlerinde barınan çocukların devam ettiği bir ilköğretim kurumunun I. ve II. kademesinde görev yapan 8 öğretmen ve 2 idari amirle yürütülmüştür. Bu çalışmada veri toplama aracı olarak nitel araştırma yaklaşımında sıklıkla kullanılan yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada öğretmenlerin sevgi evlerinde kalan öğrencilere yaklaşımı, bu öğrencilerin okul içerisindeki durumları ve bu öğrencilerle ilgili yaşanan sorunlar ve sorunların çözümlerine yönelik öğretmenlerin görüş ve düşünceleri incelenmeye çalışılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde nitel araştırma yaklaşımında sıkça kullanılan ‘sürekli karşılaştırmalı analiz’ yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre genel olarak sevgi evlerinde kalan öğrencilerin okula uyum konusunda ve okul davranışlarında sorunlar yaşadıkları tespit edilmiştir. Öğretmenlere göre bu öğrencilerde sevgi ve ilgi eksikliği olduğu, sevgi evlerinde kalan öğrencilerin gelecekten bir beklentisi olmadığı, uygulanan öğretim programlarında bu öğrencilerin eğitimine yönelik bir uygulama bulunmadığı dile getirilmiştir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda sevgi evlerinde kalan öğrencilerin eğitimi ve okul hayatının iyileştirilmesine yönelik öğretmenlere ve okul yöneticilerine çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN DERSLERDE HANGİ ÖĞRETİM- YÖNTEM VE TEKNİKLERİNİ DAHA ÇOK KULLANDIKLARI ÜZERİNE ÇALIŞMAÖzet: <Öğretme - öğrenme süreci düzenlenirken hedeflerin belirlenmesinin ardından, belirlenmesi gereken en önemli öge öğretim strateji, yöntem ve teknikleridir (ÖYT). Öğretmenlerin belirledikleri yaklaşımların, stratejilerin, yöntemlerin ve tekniklerin öğrenmeyi etkilerini ve bu ÖYT leri uygularken nelere dikkat edileceğini bilmeleri, nitelikli öğrenme - öğretme süreci oluşturulması açısından çok önemlidir. Öğretme - öğretim stratejileri ve bu strateji çerçevesinde seçilen yöntem, teknik ve taktikler öğrenme-öğretme süreçlerinin en kritik değişkenlerinden birisidir.Eğitim hedeflerinin gerçekleşmesi uygun bir ÖYT nin seçilmesiyle sağlanabilir. Bu nedenle her ders için tek bir ÖYT değil, çok farklı ÖYT kullanılması söz konusu olmaktadır. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin hangi derste hangi Öğretim - Yöntem ve Tekniklerini, hangi derste kullandıklarını belirlemeye çalışılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Muğla ilinde bulunan farklı okullar da görev yapan ilköğretim 3 ve 4. sınıf öğretmenlerinden seçilen 6 kişi ile sınırlandırılmıştır. Bu araştırmada araştırmacı tarafından gözlem formu oluşturularak yapılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlardan hareketle sınıf öğretmenlerinin çoğunun derslerin başlangıcında öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeylerini tespit etmek amacıyla soru sorma,konuyla ilgili anahtar kelimeleri sorma,beyin fırtınası,kavram haritası tekniklerini kullandıkları gözlemlenmiştir.Ayrıca sınıf öğretmenlerinin önemli bir kısmı derste düz anlatımı mutlaka kullandığı, buna ek olarak deney, gösterip-yaptırma, eğitsel oyun, tartışma, örnek olay gibi tekniklerle destekledikleri gözlemlenmiştir.Ancak öğretmenlerin işbirlikçi öğretim, bilgisayar tabanlı öğrenme, proje, drama gibi yöntemlerden yararlanmadıkları belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI LİSANS VE LİSANÜSTÜ PROGRAMLARININ SAYILARLA TÜRKİYEDEKİ MEVCUT DURUMU VE GELECEĞE DÖNÜK ÖNERİLERÖzet: <Ülkemizde devlet üniversitelerine bağlı olarak 72 eğitim fakültesinin sınıf eğitimi anabilim dalı bulunmaktadır. Bu kapsamda bu çalışma ile ülkemizde sınıf eğitimi ana bilim dalının durumunu resmi sayılarla ortaya koymak amaçlanmaktadır. Çalışmada veriler Yükseköğretim Kurulu, ÖSYM, MEB ve Üniversitelerin ilgili web siteleri üzerinden veriler elde edilmiş ve mevcut durum ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışma bilimsel araştırma yöntemlerinden “tarama” yöntemiyle yapılandırılmıştır. ÖSYM verilerine göre 2015 yılı KPSS ÖABT’ne başvuran Sınıf Öğretmeni sayısı 27.606’dır . Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre aynı yıl ilk atama sayısı 4.157, yeniden atama ve kurumlar arası yeniden atama sayısı 32 olup, toplam atanan sınıf öğretmeni sayısı 4.189’dur . Mevcut duruma göre 23.417 atanamamış sınıf öğretmeni bulunmaktadır. Özel okul, dershane, etüt merkezi, kurumlarda memur vb. çalışan tahmini sınıf öğretmeni sayısı en iyimser olasılıkla 8.000 civarı kabul edildiği durumda bile atanamamış sınıf öğretmeni sayısı 15.417 civarındadır. İkinci öğretimin kapalı olduğu durumda bile sınıf eğitimi ana bilim dalına (2015-2016 ÖSYM verilerine göre) 5.466 öğrenci adayı ilanına çıkılmıştır. 2015-2016 eğitim-öğretim yılı itibarı ile sınıf eğitimi alanında mevcut durum budur. 07.12.2015 tarihinde Yükseköğretim Kurulu’nun istatistik sayfasından alınan veriler ışığında devlet üniversitelerinde unvanlarına göre öğretim üyesi sayıları ve ÖSYM’nin yayımladığı 2015-2016 eğitim-öğretim yılı öğrenci alım ilanına göre öğrenci adayı sayıları öncelikli olarak ortaya konulmuştur. Daha sonra Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalında görev yapan öğretim üyelerinin doktora ve doçentlik alanlarına göre dağılımı ve bu duruma göre 2016-2017 eğitim-öğretim yılından itibaren tahmini öğrenci sayıları ortaya konulmuş ve mevcut durum üzerinde yorum yapılmaya çalışılmıştır. İlisansüstü programlarda ise yine 07.12.2015 tarihinde Yükseköğretim Kurulu’nun istatistik sayfasından alınan veriler ışığında devlet üniversitelerinde unvanlarına göre öğretim üyesi sayıları ve Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalı Lisansüstü Programlarının durumlarına yer verilmiştir. daha sonra ise Sınıf Eğitimi Ana Bilim Dalında görev yapan öğretim üyelerinin doktora ve doçentlik alanlarına göre dağılımı ve lisansüstü eğitim durumuna yer verilmiş ve durum yorumlanlamaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÇOCUK SEVME DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Küreselleşen dünya düzeninde yeniden yapılanmalar oluştukça, toplumların da bu hızlı değişime uyum sağlaması gerekmektedir. Bireylerin bu yapılanmalara uyum sağlayabilmesi nitelikli eğitim sistemleriyle gerçekleşebilmektedir. Kaliteli ve nitelikli insan gücü yetiştirmeyi amaçlayan her toplumun eğitim sisteminin en temel yapı taşı da öğretmenlerdir. Temel eğitim yıllarında kurulacak sağlıklı ilişkilerin, çocuğun ileriki dönemlerde diğer öğretmenleriyle olan ilişkilerini de belirleyebildiği, üst düzey sosyal beceriler kazandırmanın yanı sıra akademik başarılarına da önemli ölçüde katkılar sağladığı ifade edilmektedir. Her çocuk geleceğin büyüğüdür; onlar da sonraki yılların anne babaları, belki de öğretmenleridir. Dolayısıyla öğretmenlerdeki çocuk sevgisi, bir milletin geleceğini etkileyebilir. Öğrenme ve öğretme sürecinin en temel üyesi olan öğretmen, çocuklarla sürekli iletişim halinde olma, çocukların farklı bireysel özelliklerini destekleme, ilgi ve gereksinimlerini karşılama, programlar hazırlayıp uygulayabilme ve tüm bu çalışmaları değerlendirme gibi özelliklere sahip olmalıdır. Ayrıca öğretmenin çocuklara olan sevgisi, kaliteli ve başarılı eğitimin en önemli unsurlarından biri olacaktır. Çocukların haklarını savunmak, onları her türlü istismara karşı korumak öğretmenin görevidir. Çocuk sevgisi, doğuştan gelen bir duygu, düşünce ve davranış olmasının yanında kazanılabilen bir tutumdur. Öğrencilerin toplumsal yaşama katılmaları konusunda gerekli bilgi ve beceriyi kazandırmada öğretmenlere büyük sorumluluk düşmektedir. Öğretmenler işbirliğine açık, derinlemesine analiz edebilen, çok yönlü, öğrenmeye istekli, iyi iletişim kurabilen, yaratıcı, mizah duygusu gelişmiş bireyler olmalıdır. Öğretmenler çocuklara sevgi ile yaklaştıkları zaman öğrencilerin akademik başarıları yükselmekte ve onların okul ortamlarında disiplin problemlerinin de azaldığı belirtilmektedir. Yapılan bu araştırma “sınıf öğretmeni adaylarının çocuk sevme düzeylerini” araştırmayı amaçlamaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılı Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde öğrenim gören tesadüfi seçilen sınıf öğretmeni adayları oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan sınıf öğretmeni adaylarına “Kişisel Bilgi Formu” ve “Barnett Çocuk Sevme Ölçeği” uygulanarak araştırmanın verileri toplanmıştır. SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ KAYGI DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bireyi ruhsal bunalımlara sürükleyen, çaresizlik ve umutsuzluk hissi yaratarak, huzursuzlukla baş gösteren kaygı, günümüz dünyasında artış göstererek devam etmektedir. Bu artış; geleceğe yönelik korku ve endişe içinde bulunan insanın, değişen hayat şartlarına ayak uydurmaya çalışırken yaşamış olduğu strese, paralel olarak ilerlemektedir. Toplumuzda büyük uğraşlardan geçerek üniversiteye adımını atan genç zihinler hiç kuşkusuz, bu durumun en belirgin örnekleridir.Eğitimlerini tamamlasalar dahi sınav süreci devam etmekte, farklılaşan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS), çalışma hayatına geçme gerekliliği, sınav sürecinin git gide zorlaştığına yönelik algı mesleğe yönelik kaygılarını da etkilemektedir.Üniversite gençliğinin önemli bir bölümünü oluşturan ve tarihte aydın gözüyle bakılan öğretmen adayları da sürecin içerisindedir.Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının kaygı düzeylerini belirlemek ve sahip oldukları kaygı düzeylerini okul süreci, alan sınavı, atanmaya ilişkin, sınıf süreci alt faktörleri ile öğrenim görülen sınıf düzeyi, ailenin gelir durumu,yaş ve cinsiyet değişkenleri açısından farklılaşıp farklılaşmadığını belirleyerek incelemektir. Araştırma, 2014-2015 öğretim yılında Mersin Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmeni adaylarından oluşan 302 kişi üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada ilişkisel tarama yöntemi kullanılmış, veri toplama aracı olarak “öğretmen kaygı düzeyi ölçeği” uygulanmıştır. Elde edilen verilerin analizi sürecinde, korelasyon analizi ve Cronbach Alfa güvenirlilik analizi, aritmetik ortalama, standart sapma, t-testi, tek yönlü anavo testi kullanılmıştır.Analiz sonuçları,sınıf öğretmeni adaylarının kaygı düzeylerinin (tüm alt faktörler dahil olmak üzere) öğrenim görülen sınıf düzeyi ve yaş değişkenleri arasında anlamlı bir fark olduğunu göstermiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ OSMANLI DEVLETİ ALGISI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRMEÖzet: <Tarih bir milletin hafızasıdır. Bu hafızanın canlı tutulmasını sağlayan en önemli şey tarih eğitimidir. Bu eğitim sayesinde toplumların geçmişiyle bugünü arasında bağlantı kurulmakta ve gelecek için sağlam adımlar atılmaktadır. Tarihimizin önemli bir bölümünü kapsayan Osmanlı Devleti hakkında bilgi sahibi olmak buna bir örnektir. Bu doğrultuda bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden önce varlık sürdüren, Türk tarihi içerisinde önemli bir yere sahip olan, Osmanlı Devleti hakkındaki bilgi birikim düzeylerinin ortaya çıkarılmasını sağlamaktır. Bu genel amaç doğrultusunda hedeflenen alt amaçlar; Osmanlı Devleti’ne ilişkin algıları ve bilgi düzeyleri üzerine görüşlerini, geçmişe dair ilgi ve meraklarının ne derecede olduğunu belirlemek ve adayların Osmanlı Devleti’ne olan bakış açılarını tespit etmektir. Çalışma Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda, 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz dönemi içerisinde, 1.sınıfta öğrenim görmekte olan 50 sınıf öğretmeni adayı öğrenci ile yürütülmüştür. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma verileri, araştırmacılar tarafından geliştirilmiş olan tam yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Çalışma sırasında öğretmen adaylarının vermiş olduğu cevapları derinlemesine incelemek için bilgi soruları ile birlikte tutum sorularına da yer verilmiştir. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi kullanılarak çözümlenmiştir. Araştırmanın verilerinden elde edilen sonuca göre sınıf öğretmeni adaylarının büyük çoğunluğunun Osmanlı Devleti hakkında yeterli ve ayrıntılı bilgiye sahip olmadıkları; fakat adayların bu devlete ilişkin olumlu tutumlar sergiledikleri görülmüştür. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ÖZ YETERLİK ALGILARININ BELİRLENMESİÖzet: <Eğitim kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. Eğitim sayesinde insan, doğuştan sahip olduğu özellikleri geliştirerek kendisini bulunduğu noktadan başka bir noktaya taşır, ilerler ve gelişir. Her birey eğitim sonucu geliştirdiği, edindiği bilgi ve becerileri kullanarak içinde bulunduğu toplumun çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmasına yardımcı olur. Toplumlar eğitim alanında yaptıkları yatırımlar derecesinde kalkınmışlık düzeylerini belirler ve bu düzeylerini korumaya çalışırlar. Eğitimin böylesine önemli bir kavram haline gelmiş olmasıyla öğretmenlerin rolleri de değişmektedir. Eğitimin planlanmasında, hazırlanmasında, uygulanmasında ve değerlendirilmesinde büyük rol oynayan öğretmenlerin günümüzde geleneksel rollerinin yanında değişme ve gelişmeleri yakından takip eden, problem çözebilen, bilgiye ulaşma yollarını bilen, bilgiyi üretebilen, yaratıcı, esnek, teknolojiden faydalanabilen, takım çalışması yapabilen rollere de sahip insanlar olarak yetiştirilmesi önem arz etmektedir. Öğretmenlerin bu nitelikler konusunda kendilerini yeterli hissedip hissetmeme durumları artık daha çok “öz yeterlik inancı”, “öz yeterlik algısı” kavramlarıyla ifade edilmektedir. Öz yeterlik “bireyin, belli bir performansı göstermek için gerekli etkinlikleri organize edip, başarılı olarak yapma kapasitesi hakkında kendine ilişkin yargısı” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu doğrultuda yapılan araştırmanın amacı; Sınıf öğretmeni adaylarının öz yeterlik algılarının belirlenmesidir. Araştırma 2015-2016 yılı Güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda 1, 2, 3 ve 4. Sınıflarda öğrenim gören 200 Öğrenciyle birlikte yürütülmüştür. Araştırmada tarama modelinde bir araştırmadır. Veri toplama aracı olarak orijinali Tschannen-Moran ve Hoy (1998) tarafından geliştirilen, Türkçe ’ye uyarlaması ile Çapa, Çakıroğlu ve Sarıkaya(2005) tarafından yapılan “Öğretmen öz yeterlik ölçeği” kullanılmıştır. Elde edilen veriler ve farklı değişkenlere göre değerlendirilmiş, verilerin analizinde SPSS paket program kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda elde edilen bulgular tablolaştırılarak literatür çerçevesinde tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ YARATICI DRAMA YÖNTEMİNİ KULLANMAYA YÖNELİK ÖZYETERLİKLERİÖzet: <ÖZET: Yaratıcı drama birçok oyun ve oyun türünün hareket etkinliklerini içeren yaratıcı oyunların bir şekli, insan için gerekli tümel bir sanat ve doğaçlamadır. Gelişmiş ülkelerde yaratıcı drama eğitim-öğretim sürecinin her kademesinde büyük önem kazanmıştır. Ülkemizde 2004-2005 eğitim-öğretim yılında yapılandırmacı yaklaşım felsefesini temel alan yeni öğretim programları hazırlanmış ve uygulanmaya başlanmıştır. Bu değişiklikle beraber, ilkokul kademesinde dramaya ilişkin ders, yöntem ve tekniklere önem verilmeye başlanmıştır. Öğretmen adayları öğretimde kullanacakları çeşitli yöntem ve teknikler hakkında bilgi sahibi olmalarına rağmen, gelecekte derslerinde bu yöntem ve teknikleri uygulamaları için özyeterliliklerinin yüksek olması gerektiği düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının yaratıcı drama yöntemini kullanmaya yönelik özyeterliliklerini çeşitli değişkenler açısından incelemektir. Araştırmada betimsel araştırma yöntemlerinden tarama yöntemine başvurulmuştur. Araştırmanın evrenini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi sınıf öğretmenliği öğrencileri oluşturmakta olup, örneklemini 2015-2016 öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, sınıf öğretmenliği lisans programına devam etmekte olan, drama dersi almış 3. ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmada verilerin elde edilmesinde Yaratıcı Drama Yöntemini Kullanmaya Yönelik Özyeterlik Ölçeği ve Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Ölçek Can ve Cantürk Günhan (2009) tarafından geliştirilmiş olup, 46 sorudan oluşan 5li likert tipinden oluşmaktadır. Geliştirilen ölçeğin güvenirlik ve geçerlik çalışması yapılmıştır. Alpha güvenirlik katsayısı 0.96 olarak bulunmuştur. Verilerin analizinde SPSS 20 istatistik programından yararlanılarak betim-sel ve t-testi, anova testi analizlerine başvurulmuştur. Bulgular doğrultusunda elde edilen sonuçlar tartışılarak önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİ VE SURİYELİ ÖĞRENCİLERÖzet: <Türkiye’de kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı yaklaşık 2,6 milyondur. Bu nüfusun %54,2’si 18 yaşın altındaki yani çocukluk dönemindeki bireylerden oluşmaktadır. Hem savaş hem göç travması yaşayan bu çocuklar sağlık, barınma vb. temel ihtiyaçlarının yanında eğitimle ilgili de büyük sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu sorunlardan eğitim boyutu ele alındığında Suriyeli çocukların 2014/21 Yabancılara Yönelik Eğitim Öğretim Hizmetleri Genelgesi ile geçici eğitim merkezlerinde ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda eğitim alabilecekleri belirtilmiştir. İlgili çalışmalarda kamplarda iyi olanaklara sahip eğitim aldıkları görülmektedir. Fakat Suriyeli mültecilerin -buna bağlı olarak Suriyeli çocukların- büyük bir çoğunluğu kamp dışında yaşamını devam ettirmeye çalışmakta ve kamp dışında eğitim almak durumunda kalmaktadır. Kamp dışındakilerin okullaşma oranları düşük düzeydedir. Suriyeli çocukların bu okullaşma oranlarına ve eğitim sorunlarına yönelik çalışmalar mevcuttur. Ancak Milli eğitim bakanlığına bağlı bir okulda görev yapan ve sınıfında Suriyeli öğrencileri olan öğretmenlere yönelik çalışma yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Bu eksikliğin giderilmesinin önemli olacağı düşünülmektedir. Bunlara bağlı olarak bu araştırmanın amacı sınıflarında Suriyeli öğrenci bulunan sınıf öğretmenlerinin Suriyeli öğrencilerin eğitimlerinde karşılaştıkları durumlara ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan durum çalışması deseni uygulanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılı güz döneminde Mardin Merkez İlçesi’ne bağlı ilkokullarda görev yapan ve sen az bir Suriyeli öğrencisi bulunan 10 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Kartopu örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme ile toplanmıştır. Toplanan veriler üzerinde betimsel analiz tekniği uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda sınıf öğretmenlerinin Suriyeli öğrencilerin eğitiminde çeşitli sorunlar yaşadıkları ve bu sorunlardan bazılarına çözümler buldukları bulgulamıştır. Bu bulgular ışığında öğretmenlerin yaşadıkları problemler ve çözümlerine ilişkin önerilerde bulunulmuştur. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİN 21. YÜZYIL BECERİLERİ YETERLİLİK ALGILARIÖzet: <21. yüzyılda küreselleşme olgusu ile birlikte ekonomi, teknoloji ve bilim alanındaki değişim ve gelişmeler, toplumları ve toplumları oluşturan bireyleri de etkilemektedir. İletişimin yaygınlaşması ile bir yandan ekonomik, siyasal ve kültürel bakımdan dünya toplumları iç içe geçmekte, diğer yandan bilgi hızla üretilip hızla yayılmakta ve geniş kitlelere ulaşmaktadır. Bu nedenle bulunduğumuz yüzyılda bilgi, en önemli olgu haline gelmekte ve bu dönemin toplumu, bilgi toplumu olarak nitelendirilmektedir. Bilgi toplumunda bireylerden, karmaşıklaşan ekonomik ve toplumsal yapıya uyum sağlayabilmeleri, hızla değişen ve gelişen teknolojiyi yakalayabilmeleri, hızla üretilen bilgi yığınları arasında bilgiyi seçerek, analiz ederek ve değerlendirerek elde etmeleri, elde ettikleri bilgiyi günlük yaşamlarında kullanabilmeleri ve ürüne dönüştürebilmeleri için temel becerilerinin yanı sıra üst düzey beceri ve yeterliliklere sahip olması gerekmektedir. Bilgi toplumunda bireylerin sahip olması gereken bu beceri ve yeterlilikler 21. yüzyıl becerileri olarak adlandırılmaktadır. 21. yüzyıl becerilerinde, yaratıcılığa, eleştirel düşünmeye, işbirliği içinde çalışmaya ve problem çözmeye vurgu vardır. 21. yüzyıl becerileri; bilgiyi bilmeyi değil bilgiye ulaşmayı ve bilgiyi kullanmayı, farklı kültürlere saygı ve farklı kültürlerle bir arada yaşamayı kapsar. 21. yüzyıl becerilerinde iyi bir vatandaş yerine etkin bir vatandaş vurgusu vardır. Teknolojik araçları kullanabilme ve okuryazarlıklar (bilgi, medya, digital çağ ) önemlidir. Bu becerilere sahip olan bireyler yaşamlarını daha nitelikli ve üretken sürdürürler. Bireylerin bu becerilere sahip olmaları ilkokulda aldıkları eğitime bağlıdır. Dolayısıyla ilkokulda öğrencilerin bu becerileri edinmeleri öğretmenlerin niteliklerine bağlıdır. Öğrencilerine 21. yüzyıl becerilerini edinmelerini sağlayan öğretmenlerin de bu becerilere sahip olması beklenir. Bu araştırmada sınıf öğretmenlerin 21. yüzyıl becerileri yeterlilik algıları düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, tarama modelinde gerçekleştirilecektir. Araştırmaya Eskişehir il merkezinde ilkokullarda görev yapan ve rastlantısal olarak seçilen sınıf öğretmenlerin katılması düşünülmektedir. Araştırmada, Anagün, Atalay, Kılıç ve Yaşar (2014) tarafından geliştirilen “21. Yüzyıl Becerileri Yeterlilik Algıları” ölçeği veri toplama aracı olarak kullanılacaktır. Ölçek, öğrenme ve yenilenme becerileri, yaşam ve kariyer becerileri, bilgi medya ve teknoloji becerileri olmak üzere üç alt boyut ve 42 maddeden oluşmaktadır. Araştırmaya 2015–2016 eğitim ve öğretim yılında, Eskişehir il merkezinde görev yapan sınıf öğretmenleri katılacaktır. Ölçekten elde edilen verilerin analizinde aritmetik ortalama ( ), dan yararlanılıp bulgular ortaya konulacaktır. Ayrıca öğretmenlerin 21. Yüzyıl becerileri yeterlilik algıları farklı değişkenler (cinsiyet, kıdem, mezun olduğu okul türü, okuttuğu sınıf düzeyi, görev yaptığı okulun sosyo-ekonomik düzeyi) açısından da incelenecektir. Araştırma bulguları ve sonuçları daha sonra paylaşılacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNDE İŞ BECERİKLİLİĞİ İLE ÖĞRETİM DOYUMU ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BAZI DEĞİŞKENLER İLE İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmada sınıf öğretmenlerinin iş becerikliliği ile öğretim doyumları arasındaki ilişkisi incelemek amaçlanmıştır. Bu amaçla Diyarbakır ilinde çalışan 450 sınıf öğretmenine kişisel bilgi formu, iş becerikliliği ölçeği ve öğretim doyum ölçeği uygulanmıştır. Çalışma nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama tekniği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Verilerin analizinde veriler parametrik olduğu için t-testi, tek yönlü ANOVA kullanılmış olup; ayrıca değişkenler arası ilişkinin kalitesini göstermek için Yapısal Eşitlik Modellemesi uygulanmıştır. Araştırma sonuçları öğretmenlerin iş becerikliliği ve öğretim doyum düzeylerinin cinsiyete, kıdem durumuna, okulun bulunduğu yere (kentsel-kırsal), okul türüne (Devlet- özel) göre farklılaştığı görülmüştür. Ayrıca Yapısal Eşitlik Modellemesinde öğretmenlerin iş becerikliliği ve öğretim doyum düzeyleri arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir.İş Becerikliliği Kavramı İş becerikliliği kavramı(JCM), ilk kez Wrzesniewski ve Dutton (2001) tarafından önerilmiştir. Yazarlar, ‘’…insanların işteki görevleri ya da ilişkisel sınırlarını değiştirmek için yaptıkları değişiklikleri’’ tanımlamak için iş becerikliliği terimini kullanmışlardır (Wrzesniewski ve Dutton, 2001: 179). Diğer bir ifade ile iş becerikliliği bir işteki değişikliğe karşı davranış geliştirme veya bu değişikliğe cevap verme değil, yapılan işte bir yaratıcılık veya yeni bir şeyi başlatma anlamında kullanılmaktadır. Yani kısaca iş becerikliliği çalışanların yapılan işteki sınırları proaktif olarak değiştirmesidir (Grant & Ashford, 2008). Literatürde geçen iş doyumu kavramı eğitim alanında “öğretim doyumu” olarak tanımlanmaktadır. Öğretmenlerde öğretim doyumu kavramı öğretmenlerin yapılan işle ilgili ihtiyaçlarının karşılanması algısı ile tanımlanmaktadır (Evans, 1997). İş doyumunu etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bunlardan ilki iş doyumunu etkileyen çevresel faktörlerdir. Bunlar ise sırasıyla görev kimliği, görevin özelliği, otonomi, beceri çeşitliliği ve geri bildirimdir. Sayılan bu beş unsurun varlığı işte iş memnuniyetini ve diğer kurumsal sonuçları meydana getirir (Hackman & Oldham, 1980). İş doyumunu etkileyen diğer bir unsur ise kişilikle ilgili durumdur. Bunlar sırasıyla nevroz, insaflı olabilme, makuliyet, dışa dönüklük ve pozitif-negatif etki edebilirliktir (Judge, Heller, & Mount, 2002). SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ANLATIM YÖNTEMİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Türkiye’de eğitim programının temel aldığı yapılandırmacı yaklaşım, öğretme üzerine değil, insanın nasıl öğrendiği üzerine odaklanmıştır. Öğretmenin görevi ise her biri farklı özelliklere sahip öğrencilere, öğrenme için uygun ortam yaratmaktır. Bu amaçla öğretmenler, çok sayıda ve çeşitli öğretim yöntem ve tekniğini bilmek ve derslerde bunlardan faydalanmak zorundadırlar. Öğretmenlerin kullandıkları öğretim yöntemleri üzerine gerek Türkiye’de gerekse dünyada çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bu araştırmaların büyük bir bölümünü tarama türü araştırmalar oluşturmakta ve en sık kullanılan ve en çok bilinen yöntemlerin başında anlatım yöntemi gelmektedir. Bu araştırmanın amacı, bu öğretim yöntem ve teknikleri arasında önemli bir yere sahip olan anlatım yöntemine ilişkin sınıf öğretmenlerinin görüşlerini derinlemesine incelemektir. Bu amaçla hazırlanan çalışma, bir nitel araştırma olarak desenlenmiştir. Araştırmada yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılacaktır. Araştırmacılar tarafından geliştirilen görüşme formu, kişisel bilgi ve soru formu olarak iki bölümden oluşmuştur. Soru formunda 9 adet açık uçlu soru yer almıştır. Araştırma sorusunun oluşturulmasında literatürden yararlanılmıştır. Soru formunun geçerliğini sağlamak için farklı bir ilde görev yapmakta olan 10 sınıf öğretmeni ile ön uygulama yapılmıştır. Ön uygulama ve uzman görüşü sonucunda soru formuna son şekli verilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2015-2016 eğitim öğretim yılının ikinci döneminde Samsun il ve ilçe merkezi ile köylerde görev yapmakta olan 30 sınıf öğretmenin oluşturması planlanmıştır. Katılımcıların seçiminde gönüllülük ve maksimum çeşitlilik esas alınmıştır. Elde edilen bulgular, araştırma soruları önceden belirlendiği için nitel araştırma tekniklerinden betimsel analiz tekniği kullanılarak çözümlenecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN BİREYSEL YENİLİKÇİ PROFİLİÖzet: <Hızla gelişen teknolojik gelişmeler ve hızlı tüketim yeniliği ve yenilikçiliği zorunlu hale getirmektedir. Bir ürünün veya bir fikrin değer kazanması için de yenilikçiliğe sahip olması gerekir. Değişen ve gelişen dünyada çağa uyum sağlamak adına öncelikle bireyler ve içinde bulundukları toplumlar yeniliklere yönelir.Yenilikler yaratıcı bir şekilde düşünmenin ürünüdür. Farklı ve yaratıcı düşünen toplumlar yenilikler ile şekillenir. Toplumu şekillendirmek ileriye taşımak ise öncelikle eğitim ile başlar.Toplumda meydana gelecek uzun vadeli bir değişim ve yenilik için önce sınıf öğretmenlerinin yenilikçi ve yaratıcı olması gerekir. Bir sınıf öğretmeninin yaratıcı fikirleri , yeniliklere verdiği önem ve yenilikçi düzeyi içinde bulunduğu toplumunda ne kadar yenilikçi olacağını belirler. Bu bağlamda araştırma, toplumu şekillendiren sınıf öğretmenlerinin bireysel yenilikçi profillerinin ve yenilikçiliğin önünde engel olarak algıladıkları durumların belirlenmesi için yapılmıştır. Çalışma evrenini Ankara ili Çankaya , Mamak ve Sincan ilçelerinde bulunan ilköğretim kurumu çalışanı 300 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında sınıf öğretmenlerinin bireysel yenilikçi profillerini belirlemeye ilişkin Hurt vd., (1977) tarafından geliştirilen Individual Innovativeness(II) ölçeğinin Kılıçer ve Odabaşı (2010) tarafından Türkçeye uyarlaması yapılmış, geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları yapılmış hali sadece III. Bölüm (yenilikçiliğin önündeki engeller) deki 10. sorunun çıkartılması ile kullanılmıştır. Bu araştırma, tarama ve ilişkisel araştırma modeli kullanılarak yapılmıştır.Verilerin toplanmasında anket tekniğinden yararlanılmıştır.Araştırmanın analizi devam etmektedir. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÇALIŞTIKLARI YERİN KÜLTÜRÜ İLE ETKİLEŞİMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Özet Ülkemizde temel eğitimin ilk basamağını ilkokullar oluşturmaktadır. Bu okulların başarılı olması sonraki eğitim basamakları ve eğitimin amaçları için önem taşımaktadır. Başarılı bir eğitimi gerçekleştirecek olan en önemli etken ise öğretmendir. Ülkemizdeki kültürel çeşitlilik ve eğitim sistemindeki öğretmenlerin istihdamı göz önünde bulundurulursa farklı kültürlerde yetişen öğretmenlerimizin yetiştikleri kültürden farklı bir ortamda eğitim vermek durumunda oldukları görülmektedir. Hem eğitimde çevre koşullarının dikkate alınması açısından hem okul-çevre ilişkileri açısından hem de öğretmenin kendisi açısından görev yaptığı çevreyi tanıması, çevre özelliklerini belirlemesi ve eğitimi çevre şartlarına göre vermesi gerekmektedir. Yetiştiği kültür ile görev yaptığı kültür arasında fark bulunan öğretmenlerin bir takım uyum süreçleri yaşaması beklenebilir. Bu süreçlerin ise eğitim-öğretime olumlu-olumsuz etkileri olabilmektedir. Bu araştırmanın amacı yetiştiği kültürden farklı bir kültürde görev yapan sınıf öğretmenlerinin çalıştıkları yerin kültürü ile etkileşimlerinin eğitim-öğretim, çevre ve öğretmen üzerindeki etkisine ilişkin öğretmen görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak modellenmiştir. Bununla beraber betimsel bir nitelik taşımaktadır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Manisa ilinde görev yapan 19 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Çalışma gurubu, amaçsal örnekleme yöntemlerinden maksimum çeşitlilik örnekleme yöntemine göre belirlenmiştir. Araştırmada, veri toplama yöntemi olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmacıya çalışmada esneklik ve ortam üzerinde kontrol sağladığı için bu yöntem tercih edilmiştir. Veri toplama aracı olarak “Sınıf Öğretmenlerinin Çalıştıkları Yerin Kültürü İle Etkileşiminin Değerlendirmesi Görüşme Formu” kullanılmıştır. Görüşmelerin tamamı ikinci araştırmacı tarafından yapılmıştır. İlk görüşme 23-12-2015 tarihinde son görüşme ise 21-01-2016 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Toplanan veriler betimsel analiz tekniği ile analiz edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre öğretmenler görev yaptıkları çevreninin kültürünün özel günlerinde, ekonomik faaliyetlerinde, konuşmasında, sosyal etkinliklerinde farklılıklar gözlediklerini belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin görüşlerine göre, çalışılan yerin kültürü ile etkileşimin etkili öğretim ortamı düzenlemede ve okul aile işbirliğinde önemli rol oynadığı sonucuna ulaşılmıştır. Öğretmenlerin yarıdan fazlasının çalıştıkları yerin kültürel etkinliklerini merak ettikleri ve bu etkinliklerin içinde olmaya istekli oldukları, diğer kısmının ise kendilerini bulundukları kültürden soyutlamaya çalıştıkları belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarında öğretmenlerin etkileşim içinde oldukları kültürden etkilendikleri ve şivelerinde, yemek kültürlerinde, sosyal yaşantılarında vb. değişiklikler olduğu görülmektedir. Aynı zamanda öğretmenler, etkileşim içinde oldukları çevreyi etkilediklerini de düşünmektedirler. Öğretmenlerin bulundukları çevrenin yeniliklere uyum sağlamalarına katkıları konusunda ise farklı düşünmektedirler. Öğretmenlerin yarıya yakını çevrelerini yeniliklerle tanıştırma konusunda teknolojinin ve iletişim araçlarının gerisinde kaldıklarını düşünürken diğer kısmı ise öğretmenin hâlâ bulunduğu çevreye yenilikleri getiren, tanıtan rolünün çok önemli olduğuna işaret etmektedirler. Araştırmaya katılan öğretmenlerin çevreye uyum sağlama süreçlerinde Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Eğitim Müdürlüklerinin yeterli çalışma yapmadıkları görüşünde birleştikleri de görülmektedir. Ayrıca öğretmenlerin eğitim-öğretim sürecinde maddi imkânsızlıklar, teknolojik alt yapıda sınırlılıklar, araç-gereç eksikliği gibi sorunlarla da karşılaştıklarını belirttikleri de bulgular arasındadır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN COĞRAFYA İLE İLGİLİ TARTIŞMALI KONULARA YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: <Bu çalışmada, sınıf öğretmenlerinin coğrafyayı ilgilendiren tartışmalı konular hakkındaki görüşleri araştırılmaya çalışılmıştır. Bir problem durumu hakkında akla ve mantığa uygun ancak birbirine zıt fikirler ileri sürülebiliyorsa o mesele tartışmalıdır (Dearden, 1981). Tartışmalı konuların verilebileceği disiplinlerden biriside coğrafyadır. Bu bağlamda, coğrafya, öğrencilerin yaşadığı alanı ve dünyayı anlamalarını ve anlamlandırmalarını sağlayan bir içeriğe sahip olmasından dolayı önemli bir disiplindir. Çünkü insanların mekânsal algıları, yaşadıkları alanın konum özellikleri ile doğrudan ilgilidir. 21. Yüzyıl Türk insanının siyasal, ekonomik ve kültürel sistem ile ekolojik gelişmeleri anlaması, bunlarla etkileşiminde uyumlu ve bilinçli adımlar atabilmesi için coğrafya eğitimine ihtiyaç vardır (MEB, 2011). Sınıf öğretmenlerinin coğrafya ile ilgili tartışmalı konuları sınıfa getirmesi, öğrencilerde eleştirel düşünebilme ve sorgulayabilme, problem çözme, bilinç kazanma, olaylara çok yönlü bakabilme ve tartışabilme gibi birçok beceriyi kazandırabilir. Bu yönüyle sınıf öğretmenlerine çocuğun çok yönlü düşünme, eleştirme ve sorgulama becerilerini geliştirmek adına önemli görevler düşmektedir. Bu araştırma nitel olarak desenlenmiş ve fenomenoloji (olgubilim) yöntemi kullanılmıştır. Verilerin toplanması sürecinde araştırmacı tarafından oluşturulan, yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Öğretmenlerle yapılan görüşmeler sonucunda elde edilen veriler, betimsel ve içerik analizi teknikleri kullanılarak analiz edilmiştir. Öğretmenlerin görüşlerine göre, tartışmalı konuların başında göç (mülteci ve beyin göçü gibi) çevre kirliliği, açlık ve kıtlık, küresel ısınma, hidroelektrik santraller, yeşil alanların yerleşime açılması, doğal afetler, nükleer santraller, tarım ve hayvancılığa yönelik politikalar gelmektedir. Ancak öğretmenlerin bu konuları sınıfa getirmekten çekindikleri sonucuna ulaşılmıştır. Çalışma, sınıf öğretmenlerinin tartışmalı konulara ilişkin görüşlerini ve bu konuların veriliş tarzını açığa çıkarmak açısından önemlidir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN DÜŞÜNME BECERİLERİ EĞİTİMİNDE KENDİLERİNİ YETERLİ BULMA DÜZEYİÖzet: <Dünyadaki eğitim sistemleri gibi Türk eğitim sistemi de çağın gereklerine uygun olarak farklılaştırılmıştır. Eğitimin amaçları arasına düşünme becerilerini geliştirmeye hizmet edecek amaçlar eklenmiş ve program buna göre yeniden belirlenmiştir. 2005 yılında uygulamaya konulan yeni programda düşünme becerileri maddeler halinde verilmiş ve içerik bu becerileri kazandırmaya yönelik olarak geliştirilmiştir. Yenilenen eğitim programının temelinde, birçok davranışın bir araya gelmesinden oluşan, yapılandırılmış ve karmaşık üst düzey düşünme becerilerini kazandırma amacı güdülmüştür. Bu amaç doğrultusunda tek yönlü düşünme; hızla değişen, çok kültürlü ve küreselleşen bir dünyada, geleceği görebilmek için yeterli olmamaktadır. Hızla değişen dünyada bugünün ve yarının gereksinimlerine yanıt vermesi gereken öğretmenin rolü de değişmiştir. OECD (1994) öğretimin kalitesinin nasıl artırılacağı üzerinde yaptığı araştırmada, öğretmenlerin önce kendilerinin düşünmeyi öğrenmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Düşünme becerileri eğitimi verecek öğretmenlerin bu becerileri kazanmış olmaları önemlidir. Bu şekilde öğretmenlerin düşünme becerilerini mesleki yaşantılarına daha kolay uygulamaları mümkündür. Bu görüşlerden hareket ederek öğretmenlerin kendilerini düşünme becerileri eğitiminde ne derece yeterli gördükleri konusunda araştırma yapılması ihtiyacı hissedilmiştir. Araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin düşünme becerileri eğitiminde kendilerini yeterli bulma düzeylerini belirlemektir. Araştırma tarama modeli ile desenlenmiştir. Öğretmenlerin görüşlerini belirlemek amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan anket kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini İstanbul ilindeki devlet okullarında görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Örneklemini ise İstanbul ili Anadolu Yakası’ndaki devlet okullarında görev yapan ulaşılabilir örnekleme yoluyla seçilen 300 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Anket güvenirliği için cronbach alfa katsayısı hesaplanacak olup, analizler için aritmetik ortalama ve standart sapma hesaplanacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN E-ÖĞRENMEYE İLİŞKİN HAZIRBULUNUŞLUK DÜZEYİ (MERZİFON ÖRNEĞİ)Özet: <Çağımızın en önemli icatlarından biri olan internet, hayatın her alanını etkilemiş, insanların vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Bilgiye ulaşma ve bilgi paylaşma hızının son derece arttığı günümüzde, eğitim anlayışları da bu hızlı değişimden etkilenmiş, teknolojiyi eğitimde kullanmak zorunluluk haline gelmiştir. Bu doğrultuda Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye genelinde öncelikli liseler olmak üzere eğitimde teknolojiden yararlanmak için “Fatih Projesi” ile sınıflara akıllı tahta uygulamaları, öğretmen ve öğrencilere tabletler, e-içerik programları, e- doküman ve e-kurslar gibi çalışmalarla eğitim bilişim ağı kurmuştur. Paylaşım sitelerinin, wikipedilerin, sosyal ağların ve blogların etkin kullanılmasını gerektiren bu süreçte, bireylerin teknolojiyi etkin kullanmalarını sağlamak, eğitim sürecine zenginlik katmak hedeflenmiştir. E-öğrenme olarak tanımlanan bu etkileşim süreci, bireyin elektronik ortamda sosyal etkileşim içerisine girmesini, hazır web sistemlerinin içeriğine müdahale edebilmesini ve bilgi paylaşımında bulunabilmesini sağlamaktadır. Ancak uygulamada önemli bir rolü olan öğretmenlerin alışa geldikleri davranış kalıpları, konuya ilişkin yeterlilikleri ve kabul düzeyleri, bilgi ve tecrübeleri, kendine güvenleri, kısaca hazırbulunuşluk düzeyleri farklılık göstermektedir. Buradan hareketle araştırmada sınıf öğretmenlerinin e-öğrenme hakkındaki hazırbulunuşluk düzeylerini ortaya koymak hedeflenmiştir. İlişkisel araştırma modeline dayalı olarak gerçekleştirilmiş olan araştırma evrenini, 2015-2016 eğitim öğretim yılında Merzifon Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı okullarda görev yapan 232 sınıf öğretmeni oluşturmuştur. Araştırma verileri kişisel bilgiler formu ve “E-öğrenme Hazırbulunuşluk Ölçeği” ile elde edilmiştir. Araştırmada istatiksel verilerin analizinde, frekans, yüzde, ortalama ve standart sapma ile verilerin normal dağıldığı durumlarda t testi ve pearson momentler çarpım korelasyon katsayısı, dağılımın normal olmadığı durumlarda ise Mann-Whitney U ve Spearman sıra farkları korelasyon katsayısı kullanılmıştır. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN EĞİTİMDE KULLANILAN TEKNOLOJİK YENİLİKLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ (İSTANBUL İLİ KÂĞITHANE İLÇESİ ÖRNEĞİ)Özet: <Bu araştırmanın amacı ilkokulda görev yapan sınıf öğretmenlerinin eğitimde kullanılan teknolojik yenilikleri farklı değişkenlere göre kullanabilme ve faydalanabilme becerileri hakkındaki görüşlerini tespit etmektir. Çalışma İstanbul ili Kâğıthane ilçesinde görev yapan 200 sınıf öğretmeni ile yürütülmüştür. Ayrıca mevcut durumun belirlenmesine yönelik tarama şeklinde betimsel bir çalışma olarak yapılmıştır. Araştırmada, verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında nicel araştırma türü, teknik olarak da anketler kullanılmıştır. Demografik sorulardan oluşan bilgi formu, eğitimsel teknolojik araçların bulunduğu kısım ve 33 maddelik teknoloji kullanım anketi kullanılmıştır. Veriler bilgisayar ortamında istatistiksel paket program yardımı ile elde edilen, yüzde ve frekans dağılımı, t-testi ve anova testi ile analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre sınıf öğretmenleri, eğitimde kullanılan teknolojik yeniliklerin çok yararlı ve önemli olduğunu, işlerini kolaylaştırdığını, sınıf yönetiminde kolaylık sağladığını ve istendik hedef davranışları öğrencilere kazandırmada faydalı olduğunu belirtmişlerdir. Eğitim teknolojilerine ulaşmada diğer okullardan ve çevresel imkânlardan her iki cinsiyet grubunun da yeterli düzeyde yararlanmadıklarını ve eğitim teknolojisiyle ilgili yayınları takip etmede yeterli eğilimi göstermedikleri anlaşılmıştır. Cinsiyet değişkenine göre öğretmenlerin cevapları arasında önemli bir farklılaşma görülmemiştir. Ancak yaş değişkenine göre yapılan Anova testi sonuçlarında özellikle 2. Grup(26-30) öğretmenlerin görüşleriyle diğer gruplardaki öğretmenlerin görüşleri arasında anlamlı bir farklılık görülmüştür. Ayrıca eğitimde teknolojiyi daha verimli kullanabilmek için hizmetiçi faaliyetlerin ve seminerlerin artırılması ve eğitim teknolojisiyle ilgili düzenli yayın takibinin de önemli olduğunu da belirtmişlerdir. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN EĞİTSEL OYUNLAR TEKNİĞİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİÖzet: <SINIF ÖĞRETMENLERİNİN EĞİTSEL OYUNLAR TEKNİĞİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ Doç. Dr. Lütfi ÜREDİ, Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi lutfiuredi@gmail.com Emine Begüm AKKUŞ, Mersin Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü eb.akkus@gmail.com ÖZET Günümüz çağdaş eğitim sisteminde benimsenen yapılandırmacı yaklaşım ışığında çeşitli öğretim yöntem ve tekniklerinden yararlanılmaktadır. Bu yöntem ve teknikler öğrencilerin aktif bir şekilde öğretim sürecine katılarak daha etkili öğrenmeler gerçekleştirmelerini ve bilgiyi daha anlamlı yapılandırmalarını sağlamaktadır. Eğitsel oyunlar da bu tekniklerden bir tanesidir. Hem öğrencilerin derse motivasyonunu sağlar hem de fiziksel ve zihinsel aktivitelerini ve bu sayede öğrencilerin sürece etkin katılımını arttırır. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin eğitsel oyunlar tekniği hakkındaki görüşlerini belirlemektir. Çeşitlerine ve amaçlarına göre bir çok farklı türü bulunan eğitsel oyunların sınıf öğretmenleri tarafından hangi amaçla, ne kadar sıklıkla kullanıldığını ve öğretmenlerin eğitsel oyunlara ne kadar hakim oldukları tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmada nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Mersin İli Merkez İlçesi’nde bulunan 11 ilkokulda görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Veriler, ilkokul 1. 2. 3. Ve 4. sınıf öğretmenlerinden oluşan 50 öğretmen ile, bu araştırma için geliştirilmiş 6 adet açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak toplanmıştır. Nitel boyutlu veriler içerik analizine tabi tutularak belirli kategoriler altında sayısallaştırılmıştır. Araştırmada öğretmenlerin derslerde ortalama 2 oyun kullandığı, bu oyunları en çok, öğrencilerin eğlenerek öğrenmelerini sağlamak amacıyla ve derse motivasyon sağlamak amacıyla kullandıkları belirlenmiştir. Katılımcılar tarafından sınıf öğretmenlerinin eğitsel oyunlar konusunda yetersiz oldukları sıkça ifade edilmiş, sınıf öğretmenlerinin öğretim sürecinde klasik oyun ve klasik materyalleri kullanmaktan öteye gidemedikleri saptanmıştır. Ulaşılan bulgular sonucunda sınıf öğretmenlerinin eğitsel oyunlar konusundaki yetersizliklerini gidermek için öğretmenlerin de belirttiği ifadelerden yararlanılarak çeşitli öneriler getirilmiştir. Anahtar Sözcükler: Sınıf öğretmenliği, öğretim yöntem ve teknikleri, eğitsel oyunlar Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ERTELEME DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmada sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı ve erteleme davranışının bazı değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç kapsamında şu sorulara cevap aranacaktır: a) Sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı ne düzeydedir? b) Sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı cinsiyetine, medeni durumuna, görev yapılan yerleşim yerine, kıdemine, okuttuğu sınıf düzeyine ve okuttuğu sınıf mevcuduna göre farklılaşmakta mıdır? Araştırmada sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı var olduğu şekliyle betimlenmeye çalışılacağından araştırmanın modeli tarama modelidir. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 eğitim öğretim yılı ikinci döneminde Tokat ili Erbaa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı ilkokullarda görev yapan 230 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak öğretmen adaylarının demografik özelliklerine ilişkin bilgileri saptamak için araştırmacılar tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu ile Uzun Özer (2014) tarafından geliştirilen “Yetişkin Erteleme Ölçeği” kullanılmıştır. Veriler SPSS 20 paket programı ile analiz edilmiştir. Erteleme davranışı puanlarının aritmetik ortalamaları ve standart sapmaları hesaplanmıştır. Araştırmada verilerin çözümünde T-testi, ANOVA ve Tukey testi kullanılmıştır. Ayrıca frekans ve yüzde hesaplamaları da yapılmıştır. Araştırmada anlamlılık düzeyi 0.05 olarak alınmıştır. Veri analizi sonuçlarına göre sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı düşük düzeydedir. Sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışı medeni durum, görev yapılan yerleşim yeri, kıdem ve okuttuğu sınıf mevcuduna göre istatistiksel açıdan anlamlı olarak farklılaşırken; cinsiyet ve okuttuğu sınıf düzeyine göre istatistiksel açıdan anlamlı olarak farklılaşmamıştır. Sınıf öğretmenlerinin erteleme davranışları ilgili literatür çerçevesinde yorumlanarak önerilerde bulunulacak ve ilgililerle paylaşımı sağlanacaktır. SINIF ÖĞRETMENLERİNİN HAYATINDA SOSYAL MEDYANIN YERİÖzet: <Teknolojinin hızla geliştiği çağımızda internet kullanımı vazgeçilmez bir ihtiyaç haline gelmiştir. İnternet bilgiye kolay ulaşılabilirlik zamandan tasarruf gibi nedenlerle hayatımıza girmiştir. Online alışveriş, dünyada gelişen olaylardan anında haberdar olma, seyahat ve konaklama ile ilgili işlemler, herhangi bir konu hakkında bilgi edinme, online oyunlar internet kullanım nedenleri arasında olsa da dünya üzerinde internet kullanımının büyük bir kısmını sosyal medya hesaplarına erişim oluşturmaktadır. İlk zamanlarda sosyal medya kullanımı gençler için boş zamanlarını değerlendirdikleri eğlence alanı olarak görülse de insanların sosyal medya üzerinden haberleşmesi, örgütlenmesi, eyleme geçmeleri, bilgi alışverişinde bulunmaları bu alanların sadece eğlence aracı olarak kullanılmadığını göstermektedir. Her yaştan kullanıcıya sahip olan ve aktif kullanıcı sayısını her gün artıran sosyal medya kendisiyle tanışan her bireyi siyasal, kültürel, eğitsel alanlarda etkilemektedir. Aynı branştan bireylerin sosyal medya alanlarında açtıkları gruplar sayesinde ortak ihtiyaçlara yönelik paylaşımlar yapılmaktadır. Bu sayede sosyal medya büyük kitlesel örgütlenmelerle etkisi göstermektedir ve bu etki her geçen artmaktadır. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin hayatında sosyal medyanın yerini, sosyal medyaya karşı sahip oldukları fikir ve tutumları belirlemektir. Çalışma 2015-2016 eğitim öğretim yılında gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde görev yapmakta olan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Çalışma nitel bir çalışmadır. Verilerinin analizinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRENME ÖĞRETME SÜRECİNDE ÖĞRETİM MATERYALLERİNİ KULLANMAYA YÖNELİK TUTUMLARININ İNCELENMESİÖzet: <Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik yönde davranış değişikliği meydana getirme sürecidir. Bu süreç içerisinde öğretilen bilginin kalıcı olmasını, dersin daha eğlenceli ve daha verimli geçmesini sağlamak için bazı materyallerden yararlanılır. Öğrencilerde bilgi, beceri, tutum ve değerleri geliştirmede kullanılan tüm araç, gereç ve kaynaklara öğretim materyalleri denir. Eğitim-öğretim sürecinde öğretim materyallerinden yararlanmak çoklu öğrenme ortamı yaratmaya yardımcı olur, öğrencilerin dikkatinin öğretim yapılacak konu üzerine çekilmesini ve yapılan öğretimin daha kalıcı olmasını sağlar. Öğrencilerin derse olan istek ve ilgileri artar, derse olan katılım oranının yükselmesine yardımcı olur. Eğitim-öğretim sürecinin canlı ve açık bir hal almasına olanak sağlar. Bu araştırma sınıf öğretmenlerinin eğitim-öğretim sürecinde öğretim materyallerini kullanma hakkında ne düşündüklerini, öğretim materyalleri hazırlarken ve kullanırken nelere dikkat ettiklerini, hangi öğretim materyallerini nasıl kullandıklarını belirlemek amaçları doğrultusunda yapılmıştır. Bu kapsamda yapılan araştırma bir durum çalışmasıdır. Çalışmanın evrenini sınıf öğretmenleri, örneklemini ise Muğla ili Menteşe ilçe merkezinde görev yapan 50 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Karamustafaoğlu (2006) tarafından geliştirilen, 14 maddeden oluşan 5 likertli “Materyal Kullanımına Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS paket program kullanılmış, örneklemi oluşturan öğretmenlerin cinsiyet, meslek yılı, ve yaş gibi değişkenlerinin etkileri t testi yardımıyla incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve araştırmanın sonuçlarına yansıtılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETİM PROGRAMLARINA BAĞLILIK DÜZEYLERİ VE BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİÖzet: <Bu çalışmanın amacı, ilkokullarda görev yapmakta olan sınıf öğretmenlerinin öğretim programlarına bağlılık düzeylerine ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda araştırmada Yaşaroğlu ve Manav (2015) tarafından geliştirilen “Öğretim Programlarına Bağlılık Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek 16’sı olumlu, 4’ü olumsuz olmak üzere 20 maddeden oluşan beşli likert tipi bir ölçektir. Nicel araştırma yönteminin kullanıldığı çalışma; tarama modelinde, betimsel nitelikte bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Nevşehir il merkezindeki ilkokullarda görev yapmakta olan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Örneklem seçiminde tesadüfi örnekleme dikkate alınmıştır. Ölçekten elde edilen veriler SPPS 16.0 programında analiz edilmiştir. Verilerin analizinde öğretmenlerin kişisel bilgilerine ait bulgularda frekans ve yüzde, ölçek maddelerine katılma oranlarını belirlemede aritmetik ortalama ve standart sapmaları kullanılmıştır. Ayrıca veriler, cinsiyet ve kıdem değişkenlerine göre karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Verilerin cinsiyet değişkenine ilişkin analizinde t-testi, kıdem değişkenine ilişkin karşılaştırmalarında ise tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda öğretmenlerin programa bağlılık düzeylerinin genel olarak yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Öğretmenler ölçekte yer alan “Ders etkinliklerini planlarken, öğretim programındaki etkinlik örneklerinden yararlanırım” ve “Dönemin başında, okutacağım dersin öğretim programını incelerim” maddelerine en yüksek düzeyde görüş belirtirken; “Öğretim programında yer alan sembollerin hangi anlama geldiğini bilirim.” ve “Dönemin başında, okutulacak dersin öğretim programının incelenmesine gerek yoktur.” maddelerine en düşük düzeyde görüş belirtmişlerdir. Ayrıca cinsiyet değişkenine göre erkek öğretmenler lehine anlamlı farklılık tespit edilmiş, kıdem değişkenine ilişkin olarak öğretmen görüşleri arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETİMİN BİREYSELLEŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <İçinde yaşadığımız yüzyılda küreselleşme olgusu ile birlikte, iletişimin yaygınlaşması ile bir yandan ekonomik, siyasal ve kültürel bakımdan dünya toplumları iç içe geçmekte, diğer yandan bilgi hızla üretilip hızla yayılmakta ve geniş kitlelere ulaşmaktadır. Bu nedenle bulunduğumuz yüzyılda bilgi, en önemli olgu haline gelmekte ve bu dönemin toplumu, bilgi toplumu olarak nitelendirilmektedir. Bilgi toplumu, bilginin sermaye, hammadde, enerji ve insan gücü gibi üretim unsurlarından biri haline dönüştüğü, herkes tarafından paylaşıldığı ve toplum içerisinde kültürel bir değer olarak kabul edildiği ve bilgi teknolojilerinin her alanda kullanılmaya başladığı toplum yapısı olarak tanımlanabilir. Bilgi toplumunda bireylerden beklenenler, farklılıklar göstermeye başlamasıyla birlikte öğretmenlere düşen görev ve sorumluluklarda da farklılıklar meydana gelmeye başlamıştır. Öğretmenlerin bu sorumluklarından biri de ulusal ve evrensel değerlere sahip, toplumun gereksinimlerine yanıt verebilecek nitelikte bireyler yetiştirebilmek olarak görülmektedir. Öğretmenlerin bu sorumluluklarını yerine getirebilmesi ise büyük ölçüde eğitimdeki çağdaş yaklaşımları uygulamasına bağlıdır. Bu çağdaş yaklaşımlardan birisi de öğretimin bireyselleştirilmesidir. Bireyselleştirilmiş öğretim, her bir öğrencinin öğretimsel gereksinimini karşılamak için uyarılanmış bir öğretimsel ya da öğrencilerin bireysel farklılıklarına, ilgi ve gereksinimlerine dikkate alarak öğrenme çevresi oluşturmaya yönelik bir uygulama olarak tanımlanmıştır. Bireyselleştirilmiş öğretimde birey ön plandadır ve bireyin bireysel farklılıkları, ilgileri ve gereksinimleri öğretme-öğrenme sürecini etkilemektedir. Bireyselleştirilmiş öğretim ortamlarının özelliklerini şöyle açıklamaktadır: • Öğrencilerin öğrenmesi ne kadar zamanda öğrendiğinden daha önemlidir. • Bütün öğrenciler, başarılı öğrenenler olabilir, • Öğrenciler, en iyi güvenli ve düzenli bir öğrenme çevresinde öğrenirler, • Öğrenme, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Bireyselleştirilmiş öğretim, öğrenciye yöneliktir ve öğretme-öğrenme sürecinde öğrencinin etkin katılımını gerektirmektedir. Eğitim anlayışı, geleneksel öğretmen merkezli eğitimden farklı olarak öğrenci merkezlidir. Bu bağlamda sınıf öğretmenlerinin bireyselleştirilmiş öğretime yönelik görüşlerini, hangi uygulamaları yaptıklarını, karşılaştıkları sorunları ve geliştirdikleri çözüm önerilerini belirlemek, yapılandırmacı anlayış doğrultusunda öğretimin bireyselleştirilmesinin daha başarılı olmasını sağlaması bakımından önemli olduğu düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı da sınıf öğretmenlerinin öğretimin bireyselleştirilmesine yönelik görüşlerini ortaya koymaktır. Bu amaçla aşağıdaki sorulara yanıt aranacaktır: • Öğretmenlerin bireyselleştirilmiş öğretime ilişkin tanımları nelerdir? • Öğretmenlerin öğretimin bireyselleştirilmesine ilişkin hangi yöntem ve teknikler kullanmaktadırlar? • Öğretmenler, öğretimin bireyselleştirilmesini nasıl planlamaktadırlar? • Öğretmenler, öğretimin bireyselleştirilmesinin öğrencilere katkıları konusunda ne düşünmektedirler? • Öğretmenler, öğretimin bireyselleştirilmesine ilişkin ne tür zorluklar karşılaşmaktadırlar? • Öğretmenler, öğretimin bireyselleştirilmesinin daha etkili olabilmesi için neler önermektedirler? Öğretimin bireyselleştirilmesine yönelik sınıf öğretmenlerinin görüşlerini belirlemeyi amaçlayan bu araştırma nitel yöntemle gerçekleştirilmiştir. Nitel araştırmalar, gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı araştırmalardır. Bu çalışmada veriler, nitel araştırma tekniklerinden görüşme ile toplanmıştır. Araştırmaya, Eskişehir il merkezindeki sosyo-ekonomik düzeyleri farklı ilkokullarda görev yapan toplam 12 sınıf öğretmenleri katılmıştır. Araştırma verilerinin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Betimsel analizde, elde edilen veriler, daha önceden belirlenen temalara göre özetlenir ve yorumlanır. Görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara yer verilir. Araştırmada, her bir soruya verilen yanıtların dökümü yapılmış ve sınıf öğretmenlerinin yanıtları yorumlanmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre sınıf öğretmenlerinin bireyselleştirilmiş öğretimi, öğrenci merkezli öğretim, öğrenciye hak verilmesi, öğrencilerin seviyelerine uygun çalışma biçiminde tanımladıkları, derslerde altı şapka tekniği, grup çalışması gibi yöntem ve tekniklerden yararlandıkları sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SERBEST ETKİNLİKLER DERSİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİÖzet: <Çağın gerektirdiği niteliklere sahip bireyleri yetiştirmek şüphesiz bireyi tüm yönleriyle geliştirmekle mümkün olacaktır. Bu yönlerden birini de sosyal beceriler oluşturmaktadır. İlkokul programında bu beceriyi geliştirmek amacıyla serbest etkinlikler dersine yer verilmiştir.Programda yer alan serbest etkinlikler dersinin amacını (MEB,2010a) ‘’ öğretici ve eğlendirici uygulamalar yoluyla öğrencilerin okulu daha çok sevmelerini,bir aile ortamı gibi benimsemelerini , okulda kendilerini rahat ifade edebilmelerini, güvende hissetmelerini, daha mutlu olmalarını sağlamak , diğer öğrencilerle etkileşimi artırarak sosyalleşmelerine yardımcı olmak; zihinsel,fiziksel,sosyal ve kültürel gelişimlerine katkı sağlamaktır’’şeklinde ifade etmiştir. Programda bütünsel gelişimi ve sosyalleşmeyi sağlamaya yönelik bilişsel, duyuşsal ve psikomotor alanlara yönelik birçok kazanıma yer verilmiştir. Öğrencinin bir bütün olarak gelişimine katkı sağlayacak olan bu dersten verim alınabilmesi şüphesiz öğretmenlerin derse ilişkin görüşleriyle doğru orantılıdır. Bu düşünceden hareketle bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin serbest etkinlikler dersine yönelik görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırmada nitel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmaya kolay ulaşılabilir durum örneklemesiyle seçilmiş Konya il merkezinde görev yapan 1. 2. 3. Sınıf öğretmeni 28 sınıf öğretmeni katılmıştır. Veriler açık uçlu anket formuyla toplanmıştır.8 sorudan oluşan formda yer alan sorulardan 3’ü kişisel, 5’i araştırma konusuyla ilgilidir. Araştırmada katılımcılara ‘’serbest etkinlikler dersinin tanımı, bu derste yer verilen etkinlikler, karşılaşılan zorluklar, dersin diğer derslerle olan ilişkisi ve dersin daha işlevsel olmasına yönelik öneriler’’ sorulmuştur. Verilerin analizinde içerik analizi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre serbest etkinlikler dersi çocuğun sosyalleşmesini sağlayan,eksik kazanımları tamamlamaya hizmet eden, stres atılan bir derstir.Bu derse yönelik sorunların çözümünde kılavuz kitaba yer verilmesi, farklı materyaller geliştirilmesi, özgün kazanımların oluşturulması, özel çalışma ortamının sağlanması gibi öneriler ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Sınıf Öğretmeni, Serbest Etkinlik, Nitel Araştırma SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SOSYAL MEDYA OKURYAZARLIĞININ OKUYARAK ÖĞRENME SÜRECİNE ETKİSİ ÜZERİNE GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bilgi ve teknoloji çağı olarak adlandırılan yaşadığımız zaman dilimi insan hayatında pek çok değişikliğe sebep olduğu gibi okuma alışkanlıkları, okuma türleri, okuma kaynakları gibi okumayla ilgili eylemlerin de farklılaşmasına sebep olmuştur. Günümüzde bilgiye ulaşma yolunda geleneksel okuma türlerinin yanı sıra elektronik okuma, ekrandan okuma, sosyal medya okuma gibi okuma türlerinin de kullanılması gerekmektedir. Teknolojinin gelişmesi ile insanlar düşüncelerini ve eserlerini çeşitli sanal ortamlarda paylaşabilmektedir. Bu paylaşımların yayılması ve ulaştığı kişi sayısının artması sosyal medya okuryazarlığı olarak adlandırılan yeni bir okuma alanının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sosyal medya araçları hızla gelişmekte ve bununla birlikte sosyal medya araçlarının eğitimdeki kullanımı da gün geçtikçe artmaktadır. Geçmişte medya denildiği zaman daha çok sözlü iletişim, yazılı ve basılı metinler akla geliyorken günümüzde bu terimlerden daha çok iletişim amaçlı teknolojik ürünler akla gelmektedir. Yapılan araştırmalar insanların, sosyal medya üzerinde gün geçtikçe daha fazla vakit harcadığını ve ihtiyaçlarının pek çoğunu bu ortamlarda giderdiğini ortaya çıkarmıştır. Günümüzde çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren bilgisayar, internet, internet kafe gibi sosyal medya alanlarını kullanabilecekleri pek çok imkana sahiptirler. Bu noktada eğitimcilerin sosyal medya alanlarının öğrencilerin faydasına olacak şekilde nasıl kullanılacağı üzerine düşünmesi ve uygulamaya dönük pratikler geliştirmesi gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmenlerinin sosyal medya okuryazarlığının öğrenme sürecine etkisi üzerine görüşlerini ortaya çıkarmaktır. Çalışmanın hizmet süresi beş yılı geçmeyen ve sosyal medyayı aktif olarak kullanan 10 sınıf öğretmeni ile gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Araştırma olgu bilim deseni ile tasarlanacaktır. Araştırmanın verileri sınıf öğretmenleri ile gerçekleştirilecek olup yarı yapılandırılmış görüşmeler ile elde edilecektir. Görüşme soruları araştırmacılar tarafından hazırlanacaktır. Görüşme soruları, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği ve Türkçe Öğretmenliği alanlarında çalışmalar yapan uzmanların görüşleri doğrultusunda araştırma için uygun hale getirilecektir. Yarı yapılandırılmış görüşmeler ile elde edilen verilerin transkriptleri çıkarılarak yazılı doküman haline getirilecektir. Yazılı doküman haline gelen görüşme kayıtları kodlar ve temalar tespit edilerek çözümlenecek ve analiz işlemleri yapılacaktır. Analiz işlemleri sonucunda sınıf öğretmenlerinin sosyal medya okuryazarlığının okuyarak öğrenme sürecine etkisi üzerine görüşleri derinlemesine elde edilecek ve bu görüşlerin öğrencilerin sosyal medyayı kullanarak öğretim hayatlarına katkı sağlama adına değerlendirilmesine imkan sağlanacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ DİSLEKSİYE YÖNELİK BİLGİLERİÖzet: <Disleksi;dinleme,konuşma,okuma,yazma,akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren bir öğrenme bozukluğudur. İlk kez 1881 yılında tanımlanan bu bozukluk,Dünya Nöroloji Federasyonu tarafından geleneksel eğitim ortamında,yeterli zekaya ve sosyokültürel fırsata sahip olmasına rağmen,okumayı öğrenme güçlüğü ile kendini gösteren bir bozukluk olarak tanımlanmıştır. Disleksi zeka düzeyi yüksek çocuklarda da görülmektedir. Fakat bazen hastalık fark edilmeyebilir. Disleksi hastaları,zeka düzeyleri düşük olmadığı gibi özel yeteneklere de sahip olabilirler. Yapılan çalışmalar disleksinin okul çağındaki çocuklarda görülme oranının %5 ile 10 arasında değişkenlik gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu tabloya göre neredeyse her 10 çocuktan birinde disleksi görülmektedir. Disleksinin yaygınlığı da %5 oranındadır ve erkeklerde kızlara oranla yaklaşık iki kat daha fazla görüldüğü belirtilmektedir. Bu çalışmaya göre Türkiyede ki disleksi oranı azımsanmayacak kadar çoktur. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenliği adaylarının disleksi hakkında bilgilerini tespit etmektir. Bu amaç doğrultusunda Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Ana bilim dalında öğrenim görmekte olan öğretmen adayları seçilmiştir. Araştırma nicel araştırma yöntemlerinden durum tespiti deseninde tasarlanmıştır. Veri toplama aracı Fatma ALTUNTAŞ tarafından geliştirilen ve uzman görüşleri doğrultusunda hazırlanan 20 maddelik Disleksiye yönelik Bilgi Testi kullanılmıştır. Testte ayrıca katılımcıların bazı özelliklerini belirlemek için 5 maddelik demografik özellik bölümü yer almaktadır. Verilerin analizinde MSW Excel programı kullanılmış ve doğru cevap sayılarının dağılımı hesaplanmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ADAYLARININ ELEŞTİREL DÜŞÜNME EĞİLİMLERİÖzet: <Günümüzde bilgiden de önemli olan artık bilgileri sorgusuz kabulenmemek ,bilginin doğruluğunu araştırmaktır. Çağımız bilgi toplumu olarak da bilinmektedir. Toplumun amacı; neyi, niçin, nasıl öğrenmesi gerektiğini ve öğrendiği bilgileri kullanan, yeni bilgiler üreten bireylerin yetiştirilmesidir. Eleştirel düşünen bir nesil yetiştirmesi beklenen öğretmen adaylarının da eleştirel düşünmeyi benimsemiş olmaları gerekir. Eleştirel düşünme , akıl yürütme ,analiz ve değerlendirme gibi zihinsel süreçlerden oluşan bir düşünme biçimidir.Eleştirel düşünürler tüm duyulardan, yazılı veya sözlü ifadelerden, gözlem, deney ve akıl yürütmeden elde ettikleri bilgileri bir araya getirir ve yorumlarlar. Bu araştırmanın amacı sınıf öğretmeni adaylarının eleştirel düşünme eğilimlerini incelemektir.Araştırmada betimsel araştırma yöntemlerinden tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2015-2016 öğretim yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi sınıf öğretmenliği lisans programına devam etmekte olan öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırma verileri Kökdemir (2003) tarafından geliştirilmiş ve Türkçeye çevrilmiş 51 sorudan oluşan 6lı likert tipinden oluşan California Eleştirel Düşünme Ölçeği (CCTDI) ile toplanmıştır . Geliştirilen ölçeğin gerekli faktör, güvenirlik ve geçerlik çalışması yapılmıştır. Ölçeğin iç tutarlılık katsayısı 0,88dir.Verilerin analizinde SPSS 20 istatistik programından yararlanılmıştır.Toplanan veriler üzerinde frekans, yüzde, aritmetik ortalama, t-testi, varyans analizi, anova ve Scheffe testleri yapılarak elde edilen sonuçlar yorumlanmıştır. Araştırma sonucu elde edilen bulgulara göre sınıf öğretmenliği adaylarının eleştirel düşünme eğilimleri orta derecede olduğu belirlenmiştir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANABİLİM DALI ÖĞRENCİLERİNİN SALDIRGANLIK ALGILARIÖzet: <Bu araştırmanın amacı; Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı öğrencilerinin Saldırganlık algılarını saptamaktır. Araştırmada öğrencilerin saldırganlık algıları çeşitli değişkenlere (cinsiyet, sınıf, yaş, anne ve babanın hayatta oluşu, anne ve babanın birlikte yada ayrı yaşaması, ailenin ekonomik durumu, öğrencinin aylık harcaması v.b.) göre incelenmiştir. Araştırma Betimsel tarama modelindedir. Araştırmanın çalışma evrenini, 2015-2016 öğretim yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı öğrencileri oluşturmaktadır. Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında toplam olarak 505 öğrenci öğrenim görmektedir. Araştırmada çalışma evrenin tamamına ulaşılacağından dolayı evrenden örneklem alma yoluna gidilmemiştir. Araştırmanın yapıldığı tarihlerde tüm öğrencilere ölçek uygulanmış (devamsız, yanlış dolduran, eksik doldurulan ölçekler elendikten sonra) toplam 431 öğrenci çalışmanın evrenin oluşturmuştur. Araştırma verileri, ölçekle toplanmıştır. Araştırma verileri, Buss ve Perry (1992) tarafından geliştirilen Türkçe uyarlanması, geçerlik ve güvenirlik çalışmaları Can (2002) tarafından yapılan Saldırganlık Ölçeği (Aggression Questionnaire) ile toplanmıştır. Saldırganlık ölçeği, yapılan faktör analizleri sonucunda “fiziksel saldırganlık”, “sözel Saldırganlık”, “öfke”, “düşmanlık” ve “dolaylı saldırganlık” olmak üzere beş alt Ölçekten meydana getirilmiştir. Bu araştırmada ölçeğin güvenirlik analizinde ölçeğin tamamı için güvenirlik Cronbach’s Alpha katsayısı .88 çıkmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilerin demografik özelliklerine ilişkin frekans ve yüzde dağılımlarına bakılmıştır. Araştırmada öğrencilerin Genel Saldırganlık ölçeği ve alt boyutlarına ait değişkenlere ilişkin algı düzeylerini saptamak için frekans, yüzde ve standart sapma, saldırganlık algılarının çeşitli değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını tespit etmek için t-testi, tek yönlü varyans analizi gibi istatistiksel analizler yapılmıştır. Araştırmada öğrencilerin genel saldırganlık düzeyleri düşük düzeydedir. Saldırganlık ölçeğinin alt boyutlarından öğrencilerin “Öfke” ve “Sözel Saldırganlık” boyutlarında orta, diğer boyutlarında düşük düzeyde saldırganlık algılarına sahip oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerin Saldırganlık algıları; Cinsiyet, Sınıf, Yaş, Ailenin Ekonomik Durumu değişkenlerine göre anlamlı farklılar olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ EĞİTİMİ SEMPOZYUMU İÇİN DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLERÖzet: <Sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumları, 1994 yılından günümüze kadar süregelen bir biçimde gerçekleştirilmektedir. İlk yıllarda olmasa da, 2006 yılından itibaren Sınıf öğretmenliği sempozyumları düzenli olarak her yıl yapılmıştır. Sempozyumlar her yıl farklı üniversiteler tarafından ve o yıl içinde uygun olan zaman diliminde gerçekleştirilmektedir. İlk yıllarda Haziran, Mayıs ya da Ekim gibi tarihlerde gerçekleştirilmiş olsa da, 2008 yılından itibaren Mayıs aylarında gerçekleştirilmektedir. Sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumları genellikle ulusal olarak yapılmasına karşın son yıllarda uluslararası katılımlı ya da uluslararası bir yapı da kazanmaya başlamıştır. Bu çalışmanın amacı, artık geleneksel hale gelmiş olan sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumlarının niteliğinin arttırılması için daha nelerin yapılabileceğini ortaya koymaktır. Bu bağlamda, sempozyumlarda sağlanması gereken yeterlikler, sunulması gereken özellikler gibi noktalara odaklanılmıştır. Çalışma nitel bir araştırma olup, veri toplama aracı olarak yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcıları için ölçüt örnekleme kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını belirlerken, farklı üniversitelerde Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında görev yapan ve sınıf öğretmenliği eğitimi sempozyumlarına en az bir kez katılmış öğretim elemanları seçilmiştir. Ayrıca, araştırmacılara erişim sorununu ortadan kaldırmak ve daha fazla kişiye ulaşabilmek için görüşmeler yazılı formatta oluşturulmuş, görüşmeciler görüşlerini yine yazılı formatta teslim etmişlerdir. Görüşmelerden elde edilen veriler bilgisayar ortamına girilmiş ve araştırma verilerinin çözümlenmesinde betimsel analiz kullanılmıştır. Elde edilen veriler temalar biçiminde düzenlenmiştir. Araştırmanın verilerinden elde edilen sonuçlar araştırma amaçlarına uygun bir biçimde sunulmaya çalışılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN AİT OLMA VE ALGILADIKLARI ÖĞRETİM ELEMANLARININ MESLEKİ YETERLİLİKLERİNİN AKADEMİK MOTİVASYONLARINI YORDAMA DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın temel amacı, sınıf öğretmenliği öğrencilerinin ait olma ve algıladıkları öğretim elemanlarının mesleki yeterliliklerinin, akademik motivasyonlarını anlamlı bir şekilde yordayıp yordamadığını ortaya koymaktır. Araştırma, sınıf öğretmenliği öğrencilerinin akademik motivasyon düzeylerini etkileyen özelliklerinin saptanması ve bunların birbirleriyle etkileşimlerinin belirlenmesini amaçlayan ilişkisel tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırma, 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde okumakta olan öğrencilerle gerçekleştirilmiştir. Araştırmada örneklem seçilmeyip evrenin tamamına ulaşılmaya çalışılmıştır. Veri toplama araçları olarak “Akademik Motivasyon Ölçeği”, “Ait Olma Ölçeği”, “ Öğretim Elemanları Mesleki Yeterlik Envanteri ” ile “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkeni olan “ Akademik Motivasyon ” ile araştırmanın bağımsız değişkenleri olan “Ait Olma”, “ Öğretim Elemanlarının Mesleki Yeterlilikleri” ve demografik değişkenler arasındaki ilişkiler , t testi, tek yönlü varyans analizi, korelasyon ve çoklu regresyon analizi yöntemiyle incelenmiştir. Bulgular cinsiyete göre değerlendirildiğinde; Ait Olma değişkeninde, “Aileye ait olma” ve “Mesleğe ait olma” alt boyutlarında, kız öğrencilerin ait olma düzeyleri erkek öğrencilere göre daha yüksek bulunmuştur. Akademik motivasyon değişkeninde,” Motivasyonsuzluk” alt boyutunda, erkek öğrencilerin, kızlardan daha düşük bir motivasyona sahip oldukları belirlenmiştir. Öğretim Elemanlarının Mesleki Yeterlilikleri değişkeninde “Öğretim İlke ve Yöntemleri” alt boyutunda, kız öğrenciler öğretim elemanlarının yeterliliklerini, erkeklere göre daha yüksek bir düzeyde algılamışlardır. Sınıf düzeyi değişkenine göre ise “Mesleğe ait olma” alt boyutunda dördüncü sınıf öğrencilerinin ait olma düzeyi diğer sınıflardaki öğrencilerden daha yüksek bulunmuştur. Akademik motivasyon değişkeninde, “Dışsal motivasyon düzenleme” alt boyutunda birinci sınıf öğrencilerinin lehine anlamlı bir sonuç çıkmıştır. Öğretim Elemanlarının Mesleki Yeterlilikleri değişkeninde, “Program ve içerik”, “Sınıf yönetimi”, “Öğretim süreci etkinlikleri” ile “Öğretim İlke ve Yöntemleri” alt boyutlarında, birinci sınıf öğrencileri öğretim elemanlarının yeterliliklerini diğer sınıftakilere göre daha yüksek bir düzeyde algılamışlardır. Regresyon analizleri sonucunda “Akademik Motivasyon” değişkeninin alt boyutlara göre en önemli yordayıcılarının; “İçsel Motivasyon”da, mesleğe ait olma, program ve içerik ile aileye ait olma; “İçsel Motivasyon Başarma”da, mesleğe ait olma ile program ve içerik; “İçsel Motivasyon Hareket”de, mesleğe ait olma ile öğretim ilke ve yöntemleri; “Dışsal Motivasyon Tanıma”da mesleğe ait olma, program ve içerik ile aileye ait olma; “Dışsal Motivasyon Kendini İspat” ile “Dışsal Motivasyon Düzenleme” de, program ve içerik; “Motivasyonsuzlık”da, mesleğe ait olma, arkadaş grubuna ait olma değişkenlerinin olduğu anlaşılmıştır. Sonuçlar, “mesleğe ait olma” değişkeninin sınıf öğretmenliği öğrencilerinin akademik motivasyonlarını etkileyen en önemli değişken olduğunu göstermiştir. Bu nedenle bu bölüme gelen öğrencilerin mesleği sevmeleri ve mesleki bağlılıklarını arttırmak için yapılacak etkinliklere daha fazla yer verilmesi önem kazanmaktadır. Ayrıca sonuçlar erkeklerin ait olma düzeylerinin kızlara göre daha düşük olduğunu göstermiştir. Bu da sınıf öğretmenliğinin geçmişten beri gelen “kadın” mesleği olduğu algısının hala sürdüğüne işaret etmektedir. Erkek öğrencilerin de bu alanda başarılı olabileceklerine ilişkin algılarının geliştirilmesine yönelik çalışmalara öncelik verilmelidir. Son sınıf öğrencileri, birinci sınıf öğrencilerine göre öğretim elemanlarını daha yetersiz algılamaktadır. Bunun nedeni son sınıfta KPSS’ye (Kamu Personeli Seçme Sınavı) hazırlanmaları nedeniyle tüm derslerin sınav sistemine göre anlatılmasına ilişkin beklentileri olabilir. Bu beklentilerin belirlenip ders içeriklerinde değişiklikler yapılması yararlı olabilir. SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNE GÖRE TOPLUMA HİZMET UYGULAMALARI DERSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ (TRAKYA ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)Özet: <Bu araştırmanın amacı, Topluma Hizmet Uygulamaları” dersinin işleyişini Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sınıf Öğretmenliği 3. ve 4.sınıf öğrencilerinin bakış açısıyla ortaya koymaktır. Araştırmanın evrenini, Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde, 2014-2015 öğretim yılı Bahar yarıyılında Topluma Hizmet Uygulamaları dersini alan Sınıf Öğretmenliği 3. ve 4. sınıflarında öğrenim gören öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırma örneklemi toplam 204 öğrenciden oluşmaktadır. Topluma Hizmet Uygulamaları dersine yönelik öğrenci görüşlerinin incelenmesi amacıyla, veri toplama aracı olarak Cevat Elma ve diğerleri tarafından (2010) geliştirilen “Öğretmen Adaylarının Topluma Hizmet Uygulamaları Dersine İlişkin Algıları Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler t-testi, varyans analizi ve LSD testi istatistiksel teknikleri ile analiz edilmiştir. Araştırmada; öğretmen adaylarının Topluma Hizmet Uygulamaları dersinde, fakülte ve uygulama yapılan kurum ve kuruluşlarda karşılaştıkları güçlükler ile uygulamanın olumlu ve olumsuz yanları sorgulanmıştır. Öğretmen adayları bu dersin uygulama sürecinde pek çok problem ile karşılaşmakla birlikte bu dersin gerekli ve etkili olduğunu, fakat uygulamada düzeltmeler yapılması gerektiğini belirtmişlerdir. Araştırma sonucunda öğretmen adayları, Topluma Hizmet Uygulamaları dersinin öğretmen eğitiminde gerekli bir ders olduğunu, dersin kendilerine toplumsal farkındalık, duyarlılık ve sorumluluk bilinci kazandırdığını, öğretim elemanlarının çoğunlukla kendilerine gerekli rehberliği yaptığını, fakat yapmayanlarında olduğunu, uygulama esnasında çeşitli maddi sorunlar yaşadıklarını, dersi olumlu algıladıkları, bu dersin kendi gelişimlerine faydasının olduğuna inandıklarını, gittikleri kurumların kendilerine gerekli yardımı verdiğini belirtenlerin yanında bu dersin pek etkili olmadığını, amacına uygun bir şekilde işlenmediğini belirtenler de olmuştur. Dersin daha etkin ve verimli hale getirilmesi için öneriler geliştirilmiştir. ASSESSMENT OF COMMUNITY SERVICES COURSE ACCORDING TO THE VIEWS OF CLASSROOM TEACHING TEACHER CANDIDATES (TRAKYA UNIVERSITY SAMPLE) The aim of this study is to reveal the operation of Community Services course with the view of Trakya University Faculty of Education 3rd and 4th grade Classroom Teaching students. The population of the study consists of 2014-2015 spring semester Trakya University Faculty of Education 3rd and 4th grade Classroom Teaching students who have taken Community Services Course. The study sample totally consists of 204 students. Perceptions Scale of Teacher Candidates for Community Services Course developed by Cevat Elma et. al (2010) has been used to analyze student views about the course. The data obtained from the study has been analyzed with t-test, variance analysis, and LSD statistical techniques. The positive and negative sides of the Community Services Course have been questioned at the study. Teacher candidates have stated that although they come across many problems, this course is necessary, and effective, but some corrections must be made. As a result of the study, teacher candidates have expressed that this course is necessary for teacher training, it helps them to gain social awareness, and sensitiveness, lecturers usually guide them, but there are some who do not guide them, they come across various financial difficulties, they perceive the course positive, and belive that this course helps their development, however some candidates have stated that this course isnt effective. Suggestions have been developed to make the course more effective and productive. Sözlü bildiri SURİYELİ SIĞINMACI ÇOCUKLARININ EĞİTİM SORUNLARI İLE İLGİLİ İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Suriye’de 2011 yılından itibaren başlayan karışıklıklardan sonra Türkiye’ye göçler başlamıştır. İnsan Hakları Derneği raporuna göre (2013), Suriye’de bu çatışmalardan dolayı çoğu insan yaşamını kaybetmiş, yaralanmış ve Lübnan, Mısır, Irak, Ürdün ve Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Bu ülkeler çatışmaların başlamasından dolayı ‘açık kapı politikası uygulansa da bu durum açık sınır haline dönüşmüştür. Sınırları geçerek gelen Suriyelilerin kayıtları alınamamıştır. Türkiye son altı ayda açık kapı politikasını bırakarak sınırın Suriye tarafında kamp alanları oluşturulmaya başlanmıştır. Unıcef (2015) Suriye İnsani Yardım Operasyonu Türkiye’ye gelen Suriyeli %34ü kamplarda ve %66sı da kamp dışında olmak üzere 642.867 kayıtlı Suriyeli mülteci bulunmakta olup bu sayının %53ü (341.362) çocuklardan oluşmaktadır. Tahmini olarak kamplarda yaşayan okul çağındaki çocukların %20’si, kampların dışında yaşayanların %74’ü okula gitmemektedir. Seydi (2014, s.269)’a göre Suriyeli sığınmacılara sadece siyasi ve ekonomik açıdan değerlendirmelerinin yapılması insani anlamda bu konudaki sorumlulukların bittiği anlamına gelmemektedir. (Afad, 2013, s.50). Kamplarda yaşayan Suriyeli 6-11 yaş arası çocukların yüzde 83’ü ve kamp dışında yaşayan 6-11 yaş arası çocukların yüzde 14’ü okula devam etmektedir. Bu oranlara bakıldığında Suriyeli sığınmacıların eğitim sorunu göze çarpmaktadır. Mültecilerin eğitimi anlamında sadece okula gelmeleri yetmemektedir. Onlara verilecek eğitiminde nitelik açısından değeri yüksek olmalıdır. Çünkü sığınmacı mültecilerin çoğu ülkesine geri dönme konusunda kararsızdır. Bu yüzden mültecilerin topluma entegrasyonu açısından eğitim hem nicelik hem de nitelik olarak ele alınması gerekmektedir. Çünkü Ortadoğu’dan gelen göç dalgası ülkeyi siyasal, ekonomik, sosyal ve eğitim anlamında etkilemektedir. Suriye sığınmacılar için yapılan araştırmalar genellikle araştırma raporları şeklinde yer almıştır. Uzun ve Bütün (2016) yaptığı araştırmada okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden mülteci çocukların uyum sağlama sürecinde karşılaştıkları sorunların belirlemek için Suriyeli öğrencisi olan okul öncesi öğretmenleri ile görüşme yapılmıştır. Araştırma sonucuna göre, çocukların Türkçe bilmemeleri nedeniyle ciddi sorunlar yaşadıkları, iletişim problemleri çektikleri ve sosyalleşme konusunda sıkıntı yaşadıkları ve sığınmacı konumunda oldukları için beslenme, barınma, temizlik gibi temel ihtiyaçlar noktasında sorunlar yaşadıkları saptanmıştır. Bu araştırmanın amacı Suriyeli sığınmacı ilkokul öğrencilerinin eğitim sürecinde karşılaştığı sorunları belirlemektir. Çalışmada öğrencilerin görüşlerini ortaya koymak amacıyla nitel araştırma desenlerinden olgu bilim deseni temel alınmıştır. Araştırmada Suriyeli öğrencisi olan 20 öğretmenin görüşleri görüşme yöntemi kullanılarak alınmıştır. Araştırma verileri, öğretmenlerle yapılan görüşmelerde kullanılmak üzere yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanmıştır. Görüşme yoluyla elde edilen veriler nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi yoluyla incelenecektir. Görüşmelerden elde edilen veriler nitel analize uygun olarak kodlara dönüştürülerek ve ilişkili kodlar bir araya getirilerek gruplarla ilişkili temalar oluşturulacaktır. Araştırmanın veri toplama aşamasında olunduğu için araştırma sonuçları daha sonra paylaşılacaktır. TELEVİZYONUN, TEMATİK ÇOCUK KANALLARININ, EĞİTİM VE YAŞAM BOYU ÖĞRENME ÜZERİNE ETKİSİÖzet: <Ülkemizde televizyon uygun, ucuz, ulaşılabilir ve en etkili medya aracı olarak ön plana çıkmaktadır. Türkiye`de tematik çocuk kanalları günün her saatinde televizyon izleme imkanı sunmaktadır. Dolayısıyla çocuklar algın öğrenmenin etkisiyle izledikleri programların olumlu veya olumsuz etkilerine maruz kalarak bilişsel, duygusal, davranışsal olarak etkilenmektedirler. Aynı zamanda ailelerin medya okuryazarlık seviyeleri çocukların maruz kaldığı etkinin seviyesini belirlemektedir. Bu nedenle tematik çocuk programlarının çocukların üzerindeki etkisini ciddi olarak sorgulamak biz eğitimcilerin temel konuları arasında yer almalıdır. Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte hızlı değişim ve bilgi patlaması çağımızın insan profilini de değiştirmiştir. Gelişmiş toplumlar, yaşam boyu öğrenen, gereksinim duyduğu bilgiye ulaşabilen, problem çözme becerisine sahip, bağımsız düşünebilen ve öz güvenlerini tesis edip girişimcilik ruhuna sahip bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir. Kişiler yaşam boyu öğrenme yeterliliklerini çocukluk döneminde kazanmaktadırlar. Bu çalışmamızda ilkokul çağındaki çocukların yaşantılarına etki eden tematik çocuk programlarının yaşam boyu öğrenme üzerindeki etkisi araştırılmaya çalışılmıştır. Çalışmada nitel araştırma tekniklerinden görüşme yöntemi kullanılarak veriler analiz edilmiştir. Örneklem grubunu ise Bartın il merkez okullarından Sütlüce İlkokulunda 2014-2015 eğitim öğretim yılında eğitim gören 3. ve 4. sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Yapılan bu çalışmadan elde edilen veriler televizyon ve tematik çocuk programlarının çocuklar üzerinde yaşam boyu öğrenme becerilerini ve problem çözme yetilerini olumsuz yönde etkilediğine dair bulgular elde edilmiştir. Öğrencilerin televizyon ve tematik çocuk kanalları karşısında ailelerinden kontrolsüz şekilde uzun zaman geçirdikleri, izledikleri filmlerde olayları ve duyguları sadece sanal yaşadıklarından gerçek hayatla bu tecrübelerini ilişkilendirme de zorlandıkları yönünde bulgular elde edilmiştir. Sözlü bildiri THE INVESTİGATİON OF THE RELATİONSHİP BETWEEN PERSONAL CHARACTERİSTİCS OF TEACHERS AND THEİR PROFESSİONAL SATİSFACTİON: SAMPLE OF MERSİN PROVİNCEÖzet: <Personal characteristics are the features that discriminate individuals from each other and provide opportunities to make assumptions about them. The personal characteristics of people are closely related to their professional inclinations. There has to be a harmony between the features that the profession requires and the own characteristics of those who prefer teaching profession. This harmony will bring about teachers with high motivation who are satisfied in their profession, individuals educated well by these teachers, and healthy societies accordingly. Unconformity on the other hand will diminish the job satisfaction of the teacher and cause him or her to be unsuccessful in his or her social role. The job satisfaction of teachers with different personal characteristics will represent diversities. This study was conducted with the aim of investigating the relationship between the personal characteristics of teachers and their professional satisfaction. The relationship between different personal characteristics of teachers and their professional satisfaction was tried to be investigated through taking several variables into account. The research method of the study covers an investigation process. The sample of the study covers 520 teachers working in the primary and secondary schools in the city centre of Mersin and its districts as well. The data was gathered through scales of personal characteristics and professional satisfaction. The data was analyzed and discussed through statistical techniques after being transmitted to computers. The findings of the study represent that teachers have extrovert, responsible, up to date and calm characteristics. Besides, there is a meaningful relationship between the personal characteristics of teachers and their professional satisfaction. It was also found out that there is a positive relation between the professional satisfaction of teachers and their such characteristics of being extrovert, responsible, amiable, open to experiences; while a negative relation with unbalance. Furthermore, the findings of the study discovered that there is a relation between the personal and demographic characteristics of teachers and professional satisfaction. Sözlü bildiri TOKAT İLİ’NDE GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN HİZMET İÇİ EĞİTİME İLİŞKİN TUTUMLARININ İNCELENMESİ*Özet: <Tutum, bir şeyi destekleme ya da desteklememeyi ifade eden psikolojik bir eğilim olarak ifade edilmektedir. Bireyin tutumu, göstereceği davranışlarını tahmin etmede etkili olduğundan eğitim alanında sıkça ele alınan bir değişkendir. Hizmet içi eğitim ise herhangi bir meslek sahibinin, mesleğe başladığı ilk günden mesleği bıraktığı güne kadar kendini mesleği için yetiştirmesi veya yetiştirilmesi süreci olarak görülmektedir. Birçok eğitimci için hizmet içi eğitimin amacı öğretmenlerin profesyonel bilgilerini ve iş performansını arttıracak becerilerini geliştirmektir. Öğretmenler gerek hizmet öncesi gerekse hizmet anında eksiklerini tamamlamak için hizmet içi eğitime gereksinim duymaktadırlar. Özellikle hizmet öncesinde verilen bilgilerin iş ortamında yetersiz kalması, çalışanlarda kariyer yapma isteğinin artması, değişime ve gelişmelere uyum zorunluluğu, bazı bilgi ve becerilerin sadece iş başında öğrenilmesi, öğrenme ve kendini geliştirme isteğinin olması gibi nedenler hizmet içi eğitimi zorunlu kılmaktadır. Türkiye’de her ne kadar hizmet içi eğitimler düzenlenip öğretmenlere seminerler şeklinde sunulsa da, bu hizmet içi eğitimler öğretmenlerin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayıp karşılamadığı tartışma konusudur. Ülkemizde hizmet içi eğitim faaliyetlerini konu alan birçok araştırma yürütülmüştür. Bu çalışmalarda daha çok katılımcıların görüşlerine başvurularak katıldıkları hizmet içi eğitim programlarının etkililiği, hizmet içi eğitime katılmayı etkileyen etkenler ve eğitimin gerekliliği noktasında hizmet içi eğitime ilişkin ihtiyaç analizi belirleme çalışmaları konu edilmiştir. Bu araştırma ise doğrudan “Öğretmenlerin hizmet içi eğitime katılma konusundaki tutumları nasıldır?” sorusuna odaklanmaktadır. Araştırmada Tokat ilindeki okullarda görev yapan öğretmenlerin hizmet içi eğitime ilişkin tutumlarının belirlenmesi ve bazı değişkenler açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Araştırma nicel bir araştırma olup ilişkisel tarama modelindedir. Araştırmanın çalışma grubunda n=229 öğretmen yer almaktadır. Araştırma verileri Çelen, Kösterelioğlu ve Akın Kösterelioğlu tarafından geliştirilen likert tipinde tutum ölçeği ile toplanmıştır. Ölçeğin geliştirilme sürecinde şu aşamalar izlenmiştir. İlk olarak; öğretmenlerin tutumlarını belirlemeye yönelik 60 madde yazılmıştır. Uzman görüşleri doğrultusunda 17 madde uygulama öncesinde ölçekten çıkarılarak 43 madde pilot uygulama için hazırlanmıştır. Ardından pilot uygulama için hazırlanan ölçek n=176 öğretmenden toplanan verilerle madde analizleri yapılmış ve 30 maddeden oluşan nihai tutum ölçeği formu hazırlanmıştır. Bu ölçek formu n=288 öğretmenden oluşan farklı bir öğretmen grubuna uygulanarak doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır. Analiz sonucunda tek boyuttan oluşan ve iki yarım güvenilirliği .95 ve Cronbach Alfa iç tutatlılık katsayısı .97 olan; tek boyutlu yapısıyla puanlardaki değişimin %52.2’sini açıklayan “Öğretmenlerin Hizmet İçi Eğitime İlişkin Tutum Ölçeği” geliştirilmiştir. Geliştirilen ölçek Tokat ilinde görev yapan n=229 öğretmene 2014-2015 öğretim yılında uygulanarak araştırma verileri toplanmıştır. Elde edilen veriler bir analiz programı kullanılarak t-testi ve varyans analiziyle, Mann-Whitney U testi ve Kruskal-Wallis-H testleriyle analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre katılımcı öğretmenlerin ölçekten aldıkları puanların ortalaması x=3.51’dir. Bu değerin orta düzeyde olduğu söylenebilir. Ayrıca öğretmenlerin hizmet içi eğitime katılmaya ilişkin tutumları cinsiyet, kurum türü, medeni durum, öğrenim durumu değişkenleri açısından anlamlı bir farklılık göstermediği; okul öncesi öğretmeni olarak görev yapanların tutumlarının ortaokul ve liselerde görev yapan branş öğretmenlerinden daha yüksek olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. * Bu araştırma Amasya Üniversitesi SEB-BAP 15-033’nolu proje kapsamında desteklenmektedir. Sözlü bildiri TÜKENMİŞLİĞİN ÖĞRETMEN ADAYLARI ARASINDAKİ YAYGINLIĞIÖzet: <Öğretmenlerde tükenmişliğe neden olan değişkenlerin belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması bir çok kişi tarafından tartışılmaktadır.Tükenmişlik yalnızca öğretmeni değil,öğrencileri,okulu,personeli,veliyi ve öğretmenin ailesini de ilgilendirmektedir.Öğretmenin mesleki tükenmişlik yaşamasının,öğretmenin kişisel sağlığı ve öğrenciye sunulan hizmetlerin dağılımı gibi eğitim süreci içinde zayıflatıcı bir etkisi vardır.Bu durumda verilen eğitim-öğretim hizmetinin nitelik ve niceliğinde bozulma olurken öğrencilerin ruhsal sağlıkları da bozulur.Öğretmenlik mesleği sürekli fedakârlık isteyen, etkili iletişim gerektiren ve duygusal olarak bireyi tüketen bir meslek olduğu için tükenmişlik durumunun ortaya çıkma olasılığı yüksek olan mesleklerden biri olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, tükenmişliğin, öğretmen adayları arasındaki yaygınlığını,demografik değişkenler ve akademik başarı ile ilişkisini incelemektir.Araştırma 2015-2016 yılı güz döneminde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenim gören yaşları 18-24 arasında değişen toplam 100 öğrenci katılmıştır.Katılımcıların demografik özelliklerine ilişkin bilgiler geliştirilen “Bilgi Formu” ile toplanmıştır.Bilgi formunda,öğretmen adaylarının cinsiyeti,yaşı,öğrenim gördüğü sınıf düzeyi ve rapor edilmiş akademik başarılarını belirlemeye ilişkin sorular bulunmaktadır.Araştırmada veri toplama araçları olarak Maslach Tükenmişlik Ölçeği Öğrenci Versiyonu ve kişisel bilgi formu kullanılacaktır.Çalışma grubunu oluşturan öğretmen adaylarına,bilgi formuyla birlikte Maslach Tükenmişlik Ölçeği’nin öğrenci versiyonu grup halinde sınıf ortamında uygulanacaktır.Uygulama yaklaşık 15-20 dk sürmektedir.Verilerin analizinde SPSS 15 programı kullanılacaktır.Değişkenler arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde Pearson Korelasyon Katsayısından,bağımlı değişkenin bağımsız değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını test etmek için,bağımsız örneklem grupları için t testinden,tek yönlü varyans analizinden ve son olarak da bağımsız değişkenlerin,bağımlı değişkenleri yordamadaki rolünü test etmek için çoklu regresyon analizinden yararlanılmıştır.Anketlerden elde edilen bilgiler sonucunda tablolaştırılmıştır. TÜRKİYEDE BİR ALTERNATİF OKUL ÖRNEĞİ: MUTLU KEÇİ İLKOKULUÖzet: <Ülkemizde de eğitime bir bakış açısı getirmek amacıyla Başka Bir Okul Mümkün Derneği çatısı altında yapılanmış okullar bulunmaktadır.Başka Bir Okul Mümkün Derneği 2010 yılının kasım ayında kurulmuştur ve merkezi İstanbul da bulunmaktadır. Başka Bir Okul Mümkün derneğine bağlı olarak 2016 yılı itibari ile Ankara,Bodrum,İzmir,Kaş,Çanakkale ve Eskişehirde eğitim kooperatifleri bulunmaktadır. (http://www.baskabirokulmumkun.net/) Yazımızın konusunu oluşturan ve Başka Bir Okul Mümkün Derneğine bağlı olarak faaliyet gösteren Mutlu Keçi İlkokulu Muğlanın Bodrum ilçesinde bulunmaktadır. Okulların işleyişinde yerelde Kooperatifler yer almaktadır ve okulların idaresinden kooperatifler sorumludur. Dernek ile Kooperatifler arasında bir protokol imzalanmakta ve modelde belirtilen ilkelere uyulacağı garanti altına alınmaktadır. Bu yol ile merkezi bir bütünlük sağlanması amaçlanmıştır. Araştırma Nitel araştırma yöntemlerinden biri olan Doküman incelemesi tekniği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu yöntemde veri kaynağı olarak Başka Bir Okul Mümkün Derneği Protokolü, okul yürütme kurulu yönergesi,meclis yönergesi ve çatışma çözümü yönergesi kullanılmıştır. Mutlu Keçi İlkokulu Demokratik Yönetim Ekseni içerisinde okuldaki öğrenci sayısını maksimin 200 olarak hesaplamıştır. Kooperatif üyelerinin okul işleyişinde gönüllülük esasına dayalı olmak üzere çeşitli görevleri bulunmaktadır. Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı tüm çocuklara, aile, çocuk ve öğretmen işbirliği içerisinde ve çocukların istekleri dikkate alınarak belirlenmektedir. Ayrıca okul bir kooperatif okulu olduğu için tüm veliler aynı zamanda okulun sahibi sayılmaktadır. Bu açıdan diğer özel okullardan farklı bir konumlandırmaya dahildir. Okullarda MEB müfredatı öğleden önceki saatlerde uygulanmakta ve öğleden sonra seçmeli atölyeler yapılmaktadır. Tüm bu özellikler göz önüne alındığında Franklinin Alternatif Okul tanımlaması içerisinde kendine yer bulabilmektedir. Alternatif Okullar açısından bu ve benzeri sınıflandırmalar kullanılması üretilmek istenen alternatiflerin hedeflerinin ve uygulamalarının ortaya konmasında olumlu bir etki yaratacaktır. Başka Bir Okul Mümkün okulları teknoloji kullanımı ile ilgili olarak net bir karar vermiş durumda değildir. Waldorf okullarında olduğu gibi teknolojiyi kullanmamak ya da teknolojiyi planlı bir şekilde kullanmak gibi bir tavırları bulunmamaktadır. Okullar içerisinde gerekli durumlarda, ders anlatımlarında ve video gösterimlerinde teknolojiden yararlanılmaktadır. Başka Bir Okul Mümkün okulları materyal konusunda Montessori okullarına benzer bir şekilde çok amaçlı kullanılabilen ve kazanımlara uygun olan materyalleri tercih etmekte ve kendi materyallerini üretmeyi amaçlamaktadır. Montessori materyallerinin dışında diğer alternatif eğitim modellerinin kullandıkları materyaller de araştırılıp kullanılmaya çalışılmaktadır. Ölçme ve değerlendirme konusunda Reggio Emillio Okullarının kullandığı Dökümantasyon yöntemi Başka Bir Okul Mümkün okullarında tercih edilmekte ve kullanılmaktadır. Çocukların gün içerisinde yaptıkları çalışmalar, etkinlikler ve bu etkinliklerdeki katılımları öğretmenler tarafından gözlenmekte ve not edilmektedir. İleriki süreçlerde işlenecek derslerde bu bilgiler düzenlemede yardımcı olmaktadır. Tolstoy, Freire, Ferrer gibi isimler alternatif eğitim konusunda fikirlerini öne sürmüşler hatta Tolstoy ve Ferrer okullar açarak idealize ettikleri eğitimi uygulamaya koymaya çalışmışlardır. Günümüzde Başka Bir Okul Mümkün okulları Alternatif Eğitim, Demokratik Tutum, Özgün Finansman ve Ekolojik Tavır eksenleri ile eğitim sistemimizde var olan sorunlara çözüm getirme misyonunu üstlenmektedir. Bu açıdan okulların kuruluş nedenleri, uygulamaları ve oluşturdukları çıktıların incelenmesi önem kazanmaktadır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE BİLGİ TOPLUMU EĞİTİMİNE GEÇİŞİ ENGELLEYEN İLKÖĞRETİMDEN KAYNAKLANAN EĞİTİMSEL ETKENLERÖzet: <Toplumlar tarın öncesi toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna, sanayi toplumundan da bilgi toplumuna doğru bir dönüşüm sürecindedir. Bu dönüşümler, gerçekleşirken toplumların var olan sistemleri de değişmektedir. Toplumlar bir üst toplum türüne dönüşürken sistemlerinden kaynaklanan engellerle karşı karşıya kalmaktadır. Toplumlarda meydana gelen toplumsal değişmeler, eğitimin demokratlaşması, bilgi üretiminin yeni bir paradigma olarak ekonominin merkezine oturması, mesleklerin farklılaşması ve çeşitlenmesi, çeşitli meslek okullarının sayılarının artması, bilgi toplumuna uygun öğrenme yaklaşımlarının ve modellerinin ortaya çıkması, öğretimin bireyselleşmesi ve öğrenmenin kişiye özgü hale getirilmesi, okul müfredatlarının değişmesi, ders sayılarının artması gibi nedenler ilk ve ortaöğretim programlarının içeriğini, ders kitaplarının hazırlanışını ve sunumunu da etkilemiştir. Bilgi toplumu okulları sanayi toplumu okullarından farklı olarak bilgiyi temele alan, toplum içerisinde herkese hitap edebilen, öğrencilere bireysel bilgi öğrenme alışkanlığını kazandıran, bilgiyi üretme, bilgiyi öğrenme ve bilgi pazarlayabilme yollarını öğreten, eleştirel düşünebilme ve bilgisayar kullanma becerilerini kazandıran okullardır. Bilgi toplumu okullarının temel amacı, sürekli olarak yeniliğe açık, bilgiye ulaşma yollarının öğretildiği, bütün gün topluma açık olan, özgür yaratıcı düşünceyi geliştiren çok amaçlı okullar olmaktır. Bu araştırmada, Türkiye’nin Bilgi Toplumu eğitimine geçişini engelleyen ilköğretimden kaynaklanan eğitimsel etkenler incelenmiştir. Araştırmada kullanılan yöntem betimsel analizdir. Araştırmada; Türkiye’nin bilgi toplumu eğitimine geçişi engelleyen ilköğretimden kaynaklanan eğitimsel faktörler irdelenmiş ve Türkiye’nin bilgi toplumu eğitimine geçişi sağlayacak ilköğretimden kaynaklanan sorunlara yönelik çözüm modelleri üretilmiştir. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE EĞİTİM MİMARİLERİ VE EĞİTİM MİMARİLERİNİN EĞİTİMDE BAŞARIYA ETKİSİÖzet: <ÖZET Türkiye’de eğitim dendiği zaman akla bitmek tükenmek bilmeyen eğitim sistemi kavgaları akla gelmektedir. Tüm platformlarda eğitimle ilgili kavgaların, tartışmaların ortak bir yol bulmak, çözüm üretmek ve çağdaş yöntemler bulma çabalarından ziyade sürekli politik ve ideolojik bir arka plan gözlemlenmektedir. Ülke nüfusun üçte birini kapsayan ve istenildiği gibi biçimlendirme imkânına sahip olunulan bir alanda başka türlüsü olması da beklenemezdi. Bu yüzden eğitim sistemindeki gencecik dimağlar her dönem egemen ideolojilerin belirlediği doğrultuda -ağaç yaşken eğilir misali-eğilmektedir. Amaç ve Önem Bu çalışmanın amacı, ülke nüfusunun üçte birinin etkin olarak kullandığı tüm insanlarımızın yaşamlarının altı da birini ( üniversite eğitimini kattığımızda beşte birini) kapsayan nitelikleri yıllarca önemsenmemiş ve son yıllarda küresellikle yerellik arasında gidip gelen eğitim mimarilerimizin nitelikleri, konumları, boyutları, içerikleri standartları ve öğrenci başarısına etkilerini irdelemektir. Ancak eğitim yapılarımızı değerlendirmeden önce eğitim mimarilerimize tarihsel bir bakış ve dünyadaki eğitim mimarilerine genel bir bakışla eğitim mimarisinde nerede olduğumuzun tespiti açısından önem arz etmektedir. Bu amaçla şu sorulara yanıt aranacaktır: 1- Cumhuriyetten günümüze eğitim yapılarımızın gelişimi nasıl olmuştur? 2- Dünyada 21. yy eğitim mimarileri nasıldır? 3- Mekân ve mimarilerin eğitimde başarıya etkisi nasıldır? 4- Eğitim mimarilerimiz ve eğitim programlarımızın uyum ve çatışması ne düzeydedir? 5- Eğitim mimarilerimizde kaynak oluşturma ve modeller nasıl gerçekleşmektedir? 6- Eğitim tesislerinin nitelik, konum, çevre ilişkisi ve boyut bakımından yeterliliği ne düzeydedir? Yöntem Bu çalışma doküman analizi ve görüşmeye dayanan nitel bir araştırmadır. Araştırmada verilerin toplanmasında yazlı kaynaklar ve yarı yapılandırılmış mülakat formu kullanılacaktır. Doküman analizi sonucu elde edilen veriler betimsel analiz, Yarı yapılandırılmış mülakat formlarından elde edilen veriler betimsel analiz ve içerik analizi yöntemleri ile çözümlenecektir. Bu çalışma çeşitli Üniversitelerin Mimarlık ve Eğitim Bilimleri alanında görev yapan 30 Öğretim Üyesi ve Öğretim Elamanı üzerinde yapılmıştır. Sonuç ve Tartışma Araştırma devam ettiğinden tartışma ve sonuç kısmı yazılmamıştır. TÜRKİYE’DE KIŞ ŞARTLARININ SINIF ÖĞRETMENLERİNE YANSIMALARIÖzet: <Coğrafi konumu ve yüzey şekilleri açısından büyük farklılıkların yaşandığı Türkiye’de kış aylarının yoğun kar yağışlı ve soğuk geçmesi özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yaşamı olumsuz etkilemektedir. Bu bölgede görev yapan sınıf öğretmenleri de bu olumsuzluklardan hem yaşamlarına hem de eğitim açısından etkilenmektedirler. Özellikle yoğun kış şartlarına alışkın olmayan öğretmenlerin bu şartlara alışması ve zorluklarla mücadele etmesi ise daha güç olmaktadır. Yapılan bu araştırmada kış şartlarının sınıf öğretmenlerinin sosyal yaşam ve mesleklerine yansımalarını ortaya koymayı amaçlamıştır. Araştırma 2015-2016 eğitim-öğretim yılında özellikle kış şartlarının en çetin geçtiği Erzurum, Ardahan, Van, Muş, Kars ve Hakkari illerinde yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerine göre gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu bu illerde çalışan sınıf öğretmenlerinden seçilmiştir. Araştırmanın verileri açık uçlu “kış şartlarının sizin yaşamınıza ve eğitime yansımaları nelerdir”? sorusundan oluşan formlarla toplanmış verilerin analizinde araştırmada nitel araştırma yöntemlerinde sıkça kullanılan içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada veriler 4 haftada toplanmıştır. Çalışmada şu ana kadar analiz edilen veriler doğrultusunda sınıf öğretmenleri kış şartlarından özellikle, ısınma, barınma, ulaşım ve sosyal yaşamlarına etkileri açısından olumsuzluklarla karşılaştıklarını, eğitim açısından ise kar tatillerinin programlarını çok aksattığını, okula gidiş gelişlerde ulaşım, okulda ısınma, devamsızlık, okuldan soğuma, akademik başarıda azalma, öğrencilerin yaşadığı hastalıklar, taşımalı eğitim ve velilerle yaşanan sorunlar sınıf öğretmenlerinin karşılaştığı en temel problemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözlü bildiri TÜRKİYE’DE ÖĞRENEN MERKEZLİ EĞİTİM ANLAYIŞINA GÖRE ÇOCUKLA İLGİLENMEKÖzet: <Öğrenen merkezli yaklaşıma göre çocuk ön bilgi ve yaşantılarını kullanarak bilgiyi yapılandırır. Bu yapılandırma sürecinde öğrencilerin gelişim özellikleri, zekâ düzeyleri ve alanları, öğrenme biçimleri, yaratıcılıkları, tutumları ve güdülenmişlik düzeyleri gibi kişilik özellikleri, ilgi, ihtiyaç, beceri ve alışkanlıkları öğrenmelerini etkilemektedir. Öğrencilerin okul ortamında başarılı olmaları, aynı zamanda kavramlar hakkındaki birikimlerine bağlıdır. Öğrencinin öğrenme açısından başarıyı yakalaması ailenin ve öğretmenin ve çocuğun bu birikim açısından ne kadar çaba sarf ettiği ile ilişkilidir. Öğrenci merkezli öğrenme yaklaşımına göre öğrenme süreci öğrencinin öğrenmesi açısından kendisine rehberlik yapabilecek ve öğrenmesini yapılandırabilmesi için yönlendirecek desteklere ihtiyaç duyduğu bir süreçtir. Ancak öncelikle çocuğun kendisini tanıması ve ihtiyaçlarını fark etmesinin yanında aile ve öğretmenin de çocuğu tanıması gereklidir. Okula her çevreden, birbirinden farklı davranış ve alışkanlıklara sahip öğrenciler gelmektedir. Öğretmenin ise bu farklılıklarla baş edebilmek ve kaliteli bir eğitim öğretim süreci gerçekleştirebilmek için onları çevresiyle birlikte tanımalıdır. Çocuk neleri yapabilir, yaptıklarını ne kadar zamanda ne kadar iyi yapabilir, güç durumlarla karşılaştığında bunları nasıl karşılar ve nasıl çözer gibi özelliklerin de bilinmesi gerekir. Öğrencilerin özelliklerini, gereksinimlerini sorunlarını ve bilmeden öğrenmesini sağlamak da olanaksızdır. Dolayısıyla öğretim etkinlikleri planlanırken öğrenciyi merkeze almalı ve onun bilgi ve ihtiyaçlarından yola çıkılmalıdır. Öğrenci hazır bulunuşluk düzeyi, fiziksel özellikleri, sosyo-ekonomik özellikleri, zihinsel özellikleri, duygusal özellikleri, ilgi ve yetenekler, yetersiz ve eksik yönleri ile çok yönlü olarak tanınmalı ve eğitim öğretim faaliyetleri öğrencinin bu özelliklerine uygun bir şekilde yapılandırılmalıdır. Çalışmanın amacı çocuğun öğrenme ihtiyaçları ve eksikleri, ilgileri, becerileri ile çocuğu tanıyarak geliştirmeye yönelik çabalar olarak açıklanabilecek olan “çocukla ilgilenmek” ifadesinin Türkiye’deki yansımaları açısından çocuk, öğretmen ve veli için “çocukla ilgilenmenin” ne anlama geldiğini belirlemeye çalışmaktır.Araştırma betimsel bir çalışma niteliğinde olup araştırma verileri nitel araştırma yönteminde sıklıkla kullanılan görüşme tekniği ile toplanmıştır. Araştırmanın çalışma grubu Antalya ili Aksu ilçesindeki ilkokullar arasından benzeşik örnekleme yöntemi ile belirlenen 2 farklı okulda görev yapan öğretmenler arasından basit şans yolu (random) belirlenen 2’şer öğretmenden, ölçüt örnekleme yolu ile her öğretmenin 5 öğrencisi ve bu öğrencilerin velilerinden oluşmaktadır.Araştırma bulgularına göre çocuk açısından öğretmen ve veli ilgisi maddi ve manevi olarak çocuğun isteklerinin karşılanması ve ödüllendirilmesi (harçlık vermek, bilgisayar almak, bilgisayar oynamasına izin vermek gibi) olarak görülmektedir. Veli açısından ayrıca öğretmen çağırdığında öğretmenle iletişime geçilmesi ile ilişkilendirilmiştir. Velilerin öğretmenden beklediği ilgi ise çoğunlukla “ödev verme” konusu ile ilişkilendirilmiş Ayrıca velilerin öğretmen rolünün “çocuklarının dokunulmazlığı” ile sınırlı gördükleri öğretmenin çocuklarının üzerinde yaptırımı olamayacağı, öğretmenin çocuğunun olumsuz davranışlarına dahi müdahale etmemesi şeklinde yorumladıkları görülmüştür. Öğretmen açısından ise çocukla ilgilenmek onlara bilgi kazandırmak, iyi davranışlar geliştirmek için örnek olmak, aile ile iletişim, öğrencinin akademik başarısını takip etmek ve onları sevmek gibi unsurlarla açıklanmıştır. Öğretmenin veliden beklediği ilgi davranışının ise ödev yaptırmakla ilişkilendirildiği görülmektedir. Araştırma bulguları incelendiğinde öğrenme merkezli eğitim anlayışının yanlış anlaşıldığı hem öğretmen hem de veli açısından çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarının ne olduğunun belirlenip ona uygun olarak desteklemekten çok“tahmini ilgi ve ihtiyaç”lara göre, herhangi eğitimsel bir süreçten geçirilmeden karşılanmaya çalışıldığı, anlaşılmaktadır. TÜRKİYE’DEKİ İLKOKULLARDA EĞİTİMİNE DEVAM EDEN SURİYELİ SIĞINMACI ÇOCUKLARDA SAVAŞIN ETKİLERİ: SINIF ÖĞRETMENLERİNİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Mart 2011 tarihinde Suriye muhalefetinin mevcut rejime karşı silahlı mücadelesiyle başlayan iç savaşla birlikte güvenlikleri tehlikeye giren Suriyeliler, aralarında Türkiye de olmak üzere başka ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. Bu çalışmanın amacı Türkiye’ye sığınmış olup mevcut eğitim sistemimize yerleştirilen Suriyeli çocuklarda savaşın etkilerinin sınıf öğretmenlerinin görüşleri ile belirlenmesidir. Bu amaç doğrultusunda 2014-2015 eğitim öğretim yılında Bursa ilinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilkokullarda görev yapan ve sınıfında Suriyeli sığınmacı çocuk bulunan 21 sınıf öğretmeni ile yarı-yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan içerik analizi kullanılmış, araştırma verileri, araştırmacı tarafından alan yazın taraması yapılarak oluşturulan ve uzman görüşü alınarak geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme soruları ile toplanmıştır. Elde edilen veriler “NVivo 11” programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmaya katılan 14 öğretmen sınıflarındaki Suriyeli çocukların savaşa ne derece maruz kaldıkları hakkında bilgi sahibi olmadıklarını ifade etmiştir. Sekiz öğretmen sınıflarındaki Suriyeli çocukların savaş nedeniyle psikolojilerinin olumsuz etkilendiğini dile getirirken, iki öğretmen ifadelerinde bu çocukların savaştan değil ülkelerinden uzakta oldukları için sosyal ve duygusal olarak olumsuz etkilendiklerini vurgulamışlardır. Sekiz öğretmen savaşın Suriyeli çocukların sosyal ilişkilerindeki yansımalarına da değinmiştir. Buna göre beş öğretmen çocukların savaş dolayısıyla sosyal ilişkilerinin olumsuz etkilediğine dair bilgiler verirken bu öğretmenlerin üçünün söz konusu olumsuz etkilerin zamanla azaldığını ifade ettikleri belirlenmiştir. Bununla birlikte üç öğretmen savaşın çocukların sosyal ilişkilerini etkilemediğini belirtmiştir. ÜCRETLİ ÖĞRETMENLİK UYGULAMASININ ÖĞRENCİLERİN MATEMATİK DERSİNE KARŞI TUTUMUNA ETKİSİNİN İNCELENMESİÖzet: <Matematik dersi, öğrencilerin zor bir ders olarak gördüğü ve yapılan sınavlarda düşük notlar alarak başarısız olabildiği bir derstir. Bu başarısızlığın sebepleri araştırıldığında birçok etken olabilir. Ancak en temel etken olarak öğrencilerin derse karşı geliştirdiği olumsuz tutumlar ön plana çıkmaktadır (Baykul, 1990). Öğrencilerin matematik dersine karşı geliştirdiği olumsuz tutumların en önemli nedeni ise derse giren matematik öğretmenleri olabileceği yönünde literatürde çalışmalara rastlanmaktadır. Matematik gibi birikimli ilerleyen bir derste, ücretli öğretmenlik uygulamasıyla sık öğretmen değişikliği yaşamanın öğrenci açısından derse karşı olumsuz tutum geliştirmesine etkisini araştırmak amacıyla çalışma yapılmıştır. Araştırmada, deneysel olmayan nitel araştırma yöntemlerinden tarama yöntemi kullanılmıştır (Karasar, 2005). Çalışma, Turgutlu’da bir devlet okulunda öğrenim gören 12 kız ve 8 erkek öğrenci olmak üzere toplam 20 öğrenci ile tabakalı amaçsal örnekleme yoluyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmada 20 öğrencinin 10’u matematik dersinde ortaokul öğrenimi süresince öğretmen değişikliği yaşayan, diğer 10’u değişiklik yaşamayan öğrencilerden seçilmiştir. Yarı yapılandırılmış bir formda görüşmeler yapılarak öğrencilere sorular yöneltilmiştir. Görüşmelerden elde edilen bulgulara göre, matematik dersinde daha önce herhangi bir öğretmen değişikliği yaşamamış öğrencilerin tamamı bu durumdan memnundur. Matematik öğretmenin değişmemesi halinde öğretmene alıştıklarını, bu durumun dersi sevmelerini de olumlu etkilediğini, derste daha rahat söz alabildiklerini ve kendilerini rahat hissettiklerini belirtmişlerdir. Öğretmenin dersi anlatış biçimi ve öğrenciye karşı davranışları da öğrencinin derse karşı tutumunu etkilemektedir. Öğrenciler ellerinde bir seçme imkanı olsa matematik öğretmenlerinin hiç değişmemesini istediklerini söylemişlerdir. Daha önce matematik dersinde iki ve daha fazla öğretmen değişikliği yaşamış öğrenciler, bu durumun kendilerini matematik dersini sevmeleri açısından olumsuz etkilediğini belirtmişlerdir. Değişiklik durumunda derse ve öğretmene alışmanın zorlaştığını, öğretmenden öğretmene değişen anlatış biçimlerine de alışmanın zorlaştığını, her öğretmenin dersi iyi anlatamadığını (kayıtlarda matematik dersine giren ücretli öğretmenden bu anlamda serzenişte bulunan bir öğrenci de mevcut) ve bu durumun kendilerinde derse karşı ilgilerinin azaltabildiğini belirtmektedirler. Bu gruptaki öğrencilerin çoğunluğu ellerinde bir seçim imkanı olsa öğretmen değişikliği yaşamak istemediklerini, mezun olana kadar aynı matematik öğretmeniyle devam etmek istediklerini belirtmişlerdir. 8.sınıfa gelmiş bir öğrenci ortaokul hayatı boyunca 7 kez öğretmen değişikliği yaşadığını belirterek, öğretmenden öğretmene dersi sevme durumunun değiştiğini söylemiştir. Sonuç olarak öğretmen değişikliği, öğrencilerin derse karşı tutumunu etkileyen çok önemli bir durumdur. Bu anlamda iki farklı grubun bulguları birbirini desteklemektedir. Araştırmada farklı görüş olarak ise, çok az sayıda öğrenci derse karşı tutumda öğretmen faktörünün çok etkisi olmadığını belirtmiştir. Ayrıca görüşmede yine çok az da olsa matematik dersine giren öğretmenlerin zaman zaman değişmesini isteyen öğrenci olmuştur. Çalışmada, ücretli öğretmenlik uygulamasının sonucu olarak öğretmen değişikliği yaşanmasının öğrenciler tarafından derse karşı olumsuz tutum geliştirmelerine neden olduğu gözlenmektedir. Ücretli öğretmenlerin, alan dışı görevlendirilmesiyle, öğretmenin pedagojik ve alan bilgisi eksikliği, öğrenciye yaklaşım yönünün yetersizliği sebebiyle genelde sıkıntı yaşadığı literatürde mevcut olan bir durumdur. Bu yüzden öğretim sürecinde de sorunlar devam etmektedir. Öğrenciler bu durumda dersi sevmekte zorlanmaktadır. Ücretli öğretmenlik uygulamasının kaldırılarak yerine nitelikli ve kadrolu atamalar yapılması matematik dersine ait önce tutumu olumluya çevirecek ardından da başarıyı getirecek bir adım olabilir. Bu durumun mümkün olmadığı şartlarda, ücretli öğretmenler, nitelik açısından yeterliler arasından görevlendirilmeli, sürekliliği sağlamak açısından en az birer yıl sözleşme yapılmalıdır. Sözlü bildiri VÜCUDUMUZ İÇ ORGANLARININ ÖĞRETİMİNDE VE BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİNDE MAKRO MATERYAL DESTEKLİ LABORATUVAR ETKİNLİKLERİNİN ETKİSİNİN BELİRLENMESİÖzet: <Laboratuvarlar fen eğitiminde merkezi role sahiptir. Fen öğretiminde bilimsel süreç becerilerinin kullanılması ise son derece önemlidir. Böylece öğrenen daha kolay öğrenir, aktif olur, kendi öğrenmelerinde sorumluluk alır ve sahip oldukları bilgiler daha kalıcı hale gelir. Ayrıca laboratuvar derslerinin öğrenciler için ilginç ve eğlenceli olması nedeniyle hem bilimsel süreç becerilerinin geliştirilmesine hem de daha çok öğrenmenin gerçekleşmesine katkı sağlar. Bu çalışmada, ilkokul 4. sınıf vücudumuzun bilmecesini çözelim ünitesinin içeriğini oluşturan dolaşım, solunum, sindirim ve iskelet sisteminin öğretiminde “Makro materyal destekli Laboratuvar Etkinlerinin sınıf öğretmen adaylarının akademik başarılarını ve bilimsel süreç becerilerini geliştirmedeki etkililiği araştırılmıştır. Çalışma, sınıf öğretmenliği ikinci sınıf öğrencileri ile Fen Teknoloji Laboratuvar Uygulamaları 1 dersinde “ön test - son test kontrol gruplu yarı deneysel model” olarak desenlenmiştir. Deney grubunda makro materyal destekli laboratuvar etkinlikleri, kontrol grubunda ise geleneksel yöntemler uygulanmıştır. Araştırmanın bilimsel süreç verileri; Okey, Wise ve Burns (1982) tarafından geliştirilen, Türkçeye çevirisi ve uyarlaması ise Geban, Özkan ve Aşkar tarafından yapılan (1992) Bilimsel Süreç Beceri Testi (BSBT) ile toplanmıştır. Bu testte ölçülmeye çalışılan beceriler, değişkenleri tanımlayabilme, işevuruk tanımlama, hipotez kurma ve tanımlama, grafiği-verileri yorumlama ve araştırmayı tasarlama becerileridir. Akademik başarıların ölçülmesinde ise araştırmacılar tarafından geliştirilen çoktan seçmeli sorulardan oluşan “Vücudumuzun Bilmecesini Çözelim Erişi Testi” kullanılmıştır. Toplanan verilerin istatistiksel analizleri için; tanımlayıcı istatistiksel metotların (aritmetik ortalama, standart sapma, frekans, yüzdelik) yanı sıra independent samples T-test ve korelasyon analizi kullanılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre; her iki grubun hem bilimsel süreç becerilerinde hem de akademik başarı öntest ve sontest sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir artış meydana gelmiştir. Deney ve kontrol grubu öğretmen adaylarının kendi aralarında sonttestlerinin karşılaştırılmasında ise bilimsel süreç becerileri bakımından anlamlı bir fark görülmezken akademik başarı ortalama puanları arasında deney grubu lehine anlamlı bir şekilde yüksek görülmüştür. Ayrıca sınıf öğretmen adaylarının bilimsel süreç becerileri ile akademik başarıları arasında pozitif yönde anlamlı doğrusal bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak sınıf öğretmenliği anabilim dalında öğrenim gören öğrencilerin özellikle aldıkları fen derslerinde laboratuvarların daha etkin kullanılması ve bilimsel süreç becerilerini daha fazla geliştirecek şekilde tasarlanması önerilebilir. Bu çalışma Dumlupınar Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr. Halil Kunt danışmanlığındaki Mesut ÇAĞLIın “Makro Materyal Destekli Laboratuvar Etkinliklerinin Sınıf Öğretmen Adaylarının Akademik Başarı, Fen Tutum Ve Özyeterliliğine Etkisinin Belirlenmesi’’ başlıklı doktora tezinden üretilmiştir. Sözlü bildiri YÖNETİCİ, ÖĞRETMEN, HİZMETLİ, VELİ VE ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİNE GÖRE OKUL GÜVENLİĞİ SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİÖzet: <Bu çalışma Aydın ili Efeler ilçesindeki Ahmet Şerife Sanlı Ortaokulunda bulunan yönetici, öğretmen, hizmetli, veli ve öğrencilerin okul güvenliği konusundaki görüşlerini ve okul güvenliğini sağlamaya yönelik çözüm önerilerini ortaya çıkarmak amacıyla yapılmıştır. Araştırmada nitel araştırma desenlerinden biri olan durum çalışması (örnek olay) kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu; Ahmet Şerife Sanlı Ortaokulunda bulunan 2 yönetici, 14 öğretmen, 4 hizmetli, 10 veli ve 6 öğrenci oluşturmaktadır. Söz konusu çalışma grubu amaçlı örnekleme çeşitlerinden biri olan ölçüt örnekleme yöntemi kullanılarak tespit edilmiştir. Araştırmada ilgili literatürden faydalanılarak oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formunun oluşturulmasında uzman görüşünden faydalanılmış, gerekli düzenlemeler yapılarak görüşme formuna son şekli verilmiş, görünüş ve kapsam geçerliği sağlanmıştır. Görüşme formu araştırmacılar tarafından çalışma grubuna yüz yüze görüşme yapılarak uygulanmıştır. Çalışma grubundan elde edilen veriler nitel araştırma tekniği (içerik analizi) kullanarak incelenmiştir. Kodlama dosyalarında elde edilen verilerden yola çıkılarak alt tema ve temalar oluşturulmuş, veriler frekans olarak değerlendirilmiştir. Güvenirlik için Miles ve Huberman (1994) formülünden faydalanılmıştır. Ayrıca katılımcılardan elde edilen ifadeler olduğu gibi yansıtılmış ve literatür ışığında tartışılmıştır. Araştırma sonucunda katılımcıların tamamı okulda güvenlik sorunu olduğunu ifade etmişlerdir.Söz konusu güvenlik sorunları; (1) fiziksel/bedensel, (2) psikolojik, (3) toplumsal ve (4) fiziksel ortam/çevre güvenliği sorunları şeklinde dört alt temada toplanmıştır. Fiziksel güvenlik sorunu sırası ile; temizlik, beslenme ve sağlık şeklinde; psikolojik güvenlik sorunu; küçük düşürme ve ayrımcılık şeklinde; toplumsal güvenlik sorunu; şiddet, vandalizm, madde bağımlılığı, hırsızlık ve yaralayıcı aletler şeklinde ve fiziksel ortam/çevre güvenliği sorunu; okul çevresi, kaza ve doğal afet şeklinde belirlenmiştir. Güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasında içinde yaşanılan çevrenin sosyo ekonomik yapısının etkisinin olduğu belirlenmiş, (1) eğitim (2) ekonomi ve (3) yaşam biçimi alt temalarında incelenmiştir. Eğitimin etkisi sırası ile; ailenin eğitim durumu, dil şeklinde; ekonominin etkisi ailenin alt gelir grubunda olması ve çalışan öğrenci şeklinde; yaşam biçiminin etkisi; kalabalık aile, sosyal normlar ve model alma şeklindedir. Güvenlik sorunlarının nerede ve ne zaman ortaya çıktığına ilişkin (1) mekan ve (2) zaman alt temaları altında incelenmiştir. Mekan olarak güvenlik sorunlarının sırası ile; bahçe, okul çevresi, koridor ve okul yolunda olduğu tespit edilmiştir. Zaman olarak güvenlik sorunlarının sırası ile; okul giriş-çıkış saatlerinde, teneffüs ve boş derslerde olduğu belirlenmiştir. Okulda güvenlik sorunlarını azaltmak için yapılacak çalışmalar; (1) tüm paydaşlar tarafından yapılması gerekenler ve (2) bireysel yapılması gerekenler alt temalarında incelenmiştir. Bu alt temalarda; nöbet, kamera, olaya müdahale vb gibi yapılması gerekenler ön plana çıkmıştır. Okul güvenlik sorunları ile mücadele ortaya konan çözüm önerileri ise; (1) insan kaynakları, (2) bilinçlendirme, (3) okul çevre ilişkileri, (4) faaliyet, (5) disiplin ve (6) fiziki iyileştirme alt temalarında ele alınmıştır. Bu alt temalar içinde; okulda güvenlik görevlisi bulundurma, bilinçlendirme ve sosyal faaliyetlerde bulunma öncelikli çözüm önerileri olarak ön plana çıkmıştır.
Sözlü bildiri ÇALIŞMA YAŞAMINDA YÖNETİCİLERİN DUYGU YÖNETİMİ YETERLİKLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Bireyler gerek iş, gerekse iş dışındaki yaşamlarında birçok duygu yaşar. Duygular, insan davranışının bir parçası olup bireyin iç dünyasından karşılıklı ilişkilere kadar birçok alanda belirleyicidir. Duygular, yaşama yönelik bakış açısını, morali ve performansı olumlu veya olumsuz yönde etkileyebildiklerinden, birey için önemlidir ve iyi yönetilebilirse bireyin moralini ve performansını yükseltebilmektedir. Çalışma yaşamında bireylerden duygularını kontrol etmeleri ve yönlendirmeleri beklenmektedir. Özellikle eğitim kurumları gibi insan ağırlıklı ve yüz yüze ilişkilerin ve etkileşimin daha fazla olduğu örgütlerde bu beklentinin daha da üst seviyelerde olduğu söylenebilir. Örgütlerde duygu yönetimi sadece bireysel bir konu olmanın ötesinde aynı zamanda örgütün duygusal ikliminin yönetimini de kapsamaktadır. Etkili duygu yönetiminin, örgütlerin sağlıklı bir işleyiş bütünlüğüne kavuşabilmelerinde bireysel, örgütsel ve yönetsel açıdan etkileri oldukça önemlidir. Bu çalışmada yöneticilerin duygu yönetimine ilişkin yeterlikleri hakkındaki görüşleri ortaya konulmaya çalışılacaktır. Nitel araştırma yaklaşımı doğrultusunda tasarlanan bu araştırmada “içerik analizi” yapılacak ve olgubilim (fenemenoloji) deseni kullanılacaktır. Olgubilim deseninde, farkında olunan ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olunmayan olgulara odaklanılmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2008). Araştırmanın çalışma grubunu, Çanakkale il merkezinde 2015-2016 eğitim öğretim yılında görev yapan okul yöneticileri oluşturmaktadır. Araştırma bulguların toplanması aşamasında olup, bulgulara ve sonuçlara bildiride yer verilecektir. Bu bildirinin sonuçlarının eğitim örgütlerinde duyguların yerine ve yönetimine ilişkin bir bakış açısı kazandıracağı ve bu alanda yapılacak çalışmalara önemli katkılar getireceği düşünülmektedir. Sözlü bildiri EĞİTİMDE ÇEVRESEL İMKANLARIN VE BİRİKİMİN EĞİTİM ÖĞRETİM KALİTESİNE YANSIMASI : “ÇOCUĞA ELİ DEĞENLERLE EL ELE EĞİTİM SEFERBERLİĞİNE” PROJESİÖzet: <Rize, Güneysu ilçesinde bulunan 14 okulda toplam 2500 öğrenci eğitim öğretim görmektedir. İlçe Milli Eğitim müdürlüğü olarak çevresel birikimlerin ve imkanların eğitim öğretim maksadıyla kullanılması için tüm bu unsurların bir araya getirilmesi ve eşgüdüm içinde harekete geçirilerek; ihtiyaç hissedilen yere uygun zaman ve sürede geliştirilmiş prosesler yardımıyla ulaştırılması sağlanmaktadır. Nihayetindeki amacımız öğrencilerin okul eğitimlerinin kalitesini artırmakla kalmayarak onların sosyal, zihinsel ve bedensel gelişimlerini hızlandırmaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için “Çocuğa Eli Değen” herkesi yanımıza almanın gerektiğini düşündük. Bu amaçla ilçemizde belirlediğimiz lokomotif etki yapacak üç unsuru Kaymakamlığın koordinasyonunda bir araya getirerek bir protokol oluşturulmuştur. Bu etkil üç unsur olarak; İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Müftülüğü ve ilçenin en büyük sivil toplum örgütü olan Güneysu İlim Öğrenenlere Yardım Vakfı olarak belirlenmiştir. Protokolle belirlenen prosesler aracılığı ile üç kurumun görev ve sorumlulukları belirlenmiştir. Öğretmenler için belirlenen tamamlayıcı eğitim programları, öğrenciler için tarama ve geliştirme birimi, rehberlik ve yönlendirme hizmetleri birimi; müftülükçe geliştirilen ana-baba eğitim programı, din görevlileri için farkındalık ve destek eğitim programı, sosyal ve kültürel programlar ile ilçe milli eğitim müdürlüğü bünyesinde kurulan proje ölçme ve değerlendirme birimi eşgüdüm içinde çalışmaktadır. Programı Güneysu İlim Öğrenenlere Yardım Vakfı tamamen yerel kaynakları kullanarak desteklemektedir. Projemiz bu anlamda da yerel ve yerli bir projedir. Okulların harcamasına yönelik “Okul Projeleri Destek Programı” başlatılarak okullarda öğretmenlerin ve öğrencilerin projeleri desteklenmektedir. Proje kapsamında şu ana kadar 100 bin Türk Lirasına yakın destek ve hibe yapılmıştır. Projemiz ile birlikte ilçedeki tüm kurumlar eğitim öğretim faaliyetlerinin aktif birer paydaşı haline getirilmiştir. Toplumsal değişimin eğitimle olacağını ve bu değişime çevresel tüm unsurların katkı sağlamakla yükümlü olduğu projemizin olumlu çıktılarıyla bir örnek model olarak ülke boyutunda da genelleştirilebileceğini düşünmekteyiz. EĞİTİMDE SOSYAL ADALET LİDERLİĞİNİN KAVRAMSAL GELİŞİMİ: GERÇEKLER VE DÜŞLERÖzet: <Özet Toplumu oluşturan bireyler ve gruplar arasında tarihsel, ekonomik, kültürel ve siyasal nedenlere dayalı olarak eşitsizlikler bulunmaktadır (Hurst, 2012). Söz konusu eşitsizlik durumu eğitim alanında da gözlenmektedir. Eğitimin bir insan hakkı olduğu düşüncesinin, uluslararası ve ulusal hukukun ilgi alanına girmesinin bir sonucu olarak, eğitime erişimde yaşanan zorluklarla mücadele edilmeye başlamıştır. Bu kapsamda, eğitimde sosyal adalet düşüncesi 1970’li yıllarda bilim insanlarının da ilgisini çekmeye başlamıştır. Bu yıllarda eğitimde sosyal adalet düşüncesi, görece makro sosyolojik düzlemde ele alınmış ve tartışılmıştır. Eğitimde sosyal adalete ilişkin yürütülen bu tartışmalar, son yıllarda yeni bir zemine kaymıştır. Bu çerçevede özellikle 2000’li yıllarla birlikte, okullarda dezavantajlı öğrencilerin desteklenmesini öne alan sosyal adalet liderliği düşüncesinin alanyazında ele alınmaya ve incelenmeye başladığı görülmektedir (Oplatka, 2010). Sosyal adalet liderliğinin kavramsal gelişiminde, ana-akım liderlik yaklaşımlarının, okulun mikro-sosyolojik yapısını ihmal etmiş olması büyük bir rol oynamıştır (Murtadha ve Watts, 2005). Önceki çalışmalarda okullarda sosyal adalet liderliğinin “katılım”, “destek” ve “eleştirel bilinç” olmak üzere üç boyutu olduğu keşfedilmiştir (Özdemir ve Kütküt, 2015). Katılım boyutu, öğrencilerin okul yönetim süreçlerinde söz hakkı tanınmasını, onların görüşlerinin alınmasını ve öğrenciler arasında ayrıştırıcı uygulamalar yerine birleştirici ve bütünleştirici olunmasını içermektedir. Sosyal adalet liderliğinin destek boyutu ise, desteğe ihtiyaç duyan öğrencilerin okul yönetimi tarafından desteklenmesini içermektedir. Eleştirel bilinç ise, okul müdürünün toplumsal eşitsizliklerin farkında olması ve bu farkındalığı öğrencilerine de kazandırmaya çalışma çabası olarak tanımlanmaktadır (Freire, 2004). Bu çalışmada, okullarda öğrenciler arasındaki eşitsizliklerin görünümleri ile söz konusu eşitsizliklerin okul müdürünün sosyal adalet lideri rolü oynaması sonucu nasıl azaltılabileceğine ilişkin bir bakış açısı sunulmaya çalışılacaktır. Kaynaklar Freire, P. (2004). Pedagogy of the oppressed. New York: Continuum Press Hurst, C. (2012). Social inequality: Forms, causes, and consequences. (8th Ed.). Boston: Pearson. Murtadha, K. & Watts, D. M. (2005). Linking the struggle for education and social justice: Historical perspectives of African American leadership in schools. Educational Administration Quarterly, 41(4), 591-608. Oplatka, I. (2010). The place of “social justice” in the field of educational administration: A journal based historical overview of emergent area of study. (Editors: Ira Bogotch and Carolyn, M. Shields). International Handbook of Educational Leadership and Social (In) Justice, Vol 1. London: Springer, pp. 15-36. Özdemir, M. ve Kütküt, B. (2015). Sosyal adalet liderliği ölçeğinin geliştirilmesi: Geçerlik ve güvenirlik çalışması. Ahi Evran Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, 16(3), 201-218. İLETİŞİMİN SINIF ÖĞRETMENLİĞİ MESLEĞİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİÖzet: <İletişim, günlük yaşamın dışında, iş yaşamı, siyasal yaşam, ekonomik faaliyetler ve bunların birbirleriyle bağlantıları kapsamında etkisini göstermektedir. Bu bağlamda, bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesinde iletişim etkinliği önemli bir rol üstlenmektedir. Bir etkileşim süreci olan eğitimde etkileşimin aracı olarak da iletişim gösterilmektedir. Bundan dolayı bir eğitim örgütü olan ilköğretim de iletişim sürecinin sağlıklı sürdürülmesi gereken ortamlardan birisi olmalıdır. Yaşamımızın önemli bir altyapısını oluşturan süreç ilköğretim sınıfı öğretmenlerince şekillendirilmektedir. Eğitim sürecinde en önemli kaynak olan sınıf öğretmenlerinin öğrenci ile arasındaki iletişim, verilmek istenen bilgi, düşünce, duygu, tutum ve beceriler ile davranışlarının oluşturulmasında hayati öneme sahiptir. İletişim süreci, hem bireylerin davranışlarını, hem de öğrenmelerini etkileyeceğinden, özellikle sınıf ortamında sağlıklı bir iletişimin kurulması ve sürdürülmesi gerekmektedir. Kaynak durumundaki öğretmenin görevi yalnızca kitapta yazılı bilgileri alıcı durumundaki öğrencilerine iletmek değil, aynı zamanda da bu bilgiyi karşısındaki kitleye aktarırken bunu nasıl gerçekleştireceği ve bu sürecin hangi aşamalardan geçerek alıcıya ulaşacağının belirlenmesidir. Öğretmenin herhangi bir konudaki anlatımında kullandığı vücut dili, bir bilgiyi aktarırken karşısındaki dinleyiciye gösterdiği tavır belirli iletişim teknikleri ve kuralları dâhilinde gerçekleştiğinde mesaj daha etkili bir şekilde iletilebilmekte ve olumlu geribildirimler alınabilmektedir. Literatür taraması yapılarak hazırlanan bu bildiride, öğretim sürecinde verimliliği artırmak için sınıf öğretmenlerinde bulunması gereken temel iletişim becerilerinin neler olduğu tartışılarak, bu doğrultuda sağlıklı iletişim kurabilme becerilerini arttırıcı yönde öğretmenlere önerilerde bulunulacaktır. Sözlü bildiri İLKÖĞRETİM KURUMLARINDA ETİK LİDERLİK İLE ÖRGÜT SAĞLIĞI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <Bu araştırmanın amacı ilköğretim okullarında görev yapan liderler tarafından sergilenen etik liderlik davranışları ile okulların örgüt sağlığı düzeyleri arasındaki ilişkiyi öğretmenlerin algılarına göre belirlemektir. Çalışma ilişkisel ve nedensel araştırma modelindedir. Araştırmada örneklem seçiminde seçkisiz oranlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bu bağlamda Aksaray ili merkez ilçesinde bulunan 14 ilköğretim okulunda görev yapmakta olan 382 öğretmen örneklem grubunu oluşturmuştur. Araştırmada ilköğretim okullarında görev yapan ilköğretim okulu müdürlerinin, öğretmenler tarafından algılanan etik liderlik davranışları ve bu davranışların gerçekleşme düzeylerini saptamak amacıyla öğretmenlere Brown, Trevino, ve Harrison (2005) tarafından geliştirilen `Etik LiderlikAnketi uygulanmıştır. Ayrıca okulun örgüt sağlığını belirlemek için, Hoy, Tarter ve Kottkamp (1991) tarafından geliştirilen (OHI-E) Örgütsel Sağlık Envanteri - İlköğretim formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistik yöntemlerinden aritmetik ortalama, standart sapma (s), yüzde (%), frekans (f) işlemleri ile Pearson Moments çift yönlü korelasyon analizi ve çoklu regresyon analizi teknikleri kullanılmıştır.Araştırmanın bulgularına göre örneklem grubunun vermiş olduğu cevaplara göre ilköğretim okullarında görev yapan müdürlerin sergilemiş olduğu davranışların öğretmen algılarına göre etik ilkeler doğrultusunda olduğunu, ilköğretim okullarında görevli öğretmenlerin, okulun örgüt sağlığına dair algılarının yüksek düzeyde olduğunu göstermektedir. Bunlarla birlikte araştırmanın bulgularına göre etik liderlik davranışları ile örgüt sağlığı arasında pozitif yönde, orta düzeyde ve anlamlı bir ilişkinin olduğu görülmektedir ve araştırmanın analizleri etik liderlik ile örgüt sağlığı arasındaki ilişkinin anlamlı olduğunu göstermektedir. Etik liderliğin örgüt sağlığını yordamasına ilişkin yapılan çoklu regresyon analizi sonuçları incelendiğinde ise etik liderlik ile okulların örgüt sağlığı boyutları puanları ile pozitif yönde, orta düzeyde ve anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. Ayrıca etik liderlik ile örgüt sağlığı arasında anlamlı bir ilişki olmakla beraber etik liderlik örgüt sağlığının yordayıcısıdır. Sözlü bildiri İLKOKUL MÜDÜRLERİNİN DÖNÜŞÜMSEL LİDERLİK ÖZELLİKLERİ VE SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÖRGÜTSEL BAĞLLIK DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, Diyarbakır il merkezindeki (Yenişehir, Kayapınar, Sur, Bağlar) kamu ilkokullarında görevli idareci ve öğretmenlerin algılarına göre ilkokul müdürlerinin dönüşümsel liderlik davranışlarının nasıl olduğunu saptamak ve öğretmenlerin örgüte bağlılık düzeyleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaktır. Araştırma bulguları, dönüşümcü liderlik faktörleri ile örgütsel bağlılık arasında negatif yönde anlamlı ilişkiler olduğunu göstermiştir. Dönüşümcü liderlik faktörleri arttıkça örgütsel bağlılığın azaldığı sonucuna ulaşılmıştır.Araştırma, tarama modellerinden ilişkisel tarama modeli ile yapılmış betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Diyarbakır ili ve merkez ilçe sınırları içinde bulunan resmi ilkokullarda görev yapan 2687 sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Evreni oluşturan 2687 sınıf öğretmeninden 299 katılımcı seçilerek araştırmanın örneklemi oluşturulmuştur. Veri toplama aracı olarak, dönüşümcü liderlik düzeyini ölçmek için Podsakoff ve diğerleri (1990) tarafından geliştirilen Türkçe uyarlaması İşcan (2002) tarafından yapılan dönüşümcü liderlik ölçeği ve örgütsel bağlılığın belirlenmesinde, Balay’ın (2000) geliştirdiği “Örgütsel Bağlılık Ölçeği” kullanılmıştır.Okul müdürlerinin dönüşümsel liderlik özelliklerine yönelik öğretmen algılarının cinsiyet, medeni durum, mesleki kıdem, yönetici ile çalışma süresi, öğrenim düzeyi ve değişkenlerinin çok az düzeyde etkisinin olduğu, anlamlı bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Öğretmenlerin örgütsel bağlılık ölçeğinin alt boyutları olan uyum, özdeşleştirme ve içselleştirme boyutlarının analiz ölçeğinde normal dağılıma ilişkin bulgular incelendiğinde medeni durum, yönetici ile çalışma süresi ve öğrenim düzeyi değişkenlerinin alt boyutlar üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Sadece cinsiyet ve mesleki kıdem değişkenlerinin özdeşleşme alt boyutuna ilişkin bulgularda anlamlı farkın olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK KISALTILMIŞ OKUL İKLİMİ ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE UYARLAMASIÖzet: <Okul iklimi, katılımcılar tarafından göreceli bir biçimde tecrübe edilen, onların davranışlarını etkileyen, okul çevresine ve okuldaki ortak davranışlara ilişkin algılamalara dayalı niteliklerdir. Okul iklimi kavramı, son yıllarda eğitim araştırmalarının temel odaklarından biri haline gelmiştir. Yapılan bu araştırmalar, genel olarak, okul iklimini oluşturan bileşenleri belirlemeye ve okul ikliminin öğrencilerin psikolojik, sosyal ve akademik gelişimleri üzerindeki etkisini incelemeye yöneliktir. Bu çalışmalar, olumlu bir okul ikliminin bir okuldaki akademik başarıyı, okula bağlılık oranını ve öğrencilerin sağlıklı gelişim düzeyini arttırdığını; bunun yanında davranışsal ve duygusal problemleri azalttığını göstermektedir. Okul iklimiyle ilgili Türkiye’de yapılmış çalışmalar incelendiğinde, bu çalışmaların genel olarak öğretmen, yönetici ve öğrenci algılarına dayandığı gözlenmektedir. Ancak öğrenci algılarına dayanan okul iklimi çalışmalarında kullanılan ölçme araçları, ortaokul düzeyinden itibaren uygulanabilmekte ve ilkokul öğrencilerinin dikkat seviyesini aşabilecek çok sayıda madde içermektedir. Bu durum, ilkokul öğrencilerinin okul iklimi algısını belirlemek amacıyla kullanılabilecek bir ölçme aracına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak, bu araştırmada Ding, Liu ve Berkowitz (2011) tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmış olan ilkokul öğrencilerine yönelik 34 maddelik Kısaltılmış Okul İklimi Ölçeğinin Türkçeye uyarlanması amaçlanmıştır. Çalışmada nicel araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Bu çalışmanın katılımcılarını, Diyarbakır’daki merkez ilçe, ilçe ve köy okullarında okuyan ilkokul öğrencileri oluşturacaktır. Ölçeğin dil geçerliğini belirlemek amacıyla, öncelikle ölçeğin Türkçe formu oluşturulacak, daha sonra taslak halindeki Türkçe formda yer alan maddelerin İngilizce formda yer alan maddelerle eşdeğer olup olmadığı konusunda uzman görüşlerine başvurulacaktır. Uyum geçerliğini sağlamak içinse Kısaltılmış Okul İklimi Ölçeği ile Mc Coach (2002) tarafından geliştirilen ve Başlantı (2002) tarafından Türkçeye uyarlanan Okul Tutumu Ölçeği arasındaki korelasyona bakılacaktır. Bu şekilde Türkçe formu hazırlanacak olan Kısaltılmış Okul İklimi Ölçeğinin son hali ile yapı geçerliğini sağlamak amacıyla açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizleri yapılacaktır. Kısaltılmış Okul İklimi Ölçeği ile yapılan ölçümlerin güvenilirliği, Cronbach’s alpha iç tutarlılık katsayısı ile belirlenecektir. Bunun yanı sıra farklı zaman dilimlerinde yapılan ölçümler arasındaki uyum, test-tekrar test güvenilirliği ile test edilecektir. Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN OKULLARDA MESLEKİ ÇALIŞMA İLİŞKİLERİNE YÖNELİK TUTUMLARIÖzet: <Araştırmanın amacı ; ilkokul öğretmenlerinin okullarda mesleki çalışma ilişkilerine yönelik tutumlarını çeşitli değişkenler açısından araştırmaktır . Bu amaç doğrultusunda Muğla İli Milli Eğitim Müdürlüğündeki ilkokullarındaki görev yapmakta olan 100 öğretmen araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır . Araştırmada veri toplama aracı olarak Şakir Çınkır & Saadet Kuru Çetin Ankara Üniversitesi ( 2010 ) tarafından geliştirilen 41 maddeden oluşmuş olan " Okullarda Mesleki Çalışma İlişkilerine Yönelik Tutumlar " ölçeği kullanılmıştır . Oluşturulmuş olan ölçek ile ilkokullarda mesleki çalışma ilişkilerine ilişkin öğretmenlerin tutumlarını belirlemek için t - testi ve ANOVA kullanılmıştır . Araştırma sonuçlarına göre genel olarak ilkokullardaki öğretmenlerin pozitif yönde mesleki çalışma ilişkilerine yönelik tutumlarının olduğu tespit edilmiştir . İlkokullardaki bayan öğretmenlerin mesleki çalışma tutumlarının erkek öğretmenlerin mesleki çalışma tutumlarına göre daha olumlu olduğu belirlenmiştir . Ayrıca ek olarak bulgular arasından ilkokullardaki rütbe arttıkça çalışanlar arasındaki mesleki çalışma ilişkilerine yönelik tutumlarının daha pozitif yönlü olduğu saptanmıştır . Okullarda daha etkili eğitim programları , daha iyi çalışma koşullarının ve daha iyi çalışma ortamlarının oluşturulması , sorun çözme ve çatışma çözme , dengeli okul yönetimi politikaları aracılığı ile okul yönetimi , eğitmen olan personel ve eğitici olmayan personel arasında bu bağlamda iyi mesleki çalışma ilişkilerine yönelik nitelikler ve tutumlar geliştirilmelidir . Sözlü bildiri İLKOKUL ÖĞRETMENLERİNİN ÖRGÜTSEL BAĞLILIKLARI İLE MESLEKİ TÜKENMİŞLİK ALGILARI ARASINDAKİ İLİŞKİÖzet: <İlkokul öğretmenleri, öğrencilerin hem sosyal hem de akademik yaşamlarının şekillenmesinde önemli rollere sahiptirler. Bu öğretmenlerin yüksek iş performansları ve ortaya koydukları olumlu model, öğrencilerin sağlam bir temel üzerinde yaşamlarını şekillendirmelerine yardımcı olur. İlkokul öğretmenlerinin çalıştıkları okul örgütlerine olan bağlılıkları ve mesleki tükenmişlik algıları, öğretmenlerin iş performansını etkileyebilecek değişkenler olarak düşünülmektedir. Bu değişkenlerin birbiriyle ilişki durumu ise bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Örgütsel bağlılık, çalışanların örgütün amaç ve değerlerini kabul ederek bunlara güçlü bir şekilde inanma, örgütün amaçlarının başarılması için ekstra çaba harcama, örgüt üyeliğini devam ettirmek için güçlü bir istek duyma şeklindeki psikolojik ve davranışsal eğilimlerini barındırır. Mesleki tükenmişlik ise, insanların yaptıkları mesleğin anlamından ve amacından kopması, meslek aracılığıyla hizmette bulunduğu insanlara karşı artık ilgisiz oluşu, aşırı stres ve iş doyumsuzluğu nedeniyle kişinin psikolojik olarak işinden geri durması olarak tanımlamaktadır. Tükenmişliği etkileyen faktörlerin başında stres ve iş doyumunun geldiği düşünülmektedir. Tükenmişliğin stres sonucu ortaya çıkan bir durum olduğu pek çok araştırmacı tarafından ortaya konulmuştur. Bu çalışmanın amacı, ilkokul öğretmenlerinin örgütsel bağlılıkları ile mesleki tükenmişlik algıları arasında ilişkinin belirlenmesidir. Araştırma verilerinin toplanması için Balay (2000) tarafından geliştirilen Örgütsel Bağlılık Ölçeği ve Ergin (1992) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Maslach Tükenmişlik Ölçeği kullanılmıştır. Bayburt il merkezinde ve ilçelerinde görev yapan toplam 272 ilkokul öğretmeni araştırmanın veri grubunu oluşturmuştur. Araştırma verilerinin analizinde, SPSS 17 istatistik programı kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlar tam metinde belirtilecektir. Sözlü bildiri İLKOKULLARA FİNANSAL BAKIŞÖzet: <Dr. Gökhan Tuzcu Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Denizli. Giriş Bilimsel ve teknolojik yenilikler yaratacak ve bu yenilikleri yaşam standartlarının yükseltilmesinde kullanacak olan insan kaynakları, ancak nitelikli bir eğitim süreciyle güçlendirilebilmektedir. Bu süreçte eğitimle ilgili göstergelerin üretilmesi ve bu göstergelerin planlama çalışmalarında kullanılması, yaratıcı ve ulusal bilinçle donanmış kuşakların yetiştirilmesinde vazgeçilmez bir öneme sahiptir. İlkokullar, kadın-erkek tüm Türklerin ulusal hedeflere uygun olarak bedensel, zihinsel ve ahlaksal yönden gelişmelerini sağlamak amacıyla açılan okullardır. İlkokul çağındaki tüm çocuklar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. 2015 yılında Türkiye genelinde 27.544 ilkokul vardır. Bu okullarda 2.652.739 kız, 2.781.411 erkek olmak üzere toplam 5.434.150 öğrenci vardır. Okullaşma oranı hem kız, hem erkek öğrencilerde % 100’dür. 295.252 öğretmen vardır ve öğretmen başına ortalama 18 öğrenci düşmektedir. Amaç Bu araştırmanın amacı, Türkiye’de ilkokulların gelir kaynaklarını ve harcama alanlarını çözümlemektir. Çünkü Türkiye’de okulların gelir kaynakları ve bu kaynakların harcandığı alanlara ilişkin yeterli veri yoktur. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı da hiçbir bir çalışma yapmamaktadır. Yetersiz veriler, plansızca (rastgele) politikalar üretilmesine ve uygulanmasına neden olmaktadır. Bu tür plansızlıklar ve savurganca harcanan kaynaklar nedeniyle, okullar kuruluş amaçlarını gerçekleştirememektedir ve varolan eşitsizlikler artmaktadır. Ekonomik ve psikolojik sorunlar yaşanmakta ve milyonlarca öğrenci eğitimini zor koşullarda sürdürmektedir. Diğer yandan, uluslararası karşılaştırmalarda Türkiye’nin eğitime yaptığı harcama çok düşük çıkmakta, Türkiye 3. dünya ülkeleri arasında yer almaktadır. Yöntem Araştırma “tarama modeli” ile gerçekleştirilmektedir. Bilindiği gibi tarama modeli, geçmişte ve günümüzde varolan bir olayı, nesneyi ya da kişiyi, var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlamaktadır. Araştırılan olay, nesne ya da kişi, kendi koşulları içinde varolduğu gibi tanımlanmaktadır. Herhangi bir biçimde değiştirilmemektedir. Araştırma, Denizli ilinde yapılmaktadır. 10 ilkokul üzerinde çalışılmaktadır. Bu okulların 3 yıllık (2012-2014) gelir kaynakları ve harcama alanları incelenmektedir. Alanyazın taraması (bilgi ve belge incelemesi) yapılmaktadır. Gelir kaynaklarını ve harcama alanlarını ortaya koyabilmek için, okulların defterleri, kayıtları, internet siteleri taranmıştır. Yeterli veriye ulaşılamadığında, milli eğitim müdürlüklerinin kayıtları taranmıştır. Bu taramanın sonunda da yeterli veriye ulaşılamadığında, maliye müdürlüklerinin kayıtları taranmıştır. Bulgular Araştırma için gereksinim duyulan veriler derlenmiştir. Bu verilerin çözümlenmesi sürmektedir. Yaklaşık bir ay içerisinde sonuçlanacaktır. Sonuçlar ve Öneriler Bu araştırmanın, ilkokulların gelirlerinin ve harcamalarının sağlıklı bir biçimde çözümlenmesine ve daha gerçekçi eğitim politikalarının oluşturulmasına ve daha gerçekçi eğitim planlarının yapılmasına büyük katkı sağlaması beklenmektedir. Çünkü Türkiye’nin kaynakları kıttır. Bu kaynakların en öncelikli alanlarda kullanılması zorunludur. Sözlü bildiri KESİNTİLİ ZORUNLU EĞİTİMDEN ETKİLENEN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN OKULA BAĞLANMA VE AKADEMİK ÖZYETERLİK DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <4+4+4 eğitim sistemi olarak bilinen 6287 sayılı Kanun büyük tartışmalara ve karşı çıkışlara rağmen yürürlüğe girmiş ve 2012-2013 öğretim yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Kabul edilen yeni sistem, hem öğretmenleri hem de milyonlarca öğrenci ve aileyi yakından etkilemiştir. Bu sistemle ilgili en önemli eleştirilerden birisi okula başlama yaşının öne çekilmesi olarak değerlendirilmiştir. 2012-2013 eğitim-öğretim yılı itibariyle 60 ayını dolduranlar, 66-71 ay arasında olanlar ve 72 ay ve üstü öğrenciler okula başlamıştır. Böylece üç farklı yaş grubu ilkokul birinci sınıfa başlamıştır. Özellikle, 60-69 ay arasında olan birinci sınıf öğrencilerinin okula başlamasıyla, öğrencilerin okula uyum ve okula hazır bulunuşluk konuları üzerinde kamuoyunda tartışmalar yaşanmıştır. Bu öğrenciler 2015-2016 eğitim-öğretim yılı itibariyle ilkokul 4. sınıfta okumaktadırlar. Bu araştırmanın amacı; yeni uygulamayla bazı konularda birbirinden geride kalacakları iddia edilen öğrencilerin okula bağlanma ve akademik özyeterlik düzeylerini incelemek ve bazı demografik değişkenler (cinsiyet, yaş, okul öncesi eğitim alma durumu) açısından aralarında anlamlı farklılığın olup olmadığını ortaya koymaktır. Araştırma tarama modelinde desenlenmiştir. Verilerin toplanmasında, Hill (2005) tarafından geliştirilmiş, Savi Çakar (2011) tarafından Türkçe’ye uyarlanmış olan “ Çocuk ve Ergenler İçin Okula Bağlanma Ölçeği” ve Morgan ve Jinks (2003) tarafından geliştirilmiş, Öncü (2012) tarafından Türkçe’ye uyarlanmış olan “Akademik Özyeterlik Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu; 2015-2016 eğitim-öğretim yılı İzmir ili Buca ilçesi devlet okullarında okuyan 612 ilkokul 4. sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmada non-paremetrik istatistik teknikleri kullanılmış olup, elde edilen veriler SPSSde analiz edilmiştir. Araştırmanın bulgularına göre; ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin cinsiyet değişkenine göre okula bağlanma ve akademik özyeterlik düzeylerinde kız öğrencilerin lehine anlamlı fark bulunmuştur. Öğrencilerinin okul öncesi eğitim alma durumlarına göre akademik özyeterliklerinde okul öncesi eğitim alanlar lehine anlamlı fark bulunmuş olup, okula bağlanma değişkeninde okul öncesi eğitim alan ya da almayanlar arasında anlamlı fark yoktur. Öğrencilerinin yaş değişkenine göre ilkokula başladıklarında yaşı büyük olanların (72 ay ve üstü doğumlular, 66-71 ay arası doğumlular) yaşı küçük olanlara (60-65 ay arası doğumlular) göre akademik özyeterlikleri daha yüksektir. İlkokula başladıklarında 72 ay ve üstü doğumlu olanların, 66-71 ay arası doğumlulara göre akademik özyeterlikleri arasında anlamlı fark yoktur. Okula bağlanma değişkeninde ise yaşa göre anlamlı fark bulunmamıştır. Bu araştırmanın sonuçlarının yeni sistemle birlikte yaşandığı iddia edilen bazı sorunlar üzerinde veriye dayalı düşünme ve tartışma ortamı yaratacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri ÖĞRETMEN ALGILARINA GÖRE OKUL MÜDÜRLERİNİN KULLANDIKLARI ÖRGÜTSEL GÜÇ KAYNAKLARIÖzet: <Öğretmen Algılarına Göre Okul Müdürlerinin Kullandıkları Örgütsel Güç Kaynakları Suat BAŞDAĞ Amasya/Merzifon Atatürk İlkokulu Özet Güç, yaşamın her alanında var olan bir gerçekliktir. İnsanın varlık gösterdiği her alanda gizli veya açık gücün izlerini sürmek mümkündür. Güç iyi veya kötü yönde kullanılabilir. Bu nedenle, yöneticiler gücü etkili ve verimli kullanabilmek için; onu tam ve eksiksiz olarak anlamalıdırlar. Okul ortamında ise eğitim süreçlerinin lokomotifi konumunda olan okul müdürlerinin, öğretmenleri güdülemek ve örgütsel amaçlar etrafında birleştirmek için gücü tanımaları ve nasıl kullanmaları gerektiği bilmeleri önem taşımaktadır. Bu çalışma resmi ilkokul ve ortaokullarda yöneticilerin kullandıkları örgütsel güç kaynaklarını belirlemek amacıyla, 2013-2014 eğitim-öğretim yılında Amasya İli Merzifon İlçesinde görev yapmakta olan 20 öğretmenle görüşmeler yapılarak gerçekleştirilmiştir. İlkokul ve ortaokul öğretmenlerinin, okul müdürlerinin kullandıkları örgütsel güç kaynaklarının boyutlarına ilişkin görüşlerinin; okul türü, cinsiyet ve aynı okulda çalışma süresine göre okul müdürlerinin hangi güç kaynaklarını kullandıklarına dair düşüncelerinin neler olduğu sorularına cevap aranmıştır. Bu çalışmada, nitel araştırma tekniklerinden yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Görüşme formu, araştırmacı tarafından geliştirilen yedi açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Görüşme formu French ve Raven’in (1959) yaptığı sınıflamaya göre “yasal, ödüllendirici, zorlayıcı, uzmanlık ve karizmatik güç” kaynaklarını ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Araştırma sonucuna göre, ilkokul öğretmenleri okul müdürlerinin en çok ödüllendirme gücünü kullandığını; ortaokul öğretmenleri ise okul müdürlerinin en çok yasal gücü kullandığını ifade etmişlerdir. İlkokul öğretmenlerinin tümü okul müdürlerinin zorlayıcı gücü kullanmadığını ifade ederken; ortaokul öğretmenlerinin tümü ise okul müdürlerinin karizmatik güç ve uzmanlık gücünü kullanmadığını ifade etmişlerdir. ÖĞRETMENLERİN KÜLTÜREL SERMAYEYE İLİŞKİN ALGILARININ BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Kültürel sermaye, bireylerin bilgi, eğitim ve becerilerini biriktirdikleri sermaye türüdür (Ekşioğlu,2012). Eğitimin amaçları arasında yer alan toplumun kültür birikimini yani kültürel sermayesini kuşaktan kuşağa aktarmak görevi de önemli ölçüde geleceğin mimarlarını yetiştiren, eğitimin mihenk taşları olan öğretmenlere düşmektedir. Öğretmenlerin gelecek nesilleri eğitmede, onlara asgari bir kültür düzeyi kazandırıp ülkenin kültürel gelişmişliğini de yükseltebilmesi gerekmektedir. Bunların gerçekleştirilebilmesi de ancak kültürel sermayesi yüksek olan öğretmenlerle mümkündür. Bu bağlamda öğretmenlerin kültürel sermayelerinin yüksek olması eğitim açısından oldukça önemli sonuçlara neden olmaktadır. Kültürel sermayenin eğitim bağlamında önem taşımasına rağmen konuyla ilgili alan yazına bakıldığında; öğretmenlerin kültürel sermayelerine ilişkin yeterli çalışmanın olmadığı görülmektedir. Bu nedenle, bu çalışma öğretmenlerin kültürel sermayeye ilişkin algılarını tespit etmesi, öğretmenlerin kültürel sermayelerini arttırmaya yönelik öneriler geliştirmesisebebiyle büyük önem arz etmektedir. Bu araştırmanın temel amacı; öğretmenlerin kültürel sermayeye ilişkin algılarını tespit etmek, öğretmenlerin kültürel sermayeye ilişkin algılarının çeşitli değişkenlerle ilişkilerini belirlemek ve öğretmenlerin kültürel sermayeye ilişkin algılarını arttırmaya yönelik öneriler geliştirmektir. Bu araştırmanın problem cümlesini “Öğretmenlerin kültürel sermayeye ilişkin algıları nedir?” sorusu oluşturmaktadır. Araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın örneklemini 2015-2016 eğitim öğretim yılında Gaziantep il merkezinde görev yapan (7 ilkokul, 12 ortaokul ve 5 lise) çeşitli branşlarda 400 öğretmen (287 kadın, 113 erkek) oluşturmaktadır. Örneklem seçiminde basit seçkisiz yöntem kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak Avcı (2015) tarafından geliştirilen ‘Kültürel Sermaye ölçeği’ kullanılmıştır. Öğretmenlerin kültürel sermayelerine ait bulguların ortaya konulmasında aritmetik ortalama ve standart sapma puanlarına bakılmıştır. Cinsiyet, okul öncesi eğitim alma durumu değişkenleri için t-testi; eğitim düzeyi, anne eğitim düzeyi, baba eğitim düzeyi, ailede yükseköğretim düzeyinde eğitim alan kişi sayısı, kıdem değişkenleri için ANOVA (Varyans Analizi) testi uygulanmıştır.Araştırmanın sonucunda; Gaziantep genelinde öğretmenlerinkültürel sermayeye ilişkin algılarınınyüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada cinsiyet bağımsız değişkenine göre öğretmenlerinkültürel sermayeye ilişkin algıları arasında anlamlı fark bulunmuştur. Kadın öğretmenlerinkültürel sermayeye ilişkin algılarının, erkek öğretmenlerdendaha yüksek ortalamaya sahip olduğu görülmüştür. Öğretmenlerin eğitim düzeylerine görekültürel sermayeye ilişkin algıları arasında anlamlı fark bulunmuştur. Lisansüstü eğitim alan öğretmenlerin, lisansüstü eğitim almayan öğretmenlere göre kültürel sermayeye ilişkin algılarının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin anne ve baba eğitim düzeylerine göre kültürel sermayeye ilişkin algıları arasında anlamlı fark bulunmuştur. Anne ve baba eğitim düzeyi yükseldikçe; öğretmenlerin kültürel sermayeye ilişkin algılarının da yükseldiği görülmüştür. Öğretmenlerin ailede kendinden başka yükseköğretim düzeyinde eğitim alan kişi sayısına göre kültürel sermayeye ilişkin algıları arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Öğretmenlerin mesleki kıdemlerine göre kültürel sermayeye ilişkin algıları arasında anlamlı bir farkın olmadığı tespit edilmiştir. Öğretmenlerin okul öncesi eğitim alma durumlarına göre kültürel sermayeye ilişkin algıları arasında anlamlı fark bulunmuştur. Okul öncesi eğitim alan öğretmenlerin kültürel sermayeye ilişkin algılarının; okul öncesi eğitim almayan öğretmenlere göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. ÖĞRETMENLERİN SOSYAL SORUMLULUK TEMELLİ LİDERLİĞE İLİŞKİN ALGILARININ BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Dünya üzerinde yaşayan bütün bireylerin sorumlulukları bulunmakla birlikte bazı bireylerin bu sorumlulukları almak konusunda önceliği vardır. Bu önceliğe sahip bireylerden en önemlisi şüphesiz öğretmenlerdir. Öğretme evrensel bir görev olduğundan öğretmenlerin bu sorumluluğu alabilmesi için gerekli yeterliliklere ve kişisel özelliklere sahip olmaları gerekmektedir. Bir toplumda öz güveni yüksek, etkili iletişim becerilerine sahip, toplumsal sorunlara duyarlı ve bu sorunları çözmede istekli bireyler yetişebilmesi için öncelikle bu özelliklere sahip öğretmenler bulunmalıdır. Sorumluluk; kişinin kendi davranışlarının farkında olması ve bu davranışlarının sonucuna katlanmasıdır. Sosyal sorumluluk; karar verme sürecinde kişisel-kurumsal karar ve faaliyetlerin tüm sosyal sistem üzerinde yaratacağı etkileri değerlendirme zorunluluğudur (Davis ve Blomstrom, 1971:85). Sosyal Sorumluluk Temelli Liderlik, grup üyelerini etkileme yoluyla bir grubun karar ve eylemleri üzerinde farkındalık oluşturma anlamına gelir. Sosyal Sorumluluk Temelli Liderler grup üyelerinin refahı ve grubun kararının toplum üzerindeki etkisi ile ilgilenirler (Külekçi, 2015). Bu çalışmanın amacı; öğretmenlerin Sosyal Sorumluluk Temelli Liderliğe ilişkin algılarını belirlemek ve bağımsız değişkenlerle öğretmenlerin Sosyal Sorumluluk Temelli Liderliğe ilişkin algıları arasında anlamlı fark olup olmadığını incelemektir. Bu çalışma, öğretmenlere Sosyal Sorumluluk Temelli Liderlikle ilgili bir iç görü kazandırmayı hedeflemektedir. Çalışmada “Öğretmenlerin Sosyal Sorumluluk Temelli Liderliğe ilişkin algıları nedir?” sorusuna yanıt aranmaktadır. Araştırma tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. Araştırmanın örneklemini Gaziantep il merkezinde görev yapan (3 anaokulu, 6 ilkokul, 8 ortaokul ve 3 lise) çeşitli branşlarda 380 öğretmen ( 213 kadın, 167 erkek) oluşturmaktadır. Örneklem seçiminde basit seçkisiz yöntem kullanılmıştır. Külekçi (2015) tarafından Türkçe’ ye uyarlanan “Sosyal Sorumluluk Temelli Liderlik Ölçeği (SSTL)” veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Alt problemler için ANOVA ve t-testi uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda öğretmenlerin Sosyal Sorumluluk Temelli Liderliğe ilişkin algıları ile yaş, cinsiyet, medeni durum, mesleki kıdem, çalıştıkları okul türü değişkeni arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Sosyal Sorumluluk Temelli Liderliğe ilişkin algıları ile branş değişkeni arasında anlamlı fark bulunmuştur. Öğretmenlerin kişisel bilgileriyle ilgili değişkenlerinin Sosyal Sorumluluk Temelli Liderliğe ilişkin algılarına çok fazla bir etkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmanın kapsamının genişletilerek ölçeğin daha fazla öğretmene uygulanması ve öğretmenlerin Sosyal Sorumluluk Temelli Liderliğe ilişkin algılarını arttırmaya yönelik deneysel çalışmaların yapılması önerilmektedir. OKULDA ZORBALIK VE ŞİDDETİN ÖNLENMESİNİN YÖNETİMİÖzet: <Özet Bu çalışmanın amacı, ilkokul, ortaokul ve lise okul yöneticilerinin okulda şiddet ve zorbalığı önleme yönetimi konusundaki görüşlerini değerlendirmek ve çözüm önerileri oluşturmaktır. Çalışmada nicel ve nitel araştırma yöntemleri birlikte kullanılmıştır. Araştırmanın nicel kısmında tarama modeli, nitel kısmında ise yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmanın nicel kısmında kullanılan “tarama modeli”, geçmişte ve halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlamak için kullanılmıştır. Araştırmanın nitel kısmında, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması kullanılmıştır. Durum çalışması, güncel bir olgunun kendi yaşam çerçevesi içinde çalışılması ve birden fazla kanıt veya veri kaynağının mevcut olduğu durumlarda kullanılabilmektedir. Araştırmanın çalışma evrenini 2013 yılında Muğla ilindeki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı İlkokul, ortaokul ve liselerde görev yapan toplam 33 okul yöneticisi (müdür) oluşturmuştur. Bu yöneticilerden 12 si ilkokul, 8’i ortaokul ve 13’ü lise okul müdürüdür. Araştırmaya ait veriler açık uçlu sorulardan oluşan bir soru formu ve 14 soruluk bir anket kullanılarak elde edilmiştir. Araştırmanın güvenilirliği için araştırmacı ve bir alan uzmanı ile sorular ve temalar üzerinde ayrı ayrı çalışmalar yapılmış daha sonra görüş birliğine varılan durumlar ortaya konulmuştur. Açık uçlu sorulardan oluşan görüşme formundaki sorular okul müdürlerine aynı sıra ile sorulmuştur. Sonuçlara göre; Okullarda yaşanan zorbalık ve şiddet olaylarının itme-kakma, kavga, arkadaşını aşağılama, çeteleşme, zorla bir şey kabul ettirmeye çalışma gibi davranışlardan oluştuğu, okulda bu ve buna benzer davranışları önleme konusunda okul müdürlerinin % 59 (19) oranında kendilerini yeterli gördükleri, % 15’inin (5) okulda şiddet ve zorbalığın önlenmesi konusunda kendini orta düzeyde yeterli bulduğu, hiçbir okul müdürünün bu konuda kendisini yetersiz görmediği anlaşılmıştır. Ancak, yapılan görüşmelerden ve anket sonucu elde edilen verilerden okulda şiddet ve zorbalığın önlenmesi konusunda kendilerini yeterli gören ve ankette söz konusu soruları boş bırakan okul müdürlerinin okullarında da şiddet ve zorbalık olayları yaşandığını anlaşılmıştır. Okul müdürlerinin okulda şiddeti ve zorbalığı önlemek amacıyla gerçekleştirdikleri bazı etkinliklerin; aile eğitimi ve bireysel psikolojik danışma olduğu anlaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: okulda Şiddet, okulda zorbalık, okul yönetimi, etkili okul, okul güvenliği Sözlü bildiri ÖRGÜT KAVRAMI ÜZERİNE KURAMSAL BİR ANALİZ VE METAFORİK BİR TASARIM: MUTLU ÖRGÜT OLARAK OKULÖzet: <Özet Bu çalışma, örgüt olgusunu genel olarak analiz etme ve yeni bir örgüt tasarımı olarak “mutlu örgüt” kavramını okul örgütü bağlamında tartışmaya açma çabasındadır. Mutluluk merkezli bir anlayışla tasarlanan mutlu okulda, çalışanlar, öğrenciler ve yöneticilerin hep birlikte mutlu olduğu bir mutluluk sarmalı hedeflenmektedir. Bu sarmalda çalışanların mutluluğu boyutu Hawthorne çalışmalarından bugüne yönetim ve örgütsel davranış alanyazınında yoğun olarak işlenen, mutlu çalışanların örgütsel verimliliği artırdığına (Zelenski, Murphy ve Jenkins, 2008; Wright ve Staw, 1999; Staw, 1986) ilişkin ampirik çalışmalar temelinde ele alınmaktadır (Quick ve Quick, 2004). Diğer bir boyut olarak yöneticilerdeki mutluluğunun çalışanların performansına, dolayısıyla örgütsel amaçların başarılmasına olumlu katkıları olduğuna ilişkin yazın incelenmiştir (Visser, Knippenberg, Kleef ve Wisse, 2013; Sullivan ve Masters, 1988). Mutluluk sarmalında üçüncü boyut olarak düşünülen öğrenci (müşteri) mutluluğu zaten herkesçe kabul edilen, bütün örgütler için olmazsa olmaz bir hedeftir. Çünkü öğrenci okul örgütünün oluş nedenidir (Eroğlu, 2005; Fornell, 1992). Öğrenci yoksa ne okulun ne çalışanların ne de yöneticilerin varlığı söz konusudur. Genel olarak örgüt yazını incelendiğinde mutlu çalışanlar, mutlu yöneticiler ve mutlu öğrencileri üçlü bir sarmal içerisinde ele alan bir çalışmaya rastlanamamıştır. Bu bağlamda öğrenciler, çalışanlar ve yöneticilerin birlikte mutlu olmalarıyla “etkin” aynı zamanda örgütsel amaçların gerçekleştirilmesiyle “etkili” (Barnard, 1968,60) olarak tasarlanan mutlu örgütler olarak okul bu çalışmanın temel vurgusudur. Mutluluk yaşamın da eğitimin de çok temel bir amacı aynı zamanda yapılan her şeyi ölçüsüne vurabileceğimiz bir mihenk taşı (Noddings, 2006,11) olarak bu metaforda özenle seçilmiş ve kullanılmaktadır. Kaynaklar Barnard, Ç. I. (1968). The function of executive. (Thirtieth Anniversary Edition). Massachusetts: Harvard University Press Eroğlu, E. (2005). Müşteri memnuniyeti ölçüm modeli. İ.Ü. İşletme Fakültesi İşletme Dergisi, (34)1, 7-25 Fornell, C. (1992). A National Customer Satisfaction Barometer: The Swedish Experience. Journal of Marketing, (56)1, 6-21 Noddings, N. (2006). Eğitim ve mutluluk. (Çev: Zuhal Bilgin). İstanbul: Kitap Yayınevi Quick, J. C., Quick, J. D. (2004). Healthy, happy, productive work: a leadership challenge. Organizational Dynamics, (33)4, 329-337 Staw, B. M. (1986). Organizational psychology and the pursuit of the happy/productive worker. California Management Review, (28) 4, 40-54 Sullivan, D. G., Masters, R. D. (1988). “Happy warriors: Leaders facial displays, viewers emotions, and political support. American Journal of Political Science, (32)2, 345-368 Sözlü bildiri ORTAOKULLARDAKİ BİLGİSAYAR LABORATUARLARININ ETKİLİ KULLANIMINA YÖNELİK ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <Bu araştırmanın amacı; ortaöğretim kurumlarında kullanılan Bilgi Teknolojileri Sınıflarına (BTS) ilişkin öğretmen ve öğrencilerin görüşlerini belirlemek ve kurulu olan BTS’lerin genel durumunu bu görüşler ışığında ortaya koymaktır. BTS’ler, 1998 yılından itibaren kurulmaya başlanmıştır ve günümüzde birçok okulda bulunmaktadır. Bilgi teknolojisi sınıflarının olmadığı okullarda ise sınıfların kurulumuna yönelik çalışmalar devam etmektedir (İşman ve Canan, 2009). Acaba yıllardır büyük bir titizlikle kurulmuş olan ve kurulumlarına devam edilen “Mevcut BTS’ler, kuruluşlarındaki amaçlarının gerçekleştirilmesi için yeterli midir?”, MEB tarafından kurulan BTS’lerin genel durumları nasıldır?” Alan yazına bakıldığında bilgi teknolojileri sınıfları ile ilgili çeşitli çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Ancak sayı ve içerik olarak bu tür çalışmalara çok sık rastlanmamaktadır. Bu çalışma, tarama modelinde gerçekleştirilmiş betimsel bir araştırmadır. Betimsel araştırmalar, genelde verilen bir durumu aydınlatmak, standartlar doğrultusunda değerlendirmeler yapmak ve bunun yanı sıra mevcut olaylar arasındaki olası ilişkileri ortaya çıkarmak için yürütülür. Betimsel araştırmalarda asıl amaç; incelenen durumu etraflıca tanımlamak ve açıklamaktır (Çepni, 2007, s.34). Çalışmada nitel ve nicel araştırma teknikleri bir arada kullanılacaktır. Çalışmada veri toplama aracı olarak öğrencilere ve öğretmenlere 25-30 sorudan oluşan bir anket ve ayrıca öğretmenlere 5-6 sorudan oluşan yarı yapılandırılmış bir görüşme formu uygulanacaktır. Anket hazırlanırken; Bilişim Teknolojileri ders müfredatındaki konuların gerektirdiği donanımlar, MEB tarafından kullanılması istenilen eğitim portallarının gerektirdiği çevre donanım birimleri, internet alt yapı ihtiyaçları ve çalışmada sebep teşkil eden alt problemler dikkate alınacaktır. Çalışmadan elde edilen verilerin çözümlenmesi ve yorumlanması nicel ve nitel analiz tekniğiyle gerçekleşecektir. Öğretmen ve öğrencilerin cevapları, aynı fikirde oldukları veya olmadıkları noktalar tespit edilerek kategoriler düzenlenecektir. Kategoriler oluşturulduktan sonra ilişkili olan ifadeler aynı başlık altında toplanarak araştırma sorusu etrafında; benzerliklerine göre gruplandırılacak ve analiz edilecektir. Ayrıca betimsel istatistik tekniklerinden yararlanılarak frekans ve yüzdeler hesaplanacak, böylece oranlama yoluyla sonuçlar yorumlanacaktır. Öğretmen ve öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığını belirlemek için t-testi ve varyans analizi teknikleri kullanılacaktır. BT sınıflarının Öğretmen ve öğrenciler tarafından aktif olarak kullanılmadığı ders materyallerinin hazırlanması açısından öğretmen bilgi okur yazarlığının yaş grubu yüksek olan öğretmenlerde daha az olduğu teknolojik malzemelerin bozulması ve yenilenebilmesi ayağında okulların bakanlığının yeterli bütçeye sahip olmadığı bulgularına ulaşılmıştır.Ayrıca her sınıfın bilgisayarının olması BT sınıflarının aktif kullanımını azalttığı gözlemlenmiştir. Sonuçlar ve alana getirdiği katkı açısından bulgular tartışılacaktır. ÖZEL EĞİTİM KURUMLARINDA ÇALIŞAN ÖĞRETMENLERİN DUYGUSAL EMEK DÜZEYLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ *Özet: <Duygusal emek, işleri gereği diğer insanlarla iletişim kuran işgörenlerin duygusal tepkilerini örgütte kabul edilebilir şekilde göstermek veya örgütün hedefleriyle uyumlu duygu yansımaları yaratabilmek amacıyla gösterdikleri çaba şeklinde açıklanabilir (Köse S. ,Oral L., Türesin H., 2011 ). Yüzeysel davranışlar, derin davranışlar ve samimi davranışlar olmak üzere üç alt boyutta ele alınan (Hochschild (1983); Ashforth ve Humphrey (1993)) duygusal emeğin iş stresi, tükenmişlik, örgütsel vatandaşlık davranışı gibi değişkenlerle ilişkisinin araştırıldığı çalışmalara rastlamak mümkündür (Özgün A. , 2015; Beğenirbaş, M., Meydan Cem H., 2012 ). Literatüre bakıldığında eğitim ortamlarında duygusal emekle ilgili çalışmaların sınırlı olduğu görülmektedir. Özel eğitim kurumlarında çalışan öğretmenlerin normal çocuklarla çalışan öğretmenlere göre çalışma şartları, problem davranışlarla karşılaşma sıklıkları, problem çözme stratejileri, dağılmış aile profilleri, mesleki yıpranma payları vb. durumlarla daha yoğun karşı karşıya kaldıkları da görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında hem literatürdeki boşluğu doldurma açısından hem de hedef kitlesi bakımından engelli öğrencilerle çalışan öğretmenlerin duygusal emek düzeylerinin belirlenmesinin bu alanda yapılacak çalışmalara ışık tutacağı düşünülmektedir. Bu araştırmanın amacı; özel eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin duygusal emek düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırma betimsel tarama modelinde olup araştırma grubunu 2015-2016 yılında Samsun ili Milli Eğitim Müdürlüğüne Bağlı merkez ve ilçelerindeki Özel Eğitim Uygulama Merkezi, Mesleki Eğitim Merkezleri ve İş Uygulama Merkezlerinde görev yapan 230 öğretmen oluşturmaktadır. Farklı branşlara sahip olan öğretmenlerin %59,6’sı kadın %40,4’ü erkektir. Öğretmenlerin %75,2’si evli, %24.8’i bekar; %33,5’i 1-5 yıl kıdeme sahipken, %7’si 21 yıl ve üzeri kıdeme sahiptir. Yine öğretmenlerin %47,4’ü özel eğitim konusunda hizmetiçi eğitim aldığını belirtirken %52.6’sı bu konuda hizmetiçi eğitim almadığını belirtmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Basım ve Beğenirbeş (2012) tarafından uyarlanan duygusal emek ölçeği kullanılmıştır. Ölçek, yüzeysel rol yapma, derinden rol yapma ve doğal duygular olmak üzere üç boyutu içermektedir. Katılımcılar ölçek maddelerini beşli Likert Ölçeği yardımıyla değerlendirmişlerdir (1=Hiçbir Zaman, 5= Her Zaman). Ölçekte yüzeysel rol yapma 6, derinden rol yapma 4 ve doğal davranışlar ise 3 madde ile ölçülmektedir. Ölçeğin iç tutarlığı; yüzeysel rol yapma boyutu için α=0,92, derinden rol yapma boyutu için α=0,85 ve doğal duygular için ise α=0,83 olarak bulunmuştur. Verilerin analizinde betimsel istatistikler yanında verilerin normal dağılım göstermemesi nedeniyle iki kategorili değişkenler için Mann Whitney U, ikiden fazla kategorili değişkenler için Kruskal Walllis H testi kullanılmıştır. Bulgular incelendiğinde Özel Eğitim Uygulama Merkezi, Mesleki Eğitim Merkezi ve İş Uygulama Merkezi kurumlarında görev yapan öğretmenlerin duygusal emek düzeylerinin en yüksek olduğu boyut yüzeysel rol yapma boyutu iken bu boyutu derinden ve doğal rol yapma boyutlarının izlediği görülmüştür. Demografik değişkenler açısından öğretmenlerin duygusal emek düzeyleri incelendiğinde ise cinsiyet ve bu konuda hizmet içi eğitim alma durumlarına göre yüzeysel rol yapma ve toplam duygusal emek düzeylerinde anlamlı fark gözlenirken medeni durum, eğitim durumu, yaş, branş, kıdem, okul türü ve öğrencilerin sahip olduğu yetersizlik durumları açısından anlamlı fark görülmemiştir. *Bu çalışma Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sınıf Öğretmenliği ABD yüksek lisans öğrencisi Aygül DOĞAN ın Özel Eğitim Kurumlarında Çalışan Öğretmenlerin Duygusal Emek ve İşe Yabancılaşma Düzeyleri Arasındaki İlişki başlıklı tez çalışmasının verilerinden türetilmiştir. Sözlü bildiri ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARINDA ÇALIŞAN İLK VE ORTAOKUL ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETMEN LİDERLİĞİ DAVRANIŞLARI VE SINIF YÖNETİMİ EĞİLİMLERİÖzet: <Günümüzün en önemli öğretmen yeterliklerinden biri etkili sınıf yönetimi becerisine sahip olmaktır. Öğrenmenin en üst düzeyde gerçekleştiği bir sınıf ortamının oluşturulmasında sınıf yönetimi becerileri, öğretmenlerin en önemli araçlarındadır. Eğitim örgütlerinde liderlik, arz ettiği önem doğrultusunda oldukça üzerinde durulan konulardan biridir. Liderliğin eğitim örgütlerinde kullanımı genel olarak eğitim yöneticileri ile sınırlandırılmaktayken günümüzde öğretmenin de liderliğinden söz etmek mümkündür. Bu çalışmanın başlıca amacı özel öğretim kurumlarında çalışan ilk ve ortaokul öğretmenlerinin öğretmen liderliği davranışları ve sınıf yönetimi eğilimleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Bu amaç kapsamında araştırmada şu alt problemlere yanıt aranmaktadır: 1. Özel öğretim kurumlarında çalışan ilk ve ortaokul öğretmenlerinin öğretmen liderliği davranış ve sınıf yönetimi eğilimlerine ilişkin görüşleri nelerdir? 2. Özel öğretim kurumlarında çalışan ilk ve ortaokul öğretmenlerinin öğretmen liderliği davranış ve sınıf yönetimi eğilimleri arasında ilişki var mıdır? 3. Özel öğretim kurumlarında çalışan ilk ve ortaokul öğretmenlerinin öğretmen liderliği davranışları, sınıf yönetimi eğilimlerinin bir yordayıcısı mıdır? Araştırma ilişkisel tarama modelindedir. İlişkisel tarama modeli, iki ve daha çok sayıdaki değişken arasında birlikte değişim varlığını veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir (Karasar, 1999). Araştırmada veriler 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Ankara ilindeki beş özel öğretim kurumunda görev yapmakta olan öğretmenlerden toplanmaktadır. Araştırmada veriler Beycioğlu ve Aslan (2010) tarafından geliştirilmiş, üç boyut (kurumsal gelişme, mesleki gelişim ve meslektaşlarla işbirliği) ve 25 maddeden oluşan Öğretmen Liderliği Ölçeği ve Sivri’nin (2012) geliştirdiği beş boyut (plan-program etkinlikleri, ilişki düzenlemeleri, sınıfın fiziki yapısı, zaman yönetimi ve davranış yönetimi) ve 47 maddeden oluşan Sınıf Yönetimi Eğilimleri Ölçeği kullanılmaktadır. Verilerin analizinde aritmetik ortalama ( x ), standart sapma (S), frekans (f), yüzde (%), Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı (r) ve Çoklu Regresyon Analizi tekniklerinden yararlanılacaktır. ÖZEL VE KAMU İLKOKULLARINDA ÇALIŞAN PERSONELİN UNVANLARINA GÖRE İŞ DOYUM DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA: İSTANBUL BAHÇELİEVLER ÖRNEĞİÖzet: <Son yıllarda ülkemizde eğitim-öğretim hizmeti veren okulların sayıları gün geçtikçe artmaktadır. Eğitim-öğretim hizmeti sunan bu örgütler, yapı ve işlev açısından da en önemli örgütler arasında yer almaktadır. Ülkemizde ve dünyada bu kadar önem arz eden eğitim kurumları; müdür, müdür yardımcısı, öğretmen, memur ve diğer yardımcı personeller gibi çeşitlilik gösterir ve her biri örgütün işleyişi açısından kurumsal bir öneme sahiptir. Bu araştırmada başta öğretmenler olmak üzere müdür, müdür yardımcıları, memurlar ve diğer okul personelinin iş doyumu üzerinde durulacaktır. İş doyumu (job satisfaction) hakkında literatürde birçok araştırma, çalışma ve makale bulunmaktadır. Bunun yanında araştırmalar esnasında, ‘Milli Eğitim Okullarında Çalışan Personelin İş Doyumu Üzerine Etkisi’ kavramının yer aldığı araştırmaların ise sınırlı olduğu gözlemlenmiştir. Araştırma İstanbul ili Bahçelievler ilçesinde faaliyet gösteren 22 kamu ve 4 özel ilkokulda gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma 3 müdür, 19 müdür yardımcısı, 385 öğretmen, 7 memur, 6 yardımcı okul görevlisi olmak üzere 420 katılımcı üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma, milli eğitim kurumlarında çalışan personelin iş doyumunu bulmaya yönelik yapılmıştır. İş doyumu düzeyinin belirlenmesi için katılımcılara otuz sekiz soru içeren “Minnesota İş Doyum Ölçeği” gerekli izinler alınarak uygulanmıştır. Anket sonuçları nicel veriler halinde ayrı ayrı toplanmış, analiz edilmiş ve elde edilen bilgiler bir araya getirilmiştir. Araştırma sonrasında elde edilen bulgulara göre; iş doyumu algısında çalışılan kuruma göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmiştir. Diğer yandan ilgili kurumlarda çalışan personelin unvan değişkenlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olmadığı görülmüştür. Bu bulgular ışığında özel ve kamu okullarında çalışan okul personelinin iş doyumu algılarına dair öneriler getirilmiştir. SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ SINIF YÖNETİMİNDE LİDERLİK, ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİ KAVRAMLARINA İLİŞKİN METAFORİK ALGILARIÖzet: <Bu çalışmanın temel amacı sınıf öğretmeni adaylarının sınıf yönetiminde öğretmen, öğrenci ve liderlik kavramlarına ilişkin metaforik algılarını belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda araştırmanın örneklemini 2014-2015 eğitim öğretim yılı Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi sınıf öğretmenliği lisans programında sınıf yönetimi dersini alan 77 öğrenci oluşturmaktadır. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan olgubilim deseni kullanılmıştır. Olgubilim deseni doğrultusunda katılımcıların metaforik algıları tespit edilmeye çalışılmıştır. Metaforlar, bilimsel çalışmalarda araştırmanın temel amacını ortaya koymak ya da temel amaca yardımcı olmak gayesiyle iki şekilde kullanılmaktadır. Bu çalışmada metaforlar, ilgili konuya ilişkin algıları ortaya koymak adına temel amaca hizmet etmesi için analiz edilmiştir. Çalışmada veri elde etmek için katılımcılara, uzman görüşleri ışığında hazırlanan yarı yapılandırılmış bir form verilmiş ve katılımcılardan bu formları doldurmaları istenmiştir. Bu formda, katılımcılara sınıf yönetiminde liderlik kavramına yönelik benzetme yapmaları ve bu benzetmenin gerekçesini açıklamaları için boşluklar kullanılmış ve bu formun doldurulması için yeterli süre verilmiştir ve sınıf yönetiminde liderlik kavramına yönelik metaforlarının neler olduğu ve bu metaforların ortak özellikleri bakımından hangi kavramsal kategoriler altında toplanabilineceği sorularına cevap aranmıştır. Bu katılımcılardan elde edilen veriler metaforların belirlenmesi ve uygunsuz metaforların ayıklanması, metaforlara ilişkin gerekçelerin gözden geçirilmesi ve tutarsızlıkların gerekçeye sahip formların elenmesi, eleme sonunda kalan metaforlara ilişkin gerekçelerden yola çıkılarak metaforların kategoriler altında toplanması olmak üzere üç aşamadan geçirilerek analiz edilmiştir. Çalışmadan elde edilen veriler incelenerek uygun olmayan metaforlar analizden çıkartılmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen veriler öğretmen, öğrenci ve liderlik kavramlarına göre ayrı ayrı kategorilendirilmiştir. Bu kategorilere bakıldığında, liderlik kavramına ilişkin olarak geleneksel sınıf yönetimi anlayışında liderliğin “diktatörlük, zorbalık, güce sahip olma, öncülük etme ve otorite kurma” olarak algılanırken; çağdaş sınıf yönetimi anlayışında “demokrasi, yardımseverlik, kolaylaştırıcılık, yenilikçilik ve rehberlik” olarak algılandığı görülmüştür. Öğretmenlik kavramına ilişkin olarak geleneksel sınıf yönetimi anlayışında öğretmenliğin “güç uygulayan, yönetici, söz hakkını elinde bulunduran, bilgi kaynağı ve rehber kişi” olarak algılanırken; çağdaş sınıf yönetimi anlayışında “koruyan/kollayan, beklentileri önemseyen, her şeyi bilmesi beklenen, yardımcı ve yol gösterici kişi” olarak algılandığı görülmüştür. Öğrenci kavramına ilişkin olarak geleneksel sınıf yönetimi anlayışında öğrencinin “tek tipleştirilen, sorgusuz kabul eden, söz hakkı olmayan, korku kültürüne maruz kalan, başkasına bağımlı olan ve kendisinden üst düzey şeyler beklenen kişi” olarak algılanırken; çağdaş sınıf yönetimi anlayışında “söz hakkı olan, bireysel farklılıklara sahip, bilgiyi yöneten ve işlendikçe değer kazanan bireyler” olarak algılandığı görülmüştür. Çalışma sonucunda sınıf öğretmeni adayı öğrencilerin genel olarak geleneksel sınıf yönetimi yaklaşımında lider, öğretmen ve öğrenci olmayı eylemlerini otokratik bir sistemde sergileme algılarken; çağdaş sınıf yönetiminde bu kavramları demokratik bağlamda hareket etme olarak algıladıkları görülmüştür. Bu durum, genel olarak sınıf yönetimine ilişkin geleneksel ve çağdaş yaklaşımlarla örtüşmektedir. Ancak bu sonuçların daha önemli yönü, sınıf öğretmeni adaylarının çoğunun çağdaş sınıf yönetimi anlayışını daha olumlu algılarken, geleneksel yaklaşımları daha olumsuz olarak görmeleridir. Bu bağlamda, özellikle sınıf öğretmeni adayları başta olmak üzere tüm öğretmen adaylarına sınıf yönetimine ilişkin olumlu algı ve tutum geliştirmeleri, bu olumlu algıyı devam ettirip, sınıf yönetiminde çağdaş anlayışı benimsemeleri için desteklenmelidir. Anahtar kelimeler: Liderlik, Öğretmen, Öğrenci, Metafor, Sınıf Yönetimi Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ YÜKSEKÖĞRETİMDE KALİTE ALGILARIÖzet: <21. Yüzyılda tüm dünya eğitim sistemlerinde çeşitli şekilde araştırılan temel konulardan biri, bu kurumların nasıl daha etkili biçimde bilgi üretimine katkıda bulunacakları ve bilginin yayılmasının nasıl daha iyi sağlanacağı konusudur. Buna bağlı olarak da kalite arayışları ve akreditasyon kaçınılmaz süreçler olarak ortaya çıkmaktadır. Çağdaş bir eğitim ortamı olarak üniversite, eskisiyle kıyaslandığında çok yönlü işlevleri yerine getirmektedir. Çağdaş eğitimi gerçekleştirebilecek üniversite, öğretim elemanı, öğrencisi, fizikî ortamı ve sosyal atmosferi ile bir bütünlük oluşturmak durumundadır. Bu bütünlük içinde öğrencinin ve öğretim üyelerinin çok yönlü katılımı esastır. Çağdaş üniversite yalnız kendi içinde değil, üniversitelerarası koordinasyon ve işbirliği fırsatları çerçevesinde de gelişmeli; üniversitenin yönetiminde ve koordinasyon kurullarının oluşumunda üniversiteleri bilen, tanıyan elemanlar yer almalıdır. Bu katılım, öğrencinin derslerin işlenmesi sırasındaki aktifliğinden, üniversite içindeki çeşitli sosyal faaliyetlere katılımına, ortak araştırmalara, programların hazırlanması ve yönetim gibi alanlar ile ilgili çok geniş bir yelpaze içinde düşünülmelidir. Yükseköğretimde kalite yönetimi, eğitimin her aşamasında ve eğitimi etkileyen tüm alanlarda sağlanırsa kaliteli insan gücü yetiştirilebilir. Bu çalışmanın amacı, sınıf öğretmeni adaylarının yükseköğretimde kalite algılarını belirlemektir. Bu araştırma, sınıf öğretmeni adaylarının görüşlerini belirlemeye yönelik nitel bir çalışmadır. Bu bağlamda araştırma durum saptamaya yönelik betimsel bir çalışma olup, nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması olarak desenlemiştir. Araştırmanın örneklemini, Sakarya Üniversitesi ve Kırıkkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda öğrenim gören öğrenciler oluşturacaktır. Araştırmada veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilecek yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılacaktır. Elde edilen veriler betimsel analiz teknikleri kullanılarak çözümlenecektir. Elde edilen veriler diğer araştırma bulgularıyla tartışılacak, bu bağlamda öneriler geliştirilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN ÇATIŞMA ÇÖZME BECERİLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırma; sınıf öğretmenlerinin çatışma çözme becerileri ile demografik özellikleri arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığını var ise yönünü ortaya koymayı amaçlayan bir çalışmadır. Araştırmanın modeli; ilişkisel tarama modellerinden karşılaştırma türü ilişkisel tarama modelidir. Araştırma yedi coğrafi bölgede bulunan 14 ilkokulda görev yapan 191 ilkokul öğretmenini kapsamaktadır. Bu araştırmada, çatışma çözme becerilerini belirlemek için Rahim tarafından geliştirilen ve Gümüşeli tarafından Türkçeye uyarlanan Çatışma Çözme Becerileri ölçeği uygulanmıştır. Araştırma için evreni temsil edeceği düşünülen ve örneklemi oluşturan öğretmenler random (rastgele) yöntemiyle seçilerek ölçekler uygulanmıştır. Verilerin analizi aşamasında, istatistik paket programı aracılığı ile verilerin analizinde ihtiyaç durumuna göre frekans, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapma verileri ile birlikte; faktörlerin demografik özelliklerle olan farklılıklarını ve yönünü ortaya çıkarmak için ise ANOVA testi ve bağımsız t testleri uygulanmıştır. Öğretmenlerin çatışma çözme becerilerinin demografik özellikleriyle olan ilişkileri incelediğinde; yaş ve hizmet süresi bağımsız değişkenleri ile ödün verme yaklaşımı arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Buradan yola çıkıldığında 34-39 yaş aralığında bulunan öğretmenlerin diğer yaş gruplarında bulunan öğretmenlere, 21 yıl ve üzeri hizmeti bulunan öğretmenlerin de diğer hizmet sürelerinde görev yapan öğretmenlere göre ödün verme yaklaşımına daha fazla eğilim içinde oldukları sonucuna varılabilmektedir. Araştırma sonuçlarının da gösterdiği üzere çatışma çözme yöntemlerinden tümleştirme ve uzlaşma yaklaşımlarından maksimum verimi elde edebilmenin yolunun iletişimden geçtiği unutulmamalı ve eğitim kurumlarında her çeşit sosyal iletişimin arttırılması sağlanmalı, bürokratik düzenlemelerin izin verdiği çerçevede sosyalleşmenin önünün açılması daha huzurlu ortamların oluşmasına olanak sağlayacağı unutulmamalıdır. Yöneticiler tarafından benimsenen açık kapı politikaları, öğretmenlerin kafalarında oluşan en ufak bir karışıklıkta yöneticileri ile temasa geçmelerine imkân sağlayacağından dolayı büyük önem arz etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN FATİH PROJESİNE YÖNELİK KAYGILARIÖzet: <Dünyada bilgi birikimi son derece hızlı bir biçimde artmakta ve gelişmiş ülkeler de politikalarını bu yönde oluşturmaya çalışmaktadırlar. Türkiye bu bağlamda bilgi toplumuna dönüşüm vizyonunu şu şekilde ifade etmektedir “Bilim ve teknoloji üretiminde odak noktası haline gelmiş, bilgi ve teknolojiyi etkin bir araç olarak kullanan, bilgiye dayalı karar alma süreçleriyle daha fazla değer üreten, küresel rekabette başarılı ve refah düzeyi yüksek bir ülke olmak” (DPT, 2006). Bu amaç doğrultusunda birçok alanda bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımına yönelik projeler geliştirilmiştir ve geliştirilmeye devam etmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde görülen hızlı gelişmeler diğer alanları etkilediği gibi eğitim alanını da etkilemektedir. 2010 yılında gündeme gelen FATİH (Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi ise, eğitim alanında köklü değişimler yapmayı hedefleyen bir projedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerini eğitim ile bütünleştirmeyi hedefleyen bu proje ile eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması amaçlanmıştır. Proje kapsamında 17 ilde ve 52 okulda pilot uygulama olarak 2011-2012 öğretim yılında proje hayata geçirilmiş ve daha sonraki yıllarda yaygınlaştırılarak devam etmiştir. Önümüzdeki yıllardan itibaren de ilkokullara yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı FATİH Projesini, eğitim ve öğretimde okullarda teknolojiyi iyileştirmek amacıyla BİT (Bilgi ve iletişim teknolojileri) araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek şekilde düzenlenmesi amacıyla yürürlüğe koyduğunu belirtmektedir. FATİH projesi liselerde ve ortaokullarda uygulamış ve birtakım güçlüklerle karşılaşılmıştır. Karşılaşılan bu güçlüklerin ilkokul öğretmenlerinde birtakım kaygılar oluşturduğu düşünülmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, FATİH projesi kapsamında öğretmenlerin kaygılarını ortaya koymak ve bu kaygıların giderilmesine yönelik çözüm önerileri sunmaktır. Çalışma, nitel verilerin kullanıldığı betimsel bir araştırmadır. Çalışmada araştırmanın amacına uygun olarak hazırlanmış yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanacaktır. Yarı yapılandırılmış görüşme tekniği, önceden düşünülmeyen ve görüşme sırasında ortaya çıkabilen yeni durumlarda görüşmede bazı değişmeler yapmaya olanak tanıyan bir yöntemdir (Özgüven, 2004). Görüşme sorularının belirlenmesi için bir öğretmenle ön görüşme yapılmıştır. Bu görüşmelerden hareketle ve ilgili alanyazın ve belgeler taranarak görüşme formu düzenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Çanakkale İli’ndeki ilkokullarda görev yapan sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır. Elde edilecek veriler içerik analizi yapılarak çözümlenecek ve yorumlanacaktır. Araştırma görüşmelerin yapılması aşamasında olup, bulgulara ve sonuçlara bildiride yer verilecektir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KARİYER ENGELLERİNE YÖNELİK NİTEL BİR ARAŞTIRMAÖzet: <SINIF ÖĞRETMENLERİNİN KARİYER ENGELLERİNE YÖNELİK NİTEL BİR ARAŞTIRMA ÖZET Günümüzde bütün örgütler varlıklarını devam ettirmek, yeteneklerini korumak ve büyümelerini sürdürebilmek için sürekli olarak birbirleriyle rekabet etme zorunluluğu duymaktadır. Rekabetin yoğun olarak yaşandığı bu ortamda, insan sermayesi, dünya çapında rekabete uyum sağlayabilmek için önemli bir kaynak olarak görülmekte (Gardner, 2002) ve çağdaş yönetim örgütlerinde etkili insan kaynaklarının, örgütsel rekabet avantajlarına yol açtığı yaygın olarak kabul edilmektedir (Stavrou-Costea, 2002; Wang & Shyu, 2008; Zhao & Du, 2012). Dolayısıyla çağdaş yönetim anlayışında insan boyutu giderek çok daha fazla önem kazanmaktadır. Eğitim örgütleri açısından düşünüldüğünde okulun en önemli öğesi öğretmendir. Okulun açık sistem özelliği taşıması ve uğraşı alanının da insan olması aynı zamanda bir örgüt olan okulun insan boyutunu daha da önemli kılmaktadır (Kayıkçı, 2013: 238). Eğitimde insan kaynaklarının nihai amaçlarından biri, eğitim örgütlerinde görev yapan çalışanlardan en çok faydayı sağlamaktır. Bu süreçte eğitim çalışanlarının sahip oldukları bilgi ve becerinin, eğitim örgütünün başarmak istediği amaç doğrultusunda harekete geçirilmesi önem taşımaktadır (Çetin ve Özcan, 2013: 3-4). Kariyer geliştirme işlevi açısından değerlendirildiğinde, insan öğesinin önemli olduğu eğitim örgütlerinde sürekli öğrenmeye, gelişmeye ve yenileşmeye açık bir örgüt kültürünün oluşturulması önemlidir. Bu bağlamda öğretmenlere kariyer olanaklarının sunulması hem öğretmenlerin kendini gerçekleştirmesi ve hem de entelektüel gelişimlerine katkı sağlanması bakımından gereklidir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenliği mezunu öğretmenlerin, mezuniyet sonrası kariyer engellerini belirlemeye çalışmaktır. Bu amaç için araştırmacılar nitel bir araştırma deseni olan fenemonolojik araştırma deseninden yararlanmışlardır. Çalışma grubu ‘kartopu’ örnekleme yöntemiyle belirlenmiş; 2015-2016 öğretim yılında MEB’de sınıf öğretmeni kadrosunda çalışan Muğla ilinden (12), Aydın’dan (3), İstanbul’dan (1) ve Antalya’dan (1) olmak üzere 17 genç öğretmen çalışmaya katılmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan 9 açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla toplanmıştır. Her bir katılımcı ile ayrı ayrı yüz yüze görüşme yapılmıştır. Katılımcılardan da izin alınarak, görüşlerin ses kaydı alınmıştır. Bu süreçte arkadaşça bir açılış ile başlangıç yapmaya, soruları konuşma tarzında sormaya, görüşme yapılan kişileri dikkatle dinlemeye özen gösterilerek, yansız ve empatik olmaya özen gösterilmiştir. Görüşmeler yaklaşık olarak 15 ile 45 dakika arasında sürmüş, uzun süren görüşmelerde araştırmacılar mola verilmesine ve katılımcının düşüncelerini toparlamasına önem vermişlerdir. Ayrıca görüşmeyi tamamlarken kritik konuların ya da yanlış anlaşılan noktaların aydınlatılmasına önem veren araştırmacılar, görüşme bitiminde son olarak katılımcılara eklemek istedikleri bir şey olup olmadığını sormuşlardır. Görüşme verileri bilgisayar ortamına aktarılarak içerik analiz yapılmıştır. İçerik analiziyle, olguyu anlamaya yardımcı olacak tema, konu ve içerikler belirlenerek anlam örüntüleri çıkarılmaya çalışılmış ve bulgular alan yazından da yararlanılarak yorumlanmıştır. Ayrıca, sonuçlar sunulurken, betimsel bir anlatım kullanılarak, katılımcıların doğrudan ifadelerine de yer verilmiştir. Yaptıkları analiz sonucunda araştırmacılar, katılımcıların farklı biçimlerde de olsa, ‘bireysel, kurumsal ve sosyal’ açıdan kariyer engelleriyle karşı karşıya kaldıkları ve bu durumun her katılımcıyı duygusal açıdan etkilediği bulgusuna ulaşmışlardır. Anahtar kelimeler: kariyer, kariyer engelleri, sınıf öğretmenleri Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN LİDERLİK ALGILARI VE OKUL YÖNETİCİLERİNDEN BEKLEDİKLERİ LİDERLİK DAVRANIŞLARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Okul yöneticilerinin liderlik davranışları okul için önemli bir etkendir. Son yıllarda eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler ve farklı uygulamalara gidilmesi yönetim anlayışlarında da yeni düşüncelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu anlamda sınıf öğretmenlerinin okul yöneticilerinden beklentileri de değişikliğe uğramıştır. Sınıf öğretmenlerinin liderlik algıları ve okul yöneticilerinden bekledikleri liderlik davranışlarına yönelik görüşlerinin değişikliğe uğraması politika yapıcıları, araştırmacıları ve eğitimcileri yakından ilgilendirmiştir. Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenlerinin liderlik algıları ve okul yöneticilerinden bekledikleri liderlik davranışlarına ilişkin görüşlerini derinlemesine incelemektir. Nitel araştırma yaklaşımı çerçevesinde gerçekleştirilen bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseni kullanılmıştır. Çalışma gurubunda yer alacak öğretmenlerin belirlenmesinde ise amaca hizmet etmesi açısından amaçlı örneklem seçim yöntemi kullanılmıştır. Bu bağlamda araştırmada, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Samsun ili Atakum ve İlkadım ilçelerinde görev yapan 12 sınıf öğretmeni ile görüşülerek veriler elde edilmiştir. Araştırmanın verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan ve 9 açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış mülakat formuyla toplanmıştır. Toplanan bu veriler NVİVO 10.0 programı kullanılarak analiz edilmiştir.. Araştırmaya katılan öğretmenlerin liderlik kavramına yönelik verdiği cevaplara bakıldığında liderliği; öncülük etme, kitleleri arkasından sürükleyebilme, yönlendirme ve yol gösterme olarak tanımlandıkları görülmektedir. Yöneticilik kavramı ile ilgili ise daha çok yasalar ve kurallar çerçevesinde yönetme, idare ve organize etme işi olarak tanımlamalar yapıldığı görülmüştür. Liderlik ve yöneticiliğin arasında farkların olduğunu dile getiren öğretmenler, bu farklılıkların sebebi olarak yöneticilerin sadece bağlı bulundukları kurumu yönetirlerken, liderlerin tüm topluma hitap ettiklerini; yöneticilerin bazı kural ve yasalara göre hareket etme zorunlulukları olduğu halde, liderlerin insiyatif alabilme güçlerinin daha çok olduğunu; yöneticiliğin bir meslek olarak yapılmasına karşın liderliğin bir adanmışlık olduğunu ve her yöneticinin iyi bir lider olmadığı ancak iyi bir liderin aynı zamanda iyi bir lider olabileceği anlayışlarını ortaya koymuşlardır. Bu bağlamda, araştırmaya katılan öğretmenlerin büyük kısmının okul yöneticilerinin bir lider olmasını daha çok tercih ettikleri görülmektedir. Öğretmenler, etkili liderlik özelliklerini sıralarken çalışkan, girişimci, adaletli, güvenilir, empati yeteneği gelişmiş, ikna kabiliyeti yüksek, hitabet gücü gelişmiş, ön yargılardan arınmış, güdüleyici, karizmatik, politik, özgünlüğe açık olma, ileri görüşlü, hedeflere yönelik yol gösterme ve çalışanlarının arkasında durma gibi özellikleri vurgulamışlardır. Öğretmenlerin okul müdürlerinden bekledikleri liderlik davranışları; rahat bir çalışma ortamı sunma, yansız olma, insiyatif alabilme, alınacak kararlarda öğretmenlere danışma, öğretmenini onure etme, maddi ve manevi pekiştireçlerle öğretmeni güdüleme olduğu tespit edilmiştir. Okul müdürlerinden beklenen yöneticilik davranışları ise işleyişi takip etme, planlı olma, kural ve yönetmeliği adaletli bir şekilde uygulama, çevre-okul ilişkisini iyi kurabilme, kurumun ve öğretmenin sorunlarına yönelme gibi davranışlar olduğu görülmektedir. Elde edilen bulgular neticesinde çalışmaya katılan öğretmenlerin hem liderlik hem de okul yöneticilik kavramları ile ilgili birtakım algılarının olduğu sonucu elde edilmiştir. Bu bağlamda öğretmenler etkili lider ve adil yönetici kavramları üzerinde durdukları anlaşılmaktadır. Öğretmenler; liderlikte daha çok sosyal ilişkilere yer verirlerken yöneticilikte işleyişle ilgili özelliklere yer vermişlerdir. Ayrıca çalışmaya katılan öğretmenlerin okul yöneticilerinden beklentilerinin daha çok lider olmaları yönünde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. NOT: Bu araştırma Nurcihan ZEHİR GÜLEBİ’nin “Sınıf Öğretmenlerinin Liderlik Algıları ve Okul Yöneticilerinden Bekledikleri Liderlik Davranışlarına İlişkin Görüşleri” konulu tez çalışmasında elde edilen verilerden türetilmiştir.* Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SINIF ORTAMLARINDA KULLANDIKLARI İLETİŞİM YAKLAŞIMLARIÖzet: <İletişim tüm bilim alanının ortak noktası olduğundan farklı tanımlamaları var olsa da asıl olan karşıdakine anlatılmak istenen mesajın karşı taraftan doğru olarak anlaşılmasıdır (Staton,1988). Etkili bir iletişimin de özü budur. Eğitim kişiler arası etkileşim sürecini içermektedir. Formal yollarla okul çatısı altında bir araya toplanan öğrenci ve öğretmenler karşılıklı iletişim içerisindedirler. Eğitim öğretim programının aksamaması için verici konumda bulunan öğretmenin alıcı konumundaki öğrencilere bilgiyi doğru aktarması gerekmektedir. Bu süreci sekteye uğratmadan sürdürebilmenin yolu da etkili iletişim becerilerinden geçer. Allred(1992) iletişim becerilerini; içtenlik, konuşma, samimiyet, empati, saygı, düşünceyi açığa vurma, anlamaya çalışma, işbirliği yapma, taahhütte bulunma, cesaret verme, öğretme ve duyguları açığa vurma olarak belirtmiştir (Akt: Şahin-Yüksel,1997). Mortimer ve Scott, (2003) “Meaning Making in Secondary Science Classrooms” isimli kitaplarında ortaöğretim fen sınıflarında öğretmen ve öğrenciler arasındaki farklı etkileşim türlerine odaklanarak bu etkileşim türlerinin anlam oluşturma sürecinde nasıl rol oynadığını açıklamışlardır. Bu süreçte sınıf içi söylemlerin iki boyutundan bahsedilir. İlk boyut söylemin otoriter ya da diyalojik olmasından bahsederken diğer boyutta konuşmaların etkileşimli ya da etkileşimsiz gerçekleşmesi ele alınmaktadır. Yapılan bu çalışmada sınıf öğretmenlerinin sınıf ortamlarında kullandıkları iletişim yaklaşımlarının tespiti amaçlanmıştır. Derinlemesine araştırma yapabilmek için nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Görüşme ile yürütülen veri toplama süreci veri çeşitlemesi sağlayabilmek için gözlem ile desteklenmiştir. Çalışmanın geçerliği ve güvenirliği için ikinci kodlayıcı kullanılmış uyum analizi hesaplanmıştır. Amaç dahilinde 6 sınıf öğretmeni ile görüşmeler yapılmış ve bu öğretmenlerin sınıf içi söylemleri gözlenmiştir. Gözlemde kullanılan rubrik ve görüşme için hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu araştırmacılar tarafından hazırlanmış uzman görüşü ile geçerlikleri sağlanmıştır. Araştırmanın geçerlik ve güvenirliğine etki edebilecek tehditler belirlenerek çalışma öncesinde ve çalışma sürecinde kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Çalışmada veri toplama süreci tamamlanmış analizler yapılmaktadır. Analizler sonucunda bulgular eşliğinde gerekli sonuç ve öneriler çalışma sunum ve tam metninde sunulacaktır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLERİNİN STRESLE BAŞA ÇIKMA YÖNTEMLERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırma; sınıf öğretmenlerinin stresle başa çıkma yöntemleri ile demografik özellikleri arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığını var ise yönünü ortaya koymayı amaçlayan bir çalışmadır. Araştırmanın modeli; ilişkisel tarama modellerinden karşılaştırma türü ilişkisel tarama modelidir. Araştırma yedi coğrafi bölgede bulunan 14 ilkokulda görev yapan 191 ilkokul öğretmenini kapsamaktadır. Bu araştırmada, stresle başa çıkma yöntemlerini belirlemek için Folkman ve Lazarus tarafından geliştirilen “Ways of Coping Inventory” ölçeğinden Türkçe’ye Aydın tarafından uyarlanan ve Eğitim Yönetiminde Stres Kaynakları adlı doktora tezinde uyguladığı Stresle Başa Çıkma Yöntemleri ölçeği kullanılmıştır. Araştırma için evreni temsil edeceği düşünülen ve örneklemi oluşturan öğretmenler random (rastgele) yöntemiyle seçilerek ölçekler uygulanmıştır. Verilerin analizi aşamasında, istatistik paket programı aracılığı ile verilerin analizinde ihtiyaç durumuna göre frekans, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapma verileri ile birlikte; faktörlerin kişisel özelliklerle olan farklılıklarını ve yönünü ortaya çıkarmak için ise ANOVA testi ve bağımsız t testleri uygulanmıştır. Öğretmenlerin stres ile başa çıkma yöntemlerinin demografik özelliklerine göre anlamlı bir farklılık sergileyip sergilemediğine bakıldığında; medeni durum değişkeni ile çaresizlik yaklaşımı arasında, cinsiyet ve yaş değişkenleri ile iyimserlik yaklaşımı arasında, hizmet süresi ile boyun eğici yaklaşım arasında, çalışılan coğrafi bölge ile çaresizlik yaklaşımı arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Farklılıkların oluştuğu cevapların aritmetik ortalamaları incelendiğinde; evli öğretmenlerin bekarlara kıyasla stresle başa çıkarken daha fazla çaresizlik yaklaşımını tercih etme eğiliminde oldukları, erkek ve 46 ve üzeri yaş aralığında bulunan öğretmenlerin, kadın ve diğer yaş gruplarındaki öğretmenlere göre daha fazla iyimser yaklaşımı tercih ettikleri, 21 yıl ve üzeri hizmet süresi bulunan öğretmenlerin boyun eğici yaklaşıma yöneldikleri, Güney Doğu Anadolu bölgesinde görev yapan öğretmenlerin, diğer bölgelerde çalışan meslektaşlarına göre çaresizlik yaklaşımını daha fazla tercih ettikleri tespit edilmiştir. Meslekleri gereği gerek mesai saatlerinde gerekse mesai sonrası büyük bir stres altında bulunan öğretmenler, stres ile başa çıkma konusunda profesyonel olarak bilinçlendirilmelidir. Okullarda öğrenciler için hizmet veren psikolojik danışma servislerinin kurum çalışanlarına da yönelik programlar hazırlaması konunun farkındalığı açısından önem arz etmektedir. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN KARİYER TERCİHLERİ VE GELECEK BEKLENTİLERİÖzet: <SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN KARİYER TERCİHLERİ VE GELECEK BEKLENTİLERİ İnsan kaynakları açısından değerlendirildiğinde okuldaki önemli unsurlardan birisi de öğretmenlerdir. İlkokul dönemi için düşünmek gerekirse, sınıf öğretmenlerinin okul çağı çocuklarının geleceğinin biçimlendirilmesinde ve çocuklara sağlıklı bir kişilik kazandırılmasında büyük rolü vardır. Çünkü çocuklara ilk yıllarda verilen eğitimin niteliği, onların gelecekteki başarılarını ve tutumlarını etkileyebilmektedir. Bu gün Türkiye’de sınıf öğretmenliği en çok tercih edilen branşlardan biridir. Kariyer tercihi bakımından değerlendirildiğinde, gençlerin öğretmenlik mesleğini algılayış biçimi, öğretmenlik mesleğini seçme nedenleri ve meslekle ilgili taleplerinin bilinmesi önemlidir. Çünkü bütün bunlar gençlerin gelecekle ilgili beklentilerine yön vererek, ileride mesleki yaşamlarında verimliliklerini, motivasyonlarını, tutumlarını olumlu ya da olumsuz etkileyebilmektedir. Bu nedenle öğretmen adaylarının iyi yetiştirilmesi kadar, öğretmenlik mesleğinin güçlü bir kariyer arzusu uyandıracak bir meslek haline dönüştürülmesi ve öğretmenlik mesleğinin standartlarının geliştirilmesi gerekir. Bu çalışmanın amacı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim dalı 4. Sınıf öğrencilerinin kariyer tercihlerini, kariyer tercih sebeplerini ve öğretmenlik mesleği ile ilgili beklentilerini anlamaya çalışmaktadır. Bu amaç için, nitel bir araştırma yöntemlerinden fenemolojik araştırma yaklaşımından yararlanılmıştır. Çalışmaya 2015-2016 yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim 4. Sınıf öğrencilerinden mezuniyet aşamasında olan 19 Erkek (E) ve 23 Kız (K) olmak üzere toplam 42 öğrenci katılmıştır. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu ile elde edilmiştir. Her biri farklı tarihlerde olmak üzere iki kez görüşme yapılmıştır. İlk tur görüşmelerde katılımcıların öğretmenlik mesleği konusundaki düşüncelerini, mesleği seçme nedenlerini ortaya koyabilmek için 3 açık uçlu soruya yazılı olarak cevap vermeleri istenmiştir. İkinci tur görüşmelerde ise katılımcıları, daha iyi tanıyabilmek ve mesleki hedefleri hakkında daha kapsamlı bilgiler toplayabilmek için, otobiyografilerini yazmaları, ayrıca ‘arzu listesi’nde yer alan 4 soruya cevap vermeleri istenmiştir. Toplanan veriler içerik analizi ve betimsel analiz yöntemleriyle analiz edilmiş, kodlar ve temalar halinde görüşler ortaya konurken, katılımcı görüşlerinden alıntılar yapılmıştır. Bu çalışmada öğrenciler, ‘bireysel, mesleki, sosyal’ tercihlerden dolayı, öğretmenlik mesleğini tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Büyük bir çoğunluğu, KPSS sınavının kalkması gerektiğini ifade ederken, bazı öğrenciler kendilerine daha iyi eğitim imkânlarının sağlanmasını talep etmişlerdir. Bazı öğrenciler hayallerini gerçekleştirmek, topluma katkı sağlamak, maddi ve manevi doyum sağlamak amacıyla öğretmenlik mesleğini tercih etmek istediklerini belirtmişlerdir. Bazı öğrenciler öğretmenlik mesleğinin daha cazip hale getirilmesi için mesleki standartların iyileştirilmesini istemişlerdir. Bu çerçevede, öğrencilerin bir kısmı eğitim sisteminin aksayan yönlerinin olduğunu, örgüt kültürünün daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulabilmesi için öğretmen ve yönetici rollerinin değişmesini gerektiğinin altını çizmiştir. Bazıları ise öğretmen imkânlarının (eğitim ortamı, maddi) geliştirilmesini ve öğretmene değer verilmesini isterken, belirsizlikten arınmış bir eğitim sistemini arzuladıklarını da ifade etmişlerdir. Sonuç olarak, bu çalışmayla hem kız ve hem de erkek öğrencilerin Türkiye’de, öğretmenlik mesleğinin standartlarının iyileştirilmesi ve öğretmen niteliklerinin geliştirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmasını istedikleri anlaşılmıştır. Sözlü bildiri SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇOCUK HAKLARINA İLİŞKİN TUTUMLARIÖzet: <Çocukluğun bir toplumda geçerli olan norm ve değerlere göre belirlenen toplumsal bir kavram olduğu ileri sürülebilir(Tan, 1989, 71, 72). Tarihsel olarak çocuk, yetişkinin daha küçük, daha zayıf, daha az zeki olan biçiminden fazlası değildi ve niteliksel olarak yetişkinlerden farklı görülmediği gibi herhangi bir özel ihtiyacı olduğu ya da gelişimine katkıda bulunulduğu da görülmüyordu. 20. yüzyılın başlarındaki teknolojik ve sosyo-ekonomik değişikliklerin sonucunda ve çocukluk algısının değişerek çocukluğun insan hayatının özgün ve önemli bir dönemi olarak kabul edilmesiyle, çocukları korumaya yönelik pek çok sosyal hareket ortaya çıkmıştır. Ayrıca çocuklarla ilgili konuların toplumsal reformun odak noktası haline gelmesiyle, toplumun açık bir şekilde çocuğa karşı yükümlülüklerini belirtmesi zorunluluğu doğmuştur(Ruck ve Horn, 2008, 688-699). Çocuk kavramına olumlu bir anlamın yüklenmesi beraberinde çocukların da hakları olabileceği tartışmalarını başlatmıştır. 1970’lerde çocuk hakları ihlallerine yönelik Dünya çapında artan bir ilginin olması, sonunda çocuk haklarını güvence altına alan ve taraf devletlere yükümlülükler getiren bir hukuksal düzenleme yapılması yönünde yetkilileri harekete geçirmiş ve 1989’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) tasarısı kabul edilmiş ve 1990’da yürürlüğe girmiştir(Fortin, 1998, 35 vd.; Akyüz, 2010, 35). ÇHS, çocuk haklarıyla ilgili ilk evrensel, ayrıntılı, kapsayıcı ve hukuki bağlayıcılığı olan ilk uluslararası belgedir(Hodgson, 1993; Kilkelly, 2008, 188). Çocuklar, sadece küçük veya gelişmemiş yetişkinler ya da sadece bir ailenin üyesi değil, yetişkinlerden belirli bir yaşla ayrılmış sosyal bir grubun üyesidir. Dolayısıyla tüm insanlara tanınan temel hak ve özgürlüklerden ve uluslararası normların korumalarından yararlanabilirler(King, 1996, 36; Akyüz, 2010, 3). Bu bağlamda çocuk hakları, “çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve ahlaki bakımlardan özgürlük ve saygınlık içinde, sağlıklı ve normal biçimde gelişebilmesi için hukuk kuralları ile korunan yararlarıdır”(Akyüz, 2010, 3). ÇHS, çocuk haklarını bütüncül yaklaşımla düzenleyen hukuki bir metindir. ÇHS’de genel olarak insan haklarıyla bağlantılı bütün hakları tanımıştır. Ancak sözleşmenin konusu çocuklar olunca, bütün insanlara uygulanacak standartlar yükseltilmiştir (Akyüz, 2010, 45). Bu araştırmanın temel amacı, sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının çocuk haklarına ilişkin tutumlarını cinsiyete, sınıf düzeyine, göre incelemektir. Çalışmanın ikincil amacı, sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının anılan tutumlarının Almanca öğretmenliği, okul öncesi öğretmenliği, sosyal bilgiler öğretmenliği ve beden eğitimi öğretmenliği öğretmen adaylarının tutumlarından farklılaşıp farklılaşmadığını test etmektir. Araştırmanın çalışma grubunu Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nin sınıf öğretmenliği lisans programına devam eden ve araştırmaya katılmaya istekli öğrencilerden oluşacaktır. Ayrıca karşılaştırma yapabilmek amacıyla, aynı Fakültelerin Almanca öğretmenliği, okul öncesi öğretmenliği, sosyal bilgiler öğretmenliği ve beden eğitimi öğretmenliği lisans programlarına kayıtlı araştırmaya katılmaya istekli öğrenciler de araştırmada yer alacaktır. Araştırma Deseni: Sınıf öğretmenliği öğretmen adaylarının çocuk haklarına ilişkin tutumlarını belirlemek belirlemeye yönelik bu araştırmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmada toplanan veriler Karaman-Kepenekci tarafından geliştirilen “Çocuk Hakları Tutum Ölçeği” Ankara Üniversitesi ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde öğrenim gören öğrencilere uygulanarak elde edilecektir. Beklenen Bulgular ve Sonuçlar: Günümüzde çocukların ve yetişkinlerin çocuk haklarını bilmeleri ve korumaları toplum düzeni için önemlidir. Bu nedenle ÇHS’nin mümkün olan tüm yollarla işler hale gelmesi, Taraf Devletlerin görevidir. Özellikle öğretmenlerin çocuk haklarının etkili bir şekilde gerçekleşmesini gözetmeleri gerekmektedir. Bu çalışmayla öğretmen adaylarının çocuk hakları konusundaki görüşlerini ortaya konarak, eksiklerinin saptanması, öğretmen adaylarının eğitim programına çocuk hakları konusunda yapılabilecek katkıların belirlenmesi hedeflenmektedir. Sözlü bildiri ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN SOSYO- EKONOMİK PROFİLİÖzet: <Üniversite, öğrencinin akademik, mesleki ve kültürel gelişimleri sadece sınıfta gerçekleşmez. Bu nedenle öğrencinin aile, eğitim kurumu ve yaşanılan yere ait görüşlerinin belirlenmesi amacıyla yapılan profil araştırmaları ile hedef kitlenin daha iyi tanınması sağlanabilir. Bu tür çalışmalar ve çalışmaya konu olan öğrencilerin profili geçmişten günümüze bilim ve teknolojideki gelişmeler ve küreselleşme nedeniyle toplumun yapısında meydana gelen değişmelerden dolayı büyük önem taşımaktadır. Bu araştırma, üniversite gençliğinin yaşam tarzları, bakış açıları, ekonomik durumları hakkında ışık tutacağı için önemlidir. Genç nüfusun özellikle de üniversite gençliğinin profilini bilmek ülkenin geleceğine ışık tutacaktır. Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin sosyo-ekonomik profili belirlenmek istenmiştir. Araştırma tarama modelindedir. Tarama modelleri, geçmişte ya da halen varolan bir durumu, var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Eğer, araştırmanın amacı cok sayıda obje veya insana ilişkin bazı betimlemelerde bulunmak ise tarama modeli en uygun model olarak görülmektedir. Araştırmanın evrenini Pamukkale Üniversitesi’nde öğrenim gören 10.860, örneklemini ise 916 birinci öğrencileri oluşturmaktadır. Veri toplama aracı, katılımcıların profilini ortaya çıkarmak amacıyla Yaylalı ve arkadaşları (2006) tarafından geliştirilen ölçme aracından yararlanılarak araştırmanın amacına uygun olarak düzenlenip geliştirilmiştir. Kırkbeş sorudan oluşan formunda, öğrencilerin demografik özelliklerine, sosyo-ekonomik durumlarına, ilgi alanlarına, günlük alışkanlıklarına, eğitim süreçlerine ve alanı tercih nedenlerine ilişkin sorular içermektedir. Araştımadan elde edilen sonuçlara göre, öğrencilerin yarısından fazlasının kadın, yarısına yakınının ise erkek olduğu; gençlerin genellikle üniversiteyi, liseyi bitirdikleri ilk veya ikinci senede kazanmış oldukları görülmektedir. Öğrencilerin öğrenim gördükleri fakültelere bakıldığında, çoğunluğunun Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gördüğü; öğrenim şekillerine göre % 79,6’sının normal öğrenim gördüğü, % 20,4’ünün ikinci öğrenim gördüğü sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerin ikamet ettikleri coğrafi bölgelere göre dağılımlarına bakıldığında, % 50,0’sinin Ege Bölgesi’nde ikamet ettiği, öğrencilerin yaşadıkları yerleşim birimlerine göre dağılımında, % 29,5’inin büyükşehirde, % 29,3’ünün ilçede yaşadığı görülmektedir. Öğrencilerin babalarının yaptığı mesleğe bakıldığında, % 20,8’inin memur, % 3,6’sının işsiz olduğu, annelerinin ise çoğunluğunun ev hanımı (% 67,5); öğrencilerin babalarının eğitim durumlarına bakıldığında % 30,2’sinin, annelerinin ise, % 41,3’ünün ilkokul mezunu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerin mezun oldukları lise türüne bakıldığında, % 40,4’ünün Anadolu Lisesi mezunu olduğu görülmüştür. Öğrenciler üniversiteye girmeyi sağlayan temel belirleyici etmenlerinin dershane olduğunu belirtmektedirler. Öğrencilerin barınma şekline bakıldığında, % 25,4’ünün devlet yurdunda, % 25,0’inin arkadaşları ile evde, % 21,7’sinin özel yurtta,% 19,7’sinin ailesinin yanında,% 6,6’sının tek başına evde, % 1,6’sının akraba veya tanıdıklarının yanında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Yabancı dil bilme düzeyleri sorulduğunda öğrenciler, % 31,4’i orta düzeyde, % 4,7’si çok iyi düzeyde yabancı dil bildiğini belirtmektedir. Öğrenciler aylık harcamalarındaki en büyük giderin barınma olduğu, tamamına yakını yerli dizi izlemekten hoşlandığı, 28,7’sinin sanata, % 25,6’sının siyasete ilgi duyduğu, yarısına yakınının Türk pop müziğini tercih ettiği, % 66,7’sinin gündemi takip ederken interneti kullandığı anlaşılmaktadır. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
AKIL VE ZEKA OYUNLARININ EĞİTİME İNOVATİF ENTEGRASYONUÖzet: <Oyun, öğrenmeyi kolaylaştırır.Buradan yola çıkarak, akıl ve zeka oyunlarının öğrencilerimize kazandırdığı yetenek ve becerilerden, sınıf ortamında faydalanarak daha kaliteli ve etkin bir eğitim öğretim ortamı sağlamayı amaçladık. Zeka oyunları, her yıl okulumuzda hem seçmeli ders olarak hem de ders dışı etkinlik olarak uygulanmaktadır.Üç yıl önce başlattığımız Çocuk Üniversitesi projesi kapsamında okulumuzda akıl oyunları atölyesi kurulmuştur.Eğitimcilerimiz, düzenlenen kurslar, etkinlikler ve turnuvalarla, zeka oyunlarının eğitim öğretim sürecine katkılarını görmüştür.Öğrencilerin oyunlardan edindiği kazanımlar eğitmenlerimizin bu konudaki motivasyonunu arttırmıştır.Eğitimcilerimiz, zeka oyunlarının eğitim öğretim sürecine katkılarını görmüştür.Düzenlenen kurslar, etkinlikler ve turnuvalarla, oyunların öğrencilerde oluşturduğu olumlu etkilerin şahidi olmuşlardır.Düzenlenen eğitici eğitimleri ile, her branşın amaçlarına ve hedeflerine göre farklı oyunlar öğretilmiştir.Böylece derslere entegre edilecek doğru oyunların doğru disiplini geliştirmesini sağlamaya çalışmaktayız. Bu proje ile; öğrencilerimizin zeka potansiyellerini tanıması ve geliştirmesini, problemler karşısında özgün stratejiler geliştirmesini, problemleri çözerken hızlı ve doğru karar vermesini, olaylara daha iyi odaklanmasını ve dikkatlerini toplayabilme yeteneklerinin gelişmesini sağlamaya çalışıyoruz.Bütün bu yetenek ve becerileri derslerde kullanarak, eğlenirken öğrenmeyi, öğrenirken zeka gelişimini ve bu becerilerin ileriki yaşantılarında onlara yol gösterici olmasını sağlamış olacağız.Bunun yanı sıra aile ile oyunlar etkinlikleriyle aile iletişimini, göçmen ağırlıklı öğrencilerin olduğu kardeş okullar seçerek yardımlaşma duygusunu güçlendirmiş oluyoruz. Çalışmalarımızı daha ileri götürerek, 2019 yılında Erasmus plus KA229 Okul değişimi programı kapsamında akıl ve zeka oyunları ile ilgili olan ve her birinde dört ortak ülke okulu bulunan iki projemiz kabul görmüş ve hibe almaya hak kazanmıştır.Böylece projemizi uluslararası platforma taşıyarak, öğretmen ve öğrenci eğitiminin yaygınlaşmasını sağlayacağız.Öğrencilerimiz, diğer ülkelerin geleneksel oyunlarını yerinde tanıma fırsatı yakalayacak, aynı zamanda Türk geleneksel oyunlarımızı tanıtma imkanı bulacaklar.Edinilen çeşitli tecrübelerin okulumuza yansımalarını görmeyi bekliyoruz. Uzun vadede, proje ile yeni yöntem ve teknolojilerin transferi, ar-ge ve inovasyon çalışmalarına olan yatırımların artması, yenilikçi yaklaşımların kurumlarımıza yerleşmesi ve kurum kültürü olması, kurumların modern eğitim ortamlarını oluşturmaları, eğitim-öğretimde sınıflarda yeni yaklaşımların gelişmesi, proje çalışmalarına daha fazla ilgi gösterilmesi projemizin beklenen sonuç ve etkileridir. Poster bildiri AKIL VE ZEKA OYUNLARININ EĞİTİME İNOVATİF ENTEGRASYONUÖzet: <Oyun, öğrenmeyi kolaylaştırır.Buradan yola çıkarak, akıl ve zeka oyunlarının öğrencilerimize kazandırdığı yetenek ve becerilerden, sınıf ortamında faydalanarak daha kaliteli ve etkin bir eğitim öğretim ortamı sağlamayı amaçladık. Zeka oyunları, her yıl okulumuzda hem seçmeli ders olarak hem de ders dışı etkinlik olarak uygulanmaktadır.Üç yıl önce başlattığımız Çocuk Üniversitesi projesi kapsamında okulumuzda akıl oyunları atölyesi kurulmuştur.Eğitimcilerimiz, düzenlenen kurslar, etkinlikler ve turnuvalarla, zeka oyunlarının eğitim öğretim sürecine katkılarını görmüştür.Öğrencilerin oyunlardan edindiği kazanımlar eğitmenlerimizin bu konudaki motivasyonunu arttırmıştır.Eğitimcilerimiz, zeka oyunlarının eğitim öğretim sürecine katkılarını görmüştür.Düzenlenen kurslar, etkinlikler ve turnuvalarla, oyunların öğrencilerde oluşturduğu olumlu etkilerin şahidi olmuşlardır.Düzenlenen eğitici eğitimleri ile, her branşın amaçlarına ve hedeflerine göre farklı oyunlar öğretilmiştir.Böylece derslere entegre edilecek doğru oyunların doğru disiplini geliştirmesini sağlamaya çalışmaktayız. Bu proje ile; öğrencilerimizin zeka potansiyellerini tanıması ve geliştirmesini, problemler karşısında özgün stratejiler geliştirmesini, problemleri çözerken hızlı ve doğru karar vermesini, olaylara daha iyi odaklanmasını ve dikkatlerini toplayabilme yeteneklerinin gelişmesini sağlamaya çalışıyoruz.Bütün bu yetenek ve becerileri derslerde kullanarak, eğlenirken öğrenmeyi, öğrenirken zeka gelişimini ve bu becerilerin ileriki yaşantılarında onlara yol gösterici olmasını sağlamış olacağız.Bunun yanı sıra aile ile oyunlar etkinlikleriyle aile iletişimini, göçmen ağırlıklı öğrencilerin olduğu kardeş okullar seçerek yardımlaşma duygusunu güçlendirmiş oluyoruz. Çalışmalarımızı daha ileri götürerek, 2019 yılında Erasmus plus KA229 Okul değişimi programı kapsamında akıl ve zeka oyunları ile ilgili olan ve her birinde dört ortak ülke okulu bulunan iki projemiz kabul görmüş ve hibe almaya hak kazanmıştır.Böylece projemizi uluslararası platforma taşıyarak, öğretmen ve öğrenci eğitiminin yaygınlaşmasını sağlayacağız.Öğrencilerimiz, diğer ülkelerin geleneksel oyunlarını yerinde tanıma fırsatı yakalayacak, aynı zamanda Türk geleneksel oyunlarımızı tanıtma imkanı bulacaklar.Edinilen çeşitli tecrübelerin okulumuza yansımalarını görmeyi bekliyoruz. Uzun vadede, proje ile yeni yöntem ve teknolojilerin transferi, ar-ge ve inovasyon çalışmalarına olan yatırımların artması, yenilikçi yaklaşımların kurumlarımıza yerleşmesi ve kurum kültürü olması, kurumların modern eğitim ortamlarını oluşturmaları, eğitim-öğretimde sınıflarda yeni yaklaşımların gelişmesi, proje çalışmalarına daha fazla ilgi gösterilmesi projemizin beklenen sonuç ve etkileridir.
Sözlü bildiri DOWN SENDROMLU ÇOCUKLAR İÇİN OYUNLAŞTIRILMIŞ EĞİTİM MATERYALİ PLAYING EDUCATION MATERIAL FOR CHILDREN WITH DOWN SYNDROME SEBAHATTİN KARTALÖzet: <Günümüzde bir çocuğun yaşamının ilk yılları, onun gelecekteki gelişiminin anahtarı olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle sorunların çocukluk döneminde giderilmesi, uzun dönemde bireyin hayat kalitesini ve işlevselliğini belirlediği için önem taşımaktadır. Sağlıklı çocuklarda dil gelişim sürecinin, psiko-motor gelişim süreciyle paralellik arz ettiği bilinmektedir. Çocuğun kas hareketleri ile duyu organlarının koordineli bir şekilde çalışmasıyla, zihinsel ve dilsel gelişimin temelleri de atılmaktadır. Ancak Down sendromlu bireylerde, doğuştan sahip oldukları zayıf kas yapısı, motor gelişimi üzerinde olduğu gibi dil gelişiminde de önemli engelleyici rol oynamaktadır. Yüz ve ağız kaslarının gevşek olması dil, dudaklar ve çenenin hareketlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum konuşmanın anlaşılabilirliğini yani telaffuzu doğrudan etkiler Bu çalışmada; Down Sendromlu bireylerde yüz ve ağız kaslarını geliştirmek, doğru nefes kullanma çalışmalarını desteklemek için oyunlaştırılmış bir eğitim materyalinin tanıtımı yapılacaktır. Bu materyal geliştirilirken Tübitak 1007 Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme projelerini destekleme programı kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Genel Müdürlüğü ile birlikte çalışılmıştır. Çalışma boyunca konuyla ilgili uzman görüşleri alınmıştır. Oyunlaştırılmış Eğitim materyalinin saha çalışması henüz yapılmamıştır. Dr.Öğrt.Üyesi Cumhuriyet Üniversitesi Sözlü bildiri BEER GAME OYUNUNDA KATILIMCI DAVRANIŞININ ANALİZ EDİLMESİÖzet: <Oyun temelli öğrenme özellikle erken yaşlardaki bireylerin öğrenmesi için sıkça kullanılan bir yaklaşım olmasına rağmen ileri yaşlarda; üniversite ve sonrasında nispeten daha az kullanılmaktadır. Bu metot son yıllarda bilgisayar oyunları ile yetişen; oyun ve oyun mekaniklerine aşina olan öğrencilerin sayısı arttıkça gerek lisans gerek lisansüstü eğitimde de sıkça kullanılır olmuştur. Özellikle bilgisayar oyunlarının ve simülasyonların gelişmesi ile işletme öğrencilerine yönelik, pazarlama, stok yönetimi, satış yönetimi, ürün geliştirme, uluslararası işletmecilik gibi alanlarda gerçek durumları simüle eden oyunlar geliştirilmiştir. Bu uygulamalarda öğrencilere temel kavramların öğretilmesi ve bazı kriz durumlarında izlenmesi gereken yaklaşımların neler olduğu üzerine odaklanılmıştır. Beer Game ya da diğer adı ile bira dağıtım oyunu 60 lı yılların başında MIT tarafından geliştirilmiş ve üretim yönetimi, lojistik, stok yönetimi derslerindeki en popüler oyunlardan biri olmuştur. Oyunda stok yönetimi, müşteri hizmet düzeyi , kamçı etkisi gibi kavramların benimsenmesine odaklanmıştır. Her oyuncu müşterilerinden gelen siparişlerin karşılanması ve stoklarının kontrolünden sorumludur. Oyuncular maliyetleri minimumda tutarken müşteri hizmet düzeyini de maksimumda tutmakla görevlidir. Bu çalışmada iki yıl boyunca farklı sınıf ve bölümlerde 90 kişiden oluşan 6 farklı gruba beer game oynatılmış ve katılımcıların basit bir tedarik zincirindeki sipariş ve stok operasyonlarında verdikleri kararlar incelenmiştir. Analizler sonucunda lisans ve yüksek lisans öğrencilerinde benzer motivasyon ile hareket etmelerine rağmen farklı kararlar verdikleri sektörde çalışan katılımcıların ise lisans öğrencileri ile tamamen farklı stratejiler ve motivasyonlar ile karar verdikleri gözlenmiştir. Sözlü bildiri BİR MATEMATİK OYUNU İLE BAZI MATEMATİK KAVRAMLARININ ÖĞRETİMİ VE ANALİTİK DÜŞÜNME BECERİSİNİN KAZANDIRILMASIÖzet: <Bu çalışmada, lise 2 müfredatında bulunan sıralama, faktöriyel ve olasılık kavramlarının öğretiminde Apartman sudoku oyununu (Skyscrapers Game) kullanılmaktadır. Bu oyunu kullanarak soyut olan bu kavramları günlük yaşam problemi olarak ele alıp öğrencilerin kalıcı öğrenmelerinin sağlanması hedeflenmektedir. Ayrıca öğrencilerin matematiğe karşı olan korku ve önyargılarının da değişmesi beklenmektedir. Bunun için Muğla merkezde bulunan bir lisenin 10. sınıflarından iki sınıf seçilmiştir. İki sınıftan biri deney grubu, biri de konrtol grubu olarak belirlenmiştir. Deney grubuna hazırlanan etkinlikler ve apartman sudoku oyunu ile faktöriyel, permütasyon ve olasılık konuları verilmektedir. Konrtol grubunda ise geleneksel öğrenme ortamı aynen devam etmektedir. Deney grubu öğrencilerinin süreç içerisinde tutumlarındaki değişimi ölçmek için tutum ölçekleri kullanılmıştır. Çalışmada yöntem olarak, yarı deneysel yöntem kullanılacaktır. Mevcut okul yapılarında deney ve kontrol gruplarının kontrol değişkenleri bakımından eşitlenmiş olarak oluşturulmasının güç olmasından dolayı bu yöntem tercih edilmiştir. Bu çalışma sonunda apartman sudoku oyunu eğitsel oyun olarak tasarlanacak ve etkinlikler yazılarak tüm matematik öğretmenlerinin rahatça kullanabilecekleri eğitim etkinlikleri hazırlanacaktır. Aynı zamanda öğrencilerin analitik düşünme becerilerinin gelişmesi onları günlük hayatta karar vermeleri açısından olumlu etkileyecektir. Soyut olan matematik konularını günlük hayat problemlerine uyarlayarak çözen öğrencilerin, yaparak-yaşayarak öğreneceklerinden kalıcı öğrenmeleri sağlanacak, matematiğe karşı olumsuz tutumları değişecektir. Bununla birlikte matematiğin aslında birçok yerde gizil olarak bulunduğunu keşfeden, oyunun stratejisini çözmek için akıl yürütme beceresini kullanabilen bir öğrenci olmaları beklenmektedir. Oyun oynarken öğrenciler birbirlerinden oyunun stratejisini ve bunu çözmek için gerekli matematiği öğreneceklerinden akran öğrenmeyi kullanacaklar ve “bu konu ne işimize yarayacak?” ya da “matematiği neden öğreniyoruz?” sorularına kısmen cevap verebileceklerdir. Sözlü bildiri EĞİTİMDE OYUNLAŞTIRMANIN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN MOTİVASYONLARINA ETKİSİÖzet: <Oyunlarda kullanılan oyun mekanikleri, rekabet gibi unsurların eğitim materyallerine aktarılması olarak nitelenen eğitimde oyunlaştırma kavramı son yıllarda oldukça önem kazanmıştır. Oyunlaştırma yönteminin başlıca kullanım amaçları motivasyon yükseltme ve kullanıcı problemleri gibi sorunlara katkı sağlamak olarak tanımlanmakta ve kavram; eğitim ve çocuklar gibi birçok alana uyarlanmaktadır (www.ideaport.com, 2019). Literatürdeki farklı eğitim seviyelerindeki (orta öğretim, ilköğretim, üniversite) öğrenciler üzerine yapılan çalışmalar analiz edildiğinde oyunlaştırmanın öğrencilerin derse bağlılıklarını ve motivasyonlarını artırdığı gözlenmiştir. Bu sebeple çalışmanın amacı; oyunlaştırmanın üniversite öğrencilerinin bağlılık ve motivasyonlarına olan pozitif ya da negatif etkilerinin incelenmesi olarak belirlenmiştir. Çalışmanın tanımlanan amacına ulaşabilmek için, Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi öğrencileri araştırmanın örneklemi olarak belirlenmiş ve ders içeriklerine ait kavram ve konseptler “board game” olarak dizayn edilip, öğrenme materyali haline getirilmiş ve öğrencilerinin kendi takım arkadaşlarına belirli kurallar çerçevesinde bu konseptleri anlatmaları istenmiştir. Sürecin sonunda ise öğrencilerden yaşadıkları deneyimi değerlendirmeleri istenmiş ve alınan cevapların sistematik bir şekilde değerlendirilebilmesi için veri toplama aracı olarak anket formu kullanılmıştır. Süreç sonucunda toplamda 43 anket formu elde edilmiş ancak 2 anket yazarlar tarafından geçerli bulunmadığı gereği ile kapsam dışında bırakılmış, geri kalan 41 anket formu SPSS 22 paket programı aracılığı ile analiz edilmiş ve elde edilen veriler değerlendirilmiştir. Çalışma araştırmanın bulguları, sektör için öneriler ve gelecek araştırmalar için yönergeler ile sonuçlandırılmıştır. Sözlü bildiri EĞİTSEL OYUN YÖNTEMİNİN 5. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL BECERİLERİ VE DERSE YÖNELİK TUTUMLARINA ETKİSİÖzet: <Bu araştırma 5. Sınıf düzeyinde “Madde ve Değişim” ünitesinin öğretiminde uygulanan eğitsel oyun yöntemi ve öğretmenlerin alışagelmiş uygulamalarını gerçekleştirdikleri programa dayalı öğretimin öğrencilerin sosyal becerileri ve fen bilimleri dersine yönelik tutumlarına etkisini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmada deneysel desenlerden öntest-sontest kontrol gruplu yarı deneysel desen benimsenmiştir. Araştırma 2018-2019 akademik yılında Erzurum ili merkezinde bir ortaokula devam eden 52 5. sınıf öğrencisi ile yürütülmüştür. Okulda bulunan 6 şube arasından kura çekilerek deney ve kontrol grupları belirlenmiştir. Öğrencilerden 27’si eğitsel oyun yönteminin uygulandığı deney grubunda 25’i ise programa dayalı öğretimin uygulandığı kontrol grubunda yer almaktadır. Uygulama öntest ve sontestlerin uygulanması dahil (yöntemlerin uygulanışı 26 ve testlerin uygulanışı 4 ders saati) 30 ders saatinde tamamlanmıştır. Eğitsel oyun yönteminde konu yalnızca oyunlar aracılığı ile aktarılmış ve etkinlikler oyunlaştırılarak gerçekleştirilmiştir. Programa dayalı öğretimde ise konu ile bilgiler zenginleştirilmiş anlatım tekniği ile aktarılmış ve etkinlikler gösteri veya gösterip yaptırma şeklinde gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak sosyal beceri ölçeği ve fen bilimleri dersi tutum ölçeği kullanılmıştır. Veri analizinde parametrik testlere uygunluğu tespit edildiğinden bağımsız örneklemler t-testi ve ANCOVA kullanılmıştır. Uygulama başlangıcında öğrencilerin sosyal becerileri arasında kontrol grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlenmiştir; (t(42,554)=2,553; p<0,05). Öğrencilerin tutum puanları arasında anlamlı farklılığın olmadığı belirlenmiştir; (t(50)=0,718; p>0,05). Uygulama sonunda yapılan ANCOVA sonucunda öğrencilerin sosyal becerileri arasında eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrenciler lehine istatistiksel olarak anlamlı farklılığın olduğu tespit edilmiştir; (F(1,49)=6,270; p<0,05; η2=0,113). Öğrencilerin fen bilimleri dersine yönelik tutumları arasında eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrenciler lehine istatistiksel olarak anlamlı farklılığın olduğu belirlenmiştir; (t(50)=-2,315; p<0,05; η2=0,097). Sonuç olarak; öğrencilerin sosyal becerilerini ve fen bilimleri dersine yönelik tutumlarını geliştirmede eğitsel oyun yönteminin programa dayalı öğretime göre daha etkili olduğu bulunmuştur. Sözlü bildiri EĞİTSEL OYUN, OKUMA-YAZMA-OYUN VE OKUMA-YAZMA-UYGULAMA YÖNTEMLERİNİN “KUVVET VE ENERJİ” ÜNİTESİNDE YAŞANAN ÖĞRENME PROBLEMLERİNİ GİDERMEDEKİ ETKİSİÖzet: <Bu araştırmanın amacı öğrencilerin öğrenme zorluğu, motivasyon düşüklüğü, öğrenme kaygısı ve bilgilerin kalıcı olmaması öğrenme problemlerini yaşadıkları “Kuvvet ve Enerji” ünitesinin öğretiminde uygulanan eğitsel oyun, okuma-yazma-oyun, okuma-yazma-uygulama ve programa dayalı öğretim yöntemlerinin öğrencilerin akademik başarı, motivasyon, kaygı ve bilgilerinin kalıcılığına etkisini incelemektir. Araştırmada deneysel desenlerden öntest-sontest kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Araştırmada Erzurum ili merkezinde bir normal ortaokula devam eden 149 7. sınıf öğrencisi ile çalışılmıştır. Öğrencilerden 40’ı eğitsel oyun yönteminin uygulandığı Deney Grubu-1’de, 38’i okuma-yazma-oyun yönteminin uygulandığı Deney Grubu-2’de, 37’si okuma-yazma-uygulama yönteminin uygulandığı Deney Grubu-3’te ve 34’ü programa dayalı öğretimin uygulandığı kontrol grubunda yer almaktadır. Verilerin toplanmasında önbilgi testi, akademik başarı testi, motivasyon ölçeği, kaygı ölçeği ve kalıcılık testi kullanılmıştır. Verilerin parametrik testlerin uygulanmasına uygun olduğu tespit edildiğinden analizlerde tek yönlü ANOVA kullanılmıştır. Uygulama başlangıcında öğrencilerin önbilgi düzeyleri, motivasyonları ve kaygıları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olmadığı belirlenmiştir. Uygulama sonunda eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrencilerin akademik başarılarının okuma-yazma-oyun, okuma-yazma-uygulama ve programa dayalı öğretim uygulanan öğrencilerden anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlenmiştir; (F(3,145)=9,542; p<0,05; η2=0,165). Eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrencilerin fen öğrenimi motivasyonlarının programa dayalı öğretim uygulanan öğrencilerden anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edilmiştir; (F(3,145)=3,158; p<0,05; η2=0,061). Öğrencilerin fen öğrenimi kaygı düzeyleri incelendiğinde eğitsel oyun, okuma-yazma-uygulama ve programa dayalı öğretim uygulanan öğrenciler arasında eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrenciler lehine anlamlı farklılığın olduğu belirlenmiştir; (F(3,145)=5,109; p<0,05; η2=0,096). Eğitsel oyun yöntemi uygulanan öğrencilerin bilgilerinin kalıcılığı programa dayalı öğretim uygulanan öğrencilerden anlamlı derecede yüksektir; (F(3,145)=3,361; p<0,05; η2=0,021). Sonuç olarak öğrencilerin öğrenme problemi yaşadıkları konuların öğretiminde eğitsel oyun yöntemi daha etkilidir. *Atatürk Üniversitesi 6267 Nolu BAP kapsamında desteklenmiştir. 1. yazarın doktora tezinden üretilmiştir. EĞİTSEL OYUNLARIN ÖĞRETMEN ADAYLARININ SOSYAL BECERİ GELİŞİMİ DÜZEYİNE ETKİSİÖzet: <İnsanların kendilerini anlatma ve başkalarını anlama istekleri, sosyal ve duygusal gereksinimlerini karşılamak için değişik sosyal becerileri gerektirir. Bu beceriler onların davranışlarını oluşturur. Bazı insanlar bu becerilere sahip değildir. Bu durum onların kendi ihtiyaçlarını karşılamada farklı güçlüklerle karşılaşmalarına neden olmaktadır. Utangaçlık, yalnızlık, atılgan olmayan davranışlar, duygularını dışa vurmada yetersizlik, bu güçlüklerden bazılarıdır. Sosyal beceriler, çeşitli etkilerde, kişinin hem kendisinin ve hem de diğer kişilerin duygu, düşünce ve davranışlarını idrak edebilme ve bu anlayışa uygun davranışlar gösterebilme olarak tanımlanmaktadır. Bireyin içinde yaşadığı topluma uyum sağlama ve toplum içinde sosyalleşmesi açısında bakıldığında sosyal beceriler toplumla bireyi kendi içinde bütünleştiren bir yapıdır şöyle ki bireyde var olan sosyal beceriler bireyi hem toplumun bir parçası yapmakta hem de toplum içinde bireye bir yer ve konum belirlemektedir. İnsan hayatının her zaman diliminde var olan oyunun insan yaşamında önemli bir yeri vardır. Oyun ile yardımlaşma, çevre ile etkileşim içinde olma, paylaşma ve problem çözme gibi sosyal açıdan ciddi olan davranışların olumlu yönde pekiştiği bilinmektedir. Tüm bunların yanı sıra oyun bireyi bir bütün olarak bilişsel, duyuşsal ve psikomotor olarak geliştirmektedir. İçinde yaşanılan günümüz şartlarında yaşam için gerekli olan davranışlar, oyunlarla doğal olarak öğrenilmekte ve sosyal becerilerin oyun yoluyla geliştirilebileceği çeşitli araştırmalarla ortaya konmuştur. Bu nedenle bu çalışmanın amacı, eğitsel oyunların öğretmen adaylarının sosyal beceri gelişimi düzeyine etkisini araştırmaktır. Araştırmanın amacını gerçekleştirmek adına nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bu bağlamda, Araştırmanın örneklemini Ege Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, Fen Bilgisi Öğretmenliği ve Sınıf Öğretmenliği Anabilim dallarında öğrenim görmekte olan öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmada öğretmen adaylarının eğitsel oyunların sosyal beceri gelişim düzeylerine etkisini belirleyebilmek amacıyla veri toplama aracı olarak, Yaya Kocayörük (2000) tarafından geliştirilen, geçerlilik ve güvenilirliğini yaptığı “Sosyal Beceri Ölçeği” uygulanacaktır. Ölçek uygulaması sonucunda elde edilen verilerin analizleri yapılarak Araştırma sonunda, oyun öğretimi eğitimini alan ve almayan öğretmen adaylarının sosyal beceri düzeyleri karşılaştırılarak incelenecektir. GELENEKSEL OYUNLARIN ÇOCUKLARIN SOSYALLEŞMESİNDEKİ ROLÜ: KOCAAYAK VE ÜÇTAŞ ÖRNEĞİ THE ROLE OF TRADITIONAL GAMES IN THE SOCIALIZATION OF CHILDREN: KOCAAYAK AND UCTAS SAMPLEÖzet: <“HARMANBİŞ-Çocukluğumuzun Oyunlarını Unutmayalım” kitabımızda biraraya getirdiğimiz pek çoğu unutulmuş sokak ve ev oyunlarımızı çocuklara, annelere-babalara ve çok kıymetli eğitimci meslektaşlarımız olan öğretmenlere yeniden hatırlatmak istedik. Yoğun iş temposu arasında çocuklarıyla ilgilenemeyen anne ve babalara, stresi azaltan, eğitimleri eğlenceli hale getirmek isteyen öğretmenlere büyük bir fırsat sunan oyunlar; paylaşmayı, diğer gamlığı, birlikte yaşama kültürüyle toplum bilincini kazanmayı öğretecek çocuklara. Teknolojinin yaygınlaştığı, mahalle kültürünün siteler ve apartmanlar nedeniyle yok olmaya başladığı günümüzde önce bize sonra çocuklarımıza sirayet eden kişisel ve ruhsal gelişimle ilgili sıkıntılarımızı giderip, sanal dünyaya esir ettiğimiz köleleşen beyinlerimizi bu oyunlar sayesinde kurtararak bedenlerimizi toprakla, sokakla, gerçek dünya ile buluşturacağız. Çocuklarımız oyunları oynayarak hem gelişimlerini tamamlayacaklar hem de toplumumuzun kültürel mirasına sahip çıkacaklar. Hedef Çocuklarımızın kişilik oluşumunun sağlanması Oyunlarla hayatı öğrenmelerine fırsat verme Oyunlar vasıtasıyla teknik beceri geliştirme Bütün oyun türleriyle grup çalışması, denge, esneklik, çeviklik, psikomotor, zihin ve göz koordinasyonu, işitsel algı, dikkat, odaklanma ve reaksiyon gelişiminin desteklenmesi Çocukların saldırganlık eğilimlerini yok ederek, enerji birikimlerini zararsız bir şekilde oyunlarla yönlendirme işlevinin gerçekleştirilmesi Oyun Kategorileri Sokak Oyunları, İp Oyunları, Taş Oyunları, Ev ve Sınıf Oyunları, Top Oyunları, Kağıt Kalem Oyunları, Hafıza Oyunları, Bilye Oyunları, Müzik Oyunları Harmanbiş kitabının içeriğini oluşturan 9 kategorilik 99 adet oyundan sadece 2 oyunu katılımcılarla paylaşacağız. Çocukların sosyalleşmesini, grup çalışmalarını etkin şekilde sürdürecekleri, psikomotor gelişimlerine katkı sağlayacak kocaayak oyunu ve liderlik vasıflarını ortaya çıkartacak, ekip ruhunu pekiştirecek, duraklara verilecek ve oyuncuları yönlendirecek isimler sayesinde kültür aktarımını sağlayacak üçtaş oyunu. Kimler katılabilir 5-15 yaş çocuklar, Anneleler, Babalar, Öğretmenler, Üniversitelerin Eğitim Fakültesi ve BESYO öğrencileri, Akademisyenler, Süre 30 dakika Sözlü bildiri HAKEKE GAZİANTEP GELENEKSEL ÇOCUK OYUNLARI ARACILIĞIYLA TÜRKÇE VE MATEMATİK ÖĞRETİMİÖzet: <Çocuk oyunları halk kültürünün geçmişten günümüze gelen en önemli bir parçasıdır. Çocukların, yetişkinlerin hayatını taklit ettikleri bazen de hayal dünyalarıyla zenginleştirdikleri bu oyunların gelecek nesillere aktarılması, unutulmaması ve aynı zamanda öğrenme ortamında kullanılması bu çalışma¬mızın asıl amacıdır. Bu amaçla kültürümüzün önemli bir parçası olan geleneksel çocuk oyunları Gaziantep özelinde kayıt altına alınmıştır. Çalışmaya öncelikle “Oyun Derleme Formu” hazırla¬narak başlandı. Bu formda; derleyen, derleme tarihi, derleme yeri, kaynak kişinin bilgileri, anlatı mekânı, kaynak kişinin oyunu kimden öğrendiği, oyun araç-gereçleri ve oyunun oynanış şekli gibi açık uçlu görüşme sorularına yer verildi. Derleme çalışmaları Gaziantep merkezinde, ilçelerinde ve köylerinde kaynak kişilerle yapılan röportajlar neticesinde ger¬çekleştirildi. Ulaşılan kaynak kişilerle fotoğraf makinesi, ses kayıt cihazı gibi teknik araçlar kullanılarak görüşmeler yapıldı. Bu görüşmeler neticesinde 118 oyuna ulaşıldı. Daha sonra eldeki ses kayıtları deşifre edilerek metin haline getirildi. Uzman görüşleri doğrultusunda aynı olan oyunlar çıkarılarak 30 geleneksel çocuk oyunu bu çalışmaya dâhil edildi. Derlenen oyunlarla Türkçe ve Matematik derslerine ait kazanımlar ilişkilendirildi. Poster bildiri MATABU OYUNUN GELİŞTİRİLMESİ VE MATEMATİK DERSİNDE KULLANILMASI: EYLEM ARAŞTIRMASIÖzet: <Matabu oyunu geleneksel masa oyunu Tabu’nun matematik terimleri ile uyarlamasıdır. Oyun masası üzerinde bildiği kelimeler kadar ilerlenerek çıkışa ilk ulaşan takım oyunu kazanacaktır. Matabu kartları matematik terimlerinden oluşmaktadır. İki takım oluşturulacak ve her turda seçilen bir öğrenci yasaklı kelimeleri kullanmadan verilen matematik terimini arkadaşlarına anlatmaya çalışacaktır. Burada yasaklı kelimeler de matematik terimlerinden oluşmaktadır. Matabu oyununun amacı sık kullanılan matematik terimlerini kavramaktır. Öğrenci kullanamadığı kelimeleri kendi cümleleri ile ifade ederek hem yasaklı terimleri hem de anlatmaya çalıştığı terimi pekiştirecektir. Bu süreçte de öğrenme aşamaları aktif olacaktır. Çalışma eylem araştırması olarak tasarlanmıştır. Yaşanan sorunların ve ihtiyacın belirlenmesi, bir eylem planı hazırlanması, eylem planın uygulanması ve değerlendirilmesi aşamaları izlenmiştir. Geliştirilen oyunun etkililiğinin değerlendirilmesinde öğrenci ve uygulayıcı öğretmen görüşleri kullanılmıştır. Oyunun kullanıldığı sınıflardaki öğrencilerle odak grup görüşmesi yapılarak süreçle ilgili görüşleri alınmıştır. Uygulayıcı öğretmenlerle görüşmeler birebir yürütülmüştür. Çalışmanın sonuçları Matabu oyununun; öğrencilerin kalıcı öğrenmelerine katkı sunduğunu, derse ilişkin olumlu tutumlarını desteklediğini ve ders katılımını artırdığını göstermektedir. Poster bildiri MATBALA OYUNUN GELİŞTİRİLMESİ VE MATEMATİK DERSİNDE KULLANILMASI: EYLEM ARAŞTIRMASIÖzet: <Oyun özellikle çocuklarda olumlu duygular ortaya çıkaran, derslere karşı motivasyonu artıran ve eğitim sürecinde sıklıkla kullanılan işlevsel bir araçtır. Matematik dersi de öğrencilerin zorlanabildiği ya da olumsuz tutum geliştirebildikleri bir ders olduğu için oyunlardan yararlanılan bir derstir. Bu çalışmanın amacı ortaokul matematik derslerinde kullanılmak üzere bir eğitsel oyun geliştirilmesidir. Bu amaçla 5. Sınıf düzeyinde çarpım tablosu, 6. Sınıf düzeyinde asal sayılar, 7. Ve 8. sınıf düzeyinde karesel sayılar konuları belirlenerek oyunun uyarlanmış ve etkililiği öğrenci görüşlerine dayalı olarak değerlendirilmiştir. Çalışma eylem araştırması olarak tasarlanmıştır. Yaşanan sorunların ve ihtiyacın belirlenmesi, bir eylem planı hazırlanması, eylem planın uygulanması ve değerlendirilmesi aşamaları izlenmiştir. Oyunun geliştirilmesi sırasında öncelikle ihtiyaçların belirlenmesi için öğrencilerin öğrenmekte zorlandığı konular her sınıf düzeyi için öğretmen görüşlerine dayalı olarak belirlenmiştir. Belirlenen konular için geleneksel Tombala oyunu uyarlanarak “Matbala” ismi verilen oyun geliştirilmiştir. Ortaokul matematik öğretmenleri tarafından belirlenen konularda oyunun kullanım şekline karar verilmiş ve sınıf içi uygulamalar yapılmıştır. Geliştirilen oyunun etkililiğinin değerlendirilmesinde öğrenci ve uygulayıcı öğretmen görüşleri kullanılmıştır. Oyunun kullanıldığı sınıflardaki öğrencilerle odak grup görüşmesi yapılarak süreçle ilgili görüşleri alınmıştır. Uygulayıcı öğretmenlerle görüşmeler birebir yürütülmüştür. Çalışmanın sonuçları Matbala oyununun; öğrencilerin kalıcı öğrenmelerine katkı sunduğunu, derse ilişkin olumlu tutumlarını desteklediğini ve ders katılımını artırdığını göstermektedir. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIGI’NA BAĞLI OKULLARDA GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN DERSLERDE OYUN KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Günümüz dünyasının yaşam Şartları gelişen ve değişen teknoloji, bilim ve yenilikler her alanda olduğu gibi eğitim alanında da bireylerin yeni farklı ve hızlı eğitim metotları geliştirmeleri için itici bir güç olmuştur. Bu bağlamda yaşadığımız çağın gereklerine uyum sağlayabilen bireyler yetiştirmek için geleneksel eğitim metotları ile kazandırılacak özelliklerin yetersiz olduğunu anlaşılmakta ve öğretmenlerin eğitimsel kazanımlar için yeni metotlar bulmasını zorunlu kılmaktadır. Yeni metot bulma noktasında öğretmenlerin alanlarına ilişkin var olan metotları hem geliştirmeleri hem de yeni metot uyarlaması yapmaları beklenmektedir. Öğrencileri çok yönlü yaşama hazırlamak için kendi alanlarına uyarlayabilecekleri metotlardan birisi de oyundur. Oyun tarihi insanlık tarihiyle eş değerdir farklı dönemlerde farklı amaçlarla oynana oyunun en önemli özelliği farklılıklara göre form ve şekil değiştirebilmesidir bu bağlamda milli eğitim bakanlığına bağlı okullarda görev yapan öğretmenler dersleri farklı olsa bile oyunu kendi derslerine uyarlayarak kullanabilirler. Bu çalışmanın amacı, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev yapan öğretmenlerin derslerinde oyun kullanımına ilişkin görüşlerini almaktır. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmış ve durum çalışması yapılmıştır. Bu amaçla İzmir ve Rize İllerindeki Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev alan öğretmenlere yapılandırılmış görüşme formu ile uygulanarak öğretmenlerin derslerde oyun kullanımına ilişkin görüşleri ortaya konulmuştur. ÖĞRETMEN ADAYLARININ DERSLERDE OYUN KULLANIMINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİÖzet: <Gelişen dünya şartlarına uyum sağlamak amacıyla, günümüzde eğitim ve öğretim süreci içerisinde birçok yeni yöntem, teknik strateji ve yaklaşım çalışması yapılmaktadır. Bu çalışmaların hepsi eğitim öğretim süreci sonunda çok yönlü düşünebilen, analitik kararlar alabilen, bütünsel gelişimini tamamlamış sosyal ve duyuşşal açıdan içinde yaşadığı topluma uyum sağlayabilen bireyler yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçları gerçekleştirmek adına eğitim gören öğretmen adayları bu kazanımlar için birçok alternatifli yöntem teknik ve strateji ile tanışırlar bunların içinden kendilerine en uygun olanını seçmeyi, kullanmayı öğrenirler. Öğretmen adayları için kendi doğalarına en uygun olan yöntem teknik ve starteji en iyi bildikleri ve kullandıklarıdır. Bu bağlamda oyun insan yaşamının her yaşta farklı amaçlarla oynanan vazgeçilmez bir parçası olduğu için öğretmenlerde oyunu sınıflarda eğitimsel amaçlara hizmet ettirerek istenilen eğitim çıktıları için oyunu kullanırlar. Bu çalışma, öğretmen adaylarının derslerde oyun kullanımının eğitimsel kazanımları ve eğitim çıktılarına ilişkin görüşlerini almak amacıyla yapılmaktadır. Çalışmada nitel araştıma yöntemi kullanılmış ve durum çalışması yapılmıştır. Bu amaçla eğe üniversitesi, eğitim fakültesinde öğrenim gören sosyal bilgiler öğretmenliği, sınıf öğretmenliği, okul öncesi öğretmenliği ve fen bilgisi öğretmenliği anabilim dallarında öğrenim gören öğretmen adaylarına derslerde oyun kullanımına ilişkin görüşlerinin alınacağı yapılandırılmış görüşme formları verilerek görüşleri alınmıştır. Öğretmen adaylarından alınan görüşler analiz edilerek derslerde oyun kullanımına ilişkin öğretmen adaylarının görüşleri ortaya konmuştur. Sözlü bildiri ORTAOKUL 5. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN OYUN TERCİHLERİÖzet: <Oyun çocukların doğasında vardır. Oyunlar; çocukların duygusal, bilişsel ve sosyal olarak gelişim göstermesinin ve hayatta deneyim kazanmasının baş aktörüdür. Öğrencilerin okulda, sokakta, evde, yalnızken ve arkadaşlarıyla hangi oyunları oynadığını bilmemiz eğitimcilere, ebeveynlere, araştırmacılara ve öğrencilere fayda sağlayacaktır. Bu çalışma; ortaokul 5. Sınıf öğrencilerinin okulda, sokakta, evde, arkadaşlarıyla ve yalnızken hangi oyunları oynadığını, neden bu oyunları oyunları oynadığını, oynadığı oyunlarda heyecanlandıkları bölümleri, oynayamadığı oyunların var olup olmadığını, oyun sonunda kazanınca ve kaybedince neler hissettiğini belirlemek amacıyla 2018-2019 eğitim öğretim yılında Manisa İli Turgutlu ilçesinde ki dört farklı devlet ortaokulunda öğrenim gören 191 beşinci sınıf öğrencisi ile yapılmıştır. Veriler 5 farklı açık uçlu soru içeren anket yöntemiyle toplanmıştır. Elde edilen veriler yüzde, frekans ve nitel yöntem ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda verilerden elde edilen bulgulara göre öğrencilerin oyun tercihleri cinsiyete, oturduğu evin tipine, evde bahçe olup olmadığına, evin yakınlarındaki park ve oyun alanlarının mevcudiyetine, evde bilgisayar, internet ve cep telefonu sahipliğine göre belirlenmiştir. Poster bildiri SURİYELİ OKULÖNCESİ ÖĞRENCİLERDE OYUNLA OLUMLU DAVRANIŞ YÖNETİMİ: BİR EYLEM ARAŞTIRMASI POSITIVE BEHAVIOR MANAGEMENT IN SYRIA PRESCHOOL STUDENTS: AN ACTION RESEARCHÖzet: <Bu çalışmanın amacı Suriyeli sığınmacı ve Türk okul öncesi öğrencilerine olumlu davranış kazandırma sürecinde oyun ve geleneksel yöntemlerin kullanımının karşılaştırılmasıdır. Bu genel amaç doğrultusunda; Suriyeli ve Türk öğrencilerin bulunduğu okul öncesi sınıflarda olumlu davranış kazandırmaya ilişkin ihtiyaçların belirlenmesi, belirlenen ihtiyaçlar doğrultusunda eylem planı hazırlanması ve eylem planının etkililiğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada eylem araştırması genel çerçevesinde kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Görüşme ve gözlem yoluyla toplanan veriler nitel yöntemlerden betimsel analiz yoluyla analiz edilmiştir. Görüşmeler yarı yapılandırılmış form üzerinden gerçekleştirilmiştir. Haftalık gerçekleştirilen görüşmeler dört hafta boyunca sürmüş ve katılımcılarla toplam dörder görüşme yapılmıştır. Ayrıca yarı yapılandırılmış gözlem formu kullanılarak araştırmacı tarafından deney ve kontrol grubunda uygulama başında ve bitiminde gözlem yapılmıştır. Çalışma grubu amaçlı örnekleme yoluyla belirlenmiştir. Gaziantep ili Şahinbey ilçesinde yer alan bir anaokulundaki iki sınıfın öğretmenleri ve öğrencileri örneklemi oluşturmuştur. Sınıfın bir tanesi deney grubu (n=17), bir tanesi de kontrol grubu (n=18) olarak belirlenmiştir. Deney grubunda 7 Suriyeli, 10 Türk, kontrol grubunda ise 6 Suriyeli, 12 Türk öğrenci bulunmaktadır. Eylem araştırması kapsamında alanında doktoralı iki öğretim üyesi ihtiyaçların belirlenmesi, eylem planın hazırlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi aşamalarında yer almıştır. Uygulama için, okulun açıldığı ve öğrencilerin uyum sağladıkları zaman tercih edildiği için ön-test, son-test uygulanması yerine gruplar arası karşılaştırma tercih edilmiştir. Veri toplama aracı olarak görüşme ve gözlem kayıtları kullanılmıştır. Çalışmanın planlanması aşamasında etik nedenlerle kontrol grubu belirlenmeyerek her iki grubun da yararlanması amacıyla uygulamanın yapılması planlanırken, uygulama öncesinde bir öğretmenin görev yerinin değişmesi ve yeni görev alan öğretmenin uygulamaya katılmak istememesi nedeniyle bu sınıf kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Çalışmanın sonuçları oyunun olumlu davranış kazandırmada bir yöntem olarak kullanılmasının etkililiğini göstermektedir. Bu etkinin ortaya çıkmasında Suriyeli öğrencilerin Türkçe anlama ve konuşma ile ilgili zorlanmaları, okulla ilgili kaygı yaşamaları ve yönergeleri izleyememeleri gibi durumların üstesinden gelinmesinde, kültür bağımsız bir yöntem olarak oyunun kullanılmasının önemli olduğu görülmüştür. THOUGHTS ON THE IMPORTANCE OF GAMES İN THE CHİLDHOOD EDUCATİON İN THE PRE-REPUBLİC PERİODÖzet: <In every stage of the childhood, plays and toys takes part an important role. Plays of child takes a significant place for the process of childhood development and education. The plays are important for children in terms of embracing the figure of adulthood in the future. Plays give a great idea to the parents and educator through individual’s life in the future as important as in the shaping of personality and character. In historical progress, the way of raising up child of societies has led to diversity of the plays. In 1900’s, the movement from childhood changed their perspective on children, process in the West. Since 19th century, the characteristics of childhood, the needs of childhood, have been written on education of children. Especially, the thinker of 2nd Monarchy period wanted to be a part of education programs related to playing games on childhood progress by emphasizing the importance of play in children education. Thoughts related to the importance of play in children’s education before especially Republican period were taken part in the research by using a screening model. ZEKA OYUNLARININ SINIF YÖNETİM SÜRECİNE ETKİSİNE YÖNELİK ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİÖzet: <Sınıf yönetimi; sınıf düzeninin kurulumunu ve devamını sağlamayı, etkili öğretimi, öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına cevap verebilmeyi, disiplini sağlamayı ve öğrencilerin sınıfa uyum sağlamasını kapsar (Emmer ve Stough, 2001). Sınıf yönetim sürecine katkı sağlayacak etmenlerden birisinin de zeka oyunları olduğu düşünülmektedir. Zeka oyunları ise bireylerin; kendi potansiyellerinin farkına varabilmeleri, hızlı ve doğru karar verebilmeleri, problemler karşısında kendilerine özgü çözüm yolları üretebilmeleri, kendilerini sürekli yenileyebilmeleri için sunulan etkinlikler (TTKB, 2013) olarak tanımlanmıştır. Zeka oyunlarının bireyler üzerindeki bu olumlu etkisi hem öğrencilerin bireysel gelişimlerine hem de sınıf içiersindeki öğrenme ortamına edecek bu durumun da sınıf yönetim sürecine katkı sağlayacaktır. Bu sebeple bu çalışmada zekâ oyunlarının sınıf yönetim sürecindeki etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Bu çalışmada nitel araştırma desenlerinden eylem araştırması deseni kullanılmıştır. Araştırma, 2018-2019 eğitim-öğretim yılında Balıkesir ilinde bir köy okulunda bulunan ilkokul 4. sınıfa giden 15 öğrenci ve bu sınıfta derse giren öğretmenler ile yürütülmüştür. Bu araştırmada gözlem tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırmada öğrenci ve öğretmen görüşleri anket formu ile toplanmıştır. Oluşturulan anket formu 3 alan uzmanın görüşleri doğrultusunda düzenlenmiş ve katılımcılara uygulanmıştır. Hazırlanan anket formu öncelikle öğretmenin ne gibi sıkıntılar yaşadığını belirlemek ve bu sorunları tanımlamak amacıyla sene başında öğretmen tarafından cevaplanmıştır. Araştırmacılar öncelikle sınıf seviyesine ve öğrenci özelliklerine uygun çeşitli oyunlar belirlemiş ve bu oyunların sınıf içerisinde oynanması için gerekli oyun alanları hazırlanmıştır. Eğitim öğretim yılının başından itibaren zeka oyunları ders ve ders dışı zamanlara dâhil edilmiştir. Dönem sonunda ilgili anket formu sınıf öğretmeni tarafından yeniden cevaplanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular ilgili literatür çerçevesinde tartışılmış ve öneriler getirilmiştir. Sözlü bildiri ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLAR İÇİN OYUNLAŞTIRILMIŞ EĞİTİM MATERYALİ PLAYING EDUCATION MATERIAL FOR MENTALLY HANDICAPPED CHILDREN SEBAHATTİN KARTAL1Özet: <Zihinsel yetersizlik, gelişimsel dönemler sırasında görülen, uyumsal davranışlarda kalıcı bozukluklarla ortaya çıkan genel zihin fonksiyonlarında ortalamanın anlamlı düzeyde altında olması şeklinde tanımlanmaktadır (MEB,2015). Zihinsel yetersizliğe sahip bireylere verilen eğitim hizmetleri, bireylere toplum içerisinde başkalarına bağımlı olmadan yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli bağımsız yaşam becerilerini kazandırmayı amaçlamaktadır. Bu beceriler; günlük yaşam becerileri, toplumsal uyum becerileri, iş ve meslek becerileri, işlevsel akademik becerileri, vb. gibi sıralanabilir. Bu becerilerin kazanımı, özel eğitim programlarının amaçlarının, içeriğinin düzenlenmesine, uygun eğitim materyallerinin seçimine ve içeriğe uygun özel eğitim yöntem ve tekniklerinin uygulanmasına bağlıdır. Öğrenme ortamlarında zihinsel yetersizliğe sahip bireylere yönelik, onların eğitimini kolaylaştıran yöntem ve materyallerin kullanılması ile akademik olarak ilerleyebilecekleri akademik çalışmalarda görülmektedir (Stefanic, 1996; Villanueva vd., 2012). Bu çalışmada; zihinsel, yaygın gelişimsel bozukluk yetersizliklerine sahip bireylerde günlük yaşam ve iletişim becerileri alanlarına ve ince motor becerilerinin gelişimine yönelik çalışmaları desteklemek için, oyunlaştırılmış bir eğitim materyalinin tanıtımı yapılacaktır. Bu materyal geliştirilirken Tübitak 1007 Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme projelerini destekleme programı kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Genel Müdürlüğü ile birlikte çalışılmıştır. Çalışma boyunca konuyla ilgili uzman görüşleri alınmıştır. Oyunlaştırılmış Eğitim materyalinin saha çalışması henüz yapılmamıştır. 1. Dr.Öğrt.Üyesi Cumhuriyet Üniversitesi skartal@cumhuriyet.edu.tr ---------------------------------------------------------------------------------------------------- MEB. (2015) T.C Milli Eğitim Bakanlığı, Çocuk Gelişimi Zihinsel Engelliler Kitabı 2015 Ankara. Stefanic, G.P. (1996). Teaching science to students with disabilities: Experiences and perceptions of classroom teachers and science educators. A Special Publication of the Association for the education of Teachers in Science. Villanueva M.G., Taylor J., Therrien W. and Hand B. (2012). Science education for students with special needs. Studies in Science Education,48(2), 187–215. Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
Sözlü bildiri ERASMUS DERS VERME HAREKETLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ VE ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİÖzet: <Erasmus Programı yükseköğretim kurumlarının birbirleri ile işbirliği yapmalarını teşvik etmeye yönelik bir Avrupa Birliği programıdır. Bu programda Avrupa birliğine üye veye aday ülkelerin anlaşmalı kurumların birbiriyle ortak projeler üretebilmesi, kısa süreli öğrenci ve personel değişimleri yapabilmeleri amaçlanmaktadır. Her ne kadar bu programın önceliği yükseköğrenim öğrencileri olsa da programın bir bölümü de yükseköğrenimde görev yapan akademik ve idari personel içindir”(Kış ve Konan,2012:44). 2004 yılından itibaren Türkiye bu programın resmi üyesi olmuştur. Öğretim elemanlarımız ve öğrencilerimiz anlaşmalı ülkelere gidip bilgi alışverişinde bulunmakta, farklı kültürleri tanımakta, bilimsel etkinliklere katılmakta, bilgi paylaşımı yaparak bu programa katkıda bulunmaktadır. Bu süreçte bazı problemlerle karşılaşılmaktadır. Bu araştırmada, Erasmus programı kapsamında sık karşılaşılan sorunların belirlenmesi amaçlanmakta ve çözümü için öneriler sunulmaktadır. Çalışmada nitel çalışma deseni kullanılmıştır. Veri toplamak amacıyla yapılandırılmış görüşme formu iki devlet üniversitesinde 30 öğretim elemanına uygulanmıştır. Yapılan analizlerde; Öğretim elemanlarının bu programa katılma nedenlerinin farklı bir üniversitenin eğitim sistemi hakkında bilgi edinme (%86,66), mesleki açıdan gelişim (%83,33) yurt dışı deneyimi kazanma (%73,33) konularında olduğu belirlenmiştir. Öğretim elemanlarının beklentilerinin ise, Farklı bir ülkenin üniversitesini tanıma (% 96,66) ve bu üniversite ile ilişkilerin güçlendirilmesi (%63,33), ve ziyaret edilen üniversitenin bilimsel anlamdaki düzeyinin iyi olması (% 63,33) konularında karşılandığı görülmektedir. Farklı bir ülkede ders verme (%90) üniversitedeki öğrenci ve öğretim elemanı profilinin tanınması (% 83,33) yabancı dil kullanımında gelişme ve tüm bunların sonucunda özgüven artışı (%83,33), bilimsel manada kendine güven ve yurtdışı deneyimi kazanma(% 80) programın akademik personele sağladığı yararlar olarak belirlenmiştir. Program süresinin kısa oluşu en sık karşılaşılan sorun olarak görülmektedir (%60). Karşılaşılan problemlerin çözümüne yönelik olarak öğretim elemanlarının tamamı (%100) anlaşmalı ülke ve üniversite sayısının artırılmasının gerektiğini belirtmişlerdir. Hibe miktarının da aynı şekilde yükseltilmesi gerektiğini belirtmişlerdir (%83,33). Ayrıca program dahilinde yapılan aktivitelerin, kazanım ve deneyimlerin diğer öğretim elemanlarına aktarılmasının bir çok soruna çözüm olacağı düşünülmektedir. Görülen sıkıntıların çözümü için öğrenci, akademik / idari personele gideceği ülkede karşılaşabileceği sorunları nasıl pratik şekilde çözebileceğine dair ayrıntılı bilgi verilmelidir. Bu amaçla gidilecek yerin özelliklerini içeren broşür, afiş ve daha önce gidenlerin görüşlerini içeren kitapçıklar hazırlanıp bir bilgi paylaşımı havuzu oluşturulmalıdır. Yurtdışı ile anlaşma yapan, öğrencileri yönlendiren bölüm koordinatörlerine yapılan işin desteklenmesi ve daha çok motive olmaları açısından ücret verilmelidir. KAYNAKÇA: Kış, A, Konan, N. (2012) İnönü Üniversitesi Öğretim Elemanlarının A.B. Eğitim Programlarından Erasmus’a İlişkin Bilgi Ve Görüşleri Ankara Avrupa Çalışmaları DergisiS.41-60 Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.Bu alanda şu anda kabulü kesinleşmiş bildiri yer almıyor.
Sözlü bildiri 21. YÜZYILIN WEB 2.0 TEKNOLOJİLERİNİN SINIF ORTAMLARINDA KULLANIM ALANLARIÖzet: <Teknolojinin hızla ilerlediği bilgi ve iletişim çağı olan 21. yüzyılda, teknolojiyi kullanmak bireyler için zorunluluk haline gelmiştir. Gelişen teknolojiyle birlikte bu teknolojik zorunluluk kendisini eğitim alanında da kabul ettirmiştir. Bunun getirisi olarak öğretmenler teknolojiyi kullanmayı, yönetmeyi ve anlamayı kapsayan teknoloji okuryazarlığına büyük önem vermeye başlamışlardır. Ayrıca öğrencilerin; araştıran, sorgulayan, keşfedebilen, eleştirel düşünebilen, yansıtıcı düşünme yeteneğine sahip olma gibi üst düzey becerilerine sahip bireyler olarak yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda öğrencinin bilgiye kolayca ulaşıp bilgiyi yapılandırabilmesi için teknolojiye ihtiyacı vardır ve teknolojiyi kullanmayı öğrenmelidirler. Bu bağlamda teknolojik gelişimlerin öğretmenler tarafından kullanılabildiği sınıf ortamlarında öğrencilerde kazanılması beklenen amaçlara ulaşmak daha kolay olabilecektir. Öğretmenlerin teknoloji okuryazarlığı düzeyleri verimli ve dikkat çekici ders işlenmesinde en büyük belirleyicidir. Bu araştırmada öğretmenlere teknoloji okuryazarlığı konusunda katkı sağlamak adına web 2.0 teknolojileri incelenmiş ve sınıflandırılmıştır. Web 2.0 teknolojisinde yayınlanan içeriğin kullanıcılar tarafından oluşturulması ve birbiriyle iletişimde bulunması ön planda tutulmaktadır. Buradaki amaç paylaşmaktır. Kullanıcılar tarafından paylaşılan bilgiler okunabilir ve yeniden yazıla bilindiğinden site içeriğini zenginleştirmekte ve güncelliği yitirmemektedir. Araştırma kapsamında incelenen teknolojiler içerik analizine tabi tutularak uzman görüşleri doğrultusunda web 2.0 teknolojileri; paylaşım, sınıf tartışma, grup çalışma, ölçme ve değerlendirme ortamları olarak sınıflandırılmıştır. Web 2.0 teknolojilerinden paylaşma ortamlarına Google Drive, sınıf tartışma ortamlarına titanpad, grup çalışma ortamlarına padlet, ölçme ve değerlendirme ortamlarına kahoot gibi web teknolojilerinin kullanılabileceği belirlenmiştir. Sözlü bildiri 3 VE 4. SINIF FEN BİLİMLERİ DERS KİTAPLARINDAKİ ETKİNLİKLERİN BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİ AÇISINDAN İNCELENMESİÖzet: <2005 fen ve teknoloji öğretim programında olduğu gibi, 2013 fen bilimleri öğretim programında da öğrencilere bilimsel süreç becerilerinin kazandırılması öncelikli hedefler arasındadır. Ders kitaplarının öğretim programında öngörülen kazanımların gerçekleşmesine temel oluşturduğu göz önüne alındığında, ders kitaplarının öğrencilere bilimsel süreç becerilerini kazandırabilecek nitelikte etkinliklere yer vermesi beklenen bir durumdur. Bu nedenle bu çalışmanın amacı 3 ve 4. sınıf fen bilimleri ders kitaplarındaki etkinliklerin, bilimsel süreç becerileri açısından analiz edilmesidir. Bu amaç doğrultusunda, ders kitaplarında yer alan etkinliklerdeki bilimsel süreç becerileri hem sınıf düzeyine hem de ünitelere göre analiz edilmiştir. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi kullanılmış ve 2013 yılı programına göre yazılan 3. ve 4. sınıflara ait iki adet fen bilimleri ders kitabı içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Analizin ilk aşamasında ders kitabındaki etkinliklerde yer alan bilimsel süreç becerilerinin tespiti için, anahtar (yönlendirici) ifadeler olan bir sistematik geliştirilmiştir. Bu sistematik 2005 öğretim programındaki bilimsel süreç becerileri kazanımları başta olmak üzere, alan yazın taranarak karşılaşılan tanımlar incelenerek oluşturulmuştur. İkinci aşamada geliştirilen sistematik kullanılarak her bir etkinlikteki bilimsel süreç becerileri var veya yok şeklinde işaretlenmiştir. Tüm etkinlikler tarandıktan sonra her bir bilimsel süreç becerisinin kitap genelinde kaç kez ele alındığını gösteren frekanslar belirlenmiştir. Çalışmanın güvenirliğini sağlamak için her kitaptan üçer etkinlik araştırmacılarca bağımsız olarak kodlanmış, daha sonra bir araya gelinerek kodlamalar karşılaştırılmıştır. Kodlamanın uyuşumu %90 olarak hesaplanmış ve farklılıklar gözden geçirilerek analizin nasıl yapılacağı konusunda karara varılmıştır. Analiz sürecinde de gerektiğinde fikir alış-verişi yapılarak görüş birliği sağlanmıştır. Ders kitapları iki defa analiz edilmiş; iki analiz sonucu karşılaştırılarak uyumun % 95’in üzerinde olduğu belirlenmiştir. Çalışmanın sonunda, üçüncü sınıf ders kitabındaki 18 etkinlikte, toplam 47 bilimsel süreç becerisi kazanımı olduğu belirlenmiştir. Bu ders kitabındaki etkinlikler incelendiğinde; gözlem becerisine % 31.9, karşılaştırma ve sınıflama becerisine % 4.26, çıkarım yapma becerisine % 4.26, ölçme becerisine % 2.13, bilgi ve veri toplama becerisine % 2.13, verileri kaydetme becerisine % 10.63, veri işleme ve model oluşturma becerisine % 2.13, yorumlama ve sonuç çıkarma becerisine % 27.67, sunma becerisine % 14.89 oranında yer verildiği tespit edilmiştir. Dördüncü sınıf ders kitabındaki 28 etkinlikte, toplam 75 bilimsel süreç becerisi kazanımı olduğu belirlenmiştir. Bu ders kitabındaki etkinliklerde gözlem becerisine % 37.33, karşılaştırma ve sınıflama becerisine % 10.66, çıkarım yapma becerisine % 1.33, tahmin becerisine % 4, ölçme becerisine % 8, verileri kaydetme becerisine % 14.66, yorumlama ve sonuç çıkarma becerisine % 22.66, sayı ve uzay ilişkisi becerisine % 1.33 oranında yer verildiği belirlenmiştir. Üçüncü sınıf ders kitabı üniteler bazında incelendiğinde ise bilimsel süreç becerilerine en çok “Canlılar Dünyasına Yolculuk” ünitesinde (%21.28), en az “Beş Duyumuz” ünitesinde (%4.26) yer verildiği belirlenmiştir. Dördüncü sınıf ders kitabında da bilimsel süreç becerilerine en çok “Maddeyi Tanıyalım” ünitesinde (%52), en az “Mikroskobik Canlılar ve Çevremiz” ve “Basit Elektrik Devreleri” ünitelerinde (%2.66) yer verildiği tespit edilmiştir. Bu bulgulardan hareketle 3 ve 4. sınıf fen bilimleri ders kitaplarında daha çok temel bilimsel süreç becerilerine yer verildiği söylenebilir. Ayrıca 3. sınıf kitabındaki etkinliklerde bilimsel süreç becerileri çeşitliliğinin daha yoğun olduğu dikkat çekmektedir. Diğer yandan her iki kitaptaki etkinliklerde değişkenleri belirleme ve deney tasarlama becerilerini geliştirmeye yönelik bir etkinlik türüyle karşılaşılmamıştır. Sözlü bildiri 3. VE 4. SINIF FEN BİLİMLERİ DERSİNİN ÖĞRETİMİNDE KARŞILAŞILAN ZORLUKLARA, BUNLARIN NEDENLERİNE VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİNE YÖNELİK ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİÖzet: <Fen bilimleri dersi bireylerin yaşantılarını içermesi ve bireyleri hayata hazırlaması bakımından oldukça önemlidir. Özellikle çevrelerini ve kendilerini yeni yeni keşfetmeye ve anlamlandırmaya başlayan ilkokul öğrencileri açısından bakıldığında onları hayata hazırlayacak konular ve kavramlar belirlenmeli ve bu konudaki öğrenmeleri kolaylaştırılmalıdır. Bu çalışmanın amacı da, yeni Fen Bilimleri Dersi Öğretim Programında ortaya konulan konuların ve kavramların öğretilmesinde karşılaşılan zorluklara, bunların nedenlerine ve çözüm önerilerine yönelik öğretmen görüşlerini incelemektir. Bu çalışma 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz döneminde Bolu, İstanbul ve Muş illeri ve bu illerin ilçelerinde görev yapan toplam 60 sınıf öğretmeni ile yürütülmüştür. Örneklem, tamamen gönüllülük esasına göre ulaşılabilir örneklem yöntemi ile belirlenmiştir. Öğretmenlere, kendileriyle ilgili herhangi bir kişisel bilginin çalışmada sunulmayacağı özellikle ifade edilmiştir. Çalışmada veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen bir anket formu kullanılmıştır. Anket, 6 tam yapılandırılmış sorudan oluşmaktadır. Anket önce 1 ölçme değerlendirme ve fen bilgisi alan uzmanına gösterilerek kapsam geçerliği sağlanmıştır. Sonrasında 2 öğretmenle pilot uygulama yapılarak gerekli düzenlemeler ve düzeltmeler yapılmıştır. Anket,öğretmenlere e-posta yoluyla ulaştırılmış ve yine e-posta yoluyla toplanmıştır. Veriler her bir soru için içerik analizi ile çözümlenmiştir. Çözümlemelerde öğretmenler kodlanarak tanımlanmış ve bu kodlar üzerinden örnek görüşlere yer verilmiştir. Bulgular incelendiğinde, öğretmenlerin fen bilimleri dersinin öğretiminde özellikle araştırmaya dayalı kavram ve konulara yönelik öğrencilerin bilgiye ulaşmaları ve bu bilgiyi hayatlarında uygulayabilecekleri imkanların ve şartların olmaması açısından zorluklar yaşandığını dile getirmişlerdir. Bunların nedeni olarak ta öğrencilerin yaşam koşulları ile dersin kavram ve konularını hayatlarına entegre edememeleri olarak ifade etmişlerdir. Bunların dışında öğretmenler, öğrencilerin ve öğretmenlerin fen ile ilgili materyallere ulaşamamaları, bazı kazanımların öğrencilerin anlamlandırması için seviyesinin yüksek olması ve soyut kalması, sınıf ünite değerlendirmelerinin yüzeysel ve basit olmasından kaynaklı öğrenci ilgisizliğinin oluşması ve öğrencilerin okul dışında işbirliği içerisinde çalışabilecekleri ortamların oluşturulamaması gibi nedenlerden kaynaklı öğretim zorluklarından da bahsetmişlerdir. Öğretmenler, karşılaşılan bu zorluklara ilişkin çözüm önerilerinde özellikle kırsal kesimlerdeki öğrenciler açısından bilgiye ve materyallere ulaşımda kolaylıklar sağlanması, öğrencilerin fenin doğası itibariyle proje çalışması gerektiren konularda işbirliğinin oluşturulması ve kazanımların anlamlandırılabilmesi adına düzenlenmesi gerektiğine yönelik önerilerde bulunmuşlardır. Sözlü bildiri 4. SINIF FEN BİLİMLERİ DERSİ ÖĞRENCİ ÇALIŞMA KİTABINDA BULUNAN ETKİNLİKLERİN YENİLENEN BLOOM TAKSONOMİSİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİÖzet: <Öğrencilere hangi bilgi, beceri, tutumun kazandırılacağı, bunların hangi düzeyde olması gerektiği önceden belirlenmelidir. Bu anlamda, öğrencilerin özelliklerine göre hedeflerin belirlenmesi, farklı düzey ve özelliklere göre sınıflamanın yapılması gerekmektedir (Arı, 2011). Uzun yıllar sınıflama anlamında kullanılan “taksonomi” sözcüğü daha çok bitki ve hayvanların tür, cins gibi kategorilere ayrıldığı biyolojik sınıflama olarak anlaşılmış olsa da 1948 yılında Bloom ve arkadaşları tarafından yapılan bir toplantıda eğitimsel hedefler taksonomisi kavramı ortaya çıkmıştır. Pek çok çalışmada kullanılan ve üzerine araştırmalar yapılan Orijinal Bloom Taksonomisi, Prof. Dr. Lorin W. Anderson başkanlığında test ve değerlendirme uzmanları, bilişsel psikologlar, eğitim programı kuramcıları ve öğretim araştırmacıları tarafından yeniden incelenerek düzenlenmiş, 2001 yılında “A taxonomy for learning, teaching and assessing: a revision of Bloom’s taxonomy of educational objectives” adı altında yayımlanmıştır (Arı, 2011; Anderson vd., 2001). Bu araştırmanın amacı, ilkokul 4. Sınıf fen bilimleri öğrenci çalışma kitabında bulunan soruların ve etkinliklerin Yeni Bloom Taksonomisi (YBT)’ne göre değerlendirmektir. Ayrıca etkinlikler analiz edilerek bilişsel alanın hangi seviyesinde olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın verileri doküman incelemesi ile elde edilecektir. İlkokul 4. Sınıf fen bilimleri öğrenci çalışma kitabına Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) e bağlı Eğitim Bilişim Ağı (EBA) sitesinden ulaşılmıştır. Araştırma sonucunda çalışma kitabında yer alan soruların ve etkinliklerin YBT bilişsel basamaklarına göre değerlendirilecek taksonominin hangi basamaklarında yer aldıkları tespit edilerek yorumlanacaktır. Çalışma henüz tamamlanmamış olup verilerin analizi devam etmektedir. Sözlü bildiri 5E ÖĞRETİM MODELİNİN KULLANILDIĞI FEN BİLGİSİ LABORATUVAR UYGULAMALARI DERSİNE YÖNELİK ÖĞRETMEN ADAYLARININ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, sınıf öğretmenliği programında yer alan ve 5E öğretim modelinin kullanıldığı fen bilgisi laboratuvar uygulamaları dersini öğretmen adaylarının görüşleri doğrultusunda değerlendirmektir. Bu araştırmada nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği ana bilim dalında öğrenim gören 45 sınıf öğretmen adayı oluşturmaktadır. Yapılan çalışma kapsamında, araştırma grubuyla ilgili dersin güz döneminde geleneksel uygulamalar gerçekleştirilirken, bahar döneminde ise ilköğretim fen bilgisi programında yer alan kazanımlar doğrultusunda 5E öğretim modelinin uygulandığı çalışmalar yürütülmüştür. Güz döneminde daha çok standart deney çalışmaları gerçekleştirilirken, bahar döneminde öğretmen adaylarından 5E öğretim modeline uygun çalışma yaprağı geliştirmeleri ve bu çalışma yaprağına göre deneysel etkinliklerini gerçekleştirmeleri istenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak 4 adet açık uçlu sorudan oluşan ve öğrencilerin yazarak görüşlerinin alındığı mülakat formu kullanılmıştır. Bu form hem güz hem de bahar dönemi sonunda öğretmen adaylarına uygulanmış ve böylece 5E öğretim modeli kapsamında yapılan uygulamaların geleneksel uygulamalara göre avantaj ve dezavantajları öğretmen adaylarının görüşleri çerçevesinde incelenmiştir. Yapılan araştırma kapsamında elde edilen verilerin analizinde betimsel ve içerik analizi kullanılmıştır. Yazılı dokümanlar ilgili alandaki dersleri yürüten 3 alan uzmanı tarafından incelenerek, elde edilen verilerden sonuçlar çıkarılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın sonucunda, öğretmen adaylarına göre, 5E öğretim modeline uygun tasarlanan çalışma yaprakları doğrultusunda gerçekleştirilen deneysel etkinliklerin kavram öğretiminde, derse karşı ilgi ve motivasyonun arttırılmasında, laboratuvar çalışmalarına karşı korkunun giderilmesinde ve fen bilgisi dersine yönelik olumlu tutum gelişiminde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sözlü bildiri 5TH GRADE STUDENTS’ ATTİTUDE ABOUT SUSTAİNABLE ENVİRONMENT EDUCATİONÖzet: <The purpose of this study was to investigate of 5th. Grade students’ attitude about sustainable environment education. A total of 140 5th grade student attending to two middle school in a metropolis in Turkey were involved in the study. That schools are selected because they are convenient for the researchers. The study was conducted with 67 males (48 %) and 73 females (52 %). Data were collected through “Sürdürülebilir Çevre Eğitimi Tutum Ölçeği” (Sustainable Environment Education Attitude Scale) reformed by Afacan and Güler (2011). The participants were asked to answer a “Sürdürülebilir Çevre Eğitimi Tutum Ölçeği (SÇETÖ)”. Applying 5th grade students each took about 20 minutes of scale. While SÇETÖ scale consists of 30 items each one has 5 responses and available responses for these items are from “Strongly disagree” to “Strongly agree”. The alpha reliability of this scale was found as .77. The data were collected within a month in fall semester of 2014-2015 academic year. Four kinds of statistical analysis were used: Structural equation modelling, factor analyses, descriptive statistics, and reliability analysis. With this analyses we provide the scales validity and reliability this scale. After than adapting scale was practiced and investigated 5th grade students attitude about sustainable environment education. Analysis of research data is proceed. Sözlü bildiri 8. SINIF ÖĞRENCİLERİNE MADDENİN HALLERİ VE ISI ÜNİTESİNİN PROBLEME DAYALI ÖĞRENME YAKLAŞIMI İLE ÖĞRETİLMESİÖzet: <Bilgi çağının en önemli hedeflerinden biri sorgulayan, bütün dünyaya ve yeniliklere açık bireyler yetiştirmektir. Öğrenmeyi öğrenme, eleştirel düşünme, başkaları ile işbirliği içinde çalışma, bilgi teknolojilerinden yararlanma, bu değişim sürecinde bireyler için önem kazanmıştır. Bu nedenle eğitim programları kapsamındaki öğretim alanlarının bilimsel, teknolojik ve sistematik yönden başarılı bir biçimde öğretilmesi gerekmektedir (Ayaz, 2014: 1). Eğitimdeki bu çağdaş yapılanma, araştırmacı öğretimi geliştirmekle gerçekleştirilebilir (Gökmen, 2003: 2). Bu ihtiyaç gereği günümüzde bireylerden, bilgi tüketmekten çok bilgi üretmeleri beklenmektedir (Kemertaş, 2003: 46). Bilgiye ulaşabilen, ekip çalışması yapabilen insan modeli günümüzde daha çok tercih edilmektedir (Gündoğdu, 2013: 8). Geleceğin dünyasının gereksinimlerinin karşılanabilmesi amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığı, öğretim programlarını yeniden düzenlemiş ve 2004 yılı itibariyle yapılandırmacı yaklaşım ekseninde birçok farklı öğrenme yaklaşımı ve modeli eğitim-öğretim sürecine dâhil olmuştur. Yapılandırmacı öğrenme stratejileriyle ders işleyen öğretmenlerin, öğrencilerinin bilimsel bilgi, yaşamsal beceriler ve akademik başarılarında gelişme kaydettikleri belirlenmiştir (İlter, 2013: 594). Bunların en önemlilerinden biri de probleme dayalı öğrenme (PDÖ) yaklaşımıdır. Son yıllarda, bireylerin kendi öğrenmelerinde aktif rol almaları üzerinde özellikle durulmaktadır. Öğrenme ve öğretme süreçlerinin doğasını açıklamaya yönelik olan PDÖ yaklaşımı birçok fen eğitimcisi tarafından desteklenmektedir (Staver & Shroyer, 2002). PDÖ yöntemiyle yapılan eğitimin ana yapısı, gerekli olduğuna inanılan ve mesleki açıdan öncelik taşıyan bilgilerin merak ve kuşku duygularıyla, öğrenci tarafından çıkartılan öğrenme hedefleriyle araştırılarak öğrenilmesi ve bir sorunun çözümlenmesinde kullanımına dayalıdır (Ersoy & Başer, 2010: 338). Bu şekilde öğrencilerin problem çözme becerileri gelişecek ve bu şekilde bilim okuryazarı olma yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır. Bu araştırmanın amacı, ortaokulda öğrenim gören sekizinci sınıf öğrencilerinin Fen ve Teknoloji dersinde probleme dayalı öğrenme yaklaşımının akademik başarısına etkisini belirlemektir. Araştırmada deney ve kontrol gruplu deneysel yöntem kullanılmıştır. Deneysel desenlerden ön test-son test kontrol gruplu model kullanılmıştır. Araştırma İzmir ilinde sekizinci sınıf öğrencilerinden iki grup üzerinde yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak başarı testi kullanılmıştır. Deney ve kontrol grupları uygulama öncesi başarı düzeyleri açısından denk bulunmuştur. Deney grubunda probleme dayalı öğrenme yaklaşımı uygulanmış, kontrol grubuna ise bir müdahalede bulunulmamıştır. Verilerin analizinde, grup puanları arasında anlamlı bir farkın olup olmadığımı test etmek için bağımsız gruplarda t testi uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda elde edilen bulgulara ve bu bulgulara ilişkin yorumlara yer verilmiştir. Araştırma sonunda probleme dayalı öğrenme yaklaşımının uygulandığı deney grubu ile uygulanmadığı kontrol grubu başarı ortalamaları arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark bulunmuştur. Sözlü bildiri ADVANCING INSTRUCTION IN ENVIRONMENTAL EDUCATION; A COLLABORATIVE DESIGN-BASED SCIENTIFIC COURSE FOR A CREATIVE TEACHING EXPERIENCEÖzet: <Environmental science educators believe that; prospective teachers need to be engaged in scientific inquiry to learn about environmental issues, or about science in the context of environmental issues for future teaching skills. Scientific inquiry in science classroom is defined by specific practices as; to include engaging in scientifically oriented questions, making predictions, designing and conducting investigations, collecting and analyzing data and evidence, making evidence-based explanations, and comparing explanations. Insufficient teacher preparation is introduced to be the major cause of curriculum failure and as one of the most important issues in EE. Therefore one of the major challenges facing EE today is to strengthen the professional development of teachers. However, there are questions whether or to what extent current science teacher education programmes prepare prospective teachers for this challenge. Today, the importance of teacher education programmes in preparing teachers for this challenge is well recognised. UNESCO, for example, has identified the teacher education for sustainable development as “the priority of priorities” (UNESCO–UNEP 1990). Literature points out that special attention should be given to assessing and improving prospective teachers’ knowledge and understanding about environmental issues. In this study, a group work EE course -therein student teachers design science experiments and activities on elementary education level on actual environmental issues (e.g. water saving, erosion, recycling, global warming, environmental pollution, ecology) by means of scientific methodology (DEMOS) was developed. In this pre-test post-test experimental study; students have worked in collaborative groups of four and the creative group interaction has been constructed by means of scientific research methodology. Students were told to not to repeat the elementary science textbook as to guide them to design original but simple and comprehensible teaching activities for elementary classes. The designed activities were based on; teaching methodologies, projects, experiments, hands on developed materials, drama, painting, drawing, testing, photographing etc. The aims were; to develop the knowledge, attitudes, scientific & pedagogical skills of prospective science teachers’ in EE context. In control groups; students have studied with the presentations and demonstrations techniques without design-based activities. Data were collected by; Attitude Scale towards ‘Recent Environmental & Ecological Issues’ (ASREES) & Semester Exam (SE) developed by the researcher about actual environmental issues. Regarding the environmental knowledge and attitudes, it was found that the students achieved significantly higher scores in design-based experimental groups. Research, once again confirmed that; adequate preparation in teacher education regarding classroom materials and methodologies should strongly determines the main success and failure of school EE. Sözlü bildiri APPLİCATİON OF A TWO-TİER MULTİPLE-CHOİCE DİAGNOSTİC TEST FOR ELEMENTARY SCHOOL TEACHER CANDİDATES’ UNDERSTANDİNG OF CELL DİVİSİON AND REPRODUCTİONÖzet: <The curriculum of the elementary school teacher candidates included biology related courses such as general biology, environmental education, health, and first aid education. The each of the included courses consist the important issues in order to develop biology literate generation from the beginning of the first school years. The one of the key issues of those courses was cell division and reproduction since the complexity of biological concepts, the incomplete structure nature of biological knowledge, and the invisible nature of many key processes which makes biology a particularly difficult subject to teach and to learn. In this situation, there was a need to ascertain prior conceptual knowledge and then to teach or learn new things accordingly to facilitate the most efficient meaningful conceptual learning process. Thus, the aim of this research was determined as the application of a two-tier diagnostic test for measuring elementary school teacher candidates understanding of cell division and reproduction. The survey method was adopted for the study. The developed diagnostic cell division and reproduction test was administered to 53 elementary school teacher candidates. The conceptual knowledge examined through the diagnostic test was preliminary functions of cell division, basic processes in cell division, mitotic cell cycle and asexual reproduction, the role of meiosis in sexual life cycles, as well as cell types and cell division. Results of the cell division and reproduction diagnostic test suggested that students did not acquire a satisfactory understanding of cell division and reproduction concepts. The obtained misconceptions and the reasons for them were discussed in the analysis of the items which could inform biology instruction and resource. Sözlü bildiri ARAŞTIRMAYA DAYALI ÖĞRENME DENEYLERİNİN ÖĞRENCİLERİN BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİ VE GÖRÜŞLERİNE ETKİSİÖzet: <Günümüzde bireylerin nitelikli olarak yetişip gelişmeleri araştırıp sorgulamalarına bağlıdır. Bu nedenle 2006 yılında yenilenen Fen ve Teknoloji programı yapılandırmacı yaklaşıma uygun olarak hazırlanmıştır. Bu yaklaşım öğrencilerin eski bilgilerinin üzerine yeni bilgiler inşa ederek bilgiyi anlamlı hale getirmelerini sağlayacaktır. Yapılandırmacı yaklaşım yöntemlerinden biri de araştırmaya dayalı öğrenmedir. 2013 yılında revize edilen fen programı ile birlikte dersin adı “Fen Bilimleri” olarak değişmiş ve dünyadaki gelişme ve değişmelere paralel olarak programın dayandığı temel öğrenme öğretme yaklaşımının “araştırmaya-sorgulamaya dayalı öğrenme” olduğu vurgulanmıştır (Bozkurt, 2014). Araştırmaya dayalı öğrenme; öğrencilerin aktif olduğu, günlük hayattan bir probleme yönelik hipotezler üretip araştırmalar yaptığı ve araştırmalarında neden-sonuç ilişkisi kurarak sonuca ulaştığı bir öğrenme sürecini içermektedir (Şaşmaz Ören, 2006). Ayrıca öğrenme kuramının dayandığı en önemli becerilerden biri de bilimsel süreç becerileridir. Bilimsel süreç becerileri, bilgi oluşturmada, problemler üzerinde düşünmede ve sonuçları formüle etmede kullandığımız düşünme becerileridir (Tan ve Temiz, 2003). Bu çalışmanın amacı, araştırmaya dayalı öğrenme deneylerinin öğrencilerin bilimsel süreç becerilerine ve öğrenci görüşlerine etkisini belirlemektir. Araştırma 2013-2014 eğitim-öğretim yılında İstanbul ili Küçükçekmece ilçesinde okumakta olan 54 4. sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma süresince, maddeyi tanıyalım ünitesinden, araştırmaya dayalı öğrenme yaklaşımıyla 15 fen deneyi, 5 E öğrenme modeli kullanılarak uygulanmıştır. Uzman görüşü alınarak “Bilimsel Süreç Becerisi” ve “Öğrenci Görüşleri” testi hazırlanmıştır. Bu araştırma nicel ve nitel araştırma metotlarının bir arada kullanıldığı karma yöntemle gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada; araştırmaya dayalı öğrenme uygulamalarının öğrencilerde bilimsel süreç becerilerine etkisi nicel yöntemle incelenirken; öğrenci görüşleri analizinde nitel yöntem kullanılmıştır. Çalışmada araştırmaya dayalı öğrenme temelinde sınıf içi fen deneylerinde “Maddeyi Tanıyalım” ünitesinde 54 öğrenciye uygulanırken, araştırmaya dayalı öğrenmenin öğrenciler üzerindeki etkileri deneysel modelde tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmaya dayalı fen deneylerinin bilimsel süreç becerilerine ve öğrenci görüşlerine etkisinin olup olmadığı incelenmiştir. Ön test ve son testler karşılaştırıldığında bilimsel süreç becerilerinden araştırmaya dayalı fen deneyi uygulamalarının “en çok gözlem yapma, sonuç çıkarma, değişkenleri belirleme ve kontrol etme, verileri yorumlama, sınıflama ve ölçme” becerilerinin geliştirdiği tespit edilmiştir. Öğrenci görüşlerinden elde edilen verilere göre öğrenciler Maddeyi Tanıyalım ünitesinde deney yaparak daha kalıcı öğrenme gerçekleştirdiklerini, eğlenerek öğrendiklerini ve bunun da onlar için mutluluk kaynağı olduğu, öğretmenin deney yaparken etkisinin olduğunu görülmüştür. ATTİTUDES OF ELEMENTARY STUDENTS FROM 4 THROUGH 8 GRADES TOWARDS THE VACUUM CELANER ACTİVİTY(VCA) WİTH SİMPLE MATERİALSÖzet: <The simple equipments can be useful for effective learning in science teaching if the apropriate activities are made using them. It is called as hand on science which means that simple materials are used during the activity designing process. The age of pupils is an important concern for science teachers during the activity practicing. VCA is an interesting hands-on science activity administered successufully to the students at seven grade. In this study, the effec of such activity on students attitudes from 4 to 8 grade at elementary level. 50 students took part in this study. As a result of evaluations, all the children aged from 10 through 14 are giving importance to VCA. Such activity is a popular application for them. According to the independent Samples T-Test, there is a meningful change in the attitude level of both groups. For this reason there are a meaninful increase in the attitude level of all the participants from 10 through 14 ages. There is not any difference between experimental group from 4 to 5 grades and controll group from 6 to 8 grades. Therefore, the VCA has a wide use among the elementary students from 10 to 14 age. Teachers can use it for related skills located in Turkish Science Curriculum. Sözlü bildiri BASİT FEN ETKİNLİKLERİ TUTUM TESTİ (BFETT) GELİŞTİRME ÇALIŞMASIÖzet: <Öğretmenlerin, zaman alması nedeni ile etkili öğrenme stratejilerine yer vermemesi, günümüz öğrencileri tarafından popüler bulunmamakta, ders içinde ve dışında onlara daha çok fırsatların verildiği süreçler, öğrenciler tarafından daha çok ilgi ile takip edilmektedir. Öğrencilerin ilgi ile takip ettikleri çalışmalar arasında, çevresel malzemelerin kullanıldığı basit fen etkinlikler önemli bir yer tutmaktadır. Etkinliklerle öğrenmenin önemli olmasının yanında, ölçme ve değerlendirme süreci ile uygulamaların başarısı hakkında da veri toplamak ve karar vermek gerekir. Böylece yaşa göre en uygun basit fen etkinliğini öğrencilere önermek daha kolay ve faydalı olabilir. Bu nedenle bu çalışmada, basit aktivitelere çokça yer verilen bazı fen konularına yönelik olarak bir tutum test geliştirilmiştir. İlköğretim 4.-8. sınıflar düzeyinde gazların basıncı, gazların ısı ile etkileşimi, solunum sistemi ve elektrostatik konularına yönelik bir tutum testinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Türkiye’de Sinop ilinde üç devlet okulunda 216 ilköğretim 4.-8.sınıf öğrencisine uygulanan ölçekten elde edilen veriler, SPSS.13 ile analiz edilmiş ve 19 maddelik beşli Likert tipi BFATÖ geliştiriliştir. Geliştirilen ölçeğe verilen yanıtların analizi sonucunda ölçeğin iç tutarlılık düzeyini belirten Cronbach Alpha (α) 0,848 olarak hesaplanmıştır. Geliştirilen bu tutum ölçeğinin, gazlar, solunum sistemi ve elektrostatik konularında ilköğretimde farklı yaş düzeyindeki öğrencilere uygulanması ile öğrencilerin balon, plastik şişe gibi kolay bulunabilen çevresel malzemeleri kullanarak gerçekleştirecekleri aktivitelerle ilgili fen kavramlarını öğrenebilecekleri en uygun yaş düzeyine yönelik olarak verilere ulaşılabilecektir. BERTİZ YÖRESİNDE DOĞA VE ÇEVRE EĞİTİMİNE İLİŞKİN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNİN GÖRÜŞLERİ (KAHRAMANMARAŞ ÖRNEĞİ)Özet: <Doğa eğitimi bireylerin doğaya ve doğa sorunlarına karşı farkındalık, bilgi, anlayış ve davranış geliştirmelerini,çevresel değerlere yönelik tutum geliştirmelerini, doğaya karşı olumsuz düşünce ve korkuların, ekofobik davranışların etkisinin azalmasını sağlamaktadır. Okul dışı doğal alan çalışmaları, gezileri, gözlemleri ve doğa eğitimleri, öğrencilere farklı disiplinlerin birbirleri ile olan ilişkilerini gösterebilmekte ve bu etkinliklere katılan öğrencilerin öğretim programlarında yer alan konu alanlarını daha iyi anlayabilmelerine yardımcı olmaktadır. Böylece öğrenciler konular arasındaki ilişkileri daha iyi kurabilmektedirler. Çocuklara erken yaşlarda yapılan doğa eğitimlerinin avantajlı olduğu ve doğa eğitimlerinin doğada yapılması gerektiğinin önemi bilinmektedir. Bu nedenlerden dolayı ilkokul öğrencilerine uygulanan doğa ve çevre eğitiminin öğrenciler üzerindeki etkisini ortaya çıkarmak amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Çalışma Kahramanmaraş ili Dulkadiroğlu ilçesi Bertiz Yöresinde yer alan birleştirilmiş sınıflı köy okulu olan Baydemirli Boybeyli İlkokulunda “Bertiz Yöresinde Doğa ve Çevre Eğitimi” etkinliği 2013-2014 eğitim-öğretim yılında mart-mayıs ayları arasında 3. Ve 4. Sınıf öğrencileri ile yapılmıştır. Bertiz Yöresinde Doğa ve Çevre Eğitimine 24 öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin 12’si 3. Sınıf, 12’si 4. Sınıf öğrencileridir. Araştırmada betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Bertiz Yöresinde Doğa ve Çevre Eğitimine katılan öğrencilerin doğa eğiitmine ilişkin görüşleri değiştirilmeden yazıya geçirilmiş ve yorumlanmıştır. Öğrencilerin doğa eğitime karşı olumlu tutum, davranış ve düşünce geliştirdikleri, doğaya karşı var olan ekofobilerine etki ettiği belirlenmiştir. BETİMLEME MODLARININ ÖĞRENME AMAÇLI YAZMA AKTİVİTESİ İÇERİSİNDE KULLANIMININ BEŞİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİNE ETKİSİÖzet: <Bu araştırmanın amacı, beşinci sınıf öğrencilerinin hazırladıkları öğrenme amaçlı yazma uygulamalarında çoklu modsal betimleme kullanmalarının bilimsel süreç becerilerine olan etkisini belirlemektir. Araştırmada nicel araştırma yöntemi olarak yarı deneysel bir araştırma yöntemi kullanılmış olup gruplar rastgele, kontrol ve deney grubu olarak seçilmiştir. Çalışma Türkiye’nin Kuzeyindeki bir ortaokulda, 5. sınıfta öğrenim gören 32 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmada veri toplama aracı olarak bilimsel süreç beceri testi (BSBT) ve öğrenme amaçlı yazma aktiviteleri kullanılmıştır. Çalışmanın başlangıcında çalışmaya katılan öğrencilerin çoklu modsal betimlemelerin kullanımına dair herhangi bir farkındalık taşımayabilecekleri ya da öğrencilerin çoklu modsal betimlemelere dair farkındalıklarının bilimsel süreç becerilerine etki edebilecek bir dışsal değişken olduğu düşünüldüğünde, her iki grupta yer alan öğrencilere çoklu modsal betimlemeler tanıtılmıştır. Bu tanıtım işleminde “bilim çocuk” ve “bilim teknik” gibi dergilerden temin edilen ve içerisinde betimlemelerin fazlası ile yer aldığı makaleler kullanılmıştır. Ünitelerin tamamlanmasıyla öğrencilerden özet yazma tipini kullanarak ünitede yer alan konuları bir yazma aktivitesi ile akranlarına anlatmaları istenmiştir. Deney grubu öğrencilerine, bu öğrenme amaçlı yazma aktivitelerinde betimleme modlarını kullanmaları zorunlu tutulurken kontrol grubunda yer alan öğrencilerden sadece yazma ktivitesini tamamlamaları istenmiştir. Öğrenciler süreçte bir hazırlık ve iki asıl uygulama ile üç yazma aktivitesi gerçekleştirmişlerdir. Bu yazma aktivitelerinin içeriğini ve özelliklerini belirleyen kriterler (amaç, konu, muhatap, yazma tipi ve sayfa sınırı) öğrencilere dağıtılan yönergelerde açıklanmış olan ölçütlerdir. Gruplar arasındaki en temel farklılık deney gurubundaki öğrencilerden çoklu modsal betimleme kullanımının talep edilmesi olmuştur. Çalışma kapsamında gerçekleştirilen yazma aktiviteleri araştırmacılar tarafından belirlenen kriterler ışığında değerlendirilerek puanlandırılmıştır. Uygulamanın başında ön test ve sonunda son test olarak uygulanan bilimsel süreç beceri testinin Cronbach’s alpha güvenilirlik katsayısı .72 olarak belirlenmiştir. Araştırmanın sonuçları çoklu modsal betimleme kullanımının öğrencilerin bilimsel süreç becerilerinde deney grubu lehine istatistiki olarak anlamlı farklar oluşturduğunu göstermektedir. Sözlü bildiri BİLGİSAYAR DESTEKLİ KAVRAMSAL DEĞİŞİM ETKİNLİKLERİ: MADDENİN TANECİKLİ YAPISI ÖRNEĞİÖzet: <Bu çalışmada, altıncı sınıf öğrencilerinin Fen Bilimleri öğretim programındaki “Madde ve Değişim” öğrenme alanında yer alan “Maddenin Tanecikli Yapısı” ünitesi konularındaki kavram yanılgıları, alan yazın taraması yapılarak belirlenip, bu kavram yanılgılarının giderilmesine yönelik bilgisayar destekli kavramsal değişim etkinlikleri geliştirilmiştir. “Maddenin Tanecikli Yapısı” konuları, soyut ve karmaşık olan pek çok kavram içermekte olup; bu kavramları somutlaştırmak ve yapılandırmak, öğrenciler için zor olmaktadır. Bu durumda öğrenme etkinliklerinin kavram yanılgılarına sebep olmayacak şekilde düzenlenmesi büyük önem taşımaktadır. Etkinlikler, 21 altıncı sınıf öğrencisine 5 hafta süresince araştırmacı tarafından uygulanmıştır. Hazırlanıp uzman görüşleri alınan “Hangisi Daha Boşluklu?” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Maddenin Halleri” model etkinliği, “Şeker Nerede?” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Maddenin Yapısı” kavramsal değişim metni, “Çevredeki Değişimler” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Fiziksel mi, Kimyasal mı?” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Fiziksel ve Kimyasal Değişimler” kavramsal değişim metni, “Neden Battı?” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Maddelerin Yoğunluklarını Hesaplayalım” etkinliği, “Gölde Yürüyen Köpek” bilgisayar destekli kavram karikatürü etkinliği, “Hangisi Daha Yoğun?” bilgisayar destekli analoji etkinliği, “Yoğunluk” kavramsal değişim metni, öğrencilerin Inspiration yazılımında hazırladıkları “Maddenin Tanecikli Yapısı” kavram haritaları, öğrencilerin Mind Manager yazılımında hazırladıkları “Maddenin Tanecikli Yapısı” zihin haritaları etkinlikleri uygulanmış ve geliştirilmiştir. Sunulacak olan uygulama örneklerinin, araştırmacılar ve Fen Bilimleri öğretmenleri için etkinlik desteği sağlayacağı düşünülmektedir. Sözlü bildiri BİLİM İNSANLARININ ÇOCUKLUK HİKÂYELERİNİN KARİYER SEÇİMLERİNE ETKİSİÖzet: <Bilim insanı kavramı, filozoflarca farklı şekillerde tanımlanmış ve bu bağlamada bilim insanının sahip olması gereken özellikler tarihsel süreçte sürekli olarak değişmiştir. Örneğin, Aristokles’e göre; bilim insanı akıl yürüterek duyum ve deneyimden kaynaklanan tümel yargılara varma yetisine sahip kişilerdir. Bu süreçte tümel önerme esasen deneyin bir sonucu olmakta; bilim insanları ise kendilerine özgü yetinin sonucunda hem tikel önermeden tümel önermeye hem de tümelden tekrar tikel önermeye dönebilmektedir (Topdemir, 2000). Benzer şekilde Lucky ve Hume, bilginin kaynağında deney ve tecrübenin olduğu görüşünü paylaşmaktadır (Gökberk, 1993; akt. Kılıç, 2014). Karl R. Popper (1998) ise bilim insanlarının; deneylerle işe başladıklarını, bulgularını sistemli bir biçimde kayıt altına aldıklarını, bunları yayımladıklarını ve zamanla diğer bilim insanlarının kullanımına sunulmak üzere güvenilir bilgiler biriktirdiklerini ifade etmektedir. Thomas S. Kuhn (2006) ise bilim insanlarının paradigmaları ışığında bilgilerini problemin çözümüne uygulayan, bu süreçte objektif ve bağımsız olamayan kişiler olduklarını ifade etmektedir. 2547 sayılı Yükseköğretim kanununa göre bilim insanları, üst düzey bilimsel çalışma ve araştırma yapan, bilgi ve teknoloji üreten, ürettiklerini paylaşarak ulusal alanda gelişmeye destek olurken evrensel gelişmeye de katkıda bulunan, yurt içi ve yurt dışı çalışmalarıyla bilim dünyasında yer edinmiş kişiler olmalıdır. Bilim insanı olmak, önemli bir kariyer olup, bu kariyerin de erken yaşlardan itibaren benimsemeye başladığı açıktır (Brockman, 2007; Guillen, 2001). Dolayısıyla, bu dönemde çocukların karşılaştığı olumlu ya da olumsuz deneyimler kariyer seçimleri üzerinde etkili olmaktadır. Bu bağlamda, ilgili dönemde eğitimlerinden sorumlu olan başta yetişkinler ve öğretmenler olmak üzere tüm paydaşlarının dikkatli olması gerekir (Brockman, 2007). Buradan hareketle çocukların genelde kariyer seçimlerini özelde ise bilime yönelik kariyerlerini yönlendirebilmek için onlara nasıl bir yaşantının sunulması gerektiği hususu sürekli olarak tartışılmaktadır (Yaylacı, 2007). Bu sorunun açıklığa kavuşturulması durumunda, çocukluktan itibaren öğrencilerin bilim inanı kariyerini seçmeleriyle ilgili eylem stratejileri planlanarak uygulama koyulabilir. Bu sorunun açıklanmasında önemli veriler ortaya koyabilmesi açısından hâlihazırda bilimsel kariyeri tercih eden bilim insanlarının çocuklukta nasıl bir yaşantı geçirdiklerinin araştırması ve bu yolla yaşantılardaki benzerliklerin saptanması önemli görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde görev yapan, hem yayınları hem de projeleriyle ulusal ve uluslararası bilim camiası tarafından tanınan bilim insanlarının çocukluk hikâyelerini ortaya koymaktır. Çalışma grubu, “amaçsal örneklem” yöntemi kullanılarak belirlenen 8 kişiden oluşmaktadır (Büyüköztürk vd, 2015). Veri toplama aracı olarak, yapılandırılmamış görüşme seçilmiştir (Karasar, 2015; Büyüköztürk vd, 2015). Bu amaçla 10 adet soru hazırlanmış, sorularla ilgili uzman görüşü alınarak pilot çalışması yapılmıştır. Sorularının içeriği, çalışma grubunun çocukluk döneminden, şu ana kadar olan dönüm noktaları ve tecrübeleri üzerine odaklanmıştır. Veri toplama süreci halen devam etmektedir. Sözlü bildiri BİLİM KURGU HİKAYE YAZMA ETKİNLİKLERİNİN SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ BİLİMSEL KAVRAMLARI ÖĞRENMELERİNE ETKİSİÖzet: <Bu çalışmada, bilim kurguya dayalı hikaye yazma etkinliklerinin sınıf öğretmeni adaylarının bilimsel kavramları öğrenmelerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, bir devlet üniversitesinde 2.sınıfta öğrenim görmekte olan 20 sınıf öğretmeni adayı bu araştırmanın çalışma grubu olarak belirlenmiştir. 20 öğretmen adayına tamamen ders dışı bir etkinlik olarak, bilim kurgu ve bilim kurguya dayalı hikaye yazma bilgisi verilmiştir. Çalışma grubu dörder kişiden oluşan beş gruba ayrılarak hikaye yazım grupları oluşturulmuştur. Gruplara Genetik, Yer bilimi ve Astrofizik konularında birer hikaye konusu verilmiş ve her grubun bilim kurgu hikayesi ilkelerini kullanarak özgün hikayeler yazmaları istenmiştir. Çalışma grubuna her bir hikaye yazımı için bir saat süre verilmiştir. Herbir konu başlığı ile ilgili beşer, toplamda 3 konuda 15 tane bilim kurguya dayalı hikaye elde edilmiştir. Bir hafta bilgilendirme ve her bir hafta bir hikaye yazımı olmak üzere çalışma, toplamda dört hafta sürmüştür. Çalışmada sınıf öğretmeni adayları tarafından yazılan bilim kurgu hikayeleri, içerik analizine ek olarak, araştırmacı tarafından hazırlanan bir ölçek ile değerlendirilmiştir. Hikaye Değerlendirme Ölçeği, bilim kurgu hikayelerini içerdiği bilimsel ve kurgusal kavramlar, dil ve anlatım özellikleri, hayal gücü ve yaratıcılık açısından değerlendirme amacı ile araştırmacı tarafından literatür taranarak hazırlanmıştır. Taslağı oluşturulan ölçek, uzman görüşüne sunulmuş, önerilen düzeltmelerin yapılmasının ardından pilot gruba uygulanarak kullanıma hazır hale getirilmiştir. Bilim kurgu hikayeler, ölçekte yer alan 9 ölçüte(kriter) göre incelenmiş düzeyine göre yeterli, orta ve zayıf dereceleri ile değerlendirilmiş. Sınıf öğretmeni adayları tarafından yazılan bilim kurgu hikayelerin, bilimsel kavramlar içerme ve bilimsel gerçeklerle uyum boyutlarında yeterli; dil ve anlatım boyutunda orta; bilimsel kuramlarla ilişkilendirme boyutunda zayıf oldukları görülmüştür. Sonuç olarak çalışma grubundaki bireylerin bilimsel bilgileri kavrama düzeylerinin yeterli olduğu, kimi kavramlarda yanılgılara düştükleri görülmüştür. BİLİM MERKEZLERİNDE BİLİMİN DOĞASIÖzet: <Bilimi doğru uygulamak, doğru anlamayı gerektiriyorsa doğru anlamak için de doğru öğrenmek gerekir. Fen eğitiminde de bilimi öğrenmeye ve ona değer vermeye bu denli odaklanılması “bilimin doğası” kavramını beraberinde gündeme getirmiştir. Bilimin doğası bilgisi, fen bilimlerinin her biri için genel bir bakış açısına sahip olmayı ve fen bilimlerini doğru anlamayı sağlayan önemli bir unsurdur. Nitekim bilimin doğası ile TIMMS sonuçlarının birbirine paralel olduğunu çalışmasının sonucuna dayanarak belirten Bağcı-Kılıç (2003), bilimin doğası hakkında bilgi sahibi olmanın fen öğreniminde nasıl bir yere sahip olduğunu da ortaya koymuştur. Bilimin doğasının öğretimi, insanlarda doğru bir bilimin doğası görüşü oluşturmak için gereklidir. Ancak bilimin doğası öğretiminde öğretimine uygun uygulamalar gerekmektedir. Bilimin doğasının öğretimi farklı ve çeşitli etkinliklerle mümkün olabileceğinden farklı yollara gidilme ihtiyacı duyulmuştur. Bunlardan biri olarak da fen eğitiminde önemli bir yere sahip olan bilim merkezleri sayılabilir. Çünkü bilim merkezlerinde bulunan araç-gereçler, yapılan etkinlikler ve bilim merkezlerinin amacı onları eğitsel bir mekan kılmaktadır. Bilim merkezlerinin fen eğitimi açısından önem teşkil ediyor ve öğrencilerin bilimin doğasına yönelik görüşlerine katkı sağlayabiliyor olması, bilimin doğası öğretiminin de bilim merkezlerinde değinilmesi gereken bir konu olduğunu göstermekte ve bilim merkezlerinde yer alan rehberlerinin bilimin doğasına ve bilimin doğası öğretimine yönelik olumlu yönde görüşler belirtmesi beklenmektedir. Bu çalışmanın amacı, bilim merkezlerinde bilimin doğası öğretim düzeyini tespit etmektir. Çalışma için nitel araştırma desenlerinden biri olan genel-açıklayıcı-yorumlayıcı araştırma deseni benimsenmiştir. Çalışma, Ankara ilinde bulunan 3 bilim merkezindeki rehberlerle gerçekleştirilmiştir. Rehberlerden veri elde etmek için nitel araştırma tekniklerinden görüşme ve gözlem tekniği kullanılmıştır. Görüşme için geliştirilen bir görüşme formu ile birlikte rehberlerin bilimin doğasına yönelik görüşlerini ölçmek için Lederman ve arkadaşlarının (2002) geliştirdiği VNOS anketi uygulanmıştır. Rehberlerin öğrenci gruplarıyla yaptıkları etkinlikler gözlem yoluyla incelenerek gözlem notları alınmıştır. Gözlem ve görüşmelerden elde edilen veriler, bilim merkezlerindeki rehberlerin bilimin doğasına yönelik görüşlerinde eksiklikler ve yanılgılar olduğu gibi bilim merkezlerindeki etkinliklerde bilimin doğası öğretimine yer verilmediğini göstermiştir. Görüşmelerden ve gözlemlerden elde edilen veriler nitel veri analizi yoluyla incelenip ayrıntılı sonuçlar açıklanacaktır. Sözlü bildiri BİLİMİN DOĞASININ ÖĞRETİMİNE YÖNELİK TÜRKİYE’DE YAPILAN ÇALIŞMALARIN META-SENTEZ YOLUYLA İNCELENMESİÖzet: <Bilimin doğasının öğretimi bilim eğitimi açısından önemli olduğundan, bu alandaki ihtiyaçların belirlenmesi ve çalışmaların geliştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, geçmişte yapılan çalışmaların bilimin doğasının öğretimine nasıl yön verdiği ile bu alandaki eğilimlerin belirlenmesi önemlidir. Bu çalışmada, ülkemizde bilimin doğası konusunda yayınlanan araştırmaların meta sentez (tematik içerik analizi) yöntemiyle incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, ilk olarak ülkemizde eğitim bilimleri alanındaki araştırmaları yayınlayan ve uluslararası indekste taranan dergiler belirlenmiştir. Böylece; KUYEB (Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri Dergisi), Eğitim ve Bilim Dergisi ve Hacettepe Üniversitesi Eğitim Dergisi bilimin doğası konularını içeren araştırmalar bakımından incelemeye alınmıştır. İnceleme, geçmişten günümüze yapılan tüm araştırmaları kapsamaktadır. Bu kapsamda; bilimin doğası, bilimsel bilginin doğası, bilim eğitimi, nature of science, nature of scientific knowledge ve science education anahtar kelimeleri ile taramalar yapılmıştır. Yayın sayısının sınırlı olması sebebiyle; yayın yılı, örneklem düzeyi vb. gibi kriterlere ihtiyaç duyulmamıştır. Bu yolla toplam 26 makaleye ulaşılmış ve bu makaleler meta-sentez yöntemiyle incelenmiştir. Bu süreçte tespit edilen çalışmalar; araştırmanın amacı, yöntemi/deseni, örneklem düzeyi, veri toplama aracı, veri analiz yöntemi, araştırma sonucu ve araştırma önerileri gibi parametreler dikkate alınarak analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda, yapılan araştırmaların çoğunluğunun öğrencilerdeki bilimin doğası yeterlikleri, görüşleri ve algılarını incelemek amacıyla yürütüldüğü; bunun yanında uygulamalı çalışmalar ile bilimin doğasının gelişimini inceleyen çalışmaların yapıldığı belirlenmiştir. Ayrıca, incelenen çalışmalarda yöntem olarak hem nicel hem de nitel yöntemlerin kullanıldığı; deneysel desen ve durum çalışması olarak yürütülen çalışmaların sayısının fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Veri toplama araçları olarak ise, araştırmaların yöntemine paralel olarak; Bilimin Doğası Görüş Anketi (VNOS) ve görüşmeler çoğunlukla tercih edilmiştir. Çalışmaların, ilkokul hariç neredeyse tüm öğrenme seviyesindeki örneklem düzeyinde eşit oranlarda yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu noktada, bilimin doğasıyla ilgili çalışmaların ilkokul düzeyine de indirgenerek yapılması gerektiği sonucuna varılabilir. Veri analizlerinin en çok içerik analizi ve betimsel analizle yapıldığı belirlenmiştir. İncelenen çalışmalarda, çoğunlukla bilimin doğasını anlama düzeyleri, bilimin doğası hakkındaki algı ve görüşlere yönelik sonuçlar belirlenirken; farklı türden uygulamaların bilimin doğası öğretimine olumlu katkılar sağladığına yönelik sonuçlara da ulaşılmıştır. Bu çalışma bilimin doğasının tüm öğrenme seviyelerindeki öğrenciler için öğretimine, yapılan çalışmaların niteliğinin arttırılmasına ve eğilimlerine yön verilmesine yönelik önerilerle tamamlanmıştır. Sözlü bildiri BİLİMSEL SÜREÇ BECERİLERİNİN AÇIK (DOĞRUDAN) ÖĞRETİMİNİN ÖĞRENCİLERİN BECERİ GÖSTERİMİNE ETKİSİÖzet: <Bilimin bir tek yol izlenerek yapılmadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Bireylerin tek ve kendine has olduğu kabul edilen yapılandırıcı yaklaşımda bireyle ilerleyen bilimin de tek bir doğru yolla sürmesi kabul edilemez. Her ne kadar her kişi kendince yollarla bilimsel bilgiye ulaşabilse de bu sürecin de gerektirdiği birçok beceri vardır. Bunlar her bilim alanı için ortak geçerliği olan; basit ve bütünleşik süreç becerileri başlıkları altında toplanırlar. Bilimsel süreç becerileri bilim insanlarının uygulama yaparken kullandıkları becerilerdir. İlkokul çocukları bu becerileri bilim adamlarının süreçte nasıl düşündüğünü ve kendi sorularını nasıl araştırdıklarını bulmak için kullanırlar. Çocuklar süreç becerilerini sorular sorma yoluyla bilgileri inşa etme; gözlem yapma; ölçümler alma; verileri organize etme ve yorumlama; diğer değişkenleri sabit tutarken bir değişkenin çıktılarını tahmin etme; hipotezleri test ve formüle etme; deneyler geliştirme; yapılandırdıkları şey için nedenler çıkarma ve modellerini diğerlerine aktarma için kullanırlar (Martin,2009). Süreci uygulamak için çocuklar önce süreç becerilerine hâkim olmalıdırlar. Bu hâkimiyeti sağlayacak olan kişiler ise sınıf öğretmenleridir. Bu becerilere sahip bireylerin daha analitik düşünebildiği, bilimsel bilgiye daha rahat ulaşabildiği yapılan birçok çalışmada tespit edilmiştir. Bu becerilerin öğretimi konusunda fikir ayrımları bulunmaktadır. Beceri öğretimi için eğitim sürecine yedirilmiş bir gizlilikten bahsedenlerin aksine becerilerin açıkça (doğrudan) öğretiminin etkililiğini savunanlar da vardır. Bu sebeple geleceğin bilim adamlarını yetiştirecek olan sınıf öğretmenlerinin de bu becerilere üst düzeyde sahip olmaları ve sergilemeleri bu sayede de öğrencilerine kazandırmaları gerekmektedir. Bu durum çalışmanın ana amacını ortaya koymaktadır. Bilimsel bilgiye kendi yoluyla kolayca ulaşabilen nesiller yetiştirmek için önce o kuşağa eğitim verecek sınıf öğretmenlerinin bu becerilere sahip olmaları ve kullanmaları gerekmektedir. Bu amaçla sınıf öğretmeni adaylarının bilimsel süreç becerileri kazanımları araştırmacı tarafından, daha önce gizil öğretimlerin etkilerinin gözlenmesinin aksine, açık öğretimin etkililiği bakımından incelenmiştir. Bu çalışmada ise kolay ulaşılabilir örneklemle tek üniversitede uygulama yapılması söz konusudur. Aynı dönem sınıf öğretmeni adaylarında deneysel bir çalışmayla kontrol grubu oluşturarak bireyler arasında oluşabilecek beceri farkı ortadan kaldırılmak istenmiş ve zayıf deneysel desende tek grup ön test son test uygulanarak çalışma yürütülmüştür. Çalışmada veri toplama aracı olarak Smith (1994) tarafından geliştirilen ve Öztürk (2008) tarafından Türkçeye çevrilen 50 adet çoktan seçmeli sorudan oluşan ve güvenirlik katsayısı ,86 olarak hesaplanan “Bilimsel Süreç Becerileri Testi” kullanılmıştır. Çalışma öncesinde ve sonrasında uygulanan teste oluşabilecek öntest etkisini azaltmak için çalışma dönemi uzun tutulmuştur. 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz dönemi boyunca öğrencilerle becerilerin açıkça öğretimi için her beceriyi geliştirmeye dönük etkinlikler yapılmıştır. Yapılan etkinliklerde programın öngördüğü araştırma sorgulama tabanlı eğitimler argümanlar eşliğinde yürütülmüştür. Yapılan küçük grup çalışmaları araştırmacı tarafından gözlemlenerek oluşturulan bir beceri değerlendirme dereceli gözlem formu ile becerilerin kullanım düzeyleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Dönem sonu itibariyle örneklem grubu son testleri toplanmış veriler SPSS programı ile ilişkili örneklemler için t-testi kullanılarak analiz edilmektedir. Bildiri sunumunda çalışma sonuçları tartışmalar ve etki büyüklüğü ile ortaya koyulacaktır. Sözlü bildiri ÇEVRE EĞİTİMİ DERSİNİN EKOLOJİK AYAK İZİNE ETKİSİ: SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARI ÖRNEĞİÖzet: <Çevre sorunlarının günümüzün en önemli sorunlarından biri olduğunu söylemek mümkündür. Mevcut sorunların en aza indirilmesi ve gelecek nesillerin sağlıklı bir ortamda yaşamlarını sürdürebilmeleri için eğitimcilere de büyük rol düşmektedir. Öğrencilere erken yaşta çevre bilincinin kazandırılmasında sınıf öğretmenlerine de önemli görevler düşmektedir. Öğrencilerine örnek olabilmek ve öğrencilerinin çevre bilincine sahip olarak yetiştirilebilmesi için öğretmenlerin çevre konusunda bilinçli olması gerekir. Sınıf öğretmenlerinin lisans eğitimlerinde aldıkları çevre eğitimi dersi, sınıf öğretmenlerinin iş yaşamlarında öğrencilerinin çevre bilincine sahip bireyler olarak yetişmesinde öğretmenlere yol gösterecek önemli bir derstir. Bu araştırmada çevre eğitimi dersi alan sınıf öğretmeni adaylarının, çevre eğitimi dersini henüz almayan sınıf öğretmeni adaylarına göre ekolojik ayak izi farkındalıklarında bir değişme olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırma, ilişkisel modelde tasarlanmıştır. Araştırmanın örneklemi, evreni temsil etmek üzere, seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden uygun örnekleme yöntemiyle seçilmiştir. Araştırmanın örneklemini 2015-2016 eğitim-öğretim yılında bir üniversitenin sınıf öğretmenliği bölümünde öğrenim görmekte olan 110 öğrenci oluşturmaktadır. Çevre eğitimi dersi alan ikinci sınıf öğrencileri ile henüz çevre eğitimi dersi almamış olan birinci sınıf öğrencilerinin ekolojik ayak izi farkındalıkları Çelik Coşkun ve Sarıkaya (2014) tarafından geliştirilen “Ekolojik Ayak İzi Farkındalık Ölçeği” ile tespit edilmiştir. Sınıf öğretmeni adaylarının ekolojik ayak izi farkındalıklarının çevre eğitimi dersi alıp almama durumlarına göre farklılık gösterip göstermediğini bulmak için bağımsız gruplar t testinden yararlanılmıştır. Sözlü bildiri ÇEVRE EĞİTİMİNDE GÜNCEL ÖLÇME DEĞERLENDİRME YAKLAŞIMLARIÖzet: <Günümüzde çevre eğitiminin önem kazanmasıyla bu alanda yapılan akademik çalışmalar hızla artmaktadır. Ancak, çevre eğitimi süreçlerinde bireylerde meydana gelmesi beklenen değişikliklerin nasıl ölçüleceği ve değerlendirileceği konusunda büyük bir belirsizlik yaşanmaktadır. Çevre eğitimi uygulamalarında ve araştırmalarında genellikle ölçme değerlendirme işlemleri bireylerin görüş, bilgi, tutum, davranışlarının anket tekniğiyle yoklanması sınırlılığında kalmaktadır. Bu durumda, bireylerde meydana gelen değişiklikler gerçekçi şekilde anlaşılamamakta, hatta yanıltıcı sonuçlara yol açabilmektedir. Oysa, çevre eğitiminin bireylerin dünyasında yarattığı değişimlerin gerçekçi şeklide anlaşılabilmesi, doğal akışı içerisinde daha doğrudan ve gerçekçi şekilde ölçme-izleme ve değerlendirme işlemlerinin işe koşulmasını gerektirir. Ancak, çevre eğitimi süreçlerinin doğasına uygun ölçme değerlendirme yaklaşımları yeterince bilinmediği ve bu doğrultuda uygulayıcılara ve araştırmacılara yol gösterecek yeterli sayıda ve nitelikte pratik ölçme-değerlendirme materyalleri bulunmadığı için çevre eğitiminde ölçme değerlendirme süreçlerinde büyük bir güçlük yaşanmaktadır. Bu nedenle, çevre eğitimi süreçlerinde bireylerin bilişsel, duyuşsal ve davranışsal alanlarında meydana gelen değişikliklerin anlaşılmasına yarayacak tamamlayıcı ölçme değerlendirme yaklaşımlarının ve materyallerinin bilinmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Buradan hareketle, çalışmada günümüzde çevre eğitimi süreçlerinde öne çıkan ölçme değerlendirme yaklaşımları ve materyalleri literatür taraması ışığında geniş bir yelpazede tanıtılmakta ve uygulama örnekleri sunulmaktadır. Çalışmanın, bu açıdan çevre eğitimi uygulayıcılarına ve araştırmacılarına yararlı olması ve yol göstermesi beklenmektedir. ÇEVRE OKURYAZARLIĞI KONUSUNDA YAZILMIŞ TEZLER: TÜRKİYE - ÇEK CUMHURİYETİ KARŞILAŞTIRMASIÖzet: <Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan çevre sorunları, ancak bireylere verilecek çevre eğitimiyle ortadan kaldırılabilir ya da etkisi azaltılabilir. Gelecek kuşakların ihtiyaçları gözetilerek günümüz ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini savunan araştırmacılar, sürdürülebilir bir kalkınmanın gerçekleşebilmesi için üzerinde durulması gereken en önemli konulardan birinin çevre eğitimi olduğunu belirtmektedir. Çevre eğitimi bireyde; çevreyi anlama ve kendini oraya ait hissetme, doğaya ve doğada yaşayan her canlıya saygı duyma ve empati kurabilme, dünya üzerindeki kaynakları ekonomik ve dengeli kullanma, bu kaynakları gelecek nesillerinde kullanacağı bilincinde olma gibi becerileri kazandırmaktadır. Bunun yanında bireylerin çevre okuryazarlığına sahip olmalarını da amaçlamaktadır. Bir toplumun çevre okuryazarlık seviyesi; toplumun çevreye verdiği önem, konuyla ilgili basılı yayınlar, medyanın destekleyici yaklaşımı ve müfredat programlarında yer alan çevre bilincini kazandıracak hedef ve kazanımlar ile anlaşılabilir. Bu basılı yayınlardan biri akademik eserlerdir. Çevre eğitimi üzerine yapılan akademik çalışmalar ile ortaya çıkan sonuçlar, öğrencilerin çevre okuryazarlık seviyesine ve gelişimine olumlu katkılar sağladığı düşünüldüğünde, konuyla ilgili akademik çalışmaların ne kadar önemli bir faktör olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda bu çalışma, 2007-2013 yılları arasında Türkiye ile Çek Cumhuriyetinde çevre okuryazarlığı konusunda yazılmış tezlerin, yazıldığı yıl, uygulamanın yapıldığı örneklem grubu ve ait olduğu bölüm değişkenlerine göre karşılaştırmasını amaçlamaktadır. İki ulus arasında bir karşılaştırma olması nedeniyle araştırmanın özgün olduğu düşünülmektedir. Doküman incelemesi yöntemiyle yürütülen bu araştırmanın verileri, erişim iznine sahip olunan tezlerle sınırlandırılmıştır. Türkiye ve Çek Cumhuriyeti’ ne ait erişimi sağlanan tezler; frekans ve yüzde dağılımları tablo ve grafikler halinde sunulacaktır. Elde edilen sonuçlar kapsamlı bir şekilde tartışılacaktır. |